TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
118inci Birleşim
25 Temmuz 2017 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Bilecik ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Karabük
Milletvekili Burhanettin Uysal'ın, Kudüs ve son günlerde Kudüste
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Şırnak Milletvekili Aycan İrmez'ın, Şırnak ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın'ın, Mescid-i
Aksaya yapılan saldırıları kınadığına,
insan hakları savunucularını ve uluslararası toplumu bu
saldırılara karşı duyarlılığa davet
ettiğine ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın'ın, Erzurum
Milletvekili İbrahim Aydemire annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı
dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın'ın, 24üncü
Dönem Samsun Milletvekili İhsan Kalkavanı rahmetle
andığına, ailesi ile Cumhuriyet Halk Partisine
başsağlığı dilediğine ve Halil
İnalcıkı vefatının 1inci yıl dönümünde rahmetle
yâd ettiğine ilişkin konuşması
4.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın'ın, Meclisin
ciddiyetine, vakarına, ağırlığına ve mehabetine
yakışmayan ve çalışma düzenini bozucu
davranışlarda bulunmamak gerektiğine ilişkin
konuşması
5.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın'ın, devletin
Kürtlerle değil terör ve terör örgütleriyle mücadele ettiğine
ilişkin konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu'nun, on yıl önce
Tuncay Özkanın FETÖ örgütü yapılanması hakkındaki
bilgileri ilgili makamlara bildirdiği dosya kapatılmamış
olsaydı bugün 15 Temmuz darbe girişiminin olup
olmayacağını ve bu yapılanmanın siyasi ayağının
ortaya çıkarılıp çıkarılmayacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
2.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arık'ın, AKP ve MHPnin gündeme getirdiği
İç Tüzük değişikliğinin hedefinin muhalefeti yani
demokrasiyi yok etmek olduğuna ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Eren Erdem'in, Cumhuriyet gazetesi çalışanlarıyla
ilgili davanın sanıklarından biri olan Akın Atalayın
ifadesinin bir bölümünü okumak istediğine ve Kahrolsun istibdat,
yaşasın hürriyet. dediğine ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Didem Engin'in, Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından açıklanan yeni eğitim müfredatından bir an evvel
dönülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından açıklanan yeni eğitim müfredatına ilişkin
açıklaması
6.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç'ın, karakterin
insanda mevcut olan manevi çizgilerin bütünü olduğuna, Filistin ve
Kudüste işlenen cürümlerin de siyonist bir karakterin tezahürü
olduğuna ilişkin açıklaması
7.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamak'ın, geçtiğimiz günlerde Resmî Gazetede
yayımlanan Kamu Taşınmazları Üzerinde Eğitim ve Yurt
Faaliyetleri İçin Üst Hakkı Tesis Edilmesine İlişkin
Yönetmelik hükümlerine ilişkin açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Selina Doğan'ın, Cumhuriyet gazetesi davasında
tutuklu yargılanan avukatların serbest bırakılmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
9.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslan'ın, Denizlinin Baklan, Sarayköy ve Tavas
Ovalarında sulamayla ilgili yaşanan sıkıntılara bir
çözüm üretilip üretilmediğini ve Güney ilçesinde yapımı devam
eden Cindere Barajının ne zaman bitirileceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
10.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet'in, görüşülmeye başlanan İç
Tüzük Değişiklik Teklifiyle gerçeklerin
konuşulmasının önü kapatılarak susturulmuş bir Türkiye
yaratılacağına ilişkin açıklaması
11.- Ankara
Milletvekili Murat Emir'in, Adularya Enerji Elektrik ve Madencilik
Şirketine FETÖyle ilişkili olma iddiasıyla el konularak atanan
kayyumların şirketi kötü yönettikleri iddialarına ve
işçilerin mağduriyetinin ne zaman giderileceği ile
kayyumların ücretini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
12.- İzmir
Milletvekili Kerem Ali Sürekli'nin, Kudüste yaşanan olaylara ve
Filistinin haklarından asla vazgeçmeyeceklerine ilişkin
açıklaması
13.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu'nun, yeni atanan bakanların
hayırlı hizmetler sunmalarını beklediğine ve özellikle
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref
Fakıbabadan fındıkla ilgili beklentileri olduğuna
ilişkin açıklaması
14.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşek'in, Tarsus Devlet Hastanesinde tadilat ve
onarım kararı alınmasına ve Pamukluk Barajının
bitirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi'nin, İstanbulun
elde avuçta kalan son yeşil alanlarının da tahrip
edildiğine ilişkin açıklaması
16.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Aydemir'in, annesinin vefatı nedeniyle
taziyelerini ileten herkese şükranlarını sunduğuna ve
şehitler ile bütün geçmişlerine rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
17.- Kayseri
Milletvekili Sami Dedeoğlu'nun, Mescid-i Aksanın İsrail
tarafından ibadete kapatılmasının ibadet ve din
özgürlüğüne büyük bir saldırı olduğuna ve kabul
edilemeyeceğine, bölgedeki olaylarda hayatını kaybeden 3
kişiye Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
18.-
İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci'nin, demokrasi mücadelesinin ana
unsurunun kadınlar olduğuna ve cumhuriyet kadınlarının
istedikleri her şeyi giyip istedikleri her yere gidebileceklerine
ilişkin açıklaması
19.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay'ın, Türkiyenin, bekasına diş bileyen her
türlü çevre, oluşum, grup, örgüt ve yapıyla korkusuzca, kıran
kırana bir mücadele hâlinde olduğuna, Türkiye-Almanya
ilişkilerine ve İsrailin Mescid-i Aksaya
acımasızlığı karşısında
insanlığın âciz ve suskun olduğuna ilişkin
açıklaması
20.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, Halkların
Demokratik Partisi olarak başlangıcı Diyarbakırda
yapılmak üzere demokratik siyasete özgürlük çerçevesinde bir vicdan ve
adalet nöbeti başlattıklarına ve Cumhuriyet gazetesi
davasının bu ülkenin ayıbı olarak tarihe geçeceğine
ilişkin açıklaması
21.- Ordu
Milletvekili Seyit Torun'un, 24üncü Dönem Samsun Milletvekili İhsan
Kalkavana Allahtan rahmet dilediğine, fındık üreticilerinin
sorunlarına, Hükûmetin fındık üreticisine vefa
göstermediğine ve yeni atanan Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanının derhâl bu konuyla ilgilenmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
22.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceöz'ün, Halil İnalcıkın
ölümünün 1inci yıl dönümüne, İsrailin Mescidi Aksaya yönelik
tutumunun kabul edilemez olduğuna, İç Tüzük Değişiklik
Teklifinin Parlamento çalışmalarının çok daha
hızlı, etkin ve verimli olabilmesi adına önemli
değişiklikler öngördüğüne ve ülkenin birlik ve beraberliğinin
korunması için pek çok şehit verildiğine ilişkin
açıklaması
23.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, İç Tüzük
Değişiklik Teklifiyle ilgili görüşmelere cezaevinde
olmaları nedeniyle katılamayan HDP Eş Genel Başkanı ve
milletvekillerinin Başkanlık Divanına gönderdikleri istemlerini
Genel Kurula sunmak istediğine ve 5 Haziran Diyarbakır mitingine
yapılan saldırı davasında DAEŞ üyesi Burhan Gökün
tahliye edilmesine ilişkin açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş'un, İstanbul Milletvekili
Mehmet Bekaroğlunun 489 sıra sayılı Komisyon Raporu
üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
25.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
26.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, son sözün
savunmanın olduğuna, sonrasında oturumu yöneten Meclis
Başkan Vekilinin konuşma yapmasının Anayasaya
aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- CHP Grup
Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gökün, kırsal kesimde
kullanılan asbest ile yasaklanmadan önce değişik iş
kollarında kullanılan asbestin devam eden insan
sağlığını bozucu etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/592)
2.- Van
Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve 22 milletvekilinin, özellikle Van'da olmak
üzere Van Gölü Elektrik Dağıtım AŞ'nin (VEDAŞ)
kapsadığı illerdeki elektrik kesintilerinin nedenlerinin ve
olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/593)
3.- Van
Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve 22 milletvekilinin, Türkiye'de bulunan
kadın mülteci ve sığınmacıların
yaşadığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/594)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, (2/275) esas numaralı
Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/103)
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ
Grubunun, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında bulunan 489 sıra sayılı
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporunun bu kısmın 1inci sırasına;
bastırılarak dağıtılan 493 sıra sayılı
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporunun ise kırk sekiz saat geçmeden yine bu kısmın 2nci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceöz'ün, Manisa Milletvekili Özgür Özelin AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulunun doğrudan gündeme alınma önergesi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Tunceli
Milletvekili Gürsel Erol'un, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya
Önderin 489 sıra sayılı Komisyon Raporu üzerinde
yaptığı savunma konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in, Tunceli Milletvekili Gürsel
Erolun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler
1.- Van
Milletvekili Tuğba Hezer Öztürkün 2016 Yılı Ekim, Kasım ve
Aralık Aylarında Beşer Birleşimi Aşan (Toplamda Genel
Kurulun 47 Birleşimi) Devamsızlığı Sebebiyle
Anayasanın 84üncü ve İçtüzükün 138inci Maddeleri Uyarınca
Gerekli Değerlendirmenin Yapılması İçin Başkanlık
Divanının 24.05.2017 Tarihli ve 38 Numaralı Kararı ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (3/1022)
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(S. Sayısı: 489)
2.-
Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldızın 2016
Yılı Ekim, Kasım ve Aralık Aylarında Beşer
Birleşimi Aşan (Toplamda Genel Kurulun 47 Birleşimi)
Devamsızlığı Sebebiyle Anayasanın 84üncü ve
İçtüzükün 138inci Maddeleri Uyarınca Gerekli Değerlendirmenin
Yapılması İçin Başkanlık Divanının
31.05.2017 Tarihli ve 39 Numaralı Kararı ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (3/1072) ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (S.
Sayısı: 493)
B) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ile 2 Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi (2/1783) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
492)
2.- İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 491)
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Selin Sayek Böke'nin, bazı ülkelerin Katar'la diplomatik
ilişkilerini kesmesi üzerine doğan krizin Türkiye ekonomisine
olası etkilerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat
Zeybekcinin cevabı (7/14487)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın afet
yönetim planına ve İstanbul'da bağlı kurum ve
kuruluşlara ait binalarda depreme karşı alınan önlemlere
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı
(7/14838)
25 Temmuz 2017 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-------0-------
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Nerede var?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ya, Başkan, yapma Allah
aşkına!
BAŞKAN Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Bilecikin
sorunları hakkında söz isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar
Tüzüne aittir.
Sayın Tüzün, buyurun. Bu kürsüler sizi
özlemişti. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
IV.-GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Bilecik ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkan,
sevgili milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, kuruluşun ve kurtuluşun merkezi
olan Bilecik ilimizin sorunlarına değinmek için gündem
dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Bilecek ilimiz, taşı mermer, toprağı
seramik, yaprağı ipek olan bir kent. Böylesine bir kentin tarihî ve
kültürel özellikleriyle birlikte ön plana çıkması, özellikle AKP
iktidarının on beş yıldır Hükûmette bulunup da
Şeyh Edebalinin sözünü, İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
sözünü şiar edinmesiyle birlikte, devletin ve cumhuriyetin kurulduğu
bu kutsal topraklara yeterince ilgi göstermediğini, yeterince destek
vermediğini de tüm Bilecik halkı olarak bizler biliyoruz. Bu
sorunları da burada gündeme getirmenin, bölgenin bir milletvekili olarak,
benim görevim olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın. felsefesini ortaya koyan
iktidarınız, maalesef, insanı da yaşatmıyor, devleti
de yaşatma noktasında gerekli desteği vermiyor. Bugüne kadar,
bölgemizde yapılması gereken hizmetler noktasında vermiş
olduğumuz kanun teklifleri kabul edilmiyor iktidarınız ve Meclis
grubunuz tarafından.
Özellikle, kuruluşun ve kurtuluşun merkezi
dediğimiz Bozüyük Metristepemizde millî park yapılması
noktasında vermiş olduğumuz kanun teklifi, bugüne kadar
defalarca gündeme getirmemize rağmen kabul edilmedi. Yine, Bilecike
atanan vali ve kaymakamların Bilecike hizmet edebilmesi noktasında,
istişare ettiğimizde, açıkça ifade etmem gerekiyor ki devleti
iyi tanıyan, bürokrasiyi bilen ve hizmet noktasında her zaman
yanımızda olduğunu düşündüğümüz ve dünyaya gelecek
çocuğun bile dokuz ay on gün süreli olduğunu bildiğimiz hâlde,
bir ile atanan valinin dokuz ay süreyle görev yapıp görevden
alınmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Çünkü bir vali,
Hükûmetiniz tarafından, iktidarınız tarafından
atanıyorsa onun hizmetlerini takip etmek, kontrol etmek göreviniz. Ancak
validen memnuniyetsizliğiniz varsa merkeze alırsınız ama
dokuz ay süreyle bir ilde görev yapan bir valiyi, dokuz ay sonra görevden
almanın, bir başka ile vali atamanın doğru
olmadığını bir kez daha söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Bilecikimizin
sayamayacağımız kadar çok sorunu var ancak Bilecik, aynı
zamanda tarihî ve kültürel özelliğiyle birlikte bir sanayi kenti. Organize
sanayi bölgeleri, 186 tane fabrikası, 20 binin üzerinde
çalışanı var ve maalesef, yine iktidarınız döneminde
Türkiyedeki vergi rekortmenlerinin arasında ilk 100e giren 10dan fazla
firmamız var. Hemen yanı başımızdaki Bolu iline, 200
milyon dolarlık ihracat yapan bir ile gümrük müdürlüğü kuruyorsunuz
ama 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan bir ildeki sanayi
kuruluşlarının işini görmek üzere gümrük müdürlüğü
kurmuyorsunuz.
Yine, bugüne kadar vermiş olduğumuz kanun
tekliflerini kabul etmiyorsunuz. Bölgemizle ilgili vermiş olduğumuz
yazılı soru önergelerine, İç Tüzükte yazılı
olmasına rağmen, bir bakanın on beş gün içerisinde cevap
vermesi ve otuz gün geciktirerek kırk beş gün içerisinde
yazılı soruya cevap vermesi gerektiği hâlde, maalesef,
bakanlarınız
Bugün bir tanesi var ama çoğu hiçbir zaman
olmuyor; dün de maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü
görüşülürken burada hiçbir bakan yoktu. Bakanları Meclis
Başkanlık Divanına ve Meclisin parlamenterlerine şikâyet
ettiğimi bir kez daha ifade ediyorum ve Bilecikle ilgili vermiş
olduğumuz soru önergelerine de cevap vermediklerini biliyorum.
Sevgili arkadaşlar, yine, sizin bir
sloganınız vardır bitmeyen aşk, Bilecik-Bursa yolunun on
beş yıllık iktidarınızda bitmediğini Bilecik
halkı da biliyor, bizler de biliyoruz. Bilecikin en önemli
sorunlarından bir tanesinin hastane sorunu olduğunu biliyoruz. Son
birkaç ay içerisinde 7 bakan, 4 bakan yardımcısı, yetmedi,
Başbakan, Bilecike geldi ama hiçbiri, temel atma töreninde
bulunmadı, hiçbiri, açılış töreninde bulunmadı.
Bakanın görevi, bir kente gelip cirit atmak değildir. Valiyi ziyaret,
belediyeyi ziyaret, partisini ziyaret edip plaket almak, plaket vermek
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) Bir dakika var mı
Başkanım?
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Bakan, hangi ile giderse gitsin, Başbakan,
hangi ile giderse gitsin o ile, o seçim bölgesine hizmet götürmek
zorundadır. Bir bakanın, tüm imkânlarını kullanarak bir ile
gidip valiyi ziyaret edip, belediye başkanını ziyaret edip veya
siyasi partisini ziyaret edip plaket almak, plaket vermek görevi değildir.
Bugüne kadar, son birkaç ay içerisinde 7 bakan, Başbakan, bakan
yardımcıları, Cumhurbaşkanı
danışmanları gelmesine rağmen -Bilecikte plaket
aldılar, plaket verdiler- Bilecik halkına gerekli özveriyi, gerekli
yatırımı, gerekli katkıyı
yapmadıklarını Genel Kurulda haykırarak bir kez daha ifade
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, Kudüs ve son
günlerde Kudüste yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Karabük
Milletvekili Burhanettin Uysala aittir.
Buyurun Sayın Uysal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.-Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal'ın, Kudüs ve son
günlerde Kudüste yaşanan sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Müslümanların ilk kıblesi,
peygamberler şehri olan Kudüs ve son günlerde Kudüste yaşanan insan
hakları ve inanç özgürlüğü ihlallerine ilişkin söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kudüs, en başta ümmetin ilk kıblesi ve
Mekkedeki Mescid-i Haram ve Medinedeki Mescid-i Nebeviden sonra üçüncü
kutsal mabet Mescid-i Aksayı bağrında
barındırdığından dolayı İslamda ayrı
bir yere ve öneme sahiptir. Mescid-i Aksa, biz Müslümanlar için Mekke ve Medine
gibi kutsaldır. Kudüse karşı sorumluluğumuz vardır,
Müslümanların bu davaya sahip çıkmaları gerekir.
Kudüsün ikinci fatihi Selahaddin Eyyubi seferde
ordusuyla olmadığı zamanlarda bile çadırda yatardı,
bunu görenler: Ya Selahaddin, neden sen diğer sultanlar gibi evinde
yatmıyorsun? diye sorarlar. Bu soruya Selahaddin Eyyubinin cevabı
şu şekilde olmuştur: Allahın evi esaret altındayken
Selahaddin nasıl kendi evinde yatar? derdi ve bu hassasiyetle Kudüsü
fethetti.
Kudüse sahip çıkmak, ona gereken hürmeti ve
hassasiyeti göstermek her Müslümanın görevidir. Kudüs davası, sadece
Filistinli kardeşlerimizin davası değildir. Birinci Dünya
Savaşında güney cephesinde en büyük mücadelemizi Mekke, Medine ve
Kudüsü korumak için verdik, Çanakkale ve Kutül Amarede
kazandığımız zaferlere rağmen işgali durduramadık.
İlk Haçlı Seferlerinden beri uğrunda oluk oluk kan
akıttığımız Kudüs, maalesef o günlerden beri huzur
yüzü görmedi, göremedi.
İsrailin 1967den bu yana işgal
altında tutmakta olduğu Doğu Kudüste 14 Temmuz günü Harem-i
Şerifi üç gün süreyle kapatması ve ardından Müslümanların
Harem-i Şerife girişlerine yeni kısıtlamalar getirmeye
çalışması kabul edilemez. İsrail yönetiminin buradaki
amacının güvenlik kaygısı olmadığını,
tamamen Müslümanların Mescid-i Aksadan tecrit edilmesi amacı
taşıdığını herkes biliyor. İsrailin Harem-i
Şerifin ve Mescid-i Aksanın kutsiyetini ağır biçimde
ihlal eden uygulamaları ve Kudüsün çok dinli, kültürel
yapısını değiştirmeye yönelik kabul edilmesi mümkün
olmayan tasarrufları karşısında bu mukaddes şehrin
dinî ve tarihî mirasına sahip çıkmak, geçmişimize ve kimliğimize
sahip çıkmak anlamına geldiğini bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Kudüs davası, sadece Filistinli
kardeşlerimizin davası değil, 1,7 milyarlık tüm İslam
âleminin haremiizzeti ve namusudur. Kudüsün ve Harem-i Şerifin
kutsiyetine ve tarihî statüsüne saygı gösterilmesi hukuki bir
yükümlülüktür. Mescid-i Aksanın kontrolü, hem anlaşmalar hem hukuken
hem de inancımızın gereği Müslümanlarda
olmalıdır. Ayrıca İsrail güçlerinin Filistinli kardeşlerimize
karşı aşırı güç kullanmasını
kınıyor, Harem-i Şerifteki olaylarda hayatını
kaybeden kardeşlerimize Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar diliyorum.
İsrail, çeşitli güçlerden
aldığı cesaretle hukuk ihlallerini ısrarla sürdürüyor.
Kudüsü Müslümansız yaşamaya ve yaşatmaya devam ediyor.
İşlenen cinayetlerin, katliamların ve zulmün uluslararası
hukuk içinde hesabı sorulmadan bölgede barış ve istikrar
arayışları sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Orta Doğuda
kalıcı barış için tek yol, 1967 sınırları
dâhilinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen
ve coğrafi devamlılığa sahip bir Filistin devletinin vücut
bulmasıdır. Türkiye olarak biz, sadece, Kudüste Müslümanların
kutsallarına saygı gösterilmesini istiyoruz. 15 Temmuzda gök kubbeden
ezan seslerini susturmak isteyenlere nasıl ki en güzel cevabı
verdiysek, bu hukuksuzluğa da elbette gerekli cevabı er ya da geç
vereceğiz. Allahın izniyle, Kudüs semalarında ezanın
susturulmasına da izin vermeyeceğiz diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
V.-OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın'ın, Mescid-i Aksaya yapılan saldırıları
kınadığına, insan hakları savunucularını ve
uluslararası toplumu bu saldırılara karşı
duyarlılığa davet ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Bizler de tüm Müslümanların
haremiizzeti konumunda olan, onuru konumunda olan ilk kıblemiz Mescid-i
Aksaya yapılan saldırıları
kınadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyoruz
ve tüm din ve vicdan özgürlüğü savunucularını, insan
hakları savunucularını ve bu arada uluslararası toplumu da
bu saldırılara karşı yekvücut olarak,
saldırıları defetmek adına duyarlılığa davet
ettiğimizi ifade etmek istiyorum.
Şimdi, gündem dışı üçüncü, söz,
Şırnakın sorunları hakkında söz isteyen
Şırnak Milletvekili Aycan İrmeze aittir.
Buyurun Sayın İrmez. (HDP
sıralarından alkışlar)
IV.-GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.-Şırnak Milletvekili Aycan İrmez'ın,
Şırnak ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
AYCAN İRMEZ (Şırnak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Konuşmama başlamadan önce, aylardır
hukuksuz bir şekilde tutuklu bulunan ve milyonların iradesi olan
başta Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin
Demirtaş ve Figen Yüksekdağı ve diğer vekillerimizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, şimdi sizlere olmayan kentin bitmeyen
sorunlarından bahsedeceğim sayın milletvekilleri.
Şırnak genelinde iki yılı
aşkın bir süredir sistematik olarak uygulanan ve tarihte
örneğine rastlanmamış bir zulüm rejimi devrededir. AKP Hükûmeti,
devletin tüm zor ve ikna aygıtlarını devreye koyarak
Şırnaka özel bir konsept uygulamaktadır. Şırnak
kenti, aylarca süren ablukalarda, sonrasında Hükûmetin özel
yıkım ekipleri tarafından haritadan silinmiştir.
Şırnak'ın insansızlaştırılması,
Şırnaklıların kimliklerinin, tarihlerinin,
hafızalarının silinmesi için AKP Hükûmeti, özel yıkım
politikalarını maalesef devreye koymuştur. Öyle ki,
Şırnak'ın İkinci Dünya Savaşı sırasında
yüzde 90 oranında yıkılan Polonya'nın Gdansk şehrinden
hiçbir farkı maalesef bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Şırnak
ilimizde aylardır özel bir rejim türü uygulanmaktadır. Bu rejimin en
önemli özelliği, hukuku, ahlakı ve insanlık değerlerini
tanımıyor olmasıdır. Kent merkezini tamamen haritadan
silecek şekilde, öncesinde yağmalayan, talan eden, kendi
toprağında kendi yurttaşını mülteci pozisyonuna
getiren bir rejim uygulanıyor. Her geçen gün, sağlam kalan evler de
yıkılmaya maalesef devam ediliyor. Kendi kentinde mülteciye
dönüştürülen Şırnak halkına ilk anda yaşayabilecekleri
alternatif bir yer sunulmamıştır. Aylarca çadırlarda kalan
yurttaşlarımız dâhil, genel olarak Şırnak
etrafında kenetlenerek ilçe ve beldelere yerleşen
yurttaşlarımızın dönüşlerinin engellenmesi için
dünyanın her yerinde olağanüstü bir durumda âdeta ezbere
dönüşmüş geçici konteyner kentler bile maalesef
kurulmamıştır.
Şırnak'ta tarihte görülmeyen bir rejimi
devreye koyan AKP Hükûmeti, haritadan kenti silmekle yetinmiyor, kente
giriş çıkışlar ve kentin içindeki polis kontrol
noktalarının sıklığı ile dümdüz arazide
yürünmesini bile eziyete dönüştürüyor; güvenlik gerekçesiyle
ormanları yakarak, barajlar yaparak doğasını katletmeye
devam ediyor; bununla da yetinmiyor, bizzat genel başkanları
tarafından il statüsü sürekli gündeme getirilerek siyasi bir cezai yaptırımı
da uygulamaktan geri durmayacağını gösteriyor.
Tüm kentte, başta parti
çalışanlarımız olmak üzere, yüzlerce kişi
gözaltına alınmış, tutuklanmış, hâlen tutuklu
olup bir yıla yakın süredir mahkemelere
çıkarılmamıştır. Sürekli şekilde ev
baskınları yapılmış, köylere giriş
çıkışlar yasaklanmış; yetmemiş, bir devletin
vatandaşlarına yapması gereken mecburi hizmetler, sicil
dosyalarına ve belli şartlara bağlanmıştır.
Köylere yapılması gereken hizmetler askıya
alınmış ve aksatılmıştır.
Yine güvenlik gerekçesi adı altında
geçici ve askerî güvenlik bölgeleri ilan edilerek halkın tarım ve
hayvancılık faaliyetlerinin önü kesilmiştir. Yüzde 80 ve üzeri
oylarla halk iradesiyle seçilmiş belediyelerimiz gasbedilmiş, kayyum
atanmış ve halkın seçme ve seçilme iradesi hiçe
sayılmıştır. Sözde daha iyi belediyecilik iddiasıyla
kayyumlar, âdeta belediyelerin hafızasını silmek adına
sadece son çıkan KHKyla 121 belediye emekçisini işinden
ekmeğinden ederek aslında belediyeciliği bitirmiş ve
yandaşlara peşkeş çekmenin önü biraz daha
açılmıştır. Belediyelerdeki kayyumların tüm
uygulamaları ve ihraçlar ile belediyecilik tasfiye edilmek istenmektedir.
Yine, Şırnak il ve ilçelerindeki DBP
belediyelerindeki bizzat sizler tarafından bir türlü verilmeyen onaylarla
hayata geçirilmeyen projelerin kayyumlarınız tarafından
kendilerininmiş gibi, yine sizlere onaylatılarak hayata geçirilip
algılara oynaması, en hafif deyimiyle şark
kurnazlığıdır, ama yemezler.
Şırnak'ta iki yıldan fazladır
AKP Hükûmeti tarafından hukuka, ahlaka ve insani tüm değerlere
aykırı olarak ortaya konan özel rejim politikalarının
sahipleri ve kent kırımında sorumluluğu bulunan tüm mülki
ve idari yetkililer Şırnak'ta yetkili oldukları esnada işledikleri
insanlığa karşı suçlardan dolayı ulusal ve uluslararası
mahkemelerde yargılanacaklar ve bundan da zerre kadar kuşkumuz
yoktur.
Ayrıca, insanca yaşam hakkını
kısıtlayan politikaları giderek derinleştirmeye
çalışan Hükûmet yetkilileri şunu bilmelidir: Tarih boyunca kendi
iktidar hırsları uğruna insanları katleden ve kentlere
karşı acımasız yıkım politikaları
gerçekleştirenler, her zaman lanetle anılmıştır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.(HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum, sağ olun
Sayın İrmez.
Şimdi, sisteme giren sayın
milletvekillerine birer dakika süreyle İç Tüzük 60a göre söz
vereceğim.
Sayın Kayışoğlu
VI.-AÇIKLAMALAR
1.-Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu'nun, on yıl önce Tuncay Özkanın FETÖ örgütü
yapılanması hakkındaki bilgileri ilgili makamlara
bildirdiği dosya kapatılmamış olsaydı bugün 15 Temmuz
darbe girişiminin olup olmayacağını ve bu
yapılanmanın siyasi ayağının ortaya
çıkarılıp çıkarılmayacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) 2007
yılında o dönem gazeteci olan Tuncay Özkana birisi bir flash disk
verir. Tuncay Özkan, içinde FETÖ örgütü yapılanması olan bu bilgileri
Kara Kuvvetleri Komutanına teslim eder. Oradan Genelkurmay
Başkanlığına, Milli Savunma Bakanlığına, son
olarak Hava Kuvvetleri Komutanlığına gider ve Güneş
Çalışma Grubu kurulur. Daha sonra bu dosya kapatılır.
2008de Tuncay Özkan tutuklanır ve hepimizin bildiği üzere, altı
yıl boyunca tutuklu kalır.
Şimdi soruyorum: Eğer on yıl önce o
dosya kapatılmasaydı, 15 Temmuz ve 249 şehidimiz olur muydu?
Bugün Tuncay Özkan tekrar bu dosyayı savcılığa teslim
edecek ve bekliyoruz, gerçekten bugün bu yapılanmanın siyasi
ayağı ortaya çıkarılacak mı ve son olarak tekrar
soruyorum: Bu dosyayı teslim edenler mi, yoksa kapatanlar mı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydının yerine
Sayın Arık.
2.-Kayseri Milletvekili Çetin Arık'ın, AKP ve MHPnin
gündeme getirdiği İç Tüzük değişikliğinin hedefinin
muhalefeti yani demokrasiyi yok etmek olduğuna ilişkin
açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Sayın Başkan,
demokrasinin olmazsa olmazı, iktidar değil, muhalefettir. AKP ve
MHPnin sarayın talimatıyla gündeme getirdiği İç Tüzük
değişikliğinin hedefi de muhalefeti, yani demokrasiyi yok
etmektir. Burada susturulmak istenen, köylüdür; burada susturulmak istenen,
işçidir; susturulmak istenen, esnaftır; susturulmak istenen,
sanayicidir; susturulmak istenen, işsizdir; susturulmak istenen,
ataması yapılamayan üniversite mezunlarıdır.
Kısacası, burada susturulmak istenen, milletin ta kendisidir.
AKP ve yancısı, milletvekilliğini
sarayın talimatlarını eksiksiz yerine getirmek olarak
değerlendirebilir ama biz, milletimizin bizi sarayın kapı kulu
olmamız için Gazi Meclise göndermediğini iyi biliyoruz. Biz, bu aziz
milletin sesi olmaya devam edeceğiz. Tarih sarayın kapı
kullarını da, milletin gerçek temsilcilerini de not edecektir.
Teşekkür ederim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sözlerine dikkat et, biraz
daha üslubuna dikkat et.
BAŞKAN Sayın Erdem
3.-İstanbul Milletvekili Eren Erdem'in, Cumhuriyet gazetesi
çalışanlarıyla ilgili davanın sanıklarından biri
olan Akın Atalayın ifadesinin bir bölümünü okumak istediğine ve
Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet. dediğine ilişkin
açıklaması
EREN ERDEM (İstanbul)
Sayın Başkan, size, dün başlayan Cumhuriyete kumpas
davasındaki sanıklardan biri olan Akın Atalayın ifadesinin
bir bölümünü okumak istiyorum: 28 Mart 2011de EFT yoluyla 2.500 TL
gönderdiğim Hüseyin Aktaş, bir parkecidir. Oturduğum evin
salonundaki parkeyi yenileme işinin karşılığı
olarak kendisine yapılan bir ödeme söz konusu. İşte, bundan yola
çıkan savcı, mealen diyor ki: Ey Akın Atalay, bundan altı
buçuk yıl önce evindeki parke işlerini
yaptırdığın, karşılığında 2.500 TL
ödediğin Hüseyin Aktaşın bir oğlu var. Oğlunun
adı, Atilla. İşte, bu Atilla, bir gün Bursadaki bir restoranda
yemek yiyor. Yemek yediği restoran işleten, x bir şirket. Bu
şirketin sahibi olan Şaban Aydın hakkında MASAKın
raporu var. Ver bakalım hesabını.
Sayın Başkan, bu
düzeni tanımlamak, aramızdan kime nasip olacak çok merak ediyorum.
Parkecinin oğlunun yemek yediği restoran üzerinden insanlara kumpas
davaları kuran bir düzenin adı, ancak istibdat rejimi olabilir. O
yüzden, kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!
BAŞKAN Sayın
Engin.
4.-İstanbul Milletvekili Didem Engin'in, Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından açıklanan yeni eğitim
müfredatından bir an evvel dönülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
DİDEM ENGİN
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan yeni
eğitim müfredatında yaratıcı ve yüksek donanımlı
genç nesillerin yetişmesi değil, çağdaş ve bilimsel
kriterlerden uzak, laiklikten, Atatürk ilke ve inkılaplarından
koparılmış, ezberci, araştırmayan, sorgulamayan,
dogmalarla yetişen bir nesil hedefleniyor. Yurtta barış, dünyada
barış. diyen bir Atanın evlatlarına cihada ve
cihatçıya övgü aşılama çabası, bugünkü iktidarın zihin
dünyasının tipik bir göstergesidir. Bu eğitim sistemiyle
teknolojik çağa nasıl erişilebilir? Yazık bu güzel
ülkemize, yazık gelecek nesillerimize.
Atamızın da
dediği gibi Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için,
muvaffakiyet için en hakiki mürşit, ilimdir, fendir. İlim ve fen
haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Millî
Eğitim Bakanlığı bir an evvel bu gaflet ve cehaletten
dönmelidir.
BAŞKAN Sayın
Gürer
5.-Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından açıklanan yeni eğitim
müfredatına ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Teşekkürler Sayın Başkan.
Millî Eğitim
Bakanlığınca hazırlanan müfredat için, Bakan İsmet
Yılmaz Çağın gereklerine uygun
hazırlanmıştır. diyor. Bu, Bakanın çağa
nasıl baktığının bir yansıması olarak
düşünüldüğünde durum vahimdir. Ülkemizde millî bayramların
neredeyse kutlanmasını ve anılmasını yasaklamaya
varacak kadar sınırlayan bakış, cumhuriyet değerleri
ve demokrasiden uzak eğitim anlayışı, ülkemizin
geleceği adına da kaygı vericidir.
Laik eğitimden
uzaklaşan, Atatürkçülük kavramını müfredatından âdeta
çıkaran, Osmanlı kuruluş ve yükselme sürecine yer verirken
gerileme ve dağılma sürecini yok sayan, özetle program bütününde
çağdaş bilgi ve bilim varlığından uzak bu
yaklaşımla Türkiye eğitiminin geleceği sorunlu
olacaktır.
Cumhuriyet değerleri, Atatürkçülük, laiklik,
bilgi ve bilimsellikle buluşmayan eğitimle
çağdaşlığa erişilemez. Eğitimimizin geldiği
nokta, PISA raporlarında acı sonuçlarıyla ortadayken,
eğitimimizin geleceği bu şekilde düzeltilemez.
BAŞKAN Sayın Kılıç
6.-Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıç'ın, karakterin insanda mevcut olan manevi çizgilerin
bütünü olduğuna, Filistin ve Kudüste işlenen cürümlerin de siyonist
bir karakterin tezahürü olduğuna ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Karakter, insanda mevcut olan manevi çizgilerin
bütünüdür. Zayıf bir karakter, günah değildir ama insanı günaha
götürür. İyi bir karakter, zorluklara göğüs gererek
kazanılır. Her kötülük, zayıf karakterden doğar. Bir
kurbağayı koltuğa oturtsan o, yine çamura atlar.
denmiştir. Karakter, insanı saran bir ahlak nizamıdır.
Güzel bir düşünce ile güçlü bir karakter birleşince harikalar ortaya
çıkar. Kişiliği olmayanın, hiçbir şeyi yoktur. Özünü
koruyan, kabuğunu yeniden kazanabilir. Bozuk karakterler, kendilerini
fikrî hayata veremezler. Aslan, mağarada açlıktan can verse dahi,
köpeğin artığını yemez; çakal da
çakallığını yapar. demiştir Şeyh Sadi. Ülkelerin
ve ulusların da karakterleri vardır. Filistin ve Kudüste
işlenen cürümler de siyonist bir karakter tezahürüdür.
BAŞKAN Sayın Çamak
7.-Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak'ın, geçtiğimiz günlerde
Resmî Gazetede yayımlanan Kamu Taşınmazları Üzerinde
Eğitim ve Yurt Faaliyetleri İçin Üst Hakkı Tesis Edilmesine
İlişkin Yönetmelik hükümlerine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Geçtiğimiz günlerde Resmî Gazetede Kamu
Taşınmazları Üzerinde Eğitim ve Yurt Faaliyetleri İçin
Üst Hakkı Tesis Edilmesine İlişkin Yönetmelik
yayımlandı. Bu yönetmelik, 4706 sayılı Kanuna
dayanılarak hazırlanmıştır. Kanunda Diyanet
İşleri Başkanlığının adı geçmemesine
rağmen, hukuka aykırı bir biçimde, yönetmelikte eğitim ve
yurt için yapılan başvurularda Diyanet İşleri
Başkanlığından, hazırlanacak plan ve projeler için
uygun görüş alma zorunluluğu getirilmiştir. Bu durum, toplumun
farklı inanç kesimlerini bir araya getiren eğitim alanı
açısından kabul edilemez bir durumdur; ayrıca,
Anayasamızın dayandığı demokratik ve laik devlet
anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Bu hatadan bir an
önce dönülmesi gerektiğini bilgilerinize arz ederim.
BAŞKAN Sayın Tarhanın yerine
Sayın Doğan
8.-İstanbul Milletvekili Selina Doğan'ın,
Cumhuriyet gazetesi davasında tutuklu yargılanan avukatların
serbest bırakılmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
SELİNA DOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkan, dün görülmeye başlanan Cumhuriyet gazetesi davasında 3
avukat meslektaşım Sayın Akın Atalay, Sayın Bülent
Utku ve Sayın Mustafa Kemal Güngör tutuklu olarak yargılanmaktalar.
Dava, bu hâliyle, Türkiyenin, AKP iktidarı tarafından tek
sesliliğe mahkûm edilmesi çabasının yanı sıra,
aynı zamanda savunma hakkının da ortadan kaldırılmasıdır.
Nitekim 20 Temmuz 2016 OHAL ilanından beri Türkiye'de adil yargılanma
hakkı hukuka aykırı biçimde askıya
alınmıştır, masumiyet karinesi yerle bir edilmiştir.
Keza OHAL kapsamında avukat-müvekkil ilişkileri de savunma
hakkını engelleyecek biçimde kısıtlanmaktadır. Tutuklu
bulunan avukat meslektaşlarımızın dahi sanık olarak
savunma hakları kısıtlanmıştır. Tıpkı
adalet gibi, savunma herkesin hakkıdır. Avukat susarsa savunma susar.
Tutuklu avukatları serbest bırakın.
BAŞKAN Sayın Arslan...
9.-Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın, Denizlinin
Baklan, Sarayköy ve Tavas Ovalarında sulamayla ilgili yaşanan
sıkıntılara bir çözüm üretilip üretilmediğini ve Güney
ilçesinde yapımı devam eden Cindere Barajının ne zaman
bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Orman ve Su
İşleri Bakanlığına soruyorum.
Bir: Denizli Baklan Ovası sulaması için
Menderesten gelen su düzenli verilmiyor, ürünler de sulanamıyor. Bu
aksaklığın giderilmesi için herhangi bir çözüm üretiyor musunuz?
İki: Denizli Sarayköy Ovasının
sulaması düzenli olmuyor. Sulama için kullanılacak suyun Zorlu
Holding tarafından kesildiği söyleniyor. Sulamanın düzenli
yapılmasını ne zaman sağlayacaksınız?
Üç: Denizli Güney ilçemizde yapımı devam
eden Cindere Barajını ne zaman bitireceksiniz?
Dört: Denizli Tavas ilçemizin ovasının
tamamının sulanması için bir projeniz var mı? Varsa ne
zaman uygulamaya geçireceksiniz, yoksa Tavas Ovasının
tamamının sulanmasını neden planlamıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Hürriyet
10.-Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet'in,
görüşülmeye başlanan İç Tüzük Değişiklik Teklifiyle
gerçeklerin konuşulmasının önü kapatılarak susturulmuş
bir Türkiye yaratılacağına ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Tek adam
rejimine giden yolda dikenleri temizleyen, 1980 darbesine rahmet okutan İç
Tüzük değişikliklerini görüşmeye başladık.
MHP Milletvekili Sayın Mehmet Günal Torbadaki
Hukuk başlıklı bu kitabı yazmış, diyor ki
kitabında: AKPnin Anayasaya ve İç Tüzüke aykırı itaat
anlayışıyla Meclisi parmak demokrasisi hâline getiren
dayatmasına karşı isyan ettim komisyonda ve dört saatlik,
manifesto gibi konuşma yaptım. Sonunda 17-25 Aralık operasyonunu
aklayan torba yasayı engelledim. Yolsuzluk örtme zehri olan torba
yasaların üzerine bal sürseniz de bu zehri yutmayacağız. diyor
ve dört saat boyunca konuşarak verdiği mücadeleyi anlatıyor. Ama
ne yazık ki artık böyle kitaplar yazılamayacak çünkü
bırakın dört saat konuşmayı, dört dakika bile
konuşabilse kârdır. Yani gerçeklerin konuşulmasının
önü kapatılarak suskunlar demokrasisiyle susturulmuş Türkiye
yaratılacak. Peki, ne oldu da muhalefet kendi sesini kısıyor ve
zehirli maddeler içeren bu İç Tüzükle dayatmacı anlayışa
onay veriyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Emir
11.-Ankara Milletvekili Murat Emir'in, Adularya Enerji Elektrik ve
Madencilik Şirketine FETÖyle ilişkili olma iddiasıyla el
konularak atanan kayyumların şirketi kötü yönettikleri
iddialarına ve işçilerin mağduriyetinin ne zaman
giderileceği ile kayyumların ücretini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) Adularya Enerji Elektrik
ve Madencilik Şirketine FETÖyle ilişkili ve iltisaklı olma
iddiasıyla el kondu ve kayyum atandı. Atanan kayyumların,
fahiş ücret ve maaş aldıkları bir yana, konuyla ilgisiz
oldukları iddiaları da var. Bu şirketin Eskişehirin
Mihalıççık ilçesi Koyunağılı köyündeki maden
ocağında çalışan ve çoğu Beypazarında oturan
işçileri aylardır maaş alamıyorlar. Kayyumun
aldığı, kayyumların aldığı fahiş
ücretlere rağmen bu işçilerimiz yoksullukla terbiye ediliyorlar ve
emekleri sömürülüyor. Bunun yanında, bu şirketin deposunda bulunan 80
bin ton kömürün kayyumların konuya uzak olmaları
dolayısıyla satılmadığı ve şirketin kötü
yönetildiği iddiaları da var. Buradan soruyoruz: Bu işçilerin
mağduriyeti ne zaman giderilecek, maaşları ne zaman ödenecek ve
bu kayyumlar ne kadar ücret almaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Sürekli
.
12.-İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli'nin, Kudüste
yaşanan olaylara ve Filistinin haklarından asla vazgeçmeyeceklerine
ilişkin açıklaması
KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Mescidi Aksa'yı gördüm düşümde,
Götür Müslüman'a selam diyordu.
Dayanamıyorum bu ayrılığa,
Kucaklasın beni İslâm diyordu.
İsrail 1967den bu yana Kudüste
işgalcidir. Her geçen gün Filistin topraklarındaki belirsizlikten
nemalanan İsrail, Filistinin birçok yerinde olduğu gibi Kudüste de
yayılmacılığını sürdürmektedir. Son olarak 14 Temmuzda
Mescidi Aksa ibadete kapatılmıştır. Kendi ibadethanesinde
dinî vecibelerini yerine getirmek isteyen hanım kardeşimizin o gün
nasıl canice katledildiği görüntüleri hâlâ aklımızdan
çıkmamaktadır. Geçen hafta ise Müslümanın özgürlüğünün
sembolü olan cuma namazını engellemek için İsrail, 3 Filistinli kardeşimizin
canına kıyıp 400 kardeşimizi de
yaralamıştır. Bugün 5 ülkenin dudağının
arasına sıkışmış olan dünya üç maymunu oynasa da
Filistinin haklarından asla vazgeçmeyiz. Mescidi Aksa bizim ilk
kıblegâhımızdır. İsrailin bu tutumunu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bektaşoğlu
13.-Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu'nun,
yeni atanan bakanların hayırlı hizmetler sunmalarını
beklediğine ve özellikle Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Ahmet Eşref Fakıbabadan fındıkla ilgili
beklentileri olduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yeni atanan bakanların
ülkemize, milletimize hayırlı hizmetler sunmalarını
bekliyor, görevlerinde başarılar diliyorum. Özellikle Giresun Milletvekili
olarak, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın
Ahmet Eşref Fakıbabadan beklentilerimiz var. Kendisinden, bölgemizin
tek geçim kaynağı, 8 milyon nüfusu ilgilendiren, 6 ilin ekonomisinin
çarkını döndüren fındıkla ilgili şimdiye kadarkinden
farklı olarak üreticilerimizin hak ve menfaatlerini koruyan
politikaları ortaya koymasını özellikle bekliyoruz. Sayın
Bakana, ilk çağrım, bir an önce, şu anda yerlerde sürünen
fındık fiyatlarıyla ilgili somut önlemler alması,
fındığın taraflarından görüş alarak 2017 için
müdahale alım politikalarının oluşturulması
yönündedir. Kendisinin yabancı tekellerin, onların yerli
ortaklarının değil, fındığın ve üreticinin
bakanı olmasını istiyor ve bekliyoruz. 8-9 lira,
fındığın hakkı olan değil, sömürgenlerin
oluşturduğu bir fiyattır. Ülkemizin, bölgemizin, üreticimizin
daha fazla mağdur edilmesine sessiz kalamayacağımızın
bilinmesini isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Şimşek...
14.-Mersin Milletvekili Baki Şimşek'in, Tarsus Devlet
Hastanesinde tadilat ve onarım kararı alınmasına ve
Pamukluk Barajının bitirilmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Sağlık Bakanlığı Tarsus Devlet Hastanesinde tadilat ve
onarım kararı almıştır. Bütün bir kent, 7 Haziran
seçimlerinde verilecek olan yeni bir hastaneyi, ihalesi
yapıldığı söylenen, o zaman onayının
beklendiği söylenen devlet hastanesinin yapılmasını
beklerken onunla ilgili henüz çakılan bir çivi, atılan bir temel
yoktur. Yıkılması beklenen hastanenin yeniden tamirat, tadilat
kararı alınmıştır; bu, kentte infiale yol
açmıştır. 400 bin nüfuslu bir kentte, maalesef, hastane içler
acısıdır.
Yine, Sayın Orman ve Su
İşleri Bakanımız tarafından defalarca söz verilen
Pamukluk Barajında gövde inşaatı yine durmuştur,
işçiler maaşlarını alamamaktadırlar. Sayın
Bakanımızdan, artık... 2013 yılından bu tarafa her
yıl söz veriyor ama bir türlü yürümüyor. Her görüşmemizde DSİ
Bölge Müdürünü arıyor, Genel Müdürünü arıyor ama maalesef iş
aynı noktada duruyor; buna artık bir çözüm istiyoruz Sayın
Bakanım. Pamukluk Barajını lütfen bitirin. Mersine kadar olan
bütün arazi Pamukluk Barajıyla sulanacak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Burada artık, 2018 yılında bu
barajın açılışını yapmanızı bekliyoruz.
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
İlgezdi...
15.-İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi'nin,
İstanbulun elde avuçta kalan son yeşil alanlarının da
tahrip edildiğine ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ
İLGEZDİ (İstanbul) Sayın Başkan, İstanbulun
elde avuçta kalan son yeşil alanları da tahrip ediliyor.
Parkların, bahçelerin, meydanların ve yeşil alanların,
altyapı çalışmaları bahane edilerek yapılaşmaya
açılması kabul edilemez. Nefes aldığımız kentin
kalbi sayılan Maçka, Fındıklı ve Göztepe
Parklarının ardından Aşiyan Parkının da
şantiye alanına çevrilmesi bir doğa katliamıdır.
Tarihe iz düşmüş bu parkların keyfî bir anlayışla,
Ben yaparım, olur. denilerek tahrip edilmesi kültür
miraslarımızın yağmalanmasıdır.
Bakın, betondan martı, dolgulardan
yeşil alan olmaz. Parkların içinden otoyol olmaz. Yeşil
alanların yapılaşmaya açılması kamu yararı
değil, toplumsal felaket getirir. Unutmayın, doğa kendisinden kopartılanı
mutlaka geri alıyor. Bunu 17 Ağustos Marmara depremiyle yaşadık
ve gördük. Gelin, İstanbula, tarihine, kültürüne, doğasına ve
toplum hafızasına karşı daha fazla suç işlemeyelim.
Teşekkürler.
V.-OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın'ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemire annesinin
vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde
bulunduğuna ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın Aydemir, bir kez daha
başınız sağ olsun diyoruz.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Valide hanıma, annemize Allahtan
rahmet diliyorum.
VI.-AÇIKLAMALAR (Devam)
16.-Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir'in, annesinin
vefatı nedeniyle taziyelerini ileten herkese şükranlarını
sunduğuna ve şehitler ile bütün geçmişlerine rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Allah
razı olsun Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Her anne gibi iffet, ismet ve izzet timsali;
fazilet, saadet ve hamiyet kaynağı; ruh ufkumuz muhterem validemin
vefatı dolayısıyla emsali olmayan acımızı,
gözyaşlarımızı Yasinişerifler, Fatihalar, dualar ve
aminlerle paylaşan
(Hatip tarafından Bakara suresinin 156ncı
ayetinin okunması)
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
hakikatini taziyeleriyle kaydeden başta Sayın
Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Sayın Meclis
Başkanımıza, Sayın Başbakanımıza, Bakanlar
Kurulumuzun muhterem üyelerine, dinmeyen yürek sızımızı
Genel Kurulda gündem dışı söz alarak paylaşan siyasi parti
grup başkan vekillerimize, milletvekili kardeşlerime, Erzuruma
bizzat gelerek, çeşitli iletişim vasıtalarıyla
ulaşarak gözyaşlarımızı silmeye, yürek
fırtınamızı dindirmeye çalışan her partiden
milletvekili arkadaşlarıma, Meclisimizin yönetici ve personeline
ailemiz adına en kalbî şükranlarımı sunuyor,
şehitlerimize ve bütün geçmişlerimize rahmetler diliyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Biz de bir kez daha rahmet diliyoruz.
Sayın Dedeoğlu
17.-Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu'nun, Mescid-i
Aksanın İsrail tarafından ibadete kapatılmasının
ibadet ve din özgürlüğüne büyük bir saldırı olduğuna ve
kabul edilemeyeceğine, bölgedeki olaylarda hayatını kaybeden 3
kişiye Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İslamın ilk kıblesi,
ümmetin izzet ve şerefi olan, atalarımızın dört yüz
yıl hizmet ettiği Mescid-i Aksanın İsrail tarafından
ibadete kapatılması ibadet ve din özgürlüğüne büyük bir
saldırı olup gerçekten kabul edilemez, son derece
yaralayıcı bir karardır.
Kudüsteki Harem-i Şerif 1967den beri hiç
kapatılmamış, hele hele cuma namazı
aksatılmamış. Sayın Cumhurbaşkanımız
İslam Birliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanı olarak
uluslararası topluma Harem-i Şerifte ibadet özgürlüğünü
kısıtlayan uygulamanın derhâl kaldırılması için
bir çağrıda bulunmuştur.
İsrailin tüm uyarılara rağmen bu
insan haklarına aykırı tutumunu ve cuma namazı için
toplanan kardeşlerimize karşı güç ve şiddet
kullanımını kınıyorum. Gelin, Müslümanların
mabedini ağlatmayalım, hep birlikte sahip çıkalım.
Bölgedeki olaylarda hayatını kaybeden 3
kardeşimize Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Son olarak Sayın Yedekci.
Buyurun.
18.-İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci'nin, demokrasi
mücadelesinin ana unsurunun kadınlar olduğuna ve cumhuriyet
kadınlarının istedikleri her şeyi giyip istedikleri her
yere gidebileceklerine ilişkin açıklaması
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Demokrasi mücadelesinin ana unsuru olan
kadınlar 1930lu yıllarda giyebildikleri şortlarını
sizin ülkemizi götürmek istediğiniz Orta Çağ karanlığına
teslim etmeyecektir ve kadınlar, cumhuriyet kadınları, her türlü
ahlaksızlığı yapıp ahlakı kadınların
şortunda arayanlara hayatın içinde olmaya devam ederek en güzel
cevabı verecektir. İstediğimizi giyeriz, istediğimiz yere
gideriz, istediğimiz kadar kahkaha atarız çünkü biz cumhuriyet
kadınlarıyız.
Kıyafetime karışma!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi Grup Başkan Vekillerimizden
Sayın Akçay, buyurun, iki dakika süreyle söz veriyorum.
19.-Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, Türkiyenin,
bekasına diş bileyen her türlü çevre, oluşum, grup, örgüt ve
yapıyla korkusuzca, kıran kırana bir mücadele hâlinde
olduğuna, Türkiye-Almanya ilişkilerine ve İsrailin Mescid-i
Aksaya acımasızlığı karşısında insanlığın
âciz ve suskun olduğuna ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türkiye, bekasına diş bileyen,
dinamitlemek isteyen her türlü çevre, oluşum, grup, örgüt ve yapıyla
korkusuzca, kıran kırana bir mücadele hâlindedir. 16 Haziran 2017
tarihinde şehit edilip dereye atılan öğretmenimiz Necmettin
Yılmazın katilleriyle ve 15 Temmuz gecesi Ankarada Özel Kuvvetler
Komutanlığında ihanete kurşun sıkan Astsubay Ömer
Halisdemiri ve 250 vatan evladını şehit eden teröristler ve
yardakçılarıyla çok çetin bir mücadele sürmektedir.
Irak ve Suriyenin kuzeyini içine alan, Akdenize
uzanması planlanan terör devletiyle, küresel vahşet çetesi altın
vuruşu yapmak istemektedir. ABD, 5 Hazirandan 9 Temmuza kadar süren
sevkiyatlarla 434 defa PKK/PYD bölgesine silah ve mühimmat teslimatı yapmıştır.
İngilterenin Ankara Büyükelçisi YPGyle iş birliği
yaptıklarını itiraf etmiş, daha ileri giderek, FETÖyü bir
terör örgütü olarak görmediklerini vurgulamıştır. Türkiye'nin
siyasi, ekonomik ve diplomatik kuşatmayla yılması, teslim
bayrağını çekmesi amaçlanmaktadır. Bizim için Ya istiklal
ya ölüm. parolası millî şuur ve vicdan rehberidir.
Almanyayla gerilen ilişkiler bir diğer
önemli bahistir. İstanbul Büyükadada gözaltına alınan, daha
sonra 18 Temmuzda tutuklanan sözde aktivistler arasında bir Alman
vatandaşının bulunuyor olması Türkiye-Almanya
ilişkilerinde bir gedik daha açmıştır. Ajanların yeni
maskesi olan aktivistlik 15 Temmuzdan beri daha da gündemdedir. Almanya hangi
ilişki ağlarının açığa çıkmasından
endişe duymaktadır? Madem kendi vatandaşının
tutuklanmasından rahatsızdır, bizim iadesini istediğimiz
suçluları niye korumaya alacak kadar pişkindir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Almanya, sözde aktivistleri
bıraksın, ülkesindeki FETÖcü hainleri ve teröristleri ön
şartsız teslim etsin.
Türkiye-Almanya arasında soğuyan
ilişkilerin düzelmesini umut ediyoruz. Almanya Dışişleri
Bakanı Türkiye'ye çok sabır gösterdik. diyecek kadar ileri
gitmiştir. Almanya şunu unutmasın ki Türkiye icazetli köle
değildir. Türkiye'nin Orta Doğu ve küresel siyaset denkleminde elini
kolunu bağlamaya dönük kurnazlıkları, dirilen millî şuuru
bastırmaya yönelik kumpasları elimizin tersiyle iteceğimiz iyi
bilinmelidir. Bunun adı Almanya olmuş, İngiltere olmuş, ABD
olmuş; millî kural değişmeyecektir.
Ne hazindir ki Mescid-i Aksaya İsrailin
acımasızlığı karşısında insanlık
âciz ve suskundur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamamlayabilir miyim.
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Özellikle İslam
dünyasının pek çok ülkesinin tereddütlü, çelişkili, gevşek
duruşu son derece düşündürücüdür. İradesini ve istikbalini
teslim etmiş çok sayıda İslam ülkesi, Mescidi Aksanın
dramına ne zaman etkili bir çıkış yapacak, ne zaman ilke ve
inançlarının safına gidecektir? Katar krizini
tırmandıran Körfez ülkeleri neden ürkektir? Maalesef, İslam
âleminin dayanışma ve yardımlaşma duygusu
hasarlıdır. İsraille açık veya gizli ilişki içinde
olanlar Batı Şeria, Gazze, Kudüsteki travma ve tacizlere ilgisizdir.
Bu ilgisizlik bir bakıma İslam ülkelerinin
perişanlığını göstermektedir. İsrail, musallat
olduğu Mescidi Aksadan derhâl elini çekmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kerestecioğlu, buyurun.
20.-İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in,
Halkların Demokratik Partisi olarak başlangıcı
Diyarbakırda yapılmak üzere demokratik siyasete özgürlük
çerçevesinde bir vicdan ve adalet nöbeti başlattıklarına ve
Cumhuriyet gazetesi davasının bu ülkenin ayıbı olarak tarihe
geçeceğine ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
OHAL süreciyle birlikte
Türkiye'nin hızla içine sürüklendiği bu antidemokratik ve tekçi
uygulamalara Dur. demek için, eş başkanları ve milletvekilleri
tutuklu olan bir parti, Halkların Demokratik Partisi olarak,
başlangıcı Diyarbakırda yapılmak üzere ve demokratik
mücadele, demokratik siyasete özgürlük çerçevesinde 7/24 sürecek olan bir
vicdan ve adalet nöbeti başlatmış bulunuyoruz. Bugün saat
12.30da Diyarbakır Ekin Ceren Parkında grup toplantımızla
başlattığımız vicdan ve adalet nöbetinde dün izin
verilmiş olmasına rağmen bugün yine her türlü engelleme
milletvekillerimize ve parti sözcümüze yapılmaya
çalışılmıştır. Park, polisler ve zırhlı
araçlar tarafından abluka altına alınmış, halkın
girişi engellenmiştir. Tek bir kişi demokrasi ve özgürlükleri
yok etmeye uğraşmakta. Yargıyı da medyayı da tekeline
almış ve muhalif tüm kesimleri sindirmek için sistematik bir
şekilde çalışılıyor maalesef.
Sizlere ben bu
fotoğrafları göstermek istiyorum. Yani Türkiye bir cezaevine
çevrilmek isteniyor. İşte bir parkta milletvekillerimiz bir
demokratik hak kullanacaklar ve bir nöbet başlatıyorlar ama buna
yapılan uygulama budur. Aynı şekilde sadece basın
karşılarında yer alarak Diyarbakırın 55 derece
sıcağında belli bir köşeye
sıkıştırılıp orada durmaları isteniyor
vekillerimizin. Ama ben şunu hatırlatmak isterim: Gerçekten biz bunun
tarihte çok örneklerini gördük, bugün de görmeye devam ediyor olabiliriz ancak
haklı olduğumuzu biliyoruz ve gerçekten
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Türkiyede demokratik
siyasetin kazanacağını biliyoruz. Bundan sonrasında da
İstanbul, Van ve İzmirde aynı şekilde bu nöbetleri yedi
gün sonra tutmaya devam edeceğiz. Genel Kurulun bilgisine sunmak isterim.
Bunun yanı sıra, dün, otuz
yıllık hukukçu meslektaşlarımın da tutuklu olarak
yargılandığı Cumhuriyet davasındaydım. Bu da bu
ülkenin bir ayıbı olarak tarihe geçecek. Hukuk hayatımızda
görmediğimiz, ilk defa tanık olduğumuz gizli bilirkişi
denilen bir uygulamaya dahi tanık olduk. Yani bilirkişi, kendini
ortaya çıkaran kişi, aslında Uzmanım, benim uzmanlığım
budur. diyen kişi olması gerekirken gizli bilirkişi vardı bu
dosyada. Gerçekten bu hukuk garabetini anlamakta güçlük çekiyoruz.
Sevgili Akın Atalay bütün iddiaları tek
tek dört saat içerisinde çürüttü. Bundan sonrası, diyoruz ki artık,
ya hukuktur ya biattır. Bunu gerçekten sonucunda göreceğiz.
Musa Kartın özellikle 1980lerden beri
yaptığı çizimleri göstererek gerçekleştirdiği savunma
çok kısa, çok özlü ve etkileyiciydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bitiriyorum.
