TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
16ncı Birleşim
3 Kasım 2016
Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekinin, Orta
Doğuda yıllardır süregelen savaşlarda katledilen çocuklara
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Bitlis
Milletvekili Mizgin Irgatın, üniversitelerde yaşanan
haksızlıklar ile tutuklama ve gözaltılara ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün, Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli
Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören
ve Kutlamalar Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Osman Boyrazın, 3 Kasım 2002 AK PARTİ
iktidarının 14üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
2.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 4/Bliler ve 4/Clilerin sorunları ile
emeklilikte yaşa takılanlar ve taşeron işçilerin kadro
sorunlarının çözümlenmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, Türkiyeden Ukraynaya ihraç edilen 29 ton
mandalinanın sağlığa zararlı organizma içerdiği
gerekçesiyle iade edilmesine ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının gerekli önlemleri alması gerektiğine
ilişkin açıklaması
4.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Aydemirin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerini içeren yatırım hamlesinin bu bölgelerde ve özellikle
Erzurumda özel sektör bazlı girişimciliğe yeni bir ivme
kazandırdığına ve 3 Kasım 2002 AK PARTİ
iktidarının 14üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Selina Doğanın, Adıyamanın Mara
Mahallesinde bulunan Süryani mezarlığının bir
saldırıya uğradığına ve bir an önce bu
saldırıyı gerçekleştirenlerin yakalanması ve
cezalandırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Cumhuriyet gazetesine yapılan
operasyonu yürüten savcı hakkında haber yapan gazeteciye de
soruşturma açıldığına ve bu konuda Hükûmetten
açıklama beklediğine ilişkin açıklaması
7.-
Elâzığ Milletvekili Ejder Açıkkapının, 3 Kasım
2002 AK PARTİ iktidarının 14üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
8.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, nar üreticilerinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
9.- Mersin
Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, AK PARTİ iktidarı döneminde
Fetullahçı terör örgütünce kurulmasına izin verilmiş hastane,
eğitim kurumu, banka ve üniversite sayısını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
10.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, ziraat mühendisi, gıda mühendisi ve
çevre mühendislerinin atamalarının ne zaman
yapılacağını öğrenmek istediğine ve Mersine
mutlaka yoğun bakım ünitelerinin yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
11.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, Orman Genel
Müdürlüğünde çalışan taşeron işçilerin
sorunlarına ve Hükûmetin taşeron işçilere kadro vaadini bir kez
daha hatırlatmak istediğine ilişkin açıklaması
12.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcana
yapılan saldırıyı kınadığına, 15 Temmuz
darbe girişiminin yapılmasında ağır kusuru olan
MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında bir işlem
yapılıp yapılmadığını ve TRTde bildiriyi
okutan yurtta sulh konseyinin tespit edilip edilmediğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
13.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Özün, Cumhuriyet gazetesi soruşturmasını
yürüten savcının FETÖ üyeliğinden
yargılandığı haberini yapan Barış Pehlivan
hakkında da soruşturma başlatılmasına ilişkin
açıklaması
14.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, AKPnin FETÖyle mücadele adı
altında kendi günahlarının bedelini masum vatandaşlara
ödetmeye devam ettiğine ilişkin açıklaması
15.-
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın, 15 Temmuzdan
bu yana toplamda 3 bine yakın sağlık
çalışanının açığa alındığına
ve ihraç edildiğine ve sağlık çalışanlarının
derhâl görevlerine iade edilmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
16.- Hatay
Milletvekili Birol Ertemin, İŞKUR aracılığıyla
yapılan işçi alımlarında yetkililerin takdir
haklarını AKPye üye olan kişilerden yana
kullandıklarına ilişkin açıklaması
17.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, son günlerde Cumhuriyet Halk
Partisine planlı saldırılar olduğuna ve bu konunun
Hükûmetin gündeminde olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
18.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, Şırnak
Milletvekili Aycan İrmezin ikametgâh adresine baskın
yapılması ile Şırnak Milletvekili Ferhat Encuya yurt
dışına çıkış yasağı getirilmesine ve
Meclis Başkanlığının bu konuda hiçbir şey
yapmamasını kınadığına ilişkin
açıklaması
19.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın 388
sıra sayılı Kanun Tasarısının ikinci bölümü
üzerinde yapılan soru-cevap işlemi sırasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.-
Başkanlıkça, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali
komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonuna havale edilen (2/1435) esas numaralı 6736 Sayılı
Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu
tarafından geri alındığına ilişkin önerge
yazısı (4/66)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu ve 22 milletvekilinin, elektrik
dağıtım hizmetini üstlenen elektrik dağıtım
şirketlerinin çalışmalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/351)
2.- İzmir
Milletvekili Ali Yiğit ve 20 milletvekilinin, sağlık turizminin
gelişmesi için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/352)
3.- Sinop
Milletvekili Barış Karadeniz ve 22 milletvekilinin, kurulması
planlanan nükleer santraller nedeniyle gelecekte yaşanabilecek
olumsuzlukların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/353)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
3/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyabakır Milletvekili
İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin Suriye ve Irak
politikalarındaki sorunların belirlenmesi, çözümleri için yol
haritasının tespiti ve uygulamaya konması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 3
Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.-
Bilirkişilik Kanunu Tasarısı (1/687) ve Adalet Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 388)
2.- Millî
Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalının Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)
3.- Sınai
Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 341)
VIII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Topkapı
Sarayının yıkılma tehlikesiyle karşı
karşıya olduğu iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Kültür ve Turızm Bakanı Nabi Avcının cevabı
(7/8034)
2.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin, soru önergelerinin
cevaplandırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı
(7/8264)
3 Kasım 2016
Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Halepten
Musula katledilen çocuklar hakkında söz isteyen Şanlıurfa
Milletvekili Kemalettin Yılmaztekine aittir.
Buyurun Sayın Yılmaztekin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin
Yılmaztekinin, Orta Doğuda yıllardır süregelen
savaşlarda katledilen çocuklara ilişkin gündem dışı
konuşması
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çevremizde yıllardır süregelen amansız savaşların en
büyük mağdurları ne yazık ki daha yaşadıkları
travmayı bile idrak edemeyecek yaşta olan Orta Doğu'nun
bahtsız ama bir o kadar da vakur çocuklarıdır. Ne yazık ki
herkesin gözünü kapattığı, kulağını
tıkadığı, sırtını döndüğü ve dünya
tarihinin en kara lekesi olma yolunda hızla ilerleyen zulümler bizim
sınırlarımızın hemen yanı başında
yaşanmaktadır.
Şahsımın, partimizin pek çok
yetkilisinin ve en üst mertebede Sayın Başbakanımız ve
Sayın Cumhurbaşkanımızın birçok konuşmada ifade
ettikleri önemli bir husus var. Bu husus, Osmanlı'dan sonra dünyadaki
adalet mekanizmasının Birleşmiş Milletler adı
altında ipotek altına alınması, yani dünyanın zulme
terk edilmesi yanlışlığıdır. Musul'dan Halep'e,
Bosna'dan Kabil'e İslam dünyasındaki bu çatışmalar, bu
acılar nedendir? diye sormak ve yıllar yılı kanın
durmadığı coğrafyaların neden hep İslam
coğrafyası olduğunu sorgulamak zorunda değil miyiz? Binlerce
kilometre ötedeki devletlerin uydu devletler kurarak yönettikleri,
sınırlarımızın hemen dışındaki
topraklara yıllar yılı neden yabancı ve ilgisiz
kaldığımızın hesabını sormadan büyük devlet
olabilir miyiz?
Değerli milletvekilleri, emin olun ki Gezi
olayları, 17-25 Aralık yargı darbesi girişimi ve 15 Temmuz
işgal girişimi başarılı olsaydı, yüz yıl
önce Osmanlı'dan koparılıp zulme boğulan topraklarla
kaderimiz aynı olurdu.
Türkiye'nin son dönemde uğradığı
sistematik saldırılar amacına ulaşsaydı,
Osmanlı'nın yıkılışıyla başlayan süreç,
birileri için başarıyla sonuçlanmış olacaktı.
Osmanlı'dan koparılan topraklar üzerinde oynanan oyunlar
birbirlerinden farklı değilken, bizim bugün bu topraklardan
bağımsız planlamalar yapmamız mümkün değildir. Onlar;
Türkiye, Suriye, Irak, Mısır ve pek çok ülkenin geleceğini kana
boğmak isterlerken bizim sadece kendi çıkarımızı
düşünerek hareket etmemiz beyhude bir davranıştan başka bir
şey değildir. Onlar, 1915'te kurdukları sistemi bugün
Türkiye'nin parçalanmasıyla taçlandırmak istiyorlarsa, bizim, 1915'te
kurulan sistemi tersine çevirmekten başka bir çaremiz kalmamış
demektir. Onlar nasıl ki umutlarını
dağılmış, birbirine kırdırılmış
bir Türkiye'ye bağladılarsa, biz, bize umudunu bağlamış
mazlumların hürmetine birleşmek ve yükselmek zorundayız.
Musul'dan Halep'e katledilen çocukların Avrupa'da burnu kanayınca
kıyametler koparılan bir çocuktan farkı kalmayıncaya kadar
mücadele etmek zorundayız. Bugün, sadece çevremizde yaşananlara
üzülmek, insan haklarından ve özgürlüklerden dem vurmak ne Ümran'ın
akan kanını durdurmaya ne de Aylan bebek gibi sahillerimize vuran
insanlık ayıplarını ortadan kaldırmaya yetmemektedir.
Bu coğrafyanın çocukları bir gün bir diktatörün kimyasal
saldırısıyla Halepçe'de, bir diğer gün bir demokrasi
havarisinin özgürlük operasyonları ile Musul'da, Kerkük'te ve Halep'te
öldürülmeyi hak etmemektedir. Yaşadığı şokun etkisiyle
ismini unutan, babasının öldüğünü anlatırken
acısı yüzünden okunan, Kahvaltı yaptın mı? diye
sorulduğunda gözünden yaşlar akan o küçük kız çocuğunun,
birilerinin bu topraklarda kurmak istedikleri tahakküme değil,
Osmanlı'dan beri hasretini duyduğumuz adalete ihtiyacı
vardır. Bugün İslam coğrafyasını kana bulayarak
İslam dünyasını birbirine düşürmeye çalışanların,
bölgemizde akan kana bir türlü doyamayanların yatacak yerleri yoktur. Bu
coğrafyanın insanlarının artık meselenin ırksal
ve mezhepsel olmadığını anlamaları, birleşmeleri
ve bir bütünlük oluşturmaları gerekmektedir. Aylan Kurdi, Kürt
asıllı bir Suriyeli göçmendi. Umran bebek, Sünni bir Müslüman ailenin
çocuğuydu; bir başka yavrumuz Ezidiydi, Şiiydi.
Düşmanın kurşunu kimin ne olduğunu hiç önemsemiyorken bu
coğrafyada yaşayanların benlik kavgasına düşmeleri,
telafisi edilemeyecek yanlışlara girilmesine neden olacaktır.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken bir
konuda saygıdeğer vekillerini ve kamuoyunu uyarmak istiyorum:
Özellikle sosyal medyada katledilen, öldürülen çocuklarımızın
görselleriyle zulmü sıradanlaştırmamamız ve zulmün
reklamına ortak olmamamız gerektiğini, bunun ancak katilleri
sevindireceğini ve bu konuda hassasiyet gösterilmesi gerektiğini
hatırlatmak istiyorum. Dünyada sadece Müslüman ve mazlum çocukların
öldürüldüğünü ve öldürülen her çocuğun gücünü zulmetmek için
değil, adaleti sağlamak için kullanan Osmanlı'nın torunlarına
yani Türkiye'ye umut bağladıklarını asla unutmamamız
gerektiğini söylüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yılmaztekin.
Gündem dışı
ikinci söz, üniversitelerin sorunları, tutuklama ve gözaltılar
hakkında söz
isteyen Bitlis Milletvekili Mizgin Irgata aittir.
Buyurun Sayın Irgat. (HDP
sıralarından alkışlar)
2.- Bitlis Milletvekili Mizgin Irgatın, üniversitelerde
yaşanan haksızlıklar ile tutuklama ve gözaltılara
ilişkin gündem dışı konuşması
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Evet, aslında gündem dışı
konuşmamın konusu üniversitedeki yaşanan haksızlıklar,
son KHKlarla birlikte hem öğrencilerin hem eğitimcilerin hem
belediye başkanlarının yani muhalif olan her kesimin
yaşadığı sıkıntılar ve tabii ki sıkça
yaşadığımız tutuklamalar ve gözaltılar.
1930ların Almanyasına
baktığımızda, bilenler bilir, o dönem en büyük
saldırıya uğrayanlar akademisyenler olmuştur. Yani, bilimin
yuvası, bilim üreten, aslında öğrencileriyle bir geleceği
hazırlayan akademisyenler sırf Nazici olmadığı için
saldırıya uğramış, katledilmiş ve hatta Naziye
yakın duran meslektaşları tarafından kitapları
kütüphanede yakılarak kamuoyuna baskı yaratılmaya
çalışılmış ve karanlık bir sayfa olarak tarih
sahnesine yazılmıştır.
Bugüne baktığımızda,
2016nın Türkiyesine baktığımızda ise cezaevlerine
doldurulan akademisyenleri, öğrencileri; ortaokuldan, liselerden,
üniversitelerden haksız, hukuksuz bir şekilde ve hiçbir mahkeme
kararı olmaksızın atılan öğrencileri görmekteyiz.
Hakeza, belediye başkanlığı yapan ve eş
başkanlık gibi dünya standartlarını belli bir seviyeye
taşıyan en modern, en demokratik, cinsler arası eşitliği
sembol eden eş başkanlarımızla birlikte belediye
başkanlarımız şu an cezaevlerinde ve her sabah bir HDPli
ya da DBPli bir arkadaşımız, bir grup
arkadaşımız haksız, hukuksuz bir şekilde
gözaltına alınmakta ve cezaevlerine atılmakta.
Yakın bir örnek, Isparta Süleyman Demirel
Üniversitesinde 42 öğrenci, sırf Roboskide yaşanan katliamı
protesto ettikleri için okulları tarafından, okul yönetimi
tarafından okuldan uzaklaştırıldı ve mahkeme
kararı yani yürütülen soruşturmanın sonucu beklenmeksizin idare
mahkemesinde de OHAL gerekçesiyle -yürütme kararı verilmeksizin- 50ye
yakın öğrenci mağdur edilmiş durumda. Hakeza
eğitimciler, şu an ihraç edilen, hiçbir gerekçeyle kendilerine
açıklama yapılmayan, ekmeklerinden, işlerinden ve ailelerini
düşündüğümüzde 100 binlere ulaşan bir mağduriyetten
bahsediyoruz. Tüm bunların bir cevabını vermek durumunda olan
bir Hükûmet var karşımızda ama maalesef, Hükûmet
yetkililerinden, milletvekillerinden buna ilişkin tek bir eleştiri
yazısı, tek bir açıklamayı bugüne kadar, şu saate
kadar duymadık. Milletvekillerinin pasaportlarına haksız,
hukuksuz bir şekilde el konuluyor. Yani seyahat özgürlüğü, hukukun
yıllarca bir sürü mücadele sonucu kazanılmış tüm
hakları birer birer alınıyor. OHAL dediğimiz şey yani
okullarda bize öğretilen şey, OHALin belirli yani OHAL
kapsamında olan konularla ilgili sadece yürürlükte olduğu ve bu
konulara ilişkin KHKlarla ancak ve ancak işlerlik
kazanacağı öğretilmişti. Ama bugün bakıyoruz ki
olağanüstü hâl rejimi bir ülkenin rejimi hâline gelmiştir. Âdeta
Türkiye Büyük Millet Meclisi, parlamenter rejim, demokratik sistem baypas
edilmiştir. Şu anda Kandıra Cezaevinde yani Diyarbakırda
haksız yere tutuklanıp Kandıraya sürgün edilen Diyarbakır
Büyükşehir Belediye eş başkanları ve KJA sözcümüzü ziyaret
etmek isteyen kadınlarımızın, halkımızın,
partililerimizin önü Kandıra girişinde kesilmiş durumda. Bu
korkunun hesabını, bu korkunun açıklamasını bir
kişi yapmak durumunda. Yani hem tutukluyorsunuz, hem sürgün ediyorsunuz
hem de kamuoyunun kendilerini ziyaretine dahi tahammül edemiyorsunuz. Demek ki
bunlar iyi işler yaptı, demek ki bunlar sizi korkutan büyük
işler yapıyor ki bu kadar büyük kapsamlı büyük
mağduriyetler yaratıyorsunuz, basını kapatıyorsunuz,
JİNHAyı kapatıyorsunuz, DİHAyı kapatıyorsunuz,
yurt dışına çıkıp dış ilişkiler
komisyonumuzun diplomatik çalışmalarını engellemek
istiyorsunuz.
Tüm bunların bir sebebi var: AKP Hükûmetinin,
iktidarın korkularıdır. 1930ların Almanyası
nasıl tarihe gömüldüyse bugün yaşadıklarımız da tarihe
elbet gömülecektir. Biz şu an tarihe not düşüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİZGİN IRGAT (Devamla) Bu
konuşmalarımızla, bu duruşumuzla, bu sürecin tarihte mahkûm
olacağını dile getiriyor, bir an önce mağduriyetlerin
giderilmesini bu kürsüden dile getiriyoruz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Irgat.
Gündem dışı üçüncü söz, Ulusal ve
Resmî Bayramlar, Kurtuluş Günleri ile Atatürk Günlerinde Yapılacak
Kutlamalar Yönetmeliğinde yapılan değişiklik hakkında
söz isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzüne aittir.
Buyurun Sayın Tüzün. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzünün, Ulusal ve Resmi
Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde
Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliğinde yapılan
değişikliğe ilişkin gündem dışı
konuşması
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sayın
Başkanım, sevgili milletvekili arkadaşlarım; geçen hafta
Cumhuriyet Bayramından bir gün önce Resmî Gazetede yayımlanan
Bayram Yönetmeliğinde yapılan değişiklik konusunda gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar, bu
yıl cumhuriyetimizin ilanının 93üncü yıl dönümünü
kutladık. Maalesef, törenlerde hoş olmayan, cumhuriyet ruhuna ve
ilkelerine uygun düşmeyen görüntüler yaşandı. Önce halkımızın
törenlere katılımını engellemek için bir korku havası
yaratıldı; yetmedi, Anıtkabire giden yollar ve ana caddeler
Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından kamyonlarla
kapatıldı; yetmedi, polis barikatları kuruldu ama tüm
engellemelere rağmen vatandaşlarımızın kutlamalara
katılması engellenemedi. Bu engellemeler, Atatürk sevgisini ve
cumhuriyet sevgisini içimizde daha da güçlendirdi. Yıllardır
yapılan uygulamalarla ortaya çıkan, iktidarın cumhuriyetle,
bayramlarla ve kutlamalarla ilgili bir sorunu olduğunu bir kez daha gözler
önüne serdi. Her bayramda, her anma töreninde, her kutlamada maalesef bir
engelle karşılaşıyoruz. Sık sık Bayram Kutlama
Yönetmeliği değişikliği yapılıyor. Önce
Bayramları sivilleştiriyoruz. dediniz ama halkın
bayramları kutlamasını engellediniz, Atatürk
anıtlarına çelenk konulmasını yasakladınız,
okullarda bu kutlamaları kısıtladınız. Şimdi ise
Cumhuriyet Bayramından önce, çok acil bir durum varmış gibi
Resmî Gazetenin mükerrer sayısında yeni bir yönetmelik
yayınladınız.
Sevgili arkadaşlar,
Mustafa Kemalin ordusuna yani Garnizon komutanları bundan sonra
bayramlarda çelenk koyamayacak, selamlamaya katılamayacak. dediniz.
Türkiye'nin gündemine bu konu geldiğinde, Sayın Başbakan
çıktı -kameraların önünde, televizyonların önünde- dedi ki:
Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri
Bakanlığına bağlandığı için artık
valiliğe bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü gibi bir birim oldu.
Onun için, Jandarmanın Garnizon Komutanlığının
yapıldığı yerlerde çelenk koyma törenlerine
katılamayacak. Bu doğru değil, bu yanlış bir bilgi;
Sayın Başbakanı da yanlış yönlendirmişsiniz.
Çünkü eski yönetmelik de yeni yönetmelik de tüm garnizon
komutanlarının yani Jandarmanın bulunduğu diğer
sınıflarda hava, deniz gibi komutanlıkların da garnizon
komutanı olarak çelenk koyamayacağını bir kez daha ifade
etmek istiyorum.
Dolayısıyla,
sevgili arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetlerinin özellikle bu
son 29 Ekimde, bu ülke için otuz yıl, kırk yıl görev
yapmış, tuğgeneral olmuş, tümgeneral olmuş, orgeneral
olmuş insanların Anıtkabire girer iken bir astsubay
tarafından kontrol edilmesini, aranmasını, bir yurttaş
olarak, bir milletvekili olarak ben içime sindiremiyorum.
CELAL DOĞAN
(İstanbul) Karar alanlar utansın, sen niye utanıyorsun?
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) Dolayısıyla,
bu komutanlarımıza yapılan muamelenin yanlış olduğunu,
özellikle ve özellikle kendisinin Başkomutan olduğunu iddia eden
bir Cumhurbaşkanının, bir orgeneraline, bir albayına, bir
astsubayına güvenmeyip Anıtkabire girişindeki kontrolün
yapılmasının ne kadar yanlış olduğunu bu yüce
Meclisin kürsüsünden bir kez daha gündeme getirmek istiyorum.
Sevgili arkadaşlar, değerli AKPli
arkadaşlar; buradaki mantığı anlayamıyoruz. Mustafa
Kemalin ordusunu bu kadar itibarsızlaştırmak, bu kadar
aşağılamak ne anlama geliyor? Sizin başka bir ordunuz mu
var? Bu arkadaşlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan bu
arkadaşlarımız yani canı pahasına terörle mücadele
eden, şehit düşen onlar, sınırlarımızı
bekleyen onlar, cezaevlerimizi bekleyen onlar, denizlerimizi ve hava
sahamızı koruyan onlar, bugün sınırlarımızın
ötesinde savaşan onlar ve kırsal kesimde asayişi sağlayan
onlar ama onların bir bayram kutlamasını çok gördüğünüzü bu
yüce Meclisin kürsüsünden ifade etmek istiyorum.
Gelin, bu yanlıştan dönün, bu
yönetmeliği değiştirin. Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ordusuna
hep birlikte sahip çıkalım diye bir kez daha Meclis kürsüsünden ifade
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren
15 milletvekiline yerlerinden birer dakikalık söz vereceğim.
Söz vereceğim sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum: Sayın Boyraz, Sayın Gürer, Sayın Çamak,
Sayın Aydemir, Sayın Doğan, Sayın Tanal, Sayın
Açıkkapı, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın
Kuyucuoğlu, Sayın Şimşek, Sayın Bektaşoğlu,
Sayın Arslan, Sayın Öz, Sayın Arık, Sayın
Yıldırım, Sayın Ertem.
Sayın Boyraz, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Osman Boyrazın, 3 Kasım
2002 AK PARTİ iktidarının 14üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
OSMAN BOYRAZ (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
On dört yıl önce 3 Kasım 2002 tarihi,
liderimiz Recep Tayyip Erdoğanın millet ızdırabıyla
zindanlarda besteleyip solo hâlinde söylediği o şarkının
millî koroya dönüştüğü tarihtir. 3 Kasım 2002, vesayet eliyle
ırzı, namusu payümal edilmiş bir demokrasinin AK PARTİ
iktidarıyla itibar ve iffete büründüğü tarihtir. 3 Kasım 2002,
kurgusal bir toplum anlayışıyla millî vicdanı
hırpalayacak milleti dönüştürmeye çalışan her türlü
totaliter anlayışa karşı millet
varlığının, kimliğinin, değerlerinin yegâne
teminatı olan bir anlayışla kavlettiği tarihtir. 3
Kasım 2002, Ne efendiyiz ne efendiperest, hâdimimilletiz biz,
hâdimimillet. diyen, milletle ağlayan, milletle gülen ve milletle yürüyen
bir liderin iktidar yürüyüşünü başlattığı tarihtir. 3 Kasım
2002, bu milleti yok sayanlara karşı Bu millet var. Yeter! Söz de
karar da milletindir. diye haykıran Anadolu insanının şaha
kalktığı tarihtir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Gürer
2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 4/Bliler ve
4/Clilerin sorunları ile emeklilikte yaşa takılanlar ve
taşeron işçilerin kadro sorunlarının çözümlenmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
4/Blilerin, 4/Clilerin sorunları, emeklilikte
yaşa takılanlar ve taşeron işçilerin kadro sorunları
çözümlenmelidir. 657ye tabi olup 657 kadrolarla eşit olmayanlar
mağdurdurlar. Eşit işe eşit haklar
sağlanmalıdır. Taşeron işçilere verilen kadro sözü
derhâl yerine getirilmelidir. Son seçimden sonra bir yıl geçti, on dört
yıllık AKP Hükûmeti emekçilerin aleyhine çok uygulama
gerçekleştirdi. Bu kere 4/Bli, 4/Cli çalışanlar için de bir
iyi haber verilmelidir. AKP, emekçilerin, işsizlerin, yoksulların, haklarını
alamayanların sesine kulak tıkamaktan vazgeçmelidir. Suni gündemler
türeterek gerçekte var olan sorunlara çözüm getirilmemektedir. Bakanlar,
başbakanlar açıklamalar yapıyorlar, umut pazarlıyorlar.
Hükûmet verdiği sözleri tutmalı ve tüm taşeron işçiler
ayrımsız şartsız kadroya alınmalıdır. Taşeron
işçiler için, oyalamadan kesin açıklamalar
yapılmalıdır, kesin ve net bir tarih verilmelidir. Emekçilerin
duyguları ve emekleriyle oynanmasından vazgeçilmelidir.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Çamak
3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, Türkiyeden
Ukraynaya ihraç edilen 29 ton mandalinanın sağlığa
zararlı organizma içerdiği gerekçesiyle iade edilmesine ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının gerekli
önlemleri alması gerektiğine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Dört gün önce basına yansıyan haberlerden
öğrendiğimiz kadarıyla Türkiyeden Ukraynaya ihraç edilen 29
ton mandalina sağlığa zararlı organizma içerdiği
gerekçesiyle iade edilmiştir. Odessa Limanında kontrol edilen
mandalinada Akdeniz sineği tespit edilmiş, bunun üzerine Ukrayna
Hükûmeti Türkiyeye konuyla ilgili nota vermiştir.
Bu kürsüden, defalarca çeşitli biçimlerde
dikkat çektiğimiz Akdeniz sineğiyle mücadele sorunu artık
ekonomimizi vuran bir noktaya gelmiştir. Geçtiğimiz ay
Avrupanın iade ettiği tonlarca limondan sonra şimdi de
aynı sorunun mandalinada ortaya çıkması bu konuda gerekli
önlemlerin alınmadığının açık göstergesidir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığına, konuyu hızla değerlendirerek gerekli
önlemleri alması ve iade edilen ürünlerin akıbetinin ne olduğunu
kamuoyuna açıklaması çağrımızı yineliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Aydemir
4.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemirin, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerini içeren yatırım hamlesinin bu
bölgelerde ve özellikle Erzurumda özel sektör bazlı
girişimciliğe yeni bir ivme kazandırdığına ve 3
Kasım 2002 AK PARTİ iktidarının 14üncü yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Doğu ve Güneydoğu Anadoluyu içeren
yatırım hamlesi, bu bölgelerde ve özellikle Erzurumda bir
kalkınma heyecanı oluşturmuş, özel sektör bazlı
girişimcilik yeni bir ivme kazanmıştır. Süreçte, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın
Millî tarımı destekleme modeli başlığıyla hayata
geçireceği yeni proje, tarım sektörünün öncelikli olduğu bölge
ve ilimizde başlattığımız marka ilçeler konseptine
çağdaş düzeyde destekler içermesi bakımından fevkalade
önemlidir. Bu yaklaşım, organik tarım için önemli potansiyel ve
imkânlar barındıran Erzurumda ilçeler ölçeğinde markalaşma
sürecini hızlandıracak, ilimiz ve bölgemiz tarım alanında
kendini ifade için yeni bir imkâna kavuşacaktır. Ülkemiz
sathındaki bütün müteşebbisleri bu manada Erzuruma
yatırıma davet ediyor, ülkemizi çağlar üzerinden aşırtan
3 Kasım ak iktidar bayramının on dördüncü yılını
tebrikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Doğan
5.- İstanbul Milletvekili Selina Doğanın,
Adıyamanın Mara Mahallesinde bulunan Süryani
mezarlığının bir saldırıya
uğradığına ve bir an önce bu saldırıyı
gerçekleştirenlerin yakalanması ve cezalandırılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
SELİNA DOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkan, dün Adıyamanın Mara Mahallesinde bulunan Süryani
mezarlığı bir saldırıya
uğramıştır. Saldırı sırasında bazı
mezarlar tahrip edilmiş, üzerinde Süryanice ve Türkçe yazılı
olan mezar taşları kırılmıştır.
