TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
113üncü
Birleşim
18
Temmuz 2017 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, hasta tutukluların
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğde ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Çankırı Milletvekilli Muhammet Emin Akbaşoğlunun, 15 Temmuzda
Çankırı konusuna ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, Nuriye Gülmen ve Semih
Özakçanın açlık grevinin 131inci gününde olduklarına ve
dosyalarının OHAL İnceleme Komisyonunda öncelikli olarak ele
alınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
2.-
İstanbul Milletvekili Didem Enginin, şiddetli yağmur nedeniyle
İstanbulun sular altında kaldığına, altyapı
sefaleti ve basiretsiz AKP belediyeciliğinin hayatı felç
ettiğine ilişkin açıklaması
3.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, Nuriye Gülmen ve Semih
Özakçanın açlık grevinden ölmemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.-
İzmir Milletvekili Atila Sertelin, bir insan, bir baba, bir Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşı olarak Nuriye Gülmen ve Semih Özakçanın
çığlığına kulak vermesi için Başbakana
seslendiğine ilişkin açıklaması
5.-
Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlunun, 15 Temmuz Demokrasi ve Millî
Birlik Gününe ve 15 Temmuz şehitleri ile tüm şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
6.-
Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, Emlak Konut projesi
kapsamında yaşam alanlarına el konulma girişimi nedeniyle
Kocaelinin Gebze Kirazpınar Mahallesi sakinlerinin mağduriyet
yaşadıklarına ve bir an önce bu yıkım
kararının durdurulmasını, hukukun uygulanmasını
istediklerine ilişkin açıklaması
7.-
İzmir Milletvekili Murat Bakanın, Anıtkabirin bu milletin
tarihi, destanı, onuru ve umudu olduğuna ilişkin
açıklaması
8.-
Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, Millî Eğitim Bakanı
İsmet Yılmazın zorunlu din dersi müfredatıyla ilgili
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
9.-
İstanbul Milletvekili Osman Boyrazın, 15 Temmuzda Türk tarihinin en
sinsi, en zalim ve en vahşi ihanetlerinden birini gerçekleştirmeye
çalışanlara gereken cevabı aziz milletin verdiğine
ilişkin açıklaması
10.-
Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, Türkiyede bir daha
darbe, kalkışma, cumhuriyet ve demokrasiyi ortadan kaldırmaya
dönük cemaat yapılanması olması istenmiyorsa 15 Temmuzun bütün
karanlık yönlerinin ortaya çıkarılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
11.-
Adana Milletvekili İbrahim Özdişın, dış kaynaktan
üniversite mezunu olarak subaylığa kabul edilip sonra KHKyla askerî
öğrencilik statüsünü kaybedenlerin başvurularının OHAL
İnceleme Komisyonu tarafından reddedildiğine ve
yaşadıkları mağduriyetin nasıl giderileceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
12.-
Denizli Milletvekili Melike Basmacının, İç Tüzükü
değiştirmeyi fırsat bilerek milletvekillerinin konuşma
sürelerinin azaltılmasının adalet olmadığına
ilişkin açıklaması
13.-
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın, özellikle
OHALden sonra belediyelere kayyum atanması ve kayyumların Kürtçeyi
ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yapmalarının
kabul edilecek uygulamalar olmadığına ilişkin
açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfasporun
Birinci Ligden şike yoluyla düşürüldüğüne ve şike
yaptığı iddia edilen spor takımları ile kişiler
hakkında gereken işlemin yapılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
15.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, insan hakları
savunuculuğu yaptığını söyleyenlerden bugüne kadar 20
Şubat 2015 tarihinde PKKlı vatan hainleri tarafından şehit
edilen Fırat Yılmaz Çakıroğluyla ilgili tek bir kelime
kınama duyulmadığına ilişkin açıklaması
16.-
Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, İstanbulda şiddetli
yağmur nedeniyle yaşanan sıkıntılara, bu tür
felaketlerin bir daha yaşanmaması için tedbir alınması
gerektiğine ve dört gündür Mescidi Aksanın da içinde bulunduğu
eski Kudüse giriş çıkışa izin verilmemesine ilişkin
açıklaması
17.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, İstanbulda
ciddi bir sel felaketi yaşandığına, bir kişinin sadece
Diyarbakır eski Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan
Kışanakın fotoğrafını
paylaştığı için suçlanmasına, Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken ile Nursel Aydoğan hakkında
katıldıkları bir protesto yürüyüşü nedeniyle açılan
davaya ve HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaşın
Meclis Başkanlığından bir talebini sunmak istediğine
ilişkin açıklaması
18.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, İstanbulu yirmi beş
yıldır yönetenlerin yaşanan sel felaketinin sorumluluğundan
sıyrılmalarının mümkün olmadığına, AK
PARTİnin İstanbulda uyguladığı rant
politikasını kınadıklarına, Hükûmetin derhâl tedbir
alması ve Parlamentoya bilgi vermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
19.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul
Milletvekili Engin Altayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine, iklim
değişikliğine karşı küresel ölçekli bir çalışmanın
önemli olduğuna ve hayatını kaybeden İranlı
Matematikçi Maryam Mirzakhaniye Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
20.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Emniyet
mensuplarının özlük haklarıyla ilgili hep birlikte bir
çalışma yapmayı ümit ettiğine ve Tunceli Milletvekili
Gürsel Erolun doğrudan gündeme alınma önergesi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
21.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, 2003 yılından beri
polislerin özlük sorunlarıyla ilgili çok sayıda kanun teklifi getirdiklerine
ve Tunceli Milletvekili Gürsel Erolun kanun teklifinin gündeme
alınmasının AK PARTİ milletvekillerinin oylarıyla
reddedildiğine ilişkin açıklaması
22.-
Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, polislerin, uzman erbaş ile uzman
jandarmaların çalışma şartlarının
iyileştirilmesine ilişkin çok sayıda kanun teklifleri
olduğuna ve bunların bir an evvel komisyonlarda gündeme
alınmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın ve 22
milletvekilinin, Antalya
Akdeniz Üniversitesinde 2008-2015 yılları arasında
gerçekleştirildiği iddia edilen yolsuzluk iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/583)
2.-
Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 21 milletvekilinin, esnaf ve
sanatkârların büyük marketler ve AVM'ler karşısında
karşı karşıya kaldıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/584)
3.-
Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk ve 22 milletvekilinin, ev emekçilerinin
sorunlarının ve çözüm yollarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/585)
B)
Önergeler
1.-
Tunceli Milletvekili Gürsel Erolun, (2/1693) esas numaralı Emniyet
Teşkilat Kanunu ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/102)
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir tarafından, ekonomik yaşamı derinden
etkileyen uygulamaların tüm boyutlarıyla değerlendirilmesi
amacıyla 18/7/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Temmuz 2017 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve
arkadaşları tarafından, Artvin Cerattepe ihalesine fesat
karıştırıldığı ve Artvin halkının
açmış olduğu davalara siyasi iktidarın müdahale edip
adaletsiz karar verildiği iddialarının
araştırılması amacıyla 17/7/2017 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Temmuz 2017 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Mardin Milletvekili Erol Doranın, Nevşehir Milletvekili Ebubekir
Gizligiderin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Bitlis Milletvekili Mizgin Irgatın, Nevşehir Milletvekili Ebubekir
Gizligiderin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe
Nur Bahçekapılının, Başkanlık Divanı olarak
şehit öğretmen Necmettin Yılmazı sevgi ve saygıyla
andıklarına ilişkin konuşması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/839) ve Adalet Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 490)
2.-
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 491)
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın
afet yönetim planına ve İstanbul'da bağlı kurum ve
kuruluşlara ait binalarda depreme karşı alınan önlemlere
ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı (7/14837)
18 Temmuz 2017 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fatma
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 113üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, hasta tutukluların sorunları
hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Müslüm Doğana aittir.
TANJU
ÖZCAN (Bolu) Sayın Başkan, toplantı yeter sayısı nasıl
var?
BAŞKAN
Böyle var işte.
Sizi de
saydım.
Buyurun
Sayın Doğan.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Müslüm
Doğanın, hasta tutukluların sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasal
iktidar yargıyı yeniden yapılandırıyor,
dolayısıyla da yeni bir devlet düzeni önümüze koymuş ve yeni
devlet düzenine de halkımızı alıştırmaya
çalışıyor.
İktidar
bu yetkiyi referandumla almış olabilir, tartışmalı bir
sürecin sonucunda böyle bir yetki almış olabilir. Bu yetkinin
nasıl kullanıldığını ülkedeki hak ihlallerine
bakarak anlayabiliriz. On binlerce kamu emekçisi işinden edilmiş,
akademisyenler işinden edilmiş, gözaltılar, tutuklular, tam bir
kaosa çevrilmiş ülkemiz. Bu sonuçlar çok ağır ve kabul
edilemezdir.
Siyasi
faaliyetleri nedeniyle yapılan tutuklamalarda, tutukluların
sağlık sorunları başlı başına bir sorun
olmaya devam etmektedir cezaevlerinde. Tutuklu ve hükümlülerin tedavisindeki
ihmaller nedeniyle ölümler olmakta ya da ölümler beklenmekte ve bu konuda
onlarca dava AİHM sürecinde görüşülmeyi beklemektedir.
Tutuklu
ve hükümlülerin insanca yaşama koşullarının
sağlanması, iç ve uluslararası hukuk anlamında garanti
altına alınmıştır. AİHMin pek çok kararında
belirtildiği gibi bireylerin tutukluluk koşulları insan
haysiyetine uygun olmalıdır. Tutuklu olmanın kaçınılmaz
bir biçimde yol açtığı güçlüklerin ötesinde güçlükler ya da
acılar getirmemesi gerekmektedir. Bu çerçevede devletin kendi
gözetimindeki kişilerin sağlığını korumak
konusundaki pozitif uygulamaları devam etmelidir. Devlet bu kişilerin
sağlığıyla ilgili önlemleri almakla, gereken tedavi ve
ilaçları sağlamakla yükümlüdür. Devletin bu yükümlülüklerini yerine
getirmemesi, sözleşmenin işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3üncü
maddesinin ihlaline yol açmakta ve ülkemizin uluslararası hukuk nezdinde
yargılanmasına neden olmaktadır.
Uzun tutukluluk hâli ve hükümlülük, hasta insanların
uzun süre tutuklu kalması tek başına ihlal nedeni de
sayılmaktadır uluslararası hukukta. Uzun süren tutukluluk hâli,
yargı önüne çıkarılmama konuları artık ülkemizde
olağan sayılmaktadır. Gerekçe? Olağanüstü hâl durumu
diyorlar. OHAL öncesi tutukluluk hâlinin uzun sürmesinin nedeni peki neydi? Bu
da açıklanamıyor.
Bir örnek vermek istiyorum sayın vekiller: Manisada
tam yirmi bir aydır 91 kişi yargı önüne çıkmayı
bekliyor. Suçları konusunda kendilerine sunulmuş henüz bir iddianame
hazırlanmış değil. Sayın Bakana onlarca kez
sormamıza rağmen sorularımız
cevaplandırılmıyor bu konuda.
Değerli milletvekilleri, uluslararası hukuk
anlamında olsun, iç hukuk anlamında olsun, aşağıda
belirtilen tüm hususların Adalet Bakanlığı nezdinde sürekli
izlenmek zorunda olduğunu belirtmek istiyorum ve bu bilgilerin ilgilinin
yakınına gerektiği ve istendiği zamanda sunulması
gerekmektedir:
1) Tutuklunun sağlık durumu,
2) Tutukluluk sırasında gösterilen bakım
ve tedavinin yeterli olup olmadığı,
3) Sağlık durumu göz önünde bulundurulduğunda
tutukluluk durumunun devamının doğru olup olmayacağı,
4) Hastanın durumunun kötüleşme
olasılığı.
Bunlar
çoğaltılabilir. Tutuklu, hastalığı nedeniyle serbest
bırakılamıyorsa o zaman devletin yeterli tedavi ve destek verip
vermediğinin kaydının çok net bir şekilde tutulmuş
olması gerekmektedir. Yani tutuklu hastanın tedavisine ilişkin
kayıtların düzgün tutulması zorunludur. Tutuklu ve hükümlülerin
sosyal yaşamda ihtiyaç duyduğu tüm dergi, gazete, kitap, resim yapma
aracı, müzik elemanları vesaire her türlü araç ve gereci
sağlamak ve de kullanımının şartlarını
yaratmak zorundadır. Sosyal hukuk devletinin gereği budur.
Değerli
milletvekilleri, tutuklular anlamında bir başka sorun daha var.
Uluslararası hukuk kararlarına göre, tutuklama için gerekli olan suç
işlendiğine ilişkin makul kuşku tutuklamanın
devamı kararı için yetersiz sayılmaktadır. Yargıç
tutuklamanın sürdürülmesine karar verirken sanığın kaçma,
kanıtları ortadan kaldırma ya da yeniden suç işleme
olasılığının bulunduğunu somut bir biçimde göstermek
zorundadır. Ancak, maalesef, ülkemizde tam olarak bunun da tersi
yapılmaktadır. Tutuklama süresi uzadıkça yargıcın
gerekçelerinin daha ayrıntılı ve somut olması gerekirken bu
süreç, tam tersi, bu şekilde işletilmektedir.
Ağır
ve ölümcül olan ya da tedavilere cevap vermeyen hastalıklarla ilgili
olarak, tutuklu ve hükümlülerin kaçma, kanıtları karartma ya da
yeniden suç işlemesi beklenemeyeceğine göre tutukluluğun
sürdürülmesi haklı gösterilemez.
Uluslararası
hukuk ve AİHMin en çok üzerinde durduğu konulardan biri de
ağır hastalıkları bulunan bir kişinin neden teminatla
tahliye edilmediği hususudur. AİHM kararları devletler
bakımından bağlayıcıdır. Ayrıca, Anayasanın
90ıncı maddesinde yaptığımız
değişiklikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile yasalar
arasında uyuşmazlık varsa sözleşme hükümlerinin esas
alınacağını kabul etmiş durumdayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜSLÜM
DOĞAN (Devamla) Bu nedenle yargılama sürecinde AİHM
kararlarının göz önünde bulundurulması gerekir.
BAŞKAN
Sayın Doğan, teşekkür ederim.
MÜSLÜM
DOĞAN (Devamla) Bu, aynı zamanda, Türkiye'nin Avrupa hukuk düzenine
uyum sağlamasının ön koşuludur.
Saygılarımı
sunarım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Gündem dışı ikinci söz, Niğdenin sorunları
hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürere aittir.
Buyurun
Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğde
ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Niğde ili, Orta Anadoluda, tarihi köklü olan,
geçmişten gelen değerleri olan bir ilimiz ama ne yazık ki on
beş yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde verilen
sözlerin gerçekleştirilmediği, bu anlamda da büyük mağduriyet
yaşayan illerimizden biri. Bu bağlamda Niğdeye gelen
bakanlarımız söz veriyorlar, sonra, Niğdeden
ayrıldıktan sonra verdikleri sözleri genelde unutuyorlar. Onları
yeniden anımsatmak üzere söz almış bulunuyorum.
Niğde
iline havaalanı konusu, 1996da temeli atılmıştı, o
günden bu yana konuşuluyor. Niğdenin sanayisinin, ticaretinin,
üniversitesinin gelişmesi için havaalanı ciddi bir ihtiyaç.
Referandumdan önce yine, bakanlar yaptıkları açıklamalarda
Niğde havaalanının yapılacağını söylediler.
Ancak bu konuda, geçtiğimiz günlerde, Ulaştırma Bakanı,
dört ayrı yere yapılacak yeni havaalanı ihalelerinin içinde
Niğdenin adını unuttu, keza Aksaray da unutulmuş.
Niğde ve Aksaray yine vaatte kalmış oldu.
Ayrıca,
Ankara-Niğde otoban yolu yıllardır ihale edilir,
Yapılır, yapıldı. denir ama ne yazık ki hâlâ bu
konuda da bir yol alınmadı.
Niğde-Tepeköy-Çiftlik
yolu 30 kilometre. Bu yolun yapımına 2013te başlandı,
aradan geçen sürede 30 kilometrelik yol nasılsa bir türlü bitmiyor. Keza,
Kayseri-Niğde yolu Nevşehir ayrımında bir kavşak
düzenlememiz var. Görürsünüz, orası anıta döndü, yol
yapılmadı, aylardır da o kavşağın
yapılması bekleniyor. Gölcük-Kitreli ile Altunhisar-Ankara yol
bağlantısında da duble yol Niğde için büyük ihtiyaç. Bugüne
kadar bu anlamda da bir yol alınmadı.
Ayrıca,
Niğdede yüksek hızlı trenle ilgili hiçbir proje yok. Yani
Devlet Demiryollarının 1934te yaptığı demir yolunun
dışında, Niğde yüksek hızlı tren projesinin
kapsamı dışında. Ama bunun yanında, Devlet
Demiryolları, 2012 yılında, Niğde merkeze lojistik köy
yapılacağını açıklıyor, aradan beş yıl
geçmiş, çivi çakılmadı.
Niğdede,
halk deyimiyle, askerî fabrikamız vardı, fabrika son noktaya geldi,
kapanmak üzere. Bunun yerine acemi birliği gelecek diye iki yıl önce
söylendi, ortada acemi birliğiyle ilgili de bir çalışma yok.
Keza,
Niğdede enerji ihtisas bölgesi kurulacağı 2015
yılında açıklandı. Aynı dönemde Konya için
Karapınarda başlatılan çalışma yol aldı,
Niğdede bu konuda da bir tek çivi çakılmadı.
Niğdenin
enerji sorunu da var. Düzenli gelmeyen enerjiler nedeniyle çiftçi de
mağdur, vatandaş da sık sık kesintilerden şikâyetçi.
Biraz evvel hemşehrilerim konuşma yapacağımı duyunca
aradı, dediler ki: Yüksek enerji veriliyor. Bizim trafolarımız
yüklemeden dolayı patlıyor ve büyük mağduriyet
yaşıyoruz..
Ayrıca
Niğdede sulama suyu da enerjiyle yer altından
çıkarılıyor. Sulama suyuna çözüm bulunmadığı için
üreticinin maliyeti artıyor. Gübre pahalı, ilaç pahalı, bunun
yanında bir de enerjiyle çıkarılan su ek külfet getiriyor ve
üretici ürettiği ürünü pahalıya üretmek zorunda kalıyor. Zaten
ürettiği ürünün de çoğunu satamıyor, tüccarın eline
geçtikten sonra değer buluyor.
Bunun
yanında, Niğde IPARD kapsamına alınmadı yani Avrupa
Birliği Kırsal Kalkınma Projesinde Niğde yok. Oysa
Niğde tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan bir
yer.
Bunun
yanında, lisanslı depoculuk teşvikinde de Niğde devre
dışı bırakıldı. Yani ürün üreten bir bölge
lisanslı depoculuk teşvikinde devre dışı.
Keza,
Niğde mera hayvancılığı yetiştiricilik bölge
kapsamına alınmadı.
Niğdede
üretilen ürünlerin işlenebileceği bir tek entegre tesisimiz yok.
Bunun
yanında, Ulukışla ilçesinin içme suyu sorununun yanında bir
de hastane sorunu var; yıllardır, yapıldı
yapılıyor, açıldı açılıyor deniyor. Ne yazık
ki bu hastane de açılmadı.
Şeker
fabrikasının modernize edilmesi gerekiyor. Ayrıca,
Karayollarında ve şeker fabrikasında çalışan geçici
işçilerimizin kadroya alınma beklentisiyle ilgili yıllardır
söz veriliyor, gerçekleştirilmiyor.
Niğdede
Kale çevresi master projesi yılan hikâyesine döndü; beş
yıldır hep söyleniyor, gerçekleşmiyor. Niğde turizmden
yeterli payını alamıyor.
Bu
anlamda Niğdede yapılması gerekenler gerekli dikkat
gösterilerek gerçekleştirilmediği gibi sağlıkta da
Niğdenin sorunları var. Hemşehrilerimiz Kayseri ile Ankaraya
taşınmaktan bir hâl oldular. Onun için, Niğdenin
sağlık sorunlarının da çözülmesini bekliyoruz.
Esnaflarımızın
çoğunun iş yeri kapanıyor, fabrikalar kapanıyor,
işsizlik almış başını gidiyor. Niğde bu
anlamda Hükûmetin unuttuğu yerlerden biri. Bakanlarımız geliyor,
gönlümüzü alıyor, söz veriyor, yapılan bir şey yok.
Akkaya
Barajı gibi çevre felaketi için, kaçıncı kez söz verdiler. Yine
Akkayanın kokusu Niğdeyi sardı, o anlamda da yapılan yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER
FETHİ GÜRER (Devamla) Kısacası, Niğde için iki saat
yetmez ama ilk anda söyleyeceklerim bu kadar.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Gürer, size de teşekkür ederim.
Gündem
dışı üçüncü söz, 15 Temmuzda Çankırı konulu gündem
dışı söz isteyen Çankırı Milletvekilli Muhammet Emin
Akbaşoğluna aittir.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Çankırı Milletvekilli Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
15 Temmuzda Çankırı konusuna ilişkin gündem
dışı konuşması
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekilleri; seneidevriyesi
münasebetiyle 15 Temmuzda Çankırı konulu gündem dışı
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi hürmetle
selamlıyorum.
14
Temmuzu 15 Temmuza bağlayan gece hep beraber burada
çalışmaları bitirmiş, akabinde, öğleden sonra
Çankırıya geçmiştik. Bir dizi programa katıldıktan
sonra, 15 Temmuz gecesi yatsı namazını kıldıktan sonra
danışmanımızın Tanklar boğaz köprüsünü
tutmuş, İstanbulda geçit artık sona erdirilmiş, F16lar da
Ankarada alçak uçuş yapıyorlarmış. bilgisini vermesi
üzerine, 22.35 sularında Mustafa Şentop Hocamızı
aramıştım İstanbulda gerçekten bu doğru bilgi
midir? diye. Böyle bir bilginin paylaşıldığı, böyle
bir askerî kalkışmadan bahsedildiği ifadesini kullandı ve
kendisiyle Cumhurbaşkanımızın durumu hakkında
konuştuğumuzda Cumhurbaşkanımızla
konuştuğunu ve iyi olduğu bilgisini paylaştı. Bunun
üzerine, Değerli Vekilimiz Hüseyin Beyi Ankarada F16ların alçak
uçuş yaptığı bilgisini teyit için
aradığımızda, kendisi Ilgazda olduğunu ve gerçekten
böyle bir askerî kalkışmadan bahsedildiğini ifade edince Çankırı
Valimizle bir durum değerlendirmesi yaptık. Belediye
başkanımız, il başkanımız, merkez ilçe
başkanımızla 22.45 sularında bir toplantı
yapmamız gerektiğine ilişkin karşılıklı
istişarelerde bulunduk ve saat 23.00 sularında Teşkilat
Başkanımız Mustafa Ataş Beyi
aradığımızda bu konuda genel merkezimizin
kararının il merkezlerinde ve ilçe merkezlerinde
toplanılmasına yönelik olduğunu öğrendik ve bu konuda,
23.30 sularında, il binamızın önünde, ilk basın
toplantısını oraya gelen 200-300 vatandaşımızla birlikte
deruhte ettik ve akabinde, bütün siyasi partilerimize mensup vatandaşlarımız,
sivil toplum kuruluşlarımıza mensup insanlarımızla
beraber yarımda, 00.30 sularında, yaklaşık 30 bin
insanımızın meydanda tek yürek ve tek bilek olarak demokrasiye sahip
çıktığını, milletinin, devletinin ve liderinin
yanında yer aldığını hep beraber müşahede ettik.
Evet, Çankırılı hemşehrilerimiz, 300 bin kişi olarak
İstanbulda, 500 bin kişi olarak da Ankarada aynı şecaati,
cesareti ve kararlılığı ortaya koydu ve hakikaten 81
vilayetimizin tamamı, 80 milyon insanımızın tamamı
milletine, devletine, dinine, vatanına, demokrasisine ve liderine sahip
çıktığını bütün dünyaya ilan etti, Allaha çok
şükür.
Tabii, bu, bir bedel
karşılığında oldu, 250 şehit, 2.250ye yakın
gazimizle bu destanı yazdık. Bu 250 şehidimizin arasında
çoğunluğu Ankarada olmak üzere, Ankara ve İstanbulda 11
Çankırılı hemşehrimiz din ve devlet, vatan ve millet
müdafaası hususunda canını feda etti. Bu 11 şehidimize ve
250 şehidimize ve bu uğurda şehit düşen bütün
şehitlerimize Allahtan rahmet ve mağfiret diliyorum; 2.200 gazimize,
bugüne kadar bu uğurda gazi olan bütün gazilerimize bu vesileyle
geçmiş olsun, Cenab-ı Hak kendilerine sıhhat, afiyet ihsan etsin
dileklerimi arz ediyorum.
Vatan şairimiz Akifin ifadesiyle
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et
gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır
sana vadettiği günler Hakkın,
Kim
bilir, belki yarın belki yarından da yakın.
mısralarını 81 vilayette
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
80 milyon insanımızla
yaşayan aziz ve asil milletimize bu cesaretleri, bu
kahramanlıkları, bu fedakârlıklarını, dinine,
devletine, vatanına ve milletine, liderine sahip
çıkmalarını
BAŞKAN
Sayın Akbaşoğlu, teşekkür ederim.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
bütün dünyaya ilan etmeleri
münasebetiyle her birine teşekkürlerimi arz ediyor, hepinize selam,
saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Sağ
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
milletvekilleri, şimdi söz talebinde bulunan 15 milletvekiline yerlerinden
birer dakika söz vereceğim.
Söz
vereceğim sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın
Kayışoğlu, Sayın Engin, Sayın Atıcı,
Sayın Gürerin yerine Sayın Sertel, Sayın
Taşkının yerine Sayın Dedeoğlu, Sayın Özdemirin
yerine Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın Bakan, Sayın Çamak,
Sayın Boyraz, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Özdiş,
Sayın Basmacı, Sayın Yıldırım, Sayın Tanal,
Sayın Şimşek.
Buyurun
Sayın Kayışoğlu, sizden başlıyoruz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Nurhayat
Altaca Kayışoğlunun, Nuriye Gülmen ve
Semih Özakçanın açlık grevinin 131inci gününde olduklarına ve
dosyalarının OHAL İnceleme Komisyonunda öncelikli olarak ele
alınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkürler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Nuriye Gülmen ve Semih Özakça
açlık grevinin 131inci günündeler ve artık kritik bir dönemdeler.
Buradan
Başbakana sesleniyorum: 20 Temmuz OHAL sürecinin mağdur ettiği
bu iki genç eğitimcinin ölümü göze alan bu pasif
çığlıklarını duyun artık. OHAL Komisyonunda
aciliyeti nedeniyle öncelikli olarak Nuriye ve Semihin dosyaları
incelensin ve adil bir şekilde değerlendirme yapılarak bu iki
gencin çok masumane talebi olan işe iade talepleri
karşılansın.
BAŞKAN
Sayın Engin
2.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin,
şiddetli yağmur nedeniyle İstanbulun sular altında
kaldığına, altyapı sefaleti ve basiretsiz AKP
belediyeciliğinin hayatı felç ettiğine ilişkin
açıklaması
DİDEM
ENGİN (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İstanbul sular altında, altyapı sefaleti ve
basiretsiz AKP belediyeciliği hayatımızı felç etti.
Tüneller, metrolar, caddeler sularla doldu; insanlar boğulma tehlikesi
geçirdi. İstanbullular olarak bu sefaleti ilk kez yaşamıyoruz.
İstanbul
gibi eşsiz güzelliğe sahip bir şehrin doğasını ve
yeşilini katlederek şehrin iklim dengesini altüst eden,
altyapısını düzgün planlayamayan ve her yağmurda
İstanbul caddelerini, tünellerini âdeta birer gölete çevirmeyi
başaran İstanbul Büyükşehir Belediyesini eminim tüm dünya
kentleri kıskanmıştır. İstanbulu yirmi üç
yıldır, Türkiyeyi on beş yıldır yönetenler, hiç
mazeret aramayın, İstanbulu mukaddes bir emanet değil, rant
kapısı olarak görerek sadece bugünkü İstanbullulara değil,
İstanbulda yaşayacak gelecek nesillerimize de en büyük kötülüğü
yaptınız, eserinizle övünebilirsiniz.
BAŞKAN
Sayın Atıcı
3.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Nuriye Gülmen ve Semih Özakçanın açlık
grevinden ölmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevinde ölmemelidir!
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevinde ölmemelidir! Nuriye Gülmen ve
Semih Özakça açlık grevinde ölmemelidir! Nuriye Gülmen ve Semih Özakça
açlık grevinde ölmemelidir! Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık
grevinde ölmemelidir! Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevinde
ölmemelidir! Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevinde ölmemelidir!
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevinde ölmemelidir! Nuriye Gülmen ve
Semih Özakça açlık grevinde ölmemelidir! Nuriye Gülmen ve Semih Özakça
açlık grevinde ölmemelidir! Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık
grevinde ölmemelidir!
BAŞKAN
Sayın Sertel
4.- İzmir Milletvekili Atila Sertelin, bir
insan, bir baba, bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak Nuriye
Gülmen ve Semih Özakçanın çığlığına kulak vermesi
için Başbakana seslendiğine ilişkin açıklaması
ATİLA
SERTEL (İzmir) Bir insan, bir baba, bir Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşı olarak Sayın Başbakana sesleniyorum: Nuriye Gülmen
ve Semih Özakça, bu iki kardeşimizi cezaevinde ziyaret ettim, onlar sadece
işlerine geri dönmek istediler, hiç kimseye bir kötülükleri olmadı,
kimseye zararları olmadı. Açlık grevini sadece işini ve
aşını korumak için yaptılar. Açlık grevi sürerken
onları cezaevine attınız. Şimdi bu genç insanlar ölümle
pençeleşiyor. Onlar ölmemeli, aramıza dönmeli. Onların
çığlığına kulak verin, onların sesine kulak
verin.
BAŞKAN
Sayın Dedeoğlu
5.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlunun,
15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Gününe ve 15 Temmuz şehitleri ile tüm
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
SAMİ
DEDEOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Gününün 1inci yıl dönümünü,
şehitlerimize dualarımızla, Fatihalarımızla, minnet ve
şükranlarımızla, meydanlarda nöbetlerle kutladık.
Çanakkaleyi
geçemeyenler 15 Temmuzda Boğaz Köprüsünü geçeceklerini zannettiler fakat
şanlı Türk milletini karşılarında görenler bir kez
daha Boğaz Köprüsünü geçemeyeceklerini anladılar. Hainler ve
kalleşler olduğu sürece Türk milleti olarak birbirimize daha
sıkı sarılacağız. 15 Temmuz gecesi Sayın
Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın
halkı meydanlara çağırmasıyla yediden yetmişe bütün
vatandaşlarımız ve özellikle genç kardeşlerimiz meydanlara
çıkarak ülkenin geleceğine, kendi geleceğine, çocuklarının
geleceğine sahip çıkarak büyük ve güçlü Türkiye'nin temellerini
attılar. Biz diyoruz ki: Bu millet varsa biz varız, bu ülke varsa
biz varız, bu devlet varsa biz varız, bu bayrak varsa biz
varız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAMİ
DEDEOĞLU (Kayseri) 15 Temmuz şehitlerimize ve tüm
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Kaplan Hürriyet
6.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan
Hürriyetin, Emlak Konut projesi kapsamında yaşam alanlarına el
konulma girişimi nedeniyle Kocaelinin Gebze Kirazpınar Mahallesi
sakinlerinin mağduriyet yaşadıklarına ve bir an önce bu
yıkım kararının durdurulmasını, hukukun
uygulanmasını istediklerine ilişkin açıklaması
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kocaeli Gebze
Kirazpınar Mahallesi sakinleri, yaşam alanlarına Emlak Konut
projesi kapsamında haksız el konulma girişimleri
karşısında mağduriyet yaşamaktadır. Daha önce
imarlı, ifrazlı, tapulu iken imarı iptal edilerek gecekondu
önleme bölgesi ilan edilen gayrimenkullerin Emlak Konutla görüşmeler
sırasında metrekaresine 800 lira verilmiştir ama o bölgeye dair
taşınmazlara ait kamulaştırma dosyalarında
metrekaresine 2 binden az bedel öngörülmemiştir. Mahalle halkını
yok sayan ve Kirazpınar sakinlerini evlerinden etmeye çalışan
Emlak Konut projesi için yürütmeyi durdurma talebiyle dava
açılmış, mahkeme de yürütmeyi durdurma kararı
vermiştir. Mahkemenin kararına rağmen, bu kararı hiçe sayan
Gebze Belediyesi 14 Temmuz cuma günü mahalle halkına
yaptığı tebligatla söz konusu evleri 18 Temmuzda yani bugün-
yıkacağını bildirmiştir. Gebze Belediyesinin
tebligatı alenen mahkeme kararını yok saymaktır.
Yıkım hazırlıkları için bugün ekipler oraya gittiğinde
mahalle sakinlerinin direnciyle karşılaşmıştır.
Bugün hâlâ orada gerginlik yaşanıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Bir an önce bu yıkım
kararının durdurulmasını ve hukukun uygulanmasını
istiyoruz.
BAŞKAN
Sayın Bakan
7.- İzmir Milletvekili Murat Bakanın,
Anıtkabirin bu milletin tarihi, destanı, onuru ve umudu
olduğuna ilişkin açıklaması
MURAT
BAKAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
onurlu ülkenin onurlu anıtı Anıtkabire bir yandan yandaş
kurumlar, bir yandan da kimden yana olduğu berrak olmayan Sayın
Gökçek eliyle ince bir tuzak seziyoruz. Aşık Mahzuni Parsel parsel
eylemişler dünyayı/Bir dikili taştan gayrı nem kaldı?
der. İşte parsel parsel edip memleketin derelerini,
dağlarını, yaylalarını, sahillerini sattınız
ve satıyorsunuz hâlâ. Unutmayın, bu vatan evlatlarının
elinde kalan o dikili taş, o abide var ya, o abide bu toplumun
Anıtkabiridir. Anıtlaşan bir efsanenin, Mustafa Kemal
Atatürkün yattığı yerdir. Anıtkabir, bu milletin
tarihidir, destanıdır, onurudur, umududur. Ona el atanın eli,
ona dil uzatanın dili yanmıştır her daim, bu böyle biline.
BAŞKAN
Sayın Çamak
8.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın,
Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın zorunlu din dersi
müfredatıyla ilgili bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN
ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Millî
Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, zorunlu din dersinin
müfredatında artık cihat kavramının da
olacağını açıkladı. Bunun neden eklendiğini
soranlara ise şu cevabı verdi: Cihat, bizim dinimizde olan bir
unsur, bunun öğretilmesinden niye rahatsız oluyorsunuz? Ben de
buradan kendisine Bakara suresinin 208inci ayetini hatırlatarak seslenmek
istiyorum. Bizim dinimizde sevgiyi ve barışı vurgulayan unsurlar
da var. Orta Doğudaki Selefi cehenneminin ateşine odun atacak
unsurları öğreteceğimize gelin, bu toprakları artık
huzura kavuşturmak için çocuklarımıza savaşı
değil, barışı öğretelim; nefreti değil, sevgiyi
öğretelim; ölmeyi ve öldürmeyi değil, yaşamayı,
yaşatmayı, hoşgörüyü ve insan haklarını
öğretelim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim ben de Sayın Çamak.
Sayın
Boyraz
9.- İstanbul Milletvekili Osman
Boyrazın, 15 Temmuzda Türk tarihinin en sinsi, en zalim ve en vahşi
ihanetlerinden birini gerçekleştirmeye çalışanlara gereken
cevabı aziz milletin verdiğine ilişkin açıklaması
OSMAN
BOYRAZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Devletin
kurumlarını sinsi taktiklerle işgal eden, milletimizin engin
hoşgörüsünü, mukaddes değerlerini kullanarak suistimal eden FETÖ
terör örgütü 15 Temmuzda Türk tarihinde en sinsi, en zalim ve en vahşi
ihanetlerinden birini gerçekleştirmeye çalıştı ama
unuttukları bir şey vardı. FETÖnün maskeli
haydutlarının unuttuğu şey, şiarı hürriyet,
ideali şehadet olan bu milleti hiçbir zaman
anlayamamışlardı. Vatanın bağrına düşman
dayamış hançerini / Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini.
dendiğinde 15 Temmuz gecesi milyonlar ırmak olup nehir nehir
çağlayarak alanları doldurdular. Ve o gece
Başkomutanımızın meydanlara daveti üzerine: Yiğitler
çıktı meydana birer birer. Tank, top, tüfek neyle gelirseniz gelin,
ne fark eder. Aldırma Reis aldırma, söz konusu vatan oldu mu
toprağa düşeriz birer ikişer. diyerek bu hadsizlere gereken
cevabı aziz milletimiz vermiştir.
Bu
uğurda şehadet şerbeti içen şehitlerimize Allahtan rahmet,
gazilerimize de acil şifalar diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Bektaşoğlu
10.- Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlunun, Türkiyede bir daha darbe, kalkışma,
cumhuriyet ve demokrasiyi ortadan kaldırmaya dönük cemaat
yapılanması olması istenmiyorsa 15 Temmuzun bütün karanlık yönlerinin
ortaya çıkarılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Türkiyede
bir daha darbe, kalkışma, cumhuriyet ve demokrasiyi ortadan
kaldırmaya dönük cemaat yapılanması olmasını istemiyor
isek 15 Temmuzun bütün karanlık yönlerinin ortaya
çıkarılmasını samimiyetle istemek zorundayız. Biz bunu
istiyoruz ama ne yazıktır bir dirençle
karşılaşıyoruz, sorularımıza cevap dahi verilmiyor.
Mesela, hain darbe girişiminde, başbakanların, ilgili
bakanların tercihlerinin, yanılmalarının ve
aldığı kararların geçmişte ve hâlen görev yapan
Genelkurmay başkanlarını destekleyici mahiyette etkisi
olmuş mudur? Millî Güvenlik Kurulunda FETÖyle ilgili kararlara neden
uyulmamıştır? FETÖnün ordu içindeki yapılanması neden
görmezden gelinmiştir? FETÖ militanı hâkim ve savcıları kim
yetkilendirmiştir? Genelkurmay Başkanı Sayın Orgeneral
Hulusi Akarın darbe kalkışması öncesi ve sürecinde komuta
etmedeki kabiliyeti yeterli midir; izlediği yöntem, aldığı
ve uyguladığı kararlar kesin doğru mudur? Bunların
bilinmesini istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Özdiş...
11.- Adana Milletvekili İbrahim
Özdişın, dış kaynaktan üniversite mezunu olarak
subaylığa kabul edilip sonra KHKyla askerî öğrencilik statüsünü
kaybedenlerin başvurularının OHAL İnceleme Komisyonu
tarafından reddedildiğine ve yaşadıkları
mağduriyetin nasıl giderileceğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum
Sayın Başbakana.
Dış
kaynaktan üniversite mezunu olarak subaylığa kabul edilen,
eğitimleri devam ederken FETÖ darbe girişimi sonrası idari izne
gönderilen, sonra da KHKyla askerî öğrencilik statüsünü kaybedenlerin
başvuruları Kimlik bilgileriniz OHAL kapsamında başvuru
yapmaya uygun değildir. gerekçesiyle OHAL İnceleme Komisyonu
tarafından alınmıyor, reddediliyor. Bu kişilerin
yaşadığı mağduriyet nasıl giderilecek; dertlerini
nereye anlatacaklar, nereye başvuracaklar Sayın Başbakan?
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özdiş.
Sayın
Basmacı...
12.- Denizli Milletvekili Melike
Basmacının, İç Tüzükü değiştirmeyi fırsat
bilerek milletvekillerinin konuşma sürelerinin
azaltılmasının adalet olmadığına ilişkin
açıklaması
MELİKE
BASMACI (Denizli) Sayın Başkan, sevgili vekiller; hepinizi hak,
hukuk, adalet diyerek selamlıyorum.
Adaleti
Mecliste arayın. diyenlere sormak istiyorum: İç Tüzükü
değiştirmeyi fırsat bilerek milletvekillerinin konuşma
sürelerini parmak çokluğuna güvenerek değiştirmeye
çalışmak, azaltmak, seslerini kısmak adalet midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim ben de.
Sayın
Yıldırım...
13.- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın, özellikle OHALden sonra belediyelere kayyum
atanması ve kayyumların Kürtçeyi ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar
yapmalarının kabul edilecek uygulamalar olmadığına
ilişkin açıklaması
BEHÇET
YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler Başkanım.
Bir
kardeş düşünün, bin yıldır beraber
yaşadığı Kürtün Kürtçe tabelasından, Kürtçe olan köy
ve mahalle isimlerinden rahatsız olsun ancak İngilizce, Rusça yahut
Fransızcaya hayranlık duysun. Bir kardeş düşünün, ülke
toprakları dışındaki Arap, Fars, Türkmen
kazanımlarına şapka çıkarsın ancak bin yıldır
beraber yaşadığı Kürtün kazanımlarına,
IŞİD gibi barbar bir çeteye karşı kendini savunmasına
fitil olsun. Bunun adı milliyetçilik, hatta ırkçılık
değildir, bunun adı Kürt düşmanlığıdır.
Sürekli kardeşlikten dem vuran AKP ve saraya diyorum ki: Böyle
kardeşlik olmaz. Özellikle, OHALden sonra halkın yüzde 80, 90 oy
oranları alarak kazandığı belediyelere kayyum ataması
ve bu kayyumların her gün artan Kürtçeyi ortadan kaldırmaya yönelik
çalışmaları kabul edilecek uygulamalar değildir. Kürt
halkının bundan son derece rahatsız olduğunun bilinmesini
belirtiyor, eğer iktidar da bu uygulamadan rahatsızsa gereğini
yapmalıdır diyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal
14.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, Şanlıurfasporun Birinci Ligden şike yoluyla
düşürüldüğüne ve şike yaptığı iddia edilen spor
takımları ile kişiler hakkında gereken işlemin yapılmasını
talep ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, dün de dile getirdim ama
bakanlıktan ve Türkiye Futbol Federasyonundan ilgilenen
olmadığı için her gün burada mümkün olduğu kadar dile
getireceğim.
Basındaki
iddialara göre, Şanlıurfaspor Birinci Ligden şike nedeniyle
düşürülmüştür. Şike yaptığı iddia edilen spor
takımları ve kişiler mükafatlandırılmaktadır. Bu
durum Şanlıurfasporu mağdur etmektedir. Şikeciler ve
şike yapan takımlar ligde düşürülmelidir.
Şanlıurfasporun bu mağduriyeti giderilmediği müddetçe her
gün Meclis kürsüsünde Şanlıurfasporun bu mağduriyetini dile
getireceğim. Hiçbir din, hiçbir ahlak, hiçbir kural şikeciliği
mükafatlandırmaz, cezalandırır ama maalesef şike yapanlar,
şikeciler ödüllendirildi, Şanlıurfaspor
cezalandırıldı. Buna izin vermeyeceğiz,
Şanlıurfaspor sahipsiz değildir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Şimşek
15.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, insan hakları savunuculuğu
yaptığını söyleyenlerden bugüne kadar 20 Şubat 2015
tarihinde PKKlı vatan hainleri tarafından şehit edilen
Fırat Yılmaz Çakıroğluyla ilgili tek bir kelime
kınama duyulmadığına ilişkin açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Fırat Yılmaz Çakıroğlu 20 Şubat 2015
tarihinde Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 4üncü sınıf
öğrencisiyken PKKlı vatan hainleri tarafından üniversite
kampüsü içerisinde şehit edildi. Yalnız, bugüne kadar insan
hakları savunuculuğu yaptığını söyleyenlerden ve
adalet arayanların hiçbirinden Fırat Yılmaz
Çakıroğluyla ilgili tek bir kelime, kınama ve lanet
duymadık. Fırat Yılmaz Çakıroğlunun bugün karar
duruşması var. Katile müebbet, Fırata adalet. diyoruz ve
şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğluna tekrardan rahmet
diliyorum, Allah rahmet eylesin.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, söz talebinde bulunan sayın grup başkan vekillerine
söz vereceğim.
Buyurun
Sayın Usta.
16.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
İstanbulda şiddetli yağmur nedeniyle yaşanan
sıkıntılara, bu tür felaketlerin bir daha yaşanmaması
için tedbir alınması gerektiğine ve dört gündür Mescidi
Aksanın da içinde bulunduğu eski Kudüse giriş
çıkışa izin verilmemesine ilişkin açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstanbul
son otuz iki yılın en şiddetli yağmurlu gününü
yaşadı, Avrasya Tüneli kapandı, metro istasyonlarını
su bastı, evleri su bastı. Öncelikle ben İstanbullulara
geçmiş olsun diyorum. Zararı olan vatandaşlarımızın
da zararının bir an önce telafi edilmesi lazım. Aslında bu
tür felaketlerin bir daha yaşanmaması için de gerekli tedbirlerin
alınması gerekir diye düşünüyorum, yağışın
dışında yani bizim yapabileceğimiz türden tedbirlerin
alınması lazım.
Sayın
Başkan, dört gündür Mescidi Aksanın da içinde bulunduğu eski
Kudüse giriş çıkışlara izin verilmiyor, âdeta abluka
altına alındı. İsrail İç Güvenlik Bakanı da
Mescidi Aksanın Müslümanlara kapatılmasına ilişkin olarak
Mescidi Aksa bizim elimizde, açılıp kapanması konusunda ilk ve
son söz İsraile aittir. diyerek diğer devletlerin konuyla ilgili ne
düşündüklerini de umursamadıklarını söyledi. Tabii
İsrailin bu tutumunu kabul etmek mümkün değil, ben bu tutumu burada
kınıyorum. Uluslararası toplumun da bu konuda sessiz
kalması anlaşılabilir bir husus değil.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu.
17.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin, İstanbulda ciddi bir sel felaketi
yaşandığına, bir kişinin sadece Diyarbakır eski
Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanakın
fotoğrafını paylaştığı için
suçlanmasına, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Nursel
Aydoğan hakkında katıldıkları bir protesto
yürüyüşü nedeniyle açılan davaya ve HDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaşın Meclis
Başkanlığından bir talebini sunmak istediğine
ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Ben de
öncelikle bu fotoğrafları göstererek aynı zamanda vekili
olduğum İstanbul ilinin durumunu bilmeyen kamuoyunun ve Meclisin
dikkatine sunmak istiyorum. Gerçekten İstanbul ciddi bir sel felaketi
yaşıyor ama bu hani iş kazası değil cinayet
dediğimiz gibi bir durum maalesef çünkü İstanbulda artık toprak
kalmadı, ağaç kalmadı ve Büyükşehir Belediye Başkanı
Toprak suya doymuştur, dikkatli olalım. diyor ama dikkatli olunacak
bir durum yok, yani vatandaşların dikkatli olmasını
gerektirecek bir durum yok. Dikkat sadece çevreye gösterilen
duyarlılıkla olabilecek bir şey ve yeni
ağaçlandırmalarla; aksine, Kuzey Ormanlarını keserek ve
yeşil, ağaç katliamı yaparak değil.
İkinci
bir nokta özellikle Sayın Gültan Kışanak ve İdris
Balukenle ilgili. Bir suçlama var -ki, bugün benim de verdiğim bir
önerge- bir kişinin Diyarbakırda dosyasına şöyle bir ifade
giriyor: PKK, KCK terör örgütü üyesi olmak suçundan tutuklanan Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Gültan
Kışanakın fotoğrafını
paylaştığınız
Şimdi, gerçekten bir hukukçu
olarak bundan utanç duyuyorum. Sadece ortada bir iddia varken böyle bir
şey bir delil olarak mahkeme dosyasına nasıl konabilir ve
nasıl bir kişi sadece Gültan Kışanakın
fotoğrafını paylaştığı için suçlanabilir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) İkincisi de yine yeni
bir duruşma günüyle ilgili -Eylül 2017 tarihinde görülecek- sevgili
vekillerimiz İdris Baluken ve Nursel Aydoğanla ilgili. Bu da,
Bingölde 2003 yılında E.A. adlı kız çocuğuna yönelik
8 uzman çavuş tarafından cinsel taciz ve tecavüz gerçekleştirilmişti
ve bunu protesto eden vekillerimize, bunu protesto yürüyüşüne
katıldıkları, basın açıklaması
yaptıkları için dava açıldı ama bu kişilerin, bir
kısmı FETÖden tutuklu, bir kısmı da zaten herhangi bir
soruşturma geçirmedi ve dava açılmadı haklarında.
Tamamlamama
müsaade ederseniz bir
BAŞKAN
Toparlayın lütfen, bir dakika daha vereyim Sayın
Kerestecioğlu, uzatmayalım lütfen.
Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler. O süre
içinde bitireceğim zaten.
BAŞKAN
Tamam.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaşın Meclis
Başkanlığından bir talebi var, bunu da Meclise ve size
sunmak isterim:
Sekiz
aydır ben ve diğer milletvekili arkadaşlarım yasa
dışı bir şekilde tutukluyuz. Ancak Adalet
Bakanlığı, Anayasa Mahkemesindeki tutukluluk itiraz dosyama
sunduğu savunmada tutukluluğumuzun yasama faaliyetlerimize
katılmada herhangi bir engel teşkil etmediğini
belirtmiştir. Parlamentonun 3üncü büyük partisi olan Halkların
Demokratik Partisinin Eş Genel Başkanı ve Grup Başkanı
olarak TBMMde yasama ve denetleme faaliyetlerinin bir parçası olan grup
toplantısına cezaevinden SEGBİS yoluyla bağlanıp
Meclis grubuma hitap etmek istiyorum. Eş zamanlı olarak tutuklu bütün
HDP vekillerinin de SEGBİS yoluyla grup toplantılarına
katılımının sağlanmasını talep ediyorum.
Saygılarımla.
HDP Eş Genel Başkanı
İstanbul
Milletvekili.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Altay, buyurun.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, Su küçüğün, söz
büyüğün. derler. İstem sırasına göre öncelikle AK
PARTİ.
BAŞKAN
Anlaştıysanız
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Anlaşma değil efendim. Söz istem
sırasına göre verilmez mi 61e göre Sayın Başkan?
BAŞKAN
Evet ama öyle sırayla gittik, size söz verdim.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Peki, peki, büyüklük bizde kalsın Sayın
Başkanım, tamam.
BAŞKAN
Ama tamam, Sayın Bostancıya verebilirim.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Hiç sorun değil, büyüklük bizde kalsın.
BAŞKAN
Herkes büyük.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ee, herhâlde.
ERHAN
USTA (Samsun) Bu ne demek oluyor Engin Bey?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Efendim, siz konunun yarısına vâkıf
olduğunuz için şimdi anlayamıyorsunuz, ben size arz ederim
sonra.
ERHAN
USTA (Samsun) Ama gizli konuşuyoruz konuyu, açık konuşmuyoruz.
Çok meraklısı değiliz de
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Su küçüğün, söz büyüğün dedim. İstem
sırasına göre AK PARTİ söz istemişti, mesele ondan
kaynaklı. Ayrıca, büyük Allahtır Sayın Vekilim, merak
etmeyin.
BAŞKAN
Evet, Sayın Altay doğru söylüyor, bende de Sayın Bostancı
gözüküyor ama sırayla gittiğimiz için böyle bir şey oldu.
Kusura
bakmayın Sayın Altay.
Buyurun.
18.- İstanbul Milletvekili Engin
Altayın, İstanbulu yirmi beş yıldır yönetenlerin
yaşanan sel felaketinin sorumluluğundan
sıyrılmalarının mümkün olmadığına, AK
PARTİnin İstanbulda uyguladığı rant
politikasını kınadıklarına, Hükûmetin derhâl tedbir
alması ve Parlamentoya bilgi vermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Şimdi, Sayın Başkan, keşke her
şey sıralı ve düzenli olsa. İstanbulda yaşanan
doğa olayını çok büyük bir afet diye pazarlayarak Hükûmet bu
işin içinden sıyrılamaz. İstanbul en büyük kentimiz,
kültürel, tarihsel bir büyük mirasımız, bize kutsal bir emanet ama İstanbulu
yirmi beş yıldır yönetenlerin İstanbulda yağan bir
yaz yağmuru sonrasında hayatın durma noktasına gelmesi
karşısında Bir afettir, ne yapalım? diye işin
içinden sıyrılmaları mümkün değildir. İstanbul
halkı İstanbula ve İstanbullulara yapılan bu ihmali, bu
ihaneti elbette günü geldiğinde, vakti zamanı gelince gerekli
cevabı verecektir. Ulaştırma uzmanı bir Başbakan,
İstanbulda yıllarca İstanbul Büyükşehir Belediyesinde,
İSKİde görev yapmış bir Su İşleri Bakanı
var ama İstanbulda metro durdu, Avrasya durdu, Boğaz
ulaşıma kapandı, hayat durdu.
Sayın Başkan, Selanikte de metrekareye
aynı birimde yağmur yağdı bir gün önce. Selanikte
yağmur yağdı, yağmurun yağma anı
dışında yağmurun yağıp yağmadığı
belli değilken İstanbulun bir göller abidesine dönüşmesini
anlamak mümkün değildir. Burada kimse kimseyi kandırmayacak, bir
büyük ihmal var, bir büyük rant var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Su akacak, suyu emecek toprak bırakmazsanız
İstanbulda, yeşillik sadece çok şükür -onda da gözleri var
eminim- mezarlıklarda kaldıysa İstanbulda böyle bir yağmur
yağdığında İstanbulun böyle bir felakete maruz
kalması çok doğal. Doğal olmayan AK PARTİnin İstanbulda
uyguladığı yirmi beş yıllık rant
politikasıdır. Bunu şiddetle kınıyoruz.
İstanbullu hemşehrilerimizin dikkatine sunuyoruz. Şehir
katliamının intikamı daha büyük olur, iktidar partisi bunu
unutmamalıdır. Ve İstanbulda yapılan üç kuruş
uğruna bu rantın önümüzdeki yıllarda, aylarda daha vahim
sonuçlar doğurmaması için Hükûmetin derhâl tedbir almasını
ve bir Hükûmet üyesinin bu Meclise gelerek Parlamentoya bilgi vermesini talep
ederken İstanbulda meydana gelen bu duruma sebep olanları da
kıymetli İstanbullu hemşehrilerimizin vicdanına havale
ediyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bostancı, buyurun.
19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, iklim
değişikliğine karşı küresel ölçekli bir çalışmanın
önemli olduğuna ve hayatını kaybeden İranlı
Matematikçi Maryam Mirzakhaniye Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım teşekkürler.
Keşke
İstanbula yağan yağmur Engin Beyin dediği gibi bir yaz
yağmuru, şarkıda söylendiği gibi Bu sabah yağmur var
İstanbulda. havasında olsaydı ama öyle bir yağmur
değil. Bir yıl içinde yağan yağmurun dörtte 1i nispetinde
metrekareye 60 ila 110 kilo arasında değişen bir yağmur söz
konusu.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) 65 kilo ortalama.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Evet, bu bir doğal felakettir. Engin Bey
yakından takip etmiş, teşekkür ediyoruz. Elbette İstanbul
büyük bir metropol. Burada şehirleşmeye, İstanbulun
şartlarına ilişkin problemler var mıdır? Bunları
da mutlak surette rasyonel bir şekilde masanın üzerine koyup
değerlendirmek en başta iktidar olmak üzere bizim ve herkesin
boynunun borcudur, bundan da kompleks duymayız ama büyük felakettir, öyle
yaz yağmuru falan değildir. İlgili bakanlık, Valilik, AFAD,
Büyükşehir Belediye Başkanlığı bir çalışma içerisindeler.
İnşallah en kısa zamanda orada mağduriyetler giderilecek ve
hayat normal akışına avdet edecektir.
DİDEM
ENGİN (İstanbul) İlk kez olmuyor Sayın Bostancı, ilk
kez İstanbulda bunu yaşamıyoruz ki.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) - Burada mesele sadece İstanbul değil,
aslında bir iklim değişikliği meselesi var. On gün önce
İstanbulda ve Türkiyenin her yerinde çok yüksek sıcaklıklar
vardı, peşinden sıcaklıklar 15 derece düşüyor ve
yağmur geçişleri oluyor, büyük yağmur geçişleri. Bu,
esasen, iklim değişikliğine karşı genel bir
duyarlılığı, küresel ölçekte bir çalışmayı
önemli kılıyor. Mesele sadece Türkiyenin içinde böyle bir siyasi
rekabet unsuru olabilir mi? şeklinde indirgeyici bir akılla
değerlendirilecek bir iş değil. Paris İklim Anlaşması
bu bakımdan önemli, 2016da imzalanmıştı.
DİDEM
ENGİN (İstanbul) Enerji Bakanlığınıza da
söylemeniz lazım, kömür santrali kuran bakanlığınıza.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sera gazı salımının
azaltılması...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Bostancı, lütfen.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) ...mutlak surette sadece İstanbul için
değil, dünyanın her yerinde benzeri manzaraların görülmesine
mâni olucu kolektif bir iş birliğine atıf yapıyor. Bunu
önemli buluyoruz.
Engin
Beyin konuşmasından CHPnin yağmurla da siyasal bir ittifak
içine girme eğiliminde olduğunu görüyorum; bu da mümkündür, olabilir
yağmurla siyasal bir ittifak. Engin Bey duyamadı.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Hata var. diyemiyorsunuz Sayın Bostancı.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Paris İklim Anlaşmasını
önemsediğimizi beyan ettim. Bu yöndeki küresel ölçekteki
çalışmalara Türkiye de gereken desteği veriyor.
Bu
vesileyle, söz almışken, İranlı Matematikçi Maryam
Mirzakhani iki gün önce hayatını kaybetti, Allahtan rahmet
diliyorum. Matematiğin Nobelini almış, aynı
coğrafyada bulunduğumuz bir insan, bir kadın, bir
hanımefendi, matematik gibi soyut bir ilim alanında çok önemli bir
iş başarmış
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın siz de, son bir dakikanızı veriyorum.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Son bir değil, ikinci bir dakika.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Esasen, bizim gibi laboratuvar
şartlarının çok gelişmiş olmadığı
ülkelerde ve coğrafyalarda bilim alanlarının özellikle soyut
teorik kısımlarında başarılı örnekler
çıkarmak mümkün; atom fiziğinde, matematikte. Maryam Mirzakhani bu
isimlerden birisiydi, çok genç yaşta hayatını kaybetti.
Matematikle uğraştı ama sanıyorum ortak
coğrafyamızda herkese toplumsal ve siyasal birtakım mesajlar da
verdi.
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim ben de.
