TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
119’uncu
Birleşim
26
Temmuz 2017 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça,
Genel Kurulu ziyaret eden Diyanet İşleri
Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından
düzenlenen “Yazımda Kardeşlik Var” yaz kampı çerçevesinde
Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Mardin illerinden gelen terör
mağduru gençlere “Hoş geldiniz.” denilmesi
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Van
Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve 22 milletvekilinin, özellikle Van’da olmak
üzere Van Gölü Elektrik Dağıtım AŞ’nin (VEDAŞ)
kapsadığı illerdeki elektrik kesintilerinin nedenlerinin ve
olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/595)
2.-
Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve 22 milletvekilinin, ÖYP’li
araştırma görevlilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/596)
3.- HDP Grup
Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Oyak
Renault yönetiminde 30’a yakın işçinin işten
çıkarılmasıyla ilgili olayların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/597)
V.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, çocuk işçilik sorununa
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, orman yangınlarıyla
mücadeleye ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk’ün, çocuklara yönelik cinsel
istismara ilişkin gündem dışı konuşması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ağrı Milletvekili
Berdan Öztürk’ün yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın, Niğde Milletvekili
Alpaslan Kavaklıoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın 492 sıra sayılı İç Tüzük
Değişiklik Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Markar Eseyan’ın
492 sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin
birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Murat
Emir’in 492 sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik
Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- Ankara
Milletvekili Murat Emir’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
8.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancı’nın, Gaziantep Milletvekili Mahmut
Toğrul’un 492 sıra sayılı İç Tüzük
Değişiklik Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, Van Milletvekili Lezgin Botan’ın 492
sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin
4’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
10.- Van Milletvekili
Lezgin Botan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
11.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Van Milletvekili Lezgin
Botan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
12.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
13.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün
492 sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin
ikinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
14.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
15.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin 492 sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik
Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
16.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
17.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Nüfus Hizmetleri Kanun
Tasarısı’yla il ve ilçe müftülerinin evlendirme memurları
arasına eklenmek istenmesine ilişkin açıklaması
2.-
İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, AKP yönetiminde İstanbul’un
tarihî silueti ve yeşil alanların ranta kurban verildiğine
ilişkin açıklaması
3.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydın’ın, Nüfus Hizmetleri Kanun
Tasarısı’yla din adamlarına nikâh kıyma yetkisi
verilmesinin dinî nikâhın resmî nikâh yerine geçmesine sebebiyet
vereceğine ilişkin açıklaması
4.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkan’ın, İsrail’in Harem-i Şerif’e
Müslümanların girişine ve ibadetine engel olan tavrını ve
ısrarını şiddetle kınadığına
ilişkin açıklaması
5.- Adana
Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, müfredattan Atatürk’ü çıkarma
çabası içinde olan Millî Eğitim Bakanlığının
asıl görevini yapıp eğitimdeki
başarısızlıklar için ne zaman çözüm üreteceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
6.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşek’in, engelli vatandaşların istihdam
oranlarının artırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
7.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu’nun Maltepe mitinginde okuduğu maddeleri
tekrarlamak istediğine ilişkin açıklaması
8.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, AKP iktidarının korku ve cezalandırma
siyasetinin yerel belediyelerin hizmet etme anlayışına da
sirayet ettiğine ilişkin açıklaması
9.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, değişen
bakanlar ve bürokratlarla birlikte uygulanan politikaların da
değişmesinin projelerin uygulanmasında zaman kaybına neden
olduğuna ilişkin açıklaması
10.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, getirilen İç Tüzük değişikliğiyle
milletvekillerinin konuşmasına, denetim görevi yapmasına,
halkının sorunlarını dile getirmesine engel olan tek
parlamento olacağına ilişkin açıklaması
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın,
Batı’da kilisede din adamlarının nikâh
kıydığına ve siyasetle ilgili söylenmiş bazı
sözlere ilişkin açıklaması
12.-
Muğla Milletvekili Akın Üstündağ’ın, Milas’ın
Yaşyer Ovası etrafında 3 baraj olmasına rağmen
kuraklık yaşandığına ve susuzluk sorununu giderecek
bir projenin niçin düşünülmediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
13.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, FETÖ terör örgütüyle sürekli
mücadele eden Cumhuriyet gazetesi yazarlarının FETÖ’cülükle
suçlandığına, hedef şaşırtmak ve eleştirel
bakışı susturmak amacı taşıyan bu uygulamalardan
derhâl vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, il ve ilçe
müftülüklerine nikâh kıyma yetkisi veren tasarının Türk Medeni
Kanunu’na aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
15.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdiş’in, çölyak hastalarının
sorunlarına ilişkin açıklaması
16.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar’ın
Şuhut ilçesi Balçıkhisar köyünde dört yıldır
sağlık ocağı yapılmadığına ve ne zaman
yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
17.- Bursa
Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, devamsızlık nedeniyle
milletvekilliğinin düşürülmesinin büyük bir garabet olduğuna ve
Anıtkabir’de neler olduğu konusunda bir açıklama
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
18.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Meclisi ziyaret eden terör mağduru
aileleri ve çocukları sevgi ve saygıyla selamladığına,
Ege Denizi’nde işgal altındaki Türk adalarında Yunan tahrikinin
devam ettiğine, YPG’nin isminin Suriye Demokratik Güçleri olarak
değiştirildiğinin ifade edildiğine ve 26 Temmuz Türkolog
Zeki Velidi Togan’ın vefatının 47’nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
19.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Meclisin şu
andaki devam durumuna, Diyarbakır’da vicdan ve adalet nöbetinin birinci
gününde yaşananlara ve milletvekillerinin halkla
buluşmalarının engellendiğine, müftülere nikâh kıyma
yetkisinin verilmesinin özellikle genç kadınlar için çok tehlikeli bir
şey olduğuna ilişkin açıklaması
20.- Adana
Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, Ziraat Bankasının 27 Haziran
1998’de Adana’da yaşanan depremden on dokuz yıl sonra depremzedelere yaptığı
yardımı geri istemesine ve bunun deprem vergilerinden
karşılanması için Hükûmetin bir irade ortaya koyup
koymayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
21.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Meclisi ziyaret eden terör
mağduru çocukları ve onların şahsında tüm terörden
mağdur olanları selamladığına, nikâhla ilgili olarak
insanları mağdur etmeyecek, onların hukuk nezdindeki
haklarını zayi etmeyecek tarzda düzenlemeler
yapılmasının önemli olduğuna ve devletin de bu anlamda
görevini yerine getirdiğine ilişkin açıklaması
22.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Anayasa’nın temel ilkelerine ve
Anayasa’nın pek çok maddesine açıkça aykırı olan, laiklik
ilkesine taban tabana zıt olacak ve çocuk istismarı, küçük yaşta
evlilik, çocuk gelinler sorununu tırmandıracak bir kanun teklifinin
Meclis Başkanlığı tarafından komisyona havale
edilmeden Bakanlar Kuruluna iade edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
23.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in,
milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgili Karma Komisyon
raporlarının görüşmelerinin tamamlanmasından itibaren
oylamaya kadar Meclisin tatil edilmesi, herhangi bir işlem
yapılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
25.-
Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesi
Gülpınar köyünde bir şirketin jeotermal amaçlı sondaj
çalışmalarının bölgede ciddi infial
yarattığına ilişkin açıklaması
26.- İstanbul
Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
27.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 492 sıra
sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin 3’üncü
maddesinin Anayasa’ya ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğuna
ve yürürlüğünün bir dahaki döneme bırakılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
28.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in,
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Brüksel’de
basın toplantısında yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ve önceki yıllarda
Fetullah Gülen’le ilgili uyarıda bulunan HDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş ile Cumhuriyet gazetesi
yazarlarının şu anda tutuklu olduklarına ilişkin
açıklaması
29.- İstanbul
Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, TBMM Başkanı
İsmail Kahraman’a yeni alınan Mercedes marka makam aracının
fiyatı ile kendisine tahsis edilen Audi A8 marka aracı oğlunun
kullanıp kullanmadığını öğrenmek istediğine
ve tasarruf tedbirleri gerekçesiyle Mecliste çalışan taşeron
işçilerin servislerinin kaldırılmasına ilişkin
açıklaması
30.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
31.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
32.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak İç Tüzük
Değişiklik Teklifi’ne tepki olarak hem çok aktif hem çok pasif bir
direnişle bu gece Parlamentoyu terk etmeyerek milletin söz
hakkını savunmaya devam edeceklerine ilişkin
açıklaması
33.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
34.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Cumhuriyet Halk
Partisinin demokratik haklarını kullandığına ve
Türkiye’de herkesin, her yerde demokratik hakkını kullanma hakkı
olduğuna, protestonun da bir hak olduğuna ilişkin açıklaması
35.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Cumhuriyet Halk Partisi ile Halkların
Demokratik Partisini kendi yanlışlarıyla baş başa
bıraktıklarına ilişkin açıklaması
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ile Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili
Ahmet Yıldırım tarafından, 2014 yılı Ekim
ayında yaşanan Kobani olaylarının kapsamlı bir
şekilde araştırılması, olaylarda sorumluluğu olan
kişilerin tespiti ve bu kişilerden hesap sorulması adına
yargıya yardımcı olunması amacıyla 26/7/2017 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Temmuz
2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, yurt dışına kaçırılan
kültür varlıklarının belirlenerek iadelerinin
sağlanması ve mevcut kültür varlıklarının
korunması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
maksadıyla, AK PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, CHP Grubu adına Grup Başkan
Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel, HDP Grubu adına Grup Başkan
Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ile MHP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay
tarafından ortak imzalı verilen 26/7/2017 tarihli Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 27 Temmuz 2017
Perşembe günkü Birleşiminde okunmasına ve ön görüşmesinin aynı
birleşimde yapılmasına; söz konusu görüşmede Hükûmet,
siyasi parti grupları ve önerge sahipleri adına yapılacak
konuşmaların onar dakika olmasına ilişkin önerisi
IX.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- (10/518)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş
bulunan üyeliğe seçim
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Van
Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk’ün 2016 Yılı Ekim, Kasım ve
Aralık Aylarında Beşer Birleşimi Aşan (Toplamda Genel
Kurulun 47 Birleşimi) Devamsızlığı Sebebiyle
Anayasa’nın 84’üncü ve İçtüzük’ün 138’inci Maddeleri Uyarınca
Gerekli Değerlendirmenin Yapılması İçin Başkanlık
Divanının 24.05.2017 Tarihli ve 38 Numaralı Kararı ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (3/1022)
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(S. Sayısı: 489)
2.-
Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın 2016
Yılı Ekim, Kasım ve Aralık Aylarında Beşer
Birleşimi Aşan (Toplamda Genel Kurulun 47 Birleşimi)
Devamsızlığı Sebebiyle Anayasa’nın 84’üncü ve
İçtüzük’ün 138’inci Maddeleri Uyarınca Gerekli Değerlendirmenin
Yapılması İçin Başkanlık Divanının 31.05.2017
Tarihli ve 39 Numaralı Kararı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı Tezkeresi (3/1072) ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (S.
Sayısı: 493)
B) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ile 2 Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi (2/1783) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
492)
2.-
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 491)
XI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına tahsis edilen tüm
araçların mevzuata uygun olarak kullanıldığına ve
taşeron işçiler ile hizmetli kadrosunda çalışan personelin
servislerinin kaldırılması beyanının hayal ürünü
olduğuna ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Meclis
Başkanlığının makam aracının
Başbakanlıktan tahsis edildiğine ilişkin
konuşması
XII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2016 yılında
yıllık izin kullanmayan çalışan sayısına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide
Sarıeroğlu’nun cevabı (7/14235)
2.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, 2007, 2011 ve 2015
yıllarında yapılan genel seçimler öncesi istifa edip
milletvekili seçilemeyen Bakanlık bürokratlarına ve mevcut
görevlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent
Tüfenkci’nin cevabı (7/14514)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2017 yılları
arasında Bilgi Edinme Kanunu kapsamında yapılan müracaatlara
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin
cevabı (7/15026)
26 Temmuz 2017 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-------0-------
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu
ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye
Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen “Yazımda Kardeşlik Var”
yaz kampı çerçevesinde Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve
Mardin illerinden gelen terör mağduru gençlere “Hoş geldiniz.”
denilmesi
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, yukarıda, dinleyici locasında Diyanet
İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı
tarafından düzenlenen “Yazımda Kardeşlik Var” yaz kampı
çerçevesinde Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Mardin illerimizden
gelen terör mağduru gençlerimiz aramızdalar. (AK PARTİ, CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
Tüm milletvekillerimiz ve tüm gruplarımız
adına, geleceğimizin teminatı olan gençlerimize teşekkür
ediyoruz. Ayşe Nur Bahçekapılı Başkanımızın
riyasetinde Meclisi bugün gezdiler, bir dizi programlara, etkinliklere
katıldılar, sergileri gezdiler. Bir kez daha tüm gençlerimize buradan
sevgiyle, saygıyla, muhabbetle selamlarımızı sunarken
hoş geldiniz diyoruz.
Sağ
olun.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, çocuk işçiler hakkında söz isteyen
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’e aittir.
Süreniz
beş dakikadır, lütfen, süreye de riayet edelim.
Sayın
Gürer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi
Gürer’in, çocuk işçilik sorununa ilişkin gündem dışı
konuşması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde çocuk işçilik sorunu giderek büyümektedir. Bu bağlamda
soruna dikkat çekmek için söz almış bulunuyorum.
Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi madde 1’e göre, 18
yaşına kadar her insan çocuk sayılmaktadır. 2015
yılında çıkan Eğitim Yasası’yla 6-13 yaş
aralığına gerileyen zorunlu eğitim, bunun yanında
yoksullaşma çocukların iş alanlarında daha çok
çalışmalarının önünü açmıştır. Çocuk
işçiliğinin temelinde yoksulluğun önemli rolü vardır.
Araştırma ve verilere göre, 6-17 yaş grubunda çalışan
çocukların önceliği aile bütçesine katkıda bulunmaktır. 18
yaş altı işçi çocukların resmî verileri bakanlıkta
101.650 olarak belirtilmektedir. 17 yaşına kadar çalışan
aday, çırak, stajyer öğrencilerle bu rakam 400 bin civarına
çıkmaktadır. Oysa çocuk işçi sayısı gerçekte 2 milyona
yaklaşmış bulunmaktadır. 2016 TÜİK verilerine göre,
çocuk işçilerin yüzde 78’i kayıt dışıdır.
Çalışan çocukların yüzde 45’inin tarımda, yüzde 24’ünün
sanayide, yüzde 31’inin hizmet sektöründe olduğu ifade edilmektedir. Çocuk
işçilerin normalde otuz beş saat çalışması gerekirken
bu çocukların kırk saatin üzerinde
çalıştırıldığı da verilerle ortaya
çıkmış bulunmaktadır.
2012
yılında 32 olan çocuk iş cinayeti, ne yazık ki, 2016
yılında 56 çocuğa erişmiş bulunmaktadır. Bu tablo
da kaygı vericidir. TÜRK-İŞ Başkanı çocuk işçi
sorununa değinirken “Öyle merhametsizler var ki, 10 yaşından
küçük çocuklara boyundan büyük iş yaptırmaktadırlar.” diye
tepkisini dile getirmiştir.
Çocuklarımızın
çalışma disiplinini ve yaşamını tanıması ve
öz güven kazanmaları için yaz tatillerinde bir esnafın yanında
çırak olarak yaşamı öğrenmesi ve eğitimine devam
etmesi ile yetişkinlerin işini yapması arasında fark
vardır. Çıraklık Ahi geleneğinde
çocuklarımızın yaşamı tanıması
açısından yararlıdır ancak eğitiminden ayrılan,
ne yazık ki eğitiminden ayrıldıktan sonra da iş
yaşamında büyüklerin yapması gereken işi
yaptırılan çocuklar bu ülke için gelecekte de önemli sorunlara neden
olacaktır.
Ülkemizde
mülteci çocukların durumu da vahimdir. Karın tokluğuna
çalıştırılan birçok çocuk vardır. Ayrıca, büyük
kentlerden sonra tüm illerde çocuklarıyla dilenen kişilere ya da
trafik ışıklarında ellerinde bez, cam silmek için
yaşamını hiçe sayarak koşan çocuklara rastlamaktayız.
Bu sorun gelecek için de kaygı verici riskler taşımaktadır.
Keza,
sevgievlerinde 18 yaşını dolduran ya da doldurmadan
davranışları nedeniyle bu yurtlardan
uzaklaştırılan çocuklar da, istihdam
sağlanmadığı için, toplum için sorunlu hâle gelmektedir.
Geleceğimiz
olan çocuklarımızın ve gençlerin özellikle daha gelişme
çağında yeterli, gerekli, bilgi ve bilimselliğe dayanan
eğitimi alması, bu bağlamda da ülkemizin geleceğinde rol
alacak kişilerin sorun yaşamaması adına Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının denetimleri
artırması ve daha ciddi tedbirler alması gerekir. Ne yazık
ki ülkemizde kâğıt üzerinde bunlardan çok söz edilmekte ama
uygulamada gerçekleştiği görülmemektedir. Ucuz işçilik
adına, daha 10 yaşındaki çocuktan 20 yaşındaki
kişinin yapacağı işin
karşılığının istenmesi kabul edilebilir bir durum
değildir.
Ülkemizde
her kesimin sorunları artmaktadır. Tarımda, eğitimde,
sanayide, kısacası yaşamın olduğu her yerde artan
sorunların çözümü de vardır. Burada kararlı olmak, bu anlamda
sorunların aşılması için alınmış olan yasal
önlemleri uygulamaya geçirmek önemlidir. Ülkemizdeki en büyük sorun da yasada
var olanın uygulamasının sağlanamamasıdır.
Bu
anlamda Çalışma Bakanlığına çağrıda
bulunuyorum: Çocuk işçilik konusunda daha ciddi önlemler
alınmalı, özellikle kayıt dışında,
yaşının üstünde iş yaptırılanların
çalıştırılması yerine okullarında
eğitimlerini tamamlamalarını sağlayacak önlemler
alınmalıdır.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Gürer.
Gündem
dışı ikinci söz, orman yangınlarıyla mücadele
konusunda söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’a aittir.
Buyurun
Sayın Taşkın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkın’ın, orman yangınlarıyla mücadeleye ilişkin
gündem dışı konuşması
ALİ
CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; orman yangınlarıyla mücadele konusunda gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, her yıl yaz mevsiminin başlamasıyla beraber ülkemizde
orman yangınlarında belirgin bir artış yaşanmakta ve
bu yangınlar dolayısıyla ülkemizin akciğerleri konumundaki
orman varlıklarımız çok ciddi ekonomik ve ekolojik
kayıplara uğramaktadır.
Ormanları
tehdit eden etkenlerin başında orman yangınları
gelmektedir. Orman yangınları sadece ağaçları değil,
ormanda yaşayan bütün canlı ve cansız varlıkları
yakarak yok etmektedir. Kaybettiğimiz sadece ağaçlar değil,
ağaçlarla birlikte binlerce bitki ve hayvan türü yani yaşayan bir
ekosistem yok olmaktadır.
Dünyada
her yıl 4 milyon hektar, Akdeniz kuşağında 550 bin hektar
orman yanmaktadır. Ülkemizde ise 8,9 bin hektar orman zarar görmektedir.
Ülkemiz Akdeniz iklim kuşağında yer aldığından
orman yangınlarının yüzde 65’i Akdeniz ve Ege sahil bölgemizde
çıkmaktadır. Orman alanlarımızın 12,5 milyon
hektarı yani neredeyse yarısı yüksek yangın riski
altındadır.
Ülkemizde her yıl meydana gelen orman
yangınlarının yüzde 87’si insan kaynaklı olup bunun da
yüzde 84’ü ihmal ve dikkatsizlik, yüzde 3’ü kasıt, yüzde 13’ü ise
doğal kaynaklıdır. AK PARTİ Hükûmetlerimiz zamanında
son on beş yılda Orman Genel Müdürlüğümüz orman
yangınlarıyla mücadelede önemli mesafe katetmiş olup
başarılı çalışmalar yapmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
orman yangınlarıyla mücadelede üç temel strateji takip edilmektedir.
Birincisi, yangın çıkmasına mâni olmak için eğitim ve bilinçlendirme
programları yürütülmekte; ikincisi, yangın çıkması
durumunda erken uyarı ve etkin mücadele yapılmakta; üçüncüsü ise
yangından sonra yanmış, zarar görmüş alanlar bir yıl
içerisinde ağaçlandırılmakta, yanan alanlar amacı
dışında kullanılmamaktadır.
Orman yangınlarının tespiti ve erken
uyarı için ormanlarımız 776 kuleden yirmi dört saat
gözetlenmektedir. Yangına erken müdahale maksadıyla
ormanlarımızın muhtelif yerlerine 1.075 adet ilk müdahale ekibi
konuşlandırılmıştır. Orman
yangınlarıyla mücadele ve söndürmede 19.718 personel görev almakta
olup 5 amfibik uçak, 24 su atar helikopter ve 6 idari helikopterden oluşan
hava araçları başta olmak üzere 2.372 araç ve iş makinesi
kullanılmaktadır.
Ülkemizde 30 Haziran-2 Temmuz tarihleri arasında
aşırı sıcak günlerin yaşandığı üç günde
147 yangın çıkmış ve başarıyla, büyümeden
söndürülmüştür. Dünyada çıkan orman yangınları ile
ülkemizde çıkan orman yangınlarını karşılaştırınca
orman yangınlarıyla mücadelede ne kadar başarılı
olduğumuz açıkça görülmektedir. Son on yıllık verilere
göre, İspanya’da yıllık ortalama 91 bin hektar, Portekiz’de 75
bin hektar, İtalya’da 75 bin hektar, Yunanistan’da 45 bin hektar orman
yanarken ülkemizde ise bu rakam yalnızca 8,9 bin hektardır. Bu alanda
da bölgemizde en başarılı ülke konumundayız. Bu sonucun
ortaya çıkmasında Orman teşkilatımızın
yangın yönetim sisteminde yaptığı yenilikçi hamleler,
altyapı ve teknoloji yatırımları, hizmet içi eğitimlerle
birlikte Orman Genel Müdürlüğü personelinin özverili
çalışmaları etkili olmuştur.
Yangın söndürme çalışmaları
esnasında bugüne kadar 112 şehit verilmiştir. Tüm
şehitlerimize bu vesileyle Allah’tan rahmet diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şüphesiz, ormanları bekçi
değil, sevgi korur. Vatandaşlarımızdan pikniklerini piknik
alanlarında yapmalarını, orman içerisinde seyahat ederken sigara
izmaritlerini söndürmeden atmamalarını, herhangi bir duman
gördüklerinde ücretsiz olan ALO 177 ve 110 hattını arayıp haber
vermelerini özellikle rica ediyorum.
Sözlerime
son verirken orman yangınlarıyla mücadele
çalışmalarını yedi gün yirmi dört saat yürüten başta
Sayın Orman ve Su İşleri Bakanımız olmak üzere Orman
Genel Müdürlüğümüze, tüm Orman teşkilatı mensuplarımıza,
destek veren orman köylülerimize, emeği geçen herkese teşekkür ediyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
Gündem
dışı üçüncü söz, çocuklara yönelik cinsel istismar hakkında
söz isteyen Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk’e aittir.
Buyurun
Sayın Öztürk. (HDP sıralarından alkışlar)
3.- Ağrı Milletvekili Berdan
Öztürk’ün, çocuklara yönelik cinsel istismara ilişkin gündem
dışı konuşması
BERDAN
ÖZTÜRK (Ağrı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çocuk istismarıyla ilgili
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
22 Temmuz
2017 tarihinde -sizler de takip etmişsinizdir- vekili olduğum
Ağrı ilinde 9 yaşındaki bir çocuğumuza tecavüz
edilmiştir. Ağrı İmam Buhari Yatılı Erkek Kur’an
Kursu’nda kalan 9 yaşındaki çocuğumuz Kur’an kursunda
hocalık yapan 17 yaşındaki Y.K. tarafından tecavüze
uğramış ve yaklaşık üç ay boyunca da bunun üstü
örtülmeye çalışılmıştır. Basına
yansıyınca zaten ortaya çıktı. Yetim kaldığı
için yurda verilen bu çocuğumuz, kendisine tecavüz eden Y.K.’yla birlikte
bir yıldır bu kursta kaldığını ve tecavüz
olayının defalarca meydana geldiğini beyan etmiştir. Olay
açığa çıktıktan sonra, tabii, Y.K. derhâl, apar topar
cezaevine atılmış, tutuklanmış ama Kur'an kursu
yetkilileriyle ilgili bugüne kadar herhangi bir adli ve idari işlem
yapılmamıştır.
Çocuklara
yönelik cinsel istismar vakası Türkiye'nin kanayan yarasıdır.
Yapılan araştırmalarda ortaya çıkan somut verilere göre,
özellikle 7-14 yaşındaki çocukların en çok cinsel istismara
uğrayan grup olduğu belirtilmektedir. Türkiye’de çocuk
istismarına dönük gerçekleşen vakalar hâlen
hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır. Pozantı,
Ensar Vakfı, İzmir, Gerger, Adana, Kemer ve en son da
Ağrı’da gerçekleşen tecavüz ve taciz vakalarının
özellikle AKP’nin iktidar olduğu dönemde sürekli bir artış
göstermesi, mevcut durumun sistematik ve yaygın bir hâle geldiğinin
en önemli göstergesidir.
Bakın,
şimdi bazı veriler paylaşacağım neden AKP döneminde bu
vakaların arttığına ilişkin. Yani AKP’yi suçlamak
adına değil, veriler zaten bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Sadece Adli Tıp Kurumunun verilerine göre 2012’de 2.395; 2013’te 3.002
olan Adli Tıp Kurumuna başvuru sayısı cinsel istismarla
ilgili olarak 2004’ün Ekim ayı itibarıyla 2.449 olarak
gerçekleşti. 2015 yılında ise aynı nedenle açılan dava
sayısı yaklaşık yüzde 700 artmıştır. Yine,
Adalet Bakanlığının 2014 yılındaki verilerine baktığımız
zaman, her ay Adli Tıp Kurumuna 650 çocuk cinsel istismar vakası
gönderiliyor. Bu da şu anlama geliyor: Türkiye’de günde 21 çocuğun
yani yaklaşık olarak her bir saatte 1 çocuğun cinsel istismara
uğradığını bu veriler göstermektedir.
AKP
iktidarının toplumsal cinsiyet algısı ve kurgusu,
varlık nedeni olan neoliberal formun dışında, İslami,
eril ve cinsiyet eşitliğini reddeden ideolojik bir içeriğe
sahiptir. Kadın ve erkek kimliğini kendi ideolojik saiklerine göre
kuran, toplamsal rolleri bu temel etrafında dağıtarak kendine
göre oluşturduğu ahlak anlayışını bütün topluma
empoze etmek isteyen bir anlayışla yukarıdan
aşağıya doğru toplumu değiştirip dönüştürmek
istemesinden kaynaklanmaktadır. Söz konusu ideolojik dönüşüm toplumun
bütün hücrelerine nüfuz etmekte ve cinsel davranışların
hangisinin uygun, hangisinin meşru, hangisinin uygun olmadığını
ya da suç olup olmadığını belirlemektedir. Entelektüel
üretim araçlarının sunduğu bütün olanakların yanı
sıra, medya eliyle yürütülen algı operasyonlarıyla da toplum bilinçli
bir şekilde bu ideolojik saikler etrafında tahkim edilmekte,
Hükûmetin politikalarına adapte edilmekte ve istenen toplumsal
rızanın imalatı da bu şekilde sağlanmaktadır.
Sonuç
olarak, çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarının ideolojik ve
politik kurguların dışına çıkarılarak, bu
suçların işlenemeyeceği, bu ihlallerin oluşmayacağı
koşulları ve toplumun her kesiminde farkındalık yaratarak
işe başlayabiliriz. Devletin ve hükûmetin görevi, eğitsel ve
dönüştürücü programları sistematik ve yaygın hâle getirmektir.
“Çocuklara bayram armağan eden tek ülke” hamaseti bugün bu 9
yaşındaki çocuğun vücudunda tuzla buz olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BERDAN
ÖZTÜRK (Devamla) – İçi boş lafları bırakıp derhâl bu
konuya Meclisin el atması, acilen bununla ilgili önlemlerin
alınması gerekmektedir diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı, AK PARTİ
döneminde çocuk istismarlarının katbekat arttığına
ilişkin bir iddiayla birlikte sataşmada bulunmuştur. Bu
çerçevede söz istiyorum.
BAŞKAN
– Sataşmadan dolayı iki dakika süre veriyorum, lütfen,
sataşmadan konuşun siz de.
Buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın, Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk’ün
yaptığı gündem dışı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; çocuk istismarı iğrenç bir hadisedir. Ahlakı,
vicdanı olan herkes, partisi, siyaseti ne olursa olsun buna
karşıdır. Burada toplumsal bir ortaklık, vicdani bir
ortaklık olduğu hususu herhâlde herkesçe ortak kanaattir, vicdani bir
kanaattir. Bunlara ilişkin olarak çocuk istismarları gibi iğrenç
hadiselere karşı toplumu bütün kesimleriyle birlikte seferber etmeye
dönük bir siyasal dil herkesin görevidir. Bunlara ilişkin konuşurken
çocuk istismarına karşı olmanın yanına Türkiye
siyasetindeki çeşitli grupları töhmet altında bırakacak
tarzda ima dolu bir dil kullanırsanız, bunun yanına bir de
siyaseti ekleme motivasyonuyla davranırsanız bu doğru olmaz.
Çocuk istismarları meselesine ilişkin ahlaki, insani, vicdani
tavır da buradan çıkmaz, her şeyi yerli yerine koyalım. O
zaman derler ki: “Sizin derdiniz çocuk istismarına mı karşı
çıkmak yoksa çocuk istismarı gibi evrensel olarak
insanlığın karşı çıkacağı bir hadiseyi
siyasal rekabetin aynı zamanda bir konusu hâline mi getirmek?” Burada
kocaman bir soru işareti teşekkül eder.
“AK
PARTİ döneminde çocuk istismarları artmış.” Ben de bunu
tersine çevirebilirim, derim ki: “AK PARTİ bu iğrenç, bu örtü
altındaki suçların üzerine gittiği için onun döneminde işte
bütün bunlar yargının önüne çıkmaya başladı.” Mesele
şu: Siyaset sosyolojiyi belirlemez; tersine bakmayın, piramidi
tersine çevirmeyin, sosyoloji siyaseti belirler. Eğer ortada bir problem
varsa sosyolojiye ilişkin, oradaki normlara ilişkin, bunu siyasal bir
motivasyon diliyle çözemezsiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) – Elbette burası siyasetin kürsüsü ama
rasyonel ve mantıklı olmak, çocuk istismarlarına karşı
bu ortak seferberliği temin etmenin en baş tavrıdır.
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Çocukları tarikat yurtlarına
teslim ederseniz, denetlemezseniz böyle olur.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) - Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
BERDAN
ÖZTÜRK (Ağrı) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Öztürk…
BERDAN
ÖZTÜRK (Ağrı) – Sadece bir açıklamada bulunacağım.
Sayın
Bostancı yine bir sürü şeyden bahsetti ama burada elimizde veriler
var, tarihler var, rakamlar var, bunları kürsüde paylaşmadım,
bunları paylaştığımız zaman, AKP’nin iktidara
geldiği tarihten bugüne kadar rakamlara baktığımız
zaman zaten bunlar görülecektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, sisteme giren ilk on beş sayın
milletvekiline İç Tüzük 60’a göre bir dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Yalım’ın yerine Sayın Tüm,
buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Balıkesir Milletvekili Mehmet
Tüm’ün, Nüfus Hizmetleri Kanun Tasarısı’yla il ve ilçe müftülerinin
evlendirme memurları arasına eklenmek istenmesine ilişkin
açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İktidarınızın hazırladığı
Nüfus Hizmetleri Kanun Tasarısı’yla birlikte il ve ilçe müftüleri de
evlendirme memurları arasına eklenmek isteniyor. Buna göre önceden
belediye başkanının yetki verdiği görevli memurların
kıydığı nikâh, bundan böyle müftüler tarafından da
kıyılabilecektir. Bu çerçeveden hareketle bu tasarı küçük
yaşta evlilikleri ve çocuk gelinleri resmî hâle getirme çabası
mıdır? Müftüler 18 yaş altındaki kız çocuklara resmî
nikâh yetkisine sahip olacak mıdır? Müftünün kıyacağı
nikâhın denetimi kimler tarafından sağlanacaktır? Müftüler
hangi mezhebin anlayışına göre nikâh kıyacaktır?
Farklı bir dine mensup insanların da nikâhı kıyılacak
mıdır?
BAŞKAN – Sayın Engin…
2.- İstanbul Milletvekili Didem
Engin’in, AKP yönetiminde İstanbul’un tarihî silueti ve yeşil alanların
ranta kurban verildiğine ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul) – İstanbul’un
tarihî siluetinin AKP yönetiminde nasıl katledildiğini, yeşil
alanların ranta nasıl kurban verildiğini Mecliste birçok kez
dile getirdim. İstanbul’da yüzde 2,2 olan yeşil alan oranı
Londra’da yüzde 33, Viyana’da yüzde 45. Yol kenarlarına çimen, çiçek
ekerek bu gerçeği kamufle edemezsiniz. İstanbul’u yirmi üç
yıldır yönetenler kent sakinlerinin yaşamını derinden
etkileyen uygulamalarını İstanbullulara sormayı veya
onları da çözüme ortak etmeyi hiçbir dönemde düşünmedi bugün
Aşiyan Parkı’nda bölge sakinlerinin büyük tepkisini çeken uygulama
gibi. Oysa İstanbulluların da görüşü alınarak sorunlara
çözüm üretilseydi İstanbul’un tarihî silueti ve yeşil alanları
bugün ranta kurban verilmemiş olurdu. Her fırsatta millet iradesinden
bahseden AKP’nin iş çıkarlarına ve ranta gelince halkı
çözüme ortak etmek hiç aklına gelmiyor, hâlbuki katılımcı
demokrasi gereği son söz İstanbulluların olmalıdır.
BAŞKAN – Sayın Aydın…
3.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydın’ın, Nüfus Hizmetleri Kanun Tasarısı’yla din
adamlarına nikâh kıyma yetkisi verilmesinin dinî nikâhın resmî
nikâh yerine geçmesine sebebiyet vereceğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Hükümetin Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapan Tasarı’yı Meclise
gönderdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bu, laik Türkiye
Cumhuriyeti’ne vurulan bir başka darbe olacaktır. Din
adamlarının nikâh kıyması, dinî nikâhın resmî
nikâhın yerine geçmesine sebebiyet verecek. Açılan bu kapıda
sadece evlilik sözleşmesinin değil, evliliğe, boşanmaya,
mal rejimine, çocukların velayetine, evin yönetimine, kısaca aile
hukukuna ilişkin din kuralları bunların yerine geçecek. Yani
kadını eşit vatandaş yapan laik hukuk yerini şeri
hukuka bırakacak, bir adım sonrasını hepimiz tahmin
edebiliyoruz. Bunun yanı sıra, Türk kadını, Türk Medeni
Kanunu’nun kendisine sağladığı eşit
vatandaşlıktan mahrum edilecek. İktidarı buradan
uyarmayı bir görev sayıyorum, yol yakınken bu yanlıştan
dönün diyorum.
BAŞKAN – Sayın Özkan...
4.- Denizli Milletvekili Cahit
Özkan’ın, İsrail’in Harem-i Şerif’e Müslümanların
girişine ve ibadetine engel olan tavrını ve
ısrarını şiddetle kınadığına
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Orta Doğu’nun
şımarık çocuğu İsrail, 14 Temmuzda Mescid-i Aksa’da 3
Filistinliyi şehit etmiştir, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı
ibadete kapatmıştır, 1969’dan bu yana ilk defa cuma namazı
kılınmasına izin vermemiştir. Açıkça ibadet
özgürlüğüne saldıran İsrail, Mescid-i Aksa’nın
kapılarına elektronik metal arama detektörü uygulamasını
devreye koymuştur, bunları protesto eden silahsız, masum birçok
Filistinli kardeşimizi de yaralamıştır. Artık bardak
taşmış, bıçak kemiğe dayanmıştır.
Mescid-i Aksa’ya ibadete giden Müslümanlara terörist muamelesi
yapılmasını asla kabul edemeyiz. İsrail barbarca tutumundan
bir an önce vazgeçmelidir. İsrail’in Harem-i Şerif'e, Müslümanların girişine ve ibadetine engel olan
tavrını ve ısrarını şiddetle kınıyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdemir’in
yerine Sayın Türkmen...
5.- Adana Milletvekili Elif Doğan
Türkmen’in, müfredattan Atatürk’ü çıkarma çabası içinde olan Millî
Eğitim Bakanlığının asıl görevini yapıp
eğitimdeki başarısızlıklar için ne zaman çözüm
üreteceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) –
On beş yıldan bu yana Adalet ve Kalkınma Partisi tek
başına ülkeyi yönetmekte. On beş yıldır Türkiye'nin
eğitim sistemi tam bir yapboz tahtasına dönmüş durumda.
Öğrencilerimizin uluslararası ölçümlerde aldıkları sonuçlar
ortada. Hâl böyleyken, Millî Eğitim Bakanlığının tek
görevi müfredattan Atatürk’ü çıkarmak mıdır? Müfredattan
Atatürk’ü çıkarma çabası içinde olan Millî Eğitim
Bakanlığı, asıl görevini yapıp eğitimdeki başarısızlıklar
için ne zaman çözüm üretecektir?
Son söz: Atatürk bu ülkenin
kalbindedir, onu hiçbir güç söküp atamaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Şimşek…
6.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşek’in, engelli vatandaşların istihdam
oranlarının artırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Türkiye'nin 81 ilinden engelli vatandaşlarımız
bugün Ankara’ya gelerek hem Türkiye Büyük Millet Meclisini hem
Çalışma Bakanlığını ziyaret etmişler,
şu an itibarıyla da Anıtkabir’i ziyaret ediyorlar ve engelli
atamalarındaki sayının yükseltilmesini talep ediyorlar. Engelli
vatandaşlarımız devletin verdiği aylık 400
liralık, 500 liralık bir yardımla yaşamak istemiyorlar,
çalışma hayatının içerisinde olmak istiyorlar.
Ben
buradan bütün bakanlarımıza ve iş dünyasına sesleniyorum:
Özellikle çağrı merkezlerinde ve bakanlıklarda telefon
santrallerinde engelli vatandaşlarımızın mutlaka istihdam
edilmesini, bu oranların yeniden düzenlenmesini… Bu sayılar çok
yetersiz, engelli vatandaşlarımızın çoğunluğu
50-100 kişide 1 kişi olarak işe giriyorlar ve işverenler de
burada ağır işlerde bunları
çalıştırıyorlar. Bunların çalışma
ortamlarının da iyileştirilmesini talep ediyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
– Sayın Doğan’ın yerine Sayın Tarhan…
7.- Kocaeli Milletvekili Tahsin
Tarhan’ın, CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu’nun Maltepe mitinginde okuduğu maddeleri
tekrarlamak istediğine ilişkin açıklaması
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türkiye'nin
normalleşmesini sağlamak adına Genel Başkanımız
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Maltepe Mitingi’nde
okuduğu maddeleri tekrarlamak istiyorum: “FETÖ’nün siyasi ayağı
ortaya çıkarılsın. OHAL derhâl kaldırılsın. Adil
yargılanma sağlansın. OHAL mağdurlarının
yargıya erişimi sağlansın. Masum akademisyenler ve kamu
görevlileri görevlerine iade edilsin. Gazeteciler serbest
bırakılsın. Türkiye gayrimeşru bir anayasayla yönetilemez.
Eğitimde laiklik ilkesinin aşındırılmasına son
verilmeli. Kadın hakları toplumsal hayatın her alanında
uygulanmalı. Barışçıl bir dış politikaya
dönüş yapılmalıdır.”
BAŞKAN
– Sayın Hürriyet…
8.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan
Hürriyet’in, AKP iktidarının korku ve cezalandırma siyasetinin
yerel belediyelerin hizmet etme anlayışına da sirayet
ettiğine ilişkin açıklaması
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir, bu
zalimliğin pençesinde on beş yıldır hasret kaldık
adalete ve eşitliğe. AKP iktidarının korku ve
cezalandırma siyaseti ne yazık ki yerel belediyelerin hizmet etme
anlayışına da sirayet etmektedir. Özellikle “hayır” oyunun
yüksek çıktığı yerlere AKP’li belediyeler hizmet
götürmeyerek cezalandırmaktadır. Kocaeli ili Kandıra ilçemizde
Kabaağaç ve Seyrek cezalandırılan bölgelerimizdendir.
Örneğin, Kabaağaç’ta başlatılan yol
çalışması “hayır” oyu yüksek çıkınca
durdurulmuştur, hizmetler bilerek aksatılmaktadır. Sahil
bölgemiz olan Seyrek’te ise çöpler toplanmıyor, sahil kullanılamaz
hâldedir. Vatandaşın yaptığı şikâyetlere de öyle
zalimce cevaplar veriliyor ki “Oy mu verdiniz ki hizmet bekliyorsunuz?” diyor
belediye başkanları. Kandıra halkı bunu hak etmiyor.
Bu
zalimliğe bir an önce son verilmeli, mahallelerimizin hak ettiği
hizmetler derhâl yerine getirilmelidir. Belediye başkanlarının
oturdukları koltuklar babalarının malı değil, Kocaeli
halkınındır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Kayışoğlu…
9.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu’nun, değişen bakanlar ve bürokratlarla
birlikte uygulanan politikaların da değişmesinin projelerin
uygulanmasında zaman kaybına neden olduğuna ilişkin
açıklaması
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Geçen hafta Bakanlar Kurulunda
değişiklik yapıldı. Değişen her bakanla o
alandaki politikaların ve projelerin de değiştiği bilinen
bir gerçek. Bu bağlamda, tek partiyle ya da tek kişiyle yönetimde
istikrarın mümkün olmadığı bir kez daha
anlaşıldı. İstikrar için olması gereken demokratik
kuralların, liyakatin, siyasetüstü politikaların günlük yandaş
çıkarlardan öte, toplumun tamamını kucaklayan eşitlikçi
bakış açısının hayata geçirilmesidir. Bu anlamda,
değişen bakanlar, değişen bürokratlarla değişen
politikalar, projeler halkın beklentilerinin
karşılanmasında zaman kaybına neden olmaktadır.
Örneğin, ülkemizin çiftçisi 2017 üretim yılı tarımsal
destekleme kararnamesinin yayımlanmasını bekliyor. Taşeron
işçi kadro bekliyor ve daha birçok beklenti… Fakat öyle
anlaşılıyor ki istikrarsız Hükûmetin istikrarı
bulmaları için daha çok bekleyecekler.
BAŞKAN
– Sayın Bektaşoğlu…
10.- Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlu’nun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, getirilen İç
Tüzük değişikliğiyle milletvekillerinin konuşmasına,
denetim görevi yapmasına, halkının sorunlarını dile
getirmesine engel olan tek parlamento olacağına ilişkin
açıklaması
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bu
İç Tüzük’le dünya demokrasi tarihine geçeceğiz. Milletvekillerinin
konuşmasına, denetim görevi yapmasına, halkının
sorunlarının dile getirilmesine engel olan tek parlamento
olacağız. Aslında, İç Tüzük kurallarına da hiç gerek
yok. Zaten Türkiye Büyük Millet Meclisini halkın iradesinin
yansıdığı demokratik, şeffaf bir kurum, yasama
organı gibi görmeyen, hiçe sayan bir anlayış var. Mesela,
önergelerimize cevap verilmemesi, verildiğinde ise ilgisiz bilgilerden
oluşturulması bunun bir kanıtıdır. Ben
“Fındık fiyatları ne olacak? Üretici mağdur. Müdahale
edilsin.” diyorum. Bana, Bakanlıktaki bir görevlinin
yazdığı cevap yollanıyor, doğrudan gelir
desteğinden bahsediliyor, ne ilgisi varsa.
Diktatörlüğe
giden yolun taşları bu İç Tüzük’le döşenmeye
çalışılıyor. Kendi kendimizi yok ediyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Kılıç…
11.- Kahramanmaraş Milletvekili
İmran Kılıç’ın, Batı’da kilisede din
adamlarının nikâh kıydığına ve siyasetle ilgili
söylenmiş bazı sözlere ilişkin açıklaması
İMRAN
KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Örnek
aldığınız ve örnek gösterdiğiniz çağdaş
Batı’da nikâhı kilisede din adamları kıyıyor ve dünya
yıkılmıyor. Dinle, dindarla, din görevlileriyle sorununuz nedir?
Dürüstlük en iyi siyasettir. “Olgun devlet adamını sevindirmek
isterseniz düzenli bir şekilde eleştirin, basit bir Hükûmet
adamını sevindirmek isterseniz övünüz.” der Benjamin Disraeli.
Siyasette aslolan, gelecek seçimi değil gelecek kuşakları düşünmektir.
Menfaat üzerine dönen siyasetin canavar olduğunu söyler Bediüzzaman.
Sultan II. Abdülhamit Han da “Siyaset sürekli takip ister.” demiştir.
Politika, ilmin hayata tatbiki olmalıdır. Bir başka tanıma
göre politika, kan dökmeden savaşmak, savaş ise kan dökerek politika
yapmaktır. “Tesâdümü efkârdan belki hakikat doğar.” “Fikirlerin
çatışmasından hakikatler ortaya çıkar.” demiştir Ziya
Paşa. Politika, gerçekleri gizlemek değil, gerçeklerin
istediğiniz yanını göstermektir. Bilime dayanmayan siyaset
slogan öğretir. Siyaset, insanları ilgilendiren her bir şeye
ilgi duymak ve gereğini yapmaktır.
DİDEM
ENGİN (İstanbul) – Dinin arkasına saklanmak değildir
siyaset.
BAŞKAN
– Sayın Gürer’in yerine Sayın Üstündağ…
12.- Muğla Milletvekili Akın
Üstündağ’ın, Milas’ın Yaşyer Ovası etrafında 3
baraj olmasına rağmen kuraklık yaşandığına
ve susuzluk sorununu giderecek bir projenin niçin düşünülmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
AKIN
ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Kuraklık, ülkemizin bugün ve gelecekte en
önemli sorunlarından biri. Milas’ın Yaşyer Ovası
etrafında 3 baraj olmasına rağmen kuraklık
yaşıyor. Yaşyer Ovası bu barajlardan yararlanamıyor.
Barajlardan dolayı, maalesef, akarsular bu ovaya ulaşamıyor.
Üstelik, yer altı suları Bodrum’un içme suyu hattına
aktarıldığından yer altı suları da yetersiz
kalıyor. Bu kadar verimli bir ovanın susuz kalması ülke
tarımı için de bir kayıptır. Yaşyer
Ovası’nın susuzluğunu giderecek bir proje niçin
düşünülmüyor? Yoksa, Yaşyer Ovası, adı “yaş” kendi kuru
olmaya devam mı edecek?
BAŞKAN
– Sayın Kayan…
13.- Kırklareli Milletvekili Türabi
Kayan’ın, FETÖ terör örgütüyle sürekli mücadele eden Cumhuriyet gazetesi
yazarlarının FETÖ’cülükle suçlandığına, hedef
şaşırtmak ve eleştirel bakışı susturmak
amacı taşıyan bu uygulamalardan derhâl vazgeçilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kurulduğu
günden beri devlete ve siyasete musallat olmuş parazitlerin
karşısında ve takipçisi olan Cumhuriyet gazetesi ve
yazarları, demokrasiyi ve basını ayak bağı olarak
gören iktidarların sürekli olarak takibine alınmış ve her
fırsatta susturulmaya çalışılmıştır. Yine
aynı susturma bir başka şekilde günümüzde uygulanmaktadır.
Olağanüstü hâli fırsat bilerek kanun hükmünde kararnamelerle
tutuklanıp üç yüz güne yakın bir zamandır iddianamesi dahi
hazırlanmayıp tutuklanmışlar, daha yeni mahkemeye
çıkarılmışlardır. Bugüne kadar bütün
yazılarında insan haklarına, temel hak ve özgürlüklere
saygılı olmak ve sahip çıkmakta aşırı özen
gösteren Cumhuriyet yazarları FETÖ terör örgütüyle sürekli mücadele
etmişlerdir, bugün ise FETÖ’cülükle suçlanmaktadırlar. Hedef
şaşırtmak ve eleştirel bakışı susturma
amacı taşıyan bu uygulamalardan derhâl vazgeçilmeli...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Akyıldız’ın yerine Sayın İlgezdi…
14.- İstanbul Milletvekili Gamze
Akkuş İlgezdi’nin, il ve ilçe müftülüklerine nikâh kıyma yetkisi
veren tasarının Türk Medeni Kanunu’na aykırı olduğuna
ilişkin açıklaması
GAMZE
AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, il ve
ilçe müftülüklerine nikâh kıyma yetkisi veren tasarı Meclise
gönderildi. Bu tasarı, her şeyden önce, Anayasa’da güvence
altına alınan laik devlet ilkesine aykırıdır. Sosyal
ve hukuki bir mesele olan “nikâh” kavramına dinî anlam yüklemek
beraberinde resmî-dinî nikâh ayrımını getirir. Soruyorum: Müftülerimiz
bir din adamı olarak mı, din yasalarına göre mi yoksa bir devlet
adamı olarak Medeni Kanun’a göre mi nikâh kıyacaklar?
Kısacası, laik ve hukuk devletlerinde böyle bir uygulama olmaz. Bu
tasarı Türk Medeni Kanunu’na aykırıdır.
Nüfus
müdürlüklerine evlilik bildirimi yapma zorunluluğunun
kaldırılması çoklu evlilikleri artırır, yüz binlerce
kadını yasal olarak kuma yapar. Bu tasarı kanayan yaramız
olan çocuk gelinleri meşrulaştırır, istismarı
yasallaştırır. Bu tasarı komisyon gündemine bile
alınmadan derhâl geri çekilmelidir.
BAŞKAN
– Sayın Özdiş…
15.- Adana Milletvekili İbrahim
Özdiş’in, çölyak hastalarının sorunlarına ilişkin
açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum
Sayın Sağlık Bakanına: Çölyak hastalarının sorunlarından
bahsetmek istiyorum. Glütensiz gıda tüketemeyen, tükettikleri takdirde
kişilerde alerji, karın ağrısı veya çok daha kötü
hastalıkları tetikleyen çölyak, kişilerin sosyal ve gündelik
yaşamlarını da olumsuz etkiliyor. Çölyak hastaları
çoğu yerde yemek yiyemiyor. Özellikle, büyük şehirlerde
yaşamayanlar veya ilçelerde yaşayanlar çok sıkıntı
çekiyor. Glütensiz ürünler ise çok pahalı. Şimdi soruyorum: Çölyak
hastalığına ilişkin toplumu bilinçlendirici görsel,
işitsel veya sosyal medyada herhangi bir çalışmanız var
mı? Glütensiz gıdaların üretimi, ithalatı veya
satışında vergi indirimine yönelik bir çalışmanız
var mı? Durumu ağır çölyak hastalarının engelli sayılabilmesi
için herhangi bir girişiminiz var mı, olacak mı?
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Köksal…
16.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu
Köksal’ın, Afyonkarahisar’ın Şuhut ilçesi Balçıkhisar
köyünde dört yıldır sağlık ocağı
yapılmadığına ve ne zaman yapılacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sağlık hizmeti
almak vatandaşın en temel haklarından biridir ancak maalesef,
seçim bölgem Afyonkarahisar ili Şuhut ilçesi Balçıkhisar köyünde dört
yıldır sağlık ocağı
yapılamamıştır. En son, bu yıl ilkbahar ayında
yapılacağı söylenen sağlık ocağı yaz
ayı gelmesine rağmen, hâlâ yapılamamıştır. AKP
sürekli “Sağlıkta reform yaptık.” diye övünmesine rağmen,
vatandaşın en temel hakkı olan sağlık hizmetini
almasına niçin engel olmaktadır? Dört yıldır yılan
hikâyesine dönen sağlık ocağı Balçıkhisar köyünde ne
zaman yapılacaktır?
BAŞKAN
– Son olarak Sayın Sarıbal…
17.- Bursa Milletvekili Orhan
Sarıbal’ın, devamsızlık nedeniyle milletvekilliğinin
düşürülmesinin büyük bir garabet olduğuna ve Anıtkabir’de neler
olduğu konusunda bir açıklama yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şunu
söylemek isterim: Bu Parlamentoda devamsızlık nedeniyle hakikaten
milletvekilliğinin düşürülmesi büyük bir garabettir. Bu sorunun
hepimiz için geçerli olduğunu, herkes için eşit olarak
uygulanması gerektiğini öncelikle söylemek gerekir. Bunun ne vicdan
ne ahlak ne de hakikaten hukuksal bir
karşılığının olduğuna inanmamaktayız.
Bir
ikincisi de Anıtkabir’de neler oluyor? Hakikaten bir tarafta Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı, bir tarafta Büyükşehir, bir
tarafta Millî Savunma Bakanlığı; ortaklaşa belirli bir
açıklama yaparlarsa hepimiz Anıtkabir’de tarihsel, anıtsal,
kültürel, elbette Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşının olduğu
o mekânda neler olduğunu anlarız ve bu bilgi kirliliği ya da
algı yönetimi de sonlanmış olur.
Çok
teşekkür ediyorum, sağ olasınız.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
sayın grup başkan vekillerine iki dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın
Akçay…
18.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Meclisi ziyaret eden terör mağduru aileleri ve
çocukları sevgi ve saygıyla selamladığına, Ege
Denizi’nde işgal altındaki Türk adalarında Yunan tahrikinin
devam ettiğine, YPG’nin isminin Suriye Demokratik Güçleri olarak değiştirildiğinin
ifade edildiğine ve 26 Temmuz Türkolog Zeki Velidi Togan’ın
vefatının 47’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan,
Bugün
Hakkâri, Şırnak ve Mardin’den Türkiye Büyük Millet Meclisimizi
ziyaret eden terör mağduru ailelerimizi ve çocuklarını sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiler, sefalar getirdiler,
acıları acımız, sevinçleri sevincimizdir. Bu vesileyle
bütün şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifa diliyorum.
Ege
Denizi’nde işgal altındaki Türk adalarında Yunan tahriki devam
ediyor. Yunan Cumhurbaşkanı, Savunma Bakanı ve Genelkurmay
Başkanının Aydın’a bağlı Bulamaç ve Eşek,
İzmir’e bağlı Koyun adalarına Türk yetkililerden ve
Hükûmetten izinsiz olarak ayak bastıkları
anlaşılmaktadır. Bu programları kötü niyetli bir
girişim olarak görüyoruz çünkü Yunan Cumhurbaşkanı
açıklamasında, bu adaların Avrupa’nın sınırı
olduğunu –cehaletini- ifade etmiştir. Lozan Anlaşması, 1932
Türk-İtalyan Sözleşmesi, Milletler Cemiyeti belgeleri, 1947 Paris
Anlaşması, 1943 tarihli İngiliz haritaları ve diğer
yabancı ülkelerin resmî haritalarına bakarsak bu adaların Türk
adaları olduğunu görürüz. Ege’deki 18 Türk adasında süregelen
Yunan işgalini bir kez daha kınıyoruz. Yunan devlet ricalinin bu
tahriki karşılıksız bırakılmamalıdır.
PKK’nın
Suriye uzantısı YPG son günlerde isminin değiştirilmesiyle
gündeme geldi. Silah ve mühimmat destekçisi ABD’nin isteğiyle örgütün
isminin “Suriye Demokratik Güçleri” olarak değiştirildiği ifade
ediliyor. Bu değişiklik talebinin altında ABD’nin terör örgütüne
silah desteğinden Türkiye’nin rahatsızlığı olduğu
anlaşılmaktadır. Bilinsin ki terör örgütünün ismine demokratik
kelimesinin veya…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Lütfen tamamlayalım Sayın Akçay bir dakikada.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - …başka bir ibarenin eklenmesi PKK terör örgütünü
meşru bir kılıfa sokmayacaktır. Türkiye oyun oynanabilecek
bir ülke değildir. Adına ne derseniz deyin veya dedirtin, o örgüt
bizim için PKK’nın uzantısıdır ve bir terör örgütüdür, hiçbir
meşruiyeti de yoktur. Bu örgütle kurulacak her türlü ilişkiyi teröre
destek olarak nitelendirmeye devam edeceğiz.
Bugün
tarihçi ve Türkolog Zeki Velidi Togan’ın vefatının yıl
dönümü. 1970 yılında 80 yaşında hayatını kaybeden
Zeki Velidi Togan tarihî, edebi ve kültürel çalışmalarıyla Türk
düşünce dünyasının önemli isimlerinden birisidir. Basmacı
Hareketi ve Türk İslam Millî Hareketi gibi mücadelelerdeki rolü, siyasetçi
ve devlet adamı niteliğiyle Zeki Velidi Togan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Tamamlayalım.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum.
…büyük
mefkûresine bağlı olarak hem tarih yapan hem de tarih yazan nadir
kişilerden birisidir. Eserleriyle Türk milletinin aziz bir evladı
olarak bize birlik ve beraberlik içerisinde mücadele yolunu, istiklal sahibi
olmanın ne anlama geldiğini göstermiştir. Eserleriyle
tarihçiliğimizin ve Türk kültür dünyasının yol
başçısı olmaya devam edecektir, ruhu şad olsun.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kerestecioğlu…
19.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demir’in, Meclisin şu andaki devam durumuna, Diyarbakır’da vicdan ve
adalet nöbetinin birinci gününde yaşananlara ve milletvekillerinin halkla
buluşmalarının engellendiğine, müftülere nikâh kıyma
yetkisinin verilmesinin özellikle genç kadınlar için çok tehlikeli bir
şey olduğuna ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Dün
haksız ve dayanaksız bir biçimde Tuğba ve Faysal vekillerimize
ilişkin, devamsızlık nedeniyle vekilliklerinin
düşürülmesine ilişkin getirilen önergeden sonra ben Meclisin şu
andaki devam durumunu selamlamak istiyorum. Hakikaten ciddi bir
devamlılık içerisindeyiz hep beraber!
Vicdan ve
adalet nöbetinin birinci günüydü dün. Diyarbakır’da vekillerimiz
bulunuyorlar. Bu birinci günde maalesef -dün de ifade ettiğim gibi- halkla
buluşmaları engellendi ve engellenmeye devam ediliyor. Eğer bir
ülkede hani “Diktatör demeyin.” diyorsanız, “Faşizm demeyin.”
diyorsanız o zaman demokrasinin gereklerini yerine getirmek
zorundasınız. 11 milletvekilinin barışçıl bir eylemde
halkla buluşması engellenebilir bir şey değildir. Bunu asla
asla kabul etmiyoruz ve herhâlde Diyarbakır Valisinin gerçekten o kadar
sorun içerisinde başka bir meşguliyeti yok ki kendisi vekillerimize
geceleyin battaniye verilip verilmemesi gibi bir gündem yaratabiliyor ve
şu kadar sayıyla olabilir, bu kadar sayıyla olabilir gibi
aslında gerçekten çok seviyesizce bir tartışmayı
yürütebiliyor. Vicdan ve adalet nöbeti devam edecektir çünkü biz bu ülkede
demokrasiyi istiyoruz, herkes için adaleti istiyoruz ve artık bütün
ülkenin vicdanlarına seslenmek istiyoruz: Bu huzuru hep birlikte
yaşayacaksak hepimiz elimizi vicdanımıza koyalım, hepimiz
kendi hatalarımızı da gözden geçirelim ama demokrasiyi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Tamamlayalım.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – …herkes için tesis edelim.
Evet,
vekillerimizin -gördüğünüz gibi- kilim, battaniye
tartışmasına muhatap olmaları ve aynı zamanda, böyle,
parmaklıklar arkasından basınla konuşmaları söz konusu
olabilmektedir. Bu bizim utancımız değildir asla, hani, bu bizim
utandığımız bir şey değil ama Meclisin bununla
ilgili gerçekten utanması gerekir, bununla ilgili bir kınamanın
en azından ifade edilmesi gerekir. Demokrasinin gereği budur, biz
demokrasiden bunu anlıyoruz. Sadece kendimiz için demokrasi değil,
herkes için demokrasi, herkes için adaleti anlıyoruz.
Sayın Başkan, kesmezseniz çok kısa bir
şey daha ifade etmek istiyorum. Şimdi, gerçekten, evlilik,
insanların serbest iradesiyle oluşan bir akittir. Medeni hukukta
böyledir ve şu anda bu irade zaten, bu kadar, aslında kurallı ve
denetim altındayken bile sakatlanabilirken, kadınlar aleyhine,
özellikle genç kızlar aleyhine sakatlanabilirken, o kadar, zorla
evliliğe onlar itilirken, çocuk istismarları bu kadar ayyuka
çıkmış, bu kadar yaygınlaşmışken, şu
anda Meclisin de, Türkiye’nin de tartışması gereken şey
genç kadınlara yeni tecavüzlere, tacizlere yol açacak uygulamalara ön
açmak değil, aksine -aylar, hatta yıl oldu- gündeme alması
gereken çocuk hakları daimî komisyonunu kurmasıdır ve
çocukların haklarını korumasıdır. Bu anlamda,
özellikle genç kadınlar için çok tehlikeli bir şeydir müftülere nikâh
kıyma yetkisinin verilmesi. Böyle bir tartışma Türkiye’nin
gündeminde yoktur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen konuşacaktır.
Buyurun.
20.- Adana Milletvekili Elif Doğan
Türkmen’in, Ziraat Bankasının 27 Haziran 1998’de Adana’da
yaşanan depremden on dokuz yıl sonra depremzedelere
yaptığı yardımı geri istemesine ve bunun deprem
vergilerinden karşılanması için Hükûmetin bir irade ortaya koyup
koymayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Öncelikle, Meclis
İçtüzüğü değişikliğiyle milletvekillerinin sesinin
kısılmaya çalışıldığı böyle bir ortamda
konuşma hakkını vererek milletvekillerinin sesine ses olan
Sayın Özgür Özel Başkanıma teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 27
Haziran 1998 tarihi Adana için, Adanalı için acının tarihidir. O
gün Ceyhan merkezli depremle sarsılan Adana’da 145 hemşehrimizi
kaybettik ve binlerce hemşehrimiz yaralandı. 9 binin üzerinde bina
yıkıldı, 16 binin üzerinde bina ağır hasar gördü ve 38
binin üzerinde bina da hafif hasar gördü.
Depremin yaralarının sarılması için
hayırsever vatandaşlarımız başta olmak üzere birçok
kurum ve devletin yardımlarıyla Adana yaralarını
sardı. Depremden zarar gören hemşehrilerimize evlerini
yaptırması için Ziraat Bankası tarafından yapılan
ödemeler de bu yardımlardan biridir.
Depremin üzerinden on dokuz yıl geçtikten sonra,
2017 Temmuz ayında Adana’da Ziraat Bankası bu yardımı
yapmış olduğu tüm hemşehrilerimize yazılı bir
ödeme ihtarnamesi göndererek bu yardımlarını geri
istemiştir.
Şimdi, Adana’da hemşehrilerimiz on dokuz
yıl aradan sonra gelen bu borç ihtarnamelerinin şokuyla birlikte bu
parayı nasıl ödeyeceklerini düşünürken şu soruyu da
sormaktalar:
1) Adana Ceyhan depremi için Sabancı ailesi gibi
Adanalı hemşehrilerimiz başta olmak üzere Türkiye ve yurt dışından
ne kadar maddi yardım toplanmıştır? Bu yardımlar
nereye, nasıl kullanılmıştır?
2) 1999 Marmara depreminden sonra çıkarılan
deprem vergileriyle ne kadar para toplanmış ve bu paralar nerelere
harcanmıştır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür
ederim.
3) Adanalı depremzedeler için Ziraat Bankası
tarafından yapılan yardım on dokuz yıl geçtikten sonra
niçin istenmektedir?
4) Adanalıdan istenilen bu paraların deprem vergilerinden
karşılanması için Hükûmet bir irade ortaya koyacak
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bostancı, buyurun.
21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın, Meclisi ziyaret eden terör mağduru çocukları
ve onların şahsında tüm terörden mağdur olanları
selamladığına, nikâhla ilgili olarak insanları mağdur
etmeyecek, onların hukuk nezdindeki haklarını zayi etmeyecek
tarzda düzenlemeler yapılmasının önemli olduğuna ve
devletin de bu anlamda görevini yerine getirdiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Meclisin açılışında terör
mağduru çocuklarımız gelmişti. Onları ve onların
şahsında yeryüzündeki bütün terörden mağdur olan ve
şüphesiz hepsi bizim olan çocuklarımızı selamlıyorum, onların
acılarını kendi acılarımız biliyoruz.
Kanun yeni geldi ama konuşmaları burada daha
erkenden başladı, muhtemelen ekim ayından itibaren
konuşulur, daha detaylı bir şekilde
tartışılır.
Şunu
unutmayalım: “Dinî nikâh” dediğimiz hadise sivil alandaki bir
iştir, devletle ilgili değildir; toplumun talebi istikametinde yine
sivil alanda karşılanan, talep edenlere cevabının sivil
alanda verildiği bir nikâh akdidir. Devletin yaptığı resmî
nikâhtır. Devlet resmî nikâhını öyle yapar, böyle yapar ama
resmî nikâh her hâlükârda hukuki sonuçlar doğurur; kadınlar için de,
erkekler için de hakkın, hukukun koruyucusu bir nitelik arz eder.
İkisini birbirine karıştırmak doğru değildir.
Toplumsal talebi karşılamak, toplumların kendi örgütlenmeleri
içinde olabilir yahut da devlet bu talebi karşılayıcı
mahiyette birtakım işler yapabilir. Önemli olan, burada,
insanları mağdur etmeyecek, onların hukuk nezdindeki
haklarını zayi etmeyecek tarzda düzenlemeleri devletin yapmasıdır;
devlet de, bu anlamda, görevlerini yerine getirmektedir.
İkinci
husus: Nikâh, aile, bunları konuşurken gözden
kaçırılmaması gereken başka konular var. Türkiye’de hane
halkı büyüklüğü 22 milyona ulaşmış. Nikâh üzerine
konuşuyoruz ama tek başına yaşayanların oranı, bu
22 milyon hane içerisinde, iki yıl içinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Tamamlayın lütfen.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) - …yüzde 13,9’dan yüzde 15’e çıkmış.
Yani, 2 milyon 900 bin kişi bu 22 milyonun içinde tek başına
yaşarken bu sayı yüzde 15’e; 3,3 milyona çıkmış. Bu
bir trenddir; bu, modern çekirdek aileye ilişkin, modern dünya içerisinde
sosyolojinin ortaya koyduğu bir problemdir. Siyasetin yapması
gereken, elbette, nikâha ilişkin hususları hak, hukuk
açısından garanti altına alıcı düzenlemeleri yapmak
ama aynı zamanda sosyolojinin içinde yaşadığı
trendlere ilişkin de çözümleyici yollar geliştirmeye yönelik bir
akılla ortak tutumlar ve tavırlar geliştirmektir. Siyasal
motivasyona fazla gömülürsek işin bu tarafını ihmal etme riski
hepimiz için söz konusudur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Özel.
22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
Anayasa’nın temel ilkelerine ve Anayasa’nın pek çok maddesine
açıkça aykırı olan, laiklik ilkesine taban tabana zıt
olacak ve çocuk istismarı, küçük yaşta evlilik, çocuk gelinler
sorununu tırmandıracak bir kanun teklifinin Meclis
Başkanlığı tarafından komisyona havale edilmeden
Bakanlar Kuruluna iade edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, biraz önce değerli
milletvekillerimizin, sayın grup başkan vekilinin dile getirdiği
ve Sayın Naci Bostancı’nın da farklı bir açıdan ele
aldığı konu şu anda Türkiye'nin gündemindedir. Sayın
Başbakan Binali Yıldırım ve Bakanlar Kurulunun imzasıyla
25 Temmuz tarihinde bir kanun tasarısı Meclis
Başkanlığına sunulmuştur. Meclis
Başkanlığı tarafından, tam şu anda, bu
aşamada komisyona havale aşamasındadır.
Hatırlarsınız, defalarca usul tartışmalarında
tartıştık, Anayasa’ya aykırılık
iddialarını dile getirdiğimizde; havaleden sonra yapacak bir
şey yok, komisyondan dolayı yapacak bir şey yok, Genel Kurula
geldi yapacak bir şey yok… Tam şimdi yapacak bir şey
noktasındasınız Sayın Başkan. Meclis
Başkanlığının Anayasa’nın temel ilkelerine ve
Anayasa’nın pek çok maddesine açıkça aykırı olan, Türkiye
Cumhuriyeti devletini bir din devletine dönüştürecek ve sadece bir inanca
yönelik olarak kamu hizmetini düzenleyecek, kamu hizmetinde kanun önünde
eşitsizlik yaratacak, laiklik ilkesine taban taban zıt olacak,
ülkenin en derin sorunu olan çocuk istismarı, küçük yaşta evlilik,
çocuk gelinler sorununu tırmandıracak ve bu konudaki bütün
çabaları boşa ve açığa düşürecek bir kanun teklifinin
Meclis Başkanlığı tarafından komisyona havale
edilmeden -nasıl muhalefet partisi milletvekilleri tarafından verilen
kanun teklifleri, soru önergelerinde en ufak bir cümlede bir
aykırılık tespit edildiğinde iade ediliyorsa- bunun
Bakanlar Kuruluna, Sayın Başbakana iade edilmesi gerekmektedir. Bu
konuda yapılacak işlem tarafınızdan Genel Kurulla
paylaşılırsa tutumunuz doğrultusunda görüş bildirmek
ve eğer bu konuda talebimiz yerine gelmiyorsa konu hakkında usul
tartışması açmak arzusundayız.
BAŞKAN
– Sayın Özel, o buranın konusu değil. Bu konu ne gündemimizde
olan bir konu, Genel Kurul olarak gündemimiz belli ne de başka bir
şekilde usul tartışması konusu yapılacak bir şey
değil. Konuyla ilgili siz taleplerinizi ilettiniz, bunlar tutanağa da
geçti. Meclis Başkanlığı zaten herhangi bir teklif ya da
tasarıda eğer bir aykırılık tespit ederse
gereğini yapar ama tespit etmezse de yine gereğini yapar, ilgili
komisyona havale eder. Onda bizim yapabileceğimiz, Başkanlık
Divanının şu anda yapabileceği hiçbir şey yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, siz hem
Başkanlık Divanı olarak şu anda oturumu yönetiyorsunuz...
BAŞKAN – Evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – ...hem Sayın İsmail
Kahraman’ın görevi başında olmadığı durumlarda
tercih ettiği ve kendi yerine vekil bıraktığı Meclis
Başkan Vekilisiniz, böyle bir realite var. Bu yapılan havalelerin
tamamında, iade etmelerin tamamında Sayın Meclis
Başkanının ve zatıalinizin etkin rol oynadığı
da tüm Meclis tarafından bilinmektedir.
BAŞKAN – Estağfurullah. Hayır, biz görevimizi
yapıyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu, cumhuriyetin değerlerine,
Anayasa’ya taban tabana zıt bir durumda, burada açacağınız
usul tartışması Meclisin bu konudaki görüşünü ortaya
koyacağı gibi, siyasi parti gruplarının da konu
hakkında düşüncelerini ifade etmesi sizin burada
yapacağınız, yapmak üzere olduğunuz değerlendirmeye de
ışık tutacaktır. Bu konuda, bu havale işlemini
gerçekleştirmeden iade etmenizi talep ediyor, bu konudaki görüşünüzü
duymak istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi Sayın Özel, bunu havale edip
etmeme yetkisi bende değil, bir.
İkincisi: Teklifi bilmiyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İncelersiniz,
bakarsınız Sayın Başkanım sonra, gündeme geçelim.