Adıyamandaki Mor Petrus Mor Pavlus Süryani Kilisesine bağlı
olan mezarlığa 2006 yılında yine benzer bir
saldırı gerçekleştirilmiş ve bazı mezar
taşları aynı şekilde kırılarak tahrip
edilmişti. Geçtiğimiz haziran ayında benzer bir
saldırı Hatayda yaşanmış ve Yahudi
mezarlığı saldırıya uğramıştı.
Ankaralı Ermenilerin bir dönem yoğun olarak oturduğu, bugün
Yenikente bağlı Zir Vadisi içinde bulunan Stanoz köyünün
mezarlığı da defineciler tarafından tahrip edilmektedir.
Mezar taşları sökülmüş ve mezarlar kazılmış
durumdadır. Bunlar gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Bir cemaatin, bir
milletin, bir dinsel grubun mezarlıklarına saldırmak bir arada
yaşama kültürüne saldırmaktır, tarihimize
saldırmaktır. Bu saldırılar, o mezarlarda yatanların
çocuklarında ve torunlarında derin yaralara yol açmaktadır. Bir
an önce bu saldırıyı gerçekleştirenler yakalanmalı ve
cezalandırılmalıdır. Gayrimüslim
azınlıkların mezarlıkları koruma altına
alınmalıdır.
BAŞKAN Sayın Tanal
6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Cumhuriyet
gazetesine yapılan operasyonu yürüten savcı hakkında haber yapan
gazeteciye de soruşturma açıldığına ve bu konuda
Hükûmetten açıklama beklediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyonu
yürüten savcı hakkında FETÖya üye olmaktan bir suçlama
dosyasının olduğu kamuoyuna ve basına yansıdı
ancak savcının dosyasını haber yapan gazeteciye de
aynı zamanda soruşturma açılmış durumda. Tüm bu
yapılanlar basının üzerinde baskı oluşturmuyor mu? Bu
konuda acaba Hükûmet yetkilileri nasıl bir cevap verecekler? Bu,
halkın haber hakkını ve gizlenen hususların açığa
çıkmasında sürekli bir ceza tehdidi oluşturmuyor mu? Hükûmetten
açıklama bekliyoruz bu konuda.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Açıkkapı
7.- Elâzığ Milletvekili Ejder
Açıkkapının, 3 Kasım 2002 AK PARTİ
iktidarının 14üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün 3 kasım, ak iktidarlar döneminin
başladığı tarih. On dört yıllık AK PARTİ
iktidarları boyunca bu necip millete hizmet etmeyi kendisine şiar
edinen kadroların adresidir AK PARTİ. On dört yılda, hayallerin
peşinde koşan değil hayalleri gerçekleştiren
kadroların adresidir AK PARTİ. Başta kurucu genel
başkanımız, ak davamızın lideri,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Sayın Başbakanımız Binali Yıldırıma ve
görev almış tüm ak kadrolara şükranlarımı sunarken
ahirete irtihal eden dava arkadaşlarımıza Yüce Allahtan rahmet
diliyor, yüce Meclisimizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Gaytancıoğlu
8.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, nar
üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Türkiye, nar
üretiminde on beş yılda yedi buçuk kat artış
sağlamış, ancak bu üretim, tüketim ve ihracatla desteklenmeyince
fiyatlar üreticide 30-35 kuruşlara kadar gerilemiştir. 2000
yılında, 2,5 milyon meyve veren nar ağacı sayısı
varken 2015te bu rakam tam 13,3 milyon tona çıkmıştır.
Şu anda da nar üretiminde arz fazlası olmasına rağmen 4,1
milyon ton meyve vermeyen ağaç da düşünüldüğünde, bu
ağaçlar da ürün vermeye başlayınca üretim daha da artacaktır.
Fiyat düşüşünde, Hükûmetin uyguladığı dış
politika sonucunda Rusyaya ihracatın yapılamaması da etkili
olmuştur. Fiyatların çok düşük olması nedeniyle nar
dalında kalmıştır. Üreticilerimiz ürünlerine
alıcı dahi bulamamıştır. Yeterli gelir elde edemeyen
üreticilerimiz borçlarını ödeyememektedir. Çok merak ediyorum, AKP
neden hep üretimi ve üreticiyi cezalandırıyor? Bazı
üreticilerimiz nar ağaçlarını sökerek yerine mandalina ve
portakal dikimi yapmaya başladı.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kuyucuoğlu
9.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, AK PARTİ
iktidarı döneminde Fetullahçı terör örgütünce kurulmasına izin
verilmiş hastane, eğitim kurumu, banka ve üniversite
sayısını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
15 Temmuz 2016da FETÖ
tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi sonrasında Tapu
ve Kadastro Müdürlüğünce, adı geçen bağlantılı
kuruluşların taşınmazlarına ait olduğu söylenen 6
bine yakın tapuya el konulduğu basına
yansımıştır.
Aracılığınızla Sayın
Başbakana şu soruları sormak isterim: Neredeyse Türkiye'nin
bütün illerinde taşınmaz edinmiş, özel eğitim kurumu,
hastane, üniversite kurmuş, her türlü kamu ihalelerinden
yararlanmış, kamunun bütün kadrolarına girmiş olan bu
örgüte iktidarınız döneminde kurulmasına izin verilmiş
hastane, eğitim kurumu, banka, üniversite sayısı kaçtır?
Yine, izin verilen bu yerler için belediyelerden,
vakıflardan, kısaca kamudan tahsis edilen veya satılan arazi,
bina, tesis var mıdır? Varsa bunların sayıları ve
değerleri ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Şimşek...
10.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, ziraat
mühendisi, gıda mühendisi ve çevre mühendislerinin atamalarının
ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine ve
Mersine mutlaka yoğun bakım ünitelerinin yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Günlerdir, ziraat mühendisleri, gıda
mühendisleri ve çevre mühendisleri gerek milletvekillerine mail ve mesajlarla
gerek de Meclisi ziyaret ederek Tarım Bakanına çağrıda
bulunuyorlar, Ziraat mühendislerine ve gıda mühendislerine atama yok mu?
diyorlar. Binlerce ziraat mühendisi ve gıda mühendisi işsizdir,
Bakanlığımızın bunlarla ilgili girişimde
bulunmasını bekliyoruz.
İkinci sorum Sağlık Bakanına
olacak: Sağlık Bakanlığında çığır
açtık. diyoruz. Yeni hastaneler yaptık ama seçim bölgem olan
Mersinde bütün ilçelerde doktor sorunu var. Dün akşam itibarıyla beyin
kanaması geçiren bir hastayı sevk edecek bir yoğun bakım
ünitesi bulamadık. Adana Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesinden
önce Yok. dediler, daha sonra Hasta ölsün mü, sokakta mı
bırakalım? çağrımız üzerine, girişimlerimiz
sonucu hastayı kabul etmek zorunda kaldılar. Sağlıkta
çağ atlayan Türkiye bu mudur? Koskoca Mersinde yoğun bakım
ünitesi bulunmamaktadır beyin cerrahisiyle ilgili, buna müdahale
edilememektedir.
Türkiye'nin bugünkü durumunun tekrar gözden
geçirilmesini ve seçim bölgem olan Mersine mutlaka yoğun bakım
ünitelerinin yapılmasını diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bektaşoğlu...
11.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun,
Orman Genel Müdürlüğünde çalışan taşeron işçilerin
sorunlarına ve Hükûmetin taşeron işçilere kadro vaadini bir kez
daha hatırlatmak istediğine ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Orman Genel Müdürlüğüne
bağlı iş yerlerinde, sendikalı, düşük ücretli, vahidi
fiyat sistemiyle veya taşeron menfaatiyle toplum yararına
çalışma programı kapsamında olmak üzere sayıları
24 bini bulan işçi görev yapmaktadır. Bu işçilerin büyük bölümü,
5620 sayılı Yasa ve buna bağlı yönetmelikte bir düzenleme
yapılmaması nedeniyle mağduriyet yaşamaktadırlar.
Taşeron marifetiyle işe alınan ve sayıları 8 bini
bulan bu işçilerin çalışma süresi beş ay yirmi dokuz
gündür. Oysa onlara sürekli ihtiyaç vardır. Ordunun da bağlı
olduğu Giresun Orman Bölge Müdürlüğünde bu statüyle çalışan
işçilerden yoğun şikâyetler ve tepkiler gelmektedir. Diğer
işçilerle aynı görevleri yaptıkları hâlde ayrı
kategorilerde ve ayrı ücretlendirme yöntemiyle
çalıştırılan bu işçilerin hak mağduriyetleri
önlenmelidir. Bu işçilerin durumunu buradan sayın bakana iletirken
Hükûmetin taşerona kadro vaadini bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Arslan
12.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, Aydın
Milletvekili Bülent Tezcana yapılan saldırıyı
kınadığına, 15 Temmuz darbe girişiminin
yapılmasında ağır kusuru olan MİT Müsteşarı
Hakan Fidan hakkında bir işlem yapılıp
yapılmadığını ve TRTde bildiriyi okutan yurtta sulh
konseyinin tespit edilip edilmediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan,
öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcımız
Bülent Tezcana yapılan menfur saldırıyı şiddetle ve
nefretle kınıyorum, lanetliyorum. Bu saldırıyı
Cumhuriyet Halk Partisine yapılmış olarak kabul ediyorum.
Başbakana iki sorum var.
1) 15 Temmuz darbe girişiminin
yapılmasında MİTin ve MİT Müsteşarının
ağır kusuru ve ihmalinin olduğu bir gerçektir. Bu girişimin
temelinde istihbarat zafiyetinin olduğu ortaya
çıkmıştır. Bu gelişen olaylar
karşısında MİT Müsteşarı Hakan Fidan
hakkında bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz? FETÖ terör
örgütüyle ilişik olan MİT ve personeli hakkında bir
soruşturma yapıldı mı?
2) 15 Temmuz darbe girişimini yapan, TRTde
bildiriyi okutan yurtta sulh konseyini tespit ettiniz mi? Ettiyseniz bu
isimleri açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Sayın Öz
13.- Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, Cumhuriyet gazetesi
soruşturmasını yürüten savcının FETÖ üyeliğinden
yargılandığı haberini yapan Barış Pehlivan
hakkında da soruşturma başlatılmasına ilişkin
açıklaması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Başkan,
iktidara sesleniyorum: Gün geçmiyor ki milleti şaşkına çeviren
yeni bir gelişme yaşanmasın, toplumun tüm muhalif kesimlerini
sindirmeye dönük yeni bir soruşturma açılmasın. Cumhuriyet
gazetesine yönelik başlatılan sindirme, teslim alma girişiminin
arkasındaki Savcı Murat İnamın FETÖ davasında
sanık olduğunu Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış
Pehlivan ortaya çıkarmıştı. Cumhuriyete FETÖ operasyonu
yapan savcı FETÖ üyeliğinden yargılanıyor.
başlıklı haberinden dolayı şimdi de gazeteci
Barış Pehlivan hakkında soruşturma
başlatıldı. Suçlama ne? Bu haberle terörle mücadelede görev
almış kişileri hedef gösterme iddiası. Bu deli saçması
yaklaşım kabul edilebilir mi? Derdiniz ne sizin? Herkes biat edecek
ve biz Türkiyeye başkanlığı dayatacağız.
mı diyorsunuz?
Buradan bir kez daha ifade ediyorum: Faşizme
karşı omuz omuza mücadele edeceğiz, Türk halkı faşizme
geçit vermeyecek. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Arık
14.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, AKPnin
FETÖyle mücadele adı altında kendi günahlarının bedelini
masum vatandaşlara ödetmeye devam ettiğine ilişkin
açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
AKP, FETÖyle mücadele
adı altında kendi günahlarının bedelini masum
vatandaşlara ödetmeye devam ediyor. Bakınız, Melikşah
Üniversitesinin kurulması için AKP, bakanlarıyla, milletvekilleriyle,
belediye başkanlarıyla seferber oldu. Dişinden
tırnağından artırarak yaptıkları gecekondularda
oturan vatandaşların evleri ve arsaları, gönül rızası
olmadan, baskıyla ellerinden alınıp Melikşah Üniversitesine
devredildi, vatandaşlara da bunun karşılığında ev
verildi. FETÖyle ortaklık bozulunca Melikşah Üniversitesi
kapatıldı, tüm mal varlıklarına el konularak Vakıflar
Genel Müdürlüğüne devredildi. Şimdi bu vatandaşlara Bu evler
Vakıflar Genel Müdürlüğünün, sizin değil; bir ay içinde evleri
boşaltın. deniliyor. Yani hem FETÖyle beraberken hem de FETÖyle
yollar ayrılınca olan masum vatandaşlara oluyor.
Sizin FETÖyle mücadeleniz bu
mu? Bu vatandaşların günahı ne? Evlerini, arsalarını
ellerinden aldığınız bu vatandaşlar kış günü
nereye gitsin? Bu mağduriyetin giderilmesi için bir
çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Yıldırım
15.- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın, 15 Temmuzdan bu yana toplamda 3 bine
yakın sağlık çalışanının açığa
alındığına ve ihraç edildiğine ve sağlık
çalışanlarının derhâl görevlerine iade edilmesini talep
ettiğine ilişkin açıklaması
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Teşekkürler Başkanım.
Darbe bahanesiyle Türkiyeyi
OHAL ve kanun hükmünde kararnamelerle cehenneme çeviren AKP-saray
iktidarının en son mağdurları, hedefi
sağlıkçılar oldu. 29 Ekimde yayımlanan kanun hükmündeki
kararnameyle, yirmi beş yıldır üyesi olmaktan gurur ve onur
duyduğum Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) üyesi 443
sağlık emekçisi ihraç edildi. Bunlardan 100ü aşkın
kişi Urfa ilindendir; Adıyamanda da 2 eş başkanım
dâhil 28 kişi ihraç edildi.
15 Temmuzdan bu yana toplamda
3 bine yakın sağlık çalışanı açığa
alındı ve ihraç edildi. Ömürlerini insanların sağlığına
ve yaşamına adayan fedakâr sağlık
çalışanlarına yapılan bu uygulama
haksızlıktır, zulümdür. En kötü koşullarda,
çatışmalı ortamlarda bile insan hayatını kurtarmaya
çalışan fedakâr meslektaşlarıma yapılanları
şiddetle kınıyorum. İçlerinde 12 Eylül mağduru olan
Doktor Sinan Olcan ve eski MAZLUMDER Başkanı Doktor Ömer Faruk
Gergerlioğlunun da bulunduğu sağlık
çalışanlarının derhâl görevlerine iade edilmesini talep
ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Ertem
16.- Hatay Milletvekili Birol Ertemin, İŞKUR
aracılığıyla yapılan işçi alımlarında
yetkililerin takdir haklarını AKPye üye olan kişilerden yana
kullandıklarına ilişkin açıklaması
BİROL ERTEM (Hatay)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İşsizlere istihdam
amacıyla kurulan İŞKUR aracılığıyla, 3, 6, 9
ay çalıştırılmak üzere işçi alımı
yapılmaktadır. Bu kişilerin işe alımında yetkili
olan valiler ve kaymakamlar, AKP il başkanı ve ilçe
başkanları gibi davranarak takdir haklarını AKPye üye olan
kişilerden yana kullanmaktadırlar.
Bizler, ekmeğe ve
işe ihtiyacı olan insanların istihdamında siyasi
tercihlerinin kriter olmaması gerektiğini düşünüyoruz. AKPye oy
vermeyen fakat işe muhtaç olan insanlarımızın suçu nedir?
Halkımıza yapılan bu haksızlığı
vicdanınıza nasıl sığdırıyorsunuz?
Bu vesileyle, Ulu Önder Atatürkün kurduğu
cumhuriyetimizde demokrasiden uzak bir şekilde insan
ayrımcılığı yapan yetkilileri sorumlu davranmaya ve
adil olmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, söz talebinde bulunan grup başkan
vekillerine söz vereceğim.
Sayın Tanal Sayın Levent Göke vekâleten
söz talebinde bulundu grup başkan vekili olarak.
Buyurun Sayın Tanal.
17.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, son günlerde
Cumhuriyet Halk Partisine planlı saldırılar olduğuna ve bu
konunun Hükûmetin gündeminde olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, son günlerde
Cumhuriyet Halk Partisine planlı bir saldırı var. Önce Genel
Başkanımıza, sonra Genel Başkan
Yardımcımıza, son günlerde de belediye
başkanlarımıza planlı bir saldırı vardır. Bu
saldırıları kimin planladığı, bunun nereden
yapıldığı, bu konu Hükûmetin gündeminde midir? Türkiye nasıl
bir ortama sürüklenmek isteniyor? Bunu öğrenmek istiyoruz. Bu tür
saldırılar Cumhuriyet Halk Partilileri
yıldırmayacaktır, bunlar bizi yıldıramaz, biz
mücadelemize devam edeceğiz.
Teşekkürler, saygılar.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Başka söz talebi yok.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe
Komisyonuna, tali komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale edilen (2/1435) esas numaralı 6736
Sayılı Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu tarafından geri
alındığına ilişkin önerge yazısı (4/66)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, esas
komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali komisyon olarak Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale edilen
(2/1435) esas numaralı 6736 sayılı Bazı Alacakların
Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu tarafından geri
alınmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
Meclis araştırmasına ilişkin üç
önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu ve 22
milletvekilinin, elektrik dağıtım hizmetini üstlenen elektrik
dağıtım şirketlerinin çalışmalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/351)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini ekte
sunduğumuz, özelleştirme sonrası elektrik dağıtım
hizmetini üstlenen şirketlerin; abonelerin ortak gereksinimi, elektrik
enerjisine kesintisiz, kaliteli ve ucuz erişebilme amacını temel
alan bir anlayışla hizmet edip etmediklerinin, taahhütlerini yerine
getirip getirmediklerinin, usulüne uygun denetlenip denetlenmediklerinin
tespiti, abonelerin elektrik dağıtım hizmetinin
aksamasından kaynaklanan mağduriyetlerinin tespiti, çözüm
önerilerinin araştırılması, yapılacak yasal düzenlemeler
dâhil olmak üzere, alınacak önlemlerin tespiti için Anayasanın
98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Bülent Yener Bektaşoğlu (Giresun)
2) Özcan Purçu (İzmir)
3) Orhan Sarıbal (Bursa)
4) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
5) Kazım Arslan (Denizli)
6) Namık Havutça (Balıkesir)
7) Serkan Topal (Hatay)
8) Ali Akyıldız (Sivas)
9) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
10) Ceyhun İrgil (Bursa)
11) Akif Ekici (Gaziantep)
12) Mahmut Tanal (İstanbul)
13) Hüseyin Yıldız (Aydın)
14) Gülay Yedekci (İstanbul)
15) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
16) Seyit Torun (Ordu)
17) Candan Yüceer (Tekirdağ)
18) Sibel Özdemir (İstanbul)
19) Tekin Bingöl (Ankara)
20) İbrahim Özdiş (Adana)
21) Ali Yiğit (İzmir)
22) Çetin Arık (Kayseri)
23) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
Gerekçe:
Elektrik enerjisi üretimi, iletimi ve
dağıtımı kamu hizmeti niteliği
taşımaktadır. Her türlü kâr ve rant ilişkisinden
arındırılmış, kesintisiz, kaliteli ve ucuz,
erişilebilir olarak halka sunulması gereken bir hizmettir.
Geçmişte, fiyat belirlemede tekelci bir yapının
oluşmaması, üretim, iletim yatırımlarının
pahalı olması, hizmetin her kesime adil olarak dağıtılması
gibi nedenlerle, elektriğin üretimi, iletimi ve
dağıtımını devlet yapmıştır. Sonra,
kısıtlı kaynaklar ve yönetim anlayışıyla, özel
sektörün desteği olmadan bu hizmetlerin etkin, ekonomik olarak yerine
getirilemediği tartışmaları başlamış, 2001
yılında 4628 sayılı Elektrik Piyasası Yasasıyla
enerji dağıtım hizmet sunumu rekabete açılmaya
başlanmıştır. Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı elektrik enerjisi özelleştirme
amaçlarını varlıkların verimli işletilmesi,
maliyetlerin düşürülmesi, elektrik enerjisi arz güvenliğinin
sağlanması ve arz kalitesinin artırılması, kayıp
kaçakta azaltma sağlanması, yenileme ve genişleme
yatırımlarının özel sektör tarafından
yapılması, rekabet sonucu sağlanan faydaların tüketicilere
yansıtılması şeklinde belirtmiştir. Ülkemizde kamu
eliyle yapılan elektrik dağıtım hizmeti 2009
yılından başlayarak özel sektör eliyle yürütülmeye
başlanmış, 30 Eylül 2013 itibarıyla tamamen özel sektöre
bırakılmıştır.
Özelleştirmeyle, dağıtım
şirketlerine, dağıtım tesislerinin kurulması,
tüketicilere ihtiyaç duydukları elektrik enerjisini kaliteli ve sürekli
olarak sunacak kapasiteye sahip olarak iyileştirilmesi,
genişletilmesi ve yenilenmesi görevi verilmiştir. Özelleştirme
sürecinden bugüne, her yıl artan enerji talebine rağmen, periyodik
bakım onarım çalışmalarına önem verilmemiş,
tesislerin onarımı, bakımları zamanında
yapılmamış, elektrik kesintileri ve arızalar konusunda
şikâyetlerse artmıştır. Özelleştirme ardından
şikâyet edilen hususların başında faturalarının
yüksekliği ve sıkça yaşanan kesintiler gelmektedir. Kesintilerin
en önemli nedeninin yatırım yapılmayışı ve
denetimsizlik olduğu, hızlı yapılaşma ve nüfus
artışına paralel yeterli elektrik altyapısı inşa
edilmediği ifade edilmektedir. 2015 yılı Kasım ayında
Türkiye genelinde 72 bin 252 saat planlı elektrik kesintisi
yaşandığı, plansız kesintiler konusundaysa resmî bir
veri olmadığı ifade edilmektedir. Elektrik
dağıtım sistemine sunulan elektrik enerjisinin tedarik
sürekliliği göstergelerine esas oluşturan tüketici başına
kesinti süresi ve sayısı kamuoyu denetiminden uzak
dağıtım şirketi beyanına
bırakılmıştır. Dağıtım
şirketlerinin kesinti ve arızaları önlemek için yeni
yatırım yapması gerekirken bunun onayının Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından yapılması
gerekmektedir. Yapılan yenileme ve yatırım harcamalarıysa
tarifeler yoluyla tüketiciye yansıtılmış, tüketiciden
dağıtım şirketlerine mali kaynak aktarmanın yasal
yolunu oluşturmuştur. Denetimin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı yetkisinde olması nedeniyle de yatırım
ve denetim sürecinin aksadığı ifade edilmektedir.
Ayrıca, özelleştirmeyle
azalacağı öngörülen kayıp kaçak elektrik tüketimi bazı
dağıtım bölgelerinde artarak devam etmiştir.
Özelleştirme ihalelerinin şirketlerin kayıp kaçak hedef
öngörüleri dahi alınmadan gerçekleştirildiği ortaya
çıkmıştır. EPDK, kayıp kaçak oranının yüksek
olduğu dağıtım bölgelerinde dağıtım
şirketlerinin zarar etmemesi üzerine tedbirler almış, bazı
elektrik dağıtım şirketlerinin kayıp kaçak hedeflerini
değiştirmiş ve şirketleri yatırım
zorluğundan kurtarmıştır. Kayıp kaçak hedefleri
tüketici üzerine yük olacak şekilde ve kabul edilemeyecek nedenlerle
artırılmıştır. Elektrik dağıtım
bölgelerinin özelleştirilmesi rekabet ve buna paralel daha ucuz enerji
imkânı yaratmadığı gibi özelleştirme sonrası özel
tekeller oluşmasına sebep olmuştur.
Ülkemizin geleceği ve güvenliğine dönük
stratejik önem taşıyan elektrik dağıtım hizmetini
üstlenen elektrik dağıtım şirketlerinin
vatandaşlarımızın ortak gereksinimi, elektrik enerjisine
kesintisiz, kaliteli ve ucuz erişebilme amacını temel alan bir
anlayışla hizmet edip etmediklerinin, taahhütlerini yerine getirip
getirmediklerinin, usulüne uygun denetlenip denetlenmediklerinin tespit
edilerek vatandaşlarımızın bu hususta
uğradığı mağduriyetin azaltılması için bir
araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.
2.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit ve 20 milletvekilinin,
sağlık turizminin gelişmesi için yapılması
gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/352)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'nin döviz getirici
sektörlerinden biri olan ve hızla büyüyen ve gelecek yıllarda dünya
ekonomisinde büyük bir yer alacak olan sağlık turizminin
gelişmesi için mevzuatların hazırlanması, sektör
paydaşlarının ortak akıl üretmesi, İzmir'in sahip
olduğu yer altı ve yer üstü zenginliklerinin yanı sıra
geçmişten bugüne taşıdığı kültürel
değerlerinin korunarak tanıtılması ve sağlık
turizminin merkezi olması yolunda adımlar atılması
amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104üncü ve 105inci
maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Ali Yiğit (İzmir)
2) Orhan Sarıbal (Bursa)
3) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
4) Namık Havutça (Balıkesir)
5) Serkan Topal (Hatay)
6) Haydar Akar (Kocaeli)
7) Ceyhun İrgil (Bursa)
8) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
9) Özcan Purçu (İzmir)
10) Akif Ekici (Gaziantep)
11) Kazım Arslan (Denizli)
12) Hüseyin Yıldız (Aydın)
13) Candan Yüceer (Tekirdağ)
14) Gülay Yedekci (İstanbul)
15) Ali Akyıldız (Sivas)
16) Sibel Özdemir (İstanbul)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Tekin Bingöl (Ankara)
19) İbrahim Özdiş (Adana)
20) Çetin Arık (Kayseri)
21) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
Gerekçe:
Dünyada ve ülkemizde sağlık turizmi son
yıllarda hızla yükselen önemli bir turizm alanıdır. Temel
olarak sağlığı esas aldığı ve tedaviyle
birlikte tatili de kapsadığı için gelecekte de önemi hızla
artacak olan sağlık turizmi alanında ülkemiz son derece avantajlı
bir coğrafyadadır. Bu bağlamda, ülkemizin her yanına
dağılmış olan sağlık, termal, yayla,
kış ve doğa sporlarının bir entegrasyon ve planlama
çerçevesinde birlikte değerlendirilmesi, altyapısının
oluşturulması ve yetişmiş insan gücü için bir an önce
çalışmalara başlanması önem kazanmaktadır. Alternatif
turizm genel olarak, kongre turizmi, yayla turizmi, kültür turizmi, inanç
turizmi, golf turizmi ve sağlık turizmi ve benzeri şeklinde alt
başlıklara ayrılabilir. Bu alt başlıklar içinde,
sürdürülebilir olması, ekonomik koşullardan nispeten daha az
etkilenmesi, ekonomik getirinin daha fazla olması ve markalaşarak
pazar payı oluşturma sürecinin daha nesnel koşullara
bağlı olması bakımından sağlık turizmi
diğerlerine göre bir adım öne çıkmaktadır.
