TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
14üncü
Birleşim
1
Kasım 2016 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin, kadınların sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğde ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin,
bağımlılıkla mücadele ve çözüm yollarına ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın
Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona
ilişkin açıklaması
2.-
İstanbul Milletvekili Osman Boyrazın, milletin 1 Kasım 2015te
tercihini tartışmaya mahal bırakmayacak bir şekilde ortaya
koyduğuna ve bu tercihten dolayı bir kez daha şükranlarını
sunduğuna ilişkin açıklaması
3.-
Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, Cumhuriyet Halk Partisi
Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona
ilişkin açıklaması
4.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın
Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona
ilişkin açıklaması
5.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, Cumhuriyet gazetesine
yönelik operasyona ilişkin açıklaması
6.-
Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemirin, Erzurumun kış
turizminde bir dünya markası olma yolunda ilerlediğine ilişkin
açıklaması
7.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Cumhuriyet
Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan
saldırıyı kınadığına ve Cumhuriyet
gazetesine yönelik operasyona ilişkin açıklaması
8.-
İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, Cumhuriyet Halk Partisi
Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona
ilişkin açıklaması
9.-
İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, Cumhuriyet Halk Partisi
Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona
ilişkin açıklaması
10.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, Cumhuriyet Halk
Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan
saldırıyı kınadığına ve Cumhuriyet
gazetesine yönelik operasyona ilişkin açıklaması
11.-
Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili
Bülent Tezcana yapılan saldırının hedefinin cumhuriyet ve
Cumhuriyet Halk Partisi olduğuna ilişkin açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Cumhuriyet Halk Partisi
Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve Şanlıurfanın Siverek
ilçesinin bazı sorunlarına ilişkin açıklaması
13.-
Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, Cumhuriyet gazetesine
yönelik operasyona ilişkin açıklaması
14.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, Hakkâri
Dağlıcada şehit düşen Mehmetçiklere ve tüm şehitlere
Allahtan rahmet dilediğine, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın
Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve 1 Kasım 2015 seçimlerinin 1inci
yıl dönümü vesilesiyle millete minnet ve şükranlarını
sunduğuna ilişkin açıklaması
15.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Cumhuriyet gazetesine
yönelik operasyona ilişkin açıklaması
16.-
Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, Cumhuriyet Halk Partisi
Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve Başbakanın başkanlıkla
ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
17.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın
Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve Yahya Kemal Beyatlının ölümünün
58inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
18.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın
Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıya, Cumhuriyet Halk
Partisi yöneticilerine son günlerde artan bu saldırıların
arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılmasını
beklediklerine, Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ve 1 Kasım
saltanatın kaldırılmasının 94üncü yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
19.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Fırat Anlı ve
Gültan Kışanak ile KJAnın dönem sözcüsü Ayla Akat Atanın
tutuklanmalarının kabul edilemez olduğuna, Demokratik Bölgeler
Partisi il eş başkanları ve neredeyse bütün ilçe yöneticilerinin
siyasi soykırım operasyonları kapsamında gözaltına
alınmalarına, 1 Kasım Dünya Kobani Gününe, Cumhuriyet
gazetesine yönelik operasyona ve Cumhuriyet Halk Partisi Aydın
Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
20.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Cumhuriyet Halk Partisi
Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına, Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ve AK
PARTİ Mardin Kızıltepe ilçe teşkilatına yapılan
silahlı saldırıda yaralanan 3 polis nezdinde tüm polis teşkilatına
geçmiş olsun dileklerini sunduğuna ilişkin açıklaması
21.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Kâğıtsız Parlamento Projesi
kapsamında yasama evraklarının elektronik ortamda
dağıtılması nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
22.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesine Etimesgut Kaymakamının kayyum olarak
atanmasını kabul edilemez bulduğuna ve
kınadığına ilişkin açıklaması
23.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Kâğıtsız Parlamento Projesi
uygulaması için Cumhuriyet Halk Partisinin olumsuz görüş
bildirmiş olmasına rağmen Meclis Başkanlığına
hatalı bilgilendirme yapıldığına ilişkin
açıklaması
24.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukenin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
25.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
26.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın (11/13) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
27.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, rektörlük seçimleriyle ilgili düzenlemenin
Meclis iradesinden kaçırılarak kanun hükmünde kararnameyle
yapılmasının doğru olmadığına ilişkin
açıklaması
28.-
Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın, Ankara
Milletvekili Levent Gökün yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Başkanlık Divanı olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana geçmiş olsun
dilediğinde bulunduklarına ilişkin açıklaması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Başkanlık Divanının
13/10/2014 tarihli kararıyla kabul edilen Evrak Yönetmeliğinin
17nci maddesine göre yasama evrakının dağıtım ve
tesliminin elektronik ortamda da yapılabileceğine ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel ve 24 milletvekilinin, ülkede bugüne dek
gerçekleştirilen saldırıların faillerinin ve siyasi
sorumlularının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi
(10/345)
2.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve 24 milletvekilinin,
ÇUKOBİRLİKte 1990 yılından sonraki sürecin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/346)
3.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukenin, IŞİD yapılanmalarının ve
IŞİD'li canlı bombaların gerçekleştirdiği
katliamların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi
(10/347)
B)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 28-29
Kasım 2016 tarihlerinde Belçikanın başkenti Brükselde Avrupa
Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından Avrupa
Parlamentosu İstihdam ve Sosyal İşler ile Temel Haklar, Adalet
ve İçişleri Komiteleri iş birliğiyle düzenlenecek olan
Avrupa Birliği Genişleme Bölgesinde Engelli Kişilere
Ayrımcılık Yapılmaması konulu parlamentolar
arası konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir heyetin
katılmasına ilişkin tezkeresi (3/846)
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 8-9
Kasım 2016 tarihlerinde Malta'nın başkenti Valletta'da
Uluslararası Adalet ve Hukukun Üstünlüğü Enstitüsü (IIJ) ve Avrupa
Komisyonu tarafından düzenlenecek olan Hukukun Üstünlüğü Çerçevesinde
Terörizmle Mücadele Sistemlerinin İnşasında Milletvekillerinin
Rolünün Geliştirilmesi konulu çalıştaya katılım
sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/847)
3.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 4üncü maddesi uyarınca Rusya
Federasyonu ve Çad Cumhuriyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında
parlamentolar arası dostluk grubu kurulmasına ilişkin tezkeresi
(3/848)
C)
Önergeler
1.-
Bursa Milletvekili Orhan Sarıbalın, (2/1038) esas numaralı
Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/65)
VII.-
GENSORU
A)
Ön Görüşmeler
1.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 15
Temmuz darbe girişimin ardından gerçekleştirilen uygulamalar
sebebiyle yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini
önleyemediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)
2.-
HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel'in,
sokağa çıkma yasakları nedeniyle oluşan eğitim
hakkı ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz darbe girişiminin
ardından öğretmenlerin meslekten ihracı ve açığa
alınmasında hak ihlallerine sebebiyet verdiği, mülakata
dayalı sözleşmeli öğretmen alımıyla kadrolaşmaya
ve eğitimde güvencesiz istihdama yol açtığı ve proje okulu
uygulamasıyla eğitimin niteliğini değiştirmeyi
amaçladığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı
İsmet Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/12)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın (11/13) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Metinerin, İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Metinerin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Tokat Milletvekili
Zeyid Aslanın (11/12) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Tokat Milletvekili Zeyid Aslanın
(11/12) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Bilirkişilik Kanunu Tasarısı (1/687) ve Adalet Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 388)
2.-
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalının Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
405)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Denizli
Milletvekili Kazım Arslan'ın, AB ile ABD arasında
imzalanması planlanan Transatlantik Ticaret ve Yatırım
Ortaklığı Antlaşması'nın ülkemize olası
etkilerine ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/7382)
2.- Mardin
Milletvekili Gülser Yıldırım'ın, Adalet Bakanına
yöneltilen soru önergelerine ve cezaevleri ile ilgili Meclis
araştırması önergeleri ve kanun tekliflerine ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının
cevabı (7/7777)
3.-
İzmir Milletvekili Zeynep Altıok'un, bir vergi müfettiş
yardımcısının sosyal medya paylaşımlarına ve
gazetecileri taciz ettiği iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Naci Ağbalın cevabı (7/8128)
1 Kasım 2016 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14üncü Birleşimini açıyorum.
İyi
haftalar, iyi çalışmalar diliyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, kadın konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demire aittir.
Buyurun Sayın
Kerestecioğlu Demir.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin, kadınların sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de kadına yönelik şiddet, cinsiyet eşitsizliği,
güvencesiz çalışma durumları, mülteci kadınların
yaşadığı sorunlar her geçen gün artarak büyük sayılara
ulaşmakta maalesef. Ve bunun yanı sıra pek çok kadın, bugün
genel tutuklama ve gözaltı hamleleriyle, onlar da nasibini alarak
gözaltına alınmakta, işkence görmekte ve darbedilmektedir.
Demokrasi ve eşitlik temelinde oluşturulan eş
başkanlık sistemi gasbedilmekte, eş başkanlarımız
gözaltına alınmakta ve avukatlarıyla dahi günler geçtikten sonra
görüştürülmektedir. Hükûmetin kadınları
aşağılayan söylemleri, kadınların giydiği
giysiler üzerinden tacizi meşru göstermeye çalışan erkeklere
Hoşuna gitmiyorsa mırıldanırsın. diyerek erkekleri
daha çok suça teşvik etmekte, suç işleyen erkekleri ise yargı
Akli dengesi yerinde değil. diyerek iyi hâlden serbest
bırakmaktadır. Hâkim, örneğin, son olarak metrobüste yüzüne
tekme yiyen arkadaşımız Ayşegül Terziye Başka
girişimde bulunursa bildirirsiniz. diyerek yeni tacizlere mahal
vermektedir. Bu suçu işleyen erkekler ise taciz ettiği kadınlar
için Tahrik edici giyinmişti. diyerek kendilerini savunmaktadırlar.
Yıllardır kadınlar aslında bu muameleleri, bu
anlayışı çok iyi biliyorlar ve yıllarca bu anlayışa
karşı, bu erkek egemen zihniyete karşı mücadele ettik. Bunun
için Mor Çatı gibi kadın sığınma
vakıflarını kurduk; bunun için şiddete, dayağa
karşı dayanışma yürüyüşleri gerçekleştirdik;
bunun için cinsel tacize karşı, tecavüze karşı kampanyalar
yürüttük. Bugün 1980li yıllarda verdiğimiz bu mücadeleden gene
aynı noktaya gelmek ve gene kadınların aynı mücadeleleri
vermek zorunda kalması gerçekten hazin bir durumdur.
Kadınlar
yürüttükleri mücadeleyle çok ciddi kazanımlar elde ettiler, çok ciddi
kurumsallaşmalar gerçekleşti ancak yine aynı zihniyet bugün
geçmişte olduğundan çok daha fazla ve çok daha erkek egemen bir
biçimde, eril bir biçimde, militarist bir biçimde iktidarda olduğu için
artık hiçbir şekilde ayrım gözetmeksizin bütün kadınlara
gücünü göstermeye çalışmakta.
KJAya
yapılan baskın, KJA sözcüsü Ayla Akat Atanın gözaltına
alınması, dünyada tek kadın haber ajansı olan
JINHAnın kapatılması kadın mücadelesini kırmaya
yönelik çabalardır. Bu boşuna çabaların sonucudur ki,
dikkatinizi çekmek isterim, Türkiye, Dünya Ekonomik Forumunun 2016 Küresel
Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre cinsiyet eşitliği karnesinde 144 ülke
arasında 130uncu sıradadır. Türkiye, kadınlarla ilgili
yaptığı uygulamalar nedeniyle 130uncu sıraya
gerilemiş durumdadır.
Devrimci
İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsünün
yayınladığı raporunda, 2016 yılında kadın
işsizliği yüzde 12,4e yükselmiş, özellikle genç kadın
işsizliğinde artış olmuş ve kadın istihdam
oranı inanılmaz ölçüde düşmüştür ve kadın
cinayetlerinde öldürülen kadınları ise gerçekten saymakla
bitiremiyoruz. Kadın cinayetleri, kadınların mücadelesine
rağmen tepeden o az önce ifade ettiğim zihniyet nedeniyle,
Kadın-erkek eşitliği fıtratımızda yoktur. diyen
zihniyet nedeniyle, Mırıldanırsın. diyen zihniyet
nedeniyle her tarafa daha fazla yayılmıştır ve güncel hayatta
kadınlar, evlerin içerisinde, sokaklarda onları sahipleriymiş
gibi gören, böyle görmeye çalışan ve bu görüşü de iktidar
tarafından desteklenen erkeklerce şiddete uğramaktadırlar.
Evet, bugün ülkede
yaşanan savaş, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere, herkesi
ciddi biçimde etkilemektedir. Bundan çıkmadığımız
sürece kadınlara yönelik şiddetten de işçi cinayetlerinden de
çıkmanın yolu yoktur. Savaş her yeri etkilemektedir ve bu
savaşı bitirecek olan yine yıllarca olduğu gibi
kadınların mücadelesidir.
Hepinize saygılar
sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kerestecioğlu Demir.
Gündem dışı
ikinci söz, Niğdenin sorunları hakkında söz isteyen Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürere aittir.
Buyurun Sayın Gürer.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi
Gürerin, Niğde ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tam bir
yıl önce bugün ben milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelmiştim. Bir yıl öncesinde Niğde için verilen sözlerin bugün
hangisi gerçekleşti? diye baktığım zaman ne yazık ki
Niğdeye verilen sözlerin gerçekleşmediğini görüyorum. On dört
yıldır Niğde havaalanı yapılacak. deniyor,
yapılmıyor; on dört yıldır Niğdeye tıp
fakültesi açılacak. deniyor, açılmıyor. Yüksek hızlı
tren projesinde Niğdenin adı yok. Akkaya Barajı çevre felaketi
olarak devam ediyor. Niğde-Ankara Otoyolu programa alındı ancak
uygulamada yok. Adalet sarayı inşaatı yedi yüz günde bitecek.
dendi, yedi bin günde bitemeyeceği anlaşılıyor. Niğde
merkezde eski devlet hastanesi harabeye döndü, ne yapılacağı
belli değil. Bor Askerî Fabrikası kapanıyor. Niğde
Şeker Fabrikası ne yazık ki teknolojisi yenilenmediğinden
en çok arıza veren fabrika durumunda ve işçilere kadro
verilmediği için kadrosuz işçiler yıllardır umutla
bekliyor.
Ulukışla Devlet
Hastanesi aylardır açılamadı. Ulukışlaya
Şekerpınardan getirilecek suyun akıbeti belli değil.
Yelatan, Kılavuz, Porsuk, Kılan, Çardacık, Burç, Celaller, Bekçili,
Mahmatlı köyleri su bekliyor.
Niğdede üretici de
perişan; elma 10 kuruşa, patates 25 kuruşa, domates 15
kuruşa
Ve kavun da bu yıl tarlada kaldı, ne yazık ki
alıcı bulamıyor. Patates için 50 dolarlık bir teşvik
bekleniyor. Çiftçide para olmayınca doğal olarak esnaf da
perişan.
Niğde Üniversitesi
mezunları iş bulamadıkları için kent, işsizlik kentine
döndü. Niğde IPARD kapsamına alınmadı. Yani, Avrupa
Birliği Kırsal Kalkınma Projesinden Bursa, Konya, Nevşehir,
Aksaray yararlanıyor, Niğde yararlanamıyor. Havza bazlı
desteklerde ne yazık ki Niğdenin adı geçmiyor. Niğde
turizmden pay alamadığı gibi, Niğdede on bin
yıllık tarihin gün ışığına çıkması
sağlanamadı. Bu bağlamda, Niğdenin sorunlarıyla
ilgili 900den fazla soru önergesi verdim. Bir kısmına verilen
yanıtlarda bölgeye söz olarak gelecek yatırımların
gelmeyeceğini de görmekten üzüntü duydum. Şu anda Karanlıkdere,
Himmetli, Havuzlu, Halaç, Tepeköy, Asmasız, Koçak, Horoz, Karacaören,
Maden, Gedelli, İmrahor, Şeyhömerli, Kolsuz, Bademdere, Eminlik, Elmalı
gölet bekliyor. Sulama suyunda sorun var. Ürünlerin pazarlamasında sorun
var.
Niğde nedense sahipsiz
il durumuna düşürüldü. Bu bağlamda Hükûmete sesleniyorum: 2017
yılı yatırımlarında Niğdeyi bu kadar kenarda
bırakmayın, Niğdenin sorunlarıyla ilgilenin.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Niğdenin sorunları çok, saatlerce
anlatabilirim ama ülkemiz de sorunlu bir döneme girdi. Giderek daha da
anlaşılmaz işler yapılmaya başlandı. Cumhuriyet
gibi cumhuriyetle yaşıt bir gazeteye yapılan uygulamayı
anlaşılır bulmak mümkün değil.
Bu gidiş iyi bir
gidiş değil, bundan bir an önce vazgeçilmeli. Yapılanların
anlatılması ve ifadesinde sorunlar yaşanmaya başlandı.
FETÖ terör örgütüyle mücadele ediyorum diye Cumhuriyet gazetesiyle mücadele
etmeye kalkmak bu ülkenin geleceğine yapılan en büyük ihanettir. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Cumhuriyete karşı
yapılan davranışı anlaşılır
bulmadığımız gibi, Genel Başkan
Yardımcımız Bülent Tezcana yapılan
saldırıyı da şiddetle, nefretle kınıyoruz. Siyasetçilere
uzanan bu el biliniz ki bir gün herkesin kapısını çalar.
Bu bağlamda, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak, gerek Cumhuriyete yapılan
saldırıda gerek Genel Başkan Yardımcımıza
yapılan saldırıda, iş birliği içinde,
dayanışma içinde ikisine de karşı durmak asli görevimiz
olmalı.
Ülkemiz darbeler gördü. Bu
darbelerde genelde hep sol mağdur oldu. Bugün de yapılan
uygulamalardan anlaşılıyor ki yaşanan sürecin faturası
getirilip gene sola kesilmek isteniyor. Ülkesini seven,
bağımsızlıktan yana olan, devletinin geleceğinin iyi
olması yönünde mücadele eden insanları suçlu diye toplum önüne
çıkarırsanız bunu kimseye anlatamazsınız.
Bu bağlamda,
geleceğimizi doğru kılmak adına, yapılan uygulamalarda
Hükûmeti uyarmak istiyorum: Eğer bu gidiş böyle giderse ülke için iyi
bir gidiş değil, bunun sonunda hepimiz acı çekeriz. Eğer
birinin kapısı çalınıyorsa, biliniz ki sizin de
kapınız çalınır. Bu uygulamaları topyekûn gözden
geçirmenin yararı var. Nasıl ki 15 Temmuz darbesine birlik ve
beraberlik içinde karşı durmayı bilmişsek, yapılan
yanlışlara karşı da sesimizi çıkarmak zorundayız.
Sesimizi çıkarmazsak biliniz ki bir gün sizi de sesinizi çıkaramaz
ederler.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gürer.
Gündem dışı
üçüncü söz, bağımlılıkla mücadelede sorunlar ve çözüm
yolları hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan
Ençe aittir.
Buyurun Sayın
Özdoğan Enç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan
Ençin, bağımlılıkla mücadele ve çözüm yollarına
ilişkin gündem dışı konuşması
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
bağımlılıkla mücadele ve çözüm yolları konusunda
gündem dışı söz almış buluyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Uyuşturucu madde
bağımlılığı dünya genelinde olduğu gibi
ülkemizde de her yaştan vatandaşımızı tehdit eden bir
problem hâline gelmiştir. Sosyal, ekonomik, güvenlik gibi birçok
farklı yönü bulunan bağımlılık yaratan madde problemi
ancak sorunun taraflarının iş birliğiyle çözülebilir.
Önleme, madde bağımlılığından arındırma
ve rehabilitasyon süreçleri bunların başlıcalarıdır.
Madde kullanımı ve
bağımlılığıyla ilgili mücadele faaliyetlerini
yürütmek, tarafları koordine etmek, bilgi paylaşımını
sağlamak amacıyla Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı
İzleme Merkezi ilk kurumsal yapı olarak 1997 yılında
faaliyete başlamıştır. 2002 yılında
Başbakanlık makamının yetkilendirmesiyle Emniyet Genel
Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire
Başkanlığına bağlı olarak ulusal irtibat
noktası olarak belirlenmiştir. Türkiye, 2006 yılı
itibarıyla her yıl uyuşturucu raporunu hazırlayıp
kamuyla paylaşmaktadır. 2015 yılında ise Uyuşturucu
İle Mücadele Daire Başkanlığına geçerek faaliyetini
sürdürmeye başlamıştır.
Uyuşturucuyla mücadele
genel bir halk sağlığı sorunu olup Türkiyede diğer
Avrupa ülkelerinde olduğu kadar yaygın olmamakla birlikte, tehdit
boyutuna gelmeden önce önlem alınması gerekmektedir. Bu, aynı
zamanda, bir ulusal güvenlik problemidir. Buradan hareketle Uyuşturucuyla
Mücadele Yüksek Kurulu 13 Kasım 2014 tarihinde Başbakanlık genelgesiyle
Başbakan Yardımcımızın Başkanlığında,
Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve
Sağlık Bakanlığının kurum temsilcilerinin
katılımıyla oluşturulmuştur. Bu kurul Nisan 2016da
3üncü toplantısını yapmıştır. 2016-2018
yılları arasında Uyuşturucuyla Mücadele Strateji Belgesi ve
Eylem Planı görüşülmüştür.
Dünya Sağlık Örgütü
tarafından 2015 yılında uygulanan Uyuşturucuyla Mücadele
Modeli, Strateji Belgesi ve Acil Eylem Planının diğer ülkelere
örnek olay olarak gösterilmesi de kurulun ne derece önemli olduğunun bir
kanıtıdır.
Ülkemizde 77 adet
bağımlılık tedavi merkezi bulunmaktadır. 60 adedi
Sağlık Bakanlığımıza, 5 adedi özel hastanelere,
12 adedi ise üniversiteye bağlı olarak hizmet vermektedir. Toplam
yatak kapasiteleri de 919dur.
Antalya'da Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Aşır Aksu yerleşkesi içerisinde
AMATEM ünitesini geçen ay hizmete soktuk. 1.750 metrekarelik alanı olan,
30 yatak olarak planlanan AMATEM, yatak sayısının
artırılmasına da olanak sağlayacak şekilde
planlandı. Bununla birlikte, çocuk, ergen madde
bağımlılığı tedavi merkezi
çalışmalarımız da başlamış olup en kısa
sürede sonuçlandıracağız.
Bu vesileyle, başta
Sağlık Bakanımıza, Dışişleri
Bakanımıza bizi bu konuyla ilgili sürekli yüreklendirdiği için,
Antalya milletvekillerine, taraflara çok teşekkür etmek istiyorum. Tedavi
gören hastalarımızın tedavi bütünlüğünü bozmadan, toplumsal
yaşamdan kopmadan yeniden uyum sağlama ve aktif iş gücüne
katılımını gerçekleştirmek için de rehabilitasyon
merkezleri olmazsa olmazlardır. Bu amaçla Sağlık,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımızın ortak model geliştirme projeleri
sonuçlanmak üzeredir.
Antalya yoğun göç alan
illerin arasında olduğu için örnek il olarak
değerlendirilmelidir. Bağımlılıkla mücadele
çalışmaları etkinliğinin artırılması için
kamuoyu desteği şarttır; sivil toplum kuruluşları,
kitle iletişim araçları, etkinliğin artmasında temel
unsurlardır. Doğru uygulanacak iletişim stratejileriyle gelecek
nesilleri bağımlılıktan kurtarabiliriz. Bu, aslında
sadece Hükûmetin görevi değildir, muhalefet partililerin, kitle
iletişim araçlarının, basının özellikle çok ciddi
şekilde konuya eğilmesi gerekmektedir. Bu noktada da ben,
Başbakan Yardımcımız da burada, Kurulun Başkanı
olarak göstermiş olduğu ilgiden dolayı, kararlılıktan
dolayı da kendisine teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özdoğan Enç.
Şimdi, sisteme giren 15
milletvekiline yerlerinden birer dakikalık söz vereceğim.
Söz vereceğim sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Aydın, Sayın
Boyraz, Sayın Özdiş, Sayın Özdemir, Sayın Adıgüzel,
Sayın Aydemir, Sayın Kayışoğlu, Sayın Balbay,
Sayın Şeker, Sayın İlgezdi, Sayın Göker, Sayın
Tanal, Sayın Yıldız Biçer, Sayın Taşkın,
Sayın Akın, Sayın Arık.
Sayın Aydın, sizden
başlıyoruz, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana
yapılan saldırıyı kınadığına ve
Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hafta sonu Cumhuriyet Halk
Partisine sıkılan kurşunla yaralandık. Cumhuriyet
gazetesine yönelik operasyonla da yerle bir edilmeye
çalışıldık.
Sayın Bülent Tezcana
yönelik kurşun, hiç kuşkusuz ki hem partimize hem de yüce Meclisimize
sıkılmıştır. O yüzden ortak bir duruş sergilemek
zorundayız.
Cumhuriyet gazetesine yönelik
operasyon da basın özgürlüğüne olmakla birlikte demokrasimize ve
cumhuriyetimize yöneliktir. Medya ve ifade özgürlüğü artık
açıkça ayaklar altındadır. Bu noktadan bir geri dönüş
olmayacağı anlaşılıyor. Türkiye Cumhuriyetinin bir
büyük felaket içinde debelendiği açıkça ifade edilmelidir. Türkiyedeki
cumhuriyet düşüncesinden sonra, laik cumhuriyet rejimiyle yaşıt
Cumhuriyet gibi bir gazetenin de böyle bir operasyonla tasfiye sürecine
sokulması tesadüf değildir; baskıcı ve gerici
politikaların doğal sonucudur. Bunu sineye çekemeyiz. Hepimiz direneceğiz
diyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Boyraz
2.- İstanbul Milletvekili Osman
Boyrazın, milletin 1 Kasım 2015te tercihini tartışmaya
mahal bırakmayacak bir şekilde ortaya koyduğuna ve bu tercihten
dolayı bir kez daha şükranlarını sunduğuna
ilişkin açıklaması
OSMAN BOYRAZ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Seçmek için anlamak gerekir,
anlamak için mukayese etmek. Mukayese de irfana dayanır. diyordu Cemil
Meriç. İrfanıyla medeniyetler kurmuş bu aziz millet alternatiflerine
nispetle AK PARTİyi mukayese etmiş ve bundan tam bir yıl önce 1
Kasım 2015te, tercihini tartışmaya mahal bırakmayacak bir
şekilde ortaya koymuştur. Bu tercih, irfan, izan ve vicdanın
tercihidir. Bu tercih, kayıtsız şartsız olarak kendine ait
olunan egemenlik hakkını kayıt altına almaya
çalışanlara karşı milletin irade namusuna ve temsil
iffetine sahip çıkma tercihidir. Bu tercih, kendisi için yüreği yanan
ile yanmayanı, kendi değerlerine bağlı olan ile kendi
değerlerini yok sayanları, laf üreten ile iş üretenleri
ayırt etme tercihidir. Milletimize, kuyumcu terazisi hassasiyetinde
göstermiş olduğu bu tercihten dolayı bir kez daha
şükranlarımı sunuyorum ve aziz milletimizin hâkimi değil,
hadimi olmaktan onur ve gurur duyuyorum.
BAŞKAN Sayın Özdiş
3.- Adana Milletvekili İbrahim
Özdişin, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana
yapılan saldırıyı kınadığına ve
Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ilişkin açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçen gün, Genel Başkan
Yardımcımız Aydın Milletvekilimiz Bülent Tezcana
sıkılan kurşunu parlamenter demokrasiye sıkılan bir
kurşun olarak görüyoruz ve kınıyoruz. Bir an önce Meclis Başkanının
da bir açıklama yaparak böylesine bir saldırıyı
kınamasını istiyoruz.
15 Temmuz FETÖ darbe
girişiminden sonra bu ülkede yurttaşlar hep birlikte bu darbeyi
savuşturduk ancak gördük ki AKP İktidarı, o günden bugüne, bu
darbe girişimini fırsat bilerek kendi darbesini hayata geçiriyor.
Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyonu halkın doğru haber alma
hakkına ve demokrasiye yapılmış sayıyoruz. Bir an önce
bu uygulamadan vazgeçmelerini istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özdiş.
Sayın Özdemir
4.- İstanbul Milletvekili Sibel
Özdemirin, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana
yapılan saldırıyı kınadığına ve
Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Genel Başkan Yardımcımız Aydın Milletvekilimiz
Sayın Bülent Tezcana yapılan hain saldırıyı tekrar
buradan kınıyorum.
Dün bir sabah baskınıyla susturulmaya
çalışılan Cumhuriyet gazetesi, cumhuriyetin, Atatürk devrim ve
ilkelerinin açtığı aydınlanma yolunda aklın
bağnazlıktan, bilimin dinden bağımsızlaşması,
laiklik ilkesinin Anayasa ve devletin temeli olması için doksan üç
yıldır çaba gösteren bir gazetedir. Hukuki dayanağı ve
inandırıcılığı olmayan bir iddiayla gazetenin
yönetimine el koyma ve yazarlarını susturma çabaları, evrensel
değerler olan basın özgürlüğüne, halkın haber alma ve
gerçekleri öğrenme hakkına açıkça aykırıdır.
Cumhuriyet
gazetesi hakkında başlatılan operasyondan ve susturma
çabalarından derhâl vazgeçilmelidir ve ülkenin temel kurumsal
yapılarını, cumhuriyetin kazanımlarını ve
değerlerini bir bir yok etme çabasından ve ülkemizi içinden
çıkamayacağımız bir karanlığa sürüklemekten
artık vazgeçelim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Adıgüzel
5.- İstanbul Milletvekili Onursal
Adıgüzelin, Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ilişkin
açıklaması
ONURSAL
ADIGÜZEL (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ülkeyi
adım adım tek adam diktatörlüğüne götürmek isteyenlerin
karanlık elleri dün bu ülkenin aydınlık yüzü Cumhuriyet
gazetesine ve yazarlarına uzandı. FETÖnün dünkü suç ortakları
bugün Türkiye Cumhuriyetiyle yaşıt Cumhuriyet gazetesini FETÖcü
olmakla suçluyor. Siz bu suç örgütüne utanmadan çanak tutarken Uğur
Mumcuların, İlhan Selçukların, Türkan Saylanların
mirası Cumhuriyet, Gülencilerin terör örgütü olduğunu
manşetlerine taşıyordu.
Fetullah
Gülene Hoca Efendi diye methiyeler düzen şakşakçı FETÖcü
değil ama bu suç örgütüne karşı yıllardır mücadele
eden Hikmet Çetinkaya, Kadri Gürsel FETÖcü, öyle mi? Siz kimin aklıyla
dalga geçiyorsunuz? Dün kolundan tutup aldığınız 75
yaşındaki Aydın Engin ne 12 Martta ne de 12 Eylülde darbecilerin
önünde eğildi, sizin gibi sivil darbecilerin önünde mi eğilecek
zannediyorsunuz? Yarın Aydın Engin gazeteci kimliğiyle, onurlu
dik duruşuyla hatırlanacak ama sizler utançla
hatırlanacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Aydemir
6.- Erzurum Milletvekili İbrahim
Aydemirin, Erzurumun kış turizminde bir dünya markası olma
yolunda ilerlediğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Palandöken ve Konaklı
gibi dünya kış turizmi destinasyonunda örnek olarak gösterilen iki
mükemmel merkezi barındıran Erzurum, bu alanda bir dünya markası
olma yolunda ilerlemektedir. Kış Turizm Merkezi işletmesinin
Erzurum Büyükşehir Belediyesine devri ve yönetiminin yerelde
gerçekleştirilmesi bu alanda çağdaş bir konsepttir ve bir
ilktir. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Hükûmetimizin
kazandırdığı tesisleriyle kış turizminde küresel
bir adres olan Erzurum, aynı zamanda sahip olduğu tarih, doğa,
kültür, inanç, sağlık turizmi değerleriyle ülkemizin
tanıtımına da hizmet etmekte, bu alanda katma değer
üretmektedir.
Yüce Meclisimizin huzurunda
halkımıza çağrıda bulunarak, herkesi karın külfetten
nimete çevrilerek bir turizm değerine dönüştürüldüğü Erzuruma
davet ediyor, yaklaşan kış sezonu dolayısıyla
Erzuruma gelin. diyorum ve teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın
Kayışoğlu
7.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili
Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ilişkin
açıklaması
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ediyorum.
Genel Başkan
Yardımcımız Sayın Bülent Tezcana yapılan
saldırıyı lanetliyorum. Sistemli ve planlı bir şekilde
partililerimize karşı yapılan saldırıların birkaç
sabıkalı, kriminal tipin basit eylemi olmadığını
çok iyi biliyoruz. Başkanlık gelmezse ülke bölünür. diyenlerin bu
tehditlerine altyapı oluşturan bu eylemlerin arkasındaki güçler
ortaya çıkarılmadığı sürece, Başkanlık
isteyenler ve bölünmeyle tehdit edenler bu provokasyonların altında
kalacaktır.
Yine, cumhuriyetle
yaşıt Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyon, Türkiye
Cumhuriyetini yıkmak isteyen FETÖcülerin kumpas davalarının
bir başka versiyonudur. Kimsenin kuşkusu olmasın ki tek bir
Cumhuriyet Halk Partili kalsa da bugünkü kumpasçıların sonu da
aynı o günkü kumpasçılar gibi olacaktır.
Teşekkürler. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Balbay
8.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali
Balbayın, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana
yapılan saldırıyı kınadığına ve
Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ilişkin açıklaması
MUSTAFA ALİ BALBAY
(İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel
Başkan Yardımcımız Bülent Tezcana yönelik
saldırı bu Parlamentoya yönelik saldırıdır,
parlamenter sisteme yönelik saldırıdır. Sayın Tezcan
Türkiye'nin bir hukuk devleti olması için hem iktidar partisi hem
muhalefet partisi yöneticileriyle de görüşmeyi, uzlaşma aramayı
büyük bir özveriyle sürdüren bir arkadaşımızdır;
saldırıyı şiddetle kınıyorum.
Cumhuriyet gazetesine yönelik
saldırı ise kabul edilemez. Cumhuriyet gazetesi Türkiyeyle
yaşıttır. Cumhuriyet gazetesi Türkiyedeki her kesimin sesidir.
Bugün Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri unutmasınlar ki
yakın gelecekte belki de Cumhuriyet onlara da lazım olacaktır
çünkü Cumhuriyet, Türkiyede herkesin sesi olmayı; şiddeti ve nefreti
içermediği sürece, herkesin düşüncesini vermeyi şiar
edinmiş bir gazetedir. Adını Atatürkün koyduğu bu gazetenin
yazarları bir an önce serbest bırakılmalıdır. Gazetenin
yazarlarına yönelik bu saldırıyı şiddetle
kınıyorum. Bunun, Türkiye'nin geleceğine, demokrasiye çok büyük
bir yara açtığını buradan haykırmak istiyorum.
Cumhuriyetçiler, Cumhuriyete gönül verenler, adları değişiktir
ama soyadları cumhuriyettir. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Şeker
9.- İstanbul Milletvekili Ali
Şekerin, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana
yapılan saldırıyı kınadığına ve
Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ilişkin açıklaması
ALİ ŞEKER
(İstanbul) Sayın Başkan, Genel Başkan
Yardımcımız Bülent Tezcana yapılan
saldırıyı lanetle kınıyorum.
2004 yılında
cemaatin devlete sızdığı Millî Güvenlik Kurulu
raporlarında yayınlanmasına rağmen, o dönemde AKPnin genel
başkan yardımcıları Buna kargalar bile güler. diyordu. Bu
tankları, halkın üzerine bomba atan bu uçakları FETÖye
Cumhuriyet mi teslim etti? Parsel parsel yurdun arazilerini FETÖye Cumhuriyet
mi verdi? Başbakan Yardımcısını Emirleri var
mı? diye Pensilvanyaya soru sormaya Cumhuriyet mi gönderdi? Bitsin bu
hasret. diye Cumhuriyet mi manşet attı? Ne istediler de vermedik?
diye Cumhuriyet mi manşet attı? Cemaatlere terör örgütü
diyemezsiniz. diye manşeti mi vardı Cumhuriyetin?
Gülenci terör örgütü
manşeti atan Cumhuriyet gazetesi maalesef baskı altında,
gazeteciler tutuklanıyor. Aklımızla alay ediyorsunuz. Daha fazla
bizimle alay etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın İlgezdi
10.- İstanbul Milletvekili Gamze
Akkuş İlgezdinin, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili
Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına ve Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona
ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ
İLGEZDİ (İstanbul) Teşekkürler Başkan.
Genel Başkan
Yardımcımız Sayın Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınıyorum.
15 Temmuz darbe
girişiminin ardından ilan edilen OHALle 12 Eylül günlerini aratmayan
hukuksuzluklar yaşanıyor. Dün Cumhuriyet gazetesine
gerçekleştirilen operasyon Hükûmetin darbe girişimini bahane ederek
muhalifleri sindirmek istediğinin en açık delilidir.
Kuruluşundan itibaren bedel ödeyen Cumhuriyet gazetesini terör
örgütleriyle ilişkilendirmek akıl tutulmasıdır çünkü Millî
Mücadelenin gazetesidir Cumhuriyet. Adını Türk devriminden almış,
12 Martta yasaklanmış, 12 Eylülde kapatılmıştır.
Daima gerici terörün hedefi olmuş, en çok demokrasi şehidi
vermiş gazetedir Cumhuriyet. Onurlu, dik duruşlu, yiğit
gazetecilerin, İlhan Selçukların, Ali Sirmenlerin, Uğur
Mumcuların, Muammer Aksoyların, Bahriye Üçokların, Ahmet Taner
Kışlalıların gazetesidir Cumhuriyet. Bu ülkenin onurlu,
aydınlık yüzlü insanlarının gazetesidir, emekçilerin,
ezilenlerin, ötekileştirilenlerin. Bu ülkenin namusudur Cumhuriyet ve biz
yarattığınız bu karanlığı dayanışarak
yıkacağız.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Göker
11.- Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin,
Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan
saldırının hedefinin cumhuriyet ve Cumhuriyet Halk Partisi
olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET
GÖKER (Burdur) Sayın Başkan, Genel Başkanımıza yapılan
silahlı saldırının ardından Genel Başkan
Yardımcımız Sayın Bülent Tezcana yapılan silahlı
saldırının hedefi cumhuriyettir, Cumhuriyet Halk Partisidir.
Zira cumhuriyet ve Cumhuriyet Halk Partisi, tek adam diktasına giden yolda
en büyük engeldir. Ancak unutulmasın ve bilinsin ki bu yolda bizleri
yıldırmaya kimsenin ve hiçbir şer odağının gücü
yetmeyecektir.
Saygılarımla.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Tanal
12.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana
yapılan saldırıyı kınadığına ve
Şanlıurfanın Siverek ilçesinin bazı sorunlarına
ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, Genel Başkan Yardımcımız Aydın
Milletvekilimiz Sayın Bülent Tezcana yönelik saldırıyı
şiddetle kınıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Değerli Başbakan Yardımcısı;
Şanlıurfa ili Söylemez Mahallesine bağlı 80 köyün yol
sorunu var. Aslıçayır, Taşlı, Çıkrık, Akyurt
köylerinin yolları bugüne kadar olmadığı gibi,
Şanlıurfa merkezde ve tüm ilçelerde İnternet
olmadığından dolayı hayat durmuş durumda; hastanelerde
işlem yapılamıyor, vatandaşımız eczaneden
ilacını alamıyor, adliyede işlem yapılamıyor,
belediyelerde işlem yapılamıyor, tapu sicil müdürlüklerinde
işlem yapılamıyor.
Aynı
zamanda, Siverek ilçemizin Çıkrık köyünde Raif Mumcu
İlköğretim Okulunda sınıflar 100 kişilik,
öğretmenler yok, eğitim başlamış. Bu anlamda
Şanlıurfalılar mağdur. Devletin biraz yatırım
yapmasını istirham ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Biçer
13.- Manisa Milletvekili Tur
Yıldız Biçerin, Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona
ilişkin açıklaması
TUR YILDIZ BİÇER
(Manisa) Murat Sabuncuyu imamın fikriyle çıktığı
yolda devlet kadrolarını cemaate açtığı için, Kadri
Gürseli Türkçe Olimpiyatlarında para bastığı için, Hikmet
Çetinkayayı ne istedilerse verdiği için, Engin Aydını
Ankarayı parsel parsel sattığı için, Musa Kartı
kardeşi size darbe yaptığı için gözaltına
aldınız, değil mi! Yoksa bu kadar tutarsız, bu kadar
pervasız, bu kadar hukuksuz olamazdınız! Üstelik, siz diktatör
de değilsiniz; diktatör olsaydınız 66 haber ajansı ve
gazete, 18 televizyon, 23 radyo, 15 dergiyi kapatır
mıydınız! Halkın haber alma hakkını savunmak,
özgürlüğü ve laikliği kazanmak için sadece Birgün ve Evrensel gazeteleri
kalır mıydı! Dayanışma saraydan büyüktür. diye
Bizleri teslim alamayacaksınız, zifiri karanlığı
birlikte aşacağız. diye yayın yaparlar mıydı!
Evet, siyasal
İslamcı faşizmin kuruluş yıl dönümü 1 Kasım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Taşkın...
14.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, Hakkâri Dağlıcada şehit düşen
Mehmetçiklere ve tüm şehitlere Allahtan rahmet dilediğine,
Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan
saldırıyı kınadığına ve 1 Kasım 2015
seçimlerinin 1inci yıl dönümü vesilesiyle millete minnet ve
şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hakkâri Dağlıcada
bölücü teröristlere karşı çıkan çatışmada şehit
düşen Mehmetçiklerimize ve tüm şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyorum, gazilerimize de acil şifalar diliyorum. Alçak ve hain
teröristleri lanetliyorum.
Yine, silahlı bir
saldırı sonucunda yaralanan CHP Genel Başkan
Yardımcısı ve Aydın Milletvekili Sayın Bülent Tezcana
yapılan saldırıyı kınıyor ve acil şifalar
diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
bugün 1 Kasım 2016. Bir yıl önce bugün, AK PARTİ, girdiği
5inci genel seçimde de aziz milletinin desteğiyle yüzde 49,5 oy
oranıyla 1inci parti olarak seçilmiş ve tek başına iktidar
olmuştur. Girdiği bütün seçimlerde milletimizin teveccühüne mazhar
olan AK PARTİmizin başarısındaki en büyük pay, hiç
şüphesiz, kurucu genel başkanımız ve doğal liderimiz,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğana aittir.
1 Kasım seçimlerinin
1inci yıl dönümü vesilesiyle, bizlere bu başarıyı nasip
eden Cenab-ı Hakka sonsuz şükürler olsun. Bizleri her zaman
destekleyen aziz milletimize minnet ve şükranlarımızı
sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Akın...