Sayın
milletvekilleri, sevgili İstanbula geçmiş olsun diyorum ve gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili
Mustafa Akaydın ve 22 milletvekilinin, Antalya Akdeniz Üniversitesinde 2008-2015
yılları arasında gerçekleştirildiği iddia edilen
yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/583)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesi
ekte sunulan, Antalya Akdeniz Üniversitesinde 2008-2015 yılları
arasında gerçekleştirildiği iddia edilen yolsuzluk
iddialarının araştırılması amacıyla
Anayasamızın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1)
Mustafa Akaydın (Antalya)
2)
Kadim Durmaz (Tokat)
3)
Gaye Usluer (Eskişehir)
4)
Orhan Sarıbal (Bursa)
5)
Devrim Kök (Antalya)
6)
Ali Şeker (İstanbul)
7)
Ceyhun İrgil (Bursa)
8)
Niyazi Nefi Kara (Antalya)
9)
Çetin Osman Budak (Antalya)
10)
Hilmi Yarayıcı (Hatay)
11)
Muharrem Erkek (Çanakkale)
12)
Mehmet Göker (Burdur)
13)
Ömer Süha Aldan (Muğla)
14)
Kemal Zeybek (Samsun)
15)
Bülent Yener Bektaşoğlu (Giresun)
16)
Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
17)
Hüseyin Yıldız (Aydın)
18)
Tahsin Tarhan (Kocaeli)
19)
Didem Engin (İstanbul)
20)
Haydar Akar (Kocaeli)
21)
Kadri Enis Berberoğlu (İstanbul)
22)
Kazım Arslan (Denizli)
23)
Erdin Bircan (Edirne)
Gerekçe:
Ülkemizin
çeşitli alanlarda uluslararası başarılara imza atan önemli
eğitim kurumlarından Antalya Akdeniz Üniversitesi, maalesef, 2009
yılından itibaren yolsuzluk iddialarıyla sık anılmaya
başlanmıştır. Gerek rektörlük, gerek fakülte ve
yüksekokullar bünyesinde birçok usulsüz kadro alımı ve ödenek tahsisi
gibi konular yerel ve ulusal basında yer almıştır. 2015
yılı Kasım ayında üniversite rektörü Prof. Dr. İsrafil
Kurtcephe, yolsuzluk iddiaları üzerine hakkında süren
soruşturmalar sırasında görevden alınmıştır.
Kurtcephe
döneminde kamuoyu gündemine gelen yolsuzluk suçlamaları arasında:
Üniversite
kampüsünde yapılacak inşaatlarda defalarca İhale Kanununa
aykırı hareket edildiği,
Rektörlük
lojmanı için usulsüz harcama yapıldığı,
Üniversite
kampüsündeki Olbia Çarşısı içindeki mülklerin bedelinin
altında tahsis edildiği,
Üniversitedeki
birçok yapım ve alım ihalesini kardeşi Yahya Kurtcephe'nin
şirketlerine İhale Kanununa aykırı olarak verdiği,
İhalelerde
belli şirketlerden piyasa fiyatlarının çok üzerinde mal
alındığı,
Tıp
Fakültesinde kurumu büyük zarara uğratacak yolsuzluklara göz
yumulduğu,
Üniversitenin
birçok kadrosuna liyakat sahibi olmayan kişilerin usulsüz şekilde
atandığına dair iddialar bulunmaktadır.
En son
geçtiğimiz ay Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü Mobilya ve
Dekorasyon Bölümüyle ilgili basına yansıyan son yolsuzluk iddiasına
göre Program Koordinatörü Harun Diler, öğretim görevlileri Emin Doğan
ve Taycan Çağdaş Sapmaz'ın 2011 yılından itibaren
döner sermayeden kendilerine usulsüz olarak ayda 14 bin lirayı
aşkın ek maaş, ayrıca Diler'in kardeşine ait bir
şirket üzerinden malzeme alımı yaparak fayda
sağladıkları aktarılmaktadır. Doğruluğu
tescil edildiği takdirde bu münferit olay bile üniversitenin en üst
kademeden en alt kademeye kadar nasıl bir yolsuzluk ağının
içine düştüğünü ve birçok yöneticinin kendi amirlerinden cesaret
alarak şahsi çıkar sağlamaya
çalıştığını kanıtlayacaktır.
2013
yılında RedHack tarafından ele geçirilerek ifşa edilen
çeşitli belgeler, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı
ve YÖK'ün bu yolsuzluk iddialarından başından beri haberdar
olduğu, fakat soruşturma konusunda 2015 yılına kadar ciddi
adımlar atılmadığını göstermektedir.
Kurtcepheyle
ilgili iddialar ancak kendisinin rektörlüğü sırasında kamuoyunda
Gülen cemaati olarak bilinen yapılanmayla arasındaki bazı
usulsüz ilişkilerin ve kendisiyle ilgili cinsel taciz
suçlamalarının basına düşmesinin ardından
araştırılmaya başlanmıştır. Bu durum
kamuoyunda AKP Hükûmetinin Gülen cemaatiyle yaşadığı yol
ayrımı sonrasında Kurtcephe'ye yönelik şahsi bir
cezalandırma uyguladığı şeklinde
değerlendirilmiş; soruşturmaların üniversitenin bozulan
idari yapısını tekrar şeffaf ve kanuni bir hâle getirmekten
ziyade, yolsuzlukları Gülen cemaatine mensup olduğu iddia edilen
kişilere yükleyerek üniversite kadrolarına Hükûmete yakın kişileri
getirme amacıyla yürütüldüğü kanısı ortaya
çıkmıştır.
Akdeniz Üniversitesi yönetimi hakkındaki yolsuzluk
iddialarının ciddiyet boyutu, Türkiye'deki bazı devlet
üniversitelerinin son yıllarda nasıl yönetildiğine ve
denetlendiğine ilişkin ciddi soru işaretleri
uyandırmaktadır. Her ne kadar önergede anılan iddialar
yargıya taşınmış olsa da, kamuoyunda
soruşturmaların asıl amacı ve nasıl
sonuçlanacağı konusunda ciddi şüpheler oluşmuştur.
İddiaların TBMM gündemine taşınması, diğer
üniversitelerde yaşanabilecek benzer olayların
araştırılması için de olumlu bir örnek teşkil
edecektir. Bu nedenlerle, Akdeniz Üniversitesinde 2008-2015 yılları
arasında gerçekleştirildiği iddia edilen yolsuzluk
iddialarının şeffaf ve tarafsız bir irade eliyle araştırılması
amacıyla Anayasamızın 98inci ve İç Tüzükümüzün 104üncü
ve 105inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
2.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve
21 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların büyük marketler ve AVM'ler
karşısında karşı karşıya
kaldıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/584)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son
yıllarda dünya genelinde alışveriş kültüründe giderek
yaygınlaşan değişim gözlenmektedir. İnsanlar,
alışverişin yanı sıra eğlence, sinema, sosyal
etkinlik gibi imkânlar da sunduğu için sokak mağazalarından,
büyük bir hızla açılan alışveriş merkezlerine yönelmişlerdir.
Her ne kadar AVM'ler kalite, güvence, fiyat istikrarı, kayıt
dışı ticaretin önlenmesi vb. konularda önemli faydalar
sağlasa da, sayılarının giderek artmasının ve
plansız inşa edilmelerinin olumsuz sonuçları da
bulunmaktadır.
Diğer yandan, Anayasamızın "Esnaf ve
sanatkârların korunması başlıklı 173'üncü maddesi
"Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri
alır. şeklinde hükmetmektedir. Zira sınırlı öz
sermayeyle çalışan ve sahibi oldukları küçük ticarethanelerle
hizmet sunan esnaf ve sanatkârlar, kentsel ticaretin en önemli aktörleri, ülke
ekonomisinin de can damarıdır ancak günümüzde baş etmek zorunda
kaldıkları sorunların başında hızla ve denetimsiz
şekilde açılan büyük marketler ve AVM'Ier gelmektedir. Şehir
içlerinde plansız bir şekilde açılan AVM'ler bölgedeki esnaf ve
sanatkârların sosyoekonomik yapısını etkilemekte, üretme ve
işletme süreci zarara uğrayan esnaf kepenk kapatmak zorunda
kalmaktadır.
Her ne kadar her AVM'de esnaf ve sanatkârımıza
en az yüzde 5 yer ayrılması zorunluluğu getiren 6585
sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun 29 Ocak
2015 tarihinde yürürlüğe girmiş olsa da esnaf ve sanatkârlar etkisini
hissedemediklerini dile getirdikleri yasada eksiklikler bulunduğunu,
kanunun beklentileri karşılayamadığını, özellikle
esnafa yer verilmesini öngören hükmün de işlerlik kazanabilmesi için elden
geçirilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Bu
doğrultuda, esnaf ve sanatkârların büyük marketler ve AVM'ler
karşısında başta rekabet olmak üzere, karşı
karşıya kaldıkları sorunların ilgili temsilcilerin de
görüş ve raporlarına başvurularak
araştırılması ve gerekli yasal düzenlemelerin tespiti
amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ederim.
1)
Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
2)
Kadim Durmaz (Tokat)
3)
Ceyhun İrgil (Bursa)
4)
Kazım Arslan (Denizli)
5)
Orhan Sarıbal (Bursa)
6)
Kemal Zeybek (Samsun)
7)
Haydar Akar (Kocaeli)
8)
Kadri Enis Berberoğlu (İstanbul)
9)
Tur Yıldız Biçer (Manisa)
10)
Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
11)
Tekin Bingöl (Ankara)
12)
Çetin Arık (Kayseri)
13)
Mustafa Ali Balbay (İzmir)
14)
Nihat Yeşil (Ankara)
15)
Ali Haydar Hakverdi (Ankara)
16)
Ali Şeker (İstanbul)
17)
Niyazi Nefi Kara (Antalya)
18)
Hüseyin Yıldız (Aydın)
19)
Tahsin Tarhan (Kocaeli)
20)
Didem Engin (İstanbul)
21)
Oğuz Kaan Salıcı (İstanbul)
22)
Erdin Bircan (Edirne)
3.- Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk ve
22 milletvekilinin, ev emekçilerinin sorunlarının ve çözüm
yollarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/585)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ev
işlerinde çalışan ev işçisi kadınların görünmez
kılınan emeklerinin görünür kılınması,
çalışma yaşamında karşılaştıkları
sorunların ve çözüm yollarının araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederim.
1)
Berdan Öztürk (Ağrı)
2)
İdris Baluken (Diyarbakır)
3)
Filiz Kerestecioğlu Demir (İstanbul)
4)
Garo Paylan (İstanbul)
5)
Hüda Kaya (İstanbul)
6)
Müslüm Doğan (İzmir)
7)
Ali Atalan (Mardin)
8)
Erol Dora (Mardin)
9)
Mithat Sancar (Mardin)
10)
Ahmet Yıldırım (Muş)
11)
Burcu Çelik (Muş)
12)
Besime Konca (Siirt)
13)
Kadri Yıldırım (Siirt)
14)
Aycan İrmez (Şırnak)
15)
Faysal Sarıyıldız (Şırnak)
16)
Ferhat Encu (Şırnak)
17)
Leyla Birlik (Şırnak)
18)
Dilek Öcalan (Şanlıurfa)
19)
İbrahim Ayhan (Şanlıurfa)
20)
Osman Baydemir (Şanlıurfa)
21)
Alican Önlü (Tunceli)
22)
Nadir Yıldırım (Van)
23)
Tuğba Hezer Öztürk (Van)
Gerekçe:
Ev
işi, evin belirli bir üyesi veya tüm aile fertleri için evde veya aile
fertleri için icra edilen her tür iştir. Bu işler arasında
çocuk, hasta ve özürlü bakımı, ev temizliği, yemek yapma, ütü
yapma, çamaşır yıkama, bahçe bakımı, evin güvenliğini
sağlama ve ailenin şoförlüğünü yapma gibi çok çeşitli
işler yer alır.
Kapitalist
üretim ilişkileri içerisinde kadın emeği kötü koşullarda ve
üstelik en ucuz iş gücü olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Maruz
kalınan yoğun sömürü ilişkileri kadının emek gücünü
sermayeye eklemlemekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal cinsiyet
rollerinin yeniden ve yeniden üretilmesini de sağlıyor. Dünyanın
her yerinde hükûmetler kadın istihdamını artırmak için
sermayeyi önceleyen ve "mucizevi çözümler olarak sunulan esnek istihdam
biçimlerini (kısmi zamanlı çalışma, belirli süreli
çalışma, özel istihdam büroları üzerinden geçici
çalışma vb.) yasalaştırarak hayata geçiriyorlar. Nitekim
Türkiye ve dünyada milyonlarca kadın düşük ücretle, güvencesiz,
örgütsüz bir biçimde âdeta modern köleler gibi
çalıştırılmaktadırlar.
Modern
köleler içerisinde emeği görünmez kılınan ve ev işlerinde
çalışan kadınların sorunları da ayrı bir
başlık altında incelenmesi gereken bir istihdam biçimi olarak
gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir.
ILO
verilerine göre, dünyada ve Türkiye'de kendine ait olmayan bir evde
çalışan 100 milyonun üzerinde ev işçisi var. Bu işçilerin
yüzde 82'si ise göçmen kadınlar ve genç kadınlardan oluşuyor.
Kadın
istihdamının yarısını oluşturan ve kayıt
dışı istihdam edilen ve modern köle konumundaki ev işçileri
ILO'nun tanımına göre, "bir başkasının evinde
ürettiği hizmet karşısında ücret alan, ücret
karşılığında bir başka evde çocuk-yaşlı
bakımı, temizlik, aşçılık, bahçıvanlık gibi
işlerde çalışan kesimleri kapsıyor. Ev işçilerinin
sigortasız, güvencesiz ve sendikasız çalışma
koşullarıyla aynı zamanda emekleri de görünmez
kılınıyor. Her gün birçok ev emekçisi kadın kötü muameleye,
sömürüye, her türlü şiddete, psikolojik ve cinsel tacize maruz
kalıyor.
Kendi evinde
veya bir başkasının evinde çalışan
kadınların yaygın bir şekilde
karşılaşılan meslek hastalıkları; menisküs, bel
ve boyun fıtığı, astım, kas yırtılmaları,
strese bağlı hastalıklar vb. hastalıklardır. Meslek
hastalıkları iş sağlığı ve güvenliği
önlemleri alınmaması nedeniyle önlenememektedir.
Türkiye'de
sadece 2011 yılı içinde 51 ev işçisi kadın gerekli
önlemlerin alınmaması nedeniyle iş cinayetleri sonucu
hayatını kaybetti. 400'den fazla ev emekçisi kadın taciz ve
tecavüze uğrarken, 3 bin kadar ev işçisi kadın ise iş
kazasına uğradı.
Ev
işçisi kadınların aldıkları ücretler emeklerinin
karşılığı olmuyor. Eşit işe eşit ücret
sorunu burada da karşımıza çıkıyor.
Kadınların yaptıkları işler görece daha değersiz.
Zaten yapılması gereken, görünmez kılınan işler olarak
değerlendirildiğinden bu işi yapanlardan eğer biri
kadın diğeri erkekse kadın daha az ücret alıyor. Bu da
kadın emeğinin değersiz görülmesinden kaynaklı. Ev
işçisi kadınların aldıkları ücretler diğer
iş kollarında çalışan kadınlardan da daha düşük
seyrediyor. Ev işçisi kadınların gün boyunca evde
yaptıkları işler saat üzerinden hesaplandığında,
aynı saat sürecinde ücretli çalışanlara göre daha fazla ücret
kazanmaları gerektiği yapılan araştırmayla
doğrulandı.
6 bin
anne üzerinden yapılan araştırmaya göre;
alışveriş, temizlik, yemek pişirme, bulaşık
yıkama, çocukları okula götürüp getirme ve çeşitli aktivitelere
taşıma gibi işler için haftalık harcanan süre doksan dört
saat. Bu durumda ücretsiz çalışan ev emekçisi bir kadının
saat ücretlerine göre yıllık 85 bin euro kazanması gerekiyor.
Sonuç olarak, ev hizmetlerinin mesleki standartları
bulunmamaktadır. Mesleğin net bir tanıma
kavuşturulması ve hizmetlerin
sınıflandırılması gerekmektedir. Uluslararası
Çalışma Örgütünün ev işçilerine örgütlenme, toplu pazarlık
dâhil temel haklardan yararlanma yolunu açan sözleşmesinin
onayını da kapsayan ve ev işçilerinin haklarını
koruyacak yasal bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Bu
bağlamda ev emekçilerinin sorunlarını ve çözüm
yollarını araştırmak üzere bir Meclis araştırma
komisyonun kurulması elzemdir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, şimdi partilerin grup
önerilerini görüşeceğiz.
İlk olarak Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş olan önerisini
görüşeceğiz, öneriyi okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından,
ekonomik yaşamı derinden etkileyen uygulamaların tüm
boyutlarıyla değerlendirilmesi amacıyla 18/7/2017 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Temmuz
2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
18/07/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 18/07/2017 Salı günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Filiz
Kerestecioğlu Demir
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
18 Temmuz
2017 tarihinde İstanbul Milletvekili, Grup Başkan Vekili Filiz
Kerestecioğlu tarafından verilen 5049 sıra numaralı
ekonomik yaşamı derinden etkileyen uygulamaların tüm
boyutlarıyla değerlendirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 18/07/2017 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Bitlis
Milletvekili Sayın Mizgin Irgat konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)
MİZGİN
IRGAT (Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bizi
izleyen halkımız; herkesi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
burada, bu Mecliste, şu an acılarını
yaşadığımız ve her adımda,
yaşattığı haksızlığı ve
hukuksuzluğu yakinen hissettiğimiz ve yaşadığımız
OHAL üç ay daha uzatıldı. Olağanüstü hâlin
uzatılmasının gerekçesi, nedeni hiçbir çevre açısından
ve bizler açısından ikna edici düzeyde ve nitelikte değildir.
Birazdan
araştırma önergesinde açılmasını istediğimiz
konuya da değinirken yeniden açıklayacağım üzere,
gerçekten, bu dönemde temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan,
yaşamı âdeta felç eden -felç olan sadece İstanbul sokakları
değil, hayat da felç olmuş durumda- dolayısıyla bir bütünel
bu sorunların içerisinde makul bir çözüm ararken maalesef OHAL üç ay daha
uzatıldı ve uzatılırken de hiçbir çevre ve bizler ikna
edilemedik.
15 Temmuz
darbe girişimi sonrası devletin yeniden dizayn edildiğini, kurum
ve kuruluşlarının, fikriyatının, yaşam
tarzının bir bütünel değiştiğini ve bunun da
ilanının yapıldığını çok net biliyoruz. Bu
dönemin karakteristik yapısı, KHKlarla, jet hızıyla
çıkarılan KHKlerle insanların işinden, ekmeğinden
edilmesi, cezaevlerinin haksız, hukuksuz bir şekilde tutuklanan
tutuklularla doldurulması; hakeza ekonomi alanında tarım
işçilerinin, iş güvencesi olmaksızın, çok kötü
koşullarda yaşayan tarım işçilerinin
Ve iş güvenliği
sarsılmak üzere. İş güvenlik tehdidi adı altında çok
kötü koşullarda çalışmak zorunda kalan işçiler, anayasal
bir hak olan grev hakları elinden alınan, yasaklanan işçi
kesimi
Ve bu anlamıyla büyük kıyımların
yaşandığı, haksızlığın,
hukuksuzluğun yaşandığı bir süreci
yaşıyoruz.
15 Temmuz
sonrası dizaynlar yaşanırken ilk elden tabii ki toplumun muhalif
kesimlerine yönelindi. Bu anlamda, en büyük mağduriyeti Halkların
Demokratik Partisi nezdinde, eş genel başkanları dâhil olmak
üzere sayısız vekilin tutuklanması
Ve tutukluluk hâlinin hâlâ
devam ediyor olmasıyla devam eden haksız, hukuksuz bir süreci
yaşıyoruz.
Araştırma
önergemizin konusu ise tamamen bununla ilgili. Yani tarım
işçilerinin, iş dünyasının OHAL gerekçesiyle
yaşadığı haksızlıklar ve OHAL bahanesiyle
yaşamın durma noktasına gelmesi, gerçekten, ekonomi
alanlarının bir bütünel çalışamaz duruma gelmesi
noktasında çiftçilerin, tarımın yaşadığı
sıkıntıların araştırılması ve bunun
önlenmesi adına Meclisin bir an önce görev başına gelmesi ve bu
konuda bir araştırma komisyonuyla bu sorunlara çözüm bulması
gerekmektedir.
2000li
yıllardan bu yana tarım politikasını aslında Dünya
Bankası belirliyor ve bu politikaların dışında hiçbir
politika şu anda, maalesef, Türkiyede de AKP Hükûmetinin yönetimi
süresince de hayata geçirilemiyor. 2002den bu yana bu politikaları
uygulayan AKP Hükûmetinin millî politika, tarım strateji belgesi ve
tarım vizyonu adı altında, üreticilerin önünü
açtığı iddiasıyla bu projeleri insanların gündemine
getirerek tartıştığı süreçleri yaşadık. Ne
yazık ki çokça süslü püslü anlatılan, çiftçiler açısından,
bu sıkıntıları yaşayan tarafların belki de
rahatlayacağı umudunu yaratan AKP Hükûmeti bu politikaların
hiçbirisini maalesef hayata geçirememiştir.
2006-2009
yılları arasında her bölgeye en uygun tarım bitkisi ve
primin önünün açılması iddia edildi, aynı zamanda
hayvancılık alanında da bölgelere göre damızlık, süt
ve sanayi yetiştiricilik alanlarının belirlenmesi ve
desteklenmesi iddia edildi. Havza sistemiyle, 30 havzayla orada
yetiştirilen ürüne uygun destekler verilerek o alanların
geliştirilmesi sözü verildi. Hakeza, benim bölgemin, ilimin, Bitlisin de
içinde olduğu, hayvancılığın en üst seviyede
yapıldığı, koşullarının en iyi olduğu,
ortamlarda da destek adı altında bu alanın geliştirilmesi
sözü verildi ama şu an maalesef OHAL bahanesiyle verilen bu sözlerin
hiçbirisi yerine getirilememekte. Destek primi adı altında bu
alanlara destek verilmesi ve hayvancılığın
geliştirilmesi gerekirken şu anda ithalat anlamında
dışarıdan hayvan ithalatının en yüksek seviyede
yapıldığı bir süreci yaşıyoruz.
Konuşmaya
başlamadan önce grup başkan vekilleri İstanbulun sel
felaketinden bahsettiler. Yani burada aslında iklim konusu değildir,
asıl buradaki sorun ekolojiye aykırı olan, ekolojik sistemi yok
eden ekonomi sisteminden bahsetmek gerekiyor. Evet, şu an ekoloji bu
şekilde ve diğer yaşadığımız
sıkıntılarla beraber, yaşanan bu neoliberal politikalardan,
ekoloji düşmanı bu politikalardan öcünü almaktadır ve bizler bu
kadar ekoloji düşmanı politikalarla bu sistemi hayata geçirmeye devam
edersek sanırım ileriki süreçlerde daha büyük felaketlerle
karşılaşacağız.
Diğer
taraftan, tarım işçilerinin durumu var, aslında hepimizin
kanayan yarası. Hiçbir güvence olmaksızın, yasada statüsü
tanınmaksızın, çok çok zor koşullarda yaşayan
tarım işçilerine maalesef Hükûmet olarak çok ciddi bir politika
geliştirilememiştir. Taşınırken, barınırken,
çalışma koşullarına baktığımızda,
gerçekten insan hak ve hukukunun kabul edemeyeceği en ağır koşullarda
yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu yetmiyormuş gibi gittikleri
yerlerde kimliklerinden dolayı nefret cinayetlerine kurban gidiyorlar,
böylesi saldırılara maruz bırakılıyorlar. Bir Kürt
işçi sırf kimliğinden dolayı cinayete kurban gitti ve
şu anda devam eden dosyada herhangi bir adım dahi
atılamamış durumdadır.
Tek suçu
sadece bölgesinde yaşanan işsizlik ve ekonomik kriz nedeniyle
başka bir bölgeye, başka bir ile çalışmaya gitmek zorunda
kalan bu insanların yaşadığı bu mağduriyetlere
bir çözüm getirmek durumundayız. OHAL sistemi adı altında
yasaklarla bir bütünel toplumun bu sisteme karşı kabul etmediği
duruşunu cezaevleri ya da görmezlikten gelme
yaklaşımını kabul edilemez buluyoruz.
Nuriye
Gülmen, Semih Özakça, yüz otuz günü aşkın bir süredir sadece
işlerine iade edilmek istedikleri için bedenlerini açlığa
yatırmışlardır. Buna sessiz kalan bir Meclis, buna sessiz
kalan bir Türkiye gerçekten çağın gerisinde ve tarihî
gerçekliğin karşısında insan hak ve hukukunu ayaklar
altına alan bir duruşla geçecektir.
Buradan
bir kez daha sesleniyoruz: Nuriye ve Semihin sesini duyalım ve onlarla
beraber haksız, hukuksuz bir şekilde işlerinden ihraç edilen,
görevlerinden ihraç edilenlerin, boşaltılan üniversitelerin eski
hâline getirilmesi ve işlerine iadelerinin sağlanması
gerekmektedir.
Bizler
OHAL ilanlarıyla, sıkıyönetim politikalarıyla çok
acılar yaşadık ama görüyoruz ki OHALler, OHAL ilanları
bunlara çözüm olamamaktadır. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve AKPnin
Başkanı sermayedarlara Grev tehdidi olan yere biz OHALden istifade
ederek anında müdahale ederiz. diyerek OHAL'in, işçilerin anayasal
hakkı olan grev hakkını gasbettiğini açıkça itiraf
ediyor. Eş genel başkanımızın ne zaman tahliye
edileceği sorusuna ise O bir teröristtir. diyerek yapılan
operasyonların siyasi operasyon olduğunu bir kez daha itiraf ediyor.
Yani malumun ilamını yaşıyoruz fakat sorun şu ki
malumun ilamının sonucunu bir sonuca kavuşturacak, adil bir
sistemi oluşturacak bir sistemden, bir otoriteden yoksunuz. Ama biliyorum
ki Türkiyeli halklar, yaşanan bu haksızlığı, bu gidişatı
görüyor ve buna ilişkin tepkisini her koşulda dile getirecektir ve bu
süreci hiçbir koşulda kabul etmeyecektir.
Bu
temelde, AKP döneminde üretici çiftçi sayısı 624 bin kişi
azalmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Irgat, teşekkür ederim.
MİZGİN
IRGAT (Devamla) Bitireyim Sayın Başkan, son cümlem.
BAŞKAN
Buyurun, bir dakika ek süre veriyorum.
MİZGİN
IRGAT (Devamla) 2017nin ilk altı ayında 50 binden fazla
esnafın iflas etmesi de fotoğrafın başka bir yüzünü
göstermektedir. Yaşanan krizin bütün detaylarıyla belirlenmesi ve
karşı önlemler alınması için Meclis araştırma
komisyonu kurulması gerekmektedir. Bu anlamda tüm partilerin bu yönüyle
desteğini vermesini diliyorum ve bu araştırma komisyonunun
yaşanılan bu krizlere, ekonomik alanın iflas ettiği bu
krize çözüm bulmasını ve gereken rolünü oynamasını buradan
bir kez daha yineliyorum.
Saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Irgat.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Adana Milletvekili
Sayın Muharrem Varlı konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM
VARLI (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Halkların
Demokratik Partisinin vermiş olduğu önerge, yanlış
uygulanan tarım politikalarının
araştırılmasıyla alakalı bir önerge. Bu önerge
üzerinde söz aldım. Burada fikirlerimizi sizlerle
paylaşacağız.
Özellikle Sayın Kubat, iyi dinlerseniz memnun olurum
yani Sayın Grup Başkan Vekili Sayın Bostancı, bu konuda da
çözüm üretmenizi
Şimdi, buğday sezonu
başladığında yani Haziranın 1i ile 10u arasında
ben burada yine bir konuşma yapmıştım, Buğday
hasadı başladı Çukurovada, şu fonu bir an önce yükseltin.
Fon düşürüldü, buğday fiyatları düşmeye başladı
ve TMOnun bir an önce devreye girip Serbest piyasadaki fiyatın üstünde
peşin bedelle alıyorum. demesi gerekir. dedim. Sanki ben bunu
söylememişim, tam aksine TMO bir fiyat açıkladı, serbest
piyasadaki fiyatın altında, buğday 1,1 lirayken yani eski
parayla 1 milyon 100 bin lirayken şu anda 900 bin liraya kadar geriledi
hatta bundan sonra daha da geriye gideceği malum.
Yani, bu kadar yanlış bir politikayı
uygulamak için Tarım Bakanlığı ne yapıyor? Ne
yapıyor yani çiftçiyi batırmak, çiftçiyi yok etmek için mi bu
Tarım Bakanlığı kuruldu, anlamak mümkün değil ya. Bunu
Sayın Bakana iftar yemeğinde de söyledim, Bir an önce TMO devreye
girmeli ve bir an önce buğday fiyatlarını regüle edecek
şekilde, serbest piyasanın üstünde tutacak şekilde kontrol etmeli.
dedim ama ne yazık ki şu ana kadar yapılan hiçbir şey yok
ve ne yazık ki aksine yapılan şeyler var.
Yani, gübre fiyatları artmışken, mazot
fiyatları artmışken, işçilik artmışken
buğday fiyatları gün geçtikçe geriliyor. Böyle bir mantık olur
mu? Ekmek mi ucuzladı? Pasta mı ucuzladı? Kraker mi ucuzladı?
Ne ucuzladı arkadaşlar, bana bir söyleyin ki
Allah rızası
için, buğday niye düşüyor, neden düşüyor yani? Ucuzlayan hiçbir
şey olmadığı gibi, aksine buğday her geçen gün fiyat
kaybediyor.
Yine, ayçiçeği, bakın, ayçiçeğinde fonun
yükseltilmesi gerekirken, Türkiyenin ham yağ açığı varken,
bu ham yağ açığını da Türkiye en fazla
ayçiçeğinden tamamlıyorken hâlâ ayçiçeğinde fonla alakalı
hiçbir şey yapılmadı ve dışarıdan ayçiçeği
geldiği için şu anda ayçiçeğinin fiyatı, geçen yılki
fiyatın altında.
Yani, çiftçi isyan ediyor arkadaşlar. Çiftçi
sabahın köründe kalkıyor, gecenin geç saatlerine kadar tozun
toprağın içerisinde, soğuk demeden, yağmur çamur demeden
üretiyor, getiriyor; 3 tane tüccarın keyfine teslim ediyorsunuz. Ya, böyle
bir mantık olmaz, Allahtan korkar insan ya. Yani ben her defasında
burada söylüyorum, hasat dönemi başlamadan çıkıyorum,
uyarıyorum, Yapmayın, şunu yapın. Bunu yaparsanız
doğru olur. diyorum. Sanki biz onu söylemiyoruz, tam aksini yapıyor
Tarım Bakanlığı. Ne yapmaya çalışıyorsunuz
değerli arkadaşlar?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Altı yıldır bunu söylüyorsunuz siz
üstadım ya.
MUHARREM
VARLI (Devamla) Yani şimdi, bakın, ayçiçeği Türkiyede
hakikaten kabul gördü ve Türkiyenin ham yağ ihtiyacını en fazla
karşıladığımız ürün. E, şimdi,
ayçiçeğinden çiftçi zarar ederse, önümüzdeki yıl ayçiçeği
ekmezse dışarıdan ha bire ithal et, ha bire ithal et yani bu
mantık ne kadar doğru bir mantık ya? Yani biz uçak mı
yapıp satıyoruz arkadaşlar, savaş gemisi mi yapıp
satıyoruz, füze mi yapıp satıyoruz? Biz -tarım ürünleri
ancak kendi içerimizde yeter- tarım ürünlerinden dışarıya
bir miktar satarsak Türkiyenin bundan faydası olacak ama biz tarım
ürünlerini de artık dışarıdan almaya başladık.
Ya, bu nasıl bir mantıktır, anlamak mümkün değil.
Şimdi,
bakın, canlı hayvan ithalatı açıldı, fon
düşürüldü. Efendim, et fiyatları yükselmiş. Ya, et
fiyatlarının yükselmesi üreticinin kabahati mi? Bakın, ben
kendim de büyükbaş hayvan ve küçükbaş hayvan üreten bir çiftçi
kardeşinizim. 18 liraya kestiriyoruz biz eti, 18 lira; markette 70 lira,
kasapta 60 lira, 50 lira. Kim kazanıyor kardeşim bundan parayı?
Aradaki tüccar kazanıyor.
TANJU
ÖZCAN (Bolu) Yandaş tüccar.
MUHARREM
VARLI (Devamla) Ya, gelin bu aracıyı kaldıralım ortadan,
bu aracıyı kaldıralım. E, siz dışarıdan
canlı hayvan ithalatıyla üreticinin incir ağacının
dibine ayran suyu döküyorsunuz. Ya, böyle bir mantık olmaz. Daha yeni yeni
hayvancılık kendini toparlamaya başladı, yeni yeni üç beş
kuruş para kazanmaya başladı, dışarıdan
canlı hayvan geliyor, üretici perişan. Ya, üreticinin kabahati ne
arkadaş? 18 liraya et kestiriyoruz, 18 liraya. Bakın, tekrar
söylüyorum, şuradan girip buradan çıkmasın, 18 lira ve
ciğerini alıyor, derisini alıyor, sakatatını
alıyor, sadece karkas et, 18 liraya çiftçi hayvanını kestiriyor
ama gidiyorsunuz markette 70 lira, kasapta 60 lira, 50 lira. Kim bunun suçlusu,
kim bunun suçlusu? Bunun suçlusu üreticisi gibi siz hayvan ithalatını
açarak hayvan üreticilerini cezalandırıyorsunuz. Ya, nasıl bir
mantıktır arkadaş, ben vallahi anlayamıyorum ya. Bu
Tarım Bakanlığı kime hizmet ediyor, neye hizmet ediyor,
vallahi anlayamıyorum ben ya.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Bu ülkede
Tarım Bakanı var mı Sayın Varlı? Tarım
Bakanını gören var mı hiç, Çukurovaya gelmiş mi Tarım
Bakanı?
MUHARREM VARLI (Devamla) Yazıktır
günahtır ya, insanlara acıyın biraz ya. Ondan sonra
dışarıdan kurbanlık koyun ithal etmeye
başlıyoruz. Efendim, Arjantinin hayvancılık yapan
sektörünü kazandırıyoruz. Olmaz böyle bir mantık
arkadaşlar.
Bakın,
şu anda mısırın kilosu 85 kuruş, tonu 850 lira.
Bakın, 15 Ağustosta mısır hasadı başlayacak.
Eğer tedbir alınmazsa, eğer fon yükseltilmezse mısır
geçen seneki fiyatın gerisine gider. Türkiyenin 6,5-7 milyon ton mısıra
ihtiyacı var. Biz bunu üretiyoruz Allaha çok şükür ama her yıl
çiftçiye zarar ettirirseniz yani bu çiftçi mısır ekmezse, pamuk
ekmezse, ayçiçeği ekmezse, toprağını terk edip giderse,
şehirlerin varoşlarında 3 kuruş, 5 kuruş maaş
alacağım diye uğraşmaya çalışırsa bundan
hangimiz memnun oluruz?
Bakın,
geleceğin en önemli şeyi gıda. Ne petrol sizi kurtarır ne
enerji sizi kurtarır. Sizi kurtaracak tek şey, ülkemizi kurtaracak,
insanlarımızı yaşatacak tek şey gıda ve su.
Gıda olmadan elli bin kere petrolün olsun, elli bin kere enerjin olsun,
neye yarar ki, neye yarar ya?
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Bunlar petrol yiyecekler, petrol.
MUHARREM
VARLI (Devamla) Afrikada insanlar açlıktan ölüyorlar, elektriği
olsa neye yarar, mazotu olsa neye yarar? Ya, biz çiftçiyi desteklemezsek,
üreten insanı desteklemezsek yani bunlar üretmezlerse yarın biz bu
insanlarımızı nasıl doyuracağız arkadaşlar?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Katarın da petrolü var ama
MUHARREM
VARLI (Devamla) Bakın, tekrar söylüyorum: Eğer mısırda fon
yükseltilmezse -Tarım Bakanlığını buradan
uyarıyorum, Sayın Tarım Bakanı duysun lütfen sesimizi,
lütfen bu kulağından girip öbür kulağından
çıkmasın- mısır fiyatları geçen seneki fiyatın
altına gider, çiftçi de bundan zarar eder. Bu, Allahtan reva
mıdır? Buna hanginiz razı olursunuz değerli
arkadaşlarım?
Her
defasında söylüyorum, yat ve kotra sahipleri 25 milyon dolar veriyorlar,
yat yaptırıyorlar. Hangi çiftçinin 25 milyon doları var? Onlara
veriyorsunuz 1,7 liradan mazot, çiftçiye veriyorsunuz 4,5 liradan mazot.
Vicdanınız sızlamıyor mu?
ALİ
ŞEKER (İstanbul) Vicdan yok.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Allah korkusu yok.
MUHARREM
VARLI (Devamla) - Yani biz bu çiftçiyi nasıl koruyacağız, biz bu
çiftçiyi nasıl yaşatacağız, biz bu çiftçiyi üretmeye
nasıl teşvik edeceğiz?
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bunları söylerken, lütfen, hakikaten,
buna çözüm bulalım. Benim içim yanıyor arkadaş, ben çiftçiyim,
başka bir geçim kaynağım yok. Yani benim gibi milyonlarca insan
aynı duyguyu paylaşıyor.
Şimdi,
doğal afet olabilir. Mesela, karpuz ektik, poyraz esti beş gün,
tarlada kurudu. Ya tamam, bunda Hükûmetin bir kabahati yok. Ben bununla ilgili
hiçbir suçlama da yapmıyorum. Sadece, bununla ilgili eğer bir zarar
tespiti yapılır da o üreticilere bir fayda sağlanırsa bu da
önemli bir katkı olmuş olabilir ama yani şimdi, sen,
dışarıdan mısır gelmesine müsaade et,
dışarıdan buğdayın gelmesine müsaade et,
dışarıdan canlı hayvanın gelmesine müsaade et
E,
hayvancılık yapan üreticinin kabahati ne be kardeşim ya, ne
bunun kabahati yani? Üretmek mi, onun zahmetine katlanıp sizin
sofranıza nefis nefis etleri getirmek mi, salatalığı,
domatesi üretmek mi? Yapmayın ya, Allah rızası için! Allah
rızası için çiftçiyi koruyalım, çiftçiye sahip
çıkalım. Bakın, eğer çiftçi üretmezse hiçbirimiz bundan
memnuniyet duymayız, hepimiz açlıktan bitap oluruz. Demin de
söyledim, keşke uçak üretsek satsak da ya da akıllı telefon
üretip satsak da füze üretip satsak da dışarıdan da tarım
ürünlerini alsak yani. E, yok kardeşim ya, yok! Biz tarım ürünleriyle
bu ülkeyi doyurup ve fazlasını da dışarıya satarak
ancak bu ülkeye fayda sağlayabiliriz. Onun için, çiftçiyi üretime
teşvik edecek çözümler üretmek mecburiyetindeyiz, mazotu ucuzlatmak,
gübreyi ucuzlatmak zorundayız ve çiftçinin emek sarf ederek ürettiği
mahsulünü de hasat döneminde para ettirmek mecburiyetindeyiz. Eğer bunu
yaparsak ülkemiz de kazanır, çiftçimiz de kazanır, herkes
kazanır ama bunu yapmazsak herkes kaybeder.
Hepinize
saygılar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Varlı.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde, son olarak, İstanbul
Milletvekili Sayın Zeynel Emre konuşacaklar.
Buyurunuz Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin vermiş
olduğu araştırma önergesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye olarak maalesef
hızlı bir şekilde siyasal ve ekonomik bir açmaza doğru
ilerliyoruz. Biz burada ne zaman kalksak konuşsak emin olun gerçekten
büyük bir vicdan muhasebesi yaparak milletimizden aldığımız
bu yetkiyi layıkıyla yerine getirebilmek amacıyla gördüğümüz
yanlışları objektif bir gözle dile getirmeye, sizlerin de gözünü
açmaya çalışıyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye 15
Temmuz darbe girişimini yaşadıktan sonra Türkiyede OHAL ilan
edildi ve bu OHAL ilanıyla birlikte Parlamentonun baypas edildiği,
işlevsiz bırakıldığı bir süreci
yaşıyoruz. Bakın, Türkiye esasında jeopolitik konumu
itibarıyla, doğal yapısı itibarıyla dünyanın en
güzel, en kıymetli ülkelerinden biri, kıymetini bilmek lazım.
Türkiye jeopolitik açıdan çok değerli, bununla birlikte kendi öz
kaynakları sınırlı olan bir ülke. Bundan kastım şu:
Türkiyenin Orta Doğu ülkeleri gibi öyle sınırsız
doğal gaz rezervleri falan yok, petrol rezervleri yok. Türkiye eğer
geleceğe emin adımlarla ilerlemek istiyorsa, sağlam temellerle
yürümek istiyorsa Türkiyenin çok sağlam bir hukuk
yapısının olması lazım, şeffaf bir yönetiminin
olması lazım. Şu an OHAL altındaki bir Türkiyeye
yabancı ülkelerden -kara parayı kastetmiyorum, temiz para, yani
sağlıklı bir yatırım ortamının oluşup da
Türkiyedeki hukuk sistemine güvenip- insanlar bu yatırımı
yapmazlar ve bunun neticesinde de Türkiye hızla kendi içine kapanır,
yalnızlaşır ve yoksullaşmaya da devam eder.
Bakın, değerli arkadaşlar, şimdi,
OHAL ilan edildi. OHALin ilk ilan edildiğindeki gerekçe FETÖyle
mücadeleydi. Hadi bunu biraz daha genişletelim, bunu şöyle ele
alalım, diyelim ki Türkiye çok sayıda terör örgütüyle mücadele
ediyor, tüm terör örgütleriyle mücadele olarak ele alalım, bunun da makul,
belli bir sürede yerine getirilmesi lazım. Nitekim, ilk OHAL ilan
edildiği zaman, hatırlarsınız, Hükûmet sözcüsü şöyle
bir açıklama yapmıştı: Üç aylık süre aldık ama o
kadar dahi kullanmayı düşünmüyoruz. Yani bunu çok kısa bir
düzenleme
O zaman Başbakan Binali Yıldırımın
açıklaması da bu şekildeydi. Çok kısa bir süreliğine
OHAL ilan edilmiş olacak ve ondan sonra OHAL kalkacak. şeklinde
açıklamalar vardı. Şu an artık Genel
Başkanınız OHAL niye kalksın? diyor arkadaşlar. Bu,
hepinizin inkârıdır. Milletin size verdiği yetkiyi elinizden
alıyorlar ve sizler ses çıkarmıyorsunuz. Biz burada dil
döküyoruz. Bu Parlamento, Gazi Meclis hak ettiği saygıyı
görmeli, bu iradeyi biz burada sergileyebilmeliyiz diyoruz maalesef siz
kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Burada Türkiye'nin
yaşadığı tüm sıkıntılar böyle komplo
teorileriyle açıklanabilecek durumda değil.
Bugün İstanbulda bir sel olayı
yaşanıyor, bakın, hiçbir sorumluluk, en ufak bir sorumluluk
hissetmiyorsunuz. Neredeyse yirmi beş yıldır İstanbulu siz
yönetiyorsunuz. İstanbulda -yağan yağmuru- artık çok basit
bir şekilde kanalizasyon şebekesinin çok sağlam olması
lazım. Böyle bir dünyada, 21inci yüzyılda yaşıyoruz. Yani
mega şehir diyoruz, İstanbul bir yağmurda kilit hâline
geliyor, kriz masaları kuruluyor, kimlerin ne kadar zararı var filan
diye tespit ediliyor. Yani duyan da zannedecek ki böyle 8-9 şiddetinde
-Allah korusun- deprem oldu, altı üstü yağmur yağdı
arkadaşlar. Bir yağmurda koca kent kilitlenmiş hâle geliyor. Bir
sistematik içerisinde yürüyen, bir planlama eşliğinde yürüyen bir
yönetim şekli maalesef yok.
Ve artık inanın, bütün samimiyetimle
söylüyorum, şunu da düşünmeye başladım: Bu mevcut yönetimin
tek mağduru bizler değiliz. Görüyorum ki, siyaset mekanizması
bir bütün olarak mağdur edilmiş durumda. Yani bir anlamıyla
sizlere de kayyum atandığını düşünmüyor değilim.
Çünkü ben bu kadar, bu denli milletvekillerinin kendi iradesini kendi
isteğiyle teslim edebileceğine inanmak istemiyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra
-Türkiyede işte o güne kadar yaşananlar her ne olursa olsun- biz
burada elimizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu
ifade ettik, 20 Temmuzda OHAL ilan edilirken o zaman Grup Başkan Vekilimiz
dedi ki: Bu yaptığınız Gazi Meclise nankörlüktür, bu FETÖ
darbe girişimine karşı bu Meclis milletiyle birlikte,
halkıyla birlikte tek vücut bir şekilde bu işin
karşısında durmuştur. Dolayısıyla Mecliste
FETÖyle mücadele konusunda hangi yetkiyi siz istiyorsanız biz
sınırsız destek vermeye hazırız. Ancak bu gerekçeyle
el koyduğunuz o iradeyi bir türlü bırakmıyorsunuz, bırakmak
da istemiyorsunuz ve bunun maalesef, bize çok ağır sonuçları
oluyor ve olmaya da devam edecek. Bakın, şu an OHAL altında
hukuk güvenliğinin olmadığı bir Türkiyeye dünyanın
yatırım yapmasına, dünyadaki ülkelerle ticaretimizi
geliştirmemize imkân yok ve Türkiye maalesef hızla yoksullaşan
bir ülke konumuna ilerliyor. Artık bu gidişe bir yerde dur dememiz
lazım. Ülkemizdeki vatandaşlarımızın siyasi
tercihlerine göre insanları ayrıştırarak, insanları
kutuplaştırarak Türkiyenin gideceği bir yer yok. Bu yolun
sonunda bir çıkış yok. Dolayısıyla bir an evvel en
başta OHALin kaldırılması lazım. Sizleri size verilen
oylara sahip çıkmaya davet ediyorum. Sizlere verilen millî iradeye
saygı duymanızı ve bunu geri almanızı bekliyoruz. OHAL
ilanıyla birlikte
Bakın,
şu sorunun cevabını verebilir misiniz, FETÖyle mücadeleyle
şunların ne ilgisi var: Kış lastiği düzenlemesi dahi
OHAL KHKlarıyla yapılıyor bugün Türkiyede. Bugün, ön ödemeli
konut satışları OHAL KHKsıyla yapılıyor. Bugün,
Merkez Bankasının bazı alımlarının Kamu
İhale Kanununun dışına çıkarılması OHAL
KHKsıyla yapılıyor değerli arkadaşlar. Bugün, Cazibe
Merkezleri Programı kurulması OHAL KHKsıyla
yapılıyor. Bugün, İçişleri Bakanlığının
müsteşar yardımcısı sayısının 4ten 5e
çıkarılması OHAL KHKsıyla yapılıyor ve sizler
bütün bunların hepsini bir bir izliyorsunuz.
Bakın,
bugün Türkiye'nin içine düştüğü durumun bizatihi tek sorumlusu
sizsiniz ancak bir sorumluluk hissetmediğiniz gibi, sürekli, işte, iç
ve dış mihraklar minvalinde kendinize düşmanlar üretiyorsunuz ve
bütün sorumluluğu sizin dışınızdaki siyasi partilere
ve dış güçlere izafe etmeye çalışıyorsunuz.
Bugün, 15
Temmuz darbesine giden yolda, bu darbenin taşları nasıl
döşendi diye izah etmeye çalışıyorsunuz, diyorsunuz ki:
Biz gelmeden önce de bu yapı herkesle ittifak hâlindeydi, biz gelmeden
önce de kadrolaştı.
Bakın,
siz iktidara geldiğiniz günden itibaren, 2002 yılından bugüne
kadar, on beş yıllık süre içerisinde göreve
başlattığınız -15 Temmuz darbe girişimine kadar
olan kısmı söylüyorum- 8.794 hâkim, savcıdan 3.029u ihraç oldu
arkadaşlar. Siz göreve geldiğiniz zaman, Türkiye'de görev yapan,
görevde bulunan 7.672 hâkim, savcıdan sadece 1.210u ihraç edildi. Yani
orana baktığınızda, oran neredeyse yüzde 15ten yüzde
35ler seviyesine çıkmış. Bu, neredeyse bütün kurumlarda benzer
şekilde devam ediyor.
Bakın,
Türkiye'de, şu anda, işte, hem darbe girişimiyle ilgili olsun
hem FETÖyle mücadeleyle ilgili olsun ortaya çıkan delillerden,
yazılan iddianamelerden şöyle bir gerçekle yüzleşmek
durumundayız: Maalesef, çok yakın zaman içerisinde, son on beş
yıllık dönem içerisinde, hangi sınav varsa, bizim
çocuklarımız hangi sınavlara girdiyse, neredeyse hepsinin
soruları çalınmış, yandaşlara peşkeş
çekilmiş, FETÖcülere kadro verilmiş. ÖSYM sınavlarında
böyle olmuş, Sayıştay sınavlarında böyle olmuş,
kaymakamlık sınavlarında böyle olmuş, hâkim,
savcılık sınavlarında, avukatlıktan hâkim,
savcılığa geçiş sınavlarında böyle olmuş.
Bir kurumsal yönetim anlayışı içerisinde olmadığı
sürece, bu düşünceniz devam ettiği sürece, siz çok hak yemeye devam
edersiniz, bunun sonucunda da maalesef ülkemiz kaybeder, kaybetmeye devam eder.
Ben bu yüce Meclisin, Gazi Meclisin almış
olduğu yetkiye sahip çıkmaya devam ediyorum, bir an evvel OHAL
kalksın diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Emre.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde son olarak Nevşehir Milletvekili Sayın Ebubekir Gizligider
konuşacaklar.
Buyurun Sayın Gizligider. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir)
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri;
Halkların Demokratik Partisi Grubunun 15 Temmuz darbe girişimi
sonrasında yayınlanan kanun hükmünde kararnamelerin ekonomik
yaşamdaki etkilerinin araştırılması için Meclis
araştırması açılması amacıyla verdiği önerge
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, az önce HDP Grubu adına konuşan
konuşmacıyı dinledik. Ancak, bu iddialar ortaya
atılırken ben çok önemli bir noktanın göz ardı
edildiğini düşünüyorum. Bu kanun hükmünde kararnamelerin tarıma
etkisini konuşabiliriz, sanayiye etkisini konuşabiliriz, ekonomiye
etkisini konuşabiliriz, günlük hayata etkisini konuşabiliriz ama
bunların hepsini sağlıklı bir şekilde
konuşabilmemiz için birinci şart devletin varlığıdır.
Bir yıl önce, üç yüz altmış sekiz gün önce bugün, hem de tam da
bu çatıya atılan bombalarla devlet yok edilmeye
çalışıldı. Devlet yoksa hiçbirimizin hakkı da yok,
hukuku da yok, ekonomisi de yok, tarımı da yok, ticareti de yok,
ziraatı da yok. Öncelikle, bence, bu etken, en önemli sebep olarak
üzerinde durulması gereken noktadır.
Şimdi, tabii, hainler hizmet ettikleri efendileri
tarafından kendilerine verilen, devletimizi yıkmak, milletimizi
bölmek, bayrağımızı indirmek ve yüz yıl önce
yarım kalmış hesabı bitirebilmek için son olarak FETÖ
maşasını kullandılar. Aslında ülkemize
saldırıların yoğunlaştığı asıl
dönem 2013 ve sonrası oldu çünkü Türkiye elli yıllık
hesabını kapattı yani o Uluslararası Para Fonu IMF
hesabını, bu macerayı sona erdirdi; faizin faizini
ödediğimiz yıllar, çiftçiye, memura, işçiye, dar gelirliye
Hükûmetin neyi vereceğinin IMF Türkiye masası şefi ile Hükûmet
arasında pazarlık edildiği yıllar sona erdi. Bunlar çok
önemliydi. Bence darbe girişimine giden süreçlerde etkenlerden biridir
çünkü AK PARTİ iktidarı öncesini lütfen bir hatırlayalım.
Doğan her bebeğin kaç bin dolar borçla doğduğunu
konuşuyorduk.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Şimdi kaç bin dolar borçla
doğuyorlar?
EBUBEKİR GİZLİGİDER (Devamla) Ben
bir esnaf çocuğuyum. Size bir örnek vereyim, hiç unutmadım ben o
günleri. 2001 yılında ben hukuk fakültesinde öğrenciydim, tam da
bitirmek üzereydim ve rahmetli annemin son dört bileziğini esnaf olan
ağabeyim evine haciz gelmemesi için almıştı. Annem de
ağlayarak kulağındaki son iki küpeyi de üzerine
bırakmıştı. Şimdi, ekonomiye olan etkilerinden
bahsediyoruz ya, neredeydik, önce bir onu hatırlamamız lazım.
(CHP sıralarından gürültüler)
DİDEM
ENGİN (İstanbul) O zaman esnafların şimdiki hâline
bakın.
ZİHNİ
AÇBA (Sakarya) Annenin şimdi bilezikleri var mı?
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Daha da gerilere gidersek
BAŞKAN
Dinliyoruz sayın milletvekilleri, dinliyoruz.
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Sabredin, biz sizi dinledik, sabredin.
Sürekli sizi dinliyoruz zaten, sabredin.
DİDEM
ENGİN (İstanbul) Demagoji yapıyorsunuz. Biraz bugünkü
esnaflara bakın, bugünkü esnafların sorunlarına.
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Daha da geriye gidersek, bizim o dev
imparatorluğumuzu batırdıklarından bugüne, bu milletin
ayağa kalktığında neler yapabileceğini çok iyi
biliyorlardı. O yüzden, on yılda bir darbelerle
uğraştık. Bakın, bu Meclisteki herkes ve 80 milyon bu
ülkenin iyiliğini istemek zorundayız. Çünkü on yılda bir
darbelere gerekçeler buldular, sağcı-solcu dediler. 28 Şubatta
olduğu gibi laik-İslamcı dediler.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Sayenizde, sayenizde.
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) 1980 öncesinde olduğu gibi
hatırlayın ne olur o günleri- aynı köyde, aynı
kardeşleri birbirine düşman ettiler.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) Birbirinize darbe yaptınız.
BAŞKAN
Sayın Şeker
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Sonra neyi oynadılar -lütfen
hatırlayın- hem 1980 öncesi hem 1990lı yıllarda?
Alevi-Sünni kartlarını oynadılar.
ZİHNİ
AÇBA (Sakarya) Annesinin şimdi bilezikleri var mıymış?
Hani o dört tane verdiği bilezikler şimdi var mı annesinde?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) En son Gezi olaylarında oynamaya
kalkıştılar. Ama bir yandan toplumu bölerken bir yandan cambaza
bak oyununu oynayarak bizim milyar dolarlarımızı hiç ettiler,
ceplerine indirdiler; bu milletin parasını, geleceğini
karartmaya çalıştılar.
Tabii,
son otuz beş yıldır bir taraftan biz PKK terörüyle
uğraşıyorduk, öbür taraftan sinsi yılan FETÖyü
büyütüyorlardı. Şimdi, bu yüz yıllık hesabı bu
şekilde göreceklerini sandılar. Eğer ülkemizin
yaşadığı en büyük güvenlik sorunu hâline gelmiş 15
Temmuz ve sonrasının ekonomiye etkisini konuşacaksak bence önce
PKK terörünü konuşmamız lazım, 1 trilyon 200 milyar dolar,
şu an tespit edilen maliyeti olmuş. Her yıl yaklaşık 40
milyar doları bu terörle mücadelede insanımızın
güvenliğini sağlamak üzere harcıyoruz. Bence eğer
araştırma önergesi verecekseniz önce onu verseydiniz de hep beraber
bunu konuşsaydık.
TANJU
ÖZCAN (Bolu) O da verildi zamanında.
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Ama hep dedik ya, hep dedik, ne dedik?
Bir yandan FETÖ, bir yandan PKK, bir yandan DAEŞ, bir yandan PYD, YPGye
Topunuz gelin, topunuz gelin. Siz ve sizin ağababalarınız
geçmişte nasıl yerle bir olduysa yine aynı son sizi bekliyor.
dedik. Bunu öğrenmek isteyen bin yıllık tarihimize bakar ve
öğrenir.
Tabii,
eğer PKK terörünü yaşamasaydık bugün Türkiye ekonomisinin ilk
16da olduğunu konuşmayacaktık, çok muhtemelen ilk 10da bir
yerleri konuşacaktık. Yine bu hatırlatmayı yapmamın en
önemli sebebi, önergeyi veren HDP Grubunun bir kez daha bu noktadaki
duruşlarını gözden geçirmelerini sağlamaktır.
Gelelim
15 Temmuz sonrasındaki özelde FETÖ, genelde ise bütün terör örgütleriyle
alakalı olarak bu mücadeleyi kolaylaştırmak için Meclisimizin
kahir ekseriyetiyle birlikte karar verdiğimiz,
onayladığımız KHKlara. Bu mücadeleyi biz hukuk içinde
yürütüyoruz. İnanın, dünyada hiçbir devlet -son üç dört yılda bu
kadar çok badireyi yaşamış olsaydı- böyle bir hukuk
içerisinde, kurallar içerisinde, yaptığı bütün idari
işlemleri yargı denetimine açarak yapamazdı,
imkânsızdı. Bunların örneklerini görebiliriz, Belçikaya
bakabiliriz, Fransaya bakabiliriz ki bizim
yaşadıklarımızın çok daha azı.
Şimdi,
tabii, kırk yıldır içeride ve dışarıda PKK ve
uzantıları, 17-25 Aralıktan bugüne FETÖ ve onun
yardakçıları, DAEŞ ve YPGyle
sınırlarımızın içinde ve dışında
mücadelemiz devam ediyor. Bu mücadele sadece silahla değil, ekonomi
dünyasının acımasız kurallarıyla da yaşanmaya
devam ediyor. Lütfen hatırlayalım, geçen yıl hiç de hak
etmediğimiz bir şekilde, ortada hiçbir objektif kriter yokken bizim
puanımızı düşürmeye, notumuzu düşürmeye
kalkışanların 15 Temmuzda FETÖnün neden başarılı
olamadığı üzerine televizyonda
tartıştıklarını unutmayalım. Ben bunların
hepsinin aynı iradeden kaynaklandığını
düşünüyorum. Ama, tabii, Allah bu milletten razı olsun çünkü 15
Temmuzdan iki gün sonra yastık altındaki dövizini,
altınını bozdurdu ve bu millet oynanan oyunun ekonomik boyutunu
da ferasetiyle görerek bir anda Türkiyeyi tekrar ayağa kaldırdı.