Nitekim bu konu 64üncü Hükûmet Programı'nda
da, "Sağlık Turizminin Geliştirilmesi Öncelikli Dönüşüm
Programımızla Türkiye'nin dünyada yükselen pazar konumunda
olduğu medikal turizm, termal sağlık turizmi ve ileri
yaş-engelli turizmi alanlarındaki hizmet kalitesini yükselterek
rekabet gücümüzü arttırmayı amaçlıyoruz." ifadeleriyle yer
almıştır.
Dünya genelinde yaşlanan nüfusa
bakıldığında, sağlık turizminin yönünün geriatri
bakımına, yaşlı bakımına, modern aktif
yaşlanma merkezlerine kaydığını görmekteyiz. İzmir
bu anlamda termalleriyle, tarihiyle, güneşi ve deniziyle, gastronomisi ve
diğer birçok unsuruyla yaşlı sağlık turizmine hizmet
verebilecek en önemli merkezlerden biridir.
Antik Çağın ve Anadolu'nun en eski
sağlık merkezlerinden olan Bergama'daki Asklepion aynı zamanda
dönemin ünlü hekimlerinin yetiştiği bir tıp okulu ve
dünyanın ilk psikiyatri hastanesidir.
Rönesansa kadar neredeyse yaklaşık bin
beş yüz yıl boyunca tıp alanında adından en çok söz
ettiren ve cerrahiden psikiyatriye, anatomiden fizyolojiye, felsefeden
farmakolojiye kadar yaklaşık 20 ciltlik eser bırakan Galen,
Bergamalıdır.
İzmir, Efesi, Meryem
Anası, Bergaması, Şirincesi, Urla ve Foçasıyla
geçmişten geleceğe bir medeniyetler köprüsüdür.
Nitekim 2015 ve 2020 EXPO adaylık süreçlerinin
teması, küresel bir konu olduğu için sağlık olarak
belirlenmiş, bu alanda farkındalık sağlanmıştır.
Her iki adaylık başvurusunda da konumu ve avantajları nedeniyle
İnciraltı EXPO alanı olarak belirlenmiştir. Ancak
İzmir, bütün bu değerlerine, bu zenginliklerine rağmen hak ettiği
yerde değildir. Bu bağlamda bölgesel destek ve teşviklerin
yanı sıra sektörel bazda teşviklerin oluşturulması
önemlidir. Çünkü İzmirin komşu illerine
bakıldığında, 3,5 kilometrekarelik mesafede 4
değişik teşvik alanı görülmektedir. Bu da yatırımcıları
İzmire değil, diğer komşu illere kaydırmaktadır.
Sonuç olarak, yalnızca sektörün tüm
paydaşlarının değil, Hükûmetin de taşın
altına elini koyması, İzmirin marka şehir olması için
gerekli adımları bir an önce atması gerekmektedir.
Şu anda dünyada sadece Dubaide bulunan ve
Dubai ekonomisine ciddi gelir sağlayan sağlık serbest bölgesi
Türkiye için ve özellikle İzmir için güzel bir modeldir.
Türkiye'nin döviz getirici sektörlerinden biri olan
ve hızla büyüyen ve gelecek yıllarda dünya ekonomisinde büyük bir yer
alacak olan sağlık turizminin gelişmesi için, mevzuatların
hazırlanması, sektör paydaşlarının ortak akıl
üretmesi, İzmir'in sahip oluğu yer altı ve yer üstü
zenginliklerinin yanı sıra geçmişten bugüne
taşıdığı kültürel değerlerinin korunarak
tanıtılması ve sağlık turizminin merkezi olması
yolunda adımlar atılması amacıyla Anayasanın 98inci,
İç Tüzükün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
3.- Sinop Milletvekili Barış Karadeniz ve 22
milletvekilinin, kurulması planlanan nükleer santraller nedeniyle
gelecekte yaşanabilecek olumsuzlukların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/353)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İnsan olmanın getirdiği en temel hak,
kişinin yaşama hakkıdır. Herkes sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. ifadesiyle çevre
hakkı temel bir insan hakkı olarak Anayasamızda yer
almıştır.
Dünyada çevre felaketlerine, insan ve
canlıların hayatlarına mal olan nükleer santrallerin sabıka
dosyaları oldukça kabarıktır. Türkiye'de kurulacak ve
kurulması planlanan nükleer santraller nedeniyle gelecekte
yaşanabilecek olumsuzluklar kamuoyu tarafından bilinmektedir.
Halkın en büyük tedirginlik duyduğu projeler nükleer santrallerdir.
Sinop ve Karadeniz halkı bu tedirginliği en yoğun
yaşayanlardır.
2013 yılında Japonyayla, Sinop
İnceburun için nükleer santraller kurmak üzere anlaşma
imzalanmıştır. Japonya, Fukuşima
Daiçi Nükleer Santrali'ndeki kazadan sonra insan ölümleri ve çevre felaketi
nedeniyle nükleer santraller bakımından sabıkalı bir ülke
olmuştur.
Fukuşima kazası,
nükleer santrallerin güvenilirliği konusunu bir kez daha dünya gündemine
getirmiştir. Kaza sonrasında birçok ülke için genel tutum nükleer
santral güvenlik gerekliliklerini yeniden gözden geçirme şeklinde
gerçekleşmiştir. Almanya, Japonya'dan sonra nükleer santral
kazasının politikalar bakımından etkisinin en fazla
hissedildiği ülkedir. Mayıs 2011 tarihinde Hükûmet tarafından
2022 yılına kadar aşamalı olarak nükleer enerji
santrallerinin tamamen devre dışı
bırakılacağı açıklanmıştır.
Eğitim ve turizm kenti
olarak bir marka olmayı hedefleyen Sinop'ta kurulması planlanan
nükleer santrali Sinop halkı istememektedir. Halka karşı, halka
rağmen nükleer santral projesinin bu gelişmeler çerçevesinde ve halkın
da talebi doğrultusunda derhâl rafa kaldırılması en
doğru çözüm olacaktır.
Bilindiği gibi, nükleer
santrallerde herhangi bir kaza olmasa da santralin kurulduğu bölgede
radyasyon artışının yaşandığı, hava,
su, toprak kirliliğine neden olduğu ve canlılar üzerindeki
olumsuzlukları bulunmaktadır. Sinop'ta kurulması planlanan
nükleer santralin soğutma sularının deniz ekosistemindeki
dengeyi bozması, bölge atmosferinde, tarım ve orman alanlarında
ağır metal, atık tuz ve minerallerin yaratacağı
çevreye yönelik tehditler, nükleer atıkların nerede ve nasıl yok
edileceğinin belirsizliği gibi birçok unsur çevreye ve insan
sağlığına zarar verebilecektir.
Türkiye'de ve özellikle
Sinop'ta kurulacak ve kurulması planlanan nükleer santraller nedeniyle
gelecekte yaşanabilecek olumsuzlukların doğru ve
kalıcı politikalar oluşturularak önlenmesi, nükleer santrallerin
yaratacağı sorunlar üzerine kapsamlı olarak tespitlerin
yapılması, nükleer enerjiye alternatif politika önerilerine öncelik
kazandırılması, nükleer santrallerin "yaşam" ve
"çevre hakkı" açısından yaratacağı
sorunların tespiti ve çözümlerinin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1) Barış Karadeniz (Sinop)
2) Orhan Sarıbal (Bursa)
3) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
4) Şerafettin Turpcu (Zonguldak)
5) Seyit Torun (Ordu)
6) Candan Yüceer (Tekirdağ)
7) Namık Havutça (Balıkesir)
8) Gülay Yedekci (İstanbul)
9) Serkan Topal (Hatay)
10) Okan Gaytancıoğlu (Edirne)
11) Ali Akyıldız (Sivas)
12) Kazım Arslan (Denizli)
13) Akif Ekici (Gaziantep)
14) Sibel Özdemir (İstanbul)
15) Mahmut Tanal (İstanbul)
16) Hüseyin Yıldız (Aydın)
17) Tekin Bingöl (Ankara)
18) İbrahim Özdiş (Adana)
19) Ali Yiğit (İzmir)
20) Ceyhun İrgil (Bursa)
21) Çetin Arık (Kayseri)
22) Özcan Purçu (İzmir)
23) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, 3/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili
Diyabakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin
Suriye ve Irak politikalarındaki sorunların belirlenmesi, çözümleri
için yol haritasının tespiti ve uygulamaya konması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 3
Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3/11/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu
3/11/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
İdris
Baluken
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
3 Kasım 2016 tarihinde
Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken
tarafından verilen 3205 sıra numaralı AKP Hükûmetinin Suriye ve
Irak politikalarındaki sorunların belirlenmesi, çözümleri için yol
haritasının tespiti ve uygulamaya konması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 3/11/2016 Perşembe günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Tan. (HDP
sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli
arkadaşlar; Türkiyenin Suriye politikasıyla ilgili birçok kez
huzurlarınıza geldim ve yine birçok kez sayın Parlamentonun
farklı farklı partilerden üyeleri bu konuyla ilgili görüşlerini
burada sizlere arz ettiler.
İktidar
sıraları neredeyse bomboş, toplam 5 arkadaş var.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
5 kişi, 5 kişi!
ALTAN TAN (Devamla) Gerçi
hepsi de olsa yine de kimse çok fazla dinlemediği için ben hazıruna
ve tarihe, kayıtlara, zabıtlara birkaç şey söylemek istiyorum.
Şu an Türkiyede içte ve dışta maalesef bir savaş
yaşanıyor. Hani, daha evvelden bu kelimeyi kullanmaktan imtina
ediyorduk ama mevcut durumun başka da bir izahı maalesef yok.
Değerli arkadaşlar, yine, herkesin
ittifakıyla bu mevcut duruma gelişimizin en önemli nedeni ve
sorunlarımızın kavşak noktası, 2011 yılından
sonra değişen Suriye politikası ve Orta Doğu
politikası. Bunu sadece biz söylemiyoruz, şu an Hükûmet sözcüsü olan
Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş da
diyor ki: Biz Suriye politikasında hata yaptık ve bu noktaya
gelmemizin en önemli noktası bu yanlışlıklar oldu. Tabii,
on dakikalık bir sürede uzun uzadıya derin analizlere girmek
istemiyorum.
Yine, klasik iktidar ve muhalefet polemiğine de
girmek istemiyorum. Ama, madem Suriye politikası bu işlerin temel
yanlış noktası ise ve bugün herkes bu noktada müttefik ise o
zaman, doğru nedir, ne yapmak lazım, doğru bir politika bu
Meclisten nasıl çıkar, bunları konuşmak lazım.
Tabii, ikinci bir önemli tespit de şudur:
Suriye politikasının da, Irak politikasının da bu kadar
çetrefilli bir hâle gelmesinin, içinden çıkılamaz bir hâle gelmesinin
ve fiilen savaşa dönüşmesinin en önemli sebebi de Kürt sorunudur.
Eğer Türkiye'nin Türkiye içinde ve Türkiye dışındaki
Kürtlerle ilgili doğru düzgün bir politikası olsaydı, devlet
İttihat ve Terakkiden bu yana terk edemediği fobilerinden
kurtulabilseydi, barışçıl bir Kürt çözümü olabilseydi
sanırım işler de bu noktaya gelmeyecekti.
Değerli arkadaşlar, bir cümle kurmak
istiyorum ama inanın bu cümleyi kurmadan evvel çok düşündüm. Bu yüz
yıllık devlet aklı -bakın, bir partiyi de suçlamıyorum
tek başına- Kürt meselesinde maalesef şöyle bir fobiden
kurtulamadı: Bu Kürtlerle ilgili hangi adım atılırsa,
neler yapılırsa bu işin sonu ayrılmaya gider, bölünmeye
gider? Kürt halkı yüzlerce sefer, binlerce sefer birlikte yaşama
olan inancını ortaya koydu, birlikteliğini, beraberliğini
her seferinde ispat etti ama bu fobiden devlet aklı kurtulamadı,
maalesef kurtulamadı. Öyle bir noktaya gelindi ki Ya bu Kürtün bir
çadırı olmasın, benim de evim yıkılsın!
Değerli arkadaşlar, bu işin
gidişi felaket. Kürtün çadırı da olsun, evi de olsun, Türkün
de olsun, Arapın da olsun, birlikte bir demokratik Türkiye ve yeni Orta
Doğu inşa edilsin. Burada, sen öyle yaptın, ben böyle yaptım,
devlet böyle yaptı, PKK şöyle karşılık verdi, bu
polemiklere de girmek istemiyorum çünkü başta da söyledim, niyetimiz
bundan sonra bir doğru gelecek nasıl inşa edilir, bunu ortaya
koymak. Ne yapılmalıydı? Ben tabii, içerideki siyaset
açısından söylüyorum bu söyleyeceklerimi. Yapılması
gereken, başlangıçtan itibaren Suriye Kürtleriyle ilgili doğru
bir perspektif ortaya konulmasıydı. Nedir bu doğru perspektif?
Çünkü bu genel bir cümledir, içini doldurmak lazım. Suriye muhalefeti
defalarca Gaziantepte toplandı, Antalyada toplandı,
İstanbulda toplandı ve daha PYD lideri Salih Müslim Suriyede
cezaevindeyken bu toplantıların bir kısmı
yapıldı. Bu toplantılarda Suriye Kürtleriyle ilgili hiçbir zaman
net bir şey söylenmedi. Öyle tartışmalar yaşandı ki
mesela İhvan temsilcilerinin de bulunduğu İstanbuldaki bir
toplantıda Suriye Cumhuriyeti mi denilmesi lazım, Suriye Arap
Cumhuriyeti mi denilmesi lazım... Suriye Cumhuriyeti ibaresini bile bu
muhalefet unsurları kabul etmedi ve o salona asılan, sonra indirilen
Suriye Arap Cumhuriyeti ibarelerinin yerine konulan Suriye Cumhuriyeti
pankartları da, afişleri de tekrar Suriye Arap Cumhuriyetiyle
değiştirildi.
Yine, bir Nakşibendi şeyhi -ki bu PKKye
uzak, PYDye uzak bir Nakşibendi Kürt şeyhi, Kamışlıdan- Antalyadaki toplantıya
katılmıştı, çıktı bir konuşma yaptı.
Dedi ki: Suriye Kürtlerinin ana dille eğitim hakkı olacak mı,
bölgesel yönetim olacak mı? Oradaki protestocular tarafından salonun
dışına atıldı ve çok yuvarlak laflarla Suriyede
Beşar Esad rejimi, Baas Partisi gider, yerine bir demokratik düzen
kurulur, orada da Kürtler Suriyenin bütünlüğü içinde haklarını
alır. cümlesinden başka bir cümle kurulmadı. Yani, bir
perspektif, bir politika Suriye Kürtlerinin önüne konulmadı ve sürekli
sorun PKK ve PYD üzerinden tanımlandı. Ki Salih Müslim de,
biliyorsunuz, defalarca bundan önce Ankaraya geldi, Millî
İstihbaratın, devletin misafiri oldu ama ne hikmetse bu
görüşmelerde, bu konuşmalarda bir ortak noktaya gelinemedi.
Bugün yapılması gereken de aynı
şeydir; Irakta da, Suriyede de, evet, Kürtler olacak.
Fıratın batısına geçsin., Bir koridor kursun mu,
kurmasın mı?, Doğusunda mı kalsın? Ya,
başkası ne diyorsa desin, şu an Hükûmetin, devletin
politikası ne? Fıratın doğusunda kalırsa ne? Kamışlıda
kalırsa ne? Suriyenin bütünlüğü içerisinde ne? Nasıl bir çözüm
koyuyorsunuz Suriye Kürtlerinin önüne? Aynı sorular Irak için de geçerli.
Musul mesela. Nasıl bir Musul? Kimin yönetiminde bir Musul? Ki en son
Genel Başkanın ağzından da partimiz adına bir
açıklamada bulunuldu. Evet, Türkiye -tırnak içinde- Suriyeye de
karışsın, Iraka da karışsın ama doğru
düzgün karışsın. Yani, tabii ki 10 bin kilometre, 5 bin
kilometre, 3 bin kilometre öteden gelip de her şeye karışan 36
devletin, 63 ülke koalisyonunun olduğu bir yerde, her şeyiyle
Türkiyeyle bağlantılı olan bölgeye Türkiye dursun seyretsin.
demiyor kimse. Biz de karışıyoruz; parti olarak da,
vatandaş olarak da, aile olarak da parçamızdır. Ama, nasıl
karışacağız? Hangi projeler çerçevesinde karışacağız?
Neyi savunacağız?
Değerli arkadaşlar, bunun püf noktası
Kürtlerle ilgili doğru düzgün bir projenin ortaya konulmasıdır
hem Türkiye'nin içinde hem Türkiye'nin dışında. Vallahi, ben
Kamışlıda ana dille eğitimi savunursam, Şengalde
savunursam mecburen Diyarbakırdaki Kürt de isteyecek. Evet, isteyecek.
Orada bölgesel yönetimler olursa burada da olacak, orada valiyi halk seçerse
burada da seçecek. Ama, bunların ülkeye, birlikteliğe,
beraberliğe bir zararı yok. Kürt halkı bu birlikteliği yüz
yıldır en az 100 sefer ispat etti yani ayrılmak
istemediğini, birlikte bir yaşamdan yana olduğunu,
barışı desteklediğini, barışın
dışına, şiddete doğru gidildiği vakit neler yaptığını
dost düşman herkes gördü. Onun için değerli arkadaşlar -tabii
burada muhatabımız devlet ve devlet adına Hükûmet, iktidar
olduğu için- ısrarla şunu söylüyoruz: On binlerce askerle
işgale, kavgaya, savaşa, bu işi daha da içinden
çıkılmaz bir hâle getirmeye gerek yok. Kürtlerin Suriyedeki statüleriyle
ilgili, Iraktaki statüleriyle ilgili, Türkiyedeki toplumsal barışla
ilgili lütfen bir proje ortaya koyunuz. Bizim projemizi
beğenmiyorsanız siz bir proje ortaya koyunuz. Bizi yanlış
görüyorsanız, siz doğruyu yapınız, bir şey koyunuz
öne.
Ve yeni Suriye, yeni Irak nasıl olacak?
Türkiyede bu barış sağlanmadan bunların da hiçbiri
olmayacak, olamayacak. Onun için bir Meclis araştırması
istiyoruz, bu işi daha derli toplu konuşmak istiyoruz.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tan.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde ilk olarak Bursa Milletvekili Cemalettin Kani Torun konuşacak.
Buyurun Sayın Torun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin Suriye ve Irak politikaları
hakkında verilen araştırma önergesinin gerekçesinde beyan edilen
hususlar gerçeği yansıtmamaktadır.
Önce başa gidip Arap Baharından
başlayalım: 2010 yılında başlayan Arap Baharı,
Orta Doğu'nun demokratikleşmesine ilişkin umutları
artırmış fakat demokratikleşme süreci militarist
müdahalelerle kesintiye uğramıştır. Arap Baharına
kadar olan süreçte komşularla sıfır sorun politikasıyla
Türkiye bölge ülkeleriyle olan ilişkilerini geliştirmiş, Arap
Baharı sürecinde güç kazanan yeni aktörlere destek olarak bölgede
sorumluluk almıştır. Bu aktif yaklaşım tamamen insani
kaygılarla şekillenmiştir. Maalesef bölgenin
demokratikleşmesine katkı verebilecek bu süreç Mısır'da
askeri darbeyle akamete uğratılmış, Libya'da aşiret
temelli, Yemen'de ise mezhep temelli bir iç savaşa sürüklenmiştir.
Suriye'ye gelince. Türkiye
başlangıçta yönetimle ilişkilerini sürdürmüş ve demokratik
reformlar için teşvik etmiştir. Suriye'de ilk gösterilerin silahla
karşılık görmesi ve bilahare tanklarla şehirlerin bombalanması
sürecinde altı ay süreyle Hükûmetimiz yönetimi iknaya
çalışmıştır.
Üç konuda gelişme olsaydı eğer
bugünlere hiç gelinmezdi. Birincisi, gösteri yapan çocukları tutuklayan ve
ağır işkencelerle öldüren Dera Valisinin görevden
alınması; diğeri, anayasada var olan tek partinin seçime girme
hakkının diğer partilere de tanınması yani çok partili
sisteme geçilmesi; üçüncüsü, hapisteki siyasi tutukluların serbest
bırakılması. Ancak bu meşru ve masum talepleri kabul etmeyen
yönetimin halkı ayrım gözetmeden katletmesine göz yummak mümkün
değildi. Eğer göz yumsaydık bugün bizi suçlayanlar o zaman da
Katliama niye göz yumuyorsunuz? diyecekti.
İlerleyen süreçte Türkiye
barışçı tüm çabaları desteklemiş ancak rejim tüm bu
çabaları boşa çıkarmış ve bugün gelinen noktada 5 milyonu
ülke dışına, 7 milyonu da ülke içine olmak üzere nüfusun
yarısı evlerini terk etmek zorunda kalmıştır.
Türkiyenin bütün iyi niyetine rağmen maalesef, Birleşmiş
Milletler ve uluslararası kuruluşlar bu konuda etkili
olmamış ve savaşın derinleşmesine çanak
tutmuşlardır. ABD başlangıçtaki politikasından
dönmüş ve hatta kırmızı çizgi ilan ettiği kimyasal
silah kullanımı konusunda bile gerekli davranışı
göstermemiştir. Suriyede savaşın uzaması terör
örgütlerinin yuvalanması için uygun bir vasatı oluşturmuştur.
Kuzey Suriyede ise yani Rojavada durum
şöyledir: Yıllarca Kürtlerin her türlü haklarını reddeden,
hatta kimlik bile vermeyen Baas Yönetimi ile PKKnın Suriye kolu PYD
iş birliği içine girmiş, PYD kendilerine yıllarca zulmeden
rejimin safında muhaliflerle savaşmıştır. PYD, terör
örgütü PKKnın temsilcisidir, Kürtlerin değil. PYD de PKK gibi
Stalinist bir örgüttür, hâkim olduğu yerde başka hiçbir siyasi
görüşün barınmasına müsaade etmemiş, sadece Arap ve
Türkmenleri değil, kendisi gibi düşünmeyen Kürtleri de bölgeden
sürmüştür. Bölgeden yüz binlerce Kürt, PYD zulmünden kaçarak Kuzey
Iraktaki Kürt bölgesine ya da Türkiyeye göç etmiştir. PYD lideri, kendi
ağabeyini bile farklı düşündüğü için bölgede
barındırmamış, bu kişi hâlen Türkiyede
yaşamaktadır.
Bu arada, Irakta ortaya çıkan DAİŞ
terör örgütü Suriyeye geçmiş ve Suriyede nüfus mühendisliği yapmak
isteyen güçlere hizmet etmeye başlamıştır. Suriyenin
kuzeyinde PYD eliyle etnik ve ideolojik temizlik yapılmasına
DAİŞ aracılık etmiştir. Türkiyenin bu örgütle
ilişkisi olduğu bir iftiradır. Esasen örgütün eylemlerinin
sonuçlarına bakarsanız onlarla PKK arasında bir muvazaa
olduğu da aşikârdır. DAİŞin
boşalttığı yerlere her yerde PYD yerleşmiştir. En
son ABD desteğiyle Menbice geçen örgüt Türkiyenin uyarılarına
rağmen Afrine kadar uzanan bir PYD koridoru sevdasına
düşmüştür. Fırat Kalkanı Harekâtıyla DAİŞ
sınırlarımızdan temizlenmiş ve Özgür Suriye Ordusu
yerleşmiştir. El Baba kadarki bölge DAİŞten tamamen
temizlenecek ve bu bölge bir güvenli bölge hâline gelecektir. Türkiye burada
terör örgütlerinin oldubittisine asla müsaade etmeyecektir.
Biz, Suriyenin toprak bütünlüğünden
yanayız ve bölünmesine karşı her türlü çabayı
desteklemekteyiz. Bölgede bölünme rüyaları gören ve bu sebeple Türkiyedeki
çözüm sürecini de sabote eden PKK ve yandaşları yine efendileri
tarafından terk edilecektir. David Ignatiusun The Washington Posttaki
makalesinde belirttiği gibi, ABD bölgede kullandığı
aktörleri satmasıyla tanınır.
Iraka gelince, 2003te Irakın işgaliyle
başlayan süreç bölgeyi destabilize etmiş, El Kaide terör örgütü
Irakta faaliyete başlamıştır. Türkiye, Irakın
işgali sonrasında bölgede yapıcı bir rol oynamış
ve ülkenin istikrara kavuşması için elinden geleni
yapmıştır. Özellikle, Anbar bölgesindeki aşiretlerle olan
ilişkilerimiz sayesinde Sünni Arapların siyasi sürece
katılmaları bizim çabalarımız sonucu mümkün olmuş ve
2009a geldiğimizde El Kaide Irak bölgede tamamen taban kaybetmiş ve
terör olayları ciddi oranda azalmıştır. Ancak, ABDnin ülkeden
çekilmesi sonrası Başbakan seçilen Nuri El Malikinin mezhepçi
politikaları Sünni Arap toplumu ve bilahare Kürdistan bölgesel yönetimini
ötekileştirmiş ve Irak'ta istikrar yeniden bozulmuş ve özellikle
Anbar eyaletinde terör guruplarının yeniden aktif hâle gelmesine yol
açmıştır. Bu gelişme, 2013 yılında DAİŞ
terör örgütünün ortaya çıkmasına yol açmış, sonrasında
Anbar bölgesini kontrol altına almasına yol açan sürece dönüşmüştür.
Türkiye, Irak yönetiminin mezhepçi tavrının sonuçları konusunda
müttefiklerimizi sürekli uyarmış ancak Musul'un düşmesinden
sonra haklılığımız kabul edilmiş, maalesef çok
geç kalınmıştır.
Türkiye bu süreçte Başikada Irak Hükûmeti ve
Kürdistan bölgesel yönetimi izniyle DAİŞe karşı
savaşacak birlikleri eğitmeye başlamıştır. Türkiye
bölgede daima mezhepçi politikaların bölgeye zarar vereceği
uyarısında bulunmuş ve bundan şiddetle
kaçınmıştır. Bölgede mezhepçilik yapanlar kendi
durumlarını gizlemek için Türkiye'ye bu iftirayı atmaktan
çekinmemişlerdir. Unutmayın ki Maliki'nin karşısında
Türkiye'nin de destek verdiği İyad Allavi seküler bir Şiidir.
Maliki Hükûmeti ve sonra gelen İbadi
Hükûmetinin İran'ın kontrolünde olduğunu bölgede bilmeyen
yoktur. İran bugün bölgede Şii toplumlarının olduğu
her ülkede operasyon yapmakta ya da yapmaya çalışmaktadır.
Suriye'ye milis güçleri gönderen İran'ın meşhur Kudüs Ordusu
Komutanı Kasım Süleymani Irak'ta açıkça selfie çektirmektedir.
Yemen'deki seçilmiş hükûmeti devirmeye çalışan Husiler de
İran'ın bir operasyonudur. Nedense her ağızlarını
açtıklarında hükûmeti mezhepçilikle suçlayanlar bu aşikâr
mezhepçiliğe rağmen İran'a toz kondurmamaktadırlar.
Geçenlerde Maliki'nin yaptığı konuşmada açıkça Suriye
ve Yemen'deki savaşlarından söz etmesi şecaat arz edeyim derken
sirkatin söylemektir.
İran destekli Haşdi Şabi milisleri
Felluce'de sivil halka katliam yaptıkları ve bölgenin yerli
halkını oradan sürdükleri hâlde hiç kimsenin gıkı
çıkmamış maalesef Batı kamuoyu üç maymunu oynamıştır.
Acımasızlıkta DAİŞten farkı olmayan bu mezhepçi
milislerin Musul'a girdiklerinde ne yapacaklarını tahmin etmek zor
değildir. Türkiye gerek Musul gerekse Telafer'de Felluce benzeri sivil
katliamların yaşanması ihtimaline karşı koalisyonun
başındaki ABD yönetimini uyarmakta ve buna seyirci
kalmayacağını açıkça söylemektedir.