15.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Akının, Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ilişkin
açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir)
FETÖyle mücadele amacıyla çıkarılan OHAL, demokrasi,
özgürlükler ve hukuk devletiyle savaşa dönüştü. Kendilerine muhalif
olan her kurum ve kişiye OHAL silahıyla gidenler, bu süreçte FETÖyle
mücadele ettiklerine kimseyi inandıramazlar. Muhalif duruşundan,
ilkelerinden, basın ahlakından zerrece ödün vermeden, sadece
ahlaklı gazetecilik yapan Cumhuriyet, siz FETÖyle can ciğer kuzu
sarması iken FETÖyle mücadele ediyor, bu yüzden onların hedefi
oluyordu. Aynı menzile birlikte gitme planları
yaptığınız, aynı yağmurda
ıslandığınız bu cemaat, alçak darbe girişimini
başarmış olsaydı yine bunları yapacaktı, bütün
muhalefeti susturup tek sesli bir Türkiyenin inşasına
girişecekti. Siz, şimdi cumhuriyete, Cumhuriyet gazetesine,
parlamenter demokrasiye ve özgürlüklere karşı bu
yaptıklarınızla yol arkadaşınız Fetullah Cemaatinin
amaçlarına hizmet ediyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Arık
16.- Kayseri Milletvekili Çetin
Arıkın, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent
Tezcana yapılan saldırıyı kınadığına
ve Başbakanın başkanlıkla ilgili bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Genel Başkan
Yardımcımız Sayın Bülent Tezcana yapılan
saldırıyı ve darbe fırsatçılığı
yapılarak Cumhuriyet gazetesine yapılanları şiddetle
kınıyorum.
Maalesef, ülkeyi, milleti
tehdit ederek hizaya sokmaya çalışan bir iktidar yönetiyor. Kimi
zaman meydanlarda Biz gelmezsek beyaz Toroslar gelir. diyen, kimi zaman 400
milletvekili vermezseniz kaos gelir. diyen zihniyet, şimdi de
Başkanlık gelmezse ülke bölünür. diye milleti tehdit ediyor.
Sayın Başbakan bilmelidir ki bu ülkeyi, terör örgütlerinin
şehirlere bombalar yığmasına seyirci kalanlar, ordusuna
kumpas kurulmasına, FETÖcülerin devletin kozmik odasına girmesine
izin verenler bölemedi. Bu ülkeyi, Türk milleti demeyi kendisine zül
sayıp hep etnik kimliklere ayırmaya çalışanlar bile
bölemedi. Sayın Başbakan, hiç korkma, başkanlık
bölücülüktür; başkanlığa da bu ülkenin bölünmesine de asla izin
vermeyeceğiz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
şimdi söz talebinde bulunan sayın grup başkan vekillerine söz
vereceğim.
Grup başkan vekillerinin
konuşma süresi iki dakikadır.
Sayın Akçay, buyurun.
17.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana
yapılan saldırıyı kınadığına ve Yahya
Kemal Beyatlının ölümünün 58inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz cumartesi
günü Aydında uğradığı silahlı
saldırıyla yaralanan Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili ve
Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Tezcana
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz ve bu menfur
saldırıyı şiddetle kınıyoruz.
Toplumumuzda şiddeti
bireysel, siyasi veya herhangi bir nedenle yöntem olarak görme
anlayışının yaygınlaştığını
kaygıyla takip ediyoruz. Saldırganların ve organizatörlerin bir
an önce yargıya teslim edilmesini ve gereken cezaya
çarptırılmasını bekliyoruz. Şiddetin vahim
örneklerinden biri de siyasetçiye yönelmiş şiddettir. Hiçbir
kişinin veya bir siyasetçinin düşünce ve görüşlerinden ötürü
şiddete uğraması asla kabul edilemez.
Bu vesileyle
Sayın Tezcana yönelen saldırıyı tekrar kınıyor,
kendisine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bir kez daha geçmiş
olsun dileklerimizi iletiyor ve bir an evvel aramıza dönmesini,
çalışmalarını yürütmesini diliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türk edebiyatının abide şairlerinden Yahya
Kemal Beyatlıyı bundan elli sekiz yıl önce bugün ebediyete
uğurlamıştık, kendisini rahmetle anıyoruz.
Yahya Kemal,
Türk medeniyetini, sanatı ve estetiği mısralarında ilmek
ilmek işlemiş, Türk tarihinin şanlı sayfalarını
ve millî kimliğimizi şiirlerinde çok güçlü bir şekilde dile
getirmiştir. O Ağzımda annemin sütüdür. dediği
muhteşem Türkçesiyle bizleri coğrafyamızda koşturmuş,
millî heyecanı yaşatmıştır.
Merhum Yahya
Kemali doğduğu şehir olan Üsküpe ilişkin
yazdığı Kaybolan Şehir mısralarıyla
anıyorum:
Üsküp ki
Yıldırım Beyazıd Han diyârıdır,
Evlad-ı Fatihâna onun
yâdigârıdır.
Firûze kubbelerle yalnız
bizim şehrimizdi o;
Yalnız bizimdi, çehre ve
rûhiyla bizdi o.
Üsküp ki Şar
Dağında devâmıydı Bursanın.
Bir lâle bahçesiydi
dökülmüş temiz kanın.
Üç şanlı harbin
arşa asılmış silâhları
Parlardı yaşlı
gözlere bayram sabahları.
Ben girmeden hayâtı
şafaklandıran çağa,
Bir sonbaharda annemi gömdük
o toprağa.
İsa Beyin fetihte
açılmış mezarlığı
Hulyâma âhiret gibi
nakşetti varlığı.
Vaktiyle öz vatanda bizimken,
bugün niçin
Üsküp bizim değil? Bunu
duydum, için için.
Kalbimde bir hayâli
kalıp kaybolan şehir!
Ayrılmanın
bıraktığı hicran derindedir!
Çok sürse ayrılık,
aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen
bizdesin gene. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz.
Sayın Gök
18.- Ankara Milletvekili Levent Gökün,
Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan
saldırıya, Cumhuriyet Halk Partisi yöneticilerine son günlerde artan
bu saldırıların arkasındaki güçlerin ortaya
çıkarılmasını beklediklerine, Cumhuriyet gazetesine yönelik
operasyona ve 1 Kasım saltanatın kaldırılmasının
94üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Başkan
Yardımcımız Sayın Bülent Tezcana silahlı
saldırı, sıradan bir olay değildir. Türkiyede
silahlanmanın teşvik edildiği ve himaye edildiği bir
ortamda özellikle Cumhuriyet Halk Partisi yöneticilerine son günlerde artan bu
saldırıların arkasındaki güçlerin tam anlamıyla ortaya
çıkarılmasını bekliyoruz.
Silahlanmanın
teşvik edildiği bir ortamda, son çıkarılan 676
sayılı Kararnamenin 12nci maddesiyle âdeta herkese silah
alın denmiştir. Silah ruhsatı iptal edilenlere 3 bin
liralık para cezası ödemek kaydıyla tekrar silah ruhsatı
verileceği kanun hükmünde kararnameye konulmuştur. Bundan ne
amaçlanmaktadır, Türkiye nereye gidiyor? İktidarın bu konularda
çok ciddi tedbirler alması gerekirken aymaz bir tavırla
silahlanmayı teşvik etmesini anlamak mümkün değildir.
Bülent Tezcana yapılan
saldırının arkasındaki güçlerin biz de
arkasındayız, onların da -bütün herkes bilmelidir ki- Cumhuriyet
Halk Partililerin nefesi enselerinde olacaktır.
İkincisi, Cumhuriyet
gazetesi: Hayatı boyunca Fetullah Gülene ve bütün terör örgütlerine
karşı tam bir duruş sergileyen Cumhuriyet gazetesine FETÖden
dolayı bir soruşturma yürütmek, gözaltına almalar hangi akla hizmettir?
Böylesi bir tabloda iktidar ya da savcılık neyi amaçlamaktadır?
Olağanüstü hâl
hukuksuzluk değildir, olağanüstü hâlin de bir hukuku vardır.
Türkiye artık, neresinden bakarsanız bakın, yolundan
çıkmış, yörüngesinden sapmış bir şekilde bir
duvara doğru hızla gidiyor. FETÖyle böyle mi mücadele edilir?
FETÖyle mücadele edenler içeride, FETÖ mensupları hâlâ
işbaşında. Böyle bir tabloyu kabul etmiyoruz Sayın
Başkan. Cumhuriyet gazetesine yapılan bu saldırının da
bir an önce bitmesini ve gözaltındaki gazetecilerin serbest
bırakılmasını talep ediyoruz.
Yine bugün, Sayın
Başkan, 1 Kasım. 1 Kasım 1922de saltanat
kaldırıldı. Şimdi yeni saltanatlar
oluşturulmasına
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Ek sürenizi
veriyorum Sayın Gök.
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) - 1
Kasım 1922de kaldırılan saltanatın yerine şu anda
yeni bir saltanat kurulsun, yeni başkanlar türesin diye bir
anlayışın yürüdüğü bir ortamda herkes bilmelidir ki
saltanat kaldırılmıştır. Yeni saltanatların
oluşturulmasına Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçit
vermeyeceğiz.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Baluken, buyurun.
19.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş
Başkanları Fırat Anlı ve Gültan Kışanak ile
KJAnın dönem sözcüsü Ayla Akat Atanın tutuklanmalarının
kabul edilemez olduğuna, Demokratik Bölgeler Partisi il eş
başkanları ve neredeyse bütün ilçe yöneticilerinin siyasi
soykırım operasyonları kapsamında gözaltına alınmalarına,
1 Kasım Dünya Kobani Gününe, Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ve
Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent Tezcana yapılan
saldırıyı kınadığına ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
saray-AKP rejiminin demokratik siyasi yollarla mücadele yürütemediği
partimize, bileşenlerimize, Türkiyedeki demokrasi ve barış
güçlerine yönelik siyasi soykırım operasyonları çok
pervasız bir noktada devam ediyor. Bu kapsamda, Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi eş başkanlarımız Fırat Anlı ve Gültan
Kışanak, yine 24üncü Dönem Batman Milletvekilimiz ve şunda
KJAnın dönem sözcüsü olan Ayla Akat Atanın mesnetsiz, hukuksuz ve
gerekçesiz bir şekilde siyasi rehine olarak tutulmak kaydıyla
Kandıra Cezaevine gönderilmesiyle sonuçlanan bu süreci kabul edilemez
bulduğumuzu ve saray-AKP rejiminin bu uygulamalarla kendi siyasi sonunu
giderek hızlandırdığını buradan ifade etmek
istiyorum.
Başta kadın
arkadaşlarımız olmak üzere, bu süreç içerisinde gözaltında
bulunan, tutuklanarak siyasi rehine pozisyonunda her türlü insanlık
dışı muamelelere maruz kalan bütün
arkadaşlarımızla dayanışma ve destek
duygularımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Bugün de Mardinde,
Demokratik Bölgeler Partisi il eş başkanlarımız ve
neredeyse bütün ilçe yöneticilerimiz bu siyasi soykırım
operasyonları kapsamında gözaltına alındılar, yine
rehine pozisyonunda tutuluyorlar.
Dediğim gibi, bu
operasyonlar ancak rejimin kendi sonunu hazırlamasıyla sonuçlanacak
olan bir sürece katkı sunar, onun dışında, bizim mücadele
azmimizi ve irademizi kırma noktasında hiçbir işe
yaramayacağını ifade etmek istiyorum.
Değerli Başkan,
bugün 1 Kasım Dünya Kobani Günü olması hasebiyle, vahşi, barbar
IŞİD çetelerine karşı Kobani halkının tüm Orta Doğu
halkları ve tüm insanlık onuru adına ortaya koydukları
direnişi bir kez daha buradan selamlıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Ek sürenizi
veriyorum Sayın Baluken.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Kobani direnişi ve Kobani zaferi, en olumsuz
koşullarda bile en barbar çetelere, en faşist yönetimlere, en
otoriter anlayışlara karşı inancın, duygunun,
kararlılığın, mücadele azminin nasıl zaferler elde
edebileceğinin çok iyi bir göstergesidir. Bu yönüyle, bütün Türkiye halkları
ve bütün Orta Doğu halklarının da karamsarlığın
hâkim kılınmaya çalışıldığı bugünlerde,
Kobani zaferine bakarak mücadeleyi yükseltmelerinin önemli olduğunu
vurgulamak istiyorum.
Diğer taraftan, son
KHKyla birlikte DİHA, JİNHA, Azadiya Welat başta olmak üzere
birçok basın ve yayın kurumu kapatılmıştı. Dün de
Cumhuriyet gazetesine yapılan baskını açık bir şekilde
nefretle kınıyoruz. Gazetecilerin, yazarların bu şekilde
gözaltına alınmaları, bu şekilde mesnetsiz iddialarla
rehine pozisyonunda tutulmaları bu ülke açısından büyük bir
ayıptır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Hemen bitirebilir miyim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Dinliyorum.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Açarsanız Sayın Tezcanla ilgili geçmiş
olsun dileklerimi de iletmek istiyorum. Önemli bir husus.
BAŞKAN Peki, buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Biz, Cumhuriyet gazetesi başta olmak üzere bu dönemde
kapatılan bütün basın-yayın kurumlarıyla
dayanışma ve destek duygularımızı bir kez daha ifade
ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkan Yardımcısı Aydın Milletvekili Sayın Bülent
Tezcana yapılan silahlı saldırıyı da şiddetle
kınıyoruz. Sayın Tezcana yönelik saldırıyı bütün
Türkiye demokrasisine, demokratik siyasete yönelmiş bir saldırı
olarak değerlendiriyoruz.
Bir milletvekiline
silahlı saldırının yapıldığı bir
ortamda bu Meclisin Başkanından herhangi bir açıklama
yapılmamasını da esefle kınıyoruz. Bir kanarya
sevenler derneği bile, kendi üyeleri böyle bir saldırıya
uğramış olsa başkan düzeyinde, yönetim düzeyinde
açıklama yaparlar ama bu Meclisin Başkanı bir milletvekiline
silahlı saldırı yapıldığı bir dönemde bile
maalesef, bunları sadece izlemekle yetinmiştir. Bu tavrı da en
az yapılan saldırı kadar tehlikeli bulduğumuzu da ifade
etmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Elitaş,
buyurun.
20.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Bülent
Tezcana yapılan saldırıyı kınadığına,
Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona ve AK PARTİ Mardin Kızıltepe
ilçe teşkilatına yapılan silahlı saldırıda
yaralanan 3 polis nezdinde tüm polis teşkilatına geçmiş olsun
dileklerini sunduğuna ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, geçtiğimiz
hafta sonu silahlı bir saldırıya uğrayan Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Tezcana
yapılan saldırıyı şiddetle ve nefretle
kınıyoruz. Bunu, Sayın Tezcana yapılan saldırı
olarak değerlendirmek değil, tüm Türk siyasetine yapılan bir
saldırı olarak görüyoruz. Sayın Tezcana geçmiş olsun
dileklerimizi AK PARTİ Grubu adına iletiyoruz ve acil şifalar
diliyoruz.
Yine, AK PARTİ Mardin
Kızıltepe ilçe teşkilatımıza PKK terör örgütü
tarafından yapılan alçakça saldırıyı şiddetle ve
nefretle kınıyoruz. Terör örgütünün, siyasetten ve siyasetteki
insanların yaptığı faaliyetlerden, ilçe
teşkilatlarına saldıracak kadar rahatsız olduğunun en
önemli göstergelerinden birisidir bu. Hem PKK terör örgütüyle, bölücü terör
örgütleriyle hem de ülkemizde paralel yapılanma yapıp ülkemizi
işgal etmeye çalışan FETÖ terör örgütüyle de sonuna kadar
mücadele edeceğimizi buradan ifade etmek istiyorum.
Cumhuriyet gazetesiyle ilgili
bugün Sayın Başbakan AK PARTİ grup toplantısında bir
açıklama yaptı. 18 Ağustos 2016 tarihinde, gazeteyi mevcut idare
edenler ile eski idare edenler arasındaki bir ihtilaf sonucunda ortaya
çıkan şikâyet sonucu MASAK tarafından yapılan inceleme
neticesinde -yani eski ortaklar ile yeni ortaklar arasındaki
ihtilafın sonucunda- ortaya çıkan bir düzenlemenin, bir faaliyetin,
bir operasyonun var olduğunu görüyoruz. Şu süre içerisinde yargı
bu konuya el atmıştır, yargı en kısa zamanda
neticelendirecektir. Bu çerçevede, yapılan araştırmalarda,
yapılan dinlemelerde, eğer terör örgütünü övmek, yardım etmek,
onlara herhangi bir destek
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Ek sürenizi
veriyorum Sayın Elitaş.
Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri)
söz konusuysa buna muhakkak ki yargılarken devam edilecektir.
Bu süreçte yargının yaptığı faaliyetleri sabırla,
metanetle beklemek gerekir çünkü sonuç en yakın zamanda yargı
tarafından herhâlde neticelendirilecektir.
Biraz önce ifade ettiğim
AK PARTİ Mardin Kızıltepe ilçe teşkilatına
yapılan silahlı, hain, alçakça saldırıda 3 polisimiz
yaralanmıştır. O yaralanan 3 polis nezdinde de tüm polis
teşkilatımıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
Başkanlık Divanı olarak Cumhuriyet Halk Partisi Aydın
Milletvekili Bülent Tezcana geçmiş olsun dilediğinde
bulunduklarına ilişkin açıklaması
BAŞKAN Biz de
Sayın Bülent Tezcana Divan olarak geçmiş olsun dileklerimizi
sunuyoruz ve gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
bulunmaktadır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel ve 24
milletvekilinin, ülkede bugüne dek gerçekleştirilen
saldırıların faillerinin ve siyasi sorumlularının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/345)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
12 Ocak 2016 tarihinde
İstanbul Sultanahmet Meydanı'nda gerçekleşen terör
saldırısında -11 kişinin yaşamını
yitirdiği, 15 kişinin de yaralandığı-
saldırıyı gerçekleştiren canlı bombanın 1988
doğumlu ve Suriye uyruklu olduğu Hükûmet sözcüsü Sayın Numan
Kurtulmuş tarafından açıklanmıştır ancak daha
sonra, uluslararası basında saldırganın Suudi Arabistan
uyruklu olduğuna dair haberler yer almıştır.
İstanbul'da gerçekleşen terör saldırısı, tek
başına bir eylem olmayıp Türkiye'yi canlı bomba yöntemiyle
hedef alan bir dizi saldırının son halkasıdır.
Diyarbakır, Suruç, Ankara ve son olarak İstanbul'da gerçekleşen
canlı bomba saldırıları, ülkemizin yeni ve büyük bir terör
tehdidiyle karşı karşıya olduğunu ortaya
koymuştur. İstanbul Sultanahmet'teki saldırının
örgütsel bağlantısı henüz ortaya konulmamış olmakla
birlikte, Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarını
gerçekleştirenlerin ise küresel cinayet örgütü IŞİD mensubu
olması, karşı karşıya olduğumuz bu yeni terör
saldırısının Hükûmetin uyguladığı
yanlış Orta Doğu politikasının sonucu olduğunu
göstermektedir. Ülkemizin üst üste benzer yöntemle gerçekleştirilen büyük
çaplı saldırılara maruz kalması büyük bir istihbarat
zafiyetine de işaret etmektedir. Bugüne dek gerçekleştirilen
saldırıların faillerinin ve siyasi sorumlularının
ortaya çıkarılması, bundan sonra bu tür
saldırıların yaşanmaması için gerekli tedbirlerin
alınması amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104
ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Özgür Özel (Manisa)
2) Veli
Ağbaba (Malatya)
3) Mustafa
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Haydar Akar (Kocaeli)
5) Tahsin
Tarhan (Kocaeli)
6) Şafak Pavey (İstanbul)
7) Erdoğan
Toprak (İstanbul)
8) Zeynep
Altıok (İzmir)
9) Selina
Doğan (İstanbul)
10) Gülay
Yedekci (İstanbul)
11) Oğuz
Kaan Salıcı (İstanbul)
12) Erkan
Aydın (Bursa)
13) Bihlun
Tamaylıgil (İstanbul)
14) Lale
Karabıyık (Bursa)
15) Engin Özkoç
(Sakarya)
16) Nurettin
Demir (Muğla)
17) Tufan Köse (Çorum)
18) Niyazi Nefi
Kara (Antalya)
19) Ahmet
Tuncay Özkan (İzmir)
20) Ali
Yiğit (İzmir)
21) Kadim
Durmaz (Tokat)
22) Seyit Torun
(Ordu)
23) Bülent
Yener Bektaşoğlu (Giresun)
24) Ali
Akyıldız (Sivas)
25)
Barış Karadeniz (Sinop)
2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer
ve 24 milletvekilinin, ÇUKOBİRLİKte 1990 yılından sonraki
sürecin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/346)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Merkezi Adana'da bulunan
ÇUKOBİRLİK, 15/10/1940 yılında, 2834 sayılı
Tarım Satış Kooperatifleri Yasası'na göre, Adana, Ceyhan ve
Tarsus Tarım Satış Kooperatiflerince 275 ortakla oluşturuldu.
1990'lı yıllara kadar iplik, dokuma, boya, yağ, sawgın
işletmeleriyle çiftçilere sağladığı katkı kadar,
Çukurova'nın işçileri için de çalışma alanı oldu.
30/4/1985 tarihinde
yürürlüğe giren 3186 sayılı Yasa dayanak yapılarak
Yerfıstığı Tarım Satış Kooperatifleri
Birliğiyle 1/7/1989 tarihinde birleştirildi. Kurumun faaliyet
alanına kütlü pamuğun yanı sıra
yerfıstığı ve soya fasulyesi de dâhil edildi;
"Çukurova Pamuk, Yerfıstığı ve Yağlı
Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği"
unvanını aldı.
16 Haziran 2000 tarihinde,
4572 sayılı yeni Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri
Hakkında Kanunla özerk yapıya kavuştu. 20 Mayıs 2001
tarihinde, intibak genel kurulunda, 4572 sayılı Kanun çerçevesinde
hazırlanan yeni ana sözleşme kabul edildi.
ÇUKOBİRLİK, 10 ili
kapsayan bir alanda, 34 kooperatifle yaklaşık 36.064 üretici
ortağına hizmet vermektedir. ÇUKOBİRLİK
alımını yaptığı ürün yelpazesine, Birlik genel
kurullarında alınan kararlarla, 2004-2005 kampanyasından
itibaren ayçiçeğini, 2006-2007 kampanyasından itibaren de
kanolayı dâhil etti.
ÇUKOBİRLİK'in 6
sawgın, 5 rollergin prese işletmesi, Adana-Mersin kara yolunun
19uncu kilometresindeki yağ fabrikası ile Ceyhan'da kurulu yağ
fabrikası vardır.
ÇUKOBİRLİK'in hâlen
faaliyet gösteren tesisleri şunlardır:
Sawgın tesisleri:
Adana Fabrikası
(Merkez), Ceyhan, Misis, Mihmandar, Reyhanlı ve Yemişli olmak üzere 6
Sawgın tesisi vardır.
Rollergin tesisleri:
Adıyaman,
Diyarbakır, Kırıkhan, Nusaybin, Mihmandar Kooperatifleri
bünyesinde olmak üzere 4 adet rollergin tesisi mevcuttur. Merkez Yağ
Fabrikası ve Ceyhan Yağ Fabrikası da bu fabrikaya
bağlı olarak faaliyetini sürdürmektedir. İplik, dokuma, boya
fabrikaları faaliyet dışı
bırakılmıştır.
ÇUKOBİRLİKte 1990
yılından sonra sürecin incelenmesi ve satılan ve kapatılan
fabrikaların satışlarının irdelenmesi, genel durumun
tetkiki için Anayasa'nın 98, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ederim.
Saygılarımızla.
4/1/2016
1) Ömer Fethi
Gürer (Niğde)
2) Kadim Durmaz (Tokat)
3) Hüseyin
Çamak (Mersin)
4) Ceyhun
İrgil (Bursa)
5) Niyazi Nefi
Kara (Antalya)
6) Akif Ekici (Gaziantep)
7) Orhan
Sarıbal (Bursa)
8) İbrahim
Özdiş (Adana)
9) Haydar Akar (Kocaeli)
10) Mazlum
Nurlu (Manisa)
11) Muhammet
Rıza Yalçınkaya (Bartın)
12)
Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
13) Seyit Torun (Ordu)
14) Namık
Havutça (Balıkesir)
15) Serkan
Topal (Hatay)
16) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
17) Kazım
Arslan (Denizli)
18) Hüseyin
Yıldız (Aydın)
19) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
20) Gülay
Yedekci (İstanbul)
21) Ali
Akyıldız (Sivas)
22) Sibel
Özdemir (İstanbul)
23) Mahmut
Tanal (İstanbul)
24) Tekin
Bingöl (Ankara)
25) Ali
Yiğit (İzmir)
Gerekçe:
ÇUKOBİRLİK
Genel Müdürlüğünün kiralık duyurularında Mersin yolu üzeri
19uncu kilometrede Adana D400 kara yoluna sıfır, yeni
yapılmakta olan havalimanına 10 kilometre uzaklıkta bulunan
tesisler binalar, depolar, sundurmalar açık alan ve yağ
fabrikası kiraya verilmektedir. Kiraya verilecek alanlar 97 bin
metrekarelik alana sahip ortalama günlük 200 ton yağlık tohum
işleme kapasiteli yağ fabrikası, 22.500 metrekarelik betonarme
kapalı depo, 15 bin metrekarelik betonarme kapalı depo, 9.900
metrekarelik betonarme kapalı depo, 20 bin metrekarelik alanda kurulu
açık sundurma, Yenice beldesinde D400 kara yolu üzerinde 10 bin metrekarelik
açık sundurma, 4.550 metrekarelik açık sundurma, 71 adet betonarme
depo, her biri 200 metrekarelik 2 katlı idari bina, her katı 1.800
metrekare 6 katlı idari bina, her katı 500 metrekarelik 2 katlı
idari bina, her katı 736 metrekare, 18.500 metrekare açık alan D400
kara yoluna sıfır, 10 bin metrekare açık alan D400 kara yoluna
sıfır şeklinde kiralanma ilanı verilmiştir. Daha önce
de benzer uygulamalardan fayda sağlanamamıştır.
Fabrikaların kapatılması, kiralanma ve satışlarla
ilgili sürecin incelenmesi gereklidir. Kurumun bu bağlamda
sağladığı fayda ve zarar açığa
çıkarılmalı ve yönetim sorunlarını tesisleri yok
ederek giderme anlayışı irdelenmelidir.
Ülkemizde
kooperatifçiliğin önemi yanında, uzun yıllar faaliyet gösteren
fabrika alanlarını da kapsayan ÇUKOBİRLİKin modernize
edilerek aldığı pamuğu ve diğer ürünleri
işleyecek fabrikalar yerine kiralamayla gelir sağlamaya yönelmesi
kooperatifçiliğin amacıyla uyumlu bir yol değildir.
Yıllardır iplik, dokuma, boya gibi önemli işletmeleri tüketen ve
trilyonluk yatırımların yok edildiği
ÇUKOBİRLİKte çok kapsamlı bir inceleme için Meclis
araştırması açılması her yönüyle ortakları ve
üreticiler için yararlı olacaktır.
3.- HDP Grubu adına, Grup Başkan
Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, IŞİD
yapılanmalarının ve IŞİD'li canlı bombaların
gerçekleştirdiği katliamların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/347)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de
bulunan ve/veya Türkiye'ye girerek katliam yapma ihtimali olan IŞİD
yapılanmalarının ve IŞİD'li canlı bombaların
gerçekleştirdiği katliamların araştırılması,
önlemlerin alınması ve dış politika iflasından
dönülmesinin yol haritasının çıkarılması amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken
HDP
Grubu Başkan Vekili
Diyarbakır
Gerekçe:
AKP Hükûmetinin dış politikası Arap
Baharı ve Suriye iç savaşının başlamasıyla
birlikte alabora olmuştur. Dış politikada stratejiye değil
dönemsel çıkarlara, ilkelere değil faydaya bağlı olarak
işleyen politikalar neticesinde Türkiye coğrafyası Orta
Doğu'nun en büyük bataklığına dönüşmüştür.
Türkiye'nin sosyolojik ve siyasal dinamikleri ile sınır
komşulukları açısından stratejik ortaklık
kurulması gereken Kürt halkı, AKP iktidarı tarafından
karşıt bir pozisyonda konumlandırılmıştır.
Kürt karşıtlığı üzerine kurulu dış politika
anlayışı, AKP iktidarını dünyanın tüm güçlerinin
mücadele ettiği çetelerin muhatap alındığı bir mecraya
savurmuştur. AKP iktidarının ilkesiz ve faydacı
dış politika stratejisi kendisine kaybettirdiği gibi Türkiye'ye
de kaybettirmiştir. Bu tarz, dar bir iktidar elitinin kısa süreli
yararlanabileceği bir yaklaşım olsa da orta ve uzun vadede tüm
halkların kaybedeceği kara bir deliğe dönüşmektedir. Kabaca
özetlenen bu durumun neticesinde, AKP iktidarı Orta Doğu ve Arap
Yarımadası'nda etkisiz ve yetkisiz bir aktör durumuna düşmüştür.
Bu durum, uzunca bir süredir hamaset söylemlerine maruz
bıraktığı İsraille ittifaka yönelen, darbeci
dediği Mısır'daki Sisiyle safları
sıklaştıran bir noktaya evrilmiştir. Durum sadece bu
kadarıyla kalmamış, IŞİDle petrol ticaretinden
tutalım da lojistik ve eleman ihtiyacının Türkiye
sınırlarından karşılandığı
karmaşık ilişkiler ağının merkez üssü hâline
gelmiştir.
Müflisliği tüm bölgesel ve küresel güçler
tarafından kabul edilmiş AKP dış politikasının
neticesinde Türkiye kentleri, güvenlik kurumlarının kontrolünde olan
veya olmayan birçok IŞİD saldırısının alanı
hâline gelmiştir. Nitekim, ilk bakışta bu durum güvenlikle
ilgili açığı, ihmalleri ve kasıtları gösterse de
açıkça belirtilmelidir ki bu durum aynı zamanda AKP'nin
yanlış dış politikasının bir sonucudur. Aynı
zamanda, Kürt sorunu başta olmak üzere, politik sorunlara demokratik ve
özgürlükçü çözümlerin esas alınmamasının temel zemini hâline
getirilmiştir.
5 Haziran'da Diyarbakır'da, 20 Temmuz'da Suruç'ta,
10 Ekim'de Ankara'da ve son olarak 12 Ocak 2016 tarihinde İstanbul
Sultanahmet'te IŞİD eliyle katliam girişimleri olmuştur. Bu
tarz karanlık olayların siyaseten hangi aktörlere
yaradığı tartışmasına ilişkin kamuoyunun
kanaatleri, saldırı yapılan toplumsal kesimlerin siyasal
talepleriyle birlikte değerlendirildiğinde durumun vahameti bir kez
daha ortaya çıkacaktır. Burada bakmamız gereken konulardan biri
de IŞİD gibi örgütlerin hangi siyasi odaklardan cesaret
aldığı ve örgütsel yapılarının
yarattığı yeni saldırı ihtimalleridir.
IŞİD adlı
çete güruhu, Diyarbakır'da, Suruç'ta, Ankara'da ve İstanbul'da
gerçekleştirdiği katliamlar sonrasında şöyle bir siyasi ve
adli irade görmüştür: "Tüm katliamlarına yayın
yasağı getirilmiş, dosyalara gizlilik kararı koyulmuş,
TBMM'de görüşülen Meclis araştırması talepleri AKP'li
vekiller tarafından reddedilerek Meclis baypas edilmiştir."
Türkiye'de IŞİD'e
yönelik aktif mücadele verilmemiş ve uluslararası koalisyona yeterli
destek sunulmamıştır. Cumhurbaşkanı, IŞİD'in
yaptığı tüm katliamlardan sonra tek bir defa bile IŞİD'in
adını anmamıştır. Bunun yanı sıra, bizzat
Başbakan tarafından IŞİDliler öfkeli bir grup genç
olarak tanımlanmıştır. Yine Başbakan,
IŞİD'li canlı bombaları katliam yapmadan önce
tutuklayamayacaklarını ifade etmiştir.
IŞİD adlı
çete örgütünün yapı olarak kullanışlı bir çete olduğu
net olarak bilinmektedir. Bugün operasyonlardan muaf tutulan,
sınırlardan geçişine göz yumulan ve Türkiye'deki etnik, inançsal
ayrımları körüklemek üzere faaliyet gösteren bu yapı, bazı
siyasi aktörlerin çıkarlarına su taşısa da ülkede
örgütlenmiş çok sayıda IŞİD hücresi, tahmin edildiği
üzere, Türkiye halkları ve ülkenin geleceği için büyük bir tehlike
arz etmektedir.
Bu kapsamda, Türkiye'de
bulunan ve/veya Türkiye'ye girerek katliam yapma ihtimali olan IŞİD
yapılanmalarının ve IŞİD'li canlı bombaların
gerçekleştirdiği katliamların araştırılması,
önlemlerin alınması ve dış politika iflasından
dönülmesinin yol haritasının çıkarılması amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 3 tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
28-29 Kasım 2016 tarihlerinde Belçikanın başkenti Brükselde
Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından
Avrupa Parlamentosu İstihdam ve Sosyal İşler ile Temel Haklar,
Adalet ve İçişleri Komiteleri iş birliğiyle düzenlenecek olan
Avrupa Birliği Genişleme Bölgesinde Engelli Kişilere
Ayrımcılık Yapılmaması konulu parlamentolar
arası konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir heyetin
katılmasına ilişkin tezkeresi (3/846)
25/10/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu (AP)
Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından Avrupa Parlamentosu
İstihdam ve Sosyal İşler ile Temel Haklar, Adalet ve
İçişleri Komiteleri iş birliğiyle Avrupa Birliği
Genişleme Bölgesinde Engelli Kişilere Ayrımcılık
Yapılmaması konulu parlamentolar arası konferans 28-29
Kasım 2016 tarihlerinde Belçikanın başkenti Brükselde
düzenlenecektir.
Anılan toplantıya
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir heyetin katılması hususu
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun
9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi
okutuyorum:
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, 8-9 Kasım 2016 tarihlerinde
Malta'nın başkenti Valletta'da Uluslararası Adalet ve Hukukun
Üstünlüğü Enstitüsü (IIJ) ve Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenecek
olan Hukukun Üstünlüğü Çerçevesinde Terörizmle Mücadele Sistemlerinin
İnşasında Milletvekillerinin Rolünün Geliştirilmesi konulu
çalıştaya katılım sağlanmasına ilişkin
tezkeresi (3/847)
26/10/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Malta'nın başkenti
Valletta'da 8-9 Kasım 2016 tarihlerinde Uluslararası Adalet ve
Hukukun Üstünlüğü Enstitüsü (IIJ) ve Avrupa Komisyonu tarafından
Hukukun Üstünlüğü Çerçevesinde Terörizmle Mücadele Sistemlerinin
İnşasında Milletvekillerinin Rolünün Geliştirilmesi konulu
çalıştay düzenlenecektir.
Söz konusu
çalıştaya katılım sağlanması hususu, 28/3/1990
tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi
okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanun'un 4üncü maddesi uyarınca Rusya Federasyonu ve Çad
Cumhuriyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolar arası
dostluk grubu kurulmasına ilişkin tezkeresi (3/848)
27/10/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 Sayılı Kanun'un 4üncü maddesi uyarınca, Rusya Federasyonu
ve Çad Cumhuriyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolar
arası dostluk grubu kurulması hususu Genel Kurulun tasvibine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
İç Tüzükün 37inci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
C) Önergeler
1.- Bursa Milletvekili Orhan
Sarıbalın, (2/1038) esas numaralı Ulusal Bayram ve Genel
Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/65)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İç Tüzükün 37inci
maddesine göre (2/1038) esas numaralı Kanun Teklifimin doğrudan Genel
Kurul gündemine alınması konusunda gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
27/10/2016
Orhan
Sarıbal
Bursa
BAŞKAN Teklif sahibi
olarak şimdi Bursa Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal
konuşacak.
Buyurun Sarıbal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ORHAN SARIBAL (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Cumhuriyet
gazetesine yapılan baskın ve gözaltına alınanlar ile Genel
Başkan Yardımcımız Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
buradan kınıyoruz. Demokratik bir ülkede birlikte yaşamayı
istiyoruz. Her türlü darbeye ve diktaya karşı olduğumuzu bir kez
daha ifade ediyoruz.
Aşure günü tatil olarak
kabul edilmelidir.
Bilindiği üzere, hicri 1
Muharrem 61 tarihinde Kerbelâ çölünde kuşatılan Peygamberimizin
torunu İmam Hüseyin ve çoğunluğu kendi ev halkı olmak üzere
yani Peygamberimizin torunları olan ehlibeyt hanedanı ve taraftarları
on gün boyunca aç ve susuz bırakılmışlardır, öyle ki
birkaç yüz metre yakınlarından geçen Fırat Nehrine dahi
ulaşmaları engellenmiştir. Sonuçta, muharrem ayının
10uncu günü İmam Hüseyin kundaktaki süt emen çocuğuna varıncaya
kadar bütün yakınlarıyla birlikte acımasızca
katledilmiştir. Bu vahşi katliamda Peygamberimizin ev halkı
olan ehlibeyt ve taraftarlarından 72 kişi şehit olmuştur.
Bu olay yüzyıllardır bütün insanlığın kanayan
yarasıdır. Ehlibeytten sadece hasta yatağında yatmakta olan
İmam Zeynelabidin kurtulmuştur. Peygamberimizin soyu da İmam
Zeynelabidinden devam etmiştir. İslam dini adına bu
katliamı yapanlar, Hazreti Muhammedin torunları olan
kadınları katliamdan sonra Şam sokaklarında
çırılçıplak, develerin üzerinde gezdirecek kadar
insanlıktan çıkmışlardır.
İmam Hüseyinin Kerbelâdaki
mücadelesi zalimin karşısında boyun eğmek ya da dik durmak
mücadelesidir. Bu, sonu ölüm de olsa haksızlığa,
adaletsizliğe, zorbalığa teslim olmamanın mücadelesidir.
İşte İmam Hüseyin Kerbelâda canını vererek
insanlığa böylesine bir miras bırakmıştır. Bize
düşen, bu mirasa sahip çıkmak ve onun gereğini yapmaktır.
Bu olay Alevi inanç ve ibadetinde belirleyici bir öge olmuştur. Kerbelâ
katliamından sonra İmam Hüseyin ve onunla birlikte şehit
olanların başları bedenlerinden ayrılmış,
şehitlerin üzerindeki kıyafetler yağmalanmış ve
başsız bedenler atların ayakları altında ezilerek
işkenceler devam etmiştir. Muharrem ayının 11inci günü
Yezit ordusu hâlâ Kufede olduğundan ve Yezit ordusunun yapabileceği
yeni katliamlardan korkulduğu için şehitlerin başsız
bedenleri defnedilmemiş ancak muharrem ayının 12nci günü
defnedilmiştir.
Muharrem ayı
Kur'anı Kerimde bahsedilen haram aylardan biridir. Cahiliye Döneminde
dahi bu ayda savaş yapılmaz ve cana kıyılmazken böyle bir
ayda Hazreti Muhammedin ehlibeyti ve ev halkı din maskesi altında
şehit edilmiştir. Peygamberimizin ehlibeytine bende olan, o kutsal
emanetlere sarılmış olan Aleviler o günden günümüze kadar
Kerbelânın yasını tutmakta, matem yaşamaktadırlar.
Muharremin 13üncü gününde ise Kerbelâda Yezitin ordusu tarafından susuz
şehit edilen Kerbelâ şehitlerinin ruhlarına aşure
pişirilir, İmam Hüseyinin oğlu İmam Zeynelabidinin
kurtularak Kuran-ı Kerimde verilen, Peygamberimizin soyunun yani ehlibeytin
sonsuza kadar devam edeceği müjdesinin gerçekleşmesi adına da
kurbanlar kesilir ve dağıtılır. Aşurelerin
pişirildiği, kurbanların kesildiği ve
dağıtıldığı, ehlibeyt soyundan olan
mürşitlerin, pirlerin ve aile büyüklerinin ziyaret edildiği bu günde
bütün aile bireylerinin bir arada olması çok önemlidir. Alevi
inancının önemli günü olan muharrem ayının 13üncü gününde
bütün insanlar gibi Alevilerin de inançlarını özgürce
yaşaması Anayasanın inanç özgürlüğü ve eşitlik
ilkesinin bir gereğidir. Bu nedenle muharrem ayının 13üncü
gününün tatil edilmesi gerekmektedir.
İnsanların neye
nasıl inandıkları ve inançlarını nasıl
yaşadıkları devleti ilgilendirmez. Devletin görevi
vatandaşlar arasında hiçbir ayrım yapmaksızın
inançlarını özgürce ve güven içinde yaşayacakları
ortamı sağlamaktır. Bu anlamda, bu konuyla ilgili,
Aleviliği ve Alevileri yok sayan, İslamı sadece kendi
sığ düşüncelerine göre yorumlayıp öylece
değerlendiren, Alevi vatandaşların verdiği vergilerle
milyarlarca liralık bütçeyi harcayıp Alevi vatandaşlara yönelik
hiçbir hizmeti olmayan Diyanet İşleri
Başkanlığından görüş istenmesi gibi bir aymazlık
asla kabul edilemez. Bir inançla ilgili bir görüş sorulacaksa o konuda tek
söz sahibi olan o inancın mensuplarıdır. Kaldı ki bu, Alevi
vatandaşlarımızdan çok yoğun bir şekilde gönderilen
bir talep olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemiz
nüfusunun yüzde 25ini oluşturan Alevi nüfusu dikkate
alındığında bu talebin gerçekleşmesinde geç
kalındığı çok açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ORHAN SARIBAL (Devamla)
Sayın Başkanım, müsaadenizle bir dakika talebim olacak
sizlerden, hoşgörünüze sığınarak.
BAŞKAN Ne
yapalım? (CHP sıralarından Verelim, verelim. sesleri)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Tabii, mutlaka, mutlaka.
BAŞKAN Peki, bir
dakika ek süre verelim size.
Buyurun, tamamlayın lütfen.
ORHAN SARIBAL (Devamla)
Örneğin, bağımsızlığını ilan ettikten
sonra yapılan referandumla Rusyaya katılan Kırım
Cumhuriyetinde Ekim 2014 itibarıyla Müslüman nüfus oranı yüzde 13
olmasına rağmen Kurban Bayramının 1inci günü ve Ramazan
Bayramının 1inci günü, Ortodoks Paskalya Bayramı ve teslis
günleriyle birlikte dinî bayram tatil olarak kabul edilmiştir. Ülkemizdeki
25 bin Musevi ve 320 bin Hristiyan vatandaşımızın dinî
günleri de izinli sayılması çok doğru ve yerinde bir
uygulamadır.
Alevi vatandaşlarımızın
da inançlarını özgürce yaşamaları için aşurelerini
pişirip kurbanlarını kestikleri muharrem ayının
13üncü gününün de aynı şekilde resmî tatil olarak kabul edilmesi
insan haklarına saygının bir gereğidir. Esasında
bugün, Alevi vatandaşlarımızın inançlarıyla ilgili
yaşadıkları sorunlar onların sorunu olmaktan daha ziyade
gerçekten iman eden, inancını hiçbir şeye alet etmeyen, hakiki
dindar Sünni vatandaşlarımızın sorunudur. Bu teklifle
ülkemiz nüfusunun yüzde 25ini oluşturan Alevi vatandaşlarımızın
demokratik, laik
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ORHAN SARIBAL (Devamla) -
ve
sosyal hukuk devletinin gereği olarak inançlarını daha rahat
yaşamaları amaçlanmaktadır.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Bir milletvekili adına
ise Sivas Milletvekili Sayın Ali Akyıldız konuşacak.
Buyurun Sayın
Akyıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ AKYILDIZ (Sivas)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım,
basınımızın ve Meclisimizin çok değerli emekçileri,
ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer
yurttaşlarım; hepinizi en içten sevgi, saygı ve muhabbetlerimle
selamlıyorum.