BAŞKAN Lütfen tamamlayın.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) - Kendisi, Tırmanmak için uygun zemin arıyoruz.
diyen Fetullah Gülenin baloncuğunun olduğu bir karikatürünü
göstererek -ki 1980lerde çizdiği bir karikatür Tırmanmak için uygun
zemin arıyoruz. diye- o zamanlardan beri eleştirilerini
yaptığını ama şimdi kendisinin FETÖden
yargılandığını ifade ederken, bu gerçekten çok
manidardı.
Onların neden orada olduğu bellidir çünkü
dediler ki: Biz, hiçbir zaman FETÖ, paralel, cemaat denilen yapıyla
aynı bağın gülü, aynı dağın yeli olmadık,
işte bu yüzden yargılanıyoruz.
İşte bu yüzden yargılanıyorlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel, grup adına Seyit Torun Bey
konuşacak herhâlde.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet.
BAŞKAN Buyurun Sayın Torun.
21.-Ordu Milletvekili Seyit Torun'un, 24üncü Dönem Samsun
Milletvekili İhsan Kalkavana Allahtan rahmet dilediğine,
fındık üreticilerinin sorunlarına, Hükûmetin fındık
üreticisine vefa göstermediğine ve yeni atanan Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanının derhâl bu konuyla ilgilenmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
SEYİT TORUN (Ordu) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
24üncü Dönem Samsun Milletvekilimiz İhsan
Kalkavanın dün cenazesini kaldırdık. Tekrar kendisine Allahtan
rahmet diliyorum, mekânı cennet olsun. Ailesine, yakınlarına,
Cumhuriyet Halk Partisine de başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, cenazeye katılan, çelenk gönderen,
arayan herkese partimiz adına teşekkür ediyorum,
şükranlarımı sunuyorum. Ruhu şad olsun. Gerçekten adam gibi
adamdı.
Evet, Karadeniz Bölgemizde çok önemli bir geçim kaynağımız
olan fındıktan bahsetmek istiyorum. Yaklaşık bir hafta
sonra fındık hasadı başlayacak, toplamaya başlanacak
ama hâlâ, maalesef, ne rekolte tahmini var ne de fındıkla ilgili,
fiyatla ilgili bir açıklama var. Karadeniz üreticisi, fındık
üreticisi tamamen kaderine terk edilmiş ve hasada
başlayacağı bugünlerde maalesef bahçeye girmekte artık
tereddüt hâlindedir. Hâlbuki 8 milyon insanı ilgilendiren, 500 bin
insanın direkt geçimini sağlayan bir üründen bahsediyoruz. Bu ülkeye
3,5 milyar dolar döviz kazandıran ve bu ülkede, 70 sente muhtaç
olduğu günlerde dahi önemli bir ihraç geliri olan bir üründen
bahsediyoruz. Karadeniz insanı, fındık üreticisi ne yaptı
bu Hükûmete? Ne yaptı da bu Hükûmet fındık üreticisini
cezalandırıyor? Bakıldığında sahilden en fazla
oyu Hükûmet alıyor, AKP alıyor. Fındık üreticisi vefa
gösteriyor ama Hükûmet fındık üreticisine vefa göstermiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
Buyurun.
SEYİT TORUN (Ordu) Şu anda fındık
toplayan işçinin alacağı yevmiye belli değil, üretici kaç
lira verecek, kaç liraya hasat ettirecek belli değil ve şu anda
çaresizlik hâkim.
İl dışından gelen, yurt
dışından gelen, fındık hasat döneminde büyük bir
sevinçle, coşkuyla bahçeye giren üretici maalesef küsmüş
durumdadır. Lütfen bu feryadı duyun, fındık üreticisine
sahip çıkın. Fındık üreticisi şu anda mağdur ve
bahçeye girmeme noktasında. O yüzden, TMO eğer piyasaya girecekse bunu
açıklasın, bir fiyat oluşacaksa şimdiden bilinsin.
Fındık toplamaya bir hafta kalmış, hâlâ rekolte tespiti
yapmayan bir Tarım Bakanlığı var. Sayın Bakanı
kutluyoruz, kendisiyle geçmişte beraber görev de yaptık. Belki göreve
yeni gelmiş olabilir ama derhâl bu konuyla ilgilenilmeli ve
fındık üreticisine sahip çıkılmalıdır.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın İnceöz, buyurun.
22.-Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz'ün, Halil
İnalcıkın ölümünün 1inci yıl dönümüne, İsrailin
Mescidi Aksaya yönelik tutumunun kabul edilemez olduğuna, İç Tüzük
Değişiklik Teklifinin Parlamento çalışmalarının
çok daha hızlı, etkin ve verimli olabilmesi adına önemli
değişiklikler öngördüğüne ve ülkenin birlik ve
beraberliğinin korunması için pek çok şehit verildiğine
ilişkin açıklaması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime başlarken
ölümünün 1inci yıl dönümünde Halil İnalcık Hocayı anmadan
geçemeyeceğim, Allah rahmet eylesin. Osmanlı-Türk tarihine hem siyasi
hem ekonomik konularda hem de kültürel konularda, medeniyet tarihi
alanında önemli eserler bırakmış, önemli katkı
sunmuş bir bilim adamıydı; rahmetle anıyoruz.
İsrailin Müslümanların en kutsal
mekânlarından biri olan Mescidi Aksaya yönelik tutumuyla ilgili olarak da
gerek Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın gerek Hükûmetimizin girişimleri gerekse
uluslararası toplumun çağrıları devam etmekte ve bugün
İsrailin Mescidi Aksadaki metal bariyerleri kaldırma kararı
aldığına ve kaldırma işleminin
başladığına dair de bilgiler gelmekte. Dün de söylemiştik,
14 Temmuzdan önceki duruma iadesinin, bu anlamda hem insanlık tarihi
açısından hem inanç özgürlüğü açısından çok önemli
olduğunu ve Filistinin haklı davasının yanında
olduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum. Burada, terörle mücadele
bahanesiyle Mescidi Aksanın girişlerine konulan metal detektörlerle,
namaz kılmaya gelen Filistinli kardeşlerimize terörist muamelesi
yapılması asla kabul edilemez.
Bunun dışında, bu hafta, İç
Tüzük görüşmelerine dün itibarıyla başladık. Şu
algıyı asla kabul etmediğimizi özellikle belirtmek istiyoruz
İç Tüzük, Meclisin çalışma usul ve şekillerini düzenleyen,
âdeta sessiz anayasa olarak kabul edilen, Meclis
çalışmalarının tanzimi niteliğindeki önemli, sessiz
anayasa niteliğinde bir belgedir. Bu anlamda, burada yapılan değişiklikler,
özellikle çok hızlı yasama faaliyetinin yapılması
gerektiği şartlar, dünya konjonktürü, özellikle ülkemizin içinde
bulunduğu durum göz önüne alındığında, bilakis, ses
kısmanın ötesinde, sonuna kadar hakların kullanılması
noktasında İç Tüzükle bunların belirlenmesini düzenleyen önemli
bir metin, önemli bir değişiklik öngörmekte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bu, algıya
ilişkin söylemleri kabul etmediğimizi, demokratik siyaseti her
fırsatta, her platformda çok güçlü şekilde desteklediğimizi de
özellikle belirtmek istiyoruz. Ki 16 Nisandan sonra yapılan Anayasa
değişikliğiyle beraber, bilakis, esnafın, tüccarın,
her kesimin sesinin çok daha duyurulabilmesi anlamında çok önemli bir
demokratik adım attık. İç Tüzük de özellikle Parlamento
çalışmalarının çok daha hızlı, etkin ve verimli
olabilmesi adına önemli bir değişiklik ve düzenlemeyi
içermektedir. Bunları özellikle belirtmek istiyorum.
Bunun dışında, biraz evvel Hakkâride
bir kaymakamımıza yönelik suikast girişiminin önlendiğine
dair bilgiler geldi. Burada teröristler yakalanmış ki yakalanan
teröristlerin daha evvel de askerlerimizi şehit eden teröristler
olduğu tespit edilmiştir. Burada şunu özellikle belirtmek
istiyorum: Türkiye 15 Temmuz 2016 işgal girişiminin arkasından
bir OHAL ilan etti ve kırk yıldır da PKK terör örgütü ve
türevleriyle kararlı mücadele eden bu ülke
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım, açıyorum
mikrofonunuzu.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray)
birlik ve
beraberliğinin korunması için de bugüne kadar, 15 Temmuz da dâhil
olmak üzere, pek çok vatan evladını şehit vermiştir. Bundan
sonra da görünen o ki -saldırılara bakıldığında-
vermeye de devam edecektir ama bilinmeli ki bizim bir karış
toprağımız yoktur birilerine verilecek. Bu anlamda millî ve
yerli
Gerçekten ülkenin birlik ve beraberliğine yönelik kararlı
mücadelede de -beklenen odur ki- Parlamentoda teröre destek veren, terör
örgütünün sözcülüğünü yapanlara karşı mücadelede de asla bir
çatlak sesin çıkmaması en büyük temennimizdir diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
V.-OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.-Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın'ın, 24üncü Dönem Samsun Milletvekili İhsan Kalkavanı
rahmetle andığına, ailesi ile Cumhuriyet Halk Partisine
başsağlığı dilediğine ve Halil
İnalcıkı vefatının 1inci yıl dönümünde rahmetle
yâd ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Bizler de
Meclis Başkanlık Divanı olarak, 24üncü Dönem Cumhuriyet Halk
Partisi Samsun Milletvekili İhsan Kalkavanı bir kez daha rahmetle
anıyoruz. Mekânı cennet olsun. Ailesine, yakınlarına ve
Cumhuriyet Halk Partisine başsağlığı diliyorum.
Yine, Halil İnalcık
Hocamızı vefatının 1inci yıl dönümünde bir kez daha
rahmetle burada yâd etmek istiyorum.
Böylece, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.-BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-CHP Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gökün,
kırsal kesimde kullanılan asbest ile yasaklanmadan önce
değişik iş kollarında kullanılan asbestin devam eden
insan sağlığını bozucu etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/592)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kırsal kesimde kullanılan asbest ile
yasaklanmadan önce değişik iş kollarında kullanılan
asbestin devam eden insan sağlığını bozucu etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve
105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. 02/03/2016
Levent
Gök
Ankara
CHP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Bilindiği gibi, asbest, geçen yüzyıldan bu
yana en yaygın endüstriyel ara maddesi olmuştur. Bunun yanında
ama bir o kadar da insan sağlığına olumsuz etkileriyle
tanınmış, neredeyse bütün dünya büyük bir ilgi ve maliyetle
asbest konusuna yoğunlaşmıştır.
Asbest, dünyanın birçok ülkesinde çok
sayıda iş kolunda, ateş yakılan büyük ocakların ve
kazanların duvarlarında ısı muhafazası ve yanmaz
malzeme olarak, elektrik hatlarının, kabloların izolasyonunda,
ısıya ve suya dayanıklı kumaş üretiminde, gaz
maskelerinin yapımında, otomobillerin, trenlerin fren
balatalarında, gemi izolasyonunda, yanmaz eldiven yapımında,
çimento sanayisinde katkı maddesi olarak, eternit gibi çatı kaplama
malzemelerinde, binaların çatı ve duvar yalıtım malzemeleri
olarak, parke ve marley gibi yer kaplama malzemelerinde, yer kaplama
malzemelerinin yapıştırıcılarında, kalorifer
boruları gibi sıcak su borularının etrafında
yalıtım malzemesi olarak, su borularında sızdırmazlık
için izolasyon malzemesi olarak, hazır duvar panellerinde, tost makinesi,
elektrikli fırın, tencere kulpu, saç kurutma makinesi gibi
ısı üreten bazı elektrikli ev aletlerinin ısı temas
bölgelerinde, kurutma makinelerinde, gemilerde su yalıtımı için
kaplayıcı madde olarak, çatılarda ve çatı kaplama
malzemelerinde yalıtıcı olarak sıkça
kullanılmıştır.
Bu kadar yoğun kullanılma alanı
bulunan asbest, akciğer zarının (plevra) malign tümörü olan
mezotelyoma ve akciğer kanserine doğrudan neden olabilmekte ve
kalıcı fonksiyonel kayıplara yola açan akciğer ve
akciğer zarında kalıcı hasarlara yol açabilmektedir.
Söz konusu bu sorunlar, asbestle yeterli miktar ve
sürede temas ortamlarında yaygın olarak ortaya çıkmaktadır.
Gelecek otuz yıl boyunca gelişmiş ülkelerde endüstriyel asbest
temasına bağlı olarak 500 bin kişinin kanser gelişmesi
sonucu hayatını kaybedeceğine ilişkin yüksek
olasılık nedeniyle büyük endişe yaşanmaktadır.
Türkiye'de de asbest teması önemli bir halk
sağlığı sorunudur. Ancak gelişmiş ülkelerden çok
farklı şekilde, Türkiye'de asbest teması endüstriyel
alanların yanı sıra ve çoğunlukla kırsal alanda
gerçekleşmekte olup ilgili hastalıklar da kırsal alan kökenli
kişilerde daha sık yaşanmaktadır.
Kırsal alan yaşayanları,
çevrelerindeki toprak örtüsünde lokal birikimler hâlinde bulunan asbestli
toprağı ısı ve su yalıtımı özellikleri
nedeniyle evlerin çatılarında örtü, duvarlarında sıva,
badana amacıyla kullanmışlardır. Kırsal kesimdeki bu
temas, azalmış olmakla birlikte sürmektedir.
Türkiye'de, meslek nedenli asbest
temasının sonuçları hakkında verilere dayanan bilgiler
oldukça kısıtlıdır. Türkiye'de, 1983-1993 yılları
arasında 310.748 ton, 1993-1995 yıllarında 60.691 ton, 1995-2005
yılları arasında 100.300 ton olmak üzere, son otuz yılda,
en az 471 bin ton asbest ithalatı yapılmıştır.
Üretim ise bu rakamın yaklaşık yüzde
10'u kadardır. Dolayısıyla 1983 yılından, asbest
kullanımının tam yasaklandığı 2010
yılına değin kullanılmış bulunan 500 bin ton
asbest hastalık için büyük bir potansiyeldir. Bu miktarın
kullanıldığı ürünler ile ilgili, çalışanlar en az
önümüzdeki otuz-kırk yıl boyunca asbestle temas edeceklerdir.
Dolayısıyla asbest konusundaki
tehlikelerden sakınmak için ne gibi önlemler alınması
gerektiğinin araştırılması hayati ölçüde önem
taşımaktadır.
2.-Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve 22 milletvekilinin,
özellikle Van'da olmak üzere Van Gölü Elektrik Dağıtım
AŞ'nin (VEDAŞ) kapsadığı illerdeki elektrik
kesintilerinin nedenlerinin ve olumsuz etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/593)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Özellikle Van'da olmak üzere, Van Gölü Elektrik
Dağıtım AŞ'nin (VEDAŞ) kapsadığı
illerdeki elektrik kesintilerinin nedenlerinin, esnaf ve bütün yurttaşlar
üzerindeki olumsuz etkilerinin, bu etkilerin giderilmesi için gerekli önlem ve
politikaların belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve
İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ve teklif
ederim.
1) Bedia Özgökçe Ertan (Van)
2) Meral Danış Beştaş (Adana)
3) Behçet Yıldırım (Adıyaman)
4) Berdan Öztürk (Ağrı)
5) Dirayet Taşdemir (Ağrı)
6) Sırrı Süreyya Önder (Ankara)
7) Ayşe Acar Başaran (Batman)
8) Mehmet Ali Aslan (Batman)
9) Saadet Becerekli (Batman)
10) Hişyar Özsoy (Bingöl)
11) Mizgin Irgat (Bitlis)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Çağlar Demirel (Diyarbakır)
14) Feleknas Uca (Diyarbakır)
15) İmam Taşçıer (Diyarbakır)
16) Nimetullah Erdoğmuş (Diyarbakır)
17) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
18) Sibel Yiğitalp (Diyarbakır)
19) Ziya Pir (Diyarbakır)
20) Mahmut Toğrul (Gaziantep)
21) Abdullah Zeydan (Hakkâri)
22) Mehmet Emin Adıyaman (Iğdır)
23) Erdal Ataş (İstanbul)
Gerekçe:
Gelişen dünyada, teknolojinin baskın
olduğu günlük hayatımızı sürdürebilmemiz için elektrik de
en az su kadar zaruri bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Elektriğin de
âdeta temel haklardan biri olduğunu ve yaşamımızı
sürdürmemiz için olmazsa olmazlardan birini oluşturduğunu söylersek
abartmış olmayız. Ne var ki, son on yılda tüm Türkiye'de
olduğu gibi, Van ve çevresindeki elektrik dağıtım
işletmesinin özelleştirilmesinden sonra elektrik arıza ve
kesilmelerde önemli artışlar meydana gelmiştir.
2013 yılında Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan ihale
sonucunda Van, Bitlis, Muş, Hakkâri elektrik dağıtım
müesseselerinden oluşan Vangölü Elektrik Dağıtım Anonim
Şirketini (VEDAŞ) 118 milyon dolar
karşılığında Türkerler Holding AŞ satın
almıştır. Van, Bitlis, Hakkâri ve Muş illerini kapsayan
43.492 kilometrekarelik alanda 2.082.470 nüfusa ve 485.318 aboneye hizmet veren
VEDAŞ 3.829.628.862 kilovatlık enerjiyi lisansı
kapsamındaki bölgede dağıtmaktadır. Ancak Van genelinde
yaşanan elektrik kesintileri bu enerjinin dağıtımında
sorun olduğunu ve bu özelleştirmenin Van ilinin yararına
olmadığını düşündürmektedir.
Van ve ilçelerinde elektrik
dağıtımında yaşanan sıkıntılar
sebebiyle ciddi bir elektrik problemi yaşanmaktadır. Van merkez ve
ilçelerinde yaşayan yurttaşlarımız günlük rutin hâline gelen
plansız, kısa ya da uzun süreli elektrik kesintileriyle âdeta
canından bezmiş ve hayat durma noktasına gelmiştir.
Elektrik kesintisi, gündelik hayatı aksatmanın yanı sıra
özellikle kış aylarında konut ve iş yerlerinin
ısınma problemini de beraberinde getirmektedir.
Çatışmalı sürecin yeniden
başlamasıyla zarar gören Van ekonomisine elektrik kesintileri de
darbe vurmaktadır. Voltaj değişimi nedeniyle bilgisayarlar dahi
açılamamakta ve elektrikli aletler sık sık
arızalanmaktadır. Hangi sektörde çalışırsa çalışsın,
esnaf neredeyse her gün gerçekleşen kesintiler nedeniyle iş yapamaz
ve müşterilerini kaybeder hâle gelmiştir. Nitekim Van Esnaf ve
Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı da şehir içi
dağıtım şebekesinin eski olması veya kapasitesinin
yetersizliği nedeniyle yaşanan arızaları ve elektrik
kesintilerini son aylarda 668 esnafın kepenk kapatma nedenlerinin
arasında sıralamıştır.
Van ilinde yaşanan elektrik arıza ve
kesintileri ile ilgili yaşanan sorunlar yukarıda özetlenmiştir.
Elektrik dağıtım hizmeti özelleştirilmiş olsa da bu
özelleştirmenin toplumda yarattığı olumsuz etkiyi gidermek
için gerekli denetimleri yapmak kamu kurumlarının
sorumluluğudur. Van ili başta olmak üzere VEDAŞ'ın görev ve
yetki alanında olan bütün illerde, özellikle esnaf olmak üzere elektrik
kesintilerinin yurttaşlarda yarattığı mağduriyetin araştırılması
ve bu mağduriyetin giderilebilmesi için gerekli önlem ve
politikaların belirlenmesi amacıyla TBMM tarafından bir Meclis
araştırması açılmasını talep ederim.
3.-Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve 22 milletvekilinin,
Türkiye'de bulunan kadın mülteci ve
sığınmacıların yaşadığı
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/594)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de bulunan kadın
mülteci ve sığınmacıların yaşadığı
sorunları ve bu sorunların giderilmesi için gerekli önlem ve
politikaların belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve
İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ve teklif
ederim.
1) Bedia Özgökçe Ertan (Van)
2) Meral Danış Beştaş (Adana)
3) Behçet Yıldırım (Adıyaman)
4) Berdan Öztürk (Ağrı)
5) Dirayet Taşdemir (Ağrı)
6) Sırrı Süreyya Önder (Ankara)
7) Ayşe Acar Başaran (Batman)
8) Mehmet Ali Aslan (Batman)
9) Saadet Becerekli (Batman)
10) Hişyar Özsoy (Bingöl)
11) Mizgin Irgat (Bitlis)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Çağlar Demirel (Diyarbakır)
14) Feleknas Uca (Diyarbakır)
15) İmam Taşçıer (Diyarbakır)
16) Nimetullah Erdoğmuş (Diyarbakır)
17) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
18) Sibel Yiğitalp (Diyarbakır)
19) Ziya Pir (Diyarbakır)
20) Mahmut Toğrul (Gaziantep)
21) Abdullah Zeydan (Hakkâri)
22) Mehmet Emin Adıyaman (Iğdır)
23) Erdal Ataş (İstanbul)
Gerekçe:
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliği (BMMYK) veri tabanına göre şimdiye kadar 4.815.360
kişi Suriye'de yaşanan çatışmalardan kaçarak komşu
ülkelere sığınmıştır. Aynı veri tabanı,
2.715.789 Suriyeli mültecinin Türkiye makamları tarafından kaydedildiğini
göstermektedir. Bu durum, Türkiye'yi dünyada en fazla mültecinin
yaşadığı ülke yapmaktadır.
Türkiye'ye yönelik göç akını, özellikle
2011 Nisan ayından beri artış gösterse ve dikkatleri çekse de
Türkiye her zaman ülkelerindeki baskı ve zulümden kaçan insanlar için
önemli bir göç merkezi olmuştur. Şöyle ki BMMYK Türkiyenin 31 Ocak
2016 tarihli istatistiklerine göre ülkemizde Suriyeliler haricinde 253.952
sığınmacı ve mülteci bulunmaktadır. Türkiye'ye yönelik
göç hareketlerini değerlendirirken, bu sayının sadece BMMYK'ya
kayıtlı kişilerden oluştuğunu ve kayıt
dışı ikamet eden çok sayıda kişi olduğunu da
unutmamak gerekir.
Birleşmiş Milletlerin
sağladığı bilgiler, hem Suriye hem de diğer ülkelerden
ülkemize gelen mültecilerin yarısını kadınların oluşturduğunu
ortaya koymaktadır. Yani sadece yukarıdaki sayıları dikkate
aldığımızda bile yaklaşık 1,5 milyon
kadının ülkesindeki baskı, zulüm ve şiddetten kaçıp
Türkiye'ye geldiğini söylemek mümkündür.
Türkiye'deki göç politikalarının 2011'den
beri Suriyeli mültecilere odaklanması, diğer grupların
sorunlarını görünmez kılmaktadır. Kaldı ki her mülteci
ve sığınmacı grubunun kendi içindeki çeşitliliği
de göz ardı edilmekte ve mülteciler bir bütün olarak
değerlendirilmektedir. Ancak gerek sivil toplum örgütlerinin
raporları gerek BMMYK gibi uluslararası kuruluşların
raporları gösteriyor ki mülteci kadınlar yolculuklarının
her aşamasında, çatışma sırasında ve
kaçıştan önce, sığınma ülkesinde, geri dönüş ve
yerleştirme sırasında, bütünleşme sürecinde erkeklere göre
daha özel bir durum yaşamaktadır. Kadınlar, diğer mülteci
ve sığınmacılar için geçerli olan bütün göç nedenlerinin
yanı sıra, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık ve
esas olarak kadın olmalarından kaynaklı zulüm ve
baskılardan kaçmak için de ülkelerini terk etmek ve başka bir ülkeye
sığınmak zorunda kalırlar. Benzer şekilde, göç
ettikleri ülkelerde de toplumsal cinsiyete özgü sorunlar
yaşayabilmektedir. Örneğin, aile içi şiddet, adalete
erişememe, Türkçe bilmedikleri ve kendi dillerinde çeviri sağlanmadığı
için hizmetlere erişememe ve eve hapsolma, ayrımcılık
Türkiye'de mülteci kadınların yaşadığı
sorunların başında gelmektedir. Yolculuk sırasında
kadınların çokça maruz kaldığı cinsel şiddet,
istismar ve taciz Türkiye'de de mülteci ve sığınmacı
kadınlar için risk oluşturmaya devam etmektedir.
Bu sorunlar karşısında kamu kurum ve
yardım kuruluşlarının da kadın mültecileri korumakta
başarısız oldukları mülteci alanında
çalışanlarca sıklıkla ifade edilmektedir. Kampların
yetersiz olması, geri gönderme merkezlerindeki koşulların insan
onuruna yaraşır şekilde olmaması, uydu kentlerde ya da
şehirlerde kamp dışında kendi imkânlarıyla
yaşamaya çalışanlara yeterli hizmetlerin ve yardımın
gitmemesi bu başarısızlık iddialarını maalesef
güçlendirmektedir. Özetle, Türkiye'deki kayıt ve yerleştirme süreci
ile mülteci ve sığınmacılara yönelik hizmetlerin toplumsal
cinsiyete duyarsız olduğunu söylemek mümkündür.
Yukarıda, mülteci kadınların
Türkiye'de yaşadığı sorunların sadece bir bölümüne yer
verilebilmiştir. Mülteci kadınların erkek mültecilere
kıyasla daha farklı ve özel korumaya ihtiyaçları olduğu
gerçeği dikkate alınarak Türkiye'de bulunan kadın mülteci ve
sığınmacıların yaşadığı
sorunların ve bu sorunların giderilmesi için gerekli önlem ve
politikaların belirlenmesi amacıyla TBMM tarafından irade
gösterilerek bir Meclis araştırması açılmasını
talep ederim.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.-ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-AK PARTİ Grubunun, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan
489 sıra sayılı Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporunun bu kısmın 1inci sırasına;
bastırılarak dağıtılan 493 sıra sayılı
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporunun ise kırk sekiz saat geçmeden yine bu kısmın 2nci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
25/7/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/7/2017 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
İlknur
İnceöz
Aksaray
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan 489
sıra sayılı Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporunun bu kısmın 1inci sırasına;
bastırılarak dağıtılan 493 sıra sayılı
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporunun ise kırk sekiz saat geçmeden yine bu kısmın 2nci
sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi lehinde ilk söz Kırıkkale Milletvekili Ramazan Cana aittir.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Grup önerimizle, gündemin 1inci sırasına
489 sıra sayılı Van Milletvekili Sayın Tuğba Hezer
Öztürkle ilgili Karma Komisyon Raporunun görüşülmesini, yine gündemin
2nci sırasına da 493 sıra sayılı Şırnak
Milletvekili Sayın Faysal Sarıyıldızla ilgili Adalet ve
Anayasa Komisyonundan müteşekkil Karma Komisyon Raporunun
görüşülmesini, gündemin ilk iki sırasına
alınmasını öneriyoruz.
Burada tabii ki bir hukuki süreçten bahsedebiliriz.
Netice itibarıyla, Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldızla ilgili, yine Van Milletvekili Sayın
Tuğba Hezer Öztürkle ilgili gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının gerekse Adalet
Bakanlığının, yine sayın milletvekillerinin kendi
beyanlarından yurt dışında görevli oldukları, netice
itibarıyla bu görevlerinin siyasi bir parti görevi olduğu, Faysal
Sarıyıldızla ilgili sağlık nedenlerini de ileri
sürerek izinli sayılmaları gerektiğinden bahisle Türkiye Büyük
Millet Meclisine müracaatları da var. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Divanı, toplanarak izinli sayılıp sayılmamaları
gerektiğini karara bağlamıştır. Netice itibarıyla
bu kararda devamsızlığın sabit olduğu gerek Adalet
Bakanlığının gerekse tarafların beyanlarından
anlaşılmaktadır. İzinli sayılma talepleri
Özellikle
İkinci Yasama yılında üç aylık periyotta 47 birleşime
katılmadıkları, İç Tüzükün de 138inci maddesi
gereğince bir ayda 5 birleşimi fazlasıyla
aştığı tespit edilmiştir. Netice itibarıyla bu
tespite itiraz edilmiş, itiraz da Başkanlık Divanınca
değerlendirilerek reddedilmiştir ve İç Tüzük 138, Anayasa 84 muvacehesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı ilgili
raporları ve itirazları neticeye bağlayan raporu Karma Komisyona
havale etmiştir. Karma Komisyon, biliyorsunuz, Anayasa ve Adalet
Komisyonundan müteşekkil. Anayasa ve Adalet Komisyonu aynı bir kanun
çerçevesinde bu konuyu tartışmış, müzakere etmiş ve
bir rapora dercetmiştir. İşte, bu raporlardan biri 489 sıra
sayısını, diğeri de 493 sıra sayısını
almıştır. 489 ve 493 sıra sayılı,
milletvekilleriyle ilgili devamsızlıktan bahisle Başkanlık
Divanının raporu ve neticesinde Karma Komisyon raporu neticeye
ulaşmıştır ve Genel Kurula arz edilmiştir.
Bugün itibarıyla grup önerimizde Türkiye Büyük
Millet Meclisinde siyasi parti grupları bu konuyu değerlendirecek,
siyasi parti grupları ve Genel Kurul hitama erdirecek. Tabii ki bu, Genel
Kurulun kararıdır, Genel Kurulda Türkiye Büyük Millet Meclisi
içerisinde milletvekilleri salt çoğunlukla yani 276 milletvekilinin
vereceği bir kararla neticeye erecektir diye düşünüyoruz. Bu konuyu,
Karma Komisyondan gelen 489 ve 493 sıra sayılı Adalet ve Anayasa
Komisyonu Raporlarını gündemin 1 ve 2nci sırasına alarak
Genel Kurulun takdirlerine grup önerimizde sunuyorum.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde ilk söz Manisa Milletvekili Özgür
Özele aittir.
Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin arkası
gelmez, sonu gelmez grup önerilerinden bir tanesiyle karşı
karşıyayız. Ülkeyi nasıl yönetiyorlarsa Meclisi de o
şekilde yönetiyorlar. Günlük politikalar, rüzgârın estiği yöne
göre şekil almalar, diklenmeden dik durmalar, rüzgâr sert eserse
eğilmeler, bükülmeler, rüzgâr durduğunda karşı tarafa
doğru taarruza geçmeler ve ülke nasıl yönetiliyorsa Meclis de öyle
yönetiliyor. Yarın ne yapılacağından kimsenin haberi yok.
Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisinde bu hafta Meclisteki İç Tüzük
Değişikliği dışında Meclis gündemine alınacak,
yapılacak işlerle ilgili fikir sahibi olan, bilgi sahibi olan biri
varsa gelsin onu paylaşsın.
Sayın Ramazan Can zor bir görev yerine
getiriyor. Eline verilen metni gelip burada izah etmek, savunmak, hele bunu
yaparken 317 kişilik bir grupta -şöyle sayalım- 5, 7, 8, 11
Adalet ve Kalkınma Partili milletvekiline
Yani vatandaş seçiyor,
yolluyor, yüzde 5i bile salonda değil. Dün konuştuk, zaten yönetme
kabiliyeti kaybedilmiş. Bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanı daha önce metal yorgunluğu dediği tehlikeyi bu
sefer de birbirine düşme, nefisle mücadele etme, yapılan cihat
tartışmalarını parti içinde bir yere getiriyor, Siz
dışarıdaki savaşı kazanmadan önce bir içerideki savaşa
bakın diyor, Cihat, eldeki silahları bırakın, nefisle
olur. diyor. Yani Kabine değişikliğinde görev bekleyen, görev
hak ettiğini düşünen, memnuniyetsizliklerini açıkça ifade eden,
Ya bu adamlar bakan olsun diye mi biz bu mücadeleye
yıllarımızı verdik? Yıllardır sus, sus, her
görevlendirmede sus, ne olacak bizim sonumuz? diyenler ya da Aramızda
kardeşlik hukuku var. deyip, Hırsızlık yapan
kardeşim de olsa kolunu koparırım. deyip bu lafı
söylemenin sonucunda siyaseten kafası koparılmış bir Başbakan
ve onun kadrosundaki milletvekillerinin itilmiş, kakılmış,
tecrit edilmiş durumu. Göze görünmemek için gelmiyorlar buraya.
Gelmiyorlar ama ne hazindir ki bugün Meclise gelmeyenlerin
dokunulmazlığını düşürelim. diyorsunuz. Şimdi,
isminde adalet olan bir parti, adalet iddiasını ortaya koymuş
olan bir parti bir kuralın, bir kanunun, bir tüzüğün, bir müeyyidenin
her tarafa, herkese eşit uygulanması gerektiğini bilir, söyler,
arkasında durur.
Şimdi, bugün, 2 milletvekilinin
devamsızlıklarından dolayı milletvekilliklerini sona
erdirmeyi konuşacaksınız. Peki, Ahmet Davutoğlunun Meclise
devam ettiğini gören var mı, bir önceki Başbakan? Ekibinin
Meclise devam ettiğini gören var mı? Görevden
aldığınız, tecrit ettiğiniz, selam vermeye
korktuğunuz ama iktidardayken, güç ondayken karşısında
sıraya geçilen, hürmetler bildirilen, üzerine, kendilerine iltifatlar
edilen o ekibin bugün buraya gelememe hâlini yaratıyorsunuz ama Anayasa
görüşmelerinde oy kullanma dışında buraya gelmemiş
birisine uygulamadığınız bir kuralı muhalefet partisi
milletvekillerine uyguluyorsunuz. Nerede kanun önünde eşitlik, nerede
Anayasanın eşitlik ilkesi? Bunların hepsi sizin siyasi
tarihinize bu tutanaklarda geçecek eksi birer nottur, kara birer lekedir,
bunlar seçmenin de kulağına küpedir.
Yolsuzlukla, yoksullukla, yasaklarla mücadele
edeceğim. deyip yolsuzluğu artıran, gelir
eşitsizliğini geldiğine göre yüzde 25 daha artıran, en üst,
en zengin ile fakirler arasındaki katmanlarda yüzde 6,5tan yüzde 8,4lere
çıkaran, Yasaklarla mücadele edeceğiz. deyip sadece yirmi gün sonra
Tuncelide kendiliğinden kalkan OHALi ortadan kaldırmakla övünürken,
onu billboard yaparken 870 bin kilometrekare yüz ölçümüne sahip ülke. diye
yüz ölçümü bildiğiniz yerin her santimetrekaresine OHAL
uyguladığınız, OHALi devlete uygulayacağız.
diye yola çıkıp Cerattepede köyünün yolunu, ağacını
savunanlara, Somadaki maden işçisinin acılı anasına
toplanma, gösteri, yürüyüş yasağı getirdiğiniz,
TOMAnızla Kenan Paşanın tankını aratmadığınız,
copunuzla Kenan Paşanın dipçiğini
aratmadığınız, getirdiğiniz İç Tüzükle Kenan
Paşaya Rahmetli, demokrat adamdı, iyi adamdı.
dedirttiğiniz (CHP sıralarından alkışlar) ve
yapmış olduğunuz Anayasa değişikliğiyle 12 Eylül
Anayasasını, askerlerin postallarının altından
çıkmış Anayasayı yapanlara rahmet okuttuğunuz,
onları arattığınız bir durumla karşı
karşıyayız.
Ülkeyi öyle yönetiyorsunuz ki bunu
Sayın
Davutoğlunu siyaseten eleştirdik, siyaseten çekilmiş,
tükenmiş kişilerle uğraşmak bizim işimiz değil
ama onun üzerinden size bir şey söylemek lazım: İşine
gelince suspus oturanlar başına gelince bülbül kesiliyor
arkadaşlar. O yüzden, bugün suspus oturursanız günü geldiğinde
Tabii, bir güvenceniz var Cumhuriyet Halk Partisi varsa herkes için var, bir
tane mağduru, bir tane mazlumu yalnız bırakmaz, nasıl
geçmişin zalimleri bugün adalete muhtaç hâle geldiklerinde onlar için de
insan haklarını, onlar için de adaleti, onlar için de adil
yargılanma hakkını savunuyorsa, gün gelir bizi de CHP savunur.
diyorsunuz ama bugün suspus oturursanız yarın bülbül kesildiğinizde
sesiniz ne kadar güzel olursa olsun o nağmeleri bazı kulaklar duymaz.
Bir de şunu size çok açıklıkla
söylemek lazım ki, bugün, yetiştirmeye
çalıştığınız nesil, ona verdiğiniz
eğitim
Sayın Genel Başkan geçen hafta söyledi, biraz önce,
çıkmadan İnternet sitenize baktım, aynen duruyor. AK PARTİ
Siyaset Akademisi 10uncu Dönem Ders Notları, elektronik kitap olarak da
var, bastırıp da dağıtmışsınız ve orada
Sayın Tanel Demirel bakın ne söylüyor -bugün yaptığınız
siyasetin bizatihi kendisinin nereden kaynak aldığını,
kendine neyi referans aldığını ve gelecek kuşağa
siyasetçi yetiştirirken ya da mevcut kadrolarınızın
niteliğini artırmaya çalıştığınız
Siyaset Akademisinde yaptığınız işe bakın- diyor
ki: Ayrıca, siyaset sadece demokratik yollardan yapılmaz, kendi
politikalarınızı yürütmenize engel olabilecek muhalefeti fiziken
ortadan kaldırmak, hapsetmek de siyasi faaliyetin kapsamı içinde
görülmelidir. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Genel
Başkan bunu geçen hafta söyledi, bu hafta söyledi, biraz önce bana dedi
ki: İnternet sitelerine bak, kaldırdılarsa teşekkür
edersin, duruyorsa Meclis tutanaklarına geçir bunu. Şimdi
tutanaklara geçirdik bakalım. Bu dersi alanlar dersi almış
belli, muhalefeti hapsetmek sizde, her yöntemle bastırmak sizde,
kuşatmak sizde, susturmak sizde. Dersi almışsınız da
şimdi bir nesil yetiştiriyorsunuz ya kindar ve dindar dediğiniz
Neslin dindar olmasında eğer ailesi çocuğun yetişmesinde
öyle bir şey düşünüyorsa, çocuğun rızası varsa, kul
ile Allah arasına kimse girmez, bir siyasi partinin talimatına kalmaz
o iş. Ama kindar nesil yetiştiriyorsanız kendi kuyunuzu,
hepimizin kuyusunu kazıyorsunuz demektir, bunu da görmek lazım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Diğer yandan, tabii, bu siyaset akademisinin
notları, bu siyaset akademisinin söyledikleri, öğrettikleri bir yana
bizim üzerinde durmamız gereken bir gerçek var ki, eğitim. Parti
içindeki eğitime verdiğiniz önem ortada ama
yaptığınız iş de ortada. Türkiye'deki eğitim
sistemi, cihatçı bir eğitim sistemi, tek referans alan bir
eğitim sistemi. Bütün öğrencileri ve ailelerini tek dinden, tek
mezhepten, tek inançtan, etnisiteden gören, çoğulcu değil,
çoğunluğun tek tipleştirdiği ve onun üzerine kurduğu
tahakkümle bir tornadan geçirmeye çalıştığı
eğitim sistemine karşı biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
aydınlığı, çağdaşlığı, bilimi,
Atatürkün hedef gösterdiği muasır medeniyet seviyesindeki ülkelerle
gırtlak gırtlağa gelip onu iç politika malzemesi yapmayı
değil de, onlara bu saydığım bilimde, fende, teknolojide ve
demokraside yetişmeyi ve onları aşmayı hedefleyen bir siyasi
parti olarak bu yaptığınız tahribatı tamamen ortadan
kaldıracak çağdaş, bilimsel bir eğitim sistemi
hazırlığını önümüzdeki seçimlerde halktan
aldığımız vazifeden sonra hayata geçireceğiz.
Eğitim demişken, kültür demişken,
Halil İnalcıkı, geçen sene bu gün kaybettiğimiz ve
İlber Ortaylının Halil İnalcık demek tamamen
cumhuriyet imkânlarıyla yetişmiş bir hoca demektir. diyerek hem
onun hakkını hem cumhuriyetin hakkını teslim ettiği
böylesi bir bilim ve ilim irfan insanını da saygıyla
anıyor, hepinize teşekkür ediyorum.
Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Az evvelki hatip
konuşması içerisinde cevap verilmesi zorunluluğu doğan,
sataşmaya mahal verecek beyanatlarda bulunmuştur.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ne o?
BAŞKAN Ne söyledi Sayın İnceöz?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Biraz evvel
grubumuzu da itham edecek şekilde AK PARTİ ne
yaptığını bilmiyor, dün grup önerisi verdi, bugün yeniden
grup önerisi vermek suretiyle... gibi söylemlerde bulunmuştur. Bunlara
cevap vermek gerekmektedir.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bu eleştiri değil mi?
BAŞKAN Buyurun Sayın İnceöz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
IX.-SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz'ün, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle tabii şunu
belirtmekte fayda var: Meclisin çalışmasıyla ilgili bu
planlamalar bugünden değil ya da dünden değil, çok önceden
yapılmıştır. Bazen tabii, ülkemizin karşı
karşıya kaldığı durumlar çerçevesinde farklı
konuları, gündemi burada bazen de mutabakatla almak zorunluluğu ve
zarureti doğmaktadır. Şu bilinmelidir ki, Meclisi kapatmadan
önce Meclisi 15 Temmuzda açacağımız ve İç Tüzük
görüşmelerini gerçekleştireceğimiz, komisyon
çalışmalarının olacağı, arkasından bu
gündemin alınacağı herkesçe bilinmekteydi. Burada bu kürsüde o
gün konuşma yapan milletvekillerimiz, grup başkan vekillerimiz
Bunlar tutanaklarda mevcuttur.
Aslında bugün verilen grup önerisi yarın
verilecekti ama görüşmeler neticesinde bugün verilmesi, bugün gündeme
alınması konusunda bir mutabakat oldu. Yarın vereceğimiz
grup önerisini bugün vermek suretiyle oylamasını
gerçekleştirecek şekilde
Bu karşılıklı
görüşmeler neticesinde. Onun için, çıkıp burada İktidar ne
yapıyor? Ne yaptığını bilmiyor, gündemi belirli
değil. gibi söylemleri reddettiğimizi çok net ifade etmek istiyorum.
Elbette ki, muhalefet bu anlamda kendince beyanlarda bulunabilir ama bazı
gerçekleri de halkımızın, milletimizin gözünden kaçırmamak
gerekmektedir.
Burada bizim parti içine yönelik, milletvekili
arkadaşlarımıza
Bu, gerçekten çok sıradan bir söylem, onu
belirtmek istiyorum. Bizim, kendimizle ve ne yapacağımızla ve
takvimimizle, ülkemizin gerçekleriyle ilgilenmemiz gerektiğini özellikle
belirtmek istiyorum ve sorunlara karşı da çözüm önerici bir
muhalefeti bu anlamda beklediğimizi belirtmek isterim.
Şimdi, burada milletvekili
arkadaşlarımızı mukayese ederken, bugün görüşmeye
başlayacağımız, biraz sonra görüşmelerini
gerçekleştireceğimiz milletvekilleri ile bunu kıyaslamanın
çok büyük bir talihsizlik olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Bunlara
baktığımızda, birisi teröristin cenazesine
katılmış, bir diğeri ise Türk milletine, aziz Türk
milletine, 780 bin kilometrekarenin bir ve beraber kalabilmesi için şehit
vermiş ve PKKyla kırk yıldır mücadele eden milletimizin
gözüne bakarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Sözlerimi
tamamlayayım Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) PKK sizi
tükürüğüyle boğacaktır. demek suretiyle, o ifadeleri
kullandıktan ve dokunulmazlıklar kalktıktan sonraki süreçte
ülkeyi terk etmiş, bugün her ikisinin de Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde olmayan milletvekilleri olduğu ve Genel Kurul
çalışmalarından da uzun süre ayrı kaldığı,
muhtemelen gelseler de zaten haklarında yürüyecek dosyalar olduğu
için de bu anlamda, bu ifadelerin arkasından yurt dışında
kalmayı tercih etmişlerdir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Mesela Pensilvanyaya
gidip başını örtmüş müdür acaba?
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Bakın,
canınız yandığında her seferinde bunları gündeme
getirmeyin.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sadece sizin
canınız yandığında bir şey olmuyor!
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Bakın,
bizim duruşumuz çok nettir, 17-25 Aralıktan öncesi, sonrası,
böyle ucuz söylemlerle kimseye bu işi şahsileştiremezsiniz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Orada gayet
iyiydin! El pençeydin orada!
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) Bunları bu
anlamda geçiyorum ve buradaki söylemlerin de bu minvalde değerlendirilmesi
gerektiğini, biraz sonra da görüşmelerini yapacağımız
konuşmaların çok önceden planlandığını
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sen neyi
planlayarak Pensilvanyaya gittin?
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla)
tekrar hem
milletvekili arkadaşlarımızın hem de kamuoyunun doğru
bilgilenmesi anlamında böyle bir konuşma yapma gereği
doğmuştur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) İkbal mi
bekliyordunuz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kerestecioğlu
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Açıklama yapmaya gerek duymuyorum. Açıklama
yapmamın
Neden olduğunu söyleyeyim mi?
BAŞKAN Söyleyin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sataşmadan, kapsamlı bir sataşmadan.
BAŞKAN Tamam, buyurun Sayın
Kerestecioğlu.
2.-İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in,
Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Şimdi, biz, Sayın İlknur İnceözün
Pensilvanyada çektirmiş olduğu fotoğraflara bakarak deseydik ki
Kendisi terör örgütü üyesidir. Ve tabii ki nasıl
karşılaştırabilirsiniz siz bizim vekillerimizle? Yani
mümkün mü? Bizim vekillerimiz devamsızlık yapmışlar,
kendisi ise bir terör örgütü üyesi. Ne hissederdiniz? Yüksek yargıç
mısınız siz? Bunu defalarca buradan ifade ettim, hanginiz yüksek
yargıçsınız?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) İfadeleri
çok açık ve net.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Hanginiz mahkemesiniz? Kapatın o zaman mahkemeleri!
Kapatın o zaman mahkemeleri!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Hâkim, savcı sizsiniz zaten!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Yargıya gerek yok, zaten siz burada yargılıyorsunuz.
Ne o, konuşulmuş, zaten bunlar aramızda
anlaşılmış, yarın getiriliyormuş da bugün
getirilmiş! Biz hayır deseydik getirmeyecek miydiniz? Çoğunluk
tahakkümünü uygulamıyor musunuz bu Mecliste? Sürekli siz ne derseniz o
olur iktidarı değil mi bu iktidar? Ama biz yargılama olmadan,
cezası kesinleşmeden kimse hakkında bu ithamlarda
bulunmayız. Biz sizinle aynı seviyede değiliz. Şimdi oradan
çıkacaksınız, çıkacaksınız, vekillerimizle
ilgili, akademisyenlerle ilgili, Cumhuriyet gazetesi çalışanlarıyla
ilgili, öğrencilerle ilgili, herkesle ilgili atacaksınız
tutacaksınız, yargıç yerine kendinizi koyacaksınız,
ondan sonrasında da ne o, demokratik siyaset, demokratik Meclis deyip
yerinize oturacaksınız. Yok böyle bir şey! Biz kimsenin
bunları bu şekilde söylemesine izin vermeyiz, tahammül etmeyiz. Bunu
da böyle bilin. Barışçıl bir siyaset izliyoruz ama
sabrımızın da bir sınırı vardır. Benim gibi
bir insanı da buradan bağırttırıyorsunuz ya bunu
yaparak, bunun da sebebi sizlersiniz aynı şekilde.
SALİH CORA (Trabzon) Hiç
yakışmıyor, öyle bağırma.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Sözlerinizin arkasında duracak şekilde konuşun,
geçmişinize de sahip çıkacak şekilde konuşun. (HDP
sıralarından alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hiç şüphen
olmasın.
VIII.-ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-AK PARTİ Grubunun, gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında bulunan 489 sıra sayılı Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun bu
kısmın 1inci sırasına; bastırılarak
dağıtılan 493 sıra sayılı Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun ise kırk
sekiz saat geçmeden yine bu kısmın 2nci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi lehinde ikinci söz Bilecik Milletvekili Halil Eldemire aittir.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkanım
Sayın Başkanım, sadece tutanaklara geçmesi
için
BAŞKAN Daha bitmedi, birleşimi
kapatmadım. Bir saniye
Buyurun Sayın Eldemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HALİL ELDEMİR (Bilecik) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri, AK PARTİ Grubumuzun
İç Tüzükün 19uncu maddesi uyarınca vermiş olduğu grup
önerimizin lehine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri,
sizlerin nezdinde de aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Dün akşam saat gece yarısından sonra
01.42de hepinizin bildiği gibi 492 sıra sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde Değişiklik
Yapılmasına Dair Teklifimizi görüşüyor idik. Geneli üzerindeki
konuşmalarımızı tamamladık. Birinci bölümle ilgili de
üç parti grubumuz konuşmalarını yaptı.
Şimdi, bugünkü vermiş olduğumuz grup
teklifi de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
göndermiş olduğu iki tezkerenin, 489 ve 493 sıra
sayılı tezkerelerin öne alınmasıyla ilgili. İç Tüzüke
uygun olarak vermiş olduğumuz bu önerinin Genel Kurulun takdirinde
olduğunu özellikle ifade etmek isterim.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bugünkü birleşimin başında, gündem dışı
konuşmalarda Cumhuriyet Halk Partisi Bilecik Milletvekilimiz Sayın
Yaşar Tüzün burada bir konuşma yaptı. Ben kendisine özellikle
teşekkür ediyorum Bileciki gündeme taşıdığı için
ancak bir hususta da bir düzeltme yapma ihtiyacı hissettim. O konuda da
birkaç cümle bir şeyler söylemek isterim.
Bilecik ilimize yapılan bakan ziyaretleri bir
protokol ziyareti değildir. Eğer biz bu şekilde bir
değerlendirmede bulunmuş olursak bir yanlışlık ve bir
haksızlık yapmış oluruz. Yaklaşık olarak son bir
yıl içerisinde gelen 7 bakanımızın her biri,
bakanlığının Bilecikle alakalı,
yatırımlarıyla alakalı konuları yakinen takip
etmişlerdir. Orman ve Su İşleri Bakanımız Bilecike
geldiğinde, gerek Devlet Su İşleri gerek Millî Parklar gerek Orman
Genel Müdürlüğü gerek Meteoroloji Müdürlüğü bunlarla alakalı
koordinasyon görevlerini, koordinasyon toplantılarını
yapmış ve yatırımları değerlendirmiştir.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız
geldiği zaman, Bilecikte devam eden kara yolları yatırımı
ve özellikle hemşehrilerimizin beklediği yatırımlarla
alakalı konuları da takip etmiştir. Bilecik bu konuda, şu
anda, kara yolları yatırımları anlamında bir şantiye
hâlindedir. Burada da Söğüt-Bozüyük arasındaki yolumuzun da müjdesini
vermiştir. Bileciki Bursaya bağlayan Yenişehir yolumuzda da
sayın milletvekilimizin ifade ettiği gibi, uzunca bir mahkeme süreci
yaşanmıştır ancak şu anda çalışmalar tüm
hızıyla devam etmektedir.
Sağlık Bakanlığı
yatırımlarında da Bilecik Devlet Hastanemizin temeli atılmıştır.
Bilecik Devlet Hastanemiz de tüm hızıyla devam ediyor. Sadece bununla
da yetinmiyoruz. Önümüzde şu anda da Bozüyük devlet hastanemizin de
uygulama projeleri yapılmaktadır.
Ben eğer Mecliste yasama faaliyetlerimiz devam
etmiyorsa bakanlarımızın bu konulardaki Bilecik ziyaretlerinin
ve konularıyla ilgili toplantılarının hepsine
katılmaya gayret ediyorum, bundan sonra da katılmaya
çalışacağım. Ümit ediyorum, sayın vekilimizin de vakti
müsait olursa, bu ziyaretlere kendisi de destek verirse, teşrif ederse
bakanlarımızın Bilecik için yaptıklarını hep
birlikte görmüş oluruz.
Ben İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
vermiş olduğumuz grup önerimizi Genel Kurulun takdirine sunuyor,
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Can, buyurun, siz bir şey
söyleyecektiniz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkanım, aslında sataşma yaptı CHP grup başkan
vekili.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ne sataştım?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sataşmadan
söz almayacağım, tutanaklara geçmesini istiyorum.
Kendisine de teessüflerimi bildiriyorum, kendisine
de hiç yakıştıramadım. Biz defaatle burada konuşmalar
yapıyoruz. Bir hukukçuyum, elimizden geldiğince Meclis
çalışmalarına katkıda bulunmak istiyoruz. Kaldı ki AK
PARTİ yöneticilerinin bize bir talimatı olsa, elimize bir şey
tutuştursalar onu da okumaktan gocunmayız. Kendi
dağarcığımızda bir şeyler vardı, hukuki bir
değerlendirme yaptım.
Genel Kurula arz ederim, saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ramazan Can candır, bütün Genel
Kurul bilir, en çok da Sayın Özel bilir. Öyle demek istememiştir
Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
tutanağa bakacağım ama Eline bir şey tutuşturuluyor,
okuyor. demedim. Eğer öyle anlaşıldıysa onu geri
alıyoruz. Ramazan Canın kendi grubuna yapmış olduğu
katkıya da saygı duyuyorum. Keşke herkes onun gibi Meclise devam
etse.
BAŞKAN Eyvallah, teşekkür ediyoruz.
Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Mardin Milletvekili Mithat
Sancar.
Buyurun Sayın Sancar. (HDP
sıralarından alkışlar)
MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, gündeme dair bir grup önerisi
getirdi AKP. İki milletvekilimizin vekilliğinin devamsızlık
nedeniyle düşürülmesine dair fezlekelerin öncelikle görüşülmesi
isteniyor. Biraz önce, AKP grup başkan vekili burada konuşurken
fezlekeler konusunu da bir kenara bıraktı, doğrudan hüküm veren
mahkeme konumuna geçti.
Biraz sonra bu fezlekeler görüşülürken iki
değerli arkadaşımız bu iddiaların hepsini yerle bir
edecekler, ona dair fazla bir şey söylemeyeceğim. Sırrı
Süreyya Önder ve Meral Danış Beştaş bu fezlekeler
görüşülürken savunma hakkını bu vekillerimiz adına
kullanacaklar ve bu iddialarınızın ne kadar haksız,
dayanaksız ve hatta çirkin olduğunu sizlere de anlatacaklar, tabii
Genel Kurulda bulunursanız; bulunmazsanız da kamuoyuna ve
halklarımıza bu dertlerini en iyi şekilde anlatacaklar,
şimdiden bunu belirtmiş olayım.
Aslında İç Tüzükle ilgili
tartışmalar bir yandan devam ediyor ve orada da getirilen
düzenlemelerin tam bir diktatörlük, hatta ötesi, faşizm düzenlemeleri
olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bazen kıyaslamalar yapıyoruz.
Bu kıyaslamalar AKP Grubunu rahatsız ediyor görünüyor. Dün, bu tür
bir düzenlemenin, burada, şimdi, İç Tüzükte getirilmek istenen
düzenlemenin bir benzerinin sadece İsrailde olduğunu
söylemiştim. Evet, İsrailde sağcı ırkçı bir blok
var iktidarda ve onlar, milletvekillerinin milletvekilliğinin sadece
fikirlerini açıkladıkları için düşürülmesini öngören bir
kanunu kabul ettirdiler parlamentoya. Bu kanunda iki sebeple,
milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılmadan, genel
kuruldaki oylamayla vekilliklerinin düşürülmesi düzenleniyor. Nedir bu iki
sebep? İsrail devletine karşı ırkçı tahriklerde
bulunmak ve İsrail devletine karşı yürütülen silahlı
mücadeleye destek olmak. Çok tanıdık bu argümanlar değil mi? Bu
kıyaslamalardan rahatsız oluyorsanız size önerim şu: O
zihniyetleri burada takip etmeyin, o iktidarların
yaptıklarını yapmayın. Yaparsanız biz size buradan
ayna tutarız, yüzünüz varsa bakarsanız, bakamıyorsanız
başınızı önünüze eğin.
Neden geldi bu düzenlemeler? İki tane önemli
nedeni var. Biliyorsunuz, İsrailde yaşayan, nüfusun yüzde 20si
oranında Arap azınlık var İsrail vatandaşı ve
onlar da seçimlere katılıyorlar. Partiler kurdular ve en son seçimde
de birleşik listeyle 13 milletvekilliği kazanarak Knessete,
İsrail Parlamentosuna girdiler. Çok etkili bir muhalefet yapıyor
oradaki Arap milletvekilleri ama ırkçı sağcı iktidar bundan
çok rahatsız. Mesela, bu blok içinde yer alan partilerden birinin 3
milletvekili, İsrail güvenlik kuvvetlerinin haksız yere
öldürdüğü 3 Arap genci için taziye ziyaretinde bulundular, ailelerine
başsağlığı dilemek için gittiler. Sadece ziyarette de
bulunmadılar, aynı zamanda bir dakika saygı duruşunda
bulundular. Netanyahu çıktı, bunlara karşı bir linç
kampanyası başlattı, dedi ki: Bunlar teröristtir, teröristlerin
mecliste yeri yoktur. Ama milletvekilleri yılmadılar. Birleşik
listeye mensup Arap milletvekillerinin, sizi utandıracak dürüstlük ve
cesarette bir başka girişimleri de var. Ne yaptılar? Dediler ki:
Mavi Marmara operasyonuna katılan İsrail askerlerinin tamamı
katildir. Bir şey daha dediler: Gazzeye bomba yağdıran
İsrail ordusu uçaklarını kullanan pilotlar teröristtir.
Netanyahu çıldırdı ve hemen bu kampanyayı bir sonuca
eriştirmek istedi, Balat Partisinin kapatılması için yüksek
mahkemeye dava açıldı. Yüksek mahkeme dedi ki: Bunlar siyaset
hakkını kullanıyorlar, bu nedenle partiyi kapatmam. Reddetti
kapatma davasını ama Netanyahunun içi soğumuyor, dedi ki:
Hayır, biz teröristleri bu parlamentoda
barındırmayacağız. Bunlar devletten para alarak İsrail
devletine karşı terörist faaliyetleri destekleyemezler. İsrail
Cumhurbaşkanı uyardı Netanyahuyu, dedi ki: Yapmayın,
eğer böyle bir kanun çıkarırsanız bunun tek anlamı
var: Arap azınlığa karşı ırkçı politika
izlemiş olursunuz. İsraildeki sol partiler de buna karşı
çıktılar, dediler ki: Bunun tek sebebi var, ırkçı
zihniyeti kanunlara dönüştürmek. Güçlü bir tepki doğdu ama
ırkçı sağcı blokun İsrail Parlamentosunda yeterli
çoğunluğu vardı, o nedenle bu yasayı geçirdiler. Tabii, bu
yasayı geçirinceye kadar Arap milletvekillerinin başka cezalarla söz
hakkını kısmak istediler. Mesela, iki aya varan geçici
çıkarma cezaları verdiler. Neden? Mazlum bir halkın
haklarını savundukları için. Peki, mazlum bir halkın
haklarını savununca neyle yaftalandılar? Teröristlikle.
İşte sizin yaptığınız budur. İsrailin
ırkçı ve sağcı zalim iktidarının zihniyetini
aynen uyguluyorsunuz. Gidin, bakın, Diyarbakırda bugün demokratik
siyaset adına barışçıl bir eylem yapıyor
milletvekillerimiz, etrafları tel örgülerle çevrilmiş,
sayısız TOMA var. Önceki gün burada, Güven Parkta polis
göstericilerin kolunu kırarak gözaltı yaptı. İsrail
polisinin orada, İsrailde Araplara yaptıklarından ne farkı
bunun? Mescid-i Aksaya ilişkin bu iktidarın, İsrail
sağcı ırkçı iktidarının yaptığı
uygulamalar haksızdır, zalimcedir ama onlara karşı
çıkma meşruiyeti sadece her yerde zulme karşı
çıkanlarındır. Lütfen, Hükûmetinize söyleyin, siz de bu
uyarımı dikkate alın, İsrailin Mescidi Aksadaki bu
zulmünü siz kınamayın, siz kınayınca İsrail daha da
yapıyor çünkü Bir zalimin bana ders vermeye hakkı yoktur. diyor.
Haksız mı? Evet, zalimler birbirini kınamasın ama mazlumlar
ve herkes için adalet isteyenler her yerde her şekilde zulme
karşı çıkma meşruiyetine sahiptirler. O nedenle size bu
aynayı tutmak zorundayız değerli arkadaşlar. Bizler bu
vicdan ve adalet nöbetini sürdüreceğiz, tıpkı İsraildeki
Arap milletvekillerinin yaptığı gibi, demokratik siyaseti sonuna
kadar takip edeceğiz ve demokratik siyasette ısrar edeceğiz.