Bölgeyi dört yüz yıl yöneten ve bölgedeki
halklarla tarihî ve kültürel bağları olan ülkemizin, yanı
başımızda bir başka felaketin yaşanması
ihtimaline karşı uyarıda bulunmasından daha doğal ne
olabilir. Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğünü savunmaktadır,
Irak'ın bir karış toprağında gözümüz yoktur, ancak
Irak'ta bir başka ülke kontrolünde etnik ya da mezhebî temizlik
yapılmasına da kesinlikle karşıdır ve
uluslararası toplumu bu konuda uyarmaktadır.
Biz Irak'ın demokratik
bir toplum olarak barış içinde bulunmasından yanayız ve
bundan sonra da bu konudaki tavrımızda asla bir değişiklik
olmayacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisinin lehinde son olarak Ardahan Milletvekilli Sayın
Öztürk Yılmaz konuşacak.
Buyurun Sayın
Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin Irak ve
Suriyeyle ilgili politikası konusunda söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şu anda, özellikle
dış politikamızda, en aciliyet taşıyan, en fazla
üzerinde durmamız gereken iki konu var; bir tanesi komşumuz Irak,
diğeri de yine komşumuz Suriye. Irakta da, Suriyede de pek iç açıcı
bir tabloyla karşılaşmadığımızı
söyleyebiliriz.
Şu anda, Irakın,
birlikte mi ayrı mı kalacağı konusu en fazla
tartışılan konu. Zira, IŞİD sonrası dönemde,
özellikle Musul eksenli bir siyasetin Bağdata ne şekilde
yansıyacağı ve bu bölgenin Bağdatla ilişkisi ciddi
tartışma konusu olmaya devam ediyor.
Bir başka konu: Erbil
ile Bağdat arasındaki ilişkilerin ne tür bir sistematiğe
oturtulacağı konusu da henüz daha netlik kazanmış
değil. Ancak şunu belirtelim: Daha önce IŞİD
işgalinden önce Erbil ile Bağdat arasındaki ilişkilerin
durumunun, esasen, IŞİDin işgalinden sonra daha da kötüye
gittiğini söyleyebiliriz. Özellikle Musul operasyonu başladıktan
bu yana Türkiye'nin tablo dışı bırakılmaya
çalışılması, Irak Merkezî Hükûmetinin Türkiye'ye karşı
girişmiş olduğu hasmane tutum, Türkiye'nin Irak Merkezî
Hükûmetini dikkate almadan hareket etmesi, bunlar, alt alta konulduğunda
şu durum ortaya çıkıyor: Esasen, biz, diplomasinin asgari
gereklerini uygulamaktan kaçınıyoruz ve bu, bizim ayağımıza
ayak bağı oluyor, dolanıyor, uluslararası toplumda da bizi
etkiliyor.
Şimdi, bizim bölgemizde
olan bu değişime biz nasıl yaklaşmalıyız?
IŞİD sonrası, IŞİDin temizlendikten sonraki bölümde
Irakın toprak bütünlüğüyle ilgili ne tür bir düşünce içerisinde
olduğumuz çok önem kazanıyor. Daha önceki konuşmalarımızda,
Hükûmetin bu konularla ilgili esasen bir stratejisinin, bir planının
olmadığını biliyoruz. Bir sevkiyat yapılıyor
sınıra. Musul operasyonuyla alakalı bir sevkiyat olduğu
söyleniyor; amenna. Esasen bunun askerî bir sevkiyat olmasını anlayabiliyoruz,
bir caydırıcılık unsuru açısından
değerlendirilebilir ama Musulla ilgili, Telaferle ilgili, genel olarak
Irakla ilgili bir strateji, siyasi bir stratejimiz yok çünkü biz esasen
aktörlerden en önemli olan Merkezî Hükûmetle çalışmıyoruz.
Hükûmetin bütün sorunlara rağmen, yaşanan bütün
sıkıntılara rağmen Irak Merkezî Hükûmetini esas alan, bir
diyalog kanalını açan bir stratejiye ihtiyacı var. Bunun acilen
devreye sokulması gerektiğini, aksi takdirde Türkiyeyi gerçekten
uluslararası arenada zorlayacağını söyleyebiliriz.
Bir başka konu Suriye
konusu. Suriyede diplomatik çözüm maalesef henüz olamıyor. Diplomatik
çözümü gerekli kılan bütün şartlar esasen olmasına rağmen
masaya yanaşılmıyor. Türkiye de Suriye tablosuna aynen Irakta
olduğu gibi çok fazla dâhil edilmek istenmiyor. Suriyedeki tezleri de
Türkiyenin Fırat Kalkanı Operasyonunun menziline
sıkışmış durumda. Bizim yapmamız gereken, ülke
olarak yapmamız gereken birkaç husus var, onları paylaşmak
isterim.
Birincisi şu: Suriyenin
toprak bütünlüğü konusunda uluslararası toplumun kâğıt
üzerindeki duyarlılığı araziye henüz
yansımış değil. Uluslararası toplum kâğıt
üzerinde hâlâ Suriyenin toprak bütünlüğünden bahsediyor ama bilelim
defakto olarak Suriyede bir bölünmenin olacağını, esasen merkezî,
güçlendirilmiş bir üniter yapının artık devreden
kalkacağını, daha gerçek bir sistemin olacağını
bilmemiz gerekiyor. Yani bizim hesapları yaparken esasen bir
ayağımızı realizmde tutmamız her zaman önemlidir.
Bir zamanlar Kuzey Irakla ilişkilerde götürülen
konu vardı biliyorsunuz. Türkiye, maalesef bu konuları uzunca bir
süre tam bir rayına oturtamadı, sonra çark etti, politika
değiştirdi çünkü tabloyu tam okuyamamıştı. Suriye
konusunda da özellikle bu dönemde askerî operasyonun dışında bir
siyasi stratejinin, Suriyenin toprak bütünlüğünü esas alan bir
stratejinin aynen Iraktaki gibi maalesef olmadığını
görüyoruz. Burada da yine Şam yönetimiyle hiçbir kanalın
olmaması esasen bir eksikliktir ama bunun giderilmesi konusunda bir
çabanın da henüz olmadığını üzülerek görüyoruz.
Telafer konusu önemli, Musul konusu önemli. Burada
bir sivil katliamın yaşanma ihtimali var mı? Var ama Türkiye'nin
bu konuyla ilgili sadece kendi gücünü, kendi imkânlarını devreye
sokmak suretiyle uluslararası toplumda öne çıkması belki kabul
edilebilir, doğru olabilir ama bu yeterli değil. Uluslararası
toplumun, Birleşmiş Milletlerin bu konuyla ilgili duyarlı hâle
getirilmesi de önceliklerden birisi olmalıdır.
Kürtlerle ilişkiler konusunda şunu
söyleyebiliriz: Kürtler bizim sonuçta coğrafyamızı
paylaştığımız kardeşlerimiz. Biz akrabalık
hukuku çerçevesinde bir ilişki sistematiği oturtmalıyız. Bu
coğrafyada kadim bir halk. Sonuçta bunu dikkate almadan yaptığımız
dış politikada hep duvarlara tosluyoruz. Bu artık ideolojik bir
saplantının ötesine geçmeli. Bir akrabalık hukuku içerisinde
düşmanlık değil, dostluğu esas alan bir strateji
oluşturmalıyız ve bunu yürütmeliyiz. Esasen bize
yakışan da budur çünkü bu coğrafyada maalesef çok etnik
merkezli, mezhebî merkezli siyasetin çok fazla işe
yaramadığını bilmemiz gerekiyor. Bizim bu konuda yeterince
yeteneğe sahip olduğumuz bilinmeli ancak, mesele, bunu araziye
sürecek bir stratejimiz maalesef yok. Önemli olan Irakın ve Suriyenin
toprak bütünlüğüdür, o ülkelere karar verecek o halklardır. Bizim bu
noktada o toprak bütünlüğü, her iki ülkenin de toprak bütünlüğü
konusunda duyarlı olmamız, iç rejimleri konusundaki kararı kendi
halklarına bırakmamız, mümkün mertebe bu sistemlerin
kapsayıcı olmasına çalışmamız esas
olmalıdır.
Efendim, bugün bu Orta Doğuda özellikle yeni
bir dinamik oluştuğunu hepimiz görüyoruz, şahit oluyoruz. Ne
oluyor? Bugün hep söylüyoruz, sınırlar yeniden çiziliyor. Eğer
bundan beş altı yıl sonra Irakta yeni ortaya çıkan dinamik
işlemezse yeni bir defakto durum ortaya çıkacak, Suriyede de keza
yeni bir defakto durum ortaya çıkacak. Bizim hesaplarımızı
ona göre yapmamız gerekiyor. Biz kabadayılıkla, yüksek perdeden
konuşmak suretiyle hiçbir şeyi elde edemeyiz ve edemedik; ne Esad
rejimi devrilebildi ne Irakın toprak bütünlüğü sağlanabildi.
Şimdi oturup doğru dürüst bir strateji üzerinde
çalışmalıyız. Esasen bu etnik ve mezhebî unsurun üstüne
çıkan bir strateji olmalı, Türkiye ancak o zaman güç kazanabilir.
Amerika Birleşik Devletleriyle ve Batıyla özellikle son dönemlerde
yaşamış olduğumuz gerginlik giderek daha derinleşiyor,
keskinleşiyor. Özellikle PYDnin tanımı konusunda
yaşadığımız gerginlik, IŞİD sonrası
Musulla ilgili yaşadığımız gerginlik, Türkiyenin
Telafere müdahalesiyle ilgili olarak karşı konuş, bunlar hep
birlikte ele alındığında bir karar vermemiz lazım.
Bizim bu stratejiyi bütün dünyaya rağmen götürebilecek gücümüz var
mı? Eğer var diyorsak devam etmeliyiz, bunda tereddüt ediyorsak o
zaman uluslararası toplumla bir noktada iş birliği yapma
zorunluluğu hissetmeliyiz.
Bir başka konu; bölgede en çok
tartışılan, özellikle bu Musul operasyonu sonrasında ve
daha sonra Rakkaya başlayacak operasyon sonrası, yani IŞİD
sonrası dönemde IŞİD unsurlarının nereye
kaçacaklarıyla ilgilidir. Bizim kentlerimiz maalesef güvenli değil
artık, sokaklarımız güvenli değil. Bizim IŞİDle
ilgili de hiçbir stratejimiz doğru dürüst olmadı. Bu kaçacak
insanlar, Türkiyeye gelmesi hâlinde ciddi bir güvenlik sorunu
yaratacaktır. Bizim bu konuyla ilgili bir duyarlılık
yaratmamız gerekiyor. Sınır güvenliğinde ona göre o
tedbirleri almamız, devreye sokmamız lazım. Bu kadar insan, bu
kadar IŞİD militanı nereye gidecek? Eğer bunlar
Başka
da bir yol kalmıyor; ya Türkiye üzerinden ya başka, daha güneye
kaçacaklardır. En azından biz kendi güvenliğimizi almak
zorundayız. Zira artık IŞİD tehdidi Türkiyenin içine
doğru iyice sinmiş durumda ve bu konudaki
duyarlılığı da artırmamız lazım. Hükûmetin
bu konuya, özellikle sınır güvenliğine ve IŞİDle
ilgili mücadeleye ağırlık vermesinin önem
kazanacağını belirtmek istiyorum. Bu konuda özellikle
şehirlerimizin, kentlerimizin güvenliği ve buraya kontrolsüz gelen
mültecilerin IŞİD tarafından kullanılması ve
bunların sokaklarda kan dökmesi ihtimalini dikkate almalıyız
çünkü artık gerçeklerle konuşmak zorundayız. Türkiye bir tehdit
altındadır; radikal, dinci terör grupların tehdidi
altındadır, bu tehdidi bertaraf edecek unsurları da devreye
sokmalıyız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yılmaz.
Sayın Baluken, sisteme girmişsiniz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Evet
Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre söz talebim var.
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
18.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin,
Şırnak Milletvekili Aycan İrmezin ikametgâh adresine baskın
yapılması ile Şırnak Milletvekili Ferhat Encuya yurt
dışına çıkış yasağı getirilmesine ve
Meclis Başkanlığının bu konuda hiçbir şey
yapmamasını kınadığına ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, bu sabah saatlerinde
Şırnak Milletvekilimiz Aycan İrmezin resmî ikametgâh adresine
ve ailesinin yaşadığı eve, yine bölgede bulunan
akrabalarının yaşadığı birkaç eve onlarca
zırhlı araç ve yüzlerce polisle birlikte baskın
yapılmıştır. Resmî olarak milletvekilinin evinin olduğu
bilinmesine rağmen yapılan bu baskının tek bir adı
vardır, haydutluktur. Ortada hukuk tanımayan, korsanvari yöntemlerle
haydutluk yapan bir anlayışla, bir zihniyetle karşı
karşıyayız. Öncelikle Halkların Demokratik Partisi olarak
bu haydutluğu ortaya koyanları
kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Bu
haydutlukla bize diz çöktüreceğini sananlar tarih önünde bugüne kadar hep
kaybetti, bundan sonra kaybetmeye devam edecek.
Yine Şırnak Milletvekilimiz Ferhat Encu
partimizin
.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Toparlayın lütfen.
İDRİS BALUKEN
(Diyarbakır)
Brükseldeki bazı çalışmalarını
yürütmek üzere bugün İstanbul havalimanına gittiğinde, kendisine
yurt dışına çıkış yasağı konulduğu
ve pasaportuna el konulacağı ifade edilmiş. Her iki konuyla
ilgili de Meclis Başkanıyla görüştük. Meclis Başkanı
bu Parlamentonun itibarını ve milletvekilliğinin
itibarını bitirme dışında hiçbir şey
yapmıyor; milletvekillerinin evi basılırken, silahlı
saldırıya uğrarken, yurt dışına
çıkış yasakları konarken sadece izleme durumunda
kalıyor ve kendi eliyle Meclisin ve milletvekillerinin var olan meşru
zeminini ortadan kaldırıyor. Bu anlayışı da
kınadığımızı, bu anlayışlara
karşı mücadelemizi devam ettireceğimizi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, 3/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili
Diyabakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin
Suriye ve Irak politikalarındaki sorunların belirlenmesi, çözümleri
için yol haritasının tespiti ve uygulamaya konması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 3
Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin aleyhinde son olarak Ankara Milletvekili Murat Alparslan
konuşacak.
Buyurun Sayın Alparslan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MURAT ALPARSLAN (Ankara) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Partimizin, Hükûmetimizin Suriye
politikasındaki duruşu çok açık ve nettir ve doğru bir
yerdedir. Mart 2011 tarihinden beri devam eden bu
karışıklıklar konusunda çözüm iradesini net bir
şekilde ortaya koyan ve bunun için uluslararası düzeyde de her alanda
da ciddi bir gayreti ortaya koyan iktidarımız, bu konuyu ülkemizin
kendi iç meselesinden de bağımsız tutmamaktadır. Zira,
mevcut olan sınırlarımızın varlığı,
geçmiş tarihî bağlarımız, orada yaşanan pek çok
dramın bir şekilde bizleri ilgilendirmesi, orayla ilgilenmemizi de en
doğal hâle getirmektedir. 500 bini aşkın insanın
hayatını kaybettiği, milyonlarca insanın da
yaşadığı yerlerden göç etmek zorunda kaldığı
bir trajedinin, bir vahşetin karşısında bizler hem tarihî
vebalimiz olarak hem siyasi sorumluluklarımız olarak hem de insani
vazifelerimiz olarak azami hassasiyetleri göstermek durumundayız. Bizler
bir oldubittiye pabuç bırakmamak, bir defakto durumunun ortaya
çıkmasını engellemek için de her daim büyük bir teyakkuz hâlinde
hem ülkede hem de bölgede yaşanan her türlü hadiseyi izlemek
durumundayız. Biz bu konuda olayların başladığı
ilk günden itibaren orada halkların kendi iradelerini ortaya koyarak kendi
yönetimlerini belirleme iradelerine saygı duyulması
gerektiğinin, orada bir toprak bütünlüğünün sağlanmasının
mutlak şart olduğunun hep ısrarlı savunucuları olduk; tüm
girişimlerimizi, tüm gayretlerimizi de bu noktada topladık. Bunun
ötesinde, hem bölgesel hem de küresel güçlerin orada vekâlet
savaşlarıyla bu meseleyi bölgede ve ülkede tasarlanmış
travmalar üzerinden oluşturdukları proje yapılar ve terör
örgütleriyle bizim ülkemize taşıma gayretleri üzerinde de net bir
duruş ortaya koyduk. O sebeple, biz, bu sorunun bir zulmün engellenmesi,
zalimin zulümlerinin sona erdirilmesi, oradaki mazlumların da kendi
haklarına kavuşması için bir gayreti ortaya koyuyoruz.
Bu konunun teknik detayları partimizin
temsilcisi tarafından, sayın milletvekilimiz tarafından da
detaylı bir şeklide anlatıldı, o sebeple teferruatına
ve tekrarına girmek istemiyorum. Hâlihazırda Meclisimizin zaten
görüşmekte olduğu bir gündemi var, bu gündemin icrası ve tatbiki
için de bu çalışmaların devam etmesi arzusundayız.
Ben bu
vesileyle bir hususu daha dikkatlerinize sunmak istiyorum: Milletlerin
tarihlerinde dönüm noktaları vardır; belki 1071, 1299, 1453, 1923,
belki 3 Kasım 2002 ve 15 Temmuz 2016. İşte bu tarih
şuuruyla hep milletin iradesini egemen kılmak ve milletin zaferlerini
hâkim kılmak için bir gayreti hep beraber ortaya koyalım diye temenni
ediyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor, iyi günler diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Alparslan.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.39
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1nci sırada yer alan Bilirkişilik Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Bilirkişilik Kanunu Tasarısı (1/687) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 388) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 388 sıra sayılı
Kanun Tasarısının birinci bölümünde yer alan maddelerinin
oylamaları tamamlanmıştı.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici madde 1 dâhil 29 ile
57nci maddelerini kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Parsak. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar)
Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Yasa Tasarısının ikinci
bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım, bu vesileyle sizleri saygılarımla
selamlıyorum.
Kanun tasarısına ilişkin
düşüncelerimizi paylaşmadan önce, bugün oturumun
açıldığından itibaren 3 Kasımın anlam ifade
ettiği çerçevede milletvekili arkadaşlarımız kendi
yaklaşımlarıyla durumu ifade ettiler, biz de bizim
açımızdan 3 Kasımın ne anlama geldiğiyle ilgili bir
durumu paylaşmak isteriz.
3 Kasım bizim için Afyonkarahisar Bolvadinli
ülkücü şehidimiz Alparslan Gümüşün bundan kırk bir yıl
önce hain kurşunlar tarafından şehit edilmesini
hatırlatıyor, o çerçevede hemşehrim rahmetli Alparslan
Gümüşe buradan Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum, sevenlerine, tüm
camiamıza bu vesileyle başsağlığı diliyorum.
Alparslan Gümüşün şehit olmadan önce
nişanlısına yazdığı şiirde yer alan geri
dur deme ifadeleri, milliyetçiülkücü hareketin, Türkiye Cumhuriyetinin
devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü her şeyin önünde
tuttuğunun açık bir göstergesidir. Söz konusu vatan olduğunda
Milliyetçi Hareket Partisi kırk yıl önce de, bugün de ve
yarınlarda da asla geri durmayacaktır.
Sayın milletvekilleri, bilirkişilik
müessesesi, adaletin sağlanması noktasında çok kritik bir
noktada bulunan, önemli bir müessesedir. Gelişen ve değişen
dünya her geçen gün farklı ihtiyaçları beraberinde getirmekte,
çeşitli ve detaylı araştırma yöntemleri gerektiren konular
artarak hukuki anlaşmazlıkların konusu olmaktadır.
Diğer yandan teknolojideki gelişmeler yeni
tetkik ve analiz yöntemlerine imkân sağlamakta; bu gelişmeler,
bilirkişilik müessesesinin esnekliğini ve verimliliğini
sorgulanır hâle getirmektedir.
Bilirkişilik müessesesindeki eksiklik ve
aksaklıkların giderilmesi, adil, kontrol edilebilir ve sürdürülebilir
bir sistemin oluşturulması, yargının etkin ve
hızlı bir şekilde karar vermesi noktasında büyük bir öneme
sahiptir.
Bilirkişilik müessesesinin uzun zamandır
devam eden köhne ve keyfî yapısı, adaletin tesisi noktasında
görev yapan ve sistemden adalet bekleyenler tarafından gayet iyi
bilinmektedir. Yetkinlik, yeterlilik, çeşitlilik, eşitlik, adalet,
ciddiyet ve hız gibi konularda âdeta sınıfta kalan
bilirkişilik sisteminin değiştirilmesi önemli bir
ihtiyaçtır.
Görüşülmekte olan Bilirkişilik Kanunu
Tasarısının, bakanlıklarımız, yüksek yargı,
odalar ve meslek kuruluşları, SPK, YÖK, TÜBİTAK gibi ihtisas
kurumları gibi farklı disiplinlerden gelen yapılardan
alınan katkılarla hazırlanmış olmasını,
çalışmalar sırasında Adli Tıp Kurumu yetkililerinin
görüşlerine de başvurulmuş olmasını bu anlamda önemli
bulduğumuzu ifade etmekte yarar görüyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi, bu konudaki
aksaklıkları önceden beri dile getiren bir yaklaşıma
sahiptir. Nitekim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, hem 7 Haziran
seçimlerinde hem de 1 Kasım seçimlerindeki beyannamelerimizde Adli, idari
ve askerî yargıdaki ceza, hukuk ve idari yargılama usullerinde
bilirkişilik müessesesi ile bilirkişilerin seçimi ve denetimi yeniden
düzenlenerek adaletin gerçekleşmesine katkı sağlayacak bir
yapıya kavuşturulacaktır. demek suretiyle konuya ilişkin
değerlendirmelerimizi aziz Türk milletiyle
paylaşmıştık
Saygıdeğer
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 388 sıra sayılı
Kanun Tasarısının ikinci bölümünde genel olarak, Adli Tıp
Kurumunun yönetim ve kurul yapısında değişikliğe
gidilmesi; çalışma koşullarının ve özlük
haklarının iyileştirilmesi, gerçeğe aykırı
bilirkişilik yapmanın cezasının
ağırlaştırılması; bilirkişi listelerinin
hazırlanmasına dair hususların belirlenmesi; bilirkişilerin
sicil, performans ve bunun gibi açılardan değerlendirilmesine
ilişkin hususların tespiti öngörülmekte, ayrıca
değişikliklerin ilgili mevzuata işlenmesini temin eden maddeler
yer almaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
görüşülmekte olan kanun tasarısı, az önce ifade ettiğim
bazı yönleri itibarıyla olumlu değerlendirilmekle birlikte
birçok yönü itibarıyla da mevcut sorunların giderilmesi bir yana,
yeni sorunlara yol açma potansiyeli yüksek düzenlemeleri de ne yazık ki
içermektedir. Tasarı, her şeyden önce bilirkişiliğin
ticarileşmesine yol açabilecek yaklaşımları içermekte, bu
durum ise ticarileşen bir bilirkişi sisteminin tarafsızlığına
ilişkin soru işaretlerini doğal olarak beraberinde getirmektedir.
Diğer yandan, tasarıyla kurulması öngörülen Bilirkişilik
Danışma Kurulunun yapısıyla Adalet
Bakanlığına bağlı bir bilirkişilik dairesi,
yargı bağımsızlığına müdahale
eleştirilerini kaçınılmaz hâle getirmektedir. Hükûmetin her
konuyu tek noktadan tutarak kontrol etme eğilimi, bilirkişilik
müessesesinde bir kez daha anlaşılmakta ve tüm
çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır. Siyasette
seçmenini cemaatler üzerinden kontrol etmeye çalışırken vatan
hainlerine elini verip kolunu kaptıran bir hükûmetin, şimdi de Adli
Tıp Kurumundaki Başkanlar Kurulunun yetkilerini sadece tek bir
kişide, Adli Tıp Kurumu Başkanında toplamaya gayret etmesi,
tasarının ileride büyük sorunlara yol açabilecek önemli
handikaplarından birisi olarak karşımızda durmaktadır.
Belediye yönetir gibi ülke yönetmeyi marifet zanneden iktidar, bu kez de
yargının vereceği kararlara karşı önemli etkileri
bulunan bilirkişilik müessesesini âdeta taşeronlaştırmaya
çalışarak, adaletli yargı kararlarını oluşturacak
bağımsız, tarafsız ve sağlıklı
bilirkişi raporları yerine, önceden belirlenmiş, adaletsiz ve
taraflı yargı kararlarını destekleyecek raporlar
düzenleyebilecek bilirkişi yapılarının
arayışı içerisine girmiş görünmektedir. Ölülerin
mezarlarından çıkarak oy kullanmalarına kadar varan hain
çağrılarla desteklenen 2010 referandumu sonucunda yargıyı,
malum ve hain kesime kaptıran, âdeta bu yönüyle ava giderken avlanan
iktidar, anlaşılan o ki bağımsız ve tarafsız
hukukun bir gün herkese lazım olacağını hâlen tam
anlamıyla idrak edememiş, yargıya müdahale hevesinden ne
yazık ki vazgeçememiştir.
Sayın milletvekilleri, kanun
tasarısıyla Adli Tıp Kurumunda gerçekleştirilmesi öngörülen
yapısal değişikliklerde, Devlet Denetleme Kurulunun Adli
Tıp Kurumunun bağımsızlığı noktasındaki
uyarılarının dikkate alınmadığı, daha
tarafsız bir Adli Tıp yerine, daha kontrol edilebilir bir Adli
Tıbbın oluşturulmasına
çalışıldığı izlenimi yer almaktadır.
Özellikle Adli Tıp Kurumunun görev alanına giren konularda özel kurum
ve kuruluşlardan hizmet alınabilecek olması, Adli
Tıbbın görevlerinin ticarileşmesine, hukukun ve adaletin âdeta
ne yazık ki taşeronlaşmasına sebep olabilecek önemli bir
yanlıştır. Adli Tıp Kurumunun görev ve yetkilerinin
arttırılması olumlu bir girişim olmakla birlikte, görev ve
yetkileri artmış bir kurumun bağımsızlığının
ve tarafsızlığının korunmasına yönelik
yapısal tedbirlerin alınmasından ısrarla imtina edilmesi
kabul edilebilecek bir durum değildir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Adli Tıp Kurumunda yapılmaya
çalışılan bu değişiklikler, tasarının ilk
maddesinin 3üncü fıkrasında yer alan Kanunlarda bilirkişilik
hizmeti verebileceği öngörülen kurumlar ile yargı mercilerinin talebi
üzerine bilimsel ve teknik görüş bildiren kamu kurum ve
kuruluşları bu Kanunun kapsamı dışındadır.
ifadesine açıkça aykırıdır. Adli Tıp Kurumu,
bilirkişilik hizmeti verebileceği öngörülen bir kamu kurumu
olduğuna göre, kapsam dışı tutulduğu bir kanunla
nasıl yeniden düzenlenebilmektedir? Hükûmet, bırakın ilgili
mevzuatı, kendi içerisinde böylesine çelişkiler barındıran
plansız ve özensiz bir tasarıyı nasıl savunabilmekte,
nasıl övebilmektedir?
Bilirkişilik müessesesinde büyük
sorunların bulunduğu, yetkinlik ve denetim başta olmak üzere
önemli eksikliklerin adaletin tesisi noktasında olumsuz etkilere neden
olduğu büyük bir hakikat olarak karşımızda
durmaktadır. Ancak sorunlu her konuda olduğu gibi, sorunlu bir
konunun milleti yıldıracak noktaya gelmesinin beklemesi ve
ardından Hükûmetin mutlak kontrolüne meydan verecek şekilde yeniden
düzenlenerek Bakın, sorunlu bir konunun daha üzerine gittik, bir sorunu
daha çözdük. tavrının takınılması ne kadar
doğru, ne kadar kabul edilebilirdir milletimizin takdirine
bırakıyorum. Kurullara, komisyonlara, velhasıl, bir
yapıyı objektif olmaya yönelten her türlü yapıya karşı
durmak, bunun yerine, işlerin kişiler, tek yetkililer ve
başkanlarla iş yürütmeye yönelik düzenlemeler yapmak, yetki ve
sorumlulukların da gitgide daha fazla kişiye
dağıtılarak doğrunun ve adaletin yakalanması gibi bir
yöntem karşısında nasıl savunulacaktır?