Ben de konuşmama
geçmeden önce, Sayın Genel Başkan Yardımcımız Bülent
Tezcana yapılan hain ve çirkin saldırıyı
kınıyorum. Bu saldırı, sadece Bülent Tezcanın
şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine yapılmış bir
saldırı değildir, bu, aynı zamanda halkın iradesinin
temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılmış bir
saldırıdır.
Ayrıca, dün Cumhuriyet
gazetesine yapılan baskın sonrası gazete yöneticilerinin ve
yazarlarının gözaltına alınmaları ülkemizde basın
özgürlüğüne karşı işlenmiş bir cinayettir diye
düşünüyorum. Kaldı ki Cumhuriyet gazetesi, 7 Mayıs 1924
tarihinden bugüne kadar cumhuriyetin, Atatürk devrim ve ilkelerinin
açtığı aydınlanma yolunda aklın
bağnazlıktan, bilimin dinden
bağımsızlaşması, laiklik ilkesinin toplumca
benimsenmesi için çaba gösteren bir gazetedir. Cumhuriyet gazetesi, laik,
demokratik ve sosyal hukuk devletinin vazgeçilmezliği ve insan
haklarının korunması için gazetecilik çizgisinin
dışında hiçbir şekilde başka çizgiye
sapmamıştır, demokrasinin savunuculuğunu
yapmıştır. Bu nedenle Cumhuriyet gazetesine yapılan
saldırıyı, baskıyı tekrar kınıyorum.
Değerli milletvekilleri,
10 Muharrem Kerbelâ matem gününde burada yapmış olduğum
konuşmada bir şey söylemiştim Kerbelâ bir semboldür,
dünyanın neresinde insanlık zulüm görüyorsa orası
Kerbelâdır. demiştim. Ama gelin görün ki bu Kerbelâlardan ders almadığımız
için günümüzde de Kerbelâlar devam etmektedir. Bugün de gerek ülkemizde gerekse
etrafımızda birçok Kerbelâ yaşanmaktadır.
Hazreti Muhammed Âlimlerin
ölümü âlemlerin ölümüdür. diye buyurmuştur. Büyük Moğol
Hükümdarı ehlibeyt dostu Muhammed Olcaytu, Barak Babanın
şehadeti üzerine hüngür hüngür ağlamaya başlar. Sorarlar Ey
hükümdar, sen ki o kadar savaş görmüş ve birçok yiğidini
kaybetmiş bir kahraman olarak neden bu kadar feryat edersin? Cevap verir:
Ben Barak Babaya değil, ki o zaten aradığını buldu,
ben yaşadığım dünya onun gibi bir veliden mahrum
kaldığı için feryat ediyorum. der.
Evet, işte biz Aleviler
de yaşadığımız dünya İmam Hüseyin gibi bir
ışıktan mahrum kaldığı için gözyaşı
döküyoruz. Işığın söndürülüp karanlıkların hâkim
olmasına ağlıyoruz. O ışıkların
gelmeyeceğine ağlıyoruz. Kaybolanlar insani değerlerdir,
onlar zaten bilerek ve isteyerek o şehadeti kabul etmişlerdir,
kaybeden insanlıktır. Biz işte o kaybolan insanlığa
ağlıyoruz. Oysa onlar için ölüm nedir ki? Bütün şehitlerin
yüzsuyu hürmetine, döktüğümüz gözyaşlarımızın yüzsuyu
hürmetine bağışlanma diliyoruz. Gözyaşı rahmettir,
gözyaşı teslimiyettir. Allah rızasına dökülen
gözyaşı da rahmet olarak o kişiye döner.
Babası İmam
Hüseyinin şehadeti üzerine, Hazreti İmam Zeynelabidin, ehlibeyt
sevgisini sadece gözyaşlarıyla ayakta tutabilmiştir çünkü
sürekli evin etrafı sarılı ve konuşması yasak. Onu
ziyaret edenler, İmam Zeynelabidine sadece gözyaşlarıyla
mukabelede bulunabiliyorlardı. Rivayet edilir ki yolunu
şaşıran birisi Hazreti İmam Zeynelabidine
yanaşır ve yol sorar: Ey can, ben yabancıyım, kimsesizim,
bana yardım eyle, bana yol göster. İmam Zeynelabidin, söylenenleri
duymaz, pürdikkat, kesilmekte olan bir koçu izlemektedir ve dikkatlice yüzüne
bakılınca yardım etmesini istediği kişinin
ağlamakta olduğunu görür, dayanamaz sorar: Niçin
ağlarsın? Cevap şamar gibidir: Ey yabancı, şu
kesilen koçu görüyor musun? Ona önce su verdiler, sonra da
boğazladılar. Benim babama suyu bile vermeden
boğazladılar. Baban kimdir? Âlemlerin rahmeti Hazreti Muhammed
Mustafanın torunu İmam Hüseyindir. der. Şimdi
gözyaşlarını döken iki kişi olmuştur ve o yabancı
bir kez olsun İmam Zeynelabidinden ayrılmayarak tüm
yaşamını ona bağışlamıştır.
Değerli milletvekilleri
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ AKYILDIZ (Devamla)
Başkanım, tamamlıyorum, tutanaklara geçsin.
BAŞKAN 37nci maddenin
görüşüldüğü bu bölümde ilk konuşmacı Sayın
Sarıbala bir dakika süre vermiştim. Eşitlik yapalım. Bu
ekleme bir dakikalık süreler burada kalsın, noktalansın.
Buyurun.
Bir dakika süre size de
veriyorum.
ALİ AKYILDIZ (Devamla)
Teşekkür ediyorum.
Ve İmam Zeynelabidin
Zulüm nefsimdendir, ilahî rahmetini benden esirgeme, bana yardım eyle,
lütuflarını ihsan eyle. diye gözyaşlarıyla dua
edermiş. Gözyaşı dökmesini bilmeyenin içinde sevgi ve
bağlılık olmaz. Riyasız sevmenin kanıtıdır
gözyaşı.
Konfüçyüs der ki: Elmas
nasıl yontulmadan kusursuz olmazsa kişi de acı çekmeden
olgunlaşamaz. Evet, o acı da İmam Hüseyinin acısı
olursa, o acı da ehlibeytin acısı olursa, o acıyı sadece
Aleviler değil cümle âlem ağlar, cümle âlem çeker. Yüreğinde
vicdan olan her insan ağlar, tıpkı bizlerin
ağladığı gibi.
Sevgili milletvekilleri,
muharrem ayının 13üncü gününün tatil edilmesiyle ilgili çok
değerli milletvekili arkadaşımın vermiş olduğu
kanun teklifi bu anlamda bizler için çok çok önemli. 13üncü gün
yaklaşık
Bu ülkede yaşayan 20 milyonun üzerinde Alevilerin
kurbanlarını kesmeleri, ibadetlerini yapmaları ve
aşurelerini pişirmeleri adına bu kanun teklifini önemsiyorum ve
evet oyu vereceğinizi düşünüyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum ve grup başkan vekillerini görüşmeye davet ediyorum.
Kapanma
Saati: 16.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan
karar gereğince gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel'in, 15 Temmuz darbe
girişiminin ardından gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle
yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini önleyemediği
iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin (11/13) esas numaralı Gensoru
Önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.
VII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan
Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, 15 Temmuz darbe girişimin
ardından gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle
yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini önleyemediği
iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/13)
BAŞKAN
Hükûmet? Yerinde.
Önerge
daha önce bastırılıp dağıtıldığı
ve Genel Kurulun 25/10/2016 tarihli 11inci Birleşiminde okunduğu
için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine göre bu görüşmede
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi olarak
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir konuşacak,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaş konuşacak, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu
konuşacak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili
Muharrem Erkek konuşacak ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, Hükûmet adına da
Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Gök, sizi
dinliyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Ankara Milletvekili Levent Gökün,
Kâğıtsız Parlamento Projesi kapsamında yasama
evraklarının elektronik ortamda dağıtılması
nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, Meclis Başkanlığının bir
uygulaması konusunda sıkıntılar yaşanıyor. Bunu
kayda geçirmek ve dikkatinize sunmak istiyorum.
Kâğıtsız
Parlamento Projesi kapsamında yasama evraklarının elektronik
ortamda dağıtılmasına ilişkin Meclis
Başkanlığının bir yazısı Meclis Grubumuza da
ulaştı. Biz, Meclis Grubumuz olarak, bu konudaki çekincelerimizi bir
cevabi yazıyla Meclis Başkanlığına bildirdik.
Şöyle ki: Bu Kâğıtsız Parlamento Projesi kapsamında,
İç Tüzükümüzde belirtilen hükümlerin aksine bir tavır
sergilenmektedir. İç Tüzükümüzün 42nci ve 51inci maddelerinde
şöyle tarif edilir: 42nci maddede Komisyon raporları
bastırılıp milletvekillerine dağıtılır
der, 51 de Gelen kâğıtlar Meclisin toplantı günleri
dağıtılır ve tutanağa eklenir. hükmünü amirdir.
Şimdi, bugün görüşeceğimiz gensoruyla ilgili olarak 22 Ekimde
sıra kaydı yapılıyor, ancak milletvekillerimize 24 Ekimde
elektronik ortamda gönderiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen, bir dakika daha veriyorum Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sıra sayısının alınması ile
dağıtımının aynı gün olması gerekirken,
sıra sayısının alınması 22 Ekim,
milletvekillerine elektronik ortamda gönderilmesi 24 Ekim. Ayrıca, kimi
milletvekillerinin elektronik posta adreslerinin dolu olmasından
dolayı da ulaşılamıyor, yani o posta da
ulaşmamış oluyor. Böyle ciddi bir sıkıntıyla
karşı karşıya bulunuyoruz. İç Tüzükümüzün özellikle
42nci maddesi raporların bastırılıp milletvekillerine
dağıtılmasına ilişkindir. Tekrar bu uygulamaya
dönülmesi ileride doğabilecek pek çok aksaklığı önlemek
açısından yararlıdır.
Elbette
teknolojiden faydalanalım ama böyle mahzurların da olduğu hemen
yakın zamanda görüldü. Bunu lütfen Meclis Başkanlığı
olarak bir karara bağlayıp eski uygulamanın devamının
sağlanması yolundaki talebimizi iletiyoruz sizlere.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sağ olun.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan
Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, 15 Temmuz darbe girişimin
ardından gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle
yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini önleyemediği
iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/13) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi, görüşmelere başlıyoruz.
Önerge sahibi
olarak İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu Demir
konuşacaklar.
Süreniz on
dakika.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP sıralarından
alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; ülkede mevcut yasalar
ve Anayasanın hiçe sayılması, hukuksuzluklar,
haksızlıklar, adaletin yokluğu, işkence ve kötü muamele
başta olmak üzere evrensel hakların ihlal edilmesinden ötürü Adalet Bakanı
Sayın Bekir Bozdağ hakkında gensoru açılmasını
talep etmiş bulunuyoruz ve bunun görüşmesi için söz almış
bulunuyorum.
Önergemizde
ifade ettiğimiz gibi, OHAL ilanı öncesi başlanan ve OHALle
hız kazanan Hükûmet uygulamaları AKP Hükûmetine muhalif olan tüm
kesimleri hedef alan bir istibdat ve darbe rejimine dönmüştür. Burada
birçok kez ifade ettiğimiz gibi aslında 15 Temmuz darbe
girişiminde darbe gerçekleşseydi neler yapılacaktıysa
aynısı 15 Temmuz sonrasında Hükûmet tarafından
yapılmakta, icra edilmektedir. OHAL ilanına yetki veren OHAL
Yasası hatta Anayasa ihlal edilmektedir. Açıktır ki mevcut
hukuksuzluklar 1982 darbe Anayasasının bile gerisine
düşürmüştür ülkeyi.
OHAL
kararnamelerinin hiçbiri esasen OHAL kararnamesi dahi değildir. Kararname
hükümleri olağanüstü hâl süresi dışına
taşmaktadır, sürekli yetkisini aşan, temel kanunları
değiştiren hükümler yayınlanmaktadır. İşkence
geri gelmiştir, çok açık bir şekilde herkes için işkence
geri gelmiştir. Bunu yapmaya hakkınız yoktur. İşkence
sonucu ameliyat geçirdikleri dahi mağdurların kayıtlı
iddiaları arasında yer almıştır. İnsan
hakları ihlali olan bu işkence ve kötü muamele iddialarıyla
ilgili bağımsız heyetlerin gözlem yapması söz konusu
olamamış ve Adalet Bakanı ise bu konuyla ilgili kamuoyunu tatmin
edici hiçbir açıklama yapmamıştır.
Son üç ay içerisinde
aralarında Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay ve Danıştay
üyelerinin de olduğu 3.456 hâkim ve savcı görevden
uzaklaştırılmış, 632 yargı mensubu da
tutuklanmıştır. Ayrıca, paralel yapıyla ilgisi
bulunmayan binlerce kamu görevlisi de görevlerinden uzaklaştırılmıştır.
Sayı, son üç buçuk ayda, yaklaşık 120 bine
ulaşmaktadır. Son KHKyla 10 bini aşkın kamu görevlisi
ihraç edilmiştir.
Tüm bu uzaklaştırma
süreçlerinde kamu görevlilerinin savunmaları alınmamış,
evrensel bir hak olan savunma hakkı ihlal edilmiştir. Modern suç
tanımı ve ceza hukuku devreye girdiğinden beri vazgeçilmez ilke
olarak yer alan suçların şahsiliği ilkesi de bu süreçte ihlal
edilmiştir. Ama suçların şahsiliği ilkesi bazı
kişiler için gündeme getirilmiştir, Türkiyede ihlal edilse de. Amerikada
Suudi Arabistan Kralıyla ilgili 11 Eylül soruşturması, 11 Eylül
saldırılarıyla ilgili soruşturma açılacağı
ifade edildiğinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
suçların şahsiliği ilkesinden söz etmiştir. Suudi
Arabistan Kralı kadar bu ülke vatandaşlarının itibarı
ve hak korumacılığı gerçekten söz konusu
olamamaktadır.
Bugün, Cumhuriyet gazetesinde
yıllardır emek veren, gazetecilikten başka hiçbir şey
yapmayan 75 yaşındaki Aydın Engin aynı şekilde
suçların şahsiliği ya da işkence yasağı söz konusu
olarak serbest kalamamaktadır. Hasta olan Aydın Engin bugün
gözaltında bulunmaktadır ve Adalet Bakanından, adalet
sağlaması gereken Bakandan bununla ilgili tek cümle dahi
duyamıyoruz. Duyduğumuz cümleler ne oluyor? Mahkemeler
bağımsızdır, bağımsız yargıya müdahale
edilemez. Bu gerçekten trajikomik bir durumdur arkadaşlar. Mahkemeler
bağımsız falan değildir, adil yargılanma söz konusu
değildir. Ancak kendi istediğiniz insanlar için bunu gerçekleştiriyorsunuz
ama aynı şekilde bir gün sizlerin başına bu geldiğinde
yine bunun savunusunu yapanlar bizler olacağız emin olun ki.
Sıralanan tüm
hukuksuzlukların ilk elden sorumlusu olan Adalet Bakanı, bu
hukuksuzlukları giderme görevini yerine getirmediği gibi Türkiyeyle
ilgili fiilî rejimler yaratmak ve anayasasızlık dayatmakla da
meşgul olmuştur. Bizatihi kendi ağzından
yaptığı açıklamada Fiilî Başkanlık durumu yok
mu? İstediğiniz kadar yok deyin, var. ifadelerini kullanarak aleni
şekilde anayasal suç işlemiştir, Anayasayı ihlal
etmiştir.
Evet, bu hukuksuzlukların
yanı sıra, bir başka hukuk daha uygulanmaktadır; rehin
hukuku, gasp hukuku. Can, mal güvenliği, seyahat özgürlüğü, masumiyet
karinesi gibi evrensel haklar da yok sayılmaktadır ve hiç
alakası olmadığı hâlde, yine suçların
şahsiliği ilkesi hiçe sayılarak suçlu ya da zanlı olarak
şüpheli görünen insanların, aranan insanların
yakınları gözaltına alınmakta; kayınvalidesi,
yaşlı bir insan gözaltına alınmakta, eşi bir insan gözaltına
alınmakta ve ailelere baskı uygulanmaktadır.
Aynı şekilde,
partimiz üzerindeki baskılar da darbe girişimi öncesinde olduğu
gibi devam etmektedir. Hepsinin sıralanmasının mümkün
olmadığı bu baskılar ve hukuksuzluklara bir örnek vermek
gerekirse milletvekillerimiz hâlen cezaevlerine ziyaret
gerçekleştirememektedirler. Bizler cezaevlerindeki insanların da
vekilleriyiz, her yerde hak ihlallerini tespit etmek zorundayız.
Cezaevlerine ziyarete gidemeyen milletvekilliği söz konusu olamaz. Ben
otuz yıl avukatlık yaptığım sürede cezaevlerine
gidebilirken bugün milletvekili olarak cezaevlerine gidemiyorum ve bunun
sorumlusu Adalet Bakanıdır.
Buna ilişkin
açtığımız davaya verilen cevap nedir biliyor musunuz
arkadaşlar? Oralar yüksek güvenlikli cezaevleri. Sizin güvenliğiniz
için izin vermiyoruz. Demek ki, sizler cezaevlerinde güvenliği dahi
sağlayamıyorsunuz. Sizin güvenliğiniz için. ne demek?
Milletvekillerinin ziyaret esnasında diğer hükümlü ve tutuklularla
karşılaşma riski bulunmaktadır. Bu insanlar vebalı
mıdır? Biz, başka tutuklu ve hükümlülerle
karşılaştığımız zaman ne gibi bir risk
oluşturmaktadır bu? Biz, orada cezaevlerini ziyaret edip
insanların yaşadığı hak ihlallerini tespit etmek
zorundayız ve buna Adalet Bakanlığı izin vermek
zorundadır. Hatta bu izin prosedürünün dahi tamamen ortadan
kaldırılması gerekir. Milletvekili halkın temsilcisidir,
kimseden izin almak zorunda değildir, ancak kendisini seçen insanlardan
izin alabilir.
676
sayılı son Kanun Hükmünde Kararnameye bakmak istiyorum biraz da.
Örgüt faaliyeti kapsamında yürütülecek kovuşturmalara 3 avukat
sınırlandırması getirilmiştir. Avukatları
sınırlandırmak, avukatların savunma hakkını
kısıtlamak kimin haddine düşen bir şeydir. Böyle bir
uygulama söz konusu olamaz. İster 10 avukat savunur, ister 20 avukat
savunur. Avukatların duruşmalarda bulunma hakkının ellerinden
alınması aynı zamanda müvekkillerin hak ihlalidir, onların
hakkını savunamamaktır.
Terör ve
anayasal düzene karşı suçlar kapsamında hakkında
kovuşturma ya da soruşturma bulunan avukata aynı şekilde
sanık veya şüphelinin avukatlığından yasaklanma getirilmektedir.
Arkadaşlar, neredeyse bütün sol, sosyalist, muhalif avukatların hepsi
soruşturmaya tabidir. Soruşturmaya tabi olan hiçbir avukat bugün
avukatlık yapamayacak demektir bu.
Mahkeme,
hazır bulundukları hâlde tanık veya bilirkişiyi, eğer
duruşmayı uzatma niyeti tespit ederse, dinlememeye karar
verebilecektir. Böyle bir hüküm söz konusu olamaz, ceza
yargılamasını hiçe saymaktır bu.
Duruşmayı
mazeretsiz terk eden müdafinin yokluğunda karar verilebilecektir. Bunlar
hakikaten yargıyı, o dediğiniz -tırnak içerisinde-
yargı bağımsızlığını tamamen hiçe sayan
ve bağımsız yargının olmadığını
ortaya koyan şeylerdir. Köy koruculuğunun adı gönüllü güvenlik
korucusu olarak değiştirilmektedir bu kanun hükmünde kararnameyle ve
kent merkezlerine de taşınarak silahlanmanın önünü
açmaktadır. Adaleti böyle mi sağlayacaksınız Sayın Adalet
Bakanı? Artık, şehirlere, köylere inen silahlı insanlarla
mı sağlayacaksınız adaleti, adliyelerde değil de?
Bugün Meclis başkan
vekilliği yapan sayın meslektaşımın da çok iyi
tanıdığı ve adlarını vermek istediğim
Cumhuriyet gazetesinin avukatları, yıllardır avukatlıktan
başka hiçbir şey yapmayan Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör
gözaltındadır. Aynı şekilde, onların da derhâl serbest
bırakılmasını talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Meral Danış
Beştaş konuşacak. (HDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Danış Beştaş.
HDP GRUBU ADINA MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, grubumuz adına
verdiğimiz Sayın Adalet Bakanıyla ilgili gensoru üzerinde
görüşlerimizi ifade edeceğiz.
Gensoruyla ilgili
görüşlerimize geçmeden önce, bugün Sayın Başbakan grup toplantısında
gensorularımıza ilişkin bir beyanda bulundu, öncelikle onu
sizinle paylaşmak istiyorum. Sayın Başbakan aynen şöyle
söylüyor: Bu tip ciddi konular artık bir denetim aracı olarak
kullanılmamalı, engelleme aracı olarak kullanılmamalı,
gensoru ciddi bir iştir. Eskiden gensoru dendiği zaman millet
nefesini tutar, sonucunu beklerdi; şimdi, yalama ettiler, gensoruyu da
yalama ettiler. Şimdi, ne geliyor ne gidiyor kimsenin
taktığı yok. Ya, beş ay geçmiş,
başımıza gelen pişmiş tavuğun başına
gelmemiş. Neyin gensorusu? 15 Temmuz gensorusu mu? Onun cevabını
millet verdi. Allah bizden yana, düşman da olmasın.
Şimdi, neresinden
tutayım bilmiyorum gerçekten.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Hiçbir yerinden tutmayın bence.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Yani, yirmi dakikayı sadece bunun üzerine
anlatabilirim.
Bir kere, Sayın
Başbakanı biz öncelikle ciddiyete davet ediyoruz. Böyle soğuk
esprilerle -halk arasında derler ya Üşüdüm!- kimsenin güleceği
falan yok, biz gayet ciddi bir iş yapıyoruz. Gensoru muhalefetin
Hükûmeti denetim araçlarından biridir ve çok ciddi bir iştir tabii
ki. Biz bu ciddiyetin farkındayız ama Hükûmet ve Sayın
Başbakan bence, bizce bu kadar ciddi olduğunun henüz farkında
değil.
Bir de Yani millet nefesini
tutar, sonucunu bekler. falan. Ya, siz itibar mı
bıraktınız Mecliste, kanunlarda; kanun hükmünde kararnamelerle
ülkeyi yönetiyorsunuz. Sarayın talimatlarıyla herkes hazır ola
geçiyor. Adalet Bakanı sarayı koruyan bir zırha bürünmüş
durumda. Ne demek Bu ciddi bir iştir. Tabii ki ciddi bir iş
yapıyoruz. Şu anda Türkiyede hukuk yok, Anayasa yok, hukuk devleti
ilkeleri ayaklar altına alınmış, işkence
almış başını gidiyor ve Sayın Başbakan bize
diyor ki: Gensoru ciddi bir iştir. E, tabii, öyle bir ülkede
yaşıyoruz ki bir kişinin iki dudağı arasında
Başbakan görevden alınınca gensoruya da böyle laflar ediliyor.
Bir de yine bir
mağduriyet edebiyatı: Bizim başımıza gelen
pişmiş tavuğun başına gelmedi. Ya, mağdur falan
değilsiniz, kimse size inanmıyor, bu lafları geçin. Siz
Mağduruz. diye diye 78 milyonun burnundan fitil fitil getirmeye devam
ediyorsunuz. AKPliyim. demeyen, AKPli olmayan herkes bu ülkede tutuklanmak,
işkence görmek, cezaevine girmek, işten atılmak, ihraç edilmek
tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu nedenle
Bir de Başbakanın
en vahim tespitlerinden biri: Allah bizden yana, düşman bizden yana
olmasın. Bizi düşman ilan etmiş zaten, farkındayız.
Halkların Demokratik Partisine, millete, halkımıza, bize oy
verenlere düşman yaklaşımı gösterdiğinizi biliyoruz;
her gün görüyoruz bunu. Tutuklamalarınızla, müdahalelerinizle,
şehirleri yakıp yıkmakla zaten düşman, ceza hukukunu
aşan bir uygulama içindesiniz ama Allah sizden yana mı, onu
göreceğiz gerçekten; bence, bizce o da sizden yana değil, o da bunun
hesabını öbür dünyada sizin burnunuzdan fitil fitil getirecek çünkü
mazlumun yanında olan biziz ve siz her gün mazlumun ahını
alıyorsunuz.
Sayın milletvekilleri,
gerçekten çok büyük bir sınavdan geçiyoruz. Üstelik, bu sınavda
hukukun üstünlüğü yerle bir, evrensel hiçbir hak uygulanmıyor,
talancı bir zihniyet hücrelerimize kadar işletiliyor ve bizler bu kör
çemberden onurumuzla çıkmaya çalışıyoruz ama
çıkacağız, buna da inanıyoruz. Fakat, bu sınır
tanımazlığın başaktörleri hukuk önünde nasıl
hesap verecekler çok merak ediyorum.
Evet, Sayın Adalet
Bakanı, hukuk önünde nasıl hesap vereceksiniz acaba? Sivil ölümlerin,
haksız yargılamaların, gözaltı ve tutuklamaların,
işkence ve kötü muamelenin, halk iradesini hiçe saymanın; Anayasayı,
uluslararası sözleşmeleri, hakeza Meclis iradesini yok sayıp
KHKlarla ülke yönetimini gasbetmiş olmanın vebali çok ağır
olacak, bunu bilesiniz. Hukuk herkese lazım, bunu da bilesiniz. Yarın
öbür gün siz de hukuk karşısında bu hesabı
verdiğinizde hep birlikte göreceğiz.
Gerçekten bu hukuksuzluk
ortamı 7 Haziran seçimlerinden önce başladı ve 15 Temmuzla tüm
yurttaşlar için âdeta bir karabasana döndü. Hiçbirimiz, Türkiye'de hiç
kimse kendini güvende hissetmiyor; hiç kimsenin hukuk güvenliği yok, hiç
kimsenin iş güvencesi yok, hiç kimsenin işkence görmeme hakkı
şu anda yok. 7 Haziran bir dönüm noktasıydı ve bu gitgide
arttı.
Şimdi, sokağa
çıkma yasaklarını çok anlattığımız için
geçiyorum. Bir hukuksuzluk abidesi olarak hâlâ Şırnakta devam
ettirilen sokağa çıkma yasaklarını, bir şehrin yerle
bir edilmesini hukuk çerçevesinde hiçbir güç izah edemez; bu,
zorbalıktır. Bu güce dayanarak bir şehri yerle bir edip
çadırlarda yaşayan halkı bile oradan çıkarmanın ne
siyaseten ne etik olarak ne de hukuk adına hiçbir izahı olamaz.
Yine, bu konuda daha önce de
çok sefer söyledik, Anayasa Mahkemesine giden avukatlar tutuklandı bu
ülkede, AİHMe giden avukatlar tutuklandı; sırf sokağa
çıkma yasaklarının hukuksuzluğunu teşhir ettikleri
için, dava açtıkları için Ramazan Demir, Ayşe Acinikli aylarca
tutuklu kaldı ve hâlâ davaları devam ediyor. Şimdi, burada biz
hangi hukuktan söz edeceğiz?
Şimdi, KHKyla ihraç
edilen akademisyenlere bakalım, Cumhurbaşkanı talimat veriyor,
Adalet Bakanı uygun görüyor ya tutuklanıyorlar ya işten
atılıyorlar. Yani öğretmenlerin başına gelen de aynı
şey, sağlık emekçilerinin başına gelen de aynı
şey. AKP Hükûmeti sarayla birlikte, arkasındaki güçle birlikte
gerçekten 15 Temmuzun üzerine binmiş, büyük bir felaket
tellallığı adı altında, ki darbe teşebbüsüne
ilişkin bu konuda bu Mecliste o kadar çok şey söyledik ki
Bunun
yönteminin 15 Temmuzu bahane edip fırsata çevirip diğer herkese bir
savaş açma aracı olmaması gerektiğini söylememize
rağmen bugün âdeta bu gözümüze sokula sokula tekrar tekrar
yapılıyor ve ülke alenen bir faşizme doğru sürükleniyor.
Peki, gerçekten, Sayın
Adalet Bakanımızın geçmişteki uygulamaları ne?
Kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum: Şu anda Amerikadan
Gülenin iadesini isteyen, çuvallar dolusu delil toplayan, Fetullah Gülen
örgütüyle mücadele eden başaktör Sayın Bekir Bozdağ, örneğin,
2012 yılında, Gülenin Amerikadan iadesini değil, kendi
selamını Amerikaya gönderen kişiydi üç yıl önce, çok eski
değil ya da Meclis Genel Kurulunda cemaate çete diyen milletvekillerine
Fetullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir,
seversiniz sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir
insandır. Bu ülkenin millî, manevi değerlerine bağlı
nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şeyi de
açık; devletin denetimi, gözetimi altında açık; her şeyi
göz önünde olan, hakkında savcılık kararı olmayan birine
çete derseniz ona haksızlık edersiniz. yanıtını
veriyordu daha dün. Gerçi Meclis Genel Kurulunda bu konudaki düşüncesinin
değiştiğini söyledi ama düşünceler bu kadar çabuk
değişir mi? Büyük bir soru işareti koyuyoruz ve günümüzü
değerlendirmemiz gerekiyor. Ama o konuşmada bir iyi yön var, orada
Sayın Adalet Bakanı en azından masumiyet karinesi ve haksızlık
kavramlarını kullanıyor. Hukukçuların çok sık
kullandığı bir kavramdır masumiyet karinesi, hakkında
kesinleşmiş bir ceza olmadan hiç kimsenin suçlu addedilemeyeceği
gerçeği. Ama şu anda Türkiyede yüz binlerce insan suçlu
addedilmiş, âdeta kesin hüküm verilmiş gibi çarşaf çarşaf
yandaş medyada teşhir edilmektedir. Biz, Adalet Bakanının
eski düşüncelerini, en azından masumiyet karinesini ve
haksızlık gibi kavramları daha sık kullanmasını
tercih ederiz.
Yine,
burada, 15 Temmuz darbe girişimi altın fırsatıyla binlerce
muhalif cezaevine gönderiliyor ve diyorlar ki: Biz olağanüstü hâli
devlete ilan ettik. Ya böyle bir şey olamaz. Bu ülkede şu anda iki
pompalama olayı var: Bir, korku pompalanıyor gece gündüz, yirmi dört
saat. Televizyon karşısında olan herkesin korku hissetmesi için,
kendini güvende hissetmemesi için, her an alınabilirim demesi için
müthiş bir korku pompalaması var. İkincisi de, büyük yalan
pompalaması. Öyle büyük yalanlar atılıyor ki yani bu yalanlar
Hani bir laf var Bir yalanı birkaç kere söylersen doğru
olduğuna sen de inanırsın. gibi. Kimse inanmıyor. Bu
şu anki olağanüstü hâl devlete falan ilan edilmiş değil.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlarının
tutuklanmasının devletin temizlenmesiyle ne alakası var?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha başbakanken Her gün
Diyarbakırı istiyordum. diyor. Bugün eline fırsat geçti
Diyarbakırı almak için hemen talimat verdi ve gözaltına
aldırdı.
Yine,
diğer muhaliflere yönelik tutuklamalar, gözaltılar
Cumhuriyet
gazetesi daha dün, Aydın Engin, Kadri Gürsel, Musa Çam, karikatürist. El
insaf ya! Bunlar ne yazıyordu?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Musa Kart
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) Musa Bey burada.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Musa Kart
Aman aman Musa Çam
tutuklanmasın.
Azadiya
Welat gazetesi, günlük tek Kürtçe gazete; DİHA; JINHA, tek kadın
ajansı ve 22 radyo televizyon, hepsini kapattılar. Neden? Yargı
kararı adı altında. Fakat bunlar yargı kararı falan
değil. Hiç kimse bunların yargı kararı olduğuna bizi
inandırmaya kalkmasın çünkü biz yargının içinden geliyoruz.
Birkaç örnekle niye yargı kararı değildir, onları da
söyleyeyim.
Sayın Adalet Bakanı
Amerikadan yeni döndü ve şunu söylüyor, diyor ki: Biz Fetullah Gülenin
tutuklanmasını, iadesini gerektirir kadar tam aklımda
olmamış olabilir- dosya sunduk, çuvallarla, yüzlerle. Ya, orası
burası gibi değil. Yüzlerce klasör götürseniz ne yazar? Ve daha
yoldayken, uçağa binmeden diyor ki: Rıza Sarrafın
tutuklanması siyasidir. Asıl amacını öğreniyoruz
böylece giderken.
Sayın Adalet
Bakanına soruyorum: Gerçekten Amerikaya Rıza Sarrafı almaya
mı gittiniz, Fetullah Güleni mi almaya gittiniz? Yani bunu kamuoyu
öğrenmek istiyor. Aynı anda bir de idam tartışması
getirdiniz. Bizim kafamız karışık. Rıza Sarraf siyasi
bir tutuklu, Gültan Kışanak, Ayla Akat Ata, Fırat Anlı,
Necmiye Alpay, Zana Kaya, İnan Kızılkaya siyasi tutuklu
değil, öyle mi? Buna inanmamızı bekliyorsunuz.
Bu aradaki idam
tartışmasına da dikkatinizi çekmek isterim. Bu ülkede
Başbakanını idam eden bir ülkeyiz. Geçmişimizde övünülecek
bir yön yok bu konuda, idam kararlarının uygulanması ve
yürürlükte olduğu döneme ilişkin. Şimdi idam
tartışmasını getirmek, Fetullah Gülenin iadesini önlemeye
dönük bir hamledir. Eğer bu hamle önlemeye dönük değilse önümüzdeki
günlerde hepimiz yüzleşeceğiz. Herkes biliyor ki, birazcık
uluslararası hukuk bilen, birazcık aradaki sözleşmeleri bilen
herkes idam olan bir ülkeye suçlunun iade edilmeyeceğini bilir. Vallaha,
merak ediyoruz, acaba alttan alta, bir yandan FETÖ terör örgütü naraları
atılırken Amerikada Rıza Sarraf kurtarılmaya
çalışılıyor, Fetullah Gülenle de bir anlaşma
yapılıyor
Buna cevap istiyoruz. Bu konuda merak ediyoruz gerçekten
çünkü şu anda ülke öyle bir hâldeki kan gövdeyi götürüyor, cezaevleri bir
işkencehane ve bunların hiçbir sorusuna yanıt alamıyoruz.
Ve Sayın Adalet
Bakanı bu konuda bir beyanda bulunmuştu Amerikada yine
yanılmıyorsam: Tek bir tutuklu gazeteci yok. Vallahi bilmiyoruz,
İnan Kızılkayanın silah fabrikası mı var, merak
ediyoruz, Gündem gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni. Necmiye Alpay, dil
bilimci, bildiğim kadarıyla, onlarca kitabı olan bir gazeteci,
sadece Genel Yayın Yönetmeni, danışma kurulunda. Aslı
Erdoğan hangi silahları taşıdı, hangi bombaları
attı, bilmiyoruz. Gazeteci yok. derken neyi kastediyorsunuz, bu konuda
da açıklama istiyoruz.
Yine, Sayın Adalet
Bakanı bir konuşmasında Türkiyede işkence yoktur.
demiş, 12 tane tweet atmış. Demin bir daha baktım, uzun
uzun, bu tweetlerde Kim iddia ediyorsa gelsin; ismini, kimliğini,
cismini versin. Biz gerekeni yaparız. diyor. Peki, ben söylüyorum: Human
Rights Watchun raporu var, 12 isim var -atıfta bulunuyorum, zamanım
yok- lütfen, o isimlere bakın, işkence var mı, yok mu. Yine,
Çağdaş Hukukçular Derneğinin, bu konuda, gördüğü, Copla
tecavüzden dolayı -bunu söylerken de özür diliyorum kamuoyundan,
halkımızdan- ameliyat olan tutuklular var. diyor. ÇHDnin raporuna
bakmanızı öneririm. Biraz önce aldım bu ismi: Sertaç Sapmaz,
şu anda Bolu Cezaevinde -sadece örnek olsun diye veriyorum-
yaralıyken Sincana götürülüyor. Ameliyat edilmesi gerekiyor.
Şırnaktan götürülmüş, çok ciddi işkence görmüş ve
kendisinin beyanı da ailesi bugün yarın suç duyurusunda bulunacak.
Somut bir isim olsun diye veriyorum.
Ayrıca, bu konuda,
Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaşın bugün
de yaptığı çağrıyı ben Meclis Genel Kurulundan
bir daha ifade ediyorum: Gelin, cezaevine beraber gidelim, hangimizi istiyorsanız.
Siz bir yıldır cezaevine girişimize izin vermiyorsunuz.
Hukuksuz, keyfî, zorba yöntemlerle, milletvekillerinin gidip oradaki
koşulları denetlemesine, görmesine izin vermiyorsunuz. Gelin, gidelim
beraber, Eş Başkanımızın açık
çağrısı var. İşkence yoksa o istifa edecek, varsa siz
istifa edeceksiniz. Kamuoyuna açık söylüyoruz, işkence şu anda
almış başını gidiyor ve bütün cezaevleri âdeta bir
işkencehaneye dönüşmüş durumda.
Yine, diyorsunuz ki
açıklamanızda: Cezaevi komisyonumuz inceliyor, gidiyor, geliyor. 15
Temmuzdan sonra, araştırdım cezaevi komisyonu üyelerimizden,
sadece 1 defa Eskişehir Cezaevine gidilmiş, şikâyet gelen hiçbir
cezaevine gidilmemiş. Her gün onlarca şikâyet var.
Mehmet Metiner -sözde,
Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı olacak- kamuoyunun gözünün içine baka
baka Ben de olsam tekme tokat atardım, hatta silahım olsa çeker
vururdum. diyor. Bu, cezaevi komisyonunda, gidip hak ihlallerini denetleyecek
zat. Böyle bir şey olabilir mi!
Ve şu anda bizim hep
eleştirdiğimiz izleme kurulları, cezaevi izleme kurulları
lağvedildi 15 Temmuzdan sonra, tümüyle görevlerine son verildi.
Yaptığımız sorgulamada, niye tekrar atamıyorsunuz...
Görevlendirdik. dediler ama şu anda cezaevlerine gidip bir
araştırma kesinlikle söz konusu değil.
Tabii, bu konuda söyleyecek
yığınla mesele var gerçekten. Yani Adalet Bakanının
şu anda görevde kalmasını gerektirir tek bir neden sayamam ama
görevden alınması, gensorunun kabul edilmesi gerektiği
noktasında milyonlarca gerekçe sıralayabilirim. Çünkü bu ülkede
şu anda yargı bitmiş durumda, kuvvetler
ayrılığı bitmiş durumda.
Üç gün önce Sayın
Kışanak, Anlı ve Akat Atanın sorgusunda oradaydım.
Adliye kapısından avukatlar içeri alınmıyordu ya, avukatlar
içeri alınmadı. Biz vekiller olarak içeri girdik,
başsavcının talimatıyla Lütfen, rica ediyoruz, burada
bulunamazsınız. dediler. Biz orada sorun çıkarmamak adına
dışarı çıktık, ailelerle birlikte oturduk ve avukatlar
gece yarısına kadar kapıda bizimle beraber beklediler.
Savcı beyle görüşmek istedik, savcı bey görüşemedi. Niye görüşmedi
biliyor musunuz, kendini güvende hissetmiyor. Yan yana savcılar,
birbirinden korkuyor. Yan yana odaları olan hâkimler birbirinden korkuyor.
O hâkim diyor: Ya, acaba benim hakkımda soruşturma
açılırsa bu mu beni tutuklar, diğeri mi tutuklar? Savcı
diyor ki: Acaba benim hakkımda soruşturmayı bu mu açar, o mu
açar? Rakamları paylaşmama gerek yok, binlerce hâkim, savcı
şu anda görevden alınmış durumda ve 632 yargı mensubu
da tutuklanmış, 3.456 hâkim ve savcı görevden
alınmış ve hâkim, savcılar da kendilerini güvende
hissetmiyor. Benim tanıdığım bir hâkim FETÖ
soruşturmasında tutuklama veriyordu, savcı da, ikisi de bir ay
sonra FETÖ soruşturmasından tutuklandılar. Ya, hiç kimse
geleceğini göremiyor ki. Çünkü yargıya güvenmiyor, çünkü yargı
da kendine güvenmiyor.
Şu anda yine hızla
söylemek isterim: Yüz yüzelik ilkesi bitmiş durumda,
yargılamaların yüzde 50si SEGBİS sistemiyle
yapılıyor. Tutuklular ailelerinden binlerce kilometre öteye
cezaevlerine gönderiliyor. Şimdi, Gültan Kışanakın ne
işi var Kandıra Cezaevinde, niye gönderiliyor? Diyarbakırda
yargılaması yapılan tutukluların hepsi niye Türkiyenin
Karadenizinde, Orta Anadolusunda, Egesinde, Marmarasında tutuklu? Niye
ailelere bu eziyet yapılıyor? İşte, bu Adalet
Bakanının incilerinden biri yine.
Silahların
eşitliği prensibi bitmiş. AİHMin temel
içtihatlarından biridir, savunma tümüyle yok ediliyor. Yani bu ülkede
adalet yok, Adalet Bakanı yok, sarayın Adalet Bakanı var. Saray
ne derse Adalet Bakanı onu söylüyor. Sarayın adaleti diyeceğim,
sarayın adaleti de yok. Sarayın adaletsizliği almış
başını gidiyor, 78 milyon yurttaşla birlikte bizi bir
hukuksuzluğa mahkûm ediyor. Gelin, bu gidişata bir dur diyelim
diyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Danış Beştaş.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre yerimden
bir söz talebim var.
BAŞKAN Buyurun, bir
dakika
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine Etimesgut
Kaymakamının kayyum olarak atanmasını kabul edilemez
bulduğuna ve kınadığına ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
oturumun başında da belirttiğim saray-AKP rejiminin darbe süreci
kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Şu anda basına düşen
haberlere göre Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine Etimesgut
Kaymakamının kayyum olarak atandığı gibi bir
çılgınlık içerisine girmişler. AKP Hükûmeti
Diyarbakırın Kürt halkı açısından, Türkiye demokrasi
mücadelesi açısından ne anlama geldiğini çok iyi biliyor.