Peki, İsrail neden bu kadar zulüm yapıyor, sormuyor musunuz
kendinize? Sırf genlerinde zalimlik var diye mi yapıyor Netanyahu
gibi ırkçı hükûmetler? Hayır; Filistin sorununda
barışçıl, demokratik, eşitlikçi bir çözümü reddettikleri
için zalimleşiyorlar. Bu politikaları izlemeyen her yönetim
zalimleşir. Belki olduğundan daha fazla ırkçılaşır,
belki olduğundan, olabileceğinden daha fazla yüzsüzleşir,
pervasızlaşır. İşte İsraildeki
sağcıların, İsraildeki ırkçıların
pervasızlığının da yüzsüzleşmesinin de sürekli
zulmü artırmasının nedeni de Filistin halkının
haklarını kabul etmemeleridir, Filistin halkı adına
yapılan demokratik siyaseti sürekli zulümle boğmalarıdır.
Aynı şeyi AKP de yapıyor. Eğer demokratik,
barışçıl, eşitlikçi bir çözümü kabul etmezseniz, savaş
politikalarında ısrar ederseniz, yasaklarda zulümlerde ısrar
ederseniz sizin de geleceğiniz yer şu an büyük öfkeler
yağdırdığınız İsraildeki ırkçı
sağcı zihniyettir. Ama ona karşı İsrailde bütün
demokratlar ve vicdan sahibi insanlar, Arap halkı da Filistin halkı
da direniyor biz de burada bütün vicdan sahibi insanlarla sizin bu politikalarınıza
sonuna kadar direneceğiz. Zalimlerin sonu aynıdır, bunu
unutmayın; mazlumların kazanması da
kaçınılmazdır.
Saygılarımla efendim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama talebimiz var efendim.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Önerisini oylarınıza sunmadan önce bir yoklama talebi var, önce bu
talebi gerçekleştireceğiz.
Sayın Özel, Sayın Engin, Sayın
Hürriyet, Sayın Erol, Sayın Basmacı, Sayın İlgezdi,
Sayın Usluer, Sayın Şeker, Sayın Kayışoğlu,
Sayın Demir, Sayın Akaydın, Sayın Sarıbal, Sayın
Tarhan, Sayın Koç, Sayın Balbay, Sayın Bektaşoğlu,
Sayın Arık, Sayın Gürer, Sayın Bekaroğlu, Sayın
Tuncer.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-------0-------
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için beş dakika süre veriyorum ve
yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VIII.-ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-AK PARTİ Grubunun, gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında bulunan 489 sıra sayılı Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun bu
kısmın 1inci sırasına; bastırılarak
dağıtılan 493 sıra sayılı Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun ise kırk
sekiz saat geçmeden yine bu kısmın 2nci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.-BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.-İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun,
(2/275) esas numaralı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/103)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/275) esas numaralı Kanun Teklifimizin
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN Önerge üzerinde, teklif sahibi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP
sıralarından alkışlar)
(İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun rulo hâlinde hazırladığı materyalleri
Meclis kürsüsüne getirmesi)
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, süre
işlemeye başladı yalnız ha, açtım mikrofonu.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Tüzükte yok, siyasi etikte yok, bu nedir böyle Allah aşkına ya?
BAŞKAN Bakın, arkadaşlar, lütfen
ciddiyetimizi muhafaza edelim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Basın
toplantısı yapsın, orada görelim Sayın Başkan.
BAŞKAN Burası böyle, tiyatro alanı
değil.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) İç Tüzükün ne denli
haklı olduğunu gösteren en iyi fotoğraf.
Süreyi başlatın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Tanrıkulu, bakın,
sürenizi açtım ben, takdir sizin, isterseniz konuşmayın.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Beş dakika oldu
başlayalı zaten.
BAŞKAN - Bakın, bu yapılan hiç
yakışmıyor.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Ya, hiç
akıllı adam işi mi bunlar?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kocaman adamsın ya,
hâle bak!
BAŞKAN Burası müsamere salonu
değil; burası böyle, ciddiyetin muhafaza edileceği bir yer,
lütfen
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım, kabul edilebilir bir durum değil bu, buna müsaade
etmeyin lütfen.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Hangi Mecliste oldu
böyle şey?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
biz bunları ortaokuldayken yapıyorduk.
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu
Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.22
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-------0-------
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
118inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilen
önergenin görüşmelerinde kalınmıştı.
Söz sırası, teklif sahibi olarak
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunundur.
Yalnız, sayın milletvekilleri, şu
görüntü hiç hoş bir görüntü değil, yani bu tür şeylerin
tekrarlanmaması dileğimle süreyi başlatıyorum.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzükün 37nci
maddesi uyarınca söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu dönemin
başında, İç Tüzükün 37nci maddesi uyarınca, verdiğim
kanun tekliflerini Genel Kurulda görüştürmeye
başlamıştım. Bu kanun tekliflerinde 17 kere konuştum
ben geçtiğimiz dönemde. Bugünden önce, toplam seksen beş veya doksan
dakika konuşmuşum, isteyen tüm arkadaşlar da bu hakkı
kullanmışlar, muhalefet partileri dâhil olmak üzere. Esas
itibarıyla İç Tüzükün 37nci maddesindeki -kanun teklifi verme- hak
muhalefetin kullanması gereken bir hak. Yani bugüne kadar hangi iktidar
partisi milletvekili bir kanun teklifi vermiş ki görüşülmemiş?
Mutlaka Hükûmet tasarısı olarak gelmiş. Biz, İç Tüzükün
bize tanıdığı bu hakla sizin görmediğiniz, size gelmeyen
toplumun değişik kesimlerinin sorunlarını salı günleri
beş dakika, beş dakikada ilave olmak üzere on dakika gündeme getirdik
ama ben biliyorum ki bizim bu konuşmalarımız Adalet ve
Kalkınma Partisi çoğunluğuna rahatsızlık verdi. Neden
rahatsızlık verdi? Kanunların içeriği, gündeme denk
düşen içerikleri... Burada el kaldırdığınız zaman
da ben inanıyorum ki birçok milletvekili de yani istemeden el
kaldırdı, gündeme ilişkin.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Yok, hepimiz
isteyerek el kaldırdık.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Mesela,
Diyarbakır Cezaevinin müze olması. Diyarbakır Cezaevinin müze
olmasının kanun teklifini buraya getirdim, buraya getirdim 24 Eylülde
ama ret oyu çıktı. Veya Madımakın utanç müzesi
olmasını, yine ret çıktı. Veya cemevlerinin ibadethane
olması, ret çıktı. Taşeron işçilerin sorunları,
ret çıktı. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına
ek, ret çıktı. Burada çoğunluk olarak sizler el kaldırdınız
bütün bunlara. Bakın burada listesi var. Daha gelecekti ama bu örneklerin
bu Parlamentoda konuşulmasını istemediniz. Bu nedenle,
verdiğim kanun tekliflerini rulo yaptım buraya getirdim. Bundan sonra
da konuşmamızı istemiyorsunuz.
Bakın, bu gündemle sizin alakanız yok
çünkü size gelmiyor. Doğal olarak size gelmiyor bu sorunlar, bizlere daha
fazla geliyor. Bu taşeron niye size gelsin? Taşeronun mimarı
Adalet ve Kalkınma Partisi. Gelmez sizlere ama bize geliyor bu sorunlar.
BENNUR KARABURUN (Bursa) Bize de geliyor.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Veya
işkence davalarında zaman aşımı meselesi. Geliyor mu
sizlere? Hayır gelmiyor, bu sorun yine bize geliyor.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Bize de geliyor,
tabii ki.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bütün
bunları burada konuştuk.
Değerli arkadaşlar, bakın, eğer
bu kesimler bu Parlamentoda bu kürsüyü kullanmasalar bu Parlamento Parlamento
olmaktan çıkar, o kesin. Bakın, bunlar kanunlaşmayabilir ama
burada konuşulması lazım. Ama siz bu İç Tüzük
değişikliğiyle bir, muhalefetin sesinin kısıyorsunuz
süreler bakımından. İkinci olarak da istediğiniz konular
dışında konuşulmasını engelliyorsunuz. Diyorsunuz
ki: Bizim çizdiğimiz sınırlar var, sınırlar budur,
bunun dışında konuşamazsınız. İstediğimiz
kadar konuşursunuz. Gündemi biz belirleriz. Bizim belirlediğimiz
gündem dışında burada muhalefet konuşamaz, milletvekilleri
konuşamaz.
Bakın, bir de bu hak milletvekillerine
verilmiş bir hak, neden grup yönetimine gitsin? Ben veya herhangi bir
milletvekili, grup yönetimi dışında, bir teklifi gündeme
getiremez mi? Bir de sizler nasıl Bir milletvekili bu konuda bir yasama
yılında bir kez konuşur. dersiniz, sadece bir kez, nasıl
bunu dersiniz? Bunların tümü parlamenter demokrasiye,
çoğulculuğa aykırıdır. Ve bu dönemin ruhuna
kapılmışsınız, gidiyorsunuz, arkanıza,
sağınıza solunuza bakmıyorsunuz ve tümüyle yanlış
yapıyorsunuz. Bu yanlışa dikkat çekmek için bu emeği görün
dedim. Daha burada görüşülmeyi bekleyen birçok kanun teklifi vardı,
geçen dönem de evet demediniz, bu dönem de evet demeyecektiniz ama
konuşulmasından, yurttaşlarımızın bunu
duymasından, kendi sorunlarının bu kürsüde dile getirilmesinden
neden rahatsız oluyorsunuz, neden? Haftada on dakika sadece ya, sadece on
dakika. Hiç uzamadı, tartışmalar çıkmadı ama
rahatsız oldunuz zaman zaman. Demokrasinin özü de bu değil mi,
tahammül etmek değil mi, muhalefete tahammül etmek değil mi? Ama,
bakın, bu tahammülsüzlük sizi başka bir yere doğru götürüyor;
bunun adı otokrasidir, bunun adı faşizmdir, buraya doğru
hızla gidiyor Türkiye, görmüyorsunuz. Türkiye bir uçurumun kenarında
değil, bir uçurumdan aşağı doğru yuvarlanıyor.
Uçurumun dibini bulmadan, hâlen o imkânımız var, hâlen, eğer
milletvekili olarak biraz kendinize gelirseniz
Bakın, biz bunlara emek
veriyoruz, soru önergesi, araştırma önergesi, yasa teklifi veriyoruz,
sizler ne yapıyorsunuz, verdiğiniz bir soru önergesi var mı,
araştırma önergesi var mı, yasa teklifi var mı? Size gelen
teklifleri biliyorum, iş takibi -doğru, takip edebilirsiniz- daha
başka işler, söylemeyeyim, sataşma olmasın ama sizler de
biliyorsunuz ne olduğunu, nelerin konuşulduğunu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Zan altında
bırakma, bildiğin bir şey varsa söyle, bildiğin bir
şey varsa söyle, iftira atma, buradaki insanları zan altında
bırakma; böyle bir hakkın yok senin, böyle bir hakkın yok.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Söyleyeyim, söyleyeyim, kupon arsa takibi, ihale takibi falan. Ben söylemek
istemedim, sen bana söylettin. Bunları yapıyorsunuz, biz de
bunları yapıyoruz değerli arkadaşlar; bundan rahatsız
olmayın, bunların burada konuşulması lazım, bunlar
konuşulsun ki bu Parlamento herkesin sesi olabilsin.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Bu görüntü sizin
önerge görüntünüz değil, kâtip üyenizin iletişim faturasına
benziyor.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Fotokopi
paralarını cebinden mi ödedin?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye, vereceğim söz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
V.-OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
4.-Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın'ın, Meclisin ciddiyetine, vakarına,
ağırlığına ve mehabetine yakışmayan ve
çalışma düzenini bozucu davranışlarda bulunmamak
gerektiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulumuzun çalışma düzeni bellidir, İç Tüzük ve teamüllerimiz
var. Dolayısıyla, Meclisin ciddiyetine, vakarına,
ağırlığına ve mehabetine yakışmayan ve Genel
Kurulun çalışma düzenini bozucu davranışlardan lütfen
vazgeçelim. Bir daha bu tür eylemleri tekrar etmeyelim. Bu Meclis hepimizin
Meclisi, bütün milletvekilleri olarak ve bütün siyasi partiler olarak hep
birlikte Meclisin itibarını korumak durumundayız.
Dolayısıyla bu tür davranışlardan lütfen imtina edelim, bir
daha tekrar etmeyelim. Bu anlamda da yapılan bu tür girişimler de
aslında İç Tüzükteki değişikliğin ne kadar haklı
olduğunu bize bir kez daha gösteriyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, sayın milletvekilleri
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Tanrıkulu burada konuşurken Biz soru önergesi veriyoruz,
araştırma önergesi veriyoruz, siz ise iş takip ediyorsunuz,
ihale takip ediyorsunuz. dedi.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı, iki
dakika süre veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.-SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.-Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun doğrudan
gündeme alınma önergesi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; milletin işini takip
etmek hepimizin görevi. Ama eğer Sayın Sezgin Tanrıkulu bu lafla
bizi töhmet altında bırakacak bir ima kastediyorsa onu şiddetle
bu iddiasından menederim, gelip burada kim, hangi işi dediği
manada takip ediyormuş açıklamasını talep etmek bizim
hakkımız olur. Böyle lafları ortada bırakmak doğru bir
tavır değil; bu bir.
İkincisi: Parlamento konuşulan yer. Kürsü
konuşmanın yapıldığı yer. Eğer siz kürsüyü
konuşmayı gölgede bırakacak tarzda, iletişim
mecralarında skandalvari görüntülerin öne çıktığı bir
şekilde kullanırsanız dilinizi önemsizleştirirsiniz,
anlatımınızı önemsizleştirirsiniz. Benim dilim,
anlatımım yetmiyor, ben başkalarına mesajımı
iletmek için bu görüntüleri kullanıyorum
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Böyle bir anlayış egemen
hâle gelirse burası, şu kürsü konuşmanın, dilin
kullanılması gereken yer ilkokullardaki çocukların kendilerini
resimler, şekiller üzerinden anlattığı panolara döner. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Tanrıkulu hukukçu, Allaha
şükür, dili de var, söyleyeceğini de söylüyor, bunlara da
ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Şu kürsünün
konuşma hakkını korumak bizim de görevimiz, sizin de göreviniz.
Burası konuşma yapılan yer Sayın
Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Konuştum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama bu
tavrınız, çok geniş bir çevre tarafından gösteri olarak
anlaşılacaktır, doğru olmaz, bu kürsünün kurallarına
da uymaz.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sadece tutanaklara geçsin.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkanım, ben gösterinin nerede
yapılacağını bilirim. Bugüne kadar da bu kürsüyü sadece,
bir parlamenter olarak, yasama faaliyeti çerçevesinde kullandım, onun
dışında bir amaçla kullanmadım, bunu bütün Parlamento biliyor.
Ama, bugün, benim bu İç Tüzük uyarınca elde ettiğim bir hak,
bütün Parlamentonun hakları kısıtlanıyor, benim ve
milletvekili arkadaşlarımın söz hakkı
kısıtlanıyor. O nedenle bu görseli verdim. Kanun teklifleri
bütün bunlar, benim kendi emeğim. Bundan sonraki süreçte
konuşamayacağım. Bu nedenle burada herkes görsün dedim. Çünkü bu
arkadaşlarımız, maalesef çoğunluk milletvekilleri yasa
teklifi yazmıyorlar, maalesef öyle bir ihtiyaç yok çünkü Hükûmet
yazıyor onların yerine. Ama bunu biz yapıyoruz ve şimdi kısıtlanıyoruz.
O nedenle, hangi emekle bunları yaptık, bunlar görülsün diye
söyledim. Yoksa, benim teker teker hiçbir milletvekili
arkadaşımı ilzam edici bir düşüncem yok ama genel bir
kanaati de burada ifade ettim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Tutanaklara geçmiştir Sayın
Tanrıkulu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
VI.-AÇIKLAMALAR (Devam)
23.-İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in,
İç Tüzük Değişiklik Teklifiyle ilgili görüşmelere
cezaevinde olmaları nedeniyle katılamayan HDP Eş Genel
Başkanı ve milletvekillerinin Başkanlık Divanına
gönderdikleri istemlerini Genel Kurula sunmak istediğine ve 5 Haziran
Diyarbakır mitingine yapılan saldırı davasında
DAEŞ üyesi Burhan Gökün tahliye edilmesine ilişkin
açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, ben de Meclisin, az önce ifade
ettiğiniz, mehabet ve vakarına yaraşan bir durumu yine gözler
önüne sermek için ifade etmek istiyorum.
Görüşülecek olan, yani görüşülmekte olan
daha doğrusu, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifiyle ilgili
Genel Kurul görüşmelerine cezaevinde olmaları nedeniyle katılamayan
Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş,
milletvekillerimiz; Çağlar Demirel, İdris Baluken, Besime Konca,
Ayhan Bilgen, Selma Irmak, Gülser Yıldırım, Burcu Çelik,
Abdullah Zeydan ve Ferhat Encunun söz ve oy haklarını
kullanabilmeleri hususunda TBMM Genel Kurul şahsında oturumu yöneten
Başkanlık Divanına gönderdikleri önergelerini size
sunacağım. Onların ifadesi şudur: Anayasanın yasama
yetkisini düzenleyen maddelerinde ama özellikle 80inci maddesinde yer alan
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini
seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler. hükmü ile 87nci maddede
yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak,
değiştirmek ve kaldırmak
ve Anayasanın diğer
maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir.
hükmüne aykırıdır şu andaki uygulama.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) İç Tüzükün Genel Kurulda konuşma
hakkını düzenleyen 61inci maddesinde açıkça yer alan Söz, kayıt
veya istem sırasına göre verilir. hükmü uyarınca söz
hakkımı kullanma imkânım da elimden
alınmıştır. Bu nedenle Anayasa
değişikliğiyle ilgili görüşmelerin durdurulmasını
arz ve teklif ederim. diyor arkadaşlarımız. Bunu ifade etmek
istedim.
Bir husus var, çok önemli; az önce bilgisi geldi. 5
Haziranda Diyarbakır mitingimize yapılan saldırı
davasında ömür boyu ağırlaştırılmış
hapis istemiyle yargılanan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul)
DAEŞ üyesi Burhan Gök bugün Ankara Batı
Adliyesinde görülen davada tahliye edildi. Halkın seçilmişlerini
basit propaganda davalarında Kaçma şüphesi var. diye tutanlar
IŞİD üyelerini tek tek, adli kontrol şartı bile
olmaksızın salıyorlar. Bunu da vakarı yüksek olan Meclisin,
Genel Kurulun dikkatine sunmak istedim.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kerestecioğlu.
VII.-BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
1.-İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun,
(2/275) esas numaralı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/103) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, İç Tüzük 37 üzerinde
bir milletvekili adına İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu.
Buyurun Sayın Bekaroğlu.(CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben de İç Tüzük 37ye göre söz aldım.
Sayın Tanrıkulu biraz evvel konuşmasında İktidarın
görmediği konuları biz görüyoruz ve buraya getiriyoruz; bu
engellenmeye çalışılıyor. dedi. Gerçekten, Sayın
Tanrıkulunun bu kanun teklifi 2464 sayılı Belediye Gelirleri
Yasasının 86, 87 ve 88inci maddelerinde değişiklik
öngörüyor; mesela harcamalara katkı paylarının
kaldırılması talep ediliyor. Bildiğiniz gibi, belediye
hizmetlerinin bazılarında mahalleliden harcamalara katkı
payı alınıyor ve bu maddeler uygulanırken çok da ayrımcılık
yapılıyor, Şu mahalle bizim mahalle. Şu sokak bizim.
Şurada gıcık kaptığım insanlar var. diye
davranılıyor; büyük haksızlıklara, hukuksuzluklara
sebebiyet veriyor. Bu, vatandaşa da bir külfet ve bunun
kaldırılması isteniyor. Bakın, bunu siz görmüyorsunuz
iktidar partisi milletvekilleri olarak; muhalefet görüyor ve buraya getiriyor,
bundan niye rahatsızlık duyuyorsunuz?
Değerleri arkadaşlarım, Adalet ve
Kalkınma Partisi, iktidarda zaman geçtikçe -şu metal yorgunluğu-
ya da İktidar bozar. meselesi gerçekleştikçe giderek
şeffaflıktan, denetlenebilirlikten, açıklıktan uzaklaşıyor
ama her konuda; sadece demokrasi, insan hakları filan değil, bu
şekilde, ekonomik konularda da uzaklaşıyor. Mesela ihale
konusunda biraz evvel çok büyük tepki geldi sayın grup başkan
vekilinden. Bakın, hiç bunu yapmaya gerek yok ki, siz İhale Kanununu
herhâlde defalarca -sayısını bilmiyorum- 50nin üzerinde
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - 100
küsur
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla)
100 defa delip
geçtiniz ve birçok şey, yasa açık olmasına rağmen,
doğrudan temin yoluyla sağlanıyor. Nedir bunlar? Bunlar
şeffaflıktan, denetlenebilirlikten, ne
yaptığınızın muhalefet ya da halk tarafından
bilinmesinden korkuyor olmanız, çekiniyor olmanızdır.
Değerli arkadaşlarım, sizde
şöyle bir anlayış giderek güçlendi: Bizi vatandaş seçiyor
-millet diyorsunuz- millet seçiyor, dolayısıyla biz
istediğimiz gibi yönetiriz. Yönetemezsiniz değerli arkadaşlar,
eğer bu ülke demokratik bir ülkeyse ve demokraside de dünya kadar soruna
rağmen birtakım mesafeler almışsa siz istediğiniz gibi
yönetemezsiniz. Neye göre yöneteceksiniz? Siz hukuka göre yönetmek
durumundasınız. Hukuk dediğimiz şey de Bizim
çoğunluğumuz var, istediğimiz her şeyi hukuk hâline
getiririz, kanunlaştırırız. Dolayısıyla, millet
böyle istedi, kimsenin söyleyecek bir sözü yoktur. Bu, hukuk değildir
arkadaşlarım; bu çoğunlukculuktur. Yani bizim
çoğunluğumuz var, dolayısıyla herkes bizim istediğimiz
gibi düşünecek, herkes bizim istediğimiz gibi konuşacak; biz,
bütün vatandaşlara hatta milletvekillerine nasıl
konuşacaklarına dair sınırlar çizeriz ve o şekilde
konuşmak durumundadırlar. Bu noktaya gelmişsiniz. Şu anda
Meclis gündeminde bulunan İç Tüzük değişikliğinin
anlamı budur. Zaten Anayasa değişikliğinin de birçok
maddesinin anlamı buydu. Siz gerçekten çıktığınız
yoldan son derece uzaklaştınız ve tehlikeli sulara giriyorsunuz
değerli arkadaşlarım. Bu sürdürülebilir bir şey değil.
Yani siz Bizi kimse denetleyemez, bize kimse hesap soramaz... Şunu
demeyin arkadaşlar, bu hamaset: Biz millete hesap veririz. Elbette
millete hesap vereceksiniz ve vereceksiniz er geç. Millete hesap vermek
mahkemelere, muhalefete hesap vermeyiz anlamına gelmez değerli
arkadaşlarım. Sizin probleminiz budur. Bunun adı da, bu kurmakta
olduğunuz sistemin adı da artık demokrasi olmaktan giderek
uzaklaşıyor arkadaşlar. Otoriter bir rejim kuruyorsunuz
değerli arkadaşlar. Siz giderek tek tipçi bir rejim kuruyorsunuz
değerli arkadaşlarım. Türkiye'de, bu 2017 dünyasında böyle
bir rejimi kurmanız, bunu yapmanız mümkün değil. Bu, Türkiyeyi
giderek bölmeye götürür değerli arkadaşlarım. Bizim
istediğimiz gibi düşüneceksiniz. Bizim istediğimiz kadar
konuşacaksınız. Bizim çizdiğimiz sınırlar içinde
konuşacaksanız. derseniz bu ülkede barış olmaz, kavga
olur, bu ülkede ciddi sorunlar olur. Bu ülkede ciddi sorunlar olur. cümlesi
pek sizi ilgilendirmiyor olabilir. Biz çoğunluktayız, bize bir
şey olmaz. diyebilirsiniz. Hayır arkadaşlar, hepimize olur,
hepimize.
Çevremizde olup bitenlere bakarak ders alalım
diyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, alınan karar gereğince, sözlü
soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Van Milletvekili
Tuğba Hezer Öztürkün 2016 Yılı Ekim, Kasım ve Aralık
Aylarında Beşer Birleşimi Aşan (Toplamda Genel Kurulun 47
Birleşimi) Devamsızlığı Sebebiyle Anayasanın
84üncü ve İç Tüzükün 138inci Maddeleri Uyarınca Gerekli
Değerlendirmenin Yapılması İçin Başkanlık
Divanının 24/05/2017 Tarihli ve 38 Numaralı Kararıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, görüşülen konu
Meclisin işleyişiyle ilgili bir husus olduğu için söz konusu
görüşmeler sırasında Hükûmetin temsili aranmayacaktır.
X.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.-Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürkün 2016 Yılı
Ekim, Kasım ve Aralık Aylarında Beşer Birleşimi
Aşan (Toplamda Genel Kurulun 47 Birleşimi)
Devamsızlığı Sebebiyle Anayasanın 84üncü ve
İçtüzükün 138inci Maddeleri Uyarınca Gerekli Değerlendirmenin
Yapılması İçin Başkanlık Divanının
24.05.2017 Tarihli ve 38 Numaralı Kararı ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (3/1022) ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (S.
Sayısı: 489) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon raporu 489 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Söz konusu Komisyon raporu üzerinde görüşme
İç Tüzükün 72nci ve 138inci maddelerine göre yapılacak olup
Komisyona, siyasi parti grupları adına birer üyeye,
şahıslar adına iki üyeye söz verilecektir. Son olarak savunma
hakkı çerçevesinde üyeliğinin düşmesi istenen sayın
milletvekiline veya sayın milletvekilinin savunma yapmak için
bildireceği bir üyeye söz verilecektir.
Konuşma süreleri Komisyon ve siyasi parti
grupları için yirmişer dakika ve şahıslar için onar
dakikadır. Savunma için ise bir süre tanımayacağız.
Gruplar adına söz yok.
Şahıslar adına ilk söz İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğluna aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Bekaroğlu.
Süreniz on dakikadır.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum.
Şu anda bir milletvekili
arkadaşımızın, bir milletvekilinin devamsızlık
dolayısıyla milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgili,
komisyondan gelen bir raporu görüşüyoruz değerli arkadaşlarım.
Şimdi, önce şunu ifade etmek isterim:
Eğer bir milletvekilinin devamsızlıktan dolayı, gerçekten
devamsızlıktan dolayı milletvekilliğini
düşürüyorsanız, o zaman, burada ciddi bir şekilde
devamsızlık takibi yapılıyordur. Diğer
devamsızlığı olan milletvekillerinin de durumu tespit
edilip buraya aynı şekilde getirilmesi gerekiyor. Ha, Bu,
devamsızlıktan değil, başka sebeplerden dolayı biz bu
milletvekilinin milletvekilliğini düşürüyoruz. diyorsanız, o
zaman Ayrımcılık yapıyorsunuz, yanlış
yapıyorsunuz. diyeceğiz değerli arkadaşlara.
Bakın, ben isim vermek istemiyorum, hepiniz
biliyorsunuz, değişik milletvekilleri, iktidar partisinden de böyle
milletvekilleri var, Meclise hiç gelmiyorlar. Efendim, geçmişte
bakandı, Başbakandı, şöyleydi, böyleydi
Ama netice
itibarıyla bugün milletvekilidir ve Meclise gelmesi gerekiyor, onun da
şu anda milletvekilliğini düşürme konusunu
görüştüğümüz milletvekili gibi Meclise gelmesi gerekiyor.
Bu, bir ayrımcılık değerli
arkadaşlarım, açık olmak gerekiyor. Bu milletvekilini neyle
suçluyorsunuz? Nasıl suçluyorsunuz? Onu buraya getireceksiniz. Bununla
ilgili eğer hukuki bir süreç varsa, o süreç işleyecek değerli
arkadaşlarım.
Bu, bizim sevmediğimiz ya da işte, tasvip
etmediğimiz davranışları olan, suç teşkil eden,
ağır bir şekilde bizi tahrik eden, rahatsız eden bir
milletvekilidir, dolayısıyla biz bunun için böyle yapıyoruz,
diğeri için de yapmıyoruz, keyfimiz bilir. Bu, keyif kelimesinin,
Keyfimiz bilir. cümlesinin ifade ettiği gibi, gerçekten keyfîliktir,
hukuk devletiyle asla bağdaşmaz.
Değerli arkadaşlarım, eğer bu
milletvekilinin başka bir sebepten dolayı şu anda burada
milletvekilliği düşürülüyorsa, o sebebi burada konuşmamız
gerekiyor. Nasıl konuşulur o sebep? Eğer bu milletvekilinin
milletvekilliği yapacak yeterliliği ortadan kalkmışsa
-Anayasamız, yasalar bunu tespit etmiştir- bu tespit edilir,
Meclisimiz de tespit eder, hukuk tespit eder, mahkemeler tespit eder,
Meclisimize gelir, Meclis de bunu tespit eder; tezkeresi, raporu gelir ve bunun
üzerinde konuşuruz, o şekilde davranırız.
Türkiye Büyük Millet Meclisine, Gazi Meclise -zaten
gaziydi, 15 Temmuzda bir daha gazi oldu- böyle bir Meclise, 316 milletvekili
bulunan, on beş seneden beri Türkiyeyi yöneten bir çoğunluk
partisine, Adalet ve Kalkınma Partisine, demokrasimize yakışmaz
değerli arkadaşlar. Açık açık bir şey
yapacağız, yapacağımız şey de bellidir: Süreç
işleyecek -biraz evvel ifade ettim- o sürecin sonunda buraya bir şey
gelecek, biz de o dosyalara bakacağız, ikna olacağız ve Bu
milletvekilinin milletvekili kalma, olma yeterliliği
kalmamıştır ve kaldırıyoruz. diyeceğiz değerli
arkadaşlar. Bu yaptığımız doğru bir şey
değil ki. Bu yaptığımız gerçekten Türkiye Büyük Millet
Meclisine yakışan bir iş midir değerli arkadaşlar?
Bakın, biz, hepimiz yıllardan beri, yeni
değil yani, sizin zamanınızdan beri sürekli olarak
başımızı kuma gömüyoruz, görmek istemiyoruz; görmek
istemediğimizden dolayı da olayı teşhis edemiyoruz,
sorunları teşhis edemiyoruz; sorunları teşhis
edemediğimizden dolayı değerli arkadaşlarım, çözüm
bulamıyoruz. Şu anda konuştuğumuz mesele var ya şu
milletvekilinin milletvekilliğini düşürmeye
çalıştığımız mesele aslında Kürt meselesi
değerli arkadaşlar. Kürt meselesinde ya da -terör meselesi,
bağlantılı olarak- terör meselesinde zamanında
başımızı kuma gömmeseydik, gerçekten görseydik, teşhis
etseydik, ne yapılması gerektiğine birlikte karar verseydik ve
cesaretle bunları yapsaydık şu anda bunu yapmazdık, şu
anda Türkiye Büyük Millet Meclisini bu duruma düşürmezdik. Biz, bu
milletvekilinin devamsızlıktan dolayı milletvekilliğini
düşürüyoruz. Ayıp. Değerli arkadaşlarım, böyle
değil. Türkiye Büyük Millet Meclisini, bu yüce Meclisi, bu Gazi Meclisi bu
duruma düşürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. (CHP
sıralarından alkışlar) Mesele Kürt meselesidir
arkadaşlar. Bu Kürt meselesi denen meseleyi gerçekten Türkiye Büyük
Millet Meclisi ele almadı. Terörü de ele almadı değeri
arkadaşlarım. 1983 müydü, 1984 müydü ilk PKK terörü
başladığında Eruhta, o zaman gerçekten bu iş
teşhis edilseydi, işte Birkaç tane çapulcu. falan deyip
geçiştirilmeseydi, bunun ne anlama geldiği, bunun sosyolojisinin ne
olduğu, tarihi ne olduğu, bunun arkasında ne olduğu tespit
edilse ve Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil eden bütün siyasi partiler bir
araya gelse ve bu konunun üzerinde konuşsalar, tartışsalar,
çözümler bulsalardı şimdi bu komik duruma düşmezdik değerli
arkadaşlar. Bu mesele -terör meselesi ve Kürt meselesi- terör meselesi
bile -terör meselesi bile diyorum, hele hele Kürt meselesi- sadece güvenlik
politikalarıyla çözülecek bir mesele değil.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin PKK olayıyla ilgili uygulamadığı
güvenlik politikası yoktur. 1990larda hukukun dışına da
çıkarak sert güvenlik politikaları uygulandı. Bu millet
Kürtüyle, Türküyle büyük bedeller ödedi, binlerce evladımızı
kaybettik vatan için ama çözemedik, hâlâ kaybetmeye devam ediyoruz, hâlâ
insanlarımız ölmeye devam ediyor değerli arkadaşlar. Niye
biliyor musunuz? Elbette siz terör yapıyorsunuz anlamında demiyorum,
şundan dolayı: Hepimiz başımızı kuma gömdük,
olayı görmedik. Bu sebepten dolayı biz de sorumluyuz bu olup
bitenlerden değerli arkadaşlar. Hâlâ 2017 yılında
kısıtlamalarla, yeniden daraltmalarla, sizin döneminizde
almış olduğunuz mesafeleri kat kat gerilere düşerek bu
işin içinden çıkacağınızı düşünüyorsunuz,
yanılıyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Genç arkadaşlarımız var,
milletvekilliğine devam edecekler. İki dönem, üç dönem sonra,
eğer bu politikalarla devam ederseniz, yine biz burada bu kürsüden
bunları konuşuyor olacağız ama o arada belki de -Allah
korusun- yeni yeni onlarca, yüzlerce, binlerce evladımızı
kaybetmiş olacağız.
Değerli arkadaşlarım, insandan daha
kıymetli hiçbir şey yoktur, hiçbir şey bir tek insanın
canı kadar kıymetli değildir. (CHP sıralarından
alkışlar) İnsanlık da bunu gerektirir, bütün dinler de bunu
gerektirir, bunu söyler. Dolayısıyla insanı öne alan, bir tek
insanı yaşatmayı esas alan
Değerli arkadaşlar, siz
hep bu kürsülerde, her yerde -liderleriniz hep der- demez misiniz,
söylenmemiş midir size: İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. Siz kurumları kutsallaştırdınız
arkadaşlar; siz yapıyı, sistemi, olanı, statükoyu
kutsallaştırdınız. İnsanları heba ediyorsunuz. 3
insan, 5 insan, bin insan, 2 bin insan heba olsa ne olur? diyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, Allah göstermesin.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Kime diyoruz onu? Siz
uyduruyorsunuz.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) Allah göstermesin,
değerli arkadaşlar. Eğer gerçekten -insanlarımızı
feda edecek- vatanımız, milletimiz, şerefimiz, namusumuz tehdit
altına girerse elbette hepimiz bu vatan için, bu millet için, din için,
namus için, şeref için canımızı veririz. Allah göstermesin.
Ama bu değildir önemli olan. Önemli olan, oraya getirmemek; önemli olan,
insanı yaşatmak değerli arkadaşlarım.
Kürt vatandaşlar insanlar, insanlar
arkadaşlar, hepsi Hazreti Âdemden gelen insanlar. Bu insanlara ne oluyor?
Bu insanlar yüz seneden beri, kırk seneden beri ne istiyor? Bu soruyu
samimi bir şekilde bu kürsüden sormadan ve cesaretle cevap vermeden bu
işin içinden çıkamayız. (CHP sıralarından
alkışlar) Ve hepimiz ama hepimiz bu işten sorumlu oluyoruz
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Sayın Muş söz talebinde
bulundular.
Buyurun Sayın Muş.
VI.-AÇIKLAMALAR (Devam)
24.-İstanbul Milletvekili Mehmet Muş'un, İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun 489 sıra sayılı Komisyon
Raporu üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz bir canın her şeyden
çok daha kıymetli ve değerli olduğunu bilen bir iktidarız,
bilen bir siyasi partiyiz. 3 kişi, 4 kişi, bin kişi, 2 bin
kişi, 2 bin insan heba olmuş, ne olur? diyormuşuz. Böyle bir
şey biz demeyiz, diyemeyiz. İnsan, yeryüzündeki en şerefli
mahlukat ve en değerli varlık. O açıdan, sayın hatibin
biraz da eleştiri sınırlarını aşarak
kullanmış olduğu bu ifadeyi kesinlikle reddediyoruz, kabul
etmemiz mümkün değildir ve biz, Türkiyede yaşayan 80 milyon
vatandaşımızın, yurttaşımızın can ve
mal güvenliğini sağlamak adına gereken bütün tedbirleri
şimdiye kadar nasıl aldıysak bundan sonra da almaya devam
edeceğiz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bekaroğlu
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Benim
demediğim bir şeyi dedi gibi şey yaptı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Neyi dedi gibi?
Tutanaklarda var ya.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Sataşma
değil ama bir açıklama getirmek üzere yerimden
BAŞKAN Buyurun, 60a göre size de bir dakika
söz vereyim.
25.-İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben 1
kişi, 10 kişi, 100 kişi, 1.000 kişinin ölmesine değer
vermiyoruz, bunu dikkate almıyoruz. derken bir siyasi parti grubundan,
Adalet ve Kalkınma Partisinden bahsetmedim sadece. Hepimizi, kendimi de
bunun içine koyarak -Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu anda bulunanlar,
geçmişte burada siyaset yapanlar- bir eksikliğimizden söz ettim ve
bununla da bir öneride bulundum. Eğer biz her şeyin önüne insanı
koyarsak, ayrımsız ama, kimliğini bir tarafa bırakarak, o
insanı koyarak, o insanı yaşatmayı, o insanı
özgürleştirmeyi koyarsak Kürt meselesini de önümüzde dağ gibi duran
bütün meseleleri de hep birlikte aşabiliriz. Eğer aşmazsak,
geçmiştekilerin ihmali dolayısıyla binlerce
insanımızı kaybettik, bu sefer de bizim ihmalimiz
dolayısıyla binlerce insanı kaybederiz, hep birlikte sorumlu
oluruz. Bunu anlatmaya çalıştım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın
Bekaroğlu.
X.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.-Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürkün 2016 Yılı
Ekim, Kasım ve Aralık Aylarında Beşer Birleşimi
Aşan (Toplamda Genel Kurulun 47 Birleşimi) Devamsızlığı
Sebebiyle Anayasanın 84üncü ve İçtüzükün 138inci Maddeleri
Uyarınca Gerekli Değerlendirmenin Yapılması İçin
Başkanlık Divanının 24.05.2017 Tarihli ve 38 Numaralı
Kararı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Tezkeresi (3/1022) ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (S. Sayısı: 489) (Devam)
BAŞKAN Şimdi şahıslar
adına ikinci ve son konuşmacı Tunceli Milletvekili Gürsel Erol.
Sayın Erol, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRSEL EROL (Tunceli) Sayın Başkanım,
sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuya girmeden önce ben bir açıklama yaparak
konuşmaya başlamak isterim. İlimizde terör örgütlerince, PKK
tarafından geçen tarihte şehit edilen Necmettin öğretmeni anmak
ve terör örgütlerini kınamak, protesto etmek için 21 Temmuz Cuma günü
Tuncelideki yürüyüşümüz sonrası yapmış olduğumuz
mitingdeki konuşmamı Meclis tutanaklarına girmesi için önce
sizin bilginize sunmak isterim.
Bugün buradan Düzgün Babanın, Munzur
Babanın, Kureyş Babanın, Baba Mansurun, Derviş Cemalin,
Sarı Saltukun, Ağuçanın, Sultan Hıdırın, Ana
Fatmanın, ocaklarımızın toprakları, özgürlüklerin
şehri Dersimden, cumhuriyet şehri Tunceliden tüm Türkiyeyi
selamlıyorum.
Ocaklarımızın topraklarına bir
masumun, bir umudun, bir emeğin, bir eğitimcinin temiz, saf kanı
terör örgütü tarafından haince ve alçakça akıtıldı,
topraklarımızın kutsallığına ihanet edildi.
Necmettin öğretmenin kanı yüreğimizde ateş oldu,
gözlerimizde yaş oldu, annesinin babasının acısı bizim
acımız oldu. Bir kez daha bu kürsüden, Necmettinimize sahip
çıkamadığımız için Dersim halkı adına
ailesinden özür dilerim.
Bu acının tarifi yok. Bundan sonra
evladınız bizim evladımız, bizim onurumuzdur. Dersim
toprakları sizin de evinizdir. Necmettin öğretmene sıkılan
kurşun Dersimin tarihine, Dersimin kültürüne, Dersimin geleneklerine,
Dersimin inançlarına sıkılan kurşundur. Necmettin
öğretmene sıkılan kurşun Dersime, Türkiyeye ve
insanlığa sıkılan kurşundur. Bu topraklar
yüzyıllardır özgürlüğün, hoşgörünün, insan sevgisinin ve
adalet için direnişin topraklarıdır. Tunceliden, Dersimden,
ülkemize bela olan, 80 milyon yurttaşımızın
yaşamını tehdit eden terör örgütlerine buradan sesleniyorum; eli
kanlı katillere, insanlık suçu işleyenlere, hainlere sesleniyorum;
Eğer kan dökerek, can alarak terör eylemlerinize devam edecekseniz bilin
ki Tuncelide de, Dersimde de, Türkiyede de vatan için, ülke için bedel
ödeyecek milyonlar vardır. Artık yeter! Bir yurttaş, bir baba,
bir milletvekili ve her şeyden önce bir öğretmen çocuğu olarak
sesleniyorum: Ülkemizde çocukların yetim kalmadığı,
anaların ağlamadığı
Terör sürecinin devamından
sorumlu tek kurum siyaset kurumudur çünkü siyaset kurumunun görevi sadece
sorunları seslendirmek değildir, yalnızca şehit
cenazelerinde saf tutmak değildir. Bugün artık terör ülkemizin ulusal
bir sorunudur, bunu çözmek de siyasi iradenin görevidir. Artık evlere
ateş düşmesin, analar ağlamasın, çocuklar yetim
kalmasın, kahrolsun terörizm, yaşasın özgürlük ve demokrasi
diyorum.
Buradan Dersim halkına sesleniyorum: Sen ki
yüzyıllardır insanlık onuru için mücadele etmiş bir
halksın. Sen ki adalet için, hak için, halk için
başkaldırmış bir halksın. Sen ki insanın insana
kulluğuna isyan etmiş bir halksın. Sen ki inançların için,
değerlerin için bedel ödemiş bir halksın. Şimdi sizleri
hak, hukuk, adalet demek için, demokrasi ve özgürlük istemek için, teröre
karşı çıkmak için yeni bir direniş hikâyesini
başlatmaya davet ediyorum. Bu direniş hikâyesinin adı teröre
karşı çıkma hikâyesidir. Ve diyorum ki: Yaşasın
demokrasi! Yaşasın adalet! Yaşasın kardeşlik!
Yaşasın barış! Yaşasın özgürlük!
Yaşasın laik cumhuriyet! Kahrolsun terör! Kahrolsun terörizm! (CHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bu eylemden ve bu
konuşmadan sonra ANF Ajansta KCK Yürütme Konseyi Üyesi -PKKyı kuran
5 kişiden biridir- Mustafa Karasu yapmış olduğu
açıklamada beni hainlikle suçlayarak -ki kendisine göre doğru bir
tespittir- bedel ödemem gerektiği ve benim su süreçte yargılanmam
gerektiği ifadesini kullanmıştır. Yani bunun Türkçesi:
Yakaladığınız yerde infaz edin.
Şimdi, bakın, size iki tane örnek
vereceğim. Birincisi, bazı siyasi güçlerin faşist diye
suçladığı devletin bugüne kadar neler yaptığı,
devleti hangi gerekçeyle suçladığı ve devletin ne yaptığı...
Bundan uzun bir süre önce devlet Apoyu Kenyada yakaladı, uçağa
bindirdi, dedi ki: Ben seni 30 bin kişinin ölümünden dolayı sorumlu
tutacağım, yargılayacağım, sen de avukatlarını
tut, kendini müdafaa et. Ve ölüm cezası aldı. Devlet dedi ki: Yerel
mahkeme yanlış bir karar vermiş olabilir, bir üst mahkemeye,
Yargıtaya itiraz et. Yargıtaya gitti davası, Yargıtay da
onayladı idam cezasını. Sonra devlet dedi ki: İdam
insanlık suçudur. İdam cezasını kaldırdı ve
cezaevine koydu.
Sevgili arkadaşlarım, ben
dokunulmazlıkların kaldırılmasında CHP Grubunda ilk
oylamaya katılmayan ve doğru bulmayan tek milletvekiliyim -ben
doğru bildiğim hiçbir şeyden taviz vermem- ve Pervin
Buldanın gözaltına alınmasını bu kürsüden
eleştiren bir milletvekiliyim, ilimin milletvekili Alican Önlüye bir
uzman çavuşun müdahalesini bu kürsüden eleştiren bir milletvekiliyim
ve ilimde bir öğretmenin öldürülmesiyle ilgili siyasi tavır koyan bir
siyasetçiyle ilgili bir örgütün ölüm kararını vermesi hâlinde,
şimdi bana söyleyin faşist kim? Bana söyleyin faşist kim? Ben
siyasetçiyim, siyaseten kendi partimin ideolojisi ve kendi kentimin
gerçeklerine göre siyaset yaparım. Sizin gibi düşünmeyebilirim,
sizden aykırı da düşünebilirim ama sizden aykırı
düşünmem benim ölüm gerekçem olamaz.
Şimdi, HDPli milletvekillerinden şunu
rica ediyorum: Ben dün nasıl bu kürsüde sizin
dokunulmazlıklarınızın kaldırılmasını
eleştirdimse, tutuklu yargılanmanızı eleştirdimse ve
size karşı yapılan muameleleri eleştirdimse sizden de cesur
ve cesaretli bir şekilde bu kürsüye gelip benim hakkımdaki ölüm
emrini eleştirmenizi istiyorum. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Eğer, bu Parlamentonun
saygınlığını, bu Parlamentonun itibarını ve
milletvekillerinin itibarını koruyacaksak o zaman hiçbir ayrım
yapmamamız lazım.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ne alakası var ya! Ne ilgisi var?
GÜRSEL EROL (Devamla) - Gelelim bugüne: Eğer
bir milletvekili Anayasaya aykırı bir davranış gösterirse,
kanunlara aykırı bir davranış gösterirse ve suç
işlerse, yargının ve kanunların karşısında
herkes eşit olmalıdır, yargılanmalıdır ama
sayın milletvekilleri, bir milletvekilinin tutuklu yargılanması
doğru bir iş değildir, bu bir yanlıştır. Ve
aynı şekilde, bir milletvekilinin milletvekilliğinin
düşürülmesi de doğru değildir. Benim hakkımda ne
düşündükleri hiç umurumda değil, ben doğru bildiklerimi
söylüyorum. Millî irade diyoruz, değil mi? Her şeyde millî iradenin
arkasına sığınıyoruz, değil mi arkadaşlar?
Peki, o zaman yapmamız gereken, millî iradeye saygı duyalım ve
bu milletvekili arkadaşlarımızın milletvekilliklerini
düşürmeyelim. Yemin törenine gelip yemin etmeyen milletvekili
arkadaşlarımız bu salona gelmeli ve yemin etmeli, yemin etmemesi
hâlinde de düşürülmeli. Ama yemin eden bir milletvekilinin Genel Kurul
çalışmalarına katılmadığından dolayı
vekilliğinin düşürülmesi siyaseten de ahlaken de doğru bir
yaklaşım değildir. Ve yine milletvekillerinin tutuklu
yargılanması da doğru değil.
Bakın, ben örgüt tarafından
yaşamı tehdit edilen bir milletvekili olarak bu kürsüden size
sesleniyorum. Bunlar doğru değil. Arkadaşlarımız ne
derse desinler benim umurumda değil, ben doğru bildiklerimi
anlatırım. Demokrasi, insan hakları evrensel olmalı, herkes
için geçerli olmalı. Ben, Ankarada da cumhuriyeti, demokrasiyi, Mustafa
Kemalin inançlarını savunabilmeliyim, Tuncelinin, Dersimin en ücra
köyünde de savunabilmeliyim. Ben kendi ilimde her ilçeye gidemiyorum, her
ilçeye gidemiyorum, can güvenliğimle ilgili sorunlarım var. Ama
şimdi buradan soruyorum aramızda- diğer Tunceli milletvekili
arkadaşım, Ankaranın her semtini gezebiliyor musun? Geziyorsun.
Tuncelinin her köyüne gidebiliyor musun? Gidiyorsun. Peki, bana söyle o zaman,
kimin için demokrasi var kimin için demokrasi yok? Ben gidemiyorum, yaşam
kaygım var.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Allah Allah
GÜRSEL EROL (Devamla) Şimdi, Allah Allah
demeyin, bölgenin gerçeğini anlatıyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Yaşam
kaygına
Tunceli vekili mi engelliyor?
GÜRSEL EROL (Devamla) - O zaman siz de bu kürsüde
kalkacaksınız, nasıl size haksızlık
yapılıyorsa, örgüt tarafından haksızlık yapılan
bir milletvekilini de savunabilecek cesareti ve iradeyi göstereceksiniz.
Yalnızca kendiniz için demokrasi, insan hakları derseniz yalnızca
kendinizi kandırırsınız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Şimdi, son söz savunmanındır.
Savunma yapmak üzere Tuğba Hezer Öztürk
adına Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Öndere söz veriyorum.
Herhangi bir süre kısıtlamasına
gitmiyoruz.
Buyurun Sayın Önder. (HDP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) Sayın
Başkan, değerli üyeler; biraz önceki hatibe hak ettiği
cevabı vereceğim ama ondan önce, yeri Meclis Genel Kurulu ve komisyon
salonları olmasına rağmen, cezaevi maltalarında volta atan
başta eş genel başkanlarımız Selahattin Demirtaş,
Figen Yüksekdağ olmak üzere bütün vekillerimize Halkın iradesi,
Halkın iradesi lafını dilinden düşürmeyip, Dersim dâhil
olmak üzere, bu memleketin üçte 1inde yerel seçim sonuçlarını yok
sayarak seçilmişlerine belediye encümen salonlarını değil,
cezaevlerini adres gösterdiler. Oradaki bütün seçilmiş encümen üyesi,
eş başkanlarımız, onları da selamlamak istiyorum.
Yazdıklarından, çizdiklerinden, düşündüklerinden dolayı
özgürlüğü gasbedilmiş, istisnasız, bütün hak mücadelesi veren,
mesleğini icra eden insanları da buradan selamlıyorum.
Ali Şeriatinin bir sözüyle başlamak
istiyorum, der ki: Bir memlekette yalnızca devlet konuşuyorsa
söylenenlerin hepsi yalandır. Bundan sonra muhtemelen burada Hükûmet de
değil, burada bundan sonra sadece devlet konuşacak ve her
nasılsa boş kalmış, İç Tüzüke de
yetişememiş bir süresiz savunma hakkını, Sayın
İyimaya ve çevresindeki arkadaşlar da sessiz kalırlarsa yapmaya
çalışacağım.
Şimdi, öncelikle Sayın Erola şunu
söylemek istiyorum: Şahıs olarak sadece sizin değil herhangi bir
seçilmişin, onu da bırakın herhangi bir yurttaşın, bir
askerin, bir polisin, bir devlet görevlisinin, bir ana babadan gelen,
bırak onu bu dünyada nefes hakkı olan, yaşayan her
canlının tırnağına gelen bizim gözümüze gelsin.
Seninle ilgili bir gerçeği
açıklayacağım fakat bu çok mühim bir prensibi ihlal etmek
olacak. Sana buradan açık çağrı yapıyorum: Kandilde
seninle ilgili ne konuşulduğunu şu kulise gel, ben sana habbe
habbe anlatacağım. Seçilmeden önce ne mesaj gönderdin, onlar ne cevap
verdiler; ben bunun, Kandilde, bizzat adını zikrettiğin
Karasunun, Rıza Altunun dilinden tanığıyım. Sen bana
gel, dilediğin tanıkları da yanına al, geleceğim
söyleyeceğim.
GÜRSEL EROL (Tunceli) Buyurun Sırrı Bey,
kulise falan gerek yok, burada, burada buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Tamam.
Senin seçilmiş olarak siyaset yapma
hakkında burada karton bir şey vardı. İl
başkanınız var ya sayın il başkanınız, çok
hakiki bir konuşma yaptı. Seninki çok sentetikti, çok naylon. O
yaptı, dur ben de elime bir kap alayım yetişeyim... Bunlar
halkın gözünden kaçmıyor. Sen kime buradan fort atıyorsun? Senin
kıratını da, kalibreni de Dersim halkı da biliyor, Türk
halkı da biliyor, bütün ülke de biliyor. Kimler seni aradı, kimler
seni teşvik etti, bunlar yarın öbür gün çıkacak.
CHPnin bu yaratıcı seçimini de kutlamadan
geçemeyeceğim. Böyle bir günde
Efendim, beyefendi lütfetmiş, Pervin
Buldan içeri alındığında şöyle böyle demiş. Onu
demeyen kalmadı efendim. Hüner oralarda değil, hüner başka
yerlerde; bu hikâyenin kalbi başka bir yerde atıyor. Bu tür ucuz
işlere tenezzül etmeyin, sadece kendinizi ucuzlatırsınız.
Bizim ne demokratik siyaset ilkemizi ne demokrasiye sadakatimizi ne onurumuza
düşkünlüğümüzü sen imtihan edecek bir yerde değilsin.
Cesaretin varsa dedin ya, ardından kendi
kendini tekzip ettin. Evet, ben bu ülkenin her yerine gittim. Kimi yerinde
güllerle karşılandım, kimi yerinde linç edildim. Linç
edildiğim zaman da gitmekten beri kalmadım. Sen kendi
ağzınla bize cesaret dersi vermeye çalışıyorsun, kendi
ağzınla kendi seçim bölgende bazı yerlere gidemediğini
söylüyorsun. Bu ne lahana bu ne turşu?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Sizin
yüzünüzden.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın
Başkan, bir savunma yapıyorum, lütfen sayın milletvekili
BAŞKAN Lütfen müdahale etmeyelim sayın
milletvekilleri, lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bu bir münazara
değildir. Kestikleri yerde, laf attıkları yerde baştan
başlarım.
Bakın, elimde kâğıt yok, herhangi bir
nota bakmayacağım. Bu kürsüde İç Tüzükü suistimal edecek hiçbir
iş yapmadım, bugün de yapmayacağım. Derdimizi
anlatacağız, bir savunma ve bugün olanlardan bağımsız
bir şey değil bu.
Son söz, bu kadar şeyi hak etmiyorsun, senin
tırnağına gelen benim gözüme gelsin. Nereye gidemiyorsan,
nereden korkuyorsan beni çağır, şu fukara bedenimi sana
eğer siper etmezsem şerefsizim. Çağır beni, sen nereye
gitmek diliyorsan bu memlekette ve korktuğun için gidemiyorsan ben senin
önüne bedenimi siper ederim. Öyle gelip burada 2 Kürt vekilin
devamsızlık gibi saçma sapan bir gerekçeyle bu Meclisten siyaseten
tasfiye edilmesi arifesinde onunla ilgili konuşurken, hakiki bir il
başkanının
Ki el hayâ vel iman, bizim genel başkanımız
cezaevinden o kıratta bir açıklama yaptı. Sen üç dört ihale
kaygısıyla buralardan bir şey devşirmeyi umuyorsan vallahi
bu zillete değmez.
GÜRSEL EROL (Tunceli) Haddinizi bilin Beyefendi.
Haddinizi bilin, yalan konuşmayın!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Senin ceddin bu
zillete tenezzül etmedi.
GÜRSEL EROL (Tunceli) Sana yakışmaz
bunlar. Yakışmaz bunlar sana. Haddini bil!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sayın
Başkan, müdahale edin.
GÜRSEL EROL (Tunceli) Haddini bil! Yalan
yanlış şeyler söyleme. Konuşma!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyin. Sonra söz gerekirse söz veririm. Lütfen
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) İki saattir
bize dönüp konuşuyordun. Nasıl bir tahammülsüzlük bu? Sen iki saattir
bize saydırıyordun.
GÜRSEL EROL (Tunceli) Ben bugüne kadar bu Mecliste
efendiliğimden ve saygımdan hiç taviz vermedim. Ama sahtekârlık
ve yalancılık yapıyorsun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Otur yerine! Otur
yerine!
BAŞKAN Sayın Erol, lütfen
GÜRSEL EROL (Tunceli) Söylediğin her şey
yalan. Senin gibilerden çok gördüm ben.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Otur yerine!
BAŞKAN Lütfen Sayın Erol
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Merak ediyorsan gel
sana anlatırım.
BAŞKAN Sayın Önder, siz de Genel Kurula
hitap edin.
GÜRSEL EROL (Tunceli)
Nişantaşının barlarında eğlenmeye benzemez bu.
Haddini bil!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sen gel, ben sana
anlatırım. Otur yerine!
GÜRSEL EROL (Tunceli) Haddini bil!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Otur yerine!
BAŞKAN Sayın Erol, lütfen
Lütfen,
müdahale etmeyelim.
Sayın Önder, Genel Kurula hitap edin lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Cesaret bahsinde,
sana aslanım
GÜRSEL EROL (Tunceli) Cesaret iftira
değildir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bana bak
aslanım, cesaret bahsinde
GÜRSEL EROL (Tunceli) Haddini bil, konuşmana
dikkat et. Senin karşında başka kimse yok, haddini bil!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
bizim cesaretimizin
zekâtı seni Aslan Yürekli Richard yapar, sen boş ver, geç onu.
Şimdi gelelim meselemize.
Bu, aslında tam da bu memlekette Kürt sorunu,
Kürt meselesi ya da Kürt deyince, Kürt refleksi deyince insanların
nasıl hizalandığını göstermek bakımından çok
öğretici bir şeydi.
Hey gidi Düzgün Baba, senin türbeni tarumar ettiler
HESlerle. Bu Düzgün Babayı ağzına alan kimse bir şey
demedi ya, insanın o zoruna gidiyor. Neyse.
Devamsızlıktan dolayı bir
vekilliğin düşürülmesini konuşuyoruz. İç Tüzükte bu ne
anlama geliyor? Ben size, sayın üyelere, bu konuda oy kullanacaklara
diyeceğim ki: Bunun aslı böyle değildir. Önünüzde de bir
doküman var, siz de bakacaksınız, o ikisinin arasından
vicdanınızla bir karar vereceksiniz, tamam mı. Ama siz yoksunuz
burada. Yani 276 oy var, bunun 276 oyla kabul edilmesi gerekiyor, burada 276
kişi yok, usulen bozma gerekçesi bile sayılabilir. Ama usul bizim
umurumuzda değil, hay hay deriz; vekillik bizim için bir meslek
değildir, bir onurdur.
Köyün birinde kuraklık olmuş,
kuraklık o kadar dayanılmaz bir noktaya gelmiş ki yağmur
duasına çıkmışlar köyün imamıyla, hocasıyla.
Yağmur duası da çare etmemiş. Yağmur duasının
birkaç usul ve şekil şartı vardır yani işte Herkesin
abdestli olması lazım. diye başlayan. Fakat çok önemli bir
şeyi var: O duaya iştirak eden hazırunun hepsinin
itikadının tam olması lazım. Yani Biz bu duayı
ediyoruz. Bu dua bu yağmurun yağmasına vesile olabilir, olur.
itikadında olması lazım, yağmur duasının
şeyi budur. Eğer birisi Ya, böyle dua ediyoruz ama duayla
yağmur mu yağar? diyorsa o dua battal olur, kabule karine
teşkil etmez. Bu köyde köyün imamı, hocası, müezzini kâr
etmeyince civarda nefesi, duası kuvvetli başka hoca aramaya
koyulmuşlar. Birkaç deneme ve hüsrandan sonra çok derin bir zat olarak
anılan birini çağırmışlar. O da gelmiş, birkaç
dua, yine yağmur yağmamış mı, cemaat homurdanmaya
başlamış. İmamın bu yeteneğini ya da hocanın
bu yeteneğini sorgulamaya başlayınca cemaate demiş ki:
Sizin yüzünüzden yağmıyor. Olur mu ya, bir de herkes namazlı
abdestli. demişler. İtikadınız yok. demiş. Olur
mu, haşa! demişler. Ulan, yağmurun yağacağına
itikadınız olsaydı şemsiyeyle gelirdiniz. demiş.
Şimdi, burada, sayın üyelerin ya da
sayın iktidar partisinin yaptığı işe itikadı yok.
İtikadı olsa bir gelirdi, Hele biz böyle dedik ama bu işin
aslı neymiş, nesli neymiş, faslı neymiş bir dinleyelim.
derdi. Bizim derdimiz tarihe şerh etmek. Şimdi gelmesinler,
canları sağ olsun. Bir vicdani yük olarak yarın evlatlarına
bunun hesabını verecekler. Her dönem meclisi bir şeyle
anılır, yâd edilir, bu dönemin adı vekil kıyımı
dönemidir ve alaturka faşizm dönemidir, alaturkasından ama.