15 Temmuzda hain bir darbe girişimini
milletinin desteğiyle geride bırakmış bir Meclis olarak
adalete her şeyden daha fazla ihtiyacımız olduğunu
unutmamamız gerekmekte, adaletin tesisi ve yargının
tarafsız ve adaletli kararlar alabilmesinin önünü açacak
sağlıklı yapıların kurulmasını
sağlayacak yapılara ihtiyacımız bulunmaktadır.
Bu düşüncelerle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Parsak.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sevgili
halkımız; tasarıda, bilirkişilik kurumunun tüm
boyutlarına, sorunlarına ilişkin değil, daha çok,
bilirkişiliğin kurumsal yapılanmasına ilişkin hükümler
yer alıyor. Ne yazık ki bu durum, kanunu çıkarmaktaki temel
amacın bilirkişilere amirlik yapması için Adalet
Bakanlığına yani yürütmeye bağlı bir kurum yaratmak
olduğunu düşündürmekte bize.
Ayrıca, yargıyla bu derece yakından
ilgili ve adaletin sağlanmasında ciddi rol oynayacak müessesenin
başkanının Adalet Bakanlığı Müsteşarı
olması yargı bağımsızlığı ilkesiyle
asla uyuşmamakta. Bu nedenle, bağımsızlık ilkesine
göre, kurulun kendi başkanını seçmesi gerekiyor.
Bilirkişilik, esas olarak, adil
yargılanmanın gerçekleştirilebilmesi için tarafların ve
mahkemenin başvurabildiği objektif, bağımsız bir yol
olmalıdır. Bu nedenle, mevcut tasarıdaki bilirkişilik
danışma kurulunda yargı mensupları kadar ilgili meslek
kuruluşları ve oda temsilcilerinin de yer alması gerekirken
onlara sadece birer temsilci bulundurma hakkının verilmesi nasıl
taraflı ve işlevsiz, daha doğrusu, işlevi siyasi iktidardan
yana bir yapı oluşturulmak istendiğinin de
kanıtıdır.
Özel ve teknik bilgiye dayalı aydınlatma
ve bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirildiği ve bu yüzden
başkasına devredilmemesi gereken bir kamu görevi olan
bilirkişiliğin tüzel kişilerce yapılması da en sorunlu
noktalardan biridir. Özel hukuk tüzel kişilerine böyle bir görevin
verilmesi bilirkişilik alanında bir pazarın açılmasına
ve bilirkişiliğin rant aracı hâline gelmesine neden
olacaktır. Bilirkişilik Kanun Tasarısıyla ilgili getirilen
düzenlemeler ne yazık ki Adli Tıp Kurumunun tarafsız ve
bağımsız bir biçimde ve bilimsellik ilkesine uygun görev
yapamamasına ilişkin sorunları da çözmekten uzaktır.
Kurumun, adil yargılanma hakkına uygun ve tarafsız bir
bilirkişilik hizmeti verebilir hâle getirilmesi için, onu Adalet
Bakanlığı bünyesinden çıkarıp bağımsız
kılacak ayrıca bir yasanın hazırlanması gerekir. Bu
nedenle söz konusu maddelerin tasarı metninden
çıkarılmasını öneriyoruz.
Adli Tıp Kurumuna bakarsak, Adli Tıp
Kurumu, birçok meslektaşımın da bildiği gibi,
geçmişten bugüne sayabileceğimiz sayısız örneklerle, siyasi
ve yandaş kararlarıyla çok can yakmış bir kurumdur. Nice
insan işlemediği suçlardan, cinayetlerden onların
raporlarıyla sorumlu tutulmuş, nice cinsel saldırı
mağduru kadın onların raporları nedeniyle davalarında
örselenmiş, cezasızlıkla karşılaşmış,
nice ekolojik ve tarihî alan onların raporlarıyla imara
açılmıştır. Şimdi de, iyiden iyiye ve her alanda
siyasileştirerek Gelsin rant için, gelsin el koyma için kararlar, gelsin
HESler, gelsin nükleer santraller için kararlar. mı diyorsunuz?
Aslına bakarsanız, sayın
milletvekilleri, bilirkişilik her zaman, öyle, çok da bilir bir
kişilik değildir, onun da yandaşı zalim olur, hayat yakar,
can yakar. Nice hayat karartmış, sözde tıbbi, teknik, siyasi
raporlarla doludur hukuk hayatımız. Ama nice özgür yollar açan adli
tıpçılar da vardır, Şebnem Korur Fincancı gibi, Ümit
Biçer gibi. Ancak onlara cezaevi yolları ya da görevden alınmalar reva
görülür.
Şunu ifade etmek isterim ki burası, bu
Meclis ne yazık ki günümüzü, bugünü yaşayan bir yer değil. Çünkü
bugünü yaşasak örneğin, savaşı el birliğiyle
bitiririz, bugünü yaşasak basın özgürlüğünü el birliğiyle
sağlarız, kadın cinayetlerini el birliğiyle durdurmaya
çalışırız, çocuk istismarına karşı topyekûn
hep el birliğiyle gösteriler yaparız. Ama hayır, burası, bu
Meclis gündemi bugüne ve bugün yaşananlara dair olan bir yer değil. O
nedenle de bilirkişiliğin bu hâli de bu yasası da
açıkçası bizim için muteber ve daha fazla konuşmaya değer
de değil. Bilirkişilerin, kimin bilirkişisi
olacağını, kimin için rapor hazırlayacağını,
kimden yana olacağını düşünmediğimiz, bunun için
kaygı duymayacağımız günlerde bilirkişilik yasası
değişikliği konuşulabilir ancak; uygulaması olmayan
şeyleri konuşmaksa nafiledir.
Dünkü tartışmayı
hatırlayın, nasıl oluyorsa hem FETÖcü hem KCKli olduğu
iddia edilen Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarını
soruşturan savcının kendisinin FETÖ yargılamasında sanık
olması durumunu. Peki bugün ne yapıldı? Bu olayı -ki olay
değil bir skandaldır bu- bu skandalı ortaya çıkaran
gazeteci Barış Pehlivan hakkında soruşturma
açıldı. Ya insan bari iyice şaibe olmasın diye bunu yapmaz.
Yani ortaya şaibe çıkmasın bu olayda diye bunu yapmaz. Ama o
kadar fütursuzca yönetiyorsunuz ki ülkeyi, ayıpları gizlemeye gerek
dahi görmüyorsunuz. Aynı bunun gibi soruşturmalar yürüten, aynı
böyle çorba iddianamelere dayanarak kararlar veren iktidarınızın
mahkemelerinde uygulanacak, ona hizmet edecek bir bilirkişi
yasasının hayatımızda ne gibi bir
karşılığı olacak şimdi?
Tasarıya göre, ikinci kez rapor
alınması bile söz konusu olamayabilecekmiş. Bu mu
değişiklik? Yani bilirkişilikte, bilirkişi
raporlarında dahi teklik, tekçilik arzuluyorsunuz. O zaman reisiniz versin
kararları, ne gerek var ki bilirkişilik müessesine? Hiç lüzumu
olmayan bir müessese şu anda.
Evet, biz bunları geçelim değerli
arkadaşlar. Bence, altı yüz altı haftadır
kayıplarını arayan Cumartesi Annelerine bakalım, 55inci
nöbetini tutan, adalet arayan işçi ailelerine bakalım, cinsel
saldırıya uğrayan ve o bilirkişilerce Ruh
sağlığı bozulmamıştır. raporları
verilen kadınlara bakalım. Gelin, on yıldır adalete
ulaşamamış Hrant Dink davasında kimler gerçekler ortaya
çıkmasın diye ne çabalar harcadı ona bakalım. Gelin, daha
yakın zamana, 7 Kasımda ilk duruşması yapılacak Ankara
Garı katliamı davasında neler olacağına bakalım.
Hangi bilirkişi değil, hangi mahkeme değil, hangi adalet
isteği derman olacak onların dertlerine?
Basında da futbolda da savaş
stratejilerinde de bilirkişisi bol ve maşallah hemen hepsi de erkek
olan bir ülkeyiz. Herkes her şeyi biliyor ve her konuda uzman zaten.
Ülkede bilirkişiden bol bir şey yok. Çözümsüzlüklerde ise
başvurduğumuz yegâne şey ne biliyor musunuz? Yeni yasa hem de
yerli yersiz hem de enine boyuna oturup tartışmadan. Komisyonlarda
yapılan eleştiri ve önerileri hiç dikkate almadan ha bire yeni yasa,
her çözümsüzlükte yeni yasa; yeni yasa. Sanki çözüm getirecekmiş gibi. Ve
aslında, bu ülkede artık hiç olmayan ne biliyor musunuz? İster
yeni yeni yasalarınız olsun isterse eski yasalarınız olsun,
bu ülkede hiç ama hiç olmayan şey sadece adalet.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Levent Gök konuşacak.
Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 388 sayılı Kanun
Tasarısı üzerinde grubumuz adına söz aldım. Hepinizi
sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilirkişilik Türkiye'de gerçekten kangren olmuş bir
müessese, bunu düzeltmek gerekiyor ama getirilen kanun tasarısındaki
yöntemlerle değil.
Türkiyede iktidar partisinin
arzuladığı, Kanunlar geçsin, Türkiye iyi yönetilir. Bir de bir
başkanlık kurarsak oh ne âlâ. anlayışı içerisinde
yapılan düzenlemelerin hiçbir inandırıcılığı
yoktur. Bütün kurumlar çökmüştür, bütün kurumlarımız iflas
etmiştir. Liyakat uygulanmadığı için; senci, benci,
cemaatçi uygulamalar yapıldığı için bütün kadrolar
devletten habersiz, devlete karşı kişilerle doldurulmuş ve
Türkiye bugün yönetilemez bir hâle gelmiştir. Bunda elbette on dört
yıldır iktidarda bulunan iktidar partisinin çok ağır ama
çok ağır kusuru bulunmaktadır. Söylenildiği hâlde
yapılmamıştır; Türkiyede yıllardan beri bir Fetullah
Gülen tehdidine karşı Cumhuriyet Halk Partisinin,
aydınların, demokratların uyarıları görmezden
gelinmiş, beraber aynı, paralel bir yol izlenmeye ve yol almaya devam
edilmiştir. Türkiyenin geldiği bu sıkıntılı
tablonun altında yatan nedenlere baktığınızda, her gün
ortaya çıkan gerçekler Türkiyeyi sarsacak boyuttadır ve özellikle
siyasal iktidarın ağır sorumluluğunu içermektedir.
Bakın, dün Darbe Komisyonuna eski Ankara Valisi
geldi. Ankara Valisi oturdu Komisyonun karşısına -iki ay
öncesine kadar Ankara Valisiydi- Ben Ankara Valisi olduğum zaman 81 il
müdürünün 65i, 70i FETÖcüydü, benden sonra bu sayı çıktı
75e. Uyardık ama siyasal iktidar dinlemedi. dedi değerli
arkadaşlar, daha iki ay öncesine kadar Ankara Valiliği ve daha önce
Emniyet Genel Müdürlüğü yapmış olan bu şahıs. Niye
dinlenmedi arkadaşlar? Listeler verdik. Bunlar FETÖcüdür, bunları
terfi ettirmeyin, bu generalleri. Kimse sözümüzü dinlemedi. diyor.
Şimdi, ortaya çıkmışız, bir FETÖ tehlikesini
nasıl bertaraf edeceğimizi düşünüyoruz. E, bağıra
bağıra gelmiş, bağıra bağıra. Devletin
namuslu bürokratları söylemiş; aydınları, demokratları
söylemiş, Cumhuriyet Halk Partisi yıllardan beri söylüyor.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Hikmet Çetinkaya tam
on altı yıl önce yazı yazmış gazetesinde, 2 Kasım
2000 tarihinde. Aynen şunları diyor, uyarıyor Türkiyeyi,
iktidarı, hepimizi: Fetullahçılar sahte raporlarla okullara giriyor,
askerî okullara giriyor. Bunlar Meclise taşınıyor, vali oluyor,
kaymakam oluyor, polis müdürü oluyor, Türk Silahlı Kuvvetlerine
sızıyor. Bunların amaçları darbe yapmak, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde askerî darbeyle devleti ele geçirmek. Fetullah Gülen askerî darbe
planı yapıyor. diye on altı yıl öncesinden Fetullah
Güleni isim vererek anlatıyor. Bugün gelinen noktaya bir
bakıyorsunuz, bunları yazan Hikmet Çetinkaya FETÖden dolayı
soruşturma geçiriyor, Cumhuriyet gazetesi FETÖ terör örgütü diye
yıllar önce manşete attığı hâlde soruşturmaya
uğruyor.
Değerli arkadaşlarım, bir devleti
yönetmekte adalet duygusunda zaafa uğradığımız günler
yaşıyoruz. Bir byLock soruşturması yürütüyor bir
savcı, kendisi byLocktan dolayı daha sonra hapse atılıyor.
Tabloya bakın değerli arkadaşlarım. Yine, Cumhuriyet
gazetesine dönük soruşturmayı yürüten savcının
Dün bir
gazeteci yazdı, öğrendik hepimiz, hayret ettik. Burada Sayın
Adalet Bakanı yoktu, onun yerine bakan 3 bakana ve tüm Adalet
Bakanlığı personeline, bürokratlarına defalarca söyledik:
Böyle bir iddia doğru mudur? Cumhuriyet gazetesini soruşturan bu
savcı, gözaltı kararı veren savcı Recep Tayyip
Erdoğanın şikâyetçi olduğu, Yargıtay 16. Ceza
Dairesindeki dosyada 28 no.lu sanık mıdır Selam Tevhid davasında?
İki saat ses çıkmadı değerli arkadaşlarım, iki
saat ses çıkmadı.
Sayın Bakan, gerçekten dün burada bir kriz
yaşandı, umuyor ve diliyorum ki bu krizi siz birazdan burada
gidereceksiniz. Ne oluyor? Devletin 3 bakanı arkasına
aldığı Adalet Bakanlığının tüm bürokratlarıyla
bu soruya saatlerce cevap veremedi ve sonunda Başbakan
Yardımcısının açıklamasından öğrendik ki bu
savcı, Yargıtay 16. Ceza Dairesinde Selam Tevhid davasında 28
no.lu sanık. Şimdi, nasıl oluyor Sayın Bakan bunlar? Yani
burada adalet müessesinde işlemeyen nedir? Yani FETÖcüler mi devlete
sızıyor acaba, yoksa FETÖcüler devlet de devlet daha yeni mi
FETÖcülere sızıyor? Yani böyle bir garip ikilemle karşı
karşıyayız. Sapla samanın birbirine
karıştığı bir ortamda, bu sayın savcıyla ilgili
iddianameyi getirttiriyorum. Adalet Bakanlığı personeli
bakanlara daha bilgi veremiyorlar ama biz, ana muhalefet partisi olarak
iddianameyi buluyoruz ve o iddianameyi okuduğumuzda, iddianame şu
satırlarla başlıyor, Cumhuriyet gazetesini soruşturan
savcının yargılandığı davadaki iddianamenin
giriş cümlesini tekrarlıyorum: İddianamemizde, şüpheli
hâkim ve cumhuriyet savcılarının yaklaşık kırk
yıldır ulusal ve uluslararası arenada
yapılanmasını tamamlayan, dünyanın en gizli ve operasyonel
manada legal yolları illegal bir şekilde kullanarak sonuç alan
Fetullahçı terör örgütü kapsamında işlemiş oldukları
suçlardır. diyor. Şimdi, tablo bu. Cumhuriyet gazetesi neden
suçlanıyor, Hikmet Çetinkaya, diğer arkadaşlar? FETÖ.
Soruşturmayı kim yürütüyor? Bu davada yargılanan bir savcı.
Şunun altını özenle çiziyorum: Herkes
mahkeme kararı verilene kadar masumdur. Bir hukukçu olarak bu ilkeye
titizlikle uyuyorum. Herkesin adil yargılanma hakkı vardır ama
Sayın Bakan, daha önce Ergenekon, Balyoz davalarında hakkında
dava açıldı diye siz pek çok generali terfi ettirmediniz, emekli
ettiniz ya da tutuklandılar. Niye? Haklarında dava var diye.
Şimdi, böyle bir tablo içerisinde, Cumhuriyet gibi Türkiye
Cumhuriyetimizle yaşıt bir gazetenin
karşılaştığı, maruz kaldığı
muameleye bakın. Bu tablo adalet duygusunu çökertmektedir Sayın
Bakan. Böyle bir tabloyu Türkiye hak etmiyor. Türkiye, demokrasisini, insan
haklarını, temel hak ve hürriyetlerini, hukuk güvenliğini en üst
düzeyde kurmak durumundadır. Bizim görevimiz de bunları
sorgulamaktır. Ben bunu dün saatlerce sordum, grubunuz da tepki verdi
-onların da hakkını teslim edelim- ama bürokratlardan,
sayın bakanlardan cevap gelmedi değerli arkadaşlarım. Ben
bunu sorgulamak durumunda değil miyim? Bir gazeteci bulduğu bir
yazıyı yazmak durumunda değil mi?
Bugün çok daha vahim bir
tabloyu öğrendik. Bu iddiayı, bu somut tespiti, belgeli, bilgili
olduğu artık ortaya çıkan bu iddiayı ortaya atan gazeteciyi
bugün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ifadeye
çağırıyor. Niçin çağırıyor biliyor musunuz?
Terörle mücadele eden bir görevliyi teşhir etmekten dolayı. Hangi görevliyi?
İddianamede Fetullahçı terör örgütü kapsamında olduğu
belirtilen bir sanığı. Neymiş? Terörle mücadele eden bir
görevliyi teşhir etmek. Sayın Bakan, yani, bu kadarına pes
doğrusu. Yani, bir gazetecinin görevi bulduğu, bilgisine
güvendiği, belgesine güvendiği bir haberi yayınlamak değil
midir? Bizim görevimiz bunları sorgulamak değil midir? Şimdi, bu
gazeteci savcılığa ifade verecek. Şu garipliğe
bakın: Fetullahçı terör örgütü kapsamında işlemiş
olduğu suçtan dolayı bir savcı hakkında açılan
davayı belgelediği için bu gazeteci gidecek terörle mücadele eden bir
personeli ifşa etti diye ifade verecek. Yani, şimdi, siz FETÖyle
mücadele ediyor musunuz, etmiyor musunuz? Bir kere bu konuda bir
berraklığa varalım değerli arkadaşlarım. Hangi
terörle mücadele eden bir savcı? Terörle mücadelesini bırakın,
Fetullahçı terör örgütüyle işlediği suçtan dolayı
yargılanan bir savcı. 58 sanık var, başşikâyetçi Recep
Tayyip Erdoğan. Başşikâyetçinin Recep Tayyip
Erdoğanın olduğu bir davanın sanığı
Cumhuriyet gazetesini soruşturacak ve bunu haber yapan bir gazeteci de
Sen bu haberi niçin çıkarttın? diye ayrıca
soruşturulacak.
Sayın Bakan, vicdanlar
sızlıyor, adalete ihtiyacımız var. Türkiye iyi yolda
değil. Türkiye böyle ilerleyemez. 15 Temmuzda biz bir darbe teşebbüsünü
başarıyla atlattık ama bu gidişatı atlatamayabiliriz,
bu gidişat tehlikelidir. Böyle bir tabloyu Türkiye hak etmiyor. Lütfen
müdahil olun, gereğini yapın ve dün de bana ifade ettiğiniz gibi
kamuoyuyla bu konudaki gerçekleri lütfen paylaşın. Sizden bunu
bekliyorum.
Hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gök.
Şimdi, şahsı
adına Sivas Milletvekili Sayın Hilmi Bilgin konuşacak.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HİLMİ BİLGİN (Sivas)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
388 sıra sayılı Bilirkişilik Kanunu
Tasarısının ikinci bölümünde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, milletimizin ve
ülkemizin maddi ve manevi anlamda kalkınması için mücadele eden, bu
manada binlerce genç yetiştiren ve dün hayatını kaybeden çok
değerli siyaset ve devlet adamı Korkut Özalı rahmetle
anıyor, onun şahsında milletimiz için hayırlı
hizmetlerde bulunan herkese şükranlarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, tam on dört yıl
önce 3 Kasım 2002 -bugün- Kurucu Genel Başkanımız Recep
Tayyip Erdoğan liderliğinde AK kadroların milletimize hizmet
yolculuğunun başladığı gündür. O gün, milletimiz Söz
de karar da milletindir. diyerek millete hizmeti önceleyen, İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın. anlayışını
siyasetin merkezine koyan AK kadrolara gücünü aldığı millete
hizmet etme yolunu açmış ve o günden bugüne kadar kesintisiz olarak
bu yetkiyi devam ettirmiştir. Bizler AK PARTİ kadroları olarak,
milletten aldığımız yetki ve güçle, milletimizin
belirlediği gündem ve rotada, milletimizin önüne koyduğumuz hedeflere
onlarla birlikte ilk günkü aşkla yürümeye devam edeceğiz. Bu
vesileyle, 2002 yılından bugüne kadar yapılan 10 seçimde bizlere
destek olan, bizleri yalnız bırakmayan aziz milletimize
şükranlarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle görüşmekte olduğumuz kanun tasarısına neden
ihtiyaç duyulduğunu kısaca açıklamak istiyorum.
Bilirkişilik alanında yaşanan sorunlar ve bu sorunlara
karşı çözüm önerileri hukuk sistemimizde uzun yıllardır
tartışılan ve çözüm arayışı devam eden bir
konudur. Bu kapsamda, başta Adalet Bakanlığımız olmak
üzere, konuyla ilgili kurum ve kuruluşlar çözüm önerilerine ilişkin çalışmalar
yapmış ve çözüm önerilerini kamuoyuna
açıklamışlardır. Bugüne kadar yapılan
çalışmalarda bilirkişilik alanında yaşanan
sorunların bilirkişilerin eğitimi, denetimi ve seçimi gibi
konularda kurumsal yapı eksikliğinden kaynaklandığı
vurgulanmıştır. Bu manada, Onuncu Kalkınma Planında
ve 17 Nisan 2015 tarihinde açıklanan Yargı Reformu Stratejisinde
yargılamanın hızlandırılması, yargıya
ulaşılabilirliğin artırılması amacıyla
bilirkişilik mekanizmasının geliştirilmesi,
bilirkişilik kurumunun gözden geçirilerek kurumsal olarak yeniden
yapılandırılması ve etkin işleyen bir sistem
oluşturulması hedefine yer verilmiştir. Uygulamada
bilirkişilik kurumuna, bilirkişilere ve bu konudaki uygulamalara
yönelik birçok eleştiri bulunmaktadır. Yapılan eleştiriler
sadece bilirkişilere ve bilirkişilik kurumuna olan güveni
zedelememekte, adalete olan güveni de olumsuz etkilemektedir.
Bu açıklamalar
ışığında, görüşmekte olduğumuz
tasarıyla, yıllardır ortaya konulan sorunlara karşı
çözüm önerisi olarak önerilen bilirkişilik müessesesinin kurumsal olarak
yeniden yapılandırılması, sistemin etkin işleyen bir
sistem hâline getirilmesi amaçlanmaktadır.
Tasarının ikinci
bölümünde yapılan düzenlemeler hakkında kısaca bilgi vermek
istiyorum:
Tasarının 29 ve
37nci maddelerinde adli tıp alanındaki gelişmeler
doğrultusunda Adli Tıp Kurumunun çağdaş bilimin
gerektirdiği bir yapı içinde çalışması ve
teşkilat yapısının da bu esaslara uygun yapılandırılması
amacıyla Adli Tıp Kurumuyla ilgili düzenlemeler bulunmaktadır.
Tasarının 38inci
maddesiyle, kanunlarda yer alan bilirkişiliğe ilişkin hükümlere
uyulmaması durumu, hâkim ve savcılar bakımından disiplin
cezasını gerektiren bir fiil olarak düzenlenmekte ve bu durumda
kınama cezası verilmesi hususu amaçlanmaktadır.
Tasarının 39 ve 41inci
maddelerinde, Kamulaştırma Kanununda değişiklikler
yapılarak Bilirkişilik Kanunu Tasarısı hükümleriyle uyum ve
bilirkişilik uygulamalarında birlik sağlanması
amacıyla düzenlemeler yapılmaktadır.
Tasarının 42nci
maddesiyle, gerçeğe aykırı bilirkişilik yapmak suçunun
cezası, suçla daha etkin mücadele edilebilmesi ve
caydırıcılığın sağlanması amacıyla
artırılmaktadır.
Genel bilgi, tecrübe ya da
hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün
olan konuda bilirkişiye başvurulamayacağı
tasarının temel ilkesi olarak benimsenmiştir. Bu amacı
gerçekleştirmek ve uygulamalardaki tereddüdü gidermek amacıyla
tasarının 43üncü maddesinde düzenleme yapılmaktadır.
42, 44 ila 52nci maddelerde
Bilirkişilik Kanunu Tasarısıyla yapılan düzenlemelere uyum
sağlamak amacıyla çeşitli kanunlarda değişiklik
yapılmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısıyla, uzun bir süreden beri gündemde olan, konuyla ilgili
kurum ve kuruluşların çözümü noktasında çalışmalar yaptığı
ve hepsinden önemlisi, hukuk sistemimizde önemli bir işlevi olan
bilirkişilik sisteminin sorunlarını çözmeye yönelik kurumsal bir
yapının oluşturulması öngörülmektedir.
Görüşmekte
olduğumuz tasarının hukuk sistemimize hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bilgin.
Şahsı adına
son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut
Tanaldır.
Buyurun Sayın Tanal.
(CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum. Bilirkişilik Kanunu Tasarısı üzerine
söz aldım.
Tabii, bilirkişilik
müessesesi bugüne kadar mahkemelerde gerçekten çok fazla kan kaybına
sebebiyet veren bir kurum ve bilirkişilik âdeta bir meslek hâline geldi.
Bunun derlenmesi, toparlanması gerekiyordu, ihtiyaç vardı ancak bu
şekilde mi yapılmalıydı, bu ayrı bir
tartışma konusu. Çünkü dünyaya baktığımız zaman
bilirkişilik kurumu açısından serbest bırakılan yani
yargıcın takdirine bırakılmış olan sistemler var,
bu şekilde kayıt altına alınan sistemler var.
Kayıt altına
alınan sistemler olsun veyahut da serbest bırakılan sistemler
olsun, hangisine bakarsanız bakın, konuyla ilgili -eğer
Sayın Komisyon Başkanları, Sayın Bakan da dinlerlerse
faydalı olacak- mevcut olan Anayasamızın 74üncü maddesinde
şöyle bir hüküm var: Yabancıların dilekçe kullanma hakkı
karşılıklılık ilkesine bağlı. Dilekçe
hakkı Anayasamızda karşılıklılık ilkesine
bağlı iken mevcut olan bilirkişilik kurumunu biz
yabancılara da tanımış durumdayız. Yani Türkiye
Cumhuriyeti devleti vatandaşı dışında, Rusyadan,
Amerikadan, İsrailden, hangi ülkeden dilerseniz dileyin, gayet rahat,
burada bu yabancılık unsuru engeli olmadığı için onlar
da Türkiyede bilirkişilik yapabilecekler.