BAŞKAN – Üçüncüsü: Şu anda buranın konusu
değil, Genel Kurulun gündeminde olan bir konu değil. Bu konuyla
ilgili siz taleplerinizi ilettiniz, zaten ilgili arkadaşlara, grup
başkan vekillerine de söz verdik, yerlerinden, kanaatlerini belirlemek
isteyenler belirledi. Kaldı ki bu konuyu bizim şu anda, teklifin
havale dahi edilmediği bir aşamada, henüz buraya ulaşmadan, bu
konuyu usul tartışması hâline getirmek asıl en büyük
usulsüzlük olur; bunu siz çok iyi biliyorsunuz ama kanaatinizi ifade ettiniz,
Sayın Kerestecioğlu etti, Sayın Bostancı ifade etti, arkadaşlar
ifade etti. Bu konuyla ilgili kayıtlar tutuldu, tutanaklar tutuldu. Meclis
Başkanlığı ve bürokrasisi bu konuda gerekli
değerlendirmeyi yapar.
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O zaman şunu söyleyeyim son
olarak Sayın Başkanım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ben izah edeceğim
Başkanım, Özgür Bey’e sonra.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, son olarak
şunu söyleyelim: Biraz önce gündem dışı
konuşmanın birinin de konusuydu, sonra Sayın Naci Bostancı
yanıt verme ihtiyacı duydu. Bugün burada atılmak üzere olan bu
adımla, Türkiye’de geçmiş dönemlerde “çocuk gelinler” olarak ifade
edilen küçük yaşta evlilikler, daha sonra, oradan, o küçük yaşta
evliliklerin yarattığı sorunlar, bu konuyla aslında
herkesin, tüm partilerin sözde mücadele ettiği ama on dört yıllık,
on beş yıllık icraatların sonunda nasıl kadına
karşı şiddet, çocuk istismarı tırmanıyorsa bu
konudaki sorunlar da Adalet ve Kalkınma Partisinin yapmış
olduğu tüm uygulamaların bir bütünü olarak artmaktadır. Bu da
onun en somut adımlarından bir tanesidir.
Türkiye’de
belediyelere verilmiş olan, belediye başkanlarına verilmiş
olan nikâh kıyma yetkisi ve köy muhtarlarına verilmiş olan nikâh
kıyma yetkisinde en ufak bir aksama, kamu hizmetine erişimde
sıkıntı olmadığı hâlde ilçe müftülükleri
düzeyinde nikâh kıyma yetkisi veren bu tasarı doğrudan
doğruya çocuk istismarı ve küçük yaşta evliliklerin önünü
açacak, Anayasa’ya aykırı ve laiklik ilkesine de taban tabana
zıt bir uygulamadır.
BAŞKAN
– Evet, kayıtlara geçmiştir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin adım adım
ülkeyi bir din devletine dönüştürme projesinin en somut kilometre
taşlarından bir tanesidir.
Bu
konularda duyarlılığını bildiğimiz Milliyetçi
Hareket Partisinin de Adalet ve Kalkınma Partisinin bu
yaklaşımına karşı bir kez daha… Bir kez daha
söylüyorum, sayın grup başkan vekili duymamış olabilir, bu
tip konularda her zaman duyarlılıklarını ifade etmiş
olan…
BAŞKAN
– Sayın Özel, tamamlayalım lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – …Milliyetçi Hareket Partisinin böyle bir yaklaşıma
karşı da açık bir tutum sergilemesini tüm Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları da beklemektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Her grubun kendi kanaatidir.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Gündeme geçelim Sayın Başkan.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Bir saniye, sayın grup başkan vekilleri, bakın, size söz
verdim; iki dakikaydı, üç dakika oldu, hatta dört dakika konuştunuz;
fikirlerinizi, kanaatlerinizi ifade ettiniz. Aynı şeyleri dönüp,
çevirip, tekrardan şey yapmaya gerek yok yani bunun bir usulünün
olması lazım.
Sayın
Akçay, topu size attığı için siz de bir kanaatinizi söyleyin.
23.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Şimdi, Sayın Başkan, Sayın Özel’in bu
ifadesini doğru bulmadığımı ifade ediyorum; bir kere,
yöntem olarak şık değil. Merak etmesin yani Milliyetçi Hareket
Partisi bu konudaki tutumunu belirler. Ancak, basından
öğrendiğimiz kadarıyla biliyoruz, şu anda
tasarıyı temin edip grup olarak incelemiş değiliz. Onun
için, ön yargılı ve erken olur. Bu bakımdan, tasarı
geldiğinde incelenir ve görüşümüzü de çok açık, net bir
şekilde ifade ederiz. Sayın Özel’in merakı da gitmiş olur
böylelikle.
Ancak
yöntemi doğru bulmadığımı ifade etmek isterim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Kerestecioğlu, bitirelim artık bu konuyu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben bu konuda
görüşlerimi…
ZİHNİ
AÇBA (Sakarya) – Özgür, sen mahallede dolaş ya, niye bu yana
bulaşıyorsun?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Onlar sizden cesaret alıyor da ondan söylüyorum. Bir tutum
koyarsanız…
BAŞKAN
– Bir saniye, Sayın Kerestecioğlu’na söz verdim.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Mikrofonu açmanız
mümkün mü?
BAŞKAN
– Buyurun.
24.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir’in, milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgili
Karma Komisyon raporlarının görüşmelerinin tamamlanmasından
itibaren oylamaya kadar Meclisin tatil edilmesi, herhangi bir işlem
yapılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben bu konuyla ilgili
görüşlerimi ifade ettim zaten ama bunun dışında özellikle
dünkü kararla ilgili usule ilişkin bir konuyu gündeme getirmek istiyorum.
Şimdi,
138’inci maddeye göre dün bir işlem yaptık ve burada diyor ki: “Son
söz her halde savunmanındır.” ve daha sonra da işte “Oylama,
Karma Komisyon raporu üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasından
itibaren yirmidört saat geçmeden yapılamaz.” Aynı şekilde, mesela,
134’üncü maddede de savunma hakkını söyledikten sonra yine “Son söz
her halde savunmanındır.” diyor.
Şimdi,
siz kendinize göre öyle olmadığını düşünebilirsiniz,
biz dün bunun ihlal edildiğini zaten düşünüyoruz ama bunun ötesinde
son söz ne zamana kadar savunmanındır? Karar verilene kadar
aslında savunmanındır, oylamaya kadar yani karar zaten oylamayla
verileceği için karara kadar. Şimdi, bu aşamada aslında
bununla ilgili bir usul tartışması açılması
gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, o zaman karara kadar bütün burada oy
kullanacak milletvekillerinin -bu bir hukuktur aynı zamanda- gözden
geçirmeleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kerestecioğlu, tamamlayalım lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - …kendi süzgeçlerinden
geçirmeleri, belki kalkıp da evrakları isteyip incelemeleri… Çünkü,
burada küçük bir şeyden söz etmiyoruz biz, 2 vekilin vekilliğinin
düşürülmesinden söz ediyoruz. Dolayısıyla, o karara kadar,
oylamaya kadar aslında herhangi bir işlem yapılmaması gerekir
yani bugün Meclisin aslında tatil edilmesi gerekir Sayın Başkan
ve bunu talep ediyoruz. Bununla ilgili de bir usul tartışması
açılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN
– Bu geçmiştir Sayın Kerestecioğlu, usul
tartışması açma imkânımız yoktur, bir.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Neden?
BAŞKAN
– İkincisi: Görüşmeler tamamlandıktan yirmi dört saat sonra
oylama yapacağız. Görüşmelerin hitamında, bitiminden sonra
savunmayla da alakalı olmayan birtakım ithamlarla ilgili zaman zaman
bizler de kendi kanaatimizi ifade edebiliriz, savunmayla da hiçbir alakası
yok. Söz konusu ülkenin birliği, kardeşliği, beraberliği
olunca…
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Şimdi, siz
bunları tekrar etmeyin.
BAŞKAN
– …ben zaman zaman bu konuyla ilgili -sadece ben değil, başka
arkadaşlarımız da- kanaatimi bildiririm. Dolayısıyla,
yapılacak bir işlem yok. Görüşmeler sonlandı, savunmaya
asla müdahale etmedim. Bakın, orada savunmayla ilgili bir süre falan da
konmuyor.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan,
siz yanlış bir şey anlıyorsunuz, mesele o değil. O
birinci aşamaydı. Siz müdahale ettiniz, çok ediyorsunuz zaten, bunu
yapıyorsunuz, tarzınız bu; evet, kayıtlara geçsin, bu çünkü
tarzınız. Ben bunu doğru…
BAŞKAN
– Ben mecbur olmadıkça yapmam.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – O mecburiyet çok subjektif
bir şey.
BAŞKAN
– Evet.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben de kendimi o kadar
mecbur hissediyorum ki bazı konuşmalarda yani gerçekten yerimde böyle
müdahale etmemek için kendimi zor tutuyorum. Ama ben Grup Başkan
Vekiliyim, siz de Meclis Başkan Vekilisiniz.
BAŞKAN
– Doğrudur.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sizin etmemeniz gerekir,
benim de ulu orta herkesin konuşmasına müdahale etmemem gerekir; o,
işin bir yanı. Söylediğim başka bir şey var. “Son söz
savunmanındır.” dedikten sonra oylamaya kadar Mecliste
milletvekillerinin bu oylama için karar sürecinde düşünmeleri,
tartmaları ve ona kadar da herhangi bir işlemin yapılmaması
gerekir. Biz bunu anlıyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Kerestecioğlu, mesele anlaşılmıştır.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bununla ilgili diyorum
usul tartışmasını, sizin konuşmanızla ilgili
değil.
BAŞKAN
– Hayır, bunu açma imkânımız yoktur, bu usule uygun bir talep
değildir, bir.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Neden?
BAŞKAN
– İkincisi: Görüşmeler tamamlandıktan sonra -zaten
görüşmeleri bitirdik, kapattık- ben birtakım ithamlarla ilgili
bir şeyler söyledim, savunmayla da alakası yok.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan,
niye ısrar ediyorsunuz?
BAŞKAN
– Sayın Kerestecioğlu…
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, sizinle ilgili
bir şey değil diyorum.
BAŞKAN
– Tamam da şeyle alakası yok bunun yani bu konuyla ilgili
söyleyeceğinizi söylediniz, kayıtlara geçti. Usul
tartışması açabilecek bir pozisyonda değiliz.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Başka bir şeyden
bahsediyoruz, aynı şeyde ısrar ediyorsunuz.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan, bir
açıklama yapmama izin verir misiniz?
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Sancar, bakın…
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan,
yanlış anlama var.
BAŞKAN – Başta dört dakika açıklama,
şimdi gene dört beş dakika karşılıklı
konuşma. Sayın Sancar…
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Hayır…
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Onunla alakası yok. Efendim, burada 2 milletvekilinin
vekilliğinin düşürülmesi… Dört dakikanın kıymeti mi var?
Dokuz aydır cezaevinde.
BAŞKAN – Ama dört dakika değil, üç saat gene
konuşturduk. Bakın, usulde şöyle bir şey var: “Makul süre”
denir.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir süre tahdidi yokken… Evet daha önce de
dokunulmazlıklarla ilgili doksan dakika, on dakika süre verilmişken
ben süre tahdidi koymadım. Önce iki saati aşkın bir süre
dinledik, sonra üç saati aşkın bir süre dinledik. Dinleriz, problem
değil. Süreyle ilgili problemimiz yok ama bir işlem
tamamlandıktan sonra artık tekrardan o işleme geri dönme
şansımızın olmadığını ifade ediyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – İşlem tamamlanmadı efendim, işlem
tamamlanmadı.
BAŞKAN – Görüşmeler tamamlandı.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – İşlem tamamlanmadı.
BAŞKAN – Görüşmeler tamamlandı.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan, bir
yanlış anlama var. Talep doğru anlaşılmıyor
kanısındayım. Bir kısa açıklama yapmama izin verir
misiniz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
– Ya da anlamak istenmiyor yani. Gerçekten.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Şimdi, burada talep
ettiğimiz şey sizin dünkü tutumunuza ilişkin bir
tartışma değil. Bir bu, onu geçelim, onu doğru
bulmadığımızı söyledik, kayıtlara geçti.
Şimdi talep ettiğimiz şu: “Son söz
savunmanındır.” ifadesi ve kuralı, evrensel hukuka göre karar
verilmeden önce yapılacak son işlem demektir. Daha açık ifadesi
şudur: Savunma yapıldıktan sonra bir tek işlem yapılabilir,
o da karar vermektir, o da oylamadır. Bakın, savunma hukukuyla ilgili
evrensel kural budur. Diyoruz ki: Dün bu görüşmeler tamamlandıktan
sonra, savunma bittikten sonra artık Meclisin başka bir işlem
yapmaması gerekiyor, bugün toplanmaması gerekiyor, karar anına
kadar. 20.19’da mı bitti dün savunma? 20.19’da bugün oylama yapılana
kadar Meclisin başka…
BAŞKAN – “Bir işlem yapılmaması
lazım.” diyorsunuz.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Evet.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Bunu söylüyoruz.
BAŞKAN – Sayın Sancar, tamam anladım.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Şunu ifade edeyim.
BAŞKAN – Ben anladım, meramınızı
anladım.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Bir cümle daha ekleyeyim.
BAŞKAN – Buyurun.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Bizim talebimiz: Burada
niye konur bu kural? Çok önemli bir durum için konuyor. Milletvekillerini kendi
vicdanlarıyla ve araştırma istekleri ya da ihtiyaçlarıyla
baş başa bırakmak. Şimdi burada pek çok konu
konuşulacak ve dünkü savunmanın üstüne pek çok söz eklenecek, böylece
bu kuralın gereği yerine getirilmemiş olacaktır. Savunma
hukukuyla ilgili evrensel anlam ve kriter de budur Sayın Başkan. O
nedenle usul tartışması istiyoruz.
BAŞKAN
– Hayır Sayın Sancar, bakın, Anayasa görüşmelerini
tamamladıktan bir süre sonra oylama işlemi yapılıyor, o
arada başka işlemler yapılabiliyor. Güven oylamasında,
aynı şekilde, başka işlemler yapılabiliyor.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yanlış ama yanlış.
BAŞKAN
- Bunun alakası yok, burada görüşmelerin tamamlanması
işlemi sağlanmıştır, bitmiştir. Oylama için
İç Tüzük bir yirmi dört saat sonrasını bekliyor.
Dolayısıyla bu konuyla ilgili müzakereler
tamamlanmıştır zaten, sadece oylama için yapılıyor.
Dediğim gibi, güven oylamasında da Anayasa görüşmelerinde de
vesair başka görüşmelerde de oylama öncesi başka işlemler
alıyoruz, alınır; alınması da doğaldır.
Dolayısıyla yapabileceğimiz hiçbir işlem yoktur.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan…
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, bu
herhangi bir işlem değildir. Bu bir kanun…
BAŞKAN
– Peki, orada “Bu süreç içerisinde başka bir işlem yapılmayacak”
yazıyor mu?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Öbürü de yazmıyor,
sizinki de yazmıyor. “Son söz savunmanındır.” hükmü…
BAŞKAN
– Olması gereken bu olduğu için yazılmıyor. Eğer aksi
bir durum olsaydı…
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Biz hukukçu olarak savunma
hukuku kapsamında bunu ele alıyoruz.
BAŞKAN
– Bir saniye, ben sizi anladım.
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) – Sayın Başkan, gündeme geçelim, konu
anlaşıldı.
BAŞKAN
- Aksi bir durum olsaydı, bir istisna olsaydı “Bu oylama
yapılmadan başka bir işlem yapılamaz.” denirdi.
İstisna budur. Genel kural, alınabilmesi yolunda olduğu için
yazılmaz.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, hukuk budur,
savunma hukuku budur. Bu bir kanun görüşmesi değildir.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan, bir cümlem var.
BAŞKAN
– Çok teşekkür ediyorum Sayın Sancar.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Hayır, bunun üzerine bir açıklama yapma
hakkımız…
BAŞKAN
– Açıklamanızı anladım ben.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Hayır, sizin açıklamanıza da bir cevap vermek
isterim.
BAŞKAN
– Şimdi karşılıklı konuşmayalım Sayın
Sancar. Siz konuştunuz, ben…
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Tamam ama bu çok önemli bir mesele yani sadece bize göre
değil. Diğer konularda ara verilmesiyle burada
milletvekilliğinin düşürülmesi prosedürünün aynı şekilde
yorumlanması doğru değil çünkü biz şeye göre yapmıyoruz
bu yorumu. “Yirmi dört saat geçmeden oylama yapılamaz.”la birlikte bir
hüküm daha var: “Son söz her hâlde savunmanındır.” Yani karar
verilinceye kadar her hâlde son olarak savunma konuşur.
BAŞKAN
– Sayın Sancar, dokunulmazlıklarda da bu böyledir, başka
unsurlarda da böyledir ve başka işlemler de yapılmıştır,
yapılır.
Teşekkür
ediyoruz.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) - İşte, biz de usul tartışması
istiyoruz. O uygulama doğru değil Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hayır, yani açıkça düzenlenmiş bir hususta…
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Açıkça düzenlenmemiş…
BAŞKAN
– …Meclisin teamüllerinde var olan, yerleşik içtihatlarda var olan,
açıkça İç Tüzük’te düzenlenen bir hususta olmayan bir şeyi siz
talep edemezsiniz ki.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Hayır, açık böyle bir düzenleme yok Sayın
Başkan.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, gündeme devam edelim. Bu
sadece bir yorumdur.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tabii Naci Bey, önemli
değil gündeme devam edelim.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Hayır, tutumla ilgili bir tartışma
açalım.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Mithat Bey, sizin yaptığınız
sadece bir yorum. Böyle bir şey yok.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Nasıl yok ya?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Açık bir hüküm yok.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Hangi açık hüküm?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Siz yorum yapıyorsunuz.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Usul
tartışması niye açılır zaten Naci Bey?
BAŞKAN
– Şimdi, Sayın Sancar, bakın, İç Tüzük 61’inci maddesinde
de zaten “Son söz milletvekilinindir.” der her zaman için. O zaman ondan sonra
hiçbir işlem yapmamamız lazım ya da araya işlem
almamamız lazım. Gensoruda, güven oylamasında, Anayasa
görüşmelerinde, bütün bunlarda araya işlem alınıyor,
İç Tüzük’ün yasaklayıcı hiçbir hükmü yok.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – “Son söz savunmanın.”
denmiyor orada. O ayrı bir şey.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – O ayrı mesele.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum. Bunu karşılayamam efendim.
Şimdi,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve
22 milletvekilinin, özellikle Van’da olmak üzere Van Gölü Elektrik
Dağıtım AŞ’nin (VEDAŞ) kapsadığı
illerdeki elektrik kesintilerinin nedenlerinin ve olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/595)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Özellikle
Van'da olmak üzere, Van Gölü Elektrik Dağıtım AŞ'nin
(VEDAŞ) kapsadığı illerdeki elektrik kesintilerinin
nedenlerinin, esnaf ve bütün yurttaşlar üzerindeki olumsuz etkilerinin, bu
etkilerin giderilmesi için gerekli önlem ve politikaların belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ve teklif ederim.
1) Bedia Özgökçe
Ertan (Van)
2) Meral
Danış Beştaş (Adana)
3) Behçet
Yıldırım (Adıyaman)
4) Berdan Öztürk
(Ağrı)
5) Dirayet
Taşdemir (Ağrı)
6) Sırrı
Süreyya Önder (Ankara)
7) Ayşe
Acar Başaran (Batman)
8) Mehmet Ali
Aslan (Batman)
9) Saadet
Becerekli (Batman)
10) Hişyar
Özsoy (Bingöl)
11) Mizgin Irgat (Bitlis)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Çağlar
Demirel (Diyarbakır)
14) Feleknas Uca (Diyarbakır)
15) İmam
Taşçıer (Diyarbakır)
16) Nimetullah
Erdoğmuş (Diyarbakır)
17) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
18) Sibel
Yiğitalp (Diyarbakır)
19) Ziya Pir (Diyarbakır)
20) Mahmut
Toğrul (Gaziantep)
21) Abdullah
Zeydan (Hakkâri)
22) Mehmet Emin
Adıyaman (Iğdır)
23) Erdal
Ataş (İstanbul)
Gerekçe:
Gelişen
dünyada teknolojinin baskın olduğu günlük hayatımızı
sürdürebilmemiz için elektrik de en az su kadar zaruri bir ihtiyaç hâline
gelmiştir. Elektriğin de âdeta temel haklardan biri olduğunu ve
yaşamımızı sürdürmemiz için olmazsa olmazlardan birini
oluşturduğunu söylersek abartmış olmayız. Ne var ki
son on yılda tüm Türkiye'de olduğu gibi, Van ve çevresindeki elektrik
dağıtım işletmesinin özelleştirilmesinden sonra elektrik
arıza ve kesilmelerde önemli artışlar meydana gelmiştir.
2013
yılında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
tarafından yapılan ihale sonucunda Van, Bitlis, Muş, Hakkâri
elektrik dağıtım müesseselerinden oluşan Vangölü Elektrik
Dağıtım Anonim Şirketini (VEDAŞ) 118 milyon dolar
karşılığında Türkerler Holding AŞ satın almıştır.
Van, Bitlis, Hakkâri ve Muş illerini kapsayan 43.492 kilometrekarelik
alanda 2.082.470 nüfusa ve 485.318 aboneye hizmet veren VEDAŞ,
3.829.628.862 kilovatlık enerjiyi lisansı kapsamındaki bölgede
dağıtmaktadır. Ancak Van genelinde yaşanan elektrik kesintileri,
bu enerjinin dağıtımında sorun olduğunu ve bu
özelleştirmenin Van ilinin yararına olmadığını
düşündürmektedir.
Van ve
ilçelerinde elektrik dağıtımında yaşanan
sıkıntılar sebebiyle ciddi bir elektrik problemi
yaşanmaktadır. Van merkez ve ilçelerinde yaşayan
yurttaşlarımız, günlük rutin hâline gelen, plansız,
kısa ya da uzun süreli elektrik kesintileriyle âdeta canından
bezmiş ve hayat durma noktasına gelmiştir. Elektrik kesintisi,
gündelik hayatı aksatmanın yanı sıra, özellikle
kış aylarında konut ve iş yerlerinin ısınma
problemini de beraberinde getirmektedir.
Çatışmalı
sürecin yeniden başlamasıyla zarar gören Van ekonomisine, elektrik
kesintileri de darbe vurmaktadır. Voltaj değişimi nedeniyle
bilgisayarlar dahi açılamamakta ve elektrikli aletler sık sık
arızalanmaktadır. Hangi sektörde çalışırsa
çalışsın, esnaf, neredeyse her gün gerçekleşen kesintiler
nedeniyle iş yapamaz ve müşterilerini kaybeder hâle gelmiştir.
Nitekim, Van Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı
da şehir içi dağıtım şebekesinin eski olması veya
kapasitesinin yetersizliği nedeniyle yaşanan arızaları ve
elektrik kesintilerini, son aylarda 668 esnafın kepenk kapatma
nedenlerinin arasında sıralamıştır.
Van
ilinde yaşanan, elektrik arıza ve kesintileriyle ilgili sorunlar yukarıda
özetlenmiştir. Elektrik dağıtım hizmeti
özelleştirilmiş olsa da bu özelleştirmenin toplumda
yarattığı olumsuz etkiyi gidermek için gerekli denetimleri
yapmak kamu kurumlarının sorumluluğudur. Van ili başta
olmak üzere VEDAŞ'ın görev ve yetki alanı olan bütün illerde
özellikle esnaf olmak üzere elektrik kesintilerinin yurttaşlarda
yarattığı mağduriyetin araştırılması ve
bu mağduriyetin giderilebilmesi için gerekli önlem ve politikaların
belirlenmesi amacıyla TBMM tarafından bir Meclis
araştırması açılmasını talep ederim.
2.- Gaziantep Milletvekili Mahmut
Toğrul ve 22 milletvekilinin, ÖYP’li araştırma görevlilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/596)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
ÖYP'li
araştırma görevlilerinin yaşamış oldukları
sorunları incelemek ve çözüme kavuşturmak amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederim.
1)
Mahmut Toğrul (Gaziantep)
2)
İdris Baluken (Diyarbakır)
3)
Filiz Kerestecioğlu Demir (İstanbul)
4)
Garo Paylan (İstanbul)
5)
Hüda Kaya (İstanbul)
6)
Müslüm Doğan (İzmir)
7)
Ali Atalan (Mardin)
8)
Erol Dora (Mardin)
9)
Mithat Sancar (Mardin)
10)
Ahmet Yıldırım (Muş)
11)
Burcu Çelik (Muş)
12)
Besime Konca (Siirt)
13)
Kadri Yıldırım (Siirt)
14)
Aycan İrmez (Şırnak)
15)
Faysal Sarıyıldız (Şırnak)
16)
Ferhat Encu (Şırnak)
17)
Leyla Birlik (Şırnak)
18)
Dilek Öcalan (Şanlıurfa)
19)
İbrahim Ayhan (Şanlıurfa)
20)
Osman Baydemir (Şanlıurfa)
21)
Alican Önlü (Tunceli)
22)
Nadir Yıldırım (Van)
23)
Tuğba Hezer Öztürk (Van)
Gerekçe:
ÖYP'nin
kaldırılmış olması, mevcut ÖYP'li araştırma
görevlilerinin sorunlarına çözüm üretilebilmesi konusundaki hassasiyeti
daha da artırmıştır. Sayıları 15 bine yakın
olan ÖYP'li araştırma görevlilerinin karşı
karşıya kaldığı sorunlar büyük önem arz etmektedir.
ÖYP bütçesinin sınırlandırılmasından, fiilen
bütçelerin gelmemesine; "ÖYP Usul ve Esasları” üzerinde sürekli
değişikliğe gidilmesinden, ÖYP'lilerin
"uykularını kaçıran" senet baskısına kadar
ÖYP'li araştırma görevlilerinin sorunları katlanarak
artmaktadır.
Ancak
belirtmek isteriz ki araştırma görevlilerinin istihdamındaki en
büyük sorun güvencesiz istihdamdır. Farklılaşan istihdam
biçimleri, görev tanımının net olmaması, akademik
hiyerarşi ve benzeri sorunlarla güvencesiz istihdamın neden
olduğu sorunların olumsuz etkileri derinleşmektedir. AKP,
Öğretim Elemanı Yetiştirme Programı'nda (ÖYP)
yaptığı değişiklikle araştırma
görevlilerinin iş güvencesini ortadan kaldırmaktadır.
Bilindiği
üzere ÖYP'li araştırma görevlilerine ayrılan bütçe
tutarları hızla düşürülmüştür. ÖYP'li araştırma
görevlilerinin kendilerine tanınan bu hakkı kullanmak istediklerinde
karşılaştıkları bürokratik süreçler, söz konusu
bütçenin kullanımında birçok engeli de beraberinde getirmektedir.
Aynı
zamanda söz konusu süreçlerde ÖYP koordinatörlükleri YÖK tarafından
açık, anlaşılır ve hızlı biçimde
bilgilendirilmediğinden ve koordinatörlüklerin yetki alanı oldukça
sınırlı olduğu için araştırma görevlileri ile
koordinatörlük bünyesinde çalışanlar karşı
karşıya gelebilmektedir.
Tüm
bunlarla birlikte, diğer bir sorun ise bölüm başkanlarının
ya da tez danışmanlarının bölümün bilgisayar, kırtasiye
ve hatta kitaplık gibi ihtiyaçlarını dahi ÖYP'li
araştırma görevlilerinin bütçesinden karşılamak yönünde
zorlayıcı taleplerde bulunmasıdır. Araştırma
görevlisinin tez süreci, yeterlilik gibi aşamalarda geleceğini
belirleyebilen söz konusu hiyerarşik ilişkiler altında
ÖYP'lileri borçlandırmaya zorlayan bu talepler karşısında
araştırma görevlilerinin "Hayır.” diyebilmeleri fiilen
oldukça güç olmaktadır. Dolayısıyla söz konusu ilişki,
kamusal finansmanla karşılanması gereken ihtiyaçların ÖYP
bütçesiyle karşılanması durumunu beraberinde getirmekte ve
üniversitenin sorumluluğundaki bir konu tek tek araştırma
görevlilerinin sırtına yüklenmektedir. Durum öyle bir hâle
gelmiştir ki odasına evden getirdiği telefonu bağlamak
zorunda kalan araştırma görevlileri dahi bulunmaktadır.
Yaşanan
bu sorunlara bir de ÖYP'lilerin zorunlu hizmetleri
karşılığında imzalamak zorunda kaldıkları
yüksek meblağlı senetler eklendiğinde araştırma
görevlilerinin üzerindeki baskı had safhalara ulaşmakta ve nitelikli
bir eğitim-araştırma süreci geçirebilmelerine engel
olmaktadır. Üstelik ÖYP'li araştırma görevlilerinin
imzaladığı sözleşmeler özel hukuk sözleşmesi
sayılmakta yani üniversite ile araştırma görevlisi olacak
kişi eşit kişilermiş gibi masaya oturmakta, senetler bu güç
dengesizliği kapsamında hazırlanmaktadır.
Son
olarak belirtmek isteriz ki yaşanılan sorunlar, yukarıda ifade
ettiğimizden çok daha fazladır. Ancak üniversitede amaç bilim
insanı yetiştirmek, ülkenin bilimsel gelişmişliğine
katkıda bulunmak ve lisans, lisansüstü öğretim vasıtasıyla
da bilimsel, kültürel gelişimi sağlamak ve ülkenin nitelikli personel
ihtiyacını karşılamaktır. Bu bağlamda, TBMM'nin
bu sorunlara ilişkin gerekli önlemleri almasını ve bu amaçla
Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.
3.- HDP Grup Başkan Vekili
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Oyak Renault yönetiminde
30’a yakın işçinin işten çıkarılmasıyla ilgili
olayların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/597)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ocak
ayında asgari ücrete yapılan zamla birlikte Oyak Renault
işçilerinin ücret iyileştirmesi ve üyesi kalmayan Türk Metal
Sendikasının fabrikadaki temsiliyetinin sonlanması talebiyle
başlattıkları eylemler sonucunda Oyak Renault yönetimi 30'a
yakın işçiyi işten çıkarmış, bunu demokratik bir
şekilde protesto eden işçiler kolluk kuvvetleri tarafından
fiziksel şiddete maruz kalmış, süreçte toplamda 30'a yakın
işçi gözaltına alınarak tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk
edilmiştir. İşverenin hukuksuz davranışları
yanında, kamu otoritesinin de işçilerin değil, işverenin
çıkarlarını gözetecek şekilde davranarak işçilerin
temel hak ve hürriyetlerini kullanmalarını engellemesi kamuoyunun
vicdanını yaralayan bir husustur ve Anayasa’ya ve ILO
sözleşmelerine aykırıdır. Yaşanan bu süreçte,
işverenin ve kamu görevlilerinin gerçekleştirdiği ihlallerin
tespit edilmesi ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken
Diyarbakır
HDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Ücretli
işçiler, emeklerinden başka bir şeyleri olmayan
sınıftır. Hayatlarını sürdürmek için emek güçlerini,
üretim araçlarını ellerinde bulunduran sermaye
sınıfına kiralarlar. Bu sebeple, tekil işçiler, sermaye
sınıfı mensuplarına karşı pazarlıkta
dezavantajlı konumdadırlar. İşçiler, bu asimetriye karşı
mücadele etmek için bir araya gelir, sendikalarda ve işçi birliklerinde
örgütlenirler. İşçi mücadeleleri ve kazanımları tarihi, bir
yönüyle sermaye sınıfına karşı geliştirilen bu
birliklerin tarihidir. Eğer devlet, genelde
anlatıldığı gibi yurttaşlar arası toplumsal bir
sözleşme ise ve yurttaşların tamamına yakını da
ücretli işçilerden ve ücretli işçi adayı işsizlerden
oluşuyorsa beklenen odur ki kamu otoriteleri işverenin
çıkarları karşısında işçilerin hak ve
özgürlüklerini korusun, kollasın. Ancak son yıllarda başta metal
sektörü işçileri olmak üzere tüm işçilere yönelik gerçekleşen
hak ihlalleri, sendikalaşma oranının OECD içindeki en düşük
rakama gerilemesi, kamu otoritelerinin tercihini giderek daha fazla bir
şekilde işverenlerden yana kullandığı şüphesini
doğurmakta ve işverenlerin de bu örtük güvence algısıyla
daha fazla hukuksuzluğa saptığını bizlere
göstermektedir.
Geçtiğimiz
yıl mayıs ayında, Bursa'da metal fabrikalarında
çalışan Türk Metal üyesi işçiler, Türk Metalin fabrikalarla
imzaladığı toplu iş sözleşmesine itiraz etmişler
ve sözleşmenin değiştirilmesi ve Türk Metalin fabrikaları
terk etmesi talebiyle çeşitli eylemlilikler düzenleyerek tepkilerini dile
getirmişlerdi. Bunun üzerine birçok işçi usulsüzce işten
çıkarılmış, ülkenin birçok yerinde greve giden metal
işçilerine çevik kuvvet müdahale etmiş, hatta fabrika içlerine
girerek gözaltı yapmaya çalışmışlardı.
Yapılan grevler, millî güvenliği tehdit gerekçesiyle Hükûmet
tarafından iki ay süreyle ertelenmişti. Kamuoyunda "Metal Grevi”
olarak bilinen bu süreç, OYAK Renault fabrikası işçilerinin Türk
Metal Sendikasından istifa edip, DİSK'e bağlı Birleşik
Metal-İş Sendikasına geçmeleriyle tamamlanmıştı.
Ocak
ayında asgari ücrete yapılan zamla birlikte, OYAK Renault
fabrikası işçileri ücretlerinin iyileştirmesi, Birleşik
Metal-İşin işçi sendikası olarak tanınması ve
işçi üyesi kalmamasından dolayı yetkisi de kalmayan Türk
Metal-İş Sendikasının fabrikadaki temsiliyetinin
sonlanması talebiyle fazla mesai ve iş çıkışı
sessiz oturma eylemleri başlatmıştır. Bunun üzerine de
fabrika yönetimi 28 Şubat 2016 tarihinden itibaren üretimi durdurmuş
ve cep telefonu mesajıyla 10 ve ardından 12 işçiyi işten
çıkarmış, ayrıca 50 kişiyi de idari izne ayırarak
işçileri mağdur etmiştir. İşten atılan
arkadaşlarının işe iadesi için direnişe geçen
işçiler polisin fiziksel şiddetine maruz kalmış, işçiler
ve aileleri tel örgülerle çevrilerek abluka altına alınmış
ve çok sayıda Renault işçisi gözaltına
alınmıştır. Akabinde, iş yerine ve evlere uzun namlulu
silahlarla yapılan şafak baskınlarıyla 22 işçi daha
gözaltına alınmış ve tutuklanmaları talebiyle mahkemeye
sevk edilmiştir.
İşçi
hak ve taleplerini ulusal güvenliğe ve ekonomik gelişmeye engel
olarak algılamak, söz konusu “ulus”un bizzat işçilerden
oluştuğunu unutmak ve ekonomik gelişmeyi de sadece sermaye
sınıfının kârını artırması olarak
yorumlamak anlamına gelmektedir. Demokratik işçi eylemlerine yönelik
böylesi bir tutum, başta toplumsal vicdana, Anayasa’ya, 6356 no.lu
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'na ve Türkiye'nin
onayladığı 8 adet ILO sözleşmesinin hükümlerine
aykırıdır.
Kamu
otoritesinin gerçek anlamda bir toplumsal sözleşme hâline gelebilmesi ve
öncelikle emekçi halkların haklarını gözeten bir kurum
olduğunun kamuoyuna gösterilebilmesi için, halkların temsilcisi olan
Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorumluluk alması ve yaşanan bu hak
ihlallerini araştırarak alınacak tedbirleri belirlemesi
gerekmektedir.
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ile Grup Başkan
Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından,
2014 yılı Ekim ayında yaşanan Kobani olaylarının
kapsamlı bir şekilde araştırılması, olaylarda
sorumluluğu olan kişilerin tespiti ve bu kişilerden hesap
sorulması adına yargıya yardımcı olunması
amacıyla 26/7/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 26/07/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Filiz
Kerestecioğlu Demir
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
26 Temmuz
2017 tarihinde İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Filiz
Kerestecioğlu ve Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Ahmet
Yıldırım tarafından verilen 5115 sıra numaralı
2014 yılının Ekim ayında yaşanan Kobani
olaylarının kapsamlı bir şekilde
araştırılması, olaylarda sorumluluğu olan
kişilerin tespiti ve bu kişilerden hesap sorulması adına
yargıya yardımcı olunması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 26/07/2017 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde ilk söz
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan’a aittir.
Buyurun
Sayın Ayhan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
İBRAHİM
AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce sekiz ayı aşkındır hukuksuz ve
haksız bir şekilde cezaevine atılan Eş Genel
Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş, Figen
Yüksekdağ ve diğer milletvekili arkadaşlarımızla
birlikte belediye başkanları ve bir bütünen aslında
hukuksuzluğa maruz kalmış tüm
arkadaşlarımızı buradan saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün vermiş olduğumuz önerge 6-8 Ekim 2014
tarihlerinde Türkiye’de yaşanan, “Kobani olayları” olarak
nitelendirilen olayların bütün boyutuyla, bütün etrafıyla
araştırılmasına yöneliktir. Özellikle son birkaç gün
içerisinde AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’ın Kobani olaylarında
yaşamını yitirenlerin temel sorumlusunu Eş Genel
Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş olarak
göstermesiyle beraber bu olay bütün yakıcılığıyla
tekrardan toplumun gündemine gelmiştir.
Özellikle,
Sayın Erdoğan’ın Sayın Demirtaş üzerinden
geliştirmeye çalışmış olduğu bu haksız,
hukuksuz ve yersiz suçlamayı kesinlikle kabul etmediğimizi belirtmek
gerekiyor. Sayın Erdoğan burada 53 kişinin katili olarak
belirtmiş olduğu Sayın Demirtaş’ın dahlinin ne
olduğuna dair bir siyasetçi olarak, bir Cumhurbaşkanı olarak
peşin hüküm vererek yargısız infaz gerçekleştirmiştir.
Bizler, bu konuda 2014 yılında Kobani olayları
yaşanırken birçok araştırma önergesi ve soru önergesi
vermemize rağmen, AKP iktidarının sayısal
çoğunluğuyla bu olayların aydınlatılmasına
yönelik herhangi bir katkı ve destek görmedik. Dolayısıyla, biz
şu anda Sayın Erdoğan’ın ifade etmiş olduğu
Sayın Demirtaş’ı suçlayıcı ifadelerin neye
karşılık geldiğini, nasıl bir amacı
güttüğünü sizlerle paylaşmak istiyoruz ve vermiş olduğumuz
bu araştırma önergesinde de bu hakikatin açığa
çıkmasını talep ediyoruz.
Sizler de
çok iyi biliyorsunuz ki hakikatleri açığa çıkarmak, hakikatleri
ortaya çıkarmak bir yöntem sorunudur. Özellikle hakikatleri, gerçekleri
eğip bükerek, parçalayarak topluma farklı bir şekilde
yansıtmak bir iktidar tarzıdır ve bir iktidar yöntemidir. Bu
siyasal iktidar da dâhil olmak üzere geçmişte iktidarlar hakikatleri hep
parçalamış, hakikatleri ortadan kaldırmaya yönelik toplumu
manipüle etmişlerdir. Dolayısıyla, bu Kobani olaylarında da
hakikatin çok ciddi bir şekilde çarpıtıldığı ve
manipüle edildiğini ifade etmek gerekiyor. Eğer siz bir hakikati
ortaya çıkarmak istiyorsanız, bir hakikati öğrenmeye
çalışmak istiyorsanız hakikate bütünlüklü yaklaşım
sergilemeniz gerekiyor, yönteminiz de bütünlüklü olmalıdır. Alman
felsefeci Hegel bu konuda çok iyi bir tespit yapmıştır ve
oldukça da önemlidir. Hegel der ki: “Hakikat bütündür, bütün hakikattir.”
Dolayısıyla, siz hakikati ortaya çıkarmak istiyorsanız
yönteminizi bütünlüklü bir tarzla, bütünlüklü bir yaklaşımla ortaya
koymak durumundasınız. Şu anda, Kobani olayları da dâhil
olmak üzere siyasal iktidar tarafından yapılan şey hakikati
parçalamak ve çarpıtmaktır. Dolayısıyla, Sayın Eş
Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, Kobani olayları
ortaya çıktığı tarihten itibaren neler yapmış,
nasıl bir tutum sergilemiş bunun bilinmesi gerekiyor. Bu konuda da
bizim elimizde fazlasıyla veriler, fazlasıyla belgeler vardır.
Sizler de
çok iyi biliyorsunuz ki Kobani bir kırılma noktasıydı.
Kobani olaylarının çıktığı tarihlerde, özellikle,
yürüyen bir süreç, yürüyen bir diyalog durumu yüz yıllık Kürt
sorununun çözümüne dair gerçekleşmekteydi ve bu Kobani
olaylarının çıktığı tarihten itibaren başta
Selahattin Demirtaş olmak üzere partimiz, bu olayların -bin
yıllık Kürt-Türk ittifakının- kalıcı bir
şekilde, ortak bir şekilde çözümüne katkı sunma temelinde
sonlandırılması ve oradaki yapılan IŞİD
barbarlığına, vahşetine karşı Türkiye’nin ciddi,
kalıcı bir tutum alması gerektiğini söyledi ve özellikle,
ısrarla vurgulanan şey, bir yaşam koridorunun
açılması, bu IŞİD barbarlığına
karşı kendi yurdunda yaşayan insanlara bir destek, bir
dayanışma gücünün gösterilmesiydi. Ve bizler de bu konuda gereken
gayreti, gereken çabayı sonuna kadar sergiledik. Hiçbir
insanımızın burnunun kanamaması, hiçbir
insanımızın ölmemesi için, acıların
yaşanmaması için başta Eş Genel Başkanımız
olmak üzere partimiz bu konuda kamuoyunu duyarlılığa davet etti
ve bu süreç içerisinde, özellikle siyasal iktidar ve Sayın Erdoğan,
yapmış olduğu açıklamalarla bu hassas süreci çözümden yana,
hassas süreci barıştan yana ve Kürtlerle dayanışma, ittifak
kurmaktan yana kullanmaktan ziyade daha çok Kürtlerin duygularını
tahrik eden, Kürtlerin duygularını kışkırtan bir tutum
içerisine girdi. Sayın Davutoğlu da zaman zaman çatışan bir
görünüm arz etti. Kobani’nin düşmesine çok yakın, 5 Ekim tarihinin
arifesinde, üç gün öncesinde İslahiye’ye giderek “Kobani düştü
düşecek.” diyerek Kürt halkının duygularını rencide
edici ve Kürt halkının öfke ve tepki duymasına neden olabilecek
talihsiz bir açıklamada bulundu ve bu talihsiz açıklama özellikle
Kürtlerde müthiş derecede bir tepkiye ve bir öfkeye neden oldu.
Dolayısıyla, biz hakikatin bütünlüklü olarak değerlendirilmesi
gerektiğini söylerken de bu mevcut tutum ve davranışların
da gözden kaçırılmaması gerektiğini söylüyoruz. Ve o
tarihte özellikle Kobani İŞİD barbarlığı tarafından
ha düştü ha düşecek bir noktaya getirilirken koalisyon güçleri de bu
anlamda gereken yerinde desteği sunmamaktaydılar.
Dolayısıyla, bir bütün olarak aslında insanların kendi ana
yurdundan edilme, katliama maruz kalma gibi bir tehlikeyle karşı
karşıya olduklarını gördük ve bu hissiyat, özellikle
Kobani’nin mevcut pozisyonuna baktığımız zaman, bölgede
yaşayan Kürtlerde ciddi bir sahiplenme, ciddi bir
duyarlılığa neden oldu ve Kürtler de bunun üzerinden büyük bir
hassasiyet geliştirdiler. Hükûmetten, siyasal iktidardan,
uluslararası güçlerden gereken desteği filan görmedikleri için bu
tepkilerini ciddi oranda demokratik bir şekilde ortaya koyma
ihtiyacını hissettiler.
Dikkat
ederseniz, 6-8 Ekim olaylarına gidilirken sadece 6-8 Ekim sürecinde bu
Kobani olaylarına ilişkin demokratik kitle eylemleri
yapılmadı. Ondan önce de 1 Ekim, 2 Ekim, 3 Ekim, 4 Ekim, 5 Ekimde
Türkiye'nin değişik yerlerinde, Avrupa'da birçok eylem ve etkinlikler
yapıldı, özellikle yaşam koridorunun açılmasına
yönelik eylem ve etkinlikler yapıldı.
Şimdi,
6-8 Ekim olaylarının bir kırılma anına denk gelmesinin
temel nedenlerini iyi ortaya koymak lazım, bütünlüklü ele almak
lazım. Şimdi, 6-8 Ekim olaylarında insanlarda müthiş bir
öfke birikmesi söz konusu oldu, bir tepki durumu söz konusu oldu ve partimizin
de o zaman HDP MYK’sında almış olduğu bir karar,
insanların katliama maruz kalmaması, Kobani’deki insanların
kurtarılmasına yönelik, halkın demokratik tepkilerini ortaya
koymaya yönelikti. Bu konuda Sayın Selahattin Demirtaş’ın
yapılmış birçok açıklaması söz konusudur. Özellikle,
işte bakın, 7 Ekim tarihinde Sayın Selahattin Demirtaş ne
açıklama yapmış, gazetelerde neler çıkmış, bunu
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Buyurun,
Selahattin Demirtaş “Şiddet eylemine yönelmeyin.” demiştir.
Sayın Selahattin Demirtaş ne demiştir? Sükûnet
çağrısı yapmıştır. Sayın Selahattin
Demirtaş ne demiştir? “Şiddet olayları durmalı.”
demiştir. Yani bütün çabası, Kobani olaylarında halkın
demokratik tepkisini ortaya koymasına ve şiddetin olmamasına
yöneliktir.
Şimdi,
bu 15 Temmuz darbe girişiminden de o bölgede bu şiddet
olaylarının yaşanmasına neden olan, şu anda FETÖ’cü
olarak içeri alınan bürokrat, asker, polis güçlerinin olduğunu biz
çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla oradaki mevcut demokratik tepkileri
provoke eden, o demokratik tepkiler üzerinden kendine, darbeye ve farklı
fırsatçılığa zemin yaratan devlet içerisinde
odaklanmış birtakım güçler de vardı ve bu devlet içerisinde
odaklanmış güçlerin görülmemesi, bu devlet içerisinde
odaklanmış provokatif güçlerin görülmemesi, onun
dışında AKP Hükûmetinin, Sayın Erdoğan’ın ortaya
koymuş olduğu söylemler konusunda kendi sorumluluğunu göz
ardı ederek, Sayın Selahattin Demirtaş’ı demokratik
tepkilerini ortaya koymasına yönelik yapmış olduğu
çağrıdan dolayı 53 insanın katili olarak göstermesi büyük
bir haksızlık ve hukuksuzluktur. Sayın Selahattin Demirtaş
-ben biraz sonra açıklamasını da okuyacağım-
bakın, 7 ve 8 Ekim tarihlerinde televizyon kanalına yapmış
olduğu açıklamalarda da gayet net, açık bir şekilde
şiddetten yana olmadıklarını, şiddetin
karşısında olduklarını, provokatörlerin bu mevcut
eylem ve etkinlikleri kışkırttığını ve
bunları sömürdüklerini söylüyor. Dolayısıyla bütün bunları
görmek lazım. Bütün bunları görmeden, bir siyasal
yaklaşımla, bir iktidar olma mantığıyla olayları
Sayın Selahattin Demirtaş’ın üzerine atmak büyük bir
insafsızlıktır, büyük bir hukuksuzluktur.
Şimdi,
ne demiş Sayın Selahattin Demirtaş? 7 Ekim tarihinde,
bakın, 7 Ekim olaylarının olduğu, insanların
ölmediği tarihte Sayın Selahattin Demirtaş Suruç’ta bir
televizyon programında şu açıklamayı yapmış,
diyor ki: “Bazı yerlerde, özellikle Kürtlerin bu direnişiyle
batıdaki halk buluşmasın diye özel provokasyonlar
yapılıyor, Atatürk büstleri yakılıyor, bayraklar
yakılıyor. Buradan açıkça bunları
kınadığımızı belirtmek istiyorum. Asla sokaktaki
direnen halkla alakası yoktur. Dikkat etsinler, bu provokasyonlar özel
olarak yapılıyor. Yüzü kapalı kişiler geliyor, o eylemi
yapıyor, birileri de çıkıp anında sosyal medyaya servis
ediyor.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Tamamlayın lütfen bir dakikada.
İBRAHİM
AYHAN (Devamla) – “Bizlerin, sokakta direnişte olan
halkımızın halkların değerine, bayrağına,
ulusal önderine asla saygısızlığı yoktur. Bu
çirkinliği, bu terbiyesizliği yapanların da bizimle hiçbir
şekilde alakaları söz konusu değildir, herkes bundan emin olsun.
Biz burada bunu kınadığımızı belirtmek
istiyoruz.” Dolayısıyla 6-8 Ekim olaylarında yaşanan bütün
şiddet eylemlerine karşı olduğunu çok açık, net bir
şekilde 7 Ekim tarihinde, kamuoyuna açık bir televizyonda
söylemiştir. Tüm bunlara rağmen Sayın Selahattin
Demirtaş’ın suçlu ve bu olayların sorumlusu olarak gösterilmesi
asla ve asla kabul edilecek bir şey değildir; çok haksızca, çok
mesnetsizce yapılan bir suçlamadır.
Onun için
biz araştırma önergesiyle bütün bu Kobani sürecinde yaşananlar
nelerdir, kimin dahli nedir, kim neler yapmıştır, sorumlu
kimdir, bunun araştırılmasını istiyoruz. Eğer bu
noktada samimi davranılırsa bu ölen insanlarımızın da
acılarının hafifletilmesi, ailelerinin de teskin edilmesine
yönelik büyük bir katkı sunulacaktır. Bu konuda AKP Grubundan destek
vermesini istiyoruz. Eğer kim sorumluysa bu noktada gereken cezayı,
gereken karşılığı alsın diyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Şimdi,
önerinin aleyhinde ilk söz Niğde Milletvekili Alpaslan
Kavaklıoğlu’na aittir.
Buyurun
Sayın Kavaklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlar; Halkların Demokratik Partisinin Ekim 2014’te yaşanan
Kobani olaylarıyla ilgili Meclis araştırması
açılması önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Halkların
Demokratik Partisi Merkez Yürütme Kurulunun çağrısı üzerine,
2014 yılı 6-7 Ekim tarihleri arasında Suriye’nin Kobani
şehrine ya da Ayn El Arap şehrine DEAŞ’ın
yaptığı saldırılar bahane edilerek 35 ilde bölücü
terör örgütü yandaşlarının gerçekleştirdiği, 2 polisin
şehit olduğu ve 50 kişinin yaşamını
yitirdiği olaylar üzerinden tam üç yıl geçmiştir. 6 Ekim 2014’te
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi ile Merkez Yürütme Kurulu
toplantısını yaptı. HDP Eş Genel Başkanları
Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ
başkanlığında yapılan toplantılarda Kobani’deki
son durum ve bunun Türkiye’ye yansımaları değerlendirildi ve MYK
sonrası yapılan yazılı açıklamada Kobani için acil
eylem çağrısı yapıldı. “Halklarımıza Acil
Eylem Çağrısı” başlığını
taşıyan açıklamada “Kobani’de yaşanan katliam
girişimine karşı yediden yetmişe bütün
halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye
çağırıyoruz. Bütün uluslararası kurumlar, demokratik kitle
örgütleri, emek ve meslek örgütleri, kadın ve gençlik örgütleri,
demokratik güçler Kobani’de yaşanan vahşete karşı harekete
geçmelidir. Bundan böyle her yer Kobani’dir. Kobani’deki kuşatma ve
vahşi saldırganlık son bulana kadar süresiz direnişe
çağırıyoruz.” denildi. Bu çağrının ardından
sokaklar karıştı. Terör örgütünce de önem atfedilen günlerde
müzahir kitleyi ayaklandırarak eylemler gerçekleştirildiği, yine
bu kapsamda müzahir kitleyi ve eylemselliği dinamik tutmak amaçlı,
Suriye’de yaşanan çatışmalar bahane edilerek eskiye göre uzun
süreli ve şiddetli eylemler gerçekleştirildiği bilinmektedir.
Diyarbakır’da patlak veren ve Türkiye’nin pek çok iline yayılan
toplumsal olaylarda ilk üç günde 23 kişi öldü, 10 Ekimde ölü
sayısı 35 olarak açıklandı, sonradan yaralıların
da hayatını yitirmesiyle toplam ölü sayısı 50 oldu.
Değerli
milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme
Kurulunun çağrısı üzerine, 6-7 Ekim 2014 tarihinden sonra
çıkan olaylarda… Merkez Yürütme Kurulu 6 Ekim 2014’teki olağan
toplantısının ardından yapılan çağrıda
“Kobani’de yaşanan katliam girişimine karşı yediden
yetmişe bütün halklarımızı sokağa
çağırıyoruz, alan tutmaya, harekete geçmeye
çağırıyoruz, bundan böyle her yer Kobani’dir.”
açıklaması üzerine, başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerindeki iller olmak üzere birçok kentte terör örgütü
yandaşları çok sayıda iş yeri, araç, kamu binası,
okul, Kur’an kursu, dershane ve yurt binasına zarar verdi. Olaylarda 2
polis şehit oldu. Diyarbakır’da 3 arkadaşıyla yoksullara
kurban eti dağıtan Yasin Börü’nün de aralarında bulunduğu
50 kişi hayatını kaybetti. 221 vatandaş ile 139 polis yaralandı.
İzinsiz gösterilerde saldırıya maruz kalan 25’i kaymakamlık
binası, 67’si emniyet, 29’u siyasi parti olmak üzere 1.113 bina hasar
gördü. Tunceli’de 2, Mersin’de 3, Diyarbakır’da 34, Şırnak’ta
13, Adıyaman’da 1, Batman’da 4, Şanlıurfa’da 19, Bitlis’te 8,
Bursa’da 2, Gaziantep’te 1, Mardin’de 36, Muş’ta 6, İstanbul’da 11,
Bingöl’de 2, Hakkâri’de 28, Siirt’te 13, Van’da 18 okulda terör örgütü
yandaşlarının saldırıları nedeniyle
ağır hasar oluştu. Van’da 22 milyon 469 bin, Diyarbakır’da
234.997, Muş’ta 3 milyon 550 bin, Mardin’de 5 milyon 180 bin, Batman’da 4
milyon ve Tunceli’de 618 bin lira olmak üzere olayların
yaşandığı illerde zarar gören esnafa yaklaşık 50
milyon lira civarında ödenek aktarıldı.
Diyarbakır’da yoksul ailelere kurban eti
dağıtan Yasin Börü ile arkadaşları Hasan Gökgöz, Ahmet
Dakak ve Riyat Güneş’in vahşice katledilmesi ve ölümle sonuçlanan
diğer olaylar hafızalardan silinmedi. 6-7 Ekim olaylarının
kurbanlarının simgesi hâline gelmiştir Yasin Börü. Yasin Börü’ye
vahşice yapılan katliam DEAŞ’ın yaptığı
katliamları bile gölgede bırakacak şekilde yani simge hâline
geldi. Burada, Yasin Börü’yü ve hayatını kaybeden bütün
vatandaşlarımızı rahmetle anıyorum.
Olaylardan
şans eseri yaralı kurtulan ve arkadaşlarının
vahşice öldürülmesine tanıklık ettiği için psikolojisi
bozulan Yusuf Er o gün yaşadıklarını “Bir insan nasıl
bu kadar vahşi olabilir diye düşündüm. Arakan’da, Myanmar’da
katledilenler aklıma geliyor. Yasin, Hasan, Ahmet ve Riyat da Türkiye
topraklarında bu katliamın birer örneğidir.” ifadeleriyle
anlattı. Er, kurban eti dağıtımı için binada
bulundukları sırada gözü dönmüş insanların
arkadaşlarının cesetlerine işkence
yaptığını belirterek “Aşağıya inmeyen
kadınlar ve yaşlılar balkon ve pencerelere çıkarak tencere,
tavaları demirlere vurarak, zılgıt çekip onlara destek
veriyordu. Kim o günden sonra arkadaşlarımın katledildiği
binanın önüne gittiyse mutlaka gözyaşı döküyor. Binanın
önüne birkaç kez gitmeye çalıştım ama dayanamadım, oradan
uzaklaştım.” diyor.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, tabii, bu olayların temel sebebi
halkın sokağa çağrılması ve sorumsuz bir şekilde
bunun sürekli tekrarlanması ve bölücü terör örgütü mensuplarının
da müdahil olup işi çığırından çıkarması.
Buradan,
son olarak, komşularımızda cereyan eden ve bizi ciddi biçimde
etkileyen hadiseler karşısında Türkiye’yi güvenli,
istikrarlı ve huzurlu bir şekilde güçlendirme çabamız sürerken,
her zaman bize güvenen büyük milletimize müteşekkir olduğumuzu
vurgulamak istiyorum. Onlarca tahrike, provokasyona rağmen, milletimiz
sağduyuyla, ferasetiyle birliğimizi ve bütünlüğümüzü bozacak
davranışlara prim vermemiştir. İşte bu tavır
sayesinde ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar başarısızlıkla
sonuçlanmıştır.
HDP
Grubunun vermiş olduğu Kobani olaylarıyla ilgili Meclis
araştırması talebini uygun görmediğimizi belirtiyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın hatip
konuşmasında milletvekilimizin yaptığı
konuşmanın biraz çerçevesini tabii ki çarpıtarak –hani kibar
konuşmak istiyorum- şiddet çağrısı
yapıldığından söz etti. Bu, hakikaten, bu açıklamalara
tamamen ters düşen bir şeydir. Sataşmadan dolayı söz
istiyoruz.
İbrahim
Ayhan konuşacak.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Ayhan.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – HDP'nin resmî daveti var Sayın Başkan, onu
söyledi arkadaşımız.
BAŞKAN
- Lütfen, sataşmadan… Biz de sataşmayı bitirelim.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Ayhan’ın, Niğde Milletvekili Alpaslan
Kavaklıoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İBRAHİM
AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
konuşmamda da ısrarla vurgulamaya çalıştığım
gibi, bu mevcut çağrının demokratik bir hakkın
kullanımına yönelik olduğuydu. Özellikle Sayın
Demirtaş’ın da yapmış olduğu şey demokratik
hakkın kullanımıydı. Dolayısıyla biz bunu
ısrarla söylememize ve bunun da belgeli olmasına rağmen, buna
rağmen, şiddete çağrı yaptığımızı,
insanların öldüğünü iddia etmek bence olayı çarpıtmak ve
yaşananları başka bir mecraya götürmektir. Yani demokratik bir
hakkı kullanmak, Türkiye başta olmak üzere demokratik ülkelerde
insanlara verilmiş doğal bir haktır.
Bakın,
daha yeni, iki gün önce, Mescid-i Aksa’da İsraillilerin yapmış
olduğu haksızlığa, hukuksuzluğa karşı
Sayın Erdoğan bütün herkesi, tüm Müslümanları, İslam
ülkelerini buna karşı demokratik tepkilerini ortaya koymaya,
çağırmaya davet etti.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Bu nasıl bir örnek ya?
İBRAHİM
AYHAN (Devamla) - 15 Temmuzda, Sayın Erdoğan Facebook üzerinden
“Havaalanlarını tutun, demokratik tepkinizi ortaya koyun, darbeye
karşı sokaklara çıkın.” demedi mi?
Şimdi,
bunda geri olan, bunda yanlış olan, bunda antidemokratik olan, bunda
şiddet çağıran bir şey yok da Sayın Demirtaş
“Alanları tutun, demokratik hakkınızı kullanın.” diye
HDP Genel Merkez yönetiminin vermiş olduğu kararı ifade
etmiş, bunda mı şiddet oluyor? Dolayısıyla eğer
sorumlu aranacaksa, demokratik haklarını kullananlara karşı
gösterilen şiddetli tepki ve bunu provoke edenlerdir. Onun için diyoruz
ki: Bugün, o bölgede daha önceden, o olaylar çıkarken görev yapanlar
kimlerdi, bunlar araştırılsın. Şu anda onlar darbeden
yargılanıyor mu, yargılanmıyor mu? Şu anda onlar
ülkeyi karıştırmaya yönelik, ülkeyi felakete ve kaosa
sürüklemeye yönelik suçlardan yargılanıyor mu yargılanmıyor
mu? İşte o dönem, Diyarbakır’da, Urfa’da, Mardin’de,
Şırnak’ta…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM
AYHAN (Devamla) - …bu insanlar görev yapıyordu. Dolayısıyla
bunlar da araştırılsın. Siz de gelin buna destek verin; kim
şiddet uygulamış, kim şiddete karşıdır
bunlar açığa çıkarılsın. Sizden fazla bir şey istemiyoruz
ki. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Ayhan.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Turan, isterseniz, Sayın Erkek’e de 60’a göre bir söz
verecektim, ona da söz verip…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, izin verirseniz zabıtlara
geçmesi için söyleyeceğim, polemik olsun istemiyorum.
Şimdi,
Sayın Cumhurbaşkanımızın Filistin’le ilgili, Mescid-i
Aksa’yla ilgili daveti ile sayın hatibin bahsettiği konunun hiçbir
alakası olmadığını kendileri de biliyorlar.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Niye?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Az önce, ısrarla “demokratik bir eylem” dedi
sayın hatip ancak resmî sitede, resmî davette HDP’nin yetkilileri o günün
davetine “Yediden yetmişe bütün halklarımızı sokağa,
alan tutmaya çağırıyoruz.” diye başlıyorlar, devam
ediyor.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) - Ne var bunda?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Yani bunun nasıl bir sonuçla
sonuçlandığını…
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – “Havaalanını tutun.” diyen Erdoğan değil
mi?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Hocam, sonuçta 50’den fazla insan öldü.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Doğrudur, araştıralım işte.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) –
“Araştırın.” diyoruz işte.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Araştıralım o zaman.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Bunlar bu ülkenin insanları.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Araştıralım, biz de anlatalım.
Bakın, akil insanlar heyetindeyken… Araştırıp
anlatalım ne gördüğümüzü.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sevgili Hocam, mahkeme…
BAŞKAN
– Tamamlayın Sayın Turan siz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Bununla ilgili yargı gereğini yapıyor, bu
işin muhataplarının bir kısmı cezaevinde, bir
kısmı tutuksuz yargılanıyor ama kim ki Kobani’yle ilgili
demokratik olmayan bir eyleme davet etmiş, milletin ölümüne sebep
vermişse bedelini yargıda ödeyecektir.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan,
ben sataşmadan söz istiyorum çünkü “Kim demokratik olmayan bir eyleme
davet etmişse, kim bunu yapmışsa…” diyor.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Metni okudum Sayın Başkan, metin bu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamam, böyle bir şey
yok…
BAŞKAN
– O metin doğru değil mi?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Metin doğru,
“demokratik olmayan bir eyleme çağrı”yı nereden anlıyorsunuz
o metinden?
BAŞKAN
– Nasıl?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – “Yediden yetmişe herkesi alan tutmaya…” ne demekse onu
söyledim Sayın Başkan, değilse değil…
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – “Herkesi alan tutmaya,
direnmeye çağırıyoruz.” demek demokratik olmayan bir eyleme
çağırmak mıdır? 15 Temmuzda o kadar insanı sokağa
çağırırken demokratik olmayan bir eyleme…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Bu nasıl bir yaklaşım Sayın
Başkan?
BAŞKAN
– 15 Temmuzla bu mukayese dahi edilemez Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, Sayın
Başkan, ben sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun, sataşmadan söz veririm, konuşun ama yani Mescid-i Aksa ile
15 Temmuzla bunun mukayese edilmesi doğru değil.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, hangi sataşmadan veriyorsunuz?
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Yani IŞİD oraya
saldırıyor, o kadar zarar veriyor…
BAŞKAN
– Buyurun.
3.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın
yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; neyin neyle
karşılaştırılması doğru, ne ne için önemli,
ne kim için itibarlı veya itibarsıza karar verecek olan merci AK
PARTİ değildir. Bunun genel kuralları vardır.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Tabii, yargıdır.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Yargı da değildir;
biz, burada bir demokratik siyasetten bahsediyoruz, her şeyi kalkıp
da mahkemeye mi götürüyoruz? Yargıysa eğer, o zaman şunu bile
ifade etmeniz lazım: Kobani olayları 2014 yılında oldu.
Erdoğan ne diyor? “Bunlar 80 milletvekiliyle geldiler, sonra Kobani
olayları oldu.” El insaf ya! İşte, “Algı yönetimi” diye
buna diyoruz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Hangi cevabı veriyor Sayın Başkan?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Biz, 2015’te bu Meclise geldik.
Bunu bir
kenara bıraktık. Biz diyoruz ki araştırılsın.
Orada HDP üyesi kaç insan öldü? Aynı zamanda, biz, kalkıp da “O
HDP’liydi.”, “Yasin Börü şucuydu.”, “Bu bucuydu.” diye
ayırmıyoruz, diyoruz ki araştırma komisyonu kurulsun.
Bakın,
orada bunları yapan insanlar, sorumluluğu olan insanlar
-başkaları da olabilir ama- şu anda yargılanıyorlar,
darbeden yargılanıyorlar, darbe girişiminden
yargılanıyorlar, cezaevinde olanları var diyoruz ve bunun için
araştıralım diyoruz. Bunda ne var?
Ne
yapılıyor? Çünkü yine, bütün güçler sizin elinizde ya, basın
sizin elinizde, televizyonlar sizin elinizde. Ne yapıyorsunuz? 2014’te
olmuş şeyi 2015’te olmuş gibi göstermek de sizin elinizde,
Eş Genel Başkanımıza “terörist” demek de sizin elinizde.
Var mı böyle bir itham? Nasıl böyle bir ithamda bulunulabilir?
Hepinizin kalkıp da öncelikle bunu kınaması gerekir, “Ya,
bakalım, araştıralım, gerçekten ne olmuş orada.” diye.
Burada bir üslup, burada bir adap sorunu var.
O yüzden,
Mescid-i Aksa’yla, yok şununla, yok 15 Temmuzla
karşılaştırmayın. Niye
karşılaştırmayalım?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – İyi, karşılaştırın o zaman.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Demokratik hak kullanma
çağırısı açısından her şey herkesle
karşılaştırılabilir, bunun sahibi de siz
değilsiniz, kusura bakmayın.
Herhangi
bir sataşmam da yoktur Sayın Başkan. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz.
ZEYİD
ASLAN (Tokat) – Sana göre!
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – “Sen” diye hitap etmiyorum
ben kimseye.
ZEYİD
ASLAN (Tokat) – “Sana göre.” dedim canım, bir şey demedim.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben de “sen” diye hitap
etmiyorum kimseye dedim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, biz, Sayın Grup
Başkan Vekili gibi düşünmek zorunda değiliz. Biz, Kobani
eylemlerinin, demokratik olmayan bir yolla milletin ölümüne sebep veren
eylemler olduğunu düşünüyoruz, ilgilileri de bugün yargıya hesap
veriyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erkek, İç Tüzük 60’a göre söz verdim.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Çanakkale Milletvekili Muharrem
Erkek’in, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesi Gülpınar köyünde bir
şirketin jeotermal amaçlı sondaj çalışmalarının
bölgede ciddi infial yarattığına ilişkin
açıklaması
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çanakkale ilimiz Ayvacık ilçemiz Gülpınar
köyünde bir şirketin jeotermal amaçlı sondaj
çalışmaları bölgede ciddi infial yaratmış durumda
çünkü sondaj çalışmaları için zeytin ağaçlarının
kesildiği fotoğraflarla sabit. Çanakkale Valiliğinin ve
Tarım İl Müdürlüğünün kararlarını gözden geçirmesi çok
çok önemli çünkü insanların gece gündüz orada nöbet tuttuğunu
öğrendik. Hepimizin bildiği gibi, Anayasa’mızın 56’ncı
maddesine göre çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak, çevre kirlenmesini önlemek devletin
yükümlülüğü ve vatandaşların ise ödevidir. Ayrıca, 1992
Birleşmiş Milletler deklarasyonuna göre çevre konuları en iyi
şekilde ancak ilgili bütün vatandaşların
katılımıyla yönetilir. Ben hem Tarım İl
Müdürlüğünü hem Çanakkale Valiliğini hem iktidar milletvekillerini
göreve davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Oradaki insanlarla mutlaka
konuşulması lazım, birlikte bu işin yönetilmesi lazım,
zeytin ağaçlarının korunması lazım çünkü bölge çok
önemli bir zeytinlik ve tarım bölgesi.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ile Grup Başkan
Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından,
2014 yılı Ekim ayında yaşanan Kobani olaylarının
kapsamlı bir şekilde araştırılması, olaylarda
sorumluluğu olan kişilerin tespiti ve bu kişilerden hesap
sorulması adına yargıya yardımcı olunması
amacıyla 26/7/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, Halkların Demokratik
Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci söz Bursa Milletvekili Ceyhun
İrgil’e aittir.
Buyurun Sayın İrgil. (CHP
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) – Aleyhinde mi
konuşuyoruz? Bir yanlışlık var.
BAŞKAN – Lehinde Sayın İrgil.
Buyurun.
CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; elbette biz CHP Grubu olarak Türkiye’de
kuşku yaratan veya üstü örtülmeye çalışılan veya
netleşmeyen bütün konuların araştırılması
taraftarıyız. Bu nedenle HDP’nin grup önerisine destek veriyoruz.
Bu konuşmayı bugün vereceğimiz grup
önerisi üzerine yapacaktım ancak kısmet HDP’nin grup
önerisiymiş. Evet, Meclis Başkanlığına bugün OHAL
kararları ve uygulamalarının neden olduğu sorunların,
bu uygulamaların psikolojik, sosyolojik ve ekonomik etkilerinin
araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenebilmesi için
bir araştırma önergesi sunmuş idik ancak program gereği
önergemize zaman kalmadı.
Biz bu önergeyi niye verdik? Çünkü tüm değerleri
kirlettiniz, örselediniz; devleti ekonomiden dış politikaya, güvenlikten
eğitime, içinden çıkılması zor bir kaosa sürüklediniz;
muhalif olan herkesi, her şeyi kirletme ve kriminalize etme çabası
içindesiniz. Diyorsunuz ki: “Bu FETÖ kırk yıldır vardır.”
Peki, öyle kabul edelim. “Flört edenleri, göz kırpanları, el tutuşanları
vardı.” diyorsunuz ama sizden başka kimse evlenmedi, kimse sizin gibi
aynı yastığa baş koymadı. Siz, on beş
yıldır imam nikâhıyla aynı menzile yürüdünüz, şimdi bu
aşkın meyvelerini ve sonuçlarını reddediyorsunuz. Tüm
kötülüklerin anası FETÖ, anladık, hep aynı şeyi
söylüyorsunuz. Bütün kötülüklerin anası FETÖ, peki, bunun babası kim?
Bu kötülüklerin babası kim? Bu belaların babası AKP’dir.
Şimdi tüm bunların babası değilmiş gibi herkesi evlatlıktan
reddetme çabası içindesiniz. Ülke ekonomik, sosyolojik bir felakete
sürüklenirken acıları, kifayetsizlikleri, görgüsüzlükleri,
yolsuzlukları, hukuksuzlukları, zırvalıkları hamasetle
örtbas etme ve unutturma gayreti içindesiniz. Devamlı “Ver mehteri, ver
mehteri.” söylemiyle bayrak, millet, din, iman edebiyatı yapıyorsunuz
ama işsizlik, yolsuzluk ve geleceğe güveni olmayan, yirmi yıl
sonra nasıl bir ülkede yaşayacağına dair
endişeleriyle, sosyal travmalarıyla küskün, kırgın ve
umutsuz milyonlar yarattınız.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından 20 Temmuz
2016 tarihinde olağanüstü hâl ilan ettiğinizde, vatandaşa
endişelenmemesi gerektiğini söylediniz. İlk sözünüz neydi?