Umarım sonuçlarını iyi hesaplamışlardır. Halepi
Halepliler yönetsin, Musulu Musullular yönetsin. diyen bir rejim
Diyarbakırı eğer Etimesguttan gönderdiği sarayın
memurlarıyla yönetmeye kalkıyorsa sadece kendi siyasi akıbetini
hızlandırma açısından bir çılgınlık
yapmış diye değerlendiririz. Unutmasınlar ki Orta
Doğuda bu tarz diktatörlük hevesi olanların, bu tarz
çılgınlığa girenlerin daha büyük sarayları vardı,
daha büyük orduları vardı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) -
daha biat etmiş yargıları vardı ama
akıbetlerinin ne olduğunu gördük. Buradan, bu
çılgınlığı kınadığımızı
ve ateşe benzin döken bu yaklaşımı kabul edilemez
bulduğumuzu ifade ediyorum.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
Başkanlık Divanının 13/10/2014 tarihli kararıyla kabul
edilen Evrak Yönetmeliğinin 17nci maddesine göre yasama evrakının
dağıtım ve tesliminin elektronik ortamda da
yapılabileceğine ilişkin açıklaması
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, biraz önce Sayın Gök, Meclise bir konuyla ilgili bilgi
vermişti. Evrak dağıtımına ilişkin benim bir
açıklama yapmam gerekiyor, onu okuyorum:
Başkanlık
Divanının 13 Ekim 2014 tarihli kararı ile kabul edilen Evrak
Yönetmeliğinin 17nci maddesinde, yasama evrakının
dağıtım ve tesliminin elektronik ortamda da
yapılabileceği belirtilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca 24üncü Yasama Döneminde bu yönetmelik
hükmünün uygulanması, gerekse kâğıt israfını azaltmak
ve dağıtım hizmetini hızlandırmak amacıyla
başlatılan Kâğıtsız Parlamento Projesi kapsamında,
siyasi parti gruplarının da görüşleri alınarak yasama
evrakının elektronik ortamda dağıtımı
benimsenmiştir. Bu doğrultuda, Meclis
Başkanlığının 21/10/2016 tarihli duyurusuyla da
dağıtıma konu olan kanun tasarı ve teklifleri ile komisyon
raporlarının yer aldığı sıra sayıları
ile denetim önergelerinin, talep eden milletvekillerine basılı evrak
olarak dağıtılması, basılı evrak istemeyen
milletvekillerine ise bu belgelerin elektronik ortamda sunulması
uygulamasına geçilmiştir. Diğer bir ifadeyle, talep eden
milletvekillerine sıra sayıları basılı nüshası
verilecek, basılı nüsha talep etmeyen milletvekillerine ise
elektronik dağıtımla yetinilecektir. Başkanlık
Divanı üyelerine ise komisyonlara ve siyasi parti grup
başkanlıklarına da basılı yasama evrakının
dağıtımı uygulamasına devam edilecektir. Ayrıca,
bahsi geçen (11/12) ve (11/13) esas numaralı gensoru önergeleri eski
usulle, basılı olarak dağıtılmış,
ayrıca ilave olarak mail ortamında da gönderilmiştir.
Bilgilerinize
sunuyorum.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Özel, buyurun, bir dakika
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Kâğıtsız Parlamento Projesi uygulaması için Cumhuriyet
Halk Partisinin olumsuz görüş bildirmiş olmasına rağmen
Meclis Başkanlığına hatalı bilgilendirme yapıldığına
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, tabii, elinizdeki bilgi notu bu hâliyle dinlendiğinde
son derece makul. Ama, biz geçen hafta 28/10/2016 tarih ve 25 sayı
numarasıyla Meclis Başkanlığına
yaptığımız başvuruda da bu hatalı
bilgilendirmeye, yöneticileri yanıltıcı bilgilendirmeye dikkat
çektik.
Biraz önceki
bilgi notunda okudunuz Grupların görüşleri
alınmıştır. diye. Bu görüşler alındıktan
sonra, Meclis Başkanlığından Meclis Genel
Sekreterliğinin aldığı bir olur var. Olur
yazısında da diyor ki: Grupların uygun görüşleri ektedir.
Biz 4 Temmuz
2013te dönemin Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Akif Hamzaçebi imzasıyla
yolladığımız yazıyı Meclis
Başkanlığına yolladık. Yazının tamamı
İç Tüzük ihlali olacağı ve yaratacağı mahzurlara
yöneliktir. Grubumuzun olumsuz görüş bildirdiği bir konuda Meclis
Başkanına dönemin Meclis bürokrasisi olur yazısının
ekinde Grupların uygun görüş yazılarını
takdirlerinize sunuyoruz. demektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Müsaadenizle efendim
BAŞKAN
Bir dakika daha veriyorum, lütfen tamamlayın.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Böyle olunca Meclis Başkanının kendisine sunulan olur
yazısının içeriğine güvenerek eki okumamış
olduğunu da düşünüyoruz. Eleştirilerle dolu yazımız
Grubun uygun görüşü diye sunuluyor. Öyle olunca da bugünkü tablo ortaya
çıktı.
Biz geçen hafta
yazdık bunu. İtiraz ediyoruz. Mahzurlar ortada, aksaklıklar
başladı. Elbette kâğıt israfını azaltalım
ama Parlamentodaki kâğıt israfı düşünüldüğünde bu,
devede kulak bile değil.
Şöyle
yapabilirsiniz: Siz derseniz ki İsteyene yollamayacağız. Bugün
yollamayacağız, isteyen söylesin yollayacağız. Bu
açık bir İç Tüzük ihlali. İç Tüzükte basılır
yazıyor. Basılıp milletvekillerine yollanması lazım.
Çok sayıda milletvekilimiz de e-postayı pazartesi aldı.
Cumartesi günü kapalı ofislere gensoruyu dağıttık.
izahı Meclisin aklıyla alay etmektir. Bunu size değil, size bu
konuda bilgi notunu veren değerli arkadaşlara hitaben söylüyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Bostancı, sizi
dinliyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Başkanım, Güneydoğuda İnternet yok, Güneydoğuda
bulunan milletvekilleri orada görev nasıl yapacak?
BAŞKAN Sayın
Tanal, Sayın Bostancıya söz verdim, lütfen.
Buyurun Sayın
Bostancı, bir dakika
24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Balukenin kullanmış olduğu dili
kınıyorum.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Niye kendi dilinizi kınamıyorsunuz?
Yaptıklarınızı niye kınamıyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Eğer kasıt, yapılıp edilenlere ilişkin bir
siyasal eleştiriyse en azından kavramları yerli yerinde
kullanmak ve eleştirinin amacına matuf bir anlatım ve muhakemeyle
her kime söylenmek istiyorsa onun da anlaşılmasına ve
kavramasına imkân verecek bir nezaketle ifade etmek uygun olur diye
düşünüyorum. AKP ve saray rejimi, sarayın memurları gibi
keyfî, spekülatif, esasen bir rasyonel eleştiri mantığından
uzak bir dili uygun bulmuyoruz. Türkiyedeki sistemin adı bellidir. Herkes
Anayasada ve yasalarda bulunan hak ve yetkiler çerçevesinde
davranmaktadır. Bunun dışında biz keyfî tanımlamalarla
bu durumu değiştiremeyiz, buradan da bir eleştiri
çıkaramayız.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Fiilen değişti. diyen sizsiniz Naci Bey.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
Baluken
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Bostancı beni nezaketsizlikle suçladı
ve kınadı, açık bir sataşmada bulundu. Söz almak istiyorum
sataşmadan.
BAŞKAN
Nezaketsizlikle suçladığını düşünmüyorum, Sayın
Bostancıya soralım.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Siyasi nezaketten uzak konuştuğumu ve
kınadığını söyledi.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Ben nezakete uygun bulmadığımı söyledim,
nezaketsiz demedim Sayın Başkan.
BAŞKAN Nezaketsiz
demedi, benim duymam da odur.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Ayrıca, bize bir siyasal eleştiri iletecekse
kavramları tahkir amacının ötesinde, yerli yerinde kullanmasının
daha uygun olacağını ifade ettim Sayın Balukene.
BAŞKAN Bir hakaret
yok.
Size de bir dakika söz
vereyim yerinizden.
Buyurun Sayın Baluken.
25.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kullanmış
olduğumuz terminolojinin ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. O
terminolojiyi yaratan biz değiliz, bizzat AKP iktidarının ve AKP
Grubunun kendisidir. Bu ülkede rejimin değiştiğini söyleyen
Adalet Bakanı burada oturuyor. Fiilî bir rejim değişikliği
yaşandığını söyleyen sayısız yetkiliniz var.
Dolayısıyla, siz aslında parlamenter demokrasiden vazgeçip fiilî
bir durum yarattığınızı söylediğinizde biz de
bunu sadece dile getirmiş oluyoruz. Saray, AKP rejimi derken
rahatsız oluyorsanız öncelikle bu, yetkililerinizin yapmış
olduğu açıklamalara karşı belli tavır sahibi
olmanız gerekiyordu.
Diğer taraftan siyasi
nezaket kısmına hiç girmeyeceğim. Şu anda bir düşman
hukuku, bir darbe hukuku işlettiğiniz süre içerisinde,
halkımızın iradesini, siyasi partimize ait bütün
kazanımları bir darbe hukukuyla tamamen ortadan
kaldırdığınız süre içerisinde nezaketten bahsetmeniz
de yaşamış olduğunuz çelişkiyi ortaya koyar diye
düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Gök, ben sizin
itirazlarınıza karşı bir açıklama
yapmıştım ama daha sonra Sayın Özel bazı farklı
şeyler söyledi. Konu Başkanlıkça incelenecektir diyelim. Ben de
kendisine ileteceğim ayrıca durumu.
LEVENT GÖK (Ankara) Biz
incelenmesini talep ediyoruz, evet.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan
Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, 15 Temmuz darbe girişimin
ardından gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle
yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini önleyemediği
iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/13) (Devam)
BAŞKAN Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
İsmail Faruk Aksuyu dinleyeceğiz.
Buyurun Sayın Aksu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 15 Temmuz darbe girişiminin ardından
gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle yaşandığı ileri
sürülen hak ihlallerini önleyemediği iddiasıyla Adalet Bakanı
Bekir Bozdağ hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin
önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
15 Temmuz gecesi FETÖcü
hainler Türk milletinin üzerine ateş açmışlar ve masum
vatandaşlarımızı şehit etmişlerdir.
Devamında, bölücü terör örgütü PKK asker, polis ve sivil
vatandaşlarımıza pusu kurmakta ve katliamlar yapmaktadır.
Dün Hakkâri Çukurca Hisar Dağı bölgesinde teröristlerle çıkan
çatışmada 3 askerimiz şehit düşmüş, 1i de
yaralanmıştır. Geçtiğimiz hafta boyunca 10 vatan evladı
şehit olmuştur. Tüm şehitlerimize Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar, milletimize baş
sağlığı diliyorum.
Bilindiği gibi, 15
Temmuz hain darbe girişimi Türk milletinin engin feraseti, demokrasiye
olan bağlılığı, azim ve
kararlılığı sayesinde önlenmiş, demokrasi uçurumdan
dönmüştür. Bu hain saldırı bütün siyaset kurumlarına, Türk
milletinin ve devletinin birlik ve bekasına
yapılmıştır. Bize göre, hiçbir bahane demokrasiden
kopuşa, silahlı müdahale ve ara rejim özlemlerine dayanak teşkil
edemez. Milliyetçi Hareket Partisi ve liderinin olası bir
kalkışmanın kabul edilemeyeceğini, her türlü demokrasi
dışı arayışa karşı olduğumuzu, darbe
teşebbüsünde bulunanların derhâl hukuka teslim olmaları
gerektiğini en baştan itibaren haykıran tavrı, millî
iradeye ve demokrasiye bağlılığı ifade eden
sarsılmaz bir ilkenin, duruma göre değişmeyen siyaset
anlayışının tezahürüdür. Anayasanın 2nci maddesinde
ifade edildiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk devletidir. Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Millî ve üniter devlet yapımızın temelleri 1923te
atılmıştır. Egemenlik ise kayıtsız
şartsız millete aittir. Buna aykırı her plan ve
girişim gayrimeşru ve gayrihukukidir.
Değerli milletvekilleri,
yaşanan bu olağan dışı gelişme sonucu 21 Temmuz
2016dan itibaren ülkenin bütününde doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan
edilmiş, 19 Ekim 2016dan itibaren olağanüstü hâl doksan gün süreyle
uzatılmış, her iki karar da Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bilindiği gibi,
olağanüstü hâl uygulamasına ilişkin her iki kararı da
Türkiye Büyük Millet Meclisinde destekledik. Çünkü, ülkemizde olabilecek en
olağan dışı durum vuku bulmuş, Türk devletini ve Türk
milletini hedef alan bir saldırıya maruz kalınmıştır.
Olağanüstü hâl, millete pusu kuran ve devlete ağır zayiat
verdirmek isteyen odaklara karşı bir güvence ve anayasal bir tedbir
olarak görülmüş, toplumsal huzurun temini ve asayişin
sağlanması maksadıyla Türkiyenin beka düzeyinde tehditlerle karşı
karşıya olduğu bir dönemde devletin elinin güçlendirilmesi
istenmiştir. Olağanüstü hâl kararı çerçevesinde alınan
tedbirlere ilişkin olarak bugüne kadar toplam 10 adet kanun hükmünde
kararname çıkarılmıştır. Kararnamelerle yargı,
güvenlik, millî savunma, teşkilatlanma ve kamu
çalışanlarına ilişkin köklü değişikliklere
gidilmiş ve kapsamlı tasarruflarda bulunulmuştur. Bu çerçevede,
bugüne kadar 3.576 hâkim, savcı; 3.598 askerî personel meslekten; 62.908
kişi kamu görevinden olmak üzere toplamda 70.082 kişi ihraç edilmiştir.
Olağanüstü hâl ilanı sonrasında çıkarılan kanun
hükmünde kararnamelerin yer yer olağanüstü hâl ilanını
gerektiren konular dışındaki konuları da düzenlemesi OHAL
yetkisinin aşıldığı, OHAL dışına
çıkıldığı anlamına gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine adı karışan,
göz yuman veya görevinin sorumluluklarına riayet etmeyen kim varsa devlet
kurumlarından ayıklanması yerindedir. Tabii, bu tespitlerin
soruşturma süreçleriyle somutlaştırılması
gerekmektedir. Yeterli inceleme ve soruşturma
yapılmadığı için boşu boşuna kimsenin itibar ve
saygınlıklarıyla oynanmamalıdır. İtiraz
mekanizmaları sağlıklı bir şekilde ve talepler ciddiye
alınarak işletilmelidir. Özelikle itirazlar konusunda uygulamadaki
sahipsizlik ve belirsizlik giderilmelidir. Herkesin kendiyle ilgili durumun ne
olduğunu bilmesi haktır. Neyle suçlandığını
öğrenmesi doğruların ortaya çıkmasına
yardımcı olacak, varsa mağduriyetlerin giderilmesini
sağlayacaktır. Savunma hakkını kısıtlayarak
yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar suçlunun suçsuzdan
ayrılmasını imkânsızlaştıracak, gerçeği
açığa çıkarmayacak ve terör örgütüyle mücadeleye zarar
verecektir.
675
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, daha evvel ihraç edilen
bazı kamu görevlilerinin görevlerine iade edilmesini önemli buluyoruz.
Bunu varsa yanlışlıkların düzeltileceğinin ve
mağduriyetlerin giderileceğinin teminatı olarak
değerlendiriyoruz. Kuşkusuz, Türk devletine ve Türk milletine
kasteden her düzeydeki hainler tamamen temizlenmeden mücadelenin kamu
vicdanında inandırıcılığı olmayacaktır.
Soruşturma aşamalarının sekteye uğramaması, olan
garibana oldu anlayışının oluşmaması,
kazanılan halk desteğinin kaybedilmemesi ve devlete olan inancın
zayıflamamasını bu süreçte önemli buluyoruz. Bu çerçevede, en
alt düzeyde memur, işçi veya diğer mesleklerden kişilerle uğraşıldığı
kadar, 15 Temmuzun planlayıcıları, sevk ve idaresini yapan lider
kadrosu ile kalkışmanın siyasi ve diğer kesimlerdeki
ayağı, mevkisi ve görevi ne olursa olsun aynı titizlikle
değerlendirilmeli, soruşturulmalı ve temizlenmelidir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de hukuk ve yargı sistemi son yıllarda artarak büyüyen
sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu
sorunlar yaygın ve hukukun birçok bölümünde kendisini göstermektedir.
Ancak en büyük sorun, var olan hukuk kurallarının uygulanmaması
ya da kişiye veya duruma göre farklı uygulanıyor
algısıdır. Demokratik hukuk devletinin en önemli unsuru olan
eşitlik ilkesine aykırılık ve hukuk güvenliği
hakkıyla ilgili olarak ortaya çıkan sorunlar vatandaşın da
adalete olan güvenini sarsmaktadır. Yargıya olan güvenin
azalması, buna bağlı olarak yargıya olan
saygınlığın da azalmasına yol açmaktadır. Bunun
toplumsal yaşamda yol açtığı en büyük tehlikelerden birisi,
kişilerin uyuşmazlıklarını yargıda görmekten çok,
başka yol ve yöntemlere yönelmesidir.
Avrupa Konseyi Etkin
Yargılama Komisyonunun 2016 yılında yayınlamış
olduğu verilere göre; 100 bin kişiye düşen hâkim
sayısı Almanyada 24, Yunanistanda 21, İsviçrede 16, Avrupa
ülkeleri ortalamasında 21, Türkiye'de ise sadece 11,4tür. Yine, Avrupa
ülkelerinde 100 bin kişiye düşen savcı sayısı
ortalaması 11,3 iken, Türkiye'de 6,8dir. Dünya çapında hukukun
üstünlüğünün geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapan Dünya
Adalet Projesi tarafından her yıl açıklanan Dünya Hukukun
Üstünlüğü Küresel Endeksinde Türkiye geçen yıla göre 8 basamak
gerileyerek 113 ülke arasında 99uncu sırada yer
almıştır. Hukuki Adalet Endeksinde 2014 yılında 99
ülke arasında 47nci sırada olan Türkiye 2016 yılında 113
ülke arasında 86ncı sıraya gerilemiştir. Cezai Adalet
Endeksindeyse 2014 yılında 99 ülke arasında 62nci sırada
olan Türkiye 2016 yılında 113 ülke arasında 71nci sırada
yer almıştır.
Temel Haklar Endeksine göre durum daha da kötüdür. 2014
yılında 99 ülke arasında 72nci sırada olan ülkemiz 2016
yılında 113 ülke arasında 108inci sıraya
gerilemiştir. Bu durum, ülke ekonomisini de derinden etkileyen bir öneme
sahiptir. Üreten bir ekonomiye sahip olmak için doğru
yatırımların ve yeni teknolojilerin ülkemize gelmesi gereklidir.
Ancak yargı sisteminin öngörülebilir olmadığı ve hukukun üstünlüğü
konusunda problemlerin bulunduğu bir ülkeye yabancı
yatırımcıların ve yeni teknolojilerin transferi mümkün
olmamaktadır. Bu sorunlar, hain darbe girişimi sonrasında
oluşan bir durum değildir. On dört yıldır ülkeyi yöneten
AKP tarafından yargı sistemine yönelik olarak her defasında
benzer gerekçeler ileri sürülerek bir sürü düzenleme yapılmış,
ancak sorunlar azalmamış, katlanarak artmıştır. Sebebi
ne olursa olsun bu durum bir yönetim zafiyetini göstermektedir ve Hükûmet
bundan sorumludur.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Türkiyenin beka sorunu hâline gelen terörün kökünün kazınması,
ülkemizin her yerinde huzur ve güvenin tesis edilmesi,
vatandaşımızın canından ve malından emin kılınması,
birlik ve beraberliğimizin tahkim edilmesi, geleceğimizin teminat
altına alınarak ufkumuzun aydınlatılması,
insanımızın yaşatılması ve devletimizin ilelebet
payidar olması öncelikli hedefimizdir. Demokratik olgunluk ve
uzlaşı kültürünün egemen olduğu, dışlayıcı
ve ötekileştirici söylem ve üslubun törpülendiği, Türkiyenin millî
ve manevi değerlerinin Anayasamızın ilk üç maddesinde anlam
bulan, devletimizin kuruluş ilkelerinin ortak payda olarak kabul
edildiği bir siyaset anlayışının hâkim kılınmasını
önemli bulmaktayız. Gelinen noktada bugün, meselelere salt siyasi parti
çerçevesinden bakılmasının doğru
olmayacağını değerlendirmekteyiz. Türkiyenin ve Türk
milletinin geleceğe taşınması için benzer hassasiyetleri
paylaşan tüm kesimlerin bir bütünleşme ideali etrafında
toplanmasının, içinden geçilen bunalımlı dönemden
çıkmanın ilk şartı olduğunu düşünüyoruz.
Şüphesiz, Türk milleti, sahip olduğu engin tarihî tecrübeye ve
kültürel derinliğe demokratik değerlerle teçhiz edilmiş evrensel
kazanımları katarak yeniden büyük bir sentez yaratma imkân ve
potansiyeline sahiptir. Bu anlayışın gerçekleşebilmesi,
siyasetin her seviyede toplumla bütünleşmesinin yolunu açacak olan
kesintisiz tam demokrasi ile devletin toplumdan, tarihten ve millî kimlikten
uzaklaşmasına yol açan antidemokratik, gayrimillî kural, kurum ve
yapıların tasfiyesini, ayrıca Türkiyenin kendi kabuğunu
yırtabilme ve mazlum milletlere medeniyet yapıcı değerleri
ulaştırma gücünü yakalayabilmesini sağlayacak kural, kurum ve
yapıların ihdasını gerekli kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
adaleti temel hak ve özgürlüklerin güvencesi ve devletin temeli olarak
görüyoruz. Bu nedenle yargı, insanların tereddütsüz
güvenebileceği bir yapıda olmalıdır. Hâkim ve
savcıların liyakat ve vicdan sahibi olması, yargıya olan
güvenin teminatıdır. Yargı, siyasi iktidarların veya
belirli kişi ya da grupların güdümünde hareket etmeyen, bir
kısım aidiyetlerin adalet duygusunun önüne geçmesine imkân vermeyen,
daima ve her şartta hakkı savunan bir yapıya büründürülmelidir. Geciken
adaletin adalet olmadığı ilkesinden hareketle adil ve
hızlı yargılanma temin edilmelidir. Yargı sisteminin
ayrılmaz bir parçası olan savunma hakkını
sınırlandıran ya da ortadan kaldıran uygulamalar
yapılmamalıdır.
Türkiye uzun
yıllardır terörle mücadele etmektedir. Bu yolda yüzlerce şehit
verilmiş, yüzlerce vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir. Türkiyenin bulunduğu coğrafya, devletin ve
milletin bekasına yönelik alabildiğine tehditlerle doludur. Bugün
FETÖ ve PKK, Türkiye'nin karşısında toplanmış iki
cinayet ve melanet örgütüdür. 15 Temmuzdan bu tarafa FETÖyle mücadele
edilirken PKK, ihanet nöbetine ve kanlı saldırılarına ara
vermeden devam etmektedir. Bizim bunları göz ardı etmemiz, hafife
almamız mümkün değildir. Bu nedenle, ülkemiz, bir daha, güvenlik
güçlerini kışla ve karakola hapseden, devlet otoritesinin zaafa
uğratıldığı bir anlayışa terk edilmemelidir.
Türkiye, özgürlük-güvenlik, kalkınma-çevre, terörle mücadele-adalet ve
benzeri ikilemlere maruz bırakılmadan, insan hakları ve hukukun
üstünlüğü temelinde, bunları temin edebilecek kurumsal kapasiteye,
bireysel yetkinliğe ve hukuki normlara kavuşturulmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi,
içinden geçtiğimiz bu zorunlu süreçte, her gelişmeyi hak, hukuk ve
adalet adına, Türk milletinin ve devletinin bekası çerçevesinde
titizlikle izleyip doğru gördüklerini desteklerken, yanlış
bulduklarını eleştirmeyi sürdürecektir.
Bu düşüncelerle, Genel
Kurulun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Çanakkale Milletvekili Sayın Muharrem Erkek konuşacak.
Buyurun Sayın Erkek.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasaya aykırı uygulamalar, evrensel hakların ihlali,
yaşanan hukuksuzluklar, haksızlıklar, adaletsizlikler nedeniyle
Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ hakkında verilen gensoru
önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, bizim için çok önemli iki hususu vurgulamak istiyorum. İlki,
Sayın Bülent Tezcana yapılan silahlı saldırı;
şiddetle ve nefretle bu kürsüden de kınıyoruz. OHAL döneminde
bireysel silahlanmayı kolaylaştırıcı tedbirler
alıyorsunuz. Oysa, Sayın Adalet Bakanı, adaletin hâkim
olduğu yerde silahın yeri kesinlikle yoktur.
İkincisi, Cumhuriyet
gazetesi. Sizleri tebrik ediyorum, siz Fetullah Gülen Hoca Efendi Hazretleri
derken FETÖ diyen ve FETÖyle mücadele eden Sayın Hikmet
Çetinkayayı OHAL sürecinde gözaltına aldırdınız.
Evet, Hikmet Çetinkayanın Fethullah Gülenin 40 Yıllık
Serüveni adlı kitabı ki bu serüvenin önemli bir bölümünde siz de
aynı menzile birlikte yürüdünüz. OHAL devlete karşı ilan edilmişti.
dediniz, oysa görüyoruz ki OHAL devletle birlikte gazetecilere,
akademisyenlere, demokrasiye ve özgürlüklere karşı da ilan
edilmiş.
Değerli milletvekilleri, 24 Temmuz Taksim
Manifestomuzda da vurguladığımız gibi, 15 Temmuz darbe
girişimi parlamenter demokrasimize karşı
gerçekleştirilmiştir. Peki, 15 Temmuz neden yaşandı? On
dört yıldır istikrar adı altında tek başına
yönetiyorsunuz, ülkemizi demokratikleştirmek için çok önemli olan
adımları atmadınız, bunlardan iki tanesi; Siyasi Partiler
Kanunu ve Seçim Kanunu. 12 Eylül darbe hukukunu tahkim ettiniz. Özellikle son
yaptığınız düzenlemeyle üniversitelerde rektörlük
seçimlerini kaldırırken bizi 1981e yani Kenan Evren dönemine geri
götürdünüz. Bakın, eğer bir siyasi parti 550 milletvekili
adayının tamamını birkaç kişinin iki dudağı
arasında belirliyorsa ve bunu millete sunuyorsa millî iradeden bahsetmesi
büyük bir çelişki ve istismardır. Bir anayasasızlık ve
hukuksuzluk süreci yaşattınız. Anayasanın
Başlangıç kısmının beşinci paragrafında
laiklik ilkesi gereğince kutsal din duygularının devlet ve
politika işlerine kesinlikle
karıştırılamayacağı yazılı olduğu
hâlde, siz camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti soktunuz ve sonuç
olarak ülkemizi yarı otoriter melez demokrasi sınıfına
soktunuz. 15 Temmuz darbe girişimine bizi götüren sebeplerin arasında
bunlar da büyük önem arz etmektedir. On dört yıllık tek
başına iktidarınız sürecinde aynı menzile birlikte
yürüdüğünüz bir yapı da tabii ki var. Devletin tüm
kurumlarının Fetullah Gülen Cemaatine yani bir terör örgütüne teslim
edildiğini bu süreçte gördük. Sayın Adalet Bakanı Amerikada
Amerikayı uyardı, dedi ki: Eğer siz tedbir almazsanız, on
yıl sonra neyle karşılaşacağınızı
bilemezsiniz. Peki, Sayın Adalet Bakanı, siz niye tedbir almadınız?
Bakın -siz hukukçusunuz, ben de hukukçuyum, bu Meclis altında çok
değerli hukukçular var- kasten, bilerek ve isteyerek tedbir
almadınız. Bunun kanıtı 2004 tarihli Millî Güvenlik Kurulu
kararıdır. Eğer siz bu Millî Güvenlik Kurulu kararı
uyarınca gereğini yapmıyorsanız, bu kararı yok
sayıyorsanız, Bu kararı biz tanımıyoruz. diyorsanız;
o, kasten hareket etmektir.
Bu arada, Darbeleri
Araştırma Komisyonunda gerçekler de ortaya bir bir çıkıyor
çünkü gerçeğin üstünü hiçbir güç örtemez. Hilmi Özkök ne demiş
Komisyonda: 2004 Ağustos ayında Millî Güvenlik Kurulu toplantısında
Silahlı Kuvvetler olarak, komuta katı olarak dedik ki: Bu örgüt çok
büyük bir imkân kabiliyetine kavuştu. İmkân kabiliyeti yıllar
içerisinde oluşur ama niyet bir gecede değişir. Bir icra
planı yapılsın, bu iş takip edilsin. Sonra, izledik ne
yapılıyor diye ama pek bir şey de
yapıldığını görmedik. Evet, dönemin Genelkurmay
Başkanı.
Nedim Şenerin
ifadesinden bir alıntı: MİT, biri 2004 Haziranı,
diğeri 2004 Ağustosu olmak üzere 2 defa Emniyet ve TSKdaki FETÖ
örgütlenmesini Millî Güvenlik Kurulunda anlatıyor. Peki, niçin tedbir
almıyorsunuz? O dönemde iş birliği içinde olduğunuz için
mi? O dönemde Fetullah Gülen Cemaatine yani bir terör örgütüne yârenlik mi
yapıyordunuz, yoksa payandalık mı gerçekleştiriyordunuz? Bu
kürsüden bu tedbirlerin niçin alınmadığını Sayın
Bakan mutlaka yüce Meclise izah etmelisiniz.
Bakın, Sayın
Cumhurbaşkanı Ne istedilerse verdik. Milletim bizi affetsin. dedi
ama bunun üzerine Sayın Başbakan FETÖ, AKP döneminde
palazlanmamıştır. dedi. Kim doğru söylüyor değerli
milletvekilleri? Kim doğru söylüyor? Bu yapıyla birlikte yürütülen
kumpas davalarının savcısı kimdi? Türkçe Olimpiyatları
için bastırdığınız hatıra paranın
hatırasına ne oldu? Aynı menzile yürüdüğünüz Gülen
Cemaatiyle birlikte güzel ülkemizi uçuruma sürüklediniz, devleti ve milleti
hiç hak etmediği bir darbe girişimiyle karşı
karşıya bıraktınız. 15 Temmuz gecesi halkın
direnme hakkını kullanması, Parlamentonun iradesi, askerimiz ve
polisimiz içerisindeki demokrasiye bağlı unsurlar ve
medyamızın duruşuyla demokrasimiz ciddi bir darbe yemekten
kurtarıldı. 15 Temmuz gecesi ve ondan sonrası, bu çatı
altında bulunan dört siyasi parti de son derece onurlu bir duruş
sergiledi. Darbeye karşı ortak bildiri yazıldı, bu bildiri
yüce millete sunuldu ve bu bildiride Sayın Bakan, demokratik parlamenter
sistem vurgusu yapıldı. Bakın, bu çok önemli ve
anlamlıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Onun
için, 15 Temmuz gecesi ölen insanlar, sizin fiilî güç birliğini
başkanlık ambalajı adı altında bir hukuki zemine
oturtmak isteğiniz için ölmedi, başkanlık sistemi için de
ölmedi; anayasal sistemi, demokrasi ve özgürlükleri savundukları için
öldüler.
Ekonomimiz çöküyor, adalet
çökmüş durumda, her 4 üniversite mezunundan 1i işsiz, büyük bir
yangın var içeride ve dışarıda; sizin tüm derdiniz
başkanlık sistemi maalesef.
Değerli milletvekilleri,
insan insana itaat etmemek için devleti icat etti, hukuku icat etti. Hukukun
üstünlüğünün olmadığı yerde hiçbir kimse güvende
değildir, iktidarın en yakınındakiler dahi. Fransız Devriminin
ünlü politikacısı ve hukukçusu Danton şöyle diyor:
Anayasasızlık ve hukuksuzluk Satürn gibidir; bir gün gelir, kendi
evladını da yer.
Değerli milletvekilleri,
bizim sorunumuz sistem sorunu değil; bizim sorunumuz anayasal iyi niyet
sorunu, bizim sorunumuz Anayasadan kaynaklanan yetkiyle anayasal organlara
seçilmiş kişilerin Anayasaya uymama sorunu, bizim sorunumuz
demokrasi sorunu.
Kutuplaştık
değerli milletvekilleri. Siyasal uzlaşma kültürünün
gelişmediği çok parçalı bir parti sistemimiz ve bu sisteme
kaynaklık eden ideolojik, etnik, dinsel ayrımların keskin
olduğu bir toplumsal yapımız var. Bu nedenle Türkiyede mutlaka
ve mutlaka tarafsız, partiler üstü konuma sahip bir
Cumhurbaşkanının gerekliliği çok açıktır.
Anayasamız da zaten bu sorumluluğu Sayın
Cumhurbaşkanına yüklüyor. Anayasa madde 103te
Cumhurbaşkanı, üzerine aldığı görevi
tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüyle
çalışacağına yemin etmiştir ve Anayasa madde 104
Cumhurbaşkanı için Devletin başıdır. der. Devletin
başıdır, Hükûmetin başı değildir Sayın Cumhurbaşkanı
ve yine Anayasa uyarınca Anayasanın uygulanmasını da
gözetir.
Değerli milletvekilleri,
Adalet Bakanımıza seslenmek istiyorum ve adaletle ilgili tabloyu
paylaşmak istiyorum. Evet, ülkemiz, Hukukun Üstünlüğü Endeksinde
dünyada 113 ülke arasında maalesef 99uncu sırada. Aslında bu
endeks birçok gerçeği ortaya koyuyor. Bakın, Hukukun Üstünlüğü
Endeksinde Tanzanya, Zambiya, Kırgızistan, Nijerya, Guatemala,
İran gibi ülkeler bizim üzerimizde Sayın Bakan. Bu endekste çok
çarpıcı bir veri de var, Hukukun Üstünlüğü Endeksinin ilk 15
sırasındaki ülkeler yani adalet sisteminin son derece
sağlıklı işlediği ülkelerin tamamı parlamenter
sistemle yönetiliyorlar, tamamı. Bunların birçoğu Avrupa ülkesi,
Kanada ve Japonya da var içlerinde. Bu endekse lütfen bir göz atın.
Açılan ceza davası
sayısında Avrupada lideriz ama hâkim sayısında son
sıralardayız. Bu tablo, Ergenekon, Balyoz süreçlerinde de olduğu
gibi yargı sistemimizde birçok suçsuz insanın uzun yıllar cezaevinde
kalmasına da sebebiyet veriyor, asıl suçlulara ise çoğu zaman
ulaşılamıyor, soruşturma dosyalarının durumu
nedeniyle. Evet, savcılık soruşturma dosyaları 4 milyonu
aşmış. En çarpıcı örnek ne biliyor musunuz? Çocuklara
cinsel taciz ve istismar iddiaları ve davaları. Son on yılda tam
yüzde 700, 7 kat artmış. Montaignein dediği gibi Adaletin
olmadığı yerde ahlaktan da bahsedilemez.
Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığımızın 6/6/2016 tarihli bir
iddianamesi Sayın Bakan, diyor ki: Yargı içinde FETÖ/PDYnin önemli
bir kadrosunun varlığını sürdürdüğü yapılanmanın
istediğinde her türlü hukuksuz kararı verecek ve yargı eliyle
kamu gücünü örgüt menfaatine kullanacak binlerce hâkim ve savcı mensubunun
bulunduğu tespit edilmiştir. İşte yargıyı getirdiğiniz
nokta bu Sayın Adalet Bakanı.
Son yıllarda kamuoyu
tarafından yakından takip edilen birçok olaya ilişkin
soruşturma ve yargılama süreçlerinin FETÖ-PDYnin yargı
teşkilatı içerisindeki mensuplarınca bu örgütün amaçları
doğrultusunda ve yargı imamları tarafından verilen
talimatlar uyarınca yapıldığı, bu süreçlerde bilinçli
olarak hukuka aykırı uygulamalarda bulunulduğu tespit
edilmiştir. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının iddianamesi ve
yargımızın geldiği tablo Sayın Bakan.
Şemdinli, Ergenekon,
Balyoz, Askerî Casusluk, Devrimci Karargâh, Oda TV ve şike davalarında
örgüt mensubu olmayanların nasıl tasfiye edildiğini de hep
birlikte yaşadık. Yargı mensuplarını ideolojik, etnik,
mezhepsel temelde ayrıştırdınız. Yüksek yargıda
cemaatçiler, muhafazakârlar, ülkücüler, sosyal demokratlar diye gruplar
oluştu ve toplantılar yapılmaya başlandı,
yargıyı getirdiğiniz tablo bu. Böyle bir adalet tablosunun
üzerine 15 Temmuz darbe girişimi ve OHAL süreci de eklendi.
Uluslararası
sözleşmeleri askıya aldık. Askıya alma rejiminde en önemli
husus askıya alınamayacak maddelerdir. İşkence, kanunsuz
suç ve ceza olmaz ilkesi ve yaşam hakkını askıya
alamazsınız. Ayrıca çok önemli bir konu var. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine Ek 6 ve 13 no.lu protokoller. Sayın Bakan,
bu ek 6 ve 13 no.lu protokolleri sizin döneminizde imzaladık ve
yürürlüğe koyduk, bu protokoller idam cezasını tümüyle ortadan
kaldıran protokoller. Anayasamızın 90ıncı maddesinin
son fıkrası, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve
özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmaların yani bu
protokollerin hukuk sistemimizdeki üstünlüğünü söylüyor. Bu protokollere
göre siz idam cezasını getiremezsiniz. Ve Anayasamızın
15inci maddesi Suç ve cezalar geçmişe yürütülemez. Ceza hukukunun temel
ilkesi olan ve Türk Ceza Kanunumuzun 7nci maddesinde vücut bulan, sanığın
lehine olan kanunun uygulanma zorunluluğu. Bütün bu hükümler
ışığında ben Sayın Adalet Bakanına soruyorum
ve bu kürsüden cevaplamasını önemle talep ediyorum: Siz idam
cezasını geçmişe yürütebilecek misiniz, lütfen bunu
çıkıp burada açıkça izah edin. Eğer Meclis idam
cezasını geçirirse, 15 Temmuz gecesi darbeye teşebbüs edenleri
idam edecek misiniz, lütfen bunu çıkıp cevaplayın Sayın
Bakan bir hukukçu olarak.
15 Temmuz gecesi halkına
silah sıkanları ve darbe girişimiyle illiyet bağı olan
herkesi yargılayın ve en ağır cezayla tecziye edin,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla
ama idam çığlıkları maalesef hem uluslararası hukuk
mevzuatına hem de bizim hukuk mevzuatımıza uygun
çığlıklar değil Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri,
OHAL hukuksuzluk demek değildir, OHAL bir hukuk rejimidir. Olağanüstü
hâldeki yöntemler yasama ve yargı organlarının denetiminde
varlıklarını sürdürmelidir ama maalesef sarayda toplanan yüksek
yargı, olağanüstü yönetim usulünü bir hukuk rejimi olmaktan
çıkarmıştır Sayın Bakan. Kendi içtihadının
arkasında duramayan Anayasa Mahkemesi, her türlü keyfîliğin yolunu
açmış, temel hak ve özgürlükleri açık bir tehdit altında
bırakmıştır.
Değerli milletvekilleri,
rektörlük seçimlerinin kaldırılmasının,
EĞİTİM-SEN üyesi 10 bini aşkın öğretmenin
görevlerinden uzaklaştırılmasının, ülkemizin
dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine dönüştürülmesinin OHAL
tedbirleriyle ne ilgisi vardır, bunları Sayın Bakan bu kürsüden
izah etmelidir.
Kolektif suç ve ceza
uygulamalarıyla kitlesel mağduriyetler yarattınız.
Masumiyet karinesini, cezaların şahsiliği ilkesini, suç ve
cezada kanunilik ilkesini yok ettiniz. Doğrudan ve dolaylı kitleler
hâlinde mağduriyetler -at izi it izine karıştı sözünü
lütfen unutmayalım- potansiyel mağdurlar, şüphelilerin aile üyelerine
yönelik uygulamalarla birlikte mağduriyet sayısı çığ
gibi büyüdü. Muhalefeti tümüyle boğmak istiyorsunuz. Gazetecilerin ifade
özgürlüğünü yok etmek istiyorsunuz. Ancak, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak sizin hak ve özgürlükleri yok etmenize asla müsaade etmeyeceğiz.
Bakın -bu süreçte- bir
avukat olarak, hukukçu olarak paylaşmak istiyorum. Ceza muhakemesiyle
güvence altına alınmış ve ceza
yargılamalarının ve soruşturmalarının ruhu olan
avukat, müvekkil mahremiyetini de maalesef temelinden zedelediniz.
Avukatların kamu hizmeti niteliğindeki savunma görevi
yaptığını unuttunuz. Otuz günlük gözaltı süresi,
avukat erişimindeki zorlayıcı kısıtlamalar, tıbbi
rapor alma usulündeki uygulama değişiklikleri işkence
iddialarını artırdı ve kuvvetlendirdi maalesef. Adalet
Bakanlığı, Avrupa Parlamentosuna sunduğu bilgilerde
vakaların yüzde 95inde gözaltı süresinin üç-dört günü
aşmadığını belirtti. Peki, o zaman bu otuz günlük
gözaltı süresini niçin makul bir süreye çekmiyorsunuz böyle bir veriyi
paylaşıyorsanız ve sunuyorsanız?
Sizinle iki mağduriyet
örneğini paylaşmak istiyorum yüce Meclisin takdiriyle: Bir tıp
profesörünü görevinden uzaklaştırdınız ve bu tıp
profesörünün takip ettiği binlerce kanser hastasını da dolaylı
olarak onunla birlikte giderilmesi imkânsız mağduriyetlere
sürüklediniz. Bir kamu kurumunda çalışan, üstelik hizmet
alımıyla taşeronda çalışan 2 çocuk annesi bir
kadını, gariban bir kadıncağızı kapının
önüne koydunuz, gerekçe; FETÖ örgütüyle ilişkili olduğu şüphesi.
2 çocuğuna bakmak için taşeronda çalışan bir işçi
kadıncağızın Allah aşkına FETÖyle nasıl bir
ilişkisi olabilir?
Sayın Bakan,
değerli milletvekilleri; yapılması gerekenler belli. Bu süreçte
hızla Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin raporu dikkate
alınarak gerekli tedbirleri almamız gerekiyor. Birleşmiş
Milletlerin işkence konusundaki özel raportörünün de denetimine açık
olmalıyız. Şeffaflık ve denetime açık olmak aksine
bizim saygınlığımızı artırır, hukuk
devletini güçlendirir. Adaletsizliği bir yangından çok daha çabuk
söndürmeliyiz.
Sözlerimin sonuna gelirken,
ben, FETÖyle AKPnin birlikte olduğu dönemlerde yürütülen kumpas
davalarında, Ergenekon, Balyoz, askerî casusluk, Oda TV, şike
kumpaslarında suçsuz olduğu hâlde yıllarca cezaevinde yatırılanlara,
OHAL sürecinde FETÖyle illiyet bağı olmadığı hâlde
mağdur edilenlere ve Cumhuriyet gazetesine yapılan siyasi
operasyonlarda gözaltına alınan gazetecilere ve ailelerine Nazım
Hikmetin cezaevinden yazdığı bir şiirle bu kürsüden
seslenmek istiyorum:
Bizi esir ettiler,
bizi hapse attılar,
beni duvarların içinde,
seni duvarların
dışında.
Ufak iş bizimkisi.
Asıl en kötüsü
bilerek, bilmeyerek
hapishaneyi insanın
kendi içinde taşıması...
İnsanların
birçoğu bu hâle düşürülmüş,
namuslu, çalışkan,
iyi insanlar
ve seni sevdiğim kadar
sevilmeye lâyık...
Değerli milletvekilleri,
adalet ilkin devletten gelmelidir çünkü hukuk, devletin toplumsal düzenidir
diyorum ve böyle bir tablo karşısında Sayın Adalet
Bakanına güvenoyu vermemizin mümkün olmadığını belirtiyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Erkek.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü
konuşacaklar.