Sanıyorlar
ki Cumhurbaşkanımızı devirirlerse bu mücadeleyi
sağlayacaklar, planlarını gerçekleştirecekler. Ancak
şunu herkesin anlamış olması lazım artık: 15e
yakın seçim oldu ve on beş yıldan sonra artık Recep Tayyip
Erdoğan Türkiye olmuştur, bu topraklarda son nefes dinmeden de
Erdoğan yenilmeyecek, Türkiye düşmeyecektir.
İddialara
baktığımda, somut gerekçelerden son derece uzak olduğunu
düşünüyorum çünkü 2001 kriziyle mukayese edilemeyecek düzeyde
ağır bir tehlikenin ardından hemen ekonomide bir mukayese
yapalım. O zaman neydi mesela? Gecelik faizler yüzde 7.500lere
çıkmış, dolar önce yüzde 40, ardından yüzde 100lere kadar
artmış, 1,5 milyon kişi işsiz kalmış, intiharlar
vesaire.
DİDEM
ENGİN (İstanbul) Biraz geleceğe bakın, geçmişe
bakacağınıza geleceğe bakın.
TANJU
ÖZCAN (Bolu) Bilezikleri bozdurduğunuz zaman mı? Küpeler ile
bilezikler o zaman mı gitti?
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Peki, 18 Temmuzda yani geçen yıl
bugün, tam üç yüz altmış beş gün önce ne olmuş? Yani hafta
sonu darbe girişimi olmuş, ordusunun yönetim kademesinin üçte 1i bu
işe girmiş, arkası çok daha karanlık güçler; ne olmuş
bakalım. Borsaya, dolara, faize etkisi olmuş mu? Biz OHAL ilan ettik
ama kime? Millete; değil, devlete. Bu çok önemliydi. Yani devletin
çarklarının içindeki parazitlerin temizlenmesiydi amaç.
Bu
noktada dış yatırımın tutarlarına gelmek
istiyorum, vaktim azaldı.
15
Temmuzdan sonraki dokuz aylık yatırım bir önceki dokuz
aylık dönemle mukayese edildiğinde yüzde 4 artmış.
Şimdi var mı KHKların ekonomiye olumsuz bir etkisi? Rakam da
söyleyebilirim, 9,6 milyar dolar olmuş, bir artıştan
bahsediyoruz.
DİDEM
ENGİN (İstanbul) Siz hangi dünyada yaşıyorsunuz Allah
aşkına?
ALİ
ŞEKER (İstanbul) Masum insanları katıyorsunuz işin
içine, masum insanları!
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Var mı kanun hükmünde kararnamelerin
ekonomiye bu anlamda olumsuz bir etkisi?
DİDEM
ENGİN (İstanbul) O yatırımların hepsi gayrimenkul
satışı, farkında değil misiniz?
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Tarıma bakalım. Tabii, burada
az önce tarıma dair detaylı analizler de yapıldı,
onları da konuşmamız lazım ama 2017nin ilk
çeyreğinde, hem de kış dönemi olmasına rağmen
tarımda yüzde 3,2 büyümüşüz, 3,2.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) Siyasi ayağı nerede siyasi
ayağı? Siyasi ayağını söyle!
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Bütün dünyada bir durgunluk, hatta
gerileme varken darbe girişimi yaşamış Türkiyede büyüme
beklentisi yüzde 2,2 imiş ama gerçekleşme 2,9 olmuş. Var mı
kanun hükmünde kararnamelerin ekonomiye olumsuz bir etkisi?
ONURSAL
ADIGÜZEL (İstanbul) Kaç kişi işsiz kaldı, kaç kişi?
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Şimdi, tabii, çok önemli
uluslararası bir prestij göstergesi olan CDS -yani Türkçesi Kredi Temerrüt
Takası- oranını paylaşmak istiyorum. Yani bu ne?
Borçların ödenmeme riskine karşı sigorta maliyeti. 15 Temmuz
2016da Türkiye'nin bahsettiğim risk puanı 226,8 imiş, darbe
girişiminden sonra bir haftada 290a çıkmış, bugün 200
civarına kadar gerilemiş. Bakın, bu uluslararası ekonomik
prestij rakamı. Dolayısıyla uluslararası normlar da kanun
hükmünde kararnamelerin ekonomiye bir zararı olmamış diyor.
Tabii,
tasarruf meselesinde anlatabileceğimiz birçok şey var,
yaptığımız, hep birlikte yaptığımız
düzenlemeler var. Ama kendi bölgemden bir örneği de paylaşayım
sizinle.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) O zaman maaşı alma, iade et.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Niye maaş alıyorsun?
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Nevşehir turizmin ilk 3ünde olan
bir noktada.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Niye maaş alıyorsun? İade et.
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Geçen yıla göre 2017
yılının ilk altı ayında yüzde 25 artış
sağlanmış. Bu Kapadokya turizminden verdiğim örnek ki
aşağı yukarı tüm Türkiyede de benzer bir oran var.
Tabii,
burada not almaya çalıştım. Özellikle Milliyetçi Hareket
Partili
.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gizligider.
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Sayın Başkan, bir dakika da ben
istiyorum.
BAŞKAN
Bir dakika, peki.
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Çok teşekkür ediyorum
anlayışınıza Kıymetli Başkanım.
Tabii,
şimdi az önce HDPli konuşmacıyı dinledim, tarım
işçilerinden bahsedildi. Yani bunları, tarım işçilerini
hâlâ Kürt-Türk diye ayırmaktan yorulmadınız mı,
bıkmadınız mı? Biz yorulduk. Sadece tarım işçisi
onlar, bu milletimizin evlatları. Hâlâ Kürt tarım işçisi nedir
Allah aşkına? Yok, artık, bu yemiyor, bundan vazgeçin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Bu ne biçim konuşma ya!
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) Devam edelim.
Bölgedeki
işsizlikten bahsedildi. Acaba o bölgedeki işsizliğin sebebi,
hani birilerinin dediği gibi, sırtlarını
dayadığı PKK terörü olabilir mi? Gelin, bunu
konuşalım.
Bir de
Milliyetçi Hareket Partili sayın milletvekilimizin tespitleriyle
alakalı bir düzeltme yapmak istiyorum. Hemen sayın vekilimin
tespitlerinin ardından bir canlı bağlantıyla öğrenmeye
çalıştım, o da şuydu: Verilen 18 TL rakamının
doğru olmadığını söylemek istiyorum. Hemen söyleyeyim:
Yerli dana kesim fiyatı 28 TL, ithal dana 29 TL. Belki o geçen
yılların rakamı olabilir, bunu da buradan düzeltmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET
SELİM YURDAKUL (Antalya) Kaç lira o? Et kaç lira?
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) İzahına
çalıştığım sebeplerle önergenin reddini talep ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gizligider.
MİZGİN
IRGAT (Bitlis) Sayın Başkan, ben de kendi adıma söz istiyorum.
EROL DORA
(Mardin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Dora.
EROL DORA
(Mardin) Sayın hatip partimize sataşmada bulunmuştur,
sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN
Grup adına yetkili misiniz?
EROL DORA
(Mardin) Filiz Hanım beni yetkilendirdi.
MUHARREM
VARLI (Adana) Kimden aldın sen o rakamları?
BAŞKAN
Sayın Varlı
Gerekçenizi
alacağım.
Evet,
sizi dinliyorum Sayın Dora.
EROL DORA
(Mardin) Grubumuza atfen sataşmada bulundu, ona istinaden cevap
vereceğim efendim.
BAŞKAN Peki, buyurun iki dakika.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mardin Milletvekili Erol Doranın,
Nevşehir Milletvekili Ebubekir Gizligiderin HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
EROL DORA (Mardin) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, burada, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra
yayınlanmış bulunan kanun hükmünde kararnamelerin ve bu sürecin
Türkiye'nin toplumsal yapısında, ekonomisinde yaratmış
olduğu olumsuzluklarla ilgili bir önergemiz indirildi ve bu anlamda da bir
komisyon kurulması amacıyla hatibimiz kendi düşüncelerini
belirtmiş bulunmaktadır. Ancak AKPli hatip arkadaş tamamen
konuyu mecrasından saptırarak partimize sataşmış
bulunmaktadır. Bir kere, bütün siyasi partilerin bütün milletvekilleri,
Türkiyede milletvekili olan herkes bu ülkede 80 milyonu temsil etmektedir.
Bizim asli görevimiz, özellikle Türkiye'nin kutuplaşmış
olduğu böyle bir süreçte bir an önce Türkiyede şiddetin bitmesi ve
bu ülkede huzurun, mutluluğun ve refahın gelmesi için herkesin görev
ve sorumluluk üstlenmesi gerektiğine inanıyorum. Buradan birbirimize
sataşarak herhangi bir kazanım
sağlayamayacağımızı, toplumumuza da bir kazanım
sağlamayacağımızı bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak demokratik siyaseti önceleyen bir
partiyiz ve hem partiler olarak hem de bireyler olarak herkesin şiddete
karşı olması noktasında kimsenin bir şüphesinin
olmaması gerektiğine inanıyoruz. Hepimiz şiddete
karşı olma noktasında özellikle bir öz güven içerisinde bu
düşüncelerimizi belirtmeliyiz. Bir an önce bu olağanüstü durumun
kaldırılarak bir bakıma şiddetin durmasıyla Türkiyede
demokratik, barış ve müzakere sürecinin başlaması noktasında
tekrar dileğimi, umudumu yeniliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Irgatın bir söz
talebi var, onu dinleyeyim.
Buyurun sizin talebiniz nedir?
MİZGİN IRGAT (Bitlis)
Sayın hatip benim konuşmamda geçen yoruma ilişkin direkt
sataştı, söz istiyorum.
BAŞKAN Grubunuzla ilgili bir
sataşmada bulundu.
MİZGİN IRGAT (Bitlis)
Hayır, benim şahsım ve konuşmamla alakalı.
BAŞKAN - Sizin
şahsınızla ilgili bir şey söylemedi.
MİZGİN IRGAT (Bitlis)
Konuşmama ilişkin söylediği için ben de bununla...
BAŞKAN Peki, buyurun iki
dakika.
2.- Bitlis Milletvekili Mizgin
Irgatın, Nevşehir Milletvekili Ebubekir Gizligiderin HDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MİZGİN IRGAT (Bitlis)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten hatibi
dinlerken sanki ben başka bir ülkede yaşadığı hissine
kapıldım. Yani bu kadar ihraç edilmiş, eşlerin, karı
koca beraber çalışan her iki eşin ihraç edildiği, evine
ekmek götüremeyen bu kadar insan dururken OHALin ekonomiye etkisinin hiçbir
şekilde olmadığını iddia etmek, bilemiyorum, bunu
kamuoyunun, Meclisin takdirine bırakıyorum.
Benim konuşmamda geçen mevsimlik
işçilerin, Kürt, Türk... Biz bu tartışmaları artık
bırakalım. Tarihsel bir gerçeklik var, bu tarihsel gerçeklik içerisinde
hâlâ etnik vurguyu inkâr temelinde burada konuşma yapmak bence tarihin,
çağın, gerçekliğin inkârı anlamına gelmektedir ve bu,
hiç kimseye hiçbir şekilde bir şey kazandırmaz.
Darbeler mekaniğine ilişkin
en büyük uyarıyı bizim partimiz yapmıştır. Hem eş
genel başkanımız hem bazı
konuşmacılarımız, Türkiyedeki demokratik sürecin
işletilmemesi sonucunda darbelerin devreye girebileceği ve bu konuda
hepimizin hep birlikte kaybedeceğine ilişkin uyarıda
bulunmuştur. Demokratik temelde bir çözümün esas alınmadığı
bir ülkede, hukuka aykırılığın işletildiği
bir ülkede her zaman darbelerin olma olasılığı vardır,
dolayısıyla da bunu önlemenin yolu OHAL ilan etmek ve kendine ilişkin
bir darbeyi yeniden üreterek yapmak değildir. Darbelere karşı bu
şekilde mücadele edilemez, dolayısıyla OHALin hem ekonomiye hem
kişisel hak ve özgürlüklere, yaşamın her alanına,
tarıma, her şeye ilişkin sonuçları acı verici bir
şekilde, hukuka aykırı bir şekilde hâlâ devam etmektedir.
Halkımız OHALin mağduriyetini yaşamaktadır. Bu mağduriyetleri
gidermenin temel ve yegâne yolu bunu Meclis araştırmalarıyla
araştırmak ve konunun üzerine tarihsel gerçekliğiyle gitmektir.
Biz burada var olan gerçekleri dile getirmekle ve bu sorumluluğumuzu layıkıyla
yerine getirmekle sorumluyuz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Irgat.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından,
ekonomik yaşamı derinden etkileyen uygulamaların tüm
boyutlarıyla değerlendirilmesi amacıyla 18/7/2017 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Temmuz
2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza
sunacağım
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, Halkların Demokratik
Partisinin verdiği grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama
talebimiz vardır.
BAŞKAN
Bir yoklama talebi var.
Sayın
Altay, Sayın Emre, Sayın Gürer, Sayın Bayraktutan, Sayın
Türkmen, Sayın Engin, Sayın Tanal, Sayın Adıgüzel,
Sayın Arslan, Sayın Çamak, Sayın Tümer, Sayın
Bektaşoğlu, Sayın Sarıbal, Sayın Şeker,
Sayın Demir, Sayın Özcan, Sayın Kara, Sayın Yüksel,
Sayın Göker, Sayın Tarhan, Sayın Erdem.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum
(Elektronik
cihazla yoklamaya başlandı)
TANJU
ÖZCAN (Bolu) Kaç dakika vereceksiniz ara Sayın Başkan?
BAŞKAN
Sayın Özcan, sizi yanıma davet ediyorum. Birlikte idare edelim mi?
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Bir tek gün beni davet etmediniz
Sayın Başkan, beni hiç davet etmediniz.
BAŞKAN
Ama Sayın Özcan çok aktif, her şeyi yakından takip ediyor,
soruyor, müdahale ediyor.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Pasif dediniz ve
sataştınız yani.
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.54
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fatma
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasından önce
istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için beş dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından,
ekonomik yaşamı derinden etkileyen uygulamaların tüm
boyutlarıyla değerlendirilmesi amacıyla 18/7/2017 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Temmuz
2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Grup önerisi kabul
edilmemiştir.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisini görüşeceğiz. Öneriyi okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından, Artvin
Cerattepe ihalesine fesat karıştırıldığı ve
Artvin halkının açmış olduğu davalara siyasi
iktidarın müdahale edip adaletsiz karar verildiği
iddialarının araştırılması amacıyla
17/7/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Temmuz 2017 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
18/7/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 18/7/2017 Salı günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından, Artvin
Cerattepe ihalesine fesat karıştırıldığı ve
Artvin halkının açmış olduğu davalara siyasi
iktidarın müdahale edip adaletsiz karar verildiği
iddialarının araştırılması amacıyla
17/07/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1304 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
18/07/2017 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Artvin
Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dün de burada yine gündem dışı bir
konuşma yapmıştım. Cerattepe Artvinin bitmeyen bir
yılan hikayesi. Yirmi beş yıldır süren bir çevre mücadelesi
var. Yirmi beş yıldır Artvinliler kendi tepelerinde bir maden
cinayetine karşı, çıkartılmak istenen bir maden cinayetine
karşı dik durmaya çalışıyorlar ve bir hukuksal
mücadele, bir çevre mücadelesi yürütmeye çalışıyorlar değerli
arkadaşlarım ve bu yirmi beş yılda gerek Rize gerek Erzurum
İdare Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar Danıştaydan
geçerek onandı ve verilen kararlarda maddi anlamda kesin hüküm teşkil
eden şöyle bir karar ortaya çıktı, denildi ki: Eğer burada
bir madencilik faaliyeti yapılırsa ya Artvin ya maden demek
zorundasınız, bir tercih yapmak zorundasınız.
Artvin,
Türkiyede herhangi bir şehre benzemeyen bir şehir. Türkiyede bütün
kentler birbirine benzer, Artvin sadece kendine benzeyen bir kent. Neden? Çünkü
yüzde 60, yüzde 70 eğimi olan bir kentte yaşıyoruz değerli
arkadaşlarım. Şimdi siz bu kentin üzerinde bir madencilik
faaliyeti yapmaya çalışıyorsunuz, bu kenti bir anlamda yok
etmeye çalışıyorsunuz. O nedenle, Artvinliler kendilerini yok
etmek isteyen, yaşam alanlarını ortadan kaldırmaya
çalışan bir madencilik faaliyetine karşı direnmeye
çalışıyorlar; yirmi beş yıldır onurlarıyla,
şerefleriyle, haysiyetleriyle büyük bir mücadele veriyorlar. Bu mücadeleyi
veriyorken siyasi kimliklerini kenara bıraktılar, siyasal
düşüncelerini buzdolaplarına koydular, Artvin kimliklerini ön plana
çıkardılar; çocuklarımıza gelecekte güzel bir dünya, güzel
bir çevre bırakabilmek için onurlu ve haysiyetli bir mücadeleyi yerine
getirdiler.
Değerli
arkadaşlarım, 2012 yılına kadar bu mücadele onurlu bir
şekilde devam etti. 2012 yılında, ne yazık ki Hükûmetiniz
tarafından yapılan hilkat garibesi bir ihale sözleşmesiyle,
paket ihaleyle, bildiğiniz bir yandaş firmaya paket olarak teslim
edildi. Değerli arkadaşlarım, burada ben belki otuz kere
konuşma yaptım. Eğer buna ilişkin ciddi anlamda bu ihalenin
şartnamesine ilişkin bir Meclis araştırması önergesi
bu Parlamentoda kabul edilmiş olsaydı da bir ihalede nasıl
yolsuzluk yapıldığını, nasıl
hırsızlık yapıldığını görseydiniz
siyasal kimliklerinizi kenara koyarak bu hırsızlığı
gördüğünüz zaman sizlerin de tüylerinin ürpereceğine
inanıyordum. (CHP sıralarından alkışlar) Ama, ne
yazık ki yapmış olduğumuz bütün bu mücadeleler,
konuşmuş olduğumuz bütün bu söylemler bir duvara karşı
konuşmanın ötesine geçemedi değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
hemen arkasından daha önce, daha yakın zamanda 2013 yılında
davaları kazanmış olmamıza rağmen, Rize İdare
Mahkemesinin bu kararlarında bilirkişiler Ya Artvin ya maden.
demesine rağmen, maden çıkarılmamasına ilişkin
tespitlerine rağmen ve bu karar Danıştayın 14. Dairesinden
geçmiş olmasına rağmen, yeni bir hukuki durum ortaya
çıkardılar değerli arkadaşlarım. Bakın,
Danıştayın kararı burada, 24 sayfa, 24 sayfa karar var; 750
kişi tarafından açılan Türkiyenin en büyük çevre davası.
Bu kararın 19 sayfasında sadece davacıların ismi var.
Kararı ayrıntılarıyla inceledim değerli
arkadaşlarım -yirmi beş yıla yakın avukatlık yaptım-
kararın sadece bir paragrafında bakın, dikkat edin, burada her
partiden hukukçu olan arkadaşlarım var- sadece 2 kelimeyle geçiyor,
diyor ki, aynen şöyle, hiçbir şey yok bu kararda: 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49/1
fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbiri yoktur. diyor,
başka hiçbir şey yok değerli arkadaşlarım. Bu
kararı veren kim? Hep söylüyoruz Danıştay 14. Dairesi; yok öyle
bir şey arkadaşlar, Danıştay 14. Dairesi bir
tüzelkişiliği ifade ediyor, kararı verenlerin adlarını
sayayım, bu kahramanlar kendilerini bilsinler: Daire Başkanı
Levent Artuk; üyeler Ahmet Arslan, Osman Tural, Nedret Engin, Mahmut
Ballı. Bu karar yaşadıkları müddetçe yafta gibi
boyunlarına yapışacaktır değerli
arkadaşlarım.
Danıştaya
siyasi bir müdahale olmuştur, bakın bunu açıkça ifade ediyorum,
Danıştaya bir siyasi müdahale olmuştur. Neden diyorsunuz, neden
müdahale olmuştur? Bakın, bu mektup bana 2016 yılında bir
cezaevinden yazıldı, iadeli taahhütlü geldi değerli
arkadaşlarım. Bu mektubu, Rize İdare Mahkemesinde daha önce
lehimize karar veren ve şimdi -FETÖ soruşturması da olabilir,
neden olduğunu bilmiyorum- tutuklanan hâkimlerden bir tanesi yazdı,
bana Sayın milletvekilim, Rizedeki duruşmada çıktın
Sadece Berlinde hâkimler yok, Rizede de hâkimler var. demiştin. Bak,
biz Rizedeki hâkimlerden biriyiz, bize siyasi baskı yaptılar.
İnanılmaz baskılarla karşı karşıya
kaldık; onurumuzla, şerefimizle, haysiyetimizle dimdik durduk, o
baskılara direndik; bugün cezaevindeyiz. dedi. Arkadaşlar, güç çok
büyük bir güç; bu güçle baş etmek var ya, olağanüstü bir şey.
Bakın,
Artvinde şu anda devlet yok, çok açık ifade ediyorum, devletin
valisini filan kenara koyuyorum. Artvinde devleti teslim almış bir
iş adamı var değerli arkadaşlarım; kolluk da onun
emrinde, her şey onun emrinde. Şu anda Artvinde
Bakın,
siz, Sayın Cumhurbaşkanıyla alakalı kıyamet
kopartıyorsunuz, haklısınız da. Almanyada Hamburgta G20
Zirvesinde neden konuşma yapamadı? diyorsunuz;
haklısınız, tamam, bir şey demiyoruz. Değerli
arkadaşlarım, Misakımillî sınırları içerisinde
Artvinde miting yapmak yasak, konuşmak yasak. Birer aylık periyotlar
hâlinde Artvin Valisi -ona da bir şey demiyorum, o da sonuç olarak bir
bürokrat, siyasi iradenin emrinde- bir emir veriyor, diyor ki: Artvinde
Cerattepeyle alakalı herhangi bir düzenleme yapamazsın. Artvin Türkiyenin
en huzurlu illerinden bir tanesi; terör yok, terörle alakalı bir problem
yok, anarşi yok. Peki, ben size soruyorum: Artvinde buna ilişkin
niye düzenleme yapılır, niye mitinglerle alakalı yasak koyulur,
niye toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle alakalı düzenlemelerde
bulunulur? Neden arkadaşlar? Çünkü bir iş adamı öyle istiyor
değerli arkadaşlarım, bir iş adamı öyle istiyor. Diyor
ki: Ben altını çıkartacağım. Oradan gerekli
Kent ne
olursa olsun.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bizim kentimiz küçük bir kent. Artvin belki
coğrafyanın en öbür tarafında -ben Artvini burada çok
konuşuyorum, Türkiyeye ezberlettirdiğimi biliyorum- ama o küçük kent
bize bir şey öğretti değerli arkadaşlarım: O küçük
kent yeri gelince kırılmayı ama eğilmemeyi öğretti; o
kent bize doğru olmayı öğretti; o kent bize onurlu olmayı,
şerefli olmayı, haysiyetli olmayı öğretti; o kent bize o
memleketin koşulları ne olursa olsun satmamayı öğretti
değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar) O memleketi satamayız, o nedenle kalkıp da -bir
kere daha söylüyorum- bir iş adamının ihtiraslarına bir
kenti kurban edemeyiz değerli arkadaşlarım.
Bakın,
bu konuda Başbakana bu ihale yolsuzluğunu anlatabilmek için 30
Kasım 2016da Sayın Başbakandan randevu talebinde bulundum.
Artvinliler olarak, Sayın Ahmet Davutoğlu Başbakanken
-sayın milletvekilimiz de biraz sonra konuşacak- hep beraber gittik;
Artvin heyeti olarak anlatmaya çalıştık, Bakın, buradaki
yolsuzluk çok büyük. Bu, sadece bir iş adamının ihtirası
değil, bunun bir siyasi ayağı var. Hani FETÖnün siyasi
ayağı var. diyoruz ya. Bakın, bu ihalede bir siyasi ayak var
ve çok büyük bu siyasi ayak. Bakın, bunu başka boyuta
taşıyorlar. dedik. Bunu Başbakana birinci elden anlatmaya
çalıştım. Buradan Başbakanı sizin gruba şikâyet
ediyorum. Dokuz aydır Başbakandan randevu alamıyorum bir ilin
milletvekili olarak, Artvinin milletvekili olarak. Benim Başbakanla ne
işim olur, borç para istemek için Başbakandan randevu istemiyorum,
Artvinin derdini anlatmak için Başbakandan randevu istiyorum. Baktım
altından kalkamıyorum kendisine sözlü sorular, yazılı
sorular sordum Bana ne zaman randevu vereceksiniz? diye.
Buradan
sesleniyorum: Sayın Başbakan, bana ne zaman randevu vereceksiniz?
Bakın, Artvin olaylara gebe.
Bakın,
bu mahkeme kararını kabul etmiyoruz. Bakın, bu,
Danıştay kararının son sayfası. Danıştay
kararıyla alakalı burada hiç
Bu kararı yırtıp
atıyorum, bu kararı kabul etmiyoruz değerli
arkadaşlarım altında yirmi tane de imza olsa. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu karar hukuki karar değildir,
bu karar yasaya uygun değildir, bu karar paket karardır
arkadaşlar, paket karar. Bu karar kimi bağlar biliyor musunuz?
İhaleyi yapan şirketin başındaki adamı bağlar
TANJU
ÖZCAN (Bolu) Kimdi o adam?
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla)
Artvin Valisini bağlar, tarafları
bağlar. Beni bağlamıyor Artvinin milletvekili olarak, bu
kararı tanımıyorum.
Bakın,
ben inşaat mühendisi değilim, mimar değilim, kimse
yanlış anlamasın ama ben hukukçuyum, kararın ne
olduğunu biliyorum değerli arkadaşlarım. Paket ihaledir,
size bunu anlatmaya çalışıyorum. Hep diyorsunuz ya: Vicdan,
hukuk, hak, adalet. Onun için 500 kilometre yürüdük. İşte, burada
adaletle alakalı ciddi anlamda bir problem var değerli
arkadaşlarım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Artvine adalet istiyoruz.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla) - Cerattepede sıkıntılar var.
Cerattepede yasaklar koyarak, birer ay, birer ay bunları öteleyerek
bunları engellemeniz mümkün değil değerli
arkadaşlarım. Artvin halkının bir iradesi var. Ora bizim
yaşam alanlarımız; biz orada yaşadık, orada
doğduk, bir yere gideceğimiz de yok. Yarın emrihak vaki
olduğu zaman gene gideceğimiz yer, cenazelerimizin gideceği yer
Artvin. Bakın, bugün Artvinde o mücadeleyi veren bir büyüğümüzü
toprağa verdik. İnsanlar Cerattepeye bakıyorlar, düz bir yer
değil değerli arkadaşlarım. Yarın bir gün bir felaket
olduğu zaman, Artvinde onlarca, yüzlerce, binlerce insan
Allah
göstermesin, bir felaket olduğu zaman benim bu konuşmamı
televizyonlarda birinci olarak yayınlayıp Zamanında Uğur
Baykaktutan bunları dedi. diye hayıflanacak mıyız
değerli arkadaşlarım? Yeri geldiği zaman doğruyu
yapmak zorundayız.
Bakın,
ihaleden bu tarafa doğru, mahkeme kararlarından bu tarafa doğru
ciddi anlamda bir yolsuzluk var, hırsızlık var; açıkça
söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Kim yolsuzluk
yapmışsa, kim hırsızlık yapmışsa, kim bu
mahkemeye müdahale etmişse, kim Rize hâkimlerini telefonla
aramışsa, kim Danıştayda gidip o hâkimlerle oturup kalkmışsa,
onlara siyasi müdahalede bulunmuşsa onun Allah belasını versin
diyorum değerli arkadaşlarım, başka herhangi bir şey
söylemiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Beddua etmeyin Sayın Bayraktutan.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla) Bunu kabul etmemiz mümkün değil değerli
arkadaşlarım. O nedenle sözlerimi bitirirken şunu bir kere daha
ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım, Cerattepe beni iyi
dinlesin: Cerattepe bizim onurumuz, namusumuz, şerefimiz. Eğer biz
Cerattepeyi bu işgalcilere terk edersek suyu cenazemizi
yıkasın, ağaçları tabutumuz olsun, toprağı
mezarımız olsun; dilimiz lal olsun, gözümüz kör olsun. Cerattepeyi
yağmacılara teslim etmeyeceğiz.
Hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Samsun Milletvekili
Sayın Erhan Usta konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Usta.
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. Bu Cerattepeyle ilgili araştırma önergesi konusunda
söz aldım. Şimdi, tabii, bu konu orada, bölgede, özellikle
Artvinimizde çok ciddi bir hassasiyetin oluştuğu bir konu,
vatandaş hassasiyeti var. Hukuken de meseleye
baktığımızda esas itibarıyla yani bunları görünce
Türkiyede hukuka insanın güveni azalıyor çünkü daha önceden
verilmiş mahkeme kararları var, ÇED raporları iptal ediliyor.
Ama sonrasında ben şöyledir veya böyledir demek istemiyorum ancak
konuyu çok fazla bilmeseniz bile yani çıplak gözle
bakıldığında bile insanı endişeye sevk ediyor.
Ama daha sonra da hukukun patır patır bir başka yöne doğru
kaydığını görüyoruz. Şimdi, hani olaya
baktığımızda bunun Artvine veya ülkemize nasıl bir
faydası olacaktır veya ne tür maliyetleri olacaktır? Bir
şeyin elbette faydası vardır, bir de maliyeti vardır. Zaten
etki değerlendirme analizleri de bu çerçevede yapılır.
Şimdi, tabii, Artvin ilimiz ekolojik turizm potansiyeli yüksek olan bir
il. Madencilik faaliyeti tabii ki yani tabiatı bir defa ciddi ölçüde
etkiliyor, oraya gelecek turistleri ciddi ölçüde etkiliyor; orada yaşayanların
sağlığını ciddi ölçüde etkileyen bir şey bu
yapılacak madencilik faaliyeti. Dolayısıyla, bu şekilde
baktığımızda, aslında, ilimizin belki de en fazla öne
çıkan, ekonomik olarak en fazla öne çıkan bu potansiyeline darbe
vuracak, onu olumsuz yönde etkileyecek bir yanı var bu işin, bir defa
bunu bir tespit etmek gerekiyor.
Şimdi,
diğer taraftan baktığımızda, hadi, tamam, buraya darbe
vuracak ama bu yapılan yatırım bu ile çok ciddi bir katkı
sağlayabilir, sürdürülebilir bir katkısı vardır, ha o zaman
dersiniz ki Tamam, böyle bir maliyeti var ama şöyle de bir kazancı
olacaktır. Öyle baktığımızda, yapılan raporlara,
yaptığımız araştırmalar çerçevesinde
baktığımızda, sekiz yıllık bir iktisadi faaliyet
olduğu söyleniliyor bu yapılacak faaliyetin. Yani, sürdürülebilir bir
şey değil. Yani orada tabiata ciddi ölçüde bir etki edeceksiniz,
olumsuz tesirleri olacak, uzun dönem olumsuz tesirleri olacak ancak
doğacak fayda, öyle çok sürdürülebilir, uzun dönem bir fayda olarak
görünmüyor. Şimdi, tabii, böyle olunca da ne olacak, buradan işte
sağlığı etkilenen veya işte değişik
şekillerde turizm potansiyelinin olumsuza dönmesi nedeniyle göçler
olacaktır. Zaten Karadenizin en büyük sorunudur göç, burada da göçü
tetikleyici bir yanının olacağını düşünüyorum
işin doğrusu. Tamamen tarafsız bir gözle meseleye bakmaya
çalışıyorum.
Bu
çerçevede baktığımızda, tabii, bir de ihaleyi alan firmaya
baktığımızda, Türkiyede nereye çıksak
karşımıza çıkan bir firma, o da insanı ayrıca bir
endişeye sevk ediyor, onu da söylemek lazım. Bu çerçevede
baktığımızda, en azından böyle bir
araştırmanın Meclis tarafından yapılmasının
ben faydalı olacağına inanıyorum. Meclis, belki
yapılan araştırma çerçevesinde Artvinimiz için en faydalı
sonucun ne olacağı konusunda bir karar verebilir diye düşünüyorum.
Şimdi,
bu konuyu burada kapatarak, az önce diğer grup önerisi konuşulurken
Sayın Gizligider yine 2001le ilgili bir kısım
değerlendirmelerde bulundu, ben ona ilişkin bazı
değerlendirmeler yapmak istiyorum.
Bir defa,
adil olmamız lazım. Yani, bu kürsüye çıkan herkes, tabii
toplumun her tarafında herkesin adil olması lazım da şuraya
çıktığımızda yaptığımız
değerlendirmeler konusunda adil olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Bundan şunu kastediyorum: Bugünkü şartları, ekonomik durumu,
başka şeyleri bir kısım meselelerle savunabilirsiniz,
anlatabilirsiniz. Yani, aslında çok da gerekmediği bir şekilde
bugünü savunmak isterken sürekli bir 2001e gitmiştir ve 2001le ilgili
olarak da arkadaşlar, yani çok da doğru olmayan, hatta
bazıları hiçbir şekilde kabul edilemeyecek
değerlendirmelerde bulunmuştur. 2001 krizinde yani o dönem -o dönemde
biliyorsunuz Milliyetçi Hareket Partisi koalisyonun ortağı, ikinci
büyük ortağı- 1999 yılında, bir defa, Türkiye asrın
depremi dediğimiz bir deprem yaşamış, 1990lı
yılların ekonomisinin getirdiği sorunlar var. Burada yani
bazı yönleriyle hakikaten iyi, olumlu şeyler yapmıştır
ama Erbakan Hükûmetini de aslında bir anmak gerekiyor. Erbakan Hükûmeti
kendi döneminde kamu maliyesinde, havuz sisteminde falan bir kısım
şeyleri düzeltmiştir ancak kendisinden sonra gelecek hükûmetlere
önemli ölçüde yük bırakarak gitmiştir. Bakın, ben bu analizin
burada yapıldığını hiç duymadım. Ben bu tür
polemiklere girmemek için bunları söylemiyordum ancak Erbakan Hükümetini
bu yönde değerlendirmek lazım. Onların da getirdiği yükle
Türkiyede üzerine bir de deprem, 1999da tıkanmış bir Türkiye
ekonomisini devralıyor o günkü Hükûmet; hemen programlar
başlatılıyor. Bakın, hani diyorlar ya 57nci Hükûmet
bankaları batırdı. falan şeklinde bir şeyler. Ya,
Hükûmet geliyor, bir ay sonra, bir buçuk ay sonra Bankacılık
Yasası çıkarıyor. Ya, o gelen Hükûmet batırmış
olabilir mi bankaları? Çünkü, her şeyi kucağında buluyor,
her şey perişan memlekette. Bankacılık Yasası
Depremden bir hafta sonra, o Hükûmete hakikaten Türkiye büyük
haksızlık yapıyor, yani çok takdirle anmak lazım, hiçbir
şekilde politik davranmıyor ve depremden bir hafta sonra Sosyal
Güvenlik Yasası gibi o büyük reformu yapıyor. O güne kadar neydi? 40
yaşında erkekler, 38 yaşında kadınlar bu ülkede emekli
oluyordu. Onların hepsinin önüne geçiliyor ve hiç politik
davranılmıyor. Reform süreci devam ediyor, bakın, üç yıl
boyunca reform süreci devam ediyor; kamu maliyesiyle ilgili ciddi reformlar,
bugün kamu maliyesinin sağlamlığını o reformlara borçluyuz.
Kara delikler dediğimiz fon sisteminin tasfiyesi, döner sermaye sistemine
çekidüzen verilmesi, -bütçe falan diye bir şey yoktu, her şey
paramparçaydı- bütçenin birleştirilmesi meselesi, hepsi o Hükûmet
döneminde yapılıyor. 97 tane kararname iptal ediliyor; KİT
sistemini allak bullak eden, bir sürü görev zararı yükleyen 97 tane
kararname o Hükûmet döneminde iptal ediliyor yani bu şekilde kamu
maliyesine ciddi bir çekidüzen veriliyor. Sosyal güvenlik sistemini söyledik,
bankacılık sistemi, diğer taraftan regülatör
kuruluşların kurulması yani piyasaların
serbestleştirilmesi. Hani buna ideolojik olarak itiraz edenler de olabilir
ama o Hükûmetin tercihi o yönde olmuştur. Daha sonra mesela Merkez
Bankası bağımsızlığı
Bugün çok
övündüğümüz Merkez Bankası bağımsızlığı
o dönemde yapılıyor. Finansman Kanunu, borçlanmaya çekidüzen
verilmesi. Bakın, yani bir Ziraat Bankasını pamuk destekleme
primleri batırmıştı. Sonra, kamu bankalarına sermaye
yüklenmesi, enjekte edilmesi
Bugün kamu bankaları -her ne kadar- şu anda
kötü olmuş durumda, bakın bunu burada söyleyeyim: Vakıfbank,
Ziraat Bankası ve Halkbank kredi veremiyor arkadaşlar ama geçmiş
on yıldaki olumlu performansını da o dönemde yapılan
sermaye katkılarına, sermayenin desteklenmesine
bağlıydı. Şimdi, bunların hiçbirisini konuşmadan
yok efendim 2001 krizi olmuş da faiz 7.500e çıkmış. Ya,
Allahtan kork, faiz 7.500de bir gece bile kalmadı. 7.500den bir tane
işlem gösterin bana. Para alan veren olmadığı için zaten
faiz oraya çıktı. Şimdi, yani bir kaza olmuş, araba
devrilmiş, yani onunla ilgili şey
Zaten araba devrilmiş. Hiç
kimse de şunu söylemesin bir defa: 2001 ekonomik krizi
baktığımızda bir iktisadi kriz değil
başlangıç itibarıyla, bir yönetim krizi. Yani
Cumhurbaşkanı-Başbakan arasında bir kriz var, bir ekonomik
program uygulanıyor, programda bir kısım aksayan yönler var, çok
teknik olduğu için şimdi onların detaylarına
girmeyeceğim, ondan dolayı o yönetim krizinin ekonomiye etkisi ve
bugünkü gibi de tabii o günkü iktidarın böyle bir havuz
medyasının olmaması dolayısıyla algıyı
yönetememesi dolayısıyla bu işi de fırsata çevirenlerle
Türkiye ciddi bir ekonomik krize giriyor. Girdiği kriz de Türkiye'nin
2009da girdiği krizden küçülme olarak sadece 1 puan fazladır, öyle
çok abartılacak bir yanı yok, yani o teğet geçti
dediğimiz 2009dan sadece 1 puan daha fazla Türkiye ekonomisi
daralmıştır 2009da. Şimdi, gelip gidip burada bir
şeyler söylüyorsunuz.
Bakın,
şimdi -zamanım da bitti- birkaç tane gösterge vereceğim: 2001
krizi oluyor, krize rağmen Türkiye yeniden programı ısrarla
uygulamaya devam ediyor, programı güçlendiriyor, öyle bir Türkiye
ekonomisi devrediyoruz ki ondan sonraki dönemdeki eğer olumlu performans
varsa Türkiye hepsini o günkü yapılan reformlara borçludur. Ben bu kürsüden
Bakanlar Kurulu şurada doluyken iddia ettim, dedim ki: Bana bir tane
yaptığınız iktisadi reform söyleyin 57nci Hükûmetten
sonra, iki şeyi dışarıda tutun; 5018 sayılı Yasa
-o 2003ün Aralığında çıktı, onun
hazırlıkları da 57nci Hükûmet döneminde yapıldı,
bürokrat olarak çalıştım, her şeyini biliyorum- bir de
Sayıştay Yasası ve ikisinden de maalesef sarfınazar
ediliyor şimdi, sürekli ikisinden geri adım atılıyor. Bunun
haricinde iktisadi alana ilişkin şu Hükûmet yaptığı
bir tane reformu söyleyemez. Nitekim burada ekonomiden sorumlu bakanlar da
varken hepsini ben söyledim ve hiç kimse buna cevap veremedi.
Şimdi birkaç tane göstergeyi söyleyip sözlerimizi
tamamlamak istiyorum. Bakın, 129
Diyor ya Annemin bileziğini
sattık. filan. Vallahi şimdi hiç kimsenin annesinde bilezik kalmadı,
hiç kimsenin yastığının altında dolar, mark
kalmadı ve herkesin neyi var? Bakın, bir illüzyon var. Şimdi
olumlu performansları söyledik. Onlara vaktim olmadığı için
çok fazla söyleyemeyeceğim. Şimdi bu dönemde, AKP hükûmetleri
döneminde geçmişten gelen birikimleri insanlar harcadı, gelecekte
kazanacaklarını da harcadı, yani borçlandı. Bu dönemde
bunların hepsi sanki bu dönemin yarattığı bir ekonomik
refahmış gibi sunulması nedeniyle bir illüzyon vardır. Bunu
bir defa kabul etmek lazım. Şimdi, zaten bunu bu rakamlarda
görüyorsunuz. 129,6 milyar dolar dış borç alıyorsunuz, bugün
birinci çeyrek itibarıyla 412 milyar dolara çıkmış
dış borç. Kabaca 130dan 412ye çıkıyor. Kaç katına
çıktığını siz hesap edin. Sürekli Merkez Bankası
rezervleriyle övünülüyor değil mi? Merkez Bankası rezervleri
arttı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) Bir dakikada toparlıyorum.
BAŞKAN Peki, bir dakika ek süre vereyim size
Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Merkez Bankası rezervi niye tutulur? Kısa
vadeli yükümlülüklerinizi karşılamak için tutulur. O yüzden rezervin
artması bir şey ifade etmez. Rezerv karşısında sizin
kısa vadeli yükümlülüğünüzün nereye gittiği önemlidir. Onu
karşılıyorsa, onun üzerindeyse tamam veya işte onun belli
bir miktar üzerindeyse. Çek, biraz sonra vereceğim. 2002 yılında
yani AKP hükûmetlerinin devraldığı hükûmet onlara kısa
vadeli borcun 1,7si kadar rezerv teslim ediliyor. Yani rezervlerimiz o kadar
iyi ki aslında, rakam olarak 28 milyar dolar ancak o kadar iyi ki borca
kıyasla baktığınızda borcumuzun 1,7 katı.
Fazlasıyla kısa vadeli borçlarınızı ödeyebilirsiniz.
Yani son bir yılda para giriş-çıkışında bir
aksama olsa kısa vadeli borçlarınızı tıkır
tıkır ödeyecek rezerviniz var. Şimdi ne kadar? 1 katı.
Bakın, 1,7 kattan 1 katına düşürüyor. Burada bize hiç kimse
Rezervlerimiz, efendim, 108 milyar dolara çıktı, 110 milyon dolara
çıktı. lafı söylemesin. Kısa vadeli borcun nereye çıktığını
söylesin. Bunun rasyosuna bakmak lazım. Yani kimsenin
karşısında çocuk yok.
Şimdi 3,4 fazla veren, millî gelire oranla fazla
veren bir ekonomi devredildi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla)
şu anda 1,2 açık
veriyor millî gelire oranla.
Daha
fazla rakam söylemek için zamanımız kalmadı.
Ben Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Usta.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin lehinde son olarak İzmir Milletvekili
Sayın Ertuğrul Kürkcü konuşacak.
Buyurun
Sayın Kürkcü.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar;
aslında, bu Cerattepeyle ilgili araştırma önergesi
bakımından elde hiçbir kanıt olmasaydı bile sadece
Sayın Uğur Bayraktutanın konuşmasının
gerisindeki büyük heyecan, öfke ve haksızlığa
uğramışlık duygusunun kendisi, olan biten hakkında son
derece ciddi bir kanıt oluşturdu ve ben Hükûmet partisi
sıralarında oturan arkadaşlarımızın buradan
hakikaten bir şey oluyor diye bir sonuç çıkarmalarını
isterdim, beklerdim fakat bunun bir hayal olduğunu biliyorum, böyle bir
şey olmayacak. Bu önerge de tıpkı önceki önergeler gibi
reddedilecek. Cengiz Holding Cerattepeyi soymaya devam edecek. Onun gibi,
yüzlercesi, binlercesi Türkiye'nin her tarafını eşelemeye, buldukları
her arsaya bir inşaat, buldukları her boş araziye bir maden
tesisi kurmaya devam edecekler ve bu, hep birlikte bu rejim
başımıza çökünceye kadar bu şekilde devam edecek veya bir
mucize olacak. Bu mucize için konuşuyoruz, başka bir şey için
değil.
Ortada
bir yargı kararı üzerinden bir Meclis araştırması
talebi var. Şimdi, Cumhurbaşkanı olsaydı derdi ki: Ya,
bizde yargı bağımsız. Fakat bu karara
baktığınız zaman aslında Türkiyede nasıl bütün
kuvvetlerin sermaye etrafında bir araya geldiğini çok açık
görebiliriz. Hakikaten, bu karara baktığınız zaman Rizede
bir şeyler olduğunu ve Rize mahkemesinin aslında sermayeyle
aynı yerden dünyaya baktığını, hatta bir şeye
bakmasına bile gerek kalmadığını görebiliriz.
Şimdi, demek ki aslında sadece Cerattepeyle ilgili olarak
değil, oradaki Cengiz Holdingin girişimleriyle ilgili olarak
değil, bir bütün olarak bir yapısal sorunla karşı
karşıya olduğumuz için çok daha derin bir araştırmaya
ihtiyacımız var.
Sevgili
arkadaşlar, bu sadece bizim başımıza gelen bir şey
değil. Esasen bütün dünyada, bu G20 denilenlerin ilk 5i
dışındakiler ve onların altındaki bütün ekonomiler
orta gelir tuzağı denilen yere takılıp
kalmışlardır çünkü son derece hummalı bir iktisadi faaliyet
vardır fakat hiçbir değer ürememektedir çünkü esasen burada
yaratıcılığa, inovasyona, piyasadaki gerçek bir rekabete
dayalı bir iktisadi işleyiş değil, yani böyle bir
kapitalizm değil, eş dost kapitalizmi dediğimiz bir başka
ekonomik ilişki hâkimdir.
Bu
eş dost kapitalizmi dediğimiz şey atipik bir şey
değil, esasen yaygın olarak, dediğim seviyedeki bütün ülkelerde
mevcut. Kaldı ki finans kapitalin hâkimiyeti altında giderek
çürümekte olan genel olarak kapitalist dünyaya da bu rengini veriyor. Eş
dost kapitalizmi girişimi, göze alınan riskler sayesinde değil,
sermaye sınıfı ile siyaset sınıfı arasında
kurulmuş bağlar sayesinde kazanç sağlamaya dayalı bir
ekonomik ilişki biçimi. Bunu Cengiz Holdingin büyüme sürecine
baktığımızda görebiliriz. Cengiz Holdingi Cengiz Holding
yapan her şey, Hükûmet ihalelerini ya da özelleştirmeleri devralarak,
birbiri peşi sıra devralarak, başka herkesin önü
kapatılıp onun önü açılarak sağlanmış olan bir
zenginleşme. Tam da eş dost kapitalizminin iktisadi
tanımına uyan bir ilerleme çünkü eş dost kapitalizmi, esasen
devlet gücüyle rekabetin önlenmesi, oluşan tekel ya da oligopol
piyasalarda özellikle kamuya ait maden ruhsatlarının ve inşaat
izinlerinin belli bir gruba dağıtılmasıyla oluşuyor.
Bunun, bir sürü kaynak harcamasına, hummalı bir iktisadi faaliyet
yaratmasına rağmen toplum için hiçbir gerçek değer üretmemesinin
en esaslı nedeni, bu iktisadi faaliyetin bir katma değere sahip
olmaması, esasen ticaretten farklı bir iktisadi faaliyet tipi ortaya
çıkartmaması. Bunun sonucunda da bir politik güce, o politik gücün
etrafında derlenip toplanmış olan sermaye gruplarına sonsuz
bir zenginlik, varlık, para sağlanırken bu para giderek artan
rantlar biçiminde birbirine eklemlenen grupların yan yana gelişiyle
dar bir zümreyi büyük bir hızla yükseltirken toplumun geri kalanı
için hiçbir imkân yaratmıyor oluşuyla apaçık toplumun iliklerini
eriten, sömüren bir düzen hâlinde yürüyor.
O yüzden,
Cengiz Holdingin faaliyetleri sadece kendiyle ilgili ve yaptığı
işle ilgili değil, bir bütün olarak Türkiye'de yürüyen iktisadi ve
politik düzenin bize bir tomografisini vermesi bakımından son derece
önemli.
Dolayısıyla,
Artvinde başlayan isyanın, esasen Türkiye'de her yerde
insanların damarlarında atan isyanın dili olduğunu
düşünebiliriz. Bu, Artvin kendi içinde daha tesanüdü olan, sosyal
farklılıklarla çok fazla yarılmamış, hemen hemen
herkesin aynı şeyden aynı şiddetle etkilendiği bir yer
olması dolayısıyla böyle büyük bir itiraz bloku oluşturuyor
ama bu, aynı sağlamlıkta, aynı katılıkla olmasa
da Türkiye'nin her yerinde hissettiğimiz bir itirazdır. Esasen, bunun
dilimizde çok fazla karşılığı var. Tüyü bitmedik
yetimin hakkı yenerek elde edilen bu zenginleşme, hiç kimse için
mutluluk ve hiç kimse için zenginlik olarak nitelenmiyor ve kabul edilmiyor,
bundan doğan bir iktisadi fayda da yok.
O
nedenle, bu konuda bir araştırma yapılacak olursa eğer,
Türkiye ekonomisinin son yirmi yılının mutlaka titiz bir biçimde
mercek altına alınması lazım. Yanlış
anlaşılmamalı, AKPnin hükûmet olması öncesindeki dönem
bundan daha berrak, bundan daha saydam, bundan daha adil değildi.
Ancak
şunu söyleyebiliriz ki siyasi olarak bir tek parti hükûmetinin mevcudiyeti
esasen bazı çıkar gruplarını daha uzun süreli koruma ve
onları iktisadi faaliyetin merkezine yerleştirme bakımından
aslında geçmişe göre çok daha büyük avantajlar
sağlamıştır ve aslında bu, sermaye içerisinde bir yeni
gruplaşmaya, yeni kutuplaşmaya da yol açmıştır. Bunun
esasen Cumhurbaşkanı çevresinde toplanan güç ilişkilerine,
yankılarına baktığımızda neden söz ettiğimiz
apaçık gözükür. Kamu gücünün sadece bazı grupları zengin etmek için
değil, aynı zamanda bazı grupları da alaşağı
etmek için nasıl büyük bir acımasızlıkla
kullanıldığını, nasıl büyük bir iktisadi
mekanizma hâline geldiği apaçık ortadadır. O yüzden Cengiz
İnşaatın, Cengiz Holdingin Rize Bölge İdare Mahkemesini ele
geçirmiş olduğu iddiasına şaşmak gerekmez. Ben aynen
böyle olmuş olduğunu düşünüyorum, gözümle görmesem mantıken
bunun böyle olduğunu ve sonuçta bütün mahkemelerin de akıbetinin
aynı olduğunu söyleyebilirim. O yüzden Rizeye bakarak, Artvine
bakarak Türkiye kendi geleceği hakkında bir fikir edinebilir. Giderek
böyle olacaktır eğer halk buna politik bir itiraz ile karşı
çıkmazsa.
Rizede
benzer bir biçimde inşaat şirketlerine Rize yaylalarına
inşaat izni verildiğinde ve Yeşil Yol diye bir proje
başlatıldığında herkesin diline pelesenk olan bir
Havva Bekar vardı, Havva ana. Dedi ki Havva Hanım: Mahkeme nedir?
Mahkeme biziz. Tabii, o bunu kendi lehçesiyle çok daha etkili bir şey
olarak söylüyor. Devlet nedir? Devlet yok, halk var. Kimdir devlet? Devlet
bizim sayemizde devlettir.
Umarım
Havva Bekar haklı çıkacaktır, o ruhla bir gün devleti
haramilerin devleti olmaktan çıkartmak mümkün olacaktır, yeter ki
Meclis böyle, halkının arkasında dursun.
Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde son olarak Artvin Milletvekili
Sayın İsrafil Kışla konuşacak.
Buyurun
Sayın Kışla. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İSRAFİL
KIŞLA (Artvin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uğur
Bayraktutan, Artvin Milletvekilimiz ve arkadaşları tarafından
Cerattepenin ihale süreci ve mahkeme süreçleriyle ilgili Meclis
araştırması komisyonu kurulmasına dair Cumhuriyet Halk
Partisi önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Grup
önerisine baktığımız zaman temelde üç konunun dile
getirildiğini düşünüyorum. Birisinde ihale sürecine fesat
karıştırıldığının, bir diğerinde
mahkemenin karar veriş sürecinde siyasi baskıların
yapıldığının, bir diğerinde de maden şirketi
ile siyasilerin ticari ilişki içerisinde olduğunun iddia
edildiğini görüyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Çevre de yok mu Başkan?
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) Bakarsanız içerikte genelde bu var.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; tabii, ihaleye fesat
karıştırılma meselesi çok önemli bir iddiadır. Bu
ihale sürecini Uğur Bey defalarca burada gündeme getirmiştir ve her
defasında da dönemin bakanları bu süreçle ilgili gerekli
cevapları vermişlerdir. Tabii, Türkiye bir hukuk devletidir. Bütün
bakanlıklarda her gün yüzlerce ihale yapılmakta, bu ihalelere
itirazlar olmakta, Kamu İhale Kurumu diye bir kurum bu şikâyetleri
incelemekte ve eğer somut deliller varsa mahkeme süreçleri de bu ihale sürecinin
bir parçası olarak devam etmekte. Şimdi, yıllardır yani bu
ihaleye fesat karıştırıldığı iddia
edilmesine rağmen, bunun esas gündem edilmesi gereken yer mahkemeler
olmasına rağmen somut delillerle savcılıklara bugüne kadar
bir şikâyette bulunulmamıştır veya açılmış
bir mahkeme yoktur. Olsa da birçok ihalenin iptal edildiği gibi bu ihale
de iptal edilebilir veya mahkeme, lehine karar verebilir. Onun için, bu,
ihaleye fesat karıştırılma meselesi mahkemelerin ve
savcılıkların görev konusudur.
İkincisi,
mahkeme kararının siyasi olduğu, siyasetçilerin mahkemeye
talimat verdikleri ve sair hususlar. Bu konuda duyarlı olan bütün
arkadaşlarla, Artvindeki sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasi
parti temsilcileriyle, bu konuyu, Ahmet Davutoğlu Bey Başbakanken,
Çankaya Köşkünde Uğur Beyin de olduğu bir ortamda hep birlikte
değerlendirdik. Tabii, mahkeme sürecinin beklenmesi hepimizin talebiydi
ama tabii, mahkemenin verdiği karara da saygı göstermek hepimizin
vazifesi çünkü onun ötesinde bizim yapabileceğimiz bir şey yok.
Faaliyet yapma imkânı olmasına rağmen şirkete de Mahkeme
sürecini bekleyeceksin ve bu süreçte hiçbir şey yapmayacaksın.
dendi.
Maalesef
bir alışkanlığımız var değerli
arkadaşlar, eğer mahkeme bizim arzumuz doğrultusunda karar
vermişse o karar adil, o mahkeme tarafsız; eğer hoşumuza
gitmeyen bir karar verilmişse de o zaman o mahkeme heyeti
satılmış, o karar siyasi, o karar gayriadil ve sair
eleştiriler yapıyoruz. Doğrusu, hukuku yıpratmamanın,
adalete saygı duymanın hepimizin hassasiyet göstermesi gereken bir
husus olması gerektiğini düşünüyorum. Hele hele, mahkemelere
siyasilerin talimat verdiğini iddia etmek çok ciddi bir iddiadır ve
suçtur. Aslında bu konuda somut bir delil varsa bunun da mahkemelere konu
edilmesi ve savcılıklara bir an önce suç duyurusunda bulunulması
lazım.
Mahkemelerin,
tabii, siyasilerin talimatlarıyla karar verdiğini iddia etmek,
gerçekten, Türk yargısı adına bir bühtan olur ve bir
haksızlık olur ve bunu da Türk yargısının hak
etmediğini düşünüyorum.
Tabii,
mahkemeler de ellerindeki delillere göre, bilirkişi raporlarına göre
karar veriyorlar. Ben, mahkemelerden ziyade, bilirkişi müessesesini ve
bilirkişiliği birazcık eleştirmek istiyorum.
Bilirkişiler ideolojik hareket etmemeli, bilirkişiler bilimsel rapor
vermeli, siyasi hareket etmemeli ve bilirkişilerin gerçekten aynı
konuyla ilgili birbirine zıt raporlarını gördüğümüz zaman
bilirkişi müessesesine olan güven de zedelenmekte.
Bir
rapora bakıyorsunuz, Artvin batar, biter, Artvinde hayat diye bir
şey kalmaz; bir rapora bakıyorsunuz, Artvinde ne heyelan olur ne
ekolojik denge zarar görür ne suyu zarar görür. O da üniversitede öğretim
üyesi, ona da bakıyorsunuz üniversitede öğretim üyesi.
AHMET
TUNCAY ÖZKAN (İzmir) Sizin vicdanınız ne diyor?
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) Burada, ticari ilişkilerle, siyasi
bağlantılarla veya ideolojik saplantılarla verilen kararlarda
aslında eleştirilmesi gerekenin bilirkişilik müessesesi ve
bilirkişilik yöntemi olduğunu düşünüyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sizin düşünceniz ne?
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) Ben düşüncemi söyledim, bilirkişilik konusunu
eleştirdim.
AHMET
TUNCAY ÖZKAN (İzmir) Sizin vicdanınız ne diyor?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Vicdanınız ne diyor?
AHMET
TUNCAY ÖZKAN (İzmir) Artvin bunda rahat mı?
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) Ben Artvinle ilgili kendi konuma geleceğim.
Üçüncüsü,
şirkette siyaseten rant bağlantısı olduğunun iddia
edilmesi. Bu da çok ciddi bir iddiadır ve siyasetçiler tarafından
yapılması doğru değildir. Hepimiz siyaset müessesesinin
itibarını yükseltmek zorundayız. Ben de Artvinde siyaset yapan
bir milletvekiliyim ama şu ana kadar ne milletvekili ne il
başkanı -her düzeyde bir kişi- kendi çıkarlarını
ülke çıkarlarının üstünde görürse böyle bir siyasetçinin yüzüne
tükürmek lazım. Böyle bir belgeniz, bilginiz varsa lütfen bu konuyu da
mahkemelerin gündemine taşıyın ve gerçekten de gereken
yapılsın yani siyasetçi ülkesine, milletine hizmet etmek için
vardır. Sizler de doğru bildiğiniz yönde siyaset
yapıyorsunuz biz de doğru bildiğimiz yönde siyaset
yapıyoruz.