Benim Sayın Adalet
Bakanlığından ve Komisyondan istirhamım şu: Nasıl
Anayasamızın 74üncü maddesinde
karşılıklılık ilkesi aranıyorsa, benim Türk
vatandaşım yurt dışında bilirkişilik
yapamıyorsa, Almanyada, Amerikada, İsrailde, Rusyada,
Hindistanda yapamıyorsa; onlar da burada yapamasın. Bu anayasal bir
hak açısından, karşılıklılık ilkesi
açısından
En azından eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti
hâlen bir sömürge devlet değilse o zaman siyasi
bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık
açısından mutlak suretle Anayasamızın 74üncü maddesindeki
karşılıklılık ilkesine burada da yer vermek
lazım. Aksi takdirde, bu Bilirkişilik Yasa Tasarısı,
yabancılara hizmet eden bir yasa olmuş olacak.
Geliyoruz -ikinci konu
aynı zamanda- Sayın Bakan, eğer bu bilirkişilik kanunu yine
Ağa Holdinge veyahut da Cengiz İnşaata hizmet edecek olan bir
kanunsa eskisini arar olacağız, tüzel kişiler bilirkişilik
yapacak. Peki, birinci bölümde ve mevcut olan bugüne kadarki tüm bilirkişilik
müesseseleri neydi? Kişinin şahsına bağlı olacak,
liyakatine bağlı olacak, ehliyetine bağlı olacak.
Şirketi kurdunuz; ehliyet, liyakat nerede kaldı? Şirket
İstanbulda kuruldu, 81 ilde şube açtı. Biraz önce bir başka
konuşmacı arkadaşımızın dediği gibi, bu
resmen bir ticarete dönüşmüş olacak. Yani, mevcut olan büyük
şirketler bu alanı yine kapmış olacak.
Yine, bir başka
handikap: Gayet açık, net Türk Ceza Kanununun 20nci maddesi diyor ki:
Tüzel kişilere ceza verilemez. Peki, mevcut olan bilirkişi,
hakikate aykırı rapor düzenledi; mevcut olan Ceza Kanunumuzun
285inci maddesinde hüküm var, diyor ki: Efendim, siz gerçeğe
aykırı bilirkişi raporunu düzenlerseniz şuradan şuraya
kadar ceza verilir. Peki, burada siz bilirkişiliği tüzel kişiye
tevdi ettiniz, gönderdiniz. Diyebilirsiniz ki Efendim, bilirkişi, raporu
düzenleyen şahıs. O zaman o bilirkişilik kavramını
oradan çıkarın.
Mevcut olan bu yasal
düzenlemeyle -takdir hakkı açısından- liste belirlemede
yargıcın takdir hakkını
kaldırdığınız için, mevcut olan Anayasanın hukuk
devleti ilkesine aykırı. Daha iyi bir bilirkişi bulabildim ben;
diyelim ki beyefendi kendi alanında daha iyi uzmansa -sayın
milletvekilimiz- ondan daha uzmansa ve listedeki kişi akademik anlamda,
bilgi anlamında, donanım anlamında o kaliteye sahip değilse
benim Anayasanın 36ncı maddesi uyarınca hak arama
özgürlüğü çerçevesinde daha kaliteli bilirkişiden yararlanma
hakkım olmaz mı? Bu da engellenmiş oluyor. Yani, listeye
bağımlılık, hak arama özgürlüğüne de,
Anayasamızın 2nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine de
aykırılık teşkil eder.
Bu eleştirilerimin nazara
alınmasını, düzenlemedeki bu eksiklerin giderilmesini istirham
ediyorum.
Daha söylenilecek çok şey var. Sıra
geldikçe onları da söylemiş olacağım.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, on beş dakika süreyle soru-cevap
işlemini yapacağız. Bu sürenin yedi buçuk dakikası siz
sayın milletvekillerinin soru sorması için, diğer yedi buçuk
dakikası da Sayın Bakanın bu sorulara cevap vermesi için ayrılmıştır.
Sayın Gök, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, dün burada
bulunmadığınız saatlerde Cumhuriyet gazetesine yönelik
soruşturmayı yürüten ve Cumhuriyet gazetesindeki gazeteciler
hakkında işlem yapan savcıyla ilgili bir soru sordum. Onun cevabını
almak iki saatimizi aldı. Bu savcının Cumhurbaşkanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın şikâyetçisi olduğu Selam
Tevhid davasının 28 no.lu sanığı olup
olmadığını, bu konuda bilgileri olup
olmadığını sordum. Ancak, daha sonra, ilerleyen saatlerde
Sayın Mehmet Şimşek bu davanın sanığı
olduğunu ifade etti.
Bugün yaşanan bir başka gelişmeyle,
bu konuyu ortaya çıkaran bir gazetecinin İstanbul
Başsavcılığınca aranarak, terörle mücadele eden bir
devlet görevlisini teşhir ettiği iddiasıyla soruşturmaya
çağrıldığını öğrendik. Bu iddia doğru
mudur?
Öncelikle, Sayın Mehmet Şimşekin
verdiği bilgiler kapsamında bizleri aydınlatırsanız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEVENT GÖK (Ankara)
Cumhuriyet gazetesine dönük
bu soruşturmanın, FETÖyle irtibatlı bir davanın
-altını çiziyorum, yargılanana kadar herkes masumdur, bu ilkenin
de altını özenle çizmek kaydıyla ifade ediyorum bir hukukçu
olarak- bu savcıya verilmesi sizce doğru mudur? Adalet Bakanlığı
olarak ya da HSYK olarak bir işlem başlatılacak mıdır?
Ayrıca, bir haber değeri olan bu haberi
yapan ya da toplumun bilgi alma hakkını, öğrenme
hakkını öne çıkartan bir anlayışla bu haberi yazan bir
gazeteci hakkında soruşturma açmayı uygun buluyor musunuz? Böyle
bir soruşturma var mıdır, başlamış
mıdır? Bu konularda dün de sizinle yapmış olduğumuz
kısa değerlendirmede ayrıntılı bir açıklama
yapacağınızı ifade ettiğinizden dolayı kamuoyunun
bilgilenme ihtiyacı çerçevesinde tekrar soruyor ve
cevaplarınızı bekliyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Toğrul
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, biliyorsunuz 20
Ağustosta Gaziantepte, Şahinbey ilçesi Beybahçe Mahallesinde bir
patlama yaşandı. Bir Kürt düğününe yönelik IŞİD
saldırısında 57 yurttaşımız öldürüldü. Bugüne
kadar faille ilgili tek bildiğimiz şey -Sayın
Cumhurbaşkanın söylediği- 14 yaşında ve üzerinde Messi
forması olan bir çocuk olduğu ama bu bilgi yerel kaynaklarca
doğrulanmıyor. Acaba bu bilgiyi Sayın Cumhurbaşkanına
kim verdi? Bu bilgi doğru mudur?
Aynı konuyla ilgili olarak ikinci bir sorum:
Şu ana kadar Ramazan Ayhan 9 yaşında, cenazesi henüz tespit
edilebilmiş değil çünkü Adli Tıpta otopsiler kimsenin yani
bağımsız avukatların ve tabiplerin
katılmadığı bir ortamda yapıldı. Acaba cenazeler
mi karıştı? Buna yönelik, Ramazan Ayhanın cenazesinin
nerede olduğuna yönelik bilgileri var mıdır? Ramazan
Ayhanın annesi hâlâ üzerinde Fatiha okuyacak bir mezara sahip değil.
BAŞKAN Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) Adalet Bakanına
soruyorum: Cumhuriyet gazetesine, yöneticilerine ve yazarlarına
karşı yürütülen soruşturmanın normal bir soruşturma
olmayıp siyasi bir soruşturma olduğu açıklıkla
görülmektedir. Başbakan Yardımcısının
açıklamasında takibin önceden yapılan şikâyet üzerine
yapıldığı söylenmiş ise de bu söylem çerçevesinde bu
takibat daha önce neden yapılmadı? Kaldı ki bugün yapılan
takibat sonucunda, yürütülen soruşturma sonucunda Cumhuriyet gazetesine
baskın yapılarak yazarları, yöneticileri alelacele
gözaltına alınarak sorgulamanın yapılmasının
amacı nedir, size sormak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Toğrul
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bugün Şırnak Milletvekilimiz Ferhat Encu Brükseldeki
bir programa katılmak için yurt dışına giderken iki saat
öncesinden alınan bir kararla pasaportuna el konuldu ve yurt
dışı yasağı konuldu. Hakkında
kesinleşmiş bir karar olmayan bir vekilin pasaportuna hangi
gerekçeyle el konulmuştur, Sayın Bakanın bunu
yanıtlamasını diliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kerestecioğlu
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Bakan, bugün
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bakana yönelik sözlerinde
Alman Bakan terör örgütlerini destekleyen gazetelere operasyonları
kaygıyla izliyormuş. gibi bir ifade kullanıyor. Siz de bir
hukukçu olarak, hani her zaman da suçların şahsiliği ya da
masumiyet karinesinden söz eden bir kişi olarak bu beyanı nasıl
değerlendiriyorsunuz? Daha henüz yargılaması yapılan
gazeteleri Cumhurbaşkanının terörist ilan etmesi
yargıyı etkileme, yargı faaliyetini etkileme suçu değil
midir?
BAŞKAN
Sayın Toğrul
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bundan bir on gün kadar önce Gaziantepte en işlek yerlere
Suriyeli Araplar aleyhine çok ırkçı yazılamalar
yapıldı, bunlar MOBESE kayıtlarının olduğu
bölgelerde yapıldı. Açıkçası, IŞİD
militanlarının birçoğunun da Suriyeli vatandaşlarla beraber
kalmaları Gaziantepte önümüzdeki süreçte ciddi bir etnik
sıkıntının yaşanacağına işarettir. Bu
MOBESE kayıtları ve basına da yansıyan bu ırkçı
ve ayrımcı yazılamalarla ilgili herhangi bir soruşturma
yapılmış mıdır? Eğer bu önlem alınmazsa
Gaziantep gerçekten önümüzdeki süreçte böyle bir iç problem yaşayabilir,
şimdiden uyarısını yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Başka soru yok.
Sayın
Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Sayın
Levent Gökün sorduğu soruya dün bir cevap aktarıldı ama ben
bugün soru vesilesiyle tekraren bir değerlendirme yapmak istiyorum. Cumhuriyet
gazetesi hakkında devam eden soruşturmayı yürüten Cumhuriyet
Savcısı Murat İnam Selam Tevhid dosyası şu anda
Yargıtay 16. Ceza Dairesinde görülüyor. Burada sanıklardan birisi
olarak ismi geçmektedir, yargılaması da tutuksuz olarak devam
etmektedir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bu davada 54
hâkim ve savcı hakkında kovuşturma izni verdi ve bu çerçevede
dava görülüyor. Bunlardan 49unun şu anda meslekle ilişiği
kesilmiş durumda; 49 kişinin 3ü KHKlar çıkmadan önce meslekle
ilişiği kesilmiş, geri kalan 46sı ise KHKdan sonra
meslekte kalmaları uygun görülmediğinden meslekle ilişiği
de kesilmiştir. Diğer 5 kişiyle alakalı da Fetullahçı
terör örgütü bağlantısı ve üyeliği irtibatına
ilişkin meslekten uzaklaştırılmalarını
gerektirecek nitelikte yeterince bir veri ve kanaat
oluşmadığından açığa alınma işlemi de
yapılmamış, meslekten uzaklaştırma uygulaması da
bunlarla ilgili uygulanmamıştır. Tabii, bu, yargılama
sonucunu da bekleyecektir; şu anda HSYK, elindeki verilere göre bu
kanaatini ortaya koymuş ve böyle bir uygulama yapmış.
Yargılama sonucunda çıkacak karara göre de HSYKnın kararı
değişecektir çünkü yargılama yeni bir veri ve delil ortaya
koyacaktır.
Murat İnam, bu Selam Tevhid dosyasında
iddianamede de adı geçen kişiyle alakalı... Bir defa dinleme,
teknik araçlarla izlenme, gizli olarak ses ve görüntü kaydı
alınmasına dair talepte bulunmuş kendisi. Oradaki usulsüz ve
kanuna aykırı dinleme ve izlemelerle ilgili durum bu. Bu, tabii,
yargılama sonucunda ortaya çıkacak bir durumdur.
Haberi yapan gazeteciyle alakalı
Ben, siz
kürsüde konuşurken telefonla cumhuriyet savcımızı
aradım Nedir? Var mı? diye. O, bana ilk verdiği bilgide Benim
bildiğim şu anda yok ama ben bir araştırayım,
döneyim. dedi. Şu anda bakıyorlar, dönünce ben o bilgiyi ayrıca
paylaşacağım çünkü ben de ilk defa burada bunu duydum.
İnşallah, birazdan onun da bilgisini aktaracağım.
Tabii, bir davada yargılanan kişiye bu tür
bir soruşturmanın verilmesini ben de bir talihsizlik olarak
görüyorum. Olmaması daha doğrudur. Ancak, Cumhuriyet gazetesine dönük
bu soruşturmadaki iddialar, daha doğrusu deliller savcıdan
oluşmuyor, savcı değil delil yani, başka deliller nedeniyle
soruşturma devam ediyor ve bu soruşturma o çerçevede yürüyor. Ancak,
keşke böyle bir görevlendirme yapılmamış olsaydı daha
iyi olurdu, daha da doğru olurdu. Ben bunu da her defasında ifade
ederim çünkü bu, bu tartışmalara zemin hazırladı. Buna
gerek yoktu, başka birisi pekâlâ yapabilirdi ama böyle de bir sonuç ortaya
çıkmış durumda. Tabii, bizim, savcıları değiştirme
yetkimiz, görevimiz de yok; o, tamamıyla
başsavcılığın iş bölümü çerçevesinde yürüyen
işler. İşte bu soruşturmaları yürüten
başsavcı vekili kendine bağlı savcılar arasında
dosyaları tevzi ediyor. Burada da bir kötü niyetin olmadığını
çok net ifade ederim çünkü ben, bizzat bu konuya, dün burada gündeme gelmesinden
sonra alaka gösterdim, hem cumhuriyet başsavcısıyla
konuştum hem de HSYK Başkan Vekilimizle bu konuyu detaylı bir
şekilde konuştum. Her ikisinden de aldığım bilgileri
burada paylaşıyorum. Bununla ilgili, FEÖ irtibatı, üyeliği
ve iltisakına dair bir kanaat oluşmuş olsaydı, bugüne kadar
bu kanaatle, oy birliğiyle 3.456 hâkim ve savcının meslekte
kalmalarının uygun olmadığına karar veren HSYK, bu
konuda tereddüt etmezdi. Ben ona inanıyorum çünkü yargının bu
konuda güvenilirliğini sağlamak,
bağımsızlığını ve
tarafsızlığını korumak için bu adımın
atılması gerektiğine herkes inanıyor.
Şu anda bilgi geldi Sayın
Başsavcımızdan: Soruşturma
bulunmadığını söylüyor, hani, haberi yapan gazeteciyle
ilgili ifadeye çağırma veya bir soruşturma
olmadığı İstanbul Cumhuriyet
Başsavcımızın araştırmasıyla bana
ilettiği bilgide yani böyle bir soruşturma yok.
Dolayısıyla, diğer 4üncü soruya da
cevap vermeme gerek kalmadı. Orada benim görüşümü soruyorsunuz ama
bu
Şu anda Terörle Mücadele Kanununun 6ncı maddesi bu gibi konularda,
bu tür terörle ilişkili konularda soruşturma yapan savcı,
hâkimlerle ilgili bazı unsurların varlığı hâlinde
haber yapılmasını, bir açıklama yapılmasını
suç olarak düzenliyor. Terörle Mücadele Kanununun 6ncı maddesinde bir
şey var, kanun kuralı var ama tabii, öbürü benim şahsi
görüşüm olacak. İzniniz olursa ben şahsi görüşümü burada
paylaşmak istemem, doğru da görmüyorum çünkü yargılama süreçleri
devam ediyor, onu doğru da görmüyorum.
Gaziantepte DEAŞ saldırısı
sonucu 56 vatandaşımız orada şehit oldu. Tabii, bununla
ilgili Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı
soruşturmayı yürütüyor. Sayın
Cumhurbaşkanımızın, o canlı bomba olarak ifade edilen
kişiye ilişkin açıkladığı bilgiler doğru
bilgilerdir. O bilgilerde bir yanlışlık yok.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Cumhuriyet
savcılığı doğrulamıyor Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Gaziantepte tabii, bu konuyla ilgili çok detaylı çalışmalar
var; sadece bu konuyla ilgili değil, DEAŞ terör örgütüne ilişkin
hem Gaziantepte hem Kiliste hem de Türkiye'nin her tarafında çok ciddi
soruşturmalar devam ediyor. Polisin ve diğer güvenlik birimlerimizin,
istihbarat birimlerimizin arayışları, incelemeleri devam ediyor.
DEAŞ terör örgütü Türkiye'nin de, Türk milletinin de, Müslümanların
da, İslamın da, hepimizin de ortak düşmanıdır. Ben
buradan bir kez daha ifade etmek isterim ki bütün dünya vazgeçse DEAŞ
terör örgütüyle mücadeleden Türkiye vazgeçmeyecektir. Çünkü bu terör örgütü
insanlığın düşmanıdır, bununla mücadele devam
edecektir.
Şimdi, bu çocukla ilgili, bunların DNA
karşılaştırması anne babayla yapılmış
ve kimliği de tespit edilmiştir. Ailesinin tereddüdü üzerine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz doldu,
tamamlarsanız
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İzniniz olursa şunu bitireyim.
BAŞKAN Açalım mikrofonu.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Kimliği tespit edilmiştir, aile tereddüt etmiş, bunun üzerine
analiz tekrar edilmiş, bir kez daha yenilenmiş ve sonuç
değişmemiştir. Ailenin ısrarla çocuğu kabul etmemesi
üzerine, incelenen bölge sayıları artırılarak
uluslararası standartların da üzerinde bir incelemeyle -burada
birtakım teknik şeyler var, izniniz olursa- Toplam 30 otozomal 27
Y-STR, 12 BAŞKAN X-STRyle uyumlu bulunmuştur. deniliyor. DNA
analizini yapan İstanbul Biyoloji İhtisas Dairesi olup bu daire
uluslararası standartlara göre akredite bir dairedir. DNA analizine göre
çocuk, ailenin çocuğudur. Yani burada herhangi bir tereddüt yok ancak
aile, demin söylediğimiz gibi
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) O parmak izleri,
saç
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ama
bak, bütün, ne kadar tereddüt varsa hepsi incelenmiş, uluslararası
standartta da incelenmiş. Peki, ailede böyle bir tereddüt olabilir, ben
bunu anlıyorum ama bizim bu konuda verebileceğimiz cevap ancak
bilimin cevabıdır. Şu anda sahip olduğumuz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
bilimsel verilere göre de bu cevap verilmiştir kendisine.
Diğer sorulara yazılı cevap vereyim.
BAŞKAN Peki, Sayın Bakan, teşekkür
ederim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Aslında, bu
sorulan sorular önemlidir Sayın Başkanım, izin verirseniz Bakan
bunların hepsini cevaplarsa iyi olur.
BAŞKAN Ben sürelerle bağlıyım
Sayın Toğrul.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yani
ben cevap verebilirim hepsine Sayın Başkanım, izin verirseniz.
BAŞKAN Sayın Toğrul, ben de süreyle
bağlıyım. Daha sonra, ara verdiğimizde Sayın Bakanla
görüşebilirsiniz. Benim yapabilecek bir konumum yok şimdi.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Ferhat Encuyla ilgili, Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğinin
kararıyla ilgili
BAŞKAN Sayın Bakan, mikrofonunuz
kapalı, bir şey mi söyleyecektiniz, açalım mı?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Ferhat Encuyla ilgili, milletvekiliyle ilgili bir konu var da.
BAŞKAN Bir açalım o zaman, bir dakika ek
süre verelim.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Şırnak Milletvekili Ferhat Encu hakkında yurt
dışına çıkış yasağı Şırnak
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından konulmuştur ve kolluk da bunun
uygulamasını yapmıştır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ne zaman Sayın
Bakanım?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Bunun tarih şeyi var ama 2016/490 sayılı dosyayla
Tarihi yok,
konuluş tarihi yok ama şey var.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bugün çıkarken
iki saat öncesinde alınmış bir karar Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yani
onun tarihi bizde yok ama dosya numarası var, sulh ceza hâkimliği
tarafından konulmuş. Emniyetin yazısı, 3/11/2016 tarihli
Emniyet yazısı var ama hâkimliğin karar tarihi bizde yok.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Sayın Bakana teşekkür ederim.
Bir kere, öncelikli olarak Cumhuriyet gazetesine
dönük soruşturmada Selam Tevhid davasının
sanığının iddianameyle ya da soruşturmayla ilgili
görevlendirilmesini kendisinin de uygun bulmadığını
söylemesini önemli bir konu olarak not ediyoruz.
Ancak, diğer konuda, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 2016/ 131028 sayılı
dosyasıyla bu ilgili gazeteci soruşturmaya
çağrılmıştır. Sayın Bakan sayın başsavcıyla
görüştüğünü, bir soruşturma olmadığını ifade
ediyor. Umuyor ve diliyorum ki Sayın Bakanın da ifade ettiği
gibi, o gazeteci az önce anlattığım çerçevede soruşturmaya
çağrılmamıştır ama Sayın Bakana -bu numarayı
vermek kaydıyla- 2016/131028 hazırlık numarasını da
takdim ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEVENT GÖK (Ankara) Umuyor ve diliyorum ki
farklı bir dosyadır.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, ikinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
29uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 388 sıra sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının
29uncu birinci cümlesinin sonundaki teselsül ettirilmiştir ibaresinin
değiştirilmiştir şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı İsmail
Faruk Aksu Erkan
Haberal
Konya İstanbul Ankara
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Kadir Koçdemir Mustafa Mit
Hatay Bursa Ankara
Rahi Ersoy Kamil Aydın
Osmaniye Erzurum
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388
sıra sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının
29uncu maddesi ile 2659 sayılı Kanunun 13üncü maddesinin (1)inci
fıkrasına eklenen (b) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan
Yüksel Tahsin
Tarhan Kazım
Arslan
Eskişehir Kocaeli Denizli
Mehmet Gökdağ Bülent Yener
Bektaşoğlu Dursun
Çiçek
Gaziantep Giresun İstanbul
Muharrem Erkek
Çanakkale
b-
Zorunluluk hâlinde İhtisas Kurullarının başkan ve üyeleri
ile daire başkanlarının görevlerini değiştirmek,
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 388 sıra sayılı Kanun Tasarısının 29uncu
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Meral Danış
Beştaş Celal
Doğan
Diyarbakır Adana İstanbul
Mahmut Toğrul Kadri Yıldırım Mizgin
Irgat
Gaziantep Siirt Bitlis
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım
konuşacak.
Buyurunuz
Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
KADRİ
YILDIRIM (Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bugün
Hazreti Peygamberin ikinci halifesi ve adaletin sembolü olan Hazreti Ömerin
1.372nci vefat yıl dönümüdür.
Bilirkişilik Kanunu Tasarısıyla
ilgili görüşlerimi bu büyük zatın siretinden bir iki örnekle
paylaşmak istiyorum: Özellikle isminin bir parçası adalet olan
iktidar partimizin ve özellikle de Adalet Bakanımızın -ki,
buradadır- dinlemelerini yararlı görüyorum.
Yargıda
bağımsızlığın, adaletin ve eşitliğin
tecellisi için kendi dokunulmazlığını bir devlet
başkanı olarak kaldırmış ve mahkemeye sade bir
vatandaş olarak katılıp ifade vermiştir Hazreti Ömer. Olay
şu: Übey bin Ka'b, bir devlet başkanı olan Hazreti Ömeri
mahkemeye şikâyet etmiş, mahkemenin o günkü hâkimi aynı zamanda
Hazreti Peygamber'in vahiy kâtiplerinden biri olan Zeyd bin Sabit idi. Hâkim
Zeyd, iki hasım olarak davacı Übey bin Ka'bı ve davalı
olarak Hazreti Ömeri mahkemeye çağırmış. Übey bin Ka'b
içeri girdiğinde rahatını bozmayan hâkim Zeyd, Hazreti Ömer içeri
girince ona saygıdan dolayı ayağa kalkınca Hazreti Ömer onu
şöyle uyarmıştır: Bu senin ilk adaletsizliğindir,
eğer senin nazarında Ömer ile herhangi biri eşit değilse
hâkimlik makamına layık değilsin. Şibli Numani bunu kendi
eserinde açıkça kaydediyor.
İkinci bir örnek: Devlet başkanı,
halife ve kanun koyucu olarak Hazreti Ömerin çıkarmak istediği bir
kanunda, bir bilirkişi kadın tarafından
yanlışlığı, anayasaya aykırılığı
hakkında bir kararla, bir öneriyle bu yanlış
düzeltilmiştir. Bunun da özü şudur: Hazreti Ömer bir cuma hutbesinde
kadınlara evlilik sırasında ödenen mihr miktarına bir kota,
bir sınır koymak istiyor ama o sırada caminin içerisinde bulunan
ve kitaplarda uzun boylu denilen bir kadın sahabe, Hazreti Ömeri
Kur'andan getirdiği bir ayet deliliyle susturuyor ve Hazreti Ömer de
(x) yani Kadın doğru söyledi,
isabet etti, Ömer yanlış yaptı. diyerek o günkü anayasa olan
Kur'ana aykırılığı ispat edilen bu kanunu koymaktan
vazgeçti. Dolayısıyla, Hazreti Ömer, hiçbir zaman, Bir defa da olsa
anayasayı bir tarafa bırakın. gibi bir lüks ve talimat
içerisine girmedi ve hiçbir zaman Her şeyi ben bilirim, size izin
verdiğim kadar ancak siz bilebilirsiniz. demedi ve hiçbir zaman Ben
devlet başkanıyım, dokunulmazlığım var, siz beni
normal bir vatandaşla birlikte mahkemeye
çağıramazsınız. demedi, bilakis normal bir vatandaşla
birlikte mahkemenin önüne normal bir vatandaş olarak çıktı ve
ifadesini verdi. Hele hele kendisini mescitte uyaran kadına Sen kim
oluyorsun da benim gibi bir halifeye, devlet başkanına
karışıyorsun? veya
yanlışımı ortaya
koyuyorsun. demedi, diyemedi, diyemezdi de çünkü bilirkişinin cinsiyeti
önemli değil, bilimin orada objektifliği, doğruluğu ve
isabetliliği önemliydi. O da bu ölçüyü kabul etti ve ona göre hareket etti.
Darısı bütün partilerimizin başına.
Teşekkürler.
Saygılar. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 29uncu maddesi ile 2659 sayılı
Kanunun 13üncü maddesinin (1)inci fıkrasına eklenen (b) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
b- Zorunluluk hâlinde İhtisas
Kurullarının başkan ve üyeleri ile daire
başkanlarının görevlerini değiştirmek,
Cemal Okan Yüksel (Eskişehir) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, bir cümle söyleyerek ondan sonra kanaatimi
söyleyeceğim.
Sayın Gökün soruşturma konusunda
verdiği dosya numarasını sordum, şu anda böyle bir
açılmış soruşturma yok, teyiden bir kez daha ifade
ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, kendisini
pazartesi günü ifadeye çağırmışlar.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben
şu anda bana iletilen bilgiyi paylaşıyorum. Bana iletilen resmî
bilgi Böyle bir soruşturma yok. dediler.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani bunu da tabii önemseyerek
dinliyorum; teşekkür ederim, sağ olun.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben,
şimdi, bizzat telefonla sayın başsavcımızı
aradım, kendisi bize bunu söylediler. Tamam mı?
LEVENT GÖK (Ankara) Bunu size gönderirken
arkadaşımızın pazartesi soruşturmaya
çağrıldığını kendisine bildirmişler, o
bakımdan bildirdik ama anlaşıldı. Bir bakalım.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Bizim aldığımız bilgi bu, ben aynen aktarıyorum.
Katılmıyoruz önergeye de.
BAŞKAN Önergeye katılmıyorsunuz.
Önerge üzerinde Çanakkale Milletvekili Sayın
Muharrem Erkek konuşacak.