Buyurun Sayın Köylü. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi grup
başkan vekilleri Sayın Çağlar Demirel ile Sayın İdris
Baluken tarafından Adalet Bakanımız Sayın Bekir
Bozdağla ilgili olarak verilen gensoru önergesi hakkında AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergeyle, 15 Temmuzda FETÖ
tarafından gerçekleştirilen darbe teşebbüsünü müteakip uygulanan
OHALle insan hakları ihlalleri yapıldığı, binlerce
kamu görevlisinin haksız yere görevden alındığı,
Anayasa Mahkemesi üyeleri ile Yargıtay üyelerinin, keza Danıştay
üyelerinin, HSYK üyelerinin ve nihayet 3.450 hâkim ve savcının
meslekle ilişiğinin kesildiği, olaylarla ilgili olmayan
kişiler hakkında da adli soruşturmalar ve idari
soruşturmalar açıldığı, yakalananlara, gözaltına
alınanlara ve cezaevlerinde bulunan tutuklulara çeşitli
işkencelerin yapıldığı ve Adalet Bakanının
bunlara engel olmadığı, görevini yerine getirmediği
düşüncesiyle ve isnatlarıyla gensoru açılması talep
edilmiştir.
İşe 15 Temmuz
öncesinden başlarsak
Yaklaşık otuz beş kırk yıl
önce başlayan, devletin hassas kurumlarını, başta polis
teşkilatı, yargı teşkilatı ve askerî birlikleri olmak
üzere, ele geçirme hareketinin başladığı günden itibaren
yıllar geçtikçe derinleşerek devam ettiği, emellerine
ulaşabilmek için insanların din duygularını sömürmek,
sınavlarda soru çalıp satmak, sahte belge düzenlemek dâhil her türlü
kanunsuzluğu mübah görerek devlet organlarına yerleştiği
görülmektedir.
Bu yapı, rejimi,
Hükûmeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmak,
Cumhurbaşkanımızı öldürmek için, kendilerine uygun olan
zamanı bulduğu düşüncesiyle, 15 Temmuz 2016 gecesi o hain
darbeyi gerçekleştirmek için harekete geçmiştir. Bu olay,
şimdiye kadar yapılan darbelerden farklı olarak vatan ve
devletin bağımsızlığına, bütünlüğüne yönelik
bir harekettir, kısacası tam bir vatan hainliğidir. Darbe anını
ve sonrasını, darbeden sonra yapılacak işlemleri, bu durumu
göz önünde tutarak değerlendirmek gerekir. Yorum ve değerlendirme
yapılırken işin vahameti gözden uzak tutulmamalıdır.
Sonuçta, halkın büyük direnişiyle
karşılaşmış ve başarılı olamamıştır.
O gece olanlar herkesin malumudur, detaylarıyla anlatmaya
geçmeyeceğim.
Başarılı olsa
ne olurdu? Bunu düşünmek bile istemiyoruz. Hareket hezimete
uğratıldı, olacakların önüne geçildi. 15 Temmuz gecesi
zifirî karanlıktı, ertesi sabah ise herkes rahatladı,
aydınlığa kavuştu.
Bu önergeyi 15 Temmuz
gecesindeki tehlikeyi yaşayan bir idrakin değil rahata ermiş,
güvenli bir zeminde günlerini geçiren bir aklın serbest iradesinin
anlatımı olarak görüyoruz. 15 Temmuz sonrası düzen, tehlikeyi
kökten kazımaya yönelik, yetki ve kaynağını Anayasadan
alan, Anayasanın öngördüğü sınırlandırılmış
bir düzendir; başka bir değişle olağanüstü hâldir. Ancak
bunun karakteri konusunda yüksek heyetinizle bazı paylaşımlarda
bulunmak istiyorum.
İçinde bulunduğumuz
olağanüstü hâl rejiminin anayasal bir rejim olduğundan elbette ki
şüphe yoktur. Olağanüstü hâl rejimi gerek işleyiş
itibarıyla gerekse hukuki yapısı gereği saydamdır ve
şeffaftır. Hatalar vaki olduğu takdirde hataları düzeltme
fırsatı tanıyan bir rejimdir. Nitekim itirazlar üzerine yerinde
incelemeler yapılmakta ve bir haksızlık olabileceği
düşünüldüğünde de yapılan tasarruf geri alınmaktadır.
FETÖnün gizemli karakteri
elbette ki boş durmayacak ve her türlü dezenformasyona
başvuracaktır; bu beklenen bir şeydir. İşte bu
karakteri ortaya çıkmış ve süreci sabote etmek için şikâyet
furyasına başlamıştır. Öyle ki şikâyetlerin
çoğu üslup karakter itibarıyla aynı elden çıkmaktadır.
Bu şikâyetlerin haksız bir algıya yol açmaması için millî
irade hassasiyetine en fazla muhtaç olduğumuz bir zamandan geçiyoruz.
Esasen toplumda bu hassasiyet fazlasıyla vardır. Önergede dile
getirilen şikâyetler FETÖ çevrelerinde geliştirilen ve düşünülen
şikâyet furyasıyla benzerlik arz etmektedir. Gerek idari
işlemler gerekse yargısal tasarruflar hukuk içinde
kurulmaktadır.
Temel haklara yüksek özen
gösterilmektedir. Şikâyetlerin gerçekle bağı olup
olmadığı, gerçekten bu kişilerin mağdur olup
olmadığı elbette ki araştırılmaktadır ve bu
araştırma da yapılmaktadır. Yargı ve güvenlik
birimlerindeki FETÖ yoğunlaşması anlamına gelen önerge
pasajlarına itibar etmek sonunda bizi bir trajediye götürebilir. Ergenekon
ve benzeri davalarda yargıyı bir kurmacaya dönüştüren hâkimlere
karşı dün ortaya koyduğumuz haksız eleştirinin bugün
aynı hâkimleri korumaya dönük bir eleştiri olarak karşımıza
çıkması Acaba paralel yapıya bir sempati mi var?
düşüncesine bizi sevk etmektedir. Böyle bir şey olduğunu da
düşünmek istemiyoruz. Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yargıtay üyeleri ve
Danıştay üyeleri ile HSYK üyelerinin bazılarının
meslekten çıkarılması, kirli amaçları sonunda darbeye kadar
götüren bu yapının yargıdan yine yargının kendi
organlarınca temizlenmesinden ibarettir. Esasen bu durum,
Anayasamızın 139uncu maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen
meslekte kalmalarının uygun olmadığına
karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.
hükmüne tam da uygundur. Demek ki ilgili kurumların yetkilileri, karar
vericileri, bu kişilerin artık meslekte kalmasının uygun
olmadığına karar vermişlerdir ve Anayasanın bu hükmü
gereği de onları görevden çıkarmışlardır.
2010
yılında yapılan HSYK seçimlerini müteakip kurulan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun icraatları, bu icraatlar sonunda
oluşan yargıdaki yapının tam bir adalet
yıkıcılığına soyunması yargıya güveni
ortadan kaldırmıştır. Bu yapıya mensup olan yargı
mensuplarına, elbette ki, bundan sonra, devlet, adaleti teslim edemez,
teslim etmesi de beklenemez. Haksız yere meslekten
çıkarıldığını ileri süren varsa bunlara da itiraz
yolu açıktır.
Ayrıca
şunu da belirteyim: HSYKnın meslekten ihraç ettiği hâkim ve savcılarla
ilgili kararlar Adalet Bakanının imzasıyla
çıkmamıştır. HSYKnın ilgili dairesi bu kararı
almıştır. Şayet Adalet Bakanının bu kararlarda
imzası olması gerekiyorsa, Sayın Adalet Bakanı da, ben
eminim ki Evet oyu kullanacaktır. Her Adalet Bakanı da bu konuda
zaten Evet oyu kullanır.
Burada bir
şeyi daha gözden uzak tutmayalım: Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu üyeleri belirlenirken Anayasayla ve kanunla, Adalet Bakanının
bu kurulun üyesi olmaması gerektiği yönünde çok itirazlar
gelmiştir. Şimdi, burada, Adalet Bakanının yargıyla
ilgili yapılan yanlışların ve yargı üzerindeki
eleştirilerin sebebi olduğu ve buna engel olmadığı
ileri sürülüyor. Peki, Adalet Bakanı bu kurulun başında
olmasaydı bu takdirde bu eleştiriler kime yönelecekti? Büyük ihtimalle
bu eleştiriler yargının ilgili temsilcilerine, Yargıtay
Başkanına, Anayasa Mahkemesi Başkanına veya
Danıştay Başkanına yöneltilecekti. Bu da yargıyı
oldukça örseleyecekti ya da Yargı örselenmesin. diye bu kurumların
başlarına eleştiri yapılamayacaktı. İşte,
Adalet Bakanının burada olması Adalet Bakanının bir
sigorta vazifesi görmesinden dolayıdır. Burada herkes rahatlıkla
Adalet Bakanına yüklenebilir, eleştirileri, itirazları Adalet
Bakanına söyleyebilir. İşte, bunları
karşılaması için Adalet Bakanı bu kurulun
başındadır. Bunu da burada antrparantez belirtmek istiyorum.
Mehdi geldi,
Peygamberimizin yerine geçti, Allahla görüştü vesaire
ipe sapa gelmez
düşüncelerle karar veren bir kişinin bu memlekette hâkim
sıfatını taşıması hazin bir tablodur. Şimdi
bunlar nereden çıktı? demeyin. Bir karardan aldığım
birkaç cümleyi size burada anlatmak istiyorum. 4 klasör gerekçesi var bu
kararın. Klasör içerisinde davayla ilgili üç beş satırdan
başka hiçbir şey yok. Ne var içinde? Kurandan ayetler var, ulemadan,
evliyadan deyişler var, çok sayıda şiir var. Hrant Dink
davası, Mustafa Koçun ölümü, çeşitli suikastlar, daha sonra da
Mehdi geldi, Peygamberle görüştü, herkes ona biat etsin. Talimat
veriyorum: Genelkurmay Başkanı derhâl Cumhurbaşkanını
tutuklasın. Hâkimin kararı bu. Bunları yazan bir kişinin
hâkim olduğunu nasıl düşünebilirsiniz? Ve böyle bir hâkimin bu
meslekte hâlâ nasıl kalabildiğini düşünmek mümkün değil.
İşte, bu türlü
hâkimler bu memlekette kararlar verdi. Balyoz ve Ergenekon davalarının
arkasında da buna benzer hâkimler vardı; o hâlde bu hâkimler
hakkında yapılan işlemlere kimsenin bir şey söylememesi
lazım.
Efendim,
cezaevleriyle ilgili birkaç şey söylemek gerekirse: Cezaevlerinde
işkence olduğundan bahsediliyor. Bugün itibarıyla ülkemizde 372
ceza infaz kurumu var. Bunların standarda göre kapasitesi 190 bin
kişidir ama şu anda 197 bin kişi var. Geçtiğimiz günlerde
çıkarmış olduğumuz yeni Denetimli Serbestlik Kanununa göre
cezaevlerinde önemli bir boşalma oldu, ondan dolayı bu 197 bin kişidir,
daha da fazla olabilirdi. Dünyadaki, Avrupadaki örneklere bakacak olursak
onlarda da yüzde 90 ila yüzde 120 arasında doluluk var cezaevlerinde.
Şu anda
129 bin hükümlü, 67 bin tutuklu vardır. 2001 yılında tutuklu-hükümlü
oranı yüzde 50-50 civarında idi. Kaldı ki biz bütün
mevzuatımızda tutukluluğun bir tedbir olduğunu, buna en son
başvurulması gerektiğini belirttik. İşte bunlar
işe yaradı ve 2015 yılında tutuklu sayısı
hükümlülerin yüzde 13üne tekabül etti ama 15 Temmuz darbesinden sonra FETÖ soruşturmaları
devreye girdi ve bu arada tutuklananlarla birlikte cezaevindeki tutuklu
sayısı yüzde 34e yükseldi.
Bir başka
sebebi de cezaevlerindeki sayının yükselmesinin, bilindiği üzere
2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Kanunumuzda cezalar bir
miktar arttı, onun etkisi oldu. İnfaz Kanununda yapılan
değişiklikle yaklaşık 1/3 olan infaz 2/3 olarak
değiştirildi ve bu da cezaevlerindeki sayının
artmasına sebep oldu. Eğer böyle giderse her yıl bizim en az 20
cezaevi yapmamız gerekir. Şu anda Adalet Bakanlığının
verilerine göre bu yıl ve önümüzdeki yıl 21 tane cezaevinin hizmete
gireceği düşünülüyor.
Dolayısıyla
bir şeyi daha burada belirtmem lazım. İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesinin her yıl düzenlediği Uluslararası Ceza
Kongresinde ileri sürülen görüşler şöyle: Genellikle Avrupa ülkeleri
dâhil dünyadaki bütün ülkelerde onarıcı adalet sistemine doğru
bir gelişme var. Mağdurun haklarının bir an önce
sağlanması ve bunun karşılığı olarak da
cezalarda bir miktar indirim yapılması düşüncesi var. Bunu da
gözden geçirmemiz lazım.
Cezaevlerinin
standartları gerçekten diğer ülkelerinkine göre yüksektir. Avrupaya
gittiğimiz zaman oradaki vatandaşlarımız bize
şunları söylemektedir: Bizi Türkiyedeki cezaevlerine alın,
gerekirse şartlı tahliyeden bile istifade etmeyebiliriz. Yani, bu
çok basit bir şey değil. Demek ki oradakiler bizim Türkiyedeki
cezaevlerinden çok daha kötü, bunu hepimiz biliyoruz.
Ceza infaz kurumlarında
rehabilitasyon son derece iyi uygulanmaktadır. Bunun yanında,
eğitim öğretime önem verilmektedir; ceza infaz kurumlarının
personeli sık sık eğitimden geçirilmektedir.
Cezaevinde bugün ortaokula
giden 7 bin, açık öğretim fakültesine giden 16 bin, örgün
öğretime giden, uzaktan eğitime giden 3 bin küsur vesaire, 27 bin
kişi mevcuttur. Sanki bir eğitim kurumu gibi de işlevine devam
etmektedir.
Cezaevleri Türkiyede
gerçekten en çok denetlenen yerlerden birisidir. Daha önce bizim de bir
zamanlar görev yaptığımız cezaevleri izleme kurulları
vardı, 15 Temmuz darbesinden
sonra, olağanüstü hâlle birlikte bu kurullar feshedildi, yani kurullarda
görev yapanlar daha önceki paralel yargının hâkimleri tarafından
atanmış olduklarından dolayı görevlerinden alındı
ve yerlerine de, 144 ceza infaz kurumuna bu izleme kurullarının
atamaları büyük ölçüde yapıldı. Bakanlıktan
aldığımız bilgi bunu gösteriyor.
İşkenceye gelince.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetleri daha önceki hiçbir
hükûmetin önemsemediği kadar işkenceye çok büyük bir yer
ayırmıştır. 5237 sayılı -yani bugün yürürlükte
olan- Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girmeden önce, yanılmıyorsam
2003 yılında ilk yaptığımız işlerden birisi
işkenceyle ilgili hükümlerin değiştirilmesi ve
ağırlaştırılması olmuştur.
Yeni Ceza Kanunumuzda da
işkenceyle ilgili 94üncü maddesinde, insan onuruyla
bağdaşmayan, bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine,
algılama ve idrak yeteneğinin etkilenmesine yol açacak
davranışlarda bulunan kamu görevlisine üç ila on iki yıl
arasında hapis cezası öngörülmüştür. Nitelikli hâllerinde ise
on-on beş yıla kadar çıkar. Neticesi sebebiyle
ağırlaşmış olan işkence sonucunda ölüm vukua
gelmişse ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası öngörülmektedir ve daha önemlisi önceki yıllarda işkence
yapanların kim olduğunun tespit edilemediği düşüncesiyle
zaman aşımına uğrayan davalar artık ortadan
kalkmıştır, bundan sonra işkencede zaman
aşımı söz konusu değildir, hiçbir soruşturma ve dava
zaman aşımına uğramamaktadır.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) 497 işkence vakası var sadece bu yıl Türkiye
İnsan Hakları Vakfının kayıtlarına göre,
İnsan Hakları Derneğinin kayıtlarına göre.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Ee, o
zaman hangisi varsa
BAŞKAN Sayın
Köylü, siz devam edin lütfen, Genel Kurula hitap edin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) 497; isim isim yazıyor.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
Bakın, lütfen Adalet Bakanlığına tek tek bildirin hangi
vakalar varsa, üzerine gidilecektir.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Adalet Bakanına tek tek bildirelim ya!
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
Şimdi, bakın, arkadaşlar, bu bir tek şey değil.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu, Kamu Denetçiliği Kurumu, İnsan Hakları Eşitlik
Kurumu, izleme kurulları, cumhuriyet savcıları, infaz
hâkimlikleri, Adalet Bakanlığı müfettişleri,
uluslararası düzeyde İşkenceyi Önleme Komitesi gibi birçok kurul
ve komite
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Önleme mekanizması niye kurulmadı? Önleme
mekanizması niye kurulmadı?
BAŞKAN Sayın
Tanrıkulu, lütfen
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
cezaevlerinde işkence var mı yok mu, bunları önlemeye ve
izlemeye gidiyorlar ve kontrol ediyorlar.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Türkiye İnsan Hakları Kurumu altında önleme
mekanizması niye kurulmadı? Hâlen kurulmadı.
BAŞKAN Sayın
Tanrıkulu, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Köylü, siz Genel Kurula hitap edin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Cezaevleri izleme kurulları lağvedildi. Neden
yenisi kurulmuyor?
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
Ayrıca, cezaevlerinde işkence ve kötü muamele olduğuna dair
basında herhangi bir yazı çıktığı takdirde,
Adalet Bakanlığında bunları takip etmek, incelemek için bir
birim kurulmuştur ve bunları incelemekte, takip etmektedir.
Şayet bir işkence varsa rapor edilmektedir.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Birleşmiş Milletler denetmenine neden izin
vermediniz?
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
Ayrıca, suç soruşturmalarında ise bir kişi
yakalandığı takdirde karakola getirildiği anda doktora
muayene ettirilir. Gözaltı süresi bitti, karakoldan adliyeye sevk
edilirken tekrar doktora muayene ettirilir. Bu muayeneler gizlidir ve buradan
çıkan raporların bir sureti cumhuriyet savcısına verilir,
bir sureti de ilgilinin kendisine veya yakınına verilir.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Önleme mekanizması neden kurulmuyor? İşkenceyi
önleme mekanizması neden kurulmuyor Sayın Köylü?
BAŞKAN Sayın
Tanrıkulu, lütfen
Konuşmacının insicamını
bozmayın lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Genel Kurul sizi dinliyor Sayın Köylü.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
Bundan dolayı Türkiyede işkence var demek bence hiçbir şekilde
doğru değildir.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sistematik işkence var. Sistematik işkence var.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Evet,
işkencenin olduğunu söyleyenler varsa gider tek tek isimlerini Adalet
Bakanlığına söyler, onlarla ilgili gerekli işlemler
yapılır.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Bütün gözaltı merkezlerinde sistematik işkence var.
HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) - Bu sebepten dolayı Adalet Bakanı hakkında
verilmiş olan gensoru önergesinin kesinlikle doğru
olmadığını, bence bir şey ifade etmediğini
belirtmek istiyor ve önergenin aleyhinde oy kullanacağımı
belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köylü.
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Gök
LEVENT GÖK
(Ankara) Efendim, kayıtlara geçmesini istediğim bir iki husus var,
izin verirseniz onları kayıtlara geçirmek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
LEVENT GÖK
(Ankara) Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan sayın
sözcü, hâkimlerin nasıl atandıklarını ve nasıl karar
verdiklerini ifade etti ve bunlardan dolayı görevden alındıklarını
ifade etti.
Şimdi
Sayın Başkanım, bu ülkede 2010 yılında bir referandum
yapıldı ve HSYKnın yapısı belirlendi. O HSYKnın
yapısının belirlenmesine Cumhuriyet Halk Partisi şiddetle
karşı çıktı. Ve bugün gelinen yapıda iktidar
partisinin 2010 yılında Demokratikleşmeyi
sağlayacağız. iddiasıyla ortaya getirdiği Anayasa
değişikliğindeki o HSYK yapısının çok büyük bir
etkisi vardır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak tabloyu gördük,
Yanlış yapıyorsunuz dedik. Ama Anayasada yapılan
değişiklikle, referanduma sunulan oylamayla o madde geçti ve HSYK
bugünkü hâkimleri doğurdu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, sataşmadan mı
cevap veriyor, yorum mu yapıyor!
LEVENT GÖK
(Ankara) İki yıl önce, burada, Danıştay ve
Yargıtaydaki daire sayıları ve üyelerin sayısı
artırıldığında yine çıktık dedik ki:
Yanlış yapıyorsunuz. Gerekçe olarak bize FETÖyle mücadele
söylenildi.
BAŞKAN
Toparlayın lütfen Sayın Gök.
LEVENT GÖK
(Ankara) - Sayılar artırıldı ama gelinen noktada
bakıldı ki, alınanlar gene FETÖcüymüş. Daha sonra,
şimdi onlar tasfiye ediliyor. Şimdi, biz ne dediysek hepsi doğru
çıktı.
Anayasa
Mahkemesinin bir üyesinin nasıl atandığını tutanaklara
geçirmek istiyorum. 26 Şubat 2010 tarihinde Anayasa Mahkemesinde raportör
olarak çalışan bir kişi Denizcilik Bakanlığı
Müsteşar yardımcılığına getirildi. Bugünkü
Sayın Başbakan Binali Yıldırımın
Bakanlığı döneminde. Konu ne? Arkadaş hukukçu ama
Denizcilik Bakanlığı Müsteşar
yardımcılığına getirilerek bir unvan verildi
kendisine.
BAŞKAN - Sayın
Gök, tamamlayın lütfen.
LEVENT GÖK
(Ankara) Ve otuz bir gün Denizcilik Bakanlığında
çalıştırıldıktan sonra -yani Binali
Yıldırımın himayesinde ve denetiminde
çalıştıktan sonra- Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandı
tam 2010 yılında. Biz yine kalktık Bu yapılan usulsüzdür,
yanlış yapıyorsunuz. dedik 2010 tarihinde. O gelinen noktadan
sonra, tam altı yıl sonra bu kişi FETÖ üyeliğinden
dolayı Anayasa Mahkemesi üyeliğinden çıkarıldı.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
LEVENT GÖK (Ankara) Gelinen
noktada iktidar partisinin bu yanlış ve ikircikli
tutumlarının payı olduğunu zabıtlara geçirmek istedim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Şimdi, Hükûmet
adına Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ konuşacak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bozdağ.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; HDPnin hakkımda verdiği gensoru önerisi vesilesiyle
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında
özellikle ifade etmek isterim ki gensoru müessesesi Anayasamızda ve
İç Tüzükümüzde belirtilen esaslar çerçevesinde
kullanılmamaktadır. Bunu bugün Sayın Başbakanımız
da ifade etti. Bu gensoruyu okuduğumuzda da bunu çok net bir şekilde
görebiliyoruz. Afaki, soyut, genel değerlendirmeler; daha da önemlisi, ilk
defa bir bakana görüşlerini açıkladı diye gensoru veriliyor.
Benim bir değerlendirmem var, alınıyor, buraya konuyor ve
gensoru konusu yapılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında her düşüncenin özgürce ifade edilmesini
hepimiz savunuyoruz ama bir bakıyoruz, benim kanaatimden dolayı Bu
bakan düşsün. diye gensoru veriliyor. Meclis tarihinde Kanaatlerinden
dolayı bakanlığını sona erdirelim, bunu
düşürelim. diye gensoru verilmesi var mıdır yok mudur
bilmiyorum ama varsa bu en önemlilerinden biri. Benim bildiğim ilk,
sordum, böyle bir şey yok ama hayırlı olsun. Meclisimiz çok
gensoru gördü, gensoru vasfı taşımadığı için
Ama, bu gensoru vesilesiyle de pek çok konuda itham yapıldığı
için bazı hususları gensoru vasfını taşımasa dahi
ifade etmek istiyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü Türkiyede
yaşandı mı? Yaşandı. Aradan geçen zaman içerisinde
bizim 15 Temmuz yaşanmamış gibi hareket etme imkânımız
var mı? Bu Meclis bombalandı, pek çok insanımız
hayatını kaybetti, pek çok kişi yaralandı,
bazıları elini, ayağını, gözünü kaybetti, sakat
kaldı; Türkiyenin demokrasisi, anayasal düzeni, seçilmiş
organlarının tamamı yok edilmek istendi. Böylesi büyük bir
tehlike ve tehdit geçirdikten sonra, Türkiye âdeta uçurumun kenarından milletimizin
birlikte hareketiyle kurtulduktan sonra, Türkiyeyi buraya getiren ve bundan
sonra daha büyük felaketlere götürmek isteyen Fetullahçı terör örgütü ve
onunla irtibatlı, iltisaklı, üyelik irtibatı bulunanlarla ilgili
çalışma yapmamamız, bu konuda herhangi bir adım
atmamamız bizim bu Meclise, Anayasaya, vazifemize ihanet olmaz mı?
Elbette olur. Onun için biz ne yapıyoruz? 15 Temmuz 2016da ortaya
çıkan bu olağanüstü durumdan Türkiyeyi çıkarmak ve olağan
duruma behemehâl geçirmek için olağanüstü hâl ilan ettik. Olağanüstü
hâl esasında Hükûmetin etkin, hızlı karar alması ve bu
kararları netice alıcı bir şekilde süratle uygulaması
için getirildi; Türkiyeyi bu tehlikeden, bu tehditten kısa sürede
kurtarmak ve demokrasimizi, millî irademizi, hukuk devletimizi daha fazla
tahkim ederek daha güvenli bir şekilde geleceğe taşımak
için ilan edildi, yoksa bunları yok etmek isteyenlere güç ve kudret vermek
için yapılmadı.
Bugüne kadar
OHAL uygulamalarına baktığınızda, tamamının
anayasal ilkeler çerçevesinde uygulamalar olduğunu ve OHALin de bir
anayasal müessese olduğunu buradan bir kez daha ifade etmek isterim. Her
şey şeffaf bir şekilde ve OHALle ilgili, Türkiye'nin
karşı karşıya kaldığı tehdidi önlemeye
yönelik zorunlu, acil ve orantılı tedbirler amacına dönüktür ve
buna göre adımlar atılmaktadır. Bu son derece önemli ve tarihî
görevi Parlamentonun verdiği yetkiyle yapıyoruz,
Anayasamızın verdiği yetkiyle yapıyoruz, bunu
yapmamız da gerekiyor. Demokrasimizi korumak istiyorsak, Parlamentonun bir
daha bombalanmamasını istiyorsak, Türkiye'de
başkalarının darbe rüyası kurmalarını
istemiyorsak Türkiye olarak bu adımları kararlı bir şekilde
atmamız gerekmektedir. Bizim yaptığımız da budur.
Esasında bu yaptıklarımızdan dolayı takdir edilmemiz
lazım. Gensoruya muhatap olmamızı değil, Doğru
işler yapıyorsunuz. Devleti, milleti, anayasal düzenimizi her türlü
tehlike ve tehditten kurtarmak için ciddi kararlar alıyorsunuz.
Bunların gereklerini yapıyorsunuz. Milletimize ve devletimize önemli
görevler ifa ediyorsunuz. diye takdir edilmeyi ben beklerdim işin
doğrusu. Böyle adımlar atıyoruz. Yaptığımız
düzenlemelere baktığınızda bunu net bir şekilde
göreceğiz. Devletin içerisinde öbeklenmiş, devlet içerisinde bir
devlet yapısı olarak ortaya çıkmış bir
yapının siz farkına vardıktan sonra bununla ilgili
gereğini yapmakla mükellefsiniz. Türkiye bunun farkına vardı
mı? Vardı. Burada çok söylendi, başka zamanlarda da ifade
ediliyor, daha önce de bunun farkına varıldı. Çok net söylüyorum:
Türkiye'de Fetullahçı terör örgütü üyeleri ve bunun kurucu ve yöneticisi
terörist Gülenin bugünkü anlamda tehlike ve tehdit olduğunun farkına
varan tek siyasi lider Türkiye'nin Cumhurbaşkanı -ilk önce varan
diyorum- Sayın Recep Tayyip Erdoğandır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ZİHNİ AÇBA (Sakarya)
Yapmayın ya, yapmayın!
AHMET YILDIRIM (Muş)
En son liderdir.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Ne alakası var ya! Yuh yani! Yıllardır size
uyarı yapılıyor, yıllardır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Sayın Bahçeli bu konuda açıklamalar
yapmıştır daha önce. Aynı şekilde CHPnin de
açıklamaları vardır, HDPnin de açıklamaları
vardır, medyada başka çevrelerin de açıklamaları
vardır.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Sizin o zamanki düzenlemeleriniz neydi?
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Ama, altını çizerek söylüyorum: Bu
açıklamaların büyük bir kısmı esasında başı
örtülü veyahut da muhafazakâr bir yapı nedeniyle bir karşı
duruş, yoksa anayasal düzen Türkiye'de demokrasi, rejim, hukuk devleti
için bir tehlike ve tehdit oluşturduğu gerekçesiyle değil.
TSKnın içerisinde başka yerlerde FETÖcü diye temizlik
yapılırken FETÖcüler içki içiyordu ama orada mütedeyyin insanlar
FETÖcü diye tasfiye ediliyordu.
ZİHNİ AÇBA
(Sakarya) O adam kimin muhterem hoca efendisiydi, kimin?
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, bakın, bunu çok net söylüyoruz, çok
net. Onun için de diyoruz ki bakın, bunun büyük bir tehlike ve tehdit
olduğunun farkına biz vardık ve vardığımız
andan itibaren de çok net tavır koyduk, çok net tavır koyduk.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Çok geç kaldınız.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Darbe yapıldıktan sonra tavır koydunuz.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Milletimizin hukukunu korumak için, demokrasimizi
korumak için, devletimizi korumak için çok net tavırlar koyduk, bir sürü
de bedel ödedik, ödemeye de devam ediyoruz ama Türkiye'yi Fetullahçı terör
örgütü ve diğer terör örgütlerinin unsurlarından -devletin en
azından yönetim aygıtını- tamamen temizleyeceğiz.
Bundan kimsenin ama kimsenin endişesi olmamalı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Hiçbir devlet kendi
çalıştırdığı insanların terör örgütleriyle
irtibatlı, iltisaklı veya onların talimatlarıyla hareket
eden birisi olmasını kabul etmez, hele hukuk devletleri asla kabul
etmez. Ne Avrupada ne Amerikada ne de başka bir yerde DEAŞ terör
örgütü üyesi veya bu örgüte çalışan veya El Kaide terör örgütü üyesi
veya bu örgüte çalışan, ona bulunduğu görevler itibarıyla
destek veren ve ona yardım yapan, yataklık yapan birini kimse
devlette çalıştırmaz. Devletin anayasal düzenine ve devletin
hukukuna, devletin yapısına sadakatini her devlet
çalıştırdığında arar. Ne yapıyoruz biz?
Devletin içerisinde terör örgütleriyle iltisaklı, irtibatlı
olduğu değerlendirilenlerle ilgili kararlar alıyoruz,
adımlar atıyoruz. PKKya veya FETÖye veya başka terör
örgütlerine eleman devşirmeye devam etmelerine izin mi verelim? Okullardan
daha öğrencileri kandırıp beynini yıkayıp
göndermelerine göz mü yumacağız? Hiç kimse şunu söyleyemez: AK
PARTİ Hükûmeti kendine muhalifleri kamunun içinden ayıklıyor.
Bizim yaptığımız çok net: Terör örgütleriye üyelik, irtibat
ya da iltisakı olan ve terör örgütlerine destek verdiği
değerlendirilenlerle ilgili adımlar atıyoruz. Bu, idari tasarruflar
içindir. Tabii ceza yargılaması için yapılacak şey
ayrı, onun hukuku ayrı. Mahkemeler onun gereği ne ise usul ve
mevzuat çerçevesinde elbette yapacaktır ama bunu yapmak bizim
vazifemizdir.
Türkiyede devletin
içerisindeki terör örgütlerine destek verenlerle ilgili, bunlarla irtibat,
iltisak kuranlarla ilgili adım atmak bu devletin en temel
hakkıdır. Hiçbir devlet teröristlerle çalışmaya zorlanamaz;
terör örgütleriyle irtibatı, iltisakı olduğu
değerlendirilenleri kamuda istihdam etmeye mecbur edilemez. Dünyada
başka arındırma kanunları da var. Hepsinde aynı
şeyi görüyoruz. Biz de aynısını yapıyoruz. Avrupada
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasından
sonra uygulanan arındırma kanunları ne ise esasında bizim
yaptığımızın da ondan pek fazla bir farkı yoktur.
Biz de onu yapıyoruz.
Yargıya ilişkin
konuya gelince. Yargının içerisinde elbette hâkim ve
savcıların bir bağımsızlığı, bir
teminatı var. Bizim Anayasamızın 138inci maddesi Mahkemeler
bağımsızdır. diyor. Hâkimler görevini yaparken Anayasa,
kanun ve hukuka bağlı bir vicdanla karar veriyor. Vicdanı
bağımsız bırakmıyor. Neden? Vicdan, eğer bir yere
bağlı olmazsa rüzgâra bağlı olur, dine, mezhebe,
ideolojiye, siyasete bağlı olur; o zaman o vicdan zulme vasıta
olur. Anayasa getirmiş vicdanı sağlam kazığa
bağlamış. Nedir o? Anayasadır. Nedir o? Hukuktur. Nedir o?
Kanundur. Buraya bağlı olacak vicdan, buraya uygun karar verecek
vicdan. Aksi takdirde FETÖye bağlı karar verebilir, başka yere
bağlı bir karar verebilir. Onun için Anayasa ne yapmış bunu?
Getirip buraya koymuş. Hâkimlik, savcılık teminatını
niçin veriyor? Yargı görevini yapanlar bağımsız görev
yapsınlar, herhangi bir baskı, korku, tehdit altında kalmadan
özgürce ve cesurca karar versinler diye bu yapılmış; yoksa terör
örgütlerine üye olsunlar, terör örgütlerinden talimat alsınlar, terör
örgütlerinden aldıkları talimat doğrultusunda soruşturma
açsınlar, yargılama yapsınlar, karar versinler, tutuklama
yapsınlar diye bir teminat değildir bu. Onun için, bunu birbirinden
ayırmamız gerekiyor, yapılan da tam budur. Mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
çerçevesinde, bu teminatı yok etmek maksadıyla atılan bu
adımları
Anayasamızın 139uncu maddesinde meslekte
kalmaları uygun görülmeyeceklere ilişkin kanuni bir düzenleme
yapıldı, bu düzenlemeye göre adımlar atılıyor.
Yapılan da tam da mahkemelerin
bağımsızlığını korumak içindir, hâkimlerin
tarafsızlığını korumak içindir ve terör örgütüyle
iltisaklı, irtibatlı olduğu değerlendirilenlerle ilgili
millette yargıya duyulan olumsuz güveni ortadan kaldırmaya dönük son
derece önemli bir adımdır. Yargıya güveni de bu
güçlendirmiştir. Yargının içerisinde, davasını görmesi
için geldiği bir savcının, hâkimin veya orada bulunan bir
yargı mensubunun herhangi bir terör örgütüyle irtibatlı,
iltisaklı olduğunu biri değerlendirse ondan rahatsız
olurum. Onun için, milletimizi böyle bir şeyle yüz yüze bırakmak
doğru değildir. Yargıya güveni, hukuk devletinin gereklerini tam
inşa ediyorsak terör örgütünün yargıyı ve hukuk devletini rehin
almasına asla izin vermememiz lazım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bizim de
yaptığımız budur, FETÖnün yargıyı ve hukuk
devletimizi rehin almasına müdahale etmektir. Bu, yargıya müdahale
değildir. Onun altını özellikle çizmek istiyorum.
Diğer bir konu,
cezaevlerinde kötü muamele ve işkence hususudur. Biraz önce Hakkı Bey
de ifade ettiler, Türkiye'nin ceza ve tutukevlerinde kötü muamele ve
işkence konusunda sıfır tolerans uygulaması vardır.
Ben çok net söylüyorum
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Böyle bir şey olamaz ya.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Kim ki diyorsa Türkiye'nin cezaevlerinde kötü muamele,
işkence vardır. çok net diyorum, cezaevinin adını verin
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Söyledim.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) -
kime yapıldı, söyleyin, nerede
yapıldı söyleyin, ne zaman yapıldı, söyleyin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Geçen hafta Aydın Cezaevi
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Eğer biz gereğini yapmazsak o zaman gelin,
gensoruyu o zaman verin, o zaman.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Söyledik, isim verdim.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Biz size şunu söyledik, siz gereğini
yapmadınız. Biz adres gösterdik, adrese gitmediniz; isim verdik,
yapmadınız. Genel, soyut değerlendirmeler yapıyor.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Geçen
hafta Aydın Cezaeviyle ilgili soru önergesi verdim.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Cezaevlerine gidelim, tek tek gezelim, var mı yok mu? Ya biz Yok.
diyoruz. O zaman aksini iddia eden diyecek ki: Var, adı da Ali, Veli,
Bekir, Hasan, şu. Falan yerde oldu, şu zaman oldu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sertaç
Sapmaz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Biz
gereğini yapmazsak bize gensoruyu o zaman vereceksiniz. Şimdi biz
diyoruz: Bunu yapın. İsimler var. Birim kurdum ben şimdi Ceza
ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünde, hem İnternet medyasını
hem de bütün medyayı her dakika tarıyorlar, bu konuda çıkan
bütün haberleri -aslı var, yok- inceliyorlar ve ona göre de
açıklamalarını yapıyorlar. Aslı varsa üzerini
örtmeyiz, örttürmeyiz de derhâl müfettiş gönderiyoruz hem
Bakanlığımızın Teftiş Kurulu var hem CTEnin
kontrolörleri var hem cumhuriyet savcıları var; bütün bu
kanalların üzerinden işin üzerine gidiyor ve gereken neyse onu
tereddütsüz yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Biz buna tolerans
gösteremeyiz. Ama isim yok, adres yok; var
Nereden çıktı son bir iki
aydır bu? Çok net söylüyorum, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün
başarısızlıkla sonuçlanmasının arkasından
hem Fetullahçı terör örgütünün kurucusu, lideri, terörist Gülen hem de bölücü
terör örgütü PKK iş birliğiyle uluslararası alanda ve Türkiye'nin
içerisinde Türkiye'nin cezaevlerinde kötü muamele ve işkence
vardır. propagandası başlatıldı, kampanyası
yürütülüyor. CPT geldi, cezaevlerini gezdi, bana bazı şeyler
söylediler, İsim verin, üzerine gideyim. dedim. Gizli. dediler, isim
vermediler.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) E
raporları gizli ama onların.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ben
şunu çok net söylüyorum bakın, burada, Genel Kurulda da söylüyorum:
Hangi cezaevinde, nerede, kime, isim varsa, lütfen, cumhuriyet savcılıklarına
bildirin, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne bildirin, Adalet
Bakanı olarak bizzat bana bildirin; üzerine gideceğiz, kimsenin
gözünün yaşına bakmayacağız, bakılmasına da izin
vermeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Cezaevlerindeki herkes bize emanettir, ailesinin bize emanetidir. Onların
sağlıklarından da biz sorumluyuz, onların her türlü
ihtiyacını gidermekten de biz sorumluyuz. Burada bir eksiklik varsa
üzerini örtmeyiz, örttürmeyiz, örtülmesine, örttürülmesine de asla izin
vermeyiz.
Ben, çıkan haberleri
incelettim, şimdiye kadar incelettirdiklerimde aslı olan bir şey
çıkmadı. Çıktığı zaman da -çok net söylüyorum-
hiç toleranssız üzerine gideriz, kamuoyuna da açıklarız,
Şurada var, üzerine gidiyoruz, şunu yaptık, bunu yaptık.
Bundan sonra da Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğündeki bu birimi herkesin
takip etmesini istiyorum çünkü bütün açıklamalar oradan ayrıca
yapılacaktır.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) İzleme kurulları
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Cezaevleri izleme kurullarına da izin veriyoruz,
hepsine veriyoruz, hiçbir sıkıntı yok. İzleme
kurullarını biz lağvettik, yenileri kuruldu, şu anda
faaliyete başladılar. Bir sıkıntı yok. İnsan Hakları
Eşitlik Kurumu inceleyebiliyor, ombudsman var, Anayasa Mahkemesi bireysel
başvuru denetimi var, Meclis İnsan Hakları Komisyonu var,
savcıların denetimi, infaz hâkimliklerinin şikâyet, itiraz
üzerine yaptıkları denetimler var, alabildiğine bir denetim var.
Biz, bundan hiç kaçmadık, hiç de kaçmıyoruz, kaçmaya da niyetimiz yok
çünkü en güçlü olduğumuz yer burası, bunu göstermekten biz niye
kaçınalım? Hiçbir endişemiz yok. Bunun, bu konunun büyük bir
kampanya olduğunu buradan özellikle ifade etmek isterim.
Cumhurbaşkanımızın
görev ve yetkileri Anayasada belli. Neye göre görevini yapıyor
Cumhurbaşkanımız? Anayasaya göre görev yapıyor.
LEVENT GÖK (Ankara)
Anayasaya göre yapsa mesele yok.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Anayasada ne diyor 8inci madde, yürütme yetki ve
görevi kim tarafından yerine getirilir diyor? Orada açıkça
yazıyor.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Tarafsız olmak zorunda.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bak, kim tarafından yerine getirilir?
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir.
Anayasa ikisine beraber vermiş, ayırmamış da,
ve
demiş. Siz bu maddeyi yok mu sayıyorsunuz? Var burada. 104üncü madde
Devletin başıdır. diyor,
Devlet organlarının
uyumlu olmasını, Anayasanın doğru uygulanmasını
gözetir. diyor, önemli görevler veriyor. Yasamaya, yürütmeye, yargıya
dair, orada bir dizi görevler var. Ne yapıyor Türkiyenin
Cumhurbaşkanı? Anayasadaki yetkilerini Anayasaya uygun bir
şekilde kullanıyor. Muhtarlarla toplantı yapmasına
Anayasanın bir engeli var mı? Yok. Açılış
yapmasına bir engeli var mı? Yok. Bir toplantıya katılmasını
Anayasa yasaklıyor mu? Yok. Bakanlar Kurulunu toplantıya
çağırmasına anayasal engel var mı? Yok. Anayasa yetki
veriyor. Sayın Sezer kullanmamış, kullansaydı. Mâni bir hâl
var mıydı? Yoktu. Başka cumhurbaşkanları
kullansaydı. Var mı mâni bir hâl? Yok.
Bakın, 10 Ağustos
2014te Cumhurbaşkanını halkın seçmesinden sonra Türkiye
Cumhurbaşkanının Anayasada var olan bu yetkilerinin hepsini
kullanması onun zaten Anayasadan kaynaklanan hakkı olduğu gibi,
bir de milletin ona yüklediği büyük bir sorumluluktur. O sorumluluğun
gereğini yerine getiriyor. Benim söylediğim Türkiyenin realitesini
görmek açısındandır. Geçmişte de söyledim. Yoksa
Cumhurbaşkanı Anayasaya aykırı davranıyor. demedim.
Sayın Cumhurbaşkanı Anayasaya
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla)
uygun davranıyor ve Anayasaya uygun Türkiyenin
yönetiminde kendi yetki ve görevlerini yerine getiriyor.