“OHAL’i vatandaşı hissetmeyecek.” OHAL’in demokrasiye, hukuka ve
özgürlüklere karşı kesinlikle uygulanamayacağını
söylediniz, OHAL’in sadece üç ay süreceğini söylediniz. Bir yıl
geçti, siz ülkeyi hâlâ OHAL’le yönetiyorsunuz. Ne yazık ki siz ve size
destek çıkanlar, OHAL’in toplum üzerinde yarattığı
sorunları görmek, duymak ve bilmek istemiyorlar, hatta anlamaya bile
çalışmıyorlar. Öyle ki şimdinin Savunma Bakanı
Nurettin Canikli Başbakan Yardımcısıyken “OHAL’i kimse
hissetmedi. Kamuya, temel hak ve hürriyetlere yönelik geciktirme, engelleme
anlamında Anayasa’ya aykırılık teşkil edecek hiçbir adım
atmadık.” dedi.
Geçen
hafta içinde OHAL’in bir yıllık bilançosuna dair çeşitli kurum
ve kuruluşlar raporlar yayınladılar. Bunlara göre,
öğretmeni, akademisyeni, hekimi ve diğer kurumlarda çalışan
100 bini aşkın kamu görevlisi somut bir delile dayanmadan, savunma
hakkı bile tanınmadan, adil yargılanma yolları
tıkanarak kamu görevinden çıkarıldı. İhraç edilenler
arasında emekli ikramiyelerinden mahrum bırakılanlar oldu. Suçlu
ilan edildikleri, damgalandıkları için pek çoğu özel sektörde
dahi iş bulamadı. Özel öğretim kurumlarında
çalışma izinleri iptal edilenler de eklendiğinde 135 binin
üzerinde insan tecrit, dışlanma ve açlığa terk edildi. En
önemlisi, birçoğu, haklarında yargı hükmü olmaksızın
aileleri ve yakınlarıyla birlikte yaftalandılar. Bu insanlar
suçlu ise bırakın, yargı karşısına
çıksınlar. Kendinizi mahkeme yerine koymayın. Onları
işsiz ve aşsız bırakarak ailelerini, çocuklarını,
bebeklerini de cezalandırdığını ve aç
bıraktığını görmüyor musunuz?
Yürütülen
soruşturmalar kapsamında hakkında işlem yapılan
kişiler ya da yakınlarından intihar edenler oldu. Onlarca insan,
somut delil sunulmadan, savunması dahi alınmadan,
soruşturulmadan, yargılanmadan suçlu ilan edilmelerine
katlanamadı. Yaşamlarına son veren bu insanlar geride
başı eğik, acılı aileler bıraktılar.
İki eğitimci ise günlerdir açlık grevinde. Ama ne demişti
Nurettin Canikli: “OHAL’i kimse hissetmedi.”
OHAL’le
geçen bir yılda, eğitim dışında sağlık
alanında da önemli sorunlar yaşandı. 3 binin üzerinde hekim
ihraç edildi, hastaların aldıkları sağlık hizmetleri
yarıda kaldı. Bu hekimlerin bir kısmı özel sektörde ucuz
iş gücü olarak çalışmak zorunda bırakıldı,
birçoğu ise hekimliği bıraktı. Otuz yılda yetişen
uzman hekimlerin böylesi, özensiz kanun hükmünde kararnamelerle heba edilmesi,
aslında bu ülke ve bu toplum için bir kayıptır.
Tıpta
uzmanlık eğitimi öğrencisi asistan hekimler de bu kanun hükmünde
kararnamelerle ihraç edilerek, Anayasa’yla güvence altına
alınmış uzmanlık eğitimi hakları engellendi.
Mecburi hizmet yapmak üzere sağlık kuruluşlarına
ataması yapılan hekimler, ataması yapılan diğer
memurlar da haklarında yapılan güvenlik
soruşturmalarının tamamlanamaması gerekçesiyle
aylardır göreve başlayamadı. Bu hekimler maaşlarından,
sosyal güvenlik ve sağlık güvencelerinden mahrum kaldı.
Hekimlerin göreve başlayamaması vatandaşa sağlık hizmetinin
sunumlarını da aksattı. Ama iktidar diyor ki: “OHAL’i kimse
hissetmedi.”
Bir
yılda 50 binden fazla kişi tutuklanmış, 170 bin kişi
hakkında adli işlem başlatılmış, gözaltına
alınan binlerce kişinin avukat görüşmelerine sınır
getirilmiş, “Sistematik işkenceler aldı başını
gidiyor.” iddiaları her gün konuşuluyor. Tehdit suçu
uzlaştırma kapsamına alınmış, grev hakkı
ihlal edilmiş, geniş tanımlı işsiz sayısı 7
milyona ulaşmış iken insanlar değil
karınlarını, yasaklanan festivaller, tiyatrolar, kutlamalar nedeniyle
ruhlarını da doyuramaz hâle gelmiş. Gençler ve ülkenin parlak
beyinleri akın akın yurt dışına gidiyor veya gitmeye
çalışıyor ve siz hâlâ diyorsunuz ki: “OHAL’i kimse hissetmedi.”
Yapmayın,
bu ülke bizim, bu insanlar bizim insanlarımız. Bir yıldır
devam eden OHAL’le alınan tüm bu kararlar ve uygulamalar bu ülkeye, bu
topluma, geleceğe çok pahalıya mal olacak. Farkında değil
misiniz, bu OHAL uygulamasıyla alınan kararlarda sizlerin de
onayları ve imzaları var. Yani sizler de bu vicdani ve hukuki vebalin
altındasınız. Yarattığınız bu sosyal travma
ve deprem ile artçı etkileri yıllarca bu ülkenin de sizin de
yakanızı bırakmayacak. Gelecekte, bu ülkenin, bu dönemin
milletvekilleri ve bürokratı olduğunuzu söyleyemeyecek ve utanacak
hâle geleceksiniz. Aynen 12 Eylül ve 28 Şubat dönemi gibi
hatırlanacaksınız. Gelin, ülkenin geleceğini ipotek
altına alan bu uygulamaları bir parça düzeltecek adımlar
atalım. “At izi it izinden ayrılamıyor.” diyorsunuz, at izini it
izinden ayıralım. Gelin, bu ülkenin geleceği için hep birlikte
bir şeyler yapalım.
Hadi, bu
dünyada iktidar ve iktidar körlüğü içinde oldunuz, peki “Bin yıl
ibadet etsen de kul hakkıyla gelmeyin.” dediğiniz
vicdanlarınıza nasıl hesap vereceksiniz? Bu Parlamentoda, en
azından benim bulunduğum dönemde hiçbir araştırma
önergesinin –aynen biraz önce Kobani’de olduğu gibi- hiçbir şeyin
araştırılmasına izin vermediniz, hiçbir şeyin
incelenmesine izin vermiyorsunuz ve “kul hakkı” deyip akşama kadar
edebiyat yapıyorsunuz. Ben size son kez şunu soruyorum: Siz ahiretiniz
için diplomatik pasaportlarınızla giriş yapabileceğiniz
size özel bir VIP kapısı olduğunu mu zannediyorsunuz? O yüzden
sizi vicdanınızla baş başa bırakıyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Önerinin
aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Bilecik Milletvekili Halil Eldemir.
Buyurun
Sayın Eldemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HALİL
ELDEMİR (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilen Halkların
Demokratik Partisi grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle sizleri, sizlerin nezdinde de aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
2014
yılının Ekim ayında yaşanan olayların
kapsamlı bir şekilde araştırılmasıyla ilgili
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen Meclis araştırma
önergesiyle ilgili olarak az önce grubumuz adına Niğde
Milletvekilimiz Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu teferruatlı bir
şekilde konuyu izah etmiştir. Konu şu anda adli
makamlardadır, yargımızın elindedir. Anayasa’nın
138’inci maddesi gereği devam eden bir hukuki süreçle ilgili de yeni bir
komisyona ihtiyaç yoktur. Bu vesileyle önergenin aleyhinde olduğumu
sizlerle paylaşır, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR
ÖZEL ( Manisa) – Yoklama talebimiz var Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylamadan önce bir yoklama
talebi var, o talebi karşılayacağız.
Sayın
Özel, Sayın Basmacı, Sayın Emir, Sayın Çamak, Sayın
Durmaz, Sayın İrgil, Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın Kayan,
Sayın Arslan, Sayın Akyıldız, Sayın Özdiş,
Sayın Gürer, Sayın Şeker, Sayın Özdemir, Sayın Altaca
Kayışoğlu, Sayın Akaydın, Sayın Yiğit,
Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Adıgüzel,
Sayın Salıcı.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-------0-------
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
– Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasından önce
istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ile Grup Başkan
Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından,
2014 yılı Ekim ayında yaşanan Kobani olaylarının
kapsamlı bir şekilde araştırılması, olaylarda
sorumluluğu olan kişilerin tespiti ve bu kişilerden hesap
sorulması adına yargıya yardımcı olunması
amacıyla 26/7/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
– Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Gündemin
“Seçim” kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- (10/518) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN
– Çölyak Hastalığının Teşhis
Aşamasının, Sebeplerinin, Sonuçlarının ve Bu
Hastalığa Maruz Kalanlara Sağlanabilecek Yardımların
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesine İlişkin (10/518) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Ali Cevheri aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin
“Oylaması Yapılacak İşler” kısmına geçiyoruz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler
1.- Van Milletvekili Tuğba Hezer
Öztürk’ün 2016 Yılı Ekim, Kasım ve Aralık Aylarında
Beşer Birleşimi Aşan (Toplamda Genel Kurulun 47 Birleşimi)
Devamsızlığı Sebebiyle Anayasa’nın 84’üncü ve
İçtüzük’ün 138’inci Maddeleri Uyarınca Gerekli Değerlendirmenin
Yapılması İçin Başkanlık Divanının
24.05.2017 Tarihli ve 38 Numaralı Kararı ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (3/1022) ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (S.
Sayısı: 489)
BAŞKAN
– 1’inci sırada yer alan Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk’ün
milletvekilliğinin düşürülmesini öngören 489 sıra
sayılı Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyon Raporu’nun oylaması için gerekli olan yirmi dört saat
dolmadığından bu oylama bir sonraki birleşime
bırakılmıştır.
2.- Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız’ın 2016 Yılı Ekim, Kasım ve
Aralık Aylarında Beşer Birleşimi Aşan (Toplamda Genel
Kurulun 47 Birleşimi) Devamsızlığı Sebebiyle
Anayasa’nın 84’üncü ve İçtüzük’ün 138’inci Maddeleri Uyarınca
Gerekli Değerlendirmenin Yapılması İçin Başkanlık
Divanının 31.05.2017 Tarihli ve 39 Numaralı Kararı ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (3/1072)
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(S. Sayısı: 493)
BAŞKAN
– 2’nci sırada yer alan, Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız’ın milletvekilliğinin düşürülmesini
öngören 493 sıra sayılı Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu’nun oylaması için gerekli olan
yirmi dört saat dolmadığından bu oylama bir sonraki
birleşime bırakılmıştır.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ile 2 Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783) ve Anayasa Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 492) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Meclis Başkanlığı temsilcisi? Yerinde.
24/7/2017
tarihli 117’nci Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülen 492 sıra sayılı İç Tüzük
Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi,
Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi grupları
adına konuşmalar yapılmıştır.
Şimdi,
söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Engin Altay’dadır.
Ama Engin
Bey’i kürsüye davet etmeden önce tüm sayın milletvekillerine lütfen,
uğultuyu keselim diyoruz.
Sayın
Altay, bütün Meclis sizi bekliyor, kürsü size ait.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Uğultu var Başkanım, uğultu.
BAŞKAN
– Uğultuyu kesiyorlar. Sizin davudi sesinizle de zaten ister istemez o
uğultu kesilecektir.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
CHP GRUBU
ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yüce
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuma
girmeden önce bence siyaset müessesesi için hoş olmayan,
yakışık almayan… “Siyaset müessesesi” deyince sadece
milletvekilliği anlaşılmasın, siyaset müessesesinin ana
omurgası siyasi partilerdir, siyasi partilerin il ve ilçe
başkanlarıdır. Böyle olduğu vakit siyaset müessesesinin
itibarını korumak bizim, yüce Meclisin siz sayın üyelerinin de
görevi olsa gerek diye düşünüyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 8 Temmuzda bir gazetede “Metal
yorgunluğunun röntgeni Erdoğan’da!” diye bir köşe
yazısı var; uzun uzun okumayayım, bir kısmını
dikkatinize sunmak istiyorum, siyaset kurumunun itibarı
açısından önemli olduğunu düşünüyorum: “Fakat kabinede 4-5
isim dışında geniş bir revizyon olmayacağı da
kulislerde konuşuluyor.” Nitekim, 6 oldu, o bizi ilgilendirmez.
“Kaynaklar, asıl büyük değişikliğin teşkilatlarda
olacağını söylüyor.” Sizin teşkilatları kastediyor.
“Çünkü, il ve ilçe teşkilatları ile yerel yönetimlerin A'dan Z'ye
değerlendirilmesi için…”
Burası
önemli sayın milletvekilleri.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Biz dinliyoruz Engin Bey.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – “…Millî İstihbarat Teşkilatı ve MASAK dâhil
birçok kurumun devreye alındığını duydum. Yani yerel
yönetimlerdeki isimlerin sadece kamuoyu algıları ve
başarı-başarısızlık karneleri değil varsa
yolsuzluk raporları da Erdoğan'ın önüne konulacak.”
Değerli
milletvekilleri, bu incelemeye alınacaklar AK PARTİ’nin ilçe
başkanları, il başkanları, belediye meclis üyeleri ve
belediye başkanları; buradan öyle anlaşılıyor.
Şimdi, burada iki tane yadırganacak mesele var: Biri, devletin Millî
İstihbarat Teşkilatının, mali suçlarla ilgili MASAK’ın
bir siyasi partinin iç yapılanmasıyla ilgili siyasi genel merkezine
hizmet sunması. Şimdi, bu, devlet adabıyla bağdaşmaz.
İkincisi: MİT ve MASAK, bu hizmeti AK PARTİ’ye bedelsiz mi
yapacak, bedelli mi yapacak? AK PARTİ’nin MİT’i ve MASAK’ı
taşeron olarak kullanması ahlaki mi, değil mi? Denebilir ki:
“Efendim, bir gazetede çıkan bir yazı üzerinden buradan
konuşuyorsun.” Vallahi yazı çıktığı günden beri
takip ediyoruz MİT’in ya da MASAK’ın bir tekzibi, bir düzeltmesi oldu
mu diye.
Hükûmetten
kimse yok galiba.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yok, ara ki bulasın.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Olsa da bir hayırları yok zaten.
Sayın
milletvekilleri… (AK PARTİ sıralarından “Aaa!” sesleri) Bunu
diyeceğiz, sayın milletvekilim, Hükûmet hayırsız
diyeceğiz…
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – “Hayırsız” demeyin ama.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – …Hükûmet kötü işler, yanlış işler
yapıyor diyeceğiz; siyaseti biraz öğrenin.
Şimdi,
burada Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Merkez yöneticisi
arkadaşlar vardır, soruyorum: Bu doğru bir iş midir?
SALİH
CORA (Trabzon) – Gazete haberleri…
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Efendim, tekzip etmemiş MİT. MİT her şeyi
tekzip ediyor da kendisiyle ilgili böyle bir konuyu niye tekzip etmiyor?
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) – Sayın Erdoğan da tekzip etmemiş.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – MİT, AK PARTİ’nin kuruluşu mudur, devletin bir
kuruluşu mudur? MASAK nedir, ne iş yapar? Bu hizmetler için AK
PARTİ Genel Merkezinden MİT’e bir ödeme yapılacak mı, bunu
soruyorum. Bunu sormayayım da neyi sorayım bu Mecliste ben? Burada
bunu kapatıyorum, tutanaklara geçti. MİT bizi mutlaka dinliyordur,
MASAK mutlaka bizi dinliyordur. Bu konuda MİT’ten ve MASAK’tan aziz Türk
milleti adına -AK PARTİ’de siyaset yapan AK PARTİ’li
kardeşlerimin onurunu da inciten bir şeydir bu bence- bu konuda
MİT’in bir an önce kamu vicdanını ve AK PARTİ yerel
siyasetçilerini tatmin edecek bir açıklama yapmasını bekliyoruz.
Beş dakika gitti.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nü
görüşüyoruz. Komisyonda değerlendirmelerimizi sunduk,
yaklaşımımızı, anlayışımızı
anlattık. Komisyonda sadece 2 kelime değişti bütün o
çalışma boyunca, “tahkir ve tezyif” yerine “hakaret ve sövme”
değişikliği yapıldı. Yasama
organımızın, yasama faaliyetinin mutfağı olan
Komisyonda bu teklif, Milliyetçi Hareket Partisi ve AK PARTİ’nin teklifi
olduğu gibi kabul edildi. Esasen, burada da size ne söylersek söyleyelim,
sizin parti hiyerarşisi içerisinde bu teklife kabul oyu vereceğinizi
öngörüyorum. Ama, bize düşen, size bu değişiklikle ilgili
gördüğümüz çekinceleri, yanlışları, mensubu olduğunuz
siyasi partinin, hatta partilerin bu konuya bakışındaki
usulsüzlüğü, varsa Anayasa’ya aykırılığı
dilimizin döndüğü kadar anlatabilmek. Bu Mecliste yapılan her iş
ve işlemle ilgili şüphesiz yargı yolu açık olmakla
birlikte, aziz milletimizin vicdanındaki
karşılığı da büyük bir kıymet ve önem taşımaktadır.
Şimdi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü müteaddit defalar
değişti. Bu değişiklikler genelde çoğulcu bir
anlayışla oldu yani Parlamentodaki bütün siyasi partilerin iş
birliğiyle, istişaresiyle oldu; çok nadiren de geçmişte,
çoğunlukçu bir yaklaşımla İç Tüzük’te
değişiklikler yapıldı. Biz de kabul ediyoruz ki bu İç
Tüzük sağlıklı değil, elbette revizyona muhtaç, yeniden
yazılmaya belki muhtaç. Ama dünyanın bütün ülkelerinde, bütün
parlamentolarda meclis iç tüzükleri eğer şartlar olağansa
çoğulcu bir yaklaşım ve anlayışla yazılır,
yapılır. Siz çoğunluk hakkınızı, çoğunluk
gücünüzü kullanarak, Milliyetçi Hareket Partisini de yanınıza alarak
önümüze bir İç Tüzük getirdiniz.
Tümü
üzerinde Özgür Özel değerlendirmeleri ayrıntılarıyla
yaptı, ikinci bölümde Sayın Gök yapacak, maddelerde
arkadaşlarımız genel olarak sakıncaları ve Anayasa’ya
aykırılıkları anlatacaklar. Ama bu İç Tüzük, zaten
Parlamento çoğunluk partisinin çok riayet ettiği bir iç tüzük
değil. “Çoğunluk biziz, istediğimizi yaparız.” kafası
yanlış bir kafa. “Parlamento gündemine hâkimdir.” diye söylenmiş
bir laf üzerinden Tüzük’e aykırı bir sürü iş ve işlem
burada yapılıyor. Parlamento gündemine hâkimse -bu lafım
Başkanlığa- Tüzük’e gerek yok ya. Daha önce de söyledim,
seçimden sonra Parlamentoya da gerek yok; en çok oy alan parti genel merkezinde
kanun yaparsınız, eğer yetmiyorsa ittifak ettiğiniz
partiyle birlikte bir yerde toplanırsınız, kanun yapar,
geçersiniz. Bu Parlamentoya ne lüzum var?
Şimdi
İç Tüzük’ün 128’inci maddesini açın okuyun “121 ve 122’ye dayalı
kanun hükmünde kararnameler otuz gün içinde -bak, gün vermiş gün-
görüşülür.” diyor. Orta yerde 26 tane KHK var 20 Temmuz darbesinden sonra
çıkardığınız; 5eş tanesi
yasalaşmış, Parlamentoda görüşülmüş; 21 tane
KHK’yı -kimisi bir yıl önce kimisi bir hafta önce
çıkmış- bizim İç Tüzük’ümüz “Bunu otuz günde görüşmek
şarttır.” diyor, görüşmüyorsunuz. Ne diyorsunuz? “Genel Kurul
gündemine hâkim, biz sıraya koyduk, Genel Kurul istiyorsa öne alır.”
Bazı şeyler vardır ki yüzde 99’a bile terk ve teslim edilemez
Sayın Başkan. Burada açık yazılmış “Otuz gün
içinde bunu görüşeceksin kardeşim.” diyor. Buna burada milletvekili
olurken bir yemin ettik. Bu, İç Tüzük hükmü ama Anayasa’ya dayalı bir
İç Tüzük hükmü. Siz bu ettiğiniz yemini ve Anayasa’yı ayaklar
altına alıp çiğniyorsunuz. Ondan sonra biz “hak, hukuk, adalet” diye
bağırınca bizi kriminalize etmeye çalışıyorsunuz.
Milletin gözünden bunlar kaçmıyor. Milletten aldığınız
destek sizde ağır bir çoğunluk
şımarıklığına yol açtı. Hep söyledim, bir
kere daha inatla söyleyeceğim: Demokrasi el kaldıran iki ördeğin
bir file üstünlük sağladığı rejimin adı değildir.
“Benim çoğunluğum var, istediğimi yaparım.” Yap, yap da
kanun, nizam, kural, iç tüzük, bunlara saygı göstermiyorsan, sen her
vesileyle çıkıp burada ileri demokrasi masalı
anlatmayacaksın.
Şimdi arkadaşlar da söyleyecek, bizim zorumuz
ne burada çene patlatıyoruz ya? Çoğunluğunuz var,
geçeceğini biliyoruz. Ama ben AK PARTİ Grubunda da hakikaten hukuka
saygılı, temel hak ve özgürlüklere saygılı, orta yerdeki
-beğenelim, beğenmeyelim- Anayasa’yı kabul eden, ona
saygılı ve İç Tüzük’e saygılı milletvekillerinin çokça
olduğunu biliyorum. Bizim burada muradımız şu: Yasama ve
denetim faaliyeti yapıyoruz -zaten 2019’dan sonra Meclisi kapatsak daha
iyi, o ayrı bir şey- bir şey gözden kaçmasın istiyoruz,
Anayasa’ya aykırı olmasın istiyoruz, hukuksuzluk olmasın
istiyoruz; burada üretilen kanunlar ayrıştırıcı,
kutuplaştırıcı olmasın istiyoruz, hakkaniyetten
kopulmasın istiyoruz, kamu yararı göz ardı edilmesin istiyoruz,
temel değerler tahrip edilmesin istiyoruz. “Efendim, Anayasa’nın ilk
4’üne atıfta bulunarak hakareti suç saydık. Bak, işte bu!”
Değil, değil! Bu, temel değerlerin daha fazla tahrip
olmasına yol açacak bir İç Tüzük’tür.
Arkadaşlar, herkesin kendi görüşü, kendi
bakış açısı vardır, herkes hadiselere ve dünyaya bir
pencereden bakabilir ama toplumsak, birlikte yaşıyorsak herkesin
uymakla mükellef olduğu kural ve kaideler vardır ve orta yerde
durduğu sürece, değişene kadar herkes buna saygılı
olmak zorundadır.
Ve bir şey daha: Efendim, bazen bu kürsüdeki
hatipleri Başkanlık uyarıyor 64’ü ihlal ederek. Burası
şu kürsü değil, şunun yeri değil: “Oh ne güzel; hukuk var,
adalet var, ne iyi bir Anayasa’mız var, ne iyi bir Türk Ceza Kanunu’muz
var, ne iyi bir İç Tüzük’ümüz var.” demek zorunda değil kimse.
Bilakis buradaki herkesin daha iyiyi aramak gibi bir misyonu var, mükellefiyeti
var. “Yok, orta yerde bu var, aman bunu eleştirme, aman buna laf söyleme.”
İstibdat devrinde değiliz, aşağı kalır yanı
yok belki ama böyle bir şey olamaz. Milletvekilleri özgürdür. Bu yasayla
-diğer getirdiğimiz grup önerilerindeki beş dakika, on dakika
meselesinden geçtim ben- bu değişiklikle milletvekillerinin
düşünceleri bir kalıba sokulmak isteniyor, bu değişiklikle
milletvekillerinin seçim bölgelerinden ve aziz milletimizden
aldığı yetkiye uygun bir şekilde milletin duygularına,
hissiyatına tercüman olunmasının önüne bariyer çekiliyor.
Arkadaşlar hep söylüyor “Bu kürsü; konuş…” Ya,
konuşurken bizim kendimizce bir meramımız var, diyoruz ki: “
Anayasa’nın 2, 6, 7, 11, 25, 67, 68, 83, 87, 96 ve 98’inci maddelerine
aykırı.” Allah belamı versin, Allah canımı alsın,
Anayasa Mahkemesinin, Komisyonda söyledim… Anayasa Mahkemesinin kaç üyesi
vardı şimdi? 14, 13,12…
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – 15.
ENGİN ALTAY (Devamla) – 15; şimdiki 15 üyesinin
hepsini değiştirin, 15 üyeyi de…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 17.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir karar verin 15 mi, 17
mi?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 17.
ENGİN ALTAY (Devamla) – 15 üyeyi de AK PARTİ…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 17.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bak dinle!
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 17.
ENGİN ALTAY (Devamla) - 17 üyeyi de AK PARTİ
Kurucular Kurulundan, sağ olanlardan oluşturun; Anayasa Mahkemesinin
17’sini de, 15’ini de -neyse- AK PARTİ Kurucular Kurulundan
oluşturun; bu iş burada yasalaşırsa, geçerse, biz bunu
mahkemeye götürdüğümüzde en az 6 maddesini iptal etmek zorunda, edecek.
Siz Milliyetçi Hareket Partisine şöyle bir kazık atmayı
düşünüyorsanız ben onu bilmem: Milliyetçi Hareket Partisinin
gösterdiği hassasiyetler noktasındaki konularda onlara “Tamam.”
deyip, “Bunu da Anayasa Mahkemesi halleder, böylece biz
alacağımızı alırız.” diye bir hinlik içindeyseniz
ben onu bilmem.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Vallahi hiç düşünmedik öyle bir hinlik ya! Bu,
Engin Altay’ın aklına geldi.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Ama, aha, burada söylüyorum Sayın Şentop: Anayasa
Mahkemesi bunun 3-4 maddesini iptal edecek. Sonra ne olacak?
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Vallahi siz neler düşünüyormuşsunuz ya!
Vallahi sizden korkulur!
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Bak, ben demin dedim, “Biz burada şu, şu sebeplerle
konuşuyoruz: Hukuka uygun olsun diye konuşuyoruz; gözden
kaçmasın diye konuşuyoruz; ayrıştırıcı,
kutuplaştırıcı olmasın diye konuşuyoruz; kamu
yararı göz ardı edilmesin ve Anayasa’ya aykırı olmasın
buradan çıkan şeyler diye konuşuyoruz.” diyorum. Bunu bile bile
-bu, Komisyonda günlerce, şimdi Genel Kurulda günlerce- iptal
edileceğini bile bile bu hırsın, bu ihtirasın gereği
ne? Gereğini de söyleyeyim, “Düşünce okuyorsun.” diyebilirsiniz, AK
PARTİ Genel Başkanı dedi ki: “Bu İç Tüzük
değişecek, sonra tatil.” Keskin, kesin bir mesaj, net bir talimat.
Olabilir, siyasi parti genel başkanlarının gruplarına
talimat verme hakkı vardır. Adamı da kandırıyorsunuz;
Tayyip Erdoğan’ın istediği bu değil, yemin ederim bu
değil. Siz, şimdi, gideceksiniz; “Efendim, işte, yaptık
İç Tüzük’ü, 18 maddeyi değiştirdik.” diyecekseniz; o da size
“Aferin, aferin.” diyecek. Sonra Meclis açılacak. 2019 Kasımına
kadar bu sistemle devam edeceğimiz için siz gene burada sabahlara kadar
sürüneceksiniz, gene kanunlar çıkmayacak; bu sefer yiyeceğiniz
fırçayla sınırlı kalmaz. O Elitaş’ın hâline
üzülüyorum, Tayyip Erdoğan’ı kandırıyor, o
Elitaş’ın hâline üzülüyorum.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) - Demek siz öyle yapıyorsunuz Genel
Başkanınıza. Siz, Genel Başkana öyle mi yapıyorsunuz?
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Bu sefer fırçayla kalmayacak, Genel
Başkanınız diyecek ki: “Siz beni kandırdınız.”
AYŞE
KEŞİR (Düzce) – Sizde öyle mi oluyor?
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Altay, siz öyle mi yapıyorsunuz?
ENGİN
ALTAY (Devamla) - “Hani bu değişiklik olunca Meclis hızlı
çalışacaktı, hani bu değişiklik olunca kanunlar
tıkır tıkır geçecekti?”
MEHMET
MUŞ (İstanbul) - Kemal Bey’e üzüldüm şimdi.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Bu kanunların geçeceğini zannediyorsanız,
milletin menfaatine olan her şey buradan en seri şekilde geçecek
bugüne kadar olduğu gibi ama Anayasa’ya aykırı,
kutuplaştırıcı, ötekileştirici, hakkaniyetten uzak
hiçbir teklif ve tasarınızın buradan geçmemesi için aziz
milletimizin bize verdiği görev ve sorumluluk bilinciyle hareket
edeceğiz.
Değerli
arkadaşlar, Parlamento önce şu KHK’ları buradan geçirsin. Bu
KHK’ları buradan geçirmeyen bir Parlamento asli görevini
yapmamış, asli görevinden uzaklaşmıştır. Sonra bu
Parlamento ve bu iktidar grubu, 15 Temmuzla yüzleşsin kardeşim, çözüm
süreciyle yüzleşsin, 17-25 Aralıkla yüzleşsin, terörle
mücadelede ya da mücadelesizlikte yapılan yanlışlarla
yüzleşsin, yaşam tarzı siyasetinin, inanç siyasetinin, etnik
siyasetin bu ülkede nelere mal olduğuyla yüzleşsin, dünyayla olan
kavganızın ve sonuçlarınızın Türkiye'de nelere mal
olduğuna ve olacağına ilişkin değerlendirmelerle
yüzleşsin. FETÖ’ye teslimiyetinizle, IŞİD’e empatinizle, PKK’yla
ilgili tutarsızlığınızla da yüzleşmek AK
PARTİ’nin bir an önce yapması gereken işlerdir. İsrail’le
çelişkiler noktasında Mavi Marmara dâhil yapılan
yanlışlarla AK PARTİ yüzleşmelidir. Allah’tan af, milletten
helallik dileyerek bu sorumluluklardan kurtulamazsınız. Bu
dünyası var, öbür dünyası var. Adliyeleri ele geçirdik bize bir
şey olmaz zannetmeyin.
ERTUĞRUL
SOYSAL (Yozgat) – Öyle bir şey yok.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Ergenekon, Balyoz, kumpas davalarında kürsüde oturan
hâkimler şimdi sanık sandalyesinde ve AK PARTİ bir şeyle
daha yüzleşsin; yargıyı siyasallaştırmanın
Türkiye’de nelere mal olduğu ve mal olacağıyla da AK
PARTİ’nin yüzleşmesi lazım ve AK PARTİ’yi buraya getiren
Anayasa’da devletin laik niteliğini, sosyal bir hukuk devleti olma
özelliğini...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika açalım,
tamamlayınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) – ...korumak hepimizden daha
çok aslında AK PARTİ’nin işi ve görevi olmalıdır. Bu
cumhuriyetin laik niteliği, bu devletin hukuk devleti olma özelliği
size on beş yıldır bu ülkede iktidar imkânı
sağlamıştır.
“Millî eğitimde müfredat değiştiriyorum.”
diye müfredattan ve ders kitaplarından Mustafa Kemal Atatürk'ü
çıkarmak size bir şey kazandırmayacak. Bir tane tavsiye: Bu
milletin, AK PARTİ seçmenleri dâhil, gönlünden ve kalbinden Mustafa Kemal
Atatürk'ü silmek sizin haddiniz değil.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Öyle bir şeyimiz
yok ya!
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Öyle bir şey yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sizin içinizde de Atatürk’e
sevgiyle, saygıyla bağlı olan insanların olduğunu
biliyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Öyle bir çabamız
yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Öyle bir şey yoksa
yapalım bir konferans, Millî eğitim müfredatını
yatıralım masaya. Olur mu öyle şey?
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Yatıralım.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Ve göreceksiniz, bazen,
insanların dokunduğu şeyler yakar. Bugünlerde sizi yakacak
şeylere dokunuyorsunuz, benden söylemesi.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Altay.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Açık söyleyin
Sayın Altay, neymiş onlar? Açık söyleyin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Müfredat, müfredat...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Engin
Altay bu heyecanlı konuşmasının girişinde siyaset
kurumunun itibarını korumaktan bahsetti. MİT, MASAK gibi devlete
ait kurumların AK PARTİ teşkilatlarına ilişkin
çalışmalar yapıp raporları Sayın Genel
Başkanın önüne koyacağına ilişkin bir gazete haberi
üzerinden...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Herhangi bir gazete değil ki
sizin Pravda yazmış, oradan okuyoruz her şeyi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – AK PARTİ’nin
resmî yayın organı yazdı onu ya, Sabah, Sabah...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın 492
sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin
birinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; gazeteler her gün birçok söz
yazıyorlar, birçok değerlendirmede bulunuyorlar. Şunu çok uygun
bulmam: Bir siyasi partiye ilişkin gazetede bir şey yazmış,
ben de onu alıp, gelip burada onu sorgulamayı, burada da
birtakım imalarda bulunmayı doğru bulmam. Ama, Sayın Altay
bir hususu dile getirdi, hemen açıkça ifade ediyorum: AK PARTİ’nin
teşkilatlarında, belediyelerinde görevli olanlara, görev alacaklara
ilişkin şimdiye kadar ne MİT’ten, MASAK’tan rapor
alınmıştır ne de bundan sonra böyle bir usul söz konusudur;
tekzip ettik, böyle bir şey yok.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Tekzibi MİT yapacak, MİT.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) – Çünkü bizim yaptığımız
çalışmalar halk nezdindeki kişinin performansına
bağlıdır, yaptığı çalışmaya
bağlıdır; o esas üzerinden bir anlayışla bu
çalışmalar yürütülür, teşkilat başkanlıklarına, belediye
başkanlıklarına aday gösterilecek isimler bu çerçevede
seçilirler. Çünkü devletin kurumlarının şüphesiz böyle bir görev
üstlenmesi asla düşünülemez, onların kendilerine ait görevleri var.
Diğer
taraftan, birçok aslında değerlendirmede bulundu. Hinlik
düşüncemiz filan yok, MHP’yle beraber ortak bir çalışma
yaptık. Hinlik bizim aklımıza gelmez Sayın Engin Altay.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Altay’ın aklına gelmiş
ama.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Biz on beş senede ne hinliklerinizi gördük Hocam.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) – Yok, böyle bir şey söz konusu değil.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Tabii, tabii!
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Vallahi, bu hiç aklımıza gelmedi ya!
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Asker kişilerin sivil mahkemelerde yargılanması
dümeni, millî orduya kumpas.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) – “Ne kandıran ne kanan
olmayacağız.” dedik, hep buna dikkat ettik. Eğer siz ortada bir
problem görüyorsanız, hukukunuz da var Sayın Engin Altay, gidip
dersiniz ki “Efendim, böyle böyle meseleler var, size yanlış
aksediliyor.” Bunun da yolları var, mecrası var. Esasen burada yaptığınız
konuşma da bu manada bir konuşmadır.
Atatürk
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur, hiç kimsenin Atatürk’le, Atatürk’ün
Türkiye Cumhuriyeti’nde oynadığı eşsiz rolle bir problemi
söz konusu değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Alkışlıyorum bu konuşmayı.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) – Müfredatta da…
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Müfredat değişikliğine bir bakın
siz gene de.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Doğru Yol Partisinin grup başkan vekili
konuşuyor, merkez sağ.
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) – Sözde mi, kalpte mi?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) – Müfredatta da Atatürk’e ve cumhuriyet
değerlerine ilişkin her türlü bilgi, norm, kültür
çocuklarımıza aktarılıyor. Bu, hepimizin ortak
hassasiyetidir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Altay.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- İstanbul Milletvekili Engin
Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Yani bir açıklamaya muhtaç konu var.
Ben
“MİT’in ve MASAK’ın bu konuda bir tekzibi yok.” dedim, AK
PARTİ’nin “Böyle bir şey yok.” demesinden olağan ve doğal
bir şey olmaz, bunun altını çizmek istiyorum. MİT’ten ve
MASAK’tan bu gazeteye tekzip gelmesi gerekir. Normal demokrasilerde bu olur,
olağan hâllerde ve şartlarda bu olur, bunu söyledim, bir.
İkincisi:
Sayın Bostancı’dan rica ediyorum… Ben kendisinin Atatürk sevgisini
bilirim. Ayrıca, Atatürk’ü sevmek zorunda da değil kimse, ona da bir
şey demem ama bu milletin, 80 milyonun içinde AK PARTİ’ye oy veren 23
milyon insan da var, bunların tümünün Atatürk sevgisiyle dolu
olduğunu ben biliyorum. Ben yıllardır söylüyorum, Adalet ve
Kalkınma Partisinin kimi üst düzey yöneticilerinin Atatürk’le sorunu var
kardeşim, bunu söylüyorum, durum bundan ibaret.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Yani bunu ölçmek Sayın Altay’a mı
kalmış?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Var, beyanları var, söyleyeyim.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Kimin ne kadar sevgisi var, kimin ne kadar sevgisi
yok, Sayın Altay mı ölçecek bunları?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Tamam, cevap ver, konuşalım.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlandı.
Birinci
bölüm üzerinde şahıslar adına konuşmalara geçiyoruz.
Daha önce
alınmış olan Danışma Kurulu kararıyla
şahıslar adına konuşmalar da beşer dakikadan onar
dakikaya çıkarılmıştı.
İlk
söz İstanbul Milletvekili Markar Eseyan’a aittir.
Buyurun
Sayın Eseyan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun,
süreniz on dakika.
MARKAR
ESEYAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair Teklif’in birinci bölümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve siz
değerli vatandaşlarımızı da saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Üyesi
bulunduğum Anayasa Komisyonunda altmış üç saat boyunca
değişiklikler hakkında çoğunlukla nezih bir
tartışma imkânı yakaladık. Bu, olumlu bir durumdu,
görüşülen teklifin kendisi kadar önemliydi. Elde ettiğimiz sonuç kadar,
vatandaşlarımızı üzecek, rahatsız edecek görüntülerin
ortaya çıkmaması için özen gösteren tüm parti gruplarına ve grup
başkan vekillerine öncelikle burada teşekkür etmek istiyorum.
Zarfın
mazruf kadar, üslubun da içerik kadar önemli olduğu birçok kez zikredildi
burada. Kötü bir dil, saygısız bir tavır şüphesiz
uzlaşma ve sonuç alma süreçlerine zarar verecek, demokratik kültürün
gelişmesini aksatacaktır. Meclisin izzetinin zarar görmesine de
vatandaşlarımız hangi gerekçeyle olursa olsun hoş
bakmamaktadır. Bu Gazi Mecliste bizleri seçen
vatandaşlarımızın vekilleri olarak görev
yaptığımıza göre, asil aktör olan aziz milletimizin
eğilimlerine uygun davranmak zaten bir tercih olamaz; bir zorunluluktur,
bir ödevdir. Bununla birlikte, AK PARTİ ve MHP’nin Meclisin daha verimli,
etkin ve şeffaf çalışmasını hedefleyen bu ortak
değişiklik teklifinde muhalefetin verdiği değişiklik
önergeleri çoğunluk olarak maalesef maddenin olgunlaşmasına dair
değil, teklifin ya tamamen ya da görüşülen maddenin veya
fıkranın olduğu gibi geri çekilmesi şeklinde oldu. Oysa bu
teklifin birtakım maddeleri 24’üncü Dönemde üzerinde
uzlaşılmış metinlerden oluşuyordu.
MURAT
EMİR (Ankara) – Hangileri?
MARKAR
ESEYAN (Devamla) – 4 madde.
Bu da en
azından uzlaşılan maddeler üzerinde zamanla aktüel siyasi
şartlar değişmiş olsa da bir uzlaşma, konuşma
imkânı olduğuna dair bir delildi. Komisyonda ve Genel Kurulda bu
konuya değinen teklif sahipleri esasında bu imkâna dikkat çekmek
istediler ama “Ya bizim istediklerimiz tamamen yerine getirilir ya da bu
değişiklikleri yaptırmayız.” anlayışıyla
muhatapları ikna etmek, takdir edilir ki sonuç verecek bir yöntem
değildir. Muhataplar bu türden kategorik yaklaşımlar
karşısında gittikçe duyarsızlaşırlar. Sürekli
olumsuz tavır gösterenler, çoğunlukla hakarette veya gerçek
dışı ithamlarda bulunanlar bir süre sonra muhatap alınmama
riskiyle yüzleşirler. Bu, hepimiz için geçerli olan cezası peşin
ödenmiş bir tavır bozukluğudur, yanlışlığıdır.
Burada herhangi bir muhalefet partisinin bir anayasa, yasa veya tüzük
değişikliğinde bu değişikliğe siyasi veya türlü
gerekçelerle kategorik olarak karşı olsa bile ortak çalışma
çağrılarına olumlu yanıt vermesi, hazırlık
aşamalarında bulunmaları gerektiği bir kez daha ortaya
çıktı. Bu, muhalefetin karşılayamadığı
hayati bir eksiklik olmaya devam ediyor. Keşke CHP Genel Başkanı
Sayın Kılıçdaroğlu 16 Nisan referandumunda kabul edilen
Anayasa değişikliği hazırlık sürecinde olduğu
gibi, Tüzük değişikliğinde de kendisine yapılan
çağrılara olumsuz yanıt vermese, CHP olarak ön hazırlık
süreçlerinde yer alınabilseydi. Böyle bir tercih Anayasa veya tüzük
değişikliğine “evet” demek anlamına gelmez, sadece
muhalefetin etkinliğini artırırdı. Ana muhalefet partisi
değişikliklere dönük yine olumsuz oy kullanabilir ama süreçlerde
kendi fikirlerinden yararlanmayı mümkün kılabilirdi. Böylelikle
siyasette normalleşmeye de katkı yapılmış olunurdu.
Kim bilir, arzulanmayan belki de bu normalleşmenin ta kendisidir.
Dolayısıyla “Görüşlerimiz dikkate alınmıyor, bizi
dinlemiyorlar.” serzenişi boşa düşmektedir.
Değişikliği kategorik olarak reddetmek bir uzlaşma teklifi
veya tartışma tekniği olamaz. Engelleme yöntemi demokratik bir
haktır, doğrudur ancak bir muhalefet tarzı sadece engelleme
yöntemi üzerine inşa edildiğinde çok tabiidir ki muhatap da bu engellemeleri
aşmaya çalışacaktır. Sadece ve yalnızca engellemelere
odaklanmış bir muhalefet stratejisinde uzlaşma yolları
zarar görecek, üstelik bu kolay yol onu tercih edenler için de
kısıtlayıcı, nesneleştirici bir handikap
olacaktır.
Her şeye rağmen Komisyonda muhalefetin
görüşleri tarafımızca dikkatle dinlenmiş, bazı
değişiklikler de yapılmıştır. Kimse de bu
öneriler dikkate alındığı için muhalefetten teklifin
tamamına “evet” demesini beklememektedir. Parlamento tabii ki konuşma
mekânı olduğu kadar milletimizin beklediği hizmetlerin kanuni
altyapısını hazırlama yeridir. Bu manada İç Tüzük’ün
verimsiz, hantal yapısını tüm partiler kabul etmekte. Tabii bu
konudaki fikir birliği, değişikliğin nasıl olması
gerektiğiyle ilgili farklı yaklaşımların ortaya
çıkacağı gerçeğini de dışlamamaktadır.
Kanunlar ve tüzükler çok önemlidir, lakin kendi başına demokrasi
kültürü yaratmazlar. En mükemmel metinlerin bile buna tek başına gücü
yetmez. Kaldı ki beşerî noktada mükemmel metinler yoktur. Umulan,
sürekli ve olumlu yönde gelişen metinlerin varlığıdır.
Bizler bu nedenle teamüllere, içtihatlara ihtiyaç duyarız. Bunlar bizim
davranış kodlarımızdan neşet ederler. Nasıl
davranıyorsak gelenekler o şekilde yerleşir. Bu Tüzük
değişikliğinde de içtihat veya teamül olmuş bazı yerleşik
tercihlerin maddelere yansıdığını görüyoruz. Zaten
bizler ancak yapıcı, saygılı, empatik ve
bağcıyı dövmeye değil, üzüm yemeye dönük çabalarla bu
düzenlemeleri daha da mükemmelleştirebiliriz.
Önerilen teklif, bu iyi niyetlerle
hazırlanmış, Meclisin daha verimli ve etkin
çalışmasını hedeflemiştir. Altında başkaca
bir gerekçe veya niyet yoktur. Muhalefetin sesinin kısılması
asla hedeflenmemiştir. Önceki Anayasa değişiklik teklifinde ve
karşımıza çıkan türlü görüşmelerde sıklıkla
karşılaştığımız gibi her teklifi, her
değişiklik önerisini kötücül bir failin kötücül tuzakları gibi
görmek eğiliminden artık vazgeçilmeli, işin nesnel
muhtevasına yapıcı bir şekilde
odaklanılmalıdır. Bunu maalesef bu Parlamento çatısı
altında olması gerektiği kadar sık göremiyoruz. Bir konuyu
kamuoyuna olduğundan daha farklı, olumsuz gösterme gayreti,
olguları kendi nesnel çerçevesinde ele almayı engellediği gibi
aslında kolaycılığa kaçmak ama bunun
karşılığında aktif, etkin siyasetten uzaklaşmak
anlamına gelmektedir ve bu üzücüdür. Kamuoyu bizlerden retorik ve
sloganlar değil, sorunlara çözüm üretmemizi beklemektedir. Öz yoksa
retorik kimseyi tatmin etmez. Uzun vadede bu zaaf taşınamaz hâle
gelir.
Sorun
çözmek, hizmet etmek sadece iktidarların görevi olamaz. Muhalefet demokrasinin
olmazsa olmaz, tamamlayıcı ve temel aktörleridir, son derece
saygıdeğerdir ama muhalefet faaliyeti özellikle beka
sorunlarında yük artırma, zaaf yaratma şeklinde değil,
açık kapatma, yük alma noktasında olmalıdır. 15 Temmuzda
tarihî bir direniş sergileyen bu Gazi Meclisin saygıdeğer
üyelerinin bunu yapabilme kapasitesine sahip olduğuna dair inancım
güçlü. Dünyanın içinden geçtiği bu şiddetli türbülansta
Meclisimizin göstereceği gayret, iş birliği, yerli ve millî
tavır sıradan dönemlerden çok daha kritik bir işleve sahiptir,
hatta bu zorunlu bir görevdir. Beka sorunlarını bir iç siyaset
malzemesi olarak tüketme eğilimi ülkemize zarar verdiği gibi
vatandaşlarımızın sağduyusundan da geri dönecektir,
dönmektedir. İşte o zaman, dün kürsüye geçirdiği siyah örtüyü
muhalefet kendi üzerine gönüllükle giyinmiş ve aslında kendi
kendisini kendisi susturmuş olacaktır, bunun devası da
tüzüklerde bulunamaz.
Konuşmamı
bitirirken bu Tüzük değişikliğinin ülkemize hayırlar
getirmesini diliyor, aziz vatandaşlarımıza ve Genel Kurula
tekrar saygılarımı sunuyor, beni sükûnetle dinlediğiniz
için de hepinize çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Eseyan…
BAŞKAN
– Ben duydum, dinledim. İsterseniz buyurun, iki dakika süre vereyim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Tamam. Aslında ilk kez hatibi överek bir şey
isteyecektim ama neyse.
BAŞKAN
– Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
İstanbul Milletvekili Markar Eseyan’ın 492 sıra sayılı
İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – İlk kez bir sataşmaya cevap vermeyi isterken hatibin
üslubunu övecektim ama orada izin vermedi Başkan, sataşmaların
farkında olduğunu söyledi.
İktidar
partisi böyle bir dille muhalefeti eleştirse benzer bir dille muhalefet
edildiğine bugünkünden çok fazla tanık olur ama içerik olarak çok
itiraz edeceğim şeyler var.
Öncelikle,
Sayın Genel Başkanımızın, hem 16 Nisan referandumuyla
ilgili hem de daha sonra İç Tüzük değişikliğiyle ilgili
yaklaşımı şuydu: Birincisi, partilerin genel
başkanları yerine partilerin grup başkanları davet edilerek
bir farklı yaklaşım içine girilmişti. Grup başkan
vekilimiz görevlendirildi, hukukçu grup başkan vekilimiz. Gittiğimiz
toplantıda meşru görmediğimiz, meri ama meşru olmayan bir
Anayasa’ya uyum yapacak böyle bir tüzük değişikliğinde
olmayacağımızı ama geçmişteki uzlaşılar
üzerinden yol alındığı takdirde buna katkı
sağlayacağımızı defalarca söyledik. Orada daha sonra ve
Komisyonda ama Sayın Eseyan’ın söylediği sadece engellemeye tabi
bir muhalefet anlayışı Komisyonda bizi dinleyen ve dikkatle
dinleyen Anayasa Komisyonu üyelerinin genelinin paylaşacağı bir
kanaat olamaz, sizin de samimi kanaatinizin bu olduğunu düşünmem. Ama
şöyle bir şey var: “Yararlanılmadığı düşüncesi
yanlıştır.” diyorsunuz. Alt komisyon kuruldu, on iki saat
herhâlde çalıştı. On iki saatlik bir çalışmada iki
kelime değişti. Üst komisyonda ben sadece geneli üzerinde yetmiş
dokuz dakika konuştum, 35 sayfa tutanak var. 70’e yakın
milletvekilimiz bir hafta boyunca son derece içerikli cevaplar verdiler, üst
komisyonda da iki kelime değişti ve esas zaten uzlaşı
olacaksa, ortaklaşma olacaksa onun için komisyon var. Siz bir başka
siyasi partiyle alternatif komisyonlar kurun, kapalı kapılar
ardında bir şeyler yapın; yasamada bu yok. Yasama faaliyeti…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – Başkanım, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN
– Tamamlayın.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – Bizi buraya yollayan irade şunu demiyor: “İşte,
partiler kendi aralarında alternatif komisyonlar oluştursunlar,
gayriresmî komisyonlar oluştursunlar, informal temaslar gerçekleşsin,
içeride ne konuştukları bilinmedikten sonra çıkılsın
esas komisyonda şekil şartı tamamlansın.” Esas bunun
demokrasiyle bağdaşır tarafı yok. Tam tutanak altında,
herkesin gözünün önünde oturup açık açık “Daha iyi bir iç tüzüğü
nasıl yapabiliriz?” konuşulabilir, karşıdaki iktidarın
demokrasiden nasiplenmesi olması gerektiği kadarsa orada da gelen
itirazlar üzerine “Evet, burayı değiştiriyorum, bunu şu
yüzden kabul etmiyorum…” Biz sadece engellemek üzere değil, son derece
içerikli şeyler konuşurken, esas iktidar partisi milletvekillerinin
sadece “Süre bitsin de konuşmalar tamamlansın da ‘hayır’ diyelim
bu önerilere, geçelim.” yaklaşımında olması bizi üzdü.
Eğer samimiyetle bizimle etkileşim içinde olmak ve metni düzeltmek
isteseydiniz günlerce, saatlerce bu imkân vardı ama elinizin tersiyle
ittiniz.
Çok
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı Ankara
Milletvekili Murat Emir.
Buyurun
Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)
MURAT
EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Önümüze
getirilen ve on beş gündür neredeyse sabahlara kadar
çalıştığımız, bu, bize göre -tanımlamakta
güçlük çekiyorum ama- asla kabul edilemez, her yönüyle sakat İç Tüzük
Teklifi’yle ilgili görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım.
Değerli
arkadaşlar, bu İç Tüzük Teklifi bizim önümüze nasıl geldi diye
kısaca bir bakacak olursak, öncelikle, devletin ve bütün
kurumlarının sizin bilginiz dâhilinde ve aktif katkınızla
FETÖ terör örgütüne terk edildiği bir süreçten geçtik. Sonrasında,
haber alınan, öngörülen, bir yere kadar izin verildiği konusunda
ciddi şüpheler olan ve sonuçlarından sonuna kadar yararlandığınız
bir darbe girişimi ve onun sonrasında, hemen 20 Temmuzda
olağanüstü hâl ilan ederek ve bizim anayasal düzenimizi ayaklar
altına alarak yürüttüğünüz bir süreç ve o süreçte mühürsüz bir
seçimle Yüksek Seçim Kurulunun kendi kanununu ve uygulamalarını yok
saydığı bir uygulamayla elde ettiğiniz Anayasa
değişikliği. Öyle bir Anayasa değişikliği ki, tüm
muhalefetin susturulduğu, demokratik yolların
tıkandığı, medyaya el konulduğu ve muhalefetin sonuna
kadar sesinin kısıldığı bir süreçte bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirdiniz.
Ne yaptınız? Tekleştirdiniz,
egemenliği bir kişiye teslim ettiniz, kuvvetler
ayrılığını yok ettiniz ve işte onun sonucunda da
değersizleşen ve işlevsizleşen bir Meclis. Peki, ne
kalmıştı geride? Geride kalan işte bu kürsüydü. Şimdi,
Meclisi değersiz gören, millî iradeyi değersiz gören, kendisine oy
verenler dışındaki millî iradeyi yani milleti yani halkı
terörist ilan eden ve onların temsilcilerine “Konuşmasınlar,
fazla uzatıyorlar, biz kendi gündemimizi belirleyelim ve bir an evvel kendi
yasalarımızı canımız nasıl istiyorsa öyle
geçirelim.” diyen bir anlayışla karşı
karşıyayız ve o anlayışın getirdiği
işte bu İç Tüzük Teklifi’yle karşı
karşıyayız.
Ne
yapmışlar arkadaşlar, kısaca söylersek; ellerine
almışlar İç Tüzük’ü “Muhalefet nerede konuşuyordu?” diye
bakmışlar ve nerede konuşuyorsa muhalefet ya yok etmişler
ya da kısaltmışlar konuşma sürelerini. Buradaki
konuşmaları, tartışmaları, katkıları,
eleştirileri, araştırma önergelerini değersiz gören, zaman
kaybı gören ve “Biz bir şekilde, mutlaka
hızlanacağız.” diyen anlayış aslında
çoğulculuğu da demokrasiyi de hukuk devletini de ve
dolayısıyla millî iradeyi de hiçe sayan anlayıştır.
Değerli
arkadaşlar, süreç son derece yanlış işletilmiştir.
Süreçte Parlamento geleneğinin aksine hiçbir şekilde
katılımcılık ve çoğulculuk aranmamıştır.
Bakınız “On beş güne yakın çalıştık,
muhalefet katkı vermedi.” diyorsunuz, muhalefet size çok katkı verdi
ancak iki kelimeyi değiştirmekten daha fazla öteye bir cesaret
gösteremediniz. Örnek mi istiyorsunuz? Hemen verelim. Usulle ilgili
tartışmaları üç dakikayla sınırlayan düzenlemeyle
ilgili biz dedik ki: “Bu, Meclis Başkanına dahi güvenmemek
anlamına gelir. Niye bu inisiyatifi alıyorsunuz? Zaten üç dakika
konuşuluyor. Bırakın, çok ciddi, kritik bir konu
konuşulurken Meclis Başkanı değerlendirsin ve on dakika
süre verebilsin. Meclis Başkanını niye hizaya getirmeye
çalışıyorsunuz?” Sayın Başkan da aynen bu şekilde
bir konuşma yaptı. Peki, ne oldu? En ufak bir değişiklik
oldu mu? Olmadı. Bakın, sizlerin bunu değiştirecek cüreti
dahi yok, açıkça ifade ediyorum, cüretiniz dahi yok, virgülüne dahi
dokunamazsınız.
Bir nokta
daha, deniyor ki: “Biz anlaştık, anlaşılan metinleri
getirdik.” Biraz önce sordum, 18 madde, kaç maddede
anlaşılmış? 4 maddede. Hani
anlaşılmıştı? Bakın, değerli arkadaşlar,
bu, boş bir palavradır. Önemli olan, kritik maddelerde asla ve kata
anlaşma söz konusu değildir. Muhalefet
dışlanmıştır. Dayatmacı bir anlayışla
gelinmiştir.
Örnek mi
istiyorsunuz? Bakın, bizim burada olmazsa olmazlarımız,
başından beri, televizyonun bu bütün çalışmaları
naklen yayınlamasıdır. Neden korkuyorsunuz? Gerekçede de
yazıyor, Sayın Eseyan da dedi: “Şeffaflığı
sağlayacağız.” Şeffaflığın “ş”si var
mı burada? Hangi hükümle şeffaflığı
sağlıyorsunuz? Bu konuşmaları milletin gözünden niye
kaçırmaya çalışıyorsunuz? Hangi korkunun ürünüdür bu?
Değerli
arkadaşlar, bu, bana Shakespeare’in ünlü Venedik Taciri oyununu
hatırlattı. Hem edebî açıdan değerlidir hem de hukuk
sosyolojisi açısından son derece önemsenir bu yapıt. Bir mahkeme
salonunda, alacaklı borçludan 1 kilo et alma hakkına sahiptir, o da o
kişinin kalbini tercih eder. Evet, lafzi olarak bakarsanız, o kalp,
borçlunun vermesi gereken bir borçtur ama hukuk bunu asla kabul etmez.
İşte, bu anlaşma metinlerinin kalbi, değerli arkadaşlar,
süresiz, Meclis Genel Kurulu çalıştığı sürece
olması gereken Meclis yayınıdır ve siz bundan bilerek,
isteyerek ve ısrarla kaçıyorsunuz çünkü bu tartışmalardan
korkuyorsunuz. Bu Meclisi, bu kürsüyü milletin gözünün önünden kaçırmaya
çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, bir olmazsa olmazımız daha, hiçbir şekilde
anlaşılamayan noktalardan birisi de yoklamadan kaçmaktır. Bir
milletvekilinin, bir Meclis grubunun, hele hele Hükûmet grubunun, o
tasarının veya teklifin sahibi olan grubun yoklamadan kaçması,
okulu kırmaya çalışan yaramaz öğrenciler gibi Meclisten
kaçmaya çalışmasını nasıl kabul edebilirsiniz? Bu
millete borcunuz bu kadar mıdır? Bu açılardan hiçbir
şekilde anlaşma olmamıştır ve bu
“anlaşıldı” lafı, son derece büyük bir palavradır;
bunun altını çizmek istedim.
Anayasa’ya
aykırılıklarını vaktim kalmadığı için
söyleyemiyorum bile ama son derece açık ve Anayasa Mahkemesinin, gerçekten
bir mahkeme olsa, gerçekten hukuki bir değerlendirme yapsa mutlaka bizim
demokratik hukuk devletimize sahip çıkmak adına birçok maddeyi ihlal
ettiğini tespit etmesi gerekir. Bunların en başında gelen,
83’üncü maddedir. Yani ne? Milletvekili dokunulmazlığı.
Değerli
arkadaşlar, bu kürsü, özgürlüğün kürsüsüdür. Bakın, bu Meclis
Kurtuluş Savaşı’nı verirken, Polatlı’ya kadar
düşman gelmişken bu Mecliste tartışmalar
bitirilmemiştir, “Yeteri kadar konuşulmuştur.”
denilmemiştir ama işte o gün dahi değer verilen kürsünün bugün
sesi kısılmak istenmektedir.
Milletvekiline
“hakaret” gibi bir kavramla, müphem bir kavramla cezalandırılma,
Meclisten çıkartma ve gerektiğinde bize göre ahlaki de olmayan,
vicdani de olmayan ve hiçbir milletvekiline yakışmayan bir biçimde
para cezasıyla terbiye etme sonucunu getiriyorsunuz. Bunu ne hakla
yapıyorsunuz?
Bakın,
bir milletvekili sokakta konuşacak, bir vatandaş sokakta
konuşacak ama gelip bu kürsüde onu söyleyemeyecek. Ne olacak? “Hakaret
ettin.” olacak.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bu kürsüde ayakkabı kutuları
konuşulmuştur, bu kürsüde kadın cinayetleri
konuşulmuştur, bu kürsüde milyarlık kol saatleri konuşulmuştur,
bu kürsüde size yakın vakıflara, kurumlara peşkeş çekilen
kamu arazileri konuşulmuştur, bu kürsüde Deniz Feneri
konuşulmuştur. Bunlar konuşulmayacak da ne konuşulacak bu
kürsüde? Dolayısıyla arkadaşlar, bu
yaptığınızın ne demokrasiyle ne de millî iradeye
saygıyla en ufak bir ilgisi yoktur.
Genel
Kurulun çalışma düzenini ve huzurunu bozan milletvekilini
cezalandıracaksınız. Kimin huzurudur bu; bu, kimin huzurudur?
Sizin huzurunuz mu? Bakın, yıllarca rahmetli Kamer Genç buraya bir
deniz feneriyle geldi. Büyük bir yolsuzluk vardı ve sizin o zamanlar
FETÖ’cü hâkimler marifetiyle sakladığınız ve
cezalandırılmasının önüne geçtiğiniz bir yolsuzluktu.
İnsanlarımızın dinî duyguları istismar ediliyordu ve
siz de buna göz yumuyordunuz ve o deniz feneri her geldiğinde sizin
huzurunuz bozuluyordu. Şimdi, bir milletvekili buna benzer bir materyalle
buraya çıkınca “Huzurumuz bozuldu, atalım bunu.” mu
diyeceksiniz?
Bakın, hakareti, huzuru bir çoğunluğa, bir
salt çoğunluğa, Genel Kurulun çoğunluğuna, hem de sizin
gibi demokrasiyi içine sindirememiş ve kararlarını parmak
sayısına indirgemiş bir çoğunluğun takdirine terk
edemeyiz arkadaşlar ve şunu bilin: Biz, ne sizin getirdiğiniz
İç Tüzük kısıtlamalarından ne para cezalarınızdan
ne sınırlamalarınızdan korkmuyoruz. Biz anlatacaklarımızı
burada da anlatırız, bu ülkenin her yerinde anlatırız,
herkes duyana kadar anlatırız, siz duyana kadar anlatırız,
saraydaki duyana kadar anlatırız.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bostancı…
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, sayın
konuşmacı, kürsüde hemen daha girişte “Halkı terörist ilan
eden anlayış” diyerek açık bir sataşmada bulundu. Bu
çerçevede söz talep ediyorum.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bostancı.
LEVENT GÖK
(Ankara) – Siz öyle mi dediniz Sayın Bostancı? Öyle bir ifadeniz oldu
mu? Sanki öyle bir şey demişsiniz gibi duydum ama.
BAŞKAN
– Sataşmayı sataşmadan konuşma ümidiyle, umuduyla verdim.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in 492 sıra
sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin birinci bölümü
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, bu “terörist” lafı
üzerinden polemik çevrilmesi, iyi bir şey değil, esasen size de bir
şey kazandırmaz. Referandum kastediliyor yani ben de desem ki:
Ellerim ıslak, şimdi denizden geliyorum, beni
atmışlardı denize bütün milletle birlikte, “evet” verenlerle
birlikte… Referandum çerçevesinde birtakım çevrilmiş olan ve uygun
düşmeyen polemikleri bir kenara bırakmak lazım. Sonuçta “evet”
ve “hayır” verenler, meşru bir şekilde kararlarını
ortaya koydular. “Evet”in de “hayır”ın da meşruiyeti
mukabilîdir, bunu da unutmayalım. Biz de bu istikamette bir
anlayış, bir demokratik tutumla referandumu gerçekleştirdik.
Şimdi,
sayın konuşmacı, muhalefetin konuşma sürelerinin
kısıtlandığından bahsetti, sürelerin
kısıldığından. Ben de desem ki: Hayır,
kısılmıyor. Bu da bir polemik olur. Ben size diyorum ki: Bu
Mecliste 550 vekil var mı kardeşim? 550 vekil var. Bu arkadaşlar
eşit mi konuşma hakları bakımından? Eşit.
Eğer buradaki kişiye bir dakika düşüyorsa buradaki kişiye
de bir dakika düşüyor mu? 550 dakikalık konuşmanın içinde
317 dakika milleti temsil eden bu insanlara, 233 dakika da milleti temsil eden
bu kesime değil mi? Oturun, matematiğini yapın, buradaki yasa
tasarılarında, konuşmalarda kime ne düşüyor ama biz buraya
ne getirmişiz; matematik çerçevesinde cevap verin. Matematiğe
vurursanız muhalefetin söz hakkının
kısıtlanmadığını, aksine, muhalefete kesinlikle
daha fazla söz hakkı verildiğini görürsünüz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Vay anam vay, vay.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) - Matematik, matematik; yoksa laf çevirme
değil.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Demokrasi, demokrasi.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) – Yani değerli konuşmacıyı
biliyoruz, “palavra” gibi biraz sınırları aşan, “Cüretiniz
yoktur.” gibi biraz kışkırtıcı sözler, emin olun,
kulağa çok hoş gelmedi.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
MURAT
EMİR (Ankara) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Emir.
MURAT
EMİR (Ankara) –İfade etmediğim bir şeyi ifade
etmişçesine söyledi Sayın Başkan, bir düzeltmeye ihtiyacım
var.
BAŞKAN
– Mesela neyi ifade ettiniz?
MURAT
EMİR (Ankara) – Ben “Muhalefetin sesi kısılıyor.” derken
tüm Meclisin sesinin kısıldığını ifade etmeye
çalışmıştım ama onu oradan biraz daha
ayrıntılı söylemeye ihtiyacım var, izin verirseniz… Önemli
bir konu.
BAŞKAN
– Şimdi, Sayın Emir, hadi “Muhalefete fazla söz hakkı veriyor.”
dedi Sayın Bostancı, bir kereye mahsus verelim ama bu, zorlama bir
şey oldu.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sataşma yok ki ortada ya.
BAŞKAN
- Siz söylediniz ya “Muhalefete söz hakkı doğuyor.” diye.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Öyle söyledi, “Sesimizi kısıyorsunuz.”
dedi. Söylediğini inkâr ediyor adam.
BAŞKAN
- Muhalefete fazla söz hakkı doğdu.
Buyurun.
7.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MURAT
EMİR (Ankara) – Değerli arkadaşlar, şöyle söyleyeyim: Benim
matematiğimden hiç şüphe etmeyin, CV’me bakarsanız görürsünüz,
orada bir sorun yok.
“Muhalefetin
sesi kısılıyor.” dememizin temel sebebi, iktidar partisine ait
milletvekillerinin ve iktidara sonradan ne şekilde eklemlendiğini
bilemediğimiz grubun milletvekillerinin konuşma hakkını
kullanmamasıdır. Örnek mi istiyorsunuz? Alt komisyon ve komisyon
raporlarına bakarsınız, tutanaklarına bakarsınız.
Ha, “Bizim ona bakacak vaktimiz yok, acelemiz var.” diyorsanız, birazdan
maddelere geçeceğiz, maddelerde bakalım iktidar ve MHP Grubu,
konuşma hakkını kullanıyor mu, kullanmıyor mu? Öyle ya
burada -ciddi maddeler gelecek- o ciddi maddelerde sizlerin görüşleri
olmayacak mı?
Değerli
arkadaşlar, bunları bırakın, burada söz konusu olan,
muhalefetin söz hakkının kesilmesidir çünkü iktidar zaten bundan
imtina etmiştir, bundan vazgeçmiştir, iradesini devretmiştir;
bunu da hepiniz bilmektesiniz.
Değerli
arkadaşlar, bunun ötesinde şunun da bilinmesini istiyorum: Bakın
“millî irade” denen şeyi burada titizlikle, ısrarla ve büyük bir
özenle korumak zorundasınız. Buradaki iradenizi teslim ettiğiniz
zaman, gün gelir devran döner ve siz de 2001 yılında Bülent Arınç’ın
veya Ahmet İyimaya’nın düştüğü duruma düşersiniz.
Bakın, o günlerde, 2001 yılında gelen teklife, İç Tüzük
Değişiklik Teklifi’ne neler söylediklerine bakın, mahcup
olmayın. Gelin, burada gereğini yapın, cüretli davranın,
cesur davranın ve bu kadar antidemokratik bir İç Tüzük
değişikliğine, en azından bir nebze olsun
değiştirmek noktasında katkı verin ve söz
hakkınıza sahip çıkın diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Şimdi soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz on beş
dakika süreyle. Sürenin yarısını soruya, yarısını
da cevaplara ayıracağız.
Sırayla
söz veriyorum.
Sayın
Arslan...
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, 16 Nisan 2017 tarihinde
olağanüstü hâl yönetimiyle referandum yaptınız. Parlamenter
sistemi zayıflattınız, Meclisin sesini kıstınız,
yetkisini azalttınız. Kuvvetler ayrılığı ilkesini
yok ettiniz, kuvvetler birliğini yarattınız. Bütün yetkileri de
tek kişide, Cumhurbaşkanında toplayarak demokratik hukuk
devletini ortadan kaldırdınız. Yargıyı
iktidarınıza bağladınız, bağımsız
yargıyı yok ettiniz, taraflı bir yargıyı ortaya
çıkardınız. Şimdi de Meclis İçtüzüğü’nde 18
maddeyi değiştirerek bu değişikliği aynen geçirirseniz
Meclisin itibarı iyice kaybolacak, etkisiz ve yetkisiz duruma gelecektir.
Gelin, bu değişiklikten vazgeçin, demokrasimizi ve parlamenter
sistemimizi daha fazla yaralamayın. Bu parlamenter sistemimize sahip
çıkalım diyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Emir...
MURAT
EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
burada bir “hakaret” düzenlemesi yapılıyor ve hakaret eden
milletvekiline bir cezai yaptırım öneriliyor.
Değerli
arkadaşlar, buradaki “hakaret”in ne olduğunun Komisyon
tarafından ve teklif sahipleri tarafından açıklanması
gerektiğini düşünüyorum çünkü eğer Türk Ceza Yasası
kapsamında olan bir “hakaret” düşünülüyorsa bu zaten suçtur.
Dolayısıyla zaten suç olan bir şeyin İç Tüzük’te yer
almasına gerek yoktur, ihtiyaç yoktur. Bundan daha geniş bir kavram
olarak düşünülüyorsa da bu, son derece tehlikelidir ve bu, milletvekilinin
iradesini Meclis çoğunluğuyla sınırlayan ve Meclis
çoğunluğunun iki dudağı arasına bırakan bir
uygulama olacaktır, düzeltilmesi gerekir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Kayışoğlu…
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler.
Mevcut
İç Tüzük’te buradaki görüşmelerin yayınlanmasıyla ilgili
bir hüküm yok, dolayısıyla ucu açık. Yani TRT’yle yapılacak
bir protokolle buradaki bütün görüşmelerin yayınlanması mümkün
fakat bir düzenleme getiriliyor, bu da “İki saat uzatıyoruz
yayını.” diyerek bir lütuf gibi sunuluyor. Şimdi, “Bu,
aslında bir sınırlamadır.” diye yorumluyorum ben buradaki
görüşmelerin yayınlanması açısından ve şunu
söylüyorum: Yani hem Genel Kuruldaki hem komisyonlardaki görüşmeler
halkı doğrudan doğruya ilgilendiren, onlarla ilgili konular.
Bunların tamamının yayınlanması konusunda nasıl
bir engel var? Bundan neden rahatsız oluyorsunuz? Bir tane
mantıklı açıklaması var mı?
Teşekkürler.
BAŞKAN
– Sayın Erkek…
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
AK
PARTİ Sayın Grup Başkan Vekili “Matematik hesabıdır bu
çalışmalar, konuşmalar.” dedi. Hâlbuki çoğulcu, katılımcı
çağdaş demokrasilerde iç tüzükler, çoğunluğun,
iktidarın gücünü sınırlayan, dengeleyen belgelerdir ve öyle de
olmalıdır ama bunu bir matematik hesabına indirgemek, demokrasi
açısından bence doğru değil. Bu konuda teklif sahipleri ne
düşünüyor, onu merak ediyorum.