Burada bu
üç konunun da bir mahkemeler konusu olduğunu, savcılık meselesi
olduğunu, buranın gündem konusu olmadığını
düşünerek grup önerisi konusundaki eleştirilerimi bir kenara
bırakıp, şimdi Artvin ve maden konusundaki görüşlerimi arz
etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, Artvin iki şeye alışmak zorunda, birisi
barajlar -alıştık- birisi de maden. Bundan kaçınmamız
mümkün değil. Bu, bir gerçek, Artvinin gerçeği.
Şu
anda Yusufelide maden çalışması var. Yeni ilçeyi kuruyoruz, yolu
bile geçirtmediler, Burada çok ciddi bir altın rezervi var. diye maden
çalışması başladı.
Şimdi,
ülkenin çıkarları için Yusufeli ilçesi, bir baraja feda edildi, ilçe
kalkıyor, şimdi, oradan da yolu öbür güzergâha geçirdik, Maden var.
diye. Niye? Ülke ekonomisi için.
Artvinin
merkez köyü, Aşağı Maden, Yukarı Maden; şu anda
madencilik faaliyeti var.
Benim
Şavşattaki ilçem Dereiçi, şu anda sondaj
çalışmaları yapılıyor. MTA, Artvinin pek çok yerinde
şu anda sondaj ve maden araştırma çalışmaları yapıyor.
Şimdi,
tabii, bir yatırım, yapılması gereken yerde
yapılır. Yani her şeye karşı olanları ikna etmek
mümkün değil ama benim, Artvin adına duyarlılığı
olan, sağduyu sahibi insanlar olarak iki tane talebim var, iki mesele.
Bir, bu faaliyetleri yaparken Artvin ve Artvinlinin en asgari
zararını temin etmek, zararı minimize etmek, çevreye de
zararı minimize etmek. Bu, çok önemli. İkincisi, Artvin ekonomisini
güçlendirmek, Artvinin zenginleşmesi. Bu külfete Artvin tahammül ediyorsa,
fedakârlık ediyorsa, Artvin halkı da, Artvin de bu nimetten istifade
etmelidir.
Bakın,
barajlar konusunda
Birçok ildeki barajlar o ilin sulaması içindir,
Artvindeki barajların hiçbiri sulama için değildir; ülke enerjisine,
ülke ekonomisine katkı içindir ve Artvinin, bütün barajlar
tamamlandığı zaman, ülke ekonomisine yıllık 1 milyar
dolara yakın getirisi olacak. Artvin böyle bir il ama Artvin
halkının buradan bir faydası var mı? Acaba enerjiyi 5
kuruş ucuza mı veriyorlar Artvine? Hayır. Ama hiç olmazsa maden
konusunda, bir, şirketler, hangi şirket olursa olsun ÇED
kurallarına riayet etmeli; iki, devlet yetkilileri de ülkemizin, Artvinin
çıkarlarını koruma noktasında, sağlık il
müdürlüğü, DSİ, çevre şehircilik il müdürlüğü ve belediye
olsun, kim olursa olsun Artvin halkının hakkını ve hukukunu
korumalı, ÇED kurallarının dışına, hukukun
dışına çıkmaya asla izin vermemeli.
Bir diğeri de, bu madenlerle ilgili, Allah
aşkına, yerel yönetimlerin, belediyelerin ve il özel idarelerinin
payları artırılsın ve Artvin bu madenlerden hiç olmazsa
zenginleşsin, Artvin halkı kalkınsın diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kışla.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Başkanım,
oylamadan önce -özür dilerim Başkanım- yoklama talebimiz olacak
efendim.
BAŞKAN Yoklama talebi var.
Sayın Altay, Sayın Özkan, Sayın Tanal,
Sayın Bayraktutan, Sayın Tarhan, Sayın Gökdağ, Sayın
Emre, Sayın Gürer, Sayın Bektaşoğlu, Sayın
Salıcı, Sayın Erol, Sayın Öz, Sayın Hakverdi,
Sayın Adıgüzel, Sayın Bakan, Sayın Çam, Sayın Akkaya,
Sayın Göker, Sayın Havutça, Sayın Çakırözer.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli),
Ömer SERDAR (Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından, Artvin
Cerattepe ihalesine fesat karıştırıldığı ve
Artvin halkının açmış olduğu davalara siyasi iktidarın
müdahale edip adaletsiz karar verildiği iddialarının
araştırılması amacıyla 17/7/2017 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Temmuz 2017 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- Tunceli Milletvekili Gürsel Erolun,
(2/1693) esas numaralı Emniyet Teşkilat Kanunu ile Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/102)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Plan ve
Bütçe Komisyonuna havale edilmiş olan (2/1693) esas numaralı Kanun
Teklifinin İç Tüzük madde 37 uyarınca doğrudan Genel Kurul
gündemine alınmasını saygılarımla arz ederim.
Gürsel
Erol
Tunceli
BAŞKAN
Teklif sahibi olarak Tunceli Milletvekili Sayın Gürsel Erol
konuşacak.
Buyurun
Sayın Erol.
Süreniz
beş dakika.
GÜRSEL
EROL (Tunceli) Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri;
hepinizi en içten dileklerimle sevgi ve saygıyla selamlarken bir
üzüntümüzü ve acımızı sizinle paylaşmak isterim.
Geçmişte
yaşadığımız, hatta yakın bir tarihte
yaşadığımız, Necmettin Öğretmenin Tunceli ilimiz
sınırları içerisinde hain terör örgütünce alçakça,
şerefsizce katledilmesini protesto ederek şehidimize Allahtan rahmet
diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
(CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve
ayrıca, şehidimizin ailesinden özür diliyorum. Çünkü Tunceli
toprakları, Dersim toprakları bizim için kutsal değerlere
sahiptir; inanç merkezlerimiz vardır, inançsal değerlerimiz
vardır. O topraklarda, 23 yaşında, geleceğe umutla bakan ve
geleceğe umutla yeni çocuklarımızı eğiten, yetiştiren
bir öğretmenin kanının dökülmesi bizim için son derece üzüntü
vericidir ve o evladımıza sahip
çıkamadığımız için ailesinden de özür diliyorum.
Ayrıca,
bu olayı ve terörü kınamak için, Tuncelinin bir terör kenti
olmadığını, Tuncelinin bir cumhuriyet kenti olduğunu,
bir hoşgörü kenti olduğunu, bir medeniyet kenti olduğunu ve bir
inanç merkezi olduğunu kanıtlamak için, teröre direnmek için, terör
örgütlerine direnmek için bugüne kadar Tunceli tarihinde hiç yapılmamış
bir şeyi gerçekleştirerek hayatımız pahasına irademizi
ortaya koyacağız ve cuma günü Tuncelide Teröre Hayır demek
için yürüyüş yapacağız. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar) Bu yürüyüşümüze Parlamentomuzda
görev alan, görev yapan 550 milletvekilimizi de davet ediyorum çünkü terör, Türkiyede
bir siyasi partinin sorunu ve meselesi değil, terör, Türkiyede
yaşayan 80 milyonun ulusal bir sorunudur.
Değerli
milletvekilleri, bugün, bu hafta 15 Temmuzun yıl dönümünü kutlarken 15
Temmuzda direnme hakkını kullanan ve sokağa çıkan, hain
FETÖ terör örgütüne karşı direnen halkımızı da
kutluyorum. Yine, personelinin yüzde 1,5u hain darbeye teşebbüs ederken
geri kalan yüzde 88,5u hain darbeye teşebbüs etmeyerek
kışlasından çıkmayan Türk Silahlı Kuvvetlerimizi de
kutluyorum. Yine, hain terör örgütüne karşı hayatını ortaya
koyarak çatışmalarla, operasyonlarla darbeyi bastıran Emniyet
teşkilatımızı da kutluyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu konuşmayı buradan İstanbulun,
Ankaranın, İzmirin, batıdaki bir ilin milletvekilinin
yapması kendine göre siyaseten kolay olabilir ama ben terör örgütlerinin
yoğun bir şekilde eylem yapabilir hâlde olduğu bir kentin
milletvekiliyim ve terör örgütlerine meydan okuyoruz. Bu ülkede herkes özgürce
yaşamalı, herkes özgürce düşünmeli ve insan hakları,
evrensel değerler herkes için geçerli olmalı.
Bugün,
burada, Emniyet teşkilatımızın sosyal haklarıyla
ilgili kanun teklifinin sahibi olarak bu konuşmayı yaparken Emniyet
teşkilatımıza 15 Temmuz başarısı için, 15
Temmuzun hatırası için sahip çıkılarak Emniyet
teşkilatımızın sosyal haklarıyla ilgili,
kadrolarıyla ilgili sorunların çözümüyle ilgili sizden destek ve
yardım bekliyorum. Bakın, ben Tunceli Milletvekili olarak Emniyet
teşkilatımızın sosyal haklarına sahip çıkacak
cesareti gösterip bununla ilgili kanun teklifi verebiliyorsam sizlerin de
CHPli bir milletvekilinin verdiği kanuna evet demek doğru
değildir. siyasi düşüncesinden kendinizi kurtarıp oy vermenizi
rica ediyorum. Yani, Emniyet teşkilatımız ölmekten ve şehit
olmaktan korkmuyor, Emniyet teşkilatımız emekli olmaktan
korkuyor çünkü emekli olunca gerçekten yaşamını devam
ettirebilecek bir emekli maaşını alamaz durumda.
Değerli
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığının kolluk
kuvvetleri olarak üç tane birimi var. Bunlardan birincisi Emniyet Genel
Müdürlüğü, ikincisi Jandarma Genel Komutanlığı, üçüncüsü
Sahil Güvenlik Komutanlığı. Üçünün görevi ve kuruluş
amacı aynı, yetki alanları farklı. İstanbulun,
Ankaranın, İzmirin güvenliğinden sorumlu Jandarma
komutanının -tuğgeneral kadrosunda- 7300 ek göstergesi varken il
emniyet müdürünün ek göstergesi 4300.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜRSEL EROL (Devamla) Sayın Başkanım,
bir ek süre rica edebilir miyim, lütfederseniz.
BAŞKAN Buyurun, bir dakika ek süre vereyim size.
GÜRSEL EROL (Devamla) Birçok ilde uzman çavuşlar
ilçe emniyet müdüründen fazla maaş alır durumda. Yani buradaki amaç
tabii ki kolluk kuvveti olarak Jandarma veya Sahil Güvenlik
Komutanlığının almış olduğu maaşı
eleştirmek değil, aynı şekilde görev yaptıkları
için ve riskleri, görev anlayışları ve görev, yetki ve
sorumluluk alanları aynı olduğu için eş değer
maaş almaları gerektiği düşüncesindeyim. Yani, Jandarma
Genel Komutanlığındaki, Sahil Güvenlik Komutanlığındaki,
Emniyet Müdürlüğü kadrosundaki bir personelin kadrosu neyse, eş
değer maaş almalıdır.
Değerli milletvekilleri, her şey siyaset
değil, gün gelir siyasetin dışında da yaşama yine
akarız, siyasi görevlerimizi bıraktıktan sonra da normal
hayatımıza devam ederiz ama önemli olan, siyaset
yaptığımız süre içerisinde, gerçekten, kendi
değerlerimizden taviz vermeden, siyasi görev
yaptığımız süre içerisinde iz bırakmaktır. Sizden
ricam, gelin bu Parlamentoda bir ilki gerçekleştirin, CHPli bir
milletvekilinin verdiği kanun teklifine evet oyu vererek bu
Parlamentonun ortak akıl ve ortak duygular
paylaştığını ve bir araya geldiğini bütün
Türkiyeye gösterelim.
Hepinize en içten dileklerimle sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erol.
Bir milletvekili adına İzmir Milletvekili
Sayın Murat Bakan konuşacak.
Buyurun Sayın Bakan. (CHP sıralarından
alkışlar)
MURAT BAKAN (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; artık İçişleri
Bakanlığına bağlı jandarma ile polis arasında
özlük hakları bakımından farklılıkları ortadan
kaldırmak üzere verilmiş bir kanun teklifini görüşüyoruz. Kabul
edilmeli mi? Elbette kabul edilmeli. Her fırsatta kahraman polisimiz,
jandarmamız dediğimiz, şehit olduğunda ardından gözyaşı
döktüğümüz ama hayattayken iktidarın ne yazık ki iplikle bile su
vermediği polisin, jandarmanın özlük haklarıyla ilgili hangi
teklif verilirse ivedilikle bu Mecliste görüşülmelidir. En ağır
şartlarda, bir yandan teröristle, arsızla, hırsızla, dolandırıcıyla,
devleti soyanla mücadele ederken diğer yandan neyle mücadele ediyor
jandarma, polis biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Geçim
sıkıntısıyla, sağlık, barınma,
çocuklarının geleceği için mücadele veriyor.
Değerli arkadaşlar, bizim bu kanunun yanı
sıra görüşmemiz gereken çok kanun var. Mesela Manisada ve birçok
ilde hâlâ devam eden 12/12 mesai sistemini konuşmalıyız.
İnsanlık dışı bu sistem nedeniyle polisin ailesiyle
düzgün bir sosyal yaşam kuramadığını, düğüne
derneğe gidemediğini, evlatlarıyla ilgilenemediğini
konuşmalıyız. Hepsinden önce, neden tüm meslek grupları
içinde en çok polislerin intihar ettiğini konuşmalıyız
değerli arkadaşlar. Bu Mecliste polis intiharlarıyla ilgili bir
Meclis araştırması önergesi vermiş bir arkadaşınızım.
Şehit olduklarında arkalarından gözyaşı
döktüğümüz bu gencecik çocuklar hayatlarının baharında
neden intihar ediyorlar, bunu konuşmalıyız. Polislerin tayin ve
terfi sorunlarını konuşmalıyız. Emniyet
teşkilatında birçok görev vekâleten yürütülüyor. Poliste amir
olmanın önü âdeta kesilmiş durumda. Maaş ve sosyal hakları
Avrupanın çok gerisindedir. Fazla mesai OHAL bahane edilerek
ödenmemektedir. Milletin polisi politize edilerek iktidarın kolluk kuvveti
hâline getirilmiştir, getirilmeye devam etmektedir; bunu
konuşmalıyız. Ayrıca, Jandarma teşkilatında uzman
erbaşlar sözleşmeli olarak çalışmaktadır
arkadaşlar. Her gün bir şehit haberini aldığımız
bu evlatlarımızın iş güvencesi yoktur, bunu da
konuşmalıyız. Uzman jandarmanın statü problemini konuşmalıyız.
Kadroları astsubay kadrosuna çevrilen, okulları kapatılan uzman
jandarmanın bir plan dâhilinde astsubaylığa geçişini biz bu
Mecliste sağlamalıyız değerli arkadaşlar, bunu
konuşmalıyız.
Değerli
arkadaşlar, kolluk kuvvetlerinin özlük hakları ve çalışma
koşulları iyileştirilmeden onlardan yüksek demokrasi
standartlarında hizmet beklemek gerçeklikten uzak bir beklentidir.
Bunalımların, intihar olaylarının en çok olduğu bir
meslek grubundan söz ediyoruz arkadaşlar. Toplumu kollayan, koruyan bu
insanların haklarını yalnız devlet otoritesine de
bırakmamak gerekir. Aksi takdirde, kolluk kuvveti devletin
vatandaşına karşı sopasına dönüşür.
Bizler
Adalet Yürüyüşü yaptık 450 kilometre, Genel
Başkanımızla beraber. Yan yana birlikte yürüdüğümüz
polisimizin, jandarmamızın, eğer iktidarın yönlendirmesi
olmaz ise toplumsal olayları engellemede ne kadar etkili ve
başarılı olabileceğini gördük, her gün polisimize
teşekkür ettik. Ancak, polisin hakkının sadece teşekkürle
ödenmeyeceğini de bilerek, onun bilinciyle, onların özlük
haklarıyla ilgili, Jandarmanın, Sahil Güvenliğin özlük
haklarıyla ilgili onlarca kanun teklifi ve soru önergesi verdik. Bizim
Adalet Yürüyüşünde yaşadığımız gerçeklik
şunu göstermiştir: Polisin toplumsal olaylarda ölçüsü kaçan
şiddet kullandığı olaylar tamamen iktidarın
tahammülsüzlüğünden, muhalif sesleri susturma çabasından ve buna
yönelik tutumundan kaynaklanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, ya sendikal haklar? Sendika ve polis hiç bir araya getirilen
bir şey değil. Ancak tüm dünyada polisin sendikası var. Her gün
ölümle burun buruna yaşamak zorunda kalan kolluk kuvvetlerimizin
yaşam standartları Avrupa Birliği ülkelerine göre çok geridedir,
en başta sendikal hakları yoktur. Avrupadaki bazı ülkelerin
polis sayısı ile ülkemizdeki polis sayısı eşittir. Ama
Avrupada 250 bin polis olan bir ülkede 120şer bin kişilik iki tane
polis sendikası olmasına rağmen bizim ülkemizde polis
sendikası yoktur. Kendi haklarını savunmaktan menedilen
insanların toplumun hak ve hukukunu savunurken içinde bulundukları
psikolojiyi anlamanız için sizleri biraz empati yapmaya davet ediyorum.
Evet, bu kanun teklifi yasalaşmalıdır; hatta, sadece bu
değil, kolluk kuvvetlerinin özlük haklarına ilişkin bu Mecliste
verilen tüm kanun teklifleri yasalaşmalıdır değerli
arkadaşlar.
Genel
Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, kısa bir
açıklamada bulunabilir miyim.
BAŞKAN
Bir oylama yapayım, size söz vereyim.
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın
Bostancı, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Emniyet mensuplarının özlük haklarıyla
ilgili hep birlikte bir çalışma yapmayı ümit ettiğine ve
Tunceli Milletvekili Gürsel Erolun doğrudan gündeme alınma önergesi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, teşekkürler.
Fedakâr
emniyet görevlilerimiz için, teröre, ülkemizi hasım güçlere
karşı savunan güçlerimiz için ne yapılsa yeridir. Esasen geçen
yıl Emniyet mensuplarımıza ilişkin, ek göstergeleri
2600dan 3000e çıkartılarak bir iyileştirme
yapılmıştı.
MUSA ÇAM
(İzmir) 45 lira hocam, 45 lira!
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Daha iyisini yapmak elbette hepimizin düşüncesi.
Buna ilişkin çalışmaları hep birlikte yapmayı ve o
zaman kıymetli vekillerimizin değerli katkılarını
almayı ümit ediyoruz.
Sayın
Gürsel Erolun Tunceli Vekili olarak, bu güzel vilayetimizin, güzel insanlara
sahip vilayetimizin milletvekili olarak burada teröre karşı
yapmış olduğu duyarlı konuşma için de ayrıca
teşekkür ediyorum.
Sayın
Murat Bakan, yine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Duyarlılıklar için, konuşmalar
için teşekkür ediyorum. Zikrettikleri husus muhakkak çok daha geniş
bir şekilde ele alınıp değerlendirilecektir. O zaman
beraberce bir çalışma yapmayı ümit ediyoruz.
Bunu
belirtmek için söz almıştım.
Çok
teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
Başkanlık Divanı olarak şehit öğretmen Necmettin
Yılmazı sevgi ve saygıyla andıklarına ilişkin
konuşması
BAŞKAN
Biz de Necmettin Öğretmenimizi sevgi ve saygıyla selamlıyoruz
Divan olarak.
Buyurun
Sayın Altay.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- İstanbul Milletvekili Engin
Altayın, 2003 yılından beri polislerin özlük sorunlarıyla
ilgili çok sayıda kanun teklifi getirdiklerine ve Tunceli Milletvekili
Gürsel Erolun kanun teklifinin gündeme alınmasının AK
PARTİ milletvekillerinin oylarıyla reddedildiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, on beş senedir bu Mecliste bulunan biri olarak söylüyorum.
2003 yılından beri biz kahraman polisimizin ek göstergesi başta
olmak üzere özlük sorunlarıyla ilgili müteaddit defalar Genel Kurula çok
sayıda kanun teklifi getirdik. Her defasında da biraz önce Sayın
Bostancının yaptığı izahatla yetindik. Biz polis
değiliz, teröre karşı, teröristlere karşı
göğsünü, canını siper eden biz değiliz. Ama onlar
öldüğünde onlarla gurur duymak meseleyi çözmüyor. Tunceli Milletvekilimiz
Sayın Gürsel Erolun ve arkadaşlarının verdiği kanun
teklifi, üzerinde kendisinin ve İzmir Milletvekilimiz Murat Bakanın
konuştuğu kanun teklifi on beş senedir bu Mecliste orta yerde
duran bir cenazedir. Bunu kaldırmayı talep ettik, fakat gene,
üzülerek, AK PARTİ milletvekillerinin hep birlikte verdikleri ret oyuyla
Türk polisimiz bir kere daha yıkılmıştır. Bundan
duyduğum üzüntüyü belirtmek ve tutanaklara geçirmek için söz aldım.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Usta
22.- Samsun Milletvekili Erhan
Ustanın, polislerin, uzman erbaş ile uzman jandarmaların
çalışma şartlarının iyileştirilmesine
ilişkin çok sayıda kanun teklifleri olduğuna ve bunların
bir an evvel komisyonlarda gündeme alınmasını talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de öncelikle
yurdumuzun her tarafında ve özellikle doğuda, güneydoğuda
teröristlere karşı kahramanca mücadele eden polislerimizi ve
askerlerimizi tebrik etmek istiyorum. Bizim de Meclis
Başkanlığına verilmiş bu konuda çok teklifimiz var.
Özellikle hem polisimizin hem uzman erbaş, uzman
jandarmalarımızın ek göstergelerinin düzeltilmesi,
tazminatlarının artırılması, genel olarak
çalışma şartlarının iyileştirilmesine
ilişkin kanun tekliflerimiz var. Bunların da bir an evvel
komisyonlarda gündeme alınmasını biz de talep ediyoruz ve
hakikaten şunu söylemek istiyorum: Polislerimiz ve güvenlik güçlerimiz
için bunları, bu düzeltmeleri mutlaka yapmamız lazım. Onlara ne
verirsek azdır diye ifade etmek istiyorum. Bu konuda da Hükûmeti, daha doğrusu
AKP Grubunu bizim verdiğimiz bu tekliflere destek vermeye davet ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile
diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin
İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/839) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S.
Sayısı: 490) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Geçen
birleşimde İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım...
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, maddelerine geçilmesinden önce
bir yoklama talep etmek istiyoruz efendim.
BAŞKAN
Yoklama talebi var; o işlemi yerine getirelim, peki.
Sayın
Altay, Sayın Dudu, Sayın Emre, Sayın Gökdağ, Sayın
Yıldız, Sayın Hakverdi, Sayın Akkaya, Sayın Kayan,
Sayın Yüksel, Sayın Göker, Sayın Erol, Sayın Bakan,
Sayın Özcan, Sayın Aldan, Sayın Çam, Sayın Turpcu,
Sayın Yiğit, Sayın Havutça, Sayın Bozkurt, Sayın
Özkoç, Sayın Toprak.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/839) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S.
Sayısı: 490) (Devam)
BAŞKAN
- Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ile 14üncü maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Mehmet Parsak konuşacaklardır.
Buyurun
Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Aziz Türk milleti, saygıdeğer
milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi öncelikle
saygılarımla selamlıyorum.
Üzerinde
görüşme yapmakta olduğumuz kanun tabii ki en fazla adalete
ilişkin bir kanundur ve bu çerçevede yapacağımız biraz
sonraki açıklamalar da adalet odaklı olacaktır. Ama bu kanun
teklifinin birinci bölümüne ilişkin sözlerimize geçmeden önce adaletin
tecellisine ilişkin iyi bir haber vererek sözlerime başlamak
istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Parsak, bir dakika
Sayın
milletvekilleri, lütfen, biraz sessiz olabilir miyiz.
Buyurun
Sayın Parsak.
MEHMET
PARSAK (Devamla) Bundan tam iki buçuk yıl önce yani sekiz yüz seksen gün
önce, İzmirde, Ege Üniversitesinde bölücü terör örgütü mensupları
tarafından katledilmiş olan, şehit edilmiş olan rahmetli
Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimizin biraz önce karar
duruşmasında kararı çıktı, hükmü açıklandı
ve hain terör örgütü mensubuna terör örgütü üyeliğinden dolayı on
beş yıl ve işlemiş olduğu cinayetten dolayı da
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
verildi. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
kararı veren mahkeme heyetini, bu kararı talep eden cumhuriyet
savcısını tebrik ediyorum ve iki buçuk yıldır bu
mücadeleyi milliyetçi, ülkücü hareketin vakarına uygun bir şekilde
adliye salonlarında, duruşma salonlarında takip eden yüzlerce,
binlerce ülküdaşımız olan avukatlarımız başta
olmak üzere, kalben de bu mücadeleyi şimdiye kadar sürdürmüş olan
milyonlarca ülküdaşımıza da buradan bu kürsü
aracılığıyla teşekkürlerimi arz ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, üzerinde müzakere yürütmekte olduğumuz kanun
tasarısının birinci bölümü çerçevesinde sözlerimize geçersek,
yaklaşık yarım asırdır siyasi arenada faaliyet
gösteren ve mensubu olmaktan şeref duyduğumuz Milliyetçi Hareket
Partisi, 1980 yılı öncesi kullandığı en temel
sloganlardan biri olan "Hak, hukuk, adalet; Milliyetçi Hareket
parolasıyla adaleti, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi ve mülkün temeli
olarak görmektedir. Yarım asırdır okuduklarımız,
yazdıklarımız, düşündüklerimiz, söylediklerimiz ve
uyguladıklarımız her daim adalet üzerinedir. Bu sebepten ötürü
yasama, yürütme ve yargıdan ibaret idari teşkilat
yapısının sacayaklarından biri olan yargı erkinin
bütün vatandaşlarımız açısından tereddüde mahal
vermeyecek derecede güvenilebilecek bir yapıda olması Milliyetçi
Hareket Partisi için olmazsa olmazdır. Bu bağlamda, az önce ifade
ettiğim mülkün temeli olan adalete güven ise ancak ve ancak yargı
sisteminin etkin, erişilebilir, adil ve tarafsız olması hâlinde
temin edilebilecektir. İşte, tam da bu noktada günümüz imkânları
ve gelişen teknolojinin harmanlanarak yargı teşkilatı
bakımından da hukuki, beşerî, fiziki ve teknolojik kapasitenin
en ileri seviyede geliştirilmesi elzemdir. Ancak bu gelişme ve
geliştirme yapılırken de hukuk devleti ilkesinden asla taviz
verilmemeli, güçlünün değil haklının korunmasına en had
safhada dikkat edilmeli. Aziz milletimizin adaletli ve hakkaniyetli bir sosyal
düzen içerisinde yaşaması, üstünlerin hukuku değil hukukun
üstünlüğü prensibinin hâkim kılınmasını ve temel hak
ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını sağlayacak
tedbirlerin tam manasıyla hayata geçirilmesini zaruri
kılmaktadır. Zira, hukuk devletinin en önemli unsurlarından olan
yargının bağımsızlığı ve
tarafsızlığı, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan biz
yürütme ve yasama organlarının işlemlerini denetleyen,
vatandaşlarının hukuki ihtilaflarına çözüm bulan yargı
organları, yasama ve yürütme karşısında bağımsızlığa
sahip olmadıkları veya tarafsızlıklarını
koruyamadıkları takdirde, yargısal denetimin bir anlamı da
kalmayacak, kuvvetler ayrılığı ile hukuk devleti
ilkelerinden de söz edilemeyecektir.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere 20 Temmuz 2016 tarihi itibariyle bölge
adliye ve bölge idare mahkemeleri nihayet faaliyete geçirilmiş ve iki
dereceli olan yargı sistemimiz artık üç dereceli hâle
getirilmiştir. Bu vesileyle şu aşamada dosya
sayısının azlığının da etkili olduğunu
belirterek faaliyete geçirilen bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinin
oldukça hızlı ve verimli çalıştığını,
bu kapsamda kamu yararı noktasında amaca hizmet ettiğini
belirtmek gerekmektedir. Ancak görüşmekte olduğumuz
tasarının konusunu teşkil eden bölge adliye ve bölge idare
mahkemelerinin faaliyete başladığı 20 Temmuz 2016
tarihinden bugüne kadar geçen sürede gerek usul hükümlerinin
uygulanmasından gerekse de teşkilatlanmadan kaynaklanan bazı
aksaklıklarla karşı karşıya
kalındığı da hepimizin malumudur. Bu eksikliklerin
giderilmesi için uygulamada karşılaşılan sorunlar da
dikkate alınarak kanun değişikliği yapılması bize
göre de doğal ve gereklidir. Ancak söz konusu tasarıda yerinde
olduğunu tespit edip desteklediğimiz hükümler yer
aldığı gibi, uygulamada yine başka
sıkıntılara yol açabilecek hükümler de bulunmaktadır. Keza
uygulamadan kaynaklı bazı önemli sorunlar da tasarının
konusu olduğu hâlde ne yazık ki gündeme dahi getirilmemiştir.
Ezcümle, imkân olduğu hâlde, yapılan düzenlemeyle mevcut
sorunların veya sorunlu alanların tam anlamıyla çözüldüğünü
söyleyebilmek de ne yazık ki mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, Komisyona havale edildiği günden bu yana oldukça
haklı eleştirilere maruz kalan tasarının birbiriyle
bağlantılı birçok maddesinde bölge idare ve bölge adliye
mahkemesi başkanının görev ve yetkilerinin
artırıldığı gözlemlenmektedir. Bu noktadaki yetki
artırımının en tartışılanı ise hâlen
başkanlar kurulunda olan bir yetkinin düzenlemeyle o kurulun üyesi olan
mahkeme başkanına verilmesidir. Daha geniş bir ifadeyle, 1982
yılından bu yana yürürlükte olan ve bu zamana kadar her dairenin
türlü nedenlerle toplanamaması hâlinde diğer dairelerden üye
görevlendirme yetkisi bölge idare mahkemesi ve keza bölge adliye mahkemesi
başkanlar kurulundan alınarak bölge idare ve bölge adliye mahkemesi
başkanına verilmektedir. Bu durum özellikle Anayasa'mızın
37nci maddesinde güvence altına alınmış "tabii hâkim
ilkesi bakımından aykırılığa ve
tartışmalara yol açabilecek olup "Davaya göre hâkim
atandı. tartışmalarını da beraberinde gündeme
getirebilecektir. Bu tür yaklaşımlar ise, biraz önce ne denli önemli
olduğunu ifade ettiğim adaletin gerçek manasıyla tesisine ve
tecellisine hizmet etmeyeceği gibi, adalet terazisini bozmaya etki edecek
bir ihtimali de gözler önüne sermektedir. Esasen, düzenlemeyle getirilmek
istenen böyle bir kararın kim tarafından verildiğinden ziyade,
objektif kriterler esas alınarak verilip verilmediği oldukça
önemlidir. Bu sebeple, görevlendirmeye ilişkin yetkinin, her ne kadar,
kıdem ve sıraya göre verilmesi yönünden Komisyondaki
değişikliği yerinde olsa da bu yetkinin kıdem ve
sıra kriteriyle birlikte başkanlar kurulunca
kullanılmasının yargıya güven ve yargıya müdahalenin
önlenmesi bakımından daha doğru ve objektif olacağı
kanaatindeyiz. Dolayısıyla, düzenlemeyle belirlenen "kıdem
ve sıra" kriterinin, bu yetkinin başkanlar kurulundan alınıp
mahkeme başkanına verilmesi için yeterli
olmadığını bir kere daha önemle vurgulamak isterim.
Bu
şekildeki düzenlemeler, yargı sistemindeki sorunları
gidermeyeceği gibi, aksine yargıya güveni sarsacak ve geçici
nitelikte olup bu minvalde sisteme kalıcı çözümler getirmeyecektir.
Bunun yerine, yapılması gereken, dairelerin toplanmasına engel
teşkil eden sistemdeki unsurların tam anlamıyla belirlenip
giderilmesi suretiyle dairelerdeki yargı işleyişinin aksamasını
gidermek olmalıdır.
Bununla
birlikte, görüşülmekte olan tasarıyla, 1982 yılından bu
yana yürürlükte olan ve gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği
dikkate alınarak ihtisaslaşmayı sağlamak amacıyla
bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümünü belirleme
yetkisi de başkanlar kurulundan alınarak Hakimler ve Savcılar
Kuruluna verilmiştir. Bu düzenlemeyle de bölge idare ve adliye mahkemeleri
arasındaki iş bölümü ve faaliyetleri doğrudan doğruya
HSK'nın kararlarına bağlı hâle getirilmekte olduğundan,
bölge idare mahkemelerinin HSK'nın vesayeti altına gireceği,
talimatlarına bağlı kalacağı yönündeki
tartışmalara yol açabileceği muhtemeldir. Zira HSK
tarafından belirleme yapılan iş bölümünün her mahkemeye uyum
sağlamayacağı açıktır. Bu kapsamda, yerel düzeyde
mahkemelerin kendi iç işleyişi ve ihtiyaçları doğrultusunda
iş bölümü belirleme yetkisinin Başkanlar Kurulunda
kalmasının daha faydalı olduğunu düşünmekteyiz.
Kaldı ki üst yargı yolu mahkemesi olarak faaliyete geçirilen istinaf
mahkemelerinin iş bölümü yetkilerinin HSK'ya devredilmesinin öngörülmesine
rağmen, yine üst yargı yolu olan Yargıtaydaki iş bölümünün
ise hâlen kendi kurulları tarafından yapılması da
birbiriyle çelişir durumdadır.
Öte
yandan, düzenlemeyle temyiz ve istinaf incelemesi sırasında talep
edilen yürütmenin durdurulması hakkında kararların kesin
olduğuna ilişkin düzenleme de Yürütmenin durdurulmasına
ilişkin düzenlemede dava ve taleplerde hak arama yolu
sınırlandırılıyor. tartışmalarına yol
açmaktadır. Zira uygulamanın içinden gelen bir milletvekili olarak,
mahkemelerce verilen yürütmenin durdurulmasının reddi
kararlarının itiraz üzerine bölge idare mahkemelerince
kaldırıldığı ve vatandaşların
mağduriyetlerinin giderilebildiği şüphesizdir. Bu bağlamda,
böylesine bir istisna merci başvurusunun istinaf ve temyiz incelemesi
aşamasında itiraz yolunun kapatılması
yargılamaların gereksiz yere uzamasına sebebiyet vermeyecek,
aksine mağdur kişilerin mağduriyetinin dosya esastan
sonuçlanıncaya kadar devam etmesine yol açacaktır.
Kesintiden
dolayı bir dakika daha, tamamlayayım.
BAŞKAN
Tabii ki bir dakika.
Buyurun.
MEHMET
PARSAK (Devamla) Bu durum ise adaletin tecelli etmesi noktasında son
derece faydasızdır. Öyle ki idari yargıda kanunda tahdidi
şartları olan ve istisnai nitelikte olan yürütmenin durdurulması
kararlarında amaç, telafisi güç veya imkânsız zararların
doğmasını engellemek ve idarenin hukuka aykırı eylem
ve işlemlerinin önüne geçmektir. Dolayısıyla
vatandaşların hak arama yolunun yürütmenin durdurulması kararlarına
ilişkin davalarda da en üst idari yargı mercisine kadar açık
tutulması hukuk devleti ilkesi gereğidir. Zira hukuk devletinde
önemli olan güçlünün değil haklının korunması,
vatandaşların idare karşısındaki hak ve taleplerinin
sonuna kadar hukuk çerçevesinde muhafaza edilebilmesidir.
Bu
kapsamda, uygulamada ortaya çıkan sorunları gidermek amacıyla
düzenleme yapılırken başka sorunlara yol açmamak gerekmektedir
ve mülkün temeli olan adaletin de sarsılmaması gerekmektedir.
Bu vesileyle Genel Kurulu bir kere daha
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Parsak.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Mithat
Sancar konuşacaklar şimdi.
Buyurunuz
Sayın Sancar.
HDP GRUBU
ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önümüzde bir kanun tasarısı var; bölge adliye ve
bölge idare mahkemelerinin işleyişinde ortaya çıkan
sorunların giderilmesi amacıyla bazı kanunlarda
değişiklik yapılmasını öngörüyor.
Yargıyla
ilgili sorun uygulamada, işleyişte ortaya çıkan sorunların
çok ötesindedir değerli milletvekilleri. Bizim yargıyla ilgili
yaşadığımız sorun, yargı
bağımsızlığının zedelenmiş
olmasının da ötesindedir. Yargıyla ilgili yaşadığımız
sorun, bazı konularda bazı mahkemelerin taraflı karar vermesinin
de ötesindedir. Yargıyla ilgili yaşadığımız
sorun, artık bir bütün olarak yargı organı adını hak
etmekten çıkmış bir düzenle karşı karşıya
olmamızdır. Yargının varlığından söz edebilmek
için şüphesiz bağımsızlığı sağlayacak
düzenlemeler gerekiyor ve bunlar son derece önemlidir ama eğer
bağımsızlığı sağlamamışsanız
tarafsızlığı tesis etmeniz de çok zordur. Bazen
bağımsızlığı zedeleyen, ortadan kaldıran,
ihlal eden düzenlemelere rağmen tarafsız hareket eden hâkimlere ve
mahkemelere rastlamak da mümkündür. Yani
bağımsızlığın tam olarak sağlanmadığı
durumlarda bile mahkemelerin ve hâkimlerin adil karar vermeleri de bazen mümkün
olmaktadır ama Türkiye'de şu an yaşadığımız
durum, bunların hiçbirinin gerçek olamayacağı şartların
var olduğu bir ortamdır.
Bir defa,
yargılamayla ilgili en temel kurallar her gün apaçık bir şekilde
ihlal edilmekte, hatta yok sayılmaktadır. Cumhurbaşkanı,
yargılaması süren insanlarla ilgili açık hüküm verebilmektedir,
kesin hüküm veren hâkim edasıyla konuşabilmektedir, partimizin
Eş Genel Başkanı Sayın Demirtaşı peşin
peşin mahkûm edebilmektedir. Yine, bu sabah tutuklanmalarına karar
verilen 10 insan hakları savunucusuyla ilgili de bir hâkim edasıyla
kolayca yargı verebilmektedir.
Sadece
bunlardan ibaret değildir yargıyı etki altına almaya, daha
doğrusu belirlemeye yönelik olaylar, çok daha fazlası var ama en
vahimi, devletin tepesindeki insanın, mahkemeleri apaçık etki
altına alacağı kesin olan beyanlarda bulunabilmesidir. Belki
bugünkü şartlarda olmasaydı Bir cumhurbaşkanının bu
sözleri yargıyı kesinlikle etkiler. deme imkânımız da
olmayabilirdi. Kastettiğim şu: Son bir yılda, olağanüstü
hâlin ilan edildiği ve uygulandığı şu son bir
yılda, yargıda görev yapan hâkim ve savcıların dörtte 1ine
yakını kararnamelerle ihraç edilmiştir, yerleri
değiştirilenler, açığa alınanlar bu sayının,
bu oranın dışındadır. Bir hâkimi, bir
savcıyı iktidar bir kanun hükmünde kararnameyle görevinden
alabilmektedir. Böyle bir ortamda, Cumhurbaşkanının
yargılanan kişilerle ilgili sözlerine aykırı bir karar
verecek hâkim bulmak mümkün müdür? Hangi hâkim açığa
alınacağını bile bile, hatta görevden
atılacağını bile bile ve belki
tutuklanacağını bile bile bu açıklamaların tersine bir
karar verebilir? Nitekim vermemektedirler zaten. Şimdi, en taze örnek
olduğu için onu biraz daha açayım: Büyükadada toplantı
hâlindeyken bir baskın sonucu gözaltına alınan 10 insan
hakları savunucusu bir süredir gözaltındaydılar ve bu
gözaltı süresince hem Hükûmet yetkilileri hem Cumhurbaşkanı hem
de Hükûmete yakın medya, günlerce yoğun bir şekilde bu
insanları hedef gösterdi, bu insanları suçlu ilan etti. Bir
yargı düzeninin varlığından, bırakın
bağımsız bir yargıyı, herhangi bir yargı
düzeninin varlığından söz edebilmeniz için bu konudaki evrensel
ilkeleri en azından asgari düzeyde hayata geçiriyor olmanız
lazım. Masumiyet karinesini bu kadar açık ihlal eden yayınlara
ve açıklamalara karşı herhangi bir işlem
yapılmadı. Biliyorsunuz, mahkemeleri etkilemeye yönelik
açıklamalar suçtur aynı zamanda. Masumiyet karinesini ihlal eden
açıklamalar da suç oluşturur. Bu kampanyayı yürüten herhangi bir
basın organıyla ilgili herhangi bir işlem yapılmadı.
Ülkede artık çok kolay linç hukuku uygulanabilmektedir çünkü
bağımsız ve tarafsız yargı diye bir şey yok
artık. Linç hukuku bu ülkenin temel yargı ilkesi hâline
gelmiştir. İstediğiniz kişi hakkında istediğiniz
suçlamayı yapacaksınız ve bu kişiler hakkında da
mahkemelerden istediğiniz kararları çıkaracaksınız.
Darbe girişimi sonrası bu girişimle
ilişkili kamu görevlilerinin tasfiyesi tırnak içinde- bir
haktır, bir görevdir, bunu defalarca söyledim ancak bunu yürütmenin bir
çerçevesi, bunu yapmanın kuralları da vardır. Siz bununla, bu
hedefle hiçbir ilişkisi olmayan tasarruflar yaparsanız
amacınızın darbenin etkilerini ortadan kaldırmak, darbe
girişimiyle mücadele etmek olduğuna kimseyi
inandıramazsınız. Tahliye kararı veren bir hâkimi kısa
süre sonra o mahkemeden alıp başka bir yere tayin ederseniz -mesela
Grup Başkan Vekilimiz İdris Balukenle ilgili böyle bir olay
yaşandı, başka örnekler de var- artık olağanüstü hâli
darbe girişimiyle mücadele amacına dönük olarak
kullanmadığınız da apaçık ortaya çıkmış
olur.
Evet Adalet mülkün temelidir. sözü önemli bir sözdür.
Adalet toplumsal barışın temelidir. Adalet, bir ülkede huzurun
ön şartıdır, vazgeçilmez şartıdır. Adaleti ilk
sağlaması gereken yerler de adliyelerdir. Adliye sözü de
adaletten gelir. Eğer adaletin sembolü olan adliyeyi yani yargı
düzenini böyle çökertirseniz bu ülkede toplumsal barışın
temelini de dinamitlersiniz; bu mülkü, bu ülkeyi de yozlaştırır,
çürütür, çökertirsiniz. Kimsenin buna hakkı yok değerli
milletvekilleri.
Geçmişte bu tür adaletsizlik yöntemlerinden, bu tür
haksızlık uygulamalarından medet uman çok iktidarlar geldi geçti
ve bu iktidarların büyük bir kısmı kendi kullandıkları
o adaletsizlik yöntemleriyle yargılandılar. Aynı yöntemlerle
kendileri karşı karşıya kaldılar. Şimdi bu
adaletsizliği savunan, yürüten bu iktidarın da aynı durumla
karşı karşıya kalmayacağına güvenceyi nereden
buluyorsunuz?
Hep söylenir, Adalet herkese lazım olur. Bugün
kendini çok muktedir görenlerin de bir gün adalete ihtiyacı olur. Evet,
klişe bir sözdür ama bu tür klişeler de son derece değerlidir
aslında çünkü hayatın tecrübesinden süzülüp gelmişlerdir.
Yaptığınız haksızlıkların, adaletsiz
uygulamaların hesabını verme zamanı geldiğinde
adalet diye haykırdığınız zaman sizi dinleyen
çıkmayabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİTHAT SANCAR (Devamla) Tamamlamak üzereyim.
BAŞKAN Buyurun, bir dakika.
MİTHAT SANCAR (Devamla) İnsan hakları
savunucuları da Herkes için adalet. diye hayatlarını ortaya
koyuyorlar.
Geçmişte adalet mücadelesi, insan hakları
mücadelesi yürütenlerin bir kısmı AKPden milletvekili oldular. O
insanlarla ben de insan hakları mücadelesindeyken birlikte
çalıştım. Bugün ajan diye tutuklanan o
arkadaşlarımızın hepsiyle bu insanların da ortak
çalışmaları oldu ama onlar bugün, bu kadar büyük bir
adaletsizliğe, haksızlığa uğrarken bu arkadaşlar
susuyorlar. Bunun vebali ağırdır, herkes tarih
karşısında, toplum karşısında, inanıyorsa
Allah katında bunun hesabını vermek zorunda kalacaktır.
Saygılarımla efendim. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet
Gökdağ konuşacak.
Buyurun
Sayın Gökdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin
İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının birinci bölümüyle ilgili olarak
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, tasarı gerekçesinde bölge adliye ve bölge idare
mahkemelerinin işleyişindeki sorunların giderilmesinin, daha
verimli çalışma koşullarının
oluşturulmasının amaçlandığı belirtilmektedir.
Elbette ki böyle bir amaç hepimizin ortak amacı olmalıdır.
Yargının hızlanması dolayısıyla adaletin
gecikmemesi toplumun adalete olan güvenin oluşturulması
anlamında ortak talebimizdir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle
bir amaca ulaşmak konusunda her zaman katkı
sunacağımızı belirttik, bugün de belirtiyoruz ancak
yapılan işle amaçlanan hedefe ulaşılıp
ulaşılmayacağı sorunu önemli bir sorundur. Tasarıya
baktığımızda, yapılan işin, gerekçede belirtilen
amaçtan daha fazla, Adalet ve Kalkınma Partisinin on beş yıldan
bu yana tekçi yönetim anlayışının hâkim kılınmaya
çalışıldığı çok açık olarak görülmektedir
değerli arkadaşlar.
Tasarıyla
başkanlar kurulunun yetkilerinin bir kısmının Başkana
verilmesi, bir kısmının siyasi bir kurum hâline gelen Hâkimler
ve Savcılar Kuruluna devredilmesi öngörülmektedir. Bunları yaparken
de başkanlar kurulunun toplanamaması ve başkanlar kurulunun
iş bölümü yaparken objektif davranamayacağı gibi, kendi
yargıcına güvenmeyen bir anlayışı gerekçe olarak
ortaya koymaktadırlar. Bu yöntemle, başkanlar kurulu işlevsizleştirilmekte,
yetkiler tek kişinin takdir ve değerlendirmesine
bırakılmakta, keyfîliğin önü açılmaktadır.
Aksaklıkları ortadan kaldırma amacıyla tasarının
hazırlandığı söyleniyor ama kurumları ortadan
kaldıran keyfiyetçi bir yaklaşım sergileniyor. Tıpkı
Şu okullar olmasa maarifi ne güzel yönetirim. anlayışı gibi,
tıpkı trafik kazalarını önlemek için gerekli düzenlemeleri
yapmak yerine araçları trafikten çekmek gibi, tıpkı
tarımdaki sorunları çözüp çiftçimizi, köylümüzü desteklemek yerine
buğday ithalatının önünü açmak gibi, tıpkı Meclisi
verimli çalıştırmak. söylemiyle Meclisi
işlevsizleştirmek gibi.
Sayın
milletvekilleri, Bu tekçi, keyfiyetçi anlayıştan vazgeçin, ortak
aklı ülke yönetimine egemen kılın. diye yıllardan beri hep
söyledik, söylüyoruz. Dinlemediniz, bir tek kişinin iradesini bütün
iradelerin önüne koydunuz. Bu anlayışınız, ülkemizi 15
Temmuz 2016da kanlı, hain FETÖ'cü darbe girişimiyle karşı
karşıya bırakmıştır. Bu alçak darbe
girişimini lanetlediğimizi bir defa daha ifade etmek istiyorum. 250
şehidimizi rahmetle anıyorum, 2.193 gazimizi buradan
selamlıyorum, tedavisi devam edenlere de sağlık diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişimi gerek Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında gerekse meydanlarda bütün siyasi
anlayışların ortak direnci ve Türk Silahlı Kuvvetleri
içindeki parlamenter demokrasi yanlısı, cumhuriyetçi ve Atatürkçü
askerlerin direnciyle birlikte engellenmiştir. Halk hiçbir ayrım
taşımadan, yaşamı pahasına demokrasiye, Meclise,
cumhuriyete, Mustafa Kemal Atatürke sahip çıkmıştır. Bunun
aksini söylemek vefasızlıktan daha öte bir şeydir.
Sayın
milletvekilleri, alçak darbe girişiminin engellenmesinden sonra
yapılması gereken, bu girişimi bütün
açıklığıyla ortaya çıkarmak ve gerçek suçluların,
sorumluların yargı önüne çıkarılması
olmalıydı. Nitekim, Genel Başkanımız Kemal
Kılıçdaroğlu, Maltepe mitinginde adaletle ilgili taleplerini
sıralarken en başta ilk talebi şuydu: Fetullah Gülen terör
örgütünün siyasi ayağı ortaya çıkarılsın ve gerçek
darbecilerden hesap sorulsun. Ancak daha darbe girişiminin
yaşandığı gece bunu Allahın bir lütfu gibi gören
anlayışın gerçek suçluları ortaya çıkarmaktan daha
çok, darbe girişimini fırsata çevirme yaklaşımıyla
karşı karşıya kaldığımızı hep
birlikte gördük. Darbe girişimini engelleyen ortak irade terk edilerek 20
Temmuzda olağanüstü hâl ilan edilip Meclis devre dışı
bırakılmış, tek kişinin iradesi öne
çıkarılmış, haksız, hukuksuz, adaletsiz kanun hükmünde
kararnamelerle yönetme anlayışı ülke yönetimine egemen
olmuştur. İşte, tam da burada bizim söylediğimiz
halkın 15 Temmuzu ile sarayın 15 Temmuzu ayrımı kendini
göstermektedir.
Hain FETÖcü darbe girişimi
başarılı olsaydı yaşanacak bütün hukuksuzluklar 20
Temmuz darbesiyle yürürlüğe konmuştur. Yüz binlerce
yurttaşımız ifadesi dahi alınmadan, haklarındaki
suçlamaları dahi bilmeden işinden, ekmeğinden, aşından
edilmiş, cezaevine gönderilmiş, basın susturulmuş, susmayan
gazetecilerin özgürlükleri ellerinden alınmış, muhalif bütün
sesler kısılmıştır. Bütün bunlar yapılırken
FETÖcü alçak hain darbe girişiminin bütün açıklığıyla
ortaya çıkarılması düşüncesi geri
bırakılmıştır.
Değerli milletvekilleri, darbe
girişiminin yaşandığı gün görevde olan ve bütün
gelişmeleri en ince ayrıntısına kadar yaşayan
Genelkurmay Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbe Araştırma
Komisyonuna bilgi vermeye gelmemesi sizce normal mi? Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarının Komisyona gelip bilgi vermemesi
sizce ne ifade ediyor? Kimden öğreneceğiz bu yaşananları
değerli arkadaşlar?
Peki, bir şey daha: Bu ülkenin
Cumhurbaşkanının darbe girişimini eniştesinden
öğrenmesi ne demek? Kime soracağız bunu? Cumhurbaşkanı
eğer darbe girişimini eniştesinden öğreniyorsa Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kurumları nerede? Eğer bu doğruysa yani
Cumhurbaşkanı darbe girişimini eniştesinden
öğrenmişse ortada vahim bir durum var; doğru değilse,
doğru değilse dahi vahim bir durum var yani Cumhurbaşkanı
doğru bilgi vermiyor. Eğer doğruysa -ki ben doğru
olduğuna inanıyorum- o zaman ortada daha vahim bir durum var; devleti
ne hâle getirmişsiniz, Cumhurbaşkanı ülkede yaşanan darbe
girişimini eniştesinden öğrenecek duruma gelmiş. Peki, biz
bu soruları sormayacak mıyız? Bu sorular yanıtlanmayacak
mı? Bu soruları sorduğumuzda, değerli arkadaşlar, bize
aslı astarı olmayan, kimsenin de inanmayacağı sıfatlar
yüklemeyi bırakın, bu sorulara yanıt verin.
Değerli
milletvekilleri, bu denli yoğun hak ihlallerinin
yaşandığı, bu denli yoğun hukuksuzlukların
yaşandığı bir dönemde adaletin değil de hangi
kavramın peşine düşecektik? Evet, yollara düştük, adalet
istedik. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu
tüm mazlumların talebi olan adalet kavramını eline aldı,
yürüdü ve bir tarih yazdı. Biz ardından on binler, yüz binler,
milyonlar olup yürüyerek, sizler ekranlarınız başında
gıptayla izleyerek tüm dünyayla birlikte bu tarihî yürüyüşe
tanıklık ettik. Biz sağanak yağmurun, kızgın
güneşin altında yürürken bizimle beraber tırnaklarını
döke döke yürüyen adalet arayışçıları vardı.
Bunların kimi işsiz, kimi işinden atılmış
akademisyen, kimi çocukları mağdur olmuş babalardı, kimi de
hiçbir mağduriyet yaşamadığı hâlde ülkesinde adalet
isteyen her görüşten vatandaştı.
Orada
olsun olmasın, adalet talebimize sahip çıkanların
sayısı, değerli arkadaşlar, Türkiye kadardı. Çünkü biz
parti olarak yürümedik, parti bayrağı taşımadık, özel
taleplerimizi Türkiye'nin taleplerinin önüne koymadık, hiç kimseyi
kimliğinden, yaşam tarzından dolayı dışlamadan,
80 milyonun adaleti için, özgürlüğü için, refahı için, huzurlu
geleceği için yürüdük.
Sayın
milletvekilleri, insanlık tarihi iyiyi, güzeli, doğruyu bulma
yürüyüşleriyle doludur. Adalet arayışı insanlık tarihi
kadar eskidir. İnsanlık için adalet hava kadar, su kadar, ekmek
kadar, aş kadar yaşamsaldır. İnsanlık bu
yürüyüşünü hep sürdürmüştür ve sürdürmeye devam edecektir. Zaman
zaman insanlığın bu arayışının önüne engeller
çıkmıştır; diktatörler, tiranlar, şahlar, sultanlar
insanlığın hak, hukuk, adalet yürüyüşüne engel olmak
istemiş, çelme takmış, tökezletmiştir. Ancak insanlık
bu çelmeyle tökezlese de hatta düşse de tekrar ayağa
kalkmış, üzerini silkelemiş ve yürüyüşüne devam
etmiştir ve her zaman kazanan insanlık olmuştur, adalet
olmuştur.
Ben,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gökdağ.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar sona erdi.
Şimdi,
şahsı adına konuşacak olan sayın milletvekillerini
dinleyeceğiz.
İlk
olarak Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Halil
Yıldız konuşacak.
Buyurun
Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM
HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge
İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan
Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz
2016 gecesi, ülkemizi karanlık yarınlara mahkûm etmek isteyen FETÖ
terör örgütü ve mensupları zannettiler ki vatan evlatlarını
korkutacaklar. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Hükûmetimizin
ve milletimizin korkacağını, kaçacağını
zannettiler ama onlar bilmedi ki geçmişte olduğu gibi iradesine darbe
vurulmaya çalışıldığında susan, evine kapanan bir
halk yok ve darbeyi görünce giden yöneticiler de artık yok. Darbeye darbe
vuran bir millet ve milletimizi asla yalnız bırakmayan bir iktidar
var. FETÖ terör örgütünün kalkışma hareketi kursaklarında
kalmış, kahraman milletimizin o gün verdiği mücadele demokrasi
tarihine altın harflerle yazılmıştır. Ülkemizde bir
avuç hainin dışında 80 milyon vatandaşımız
tamamıyla tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet ilkeleri
doğrultusunda, ölüm kusan silahların üzerine hiç çekinmeden
atlamışlardır, tüm dünyaya tarih boyunca örnek gösterilecek bir
özgürlük ve demokrasi dersi vermişlerdir. Milletimiz, terör örgütlerine
olduğu gibi darbe heveslilerine de meydanı
bırakmayacağını cümle âleme göstermiştir. Hain FETÖ
terör örgütünün kalkışma hareketinin 1inci yıl dönümünde,
Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, 81
ilimizde vatandaşlarımız meydanları boş
bırakmamış, talihsiz geceyi unutmamış ve unutturmamışlardır.
Milletimize teşekkürü bir borç biliriz. 15 Temmuz gecesi hainler
tarafından şehit edilen vatandaşlarımıza Allahtan
rahmet diliyorum, gazilerimize de geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Allah
bu yüce devlete ve millete bir daha karanlık 15 Temmuzlar göstermesin.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde PKKlı teröristler
tarafından AK PARTİli siyasetçilere yönelik saldırılardan
da bahsetmeden geçemeyeceğim. Muradiye ilçesinde AK PARTİ İlçe
Başkanımız İbrahim Vanlı PKK
saldırısından kurtulurken güvenlik korucusu Ahmet Vanlı
şehit edilmiştir. AK PARTİ Özalp İlçe Başkan
Yardımcımız Aydın Ahi ve AK PARTİ Diyarbakır Lice
İlçe Başkan Yardımcımız Orhan Mercana yapılan
silahlı saldırılarda başkan
yardımcılarımız da şehit edilmiştir. Yine, hain
teröristler geçtiğimiz günlerde, daha hayatının baharında,
23 yaşında olan öğretmen kardeşimiz Necmettin
Yılmazı da şehit etmişlerdir. Bu vatana hizmet edenleri
şehit eden terör örgütü çirkin yüzünü bir daha ortaya koymuştur.
Şehitlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Hainler
şunu bilmelidir ki ürkütmeye ve korkutmaya
çalıştıkları bu millet hiçbir terör örgütünden
ürkmemiş ve korkmamıştır, bugün de kararlı ve cesur
yürüyüşüne devam etmektedir ve edecektir. Vatan hainleri bilsinler ki asla
bu yoldan vazgeçilmeyecektir. Canımızı en acı şekilde
acıtmaya çalışsalar da bu yoldan dönmeyeceğimizi bilmeleri
gerekmektedir. Yolumuz birlik ve kardeşlik yoludur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Kanun
Tasarısıyla bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulu, ceza ve
hukuk daireleri başkanlar kurulu şeklinde ikiye
ayrılmaktadır. Bu kanun, ihtisaslaşmanın
sağlanması, bölge adliye ve idare mahkemesi dairelerindeki birikmenin
önlenmesi amacıyla daireler arasındaki iş bölümünü belirleme
yetkisi Hâkimler ve Savcılar Kuruluna verilecektir. Danıştayda
olduğu gibi uyuşmazlık konusunun iki dairenin görevine girmesi
hâlinde davanın dairelerinin birlikte yapacağı toplantıda
karara bağlanacaktır. Böylece uyuşmazlıklar en doğru
ve kısa sürede çözümlenebilecektir. Bölge idare mahkemesi daireleri
arasındaki iş bölümünü belirleme görevi Hâkimler ve Savcılar
Kuruluna verilecektir. Bölge idare mahkemelerinin istinaf mahkemesi olarak
yapılandırılmış olması nedeniyle bilgi ve
belgelerin istenmesine ve ek süre verilmesine ilişkin ara
kararlarının idare ve vergi mahkemelerinde olduğu gibi daire
başkanı ve üyelerden biri tarafından yapılmasına imkân
sağlamaktadır. Böylece davaların daha kısa sürede
çözümlenmesi sağlanacaktır.
490
sıra sayılı Kanun Tasarısının hayırlı
olmasını diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Şahsı
adına son olarak Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat
konuşacak.
Buyurun
Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)
MİZGİN
IRGAT (Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bölge
Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya
Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Sizleri selamlıyorum.
Aslında
önümüze getirilen söz konusu tasarıya baktığımızda özü
itibarıyla bir torba tasarısı olduğunu görebiliriz. Çünkü
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında
Kanun, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Bölge İdare Mahkemeleri,
İdare Mahkemeleri, Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri
Hakkında Kanun, İdari Yargılama Usulü Kanunu ve Hâkimler ve
Savcılar Kanunu çerçevesinde yapılmak istenen birtakım
değişiklikleri içermekte. Bu tasarı yapılırken amaç
uygulamadaki işleyişte yaratılan
sıkıntıların giderilmesi; bu sıkıntıların
giderilmesi; adına birtakım değişikliklerin
yapıldığı iddia edilmekte ise de doğal hâkim ilkesine
ve mahkemelerin tarafsızlığına ve
bağımsızlığına aykırı olarak HSKya,
daireler arasında iş bölümünde mahkeme başkanına çok fazla
yetkilerin verildiğini ve dolayısıyla da oradan idarenin, yani
yürütmenin yargıya müdahalesinin bu şekilde gerçekleştiğini
çok net bir şekilde dile getirebiliriz. Burada bir istişare
eksikliği var. Kurul hâlinde verilmesi gereken kararların
başkana verilmesinin, tek başına karar vermesi noktasında
ciddi sıkıntılara yol açacağını düşünüyoruz.
Çünkü istişare, özü itibarıyla, kurul olarak karar vermenin, bütün
dinî kitaplarda ve hukuk felsefesinde de tek başına yapılan
yanlışlığın önüne geçmek, daha
bağımsız, daha objektif bir öngörüyle tarafsız ve adil bir
karar verilmek üzere yapılan bir uygulama olup tarihsel bir geçmişe
sahip bir uygulama şekli iken, burada, tek başına, üyeler
arasından istediği daireden bir hâkimi üye olarak ataması ve
başkana bu yetkinin verilmesi çok tehlikeli bir uygulamadır. Çünkü
hangi hâkimin, hangi fikrisaikle, hangi ideolojik altyapıyla
çalıştığı noktasında soru işaretleri
yaratacak bir tartışma olur. Çünkü gerçekten Türkiye siyasi tarihine
ve adliye tarihine baktığımızda, hukuk tarihine, en son
2015 senesinde açıkça ortaya çıkarılan cemaatçi
yapılanmaların ideolojik yapılanmalarla kendini hukuktan ziyade
ideolojik altyapısıyla hareket eden, tarafsızlığı
hiçbir şekilde koruyamayan hâkim ve savcıların böylesi bir
süreçte de, böyle bir çalışmayla da bu tutumdaki bir hâkimin
atanması noktasında kendi hâkim ve savcılarını koruma,
kollama, istediği kararları çıkartma tasarısı olarak
algılanabilir. Dolayısıyla da bu tasarının bir bütünen
ortadan kaldırılması gerekmekte.
HSKya
verilen yetkilere de baktığımızda, hakeza, idareye, yani
aslında yürütmeye yargı eliyle bir müdahale, yani yargıya bir
müdahalenin yapıldığını çok net bir şekilde
görebiliriz. Bizler, yargının siyasallaşması,
yargının gerçekten tarafsız, adil, bağımsız
kararlar vermesi noktasında Türkiyenin, yıllarca AİHMde
davaların tazminatla sonuçlandığını, bu noktada iyi
bir deftere sahip olmadığımız gerçeğinden hareketle
böylesi düzenlemelerin, böylesi tasarıların gerçekten hukuk
sisteminde bir açılıma, bağımsız, tarafsız bir
yargıya yol açmayacağını net bir şekilde
söyleyebiliriz.
Son
süreçte davalara baktığımızda, cezaevlerine
baktığımızda gerçekten çok ciddi hukuka
aykırılıklarla karşılaşıyoruz. Sayın
Adalet Bakanı burada, Adalet Bakanımız konuşuyor ama
Manisada şu an yirmi aydır cezaevinde olan ve davası henüz açılmayan
HDPli yöneticilere burada dikkat çekmek istiyorum. Kendileri HDPnin il
eş başkanları ve yöneticileri. Yirmi ayı aşkın
bir süredir hangi iddiayla tutuklu olduklarını bilmeden cezaevinde
tutulmaktadırlar.
MÜSLÜM
DOĞAN (İzmir) İddianame hazırlanmadı, iddianame yok.
MİZGİN
IRGAT (Devamla) İddianame hazırlanmadı.
Eğer
yeterli gerekçeniz yok ise neden tutukladınız? Eğer yok ise
neden serbest bırakmıyorsunuz? Ha, var ise neden yargı, neden
hâkim karşısına çıkartmıyorsunuz?
Dolayısıyla istinaf mahkemelerinde de siyasi yönün çok net bir
şekilde uygulandığını düşünüyoruz. HDP
milletvekillerinin kararlarını hızlıca çıkartmak ve
burada vekilliklerini düşürmeyi de yargının siyasal bir
şekilde hareket ettiğinin bir örneği olarak görebiliriz.
Saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Irgat.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 20.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
490 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi,
soru-cevap işlemini yapacağız ama sorulan bir soru
olmadığı için bu bölümü geçiyorum.
MÜSLÜM
DOĞAN (İzmir) Var efendim.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Başkanım, bir tane girmişler.
BAŞKAN
Kimse yok, girmemiş.
MÜSLÜM
DOĞAN (İzmir) İşte efendim girdik.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Sayın
milletvekilleri, 1inci maddede üç adet önerge vardır; ilk
okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme
alacağım.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1'inci
maddesinde yer alan "ile aynı fıkraya (g) bendinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki bent eklenmiş, mevcut (h) bendi (ı)
bendi olarak teselsül ettirilmiş ibaresi ile işlenecek hükümde yer
alan "h) Hukuki veya fiili nedenlerle bir dairenin kendi üyeleri ile
toplanamadığı hâllerde ilgisine göre diğer dairelerden
kıdem ve sıraya göre üye görevlendirmek. ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Celal
Adan Mehmet
Parsak
İstanbul İstanbul Afyonkarahisar
Mustafa Kalaycı Muharrem
Varlı Ruhi
Ersoy
Konya Adana Osmaniye
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
BAŞKAN
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ertuğrul
Kürkcü Mizgin
Irgat
İstanbul İzmir Bitlis
Saadet Becerekli Müslüm
Doğan Erol
Dora
Batman İzmir Mardin
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.
Buyurun
Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)
EROL DORA
(Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra
sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin
İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerindeki önergemiz
üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kanun tasarısının bu maddesiyle bölge idare
mahkemesi başkanı, bir mahkeme üyelerinin toplanamaması
hâllerinde mahkeme yerine yeni bir mahkeme ihdas etme gibi bir yetkiye sahip
kılınmaktadır. Tabii, bu düzenleme neticesinde doğal
hâkimlik ilkesi, bağımsız ve tarafsız yargılama ilkesi
ihlal edilerek mahkeme bir bakıma bölge mahkeme başkanının
vesayeti altına girecektir.
Değerli
milletvekilleri, düzenlemede bir üye eksiği hâllerinde üye
görevlendirilmesinden bahsedilmeyip Dairenin fiilî veya hukuki nedenlerle
toplanamaması hâllerinde denilmek suretiyle uygulamada 1 başkan ve 2
üyeden teşekkül eden dairenin her 3 üyesinin veya 2 üyesinin herhangi bir
nedenle hazır bulunmaması hâllerinde bölge mahkemesi başkanının
kendi inisiyatifiyle atayacağı veya görevlendireceği üyelerle
yeni bir daire teşekkül ettirmesinin önü açılmaktadır. Bu
uygulamanın kritik davalarda subjektif yargılarla kararların
oluşmasına neden olacağı ise şimdiden öngörülebilecek
kadar açıktır.
Değerli
milletvekilleri, daireye 3 üye çoğunluğunun bölge mahkemesi
başkanının inisiyatifiyle oluşması itibarıyla
tabii hâkimlik ilkesine aykırılık teşkil eden bu madde
düzenlemesi, temel hak ve hürriyetlere, yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
ilkelerine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Maddenin bu şekliyle kabul edilmesi, daireyi, bölge mahkeme
başkanının vesayetine, dolayısıyla Hâkimler ve
Savcılar Kurulu ve Adalet Bakanlığı üzerinden yürütmeye
bağlı hâle getirecektir ve yetkili hâkimi kendi dava dosyaları
üzerinde inisiyatifsiz bir konuma getirecektir. Bu hâliyle madde,
tasarının benzer nitelikli diğer maddeleriyle birlikte
düşünüldüğünde Anayasaya, evrensel hukuka, yargı
bağımsızlığına ve kuvvetler
ayrılığı ilkesine aykırıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yargının
bağımsızlığı, yargıçların yerine
getirdikleri toplumsal işlev dolayısıyla baskılara ve
müdahalelere karşı kurumsal ve anayasal olarak korunması
anlamına gelir. Yargı bağımsızlığı
konusuyla doğrudan ve dolaylı ilgili pek çok uluslar üstü evrensel
nitelikte belge de mevcuttur. Bununla birlikte, söz konusu belgelerdeki ilkeler
genellikle ortak esaslara dayanmakta ve bir belgedeki ilkeler bir
diğerinde daha kuvvetle tekrarlanmaktadır. Hukukun üstünlüğü ve
yargı bağımsızlığı konularında temel
uluslararası belge olarak kabul edilen 1985 tarihli Birleşmiş
Milletler Yargı Bağımsızlığı Temel
İlkeleri; 1994 tarihli Avrupa Konseyi Hâkimlerin
Bağımsızlığı, Etkinliği ve Rolü Konusundaki
Tavsiye Kararı; 2007 tarihli Venedik Komisyonu Yargısal Atamalar
Raporu ve 2010 tarihli Venedik Komisyonu Yargıçların
Bağımsızlığı Raporu bu nitelikte önemli
metinlerdir.
Ancak,
maalesef, AKP Hükûmeti, özellikle son yıllarda yargıya ilişkin
getirdiği hemen her düzenlemede, evrensel hukuk birikiminin yazıya dökülmüş
hâli olan bu metinlerden gittikçe uzaklaşan, bunları âdeta yok sayan
yaklaşımlarla, Türkiye yargısını adaleti temin
etmekten uzak, sembolik bir mekanizma hâline getirmekle meşgul
olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, siyasal erkin yani yürütme organının yargı
kurumlarını oluşturma, çalıştırma
koşullarını belirleme ve yapılarında
değişiklik yapma yetkilerini yargı üzerinde bir baskı
aracı olarak algıladığını görüyoruz.
Bakınız, demokratik rejimlerde bağımsız yargı
temel hak ve özgürlüklerin güvencesidir. Diğer taraftan, otoriter ve
totaliter rejimlerde ise yargı, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi
olarak değil, aksine temel hak ve özgürlüklere saygı göstermeyen bir
rejimin baskı araçlarından biri olarak tasarlanmıştır.
Yani bu tür rejimlerde mahkemeler adalet dağıtan kurumlar değil,
rejim karşıtlarını yargılayan, cezalandıran ve
rejimin aşırı güç kullanımının hukuki anlamda
meşrulaştırılması gereken kurumlar olarak
algılamaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yargının yasama ve
yürütmenin Anayasa ve yasalarla kendilerine çizilen hukuki
sınırları aşıp aşmadıklarını
denetleyebilmesi ve eğer aşmışlarsa öngörülen
yaptırımları tespit edip uygulayabilmesi için yasama ve
yürütmeden bağımsız olması gerekir diyor, bir kez daha
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1'inci
maddesinde yer alan "ile aynı fıkraya (g) bendinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki bent eklenmiş, mevcut (h) bendi (ı)
bendi olarak teselsül ettirilmiş ibaresi ile işlenecek hükümde yer
alan "h) Hukuki veya fiili nedenlerle bir dairenin kendi üyeleri ile
toplanamadığı hâllerde ilgisine göre diğer dairelerden
kıdem ve sıraya göre üye görevlendirmek." ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve
arkadaşları
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ömer Süha Aldan (Muğla)
ve arkadaşları
BAŞKAN
- Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önergeler üzerinde önce Eskişehir Milletvekili Sayın Cemal Okan
Yüksel konuşacak.
Buyurun Sayın Yüksel. (CHP sıralarından
alkışlar)
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hazır biz bizeyken bu kürsüden
ilk defa kendime ait olmayan bir metni okuyacağım, niye bu metni
okuduğumu da konuşmanın sonunda söyleyeceğim.
Metin şu: Birinci Dünya Savaşı, 4
yıl sürdü. Tekrar ediyorum: 4 yıl yani 16 mevsim, 208 hafta, 1.460
gün. Kafkas, Kanal, Filistin, Suriye, Çanakkale, Hicaz-Yemen, Makedonya,
Galiçya, Romanya cepheleri açıldı. İtilaf devletlerinin 42
milyon askerine karşı 2 milyon 850 bin kadardık.
Kafkas Cephesinde Sarıkamışı Rus
ordusundan almak için savaştık. 90 bin asker donarak öldü, 90 bin
asker
Lojistik destek gelmemişti çünkü. Zaten açlardı,
üşüyerek, uykuya dalarak öldüler. Kimi anasını, kimi sevdiğini
hayal ederek uykuya daldı. Bir daha uyanamadılar.
Çanakkale
cephesi
Zafer kazanıldı ama bedeli 500 bin insanın ölümü oldu.
253 bini asker, gerisi sivildi. Tarihçiler, hastalıktan ölenlerin bu
sayının iki katı olduğunu söyler. Bir de o dönem üç lisenin
mezun veremediğini. Galatasaray, Konya ve İzmir liseleri... Çünkü
elleri silah tutuyordu, çocuklardı, dönmeyi düşünmemişlerdi.
Dönemediler, tarihe meçhul çocuk asker olarak geçtiler. Çoğunun ismi de
mezarı da yok, Çanakkale'de yatıyorlar.
Kurtuluş
Savaşı
Doğu cephesinde Ermenilerle, Güney cephesinde Fransızlarla
savaştık. Doğu Anadolu tamamen kurtarıldı, TBMM resmen
tanındı. Maraş, Urfa, Adana ve Sakaryada zafer kazandık.
Fransızları yurttan temizledik. Şehirlerimize gazi, kahraman, şanlı
isimlerini verdik.
Batı
cephesi daha kanlıydı. Birinci ve İkinci İnönü,
Kütahya-Eskişehir, Sakarya savaşı yaşandı. Sakarya
savaşı, tarihe en çok subayın şehit olduğu savaş
olarak girdi. İtalyanlar Muğla ve Antalyadan çekildi. Mustafa Kemal
Atatürk, Büyük Taarruzu başlattı. Dumlupınar Meydan
Muharebesinden sonra İlk hedefiniz Akdeniz, ileri! dedi.
Yunan
ordusu İzmire kadar kovalandı, İzmir düşman
işgalinden kurtarıldı. Batı Anadolu düşmandan tamamen
temizlendi. Konferanslar, kongreler, ateşkesler, anlaşmalar
Kurtuluş Savaşı da 4 yıl sürdü. 16 mevsim, 208 hafta, 1.460
gün... Binlerce şehit verdik. O binlercenin yine iki katından
fazlası bulaşıcı hastalıktan öldü.
Ve 15
Temmuz... 1 gün bile sürmedi, tekrar ediyorum, 24 saat bile değildi; 15
saat sürdü! Limana yanaşan düşman gemilerinden değil, sağ
olsun Erdoğanın eniştesinden öğrendik. Ama
hazırlıksız değildik. Lojistik destek tamdı mesela.
Nedense 4 farklı noktada bekletilen uçaklar, helikopterler, 3G
bağlantıları, televizyonlar, radyolar
Düşman
bu kez ne İngiliz ne Fransız, ne de Almandı
Bir zamanlar
yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen, istedikleri her şey verilen
muhterem hoca efendileriydi.
Amaç
devleti ele geçirmekti ama nedense birkaç tankla darbe yapmaya
çıkmışlardı. Her şeyden habersiz masum erlerle polisi
ve vatandaşı karşı karşıya getirdiler.
Kardeşi kardeşe kırdırdılar! Kurtuluş yine
bizimkilerden, FETÖnun kumpas kurduğu Kemalist askerlerden geldi ve
milletin direnişiyle birlikte darbe püskürtüldü. Sonuç 248 şehit,
yüzlerce yaralı
Kısaca,
evladını beşikte bırakan Nene Hatunlar, kocasını
toprağa verip cepheye koşan Kara Fatmalar; çocuk, yaşlı,
kadın demeden Atamızın önderliğinde bizlere 19
Mayısı, 23 Nisanı, 30 Ağustosu, 29 Ekimi
bıraktılar!
Amma
geriye Sarıkamışta ölenler için halay çektiğimiz
anmalar, Yağmur yağıyor çocuklar üşümesin. diye yasaklanan
23 Nisanlar, her sene hastalık bahanesiyle iptal edilen 19 Mayıslar
ve güvenlik gerekçesiyle yasaklanan 30 Ağustoslar kaldı!
Velhasıl
Elin tokadını yemeyen kendi tokadını yumruk
sanırmış!
Tarihe
altın harflerle yazılan onca zafer, binlerce şehit ve ders
alınacak yüzlerce hikâye kalmışken; darbenin
araştırılmasını istemediğiniz Meclis önergeleri,
muhterem hoca efendinizi değil de masum askeri karşınıza
alarak bastırdığınız afişler; bir türlü
temizleyemediğiniz, kovalayamadığınız ve
düşmandan kurtaramadığınız vatan varken size de hiçbir
güvenlik gerekçesi göstermeden 1 hafta bayram yapmak komik gelmiyor mu?
Arkadaşlar,
bu köşe yazısı Yeliz Koray imzasıyla
yazılmış ve hepimiz gördük, Mustafa Kemal Atatürk ve
arkadaşlarının propagandası yapılmış;
savcının teki de çıkmış, terör örgütü
propagandası yapmaktan dava açmış. İş bu hâle geldiyse
vay halimize! (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
METİNER (İstanbul) Hangi alçak yazmış onu, hangi
köşe yazarı?
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelerin diğer konuşmacısı
Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy olacak.
Buyurun
Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)
RUHİ
ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
öncelikle hayırlı akşamlar diliyorum.
Üzerinde
tartıştığımız madde, bölge idare mahkemelerinin
yapılandırılmasında birtakım sorunların çözümüne
dair ifadelerdir ama konu hukuk olduğu için
Hukuk, adalet, kanun, vicdan;
bunlar birbirini tamamlayan kavramlar ve birbiriyle örtüşen ifadelerdir.
Biz buradan ne anlıyoruz? Bu, durduğunuz yere ve
baktığınız yere göre de adalet, hukuk kavramları
açısından, insanlığın ortak birikimi
açısından değişmemeli ama benim baktığım
yere göre, adalette gecikmenin de adaletsizlik kadar bir problem olduğunu
düşünmektir. Temel olarak adaletin tesisindeki hızlılık ve
onun sonuca ulaşabilmesi için yapılan reformlar desteklenmelidir ama
adaletin hızı, adil olmayan işlere vesile olmamalıdır.
Bugün, milliyetçi, ülkücü hareket açısından
sekiz yüz seksen gün sonra tecelli eden bir adalet Fırat Yılmaz
Çakıroğlunun şehadet adaletidir ve katillerinin
aldığı ömür boyu müebbettir. Kısmen bu karar kamu
vicdanında nispi de olsa biraz rahatlamaya sebebiyet vermiştir.
Buradan hareketle, Fırat Yılmaz Çakıroğlunun Ege
Üniversitesinde şehit edilmesinin haberlerini, o dönem içerisinde
karşıt görüşlü öğrenci kavgası olarak verenler,
eğitim hakkına erişmek için en evrensel vatandaşlık
hakkına, en insani hakkına erişmek isteyen bir gencin okulunda
katledilmesine zemin hazırlayan uygulamaya olan isyanın da bir
noktada ifadesiydi.
Burada şunu ifade etmek istiyorum: Aynı zamanda
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi olarak, adaletin
kamu vicdanını sarsan uygulamalarında ya da devlet otoritesinin
bazı insan hakları ihlaliyle ilgili hususlarda derhâl Komisyonumuz
durumdan vazife çıkarıyor, cezaevlerine ve olay mahallerine gidiyor.
Ben bir öneri getirdim Komisyonumuza. En evrensel hayat hakkını,
yaşam hakkını riske ederek vatandaşın huzur ve
güvenliği için terörle mücadele veren gazilerimiz ve şehit ailelerimizi
ziyaret edelim; GATAda rehabilitasyon ünitesinde kolu, bacağı
patlamış, kopmuş bu insanlar bir insan hakları ihlaline
maruz kalmışlarsa bunun arka planına dair birtakım
çalışmaları da yapalım önerilerimiz üzerine bazı
çalışmalar yaptık.
Bunu niye anlatıyorum, biliyor musunuz? Asıl
bağlayacağım konu şu: Bu Meclis bombalandığı
gün buradaydık. Ben bu Meclisi bombalayan pilotu, pilot görünümlü
teröristi, 49 vatan evladına Gölbaşındaki Özel Harekâta bomba
atarak şehadet şerbetini içiren o hainleri yargılamak istiyorum
ve kamu vicdanıyla ona birkaç kelam etmek istiyorum ama adalet yerinde
duruyor ve ona yardım ve yataklık yapan Kahramanım diye
tişörtle çıkıp görüntü yapıyor.
O hâlde, adaletin tesis edilme sürecinde kamu otoritesine
karşı maruz kalanların her zaman hakkını savunmak bir
taraftan, evet, doğru ama kamu otoritesi de adalette serilikle ilgili kamu
vicdanını rahatlatmak gibi bir mecburiyete sahiptir. O hâlde, hukuk ve
adalet kavramını tartışırken bir şey yasal
olabilir ama ahlaki olmayabilir; bir konu hukuki olabilir ama vicdani
olmayabilir. Bunlar ne kadar ahlaki ve vicdani, toplumsal birikimle, etik
değerlerle mütenasip oluyorsa kamu vicdanında o kadar adil duygusunu
uyandırır. Kamu vicdanında adalet duygusu sarsılırsa
toplumsal düzen sarsılmaya başlanır. Bu da
baktığınız yere göre değişir ama adalet duygusunu
politize bir hâlle siyasallaştıran argümanlarla kullanmaktan çok, en
yukarıda tutarak Bir arada yaşama kültürünü yok etmek isteyen
teröristlere adil davranacağız. diyerek kamu vicdanına
aykırı işler yaparsanız bu da adaletin
dışındadır. O hâlde, bölge idare mahkemeleriyle ilgili
hususları değerlendirirken adaletin de idari yargıda seri
olması hususunda işler yapılması gerekiyor.
Öte yandan, nasıl Necmettin Öğretmenin durumunu
izah edeceğiz? Munzur Çayını kirletenlere ne diyeceğiz?
Munzur Çayını kirleten alçaklara Adalettir, haktır, hukuktur.
diye yaşam hakkı mı vermeye çalışacağız?
İnsanları yaşatmak için canını ortaya koyan güvenlik
güçlerinin, öğretmenin, aydınlatmak için giden öğretmenin
canına kastedenlere Hukuktur bu. diyerek yaşam hakkı mı
vereceğiz?
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 2nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2'nci maddesinde
geçen "ve fıkranın (b) bendi yürürlükten
kaldırılmıştır." ibaresinin tasarıdan
çıkarılmasını ve maddeye aşağıdaki bendin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"b)
Hukuki veya fiili nedenlerle bir dairenin kendi üyeleriyle toplanamadığı
hallerde ilgisine göre diğer dairelerden kıdem ve sıraya göre
üye görevlendirmek"
İsmail Faruk Aksu Celal
Adan Mehmet
Parsak
İstanbul İstanbul Afyonkarahisar
Mustafa Kalaycı Muharrem
Varlı
Konya Adana
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler
aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Tanju Özcan
Bolu
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Filiz Kerestecioğlu Ertuğrul
Kürkcü Mizgin
Irgat
İstanbul İzmir Bitlis
Saadet Becerekli Müslüm
Doğan Behçet
Yıldırım
Batman İzmir Adıyaman
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde önce Adıyaman Milletvekili
Sayın Behçet Yıldırım konuşacak.
Buyurun
Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BEHÇET
YILDIRIM (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı
üzerine söz almış bulunmaktayım. Ekranı başında
bizleri izleyen tüm halkımı ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bugün,
AKP iktidarı tarafından katledilen adalet sistemi üzerine
konuşuyoruz. İyileştirmek yerine daha da kötüleştiren,
dostlar alışverişte görsün misali bir kanun tasarısı
üzerinde konuşuyoruz. Burada ne kadar yapıcı eleştiriler
yapsak da önergeler versek de iktidar sayısal üstünlüğüyle kendi
istediği yasayı Meclisten alelacele geçirmektedir; olmadı,
OHALle, kanun hükmünde kararnamelerle bunları yapmaktadır.
Yargıya güven gittikçe azalmakta, adalet arayışları,
haykırışları her gün yükselmektedir.
Ana muhalefet partisinin yaptığı Adalet
Yürüyüşüne destek amacıyla partimizin oluşturduğu heyette
Sayın Ahmet Türk de yer almıştı. Sembolik de olsa beş
dakika boyunca yürüyüşe eşlik etti. Cumhurbaşkanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan bunu günlerce diline doladı;
sağa çattı, sola çattı, Adalet Bakanına çattı,
Sayın Ahmet Türkü resmen hedef gösterdi; tüm dünya buna şahittir.
Ya, hani bu adam hastaydı, nasıl yürüyor? Sağlık raporu
var mı? dedi. Hastanelere çattı, doktorlara çattı; kendini hâkim
yaptı, savcı yaptı, Adalet Bakanı yaptı, yetmedi, bir
de doktor yaptı. Yargıya resmen müdahale edip yön verdi. Yarın
Ahmet Türk tekrar tutuklanırsa emin olun ki
Cumhurbaşkanının bu söylemlerinden dolayı olacaktır.
Bu arada merak edenler varsa -ki herkes biliyor Ahmet
Türkün durumunu- Ahmet Türk ağabeyimiz 75 yaşında, ciddi kalp
rahatsızlığı olan, kalp piliyle yaşamını
idame ettiren, ömrünü Türk-Kürt kardeşliğine adayan, Türkiye'ye barış
gelsin, beni Taksimde assınlar. diyebilecek kadar yürekli, barışsever,
çok değerli bir siyasetçidir.
Aynı şekilde şu anda cezaevinde Eş
Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaşa
terörist deme gafletine düşmüştür Sayın
Cumhurbaşkanı. Bu söylemi şiddetle kınıyorum. Sözüm
ona yargı süreci devam ederken yargıyı etkileyecek bu sözü
Türkiye halkları kabul etmedi, kabul etmeyecektir. Ve bu sözleri ne zaman
söylüyor biliyor musunuz onun için ben sinirine veriyorum- Almanyada
yapılan G20 Zirvesinden sonra söylüyor. Dünya liderleri kendisiyle
doğru dürüst konuşmuyor, yalnızlaşmış, Almanyada
bir tek toplantı yapamıyor, G20 Zirvesinde âdeta kovulurcasına
tavırların olduğu bir günde basın toplantısında
Eş Genel Başkanımızla ilgili bir soru üzerine bu talihsiz
yanıtı veriyor. Ben bunu sinirine veriyorum; normalde böyle bir
cevap, böyle bir terörist lafını kullanmaması gerekir.
Orijinali Kürtçe olan bir deyim vardır. Doğada
bir şahin ya da baykuş türü var, bütün kuşlar bu kuşa
işkence yapıyor, o da gelip yuvasındaki yavrularına
işkence yapıyor, aynı misal. G20de görmediği ilginin,
itibarın, yalnızlaşmanın acısını kendi
ülkesinde kendisi gibi düşünmeyen kesimden yani bizlerden
çıkarıyor. Dışarıda dayak yiyor, gelip
hıncını bizlerden, halkımızdan çıkarıyor.
Sayın
Eş Genel Başkanımız bugüne kadar 2 defa barış
ödülü almış, yine geçen hafta Avrupa Parlamentosunda barış
ödülüne aday gösterilmiştir. Suçlandığı 6-8 Ekim
olaylarının meydana gelmesinde en ufak bir suçu yoktur. 6-8 Ekim
tarihlerinde halkın sokağa çıkmasında etkili olan AKP
iktidarı ve Kobani düştü, düşecek. söylemidir. Ben şahsen
bu söz üzerine sokağa çıkıp demokratik tepkimi dile getirdim,
halkımla birlikte yürüdüm. Adıyamanda tek bir kişinin bile
burnu kanamadı. Üstelik 6-8 Ekim olaylarının araştırılması
için yoğun çabalarımıza rağmen iktidar daima bunun üstünü örtmeye
çalıştı. Bu ölen insanların çoğu bizim partiliydi. Kim
tarafından katledildiler? Tekrar söylüyorum,
araştırılsın, kimin terörist olduğu ortaya
çıksın. Bu olaylar araştırılsın.
dediğimizde hep üstü örtüldü. Buna herkes şahittir, Yüce Rabbim de
bu olaya şahittir.
Sekiz
buçuk aydır mahkemeye bile çıkarılmayan Eş Genel
Başkanımıza terörist demek hangi vicdana, hangi izana
sığar? Bu, yargıya müdahale etmek değil midir? Peşinen
hüküm veriliyor. Sarayın bu sözlerine soruşturma açabilecek yürekli
bir savcı var mı bu ülkede? Tam tersi, bu söylemi emir telakki edecek
bir yargı sistemiyle karşı karşıyayız.
Bu
nedenle diyoruz ki: Meclis boş yere oyalanıyor, saray ne derse o
oluyor, yargı yok, adalet yok ama ilahî adalet vardır arkadaşlar
ve bir gün mutlaka tecelli edecek ve bu zulüm bitecek diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Aynı
mahiyetteki önerge üzerinde şimdi de Bolu Milletvekili Sayın Tanju
Özcan konuşacak.
Buyurun
Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)
TANJU
ÖZCAN (Bolu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Metiner buradaymış, iyi oldu. Ayrılmayın lütfen, sizinle
ilgili de söyleyeceklerim var, sizi ilgilendiren şeyler.
Sayın
milletvekilleri, burada yaptığım son birkaç konuşmada
ısrarla şunu söyledim: FETÖ terör örgütünün siyasi ayağıyla
ilgili mücadele yapılmıyor maalesef. Yapılmadığı
sürece de ben her fırsat bulduğumda bu konuyu gündeme
taşıyacağım demiştim.
Sayın Metinerin ve Sayın Bakanın burada
olması iyi oldu aslında, aynı anda onları burada görmek.
Bugüne kadar yaptığım konuşmaların bir
kısmında Sayın Metineri çok ağır eleştirdiğim
konuşmalar oldu ama 15 Temmuz etkinliklerinden sonra
yazdığı yazının içeriğine herhâlde
katılmamak mümkün değil. Sayın Metiner ne diyor özetle: 15
Temmuz etkinlikleri sırasında protokolün en önünde FETÖ muhipleri ve
FETÖcü eski bakanlar gördüm, rahatsız oldum, içim titredi, hatta
üşüdüm, eve gidip Reisi oradan dinledim. Doğru mu? Söyledi,
doğru.
Şimdi, sayın milletvekilleri, değerli
hükûmet yetkilileri; biz öteden beri şunu söylüyoruz: Bu örgütün bir
siyasi uzantısı var. Siz bunu duymaktan hoşlanmıyorsunuz.
Efendim, sıkıştığınız zaman şunu da
söylüyorsunuz: Siyasi uzantı nerede? Bizimle ne ilgisi var? Bakın,
Sayın Metiner açık bir ihbarda bulunuyor, Ben gördüm kardeşim.
diyor, Ben gördüm. diyor. Peki, Sayın Metiner bunu gördüğü ve bir
gazetenin köşesinde yazdığı hâlde neden hiçbir savcı
çıkıp Sayın Metiner, gel bakalım, sen ne gördün; hangisi
FETÖcüydü, hangi bakandan bahsediyorsun? sorusunu kendisine sormuyor?
Keza, enteresan bir şey daha oldu sayın
milletvekilleri. Hâlihazırda görevli olan bir müsteşar var, Millî
Eğitim Bakanlığı Müsteşarımız, Sayın
Bakanım. Ne diyor birkaç ay önce: Bir bakan beni tehdit etti. Neden bir
cumhuriyet savcısı çıkıp Gel bakalım Sayın
Müsteşar, sen aklı başında bir adamsın, devletin
müsteşarlığını vermişiz sana; bu konuda bize
bilgi ver, kimdir bu bakan? sorusunu sormuyor? Niye soramıyor?
Bakın, kontrollü darbe tartışmaları
yapılıyor ama bence şu tartışmasız: FETÖyle
ilgili kontrollü bir soruşturma var Türkiyede. Sadece Hükûmet olarak
istediğiniz ölçüde soruşturmanın kapsamını
genişletiyorsunuz. Ucunun ne zaman size dokunma ihtimali doğsa sizden
bir eski bakana, mevcut bakana, mevcut milletvekiline, eski milletvekiline,
hemen müdahale ediyorsunuz. Ya, Allah aşkına, iki tane somut soru
Biri burada oturuyor işte, Sayın Metiner. Ben sadece yazdıklarını
okudum, söyledim. Diyor ki: Ben gördüm, daha iki gün önce gördüm, üç gün önce
gördüm. Hem de nerede gördüm? Meclisin bahçesinde gördüm. Biz de gördük o
protokolü. Ben o protokolü görünce, protokol sıralarına bakınca
aklıma ne geldi, biliyor musunuz? Bank Asyanın açılış
günü geldi. Vallahi Bank Asya açılırken de orada bir tek Fetullah
Gülen dışında diğerleri hep aynıydı, figürler
aynı, bir tek Fetullah Gülenin kendisi yok. Onun dışında
kurdeleyi kesenler ile 15 Temmuz anmasını gerçekleştirenler
aynı, burada bir çelişki var.
Sayın
milletvekilleri, biz bunu ısrarla söylüyoruz: FETÖ ile AKP arasında
çok derin bir bağ var. Nasıl bir bağ var, biliyor musunuz? Daha
somut hâlde anlatayım. Cumhuriyet Halk Partisi ile Atatürkçü Düşünce
Derneği ayrı kuruluşlar mı? Ayrı kuruluşlar.
Peki, Cumhuriyet Halk Partisi ile Atatürkçü Düşünce Derneği birçok
yerde iç içe geçmiş mi? Geçmiş. Milliyetçi Hareket Partisi ile Ülkü
Ocakları, resmî bir bağınız var mı? Yok. Ama
Milliyetçi Hareket Partisi ile Ülkü Ocakları arasında bir bağ
yok. derse biri kimse inanmaz. Maalesef, geçmişte sizin de ilişkiniz
FETÖyle aynı hâle gelmiş. Nasıl bizim ADDyle ilişkimiz
varsa, nasıl MHPnin Ülkü Ocaklarıyla ilişkisi varsa AKP ile
FETÖnün ilişkisi de böyleydi. Zorlanıyorsunuz, bu
ayrışmayı yapmakta zorlanıyorsunuz ama korkunun ecele
faydası yok sayın milletvekilleri. Siz aynaya bakacaksınız,
kendinizle hesaplaşacaksınız bu FETÖ konusunda. Eğer bu
FETÖ belasından AKPyi temizleyemezseniz Türkiyeyi hiç temizleyemezsiniz.
Ben Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı istiyorsunuz.
Önergeleri
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.04
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli),
Ömer SERDAR (Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2nci madde üzerinde Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırım ve arkadaşları ile Bolu Milletvekili Tanju
Özcan ve arkadaşlarının aynı mahiyetteki önergelerinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeleri kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
490 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum
ERHAN USTA (Samsun) Geri çekiyoruz.
BAŞKAN Önerge geri çekilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 3üncü maddede üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesinde
geçen kıdemli ibaresinin kıdemli ve en yaşlı
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Celal
Adan Mehmet
Parsak
İstanbul İstanbul Afyonkarahisar
Mustafa Kalaycı Muharrem
Varlı Baki
Şimşek
Konya Adana Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve
Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan
Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
3üncü maddesiyle eklenen 3üncü fıkranın tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara
Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 490 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Mizgin
Irgat Saadet
Becerekli
İstanbul Bitlis Batman
Müslüm Doğan Mithat
Sancar Meral
Danış Beştaş
İzmir Mardin Adana
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Adana
Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş
konuşacaklar.
Buyurun Sayın Danış
Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
3üncü madde üzerine söz aldım
ama geneli üzerinde grubumuzdan arkadaşlarım görüşlerimizi ifade
ettiler, ileriki maddelerde de kanun tasarısına ilişkin
düşüncelerimizi ayrıntılı olarak iletmeye devam
edeceğiz. Ancak bu sabah, günün ilk saatlerinde, gerçekten, aslında
hepimizin tartışması gereken, değerlendirmesi gereken çok
vahim bir gelişme yaşandı. İnsan hakları
savunucuları, bildiğimiz üzere, on üç gün gözaltında tutuldu.
Büyükada operasyonu olarak bilinen ve maalesef gözaltına alındıktan
sonra günlerce manşetlerde casuslukla ve başka şekillerde
haklarında iddialar ileri sürülen insan hakları savunucularından
söz ediyorum. Bu sabah saat 06.30 civarında on üçüncü gün
çıkarıldılar savcılığa ve maalesef 6 kişi
tutuklandı, 6 insan hakları savunucusu tutuklandı. Bunlar:
İdil Eser, Uluslararası AF Örgütü Türkiye Direktörü, Veli Acu, Günal
Kurşun, Özlem Dalkıran, Peter Steudtner
ve Ali Gharavi tutuklandı. Neden tutuklandı biliyor musunuz? Örgüt
üyeliğinden tutuklandı, Türk Ceza Kanununun 314/2nci maddesine
muhalefetten, örgüt adına suç işlemekten.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten şunu söylemek istiyorum: Eminim, bu salonda da
birçok milletvekilinin geçmişinde insan hakları savunuculuğu ve
mücadelesi vardır mutlaka. Ben de insan hakları alanında daha
önce birçok çalışmada bulunmuş, hukuk alanında, insan
hakları ve kadın hakları alanında çalışmalarda
kendimce naçizane katkılarda bulunmaya çalıştım ve hatta bu
konuda, uzun süre de insan hakları alanının ne kadar önemli olduğu
konusunda, siyasete girmeme konusunda da bir kararlılığım
vardı; son, 2009a tekabül ediyor.
Bunların,
bu arkadaşların birkaçını çok yakından tanıyorum.
Örneğin, Özlem Dalkıran, bir dönem Uluslararası Af Örgütü
Türkiye Şubesinin kuruculuğunu, iki dönem
başkanlığını ve basın sözcülüğünü
yaptı. Yine, Günal Kurşun da Af Örgütünde çalışan,
yakından tanıdığım ve Adanada ikamet eden bir
arkadaşımızdı. İlknur Üstün, serbest
bırakıldı; Kadın Koalisyonundan kadın hakları
alanında çok önemli çalışmalar yapan, Türkiyede kadına
yönelik şiddetin, ayrımcılığın,
hukuksuzluğun son bulması için çok büyük çabaları olan,
emeği olan bir arkadaşımız. Diğerlerinin de hepsinin
CVsinde benzer olaylar var. Nalan Erkem, Nejat Taştan; diğerleri de
aynı durumda.
Şimdi,
niye bunu anlatıyorum? Gerçekten bu dönemde insan hakları
savunucularının, Türkiyede değil sadece, dünyada da bilinen,
birçok çalışmada imzası bulunan ve tek amaçları insan
haklarını korumak ve kollamak olan bu şahısların örgüt
üyeliğinden tutuklanması aslında skandaldır, aslında
dehşet vericidir. Peki, diyeceksiniz ki: İddialar ne? Böyle boş
söylüyorsun da. Emin olun -sürem yok ama- iddiaları duysanız benimle
aynı görüşte olursunuz. Mesela, Günal Kurşun, Adanada
öğretim üyeliğinden ihraç edildi ve hakkında propagandadan
Adanada dava açıldı. Suçlama ne, biliyor musunuz? İhraç edildin,
hakkında propagandadan dava var ve byLock kullanan Ali Çamkömürü isimli
biriyle tutuklu olmayan, hakkında soruşturma olmayan biriyle-
görüştün. bir cümle; bu iddiayla Günal Kurşun şu anda
cezaevinde.
Yine,
diğerlerinde, mesela, Özlem Dalkırana yönelik isnatta Siz FETÖden
tutuklanan Profesör Doktor İştar Tarhanlıyla telefonla
görüşmüşsünüz. şeklinde bir iddia var. Yine, İdil Esere
dönük iddialar arasında, şüpheli olarak sorulan sorular arasında
Nuriye Gülmen ve Semih Özakçayla ilgili yazışmaların
çantasında bulunduğunu, ona dair birkaç belge, yani
Tutuklandılar., Şu cezaevindeler. ve belki de basın
açıklamaları var. Burada çok net değil, bundan dolayı
tutuklanmışlar.
Gerçekten,
herhâlde Türkiye kadar örgüt üyesi bol bir ülke kalmayacak bu gidişle,
herkes örgüt üyesi olmaya aday. Bu yol, yol değil. Bunların örgüt
üyesi olmadığını, bütün dünya bildiği gibi bizler de
biliyoruz. Yani, bu nedenle bu tutuklamaların haksız olduğunu,
kabul edilemez olduğunu buradan sizlerle paylaşmak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve
Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan
Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesiyle eklenen 3üncü fıkranın
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Namık Havutça
(Balıkesir) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça
konuşacak.
Buyurun
Sayın Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Milletvekili Enis
Berberoğlunun tutuklanmasından sonra bir kez daha Türkiye'nin
gündemine adalet duygusu oturdu.
Şimdi,
Sayın Bakan, bir milletvekilinin yurt dışına kaçma
teşebbüsü var mı, kaçma ihtimali var mı? Bir milletvekili neden
tutuklu olarak yargılanır? Bakın, buna ilişkin, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararları var, Anayasa Mahkememizin iki
tane örnek kararı var; bir, Balbay kararı var, Haberal kararı
var; bir de Can Dündar davasında verilen karar var. Kamu yararı
açısından düşünün, bir milletvekilinin şu anda Maltepe
Cezaevinde yatması mı -kamu adına, yarışan
hakların- burada yasama görevini yapması mı kamu yararına
daha uygundur, orada tek başına infaz edilmesi mi? Şimdi, biz
buradan şunu anlıyoruz, bize Enis Berberoğlu üzerinden deniliyor
ki: Ey milletvekilleri, ayağınızı denk alın; Hükûmete
karşı yapacağınız muhalefette sizi de casusluk, eften
püften bir davayla suçlarız, MİTten belgeleri göndeririz, doğru
cezaevine göndeririz. Tablo bu. Yani Enis Berberoğlu üzerinden Türkiye
Büyük Millet Meclisi milletvekilleri açıkça tehdit ediliyor. Aslında,
millî iradenin kendisi tehdit ediliyor.
Sayın
Bakan, bakıyorum, Enis Berberoğlu olayı bir; iki, daha dün Yeliz
adında bir kız Kocaeli gazetesinde eleştirel bir yazı
yazıyor, gözaltına alınıyor. Twitterdan, Facebooktan
öğrenciler, gençler düşüncelerini ifade ediyor, gençler takibata
uğruyor, gözaltına alınıyor, hapse
tıkılıyor. Burası neresi? Bakın, bugün Genel
Başkanımız ifade etti, Türkiye'nin insan hakları
alanında yüz akı olan Profesör Doktor İbrahim Kaboğluna,
neden görevinden atıldığına ilişkin defalarca müracaat
etmesine rağmen Bakanlık hâlâ bir yanıt vermiyor. Ben burada,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurunda soruyorum: Sayın Bakan,
sarayı olan ama adaleti olmayan saraylarıyla,
bakanlığı olan ama adaleti olmayan bakanlıklarıyla
Türkiye, adaletsiz bir ülke hâline geldi.
Şimdi,
İdari Yargılama Usulü Kanununda devletin yaptığı bir
işlemin beş unsur yönünden inceleneceğini, hukuka uygunluk
denetiminden geçeceğini biliyoruz; kanun maddesi bu, biz
çıkardık. Yetki, şekil, sebep, konu, maksat unsurları
yönünden o idari işlemin denetlenmesi gerekiyor. Peki, soruyorum:
İbrahim Kaboğlunu hangi hukuksal sebeple mesleğinden ihraç
ettiniz? Bunun bir cevabı var mı? Yok. O zaman hukuk devleti nedir?
Hukuk devleti, devletin icraatlarının her birisinin yargısal
denetimde olmasıdır. Var mı? OHAL uygulamalarından beri
atılan hiçbir memuru, hiçbir kamu görevlisini biz yetki, şekil,
sebep, konu, maksat unsurları yönünden denetleyemiyoruz, denetlenmiyor.
Bunun adı hukuk devleti değil, bunun adı literatürde
açıkça dikta devleti.
Bakın,
belediyelerimiz aynı şekilde. Bugün, bizim Edremit Belediye
Başkanımıza bir mahkeme kararı gönderiliyor, 2015te bir
başka beldenin belediye başkanı, oradan kendi görev alanına
girmeyen bir şeyle ilgili ilişkilendiriliyor, mahkemeye veriliyor.
Diyor ki Başkan bana: Benim yetki alanımda olmayan bir şeyle
ilgili ben sorumlu tutuluyorum. Ve burada, bölge idare mahkemesinde Belediye
Başkanımıza ceza veriliyor. Güre Belediyesi
Başkanıydı, şimdi Edremit Belediyesi Başkanı bu
Başkanımız, diyor ki
Kırk beş gün süreyle bu
Başkanımız Başkanlık makamından ayrı kalacak
şu anda. Şimdi soruyorum: Burada ben milletvekiliyim,
milletvekilliği görevimle ilgili bana bir ceza veriliyor ama ben
milletvekilliği görevimi bırakıyorum, başka bir görevdeyim,
sonra bana Meclise girmeme cezası veriliyor. Böyle bir şey olabilir
mi?
Sayın
Bakan, bakın, Türkiyede adaletin dengesi bozuldu. Hep birlikte Türkiyede
herkese lazım olan adaleti, yargı
bağımsızlığını, hukuk devletini mutlaka
kurmamız lazım; aksi hâlde, büyük hukuk garabetleriyle Türkiye
adaletin, gerçekten insan haklarının en fazla ihlale
uğradığı bir süreci yaşayacaktır.
Genel
Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Havutça.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesinde
geçen kıdemli ibaresinin kıdemli ve en yaşlı
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Baki Şimşek
(Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek
konuşacak.
Buyurun
Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 490 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerine verilen önerge üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, sekiz yüz seksen gün sonra, PKKlılar tarafından
üniversite kampüsü içerisinde şehit edilen Fırat Yılmaz
Çakıroğlunun bugün karar duruşması sonuçlanmış
ve katiline müebbet hapis cezası verilmiştir, kamu vicdanı az da
olsa rahatlamıştır. Yalnız üniversiteler içerisindeki PKK
yapılanmasıyla devletimizin daha ciddi şekilde mücadele etmesi
-hâlen Türkiyenin birçok yerinde üniversiteler içerisinde Abdullah Öcalan
posterleri asılmakta ve PKKlılar faaliyet göstermektedir- bununla
ilgili gerekli tedbirlerin mutlaka alınması gerekmektedir.
Tabii,
konumuz adalet ama Türk milletinin gönlünde ve vicdanında adaletin iyi
işlediğiyle ilgili ciddi tereddütler bulunmaktadır. Darbeden
sonra OHAL komisyonları kuruldu, valiliklerde komisyonlar kuruldu,
BİMERe, CİMERe şikâyetler yapıldı ama gerekli
neticeler bir türlü alınamadı. Şu anda da OHAL İnceleme
Komisyonu kuruluyor 7 kişilik. Türkiyenin her yerinden OHAL sonrası
kamudan ihraç edilenler, cezalandırılanlar bu 7 kişilik
komisyona müracaat edecekler ve haklarını arayacaklar. Allah
aşkına, 7 kişi binlerce müracaatın olduğu bir dosyada
ne yapacak, hangi kararları alabilecek? Bu konuda yine ciddi gecikmeler
olacak ve adalet tecelli etmeyecektir.
Bizim
defalarca Meclis kürsüsünden dile getirdiğimiz başka bir konu da
tutuklu erlerle alakalıdır. Hâlâ çok sayıda, Türkiyenin birçok
yerinde tutuklu erler bulunmaktadır. Rütbeli olanların, gerçekten
darbe teşebbüsüne karışanların en ağır
şekilde cezalandırılmasını istiyoruz ama artık
tutuklu erlerle ilgili sürecin bir an önce
hızlandırılmasını bekliyoruz. Bunların
tamamı komutanlarının verdiği emirleri yerine getirdiler
ama maalesef aylardır hâlâ tutuklular. Bunların çoğunluğu
ilkokul mezunu. Bunlarla ilgili gereken tedbirlerin alınmasını
ve yasal sürecin hızlandırılmasını bekliyoruz,
iddianamelerin bir an önce hazırlanarak bu erlerin tahliye edilmesini
bekliyoruz.
Tabii,
adalet her yerde lazım. OHAL kapsamında seçim bölgem olan Mersinde,
Erdemlide bir vatandaş isim benzerliğinden dolayı meslekten
ihraç ediliyor. İsim benzerliği olduğu aleni biliniyor,
yalnız, bunun tekrar göreve dönmesi yedi ayı buluyor. Yedi ay
süresince bu vatandaşın çektiği ızdırabı,
ailesinin çektiği ızdırabı hepinizin düşünmesi gerekiyor.
Onun için, adalet hepimize lazım. Adalet sadece mahkemelerde değil;
belediyelere işçi alımında da adalet lazım, Millî
Eğitimde müdür atamalarında da adalet lazım, memur
atamalarında da adalet lazım, öğretmen alımlarında da
adalet lazım, İŞKUR aracılığıyla
yapılan alımlarda da adalet lazım, belediyelere yapılan
yardımlarda ve belediyelerin devletten aldığı desteklerde
de adalet lazım.
Adana
Büyükşehir Belediyesinin otuz yıllık bir metro sorunu var.
İstanbul Belediyesinin ve Ankara Belediyesinin metro
yatırımlarını ve borcunu Bakanlık devralıyor ve
metroyu tamamlıyor. Adana Belediyesinin, bugün Adana halkının
alması gereken hizmetler engelleniyor. Otuz yıllık metro
sorunundan dolayı, metro borcundan dolayı her ay belediyeden
milyonlarca lira para kesiliyor. Adana Belediyesi, Mersin Belediyesi Milliyetçi
Hareket Partili belediyeler, bunlar devletten kredi kullanmak istiyorlar
bütçelerine göre, finans durumlarına göre ama maalesef her türlü engelle
karşı karşıya kalıyorlar. İller Bankası her
belediyeye bütçesinin yüzde 25i, 30u kadar kredi limiti açıyor ama
bundan sadece iktidar partili belediyeler faydalanabiliyor, muhalefet
belediyelerinin bundan faydalanmasına müsaade edilmiyor. Onun için,
Hükûmetin her noktada vatandaşlarına adil davranmasını
bekliyorum.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şimşek.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
4üncü
maddede üç adet önerge vardır, üç adet önerge de aynı mahiyette
olduğundan birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin
İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 4üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Celal
Adan Mehmet
Parsak
İstanbul İstanbul Afyonkarahisar
Mustafa Kalaycı Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
Konya Hatay
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Murat Bakan
İzmir
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Filiz Kerestecioğlu Demir Ertuğrul
Kürkcü Müslüm
Doğan
İstanbul İzmir İzmir
Mizgin Irgat Saadet
Becerekli
Bitlis Batman
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk olarak İzmir Milletvekili
Sayın Müslüm Doğan konuşacak.
Buyurun
Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM
DOĞAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesi
hakkında Halkların Demokratik Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sizlerin de bildiği gibi, son dönemde en çok
tartıştığımız konulardan biri hukukun askıya
alınması durumudur. AK PARTİ iktidarı 15 Temmuz darbe
girişimi sonrasında belki de tüm iktidarların yapacağı
gibi olası yeni darbelere karşı önlemler alırken aynı
zamanda da hukuk devletlerine yakışmayacak bir biçimde yargı
bağımsızlığına, güçler
ayrılığına son vermiştir. Bugün ülkemizde olan tam da
işte budur. İktidar olağanüstü bir durum olduğuna karar
vermiş ve mevcut hukuku askıya almıştır. Türkiyede
siyasal iktidara muhalif olan herkes düşman muamelesi görmektedir. Siyasal
iktidarın çıkarları doğrultusunda davranmayan ülkesine
karşı da ihanet içinde sayılmaktadır. Gazeteciler,
aydınlar, akademisyenler, muhalefet partisi vekilleri iktidarın tek
bir sözüyle cezaevlerine atılmakta ve kendilerine savunma hakkı bile
verilmemektedir. Ülkemizi gerçekten yeni darbelerden, yeni tehditlerden korumak
istiyorsak acilen yargının tarafsızlığı konusunda
adımlar atmamız ve yargıyı siyasal iktidarların ve
yürütme organlarının baskılarından korumamız
gerekmektedir. Yargı bağımsızlığını ve
tarafsızlığını sağlamak bizlerin öncelikli
görevlerinden biri olmalıdır. Gerek yargı içerisinde gerekse de
dışarıda gelebilecek olumsuz etkilere karşı durmakla
yargı, bağımsızlığına
kavuşacaktır. Her yurttaşa eşit davranarak, ön
yargılarla ve ideolojik görüşlerle değil hukuk kurallarıyla
ve vicdanla ancak yargı tarafsız hâle getirilebilir.
Değerli
milletvekilleri, demokratik, sosyal ve hukuk devleti olmanın, tüm dünyada
saygı duyulan bir millet olmanın şartı tarafsız ve
bağımsız bir yargıya sahip olmaktan geçmekte iken
hazırlanan her yasa hukuka vurulan yeni bir darbe olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu bağlamda, Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin
İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı da yargının birtakım teknik
sorunlarının çözümüne ilişkin hükümler içerse de genel olarak
yargı bağımsızlığına,
tarafsızlığına ve mahkemenin iç işleyişine
müdahale imkânı tanıyan, yargı organları içinde tek
adamlığı öngören düzenlemeler içermektedir.
Hukuki
veya fiili nedenlerle bir dairenin kendi üyeleri ile
toplanamadığı hallerde, ilgisine göre diğer dairelerden üye
görevlendirmek şeklindeki değişiklik, daireyi bölge mahkemesi
başkanının vesayeti altına, dolayısıyla HSK ve
Adalet Bakanlığı üzerinden yürütmeye bağlı hâle
getirmekte, doğal ve yetkili hâkimi kendi dosyaları üzerinde
inisiyatifsiz bırakmaktadır. Bu hâliyle değişiklik, Anayasa
ve evrensel hukuk kurallarına, yargı
bağımsızlığına, kuvvetler
ayrılığı ilkesine aykırıdır.
Değerli
milletvekilleri, bölge idare mahkemesi bir istinaf yolu mahkemesidir. Bir üst
mahkeme olan Yargıtayda daireler arası iş bölümü mahkemenin
kendi kurulları tarafından yapıldığına göre,
bölge idare mahkemelerinin daireler arası iş bölümünün de kendi
kurulları tarafından yapılması, mahkemenin
işleyişi ve sistem bütünlüğü açısından doğru
olacak ve aynı zamanda mahkemeyi HSKnın etkisi altında
kalmaktan da alıkoyacaktır.
Yine,
madde 3te yapılacak değişiklik daha önce
tartışıldı, arkadaşlarımız gerekli
açıklamalarda bulundular ama yine ben de bir açıklamada bulunmak
istiyorum. Bölge idare mahkemelerinin kendi çalışma usul ve
esaslarının iş bölümü, işin niteliği dikkate
alınarak kendi iç işleyişi içinde ve doğal faaliyetleri
kapsamında yapacağı çalışma, iş bölümü ve
faaliyetleri doğrudan doğruya HSKnın talimat ve direktiflerine
bağlı hâle getirilmekte, bölge idare mahkemelerini HSKnın
vesayeti altına almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, yine 8inci maddede de görüleceği üzere, yürütmenin
durdurulmasına ilişkin dava ve taleplerde hak arama yolu
engellenmekte, birinci derece mahkemelerce verilen yürütmenin durdurulması
taleplerinin reddine dair kararlarda bölge idare mahkemeleri istinaf yargı
yoluyla son itiraz mercisi olarak kabul edilmekte, Danıştaya temyiz
yolu bu şekilde kapatılmaktadır.
Bildiğiniz gibi, yürütmenin durdurulması
kararları, telafisi olmayan zararların engellenmesi, hukuka
aykırı eylemlerin önüne geçmek adına, bireyi korumak adına
düzenlenmiştir. Bu tasarı en temel hak arama yolunu engellemekle
kalmayıp aynı zamanda evrensel hukuk kurallarıyla da
uyuşmamaktadır. Bu anlamda, tasarının geri çekilerek,
çağdaş hukuk anlayışına ve kuvvetler ayrılığı
ilkesine uygun hâle getirilerek yeniden görüşülmesi gerekmektedir.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde şimdi de
İzmir Milletvekilli Sayın Murat Bakan konuşacak.
Buyurun Sayın Bakan. (CHP sıralarından
alkışlar)
MURAT BAKAN (İzmir) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; 490 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde grubum adına
konuşacağım.