Ben tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bozdağ.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Bakan, konuşması esnasında bizim
gerçeklerden kopup afaki bilgilerle ve tamamen kendisinin daha önce Mecliste
yaptığı konuşmalara dayanarak gensoru hazırladığımızı
ve gensoru müessesesini de sulandırdığımızı iddia
etti. Defalarca da bizi bu konuda ciddiyete davet etti. Açık bir
sataşmada bulundu. Sataşmadan söz istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun iki
dakika.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Filiz Kerestecioğlu grubumuz adına
konuşacak.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
İki dakika süreniz.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın
(11/13) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Değerli
milletvekilleri, Sayın Başkan; önergemiz çok açık. Önergemizde
işkence sonucu ameliyat geçirdiği söylenen insanlar dahi var. Her
cezaevinde işkence var, her yerden işkence şikâyetleri geliyor.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) İsmini verin, bakalım Filiz Hanım, yok
öyle bir şey.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) İsmini biz vermeyiz size,
ismini bütün önergelerimizde
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bakın, burada ameliyat geçiren kimse lütfen ismini
söyleyin.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) İnsicamımı
bozuyor Sayın Bakan. Süreyi uzatacak mısınız?
BAŞKAN Siz lütfen
Genel Kurula hitap edin, ben gerekli düzeni sağlamaya
çalışırım.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Söyle, yok öyle biri. Varsa söyleyin, ben gerekeni
yapacağım.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) İsmini hatırlayın lütfen. Kimse ismini
açıklayın, gerekeni yapayım.
BAŞKAN - Sayın
Bakan, lütfen
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Ben Adalet Bakanı
değilim. Birisi Adalet Bakanıysa eğer bu ülkede işkenceyi
önleme sorumluluğu vardır. Sayın Metiner nerede? Burada
oturuyordu. Ne dedi Sayın Metiner, Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı
15 Temmuz darbe girişiminden sonra cezaevlerinden gelen kötü muamele ve
işkence iddialarıyla ilgili inceleme yapmayacağız. dedi.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Yalan söylüyorsunuz.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Siz ne yaptınız
bununla ilgili? Adaleti sağlayacak olan sizsiniz. O insan görevinde
kalamaz. Bütün gazeteler bunu yazdı.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Yalan söylüyorsunuz, yalan.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Gazetelerin yazdığının hepsi doğru mudur?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
FİLİZ KERESTECİOĞLU
DEMİR (Devamla) Eğer kalkıp da Anayasayla ilgili Fiilî
Başkanlık durumu yok mu? İstediğiniz kadar Yok. deyin.
sözünü benim annem söylese görüş açıklamak olur.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Gözaltında. dediğiniz adam villadan çıktı ya, yaşıyor
hayatını villada. Hangi villada yaşıyordu?
BAŞKAN Sayın Bak
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Ama bir Adalet Bakanı
Fiilî başkanlık yok mu? derse Anayasayı ihlal etmiş
olur. O kadar kolay değil.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Gözaltında. dediğiniz villada çıktı.
BAŞKAN Sayın Bak,
lütfen
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) O kadar kolay değil.
Hepsinin hesabını vereceksiniz ve sizlerin de bu anlamda hukuk, hak
ihlallerinden yargılandığınız günler gelecek ve o
zaman İşkence yok, işkence yok. diyen hükûmetlerle
karşılaştığınızda
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Hurşitin villasında çıktı Erbilde.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla)
yine bizler
kalkacağız, diyeceğiz ki: İşkence var, bunları
biz soruşturacağız. (HDP sıralarından
alkışlar)
MEHMET METİNER
(İstanbul) Sayın Başkanım, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Metiner, buyurun.
MEHMET METİNER
(İstanbul) Adımı anarak bana ait olmayan birtakım laflar
ileri sürdü doğru olmayan iddialar üzerinden. Dolayısıyla,
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun iki
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Adam cezaevinde. dediler, villada çıktı ya.
BAŞKAN Sayın Bak,
lütfen
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Metinerin, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET METİNER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hani
Yanlış otursan da doğru söyle. derler ya, biz hem doğru
oturup hem de doğru konuşanlardanız. FETÖnün kara
propagandası üzerinden burada söz söylemek HDPye yakışıyor
olabilir. O lafların hiçbiri bana ait değildir. Ben Türkiyede,
Türkiyenin cezaevlerinde o alçak, hain FETÖcülerin İşkence ve kötü
muamele vardır. demelerinin kara bir propaganda olduğunu, şayet
işkence ve kötü muamele olursa AK PARTİ iktidarı olarak üstüne
gideceğimizi, bu konuda da herkesten daha fazla duyarlı
olduğumuzu söyledim ama dilinde ve elinde kan olanların demokrasi
mavalı okuması da yüce milletimizin takdirlerine arz olunur.
Çok teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Kanlı olan sensin! Kanlı olan sensin!
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın
Akçay sisteme girmiş, ona söz vereyim, daha sonra sizi dinleyeceğim
Sayın Baluken.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Gözaltındaymış ama villada!
BAŞKAN Sayın
Akçay, buyurun, bir dakika.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın (11/13) esas
numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Bakan
konuşmasında FETÖ olgusunu ilk fark eden lider olarak Sayın
Erdoğanı zikretti. Daha sonra da gerçi Sayın Genel
Başkanımızın adını da zikretmek suretiyle
görüşünü tevil etmeye gayret etmekle birlikte, sırası ve yeri
olmamakla beraber, bazı hatırlatmayı yapmak da maalesef şart
olmuştur.
FETÖ olgusunu ilk fark eden
lider Sayın Erdoğan değildir, belki de en son fark eden ve bu
FETÖ olgusuna uyanan lider ve grup Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu olmuştur; bu tarihî bir hakikattir.
12 Eylül
2010 Anayasa referandumu için, o zaman Fetullah Gülen Hoca Efendi
dediğiniz bu ihanet çetesinin elebaşı Mezardaki bile
kalkıp Evet oyu kullansın. dediğinde...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika daha ek süre veriyorum.
Lütfen
tamamlayın Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) ...Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli
Mayıs 2010da Mezardaki oy kullanamaz, Fetullah Gülen Pensilvanyadan
kendisi gelip oy kullansın. dediğinde, pek çok siyasi tepki yine
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan, bazı sayın bakanlardan ve
Sayın Erdoğandan gelmişti.
Yine,
2011 Mayısta Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli
Fetullah Gülen faaliyetlerini durdursun, Türkiye'ye gelsin, hakkındaki
iddialara cevap versin. dediğinde de maalesef Sayın Erdoğan
bunu Hoca Efendiye saldırı ihanet derecesindedir. şeklinde
tanımlıyordu, tarih Mayıs 2011. Şimdi, bunları
konuşmanın ne yeri ne zamanı ve gerekli de görmüyoruz. Fakat,
bazı tarihî hakikatleri de not etmekte fayda var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bu
konuda söylenecek daha çok şey olmakla birlikte, süremizin yeterli
olmayışı nedeniyle şimdilik bu kadarıyla yetiniyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, demin kürsüden konuşan hatip
hem partimizi Fetullahçı yapılanmanın kara
propagandasını buraya taşımakla suçladı hem de eli
kanlı gibi hakaretlere varan şeyler söyledi.
BAŞKAN İki dakika
sizi de dinleyelim. (HDP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukenin, İstanbul Milletvekili Mehmet Metinerin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gensorunun Adalet Bakanı
tarafından ne kadar ciddiye alındığı bu kürsüde
yaptığı konuşmada belli. Bakın, burada bir buçuk
sayfalık bir metin var. Bu bir buçuk sayfa metni bile okumadığını
Adalet Bakanı bu kürsüden ifade etti. Meclisteki konuşmalarım
diyor. Ya, burada, bir buçuk sayfada bir tek cümle var, onun
dışında tamamen OHALle ilgili yapılan hukuksuzluklar,
gözaltı, tutuklama, işkence iddiaları, bu mevcut mevzuatı,
yasal düzenlemeleri tamamen ortadan kaldıran bütün uygulamalar, hâkim ve
savcıların tutuklanmasıyla ilgili pratikler var. Bir tek cümleyi
sokaktan geçen herhangi bir vatandaş kullanmış olsa gensorunun
içerisine girmez ama Adalet Bakanı olarak siz
kullandığınızda, Biz rejimi değiştirdik.
Yasaları, Anayasayı artık elimizin tersiyle bir kenara ittik.
dediğinizde buraya girmiş olur. Dolayısıyla, Binali
Yıldırımın bu konuyla ilgili ciddiyeti neyse sizin de bu
gensoruyu okumayarak bu gensoruya yaklaşımınız ve
ciddiyetiniz odur.
Şimdi, Fetullahçı
yapılanmayla HDPyi ilişkilendirme çabasına hiçbir cevap falan
vermeyeceğim. Ne istediler de vermedik. diyen, parsel parsel
şehirleri onlara peşkeş çeken, bütün belediye
imkânlarını, kamusal imkânları onların
ayaklarının altına sunan yapı kimdir? Bütün Türkiye kamuoyu
biliyor.
Eli kanlı meselesine de
gelince
7 Haziran seçiminden sonra bu ülkede başkan olamadı diye
bütün bu kanlı süreci kim başlatmış? Türkiye kamuoyu
biliyor. Ya Başkanlık ya kaos., 400 vekil verin, bu işi huzur
içinde çözelim. diyenlerin
ERTUĞRUL
SOYSAL (Yozgat) Bayatladı, bayatladı.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) -
Suruçta, Diyarbakırda, Ankarada, Surda, Cizrede,
Silopide akıttıkları kan yetmiyor, şimdi Musula,
Rojavaya seferler düzenlemeye hazırlanıyor. Bu kanı akıttıkça
oyunun arttığını düşünenlerin, bırakın
elini, boğazına kadar kanlı olduğunu, kan içinde
olduğunu ifade ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baluken.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan
Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirelin, 15 Temmuz darbe girişimin
ardından gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle
yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini önleyemediği
iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/13) (Devam)
BAŞKAN -
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkındaki gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.46
ÜÇNÜCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Bu kısmın 2nci
sırasında yer alan, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Grup Başkanvekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris
Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel'in sokağa
çıkma yasakları nedeniyle oluşan eğitim hakkı
ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından
öğretmenlerin meslekten ihracı ve açığa
alınmasında hak ihlallerine sebebiyet verdiği, mülakata
dayalı sözleşmeli öğretmen alımıyla kadrolaşmaya
ve eğitimde güvencesiz istihdama yol açtığı ve proje okulu
uygulaması ile eğitimin niteliğini değiştirmeyi
amaçladığı iddiasıyla Milli Eğitim Bakanı
İsmet Yılmaz hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin (11/12) esas numaralı Gensoru Önergesinin görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- HDP Grubu adına, Grup Başkan
Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır
Milletvekili Çağlar Demirel'in, sokağa çıkma yasakları
nedeniyle oluşan eğitim hakkı ihlallerini gideremediği, 15
Temmuz darbe girişiminin ardından öğretmenlerin meslekten
ihracı ve açığa alınmasında hak ihlallerine sebebiyet
verdiği, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen
alımıyla kadrolaşmaya ve eğitimde güvencesiz istihdama yol
açtığı ve proje okulu uygulamasıyla eğitimin
niteliğini değiştirmeyi amaçladığı iddiasıyla
Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/12)
BAŞKAN Hükûmet?
Yerinde.
Önerge daha önce
bastırılıp dağıtıldığı ve Genel
Kurulun 25/10/2016 tarihli 11inci Birleşiminde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 99uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden
bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri önerge
sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahipleri adına
Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul; Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet
Yıldırım; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Zühal Topcu; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Eskişehir Milletvekili Sayın Gaye Usluer; Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan; Hükûmet
adına da Millî Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz
konuşacaklardır.
Şimdi, ilk
olarak, önerge sahipleri adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut
Toğrulu kürsüye davet ediyorum.
Buyurun
Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, eğitim öğretim çağında bulunan bütün çocukların
eğitim olanaklarına ulaşması, fiziksel ve ekonomik olarak
eğitime erişimi ile beceri ve yeteneklerine göre eğitim görme
hakkı birçok uluslararası anlaşma ve birçok anayasal norma göre
garanti altına alınmıştır. Ancak, 7 Haziran
seçimlerinin saray-AKP iktidarı tarafından beğenilmemesi
neticesinde, özellikle Kürt coğrafyasında başlatılan
savaş neticesinde, yıkım savaşı neticesinde
eğitim öğretime 300 binin üzerinde öğrencinin
ulaşımı engellenmiştir. Bölgedeki birçok eğitim
kurumu, değerli arkadaşlar, öğrenci yurdu ve eğitim kurumu
bu hâle dönüştürülmüştür.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Roket atılanları da göster ya, roket
atılanları da göster.
BAŞKAN
Sayın Bak, müdahale etmeyin, lütfen.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Eğitim kurumu burası, dikkatinizi çekiyorum,
eğitim kurumu.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Allah Allah!
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) - Evet, bunlar birer eğitim kurumu ve eğitim
kurumlarını ne hâle getirildiğini göstermek gerekiyor.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Yıkılanları da göster.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Değerli arkadaşlar, tabii, bu yıkım
savaşı sırasında vicdanı olan, vicdanlı birçok
eğitim emekçisi de çeşitli düzeylerde tepkilerini ortaya
koymuşlardır. Özellikle, bildiğiniz üzere, öğretmenlerin
bölgeden çekilmesi sırasında öğretmenler üretimden gelen
haklarını kullanmışlardır. Bunun için, iki olayda
eylem ve etkinlik yapmışlardır:
Birincisi, bildiğiniz
üzere, 10 Ekim Gar Meydanı patlamasından sonra öğretmenler,
eğitim emekçileri Biz barış istiyoruz hemen şimdi.
dedikleri için ve eğitim emekçilerinin ölümüne tepki vermek için 12-13
Ekimde bir iş bırakma eylemi yapmışlardır.
Yine arkasından
Çocuklar eğitimsiz kalmasın, bu savaş suçudur. diyen birçok
eğitim emekçisi 29 Aralıkta sendikalarının
aldığı karar gereği bir günlük iş bırakma eylemi
gerçekleştirdi.
Bu eylemlere katılanlar
hakkında önce soruşturmalar başlatıldı, bir cadı
avına dönüştürüldü. Tam da o sırada üniversitelerde öğretim
üyeleri, öğretim elemanları, üniversite çalışanları
Bu suça ortak olmayacağız. diye barış
çağrısına yönelik bir bildiri imzaladılar. Bu bildiride,
eğitimciler savaşın durmasını talep ederken,
barışın bu ülkede egemen olmasını talep ederken
maalesef yüzlerce, binlerce eğitim emekçisi hakkında soruşturma
başlatıldı.
İşte, tam da
böylesi bir dönemde, biz Eğer barış olmazsa bu ülkede darbe
mekaniği çalışır ve bu ülkede birileri, kendilerinde
başkaca fikriyatlara girme eğilimi gösterir. dediğimiz
sırada, 15 Temmuzda bu ülkede bir darbe girişimi yaşandı.
Daha önce beraber devleti şekillendirdikleri, kamuya yerleştirdikleri
Fetullahçı cemaatin darbe girişimi neticesi
Tabii, AKP, bunu birçok
ağızdan Allahın bir lütfu diye değerlendirdi ve
gerçekten, bu Allahın lütfunu ne hâle dönüştürdüler? Daha önce
haklarında soruşturma başlatılan öğretmenlerle ilgili
önce açığa alma, ardından görevden çıkarma gibi cezalar
verildi.
Değerli arkadaşlar,
bugün öğretmenlikten atılanların sayısı 30.382yi
geçmiş durumda, akademisyen sayısı 3.613ü bulmuş durumda.
Hiçbir soruşturma yapılmadan, hiçbir hukuki yol ve yöntem izlemeden
yapılan bu cadı avı neticesinde eğitim tamamen çökmüş
bir hâle dönüştürüldü.
Tabii, Hükûmet şöyle
düşünüyor büyük ihtimalle: Ben bu ülkede ses çıkaranları
zapturapt altına alırsam herkes bana biat eder. diye düşünüyor.
Bakın, eğitim emekçilerinin
birinden size bir mektup var, size okuyacağım. Eğitim
emekçilerinin sizin bu saldırılarınıza verdiği cevap
şudur. Bakın, Mardinde görev yapan Uşaklı bir
öğretmen Derya Alp size şöyle bir mektubu okumamızı
söylüyor: Zar zor emeklerle öğretmen oldum. 20 yaşındaydım
Nusaybine atandığımda ve her çalışanın
yapması gereken gibi haklarım için sendikalı oldum.
EĞİTİM-SEN, duruşu ve emekçiye verdiği değeriyle
olmam gereken sendika idi ve asla da pişman etmedi. Daha güzel bir dünya
istedim; kimsenin hakkının yenmediği, ölmediği,
ötekileştirilmediği bir dünya istedim. Böyle bir dünya için ne
çaldım ne çırptım ne kopya çektim ne kan akıttım.
Hatta böyle bir dünya için şiir yazmaktan, çocuklarıma Böyle biri
olun. demekten, ağaç dikmekten, insanları sevmekten başka bir
şey yapmadım. Eksik kaldım diyebilirim. Şimdi,
sendikalıyım diye beni mesleğimden attılar. Bunu yaparak
kendi kanlı, kirli ellerini üzerime sileceğini düşündüler. Bunu
yaparken büyük ihtimalle artık şiir yazmayacağımı,
ağaç dikmeyeceğimi, çocukları sevmekten vazgeçeceğimi
sandılar. Lar diyorum, kim onlar, kaç kişiler? Saymıyorum.
Vicdanlarının üzerine nasıl uyuduklarını bilmiyorum.
Yıllarca test kitaplarında yuttuğum silgi tozlarını,
sınıfta çocuklarıma verdiğim altı yılı
nasıl böyle pervasız attılar? Ağızları köpüklü
müydü konuşurken? Bilmiyorum. Atıl ve sakat bıraktılar
kendilerince. Beş parasız kalmak onlar için sakat kalmak olabilir,
biz emekçiler zaten hiç zengin olmadık. Zengin olmak için değildi
mücadelemizin nedeni; dedim ya, çocuklar hür ve güzel bir dünyada doğsun
diyeydi. Bunu demek için insan olmak yeterli.
Başta Nusaybindeki 17
değerli emekçi arkadaşımı, sonra tüm Türkiye ve dünyadaki
emekçileri selamlıyorum.
Yani öğretmen size diz
çökmüyor. Sandığınız gibi,
bağırdığınızda, çağırdığınızda,
sokağa attığınızda kimse size biat etmiyor; biat
etmeyecek EĞİTİM-SEN. Tüm derdiniz EĞİTİM-SENi
işlevsiz bırakmak. Bunu niçin yapıyorsunuz? Kamuya kendi
sistematiğiniz içinde daha iyi yerleşmek istiyorsunuz. Bunu,
bakın, hemen ilk KHKda değerlendirdiniz. Ne yaptınız?
Sözleşmeli personel, sözleşmeli eğitimci yolunu
açtınız ve AKPnin zihniyeti dışında, darbecilere biat
etmeyen, sizlerin dışında kimsenin kamuya yerleşmesini istemediğiniz
bir süreci başlattınız.
Yine, değerli
arkadaşlar, AKP projeciliği çok seviyor. Sanıyorlar ki
adında proje olunca çok güzel bir iş yapmış oluyorlar.
Proje okulları adı altında, bildiğiniz üzere, Türkiye'nin
laik, demokratik ve barışçıl ve çoğulcul eğitim yapan
en güzide kurumlarını proje okulları ilan ettiler. Neydi proje
okullarındaki avantajları? Buradaki öğretmenleri, müdürleri bir
cümleyle atayabileceklerdi. Yani Nasıl olur da siz böyle bir eğitim
verirsiniz? Hâlbuki, kamuda biz böyle bir eğitim veremeyiz. der gibi,
onları da daha önce ele geçirdikleri, yozlaştırdıkları
eğitimin içine çekmeye çalıştılar. Sayısız
öğretmenin yeri değiştirildi, proje okulları adı
altında oradaki yöneticiler ve öğretmenler bugün oraya, buraya
sürülmeye devam ediyor. Hâlbuki, bu okullar kamuda nitelikli eğitimin
mümkün olduğunu gösteren birer numuneydi ama AKP Kötülükte eşit
olacağız. diyor; Biz, başarısız, sorumsuz,
yeteneksiz kişi yetiştirmekte eşit olacağız. Biz,
böyle okulları yaratırsak ancak amacımıza ulaşır
ve örgütleniriz. diye düşünüyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
Değerli arkadaşlar, Bakanın yarattığı bu tablo
karşılığında
Aslında Bakan, Eğitim
Bakanı değil; Bakan, bir Millî Savunma Bakanıdır ve böyle
de bakıyor olaya.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, Bakanın derhâl görevden alınması
gerektiğini düşünüyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Toğrul.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet
Yıldırım konuşacak.
Buyurun Sayın
Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AHMET
YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle, konuşmamın içeriğine
geçmeden önce, her geçen gün dikta rejimine geçişi hızlandıran
ve bu hızın eğitim alanındaki uygulamalarla da kendini
gösterdiği bir sürece dair birkaç hususu sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Şunu ifade edelim ki AKP
iktidarı ve saray iş birliğiyle takvime bağlanmış
bir şekilde bu dikta rejimine geçişte halka reva görülen sadece
Bekle, gör. değildir. Birebir, neredeyse artık faşizm
uygulamalarında karşılaşılan bazı
kararlaşmaların toplumsal yaşama sokulduğunu üzüntüyle ve
ibretle izliyoruz biz.
Şurada ifade edelim,
bakın değerli milletvekilleri iki gün ifade edeceğim size: Biri
eylül ayının başında kanun hükmünde kararnameyle ihraç
edilen 15 bin, biri de 29 Ekim günü kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilen 18
bin kişi; toplam 33.995 kişinin ihraç edildikleri günlerin özellikle
zamanlamasını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birincisi, eylül ayında
-Kurban Bayramından bir gün önce Sayın Bakan- arife günü insanlar
bayram hazırlığını yaparken çoğu Kürt
eğitimcilerden oluşan insanların işleri, meslekleri,
diplomaları, birikimleri
Bu birikimlerini öğrencileri için kullanma
hâllerine son verildi. Burada verilen mesaj: Biz sizin manevi dünyanıza,
kutsallarınıza, bayramınıza bile müdahale eder, onu
yaşanılmaz kılarız.
Bir diğeri ise fazla
değil üç gün önce, 29 Ekim gününde, bu ülkenin kuruluşunun ilan
edildiği günde bu ülkenin eğitimcileri, akademisyenleri ve birçok
kamu personeliyle ilgili, o millî bayram gününün bile
yaşatılmasına halel getirilecek, onun üzerine meşruiyet
gölgesi düşürecek, insanların bu devlete ve Hükûmete dair aidiyet
duygusunu zayıflatacak bir kararın altına imza atıldı.
Biri Kurban Bayramı, manevi dünyaya tekabül ediyor; diğeri ise
Cumhuriyet Bayramı, bu ülkenin bütün eksikliklerine rağmen
kuruluşunun yıl dönümünde insanların eğitimlerinin,
emeklerinin, mesleklerinin, birikimlerinin, topluma faydalı olma biçimlerinin
nasıl ellerinden alındığı üzerinden bir toplumsal
algı ve bunun üzerinden de özellikle hazırlanmaya
çalışılan bir korku atmosferi oluşturulmaya
çalışıldı.
Bugün şunu söyleyelim:
Evet, ağırlıklı olarak Kürtlerden başladı,
solculara uzandı; giderek bütün toplumsal muhalefet kesimlerini kapsayacak
bir şekilde bütün kamu personel rejimiyle, toplumsal yaşamla,
toplumsal barışla demokratik hayatın az bir şeyi
kalmış alanlarının yok edilmesi üzerine bir politika
kuruluyor. Buradan ifade edelim, şunu çok iyi biliyoruz: Bugün HDPli
belediyelere kayyum atandı. Üzülerek ifade edeyim, muhalefet partilerinden
bazı değerli milletvekili arkadaşlarımızın
kişisel düşüncelerinin ötesinde kurumsal bir açıklamanın
olmamasını ibretle izliyoruz. Dün Kürt medyası
kapatıldı, Cumhuriyet gazetesine baskın yapıldı. Üç gün
önce Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanları
alındı, tutuklandı; bugün kayyum atandı. Göreceğiz,
yarın bir gün Aydın Büyükşehre sıra gelecek, İzmir
Büyükşehre sıra gelecek. Çünkü burada hedeflenen hiç etnik,
sınıfsal, ideolojik aidiyet ayrımı yapılmaksızın
toplumsal muhalefetin bütün kanallarını tıkatmaya dönük tam bir
dikta rejiminin tesisidir.
Sayın Bakan, eğitim sisteminin
yıllardır çözüm bekleyen temel sorunları AKP iktidarından
önce de vardı; buna hiçbir itirazımız yok. Ancak her geçen
yıl bu sorunların azalması bir yana, giderek katmerleşen,
kangrenleşen, içinden çıkılmaz hâle gelinen bir eğitim
gerçekliğiyle bu ülkede karşı karşıyayız.
Bir diğer husus: Millî Eğitim
Bakanlığı var olan sorunlara, kendi iktidarları döneminden
önce var olan yapısal sorunlara dönük çözüm üretmek bir yana, giderek bu
sorunları artıran, bu sorunları işin içinden
çıkılmaz hâle getiren, yeni sorunlar üreten politika ve
uygulamaları nedeniyle eğitim emekçilerini, öğretmenleri,
öğrencileri, velileri giderek daha fazla mağdur etmektedir.
Neresinden tutsak elimizde kalacak bir eğitim gerçekliğiyle
karşı karşıyayız. Açığa alınan
öğretmenler artık ihraç edilen öğretmenlere dönüşüyor.
Okulları yıkılan öğrencilerimizin artık evleri
yıkılıyor. Yine, inançlara saygı sisteminden giderek
mezhepçiliği körükleyen bir eğitim anlayışına
doğru gidiyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği eğitimin
neredeyse ilköğretim kademesinde -birazdan vereceğim örneklerle-
başladı.
Değerli milletvekilleri, ihraç edilenler er geç geri
döneceklerdir Sayın Bakan. Ben mesleğe, eğitimciliğe 1993
yılında başladım. Ben başladığımda,
akademisyen olduktan sonra üniversiteme ilk kez gelen eğitimcilerle,
akademisyenlerle karşılaştım. Ya, bunlar yaşlı,
nereden geldiler diye sorduğumda 1982de 1402den atılanlar, on bir,
on iki yıl sonra bütün kayıp haklarını yasal faiziyle
kazanarak geri döndüler. Bu devran böyle gitmeyecek, iki yıl, üç
yıl, beş yıl, on yıl sonra da olsa bu ihraç edilenlerin
hepsi bütün kayıp haklarını alarak geri dönecekler. Biz,
sendikalara, emekçi arkadaşlarımıza sadece kurumsal olarak dava
açmayın, bu kararın altına imza atmış olan siyasi
iktidarın mensuplarına rücu edilmek üzere maddi
haklarınızı talep edecek davalar açın diyoruz. Bunlar er
geç geri dönecekler, bütün hepsi ama; bütün kayıp haklarını geri
alacaklar. Ama bizim burada amacımız, muradımız, derdimiz,
ne kadar erken mağduriyetleri gidermiş olursak bu açıdan
onların mağduriyetini önlemiş oluruz; hazinenin, bütçenin,
emekçinin alın terinin mağduriyetinin derinleşmesini
engellemiş oluruz. Bir an önce bu haksızlıklar ve hukuksuzluklar
sona erdirilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
burada ifade edelim, Sayın Bakan, bakın, özellikle az önce
arkadaşım ifade etti, bir sendikanın almış olduğu
karar üzerinden iş bırakma süreçleriyle karşılaştık.
Özellikle 29 Aralık 2015 günü bölgede süren çatışmalı
ortama, şehirlere sirayet etmiş olan saldırılara ve
insanların ölümüne, kentlerin yıkımına, evlerinin
başına yıkılmasına dair bir eğitimcinin insani
bir duruş sergilemesi onun eğitimci olmasının ötesinde
insan olmasının gereğidir. Sendikasının
almış olduğu kararı uygulamaya çalıştı ve
düşünün ki İnsanlar Ölmesin, Çocuklar Ölmesin, Okula Gelsin
sloganıyla bir gün iş bırakmış olanların bu
iş bırakma eylemleri üzerinden cezası işten atılmak
oldu.
Şimdi soruyorum
Sayın Bakana, peki, bunun dışında size rakamlarla şunu
söyleyeyim: Evet, öğretmenler bir gün iş bıraktılar ama
bunun yanı sıra Şırnak merkezde 40 bin, Cizrede 41 bin,
Nusaybinde 32 bin, Derikte 7 bin, Dargeçitte 17 bin, Silopide 39 bin,
İdilde 24 bin, Surda 30 bin, Silvanda 28 bin ve Yüksekovada 33 bin
kişi olmak üzere 300 bin öğrencinin eğitim hakkını
elinden alan kararlara siz imza attınız. Bugün, hâlâ Şırnak
merkezde eğitim yok Sayın Bakan. Çadırlarda insanlar yaşam
mücadelesi vermektedir. Bir gün iş bırakan öğretmenin, insanlar
ölmesin diye iş bırakan öğretmenlerin iş
bırakmasının cezası işten atılmak oluyor da
aylarca iş bıraktırmaya, eğitimi durdurmaya imza atan
uygulayıcıların cezası ne olacak? Şırnakta bugün
hâlâ eğitim yok. Onlar barış olsun diye iş
bıraktılar ama aylardır eğitimi durdurmuş olanlar ölme
ve öldürme üzerine kurulu bir politika üzerine bu işi durdurdular,
eğitimi durdurdular. Çocukların Anayasadan, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinden, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesinden kaynaklı haklarını elinden alan
uygulamalarınızın cezası ne olacak peki?
Öğretmenlerimiz bir gün bıraktılar, bir gün; cezası
işten atılmak. Peki, aylardır eğitimi durdurmuş
olmanızın bir karşılığı yok mu Sayın
Bakan? Bir de buradan bakmayı hiç düşünüyor musunuz? Size örnek
vereyim: Siz, 30 bin eğitimciyi attınız, bunların 11 bini
benim yaşadığım bölgeden. Derslerin çoğu boş
geçiyor Sayın Bakan. Bakın, size yer söylüyorum; arayın,
İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne sorun; Diyarbakırın
Bağlar ilçesinde öğretmen açığı had safhada.
Ortaokulda 6 ve 7nci sınıflarda derse bir şekliyle
öğretmen ayarlanıyor ama 8inci sınıfların büyük bir
çoğunluğunun, kahir ekseriyetinin dersi boş geçiyor. Niye? Bu
yıl TEOG sınavına girecekler. Ya, Kürt çocuğunun başarısından
bu kadar mı korktuk biz? Neden bu yıl sınava girecek
öğrencilerin dersleri boş geçiyor? Araştırın, iddiam
doğru değilse söz veriyorum, gelip özür dileyeceğim sizden.
Diyarbakırın Bağlar ilçesinde 6 ve 7nci sınıflara
bir şekliyle sözleşmeli, ücretli öğretmenler ayarlanıyor ve
derse giriyor ama 8inci sınıfların çoğunun dersi boş
geçiyor. Birkaç ay sonra sınava girecekler; bir ay sonra 1inciye
girecekler, bir de nisan ayında 2nci TEOG sınavına girecekler
Sayın Bakan.
Bir diğer husus: Hani, Cizrede
eğitim öğretimin durdurulmasından söz ettim Sayın Bakan.
Siz, o zaman Millî Eğitim Bakanı değildiniz ama biz kurumsal
süreklilik gereği soruyoruz: Bakın, Cizrede sokağa çıkma
yasağı ilan edilmeden, orada kentler savaş alanına
dönüştürülmeden, ölümler başlamadan önce, dört gün önce Bakanlık
bir SMS attı bütün öğretmenlerin ilçeyi terk etmesi ve hizmet içi
kursa alınacakları hususunda. Size bir söz daha veriyorum Sayın
Bakan; Cizrede o mesaj üzerine ilçeyi terk eden, hani hizmet içi kursa
alınacaklar diye terk eden öğretmenlerden birinin bir gün hizmet içi
kurs gördüğünü ispatlayın, söz veriyorum size,
milletvekilliğinden istifa edeceğim. Bakın, Bakanlık SMS
atıyor: İlçeyi terk edin, hizmet içi kurslara
alınacaksınız. Bir gün hizmet içi kurs yok değerli
arkadaşlar, bir gün yok. Ama nedir? Orada büyük bir yıkım
başlayacak
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Steril katliam var, steril katliam!
AHMET YILDIRIM (Devamla)
orada steril bir katliam başlayacak, orada vahşet
bodrumlarının yaşatılacağı öngörülmüş, Bir
kısmını çekelim. Ayrılmayan öğretmenler, işte bu
kararnamelerle açığa alınan öğretmenler; öğrencilerini
yalnız bırakmayan öğretmenler, bugün onca yıllık
eğitimleri görmezden gelinerek işten atılan öğretmenler.
Değerli milletvekilleri,
burada fırsat eşitliğinin hiçbir kırıntısı
kalmamış. 8 ve 12nci sınıflarda bulunup bu yıl TEOG
sınavına ve üniversite sınavına girecek öğrencilerin,
zaten dezavantajlı koşullarda okullarına devam ederken o
eğitim hakları bile maalesef ellerinden alındı.
Bir diğer husus:
Sayın Bakan, giderek eğitim özelleştiriliyor. Bu AKPnin
parayla, ticaretle ve özelleştirmeyle kafasını bozmuş olma
hâli çocuklarımızın eğitim öğretim hayatına çok
negatif yansıyor. Şöyle ki: Son dört yılda özel okulda okuyan
öğrenci sayısı -ilköğretim ve ortaöğretimde- 580 bin
iken son dört yılda 2 katına çıkarak 1 milyon 75 bine
çıkmış yani 2 katına çıkmış. Yine, son dört
yıl içerisinde, Hükûmet ve Millî Eğitim iş birliğiyle özel
lise sayısı 2,8 kat artmış, özel liseye giden öğrenci
sayısı 2,7 kat artmış. Özel mesleki ve teknik lise
sayılarında durum daha vahim; okul sayısı son dört
yılda 9,3 kat; öğrenci sayısı ise 22,8 kat
artmış. Bir devlet düşünün ki kamuda öğrencilerini okutamıyor,
istihdam edemiyor, bu okulları yönetemiyor. gibi algılıyoruz biz.
Bir diğer husus,
özellikle, değerli milletvekilleri, ana dili üzerinden Kürtçe
eğitimin serbest olduğuyla övünen ve bunun yalan üzerine kurulu
propagandasını yapan iktidar mensuplarına şunu söylemek
isterim: Bir kişi ana dilinde, parasız, demokratik, bilimsel
eğitimi hak eder. Bu, Anayasanın 42nci maddesinin; bu, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Protokolünün gereğidir;
bu, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin
birinci kısım 1inci maddesinin amir hükmüdür. Bunların hepsine
Türkiye taraftır. Açıla açıla üç okul
açılmıştı Sayın Bakan, onu da bir buçuk ay önce siz
kapattınız; siz sağ, biz selamet. Bundan sonra da ana dilde,
Kürtçede eğitimin serbest olduğunu, bunu sağladığınızı
hiçbir yerde söylemeyin, ne ülkeyi ne kendinizi ne toplumu komik duruma
düşürün. Bu bizim için utanç verici bir durumdur. Düşünün,
milyonlarca Kürt çocuğu eğitimini parayla alabilecek, o parayla
aldığı eğitimi de ancak kıt kanaat koşullarda
yapılmış binalarda yapacak, o da hiçbir gerekçe gösterilmeden
-darbeyle nasıl bir ilişkisi varsa- topyekûn olarak kapatılacak.
Bir diğer husus:
Özellikle, sakın ola ki yarın bir gün bu okulların terörizmle
ilişkisinden falan söz etmeyin. Zaten iktidarın son bir buçuk
yıllık politikalarında, bir bütün olarak Kürtleri terörist görme,
Kürt dilini de terörist dili olarak, terör dili olarak görme
anlayışını yaşamın her alanında Kürtler
hissediyor.
Sayın Bakan,
iktidarınız döneminde, 2010dan sonra uygulamaya konulan 4+4+4
sisteminin özellikle kız çocuklarında okullaşmayı
nasıl düşürdüğünü sizin rakamlarınızla sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bakın, 2013-2014 yılında kız
çocuklarının okullaşma oranı yüzde 99,61di Sayın
Bakan, bir yıl sonra, 2014-2015, okullaşma oranı 96,7ye
düşüyor; Sayın Bakan, geçen yıl, 2015-2016da ise kız
çocuklarının okullaşma oranı daha da düşerek yüzde
95,22ye geriliyor. 4+4+4ün kız çocuklarının okullaşma
oranını arttırdığı da bir şehir efsanesi,
bir safsata, giderek düşüyor, tedricî olarak düşüyor. Bu, benim
değil, TÜİKin vermiş olduğu rakamlar.
Ayrıca, UNESCOnun
hedeflerine göre ilkokul ve ortaokulda toplumsal cinsiyet eşitliğinin
gerçekleşmesi durumu riskli 24 ülke var, bu ülkelerden biri de Türkiye.
Bunu ben değil, UNESCO verilerinden alarak söylüyorum.
Değerli milletvekilleri,
yine, bakın, burada özellikle İstanbulda dağıtılan,
nisan ayında okullara dağıtılan ve tavsiye edilen kitaplar,
Öğrenciler Yazarlarla Buluşuyor adı altında. Burada bir
isim söyleyeyim, buyurun, siz araştırın Sayın Bakan.
Hariçten Sözler kitabı, kitabın yazarı Ozan Taşdemir. Birkaç
tanesini, bütün arkadaşların affına sığınarak,
utanarak okuyacağım. Kitapta diyor ki: Kadınlar da tespih gibi
olmalı, varlığı hoşluk, yokluğu boşluk
vermeli. Bir diğer yerinde: Genelde erkekler güç gösterisine,
kadınlar ise cilve histerisine meyillidir. Kadınlar ait olmayı,
erkekler ise sahip olmayı yeğlerler. Kitapta yazıyor ve bunu
İstanbulda çıkıp öğrencilerin karşısına
tavsiye edilmesi gereken kitap ve yazar olarak çıkarıyoruz. Devam
ediyor: Erkekler doğayı, kadınlarsa yuvayı severler. Bir
de yine affınıza sığınarak söyleyeyim: Kadınlar
paylaşır, erkekler pay eder. Tavsiye edilen kitap, Hariçten Sözler,
yazarı Ozan Taşdemir. Nisan ayında bütün bunlar bu ülkenin
okullarında cereyan etti. Bir başka kitap, Kocaelide benzer
cinsiyetçi söylemlerle dolu bir kitap tavsiye edilmiş, hiç
zamanımı onlarla harcamayacağım.
Değerli milletvekilleri,
proje okulları konusunda bazı şeyleri dile getirmeden önce bir
iki hususa daha değinmek istiyorum, onunla alakalı olarak da
özellikle rakamlar üzerinden ifade etmek istediğim bir hususu sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
özellikle TÜİK verilerine göre kız çocuklarımızın
okullaşma oranının, üzülerek söylüyorum, giderek
azaldığı yine son üç yılda yaşanan bir durum olarak
karşımıza çıkıyor. Proje kavramı özünde ticari
bir kavramdır. Zaten AKP iktidarının özellikle proje okullarla
bu okullara müdahale etme amacı şuydu: Bir, özelleştirme.
İki, ticarileşme. Üç, siyasi ideolojik kodlar üzerinden okulların
dönüşümünü sağlamak. Niye? Çünkü adı yaygınca geçen
Kabataş Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, Vefa Lisesi veya Avni Akyol
Anadolu Lisesinde öğrencilerin velileri, çocuklarını, son bir
buçuk ayda, okul açıldıktan sonra bu okullardan alarak mecburen özel
okullara gönderme eğilimini başlatmış durumdadır.
Bir diğeri, bu okullarla
alakalı olarak kamuda, devletin ve Millî Eğitim
Bakanlığının, çocukları özele göndermeden nasıl
başarı efsanesinin yaratılacağı ispat edilmiş
Sayın Bakan. Ve bu okullarda para olmaksızın bilimsel
eğitimin, demokratik eğitimin, toplumsal cinsiyetçi eğitimin
nasıl verileceği ispat edilmiş ve bunu yapan
öğretmenlerimiz oradan uzaklaştırılıyor. Oysaki
öğretmenlerimiz kâr hırsıyla, ticari mantıkla değil
mütevazıyetle yapmışlar, kamuyla yapmışlar bu
işi; siyasi ve ideolojik yaklaşımla yapmamışlar,
bilimsel, demokratik yaklaşımla yapmışlar. Oradaki
uzaklaştırılan öğretmenlerimiz yandaşlık ve
militanlıkla değil, ahlakla, vicdanla, inançla, sevgiyle, özveriyle,
fedakârlıkla, bilimle, ilimle, bilgiyle, irfanla bu işi
yapmışlar.
Son olarak şunu ifade
etmek isterim; Düşündüğün bir yıl sonrasıysa tohum ek,
düşündüğün on yıl sonrasıysa ağaç dik ama
düşündüğün yüz yılın ötesiyse çocukları eğit.
Kuan-tzu söylüyor ve devam ediyor: Bir kez tohum ekersen bir kez ürün
alırsın; bir kez ağaç dikersen on kez ürün alırsın;
yüz kez eğer olacaksa bu ürün, eğitirsen toplumu yüz kez ürün
alırsın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Devamla)
Birine balık verirsen doyar bir defa, balık tutmayı öğret,
doysun ömür boyunca diyorum ve çocuklarımızın bugünkü gibi
ticarileşmeye, özel eğitime, siyasi, ideolojik eğitime
değil; kamusal, parasız, demokratik eğitime
ihtiyacının olduğunu ifade ediyorum.
Gensoruya bütün
milletvekillerinin destek vermesi umuduyla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Yıldırım.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun Sayın Topcu.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU
(Ankara) Değerli milletvekilleri, HDP Grubunun Millî Eğitim
Bakanı hakkında vermiş olduğu gensoru üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yıllardır,
neredeyse beş yıla yaklaştı, bu kürsüden sürekli olarak
eğitim, eğitim, eğitim dedik ama çok fazla dikkate
alınmadığını da gördük. Gerçekten, bir toplumu var
eden de eğitim, yok eden de eğitim, buna canlı olarak şahit
olduk. Yani, özellikle, Allah bir daha vermesin ama Ekmeğini yemek,
suyunu içmek. diye bir tabir vardır, bu toprağın ekmeğini
yiyen, suyunu içenlerin nasıl hainlik ettiklerini, bu toprağın
beslediği, bu topraktaki bütün imkânlardan faydalanarak palazlanan belli
bir terörist grubun, FETÖ terör grubunun, elamanlarının, üyelerinin
bu ülkeye nasıl hainlik ettiğini de hep birlikte gördük.
İşte tekrar bu sondan hareket ettiğimizde geldiğimiz nokta
yine eğitim oluyor. Acaba biz nerede yanlış yaptık, neyi
eksik yaptık, neyin içini dolduramadık? işte bunların
irdelenmesi gerekiyor. Yani, bu hain grup bu ülkeden yediği
ekmeğiyle, içtiği suyuyla bu ülkeyi bombaladı; bu ülkenin
vatandaşlarına, bu millete kurşun sıktı ve gerçekten
bunlar Türk milletinin onurlu üyeleri asla olamadılar demek ki onun için
de zaten gereken yerde, gerekli cezaların da verilmesi gerekiyor.
Şimdi,
baktığımızda, bu gelinen sonuçla beraber artık neyin
doğru neyin yanlış yapıldığının çok iyi
irdelenmesi lazım, buradan bazı derslerin çıkarılması
lazım. Acaba nerede yanlış yaptık? Onun için, iyice,
dikkatlice gerekli hazırlıkların yapılması lazım.