Şimdi, İç Tüzük geçtikten sonra, Allah
bilir, bunu da Türklüğe hakaret olarak siz maaş kesintisi yoluna
gidersiniz, onun için henüz daha bu bela, bu garabet çökmemişken bu
kavramları da paramızın yettiğince değil cesaretimizin
ve itikadımızın yettiğince kullanalım, kullanmaya da
devam edeceğiz. İktidar partisinin bu işteki
yaklaşımı güzel, hoş, her şeyi paraya döküyor.
Parasını ver, yapabilirsin. Parasını ver, ne olursa olsun.
Böyle bir dönem. Bir milletvekiline ayıp değil mi ya Bu sözü
söyledin diye maaşından keserim. demek? At, böyle bir şey varsa
cezaevine at, elinde. Maaşını keserim ne demek? Ya,
Rızkı veren Bar-i Hüdâ... Yani Hüda
rezzâk-ı âlemdir, sen adamın rızkıyla ne diye
oynuyorsun? "Açılır bahtımız bir gün, battıysa
hemen batmaz ya/ Sebepler halk eden Hâlik, rica bâbın kapatmaz ya/Sana
şahım, münacatım değil bir rızk için haşa/Hüda
rezzâk-ı âlemdir rızıksız kul yaratmaz ya."
demiş. Siz, şimdi, bizi parayla mı terbiye edeceksiniz?
Kendinizle mi karıştırdınız? Böyle bir şey
olabilir mi?
Peki, bu işin aslı faslı ne? Bu
işin aslı şu: Sayın üyeler, 3 dönemdir bu Parlamentoda
vekillik yapıyorum, 2 dönemden biraz daha fazla da İdare Amiriyim
yani Başkanlık Divanı üyesiyim yani bütün bu işlerin
piştiği mutfakta çalışıyorum, görev ve
sorumluluğum var. Bu iş nasıl oluyordu bugüne kadar? Gelirdi
Başkanlık Divanı gündemi, işte kimi zaman 3 madde, kimi
zaman 13 madde, 23 madde. Gelir vekil mazeret, gerekçe ve devamsızlık
cetveli, iki üç ayda bir hazırlanır, daha doğrusu her gün
tutulur, üyelere üç ayda bir gönderilir. Gelirdi son gündem maddesi olarak,
işte sizin birçoğunuzun haberi bile olmaz, sekretaryanız bu
dilekçeleri yazar ve gönderirdi Meclis Başkanlığına. Ceman
yekûn Tümünün kabulüne... derdik, en fazla bir dakikamızı
alırdı; yerleşik uygulama bu. Sayın üyeler, yerleşik
uygulamalar belli bir zamana tekabül edince, biliyorsunuz, biz ona teamül
diyoruz ve teamül denilen şey de Meclis yönetiminde önemli
müstenitlerden biridir, 3 sütundan birisidir ya. Kanun, yasa, Anayasa ama
bununla beraber teamüller de zikredilir dolayısıyla teamül
olmuştu. Peki, geçmişe bakıyoruz -hani ben 3 dönemdir
buradayım ama- bu Meclis kurulduğu günden beri neredeyse böyle
olagelmiş. Bir vekilin devamsızlığını
kınayabilirsiniz, eleştirebilirsiniz, en fazla Ayıp
etmiş. diyebilirsiniz ve yaptırımı da onu seçen seçmene
düşer; seçmeni Kardeşim, biz seni seçtik ama sen Mecliste yeterli
mesaiyi vermedin. der, bir sonraki seçim cezalandırır. Bunun
yaptırımı budur, kendini bilen bir siyasi için de gayet
ağır bir yaptırımdır çünkü bir emek veriyorsun, tarihe
kalacaksın, buradasın. Seçmenleri tarafından ayıplanan,
kınanan, eleştirilen bir vekil olmak, şurada böyle kaldır
indir, aç kapa Artema misali gönderilmekten çok daha ağır bir
şeydir. Şimdi, bu ne oldu yeni dönemde? Dokunulmazlık
süreçleriyle birlikte başladı.
Bu konuşmanın üç bölümü olacak: Birincisi
bu bilgilendirme aşaması, ikincisi hukuka uygunluğu, üçüncüsü,
tüm bunların siyasi bir maslahat olduğunu düşünüyoruz
dolayısıyla meselenin siyasi değerlendirmesi.
Şimdi, dokunulmazlıkların nasıl
kaldırılacağı, nasıl değerlendirileceği,
geçmişteki uygulamalar falan malumdu. Bu Hükûmet kendini birden fazla
Siyasi partilerin kapatılmasına karşıyız
marşıyız. sözüyle bağladığı için Tek tek
bu vekillikleri düşürelim ve bu partiyi böyle tasfiye edelim. dedi.
Hatırlarsınız, hakkımızda terörle iltisaktan,
ilişkiden tutun, yardım, yataklığa varana değin
söylenmedik şey kalmadı.
Şimdi, hakkımızdaki fezlekeler, Genel
Kurulun Anayasayı zorlayan, hatta tekzip eden, ruhuna aykırı
bir işlemle topyekûn kaldırıldı. Fakat burada şöyle
bir garabet ortaya çıktı sayın vekiller, buna burada dikkat
çektik ama işte Varak-ı mihr ü vefayı kim okur, kim dinler?
oldu. Hadise şu: Bugüne kadarki uygulamalarda, nadir olan uygulamalarda
eğer bir vekilin yasama dokunulmazlığını
kaldırır bir durum varsa ve bu, önce hazırlık komisyonunca,
sonra Karma Komisyonca, sonra da Genel Kurulca uygun görülmüşse ne
yapılırdı? Yasama dönemi sonuna kadar
kaldırılırdı. Böylece, yargısal prosedürlerin tümünün
önü açılmış olurdu. Burada ne oldu? Burada şöyle oldu:
İktidar partisi kendi vekillerini güvenlik içerisinde görmediği için -Niye;
yargının mevcut durumundan, cemaatin yargıda
oluşturduğu tekelden, bundan dolayı- kendini emniyet içerisinde
görmediği için böyle bir uygulamayı yani Gelin kardeşim,
hepimizin ya da dosyası olan herkesin yasama
dokunulmazlığını sonuna kadar kaldıralım.
demedi. Meselenin kalbi birinci olarak burada atıyor. Ne yaptı? Bir
bariyer gibi, otopark girişi gibi, kaldırdı, İçeridekiler
bu tarafa geçsin. dedi, onlar geçer geçmez indirdi. Özcesi bu; uzun, teknik ve
hukuki değerlendirmelere gerek yok. Sonucu ne oldu bunun? Sonucunda,
bizim, hepimizin mevcut dosyaları üzerindeki yargılama engelleri
kalktı ama ikinci günü, dokunulmazlığın bütün ruhu, özü,
biçimi neyse onlarla tekrar donanılmış olduk. Ben bunu
gözaltına alındığım bir mahkemede hâkime şöyle
bir örnekle anlattım: Şimdi, ben size burada küfür etsem ya da gelip
tokat atsam, hakaret etsem siz beni bundan dolayı
yargılayamayacaksınız, üzerimi arayamayacaksınız,
evimi arayamacaksınız, haberleşmemi kontrol edemeyeceksiniz,
aracımı arayamayacaksınız. Bir polis benim yakamdan tutamaz
çünkü hâlihazırda ben dokunulmazlığı olan bir
milletvekiliyim. Yani şu an, içinizdeki pirüpak arkadaşımız
-var ise eğer- neyse benim durumum da yasa karşısında öyle
yani size neyi yapamıyorlarsa bana da onu yapamıyor olmaları
gerekecek. Fakat bu yapılmadı dolayısıyla garabet birbirini
takip etti.
Tabii, ileride siyasal tarihçiler yazacak, o gün
muhalefetin buna Anayasaya aykırı ama evet oyu vereceğiz.
demesinin ardındaki pazarlıkları, taahhütleri, tutulmayan
sözleri; şimdi spekülasyon olur diye girmeyeceğim, tarih ileride
yazacak. Ne denildi? Hiçbir vekil tutuklanmayacak. sözü verildi mi, verilmedi
mi? Neyle ikna edildi? Yoksa Sadece HDPlileri tutuklayacağız, size
dokunmayacağız. mı denildi? Bunlar ileride siyasi tarihçilerin
ve anıların ışığında aydınlanacak. Bu
olmadı ve dolayısıyla böyle bir garabet ortaya çıktı.
Şimdi, bu 2 vekilimizin -böyle, şeye gerek
yok- birçok başka sebebin yanında, bize dönük yönelim ve siyasi imha
niyeti açığa çıkınca yurt dışında
kalmaları, dünya kamuoyuna bu meseleyi anlatacak 1-2 vekil
arkadaşımızın kalması bizler tarafından da uygun
görüldü. Şimdi, Meclis Başkanlığı bugüne kadar
yapmadığı, muhtemelen bundan sonra da yapmayacağı,
usulde, yasada yeri olmayan bir hatalı işe soyundu. Ne yaptı?
Dedektiflik yapmaya başladı oysa yasada vekilin yurt
dışında ne yaptığını takip etmek gibi bir
görev, tanım söz konusu değil.
Sayın Faysal Sarıyıldız burada
da daha önce Güven Hastanesinde aynı hastalıktan tedavi görüyordu, o
raporlarını yok saydılar, Sayın Tuğba Hezer Öztürk
partimiz tarafından görevlendirilmişti, bu raporunu yok
saydılar; onun yerine, Facebooklarda, birtakım psikolojik harp ürünü
yayınlarda bunların falanca saatte nerede olduklarını,
filanca saatte nerede olduklarını tespit etme görevini kendisine
ihdas etti. Sıkıntı burada yoksa bizim vekillerimiz gizli
saklı bir iş yapmıyorlar, ayan beyan aşikâr nerede
oldukları, ne yaptıkları aşikâr. Şimdi, üzerine vazife
olmayan bu meselenin sonunda bir sevk meselesi, Bunları da
devamsızlıktan dolayı düşürelim. meselesi çıktı.
Çünkü yaşayacağız, göreceğiz, hepimize çok eften püften
sebeplerden ya siyasi olmayan ya da -tırnak içinde kullanıyorum-
terör suçu olmayan bir meselede
Sayın Grup Başkan Vekilimiz Ahmet
Yıldırım bir yıl üç ay ya da on üç ay gibi bir ceza
aldı. Hukuk o kadar çiğnendi ki bunun devamına ancak devlet
güvenliği aleyhine işlenen suçlarda ya da yüz
kızartıcı ya da zimmet benzeri suçlarda yasa maddesine
eklenebilecek seçilme hakkından mahrum bırakma maddesi eklendi. Yani
bunlar niyet hakkında yeterince ipucu veriyor. Dönemin Sayın Adalet
Bakanı: Efendim, gelmiyorlar ki, ifade vermiyorlar ki o yüzden biz
yakalama, gözaltı ve tutuklama kararları
çıkarttırıyoruz, zorla götürüyoruz. dedi. Niye
gitmediğimizi birazdan diyeceğim ama bu vesileyle içeri
attıkları Selahattin Demirtaş, hâlen daha neyle
suçlandığını, nerede yargılanacağını,
bırakın onları da mahkemenin karşısına, hâkimin
karşısına tutuklu olduğu dosyadan daha henüz
çıkarılabilmiş değil. Yani neresinden baksanız
örneği çoğaltmak mümkün, neresinden baksanız siyasi bir
operasyon olduğu, siyasi saiklerle hazırlandığı ayan
beyan bir işte bizi mahkemeden kaçmakla ya da hukuktan kaçmakla
suçluyorlar. Kendi adıma da arkadaşlarım adına da
şöyle bir karara vardık: Kendi ayağımızla, kendi
rızamızla bu mahkemelere gitmemiz -bizi götürebilirsiniz, orada da
yaptığımız savunma olmaz, siyasi değerlendirme olur
çünkü yürüyen normal, yasal, hukuki bir prosedür değil- bizim bu ritüele
uymamız hukuka, hukukun genel ilkelerine, insan hakları evrensel
ilkelerine saygısızlık olur, hakaret olur. Biz bunlardan berîyiz,
biz sizin gözetmediğiniz bu hukuku da gözetmekle mükellef sayıyoruz,
o yüzden gitmiyoruz. Bu çünkü ne şeklen ne içerik olarak bir
yargılama değil.
Öte yandan, adalet denilen bir şey var,
partinizin ilk kavramı. Adalet, adl kökünden gelir ve
dağıtmak, eşit üleştirmek falan gibi ontolojik
anlamları vardır ama yaygın karşılığı,
işte biliyoruz, eşit davranmak. Peki, bir uygulama birliği var
mı şu devam meselesinde bu Mecliste? Yok. Yani kısacası,
sadece uzağa değil... Bugün Sayın Başkan Vekili bu Meclisi
müşahede yoluyla açtı, İç Tüzükte yeri var yani göz
kararı; baktı, Yeterli çoğunluk vardır. dedi. Bunu
dediği anda bunun teknik, hukuksal sonuçları ne oluyor biliyor
musunuz arkadaşlar? Burada olmayan tüm arkadaşlarımız,
bugün burada var sayılıyorlar. Teamül dedik, uygulama birliği
dedik...
İzninizle, biraz uzun sürünce, beni
bağışlayın, biraz da rahatsızım.
Bütün üyeler yani şimdi bu Mecliste faraza 100
kişi Meclise en az bu 2 vekil kadar gelmemezlik ediyor. Sadece sizin
izzetinize bıraksam siz bu 100 kişiyi -bizim kendi
arkadaşlarımızda da var, her siyasal partide de var- bu 100
kişinin kimler olduğunu bir çırpıda sayabilirsiniz. Ben
isim isim saymayı ayıp addediyorum ama kamuoyunun çok yakından
bildiği ve asla buraya gelmeyen bir eski Başbakan biliyor musunuz ki
devamsızlık cetvelinde ne gözüküyor? Sadece bir gün gelmemiş,
ona da itiraz dilekçesi vermiş Hayır, ben o gün oradaydım.
diye. E şimdi insan sormadan edemiyor: Kardeşim, bunun iki yolu var.
Yani, biz seni görmedik, Allah da şahit, burada görmedik, bir iki güven
oylaması ve Anayasa referandumu meseleleri dışında yoktun.
E o zaman birisini yalana teşvik etmişsin, bir arkadaş senin
yerine pusula vermiş. Bunun başka bir açıklaması var
mı? Yok. Uygulama birliği sağlanmadığı için, bu
işlem adil değildir. Bunun yolu ne olabilirdi? Hepimiz muhalefet de
etsek, karşı da çıksak cari, meri yasalara uymakla mükellefiz ya
da uymadığımız zaman bedeli için, yaptırımı
için sesimizi çıkarma hakkımız kalmaz yani Kardeşim, sen
gelirken bunu biliyordun, uygulama budur, yasa budur, falandır.
dendiği zaman elimizde bir itiraz argümanı kalmaz. Ama, burada,
Başkanlık Divanı bu 2 sayın vekili gözüne kestirip tasfiye
etmeye karar verince şöyle bir karar aldı, dedi ki: Bundan sonra,
devamsızlık meselesini daha ciddi takip edeceğiz. Sayın
CHPli Başkanlık Divanı üyeleri ve Sayın Pervin Buldan ile
ben bunun için bir yöntem önerdik -Başkanlık Divanı
kayıtlarında, toplantı tutanaklarında var- dedik ki:
Bundan sonra, bütün oturumlar yoklamayla açılsın, müşahede
yoluyla açılmasın. Siz bunu yapın yani gelmeyen herkes eşit
oranda bu yaptırıma maruz kalsın, hayhay, başımız
ile gözümüz üzere. Böyle yapmadılar, dedektiflik dediğim bu. Sen
diğer 548 vekili geliyor sayacaksın, var sayacaksın, işte
mazeret vesaire dilekçesi verenler hariç ama bu 2 vekil için Aslında, biz
o gün bütün üyeleri varsaydık ama bak, işte bu bize dilekçe
göndermiş, izin dilekçesi demek ki yokmuş. Bak bunu da kabul
etmiyoruz ayrıca, bu izin dilekçesini. ya da O gün şurada
şöyle bir demeç vermiş, bak, demek ki o gün Almanyadaymış,
Belçikadaymış
Uygulama birliği sağlamadan, bunu bir
yaptırıma bağlamak kıymetli arkadaşlar, adaleti
ortadan sonsuza kadar kaldırmak demektir yoksa
atmışsınız, atmamışsınız, bugünün bu
hayhuyu içinde, bugünün bu toz dumanı içinde, bugünün hamaseti içerisinde
alkışla da karşılanabilir, yapana da bir hicap duygusu
vermez. Ama hepimiz biliyoruz yaşadık, geçmiş dönem Kürt
vekillere reva görülen muameleden burada hepimiz bu Meclisin bir ferdi olarak
üzüntü duyduk, meşrebimize göre utanç duyduk, ezildik, üzüldük,
kınadık, lanetledik. Bugün, o muameleyi reva görenler tarihin çöp
sepetindeler, isimleri okunmuyor. Yarın öbür gün kendinizi, kendimizi
böyle andırıp andırmama meselesidir bu yoksa 2 vekili
atmışsınız, tutmuşsunuz ne çıkar. Biz o sahilde
değiliz. Şimdi, uygulama birliği
sağlanamadığı için bu adil değildir.
Gelelim meselenin bir diğer yanına. Ya,
ben gibi bir cahili de bu meselede uzman etti bu. Diğer bir mesele de
şu: Arkadaşlar bu Meclisin -yine her şey geliyor adalete
dayanıyor- üye sayısının yaklaşık yüzde 12,8inin
bu Meclise resmî olarak devam mecburiyeti yok. Bunlar kimler? Mesela benim yok.
Aranan ben olsaydım ya da yurt dışına giden ben
olsaydım, benim için böyle bir müzakere yapılamayacaktı. Niye?
Yoklamadan berî tutulmuş? Kim? 25 Başkanlık Divanı üyesi.
Onları ayırdık kenara. Grup başkan vekilleri yoklamadan
berî. Meclis başkan vekilleri -Başkanlık Divanında
saydık mükerrer olmasın- komisyon başkanları, partilerin
genel merkez yöneticileri, genel başkan yardımcıları, orada
tüzüğe göre bir değişiklik var. Velhâsıl bu oranları
çarpıp üst üste koyup topladığımızda, Meclisin üye tam
sayısının yüzde 12,8ine -o da küsurattan dolayı- tekabül
ediyor. Fakat uygulamayla
Sayın Elitaş, ben biliyorum, biliyorum,
hepsine çalıştım Öyle mi? diye sorma.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Yüzde 12den
fazladır.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Şimdi
Oraya
geleceğim.
Fakat dönem içinde uygulamalar var. Mesela, 24üncü
Dönemde yeni Anayasa Yazım Komisyonu üyeleri vardı, 12 vekil. Yeni
Anayasa Yazım Komisyonu üyeleri, burada, sizin o Genel Kurul
açıldığında Başkanlık sunumları var -belli
belirsiz, duyup duymadan akıp giden şeyler- onlardan biri, yeni
Anayasa Yazım Komisyonu üyelerinin yoklamadan, Meclise devam
mecburiyetinden muaf tutulmaları... Biz, üç yıl falan görev
yaptık, o üç yılın her günü toplanmadık ama o üç
yılın hiçbir günü Meclise, Genel Kurul devam cetveline
adımız işlenmedi ve belli komisyonlar tamamen, belli komisyonlar
da çalışma süresi eğer Genel Kurulla çakışırsa
şerhiyle Mecliste yoklamadan varestedir. Bunları topladığımızda
da bu oranın değişken, o yüzden sabit bir oran veremiyorum,
döneme göre, gündeme göre değişiyor- neredeyse üçte 1i devam
mecburiyetine tabi değil. Şimdi, adalet bunun neresinde?
Bahse konu sayın vekilimiz açısından
söyleyeyim: Biz onu, onun hemen akabinde kongremizi yaptık, o kongrede
genel başkan yardımcısı yapsaydık eğer -tenezzül
etmedik, bunu da biliyorduk- bugün bu görüşme yapılamayacaktı
arkadaşlar yani genel merkez yöneticisi olduğu için ya da ilgili
genel başkan yardımcısı olduğu için bu yoklamadan muaf
tutulacaktı, böyle bir yükümlülüğü olmamış olacaktı.
İşte, adalet bahsinde, nereden tutsak elimizde kalan meselelerden
biri. Dolayısıyla bu yapılan iş, tabiri caizse, fuzuli bir
iş, bir; haksız bir iş, iki; adil değil, üç.
Sanırım, bu kürsüde söze başlarken
süreyi suistimal etmeme taahhüdünde bulunmuştum. Onun için bunu da şu
çerçeveye oturttum: Bir yazı okumayacağım, yazılı bir
nota bakmayacağım, bir söylediğimi bir daha tekrar etmeyeceğim.
O yüzden bunları önemine binaen tekrar etmekten de kendimi
alıkoyuyorum.
Dolayısıyla, bu meselede
vicdanlarınızla davranacaksınız. Özellikle burada olan
bütün üyeleri saygıyla selamlıyorum, burada olmayan sayın
üyelere selam ederek şunu söylüyorum: Kendinizin savunmasını
dinlemeye tenezzül etmediğiniz bir oturumda o sayın vekilin
Devamsızlıktan dolayı düşürülmesi için bu oyu
kullanıyorum.u bir dakika tefekkür edin, eğer Hakka hesap verme
gibi bir şey içinizi titretmiyorsa eveti basın gitsin. Siz çok
cesur insansınız, siz çok korkusuz insanlarsınız. Kul
hakkı, hakkaniyet, adalet, bu konularda gözlemlediğim şu: Herkes
Allaha inanıyor amenna saddakna fakat Allaha güvenmiyorlar.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Çıksın
gelsin. Yasaklayan yok, çıksın gelsin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Çıksın
gelsin. Çıkıp gelecekler. Çıkıp gelenlere
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Evet, gelsin;
hayır oyu verelim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın Vekilim,
çıkıp gelenlere ne yapmışız? O zaman ona bakalım.
Güzel bir laf atma oldu; aldım, kabul ettim. Çıksın gelsin.
Çıkıp, tahliye olup gitmeyen vekillerimiz oldu. Devlet de biraz yol
verdi. Yani Ulan, bu kadarıyla baş edemiyoruz, yani
kaçacaksanız kaçın. O vekilimiz geldi, grup
toplantımızı yaptı; Sayın Besime Konca. Hakkında
yakalama kararı verilmişti, çıkmasının önünde bir mâni
yoktu; çıkmadı, geldi. Daha ona gerek yok, hepinizin yakinen
tanıdığı Sayın İdris Baluken. Sayın
İdris Balukeni gözaltına alınıp tutuklandığı
mahkeme şöyle bir seyir izledi: Bütün delilleri topladı, bir;
ifadesini aldı, iki; tanıkları dinledi, üç; dosya icmal oldu,
tamamlandı, dört. Duruşmanın bir yerinde, duruşmalardan
birinde mahkeme heyeti şöyle bir gerekçe yazdı, dedi ki: Toplanan
deliller, sanık hakkında isnat edilen suç vasfının
değişmesi, vesaire
diye bildiğimiz o klişe gerekçeleri
saydı ve Anayasa Mahkemesinin mevcut içtihadı yani aramızda
Sayın Üye Balbay içtihadı olarak, Haberal içtihadı olarak
anılan içtihadına da gönderme yaparak -dikkatinizi çekiyorum- oy
birliğiyle tahliyesine karar verdi, oy birliğiyle. Şükranla yâd
etmeliyim ki birçok siyasal partiden -iktidar partisi dâhil- arkadaşlar
özellikle tanıdıkları, yakından bildikleri bazı
arkadaşlarımız için seferber olma ihtiyacı hissettiler ve
tahliye edildi, oy birliğiyle, dediğim gibi. Akabinde ne oldu biliyor
musunuz Sayın Vekilim? Akabinde, Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcısı, hukuk tarihimizde yeri olmayan, eşine, emsaline
rastlamadığımız bir şekilde, bir ağır ceza
mahkemesinin bütün delilleri toplanmış, davası görülmüş,
karar aşamasına gelmiş ve oy birliğiyle tahliye kararı
vermiş bir milletvekilini yeniden tutuklatmak için bir başka
mahkemeye, bir başka ağır ceza mahkemesine itiraz etti.
Yürümekte olan bir dava hakkında Türkiye hukuk tarihinde bunun gibi bir
örnek, biz aradık, bulamadık; siz ararsanız belki 1-2 tane
bulursunuz. Başsavcı buna itiraz etti. Peki, ne oldu? Oy
birliğiyle verilmiş bir karar. İnsan şunu arar doğal
olarak: Kardeşim, belki yeni bir delil çıkmıştır yani
aynı dosyada, daha önce olmayan. Biz, İdris Balukene örgüt üyesi
dedik, gelinen durum örgüt üyesi olduğuna bir karine göstermiyor pek ama
meğerse bak, şöyle bir delil geldi, kardeşim aman ha, siz bunu
bıraktınız ama elimizde böyle bir delil var.
Yeni bir delil sunmadan, önermeden,
varlığından bahsetmeden yapılmış bir itirazla
Sayın Vekilim, İdris Baluken hakkında tutuklama kararı
verildi.
Hani, acayip günlerden geçiyoruz. Peki, bu
gayretkeşliği gösteren sayın cumhuriyet
başsavcısına ne oldu? Sayın başsavcı FETÖ
şüphesiyle bir muameleye uğradı. Peki, tahliye kararı veren
heyete ne oldu? Bunların hepsini bilmenizde fayda var arkadaşlar,
burada böyle klişelerle konuşmak kolay, o da şu: Diyarbakır
8. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanı bu tahliye
kararını verip muhtemelen yeniden tutuklamaya da muhtemelen diyorum
hani şey etmeyeyim, bu değerlendirmenin bu kısmı bana
aittir- rıza göstermediği için, bir FETÖ şüphesi de izhar
olunmadan Ankara hukuk mahkemesine düz yargıç olarak atandı,
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Reisi. İşte, burada, meseleyi
takip eden sayın AK PARTİli milletvekilleri de var. Bu söylediklerimde
maddi bir hata varsa sadece var demeleri yeterli, özür dileyeceğim, olan
bu. Şimdi, anladınız mı Sayın Vekilim? Yani
gelsinler diyorsunuz ama gelenlere de yapılan, reva görülen
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Sebebi ne olursa
olsun vekil kaçamaz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Kaçan yok, kovalayan
var, kaçan yok. Niye kaçalım biz? Ne zaman kaçmışız?
Kaçsaydı, bu kadar hakkımızda şeyler vardı, bu
vekiller kaçardı.
Peki, yine adalet duygusunu incitecek bir diğer
meseleye gelelim. Hakkımızda -bütün bu bariyer
kaldırıldı ve yargılanmaya sevk edildik ya, ki fezlekesi
bulunmayan vekilimiz yok- düzenlenen fezlekelerin altında imzası olan
yargıç, savcı bunlardan herhangi birisi elan görevde değil,
tamamına yakını ya cezaevinde ya ihraç edilmiş FETÖ şüphesiyle.
Yani bunların hepsi cemaatin düzenlediği fezlekeler. Onu da
bırakın, samimi itirafçılar çıkmış bunların
içerisinden. Diyarbakır eski başsavcısı KCK operasyonunun
ne tarz düzmece belgelerle hazırlandığını ifadelerinde
beyan ediyor. Ama aynı savcıya, aynı operasyona... 11 bine
yakın sivil siyasetçi, üzerinde bir tırnak çakısı bile
yakalanmayan, tümü legal, denetlenebilir sivil siyaset kurumlarında ve
partimizde görev yapan siyasetçiler tutuklandığında biz burada
bunu söylediğimiz için o hâkimlere tazminat ödemek ve ondan dolayı da
tekrar fezlekeler -eski grubumuzun birçoğu- yemek zorunda kaldık. O
zaman da siz sayın üyeler şeriatı yargıyla
özdeşleştirip yargının kestiği parmağın
analjezik ve anestezik etkisi üzerine bize nutuk irat ediyordunuz. Gördük ki
jilet, neşter... Hafifçe böyle sinek konsa tatlı
canınızın yanacağını gördük, size ucu biraz
dokunduğunda. Bunlara, beraber ve solo olarak küfretmeyeni vatan haini
saydınız. Ama biz bunu söylüyorduk, bu operasyonun bunlar eliyle
olduğunu söylüyorduk, daha da ötesi müzakere süreçlerinden aşina
olduğumuz, karşılaştığımız gerçekler.
Onlar siyasi değerlendirmenin konusu, oraya geldiğimizde ona da...
Hele su verin.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Suyu bol iç
suyu, Sırrı Bey.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Efendim, hiç ümit
etmeyin Sayın Vekilim. Siz sılayırahim yapıp
gelebilirsiniz, ben o kadar uzun konuşacağım, rahat olun.
Evinizi, varsa büyüklerinizi, hastaları ziyaret edip gelebilirsiniz yani.
Çünkü bu son, bundan sonra daha burada muhalefet ensesini görür, aha bu
kürsüleri bu kadar sürede göremez; getiriyorsunuz işte; kaldır, indir
geçecek. Ama, söz çok mühim, bundan beri tutmasak ve şu ruh hâliyle
birbirimizi ilzam etmeden, birbirimizi anlamaya çalışarak, yer yer
meşrebimizi, inanç dünyamızı, fikir dünyamızı
zorlayacak şeyleri de duymaya tahammül ederek birbirimizi dinlesek, bu
kadar belki bu mesele bu boyutlara varmayabilirdi ya da varırsa yarın
Hakka vardığımızda Elhak, biz üstümüze düşeni
yaptık. derdik. Ne yapalım, elimizden geleni yaptık; bu büyük bir
huzurdur, bu büyük bir konfordur.
Peki, böyle dedik meselenin siyasi boyutuna yani
teknik konuda sanırım anlatılmadık bir şey
kalmadı. Anlatılacak çok şey var fakat ben en masum gibi
gözükenleri seçtim, geri kalanını siz buradan hesap edebilirsiniz, ferasetinize
havale ediyorum.
Şimdi, bu niye böyle oldu? Sayın
Bekaroğlu çok içten bir konuşma yaptı ve bir cesaret talep etti,
kendisine teşekkür ediyorum.
Şimdi, cesurca Kürtler ne istiyor ve ne
istedikleri için bu böyle oldu? onu konuşacağız.
Kürtler ana dilinde eğitim ve öğretim
görme hakkı istiyorlar, tıpkı bu ülkenin bütün Türk
evlatları gibi, bütün medeni dünya halkları gibi. Peki, bunu talep
ettiğimizde karşımıza ne dikiliyor? Karşımıza
dikilen şu: Sayın Cumhurbaşkanı o zaman
Başbakandı, kamuya açık olarak "Bana ana dilde eğitim
talebiyle gelmeyin. Ana dilde eğitim talebi ülkeyi böler." dedi.
Bazı şeyler vardır, birden fazla söylenince ve şöyle derli
toplu bir zeminde tartışılmayınca, itiraz edeni
bulunmayınca bir müddet sonra sanki bir gerçeklikmiş gibi
algılanıyor. Bakalım, ana dilde eğitim ülkeyi böler mi
bölmez mi? Muhalefet partisinin de ana dil eğitimine... Anayasa
çalışmalarında, yeni Anayasa çalışmalarında ana
muhalefetin geldiği nokta şuydu, dedi ki: "Ana dil eğitimi
konusundaki her türlü engeller kaldırılsın ama ana dilde
eğitime karşıyız. Bu ikisi arasında fark var. Yani,
insanlar ana dilini istedikleri gibi öğrensinler ama ana dilde eğitim
ve öğretim görmesinler." Bu, yeni Anayasa tutanaklarında var.
Hatırlarsınız, 24'üncü Dönem vekil olan
arkadaşlarımıza bir konuşmamı hatırlatmak
istiyorum. Ana dil meselesi görüşülüyordu ve hamasetten toz duman
olmuş ortalık. Ben çıktım, burada Latince savaş
karşıtı bir şiir okudum. Aynen o gün olanları
anlatayım. Ben Latince şiir okumaya başlayınca, önce, bir
kısım ulusal hassasiyeti gelişkin arkadaşımız
bunun Kürtçe olduğunu vesvese etti, bir müddet dinleyince, bunun benim
aksanımdan kaynaklandığını, aslında
konuşulanların Latinceye benzediğini keşfettiler.
İtirazlar, şöyle tutanaklara baktığınızda
"Ben de senin..." falan diyen sayın üyeler var, "Ee, ne
diyorsun?" falan diye beş dakikalık bir konuşmaydı,
dört dakikasını buna ayırdım, bu Latince şiiri okudum;
savaş karşıtı şiirler içerisinde klasik bir Latince
şiirdir, destandır hatta, ondan bir bölüm okudum.
Konuşmanın son bir dakikasında dedim ki: Sayın vekiller,
siz ana dilde eğitime ülkeyi böler ve karşıyız diyorsunuz
ya, işte, bir Kürt çocuğu ilkokula ilk gittiği gün
öğretmeninin hoş geldiniz çocuklar demesinden ve ilk derse
başlamasından sizin bu Latince şiirden
anladığınız kadar anlıyorlar. Bu iş akademiada
ciddi bilimsel incelemelerin konusudur. Orası ana dilinde eğitim
görmemenin nasıl bir haksız rekabete yol
açtığının bilimsel kanıtlarıyla doludur.
Kürt çocukları açısından söyleyeyim,
bir: Aksan, yarım yamalak öğrenilmiş Türkçeyle -içimizde Kürt
vekil arkadaşlar var bizim partimizde olmayan, onların hepsi de bu
anlattığım sahnelere kendi çocukluk yıllarında
tanıklık etmişlerdir- telaffuzu doğru söyleyemez, yerine
getiremez, çocuktur, diğer çocuklar gülmeye, dalga geçmeye başlar. Bilimsel
gözlemlerden bahsediyorum. Bu, çocuğu eğitim süreçlerinden
uzaklaştırma ve okuldan soğutmayla neticelenir. Pedagojik bir
şeyden bahsediyorum, daha gelmedik ideolojik bir şeye.
Rüyasını gördüğü, suyu o dilde istediği, anasından o
dilde ninni dinlediği, türküsünü söylediği,
ağıdını ağladığı bir dil bitiyor, o
güne kadar hiç duymadığı ya da pek az duyduğu bir
atmosferin içinde sen onu, o dili doğduğu günden beri konuşan
insanlarla aynı kulvara sokup, aynı ölçme, değerlendirme
kriterlerine tabi tutarak ona başarı notu veriyorsun. Bunun
pratikteki anlamı şudur arkadaşlar: Kürt çocuğu bu
yarışa 3-0 geriden başlıyor demektir. Kimileri bunu
yırtar, kimileri daha nasiplidir, kimilerinin ailesinin bu dersi ya da bu
eğitimi verecek gücü vardır ama burada devlet güzellemesi yapan
arkadaşımız bile seksene sekzan dedi. İşte ondan
sonra olmuyor, yani o aksan, pronunciation bir şekilde
yapışıyor ve Türkiye sinemasında, Türkiye
yazınında, Türkiye dizi ve drama sektöründe hâlen alçakça, utanmazca
bunlar bir mizahın ve şakanın malzemesi oluyor. Bundan bir
halkın derin bir şekilde yaralanacağı, üzüleceği,
incineceği hesap edilmeden, Napirsen?, Nereye gidirsen? gibi, hiçbir
Kürtün yapmadığı bir karikatürize etmeyle bu dil ve ana
dilinden başka bir dilde hayata devam etme duygusu böyle bir
ayrımcılığın, aşağılamanın
vesilesi hâline geliyor.
Sayın Bekaroğlu, bakın, öyle cesaret
falan gerektiren bir şey de söylemiyorum daha. Cesur olma
çağrısına icabet ettim ve en makul, İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesinin 1inci maddesiyle başlıyorum, Herkes
anasından özgür, eşit, kendi ana diliyle
diye başlayan
maddesinden. O, ana dilini talep ediyor; biz ne yapıyoruz? Bu, ana diliyle
eğitim vermeye cehdeden belediyelere kayyum atadık; ilk yaptıkları
iş, bu, ana dilde eğitim veren kurumları kapatmak oldu.
Cesaretse, bize lazım değil, statükonun sahiplerine ve onun gönüllü
gece bekçilerine lazım. Cesaretse, aha biz söyledik, herkes ana dilinde
eğitim görsün. Dünya bu tartışmayı çoktan geri de bıraktı
ama biz hâlen bunun ülkeyi böleceği paranoyasıyla hareket ediyoruz.
Kendi kültürünü, kendi renklerini herkes yaşatmak için faaliyet gösterme
hakkına sahip değil mi? Sahip. E bu, Kürtler söz konusu
olduğunda yasa dışı örgüt propagandasına
dönüşüyor.
Yine Sayın Cumhurbaşkanından bir
örnek vereceğim. Süreç devam ederken benim Kürt kardeşlerim
diyordu. Süreç bitti, Kürtçeden vazgeçtik, Kürtün kültüründen, dilinden
vazgeçtik, Kürtün kendi adını da anmamaya başladı. Mesela
referandum konuşmalarında ben dikkatle izledim HDPye oy veren
kardeşlerim diyor. Ondan sonra da çıkıp HDP Kürtlerin
temsilcisi değildir. diyorlar. E böyle bir şey olabilir mi? Kürtün
adını bile anmamak
Sadece bu değil; Kabinenin oluşumuna
bakın, devletin kilit karar süreçlerine bakın, buradaki Kürt, Alevi
oranına bakın ne demek istediğim ayan beyan ortaya
çıkacaktır çünkü söylemle olmaz, bal bal demekle ağız
tatlanmaz. Kamusal alanda ne kadar alan açarsanız bu konudaki samimiyetinizi
o kadar göstermiş olursunuz. E kamusal alanda
Bırakın onu,
adı Kürtçe diye, anası babası kendi ana dilinde evlatlarına
bir Kürtçe isim koymuşlar diye kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilen
insanlar var. Gerekçelere bunların yazıldığı
biliniyor.
Alın size cesaretse cesaret; gelin bence,
Sayın Bekaroğlu, demokrasiye inanan, inancından emin
olduğum bir insan olarak siz öncülüğünü yapın, ana dilinden
başlayalım. Bu mesele sosyal, ekonomik, kültürel ve tarihsel birçok
arka plan boyutu olan bir meseledir. Şiddet bu meselenin yalnızca bir
sonucudur, bir boyutudur ama sonucu olmasından dolayı boyutudur.
Yine, birkaç kere söyleyince ve fazla da insan
itiraz etmeyince doğruymuş sanılan bir başka
gerçekliğe buradan geçmemiz gerekiyor.
BAŞKAN Sayın Önder, bir hatırlatma
yapayım, bir saati aştık, bilginize efendim. Makul bir surette
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan. Saymayalım, bereketi kaçmasın ama
teşekkür ederim, bir saat
Sayın Şentop, hoş gelmişsiniz,
orada olduğunuzu bile bilmiyordum.
Sayın Şentop hem bu Komisyonun Başkanıydı
hem de yeni Anayasa Yazım Komisyonunda beraber çalıştık.
Anayasanın tartışılmaz ilk dört maddesi hakkında
bugün bir şey söylesem, hafazanallah, Selahattin Beyin akıbetine
uğrar ama tutanaklara geçmiş yani kimseyi ihbar ediyor değilim.
Bu memlekette İçişleri
Bakanlığı yapmış bir zat
Arkadaşlar, hep bu FETÖ
darbesine tarih veriyorsunuz, kendinizce kriterler koyuyorsunuz ya ve bu KCK
operasyonları
Şeye gerek yok, adını da söyleyeyim, Sayın
İdris Naim Şahin. Bank Asya kapatıldığı zaman
elinde para destesini sallayarak orada milleti çiğniyordu. Fakir fukara
yok kooperatife girmiş, yok maaşını oraya
yatırıyorlarmış, bu yüzden Bank Asyayla en ufak bir
iltisakı, ilişkisi tespit edilen kamu personelini işten
atıyorsunuz, halis muhlis siyasi ayak arıyorsunuz
Ya adam gizli
saklı da yapmadı kardeşim, para salladığı
görüntülerde var. Böyle, cüzdandan çıkardı, gitti
Bank Asya tasfiye
ediliyor Hükûmet tarafından, darbeleniyor. diye bir kampanya düzenlendi.
Sizin, bizim hakkımızda, Roboski bombalanırken, Roboski
katliamı olurken ve siyasi imha operasyonları sürerken bunu buradan
ağzını şapırdata şapırdata savunan adam
gitti Bank Asyaya bu kadar para yatırdı
Sakın yanlış
anlamasın, hayâ ederim, tutuklayın falan demiyorum ha! Yani varsa bir
suçu, kanun önünde, diğerlerine reva gördüğünüz muameleyi de hukuki
boyutlar içine çekerek herkes gibi yargılansın diyorum. Şimdi,
bundan dolayı başına bir iş gelirse de üzülürüm. Kendisiyle
bir gün bir hüsnüniyetli muhabbet edemedik -ben de İçişleri Komisyonu
üyesiydim- ne zaman çıktıysak kavga ettik. E ama el insaf
kardeşim; insafın sizin köyde bir adı varsa eminim ki kendi
içinizde de bunları değerlendiriyorsunuzdur çünkü alınan vebal
sizin vebaliniz arkadaşlar. Yarın hesap gününde hiçbir parti grup
başkan vekiliniz, idare amiriniz, genel başkanınız,
yardımcısı, Başbakan yanınızda olmayacak. Gel
hele, sen niye böyle yaptın? diyecekler. İnandığı
gibi yaşamayanlar yaşadıklarına iman etmeye başlarlar.
Şu an görünen manzara bu, inandığı gibi yaşayamama.
Bir müddet sonra insan böyle bir şizofrenide çatlar, ölür. Yani ikili bir
hayat. Bir tarafta inancın, itikadın, kendi kişisel tarihin,
doğru bildiklerin, uğruna bedel ödediklerin; bir tarafta da sana
matah bir şeymiş gibi dayatılan işler, hukuku, vicdanı
zorlayan, yok sayan işler. Allah aşkına, sataşma
saymayacağım, biri buna dair bir hesap verecekse dinleyelim. Yani bu
caiz mi, bu, Haktan reva mı?
Şimdi, memleketin yüz yıllık, son
kırk yılı da önemli ölçüde silahlı bir hâl almış
bir meselesinden bahsediyoruz. Bir süreç başladı, çok
yanlış bir söylemle Efendim, çatışma var, bu
koşullarda barış marış süreci, şu bu lafı
etmeyin. İşte, insanlarımız, askerlerimiz, polislerimiz,
gençlerimiz canını kaybediyor. diye söyleniyor. Şunu
unutuyoruz: E, kardeşim, müzakere de sadece böyle durumlarda
yapılır. Çünkü mesele bir çete meselesi, bir silahlı örgüt
meselesi olmalığı ihtiva etmiyor, meselenin bin türlü boyutu
var, silah ve şiddet bunun sadece bir boyutu, kabul edilemez boyutu, onu
da merak edenlere söyleyeyim yani kişisel düşüncem de kabul edilemez
ve bir an önce tasfiye edilmesi gereken, bir an önce özgürlük, eşitlik ve
adalet temelinde çözülmesi gereken bir mesele. Tam da bu yüzden müzakere
etmeliyiz, müzakereye en çok da bu koşullarda ihtiyaç varı unuttuk,
herkes dökülen kanın hesabını yaparak daha fazla kanın
dökülmemesi için üzerine düşen vazifelerden imtina ediyor.
Ne oldu? Dönemin kabinesi Millî Güvenlik Kurulu
toplantısında dönemin asker bürokrat üyelerine dediler ki: Bu
şiddetle, terör meselesiyle mücadele etmek için sizin bir eksiğiniz
var mı? Cevap verdiler, mealen anlatıyorum çünkü bu Millî Güvenlik
Kurulu tutanaklarını açıklamak suçmuş, dediler ki: Yok,
bir eksiğimiz, gediğimiz yok. Yasal bir sıkıntınız
var mı? Yok. Çözebiliyor musunuz? Bunun bir kısmını
dönemin Genelkurmay Başkanı kamuya açık bir şekilde bir
röportajında da dile getirdi, dedi ki Genelkurmay Başkanı:
Efendim, bu sirkülasyon, dağa gidiş sirkülasyonu devam ettikçe biz
bu meseleyi askerî yöntemlerle bitiremeyiz. Bunun üzerine dönemin siyasi iradesi
dedi ki: O zaman, biz bunu siyaseten çözeceğiz. Buna Millî Güvenlik
Kurulunu da dâhil ederek, bunu bir Hükûmet politikası olmaktan
çıkarıp bir devlet politikasına dönüştürerek başlayan
sürecin adıdır çözüm süreci. Öyle, Kabine bir gece yattı, uyudu,
sabah da kalktı Şu Kürtlerle barışalım. demedi.
Ödenemez bir maliyet, sürdürülemez bir savaş, kabul edilemez bir durum ve
durumlar silsilesi ortadaydı. Yapması gerekeni yaptı, doğru
olanı yaptı, geç kaldığı şeyi yaptı. Buraya
kadar emeği geçen herkesten Allah razı olsun.
Başladı. Ne oldu, bu
başlamışken ne olabilirdi, ne oldu, ne yapılamadı da
geri biz geldik bu bir siyasi intikam zeminine derç olundu. Buna dair Genel
Kurulu bilgilendirmek ve tarihe de şerh düşmek lazım.
Şu oldu
Bundan sonrasını
birtakım anekdotlarla anlatacağım ve içinde hiç rahmetli olan
yok, tümü yaşıyorlar, birisi derse ki: Çarpıttı, eksik
anlattı, üstüne ekledi. Ticaretim yok yani, az aldım, eksiltmiyorum,
kâr koymuyorum, olanı anlatıyorum.
BAŞKAN Artık yavaş yavaş
toparlarız inşallah Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bu söylediğiniz
uyarının yavaş yavaş kısmını kabul
ediyorum. Tamam, yavaş yavaş toplayacağım.
BAŞKAN Savunma yapmak üzere
oradasınız Sayın Tuğba Hezer Öztürkle ilgili.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Evet, Sayın
Başkan.
BAŞKAN Makul surette de
konuşacağınızı ifade etmiştiniz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Eyvallah.
BAŞKAN Buyurun efendim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın
Başkanım, süreyi ben suistimal ediyor değilim, etmeyeceğim
de. Fakat Yürütülen operasyon siyasi saiklerle yürütülüyor. diye bir
belirlemem vardı, bunun karinelerini de sayın Genel Kurula
aktardım. Öyle olunca siyasi değerlendirme yapmadan bu
savunmanın en önemli ayağı eksik kalır diye
düşünüyorum. Süreyi suistimal etmeyeceğim, gördüğünüz gibi,
bütün üyeler şahittir, bir söylediğimi bir daha söylemiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz efendim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bu
uyarınızın da yavaş yavaş kısmını
dikkate alıp sonlandıracağım.
Obama yönetimiyle beraber bu meselenin
Bu mesele,
sadece ülkemize ait bir mesele değil, bir bölgesel mesele, bölgesel boyutu
var, bölgenin aldığı hâli de göz önüne
aldığımızda bir dünya meselesi hâline gelmiş. Obama
yönetimi Amerikada görevi devraldığında, adına
İyimser bakış denilen bir yaklaşımı, kısa
ve orta vadeli bir strateji olarak benimsedi. Bu yaklaşımın özü
-vaktinizi almayacağım bununla- bölgedeki otoriter yapılarla
ilişkileri zayıflatmak ve demokratik ya da yüzü demokrasiye dönük
yapı, kurum, kişilerle olan zeminleri genişletmekti.
Bunun için, bölgedeki hâkim paradigma olan
İran-İsrail tahterevallisi belirleyici paradigmaydı, bunu veri
olarak kabul etmediler; İrana yaptırımlar yoluyla,
İsraile de etkileri yoluyla Siz birer adım geri çekilin. dediler,
Türkiye'yi de bir adım öne çıkardılar, Sayın Erdoğan
dönemin Başbakanı ve Sayın Davutoğlu
Bu, bölgeye
Amerikanın bakışının bir zorunlu aşaması ya
da sonucuydu fakat ilk yarılma Mavi Marmarayla oldu.
Özellikle, Sayın Davutoğlu, bugün
Sayın Bahçeliye ilk defa bir cevap verme ihtiyacı hissetmiş
ERKAN HABERAL (Ankara) Biz daha son sözümüzü
söylemedik.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
umarım,
Sayın Bahçeliye cevap yetiştireceğine, bir gün gelir, burada,
kendisinin Başbakanlığı döneminde neler yaşandı,
bütün bu olan bitenlerde kendisinin şahsi sorumluluğu var
mıydı yok muydu -ben bir şeyle itham etmiyorum- bütün, bugün
bizatihi iktidara yakın kalemlerin, kanaat önderlerinin ya da fikir
insanlarının kendi içinden yürüttüğü eleştirilere bir cevap
vermek, özellikle bu Kürt meselesinde, özellikle de Rojava meselesinde
-birazdan geleceğim- ne oldu, kendisinin
Başbakanlığındaki Hükûmetin PYD ve YPGye
yaklaşımı nasıldı, neleri öngördüler, ne sözler
verildi, ne yerine getirilmedi? 6-8 Ekim meselesini bir de Sayın
Davutoğlundan dinlemeyi çok isteriz doğrusu. Başlayacaksak,
cesaret lazımsa -dediğim gibi, bize lazım değil- statükonun
sahiplerine ve bir dönem aktörlerine lazım. Gelsinler, burada
eksikleriyle, hatalarıyla, isabetleriyle, erdemleriyle, her yönüyle
tartışalım. Bu olmadan mesele bir kör dövüşü gibi yürüyüp
gidecek ve olan, her gün yitip giden canlarımıza olacak.
Tekrar dönersek: Mavi Marmara bir yarılma
meselesiydi tıpkı Mısır gibi. Amerika açısından
orada aslolan Refah Kapısı nöbetini kimin tutacağıydı.
Benim güvenliğim İsrailin güvenliğiyle başlar. diyen bir
anlayış Bu ülkede otokrat yapılarla ilişkileri keselim ve
demokrat yapılara yönelelim. deyince bundan doğan güç bir müddet
sonra şöyle bir vesveseyle bu iktidarın kendi gücü
yanılsamasına dönüştü. Bu çok tehlikeli bir şeydi.
Konjonktür ile konjonktürden kaynaklanan avantajlar, konjonktürün size
sağladığı kudreti kendi kudretinizmiş gibi telakki
etmek o saatten sonra sizi irrasyonel denklemlerin içerisine sokardı.
Nitekim öyle oldu.
Bakın, hiç ilzam edici bir dil kullanmıyorum,
azami de özen gösteriyorum. Bir yanılma söz konusu, bir öngörememe, ölçüp
biçememe, gübresine göre bostan ekememe durumu söz konusu ama anlatırken
bu kadar masum olan bir meselenin sonuçları toplumsal maliyetimiz açısından
son derece yüksek oldu.
Burada özünde bir küçük burjuva diktatörü olan Esad
ve Suriyedeki gelişmeler Kürtleri ilk defa bir hayati yol
ayrımına getirdi, akıbeti bu oldu. Birçok hülyalı bakış
vardı, birçok hoş tahayyül vardı, birçok vahim slogan
vardı; bütün bunlar ceman yekûn, bölgedeki birçok sonucun yanında,
Kürtleri bir var olma yok olma eşiğine getirdi bıraktı.
Ben o dönem müzakere heyetindeydim, Kandille
görüşüyordum, devletin güvenlik bürokrasisiyle görüşüyordum. Bu
devletin 5 sayın bakanıyla, her hafta, çözüm sürecinin geldiği
aşamayı, önündeki engelleri, menzilimizin neresine
vardığımızı, nasıl varabileceğimizi,
sorunları vesaireyi kamuya açık bir şekilde,
Başbakanlık binasında, girişimizin
çıkışımızın bütün basın tarafından
kaydedildiği, haberleştirildiği bir müzakere süreci
yaşıyorduk.
Dünyada bu iş şöyledir: Savaş, bir
anlaşmazlık durumuna tekabül eder özünde. Savaşan taraflar bir
araya geldiklerinde, önce birbirlerinin terminolojisini, literatürünü,
anlayışını, reflekslerini, kavramlara yükledikleri
anlamları ölçme biçme, tanıma dönemi yaşarlar. Çatışma
sonrası çözüm süreci yaşayan bütün ülkelerin izlediği yoldur.
Keşke bir gün bir özel oturum yapılsa, bu
konuda dünyada da bilimsel yeterlilik olarak adı literatüre geçmiş
bir sayın üyemiz var, partimizin de vekili, değerli bir akademisyen,
Sayın Mithat Sancar bize bu konudaki dünya deneyimlerini anlatsa; ne
olmuş, nerede kesilmiş, nasıl akamete uğramış,
akabinde gelişmeler ne olmuş, bunu
Gerçekten dünya literatüründe
anılan bir akademisyenimizdir. Hocam, saygılar sunarım.
Bütün vekillerimizi övmeyeceğim tek tek.
BAŞKAN Biraz fazla su için isterseniz
Sayın Önder. Arkadaşlar getirsin mi suyu?
Sayın Önder, biraz daha bu sefer
hızlı hızlı toparlayalım artık, eminim
katılırsınız bana.
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Katılmayı
çok isterim. Bittiğinde bitireceğim gerçekten Sayın Başkan.
Yalnız bunlar ileride Anayasa Mahkemesinde
bozma gerekçesi olacak, savunmayı kısıtlama, sınırlama
çünkü İç Tüzük hükmü çok açık, ben peşin söyleyeyim de. İç
Tüzük hükmü, savunmanın bir süre sınırının
olmadığını beyan ediyor ama ben uyarınızı
dikkate alacağım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Rica ederim.
Bu çatışma sonrası çözüm süreçlerinde
böyle diyalog süreci olarak adlandırılan, bizim de böyle tarif
ettiğimiz, uluslararası literatürde
karşılığı bu olan bir süre vardı. Bu sürede murat
edilen şudur: Bununla beraber bir güven, tarafların birbirine bir
güven oluşturması muradıdır. Bunu işin burasında
kendimden başlayarak, en büyük sorumluluğu ve eksiği kendime
atfederek söylüyorum: Hiç kimse -en büyük payı bende- rolünün,
sorumluluğunun, misyonunun gereğini tam olarak ifa edemedi, sebepleri
bahsi diğer. Herkes 50 tane gerekçe sunar, 49una muhtemelen hepimiz de
canıgönülden iştirak ederiz ama bahsi diğer gerçek şu ki
yapamadık. Bu ülkede barış talebini
toplumsallaştıramadık. Barış talebi
toplumsallaşmak yerine; herkesin kalbini, zihnini, gönlünü, enerjisini,
birikimini barış talebine vakfetmek, adamak yerine; herkes bu süreci
neresinden tırpanlarım, neresinden siyasi bir demagojinin malzemesi
yaparım, nereden muhatabımı vurmanın, onu
güçsüzleştirmenin bir vasıtası kılarım gibi bir
dış faktörün, bir dış sağanağın altında
biz bu süreci -başta kendimden başlayarak- yeterince
koruyamadık.
İkincisi neydi? İkincisi: Sayın
Öcalanın İmralıda darbe mekaniği diyerek
kavramsallaştırdığı ve ağırlıklı
olarak cemaatin bugüne kadarki uygulamalarıyla bunu bir sistematik
anlatıma kavuşturarak her seferinde neredeyse görüşmenin
yarısına yakın bir zamanı Bu darbe mekaniği
çalışıyor. Bu darbe gelmekte. Bu hepinizi hedef alıyor,
bizi de, Hükûmeti de, devleti de. Bunu görmüyor musunuz? Buna önlem
almıyor musunuz? Bu süreci katledecek. uyarılarıyla geçti.
Darbe mekaniğini, biz, günbegün bugün çözüm sürecinin bitme gerekçeleri
olarak sıralanan bütün hadiselerde gördük, yaşadık. Bunun
birincisi, tarihe geçmesi bakımından söylüyorum: Her şey amiyane
tabirle güllük gülistanlıkken, Rojavadan buraya IŞİD zulmünden
kaçan bir insan seli gelmekteyken, Sayın Efkan Alanın
sanırım Azerbaycandayken ya da bir dış seyahatteyken
diyeyim, süreçlerin bitmesini beklemeyip acil bunların içeri
alınması talimatını vermesiyle o darbe mekaniği
dediğimiz şey onun öngörülerini tekzip eden bir davranış
oldu. Onlar beklediler ki içeride iç kamuoyu buna yeterince
hazırlanmıştı. Oradaki personel, sorumlu personel, bugünden
baktığımızda anlıyoruz ki bugün darbenin ya
planlayıcısı ya asli uygulayıcıları olarak
mahkeme oldukları iddiasıyla mahkeme önündeler. Bu, bütün
hesapları altüst etti ve ilk uygulama şöyle oldu; içinde yaşayan
bir kardeşiniz olarak söylüyorum, şerefim, haysiyetim üzerine temin
ederim siyasi bir mülahaza yok; neyi gördüysem, neye ikna olduysam onu sizinle
paylaşıyorum: Sayın Numan Kurtulmuş ve Sayın Efkan Ala
orayı bir ziyarete gittiler, Suruç civarını ve
canlarını kıl payı kurtardılar. Kamuoyuna
yansıyan biçimi bunun şuydu: Kürt gençleri bunları lince
yönelmiş gibiydi. Biz de süreçlerin tamamen içindeydik ve tamamen kani
olduk ki Kürtlerin ya da örgütlü Kürt gençliğinin ya da örgütlü Kürt
siyasal yapılarının bundan haberi bile yok. Darbe mekaniği,
herkesin kaçırdığı şeylerden birisidir, ilk burada
kendini gösterdi. Sayın Efkan Alayla konuşmamızda biz de
tedirgin olduk yani hava bu değil, atmosfer bu değil, bir müzakere
süreci yürüyor, bu nereden çıktı dediğimizde Sayın Efkan
Alanın anlattığı bilgiyle muttali olduk. Dedi ki: Orada
kurumlaşmış bir cemaat yapısı var ve tespit
edebildiklerimizin çok daha ötesinde nüfuz edebiliyorlar. İstihbarat
servisleri cirit atıyor ve bu mesele onlarındır, siz boşuna
tedirgin olmayın. Biz biliyoruz, eminiz, gördük, haberdar olduk.
İkincisi, uykusunda katledilen 2 polis. Direkt
bu PKKye mal edildi, direkt failleri sözüm ona- bulundu, PKKnin kendisinden
saymadığı, neye benzediği belli olmayan birkaç örgüt bunu
üstlendi ve muhtemelen bugün de üstlenmekte ısrar ediyorlar fakat bütün bu
manipülasyonların içinden yürütülen yargılama sürecinde ortaya
çıktı ki yapılan işin PKKyle uzak yakın bir
alakası yok, merkezî karar süreçleriyle diyelim. Bunu biz -o zaman daha
Kandili ziyaret edebildiğimiz günlerdi- gittiğimizde de çok
ayrıntılı, çok tafsilatlı araştırdık.
Üçüncüsü Lice, Bingöl mıntıkasında
açılan hendekler ve alıkonulan askerlerle ilgili. Böyle bir dalga
gelmekteydi ve biz görüyorduk ki bunun Kürt siyasal hareketiyle, PKKyle
alakası olmayan ve Hükûmetin de bizatihi dahlinin olmadığı
belli olan bir sürü gelişmeler.
Vaktinizi almayayım. Bu koşullarla
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Hendeklerin
PKKyla alakası yok muydu, onu mu demek istediniz?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Evet, evet.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) Hendeklerin
PKKyla alakası yok. diyorsun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Var canım, var;
yok demiyorum. Var, fakat onun şöyle bir mekaniği var, madem sordunuz
ona da açıklık getireyim
BAŞKAN Sayın Önder, herhâlde bütün
konulara açıklık getireceğiz, öyle gibi görünüyor
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ama AK PARTİli
bir sayın vekil bilgilenmek istiyor, bilgilendirmek de bizim borcumuz.
BAŞKAN -
ama savunma yapmak üzere
oradasınız.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın
Başkanım, evet, tam da bunlar yeterince
konuşulamadığı için
BAŞKAN - Biz gerçekten mümkün mertebe ikaz da
etmeyi düşünmedik. Bir buçuk saati buldu yaklaşık olarak.
Lütfen
İstirham ediyorum.
Buyurun .
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Evet, tamam.