İkincisi:
İç Tüzük’ün 181’inci maddesi aynen şöyle diyor: “İç Tüzük
değişiklik teklifleri hakkında, kanun teklifleri hakkındaki
hükümler uygulanır.” Yani İç Tüzük 181’e göre görüşmemiz
lazım burada ama 91’inci maddedeki “Temel kanunlar” başlığı
altında görüşüyoruz. Orada da şöyle diyor: “İç Tüzük’ü
bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştiren teklifler…” Bu 16
maddelik teklif, İç Tüzük’ü kapsamlı olarak ve gerçekten bütünüyle
değiştiren bir teklif midir, temel kanun olarak görüşülmesi
doğru mudur; düşüncelerinizi almak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Sarıhan…
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) – Metnin gerekçesinde etkin, verimli, sağlıklı
çalışmadan söz edildi. Bu açıklama hem Komisyondaki hem de
buradaki konuşmalarda da sıkça dile getirildi. Acaba etkin, verimli
ve sağlıklı bir çalışma için işaret diline mi
ihtiyacımız var? Konuşmak, anlatmak, konuşurken ve
anlatırken anlatım özgürlüğü kapsamında birtakım
araçlardan yararlanmak, bunlar yerine bir işaret dili mi önerilmektedir?
Suskun, tartışmayan, görüşlerini açıklamayan ve birbirinin
düşüncelerini bilmediği için birbirinden uzak duran, sözle ifade
edilen insan gücünün anlatılamadığı bir ortamda nasıl
etkin, verimli bir çalışma gerçekleşecektir; bunu sormak
isterim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Özdemir…
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de
geçen gün geneli üzerindeki soru-cevap kısmında TRT
yayınlarıyla ilgili bir soru sormuştum, Sayın
Başkanımız Bahçekapılı da gayet
ayrıntılı, sayısal ve yararlandığımız
istatistiklerden bahsetti ama asıl bizim burada sormak istediğimiz,
yayının iki saat uzatılması, evet, tamam ama neden geneli,
bütün görüşmelerin tamamı yayınlanmıyor, bu konudaki
çekinceyi tam olarak bize açıklar mısınız?
Bir de
düzenlemenin 9’uncu maddesinde, İç Tüzük’teki madde 73’te, Hükûmetçe
hazırlanan kanun tasarılarının Meclis
Başkanlığı tarafından ilgili komisyona havalesi
durumu… Baktığımız zaman kullanılmamış bir
madde, bir durum ancak etkin ve verimli çalışma noktasında böyle
bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyuldu, bunu da sormak istiyorum ayrıca.
BAŞKAN
– Sayın Tüm…
MEHMET
TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet
davası 3’üncü gününde de devam etmektedir. Davanın 2’nci gününde
dokuz aydır tutuklu olan Cumhuriyet gazetesinden Güray Öz, FETÖ
şüphelisi bir kişiyle iletişim kurduğu suçlamasına:
“İletişim kurduğum iddia edilen kişi Çankaya’da bir
pidecidir. Ben arada bir pide ısmarladığım pidecinin,
hakkında soruşturma yürütülen bir kişi olduğunu bilme
şansına nasıl sahip olabilirim?” Bu çerçeveden hareketle,
Cumhuriyet yazarlarının bu şekilde saçma gerekçelerle iki yüz
altmış gündür tutuklu olması, FETÖ davasını
sulandırmakta mıdır?
Gazetecilere
açılan davalar nedeniyle sıfıra inen uluslararası
itibarımız nasıl düzeltilecektir?
FETÖ’den
yargılanan bir savcının hazırladığı
iddianameyle Cumhuriyet yazarlarının FETÖ’den suçlanması yasal
mıdır, vicdani midir?
BAŞKAN
– Sayın Toğrul…
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bu çatı altındaki üç siyasi parti acaba Halkların
Demokratik Partisinden ayrı bir hukuka mı tabi? Örneğin,
Halkların Demokratik Partisinin milletvekilleri cezaevlerini ziyaret
edemiyor, Eş Genel Başkanlarını, milletvekillerini ziyaret
edemiyor.
Sayın
Başkan Vekiline sormak isterim: Bunu gerçekten hangi hukuka
dayandırıyorsunuz? Bu, bu Meclisin saygınlığına
bir gölge düşürmüyor mu? Bununla ilgili değerlendirmesini dinlemek
isterim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Yiğitalp…
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, dün
Diyarbakır’da başlayan adalet ve vicdan nöbetine karşı, il
valiliği ve ilin emniyet kolluk güçleri milletvekillerinin bulunduğu
alanı âdeta bir çembere almış, halkla temasını kesmek
suretiyle her türlü engellemeleri yapmaktadır. Bu, demokratik siyasi bir
temelde baktığınızda, tamamen, kabul edilebilir bir durum
değildir. Eğer bugün biz bu konuda, halkla buluşma konusunda bu
kadar ağır engellemelerle karşı karşıya
geliyorsak, bu, burada bize karşı ayrı, öznel bir tutum
alındığının da açık göstergesidir.
Hızlıca ve derhâl, orada bulunan arkadaşlarımızın
etrafındaki tedbirlerin kaldırılıp halkla
buluşması sağlanmalı ve oradaki koşulların
düzeltilmesi konusunda il valiliğine mutlaka bir talimat verilmesi
gerekmektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Birkaç soru daha alalım, gerekirse cevap süresini bir iki dakika
uzatabiliriz.
Sayın
Arslan…
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, Meclisimizde esnafa sicil affı
getirdik ancak uygulamada siciller, maalesef, siliniyormuş gibi
yapılıyor ama krediler yine verilmiyor. Bu konuda Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı hangi tür tedbirleri almayı düşünüyor?
Sağlık
Bakanlığı olarak… Denizli Güney ilçemizin hastanesinde aile
hekimi var ancak branş doktorumuz yok. Aile hekimi de ilçenin merkezinde
görev yapması gerekirken ilçenin dışında olan hastanede
çalışıyor, hastalarımız da aile hekimine gitmekte
zorlanıyor. Onun için, aile hekiminin çalışma yerinin ilçe
merkezine alınmasını istiyoruz.
3) Gençlik ve Spor Bakanlığı olarak… Tavas
Kızılcabölükspor Üçüncü Lig’de futbol oynuyor ancak sahası
yetersiz olduğu için kendi sahasında maç yapamıyor. Gençlik ve
Spor Bakanı ihtiyaç duyulan bu sahayı ne zaman yapmayı
düşünüyor?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Son olarak Sayın Can.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkanım,
Komisyona bir sorum olacak vasıtanızla: 1’inci maddenin son
fıkrasında “Milletvekilleri andiçerek göreve başlarlar.
Andiçmekten imtina eden milletvekilleri, milletvekili sıfatından
kaynaklanan haklardan yararlanamazlar.” diyor. Bu,
dokunulmazlığı kapsıyor mu, kapsamıyor mu? Somut
olarak burada bir açıklama yapılması gerektiğine
inanıyorum. Bu maddeyi yorumlarken farklı anlamlar yüklenebilir.
Komisyon Başkanı bu konuyla ilgili bir açıklama yapabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Beştaş, size de çok
seri bir şekilde söz vereyim.
Buyurun.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Daha önceden
istemiştim ama.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Daha önce
Mithat Bey istemişti.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Daha önce Mithat Sancar istedi ama bu masalarda bir sorun var
yani, bilemiyoruz, burada bir sorun var.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Girmiştik.
BAŞKAN – Söyleyin hemen, sorunuzu sorun, açtım
Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın
Başkan, ben de şu 15’inci maddeye dair, uygulamaya dair pratiği
sormak istiyorum. 15’inci maddede sayılan olgulara -Meclis
Başkanlığı, başkanlar, onları saymadan
söyleyeyim- hakaret ve sövme hâlinde bir ceza getiriliyor. Bir de “Anayasa’daki
idari tanımlamalara aykırı tanımlama yapmak” şeklinde
bir ceza öngören hüküm var. Meclis başkan vekilleri bunu neye göre tespit
edecekler? “İdari yapılanmaya aykırı tanımlama” ne
demektir? Yani bu konu da gerçekten çok muğlak ve esnek yorumlanabilecek
bir düzenleme. Düşünce ve ifade özgürlüğünü milletvekilleri
açısından tümüyle ortadan kaldırdığını
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Sayın Başkan, aynı şekilde…
BAŞKAN – Şimdi, soruları
cevaplandırmak üzere…
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Ben de soru
soracaktım.
BAŞKAN – Süre bitti, sonra verelim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Giremedi ama.
BAŞKAN – Ama var, sırada var olanlar var, ne
yapalım, sırayla gittik.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ama ben
geldiğimde siz “Mithat Bey girmiş.” dediniz.
BAŞKAN – Bir cevap süresi verelim, süre kalırsa
tekrar…
Sayın Meclis Başkan Vekili…
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederiz ama
bizim cevap süremizden bir hayli…
BAŞKAN – Evet, çaldık.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – …çaldınız.
BAŞKAN – Evet.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben söylemek istemedim ama…
BAŞKAN – Buyurun.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim soru soran sayın
milletvekillerine.
Sayın
Kayışoğlu ve Sayın Özdemir’in birlikte, yayınla ilgili
sorduğu bir soru var. Biliyorsunuz, yapılan bir protokol
gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurul görüşmeleri
belli saatlerde TRT3’ten yayınlanmakta. Biraz önce de söylediğim
gibi, bu, geçmişte yapılan bir protokolle oluşmakta ancak
yayın saatleriyle ilgili, İç Tüzük’te bir kayıt yok. Yeni
yapılan, önerilen İç Tüzük’te eğer kabul edilirse hem
çalışma saatlerimiz iki saat uzatılmış olacak hem de o
saatler içinde istisnası olmak kaydıyla yayın
yapılabilecek.
Takdir
edersiniz ki TRT3’te yayın yapmak, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinin
inisiyatifinde olan bir şey değil. Çalışma saatlerimizin
belli bir rutini yok, bazen uzayabiliyor bazen kısalabiliyor, bazen pratik
içinde çalışma saatimizi öngördüğümüz süreden daha önce
bitirebiliyoruz. Buna hepimiz tanığız, çeşitli usulleri ve
pratikleri var. Bu durumda, bir televizyonun yani TRT3’ün buna uyum göstermesi
kendi yayınları açısından problem yarattığı
için böyle bir saatleme yoluna gidilmiştir, bu da bir protokole
dayandırılmıştır, o protokole uygun yayın
yapılmaktadır. Bunun dışında, bu konuda yapılacak
olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından
tek taraflı bir tasarrufla yapılabilecek herhangi bir şey yok.
Sayın
Erkek’in sorusunda temel kanun olarak görüşülmesi noktasında bir
itirazı vardı. Temel kanun olarak görüşülme usulü İç
Tüzük’ün 91’inci maddesinde düzenleniyor. İç Tüzük
değişikliğinin konu edildiği kanun tekliflerinin, Genel
Kurul kararıyla temel kanun olarak görüşülmesi uygun
görülmüştür. Görüşülen İç Tüzük Değişikliği
Teklifi’nin de dediğim gibi temel kanun olarak görüşülmesi, Meclisin
kararıyla olmuş. Daha önce yapılan Genel Kurulun, örneğin,
31 Ocak 2012 tarihli 58’inci Birleşiminde de İç Tüzük
Değişiklik Teklifinin temel kanun olarak görüşülmesi usulü
benimsenmiştir. Yani ilk defa bu değişiklik
uygulamasını, bunu yerine getirme durumunda değiliz.
Sayın
Özdemir’in havaleyle ilgili sanıyorum bir sorusu var. Havaleye itiraz
noktasında mı bir sorunuz var yoksa… O net
anlaşılamadı, Sayın Başkan izin verirse…
BAŞKAN
– Diğer soruları bir cevaplandıralım. Sizin bittiyse
Sayın Komisyon Başkanına söz verelim.
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – O
zaman şöyle kısaca cevap vereyim: Havale tamamen İç Tüzük kurallarına
uygun olarak yapılmıştır. Şu ana kadar da İç
Tüzük'te havaleler hep yazılı hâle getirilmiş, bir teamül olarak
uygulanagelmiş, bu değişiklikle yapılan, bu teamülü
yazılı hâle getirmektir. Öneri olarak da bu usule uymaktadır.
Daha sonra karşılaştığımızda
konuşalım sizinle.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Komisyon Başkanına sözü bırakıyorum.
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) – Çoğu kullanılmayan madde.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – “Kullanılmayan madde” diyor aslında.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, ben soruma cevap isterim,
Ayşe Nur Hanım da…
BAŞKAN
– Bir saniye, Komisyon Başkanı da bir söz alsın, bir
dakikamız kaldı.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; süremiz bitmek üzere.
Sayın
Emir ve Sayın Beştaş’ın soruları aslında ikinci
bölümle ilgili, çerçeve 15’inci maddeyle ilgili; hakaret, sövme ve 161/3
kapsamındaki hususlar, onları ikinci bölümde cevaplayalım.
Sayın
Can’ın sorusu önemli bir soru. Son fıkra biliyorsunuz –madde 3’e
eklenen- “Milletvekilleri ant içerek göreve başlarlar, ant içmekten imtina
eden milletvekilleri milletvekili sıfatından kaynaklanan haklardan
yararlanamazlar.” Burada milletvekili dokunulmazlığı,
milletvekili sıfatından kaynaklanan bir husus değil. Bu
mantıktaki zat/sıfat ayrımı var. Zatî husus,
milletvekilliği kazanılır kazanılmaz dokunulmazlıkla
iktisap edilmekte; sıfattan kaynaklanan hususlar, daha çok özlük
haklarıyla ilgili hususlar. Bu bakımdan bu ayrımı burada
belirtmek, kayda geçmesi bakımından önemliydi.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
maddelere ve madde üzerindeki önergelerin görüşmelerine
başlıyoruz.
1’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin 1’inci maddesinin son
fıkrası teklif metninden çıkarılmıştır.
Muharrem Erkek Akın
Üstündağ Fatma
Kaplan Hürriyet
Çanakkale Muğla
Kocaeli
Murat Emir Nurhayat
Altaca Kayışoğlu Yakup
Akkaya
Ankara Bursa İstanbul
Uğur Bayraktutan Sibel
Özdemir
Artvin İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 1’inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Meral
Danış Beştaş
Gaziantep Diyarbakır Adana
Mithat Sancar Lezgin
Botan Adem
Geveri
Mardin Van Van
Bedia Özgökçe Ertan
Van
BAŞKAN
– Komisyon son okunan önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÜZCÜSÜ MUSTAFA KÖSE (Antalya) – Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
– Başkanlık temsilcisi?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.
Buyurun
Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
BEDİA
ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum.
Ben
başlarken, bugün Amed’de partimizin başlattığı vicdan
ve adalet nöbetindeki milletvekili arkadaşlarımı, yüreği
bizlerle olan milyonları, saygıdeğer halkımızı
selamlayarak başlamak istiyorum. Bu nöbeti binbir bahaneyle ve elindeki
yetkileri kötüye kullanarak engelleme girişiminde bulunanları
kınıyorum. Bu engelleri derhâl kaldırın. Vicdan nöbeti
demokrasinin kendisidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük maddelerine geçtik,
muhtemelen, bu Meclis şimdiye kadar bu denli kişiye özel
düzenlemelerin bir arada olduğu başka bir teklif görmemiştir.
Her bir maddeye ayrı ayrı isimler versek yeridir. İşte, bu
1’inci madde de “Sayın Leyla Zana yemini tahammülsüzlüğü” düzenlemesidir.
Sayın Leyla Zana, Parlamento tarihimizin en önemli figürlerinden
birisidir. 1991’de milletvekili seçilince Kürt halkının talebini
Meclise taşımış ve göreve başladığı ilk
gün yemin metnini okuduktan sonra Kürtçe olarak “Bu yemini Kürt ve Türk halkının
kardeşliği için okudum.” demiş ve kıyamet kopmuştur.
Bu sebeple Leyla Zana on yıl boyunca zindanlarda tutsak edilmişti.
2015’te tekrar bu Meclise geldiğinde ise yine bu yemin metnine dair, bu
yemin metnini yaratan zihniyeti eleştirmek için siyasi bir tutum
sergilemiştir. Leyla Zana gibi siyasi bir kişiliğin böyle bir
eleştiri yapmasından daha doğal bir şey olması da
düşünülemez. Bu yemin metnini değiştirmek, Anayasa
değişikliği görüşmeleri sırasında da mümkün iken
sizler bu yolu tercih etmediniz. Şunu unutmayın, milletvekili,
halkın seçtiği gün itibarıyla milletin vekilidir ve bu yetkiyi
ancak ve ancak halk geri alabilir. Bugün tekçiliği dayatan, Kürtleri de,
temsilcilerini de yok sayan bir anlayış kendisini yeniden kuruyor.
Leyla Zana’yı ve siyasi tutumunu yok etmeye çalışıyorsunuz;
edemezsiniz. Milliyetçi, mukaddesatçı, tekçi bir metinde kendinden tek bir
kırıntı dahi bulamayan bizlere bu dayatmayı kabul
ettiremezsiniz. 12 Eylül darbe metnindeki sorunları gidermek yerine,
tahammülsüzlük çıtanızı da yükseltme peşine
düşüyorsunuz, sorunu çözmek yerine
kalıcılaştırmayı, düşmanlık tohumları
ekmeyi tercih ediyorsunuz. Bir an önce 12 Eylül Anayasası’ndan,
darbecilerin hazırladığı yemin metninden kurtulmak varken,
İç Tüzük’le bunu kalıcı hâle getirmeye çalışıyorsunuz.
Sayın
milletvekilleri, bizler açısından aslında durum
değişmiyor, yemin etsek de etmesek de Leyla Zana’yı on yıl
hapse mahkûm eden ve bugün göreve başlatmayarak cezalandırma
peşine düşenler, aynı zihniyetle davranmaya devam ediyorlar,
yemin metnini okuyarak göreve başlayanlara da aynı tahammülsüzlük
bugün devam ediyor. Söz konusu Kürtler olunca, söz konusu demokrasi mücadelesi
olunca, aynı bariyer her alanda kendini hissettiriyor. İşte,
bakın, 25 Aralık 2015 tarihinde yemin eden, bu Meclisin 3’üncü büyük
partisinin eş genel başkanı olan Sayın Selahattin
Demirtaş sekiz buçuk aydır tutsaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkenin savcıları,
mevzuatı da, hukuk prensiplerini de, kendi vicdanlarını da bir
kenara bırakmışlar, bir kişinin siyasi
ihtiraslarını talimat bellemişler ve Sayın Demirtaş’a
siyaset yaptırmamak adına âdeta bir yarışa
girmişlerdir. Şu anda, Sayın Demirtaş hakkında tam 109
adet fezleke bulunuyor. Özellikle AKP’li bazı milletvekillerinin,
FETÖ’cülük dâhil pek çok suçlamada bulunduğu, bir zamanların
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı Vekili, şimdininse Fethiye
Savcısı Kurtca Eker’in hazırladığı fezlekeler,
hukuki hiçbir değer taşımayan fezlekeler hâlindedir.
Nedeni
şu: Savcı sıfatını taşıyan bu kişi,
Sayın Demirtaş’ın 4 Kasım 2016 saray darbesi sonucu
gözaltına alındığı operasyonda, savcıya
verdiği ifadeyi dahi fezleke konusu yapmıştır. Ne
demiş Sayın Demirtaş? Ben fezlekeden okuyorum, diyor ki:
“Milletvekili sıfatıyla karşınızdayım. Benim
temsil ettiğim bu kimliğe ve halkın iradesine
saygısızlık yapılmasına izin vermem mümkün
değildir.” İşte bu sözleri suç sayılmış. Mecliste
konuşuyoruz, suç; mitingde konuşuyoruz, suç; savcılıkta
konuşuyorsun, o da suç. Erdoğan’ın en korktuğu lider olan
Sayın Demirtaş’ı yine Erdoğan’ın talimatıyla
tutuklayacaksın ve o da buna sesini çıkarmayacak, öyle mi, hiçbir
şekilde hakkını savunmayacak? Seçilmiş bir milletvekilini,
bir siyasi partinin eş genel başkanını evinden al,
savcılığa çıkar, savunması nedeniyle de yeni bir
fezleke düzenle; bu mudur sizin arzu ettiğiniz hukuk düzeni?
İşte bu ülkede yargının geldiği durum budur.
Şimdi bilmeyen de Demirtaş ne büyük suçlar işlemiş
zannedecek. İşte halka suç diye yutturmaya
çalıştığınız bütün dosyalar böylesi
dosyalardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Sayın
Başkan, sözlerimi tamamlamama izin verir misiniz.
BAŞKAN – Önergeler üzerinde uzatma olmuyor ama siz
bitirin, bundan sonraki arkadaşlara da bir ikazımız olsun.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Cümlemi
tamamlayayım.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
Bundan sonra lütfen süresinde bitirsin herkes,
uzatmayacağım.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Teşekkür
ediyorum.
15 Temmuz 2016’da AKP’nin elleriyle büyüttüğü bir
yapı darbe girişiminde bulunmuş, Sayın Demirtaş 31
Temmuz 2016’da “Darbelere hayır, demokrasi hemen şimdi” mitinginde
konuşmuş, o konuşması da suç sayılmış. Altını
çiziyorum, suç olan şey, darbeye karşı mitingde yapılan bir
konuşma. Demirtaş suç unsuru olan konuşmasında şunu
söylemiş yine fezlekeden okumak gerekirse: “Çözüm ve müzakere
dediğiniz şey en erdemli yoldur; her cesaretli siyasetçinin denemesi
gereken en erdemli yoldur. Bunun yolunu defalarca haykırdık,
defalarca doğruyu işaret ettik. Sizler Sayın Öcalan’ı
İmralı’da bir esir gibi tecrit altında tutmaya devam ettikçe
işte bu yol açılmıyor.” demiştir. Bu sözlerden dolayı
örgüt propagandasıyla ve suçu ve suçluyu övmekle suçlanıyor.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ya, terörist o ya!
Teröristin olacağı yer hapishanedir.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) –
Konuşmasında Demirtaş şunu söylüyor ayrıca:
“Çatışmalar, savaş ortamı darbelere zemin hazırlar.
Darbeciler gücünü buradan alır. Bu nedenle darbeleri önlemenin en etkili
yolu çatışmasızlık, demokrasi, çözüm ve müzakeredir.”
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 492 sıra sayılı
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2 Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 1’inci maddesinin son fıkrası teklif
metninden çıkarılmıştır.
Sibel Özdemir
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT ALPARSLAN (Ankara) – Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Başkanlık temsilcisi?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir.
Buyurun
Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
492
sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin 1’inci
maddesi için vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, uzlaşmadan uzak, çoğunlukçu anlayışı
kendilerine rehber edinen iki siyasal partinin kendi kişisel, sosyal,
günübirlik siyasi çıkarlarını karşılamak için gündeme
getirdikleri ve aynı zamanda meşruluğu tartışmalı
olan, parlamenter sistemi ve kuvvetler ayrılığını
lağveden bir Anayasa değişikliğiyle tüm
uyarılarımıza rağmen yetkileri elinden alınan,
itibarsızlaştırılan Parlamentomuzun iç işleyişiyle
ilgili bir İç Tüzük düzenlemesiyle karşı
karşıyayız.
Üzerinde
söz aldığım 1’inci maddeyle İç Tüzük’ün 3’üncü maddesinde
düzenleme yapılıyor. Bu değişiklikle, milletvekillerinin
ant içerek göreve başlayacakları ve ant içmekten imtina eden
milletvekillerinin göreve başlayamayacağı düzenleniyor. Bu
değişiklik maddesinde geçen “imtina” kavramı ant içmenin iradi,
kendi isteğiyle olduğu duruma işaret etmektedir. Bizim burada
parti olarak görüşümüz, hiçbir milletvekili kendi iradesiyle ant içmekten
imtina etmemelidir, her milletvekilinin ant içmesi gerektiğidir. Mevcut,
şu anki Anayasa’mıza göre, seçilen, resmî olarak
mazbatasını alan kişinin milletvekilliği başlıyor
yani milletvekilinin yasama dokunulmazlığı, yolluk ve ödenek
gibi hakları da mazbatasını almasıyla birlikte işlemektedir.
Milletvekili olarak seçilip haklarımızı kazandıktan sonra Meclis
Genel Kuruluna katıldığımız ilk gün yüce milletimizin
huzurunda mevcut, şu anki Anayasa’mızla belirlenmiş olan ant
içme törenine katılmaktayız. Ama bu düzenlemeyle, milletvekilinin
göreve başlaması ve haklardan yararlanması ant içme
şartına bağlanmakta. Baktığımız zaman, bu
yapılan değişiklikteki amaç, ant içmeyen milletvekilinin
ödeneğinden, yolluğundan ve özlük haklarından mahrum
bırakılması. Anayasa hükümleri İç Tüzük’le kaldırılamayacağı
için, bunun üzerinde mutlaka Anayasa’nın 75’inci ve sonraki maddelerinde
düzenleme yapılması gerekmektedir. Baktığımız
zaman, bu teklifte, diğer bazı maddelerde de olduğu gibi,
Anayasa’ya aykırı bir durum ortaya çıkmaktadır.
Bir
diğer nokta ise seçilen milletvekilleri geçerli bir mazereti nedeniyle ant
içemediği durumda bu mazeretini Meclis Başkanlık Divanına
iletmektedir. Ancak, burada keyfî bir durum ortaya çıkmakta, yoruma
açık bir düzenleme getirilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu madde sonrasında, tasarının geneli
üzerindeki görüşlerimi aktarmak istiyorum. Çoğunlukçu
anlayışta ve konjonktürel ihtiyaçlara çözüm aracı olarak sunulan
bu İç Tüzük değişikliği -milletin seçilmiş
temsilcileri olan biz milletvekillerinin söz haklarının
kısıtlanması, konuşmalarımızın
sınırlarının belirlenmesi, disiplin ve para cezası
gibi- Meclisimizin halkımız nezdindeki
saygınlığına gölge düşürecek ve maalesef, son Anayasa
değişikliğiyle birlikte Meclisimize güveni iyice
kaybettirecektir.
Burada,
gerekçede belirtilen etkin ve verimli çalışmayı
sağlamanın tek yolu, maalesef, muhalefetin daha az
konuşması ve mevcut İç Tüzük’le güvence altına alınan
denetim araçları kısıtlanarak Meclis çalışma
saatlerinden bir tasarruf öngörülmekte. İktidar partisinin muhalefetin
sesini kısmaktaki gerekçesini anlamak mümkün, bu gayet açık ancak
burada, teklifin özellikle diğer muhalefet partisi sahipleri önceki geceki
değerlendirmelerinde şöyle söylediler: “Muhalefet partilerinin
denetim araçları olan grup önerilerindeki konuşma sürelerini
kısıtlamak, tutanaklardaki yanlış ifadelerin
düzeltilmesiyle ilgili söz taleplerini kısıtlamak ve özellikle de en
önemli denetim aracımız olan yoklama talebinin Meclis
çalışmalarında bir istismar aracı olarak görüldüğü…”
Bu, gerçekten çok vahim bir durum. İç Tüzük’ün muhalefet partilerine
verdiği konuşma ve denetim haklarının bir başka
muhalefet partisi tarafından istismar olarak görülmesi gerçekten kabul
edilemez bir durumdur. Şunu söylemek istiyorum: Gerçekten, ülkemiz,
Meclisimizin yerleşmiş bütün demokratik teamüllerinden, ortak
ritüellerinden, herkesi kapsayan söylem ve eylemlerinden hızla
uzaklaşmakta; toplumumuz kutuplaşmakta, çoğunlukçu tek adam
anlayışının son örneği de maalesef Meclisimizde
yaşanmaktadır. Bizler sesimizi ne kadar kısmaya çalışsanız
da ısrarla ve öz güvenle, kapsayıcı, uzlaşmacı,
çoğulcu, çözüm üreten, kişilerin ya da bazı siyasal partilerin
günlük siyasi taleplerini değil halkın sorunlarını
önceleyen, halkın sorunlarına kalıcı çözüm üreten, güçlü ve
en önemlisi, saygın bir parlamenter sistemi tekrar inşa
edeceğiz.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
lll.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge oylamasından önce yoklama talebi vardır, önce bu talebi
yerine getireceğiz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Batan Parlamentonun malları, son yoklamalar bunlar.
BAŞKAN
- Sayın Özel, Sayın Tanrıkulu, Sayın Üstündağ,
Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın Emir, Sayın İlgezdi,
Sayın Tarhan…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yok edilen Parlamentonun uygulamaları bunlar, son
yoklamalar bunlar.
BAŞKAN
- …Sayın Arslan, Sayın Demirtaş, Sayın Gökdağ,
Sayın Çamak, Sayın Akaydın, Sayın Engin, Sayın
Kayışoğlu, Sayın Özdemir, Sayın Balbay, Sayın
Koç, Sayın Adıgüzel, Sayın Doğan, Sayın Tekin.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 492 sıra sayılı
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ile 2 Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 2’nci maddesi aşağıdaki gibi
değiştirilmiştir.
“İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine,
teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün
hallerde, Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda
toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş
bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasi parti grupları
ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler. Bu
durumda istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki
Başkanlığın sunuşlarında yer alır. Grup
önerisinde tüm siyasi parti gruplarına onar dakika söz verilir.
Danışma Kurulu ve grup önerileri konusunda Genel Kurulda işaret
oyuyla karar verilir.
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara
Bursa
Yakup Akkaya Fatma
Kaplan Hürriyet Akın
Üstündağ
İstanbul Kocaeli
Muğla
Uğur
Bayraktutan
Artvin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 492 sıra sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin 2’nci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Ertuğrul
Kürkcü
Gaziantep Diyarbakır
İzmir
Meral Danış Beştaş Lezgin Botan Mithat
Sancar
Adana Van
Mardin
Adem Geveri Erol
Dora
Van Mardin
BAŞKAN – Son okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT ALPARSLAN (Ankara) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Başkanlık temsilcisi?
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, bir daha.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ben duydum da tutanaklara geçmesi
lazım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, sesi
çıkmamak, sesi kısılmak ne kötü bir bir şeymiş
değil mi?
BAŞKAN – Sadece muhalefetin sesi değil, bak,
iktidarın da sesi kısılıyormuş.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O tarafsızlık… Riyaset
makamı tarafsız olur efendim.
BAŞKAN – Şimdi, son okunan önerge üzerinde söz
isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora, buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2’nci madde üzerinde söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, partimizin Diyarbakır’da
başlattığı “Vicdan ve adalet nöbeti”ndeki
arkadaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Buradan da yetkililere seslenmek istiyorum; hepimizin görevi demokratik
siyasetin önünü açmaktır. Demokratik sivil eylemlerin yapılıp
yapılmaması bir ülkede demokrasinin olup olmadığıyla
ilgili turnusol kâğıdı işlevi de görmektedir. Bu anlamda
toplumumuzu rahatlatmak amacıyla, demokratik siyasetin önünü açmak ve
ülkede huzur ve barışın egemen olması için öncelikle
Parlamentoya büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Bu açıdan,
uygulanan bu kısıtlamaların bir an önce
kaldırılmasını Türkiye toplumu adına bir kez daha
talep ediyorum.
Değerli milletvekilleri, yasama, yürütme ve
yargı erklerinin birbirinden bağımsız olmasını
ifade eden erkler ayrılığı teorisi anayasanın önemli
konularından birisidir. Örneğin Montesquieu söz konusu erklerin
ayrı ellerde toplanmasını hürriyetin varlığı için
olmazsa olmaz bir koşul olarak ifade etmiştir. Tabii, parlamenter bir
düzende hürriyetin tam anlamıyla var olabilmesi için yasama organında
faaliyet gösteren temsilcilerin ayrıca korunması gerekmektedir. Bir
başka ifadeyle, anayasal tarihin gelişimine paralel olarak yasama
fonksiyonunu yerine getirenlerin yani parlamenterlerin üstlendikleri
sorumluluğun niteliği gereği birtakım imtiyazlarla
donatılmış olması da gayet tabiidir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, bu
İç Tüzük Değişiklik Teklifi’yle iktidarın sayısal
çoğunluğuyla muhalefet milletvekillerine dayatmak istediği
uygulama özetle şöyledir: Muhalefet milletvekillerinin kürsüdeki
konuşma süresi kısıtlanıyor, yani daraltılıyor.
İkinci olarak, muhalefet milletvekillerinin kürsüde
konuşma süresini kısıtlamakla kalmıyor, kürsüde
konuşurken iktidarın politikalarını eleştiren sözlü
ifade dışında, sözlü ifadeyi desteklemek, daha somut
kılabilmek için kullanacağı resim, tablo, benzeri görsel
materyaller kullanması da yasaklanmaktadır ve bu İç Tüzük
değişikliğiyle, üçüncü olarak, muhalefet milletvekili kürsüde
konuşurken kendini sadece sözle ifade edecek ancak sözlerine de dikkat
edecektir. Basit ifadeyle, milletvekilinin iktidarın hoşuna gitmeyen
sözler sarf etmesi, tanımlamalar, tabirler kullanması da
yasaklanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, elbette üç başlıkta özetlemeye
çalıştığımız İç Tüzük Değişiklik
Teklifi’yle iktidarın hedef aldığı,
itibarsızlaştırmak istediği asıl kavram ise ifade
özgürlüğüdür çünkü bir milletvekili için ifade özgürlüğü demek,
kendisini yani temsil ettiği halk iradesini ortaya koyabileceği bir
konuşma süresine sahip olması demektir.
İkinci
olarak, bir milletvekili için ifade özgürlüğü, anlatmak istediği
konuya ilişkin anlatımını güçlendirebileceğini
düşündüğü yardımcı materyaller kullanabilmesi hakkına
sahip olması demektir.
Üçüncü
olarak da, bir milletvekili için ifade özgürlüğü, anlatmak istediği
konuyu kendi üslubunca, kendi tarzınca, kendi terminolojisi çerçevesinde
ifade etmesi demektir.
Değerli
milletvekilleri, tabii, sözünü ettiğimiz bu ifade özgürlüğü
hakkına ilişkin görüşler sadece şahsımıza ait
değildir. Milletvekillerinin ifade özgürlüğü gerek yaklaşık
yüz yıllık bir geçmişe sahip olan Türkiye parlamenter
demokrasisinin birikiminde gerekse Anayasa’nın 83’üncü maddesinde yer alan
“yasama sorumsuzluğu” tarifinde de
karşılığını bulmaktadır. Diğer
taraftan, çoğulcu demokrasilerin önemli örneğini teşkil eden
ülkelerde milletvekillerinin ifade özgürlüğüne ilişkin en çağdaş
uygulamaları da görmek mümkündür.
İfade
özgürlüklerine ilişkin değerlendirmeler yapan Avrupa Hukuk Yoluyla
Demokrasi Komisyonu yani Venedik Komisyonuna göre “sorumsuzluk” ilkesi
parlamento içerisinde dile getirilen çoğunluk görüşü
karşısında milletvekillerine sağlanan ek bir güvence
niteliğindedir. Kendilerini o makama getiren halkın temsilcileri
olarak milletvekilleri, azınlıkta kalan düşüncelere sahip
olsalar bile, millî egemenliğin bir kısmını ifade
etmektedirler. Halka ait olan millî egemenliğe saygı, “çoğulcu
demokrasi” prensibinin merkezi konumundadır. Dolayısıyla, yasama
bağışıklığının gerçek işlevi,
ortak iradenin ifade edilmesi ve vatandaşların seçtiği
şekliyle parlamento kompozisyonunun kurulmasıdır.
Tekrar
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin 2'nci
maddesi aşağıdaki gibi değiştirilmiştir.
“İçtüzükte
Danışma Kurulunun tespitine, teklifine veya görüş bildirilmesine
bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma Kurulu,
yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif
yapamaz veya görüş bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasi
parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula
sunabilirler. Bu durumda istemin oylanması ilk birleşimin
gündemindeki Başkanlığın sunuşlarında yer
alır. Grup önerisinde tüm siyasi parti gruplarına onar dakika söz
verilir. Danışma Kurulu ve grup önerileri konusunda Genel Kurulda
işaret oyuyla karar verilir.”
Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT ALPARSLAN (Ankara) – Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Başkanlık temsilcisi?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu.
Buyurun
Sayın Altaca Kayışoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 492 sıra sayılı
Meclis İçtüzüğü’nün Değiştirilmesine Dair Teklif’in 2’nci
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz
almış bulunuyorum.
Maddeyle
ilgili görüşlerimden önce genel olarak birkaç şey söylemek istiyorum.
Bu İç Tüzük’ün ruhuna baktığımızda, genel olarak
milletin vekillerinin sesini kısma, muhalefeti susturma, daha az
konuşturma ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve hatta
cezai yaptırımlarla karşı karşıya
bırakılması söz konusu. Teknik olarak şunu söylemek
istiyorum: Para cezası “Bir suça iki ceza olmaz.” evrensel ilkesinin
ihlalidir. Bugün -aranızdaki bütün hukukçular bilir- örneğin imar
kirliliğine neden olmak suçunda dahi kişiler adli para cezasını
ödedikten sonra idari para cezası silinir veya ödemişlerse bunu geri
alırlar ama tam tersine, sizler burada iki ceza getiriyorsunuz.
Yine,
mevcut düzenlemede, 161’inci maddede bir düzenleme var, diyor ki: Bu kürsüden
Divana, Cumhurbaşkanına vesaire hakaret olursa bir disiplin yaptırımı
söz konusu. Dikkat ederseniz burada Başbakan veya bakandan hiçbir
şekilde bahsetmiyor mevcut düzenlemede. Neden bahsetmiyor? Çünkü
hükûmetin, yürütme organının rahat rahat eleştirilmesi ve bir
yaptırımla karşı karşıya kalma riski olmasın
diye bu düzenleme yok. O yüzden bu değişiklikle de, bu maddede
değişiklik yapılırken fiilen ve o meşru olmayan,
getirilen Anayasa’yla resmen yürütme bir kişiye teslim edildiği için,
Cumhurbaşkanına hakaretin, bu ilke doğrultusunda,
eleştirilebilir olması konusundaki engelin
kaldırılması için hakaretin kaldırılması
gerekirken, tam tersine, daha ağır bir yaptırım
getiriliyor. Bunlar da ifade özgürlüğünü çok ciddi bir şekilde tehdit
ediyor.
Gelelim 2’nci maddeye. Bu madde İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesinde değişiklik yapılmasını içeriyor ve mevcut
hâliyle Danışma Kurulunda oy birliği sağlanmaması
hâlinde her siyasi parti grubu kendi önerisini doğrudan Genel Kurula
getiriyor ve burada onar dakikalık konuşmalar yapılıyor. Bu
maddede yapılan değişiklikle, bu konuşmalar, teklif
sahibine beş, diğer gruplara üçer dakika olmak üzere
kısıtlanıyor. Yani kırk dakikalık konuşma on dört
dakikaya indirilerek -tırnak içinde söylüyorum- sizin deyiminizle, Meclis
etkin, verimli ve hızlı bir hâle getirilmeye
çalışılıyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi bir kanun fabrikası değil, bizler de fabrikatör değiliz,
hızlılık ve kârlılık esasına göre
çalışmıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bizim asıl amacımız, burada milletin gerçek
sorunlarını konuşmak, çözüm üretmek; milletin huzurunu,
refahını, mutluluğunu sağlayacak verimli, güvenilir,
öngörülebilir, aşkın zamanlı, evrensel ilkelere uygun kanunlar
çıkarmaktır. Bunun için, hızlı değil,
uzlaşmacılığa, çoğulculuğa; son oylamacı
değil, tam tersine, tartışmacı bir yönteme ihtiyacımız
var.
Peki, süresi kısıtlanan bu grup önerileriyle
bugüne kadar bu kürsüye neler getirildi diye bir bakarsak, milletin tam da
yakıcı sorunlarının, gerçek sorunlarının
taşınmış olduğunu görüyoruz. Çocuk istismarı, bu
dönem kamuoyunun vicdanını sızlatan Karaman, yine, küçük
yavrularımızın yandığı Aladağ
yangını, kadına yönelik şiddet, otizmli çocukların
sorunları, Soma maden faciaları, iş kazaları, basın
özgürlüğü, üreticinin sorunları, taşeron işçilerin
sorunları, muhtarların sorunları, engellilerin istihdamı,
çalınan sorular, çalınan hayatlar, FETÖ’yle mücadele ve bunun gibi
toplumu yakından ilgilendiren birçok yakıcı sorun tam da sesini
kısmaya çalıştığınız bu maddeyle bu Meclis
gündemine geldi. Bu sorunları burada konuşmak neden sizi
rahatsız ediyor diye soruyorum. Bu saydığım konular, bu
dönem çıkardığınız ve işçilerin köle gibi
alınıp satılmasını sağlayan kiralık
işçilik kanunundan daha mı az değerli? Vatandaşı zorla
bireysel emekliliğe sokan kanundan daha mı önemsiz? Cumhuriyetin
varlıklarını ipotek altına alan, borçlandıran
Varlık Fonu Kanunu’ndan daha mı çok zaman kaybettiriyor? Biraz önce
saydığım ve değiştirmeye
çalıştığınız bu maddeye göre, Meclis kürsüsüne
getirilmiş olan konular, vatandaşın cebinden haksız yere
çıkmış olan kaçak elektrikle ilgili faturaların yandaş
şirketlerin kasasına girmesini sağlayan o kanundan daha mı
önemsiz bu saydığım konular?
Evet,
aceleyle bu kanunları çıkarmak için milletin gerçek gündemini bu
kürsüye getirme konusunda engelliyor olsanız da, parmak
çoğunluğunuzla bunu yapmaya çalışsanız da bizler 450
kilometre boyunca halkın gerçek gündemini nasıl “Hak, hukuk, adalet”
diye haykırdıysak aynı şekilde bu halkın sorununu, her
yerde, sokakta haykırmaya devam etmesini biliriz diyorum.
Saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
3’üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin 3'üncü
maddesi aşağıdaki gibi değiştirilmiştir.
Muharrem Erkek Murat
Emir Uğur
Bayraktutan
Çanakkale Ankara Artvin
Nurhayat Altaca Kayışoğlu Yakup Akkaya Fatma
Kaplan Hürriyet
Bursa İstanbul Kocaeli
Akın Üstündağ Gamze
Akkuş İlgezdi
Muğla İstanbul
"MADDE
3 - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Bu
sürenin bitiminde, tasarı, teklif ve kanun hükmünde kararnamenin
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını Hükümet veya
teklif sahipleri isteyebilirler. Bu istemler üzerine komisyon, Hükümet, teklif
sahibi ve bir milletvekili beşer dakikayı geçmemek üzere söz
alabilir. Genel Kurul işaret oyuyla karar verir. Bu istemler, özel
oturumlar hariç her çalışma günü bir tane olmak üzere işleme
alınır.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 3’üncü maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Meral
Danış Beştaş
Gaziantep Diyarbakır Adana
Mithat Sancar Adem
Geveri
Mardin Van
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT ALPARSLAN (Ankara) – Sayın
Başkanım, katılamıyoruz.
BAŞKAN
– Başkanlık temsilcimiz?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul
konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu
vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Buradan,
öncelikle, eş genel başkanlarımız başta olmak üzere,
cezaevindeki milletvekili arkadaşlarımıza, belediye
başkanlarımıza, partimizin tüm siyasi tutsaklarına
selamlarımı gönderiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu Meclis dışarıda konuşmayı
yasaklıyor, yargıçlarını, polisini harekete geçirerek
susturuyor. Burada da bu İç Tüzük’le tekrar aynı şekilde bu
kürsüyü de muhalefete, gerçeklere kapatmak istiyor. Bakın,
dışarıda konuşmaların nasıl talimatlı yargıçla
konu edildiğini, susturulmak istendiğini bir örnek üzerinden sizlere
anlatmak isterim.
Değerli
arkadaşlar, Eş Genel Başkanımıza gönderilen 2017/43
sayılı bir fezleke. Selahattin Demirtaş bu fezlekede ne
demiş değerli arkadaşlar? Fezlekeden okuyorum: Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaş 15 Ağustos 2016’da
Diyarbakır’da konuşmuş, “Cumhurbaşkanı olmadan önce
-Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik söylüyor- Recep Tayyip
Erdoğan, ne kadar aktardın sen bu terör örgütüne? Örtülü ödenekten
Fetullah Gülen’e gönderdiğin, onun örgütüne hibe ettiğin paranın
haddi hesabı yok, bütçeden harcadığın paranın haddi
hesabı yok. Bu ülkede birileri terör örgütüne yardım ve
yataklıktan, destekten yargılanacaksa senden başlamak
lazım.” diyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bunun neresi suç? Bir siyasi lider bir siyasi
lideri eleştirmeyecek mi? O gün burada söz konusu olduğunda Recep
Tayyip Erdoğan’ın Genel Başkanımızla ilgili sözlerine
Naci Bostancı “Bu bir siyasi eleştiri.” demişti. Peki, bundan
daha uygun bir siyasi eleştiri olur mu? Peki, bunun neresi
yanlış değerli arkadaşlar? Erdoğan ile Gülen’in
iş birliğini, değil Türkiye, dünyada bilmeyen var mı? Bu
fezlekede Demirtaş aslında Erdoğan’ın söylediklerini tekrar
ediyor. Allah aşkına söyler misiniz, Erdoğan “Ne istedilerse
verdik.” demedi mi? Dedi. Peki, ne istediler? Para istediler, verdiniz; arsa
istediler, verdiniz; bürokraside en üst mevkileri istediler, verdiniz.
Halkı katleden, halkın Meclisini bombalayan bu terör örgütünü siz
yarattınız değerli arkadaşlar, bunları da siz
biliyorsunuz, zaten bunu kabul de ettiniz ama Demirtaş söyleyince bu suç
oluyor. Selahattin Demirtaş’ın bu ülkede söylediklerini aslında
dikkate almış olsaydınız 15 Temmuzu
yaşamazdınız değerli arkadaşlar.
Bakın,
Selahattin Demirtaş 14 Nisan 2012’de -tarihe dikkatinizi çekiyorum- 28
Şubat soruşturmasıyla ilgili bir değerlendirme yapıyor
ve ne diyor bu değerlendirmesinde: “Darbenin ortaya
çıkardığı kültür ve sonuç ortadan
kaldırılıyor mu? Hayır. Tam tersine, darbeyi o dönem
destekleyen Fetullah Gülen şu anda Türkiye’yi yönetiyor.” 2012’de
söylüyor. “Demek ki darbeyle yüzleşilmiyor. Fetullah Gülen’in ekibi,
kadroları vali, polis, rektör, hâkim, bakan, milletvekili, öğretmen
olmuş; her yerde Gülen’in zihniyetiyle hareket ediyor, Gülen’in
talimatıyla kurdukları hücre örgütlenmeleriyle her yeri yönetiyorlar.
Sanıyor musunuz ki Diyarbakır Valisi Diyarbakır’da tek
başına karar alır? Diyarbakır Emniyet Müdürü
Diyarbakır’da tek başına karar alabiliyor mu? Var mı böyle
bir şey? Cemaatin hücre örgütlenmeleri izin vermeden operasyon
yapabiliyorlar mı? Yapamıyorlar. Hani darbeyle yüzleşme,
hesaplaşma? O yüzden kimseyi kandıramazsınız.” diyor.
Soruyorum
sizlere değerli arkadaşlar: O dönemin Valisi Hüseyin Avni Mutlu
nerede? O dönemin rektörü Ayşegül Jale Saraç şu anda nerede? O
dönemin Diyarbakır savcısı şu an nerede? İşte,
siz 2012 tarihinde Selahattin Demirtaş’ın söylediklerini dikkate
almış olsaydınız 15 Temmuzla
karşılaşmayacaktınız.
Ama bugün 15 Temmuzun da arkasına
sığınarak herkesi hizaya çekmeye çalışıyorsunuz;
aşından, işinden etmeye çalışıyorsunuz; bu
ülkenin aydınlık yüzü olan aydınları işsiz
bırakıyorsunuz, vekillerini konuşturmuyorsunuz.
Diyarbakır’da “vicdan nöbeti”ndeki arkadaşlarımızı bir
küçük daire içerisine polis gücüyle alabiliyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu ülkeyi sizin AK
PARTİ cumhuriyeti hâline getirmenize biz her yerde direneceğiz,
direnmeye devam edeceğiz. Selahattin Demirtaş’ın niye hedef
yapıldığını biz çok iyi biliyoruz. Selahattin Demirtaş
cesurca…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Sayın
Başkanım, otuz saniye istiyorum.
BAŞKAN – Uzatmayacağımızı
söylemiştim.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Otuz saniye istiyorum
sadece.
BAŞKAN – Tek bir otuz saniye verelim. Bir daha da
dikkatli olsun milletvekillerimiz.
Buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Selahattin
Demirtaş’ın hedefe konmasının en büyük nedeni Tayyip
Erdoğan’a karşı cesurca, emekçinin, kadının, özgürlük
isteyenin yanında saf tutmasıdır.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Teröristleri de
meşrulaştırmaya çalışmış mı, onu
söyleyin.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Siz, bunun için bugün
Selahattin Demirtaş’ı belki cezaevine kolluk gücüyle
koyarsınız ama biz, sizin -tekrar söylüyorum- bu cumhuriyeti AKP
cumhuriyeti hâline dönüştürmenize izin vermeyeceğiz. Her yerde
direneceğiz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bostancı…
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
konuşmacı, Erdoğan ile Gülen’in iş birliğini
-tırnak içerisinde- alıntıladı ancak bu…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.
İki dakika süre veriyorum.
Yalnız sayın milletvekilleri, bundan sonraki
süreçte lütfen süreye riayet edelim, konuşmalarımızın
seyrini ona göre ayarlayalım.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un 492
sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin
3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; bu FETÖ meselesini siyasi
rekabetin bir unsuru yapmak, meşru zeminlerde siyaset yapanları zora
sokar. FETÖ’nün FETÖ olduğuna ilişkin toplumun her kesimi 15 Temmuzda
hemfikir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Buna da hiç kimse
karşı çıkmadı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ondan önce de
geçmişe doğru giderseniz 17-25 Aralık 2013, 15 Temmuzla
aynı karakterde bir iştir.
LEZGİN BOTAN (Van) – Her şeyin tarihî bir arka
planı var Sayın Bostancı.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bunlar 15 Temmuzda
birden mi su yüzüne çıktı Naci Bey?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – 15 Temmuzda bir
darbeye kalkıştılar, 17-25 Aralıkta da Emniyet ve adliye
üzerinden meşru kılık içerisinde, yine halkın seçtiği
bir iradeye karşı darbeye kalkıştılar ama 2013’te
17-25’te bu işin o meşru görüntüsü, kılığı var
ya, o çerçevede “Acaba AK PARTİ iktidarı son bulabilir mi?”
şeklindeki bir düşünceyle FETÖ’nün propaganda malzemesinin tabiri
caizse kayığına binen kimi çevreler farklı yerlerde saf
tuttular.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Hiç kimse sizin kadar o kayığa binmedi ya.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) - Şimdi, FETÖ’ye ilişkin
değerlendirme yaparken “Bu ne zaman FETÖ oldu?”, “Geçmişte o
meşru görüntü içerisinde faaliyet gösterirken statüsü ve hukuku neydi?”
bunları siyasi mugalata konusu yapmaksızın hakkaniyetle ve
adaletle değerlendirmek hepimizin görevi.
Şimdi,
15 Temmuz olmuş, FETÖ hakkındaki kanaat herkese mal olmuş,
“Erdoğan-Gülen iş birliği” şeklindeki bir kasıtla
konuşmak doğru bir tavır değil.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Niye, yok mu öyle bir şey?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) - Geçmişte bunlar o meşru görüntü
içerisindeyken, çete kastı ortada yokken negatif bir şekilde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) - …ayırt etmeyen, bunları da toplumun
bir kesimi olarak gören anlayış hukuki bir anlayıştır.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Biz nasıl hissediyorduk, Selahattin
Demirtaş nasıl onu görüyordu?
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – İşinize gelmedi, dinlemediniz Sayın
Grup Başkan Vekili; vardı.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ama çete kastı ortaya çıktıktan
sonra o çete kastına rağmen bunlarla beraber davranmak asıl
büyük yanlış.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Toğrul…
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, benim
konuşmalarımı sanki Fetullah Gülen’le beraber
davranıyormuşum gibi son cümlesinde ima etti.
BAŞKAN
– Hayır Sayın Toğrul, kesinlikle yok böyle bir…
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Çok açık söyledi. O gün onun ekmeğine
yağ sürmek veya onun gibi bilmem ne yapmak dedi.
BAŞKAN
– Yok, sizi kasteden, ilzam eden bir konuşması -ben dinledim-
olmadı.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Başkan, ben konuştuktan sonra, benden sonra
söylüyor.
BAŞKAN
– Ya, olur mu? Siz konuştuktan sonra her sizden sonra söyleneni üzerinize
mi alınacaksınız, öyle şey var mı? Sizden sonra
konuşan her konuşmacı illaki üzerinize mi konuşacak?
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Benim konuşmam üzerine söz almış ama
Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Ben tutanakları isteteyim, ara vermeyeceğim, eğer varsa
gerçekten sataşmadan söz vereceğim.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben herhangi bir ilzamda bulunmadım, burada
analitik bir açıklama yaptım.
BAŞKAN
– Kesinlikle, kesinlikle…
Tutanakları
istetiyorum Sayın Toğrul, buyurun.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, bu konuşmayı
bununla eşleştirip FETÖ’nün ekmeğine yağ sürmekle
suçladı bizi.
BAŞKAN
– Sayın Toğrul, yok böyle bir şey, lütfen…
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Bu sataşmadır açıkça.
BAŞKAN
- Tamam, tutanakları isteteceğim.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Ama bakın başka nedenlerle hemen
veriyorsunuz.
BAŞKAN
– Yok, yok hayır. Gerçekten varsa veririm, herkese aynı şekilde
tolerans tanıyorum.
Sayın
Tanrıkulu, buyurun, bir dakika, 60’a göre.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, 492 sıra sayılı İç Tüzük
Değişiklik Teklifi’nin 3’üncü maddesinin Anayasa’ya ve ifade
özgürlüğüne aykırı olduğuna ve yürürlüğünün bir dahaki
döneme bırakılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 3’üncü maddesi özel olarak
Sezgin Tanrıkulu’nun yasaklanması maddesidir. Teklifin bütün
maddeleri bana göre Anayasa’ya aykırıdır ve teamüllere
aykırıdır ama bu madde özel olarak da beni yasaklamaktadır.
Teklifin diğer bütün maddelerinde müktesep bir hak engellenmiyor,
Anayasa’ya aykırı ama engellenmiyor ama bu madde mevcut İç
Tüzük’e göre benim elde etmiş olduğum haklarımı
kısıtlıyor. Dolayısıyla da Anayasa’ya
aykırı, ifade özgürlüğüne aykırı. Yürürlük maddesinin
bir dahaki döneme bırakılması lazım.
Şunun
için söylüyorum: Geçen hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden 2006
yılında başvurduğum bir iletişim dinlemesiyle ilgili
karar aldım on bir yıl sonra. Allah var, Recep Tayyip Erdoğan o
zaman bu başvuruyla ilgili olarak çok olumlu bir tutum
almıştı, MİT Müsteşarıyla ilgili olarak da
soruşturma izni vermişti. Bizi herhangi bir biçimde Anayasa
Mahkemesine -beni, özel olarak beni, grubumuz zaten başvuracak- Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvurmak zorunda bırakmadan
yürürlük maddesinin sonraya bırakılmasını buradan bir kez
daha ifade ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin 3'üncü
maddesi aşağıdaki gibi değiştirilmiştir.
"MADDE
3 - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Bu
sürenin bitiminde, tasarı, teklif ve kanun hükmünde kararnamenin
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını Hükümet veya
teklif sahipleri isteyebilirler. Bu istemler üzerine komisyon, Hükümet, teklif
sahibi ve bir milletvekili beşer dakikayı geçmemek üzere söz
alabilir. Genel Kurul işaret oyuyla karar verir. Bu istemler, özel
oturumlar hariç her çalışma günü bir tane olmak üzere işleme
alınır.”
Gamze Akkuş
İlgezdi (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÜZCÜSÜ MURAT ALPARSLAN (Ankara) – Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Başkanlığımızın değerli temsilcisi?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Akkuş İlgezdi. (CHP sıralarından
alkışlar)
GAMZE
AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İç Tüzük değişikliği üzerinde
söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Usule
girmeden önce esası vurgulamak isterim ki bu teklif, yasama faaliyetlerini
tek tipleştirecek keyfî bir düzenlemedir. Oysa hukuk devletinde
keyfîliğe asla yer yoktur çünkü hukuk devleti azınlık
tahakkümüne olduğu kadar çoğunluk despotizmine karşı da
halkımızın en büyük güvencesidir. Oysa görüştüğümüz bu
düzenlemeyle açıkça Anayasa’ya, hukuk devletine, sınırları
Anayasa’yla çizilen demokratik devlete aykırı bir işlem
yapılıyor. Bakın, demokratik devlet, halk egemenliği,
demokratik temsil ve iktidarın denetlenmesi esasları üzerine
yükselir. Unutmayın ki ulusal birliğimizi oluşturan bu üçlü
sacayağından birini çekerseniz bütün sistemi çökertirsiniz.
Değerli
arkadaşlar, bu düzenlemeyle, aslında, Kurtuluş
Savaşı’nda yedi düvelin dize getiremediği Gazi Meclisin sesini
kısmaya çalışıyorsunuz, muhalefeti susturacağım
derken Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğini tehlikeye sokuyorsunuz.
Bakın, İç Tüzük, alt alta sıralanmış maddeler
silsilesi değildir; aksine, ruhu olan, yasamanın
sağlıklı işlemesini sağlayan, yürütmeyi etkili biçimde
denetlemeyi güvence altına alan metindir, başka bir deyişle,
sessiz anayasadır. Dolayısıyla, bu düzenlemeyle
kısıtladığınız konuşma süreleri,
milletvekillerinden esirgenen üç beş dakika değil, demokratik temsil
hakkıdır. Yani, zamandan kazanmak için muhalefetin sesini kısmanız,
demokratik temsil hakkını ortadan kaldırmanız demektir.
Önemli
başka bir konu da yasama hakkımızı engelliyorsunuz, İç
Tüzük 37’nin bizlere sunduğu sınırlı bir imkân olan
doğrudan gündeme alma hakkını ortadan kaldırıyorsunuz.
“Bir milletvekili kendisine ait bir kanun teklifinin doğrudan gündeme
alınmasını yalnızca bir kere isteyebilir.” diyorsunuz. Yasa
yapım tekniğini oyalama taktiği olarak görüyor,
güçlendireceğiniz yerde iyice güçsüzleştiriyorsunuz. Aslında,
gerçek şu ki kanun fabrikasına çevirdiğiniz Parlamentoda sadece
sizin istedikleriniz yasalaşsın istiyorsunuz. Bu anlamda, Anayasa’da
hayat bulan İç Tüzük’le bizlere verilen kürsü ve yasama hakkını
fiilî anlamda engelliyorsunuz.
Meclis
sadece bir yasama organı değildir. Hatırlatmak isterim ki bu
oturduğunuz sıralar demokrasiyi besleyen ana damarlardır. Bugün geçirmek
istediğimiz bu teklifle demokrasiye darbe indirilirken ülkenin can
damarlarını bizzat siz tıkıyorsunuz. Çünkü Parlamentoyu
oluşturan damarların biri iktidar ise diğeri de muhalefettir.
Buradan yola çıkarak, demokrasinin kalbi Parlamento ise yani, hekim
kimliğimle bir kez daha hatırlatmak isterim ki kalbe giden
damarlardan birinin tıkanması geri dönülmez olumsuz sonuçlara yol
açar. Unutulmasın ki muhalefeti Mecliste pasifize etmek halk
egemenliğini ortadan kaldırmak demektir. Adına “verimli
çalışma” dediğiniz, muhalefetin sesini kısmak ülkeyi
uçuruma sürüklemek demektir.
Bakın,
denetlenemeyen, eleştirilemeyen bir iktidar ülkede uzlaşma kültürünün
değil, çatışma kültürünün yerleşmesine neden olur.
Meşru hâle getirmeye çalıştığınız otoriter
düzeni Parlamentodan başlayarak bütün ülkeye yayıyorsunuz. İfade
hürriyetine engel koyarak kürsü dokunulmazlığını
kaldırıyorsunuz. Demokrasi yolunda yürüyen birçok ülkenin
parlamentosunda da kullanılan söz, yazı, afiş, pankart gibi
materyalleri “Çalışma düzenini bozuyor.” diyerek
yasaklıyorsunuz. Peki, neyin yasak, neyin faydalı olduğuna kim
karar verecek? Hapishanelerde var olan mektup okuma komisyonları gibi biz
de Parlamentoda çalışma düzenini bozucu materyaller komisyonu mu
kuracağız?
Değerli
vekiller, İç Tüzük Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını ve demokrasi
iklimini koruyan millî siyaset belgesidir aslında. Siz bugün
Anayasa’nın koruyucusu olan Parlamentoyu Anayasa’yı ihlal etmeye
zorluyorsunuz. Oysa demokrasinin gereklerine ve kurallarına
bağlı kalabilirsek ülkemizde ileri ve kalıcı bir huzur
ortamı inşa edebiliriz.
Öte
taraftan, bu düzenleme yasalaştığı vakit şeklî
demokrasinin esiri olacağız. Unutmayın, bu salon demokrasinin
meydanıdır. Bu sıralarda yükselen, muhalefetin sesi değil,
halkın sesidir. Demokrasiyi susturursanız halkı susturursunuz.
Halkı susturursanız Türkiye’yi susturursunuz ve ne yazık ki o
gün geldiğinde hem sizler için hem Meclis için hem de demokrasimizin
geleceği için çok geç kalmış oluruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GAMZE AKKUŞ
İLGEZDİ (Devamla) - Çünkü parmak üstünlüğüne ve bir siyasi
grubun arzusuna göre inşa edilen sözde demokrasi çöktüğünde o
enkazın altında hepimiz yok oluruz.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu.
Açalım
arkadaşlar mikrofonu.
Siz
giremiyorsunuz herhâlde sisteme.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Mümkün değil,
kasıt mı var, ne var, bilmiyorum ama giremiyorum.
BAŞKAN
– Yan tarafa oturursanız orada giriliyor herhâlde.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir’in, Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlu’nun Brüksel’de basın toplantısında
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
önceki yıllarda Fetullah Gülen’le ilgili uyarıda bulunan HDP Eş
Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile Cumhuriyet gazetesi
yazarlarının şu anda tutuklu olduklarına ilişkin
açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şu
konuyla ilgili söz almak zorunda hissettim kendimi: Dün akşam
Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu Brüksel’de
basın toplantısı sırasında yaptığı
açıklamada “’Türkiye’de hukukun üstünlüğü, demokrasi yoktur.’
denilemez ama ‘Ben nasılsa seçildim, milletvekili oldum, terör örgütüne
arabamda silah götüreyim.’, bu olmaz.” ve aynı iftirayı tekrar
gündeme getirmiş. Yani dün Vekilimiz Sayın Meral Danış
Beştaş üç saat burada konuşma yaptı ve iddianamede de böyle
bir şeyin olmadığını, bunun bir algı yaratma
olduğunu söyledi ama Türkiye'nin koskoca Dışişleri
Bakanı hâlâ gidip Brüksel’de bunlardan medet umuyor. Kendisine aynen bu
sözleri iade ettiğimizi ifade etmek isterim.
Bunun
yanı sıra bir şeyi daha eklemek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sesiniz kısıldı.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bunun kapanmaması
mümkün olmuyor mu?
BAŞKAN
– Yok, otomatik ayarlı, 60’a göre olunca bir dakika otomatik.
Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Az önce konuşulan
Pensilvanya konusuyla ilgili tutanaklara da geçmesi açısından bir
ekleme yapmak isterim. Sayın Demirtaş’ın uyarıları
2011, 2012, 2013 yıllarına aittir yani bütün valileri, emniyet
müdürlerini, herkesi Fetullah Gülen atarken ve Pensilvanya’ya, oraya el etek
öpmeye gidildiği zamanlarda bu uyarılar
yapılmıştır. Aynı şekilde, Cumhuriyet
gazetesinden yargılanan arkadaşlarımın da
uyarıları aynı zamandadır. Şimdi bütün bu insanlar
tutukluyken ve bundan hiç esef ve utanç duyulmazken, hiçbir siyasi de tutuklu
değilken insana hakikaten izan, insaf diye sorarlar. O nedenle, o kadar
basite alınacak şeyler değil yani bununla ilgili uyarılar
ama bu uyarıları yapanlar içeride, oralara gidenlerin hepsi
dışarıda maşallah.
Teşekkürler.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Şimdi, 4’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin 4'üncü
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE
4 - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 54 üncü maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Resmi
tatile rastlamadığı takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu, Salı günü saat 15.00'ten 21.00'e, Çarşamba ve Perşembe
günleri saat 14.00'ten 21.00'e kadar toplanır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi vasıtasıyla Genel Kurul, Komisyon ve Siyasi Parti Grup
toplantılarının tamamı tarih ve zaman
sınırlaması olmadan yayınlanır.”
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara
Bursa
Yakup Akkaya Fatma
Kaplan Hürriyet Akın
Üstündağ
İstanbul Kocaeli
Muğla
Uğur Bayraktutan Özgür
Özel Serdal
Kuyucuoğlu
Artvin Manisa Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 4’üncü maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 4 —
TBMM İçtüzüğü'nün 54 üncü maddesi aşağıdaki gibi
değiştirilmiştir.
Resmî
tatile rastlamadığı takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu, Salı, Çarşamba, Perşembe günleri saat 15.00'ten 21.00'a
kadar toplanır.
Danışma
Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurul, toplantı hafta, gün ve saatlerini
değiştiremez. Meclis TV yayınları, Genel Kurul
birleşimleri sona erinceye kadar ve grup toplantılarının
tamamı ile komisyon toplantılarının Genel Kurul ile
çakıştığı süreler haricinde kesintisiz yayın
yapar.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mithat
Sancar İbrahim
Ayhan
İstanbul Mardin Şanlıurfa
Lezgin Botan Ayşe
Acar Başaran Mahmut
Toğrul
Van Batman Gaziantep
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT ALPARSLAN (Ankara) –Sayın Başkanım,
katılamıyoruz.
BAŞKAN
– Meclis Başkan Vekilimiz?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Van Milletvekili Lezgin Botan.
Buyurun
Sayın Botan. (HDP sıralarından alkışlar)
LEZGİN
BOTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük Teklifi’nin 4’üncü
maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, tüm engellemelere rağmen Diyarbakır’daki Ekin
Ceren Parkı’nda “Vicdan ve adalet nöbeti”ni tutan milletvekillerimizi ve
halkımızı partimiz Eş Genel Başkanı, rehin
tutulan Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin
Demirtaş’ın şiiriyle selamlamak istiyorum:
“Çıt
çıkmasın diyecekler
Renk
olmasın diyecekler
Gülerek
isyan etmişsin
Gül
açmasın diyecekler
Gülelim o
zaman
Öksüz
kalmasın isyanın
Suçsa suç
kardeşim
Gülüşü
solmasın insanın
Gün
doğmasın diyecekler
Umuda
silah çekecekler
Koşarak
isyan etmişsin
Suçu sana
yükleyecekler
Koşalım
o zaman
Yalnız
kalmasın isyanın
Suçsa suç
kardeşim
Tepesin
attırmayın insanın”
Burada,
eş genel başkanlarımızı ve rehin milletvekillerimizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, partimizin Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaş ve 12 milletvekilinin, DBP’li belediye eş
başkanlarının ve gazetecilerin, yazarların,
akademisyenlerin hâlâ esir alındığı bir dönemdeyiz. Üst
üste konulduğunda haksızlığın, hukuksuzluğun,
zulmün ve sömürünün arşıâlâya yükseldiğini hep birlikte
görüyoruz ve yaşıyoruz. Şimdi de İç Tüzük
değişiklikleriyle halkın bize verdiği söz hakkı
gasbedilmek isteniyor. Bunun en önemli sebebi, tek adam rejiminde
aykırı hiçbir sese tahammülün olmayışıdır. Oysa
bunlar, daha yakın zamanda, önce her
sıkıştıklarında halkın iradesi
sandığı gösterip halkın iradesini işaret
ediyorlardı. Bugün ise o kadar çok gayrimeşru işlere
karıştılar ki artık seçim sandığından ve
halkın iradesinden bahsedemiyorlar çünkü halk ne karar verirse versin,
hiçbir konsensüs aramayacaklarını 16 Nisan referandumuyla bir daha
gösterdiler. Bunun sonucunda da kendi elleriyle, halkın iradesiyle
seçilmiş 12 milletvekilini, 84 belediye başkanını ve
eş başkanımızı cezaevine göndermekten imtina
etmediler. Bu tehlikeli gidiş karşısında eğer Meclisin
değerli üyeleri hakkında halkın iradesine sahip çıkmazlarsa
bu duvarda yazan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
sözü egemenlik kayıtsız şartsız kayyumların, egemenlik
kayıtsız şartsız atanmışların, egemenlik
kayıtsız şartsız sarayın olmuş olacaktır,
millî ve yerli şefin, reisin olmuş olacaktır çünkü Meclis, bu
düzenlemeyle artık sembolik hâle getiriliyor. Bununla dünyaya “Halktan
yetkisini alan Meclisimiz var.” mesajı verilerek Meclis, rejimin kendisine
meşruiyet zemini yaratmaktan başka hiçbir işe yarayamayacak hâle
getirilmek isteniyor. Oysa çağdaş demokrasilerde durum tam
tersinedir. Çağdaş demokrasilerde saraylar sembolik, meclisler
esastır ama AKP nasıl ki dine uymak yerine dini kendine uydurduysa
bugün de hukuka ve demokrasiye uymak yerine hukuku ve demokrasiyi kendine
uydurmaya çalışmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, teklifin 4’üncü maddesinde Genel Kurul ve Meclis TV’nin
çalışma saatleri düzenlenirken âdeta bir lütufmuş gibi
sunuluyor. Biliyorsunuz, AKP iktidarlarından önce Meclis TV yirmi dört
saat Genel Kurulun bütün faaliyetlerini halka aktarıyordu ve halk bu
Mecliste ne konuşuluyor, ne tartışılıyor, iktidarlar
ne yapıyor, muhalefet buna karşı nasıl bir tutum
alıyor, bunu izleyebiliyordu ama maalesef, şimdi çalışma
saatleri 19.00’dan 21.00’e çıkarılarak, Meclis TV’nin de iki saat
yayın yapması sağlanarak çok büyük demokratik bir hamleymiş
gibi gösterilmeye çalışılıyor. Oysaki İç Tüzük, bu
Meclisin demokrasisinin, işleyişinin belgesidir. Bu belgeyi bu
şekilde tarumar ederek, Meclisteki muhalefetin sesini kısarak
muhalefeti istemediğinizi ve o kadar kendinizden eminsiniz ki, o kadar
narsistsiniz ki, o kadar kendinizi beğenmişiniz ki, o kadar
mükemmeliyetçilik size sirayet etmiş ki hiçbir eksiğiniz yokmuş,
her şeyi çok mükemmel düşünüyorsunuz. Dolayısıyla da
muhalefete de gerek yok, muhalefet sadece ayak bağıdır,
aslında keşke muhalefet olmasa da ne güzel demokrasi olacak, her
istediğinizi takır takır orada konuşur, geçirirsiniz,
muhalefete ne gerek var, zaten demokrasiyi de siz iyi düşünürsünüz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEZGİN
BOTAN (Devamla) – Hani diktatörler de böyle düşünürler, en mükemmeli, en
iyisini, halkın yararını onlar düşünürler; onların
dışında kimse halkın yararını düşünmez,
kimse halkın demokrasisini düşünmez. Dolayısıyla, böyle bir
mantıkla maalesef Meclis susturulmak isteniyor.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Botan.
LEZGİN
BOTAN (Devamla) – Sözlerimi bitiremedim Sayın Başkan.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok ya.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Nasıl bir usul
varmış Mehmet Bey?
LEZGİN
BOTAN (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Muş.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Partimizin gayrimeşru işlere
bulaştığından, halktan çekindiğinden gibi ifadeler
kullandı; bu sadece bir tanesi. Bu açık bir sataşmadır, söz
istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun, buyurun Sayın Muş.
Lütfen
sataşmadan sataşmaya cevap verelim.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Ona gelince “Buyurun, buyurun.” olur ama bize gelince
tutanağa bakıyor, bak burada.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tutanağa
baksaydınız Başkan, duydunuz mu?