Herkes bu ülkede eğitimle ilgili konuşuyor; hani Ağzı olan
konuşuyor. ifadesi var ya, bilen de bilmeyen de eğitimle ilgili
konuşuyor. Artık ayrıştırmanın zamanı
değil. Senden veya benden demenin zamanı hiç değil. Onun
için el ele, sırt sırta vererek bu ülkenin en önemli problemi olan
eğitim sorununu hep birlikte çözmemiz gerekiyor çünkü 15 Temmuzda millet
olarak çok büyük travma geçirdik. Bu travmanın el birliğiyle
atlatılması gerekiyor. İşte bunun için de Yenikapı
ruhu diye hep birlikte hareket edilen bir dönem başlatıldı 15
Temmuzdan sonra. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Yenikapı ruhuna ta
baştan itibaren destek verdik. Hatta şu anda Yenikapı ruhu
denilen bu ruhun oluşturulması için Milliyetçi Hareket Partisi olarak
yıllardır çalıştık, ortak dil dedik, ortak bayrak
dedik, ortak vatan dedik, tek millet, tek bayrak, tek vatan dedik ama dikkate
alınmadığını gördük. Demek ki bazı şeylerin
olması gerekiyordu.
Neyse, tekrar geriye dönmek
istemiyoruz ama bu Yenikapı ruhunun devam ettirilmesi lazım dedik.
Bunun içindir ki herkesin artık söylediğine dikkat etmesi lazım,
işkembeikübradan atmaması lazım. Hele hele sorumlu ve yetkili
makamlarda isek on düşünüp bir söylemek lazım. Bu, özellikle Millî
Eğitimin başında olan kişilere. Yönetim kademesinde olan
kişilerin bu konuya çok daha fazla dikkat etmesi gerekiyor. Yani
Sayın Bakan geçen bir yerde yaptığı konuşmada Elinde
bayrak sallayan nesli yetiştireceğiz. diyor. O zaman sormak
istiyoruz: Niye yetiştirmediniz şimdiye kadar? Biz, özellikle
Doğu Anadoluda PKKnın bayrağı indirdiğini söylerken
neredeydiniz, Andımız okunmuyor derken neredeydiniz, İstiklal
Marşı ki bağımsızlık marşı,
şehitlerin kanı üzerine yazılan marş okunmuyor derken
neredeydiniz diye soruyoruz. Ama diyoruz ki artık bunların tekrar
oluşması için, o elinde bayrak sallayan neslin yetiştirilmesi
için tarih şuurunun verilmesi lazım, millet şuurunun verilmesi
lazım, vatan şuurunun verilmesi lazım, bayrak şuurunun
verilmesi lazım. Bunun için de içerik analizlerinin çok iyi yapılması
lazım. İşte, vatanını seven öğretmenlerin
yetiştirilmesi lazım. Ve Doğu Anadoluda özellikle PKK terör
örgütüne ait ve FETÖ terör örgütüne ait elemanların eğitim sistemini
sabote ettiklerini söyledik biz yıllardır buradan.
Ve
diyoruz ki tekrar: Bu vatanı seven öğretmenlerin yetiştirilmesi
lazım artık. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu projeye destek
veriyoruz, Millî Eğitim Bakanlığının
yaptığı her şeye destek veriyoruz. Niçin destek veriyoruz?
Çünkü bizim bir tane ülkemiz var. Bizim gidecek hiçbir şeyimiz yok, bir
yerimiz de yok. Onun için hep birlikte beraberce çözüm üretmemiz gerekiyor.
Vatanına
kurşun sıkan FETÖ ve PKK terör örgütüne ait öğretmenleri
istemiyoruz bu ülkede. Onun için, bir an önce öğretmen müsveddelerinin
ayıklanması gerekiyor. Tabii ki bunlar yapılırken de
haklının haksızın çok iyi bir şekilde ayırt
edilmesi ve kul hakkının yenilmemesi gerekmektedir.
Bunun
için de öğretmen sorunlarının, vatanını seven, bu
ülkenin her bir değeri için canını verecek olan öğretmenin
sorunlarını çözmek de Millî Eğitim
Bakanlığının en temel ve öncelikli görevleri arasında
olması gerekiyor.
Ve
diyoruz ki: Biz de muhalefet olarak bu ülke için yapılacak her şeye
elimizi ve hatta gerekirse vücudumuzu koyarız. Ama hep birlikte hareket
edilmesi lazım ve dikkat edilmesi lazım.
Ben
iki hafta önce yaşadığımız bir olayı burada
paylaşmak istiyorum. Özellikle Sayın Bakan, bilginize de sunmak
istiyorum.
Tabii ki öğretmenlerin
gerçekten birçok sorunu var. Biz de millet iradesinin temsilcileri olarak
burada bu milleti temsil ediyoruz, hep birlikte temsil ediyoruz. Ankarada
öğretmenlik yapan öğretmen arkadaşlarımızdan bir tanesi
sorununu iletti, biz de Tamam, bunu Ankara İl Millî Eğitim
Müdürlüğüne aktarırız. dedik. Millî Eğitim Müdürünü iki
hafta önce aradık. Öğlen yemeğinde, dönünce
arayacağız. dediler, hâlâ öğlen yemeğinden dönmedi, onu
burada bildirmek istiyoruz. O zaman, diyoruz ki: Eğer Yenikapı ruhunu
yaşatmak istiyorsak bunların dikkate alınması lazım.
Biz Ankara İl Millî Eğitim Müdürünü tarla pazarlığı
için aramadık veya kupon arsa için aramadık. Ne için aradık? Bu
milletin bağrında görev yapan öğretmenlerin
sorunlarını çözmek için aradık ama herhâlde o
karıştırdı, dönmedi. Ben de, buradan bunu size
aktarmayı bir görev olarak biliyorum ve bunları paylaştık.
Vizyon çok önemli. diyoruz.
Özellikle millî eğitimde geleceğin vizyonunu oluşturmak çok
önemli çünkü yalnızca yarını veya anı yaşayarak
problemleri çözemiyorsunuz. Ama gördük ki Millî Eğitim
Bakanlığı neredeyse uzun yıllardır -yani bir tek AKP
iktidarıyla da sınırlı değil ama- vizyon
oluşturamadı. Özellikle, Sayın Genel
Başkanımızın 1995 yılında yazdığı
bir makalede belirttiği 2023 vizyonu var ki bunu, daha sonra Sayın
Cumhurbaşkanı da özellikle üzerine basarak 2023 vizyonunu hedef
olarak koydu ama Millî Eğitim Bakanlığı bu vizyonun
altını doldurmaktan uzak icraatlar yaptı ve o kadar ki 5 Millî
Eğitim Bakanı geldi, bırakın sürdürülebilir olmayı,
giden bakanların aksine her gelen ne yaptı? Kesti, kesti attı.
Bir şeyler yapılıyor, Olmadı, yeni baştan. denilecek
şekilde uygulamalara imza attılar. Biz, millî eğitimde insana
yatırımı yapıyoruz; insana. Özellikle her adımın
dikkatlice tartılıp incelenmesi gerekirken Bu olmadı, pardon.
deyip geri dönüyoruz, Bu olmadı, bir de bunu deneyelim. şeklinde
sanki fabrikasyon üretim yapar gibi uygulamalar var. Yani Sayın Devlet
Bahçelinin ve Sayın Cumhurbaşkanının vizyonuna hâlâ Millî Eğitim
görevlileri vâkıf olamamıştır. Bunu da ben buradan
belirtmek istiyorum ve tekrar dikkatlere sunmak istiyorum.
Evet sayın
milletvekilleri, 4. Sanayi Devrimine geçildiğine dair sürekli olarak
çalışmalar yapılıyor. Acaba bunu yakalama konusunda bizim de
gelişmiş 20 ülke arasında bulunan ülkelerden biri olarak bunu
yaşama durumumuz veya yaşatma durumumuz nasıl diye
baktığımızda gerçekten işimizin çok zor olduğunu
görüyoruz. Çünkü 4. Sanayi Devrimine baktığımızda
matematiğin, fiziğin, biyolojinin çok iyi öğretilmesi
gerektiğini biliyoruz. Yapay zekâ, 3D yazıcılar, genetik bilimi,
nanoteknoloji ve robot teknolojisi üzerinde çalışılması
gerekirken bugün fen fakültelerinde bu bölümlerin boş kaldığını
görüyoruz çünkü çocuklar buradan mezun olduktan sonra iş bulamıyorlar.
Bunların geleceği kalmadığı için -bu bölümler- bu
fakültelerin çok daha farklı işler hâle geldiğine hep birlikte
şahitlik ettik.
Çağı yakalamak
istiyoruz ama hangi kadroyla yakalayacağız, nasıl bir
eğitim sistemiyle yakalayacağız? Bunların üzerinde
ayrı ayrı durulması gerekirken karşımızda Millî
Eğitim Bakanlığında dağ gibi sorunların
olduğunu görebiliyoruz. Bunlardan bir tanesi, özellikle haber bültenlerini
de işgal eden proje okulları. Evet, acaba kalitede eşitlik mi
istiyoruz, kalitesizlikte eşitlik mi istiyoruz? Bunu özellikle sormak
istiyoruz. Yani bir okul kültürünü oluşturmak hiç kolay değil, hele
eğitime hizmet veriyorsanız. Eğitimde belli bir kültürün
oluşması çok önemli. Daha önceki, 18 veya 19. Millî Eğitim
Şûrasında özellikle alınan kararlardan bir tanesi de
öğretmenlerin okullarda uzun soluklu
kalıcılığının sağlanması. Çünkü bir
okul kültürünün oluşmasında ve verimli hâle gelmesinde bunlar çok
önemli. Eğer siz öğretmenleri sürekli olarak
değiştirirseniz, kalıcı bir okul kültürü yaratmayı
ummanız pek beklenmemeli.
Ve gördük ki proje
okulları olarak ihdas edilen, gerçekten her ilde çok
başarılı olan okulların şu anda ders yapamaz hâle
geldikleri, öğretmenleri sekiz yılı doldurdukları için,
sekiz yıllık süreyi tamamladıkları için tayin
edildiği, bu çocukların dersleri boş geçirdiği,
yakında sınavlara girecekleri, ailelerin paniklediği
Bugün de
zaten hepimiz gördük, aileler ziyarete gelmişti. Çare arıyorlar,
Bize çare üretin. diyorlar. Yani, Çocuklarımız perişan oldu.
Ne umutlarla bu okula gelmişti. diye özellikle bunları dile
getirdiler bize. Acaba, bunların kaliteleri belli bir yere
oturtulmuşken
Sayın Bakan şöyle bir ifade kullandı: Bu
tecrübeli ve kaliteli hocalar kaliteyi gittikleri okula götürsünler.
Sayın Bakanım, kalite, gittikleri okula gitmeyle, münferit
hocaların tayinleriyle olmuyor, bir ekip işi kalite. Yani, hoca
kalitesinden tutun, yarattığınız, oluşturduğunuz
okul iklimine kadar, sunduğunuz hizmete kadar, girişinden
çıktısının geçirdiği sürece kadar belli bir zaman
zarfında bunların hemhâl olması gerekirken bakıyoruz,
bunların çok fazla dikkate alınmadığını da
görebiliyoruz. Yani, proje okullarının tekrar düşünülmesi
lazım. Bu oluşturulan kültürün de bozulmaması gerekiyor.
Eğer kalitede eşitlik istiyorsak çok daha dikkat edilmesi gerekiyor.
Bir diğer konu, yine,
çok fazla şikâyet aldığımız, bu sözleşmeli
öğretmen alımlarında yapılan mülakatlarda sorulan sorulara
yönelik olarak onu da diyelim. Şunu en baştan söyleyelim: Daha önce,
biliyorsunuz ki FETÖ terör örgütüne mensup kişiler soru çaldılar.
Birçok insanın hakkını gasbettiler. İşte, bu
mülakatlarda da ha soru çalmışlar ha hak gasbı, aynı yola
çıkıyor. Onun için diyoruz ki: Performans ölçümü dediğimiz
veya yeteneklerin ölçümü dediğimiz uygulamalar -on dakikada-
içeriği belli olmayan ve kimin tarafından
yapıldığı gerçekten dikkate değer derecede incelenmesi
gereken bir konuyu oluşturmaktadır. O kadar fazla şikâyet geldi
ki Bana şu soruyu sordular. diye, yani sorulmaması gereken sorular.
Eğer siz gerçekten, bir öğretmen adayının diksiyonunu,
konuşmasını, bilgi içeriğini, bilmem nasıl ders
anlattığını ölçmek istiyorsanız onun yolu on dakika
yapılacak sınavdan geçmez. Buna çok daha farklı neler
yaparsınız? Uygulamaları gündeme getirirsiniz.
Ve bu arada da şaibeler
yükselmiş durumda özellikle bu sınavlara yönelik olarak. Kendi
yandaş kadrolarını oluşturuyorlar ve
hazırlıyorlar. şeklinde bir sürü şikâyet aldık, bu
konulara dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ve on
dakikalık sınavın nasıl objektif hâle getirilmesi
gerektiğinin, bunun on dakikalığın ötesinde, belki çok daha
farklı bir şekilde objektif hâle getirilmesinin düşünülmesi
lazım. Adaletin terazisiyle oynanmaması lazım çünkü bir
oynandıktan sonra bu teraziyle, ondan sonra terazi dengede durmaz.
Ve yine tekrar ediyoruz bunu,
Millî Eğitim Bakanlığındaki komisyonda görüşüldü ama:
Öğretmenin sözleşmelisi olmaz; buradan tekrar ediyoruz. Bunun için
diyoruz ki: Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının tekrar
düşünülmesi gerekiyor.
Performans değerlendirme
konusuna geldiğimizde de, acaba bu ölçümler nasıl yapılacak, kim
yapacak? Gerçekten vicdanları kanatıyor bu, buna dikkat edelim.
Rotasyon, Nabi
Avcı döneminde konuldu ama tekrar kaldırıldı,
kullanılmadı diyelim. Kanunda var ama tekrar ediyoruz: Bu rotasyonun
tekrar gündeme getirilmesi huzursuzluk yarattı. Bu işin tekrar
düşünülmesi gerekiyor.
Bir de
mahkemeyi kazanan müdürlerin hâlâ görevlere atanmadığını
buradan bildirmek istiyoruz. Bir hukukçu olarak Sayın Bakan, buna
dikkatlerinizi çekmek istiyoruz. Bu konunun üzerinde de tekrar durursanız
belki önemli bir grubu memnun edersiniz diye düşünüyoruz.
Bir
diğeri, okullara kaliteyi getirirken tabii ki sonuçlarına da bakmak
lazım. Nasıl bir eğitim getiriyoruz ki sonuçları nedir,
bunlarla irdelenmesi gerekiyor. İşte, hem YGS genel başarı
ortalamalarına baktığımızda hem de LYSye
baktığımızda inanın sonuçlarına çok üzülüyoruz.
Türkçe ortalaması 40 soruda 19, yüzde 50 bile değil, 19 tane soru çözüyor
bu çocuklar YGSde. Matematikte 7,9, 40 soruda. Sosyal bilimlerde 10, fen
bilimlerinde de 4,6. Ondan sonra diyoruz ki 4. Sanayi Devrimi. Nasıl
yakalayacağız? Gerçekten biraz kendi kendimizle çelişiyoruz.
LYSde de aynı durum var. Onun için diyoruz ki bunların tekrar
irdelenmesi lazım.
Üniversiteler konusuna
geliyoruz, rektör atamaları konusuna. Yani adaletten bahsetmek pek mümkün
olmuyor. İşte en son örneğini gördük -ki buna tekrar
bakılması gerekiyor eğer Yenikapı ruhunun devam ettirilmesi
gerekiyorsa- adaletin tesis edilmesinde rektör atamalarının
farklı bir yapıya oturtulması gerekiyor. Biz de
katılıyoruz, rektör seçimleri okullardaki, üniversitelerdeki
kutuplaşmayı artırdı, cepheleşmeyi artırdı
ama bunun belki mütevelli heyeti yoluyla çok daha farklı bir şekilde
yapılmasında fayda var diye düşünüyoruz. Hâlâ diyoruz ki Gazi
Üniversitesinde ve Erzurumdaki üniversitede 1inci gelen adaylar değil, 4
ve 5inci sıradaki adayların atandığını da burada
paylaşmak istiyoruz.
ÖYP dediğimiz konu var
biliyorsunuz, öğretim üyesi yetiştirme konusu. Bu çocukların
perişan edilmemesi lazım, kim suçluysa suçluların bizzat tespit
edilmesi lazım.
Sorunların giderilmesi
dileğiyle hepinize teşekkür ediyoruz. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Topcu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Eskişehir Milletvekili Sayın Gaye Usluer konuşacak.
Buyurun Sayın Usluer.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER
(Eskişehir) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Millî Eğitim Bakanı
Sayın İsmet Yılmaz hakkında vermiş olduğu
gensoruya ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle Genel Başkan
Yardımcımız Sayın Bülent Tezcana menfur
saldırıyı yapanı, bu ortamı yaratanları
kınıyor, Genel Başkan Yardımcımız Bülent Tezcana
acil şifa diliyorum.
Otobüsteki şortlu
kadına tekme atan kişi, Genel Başkanımıza Mecliste
yumruk atan kişi, Genel Başkan Yardımcımız Sayın
Bülent Tezcanı vuran kişi; aslında hepsinde zihniyet aynı,
arkasına aldığı siyaset aynı mantıkla
işlemekte. Toplumsal yaşamımız parça parça oldu. Her sabah
güne kaygıyla başlıyoruz, akşam yatarken yine kaygı
içinde başımızı yastığa koyuyoruz.
Osmanlının yüz
yıllık parantez arası. dediğiniz cumhuriyetimizin 93üncü
kuruluş yıl dönümünü OHALden istifade ederek bahanelerle engellemeye
çalıştınız. 30 Kasıma kadar tüm mitingleri, gösteri
yürüyüşlerini iptal ettiniz. Ne var 30 Kasıma kadar? 29 Ekim Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşu, 10 Kasım Atatürkü anma günü; her ikisini
de iptal etmeye çalıştınız. Buna karşın,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm yurtta yurttaşlarımızla
birlikte, sivil toplum örgütleriyle birlikte coşkuyla, sevgiyle ve inançla
cumhuriyetimizin 93üncü kuruluş yıl dönümünü kutladık. Çok
şükür ki bu yıl devlet erkânından hastalanan olmadı.
29 Ekim Cumhuriyet
Bayramı kutlamaları bağlamında Nürnbergdeydim. Nürnbergde
faşist Hitlerin provalarını yaptığı, Nazi
Partisi tarafından dokümantasyon merkezi olarak kullanılan müzeyi
gezdik. Müzeden çıkarken faşizmi yüreğimde hissettim.
Aslında, dokümantasyon müzesinde tam da bugün OHALdeki Türkiyede
yaşadıklarımızı bir bir gördüm ve oradan
çıktıktan sonra Nürnbergdeki meşhur mahkemelere gittik. O
şaşaalı yaşamdan sonra, istediği biçimde insan yaratma
arzusunda olan faşist diktatörün, eninde sonunda, o yüz binlerce
hayatın kaybına neden olduktan sonra yargılandığı
mahkemeleri gördüğümde biraz içim rahatladı ve buradan diyorum ki:
Hiçbir suç ama hiçbir suç cezasız kalmamıştır, bu ülkede de
hiçbir suç cezasız kalmayacaktır. (CHP sıralarından
alkışlar)
29 Ekim gecesi yani
Cumhuriyet Bayramımızı kutladığımız o güzel
günün gecesi bizlere, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan yurttaşlara
93üncü yıl hediyesi olarak 675 ve 676 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameleri çıkarttınız; yine binlerce ihraç, yine binlerce
gözaltı ve 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle rektör
seçimlerini saraya bağladınız. Aslında, 18 Ağustosta
bir yasa içerisinde, torbanın içinde küçücük bir nokta olarak rektör
seçimlerini saraya bağlamaya çalışmıştınız
ve bu yüce Meclis çatısı altında gelen itirazları
gördüğünüzde geriye çekmiştiniz. Bunu burada bulunan herkes ve sizler
mutlaka hatırlıyorsunuz. Ve buradan soruyorum size: Rektör
seçimlerinin, rektörlerin nasıl atanacağının OHALle
ilişkisi nedir? Sayın Bakan, rektör seçimlerinin OHALle
ilişkisi nedir, sormak istiyorum.
YÖK, 3
profesörün adını Cumhurbaşkanına gönderecek,
Cumhurbaşkanı bir ay içinde eğer bu 3 profesörden birini rektör
olmaya layık görmezse yeniden isim bildirilmesini isteyecek. Bunun
karşılığında, on beş gün içerisinde YÖK yeni bir
bildirimde bulunmazsa, hazret kimi istiyorsa onu atayacak. Rektörlük seçimleri
12 Eylül darbesinden sonra şahtı, sizin on dört yıllık
iktidarınızda şahbaz oldu.
Üniversitelerde
asıl hizipleşme rektörlük seçiminin YÖK ve Cumhurbaşkanı
ayağında olmaktadır. Damdan düşen kedi en iyi anlar derler.
2007 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde en yakın
rakibimden yüzde 30 fazla oy alarak rektör adayı seçildim. (CHP
sıralarından alkışlar) Yükseköğrenim Kurumundaki
mülakatta yine 1inci sırada olmama karşın, Sayın Abdullah
Gül göreve geldiğinin beşinci gününde, ondan sonraki
davranışlarının ne kadar tarafsız olacağına
işaret eder bir şekilde 2nci sıradaki adayı atadı.
Peki,
hizipleşme ne zaman ortaya çıktı biliyor musunuz?
Hizipleşme, öğretim üyelerinin sandığa gidişi
sırasında çıkmadı. Çok seviyorsunuz sandığı,
her fırsatta Millî irade bizi sandıktan çıkardı.
diyorsunuz. Peki, siz sandıktan çıkabiliyorsunuz da koskoca
profesörler, koskoca öğretim üyeleri, kendilerini yönetebilecek rektörleri
seçmekten âcizler mi?
Asıl
hizipleşme, Cumhurbaşkanının 1inci olanı
atamamasından sonra başlamakta. Bunu da hepiniz zaten biliyorsunuz.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) Sandık çalındı.
GAYE USLUER
(Devamla) - Hatta, bugün görevden aldığınız
adını vermeyeyim- bazı rektörler, 6ncı sıradan
atanan bazı rektörler adaylık çalışmaları
sırasında ana bilim dallarına giderek Beni
Cumhurbaşkanı ilk 6ya girmem sonucunda, 1 oy bile alsam atayacak.
Ben sizlerle tanışmaya geldim, ister oy verin, ister oy vermeyin.
dediğini ben de biliyorum, sizler de biliyorsunuz.
Kamuoyunda
tartışılmaksızın, akademide
tartışılmaksızın, Mecliste müzakere edilmeksizin,
kanun hükmünde kararnameyle saraya bağlı rektörler yani dayatmayla
atanan rektörler nasıl çalışacaktır?
Cumhurbaşkanının siyasi ideoloji doğrultusunda
çalışacaktır. Yani ehliyeti boş verin yani liyakati
boş verin, esas olan sadakattir. Sadakat döneminin kanun hükmünde
kararnamesiyle atanacak rektörler hepinize kutlu olsun. İcazetli rektörlük
dönemi bu 29 Ekimde başlatılmıştır.
Ve yine buradan
soruyorum sizlere: Boğaziçi Üniversitesinde 12 Temmuz 2016 tarihinde
rektörlük seçimleri yapıldı. Profesör Doktor Gülay Barbarosoğlu
bu ismi iyi dinleyin- oyların yüzde 86sını almasına
karşın hâlâ ataması yapılmadı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Soruyorum
sizlere ve soruyorum buradan Sayın Cumhurbaşkanına: En çok oy
alan Sayın Gülay Barbarosoğlunu atamama nedeniniz nedir, neden
atamasını yapmıyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) Anayasa kendisine yetki veriyor da onun için.
GAYE USLUER (Devamla)
Bundan sonraki adım korkarım mevcut rektörlerin istifasını
istemek olacak. OHALle birlikte önce dekanları istifa ettirdiniz. O
dekanları atayan rektörler hâlâ görevlerinin başında, YÖK
sapasağlam ayakta. Öğretim üyelerini açığa
aldınız, öğretim üyelerini ihraç ettiniz, öğretim üyelerini
tutukladınız. Peki, üniversitelerde üst makamlarda oturmaya devam
edenler, YÖKte üst makamlarda oturmaya devam edenler, Millî Eğitim
Bakanlığındaki bürokratlar, partinin içindeki siyasiler,
FETÖcüler ne olacak? Onlara niçin dokunmuyorsunuz, bunu da öğrenmek
istiyorum.
2002 seçim beyannamenizi
hatırlatmak istiyorum, unuttuğunuzdan emininim çünkü. Nitelikli
eğitim diye bir başlangıç vardı Sayın Adalet ve
Kalkınma Partili vekil arkadaşlarım, diyordu ki burada:
Yaşadığımız sıkıntıların
çoğunun kaynağı ve çözümü eğitimde saklıdır. Çok
doğru. Partimizin eğitimde temel hedefi fikri hür, vicdanı hür,
irfanı hür nesiller yetiştirmektir. Siz neyi seçtiniz? Altın
nesillerin yetişmesini seçtiniz.
Ve 2002 seçim beyannamenizde
üniversiteler için şöyle demişsiniz: Rektör, dekan, bölüm
başkanı, ana bilim dalı başkanı, enstitü müdürü gibi
her kademedeki akademik yöneticinin seçimle iş başına gelmesini
sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır. Hani nerede? On
dört yıl geçti üzerinden? Eğitimde reform diye diye on dört
yıl geçirdiniz. Eğitimde, Sayın Bakanım, nicelik ve nitelik
sorunları devam ediyor. Altın nesil yetiştirmekten vazgeçtiniz.
Aslında, on dört yıldır eğitimi anahtar teslimi Fetullah Gülen
Cemaatine vermiştiniz. OHALin ilanından beri kurtarmaya
çalışıyorsunuz ve Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki
Yerli ve millî nesil yetiştireceğiz. Diyorum ki bu yerli ve millî
nesli bir tarif etseniz de hepimiz öğrensek, nasıl yerli ve
nasıl millî olunuyor?
HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) Sizin gibi, tam sizin gibi!
GAYE USLUER (Devamla) - Millî
Eğitim Bakanlığının başındaki millî
kelimesini kaldırıp sadece eğitim
bakanlığını oluşturmuşken, yerli ve millî
eğitim, yerli ve millî insan modeli sizin gibi olacak.
HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) Bizim gibi, bizim gibi olacak.
GAYE USLUER (Devamla) - KPSS
sonuçlarına göre en yüksek puanı alanların 3 katı kadar
kişi alınacak öğretmen sayısıyla
bağlantılı olarak başvurdular, sözlü mülakata
alındılar. Aslında, torba yasayla gelmişti bu, itiraz
etmiştik, demiştik ki Sözlü mülakat demek torpil demektir, sözlü
mülakat demek kayırma demektir, kendi insanını çekme demektir
Ancak, baktınız ki itiraz çok, onu da kanun hükmünde kararname ile
getirdiniz.
Sayın Bakan, sözlü
mülakatla ne iyi öğretmeni seçebilirsiniz ne de eğitimde kaliteyi
sağlayacak kitleyi yaratabilirsiniz. Bakınız, Sözlü mülakatta
herkes için ortak zarflar oluşturuldu, zarf seçimiyle sorular soruldu.
dediniz ama Türkiyenin değişik yerlerindeki jürilere
baktığımızda, sanki kendi aralarında
sözleşmişler gibi aynı soruları sormuşlar; Reis
kim?, Gezi nedir?, Gezide neredeydin?, Namaz kılıyor musun?
demişler. Şimdi, bu soruların sorulması tesadüf olabilir
mi? Nasıl söz birliği ettiler? Tabii, bu noktada, dinlemek belki
işinize gelmiyor ama kimi kime şikâyet edeceğiz, işin
acı tarafı da bu aslında.
166 okulu proje okulu
yaptınız. Kriterler belli, dediniz ki Proje okulu olacak
okulların tarihi ve kültürü eski olacak. O ilde en başarılı
5 okul arasında olacaklar ve TEOG sınavında da yüzde 1lik
dilimdeki öğrencilerin olduğu okullar olacak. dediniz. Yani
Türkiye'nin en başarılı, en gözde, tarihi, kültürü zengin
okullarını hedeflediniz. Neden hedeflediniz? Bu okullarda
eğitimde bir sorun yok, bu okullarda zaten en iyi öğrenciler var, bu
okulların öğretmenlerinde de sorun yok. Eğer amaç eğitimde
nitelik artırmaksa, bu okullar yerine bu okullardan daha az iyi
okulları seçseydiniz, o daha az iyi okulları proje okulları
yaparak iyileştirseydiniz. Tabii, iyiyi yapmak zor ama iyiyi bozmak,
dağıtmak kolay. Proje okullarında dört yılı
doldurmuş olan öğretmenlere rotasyon dediniz aynı yönetmelikte.
Hatta Okul müdürü uygun gördüğü takdirde bir dört yıl daha okulda
kalabilirsiniz gibi. de bir iyilik koydunuz. Aslında, öğretmene
rotasyon denilen bu uygulama, iyi öğretmenlere, okuluyla
özdeşleşmiş öğretmenlere sürgün
cezalandırmasından başka bir şey değil.
Ve 21 Temmuzda tüm ülkede
OHAL ilan ettiniz, baskı, zulüm ve mağduriyetlerin adresini kanun
hükmünde kararnameler yaptınız. 90 binden fazla işten
alınan kamu çalışanı, 50 binden fazla ihraç, 30 binin
üzerinde tutuklama. Mağdur öğretmenler hâlâ insafınızı
bekliyor göreve geri iade edilebilmek için.
Ve bu arada tutturdunuz
Yenikapı ruhu diye. Bakınız, sizin Yenikapı ruhu
dediğiniz, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bizim
hissettiklerimizle eğer aynıysa biz hâlâ aynı yerdeyiz. Bizim,
sizin Yenikapı ruhu dediğinizden anladığımız,
toplumsal uzlaşıydı; bizim anladığımız,
ortak akıldı, demokrasiydi, özgürlüklerdi, eşitlikti. Ancak,
sizin Yenikapı ruhunuzun toplumsal korku, toplumsal baskı ile
Türkiye bölünecek. yaygarasıyla tek adam diktasını
meşrulaştırmak, adını da Türk tipi
başkanlık koymak olduğunu kısa sürede öğrendik.
Eğer sizin Yenikapı ruhundan anladığınız bunlarsa
buradan diyorum ki o ruha hep birlikte el Fatiha.
Sizlere bir kitaptan
bahsetmek istiyorum. Belki kitabı
okumamışsınızdır, filmini seyretmişsinizdir. Her
ikisi de yoksa hiç olmazsa iki saatlik filmi seyredin diyorum: Ölü Ozanlar
Derneği; hem bir kitap hem iyi bir sinema filmi. Aynı, Sayın
Bakanım, proje okullarıyla özdeşleştirdim. Bu kitapta
eğitim sisteminde bir dayatma var, öğrenci-öğretmen
ilişkisindeki mesafeyi eleştiren bir kitap. Proje okullarındaki
baskı ve dayatma da aynı bu kitapta olduğu gibi. Kitabın
sonunda öğrenciler okul müdürüne, o despot okul müdürüne karşı
çıkıp sıraların üstünde bağırmaya
başlıyorlar; aynı Kabataş Lisesinde, aynı Vefa Anadolu
Lisesinde, aynı Kadıköy Anadolu Lisesinde olduğu gibi öğretmenlerini
savunuyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve Sayın Bakan Proje
okulları için yaygara koparmayın. diyorsunuz ama ben de diyorum ki
Sayın Bakanım, lütfen bu çocuklara kulak verin, lütfen bu
çocukları dinleyin, dinleyelim, bir şey söylüyorlar. O kitaptaki öğretmen
şunu demişti: Kim ne derse desin, sözcükler ve düşünceler
dünyayı değiştirebilir. Ve ben de diyorum ki gençlerimiz,
öğretmenlerimiz, aydınlık geleceğimizin berrak
düşünceleri, bu ülkeyi de, bu dünyayı da karanlıktan kurtaracak
onlardır. O berrak düşünceleri bulandırmanıza izin
vermeyeceğiz.
Sözlerimi bitirirken
Dün,
değerli bilim insanı, dürüst siyasetçi Erdal İnönünün ölüm
yıl dönümüydü. Kendisini rahmetle anarken onun bir cümlesini de tekrar
etmek istiyorum: Olağanüstü hâl, olağanüstü hukuksuzlukların
kanun hükmüne bağlanmasıdır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Usluer.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan
konuşacak.
Buyurun Sayın Aslan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ZEYİD ASLAN (Tokat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi tarafından -Millî
Eğitim Bakanıyla ilgili- sokağa çıkma yasakları
sebebiyle eğitimin engellenmesi, ihraç edilen ve açığa
alınan öğretmenler sebebiyle yapılan uygulamalar nedenleriyle
verilen gensoru önergesi üzerinde grubum ve şahsım adına
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, biraz önce
diğer milletvekili arkadaşlarımın da ifade ettiği
gibi, Aydında bir saldırıya uğrayan Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Tezcana
geçmiş olsun diyor ve bu saldırıyı yapanları, millî
iradeyi temsil eden herkese görevini yaptığından dolayı
yapılan tüm saldırıları nefretle kınadığımı
burada ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar) Çünkü, bu milletvekilleri en zor şartlarda görev
yapan, Meclisin bombalandığı saatlerde bile demokrasiye ve millî
iradeye sahip çıkmak için, yetişebildikleri ölçüde, Meclise koşup
gelen milletvekilleridir. O yüzden, millî iradeyi temsil eden ve en zor
şartlar altında görev yapan tüm milletvekillerine yapılabilecek
her türlü saldırı Meclise yapılmış bir
saldırıdır ve Meclisin tüm üyeleri ve mensupları olarak ona
karşı hep beraber durmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar,
gündem, ihraç edilen ve açığa alınan öğretmenler ve
özellikle güneydoğu bölgesinde geçen yılın temmuz ayından
beridir terörle verilen yoğun mücadele sebebiyle sokağa çıkma
yasakları sebebiyle öğrencilerin eğitiminin engellenmiş
olması.
Öncelikle, tabii ki
öğrencilerin eğitiminin engellenmesine neden olan şeyin
sokağa çıkma yasağı olduğunun, sokağa çıkma
yasağının nedeninin de şehirleri işgal etmeye
kalkıp fiilî durum oluşturmaya çalışan terör örgütüne
karşı verilen etkin bir mücadelenin olduğunun altını
çizmek gerekiyor. Bu sokağa çıkma yasakları durup dururken
kendiliğinden ilan edilmedi. Orada özellikle son zamanlarda Suriyede
yaşanan olayları fırsat bilip orada kendine küçük kantonlar
oluşturmuş birtakım güçlerin Türkiyenin içerisinde de fiilî
durum oluşturmaya ve kantonlar oluşturmaya yönelik gayretine ve
çabasına devletin demir yumruğuyla cevap verilmesi bazı
istenmeyen sonuçları elbette ki doğurmuştur. Ama tüm bu şartlara
rağmen -Millî Eğitim Bakanı mutlaka biraz sonra istatistiki
olarak bu bilgileri verecektir- orada sokağa çıkma yasağı
sebebiyle okuluna gidemeyen çocukları başka okullara naklederek
eğitimlerini devam ettirme noktasında devlet her türlü tedbiri almanın
gayreti ve çabası içerisinde oldu. 300 bine yakın öğrenciden
bahsediliyor, benim elimdeki bilgilerde 120 bin civarında. Bu
öğrencilerin hepsi başka okullara nakledilmek suretiyle
eğitimlerine devam etme imkânı sağlanmıştır.
Ama burada HDP bu gensoru
önergesini verirken acaba gerçekten eğitim hakkını savunma
niyeti mi taşıyor, yoksa gündemi başka noktalara çekip yeni
gündem oluşturma peşinde mi? Eğer HDP gerçekten o bölgede
yaşayan çocukların eğitim hakkını savunuyorsa
öncelikle okulları yakılan bu çocukların okullarını
yakanlara karşı seslerini yükseltebilmeli. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Çocuklarını geleceğe hazırlamaya çalışan
öğretmenleri öldüren alçak katiller sürüsüne karşı en
azından devlete sesini yükselttiği kadar sesini yükseltebilmeli.
Geçtiğimiz ekim ayında Diyarbakırda bir
bildiri dağıtıldı. Burada Diyarbakır milletvekili
arkadaşlar var. Orada PKKnın alt birimi, sivil birimleri
olduğunu iddia eden kimseler, sokaklarda, eğitim veren
öğretmenleri bölgeyi acilen terk etmeleri, terk etmemeleri hâlinde
başlarına gelecek sonuçtan kendilerinin mesul olduğunu ifade
eden tehdit bildirileri dağıttılar. Peki, bu tehdit bildirileri
dağıtılırken o çocuklara eğitim veren
öğretmenlerin hukukunu savunmak ve onlar adına sesini yükseltmek için
değerli HDPli siyasetçi kardeşlerimiz ne yaptılar?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hiçbir şey.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - O okullar yakıldı,
devlet bütün imkânlarını seferber edip yeniden onardı.
Onardı, yine yakıldı. Niye yakıldı bu okullar? Kürt
çocukları eğitim görmesin. Kürt çocukları eğitimsiz kalsın
ki kalleş PKKnın kucağına daha rahat düşebilsin,
cahil kalsın ki dağa gitme noktasında daha kolay
kandırılabilsin. Ama, eğitim hakkını savunduğunu
iddia eden HDPli siyasetçi arkadaşlarımın yakılan okullar,
öldürülen öğretmenler, tehdit edilen öğretmenler, bunlarla ilgili bir
irade ortaya koyduğunu görmüyoruz. Özellikle kendilerinin seçmeni ve
bölgesinin insanlarının eğitim hakkını,
çocuklarının eğitim hakkını savunmak için meydanlara
çıktıklarını ve öğretmenleri tehdit eden, öldüren,
okulları yakanlara karşı çocukları adına kalkan
olduklarını görmüyoruz. Ama, bir taraftan bakıyoruz, çukur
kazan, bu ülkenin şehirlerini işgal etmeye çalışanlara
karşı yürütülen devletin operasyonlarına karşı koruma
duvarı oluşturduklarını, canlı kalkan
olduklarını görüyoruz. O yüzden, öncelikle bu gensoruyu veren HDPnin
eğitim hakkını koruma noktasında samimiyetini bir gözden
geçirmesi gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şöyle bu PKKnın
öldürdüğü öğretmenleri bir göz önüne getirelim. Birkaç örnek
vereceğim sadece, Şırnakta Yoğurtçular köyünde Şenol
öğretmen okulundan alınıyor, köyün meydanına getiriliyor,
bütün köylüler toplanıyor, bütün köylülerin önünde kafasına silah
dayanıyor. Sonra bir ses Sakın kurşun sıkma, bunlara
boşa kurşun harcamayalım. ve sonra Şenol öğretmen
bütün öğrencilerinin ve köylülerin huzurunda telle boğularak orada
şehit ediliyor ve ardından o okul yakılıyor. Neşe
öğretmen, yirmi bir günlük öğretmen, Tekirdağlı; babası
kızını yalnız göndermiyor, Diyarbakır Bismile kendisi
de beraber gidiyor. Yirmi bir günlük öğretmen, 21inci gününde 21
yaşındaki Neşe öğretmeni PKKnin kalleşleri köyün
meydanında babasıyla beraber şehit ediyorlar. Yine, Tunceli
Darıkentte 6 öğretmeni birden... O günün gazete manşetleri ve o
günün PKKnın yayın organının ifadesi şu:
Darıkentte 6 ülkücü öğretmeni infaz ettik. Neydi suçları?
Öğrencilere ders vermek için gayret etmek, her türlü riski göze almak.
Peki, bunlar yapılırken halk adına siyaset
yaptığını iddia eden HDPli siyasetçilerden hiç ses
çıktığını duyanınız oldu mu?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Yok.
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Buna karşı öğrencilerin eğitim hakkını savunmak
için bu kalleş teröristlere karşı kalkan olduklarını
göreniniz oldu mu?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Nerede!
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Ben görmedim.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Biz de görmedik.
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Yine, daha yeni Kızılayda bir saldırı yapıldı,
canlı bomba saldırısı PKK tarafından, burada birçok
insan hayatını kaybetti ama eğitimi konuştuğumuz için
sadece birkaç öğrenciden bahsedeceğim. 16 yaşında Destina,
15 yaşında Atakan, bunlar lise öğrencisi çocuklar, otobüs
beklerken PKKnın kalleş bir saldırısında
hayatlarını kaybettiler. Üniversite öğrencisi, hukuk fakültesi
öğrencisi Nusrettin ve Başak; iki arkadaş, el ele, PKKnın
kalleş bir saldırısında Kızılayda can verdiler.
Tokatlı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğrencisi Kerim bu
saldırıda can verdi. Bunlar da öğrenciydi. Peki, bu
öğrencilerin ölümünden sonra PKKnın yaptığı bu
kalleş katliama karşı sesini yükseltenleri duydunuz mu?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Cenazesine gittiler.
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Şurada, hemen yanı başımızda, 29 kişinin
katledildiği canlı bomba saldırısında bu canlı
bomba talimatını veren terörist, Diyarbakır Licede güvenlik güçleri
tarafından öldürülünce, bugün Niye gözaltına alındı,
tutuklandı? diye feveran ettiğimiz Gültan Kışanak, en
başta cenazesinin başında duruyordu. Bu mu insana
verdiğimiz değer? Bu mu insanlığa verdiğimiz
değer? Bu mu öğrenciye, bu mu öğretmene, bu mu eğitim
hakkına, bu mu yaşam hakkına verdiğimiz değer? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Hesap verecek.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Hesabı kimin vereceği belli olacak.
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Elbette ki bunları sorgulamadan, bunlara değinmeden HDPnin
gensorusunu anlamak mümkün değildir.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Hesabı kimin vereceği ortaya çıkacak.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Hesap verecekler.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sen merak etme, merak etme. Hesap günü geliyor, merak etme.
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Bu öğretmenler niye açığa alındı? Durup dururken,
keyfî olarak Biz 11 bin küsur öğretmeni işten atalım. mı
dedi devlet? Elbette birtakım sebepleri ve kriterleri var. Eğer siz
derslerde PKK propagandası yapacak kadar cesur davranabiliyorsanız,
eğer siz Kandilin çağrısıyla okullarda ve derslerde boykot
yapıyor ve öğrenci ve velilerini boykot yapmaya teşvik
ediyorsanız, eğer siz PKK bağlantılı gösterilere
kendiniz katıldığınız gibi okulunuzdaki çocukları
da alıp götürüyorsanız, eğer siz piknik ve gezi programı
adı altında dağa çocuk göndermenin yolunu açıyor ve bunu
teşvik ediyor, bunun altyapısını
oluşturuyorsanız, sosyal medya hesaplarınızla devlete
katil diyorsanız, elbette ki devlet buna sessiz kalmayacak, elbette ki
devlet bunu yapanlardan hesap soracak. İşte, bugün yapılan da
PKK propagandası yapan, öğretmen değil, âdeta PKKnın bir
neferi gibi çalışan, kendini öğretmen olarak göstermeye
çalışanlara karşı yapılmış bir işlemden
ibarettir. Devletten maaş alacaksın, devletin ekmeğini yiyeceksin,
devletin her türlü sosyal imkânlarından faydalanacaksın, ondan sonra
da kalkıp devleti yıkmaya yönelmiş terör örgütünün destekçisi
olacaksın! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Elbette buna birileri ses çıkaracak.