Nedir bu kanun tasarısı, neyi görüşüyoruz
arkadaşlar? Madde üzerinde değil, genel gerekçesi üzerinden bir
paragraf okumak istiyorum size. İdari Yargılama Usulü Kanununda
yapılmış düzenlemelerle istinaf kanun yolu kabul edilmiş ve
bölge idare mahkemeleri de bölge adliye mahkemeleriyle birlikte aynı
tarihte faaliyete geçmiştir. Belirtilen hukuk reformuyla hak arama
özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının temini
bakımından hızlı ve etkili bir yargılamanın
gerçekleştirilmesi için çok önemli bir adım
atılmıştır. Ne güzel sözler öyle değil mi, ne kadar
iddialı? Hukuk reformu diyor, Adil yargılanma, Hak arama
özgürlüğü... Arkadaşlar, bal, bal demekle ağız
tatlanmaz, partinizin adında adalet olmasıyla adil
olunamadığını yaşayarak öğrendiğimiz gibi.
Üstelik ülkemizin 69 yaşındaki Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı,
Genel Başkanım yirmi beş günde 450 kilometrelik, Hak, hukuk,
adalet diyerek dünya siyasi tarihinin en uzun yürüyüşünü daha dün
tamamlamışken; hak arama özgürlüğü çerçevesinde -hakkında
herhangi bir yargı kararı olmadan- barışçıl eylem
yapan Semih ve Nuriyenin açlık grevleri kritik bir aşamadayken,
tutuklanmışken; yine, 6 insan hakları savunucusu daha dün
tutuklanmışken; Türkiye Gazeteciler Sendikası verilerine göre
157 gazeteci sadece gazetecilik yaptığı için hapisteyken;
dünyada 2016 yılında Küresel Çaplı Hukukun Üstünlüğü
Endeksinde 113 ülke arasında ülkemiz 99uncu sıradayken; millet
iradesiyle seçilen milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde milleti
temsil edemezken, tutuklu yargılanırken siz kalkıp adalet, hukuk
reformu, adil yargılanma, hak arama özgürlüğünden bahsediyorsunuz.
Allah aşkına, bu durum biraz komik olmuyor mu? Tüm bu olan
bitenlerden dolayı vicdanınız sızlamıyor mu? Biliyoruz
ki sızlamıyor. Zira, Hazreti Ömerin dediği gibi
İnandığınız gibi yaşayamıyorsanız,
yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.
Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 10uncu maddesine göre yargı
bağımsızdır. 2019 yılı sonunda kâğıt
üzerinde tarafsız da olacaktır.
Hukuk
fakültesinde ceza hukuku hocamızın söylediği bir söz hep
hatırımdadır: İyi kanunlar kötü uygulayıcılar
elinde kötü kanun, kötü kanunlar iyi uygulayıcılar elinde iyi kanun
olur. Şu an savcı ve yargıçlarla ilgili ne konuşuluyor
Türkiye'de? Bu savcı acaba Menzilci mi? Diğer savcı acaba
Hakyolcu mu? Öbür yargıç acaba Süleymancı mı? Hangi tarikattan,
hangi şeyhten? FETÖ gitti, bir tarikat gitti, bir şeyh gitti,
başkaları geldi; birinin yerini birileri aldı. Özgür birey
yerine, iradesini şeyhine teslim etmiş insanların
bağımsız yargıyı, güzel ülkemizi ne hâle
getirdiklerini Ergenekonda, Balyozda, değerli arkadaşlar, 15
Temmuzda yaşamadık mı? Şeyhi emir verdiğinde ne hukuk
dinliyor ne amir dinliyor ne komutan dinliyor.
Son iki
yılda mesleğe alınan yargıç ve savcıların
çoğunluğunun iktidar partisiyle organik ilişkileri bu Mecliste
ve kamuoyunda tartışılmadı mı? 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunla yerel ve
genel seçimlerde aday olmak için meslekten ayrılan yargıç ve savcıların
mesleğe geri dönemeyecekleri hüküm altına alınmışken,
2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 51/(5) maddesi ise
yargıç ve savcıların siyasi partilere giremeyeceği, girenlerin
meslekten çıkarılacağı hükmünü haizken iktidar partisinde
aktif siyaset yapmış kişilerin yargıç ve savcı
olmaları yasanın lafzına, ruhuna uygun mudur? Buradan
bağımsız yargı, hukukun üstünlüğü, hak, hukuk,
hepsinden önemlisi adalet çıkar mı değerli arkadaşlar?
Ayrıca,
seçimlerde aday olmak için meslekten ayrılan yargıçların yeniden
mesleğe alınmaları ise iktidarın yargıyı
siyasallaştırma konusunda ne kadar fütursuzca
davrandığının bir örneği değil midir?
Arkadaşlar,
adaleti tesis etmek için kanun maddelerini değiştirmeniz yetmez, önce
kafaların değişmesi lazım. Adaletin küçüldüğü
ülkelerde büyük olan artık suçlulardır. Adaletli günler özlemiyle
Amenemopenin üç bin yıl önce söylediği enfes sözüyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum: Tanrı adaleti, onu sevene verir.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Aynı
mahiyetteki önergeler üzerinde son olarak Hatay Milletvekili Sayın Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, teklifle Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri
ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun
maddelerinde yapılması öngörülen değişiklikle bölge idare
mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılan hukuki
veya fiilî nedenlerle bir dairenin kendi üyeleriyle
toplanamadığı hâllerde ilgisine göre diğer dairelerden de
üye görevlendirme görevi bölge idare mahkemesi başkanına
verildiğinden, maddeyle bu değişikliğe uyum sağlamak
amacıyla 2576 sayılı Kanunun 3/F maddesinin ikinci fıkrasında
değişiklik yapılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, insanlarımızın adaletli ve hakkaniyetli bir
sosyal düzen içerisinde yaşamasını sağlayacak hukukun
üstünlüğü prensibinin hâkim kılınması, temel hak ve
özgürlüklerin güvence altına alınması, çeşitli güç
unsurlarının hukuk devleti kurallarına göre sınırlandırılması
suretiyle güçlünün değil, haklının korunması, toplumsal
ahengin ve huzurun tesis edilmesi devletin temel görevleri olmalıdır.
Bu nedenle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yargının yeniden
yapılandırılmasına ilişkin alınması gereken
tedbirler ve talepleri pek çok kereler halkımız ve siyasi partilerle
paylaştık.
Değerli milletvekilleri, geciken adaletin adalet
olmadığı ilkesinden hareketle adil ve hızlı
yargılamanın sağlanması için gerekli altyapının
oluşturulması şarttır. Adalet hizmetlerinin etkinleştirilmesi
için devlet erk ve işlevlerinde yargıya yük getiren, verimliliği
ve etkinliği azaltan unsurlar ortadan kaldırılmalıdır.
Teklifte yer alan 4üncü maddeyle yapılan
değişiklikle de hukuki veya fiilî nedenlerle bir dairenin kendi
üyeleriyle toplanamadığı hâllerde ilgilerine göre diğer
dairelerden üye görevlendirme görevi bölge idare mahkemesi başkanına
verilerek hızlı ve etkili bir yargılamanın
gerçekleştirilmesinin hedeflendiği belirtilmektedir. Gerçekten de
bazı durumlarda iş yoğunluğu ya da diğer sebeplerden
dolayı mağduriyetler oluşmaktadır. Konuyla ilgili temel
çekince, kurul tarafından yapılan atamanın bölge idare mahkemesi
başkanınca da farklı bir uygulamayla yapılabilir hâle getirilmesidir
ancak ister kurul ister kişi sorumluluğunda olsun yargı
bağımsızlığı teminat altına alınmadan
yapılacak değişiklikler fayda sağlamayacaktır. Hiçbir
organ, makam, merci, kişi ve baskı grubuna ayrıcalık
tanınmayacak biçimde yargı bağımsızlığı
tesis edilmeli, hiç kimse ya da organ yargı denetimi
dışında bırakılmamalıdır. Yargı
yetkisinin kullanılmasında hiçbir organ, makam, merci veya
kişinin mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat vermemesi, tavsiye ve
telkinde bulunmaması temel düstur olmalıdır. Aksi takdirde
kurula da kişilere de adaletin tecelli etmesi esnasında etki
yapabilirler.
Değerli milletvekilleri, son on beş yılda
temel kanunların tamamına yakını
değiştirilmiştir. Toplumun değişen ihtiyaçlarına
cevap vermek ve toplumsal barışı sağlamak için yasal
değişiklikler elbette yapılacaktır. Ancak itirazımız,
yasa yapma hakkının çok özensiz ve öngörülerden uzak olarak
yapılmasınadır.
Siyasal iktidar sayısal çoğunluğun
verdiği ortam ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
sağladığı imkânlarla yasama faaliyetlerini çok hoyratça
kullanmaktadır. Keza, Hükûmet yasa yapma sürecinde
katılımcı bir anlayıştan uzak, konjonktürel tepkilerle
yasa tasarılarını hazırlamakta ve aceleci bir şekilde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaşmasını istemektedir. Oysa
yapılması gereken, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan
yasaların uygulanmasını sabırla takip etmek ve bir sorun
çıkarsa tüm taraflarla birlikte yeni bir düzenleme yapmaktır.
Yine, Meclisin yerleşmiş yasa yapma teamülüne
uyulmadan, ihtisas komisyonlarının görev alanlarına saygı
duymadan, en hızlı şekilde nasıl yasalaşırsa onu
tercih eden, yasama kalitesinin kalmadığı bir süreç
yaşanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ahrazoğlu, bir dakika daha
vereyim size, tamamlayın.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla)
Yukarıda belirtilen gerekçelerle, tasarının 4üncü maddesini
işlemleri hızlandırmak amacıyla düzenlenmiş bir madde
olarak kabul ediyor, eksikliklerin ve aksaklıkların yargı
sürecinin tamamına tesir etmiş olduğunu belirterek yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ahrazoğlu.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
5inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5inci
maddesinde yer alan "değiştirilmiş ibaresinin
"değiştirilmiştir şeklinde değiştirilmesini
ve "ve fıkraya "ara kararları ibaresinden sonra gelmek
üzere "daire başkanı ibaresi eklenmiştir. ibaresinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ertuğrul Kürkcü Müslüm
Doğan Saadet
Becerekli
İzmir İzmir
Batman
Mithat Sancar Behçet
Yıldırım Hüda
Kaya
Mardin Adıyaman İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5inci maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 5-
6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 20 nci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan
İdare ibaresi Bölge idare mahkemelerindeki istinaf kanun yolu
incelemeleri ve idare şeklinde değiştirilmiş ve
fıkraya ara kararları ibaresinden sonra gelmek üzere daire
başkanı ibaresi eklenmiştir.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Murat Emir
Ankara
BAŞKAN
Okunan son önergeye komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir konuşacak.
Buyurun
Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)
MURAT
EMİR (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İstinaf
mahkemelerinin ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeleri yapan bir kanun
maddesiyle bugün meşgul oluyor Meclisimiz. Elbette ki yargının
daha hızlı, daha etkin, daha verimli çalışması için
istinaf mahkemelerinin hakkıyla çalışması ve ihtiyaç
duyduğu yasal düzenlemelerin yapılması gereklidir ve tek
başına bu yasaya bakarsanız da isabetli bir düzenlemedir. Ancak,
hemen belirtmeliyim ki sizlerin istinaf mahkemelerine
bakışınız son derece çarpık. Geçen yılı
anımsayalım, Danıştay Kanununu getirdiniz,
Yargıtayın ve Danıştayın bütün üyelerini, yargıç
bağımsızlığını ve hâkim teminatını
göz ardı ederek bir gecede sıfırlayıp o hâkim ve
savcıları istinaf mahkemelerine göndermeyi tasarlıyordunuz.
Bizim burada Bunu yapmayın. demekten dilimizde tüy bitti, komisyonda
anlattık, tüy bitti. Ne demiştik hatırlıyor musunuz
Sayın Bakan: Bunlar teröristse, bunlar FETÖcüyse, bunlar hakkıyla
yargıçlık görevini yapamayacaklarsa o zaman bunlar bu görevlerini
istinaf mahkemelerinde nasıl yapacaklar? diye sormuştuk o zaman.
Peki, bir soru daha sormak hakkımız değil mi bugün? Siz, o gün,
o yargıçları bir gün sonra istinaf mahkemesine gönderecek kadar
biliyordunuz da hepsiyle ilgili ayrıntılı bilgiler vardı da
bunları niye hâlâ hâkimlik mesleğinde tutuyordunuz? İşte,
bakın, biz bu darbeyle ilgili karanlık noktaları bu yüzden
aydınlatmak zorundayız. O günlerde bilmiyor idiyseniz, bu
yargıçların FETÖ terör örgütüne dâhil olduklarını bilmiyor
idiyseniz, darbeden hemen sonra kanun hükmünde kararnamelerle bir anda hepsini
haklı bir biçimde nasıl açığa alabildiniz?
Bakın, bunların hepsi çelişik
davranışlar ve bunların hiçbirinde hukuk devletinin ve
yargı bağımsızlığının olduğunu
kimse söyleyemez. Elbette ki yargı
bağımsızlığı esastır, hâkimlerin,
mahkemelerin tarafsız ve bağımsız olması esastır.
Hatta düzenleme yetmedi, 16 Nisanda olağanüstü hâl koşullarında,
mühürsüz yaptığınız, YSKnın kendi kanununu ve
uygulamalarını çiğnediği seçimde bile, getirdiğiniz
maddede diyordunuz ki: Yargı tarafsız ve bağımsız
olacak.
Değerli arkadaşlar, bal demekle
ağız tatlanmaz. Bize yargının nasıl tarafsız ve
bağımsız olacağını anlatmak
zorundasınız. O zaman anlatamadınız, hâlâ
anlatamazsınız.
Bir HSK düşünün -Y" sini yani Yüksekini
kaldırdınız çünkü siz, sizden başka yüksek hiçbir şeye
tahammül edemiyorsunuz- Bakan burada üyesi, siyasi iradenin temsilcisidir,
Müsteşar onun temsilcisidir, 4 üyesini bir parti genel başkanı
atamaktadır ve diğer üyeleri de o parti genel
başkanının seçtiği Meclis seçmiştir.
Peki, Mecliste, komisyonda bu HSK üyelerinin nasıl
seçildiğine dikkat ettiniz mi? O gün bu HSK üyelerinin nasıl
değerlendirildiğini, o komisyon raporlarını, komisyon
tartışmalarını hiç merak ettiniz mi?
Değerli arkadaşlar, bir gerçek varsa o da
bugün, yasamanın yani bu Meclisin ve yargının bir tek
kişinin ağır vesayeti altında olduğu gerçeğidir
ve siyasetin emrinde ve Türkiye gerçeğinde sadece bir kişinin emrinde
olan bir yargıdan ne yaparsanız yapın, bağımsız
ve tarafsız bir yargılama bekleyemezsiniz. Bakın, bunlar
olmadığı için dünyaya tutuklamaları anlatamıyorsunuz.
Onlarca milletvekili tutukludur. Bugün, Enis Berberoğlu için tutukluluk
aslında cezaya dönüştürülmüştür. Tutuklanması için hiçbir
gerekçe olmadığını hepimiz biliyoruz ama o kişi,
Sonbahara doğru, yıl sonuna doğru mahkûmiyetler bekliyorum.
diyecek kadar yargının içerisindedir.
İşte,
böyle bir yargı düzeninde, böylesine taraflı ve siyasetin emrine
girmiş bir yargı düzeninde, siz istinaf mahkemelerini nasıl
kurarsanız kurun, ne yaparsanız yapın, ne bize ne Türk milletine
ne de dünyaya bağımsız yargılama
yaptığınızı anlatamazsınız; tam da bu
nedenle uluslararası saygınlığınızı da ülke
içindeki saygınlığınızı da yerle bir edersiniz,
aynen Türkiye'de yargıya olan inancın yerle bir olduğu gibi.
Bakın,
bugün, Türkiyenin hiç görmediği kadar Türk milleti yargısına
güvenmemektedir ve uluslararası standartlarda, ölçümlerde, Türkiye
yargısı neredeyse dünyanın sonuncu güvenilir yargısı
durumundadır.
Bu
utancı ortadan kaldıracak düzenlemeleri bekliyoruz ve bu umutla Genel
Kurula saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Emir.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5inci
maddesinde yer alan "değiştirilmiş ibaresinin
"değiştirilmiştir şeklinde değiştirilmesini
ve "ve fıkraya "ara kararları ibaresinden sonra gelmek
üzere "daire başkanı ibaresi eklenmiştir. ibaresinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüda Kaya (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Hüda Kaya
konuşacak.
Buyurun
Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)
HÜDA KAYA
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Elbette,
bugün, kanun tasarısı üzerinde, 5inci madde hakkında
konuşmak için söz aldım ama Türkiyede hangi mahkemeler olursa olsun,
özgünlüğünü, bağımsızlığını
yitirmiş durumda olduğunu bizler biliyoruz ama inanıyorum, bu
sıralarda oturan sizler bunu çok daha iyi biliyorsunuz. Hukukçulardan bir
kısmı vicdanen bu gidişata, yanlışlara,
haksızlıklara razı olmasalar da yüz binlerce insanımızın
işinden, emeğinden, ekmeğinden, rızkından
edildiği, teslim alınmaya çalışıldığı
bir ortamda duruşlarını, içtihatlarını bile ortaya
koymaya cesaret edemiyorlar.
Eğitim, hukuk, ahlak, ekonomi gibi bütün alanlarda
büyük bir çöküntü, bir bitiş yaşandığını hepimiz
görüyoruz ama ne yazık ki kendini dindar, muhafazakâr diye niteleyen bir
iktidar döneminde din, inanç ve ahlak Türkiyede, bu toplumda en büyük çöküntü
ve çürümüşlüğü yaşıyor şu anda. Bu çok iç
acıtıyor. Adalete şahitlik etmedikçe namazlarımızın,
oruçlarımızın dindarlık için bir kredi
olmayacağını biz Kurandan çok iyi biliyoruz.
Yine Kurana göre insana en büyük nimet olan, ikram olan
aklı kullanmak, ibadetlerin, şuurlu olmanın, bilinçli
olmanın olmazsa olmaz şartlarından olan aklı kullanmak,
bilinci kullanmak, düşünmek, bu iktidar döneminde suç oldu.
Düşünenler, aklını kullananlar, yazanlar, çizenler, müzik
yapanlar, barış diyenler, imza verenler, aklını
kullanmaya ısrarla devam edenler yani insan olmaya çalışanlar bu
iktidar döneminde suçlu oluyorlar. Sabahlara kadar adliye koridorlarında
insanlar yargılanıyorlar ve bugün, bu sabah da dâhil olmak üzere,
barış diyenler duvarların arkasına, zindanlara
hapsedilmeye devam ediliyor.
Bir
zamanlar biz de, sizlerin sıralarında da olduğu gibi, pek çok
arkadaşımız da insan hakları aktivisti idik. Kim olursa
olsun zalime karşı, kim olursa olsun mazlumdan yana olma ilkemiz
vardı arkadaşlar ve o günlerde bizim hayat tarzımızdan,
bizim düşüncemizden, bizim inancımızdan olmayan, aydın,
entelektüel, düşünen, vicdanlı, erdemli insanlar, kadın ve erkek
insan hakları aktivistleri, düşünürler, yazarlar bizlerin
yanındaydı. Bizim mücadelemize, bizim kılık, kıyafet,
inanç özgürlüğü mücadelemize destek vermişlerdi ama ne yazık ki
öylesine iç acıtıcı ki onların destekleriyle bugün bu
iktidar sıralarında olan insanlar tarafından o erdemli insanlar
hapsediliyor, susturulmaya çalışılıyor, zindanlara
gönderiliyorlar arkadaşlar.
Sevgili
arkadaşlar, yurdumuzda, maalesef, yargılanmadan insanlara terörist
demek suç değil, yasak değil ama barış istemek suç, insanca
yaşamayı istemek suç, barış için imza vermek,
konuşmak, düşünmek suç ama Kan banyosu yaptıracağız,
biz asacağız, keseceğiz. diyenler, meydanlarda tehditler
savuranlar bu ülkede özgür ve tek bir hukukçu haklarında soruşturma
açamıyor, açamıyor arkadaşlar.
Lütfen,
geçmişte insanca birlikte yaptığımız mücadelelerimizde
bizim yanımızda olan insanlara, kadınlar ve erkeklere
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaya, teşekkür ederim.
HÜDA KAYA
(Devamla)
inancımızdan, düşüncemizden olmasa da bizi savunan,
bizi destekleyen insanlara bugün de vefalı olalım; özgürlüğe
sahip çıkalım, adalete, barışa sahip çıkalım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
6ncı
maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6ncı
maddesinde geçen mahkemelerce ibaresinin mahkemece şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Celal
Adan Mehmet
Parsak
İstanbul İstanbul Afyonkarahisar
Mustafa Kalaycı Ahmet
Selim Yurdakul
Konya Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının
6ncı maddesinde yer alan dosyayla birlikte ibaresinin dosyasıyla
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mizgin
Irgat Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Bitlis İzmir
Müslüm Doğan Saadet
Becerekli Mehmet Ali
Aslan
İzmir Batman Batman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde düzetilmesini
arz ve teklif ederiz.
MADDE 6
2577 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin birinci fıkrasında
yer alan aksine hüküm bulunsa ibaresi farklı bir kanun yolu öngörülmüş
olsa şeklinde değiştirilmiş ve maddenin altıncı
fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Bu
kararlar, dosyayla birlikte kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilir
ve sonrasında bu mahkemelerce yedi gün içinde tebliğe
çıkarılır.
Ömer Süha Aldan Mehmet
Gökdağ Zeynel
Emre
Muğla Gaziantep İstanbul
Namık Havutça Cemal
Okan Yüksel
Balıkesir Eskişehir
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Sayın Cemal Okan Yüksel
konuşacak.
Buyurun Sayın Yüksel. (CHP sıralarından
alkışlar)
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün yapılan görüşmeler
sırasında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın Naci Bostancı, bu kürsüden Fetullah Gülen terör örgütünün 17-25
Aralık tarihinden önce terör örgütü sayılamayacağını
ama o tarih milat kabul edilerek o tarihten sonra terör örgütü
sayılması gerektiğini çünkü o tarihte kendilerine
karşı cemaatin bir kumpas ve darbe girişiminde bulunduğunu,
bunun da millî iradenin gasbına yönelik bir şey olduğundan terör
örgütü sıfatını o gün kazandıklarını söyledi,
yersen.
Ben, şimdi, arkadaşlar, cemaatin terör örgütü
olup olmadığını geçmişten sadece birkaç örnekle size
anlatmak istiyorum. Örneğin, Hrant Dink öldürüldüğünde bu cinayetin
basit bir çocuk işi olmadığı, cinayete azmettirenlerden
soruşturmayı engelleyenlere kadar geniş bir ağın
işi olduğu belliydi; olağan şüphelilerden biri Gülen
cemaatiydi. İşin üzerine gitmediniz veya gidemediniz, cemaatin
suçlanmasına ise şiddetle karşı çıktınız.
Cemaat Türkiye'nin emniyet ve hukuk sistemine kastettiğinde de sesiniz
çıkmadı, terör örgütü olmadı. Örneğin, KPSS soruları
çalındığında bu işin bir defaya mahsus
gerçekleşen basit bir hırsızlık olmadığı
belliydi, devlette kadrolaşma kastı taşıyan bir iş
olduğu, muhtemelen daha önce ve sonra defalarca
tekrarlandığı belliydi; olağan şüpheli yine Gülen
cemaatiydi. Milletin çocukları iyi puan alacağız, bir işe
gireceğiz ümidiyle haftalarca, aylarca çalıştılar, yok
canlarından KPSS harçlarını yatırdılar, sınavda
saatlerce terlediler, cemaat onların emeklerini çaldı. O zaman cemaat
yine terör örgütü olmadı. Cemaat milletin çocuklarının
hakkını gasbederken sesiniz hiç çıkmıyordu. Ordunun içinde
darbe yapmaya teşebbüs ettiği tahmin edilen birileri tespit
edildiğinde alakalı, alakasız bir yığın subay
tuhaf gerekçeler ile düzmece delillerle, hatta onlara bile tenezzül edilmeden
içeri atıldı. Eğer birtakım darbeciler vardıysa
onların yakalanmaması ihtimalini de göze alarak
sulandırılan bu davalarda hedef Silahlı Kuvvetlerdi; olağan
şüpheli yine Gülen cemaatiydi. Cemaatin memleketin ordusuna kumpas
kurduğunu bildiğiniz hâlde, o davaların savcısı ilan
ettiniz kendinizi. Aleni hukuksuzluklarla itiraz edeni darbeci ilan ettiniz,
zarara uğrayan yönettiğiniz ülkenin ordusu olduğunda sesiniz
çıkmadı, bu işi yapanları terör örgütü ilan etmediniz ama
17-25 Aralık skandalı patladığında her nasılsa
şıp diye teşhis ettiniz suçluyu. Dink cinayetinde, KPSS
hırsızlığında, Ergenekon, Balyoz
sahtekârlıklarında bir türlü teşhis edemediğiniz cemaati
sizin hırsızlıklarınız ortaya
çıktığında birden teşhis ettiniz. Sizden başka
herkesin Bu işte cemaat var. dediği onlarca olayda Ne alakası
var? diye yukarılara bakıp ıslık çalarken 17-25
Aralıkta birden cemaati terör örgütü ilan ettiniz. Nasıl
kandırılırsınız diye tartışmalara
girmiyorum, işaret ettiğim şey başka. Sizden başkaları
cemaatten zarar görürken kılınız kıpırdamadı,
umurunuzda olmadı; memleketin kurumları imha edilirken cemaate
yardım ettiniz, milletin gariban çocuklarının hakları KPSS
marifetiyle gasbedilirken seyrettiniz. Cemaat size
saldırdığında gördük, meğer ne kadar
cevvalmişsiniz.
Millet, millet deyip, devlet,
devlet deyip durmayın. Ne millet, milletin çocukları umurunuzda ne
de devlet. Milletin çocuklarının hakkının gasbedilmesi sizi
harekete geçirmiyor, devletin kurumlarının imha edilmesi sizi
harekete geçirmiyor ama hedef siz olduğunuzda, sizin
hırsızlıklarınız ortaya çıktığında
cemaat terör örgütü oluyor. Gülen cemaati terör örgütü, hep öyleydi, milletin
hakkına, hukukuna göz koymuş, devleti ele geçirmek için uzun vadeli
planlar yapan bir terör örgütü. Bu terör örgütü onca yıllık
faaliyetinde biricik doğru iş yaptı, yapılan
hırsızlıkları ortaya serdi, o zaman da terör örgütü oldu.
Saygıyla
selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Hakaret etmeseniz daha iyi olurdu Sayın Yüksel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının
6ncı maddesinde yer alan dosyayla birlikte ibaresinin dosyasıyla
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Ali Aslan (Batman) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ali Aslan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ALİ ASLAN (Batman) Sayın Başkan, değerli Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Bundan
kırk sekiz yıl önce bir siyasetçi demiş ki: Birbirimizi
yemeyelim, birbirimizi yiyerek karnımızı doyuramayız.
Maalesef, kırk sekiz yıl geçmesine rağmen hâlâ birbirimizi
yemekle meşgulüz. Bu sözlerin aslında bizim siyasi tarihimize ibret
olması gerekirken, bundan ders almamız gerekirken maalesef,
inadına hatalara sapmaya devam ediyoruz. Yine, 1972de, Çetin Altan,
Cumhurbaşkanına hakaretten bir yıl hapis cezası alıyor,
18 Temmuzda hapse giriyor; aradan kırk iki yıl geçiyor, bu sefer de
her 2 oğlu şu anda hapiste. Yani bunlar tesadüf olmasa gerek. Tevafuk
ama nasıl bir tevafuk, onu da ehlivicdanın ve özellikle adaletten,
hukuktan sorumlu insanların vicdanına bırakıyorum.
Sayın
Bakanımız burada, Adalet Bakanımız. Birçok zaman
aslında kendisinin beni dinlemesini isterdim, bugün nasip olacak.
Sayın Bakanım, yeryüzündeki ve kâinattaki bütün mevcut, bütün her
şey Allahın bir esmayiilahiyesine dayanmaktadır. Adalet ismi
de Allahın Adl isminden gelmektedir yani dengelemek, hakkaniyet ve
istikamet üzerine olmak. Aynı zamanda, adaletin bir zıt anlamı
da vardır, haktan sapma anlamına da gelebiliyor yani Arapçada bir
harf değişikliğiyle mana tam zıttı bir hâl alabiliyor.
Yani nasıl ki yılan su içer, zehir üretir; bal arısı da su
içer, bal üretir; adalet de iyilerin elinde oldu mu adalet üretir, kötülerin
elinde oldu mu zulüm üretir. Dolayısıyla bu dengeye çok dikkat etmek
gerekiyor.
Şimdi,
bu dengenin ne tarafta olduğunu bilebilmemiz için bizim objektif bir
şekilde, ilkesel yaklaşımlarla bir değerlendirme
yapmamız gerekiyor.
Bakın,
yani bunu üzülerek söylüyorum, İslam ülkelerinde bir AİHM gibi ya da
bir uluslararası kuruluş nezdinde üst mahkemeler yoktur ama Batı
dünyasında vardır. İslam ülkelerindeki Müslümanlar, kendi
ülkelerindeki hakkaniyetsizlikten dolayı Batı ülkelerindeki
mahkemelere başvurmak zorunda bırakılıyor. Bu, aslında
Orta Doğudaki bütün İslam ülkelerinin büyük bir
ayıbıdır. Neden bizler, neden İslam ülkeleri, Müslüman
ülkeler Batıdaki uluslararası diğer hak, hukuk kurumlarına
başvurmak zorunda bırakılıyor da neden hiçbir Batı,
Avrupa ülkesi hiçbir İslam ülkesinin mahkemesine başvurmuyor? Yani haşa,
Allahın Adalet ismi Avrupada, Batıda farklı, İslam ülkelerinde
farklı mı tecelli ediyor? Bu sorunun cevabını bizim
kendimizi eleştirerek, bir öz eleştiride bulunarak vermemiz
gerekiyor.
Hiç
şüphesiz, Sayın Bakan üzerime farzdır bunu söylemem- benim
inancıma göre, adaletten sorumlu bir bakan Allahın nezdinde o ülkede
olup biten bütün adaletsizliklerden birinci derecede sorumludur çünkü
Allahın o Adl isminin o ülkedeki, o zamandaki, o coğrafyadaki
mümessilidir, temsilcisidir yani birinci dereceden adalete, Allahın Adl
ismine karşı bir sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk
perspektifinde hareket edilmesi bizim temennimizdir, isteğimizdir.
Bin dört
yüz yıllık İslam geleneğimiz var, referansımız
var; özellikle, adaletiyle meşhur Hazreti Ömeri biliyoruz, Hazreti Ali,
Peygamberimiz ve birçok sahabe. Yani bunlar bize referans olması
gerekirken bin dört yüz yıldır bu adalet meselesini İslam
ülkeleri kendi aralarında çözememiştir, yapboz tahtasına
çevirmiştir. Örneğin, iki temel kriteri, esası söyleyelim,
Peygamber (ASM) buyuruyor: Kendine yapılmasını istemediğin
şeyi bir başkasına yapma. Bu bir. İkincisi: Kendin için
istediğini kardeşin için de isteyeceksin. Biz bunları esas
alırsak hiçbir adaletsizlik olmaz, hiçbir zulüm olmaz.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6ncı
maddesinde geçen mahkemelerce ibaresinin mahkemece şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ahmet Selim Yurdakul
(Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul
konuşacak.
Buyurun
Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET
SELİM YURDAKUL (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 490 sıra sayılı bölge adliye ve bölge idare
mahkemelerinin işleyişini düzenleyecek olan Kanun Tasarısı
hakkında konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
aldım.
Değerli
milletvekilleri, muhterem vatandaşlar; şüphesiz, içeriden ve
dışarıdan onlarca düşmanla uğraşmak zorunda olan
ülkemiz iyi niyete hasret bir hâldedir. Bazen şerde hayır, hayır
gibi görünende de şer olabilir. Bugün, hukuk ve adalet sistemindeki
eksiklikleri ve iyileştirme yollarını konuşuyoruz.
Dünyanın en iyi hukuk sistemini de oluştursak sistemin
uygulayıcıları insan olduğu için bazen adaletin tecelli
etmesi zorlaşabilmektedir. Bu nedenle, ön yargıları öteleyerek
iyi niyet göstermek ve iyi niyet gösterenlere karşı bir adım
yaklaşmak suretiyle adalete yaklaşabiliriz diye düşünüyorum.
Vatan hainliği güdüsüyle ve kasten başka insanlara zarar vermek için
hareket etmeyen herkesin ortak bir paydada buluşması mümkündür.
Şüphesiz, her konuda uzlaşmak mümkün olmayabilir ancak bunu
denemekten hiçbir şey kaybetmeyiz.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuz sonrasında hak, hukuk ve adalet hakkında
konuşuyoruz. Ülkemizin hukuk sistemi, tıpkı bir kanser
hastalığı gibi, en kılcal damarlarına kadar hainler
tarafından doldurulmuş ve ülkemiz, milletimiz,
bayrağımız bölünmeye ve yok edilmeye
çalışılmıştır. Bu acı günün 1inci yıl
dönümü üzerinden henüz birkaç gün geçti, acılarımız taze ancak büyük
Türk milleti var olduğu günden beri her türlü zorluğun, melanetin
üstesinden gelmeyi başardığı gibi 15 Temmuz hain
kalkışmasından başı dik çıkmış ve
şanlı tarihimize bir zafer daha yazdırmıştır. Bu
vesileyle tüm şehitlerimize Yüce Allahtan rahmet diliyorum. Aynı
şekilde, gazilerimize ve terörle mücadele sırasında
yaralanmalarına rağmen gazi sayılmayan kahraman
vatanseverlerimize saygı, sevgi ve şükranlarımızı
sunuyoruz. Unutmadık, hiçbir zaman unutmayacağız.
Bir
yıl önce bu çatı altında bombalandık. Türk milleti vatan
hainlerince yok edilmek istendi lakin gördük ki bu Haşhaşi
tarikatına karşı en dirayetli pozisyonu Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı ve liderimiz Sayın Devlet Bahçeli
almıştır. Liderimiz, hain kalkışma hareketinin
başladığı ilk andan itibaren Genel Merkezimizde
makamına geçmiştir. Eğer bir gemi batacaksa onunla bir
batmayı göze alan onurlu bir kaptan gibi vatanını bekleyen
Sayın Devlet Bahçeli 15 Temmuz akşamı saat 22.15te yaptığı
ilk basın açıklamasıyla darbecilerin iradesini kırmış,
Türk milletinin gönlüne su serpmiştir. Eğer bugün vatanımız
işgal edilmediyse, milletimiz birbirine düşmediyse bunu liderimiz
Sayın Devlet Bahçeliye borçluyuz. Tarihi kahramanlıklarla dolu yüce
Türk milleti de Sayın Bahçeliden almış olduğu güç, güven
ve cesaretle yürümüş ve darbecilerin nefesini keserek heveslerini
kursaklarına dizmiştir. Siyasi dirayetin ülkemizdeki
imzasını Devlet Bahçeli duruşunda görmek mümkündür. Ayrıca,
siyasi parti temsilcilerinin Meclisten vermiş olduğu birlik ve
beraberlik mesajları da tarihe geçmiştir. Bu sürece ve
düşmanlara karşı birlik ve beraberlik mesajı verilmesine
katkı sağlayan Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve
tüm vatanperver kesimleri takdir ediyoruz.
Sayın
milletvekilleri, daha 16 Temmuz 2016dan yani darbe girişiminin ertesi
gününden itibaren darbe girişimini bir kenara bırakan şer
odakları milliyetçi, ülkücü camiayı hedef almışlardır.
Darbe girişimi esnasında Ankarada ve parti genel merkezinde bulunan
tek siyasi partinin Genel Başkanı olan liderimiz Sayın Devlet Bahçelinin
bu demokratik haklardan yana olan görüşlerini engellemek için
kıyasıya bir mücadele içine girmişlerdir.
Bu
nedenle, konuşmama son verirken Devlet Bahçelinin şu
uyarısını hatırlatmak istiyorum: Bu ihanet konseyinin
asıl tepe isimleri, sevk ve idare edenleri, kendilerini muhafaza
altına alan siviller ve siyasiler, hatırlı, torpilli demeyip
örgütün asıl elebaşıları bulunmadan FETÖnün kökü
kazınmış olmaz.
Hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
7nci
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7nci
maddesinde yer alan "fıkrasına ibaresinin
"fıkrasının şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mizgin
Irgat Saadet
Becerekli
İstanbul Bitlis Batman
Müslüm Doğan Mithat
Sancar
İzmir Mardin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7nci maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 7 -
2577 sayılı Kanunun 50 nci maddesinin birinci fıkrasına
birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş
ve mevcut ikinci cümlesinde yer alan "karar ibaresi "kararlar
şeklinde değiştirilmiştir.
"Ancak
Danıştay ilgili dairesinin onamaya ilişkin kararları,
dosyayla birlikte kararı veren ilk derece mahkemesine, kararın bir
örneği de takiben bölge idare mahkemesine gönderilir:
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Burcu Köksal
Afyonkarahisar
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Başkanım,
katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Burcu Köksal
konuşacak.
Buyurun
Sayın Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Charles Lynch, Amerikalı bir çiftçiydi. 1780li yıllarda Amerikada
iç savaş devam ederken önce albay oldu, sonra onu yargıç olarak
atadılar. O ise beğenmediği herkesi yargıladı,
kendisine muhalif gördüğü siyahları, Kızılderilileri, biat
etmeyenleri hep yargıladı ve onları kırbaçlattı ya da
yukarıdan sarkıttı. Yaptığı bu akıl almaz
işkenceler nedeniyle adını insanlık suçuna verdiler; linç.
Şimdi,
Lynchin yani hukuk nosyonu almamış, hukuk terbiyesi görmemiş,
güçlü olmayı haklı olmakla bir kabul eden anlayıştaki bir
hâkimin yaptıkları aslında bugün hepimize, herkese ibret
olmalı diye düşünüyorum.
Bakın,
günümüzde insanları kırbaçlatan ya da yukarıdan sarkıtan,
işkenceler yapan hâkimler yok ama maalesef, siyasi iradeye boyun eğen
ya da boyun eğmek zorunda kalan hâkimlerimiz var. Nasıl mı?
Mesela 16 Nisan referandumu sonrası mühürsüz oy pusulalarını
geçerli kabul eden YSK gibi. Allah aşkına soruyorum: Bu oy
pusulalarının geçerli kabul edilmesinin hangi hukuki gerekçesi var?
Yok. Ama siyasi irade böyle istediği için böyle karar verildi. Bize hukuk
fakültesinde öğrettikleri ilk şey, Bağımsız ve
tarafsız bir mahkemede yargılanmak herkesin hakkıdır. kuralıydı.
Bugün bakıyorum da yasama, yürütme, yargının tek adamın
elinde toplandığı bir oligarşi rejimine doğru giderken
ne yargı bağımsızlığı kalmış ne de
hukukun üstünlüğü. Bağımsız yargıyı kendinize
ayak bağı olarak gördüğünüz için katletmeye
çalışıyorsunuz. Öyle ki, yargıdaki en temel kuralları
bile yerle yeksan edecek bir anlayış getirdiniz. Önce Yargıda
vesayeti kaldırıyorum. diye yargıyı FETÖcülere teslim
ettiniz, arkasından, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası,
Yargıdaki FETÖcüleri ihraç ediyoruz. gerekçesiyle binlerce hâkim,
savcıyı KHKlarla işinden attınız. Bunların
içinde elbette FETÖcü hâkim, savcılar vardı. Ama onların
yanında, sırf sizin patentinize girmeyi reddeden, muhalif olarak gördüğünüz,
istediğiniz kararları aldıramayacağınız hâkim, savcıları
da Fırsattan istifade. deyip, FETÖyle hiçbir bağlantısı
olmadığı hâlde FETÖcü yaftasıyla KHKlarla ihraç
ettiniz. Yeni hâkim, savcı alımlarında AKP üyesi olan il, ilçe
yöneticilerinizi işe aldınız. Siyasallaşan Hâkim ve
Savcılar Kurulu sayesinde partili hâkim, savcı devri de bu
şekilde, sayenizde başlamış oldu. Yargıyı
arkabahçeniz olarak görüyorsunuz. Bunu defalarca söyledik ve yargı
bağımsızlaşıncaya kadar da söylemeye devam edeceğiz.
İktidarınızın yanında olmayan, sizi eleştiren,
yanlışlarınızı söyleyen, muhalif olarak gördüklerinizi
FETÖcü veya vatan haini yaftası vurup hapse attırıyorsunuz.
Nasıl olsa kimse hesap sormuyor. Var mı hesap soran? Yok. On binlerce
insanı suçlu suçsuz ayırt etmeksizin KHKlarla işinden
atıyorsunuz. Kılınız dahi kıpırdamıyor.
Vicdanınız var mı sizin, onu soruyorum.
TANJU
ÖZCAN (Bolu) Ne arasın, ne arasın!
BURCU
KÖKSAL (Devamla) Yirmi beş gün adalet için yürüdük biz. Adaletin ne
kadar yara aldığını bilen, yüreğinde hisseden, gören,
anlayan herkes geldi, bu yürüyüşe destek verdi ve Maltepe mitingine
katıldı. Allah aşkına ya, yirmi beş gün boyunca ne AKP
Genel Başkanı ne de Başbakan çıkıp Türkiye'de adalet
var, yargı bağımsız, mahkemeler tarafsız. diyebildi
mi? Yirmi beş gün yatıp kalktınız Genel
Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlunu
eleştirdiniz, yürüyüşe katılan
yurttaşlarımızı ve bizleri vatan haini, terörist
yaftasıyla suçladınız, başka diyecek hiçbir kelimeniz
yoktu. Kendiniz bile yargının bağımsız olduğunu
söyleyemediniz. Kendiniz bile biliyorsunuz ki Türkiye'de yargı
bağımsızlığı bırakmadınız, tamamen
siyasallaştırdınız.
Sorumluluk
duygusunun ortadan kalkması otoriteye boyun eğmenin en önemli
sonucudur diyoruz. Siz saray otoritesine boyun eğmişsiniz, halka
karşı sorumluluklarınızı unutmuşsunuz. Buradan
sesleniyorum: Bırakın artık, sarayın vekili değil,
halkın vekili olun, halka kulak verin.
Herkese
saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köksal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7nci
maddesinde yer alan fıkrasına ibaresinin
fıkrasının şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mizgin Irgat (Bitlis) ve
arkadaşları
BAŞKAN
- Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) -Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat konuşacak.
Buyurun
Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)
MİZGİN
IRGAT (Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tekrardan saygıyla selamlıyorum.
490
sıra sayılı Tasarının 7nci maddesi üzerine söz
almış bulunuyorum.
Evet,
aslında, yasama, yürütme, yargının ilişkisi,
yargının tarafsızlığı,
bağımsızlığı ta hukuk fakültelerinden itibaren
öğretilen, yazılan, çizilen, kararlarda geçen, edebiyata konu olan
bir konu iken uygulamada ise maalesef, hele hele bu süreçte, bunun aslında
böyle olmadığı, çoğu defa bunların yer
değiştirdiği bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Dünya hukuk
sistemlerine baktığımızda, her zaman yasama, yürütmenin
birlikte veya ayrı olması durumu tartışılırken,
mutlak surette ayrı olan yargı ayağı olması
gerekirken, maalesef bugün Türkiyede, şu an
tartıştığımız bu sistemde, tam aksine,
yasamanın, yürütmenin, yargının hep birlikte aynı sistem
çatısı altında birleştirildiği ve siyasi anlamda da
bir emir-talimat sisteminde yürürlüğe konulmaya çalışıldığı
çok açıktır.
Şimdi,
biz yargıyı konuşursak aslında değil beş dakika,
gün boyunca tartışmamız gerekiyor. Çünkü hukuka aykırı
tutuklanmalardan, gözaltılarından tutalım, cezaevlerinde
yaşanan sıkıntılara kadar sayısız
konuşacağımız konu var. Az önce de söyledim, şu anda
yargılanmayı
İddianamesi hazırlanmamış, hâkim
karşısına çıkma hakkı olan evrensel bir hukukun
kriterinin uygulanmadığı sayısız insanlar var. Özellikle
Bitliste bizim belediye eş başkanlarımız kayyum
atandıktan sonra, hepinizin bildiği üzere, cezaevlerine
gönderildiler. Onlar hakkında aylardır düzenlenmeyen bir iddianame
süreci var. Delil yok ise bu kişileri neden tutukladınız?
Tutukladıysanız, deliliniz var ki tutukladınız? Neden yargı
karşısına çıkartmayıp istinaf mahkemesinde kısa sürede
onayladığınız kararlar gibi bu yargılamaları da
sonuçlandırmıyorsunuz?
Diğer
taraftan, cezaevlerinde özellikle Bakırköy L Tipi Cezaevinde
tarafımıza ulaşan bir durum var. Fatma Tokmak
yıllardır orada hükümlü olarak bulunan bir hasta, kalp hastası.
Cezaevi doktoru yeni atandığı için kendisinin
yıllardır kullandığı iğneleri yazmamış
ve kendisine verilmemiştir. Vücudundaki kan
pıhtılaştığı için, vücudundaki bu pıhtılaşma
kendisi açısından büyük risk taşımış, bu defa
farklı bir iğneyle kendisi güya tedavi altına alınmaya
çalışılmış fakat kanama devam ettiği için, kendi
ilacı verilmediği için şu anda günlerdir kanaması
durdurulamıyor ve kendisi o kadar hâlsiz düşmüş ki avukatının
yanına ziyarete dahi gelemiyor. Şimdi, böylesi hukuksuzluklar
Bu
doktor hakkında şu anda hiçbir işlem de
yapılmamış durumda. Neden bu ilacını vermedi, neden
yanlış tedavi uyguladı? Yani bu kişi hükümlü diye insan hak
ve hukukundan mahrum mu yaşayacak? Biz yasalarımıza
yazmıyor muyuz? İnsan hak ve hukukuna saygılı, yaşam
hakkını koruyan, sosyal hukuk devleti nerede yazılıyor?
Anayasal bir hak olan sağlık hakkını, insan hukukuna
yaraşır bir ortamda yaşama hakkını neden bu kadar
kolay göz ardı ediyoruz? Bir insanı tutuklamak, cezaevine atmak,
ailesinden uzakta normal yaşamdan koparmak bu ülkede neden bu kadar kolay?
Bunu sorarım. En son tedbir olan tutuklamanın hiçbir şekilde
başka türlü yargılamanın, mahkeme önüne çıkartmanın
imkânsız olduğu bir noktada tutuklama kararı verilmesi
gerekirken neden en başta tutuklama? Demek ki yargının
siyasallaştığı, yargının
araçsallaştığı bir süreci yaşıyoruz. Bunun da
çözümü böylesi yasa tasarılarıyla değil, HSKnın gücünü,
yetkisini artırarak değil, kurulun yetkisini tek başkanda
toplayarak değil; gerçek anlamda yargıçların tarafsız ve
bağımsız karar verme gücünü ve cesaretini onlara vermektir,
yürütme olarak yargıyı bağımsız kılmaktır.
Politikalarınızda neye işlerseniz işleyin, neye karar
verirseniz verin ama yargıçların haksız, hukuksuz kararlar
değil, kendi hür iradesiyle karar vermesinin zeminini mutlak surette
sağlamak durumundayız. Hukuk devleti olmanın gerekçesi, hukuk
devleti olmanın karşılığı bu olmalıdır.
Bu
temelde biz 7nci maddenin de tasarıdan
çıkartılmasını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİZGİN
IRGAT (Devamla)
ve tasarının bir bütün geri çekilmesini talep
ediyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Irgat.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 8inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 8inci maddesindeki değişiklik önerisinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"MADDE
8- 2577 sayılı kanunun 52. Maddesine 3. Fıkrasından sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, mevcut 4.
fıkra 5. fıkra olarak teselsül ettirilmiştir:
"4.
Temyiz ve istinaf incelemesi sırasında yürütmenin durdurulması
istemleri hakkında verilen kararlara karşı dairenin ilgili
olduğu başkanlar kurulunda incelenmek üzere itirazda bulunulabilir.
Başkanlar kurulunun kararı kesindir.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Onursal Adıgüzel
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mizgin
Irgat Müslüm
Doğan
İstanbul Bitlis İzmir
Saadet Becerekli Mithat
Sancar
Batman Mardin
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Filiz
Kerestecioğlu konuşacak.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu maddeyle 2577 sayılı Kanunun 52nci
maddesine (3)üncü fıkradan sonra gelmek üzere Temyiz ve istinaf
incelemesi sırasında yürütmenin durdurulması istemleri
hakkında verilen kararlar kesindir. şeklinde (4)üncü fıkra
eklenmekte.
Şimdi,
bu düzenlemeyle yürütmenin durdurulmasına ilişkin dava ve taleplerde
hak arama yolu engellenmekte ve birinci derece mahkemelerce verilen yürütmenin
durdurulması taleplerinin reddine dair kararların bölge idare
mahkemelerine istinaf yargı yolu son itiraz mercisi olarak kabul
edilmekte, Danıştaya temyiz yolu kapatılmaktadır.
İdari yargıda istisnai ve tedbir niteliğinde olan yürütmenin
durdurulması kararlarında amaç telafisi imkânsız zararların
doğmasını engellemektir. İdarenin hukuka aykırı
eylem ve işlemlerinin önünü almak ve evrensel bir hukuk ilkesi olarak
bireyi güçlü olan devlete ve idareye karşı korumaktır esas olan.
Dolayısıyla yurttaşların hak arama yolunun, yürütmenin
durdurulması kararlarına ilişkin davalarda diğer idari
davalardan ayrık, istisnai bir hâl olarak en üst idari yargı mercisi
olan Danıştay incelemesine kadar açık tutulması demokratik,
özgürlükçü hukuk anlayışının gereğidir. Yeni
düzenlemeyle bölge idare mahkemelerince yürütmenin durdurulması
istemlerinde verilen kararların kesin olarak kabul edilip temyiz yolunun
kapatılması, kişi hak ve özgürlüklerini ve hak arama yolunu
engelleyen bu düzenleme Anayasa ve evrensel hukuk kurallarına
aykırıdır.
Değerli arkadaşlar, birey aslında hukukta
idareye karşı korunmalıdır çünkü idare güçlü olandır,
idare sorumluluğu olandır yani önleme yükümlülüğü olandır.
Herhangi bir olayda, işte, mahallenizde açılan bir çukurda,
örneğin arkadaşımın kızı Şule İdil
Derenin İstanbul Yoğurtçu Parkında öldürüldüğü gibi
Buna
iş kazası mı diyorsunuz, iş cinayeti mi diyorsunuz
bilemiyorum ama kendisi normal parkta gezen ve yürümekte olduğu yolda
-yürürken sadece- bir iş makinesi tarafından öldürülen bir gencecik
kızdan bahsediyoruz. Şimdi onunla ilgili olarak, örneğin,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi sorumluları yargılanmayacakmış,
onlara soruşturma açılması izni verilmemiş. İşte,
aslında kastettiğimiz budur. İdare güçlüdür, idare kendini
koruyabilir ama birey kendini koruyamaz. Bu nedenle işte, yürütmenin
durdurulması kararlarında da başka olaylarda da bireyin idareye
karşı korunması lazım. Bunun için bireyi en fazla
güçlendirecek hükümlerin, tedbirlerin alınması ve uygulanması
lazım.
O nedenle, bu madde hakikaten yürütmenin
durdurulmasını kesin orada bir hüküm olarak kabul etmekle, bu
kararların kesin olduğunu ifade etmekle yapılabilecek
hataların önünü de kapatmaktadır. Çünkü diğer yandan
baktığınızda, yargılama faaliyeti hataya en fazla
açık olan faaliyetlerden bir tanesidir. Yargılama faaliyeti öyle hiç
hata yapılmayan ve insan hayatına çok fazla değer verilen, çok
incelikle yürütülen bir faaliyet değildir. Bugün hâkimlerin yükü,
mahkemelerin yükü düşünüldüğünde de zaten, sadece bu yük
açısından baktığımızda bile hataların ne
kadar fazla olabileceğini görmemiz mümkündür. Bu nedenle, bizim yargı
yollarını, denetim yollarını azaltmak yerine, aksine
çoğaltmamız ve aslında daha fazla denetimi sağlamamız
gerekir. Bunun bir daha düşünülmesi ve bu maddenin
çıkarılması gerekir.
Biz neden idam cezasına karşıyız?
Çünkü idam cezası da birçok başka ceza gibi aslında, hatta
onlara benzemeyecek bir biçimde telafisi mümkün olmayan bir cezadır. Benim
ceza hukuku hocam İdam cezası, devletin taammüden adam
öldürmesidir. derdi. Evet, bunun telafisi yoktur, bu nedenle idam
cezasına da karşıyız ve her durumda -dediğim gibi-
idarenin denetiminin artırılması ve bireyin güçlendirilmesi
gerek.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8inci
maddesindeki değişiklik önerisinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE
8- 2577 sayılı kanunun 52. Maddesine 3. Fıkrasından sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, mevcut 4.
fıkra 5. fıkra olarak teselsül ettirilmiştir:
"4.
Temyiz ve istinaf incelemesi sırasında yürütmenin durdurulması
istemleri hakkında verilen kararlara karşı dairenin ilgili
olduğu başkanlar kurulunda incelenmek üzere itirazda bulunulabilir.
Başkanlar kurulunun kararı kesindir.
Onursal Adıgüzel
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Onursal Adıgüzel
konuşacak.
Buyurun
Sayın Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)
ONURSAL
ADIGÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının 8inci maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının geneline baktığımızda,
arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, bu tasarı
adalete olan güveni zedelemekle kalmayıp tamamen yok edecek ve doğal
hâkim ilkesini ihlal edecek bir düzenlemedir.
Adil ve
tarafsız yargılamanın temel güvencesi olan doğal hâkim
ilkesinin AKP eliyle yerle bir edilmek istenmesi, elbette hiçbirimiz için
şaşırtıcı değildir. Yargılanmaktan ölesiye
korkanlar, yargının hamuruyla oynamaktan kaçınmazlar. Bunu tarih
defalarca göstermiştir ancak ne kadar kaçarsanız kaçın
arkadaşlar, gün gelecek Gezi Parkı direnişinde
uyguladığı insanlık dışı tutumla hafızalarda
yer bulan dünün makul valisi, bugünün FETÖ zanlısı Hüseyin Avni Mutlu
gibi adalet önünde hesap vereceksiniz. (CHP sıralarından
alkışlar) Emin olun, bu dünyanın adaleti bu dünyada tecelli
bulacak.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de uzun zamandır AKP eliyle içi
boşaltılan adalet sistemi, Üç ayda kalkacak. dediğiniz ancak
seneidevriyesini tamamladığımız OHALle tamamen yok edildi.
Evet,
bugün, burada, Türkiye'de sözde var olan adaleti, sözde tarafsız olan
mahkemeleri iyileştirmeyi konuşuyoruz ancak dört bir yanından
çekiştirip paramparça ettiğiniz yargının yama tutmayacağını
görmüyorsunuz. Bugün çıkın sokağa, kime sorarsanız sorun,
alacağınız tek bir cevap vardır, o da yargının
iktidarın tekelinde olduğudur. Türkiyede bugün kimse yargının
tarafsızlığından,
bağımsızlığından söz edemez. Ancak AKP eliyle
yozlaştırılan yargı sisteminin toplumda
yarattığı tepkinin boyutunu hâlâ idrak edemediğinizin
farkındayım. Ancak 15 Haziranda başkentten başlayan ve
yirmi beş günün ardından Maltepede milyonların tek bir ağızdan
haykırdığı hak, hukuk, adalet talebiyle
taçlandırılan Adalet Yürüyüşü Türkiyedeki adalet
açlığını ve adalet feryadını bir kez daha
gösterdi. Siz her ne kadar adalet mitinginde alanlara sığmayan
milyonları görmekten korksanız da, yandaş medyanın iftiralarıyla
itibarsızlaştırmaya çalışsanız da AKP zulmüne
uğramış, mağdur edilmiş milyonlar Adalet
Yürüyüşünde bir araya geldi. Milyonlar siyasi parti kimliklerini,
ideolojilerini bir tarafa bıraktı ve tek bir noktada birleşti:
Adalet.
Değerli milletvekilleri, size AKPnin
bağımsız yargısından birkaç örnek vermek istiyorum.
Cübbesinde ilik arayan hâkimler ve savcılardır AKPnin
bağımsız yargısı. Adli sicil kayıtlarına
rağmen insanları dayanaksız, delilsiz terörist ilan eden ve
yargıya talimat veren bakanlar, cumhurbaşkanlarıdır AKPnin
bağımsız yargısı. Oluk oluk kan
akıtacağız. diyen mafya liderleri sokakta elini kolunu
sallayarak gezerken insan hakları savunucularının hiçbir somut
delil olmaksızın sırf siyasiler öyle istiyor diye tutuklanmasıdır
AKPnin bağımsız yargısı.
Değerli milletvekilleri, derdiniz gerçekten
yargının iyileştirilmesiyse neden OHALi tekrar
uzattınız? Hangi akla hizmet ediyorsunuz? Zulmünüz arşa
değdi, farkında bile değilsiniz. OHALle birlikte 100 bini
aşkın kamu görevlisini kamudan ihraç ettiniz. Aileleriyle birlikte
yüz binlerce insanı mağdur ettiniz. Buna çare olarak bir komisyon
kurdunuz. Kurulacağını duyurduğunuz komisyonu ancak
altı ayda kurabildiniz ve sonunda Yönetmelik hazırlandı.
dediniz. Sayın Bakan da buradayken sormak istiyorum: Bir haftada, hadi
bilemediniz, bir ayda hazırlanacak bir yönetmelik için mi altı
aydır insanları mağdur ediyorsunuz? Ben size cevabını
vereyim Sayın Bakan, ben vereyim cevabı çünkü siz de biliyorsunuz ki
komisyon da tıpkı AKP yargısı gibi siyasilerin istekleri ve
emirleri dışında bir karar almayacak. Malum, AKPye
karşı çıkanın sonu gece yarısı KHKları.
Ben
buradan sizlere diyorum ki: Ayarını bozduğunuz kantar, gün gelir
sizi de tartar. Yüzde 50nin değil, 80 milyonun adalet
çığlığına kulak verin.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
LEVENT
GÖK (Ankara) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kâtip
üyeler arasında anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama
yapacağız.
İki
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
9uncu
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9uncu
maddesinde yer alan ibaresinden ifadesinin kelimesinden olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mizgin
Irgat Mithat
Sancar
İstanbul Bitlis Mardin
Behçet Yıldırım Saadet
Becerekli Bedia Özgökçe
Ertan
Adıyaman Batman Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 9uncu maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde düzetilmesini
arz ve teklif ederiz.