BAŞKAN
– Farklı şeyler.
Sayın
Toğrul, sizin tutanağa baktım, bir şey yok.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Son kısmına bakın Başkanım,
altını çizmişim, son satırına bakın.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un, Van Milletvekili Lezgin Botan’ın 492 sıra
sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin 4’üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hatibin burada ifade ettiği ve partimize atıfta
bulunduğu gayrimeşru işlere
bulaştığımız, bu tip işlere o kadar
bulaşmışız ki halktan çekinir hâle gelmişiz gibi
beyanlarıyla ilgili şunu ifade etmek isterim: Bu gayrimeşru
işler hangileriyse ispatla, ispatlamazsan bu Parlamentonun en
şerefsiz insanısın, bunu ispatlayacaksın.
BEDİA
ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Doğru konuş!
Başkan,
uyarmanız gerekiyor.
LEZGİN
BOTAN (Van) – Uyarsanıza.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Niye uyarmıyorsunuz?
Yakışıyor mu?
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Bir diğeri, millî ve yerli şef hadisesi...
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanımız
halkın oylarıyla seçilmiştir; herkes yarışa girdi,
yarışta milletimiz onu Cumhurbaşkanı olarak seçmiştir,
ismi de “Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı”dır, bunun da
böyle bilinmesi gerekir.
Biz
hiçbir zaman ne dini ne hukuku kendimize uydurmadık, alet de etmedik,
inancımızı inandığımız şekilde
yaşadık, hukuka da uygun şekilde şimdiye kadar
davrandık. Bundan sonra da aynı usulle devam edeceğiz.
Tek adam
rejimiymiş, Parlamento pasifmiş, Parlamento etkisiz hâle
getiriliyormuş, diktatörlük kuruluyormuş. Değerli
milletvekilleri, Türkiye demokratik bir ülkedir, burada bir seçim
yapılmıştır. Halk referandumda bütün tarafları
dinlemiş, getirilen Anayasa değişikliğini kabul
etmiştir.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bizi dinleyemedi, bizi dinleyemedi;
eş genel başkanlarımız cezaevindeydi.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sonra oyları
çalınmış…
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Bu onaylanmıştır, tescil edilmiştir.
Tüm siyasi taraflara düşen bunu kabul etmektir, bundan başka yapacak
bir şey yoktur değerli milletvekilleri. Demokrasilerde fikirlerinizi
söylersiniz, neticeye razı olursunuz. “Ama benim istediğim
olmadı.”, “Benim söylediğim kabul edilmedi.”, “Ben bunu kabul etmem,
bunu sulandırırım.” gibi bir şeyin içerisine hiç kimsenin
girmeye hakkı yoktur.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Demokrasiyi
anlamamışsınız gerçekten.
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
LEZGİN
BOTAN (Van) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Botan.
LEZGİN
BOTAN (Van) – Özellikle hakaret etmek suretiyle bir sataşmada bulundu,
kendi seviyesini ortaya koydu. Dolayısıyla, sataşmadan söz
istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Botan.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – İspata davet ettim Sayın Başkan.
LEZGİN
BOTAN (Van) – İspat öyle yapılmaz…
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Hadi yap bakalım ispatı.
LEZGİN
BOTAN (Van) - …ben ispatı şimdi senin gözüne sokarım.
BAŞKAN
– Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun.
10.- Van Milletvekili Lezgin Botan’ın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
LEZGİN
BOTAN (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakın,
pek yakından görülmez ama eğer mümkünse göstersinler, siz de
çıkın şuradaki adamın Fetullah Gülen
olmadığını, yanındakinin de Recep Tayyip Erdoğan
olmadığını söyleyin ben sözlerimi geri alacağım.
Eğer yapmazsanız aynı sözlerinizi size misliye iade ediyorum.
Utanın!
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Kardeşim, gayrimeşru işlerden bahset.
Söyle, neymiş onlar?
LEZGİN
BOTAN (Devamla) – Bakın, burada “Ne istediler de vermedik?” diyen bir
Cumhurbaşkanı… Bunu Cumhurbaşkanı söylemedi mi, söylemedi
mi?
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Gayrimeşru işleri söyle, gayrimeşru
işleri ispat et.
LEZGİN
BOTAN (Devamla) – Gayrimeşrudur, Fetullah Gülen terör örgütü değil
midir?
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Terör örgütü ilan edildikten itibaren ne var, onu
söyle!
BAŞKAN
– Müdahale etmeyelim, müdahale etmeyelim arkadaşlar.
Sayın
Botan, Genel Kurula hitap edin siz.
LEZGİN
BOTAN (Devamla) – Eğer terör örgütüyse, eğer öyle kabul
ediyorsanız düne kadar “Hoca Efendi” deyip gözyaşları döken,
“Hocam, neredesin, artık gel bu hasret bitsin.” diyenler en az senin kadar
müfteridir, senin kadar suçludur. Siz suçlusunuz. Siz Türk halkına
karşı bu Meclisi bombalatmaktan, 250 insanı öldürmekten
sorumlusunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET
UZER (Gaziantep) – Hadi be!
HİKMET
AYAR (Rize) – Hadi oradan!
LEZGİN
BOTAN (Devamla) – Siz bakmayın, şu an çoğunluğunuza
dayanarak yakanızı kurtaramazsınız. Siz Türk halkına
ihanet ettiniz. FETÖ’yü büyüterek, FETÖ’yü geliştirerek, ona bütün
imkânları sunarak siz Türk halkına, bu Meclise, iradeye ihanet
ettiniz. Bu ihanetin bedelini de ödeyeceksiniz. Hiç öyle korkunun da ecele
faydası yok.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hâkim misin sen?
Yargı mısın sen?
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Bir de seviyenizi ortaya
koydunuz. Düzgün bir dille, temiz bir dille konuşmaya davet ediyorum.
Muhalefet böyle yapılmaz, eleştiri böyle yapılmaz. Kendi asgari
insani davranışları ve kapasitesinin altında konuşan
bir başkan olamaz. Siz Grup Başkan Vekilisiniz. Bu kadar lüzumsuz, bu
kadar kirli bir dili nereden öğrendiniz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) – O zaman doğru dil
kullan kardeşim, doğru dil kullan,
karşılığını alırsın.
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Doğru dil
kullanıyorum. Bakın, burada fotoğrafını gösteriyorum.
Fetullah Gülen’in fotoğrafında yer alan ben değilim, Recep
Tayyip Erdoğan’dır. “Ne istediyseniz verdik.” diyen kişi odur.
En etkili makamda, cumhurbaşkanıydı. Arsaları da verdiniz,
paraları da verdiniz, valileri de kaymakamları da
müsteşarları da, herkesi hizmetine verdiniz, şimdi de diyorsunuz
ki “Ya, ne istediniz de vermedik? Ey nankör kedi, sen nasıl bize ihanet
ettin?” Birlikte yürüdünüz bu yollarda, Türk halkını ve bu
Parlamentoyu bombalatacak kadar onları azdırdınız. Bunun
hesabını er geç vereceksiniz, lamı cimi yoktur. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
grubumuza yönelik sataşmalar ortadadır. Buradan saymaya gerek yok.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – “Ortadadır.” Söylesene.
BAŞKAN – Sayın Muş, ne söyledi?
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
grubumuza atfen, Sayın Genel Başkanımıza atfen terör örgütü
lideriyle bazı fotoğraflar paylaşıp açık
sataşmada…
BAŞKAN – Buyurun iki dakika süreyle. Lütfen
bitirelim bu polemiği.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – “Fotoğrafı var.” diyor, var. “‘Ne istediniz de
vermedik?’ dedi.” diyor, dedi.
11.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un, Van Milletvekili Lezgin Botan’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
ben bir ispata davet ettim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – İspatı ortada,
ortada. İspatlayan fotoğraflarınız var ortada.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Fetullahçı terör
örgütüne karşı en büyük mücadeleyi veren Adalet ve Kalkınma
Partisidir. (CHP ve HDP sıralarından “Yok canım!” sesleri,
gürültüler)
NURETTİN DEMİR (Muğla) – Yardım
yataklık yapan kim?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bir yapı terör örgütü
hüviyetini aldıktan sonra ona karşı mücadele edilir. Ne zaman ki
bir yapı, bir organizasyon hukuk sınırlarını
aşmış ve artık hukukun dışına
çıkmışsa orada hukuk devreye girer ve gereken yapılır.
Fetullah Gülen, Fetullahçı terör örgütü ilk darbe girişimini 17-25
Aralıkta yapmıştı.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Çıkarınız
çatışınca böyle oluyor.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Hep hukuk
dışıydı, hep.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Ondan sonra hukuk devreye
girdi ve gereken adımlar atıldı. Paylaştığı,
geçmişten bulunmuş bir fotoğraf. Bakın, ben size terör
örgütlerini anlatayım mı? (HDP sıralarından gürültüler)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Hani, ne kadar geçmiş?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Sayın
Kerestecioğlu, bak, yanınızda da oturuyor. DHKP-C’ye
teşekkür eden, yanınızdaki hanımefendi. Nerede
teşekkür ediyor, biliyor musunuz?
NURETTİN DEMİR (Muğla) – Yardım ve
yataklık yapan kim?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ya sözün
bitince buraya geliyorsun.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Adana’da parti
binalarında bomba patlıyor. Açıklama geliyor Hükûmetten, diyor
ki: “DHKP-C’li teröristler yaptı.” Yanında oturan milletvekili diyor
ki: “Hayır, biz arkadaşlarla görüştük, kendileriyle
görüştük, bize desteklerini açıkladılar. Biz böyle bir şeyi
onlardan beklemeyiz. Kendilerine teşekkür ediyoruz.” Bakın, DHKP-C, Mehmet
Kiraz’ı katleden terör örgütüdür.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Uydur, uydur!
NURETTİN DEMİR (Muğla) – O terör örgütü
ama bu suç örgütü.
MEHMET MUŞ (Devamla) – MLKP onların içinde.
Genel başkanları, dünyanın terör örgütü olarak
tanıdığı PKK terör örgütüne “Bize göre terör örgütü
değil...”
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yan çizme, yan çizme!
Konu. FETÖ, FETÖ, sizin FETÖ’yle nasıl iş birliğinde
olduğunuz, yan çizme! Başka alanlara girme, başka alanlara!
Senin nerede olduğun belli!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Grup başkan vekiliniz
–şu an içerideki- ne diyor burada: “PKK’yı eleştirme yetkimiz
yok.” Yani PKK’nın güdümünde olan, oradan talimatla hareket eden bir
partinin bize kalkıp da demokrasi dersi vermeye, partimizi terör
örgütleriyle ilişkilendirmeye hakkı da yoktur, haddi de yoktur.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Ya FETÖ’ye gelecektin. Gelebilecek misin FETÖ’ye?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Siz FETÖ’nün
talimatlarıyla hareket ettiniz o zaman, FETÖ’nün talimatlarıyla bu
kaymakamları atadınız, bu valileri atadınız, bu
rektörleri siz atadınız.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Böyle bir ifade kullanmak, bu
partinin yapacağı en son iştir.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bu parti, FETÖ’yle hiçbir
zaman yan yana durmadı.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Teşekkür etmediyseniz buyurun Sayın Danış
Beştaş.
Buradayız
bu akşam, sabahlarız, problem değil, alıştık
zaten.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz grup başkan
vekiline sorun onu, onun kirli diline sorun.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Mehmet Muş’a ne kadar zor söz verdiniz, Meral
Hanım’a…
BAŞKAN
- Lütfen, polemiği bitirelim ama.
Buyurun.
12.- Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Muş gerçekten tıkanınca hemen
başka kişilere saldırıyor.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Niye?
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bugün önde beni gördü, oradan, durumdan
vazife çıkardı.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Teşekkür ettiniz mi, etmediniz mi?
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Ne yapsın?
Sıkışmıştı Başkan,
sıkışmıştı.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yazıklar olsun ya, yazıklar
olsun!
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Size yazıklar olsun.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biraz okuyun bence; biraz yeni
siyaseti, yeni dili öğrenin, bir de biri konuşurken dinlemeyi
öğrenin.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – DHKP-C’ye teşekkür eden bir
insansınız, bir de milletvekilisiniz. DHKP-C’ye teşekkür ettiniz,
beyanlarınız ortada.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bakın, siz konuşurken ben hiç
konuşmadım. Ben DHKP-C’ye ya da başka birine teşekkür etsem
bunu inkâr etmem.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – DHKP-C’ye teşekkür eden birisiniz siz.
Çıkıp demokrasi emaresi anlatmayın bize.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sizin gibi Fetullah Gülen’le boy boy
fotoğraflarım çıksa gelip burada inkâr edemeyecek kadar dürüst
ve hakkaniyetli bir insanım.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Bari ifadenize sahip çıkın.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ama siz Fetullahçıları
anlatmak için çıktınız, en önde beni gördünüz,
aklınıza geldi, o anda bir şey söylediniz.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – DHKP-C geldi aklına.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Yok, siz varsınız. Genel
Başkanınız MLKP’den hüküm giymiş.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Gerçekten…
Sayın
Başkan, aralıksız konuşuyor, ne yapacağız?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet, siz istediğiniz
zaman duymuyorsunuz.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Bunları söyleyince canları
sıkılıyor biraz.
BAŞKAN
– Tamam, Genel Kurula hitap edin.
Lütfen
Sayın Muş, müdahale etmeyelim.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ya siz gerçekten… Yazıklar olsun
size ya!
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Size yazıklar olsun.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ya zavallısınız,
zavallı!
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sizsiniz zavallı.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Cevap veremediğinizde başka
yerlere saldırıyorsunuz ya!
BAŞKAN – Şimdi, karşılıklı
konuşmayalım.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Benim hesabını
veremeyeceğim hiçbir davranışım yoktur.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – DHPK-C’ye teşekkür ettiniz mi, etmediniz mi onu
söyleyin.
BERDAN
ÖZTÜRK (Ağrı) – Dinle, dinle önce dinle.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ne teşekkür edecek
DHKP-C’ye be!
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Adana’da il binamızı AKP
arkasında durarak bombalatmıştır, IŞİD’ciyi
Suriye’ye kaçırtmıştır ve hâlâ dosya kapalıdır;
bunu dün savunma sırasında söyledim.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Bunu ispatlayacaksınız, ispatlamayan
müfteridir.
MEHMET
UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Yalan uyduruyorsunuz, yalan.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Siz benim konuşmamın
peşine düşeceğinize Adana il binasını kim
bombaladı, başsavcıya kim talimat verdi, beş gün sonra niye
Suriye’ye kaçtığını açıklayın bakalım. 5
Haziranda kim bombayı attırdı onu açıklayın. Fetullah
Gülen’le olan ilişkiyi açıklayamayınca gidip DHKP-C’ye
teşekkürü buldunuz, üç yıl önce; helal olsun size.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Lügati yetmiyor ki HDP’ye ancak kolluk güçlerini
devreye sokuyorlar.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ben teşekkür etsem burada
açıklarım, burada açıklayacak kadar da yürekli biriyim merak
etmeyin, böyle korkak da değilim. Ben geçmişimle onur duyarım ve
her yerde, her zeminde geçmişimi böyle açık yüreklilikle de
açıklarım. Bence siz de biraz bu sataşmalara bir düzey getirin
en azından Meclise yakışsın diyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, söylediğim çok
açık, bakın, AK PARTİ terör örgütlerinin hepsiyle mücadele eden
bir partidir. Çok açık bir soru sordum, DHKP-C’ye teşekkür
etmiş. Adana’daki il binalarını AK PARTİ’nin
bombalattığını ifade ediyor, bunu ispat etmeye davet
ediyorum, ispat etmeyen müfteridir. (CHP ve HDP sıralarından
gürültüler)
Teşekkür
ederim.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Şimdi, sayın milletvekilleri, madde üzerinde diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin 4'üncü
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE
4 - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 54 üncü maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Resmi
tatile rastlamadığı takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu, Salı günü saat 15.00'ten 21.00'e, Çarşamba ve Perşembe
günleri saat 14.00'ten 21.00'e kadar toplanır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi vasıtasıyla Genel Kurul, Komisyon ve Siyasi Parti Grup
toplantılarının tamamı tarih ve zaman
sınırlaması olmadan yayınlanır.”
Serdal Kuyucuoğlu
(Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÜZCÜSÜ MURAT ALPARSLAN (Ankara) – Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Başkan Vekilimiz?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu.
Buyurun
Sayın Kuyucuoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
SERDAL
KUYUCUOĞLU (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin 4’üncü maddesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, seçilmişlerin
millet adına konuşma özgürlüğünü savunan tüm milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, gittikçe her alanda herkesin konuşma ve ifade
özgürlüğünü kaybettiği, korktuğu, hatta
cezalandırıldığı bir ortamdayız. Türkiye’de
olumsuz anlamda ilkleri yaşıyoruz. Muhalefetin de sesimizin
kısılmasına destek vermesi anlaşılır gibi değil.
Dünyada örneği olmayacak bir durumu yaşıyoruz. Bu teklifle
milletin vekillerinin Mecliste konuşma hakları ellerinden
alınıyor, çeşitli cezalandırılma yöntemleriyle tehdit
ediliyor. Her vekil bir bölgeden geliyor, her biri neredeyse ortalama 90-100
bin vatandaşın oyuyla gelmiştir. Bölgesinin taleplerini,
dileklerini milletvekili olarak Mecliste dile getirme görevi vardır.
Sayın Binali Yıldırım diyor ki: “İç Tüzük’ü verimli
çalışma için, zamanı etkin kullanma, lüzumsuz konuşmalarla
Meclisi meşgul etmemek için değiştiriyoruz.” Soruyorum:
Milletvekillerinin konuşmalarını lüzumsuz konuşma olarak
addetmek vekillere hakaret değil midir? Neredeyse yasaları vekillere
yazılı olarak gönderip “Siz bunları okuyun, Meclis meşgul
olmasın, bunları Mecliste sadece oylayalım.” diyeceksiniz.
Demokrasi farklı fikirlerin özgürce
tartışılmasıdır. Senede bir kez yasa teklifi
verebilecek vekilin nasıl görev yapabileceğini düşünün.
İstiyorlar ki milletimiz gerçekleri bilmesin, öğrenmesin, istiyorlar
ki tüm yasaları millete duyurmadan, sessiz sedasız,
tartışmadan geçirelim. Başbakan Binali Yıldırım
“Biz bu İç Tüzük’ü şimdi değiştiriyoruz ama bu da geçici,
2019’da tekrar değiştireceğiz.” diyor. Yani iki seneliğine
bir İç Tüzük tartışması yapılıyor. İki sene
sonra bir daha değiştirilecek. “O zaman aceleniz nedir?” diye
sorarlar adama.
Değerli arkadaşlar, OHAL’i çok sevdiniz, OHAL’i
ülkenin tamamında normal bir yönetim hâline getirdiniz, millet iradesinin
özgürce uygulanması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisini OHAL’le yönetir
oldunuz; yani, OHAL’i Meclise de soktunuz. Binlerce akademisyeni, kamu görevlisini,
suçlarının ne olduğunu söylemeden ihraç eden, yüzlerce
gazeteciyi hapsedip aylarca yargı önüne çıkarmayan, yandaş
olmayan televizyonları, radyoları kapatan bir sivil dikta yönetimi
oldunuz. Zaten ülke kanun hükmünde kararnamelerle yönetiliyor. Herkesin, her
kesimin sesi kısılıyor. Türkiye giderek demokratik dünyadan
uzaklaşıyor. Bunu dış ilişkilerde de günbegün
görüyoruz. Gerçekten bugün Meclisin içerisinde bile kendimizi ifade etme
anlamında adalete ihtiyacımız var. Ama maalesef gözler görmüyor,
kulaklar duymuyor. Çoğunluğunuz var, bu Mecliste hangi yasayı
istediniz de geçiremediniz? “Milletin Meclisi” diyorsunuz,
kıstığınız vekil sesleri de milletin sesi. Burası
“milletin Meclisi” ise, milletin vekillerinin sesini
kısamazsınız, kısmamalısınız. Milletimiz artık
her şeyi çok net görmeye başladı ve bunu göstermek için de
2019’u bekliyor. Yarın siz de burada daha çok konuşmak,
görüşlerinizi ifade etmek isteyebilirsiniz. Bırakın, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, sokakta, medyada insanlar konuşabilsin.
Bırakın, milleti temsil edenler temsil ettikleri bölgenin
sorunlarını, taleplerini özgürce dile getirebilsinler. Bu hak gün
olur size de lazım olur. Günlerce yürüdüğümüz, bütün dünyanın
gördüğü ama sizin bir türlü görmek istemediğiniz hak, hukuk, adalet
arayışımız bir gün size de lazım olabilir. Gelin,
demokrasiyi sadece oy çokluğuna ve parmak hesabına indirgemeyin;
gelin, ülkemizin her alanında hakkı, hukuku ve adaleti savunalım
diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
5’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1783) esas sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mithat
Sancar İbrahim
Ayhan
İstanbul Mardin Şanlıurfa
Ayşe Acar Başaran Mahmut
Toğrul Bedia
Özgökçe Ertan
Batman Gaziantep Van
MADDE
5- Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 56’ncı maddesi
yürürlükten kaldırılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin 5'inci
maddesi teklif metninden çıkarılmıştır.
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara Bursa
Fatma Kaplan Hürriyet Akın
Üstündağ Uğur
Bayraktutan
Kocaeli Muğla Artvin
Ünal Demirtaş Yakup
Akkaya
Zonguldak İstanbul
BAŞKAN – Son okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT ALPARSLAN (Ankara) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Başkanlık Temsilcisi?
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Zonguldak
Milletvekili Ünal Demirtaş.
Buyurun Sayın Demirtaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, hepimizi yakından ilgilendiren, özellikle
muhalefetin sesini kısan, milletvekillerini terbiye etmeye
çalışan, Türkiye’deki demokratik hak ve özgürlükleri
kısıtlayan, bir başka önemli bir derecede kısıtlayan
Meclis İçtüzüğü değişikliği üzerinde, 5’inci madde
üzerine söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, bütün
kanunların bir dönemi vardır yani bir iklimi vardır. Öncelikli
olarak bu iklimi anlatmak istiyorum size. Yani bugüne nasıl geldik? Bu
Meclis İçtüzüğü değişikliğine nasıl geldik,
öncelikle onu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 15 Temmuz
akşamı burada hep beraber, Mecliste kol kolayken üzerimize bombalar
atıldı ve daha sonra 20 Temmuzda iki parti anlaşarak OHAL’i
çıkardınız ve OHAL’in bugüne kadar getirmiş olduğu
olağanüstü koşullarda bir Anayasa değişikliği
gerçekleştirildi. Bu Anayasa değişikliği aslında
demokrasimizi temellerinden sarsan, Türkiye’deki hak ve hürriyetleri kısıtlayan,
düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan, bize göre -belki meridir
ama- gayrimeşru olan bir Anayasa değişikliğiydi.
Şimdi, bu değişikliklerin üzerine, tekrar, yeni bir,
Türkiye’deki söz, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan
bu Meclis İçtüzüğü değişikliğini gündeme getirdiniz.
Değerli
arkadaşlarım, elbette her kanunun gelmiş olduğu bir iklim
vardır. Bu Meclis İçtüzüğü’nün de bir iklimi var. Aynı
zamanda her kanunun bir ruhu vardır, bu ruh gerçekten çok önemlidir.
Şimdi,
ben size şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye’deki demokrasinin temellerini
oluşturan, felsefesini oluşturan, dünyadaki demokrasinin temellerini
oluşturan, felsefesini oluşturan özellikle kanunların ruhu
üzerine Montesquieu’nun bir eserinden bahsetmek istiyorum. Bakın, 1748’de
bu eser basılmış ve bu eserde saltanatla ilgili hükümler var.
Bakın, diyor ki: “Aracılık eden, bağımlı olan ve
buyruk altında bulunan kuvvetler saltanat hükûmetinin yani temel kanunlar
vasıtasıyla bir kişinin yönettiği hükûmetin niteliğini
teşkil eder.”
Şimdi,
burada neden bahsediyoruz? Maalesef, ülkemizde şu anda bir saray vesayeti
var; “kuvvetler ayrılığı” dediğimiz, “erkler
ayrılığı” dediğimiz noktada yasama, yürütme ve
yargı üzerinde bir saray vesayeti var. Bize göre bu Meclis
İçtüzüğü değişikliği de bu saray vesayetinin bir
ürünüdür değerli arkadaşlarım.
Tabii,
5’inci maddeden de bahsetmek istiyorum. Burada Milliyetçi Hareket Partisine de
özellikle bazı noktalarda eleştiri getirmek istiyorum çünkü onlar da
artık iktidar partisiyle birlikte hareket ediyorlar. Frak
değişikliğine yönelik, daha doğrusu Meclisteki kıyafet
değişikliğine yönelik bir madde bu madde. Aslolan da Meclis
Başkanlarının frak giymesini istemediği ifade
edilmişti, özellikle Komisyon çalışmaları
sırasında. Sayın Erkan Akçay burada olsaydı, onun bir
ifadesi vardı, onu ifade etmek istiyorum.
MEHMET
PARSAK (Afyonkarahisar) – Sayın Akçay burada.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Devamla) - Sayın Erkan Akçay diyor ki: “Bu frak
milletimizin kıyafet anlayışına uygun değildir.”...
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Doğru, evet, doğru. Uygun değil, kuyruklu bir
kıyafetimiz olmadı hiçbir zaman.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Devamla) – …ve aynı zamanda diyor ki: “Millî
değerlerimize uygun değildir.”
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Evet, doğru.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Devamla) – Sayın Akçay, bu kıyafeti,
bildiğiniz gibi 1925 yılında Mustafa Kemal Atatürk
getirmiştir ve bugüne kadar da…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Atatürk’ü hiç karıştırmayın bu işe.
Bakın, yanlış yapıyorsunuz Atatürk’ü
karıştırmayın bu işe.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Devamla) – …Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanları bunu giymişler.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – O zaman giyilmiştir. Atatürk’e bağlamayın
lütfen, yanlış yapıyorsunuz.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Devamla) – Bir de diyorsunuz ki, bakın, burada bir
ifadeniz daha var: “Meclis Başkanları bundan rahatsız.”
diyorsunuz. Bugüne kadar ben -son Meclis Başkanına kadar- bundan pek
rahatsızlık duyanı görmedim.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sordun mu?
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Devamla) – Elbette Atatürk’ten rahatsız olma
düşüncesinde olanlar kıyafetinden de rahatsızlık
duyabilirler buna bir şey demiyorum.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Biz de bir şey demiyoruz.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – Boğazını sıkıyor adamın, daha
anlayamamışsın bu cümleyi.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Devamla) - Ama bakın Sayın Akçay, şimdi
diyorsunuz ki: “Millî değil.” Bakın, bugün yeni bir olay
öğrendik.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Frak, Fransızlardan gelme.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Kravat nereden gelme? Kravat da Hırvatlardan gelme.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Devamla) – “Fransızlardan gelme” diyorsunuz, tamam,
bir şey demiyorum. Bakın, bugün şunu öğrendik: Sayın
Başkan, Alman malı Mercedes Benz Maybach S 600 marka makam aracı
almış, 1 milyon 300 bin euroya.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – 6 trilyon.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Devamla) - Bakın, bu 6 trilyon. Bu millî değil
de, frak millî değil de bu Mercedes mi millî?
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Hayır, o da millî değil.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – Değil, o da değil, binme.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1783) esas sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“MADDE 5
— Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 56’ncı maddesi
yürürlükten kaldırılmıştır.”
Bedia Özgökçe Ertan (Van) ve
arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT ALPARSLAN (Ankara) – Sayın
Başkanım, katılamıyoruz
BAŞKAN
– Başkanlık Temsilcisi?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)
BEDİA
ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, evet, bir kişiye özel düzenlemeyle daha karşı
karşıyayız. Gerçi bu İç Tüzük düzenlemelerinin neredeyse
tamamı kişiye özel ve Anayasa’ya aykırı ama bir de
şöyle bir yönü var: Milletvekillerine ayar vermeyi ve hizaya getirmeyi
amaçlıyor. Fakat bu düzenleme özellikle tam adrese teslim bir düzenleme
olmuş. Özellikle, Meclis Başkanının kendi isteğiyle
fraktan kurtulma meselesi İç Tüzük düzenlemesi olarak
karşımızda şu an. Bizim öncelikle
anlayamadığımız şey, bütün gerekçenin her
tarafında Meclisin daha etkin, şeffaf, verimli
çalışması olarak sunulan İç Tüzük
değişikliğinde bu maddenin yeri ne olacaktır yani bir
şekilde bu düzenleme hayata geçerse Meclis nasıl daha etkin, daha
verimli ve şeffaf çalışacak?
Değerli
arkadaşlar, eğer 56’ncı madde değişecekse tek bir
kişinin talebiyle değil, herkesin ve bütün partilerin görüşü
alınarak değiştirilmeliydi. Daha doğrusu, biz İç
Tüzük’te giyim kuşama dair bir düzenleme olmamasını savunuyoruz,
böylesi daha yerinde olur, halkın vekâletini alan bireylerinin o
saygınlığa mutlaka uygun da davranacağı
varsayılmalıdır. Genel Kurulda da Meclisin her yerinde de kim ne
giymiş, nasıl giymiş yazılı olarak düzenlenmemesi
gerekiyor. Bu konunun önünün açılmasının bir istismara yol
açmayacağını düşünüyorum ben.
Bir
düşünün, öncelikle bir Hemşinli milletvekili
arkadaşımızın kendi yöresel kıyafetleriyle Genel
Kurula geldiğini varsayarsak bu görüntü asla Genel Kurulun
saygınlığından bir şey düşürmez, tam aksine bu
Parlamentonun özgürlükler hanesine, demokrasi hanesine bir artı
kazandırır. Biz herkesin istediği gibi giyinmesini savunuyoruz.
Ben
56’ncı maddeye dair bir örnek vereceğim, gereksiz bir detay diyoruz
çünkü biz. Bu maddenin varlığı nedeniyle 1973 yılında
rahmetli Nermin Neftçi Meclis Başkan Vekili seçilince kürsüye koyu renk
etek, ceket ve beyaz papyonla çıkmak zorunda kalmıştı. Cumhuriyet
tarihinde hem de elli yıl sonrasında ilk defa bir kadın Meclis
Başkan Vekili seçilmişti ama böylesi bir garip uygulamaya maruz
kalmıştı.
Her ne
kadar Sayın Şentop “Teamülleri kural hâline getiriyoruz.” dese de
teamül rejimi Parlamento hukukunun bir parçasıdır, bu teamüllere
herkesin uyacağını düşünüyoruz.
Bizler
demokrasimizin gelişmesinin şeklî şartlara değil,
çoğulculuğa saygı duymaktan geçtiğine inanıyoruz.
Bunun en güzel örneği, kurucu Meclisin 1920 yılında Ulus’taki
eski Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde çektiği fotoğraftır
örneğin. O fotoğraf karesine giren milletvekillerinin
oluşturduğu, yazdığı Anayasa’nın özgürlükçü
ruhuna bir daha ne yazık ki ulaşılamamıştır.
Dolayısıyla,
“Kadın vekiller pantolon mu giymiş?” ya da “Meclis Başkanı
frak mı giymiş, giymemiş mi?” tartışmaları yerine
artık bu felsefeyi kurmanın, bu Meclisin böylesi bir felsefeye sahip
olmasının yollarını aramalıyız diye
düşünüyoruz.
1920
yılında çekilen o fotoğraf karesinde Türkler, Kürtler, Araplar,
Çerkezler vardı. Bugün hâlâ 1920 tarihli Meclis Türkiye tarihinin ön
özgürlükçü Meclisi olarak kabul ediliyor çünkü onun kuruluşu, felsefesi
ülkenin her bir rengini önemli ölçüde barındıran bir Meclisti ve
ortak tarih, ortak acılar ve ortak mücadele sonucu kurulan Mecliste her
mebus kendi kimliği ve en saygın görünümüyle ve ortaklaşma
ruhuyla katılmışlardı. Birbirinden farklı olmanın
bu ülkeye zenginlik kattığını düşünen insanlar
vardı fakat bugün bu felsefeden kopmuş, tekçiliği amaç
edinmiş bir siyasal iktidarın aykırı tek bir sese dahi
tahammül edemediği bir Meclisle karşı karşıyayız.
Aslında,
bu Meclisin esas derdi kıyafet değil, Meclis
Başkanının tarafsızlığını
sağlamak, Meclisin itibarını korumak, Meclis
Başkanının görevini hakkıyla yerine getirmesi için garanti
ve güvence sağlayan bir düzenlemeyi amaç edinmek olmalıdır.
Meclis Başkanının bize göre şu an ilgilenmesi zorunlu olan
en önemli görevi, bu Meclisteki tüm milletvekilleriyle aynı
saygınlığa sahip olan ve şu anda cezaevlerinde tutsak
edilen sayın milletvekillerinin haklarını korumak
olmalıdır. Hâlen tutuklu olan milletvekilleri hakkında tek bir
söz dahi etmemesi kabul edilemezdir.
Sayın
Selahattin Demirtaş’ın da mektubuna bir an önce yanıt vermesini
bekliyoruz ve bir an önce Sayın Meclis Başkanının
“Milletvekillerinin yeri Meclistir.” demesini bekliyoruz diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
III- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Maddede yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN
– Evet, maddede yoklama talebi var, önce bu talebi
karşılayacağız.
Sayın
Özel, Sayın Altay, Sayın Aydın, Sayın Gürer, Sayın
Çamak, Sayın Engin, Sayın Durmaz, Sayın Gökdağ, Sayın
Akyıldız, Sayın Demirtaş, Sayın Arslan, Sayın
Akaydın, Sayın Doğan, Sayın Balbay, Sayın Çam,
Sayın Tamaylıgil, Sayın Ayata, Sayın Göker, Sayın
Özdiş, Sayın Yedekci, Sayın Erkek.
Evet,
yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2 Milletvekilinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi (2/1783) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6’ncı
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin
6’ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“MADDE 6
– Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 57 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
MADDE 57
- Başkan birleşimi açarken tereddüde düşerse yoklama yapar.
Görüşmeler
sırasında işaretle oylamaya geçilirken, yirmi milletvekili
ayağa kalkmak veya önerge vermek suretiyle yoklama
yapılmasını isteyebilir.
Yoklama,
elektronik oy düğmelerine basmak, imzalı pusula vermek veya
Başkan lüzum gördüğü zaman ad okunmak suretiyle yapılır.
Yoklama
sonucunda, üye tamsayısının en az üçte birinin mevcut
olmadığı anlaşılırsa, oturum en geç bir saat
sonrasına ertelenebilir. Bu oturumda da toplantı yeter
sayısı yoksa, birleşim kapatılır.”
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara Bursa
Fatma Kaplan Hürriyet Akın
Üstündağ Yakup
Akkaya
Kocaeli Muğla İstanbul
Uğur Bayraktutan Ali
Akyıldız
Artvin Sivas
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 6’ncı maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Meral
Danış Beştaş
Gaziantep Diyarbakır Adana
Mithat Sancar Bedia
Özgökçe Ertan Lezgin
Botan
Mardin Van Van
Adem Geveri
Van
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Meclis Başkan Vekilimiz?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
BEDİA
ÖZGEKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tüm
beyanlarımızda belirttiğimiz gibi, bu İç Tüzük
değişikliğinin tamamı ya kişiye ya da gruba özel. Bu
da gruplara özel bir düzenleme. Bu değişiklik teklifiyle yasama
organının çalışma düzeni açısından en önemli
konularından biri olan oylama işlemi tırpanlanıyor. Oturumu
yöneten başkan ve divan üyelerinin müzakereye ve oylamaya
katılmaları mümkün değil iken yoklamaya dâhil edilmeleri ise
tarafsızlık ilkesiyle bağdaşmayan bir uygulamadır.
Değerli
arkadaşlar, bir yasa tasarısı ya da teklifi oylanırken
hangi partinin hangi tutum içerisinde olduğunu biz oylamalarla
anlıyoruz ve bu, oylamalarla ancak ortaya çıkıyor. Bu görüntü
bir fotoğraftır ve genellikle de çok önemli bir
fotoğraftır. Sizler de kabul edersiniz ki çok önemli görüşmelere
dair yapılan oylamalar Türkiye'nin tarihine bir fotoğraf olarak da
yansımıştır ve hafızasında
kalmıştır. Örneğin, gizli oylamaya sırıtarak ve
hangi oyu verdiğini göstererek oy vermek bir fotoğraftır ve
aynı zamanda bir utançtır. Keza, Denizlerin idamına el
kaldıranların resmi, bugün Türkiye tarihinin en önemli ve unutulmaz
fotoğraflarından biridir. Ben şu ana kadar yürütülen bütün
faaliyetlere dair şunu söyleyebilirim ki yasama organının
işlevini olması gerektiği şekilde işletmeye gayret
eden kesim muhalefet partileridir. Büyük bir gayret harcayarak hem yasama
fonksiyonunun yerine getirilmesi için hem de bu emeği ortaya
çıkarabilmek için büyük gayretler harcıyoruz. Tek başına
bunu kaldırmak, bu maddeyi kaldırmak İç Tüzük’ün
bütünlüğünü, genel kurgusunu ve genel kompozisyonunu bölme
amaçlıdır. Bu teklif, HDP’yi susturalım, muhalefeti
susturalım teklifidir. Dolayısıyla çoğulculuğu
değil, çoğunluğun tahakkümünü hedefleyen bu İç Tüzük
Değişiklik Teklifi’nin bu maddesini kabul etmiyoruz ve
çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.
Sayın Başkan, AKP ve MHP ittifakı İç
Tüzük’ün 57’nci maddesini değiştirerek kendi durumlarına
aslında yasallık kazandırma çabasındadırlar.
Şöyle ki hepimiz şahidiz şu duruma: İktidar partisinin
milletvekilleri bu salonda ne konuşulursa konuşulsun genellikle
bizleri duymamak için -sanıyorum- sürekli olarak dışarıda,
bahçedeler. Genel Kurulda bizler söz söyleme ve toplumun derdini anlatma
çabası içerisindeyiz ve iş sadece oylamaya geldiğinde ya ara
veriliyor ya da içeride ne konuşulduğunu bile bilmeyenler
koşarak içeri girip oylamaya katılıyorlar. Bu görüntü aslında
çok ayıptır hem de -kusura bakmayın ama- çok komiktir fakat biz
buna gülmüyoruz. Çünkü çok acı bir tablodur bu Meclis adına. Siz,
muhalefetin 57’den kaynaklanan durumunu suistimal etiğini ve Meclisi
kapatma amacı taşıdığını iddia ediyorsunuz.
Bunu asla kabul etmiyoruz. Biz, Meclisin çalışmasını,
hakkıyla çalışmasını istiyor ve sizi buna zorlama
araçlarını kullanıyoruz. Asıl siz toplumun
sorunlarını duymak istemiyorsunuz.
Sayın Ramazan Can, görüşmelerin ilk gününde
açıkça suistimalden bahsetti. Özel olarak ilgimi çekti. Benim de içimde
kalmasın, buradan söylemek istiyorum. Anımsayın, iki ay kadar
önce çocuğa yönelik cinsel istismar başta olmak üzere çocuk
istismarının bütün boyutlarının araştırılması
için bir araştırma önergesi vermiştim. Grup önergesi
oylanmasın ve gündemden düşsün diye iktidar partisi belki de ilk defa
bu Mecliste yoklama talep etti ve o gün vekiller Meclise gelmeyerek, oylamaya
katılmayarak Meclisi kapatmaya vesile oldular. Evet, o gün Genel Kurul
oturumu kapatıldı. Bu yoklama talebini de Sayın Can
istemişti. İşte asıl suistimal sizin
yaptığınızdır.
BAŞKAN
– Sataşmayın lütfen Sayın Ertan.
BEDİA
ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Ve emin olun ki iktidarın talep ettiği bu
yoklama fotoğrafı da toplum olarak hafızamızda ve Meclis
tutanaklarına yansımıştır.
Bizler
buradayız, çalışma, Genel Kurulu çalıştırma
derdindeyiz ama siz ne yapıyorsunuz? “Genel Kurula gelmesek de olur.”
diyorsunuz, Meclisin fonksiyonunu yok etme gayretindesiniz. İki
yıldır Meclisin anlamsız bir yer olduğu imajını
işte böylesi düzenleme ve davranışlarla sağlıyorsunuz.
Sizin en büyük işleviniz artık Meclisi hiçleştirmek olmuş.
Ve Başkanlık Divanını toplantı yeter
sayısına dâhil etmek de ne oluyor, ben bunu anlamış
değilim. Bu hangi mantıkla açıklanabilir? Mutlaka
açıklamanız gerekiyor.
Eğer
her önüne gelen çiğneyecekse biz neden “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
anayasası vardır.” diyoruz? Ülke, kanun tanımazların, hukuk
bilmezlerin tahakküm kurduğu bir yere dönüşüyor gitgide. İç
Tüzük 57’de yapılmak istenen değişikliğin Anayasa’nın
96’ncı maddesine, amir hükmüne açıkça aykırı olduğunu
görmüyor musunuz? Anayasa’nın 96’ncı maddesi bu durumu açıkça
düzenlemiş. Bütün işlerin üçte 1 çoğunlukla olmasını
emrediyor bu madde. Bu kadar açık şekilde Anayasa’ya
aykırılığı savunmanız suistimal değil de
nedir, tahakküm kurma değil de nedir? İstiyorsunuz ki muhalefet her
daim hazır kıta, Genel Kurulda hazır bulunsun; kendi çalsın
kendi söylesin. Biz bunu kabul etmiyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, sadece tutanaklara geçsin.
BAŞKAN
– Sataşma olarak kabul etmiyoruz, tutanaklara geçsin bakalım.
İktidar olarak hakkınızı kullandınız, İç
Tüzük’ten doğan hakkınızı.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Hatibin nezaketine de aykırı davranmak
istemem. Mecelle’de bir hüküm vardır “Bir hakkın
istismarını kanun himaye etmez.” diye. Suimisalden de emsal olmaz.
Velev ki biz hakkı kötüye kullandıysak bu başkalarının
hakkı kötüye kullanmasına örnek teşkil etmez.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum, çok açıklayıcı bir bilgi oldu,
tutanaklara geçti.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin
6’ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Ali Akyıldız
(Sivas) ve arkadaşları
“MADDE 6
– Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 57’nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
MADDE 57
- Başkan birleşimi açarken tereddüde düşerse yoklama yapar.
Görüşmeler
sırasında işaretle oylamaya geçilirken, yirmi milletvekili
ayağa kalkmak veya önerge vermek suretiyle yoklama
yapılmasını isteyebilir.
Yoklama,
elektronik oy düğmelerine basmak, imzalı pusula vermek veya
Başkan lüzum gördüğü zaman ad okunmak suretiyle yapılır.
Yoklama
sonucunda, üye tamsayısının en az üçte birinin mevcut
olmadığı anlaşılırsa, oturum en geç bir saat
sonrasına ertelenebilir. Bu oturumda da toplantı yeter
sayısı yoksa, birleşim kapatılır.”
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Başkan Vekilimiz?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Sivas Milletvekili Sayın Ali Akyıldız
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Akyıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
AKYILDIZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım, Meclisimizin ve basınımızın
kıymetli çalışanları ve ekranları başında
bizleri izleyen çok değerli yurttaşlarım; ben de hepinizi
sevgiyle, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde söz
aldım.
Yapılan
düzenleme yoklama işleminin
sınırlandırılmasını amaçlamaktadır. Oysaki
milletvekillerinin en az 20’sinin kanun teklif ve tasarıları
görüşülürken yoklama talebinde bulunması, görüşmelere
olabildiğince fazla milletvekilinin katılmasını
sağlamak anlamında önemlidir. Bir milletvekilinin maddelerin
görüşülmesi esnasında Genel Kurulda hazır bulunması tüm
yurttaşlara karşı asıl görevidir. Bir irade Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, Genel Kurulda katledilmemelidir bence. Bu durum kanun yapımında
da sakatlıklar doğuracaktır.
Düzenleme
ayrıca Anayasa’mızın 96’ncı maddesine
aykırıdır. Şöyle ki: 96’ncı madde Genel Kurul
oturumlarının ne şekilde açılacağını,
yoklamanın ne şekilde yapılacağını söylemekte ve
“Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapacağı seçimler dahil bütün
işlerinde üye tamsayısının en az üçte biri -yani 184
kişi- ile toplanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada
başkaca bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt
çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir
şekilde üye tam sayısının dörtte birinin bir
fazlasından -yani 139 kişiden- az olamaz.” demektedir. Yoklama
istenilememesi nedeniyle, bir kanun maddesi oylanırken Genel Kurulda
toplantı yeter sayısının olup olmadığı
tespit edilemeyecek, başka bir ifadeyle, toplantı yeter
sayısının çok altında bir sayıyla kanun maddesinin
kabul edilmesi gibi Anayasa’ya aykırı bir durum ortaya
çıkabilecektir.
İç
Tüzük değişikliğine ilişkin bu teklif, iktidar grubunun
demokrasi anlayışındaki faşizan tezahürü bir kez daha
göstermesi bakımından ibret ve kaygı vericidir. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kurumsal saygınlığına bu yolla müdahale
edilmektedir. Haksız bir saldırının ötesinde, gayriciddi ve
keyfîlik içeren bir zihniyetle de karşı karşıyayız.
Düşük yoğunluklu demokrasilerde ve Orta Asya tipi demokrasilerde
örneği görülebilecek ve özü itibarıyla da Meclis içi darbe
niteliğinde olan bu İç Tüzük Değişikliği Teklifi’yle
karşı karşıya kaldık.
Demokrasiyi
çoğunlukçu bir anlayıştan ibaret zannedenler ya da böyle
olmadığını bildikleri hâlde bu anlayışın
temsilcisi olanlar toplumlarına büyük acılar
yaşatmışlar, ağır bedeller ödetmişlerdir. Siyasi
iktidar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde mutlak çoğunluğa sahiptir,
gündemi belirleme gücüne sahiptir ancak siyasi iktidar, bu mutlak gücüyle yetinmemekte,
muhalefeti tümden susturmak istemektedir. Bu yaklaşım ve girişim
hiçbir şekilde kabul edilemez.
Meclisin
ve millî iradenin sesi kısılmaktadır, millî irade ve egemenlik
ayaklar altına alınmaktadır. Demokrasilerde millî irade ve
egemenlik iktidar çoğunluğundan ibaret değildir, muhalefet de millî
iradenin ve egemenliğin temsilcisidir. Siyasi iktidar muhalefeti tümden
susturmak ve sindirmek istemektedir, âdeta bir ejderha gibi demokrasinin nispi
kırıntılarını da yutmak ve yok etmek istemektedir.
Demokrasiyi tümden yok edecek bu yaklaşım ve girişim hiçbir
şekilde kabul edilemez.
Hukuku
araç olarak gören ve onun üstünlüğünü sindiremeyen, sayısal gücüne
güvenen patolojik ve narsist bir zihniyet hukuk ve siyaset istikrarına da
darbe vurmaktadır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi sipariş ya da talimat üzerine seri imalat yapan bir
kuruma dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bu zilleti kabul etmemiz mümkün değildir, bu zillete
tahammül etmemiz de söz konusu olamaz.
Ben
tekrar hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Akyıldız.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
7’nci
madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi’nin 7’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Meral
Danış Beştaş
Gaziantep Diyarbakır
Adana
Mithat Sancar Adem
Geveri Lezgin
Botan
Mardin Van Van
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara
Bursa
Yakup Akkaya Fatma
Kaplan Hürriyet Akın
Üstündağ
İstanbul Kocaeli
Muğla
Uğur Bayraktutan Selina
Doğan
Artvin İstanbul
BAŞKAN
– Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray)
–Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Başkan Vekilimiz?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Selina
Doğan konuşacaktır.
Sayın
Doğan, buyursunlar. (CHP sıralarından alkışlar)
SELİNA
DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Meclis İçtüzüğü’nün 7’nci maddesiyle ilgili
vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşacağım.
Sayın
milletvekilleri, sanırım Türkiye’nin bu son yıllarını
ileride araştıracak olan araştırmacılar, ülkenin
siyasi atmosferi kadar bireylerin ve toplumun psikolojisini de masaya
yatırmak zorunda kalacaklar çünkü yaşadıklarımız
kocaman bir akıl tutulmasından başka bir şey değil,
ben başka türlü açıklayamıyorum.
Günlerdir önce Komisyonda, ardından Genel Kurulda
tartıştığımız bu İç Tüzük
değişikliğinin ülkenin bir ihtiyacı olmaktan öte iktidar
partisinin bir tasarrufu olduğunu benim gibi hepiniz de biliyorsunuz. Bu
değişikliği her ne şekilde gerekçelendirirseniz gerekçelendirin,
asıl olarak muhalefetin sessize alınmak istendiğini hepimiz
biliyoruz. Demokrasilerde muhalefetin önemine ilişkin burada uzun uzun
konuşmayacağım tekrar, sadece şunu söylemek istiyorum:
Muhalefet susturmanın bir ülke için ne anlama geldiğini ve bunun
ilerleyen yıllarda ülkeyi nasıl bir felakete sürükleyeceğini
hesaplamadan hareket ediyor iktidar partisi ve paydaşı.
Bugün, AKP ve onun Genel Başkanı demokrasilerde
muhalefetin kararları ve gidişatı etkileyebilme gücünü yok etmek
istiyor. İktidar partisi demokratik bir ülkede olması gereken tüm
kurumları tek tek susturuyor. Medya suskun, akademiler suskun, iş
dünyası suskun, işçi sendikaları suskun, sivil toplum ise
sessizliğe gömülmüş durumda; sırada muhalefet partileri var.
Bakın, Türkiye’de çok tartışmalı bir referandum sürecinden
geçtik, hile ve şaibe iddialarıyla birlikte taraflardan biri kıl
payı kazandı, toplum tam ortadan ikiye bölündü. Hâl böyleyken
seçimleri kazanan tarafın bu dengeyi göz önünde bulundurarak hareket
etmesi beklenirken bizde tam tersi oluyor. İktidar “Ben yaptım,
oldu.” buna karşı çıkınca da “İşinize gelirse.”
diyor.
Peki, bu yüzde 50 nerede konuşacak? Yüzde 50’nin
görüşleri Parlamentoda dile getirilmeyecekse nerede dile getirilecek?
Geriye mecburen Parlamento dışı muhalefet kalıyor ancak
sokağa çıkanlara da iktidarın neler
yaptığını çok iyi biliyoruz, daha iki gün önce
Ankara’nın göbeğinde polis bir vatandaşın kolunu
kırdı. Burada amacınız nedir? Sokağa çekip orada tüm
devlet gücünü de arkanıza alarak tüm muhalefeti imha mı edeceksiniz?
Bir mafya lideri çıkıp “Cezaevini basacağız, insanları
ağaçlara ve direklere asacağız.” diyor ve bu ülkenin
savcıları harekete geçmiyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Üstü kapalı şekilde bu mafya liderleri üzerinden
toplum üzerinde korku mu yaymaya çalışıyorsunuz?
Sayın milletvekilleri, burada başka bir konuya
daha dikkat çekmek istiyorum. Bu Tüzük değişikliği hiçbir
toplumsal talep olmadan gündeme geldi, oysa milyonlarca kadın İç
Tüzük’teki cinsiyetçi söylemlerin özel bir cezai yaptırımla karşı
karşıya olmasını talep ediyor. Ben bununla ilgili bir
değişiklik teklifi vermiştim, bunun dikkate
alınmasını talep ediyorum.
Toplumu,
muhalefeti savunmasız ve suskun bırakma çabanız, esasen 20
Temmuz 2016 OHAL ilanıyla zirve yaptı. Bu tarihten sonra, adil
yargılanma hakkını hukuka aykırı biçimde askıya
aldınız, masumiyet karinesini yerle bir ettiniz. Keza, OHAL
kapsamında, avukat-müvekkil ilişkilerini savunma hakkını da
engelleyecek biçimde kısıtladınız. Tutuklu bulunan avukat
meslektaşlarımın dahi sanık olarak savunma
hakkını kısıtladınız. Somut bir örnek vereyim:
Sizin getirdiğiniz OHAL düzenlemesine göre tutuklular, birinci derece
akrabaları dışında kimseyle görüştürülmüyorlar. Tutuklu
bulunan insan hakları aktivisti İdil Eser’in hayatta hiçbir birinci
derece yakını yok sayın milletvekilleri. Hakkında hiçbir
yargı kararı olmayan İdil Eser, büyük bir
yalnızlığa mahkûm edilmiş durumda ve avukatları
dışında hiç kimseyle görüştürülmüyor. Şimdi soruyorum:
Tüm muhalefeti, yeni inşa etmekte olduğunuz 170 tane cezaevine mi
tıkacaksınız?
Sayın
milletvekilleri, bir başka husus daha var, Venedik Komisyonu’nun bir
raporu var Sayın Ergun Özbudun’un da katkılarıyla
hazırladığı. Şöyle söylüyor bu raporda: “Muhalefetin
nasıl hareket edeceğiyle ilgili olarak mevcut siyasi kültürün rolü,
onunla ilgili yasal düzenlemeden daha önemlidir. Belirli bir olgunluğa
ulaşmış ve tahammül kültürünün oluştuğu demokrasilerde
yasal dayanak olmasa da muhalefet geniş haklardan yararlanabilmektedir. Bunun
tersi durumlarda ise yasal dayanak tahammül kültürünü geliştirmektedir.”
diyor. Dolayısıyla, bu açıdan, söz konusu İç Tüzük Venedik
Komisyonu raporuna da aykırıdır.
Bu bir
OHAL iç tüzüğüdür, bu hâliyle bu İç Tüzük’ü kabul etmemiz mümkün
değildir.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Sibel
Yiğitalp, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, buradan, tutsak olan eş
başkanlarım, milletvekili arkadaşlarım, belediye eş
başkanlarım, il ve ilçe yöneticilerimi selamlıyorum,
saygılarımı sunuyorum.
Ve yine,
parti sözcümüz Sayın Ayhan Bilgen’in Silivri Cezaevinde yazmış
olduğu bir kitabı var, oradan kısa bir alıntı yapmak
istiyorum: “Özgürlük, demir kapıyla, dört duvarla, tel örgüyle,
penceredeki parmaklıkla engellenebilecek bir şey değildir.
Zihinde, yürekte başlar özgür olma iddiası. Özgür olmayanın ne
inancı olur ne ahlakı olur ne de aklı. Ben özgür olduğuma
inanıyorum. En azından, öyle olmaya çalışıyorum.”
Şimdi,
bu noktaya nasıl geldik? Bugün burada Meclisin tekzip hakkı
gasbediliyor ve bunu yaparken de... Aslında 15 Temmuz darbe girişimi
üzerinden bugün bu noktaya geldik.
15 Temmuz
darbe girişiminde, evet, insanlar sokaklara çıktı, 250 insan
yaşamını yitirdi, binlerce insan yaralandı. Neden
sokağa çıktı? Darbeye “Hayır.” demek için çıktı.
Neden sokağa çıktı? Ne sivil darbe ne askerî darbe
istemediği için çıktı. Peki, bu insanların, sokağa
çıkan bu kadar insanın, binlerce insanın şu andaki
taleplerine karşı mevcut AKP Hükûmeti ne yapıyor, bunu biraz
anlatmak istiyorum.
Herhâlde
bu kadar insanın, binlerce insanın, buradaki partilerin ve başta
bizim karşı çıkmamızın sebebi bunlar değildi.
Belediyelere kayyum atayın diye 15 Temmuz darbe girişimine
“Hayır.” demedik. Aynı şekilde, OHAL ilan edin diye de biz
darbelere karşı durmadık. Biz, bugün, darbeye neden
karşı durduk? Sivil, demokratik, bu ülkenin çoğulcu
yaşamına uygun bir anayasa gelsin ve ortak bir yaşam olsun diye
darbeye karşı durduk. Peki, milyonlarca oy almış
Türkiye'nin üçüncü büyük partisi tutuklanmasına rağmen o kadar insan
neden hayatını yitirdi? Herhâlde bunları yapın diye
yaşamını yitirmediler ya da halk size, 30 + 50 milyon... Her ne
kadar siz “50 milyon.” diyorsanız bile, 30 + 50 milyon yani bir bütün, 80
milyon yaşamını demokratik bir zeminde sürsün diye darbeye
karşı durdu ama siz ne yaptınız? Cezaevlerini doldurdunuz,
işkenceler yapıyorsunuz, bir talimatla gözünün üstünde
kaşın var diye insanlar tutuklanıyor. Her yerde arama
noktaları var, her yerde insanların yaşam alanını
daraltacak en ağır uygulamalar yapılıyor.
Bunun
dışında, halk size medyaya sansür uygulayın diye de 15
Temmuz darbe girişimine karşı “Hayır.” demedi.
Bunun
dışında, halkın bugün size verdiği çek neydi? Bu
ülkeyi demokratikleştirin diye vermişti, ilk iktidara
geldiğinizde insanların bir arada yaşaması konusundaki o
umut veren politikanızdan dolayı vermişti ama 15 Temmuzdan
sonra, maalesef, bugün gerçekten ülkenin en ağır, en kaotik, en
sancılı döneminde yaşıyoruz.
Bunu
anlatırken de Diyarbakır’da şu anda parkta oturan
arkadaşlarımdan bahsetmek istiyorum. Biz Türkiye’nin 3’üncü büyük
partisiyiz, ister kabul edin ister etmeyin. Bizim dün akşam 2
arkadaşımızın vekilliği üzerinden burada savunmalar
yapıldığında, bir tane vicdanlı şu sıralardan
çıkıp da “Bu doğru değildir.” diyemedi. Bu kadar cesareti
kırılan bir iktidar üyeleri olmamalıydı. Bizim şu anda
“Adalet ve vicdan nöbeti” tuttuğumuz yerde, Türkiye’nin 3’üncü büyük
partisi olan bizim partimizin etrafı, iki çember şeklinde askerî
güvenlik önlemleriyle tamamen abluka altına alınmış.
Tamamen sivil bir eylem ve şunu söylüyor, diyor ki: “Ben demokrasi ve
vicdan nöbeti tutuyorum ve en ufak bir şiddet eyleminin olmasına izin
vermeyeceğim.” Buna karşılık ne yapıyor oranın
yerel yöneticileri? Oraya bir sandalye, vekillere sadece bir sandalye, bir
battaniye veriyor. Onların yanına bir insanın girmesine bile
izin vermiyor. O arkadaşlarımız 55 derece sıcaklıkta
orada oturuyorlar. Yani burada biz bunun çabasını verirken ve en
meşru talebimizken ve en meşru hakkımızken bunun
sancısını yaşıyoruz. Tutuklanan biz, belediyelerimize
kayyum atanan biz; bizi terörize eden sizsiniz, burada her gün laf söyleyen de
sizsiniz. Faysal Vekilin, Tuğba Vekilin vekilliğini düşürmek
için binbir tane bahaneler oluşturdunuz ve bunu da kendinizin
inanmadığı şekilde savunma yapmaya
çalıştınız. Hoş çuvalladınız, olmadı,
bunu da zorla ve ısrarla sürdürmeye çalıştınız.
Kapatırken
şunu tekrar söylemek istiyorum: Bu ülkede şu an kaos,
istikrarsızlık, içeride ve dışarıda düşman
üreterek herkesi birbirine düşman etme politikalarına son verin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) - Bizim tutuklanmamız da bizim
belediyelerimizi karakola dönüştürmeniz de size hiçbir fayda etmeyecektir.
En kısa zamanda bunun hesabını vereceksiniz hukuk
karşısında diyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
7’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.51
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-------0-------
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
492
sıra sayılı İç Tüzük Teklifi’nin görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon
ve Başkanlık temsilcisi burada.
8’inci
maddede kalmıştık.
8’inci
madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki adet önerge vardır,
okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 8’inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Meral
Danış Beştaş
Gaziantep Diyarbakır Adana
Mithat Sancar Lezgin
Botan Adem
Geveri
Mardin Van Van
İmam Taşçıer
Diyarbakır
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara Bursa
Yakup Akkaya Fatma
Kaplan Hürriyet Akın
Üstündağ
İstanbul Kocaeli Muğla
Uğur Bayraktutan Serkan
Topal
Artvin Hatay
BAŞKAN
– Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÜZCÜSÜ CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Başkanlık Temsilcisi?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Hatay Milletvekili
Serkan Topal.
Buyurun
Sayın Topal. (CHP sıralarından alkışlar)
SERKAN
TOPAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
bu maddeyle, muhalefete on dakika süre verilebilme ihtimalinin
varlığına dahi tahammül edemediğinizi gösteriyorsunuz.
15 Temmuz
gecesi demokrasimizi alaşağı etmek isteyen eski
ortaklarınız amacına ulaşamamış, o gece kazanan
ulusumuz ve parlamenter sistem, parlamenter demokrasi olmuşken bu İç
Tüzük değişikliği millî iradeye darbe niteliğinde
değil midir? İşleyen demokratik bir Parlamento mu istiyoruz,
yoksa sarayın siparişi üzere kanun yetiştirme
telaşında tek sesli bir saray noteri mi istiyoruz? Eğer noter
olacaksak hakkın, hukukun, adaletin, doğruların, halkın
noteri olalım diyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, tek adama yetki veren
hukuksuz Anayasa değişikliğinden sonra sıra millî iradenin
sesinin kesilmesine mi geldi? Neydi iktidarı rahatsız eden şey?
Bu Meclisin yasa yapamıyor olması mı? Bu Meclis Kasım
2002’den bugüne kadar tam 2.262 kanun yapmış, tam 2.262 kanun. Yasama
sizin için önemli bir işlev olarak görülseydi 20 Temmuz sivil darbesinden
bu yana kanun hükmünde kararnamelerle ülke yönetilmesine razı
olmazdınız. Bugün ülke KHK’larla yönetiliyor. Siz yasa yapmaktan,
etkinlikten, verimlilikten bahsediyorsunuz ama maalesef bu hiç de
inandırıcı değil değerli arkadaşlar.
İktidar, Meclisi kendi bağı, bostanı
gibi mi görüyor? Tek tip bir milletvekili profili mi istiyor, bir grup mu
istiyor? Seçeni susturan iktidar onun seçtiklerini de mi susturmak istiyor? Ana
muhalefet partisi olarak bizler, her hafta grup önerileriyle ülkedeki
sorunları dile getiriyoruz; yanlışlarınızı,
eksikliklerinizi dile getiriyoruz, doğruları dile getiriyoruz. Genel
başkanlarının deyimiyle metal yorgunluğu yaşayanlar
acaba bundan rahatsız mı oluyor? Cumhuriyet Halk Partisinin grup
önerileri olmasaydı bu millet nasıl öğrenecekti Ensar’daki çocuk
tacizi ve tecavüzlerini? Bu millet nasıl haberdar olacaktı cemaat
yurtlarında yanan masum yavrularımızdan? Bu millet nasıl
öğrenecekti KPSS sorularını çalan eski
ortağınızı? Nasıl gündeme gelecekti tarım üreticilerinin
sorunları? Nasıl gündeme taşınacaktı Soma
katliamı? Basın özgürlüğünü, terörü, kadına şiddeti,
faili meçhul cinayetleri, doğa katliamını nasıl
öğreneceklerdi? Devlette liyakat sistemini çökerttiğinizi ve bütün
kurumların FETÖ işgaline açıldığını
nasıl öğreneceklerdi? Elbette öğrenemeyeceklerdi çünkü havuz
medyası zaten üç maymunu oynuyor; görmüyor, duymuyor, konuşmuyor. Tek
konuşan ana muhalefet, onu da susturursak memlekette sorun kalmaz diye mi
düşünüyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, söz söyleyerek kanaatlerimizi burada ifade etmeyeceksek,
düşüncelerimizi burada ifade etmeyeceksek el kol hareketleriyle mi bunu
ifade edeceğiz? Siyasetçinin sermayesi sözüdür. Bunu bir kez daha burada
ifade ediyoruz. Memleket meseleleri üzerinde fikir yürütmeyeceksek,
seçildiğimiz ilimizin, memleketimizin sorunlarını burada ifade
edemeyeceksek burada olmamızın anlamı nedir arkadaşlar?
Mesela koca Hatay’ımızın koca sorunlarını üç dakikada
biz nasıl ifade edebiliriz, nasıl anlatabiliriz?
Bu
değişiklikle, buradan, maalesef bir uzlaşma kültürü çıkmaz,
demokrasi çıkmaz, hoşgörü çıkmaz, adalet çıkmaz. Muhalefet
susarsa, yazarlar susarsa, sanatçılar susarsa maalesef yine
kandırılırsınız ve maazallah yine
çıkarsınız “Rabb’im de milletim de affetsin.” demek zorunda
kalırsınız. Bunu dememek için bir kez daha düşünün.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERKAN
TOPAL (Devamla) – Ve biz asla burada susmayacağız,
susturulmayacağız.
Teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Diyarbakır
Milletvekili İmam Taşçıer.
Buyurun
Sayın Taşçıer. (HDP sıralarından alkışlar)
İMAM
TAŞÇIER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İç Tüzük değişikliğinin amacı,
muhalefetin sesini kesmektir. Bunu iki şekilde düzenlemiş. Biri;
zaman bazında kesmek, ikincisi ise düşünce ve ifade özgürlüğü
temelinde kesmektir, hele hele Kürtleri hiç konuşturtmamaktır.
Kürsüde tek tipçi konuşmaya sevk etmek getirilmek istenen ve bunu süre
içinde normal yaşama uygulamaktır, tüm vatandaşlara bunu
uygulamaktır.
Evet,
milletvekili arkadaşlarım, ben Kürt’üm, ana dilim Kürtçedir,
doğduğum il Kürt ilidir, doğduğum coğrafya
kürdistandır ve ben binlerce yıldır atalarımdan,
dedelerimden beri, on binlerce yıl bu vatanda yaşamışım.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Bölücülük yapıyorsun, Türkiye de kardeşim, işte
bölücülük dediğimiz bu yani inadım inat!
İMAM
TAŞÇIER (Devamla) - Uzaydan da buraya gelmedik. Peki, bu sözcükler isim ve
sıfat temelinde yasaklanırsa biraz önce benim
kullandığım bu sözcükler ceza nedeni mi olacak?
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sadece Kürtler mi yaşıyor yani.
İMAM
TAŞÇIER (Devamla) - Bunu kim düzenliyorsa bunu dile getirmesi gerekir,
netleştirmesi gerekir bunları, muğlakta bırakmaması
gerekir.
Daha önce
defalarca bu kürsüde ben ifade etmiştim, ben ilkokula giderken Türkçeyi
öğrendim ve inanıyorum, AKP’li vekil arkadaşlarımızdan
da, CHP’den de ve diğer partideki arkadaşlarımızdan da bu
durumda olanlar vardır. Babam, annem bir tek kelime Türkçe bilmiyordu,
onlara sorulduğunda “Nerelisin, hangi şehirdensin?” işte “…”(x)
Kürtlerin bir şehrindeyim, ismini veriyordu, “Memleketin neresi?” “…”(xx)
ya da “kürdistan” diyordu. Bir tek kelime Türkçe bilmeyen bir insan bunu
söyleyecek ve bu kültürünü binlerce yıl da yaşatmış.
Kimlerle bunu yaşatmış, bu kültürünü? Kültür
Bakanlığının yayınladığı ve Sayın
Erdoğan’ın ismini her zaman zikrettiği Ahmedi Hani’nin Mem u
Zin’inde yaşatmış. Kimlerle yaşatmış bu kültürü?
Melaye Ciziri’yle yaşatmış, Feqiye Teyran’la
yaşatmış, Ciğerhun’la
yaşatmış. Bunlar kendi o edebi şiirlerinde,
kitaplarında “Kürt, Kürdistan,
Botan, Serhat, Botan miri, Botan beyi” ve benzeri sözcükleri hep
kullanmışlar. Şimdi bu sözcükler burada yasak mı olacak? Ya
da Kürtlerin diğer coğrafyalarında Dersim, Zilan, Koçgiri,
oradaki olan soykırımlar bunlar yasak mı olacak? Bunun için özür
dilenmedi mi bu Mecliste?
Kürt
dilini ve kültürünü yasaklamak için biliyorsunuz cumhuriyetin kuruluşunun
değişik aşamalarında istiklal mahkemeleri kuruldu. Bu
istiklal mahkemelerinde 25 yaşındaki –belgelidir bu- genç Türkçe
bilmediği için idam edildi. Peki, yok edebildiler mi bu kültürü? Ondan
sonra 12 Eylül faşist anayasası geldi. 12 Eylül faşist
anayasasını değiştireceğiz derken biz o
anayasanın gerisinde bir yönetimle yönetilmeye
çalışılıyoruz. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin
İçtüzüğü ileride yasalara yani mahkemenin vereceği kararlara
büyük önem teşkil edecek, dayanak teşkil edecek. Burada da Kürt ve
Kürdistan sözcükleri, Botan, Cizre ve benzeri sözcükleri
kullandığın zaman yasak olacak, yasaklanacak. Bu onun temelini
hazırlamaktır. Tek tipçi bir zihniyetle, tekçi bir zihniyetle bu
ülkeyi yönetmektir. Bu ülke ne böyle bugüne kadar yönetildi ne biz Kürtler
olarak bunu kabul ettik ne şimdiden sonra da bunu kabul edeceğiz.
Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Sayın Yarkadaş, 60’a göre söz veriyorum.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- İstanbul Milletvekili
Barış Yarkadaş’ın, TBMM Başkanı İsmail
Kahraman’a yeni alınan Mercedes marka makam aracının fiyatı
ile kendisine tahsis edilen Audi A8 marka aracı oğlunun kullanıp
kullanmadığını öğrenmek istediğine ve tasarruf
tedbirleri gerekçesiyle Mecliste çalışan taşeron işçilerin
servislerinin kaldırılmasına ilişkin açıklaması
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail
Kahraman bugün yaptığım bir açıklamayı
yanıtlamış. İsmail Kahraman’ın 5 milyon TL’ye içi ambulans
gibi döşenmiş bir Mercedes aldığını
duyurmuştum. İsmail Kahraman “Evet, aracı aldık ama o
fiyatta değil.” diyor. Yalnız, Mercedes’in resmî İnternet
sitesinde Sayın İsmail Kahraman’ın aldığı
aracın 1 milyon 700 bin euro olduğuna dair bilgi var. Bunu kamuoyuyla
paylaşmak istiyorum. İçi ambulans gibi döşenmiş bir
Mercedes’e binecek Sayın İsmail Kahraman. “Frak millî değil.”
diyerek frakı kaldırtıyor, ancak Alman marka Mercedes araca
binmekten de imtina etmiyor.
Diğer yandan, Sayın Kahraman, tasarruf
tedbirleri gerekçesiyle, Mecliste çalışan taşeron işçilerin
servislerini kaldırttı ve şu anda bu işçiler, ne yazık
ki, minibüsle gidip gelmek zorunda kalıyorlar.
Bir diğer açıklamam da şu: Meclis
Başkanı İsmail Kahraman’a verilen Audi A8 marka aracı
oğlu mu kullanmaktadır? Bu sorunun da cevabının bir an önce
verilmesi gerekir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
XI.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına tahsis edilen tüm araçların mevzuata
uygun olarak kullanıldığına ve taşeron işçiler
ile hizmetli kadrosunda çalışan personelin servislerinin
kaldırılması beyanının hayal ürünü olduğuna
ilişkin konuşması
BAŞKAN
– Sayın Yarkadaş, bir saniyenizi alacağım çünkü ben şu
anda Meclis Başkanına vekâleten buradayım ve Sayın Meclis
Başkanımızın yapmış olduğu açıklama
var, bu açıklama bugün itibarıyla da zannediyorum bütün basın-yayın
kuruluşlarında yer almıştır: “Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığınca dört senedir kullanılmakta olan
makam aracında sık sık ortaya çıkan arızalar nedeniyle
Başbakanlık tarafından bir başka araç makamın
kullanımı için tahsis edilmiştir.”
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Daha uygun bir araç yok muydu acaba?
BAŞKAN
– “Yeni makam aracının hayalî bir kullanım için
donatıldığı ve bunun için yüksek meblağların
harcandığı ifadeleri gerçek dışıdır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına tahsis edilen tüm araçlar
mevzuata uygun olarak kullanılmaktadır.