Şimdi, örnekleri
verilebilir ama zaman yok. Terörist cenazelerinde okulu tatil eden okul müdürü
ve öğretmenler var. Buna seyirci mi kalınacak? Buna sessiz mi
kalınacak? Bizim çocuklarımızı emanet ettiğimiz
öğretmen Şimdi ders zamanı değil, ayaklanma,
(x) zamanı. deyip çocukları
PKK eylemlerine gönderecek, buna sessiz kalınacak! Elbette sessiz
kalınmayacaktı ve sessiz kalınmadı ve bundan sonra da daha
ağır bir şekilde gereği neyse yapılmaya devam edecek.
Değerli arkadaşlar,
herkesin artık şunu bilmesi gerekiyor ki: Sınıfta
öğretmen, meydanda terörist; gece PKKlı, sabah memur; yok öyle
yağma, bu dönemler artık bitmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ve buradan değerli
HDPli siyasetçi kardeşlerime sesleniyorum: Lütfen gelin, sorunun
parçası değil, çözümün parçası olun. Lütfen gelin, umudun
düşmanı değil, umudun dostu olun.
Kürtlerin tarihteki en büyük
katilinin PKK olduğunu daha önceki konuşmamda söylemiştim, bir
kez daha altını çiziyorum. Kürtlerin tarihindeki en büyük katili olan
PKKnın sözcülüğüne soyunmaktan, onları meşru hâle getirmeye
çalışmaktan, onlar adına hak hukuk mücadelesi vermekten vazgeçin
de, onlara kalkan olmaktan vazgeçin de Kürtleri katleden bu PKKlılara
karşı, Kürt halkına kalkan olmaya çalışın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Eğitim sistemi?
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, aslında, girmek istemiyordum ama bir
cümleyle
Tabii, 15 Temmuzu yaşadı Türkiye ve 15 Temmuzdan sonra
birçok şey değişti. Neticede, burası bir siyaset kürsüsü, bu
kürsüye Cumhurbaşkanı gelip kendi hakkını savunma
imkânına sahip değil. Cumhurbaşkanının avukatı
değiliz ama neticede, milletin yüzde 52 oyla seçtiği bir
Cumhurbaşkanının hukukunu korumak da millî iradenin temsilcisi
olan Meclisin görevidir diye düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, durup dururken
Sayın Kılıçdaroğlu çıktı,
Cumhurbaşkanımıza Beyefendi, 15 Temmuz gecesi Marmariste tatil
yapıyordu. gibi istihzai, alaycı ve iftira atan bir cümle
kullandı, Meclis çalışırken sen tatil yapıyordun.
dedi. Bütün Türkiye biliyor ki Sayın Cumhurbaşkanımız, o
gece milletiyle beraber meydanlarda olabilmek için bütün riskleri göze
alıp, canını ortaya koyup İstanbula her türlü şartta
inmeyi başardı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Peki, bu soruyu soran Sayın
Kılıçdaroğlu neredeydi, ne yaptı? Saat onda Ankaradan
İstanbula uçtunuz, 23.15te İstanbul Havaalanına indiniz
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Sen yanında mıydın?
ZEYİD ASLAN (Devamla)
biraz VIP salonunda oturdunuz, sonra, kendi ifadenizle, Bakırköy Belediye
Başkanıyla birlikte, Bakırköy Belediye Başkanının
evinde olayları izlemek üzere Bakırköy Belediye
Başkanının evine gittiniz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Bir de Tankın üstüne çıkacağım. diyordu.
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Şimdi, Ağustos 2010, referandum kampanya süreci, Sayın
Kılıçdaroğlu Kral FMde konuşuyor, diyor ki: Eğer bu
ülkede darbe olursa o tankın önüne ilk önce ben geçerim. Şimdi, ben
buradan soruyorum, cumhuriyeti kurduğunu iddia eden Cumhuriyet Halk
Partisinin Genel Başkanına buradan soruyorum: Siz havaalanından
çıkarken her taraf tanklarla kuşatılmıştı,
askerler doluydu orada, onların arasından geçtiniz, gittiniz. Niye
orada durup da Siz kimsiniz? Ben, cumhuriyeti kuran Cumhuriyet Halk Partisinin
Genel Başkanıyım. Bu cumhuriyetin yok edilmesine, demokrasinin
aksatılmasına müsaade etmem. Bu tanklar beni çiğnemeden buradan
geçemez. diye niye seslenemediniz, niye seslenmediniz? Hadi tankın
altına yatmadınız Metin gibi, hadi tek başına
Boğaz Köprüsünde onlarca tankın ve silahın
karşısında kafasına silah dayanmasına rağmen
direnen Safiye Bayat kadar cesaret göstermediniz, bari iki kelam edeydiniz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) En azından,
tankın önüne yatamıyorsanız da Bu tank burada niye var arkadaş?
Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? diye niye demediniz?
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Sen neredeydin?
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Şimdi, eğer birilerini sorguluyorsanız sizin de o süreçte dik
duruşunuzu göstermeniz lazım.
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) Mehmet Dişliyi Kılıçdaroğlu
mu yerleştirdi Genelkurmaya? Darbeci Mehmet Dişliyi
Kılıçdaroğlu mu yerleştirdi Genelkurmaya?
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Hani Çin atasözü var ya, başkasının camına taş atarken
kendi camına taş geleceğini bileceksin.
Değerli arkadaşlar,
bu konuyu uzatmayacağım, bununla ilgili aslında söylenebilecek
çok şey var ama 15 Temmuz bu ülkede birilerinin maskesini
düşürmüştür. (CHP sıralarından gürültüler)
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) Televizyona bağlandılar, Genel Kuruldan
televizyona bağlandılar.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Dinle!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
ZEYİD ASLAN (Devamla)
15 Temmuz, sadece bu ülkedeki değil, dünyadaki maskeleri de
düşürmüştür. Kendilerini demokrasinin beşiği kabul eden
Avrupanın, kendilerini dünyanın jandarması kabul eden Amerikanın
tüm maskeleri düşmüştür.
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) 2004 MGK kararını
Kılıçdaroğlu mu yok saydı?
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Burada millî iradeye, demokrasiye, cumhuriyete saldırı varken sesini
çıkarmayan ve uzun süre sessiz kalan Avrupa ve Amerikanın günler sonra
yaptığı açıklamalarda, darbeye maruz kalan millete
değil, milletin tedirginliğini değil, darbecilerin
akıbetinin tedirginliğini ifade ediyor olması da nasıl iki
yüzlü bir anlayışın içinde olduklarını açıkça
göstermiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dünyada kendilerini demokrat kabul edenlerin maskesi düştüğü gibi bu
ülkede de birçok insanın maskesi ve birçok kurumsal yapının
maskesi düşmüştür. Bir zaman bu ülkede insanlara Makarnaya, kömüre
iradesini satıyor, bidon kafalı, göbeğini kaşıyan
adam. diye aşağıladığımız o halkın,
yine birilerinin Televizyonlarda alt yazıyla darbe geçse bunlar
sokağa bile çıkamaz, caminin avlusundaki müezzin ezan okumaya
gidemez. diye aşağılanan bu halkın, 15 Temmuz gecesi
maskeleri nasıl düşürdüğünü gördük. Ve 15 Temmuz gecesi
cumhuriyet dediğinde, cumhuriyeti kutlamak dediğinde yeri
göğü inletip meydanlara inenlerin, tankları, topları
gördüklerinde evlere nasıl sindiğini gördük ve bu millet
bunların maskesini düşürdü. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Marketlere gittiler, bankamatiğe gittiler.
TURABİ KAYAN
(Kırklareli) 12 Eylülde neredeydiniz? 12 Eylülde kimin koltuğunun
altındaydınız?
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Bu millet, su sıkan TOMAların üstüne çıkıp şov
yapanların nasıl sahte bir devrimci olduğunu, tankların
altında vücutlarını ikiye bölerek gösterdi
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Aslan, teşekkür ederim.
ZEYİD ASLAN (Devamla)
Bir dakika yok mu?
BAŞKAN Kimseye vermedim,
size de vermeyeceğim.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Balukenden başlayalım.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, konuşmanın on beş
dakikası zaten partimize yönelik hakaretlerle geçti, son beş
dakikasını CHPye yönelik hakaretlere ayırdı. O nedenle
sataşmadan dolayı söz istiyoruz.
PKKnin sözcülüğünü
yaptığımızdan eğitimle ilgili
samimiyetsizliğimize kadar birçok hakaret
BAŞKAN Buyurun iki
dakika
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır) Ahmet Yıldırım cevap verecek.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, Tokat Milletvekili Zeyid Aslanın (11/12)
esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
ezberletilmiş cümleler bitince zaten baştan sona eğitimle
alakası olmayan konuşmaları bir on üç on dört dakika
ezberletilmiş cümleler bitince ondan sonra ilgisi olmayan bir başka
muhalefet partisinin liderine sataşmaya başladı sayın hatip
ama bazı şeyleri itiraf etti. Şunu söyledi, itiraf etti: PKK
yaparsa biz de yaparız. PKK adam öldürürse biz de öldürürüz.
Ya
o zaman soralım: 33 bin öğretmen derste eğer PKK eğitimi
veriyorsa siz ne yapıyordunuz şimdiye kadar? Bunların hepsi
yirmi yıllık öğretmen, yirmi beş yıllık
öğretmen.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Gereği oluyor, gereği. Gereği
olacak şimdi bundan sonra.
AHMET
YILDIRIM (Devamla) - Ne yapıyorlardı şimdiye kadar? Şimdiye
kadar iyi çocuk yetiştiriyorlar, iyi sınav
kazandırıyorlardı da şimdi mi geldi bu?
Bir
diğer husus: HDP bakın, tekrar söylüyoruz- bugüne kadar
açığa çıkmış rengi, dili, dinî, ırkı ne
olursa olsun bütün sivil ölümleri kınamıştır, tekrar
kınar. 20 Temmuz 2015ten beri siparişle açığa
çıkarılmış bu kirli savaşta ölen herkesi tekrar
rahmetle anıyoruz, bunların ölümüne sebep olanları
kınıyoruz.
Bir
diğer husus
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Şurada ortak açıklamalara imza
atmadınız be, konuşuyorsun! Ortak açıklamalara imza
atmadınız burada be!
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Otur yerine! Otur!
BAŞKAN
Sayın Çavuşoğlu, lütfen
AHMET
YILDIRIM (Devamla) Siz gelin biraz da burada Roboskide öldürülen
çocukları anlatın.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hiçbir ortak açıklamaya imza
atmadınız, burada konuşuyorsun! Bırak Allah
aşkına!
İDRİS
BALUKEN (Diyarbakır) Seninle hiçbir yere imza atmam!
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sen kimsin ki seninle davranalım?
BAŞKAN
Sayın Çavuşoğlu
Devam
edin siz.
AHMET
YILDIRIM (Devamla) Bir diğer husus: Allah, bizi partimiz
dışında bütün kurumların sözcülüğünden de
insanları diri diri yakan katillerin avukatlığından da men
etsin.
Teşekkürler.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Aslan, siz, Sayın Yıldırımın konuşması
üzerine mi söz istemiştiniz?
Sayın
Gök, sizi dinleyeyim daha sonra gerekirse Sayın Aslana söz veririm.
Buyurun.
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkanım, az önce konuşan AKP
sözcüsünün Genel Başkanımıza atfen ifade ettiği ithamlarla
ilgili bir sataşmadan dolayı söz talebi
BAŞKAN
Buyurun.
İki
dakika vereyim size de.
5.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Tokat Milletvekili
Zeyid Aslanın (11/12) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nereden
nereye geldik. 15 Temmuz gecesi burada omuz omuza bombalara karşı
direnen bu Parlamentonun 15 Temmuzdan sonra siyaset dilinin daha bir
uzlaşmacı, daha birbirine sıkı sıkıya
bağlayan bir ortamda devam etmesi gerekirken, yine Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 15 Temmuzdan önceki siyaset diline döndüğünü görmekten büyük
üzüntü duyuyorum.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Genel Başkanına söyle.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen...
LEVENT GÖK (Devamla) 15
Temmuzda millî iradeye karşı yapılan bir
saldırıyı bütün partilerin beraber omuzladığı o
geceden sonra eğer yaşanılan tablo O gece darbeyi önledik ama
yeni bir dikta kurma. anlayışı olmasaydı elbette
Türkiye'nin siyaset iklimi çok farklı olacaktı. Ama bugün, bu gelinen
noktada 15 Temmuz gecesindeki o beraberliğin ve Yenikapı ruhunun
hangi amaçlar uğruna, Başkanlık uğruna nasıl
yıkıldığını görmenin de derin üzüntüsünü
yaşıyoruz.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Onu Genel Başkanına söyleyeceksin.
LEVENT GÖK (Devamla) -
Türkiye bunu hak etmiyor. Genel Başkanımız o gün aslanlar gibi,
hepimize talimat vermiştir. Gidin, Meclise sahip çıkın,
bombaların altında, millî iradeyi yaşatın. demiştir.
Ben polemik yapmak için söylemiyorum ama o gün de Kastamonu tünellerinde
olduğunu Sayın Binali Yıldırım kendisi söylememiş
midir? Efkan Ala, uçakta, haberinin olmadığını
söylememiş midir? Sayın Cumhurbaşkanı, darbeyi
eniştesinden öğrendiğini söylememiş midir? Bunları ne
çabuk unuttunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Bizim
güvenliğimizi emanet ettiğimiz Başbakan ortada yok,
Cumhurbaşkanı eniştesinden öğrenecek, kalkıp Kemal
Kılıçdaroğluna laf söyleyeceksiniz!
ŞAHİN TİN
(Denizli) Halkın içine indi.
LEVENT GÖK (Devamla) - Bu,
hiç de şık bir tablo değildir. Burada konuşulması
gereken, eğitimdi, eğitim! Konuşacağınız konu
yok, konuyu nereye çekiyorsunuz. Şiddetle reddediyorum bu
tavrınızı. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gök.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel'in, sokağa çıkma yasakları nedeniyle
oluşan eğitim hakkı ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz
darbe girişiminin ardından öğretmenlerin meslekten ihracı
ve açığa alınmasında hak ihlallerine sebebiyet
verdiği, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen
alımıyla kadrolaşmaya ve eğitimde güvencesiz istihdama yol
açtığı ve proje okulu uygulamasıyla eğitimin
niteliğini değiştirmeyi amaçladığı
iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)
(Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı
Sayın İsmet Yılmaz konuşacak.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; HDP tarafından Millî Eğitim
Bakanı hakkında verilen gensoruya ilişkin görüşlerimi
Hükûmet adına açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım,
bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Cumhuriyet Halk
Partisi Aydın Milletvekili ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan
Yardımcısı Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınıyor, Bülent Tezcana Geçmiş olsun. diyor, kendisine acilen
şifalar diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; halkımızın en çok
ilgilendiği, Hükûmetimizin de en çok değer verdiği alanlardan
biri olan eğitim, bitmeyen bir gayret istiyor. Her gün yeni bir şeyin
yapılması, her gün yeni bir şeyin söylenmesi gereken bir hizmet
alanı çünkü muhatabı insan. Bu alanda tüm siyasi partilerimizin
yapıcı eleştirilerine açık olduğumuzu, onlardan
faydalandığımızı ve faydalanmaya da devam
edeceğimizi de açıkça belirtmek isterim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gensoru özellikle dört konuda. Bir tanesi Proje
okullarının dönüştürülmeye çalışılması
nedeniyle. diyor. Tabii, bu konuda açıklama yapılması
fırsatı tanındığı için de teşekkür ediyorum.
Proje okullarıyla ilgili kanuni düzenleme 2014 yılında
yapılmıştır. Bu düzenlemeyle Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin personel atamasını düzenleyen 37nci maddesine
ekler konulmuştur. Bu kanuna göre, yurt içi veya yurt
dışında yerli veya yabancı kurum ve kuruluşlarla veya
başka ülkelerle iş birliği anlaşması çerçevesinde
kurulan ulusal veya uluslararası proje yürüten, belirli bir eğitim
reformu ve programları uygulayan okulların proje okul olarak
kapsama alınacağı belirtilmiştir. Yine, bu düzenlemede
öğretim üyelerinin de proje okullarında görevlendirilebileceği
hükmü de getirilmiştir. Proje okullarına alınma süreci
yönetmelikte belirtildiği üzere, proje okulu kapsamına
alınması için oluşturulan komisyonun proje okulu olarak önerilen
okulları değerlendirmesini müteakip, yönetmelikte belirtilen
kriterleri sağlayan okulların bakan onayıyla proje okul
kapsamına alınmasıyla tamamlanmaktadır. Proje okulu
uygulanmasındaki temel gaye, eğitimde kaliteyi artırmak,
başarılı uygulaması olan okulların
başarısını devam ettirmek, uygulanan özel bir projenin
başarılı olması için gerekli desteğin bakanlık
tarafından verilmesini sağlamaktır.
Türkiye genelinde 163 proje
okulu bulunmaktadır. Bu proje okullarından Mesleki ve Teknik
Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı 6 proje okulumuz
bulunmaktadır. Bu okulların hepsinde özel bir proje ya da bir
protokolün uygulanması gerçekleştirilmektedir. Bu okullardan bir
tanesi proje okulların daha iyi anlaşılabilmesi için örnek
veriyorum- Adana Sarıçam Türk Tekstil Vakfı Mesleki ve Teknik
Eğitim Merkezinde Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
ve Türk Tekstil Vakfıyla imzalanan bir protokol kapsamında özel bir
program uygulanmaktadır. Bu okulda tekstil alanında program
geliştirme çalışmaları yanında öğretmen
eğitimleri de yapılmaktadır.
Bir diğer proje okul,
Ostim Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi; Ankara Sanayi Odasıyla
yapılan iş birliği sebebiyle proje okul olmuştur. Bir
diğeri, Konya Karatay Aykent Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde Konya
Büyükşehir Belediyesi ve Konya Ayakkabıcılar Odasıyla imzalanan
protokol gereğince özel programlar uygulanmaktadır. Bu okulda
ayakkabıcılık sektörüne nitelikli eleman
yetiştirilmektedir. Böyle bir uygulamanın, sektör
ihtiyaçlarını ve taleplerini karşıladığı
tartışmasızdır.
Kamuoyunda
tartışılan ve gensoruya da konu olduğu düşünülen proje
okulları, genelde Ortaöğretim Genel Müdürlüğüne bağlı
okullardır. Bu birime bağlı da 58 proje okulu
bulunmaktadır. Bu okullarda ise akademik başarı ve akademik
eğitim ön planda tutulmaktadır.
Proje Okulları
Yönetmeliğinde, yöneticilerin ve öğretmenlerin dört
yıllığına atanacağı, aynı unvanla aynı
eğitim kurumunda sekiz yıldan fazla süreyle yönetici veya
öğretmen olarak görev yapılamayacağı kuralı da
bulunmaktadır.
İstiyoruz ki bu
okullardaki başarıyı daha da yukarıya
taşıyalım. Mevcut başarılı öğretmenlerin
başarısından diğer okullarımız da
yararlansın, başarı aşısı diğer
okullarımıza da yapılsın. Bizim sadece 163 okulumuz yok;
7.613 okulumuzun ve 5,5 milyona yakın da öğrencinin sorumluluğunu
taşıyoruz. Başarıyı sürdürmek, daha da üst seviyelere
taşımak istiyoruz.
İstanbul Çapa Fen
Lisesinde, proje okul olmadan önce 49 öğretmen bulunmaktaydı. Proje
okul olduktan sonra bu okuldan öğretmen alınmamış, boş
olan 4 kadroya da yüksek lisans ve doktora yapmış 4 öğretmen
atanmıştır. İzmir Karşıyaka Cihat Kora Anadolu
Lisesinde proje okul olmadan önce 44 öğretmen görev yapmaktaydı.
Proje okulu sonrası 24 öğretmeni başka okullara
alındı; yerlerine, 7si alanında yüksek lisans ve doktora
yapanlardan olmak üzere 40 öğretmen ataması
yapılmıştır. 24 öğretmen alındı, 40
öğretmen ataması yapıldı. Yeni atanan öğretmenlerin
yaş ortalaması 45tir. Bu şekilde dinamik ve nitelikli bir
öğretmen kadrosu ile bu gözde okulumuzun buluşması
sağlanmıştır.
Bir başka proje okulumuz
İstanbul Kadıköy Atatürk Fen Lisesinde proje okul olmadan önce 24
öğretmen bulunmaktaydı. Bu okuldan 3 öğretmen
ayrılmış, yerine 6sı yüksek lisans veya doktora
yapanlardan olmak üzere 9 öğretmen atanmıştır.
Örnekleri artırmak
mümkündür ancak genel bir öğretmen sürgünü ya da proje okullarına
rastgele bir öğretmen ataması söz konusu değildir. Belli bir
amaç doğrultusunda belirli alanlarda çeşitli proje ve protokollerle
eğitim ve öğretimin kalitesinin artırılması
hedeflenmektedir. 163 proje okuluna bir bütün olarak bakıldığında
mevcut öğretmen sayısı 4.086dır. Bu öğretmenler
arasında yeni görevlendirmeler yapılmadan önce yüksek lisans yapan
öğretmen sayısı 132ydi, atamalardan sonra yüksek lisans yapan
öğretmen sayısı 186 oldu. Herkes kabul eder ki toplam
öğretmen içinde, 4.086da 132 yüksek lisans yapmış
öğretmeni olan bir eğitim kurumundan daha iyi bir eğitim kurumu
veya topluluğu, 186 yüksek lisans yapmış öğretmeni olan bir
eğitim kurumudur. Atamalar yapılmadan önce doktoralı
öğretmen sayısı 2ydi, şimdi 19. Şimdi daha iyi, daha
nitelikli atamalar yapıldı, yapılan tercihler doğru. Daha
kaliteli eğitim vermeye devam edeceğiz. Dolayısıyla, bu
okulların öğretmenlerinin kalitesinin düşürüldüğü
iddiası doğru değildir, bizim her bir öğretmenimiz
değerlidir.
Proje okullarına en
büyük ilgi İstanbulda gösterilmektedir. Proje ile İstanbulla ilgili
de bilgi vermek isterim. İstanbuldaki proje okullarımızda
toplam öğretmen sayımız 1.492dir, İstanbulda proje
okullarından ayrılan öğretmen sayımız 275tir. Bu,
toplam öğretmen sayısının yüzde 18idir. Proje
okullarında kalan öğretmenlerin yüzde 82si devam ediyorsa, burada
okulların dönüştürüldüğü iddiası da doğru
değildir.
Buradan başka okullara
tayin olan öğretmenlerimiz de bu okullara bizim dönemimizde atandı.
On üç yıldır iktidardaysak herhâlde bu öğretmenleri biz
atadık. Bizim dönemimizde yine görev yeri değiştirildi. Bizim dönemimizde
atananın, yine bizim dönemimizde, on üç yıl sonunda görev yeri
değiştiriliyorsa Burada bir kadrolaşma çabası var. sözü
de doğru değildir.
Yine, bu okullarda yirmi
beş yıl dokuz ay görev yapmış öğretmen
alındı. Yirmi üç yıl on ay görev yapan öğretmen
alındı. Yirmi iki yıl sekiz ay görev yapan öğretmen
alındı, değiştirildi; teşekkür ediyoruz hizmetleri
için. On sekiz yıl on bir gün görev yapan alındı. Yirmi dokuz
yıldan fazla öğretmenlik yapan alındı ve yirmi üç
yıldan fazla öğretmenlik yapan da alındı.
Hatırlıyorsunuz, sözleşmeli öğretmenlik
getirildiğinde, dört yıl getirildiğinde Bu süre fazla.
diyenler, bu proje okullarında yirmi sekiz yıl, yirmi dokuz yıl
öğretmenlik yapanların süresine herhâlde fazla demiyorlardır
diye düşünüyorum. Ancak bizim muhakkak ki kanunları da dikkate
almamız lazım. Millî Eğitim Temel Kanununun 46ncı maddesi
Öğretmenlikte yurdun çeşitli bölgelerinde görev yapmak
esastır. der. Elinizi vicdanınıza koyun da karar verin: Yirmi
dokuz yıl bir okulda görev yapmış da ondan sonra yine aynı
ilde bir başka yere tayini çıktığında Sürgün oldum.
diyor ve buna da itibar ediliyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine, gensoruda bir diğer konu, sokağa
çıkma yasakları nedeniyle ülkenin bir bölümünde eğitim
hakkının tamamen askıya alınması. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde terör nedeniyle zaman zaman eğitim
öğretim aksamıştır. Okullara içerisinde öğrenci var
mı, yok mu diye bakmadan molotof atılan, okul yakılan bir terör
ortamında mümkün olduğunca eğitimi vermeye gayret ediyoruz. Son
bir yılda Mardin, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Van
illerinde toplam 3.814 dersliği olan 242 okulumuz, terör örgütü
tarafından kundaklanarak kullanılamaz hâle getirilmiştir. Bu
okullarımızdan 189u 29 milyon lira harcanarak tekrar halkımızın
hizmetine sunulmuştur, 27 okulumuzun ise onarımı mümkün
olmadığı için yıkılmıştır, 8 okulun
onarım çalışmaları da devam etmektedir.
Diyarbakırın Sur ilçesinde onarımı tamamlanan üç okul
tekrar kundaklanmıştır. 15 Temmuz gecesi, 15 Temmuzun gündüzü,
cuma günü ben Diyarbakır Surdaydım, okullarımızı yeni
eğitim öğretim yılına hazırlayabilmek için. Orada
kundaklanan okulların 4 tanesinin kullanılamaz hâle geldiğini,
ancak geri kalanlarının tekrar bakım onarıma alınarak
halkımızın hizmetine verileceğini, ancak bu yıl
içerisinde 20 tane yeni yapılan okulun da Diyarbakırda
halkımızın ihtiyaçlarına verildiğini gördük. Yörede
eğitim ve bölgeye aydınlık gelmesini istemeyenler var, cehalet
devam etsin fakirlik sürsün diyenler var, onlar istemeseler de aydınlık
gelecek, karanlık son bulacaktır.
Böyle bir ortamda, terör
baskısından bunalan ve bölge dışına nakil olmak
isteyen öğrencilerimize nakil imkânı tanınmıştır.
Bu imkândan, ilköğretim düzeyinde 90.793, ortaöğretim düzeyinde de
30.948 olmak üzere toplam 121.741 öğrencimiz yararlandırılarak
taban puan şartı aranmaksızın başka okullara
nakledilmiştir. Ara tatil döneminde 672 gönüllü öğretmenimizin
katkısıyla 12.524 öğrenciye yatılı telafi eğitim
programı uygulanmıştır. Telafi eğitimleri, eğitim
öğretim yılının ikinci yarıyılı
itibarıyla sokağa çıkma yasağı biten ilçelerdeki bütün
öğrenciler için mahallinde, sokağa çıkma yasağı devam
eden ilçelerdeki öğrenciler için sınav takvimi nedeniyle sekizinci ve
on ikinci sınıf öğrencileri merkeze alınarak yatılı
olarak devam etmiştir. İkinci yarıyılı itibarıyla
sokağa çıkma yasağının devam ettiği süre boyunca
Diyarbakırın Sur ilçesinde sekiz ve on ikinci sınıf
öğrencilerine Diyarbakırın Yenişehir ilçesinde;
Şırnak il merkezi, Cizre, İdil ve Silopi ilçelerindeki
öğrencilere Batman il merkezinde; Mardinin Nusaybin ilçesindeki
öğrencilere Mardin il merkezinde; Hakkârinin Yüksekova ilçesindeki
öğrencilere Van ve Hakkâri il merkezlerinde telafi eğitimleri
verilmiştir. Sokağa çıkma yasağı biten ve eğitim
öğretim faaliyetleri başlayan Sur, Cizre, Silopi ve İdil
ilçelerindeki tüm öğrencilere mahallinde telafi eğitim programı,
eğitim öğretim yılı boyunca, Yüksekovada ise eğitim
öğretim yılının bitmesine ek olarak bir hafta ilave süreyle
verilmiştir. Sokağa çıkma yasakları devam eden Nusaybin
ilçesindeki 8inci ve 12nci sınıf öğrencilerine Mardin il
merkezinde ve Şırnakın merkez ilçesindeki öğrencilere ise
Batman il merkezinde telafi eğitimleri eğitim öğretim
yılı boyunca verilmiştir. Bu ilçelerde sokağa çıkma yasaklarının
bitmesiyle birlikte, yaz sezonu içinde, eylül ayı itibarıyla telafi
eğitimi programlarının tüm sınıflar için
uygulanması amacıyla hazırlıklar
yapılmıştır.
Özet olarak -il il, ilçe ilçe
dökümü var ama- toplamda 147 bin telafi eğitimi gören öğrencimiz
olmuştur ve burada da 6.187 öğretmenimiz görev
yapmıştır.
Tüm süreç boyunca
yapılan telafi eğitimlerinin tamamında, öğrencilere
eğitim öğretim faaliyetleriyle birlikte sosyal, kültürel ve sportif
faaliyetler planlanmış, sağlık taraması
gerçekleştirilmiş, öz bakım ürünleri, kıyafet gibi ayni
yardımlar yapılmış, aynı zamanda öğrencilere
psikososyal destek amaçlı rehberlik faaliyetleri de
uygulanmıştır. Ayrıca, telafi eğitimlerine devam eden
öğrencilere aylık 100 Türk lirası da destek verilmiştir.
Telafi eğitimleri
kapsamında öğrencilere her türlü ders materyali, kaynak ve
yardımcı kitap temin edilmiştir. Bu kapsamda, yaklaşık
200 bin ders materyali gönüllü yayın kuruluşları
aracılığıyla öğrencilere
ulaştırılmıştır. Ayrıca, her ilçe ile bir il
arasında bağ kurularak o illerdeki öğrencilerin gönüllü kitap
kampanyalarıyla bölgedeki öğrencilere destek vermesi de
sağlanmıştır. Öğrencilerin düzenledikleri
kampanyalarla bölgeye ulaştırılan kitap sayısı da
yaklaşık 150 bindir.
Merkezî sınavlar
konusunda ise TEOG sınavına girmeyen tek bir öğrencimiz bile
bulunmamaktadır. Daha önce söylediğim gibi, Ağrının
Diyadin ilçesinden, Şırnakın İdil ilçesinden, Muşun
Varto ilçesinden, Vanın Erciş ve Erdek ilçesinden TEOGda 120
sorunun 120sini yapanlar da çıkmıştır.
Üniversiteye giriş
sınavlarına gelince, normal takvime göre 1-14 Nisan tarihleri
arasında alınan sınav başvurularına terör
olayları sebebiyle başvuramayan öğrencilerimiz için ÖSYM
tarafından 27 Nisan-3 Mayıs tarihleri arasında o an
bulundukları il, ilçe merkezlerine sınav başvurusu yapma
imkânı getirilmiştir.
Yine, yörenin
öğretmensiz kaldığı iddiası da doğru
değildir. Bakanlığımız, her eğitim öğretim
yılında aldığı öğretmenlerin en çoğunu yine
bu yöreye atamaktadır. En son yapılan öğretmen atamasında
da atadığımız öğretmenlerin yüzde 91inden
fazlasının ataması yine bu yöreye
yapılmıştır.
Gensoruya
ilişkin bir başka konu öğretmen sınavlarıyla ilgili.
Millî Eğitim Temel Kanunu var, 1973 yılında
çıkmış. Temel Kanun diyor ki: Öğretmeni öğrenciye,
sınıfa, derse göndermeden önce mülakat sınavı yap. Aday
öğretmenleri, en az bir yıl fiilen çalışmak ve performans
değerlendirmesine göre başarılı olmak
şartlarını sağlamak kaydıyla sözlü sınava al -o
zaman ancak hak kazanabiliyor- bu mülakat sınavında, sözlü
sınavda öğretmenlere şu konuyu sor: Bir konuyu kavrayıp
özetleme, ifade kabiliyeti ve muhakeme gücü var mı? İletişim
becerileri, öz güveni ve ikna kabiliyeti var mı? Bilimsel ve teknolojik
gelişmelere açıklığı var mı? Topluluk önünde
temsil yeteneği ve eğitimcilik nitelikleri var mı?
Dolayısıyla, Bakanlıkça oluşturulacak komisyon
tarafından değerlendir. Sınavda başarılı olanlar
öğretmen olarak atanır.
Bakanlığımızın
ihtiyacı olan öğretmenleri 4/B kapsamında mülakatla almak için,
Kamu Personeli Seçme Sınavından 50 puan ve üzeri not alanlar
arasından, ancak alınacak kadronun da 3 katı kadar aday mülakata
çağrıldı. Mülakatlar 15 Ağustos ile 28 Eylül arasında
yapıldı. Bu mülakatlarda 18 ilde 300 komisyon oluşturuldu, bine
yakın görevli görev aldı. 53.674 aday mülakata alındı.
Mülakat sonuçları 28 Eylülde açıklandı. Giren 53 bin adayın
itiraz edeni 3 bin aday; itiraz üzerine 17 kişide maddi hata bulundu.
Tercih yapmaya hak kazanan adayların da ataması 10 Ekimde
yapıldı. Bu öğretmenlerle il eğitim müdürlüklerince birer
yıllık sürelerle sözleşme imzalanacak, öğretmen
performansına bağlı olarak bu süre dört yıla kadar da
uzatılabilecektir. Dört yıl başarılı hizmet sonunda
kadrolu öğretmenlik statüsüne geçirilecektir.
Toplam atanan
öğretmenlerin 16.895i yani yüzde 91den fazlası Doğu ve
Güneydoğu Anadoludaki öğretmen açığı olan illere atanmıştır.
Atama sonrası öğretmen doluluk oranı Güneydoğu Anadoluda
yüzde 89a, Doğu Anadoluda yüzde 90a çıkmıştır,
yüzde 89,67. Bu orandaki bir atama cumhuriyet tarihinde bir ilktir. Bundan dolayı
da gensoru verilse yeridir. Diğer 5 bölgeye atanan öğretmen
sayısı 1.611, oranı yüzde 8,71dir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka husus
öğretmenlere sorulan sorularla ilgili. Çok geniş bir heyet
tarafından bu sorular hazırlandı, her türlü bilimsel incelemeden
geçti. Ama, adaylara komisyon 2 adet soru yöneltti. Sorular her adaya
farklı zarflardan birini seçmek suretiyle kapalı zarf içinde sunuldu.
Adayın seçtiği zarftan çıkan sorular kendisine yöneltildi.
Ayrıca, soruları yüksek sesle okuyup ardından soru kağıdını
da imzalaması istendi. Nedir? Eğitim hayatın kendisidir;
açıkla., Bilgi vermektense bilgiye nasıl
ulaşılacağını öğretmek daha önemlidir;
açıkla. gibi. Hiçbir zaman Son yüz yıla yön veren lider kimdir?
Başkomutan kimdir? Reis kimdir? Hangi yurtta kaldınız? Gezi
olayları hakkında ne
gibi sorular sorulmadı ama Son yüz
yıla yön veren lider kimdir? denildiğinde, Başkomutan kimdir?
denildiğinde, Reis kimdir? denildiğinde herkesin aklına bir
şey geliyorsa bizim de yapacağımız bir şey yoktur diye
düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMİL
AYDIN (Erzurum) O da Mustafa Kemaldir.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Reis deyince aklımıza Mustafa Kemal Atatürk geliyor.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Sayın Başkan, sadece son cümle
olarak
Kastamonu Üniversitesine 15 oyla 1inci olanı değil de
kendisinden başka birisinin oyunu alan kimseyi, Bahri Gökçebayı bir
önceki Cumhurbaşkanımız yani Abdullah Gülden önceki
Cumhurbaşkanımız atamıştı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Niye atadı?
Yetkisini kullandı. Bakın, 15 oy alan var ama Ahmet Necdet Sezer onu
atamadı.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Kötü timsal emsal olmaz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Kimi atadı? 2
oy alanı,1 oy da kendisinden başka bir kimsenin daha oyunu alan -1i
kendi oyuydu- birini atadı. Dolayısıyla, niye atadı?
AHMET YILDIRIM
(Muş) O da yanlış, bu da yanlış Sayın Bakan.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Yani Yanlışın üzerine
yanlışla gideriz. dediler.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Yetkisi vardı.
Sayın Cumhurbaşkanımız da yetkisini
kullanmıştır. Yetkisini kullanana Niçin yetkisini
kullandı? denilmez.
Bir başka
husus: Yine sayın milletvekili dedi ki
Başkanım,
tamamlıyorum, özür dileyerek, sabrınızı da
taşırmadan
LEVENT GÖK
(Ankara) Bir de rektör atamalarını bir değerlendirseniz
Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Hangisini?
LEVENT GÖK
(Ankara) Rektör, bu yeni KHKdaki
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Ha, işte onunla
ilgili de söyleyeyim.
Yine bir
başka sayın milletvekilimiz dedi ki: Rektör seçiminin
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bir beş on dakika daha verin Sayın Başkan yani
zarar mı edeceğiz? Bakan konuşsun, biz de dinleyelim
bakalım.
BAŞKAN
Sayın Bakan, bir dakika daha vereyim, Sayın Tanal da öyle arzu etti;
bir dakika daha vereyim size ek süre olarak.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Umumi istek üzerine.
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Peki, teşekkür
ediyorum.
Efendim, bir
sayın milletvekilimiz dedi ki: Rektör atamasının bu
olağanüstü hâlle ne ilgisi var? Orada ise hukukçular ben de bir
hukukçuyum- şöyle diyorlar: Normal, olağan kanun hükmünde
kararnameyle eğer hükûmete Meclis her konuda kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi tanımışsa, kamu güvenliğinin zorda
olduğu dönemde yani olağanüstü hâl kararnamelerinde idarenin veya
hükûmetin elini kolunu bağlayacağı, sadece bir alanda onun
yetkisinin olacağını söyleyebilmek, hayatın olağan
akışına aykırıdır. Bir hukukçu olarak ben de bu
noktadayım. Olağanüstü hâl kararnameleri idarenin yetkisini
kısıtlamaz, her alanda çıkarır. Meclis görevini yapacak, bu
olağanüstü hâl kararnamelerini geçirecek ve Anayasa Mahkemesi de o
incelemeye tabi tutacak. Eğer Meclisin hatası varsa -ne
hatasıdır; incelemiyorsa, geçirmiyorsa- Meclisin hatasını
bir başka yere yüklemek veya olağanüstü hâl kararnamelerinin
çerçevesini daraltmak doğru değil diyorum.
Bize güvenin.
İnanın, eğitim eskiye nazaran çok iyi gidiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Güveniniz devam
ettiği sürece inşallah 21inci yüzyılı çok daha
aydınlık günler yapacağız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, Değerli Bakan dedi ki: O yörede
öğretmensiz okul yok. Yöre dediği Şanlıurfa ili
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) Böyle bir usul yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Turan, lütfen
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Okul ismini versin,
bakayım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bakın, Şanlıurfa ili Siverek ilçesi
Çıkrık köyü Raif Mumcu İlköğretim Okulunda 100 öğrenci
var, öğretmen yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Sayın Bakan öyle bir
şey demedi.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Tamam, tamam,
bakacağım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Bakanım, adres verdim bakın, sizden
istirham ediyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen, müsaade edin.
Teşekkür
ederim.
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN -
Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hakkındaki gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, izin verirseniz, yerimden bir söz talebim var.
BAŞKAN Görmedim
Sayın Gök, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, rektörlük
seçimleriyle ilgili düzenlemenin Meclis iradesinden kaçırılarak kanun
hükmünde kararnameyle yapılmasının doğru
olmadığına ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bu son çıkartılan
kararnamede eklenen rektörlük seçimi 18 Ağustosta görüştüğümüz
bir torba yasa içerisinde aynen getirilmişti Sayın Bakan yani
milletin Meclisinde o gün yine AKP Grubunun teklifiyle de geri çekilmişti.
Şimdi, bu, şık bir hareket değil yani o gün Mecliste
keşke mücadele etseydiniz, geçirseydiniz daha şık olabilirdi ama
Meclisin iradesinden kaçırıp KHKların arkasına saklanmak
doğru bir yol değil. Kaldı ki bu tablo
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Kanun hükmünde
kararnameler Meclise geliyor.
LEVENT GÖK (Ankara)
Bakın, Sayın Bakan, az önce savunduğunuz bu tablo 12 Eylül
rejiminin ürünüdür yani şu anda KHKya koymuş olduğunuz maddeler
12 Eylül darbe hukukunun uygulamalarıdır. 1991 yılında
kaldırıldı ama şimdi tekrar siz eskiye dönmek suretiyle
darbe hukukunu savunan bir anlayışa geliyorsunuz.
Bazı
arkadaşlarınız da diyor ki: Seçim olursa gerginlik artıyor
üniversitelerde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEVENT GÖK (Ankara) Devam
edeyim efendim, bitiriyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara)
Bitiriyorum Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, yorum yapıyor ama.
Sayın Bakanla
görüşün Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara)
Bitiriyorum Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Gök,
peki, bir dakika daha veririm ama lütfen toparlayın.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani
bazı arkadaşlarınız da Rektörler seçime giderse
üniversitelerde gerginlik olur; HSYK işte, seçime giderse yargıda
gerginlik olur. diyor. E, o zaman, Sayın Bakan, biz ülkedeki bütün
seçimleri kaldıralım, yerel seçimleri de kaldıralım, genel
seçimleri de kaldıralım yani gerginlik olduğunu düşündüğünüz
bütün seçimleri kaldıralım.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) Konu o değil, konu başka.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Konu o değil, kaliteli eğitim sorunu.
LEVENT GÖK (Ankara) 1991
yılında tam da çoğulculuk ilkesi uygulansın diye
getirilmişti bu en çok oy alan 6 aday arasından seçilmesi ama şimdi
de tekrar 12 Eylül hukukuna dönmekle çok yanlış bir yola
girildiğini ifade ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gök.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Kanun hükmünde
kararnameler Meclise gelecek.
BAŞKAN Açayım
mikrofonunuzu, bir dakika.
Buyurun.
28.- Millî Eğitim Bakanı İsmet
Yılmazın, Ankara Milletvekili Levent Gökün yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Muhterem
Başkanım, çıkardığımız olağanüstü hâl
kararnameleri yani genel düzenleme içeren olağanüstü hâl kararnameleri
Meclise gelecek, zaten sunulması kanunun hükmüdür, yasa gereğidir.
Dolayısıyla da Meclisten kaçırılan bir husus yoktur, Meclis
yine iradesini kullanacaktır.
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Gelecek hafta görüşmeye başlıyoruz zaten. Gelecek
hafta kanun hükmünde kararnameleri görüşmeye başlıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel'in, sokağa çıkma yasakları nedeniyle
oluşan eğitim hakkı ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz
darbe girişiminin ardından öğretmenlerin meslekten ihracı
ve açığa alınmasında hak ihlallerine sebebiyet
verdiği, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen
alımıyla kadrolaşmaya ve eğitimde güvencesiz istihdama yol
açtığı ve proje okulu uygulamasıyla eğitimin
niteliğini değiştirmeyi amaçladığı
iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)
(Devam)
BAŞKAN Şimdi
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesinin
gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
388 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Bilirkişilik Kanunu Tasarısı (1/687) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 388)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan,
405 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da
komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 2 Kasım 2016 Çarşamba günü
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati:
21.14