MADDE 9
26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasına
başkanlık, ibaresinden sonra gelmek üzere ceza daireleri
başkanlar kurulu ve hukuk daireleri ibaresi eklenmiştir.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Necati Yılmaz
konuşacak.
Buyurun
Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
NECATİ YILMAZ (Ankara) Sayın Başkan,
Sayın Divan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün Genel Kurulumuzda bölge adliye mahkemelerinin ve
bölge idare mahkemelerinin işleyişine ve bu alanda çıkan
sorunların giderilmesine ilişkin yasa tasarısını
konuşuyoruz. Halkın seçtiği vekilleriz, Genel Kurulumuzda
Parlamentonun iki temel işlevini yerine getiriyoruz; bir yandan yasa
çıkarıyoruz, bir yandan Parlamentonun denetim görevini yerine
getiriyoruz. Bu iki görevden, özellikle denetim görevimizden iktidar partisi
hayli rahatsızlık duyuyor ancak yasa çıkarma faaliyetini çok
seviyor, yasa çıkarmaktan, sürekli yasa çıkarmaktan mutlu oluyor.
Böyle baktığımızda, gerçekten de sürekli komisyonlarda
sabahlayarak, Genel Kurulda saatlerce konuşarak, günlerce
tartışarak sürekli yasa çıkarıyoruz ve her defasında
çıkardığınız yasayı üzerinden ay geçmeden,
yıl geçmeden yeniden tartışıyoruz ve
çıkardığımız yasanın layıkıyla
görüşülmesine de bir türlü imkân bulamıyoruz.
Sayın milletvekilleri, her çıkan yasada, buna
ilişkin her değişiklikte ortak gerekçeleri sürekli
tekrarlıyoruz. Ne diyoruz? Adaleti etkin, ucuz, ulaşılabilir
kılmak istiyoruz diyoruz. Maalesef her yaptığımız
değişiklikte bu amaca bir türlü de ulaşamıyoruz. Tüm
çalışmaların, tüm bu koşuşturmanın
sonrasında geldiğimiz yer, adaletin geldiği yer gözler önünde.
Artık yargının inandırıcılığı
yüzde 30lara kadar düşmüş ve bu anlamıyla da kimsenin adalete,
yargıya inancı kalmamış; gördüğümüz hâliyle yargı
iktidarın sopasına dönüşmüş, özellikle kumpas davaları
sürecinde iktidarın ve FETÖ çete örgütünün ortak
operasyonlarının aracı hâline dönüştürülmüş. Bugün de
iktidar tarafından aynı siyasi amaçlarla yargı operasyonel
olarak kullanılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, geldiğimiz yer
yargı bakımından içler acısıdır.
Hatırlayalım, 12 Eylül Döneminde haksız davalar
açılırdı, mağduriyetler yaratılırdı. Bu açılan
davaların çoğunda belki aralarında mantıki bağ
kurulamayan, isnat ve deliller arasında ilişki yaratılamayan
delillere dayanılarak davalar açılırdı. Özellikle
hatırlattığım kumpas davaları sürecinde FETÖ örgütüyle
iş tuttuğunuz sırada, o zaman da yapay deliller yaratma
ihtiyacı duydunuz, sahte deliller ürettiniz. Şimdi, 20 Temmuz
darbesinin sonrasında artık insanları suçlamak için, yaftalamak
için bir delil ortaya koyma ihtiyacı dahi duymuyorsunuz. Böyle
baktığımızda biz hangi yargıyı, hangi adaleti
konuşuyoruz?
Sayın milletvekilleri, şunu
söylemek istiyorum: Yasaları değiştirelim, ihtiyaçlarımızı
karşılayalım, adalet beklentimizi sağlayalım ancak
bunu yapmak için yasaları değiştirmeden önce zihinlerimizi,
adalet algımızı ve içeriğini değiştirmemiz lazım.
Bundan kurtulmadığımız sürece bizim amaca erişmemiz
asla mümkün olmayacak çünkü görüyoruz ki her geçen gün insanlık adına
daha fazla utanacağımız, şaşkınlıkla
karşılayacağımız gelişmeler yaşıyoruz.
Dönüp yaşadıklarımızın üzerinden bir kez daha geçelim.
Sayın Bakan, 12 Eylül Döneminde,
diğer dikta dönemlerinde, diğer cunta dönemlerinde bizler sokağa
çıkma yasaklarını gördük ancak 20 Temmuz darbesinin
sonrasında ilk kez sokağa girme yasaklarıyla
tanıştık. Evet, sizin döneminizde sokağa girme
yasakları oldu. Kızılayın göbeğine
yurttaşlarımız, hatta biz milletvekilleri sokulmadık,
Sokağa girme yasağı var. dediler. Bu, sizin yargıyı,
hukuku getirdiğiniz diğer bir aşamadır Sayın Bakan.
Yine ilk kez -belki dünyada başka
bir benzeri, örneği yoktur- bir insan hakları anıtı
bariyerle çevrildi ve insanların oraya erişimi yasaklandı.
İnsan Hakları Anıtı tutuklandı ve onun önünde
sürecinizin yarattığı mağduriyetleri insanların
konuşması engellendi. Böyle bir sürecin içinden geçiyoruz. Orada
insanların kendi sıkıntılarını
paylaşmasının önü kesildi.
Şimdi, özetle şunu söylemek
isterim: Bu değişiklikler olursa orada dertlerini anlatmak için
eylemlerde bulunan Nuriye ve Semih aramıza döner mi? Eğer bu
değişiklikler olursa halkın iradesiyle seçilmiş
milletvekilleri Parlamentodaki görevlerini yapmak üzere buraya gelir mi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECATİ
YILMAZ (Devamla) Eğer bu yasalar değişirse hukukun
üstünlüğünü ve yargının
bağımsızlığını savunduğu için sürgüne
gönderilen Mustafa Karadağ görev yerine geri döner mi? Önce bunları
yanıtlayalım Sayın Bakan.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9uncu
maddesinde yer alan ibaresinden ifadesinin kelimesinden olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bedia Özgökçe Ertan (Van) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Van Milletvekili Sayın Bedia Özgökçe Ertan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)
BEDİA
ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bir yandan Anayasa Komisyonunda görüşülen İç Tüzük
değişiklik teklifini takip ediyoruz, bir yandan da görüşmeler
sürüyor. Gerçekten daha ne kadar hızlı olacağız, bunu
sormak istiyorum. Oldukça hızlı bir şekilde yasama faaliyetini
yerine getirmeye gayret ediyoruz bizler.
Üzerinde
konuştuğumuz tasarı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların
Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı. Evet, çok yakın bir
zamanda yürürlüğe girmiş olmasına rağmen uygulamada
çıkan sorunlar sebebiyle hemen, yine çok kısa bir süre içerisinde
böyle bir değişiklik tasarısı gündemimizdedir.
Değerli
arkadaşlar, bu uygulama yakın zamanda başladı, ki zaten
hukukçular ve ilgili akademik çevreler, yürürlüğe girmeden önce -yeni bir
kanun yolu yürürlüğe girerken- uygulamada ortaya çıkabilecek
sorunlara dair hem kaygılarını dile getirmiş hem de gerekli
uyarılarını yapmışlardı ve bütün o çevrelerin ve
tabii ki bizlerin de dileği, bu sistemin insan haklarına
saygılı bir sistem olması dileği ve umuduydu. Adaletin
gerçek anlamda tecellisine hizmet etmesi anlamında bir yürürlük ve
uygulama bekliyorduk. Aslolan da aslında budur, adaletin tecellisi için
adil yargılanma hakkının korunması, insan
haklarının korunması, hakkaniyete uygun, bağımsız
ve tarafsız yargının işler hâle gelmesiydi. Ama çok kısa
sürede gördük ki ne yazık ki buradan da beklediğimiz sonuç
çıkmadı. Çünkü bir bütün olarak hem toplum nazarında hem de
uygulamalar bakımından yargıya güven çok çok düşmüş.
Artık istatistiklerle açıklanan bu durumun yüzde 30un da gerilerine
düşmüş olması yargının içerisinde bulunduğu,
adaletin içerisinde bulunduğu durumu çok açık bir şekilde gözler
önüne seriyor.
Evet,
tabii ki yargı mekanizmasında ortaya çıkan sorunları,
kronikleşmiş yargı sorunlarını konuşalım ve
çözüm önerilerini hayata geçirelim ve bu işin muhataplarından
görüş alalım, bu işin yükünü çeken yargı mensuplarından
ve işleyişinde yer alan bütün herkesten görüşlerini alalım
ama hâl böyle olmuyor. Ki zaten temel mantalite, yargının
siyasallaştığı bir yerde böylesi bir sistemden adalet
beklemek, gerçekten, olanaksız bir şey. Şu an öyle kararlar
veriliyor ki akıllara ziyan ve hukukla hiçbir alakası yok. Bunun
sonucunda, bizler tabii ki yargının
siyasallaştığını düşünüyoruz. Sadece bizler de
değil, vatandaşlar da bütün yurttaşlar da bunun böyle
olduğunu görüyor. Gözlerimizin önünde mahkemelerin artık talimatla
hareket ettiğini söylememiz gerekiyor.
Ben
sadece yakın zamanda hayata geçen bir örnekten bahsetmek istiyorum.
Örneğin, bu Parlamentonun üyesi Sayın Besime Konca hakkında
propagandadan dava açılmıştı, önce tutuklandı, sonra
tahliye kararı verildi. Tahliye mekanizmasına itiraz hakkı,
itiraz mekanizması olmamasına rağmen itiraz üzerine tekrar
tutuklandı ve sonra, hakkında çok kısa bir sürede karar
çıktı istinaf mahkemesinden. Hatta, 10 Temmuzda dosyası istinaf
mahkemesine gitti, 13 Temmuzda karar çıktı ve daha Batman Ağır
Ceza Mahkemesine dosya ulaşmamışken biz kararı, istinaf
mahkemesinin kararını Anadolu Ajansının servis ettiği
haberden öğrendik. Üç günde gerçekten o dosyanın kapağı
bile açılmamıştır.
Yine bir
başka örnek: Yargılamalar gerçekten hukuka çok aykırı. Yakın
zamanda yine bu Parlamentonun üyesi Sayın Burcu Çelikin
duruşmasını izlemeye gittik. Orada hâkimin taraflı ve
hasmane yaklaşımı o kadar barizdi ki bütün duruşma salonuna
sirayet etmişti. Orada hâkim, Muş Ağır Ceza hâkimi buradan
da söylemekte hiçbir sakınca görmüyorum- savunma yapan avukata müdahale
etti, Eleştiremezsin, burada siyaset yapamazsın. dedi. Yani öyle
bir dosyayla karşı karşıyayız ki Burcu Vekil tamamen
bugün Türkiyede tam manipülasyon aracı olmuş, dosyada yargı
mensubu olan savcı öyle bir illiyet bağı kurmuş ki sanki
bugün Türkiyede olan bütün meseleleri, bütün bu çatışma sürecini
Burcu Vekil yapmış gibi anlatmış. Orada avukat bunun
durumunu anlatıyor ve tanıklarla ortaya çıktı ki o gün
Burcu Vekilimiz bir saldırıya maruz kalmış, korucular
tarafından ölümle tehdit edilmiş, telefonu
kırılmış, darp edilmiş. Bu, tanıklarla ortaya
çıkmasına rağmen, hâkim hiç bunlara değinmeden ve usulen
bile, hani görürüz ya mahkeme salonlarında ağır ceza mahkemesi
başkanı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİA
ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) -
sağındaki ve solundaki hâkime eğilir,
sorar ama onu bile yapmadan, hemen tutukluluk hâline devam kararı verdi.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özgökçe Ertan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 10uncu maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 10uncu
maddesinde yer alan ibaresinden ifadesinin kelimesinden olarak
değiştirilmesini az ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mizgin
Irgat Mithat Sancar
İstanbul Bitlis Mardin
Behçet Yıldırım Saadet
Becerekli
Adıyaman Batman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 10uncu maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 10
5235 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin başlığı
Bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ile hukuk
daireleri başkanlar kurulu şeklinde, birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin
ikinci fıkrasına başkanlığını ibaresinden
sonra gelmek üzere ilgili ibaresi eklenmiştir.
Bölge
adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri
başkanlar kurulu, bölge adliye mahkemesi başkanı ile ilgili
dairelerin başkanlarından oluşur.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Şenal Sarıhan
Ankara
BAŞKAN
Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) Değerli arkadaşlar, Değerli Başkan,
değerli kâtip üyesi arkadaşlarım ve basın emekçisi
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten,
Türkiye Büyük Millet Meclisi iki yakada, hem bir Komisyonda hem de Mecliste
adalet aramakla meşgul, adalet üzerine bütün emeğini
harcamış görünüyor. Birkaç gündür bütün gücümüzle, adaletin daha
etkin olabilmesi için çaba gösteriyoruz. Özellikle Komisyonda etkinlik ve
verimlilikten söz ediliyor, İç Tüzükün değiştirilmesi
konusundaki çabanın daha etkin ve daha verimli bir çalışma
olması gerektiği için yapıldığı
vurgulanıyor. Bazı arkadaşlarımız da diyorlar ki:
Etkinlik ve verimlilik aslında adaletle ilgili bir konu değildir
çünkü adalet adil olmayı gerektirir, adil olursa etkin olabilir.
Şimdi, önümüzdeki yasa değişikliğindeki tablo da aynen buna
benziyor. Acaba biz bölge idare mahkemelerini ya da hukuk mahkemelerini değiştirerek,
dönüştürerek, onların yapılarında birtakım
düzeltmelerle daha adil, gerçekten adaletli bir toplumu yaratma
olanağına sahip olabilir miyiz?
Ben
öncelikle ortada konuşmakta olan iki arkadaşımdan rica etmek
istiyorum ve Sayın Başkan, süremden lütfen bir dakikalık da süre
ayrılsın ve...
BAŞKAN
Siz lütfen devam edin Sayın Sarıhan.
ŞENAL
SARIHAN (Devamla) ...önce konuşmacılara karşı adalet
sağlansın, önce konuşmacılara karşı. Biraz sonra
konuşacak olan arkadaşlarım, hiç olmazsa birbirimizi dinleyerek
kendimize karşı adil olma yolunu sağlayabilelim.
Değerli
arkadaşlar, bu ana kadar arkadaşlarım, konuşan
arkadaşlarım esas sorunun, bugün ülkemizdeki asıl sorunun adalet
arayışı olduğunu ifade ettiler. Adaletin
sağlanması konusundaki temel sorunun da biçimsel
değişiklikler değil, öze ilişkin değişiklik yani
mantığa, yani uygulamaya, yani yöneticilerin kendilerini gerçekten
adalete adamışlığına ilişkin bir
değişiklik gereksinimi olduğunu söylediler.
Şimdi,
ben yine, her zamanki gibi bir dolu notla önünüze geldim. Bu notların
arasında Birleşmiş Milletler Yargı
Bağımsızlığı Temel İlkeleri var. Bu temel
ilkeler 1985 yılında Milanoda kabul edilmiş olan ilkeler ve
bizi de bağlamakta olan ilkeler. Buradaki en önemli konu, İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesinin özellikle hukuk önünde eşitlik,
masumiyet karinesi ve kanunla kurulmuş yetkili, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından adil ve halka açık olarak
yargılanma hakkı ilkelerini ortaya koyuyor ve bu ilkelerden sonra da
yargıçlara ilişkin güvenceler sıralanıyor.
İlk
madde, insan hakları sorunu. Şimdi, beş dakikalık bir
süreyi nasıl bütün bu düşüncelerimi anlatabilirim telaşıyla
ifade etmeye çalışacağım. Eğer adalet insan
haklarını sağlayacak ise bir ülkede, insan haklarını
savunanları da korumakla sorumludur. Eğer insan haklarını
savunmakta olan bireyler
Ki insan hakları devlet kaynaklı
ihlallerdir, devletin kendi kendisine karşı insan hakları
savunucularını koruma altına alması o ülkenin demokratik
bir yapıya sahip olması anlamına gelir. Ama, dün akşam
çalışmalarımız sırasında 10 insan hakları
savunucusu önce yargılandı, daha sonra da 4ü
bırakıldı, 6sı tutuklandı. Buradaki problem, nedir?
Buradaki problem, bir ihbarla yakalanmış olmalarıdır ve o
ihbarın hemen ertesinde devlet yetkililerinin, gözaltına
alınmış olan bu kişilerin ajan oldukları yolundaki
iddialardır; en yetkili makamlar, emreden makamlar. Ki, insan hakları
savunucularının yargıdaki istismara karşı,
yargının tehdidine karşı da korunması gibi bir
hakları vardır. Bu hak yerine, en yetkili, en üstteki makam
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından eğer birileri
suçlanırsa bu bellidir ki Türkiyede adalet sistemi aslında tek
adamın emriyle yürümektedir ve buradan artık bir yargıcın
bağımsız karar verebilme olanağı yoktur. Referandum
sonucunda karşımıza çıkmış olan Anayasa
değişikliği, esas olarak adaleti tam da göbeğinden
vurmuş durumdadır. Bu sebeple, biz burada ne denli çalışma
yaparsak yapalım, usulle ilgili, şekille ilgili Efendim,
başkanları çoğaltalım, onların çoğunluğu
için de önemli ve adil kararlar çıkaralım. gibi
iddialarımız havaya gidecektir. Esas olan, hepimizin önce
aklımızı, önce kafamızı adalet duygusuyla donatmak ve
oradan, ülkenin, insanlığın yararına ve insan hakları
için adaleti sağlamaktır.
Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sarıhan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 10uncu
maddesinde yer alan ibaresinden ifadesinin kelimesinden olarak
değiştirilmesini az ve teklif ederiz.
Mithat Sancar (Mardin) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Mardin Milletvekili
Sayın Mithat Sancar konuşacak.
Buyurun Sayın Sancar. (HDP sıralarından
alkışlar)
MİTHAT SANCAR (Mardin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, konuştuğumuz konu
istinaf sistemi. Burada pek çok şey söylendi. Ben biraz
öğrenciliğime ve mesleğin ilk yıllarına dönerek bir iki
anekdotla bu konu hakkındaki değerlendirmelerimi bu konuşmada
paylaşmak istiyorum. Üniversiteden 1984 yılında mezun oldum,
1985te mesleğe başladım, ilk
çalıştığım alan da usul hukukuydu. İstinaf
sisteminin ne kadar önemli olduğunu daha mesleğin ilk günlerinde çok
değerli hocalarım, emeklerini helal etsinler, anlattılar. Hatta
Yüksek lisans tezimi istinaf konusunda mı yazayım? diye epeyce
tartışmıştık, sonra başka bir konu seçtim. Belki
kapsamlıdır, daha ileride çalışılması daha iyi
olur gibi bir düşünceyle yüksek lisans çalışmasını
istinaf üzerine yapmadım ama Türkiyede istinaf sistemine çok ihtiyaç
olduğunu daha sonra Almanyada yürüttüğüm çalışmalar
sırasında da öğrendim. Gerçekten önemli bir konuydu ve
Türkiyede yargıda hızı, verimliliği ve adaleti
sağlamak açısından iyi olacağı konusunda da genel bir
kanaat vardı. Ama, maalesef, bugün önümüze gelen sistemde bütün o dönemin
istinaf için yaşadığımız heyecanını tümüyle
yok eden bir sistemle karşı karşıyayız. Sadece istinaf
açısından değil, yargı çökünce hangi sistemi getirirseniz
getirin hiçbir önemi kalmıyor. Öyle bir çöküş yaşıyoruz ki
değerli arkadaşlar, bunu da başka bir anekdotla anlatmaya
çalışayım. Örnekler çok fazla, bundan önce yaptığım
konuşmada da bu örnekleri saydım. Yani, Cumhurbaşkanı istediğini
suçlayabiliyor; zaten suçladığı insanlar bir süre sonra
gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, mahkûm ediliyor;
Hükûmetten de, maşallah, bu konuda en ufak bir özen görme
imkânımız yok. Yargılama hukukunun temelini oluşturan bütün
evrensel ilkeler ayaklar altında. Böyle bir ortamda istinaf sistemi de
tabii ki bu anlayış ışığında
biçimlenecektir.
Şimdi,
yıl 1983 ya da 1984; son sınıftayız, ceza muhakemesi hukuku
dersini alıyoruz. Rahmetli hocamız, kendisine çok şey borçlu
olduğumuz, kendisinden çok şey öğrendiğimiz Eralp Özgen
anlatıyordu ceza muhakemesi hukukunu; ceza usul hukuku diyorduk. Öyle
kötü bir tablo çıktı ki karşımıza, bir ara birimiz
sormak zorunda hisseti kendini -ben de olabilirim ama hatırlamıyorum,
başka arkadaşım da olabilir- Peki, Hocam, eğer yargı
sistemi böyleyse biz ne yapacağız şimdi, nasıl bir çare
aramamız lazım? diye sordu. Vallahi benim size tavsiye
edebileceğim en garantili yol mahkemeye düşmeyin. Düşerseniz
sonrasını ben de bilmem. dedi. Şimdi, o dönemle bu dönemi
kıyasladığımızda şöyle bir fark var olumsuz
anlamda: Şimdi, mahkemeye düşmeme şansınız da yok.
Zaten bir talimat üzerine ister milletvekili olun ister insan hakları
savunucusu ister Twitter'da herhangi bir paylaşımda bulunan ya da
sosyal medyanın herhangi bir alanında paylaşımda bulunan
bir yurttaş olun fark etmiyor; zaten genel talimat vardır,
iddianameler hızla hazırlanır, ardından gözaltılar,
tutuklamalar, yargılamalar başlar. Bunu bizzat ben de yaşıyorum
bütün diğer arkadaşlarım gibi. Hakkımızda
hazırlanan fezlekelere bakıyorum ve dönüyorum Eralp Hocaya sormak
istiyorum, tabii rahmetli artık, soramıyoruz: Peki, Hocam, bize
Mahkemeye düşmeyin. dediniz. Tek garanti budur bu sistemin
çarklarından kurtulmak için, bu adaletsizliğin kurbanı olmamak
için. Şimdi ne yapacağım Hocam? Artık mahkemeye
düşmeme şansımız da yok. İşte, bu duruma geldi
yargı sistemi.
Ben
konuşmamı bir kelimeyle, kelime üzerine söyleyeceklerimle bitireyim.
Veyl kelimesini bilirsiniz. Biz çocukken yaramazlık
yaptığımızda Arapçada büyüklerimiz bize derlerdi ki
Vaveyla ala rasık. Sonra
öğrendim ki bayağı önemli bir kelimeymiş. Kuran-ı
Kerimde de çok geçer. Ben de diyorum ki bu sistemi bu hâle getirenlere veyl
olsun!
Saygılarımla
efendim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
11inci
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci
maddesinde yer alan ibarelerinden ifadesinin kelimelerinden olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Behçet
Yıldırım Saadet
Berecekli
İstanbul Adıyaman Batman
Müslüm Doğan Hüda
Kaya Meral
Danış Beştaş
İzmir İstanbul Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 11inci maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 11
- 5235 sayılı Kanunun 34üncü maddesinin birinci
fıkrasının (2) numaralı bendine "mahkemesi ve
"başkanlık etmek, ibarelerinden sonra gelmek üzere "ceza
daireleri başkanlar kurulu ile hukuk daireleri ibaresi eklenmiştir.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Nurhayat Altaca Kayışoğlu
Bursa
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Nurhayat Altaca
Kayışoğlu konuşacak.
Buyurun
Sayın Altaca Kayışoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 490 sıra sayılı Bölge Adliye ve Bölge
İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan
Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
11inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz
almış bulunuyorum. Özellikle bu ortaya çıkan sorunların
kelimelerinin altını çizdim çünkü tam da belki bunu konuşmak
gerekiyor.
Tasarıya
genel olarak baktığımızda, istinaf mahkemesi olarak
nitelendirilen bölge mahkemelerinin işleyişinde ortaya çıkan
sorunları gidermek amacıyla getirilmiş. Bunu bir masaya
yatırıp incelemek gerekiyor çünkü bu değişiklikler yani
istinaf mahkemeleri 2004 yılında hayata geçirildi, düzenlendi ve
yürürlüğü de ertelenmişti. Fakat yürürlüğe girmeden önce -biraz
önce inceleyebildiğim kadarıyla- 7 kez, yürürlüğe girdikten
sonra 4 kez, toplamda 11 kez değiştirilmiş. Hâlâ sorun var ve
biz burada hâlâ bu sorunları gidermek için bir yasa tasarısı
üzerinde konuşuyoruz, mesai yapıyoruz.
Şu
anda yeni binada da üyesi olduğum Anayasa Komisyonunun İç Tüzük değişikliğiyle
ilgili görüşmeleri devam ediyor ve bu İç Tüzük
değişiklikleriyle de milletin vekillerinin dolayısıyla da
milletin sesi kısılmak isteniyor. Bu İç Tüzük
değişikliğinin en temel gerekçesi şu: Hızlı,
etkili, sağlıklı bir yasama süreci gerçekleştirelim.
deniyor. Burada görüştüğümüz bölge mahkemeleri kanununu tek
başına ele aldığımızda dahi etkili bir yasama
çalışmasının nasıl olabileceğini aslında
anlayabiliriz. Eğer muhalefeti susturmak yerine 2005 yılında
yayınlamış olduğunuz yönetmeliğe uygun olarak yasa
yapmayı becerebilirse iktidar partisi, yasama o zaman daha etkili, daha
sağlıklı, daha tasarruflu ve sorunsuz bir şekilde
işleyebilir ve amacına ulaşabilir. Peki, bunun yolu ne? Daha çok
konuşma, daha çok katılım, daha özenli hazırlık.
Eğer bunu iktidar partisi başarabilseydi;
uygulayıcıların, baroların, STKların görüşünü
alabilseydi; konuşmamızın, muhalefet vekillerinin
konuşmalarının üç beş dakikasına göz dikmeseydi Meclis
bu istinaf kanunu için 11 kez mesai yapmak zorunda kalmaz, daha tasarruflu bir
çalışma gerçekleştirmiş olurdu.
2005teki
yönetmelikte ne diyordunuz? Taslak hazırlarken üst hukuk normları
dikkate alınacak, göz önüne alınarak hazırlanacak. Yargı
kararları göz önünde bulundurulacak, ona uygun bir şekilde
hazırlanacak. Bütün mevzuat taranacak. Etki analizleri yapılacak ve
tabii ki STKların, uygulayıcıların görüşü
alınacak. Fakat, maalesef, o gün o mevzuat da aynı şekilde
yazı üstünde kaldı ve hayata geçirilmedi.
Şimdi,
rasyonel, sağlıklı, verimli bir çalışma yapmak için
İç Tüzük getiriliyor ve milletin vekillerinin sesi
kısılıyor. Eğer bu ilkelere uyulsaydı bu İç Tüzük
değişikliğine de gerek kalmazdı diye düşünüyoruz.
Görüştüğümüz
490 sıra sayılı Tasarının içeriğine
baktığımızda, tam bir öngörüsüzlük örneği.
Acelecilikten kaynaklanan, görüş alınmadan, aceleyle hazırlanan
bir yasa olduğunu, bu yüzden bu değişikliğin
yapıldığını görüyoruz. Örneğin, bu kanunlar
hazırlanırken lehe bozmanın, ceza hükümleriyle ilgili, sirayeti
konusu düşünülemez miydi? Örneğin, olağanüstü kanun yolu olarak
bölge adliye mahkemesi savcısının itiraz yolu düzenlenemez
miydi, bu öngörülemez bir şey miydi? Örneğin, yürütmeyi durdurma
kararlarıyla ilgili olarak başvuru yolu o zaman getirilemez miydi?
Ama, maalesef, bu yasa yapmadaki özensizlik, vurdumduymazlık bizi buralara
getiriyor.
Diğer
yandan, on beş yıllık iktidarınız döneminde
siyasallaştırdığınız yargının bu
anlamda eksik kalmış birkaç hususunu da bu yasayla
tamamlıyorsunuz, yargıda da tek adamcılığı bu
yasa tasarısında da aynı şekilde getirdiğinizi görüyoruz.
Başkan yetkileriyle ilgili muhalefet şerhinde getirdiğimiz
eleştirileri de burada tekrarlamış olayım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işin özü, eğer kaliteli
bir yargı istiyorsak, eğer etkili bir yargı istiyorsak,
eğer kaliteli bir yasama istiyorsak, etkili bir yasama istiyorsak,
bazı ilkeler var sizin de geçmişte söylediğiniz ama uzun
zamandır uygulamadığınız, onları hayata
geçirmemiz gerekiyor. Bunlar ne? Katılımcılık. Bunlar ne?
Şeffaflık, liyakat, uzlaşmacılık ama maalesef
bunlardan uzak bir çalışma sistemiyle bizleri her gün hem
yargıda hem yasamada hem adalette, her yerde bir çöküşün içine sürüklüyorsunuz.
Anlatılacak çok şey var ama sizin göz diktiğiniz bu üç beş
dakikaya da sığmıyor bunlar diyorum ve önergemizi
oylarınıza sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Altaca Kayışoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci
maddesinde yer alan ibarelerinin ifadesinin kelimelerinin olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Meral Danış
Beştaş (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Meral Danış Beştaş
konuşacak.
Buyurun
Sayın Danış Beştaş.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gecenin bu saatinde yine yargı konuşuyoruz;
konuşmayı hiç bırakamadığımız ama bir türlü
düzelmenin sağlanmadığı en temel alan. Herhâlde Türkiye
tarihinde yargının bu kadar güvensizleştiği, halkın
ezici çoğunluğunun -yüzde 70-80lerde seyrediyor- yargıya
güveninin kalmadığı, mahkemelerin sadece siyasi erkin
verdiği brifinglerle, talimatlarla ve kararlarla, bazen basın
üzerinden, bazen farklı yöntemlerle zapturapt altına
alındığı bir tarihsel dönemeci yaşıyoruz.
İstinaf mahkemeleri de bundan farklı değil, yargıtay da
HSYK da Anayasa Mahkemesi üzerinde yaptığımız
tartışmalar da
O kadar sık yapılan yasa
değişikliklerine rağmen de yargı adalet
dağıtmıyor, yargı adaletsizlik dağıtıyor;
vatandaş adalete, yargıya, hukuka, yargı adil karar
vermediği için kesinlikle güvenini yitirmiş durumda. Her gün kamu
vicdanı biraz daha zedeleniyor, halk adalete olan güvenini biraz daha
varsa ki kalmadı- yitiriyor.
Bu gece
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı sevgili
Fırat Anlı hakkında yakalama kararı verildi. Fırat
Anlı dört gün önce Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinde
3üncü duruşmada tahliye edilmişti. Kendisi hukukçu, hatta benim
stajyerim olduğu için geçmişte, çok yakından tanırım,
çok da iyi bir hukukçudur, iyi bir siyasetçidir. Niye Fırat Anlıyı
söylüyorum? Tıpkı İdris Baluken gibi, tıpkı şu anda
cezaevinde olan belediye eş başkanları, eş genel
başkanlarımız ve milletvekili arkadaşlarımız gibi
o da siyasi bir kararla cezaevine gönderilmiştir ve mahkeme
yaptığı yargılama sonucunda tahliyesine karar verdi. Bir
defa duruşmasını izleme olanağım oldu
Diyarbakırda. İddia ne biliyor musunuz? Diyarbakırın
Dicle ilçesinde yapılan bir çeşmeye, oradaki tamiratlara malzeme
taşınması, kendisinin bir kere gidip olayı yerinde
denetlemesi. İddia, oraya başka amaçlarla gitmiş. Duruşma
yedi saat sürdü; çimento, beton, yapı, inşaat dışında
biz duruşmada hiçbir şey duymadık. Bir Büyükşehir
Belediyesi Eş Başkanından söz ediyoruz.
Peki,
daha önce bu tip itirazlar yapılıyor muydu tahliyelere? Ben hiç
hatırlamıyorum. 1980 dönemi de dâhil -sıkıyönetimde
avukatlık yapmadım ama birçok kararı inceledim- mahkemenin
verdiği tahliye kararına Ceza Usul Yasamıza göre itiraz
hakkı yoktur. Mahkeme bir yargılama yapıyor,
yargılamanın bir aşamasında tahliye kararı veriyor,
başsavcılık itiraz ediyor. Usul Kanununda olmayan bir hüküm
şu anda sadece HDPliler için, siyasetçiler için uygulanıyor.
Şimdi, Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi ile kabul eden 1.
Ağır Ceza Mahkemesi aynı binada, birisi tahliye kararı
veriyor, her gün bir arada olan hâkimler, beraber yemek yiyenler, beraber sohbet
edenler tutuklama kararı veriyor. Peki, ikisi de yargı erki mensubu,
ikisi de hâkim, bu başsavcı, Diyarbakır
Başsavcısı neye dayanarak itiraz ediyor? Mahkemenin
kararına müdahale etme yetkisini nereden buluyor? Yok öyle bir yetki,
yasada yok ama siyaseten her türlü yetki kullanılıyor ve haber
değeri bile yok. Diyarbakır gibi bir ilin, zaten belediyesine kayyum
tarafından el konulmuş, Büyükşehir Belediyesi Eş
Başkanı dört gün özgür kalabildi, bu akşam hakkında
yakalama kararı verildi. Fırat Anlı kaçtı mı?
Hayır. Fırat Anlının kaçma şüphesi var
mıydı? Hayır. Tutuklama koşulları var mı?
Hayır. İşte tam da bu sebeple, gerçekten, yargı artık
yargı olmaktan çıktı. Bunu mutlulukla söylemiyorum. Ben hani
Martin Luther King söylüyor ya Hâkimler var Washingtonda. mıydı?
Hâkimler var." diyor. Biz de Ankarada hâkimler var demek istiyoruz.
Gerçekten vicdanıyla ve hukuk eğitimiyle adalete uygun karar tesis
edilmezse demokrasi katledilir, demokrasi kalmaz, hiçbirimiz
haksızlıklara karşı mücadele edemeyiz çünkü haksızlıklar,
hukuksuzluklar yargı eliyle tescil edilmiş olur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bu vesileyle sevgili Fırat
Anlının da gerçekten büyük bir hukuksuzlukla karşı
karşıya olduğunu diğer arkadaşlarımız gibi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
12nci
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12nci
maddesinde yer alan "ibaresi ifadelerinin "kelimesi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Behçet
Yıldırım Saadet
Becerekli
İstanbul Adıyaman Batman
Müslüm Doğan Hüda
Kaya
İzmir İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 12nci maddesinde öngörülen değişikliğin
aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 12-
5235 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin birinci
fıkrasının giriş cümlesinde yer alan "başkanlar
kurulunun görevleri şunlardır ibaresi "ceza daireleri
başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulu kendi
aralarında toplanır ve aşağıdaki görevleri yaparlar
şeklinde, aynı fıkranın (1) numaralı bendinde yer alan
"Bölge adliye mahkemesi hukuk ve ceza dairelerinin numaralarını
ve aralarındaki işbölümünü belirlemek, daireler ibaresi
"Daireler şeklinde ve (3) numaralı bendinde yer alan
"Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa
ibaresi "Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa
şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
"Gelen
işlerin yoğunluğu ile niteliği dikkate alınarak bölge
adliye mahkemeleri ceza ve hukuk daireleri arasındaki iş bölümü,
Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Elif Doğan Türkmen
Adana
BAŞKAN
Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Elif Doğan Türkmen
konuşacak.
Buyurun
Sayın Doğan Türkmen. (CHP sıralarından alkışlar)
ELİF
DOĞAN TÜRKMEN (Adana) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 12nci madde üzerinde grubum adına söz aldım.
12nci
maddede bizim eski maddedeki gibi kalması talebimiz, Ceza ve hukuk
daireleri arasındaki iş bölümü Hâkimler ve Savcılar Kurulu
tarafından belirlenir. kısmına.
İstinaf
mahkemelerinin kuruluş amacı, vatandaşın
hakkının, hukukunun çok zaman kaybedilmeden teslimidir, bu nedenle
istinaf mahkemeleri kurulmuştur. Ancak görüyoruz ki bugün istinaf
mahkemeleri de tıpkı yerel mahkemeler gibi, tıpkı
Yargıtay, Danıştay, HSK ve Yüksek Seçim Kurulu gibi ne
yazık ki siyasetin emrinde ve egemenin talep ettiği kararları
vermek üzere organize edilmektedir. Bu nedenledir ki yıllarca burada
HSYKnın seçim yöntemiyle ilgili ve Anayasa değişikliğinde
de HSKnın siyasetin emrinde olacağına dair itirazlar
konuşulmuş ve bugün gelinen noktada istinaf mahkemesinin ceza ve
hukuk daireleri arasındaki iş bölümü de şu anda HSKnın
görevi içerisinde sayılmak üzere bir düzenleme
yapılmıştır.
Bu
düzenlemenin doğru olmadığını burada açık ve net
ifade etmek zorundayız çünkü bu düzenlemenin asıl amacı, bir an
önce istinaf mahkemelerinde de adaletin sağlanması değil, bu
düzenlemenin asıl amacı siyasetin yani egemenin emrine vermektir
yargıyı.
İstinaf
mahkemelerinde de diğer mahkemelerde de tabii hâkimlik ilkesi ve
hâkimlerin tarafsız ve bağımsız davranması,
yargının tarafsız ve bağımsız olması
aslolandır ve bu, evrensel hukuk ilkesidir ama ne yazık ki ülkemizde
artık adalet sadece isimlerde kalan bir kavramdır ve Türkiye'de ne
yazık ki yargıda adalet bitmiştir, tüketilmiştir.
Örneğin,
dün Aladağ yangınıyla ilgili Kozan Ağır Ceza
Mahkemesinde duruşmaya girdim. Yeni bir heyet vardı ve yeni heyet,
nedense geçen duruşmadaki heyetin vermiş olduğu bazı sivil
toplum kuruluşlarının ve odaların, derneklerin müdahil olma
kararını kaldırdı.
Bu
kararın kaldırılmasıyla birlikte hepimiz şunu
düşündük: Buraya da mı el atıldı? Çocukları ana
kucağından, baba ocağından kopararak 11
canımızın bir yangında ölümüne yol açan bir davada
asıl sorumlular üstelik de o mahkemede yargılanmıyorken, o
mahkemenin vermiş olduğu kararların yeni bir heyetle birlikte
değiştirilmiş olması bizim hemen Türkiyede
yargının hangi emirlerle işlediği sorusunu
aklımıza getirdi.
Başka bir şey daha söylemek istiyorum: Adanaya
bölge adliye mahkemesi kurulması konusunda kanun vardı ama nedense
bölge adliye mahkemeleri ilk kurulurken Adana çıkarıldı ve yerine
Gaziantep konuldu ve sorduk Sayın Adalet Bakanına: Niçin böyle bir
karar? Adanaya da kurulacak, merak etmeyin. denildi ama neden mevcut
kararda Adana varken kanunda o çıkarıldı da yerine Gaziantep
konuldu? Burada birilerinin hemşehrilik duygusuna mı hitap edildi
diye aklımıza bir soru gelmiyor değil.
Bütün bunları yüzlerce, binlerce örnekle
çoğaltmak mümkün değerli milletvekilleri. Ama sonuçta geldiğimiz
noktada Türkiyede artık neredeyse 80 milyon adaletin
olmadığına inanmakta. Bu nedenledir ki Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu tüm siyasi
gömleklerini bırakmış ve adalet diye 500 kilometreye
yakın yürümüştür, yanına da milyonları alarak. Adalet
Yürüyüşümüz bitti ama Türkiyede adaleti arama duygumuz asla bitmedi çünkü
dün adalet yoktu, bugün de yok, bu yapılan düzenlemelerle de ne yazık
ki adaletin gelmesini engelliyorsunuz.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğan
Türkmen.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12nci
maddesinde yer alan "ibaresi ifadelerinin "kelimesi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu
Demir (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Kim konuşacak?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik ile maddenin daha iyi
anlaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
13üncü
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13üncü
maddesindeki üzere ibaresinin yerine suretiyle ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Behçet
Yıldırım Saadet
Becerekli
İstanbul Adıyaman
Batman
Müslüm Doğan Hüda
Kaya Mehmet Ali
Aslan
İzmir İstanbul Batman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
13üncü maddesinde öngörülen değişikliğin
aşağıdaki şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 13- 5235 sayılı Kanunun 40
ıncı maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı
bendine giderilmesi amacıyla ibaresinden sonra gelmek üzere ceza
daireleri başkanlar kuruluna ve hukuk daireleri ibaresi eklenmiştir.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
BAŞKAN
Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Zeynel Emre konuşacak.
Buyurun
Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)
ZEYNEL
EMRE (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saatlerdir
burada adalet üzerine, bir yasa tasarısı üzerine konuşmalar
yapıyoruz ve ana tema, Türkiyedeki adaletsizlik,
yaşadıklarımız, bunların nasıl
düzeltileceğine yönelik özellikle Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizlerin
görüşleri.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, biz yargıya ilişkin bazı
kararları eleştirebiliriz. Yani bu bizim şahsi olarak
hoşumuza giden kararlar olabilir, hoşumuza gitmeyen kararlar
olabilir; siyasi bakış açımız doğrultusunda bize ters
gelebilir, eleştirebiliriz ancak tüm bu kararlara uymak hepimizin
yükümlülüğü, değil mi? Yani aksi hâlde bir anayasal devletten, bir
hukuk devletinden hiçbir şekilde bahsedemeyiz. Bugün Türkiyedeki en üst
mahkeme hangi mahkemedir? desek hepimizin de üzerinde uzlaşmayla dile
getireceği şekilde Anayasa Mahkemesi. Anayasa Mahkemesinin
vermiş olduğu herhangi bir karar bizim açımızdan çok ters
gelebilir ama buna uymakla mükellefiz. Nitekim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
OHAL KHKlarıyla ilgili yaptığımız başvuru
reddedildiğinde çok ağır eleştirilerde bulunduk ama yapacak
bir şey yok, Anayasa Mahkemesi.
Şimdi,
bakın, bu Parlamentoda görev yapan bir milletvekili arkadaşınız
tutuklanıyor. Acaba, bilemiyorum yani bu tutuklanan milletvekili
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olduğu için sizin ilgi
alanınızda, dikkatinizde değil mi? Yani acaba şöyle
bakıyor musunuz: Milletvekili tutuklandı, birlikte
çalıştığımız milletvekili, acaba, gerçekten neden
tutuklandı, dosyası nasıldı?
Şimdi,
bakın, değerli arkadaşlar, Enis Berberoğlunun
tutuklanmasına gerekçe olan olayla ilgili daha önce Anayasa Mahkemesinin
vermiş olduğu bir karar var. Anayasa Mahkemesi o kararından
sonra kendi içtihadını değiştirir yönde yeni bir karar
almadığı sürece buna Türkiyedeki tüm mahkemeler uymakla
yükümlüdür. Nitekim, o karar doğrultusunda o zaman yargılanan 2
gazeteci tahliye olmuştu.
Şimdi,
bakın, değerli arkadaşlar, o kararda şunu söylüyor Anayasa
Mahkemesi: Ortada gerçekleşen olay doğrultusunda yapılan bir
haber var. Yapılan bu haber bir gizliliği ihlal olup olmaması
tartışması bir yana, daha önce başka bir gazetede aynı
şekilde haber olmuş, çok sayıda internet sitesinde
paylaşılmış, herhangi bir şekilde gizliliği
kalmamış, dolayısıyla devlet sırrını
ifşa gibi bir suç söz konusu değildir. diye tespit yapmış,
ortada bir gazetecilik faaliyetinden bahsetmiş ve bir ihlal kararı
vermiş.
Şimdi,
aynı konuyla ilgili, aynı olayla alakalı söz konusu görüntüleri,
haber niteliği taşıyan görüntüleri Enis Berberoğlunun Can
Dündara verdiği iddiasıyla açılan bir dava var. Dava
açılırken beş yıl bir cezadan bahsediliyor ki burada
Meclise gelen fezlekesi de zaten beş yıla kadar bir cezayla ilgili
fezlekeydi. Yani dokunulmazlık kalktığında hukuki
açıdan nitelendirildiği zaman yargılanabileceği madde
sadece orayı ilgilendiren bir madde. Son celseye kadar bütün
duruşmaları da kendisi bizzat takip ediyor. Hüküm almadan iki celse
öncesinde savcı birden mütalaasını değiştiriyor,
müebbet hapis cezası talep ediyor. Buna rağmen ondan sonraki celse
kendisi tekrar gidiyor duruşmaya. Yani buna müebbet ceza isteniyor ama
böyle bir şeyin hukuken mümkün olmadığında herkes, tüm
hukukçular mutabık olduğu için çekineceği hiçbir şey de
yok, gidiyor duruşmaya ve duruşmada müebbet hapis cezası verilip
yirmi beş yıla indiriliyor, Kaçma şüphesi var. deniliyor,
tutuklanıyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, siz şayet
bu kadar açık bir hukuksuzluğa, bu Parlamentonun üyesinin
başına gelen bir hukuksuzluğa tepki göstermezseniz yarın,
ileride bir gün sizin karşınıza da sizin başınıza
da böyle bir hukuksuzluk geldiği zaman arkanıza
baktığınızda buna ses çıkaracak kimseyi
bulamazsınız. Parlamentonun temel görevlerinden biri de denetim
görevidir. Eğer bu Parlamento kendi üyesinin hukukunu, hakkını
koruyamıyorsa vatandaşın hakkını, hukukunu hiç
koruyamaz. Bakın, bu bir örnek, burada Kaçma şüphesi var. diye
bizim milletvekilimiz tutuklanabiliyor -bu anlattığım hukuki
süreç ki özetledim, daha uzun anlatılabilir- ama 15 Temmuz gibi bu ülkenin
iç barışına, ülkenin geleceğine, ülkenin bekasına
saldıran ve topyekûn ülkeyi neredeyse ortadan kaldırmaya yol
açabilecek bir saldırı girişiminin ana faili Adil Öksüz Kaçma
şüphesi yoktur. denerek serbest kalıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZEYNEL EMRE (Devamla) Sayın Başkan,
toparlayacağım hemen.
BAŞKAN Tamam, bir dakika ek süre verelim size.
Buyurun Sayın Emre.
ZEYNEL EMRE (Devamla) Bakın, bugün Adil Öksüzle
ilgili de iddianame ortaya çıktı. Orada yazılanları
okuduğumuzda hakikaten insan dehşete düşüyor. Çünkü onu
sorgulayan, Akıncı Üssünde kaçarken yakalanıp ve
gözaltındayken onu sorgulayan polis memuru şüphe üzerine Emniyetten
güvendiği bir istihbaratçıyı arıyor, diyor ki: Ya, bu Adil
Öksüz kimdir? Direkt diyor ki: Mahrem imamdır, Hava Kuvvetleri
imamıdır. ve telefonu kapatıyor, Sen imammışsın
ya. diyor ve bunu da oradaki 25-30 kişi, görevlisi var, şüphelisi
var, herkes duyuyor. Sen bittin. diyor ve -ifadelere geçmiş bu
şekilde arkadaşlar- dönüyor oradaki darbecilere, Ya, siz bunlardan
talimat alıyorsunuz işte. Düştüğünüz duruma bakın.
diyor ve bu adama üzerinde bulunan cihazın da ne olduğu
anlaşılmadan yurt dışı çıkış
yasağı konuluyor, Kaçma şüphesi yoktur. deniliyor ve serbest
kalıyor. Şimdi, buna da kalkıp adalet diyemeyiz
arkadaşlar. Türkiyede bir standart olmadığı zaman,
Türkiyede yaşayan vatandaşların bu adalet duygusunu
gidermediğiniz zaman Türkiyede huzuru sağlayamayız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Emre.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13üncü
maddesindeki üzere ibaresinin yerine suretiyle ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Mehmet Ali Aslan (Batman) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon okunan önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ali Aslan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ALİ ASLAN (Batman) Sayın Başkan, Sayın Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Böyle bir
yaşanmış olayı anlatmak istiyorum, Hazreti Ömerle ilgili
bir olayı anlatmak istiyorum, adalet anlayışıyla ilgili.
Umarım, herkes görev ve yetkisi kapsamında kendine bu kıssadan
hisse çıkarır.
Saad Bin
Ebu Vakkas Şam Valisiyken bir camiyi genişletme kararı
alırlar ve etraftaki arsaları istimlak ederler, evleri istimlak
ederler. Bir Yahudi arsasını vermek istemez. Saad Bin Ebu Vakkas da
zorla o arsayı alıp fazlasıyla bedelini ona gönderir ama Yahudi
bundan memnun değildir ve gider, durumu Müslüman komşusuna
anlatır. Müslüman komşusu da kendisine diyor ki: Medinede adil bir
halife vardır, git derdini ona anlat, mutlaka senin bu mağduriyetini
giderecektir. Bunun üzerine alıyor başını Medineye
gidiyor, Hazreti Ömeri soruyor, hurma ağacının altında
gölgeleniyor, sade, mütevazı bir giyimi, duruşu var. Onu o hâlde
görünce bile oradaki Yahudi umutsuzluğa kapılıyor Ya, benim
geldiğim yerdeki, Şamdaki valiler, yöneticiler şaşaa
içinde, makamları lüks bir hayat yaşıyor, bu mütevazı adam
herhâlde hem söz geçiremez hem herhâlde boşuna anlatacağım ama
gelmişken ona da anlatayım, belki bir faydası olur. diyor ve
anlatıyor. Bunun üzerine Hazreti Ömer bir kemik parçasına ya da bir
deri parçasına Ömer, Nuşirevandan daha az adil değildir.
yazıyor ve Al bunu git, Şam Valisine ver. diyor. Tabii, Yahudi bunu
görünce daha da umutsuzluğa düşüyor Ya, ne alakası var? Yani
şu anda bu yazılanla benim derdimin ne ilgisi var? Acaba, bunu
dinlerler mi? diyor. Yani bu sefer daha çok şüpheleniyor ama Gideyim,
şansımı yine deneyeyim. diyor. Valinin huzuruna
çıkıyor, Saad Bin Ebu Vakkasa diyor ki: Buyurun, Halife size bu
konuyla ilgili bu yazıyı gönderdi. Vali bakınca
kafasını öne eğip ağlıyor ve sapsarı kesiliyor
Tamam, arsan senindir. diyor. Bunun üzerine Yahudi merak ediyor Ya, tamam,
sağ ol ama bana bu sözün anlamını bir izah eder misin? O kadar
ben gelip yalvardım, yakardım, başvurmadığım yer
kalmadı, sen Yok. dedin, zorla aldın ama şimdi bir söz üzerine
bana iade ediyorsun. diyor. O da olayı anlatıyor, diyor ki: Biz
Müslüman olmadan önce Ömerle İrana ticarete gidiyorduk ve 200 deveyle
İrana gittik, orada gençler cirit atıyordu, cirit oynuyordu, biz de
izledik, gençlerden bir çete gelip zorla develerimize el koydu, gasbetti,
gitti. Bunun üzerine, Hazreti Ömer ile Saad Bin Ebu Vakkas hancıya
dertlerini anlatıyorlar. Hancı da diyor: Bu ülkenin adil bir
kralı vardır, ona anlatın, mutlaka sizin bu sorununuzu
çözecektir. Ertesi gün gidip anlatıyorlar krala, biri de tercüme ediyor.
Kral onlara birer kese altın verip Evinize gidebilirsiniz. diyor. E
tabii, bunlar bundan memnun olmuyor çünkü 200 deveyi
karşılamıyor. Yine hancıya dertlerini anlatıyorlar.
Hancı diyor ki: Sabah ben sizinle geleceğim, bu işte bir
iş var, mutlaka bir yanlışlık var. ve tekrar onların
anlattıklarını krala tercüme ediyor. Kral da Tamam, 200 deveniz
akşam gelecek. diyor, ikişer kese daha altın veriyor, Ama
yarın burayı terk ederken biriniz doğu, biriniz batı
kapısından geçsin. diyor. Tabii, hancı bunu anlamıyor.
Ertesi gün Saad Bin Ebu Vakkas doğu kapısından, Hazreti Ömer
batı kapısından çıkıyor. Doğu kapısında
bakıyorlar ki 2 insan idam edilmiş. Halka soruyorlar, Yahu bunlar
kimdir, idam edilenler? Diyorlar ki: Bunlardan biri vezirdir, kralın
veziridir, biri de kralın oğludur. Kral bunların
asılması için talimat verdi, 2 Arap tüccarı
dolandırmışlar, gasbetmişler. Batı kapısında
ise Hazreti Ömerin çıktığı kapı- tercüman idam
edilmiş. Niye? Bunlar mafyavari bir şekilde çete kurmuş, gelen
giden tüccarları soyuyorlar, krala da yanlış bilgi
aktarıyorlar, tercüman da yanlış tercüme ediyor ve bunun
üzerine, Yahudi bu olayı da duyunca...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika daha ek süre veriyorum.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Meraktan değil mi?
BAŞKAN
Evet, dinlemek istiyorum.
MEHMET
ALİ ASLAN (Devamla) ...arsasını hibe ediyor ve Şam Valisi
de İşte, o yazıdan ben şunu anladım: Anladım ki
eğer ben adil olmazsam, ben sana bu haksızlığı, bu
gasbı sürdürürsem Ömer de beni tıpkı o Nuşirevanın
kendi oğlunu ve vezirini idam ettiği gibi idam edecekti. diyor.
Yani
buradan tabii, artık kıssadan hisseyi size anlatmak benim haddim
değil ama şu anda Türkiyede, Orta Doğuda, İslam
ülkelerinde, maalesef, bizler tarafgirlik cihetiyle kendi
yandaşlarımızı, kendi arkadaşlarımızı,
kendi fikirdaşlarımızı kayırıyoruz, bizden
olmayanlara da her türlü saldırıyı meşru ve reva görüyoruz;
bu yol, yol değildir; bu yanlıştır. Umarım bu
yanlıştan hep beraber birlikte döneriz. Burası tedenniyât
merkezi değil, terakkiyât merkezi olmalıdır.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Ben de teşekkür ederim Sayın Aslan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.01
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 00.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli),
Ömer SERDAR (Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
490
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
13üncü
madde üzerinde Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır,
önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
14üncü
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde
Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 14üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara
Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal Okan
Yüksel
İstanbul Balıkesir
Eskişehir
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Filiz Kerestecioğlu Demir Behçet
Yıldırım Müslüm
Doğan
İstanbul Adıyaman
İzmir
Saadet Becerekli Ertuğrul
Kürkcü Hüda
Kaya
Batman İzmir
İstanbul
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükümet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önergeler üzerinde önce İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul
Kürkcü konuşacak.
Buyurun
Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar;
grubumuzun bu maddedeki görüşünü ifade etmek üzere söz aldım fakat ne
yazık ki adalet üzerine konuşmak, bugünlerde hiçbirimiz için
teşvik edici değil çünkü ağır bir adalet ve insan
hakları ihlali evreninde yaşamaya başladık ve bunun giderek
katmerlendiğini hep birlikte görüyoruz.
Bu
tartışmaya başlamadan evvel, kaçınılmaz olarak sözünü
etmemiz gereken en önemli şeylerden biri, adaletin sadece devletin adli
organları ile yurttaşlar arasındaki bir ilişki
olmadığını, artık böyle bir çağda
yaşamadığımızı, adaletin bizzat yurttaşlar
tarafından korunan, kollanan, denetlenen ve ileri götürülen,
karşılıklı, interaktif bir ilişki olduğunu, bu
noktaya gelen bir dünyada yaşadığımızı
hatırlatmak istiyorum. Eğer adalet denilen müessesenin bir ucunda
devlet ve onun organları varsa öbür ucunda da yurttaşlar ve insan
hakları kuruluşları var.
Bu
ikisinin karşılıklı ilişkisi içerisinde, adalet
denilen şey, bir süreç olarak her yerde yaşanıyor ancak Türkiye,
insan hakları savunucularının korunması konusundaki
uluslararası sözleşmelerin altındaki imzasını yok
sayarak, 9-10 insan hakları savunucusunu önceki hafta gözaltına
aldı ve dün bunlardan 6sı tutuklandı. Bu insanların hepsi,
bugüne kadar yurttaşlar arasında adalet fikrinin
yaygınlaşması, devletin adliye organlarının evrensel
insan hakları hukukuna göre çalışması ve Türkiyede bütün
çatışmaların son bularak onarıcı adaletin
gerçekleşmesi konusunda gösterdikleri çabalarla
tanınıyorlardı ve ne yazık ki adaletin asından bile
söz edemeyeceğimiz bir kovuşturma sonucunda, inanılması
imkânsız bir sorgulama süreci sonucunda haksız bulunarak cezaevlerine
konuldular.
Şimdi,
bu insanlar bu şekilde cezaevinde yatmaya devam ederken bizler burada
adalet hakkında ne kadar haklı olarak konuşabiliriz? Türkiye
Büyük Millet Meclisi, yurttaşların hakkının korunması,
yurttaşların hakkının korunması için mücadele
edenlerin hakkının korunması için hiçbir şey yapamaz ve
önüne gelen bilmem kaçıncı kanun tasarısını uygulamaya
çalışır durumda.
Bu
Meclisteki 5inci yılımı tamamlarken en az iki kere adliye
organlarının çalışmasını düzenleyen
yasaların baştan sona ve birbirlerini yadsıyacak şekilde
değiştirildiğine tanık oldum, sizler de tanık oldunuz.
Kendinizi ikna edebildiğinizi ben düşünmüyorum, ne öncekini
değiştirirken ne de değiştirdiğinizi
değiştirirken. Sonuçta, bu adaletin politikleştiği, siyasi
egemenliğin, adaleti kendisini tesis etmek için bir kılıç olarak
kullandığı yeni bir mücadele ikliminde adalet hakkında
Meclis, elinden gelen hiçbir şeyi yapamıyor çünkü elinden bir
şey gelmez durumda.