Sayın Öcalan İmralıda dedi ki: Bir
devlet hendeği kabul edemez. Bu onun direkt egemenlik hakkına bir
tecavüzdür. Ben, Sayın İdris Baluken, Sayın Pervin Buldana da
özel olarak rica etti: Gidin bunu araştırın ve benim tarafımdan
kabul edilemez olduğunu her kim yapıyorsa söyleyin. Biri Kilisli,
biri Nurdağlı 2 uzman çavuş alıkonulmuştu -şimdi
bundan dolayı hakkımızda fezleke var, bu yönüyle de önemli-
Onları da behemehal ailelerine kavuşturun. dedi. Biz dönemin
İçişleri Bakanıyla bir koordinasyon oluşturduk ve
-burası çok önemli- ertesi gün Millî Güvenlik Kurulu toplantısı
vardı. Asker, bürokrasi daha önce defalarca bölgedeki sürecin ruhunun
gerektirmediği tutumlar içerisine giriyordu ve bu Hükûmetin iradesiyle bir
şekilde baskılanabiliyordu. Burada dediler ki: Yarın Millî
Güvenlik Kurulunda yazılı olarak müdahale talebi var,
dolayısıyla bunun yirmi dört saat içinde çözülmesi gerekiyor, yoksa
süreç ciddi anlamda zarar görecek, belki de sona erecek. Biz bu itibarla
gittik ve bu hendeklerin niye açıldığını, Sayın
Öcalanın hendek meselesine yaklaşımıyla beraber
aktardık. Gelip dönemin bakanlarıyla ve sorumlu bürokratlarıyla
paylaştığımız gerçeklik şu: Baktık ki
bölgede bir günde 116, belki de yanılıyorum, belki de 166 gözaltı
yapılıyor ve bir sıra, özellik, kriter gözetilmeden; bir bu.
İkincisi, kalekol inşaatları.
Lice, malumunuz, büyük bir deprem geçirmiş
şehirlerimizden biriydi. Daha Licede depremde evi yıkılan
yurttaşlara, ihale edilen... Yani yaklaşık yirmi küsur yıl
geçmiş, deprem evleri, defalarca yeniden ihale, restorasyon, revizyon,
iptal, bilmem ne, daha deprem evleri bitirilememiş bir ilçede çok
mübalağa bütçelerle kalekol inşaatı. 90lı
yılları Licede yaşayan insanların ya da onu sonradan
öğrenenlerin bildiği bir gerçeklik var: Licede karakol demek,
mezarlığa açılan kapı demekti 90larda. Yani
barış süreci yürüttüğünüz bir dönemin uygulamaları, dili,
imgeleri, tümü barışa hizmet edecek şekilde seçilmek durumunda.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Yani kalekol
karşı mı barışa?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Evet.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Karakol
karşı mı?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sevgili Grup
Başkan Vekilim, döneminizin iktidarı, yürüttüğümüz müzakerelerle
o kalekol inşaatını yıktı ve hendek denilen olgu
kalmadı. Üstelik de yirmi dört saat içinde, oraya gönderilen bütün
malzemeler tırlarla beraber alındı, biz de hendekleri açanlara
kapattırdık, alıkonulan askerleri de biz gidip teslim
aldık, getirdik, ailelerine teslim ettik. Uzunca bir dönem bu hendek
işi güncellenmedi.
Dönemimizdeki istihbarat örgütleri artık ajan
provokatör tarzıyla çalışmıyorlar. Nasıl
çalışıyorlar? Gelişmelere meyil veriyorlar, eğim
veriyorlar, her şeyin oraya akacağını biliyorlar çünkü
akabinde. Bu refleksi gören bu darbe mekaniği -ki işte, bu operasyonu
yürüten komutanlar bugün darbecilikten hesap veriyorlar- ne yaptı? Silvan,
Cizre, Sur ve Nusaybinde
Bakın, bütün Kürt illerinin tamamında
hendek olmadı, şu oldu: Baktılar, Biz yönelince bunlar hendek
kazıyor. Darbe mekaniği bunu keşfetti ve yönlendirdi.
Hükûmetten de buna teşne olan çok oldu çünkü bu, yeterince
tartışılamadığı, hep hamaset düzeyinde
konuşulduğu için bu mesele
Bakın, hendek açılan yerlere,
hepsinde önce, pervasız, kritere dayanmayan, çok sayıda, yaygın
tutuklama ve gözaltıların başlaması sonucudur.
BAŞKAN Evet, Sayın Önder, bir buçuk
saati aştık, çok aştık. Herhâlde, bu Meclis kürsüsünde bir
solukta yapılan en uzun konuşma
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) En uzun konuşma
mı?
BAŞKAN Muhtemelen o da olmuştur diye
düşünüyorum, bilemiyorum, araştırmadım ama artık
lütfen, toparlayalım, makul süreyi
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sınır
var mı Sayın Başkan?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Bir Parlamento üyesinin vekilliğini düşürüyorsunuz
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Savunmada sınır yok Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Umarım, Meral
Danış Beştaş Vekilimiz de benim rekorumu egale eder.
Başkan, gerçekten, sayın AK PARTİli
vekillere de soralım. Yani bir hamaset yapmıyorum, bir manipülasyon
yapmıyorum, başından beri de dikkatle izlediklerini görüyorum;
katılmadıkları görüşlerim, tespitlerim vardır
kuşkusuz, belki hiç birine katılmıyorlardır.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Silahlar niye
gömülmedi, onları da bir anlatsana?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Onu da
anlatayım.
Bak, durmadan talep, istek geliyor; peçeteye
yazın, gönderin, ne isterseniz anlatacağım.
BAŞKAN Sayın Önder, istirham ediyorum,
artık toparlayalım makul bir sürede. Zaten, savunma amaçlı
oradasınız.
Buyurun.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir)
Sırrı Bey
Doğru bir analiz değil bu, yazık
ediyorsunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bilmiyorum
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Siz de etmeyin Sayın Başkan.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Siz de
etmeyin Sayın Başkan.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) İnsicamı
siz bozuyorsunuz gerçekten.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Daha rahat bitirecek arkadaşımız ama
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Milletvekilliği düşürülüyor.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Öyle sıradan bir olay mıdır yani?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Baştan al
Başkan, baştan al, hendek kısmını baştan al.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Anayasa
Mahkemesinden döner bu karar.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bu dönemki Anayasa Mahkemesinden dönmez tabii.
BAŞKAN Onun kararını ne biz ne siz
vereceksiniz, onun kararı
MİTHAT SANCAR (Mardin) Sizin
uyarınız üzerine bıraksa
BAŞKAN Bir dakika
Daha oylama var
arkadaşlar, daha bir şey yok.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Eminim ki
arkadaşlar konuşmaya, tartışmaya, birbirimizi anlamaya o
kadar hasretiz ki ben bunu buna yoruyorum. Gerçekten bize aykırı
gelen düşünceler olabilir, zorlayıcı düşünceler olabilir
ama onu yapmadığımızın maliyetini hep birlikte tecrübe
ettik ve çok ağır bedellere düçar olduğumuzu gördük.
Sayın Başkanım, bence bu sessizlik,
bu dikkat yoğunluğu biraz buna işaret ediyor ama bundan medet
umanlar kutuplaştırarak ancak, düşman yaratarak ya da
düşmanlıkları körükleyerek, ayrılıkları
belirginleştirerek hükmetme kabiliyeti olan anlayış eğer
şundan haberdar olsaydı -inşallah yanılıyorumdur
diyeyim- Ya, çıkacak bir HDPli vekil, süre sınırı olmadan
bu savunmayı yapacak bak biz devamsızlıktan dolayı
getirirsek. meselesinden haberdar olsaydı bu 2 vekilimizin teklifi buraya
gelmezdi emin olun. Niye? Şuradan biliyorum yani kimseye bühtan etmiyorum,
çok yaralayıcı bir şey kullanmak istemiyorum, çok derbeder
girişilmiş bir süreç bu. Niye? İlk ben bunu okudum -işte
Sayın Mithat Hocamız da burada, onunla da paylaştım- dedim:
Hocam, muhtemelen bunu şu gün getirecekler çünkü İç Tüzükün bir arka
sayfasında yazıyor, üzerinden yirmi dört saat geçmeden oylama
yapılamayacağı, bak kimse zahmet edip -madde orada bitmiş
gibi duruyor- hele bir arkasındaki ne diye bakmayacak ve nitekim
dediğimiz gibi oldu. Birdenbire, sayın vekiller, bu aslında
çarşamba günü görüşülecekti çünkü bunu hazırlayan sayın
heyet o sayfanın arkasına bakmayı akıl edememişti. Başka
bir boyutu daha var ama konumuzla ilgisi yok, onun için -ben de süreyi
gerçekten dikkatli kullanmak durumundayım- yeniden mevzumuza dönelim.
Şimdi, önümüzde bir yol vardı. Bölgedeki
logaritmayı doğru teşhis edip edememe
Sosyolojik meseleler de
böyle sonuçları doğruluk, yanlışlık anlamında
hemen ölçümlenebilir meseleler değil, onun için böyle ahkâm kesmiş
olmaktan hayâ ederim, belki ben yanlış düşünüyorum, belki
benimkisi eksik ve hatalı, bu payı bırakarak söylüyorum. Ama
bunun doğrusunu nasıl buluruz? Paydaşlarının,
taraflarının, bilim dünyasının, fikir dünyasının,
tümünün bu meseleyi yeterince ve sağlıklı zeminlerde
tartışmasıyla ancak biz buradan minumum hatayla bir yol
belirleyebiliriz kendimize yoksa hani bir patoloji ilmi gibi işte Bunu
verirsen bu sonuç olur. ya da bir elektrik problemi gibi ele alamayız,
burası mutlak ama insanlığın keşfettiği en önemli
yöntem, birlikte eylemek. Üstelik bu bizim, bu toprakların vaktiyle
baş tacı ettiği ve bunu benimsediği için kendisini, bütün
bu emperyalist talandan elde kalan bakiyeye bir yüz yıllık daha avans
alabilmeyi işte bu istişareyle, meşveretle,
tartışmayla, güncel kavramlarla, arama konferanslarıyla, her ne
derseniz deyin, bunlarla sağladılar. Biz bu yöntemleri hamasete
kurban ettik, bir; konjonktüre kurban ettik, iki. O konjonktür neydi? Orta
Doğudaki durumdu. Bunu da anlattıktan sonra savunmanın sonuna
geleceğim.
Orta Doğudaki konjonktür neydi? Aktörlerine
baktığımızda, aslında en ilgisiz
olanımızın bile bir sonuca varabileceği bir denklem var.
Nedir? İran: Bölgede nizam kurucu aktörlerden ve tarihî aktörlerden
birisi. Amerika: Nedir? Bölgenin yer altı zenginliklerini, halkların
zenginliklerini, kaynaklarını talan etmiş, bugüne kadar bölgede
darbeyi, kanı, sömürüyü tahkim etmiş, halkları birbirine
düşman etmiş bir yapı. Rusya: Eski dönemdeki nüfuz
alanını yeniden nasıl kazanırım ve eski iki kutuplu
dünyadan sadece Amerikan denetiminde olan bir dünyaya geçişte kendi eski
pozisyonumu nasıl alabilirim? Bunlar neyle icra ediliyor bölgede?
Silahla. Peki, biz, bu silahla, güçle; Şii damar, Sünni damar, seküler
damar, bölge halkları, tarihî çelişkiler, güncel paradigmalar, biz
bunların içerisinde bölgede at koşturan ülkelerle at
koşturabilecek bir altyapı, gereklilik ya da lojistiğe sahip
miyiz? Değiliz. Peki ne yapabilirdik? Biz demokratik tecrübemizle
bölgedeki bütün bu denklemlerin içerisinde, adına ister Amerika deyin
ister Rusya deyin ister İran deyin, hepsinden
farklılaşabilirdik.
İranla başlayalım; bakın,
İran ne yapıyor, biz ne yapamıyoruz: Bölgedeki her
gelişmenin içerisinde var ve duruma göre bir görev gücü ihdas ediliyor.
Bakıyorsun ki İranın tarihinde ve etki alanında o güne
kadar hiçbir şey yok; işte, Lübnan Hizbullahı varken bir
bakıyorsun bir Suriye Hizbullahı -ilgili
arkadaşlarımız çok iyi biliyorlardır- bir günde ihdas
ediliveriyor. Kerkük-Telafer-Musul hattında bir bakıyorsunuz, bugüne
kadar hiçbir embriyo hâlinde bile gözükmeyen, üstelik İranın tarihî
değerleriyle de örtüşmeyen bir Haşdi Şabi çıkıyor
ve tarihinde görülmeme sebebine, bakıyorsunuz içinde Sünniler de var
önemli ölçüde. Yani göreve göre, yani duruma göre kendisine, bölgedeki kendi
bölgesel çıkarlarına intibak edebilen, bunun lazımelerini yerine
getirebilen ülkeler var, bir de bizim gibi hamaset atına binmiş, olan
biteni başta doğru olarak anlamlandırmakta güçlük çeken,
konjonktürün getirdiği tartışmaların içinde boğulup
giden ve türlü çeşitli paranoyalarla kuşatılmış bir
coğrafyada kendi derdine düşürülen, özellikle böyle kalması
istenen, kimsenin de bundan çıkışa dair radikal, samimi
kararlı, cesur bir hamle yapamadığı bir hâlimiz var. Hiç
Kürtlük, Türklük, Araplık, Sünnilik, Şiilik ekseninde
anlatmıyorum, olan biteni bir Dışişleri maiyet memuruna
versek Kardeşim yani bu ne oluyor, nasıl oluyor? muhtemelen onun
anlatacağı cümlelerle fotoğraf çekmeye
çalışıyorum; bu bile yapılamadı.
Yani, burada hatırlıyorum, biz bu Suriye
meselesinde bir gizli oturum yapmıştık, gizli oturumdan murat
edilen ne? Bu politikanın mimarları gelecek, bize -bizim
bilmediğimiz bir yanı varsa- halkın seçilmiş meşru
temsilcilerine bunu anlatacak. Sayın Davutoğlu geldi Bin atlı
akınlarda çocuklar gibi şendik. diye özetlenebilecek bir
konuşma yaptı. Ne yeni bir durum öğrenebildik ne bunun bizim
ulusal kaynaklarımızı, tarihsel angajmanlarımızı,
hizalanmalarımızı bu denli altüst edebilecek şeye ne
adına, niye, ne murat ederek gidiyoruz, eğer o oturumda olan
vekillerden biri anladıysa ben kendi ahmaklığıma
yorayım; yoktu çünkü. Daha önce bunu ergen imam hatiplik refleksi olarak
söylemiştim, onları ilzam edecek ya da rencide edecek bir anlamda
kullanmadığımı da belirterek. Niye? Hamaset atına
binmek bu. Oysa uluslararası politika böyle yürüyecek bir şey
değil. Ama bir ikincisi var, o da ne? Kürt anasını görmesin.
Çünkü bu angajmanlara, ittifaklara, bu illegal harcamalara kamuya yansıyan
şekli, biçimi kadarıyla bile baktığımızda
görüyoruz ki bunda bölgesel logaritmaya dair akılcı ve faydacı
yani ülkenin toplam faydasını düşünen hiçbir adım
atılamıyor. Bunu anlatabilecek olan insanlara da ne bakanlık
veriliyor ne bürokratlık veriliyor, bırakın onu kamusal alanda
seslerinin duyulur, görünür olmasına tahammül ediliyor, hiçbir
şekilde bunlar bu kamusal alana sokulamıyorlar. Böyle olunca da
ortalık En iyi hamaseti ben yaparım.cılardan geçilmiyor.
Sorumluluk duyguları yok Tarihe karşı biz yarın ne hesap
vereceğiz? duygusuna aşina bile değiller. Böyle bir güruh
ülkenin, gelecekteki çocuklarımızın müşterek kaderini
ipotek altına almış. Sırrı basit, birlikte eylemek.
Gelin kardeşim, hasım değil hısım olalım ve
konuşalım. Sürdürülebilir bir müzakere her türlü koşuldan daha
çok tercihe şayandır. Sürdürülebilir bir müzakere. Bunun için ne sen
Türklüğünden feragat edersin ne o Kürtlüğünden; ne sen
mukaddesatından ne o ideolojisinden, bunlara hiçbir halel gelmez
kardeşim. Ama bu işi bir çatışmasızlık boyutuna
getirip bunun bize yarattığı ve bunun bize dayattığı,
kaynaklarımızı, hepsinden önemlisi
Daha önceki bir konuşmamda hep hamasetle örülü
tarihe bir gönderme yapmıştım. İşte,
Donanmamızı biz gerekirse atlastan, libastan, ibrişimden
falan diye hepimize ilkokulda çakılan bir anekdot vardır.
Devamını bilmek aklımızı başımıza
almaya yeter. O diyalog şöyle devam ediyor: Evet, biz gerekirse
donanmamızı yeniden, işte, yelkenlerini atlastan,
halatlarını ibrişimden yaparız ama ya giden leventler ne
olacak? Onları geri getiremeyiz. diye devam ediyor o tarihî anekdot.
Bunun bu kısmını anlatan bir tane tarihçi yok. Deve
sidiğinin nasıl içileceğini konuşuyorlar, meleklerin
cinsiyetini tartışıyorlar -bu anlama gelecek- ama
ağızlarından hikmetli, bu memleketin güncel, yakıcı ve
geleceğimizi de rehin alan meselelerine dair hamaset içermeyen bir
şey dinlemiyoruz. Kahrolsun!, Yaşasın! ekseninde
tartışmak ya kahrolmayı ya da yaşamak denirse
yaşamayı doğuruyor. Oysa bunun dışında bir yol
var ve olmalı; o da uzlaşma, o da birlikte eyleme.
Bizim bölgesel aktör olabilmemizin tek
şartı, başkalarında olmayıp bizde olan en önemli
imkân, bölgeye demokratik bir teklif sunabilmemiz.
Amerika, Amerika-YPG iş birliği; PYD,
işte, onun ajandasını yapıyor. falan diye
tartışmalar var. Vallahi, yürütenlere bakıp ben utanıyorum.
Ya, Amerika şöyle bakıyor -bu akıl bizim hariciyemizde, bizim
devlet katımızda yok mu?- Esada bakıyor; Kardeşim, bunun
tek başına bir nizam kurma gücü yok. Niye? Sünni hattı
olduğu gibi karşısına almış. Niye? Kürte bir
otonomi tanımıyor. Ee, bakıyor, öbürü IŞİD
barbarlığı; Kardeşim, bunun da bölgede nizam kurma
kabiliyeti yok. gözünü çevirdiği zaman
Literatürüne bakın, devlet
katında ağırlanıyordu. Bugün küfredilmesine de
aldanmayın yarın yine devlet katında ağırlanmalı
çünkü birlikte eyleyebilirsek bu süreçten çıkarız. Alevisiyle,
Kürtüyle, Sünnisiyle, solcusuyla, sağcısıyla bir demokratik
payda ve demokratik tahammülün zorunlu bir şart olduğu noktasına
gelirsek geri kalanı bir haftalık iş. Öyle bu kadar gözümüzde
büyütmeyelim, sistem bizi bu hercümercin içine sokmuş. İddia
ediyorum, 30 yaş altı Türkiye nüfusu, Kürtüyle Türküyle -yine
Hükûmetin çevresinde bunu görmeyen ya da görüp kendine saklayan geniş bir
kesim var- 30 yaş altı Türkiyeye de, Batının tümüne de
yetebilecek bir enerjimiz var. Ama nedir? Bakıyoruz işte, yasaklar
böler, hürriyetler birleştirir kardeşim. İnsanlık bunu
tartışmayı geride bırakmış.
Peki, bunların kendileri olabildikleri,
kendilerini ifade edebildikleri, başkalarının tarif etmedikleri
alanlarda siyaset yapabilme, kendileri olabilme hakkı var mı? Yok.
Bir de OHAL keşfettik ki siyasi parti
kurabilmek bile onların iznine bağlı. Yani Biiznillah diye
Sayın Başkan konuşmaya başlar, çok sever bu lafı,
neredeyse, haşa, onun gücünde bir OHAL olur mu ya? Bu memleketin
kuaföründeki bigudisinden, ekmeğinden edilecek adamlara, kadınlara kadar
bu memleket bir OHAL denilen saçmalığın eline teslim
edilebilir mi? Siyasetine, karar süreçlerine, mekaniğine dair hiçbir
şey yapamıyorsun, kendi yanılgı payını terennüm
etmişsin ama bunun sorumluluğu konusunda senin de bir fikrin yok;
geriye kalıyor fakir fukarayla uğraşmak. Bir tane aslı,
faili Türkiyede yok ya da olanların içine baktığında yüzde
5e ya gelir ya gelmez, sen elindeki ahaliye hâlen bitmeyen bir tedbirler
zinciri falan
Peki, işe yarayacak mı? Yaramayacak. Ne
şartla yarayabilir? Bu tür yapıların
Ne denir? Mealen anlatmaya
çalışayım: Hani, bu yapıları karanlık odaklar
olarak düşünürsek, bunların güneşi
şeffaflaşmadır; bu yapıların en korktuğu şey
şeffaf, demokratik ortamlardır. Kendisine nereden varlık zemini
yaratabilmiş? Senin şeffaf olmayan ve denetime
açmadığın, rekabete imkân vermediğin alanlarda bunlar
kendilerini var etmişler. Böyle olduğu müddetçe de bunlar ya da bir
başkaları kendini var etmeye devam edecek. Şeffaflaşma, demokratikleşme,
kavramı buldum, panzehriydi, iki saattir onu düşünüyorum; bunun
panzehri budur. Şimdi, bütün bunlar ortada yok; bütün bunlar yokken bu
kadar kavram kargaşası yaratılmış ve bu kadar, tarih
tek yanlı yazılmaya çalışılıyor. Bizim,
düşünün, birlikte görev yaptığımız, şu ülkenin
son altı yılının son üç yılında, ya burada bu
kadar vekil var, toplumun her kesiminden gelmiş, farklı inançlarda,
farklı düşüncelerde, farklı etnik temellerde bu kadar vekil var,
bunlardan bir tekinin, sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar
kendilerinin konuşulduğu, kendilerine küfredildiği, hakaret
edildiği zeminlerin hiçbirinde çıkıp Ya, ihvanlar, bir de
bizden dinleyin. O meselenin aslı öyle değil, böyle. demesine zemin
tanınmıyor. Sadece bu bile bu sava sahip olanların sahip
oldukları bu sava ne kadar güvenmediklerini gösterir. Gücünüz yetiyorsa,
düşüncelerinizden eminseniz gelin, kamunun huzuruna beraber
çıkalım, çözüm sürecinde ne olmuş, ne olmamış; kim,
hangi eksiği yapmış; sorumluluk kimin, suç kimin, ihmal kimin;
bunları tartışalım, halk da karar versin. Ee, bu yok. Son
imkân Meclis kürsüsüydü bizim için, bu dokunulmazlıklara dönük, bu siyasi
imha operasyonuna dönük meselede yediğimiz darbeler -kişisel olarak
bir anlamı yok ama- bu memleketin ortak yaşam ve ortak gelecek
umudunu katletmeye yarıyor.
Şimdi, ben size sorayım. Kürtü iki arada
bir derede koydunuz, bunu başardık. Bu oylamayı
yapacaksınız...
Bununla bitiriyorum Sayın Başkanım.
İki saat mi oldu?
BAŞKAN Evet, iki saat oldu. Bu arada
arkadaşlar da herhâlde sılayırahimden döndüler diye tahmin
ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Sılayırahimden döndülerse
BAŞKAN Dönenler oldu, bir daha gidenler oldu.
Buyurun efendim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Haddim değil,
hakkım mı ondan da emin değilim ama size bir akıl vermek
istiyorum. Şimdi, bugün önemsiz gibi gözükecek, sonuçları da bugünden
ölçülemeyecek ama ileride inşallah tarih beni tekzip eder, o mahcubiyeti
bir şeref madalyası gibi taşımaya hazırım. Salt
bu 2 vekilin vekilliğinin düşürülmesini oylamıyorsunuz, öyle
gibi gözüküyor, onunla sınırlı değil. Salt eş genel
başkanlarımızın hapiste kalması kalmaması
değil söz konusu olan. Salt seçilmiş belediye
başkanlarımızın türlü, çeşitli ithamlara mesnet
olabilecek bir tek somut dava, delil ortaya çıkarılamadan hâlen
içeride tutuluyor olması, bu da önemli değil. Burada bir Rojava
gerçekliği var ve siz Biz bunu kurdurtmayız. diyorsunuz. Tam da
biraz önce, o meyil verme Yeni emperyalizm böyle çalışıyor.
dediğim meselede konuşuyorsunuz. O kadar rahat, o kadar kendinden
emin sarf ediliyor ki devlet, asgari devlet sorumluluğuna sahip birisi Ya
kardeşim, benim ülkemde 20 milyon Kürt var. Ben bunlara söylediğimde
bunların izzeti, şerefi haleldar olur mu? diye beş dakika
tefekkür etmiyor.
Şimdi, orada bir nizam kurma kabiliyeti
göstermiş, orada Türkmenlerin de can güvenliğinin teminatı
hâline gelmiş, sadece can güvenliğinin de değil, orada
Türkmenin Türkmen olarak kalabilmesi, kendini ifade edebilmesinin
mekanizmalarını kuran, tekçiliğe dayanmayan -boş verin bu
psikolojik harp argümanlarını- bir oluşum olacak. O alıp
başını gidecek, sen Kurdurmam. dedikçe Rusyası,
İranı, Amerikası elini ovuşturup duracak, o orada olacak;
sen burada Kürte diyeceksin ki Senin seçtiğin vekil var ya
kardeşim, bu canından, kanından, zamanından
ayırıp binbir çileyle buraya gönderdiğin ve büyük umutlar
beslediğin... Bunlar gidecekler orada barışı
getirecekler, tesis edecekler. Kendi izzetimizle, şerefimizle biz de bu
toprakların eşit, onurlu evlatları olarak ve kendimiz olarak yaşayabileceğiz.
düşüncesiyle gönderdiği vekillerini alacaksın, ondan sonra da
bundan birlik, beraberlik ve bir müşterek gelecek hayal edeceksin. Böyle
hayal etmediğinizi düşünmek istiyorum. Bu tablonun en büyük
yanılgısı şöyle bir Şark kurnazlığı:
Biz bunu bugün yaparız, yarın seçim olduğunda da şöyle deriz
yani Kürt'ü, Kürtün duygularını, Kürtün reflekslerini hep yerinde
sayacak zannetmek... İnsan dediğin şey söz konusu
olduğunda, sizin bu kâğıt üzerinde rasyonel gibi gözüken birçok
planlamanızın sonuçları irrasyonel çıkar. Sadece tarihe
bakmak yeter. Şu bile haysiyet kırıcı değil mi: Bu
ülkenin Parlamentosunun İç Tüzük tartışmalarında ben
iktidarın yerinde olsam kalkardım derdim ki: Kardeşim, böyle
anlaşılmışsa hayâ ederiz. Kürt demek, Kürt illeri
demek, kürdistan demek yasak olsun mu olmasın mıyı da
bırak, kaç lira para cezası keselim? falan
Eskiden, o çok atfı
cürüm ettiğiniz tek parti dönemleri var ya -orada, çarşıda
konuştuğun, okulda, sınıfta konuştuğun Kürtçe başına
para tahsil edilirdi, para cezası tahsil edilirdi;
evraklarınızda, arşivlerinizde var- siz onu da geçtiniz, bunu
tartıştırıyorsunuz; ne
yaptığınızın farkındasınızdır
umarım. Biz farkındayız, o yüzden direniyoruz, o yüzden
karşı çıkacağız; vekillik düşümüymüş,
cezaeviymiş, zindanmış,
itibarsızlaştırmaymış
Elbette, tek tek hepimizin
kişisel hayatlarında önemli sonuçlar üretiyor ama biz bunlardan
berîyiz, bunların üstündeyiz; dert ettiğimiz, efkâr ettiğimiz
memleketin hâlidir, ortak geleceğimizdir, bu imkân hâlen vardır ama
ilanihaye böyle kalacak değildir. Çözümün sırrı, birlikte eyleme
noktasına gelmek; demokratik siyaseti, şeffaflaşmayı baz
almak; bunu yapanları cezayla, hapishanelerle, açlıkla, sürgünle
terbiye etmeye teşebbüs etmemek. Bu itibarla, bu oylamanın salt bir
vekillik düşümü oylaması olmadığını
Son söz olarak, o kadar alakasızdı ki
içimi yaktı, sayın grup başkan vekili Bunun bir
devamsızlık meselesi değil, PKK sizi tükürüğüyle
boğar. dediğini atfetti. Hani, insan biraz dersine
çalışmalı, o dediğiyle suçlanan, o iddia edilen vekilimiz
Abdullah Zeydandı, sekiz yıl ceza verdiler fakat bu sekiz yıl
cezayı beş yıl ve üç yıla böldüler. Niye? Yargıtaya
gitmesin, istinaftan bir an önce cezası çıksın diye. Şu an
düşümü söz konusu olan vekillere atfedilen böyle bir şey yok. Cenaze
meselesinde, boy boy AK PARTİli sayın vekillerin bu cenazelere
iştiraki var. Hepimizin başına gelmiştir, hepimizin
başına da gelecektir. Çok önemli bir düsturu hatırlatarak
bitiriyorum: Ölüden ve deliden hüküm kalkar, o saatten sonra o başka bir aşamaya
geçmiştir, başka bir hesap menzilindedir, bize düşen asgari
insanlığımızın ve inançlarımızın
gereğini yapmaktır. Yapın, sarayınızda oturun;
yıkın, viranenizde oturun. denilen bir yol
ayrımındayız.
Burada olan, sonuna kadar dinleyen bütün vekillere
bu sabırları için ve bu dikkatleri için sonsuz teşekkür
ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Son söz cezaevindeki seçilmişlerimize: Hepiniz
bizim onurumuzsunuz. Biz, sizin bıraktığınız
bayrağı hiçbir zaman yere düşürmedik, düşürmeyeceğiz,
bedeli, maliyeti ne olursa olsun ama dert ettiğimiz, telaş
ettiğimiz, çabaladığımız bu ülkenin müşterek
geleceğidir. Yaşasın halkların, özgür, eşit ve adil
kardeşliği.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Önder.
GÜRSEL EROL (Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye, dinleyeceğim sizi.
Komisyon raporu üzerindeki görüşmeler bugün
itibarıyla saat 20.19da tamamlanmıştır.
İç Tüzükün 138inci maddesine göre Van
Milletvekili Tuğba Hezer Öztürkün milletvekilliğinin
düşürülmesini öngören Komisyon Raporunun açık oylaması
görüşmelerin tamamlanmasından itibaren yirmi dört saat sonra
yapılacaktır.
Buyurun Sayın Erol, sizi dinliyorum.
GÜRSEL EROL (Tunceli) Efendim, sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika süreyle söz
veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
IX.-SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
4.-Tunceli Milletvekili Gürsel Erol'un, İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin 489 sıra sayılı Komisyon Raporu
üzerinde yaptığı savunma konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GÜRSEL EROL (Tunceli) Sayın
Başkanım, biraz önce hatip Sırrı Bey'in
konuşmasına yerimden müdahale ettiğim için bütün Genel Kuruldan
özür diliyorum çünkü milletvekili seçildiğim günden bugüne kadar Meclis
nezaket kurallarına özen gösteren birisi olarak davranışlarda
bulunmayı tercih eden birisiyim. Oturduğum yerden ilk defa müdahale
ettim, özür diliyorum, hatipten de özür diliyorum. Çünkü hatibin
kişiliğini bir an unuttum. Sırrı Bey gerçekten iyi bir
senarist, iyi senaryo yazıyor. Bununla ilgili de kendisi, tabii,
geçmiş görevlerinden ve verilen sorumluluklardan dolayı Aponun
FETÖye ilk selam gönderdiği kişi, FETÖ'nün -rahatsızlığından
dolayı- kendisine gazete ilanında teşekkür ettiği
kişi.
Bizim bölgemizde en derin sorunlardan birisi
itirafçılıktır yani eğer sizin
karşıtınız birisi varsa, ondan korkuyorsanız, size
karşı aykırı bir davranış gösteriyorsa sizin onun
üzerinde yalan suçlamalarla itirafçı olup onu kontrol altına
almanızdır.
Sırrı Bey, Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekilleri Kandilde değil, ön seçimle belirlendi. O ön seçimle
seçilen milletvekillerinden birisi de biziz. Kandilde bizim adımız
geçtiği zaman devletimize, milletimize, bayrağımıza
bağlılığımızla geçer; ihanetimizle geçmez. Siz
herhâlde ya adayları karıştırdınız ya isimleri
karıştırdınız.
Ayrıca, biz sizi İstanbul Belediye
Başkanlığı adaylığınızdan da
tanırız. Sizinle ilgili konuşulacak çok şey olursa kuliste
ben de size çok şey anlatırım ama ben konuşmamda hiç
kişisel bir yorum yapmadan, kişisel bir değerlendirme yapmadan
siyasal bir değerlendirme yaptım ve milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılmasının da
yanlış olduğunu, düşürülmesinin de yanlış
olduğunu söyledim. Yani ben siyasal bir değerlendirme yaptım,
ben kimsenin kişiliğiyle falan uğraşmadım ve benim
kendi yaşamla ilgili kaygımı, bir endişemi
paylaştım.
Ayrıca, ben bu Mecliste maaşını
seçildiği günden beri öğrencilere burs olarak
bağışlayan birisiyim yani maaşımı gidip
Nişantaşının, Taksimin eğlence yerlerinde harcayan
birisi de değilim, ben kimin ne olduğunu da biliyorum ama bunu bu
boyutta değerlendirmek istemem. Kandilde, Dolmabahçede
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜRSEL EROL (Devamla) Efendim, bir dakika daha ek
süre rica edebilir miyim, çok ağır bir ithamdı.
BAŞKAN Efendim, lütfen cümlelerinizi
tamamlayın.
GÜRSEL EROL (Devamla) Ben Sırrı Beye en
son olarak şunu ifade etmek isterim
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
GÜRSEL EROL (Devamla) Siyasette nezaketin,
hoşgörünün olması gerekir. Ben sizin kaygınızı
anlıyorum çünkü 7 Haziranda Tunceliden milletvekili seçilmemişti, 1
Kasımda elinizden milletvekilliğini Cumhuriyet Halk Partisiyle alan
tek milletvekili benim. Ve biz, yürüyüşümüzle ve mitingimizle önümüzdeki
dönem Tunceli Belediye Başkanlığını da
alacağız. Sizin kaygılarınızı anlıyorum.
Cesaret, her yerde yürümek değildir. Bana demin
dediniz ki: Ben size göğsümü gererim. Peki, o kadar cesursanız
sizinle birlikte Necmettin öğretmenin mezarını ziyarete gidelim
ve ailesini ziyaret edelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Önder.
Size de aynı gerekçeyle iki dakika süre
veriyorum.
Lütfen, bu polemiği bitirelim, uzatmayalım
akşamın bu mübarek saatinde.
Buyurun.
5.-İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in,
Tunceli Milletvekili Gürsel Erolun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) Mezarına
gitmekten Necmettin öğretmenin, ona dua etmekten, mümkünse
(HDP ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın
Başkan, bir kes de yeniden başlat.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sizin
gruptan müdahale ediyorlar ama, lütfen
Arkadaşlar, bakın, hatip kürsüde, lütfen
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bir saniye
arkadaşlar
Sayın Erol, üstünden daha iki buçuk saat geçti,
benim size neye cevap verdiğimi, sizin bizi neyle itham ettiğinizi
hepimiz daha iki saatlik bir hafızayla hatırlıyoruz. Sizin konuşmanızın
en vahim, en kabul edilemez tarafı, bizi, şurada gördüğünüz
siyasetçileri, tıpkı sizin gibi seçilmiş vekilleri bütün bu
şiddetin sorumlusu gibi göstermek. Sen bizim zekâmıza hakaret mi ediyorsun?
Senin
Neyse, yaralayıcı bir söz kullanmak istemiyorum, bunu burada
bitirmek istiyorum.
BAŞKAN Lütfen, dikkat edelim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bizim
itirazımız bunadır, bunu kabul edemeyiz, tarihe borcumuz var.
Evet, Öcalan adına, bütün o söylediğin
işleri yaptım, tarihimin onur sayfalarıdır onlar. Öyle de
olmaya devam edecektir.
Bu Nişantaşı, para harcama
Senin
çoluğun çocuğun sevinsin paran çoksa, ben ay başını
getiremiyorum. Hiçbir eğlence yerinde de beni kimse görmemiştir,
tamam mı?
GÜRSEL EROL (Tunceli) Ben kendimi tarif ettim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sen kendini
söyleyip
Bir de bu nasıl sosyal demokratlık?
İçinizden şu vatandaşa yahu sanatın, senaristlik, tiyatro,
bilmem ne, bunların bir hakaret unsuru olmadığını,
Her şey olabilirsin ama sanat çok başka bir şeydir.
gerçekliğini hatırlatacak bütün CHPli arkadaşlardan özel
ricamdır.
Dersim Belediyesini
alacakmışsınız. (HDP sıralarından
gülüşmeler) Görüyorsunuz işte, buna sadece gülünebiliyor. Ben daha
fazla da
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) Bir tek siz
gülüyorsunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Keşke,
keşke
Ana dilinde bir pankart bile astığın zaman orada
beş dakika kalmamış, hemen indirmişsiniz.
Son sözüm: Ben belediye başkanı
adayıyken şu olmuş, bu olmuş
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ben belediye
başkanı adayıyken ne olmuş açıklamazsan sen
dünyanın en onursuz adamısın. Hele bir söyle, ben de bileyim ne
olmuş ben belediye başkanı adayıyken. En onursuz
adamısın
BAŞKAN Lütfen yaralayıcı sözler
ifade etmeyelim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ben de Kandil
boyutunu, ne olduğunu ne zaman istersen gel, yanında da bir
tanıkla gel, ben sana tek tek, habbe habbe anlatacağım. Düzgün
Babanın adına da yemin ediyorum.
Haydi bakalım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Birleşime kırk beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.26
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-------0-------
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
118inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2nci sıraya alınan, Şırnak
Milletvekili Faysal Sarıyıldızın 2016 Yılı Ekim,
Kasım ve Aralık Aylarında Beşer Birleşimi Aşan
Devamsızlığı Sebebiyle Anayasanın 84üncü ve İç
Tüzükün 138inci Maddeleri Uyarınca Gerekli Değerlendirmenin
Yapılması İçin Başkanlık Divanının
24/05/2017 Tarihli ve 38 Numaralı Kararıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, görüşülen konu
Meclisin işleyişiyle ilgili bir husus olduğu için söz konusu
görüşmeler sırasında Hükûmetin temsili aranmayacaktır.
X.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
2.-Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldızın 2016 Yılı Ekim, Kasım ve
Aralık Aylarında Beşer Birleşimi Aşan (Toplamda Genel
Kurulun 47 Birleşimi) Devamsızlığı Sebebiyle
Anayasanın 84üncü ve İçtüzükün 138inci Maddeleri Uyarınca
Gerekli Değerlendirmenin Yapılması İçin Başkanlık
Divanının 31.05.2017 Tarihli ve 39 Numaralı Kararı ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (3/1072)
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(S. Sayısı: 493) (x)
BAŞKAN Komisyon yerinde.
Komisyon raporu 493 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Söz konusu komisyon raporu üzerinde görüşme
İç Tüzükün 72nci ve 138inci maddelerine göre yapılacak olup
komisyona, siyasi parti grupları adına birer üyeye,
şahıslar adına iki üyeye söz verilecektir. Son olarak savunma
hakkı çerçevesinde üyeliğinin düşmesi istenen sayın
milletvekiline veya sayın milletvekilinin savunma yapmak için
bildireceği bir üyeye söz verilecektir.
Konuşma süreleri Komisyon ve siyasi parti
grupları için yirmişer dakika ve şahıslar için onar
dakikadır. Savunma için ise makul bir süre tanınacaktır.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Aldan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Meclis çalışmalarına katılmama gerekçesine
dayalı olarak milletvekilliğinin düşürülmesi Anayasanın
84üncü maddesinin son fıkrasında şöyle düzenlenmiştir:
Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay
içerisinde toplam beş birleşim günü katılmayan milletvekilinin
milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkanlık
Divanınca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye
tamsayısının salt çoğunluğunun oyuyla karar
verilebilir. Keza, bu Anayasa hükmünün uygulama şekliyse İç Tüzükün
138inci maddesinde belirlenmiştir.
HDP Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız hakkında 2016 yılı Ekim, Kasım ve
Aralık aylarında beşer birleşimi aşan özürsüz veya
izinsiz devamsızlığı olduğu gerekçesiyle
milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin Meclis
Başkanlık Divanınca alınan karar Anayasa ve Adalet
Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyonda oylanmış ve Genel
Kurul gündemine gelmiştir.
Meclis çalışmalarına
katılımı gösteren en önemli veri Genel Kurul ile komisyon
toplantılarındaki yoklamalardır. Yoklama, devamsızlık,
izin ve devamsızlık cetveline ilişkin hükümler Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 57/1, 151, 152, 153 ve 154üncü
maddelerinde hüküm altına alınmıştır. Bu maddeleri
özetlemek gerekirse, madde 57/1e göre, Genel Kurulu yöneten Başkan
birleşimi açtıktan sonra tereddüde düşerse yoklama yapacaktır.
Madde 151e göre, Başkanın yoklama yapması veya açık oylama
yapılması hâllerinde Genel Kurulda özürsüz veya izinsiz bulunmayan
milletvekili o birleşimde yok sayılacaktır. Yine, Başkan
yazılı başvuru üzerine bir milletvekiline on günü aşmamak
üzere izin verebilecektir. Daha uzun süreli izinler Genel Kurulda işaretle
oylama sonucu onaya bağlı bulunmaktadır. Madde 152ye göre,
Başkanlık Divanı bir yasama yılı içinde en az üç kez
yayımladığı devamsızlık cetvelini milletvekillerine
gönderecektir ve bu cetvele yedi gün içinde itiraz hakkı vardır.
Madde 153e göre, bir yasama yılında izinsiz ve özürsüz olarak toplam
45 birleşimden fazla yok sayılan milletvekilinin
yolluklarının üç aylığı kesilecektir. Madde 154e göre
ise, bir yasama yılında iki aydan fazla izin alan milletvekiline
ödenek ve yolluk verilebilmesi Genel Kurulun kararına
bırakılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu şekilde
Anayasa ve İç Tüzük düzenlemeleri dışında bir de
istikrarlı uygulama sonucu geleneksel hâle gelen ve Meclis hukukunun bir
parçası olan düzenlemeler de vardır. Bunlardan biri, Genel Kurul
çalışmalarında birleşimi açan Başkanın
müşahede yoluyla yoklama adı verilen ve Genel Kurul gözlemine
dayalı olarak toplantı yeter sayısının
varlığını açıklaması hâlinde tüm
milletvekillerinin o birleşim için Meclis çalışmalarına
katıldığının kabul edilmesidir.
57nci maddedeki düzenlemeye bakacak olursak
asıl olan, Meclisi yöneten Başkanın ancak çoğunluğun
açıkça olmadığını gözlemlemesi hâlinde yoklama
yapması hususudur. Yani temel bakış açısı milletin
vekilinin Genel Kurul çalışmalarına katılmalarının
ana görevlerinden biri olduğuna ilişkin inançtır. Bu
açıdan, müşahede yoluyla yoklama, tüm milletvekillerinin Genel
Kurulda hazır bulunduklarına ilişkin ön kabul sonucunu yaratan
bir teamül hâline gelmiş bulunmaktadır. Nitekim, Meclis
açıldığında Genel Kurul Salonunda bulunan
milletvekillerine kısa bir bakış hâlinde dahi 550
milletvekilinin tümünün Genel Kurulda bulunmadığı bilinen bir
gerçekliktir. Bu konuda devamsızlık cetvelinin de bir anlamı
yoktur, çok sayıda milletvekilinin Meclis çalışmalarına
katılmadıkları ortadadır.
Bu duruma somut bir örnek vermek gerekirse:
Müşahedeyle yapılan bir yoklama sonrası, talep edilen yoklama
üzerine üst üste iki kez yapılan elektronik oylamalarda 184
sayısına dahi ulaşılmadan Genel Kurulun kapanışına
dair işlemler elimizde somut birer örnektir. Öte yandan, Meclis
Başkanına on güne kadar izin verme yetkisi verilmiş lakin üst
sınır saptanmamıştır. Yani Meclis Başkanı
izin verdiği sürece ve Genel Kurulda üç aylık yolluğunun
kesilmesini göze alan bir milletvekilinin Meclis çalışmalarına
hiç katılmaması da hukuken mümkün bulunmaktadır.
Teamüllerden biri de mazeret konusudur. İç
Tüzük'te özürsüz tanımlaması yapılmasına
karşın, özürlü olarak Meclis çalışmalarına
katılmamanın nasıl olduğuna ilişkin bir yazılı
hüküm bulunmamaktadır. Uygulamada, milletvekili Meclis dışı
çalışmalarını gerekçe göstererek mazeretli
sayılmasını talep etmektedir.
Başka bir teamül ise Meclis Başkanı,
başkan vekilleri, idare amirleri, Divan kâtipleri, grup
başkanları, grup başkan vekilleri, genel başkan
yardımcıları ile komisyon başkanlarının,
Başkanlık Divanının uygulama birliği hâline gelen
kararlarıyla yoklama zorunluluğuna tabi olmamalarıdır. Yani
bir parti grubu, milletvekilini yukarıda belirtilen bir göreve atayarak
Genel Kurul yoklamalarından uzak tutabilecektir.
Tüm bu değerlendirmelerden varılması
gereken sonuç, yoklama, izin ve mazeret konularına ilişkin olarak
objektif ve uygulama birliğini yaratan düzenlemelerin bir türlü
yapılmamış olmasıdır. Özenli yazılı
düzenlemelerin yaşama geçirilmemesi sonucu, Parlamento geleneğinde
uzun yılların birikimiyle oluşan teamüller de subjektif
değerlendirmelerle göz ardı edilecek düzenlemeler hâline
dönüşebilmektedir.
Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız, hakkındaki iddialara ilişkin olarak Komisyona
gelmemiş, bir başka milletvekili tarafından savunulmuş ve
üç sayfalık savunmayı Komisyon bilgisine sunmuştur.
Savunmasında özetle, Meclis
çalışmalarında bulunmadığına ilişkin dönemde
Federal Almanyada olduğu, hepatit B ve karaciğer
yağlanması hastalığı nedeniyle üç ay süreyle seyahat
etmesinin tıbben sakıncalı olduğuna ilişkin ev
hekiminden rapor aldığı, başkonsolosluk onayından
geçen bu raporun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
iletilmek üzere postaya verildiği ancak Federal Almanyadan çıkan bu
postanın Meclis Başkanlığına intikal ettirilmemesi
üzerine başkonsolosluktan alınan rapor fotokopisinin
gönderildiği, müşahede yoluyla yapılan yoklamanın Meclis
çalışmalarına katılma anlamına geldiği,
vekilliğin düşürülmek istenmesinin siyasi bir girişim
olduğu, yine iddiaya konu tarihlerde HDP tarafından yurt
dışında parti göreviyle görevlendirildiği
belirtilmiştir.
Karma Komisyonun çoğunluk oyuyla
vekilliğin düşürülmesine ilişkin kararının
gerekçesinde ise müşahede suretiyle yoklamaya dayanarak milletvekillerinin
yoklamada hazır olduklarının kabulünün doğru
olmadığı, adı geçen vekilin belirtilen süre içinde yurt
dışında olduğunun açık bulunduğu, hakem hastane
tarafından verilen heyet raporuyla Federal Almanyada düzenlenen raporun
fennî olmadığına karar verildiği dolayısıyla bir
ay içinde beş birleşimden fazla olarak Meclis
çalışmalarına katılmadığı sabit olan Faysal
Sarıyıldızın vekilliğinin düşürülmesi gerektiği
hususlarına yer verilmiştir.
Anayasanın 80inci maddesine göre
milletvekilleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil,
bütün milleti temsil ederler. Bu nedenle, bir milletvekilinin sadece bölgesine
yönelik olmadan ülkenin bütünüyle ilgili çalışma yapması, bu
kapsamda seçim bölgelerine ziyarette bulunması, inceleme gerçekleştirmesi
hatta üstlendiği görev gereği gerekirse ülke dışında
bulunması olağan bir durumdur. Lakin bir milletvekili için asıl
olan, Parlamento faaliyetlerine katılmaktır.
Meclisin yasama ve denetim
görevleri milletvekillerinin Meclis çalışmalarında yer almalarını
zorunlu kılmaktadır. Nitekim, İç Tüzükte Genel Kurulun
çalışma günleri salı, çarşamba ve perşembe günleri
olarak belirlenmiş ve kalan günlerde de milletvekillerinin diğer
işlerine gereken zamanı ayırmaları
amaçlanmıştır. Bu nedenle, bir milletvekilinin uzun süredir
Meclis çalışmalarından özürsüz ve izinsiz olarak uzak
kalması kabul edilemez. Lakin hâl böyleyken, devamsızlık
nedeniyle milletvekilliğinin düşürülmesi Anayasamızda yer alsa
da Meclis teamüllerinde uygulaması bulunmayan bir işlemdir. Nitekim,
İç Tüzükün 153üncü maddesinde, bir yasama yılı içinde özürsüz
ve izinsiz olarak kırk beş birleşimde yok sayılan biri için
üç aylık yolluk kesintisine ilişkin hükme yer verilmiştir. Yani beş
birleşim yok sayılmanın düşmeye yol açacağı bir
düzenleme için de daha fazla devamsızlığa yolluk kesintisi
müeyyidesi getirilmesi, aslında, milletvekilliğinin
düşürülmesinin uygulanacak bir yöntem olmaması gerektiğinin
göstergesidir. Bu anlamda, temel kural yasama faaliyetinin sürdürülmesi
olmalı ve vekilliğin düşürülmesi işlemine
başvurulmamalıdır. Tüm bu hususlara rağmen,
milletvekilliğin düşürülmesi anayasal bir düzenleme olup aynı
zamanda Meclis çoğunluğunun ihtiyari iradesine bağlı olması
nedeniyle siyasi bir tercihtir ancak temel kural, yukarıda da belirttiğim
gibi, milletvekilinin yasama görevini devam ettirmesinden yana
olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, gerek Faysal
Sarıyıldızın özel durumu ve gerekse müşahede
niteliğinde yoklamaların yok sayılması sonucu oluşacak
durumla ilgili bir değerlendirme yapmakta yarar bulunmaktadır.
Öncelikle, müşahede suretiyle oylamayı yok saymak, ileride pek çok
milletvekilinin durumunu olumsuz olarak etkileyecektir. Örneğin, beş
yıl sonra, şu anda görev yapan bir milletvekilinin, müşahede
yoluyla yapılan bir oylama döneminde beş birleşim Meclis
dışında olduğunu gösteren sosyal medya, yerel gazete
haberleri gibi kaynaklardan inceleme sonucu saptama yapılırsa, o
kişinin vekilliğinin düşürülmesine ve aldığı
ödenek ve yollukların iadesine Genel Kurul çoğunluğunun
oylamasıyla karar verilebilecektir. Kaldı ki Meclis görüntülerinin
günlük kontrolü dahi pek çok milletvekilinin vekilliğini
tartışılır konuma getirecektir. Bu açıdan,
müşahede yoluyla veya açık oylama tablosu getirilmeden sonuca
varılmak istenmesi isabetli olmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bu yöntem yerine,
adı geçen milletvekiline tebligat yapılarak Meclis
çalışmalarına çağrılması ve de elektronik oylama
sonuçlarına dayanarak bir sonuca varmak daha yerinde olurdu. Öte yandan,
Faysal Sarıyıldız Meclise bir rapor ibraz etmiş, bu rapor
Ankara Numune Hastanesince hakem hastane sıfatıyla incelenmiş
ve heyet raporuyla Almanyadan verilen rapor fenne uygun
bulunmamıştır. Faysal Sarıyıldız, ileride, hekim
tarafından düzenlenen rapor içeriğine güvenerek seyahat
yapmadığını ve bu raporun fennî bir rapor
olmadığını, uzmanlığı gereği
bilemeyeceğini öne sürerse, uluslararası hukuk alanında ülkemizi
tazminatla karşı karşıya bırakması söz konusu
olabilecektir. Bu açıdan, Almanyadan ev hekiminin verdiği raporun
var ise tahlil eklerinin istenmemesi ve de ikinci bir rapor alınarak
Numune Hastanesi raporunun tevsik edilmemesi büyük bir eksiklik olmuştur.
Bu yöntem, yeni hekim tarafından düzenlenen raporların uzun vadede
siyasi tercihlere göre hakem sağlık kuruluşlarına
gönderilerek fennî olmadığına ilişkin raporlar
alınması, tüm milletvekilleri için vekilliklerinin düşürülmesi
sonucunu yaratan girişimlere meydan verebilecektir. Bu, bütün
milletvekilleri için kaygı verici bir tutumdur, bir
davranıştır.
Müşahede suretiyle oylamalar, teamül
gereği tüm milletvekilleri için devamsızlığın önüne
geçen bir işlem olarak görülmektedir. Bu nedenle, hangi oylamanın
açık, hangisinin müşahede yoluyla gerçekleştirildiği
araştırılmadan işin Genel Kurul aşamasına
getirilmesi doğru olmamıştır.
Sonuç olarak bir milletvekilinin asli görevi Meclis
çalışmalarına katılmak ve gerekirse parlamento hukuku
içinde kendini savunmak olmalıdır. Lakin, anayasal düzenlemeye uygun
gibi görünen ve sonuçta, çoğunluğun siyasi bir tercihi
niteliğinde olan bu girişimin daha özenli ve kurallara uygun
gerçekleştirilmesini, bu bağlamda da müşahede ve açık
oylama ayrımının yapılmasını, hekim raporu
üzerinden gerekirse tahlil belgeleri istenerek ve de ikinci bir rapor almak suretiyle
daha somut adımlar atılmasını uygun bulurduk.
Her şeyden öte, milletvekilinin
kişiliği üzerinden bir değerlendirme yapmak yerine, bu
uygulamanın gelecekte pek çok milletvekili açısından olumsuz
sonuçlar doğuracağı göz önünde tutulmalıdır. Bu
açıdan, Cumhuriyet Halk Partisi olarak vekilliğin düşürülmesini,
objektif kriter ve düzenlemeler esas alınmadan çoğunluğun
iradesine bağlanmasını uygun
bulmadığımızı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Aldan.
Şahıslar adına Ankara Milletvekili
Şenal Sarıhan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, yazman üyesi
arkadaşlar ve basın emekçisi arkadaşlarımız; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Galiba buradan asıl selamı bugün
geleceklerini konuştuğumuz 2 vekil arkadaşımıza da
iletmek gerekiyor çünkü burada bizzat bulunmuyorlar ve kendilerini savunabilme
olanaklarından da yoksun bırakılmış durumdalar.
Biraz önce, değerli arkadaşımız,
usul hükümleri yönünden içinde bulunduğumuz durumun ne gibi gereklilikler
taşıdığını ayrıntılı bir biçimde
ifade ettiler. Bu ifadede dayandıkları iki yasal kaynak vardı;
bunlardan biri İç Tüzük ve tabii ki ondan önce, daha önemli olarak da
Anayasa. Anayasada, evet, milletvekilliğinin düşürülmesi gibi bir
düzenleme yer alıyor. Ancak milletvekilliğinin hangi koşullarda
düşürülmesi gerektiği de sayılmış olmasına
karşın, devamsızlık nedeniyle üyeliğin
düşürülmesi konusunun en son sırada yer aldığını
ve bunun hemen kullanılabilecek, hemen uygulanabilecek bir madde
olmadığını ifade etmek isterim. Birincisi: İç Tüzük
135te, aynı zamanda Anayasanın 83üncü maddesinde istifadan söz
ediliyor, kesin yargıdan, kesin hükümden söz ediliyor,
kısıtlamadan söz ediliyor, üyelikle bağdaşmayan
işlerde ısrarlı olmaktan söz ediliyor ve Meclis
çalışmalarına özürsüz ve izinsiz olarak katılmamaktan söz
ediliyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, işin
püf noktası şu: Burada oylarımızı
kullanacağımız zaman, bizim gibi, zorluklar içinde geniş
bir kesimi temsil etmek üzere seçilmiş bir
arkadaşımızın milletvekilliği görevini
düşüreceğimiz zaman hukuki gerekçelere dikkatle bakmamız
gerekiyor. Nedir bu? Biraz önce ifade ettim, izinsiz ve özürsüz olarak
gelmemek. Şimdi, buradaki uygulamada, içinde bulunduğumuz, Faysal
Beyle ilgili uygulamada kendisinin raporlarının geçerli
sayılmaması, raporların geçerli sayılmaması nedeniyle
de özrünün kabul edilmemesi gibi bir sonuca ulaşılmış hem
Karma Komisyonda hem de Komisyonda.
Şimdi, değerli arkadaşlar, özürsüz
olmak sadece sağlıkla ilgili bir raporu sunabilmek anlamına
gelmez. Şimdi, bu arkadaşımızın somut durumuna
bakalım. Nerede vekil olarak görev yapmış? Cizrede görev
yapmış. Cizrede görev yaptığı sırada, 14
Aralık 2015 tarihinden başlayarak burada sokağa çıkma
yasağı ilan edilmiş. Sokağa çıkma
yasağının arkasından da ne gibi sorunların
doğduğunu burada hep birlikte yaşadık. Özellikle HDPli
arkadaşlar, bize güneydoğuda yaşanan
sıkıntıları defalarca anlattılar, orada güvenlik
adına bazı hukuka aykırı işlem ve eylemlerin
yapıldığından söz ettiler; biz, genel olarak
kulaklarımızı kapadık, bunu duymamak için çaba gösterdik.
Anımsayınız, dün burada, vekil
arkadaşlarımız, çok haklı bir şekilde, kendi
bölgelerinde ortaya çıkan selden söz ettiler, depremden söz ettiler,
bitkilerle ilgili sorunlardan söz ettiler. Yani biz hem burada yasama görevi ve
denetleme görevi yapıyoruz hem de yaptığımız görev
nedir? Temsil ettiğimiz kentlerin, temsil ettiğimiz halk kitlelerinin
sorunlarını buraya taşımaktır.
Sokağa çıkma yasağının
olduğu, bu sebeple çok farklı sorunların doğduğu,
yaşamsal sorunların doğduğu bir bölgede uzun süre kalmak,
özürlü olmak anlamına gelir, özürsüz olmak anlamına gelmez, oradaki
somut olaylarla ilgilenmek zorunluluğuna işaret eder ve siz, orada
bulunduğunuz sürece kendi yurttaşlarınız, kendi temsil
ettiğiniz seçmenlerinizle yan yana, onların yaşamını
paylaşarak onların sorunlarını çözmeye
çalışırsınız. Birinci yanlış
uygulamanın bu noktadan kaynaklandığını
düşünüyorum.
Başka bir konu, yine eski bir avukat olarak
söylüyorum, çok yakında, vekilliğim henüz kesinleşmeden önce
böyle bir olay yaşadım. Bir genç özürlü olduğunu, askere
başlayamayacağını bildirerek raporunu yurt
dışından gönderiyor ve mazeretli sayılmasını
talep ediyor. Fakat yurt dışından gelen raporların ne kadar
uzun sürede geldiğini bilirsiniz -raporların demeyeyim düzelteyim-
mektupların ne kadar uzun sürede geldiğini bilirsiniz. Öğrenci,
elindeki parayla daha acil posta gönderme olanağı da yok, onu postaya
nasıl veriyor? Normal koşullarda veriyor. Süresi içinde verilmiş
olmasına rağmen, mektubun askerlik şubesine
ulaşamaması nedeniyle bu çocuğun askerlik görevine
gelmediği kabul edildi ve buna karşı bir dava açmak zorunda kaldık,
aynı zamanda posta şirketine karşı da dava açmak zorunda
kaldık; bu, işin belki ayrıntı kısmı.
Başka bir şeye işaret etmek isterim:
Biz yasal bir karar verirken yasal kurallara uymak durumundayız. Nereye
uyacağız? Öncelikle Anayasaya uyacağız. Anayasanın
10uncu maddesi ne der? Eşitlik ilkesinden söz eder. Eşitlik ilkesi
neyi emrediyor? Türkiye Büyük Millet Meclisinde -benden önce konuşan
arkadaşlarım da bunun altını çizdiler- hepimizin uygun bir
şekilde, devamlı olarak Mecliste olduğumuzu kanıtlayabilme,
kanıtlarıyla birlikte, resmî kanıtlarıyla birlikte ortaya
çıkarabilme olanağımız var mı? Müşahede yoluyla
geçiştirilmiş sayısız yoklama var ve burada kim var, kim
yok. Örneğin, çok yakın zamana kadar başbakanlık görevi
yapan arkadaşlarımızı burada görebiliyor muyuz ya da
bakanlık görevi yapan arkadaşlarımızı burada
görebiliyor muyuz? Onlara karşı hoşgörü var iken başka bir
kesime karşı hoşgörü yoksa bunun altında siyasi tercih
vardır, siyasi tercih de bizi öncelikle Anayasanın eşitlik
ilkesi noktasında kusurlu hâle getirir. Bir parlamentoyu, yasa yapmakla
sorumlu olan, hukuka uymakla sorumlu olan bir parlamentoyu suçlu hâle getirir.