Ayrıca,
taşeron işçilerin ve hizmetli kadrosunda çalışan personelin
servislerinin kaldırılması beyanı da hayal ürünüdür.
Mesnetsiz, çarpık, gerçek dışı ifadelerle toplumun
yanlış düşüncelere sevk edilmesi elbette ki üzücüdür. Toplumun
yanlış bilgilendirilmesine fırsat verilmemesi için bu
açıklamanın yapılması zarureti doğmuştur.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
Sayın İsmail Kahraman’ın
açıklamasıdır, bilgilerinize sunulur.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN – Oylama öncesi bir…
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, Mercedes’in Maybach S600 modelinin… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Ayıp,
ayıp!
BAŞKAN – Şimdi, bakın, bakın
Sayın Yarkadaş, gidersiniz resmî belgesini getirirsiniz.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Burada.
BAŞKAN - Bir gazete kupürüyle burada açıklama
yapamazsınız.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Gazete kupürü
değil. Mercedes’in sitesinde 1 milyon 700 bin euro. Kaç paraya
alınmış?
Mecliste çalışan taşeron işçilerin
servisi kaldırıldı. Burada taşeronda çalışan
arkadaşlarımızı çağırın, sorun.
Audi A8 marka araç nerede? Sayın Kahraman’ın
oğlu mu kullanıyor? Niye o soruya cevap vermiyor?
BAŞKAN – Sayın Kahraman’ın
açıklaması yerindedir. Açıklamasıyla ilgili kamuoyunu
bilgilendirmişlerdir.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Kaç paraya
alındı o zaman bu araç? Aracın fiyatı burada, Mercedes’in
sitesinde. Burada... Burada… Burada…
III. YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN – Şimdi, 8’inci maddeyi oylarınıza
sunmadan önce bir yoklama talebi vardır; önce bu talebi
karşılayacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kaç paraya alınmış?
1 milyon 700 bin euroya alınmadıysa kaça alınmış?
BAŞKAN - Sayın Özel, Sayın Yarkadaş,
Sayın Yedekci, Sayın Gürer, Sayın Kayışoğlu,
Sayın Basmacı, Sayın Engin, Sayın Hürriyet, Sayın
Demirtaş, Sayın Arslan, Sayın Sarıhan, Sayın
Bayır, Sayın Aydın, Sayın Özdemir, Sayın Böke,
Sayın Erkek, Sayın Köksal, Sayın Tekin, Sayın Karadeniz,
Sayın Özdiş.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Başkan, aradan sonra araca
Meclis kaç para ödedi onu da açıklayın lütfen. Resmî bir adım
bu, neden gizliyorsun? Aradan sonra lütfen…
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, Mercedes’in sitesinde 1 milyon 700 bin euro olduğu
yazıyor.
BAŞKAN – Siz o parayla
alındığını gidin oradan bir belgeyle alın, gelin
söyleyin isterseniz. Sayın Başkan açıklamasını
yaptı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, kaça alındı?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Belge burada,
belge elimde.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şeffaf olun, şeffaf olun!
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Kayıtlara
geçsin: Mercedes’in resmî internet sitesinde bu aracın 1 milyon 700 bin
euro olduğu yazıyor.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Yalan, yalan!
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Kaç para? Kaç
para? Yalansa kaç para?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kaç para?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Frak millî
değil diye giymiyorsunuz ama Alman Mercedes marka araca binmekten imtina
etmiyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kaç para kardeşim?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Hani bu
Almanya teröristleri destekliyordu? Niye biniyorsunuz? Hani millî araba? Nerede
millî araba?
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Boş
konuşuyorsun, boş!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kaç para? Kaç para?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Kaç para
verdiniz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Diyorsun ki 8 trilyon değil, 7
trilyon.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Evet, toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Şimdi,
9’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, aynı mahiyette olan bu
önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Başkan, yemekten sonra kaç para olduğunu bekliyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Özel, bir saniye, İç Tüzük 100’üncü maddeyi açar
mısınız.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Açalım.
BAŞKAN
– Bunu, dışarıda, birtakım afaki bilgilerle töhmet
altında bırakmaktansa, 100’üncü madde gereği
Başkanlıktan sorulacak sorular belli.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sorarız.
BAŞKAN
- Ona göre bir soru önergesine dönüştürürsünüz, Başkanlığa
sorarsınız, cevabınızı alırsınız.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sordu, sordu, bugün sordu.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) - Bugün soru önergesi olarak Sayın
Kahraman’a ilettim.
BAŞKAN
– Tamam, soru önergesine cevabınızı alırsınız ama
bu cevaplar gelmeden, afaki bilgilerle, gazete kupürleriyle şu ya da bu
şekilde töhmet altında bırakmak, Meclis
Başkanımızı itham etmek doğru bir yaklaşım
değildir.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, gazete kupürü
değil; bu, benim kişisel olarak edindiğim bir bilgi. Kamuoyuna da
ilk kez ben açıkladım.
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) – Kamuoyunun bilgi edinme hakkı var, şeffaflık
var.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Aracın kaç para olduğunu da
Mercedes’in sitesine girdim ve öğrendim.
BAŞKAN
– Cevabınızı alırsınız, sonra tatmin olmazsanız
gereğini yaparsınız.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Araç 1 milyon 700 bin euroya
satılıyor.
SUAT ÖNAL
(Osmaniye) – Ya, sen şu Divan kâtip üyenizin de hesabından bahset.
Allah Allah!
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Ayıptır ya, ayıptır ya, ayıptır
ya! Neyini savunuyorsunuz? Gidin, adama “Ne yaptın sen?” deyin ya!
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Yarın Sayın Erdoğan’ın
yaptığı toplantıda sorun İsmail Kahraman’a, “Bu araç
kaç para?” deyin. Yarın sabah toplantı var.
SUAT ÖNAL
(Osmaniye) - Açıklama yaptı Başkan işte.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Ne yaptı?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – “Eskisini sattım, yenisini aldım.” diyor.
Satmamış da.
SUAT ÖNAL
(Osmaniye) – Allah, Allah!
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – “4 kere arıza yaptı dört yılda.” diyor.
Aynısını alsa 300 bin lira.
BAŞKAN
- Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 9’uncu maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Mithat
Sancar
Gaziantep Diyarbakır Mardin
Meral Danış Beştaş Lezgin Botan Berdan
Öztürk
Adana Van Ağrı
Adem Geveri
Van
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara Bursa
Fatma Kaplan Hürriyet İbrahim
Özdiş Yakup
Akkaya
Kocaeli Adana İstanbul
Akın Üstündağ Uğur
Bayraktutan
Muğla Artvin
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÜZCÜSÜ CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Başkanlık temsilcisi?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili
İbrahim Özdiş. (CHP sıralarından “Şu arabayı sen
de söyle.” sesi)
Sayın
Özdiş o konuya girmesin isterseniz, zorlamayın.
Buyurun,
süreniz beş dakikadır. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri,
alkışlar)
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli
üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine bir
dayatmayla karşı karşıyayız; yine “Biz yaptık,
oldu. Ben talimat verdim, oldu.” dayatmasıyla karşı
karşıyayız. Daha birkaç ay önce 16 Nisan referandumunda Anayasa
değişikliği bu Meclise, buraya geldiğinde aynı
duygularla dayatma olduğunu çeşitli kereler altını çizerek
söyledik.
HİKMET
AYAR (Rize) – Hâlâ oradasınız yani.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Devamla) – Nerede olduğumuzu biraz sonra
anlatacağım Sayın Vekil.
Değerli
milletvekilleri, ne istiyorsunuz bu güzelim ülkemizden? Niye bölüyorsunuz, niye
“Ben yaptım.” anlayışıyla hareket ediyorsunuz? Niye bunu
yapıyorsunuz, niye bu kötülüğü yapıyorsunuz? On beş
yıldır iktidardasınız, çeşitli kereler söyledik, hangi
yasal düzenlemeyi getirdiniz de bu Parlamentodan çıkaramadınız?
Tek adam rejimine sürüklüyorsunuz, diktatörlüğe sürüklüyorsunuz bu güzelim
ülkemizi. İşte, bu İç Tüzük değişikliğiyle de
bunu perçinlemeye çalışıyorsunuz. Ülkeyi getirdiğiniz nokta
belli. Bugün, burada “Bu ülke 15 Temmuza nasıl geldi?” diye
konuşmalıydık. Her şeyi açık seçik ortaya dökmeliydik.
Bu ülkede toplumsal mutabakat sağlanmadan, 16 Nisanda referandumun niye
yapıldığını konuşmalıydık. Ancak
sizlerin, daha doğrusu saraydaki muktedirin, AKP Genel Başkanı,
tarafsız Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın
talimatlarıyla maalesef bu Meclisi işlevsiz hâle getiriyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu ülkeye büyük kötülük
yapıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, daha dün Genel Başkanımız Sayın
Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde hak, hukuk, adalet
adına; bu ülkenin dışlanmışları adına;
ötekileştirilmişleri adına; haksızlığa,
hukuksuzluğa uğrayanları adına bir yürüyüş
gerçekleştirdik. Kimi zaman on binlerle yürüdük, kimi zaman yüz binlerle
yürüdük, milyonlarla da Maltepe Meydanı’nda, Maltepe sahilinde bu
yürüyüşümüzü taçlandırdık. Diyorsunuz ki: “Olağanüstü hâl
var, FETÖ’yle mücadele ediyoruz.” Bu ülkeye FETÖ’yü musallat edenler,
iktidarı, millî iradeyi FETÖ’yle paylaşanlar, FETÖ’yle mücadele
edemezler. Üç beş garibanla mücadele ediyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar) Bank Asyada parası olduğu
için, havale gerçekleştirdiği için Silivri zindanlarında,
cezaevlerinde hayatını kararttığınız insanlara
hiç acımıyor musunuz? Peki, ben size soruyorum: 317 kişilik AKP
Grubunda siz de ben de çok iyi biliyoruz ki byLock kullanan kıyamet kadar
milletvekili arkadaşınız var. Niye bunların bir tanesi
ortaya çıkmıyor? Niye çıkmıyor, niye?
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – İsim ver, isim.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Devamla) – Bu çok net, sizler de biliyorsunuz.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Biz bilmiyoruz, isim ver.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Devamla) – Ya bu ülkede Darbe Komisyonunun başına
-sayın milletvekili biraz önce oturuyordu, şimdi kalktı mı
bilmiyorum- televizyon televizyon dolaşarak FETÖ’yü öven adamı
getirdiniz. Ondan sonra “Biz FETÖ’yle mücadele ediyoruz.” Güldürmeyin adamı.
(CHP sıralarından alkışlar) Bu ülkede Genelkurmay
Başkanını ve bir kuvvet komutanını Darbe Komisyonunda
ifadeye niye çağıramadınız? Kimi kandırıyorsunuz?
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Devamla) – Ancak biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak
Anayasa’dan, yasalardan, uluslararası sözleşmelerden olan direnme
hakkımızı -sesimizi buralarda ne kadar keserseniz kesin- sokakta
hakkımızı, hukukumuzu arayacağız. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞAHİN TİN (Denizli) – Bu
byLock’çuları açıklaman lazım.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Burada,
aranızda, aranızda.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Ağrı
Milletvekili Berdan Öztürk.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – O ilk itiraz eden 40 kişi var ya, onlara bir bakın,
telefonlara. Oradan bağıran var, ilk itiraz edenin telefonuna bir
bakın.
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Öztürk. (HDP sıralarından alkışlar)
BERDAN
ÖZTÜRK (Ağrı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sözlerime
başlamadan önce ben de rehin tutulan eş genel
başkanlarımızı, milletvekillerimizi…
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Rehin değil.
BERDAN
ÖZTÜRK (Devamla) – Rehindir, rehin. Hukukun ortadan
kaldırıldığı, yargının
bağımsızlığının yok edildiği bir
ortamda talimatla mahkemeler karar veriyorsa bu tutuklama değildir, rehin
almadır, bu tutsaklıktır. Bunu açık, net bir şekilde
daha önce bu kürsüde belirttim, yine belirtiyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Kandil’den talimat alıyorsunuz.” sesi)
Ya, siz
söyleyin, siz ne söylüyorsanız söyleyin.
BAŞKAN
– Müdahale etmeyelim.
Sayın
Öztürk, siz Genel Kurula hitap edin.
BERDAN
ÖZTÜRK (Devamla) – …belediye eş başkanlarımızı, il
yöneticilerimizi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.
BERDAN
ÖZTÜRK (Devamla) – Bakın, bir diyecek sözünüz varsa burada söz
alırsınız, gelirsiniz, bu kürsüden söylersiniz.
HARUN
KARACA (İstanbul) – Sen devam et, devam et, ben dinliyorum.
BAŞKAN
- Sayın Öztürk, Genel Kurula hitap edin siz.
BERDAN
ÖZTÜRK (Devamla) – Süremi tekrar bir başlatırsanız…
BAŞKAN
– Siz devam edin Sayın Öztürk.
BERDAN
ÖZTÜRK (Devamla) – Tamam, teşekkür ederim.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Niye Sayın
Başkan? “Devam edin.” diyorsunuz ama hiç kafanızı
kaldırıp görmüyorsunuz müdahaleleri.
BERDAN
ÖZTÜRK (Devamla) – Sözlerime başlamadan önce eş genel başkanlarımızı,
milletvekillerimizi, belediye eş başkanlarımızı,
yöneticilerimizi, tüm siyasi tutsakları saygıyla, hürmetle, sevgiyle
bu kürsüden selamlıyorum.
Ayrıca,
Amed’de dün başlatılan adalet, özgürlük ve vicdan eylemini de eylemde
bulunan arkadaşları da yine selamlıyorum.
Bugün
yapılmak istenilenler ile 1925’te Şark Islahat Planı’yla
yapılmak istenenler aynı şeydir. O zaman Kürtçe, sokakta bile
Kürtçenin konuşulması yasaklanmış, bir kelime bile
konuşana 5 kuruş para cezası kesilirken bugün geldiğimiz
noktada da özellikle bu kürsüde “kürdistan”, “Kürt şehirleri” gibi
kelimelerin kullanılması İç Tüzük’te yapılacak
değişikliklerle aynı şey, aynı zihniyet kendisini
tekrar ortaya çıkarmış durumdadır. Bakınız, o
zaman da sonuç alınamadı, bugünkü zamanda da bu, sonuç
alamayacaktır, bir netice elde edemeyecektir, var olan sorunları daha
da derinleştirecektir. Bunu arkadaşlarımız da, bizler de
defalarca bu kürsüden dile getirdik ama ısrarla, daha önce denenmiş
yöntemler tekrar tekrar kullanılarak farklı sonuçlar elde edilmek
isteniyor. Burada elde edilebilecek tek sonuç sorunların daha da
derinleşmesidir.
Milletvekillerimizin
vekilliklerinin düşürülmesi de aynı şekilde. Bu şekilde HDP
bir tasfiyeye uğratılmak isteniyor. Bunu da 1994’te yine denediniz,
vekillerimizi de tutukladınız, partilerimizi kapattınız,
yine bir netice alamadınız. Bizlerin vekilliğini de
düşürebilirsiniz, cezaevine de atabilirsiniz. Elinizden geleni
ardınıza koymayın diyorum. Ama HDP projesi, HDP ilkeleri
doğrultusunda mücadele edecek bir sürü insan çıktı,
çıkacak, bundan da hiçbir kuşkunuz olmasın. Çünkü, bizim
savunduğumuz ilkeler, bizim arkasında durduğumuz ilkeler
insanlık için, demokrasi için, barış için, huzur için,
özgürlükler için verilen bir mücadeledir, biz bu ilkelere sahip
çıkıyoruz. O yüzden diyorum, bizi alabilirsiniz, şahıs olarak
bizler burada olmayabiliriz -zaten, bu İç Tüzük
değişikliğiyle burada olup olmamamızın da bir
anlamı yok- ama gene alanlarda olacağız, gene bu mücadeleyi
bulunduğumuz yerlerde -içeride de olsak, dışarıda da olsak-
vermeye devam edeceğiz. Bu ülkenin yararına olan şey budur;
tekleştirmek değildir, muhalefetin sesini susturmak değildir.
Bunun bugün farkında olmayabilirsiniz ama inanın ki bu şekilde
devam ederse kaybeden bütün ülke olur, bütün ülkede yaşayanlar olur,
geleceğimiz olur, hepimizin geleceği, ayrımsız. Bütün
yetkileri bir tek kişide toplarsanız -kim olursa olsun yani bu sadece
Sayın Erdoğan için de geçerli değil- ya, beşerdir,
şaşar, inanın ki şaşar. Bu kadar büyük
sorumlulukları tek kişiye yüklemeyin diyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
9’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
XI.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Meclis
Başkanlığının makam aracının
Başbakanlıktan tahsis edildiğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
– Sayın Yarkadaş, bu, Meclis Başkanlığının
aldığı bir araç değil, Başbakanlıktan Meclis
Başkanlığına tahsis edilen bir araçmış.
Başbakanlıktan Meclis Başkanlığına tahsis
edilmiş. Kusura bakmayın.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Hah, hah! Ben de diyorum, bu faturayı nasıl
gizleyecek bunlar.
BAŞKAN
– Daha önceki araç da Başbakanlıktan tahsis edilmişti dört
yıl önce, mevcut aracın arızaları nedeniyle
Başbakanlıktan Meclis Başkanlığına tahsis edilen
bir araç ve verilmiş, Meclisten çıkan bir kuruş yok.
Dolayısıyla siz bilgilerinizi gözden geçirin.
Birleşime
kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.34
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-------0-------
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
492
sıra sayılı İç Tüzük Teklifi’nin görüşmelerine devam
ediyoruz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Komisyon yerinde.
Başkanlık
temsilcisi yerinde.
İkinci bölümün konuşmalarına
başlıyoruz.
İkinci bölümde gruplar adına ilk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı’ya aittir.
Bu bölümde de konuşma süreleri daha önceki
Danışma Kuruluna istinaden 2 katına
çıkartılmıştır. Dolayısıyla gruplar
adına yirmi dakika olacaktır.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 492 sıra sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçTüzüğü’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüksek
heyetinizi hürmetle selamlıyorum.
Bugünlerde
Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da yaşanan olaylar, tüm Müslümanların içini
sızlatmaktadır. Kudüs uzun zamandır mahzundur. İlk
kıblegâhımız Mescid-i Aksa yaralıdır. Peygamberler
diyarında her geçen gün, müminlerin birliği, beraberliği, en
kutsal değerleri hedef alınmaktadır. Masum insanlar
acımasızca katledilmektedir. Müslümanların kendi camilerinde
ibadet etmeleri zalimce ve barbarca engellenmektedir. Unutulmamalıdır
ki bir mabedi ibadete kapatmanın, engellemenin hiçbir hukuki gerekçesi,
hiçbir dinî dayanağı, hiçbir insani yönü olamaz. Mescid-i Aksa bütün
Müslümanların namusudur. Harem-i Şerif tüm Müslümanların
şeref nişanesi, kutsiyeti çok yüksek bir ibadethanesidir. Miraca
şahitlik eden, maddi mesafeye rağmen manen hepimizin kalbinde var
olan bu kutlu mekândır.
İsrail,
musallat olduğu Harem-i Şerif’ten derhâl elini çekmelidir.
Kutsallarımıza hürmet etmeli, Filistinli kardeşlerimizin hayat
ve varlık haklarını öğütmekten vazgeçmelidir.
Uluslararası toplum, Kudüs’teki suikastı durdurmalı, daha büyük
felaketlerin önüne geçmelidir. Mescid-i Aksa’ya ve Müslümanlara karşı
yapılan düşmanca tutumu, mütecaviz ve zalimce muameleleri
şiddetle ve nefretle kınıyorum. Bu zorbalık, İsrail’in
yanına kalmayacaktır. Masumlara şiddet fermanı yazanlar,
Müslümanlara kastedenler elbette cezasını bulacaklardır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde 16 Nisan referandumu sonucu kabul edilen Anayasa
değişikliğiyle hükûmet sistemi köklü bir reforma tabi
tutulmuştur. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini
öngören Anayasa değişikliğinin kabul edilmesinin ardından
Anayasa’nın değişen maddelerine uyumlu olarak, ilgili mevzuatta
düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Nitekim, Anayasa’ya eklenen
geçici 21’inci maddede Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Anayasa
değişikliklerinin gerektirdiği Meclis İçtüzüğü değişikliği
ile diğer kanuni düzenlemeleri altı ay içinde yapması hükme
bağlanmıştır.
Yasama
meclislerinin düzenli ve çalışma yöntemini belirleyen hükümler
“İç Tüzük” olarak tanımlanmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak Anayasa değişikliğine uyum düzenlemelerinin
odağında “Sistem nasıl daha demokratik, katılımcı
ve etkin bir hâle getirilebilir?” sorusuna verilecek cevabın olduğunu
değerlendiriyoruz. Bu çerçevede, daha demokratik, hızlı, etkin, şeffaf,
çoğulcu, katılımcı ve kaliteli bir yasama sürecinin ortaya
çıkarılmasını sağlayacak bir İç Tüzük’ün
hazırlanmasını gerekli görüyoruz.
Anayasa’ya
uyum bağlamında İç Tüzük değişikliğinde
gözetilmesi gereken temel ilke, Meclis çalışmalarının
etkin, verimli, kaliteli ve sağlıklı bir şekilde
yürütülebileceği bir çalışma düzeni ortaya konulması, yasa
yapım sürecine sivil katılımın ve etkinliğinin
artırılması ve kuvvetler ayrılığına uygun
düzenlemeler yapılması suretiyle demokrasinin güçlendirilmesi
olmalıdır.
Görüşmekte
olduğumuz İç Tüzük Değişikliği Teklifi, Genel Kurulun
yasama ve denetleme faaliyetlerini etkin, verimli ve huzurlu bir şekilde
yerine getirmesini temin etmek üzere uygulamadan kaynaklanan sorunları
gidermeyi öngörmektedir. İç Tüzük değişikliğine itiraz
edenler söz hakkının kısıtlandığını
iddia etmekteyse de grup önerileriyle ilgili olarak 24’üncü Dönem İç Tüzük
Uzlaşma Komisyonu çalışmalarında üzerinde durulan süreler
daha da kısadır. Yapılan düzenlemeyle Genel Kurul
çalışma saatleri ve televizyon yayın süresi de uzatılmakta,
Mecliste muhalefetin söz hakkı korunmakta ve etkisi
artırılmaktadır.
Aslında,
gerek 23 gerek 24’üncü Yasama Döneminde oluşturulan İç Tüzük
Uzlaşma Komisyonları tarafından geniş kapsamlı
çalışmalar yapılmış, yasama sürecinde yaşanan
sorunlar tespit edilmiş, yeni İç Tüzük için ilke ve hedefler
belirlenmiş ve hazırlanan taslak metnin maddelerinin büyük
çoğunluğunda mutabakat sağlanmıştır.
İşte, bu İç Tüzük değişikliği metni
hazırlanırken İç Tüzük Uzlaşma Komisyonunda parti
gruplarının üzerinde anlaştığı
değişiklikler de esas alınmış ve
geliştirilmiştir. Genel Kurulda zaman kaybına neden olan
uygulamalardan ve tekrarlardan kaçınılması suretiyle Meclis
faaliyetlerinin hızlandırılması, bu türden sebeplerle
aksamasına yer vermeyecek şekilde daha rasyonel,
sağlıklı ve verimli bir çalışma ortamı
oluşturulması amaçlanmıştır.
İç
Tüzük değişikliği hazırlanırken, iddia edildiği
gibi milletvekillerinin sesinin kesilmesi, susturulması asla
öngörülmemiştir. Meclisin ana faaliyet konuları yasama ve denetimdir.
Son derece açıktır ki İç Tüzük’ün kanun tasarı ve
tekliflerinin Genel Kurul ve komisyon görüşmelerine ilişkin
maddelerinde ve denetim yollarına ilişkin düzenlemelerde bu yönde bir
değişiklik yapılmamakta, konuşma sürelerine hiçbir kısıtlama
getirilmemektedir.
Açık
ve net bir şekilde ifade ediyorum ki bu İç Tüzük
değişikliği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üretkenliğinde
ve verimliliğinde artış sağlanabilmesine yöneliktir.
İç Tüzük değişikliğinin maddeleri üzerinde inceleme ve
objektif bir değerlendirme yapılması hâlinde bu durum
açıkça görülecektir. Mecliste zaman kaybına sebep olan
unsurların giderilmesiyle hem muhalefetin hem de iktidarın
esaslı meselelere odaklanması daha mümkün hâle gelecek, milletimizin
beklediği işlerin süratle gerçekleşmesi temin edilecektir.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, teklifin 10 ila 18’inci maddelerinden
oluşan ikinci bölümünde yer alan maddelerde şu düzenlemeler
yapılmaktadır: 10’uncu maddede, Anayasa değişiklikleri
hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin tümünün oylamasının
-açık oylamaya tabi işlerden değilse- en az 20 milletvekilinin
talebi hâlinde açık oyla, aksi takdirde işaret oyuyla
yapılması düzenlenmektedir. Tümünün oylaması talep hâlinde
açık oyla yapılabilecek kanun tasarı ve tekliflerinin
maddelerinde de açık oylama yapılmasının, zamanın
kullanılması açısından verimli olduğunu söylemek pek
mümkün değildir. O nedenle, açık oylamaya tabi olmayan kanun
maddelerinin açık oylamayla yapılması talebi
kaldırılmaktadır.
11’inci
maddede kanun tasarı veya teklifleri üzerinde verilen değişiklik
önergelerinin hem veriliş hem de aykırılık
sırasına göre okunması, Genel Kurul
çalışmalarında zaman israfına neden olduğundan
önergelerin sadece aykırılık sırasına göre okunup
işleme alınması öngörülmekte, 2 defa okunmasının
anlamsızlığı nedeniyle 1 kere okunması düzenlenmektedir.
12’nci
maddede genel görüşme ve Meclis araştırması önergelerinin
milletvekillerine ve hükûmete duyurulması öngörüldüğünden ayrıca
Genel Kurulda okunmaması düzenlenmektedir. Genel Kurulun ana gündemine bir
an önce geçebilmesi için yapılan düzenlemelerden biridir.
13’üncü
maddede açık oylama talebi, 15 milletvekili yerine 20 milletvekilinin
yazılı talebine bağlanmaktadır. Açık oylama
isteyebilecek milletvekili sayısına ilişkin bu düzenlemeyle
İç Tüzük’ün 81 ile 143’üncü maddeleri arasında uyum
sağlanmaktadır.
14’üncü
maddede Türkiye Büyük Millet Meclisi bina, tesis, eklenti ve arazisine
silahlı olarak girenler ve Genel Kurulun çalışma düzenini ve
huzurunu bozucu döviz, pankart ve benzeri materyali getiren ve kullananlara
kınama cezası verilmesi öngörülmekte ve Meclisin huzurlu
çalışmasına imkân sağlanması amaçlanmaktadır.
15’inci
maddede Meclisten geçici çıkarma cezası gerektirecek fiillere
-birazdan ayrıntılı olarak üzerinde duracağım- ekleme
yapılmıştır.
16’ncı
maddede kınama cezasına çarptırılan milletvekilinin bir
aylık ödenek ve yolluğunun üçte 1’i, Meclisten geçici olarak
çıkarma cezasına çarptırılan milletvekilinin bir aylık
ödenek ve yolluğunun üçte 2’sinin kesilmesi yönünde ilave bir müeyyide
öngörülerek disiplin cezalarının yaptırım gücünün
artırılması hedeflenmiştir.
17’nci ve
18’inci maddeler ise yürütme ve yürürlüğü düzenlemektedir.
Görüldüğü
üzere İç Tüzük değişiklikleri, Genel Kurulda zaman kaybına
neden olan uygulamalardan ve tekrarlardan kaçınılmasını,
verimli ve huzurlu bir çalışma ortamının sağlanmasını
öngörmektedir.
Demokrasilerde
milletin umudu, parlamentodur; siyasetin merkezi de parlamentodur. Milletimizin
de Meclisten beklentisi yüksektir, o nedenle Meclisin işi çok ama
zamanı kıttır. Meclisin çalışması
asıldır ancak Mecliste hiç kimseye yarar sağlamayan
tartışmalar, hoş olmayan görüntüler, çalışma düzenini
ve huzurunu bozucu eylemler, hakaretler, kısır çekişmeler ve
kavgalar, Meclis çalışmalarını engellediği gibi Meclisin,
siyaset kurumunun ve milletvekillerinin saygınlığına da
zarar vermektedir. Milletin tüm sorunlarının çözüm yeri olarak kabul
ettiğimiz Meclis, saygınlığına, güvenilirliğine
ve etkinliğine mutlaka kavuşturulmalıdır. Yasama
çalışmalarında asıl olan, kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla yapılan görüşmeler sonucunda
Meclisin gerçek iradesinin oluşmasıdır. O sebepledir ki
anlamsız tartışma, söz düellosu, sert kutuplaşma bitmeli,
siyaset, millî ülkü ve hedeflerde buluşmalıdır. Türk devletinin
tarihî ve ebedî sürekliliği, millî uzlaşma, anlaşma, ittifak ve
kucaklaşmaya bağlıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
uzlaşmanın, sorumluluk ruhuyla millî şuuru buluşturmuş
siyasi bir vicdanda vasat ve varlık bulacağına inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, teklifin 15’inci maddesine yönelik yoğun itirazlar
bulunmaktadır. 15’inci maddeyle İç Tüzük’ün 161’inci maddesinde
değişikliğe gidilmektedir. İç Tüzük’ün 161’inci maddesinin
mevcut (3)’üncü fıkrası, görüşmeler sırasında
Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Başkanına,
Başkanlık Divanına, başkan vekiline hakarette bulunmak, sövmek
veya onları tehdit etmek yahut Türkiye Cumhuriyeti’ne veya onun Anayasa
düzenine sövmek hâllerinde Meclisten geçici çıkarma disiplin cezası
öngörülmektedir.
Yapılan
değişiklikle milletvekiline, Türk milletinin tarihine ve ortak
geçmişine, Anayasa’nın ilk 4 maddesinde çerçevesi çizilen anayasal
düzene hakaret etmek ve sövmek, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü esasında Anayasa’da düzenlenen idari
yapısına aykırı tanımlamalar yapmak, ayrıca fiilî
saldırıda bulunmak hâllerine de Meclisten geçici çıkarma
disiplin cezası verilmesi öngörülmektedir.
Bu
düzenlemeye neden karşı çıkılmaktadır? Acaba hangi
gerekçeyle, Türk milletinin tarihine ve değerlerine sövmenin
cezalandırılmasına itiraz edilmektedir? Ya da hangi gerekçeyle,
cumhuriyetimizin temel ilkelerine, devletimizin ve milletimizin birlik ve
bütünlüğüne yönelik hakarette bulunmayı bir kürsü hakkı olarak
nitelendirebilmektedir? Yapılan düzenleme açık ve net ama güya
anlamadıklarını söylüyorlar. Hâlbuki, yapılan düzenlemede hakaret
etme ve sövme hâllerinde disiplin cezası öngörülmektedir. “Kürsü
dokunulmazlığı” diyorlar, evet; “Meclis kürsüsü özgürlüğün
kürsüsü.” diyorlar, doğru. Ancak, soruyorum: Hakarette bulunmak ve sövmek
özgürlük olur mu? Kim hakaret etmeyi ve sövmeyi kendine hak olarak görebilir?
Sövmenin özgürlüğü, hakaret etmenin dokunulmazlığı olmaz,
olamaz. Soruyorum: Dünyada kendi millî değerlerine hakaret edilmesine ve
sövülmesine müsaade eden bir parlamento var mıdır?
Bakıyorsunuz,
“hakaret” ifadesi sorgulanmakta, hangi hâllerin hakaret
sayılacağı da sorulmaktadır. Hakarette bulunmanın,
sövmenin ne olduğu bellidir. Kaldı ki hakarette bulunma ve sövmeye
Meclisten geçici çıkarma disiplin cezası verilmesi hükmü, İç Tüzük’ün
mevcut hâlinde de vardır. Bakınız, hâlen uygulamada olan İç
Tüzük’ün 161’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasının mevcut hükmünü
tekrar, aynen okuyorum: “Görüşmeler sırasında
Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanına, Başkanlık görevini yerine getiren Başkanvekiline
hakarette bulunmak, sövmek veya onları tehdit etmek, yahut Türkiye
Cumhuriyetine veya onun Anayasa düzenine sövmek.” Dolayısıyla,
hakarette bulunma ve sövme hâllerine Meclisten geçici çıkarma disiplin
cezası verilmesi hususu İç Tüzük’te öteden beri yer almaktadır.
Yapılan değişiklikle, milletvekiline, Türk milletinin tarihine
ve ortak geçmişine, Anayasa'nın ilk 4 maddesinde çerçevesi çizilen
anayasal düzene hakaret etmek ve sövmek de Meclisten geçici çıkarma
disiplin cezası verilecek hâller arasına alınmaktadır.
Haddizatında,
İç Tüzük'ün mevcut hükmündeki “Türkiye Cumhuriyetine veya onun Anayasa
düzenine” ifadesine açıklık getirilmektedir, yapılan budur. O
hâlde itiraz edilen nedir? Neye karşı çıkılmaktadır,
Anayasa'nın ilk 4 maddesine mi, Türkiye devletinin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne mi?
Unutulmamalı
ki, Anayasa'mız “Türk Vatanı ve Milletinin ebedi
varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü
belirleyen bu Anayasa” diye başlamaktadır. Anayasa'mızın
başlangıç ve ilk 4 maddesi hükümleri de açıktır:
Devletimiz, Türkiye Cumhuriyeti’dir ve kurucu önderi, Mustafa Kemal
Atatürk’tür. Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî
marşı, İstiklal Marşı’dır. Başkenti
Ankara’dır.
Bir
milletin şerefi ve haysiyeti, millî ve manevi değerleri, ortak
değerler üzerinde yükselen millî birliği ve kardeşliğidir.
Millî birliğimiz yara alır, kardeşlik ruhumuz
sarsılırsa bunun geriye dönüşü mümkün değildir. Millî ve
manevi değerlerimiz namusumuzdur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
değerlerimize hakaret edilmesini ve sövülmesini göz ardı edemeyiz,
görmezden gelemeyiz. Yapılan düzenlemeyi milletvekillerini susturmak
olarak gösterenlere diyoruz ki: Evet, millî ve manevi değerlerimize
hakaret ettirmeyiz, sövdürtmeyiz.
Anayasa'mızın
95’inci maddesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
çalışmalarını kendi yaptığı İç Tüzük
hükümlerine göre yürüteceği belirtilirken de milletvekillerinin hak ve
yükümlülüklerinin kuşkusuz anayasal düzene uygun olarak tanzimi murat
edilmiştir.
Her hak,
bir de sorumluluk gerektirir. Türk milletini temsil eden bu yüce Meclisin üyesi
olmak, bu ülkenin tarihine de milletin ortak değerlerine de
saygıyı, anayasal düzenine sadakatle bağlı olmayı,
bunlara ilişkin sorumlulukları da layıkıyla yerine
getirmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu sorumluluğu kabul etmeyenler
ya da gereğini yerine getirmeyenlere ilişkin müeyyidelerin, Meclisin
çalışma usul ve esaslarını düzenleyen İç Tüzük’le
düzenlenmesi de son derece normaldir ve yerindedir.
Sonuç
itibarıyla, İç Tüzük değişikliğiyle, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışma usul ve esasları, etkinlik ve verimliliği
esas alan bir anlayışla şekillendirilmekte, şeffaf ve
huzurlu bir çalışma ortamı sağlanarak yasama ve denetleme
faaliyetlerinin, aziz milletimizin beklediği ölçüde yerine getirilmesinin
teminini öngörmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi, siyaseti, milletin huzur ve refahının teminine
yönelik politikaların geliştirilmesinin yolu olarak görmekte, bunun
için devlet hizmetlerinin vatandaşların beklentilerine uygun
nitelikte sunulmasını, kurum ve kurallarının bu
anlayışa göre şekillendirilmesini öngörmektedir. Devlet
idaresinde milletin en iyi şekilde temsil edildiği rejim olan
demokrasiyi, hukukun üstünlüğünün, insan hak ve özgürlüklerinin en
geniş anlamda teminat altına alındığı bir sistem
olarak benimsemekte ve demokrasinin kurumsallaşmasının hayati
önemine inanmaktadır. Demokratik siyasi kültürü, uzlaşma ve
sorumluluk ahlakını önde tutan bir anlayışla siyaset yapan
Milliyetçi Hareket Partisi, bu anlayışın Türk siyasi
hayatına hâkim olmasına da öncülük etmeye devam edecektir.
Sağlıklı bir demokrasinin ancak hoşgörü, dürüstlük,
tutarlılık, samimiyet gibi ahlaki değerlerle bezenmiş bir
siyasi kültür zemini üzerinde yükselebileceğine inanmakta ve ilkeli,
seviyeli ve temiz siyaseti demokrasinin teminatı olarak görmektedir.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Gruplar
adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Mardin Milletvekili Erol Dora’ya aittir.
Buyurun
Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU
ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif’in ikinci bölümü
üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hukuk sistemimizi derinden sarsacak bir hukuk
mühendisliği anlamına gelen bu süreçte muhalefetin sesini
kısmak, gündem belirleme araçlarına el koymak ve sonuç olarak,
çoğunluğun sesini tek ses kılmak amacıyla bu İç Tüzük
çalışması gündeme gelmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin İç Tüzük yapma geleneğine
bakıldığında, yıllara yayılan
çalışmaların ürünü olarak ortaya çıkan metinler yerine
çalakalem yazılmış Anayasa ve İç Tüzük’le, hatta kendi
kendisiyle çelişen ifadelerle dolu bir metni hoyrat bir telaşla
Meclise taşımak, basit bir hukuka aykırılık sonucunu
doğurmaz. Bu düzenlemeyle anayasal güvence altındaki kürsü
dokunulmazlığı ve ifade hürriyeti ortadan
kaldırıldığı gibi tüm milletvekilleri
çoğunluğun sözcükleriyle kendilerini ifade etmeye zorlanmakta, farklı
fikirler ve ifade biçimleri cezalandırılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; halkın iradesinin tecelli
ettiği yer olan parlamentoların işleyişi iç tüzükle
belirlenir. Bu itibarla iç tüzükler, halkın iradesinin yasa yapım
sürecine en adil ve iyi şekilde yansımasını gözettiği
ve milletvekillerine en uç ve aykırı görüşleri dilediğince
ifade edecek zemini sunduğu ölçüde demokratik bir hukuk devletine uygun
olurlar. Öte yandan, İç Tüzük, tüm milletvekillerinin giyimlerinden
çalışma usullerine çok geniş alanda düzenlemeler
yaptığı için milletvekillerinin tamamını ilgilendiren
bir metindir. Bu nedenle AKP’nin bir süredir kesif bir milliyetçilik zemininde
uzlaştığı MHP’yle, muhalefetin tüm itirazlarına kulak
tıkayarak yaptığı değişiklik, tüm demokratik
kriterlere ve çoğulculuk esasına aykırılık teşkil
etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, halkların iradesini temsil eden milletvekillerinin
iradesinin yasama faaliyetine nasıl yansıyacağını
düzenleyen iç tüzükler, iktidar ile muhalefet arasında denge kuran, gücün
kullanım çerçevesini belirleyen ve gücü hukukla sınırlayan
metinlerdir. Anayasa Mahkemesinin isabetle belirttiği gibi, normlar
hiyerarşisinde en üst noktada yer alan Anayasa, yasalar gibi İç
Tüzük’ün de dayanağı ve belirleyicisidir. Bu nedenle demokratik bir
devlette meclislerin kendi iç çalışmalarını serbestçe
düzenleme konusundaki yetkileri de anayasayla sınırlıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çoğunluğa karşı
azınlığın, iktidara karşı muhalefetin
haklarının korunmadığı bir rejim demokratik
sayılamaz; bunlar arasında bir denge kurulması, uzlaşma
sağlanması demokrasinin gereğidir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa’nın 7’nci maddesi
uyarınca millet adına yasama yetkisini icra eder. Bu yetkinin
kaynağı da Anayasa’nın 6’ncı maddesiyle düzenlenen
egemenliktir. Bu temel dayanaklar çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisine
Anayasa’nın 87’nci maddesi uyarınca görev ve yetkiler
verilmiştir. Bu çerçevede, Parlamento, halkların iradesiyle
oluşan temsil, denetim ve yasama olmak üzere üç temel fonksiyonu olan bir
organdır. Milletvekillerine yönelik baskı ve son Anayasa
değişikliğiyle Meclisin fonksiyonları zaten
zedelenmişti; İç Tüzük değişikliğiyle bu işlevler
daha da daraltılmaktadır. Temsil ve denetim fonksiyonlarını
dışlayan veya zayıflatan, sadece yasamayı hem de
iktidarın belirlediği şekliyle yani yürütmenin gölgesinde icra
etmeyi hedefleyen herhangi bir parlamenter düzenin, Anayasa’ya uygun
olduğu iddia edilemeyeceği gibi, demokratik olduğu da iddia
edilemez.
Değerli
milletvekilleri, teklif, muhalefetin gündem belirleme, toplumun farklı
kesimlerinin sorunlarını Meclis kürsüsüne taşıma,
iktidarı eleştirme mekanizmalarını son derece
daraltmayı hedefleyerek, milletvekillerinin kürsüde konuşma
sürelerini olabildiğince azaltarak milletvekillerinin kendilerini ifade
biçimlerini siyasi iktidar blokunun keyfî cezalandırma
mekanizmalarına teslim etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerileri, muhalefetin ülke
gündemine ilişkin önemli gördüğü konuları, Parlamentoda
tartışmaya açarak kimi zaman sadece muhalefetin, gündemi
belirleyebildiği bir mekanizmadır. Teklifle bu mekanizma
etkisizleştirilmektedir. İç Tüzük Değişiklik Teklifi’yle
konuşmalarla beraber milletvekillerinin kendilerini nasıl ifade
edecekleri, kullanacakları kelimeler de kısıtlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, teklifin 14, 15 ve 16’ncı maddeleri, Anayasa’nın
25’inci maddesinde yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine
sahiptir.
Her ne
sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini
açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz
ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde yer alan “Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek
başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına
sahiptir.” hükümlerine açıkça aykırılık teşkil
etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis, bir forum
niteliğindedir ve kesinlikle bürokratik bir mekanizma değildir ancak
iktidar bloku, Meclisi bir devlet dairesi olarak algılamak ve
çalıştırmak istemektedir. Sundukları teklifte disipline
ilişkin getirilmek istenen düzenlemeler de buna açıkça hizmet
etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; teklifteki 14, 15 ve 16’ncı
maddeler, Anayasa 83’e çok net bir biçimde aykırı olmakla birlikte
aynı zamanda Anayasa’nın 25, 26 ve 90’ıncı maddelerine de
açık aykırılık teşkil etmektedir. Özellikle teklifin
15’inci maddesi, tarihsel olaylarla ilgili tartışmalarda
tekçiliği yani hatırlama, kavrama ve yorumlama biçiminde tekliği
dayatmaktadır. Bu denli muğlak ve amacı, milletvekillerini belli
bir ideoloji çerçevesine hapsetme amacı güden bir düzenleme kabul
edilemez. Bir milletvekilinin konuşma hakkını kavrama,
değerlendirme ve yorumlama biçimini, kullanacağı terminolojiyi
bu şekilde iktidarın ve çoğunluğun tasarrufuna bırakan
bir düzenleme, demokrasiyi apaçık ortadan kaldırmayı
hedeflemektedir.
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, şok edici, aykırı her türlü
beyanı düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmekte
ve özellikle parlamenterlerin, siyaset yapanların yani doğrudan
siyasi sorumluluk alanların ifade özgürlüğünü ise daha geniş
olarak yorumlamaktadır yani parlamenterler şok edici olmanın
ötesinde ifadeler de kullanma hakkına sahiptirler. Parlamenterlerin ifade
özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla
geniş bir şekilde güvence altına alınmıştır.
Dolayısıyla bu teklif metni, Türkiye’nin imzacısı
olduğu uluslar üstü hukuki belgeleri de yok sayan, açıkça ihlal eden
bir niteliktedir. Teklifin 15’inci maddesinde “Anayasa’da düzenlenen idari
yapısına aykırı tanımlamalar yapmak” demek, Meclisi
oluşturan çoğunluk, herhangi bir milletvekilinin konuya ilişkin
herhangi bir ifadesine ceza verebilir demektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu düzenlemeyle, Meclisin Meclis
olma vasfı ortadan kaldırılmakta, Meclis bir devlet dairesine,
milletvekilleri de birer devlet memuruna dönüştürülmek istenmektedir.
İfade özgürlüğünün geçerli olmadığı, muhalefet etmenin
imkânsızlaştığı bir Meclis inşa edilmek
istenmektedir. Milletvekillerini mali haklarını
kısıtlamakla, maaş kesintisi cezalarıyla tehdit etmek, hem
hukuk dışı hem ahlak dışıdır; sadece
Anayasa’ya veya hukuk tekniğine değil, ahlaka da
aykırıdır. Rövanşist duygularla hazırlanan İç
Tüzük değişiklik metniyle sağlanmak istenen düzen, Türkiye’nin
geleceğini de ipotek altına almaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifin 15’nci maddesiyle
getirilmek istenenin tarihsel vebali, ahlaki vebali, siyasi vebali
ağır olup getirilmeye çalışılan yasaklarla tarih ve
kültür de tek tipleştirilmeye çalışılmaktadır.
Hepimizin bildiği gibi, Anadolu ve Mezopotamya, farklı halkları,
farklı inançları, farklı dilleri ve farklı kültürleri
bağrında barındırmaktadır. Biz bunları ülkemizin
bir zenginliği olarak görmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, çoğulcu sistemlerde her bir parti, farklı bir
görüşle, farklı bir programla seçim yarışına girer,
siyasi rekabete girer. Buradan seçilen her milletvekili, milleti temsil eder
ancak yarışa girdiği kendi siyasi partisinin programlarını,
görüşlerini, kendi seçmenini, kendisini doğrudan seçen seçmenin
taleplerini, umutlarını, beklentilerini ve
rahatsızlıklarını yerine getirme yükümlülüğünü
almış olmaktadır aynı zamanda.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; “millet” dediğiniz şey,
tek bir görüşten, tek bir inançtan, tek bir kültürden, tek bir etnik
yapıdan oluşan bir şey değildir. Dolayısıyla,
yurttaşlar topluluğu, çoğulcu bir yapıdır. Bu
görüş, farklı bir anlayışa vücut verir. Çoğulcu
anlayışta ise bütün seçimler ancak çoğulcu bir yarış;
farklılıkları, farklı talepleri, rahatsızlıkları
temsil eden bir yarış olursa anlam ifade eder. Eğer bu, Meclise
yansımayacaksa, Meclise gelen herkes tek bir görüşü savunacaksa,
sadece ayrıntılarda farklı görüşler savunacaksa bunun
adı demokrasi değildir, böyle bir Parlamento da demokratik bir parlamento
olamaz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu İç Tüzük
Değişiklik Teklifi’nin 15’inci maddesinde ne yapılmak isteniyor?
Deniliyor ki: Ortak tarihimizde yaşanmış ve henüz maalesef
yüzleşilmemiş, toplumsal ve siyasi trajedilere ilişkin, bir milletvekili,
resmî tarihin kabul ettiği biçimsel okumanın dışına
çıkamaz, konuyla ilgili yorumlar yapamaz eğer yaparsa biz bunu
hakaret olarak kabul ederiz. Ancak, söylemek gerekirse bu düzenleme,
açıkça düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırıdır.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Sayın
Cumhurbaşkanımızın 2014 tarihinde, Başbakan
olduğu bir dönemde 1915 olaylarıyla ilgili yayımlamış
olduğu mesajdan kısa bir bölümü sizlere arz etmek istiyorum: “Adil
bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde
yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar.
Türkiye’de 1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve
düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi, çoğulcu bir bakış
açısının, demokrasi kültürünün ve
çağdaşlığın gereğidir. Ne var ki tarihî
meseleleri hukuki boyutlarıyla birlikte daha iyi anlamamız,
kırgınlıkları yeniden dostluklara dönüştürmemiz mümkün
olacaksa farklı söylemlerin, empati ve hoşgörüyle
karşılanması ve bütün taraflardan benzer bir anlayışın
beklenmesi tabiidir. Türkiye Cumhuriyeti, hukukun evrensel değerleriyle
uyumlu her düşünceye olgunlukla yaklaşmaya devam edecektir.
Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi,
karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı,
uzlaşı yolları arayışlarını
değerlendirmeyi, nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü
yüceltmeyi gerektirmektedir. Türkiye, geleceğe güvenle bakan bir ülke
olarak tarihin de doğru anlaşılması için ilmî ve
kapsamlı çalışmaları her zaman desteklemektedir. Etnik ve
dinî kökeni ne olursa olsun yüzlerce yıl bir arada yaşamış,
sanattan diplomasiye, devlet idaresinden ticarete kadar her alanda ortak
değerler üretmiş Anadolu insanları yeni bir gelecek inşa
edebilecek imkân ve kabiliyetlere bugün de sahiptirler.” İşte
Türkiye’nin benimsemesi, içselleştirmesi gereken düşünceler
bunlardır. Bizleri Avrupa Birliğine tam üyelik sürecine götürebilecek
olan düşünceler bunlardır. Ama bugün görüyoruz ki tam bu
düşüncelere tezat oluşturabilecek yeni bir İç Tüzük Teklifi’yle
karşı karşıya bulunmaktayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; disiplin cezalarıyla ilgili pek
çok hususta ceza hukukunun kaideleri uygulanmaktadır. Bu kaidelerin en
temellerinden biri kanunsuz suç ve ceza olmayacağı ilkesidir.
Kanunilik ilkesi olarak literatüre girmiş olan bu kuralla beraber
kıyas yasağı, savunma hakkı ve yargı yolu disiplin
hukukumuzda egemen olan diğer ilkelerdir. İç Tüzük
Değişiklik Teklifi’nin 14, 15 ve 16’ncı maddeleriyle bu
ilkelerin, hak ve güvencelerin tamamı yerle bir edilmektedir. Genel ve
kapsayıcı bir metin olması gereken İç Tüzük,
değişikliklerle bu özelliğini iyice yitirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, kürsü dokunulmazlığı ve yasama
sorumsuzluğu, milletvekillerinin yasama faaliyeti kapsamında sarf
ettiği sözler, kullandığı oy,
açıkladığı düşünceler nedeniyle hiçbir surette sorumlu
tutulamamasıdır. Anayasa’nın 83’üncü maddesinin koyduğu bu
kural mutlak bir sorumsuzluk hükmüdür. Bu anlamda yasama sorumsuzluğu,
milletvekillerinin açıkladığı düşünceler, verdikleri
kanun teklifleri, ilgili birimlere sundukları dilekçeler ve benzeri
bakımından ve bu görüşlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi
dışında tekrarlanmasından kaynaklı
sorumluluklarını önleyen bir düzenlemedir. Bu yönüyle yasama
sorumsuzluğu, Meclis çalışmalarıyla alakalı her
neviden fiiller için milletvekillerini sorumluluktan berî kılan bir
müessesedir. Yasama sorumsuzluğu, Anayasa hükümleri muhafaza edilirken
Meclis tarafından İç Tüzük marifetiyle kaldırılamaz.
Diğer taraftan Anayasa’da, hiçbir biçimde, yasama sorumsuzluğunun
kaldırılabileceğine dair bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu
İç Tüzük Teklifi ise, açıkça yasama sorumsuzluğunu
kaldırmaktadır; dolayısıyla, İç Tüzük’le Anayasa
değiştirilmeye çalışılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yasama sorumsuzluğu, milletvekillerinin temsil ettikleri halkların
iradesinin eksiksiz olarak ortaya konmasına matuf bir müessese olması
nedeniyledir ki, milletvekilliği sona ermiş olmadığı
sürece yasama sorumsuzluğunun hiçbir şekilde Meclis tarafından
kaldırılması asla söz konusu olamaz. Yasama sorumsuzluğunun
Meclis tarafından kaldırılamayacak olmasının en temel
gerekçesi, bu müessese, milletvekillerinin şahsına yönelik bir
imtiyaz olarak değil, onların yerine getirdikleri görev sebebiyle ve
görevle alakalı olarak, alakalı konulardaki icraatlarını
kapsayan, objektif mahiyet arz eden bir kamu hukuku müessesesi olarak
düzenlenmiştir. Yasama sorumsuzluğu güvencesi sayesindedir ki,
muhalefette yer alan farklı partilere mensup milletvekilleri, temsil
ettikleri kesim adına Mecliste görüşlerini yansıtırlarken,
iktidarın gücü karşısında kendilerini güvende
hissedebilmektedirler. Parlamentonun, iradesini temsil ettikleri halka
karşı sorumluluklarını yerine getirebilmeleri -temel
koşulu- muhalefet milletvekillerinin de iktidar partisi milletvekilleriyle
eşit bir biçimde fikirlerini dile getirme ve yetkilerini kullanabilmeleriyle
mümkündür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sonuç olarak, mevcut İç Tüzük değişikliği bir yanıyla
muhalefetin sesini kısmayı amaçlarken, bir yanıyla da
iktidarın dilini ve siyaset biçimini muhalefete dayatmakta, muhalefeti bu
terminolojiye hapsetmeye çalışmaktadır. Bunun uygulanabilir
olması için öngörülen disiplin cezalarının demokratik hukuk
devletiyle de asla bir ilgisi yoktur. Aksine, bu düzenlemelerle güdülen amaç,
özellikle 16 Nisan referandumu sonrası tesis edilmek istenen yeni
sistemde, muhalefetsiz bir Meclis ve nihayet, muhalefetsiz bir toplum
yaratmaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
keyfîlik esasına dayalı rövanşist bir yaklaşımın
sonucu olan, hiçbir denge, denetleme veya fren mekanizması öngörmeyen bu
düzenleme sadece Meclisi etkisizleştirmekle kalmamakta toplumu çözümü çok
güç bir kutuplaşmaya itmektedir. Unutmamak gerekir ki çoğunluğun
temsil kabiliyetinin, halkın yüzde kaç oyuyla seçilmiş olursa olsun,
farklı görüşleri ve toplumun çoğulcu yapısını
seçimler neticesinde oluşan aritmetikle bütüncül bir biçimde temsil eden
ve müzakere imkânını her zaman elinde bulunduran Türkiye Büyük Millet
Meclisinin temsil kabiliyetiyle yarışamayacağı
tartışmasızdır.
Bu itibarla, Meclis İçtüzüğü
vasıtasıyla bu çoğulcu yapıyı korumak ve daha da
güçlendirmek yerine çoğunluğun azınlığa tahakkümü
biçiminde karşımıza çıkan, çoğunlukçu yapıyı
tesis etmek amacıyla ve huzuru korumak kisvesi altında tek
sesliliği dayatan bir anlayışla kaleme alınmış bu
teklif kabul edilemez. Bizim talebimiz, bir an önce bu teklifin Meclis Genel
Kurulundan tekrar Komisyona geri çevrilmesidir.
Bakın, Türkiye, şu anda Avrupa Birliği ile
tam üyelik müzakerelerini devam ettiren bir ülkedir. Türkiye, Kopenhag
Kriterlerini kabul eden bir ülkedir. Yani hukukun üstünlüğü, demokrasi,
azınlık hakları; bütün bu değerleri kabul eden bir ülke.
Bakın, şu anda uyguladığı politikalara
baktığımızda…
Kısa bir süre önce yine Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi Türkiye’yi hukuksal ve siyasi anlamda denetime
almış bulunmaktadır. Biz bundan büyük bir üzüntü duyuyoruz. Biz
Avrupa Birliği sürecine çok önem veren bir partiyiz. Dolayısıyla
başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi olmak üzere
düşünce ve ifade özgürlüğünü kabul eden bu sözleşmeler
gereğince bir an önce bu Tüzük değişikliğinden vazgeçilerek
Türkiye’ye yakışır ve bütün partilerin katılabileceği
uzlaşmacı bir komisyonla yeni bir İç Tüzük yapılması
Türkiye’nin önünü açacaktır ve Türkiye Parlamentosuna da
yakışacak olan davranış budur diyor, Genel Kurulu bir kez
daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dora.
Gruplar adına üçüncü ve son konuşmacı Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Levent Gök.
Buyurun
Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, konuşacağız ama iktidar
partisinin durumu ortada. Yani, bu durum üzüntü verici bir tablo.
BAŞKAN
– Bulundukları yerde izlerler herhâlde sizi, takip ederler.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ama yani Meclis sıralarını boş bırakmak
da hoş bir şey değil. Gerçekten önemli bir çalışma
yapıyoruz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - Ben varım Başkanım, buyurun.
LEVENT
GÖK (Ankara) - Böyle bir tablo içerisinde sayın AKP yöneticilerinin
grubuna hâkim olmaları, muhalefetin sesini dinlemeleri açısından
önemli değil mi Sayın Başkan?
BAŞKAN
– Buyurun, buyurun Sayın Gök, buyurun.
LEVENT
GÖK (Ankara) - Sanırım katılıyorsunuz bu görüşüme,
değil mi efendim?
BAŞKAN
– Buyurun.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - Konuşmalar çok tekrar olduğu için öyle
yaptılar Sayın Başkan. Biz hep buradayız.
BAŞKAN
- Motivasyonunuz için çok ciddi bir coşku gerekiyor biliyorum ama,
işte, ne yapalım.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ancak az önce Meclis
Başkan Vekilimize ifade ettiğim hususu bir kez daha
halkımın huzurunda tekrarlamak durumundayım: Meclisin anayasası
sayılacak olan bir İç Tüzük değişikliğinde muhalefetin
ne diyeceğini merak etmeyen, onu dinleme nezaketine dahi katlanmayan AKP
Grubunu, şu anda salonda bulunan 13 üyesini tenzih ederek, halkıma
şikâyet ediyorum, halkıma şikâyet ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - Ama daha önce dinledik bunları Sayın Başkan.
LEVENT
GÖK (Devamla) - Böylesine önemli bir konuda hiç olmazsa, görünüşte dahi
olsa bir siyasi nezaketi korumak ve bu Meclisin
saygınlığını sürdürmek hepimizin görevi olmalı
değerli arkadaşlarım. Bu tablo vahim bir tablo. Böyle bir tablo
içerisinde iktidar partisi milletvekilleri bir muhalefet partisi
milletvekilinin ne diyeceğini hiç merak etmiyor mu?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Maddeleri merak ediyoruz Başkanım, buradayız
biz.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) - Onlar talimatları merak ediyorlar sadece.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Yani, böyle bir tabloyu gerçekten
yakıştıramıyorum. Büyük üzüntü içerisindeyim ama böylesine
saygı içerisinde ifade ettiğim eleştirileri dahi,
şakacı bir üslupla dahi, eleştiri boyutuyla bir şakaya
getirmek de hoş değil, hoş değil. Bu manzara hoş
değil değerli arkadaşlarım. Bu manzara ne biliyor musunuz?
İç Tüzük değişikliğinde eğer yoklama maddesi geçerse,
işte, Meclisin bundan sonraki hâlini gösteren ibretlik bir tablo.
Yoklamalar geçtikten sonraki Meclisin tablosu bu değerli
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) – Aynen, aynen.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Böyle bir Meclis arzu ediyorlar zaten.
LEVENT
GÖK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu
anda aklıma geldi, belki de diyorum, acaba AK PARTİ’li
milletvekilleri benim ne konuşacağımı tahmin ettiler de
onun için mi yoklar salonda?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Hayır, daha önce konuştunuz ya Sayın
Başkan.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, AK PARTİ’nin, başında Genel Başkanı olmak
üzere, milletvekillerinin kafası karışık. AK PARTİ’ye
baktığımız zaman yanardöner bir parti; kimi zaman öyle,
kimi zaman böyle. Bunu nereden çıkartıyoruz? Kimi önemli olaylar
olduğu zaman… Örneğin Genel Başkanları Recep Tayyip
Erdoğan’ın çeşitli konularda demeçleri var. Şimdi, ben bir
muhalefet partisi milletvekili olarak karşımdaki rakip partiyi
tanımak istiyorum. Yahu, bunlar nasıl bir parti? Programlarında
ne yazıyor, kendileri ne yapıyorlar? Ya da bir gün ne söylüyorlar,
öbür gün ne söylüyorlar? Yani siyasi çekişmenin temeli de birbirini
tanımaya dayanır. Diğer partileri tanıyorum; MHP’yi
tanıyorum, HDP’yi tanıyorum ama AK PARTİ’yi
tanıyamıyorum değerli arkadaşlarım. Hangi sözlerine
itibar edeceğiz AK PARTİ’lilerin, başta Genel
Başkanları olmak üzere? Bir gün öyle, bir gün böyle.
Şimdi,
Gezi olayları olmuş, Recep Tayyip Erdoğan açıklama
yapıyor değerli arkadaşlarım, diyor ki: “Gezi Parkı
AVM olacak.” Böyle diyor. Ya, bundan tam iki ay sonra yine aynı Recep
Tayyip Erdoğan diyor ki: “Zaten metresiyle falan, Topçu
Kışlası’na AVM olması mümkün değil.” İki ayda
tekzip eden bir Recep Tayyip Erdoğan.
Sonra
Lozan Anlaşması konusunda geçen yıl diyor ki: “Birileri bize Lozan’ı
zafer diye yutturmaya çalışıyor.” Dün de Recep Tayyip
Erdoğan kalkıp diyor ki: “Türk milleti, Lozan Anlaşması’yla
bu topraklardaki bin yıllık varlığını hedef alan
Sevr’i yırtıp atmış,
bağımsızlığından asla taviz vermeyeceğini
tüm dünyaya kabul ettirmiştir.” Şimdi, hangi Recep Tayyip
Erdoğan? Geçen yılki Recep Tayyip Erdoğan’ı mı önümüze
alacağız, yoksa bugünkünü mü?
Recep
Tayyip Erdoğan Şubat 2014’te: “Biz bu paralel örgütü 12 Eylülde
darbeci paşalara yaptığı yalakalıktan, 28 Şubatta
sırtımıza sapladığı hançerden biliriz ama
inanın, bu kadar büyük bir düşkünlüğün, bu kadar büyük bir
ihanetin içinde olmamışlardı; aldanmışız,
gerçekten safmışız." diyor. Aynı Recep Tayyip
Erdoğan bir iki yıl sonra diyor ki: “Siyasi hayatımızda ne
aldanan olduk ne de aldatan olduk.”
Değerli
arkadaşlar, Genel Başkanımız “Van denizi” dediği zaman
“Kılavuzunuz doğru olmayınca gölü deniz zannedersiniz."
diye Genel Başkanımıza eleştiri yapıyor, aynı
Recep Tayyip Erdoğan Van’a yaptığı ziyarette “Varsın
haritalarda ‘göl’ denilsin, biz ona sizlerin dediği gibi ‘Van denizi’
deriz.” diyerek kendi kendisini tekzip ediyor.
Yine,
Genel Kurulda diyor ki: “Şunu da söylüyorum: ‘Milletimin dili tektir, o
resmî dil Türkçedir.’” Sonra, bir kaç ay sonra “Ben ne ‘tek dil’ dedim ne de
‘tek din’ dedim. Hiçbir yerde benim böyle bir ifadem yok.” diyor.
Değerli
arkadaşlarım, örnekleri artırmak mümkün. İmralı
görüşmeleriyle ilgili olarak “Adayla görüşme yaptınız
mı?” diye bir soru soruluyor. “Hayır, haşa, o külliyen yalan.
Kılıçdaroğlu, ey Bahçeli; bizim o masaya oturduğumuzu iddia
ediyorsanız ispatlayın." diyor ve sonra da “Hâlen tabii ki
İmralı’yla görüşmeler sürüyor." diyor değerli
arkadaşlarım.
Böyle bir
tablo içerisinde Recep Tayyip Erdoğan böyle, şimdi milletvekilleri
nasıl? Değerli arkadaşlarım, ben AK PARTİ
Programı’nı inceledim. Hepinize söylüyorum, bakın şimdi, AK
PARTİ Programı’nda -elimde şu program- şu hususlar yer
alıyor, diyor ki: “Biz başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı ve
Helsinki Nihai Senedi olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu tüm
uluslararası anlaşmalara uyacağız.” AK PARTİ’nin
Programı. Şimdi, bütün uluslararası kuruluşlar AK
PARTİ’ye yağmur gibi ciddi eleştiriler getiriyorlar ama
programınızda bu yazıyor ve devam ediyorsunuz: “Düşünce ve
ifade özgürlüğü dünya standartlarında, o temelde inşa edilecek;
düşünceler özgürce açıklanacak.” AK PARTİ’nin Programı
değerli arkadaşlarım.
Devam
ediyorlar: “Partimiz medya özgürlüğünü temin edecektir. Medyanın,
başta Anayasa olmak üzere, tüm yasal çerçevede özgürlüğü
sağlanacaktır.” diyor.
Devam
ediyorlar; esas konumuza gelelim, bu konuşmalarımızı
ilgilendiren boyutuna gelelim: “Farklı tercihlerin rekabeti
sağlıklı bir demokratik sistemin vazgeçilmez
unsurlarındandır. Bu yarışta çoğunluğun oyunu
alan iktidara gelir. Ancak, yarışı kazanmak ve iktidara gelmek
çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz.” diyor. Parti
programı, doğru bir söz. Ve devam ediyorlar: “Azınlıkta
kalan görüşlerin ve muhalefet hakkının Anayasa’yla güvence
altına alınması, demokrasinin çoğulcu niteliğini
pekiştiren bir unsur olarak kabul edilmektedir.” deniyor ve “Parlamentonun
yasa çıkarmada ve denetimde etkin, bağımsız ve verimli
olması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Partimiz,
sadece kendi için değil, yasama yaparken herkesin görüşlerini alan
bir süreç yürütecektir.” diyor AK PARTİ Programı’nda.
Değerli
arkadaşlarım, AK PARTİ Programı buysa, sizler kimsiniz?
Sizler hangi partinin milletvekilisiniz? AK PARTİ Programı’nda bunlar
yazıyor ve tüzüğünde “Partinin tüzük ve programına, demokrasi,
insan hakları, hukukun evrensel temel kural ve normlarına
aykırı faaliyette bulunanlar tüzüğün 117’nci maddesine göre
kesin ihraç edilirler.” diyor değerli arkadaşlarım. Ve ben de bu
program çerçevesinde, AK PARTİ Programı’ndan aldığım ve
tüzükten aldığım bilgilerle diyorum ki: Recep Tayyip
Erdoğan başta olmak üzere, AK PARTİ’li tüm milletvekilleri kesin
ihraç edilecek durumdadır değerli arkadaşlarım, kesin ihraç
edilecek durumdadır. (CHP sıralarından alkışlar) Ya
programa uyacaksınız ya da tüzüğe. Ya göründüğünüz gibi
olacaksınız ya da olduğunuz gibi görüneceksiniz.
Şimdi,
karşımıza bir dayatmayla bir Tüzük değişikliği
getiriliyor. Ama, değerli arkadaşlarım, bu Tüzük
değişikliği bir bumerang gibi, bir gün bakarsınız, çok
da uzun olmayan bir müddet sonra, iktidardan düştüğünüzde “Biz bunu
niçin yaptık?” dersiniz değerli arkadaşlar, bu hep öyle
olmuştur. Bakın, sizleri uyarıyorum, bunu
yaşayacaksınız. Aslolan, Parlamentonun, Meclisin hakkını,
hukukunu korumakken, iktidarda bulunanın “Hadi, iktidar bizde, biz bir an
önce sesleri kısalım, yasaları geçirtelim.”
mantığı bir müddet sonra onların ayak bağı
olmuştur değerli arkadaşlarım; sizler için de
olacaktır, bakın, uyarıyorum sizleri.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) – Bunlar CHP’ye güveniyor, biz gelince düzeltiriz
diye.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Şimdi, bir dönem “Torba yasa kalkacak.” denildi.
Sayın Bülent Arınç Bakanlar Kurulu toplantısından sonra
açıklama yaptı, dedi ki: “Torba yasa kaldırılacaktır.”
NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Başkan, o zaman CHP vardı.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Ya, şu İç Tüzük değişikliğinde
-özellikle Milliyetçi Hareket Partisi- hiç mi aklınıza gelmedi
arkadaşlar şu torba yasayı da şunların içerisine
koyalım diye?
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Yeni İç Tüzük’te Levent Bey.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Yani torba yasa sizleri ilgilendirmiyor mu, temel yasa sizleri
ilgilendirmiyor mu? Bunlar önemli meseleler değil mi? Bunların
hiçbiri İç Tüzük’te yok.
Değerli
arkadaşlarım, Allah’tan arşivler var. Arşivler,
kayıtları tutar ve bir gün insanın önüne bir hesaplaşma
sürecini de ortaya koyar. Şimdi, bakın değerli
arkadaşlarım, yine bir tarihte İç Tüzük değişiklikleri
görüşülüyor, bir sayın üye benim şurada konuştuğum
gibi konuşuyor. O zaman da konuşma sürelerinin
kısaltılması, kanunların okunmaması, maddelerde,
falanca oylamalarda şöyle yapılması gibi 7-8 maddelik bir
İç Tüzük değişikliği yapılıyor ve sayın
konuşmacı konuşuyor burada. Şimdi o sayın
konuşmacının söylediklerini söylüyorum: “Arkadaşlar,
parlamenter sistem kanun çıkartmak değildir. Biz denetim görevimizi
yapacağız, denetim görevimizi kısmayın.” diyor. Sesleniyor,
haykırıyor haklı olarak; ben de haykırıyorum.
“Burası postacı işlevi gören bir yer değil. Türkiye Büyük
Millet Meclisi birinci kuvvettir; yasama, yürütme, yargı. Yürütme
buranın içinden çıkmaktadır, Cumhurbaşkanı dâhil. Biz
Cumhurbaşkanını denetleme hakkına sahibiz, bu
olanakları elimizden almayın.” diyor. Çok gür bir sesle sesleniyor:
“Denetleyemeyeceksiniz hükûmetin kurumlarını, bizi buraya
getirmeyeceksiniz; sadece kanun çıkartacaksınız, biz de
komisyondan geldiği gibi geçiyorsa gidip evimize, bürolarımıza,
şehirlerimize oturalım.” diyor o sayın milletvekili. Devam
ediyor, “Sözlü sorular da aynı vaziyettedir, sözlü sorular çok önemlidir,
bunları kaldırmayın.” diyor. “Arkadaşlar, millet bizden
problem çözmemizi bekliyor, bırakın TRT 3 yayınını
yapsın.” diyor sayın milletvekili. Devam ediyor, “İktidarın
sayısal gücünün yetmiş olması demokrasiye gösterilecek olan
hassasiyeti bir tarafa itmemelidir. Sayısal çoğunluk olabilir ama
çoğulcu demokrasilerde sayısı çok olanların değil,
demokrasinin temelinde sayısı az olanların haklarının
korunması esastır.” diyor. “‘Sayı çokluğu var, biz öyle
uygun gördük.’ deyip kanunları dayatmak demokrasiyle
bağdaşmayacak bir kavramdır. Meclisin görevi, denetimi
yürütmektir ve denetimsiz bir Meclis olmaz. Böyle yanlış, gayriciddi
durumlara meydan vermeyin.” diye bir milletvekili bu kürsüden
haykırıyor. Soruyorum, kimdir o milletvekili değerli
arkadaşlarım? O tarihte, değerli arkadaşlarım, İç
Tüzük değişikliği yapıldığı zaman
kalkıp burada konuşan kişi şu anda Meclis
Başkanımız olan Sayın İsmail Kahraman’dır. (CHP
sıralarından alkışlar) İsmail Kahraman’ı o günkü
konuşmasından dolayı kutluyorum, şimdiki duruşundan
dolayı da kınıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
bakın, “sözlü sorular” diyor, bilmem neler diyor, “çoğunluk” diyor,
“azınlık” diyor…
BAŞKAN
– Sayın Meclis Başkanımızın teklifi değil bu,
biliyorsunuz, teklifi veren milletvekilleri.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Sayın Başkanım, tabii, siz de konulara girmemek
durumundasınız, benim sözümü kesiyorsunuz.