Bu
şartlar altında bunu bugün değiştirseniz, yerine başka
bir şey koysanız inanın ki Adalet Bakanlığı
bürokratları ve Cumhurbaşkanlığı
danışmanlarının oluşturacağı yeni bir
teklifle aynı şeyleri tam tersine çevirebilirsiniz. Bunu daha önce
yaptık. Dün Anayasa Komisyonunda verdiğim örnekte de olduğu
gibi, burada sivil havacılık iş kolunda grevi
yasakladınız sendikayı çökertmek için, bir ay sonra sivil
havacılık iş kolunda grevi serbest bıraktınız
çünkü maksat hasıl olmuştu. Kanun yapma tekniği böyle olan bir
Meclisin, ne yaparsa yapsın adaleti tesis edemeyeceği, tam tersine
araçsallaşmış adaletin kurbanı olacağı
açıkça ortadadır. 12 milletvekili hapiste olan bir Meclisin adalet
hakkında daha mütevazı bir biçimde konuşması yerinde olur.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge hakkında Gaziantep Milletvekili Sayın
Mehmet Gökdağ konuşacak.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
GÖKDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu madde, tasarının önemli maddelerinden bir tanesi, bizim de
önemsediğimiz maddelerden bir tanesi. Bu maddeyle de bölge adliye
mahkemesi başkanlar kurulunun bir yetkisi, başkanlar kurulundan
alınıp başkana verilmekte. Önemli bir yetki çünkü bu madde, bir
daire kendi üyeleriyle toplanamadığı hâlde diğer
dairelerden hâkim görevlendirmeyi kuruldan alıp başkana veriyor.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde adalete olan güvenin aşağılara
düştüğü, yüzde 30ların altına düştüğü,
algının bu şekilde geliştiği, olumsuz
geliştiği bir dönemde kuruldan yetkiyi alıp başkana, tek
adama vermek, yargı üzerindeki güvensizliği daha da pekiştirecek
bir sonuç doğurur. Hele hele son günlerde, son yıllarda davaya özel
heyetlerin oluşturulduğu, buna hep birlikte tanık olduğumuz
ve bu anlamda da algının giderek güçlendiği bir dönemde tek
adama yetki vermek, tek kişiyi bu konuda yetkilendirmek bu konudaki
endişelerimizi gerçekten artırmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, kurulun aldığı, kurulun yaptığı
görevlendirme, insanlarda ve yurttaşlarımızda adalete olan
yargı konusunda daha güveni sağlayıcı bir tutum
geliştirir. Aslında adalete olan güveni geliştirmek için
kurulları önemsemek, kurulları güçlendirmek gerekir. Şimdi, biz
bu konuyu Adalet Komisyonunda görüşürken -Hakkı Başkanım da
burada- bu sakıncanın önüne geçmenin yolunun aranmasını
konuştuk, daha sonra Genel Kurulda görüşülür, düzeltilir ve buna bir
çare getirilir diye düşündük ama gelmedi, olduğu gibi tasarı
metninde yerini alıyor.
Değerli
arkadaşlar, burada adaleti konuşuyoruz, adalete olan güveni
konuşuyoruz. Bakın, bir kişinin, sadece bir kişinin adalet
üzerinde egemen olduğu sakıncayı Adalet Bakanı Sayın
Bozdağ, bir komisyon görüşmemizde şöyle ifade etti, komisyonda
olan arkadaşlarımız hatırlar, Sayın Bakan da burada.
Yargıtay ve Danıştay kanunu hakkında görüşülürken
Sayın Bakan dedi ki: Öyle hâkimler, öyle savcılar var ki
Pensilvanyadan gelecek olan düşünceye göre karar vermeyi cennetin
anahtarı sayarlar. Çok acı bir gerçekle bizi yüzleştirdi.
Tabii, o yapıyı kim oluşturdu? O yapıyı
oluşturmada kimin günahı var? Onları hepimiz biliyoruz ve
şu tarafa koyuyorum, şimdi söylemek istediğim o değil.
Aslında o yapıyı oluşturanlardan bunun hesabını
sormak da bizim en doğal hakkımız. Kim oluşturdu o
yapıyı? O yapı oluşturulurken bu ülkede Hükûmet kimdi, onu
sormak gerekir ama şimdi söylemek istediğim şey şu: Bir
kişiden gelecek emirle karar verecek olan yargıçların
varlığı, bugün adalet mekanizmasının içine
düştüğü hâlin nedenidir.
Değerli
arkadaşlar, adalet, yargı, hiçbir kişiden, hiçbir kurumdan,
hiçbir kuruldan emir ve talimat almamalı; yargıyı bu güvenin
üzerine oturtmalıyız. Nasıl Pensilvanyadan gelen talimatla
karar verilmesi sakıncalı ve doğru değilse saraydan gelen
talimatla karar vermek de doğru değil. Aslında sadece bir
kişi değil, yargıya Meclis dahi talimat verememeli. Yargı
ayrı bir güç, yargı ayrı bir kuvvet. Yargı
bağımsız, tarafsız, özgür iradesine göre karar verebilecek
bir anlayışta oluşturulmalı. Ancak o zaman adaleti
sağlarız, ancak o zaman adalete olan güvenimiz ve
yurttaşların güveni artar.
Değerli
arkadaşlar, adaletle çok fazla oynamayın çünkü adalet, gün gelecek
hepinize, hepimize gerekli olacak. O nedenle adaletin
bağımsızlığını,
tarafsızlığını hep birlikte el birliğiyle
sağlamak durumundayız.
Hepinize
sevgiler saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gökdağ.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici 1inci madde dâhil olmak üzere,
15 ila 36ncı maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan konuşacak. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Aldan.
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı bölge
adliye mahkemeleriyle ilgili düzenlemenin ikinci bölümüne ilişkin söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bölge adliye mahkemeleri, hukukumuzda 2004
yılından bu yana uygulanması için büyük çaba harcanan bir
sistem. Bu sistemin günümüzde önemli bir kolaylaştırıcı
unsur olduğunu görmekteyiz, lakin çok eksiklikler var. Bu düzenlemede bu
eksikliklerin giderilmesi anlamında birtakım çabalar
gösterilmiş, bunları da takdir ediyoruz ama en önemli unsur şu
ki bir bölge adliye mahkemesinin belirlenmesinde mahkeme başkanına
tek başına yetki verilmesini son derece sakıncalı
buluyoruz. Zira bu, önemli davalarda atanacak hâkimin üzerinde kuşku
bulutları oluşturacaktır. Komisyon çalışmaları
sırasında da bunun üzerinde defaatle durduk ama ne yazık ki göz
ardı edilmiştir. Asıl uygulamada bunu bir süre sonra
göreceğiz ve atanan hâkimlerle ilgili yine çok değişik
önyargılı değerlendirmeler doğacaktır. Gönül isterdi
ki bu başkanlar kurulu gerekli hâkim görevlendirmesini yapsın. Bu
hâkim görevlendirmesiyle ilgili bir kişinin belirlemesinin ne gibi
sonuçlar doğuracağını biraz sonra Adil Öksüzün serbest
bırakılması olayına ilişkin olarak da somut bir
şekilde bilginize sunacağım.
Değerli milletvekilleri, şu anda, çok önemli
bir 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, ciddi sorunlar yumağı
yargıda devam etmektedir, ciddi kaygılar vardır. Yargıda
yanlış verilen kararlar konusunda kaygılar gün yüzüne
çıkmaktadır. Keza, hâkimlerin üzerinde büyük bir ürkeklik hâli söz
konusudur. Özellikle İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinin
başına gelenlerden sonra, ciddi anlamda, hâkimler karar vermekte
güçlük çeker hâle gelmişlerdir. Bu, önemli bir handikaptır. Tahliye
zamanları gelen, hakkında suç işlediğine dair yeterli
kanıt bulunmayan insanların tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmektedir. Bunun vahim sonucu şudur: Ortada darbe girişiminde
bulunan, insanlarını tankın altında ezmekten çekinmeyen
anlayış ile öyle ya da böyle bu gruba
yapıştırılmış, iltisaklı olmuş ya da bu
grup içinde göründüğüne dair yanlış algı olan kişiler
aynı kefeye konmaktadır. Bunun sonucunda, bu soruşturmalar, bu
yargılamalar sulanacaktır. Bu sulanmanın sonucu da, gerçekten,
gerçek adalete ulaşma anlamında kafamızda soru işaretleri
oluşacaktır. Bu anlamda, özellikle, yürütme organını ve bir
anlamda ona bağlı hâle gelen Hakimler Savcılar Kurulu üyelerini
uyarmak istiyorum: Lütfen, yargıdan elinizi çekiniz, yargıya özgür,
bağımsız, gönül rahatlığıyla karar verme
hakkını tanıyınız. Bugün, hâkim ve savcılar
gerçekten, biz de FETÖ suçlaması gibi bir akıbete uğrar
mıyız endişesini taşımaktadırlar.
İkincisi, yargının önemli sorunu: 4 bin
dolayında, yargının yaklaşık üçte 1i oranındaki
hâkim ve savcı meslekten ihraç edilmiştir. Mevcut ihraçlar dolayısıyla
yargıda önemli bir hâkim, savcı açığı ortaya
çıkmış bulunmaktadır. Davalar sürüncemede kalmaktadır.
Bölge adliye mahkemelerinin kurulmasından önce gelen davalar hâlen
Yargıtay tarafından bitirilmesi gereken dosyalardır.
Yargıtayda büyük bir yığılma söz konusudur, bu önemli bir
sorundur.
Üçüncü bir sorun: Alelacele bu meslekten ihraç edilenler
dolayısıyla mesleğe kabul konusunda birtakım
sıkıntılar yaşanmaktadır. Bunlardan bir tanesi, staj
sürelerini tamamlamadan bazı hâkim adayları göreve başlatılmıştır.
İkincisi, çoğunlukla siyasal yapıları gözetilerek atanan
avukatlar vardır, avukatlıktan hâkim, savcılığa
atananlar vardır. Uygulamada -ben bir anlamda uygulamadaki hâkim,
savcı, avukatların düşüncesini dile getiriyorum- son derece
yeterli hukuki muhakemeden yoksun bir yapı ortaya
çıkmıştır. Deneyimsiz, mesleğini icra ederken bir
yığın hatalar yapan hâkim, savcıların elindedir bugün
yargı. Bu noktalarda özellikle konuya dikkat çekmek istiyorum.
Bir diğer konu, gene konuşmalarımda
bazı hukuki yanlışlıklara yer vereceğim ama şu
Adil Öksüz meselesi konusunda boş Meclise bilgi aktarmak istiyorum. Geçen
gün 15 Temmuz sonrası TRTnin hazırladığı ve sürekli
yayınlanan belgeselde Adil Öksüzü serbest bırakan hâkim de sonunda
tutuklandı. diye bir ibare geçiyor. Oysa, gerçekte, değerli
arkadaşlar, şu anda tutuklu bulunan hâkim, Adil Öksüzü serbest
bırakan hâkim değildir. Adil Öksüzü serbest bırakan hâkim
şu anda açıktadır. Bu, kamuoyundan özellikle gizlenmeye çalışılmaktadır.
Adil Öksüz karakolda tutuluyor, o zamana kadar polisin gözetiminde, polisin
sorgusunda. Polisin sorgusundan sonra birdenbire bir haber geliyor, jandarmaya
teslim ediliyor. Ankara Adliyesine getirilmesi gerekirken Sincan Adliyesine
götürülüyor. Sincan Adliyesine jandarmayla giderken bir tane büyük mavi dosya
var, bu mavi dosya evraka konmuyor. Orada Adil Öksüzün cemaatin Hava
Kuvvetleri imamı olduğu yazılı, bir; birkaç gün önce
yayınlanan çatı iddianamesinde de Adil Öksüzün Hava Kuvvetleri
imamı olduğu kaydedilmiş, savcı tarafından saptanmış.
Bu kişi adliyeye geliyor 76 dolayında asker kişiyle beraber,
hepsi savcı tarafından hiç sorgulanmadan, ifadeleri alınmadan
tutuklamaya sevk ediliyor; sadece yirmi bir dakika sonra Adil Öksüz adliyeden
ayrılıyor, serbest bırakılıyor, geri kalan herkes
tutuklanıyor. O serbest bırakan hâkim, savcıyı arıyor,
diyor ki: Bana bu evrakı gönderdin ama dosyada bir tane delil yok, hiçbir
kanıt yok. Ben bunu serbest bırakacağım. Savcı diyor
ki: Bana da öyle geldi evrak. Sen bilirsin, istersen serbest bırak. Ve
serbest bırakıyor. Sonra herkes evine gidiyor. Sabaha karşı
beşte oluyor bu olay. Öğleden sonra, aradan on saat geçtikten sonra
başsavcı dosyaları getirtiyor bir bakayım diye,
bakıyor ki herkes tutuklanmış, bir kişi serbest
bırakılmış, Buna neden itiraz etmediniz? diyor. O
savcı on saat sonra bu karara itiraz ediyor. Malum, itiraz üzerine serbest
bırakan hâkimin önüne gelir dosya. Hâkim o dosyayı inceliyor, diyor
ki: Benim eski kararımda bir isabetsizlik yok, dosyada hiçbir kanıt
yok. Onun için ben eski kararımda direniyorum." Bunun üzerine itiraz
dolayısıyla bir üst sulh ceza mahkemesine gidecek dosya. O noktada
Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı bütün sulh ceza
hâkimlerinin işi çok yoğun olduğu için kendi üyelerinden birini
görevlendiriyor. Bu görevlendirdiği kişi Hâkim Çetin Sönmez yani Bu
dosyaya evrak üzerinden bak. diye. Çetin Sönmezin eline evrak geliyor,
bakıyor ki o da serbest bırakan hâkimin kararında bir
isabetsizlik yok ve o zamana kadar, tabii, Adil Öksüz çoktan adliyeyi terk
etmiş, uçağa binmiş, Sabiha Gökçende inmiş ve ortadan
kayıp. Çetin Sönmez bu aşamada incelemeyi yapıyor, Ben
yakalamayı gerektirecek tutuklamayı değil- bir husus
görmüyorum." diyor ve ne yapılıyor? Aylar geçiyor, iki hâkim
yani gerçek serbest bırakan hâkim ile Çetin Sönmez açığa
alınıyorlar. Aylar geçiyor, birdenbire Çetin Sönmezin
öğrencilik yıllarında cemaatin evlerinde
kaldığına dair iki tanık bulunuyor ve bu kişi
tutuklanıyor ama diğer arkadaş hakkında hiçbir işlem
yapılmıyor. Sonra, iddianamede, başka bir iddianame yani bu Adil
Öksüzün serbest bırakılmasına ilişkin güvenlik
görevlileriyle ilişkili iddianamede
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Başkanım, bir dakika verin; güzel bir konu, bir
dakika verin.
BAŞKAN
Peki, vereyim bir dakika ek süre.
Buyurun.
ÖMER SÜHA
ALDAN (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tabii, bu
kolluk görevlilerine ilişkin Adil Öksüzün serbest
bırakılmasına dair iddianamede açıkça şu yazıyor:
Hâkim, savcılara gönderilen dosya boştu. Onların zaten yapacak
bir şeyi yoktu.
Şimdi,
buradan yola çıkarsak gerçekten çok iyi sorgulamamız lazım.
Bakın, bir tane ağır ceza reisinin o gün Ya, Çetin Sönmez, sen
görevlisin. demesiyle adam içeride şu anda ve bu noktalarda hassas
davranılmadığını görüyoruz ve öyle bir ortam
yaratılmaya çalışılıyor ki Adil Öksüz serbest
bırakıldı, bırakan da içeride. Toplum
aldatılıyor, kandırılıyor. Ha, ben gerçek serbest
bırakan hâkim de tutuklansın, yakalansın demiyorum asla ama
iş detayına inilerek incelensin, haksızlık
yapılmasın.
Adalet
herkese lazım olur diyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aldan.
Hakların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Filiz
Kerestecioğlu konuşacak.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU
ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fazla biz bize
kaldığımız bu ortamda adalet üzerine ne anlatılır
bilmiyorum ama gerçekten hoş bir Meclis görüntüsü. Bomboş,
ıssız, derin ve o adliyelerin
yabancılaştırıcı, girdiğiniz zaman özellikle
vatandaş için korkutucu, Adalete nasıl erişim acaba? diye
belki daha fazla düşünmesine neden olan görüntülerine de benziyor.
Bilmiyorum, hiç adliye önünde bulundunuz mu? Aslında bulunmayan yoktur
artık ama ben her gittiğim zaman adliye önünde oluşan
vatandaş kuyruklarına bakarım, özellikle Çağlayan
Adliyesinin önünde ve bu çok üzücü bir manzaradır. Her seferinde de bir
fotoğraf çekerim oradan. Hakikaten insanlar adalete, belki şefkate en
fazla ihtiyaç duydukları ve ulaşmak istedikleri bir yerde nasıl
bir çileyle, daha kapıdan girişinde neler yaşayarak
ulaşmaya çalışıyorlar. İçeride ise kim bilir neler yaşanıyor
her vatandaş açısından.
Şimdi,
OHALi tekrar uzattınız. OHALin bir de kadın hâli var
aslında. Sadece genele bakmak yetmiyor, aynı zamanda kadın
hâline de bakmak gerekiyor. Sadece 2016 yılında Türkiye'de 61
kadın cinayeti davası sonuçlandı ve 22sinde erkeklere iyi hâl
ve haksız tahrik indirimleri uygulandı. Şiddet, taciz ve
tecavüzler karşısında karakollara başvuruda bulunan
kadınlar Darbe oldu, polisin işi gücü var. denilerek yalnız
bırakıldılar. Ben bunu kurucusu olduğum Mor
Çatının deneyimlerinden de çok iyi biliyorum. Gerçekten,
geçmişte karakollarda daha farklı şeyler yaşardık,
şimdi ise karakollarda Artık hepimiz adliyedeyiz, zaten hiçbir yere
yetişemiyoruz. denilerek, kadınların şiddeti önlemek için
başvurularına karşı verilen cevaplar bu şekilde
oluyor.
Aynı
zamanda erkeklik yüceltildi ve şiddet özendirildi. Erkek şiddeti,
taciz, cinsel istismar ve katliamlara karşı eril yargı kültürü,
fail erkekleri iyi hâl ve haksız tahrikle ödüllendirirken Hükûmet
yetkililerinin şiddet ve tecavüz karşısında Hoşuna
gitmeyebilir, mırıldanırsın. ya da Madam gibi değil
adam gibi ölmek. sözleriyle erkeklik yüceltildi ve aslında bu diğer
taraftan kadınların güncel hayatına şiddet olarak geri
döndü.
Evet,
OHAL uzatıldı üç kez, dördüncüsü oldu ve OHALde en az 25 bin
kadın ihraç edildi.
Türkiye,
İstanbul Sözleşmesini uygulamadı. Uzun bir süredir, ilk defa
imzalamakla ve İstanbulda, Türkiye'de imzalamakla övünülen İstanbul
Sözleşmesi, hiçbir şekilde gereği yerine getirilmeyen bir
sözleşme. Ve buna uygun adımlar atılmadığı için
de işte hâlen GREVIO tarafından değerlendirilme sürecinde. 2014
yılından beri tek bir konuda, bu sözleşmenin yürürlüğe
girdiği tek bir konuda iyileşme olmadı ve bunu
bağımsız kadın örgütleri de hiçbir taleplerinin yerine
getirilmediğini ifade ederek söylüyorlar.
Şimdi,
adliyeler anılarla doludur. Ben de gecenin bu saatinde size bir iki adliye
anısı anlatmak isterim özellikle kadınlar açısından
baktığımızda. Çünkü bu ülkede biz kadın hakları
için çok ciddi bir mücadele yürüttük ve o kazanımlar hakikaten kolay
ulaşılan kazanımlar olmadı. Öyle olduğu için de zaten
bugün en ufak bir geri adım atılmaya
kalkıldığında, en ufak bir kazanım gasbedilmeye
kalkıldığında kadınlar hemen buna karşı
baş kaldırıyor ve en büyük direnci gösteren yine kadınlar
oluyor.
Şimdi, bunlardan bir tanesi, 4320 sayılı
Kanunun yani şiddetin önlenmesine dair kanunun, o zaman Ailenin
Korunmasına Dair Kanun başlığı altında,
şimdi 6284 sayılı Kanunun ilk uygulama zamanlarında yaşadığım
bir şeydi. Şimdi, bu kanunun hakikaten şiddet uygulayan erkeğin
evden uzaklaştırılmasını, telefonla, herhangi bir
şekilde iletişim araçlarıyla kadınları rahatsız
etmemesini ve başkaca da birçok tedbir içeren bir kanun olduğunu,
aynı zamanda mahkemelerin, hâkimlerin kendi başlarına da duruma
göre, o özel duruma göre kendilerinin karar verebileceği tedbirler de
olabileceğini anlatmakta gerçekten güçlük çekiyorduk. Aslında
aynı güçlük hâlâ devam ediyor çünkü erkek egemen sistem ve erkek
yargı hâlâ görevine canla başla devam ediyor. O zaman çok ciddi
olarak şiddet görmüş olan bir kadının davasını
üstlendiğimde, ilk başta savcıya başvurulduğunda
savcının söylediği şu sözü hiç unutmuyorum: Peki, avukat
hanım, adam nereye gidecek, nerede kalacak? Yani aslında şiddet
gören kadını koruması gereken bir savcı o şiddeti
uygulayan erkeğin nerede kalacağını, gece nerede
yatacağını kendisine dert edinmişti. Hakikaten
İsterseniz savcı bey, alın evinize götürün, sizde kalsın.
dememek için kendimi zor tutmuştum. Ama bu anlayış bugüne kadar
aynı şekilde devam etti.
Unutamadığım
bir başka şey de -ki bugün Sayın Adalet Bakanı da burada,
aslında kendisi de çok iyi biliyor- Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde kadınların evlilik öncesi soyadlarını
kullanabilmeleri artık bir karar hâline gelmişken ve buna
ilişkin Türkiyede bir yasal düzenleme yapılması gerekirken bunu
hangi erkeğe sorsak, Acaba eşinizin soyadını
taşır mısınız? Bu sizin için bir kimlik sorunu mudur?
Siz yoksa çocukluğunuzdan beri taşıdığınız
soyadını mı taşımak istersiniz? Bundan vazgeçer
misiniz, asla vazgeçmez misiniz? diye sorsak hepinizin eminim ki
söyleyeceği şey Tabii ki, bu benim soyadımdır, asla bundan
vazgeçmem. olacaktır. Bu iş kadınlar için de böyledir
arkadaşlar. Bu lüks değildir, bu bir kimlik sorunudur. Ben Filiz
Kerestecioğlu olarak yaşamışsam Filiz Kerestecioğlu
olarak hayatıma devam etmek isterim, başka bir soyadını
taşımak istemem ve buna hiçbir şekilde zorunlu tutulmak istemem.
Bu bir ayrımcılıktır ve bu ayrımcılık
AİHM tarafından tespit edilmesine rağmen hâlâ bununla ilgili bir
yasal düzenleme yapılmamaktadır ve bunun için kişisel olarak
dava açsam, evet, kendi soyadımı sadece taşıma
hakkını alabilirim ama ben bütün kadınlar bunu kullanabilsin
diye bir idari dava açtım ve hâlâ bunun sonucunu beklemekteyim. Tabii,
cüppede düğme olmadığı hâlde önünü iliklemek isteyen ya da
çay toplayan yargıçlar varken iktidar ve siyasilerle, burada nasıl
bir sonuca ulaşabilirim, onu şu anda bilmiyorum. Ama bununla ilgili
daha AİHM içtihadı yokken, ilk defa 1980li yıllarda, Anayasaya
aykırılık iddiasıyla bir müvekkilim için dava
açmıştım ve o zaman aile mahkemeleri yoktu. Asliye hukuk
mahkemesinde bu davayı açtığımda, karşımda -hiç
unutmam- bir hâkim, beş sayfalık, kendime çok güvenerek
hazırladığım, işte eşitlik ilkesine
aykırılık, ayrımcılık diyerek
yazdığım bir dilekçeye Şimdi, siz ne demek istiyorsunuz
avukat hanım? dedi. Dedim Beş sayfa yazdım ama isterseniz
anlatayım size. Anlatın. dedi. Ben de kadının kendi
soyadının kendi kimliği olduğunu, bunu kullanamamasının
ayrımcılık olduğunu ve müvekkilimin kendi soyadını
kullanmak istediğini anlattım ve bütün Anayasa maddelerini,
uluslararası sözleşmeleri, bunları sıraladım,
sıraladım ve hâkim bana dedi ki: O senin dediğin asma
yaprağı, her zaman olmaz.
Evet, Türkiyede gerçekten yargının erkek
egemen bakışı aynen budur ve işte biz kadınlar olarak
bu yüzden yıllardır Erkek adalet değil, gerçek adalet.
diyoruz.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve
şahsı adına Muğla Milletvekili Sayın Mehmet
Erdoğan konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, gecenin bu
saatinde boş sıralara konuşturduğu için Mehmet Doğan
Kubata -kendisi geziyor- öncelikle sitemlerimi iletiyorum. Aslında bunu
televizyon saatinde konuşabilirdik.
Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin
İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair 490 sıra sayılı Kanun Tasarısının ikinci
bölümünde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimin başında 20 Şubat 2015 tarihinde Ege Üniversitesinde
eğitimini sürdürürken teröristler tarafından şehit edilen
ülküdaşımız Fırat Yılmaz Çakıroğlunu rahmet
ve minnetle yâd ediyorum.
Bugün rahmetli Fırat Yılmaz
Çakıroğlunu şehit eden katilin yüce Türk adaletinin önünde
hesap vermesi sağlanmıştır. Bu hesabı soran yüce Türk
adaletine teşekkür ediyoruz ancak bu kararda da görüldüğü gibi,
üniversitelerimizde teröristlere hamilik yapan yöneticilere herhangi bir
işlem yapılmamıştır. Bu durum bundan sonrası için
bizi daha çok endişelendirmektedir. Buna benzer yeni olayların
cereyan etmemesi için, katillerle birlikte, onları koruyan, kollayan
üniversite yöneticileriyle ilgili de gerekli adli ve idari işlemler
muhakkak yapılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir yıl önce 15 Temmuz 2016
tarihinde yaşadığımız FETÖcü hain darbe
girişimini tekrar lanetliyorum. Yüce Türk milletinin demokrasiye sahip
çıkan kararlı duruşu, Sayın Genel Başkanımız
Devlet Bahçelinin ön alan siyasi duruşu ve demokrasiye sahip çıkan
diğer siyasetçilerin o günkü tavrıyla bu işgal girişimi püskürtülmüştür.
Ancak devletimizin kurumları ciddi yaralar almıştır.
Ordumuz, Emniyetimiz, istihbaratımız, yargımız ve
devletimizin bütün kurumları bu hain girişimden zarar görmüştür.
15 Temmuz
hain darbe girişiminde en çok zarar gören kurumların
başında yargı gelmektedir. 15 Temmuz sonrası mevcut hâkim,
savcı kadrosunun yaklaşık üçte 1i görevinden ihraç
edilmiştir. Bu üçte 1in önemli bir kısmı şu anda
tutukludur. FETÖyle mücadele kapsamında kendi meslektaşlarını
tutuklamaktan çekinmeyen hâkim, savcıların varlığı
bundan sonra FETÖyle mücadelede bize umut vermektedir. Bu da zaten var olan
hâkim, savcı açığını bu durumda ciddi miktarda
artırmıştır, bu süreçte birçok hâkim, savcı
adayının stajı erken bitirilerek hâkim, savcı olarak göreve
başlaması sağlanmıştır. Bu durum da adliyede
ciddi bir sıkıntıdır.
Yine,
bilindiği gibi 21 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla Bölge Adliye ve Bölge
İdare Mahkemeleri Kanunu yürürlüğe girmiş ve bölge adliye ve
bölge idare mahkemeleri görevlerine başlamıştır.
Yargının en önemli sorunlarından birisi de personel sorunu olup
bu süreçte bu sıkıntı daha da artmıştır. Tabii,
peş peşe çok sayıda hâkim, savcı alımıyla bu
açık kapatılmaya çalışılsa da bu kadar hızlı
atamaların da sakıncaları unutulmamalıdır.
Yargının personel politikasının sürdürülebilirliği
açısından bu işlerin bir takvim dâhilinde, her yıl belli
sayıda hâkim, savcı alınması suretiyle yapılması
faydalı olacaktır. Tecrübeli personel İle yeni personel arasındaki
dengeyi de muhafaza etmek lazım. Tecrübesiz hâkim, savcı
sayısının çok artması mekanizmanın işlemesi
açısından yeni sıkıntıları da beraberinde
getirecektir. Bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri sistemimize yeni dâhil
olmuştur. Bu mahkemelerde görev alan hâkim ve
savcılarımızın üzerinde de ağır bir yük
bulunmaktadır. Zor şartlarda görev yapan bu hâkim ve
savcılarımız, aynı zamanda bölge adliye ve bölge idare
mahkemelerinin teamüllerinin de oluşmasını sağlayacak
kişilerdir. Bu süreçte, bu kanunla ortaya çıkan bazı
sorunların giderilmeye çalışılması yerinde olmakla birlikte
bu sürecin iyi yönetilmesi gerektiği de göz ardı edilmemelidir. Belki
bir süre bekleyip acele etmeden, eksiklikleri ve ihtiyaçları bütünüyle
tespit ederek köklü ve kalıcı değişiklikler yapmak
lazım. Bu kanun değişikliklerinde acele etmek, göç yolda düzülür
mantığıyla düzenlemeler yapmak bizi daha çok
sıkıntıya sürüklemektedir.
Kanun
tasarısını incelediğimizde, yapılan birçok
düzenlemenin olumlu olmasına rağmen bazı düzenlemelerde ciddi
eksiklikler ve sakatlıklar olduğu ortadadır. Tasarıyla
mahkeme başkanlarının görevleri artırılmaktadır.
Daha önce başkanlar kurulu tarafından hâkimler arası görev
bölümü düzenlenmekteyken, ilgili mahkeme başkanı tarafından
hâkimlerin görev dağılımının yapılması tabii
hâkim ilkesini tartışmaya açmakta ve davaya göre hâkim görevlendirme
tartışmalarına yol açabilecek veya yeni
tartışmaları beraberinde getirecek bir düzenlemeyle
karşı karşıyayız. Vakit varken bu durum
düzeltilmelidir, yargı töhmet altında bırakılmamalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine bölge idare mahkemesi
başkanlar kuruluna ait olan, hukuki veya fiilî nedenlerle bir dairenin
kendi üyeleriyle toplanamadığı hâllerde ilgisine göre diğer
dairelerden üye görevlendirme yetkisinin bölge idare mahkemesi
başkanına verilmesi doğru olmamıştır. Vakit varken
bu düzenlemenin eski hâline döndürülmesinde fayda vardır.
Yine,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının resen ya da istem
üzerine Yargıtay ceza dairelerinin kararlarına karşı
itirazda bulunma yetkisine paralel şekilde bölge adliye mahkemesi
cumhuriyet başsavcılığına itiraz yetkisinin
tanınması özellikle kararlardaki maddi hataların giderilmesi
bakımından yerinde olmuştur ancak itirazın karar veren
daireye yapılması doğru değildir. Burada itiraz mercisinin
doğru tespit edilmesi sistemin daha iyi işlemesini sağlayacaktır.
Yine,
kanun tasarısının 29uncu maddesinde düzenlenen bir aylık
temyiz süresinin iki haftaya indirilmesi de anlamsızdır. Bu arada,
bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılar
bu kanunun ihtiyaç olduğunu ancak yeterli olmadığını
belirtmektedir. Aynı şeyleri benim oğlan bina okur, döner döner
yine okur misali tekrar tekrar görüşmemize, konuşmamıza,
Meclisin lüzumsuz yere vaktini almamıza gerek yoktur. Bu işleri
birazcık daha ortak akılla, uygulayıcıların ve
vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını giderecek
şekilde yapmamızda fayda vardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle Türkiye gündeminde
önemli bir yer işgal eden 685 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle kurulan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme
Komisyonu hakkında bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, geçen ay komisyon üyeleri atandı ve 12 Temmuz 2017
tarihinde Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonunun
çalışmalarına ilişkin usul ve esaslar Resmî Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bugüne kadar mağdurların
müracaatlarını inceleyecek, kabul edecek ve herkesin sorununa çözüm
üretecek diye umut dağıtan bu komisyon daha çalışmaya
başlamadan, usul ve esasları ortaya çıktıktan sonra önemli
bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldık.
Çünkü, şimdiye kadar herkesin adres gösterdiği bu komisyonun sadece
aşağıdaki hususlarda çalışma yapacağı
komisyonun kendi çalışma usullerinde belirtilmiş. Komisyonun
görevlerini belirleyen 2nci maddede:
(1)
Komisyon, olağanüstü hal kapsamında doğrudan kanun hükmünde
kararnameler ile tesis edilen aşağıdaki işlemler
hakkındaki başvuruları değerlendirip karar verir.
a) Kamu
görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarma ya
da ilişiğin kesilmesi.
b)
Öğrencilikle ilişiğin kesilmesi.
c)
Dernekler, vakıflar, sendika, federasyon ve konfederasyonlar, özel
sağlık kuruluşları, özel öğretim kurumları,
vakıf yükseköğretim kurumları, özel radyo ve televizyon
kuruluşları, gazete ve dergiler, haber ajansları,
yayınevleri ve dağıtım kanallarının kapatılması,
ç) Emekli
personelin rütbelerinin alınması.
(2)
Olağanüstü Hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde
kararnamelerle gerçek veya tüzel kişilerin hukuki statülerine ilişkin
olarak doğrudan düzenlenen ve birinci fıkra kapsamına girmeyen
işlemler de Komisyonun görev alanındadır.
(3) Bu
maddede belirtilen işlemlere bağlı olarak olağanüstü hal
kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnamelerde yer alan
ilave tedbirler ile Kanun yollarının açık olduğu
işlemler hakkında ayrıca başvuru yapılamaz. hükümleri
getirilmiştir.
Mağdur
olan vatandaşlarımızın bu haklardan istifade etmesi için
altmış gün içinde müracaat edebilecekleri ve altmış günlük
sürenin hak düşürücü bir süre olduğu da tespit edilmiştir.
Bu
düzenlemeye bakıldığında bu olaylar sebebiyle mağdur
olan vatandaşlarımızın en az yarısının
başvurabileceği bir mercinin olmadığı ortadadır.
Örneğin pasaportu iptal edilen binlerce kişinin hangi merciye müracaat
edeceği belli değildir. Yapılan bir ihbarla özel güvenlik
belgesi iptal edildiği için işini kaybeden vatandaşın ne
yapacağı, nereye başvuracağı belli değildir.
Hakkında yapılan bir ihbar olduğu için ya da bazı itiraf ve
iftiralara maruz kalarak hakkında adli tahkikat başlatılan
kişilerin pasaportları iptal ediliyor ancak kişinin bundan
haberi yok. Bu tip sıkıntılarla karşılaşan
insanların sorunlarının nasıl çözüleceği belli
değildir. Belediye şirketlerinde veya taşeron şirketlerinde
çalışan birçok insanın sözleşmesi feshedilmiştir. Bu
insanların dertlerini anlatabileceği bir makam yine yoktur.
Yine,
mahkemelerde çözülmeyen birçok işin bu komisyonlarda tek tek çözülmesi de
anlamsızdır. Bu komisyonun genel düzenlemeleri, genel kriterleri
belirleyip buna göre işlem yapması lazım.
Yine, bu
komisyonun özellikle ihraç edilen, mağdur olan kişilerle ilgili
dosyaları çok sağlam oluşturması lazım. Yarın bu
dosyaların hepsi sırasıyla idare mahkemesi, Danıştay,
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gideceği
için Türkiyenin önünde yeni çıkmaz sokakların yolları
açılmamalıdır. Burada vakit varken yeni tedbirler
alınmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bunların yanında
tabii şu hususa da hepinizin dikkatlerini çekmek istiyorum: Taşeron
şirketteki bir işçi, bir okulda çalışan öğretmen, bir
özel hastanede çalışan hemşire, kamunun birçok eklentisinde,
taşeron şirketlerde çalışan kişiler, devlete
bulaşmış bütün FETÖcüler bulunabilirken FETÖ'nün siyasi
ayağına ve üst bürokrasideki kısmına ulaşılamaması,
kamuoyundaki FETÖyle mücadele algısını ve adalet duygusunu
yerle yeksan etmektedir. FETÖyle mücadele konusunda devletin
yaptığı haklı mücadeleyi bir kısım siyasi
saiklerle baltalamaya ve etkisizleştirmeye kimsenin hakkı
olmadığı kanaatindeyiz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, FETÖyle mücadelede, ucu nereye ve kime dokunursa
dokunsun, mücadelenin kararlı bir şekilde yapılmasını
bugüne kadar hep savunduk, bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz.
Eş, dost, akraba, hatır gönül ilişkileri üzerinden bu
mücadelenin sulandırılmaması gerektiğini de ısrarla
ifade ediyoruz. Yoksa FETÖ devletten temizlenemez, temizlenemediği gibi,
daha da palazlanmasına zemin hazırlanır. Zamanı gelince,
siyasi ayak yeni FETÖcüleri devlete monte eder.
Bir de
devlete kamu görevlisi alırken devlete sadakat, ehliyet, liyakat yerine
başkalarına sadık kişilere devlet kapısı
açılırsa yeni FETÖlerin hortlamasının önü alınamaz.
Türkiyede personel rejimiyle kimse böyle oynamak cüretine
kalkışmamalı ve devlete sadakat noktasında yeni personel
istihdamında gerekli inceleme, araştırma ve hassasiyet
gösterilmelidir.
Bu Darbe
Komisyonunun çalışmaları sırasında, işte, şu
yapıldı, bu yapıldı. Ama en çok, gerek
ilahiyatçıların gerek istihbaratçıların ittifak ettiği
konu, yeni paralel yapıların ortaya çıkmaması konusunda
devletin bundan sonra bu yapılara karşı dikkatli
olmasıdır. Bu konuda aldığımız duyumlar bizi
endişelendirmektedir. Bu bakımdan, biz bu devleti sonuçta, ne
yaparsak yapalım, insanlarla yöneteceğiz. Bu devleti yönetecek
doğru insanları doğru yerlere koymak gibi bir görevimiz ve
sorumluluğumuz vardır, bu sorumluluktan kimse kaçamaz. Yarın,
yanlış yapanlar da bu sorumluluğun altında can
çekişirler.
Bu duygu
ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Şahsı
adına son olarak, Giresun Milletvekili Sayın Sabri Öztürk
konuşacak.
Buyurun
Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SABRİ
ÖZTÜRK (Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bölge
Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya
Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, 5235 sayılı Kanunla bölge adliye mahkemeleri ve 2576
sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi
Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunda yapılan
düzenlemelerle istinaf kanun yolu kabul edilmiştir. Böylece, bölge adliye
mahkemeleri ile bölge idare mahkemeleri 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmiştir.
İstinaf
mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle önemli bir hukuk reformu
yapılmış, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma
hakkının temini açısından hızlı ve etkili bir
yargılamanın gerçekleştirilmesi için önemli bir adım
atılmıştır.
İstinaf
kanun yolunun kabulüyle ilk derece mahkemelerinde yapılan
yargılamalardaki ve verilen kararlardaki olası hukuki eksiklikler hem
hukuka uygunluk denetimine tabi tutulmakta hem de olay yargılaması
yönünden yeniden denetlenmektedir.
İstinafın
faaliyete geçtiği bir yıllık süre içerisinde usul hükümlerinin
uygulanması ve teşkilat yapılanmasında ortaya çıkan
birtakım aksaklıkların giderilmesi için şimdi de bu kanun
değişikliği yapılmaktadır. Söz aldığım
ikinci bölümde de istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle ortaya çıkan
sorunları giderici, yargılama sürecinin
hızlandırılmasını sağlayan düzenlemeler
yapılmaktadır.
Örneğin
16ncı maddede, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden
beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı
olmayan sabit bir cezai hükmün bulunması gereken hâllerde ya da hükümden
sonra yürürlüğe giren kanun nedeniyle eylem suç olmaktan
çıkmış veya daha az ceza hükmolunabilecekse bölge adliye
mahkemeleri ceza dairesi tarafından hukuka aykırılık
düzeltilecek ve başvuru esastan reddedilebilecektir.
Yine,
düzenlemeyle, bölge adliye ceza dairelerince sanıklar lehine verilen
kararlardan bu hususta istinaf başvurusu yapmayan diğer sanıklar
da yararlanabilecektir.
17nci
maddeyle getirilecek değişiklik sonucu, Ceza Muhakemesi Kanununun
282nci maddesinde değişiklik yapılarak bölge adliye mahkemesi
ceza dairesinde duruşma açıldığında görevlendirilen
üye, ilk derece mahkeme hükmü, temyiz beyanları, keşif
tutanakları ve bilirkişi tutanaklarını okuma yerine,
anlatmayla yetinecektir.
21inci
maddeyle, Ceza Muhakemesi Kanununun 291inci maddesindeki temyiz isteminde
bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmaktadır.
Kısaca,
490 sıra sayılı Tasarıyla istinaf mahkemeleri
uygulamasından doğan aksaklıklar, bu ve benzeri hükümlerle
giderilmeye çalışılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bir yıl önce 15 Temmuz gecesi ülkemiz ve milletimiz büyük
bir felaketle karşı karşıya kalmış, hain
Fetullahçı terör örgütü mensupları tarafından darbe
teşebbüsünde bulunulmuştur ancak bu hain kalkışma
Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, milletimizin
cesareti ve ferasetiyle önlenmiştir. Bu süreçte 250 vatan
evladımız şehit olmuş, 2.193 insanımız gazi
olmuştur. Bütün şehitlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına
sabır diliyorum. Vatansever bütün gazilerimize de Allahtan acil
şifa, ebedi saadetler diliyorum. Bu arada, seçim bölgem olan Giresunlu
şehitlerimiz Emrah Sağaz, Cengiz Hasbal, İsmail Kefal, Necmi
Bahadır Denizcioğlu ve Mahmut Coşkunsuyu rahmetle anıyor,
ailelerine sabır diliyorum.
15 Temmuz
hain darbe girişimi, aslında bir darbeden öte, âdeta bu ülkeyi
sömürgeleştirmek için sinsice planlanmış bir işgal
girişimiydi çünkü bu ülke maalesef, birçok darbe yaşamış
ama hiçbirinde bu ülkenin Meclisi, Cumhurbaşkanlığı,
Emniyeti, istihbaratı, kısaca ülkenin tüm millî ve stratejik
kurumları bombalanıp ateş altına
alınmamıştı. O yüzden bu ülkeyi geleceğe umutla
taşımak için 15 Temmuzu iyi okumak, iyi değerlendirmek gerekir.
Sayın
milletvekilleri, şu anda Türkiye'de FETÖ terör örgütünün omurgası
kırılmış, hareket kabiliyeti yok edilmiştir fakat
dünyanın 170 ülkesinde yabancı istihbaratların desteğiyle
yapılanan FETÖ, maalesef, bu ülkelerde Türkiye düşmanı bir lobi
gibi her türlü düşmanlığını sürdürmektedir. Ülke
olarak darbe girişimini, işgal girişimini savuşturduk ama
terörle küresel mücadelemizi amansız olarak sürdürmekteyiz. 15 Temmuz
gecesi bombalar altında bulunan bir milletvekili olarak o gece siyasi
parti ayrımı yapmadan, iktidarıyla, muhalefetiyle milletvekillerinin
hep birlikte hain FETÖcü darbecilere karşı omuz omuza mücadele
vermesi takdire şayandı ancak şu anda, ülkenin bekası için
yapılan mücadelede muhalefetin çok, daha çok desteğine ihtiyaç
vardır. Elbette muhalefetin eleştirmesi, farklı düşünmesi
doğaldır fakat herkesin, söylediği sözün, yaptığı
eylemin öncelikle FETÖ açısından sonuçlarına mutlaka
bakması gerekir. FETÖye karşı yine aynı ruh, aynı
kararlılıkla hep birlikte mücadele verilmelidir. Ülkemize karşı
yürütülen psikolojik, asimetrik saldırıya karşı tek yumruk
olmalıyız. Nasıl 15 Temmuz gecesi iktidar, muhalefet bir arada
isek terör örgütleri FETÖ, PKK, PYD, DEAŞ, adı ne olursa olsun tüm
örgütlere karşı tek yumruk olmalıyız.
Bu
duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Öztürk, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemini yapacağız.
Süremiz
on beş dakika; bu sürenin yedi buçuk dakikası soru sormaları
için sayın milletvekillerine, diğer yedi buçuk dakikası ise bu
soruları cevaplamak için Sayın Bakana aittir.
Sayın
Yedekci, buyurun.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Evet, teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Bakanım, Türkiye'de adaletin olduğunu düşünüyor musunuz?
Cevabınız evet ise toplumda giderek yükselen adalet
arayışının sizce nedeni nedir? Vatandaşın adli
kurumlara güvensizliğinin gerekçeleri sizce ne olabilir?
Cevabınız hayır ise Bakanlığını
yaptığınız adaletin tesis edilmesinin tarafgir
yaklaşımlarla olamayacağını bilmiyor musunuz? Bu
ısrarlı Benden olsun, liyakati olmasa da olur. tavrının
gerekçesi nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Tümer
ZÜLFİKAR
İNÖNÜ TÜMER (Adana) Sayın Bakan, ceza infaz memurlarının
yaptıkları iş polis ve jandarmaya eş olsa da özlük
hakları yetersizdir, örneğin bir sendikal hakları dahi yoktur,
güvenlik sınıfı olarak değerlendirilmelerine
karşın güvenlik hizmetleri sınıfı yerine genel idare
hizmetleri sınıfında yer almaktadır. Adalet ve yargı
birimlerinde çalışan personel aylık elli saat fazla
çalışma ücretinden yararlanırken ceza infaz kurumları bu
haktan yararlanamamaktadır. Oysa personel yirmi dört saat esası
üzerine çalışmakta, ziyadesiyle fazla mesai ücretini hak etmektedir.
Batı Avrupa ülkelerinde aynı hizmeti görenler cezaevi polisi olarak
anılırken kapalı ortamlarda âdeta dışlanan ceza infaz
memurları mesai hakkı, fiilî hizmet zammı, maaş ve sosyal
haklarda da haklı olarak iyileştirmeler beklemektedir; cezaevlerinin
kapasitelerinin çok üzerinde mahkûm barındırdığı
bugünlerde ayrıca servis, lojman imkânları ve silah ruhsatı
edinme haklarından da yararlanmaları gerekmektedir. Bu konunun
hassasiyetle gündeme alınmasını talep ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Tarhan
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Sayın Bakan, gazetelerde yer alan habere göre Uşak
Valisi TMSF tarafından el konulan 29 şirkete kayyum olarak
atandı, tekrar ediyorum 29 şirkete kayyum olarak atandı. Bu,
etik olarak doğru mudur?
BAŞKAN
Sayın Bakan
MURAT
BAKAN (İzmir) Sayın Bakan, çağdaş ceza hukukunun en
önemli ilkelerinden suç ve cezanın şahsiliği ilkesinin,
özellikle OHAL KHKlarında insanların akrabalarıyla ilgili
Yani
suça karışmamış, herhangi bir suç örgütüyle iltisakı
olmayan insanların da ihraç edildiğini görüyoruz.
Dolayısıyla suç ve cezanın şahsiliği ilkesi ihlal
edilmektedir. Bu konuyla ilgili kafanızda bir düzenleme var mı? Bunu
düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Sayın Yedekci
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan,
tekrar.
Şimdi,
OHAL süreciyle birlikte, terörle hiçbir ilgisi olmayan ama partinizle aynı
siyasi görüşte olmayan yani muhalif düşünen çağdaş,
demokrat insanların da cezalandırıldıkları konusu
sürekli gündeme getiriliyor. Bu konuda sizin şahsi fikriniz nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan
MURAT
BAKAN (İzmir) Sayın Bakan, OHAL KHKlarıyla kapatılan
vakıf üniversitelerinden dolayı işlerinden olan akademik ve
idari personelin başvuracağı herhangi bir kurum
bulunmamaktadır, yapılan düzenleme gereği bu Komisyona da
başvurmaları mümkün değil. Fabrika kapandı, iş bitti,
yapı bitti, işe paydos gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu
herhangi bir iltisakı, hiçbir suçu olmadığı hâlde
işsiz kalan akademik ve idari personele ilişkin bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun, lütfen.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Yedekci, Türkiyede adalet var mı? diye başlayan bir
dizi soru sordunuz. Elbette Türkiyede adalet var ama adalet görevini yerine
getirmek üzere görev yapanlara karşı bir adaletsizlik var, bir
haksızlık var.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Adalet var ama hâkim
ve savcılara...
BAŞKAN Sayın Yedekci, lütfen...
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Anlamaya
çalışıyorum...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İzninizle cevap vereyim.
Bakın, 2016 yılı adli sicil istatistikleri
yayınlandı ve oradan -izniniz olursa- bazı rakamları
paylaşmak isterim. 2016 yılında cumhuriyet
savcılıklarında 7 milyon 398 bin 616 dosya, ceza mahkemelerinde
yaklaşık 2,5 milyon, hukuk mahkemelerinde yaklaşık 3,5
milyon, diğer mahkemelerde de olan dosyaları böyle koyduğunuzda,
adliyenin üzerinde 15 milyon civarında iş var ve bu kadar iş
yapılıyor. Bunlardan karara bağlanan var, devam edenler var,
soruşturması olan var, başka başka adli işlemler var.
Bunlardan kaç tane konu Türkiyenin gündeminde, her gün tartışılıyor?
Elinizi vicdanınıza koyun, 15 milyon adli işlem var; 15 milyonun
içerisinde Parlamentoda milletvekillerinin veya dışarıda
medyanın, başka çevrelerin tartıştığı karar
sayısına, dava sayısına veya ceza sayısına
baktığınızda, mukayese ettiğinizde gerçekten çok az
sayıda.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Yani
aşırı iş yükünden mi adalet tesis edilemiyor diyorsunuz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bir
şey söyleyeceğim. Yani bu kadar dosya yapılıyor,
eleştiri yapılacağı zamanda insaflı olmak lazım.
15 milyon iş yapılan yer var, 15 milyonda 100 tane, hadi diyelim 200
tane eleştirilen konu var yani dosya üzerinden somutlaştırarak
söylüyorum. O zaman bir karar verecek olsanız, 15 milyonda 100 tane
eleştiri varsa Buradaki durum nedir? diye, bunu bir değerlendirmeniz
önemli.
İkincisi,
bakın, yargı tabii, bu son dönemde, bütün bu işleri yaparken bir
sürü travma da geçirdi, onların içerisinden de geçiyor; meslekten ihraçlar
var, istinafı kurduk. İstinafa birinci sınıf hâkimleri atayınca
onların yerlerine aşağıdan birinci sınıf
olanları getirdik, bir hareketlenme oldu. 20 Temmuzdan sonra oldu bunlar.
İhraçların yerine -onlarda kıdemli olanlar gittiği için-
aşağıdan oraya da bir hareketlenme oldu zaman zaman ve
mesleğe yeni kabuller de oldu. Bütün bu şartlar altında,
gerçekten, hâkim ve savcılarımız görevlerini büyük bir özveriyle
yapıyorlar ve milletimizin kendilerinden beklediği adaletin
zamanında ve doğru tecellisi için çalışıyorlar.
Ben,
Türkiyede, bu anlamda hâkim ve savcılarımızın görevlerini
Anayasa ve hukuka uygun yapma konusunda özverili çalışma
yaptıklarına ve milletimizin adalet beklentisine olumlu cevap
verdiklerine inanıyorum. Eleştiriler yok mu? Var. Elbette mahkeme
kararları eleştirilecek, hâkim de savcı da
yaptığı işlerden dolayı eleştirilebilir ama
benim, Adalet Bakanı ve HSK Başkanı olarak gördüğüm
şu: Gerçekten, Türkiyede 15 milyon işe bakıp ve burada
eleştirilen konuların sayılı ve sınırlı
olması yargımız için son derece önemlidir.
Yargıdan
memnuniyete gelince. Yargıdan memnuniyet oranlarının çok
yukarıda olabilmesi, işin doğası gereği mümkün
gözükmüyor; sebebi şu: Yargıya işi düşen herkesin
yarısı kaybediyor, yarısı kazanıyor, kazanan da
istediği gibi kazanamıyor. Yargıda memnuniyet neyi ölçüyor?
dendiği zaman, memnuniyet, yargıya işi düşen kişilerin
yargıdan aldığı hizmet
karşılığındaki memnuniyetini veya
memnuniyetsizliğini ölçüyor. Şimdi, bir yargılama sistemini
sağlık sistemi gibi, diğer eğitim sistemi gibi
düşündüğünüzde, herkeste aynı şey olmaz. Ama burada dava
açılıyor, birisi kaybediyor, birisi kazanıyor, otomatikman bir
şey var. Ama buna rağmen, 2016 yılı memnuniyet oranı
-resmî veriler- yanılmıyorsam yüzde 52,4.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Kazananlarla
yaptınız herhâlde!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Bakın, işin doğası gereği zorluk da var, buna
rağmen yüzde 52,4tür, bu iyi bir orandır.
İkincisi, yargıya güven, yargıya işi
düşenlerle beraber, işi düşmeyen bütün vatandaşların
yargı hakkındaki kanaatini ifade eder. Tabii, güven konusunun daha
ileri noktada olması lazım.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Son yıllardaki
azalmasını sormak istiyorum.
BAŞKAN Sayın Yedekci, lütfen
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Burada
alacağımız mesafeler var. Bunun sebebi de herkesin yargıya
yüklenmesi, herkes eleştiriyor. Diyelim ki bir karar çıkıyor,
kararı eğer beğeniyorsak Ne güzel, Ankarada hâkimler var.
diyoruz; eğer kararı beğenmiyorsak Bu, Hükûmetin
talimatıyla hareket etti, bu kanunu görmedi, şu olmadı.
şeklinde belli noktalardan cevaplarla eleştiriyoruz. Ya, bir karar
veriliyorsa onun neden verildiğini izah eden bir gerekçesi var, o
kararı beğenmediğimizde o karara karşı
gideceğimiz yasa yolları var, onu denetleteceğimiz yargı
içinde başka mekanizmalar var, onların harekete geçirilmesi
lazım. Yargıyı yıpratmak hiçbirimize fayda sağlamaz;
milletimize, devletimize, hiçbirimize de bir fayda sağlamaz.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Biz de aynı
şeyi düşünüyoruz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Elbette
eleştireceğiz eleştirmemiz gereken bir şey varsa ama
milletin adalete olan inancını zayıflatacak bir üslubu, usulü de
işin doğrusu doğru görmediğimi ve hâkim ve
savcılarımıza büyük bir haksızlık
yapıldığını buradan ifade etmek isterim. Türkiye'de adalet
de vardır, adalete hizmet eden ve bu görevini gerçekten fedakârlıkla
yapan hâkim ve savcılarımız da vardır ama onların
verdiği kararlardan rahatsız olanlar da olacaktır, bu işin
doğası gereği her zaman olacaktır. Yani bunu ortadan
kaldırmak mümkün değil. Bir kişiyle ilgili yirmi yıl, otuz
yıl hapis cezası veriliyor. Hapis cezası alan elbette memnun
olmayacak, onun yakınları memnun olmaz, sevenleri memnun olmaz. Veya
cezayı birisi az gördü, müdahil tarafı daha çok ceza istiyor,
çıkmadı, o da memnun olmayacaktır ama sonuçta, adaletin
kestiği parmak acımaz. Bununla ilgili itiraz, temyiz, her türlü
denetim yolları da açıktır.
Bir de şunu ifade etmek isterim: Tabii, biz
yargıya güveni artırmak için önemli adımlar attık. Bir
defa, Ne yaptık? derseniz, kalkan not sistemini yeniden geri getirdik.
Hâkimlere, savcılara istinaf ve temyiz mercileri not verecek. Şimdi,
ikincisi: Denetimleri artırmak için adım attık ve inşallah
-komisyonda tasarı var, teftişe alınacak müfettiş
sayısını artırıyoruz- rutin denetimleri vaktinde ve etkin
bir şekilde yapacağız ki onlar da rehberlik yapacaklar ve hâl
kâğıdı vardı, kalkmıştı, yeniden getirildi.
Liyakati esas alan bir düzeninin sağlıklı işlemesi için bu
da şarttır, o getirildi. Hedef süreler kondu. Yargı, bundan
sonra, bir şikâyet olduğunda o şikâyeti kaç gün içinde karara
bağlayacağını şikâyet eden vatandaşa verecektir.
Bunun uygulamasını getirdik, yönetmeliğini çıkardık,
zannediyorsam 1 Ocak 2018 itibarıyla da bunun uygulamasını
başlatacağız.
Bir de Adli Veri Bankası diye bir banka
kurduk, bu da çok önemli, 1 Ocak 2017de yürürlüğe girdi. Adli Veri
Bankası, yargıya ilişkin -Googleda sorduğunuz sorulara
cevap aldığınız gibi- ne kadar soru soracaksanız bütün
bu soruların hemen hemen tamamına cevap verecek bir sistem,
yargının tomografisini çekecek bu, herkes görebilecek, hâkim ve
savcıların da tomografisini çekecek. Örneğin, bir savcı 10
tane iddianame hazırlamış, iddianamelerinin 9u iade
edilmişse o orada görülecek veya kaç tane kararı bozuldu mahkemenin,
hangi maddeden, hangi fıkradan bozuldu
Şu anda, hâkim takip ederse
kendisi bile zor öğrenebiliyor bunu ama bu yeni sistemde,
baktığınız zaman, verdiğiniz kararların
akıbeti ne oldu görülecek. Adalet Akademisi meslek içi eğitimi
yaparken de bu verilerden istifade ederek eğitimi yapacaktır,
ihtiyacı olanlara eğitim vermek suretiyle gelişmeyi de
sağlayacaktır. Tabii, bu, Türkiye'nin suç haritasını da
sağlıklı bir şekilde çıkaracaktır yani diyelim en
çok cinayet hangi ildendi görülecek, hangi ilçede görülecek, hangi mahalle,
hangi sokak, hangi cadde, hangi köy, gece, gündüz, mevsimler, eğitim
durumu, saatler, bütün bunların hepsi bu sistemde görülecek. Yani bu da
gerçekten bizim elimize çok sağlıklı veriler verecek, devletin
adalet hizmetleri bakımından da başka kurumların önleyici
hukuk dediğimiz hukuk anlayışını hayata geçirmesi
bakımından da bu son derece önemli bir sonucu ortaya koyacaktır.
Bunu özellikle ifade etmek isterim, bu da yargıya güveni artıracak
bir şey.
Öte yandan, faaliyet raporlarını
alenileştirdik. Bundan sonra -adliyelere asıyorlar, bu sene
başladı- herkes yaptığı işi ilan edecek, ne kadar
ne yaptığını ve bu, vatandaş denetimine açık
olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Aynı şekilde, demin söylediğim
BAŞKAN Sayın Bakan, süremiz bitti.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, böylelikle
soru-cevap bölümünü de tamamlamış olduk.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.24
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 01.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli),
Ömer SERDAR (Elâzığ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
490
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
491
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
2.- İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 491)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra
da komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 19 Temmuz 2017 Çarşamba günü saat
14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi
geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 01.27