Eşit davranmıyoruz demek ki eşit bir uygulama yapmıyoruz. O
hâlde ne yapıyoruz? Siyasi bir rakip olarak görüyoruz milletvekili
arkadaşımızı ya da onun partisini ve o siyasi rakibi, her
ne olursa olsun, hukuk dışı yollarla da ortadan kaldırmaya
ve yenmeye çalışıyoruz.
Üzülerek belirtiyorum arkadaşlar, bu
Parlamentoda HDPden 11, Cumhuriyet Halk Partisinden 1 milletvekili
arkadaşımız cezaevindedir. Bu konudaki uygulamanın
asıl sebebi de muhalefete yönelik olarak iktidar partisindeki
arkadaşlarımızın tahammülsüz olmaları ve hukuksuz
olmalarıdır. Tahammülsüzlük belki insani bir olaydır ama
hukuksuzluk bir parlamentonun, parlamenterlerin başvurmayacakları bir
yoldur. Bir hukuksuzlukla karşı karşıya bu
arkadaşlarımız, bunu biz açıkça görüyoruz. Buradaki siyasi
amacı, eşitlik ilkesini ortadan kaldıran, yasa önünde herkesin
düşünceleri yönünden de siyasi tercihleri yönünden de ırkları,
dinleri, dilleri yönünden de eşit olması gereğine işaret
eden Anayasayı
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu
arkadaşların vekilliğini bugün veya yarın, yasal süresi
geçtikten sonra yapılacak oylamayla düşürdüğümüz zaman, hemen
arkasından gelen 84üncü madde ve izleyen maddedeki iptal olgusu karşımıza
çıkacak ve böyle bir karar verilirse -ben de öyle düşünüyorum ki
umarım böyle bir karar verilmeyecektir ama- ve Anayasa Mahkemesi de
hukukçu bir mahkeme gibi durursa, etkilerden uzak davranırsa
Ki bu
arkadaşımıza, şu anda durumunu
tartıştığımız arkadaşımıza daha
önce başka bir bühtanda da bulunuldu, arabasında silah bulunduğu
gibi bir iddia gündeme getirildi, sonra bu konuda düzenlenen iddianamede böyle
bir silahın da olmadığı ortaya çıktı.
Dün de burada işaret etmeye
çalıştım. Biz, vekillerden başlayarak bizden farklı
düşünen herkesi terörist diye suçladığımız bir ortamda
birlikte davranabileceğimiz bir yurttaş kitlesi bulamayız
arkadaşlar, hizmet edebileceğimiz bir yurttaş kitlesi
bulamayız; halkla aramızı açarız. Biraz önce konuşan
değerli arkadaşımız şöyle bir cümle kullandı,
buraya da not etmeye çalıştım, belki sıkça duyduğumuz
bir cümle ama: Yasaklar böler, hürriyetler birleştirir. dedi. Yasaklar
bölüyor, yasaklar aramızı açıyor, yasaklar ülkemizdeki
birliği bozuyor. O zaman, izin verin, önce kendi aramızdaki
yasaklardan kurtulalım, kendi aramızdaki engellerden kurtulalım;
kendimiz hukuka uygun, Anayasaya uygun ve ahlaka uygun, vicdana uygun kararlar
için bir arada olalım. Eğer bunu yapamazsak gerçekten, bu tür
kararlar karşısında en azından bu arkadaşlarımızı
seçmiş olan seçmenlerin ne kadar acı duyacaklarını, bu
acının onları isyana yönelteceğini, ayrıca aklı
çalışan, insan haklarından yana olan, eşitlikten yana olan
insanların da böyle bir durum karşısında tepkili
olacaklarını ve birbirlerine karşı kin duygularıyla
dolabileceklerini düşünelim. Buna sebep olmayalım. Buradan
birliği yaratalım, buradan insanlığı yaratalım.
Böyle bir olanak var elimizde.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Sarıhan.
Şimdi, başka söz yok.
Son söz savunmanındır. Savunma yapmak
üzere, Faysal Sarıyıldız adına Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaşa söz veriyorum.
Bir süre tahdidi koymayacağım, makul
sürede bitireceğinizi umuyoruz inşallah.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, yirmi dört saat sonra oylama
yapılacak ama ben burada milletvekili arkadaşlarımı, bu
dokunulmazlığın kaldırılması tezkeresine
karşı savunmayı temsilen konuşacağım ama
savunmamı anlatacağım, karar verecek organ oldukça eksik.
Oldukça demem hafifletiyor tabii yani muhalefet dışında, iktidar
sıralarında, maalesef, sayıyla saysam, yaklaşık 12
arkadaşımız var. Bu da kayıtlara geçsin. Yirmi dört saat
sonra oy verecekler, yüz binlerce oy alan 2 milletvekilinin, 6 milyon oy alan
bir partinin 2 milletvekilinin vekilliğinin düşürülmesi
tartışılıyor hem de hukuka aykırı hem de siyasi
saiklerle hem de Türkiye tarihinde ilerideki on yıllara hatta yüz
yıla damgasını vuracak, bir utanç sayfası olarak geçecek
bir günde Parlamento, maalesef, sadece muhalefet olarak burada. Tabii ki
iktidar partisinden burada olan milletvekili arkadaşlarıma da
ayrıca, özellikle teşekkür etmek istiyorum.
Konuşmama cezaevindeki, hapishanedeki
arkadaşlarımı saymakla başlamak istiyorum. Şu anda,
hâlen Sincan Cezaevinde bulunan Muş Milletvekilimiz Burcu Çelikı ve
İdris Balukeni, Kandıra Cezaevinde bulunan Eş Genel
Başkanımız Figen Yüksekdağı, Çağlar Demireli,
Besime Koncayı, Ferhat Encuyu, Selma Irmakı ve Gülser
Yıldırımı; Silivri Cezaevinde bulunan Ayhan Bilgeni ve
Edirne Cezaevinde bulunan Abdullah Zeydanı ve Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaşı saygıyla,
sevgiyle, özlemle selamlıyorum. Onların yeri asla dört duvar
arası değil ama bu da yine, Türkiye siyasi tarihinde bir leke olarak
kalmaya devam edecek.
Tutuklu belediye eş
başkanlarımız o kadar fazla ki -tabii ki listesi var elimizde
ama- hepsini saymadan birkaç arkadaşımızı, partilimizi de
buradan anmak istiyorum. Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı
Sevgili Gültan Kışanak, yine önceki dönem İstanbul
Milletvekilimiz Sebahat Tuncel, ikisi de Kandıra Cezaevinde; Dersim
Belediyesi Eş Başkanı Nurhayat Altun, o da Kandıra
Cezaevinde; önceki dönem Dersim Milletvekili Edibe Şahin, Kandıra
Cezaevinde; Siirt Belediyesi Eş Başkanı Tuncer Bakırhan,
Siirt Cezaevinde; yine Siirt Belediyesi Eş Başkanı Belkıza
Epözdemir, Siirt Cezaevinde. Onların şahsında, hâlen hapishanede
olan bütün belediye eş başkanlarımızı da
saygıyla, sevgiyle, özlemle selamlamak istiyorum.
Şimdi, açıkçası söz savunmanın.
Ben kendi söyleyeceklerime geçmeden önce, Vekilimiz Faysal
Sarıyıldızın göndermiş olduğu yazılı
savunmasını okumak isterim, kendisi Komisyona da göndermişti,
ondan sonra ben söyleyeceklerimi anlatacağım.
2016 yılı Ekim, Kasım, Aralık
aylarında beşer birleşimi aşan
devamsızlığım sebebiyle, tüm itirazlarımıza
rağmen, çoğunluğun muhalefet üzerinde baskı kurmayı
amaçladığı bir süreç TBMM çatısı altında
başlatılmıştır. Devamsızlık cetveline itiraz
etmeme ve ilgili tarihleri kapsayan sağlık raporumu ibraz etmeme
rağmen, Meclis Başkanlık Divanının 31 Mayıs 2017
tarihli 39 numaralı Kararıyla itirazım reddedilmiş ve
dosyam Anayasa'nın 84üncü, İç Tüzükün 138inci maddeleri
uyarınca Karma Komisyona gönderilmiştir. Karma Komisyon sürecini
anlatıyor, burayı geçiyorum çünkü onlar Komisyon tutanaklarında
mevcut.
Öncelikle, yapılan işlemin kendisinde
Anayasaya aykırı bir durum söz konusudur. Bilindiği üzere,
Parlamento çatısı altında kurulan komisyonlar yürütmenin siyasi
çıkarlarına göre değil, aksine toplum yararı ilkesine göre
oluşturulmalı ve buna göre işlem yapmalıdır. Ancak bu
Komisyon böyle bir amaca hizmet etmemektedir. Doksan dört yıllık
Parlamento tarihinde ilk defa vekillerin devamsızlığından
kaynaklı olarak bir komisyonun kurulması, devamsızlıkla
ilgili yüzlerce vekilin sorun yaşadığı ortadayken sadece
şahsımın ve Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk'ün
vekilliğinin düşürülmesinin Komisyonca gündeme alınması ve
bugün Genel Kurula gelmiş olması amacın aslında ne
olduğunu ve neye hizmet ettiğini açıkça göstermektedir. Muhalif
olan her kesimin hedef olduğu, vekillerin tutuklu
yargılandığı, on binlerce memurun işinden olduğu,
barış isteyen akademisyenlerin ihraç edilerek akademinin çöle
dönüştürüldüğü, onlarca gazetecinin hapiste olduğu bir ülkede 2
parlamenterin vekilliğinin düşürülerek yasama faaliyetlerinden
menedilmek istenmesi Hükûmetin zor ve baskı aygıtlarının
her türünü kullanmaktan çekinmediğini göstermektedir.
Milletvekili dokunulmazlıklarının
kaldırılması için kurulan Komisyondan sonra, milletvekilinin
devamsızlığı nedeniyle düşürülmesi için kurulan bu alt
komisyonun sadece 2 HDP milletvekilinin düşürülmesini amaç edinmesi, 7
Haziran 2015 seçimlerinden sonra Halkların Demokratik Partisi
milletvekillerine yönelik olarak başlatılan siyasi
operasyonların devam ettiğine dair kamuoyunda ciddi endişeler
hasıl olmuştur.
20 Mayıs 2016'da milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılmasından sonra
şahsım ve partili milletvekili arkadaşlarımla ilgili
yüzlerce fezleke Meclis Başkanlığınca işleme
konulmuş ve 4 Kasım 2016 tarihinde eş
başkanlarımız dâhil olmak üzere 10 milletvekilimiz merkezî ve
eş zamanlı operasyonlarla tutuklanarak cezaevine konulmuştur.
Tüm bu sürecin 7 Haziran 2015 seçimlerinde partimin almış olduğu
yüzde 13,1'lik oy oranıyla doğrudan ilişkili olduğu
kamuoyunun malumudur. Türkiye siyasi tarihinde dengelerin altüst olmasına
yol açan büyük seçim başarısından sonra, AKP Hükûmeti ve
Anayasaya göre tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı
Erdoğan sandık sonuçlarını yok sayarcasına hareket
etmiş, çatışmalı ortamın yeniden başlamasına
zemin hazırlayan politikaları devreye sokmuştur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, çözüm sürecinin siyasi olarak
bitirilmesi anlamına gelen "Dolmabahçe mutabakatını
doğru bulmuyorum. sözlerinden yedi ay sonra, 7 Haziran 2015 seçimlerinden
sonra alınan seçim başarısı Erdoğan ve AKP Hükûmetinin
felaketine dönüşmüş ve 20 Temmuz 2015 Suruç katliamından sonra
yapılan hava saldırılarıyla çözüm süreci fiilî olarak
sonlandırılmıştır. Türkiye, o günden bu yana tabiri
caizse ekonomik ve siyasi olarak bir felaketi yaşamaktadır.
AKP Hükûmeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan
7 Haziran seçimlerinden sonra devletin tüm imkânlarını partimize
yönelik kara propaganda amacıyla kullanmaktan çekinmemiştir. Lois
Althusser devletin zor ve ideolojik aygıtlarının iktidar
tarafından nasıl da sömürü ve baskı aracı olarak
kullanıldığını anlatırken bizim şu an
yaşadığımız durumu özetler gibidir. AKP iktidarı,
devletin polis, asker, mahkemeler, hapishaneler gibi zor
aygıtlarının yanında ideolojik aygıtlarından biri
olan medya gücünü fütursuzca kullanarak muhalif vekilleri kriminalize etme
gayretine düşmüş, hegemonyasını hukuk dışı
yol ve yöntemlerle pekiştirmeye çalışmıştır.
Rakiplerini demokratik yol ve yöntemlerle alt edemeyen siyasi iktidar zor ve
hileyle yenmeye çalışmakta, bu şekilde demokratik siyaseti
tasfiye etmeye çalışmaktadır.
Hukukun ayaklar altına alınması
sonucu her geçen gün daha da derinleşen kaotik durum, iktidarın
yönetememe krizini daha da derinleştirmektedir. Hukukun araçsallaştırılması
ve muhalefetin Demoklesin kılıcına dönüştürülmesi hem ülke
içinde hem de ülke dışında ağır eleştirilere
neden olmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarında bu
durum açıkça tartışmaya açılmıştır. Avrupa
insan Hakları Sözleşmesi'nin 18inci maddesiyle temel hak ve
özgürlüklerin, kamu gücü kötüye kullanılarak
sınırlandırılmasının engellenmesi sağlanmaya
çalışılmıştır. Bu maddeyle hukukun siyasi
amaçların aracı hâle getirilmesinin önü kapatılmak
istenmektedir. Dolayısıyla, vekilliklerin devamsızlık
nedeniyle düşürülmesi hem Anayasa'ya hem de AİHS'e açıkça
aykırıdır. Vekilliğimin düşürülmesi için kurulmuş
olan bu komisyon parlamento tarihinde usulsüzlüğün ve çifte
standardın kayda alınması olarak da tarihe geçecektir. Meclisin
teamül hukuku da ayaklar altına alınmış durumdadır.
Meclis çatısı altında daha önce eşi benzeri olamayan
hukuksuzluklara imza atılmaktadır.
Milletvekillerinin
devamsızlıklarını düzenleyen Meclis İçtüzüğünün
138inci maddesi milletvekilleri arasında partilerine göre bir ayrım
yapmamaktadır. Bu maddenin tüm milletvekillerine eşit bir
şekilde uygulanması gerekmektedir. Herhangi bir konuda
ayrımcılığın önüne geçmenin temel koşulu
kişiye eşit ve adil bir uygulamanın yapılmasından
geçmektedir. Ancak burada görülmektedir ki benzer durumda olan vekiller
değil, sadece şahsım da dâhil olmak üzere 2 vekil üzerinden
süreç işletilmektedir. İç Tüzükün ilgili maddesi ve yasalar siyasi
iktidar tarafından eğilip bükülerek muhalefet üzerinde bir baskı
aracına dönüştürülmüştür. Diğer milletvekilleriyle benzer
davranışları sergilememe rağmen sırf HDP milletvekili
olmam hasebiyle farklı bir muameleye tabi tutulmaktayım.
Şahsım üzerinden komisyon süreci işletilirken bazı
milletvekillerinin bundan muaf tutulması Anayasanın eşitlik
prensibine aykırı bir durum teşkil etmektedir.
Genel Kurul toplantılarının
toplantıyı yöneten Meclis Başkanı veya Başkan
vekilinin takdirine göre, müşahedeyle veya yoklamayla
açıldığı bilinmektedir. Müşahedeyle açılan
toplantılarda tüm milletvekilleri mevcut kabul edilmektedir.
Şahsımla ilgili hazırlanan devamsızlık cetvelinde
listede verilen oturumların hangilerinin müşahedeyle
açıldığı, hangilerinin yoklamayla
açıldığına dair bir ibare bulunmamaktadır.
Başkanlık makamına ibraz ettiğim
doktor raporum geçersiz sayılmıştır. Ancak bu doktor
raporuna dayanılarak yok sayıldığımın ortaya
çıktığı söylenmiştir. Eğer böyle ise
sağlık raporum neden geçersiz sayılmaktadır?
Müşahedeyle açılan oturumlarda vekillerin teamül gereği mevcut
kabul edildiği ortadayken maddi gerçeğin ortaya
çıkarılması adı altında hafiyecilik oyununa
girişilmiştir. Komisyonun maddi gerçeklere dayanarak işlem
yapması durumunda Parlamentoda birçok vekilin devamsızlık
yaptığı ortaya çıkacaktır ki izlenmesi gereken yol
kesinlikle bu olmamalıdır. Bir vekilin verdiği beyanın
yeterli olması gerekmektedir. Vekil beyanını dikkate almayan,
vekile saygı duymayan bir iktidar anlayışı ileride en çok
mevcut iktidar vekillerinin başını ağrıtacaktır.
Ancak burada güçlünün hukuku uygulanmaktadır. Adaletin herkese lazım
olduğunu bir zamanlar mazlum olan iktidar partisi milletvekillerinin iyi
bilmesi gerekir. Mazeret bildirmeyip orada bulunan milletvekilleri var
sayılırken, mazeret bildirdiğim hâlde sağlık raporumun
yok sayılıp buna dayanarak milletvekilliğimin
düşürülmesinin hukuki bir açıklaması olabilir mi?
Meclis Başkanlığına
gönderdiğim sağlık raporu usulden kaynaklı eksiklikler
içerdiği gerekçesiyle reddedilmiş, bunun üzerine istenen mahiyette
olacak şekilde raporu yenilememin ardından, bu sefer de raporun
günlerce birtakım bürokratik engellemeler yüzünden Başkanlık
kayıtlarına girmemesinin siyasi bir tavır olduğu
açıkça bilinmektedir. Rapor Başkanlık kayıtlarına
ulaştığında ise, bir hastane tarafından, utanç verici
bir şekilde, geçersiz sayılmıştır. Mevcut
yasaları uygulamakla yükümlü AKP Hükûmeti, vekilliğimizin
düşürülmesinin yasal, tüzüksel gerekçelerini yaratmak amacıyla bizzat
kendisi yasaları çiğnemiştir. 3 Mart 2017 tarihinde
aldığım ve usulüne uygun bir şekilde T.C. Stuttgard
Başkonsolosluğuna teslim ettiğim başka bir sağlık
raporu, hemen onaylanıp geri verilmesi gerekirken, üzerinden aylar
geçmesine rağmen, Hükûmetten verilen yasa dışı talimat
nedeniyle henüz onaylanıp tarafımıza verilmiş değil.
İlk sağlık raporumun
tartışmaya açık hâle getirilmiş olması, sonraki
raporların konsoloslukta bekletiliyor olması, vekillik faaliyetlerimi
araştırmakla yükümlü bir ekibin kurulması ve günbegün neler
yaptığımın araştırılmış
olması, Meclis tarihine büyük bir utanç olarak geçecektir.
Vekilliğimin haksız ve hukuksuz bir biçimde,
tamamen çifte standart uygulanarak düşürülmek istenmesini,
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP Hükûmeti tarafından
şahsıma yönelik olarak başlatılan ve hâlen devam eden
siyasi bir linç kampanyasının devamı olarak görmek gerekiyor.
Dokunulmazlıklar kaldırılmadan önce, bizzat Erdoğan
tarafından, Suriye sınırında arabamda silah
taşıdığım iddiasıyla başlatılan iftira
kampanyası, fezlekeyi hazırlayan savcı tarafından
yalanlanmasına rağmen, hakkımdaki linç kampanyası hiç
sektirmeden devam etmiştir. Savcılığın bizzat hazırladığı
iddianamede böyle bir suçlamaya yer verilmediği açıkça
yazılmış olmasına karşın, Erdoğan, bu isnada
devam etmiş ve şahsım üzerinden HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını
sürekli gündeme getirmiştir.
Kürt kentlerinde kimi zaman aylarca süren
sokağa çıkma yasakları boyunca, başta yaşam hakkı
olmak üzere, sayısız hak ihlali çok sayıda ulusal ve
uluslararası sivil toplum örgütünün raporlarına
yansımış durumdadır.
Cizre'de 14 Aralık 2015'te ilan edilen ve
yetmiş dokuz gün boyunca aralıksız devam eden sokağa
çıkma yasakları boyunca Cizre'de bulundum. Bu süre zarfında
Cizre'de olan biteni kamuoyuna anlatmayı vekil olmanın görevlerinden
biri olarak gördüm. Vahşet bodrumlarında yakılan gençlerin canlı
tanığı olduğum için ve yaşanan vahşeti tüm dünyaya
elimden geldiğince anlatmaya çalıştığım için AKP
Hükûmeti ve Erdoğan'ın hedefi konumuna gelmiş durumdayım.
Benim şahsımda bana oy veren binlerce
seçmenin iradesi düşürülmek istenmektedir. Millet iradesinin her
şeyin üstünde olduğunu söyleyen, on beş yıldır bunu
diline pelesenk etmekten çekinmeyen siyasi iktidar hangi millet iradesinin
kendileri için kıymetli olduğunu bir kez daha göstermektedir. Bu
durum en çok Parlamentonun saygınlığına zarar vermektedir.
Adalet duygusu ağır yara almış durumdadır. Öyle
görünüyor ki, adaletin bir gün herkese lazım olacağı inancı
Hükûmet tarafından çoktan unutulmuş durumdadır.
Hukuk kelimesinin Haktan geldiği bilinir.
Hak temelli değil güç temelli bir hukuk anlayışının
söz konusu olduğu toplum tarafından genel kabul görmektedir ve
yargıya güven artık oldukça azalmış durumdadır.
Hükûmetin ve bugünlerde Hükûmetin siyasi ortağı olanların
bilmesi gereken şudur: Adalet ilkesini yitiren bir iktidar kendi ölüm
fermanını imzalamıştır. Ve AKP Hükûmeti uçurumun
kenarındadır.
4/7/2017
Faysal
Sarıyıldız
26.
Dönem Şırnak Milletvekili
Değerli milletvekilleri, Şırnak
Milletvekilimizin savunmasını öncelikle okudum. Şimdi ben de
onun adına bizim hem Komisyon tutanakları ve hem de partimize yönelik
uygulamaları, saldırıları dilim döndüğünce anlatmaya
çalışacağım ama bundan önce bugün bu
dokunulmazlıkların kaldırılması tezkeresini
konuşurken bunun bağlantılarını da bilmemiz gerekiyor.
Bu, sadece Tuğba Hezer ve Faysal Sarıyıldıza yönelik bir
operasyon değildir. Bu, aslında çok daha derinlerde şekillenen
ve Millî Güvenlik Kurulunda kararı verilen çözüm sürecinin bitirilmesi
sürecinden, Millî Güvenlik Kurulunda çökertme planının
planlanmasıyla başlayan genel bir konseptin sadece bir
ayağıdır.
Bugün, şu anda HDP ne durumda? Sadece grubunu
söyleyeyim değerli milletvekilleri: Bir kısmımız
buradayız, Genel Kurul çalışmalarına katılıyoruz.
10 arkadaşımız Diyarbakırda demokratik siyasete özgürlük
nöbeti tutuyor. 11 milletvekili arkadaşımız Kandıra,
Sincan, Edirne ve Silivri cezaevlerinde tutuluyor. 2 milletvekilimiz Tuğba
Hezer ve Faysal Sarıyıldız Avrupada. Yöneticilerimizi birazdan
anlatacağım. Tabii, bu vesileyle Tuğba Hezer ve Faysal
Sarıyıldıza da -herhâlde söylemedim- buradan selamlarımı
özel olarak göndermek istiyorum.
Savunmaya yine geçmeden önce, şu anda
Diyarbakırdaki manzarayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Lütfen,
buradaki milletvekilleri bir an için orada 10 milletvekilinin yerine koysun
kendini. Şu anda, partimize yönelik tasfiye, yok etme, terörize etme,
kriminalize etme, tutuklama, saldırma politikaları, OHAL
uygulamaları, bir bütün olarak demokratik siyasetin yok edilmesi, hak ve
özgürlüklerin tümüyle gasbedilmesi, Türkiyede adım adım bir
faşizmin ve diktatörlüğün inşa edildiği bir dönemde
Diyarbakırda bir aylık demokratik siyaset, özgürlük, adalet ve
vicdan nöbetinin ilk bir haftası başladı. Dün Diyarbakır
milletvekillerimiz Diyarbakır Valisiyle ve ilgililerle yoğun bir
temas kurdular. Bu etkinliğin, bu nöbetin kesinlikle demokratik siyasetin,
olmazsa olmaz, demokratik tepkinin bir parçası olduğunu, bu konuda
aynı zamanda bir sivil itaatsizlik etkinliği olduğunu ve siyasi
partilerin bu tip etkinlikleri yapmak için aslında izne
ihtiyaçlarının olmadığını, Koşuyolu
Parkında ilk başta grup toplantısı
yapılacağını ve sonradan da bu nöbetin
tutulacağını anlattılar ve Valilik Diyarbakırda Ekin
Ceren Parkında bu etkinliğin yapılabileceğini söyledi. Bu
sabah milletvekillerimiz, halk, sivil toplum örgütleri, parti yöneticilerimiz
birlikte grup toplantısının yapıldığı yere
gittiler ve neyle karşılaştılar? Her zaman olduğu gibi
tam bir ablukayla, her taraf TOMAlarla, panzerlerle, rangerlarla, kolluk
gücüyle kuşatılmış durumda. Lütfen, sosyal medyadan şu
anda milletvekillerimizin oturduğu yeri bir görün. Bizim
hesaplarımızda var, başka hesaplarda da var. İki kat
bariyer, tel örgüler çevrilmiş durumda, hiçbir şekilde
vatandaşın milletvekillerinin yanına gitmesine izin verilmiyor,
grup toplantısında halkın, farklı sivil toplum örgütlerinin
ve dinlemek isteyenlerin girişine izin verilmemiş. Her tarafta
TOMAlar -dediğim gibi askerî araçları çok bilmem ama
diğerlerine ne deniyor- rangerlar, işte arabalar, hepsi orada
konumlanmış durumda, askerî araçlar ve polis araçları ve 55
derece sıcakta arkadaşlarımız orada. Sadece 10 milletvekili
arkadaşımız, içinde Parti Sözcümüz Osman Baydemirin, Grup
Başkan Vekilimiz Ahmet Yıldırımın, Diyarbakır
milletvekillerimiz Ziya Pir, Nimetullah Erdoğmuş ve Feleknas
Ucanın olduğu; yine Kadın Meclisi Sözcümüz Dilan Dirayet
Taşdemirin olduğu, yine Adıyaman Vekilimiz Behçet
Yıldırımın, İzmir Vekilimiz Müslüm Doğanın
olduğu milletvekili arkadaşımız, umarım kimseyi
unutmamışımdır.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Garo Paylan
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
İstanbul vekillerimiz Hüda Kaya ve Garo Paylanın olduğu 10
milletvekili arkadaşlarımız, şu anda yedi gün yirmi dört
saat nöbetin ilk gününü tutmaya devam ediyorlar. Ben iktidar partisine
özellikle seslenmek istiyorum -lütfen Meclis Başkan Vekili de dâhil olmak
üzere- çünkü oradaki milletvekili arkadaşlarımız bu
Parlamentonun üyesidirler ve şu anda demokratik bir hakkı
kullanıyorlar. Bu demokratik hakkın kullanımına engel
olanlar hakkında işlem yapılması gerekiyor. Diyarbakır
Valisi hangi emir ve talimatla orada etkinliğimizin ziyaret edilmesine
izin vermiyor? Gerçekten bir açıklama bekliyoruz. İktidar partisi
istediği her ilde, istediği her beldede, istediği her yolda,
istediği her güzergâhta ve üstüne üstlük istediği her saatte
binlerle, on binlerle ya da daha düşük kalabalıklarla, daha yüksek
kalabalıklarla bir araya geliyor ve oraya giden güvenlik güçleri sadece
korumak için, taşkınlığı önlemek, herhangi bir zarar
ve ziyan olmasını engellemek ve tabii ki milletvekillerini ve oradaki
vatandaşı korumak için gidiyor; olması gereken bu. Peki, söz
konusu olan HDP ise ve söz konusu olan aynı demokratik tepki ve
direniş ise neden partiler arasında bu kadar açık, bu kadar
bariz bir ayrımcılık vardır? Şunu Meclis kürsüsünden
bir kez daha önemle hatırlatmak istiyorum, İçişleri
Bakanına sesleniyorum -grup başkan vekili burada iktidar partisinin-
ve Meclis Başkan Vekiline: Bu bizim demokratik hakkımızdır.
Ortada zulüm varsa buna karşı direnmek de bir haktır ve biz
orada hiçbir şiddete mahal vermeden, buna izin vermeden, büyük bir
kararlılıkla bu demokratik siyasetin tasfiye edilmesi çabalarına
karşı, aksine savaşa karşı barışı,
şiddete karşı demokratik siyaseti ve ölüme karşı
yaşamı savunmak için nöbet tutuyoruz. Biz orada adalet nöbeti
tutuyoruz, orada vicdan nöbeti tutuyoruz ve bu uygulama iktidarın bu
taleplerden ne kadar korktuğunu, görünür olmasını ne kadar
tehlikeli bulduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Hükûmet, derhâl, Diyarbakırda
milletvekillerimizin üzerindeki, etrafındaki ablukayı
kaldırsın. Halkın vekillerini ziyaret etmesini engellemeyi
bıraksın. Orada 55 derece sıcakta ihtiyaçların bile
giderilmesine engel olunan bir ortamda bu zulmü kapatamazlar ve ne yaparlarsa
yapsınlar -bir ay boyunca- gelecek hafta İstanbulda, diğer
hafta Vanda, son hafta da İzmirde, birer haftalık Demokratik
Siyasete Özgürlük nöbetleri yirmi dört saat boyunca tutulacaktır ve her
gün sabah saatlerinde -sanırım on birdi, on ya da on bir- her gün
grubumuz orada basına açıklamalarını da yapacak. Bugün
arkadaşlarımız, maalesef, tel örgüler arakasından
-fotoğraflar geliyor grubumuza- basına demeç vermek zorunda
kalıyorlar. Türkiyenin milletvekilleri ya gerçek hapishanelerde ya da
dışarıda siyaset yapmak istediklerinde polis bariyerleriyle
çevrili dışarıdaki cezaevlerinde tutuluyor. Bu meseleyi de
önemle önemle tekrar hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bunun
dışında, şimdi, dokunulmazlıkların
kaldırılması sürecine nasıl geldiğimizi genel
hatlarıyla bir hatırlatmak isterim. Şimdi, hepinizin
bildiği üzere, Türkiyede 7 Haziran seçimleri diye bir dönem var. Ne
olduysa, çözüm sürecinin bitirilmesi, ondan önceki meseleler ve sonraki
meseleler bir kronoloji dâhilinde aslında devam ediyor. Neydi bunlar
gerçekten? Önce, tabii, Faysal Sarıyıldızın
savunmasını yaptığım için ona ilişkin birkaç
anekdotu da paylaşmak istiyorum.
Faysal Sarıyıldız bir milletvekili
ama sürekli halkının yanında, hatta canı pahasına
kendisini halkına siper eden bir milletvekili, bunu bütün dünya kamuoyu ve
Türkiye kamuoyu biliyor.
Biz milletvekili olarak öncelikle kime
karşı sorumluyuz? Tabii ki halka karşı sorumluyuz. Bu
soruyu yanıtlamamız gerekiyor. Faysal Sarıyıldız
halkın oylarıyla ikinci kez seçilmiş ve halkının
sorunlarını Parlamento çatısı altında dile getirmek ve
çözüm üretmek adına Şırnaklılar tarafından, o kadar
acı çeken bir coğrafyada, demokratik siyasete olan inancı
pekiştirmek uğruna ve gerçekten barış umutlarıyla
Faysal Sarıyıldız Parlamentoya gönderilmiştir.
Peki, gerçekten, bir milletvekilinin üyeliğinin
yoklamadan dolayı düşürülmesine ne diyebiliriz? Emin olun, bunu
karşılayacak
Ben Türkçe biliyorum, Kürtçe biliyorum, birazcık
İngilizce bilirim yani yeteri kadar, azıcık da Zazaca bilirim
ama buna karşı bir kelime yok. Bu bir skandal desem, az kalır;
Bu dehşet veriyor. desem, çok hafif kalır; Bu, siyasi bir
operasyon. desem, zaten hepimiz biliyoruz; faşizm desem, faşizm
bile karşılamıyor; bu bir zulüm. Ben size sormak istiyorum, yani
Davutoğlunu Sırrı Süreyya Önder söyledi, ben başka bir
milletvekilini söyleyeyim: Ali Babacanı kim gördü Parlamentoda?
Aklıma geldi.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ali Babacan
geliyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Devam eden biri.
Düzenli geliyor, düzenli geliyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Kim
gördü? Ben kendi adıma Parlamentoyu grubumun adına en çok takip
ettiğim için, görev gereği yani görevlendirme sonucunda buraya
geldiğim için biliyorum, ben en son 20 Mayısta görmüştüm,
kayıtları açıp bakalım.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Hayır, hayır,
sürekli geliyor, sürekli geliyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Yok, yok,
sürekli geliyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yani,
siz geliyor diyorsunuz da ben de sizin kadar buradayım en az. Hadi,
yüzde 70 sizin oranınızda olayım. Mesela, yani Ali Babacan
sadece bir örnek, başka milletvekillerini de verebilirim.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Düzenli gelir
ama, kendisi burada yok ya.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Şimdi, gören de bu dokunulmazlıkların hani yoklama için
düşürüldüğünü görenler, dışarıdan parlamentolar
zannedecekler ki her gün 550 milletvekilinin en az 500ü burada, Mecliste, her
gün yoklama yapılıyor, müşahedeyle hiç oturum
açılmıyor zaten, biz çok düzenli milletvekilleri olarak haftanın
dört günü, beş günü buradayız, imza veriyoruz ve sadece HDPnin 2
milletvekili 47 birleşime katılmamış. Bu gerçekten büyük
bir gaflet, bu büyük bir gaflet. Nasıl böyle bir haksızlık
altına imza atılabilir? Faysal Sarıyıldız ve
Tuğba Hezerin vekilliğinin düşürülmesinin yoklamayla, usulle
hiçbir ilgisi tabii ki yok. Tabii ki aklımızla alay ettirmeyiz. Tabii
ki bizim buna inanmamızı
Ya da halk, 80 milyon yurttaş -sizin
seçmenleriniz de dâhil, diğer bütün partilerin seçmenleri de dâhil- hiç
kimse Faysal Sarıyıldız ve Tuğba Hezerin vekilliğinin
yoklamaya katılmadıkları için düşürüldüğünü
düşünmez, inanmaz çünkü bu konu da gün gibi ortada. Ya, 2 milletvekilinin
vekilliği düşürülecek, 15 kişi var salonda; biz daha ne
anlatalım? Buraya sadece oy vermeye geliniyor. Yirmi dört saat sonra
gelinecek ve vekiller Hadi vekilliği düşürülsün. diyecek ve -biraz
sonra 1994teki muhalefet şerhlerini okuyacağım- Türkiye bugünü
on yıl tartışacak ve iktidar partisi yetkilileri, vekilleri
çıkıp nedamet getirecekler, özür dileyecekler, öz eleştiri
verecekler, yanlış yaptık diyecekler. Bundan benim şahsen
hiç kuşkum yok. Biz de diyoruz ki yarın olmadan, bu nedameti sonradan
getirmeden bugün gelin, şu ülkeyi uçuruma götüren uygulamalara evet
demeyin. Hep birlikte Parlamentoya, siyasete ve demokrasiye sahip
çıkalım diyorum.
Şimdi, 7 haziran seçimlerinde -biraz tarihi
arka plana götüreyim- ne olmuştu? Henüz 7 Haziran
olmamıştı, HDPnin o yükselişi ve başarısı
görüldükçe sürekli bizi hedef alan konuşmalar dinledik,
sıklıkla. Ben o hedef gösteren konuşmaları burada okusam ya
da anlatmaya kalksam değil üç saat, otuz üç saat, otuz üç gün anlatmam
gerekir çünkü iktidar partisi yetkilileri kalkıp, oturup gece bizimle
yatıyorlardı, sabah bizimle kalkıyorlardı, her kalkan
HDPye bir laf söylüyordu, hedef gösterme başlamıştı ve
seçim çalışmaları ısrarla sabote edilmeye
çalışıldı. Ne oldu? Benim seçim bölgem olan Adanada -ben
hiç unutmam bu tarihi çünkü bomba patlamasından yaklaşık
altmış saniye sonra il binasındaydım, kıl payı
yaralanmadan ve ölmeden kurtuldum- sokağa girdiğimde büyük bir
patlamayla irkildim. Bir baktım ki bizim il binası bombalanmış.
18 Mayıs 2015, 7 Hazirandan kaç gün önce? Üç hafta önce. Hemen gittik olay
yerine, polisler geldiler, olay yeri inceleme ekipleri; bomba, masanın
yanında bulunan sehpanın üzerine konulmuş ve bizim İl
Eş Başkanımız Hüseyin Beyaz hâlâ sakat,
arkadaşlarımız yaralanmıştı, şans eseri ölüm
olmadı ama bina kullanılamaz hâldeydi ve biz seçim
çalışmalarımızı artık o binada yapamaz olduk.
Peki, ne oldu biliyor musunuz? Failler
yakalandı mı? Hayır. Dosya açık mı? Hayır. Kim
attı o bombayı? Faili meçhul, en kolayı bu, Bilmiyoruz.
diyorlar. Dönemin Valisiyle, Emniyet yetkilileriyle defalarca görüştüm,
oradaydım aday olarak. Bu bombayı kim attı? Aynı saatte,
hem Adana hem Mersin İl Binamızda aynı anda, aynı dakikada
iki bomba patladı. Önce dediler ki: Bunlar Suriyeden gelmiş. Sonra
başka açıklamalar yapıldı, sonra IŞİDçiler
dedi, sonra bizim yargı mensuplarından öğrendiğimiz
kadarıyla kamera kayıtlarında -bize göstermediler, hâlâ
göstermediler- sanıklar yani o zanlılar, şüpheliler teşhis
edilmiş ama kimse yakalanmadı. Sonra, bir hafta sonra -çok iyi
hatırlıyorum, çok yakın takip ettim- basında, yandaş
basında Adana İl Binasını bombalayan failin adı
açıklandı ve Suriyeye kaçtığı söylendi. Ya, el insaf,
mademki faildi, mademki adını biliyordunuz, niye yakalamadınız,
niye tutuklamadınız? Kaçtı ya da kaçırttınız, siz
götürdünüz Suriyeye, sonra da Kaçtı. diye haberler yapıldı.
Ve 18 Mayıs 2015 dosyası hâlâ açık. Partimize yönelik ilk
bombalı saldırıdır bu, bu nedenle çok önemli bir yerde
duruyor.
Peki, diğeri neydi? 5 Haziran -yine
unutulmayacak bir tarih- 7 Hazirandan iki gün önce sadece, iki gün önce,
Diyarbakır mitingimizin göbeğinde, yüz binlerce insanın
olduğu miting alanında bombalar patladı. 5 sivil
yaşamını yitirdi. Orhan Gönder -6 sivil- ünlü, Adıyamandan
geldiği iddia edilen
Adıyamanlıları tabii ki asla
suçlamıyorum, sadece basında geçtiği ve bilindiği için,
İslam Çay Ocağı
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Dokumacılar
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Dokumacılar Çay Ocağı mı? Unuttum yani şu anda çay
ocağının adını unuttum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) İslam Çay
Ocağı, Dokumacılar grubu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
İslam Çay Ocağı, pardon. Yani şu anda sözlü, düşünerek
konuştuğum için
5 Haziran katliamıyla ilgili dava bugündü
biliyor musunuz? Ve 1 sanık tahliye edildi. Bir katliam teşebbüsünde
bulunan, katliamı başaramayan, 6 kişiyi katleden
IŞİDçiler mahkeme karşısında tahliye ediliyor. Biraz
önce, gelmeden önce baktım, savcı lütfetmiş, itiraz etmiş.
Hani, bilmiyoruz artık birileri rahatsız oldu mu? İşte 7
Hazirana böyle bir atmosferde girdik.
Tabii, bununla ilgili, seçim ofislerimize,
binalarımıza, stantlarımıza, adaylarımıza
sayısız saldırı oldu 7 Hazirana giderken. Biz
yanımızda korumalarla ve ruhsatlı silahlarla dolaşmak
zorundaydık çünkü her yerde bize yönelik saldırılar ve
saldırı teşebbüsleri vardı. Hiç unutmuyorum, Eş Genel
Başkanımız Figen Yüksekdağ Antepten Adanaya geldi ve biz
bir gün önce, öldürülmesine dair ciddi bir ihbar almıştık. Hatta
bunu Ankara da doğruladı ve Sayın Yüksekdağ kıl
payı ondan Antepte kurtuldu, Adanaya geldi, inanılmaz bir güvenlik
kordonuyla biz çalışmalarımızı yürütmek zorunda
kaldık. Niye? Biz de partiydik, hâlâ partiyiz; siyaset yapıyoruz ve
halka gidiyorduk. Bunların hepsi kayıtlarda mevcut. 7 Hazirana biz
böyle bir atmosferde gitmek zorunda kaldık. Ama bütün bunlara rağmen
Tabii bu saldırıların, bu
bombalamaların, bu tutuklamaların amacı tekti: HDP barajı
geçmemeli. Hatta HDP yüzde 10 barajını geçemez zaten,
bağımsız olarak seçimlere girsin. denilen tartışmaları
da parantez içinde hatırlatıyorum çünkü biz barajı geçsek
iktidar tek başına iktidar olamayacaktı. Hesap çok
açıktı, biz geçmezsek iktidar oluyorlardı. Zira, iktidardan
düşüren tek parti olma unvanını kazanmış olduk 7
Haziranda. Bütün saldırının sebebi buydu. Çoğunluk
sağlanamıyordu çünkü, matematik çok açıktı, biz
düşürülmek isteniyorduk. Bunu başaramadılar ve bundan sonra ne
oldu, 7 Hazirandan sonra? 20 Temmuzu yeni atlattık, çok korkunç bir gündü,
çok korkunç bir olaydı; gerçekten, 33 Türkiyeli genç İzmirden
İstanbula, İstanbuldan Antalyaya, Antalyadan Kayseriye,
Adanadan Hataya 33 tane genç Kobanide çocuklara oyuncak ve fidan götürmek
için yola çıktılar. Çoğu üniversite öğrencisiydi ve ikisini
çok yakından tanıyorum çünkü Adanada seçim
çalışmalarında bizimle birlikte destek
çalışmaları yapıyorlardı. Bu çocuklar orada
IŞİDcilerin hedefi oldu. Neden? Şimdi, 20 Temmuzda, 7
Hazirandan bu kadar bir süre sonra, Türkiyede yola çıkan gençler -etnik
kimlik zikretmek için söylemiyorum ama- Kürt olmayan, Türklerden oluşan
sosyalist, solcu, demokrat, Müslüman, mütedeyyin birçok kesimden oluşan,
gençler barış köprüsü olmak istediler, Kobanide o yıkıma,
IŞİD vahşetine karşı bir el uzatmak istediler, bu,
İŞIDin hedefi oldu. Suruça gidenler bilirler, Urfa Vekilimiz
Sayın Dilek Öcalan da burada, dün sohbet ettik. o, parçalanma
anını görmüş, hemen gitmiş, ben de gittim sonrasında.
Gerçekten, insanın ne vicdanının ne de havsalasının
asla kabul edebileceği bir şey değil. O zaman Kaymakamla da
görüşmüştüm, Valiyle de. O kadar yüksek güvenlik tedbiri olan
Suruçta biz gidip sınırda barış nöbetleri tutuyorduk
IŞİD gitmesin diye, günde on beş defa gaz atılıyordu
yeter ki Suruçta, Urfada IŞİDe karşı bir ses çıkmasın,
nöbet tutulmasın diye ama o gün o Amara Kültür Merkezinde nedense tek bir
polis yokmuş, güvenlik gücü yok. Üstelik, basın açıklaması
yapacaklar bu gençler, daha önce görüşmüşler. Peki, ne oldu 20
Temmuzdan sonra? Diyeceksiniz Failler mi yakalandı? Tabii ki hayır.
Şu anda göstermelik bir dava devam ediyor, dosya gizli tutuldu, bütün
itirazlarımıza, girişimlerimize rağmen failler hâlâ
korunmaya devam ediyor. Bunlar bu şekilde devam etti.
Bir de Ankara Tren Garı katliamı var, 10
Ekim, onu bu kürsüden çok anlattık. Yani haziran, 20 Temmuz, ağustos,
eylül, ekim
1 Kasıma yirmi gün kala Ankarada barış
savunucuları, barış mücadelesini yürüten kadın, genç,
yaşlı demeden -yine Ankaranın göbeğinde bombalar
patladı- 101 insan katledildi ve dava hâlâ devam ediyor. Aynı şekilde,
siyasetçileri tutuklayan zihniyet, her gün demokratik muhalefete saldıran
iktidar partisi, söz konusu olan bu katliam failleri olunca bu kadar
hızlı davranmıyor ve davranmadığı için katliamlar
devam ediyor; davranmadığı için, koruduğu için bu suçlar işlenmeye
devam ediyor.
Peki, sonra ne oldu? 1 Kasım. Tümüyle bir
darbeyle -o süreçten başlayan bir tablo var- 1 Kasım seçimlerine
gittik. 1 Kasım seçimlerinde -biliyorsunuzdur mutlaka siyasetle bu kadar
iç içe olduğunuza göre- HDP olarak biz miting yapmadık biliyor
musunuz? Miting yapmadık, yapamadık ve biz Merkez Yürütme Kurulunda
bizim seçmenleri ve halkı korumak adına kitlesel mitingler yapmama
kararı aldık 10 Ekim ve 20 Temmuzdan sonra. Çünkü biz bizim
toplantılarımıza, mitinglerimize, buluşmalarımıza
yönelik bu sabotajların, bu provokasyonların, bu
saldırıların devam edebileceği kaygısı
Kaygı derken korku değil asla, korku değil, biz
çalışmalarımızı devam ettirdik ama o kitlesel
olaylarda sonuçta iktidar partisi bize yönelik saldırıları da
önlemediği için; tersine, teşvik ettiği için, her gün hedef
gösterdiği için biz çalışmalarımızı kapı
kapı, ev ev, küçük küçük toplantılarla yapmaya
çalıştık. Arşivlere bir bakın, 1 Kasım
çalışmalarımızın nasıl olduğunu görürsünüz.
Sonra, tabii ki sokağa çıkma
yasakları dönemleri oldu ve bu seçimden sonra Sayın Burhan Kuzunun
şu sözü çok söylendi, söylemeden geçemeyeceğim, çok ünlü bir söz -çok
ünlü tweetleri vardır kendisinin- şöyle bir tweet attı:
Evet, seçim bitti. Millet kararını verdi. Ya istikrar ya kaos.
dedim, millet kaosu seçti.
BURHAN KUZU (İstanbul) Aynen tekrar ediyorum,
doğru demişim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Doğru Sayın Kuzu, kaosu sizin
çıkardığınızı da kabul etmişsiniz.
Doğru demişsiniz. Siz iktidar adına herhâlde şunu dediniz:
Bize oy verirseniz istikrar olacak, bize oy vermezseniz biz kaos çıkaracağız.
ve kaosu çıkardınız. Tebrik ediyorum sizi, gerçekten tebrik
ediyorum.
Buyurun sizi dinliyorum.
BURHAN KUZU (İstanbul) Oradaki inceliği
siz göremezsiniz sizin zekânızla.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Anlatın görelim Sayın Kuzu.
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayalım lütfen. Genel Kurula hitap edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yok,
ben karşılıklı konuşmuyorum, benim savunmama müdahale
ediyor. Ben şu anda savunma yapıyorum yani normal bir kürsü
konuşması yapmıyorum. Ayrıca, dinlemek isterim gerçekten
Millet kaosu seçti. demek ne demek? Ve sonra kaos geldi. Demek ki kaosun
planlayıcılarından biri sizsiniz. Bunun başka bir
izahı var mı? Benim Türkçem bu kadarına yetiyor vallahi, ana
dilim Kürtçe. Varsa bunu bilen, bir açıklasın ben de ikna olayım.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Twitter
Bakanı
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Twitter Bakanlığı unvanınız varmış, bunu
bilmiyordum gerçekten.
Ve Hayırlı olsun. demiş. Bundan
sonra HDPye ve HDPyi destekleyenlere yönelik saldırılar hız
kazandı. Peki, sadece Sayın Kuzu mu bu tweeti attı? Hayır.
Allah var, haklarını yemeyelim, basın hiç geri durmadı.
Star gazetesi -adını vermekte hiçbir sakınca görmüyorum-
manşette Ya istikrar ya kaos. Bazı gazeteler var ama onu
getiremedim. Akit ve Star gazetesi de aynı şeyi attılar. Sonra,
şöyle yazdı Akit: Ya başkanlık ya kaos. Bu sefer, iş
başkanlığa döndü, çünkü başkanlık olmasa kaos olacak.
Hâlâ o tehditler ve propagandalar devam ediyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kâtip üye değişti,
tutanağa geçsin de, Fatma Kaplan Hürriyet geçti. Bu konuda hassasiyetim
var Başkanım. Kâtip üye başta tutanağın
başına yazılıyor, sonra o sürede hep o kâtip üye
varmış gibi oluyor ama şu an Fatma Kaplan Hürriyet oturdu, Ali
Haydar Hakverdi kalktı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Tamam.
Şimdi, bu durumda her türlü engellemeye
rağmen 1 Kasımda HDP'yi durduramadılar, 1 Kasımda şeyi
aştık ve sonra, Sayın Erdoğan, şu anda AKPnin Genel
Başkanı, anayasal bir hak olan yasama dokunulmazlıklarının
kaldırılması meselesini ortaya attı, zaten
tartışma da orada başladı. 28 Temmuzda yanlış
tespit etmediysem- bu konuşmalar başladı ve şunu söylüyor
Erdoğan eş başkanlarımızı hedef göstererek: Ve
terörle mücadele hedefine yönelik olarak genişletilmiş bir
şekilde bu tartışmaya açılmıştır. diyor ve
şöyle diyor: HDP eş başkanları anayasal suç işliyor.
Dokunulmazlıklarının kaldırılması terörle
mücadeleyi olumlu etkiler. Mecliste temsil edilen siyasi partilerin yasama
dokunulmazlıklarının tamamen ve herkes için
kaldırılması veya koruma tedbirlerinin uygulanmamasıyla
sınırlı tutulması yönünde kalıcı çözüm ve köklü
Anayasa değişiklik teklifimize rağmen
Bunu bazen iktidar
partisi hatipleri farklı ifade ediyor. Biz geçici değil tümüyle
dokunulmazlıkları düzenleyen, kaldıran, kürsü
dokunulmazlığını ayrık tutan bir teklif önerdik ve
burada herkes için kaldırılması, sadece koruma tedbirlerinin
Parlamento süresince -yani yasama faaliyetini engellemesin diye-
uygulanmaması şartıyla bir teklif önerdik.
Tabii, bu hiç tartışılmadı,
tartıştırılmadı bile. Yani hâlâ kamuoyunda bizim
sesimiz ne kadar çıkıyorsa onlar biliyor, gerisi şöyle biliyor:
Demirtaş dedi ki: Kaldırın., işte, Yüksekdağ dedi
ki: Kaldırın. Hadi biz dilekçeleri veriyoruz. Hatta dün iktidar
partisinden bir hatip adını şu anda anımsamadım-
şöyle dedi: Ya, öyle bir söylediler ki üzerimizde siyasi baskı
oluştu, biz mecburen dokunulmazlıkları kaldırdık.
Yani gerçekten, ben dün çok gülümsemiştim. Biz siyasi baskı
oluşturduk, Hadi bizi cezaevine atın. diye, neredeyse bunu diyecek.
Siz istediniz
Yani gerçekten, hani, bir ar meselesi varsa, utanmasa diyecek
ki: HDP dedi ki Bizi cezaevine atın. Bir bunu söylemedi. Diyor ki:
HDP dedi ki Biz dilekçe veriyoruz, eş başkanı şunu
dedi. Ayıptır ya! Yani kendi söyledikleri yalana kendileri
inanıyor bir süre sonra ve vatandaşın da inanmasını
bekliyor. Böyle bir absürtlük olabilir mi? Böyle bir gerçek
dışılık olabilir mi?
Şimdi, bu tartışmaya
açıldı. Sonra, Nisan 2016da tercihi biliyoruz; AKP, MHP ve
diğer muhalefetin desteğiyle dokunulmazlıklar
kaldırıldı. Beş ay sonra, sizi 4 Kasıma
4
Kasımda ne olduğunu biliyorsunuz. 4 Kasım 2016 tarihinde, gece
saat bir buçukta -ben Diyarbakırda olduğum için
Demirtaşın ve Nursel Aydoğanın evine gitmiştik milletvekili
arkadaşlarımızla beraber- tanıklık ettim nasıl
gözaltı işlemi yapıldığına. Bütün bir
Kayapınar
Kayapınarı bilenler bilir. Bilmiyorum kaç kişi
biliyor Diyarbakırı? Yani ancak savaş hâlinde böyle bir önlem
alınabilir. Dehşet bir şey. Yani bütün kolluk orada, biz zar zor
Eş Başkanımızın bahçesine kadar gidebildik, o
sırada indiriliyordu ve büyük silahlarla, asla gelemezsiniz, gidemezsiniz.
Ne oluyor? Bilgi verin. Hiçbir bilgi yok. Ee, darbe böyle oluyor. Yani 15
Temmuz darbe girişimi diyoruz ya, işte, darbe böyleymiş, biz
canlı canlı yaşadık, o yüzden hepsini artık
tanıyoruz. Aynı anda İdris Bey, Yüksekdağ, işte, bir
kısmı Ankarada arkadaşların, bir kısmı
Mardinde, bir kısmı Diyarbakırda, Sırrı bey,
sanırım o da Ankaradaydı yani beş ayrı ilde ama
aynı dakikada, sorun orada, aynı dakikada -bu kürsüden bir kez daha
anlatmıştım- eşzamanlı operasyonlar yapıldı
ve sabah beş buçuk civarıydı, Diyarbakırda adliyeye
getirdiler arkadaşları ve asla görmemize izin vermediler.
Milletvekillerinden söz ediyorum yani vatandaştan değil. Adliye
binasına -zorla diyeceğim, abarttığımı
düşünmeyin- zorla girdik binlerce polisi yararak. Hani biz içeri
gireceğiz çünkü biz milletvekiliyiz ve arkadaşlarımızı
gözaltına aldınız, onlar milletvekili. İçeri girdik ve
tutuklama kararından sonra da bugüne kadar o tutuklanan arkadaşları
görmedik hâlâ. Ne gözaltında görüştürüldük ne tutuklandıktan
sonra görüştürüldük. Bu vesileyle Adalet Bakanlığının
bize cezaevinde tutulan arkadaşlarımızla görüşme izni
vermemesinin izahının olmadığını, bunun keyfiyeti
aşan başka bir yönteme dönüştüğünü ısrarla ifade
ediyoruz, davalarımızı açtık ve hâlâ yanıt verilmedi.
CHPden milletvekili arkadaşlarımızın gitmesine hiçbir
itirazımız yok, aksine mutlu oluyoruz. Keşke diğer partiler
de ziyaret etse. Zaman zaman ziyaret edenler var, biliyorum. Biz gidemiyoruz,
başka milletvekilleri gidiyor. Ya, biz eş
başkanlarımızı ziyaret edemiyoruz. Ben avukatım
-1991de başladım- avukatlık kimliğimle gidemiyorum,
milletvekili kimliğimle gidemiyorum. Adalet
Bakanlığının izin vermesi lazım. Her hafta dilekçe
veriyoruz, her hafta. Ya, bir kere izin verilmez mi? Ben de üç ay kaldım
Silivride, milletvekilleri geliyordu ziyarete ama bizim partiden
milletvekillerine izin yok. Bu da bu dönemin uygulaması yani bu konseptin
parçalarından ve ayaklarından bir tanesi. İşte, buna hukuk
demiyorlar, buna demokrasi demiyorlar, bu başka bir şey.
Şimdi, bu 4 Kasımdaki meselede bütün
süreci bir başsavcı vekili yürüttü, şu anda Fethiye
Başsavcısı. Kendisi hakkında
Kurtçu Eker; adını
söylememde hiçbir sakınca yok, basına yansıdı. İktidar
partisi vekili Şamil Tayyar da kendisinin FETÖcü olduğunu
açıkladı. O mu değil mi bilmiyorum, vallaha Fetullahçı
mı değil mi bilmiyorum ama şunu biliyorum avukat olarak, hukukçu
olarak: Yüzlerce hâkim ve savcının KCK dosyalarında ve bizim
dava dosyalarımızda önce soruşturmada, kovuşturmada görev
alıp sonra tutuklandığını biliyorum. Ama hiçbirisine
şu soru sorulmuyor: Mesela Sen Surda niye sivilleri öldürdün?
demiyorlar, böyle bir soru yok. Niye HDPye saldırdın? sorusu yok.
Fetullahçı ha! Yani kendilerince bir ispat var, yargılanıyor ama
bize gelince böyle bir soruşturma yapılmıyor. İşte 4
Kasım operasyonu ve sonrasındaki tutuklama.
Sakın ha şöyle bir yanılgıya
kapılmayın, Yargı karar verdi. demeyin, vallahi ben çok
üzülürüm, kişisel bir şeyden söz etmiyorum. Çünkü yargıda böyle
bir usul yoktur, başsavcılıklar arasında koordinasyon
merkezi yoktur. Diyarbakır başsavcısı İstanbulu
arayıp Ben Selahattin Demirtaşı alacağım, sen de
İdris Balukeni al., diğeri Ankara başsavcısını
arayıp Sen de Figen Yüksekdağı al. diyemez. Her savcı
kendi önündeki dosyadan mesuldür, soruşturmadan. O,
soruşturmasını yapar; o, 4ünde mi alır, 5inde mi
alır, 6sında mı alır, 7sinde mi alır, bu onun takdirindedir.
Bu, merkezî bir operasyondur. Ankarada günü, saati, yöntemi,
ayrıntıları tespit edilmiş, basın üzerinden verilen
talimatlar dışında bütün ayrıntılar zaten
kararlaştırılmış ve şu ana kadar da devam ediyor.
Sonrasında, Çağlar Demirel ve Besime Konca
biz Meclisten çıktıktan sonra evlerinin önünden gözaltına alındılar,
operasyon devam etti yani. Ben de -burada anlatmıştım, çok
ayrıntıya girmeyeceğim ama- Anayasa Komisyonu
çalışmalarından sonra, 31 Ocakta, İdris Bey tahliye
olmuştu, evet, aynı gün tahliye olmuştu İdris Baluken, ben
mahkemedeydim. Hatta, açıklamayı yaptık, eve gittim. Saat bir
buçukta, Hüda Hanımla ilgilenirken -Afyonda gözaltına
alınmıştı- baktım, benim evime de polisler geldi,
Hayırdır? Vallahi hakkınızda gözaltı kararı
var. Gittik ve üç ay kaldık. Davamını eminim merak
ediyorsunuzdur, ben olsam ederdim, özellikle hukukçu olarak. Niye
tutuklandın yani şimdi hiçbir şey yapmadıysan? Hiçbir
arkadaşımız bir şey yapmadı tabii, ben dâhil yani ben
sadece kendimi söyleyecek değilim. Ama ben o kadar çok ceza davası
yürüttüm ki
Savcı bana sorduğunda gülümsemeden edemedim. Surda biz
3 kişilik bir vekil heyeti, sivilleri ve oradaki hastaları
çıkarmak için gidip Emniyet yetkilileriyle görüşmüşüz. Emniyet
kayıtları var, polis kameraları var. Biz orada taranmışız,
iki saat boyunca polis, emniyet müdür yardımcılarıyla
konuşmuşuz ve tabii ki yani milletvekiliyiz, halk bizden yardım
istiyor, diyor ki: Biz buradan, Surdan çıkmak istiyoruz, bizi
kurtarın yani çıkmak istiyoruz, öleceğiz. Biz gidiyoruz, yetkililerle,
valiyle, emniyetle görüşüyoruz. Benim dava dosyamda Siz Sura zorla
girmeye çalışmışsınız. Yani nasıl bir dava
dosyası olabilir? Demek ki bir tutuklama kararı verilmesi gerekiyor;
uygun bir hazırlık, bir şey yapıyorlar. Diğeri de MYK
üyesiymişim, HDP çağrı yapmış; iki tane iddia. Yani
eminim
Hani, benimle ilgili olanı çok iyi biliyorum, diğer
arkadaşların hepsini de biliyorum. Birazdan Faysal
Sarıyıldız hakkındaki tweetleri size
okuyacağım, ona ilişkin iddiaları.