Şimdi,
ben bir realiteyi anlatıyorum arkadaşlar. Yani herkes işine
geldiği zaman konuşmuş, gerçekler unutulmuş. İsmail
Kahraman’ın o gün söylediklerinin bugün aynısını
söylüyorum, geçerli. O gün Meclis Başkanı değil İsmail
Kahraman, milletvekili; iktidara karşı söylüyor, haklı.
Şimdi biz de söylüyoruz. İsmail Kahraman şimdi hangi tarafta?
İsmail Kahraman şimdi çark etmiş vaziyette.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – O zaman Mercedes alamıyordu, şimdi
alıyor.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – 7 trilyona Mercedes alıyor.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Mercedes adamı bozarmış.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, Türkiye'de bu
İç Tüzük değişikliği kadar önemli bir Anayasa
değişikliği yapıldı, gensoru
kaldırıldı. “Denetim” diyor İsmail Kahraman, bir
muhalefetin en etkin denetim aracı olan gensoruyu kaldırdı
şimdiki Anayasa değişikliği, sözlü soruları
kaldırdı.
Arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı
kararnameleriyle Meclisin kanun yapma hakkı kaldırıldı.
2019’dan sonra Cumhuriyet Halk Partisi elbette seçimleri kazanacak ve bu
sistemi tekrar biz geri getireceğiz ama öyle bir aksi tabloda artık
kanunları Meclis yapmayacak ki, Cumhurbaşkanı kararnameleriyle…
“Gensoru” diyorsunuz. Sayın Meclis Başkanı
Abdülhamit’i çok sever, onun müzelerini açar. Değerli
arkadaşlarım, gensoru, Anayasa’da kaldırılan gensoru
Abdülhamit’ten kalma bir müessesedir. Sözlü sorular, değerli
arkadaşlarım, oradan kalmadır. Siz biliyor musunuz ki
tarihimizdeki ilk gensoru Osmanlı Dönemi’nde Abdülhamit zamanında 14
Şubat 1909’da uygulanmıştır. Abdülhamit’in Sadrazamı
Kamil Paşa için uygulanmıştır. Şimdi Hükûmet gensoruyu
kaldırıyor. Vallahi de billahi de Abdülhamit mezardan kalksa sizleri
kovalar değerli arkadaşlarım.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Siz Abdülhamit’e
karşı mısınız?
LEVENT GÖK (Devamla) – Abdülhamit sizleri kovalar. “Yahu,
herkes bana ‘istibdat yönetimi’ diyordu, siz beni de geçtiniz.” der sizlere
değerli arkadaşlarım. “Beni de geçtiniz.” der. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Gözlerimiz yaşardı,
gözlerimiz! Abdülhamit aşkınıza gözlerimiz yaşardı!
LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, böyle bir süreç
içerisinde daha ne konuşmalar var. Bülent Arınç’ın, her zaman
olduğu gibi Ahmet İyimaya’nın çok değerli
konuşmaları var. Hepsi eskilerde.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Burhan Kuzu’nun yok
mu?
LEVENT GÖK (Devamla) – Burhan Kuzu’nun da var. Sevgili
Burhan ağabeyi de burada görmüşken söyleyelim. Burhan ağabey,
Sevgili Burhan Kuzu, biz hak, hukuk, adalet için yürürken bizlere biraz
eleştirel yaklaşıyordu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Alay ediyordu.
LEVENT GÖK (Devamla) – Çeşitli televizyonlarda
verdiği demeçlerde müstehzi bir ifade kullanıyordu ama Sevgili Burhan
abim, adalet herkese lazım.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Size de lazım.
LEVENT GÖK (Devamla) – Biz o yürüyüşü yaparken bakan
olmak için bekleyen AK PARTİ’li arkadaşlarımız için de
yürüdük, Burhan Kuzu için de yürüdük, Burhan Kuzu’ya da adalet dedik. (CHP
sıralarından alkışlar) Hak, hukuk, adalet içinde sizler de
varsınız değerli arkadaşlarım. Burhan Kuzu, siz en
başta varsınız.
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sağ ol, sağ ol.
LEVENT GÖK (Devamla) – Biz sizlerin de
haklarını gözettik değerli arkadaşlarım. Bakan
olmayı bekleyen AK PARTİ’li arkadaşlarımızın da
adalet anlayışına tercüman olduk değerli arkadaşlarım.
Şimdi, sevgili arkadaşlarım, geliyoruz,
Tüzük’te öyle aykırı maddeler var ki bunların çoğu Anayasa
Mahkemesinden dönecek. Uyarıyorum. Kınama cezası, geçici
çıkarma cezası, bunların sınırlarının
genişletilmesi, para cezası. Arkadaşlar, “yasama sorumsuzluğu”
diye bir kavram var; yasama sorumsuzluğu. Ve Meclis yargı yetkisini
nasıl kullanacak değerli arkadaşlarım? Yani Meclisteki
çoğunluk yargı makamı olacak ve beğenmediği bir
kelimeye, beğenmediği bir cümleye ceza kesecek. İşin bir
boyutu bu ama ben bir başka boyutunu dikkatinize sunmak istiyorum: Acaba
siz böyle yapmakla Mecliste her türlü konunun konuşulmasına olanak
mı tanıyorsunuz değerli arkadaşlarım, bir kez daha
düşünün. Öyle ya, iş parayla değil mi? Para benim değil mi?
Parayı bastırırım, istediğimi söylerim. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Biraz da
böyle düşünün değerli arkadaşlar.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Ama onların ibadeti para artık, para.
LEVENT
GÖK (Devamla) - Böyle olursa ne olacak? Cebine koyar parayı buraya gelen
kişi, bütün aykırı kelimeleri burada kullanır,
bastırır parayı Meclis Başkanına, çeker gider.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - “Parasıyla değil mi?” der.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – “Paran kadar hakaret et.” Neoliberal Meclis!
LEVENT
GÖK (Devamla) - Bir daha gelir, çeker gider. Bunun yolunu açmayın, bunu
bir kez daha düşünün. Böyle bir yol açılabilir.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Size grup indirimi yapar Meclis Başkanı.
LEVENT
GÖK (Devamla) - Biz Meclisin saygınlığını böyle para
cezalarıyla falan koruyamayız değerli arkadaşlarım.
Kendi iç dinamiklerimizi harekete geçirebiliriz ama işin bu boyutunu
mutlaka düşünün.
37’nci
maddeyi getiriyorsunuz. 37’nci madde de çok yanlış bir düzenleme
değerli arkadaşlarım. Diyorsunuz ki: “Siyasi parti grupları
her hafta bir tane kanun teklifi getirecek.” E, Anayasa’nın 87’nci
maddesini okumadınız mı? Siyasi parti grupları kanun
teklifi verebiliyor mu? Kanun teklifini Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri
veriyor değerli arkadaşlarım. Yani siz diyorsunuz ki: “Siyasi
parti grupları adına bir milletvekili.” E, Anayasa’da ne diyor?
“Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri kanun teklifi verebilir.” Son derece
aykırı bir düzenleme. Siz, siyasi parti gruplarını, kanun
teklifi veremeyen siyasi parti grubunu buraya nasıl dercediyorsunuz böyle?
Pek çok imla hataları var, cümle hataları var. Bu da
yanlış.
Açık
oylama… Birazdan arkadaşlarımız anlatacak. E, ben
Ankara’nın Haymana ilçesinin bir sorununun burada çözülmesine tanık
oluyorum, ona “evet” diyeceğim ama Polatlı ilçesindeki bir sorun
çözülmedi, ona da “hayır” diyeceğim. Benim seçim bölgem,
bırakın seçmenlerim görsün beni. Sizi de görsün, ne
yaptığınızı. Niye bundan kaçıyorsunuz?
Yanlış bir düzenleme.
Yoklama… İşte yoklamanın esas
mantığı şu manzara değerli arkadaşlarım.
Zaten benim başka bir söz söylememe gerek yok. İşte, bu manzara
için.
ÖZKAN
YALIM (Uşak) - AK PARTİ’den 18 kişi var, 18.
LEVENT
GÖK (Devamla) – AK PARTİ yöneticileri diyor ki milletvekillerine: “Kanun
başladıktan sonra git, ertesi gün öğleden sonra gel, ne
işin varsa gör.”
Değerli
arkadaşlarım, böyle bir tablo yakışmaz bu Meclise.
İktidar partisi Meclisi çalıştırmak durumundadır. Bu,
açıkça Anayasa’ya aykırıdır ve Anayasa Mahkemesi
geçmişte böyle bir uygulamayı iptal etmiştir. Benden söylemesi.
Ben şimdiden zaten dilekçeyi yazmaya başladım. İlk
götüreceğimiz maddelerden bir tanesi bu.
Düzeltme
hakkı… 58’inci maddedeki değişiklik.
Sayın
Başkan, bir dakika daha -bana da sataştınız çünkü az önce-
süre istiyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Verin Sayın Başkanım, verin; Levent Bey’e
verin.
LEVENT GÖK
(Devamla) – Düzeltme… 58’inci maddeye göre, değerli
arkadaşlarım, şimdiki mevcut İç Tüzük’ümüze göre kişi
kalkıyor, diyor ki: “Ben geçen tutanakta yanlış bir kelime
söyledim, söz söyledim, düzelteyim.” Bir dakika, iki dakika konuşuyor.
Şimdi ne oluyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Başkanlığa yazıyla vereceksiniz. E peki,
bir kitap hâlinde verirse ne olacak? Bunu hesap ettiniz mi Burhan ağabey?
BURHAN
KUZU (İstanbul) – Ona bir çözüm buluruz.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Kişi bir dakikada konuşacağı düzeltme
hakkını, Başkanlığa yazı olarak verme
hakkını elde ederse diyelim ya da öyle olursa, vallahi de billahi de
ben size bir kitap eşliğinde sunarım bunu. Bunu nereye
sığdıracaksınız? Yanlış yapıyorsunuz.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Burhan Bey artık vazgeçti.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Havale… Havalelerde -73’üncü madde- Meclis Başkanı
kendi hatasını nasıl düzeltecek? Değerli
arkadaşlarım, yanlış bir havale olursa Meclis
Başkanlığına yazılı olarak vereceksiniz. Yani
hatayı yapan kişiye itiraz ediyorsunuz. Yanlış maddelerden
bir tanesi de bu.
Grup
önerileri… Dokunmayın değerli arkadaşlar. Bu Mecliste her zaman
biz kolaylık sağlıyoruz. Halkın yararına
gördüğümüz her konuda -arkadaşlarımız tanıktır,
öyle değilse “Öyle değil.” desinler ama- yasalar çıkıyor
değerli arkadaşlarım. On beş dakikadan, yirmi dakikadan
feragat edeceğiz diye, bakın, karşınıza öyle
manzaralar çıkar ki biz bütün maddelerde konuşuruz, bütün maddelerde
konuşuruz. On beş dakika yerine size tam altı saate patlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEVENT
GÖK (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha rica ediyorum.
BAŞKAN
– Bir daha sataşayım, bir dakika daha vereyim.
Şimdi,
Sayın Gök, gerek Anayasa Değişikliği Teklifi’ni gerekse de
İç Tüzük Değişiklik Teklifi’ni Meclis Başkanımız
vermedi, ilgili milletvekilleri verdi ve buna karar veren de, onaylayan da
Genel Kurul oluyor. Dolayısıyla bir dakika daha vereceğim bu
tutumdan dolayı da. Bir dakika daha veriyoruz.
Buyurun.
LEVENT
GÖK (Devamla) – Şimdi, Dimyat’a giderken eldeki bulgurdan olmayalım
değerli arkadaşlarım. Bu Parlamentonun bir işleyiş
düzeni var. Biz o işleyiş düzeninde muhalefet olarak gerekli her
türlü yasalarda, halkın yararına olan konularda gerekli desteği
veriyoruz, bunda hiçbir tereddüt yok. Bazen sizin hiç
ummadığınız anda dahi bu Mecliste tartışmalar
bitiyor, kanunlar çıkıyor, her şey bir sonuca
bağlanıyor. Bunlarla oynamayın. Bunlarla oynamayın derken sizlerin
menfaati için söylüyorum. İnanın ki bir müddet sonra iktidar
değiştiğinde geleceksiniz bize ve o zaman
“Haklıydınız.” diyeceksiniz ama o zaman çok geç olacak.
Biz bu
tarihî uyarılarımızı size yapmak durumundayız,
kayıtlara aldırmak durumundayız. Bu hatayı yapmayın,
bizleri dinleyin. Getirilen teklifler kesinlikle demokratik değil,
kesinlikle teamüllere uygun değil. Bunları anlatmaya
çalıştık, az arkadaşımız anlayabildiyse ne mutlu
bize diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
(CHP
milletvekillerinin “Hak, hukuk, adalet!” şeklinde slogan atmaları)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Milliyetçi hareket… Milliyetçi hareket… Milliyetçi hareket…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurunuz Sayın Turan.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Hak, hukuk, adalet için, az önceki grup başkan
vekilinin “Milletvekillerinin kafası karışık.” tarzı
yanlış ifadelerine cevap vermek istiyorum izin verirseniz.
BAŞKAN
– Buyurun, kafanızın karışık
olmadığını siz de ifade edin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Lütfen
yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun
Sayın Turan.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
13.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turan’ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün 492 sıra sayılı
İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
grup başkan vekilini büyük keyifle dinledik. Ancak kendisinin de bence çok
şık bulmayacağını düşündüğüm ifadelerinden
dolayı söz alma ihtiyacı hissettim.
Bizim
milletvekillerimizin hiçbirisinin kafası karışık
değil. Eğer bugün sizin ifadenizle “az sayıda” vekilimiz varsa
bunun birkaç sebebi var ama esas sebebi, sizin bu kürsüye on beş
yıldan beri çıkıp konuşmalarınızın,
gündeminizin ne olduğuna bakmaksızın sadece Tayyip Erdoğan
merkezli konuşmalarınız, hakaret merkezli
konuşmalarınız ve başka bir şey söylememeniz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Allah Allah…
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Adını ağzımıza
almıyoruz.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Onun için mi susturuyorsunuz?
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Adını anmıyoruz.
BÜLENT
TURAN (Devamla) – Ne bağırıyorsun, ne
bağırıyorsun. Dinlememişsiniz, Levent Bey’in
konuşmasının on bir dakikası -tuttum- Tayyip
Erdoğan’la ilgiliydi. Gündemimiz ne olursa olsun sizinki aynı. (CHP
sıralarından gürültüler) Arkadaşlar on beş yıldan beri
aynı şeyi yapıyorsunuz.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Sizin saatiniz de yanlış gösteriyor.
BAŞKAN
– Arkadaşlar, müdahale etmeyelim lütfen.
BÜLENT
TURAN (Devamla) – On beş yıldan beri aynı şeyi
yapıyorsunuz, sonuç değişmiyor.
Hak,
hukuk, adalet… (CHP sıralarından gürültüler)
Susar
mısınız, ben de konuşayım. Hep kendinize “hak”
diyorsunuz, hep kendinize “adalet” diyorsunuz. Sizin gibi düşünmeyenlere
ses yok, sizin gibi ifade etmeyenlere izin yok, hep bağır
çağır. Bırakın konuşayım.
Bakın,
grup başkan vekilinizi keyifle dinledik, tebrik de ettim. Tam yirmi dakika
konuştu, bir dakikaya sabredemiyorsunuz.
BAŞKAN
– Genel Kurula hitap edin Sayın Turan.
Lütfen
müdahale etmeyin.
BÜLENT
TURAN (Devamla) – Ama millet sizin hak anlayışınızı
biliyor. “Hak” demek “sizin gibi düşünenlere hak” demek.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – AKP’nin adalet anlayışını da
biliyor.
BÜLENT
TURAN (Devamla) – “Adalet” demek “sizin gibi düşünenlere adalet” demek,
“hukuk” demek “sizin gibi düşünenlere hukuk” demek. Öyle değil, 80
milyona adalet istiyoruz biz, 80 milyona hukuk istiyoruz ve hak istiyoruz biz.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Bu iyi, CHP’nin sözünü tespit etmeye
başladınız.
BÜLENT
TURAN (Devamla) – O yüzden sizin gibi düşünmeyenler için olan değil.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Hapislerde süründü insanlar.
BÜLENT
TURAN (Devamla) – Şu anki tablo bile onu gösteriyor, farklı bir
düşünceye, farklı bir kelimeye asla sabrınız yok.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Adaletin olmadığını kabul
ettin yani değil mi, adaletin olmadığını kabul ettin.
BÜLENT
TURAN (Devamla) – Bakın, bir sürü konu vardı, teknik ifade;
konuşabildik mi? Konuşamadık. Hep siz
konuşacaksınız, hep dediğiniz olacak; o devran
değişti, o devran geride kaldı.
Hak,
hukuk, adalet ama herkes için.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Batman) – Evet, bizce de herkes için adalet. Bizim
sloganımızı benimsemişsiniz, tebrik ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Turan.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Bizim sadece kendimize adalet istediğimizi,
başkasına adalet istemediğimizi söyleyerek partimizin en temel
politikasını tam tersine yorumladı. Bu, cevap gerektiren bir
yaklaşım.
BAŞKAN
– Buyurun, bir adalet yürüyüşü…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yapalım.
BAŞKAN
– Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
14.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Cumhuriyet Halk Partisi olarak “adalet yürüyüşü”ne
başlamadan önce tüm grup, bir milletvekili, dünyanın en köklü 3’üncü,
Türkiye’nin en köklü siyasi hareketinin bir milletvekili
tutuklandığında bunun, faşizmin açıkça itirafı
olduğunu söyleyip “Şimdi bu salondan çıkıp gidiyoruz.”
demiştim. Bülent Turan o zaman arkamdan konuşmuştu.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Kürsüden konuştum, yapma Özgür ya.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – Ve “Faşizme karşı nasıl
durulacağını yarından itibaren göreceksiniz.” demiştik
ve partinin tüm organları ve milletvekillerinin yaptığı
toplantıların sonunda hiçbirinizin beklemediği, hem
olağanüstü aktif hem de inanılmaz bir pasif direniş eylemi, hem
öz güveni çok yüksek ama kibri hiç olmayan bir söylem ve “Herkes için adalet,
80 milyon için adalet.” sloganıyla başlayan ve “’Hayır’ bir
arada durabilir mi? ‘Hayır’cılar bir daha bir araya gelebilirler mi
yoksa bölünürler mi?” sorularını sorulamaz hâle getirip
“hayır”ı da aşan ve ortak katların en küçüğünde,
adalet talebinde buluştuğumuz ve sizin kendi partinizin
yaptırdığı çalışmalarda bile her 3 “evet”çiden
birinin dahi sempati duyduğu…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Kandırmışlar sizi,
kandırmışlar.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – …kamuoyu desteği yüzde 70’leri bulmuş ve yeni
kulakların sözümüzü işitip kabukların çatlamasının
sizin siyasi hareketinizi yönetenleri ve sizleri ortasından
çatlattığı, bizim halkla bütünleştiğimiz, sizin bu
devinim, bu güç, bu inanç karşısında çaresiz
kaldığınız, 317 milletvekiliyle 184 kişiyi toplayamayıp
dizleriniz titreyerek Anayasa’yı, İç Tüzük’ü değiştirmeye
kalktığınız bir yıkım sürecine sürükledi sizi.
(CHP sıralarından alkışlar) Anayasa’nız meri ama
meşru değil. Siz burada çoğunluktasınız ama artık
iktidar muktedirliğinde değilsiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – Sizin için de günün birinde adalet gerekirse Cumhuriyet Halk
Partisi nasıl geçmişte bu ülkenin komutanlarına kumpas kuran, bu
ülkenin millî ordusuna kumpas kuranlara “Bir gün sen hapse düşersen
çıplak aranmadığının, işkence görmediğinin
takipçisi biz olacağız.” deyip…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Allah CHP’nin adaletinden korusun bizi.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – O gün, sizin, onun bizimle alay ettiği “tweet”ini
“retweet” ettiğiniz günlerden onların içeride Cumhuriyet Halk
Partisinin de adil yargılanma hakkını savunarak durduysak…
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – …sizin de bir gün kanun karşısında
eşitlik, kanun karşısında, adalet karşısında
adil bir şekilde yargılanma hakkınızı da savunacak
olan siyasi hareket yine burasıdır. Elbette “Hak, hukuk, adalet.” ama
suçlular önünde sonunda adalet önünde hesap verecek, bunu da göreceksiniz. (CHP
milletvekillerinin “Hak, hukuk, adalet!” şeklinde slogan atmaları)
BAŞKAN
– Bekliyorum, bitti mi?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Turan.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) - Bülent Turan için de adalet.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Polemik olup da size dönmek istemiyorum.
Sayın
Başkanın ifade ettiği gibi, yok dizimiz titremiş, yok
efendim korkmuşuz tarzı hiçbir gündemimiz olmadı.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Titremese bunu yapar mısınız ya?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Bir muhalefet partisinin istediği gibi yürüyüş
yapmasından rahatsızlık duymayacağımızı
defaatle ifade ettik. Biz gündemimize o gün de devam ettik, bugün de ediyoruz.
Biz on beş yıldan beri milletin adaletine güvenerek elimizden
geldiğince demokratik siyaseti yüceltmeye çalışıp devam
edeceğiz.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz.
Şimdi
şahıslar adına…
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sadece tutanaklara geçsin
diye söylemek istedim. Sayın Bülent Turan’ın “80 milyon için adalet
istiyoruz, hep siz konuşuyorsunuz, hep siz konuşuyorsunuz,
başkası konuşmuyor, bunu istiyorsunuz.” sözleri ve “Herkes için adalet.”
demesi gerçekten çok güldürdü bizleri. Hani Allah da onu güldürsün derler ya,
onu söylemek istedim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Allah daha çok güldürsün, ne diyelim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Şimdi, şahıslar adına ilk söz, İstanbul Milletvekili
İsmail Faruk Aksu’ya aittir.
Buyurun
Sayın Aksu, süreniz on dakikadır. (MHP sıralarından
alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Şu sloganı da bir tekrarlayıver İsmail
Bey: “Hak, hukuk, adalet, Milliyetçi Hareket”
BAŞKAN
– Buyurun.
İSMAİL
FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair İç
Tüzük Teklifi hakkında şahsım adına söz aldım. Genel
Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
kırk yıldır söylediğimiz “Hak, hukuk, adalet, Milliyetçi
Hareket” sloganının genel anlamda makes bulmuş olması bizim
açımızdan sevindirici bir olaydır ama doğrusu “Hak, hukuk,
adalet, Milliyetçi Hareket”tir. (MHP sıralarından alkışlar)
Bilindiği
üzere, 16 nisanda, Türk milleti Anayasa’nın değiştirilmesi
yönünde irade beyan etmiş; yapılan Anayasa
değişikliğinin öngördüğü hükûmet sistemi
değişikliğinin sağlıklı bir şekilde
uygulanabilmesi için de yine Anayasa’ya eklenen hükümle, altı ay
içerisinde ilgili kanunlarda ve Meclis İçtüzüğü’nde gerekli olan uyum
düzenlemelerinin yapılması hükme bağlanmıştır.
Görüşmekte olduğumuz İç Tüzük Değişikliği
Teklifi, bu süreçte Meclis Genel Kurulunun yasama ve denetleme faaliyetlerini
etkin, verimli ve huzurlu bir şekilde yerine getirmesini temin etmek üzere
uygulamadan kaynaklanan sorunları gidermeyi öngörmektedir. Bu çerçevede,
İç Tüzük’te bazı konuşma sürelerinin yeniden tanzimi ve
çalışma saatlerinin uzatılması gibi düzenlemeler
yapılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi üniter millî devletimizin
teminatı, millî iradenin tecelligâhı ve emperyalizme karşı
istiklal mücadelesini yürütmüş gazi bir Meclistir. Böylesine önemli bir
maziyi ve hayati önemi sembolleştiren Gazi Mecliste yer almanın
milletvekillerine bazı sorumluluklar yüklemesi elbette ki normaldir ve
hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir.
Anayasa'mızın
95’inci maddesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarını kendi yaptığı İç Tüzük
hükümlerine göre yürüteceği belirtilirken de milletvekillerinin hak ve
yükümlülüklerinin kuşkusuz anayasal düzene uygun olarak tanzimi murat
edilmiştir.
Unutulmamalı
ki, Anayasa'mız “Türk Vatanı ve Milletinin ebedi
varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü
belirleyen bu Anayasa” diye başlamaktadır. İşte,
görüşülen bu değişikliklerin bir amacı da Anayasa'nın
başlangıç kısmından itibaren güvence altına
alınmış bulunan Türk milletinin tarihine ve ortak
geçmişine, Anayasa'nın ilk 4 maddesinde çerçevesi çizilen anayasal
düzene hakaret etmeyi ve sövmeyi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü esasında Anayasa'da düzenlenen idari
yapısına aykırı tanımlamalar yapmayı engellemeyi,
bu amaçla Meclisten çıkarma cezası gerektiren fiiller arasına bu
fiillerin de eklenmesini öngörmektedir.
Yine,
hatırlanacağı üzere, Anayasa'mızın 81’inci maddesi milletvekillerinin
göreve başlarken ant içeceklerini hükme bağlamış, İç
Tüzük'ün 3’üncü maddesinde de ant içmenin Anayasa’daki metnin kürsüden yüksek
sesle okunması suretiyle olacağı belirtilmiştir. Söz konusu
yemin metni özetle, devletin varlığı ve bağımsızlığına,
vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne, milletin egemenliğine,
laik ve demokratik düzene ve Anayasa’ya sadakate dair büyük Türk milleti önünde
namus ve şeref üzerine söz vermekten ibarettir. Türkiye Cumhuriyeti
devletinde Türk milleti tarafından ve anayasal düzen çerçevesinde
seçilmiş olan bir milletvekilinin, seçilmiş olduğu devletini,
milletini, Anayasa’yı ve tüm millî değerleri reddeden bir
yaklaşım içinde yemin metnini okumaktan imtina etmesi asla kabul edilemez.
Bu nedenle, değişiklikle bu maddeye, milletvekillerinin ant içerek
görevlerine başlayacakları, yemin etmekten imtina eden
milletvekillerinin ise milletvekili sıfatından kaynaklanan haklardan
yararlanamayacakları hükmü eklenmektedir.
Kısacası,
İç Tüzük değişikliğiyle bir taraftan Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma usul ve esasları etkinlik ve verimliliği
esas alan bir anlayışla şekillendirilmekte, şeffaf ve
huzurlu bir çalışma ortamı sağlanarak yasama ve denetleme
faaliyetlerinin aziz milletimizin beklediği ölçüde yerine getirilmesinin
temini öngörülmekte, diğer taraftan da Türk milletinin
bağımsızlık mücadelesini yürüten Gazi Meclisin üyelerinin
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gazi sıfatına yaraşır ve
Anayasa’mıza uygun şekilde hareket etmelerinin sağlanması
amaçlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu düzenlemelerin yerinde olmadığının
söylenmesi, kanaatimizce, İç Tüzük değişikliğinin
içeriğinin asıl çerçevesinden çıkartılmasına
bağlı bulunmaktadır. İç Tüzük değişikliğiyle
yapılmak istenen, aslında Meclisin sorunlarla boğuşan bir yer
olmaktan çıkarılıp sorunları çözen bir Meclis hâline
getirilmesidir. Esasen, Meclis çalışmalarının
etkinliği ve verimliliğine dair yapılan düzenlemelerin özünü, 23
ve 24’üncü Dönemde bu kabulle yola çıkılarak Türkiye Büyük Millet
Meclisinde oluşturulan Uzlaşma Komisyonunun
sağladığı mutabakat çerçevesi oluşturmaktadır.
İç Tüzük değişikliğine itiraz edenler söz
hakkının kısıtlandığını iddia
etmekteyse de 24’üncü Dönem çalışmalarında üzerinde durulan
süreler değişikliğe konu hükümlerde öngörülen sürelere nazaran
daha da kısadır. Ayrıca Genel Kurul çalışma saatleri
uzatılmakta, daha etkin ve verimli çalışması temin edilen
Mecliste zaman kaybına sebep olan unsurların giderilmesiyle hem
muhalefetin hem de iktidarın esaslı meselelere odaklanması
mümkün hâle gelmekte ve milletimizin beklediği işlerin süratle
gerçekleşmesi temin edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, teklifin en çok itiraza konu olan kısmı 15’inci
maddeyle yapılan düzenlemedir. Söz konusu hükümle,
Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Başkanına,
Başkanlık Divanına, başkanlık görevini yerine getiren
başkan vekiline, milletvekiline, Türk milletinin tarihine ve ortak
geçmişine, Anayasa’nın ilk 4 maddesinde çerçevesi çizilen anayasal
düzene hakaret etmek ve sövmek, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü esasında Anayasa’da düzenlenen idari
yapısına aykırı tanımlamalar yapmak Meclisten
çıkarma cezası kapsamına alınmaktadır. Ancak,
karşı çıkılan bu düzenlemedeki örneğin yüce Meclise
sövmenin cezalandırılmasına acaba hangi gerekçelerle itiraz
edilmektedir ya da cumhuriyetimizin temel ilkelerine, cumhuriyetimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret etmek, devletimizin ve milletimizin birlik ve
bütünlüğüne aykırı bölücü söylemlerde bulunmak, Türk milletini
soykırım yapmakla suçlamak hangi gerekçeyle bir hak olarak
nitelendirilebilmektedir? Buna itiraz, acaba cumhuriyetimizin laik, demokratik,
sosyal hukuk devleti olmasından rahatsızlık olarak mı
değerlendirilmelidir, yoksa Türk milletinin ve vatanının
bölünmez bütünlüğünden ve Türkiye’nin Anayasa’da çizilen idari
yapısından memnuniyetsizliğe işaret olarak mı
anlaşılmalıdır? Bu kutlu çatı altında
bulunduğu hâlde acaba devletimizin kuruluş ilkelerini, cumhuriyetimizin
temel niteliklerini, Türk devletinin üniter millî yapısını içine
sindiremeyenler mi bulunmaktadır? Bize göre bu düzenleme, tarihimize ve
ortak geçmişimize, devletimizin kuruluş ilkelerine, Anayasa’da
tanımlanmış idari yapımıza, milletimizin
birliğine ve vatanın bölünmezliğine, millî değerlerimize ve
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet
ettiği cumhuriyetimize sahip çıkmayı ifade etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, unutulmamalıdır ki, her hak bir de sorumluluk
gerektirir. Aziz Türk milletini temsil eden bu yüce Meclisin üyesi olmak, bu
ülkenin tarihine de milletin ortak değerlerine de saygıyı,
anayasal düzenine sadakatle bağlı olmayı, bunlara ilişkin
sorumlulukları da layıkıyla yerine getirmeyi zorunlu
kılmaktadır. Bu sorumluluğu kabul etmeyenler ya da gereğini
yerine getirmekten kaçınanlara ilişkin müeyyidelerin
milletvekillerinin tabi olacağı kuralları ve Meclisin
çalışma usul ve esaslarını düzenleyen İç Tüzük’te
düzenlenmesi hukukun gereğidir ve yerindedir.
Bu
düşüncelerle sözlerime son verirken İç Tüzük
değişikliğinin hayırlı olmasını diliyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Aksu.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Bir sataşma olarak kabul etmiyoruz ama Cumhuriyet Halk
Partisinin “Hak, hukuk, adalet!” sloganını…
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – Devamı da var, devamını da söyle.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – …yıllardır kullandıkları bir slogan olarak
söylediler. Bundan memnuniyet duyarız ama şunu
değerlendirmeliydi siyasi hareket: Başarının sahibi çoktur,
başarısız yetim kalır. “Hak, hukuk, adalet!”
sloganının bugüne kadar ne kadar hakkı verilmiş, Cumhuriyet
Halk Partisi bu sloganın ne kadar hakkını vermiş, takdir
kamuoyunun. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, ben de sataşma olarak kabul
etmiyorum ama Allah milletimizi CHP’nin adaletinden korusun. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından “Amin” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
– Evet, efendim, hak, hukuk, adalet evrensel kavramlardır, herhâlde çok
evvelinden beri olan kavramlardır.
ÖZKAN
YALIM (Uşak) – CHP’nin adaleti herkese yeter.
BAŞKAN
– Hakkıyla muamele etmeyi Rabb’im hepimize nasip eylesin inşallah.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – E, bunu da siz alkışlayın artık.
BAŞKAN
– Şimdi, şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı
Yalova Milletvekili Muharrem İnce.
Sayın
İnce, bekliyoruz; hasretle, özlemle bu kürsü sizi bekliyor efendim.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Nedir İç Tüzük? İç Tüzük, kural koymanın
kuralıdır. Modern toplumlar kurallarla yaşar; anayasalarla,
yasalarla yaşar yani kurallar bunlardır. Bu kuralları nasıl
koyacağımızı, nasıl belirleyeceğimizi de İç
Tüzük belirler. Yani İç Tüzük’te anlaşamayan bir toplumun millet
olması mümkün değildir.
Yani diyorsunuz ki: “Kuralı ben koyarım.
Kuralın nasıl olacağını da ben belirlerim.
İstediğim sürede konuşursun, istediğim kadar önerge
verirsin.” Buradan millet çıkmaz, buradan iç barış çıkmaz.
“Televizyonlar göstermesin, gazeteler yazmasın, muhalefet
konuşmasın, bir tek kişi konuşsun.” Yani diyorsunuz ki
“Türkiye’de olağanüstü hâl ilan ettik, yetmez, Mecliste olağanüstü
hâl ilan ediyoruz.”
Sayın milletvekilleri, siyasi rekabet savaş
değildir, muhalefet de düşman değildir. Metal yorgunluğu
sorununu muhalefeti susturarak değil, muhalefeti dinleyerek
giderebilirsiniz. Kızmayın ama sonradan zengin olan birine
benziyorsunuz. Çok güzel arabanız var, çok güzel eviniz var, bol
sıfırlı paranız var, oyunuz da bizden çok ama bir şey
eksik. O pahalı kıyafet üzerinize uymuyor, yakışmıyor,
üstünüze oturmuyor çünkü estetik duygularınız gelişmemiş.
Oyunuz çok, en fazla siz oy alıyorsunuz ama gerek içeride gerek
dışarıda çok oy almanıza rağmen size “diktatör”
diyorlar. Neden? Çünkü demokrasiye inanmıyorsunuz, çünkü demokrasiniz
eksik ve sorunlu. Demokrasiyi parmakların parmaklara üstünlüğü olarak
algılıyorsunuz. Sonra diyorsunuz ki “Siyasal olarak iktidarız
ama sosyal ve kültürel olarak iktidar olamadık.” Olamadınız,
olamayacaksınız çünkü çağınıza uygun
davranmıyorsunuz. Evrensel kuralları önemsemiyorsunuz. Hukuk devleti
sizin için bir yük, hesap vermek ise zayıflık. Kamuda yükselmede adil
olursanız kendinizi davaya ihanet etmiş olarak görüyorsunuz.
Dış dünyada itibarı ise efelenmek sanıyorsunuz. Sözde
Abdülhamid’i çok seviyorsunuz ama Abdülhamid’i hiç tanımıyorsunuz.
Onun, çağının hangi bilgileriyle
donatıldığını hiç kavramamışsınız.
Mesela yaptığınız işlere bizi imrendirmiyorsunuz. Ben
on beş yıldır bu Mecliste olan birisi olarak “Helal olsun
şu AKP’ye, ne güzel düşünmüşler, ne güzel yapmışlar.”
diye içimden bile olsa bunu söyleyemiyorum. Size özenmiyorum, size gıpta
etmiyorum, sizin yerinizde olmak istemiyorum.
Sadece
çok para kazanan bir esnaf gibi çok oy alıyorsunuz.
Yaptığınız hiçbir işte entelektüel bir bakış
açısı yok. “Maltepe Meydanı’nda 170 bin kişi var.”
diyorsunuz. Bunu dediğinizde, sizin grubunuza bunu
inandırabilirsiniz; İngiliz’e, Fransız’a, Alman’a nasıl
inandıracaksınız? Uydudan görüyor o kaç kişi olduğunu.
Herkesin bildiği bir büyüklüğü, bir sayıyı on kat, on
beş kat küçülterek kendinizle niye dalga geçirtiyorsunuz? Yani bunu
yaptığınızda, ölçülmesi yüzde 100’e yakın mümkün olan
bir şeyi on kat, on beş kat küçülterek orada bile anlaşamazsak
biz nerede anlaşacağız?
Değerli
arkadaşlarım, İç Tüzük’te sesimizi kısabilirsiniz, bunu AKP
Grubuna anlatabilirsiniz, Avrupa Parlamentosuna nasıl
anlatacaksınız? Anayasa’nın 96’ncı maddesi “Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yapılan seçim dâhil bütün işler” diyor,
altını özellikle çizmiş: “Bütün işlerde.” 184
toplantıyı arıyor, 138’i arıyor, katılanların
salt çoğunluğunu arıyor bütün işlerde. Sadece burayı
bilemeyecek kadar bilgiden yoksun insanlara neden hukuk fakültesi
diploması verirler, doğrusu şaşıyorum.
Ben
muhalefetim. Bana Anayasa 96 hak vermiş, “184’ü ara.” demiş, “138’i
ara.” demiş, “Buna bak, bunu kontrol et.” demiş. Ben kontrol
edeceğim. Sen 184’ü bulamıyorsan bu senin sorunun. Bana “Yoklama
isteme.” diyeceğine, 316 kişisin, sen salona gir. 316’dan 184 bulamayacaksın,
138 bulamayacaksın, benim elimden bu hakkı alacaksın; ayıp
bu ayıp, ayıp, dünya bize güler.
Hızlı
yasama kaliteli yasama değildir değerli arkadaşlarım.
“Bakın, biz biliriz, muhalefet konuşmasın.”, “Sizin
aklınız bize lazım değil.” Peki, siz burada bizi
dinleseydiniz FETÖ için çıkardığınız o yasaların
hiçbirini çıkarmazdınız. Özel yetkili mahkemeler, TÜBİTAK,
Adli Tıp, TİB, 10 bin öğrencinin özel okullarda kaydı;
bunların hepsini siz çıkardınız, bizi dinlemediniz. 2003’te
daha gelir gelmez kamuda emeklilik yaşını 65’ten 61’e düşürdünüz.
Neden? FETÖ’cüleri kadroya almak için. 111 bin kişi açıkta,
bunların yaklaşık 100 bini sizin döneminizde işe girdi. Siz
o kanunu 2003’te çıkardığınızda FETÖ’ye nasıl
hizmet ettiğinizi görmediniz mi? TİB Yasası’nı
çıkardınız, ben bu Meclisteydim, “Yapmayın, etmeyin.”
dedik; başkanından çaycısına bir kişi belirledi, sonra
da TİB’e “pislik yuvası” dediniz. Pislik yuvasını siz
kurdunuz. ÖYM’leri kurup FETÖ’ye teslim ettiniz, sonra kapattınız,
“Görülmekte olan davalar devam eder.” dediniz. Genelkurmay Başkanını
FETÖ’ye teslim ettiniz. Kumpas davalarının FETÖ’cü hâkim ve
savcıları için, onlar için yasa çıkardınız, Haberal
yasasını çıkardınız. Haksız, hukuksuz
tutuklamalar yapan hâkim ve savcılara “Tazminat davası
açılamaz.” dediniz. “TÜBİTAK Başkanını bir defaya
mahsus Başbakan atar.” diye 5 kere kanun çıkardınız; 5, 5.
Yargıtaya FETÖ’cüleri doldurmak için daire sayısını, üye
sayısını artırdınız, sonra da
azalttınız. FETÖ için Anayasa yaptınız 2010’da. FETÖ sizi
kandırdı, siz milleti kandırdınız, FETÖ’ye hizmet
ettiniz. Araştırma önergelerimizi reddettiniz, hep aceleniz var;
“Soma’yı araştıralım.”, “Olmaz, kanun
çıkaracağız.”, “FETÖ okullarını
araştıralım.”, “Olmaz, acelemiz var.” Memleketi 15 Temmuza böyle
getirdiniz. Siz acele ederken memleket ecele gidiyordu.
Uzlaşma
yerine dayatmayı seçtiniz. Müzakere yerine kandırılmayı
tercih ettiniz. Ortak akıl yerine “Rabbim bizi affetsin.” diye işin
içinden çıkmaya kalktınız. Uzlaşmayla neler
başarabileceğimizi söyleyeyim size. Biz bu Meclisten 1.535 maddelik
kanun çıkardık. Hadi size sorayım: Şimdiden sonra
bunları nasıl çıkaracaksınız? Bu İç Tüzük’ü biraz
bilen birisi olarak söyleyeyim, şu anda sizi engelleyebileceğimiz on
tane madde var, on tane var. Ne yaparsan yap, ne yaparsan yap yok bunun çözümü.
Bunun çözümü uzlaşma. Döner dolaşır sıkıştık
mı yaparız onu. Kediyi bile çok
sıkıştırırsan tırmalar seni, üstüne atlar.
Mantığınızı değiştirin değerli milletvekilleri.
Meclisi
zayıflattınız, bütçe hakkını elinden
aldınız, kanun yapma tekelini kaldırdınız; bunun
çözümü dayatma değildir, bunun çözümü özgürlüktür, bunun çözümü
demokrasidir, uzlaşmadır, ortak akıldır, evrensel
değerlerdir. Meclisi iktidarın onay kurumuna dönüştürüp
muhalefeti ortadan kaldırmamalısınız. Hak
arayışlarına pranga vurmamalısınız. Demokrasi,
iktidara ve muhalefete kendini halka anlatmak için eşit olanaklar sunan
rejimdir. Bu uygulamalarla hangi çoğunluğu alırsanız
alın meşru olamazsınız. Siz bu uygulamalarla yüzde 85 oy da
alsanız dünyanın gözünde diktatör olursunuz, bizim gözümüzde diktatör
olursunuz. Oysa meşruiyet önemlidir. Demokrasinin olmazsa olmazı
meşruiyettir. Demokrasi ise karşılıklı sözlerle,
karşılıklı tartışmayla, ortak akılla makulü
bulma rejimidir. Muhalefete yasal mücadele yollarını
kapatırsanız olmaz. Türkiye’nin dış dünyada büyük sorunları
var. Türkiye içerisinde bölünürse, Türkiye içerisinde parçalanırsa,
Türkiye içerisinde tartışmalı hâlde olursa
dışarıdaki bu büyük sorunlarla baş edemez. Bunu
yaptığınızda iç barışa darbe vurmuş
olursunuz. Kenan Evren’in bile aklına gelmeyenler sizin aklınıza
geldi. Bakın değerli arkadaşlarım, düşük profilli
başbakan size yakışabilir ama düşük profilli Meclis
Türkiye’ye yakışmaz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Kaset profilli” mi
diyeceğiz o zaman biz de?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Başkan…
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika verebilir misiniz?
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen bir dakikada.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Başkalarına “Ne istediler de vermedik?”
diyeceksiniz, sonra gelip giyotinle muhalefetin üstüne yürüyeceksiniz. İki
yıl sonrasının kehanetini size söyleyeyim, iki yıl sonra bu
Mecliste konuşulacakları ben size söyleyeyim, iki yıl sonra
şu konuşma olacak: “Rabb’im bizi affetsin; FETÖ bizi
kandırdı, APO bizi kandırdı, Esad bizi kandırdı,
Bahçeli bizi kandırdı.” diyecekler. (CHP sıralarından
gülüşmeler, alkışlar)
Teşekkür ediyorum, yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Oyumuz Muharrem Bey’e(!)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
“Kamuda adil olursanız davaya ihanet olarak görüyorsunuz.” gibi bize
açık bir sataşmada bulunmuştur. Bu bizim kabul edeceğimiz
bir şey değildir. Söz talep ediyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
15.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin 492 sıra
sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin ikinci bölümü
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sayın hatibi dikkatle izledim, dikkatle
dinledim. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Fark ettik.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Aslında halka
söyleyemediğini, bizi güya eleştiriyormuş gibi yaparak
dolaylı bir şekilde halka “cahil” demeye getiriyor lafı. (CHP
sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bak, bak, bak!
SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Halkı aptal
yerine koyan sizsiniz!
MEHMET MUŞ (Devamla) – “Sizde birikim de yok.”
diyor, “Sizde hukuktan anlayan da yok.” diyor, “Ama bir şekilde halktan oy
alıyorsunuz.”
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Tam tek parti
anlayışı!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Aslında söylemek
istediği bu da doğrudan söyleyemediği için, hani Genel
Başkanlık adaylığı söz konusu olduğu için,
doğrudan söyleyemediği için böyle bir yola başvuruyor.
“Efendim, biz Maltepe’de şu kadar kalabalık
topladık, 10-15 kat küçülttünüz.”
Arkadaşlar, Sayın İnce; sizin
arkadaşlarınız Maltepe Meydanı yerine,
Kazlıçeşme’deki bizim meydan görüntülerini paylaştılar.
(CHP sıralarından “İnsaf ya!” sesleri)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Muharrem Bey, çok ayıp!
MEHMET MUŞ (Devamla) –
Arkadaşlarınıza bir söyleyin, bir önce öğretin hangi
meydanı paylaşacaklarını. 10 kat arttı, 15 kat
arttı.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Onu sizinkiler
paylaşıyor be! Ne alakası var? 3 milyon kişi vardı
orada, Maltepe’de 3 milyon kişi vardı!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Valinin
açıkladığı bir rakam var ortada, siz “5 milyon
topladı.” diye kendinizi kandırabilirsiniz, buna bizim
diyeceğimiz bir şey yok.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – 3 milyon!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Biz millet için yasa
yaparız ne FETÖ için ne de bir başkası için yasa yapmayız.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – 600 bin kişi meydana
giremedi.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
şuradan açık bir şey soruyorum…
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Keşke gelseydin de
görseydin orayı.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Sayın İnce diyor
ki: “Siz milletten çok oy alıyorsunuz, tek özelliğiniz bu.”
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sizin gibi “drone”u
düşürmedik, “drone”la çektik oradaki 1 milyon 700 bin kişiyi.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Sayın İnce, neden
şu soruyu kendinize hiç sormuyorsunuz: Acaba biz halktan neden çok oy
alamıyoruz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – CHP’den de alamıyor
Muharrem Bey.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bu soruyu lütfen kendinize
sorun ve bu soru üzerinde biraz düşünün.
LALE KARABIYIK (Bursa) – Tek konuşmanız bu
zaten, başka bir şey yok.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Aslında Muharrem
İnce burayı yakaladı, bunun üzerinde biraz düşünmeye
başladı fakat Kılıçdaroğlu kapıyı gösterdi,
geri adım attı; olay budur.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ne
alakası var, ayıp ediyorsun.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Siz kendi işinize
bakın ya!
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın İnce, söz
vereceğim de Sayın Akçay’ı bir dinleyeyim.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – 170 bin
kişi bizim köyden geldi be!
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ya siz kendi işinize
baksanıza, ne karıştırıyorsunuz onu.
SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Biz halktan oy alıyoruz,
onlar halkı oyalıyor; aradaki fark bu.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri lütfen…
Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın İnce kürsüdeki
konuşması sırasında iktidar grubuna hitaben “Apo bizi
kandırdı, FETÖ bizi kandırdı, sanırım ileride
Bahçeli bizi kandırdı.” diyeceksiniz diyerek bir cümle sarf etti.
Şimdi, “Apo, FETÖ” dedikten sonra “Bahçeli”
ibaresini kesinlikle reddederiz ve kabul etmeyiz; bu şık
olmamıştır, birincisi. Fakat ben şunu haber vereyim
Cumhuriyet Halk Partisine: Şimdi sizi FETÖ kandırdı. Onun bir
farkına varsın Cumhuriyet Halk Partisi.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
şahsıma açıkça sataştı.
BAŞKAN – Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ayrıca gruba
sataştı, ikisini bir verin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ne dedi Sayın
Başkan, ne dedi?
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ne dediğimi
söylesin.
BAŞKAN – Buyurun, buyurun Sayın İnce.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
sormak zorundasınız, ne söyledim?
BAŞKAN – Buyurun.
İki dakika süre veriyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır, nereye
sataştı onu anlayalım.
16.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Biz Sayın
Başkanla birlikte Grup Başkan Vekilliği yaparken siz
Parlamentoda değildiniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz
doğmamıştık daha o zaman.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir: Halka “cahil”
demedim. Çok güzel bir eleştiri yaptığımı
sanıyorum ama bunu anlamamak için cahil olmak lazım o ayrı
mesele. (CHP sıralarından alkışlar)
İki: Sayın Genel Başkanın
karşısına çıktım aslanlar gibi aday oldum.
İddiamdan da vazgeçmiş değilim. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo(!)” sesleri, alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - Oyum sana Muharrem Bey(!)
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Ama aday olduktan sonra karşısında
aynı Genel Başkana telefon açtım, “Ne yapacağız?”
dedim, “Ön seçime de gerek yok. Sen kendini ispatlamış bir
milletvekilisin, yerin hazır. Git, aday ol; git, çalışmalarına
başla.” dedi. (CHP sıralarından alkışlar) Bak, ben
eleştiririm; doğru yapınca da -yürüyüş doğruydu-
gittim, yürüdüm, partime destek oldum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Kaç kilometre yürüdün?
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Gene partime destek olurum.
Mehmet
Muş, sana bir soru: Sen çık, genel başkanlığa bir aday
ol; eğer seni Kapıkule’den dışarı atmazlarsa… (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Çık, bir aday
ol.
Benim
partimin sorunları olabilir, benim partimin demokratikleşmeyle ilgili
sorunları olabilir ama kusura bakmayın arkadaşlar, Türkiye’de en
iyisi yine biziz, en iyisi biziz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Destekliyoruz, bravo Muharrem Bey(!) Özgür Bey sizi
geçecek(!)
MUHARREM
İNCE (Devamla) - A, bak “Kemal Kılıçdaroğlu seni kapı
dışarı etti.” dedin. Kardeşim, beni kapı
dışarı falan etmedi.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) - Kapıyı gösterdi, kapıyı
gösterdi.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Ne kapıyı göstermesi? Ben burada aslanlar gibi
milletvekiliyim, aslanlar gibi, tamam mı? Genel Merkezden beni kapı
dışarı etmedi, ben istifa ettim, grup başkan
vekilliğinden istifa edip aday oldum; bu cehaletinize
şaşırıyorum doğrusu, yakışmaz çünkü bu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ha, ama
ben size şunu söyleyeyim: Dayak yiyen bakanların sayısı 3’e
çıkmış, ilgililere duyurulur. Grup başkan vekillerine
sıra gelir mi, onu bilmem. (CHP sıralarından gülüşmeler)
Bana
sataşmamanızı tavsiye ederim. Ne güzel arka tarafta oturuyorum.
Bana sataşıp da kendinizi mağdur etmeyin. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Oyum size, tamam, destekliyoruz.
SUAT ÖNAL
(Osmaniye) - Muharrem Bey, bazen doğru söylüyorsunuz, kabul. Biz halktan
çok oy alıyoruz, siz halkı çok oyalıyorsunuz.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Muş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - Oyumuz Muharrem Bey’e(!)
17.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün “Partide diktatör var.” diyen, sonra yan çizen ben
değilim. Kaldı ki benim…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sen de desene. (CHP sıralarından
gülüşmeler) Yürek lazım ona, yürek!
MEHMET MUŞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, benim çıkıp da… (CHP
sıralarından gürültüler) Benim şöyle bir genel
başkanım yok, benim şöyle bir genel başkanım yok:
“Seçime girmişsin, bir kere karşısına
çıkmışsın, yenmiş; bir daha
çıkmışsın, gene yenmiş; gene
çıkmışsın, yenmiş; gene çıkmışsın,
gene yenmiş. Yenmiş de yenmiş, yenmiş de yenmiş.”
Böyle bir genel başkan yok ki ben aday olayım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LALE
KARABIYIK (Bursa)- Cesaret var mı, siz de o cesaret var mı acaba?
Sizi aday yaptırırlar mı acaba?
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Bu genel başkan, Cumhuriyet Halk Partisinde var ve
bu, az önce kullandığım ifadeler de kime aittir? Sayın
Muharrem İnce’ye aittir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Senin de kandırılan genel başkanın
var.
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakın, parti içerisinde
Muharrem İnce’yi ben takdir ederim, medeni cesaretini göstermiştir,
genel başkanlığa aday olmuştur. Hani sürekli söylüyor ya
“parmak demokrasisi” diye, orada parmak demokrasisiyle genel
başkanlığı kazanamadı, 400 oy aldı
sanırım.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Sen şimdi bundan sonra aday mısın, onu
söyle, aday olacak mısın, olmayacak mısın?
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – İyi takip etmişsin.
LALE
KARABIYIK (Bursa)- Sizden bir aday çıksın.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Senin kafan karışık, kafan.
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Şimdi, Türkiye'de Recep Tayyip Erdoğan kendisini
ispatlamış bir liderdir, yüzde 52 oy oranıyla
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda seçimi
kazanmayı başarmış bir liderdir. Bir kere bunu herkesin
kabul etmesi gerekir.
MURAT
EMİR (Ankara) – Konumuzla ne ilgisi var?
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Siyasette eleştiri olduğu kadar
kaybettiğiniz zaman rakibinizi tebrik etmek de doğal bir erdemdir.
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Olmadı, olmadı, bu cevap
olmadı.
MEHMET MUŞ
(Devamla) - Bir diğerine gelelim değerli milletvekilleri, bakın,
bizde düşük profil olmaz ama düşük profilli genel başkanlar
sanırım Cumhuriyet Halk Partisinde var.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Başınıza profil düştü,
başınıza.
BAŞKAN
– Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 23.09
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-------0-------
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
492
sıra sayılı İç Tüzük Teklifi’nin görüşmelerine devam
ediyoruz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Komisyon ve Başkanlık temsilcisi yerinde.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, takdir edersiniz ki İç
Tüzük'ü biliyorum.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) – Birleşim değişti.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Oturum o değişen.
BAŞKAN
– Yok, Sayın İnce gayet iyi biliyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Oturum değişti, birleşim değil.
Yani
Bayram, orada senelerce oturdun ama oturum ile birleşimi hâlâ
öğrenememişsin.
Ben bunu
biliyorum ancak orada bir sataşma var, takdir ederseniz... Takdir sizin.
BAŞKAN
– Ben yerinizden vereyim, iki dakika vereyim çünkü birleşime ara verdik.
Buyurun
Sayın İnce.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, parti içi konuları başka bir partinin Genel Kurulda
dile getirmesi şık değildir. Bunlar bizim parti içi
meselelerimizdir; aday oluruz, olmayız.
Şimdi,
Sayın Muş, size şunu söylüyorum: Ben genel
başkanlığa aday oldum, doğru; yeniden milletvekili oldum.
Ben size “Genel başkanlığa aday olun.” demiyorum. Önünüzde bir
kongre takvimi var, siz de İstanbul Milletvekilisiniz; Sultanbeyli’de
genel merkezin istemediği bir ilçe başkanı adayı
çıkarabilir misiniz, destekleyebilir misiniz? Bu yüreğiniz, bu
cesaretiniz var mı? Bırak genel başkanlığı, ilçe
başkanlığına bir aday çıkarırsan seni
kutlayacağım.
“Seçilmiş”
falan diyorsun da seçilmiş bir Başbakan vardı, biliyor musunuz,
yüzde 49 oy almış. Ne oldu o Başbakana acaba, ondan bir
haberiniz var mı?
Benim
partimin Sayın Genel Başkanına parti içi rekabetten dolayı
söylediğim bir sözü burada söylüyorsun. Ben de sana dedim ki: “Sen
aynı sözü genel başkanına söyleyebilir misin?” Ama, illa “Kendi
genel başkanına laf söyledin Muharrem İnce, benim genel
başkanıma da bir laf söyle.” diyorsan, aynı benzerini
söyleyeyim: Kandırılmış da kandırılmış,
kandırılmış da kandırılmış,
kandırılmış da kandırılmış.
Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Evet, Sayın Muş…
Size de
yerinizden bir dakika ama lütfen bitirelim artık bu işi.
Buyurun.
31.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, biz yıllarca kongre
yaptık. Kanaatlerimizi belirtiriz, ilçe başkanlıkları
noktasında nasıl bir teşkilat sürecimizin işleyeceği
bellidir. Bu noktada, İstanbul Milletvekili olarak ben yapılması
gereken neyse; ilçeyle alakalı, bölgeyle alakalı bu
adımları atabilirim; milletvekiliyim, grup başkan vekiliyim,
mutlaka ki bölgemdeki seçimlerle ilgili, adaylıklarla alakalı
kanaatlerimi ifade edebilirim. Burada hiçbir kısıtlama yoktur, hiçbir
kısıtlama yoktur.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Aday olabilir misin?
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Genel merkeze rağmen aday olabilen var
mı?
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Kimse duymadan söyleyebilirsiniz. Kimse
duymasın.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Bir diğeri: Ben Sayın İnce’nin aday
olmasını yadırgamadım, hatta kendisine de dedim, tebrik
ediyorum, kendisi bu medeni cesareti göstermiştir.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Arkadaşım, Başbakanın
gitmiş, Başbakanın!
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Başbakanı alırlar, seni almazlar.
Bir varmış, bir yokmuş!
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Partimizde bir kongre
yapılmıştır. Kongre neticesinde yeni bir genel
başkanımız olmuştur...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZKAN
YALIM (Uşak) – Verin bir dakika daha.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – …yeni bir genel başkan seçilmiştir ve
Hükûmeti kurma göreviyle de bu Başbakan görevlendirilmiştir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Başka sözüm yoktur Sayın Başkan, sizindir
arkadaş.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Durum ortadadır, başka söze gerek
yoktur.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Süreç bunlardır. Büyük kongrede delegelerin
kararıyla yapılmıştır bu.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Şimdi, sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine
geçeceğiz on beş dakika süreyle. Bu sürenin yarısını
soruya, yarısını da cevaba ayıracağız.
İlk
talihlimiz Sayın Arslan.
Buyurun.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, İç Tüzük’te yapılmak
istenen değişiklikler Anayasa’mızın 2, 6, 7, 14, 15, 16,
25, 26, 87 ve 90’ıncı maddelerine açıkça
aykırıdır. Bunları göz ardı etmeyiniz. Bu
değişiklikler parlamenter sistemi zedeleyecek, demokratik hukuk
devletini ortadan kaldıracak, çoğunluğun
baskısını ve hâkimiyetini ortaya çıkaracaktır.
Değişiklik sonrası iktidar partisinin
devamsızlığı iyice artacak, boş koltuklara
konuşmalar yapılacak, milletin iradesi beklenen görevlerini
yapamayacaktır.
Bu
nedenlerle değişiklikleri geri çekin, parlamenter sistemi zedelemeyin.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Bektaşoğlu…
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Görüşmelerini
sürdürdüğümüz İç Tüzük’ün amacı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışma düzeni ve yasama faaliyetlerinin temel kurallarını
belirlemek değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisini tıpkı
demokrasinin diğer güçleri gibi kontrol altına almak, tek adam
yönetimine uygun şekilde dizayn etmektir, muhalefetin halkın
sorunlarını dile getirmesine engel olmaktır. İktidar, bu
Tüzük’le uygulamalarını halkın temsilcilerinin denetiminden
kaçırmak istiyor. 15 Temmuzda bu Meclisin çatısına atılan
bomba çok şükür kimseyi öldürmedi ama bu İç Tüzük, parlamenter
demokrasiyi öldürecek pimi çekilmiş bir bomba gibidir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Gaytancıoğlu…
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim.
Geçenlerde
Edirne’de bir yurttaşımızla sohbet ediyordum. Bana “Bir
yakınım AKP’ye üye oldu, ona iş bulacaklarmış.” dedi.
Ben de boşuna uğraşmasın, iflas etmiş fabrikatörün
yanına işe girilmez dedim. Neden böyle dedim? Çünkü herkese söz
veriyorlar, sözlerinde durmuyorlar dedim. Gerekçelerim çok çünkü AKP gelirken
de halkımızı kandırdı. “Yoksulluğu
bitireceğiz.” dedi, yeni yoksullar yarattı; “Hukuku güçlendireceğiz.”
dedi, ülkede hukuka güven kalmadı; “Terörü bitireceğiz.” dedi, ülke
gündeminden terör düşmüyor. Üstüne üstük terör örgütleriyle
pazarlıklar yaptı, “Oslo’da görüşmedik.” dedi,
görüştüğü ortaya çıktı, FETÖ’cüleri en iyi yerlere getirdi;
şimdi sıra sesimizi kısmaya geldi, İç Tüzük’e geldi. 2011’de
sunduğunuz İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin gerekçesinde
“Demokratik muhalefet hakkına saygılı olacağız.”
dediniz. Şimdi İç Tüzük değişikliğiyle demokratik
muhalefet hakkını kısıtlıyorsunuz. Artık size
kimse inanmıyor.
BAŞKAN
– Sayın Kayışoğlu…
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler.
16’ncı
maddeyle para cezası getiriliyor. Bir hukukçu olarak biliyoruz ki para
cezasının olduğu yerde suç vardır, orada ceza
yargılaması söz konusudur ve adil yargılanma ilkelerinin devreye
girmesi gerekir. Bunların da en temel ilkesi, bağımsız ve
tarafsız bir kurul tarafından yargılanmaktır.
Şimdi,
bu Genel Kurulda çoğunluk partisinden olan bir milletvekilinin aleyhine
bir ceza çıkması mümkün mü ya da muhalefet partilerinden bir
milletvekili aleyhinde oylama yapılırken ret kararı
çıkması mümkün mü? Bu durumda bağımsızlık ve
tarafsızlık ilkesi, dolayısıyla adil yargılanma ilkesi
ihlal edilmiş olmayacak mı?
Teşekkürler.
BAŞKAN
– Sayın Zeybek…
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) – Sayın Başkan, kanunlar ve Anayasa,
katılımcı, demokratik, özgürlükçü, çoğulcu,
uzlaşmacı nitelikleri taşırsa değeri ve önemi
güçlenir, herkesin güvencesi teminat altına alınmış olur.
Demokrasilerde milletin hakimiyeti, Meclisin üstünlüğü esastır. Parlamentomuzda
ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda halkın sorunlarını
giderecek verimli nitelikler taşıyan yasalar yapmak 80 milyon
insanın beklentisidir. 80 milyon insanın beklentisinin olduğu
bir yerdeki yasanın yapıldığı yerde İç Tüzük’le
onun temsil edicilerinin görüşleri, düşünceleri, Parlamentodaki yasa
yapma hakkı elinden alınırsa siz gelecekteki yaşam
koşulları içerisinde gençliğimizi, geleceğimizi karartan,
demokrasimizi yok eden, özgürlüklerimizi yok eden bir anlayışla bu
ülkede nasıl bir hâkimiyet kurmak istiyorsunuz, bunu anlamak istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Sarıhan, buyurun.
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkanım, teşekkür ederim.
Ben de
şuna yanıt arıyorum doğrusu: Bu Tüzük
değişikliğiyle hakaret etme ve sövme fiilleri Meclis yönetimi
tarafından değerlendirilecek, bir cezai işleme tabi tutulacak.
Şimdi hakaret için onur, şeref ve saygınlığa yönelik
olarak bir saldırıdan söz etmek mümkün. Diğer maddeler -siz de
bilirsiniz, 125’inci madde sözünü ettiğim madde- 300, 301, 302’nci
maddeler de devletin egemenlik alametlerinin
aşağılanmasını konu alır ama bunların
hiçbirinde burada sözü edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü esasında Anayasa’da düzenlenen idari
yapısına aykırı sözün hakaret sayıldığı
gibi bir değerlendirme söz konusu değildir. Daha önce Komisyon
çalışmalarında da ifade etmeye çalıştım, anayasa
ihlal edilir ama anayasaya aykırılık söz konusu olamaz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Durmaz…
KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tokat’ta bir çiftlikteki şap
hastalığı nedeniyle çok geniş bir bölge olan Çamlıbel
bölgesi hayvan pazarı kapatılmıştır. Acil önlem
gerekmektedir. Son bir yılda şap hastalığından telef
olan hayvan sayısı kaçtır? 2017’de hayvanlarda küpe affı
nedeniyle belli bir hastalık artışı görülmüştür. Bu
durumda bölgemize gelen 2 şaplı hayvanın il
dışından Tokat’a geldiği tespit edilmiştir. Hükûmetin
bu anlamda bir önlemi var mıdır?
Yine, enerji nedeniyle ırmak yataklarına yeteri
kadar su bırakılmamaktadır. Tokat’ta Turhal ilçesinden geçen
Yeşilırmak’ta neredeyse sular kurumuş, tabandaki
yaşamını sürdüren canlılar yaşamını
sürdüremez hâle gelmiştir. Bu konuda Hükûmet acil bir önlem alıyor
mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Evet, Sayın Durmaz, şu anda
Hükûmet yok. Hükûmet İç Tüzük’te olmuyor, yerine Meclis temsilcisi var.
Sayın Gürer, son olarak…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederiz
Sayın Başkan.
İç Tüzük düzenlemeleri, muhalefetin Mecliste
halkın sorunlarını gündeme getirmesini engellemek için
yapılmaktadır. İşçi, çiftçi, işsiz, köylü, esnaf,
taşeron, engelli, emekli, kadın, genç, çocuk sorunları, kent,
çevre, sanayici, basın, iş cinayetleri konuşulmasın
istenmektedir. Halkın sorunlarının kamuoyuna yansımasından
Hükûmet ve AKP Genel Başkanı rahatsızlık duyduğu için
böyle düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Meclis tek partiden oluşmamaktadır.
İktidar ve muhalefet burada bir arada Meclisi oluşturmaktadır.
Yalnız tek parti anlayışıyla “Dediğim dedik.” denirse
orada demokrasiden söz edilemez. Muhalefeti Mecliste susturmaya
çalışmak gelecek açısından da ülkemizde kaygı verici
bir durum yaratacaktır. Bu düzenlemenin geri çekilmesini temenni ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Şimdi soruları cevaplandırmak üzere sözü
Komisyon Başkanımıza veriyorum.
Buyurun Sayın Komisyon Başkanımız.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP
(İstanbul) – Değerli Başkanım, değerli
arkadaşlar; Sayın Arslan’ın Anayasa’ya
aykırılıkla ilgili bir sorusu ve açıklaması
vardı. Bu konuyu hem Komisyonda uzunca tartıştık hem de
burada görüşmeler başlamadan önce Anayasa’ya aykırılık
konusu görüşüldü, tartışıldı. Anayasa, Meclisin
çalışmaları, faaliyetleri ve iç düzeniyle ilgili bazı
hükümler getirmiş ama İç Tüzük’le bunun düzenleneceğine dair de
açık bir hüküm koymuş 95’inci maddesi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi,
çalışmalarını, kendi yaptığı İçtüzük
hükümlerine göre yürütür.” Bu da çok açık, çerçevenin
dışına taşmayan hususlar içinde Meclisin kendi
çalışmalarını İç Tüzük’te dilediği gibi düzenleme
imkânı vardır, burada yapılan da budur, Anayasa’ya
aykırılık söz konusu değil. Çok etraflı olarak bunu
tartıştık.
Bir başka husus, Sayın Sarıhan’ın
hakaret ve sövmeyle ilgili olarak Ceza Kanunu’na yapmış olduğu
atıflar ve bu çerçevede tevcih ettiği soru. Tabii, birbirine
benzemekle beraber ceza hukuku alanı ayrı, disiplin hukuku alanı
ayrıdır. Bugün 161’inci maddenin üçüncü fıkrasına
bakarsanız düzenlemelerin bir kısmı orada, ceza
kanunlarında yoktur zaten. Yani disiplin hükmü olarak Ceza Kanunu’nda
olmayan, suç olarak düzenlenmeyen bir hükmü getirebilirsiniz. Buradaki
çalışma düzeniyle ilgili bir durum. O bakımdan, Ceza
Kanunu’ndaki sistematiği ve oradaki suç olarak düzenlenen hususları
takip etme, ona uyma mecburiyeti yok. Disiplinle ilgili düzenlemelerin ikisi
birbirinden farklı.
Burada benzer konu da Sayın
Beştaş’ın, Sayın Emir’in bir önceki, birinci bölümle ilgili
sorduğu hakaret ve sövme, “Kim takdir edecek?” falan gibi hususlar. Her
ikisi de bugün mevcut olan 161’inci maddede var; hakaret de var, sövme de var.
Bugüne kadar hakaret nasıl anlaşılmışsa bu Meclisteki
uygulamalarda, sövme nasıl anlaşılmışsa disiplin
cezaları uygulanırken -161’de bunlar var kavram olarak- aynı
şekilde yorumlanmaya devam edecektir. Bu konuda bir tereddüt yok.
Bu
15’inci maddedeki düzenlemelere baktığımızda da esasen
temel yapısı korunuyor. Bunun dışında istisnai olarak
getirilen iki ibare var. Bunlardan birisi “Türk milletinin tarihi ve ortak
geçmişine…” bağladığımızda cümlenin sonuna
hakaret ve sövme, diğeri de Anayasa’da belirlenen “…ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü esasında Anayasada düzenlenen idari
yapısına aykırı tanımlamalar yapmak;” diye bir
düzenleme.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – İşte, bu sorun. Coğrafi tanım bu.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bu ikisiyle
Anayasa’daki ülkesi ve milletiyle bölünmezlik ilkesi Anayasa’daki üniter
yapıyla ilgili bir düzenlemedir. Anayasa’da…
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Efendim, “Kilikya bölgesi” deyince ceza alacak
mı? “Kilikya” diye bir bölge var mesela bu ülkede. Lidya var. Ne
diyeceğiz o zaman?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Biraz
sabrederseniz ben anlatıyorum onu, işte şu anda onu
anlatıyorum. Ama soru hazırlamaktan takip edemiyorsunuz.
“Ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” ifadesi Anayasa’da üniter devlet
ilkesidir. Anayasa’nın başka bir yerinde üniter devlet yok. Türkiye
Cumhuriyeti üniter midir? Yazmıyor Anayasa’nın bir yerinde. Nereden
çıkarıyoruz? İşte, bu üçüncü… Üniter devlet yok.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Hayır, yazıyor, yazıyor, yazıyor.
“Vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütündür.” yazıyor ya.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yok, öyle
yazmıyor, hayır, hayır. “Ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü…” İşte, bu, üniter devlet ilkesinin
dayandığı esas. Ha, demek ki biz “Ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü esasında düzenlenen Anayasa’daki idari yapı”
dediğimizde Anayasa’nın 3’üncü maddesindeki üniter devlet ilkesine
atıf yapıyoruz ve bu bağlamda Anayasa’nın 123 ve
126’ncı maddelerindeki düzenlemeleri esas alıyoruz. Buradaki çerçeve
esas. İlk hâlini hatırlıyorsunuz kanunlar da dâhil olmak üzere
idari isimlendirmelerle ilgili bir yasaklama vardı, daha doğrusu bir
ceza düzenlemesi vardı. Burada ise sadece Anayasa’da üniter
yapıyı esas alan, onu koruyan hükme atıf yapıyoruz. Burada
üniterlik çerçevesinde, üniter yapıyı koruyan bir yaklaşım
var.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Mesela?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama buna
burada “Mesela?” derseniz onu söylemek doğru olmaz, bana düşmez.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Buradan isim vermeyin.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır,
ben bunu sınırlama, burada belirleme imkânına sahip
değilim.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Hayır, Türkiye'den isim vermeyin.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama burada
sadece şunu söylüyorum: Sadece, üniter devlet ilkesi bağlamında
bir koruma getiriyor bu. Bunun dışında, işte, beyefendinin
söylediği gibi yer isimleri ki o dediği coğrafi anlamda bir
bölge, yer ismidir, onunla ilgili bir mahzur yok; bu, coğrafi anlamdaki
tanımlama. Ama üniter yapının ihlaline yönelik olan beyanlar bu
kapsamda değerlendirilebilir. Ama ben bunu somutlaştırabilecek
yetkiye sahip değilim Komisyon Başkanı olarak.