Buyurunuz Sayın Erkek. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 29uncu maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tasarı, gündeme
geldiğinden bugüne sivil toplum kuruluşları, akademisyenler,
yargı mensupları tarafından endişeyle takip ediliyor ve çok
ciddi eleştiriler getiriliyor. Çünkü yargımızın durumu
ortada. Maalesef mahkemelerimiz, hâkimlerimiz
ihtisaslaşamadığı için bilirkişilik sistemi adli
sisteme paralel bir yapı olarak devam ediyor ve ülkemizdeki hem ceza hem
hukuk davalarının çok büyük çoğunluğu bilirkişilik
müessesine bağlı olarak sonuçlanıyor. Tabii ki bu ciddi bir
sorun. Zaten mevcut HSYKnın yapısıyla iktidar, maalesef
yargıyı kendisine bağlamış durumda. Bugün, Türkiye'de,
ülkemizde bağımsız bir yargıdan, hukukun üstünlüğünden
söz etmek mümkün değil. Bir de şimdi bunun üzerine bilirkişilik
müessesesinin yürütmenin bir parçası olan Adalet
Bakanlığına tamamen bağlanmasıyla yargıyı
tümüyle kontrol altına almış oluyorsunuz. Oysa, yapılması
gereken, bu değil, yapılması gereken, mahkemelerimizin
ihtisaslaşması ve bilirkişiliğin hâkimliğe ikame
edilmeyecek bir yapının oluşturulması ve genel kalitenin
iyileştirilmesi. Çünkü, sonuçta, mağdur olan hep
yurttaşlarımız oluyor.
Bakın, 2015 tarihli AB
İlerleme Raporunda Bilirkişilik sistemi hâlâ paralel bir adli sistem
olarak ve genel kaliteyi iyileştirmeden işlevini sürdürmekte iken
yargı sisteminin hâkimlerin ihtisaslaşmasına engel teşkil
eden ve iş yükü bakımından orantısız bir trafiğe
sahip yapısı nedeniyle bilirkişilik müessesesinin
güçlendirilmesi, bilirkişilerin hâkimlere ikame edilmesine mahal
vermeyecek şekilde gerçekleştirilmelidir. şeklindeki tespit,
maalesef son derece doğru bir tespit. Yüksek yargıda,
Yargıtaydaki daireler arasında nasıl bir ihtisaslaşma söz konusuysa
yerel mahkemelerde de bir ihtisaslaşmayı ivedi olarak sağlamak
zorundayız.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Adalet Bakanımız burada olduğu için gensoruyla ilgili
konuşmamda önemle istirham ettim kendisinden ve bu kürsüden talep ettim
idamla ilgili bir sorumu, fakat kendisi konuşmasında bunu cevaplandırmadı.
Ben, burada oldukları için bu konuda bir değerlendirme yapmak
istiyorum ve tekrar kendisine bir sorum olacak.
Bakın, bu Meclis
çatısı altında çok değerli hukukçular var. Ben, İnsan
Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin
Sözleşmeye Ek 13 No.lu Protokolün ilk üç maddesini size okumak
istiyorum. Bu protokol, sizin döneminizde, 9 Ocak 2004de imzalandı ve
Resmî Gazetede yayımlandı ve yürürlüğe girdi:
Madde 1- Ölüm cezası
kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya
çarptırılamaz ve idam edilemez.
Madde 2- Sözleşmenin 15. maddesine
dayanılarak bu Protokol'ün hükümleri hiçbir surette tadil edilemez.
Madde 3- Sözleşme'nin 57. maddesine
dayanılarak bu Protokol'ün hükümleriyle ilgili hiçbir çekince konulamaz.
Ve bu milletlerarası anlaşma, bu
sözleşme, Anayasamızın 90ıncı maddesinde de, iç
hukukumuzda üstün konumda. O yüzden Sayın Adalet Bakanının,
devletimizi yöneten seçilmiş kişilerce sürekli idam
çığlıklarının atıldığı bu dönemde,
bu idam cezasının, bu protokole rağmen ve Anayasamıza
rağmen nasıl getirileceğini izah etmesi zorunluluğu var
diye düşünüyorum çünkü Adalet Bakanımızın bir hukukçu
olması sebebiyle görüşleri bizim için çok çok önemli.
Bakın, Cumhurbaşkanımız
Sayın Tayyip Erdoğan 2007 yılında ne demiş Bahçeli
idam talep ederken: Bahçelinin aktörlük yanı var. Bana ip gönderiyor,
Al idam et. diyor. Şu anda bir hukuk devletinde yaşıyoruz,
idamların müebbet hapse dönüştüğü bir dönemde
yaşıyoruz. Böyle bir dönemde idamdan bahsetmek kanunlara ne kadar
uzak olduğunun da bir gereğidir. Bunlardan haberi yok. Bugün de bir
hukuk devletinde yaşıyorsak eğer ve idamı biz hukuk
mevzuatımızdan çıkartmışsak lütfen bu
tartışmalara bir son verelim ve hukuka uygun hareket edelim diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erkek.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının 29uncu
maddesinin birinci cümlesinin sonundaki teselsül ettirilmiştir
ibaresinin değiştirilmiştir şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil Aydın (Erzurum) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Osmaniye Milletvekili
Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilirkişilik kavramı üzerine
değerlendirmeler yasalaşma sürecinin içerisinde. Bilirkişi kavramı
Türk halk kültürü içerisinde ve Türk töresinde kanaat önderi, akil adam ve ak
sakal olarak bilinen şahıslarla ilgilidir. Bunlar zamanın,
şartların, hayatın, geleneğin biriktirdikleriyle beraber
toplumda saygın kişiler olurlar ve pek çok konuda arasında sorun
olanlar bu kanaat önderleri ve ak sakalın belirlemiş olduğu
sorun çözme metodunu kabul ederler ve toplumda bir uzlaşma olur.
Aslında bu kamu denetçiliği, ombudsmanlık gibi kurumlar da Türk
kültürünün müktesebatında var olan bu yapıları da uyarlamayla
ilgili bence yani ombudsmanlık kavramı ve ismi uluslararası
Batı literatüründen gelmiş gibi gözükse de kendi
müktesebatımızda var olan kavramlar ile onlar arasındaki
özgünlüğü ifade ederek yerlilik ve millîlik yolunda da hayırlı işler
yapmış oluruz diye düşünüyorum.
İşte bu kapsamda her
siyasetçinin kendi siyaset yaptığı coğrafyada, bölgede
kanaat önderleriyle temasları vardır, bilirkişilerle
temasları vardır; Hayat nereye gidiyor? Gündelik yaşam nedir?
Bize neler tavsiye edersin? diye nabız tuttuğu bir yer vardır.
Bunu eski siyasetçiler de Falanca amca ya da falanca bölge ya da falanca
şahıs bunu çok iyi bilir. ya da Muhterem biriyle görüştün mü?
ya da Falanca amca bu konuda şöyle demişti, böyle olmadı
mı? gibi aslında burada bir de halk irfanına, sezgisine de
müracaat vardır. Evet, siyaset buradan beslenmeli ama akılla,
rasyonel politikalarla da tedbirini almalı.
Bu kapsamda, Şu kürsüye
çıktığında Bu yer fıstığı para
etmedi. oradan bir söyle de yüreğim bir soğusun. diyen, Düziçinden
beni arayan o bilirkişilerin sözünün, yüreklerinin bir şekliyle
ifadesi olarak bunu buradan dillendirmek istiyorum.
Bizim Osmaniyemiz yer
fıstığı üretiminde Türkiyede çok önemli bir üretim
merkezidir. Üretimi bir şekliyle entegre tesisi ve sanayiye
dönüştürme aşamasında bazı girişimler olsa da genelde
bu işin işçiliğini ve üretimini yapar ve bunu genelde
kuruyemiş sektörüne gönderir.
Değerli milletvekilleri, ürünler bu sene
beş altı yıl önceki fiyattan ancak karşılık
bulabiliyor. Çiftçinin üretmiş olduğu emek, mazot, gübre parası
ve maliyet ile üretimi arasında ciddi bir sıkıntı var.
Esnaf, bunun üzerinden para kazanan esnaf ciddi anlamda bir mağduriyet
içerisinde ve en çok arzuları -tıpkı Karadenizde
fındıkta olduğu gibi- destekleme alımlarıyla ilgili
genel rekolte hesaplarına göre buranın devlet eliyle bir
standardının belirlenmesi.
İşte, bu bilirkişinin ve
bilirkişilerin Bu konuyu dillendir. demesinin yanı sıra hemen
modern bilirkişi konumuna gelen sendikalarımızın ve
STKlarımızın da sözcülüğü şu: Bizim memlekette
Kadirli ile Osmaniye arasında bir yol var. Bizim belediye
başkanı diyor ki: Ben Adanaya liseye giderken bu yoldan gidiyordum,
hâlâ aynı yoldan. Sanırım o 50 küsur yaşında. Biz bu
yolun duble yol olmasını istiyoruz -iktidar partisi milletvekili de
bu konuda bizimle aynı fikirde- bunun da duble yol olması konusunu
buradan dillendirme arzusundayım.
Bir de, bizim devlet hastanemiz var, 57nci
Hükûmette Sayın Devlet Bahçeli Beyefendinin katkılarıyla
yapılan hastane. 600 yatak kapasiteli bir hastaneden bahsediliyor.
Akıbetinin ne olduğu henüz daha belli değil. Ve şu anki
devlet hastanemiz ciddi anlamda, fiziki olarak, hasta ve
çalışanlarının potansiyelini kaldıramayacak bir
konumda. Bu konudaki çalışmaların hızlı bir
şekilde yapılmasını istiyoruz. Aslında asıl
istediğimiz ve benim de burada önerge verdiğim konulardan bir tanesi
bir tıp fakültesi hastanesinin kurulması, araştırma,
uygulama hastanesine dönüşmesi. Sadece yatak kapasitesinin artması
değil, ciddi anlamda yeni birimlerin de sağlık hizmeti olarak
şehrimize gelmesini istiyoruz.
Organize sanayimizin ve buna benzer, şehrimizin
denize açılmasıyla alakalı bazı çalışmaları
da ileriki günlerde verdiğimiz önergelerle burada dillendirmek istiyoruz.
Biz bilirkişilik kavramıyla
bilirkişilerden bize gelenleri bugün burada ifade etme niyetindeydik. Buna
imkân veren Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna ben teşekkür ediyorum.
Vermiş olduğumuz önergenin olumlu olarak desteklenmesini bekliyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
30uncu maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının 30uncu
maddesinin birinci cümlesindeki başlığında yer alan
ibaresinin başlığında bulunan olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı İsmail
Faruk Aksu Kamil
Aydın
Konya İstanbul Erzurum
Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Erkan
Haberal Kadir
Koçdemir
Hatay Ankara Bursa
Mustafa
Mit Deniz
Depboylu
Ankara
Aydın
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 30uncu maddesi ile 2659 sayılı
Kanunun 15inci maddesinin (3)üncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Tahsin Tarhan Mehmet Gökdağ
Eskişehir Kocaeli Gaziantep
Kazım Arslan Dursun Çiçek Bülent Yener
Bektaşoğlu
Denizli İstanbul Giresun
Murat Emir Muharrem
Erkek
Ankara Çanakkale
Fizik ve Trafik İhtisas Dairelerinin
genişletilmiş uzmanlar heyetinin çalışma usul ve
esasları ilgili yönetmelikle düzenlenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 30uncu maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Mahmut Toğrul Meral
Danış Beştaş
Diyarbakır Gaziantep Adana
Mizgin Irgat Celal Doğan
Bitlis İstanbul
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili
Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Şırnak Milletvekilimizle ilgili
Sayın Bakana sorduğumda cevap olarak dedi ki Şırnak
mahkemesi karar almış.
Değerli arkadaşlar, hukuk tamamen
günümüzde siyasallaşmıştır, artık tüm kararlar
siyasidir. Bugün üzerinde konuştuğumuz Bilirkişilik Kanunu
Tasarısı da aynı şekilde yeri geldiğinde aynı
amaçla kullanılıyor. Şu anda tüm kamu personeli üzerindeki
baskılar, zulümler de siyasetendir.
Bakın, siz KESKe bağlı kamu
emekçilerini görevden alırken iki temel dayanağa
dayandırdınız. Biri, 10 Ekim Gar patlamasından dolayı
12-13 Ekimde iş bırakmaları, bir diğeri de, Kürt
illerindeki yıkım savaşı sırasında
eğitimciler, çocuklar okula gidebilsin diye yine 29 Aralıkta bir gün
iş bıraktılar. Bu kararları sendikaları aldı.
Değerli arkadaşlar, bugün AİHMin
aldığı bir kararı dikkatinize sunuyorum: AİHM 2010
yılında iş bıraktığı için disiplin
cezası alan öğretmenlere, bugün, bu iş bırakan
öğretmene cezanın sendikal hak ihlali olduğunu karara
bağladı ve öğretmenlere 153 bin lira para ödenmesine hükmetti.
Değerli arkadaşlar, şu anda biraz önce söylediğim iki
gerekçeyle -ki ikisini de sendika karar almıştı- sendikanın
aldığı kararlara uymak, sendika üyeleri için bir zorunluluktur
ve bundan dolayı bir ceza alamazlar. Bunun içtihatları hem iç hukukta
hem uluslararası hukukta normlaşmış,
kalıplaşmıştır ama buna rağmen siz bu iki
nedenden kaynaklanarak KESKe bağlı on binlerce eğitimciyi,
haberciyi görevden aldınız ve doğru dürüst hiçbir
soruşturma yapmadan ya açığa aldınız ya işten
çıkardınız. Değerli arkadaşlar, bunlar yarın
birer birer mahkemelerden dönecek. Peki, bunlara ödenecek bu tazminatları
saray mı ödeyecek, AKPliler kendi cebinden mi ödeyecek, yoksa bu milletin
verdiği vergilerden mi ödeyecekler? Sizin siyasal olarak verdiğiniz
bu kararları neden benim vatandaşıma yüklüyorsunuz? Neden
yurttaşımız ödemek zorunda bırakılacak? Değerli
arkadaşlar, bunların hiçbiri hukuki değil, biraz önce söyledim,
siyasidir.
Bakın, dün, KESKe bağlı HABER-SENin
bir basın toplantısına katıldım. KESKe
bağlı HABER-SEN üyeleri toplantı hâlindeydi, daha sonra
basın toplantısı yaptılar. Siz sanıyorsunuz ki bu kamu
emekçilerini zapturapt altına alırsak, korku
bulaşıcıdır, korku bulaşıcı olduğu için
herkesi korkuturuz, toplumu sindiririz diye düşünüyorsanız
yanılıyorsunuz değerli arkadaşlar, cesaret de
bulaşıcıdır. Biz de o arkadaşlarımız da
cesur bir şekilde o basın toplantısında bu zulme
karşı daha örgütlü, daha direngen nasıl olabileceğimizi
tartıştık. Ve sanıyorsunuz ki siz, bu korkularınızla
bu emekçileri sindireceksiniz. HABER-SENin selamı var, asla sinmeyecek,
tam tersine bu örgütlülüğü, bu direngenliği, cesareti topluma
bulaştırarak, toplumu cesaretlendirerek sizin zulmünüze sonuna kadar
direnecek.
Değerli arkadaşlar, Ferhat Encuyla ilgili
kararı
Sayın Bakan, burada hiçbir vekil hakkında
-kesinleşmeyen- bir dava gelip Mecliste okunmadan siz normalde ceza bile
veremezsiniz ama bugün kalkmışsınız vekilimizin
dışarıya çıkmasını engelliyorsunuz. Bunların
tamamı siyasidir.
Yine eş başkanlarımızı
Kandırada gözaltına aldınız, sürgün ettiniz ta
Diyarbakırdan Kandıraya. Bugün insanlarımız eş
başkanlarını, KJA sözcüsünü ziyarete gitti, Kandırada,
girişte hiçbir hukuk olmadan durdurdunuz. Gerekçe ne? Gerekçe yok, gerekçe
tamamen siyasal. Gerekçe: Siz siyasi olarak böyle bir ortam istiyorsunuz,
korkutmak istiyorsunuz toplumu, sindirmek istiyorsunuz, zulmünüze ses
çıkarılmasın istiyorsunuz. Dediğim gibi, korku
bulaşıcı olduğu kadar cesaret de
bulaşıcıdır ve bu toplum cesurca size diz çökmeyecek,
direnecektir diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 30uncu maddesi ile 2659 sayılı
Kanunun 15inci maddesinin (3)üncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem Erkek (Çanakkale) ve arkadaşları
Fizik ve Trafik İhtisas Dairelerinin
genişletilmiş uzmanlar heyetinin çalışma usul ve
esasları ilgili yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Ankara Milletvekili
Sayın Murat Emir konuşacak.
Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından
alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri
BAŞKAN Bir dakika Sayın Emir.
Sayın milletvekilleri
Buyurun Sayın Emir, sürenizi yeniden
başlatıyorum.
MURAT EMİR (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yargının gereği gibi işlemesi,
yargı bağımsızlığının
sağlanması ve yargı kararlarının toplumumuzda
geniş kabul görmesi amacıyla getirilen bu yasa tasarısı
kendi içerisinde çok büyük eksiklikler ve aksaklıklar içeriyor. Elbette
böyle bir yasaya ihtiyaç var, elbette ki bugün AKP iktidarının da
katkısıyla yerlerde sürünen bizim adalet mekanizmamızın her
yerinden düzeltilmeye ihtiyacı var ama böyle bir yasayla değil.
Değerli arkadaşlar, yargı
bağımsız olmalıdır ve yargının ayrılmaz
parçası olan bilirkişilik müessesesinin de mutlaka
bağımsızlığının sağlanması gerekir.
Oysa ki bu yasa tasarısının, bu torba kanunun özünde yatan
şey bilirkişiliği bir şekilde idarenin bir kanadı
yapmak, idarenin denetimi altına almak ve kendine uygun
bilirkişilerle, bilirkişilik müessesesiyle yargıya tekrar
müdahale etmenin yollarını aramaktan ibaret. Eğer bu
olmasaydı, yani Sayın Bakan Biz yargı daha iyi işlesin
diye getiriyoruz. Bilirkişiliği daha etkin, daha hızlı,
daha güvenli, daha saygın yapmaya çalışıyoruz.
diyebilirler ama eğer amaç buysa mutlaka Anayasamızın 138inci
maddesinde olan hâkimlerin ve mahkemelerin tarafsızlığı ve
bağımsızlığına dönük düzenlemelerin mutlaka bu
tasarının içerisinde de yer almış olması gerekirdi ama
bunları göremiyoruz.
Değerli arkadaşlar, ben sizlere benim de
mesleğim olan tıbbi bilirkişilik üzerinden, tıp doktoruyum,
tıbbi bilirkişi değilim ama bunun üzerinden örneklerle bu
yasanın içerdiği sakıncaları ifade etmeye
çalışacağım. Bir kere şunun bilinmesi lazım:
Bilirkişilik tıp mesleğinin bir parçasıdır. 1219
sayılı Tababet Ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı
İcrasına Dair Kanunda, 11inci maddesinde açık bir biçimde
hekimin zaten bilirkişilik yapacağı bir görev olarak
sayılmıştır. Bunun ötesinde, Tıbbi Deontoloji
Tüzüğünde de tıp mesleğinin bağımsız olması
gerektiği açıkça belirtilmiştir. Şimdi, bunlar varken siz,
doktorları, hem de alanında uzman doktorları, belki de
bölgesinde o konuda en iyi olabilecek uzmanları bir sicile kaydetme
arayışı içerisindesiniz. Neden? Bu sorunun cevabı önemli.
Neden bu ihtiyaç var? Yani üniversiteyi bitirecek, doktor olacak, ihtisas
yapacak, bir konuda daha çok uzman olacak, hatta derinleştikçe derinleşecek,
o konunun en uzmanı olacak ama o sicile kayıtlı olmayınca
bilirkişilik yapamayacak. Bunun hiçbir akılcı
açıklaması yoktur. Bu, sadece biz kontrol edelim, bizim denetimimizde
olsun, bize tabi olsun ve biz değerlendirelim
anlayışının bir uzantısıdır. Zaten bunu da
görüyoruz. Ne diyor? Kurullar bilirkişilerin liyakatini,
performansını değerlendirecek, ilkeler belirleyecek, sicile
kaydedecek veya sicilden silecek. Hangi hakla, hangi yetkiyle?
Değerli arkadaşlar, bu, bilirkişileri
ve özellikle tıbbi bilirkişileri bir sicile kaydetme ve idarenin iki
dudağı arasında bırakma arayışı ve
ihtiyacı, açık seçik Anayasanın da yasaların da hukuk
ilkelerinin de ihlal edilmesidir.
Değerli arkadaşlar, bir eğitimden
bahsediyorsunuz: Temel eğitim vereceğiz. Ne eğitimi? Efendim,
raporlamayla ilgili eğitim vereceğiz. Peki, bunun kapsamı niye
belli değil? Eğer amaç bu ise burada bunun yasanın içerisinde
mutlaka yazılmış olması gerekir. Siz, şimdi,
uzmanlaşmış bilirkişileri temel eğitime
alıyorsunuz; kim verecek bu eğitimi belli değil, hangi süreyle
verecek belli değil, ne kadar verecek belli değil, ne zaman o temel
eğitimden geçtiğini varsayacaksınız belli değil.
İşte bunların hepsi aslında bilirkişiliği idareye
bağlı, idarenin altında ve idarenin denetiminde -zaten bu
denetim de yasanın içerisinde var- yapma gayretinin bir sonucudur.
Tabii, burada bir beş yıl sorunu da var.
Bu da sorunlu bir alan. Zaten adam uzman doktor olmuş, bir konunun
uzmanı. Bilirkişi olmak için bir de beş yıl
çalış. diyorsunuz. Bu da yanlış.
Tabii sürem yetmediği
için, Adli Tıp Kurumuyla ilgili konuya hiç giremiyorum ama Adli Tıp
Kurumunun zaten kanunu var ve kanununda değişiklik
yapılması gerekir. Eğer amaç, bağımsız, bilimsel
gelişmeleri izleyen, genişlemiş ve bağımsız
yargıya katkı veren bir Adli Tıp Kurumu ise, bunun, mutlaka Adli
Tıp Kurumu içerisinde ve herkesin görüşü alınarak, özellikle
üniversitelerin ve adli bilimlerin görüşü alınarak
yapılması beklenir.
Bu anlamda, bu yasa
tasarısının içerisindeki bu yanlışlıkların
ve eksikliklerin mutlaka düzeltilmesini bir kez daha belirtiyorum ve
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Emir.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının 30uncu
maddesinin birinci cümlesindeki başlığında yer alan
ibaresinin başlığında bulunan olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Aydın Milletvekili Sayın Deniz Depboylu konuşacak.
Buyurun Sayın Depboylu.
(MHP sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU
(Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 388
sıra sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının
30uncu maddesindeki önergemiz üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum. Aziz Türk milletini yine saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce Aydın Milletvekili Sayın Bülent Tezcana
geçmiş olsun diyor, acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilirkişilik kavramı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı üzerine pek çok tartışma mevcut olup
bu konuda bir görüş, bir davranış birliğinden söz etmek imkânsız
gibidir. Bununla birlikte ülkemizde özel bilirkişilikle ilgili
yaşanan da pek çok sorun bulunmaktadır.
Kimler bilirkişi
olabilir, kimler bilirkişi olamamalıdır? Bu sorular, üzerinde
düşünmemiz gereken konulardır. Bilirkişilikte aranması
gereken özelliklerse uzmanlık ve yeterliliktir. Uzman kimdir? Kendini
uzman hisseden herkes uzman mıdır veya her sertifika sahibi uzman
mıdır, bilirkişilik yapabilir mi? Birçoğumuzun
kolaylıkla cevaplayacağı bu sorulara gerçek hayatta hiç de
umduğumuz karşılıklar maalesef bulunmamaktadır.
Hâlihazırda yaşananlar bu konuda bizi
kısmen hayal kırıklığına uğratmaktadır.
Bilirkişilik görevinin zamanla yozlaştığı da
malumunuzdur. Bugün mevcut sorunları çözeceği iddiasıyla yeni
bir kanun tasarısı sunulmuştur. Ancak, yeni kanunla
sorunların tamamı çözülecek midir şüphelidir. Bu kanunla devlet
özerk olan tüm kurumları kendi tarafına çekmek istercesine hareket
ederek adaletin tarafsızlık ilkesine de karşı gelmek
durumundadır. Ayrıca, sertifika sahibi yapan sınırlı
süreli bir eğitimle bilirkişiliğin meslek olarak kabul
edileceği bir tasarıyla da maalesef karşı karşıyayız.
Sertifika eğitimleriyle yeni meslek grupları oluşturmak veya
mevcut mesleklere yama şeklinde farklı eğitimden geçmiş
kişileri dâhil etmek çözüm değildir, uygun da değildir.
Sertifika vermek yoluyla bugüne kadar birçok meslek grubu mağdur
edilmiştir. Verebileceğim en yakın örnek psikolojik
danışmanlık ve rehberlik mezunlarına yapılan
haksızlıktır. Millî Eğitim Bakanlığının
açtığı kısa süreli kurslarla, alan dışı
atamalar, alımlar, görevlendirmeler yaparak hakkaniyet ilkesine ve
bilimselliğe aykırı davranılmıştır ama Millî
Eğitim Bakanlığı hâlâ kurs açıp sertifika vermek
yoluyla alan ihlaline de devam etmektedir. Gerekçe olarak da yeterli
sayıda PDR mezunu olmadığı iddiasını bize
sunmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının
yaptığı son atamalarda, 7 bin civarında PDR mezunu
başvurmuş, ancak 1.400 mezun, okul psikolojik
danışmanı, rehber öğretmen olarak
atanmıştır. Şu anda yeni mezunlarla birlikte atanmayı
bekleyen 10 bin civarında PDR mezunu mevcuttur. Öncelikli olarak bu
mezunları ihtiyacı olan okullara yerleştirmek gerekmektedir. Tüm
mesleki alanlara ve bilimsellik ilkesine saygı gösterilerek alan
ihlallerinden doğan mağduriyete son verilmelidir, bu ilke
bilirkişilik müessesesi için de geçerlidir.
Değerli milletvekilleri, şu anda üzerinde
konuştuğumuz kanunun gerekliliğiyle ilgili olarak, dün, Adalet
Bakanı Sayın Bekir Bozdağ, başta bilirkişilik olmak
üzere kurumsal görevlerde denetimin önemi ve gerekliliği üzerinde
durmuştur. Denetim devletin yerine getirmek zorunda olduğu en hakiki,
en önemli görevlerden biridir. Denetim konusunda bugüne kadar yapılan
hatalar ve ihmaller gelecekteki icraatınız açısından da
bizi kaygılandırmaktadır. Bilindiği üzere ülkemizde
faaliyet gösteren 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarından önce AKP
tarafından ilk olarak Gülen Cemaati olarak kabul gören, bu tarihten
sonra Haşhaşi bir örgüt olduğu taraflarınca iddia edilen ve
15 Temmuzdan sonra nihayet FETÖ terör örgütü adıyla
adlandırılması uygun görülen örgütün okulları yıllarca
devleti yöneten iktidar partisinin idaresindeki Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından yapılmış ve maalesef
burada çocuklar dinî, siyasi ve ideolojik istismara
uğramıştır. On beş yıldır Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından denetlenen ve makbul kabul edilen bu
okulların öğretmenlerinin ihraç edildiğini, o kurumlarda okuyan
çocukların şüpheli bulunduklarını ve yine okutan velilerin
de şüpheli, şaibeli sayıldıklarını size
hatırlatmak isterim. Ama maalesef bu örgütün önünü açan ve 15 Temmuz
darbesinde rolü olan siyasilere de hiç dokunulmadığını yine
hatırlatmak isterim.
Bu Bilirkişilik Yasa Tasarısıyla
yapılacak denetlemelerin nasıl olacağı, millî
çıkarlar, vatan çıkarlarının mı gözetileceği,
yoksa iktidar çıkarlarının mı gözetileceği
şaibelidir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Depboylu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
31inci maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının 31inci
maddesinin birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"2659 sayılı Kanunun 16 ncı
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki gibi
değiştirilmiştir."