Böyle dışarıdan kendimizi anlatacak
olanağımız da yok çünkü basın kapalı, televizyon
kapalı, sözümüzü kendi seçmenlerimize ulaştırıyoruz.
Mesela, beni CNNden NTVye kadar çıktıktan sonra aradılar.
Bakın, geçmiş olsun için arıyorlar, ilgileniyorlar sağ
olsunlar ama haber yapamıyorlar, yasak çünkü. Listedeymişiz,
HDPliler televizyonlara çıkamazmış.
Tutuklu olarak ne yaşadım, onu geçiyorum
çünkü hâlâ içeride arkadaşlar var. Ama şunu söyleyeyim,
hayatımda hiç unutmayacağım bir şey var: Cezaevinde üç gün
eksi 10 derecede kaldım biliyor musunuz Diyarbakırda, müşahede
odasında. Bir milletvekili olarak koğuşa vermediler. Sevk
edileceğim diye, orada battaniyelerle, iğrenç
Yani hayvan
hakları savunucularına saygım sonsuz, ben de bir hayvan
hakları savunucusuyum. Yani bir kedi ve köpeği orada tutsanız
donar, ben üç battaniyeyle üç gece orada kaldım ve sonra savcının
gözü önünde koluma kelepçe takıldı. Sordum, dedim ki yasada yok, bir
buçuk saat de direndim. Yani direndim derken, 300 polis var, 200 gardiyan var,
savcı var, 3 müdür var, şey diyorlar bana utanmadan Şalınızı
üstünüze örtün. Ben dedim şalımı niye örteyim, çekin
fotoğrafları, servis edin. Sırf onun için izin verdim çünkü yani
onlarla artık tahmin edersiniz ortamı, bu sizin onursuzluğunuz,
ayıbınız, utancınız dedim ve utandılar ki Şalınızı
örtün. dediler, ben de lütfen fotoğraf çekin dedim ve sonra dedim ki bir
daha takmaya teşebbüs ederseniz ne mahkemeye ne cezaevine gitmiyorum beni
sürükleyin, zaten sürükleyeceklerdi. Bu kadar da ahlaksızlar
uygulayıcılar, bu kadar da vicdansızlar. Bu Parlamentonun
üyesine bunu yapan kolluk, bunu yapan yargı vatandaşa ne yapar,
varın, siz düşünün. Şimdi, Eş Genel
Başkanımıza kelepçe dayatılıyor. Ben Anayasa
Komisyonunda söylediğimde Anayasa değişikliğinde Asla
böyle bir şey olmaz. dediler. Empati yapın ve ben yüzde yüz hukuken
değil siyaseten tutuklandığımı bilen bir
milletvekiliyim bütün arkadaşlarım gibi. Bu nasıl bir hadsizlik,
nasıl bir hukuksuzluk olabilir? Yani 2009 yılında Hatip
Dicleye, Fırat Anlıya kelepçe taktılar, servis ettiler, o
zaman iktidar partisi bunu eleştirdi, şimdi milletvekillerine
takılıyor ve gıkı çıkmıyor. Edirneden Eş
Başkanımız açıklama yaptı Asla kelepçe
taktırmam. diye ki kararımız var, zaten taktırmayız.
Benimki çok özeldi, birkaç arkadaşta daha oldu. Yüzlerce kişi abluka
altındasın ve bir bireysin, orada kendine saygını yitirmemek
için, onların sana dokunmaması için kabul etmek zorundasın, o
başka bir şey, o da bir direniş. Adalet Bakanı hâlâ
şunu demedi: Milletvekillerine kelepçe takmayın,
takamazsınız. Ceza İnfaz Kanununda kelepçe ne zaman
takılır çok açıktır. Kaçacak biri, saldıracak biri
yani bir tehdit olacak ki kelepçe takacak, diğeri direkt onura
kastetmektir. İşte, bize diyorsunuz ki: Faysal
Sarıyıldız niye Türkiyeye gelmiyor, Tuğba Hezer niye
gelmiyor? Hâlâ 12 milletvekili Enis Berberoğluyla birlikte cezaevindeyken
bunu soruyorsunuz. Gelmiyor çünkü orada çalışma için gittiler,
şu anda linç kampanyasının hedefindeler. Linç hedeflerini de
size birazdan açıklayacağım.
BAŞKAN Bir saati aştık Sayın
Danış Beştaş.
Bilgine sunuyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Teşekkür ederim Başkan.
BAŞKAN Buyurun, kolay gelsin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Biraz
daha konuşabilirsiniz, ben de dinlenmiş olurum.
BAŞKAN Sadece bilginize sunuyorum.
Artık yavaş yavaş herhâlde makul bir
şekilde toparlarsınız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Vallahi ben daha yeni başlıyorum.
BAŞKAN Eyvallah.
Sırrı Beyin rekorunu kıracak
değilsiniz herhâlde?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Kıracağım herhâlde ya, kadınlar kırarlar rekoru.
Şimdi, nasıl bir dönemde
yaşıyoruz? Burada, muhalif olan her birey cezaevine konuluyor,
televizyon kanalları, gazeteler kapatıldı, biliyorsunuz,
haberleşme hakkı, internet erişimi kısıtlandı ve
sonra 15 Temmuz darbe teşebbüsü oldu ve bu darbe teşebbüsünden sonra
-burada çok değerlendirdik, onun ayrıntılarına girmeyeceğim-
biz ne yaşadık HDP olarak? İhraç edilenleri yine bu kürsüden çok
söyledik ama yine de hatırlatayım: 1.500 dernek -ihraçlar
dışında- kapatıldı, 123 vakıf KHKlerle
kapatıldı; 16 televizyon, 5 haber ajansı, 24 radyo, 62 gazete,
19 dergi ve 29 yayınevi kapatıldı; toplamda 2.614 kurum
kapatıldı. HDPye yönelik operasyonlarda 8.655 kişi
gözaltına alındı. Bunlar bizim tutabildiğimiz kayıtlar
ve aralarında eş genel başkanlarımız,
milletvekillerimiz, MYK ve PM üyelerimiz de var. 2.644ü tutuklandı ve operasyonlar
hâlâ devam ediyor, her gün bir ilimizde operasyon var. Tutuklananlar
arasında 29 HDP il eş başkanı var, 57 HDP ilçe eş
başkanı var; 11 milletvekili, 1 MYK, 3 PM, 750yi aşkın il
ve ilçe yöneticimiz, 81 belediye eş başkanı
Yine, 89 belediyeye
ise KHKyle kayyum atandı. Bu, rakam olarak çok ürkütücü -ama lütfen
kapsamı tahayyül edin- bu, demokrasiyi kökten yok etmek demek. Yerel
yönetimlere kayyum atıyorsunuz, şu anda halkın iradesi yerelde
yok, yöneticiler kayyumlar. Kayyumların icraatı ne? Gidip 13
yaşında çocuğun, Uğur Kaymazın heykelini
kaldırabilecek kadar düşüyorlar. Roboski Anıtını
Diyarbakırda kaldırdılar; Cigerxwinu yani tabelasını
kaldırdılar, sonra vazgeçtiler, parka koydular 15 Temmuz Demokrasi
Bayramı diye. Ve bunun gibi, Kürte düşman, Kürtün kültürünü yok
eden, oradaki dile, kimliğe yönelik birçok saldırı kayyumlar
eliyle kurumsallaştırılıyor. Vatandaş orada kendisinin
yöneticisini görmüyor. Bizim eskiler, annem şey diyordu: Zabit Yani
böyle, asker hani
(x) Gelmiş orada, merkezden
atanmış, Gülten Kışanak cezaevinde ama ben seni
yönetiyorum. diyor, Tuncer Bakırhan içeride ama ben karar veririm, senin
oy verdiğin cezaevinde. diyor. Demokrasinin temeli yerinden yönetimdir,
yerel yöneticilerdir; bu, köyden başlar, muhtarlıkla, sonra belediye
meclis üyeleriyle ilçelerde, beldelerde. Hepsine KHKyle hukuk
dışı bir şekilde el konuldu ve diğer STKlar, toplumun
nefes boruları, muhalefet araçları elinden alınıyor ve
tabii ki bu kapsamda HDPye yönelik saldırılar da ayyuka
çıkarılmış durumda. Bu saldırılar 7 Haziran
2015ten sonra fiilîydi yani bir yasal kılıfı yoktu ama ne zaman
yasal kılıfı oldu? 20 Temmuzda. 20 Temmuz 2016da OHAL yasal
kılıfı bulunmaz bir nimet olarak geldi ve yaşamsal bütün
haklar askıya alındı gerçekten OHALle birlikte.
Yani Nuriye Gülmen ve Semih Özakçayı da bu
arada anmak istiyorum. Gerçekten, ben bir kadın olarak, bir insan olarak,
bir anne olarak, demokrat bir insan olarak, yıllarca insan hakları
mücadelesi, kadın hakları mücadelesi vermiş sadece bir birey
olarak açlık grevinde olan ve adım adım ölüme giden 2
insanın bu kadar görünmez kılınmasını, bu kadar
ciddiyetsiz yaklaşılmasını, ölüme terk edilmesini
dehşet verici buluyorum. Her gece yatmadan önce mesela, benim aklıma
geliyor, onlar aç ve ölüme direniyorlar, ölümüne direniyorlar ve OHAL
Komisyonuna, hiçbir şey olmasa, Hükûmet şöyle bir şey diyebilir:
OHAL Komisyonunda ilkin onların durumu değerlendirilsin. ya da
başka bir girişimde bulunabilir. Biz umutla, ziyaret ettiğimizde
diyorduk ki: Hükûmet bir adım atar, bu büyümez.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bunların
vicdanı da yok, iradesi de yok; bunlar karar veremez, saraya sormak
lazım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Attığı adım ilgilenmek olmadı, cezaevine atmak oldu.
Dünyanın hiçbir yerinde açlık grevine girmek suç değildir, suç
olamaz ama Türkiyede suç olarak nitelendiriliyor.
16 Nisandan sonra, referandumdan sonra zaten
Erdoğan Atı alan Üsküdarı geçti
Ama çok kötü bir metafor
kullandı, hakkını yemeyelim çünkü Üsküdarı
geçememişti. Üsküdarı geçemediği için bu lafı
duyduğumuzda gülümsedik, ben o zaman cezaevindeydim, Silivride. Ama bir
de tersten de şöyle bir şey var: Atı alan Üsküdarı
geçti. yani haksız hukuksuz bir geçiş var orada, böyle hak edilip
geçiş yok. Herhâlde, ben olsam, danışmanları azlederdim, bu
kadar kişiyi azletti KHKyle, behemehâl danışmanlarını
bir gözden geçirsin çünkü çok kötü bir nitelemeydi, Atı alan
Üsküdarı geçti. dedi.
Sonra, yani gerçekten, ülke bir yıkım ve
kıyımın eşiğine getirildi. Şimdi, bu süreçte
Faysal Sarıyıldızın vekilliğinin düşürülmesine
dönük şey önemli bir sembol.
Tarihsel arka planda şu da var: Dolmabahçe
mutabakatının kamuoyuna açıklanmasıyla birlikte
barış olanağı somutlaşmıştı
aslında. Demokrasi taleplerinin gelişmesine dair ciddi umutlar
vardı. Bu umudun temsilcisi olan HDP
Sayın Başkan, aslında, Sayın
Bakanı bekleyeyim ben, tokalaşsın. Böyle, yüksek sesle tebrik
etmeler var.
BAŞKAN Siz devam edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Belki
sataşır birazdan, bekleyelim.
BAŞKAN Belki de sataşmayı özlemiş
olabilirsiniz.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK
(Rize) Yok, dinlemeye geldim, özledim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Dinlemeye mi geldiniz? Hoş geldiniz.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Meral Hanım, laf
atmayacak galiba.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bugün
atmayacak.
Tebrik ediyorum Sayın Bakan.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK
(Rize) Teşekkür ederim efendim, sağ olun.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Baktık,
andık, Bakan oldu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bugün
sataşmaz herhâlde artık.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Muradına erdi,
niye sataşsın?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Sataşanlar terfi aldı. diyorsunuz yani.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK
(Rize) Laf atmak bir sanattır, biliyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Kesinlikle, kesinlikle. Bu sanatı iyi icra ediyordunuz,
hakkınızı yemeyeceğim.
Erdoğan 15 Mart günü bir toplantıya
katıldı ve Ekonomi Ödülleri Töreniydi aldığım notlara
göre, Dolmabahçeden sonra, Kürt sorunu yoktur." dedi. O bir sinyaldi
yani çözüm sürecinin geldiği aşama vesaire. Sonra, yedi gün sonra da
Nevroz kutlamalarının hemen akabinde Dolmabahçe
mutabakatını doğru bulmadığını yüksek sesle
ifade etti ve o dönem işte, barış iklimini bozdu ve gerçekten,
HDPyi açıkça hedef hâline getirdi. 2002 yılından beri iktidarda
olan partinin en büyük zikzaklarından biriydi bu ve Parlamentonun da bu
yönlü etkisizleştirilmesi çabası devam ediyor.
Şimdi, Şırnak Milletvekilimiz
Sayın Sarıyıldız 14 Aralık 2015te ilan edilen ve
yetmiş dokuz gün boyunca aralıksız devam eden sokağa
çıkma yasakları döneminde Cizrede bulundu. Bu, kendi
savunmasında da var, ben de ona atıfta bulunuyorum. O dönemde
Cizrede yaşananları kamuoyuna anlatmak, yansıtmak gibi bir
görev icra etti. Ağır insan hakları ihlalleri yaşandı,
o döneme bizim de tanıklığımız var ve sokağa
çıkma yasaklarının uygulanmaya başlandığı
ilk tarih olan 16 Ağustos 2015 ile 1 Haziran 2017 tarihleri arasında
Diyarbakırda 127 kez, Mardinde 32 kez, Hakkâride 20 kez,
Şırnakta 13 kez, Bitliste 8 kez, Batmanda 3 kez, Muşta 4
kez, Bingölde 5 kez, Tuncelide 6 kez, Elâzığda 1 kez olmak üzere
toplam 10 il ve en az 43 ilçede resmî olarak tespit edilebilen en az 218 gün,
süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilan
edilmiştir. Bu tabloya göre, yasaklar başlamadan önceki 2014 nüfus
sayımına göre ilgili ilçelerde yaşadığı bilinen
en az 1 milyon 809 bin kişi, en başta, en temel yaşam ve
sağlık hakları ihlal edilerek bu yasaklardan etkilenmiştir.
Cizrede 14 Aralık günü ilan edildi ve yetmiş dokuz gün sürdü; en az
177 kişi sığındıkları bodrum katında olmak
üzere, 1i bebek, 41i çocuk, çok sayıda kişi hayatını
kaybetti. Cenazelerin teslim edilmemesi, cenazelerin uğradıkları
tahribat ve etkili, şeffaf soruşturma yürütülmemesinden dolayı
teşhisin mümkün olmaması gibi nedenlerle hayatını kaybeden
kişi sayısı hâlâ net değil fakat 259 olduğu yönünde
tespitlerin olduğunu da belirtmek istiyorum. Bunlardan sadece 249unun
kimliği tespit edilebilmiş ve 55 kişi ise kimsesizler
mezarlığına defnedilmiştir. Hâlâ kimsesizler
mezarlığında 33 kişi bulunmaktadır ve aileler DNA
eşleşmesini beklemektedir.
Yaşananların kamuoyuyla
paylaşılmasında ve Meclis gündemine taşınmasında
özel bir yeri olan Faysal Sarıyıldız çeşitli vesilelerle
hedef gösterilmiştir. Özellikle tanzim edilen fezlekeler, iktidara
yakın, yandaş basın organları tarafından -hiçbir
doğruluğu olmamasına rağmen- itham ve iftiralara maruz
kalmıştır. Size sadece, hazırladığım birkaç
tane gazete manşetini göstermek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, HDPnin Silahlı
Kanadı Faysal Sarıyıldızın tabii ki fotoğrafıyla
ve başlık şu: HDP Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız Suriyeden gelen silahları PKK adına teslim
alacak kuryeyi adrese götürürken suçüstü yakalandı,
dokunulmazlığı korudu. diye bir de manşet
atmışlar. Sekiz sütuna manşet. HDPnin cici vekili Bu hangi
gazeteymiş? Yeni Şafak. Bu, Yeni Şafak. HDPnin cici vekili
Herkese göstereyim, yine konusu aynı haber, o yüzden
açmayacağım. Diğeri: HDPli vekil roketatarla yakalandı
Böyle bir manşet sekiz sütuna. PKK kuryesi HDPli vekil Bunlar az tabii,
benim bulduklarım, daha çok var. Dokunulmazlığı
kurtardı demiş, İşte cephanelik Fotoğraf,
altında cephane gösterilmiş, bu gazeteleri söylemeyi unutuyorum, bu
Akşam gazetesi. Bu hangi gazete? Sabah gazetesi: HDPli vekil PKK kuryesi
mi? diye manşet atılmış. Bakın, zamanı iyi
kullanıyorum, yoksa haber başlıklarını da okumam
gerekirdi, o çok sürer.
BAŞKAN Hassasiyetiniz için teşekkür
ediyoruz efendim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Evet,
Şok görüntüleri ortaya çıktı. HDPli vekil PKKnin kuryesi mi?
Sabah gazetesi ve fotoğrafta Faysal Sarıyıldız telefonla
konuşuyor yani şaka gibi. Talimat verilmiş ya, Faysal
Sarıyıldız hedefe konulacak artık, o Allahın emri.
Akşam gazetesinde -hiç yorum yapmaya bile gerek yok- bunlar manşetten
veriliyor: HDPli vekilin bomba sevkiyatı Bu hangi gazete? Akit. PKK
silahları HDPli vekilin aracıyla taşıdı Örgüt
üyelerinin fotoğrafını koymuşlar ve bir de Faysal Beyin
fotoğrafının küçük bir karesini koymuşlar. Bu hangi gazete?
Akşam gazetesi: HDPli vekilin bomba sevkiyatı, böyle bir haber.
HDPnin kanlı planının kanıtı Dikkat edin, HDP de
Faysal Beyle birlikte hedefte tabii. Yani, bu da Akşam gazetesi.
Şimdi, bu manşetlere ne diyelim, hüküm
verilmiş zaten. Faysal Bey Cizredeyken -tarihleri, gazete tarihlerini de
söylersem anlarsınız- aynı döneme denk geliyor, karar
verilmiş. Faysal Sarıyıldız Cizrede ve manşetler
atıldıktan sonra... Şimdi ben bir vatandaş olsam,
diğer basını okumasam, fezlekeleri bilmesem, siyaseti okuma
gücüm de izlediğimle sınırlı olsa Asın.
diyeceğim ya. İdam istemelerinin sebebi bu. Gerçeği bilmiyor ki
vatandaş, ona ne sunuluyorsa onu kabul ediyor; inanıyor, inanmak
zorunda kalıyor çünkü alternatif yayın faaliyeti yok çünkü kendini
savunacak olanakları yok çünkü HDP söyleyince yayınlanmıyor. Bu
manşetlerin dosyası da bende, iddianame ve fezlekesi; neymiş o,
ne kadar büyük bir suçmuş. Yok öyle bir suç tabii ki. Burada Faysal Beyin
suçu...
Bunu buraya bıraksam olur mu? Bir usul ihlali
yok herhâlde! İç Tüzük değişmeden ihlalleri yapalım bence,
daha ceza almayacağız şimdi.
BAŞKAN İhlaller
yapıldığı için zaten İç Tüzük değişiyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yok,
yok, biz yine de bu bir iki günü kullanalım, ne olur ne olmaz.
BAŞKAN Eyvallah.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
İşte, Faysal Bey hakkında böyle bir linç kampanyası
vardı. Ve ondan sonra Faysal Bey ölüm tehlikesini defalarca atlattı.
Müvekkilim diyecektim, bir an kendimi mahkemede sandım ama gerçekten de
avukatlığını yapmıştım Diyarbakırda,
ilk dönemde.
Mehmet Kaplanın mahsur kaldığı
bilgisi gelmişti kendisine ve girişimleri oldu Faysal
Sarıyıldızın. Sonra AİHMe başvuruldu ve
AİHM birçok dosyada tedbir kararı aldı, o bodrumlarda
yaşayan sivillerin hemen çıkarılması konusunda tedbir
kararları vardı. Faysal Sarıyıldız o tarihte -biz de
biliyoruz, bizi de aramıştı- halkla beraber cenazeleri almaya
gitti ve yolda -video da var, tabii, videoyu burada gösteremiyorum,
aslında, belki gösterebilirdim arkadaşlarım hazırlarsa ama
şu anda hazır değil, zırhlı araçtan ateş
açılıyor orada biz izledik videoyu- tarandılar, televizyonlarda
çıktı. İMC TV muhabiri Refik Tekin ve 9 kişi yaralandı
o gün, Faysal Bey de oradaydı, 2 kişi, Hamit Poçal ve Selman
Erdoğan öldü, yaşamını yitirdi. Yani, Mehmet Kaplanın
cenazesini almaya giderken Faysal Sarıyıldızın içinde
bulunduğu grup tarandı, 2 kişi, öldü, Hamit Poçal ve Selman Erdoğan;
Refik Tekin yaralandı, aylarca tedavi gördü ve şu anda hâlâ bir
ayağı sakat. Bu olay sadece siyasi değildi, hedef
alınmıştı yani bu çok açıktı, öldürülmek üzere
hedef alınmıştı. Bir kin ve nefret pompalanıyordu bu
gazetelerle ve televizyonlarla. Ve sonra, AKPnin Genel Başkanı
Sayın Erdoğan devreye girdi ve şu cümleyi sarf etti Faysal
Sarıyıldız hakkında: Arabasında silah
taşıdı. Doğrudan ismini zikrederek Arabasında silah
taşıdı. dedi. Bunun üzerine, biz, acaba hangi kaynaktan
aldı arabasında silah taşıdığını çünkü
dosyada yok öyle bir şey, basından mı öğrendi
Onu
artık sayın milletvekillerinin takdirine sunuyorum.
Ama, şöyle bir şeyi de söylemeden
edemiyorum: Sayın Erdoğan sanki savcılarla gizli bir hattan
telefon görüşmesi yapıyor; tuhaf bir şey yani mesela, Eş
Başkanımız Demirtaşla ilgili de bir konuşma
yaptı, onu biraz sonra açıklayacağım, Yasin Börü
dosyası dedi, 53 Kürt kardeşimin katili. dedi, aynı günlerde
Ankara ağır ceza mahkemesi o dosyayla birleştirme istedi; böyle
bir tesadüf olabilir mi? Mahkeme birleştirme kararı için dosyayı
gönderiyor, aynı gün, aynı saatlerde Erdoğan açıklama
yapıyor yani burada bir tuhaflık var, bu tuhaflığı
varın siz çözün artık yani gerçekten anlamak çok zor.
Sonra nefretin odağı hâline geldi Faysal
Sarıyıldız ve gerçekten, burada, yetmiş dokuz gün boyunca
Cizrede meydana gelen olayların kamuoyuna anlatılması meselesi
onu daha da büyük hedef hâline getiriyordu.
Şimdi, bu Cizre meselesinde şunu da
anlatmak istiyorum, bu kürsüde bizi dinleyenler bilirler: Cizrede
insanlığa karşı suçlar işlendi ve Uluslararası
Ceza Mahkemesinin yargılama yetkisine giren Birleşmiş
Milletlerin sözleşmesinin ihlal edildiği çok büyük suçlar
işlendi. Biz o dönem, ben, İdris Baluken ve Osman Baydemir -hatta
İçişleri Bakanlığına giderek- söz konusu bodrumda
kalan sivillerin çıkarılması için, yaşam
haklarını korumak adına çok sayıda görüşme
yaptık, hatta açlık grevine girdik Mecliste fakat o sivilleri
ölmekten, katledilmekten kurtaramadık. Ben de o katliamın
tanıklarından biriyim. Benim telefonumda Mehmet Yavuzelle
yaptığım görüşme var, hâlâ mesajları duruyor ve
silemiyorum. Mehmet Yavuzel bodrumdayken -tek telefon ondaydı- bize
ulaştı. Sabah onların kurtarılması konusunda -kayıtlarda
var, çok ayrıntılı anlatmıştım-
İçişleri Bakanlığı ve Sağlık
Bakanlığıyla anlaşmıştık. Sağlık,
İçişleri ve biz üçlü bir masa kurduk orada. Her çıkmaya
çalıştıklarında tarama oldu ve asker gidişe izin
vermedi. O bir muamma. Şu anda -kayıtlarda- onların örgüt üyesi
olduğunu söylüyorlar. Örgüt üyesi falan değillerdi. Ayrıca örgüt
üyesi olsalar bile yaşamları kurtarılmak zorunda. Devlet, örgüt
üyesini öldüremez ki zaten, yakalayamazsa öldürür. Sağ ele geçirme
olanağı varken sağ ele geçirmek zorundadır, yasamızda
var. O zaman devlet örgüt üyesi olarak gördüğü herkesi gidip tarasın,
öldürsün. Buna cinayet diyorlar hukukta. Ayrıca bunlar sivildi ve Mehmet
Yavuzelle ben telefondayken Sayın Numan Kurtulmuş da telefonun
diğer ucundaydı, kendisine de dinlettim. Çok iyi hafızamda ve
asla unutamam o sesi, son görüşmemde -yani o su olmaması, çok uzun
görüşmeler oldu- dedi ki: Bizi tarıyorlar, enkaz
altındayız. ve telefon kesildi ve ben bir daha
aradığımda ulaşamadım, on gün sonra, on beş gün
sonra hepsinin cenazesi o bodrumdan çıkarıldı. Ölüm anına
tanıklık ettim. Telefonun diğer ucunda ben, Cizrede bodruma
müdahaleye tanıklık ettim ve bu ses kayıtları şu anda
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde çünkü diğer uçta da
Bakanlık, Sağlık ve İçişleri Bakanlığı
orada bir kurtarma faaliyeti olduğunu, kurtarma sırasında oraya
baskın yapılmasının
Orada hepsi öldü, bir tek kişi
canlı çıkmadı o bodrumdan. Rojhat Dilsiz bildiğim bir
gazeteci, 17 yaşında çocuk var, Mehmet Yavuzel DBPnin parti meclisi
üyesi ve Faysal Sarıyıldız bunları anlattı, kamuoyuna
anlattı çünkü devlet insanlığa karşı suç
işliyordu. İnsanlığa karşı suçları
teşhir etmek onu hedef hâline getirdi.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Masum
insanların öldürülmesinden bahsetme de
Onun için ben gideyim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Buyurun Sayın Vekilim, bir şey mi dediniz?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Devam edin siz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Siz
istediğiniz için etmiyorum.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Masum
insanların öldürülmesinden de bahsedin, polislerden de bahsedin,
askerlerden de bahsedin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Siz
savunma hakkını da ortadan kaldırın, tahammülünüz bu kadar
işte. Oy vereceksiniz ama dinleme zahmetinde bulunmuyorsunuz tabii. Tarih
görüyor sizin ne yaptığınızı.
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir)
Necmettin Yılmazdan da bahset!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Efendim?
Cizrede ne oldu? Cizreyle
devam etmek istiyorum. Deminki manşetler vardı ya, şu anda
önümde Faysal Sarıyıldızın fezlekeleri var ve
iddianameleri var. Bu, hani, anlatılanlar ve gerçekten Faysal
Sarıyıldız
Hepsini okusam tabii ki yetmez ama silaha
ilişkin olanı özellikle söyleyeceğim.
Evet, bu fezleke, bu manşete konu olan fezleke
-bugün avukatıyla görüştüm- hâlâ davaya dönüşmemiş, şu
ana kadar. Yani bu kadar manşet yapılmış, diğerleri
iddianameye dönüşmüş, bu dönüşmemiş. Silah meselesinde
savcı bile Faysal Sarıyıldızın olduğu yerde
silahların olmadığını söylüyor. Yani Faysal
Sarıyıldız ve silah bir arada asla bulunmamış. Böyle
bir fotoğraf yok, böyle bir kare yok, Faysal
Sarıyıldızın silahla bir teması yok; zaten olamaz.
Ayrıca, olsa suçüstü hükümlerine göre dokunulmazlık da korumaz; bunu
hukukçular bilir, suçüstü hükümleri başka bir şeydir yani silah
olması, cinayete teşebbüs, birçok şey olabilir. Öyle
olsaydı bırakın dokunulmazlığın
korumasını, emin olun orada öldürülebilirdi de. Ama burada o kadar
zorlamışlar ki ve ifadede, yakalanan vatandaş -adını
da söyleyeyim, Mehmet Ali tarafından kullanılıyormuş- diyor
ki: -aracın plakası var- Ben Faysal
Sarıyıldızın silahla ilgisi olduğunu bilmiyorum. Biz
hiç konuşmadık, haberim yok. Bir sürü ifade var yani hepsini okumak
isterim de gerçekten insan konuşurken dinlenmek istiyor. Bir fezleke bu ve
manşetlerin ne kadar asılsız ve popülist bir
yaklaşımla, sadece suçlamak amacıyla olduğunu gösteriyor.
Bir de şöyle ibretlik bir dava var: Nerede
görülüyor? Cizre 3. Asliye Ceza Mahkemesinde. Faysal Bey hakkında toplam
23 tane soruşturma var ve soruşturmalar hakkında size fikir
versin diye Faysal Beyin birkaç konuşması ve tweetini size
okuyacağım.
16/12/2015 tarihinde -bu sadece tweet davası,
birkaç dava sadece attığı tweetler sebebiyle
açılmış zaten- diyor ki tweetinde: Cizrede kenar mahalledeki
evlere giren askerler halkı evlerini boşaltmaları yönünde tehdit
ediyor, Boşaltmazsanız evinizi başınıza
yıkarız. 17/12/2015 tarihli bir başka tweeti: Cizrede
Kuran kursu hocası olan Hediye Şen sizin talimatınızla
katledildi. Devlet Cizrede bu akşam ise 3 çocuk sahibi 22
yaşındaki Doğan Aslan adındaki bir babayı katletti.
Aslanın cenazesi hâlâ mahallede. Bunların hepsi tweet, küçük
küçük tweetler. Silopide Yenişehir Mahellesinde hendeklerin
olmadığı bir sokakta eve giren askerler gündüz saat 01.00den
itibaren evi işgal etmiş durumda. Diğer bir tweet: İki
katlı evin üst katına yerleşen askerler evin avlu duvarını
yıktı. Ev halkını aşağı kata gönderen
askerler üst kata zorla yerleşti. Evin mutfağını ve
diğer odalarını fütursuzca kullanan askerler ev
halkının evden çıkmasına izin vermiyor. Bu zulüm
yanınıza kalmayacak. 18/12/2015: Cizrede AKP vahşeti giderek
tırmanıyor. Sadece Cudi Mahallesi Dağdibi Sokaka 15 top
atışı yapıldı. Çocukların yüzündeki korku
azabınız olacak. Budur kürdistandaki AKP vahşetinin özeti.
19/12/2015 tarihli tweetinde ise: AKP özel halk dairesi
ortaklığı kürdistandaki katliamı gerekçelendirmek için
durmadan yalan üretiyor. 20nin üzerinde yaralı var; ölü ve
yaralıların hepsi Cizrenin yerleşik halkı. Faşist
katliam ittifakı bunun dışında somut bir şey sunsun.
Zorbalık sistemi Cizrede az önce de 70 yaşındaki Selahattin
Bozkurtu katletti. Hâlâ kapısının eşiğinde bulunan
Bozkurtun cesedi alınamıyor. 20 Aralık 2015te: Cizre
aralıksız atılan obüs toplarıyla vuruluyor.
Yakılıp yanmaya başlayan evlere ulaşılamıyor.
Cizrede 40 yaşındaki Zeynep Yılmazı şimdi uçaksavarla
katlettiler. Cizre Cudi Mahallesinde Zeynep Yılmazın
katledildiği yerde şimdi de 2 yaşındaki Yusuf Sosluyu
vurdular. Hastaneye kaldırılamıyor. Bu devam ediyor, yani,
umarım sıkmıyorumdur. Devletin günlerce Cizreye, Silopiye
sevk ettiği yüzlerce araçtan oluşan ağır mühimmat, çocuk,
kadın, genç ve yaşlı sivillere ölüm olarak dönüyor.
21/12/2015te şöyle bir tweet var: Mahallelerden zorla
çıkarılan yüzlerce kişi kapalı spor salonuna
yerleştirildi, yüzlerce kişi fiilî olarak gözaltında, devlet
vahşet sergisinden kareler. sanırım fotoğraf var.
Fotoğraf yok bende. Arkadaşlar, bu, en ciddi davalardan biri
tweetlerden oluşuyor. Bu tweetler doğru. Hiç kimse böyle yalan
üretemez. İsim, yer, uçaksavar söylüyor yani 70 yaşındaki
şu, 2 yaşındaki şu ve Cizrede yaşıyor, her an
bilgi ulaşıyor ve tek kanalda vekil çünkü basın giremiyor.
Şimdi, bunu yapanlar mı suçlu, bunu duyuran mı suçlu? Faysal,
işlenen suçları söylüyor. Çocuk öldürdünüz. Kadın öldürdünüz.
Sivil öldürdünüz. İnsanlar bodrumda yakıldı. deniyor, hepsi
burada yazılı. Şimdi, Faysalın niye hedef olduğunu
anladık mı? Çünkü Faysal bu suçların tanığı.
Orada insanlığa karşı suç işlendi ve Faysal
yetmiş dokuz gün boyunca Cizreden bir adım dışarı
çıkmadı ve hakkında açılan davalar da işte tweet
attın, bunu kamuoyuna duyurdun şekilde. Ama şunu unutmayın,
unutmayalım: Uluslararası Ceza Mahkemesi kesinlikle Cizreyi bugün
olmazsa yarın, yarın olmazsa on yıl, on yıl olmazsa tarihin
bir dönemecinde mutlaka yargılayacak, sanıklar olacak ve mahkûm
edilecek. Birleşmiş Milletlerin Cizreye gelmek için defalarca
açıklaması var. Ben Cizreye gitmek istiyorum. Bu bodrumlarda
insanlar nasıl yakıldı, tespit etmek istiyorum. Silopiye gitmek
istiyorum. diyor. Muiznieks defalarca açıklama yaptı, Avrupa
Komisyonundan: Biz gidemiyoruz ilgili yerlere. Defalarca farklı kurumlar
açıklama yaptı ama hâlâ Birleşmiş Milletlere izin verilmedi
ve o bodrumların yerine şu anda TOKİ konutları
yapılıyor. İki ay önce orada insan kemikleri bulundu.
Şimdi, bunu Faysal anlattığı için sanık,
vekilliği düşürülüyor ama bu suçu işleyenler iktidarda kalmaya
devam ediyor. Böyle bir adaletsizliği tarih affetmez. Bu adaletsizlikle er
ya da geç yüzleşeceğiz.
Diğer davaları merak ediyorsunuzdur. Bu
bir Nevroz davası, Cizre 2. Ağır Ceza Mahkemesinde, Faysal Bey
Nevroza katılmış. Başka bir tanesi, cezaevinden
çıktıktan sonra halkla buluşma ve burada konuşmaları
da yok. Bu da bir halkla buluşma davası. Halkla buluşmada
şöyle deniyor, bu ilginç, not etmişim: Orada bulundukları,
orada yasa dışı örgütün sloganlarının
atıldığı, kendilerinin de orada bulunduğunun tespit edildiği...
Yani bir kitle içinde bulunuyor, birileri slogan atıyor fakat o slogandan
vekil sorumlu. Vekil nasıl binlerce kişiyi susturacaksa! Yani, o da
ayrı... O ne suçu işlemiş, o da savcıların takdirinde.
Şimdi, Faysal Beyin işte bütün
iddianameleri ve fezlekeleri bunlar ama tabii, davalardan düşürülmüyor,
başka bir formül bulunmuş, dokunulmazlıklardan düşürülmek
isteniyor.
Şimdi, dokunulmazlıklarla ilgili ileri
sürülen devamsızlık meselesini aslında Komisyonda çok
tartıştık ama şunu, tekrar, tabii, söylemek istiyorum:
Sağlık raporunu Faysal Sarıyıldız savunmasında
anlatmıştı, ben geçiyorum onu çünkü sağlık raporu
skandal bir şekilde kabul edilmiyor, garip. Şu anda bir tane
sağlık raporu da Stuttgart Konsolosluğunda kayıp.
Nasıl bir şey? O zaman biz nasıl bunu görüşebiliriz? Faysal
Bey gerçekten hasta, tedavi oluyor ve gelemiyor. Ayrıca onu da
bırakalım yani Sırrı Süreyya Önder anlattı, vekilimiz,
şu anda bu durumda olup Meclise gelmeyip kaç vekil düşürüldü ki
Faysal Sarıyıldız düşürülsün? Yani bunun hukuki bir mesnedi
olmadığını hepimiz bal gibi biliyoruz.
Şimdi, burada öyle bir ileri gidilmiş ki
Meclis Başkanlığı sağlık raporunu
inceletmiş, vekilin iradesine, beyanına zaten güven duyulmuyor, onu
da inceletiyor, diğer gönderdiği sağlık raporu da getirtilmiyor.
Şimdi, ama bütün bunlara rağmen apar topar Genel Kurulda önümüze
gelebiliyor çünkü emir büyük yerden, Faysal Sarıyıldızın
vekilliği düşürülecek, bu manşetlerden beri hazırlık
yapılıyor.
Şimdi, burada hem usul hem Anayasaya
aykırılık açısından zaten hiçbir uyarlılık
yok, tümüyle Anayasaya aykırı ve hukuksuz bir şekilde, sadece
siyasi saiklerle, sadece siyasi saiklerle burada üyelik düşürülme
isteğiyle karşı karşıyayız.
Hani, o filmlerde vardır ya, zehir hafiye
rolü diye bir rol, Türkiye Cumhuriyeti devleti Faysal
Sarıyıldız yurt dışında hangi ilde, hangi ülkede,
hangi etkinliğe katıldı, ne dedi, ne yaptı, resmen bunun
peşine düşmüş. Böyle bir şey olabilir mi? Bugüne kadar gördük
mü böyle bir şey? Partimizin, genel merkezimizin yazısı var,
görevlidir.
Birazdan birleşimlere de geleceğim.
Hangimiz 47 birleşime katıldık? Hepimizi dâhil ederek
söylüyorum, bunu da tartışalım o zaman, açık yüreklilikle
tartışalım.
Burada hafiyelik rolünde çok da eline geçen bir
şey yok çünkü Faysal Sarıyıldız Avrupada partimiz
adına çalışmalar yürütüyor, Cizreyle ilgili
tanıklıklarını insan hakları kurumlarına,
Birleşmiş Milletler mekanizmalarına, oradaki sivil toplum
kuruluşlarına, halk toplantılarına giderek vekillik
faaliyetini sürdürüyor. Faysal Sarıyıldızın yaptığı
iş bu.
Müşahedeyle açılan oturumlar. Bu bir
muamma tabii. Şimdi, Genel Kurul toplantılarında -hepimiz
biliyoruz milletvekili olarak- ya müşahedeyle ya da yoklamayla
açılıyor. Müşahedeyle açıldığında hepimiz
var kabul ediliyoruz. Mesela, dün açılışta ben yoktum kendi
adıma, yoklama da yok, var sayıldım, dilekçe vermeye ya da
gelip imzalamaya gerek duymadık. Hepimizin yaptığı bir
şey. Müşahede de ağırlıklı oluyor zaten. Fakat,
Faysal Sarıyıldız da diyor ki yani lütfen buraya dikkatinizi
toplamak istiyorum: Müşahedeyle açılmış olsa bile Faysal
Sarıyıldız mazeret dilekçesi verdiği için yok
sayılıyor. Şimdi nasıl yorumlayalım bunu? Gerçekten
ben işin içinden çıkamadım. Yani, biz buradayız bugün,
müşahedeyle açıldı, biz mazeret dilekçesi vermedik doğal olarak.
Diyelim ki ben yokken danışmanıma söylüyorum, diyorum ki:
Mazeret dilekçelerimizi bırakın, şu ildeyim,
şuradayım diye yazın. Şimdi, müşahede olsa, benim o
dilekçem gelmiş olsa ben o gün yok sayılacağım yani.
İnsaf yani! Nasıl bir mantık bu? Yani, bu, uzaylı
mantığı mı? Ben çözemedim yani yoruldum herhâlde biraz da.
Şimdi, yani tam olarak açıklıyorum, Faysal
Sarıyıldızın şu anki tutanaklara göre suçu şu,
suçu diyorum tırnak içinde: Müşahedeyle açılan oturumlarda
mazeret dilekçesi verdiği için yok sayılıyor, bu nedenle
vekilliği düşecek. Bu kadar ağır bir yaptırım
olabilir mi? Mazeret dilekçesi vermek suç mu? Dürüst davranmış,
dürüst davranmış, demiş ki: Ben bu oturumda yokum. Mazeret
dilekçesi göndermiş, bu, onun karşısına Sen yoklamalara
girmedin. diye gidiyor. Tamam da yoklama yok ki. Hadi yoklama olsa zaten
mazeret dilekçesi geçerli olacak. Yoklama olmadığı için, tam
tersine müşahedeyle açıldığı için yok
sayılıyor; işte Tuğba Hezerin de aynen öyle, biraz
farklı bir boyutta.
Şimdi, bunun dışında şey
diyor: Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması. Ya, Meclis
hangimizi izliyor? Bugüne kadar hiçbiriniz şunu hissettiniz mi: Biz
yoklamada yokuz, Meclis Başkanlık Divanı yoklamada yokuz diye
bizim hangi ilde olduğumuzu tespit ediyor mu? Hangi etkinliğe katıldık,
hangi televizyon programına gittik, yurt dışında hangi
programa gittik diye bir araştırma yapılıyor mu? Hiç
yapılmıyor, yapılamaz. Milletvekilinin işi sadece
Parlamento değil. Ama Faysal Sarıyıldız hakkında
yapıyor. Garip bir şey, yani Sen bugün buradaydın. diyor.
Diğer milletvekilleri neredeydi? Eşitlik olabilmesi için 550
kişi hakkında aynı işlemi yapın, müşahedeyle
açılmış, kaç kişi mazeret dilekçesi vermiş, kaç
kişi hangi ilde, hepsini tespit edelim. Şimdi, öyle bir durum ki
Meclis pratiği ve teamül hukuku yerle bir edilmiş zaten, böyle bir
teamül yok.
Şimdi, burada Babacanı örnek verdim,
Sayın Davutoğlunu Sırrı Süreyya söyledi, daha birçok
milletvekili örnek gösterilebilir, iki kişi tespit edebildik yani
devamsızlık meselesinden. Çok teknik ayrıntılara girmiyorum
çünkü olay siyasi yani devamsızlık sebebiyle düşürülmüyor.
Şu anda oy verilse bile asla devamsızlık sebebiyle değil,
tümüyle siyasi saiklerle oluyor. Babacan ve Davutoğlu ağzımıza
geliyor da varsa örnekler sizler söyleyin yani benim aklıma sadece ikisi
geldi.
Burada şunu tekrar tekrar hatırlatmak
istiyorum: Hangi milletvekilinin, hangi arkadaşın
mantığına uyuyor mazeret dilekçesi verdiği için
müşahedeyle açılan oturumda yok sayılmak? Şu anda Meclis başkan
vekili de burada, bu soruları sormak istiyorum. Şimdi,
hazırlık komisyonunda sorduk: 47 birleşimin kaçı
müşahedeyle açıldı? Cevap alamadık, resmî bir cevap yok.
Karma Komisyonda sorduk: 47 birleşimin kaçı müşahedeyle
açıldı, kaçı yoklamayla? Yine cevap verilmedi. Şimdi Genel
Kurulda soruyoruz: Gerçekten, bu 47 birleşimin kaç tanesi
müşahedeyle, yoklamayla açıldı ya da Başkanlık
Divanı oluşmadığı için Meclis
çalışamamıştır? Soruyoruz Genel Kurulda, Başkanlık
Divanında. Bunu bugün bize söylemezseniz, cevap alamazsak hâlâ -yirmi dört
saat sonra oylama yapılacak- bunu AYMye, sonra AİHMe söylemek
zorundasınız. Bari şimdi söyleyin ki milletvekilleri oy
kullanırken hiç değilse bir değerlendirme yapabilsin, adil bir
karar verebilelim. Burada bizim dışımızda da bu
değerlendirmeyi yapacak milletvekilleri var.
Yine onu es geçiyorum, devam zorunluluğu
olmayanlar, gelmeyenler, bakanlar, genel başkan
yardımcıları; biz isteseydik Faysal
Sarıyıldızı rahatlıkla MYK üyesi seçer, Genel
Başkan Yardımcısı yapar ve Devam zorunluluğu
olmasın. derdik. Bizim böyle bir kaygımız yok ki, böyle bir
şeyi düşünmedik bile çünkü görevlendirmesi var,
çalışıyor. Ama önümüze bu meselenin geleceğini bilsek, yani
kötü niyetli olsak diyeyim tırnak içinde, olmadığı hâlde
yapabilirdik, bu yapılıyor aslında. Böyle bir şeye tenezzül
bile etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz.
Şimdi, 138inci maddeyi arkadaşlar
anlattılar, ben oraya girmeyeceğim. Ama bu süreç ne Anayasa ne
İç Tüzük hükümleriyle asla uyumlu değil çünkü Sayın
İyimayanın bu Komisyonda bir açıklaması var -burada
mı bilmiyorum ama, genelde olur- Bir standart belirlemek
imkânsızdır. demiş Sayın İyimaya açıklamada ve
şöyle demiş: Somut olay çok iyi değerlendirilecek; yarı
yargısal yetki bakımından bir sorun yoksa siyasi takdirde
bulunacak, bu da somutun niteliğine göre. Öyle hâl vardır ki
düşmesin, öyle hâl vardır ki düşsün. Anlayan, anlamayanlara
anlatsın. Sayın İyimaya çok iyi bir hukukçudur gerçekten ve çok
iyi makaleleri var, ben de çok okudum, zevkle de okurum. Burada biraz
karışık ama Açıkçası, standart belli değil.
diyor aslında. Yani ya sistemle ilgilidir, siyasidir ya da hukukla
ilgilidir. Ama şöyle bir şey de söylüyor -hoşuma gidiyor onun
yazılarını okumak- Bir, natürel devamsızlık; iki,
antisistem devamsızlığı. diyor. Sayın Meclis
başkan vekillerimizin iyi bilmesi lazım. Denizlide oturuyor,
İstanbulda oturuyor, sistemle bir sorunu yok, Anayasanın 3üncü
maddesindeki temel değerleriyle bir sorunu yok; o, sistem
devamsızlığıdır ve sistem devamsızlığında
parlamenter hoşgörü takdirle karşılanır. Gerçekten, istisna
hâlde düşürülmesi gerekiyorsa düşürülür ama antisistem
devamsızlığı, devamsızlıktan çok, bence,
vatandaşlık hukukuyla ilgilidir. Eğer siz
devamsızlığı kurulu düzenin temel
paradigmalarını, demokratik düzenin değişikliği
yöntemleri dışında tasvip edilmeyen araçlara başvuruyor, o
nedenle devam edemiyorsanız o antisistem
devamsızlığıdır. Aslında bu bir anayasal sorundur
ve bu, milletvekilliğinin düşmesi değil vatandaşlığın
düşmesiyle ilgilidir. İşte burada çok isabetli bir şey
söylüyor.
Bu söylenenler yazılı değil ama
uygulamanın temelinde yer alıyor esasında çünkü bu 2
milletvekilimizin vatandaşlıktan çıkarılma süreçleri de
başlatılmıştır. Haklarında bu soruşturma
açılmasının ardından, hemen akabinde Erdoğan bir
açıklama yaptı ve hemen süreç başlatıldı. Ülke
dışında bulunanlar için yaptığı
Vatandaşlıktan çıkarılacaklar. uyarısının
ardından, 6 Ocak 2017 Cuma günü 29940 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak
yürürlüğe giren 680 sayılı OHAL KHKsi haklarında yürütülen
soruşturma uyarınca mahkeme tarafından davet edilmelerine
rağmen Türkiye'ye gelmedikleri gerekçesiyle vatandaşlıktan
çıkarma hükmü getirmekteydi. Bu hüküm uyarınca, 5 Haziran 2017
tarihli Resmî Gazetede yayınlanan 130 kişilik listede Türkiye'ye
gelmeyenlerin vatandaşlıktan çıkarılacağı ilanen
duyuruldu. Bunların içinde tahmin edin kim var? Tuğba Hezer ve Faysal
Sarıyıldız da var. Yani burada vekillikten çıkarma
vatandaşlıktan çıkarılmadan önceki bir basamak. Vekillikten
çıkarmak da yetmiyor, vatandaşlıktan bile çıkarılma
süreci ilan edilerek başlatılmış durumda. Bu, sadece Meclis
seremonisi -tırnak içinde- bu görüşmelerimiz,
yaptığımız savunma aslında sonrasının sadece
bir ara basamağı. Bu nedenle Parlamentoda hakkaniyetle, objektif
değerlerle hanginiz gerçekten Eşit bir uygulama var. diyebilir bunu
içtenlikle merak ediyorum ama siyasetin gereği kimsenin
söylemeyeceğini de biliyorum.
Yani özetle şu tablo: Milletvekili sistemle
barışıksa, iktidar aleyhine değilse, HDPli değilse
hele özellikle, istediği kadar gelmesin Parlamentoya. Hiç gelmese ne olur?
Milletvekilliği düşürülmez ama HDPliyse hiçbir hukuk kuralı
işlemez, hiçbir teamül işlemez, her türlü hukuka
aykırılık kural gibi önünüze gelir. İşte burada biz
böyle bir çifte standartla karşı karşıyayız. Hukukta
çifte standart ve ayrımcı uygulamalar en tehlikeli
uygulamalardır. Aynı durumda olanlar arasında farklı
kararlar verilmesi gerçekten adalet duygusunu bitirir. Yani bir ceza hükmünün
Yozgatta farklı, Hakkâride farklı uygulanması
vatandaşın adalete olan güvenini sıfırlar. 4 parti
milletvekili arasında 1 partinin milletvekiline ayrımcı bir
uygulama ve hukukun aleyhe yorumlanmasıyla verilecek bir karar o ülkede
artık anayasanın, demokratik standartların
olmadığının ilanıdır aslında.
İşte, Faysal Sarıyıldız bunlardan biridir. Hele hele
Parlamentoda ayrımcılık varsa, biz milletvekilleri arasında
ayrımcılık varsa vatandaş arasındaki
ayrımcılığı varın siz düşünün.
Şu anda Diyarbakırda milletvekillerimiz
bir parkta nöbet tutuyorlar, demokratik bir iş yapıyorlar, bir tepki
gösteriyorlar tutuklamalara, hukuksuzlara karşı ve polisler
etraflarını kuşatmış durumda. Dün buradaydık,
önceki gece Diyarbakırda şöyle bir manzara yaşadım yani
özeli hiç anlatmam ama aklıma geldiği için anlatacağım: Ben
ve eşim bir hastane dönüşünde polis kontrol noktasına denk
geldik. Aracı eşim kullanıyordu, benim makam aracım
değildi. Durduk tabii, ışığı açtık.
Eşim avukat İyi akşamlar. dedi, İyi akşamlar,
buyurun, sağa çekin. dedi. Eşim Ben avukatım. dedi. Hani,
avukatın aracı aranmaz normalde, yasal bir şey. Çek! dedi.
Beyefendi, avukatın aracını arayamazsınız, nedir
mesele? dedi, kimlik çıkardı. Ben de izliyorum, hani Vekilim.
demeye gerek duymuyorum çünkü orada Vekilim. demek de aleyhe bir şey,
daha çok üstünde duruyor bu sefer, işin yoksa uğraş. Bir
baktım, artık tuhaf bir şey oldu, ben de şöyle kafamı
uzattım, mecbur kaldık, yanımda bir doktor arkadaş
vardı Milletvekili var. dedi. Geçin diyorum size! dedi. Allah Allah.
Memur bey, siz ne diyorsunuz? Bakın, araçta kart var, ben size
kimliğimi de gösteriyorum, nasıl bir
saygısızlıktır bu? Yani bırakın vekili,
vatandaşa bile böyle davranmanız kabul edilemez, herkese eşit
davranın. dedim. Ben sabahtan beri buradayım
O kadar büyük bir
saygısızlıkla konuştu ki onun düzeyine düşsem
ineceğim onunla tartışacağım. İyi
akşamlar. deyip ayrıldım.
Şimdi, bu uygulamayla herhangi biriniz ilinizde
karşılaşsanız ne hissedersiniz? Bize niye böyle
davranılıyor? Adanada bana böyle davranılmıyor mesela,
benim ilimde böyle davranılmıyor, gayet standartlar yerinde,
İstanbulda da böyle davranılmıyor, Ankarada da ama
Diyarbakırda, Mardinde, Siirtte, Hakkâride, Kürt illerinde, kürdistan
illerinde -15inci maddede yasak gelecek ya bu kullanıma, biz bol bol
kürdistan diyelim Sayın Akçay, sonra herhâlde ceza verilecek- orada
polis böyle davranıyor. Gerçekten, bunu hissetmek komik değil
acı veriyor çünkü sen ayrımcılığa
uğradığını hissediyorsun. Adanada polis selam
verirken, saygı sunarken orada sana çok kötü bir muamele yapıyor.
Niye, gücü nereden alıyor? Siyasetten alıyor. Diyor ki: Yahu,
bunların eş başkanı cezaevinde. Polis her gün bunları
gözaltına alıyor. Her gün Cumhurbaşkanı -genel başkan-
bunlara terörist diyor. AKP her kalkıp oturduğu yerde HDPyi
suçlayan açıklamalar yapıyor. Polis de durumdan vazife
çıkarıyor Ben niye saygı göstereyim. diyor. Şimdi, bu
siyasi bir yaklaşım değil mi? Şu anda yapılan da bu
siyasetin devamıdır işte. Biz aynı yerden geldik ama
maalesef aynı uygulamalara muhatap olmuyoruz .
Şimdi, bu yoklama sebebiyle vekillikten düşürme
istisnalar dışında gündeme gelmemiş. Benim bildiğim,
tespit ettiğim kadarıyla bu konuda iki sayı var,
devamsızlıktan dolayı. Diğer dönem, Cemil Çiçekin
Başkan olduğu dönemde böyle bir uygulama olmadı; aksine, cezalar
olduğu hâlde dönem sonuna bırakıldı fakat burada gündeme
alınması ayrımcı siyasetin açıkça
yansımasıdır yani siyasi rekabet, seçim sandıklarında
değil devamsızlıkta, tutuklamalarda, siyaseten gücünü kullanarak,
hukukun gücü değil gücün hukukunu yaratarak bir partiyi siyasetten atmaya
yöneliktir. Bu bir öç almadır, bu bir intikam alma duygusudur ve intikam
hukukta en tehlikeli kavramdır, ihkakı hak yasaktır, ceza
hukukumuz Cezayı devlet verir. der. Bir kişi sizin
babanızı öldürmüşse sizin onu öldürmeniz hak değildir,
sadece meşru müdafaa hâlleri, belirli hâller saklıdır ama
burada, iktidar açıkça siyasi rakibine karşı, 7 Haziran ve
öncesindeki seçim başarısı ve barış konusundaki
söyleme, kendisinin savaşa dönmesi sebebiyle bir intikam duygusuyla
yaklaşmaktadır. Rövanşist bir duygu vardır burada. Burada
Türkiye halklarının gerçekten demokrasiye olan inancı
zayıflıyor. Biz halkımıza karşı sorumluyuz ve
bize bu görevi veren halktır, ancak halk alabilir bu görevi. Bunu
konuşmamın sonunda söyleyeceğim. Halkın görevimizi
elimizden alması dışında bütün laflar lafı
güzaftır, hiçbir şekilde dikkate alınmaz.
Şimdi, başka bir bölüme geçeceğim.
İktidar partisi sıklıkla konuşmalarında tek parti
dönemini eleştiren, ayaklar altına alan bir dil tutturuyor. Sadece
bunu arada hatırlatmak istiyorum. Ama bu dönemde, öncesinde Adalet ve
Kalkınma Partisi milliyetçiliği ayaklarının altına
almıştı. Çok da iyi bir şey yapmıştı.
Milliyetçilik -tırnak içinde- olumsuz anlamda olursa faşizme ve
ırkçılığa kadar varır, Hitler Almanyasında
olduğu gibi. Ama şimdi ne yapıyor? Kürt diyeni
cezalandıran, her türlü milliyetçiliği ayyuka çıkaran, göklere
çıkaran bir yaklaşımı var. Ve burada gerçekten Kürt
milletvekillerine özellikle sesleniyorum: Kürte yapılan bu
düşmanlık izzetinefsinize gerçekten dokunmuyor mu? Şırnak
vekilinin bu şekilde hukuksuzca vekilliğinin düşürülmesi
konusunda siz bir tutum almayacak mısınız diye sormak istiyorum.
Burada görüyorsunuz, ne yazıyor Meclis
Divanının arkasında: Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. yazıyor. Bu İç Tüzük'te bunu
geniş konuşacağız, bundan sonra artık şöyle
söylememiz lazım: Egemenlik kayıtsız şartsız
iktidarındır, çoğunluğundur, milletin değil. Millet
bölünemez çünkü. Size oy veren de millet, bize oy veren de millet;
Diyarbakırlısı da milletin bir parçası, İstanbullusu da,
Antalyalısı da, Adanalısı da, Mersinlisi de.
Şırnaklı da bu milletin bir parçasıdır. Eğer
Şırnak vekilinin oy verenlerini, halkını, oradaki
milletini, siz, vekilliğini düşürerek elinden alırsanız
milleti böldünüz demektir. Egemenlik kayıtsız şartsız artık
milletin olmuyor. İşte, bu, bu kadar önemli bir meseledir.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu
-konuşmamın başında ifade ettim- HDPye yönelik
operasyonların bir parçasıdır dedim. Yani Faysal
Sarıyıldız ve Tuğba Hezerin bugün vekilliklerinin düşürülmesi
gündemi, HDPye yönelik başlatılan konseptin sadece bir
ayağıdır.
Peki, hani, sık sık söylüyoruz ya
-bulursam o notumu okuyacağım- Bütün partiler için
dokunulmazlık kalktı, siz niye itiraz ediyorsunuz? diyorlar.
Herkesinki kalktı. Aslında doğru bir laf ama bizim o zaman da,
20 Mayısta da şunu söylediğimizi çok iyi hatırlıyorum:
Yargı bu hâldeyken siz kuzuyu kurda teslim ediyorsunuz. Bu sadece bize
yöneliktir, biz bunu biliyoruz. dedik ve dediğimiz oldu.
Nasıl oldu? Daha tartışmalar
başlar başlamaz savcılar harekete geçti, bir anda bütün illerin
savcılıkları HDPli milletvekilleri hakkında fezlekeler
hazırlamaya başladılar.
Şurada artış var, mayıstan sonra
HDPye yönelik fezlekelerin artış oranı: Yüzde yüz değil
ha, daha fazla. Bir anda savcılara verilen talimatlar sonucunda
fezlekeler, hepimiz hakkında, son dakikada, 20 Mayısta bile
hızla fezlekeler Meclise gönderildi.
Size sadece birkaç rakam söyleyeceğim,
yargının bağımsız ve tarafsız
olmadığını, yargının talimatları siyasi
iktidardan aldığını ve ona göre
çalıştığını gösteren.
2007 ile 24 Aralık 2015 yılları
arasında, sekiz yıllık dönemde, partimizin daha öncesi ve
siyaset yapan, aynı gelenekten gelen partilerin milletvekilleriyle ilgili
olarak sadece 180 fezleke vardı Meclise gönderilen. Aralık 2015 ile
Mayıs 2016 arasında, beş aylık dönemde ise 382 fezleke
Meclise gönderilmiş. Bu fezlekelerin 152 tanesi Hükûmet Anayasa
değişikliğini sunduktan ve 20 Mayısta yapılan son bir
aylık dönemlerde savcılar tarafından alelacele hazırlanarak
Meclise intikal ettirilmiş. Sadece bu gösterdiğim tablo bile
yargının nasıl
araçsallaştırıldığını aslında
açıkça gözler önüne seriyor.
Şöyle bir dikkatinizi çekmek istiyorum. Gerçi
Mecliste de kimse kalmadı ama ben savunmamı yapmaya devam
edeceğim. Arkadaşlarımıza, burada kalanlara anlatmak
yetiyor zaten. Tabii ki kendilerini de anlıyorum, bu kadar uzun
konuşmak da dinlemek de çok zor, belirli bir süresi var. Eğlenceli
bir konu olsaydı araya espriler, farklı şeyler
yerleştirirdim ama gerçekten çok tarihsel bir dönem ve sonuçta halk
iradesinin ortadan kaldırılmasıyla ilgili bir mesele olduğu
için farklı anekdotlar bilerek yerleştirmiyorum, yoksa
sıkmayacak bir savunma yapmayı da becerebilirim aslında. Yani
öyle bir durum da olabilirdi. Bu konuda affınıza
sığınıyorum.