Bir
başka husus Sayın Kayışoğlu’nun para cezalarıyla
ilgili ifadesi. Bunu, değerli arkadaşlar, disiplin cezası olarak
kınama, uyarma ve geçici çıkarma cezalarıyla beraber, onlardan
ayrı müstakil bir ceza olarak para cezasının düzenlendiği
veya bu cezalara bağlı bir ferî ceza olarak para cezasının
düzenlendiği durumlar var. Bunun örnekleri var, Avrupa Parlamentosunda
bunun örneği var, müstakil ceza olarak da düzenlemiş, birlikte
uygulanabileceğine dair de İç Tüzük’ünde hüküm getirmiş. Yani,
uyarma, kınama ve para cezası var. Bunlar müstakil olarak teker teker
uygulanabilir, birlikte de uygulanabilir.
Fransa
Parlamentosunun İç Tüzüğü’nde var. Orada ise bunu bir ferî ceza
olarak düzenlemiş. Geçici çıkarma cezası benzeri veya
kınama cezası gibi bir ceza alındığı takdirde bu
cezayla birlikte otomatik olarak bir para cezasına da hükmedilmektedir. Yine,
İngiltere Parlamentosunda Avam Kamarasında var. Orada da bizdeki
geçici çıkarmaya benzeyen men cezası yani Genel Kurul
toplantılarına girme engeli olan cezanın otomatik olarak para
cezasını da gerektireceğine dair bir düzenleme var. Bazı
ülkelerde iç tüzük dışında düzenlemeler var. Almanya’da etik
hükümler ve ona bağlı olarak düzenlenen bir ceza hükmü olarak var iç
tüzük dışında. Dolayısıyla “Para cezası yok,
nereden çıkıyor?” falan gibi değerlendirmeler
yanlıştır. Hem teorik olarak hem dünyadaki farklı
parlamento uygulamalarına baktığımızda para
cezası var. Bizdeki düzenleme de onlara uygun bir düzenleme.
Bunun
dışında başka bir soru kalmadı.
Arkadaşlarımız kendileri zaten açıklama yaptılar.
Teşekkür
ediyorum Başkanım.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Şimdi
maddelere ve maddeler üzerindeki önergelerin görüşmelerine ve
oylamalarına geçiyoruz.
10’uncu
madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki adet önerge vardır,
okutup birlikte işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 10’uncu maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Meral
Danış Beştaş
Gaziantep Diyarbakır
Adana
Mithat Sancar Adem
Geveri Lezgin
Botan
Mardin Van Van
Ayşe Acar
Başaran
Batman
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara
Bursa
Yakup Akkaya Fatma
Kaplan Hürriyet Akın
Üstündağ
İstanbul Kocaeli
Muğla
Uğur
Bayraktutan
Artvin
BAŞKAN
– Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul)
–Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Meclis Başkan Vekilimiz?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Kocaeli Milletvekili
Fatma Kaplan Hürriyet.
Buyurun
Sayın Hürriyet. (CHP sıralarından alkışlar)
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük
değişikliği 10’uncu maddeyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İç
Tüzük değişikliği 10’uncu maddesinde yapılmak istenen,
aslında maddelerin oylamasında açık oylama usulünün
kaldırılmasıdır değerli arkadaşlar. Açık
oylama talebinin kaldırılması ve yoklama talebinin
daraltılması ile toplantı yeter sayısı olmadan bir
maddenin oylanması sağlanacak. Bu da ne yazık ki Meclisimizin
saygınlığına gölge düşürecektir. Çünkü milletvekili,
seçildiği andan itibaren bütün milletin temsilcisidir ve her
kararıyla millete karşı sorumludur. Her bir milletvekilinin
hangi oyu verdiği seçmenine, milletine hesap verebilmesi
açısından oldukça önemlidir. İşte bunun için açık
oylamalarda her milletvekilinin, siyasi parti grubunun tavrı
kayıtlara geçiyor ve kamuoyunun bilgisine sunuluyor.
Uygulamada
torba yasaların temel kanun gibi görüşüldüğünü düşünürsek
temel kanunun tümüne karşı olmamakla birlikte bazı maddelerine
karşı olabiliyoruz. Getirdiğiniz torba yasalarda maddelerin
birbiriyle ne kadar alakasız olduğunu da birçok örnekte gördük.
Örneğin bir torba yasada benim seçim bölgem olan Kocaeli’yle ilgili
olumlu, bizim de onay verebileceğimiz bir madde getirdiniz ama aynı
torbanın içerisine hiç alakası olmayan ve asla onay
veremeyeceğimiz başka bir madde daha doldurdunuz. Böylesi bir
durumda, normalde, kritik maddelerde açık oylama talep ettiğimizde
kimin ne oy verdiği belli olur yani aynı torbadaki seçim bölgemle
ilgili olumlu maddeye “evet” oyu verebilirim ama bir sonraki maddede hak
gasbına yol açacak maddeye “hayır” oyu kullanabilirim ve bu konuda da
seçmene rahatlıkla hesap verebilirim. Ama bu düzenlemeyle, 10’uncu
maddedeki düzenlemeyle bu imkânı ne yazık ki elimizden
alıyorsunuz ve her maddeye ayrı oy kullanmamızın ve
kayıt altına alınmasının önünü kapatıyorsunuz.
Sonra da diyeceksiniz ki: “Bakın, muhalefet bu yasanın içerisindeki
önemli bir maddeye, olumlu bir maddeye ‘hayır’ dedi.” diye kara propaganda
yapacaksınız.
Ayrıca
açık oylamada aynı zamanda salonda kaç kişinin olduğu da
tespit edilebiliyor. Açık oylamayı ortadan
kaldırdığınızda salonda kaç kişinin olduğu
tespit edilemeyecek ve Anayasa’ya aykırı olarak iktidar partisi 184
kişiden az olduğu hâlde bazı kanun maddelerini oylayacak ama
bunun tespitine olanak verecek bütün yollar tıkanacak. Yani 184
kişinin olmadığı oturumlarda karar alınırken
parmak izi bırakılmayacak.
Muhalefetin
iktidarı denetlemesinin yok edilmesini, hesap vermek istemeyen,
muhalefetten kaçan, bunu da birkaç dakika kazanma arzusuymuş gibi gösteren
bir anlayışla yapıyorsunuz. Aslında tam da bu noktada
kendine güvenen bir iktidarın meydan okuması gerekir değerli
arkadaşlar, muhalefete “Hodri meydan, gelin, bizi denetleyin.” demesi
gerekir ama böyle bir güven ne yazık ki sizde görmüyoruz. Böyle bir
şey diyebilen iktidar yerine denetim yollarını tıkayan,
muhalefetin sesinin kısılmasını ısrarla savunan bir
iktidar yapılanması var karşımızda. Milletvekilini
değersizleştiren ve yasama faaliyetini otomasyona bağlayan bu
anlayışı şiddetle reddediyoruz.
Hatırlayın,
geçen sene gecenin bir yarısı Sayın Adalet Bakanının
çantasından bir önerge çıktı, küçük çocukların
tecavüzcüsüyle evlendirilmesine dönük gece yarısı getirdiği bir
önergeydi. Şiddetle karşı çıktık, oylama istedik.
Yeterli sayı bulunamadı, bir sonraki haftaya kaldı ama sonra
oluşan toplumsal muhalefetle birlikte bu önerge geri çekildi. Bu örnek
bile tek başına açık oylamanın ne kadar önemli
olduğunu ve buna ne kadar ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır.
Ayrıca bu örnek, konuşmayı zaman kaybı olarak gören,
hızlı yasama faaliyeti isteyen ama kaliteli yasama ilkesini hiçe
sayan iktidar anlayışına karşı da önemli bir örnektir.
Eğer o akşam bu garabet önerge alelacele geçirilmiş olsaydı
toplumun yüzüne nasıl bakacaktınız gerçekten merak ediyorum.
Demek ki hızlı karar almak her zaman adil ve doğru sonuçlar
doğurmuyormuş.
Ayrıca,
susturulmuş Türkiye yaratacak olan, uzlaşmayı zaaf ve teslimiyet
olarak gören anlayış da bu İç Tüzük Teklifi’nin OHAL
koşullarında getirilmesi de asla meşru değildir
değerli arkadaşlar. Tek adam rejimine giden yoldaki dikenleri
temizleyen, 1980 darbesine rahmet okutan bu yol, yol değildir. Bu İç
Tüzük’le beraber sadece parti grubumuz değil iktidara kim gelirse gelsin
bu koltuklarda suskunları oynayacak ve millet, vekil olarak tayin
ettiği bizleri Meclis TV’de sadece ve sadece otururken izleyecek
değerli arkadaşlar.
Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum ve hayırlı olsun diyemiyorum bu
İç Tüzük’e. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Batman
Milletvekili Ayşe Acar Başaran.
Buyurun
Sayın Acar Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de bu İç Tüzük değişikliğinin 10’uncu
maddesinin üzerinde söz almış bulunuyorum.
Öncelikle
bir izlenimimi paylaşmakla başlamak istiyorum: Değerli
arkadaşlar, aslında bugünkü görüşmelerde de benim iki
yıllık edindiğim tecrübede de muhalefetin
sataşmasının bile ne kadar önemli olduğunu gördük. En
azından, iktidar sıralarında böyle bir kendine gelme, işte
konuşan hatibi dinleme, sıralara bir dolma eğilimi gösteriliyor;
en azından burada ne olduğu konusunda bir fikir sahibi olmuş
oluyorlar. Bence sadece bu bile, bu açıdan muhalefetin konuşuyor
olması bile bu Meclis açısından çok hayırlı bir
meseledir.
Evet
arkadaşlar, bu İç Tüzük değişikliğiyle ilgili
Komisyonda da, sabahtandır burada da arkadaşlarımız çok
değerli yorumlarda bulundular, hepsinin altına imza atıyorum.
Sadece önerge verdiğim bu kanun maddesinin değil, bütününün çekilmesi
gerektiğini düşünüyorum çünkü şunu biliyoruz arkadaşlar,
bugün çok iyi bir iş yaptığınızı ve çok mutlu
olarak buradan çıkacağınızı biliyoruz ama Kürtçede bir
deyim vardır: “…”(x) Bugünü unutmayın, yazın
bu tarihi bir yere, üç gün sonra yana yakıla gelip bu kanunla bu İç
Tüzük'ü değiştirdiğiniz gibi tekrar değiştirmek
isteyeceksiniz, bundan eminim. Daha önce de gördük, gelip burada
savunduğunuz kanunları üç gün sonra tekrar değiştirmek için
yine buradan, gelip bu kürsüden konuşmalar yaptınız.
Değerli
arkadaşlar, bu İç Tüzük değişikliğiyle çok seri
kanunlar çıkaramayacaksınız ya da çok seri kanunlar
çıkarsanız da toplumun ihtiyaçlarını
karşılayamayacaksınız çünkü CHP’li bir arkadaş
demişti “Kafanız karışık.” diye. Ben İç Tüzük
Değişikliği Komisyonunda da söylemiştim, bu cümlenin
altına ben de imzamı atıyorum, evet, kafanız çok
karışık. Gerçekten, geldiğiniz on beş yıllık
iktidardan beri günü gününe uymayan, konjonktürel olarak değişen bir
politikanız var. Bakın Rusya’ya, bin yıllık bir devlet
politikası vardır, değişmemiştir; sıcak denizlere
inmek, adamlar bin yıldır aynı şeyi yapıyor. Siz ne
yapıyorsunuz? Her gün bir kanunu bin defa değiştirdiniz.
Değiştire, değiştire, değiştire sürekli
artık o kanunları basılı hâle getiremez hâle geldik bu
Mecliste. Sürekli değiştirmek
politikasızlığınızı gösteriyor.
İki
yıl önce burada bazı kanunlarda değişiklik yaparak -çok da
iyi yaparak- hak ve özgürlükler konusunda bazı adımlar
attınız ama sonra baktınız ki, bu, sizin
politikalarınız uymuyor, çözüm süreci, barış süreci sizin
işinize yaramıyor, oylarınız düşüyor, kaosu tercih
ettiniz ve ne yaptınız? Bu sefer saldırgan tutumlar
sergilediniz. O yasaların hepsini tekrar buraya getirip tekrar bir değişiklik
yaptınız. Bu kafa karışıklığıyla
-isterseniz bin tane İç Tüzük değiştirin- yine bu Mecliste
hızlı bir şey yapamayacaksınız, yine her gün
kanunları değiştireceksiniz arkadaşlar.
Şunu
söyleyeyim: Az önce üniter yapıyla ilgili bir cümle söyledi Sayın
Başkan. Bazı kelimeleri kullanmak üniter yapıya zarar verirmiş.
Ya, bu nasıl bir şey? Yani bir kelime üniter yapıyı mı
sarsacak? Bu mudur? Buradan “kürdistan” deyince ülke mi bölünüyormuş? Bu
kadar mı pamuk ipliğine bağlı? Bu kadar mı toplum arasında
çelişkiler var? Bu kadar mı toplum birbirinden kopuk? Bu kelime
insanlar arasındaki bağları koparacakmış…
BURHAN
KUZU (İstanbul) – Demeyin.
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Devamla) – …ve bunu da para cezasına
bağlayacakmış.
BURHAN
KUZU (İstanbul) – “Kürdistan” demeyin siz de.
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Devamla) – Ne diyeceğimi size sormayacağım
Sayın Kuzu.
BURHAN
KUZU (İstanbul) – “Kürdistan” demeyin siz de. Niye diyorsunuz ki yani?
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Devamla) – Sizin ne dediğiniz Twitter’larda belli.
Bence siz Twitter’da yaşamaya devam edin ya, çok iyi trollük
yapıyorsunuz.
Neyse arkadaşlar,
ne söyleyeceğimi kimseye sormak zorunda değilim. İşte
yapmak istediğiniz bu; herkes bizim gibi düşünsün, herkes bizim gibi
konuşsun, herkes bizim gibi davransın. Bunun adı demokrasi
değil Sayın Kuzu, çok iyi biliyorsunuz.
BURHAN
KUZU (İstanbul) – Öyle.
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Devamla) – En iyi siz biliyorsunuz.
BURHAN
KUZU (İstanbul) – Biliyorum.
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Devamla) – Bundan demokrasi olmuyor, olmuyor.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Kuzu’ya da adalet! Kuzu’ya da adalet!
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Devamla) – Demokrasi müzakere işidir, demokrasi ortak
paydalarda buluşma işidir.
BURHAN
KUZU (İstanbul) – “Kürdistan” deme.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Biz sadece sizin gibi Allah’a havale etmiyoruz
Sayın Kuzu.
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Devamla) – Ama size şunu söyleyeyim arkadaşlar:
Sizi götürecek olan bu kibriniz olacak. Ben Komisyonda da söylemiştim, biz
sizi sizden korumaya çalışıyoruz, sizden. Sizin bu kibriniz, bu
gururunuz, bu her şeyi bilir hâliniz ülkeyi uçurumun kenarına getirdi.
BURHAN
KUZU (İstanbul) – Siz çoktan bittiniz zaten.
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Devamla) – Bu kibirden vazgeçmediğiniz sürece siz, emin
olun, bir yere varamayacaksınız.
BURHAN
KUZU (İstanbul) – Siz bittiniz zaten.
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Devamla) – Sizi bu kibriniz bitirecek diyorum ya, bir film
vardı ve denirdi “En büyük günah kibirdir.” İşte dediğim
gibi, başka söz söylemeye gerek yok, yana yakıla yine geleceksiniz
buraya ve sizi bu kibriniz, bu gurunuz bitirecek diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
– Ayakta karşıladınız efendim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yok edilen Parlamentonun yetkileri bunlar.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergeleri oylamadan önce bir yoklama talebi
vardır.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yok edilen Parlamentonun yetkileri bunlar, yoklamalar. Son
yoklamalar, son.
BAŞKAN
– Bu talebi karşılıyoruz.
Sayın
Özel, Sayın Karabıyık, Sayın Yedekci, Sayın Hürriyet,
Sayın İrgil, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Emir,
Sayın Gürer, Sayın Öz, Sayın Bektaşoğlu, Sayın
Arslan, Sayın Sarıhan, Sayın Tüm, Sayın Kayışoğlu,
Sayın Özdemir, Sayın Zeybek, Sayın Çamak, Sayın
Demirtaş, Sayın Köksal, Sayın Balbay, Sayın Karadeniz,
Sayın Torun.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
10’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
10’uncu madde kabul edilmiştir.
11’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin
11’inci maddesi aşağıdaki gibi değiştirilmiştir.
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara Bursa
Yakup Akkaya Fatma
Kaplan Hürriyet Akın
Üstündağ
İstanbul Kocaeli Muğla
Uğur Bayraktutan Kazım
Arslan
Artvin Denizli
“MADDE
11- Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 87 nci maddesinin
sekizinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Değişiklik
önergeleri, aykırılık sırasına göre okunup işleme
konur. Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa olanı okunup,
diğer önergelerin sadece imza sahipleri okunarak birlikte işleme
alınır. Beşten fazla imzalı önergelerde ilk beş imza
okunur ve önerge tutanağa eklenir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüğüzü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi’nin 11’inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Meral
Danış Beştaş
Gaziantep Diyarbakır Adana
Mithat Sancar Lezgin
Botan Adem
Geveri
Mardin Van Van
BAŞKAN
– Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Meclis Başkan Vekilimiz?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Son okunan önerge üzerinde söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalp.
Buyurun
Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yoklamanın olması çok iyi oldu,
insanlara bir can geldi; herkesin hayatta, yaşıyor, düşünebiliyor,
konuşabiliyor olduğunu görmek bizi çok mutlu etti, onu
söyleyebilirim. (AK PARTİ sıralarından “Duyamıyoruz.”
sesleri)
Bir
sessiz olursanız…
BAŞKAN
– Sayın Yiğitalp, Genel Kurula hitap edin.
Sayın
milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin siz de.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Şimdi, tüzük
değişikliği konuşuluyor ve tüzük
değişikliğiyle ilgili konuşmalarda,
baktığınızda, muhalefetin hiçbir yerde, artık sokakta
konuşmasına engel olunduğu gibi, Mecliste de
konuşmaması esas alınmış. Öyle ki tarihsel ve… Sizin
de kendi kayıtlarınızda sizin kendi genel
başkanınızın da ısrarla söylediği kürdistan bile
suç olarak burada addedilecek. Nasıl olacak? Ben şimdi burada
beş dakika boyunca “kürdistan” dersem suç mu işlemiş
olacağım? Ben bunu merak ediyorum. Bu beş dakika boyunca
eğer ben yüz kez “kürdistan” demişsem yüz kez mi bundan sorumlu
olacağım yoksa bir kez mi? Buradayken bunu sormak istiyorum yani yüz
kez “kürdistan” dememden bir defa mı suçlu olacağım yoksa yüz
kez mi? Bir mantık ve akıl süzgecinizden lütfen geçirin.
Bakın, ben Diyarbakır yani Amed kentinin
vekiliyim ve orası kürdistan coğrafyasının bir kentidir
aynı zamanda. Benim “kürdistan” dememle ne bu ülke bölünür ne de bu
ülkenin üniter yapısına bir sorun gelir. Sadece ne olur, biliyor
musunuz? Oranın tarihsel gerçekçi yapısına saygı
duyulmuş olur. Bununla birlikte ben Sur’da yapılan katliamlara
“katliam” demeyecek miyim? F16’larla vurulan sivil yerleşim
alanlarını ben nasıl tarifleyeceğim? Bir gün içerisinde 35
insan katledildi. Bunu nasıl anlatacağım ben size? Nasıl
anlatacağım? Suriye’de “Esad katletti.” diyeceğim ama “Sur’da
katletti.” demeyeceğim. Neden? Çünkü orasına başka bir ülkenin
toprakları olarak bakıyorsunuz.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – PKK’dan bahset,
PKK’dan. PKK’nın şehit ettiklerinden bahset.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Hiç fark
etmiyor. Ölümlerin olduğu her yerde, çoğul olarak katledilen her
yerde ölüm ölümdür. Fark etmiyor, fark etmez. Ölümler karşısında
aynı duruşu gösteriyoruz ve aynı refleksi gösteriyoruz.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Tunceli’deki ölümlerden
bahsedin bakayım.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) –
Bakın, iki yıldır burada çözüm ve müzakere süreci üzerinden
onlarca konuşma yapıldı -biz sayısını
hatırlamıyoruz- buradan gelip bir tane AKP’li vekil “Bir Kürt sorunu
vardır, Kürt sorununun da çözümü konuşmayladır.” demedi. Ne
yaptınız tüzükte? “Katliam”, “kürdistan” ve buna benzer sizi tamamen
gerçeklerle yüzleştirecek kelimelere, kavramlara karşı sert bir
refleks gösterdik.
BURHAN KUZU (İstanbul) – Biz gelmeden “Kürt’üm.”
diyemiyordun, “Kürt’üm.” Biz gelince “Kürt’üm.” diyebildin. Yapma bunu,
Allah’tan korkun, ayıp ediyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Kürtler
ödediği bedellerle… Siz istediğiniz için değil.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Yani siz
önce Allah’a havale ettiğiniz adalet duygusunun arayışına
devam edin bence.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) - Sayenizde mi söylediler?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayenizde
değil...
BURHAN KUZU (İstanbul) – Allah’tan korkun,
yapmayın bunu. Biz geldik de özgürlük geldi. Bırakın, “Ben
Kürt’üm.” diyemiyordunuz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) –
Bakın, siz, adalet arayışınız var, değil mi? Siz…
Bir dakika…
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Yıllardır mücadelesini veriyoruz Burhan
Bey. Senin himmetinle olmuyor, onun himmetiyle olmuyor.
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) – Bir gün terör örgütünü lanetleyebildin mi?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Siz bu kimliği bize
bahşetmediniz. Biz direnerek, mücadele ederek doğuştan
getirmiş olduğumuz özelliklerin onurlu mücadelesini yürüttük.
BAŞKAN
– Müdahale etmeyin sayın milletvekilleri.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Siz gelince sadece sataşmayı
biliyorsunuz.
BURHAN
KUZU (İstanbul) – Eski hükûmetler niye vermedi size? Biz verdik, biz!
Kıymet bilin, kıymet! Nankörsünüz, nankör!
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Nankör… Kimsiniz ya? Siz, haşa,
Allah’ın yerine mi koyuyorsunuz kendinizi?
BURHAN
KUZU (İstanbul) – Bırak şimdi iktidarı!
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bakan olamayacaksın.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Ben bir Kürt kadınıyım ya,
var mı ötesi yani? Sen beni zorla Türk mü edeceksin?
BURHAN
KUZU (İstanbul) – “Kürt’üm.” bile diyemiyordun.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Hocam laf atmakla bakan olunduğunu
anlayınca en öne gelip…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Bakan olmak için…
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Zorla benim ana dilimimi mi
değiştireceksin? Zorla çocuğumun, yaşadığım
yerin ismini mi değiştireceksin? Zorla coğrafyamın
adını mı değiştireceksin? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) – Terörü savunmayacaksın!
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Batman) – Böyle bakan olamazsın.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Devam edin.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Bir dahaki gelene kadar, en çok laf atan, bakan
olacak.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Bakın, biz burada anlatmaya
çalışıyoruz ama… Lütfen, Burhan Kuzu, siz Twitter’da devam edin
konuşmaya. (AK PARTİ ve HDP sıralarından gürültüler)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Tabii, tabii, biraz sesinizi yükseltin.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Siz Twitter’da buradan daha
başarılısınız. Konuşma konusunda yetersizsiniz.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Oradan değil, şuradan atacaksınız
Hocam, yanlış olmasın. Şuradakiler, laf atanlar bakan
oldular.
MURAT
EMİR (Ankara) – İkinci sıraya, ikinci sıraya! İkinci
sıradan laf atanlar bakan oldu.
BURHAN
KUZU (İstanbul) – Hayır, sana ne oluyor, anlamadım, sana ne
oluyor ya? Sen de mi savunuyorsun bunu, sana ne oluyor?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – E böyle olmaz ki. Niye müdahale
etmiyorsunuz şimdi? Ben anlamıyorum, niye cevap… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Ama siz de ikili konuşmayın lütfen, müdahale etmeyin birbirinize.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Hayır, ben ikili konuşmuyorum.
BAŞKAN
– Siz Genel Kurula hitap edin.
Sayın
milletvekilleri, lütfen müdahil olmayın.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Bakın, buradan bir AKP’li
konuşsaydı, çok basit, böyle, bir espri yapmış
olsaydık, buradan hemen müdahale etmiş olacaktınız.
“Lütfen, konuşmacının şeyini bozmayın, lütfen sessiz
olun.” derdiniz ama HDP konuşunca, anında…
BAŞKAN
– Siz beni duymadınız, ben birkaç defa tekrar ettim Sayın
Yiğitalp, duymadınız.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – İçinden söylemiş adam ya, Allah Allah! İçinden
geçirmiş adam. İlla mikrofona mı söylemesi lazım?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Hayır, hayır. HDP’ye
karşı bu düşmanlık duygusundan vazgeçin. İster kabul
edin ister etmeyin, HDP, bu ülkenin hakikatidir ve her zaman da burada
olacaktır. Her zaman da ülkelerinin adını,
coğrafyalarının adını, kimliğinin adını
da her zaman ve her zaman söyleyecektir.
Kürdistan
vardır. Ben bir Kürt kadınıyım, ana dilim de Kürtçedir.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin
11’inci maddesi aşağıdaki gibi değiştirilmiştir.
“MADDE
11- Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 87 nci maddesinin
sekizinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Değişiklik
önergeleri, aykırılık sırasına göre okunup işleme
konur. Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa olanı okunup,
diğer önergelerin sadece imza sahipleri okunarak birlikte işleme alınır.
Beşten fazla imzalı önergelerde ilk beş imza okunur ve önerge
tutanağa eklenir.”
Kazım Arslan (Denizli)
ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul)
–Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Meclis Başkanlığı?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Denizli Milletvekili Kazım Arslan.
Buyurun
Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi öncelikle sevgiyle saygıyla selamlıyorum. 492 sıra
sayılı Yasa Teklifi’nin 11’inci maddesinde istediğimiz
değişiklik önergesiyle ilgili söz aldım.
Değerli
milletvekilleri, yapılmak istenen değişiklikte “Önergeler
aykırılık sırasına göre okunup işleme konur.
Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa olanı okunup diğer
önergelerin imza sahipleri okunmak suretiyle işleme alınır.
Beşten fazla imzası olan önergelerde ilk beş imza sahibi okunur,
önerge tutanağa geçirilir.” deniliyor.
Değeri
milletvekilleri, sizlere soruyorum: Her bir önergenin, aykırılık
sırasına göre okunmasının ne mahzuru var? Bu önergelerin
birer birer özellikle önerge sahiplerinin dileklerinin, isteklerinin ve
değişiklik istemlerinin burada Genel Kurula sunulmasında ne
mahzur var? Mademki bir önerge hazırlanıyor, herkesin fikri, zikri
farklı, düşüncesi farklı; bu önergelerin ayrı ayrı
okunması gerçekten uygundur, o nedenle, bu değişiklik yerinde
değildir.
İç
Tüzük’ün geneline baktığımızda, bu
değişikliğin geneline baktığımızda Meclis
çalışmalarının etkin kılınmak, verimli hâle
getirilmek istendiği söyleniyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, iktidar milletvekilleri olarak 316 üyeye
sahipsiniz, burada 184 ve onun üzerinde milletvekili olmadığı
için, sadece yoklamalarda bulunup sonra dışarıya
çıktığınız, odalarınıza gittiğiniz için
ve kuliste beklediğiniz için burada çoğu zaman boş sıralara
konuşmak zorunda kalıyoruz. Muhalefet partisi olarak yoklama
istediğimizde bize kızıyorsunuz, sonra da diyorsunuz ki:
“Muhalefet bizi engelliyor, bizim işimizi yürütmemizi engelliyor ve bu
nedenle hızlı bir şekilde yasaları
çıkartamıyoruz.” Ama hiçbir zaman kendinizi sorgulamıyorsunuz,
kendiniz özeleştiri yapmıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, yani bu değişiklik olunca gerçekten iktidar
partisinin 184’ün üzerinde milletvekili sürekli burada olacak mı? Biz yine
yasaları hızlı bir şekilde çıkarabilecek miyiz?
Birlikte karşılıklı olarak boş sıralara
değil, sizlerle birlikte yasaların artısını eksisini,
iyisini kötüsünü burada geniş anlamda tartışabilecek miyiz?
Kesinlikle hayır. Dolayısıyla bu yapılan
değişiklik, bize çok büyük fayda sağlamayacaktır.
Şimdi,
Mecliste konuşmak, gerçekten çok önemli. Eğer burada yasaların
daha iyi çıkması için, daha mükemmel olması için hem kanun
tekniğine hem kanun bütünlüğüne hem mevzuata uygun bir şekilde
çıkarılması için tartışıyorsak, konuşuyorsak
bunun ne mahzuru olabilir? Niye bu konuda muhalefetin sesini kısmak
istiyorsunuz, susturmak istiyorsunuz, konuşturmak istemiyorsunuz?
Değerli
arkadaşlarım, birçoklarını
konuşmadığımız zaman burada birçok yanlış
yasa çıkıyor ve sonuçta hemen uygulamaya soktuğumuz zaman
mahzurları gündeme geliyor, yeni yeni değişiklikleri yine burada
tartışmak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla değerli
arkadaşlarım, biz bunu kesinlikle çok geniş anlamda düşünüp
bu tasarının geri çekilmesi suretiyle mevcut İç Tüzük’ümüzün
demokratik ortamlar içinde, uzlaşmayı öne çıkararak, muhalefetle
iktidar birlikte birçok konuda uzlaşıp nasıl yasaları
çıkartıyorsa gerçekten burada uzlaşı hâlinde olduğumuz
zaman önemli yasaları hızlıca çıkarabilmişsek yine
gelecekte de hiçbir değişikliğe gerek olmadan biz yasaları
tekrar çıkarabiliriz. Çünkü demokrasi, uzlaşma rejimidir, dayatma
rejimi değildir. Biz böyle istiyoruz, böyle olacak, böyle olmalıdır.”
diye mutlak surette sizin dediğiniz gibi burada yasaların
çıkması hâlinde, tartışması kesinlikle gelecekte
devamlı bir şekilde sürecektir diyorum. Bu yapılan
değişiklikler gerçekten demokrasimizi zedeleyecek, demokratik bir
ülke olmamızı da ortadan kaldıracaktır diyorum.
Hepinize tekrar teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
12’nci madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki
adet önerge vardır, okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 12’nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Meral
Danış Beştaş
Gaziantep Diyarbakır
Adana
Mithat Sancar Adem
Geveri Lezgin
Botan
Mardin Van
Van
Aynı
mahiyetteki önergenin imza sahipleri;
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara
Bursa
Yakup Akkaya Fatma
Kaplan Hürriyet Akın
Üstündağ
İstanbul Kocaeli
Muğla
Burcu Köksal Uğur
Bayraktutan
Afyonkarahisar Artvin
BAŞKAN
– Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Başkanlık temsilcisi aynı mahiyetteki önergelere
katılıyor mu?
TBMM
İDARE AMİRİ SALİM USLU (Çorum) – Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksal.
Buyurun
Sayın Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi size bir not okuyacağım: “Siyaset sadece demokratik
yollarla yapılmaz ya da ‘siyaset’ denilince akla sadece
barışçı yollar gelmez. Kendi politikalarınızı
yürütmenize engel olabilecek muhalefeti fiziken ortadan kaldırmak,
hapsetmek, tehdit etmek, korkutmak, sindirmek de siyasi faaliyetin kapsamı
içinde görülebilir.” Bunlar nerede yazıyor? AKP’nin “Siyaset Akademisi
10’uncu Dönem Ders Notları” başlığı altında
yayımladığı kitapta Profesör Taner Demirer’in tespiti
olarak yazılmış. İşte siz, muhalefete
yıllardır bunu yapmaya çalışıyorsunuz.
Bunun son örneği de MHP destekli getirmiş
olduğunuz bu İç Tüzük değişikliği. Olağanüstü hâl
koşullarında devletin her türlü olanaklarını kullanarak,
arkanızda inanılmaz bir medya desteğiyle ve Yüksek Seçim
Kurulunun haksız ve mesnetsiz olarak mühürsüz oy pusulalarını
hukuksuz bir şekilde geçerli saymasıyla referandumdan geçirmiş
olduğunuz Anayasa değişikliğiyle Meclisin
intiharını istediniz. Şimdi bu İç Tüzük
değişikliğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisini idam
sehpasına çıkarmak istiyorsunuz. Meclisi işlevsiz, fonksiyonsuz,
milletvekillerinin parmak indirip kaldırdığı ya da elektronik
sisteme girip oy kullandığı, çok ses çıkmayan, her
şeyin rutinleştiği bir yer hâline getirmeye
çalışıyorsunuz.
Allah aşkına, Meclis niçin var? Milleti temsil
etmek için. Görevi ne? Kanun tasarı ve tekliflerini, kararları her
yönüyle konuşup tartışmak, vatandaşların lehine mi,
aleyhine mi olup olmadığına, kamusal yarar sağlanıp
sağlanmadığına konuşup tartışarak bir ortak
akılla karar vermek için var.
Siz, güya, uzun çalışma saatlerini bahane
ederek ama gerçekte muhalefetin sesini kısmak için bu İçtüzük
Değişlik Teklifi’ni getirdiniz. Peki, ben bir soru soruyorum: Biz
milletvekilleri niye seçiliyoruz, niye maaş alıyoruz? Vatandaşa
hizmet etmek, ülke sorunlarını çözmek için; öyle değil mi? Peki,
o zaman uzun çalışma saatlerinden, bu kadar çalışmaktan
şikâyet niye? Biz ülke sorunlarını çözmek için haftalarca,
günlerce çalışmaktan, mücadele etmekten şikâyet etmezken sizin
niye zorunuza gidiyor?
16 Nisanda geçirdiğiniz Anayasa
değişikliğiyle milletvekili sayısını 600’e
çıkarıyorsunuz ama o milletvekiline sadece önüne gelen düzenleme için
onama yetkisi tanıyorsunuz, o milletvekilinin söz hakkını
elinden alıyorsunuz. Muhalefet milletvekillerinin söz haklarını,
sürelerini kısıtlayarak hatta “kürsüde göstermiş olduğu
materyaller, görsel resimler üzerinden dahi ceza vereceğiz” tehdidiyle
muhalefetin sesini kısmak istiyorsunuz.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak bugün
buradan çıkarız; Edirne’den Ardahan’a 81 ilde, tüm ilçelerde,
köylerde, kasabalarda bütün yurttaşlarımıza sizin
yanlışlarınızı, sizin hatalarınızı,
sizin bu ülkeyi perişan ettiğinizi anlatmaktan çekinmeyiz. (CHP
sıralarından alkışlar)
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) - Yüzde 1 oy aldığınız yerlere de
gidecek misin?
BURCU
KÖKSAL (Devamla) - Burada sesimizi kısabilirsiniz ama alanlarda,
sahalarda, meydanlarda…
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) - Yüzde 1 oy aldığın yerlere de gidecek
misin, yüzde 1 oy aldığın?
BURCU
KÖKSAL (Devamla) - …Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu dâhil 133 milletvekilinin sesini
kısmaya sizin gücünüz yetmeyecek.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) – Yüzde 1 oy aldığınız yerlere de
gidecek misiniz, yüzde 1?
BURCU
KÖKSAL (Devamla) - Biz her zaman bu ülkede doğrular için,
doğruları söylemek için, bu ülkede sizin
yaptığınız hataları vatandaşa anlatmak için
burada yapmaya çalıştığınız, gece
yarısı önergeleriyle, “torba” dediğiniz ama bana göre çorba
yasalarla yapmak istediğiniz adrese teslim, kişiye özel
yasalarınızı, yanlışlarınızı
anlatmaktan hiçbir zaman çekinmeyeceğiz.
Herkese
saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Sayın Lezgin Botan, Van
Milletvekili.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
LEZGİN
BOTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 12’nci maddesi üzerine
grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Şu
an üzerinde tartıştığımız İç Tüzük
değişikliğinin her maddesi, milletvekillerinin
düşüncelerini sınırlandırmak, sözünü kesmek ve hatta
mümkünse konuşturmamak üzerine kurulmuştur. Bu nedenle, bu İç
Tüzük’ün ruhu, sansür üzerine oluşturulmuştur. Ankara katliamı,
IŞİD’le ticaret, Ceylanpınar veya Sur katliamı, “Terör
araştırılsın.” talebiyle verdiğimiz
araştırma önergelerini reddeden AKP, şimdi de halkın,
önerilerin, önergelerin, bu mevcut şeylerin içeriğine
ulaşmasını engellemeyi amaçlamaktadır. Çünkü yapılan
düzenleme, genel görüşme ve Meclis araştırması
önergelerinin Genel Kurulda okunması işlemini kaldırmakta,
sadece önerge ve özetlerinin milletvekillerine ve hükûmete bildirilmesini hüküm
altına almaktadır.
Başkanlığın
sunuşlarında, mevcut durumda, genel görüşme ve
araştırma önergeleri, Genel Kurulun bilgisine kâtip üye
tarafından okunarak sunulmaktadır. Düzenlemeyle sadece milletvekili
ve hükûmete bildirilmesi düzenlenmektedir. Genel Kurulda milletvekilleri tarafından
Meclis Başkanlığına bir dönem içinde verilen
araştırma önergelerinin ve genel görüşme önergelerinin tümünün
görüşülmesi imkânsızdır. Buna karşın bu maddeyle bu
denetim aracı da sınırlandırılmakta ve ortadan kaldırılmaktadır.
Milletvekilleri tarafından verilen araştırma ve genel görüşme
önergelerinin Başkanlığın sunuşları
kısmında okunmasının kaldırılması,
milletvekillerinin, siyasi parti gruplarının, muhalefetin ülke
gündemine dair neleri çalıştığı, neleri
konuşacağı, neleri gündeme taşıdığı
hususu, hem Meclis tutanaklarına geçirilerek tarihe not düşülmekte
hem de kamuoyuna yansıması sağlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu hakkın kaldırılmasıyla muhalefetin söz
hakkı ve denetim araçları daha da
sınırlandırılmakla birlikte kamuoyunun bilgi edinme
hakkı da engellenecektir. Üstelik genel görüşme herhangi bir önerge
değildir. Genel görüşme, ülkenin kritik gündemlerinde söz konusu olan
bir Meclis çalışmasıdır. Düzenlemeyle muhalefetin, ülkenin
genel gündemiyle ilgili verdiği genel görüşme talebinin kamuoyuna
aktarılmasının önüne geçilmektedir. Bütün bu sebeplerle maddenin
teklif metninden çıkarılmasını öneriyoruz.
Geldiğimiz
noktada, halkın Meclisi, âdeta sarayın noteri hatta sarayın
hizmet, çalışma birimine dönüştürülmekte. Bu, postmodern bir
vesayet düzenidir, asla demokratik değildir çünkü halkın iradesi
hiçleştirilmektedir. Bunun içinde havuz medyası diye bir ucube
yaratıldı, ana akım medya tamamen kontrol altına
alındı. Peki, neden? Çünkü medyanın özgürce haber
yapabildiği bir ülkede, kürdistanda işlenen savaş suçları,
skandal hak ihlalleri ve sivil katliamlar ortaya çıkacaktır.
Eğer
özgür medya olsaydı… Necmettin Fendik, arkadaşlar, özellikle bunu
dinlemenizi istirham ediyorum. Bir hafta önce Yüksekova’da kolluk güçleri, bir
mahalleye genel bir arama yapmak üzere girdikleri bir sokakta Necmettin
Fendik’in kapısı çalınıyor ve Necmettin Fendik
kapısını polislere açarken bir polis, kafasına ateş
etmek suretiyle Necmettin Fendik’i çocuklarının gözleri önünde
öldürdü ve dokuz aylık çocuğunu eşinin kucağından
alıp yere çaldı. Evini tarumar ettiler. Düşünün, bir
yurttaş gelişigüzel bir şekilde öldürülüyor, sonra da
arkasından ailesine ne denirse beğenirsiniz, “Pardon, kusura
bakmayın.” deniyor fakat bu ülkede bu, soruşturma konusu olmuyor. Bir
insan, evinde çocuklarının gözleri önünde öldürülüyor. Eğer
basın özgür olsa bir ülkede insanlar, yurttaşlar bu kadar
gelişigüzel birileri tarafından öldürülmez. Bakın, bu adama yani
bu tetiği çeken katil polise burada “terörist” desem hepiniz
bağırıp çağıracaksınız.
15
Temmuzdan önce de benzeri şekilde katliamlar yapılıyordu ve biz
onları buraya taşıdığımız zaman buralarda
birileri ayağa kalkıp “Siz terör örgütünün propagandasını
yapıyorsunuz...” Fakat ne oldu? O kadar azdılar ki geldiler,
burayı bombaladıktan bir gün sonra o insanların “terörist”
olduğunu, o insanlara “asker kılıklı teröristler” demeye
başladınız. Peki, Necmettin Fendik’i evinde öldüren bu adama
“terörist” diyecek misiniz? Veya yarın öbür gün “Fetullahçı’ydı,
FETÖ’ydü, bilmiyorum, bu kılık içerisinde bunu yaptı.” gibi
bahaneler sizi kurtarmaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEZGİN
BOTAN (Devamla) – Bu durumu kınamak ve bu durum karşısında
durabilmek için basının özgür olması lazım. Halk burada
rahatlıkla ne oluyor, ne bitiyor... Burada iktidar neyi çeviriyor,
muhalefet ne yapıyor, bunun kamuoyuna yansıması için burada
özgür bir ortamın sağlanması lazım.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Botan.
LEZGİN
BOTAN (Devamla) – Bitiriyorum.
Düşünebiliyor
musunuz, ben mahallede, sokakta “kürdistan” diyeceğim, kahvede “kürdistan”
diyeceğim, suç yok ama halkın iradesinin tecelligâhı Mecliste
“kürdistan” dersem suç olacak. Bu, ne demektir? Demek ki kahve, bu Meclisten
daha itibarlıdır, kahve, bu Meclisten daha ileridir. Yapmayın,
Meclisin itibarıyla bu kadar oynamayın.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Botan.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
12’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci
madde kabul edilmiştir.
13’üncü
madde üzerinde aynı mahiyete olmak üzere iki adet önerge vardır,
okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi’nin 13’üncü maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Mithat
Sancar
Gaziantep Diyarbakır Mardin
Meral Danış Beştaş Adem Geveri Lezgin
Botan
Adana Van Van
Aynı
mahiyetteki önergenin imza sahipleri:
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara Bursa
Fatma Kaplan Hürriyet Necati
Yılmaz Yakup
Akkaya
Kocaeli Ankara İstanbul
Akın Üstündağ Uğur
Bayraktutan
Muğla Artvin
BAŞKAN
– Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Başkanlık temsilcisi?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞENUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen, Ankara Milletvekili
Necati Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
Gecenin
bu vaktinde güçlü bir teveccüh, iyi bir alkış.
Buyurun.
NECATİ
YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Divan, sayın milletvekilleri;
iktidar partisi, muhalefetin sesini kısmak ve Meclisi işlevsiz hâle
getirip tek adam rejimini tahkim etmek amacıyla on beş
yıldır bir çaba içerisinde. Menzili deşifre olmuş bu
yürüyüşündeki yeni ortağıyla yeni rejimin hukuksal
altyapısını oluşturmak için getirdiği İç Tüzük
üzerinden söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, düzenlemeyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi bina, tesis,
eklenti ve arazisine silahlı olarak girmek yasaklanıyor. Biz,
güvenlik görevlilerinin dışında herkes için tüm yaşam
alanlarında bu anlayışın benimsenmesini istiyoruz. Ancak
iktidar, bir yandan toplumu kutuplaştırıp
ayrıştırırken diğer yandan bireysel silahlanmayı
ne kadar özendirdiğini ve kolaylaştırdığını
görüyoruz.
İktidarın
son on yılında ülkemizde silahlanma 10 kat arttı. 2,5 milyon
ruhsatlı, 17 milyonu ruhsatsız, silah sayısı 20 milyona
ulaştı. Buradan iktidara sesleniyorum: Meclisin sesini nasıl kısabilirim
diye İç Tüzük’le uğraşmak yerine, sizleri bu büyük ve bir o
kadar da tehlikeli sorun üzerinde sağduyulu ve aklıselimle
düşünmeye davet ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, yine bu teklifle, “Genel Kurulun çalışma düzenini ve
huzurunu bozucu döviz, pankart gibi materyalleri getirmek ve kullanmak”
şeklinde bir yasaklama getiriliyor. Burada bir anekdot anlatmak istiyorum,
hatırlayanlarınız vardır: Yıl 1996, Ankara, Gazi ve
Hacettepe Üniversitesi öğrencileri bu Genel Kurulda üniversite
harçlarına yapılan yüzde 300’lük zamma tepki olarak “Okuma
hakkımız engellenemez! Harçlara hayır!” sloganıyla pankart
açmışlardı. Bunun üzerine öğrenciler, salondan
çıkarılıp gözaltına alındılar, haklarında
dava açıldı. Toplantı ve Gösteri Yasası’na muhalefetten
onar ay hapis cezası aldılar. Sonrasında, Yargıtay, 1998
yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile olsa öğrencilerin
ifade ve toplanma özgürlüklerinin kısıtlanamayacağını,
Meclisin, halkın taleplerini dinlemek ve karşılamakla ödevli
olduğunu belirtip Mecliste pankart açmanın, ifade özgürlüğü
çerçevesinde korunması gerektiği gerekçesiyle ceza kararını
bozdu; özetle, öğrencilerin eyleminin demokratik bir tepki ve hak
olduğunu belirtti. Şimdi, bu düzenlemeyle Yargıtayın 1998
yılında verdiği, yurttaşlar için demokratik bir hak olarak
gördüğü davranış, milletvekilleri için yasaklanıyor,
vatandaşa hak olan, vekile yasak hâle getiriliyor.
Sayın
milletvekilleri, insanız, düşünürüz, sorgularız, konuşuruz.
Düşüncelerimizi sözle, jestle, mimikle, beden diliyle ifade ederiz. Bazen
de düşüncelerimizi daha etkili kılmak için maddi veya görsel
materyalle ifade ederiz. Bunların tamamı, söze dâhildir, düşünce
ve ifade özgürlüğünün kapsamındadır.
Sayın
milletvekilleri, tasarıdaki çalışma düzeni ve huzuru
bozacağı iddia edilen şey, ne kâğıt ne plastik ne de
kumaştır; elbette ki iktidarın huzurunu bozacak olan şey, o
pankartın, o tişörtün üzerindeki yazıdır, resimdir,
mesajdır, yani iktidarın yansıyan yüzüdür. İktidarı bu
düzenlemeye zorlayan şey, o pankarta yansıyan gerçeğiyle yüzleşememesidir.
Aynaya bakmaktan korkanlar, çocuklarının yüzüne nasıl bakar
arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Ama ne
yapsanız da kendinizden kaçamazsınız, ayak izleriniz hep sizinle
yürür. O ayak izlerinizden bulurlar sizi. Bunu siz de biliyorsunuz, o nedenle
korkuyorsunuz. Korktukça daha çok baskı ve yasaklama getiriyorsunuz.
Baskı ve yasak arttıkça daha çok korkuyorsunuz, o bilinen
akıbetinizden korkuyorsunuz. Bu büyük açmazın içinde debelenip
debelenip duruyorsunuz. Artık, bu süreçte “Tavşan, korktuğu için
mi kaçar, kaçtığı için mi korkar?” sorusuna yanıt aramaya
gerek yok çünkü korkak tavşan, kaçtığı yere korkusunu da
götürür.
İktidarın
ortağına sesleniyorum, diyorum ki: Vekilleri sustursanız
halkı susturamazsınız, onurlu gazetecileri hiç
susturamazsınız; bu kürsüyü sustursanız sokağı
susturamazsınız. Hak ve hakikat, milyonlarca adım olur, Bolu
Dağı’nı aşar. (CHP sıralarından
alkışlar) Hak ve hakikat, mahkeme salonunda savunma kürsüsünde Ahmet
Şık olur, haykırır, “Kahrolsun istibdat, yaşasın
hürriyet!” der.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen, Van
Milletvekili Adem Geveri.
Buyurun
Sayın Geveri. (HDP sıralarından alkışlar)
ADEM
GEVERİ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Doğrusunu
söylemek gerekirse ben de 13’üncü madde hakkında görüşlerimi,
özellikle de iki gündür partimin dile getirdiği görüşleri dile
getirmek isterdim ancak bu saatte defalarca ve saatlerce birçok muhalif
milletvekili arkadaşımız tarafından birçok yönüyle dile
getirilen bu düzenlemeyle ilgili yanlışlıklar tekrar
belirtilmeye gerek bile duyulmuyor. Lakin hepinizin malumudur, buradaki yasal
düzenlemenin, İç Tüzük’le ilgili yapılmak istenilen düzenlemenin
hiçbir adil, doğru ve demokratik yönü yoktur. Bu açıdan, tekrar
teknik bilgilendirmeye gerek yok. Asıl önemli olan, sizin
vicdanlarınıza ve aynı zamanda sizin temsil ettiğiniz ve
başında “adalet” kavramı geçen partinin iddiaları ve
aynı zamanda programı ve tüzüğüne atıf yaparak size
hatırlatmak istiyorum. Gerçekten bu düzenlemeyi vicdanınız kabul
ediyor mu? Gerçekten bu düzenlemeyi demokratik standartlara uygun görüyor
musunuz? Gerçekten inandığınız değerlerle örtüşük
ve bağdaşık görüyor musunuz?
Çok değerli, saygıdeğer, demokratik
düşünen, inanca saygılı olan, Allah korkusu olan, insanlığa
değer veren ve her bir canın çok değerli ve kıymetli
olduğunun iddiası ve hassasiyetini taşıyan siz değerli
AKP’li milletvekilleri, vicdanınız burada öldürülmüş olabilir,
sindirilmiş olabilir, bastırılmış olabilir ama
unutmayın ki halkın birer temsilcisi olarak burada demokratik ve
aynı zamanda medeni hak ve sorumluluklarınız vardır. Bunlar
programlarla, Tüzük’le, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası ve
yasalarıyla biliyorsunuz desteklenmiştir ve aynı zamanda da
sorumluluk olarak bize yüklemiştir. Siz, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’na hakaret olarak iddia edilen ifadeler olarak bize
dayatılan “kürdistan” kelimesini gerçekten Türkiye Cumhuriyeti
halkına bir hakaret olarak mı görüyorsunuz? Kürtlerin
hakkını, hukukunu dile getirmeyi burada devletimize, vatanımıza,
milletimize, 80 milyon vatandaşımıza, onların ortak
kaderine, geçmişine hakaret olarak mı görüyorsunuz? Sevgili Kürt
milletvekilleri, sevgili Müslüman, insan haklarına değer veren
arkadaşlarımız, buyurun. Bir kişi burada bir
konuşabilseydi, deseydi ki bu Tüzük, bu yasal düzenleme, gerçekten de
akla, vicdana, demokratik standartlara, İslami değerlere uygundur;
asla ve asla burada “kürdistan” ifadesi, Kürt halkının haklı,
meşru hak ve özgürlüklerinin talep edilmesi, dile getirilmesi
yasaklanmamıştır. Buyurun bu konuda, lütfen ama lütfen, bir
kişi Allah rızası için burada konuşsun. Medeni
cesaretinizi, yasal ve anayasal hak ve sorumluklarınızı burada
sergileyin bakalım ki bununla ilgili bu medeni cesareti gösterecek olan
ilk siz olmayacaksınız. Sayın Erdoğan, tüm partinizin ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak, kimi zaman
Cumhurbaşkanı olarak Kürt, kürdistan, Kürtlerin hak ve
özgürlüğü, Kürtlere yapılan katliamlar, soykırımlar,
Kürtlere yapılan zulümleri teker teker basında, medyada ve kimi zaman
da boy boy mitinglerde dile getirmiştir ve nitekim bunlarla ilgili
fotoğraflarını da size gösterirsem sadece
vicdanınızı değil, gerçekten de, aynı zamanda, hak ve
sorumluluklarınızı da bir nebze belki hatırlatmış
olurum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Osmanlı’da vardı
devlet.
ADEM GEVERİ (Devamla) - Buyurun, bu, televizyonlarda
bas bas, bangır bangır Kürt ve kürdistan ve Kürt sorunuyla ilgili
dile getirdiği düşüncelerinin sergilendiği fotoğraflar.
Lezgin Vekilimizin paylaştığı fotoğraf sizi
incitmiş olabilir; eski, kötü ortağınızla ilgili bir
hatırlatma olabilir ama bundan şeref ve gurur duymanız
lazım, lakin güney kürdistan kuruluyor; yarın kurulacak güney
kürdistanın sınırdaşı, komşusu ve sevgili
kardeşi olacaksınız, ister istemez kürdistanı her zaman
burada anmak zorunda kalacaksınız. Onun için, lütfen, bir tane
milletvekili arkadaşımız, vicdanlı ve aynı zamanda
etnik ve dinî unsurlara...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADEM GEVERİ (Devamla) - …hassasiyeti olan bir
arkadaşımız gelsin, burada bu İç Tüzük düzenlemesinin asla
ve asla hak ve özgürlükleri engellemediğini bize ifade etsin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum,
hayırlı akşamlar diliyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmemiştir.
13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin
14’üncü maddesiyle eklenen (6) numaralı bent
kaldırılmıştır.
Muharrem Erkek Murat
Emir Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
Çanakkale Ankara Bursa
Yakup Akkaya Fatma
Kaplan Hürriyet Akın
Üstündağ
İstanbul Kocaeli Muğla
Uğur Bayraktutan Onursal
Adıgüzel
Artvin İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüğüzü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi’nin 14’üncü maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Sibel
Yiğitalp Meral
Danış Beştaş
Gaziantep Diyarbakır Adana
Mithat Sancar Lezgin
Botan Adem
Geveri
Mardin Van Van
BAŞKAN
– Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Başkanlık temsilcisi?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Son okunan önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaş.
Buyurun
Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından
alkışlar)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de 14’üncü madde üzerine söz almış
bulunmaktayım.
Doğrusu
14’üncü maddeyi Mecliste hiçbir malzeme taşınmayacağına
ilişkin özetleyebiliriz. Buna dair Komisyonda çok ifade ettik ama
Anayasa’ya açıkça aykırı olduğunu bir kez daha Genel
Kurulda ifade etmek istiyorum. Anayasa’nın 25 ve 26’ncı maddeleri
düşünce ve kanaat hürriyetini, ayrıca düşünceyi açıklama ve
yayma hürriyetini düzenlemektedir ve özellikle 26’ncı maddede düşünce
ve kanaatleri söz, yazı, resim veya başka yollarla tek
başına veya toplu olarak yayma ve bunu açıklama hakkı
düzenlenmiştir. İç Tüzük Anayasa’ya aykırı olamaz. Bu
nedenle, önergemizin kesinlikle kabul edilmesi gerektiği
inancındayız. Burada, Mecliste bütün milletvekilleri neyin
kullanılıp kullanılmayacağı konusunda da yeterli bir
bilgi birikimine, kültüre ve siyasi ahlaka sahiptir. Bu madde gerekli
değildir. Kesinlikle bu, baskıcı bir yönetimin gelmesinin ayak
sesidir.
Biz
Komisyonda çok sık faşizm uygulamalarından söz ettik ve bu
İç Tüzük’ün faşizm olarak, faşizm uygulaması olarak
nitelendirileceğini ifade ettik. Biraz faşizmi hatırlatmak
istiyorum çünkü biz bunu ezbere bir slogan olarak asla söylemedik. Siyaset
bilimci Doktor Lawrence Britt’in bir makalesinden birkaç anekdot paylaşmak
istiyorum faşizme ilişkin.
İnsan
haklarının aşağılanması ve hor görülmesi.
Faşizmin tipik özelliklerini sayıyorum. Düşmanların, günah
ve günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması.
Hani, herkes terörist oluyor ya. Üçüncüsü, ordunun ve militarizmin
yüceltilmesi. Başlıkları söylemeye devam ediyorum. Dört, kitle
iletişim araçlarının kontrol altına alınması.
Diğeri, korku, hükûmetçe kitleler üzerinde de harekete geçirici bir araç
olarak kullanılır faşizmde. Din ve yönetim iç içe geçer, din
iktidarlar tarafından, faşizmi benimseyen iktidarlar tarafından
sıklıkla manipülasyon amacıyla kullanılır. Erkek
egemen sistem hâkimdir; kadınlara yönelik baskı, şiddet ve
ayrımcılık ayyuka çıkar. Özel sermayenin gücü her
fırsatta korunur ve özel sermaye güçlendirilir. Emek gücü baskı
altına alınır. Suç ve ceza, kitleleri, yurttaşları,
muhalifleri baskı altına alma yöntemi olarak kullanılır.
Aydınların ve sanatçıların küçümsenmesi, aydına ve
sanatçıya düşmanlık tipik özelliklerden biridir. Aydınlar
sıklıkla tutuklanır, suçlanır ve iktidarlar onlara
karşı bu sözleri sıklıkla kullanırlar. Yine, adam
kayırma ve yozlaşma faşizmin temel karakterlerinden biridir.
Aslında, aynı zamanda, demokratik bir düzen yerine
aşırı çarpıtılmış bir ulusçuluğa
dayalı bir baskı düzeninin kurulmasıdır. Tüm yetkilerin bir
tek kişi elinde toplandığı düzendir aynı zamanda
faşizm ve milliyetçidir. Aynı zamanda, medya organlarını
kontrol eder iktidar. Bu, çok tanıdık bir şey, hepsi gibi.
Eğitime ve sanata karşı aşırı radikal bir tutumu
vardır, kontrol altına alır ve güvenlik güçlerinin insanlar
üzerinde sınırsız yetki sahibi olması fikri desteklenir
faşizmde. Ve daha birçok mesele var.
Bunlar ne kadar tanıdık, değil mi? Hangisi
ülkemizde yok? Bir tek maddeye “Türkiye’de şu anda uygulanmıyor.”
diyebilir miyiz? Anayasa değişikliğinden şu anda cezaevinde
binlerce aydın, yazar, sanatçı, milletvekili, gazetecinin olduğu
bir ülkede yaşıyoruz ve şimdi Mecliste 12 milletvekili
cezaevinde olan, hapishanede olan -ve dün dilekçesini verdiğimiz, burada
oy kullanmak isteyen- bir parlamentodan özgürlük kararları çıkabilir
mi? Biz burada özgür değilken, kürsüde konuşmalarımıza
sınır getirilecekken, ceza alma baskısı milletvekilleri
üzerine getirilirken işte bu faşizmdir ve Türkiye’de faşizm
kurumsallaştırılıyor ve bunu tek parti iktidarına
doğru, daha sonra da tek kişi iktidarına doğru evriltme
çabası vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Lütfen bunu desteklemeyelim,
faşizme geçit vermeyelim. Faşizmin olduğu, baskının
olduğu her yerde direniş de vardır ve son sözü direnenler
söyler. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 492 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin
14’üncü maddesiyle eklenen (6) numaralı bent
kaldırılmıştır.
Onursal Adıgüzel (İstanbul)
ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Başkan Vekilimiz?
TBMM
BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel.
Buyurun
Sayın Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)
ONURSAL
ADIGÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının 14’üncü maddesi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Lafı
çok evirip çevirmeyeceğim. Benden önce konuşan bütün
milletvekillerimizin de açıkça ifade ettiği gibi, bu getirilen
tasarı muhalefeti susturmayı amaçlayan ve başka bir amacı
ve hedefi olmayan bir tasarıdır. Getirilen bu İç Tüzük
değişikliğiyle asıl yapılmak istenen muhalefetin
Meclis çalışmalarına katılmasını engellemektir.
Gazetecileri, insan hakları savunucularını hapse
attınız, yetmedi; milletvekillerini tutukladınız, yetmedi;
meydanları abluka altına aldınız, grevleri
yasakladınız, yetmedi; şimdi sıra geldi Meclise. Bugün
“millî irade” diye sokaklarda geziyorsunuz fakat millî iradenin temsilcisi olan
Meclise darbe indiriyorsunuz. Sadece milletvekillerinin değil, milletin de
sesini kısıtlıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, 14’üncü maddeyle, milletvekillerinin Genel Kurula
çalışma düzenini ve huzuru bozucu döviz, pankart getirmesini
yasaklıyorsunuz. Tamamen yoruma açık, belirsiz, keyfîliğe yol
açacak bir hükümdür, bir uygulamadır. Şimdi, size soruyorum: Hangisi
daha çok moralinizi bozacak? Bu mu daha çok sizi rahatsız etti, yoksa bu
mu daha çok sizi rahatsız etti? Hangisi rahatsız etti daha çok sizi?
Şimdi, desem ki bu resimde, elimdeki bu pankartta Genel
Başkanınıza bir eleştiri var, eminim, hepiniz havaya
zıplarsınız, “Bu bizi rahatsız ediyor.” dersiniz ama
aslında bundan yani yüz kırk gündür açlıkla direnen,
onurlarıyla işlerini geri isteyen Nuriye ve Semih’ten rahatsız
oldunuz. Burada ne yazdığını bulmayı da size
bırakıyorum değerli arkadaşlar.
Teknolojiden,
bilimden bahsediyorsunuz, yenilenmeden bahsediyorsunuz ama hem demokratik
anlamda hem de teknolojik anlamda sadece bizleri geriye götürüyorsunuz
arkadaşlar, sadece geriye. Ama biliyorum, korkuyorsunuz. Korkunuz o kadar
büyük ki milletvekillerinin şu kürsüye getirdiği pankartlardan
korkuyorsunuz çünkü istiyorsunuz ki muhalefet konuşmasın, gerçekleri
millete göstermesin. Aslında korkmakta haklısınız, Fetullah
Gülen’le boy boy, kol kola fotoğraflarınız bu Meclis kürsüsünde
gösterildi, onun için korkuyorsunuz. İş cinayetlerine kurban edilen
çocukların fotoğrafları bu kürsüden gösterildiği için
korkuyorsunuz. Siz, öfkeli gençleriniz tarafından katledilen 9
yaşındaki Veysel’in fotoğrafından korkuyorsunuz.
Madem iki
tane dövizden, iki tane pankarttan korkuyorsunuz, istiyorsanız bu kürsüden
on dakika dahi tahammül edemediğiniz konuşmalarımızı
Meclis başkan vekiline sunalım, eğer kendisi onay verirse
milletin iradesine layık gördüğünüz dakika
kısıtlamasıyla gerçekleştirelim.
Değerli
milletvekilleri, bakın, hazır Hükûmet yetkilileri de buradayken
kendilerine sormak istiyorum: Bugün milletvekillerinin
konuşmalarını engelleyecek kadar sizi korkutan şey nedir?
Ben size söyleyeyim, sizi korkutan şey adalet önünde hesap vermek. Çünkü,
siz de biliyorsunuz ki Fetullah Gülen ve cemaati ne istediyse veren sizsiniz.
“Türkçe sevgi dilidir, barış dilidir, Yunus’un dilidir, ‘Aç herkese
sineni aç, onun gibi ilaç.’ diyen Hoca Efendinin dilidir.” diyenleri
başbakan yaptınız. “Bu yolu açan, bu ateşi yakan, bu fikri
veren Muhterem Hoca Efendiye gönül dolusu sevgiler, saygılar gönderiyorum.
Kendisine ‘çete’ diye hitap edilmesi büyük haksızlıktır,
vicdansızlıktır.” diyenleri Hükûmet sözcüsü yaptınız.
(CHP sıralarından alkışlar) “Derin devlet harekete geçti, cemaati
döverek, cemaate saldırarak Türkiye’nin değişim yönünü
etkilemeye çalışıyorlar.” diyenleri İçişleri
Bakanı yaptınız. Ama unutmayın, “FETÖ’yle aynı
dağın yeli, aynı bağın gülüyüz.” diyen sizler gün
gelecek adalet önünde hesap vereceksiniz. Siz, muhalefeti ne kadar susturmaya
çalışsanız da adaletten kaçamayacaksınız. Gün gelecek
elbet adalet tecelli edecek.
Sizlerin
de defalarca atıfta bulunduğu Sezai Karakoç’un dizeleriyle bitirmek
istiyorum sözlerimi: “Onlar sanıyorlar ki biz sussak mesele kalmayacak /
Hâlbuki, biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa hakikat susmayacak.”
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
14’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
Birleşime
iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.44
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 00.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali
Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-------0-------
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, yurt
dışına kaçırılan kültür varlıklarının
belirlenerek iadelerinin sağlanması ve mevcut kültür
varlıklarının korunması için alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi maksadıyla, AK PARTİ Grubu adına Grup
Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, CHP Grubu adına
Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel, HDP Grubu adına
Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demir ile MHP Grubu adına Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçay tarafından ortak imzalı verilen 26/7/2017 tarihli Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 27 Temmuz 2017
Perşembe günkü Birleşiminde okunmasına ve ön görüşmesinin
aynı birleşimde yapılmasına; söz konusu görüşmede
Hükûmet, siyasi parti grupları ve önerge sahipleri adına
yapılacak konuşmaların onar dakika olmasına ilişkin
önerisi
26/7/2017
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma
Kurulunun 26/7/2017 Çarşamba günü yaptığı toplantıda
ekteki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent
Turan Özgür
Özel
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Filiz
Kerestecioğlu Demir Erkan
Akçay
Halkların
Demokratik Partisi Milliyetçi Hareket
Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneri:
Yurt
dışına kaçırılan kültür
varlıklarımızın belirlenerek iadelerinin
sağlanması ve mevcut kültür varlıklarımızın
korunması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
maksadıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ile Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçay tarafından ortak imzalı verilen 26/7/2017 tarihli Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 27 Temmuz 2017
Perşembe günkü birleşiminde okunması ve ön görüşmesinin
aynı birleşimde yapılması,
Söz
konusu görüşmede Hükûmet, siyasi parti grupları ve önerge sahipleri
adına yapılacak konuşmaların onar dakika olması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN
– Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Sayın
Özel, buyurun, 60’a göre.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak İç Tüzük Değişiklik Teklifi’ne
tepki olarak hem çok aktif hem çok pasif bir direnişle bu gece
Parlamentoyu terk etmeyerek milletin söz hakkını savunmaya devam
edeceklerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu gece
Meclisin çalışması tamamlandı. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak İç Tüzük görüşmelerinde “Milletvekillerinin, muhalefetin,
milletin sözü kısılıyor.” diye çok eleştirimiz oldu ve
bunun karşısında nasıl bir direnç göstereceğimiz merak
konusuydu. Aynı “adalet yürüyüşü”nde olduğu gibi,
barışçıl, hem çok aktif hem çok pasif bir direnişle, sizler
bu gece evlerinize giderken, ortadan kaldırılan söz
haklarımıza, temel kanun olarak getirildiği için üzerinde 54
milletvekilimiz söz alabilecekken 21 milletvekilimizin ancak
konuşmasına, yayımlandığı tarihten itibaren on
dakikalık sözlerin üç dakikaya düşmesine, muhalefetin sesinin
kesilmesine bir tepki olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu milletin
oylarıyla geldiği Parlamentoyu bu gece terk etmiyor, milletin söz
hakkını savunmaya devam ediyoruz.
Teşekkür
ederiz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum. (CHP milletvekillerinin “Hak, hukuk, adalet!”
şeklinde slogan atmaları)
Sayın
milletvekilleri, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bu Mecliste
milletimizin talep ve beklentilerine uygun bir şekilde ve milletin bizden
beklemiş oldukları pozisyonu almak şekliyle çözebiliriz,
çalışabiliriz. Burası tabii sokak değildir; burası
Meclistir, milletin Meclisidir…
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Susturulmamalıdır!
BAŞKAN
– …ve bu Meclisin mehabetine halel getirecek davranışlardan,
tutumlardan lütfen kaçınalım diye ben sizlere bir kez daha böyle bir
ikazda bulunmak istiyorum.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Milletvekillerinin sesi kesilmemelidir Mecliste,
milletvekilleri konuşabilmelidir.
BAŞKAN
– Dolayısıyla Meclisin mehabetine uymayan eylemleri lütfen
bırakalım diye tavsiyede bulunuyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile 2
Milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)
ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN
– 492 sıra sayılı İç Tüzük Teklifi’nin görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada bulunan 491 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
491)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, yerimden bir dakika söz istiyorum
izin verirseniz.
BAŞKAN
– Buyurun, buyurun Sayın Turan, size de…
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce
kıymetli grup başkan vekilinin ifadelerini üzülerek dinledim. Bu,
ifade edilen, hiç konuşamadıklarını iddia ettikleri İç
Tüzük’le ilgili, alt komisyonu kendi talepleriyle kurduk, uzun uzun
tartıştık, ardından esas Komisyonda çok uzun tartışmalar
yaptık, ardından Genel Kurulda her maddede ve genelinde ve
bölümlerinde uzun konuşmalar yaptık. Buna rağmen
“Konuşamıyoruz.” demeyi ben milletin takdirine sunmak istiyorum.
Biz
bugünkü gündemimizi bitirdik, yarın tekrar burada buluşmak üzere
teşekkür ediyorum.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Biz buradayız, bekleriz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - Arzu edenler sabaha kadar oturabilirler.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Sayın Kerestecioğlu, buyurun, size de söz vereyim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Haydi arkadaşlar, yarın saat 14.00…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Siz de kalın arkadaşlar, İç Tüzük size
de lazım.
BAŞKAN
– Bir saniye sayın milletvekilleri…
Sayın
Kerestecioğlu, buyurun.
60’a göre
size de bir söz veriyorum.
34.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir’in, Cumhuriyet Halk Partisinin demokratik
haklarını kullandığına ve Türkiye’de herkesin, her
yerde demokratik hakkını kullanma hakkı olduğuna, protestonun
da bir hak olduğuna ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; “Burası sokak değil.” dediniz ama bunu
birçok kez ifade ettiğimiz gibi, sokakta olan
arkadaşlarımız da var ve onlar bir parkta “Vicdan ve adalet
nöbeti” tutuyorlar ve demokratik siyasete özgürlük diyorlar ama onların
nasıl halkla buluşması engelleniyorsa ve orada demokrasiden söz
etmek mümkün değilse Mecliste de aslında çoğunluk tahakkümünü
maalesef demokrasi zannedenler var.
Ve
burada, Komisyonda sadece konuşulması ama tek bir önerinin dahi
dikkate alınmaması, değiştirilmemesi bir demokrasi
değil. Bu nedenle Cumhuriyet Halk Partili arkadaşların ifade
ettiklerine aynen katılıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Bravo!
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Gerçekten onlar da
demokratik haklarını kullanıyorlar ve Türkiye’de herkesin her
yerde demokratik hakkını kullanma hakkı vardır yani
protesto da bir haktır. Umarım bunu Adalet ve Kalkınma
Partisinin de anladığı bir gün gelecektir, bunu umut ediyoruz.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Akçay…
35.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Cumhuriyet Halk Partisi ile Halkların Demokratik Partisini
kendi yanlışlarıyla baş başa
bıraktıklarına ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle,
Sayın Özel’in ifade ettiği hususlara
katılmadığımızı belirtmek istiyorum. Ana
muhalefet partisi sorumluluğunu yerine getiremeyip sokakta adalet
arayanları ve sokağa Genel Kurulu taşıma gayreti içerisinde
bulunanları…
BARIŞ
KARADENİZ (Sinop) – Ne demek ya, lafa bak ya!
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - …ve Genel Kurulu eylem alanına çevirenleri kendi
yanlışlarıyla -CHP’yi ve HDP’yi- baş başa
bırakıyoruz.
Hepinize
hayırlı akşamlar diliyoruz.
BAŞKAN
– Evet, bu Meclisin itibarını, ciddiyetini hep birlikte muhafaza
etmek durumundayız. Dediğim gibi, sokak olmadığı gibi,
müsamere alanı da değildir.
Lütfen
arkadaşlar, bu işi bitirelim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, biz kimseye
sataşmadığımız gibi, onunla bununla değil ama
AKP’yle baş başa verdikleri bu işte bu akşam da AKP’yle
onları baş başa bırakıyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Biz de HDP’yle baş başa bırakıyoruz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Cumhuriyet Halk Partisi tek başına eylemini
yapıyor, sürdürüyor.
BAŞKAN
- Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
genel görüşme ve Meclis araştırması açılmasına
dair ön görüşmeler ile kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 27 Temmuz
2017 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Hayırlı
geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 01.01