BAŞKAN Sayın Danış
Beştaş, zannediyorum, Sayın Önderin rekorunu
kırdınız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ben
kimsenin rekorunu kırmaya çalışmıyorum.
BAŞKAN Herhâlde kırdınız, ben
öyle hatırlıyor gibiyim. İki saati aşkın bir süredir
bir savunma yapıyorsunuz ama tabii, savunmanın çok daha ötesinde çok
genel, çok konjonktürel pek çok soruna değindiniz. Lütfen artık
toparlayalım diye
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yok,
emin olun, benim söylediğim ve söylemeyi düşündüğüm birçok
mesele doğrudan savunma sınırları içinde. Partimizin
milletvekili hakkında bir dokunulmazlık dosyası var ve bu,
siyasi saldırılardan bağımsız değil. O nedenle
bunları bir bütün olarak değerlendirmeden sadece yoklama çizelgesini
tartışırsam zaten bu anlaşılmayacak. Biz tarihe not
düşmeye çalışıyoruz.
Şimdi, Anayasa değişikliğinin
Mecliste ve kamuoyunda tartışıldığı dönemde
Meclise yeni 468 fezleke geldi. Bu normal bir rakam değil. Bu fezlekelerin
yüzde 79u sadece bize, HDPye geldi, yüzde 79-80i. Üç parti var, üç partiye
yüzde 20 fezleke, bize yüzde 80 fezleke. AKP vekilleri hakkında 2 Ocak
2016 tarihinden itibaren sadece 8 yeni fezleke gelmiş. Sizce bu normal mi?
Değil. Hiç kimse bunu normal karşılamaz. Oranla
açıklayayım size; her 40 AKPli vekilden sadece 1i hakkında
fezleke var, her HDPli vekil için 6,3 fezleke hazırlanmış.
Toplamda 798 fezlekenin 510u yani yüzde 63ü HDPli, 145 tanesi CHPli, 46
tanesi AKPli, 20 tanesi MHPli vekil hakkındadır. Partimizin 59
milletvekilinin 55i hakkında yani yüzde 93ü hakkında fezleke var.
Bu da nasıl bir artış gösterdiğini, bu talimatlarla,
savcılarla kurulan diyaloğun nasıl etkili sonuç
doğurduğunu açıkça ortaya koyuyor. Mesela benim bir fezlekem 20
Mayıs tarihli. Savcı çok acele etmiş ama
yetiştirememiş, yazık gerçekten! Adanada Demirtaş hakkında
-2 tanesini yakından biliyorum- son gün yetişmiş,
bazıları bakanlığa gelememiş, direkt Mecliste
kalmış, böyle
Sonrasında ciddi bir aceleyle baş başa
kaldık.
Şimdi, başka bir mesele var, o da bu
siyasi operasyonun hukuktaki karşılığı nedir gerçekten?
Bu cezasız kalacak mı ve bu siyasi operasyon ne anlama geliyor?
Şimdi, bir madde var, Türk Ceza Kanununun
77nci maddesi. Bunu özellikle Parlamentonun dikkatine sunmak istiyorum ve bu
dönem bununla ilgili, merkezi hukuk komisyonumuzla da parti grubumuzla da
avukat arkadaşlarla da bir çalışma başlatmayı
düşünüyoruz.
Ne diyor bu 77nci madde? Şöyle diyor,
insanlığa karşı suçları düzenliyor; 1/d
fıkrası, kişi hürriyetinden yoksun kılmanın siyasal,
felsefi, ırki veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı
bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesinin
insanlığa karşı suç oluşturduğunu ve ilgili
cezaları belirtmiştir. Son fıkrada ise bu suçlarda zaman
aşımının işlemeyeceği düzenlenmiş.
Şimdi, savcı ve hâkimler tutuklama
kararları verirken bir hata ya da ihmal sonucu bu kararları
verebilirler, kasten hukuka aykırı karar da verebilirler. Bu durumda,
yargı mensupları ya görevi ihmal ya da görevi kötüye kullanmaktan
ceza alırlar. Türk Ceza Kanununun 257nci maddesi ve TCKnın
109uncu maddesine göre kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak
suçlarının oluştuğu gündeme gelebilir.
Savcı veya hâkimlerin -burada tabii şu
bağlantıyla söylüyorum- siyasal iktidarın talimatları ve
belirli bir sistematik dâhilinde yaptığı operasyonlardan söz
ediyorum. Siyasal, felsefi, ırki veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine
karşı sistemli ve planlanmış şekilde
şahısları hürriyetinden yoksun bırakmaya dönük verilen
tutuklama kararlarını insanlığa karşı suç olarak
Türk Ceza Kanununun 77nci maddesine göre tartışmamız gerekiyor.
77nci maddenin gerekçesine mutlaka bakmanızı öneririm. Burada
Nürnberg Statüsünün 6/(c) maddesinden esinlenilmiştir, kaynaklarda bu
var. İlk defa insanlığa karşı suç, siyasi operasyonlar
Nürnberg Statüsünde geçmiştir. Burada sonrasında, Roma Statüsünde
uluslararası hukukun temel kurallarının ihlali sonucu hapsetme
veya fiziksel özgürlüğün başka biçimlerde ciddi olarak
kısıtlanması insanlığa karşı suç olarak
tanımlanmıştır; 7/(1). Bu arada, suçun failini, tutuklama
kararı verenlerin mutlaka tutuklamaya yetkili olup olmaması da önemli
değildir. Yani tutuklama kararı veren hâkimler dışında
tutuklama kararı verilmesini sağlayan kişiler de fail olabilir.
Değerli milletvekilleri, bu, sizi doğrudan
ilgilendiriyor. Siyasi operasyonlarda Türk Ceza Kanununun 77nci maddesine
göre sistematik, planlı siyasi saiklerle yapılan operasyonlar
insanlığa karşı suçtur ve bunun için savcı ve hâkim
olmak gerekmez, bunu destekleyenler de aynı suçun faili olabilir. Yani
bugün vereceğiniz oylarla aslında insanlığa karşı
işlenen suçlara imza atıyor olabilirsiniz; bunu hatırlatmak
istiyorum.
Günümüzden bin yıl daha geriye bir gidip
baktığımızda, 1215 yılındaki Magna Cartayı
anmadan geçmek istemiyorum gerçekten.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kâtip üye yerini aldı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Sayın Özel, özgürlük kavramı nasıl tanımlanmış
bir dikkatinizi çekmek isterim.
Sayın Özel, buyurun, söyleyin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok, yok, Tutanak Hizmetleri
kâtip üye değişimini tutanağa geçmiyor, o hizmeti de biz
veriyoruz artık.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ben de
Magna Cartayı tam size okuyordum. 1215te çok güzel bir tespit
yapmış -bugünle kıyaslayınca binlerce yıl önceyi,
aradaki farkı görüyoruz- şöyle diyor: Özgür hiç kimse kendi
benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde
muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve
mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan
edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara
uğratılmayacaktır. 1215, değerli arkadaşlar. 2017,
bugün milletvekilleri hüküm giymeden cezaevindeler, belediye eş
başkanları hüküm giymeden cezaevindeler. Magna Cartadan bugüne, ne
kadar geriye gittiğimizi herhâlde söylememe gerek yok bu kıyastan
sonra.
HDP Grubu da oldukça diri olarak burada bulunuyor.
Ayşe Acar görünmüyor ama böyle, uyumak üzere sanki.
BAŞKAN Sayın Danış
Beştaş, lütfen sataşmayın, Genel Kurula hitap edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Sataşmayayım değil mi? Kimse bana sataşmayınca ben
sataşıyorum.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Sataşma
var, daha sonra ben cevap vereceğim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Filiz
Hanım, oldukça dinç görünüyor ama böyle devam edebiliriz arkadaşlar
herhâlde.
BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) - Sabaha kadar devam
edebiliriz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Tamam.
Şimdi, sizi biraz günümüze getireceğim,
sonra da 1994e götürmek istiyorum sizi, 2 Mart 1994 ama ondan önce, şu
güncel siyasete dair çok önemli bir gündemimiz var ama o notumu bulursam tabii
bu arada.
Şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten,
dokunulmazlıkların kaldırılması deyince son dönemde
siyasi gelişmelerden bağımsız değerlendirmememiz
gerekiyor çünkü HDPye yönelik operasyonlar bütün hızıyla devam
ediyor, hiçbir şekilde bu operasyonlar hızından hız
kaybetmiyor. Şimdi, bununla ilgili, en son bu kürsüden daha önce de ifade
etmiştim ama o konuya geçmeden önce ben... Notlarım biraz fazla, o
yüzden karıştırdım galiba.
BAŞKAN Bence kalmadı, hepsi herhâlde
orada, bütün notlarınızı ifade ettiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yo,
yo, var, az kaldı.
Orada dosya kalmış mı acaba ya?
BAŞKAN Sayın Danış
Beştaş, bir hukukçu olarak, bir hakkın iyi niyetle
korunması, bir hakkın suistimal edilmemesi, makul surette
kullanılması gerektiğini en iyi bilenlerden birisiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ben,
emin olun, kendimi de...
Tabii ki, tabii ki...
Yo, emin olun, kötüye kullanmayacağım, o
konuda emin olabilirsiniz.
BAŞKAN Ama ayinesi iştir kişinin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Dosya
yok mu orada ya?
BAŞKAN Lütfen, toparlayalım artık.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Şimdi, Değerli Başkan...
Ya, bu imkânsız bir şey, benim
notlarımda vardı.
BAŞKAN Burada bulunan herkes
İnşallah notlarını bulamaz. diye dua ediyordur diye
düşünüyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Notlarımı arkadaşlar bulacaklar.
Şimdi, ben basın şeylerini gösterdim
ama bir de bunlar var, atlamayayım. Faysal Sarıyıldız
hakkında sadece o haberler yok, basın özetlerini de aslında
hazırlamıştık ve böylece, gerçekten buna ilişkin
BAŞKAN Bence toparlandı artık, öyle
görünüyor, zorlamayalım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yo,
yo, henüz toparlanmadı.
BAŞKAN İsterseniz gidin yerinize, bir
bakın notlarınıza, gelin. Biz bekliyoruz nasıl olsa.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Gerçekten mi?
BAŞKAN Ne yapalım?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Bakabilir miyiz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Biz çok bekledik Sayın Başkan.
BAŞKAN Ama bu kadar kimse beklemedi. Şu
anda, bu kadar kimse beklememiştir.
SERKAN BAYRAM (Erzincan) Hakkın suistimali,
hakkın.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Hâlâ duruşma günleri belli değil, biliyor musunuz?
Selahattin Demirtaşın hâlâ duruşma günü belli değil. Çok
bekledik, hâlâ bekliyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 1994ü anlatın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Neyi
anlatalım?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 1994ü anlatın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) 1994ü
anlatacağım zaten.
BAŞKAN Neyse
Allahtan, 1215ten geldiniz
1994e.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
1215ten geldim, hiç korkmayın, o konuda hiçbir sıkıntı
yok.
Şimdi, değerli milletvekilleri, 1994te,
gerçekten, aynen bu geceki gibi, milletvekilleri oturmuş ve yapılan
savunmaları dinlemişler. O dönemden elimde çok veri var, bütün
tutanakları, kayıtları çıkardım aslında fakat
birkaç muhalefet şerhini özellikle ilginize sunmak istiyorum gerçekten.
Hangi muhalefet şerhiyle başlayayım?
Mümtaz Soysalla başlayayım. Karşı oy yazısı,
kısa bu, şöyle diyor: Yasama dokunulmazlığı kurumunun
başlıca iki amacı vardır. Birincisi, milletvekillerinin
olur olmaz vesilelerle yasama görevlerinden alıkonulmalarını
önlemek, ikincisi de bu görevlerin toplumda büyük çoğunlukça benimsenen
görüşlere ve hatta değerlere karşı sürdürülebilmesini
sağlamak. Çünkü görüşler ve değerler zaman içinde
değişebilir ve farklı görüşlerle, değerleri Parlamento
içinde temsil etmek de milletvekillerinin ödevidir.
Dokunulmazlığı kaldırma kararları özellikle bu ikinci
amaca ters düştüğü için karşıyım.
Rahmetli Erdal İnönünün bir muhalefet
şerhi var, burada diyor ki: 23 Aralık Perşembe günü
yapılan toplantıda 4 milletvekilinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması önerisine
karşı oy verdim çünkü ilke ve pratik açılarından bu
dokunulmazlıkların kaldırılmasının
yanlış olduğuna inanıyorum. İlke açısından,
her zaman savunageldiğim ilke, düşünce özgürlüğünün demokrasi ve
daha genel olarak insan yaşamının temel bir niteliği
olduğudur. Bu bakımdan, düşünce suçu diye bir şeyin
demokrasilerde olmaması gerektiğini, zararlı fikirlerin de
söylenmesinden korkulmamasını, zararlı fikirler söylenmeden
hangi fikirlerin doğru ve yararlı olduğunun
anlaşılamayacağını, bu yapılmadan
sağlıklı fikirlerin toplumca içtenlikle benimsenemeyeceğini
her zaman ve fırsatta öne sürdüm.
Dokunulmazlıkları
kaldırılması önerilen milletvekillerinin sözle ve yazıyla
açıkladıkları fikirlerine hiçbir şekilde
katılmıyorum. Bu fikirler yanlıştır,
zararlıdır, gerçeğe uymayan yorumlarla doludur ama
milletvekillerinin bu yanlış fikirleri söyleme
olanağını zorla ortadan kaldırırsak bu fikirlerin
yanlışlığını vatandaşlarımıza
gönül rahatlığıyla kabul ettiremeyiz.
Pratik açıdan, hepimizin ortak
amacımız olan vatanın bütünlüğünü koruma davasına, bu
dokunulmazlıkların kaldırılması nasıl katkı
yapar? Yararları mı, zararları mı daha fazla olur? Hem
kısa vadeli hem uzun vadeli bütün olası etkileri
düşündüğümde zararın yarardan daha çok olacağını
görüyorum. Saygıyla bilginize sunarım. diyor. Bu, başka bir
muhalefet şerhiydi.
Cemalettin Gürbüzün uzun bir muhalefet şerhi
var, Amasya, birinci hazırlık komisyonu üyesi; bir
paragrafını paylaşmak istiyorum: İnkârı da yapılan
bu münferit davranışların bölgedeki tüm insanları
temsilcisiz bırakabilecek şekilde çözüme kavuşturulmaya
çalışılmasının doğru olup olmayacağı
konusunda titiz olmalıyız. Oralarda yapılabilecek yeni bir
seçimde ya da ara seçimde seçilecek temsilcileri bizim belirleyebilmemiz veya
istediğimiz yapı ve düşüncede insanları seçtirebilmemiz
gibi bir konumumuz yoktur. Seçimde gösterdikleri iradeye, demokrasi içerisinde
belli önemi ve saygıyı gösteregeldiğimiz inancının
zayıflaması konuyu yeni boyutlara getirebilir.
Ana hatlarıyla belirtmeye
çalıştığım bu düşüncelerle bu aşamada
dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki
çoğunluk kararına katılamadığımdan muhalefet
şerhimi yazıyorum. diyor.
Cemal Şahin, Çorum Milletvekili, Adalet
Komisyonu Başkanı o dönemde...
Bunlar çok önemli Sayın Başkan, emin olun,
tarih 1994
BAŞKAN Onları çoğaltarak tüm
milletvekillerine dağıtabiliriz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) 1994
yılından size muhalefet şerhlerini getirdim. Yani yirmi üç
yıl sonra böyle bir gündemle toplanmışız ve o dönemin bize
ışık olması lazım, tersten okumak lazım. O
dönemde bile bu kadar
BAŞKAN Onlar, dokunulmazlığı
kaldırırken okunsaydı daha iyiydi herhâlde.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
İşte, o zaman okunamamış maalesef, şimdi okunuyor.
BAŞKAN Lütfen, toparlayalım artık,
yeni güne girdik.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Girdik
mi yeni güne?
BAŞKAN Girdik, yeni güne girdik. Tam 2 saat,
19 dakika, 35 saniye şu anda.
MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) Buçuğa
tamamlayalım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bakalım,
tamamlarız.
Bu muhalefet şerhleri bize bir şey
anlatıyor. O dönemde de aslında Meclisin aynı fikirde
olmadığını, çok farklı görüşlerin olduğunu
ve 1994 yılında bile milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılmasının Türkiyedeki gelişmelere, siyasi
olaylara bu kadar damgasını vurduğunu çok iyi biliyoruz. 1994te
ne oldu? Milletvekilleri cezaevine konuldu. Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan
Doğan, Selim Sadak on yıl cezaevinde kaldılar; basit değil,
on yıl yani hayatın çok önemli bir bölümü. Sonra, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi bu kararı bozdu ve adil
yargılanmadıklarına hükmetti. Kürt meselesi mi çözüldü?
Hayır. Demokratik siyaset güçlendi mi? Hayır. Demokrasi bir adım
ileri gitti mi? Hayır. Şiddet bitti mi? Hayır. Kürtler boyun
eğdi mi? Hayır. Bu vesileyle, artık Kürtlerin hak ve
özgürlükleri talep etmeleri önlenebildi mi? Hayır. Kürt meselesi hâlâ
çözüm bekliyor mu? Evet. Peki, 1994te on yıl tutuklu kalmaları ve
dokunulmazlıklarının kaldırılması hiçbir
şeyi çözmemişken aynı yöntemle ve çok daha vahim bir
şekilde, sistematik bir hâle getirerek bizim bugün bunu görüşmemiz
Türkiye tarihinde bir ileri bir geri gittiğimizin
kanıtıdır, ilerleyemiyoruz, geriye doğru gidiyoruz. Demin
okuduğum tutanaklar aslında bunu gösteriyor. İşte bu
nedenle, 2 Mart 1994 Kürtlerin hafızasına DEP depremi olarak, DEP
darbesi olarak geçti, onlar için 12 Eylül darbesinden, 28 Şubat
muhtırasından hiçbir farkı yoktur. İşte bugün, darbe
mekaniklerinin ve Kürtlere karşı olan tahammülsüzlük söylemlerinin
ayyuka çıktığı dönemlerde de hep bu uygulamalar devam etti,
sadece uygulayanlar farklılaştı; o dönem DYP iktidardaydı
şimdi AKP iktidarda. Dokunulmazlıkları kaldırılan kim?
O dönem DEP milletvekilleri, muhalefet partisinden, onlar Kürttü, şimdi
HDP bir Türkiye partisi olarak bütün farklılıkları içinde
barındırıyor, Kürt, Türk, kimlik, inanç ayrımı
yapmıyor ama yine Kürt meselesinin çözümünü önüne koyduğu için,
demokratik siyaseti öncelediği için, Kürtlerin eşit ve özgür
yurttaşlık taleplerini kendi programına koyduğu için bu
saldırılarla karşı karşıyadır. Bunun
başka bir izahı zaten olamaz.
Şimdi, 1993te ne diyorduk? Çiller-Ağar
konsepti var. diyorduk, kamuoyunda sıkça bilinen bir sözdür bu ve o
zamanlar siyasal yaşantıda en fazla çalkantının olduğu
yıllardı gerçekten. Hatırlarsak, Turgut Özalın ani ölümü
sonrasında Başbakan Demirelin Cumhurbaşkanı olarak
Köşke çıkması, SHP lideri Erdal İnönünün aktif siyasetten
çekilmesi bir çatlağa yol açmıştı ve unutmayalım ki o
dönemde
Bu arada, Sevgili Mehmet Sincarı da saygıyla, rahmetle
anmak istiyorum. 4 Eylül 1993te DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar
Batmanda katledildi ve o saldırıdan Nizamettin Toğuç
yaralı olarak kurtulmuştu ve maalesef, aynen bu dönem olduğu
gibi sadece bir kıyası hatırlatmak istiyorum- DEPe yönelik
saldıralar da tıpkı, bugün HDPye yönelik saldırılarla
büyük bir benzerlik gösteriyordu. Şimdi, DEPten HADEPe, DTPye, HDPye
baskıları uygulayanların kimliği, siyasi kimliği
değişti ama uygulamalar maalesef değişmedi. Yani
hatırlarsak HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak ve partinin genel
merkez yöneticileri üç defa tutuklandılar, üç buçuk yıl hapis
yattılar, HADEP kapatıldı, sonra DEHAP kuruldu, DTP kuruldu ve o
günden bugüne geldik. Sonra, KCK operasyonlarıyla Kürt siyasetçileri yine
tasfiye edilmeye çalışıldı. Hatta hatırlarsınız,
Sayın Ahmet Türk ve Aysel Tuğlukun o zaman vekillikleri de
düşürülmüştü ve maalesef, Türkiye tarihinde bir ileri bir geri
gitmeye devam ediyoruz.
Peki, KCK operasyonları nasıl oldu? Burada
çok anlattık, 2009da başlayan demokratik siyasete yönelik
operasyonlar aslında yine bir sistematik dâhilinde devam ettirildi ve o
uygulamanın en önemli boyutu şudur ki: KCK operasyonlarında
kararı veren hâkim ve savcılar Fetullahçılıktan, terör
örgütü üyeliğinden tutuklandılar ama KCK operasyonlarından yargılananlar
ceza almaya devam ediyor yani kendilerini yargılayanlar terör örgütü
üyeliğinden yargılanıyor ama yargılananlar aklanmıyor,
beraat etmiyor. Nasıl bir farkla? Eğer Balyoz davası
sanığıysanız beraat ediyorsunuz ya da Ergenekon davası
sanığıysanız yine beraat ediyorsunuz. Daha doğrusu,
özetle, HDPli değilseniz, Kürt değilseniz Fetullahçı hâkim ve
savcıların yaptığı yargılamalardan
aklanabilirsiniz ama söz konusu olan HDPyse, Kürtlerse cemaat ve iktidar
uyuma, ittifaka, birlikte yönetmeye ve iktidara devam ediyorlar.
Şimdi, burada baskılar gerçekten HDPye
kadar aralıksız devam etti. Burada, Kürt meselesinin çözümü
konusunda, özellikle şu anda yaşadıklarımızın
hepsinin temel dayanağı Kürt meselesinin çözülmemesiyle ilgilidir ve
şiddet politikasının bilerek devam ettirilmesiyle ilgilidir.
Neden? Çünkü şu anda bu fezlekelerle, bu dokunulmazlıkların
kaldırılması talebiyle yapılmak istenen Demokratik
siyaseti bitirelim. Peki, demokratik siyaset bitince ne olacak? Gerçekten bir
an düşünelim, HDP kapatıldı, hepimiz cezaevine girdik, hepimiz
ceza aldık, hepimizin milletvekilliği düşürüldü, parti fiilen
işlevsiz hâle geldi -bunu başaramayacaklar tabii, o ayrı bir
şey- bir an için varsayalım, ne olacak? Türkiyede demokrasi ya da
özgürlükler tahkim mi edilmiş olacak? Huzur mu olacak, ekonomik
gelişmeler mi büyüyecek yoksa Türkiye Avrupa Birliğine daha
koşar adım mı gidecek? Dış politikamız mı
düzelecek? Öyle bir şey yok. Ya, HDPnin değerini bilmiyorsunuz. Biz
burada şiddetsiz bir çözüm için mücadele ediyoruz,
hayatımızı ortaya koyan insanlarız: Yeter ki bu ülkede daha
fazla ölüm olmasın, Kürt meselesi eşit ve özgür yurttaşlık
temelinde çözülsün, Alevi meselesi çözülsün, kadın hakları meselesi
çözülsün, çevre meselesi çözülsün, gençliğin temsiliyeti
sağlansın, bu ülkede her türlü ayrımcılık son bulsun,
Süryanilerin el konulan malları, vakıfların malları iade
edilsin. Biz tam demokrasiyi savunuyoruz. Bize yönelik baskı arttıkça
şiddet paralel oranda artar; bu, işin doğasında
vardır, siyasetin doğasında vardır. Siz halkın bize
güvenini yok ederseniz... Şimdi, halka şöyle bir cümle
söylettiğinizi varsayın: Yani ne yapalım, biz milletvekili
seçtik, çalışamıyor, onu tutukladılar, o zaman ben
dağa giderim. Demiyorlar mı sanıyorsunuz? Diyorlar. Demokratik
siyasete baskılar arttıkça başka çareler aranır, bu
işin diyalektiğinde vardır. Ve bu nedenle, bu söylediklerimizi
lütfen, zaman gecikmeden gerçekten, ciddiyetle düşünelim. Ama ne var ki
önümüzdeki tablo çok daha ağır. Mesela, bu HDPye yönelik topyekûn
saldırılardan bir tanesi de geçenlerde Eş
Başkanımız Demirtaş hakkında Erdoğanın
terörist şeklindeki suçlamasıydı. Korkunç bir şey,
buradan başka arkadaşlarımız da ifade etti ve bunu niye
anlatıyoruz? Çünkü bunun peşini bırakamayız, bırakmayız.
Biz HDP olarak Eş Başkanımıza terörist denmesini, yasa
dışı ilan edilmesini kabul etmeyiz, kabul edemeyiz. Biz o
Başkanın, o partinin milletvekilleriyiz, eğer o teröristse biz
de teröristiz, biz teröristsek bize oy veren seçmenler de terörist. Peki,
terörizmin tanımı nedir? Nasıl böyle bir cüret ve hadle bu
söyleniyor ve hâlâ bu yalanlanmadı, hâlâ bu cümle geri alınmadı?
Bu iftiranın peşini kesinlikle bırakmayacağız.
Şimdi, bu tabii ki Sarıyıldızla
ilgilidir, Tuğba Hezer Öztürkle ilgilidir, tüm HDPyle ilgilidir.
Çıta gitgide yükseltildi, yükseltildi, yükseltildi, HDPye yönelik
saldırılar en son terörizme kadar vardırıldı. Ya el
insaf! Biz buradayız, elimizde silah mı var? Biz şiddeti mi
savunuyoruz? Biz, canhıraş bir şekilde
Bu ülkede demin
grubumuzun kaç parçaya bölündüğünü söyledim. Bizim eş
başkanlarımız içerideyken, milletvekillerimiz hapisteyken biz
gelip Parlamentoya oturuyorsak bunun değerini bilin, bu çok
değerlidir. Biz sineyimillete de dönebilirdik, bütün umudu koparabilirdik
çünkü demokratik siyasete ve vekâlete güven kalmamış. Biz, o güveni
tekrar tesis etmeye çalışıyoruz, halka bunu anlatıyoruz,
Aman demokratik siyaseti bırakmayalım, aman demokratik siyaseti,
özgürlük mücadelesini yürütelim, bunu hak etmiyoruz. diyoruz. Biz bunu
anlattıkça işte bu açıklama gibi açıklamalar oluyor. Biz
çağrı yaptık, bir daha yapıyoruz. Varsa Sayın
Erdoğanın elinde bir delil, savcılara vermesi gerekiyor. Peki,
burada, yaptığı açıklamada gerçekten
Onun nice
suçları var. dedi. Bu nice suçlar
Hani ben dedim ya savcılar ile
Erdoğan arasında kırmızı bir hat var, özel bir hat.
Çünkü nedense aynı cümleleri aynı dönemde sarf ediyorlar. Ama
şimdi açıklamadı, savcılarla arasında bir sorun
oluştu demek ki çünkü ortada suç yok. Daha Demirtaş mahkemeye
çıkmadı. Çıktığı davaların hepsi tutuksuz
olduğu davalar. 4 Kasımdan bu yana mahkemeye çıkmadı.
Hakkâri Milletvekili Selma Irmak, bütün ısrarlarına rağmen daha
mahkeme önüne çıkamadı. Sebahat Tuncel çıkmak istedi, bir kere
Malatyaya gitti. Kışanakı çıkarmadılar. Gülser Yıldırım
Mardinde duruşmaya çıkamıyor. İdris Baluken
Diyarbakırdaki duruşmasına ısrarla gitmek istiyor,
çıkarılmıyor. Çağlar Demirel Diyarbakırdaki
duruşmasına gitmek istiyor, çıkarılmıyor. Bir Abdullah
Zeydan getirildi istisna olarak Edirneden. Diğer milletvekillerimiz ve
eş başkanlarımız Yargıya gidip savunma yapalım, açıklayalım
bunları. Diyorlar; Bu konuda kesinlikle SEGBİS
dışında beyanda bulunamazsınız. deniyor. Peki Bu
suçu açıkla. diyoruz. Ama açıklamazsa, Erdoğana şunu
söylüyorum bir hukukçu olarak: Şu suçları işliyorsun diyorum.
Türk Ceza Kanunundaki üç suçtan yargılanacak. O kendisi itiraf ediyor.
Birincisi: Türk Ceza Kanunu 271deki suç uydurma düzenlemesi, üç yıla
kadar hapis cezası var. Suç yoksa, suç uyduruyorsa hapis alması
lazım madem öyle. İkincisi: Türk Ceza Kanununun 288inci maddesinde
adil yargılamayı etkileme maddesi var; o da para cezası. Türk
Ceza Kanununun 283üncü maddesi var; TMK yasasına göre suçu ve suçluyu
saklamak. Mademki suçu biliyor, suçluları da biliyor, bugüne kadar niye
sustu? Gerçekten, açıklamaya davet ediyoruz ve bunun cezası da on
yıla kadar hapis cezası. Şimdi ben, Eş
Başkanımızın yaptığı çağrıyı
grubumuz adına bir kez daha söylüyorum: Gerçekten, ne belge varsa elinizde
lütfen, savcılara verin, lütfen. Vermezseniz eğer, bu durumda
iftiracı oluyorsunuz, yalan atmış oluyorsunuz. Çünkü belge
varsa
Yoksa zaten o bir iftiradır yani bunun bir zemini yoktur.
Şimdi, bununla ilgili bir de şöyle bir
şey diyor yani çok dikkat çekici bir mesele, G20de Sayın
Erdoğan yaptığı konuşmada diyor ki
Demirtaş için
söylediği hiçbir şey doğru değil zaten, bunu biliyoruz,
bunun zemini yok. Sayın Demirtaşa rakibi olarak, öç alma duygusuyla,
rövanşist duygularla yaklaşıyor. Şimdi ben hangisini
düzelteyim? Diyor ki Erdoğan: 53 Kürt kardeşim. diyor. Söylediği
hiçbir şey doğru olmadığı gibi, bu da doğru
değil. Niye? Eğer kardeşi olarak Kürtleri görseydi müzakere
masasını devirmezdi. Eğer Kürtleri kardeşi olarak görseydi
Kobani düştü, düşecek. demezdi. Eğer Kürtleri kardeşi
olarak görseydi, olsaydı Erdoğan, Roboski katliamının
sorumluları şu anda cezaevinde olurdu, takipsizlik kararıyla
aklanmazlardı. Roboski katliamı, Türk savaş
uçaklarının Kürt köylülerini bombalaması sonucu gençlerin
ölümüdür. TSK uçaklarında uçağı kullanan tespit edilip sanık
yapılmıyorsa nasıl bir Kürt kardeşliği oluyor bu? Anıtına
bile tahammül edilemiyor. Şimdi, kayyum Roboski Anıtını
yıkmazdı mesela eğer kardeş olsaydı. Kardeşi
olsaydı, Cizrede bodrumda, 1 yaşındaki bebekler, gazeteciler,
kadınlar, gençler yakılmazdı.
Sen Kürtlerin kardeşi değilsin
Erdoğan. Bunu açıkça söylemek istiyorum. Kürtlerin neyi olduğunu
tarih yazacak. Bu konuda hiç endişelenmemesini tavsiye ederim. Ama
kardeşi olmadığını biz çok iyi biliyoruz.
Mecliste üçüncü büyük parti grubunun bir
milletvekili olarak burada konuşuyorum ve öyle bir milletvekiliyim ki
eş genel başkanlarım ve milletvekili arkadaşlarım, MYK
üyelerim cezaevinde, rehin durumdalar. Tutuklu deyin diyorsunuz ama
tutukluluğun Ceza Kanununda bir karşılığı
vardır. Suç vasfı, mevcut delil durumu; ne bileyim, katalog suç,
işte, anayasal meselesi
Ee, Balbay kararı var; Anayasaya
aykırı bir şekilde, serbest seçim hakkına aykırı
bir şekilde tutuklama olmaz. Bu, siyasi rehin meselesidir.
Şimdi, Demirtaş duruşmaya çıkmak
istedi, kelepçe takmak istediniz. Kimse Demirtaşa kelepçe takamaz, siz de
taktıramazsınız. Başka bir milletvekilimize de bundan sonra
asla ve kata takamazsınız. Biz bunu, sizi bu konuda her yerde
teşhir ederiz. Siz kelepçe takmaya teşebbüs etmekle aslında
düzeyinizi ve hıncınızın ne kadar basit koşullarda
oluştuğunu göstermiş oluyorsunuz. Demirtaşın kelepçe
takmaması tavrı bizler için, partimiz için, halklarımız
için bir onurdur. Tarih sizin tüm bu hukuksuzluklarınızı,
siyaseten yenmeyi başaramadığınız
Demirtaşı, Yüksekdağı yargı yoluyla alt etmeye
çalışmanızı zulüm sayfalarına yazacak hiç merak
etmeyin. Demirtaşın duruşunu, Yüksekdağın
duruşunu da onur sayfasına yazacak, bunu da hiç merak etmeyin.
Evet, şimdi daha, şu anda günü belli
olmayan, sadece duruşma günü belli olmayan, en son Ayhan Bilgenin belli
oldu; 8 Ağustos ama Sayın Demirtaşın hâlâ duruşma
günü belli değil, diğer milletvekillerimizinki belli oldu. Ama
şöyle diyorlar
Baştan beri gün verilmiyor,
çıkarılmıyor. Nedir peki? Yargılayacağız,
yargılayacağz diye tutturdunuz. Hesap vereceksiniz, hesap
soracağız. Tamam. Yargılayacağız dediniz,
yargılayın; çıkarın mahkemeye. Çıkmaması için
niye bu kadar uğraşıyorsunuz? Buradan AKPnin hukuk
komisyonlarına da seslenmek istiyorum: Selahattin Demirtaşı
mahkemeye çıkarın, size hukuk dersi versin gerçekten. Kim yargılanacak
o mahkeme salonunda, bütün Türkiye ve dünya kamuoyu görecek. Sen böyle,
oturduğun yerden, G20 Zirvesinden, bir lideri terörist ilan edersen ne
güvenilirliğin kalır ne inandırıcılığın
ne söylediğin sözün bir kıymetiharbiyesi kalır. Hadi
yargılayın, bu hukuk dersini de alın. Ha, Demirtaştan bu
kadar da korkmayın. Korktuğunuzu biliyoruz. Korkuyorsanız da bu
kadar belli etmeyin bari. Hani insan bazı şeyleri hisseder ama belli
etmez, bu kadar da bizce belli etmeyin.
Buradan Sayın Meclis Başkanına da seslenmek
istiyorum, Sayın İsmail Kahramana: Sayın Başkanın
belki haberi yoktur, dün söyleyecektik fırsat olmadı, Eş Genel
Başkanımız Sayın Demirtaş Anayasa Mahkemesine
tutukluluğa itiraz için başvurdu. Adalet Bakanlığı da
bir görüş yazısı iletti. Burada Bakanlık özetle şunu
söylüyor, diyor ki: Demirtaşın tutuklu olması Meclis
faaliyetlerine katılmasına engel değil. Adalet
Bakanlığı bu cevabı vermiş resmî olarak.
Milletvekilleri Demirtaşı ziyaret edemiyor. Anayasa
değişiklik teklifi için defalarca başvuru yaptık, grup
başkan vekillerimiz önerge verdi Gelip oy kullansınlar. diye; kabul
edilmedi. Biz bile avukatlar aracılığıyla
haberleşiyoruz. Adalet Bakanlığı böyle bir görüş
söylemiş. Bunun üzerine Demirtaş da: Ben SEGBİS yoluyla Meclis
grup toplantımı yapmak istiyorum. dedi haklı olarak -yani,
yasama faaliyetinin bir parçası Mecliste grup toplantısı
yapmaktır, yasama organının çalışmalarına
katılmaktır- ve Meclis Başkanlığına bir dilekçe
yazdı avukatlar vasıtasıyla. Bir hafta geçti, Sayın Meclis
Başkanı hâlâ cevap vermedi. Söz konusu kişi bizim Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaştır.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Araba
almakla meşgul, o yüzden yazamamıştır. Araba alıyor,
araba.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) -
Efendim?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Araba
alıyor da o yüzden yazamamıştır. Onlarla meşgul
şu an Meclis Başkanı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Öyle
mi? Ne arabası alıyor?
BAŞKAN Biraz öne gelin isterseniz, beraber
oturup konuşun Sayın Yarkadaş. Niye müdahale ediyorsunuz?
Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) -
Şimdi, Sayın Meclis Başkanı, Demirtaş aynı
zamanda TBMM üyesidir, bu Mecliste 3üncü büyük grubun
başkanıdır, onun dilekçesine niye cevap vermiyorsunuz? Eğer
gerçekten araba alıyorsanız, ayıptır. Sizin Meclisinizde 12
milletvekili cezaevinde, bugüne kadar milletvekillerinin cezaevinde
olmasıyla ilgili tek cümle sarf etmediniz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Kime diyorsun?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Sayın Meclis Başkanına.
Hiçbir şey demediniz. Ben daha önce de
söylemiştim basında biraz komik algılandı demiştim ki:
Apartman yöneticisi olsa gider daireye der ki, nedir durumunuz? Meclis
Başkanından söz ediyoruz. İnsan demez mi benim üyem tutuklu ya,
niye tutuklu? Bir peşine düşeyim yani, bir hâlini hatırını
sorayım, bunlar benim üyelerim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Meclis
Başkanı kıyafet deniyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Evet,
evet, evet. Böyle hiçbir açıklama yok ama burada bizim sözlerimizi kaba ve
yaralayıcı bulmak konusunda oldukça mahir ama ne söylesek sözlerimiz
kaba ve yaralayıcı.
BAŞKAN Sayın Danış
Beştaş
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Toparlıyorum.
BAŞKAN Lütfen...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yani
siz galiba çok yoruldunuz, yoksa ben sabaha kadar konuşurum.
BAŞKAN Hayır, ben yoruldum değil
de, her şeyin bir makuliyeti var, siz de çok iyi biliyorsunuz ki
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan, Allah size de nasip etsin böyle savunma yapmayı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ama
bir söylediğimi bir daha tekrar etmedim. Eğer varsa...
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Bence toparlama.
BAŞKAN Tutanakları
çıkartırız, sonra bakarız, tekrar olup
olmadığını tutanaklardan anlarız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Gerçekten mümkün olduğunca farklı konularda
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, savunma yapıyor, savunma.
BAŞKAN Yani bir savunmadan ziyade artık
birçok ithama dönüştü. Lütfen, istirham ediyorum toparlayalım.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, savunma yapıyor, savunma yapıyor. Toparlama
demek bile doğru değil.
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, sizinle
konuşmuyorum, lütfen.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Toparlama. demek bile doğru değil Sayın Başkan.
BAŞKAN Sizi ilgilendirmez Sayın
Tanrıkulu, sizi ilgilendirmez. Ben Sayın Danış
Beştaşa söyledim.
Buyurun efendim.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Beni
ilgilendirir, ben bu Parlamentonun üyesiyim, ilgilendirir.
BAŞKAN Ben sizinle konuşmuyorum, sizi
hiç de ilgilendirmez.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
İlgilendirir. Toparlama diyemezsiniz.
BAŞKAN Hiç ilgilendirmez sizi.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Toparlama diyemezsiniz.
BAŞKAN Söz vermeden
konuşamazsınız Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Toparlama diyemezsiniz. Burada savunma yapılıyor.
BAŞKAN Sizi ilgilendirmez efendim.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Burada savunma yapılıyor. Ben avukatım sen de avukatsın.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Aydın, avukatlığı 2007de bırakmış.
BAŞKAN Sizi ilgilendirmez. Savunma
yapıyor, toparlayacak savunmasını.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Burada savunma yapılıyor, toparlama diyemezsiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ben de
dinleniyorum böylece.
BAŞKAN Sizin ne dediğinize mi
bakacağım ben? Kusura bakmayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Sayın
Başkan, bence de gerçekten burada İç Tüzükte çok açık
yazılan maddelerden bir tanesidir. Siz de takdir edersiniz.
BAŞKAN Bakın, 1994deki
dokunulmazlıklarda savunma için ilgili milletvekiline on dakika süre
verilmiş, tutanaklar önümde, aynı görüşme usulüne tabi bu da.
Daha öncekinde en fazla bir saat, bir saatten sonra toparlamış,
bitirmiş. Bakın, iki saat kırk dört dakika oldu, sabırla
dinliyoruz, dinleyeceğiz de.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ne
kadar tahammüllüsün!
BAŞKAN Elbette ki savunma yapıyorsunuz
ama bakın, İç Tüzük bize her zaman gündeme daveti emreder. Çoğu
kere savunmadan sıyrılıp Cumhurbaşkanına, Meclis
Başkanına her türlü ithamlara varacak şekilde genel bir çerçeve
çiziyorsunuz. Evet, savunma hakkınıza saygı duyuyoruz, mümkün
mertebe müdahale etmiyoruz, bir buçuk saate kadar gitti ama zaman zaman
Toparlayın. dememde de bir sakıncanın olmaması gerekir.
Sizin de makul bir şekilde bu savunma hakkınızı
kullanmanız gerekiyor.
Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Sayın
Başkan, şimdi ben söyleyeyim. İç Tüzükte açıkça savunma
süresinin sınırlanamayacağı ve savunma konusunda bir
sınır olmadığı açıklanmıştır,
yazılmıştır, dercedilmiştir. Ben de İç Tüzük
kuralları çerçevesinde konuşuyorum ve gerçekten söylediğim
sözler ve yaptığım konuşmalar tümüyle savunma
sistematiğinin parçalarıdır. Yoksa şu anda Faysal
Sarıyıldız kimdir? HDPnin milletvekilidir. Diğer
milletvekilleriyle farklı ithamlara maruz kalıyorlar. Bu bütünlük
içinde açıklamak durumundayım.
Ama 1994te on dakikaysa bugün üç saat olduysa demek
ki çok ilerlemişiz yani bu da ayrı bir ironi gerçekten. 1994ten
bugüne eğer bunu aldıysak söyleyecek bir söz yok.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bir tek zamanı
almışız ama kafa aynı kafa.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Zaman kazanmışız
yani tarihsel olarak savunma hakkı konusunda epey
kazanımlarımız olmuş.
BAŞKAN Buyurun, lütfen tamamlayalım
artık. Süre tahdidi koymadık ama makul bir sürede de
tamamlayalım inşallah.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Şimdi,
Sayın Meclis Başkanına sözlerimi toparlıyordum, kendisine
şu çağrıyı yapıyoruz: Daha fazla görmezden
gelemezsiniz. Gerçi ne cevap vereceğinizi aslında tahmin ediyorum,
biz biliyoruz ama kayıtlara bir girsin, tarihte yer alsın istiyorum.
Gerçekten, Adalet Bakanına da diyoruz ki: SEGBİSle
Demirtaşı grup toplantısına bağla çünkü Adalet
Bakanı olarak verdiğin görüş bunu emrediyor, bunun gereğini
yerine getirmeniz gerekiyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
toparlayacak olursam, ben savunmamda şöyle bir çerçeve çizmeye
çalıştım, şu anda devamsızlık sebebiyle önümüze
gelen dosyaların arka planında devamsızlık mesnedi yok
aslında. Bu, uzun süredir hazırlanan, toparlamak adına
söylüyorum, bir siyasal planın bir parçası. Faysal
Sarıyıldızla ilgili gösterdiğim gazete haberleri, bu konuda
yapılan konuşmalar, ithamlar, hepsi aslında bunun
altyapısını oluşturuyor. Tabii ki bu aynı zamanda
Halkların Demokratik Partisine yönelik saldırılardan
bağımsız da değil. Türkiye tarihinde hiçbir dönem yoktur ki
Meclis bu kadar itibarını kaybetsin. Hiçbir dönemde Meclisin 12
milletvekili cezaevinde değildi. Ve üstüne üstlük, dışarıda
olan milletvekilleri de bizler de bu saldırılardan her gün nasibimizi
alıyoruz. Mesela, Siirt Milletvekilimiz Besime Konca, hukukçu arkadaşlar
lütfen dikkat etsinler, propaganda fiilinden üç defa tutuklandı, aynı
dosyadan. Propaganda fiilinin cezası bir yıldır, normalde on ay
verilir, erteleme kapsamındadır, paraya çevrilir. Her seferinde
tahliye oldu, başsavcı itiraz etti, tekrar tutuklandı, tekrar,
üçüncü kere oldu ve yerel mahkeme iki yıl altı ay ceza verdi, Batman.
İstinaf mahkemesine gitti, kaç günde onaylandı biliyor musunuz? Üç
günde. Üç günde bir milletvekiline verilen ceza tasdik edildi.
SALİH CORA (Trabzon) İstinaflar
hızlı çalışıyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Çok
hızlı çalışıyor, milletvekili olunca daha da
hızlı çalışıyor, HDP milletvekili olunca 1 kat daha
hızlı çalışıyor vesaire vesaire, kadın olunca
galiba biraz daha hızlı çalışıyor, böyle bir hız
şeyi var yani, doğru, bir aritmetik var orada.
Grup Başkan Vekilimiz Ahmet
Yıldırım Cumhurbaşkanına hakaretten bir yıl üç ay
ceza aldı. Şaka gibi geliyor değil mi? Hakaretten
Ve aynı
Padişah bozuntusu sanırım kelime, hatırlamıyorum ama
bir kavram, ondan bir sürü kişi beraat etmiş,
Kılıçdaroğlu, başka milletvekilleri çünkü eleştiri
kapsamında, kararlar da var ve 53 uygulanmış. Niye?
Milletvekilliğini düşürmek için Urfa Vekilimiz İbrahim Ayhan
hakkında attığı tweet sebebiyle, bir anma tweeti
sebebiyle bir yıl üç ay ceza verildi.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Size pozitif
ayrımcılık yapılıyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Evet,
evet, pozitif yani mahkemeler bize çalışıyor bu ara, hızla
mahkûmiyet kararı vermek için büyük bir aceleleri var. Garip bir
şekilde öyle bir hâle geldi ki bu yargılamalarda
Mesela, Çağlar
Demirel ve Abdullah Zeydan vekillerimiz Diyarbakırda aynı gün, ara
kararlar tekemmül ettirilmeden, hızla biri sekiz yıl bir ay,
Çağlar Vekilimizin ceza miktarını bir an unuttum
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yedi buçuk yıl.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
yedi
buçuk yıl ceza aldı. Bunu niye söylüyorum? Tutuklu arkadaşlar
tutulmaya devam ediyor, dışarıdaki arkadaşlara bu
şekilde ceza kararları veriliyor. Biz buradaki hedefi saptayamadık.
İktidar, acaba HDP Grubunun tümünü bu şekilde cezalandırarak,
milletvekilliğini düşürerek partiyi fiilen kapatmak mı istiyor?
Bu soruyu doğrudan savunma adına soruyorum. Bizim hesabını
veremeyeceğimiz hiçbir fiil yok. Biz ne rüşvetten ne hırsızlıktan
ne başka bir suçtan yargılanıyoruz. Bize yönelik ithamların
tümü siyaset yapmakla ilgili, demokratik siyaseti kullanmamızla ilgili.
Bizimle ilgili davaların tümü parti faaliyetlerimizdir; Nevroz
kutlamasıdır, 8 Marttır, parti mitingleridir,
yaptığımız basın açıklamalarıdır,
düşünce açıklamalarıdır ve yani milletvekilleri ne yaparsa
biz de onu yapıyoruz. Emniyet müdürleriyle görüşmemiz bile suç.
Şimdi, böyle bir ortamda, 11
arkadaşımız içerideyken, 3-5 arkadaşımız ceza
almışken, diğer yargılamalar devam ederken bir de
devamsızlık sebebiyle alelacele önümüze 2 düşürme dosyası
geldi. Tabii, bu arada Eş Başkanımız Figen Yüksekdağ
ve Diyarbakır Milletvekilimiz Nursel Aydoğanın vekilliği
de düşürüldü. 2 arkadaşımızın daha vekilliği
düşürülürse 4 arkadaşımızın vekilliği
düşmüş olacak. Bu öylesine bir mesele değil. Milletvekilliğini
sadece halk geri alabilir. Halk yetki vermiş, halk oylarını
vermiş, desteğini vermiş. Ne için vermiş? Beni temsil edin
demiş. Ama burada iktidar partisinin siyasi emelleri uğruna, siyasi
istikbali uğruna bir partiyi yok etme emri aldığı için
yargı, bu iş tıkır tıkır yürüyor. Bunu
durdurmamız lazım. Parlamentonun itibarına, halkın
iradesine sahip çıkılması lazım.
Değerli milletvekilleri, bu sizin elinizde.
Gerçekten buna karşı tutum almak bizim elimizde. Her birimiz vekiliz.
İktidar partisi vekillerinin burada olmasını çok arzu ederdim
gerçekten çünkü vereceğiniz her oy, sizin halk iradesine ve millet
iradesine ne kadar önem verdiğinizin, birlikte nasıl
kurtulacağımızın yol haritası da olacak. Ama maalesef
iktidar partisinden çok çok az sayıda, 10-12 arkadaşımız
burada. Oy kullanırken neye göre oy kullanacaklar çok merak ediyorum.
Sabah, Akşam, Yeni Şafak, Akit gazetelerinin attığı
manşetlere göre karar vereceklerse büyük bir tarihsel yanlışa
imza atmış olacaklar. Gerçekten öyle bir imza olacak çünkü onlar
yalan manşetler. Bizim elimizde bunun doneleri var, bunun ispatları
var.
Bu siyasi saldırı, bu siyasi operasyonlar,
yargılamalar tümüyle -demin anlattığım gibi- siyasi saikle
yapıldığı için ve bir hedefe yöneldiği için
insanlığa karşı suçtur, Türk Ceza Kanununun 77nci maddesi
bunu açıkça düzenlemiştir ve orada, hâkim, savcı olmak
gerekmiyor, aynı zamanda bunun talimatını da vermiş olmak
yeterlidir diyorum.
Meclis tam boşalmadan bitirmek istiyorum
aslında. Yoksa ben daha gayet iyiyim, devam edebilirdim ama
arkadaşların yüzüne bakıyorum, böyle bir uyku hâli var,
bitirmemi istiyorlar gibi yüz ifadeleri görüyorum genelde, o nedenle
sonlandıracağım ama üç saati doldurayım Başkan.
Toparlıyorum gerçekten.
Yani bu kadar mesele anlattım ama neticede
geldiğimiz nokta, hepimizin demokrasiye sahip çıkması
gerektiği noktasıdır. Kürt meselesini çözemediğimiz için,
Kürt meselesini bilindik, aynı yöntemlerle çözmeye
çalıştığımız için şu anda yine Türkiye bir
çözümsüzlük girdabında kaybolmak üzere ve dış politikada da
kesinlikle şu anda bizim uluslararası ilişkilerimizin kötü
olmasının, itibarın sarsılmasının, bize yönelik
saldırıların, bugün Almanyayla ilgili
konuştuklarımızın, bugün Suriyeyle ilgili
konuştuklarımızın, bugün ABDyle ilgili
konuştuklarımızın, Orta Doğudaki gelişmelerle
ilgili bütün değerlendirmelerimizin temelinde Kürtlere yaklaşım
var. Bu doğru değil, Kürt halkı Türkiyenin düşmanı
değil, Kürtler Türklerin düşmanı hiç olamaz zaten. Halklar
birbirine düşman olmaz; düşmanlığı yaratan, sistemlerdir,
devletlerdir ve devletler, maalesef, halkı karşı
karşıya getirmeye devam ediyor.
Türkiyenin tek bir çıkışı var,
o da demokrasidir, hukuk kurallarıdır, imzacısı
olduğumuz uluslararası evrensel değerlerdir. Bugün, birçok
sözleşmenin altında Türkiyenin imzası var. İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesinden başlayarak söylemek isterim ki
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Medeni ve Siyasal Haklar
Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Kadına Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi,
Yerel Yönetimler ve Özerklik Şartı sözleşmesi ve daha bir dolu
sözleşmedeki imzalarımıza sahip çıkmamız gerekiyor.
Onların şöyle bir uygulaması olamaz: Ben sözleşmeyi
imzalarım ama insan hakları savunucularını, siyasetçileri
de baskı altına alırım. Böyle bir çifte standart olmaz.
Bizim, Avrupaya kafa tutmamızın bir tek
yolu var, daha çok demokrat olmak, kendi vatandaşımıza daha çok
hak ve özgürlük tanımak. Kendi vatandaşımızı
ezdiğimizi Avrupa bize söylüyorsa bizim diklenmemiz değil
düşünmemiz lazım, başımızı önümüze eğmemiz
lazım. Kendi vatandaşlarına hukuksuzluk
uyguladıklarında biz de burada karşı çıkıyoruz.
İsraile laf söylüyoruz Filistinde yaptıkları için. Gerçi
İsraille anlaşmalarımız, o gizli kapaklı
ilişkiler bir yana, şu anda artık ona girmeyeyim, çok uzar o.
Fakat uluslararası ilişkilerde dünyada artık sınırlar
yoktur aslında, insanlık değerleri vardır ve Avrupa
Birliği de böyle bir değerler bütünüdür ve biz bu değerler
bütününü eğer kabul ediyorsak burada işkenceye de siyasete
baskıya da hak ve özgürlüklere saldırıya da
Basın-yayın özgürlüğüne de saygılı olmamız
lazım.
Hâlâ Cumhuriyet gazetesi yazarları üç dört gün
herhâlde yargılanacaklar, daha devam ediyor ve büyük bir utanç olarak o da
Türkiye'de tarih sayfalarına geçiyor. Şu anda hak savunucuları
yine cezaevinde. Akademisyenler
Dün Diyarbakırda çok iyi
tanıdığımız 2 cerrah tutuklandı biliyor musunuz?
Biri Selçuk Mızraklı, Tabipler Odası eski Başkanı;
diğeri de Şemsettin Koç, o da Diyarbakırın Tabipler
Odası eski Başkanı. Doktorlara kadar vardı bu av, bu
saldırılar. Neden? Neyi amaçlıyoruz? Daha fazla demokrasi
değil, burada faşizmin inşasında rol almayalım. Biz
Meclis olarak bu itibar düşürme faaliyetlerine karşı
itibarımızı koruyalım çağrısı
yapıyorum.
Faysal Sarıyıldız sizler gibi bu
Parlamentoya girmeye hak kazanmış bir milletvekilidir. Buraya
sınavla girmemiştir, burada memur değildir, burada işçi
değildir, bizler de patron değiliz. Onun vekilliğini
düşürme hakkımız aslında yoktur. Milletvekilliği
düşürmek bir işçiyi işten çıkarmak gibi bir imzayla olacak
bir mesele değildir, bir KHKde binlerce memuru ihraç etmek gibi de
değildir. İşte, başta da söylediğim gibi Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. sözünü
kaldırmamızı gerektirir artık. Eğer biz bu Mecliste
bunun gereğini yapacaksak bu savunmaları gerçekten dikkate
almanızı öneririm.
Objektif verilerle anlatmaya
çalıştım, dava dosyaları, basın-yayın
organlarının görüntülerini vermeye çalıştım. Hepinize
sabrınız için, dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Komisyon raporu üzerindeki görüşmeler saat
00:54 itibarıyla tamamlanmıştır. İç Tüzükün 138inci
maddesine göre Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldızın milletvekilliğinin düşürülmesini
öngören komisyon raporunun açık oylaması görüşmelerin
tamamlanmasından itibaren yirmi dört saat sonra yapılacaktır.
V.-OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
5.-Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın'ın, devletin Kürtlerle değil terör ve terör örgütleriyle
mücadele ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir hususu
özellikle ifade etmek istiyorum. Terör ve terör örgütleriyle mücadele ile
Kürtlerle mücadeleyi ayırarak konuşmamız gerekiyor.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Kürtlerle mücadele ne Sayın Başkan?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
O, tarihte kaldı.
BAŞKAN - Kürte düşmanlık, Kürte
tahammülsüzlük kesinlikle yoktur. Devlet katliam yapmaz, yapmıyor;
insanlık suçu işlemez, işlemiyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Savunma
sınırlarına karışamazsınız
Başkanım.
BAŞKAN - Devlet, Kürtlerle değil, tam
tersine, asıl insanlık suçunu işleyen, bölge halkına, Kürt
kardeşlerime en büyük zulmü uygulayan ve masum insanları katleden
terörle ve terör örgütüyle mücadele ediyor
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, Kürtlerle mücadele kelimesi tek başına
sorunludur. Kürtlerle mücadele ne demek Sayın Başkan?
BAŞKAN -
ve terör olduğu müddetçe de
terörle mücadele de devam edecektir, bunun böyle bilinmesi lazım.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Son söz savunmanındır. diye bir şey
biliyorsunuz değil mi?
BAŞKAN Evet, tamam, savunmayı yaptı
üç saati aşkın bir şekilde.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Kürtlerle mücadele ne demek Sayın Başkan?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Tamam, o zaman şu anda size söz düşmemesi
lazım.
BAŞKAN Hiç de müdahale etmedim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Etmeyeceksiniz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan Kürtlerle mücadele ne demek?
BAŞKAN Ama bitirdikten sonra savunmadan
ziyade pek çok ithamların da olduğunu biliyoruz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ne alakası var? Yani bu savunma istediği biçimde
yapabileceği bir şeydir.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) -
Sayın Başkan Kürtlerle mücadele ne demektir?
BAŞKAN Devlet terörle mücadele ediyor, Kürt
kardeşlerimle değil.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) -
Sayın Başkan Kürtlerle mücadele ne demek?
BAŞKAN Tam tersine, Kürtlere baskı
uygulayan, zulmeden PKK terör örgütüyle mücadele ediyor diyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Kürtlerle mücadele ne demek yani?
BAŞKAN Bundan niye gocunuyorsunuz, bundan
niye rahatsız oluyorsunuz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Çok güzel, gecenin alkışını da
aldınız, bu mudur?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan Kürtlerle mücadele ne demek?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Şimdi, şu anda
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Usule bile uymuyorsunuz.
BAŞKAN Usule uyuyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Uymuyorsunuz.
BAŞKAN Hayır, bitirdim, konuyu bitirdim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Bir
müsaade ederseniz
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Kürtlerle mücadele tam bir devlet zihniyeti, tam, tam.
BAŞKAN Meral Hanıma söz verdim.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
VI.-AÇIKLAMALAR (Devam)
26.-Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın,
son sözün savunmanın olduğuna, sonrasında oturumu yöneten Meclis
Başkan Vekilinin konuşma yapmasının Anayasaya
aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, burada ben Faysal Sarıyıldız Vekilimiz
adına konuştum ve savunma yaptım.
BAŞKAN Evet.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Savunma
hakkı asla müdahale edilemeyecek haklardandır.
BAŞKAN Kesinlikle.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ve
savunmadan sonra hiç kimse ek bir sözle yorumlayamaz.
BAŞKAN Savunma bitti, hiç müdahale etmedim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Hayır, savunmayı karar vericiler dinler
BAŞKAN Savunmaya da dönük en ufak bir
müdahalem olmadı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, hayır, müsaade ederseniz
BAŞKAN Evet
MEHMET TÜM (Balıkesir) Son söz savunmanındır
Başkan.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Savunmayı ben kime yaptım? Milletvekillerine yaptım. Herkes
oyunu verecek ve karar bildirmiş olacak.
BAŞKAN Tamam Oylama yirmi dört saat sonra
yapılacaktır. dedim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ama siz Meclis
Başkan Vekili olarak konuşma yapmanız doğrudan
usulsüzlüktür, Anayasaya aykırıdır.
BAŞKAN Kesinlikle değildir efendim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ve bu
kesinlikle mahkeme önünde bir iptal sebebidir.
BAŞKAN Kesinlikle, kesinlikle değildir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Yani bu
kabul edilemez.
BAŞKAN Savunma bittikten sonra Yirmi dört
saat sonra oylama yapılacaktır. dedim ve konuştum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Son söz
savunmanındır.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Son söz
savunmanındır.
BAŞKAN 3üncü sıraya alınan 492
sıra sayılı İçtüzük Değişiklik Teklifi ile
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
X.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2 Milletvekilinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783) ve Anayasa Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 492)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN 4üncü sıraya alınan
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım,
siz Kürtlerle mücadele diyemezsiniz.
BAŞKAN
491 sıra sayılı Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.-İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 491)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Bu
Meclisin Başkan Vekili olarak Kürtlerle mücadele lafını
kullanamazsınız, sözlerinizi geri almanız lazım.
BAŞKAN Bundan sonra da komisyonların
bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Kürtler bu cumhuriyetin vatandaşıdır, Kürtlerle mücadele
diyemezsiniz.
BAŞKAN
kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 26 Temmuz 2017 Çarşamba günü
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Kürtlerle mücadele diyemezsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN
saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.57