Mustafa Kalaycı Mustafa Mit Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
Konya Ankara Hatay
İsmail Faruk Aksu Erkan Haberal Kamil Aydın
İstanbul Ankara Erzurum
Kadir Koçdemir Arzu
Erdem Ayhan
Bilgen
Bursa İstanbul Kars
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 31'inci maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinde yer alan hapis cezalarının
infazının ertelenmesi, sürekli hastalık, engellilik ve kocama
sebepleri ile belirli kişilerin cezalarının hafifletilmesi veya
kaldırılmasına ilişkin işlemler" ibaresinin (c)
bendinden çıkartılarak aynı fıkranın (b) bendinin
sonuna eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Mizgin
Irgat Mahmut
Toğrul
Diyarbakır Bitlis Gaziantep
Meral
Danış Beştaş Celal
Doğan Ayhan
Bilgen
Adana İstanbul Kars
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388
sıra sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının
31inci maddesiyle 2659 sayılı Kanunun 16ncı maddesinin 2nci
fıkrasının (g) ile (h) bentlerinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan
Yüksel Tahsin
Tarhan Kazım
Arslan
Eskişehir
Kocaeli Denizli
Mehmet
Gökdağ Bülent
Yener Bektaşoğlu Dursun
Çiçek
Gaziantep
Giresun İstanbul
g)
Adlî Tıp Yedinci İhtisas Kurulu: Ölüm ile sonuçlanmayan tıbbî
uygulama hatalarına ilişkin işler,
h)
Adlî Tıp Sekizinci İhtisas Kurulu: Ölüm ile sonuçlanan tıbbî
uygulama hatalarına ilişkin işler,
BAŞKAN
Komisyon okunan son önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Denizli Milletvekili Kazım Arslan
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
388
sıra sayılı bilirkişilik kanunuyla ilgili konuyu bugün
görüşüyoruz. 31inci maddede vermiş olduğumuz önerge üzerine söz
aldım.
Görüşmekte olduğumuz 31inci madde 2659
sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun bazı maddelerinde
yapılan değişiklikleri içermekte. Özellikle 16ncı maddenin
2nci fıkrasında yapılacak değişikliklerle bu yasa
çerçevesinde Adli Tıbba yeni görevler vermektedir. Aslında bu
yasanın 2659 sayılı Yasayla birlikte bir bütün hâlinde
değerlendirilip baştan aşağıya yenilenmesi ve ona göre
yenilenmesi gerekirken
Özellikle Adli Tıbbın siyasi baskılardan
uzak, tamamen kendi konularıyla baş başa kalan, kendi ihtisas
konularında karar veren ve hiçbir inisiyatif, hiçbir müdahale olmadan
karar vereceği bir noktada düzenlenmesi ve bu kurumun yeniden
oluşturulması gerektiği yönünde bir düzenlemeye ihtiyaç
vardır. Yani bilirkişilik kanununun içinde, Adli Tıp Kurumunun
içeriğinde yer alan hususların, aslında, değerlendirilmesi
pek uygun düşmemektedir. Bu maddeyle, Adli Tıp Kurumunda bulunan 1.,
2., 3., 4., 5., 6., 7. ihtisas kurullarına yeni görevler verilmektedir. Bu
görevler çerçevesinde de Adli Tıp Kurumundan bilgiler ve bilirkişi
raporları alınacaktır.
Değerli milletvekilleri,
bağımsız bilirkişiliğin, özellikle ortaya
çıkabilmesi için yürütme organının gölgesinden kurtulması,
siyasi baskılardan da uzak olması gerekmektedir. Yürütme, özellikle yargının
işleyişinin önüne set koyacak, ona müdahale edecek olursa bu
işlerin içinden hiçbir zaman çıkma imkânı olmayacak, adalet
gerçekleştirilmeye çalışılırken birçok adaletsizlik
ortaya çıkacaktır. Ayrıca, adaletin çok hızlı bir
şekilde görülmesi, yürütülmesi ve adaletin hızlı bir şekilde
tecelli etmesi için de çalışmaların hızlı bir
şekilde yapılmasına ihtiyaç vardır. Unutmayalım ki
gecikmiş adalet adalet değildir. Kaldı ki
bağımsız olarak, tarafsız olarak verilmeyen her bir
kararın da, özellikle, adaletli olduğunu söylemek ve kamuoyunda
karşılığını bulmak da mümkün değildir.
Bilirkişilik kanununun, özellikle,
düzenlenmesinde bir hususa sizin dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Bilirkişi, kendi konusunda uzman olan ve kendi konusunda geniş ve
açıklamalı bir şekilde yargıya, yargıca yardımcı
olacak, onun kararlarına temel teşkil edecek görevlerini
bağımsız bir şekilde, tarafsız bir şekilde icra
etmesi gerekmektedir. Özellikle hukukçu bilirkişilerin zaman zaman tayin
edildiğini görmekteyiz. Çok özel durumlar olmadığı sürece,
kritik konular yargıya intikal etmediği sürece bunun
yapılmasının doğru olmadığını söylemek
istiyorum ve yapılsa bile de açıklıkla, bir gerekçeli kararla
bunun ortaya konulması gerektiğini düşünüyorum. Bilirkişi
Danışma Kurulu bir üst kurul olarak tasarlanmalı ve ayda en az 1
toplantı da yapmak durumunda. Bilirkişi Daire
Başkanlığına verilen yetkiler Bilirkişi
Danışma Kuruluna da verilmek suretiyle Danışma Kurulunun
tarafsız, bağımsız ve özgür bir şekilde karar
vermesine olanak sağlanmalıdır diyorum.
Hepinizi tekrar saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 31'inci maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinde yer alan ", hapis
cezalarının infazının ertelenmesi, sürekli hastalık,
engellilik ve kocama sebepleri ile belirli kişilerin cezalarının
hafifletilmesi veya kaldırılmasına ilişkin
işlemler" ibaresinin (c) bendinden çıkartılarak aynı
fıkranın (b) bendinin sonuna eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul (Gaziantep) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Kars Milletvekili
Ayhan Bilgen konuşacak.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adli Tıp Kurumuyla ilgili, geçmişte bu
kürsüde çok şey eleştirildi, çok şey konuşuldu. O zaman bu
eleştiriler kolayca geçiştiriliyordu ama 15 Temmuzdan sonra en çok
görevden almaların gerçekleştiği kurumlardan birisinin Adli
Tıp Kurumu olduğunu hep birlikte gördük. Dolayısıyla, bir
şeyi savunurken, bir şeye karşı çıkarken ihtiyat
payı bırakmak, bir musibet, bir bela yaşadığınızda
Bunda acaba bizim de bir payımız var mıdır, bizden
kaynaklanan bir boyut var mıdır? diye bir sorgulama yapmak,
aslında, yeni belalara, yeni musibetlere düşmemenin de
teminatıdır. Hani meşhur misaldir: O ilk taşı, hiç
olmazsa o günahı, o suçu işlememiş olanın atması
salık verilir, tavsiye edilir.
Değerli milletvekilleri, Adli Tıp
Kurumuyla ilgili bir bilirkişi yasasından kaynaklı düzenleme
yapılırken doğal olarak Türkiyenin son dönemde adaletle ilgili,
Adli Tıp Kurumunu da doğrudan ilgilendiren düzenlemelerle ilgili
iddiaları konuşmamız, tartışmamız gerekiyor.
Geçen hafta bu kürsüde ben de paylaştım; İnsan Hakları
İzleme Örgütü çok somut vakalar sayarak, 13 tane isim sayarak gözaltı
merkezlerinde cezaevlerinde demiyorum- toplama merkezlerinde işkence
iddialarıyla ilgili somut bir rapor yayınladı. Şimdi, bu
raporla ilgili, gayet tabii, insan hakları örgütleri iddiada bulunurlar;
idari makamlar da siyasi sorumlular da bunların olmadığına
dair somut, net iddiaları ortaya koyarlar. Burada suçsuzluk esas
değildir, çok net biçimde işkencenin olmadığını
ispatla mükellefiyet devlete aittir, hukuk devletinde kural budur.
Şimdi, çok somut iddialar var ve bu iddialara
Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı
cevap verdiler. İçeriğine girmeyeceğim bu cevapların ama bu
cevabın haber yapılış biçimine bile
baktığınızda bizim adalet terazisini nasıl
kaybettiğimizi çok net görüyorsunuz. Hükûmete yakın iki yayın
organından daha iyi, daha kibar haber yapanı Bakanlıklardan
İnsan Hakları İzleme Örgütüne tokat gibi cevap
başlığıyla haber yaptı ama daha feci olan var,
İftiralara Yanıt başlığını
taşıyor bir gazetenin bu haberle ilgili başlığı.
Şimdi, iftira suçtur ve ciddi bir iddiadır. Bir insan hakları
örgütünün bir rapor yazıp iddiada bulunmasını iftira olarak
tarif etmenin kendisi aslında iftira suçu işlemektir çünkü onun
görevi bu. Onun iddiasını iftira diye tarif edemezsiniz ama siz onu
iftira atmakla suçluyorsanız aslında siz iftira atmış
olursunuz.
Değerli milletvekilleri, cevapla ilgili merak
eden, ilgi duyan arkadaşlar varsa İnternet sitesine bakar, hem rapora
bakar hem raporun cevabına. İddialar ne kadar soyut, cevaplar ne
kadar ikna edici ve somut; herkes kendi vicdanında, kendi hesap
vereceği yerde bunun değerlendirmesini yapar ama bir şeyi size
hatırlatmak isterim: Geçmişte bu örgütlere sizin de
ihtiyacınız olmuştu, bizim de, hepimizin. Bu örgütlerin
kapısını çalıyorduk, raporlarına başörtüsüyle
ilgili bir cümle girsin diye çalışma yürütüyorduk, ziyaretler
yapıyorduk. Kuran kurslarıyla ilgili, imam-hatip liselerinin, meslek
liselerinin uğradığı haksızlıklarla ilgili, bu
örgütlerin raporlarına bir cümle girsin diye uğraşıyorduk.
Geçmişte ihtiyacımız olduğu gibi
ileride de ihtiyacımız olabilir. Kaldı ki, hiç
ihtiyacımız olmasa bile adaletten yana bir tavır koymak
zorundayız. Burada birçok arkadaş, o örgütlerin bizatihi çalışmalarını
yürütenlerin nasıl davrandığını, ne kadar adil olup
olmadığını biliyorlar; arkadaşlarınıza
sorarsanız şahıs şahıs da tanıyorlar onları
ama ben sadece şunu söylemek isterim: Eğer bir iddia söz konusuysa bu
iddiayı geçiştirmek, üstünü örtmek yerine Acaba bunda bizim
payımız nedir? bunun sorgulamasını yapmanızı
tavsiye ederim çünkü tersini yaptığınızda, suçunuzu örtme
psikolojisiyle, kendi payınızla ilgili muhasebe yapmak yerine,
aslında ortalığı sadece bir kuru gürültüye getirip, bir
fırtına koparıp örtmüş olursunuz ki, o yüzleşmeden
kaçmanın kendisi, bir süre sonra daha ağır bedeller ortaya
çıkarır, daha büyük faturalar ortaya çıkarır. Bu
faturayı bütün toplum öder, bütün ülke ödemek zorunda kalır. Bugün
yaşadığımız birçok vaka, birçok dava bunu çok net biçimde
gösteriyor.
Fırat Anlıyla ilgili iddialara
bakın. Fotomontajla, bir mezarlık fotoğrafıyla, bir
DİSKİ açılışının fotomontajıyla
savcı soruşturma açtı ve şimdi tutuklu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYHAN BİLGEN (Devamla) Ve siz savunmanızda
diyorsunuz ki: OHAL kimsenin özel hayatını etkilemedi.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Evet, bu kadarla
bırakayım.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının 31inci
maddesinin birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"2659 sayılı Kanunun 16 ncı
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki gibi
değiştirilmiştir."
Arzu
Erdem (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Arzu Erdem konuşacaklar.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Kıymetli milletvekilleri, Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 31inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilirkişi,
uzmanlığı özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve
görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan
gerçek veya tüzel kişidir. Tanımından da anlaşılacağı
gibi, özel ve teknik bilgi gerektiren konularda görüş bildirmekle
sınırlı bir meslek değildir, yargı işleyişi
açısından da hayati önem taşımaktadır. Hâkimin adil
bir karar verebilmesi için gerekli verilerin saptanması, tespitlerin
yapılması aşaması olarak kabul edilen bilirkişilik,
yargı işleyişinin temel taşlarındandır ancak
ülkemizde bilirkişilik sistemi ne yazık ki sağlıklı
bir şekilde işlememektedir. Özellikle, bilirkişilerin seçimi ve
denetimi başta olmak üzere, işleyişe ilişkin
hususların düzenlenerek adaletin tesisine katkı sağlayacak bir
yapıda olması gerekmektedir. Bu sebeple, bilirkişilik hususunda
adaletin hızlı, güvenilir ve adil bir şekilde tesis edilmesine
katkı sağlayacak bir düzenleme getirilmesi gerekliliği
tartışılmazdır ancak söz konusu kanun tasarısı
ihtiyaç duyulan bilirkişilik düzenlemesinin karşılığı
olmaktan çok, mevcut hâlden daha sıkıntılı bir hâle gelmesi
durumudur. Bu sorunların en önemlisi de yargı sisteminde
tıkanmalara sebep olacaktır.
Özel hukuk tüzel kişilerinin bilirkişi
olarak kabul edilmesi, bilirkişilik yapması, özel müesseselerin
oluşturulmasına zemin hazırlayacaktır. Bu da
bilirkişilik gibi önemli bir işin ticari boyut kazanmasına sebep
olabilmesini getirecektir. Birçok diğer alanda olduğu gibi,
yargıda da bir sektörleşmeyi beraberinde getirecektir. Bu da amaç
dışı gelişmelerin oluşmasına zemin
hazırlayabilir. Bu hususta şirketler kurulacaktır, zaman zaman
amacını aşacak rüşvet ve yolsuzluklar ve bu iddialar ortaya
çıkacaktır ve bunun zemini oluşacaktır; böylelikle bu
işe karşı güven problemleri de oluşacaktır.
Söz konusu kanun tasarısıyla,
bilirkişiliğin bir sisteme oturtulması amaçlanmaktadır
ancak sistemin doğurduğu sorunların temeli olarak görülen bu
kanun tasarısı, farklı yorumlara ve sorunlara gebe kalabilir.
Hâlbuki bilirkişilik, tartışmasız ve
bağımsız bir yapı içerisinde yer almalıdır.
Bağımsızlığa gölge düşürülmesi, alınan
kararların sorgulanmasına ve yargıya duyulan güvende derin
yaralar açılmasına sebep olacaktır.
Tasarının önemli
eksiklerinden biri ise Adli Tıp Kurumunun görev alanıyla ilgili
olarak kamu ve özel sektörle çeşitli konularda protokol
yapılabileceği hükmüne yer verilmiş olmasıdır. Bu
demek oluyor ki bazı görev alanlarında özel sektörden taşeron
kullanılacaktır ve bazı işlerin de şirketlere ihale
edilebileceği anlaşılmaktadır. Bu endişeler
doğrultusunda özel sektör ibaresinin çıkarılması
gerekmektedir. Aksi takdirde bu düzenleme, Adli Tıbbı da bir
şirketleşmeye, taşeronlaşmaya ve ticarileşmeye
götürebilmektedir. Böylelikle, bağımsızlık,
tarafsızlık, doğru ve hızlı değerlendirme ve
sonuç üretme, sıkıntılı ve sorunlu bir sürece girecektir.
Değerli milletvekilleri,
birçok maddede, değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan
hükümlere de yer verilmiştir. Bu kanunlar, torba yasa şeklinde
alelacele görüşülmeyecek kadar hayatidir ve önem teşkil etmektedir.
Bilirkişilik hususunda
sorunlar olduğu alenidir ve bu sorunlar daha büyük sorunları
beraberinde getirmeden düzenlenmelidir ve çözülmelidir. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bizler, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 milletvekili seçim
beyannamelerimizde yer alan Adli, idari ve askerî yargıdaki ceza, hukuk
ve idari yargılama usulünde bilirkişilik müessesesi ile
bilirkişilerin seçimi ve denetimi yeniden düzenlenerek adaletin
gerçekleşmesine katkı sağlayacak bir yapıya
kavuşturulmalıdır. şeklindeki ifademizle, hem bu alandaki
eksiklere dikkat çektik hem de çözüm yolunu işaret ettik.
Sonuç olarak,
amacımız, yargılama sistemini olumsuz etkileyecek ve uygulamada
sorun oluşturabilecek hususlar üzerinde yerinde tespitler yaparak
sorunlara kalıcı çözümler bulmak olmalıdır.
Ayrıca, konuşmamın sonunda, özel
harekât polisi alımıyla alakalı,
kızlarımızın sesini duyurmak istiyorum: 10 bin özel harekât
polisi alımı yapılacaktır ancak 10 bin erkek özel
harekâtçı alımı yapılacaktır. Bununla ilgili,
kızlarımızın, evlatlarımızın bir duyurusu var,
Evet, lütfen, eşitlik ilkesine uygun davranalım ve bizlere de hak
verilsin. Vatanı sevmek, bayrağı sevmek, cinsiyet işi
değildir, yürek işidir ve bizler de bu yüreğe sahibiz.
diyorlar. Bu konuda da sizlerin desteğini bekliyoruz.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Erdem.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 32nci maddede dört adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bilirkişilik Kanunu
Tasarısının çerçeve 32nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Necip
Kalkan Mustafa Elitaş Fikri
Demirel
İzmir Kayseri Yalova
Haydar
Ali Yıldız Ramazan
Can Hüseyin
Filiz
İstanbul Kırıkkale Çankırı
Mehmet
Doğan Kubat
İstanbul
MADDE 32- 2659 sayılı Kanunun 21 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan fotograf, resim, ibareleri madde
metninden çıkarılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 32nci maddesinde yer alan
şeklinde ibaresinin biçiminde ibaresiyle değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Mizgin
Irgat Mahmut
Toğrul
Diyarbakır Bitlis Gaziantep
Celal
Doğan Meral
Danış Beştaş
İstanbul Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının 32nci
maddesinin birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Mustafa
Mit
Konya Hatay Ankara
Fahrettin
Oğuz Tor Erkan
Haberal Kamil
Aydın
Kahramanmaraş Ankara Erzurum
Kadir
Koçdemir İsmail
Faruk Aksu
Bursa İstanbul
2659 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin
birinci fıkrasına resim, ibaresinden sonra gelmek üzere ses,
görüntü, elektronik imza, ibaresi eklenmiş ve aynı fıkrada yer
alan olaylarla ibaresi olaylar ile bilişim alanındaki suçlarla
olarak değiştirilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 32nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan
Yüksel Tahsin
Tarhan Kazım
Arslan
Eskişehir Kocaeli Denizli
Bülent Yener
Bektaşoğlu Mehmet
Gökdağ Okan
Gaytancıoğlu
Giresun Gaziantep Edirne
Dursun
Çiçek
İstanbul
MADDE 32- 2659 sayılı Kanunun 21 inci
maddesinin birinci fıkrasına resim, ibaresinden sonra gelmek üzere
ses, görüntü, elektronik imza, ibaresi eklenmiş ve aynı fıkrada
yer alan olaylarla ibaresi olaylar ve bilişim alanındaki suçlarla
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Komisyon okunan son önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Edirne Milletvekili
Okan Gaytancıoğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Gaytancıoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
bilirkişilik yasasının 32nci maddesi üzerine söz
almış bulunmaktayım.
Bilirkişilik, adı üzerinde, bir konuda
uzmanlığına güvenilen, incelediği ve raporunu
düzenlediği konu tartışılmayacak kişi veya ekiplerden
oluşan bir sistemdir aslında.
Ben daha önce bir üniversitede öğretim
üyesiydim. Bir devlet üniversitesinde tarım ekonomisi doçentiydim,
uzmanlık alanım da tarım politikasıydı. Tarım
politikası alanında birçok yayınım, kitabım,
araştırmam vardı ve birçok defa da bilirkişi oldum.
Yazdığım ve incelediğim konularda hep bilimin
öngördüğü gerçekleri esas aldım. Örneğin Bir tarım
toprağı birinci sınıf ise amaç dışı
kullanılamaz. diye rapor yazdım ancak Türkiye
tarımını on üç yıldır yöneten AKP nedense hep birinci
sınıf tarım topraklarına göz dikti. Oralara sanayi
tesisleri kurmaya çalıştı, TOKİ arazileri kurmaya
çalıştı, binalar yapmaya çalıştı.
Kısacası Kamu yararı kararı vardır. diye betonlaşmaya
izin verdi. Neden iktidar hep betonu seviyor, yapılaşmaya her yerde
izin veriyor da öğrencilere yurt yapmıyor; bunu hep merak
etmişimdir. Yoksa, mevcut iktidar öğrencilerin FETÖ yurtlarına
gitmesini mi istemiştir?
Neyse, bu konuları fazla deşmeyelim, uzman
olduğumuz konulardan konuşalım. AKP, Türkiye
tarımını o kadar kötü yönetiyor ki bir bilirkişi olarak her
defasında onları uyarmama rağmen, yine kendi bildiklerini
yapıyorlar. Örneğin, ben Türkiyede buğday
fiyatlarının neden yükselmediğini anladım, neden çiftçinin
sömürüldüğünü çok iyi anladım. Bir bilirkişi olarak inceledim, araştırdım,
İnternette gezinirken Un Sanayicileri Derneğinin sayfasına bir
girdim. Baktım, güzel bir fotoğraf var. Un Sanayicileri Federasyonu,
Ekonomi Bakan Yardımcısına gitmişler, âdeta yalvarmışlar,
demişler ki: Türkiyeyle Bosna Hersek arasında bir ikili anlaşma
var. Bosna Hersekten insani yardım adı altında Müslüman
ülkelere yardım adı altında, komşulara yardım
adı altında bir ticaret yapılıyor ve sıfır gümrük
vergisi alınıyor. Örneğin, un ticareti yapılıyor.
Türkiye, un ihracatçısı bir ülke, dünyada 1inci bir ülke, un
ithalatı yapmıyoruz biz. İthalatta yüzde 130 gümrük vergisi
koyuyoruz ama Borsa Hersekten bize sıfır gümrükle, insani
yardım adı altında un geliyor. Bu, güzel ama gelen un o kadar
çok artmış ki haklı olarak Un Sanayicileri Federasyonu, Ekonomi
Bakanına gitmişler, bakın, aynen okuyorum, iki dost ülke
arasındaki ticari ilişkilerin, serbest ticaret
anlaşmasının suistimal edilerek un ihracatında dünya lideri
olan üreticilerimizin pazarına ithal unun girmesinin sanayicilerimizin
gücünü önemli derecede azalttığını belirtmişler.
2015 yılında
-sıkı durun- 2 bin ton un girmiş Türkiyeye ama nedense, 2016
yılında patlamış, tam 17 kat artmış, 27 bin ton
un girmiş. Ben, tabii, bir bilirkişi olarak ne yaptım? Hemen istatistiklere
baktım, Bosna Hersekin 75 bin ton buğday üretimi olduğunu ve
bunun yüzde 70inin un olduğunu hesapladım ve girebilecek un
miktarının sıfır olduğunu öğrendim. Dedim ki Bu,
kesinlikle hileli bir şekilde giriyor. Zaten, Bakan
Yardımcısına giden Federasyon yetkilileri de Bunu durdurun.
diye âdeta yalvarmışlar. Biraz daha araştırdım,
başka bir kaynaktan daha. Bosna Hersek böyle ihracat görmedi. Yağ
ithalatı da patlamış. Yağda gümrük vergisi yüzde 26 ama
sıfır gümrükle Türkiyeye yağ giriyor. Yani, yine, birileri bunlardan
para kazanıyor ama önemli olan, bunun insani yardım, komşulara
yardım, Müslüman ülkelere yapılan yardım adı altında
yapılması ve bunlardan birilerinin para kazanması. O birilerinin
de kim olduğunu bir dahaki sefere -bir soru önergesi verdim- inşallah
burada açıklayacağım. Kim çiftçinin buğday
fiyatının üzerinde bir oyun oynuyor, bunları hep birlikte
göreceğiz.
Bilirkişinin görevi
budur diyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gaytancıoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388
sıra sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının
32nci maddesinin birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
2659 sayılı
Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasına resim, ibaresinden
gelmek üzere ses, görüntü, elektronik imza, ibaresi eklenmiş ve
ayrı fıkrada yer alan olaylarla ibaresi olaylar ile bilişim
alanındaki suçlarla olarak değiştirilmiştir..
Fahrettin Oğuz Tor
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin
Oğuz Tor konuşacak.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 388 sıra sayılı
Yasanın 32nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde MHP adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Bakanım mutlaka bilginiz
vardır, konumuzla ilgisi olması bakımından 2010
yılından itibaren dünyada hukuk ve adalet uygulamalarının
ülke bazında ölçülmesiyle oluşturulan Hukukun Üstünlüğü
Endeksinden bahsederek konuşmama başlamak istiyorum. Türkiye,
kısa bir süre önce, 20/10/2016 tarihinde yayımlanan 2016
Yılı Hukukun Üstünlüğü Raporunda 113 ülke içinde 99uncu
sırada yer alabilmiştir. 2014 yılında 99 ülke arasında
59uncu sırada, 2015 yılındaysa 102 ülke arasında 80inci
sırada yer alan ülkemizin son iki yılda 40 basamak birden gerilemesi,
adalet ve hukukun üstünlüğü ilkesi hususlarında içinde bulunduğu
durum, maalesef dışarıdan bakıldığında da
çok iyi görünmemektedir.
2012 yılı raporunda Türkiyeyle ilgili
olarak özet bilgiler, tespitler şunlardır:
1- Türkiye, Hükûmetin gücünün ve
tasarruflarının yasama, yargı, bağımsız denetim
otoriteleri, medya ve sivil toplum kuruluşları tarafından
denetlenebilmesi ve yürütme erkinin hesap verebilirliği konusunda 113 ülke
arasında 108inci sıradadır. Bu alanda, sadece Kamboçya,
Mısır, Özbekistan, Zimbabve ve Venezüellayı geride
bırakabilmiştir. Sadece darbe yönetiminin, askerî cuntanın hâkim
olduğu Mısırı, kral tarafından parlamenter
monarşiyle yönetilen Kamboçyayı, 1980 yılında
bağımsızlığını ilan etse de yine
Birleşik Krallığın sömürgesi olarak kabul edilen
Zimbabveyi geride bırakıyor olmak bize
yakışmamaktadır. Bizi çok ciddi düşündürmesi gerekir.
Diğer bir ifadeyle, ülkemizde Hükûmet âdeta -üzülerek söylüyorum- layüsel,
sorumsuz, hesap vermeyen, gücü denetlenmeyen bir konumda görülmektedir.
2- Ülkemizin karnesinin bir hayli kötü olduğu
bir diğer alan, temel hak ve hürriyetlerin varlığı ve
uygulamasıyla ilgilidir. Adil yargılama ve yargılanma, masumiyet
karinesi, sanık haklarının korunması, düşünce ve ifade
özgürlüğü, özel hayatın gizliliği gibi alanlarda ülkemiz,
maalesef 113 ülke arasında sadece 105inci sırada yer
alabilmiştir.
3- Bölgesel sınıflandırmada Doğu
Avrupa ve Orta Asya ülkeleriyle birlikte kategorize edilmemize rağmen
-dikkat edilirse Avrupa değil, Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri
arasında yani Romanya, Bulgaristan gibi daha düne kadar demokrasiden,
insan haklarından bihaber ülkeler gibi- bu bölgesel kategoride yer alan 13
ülke arasında, endekste en sondadır.
Diğer bir
sınıflandırma şekli olan ekonomik açıdan üst orta
gelirli ülkeler kategorisinde de 37 ülke içerisinde 36ncı sırada,
yani son sıralarda yer bulabilmiştir. 1960 yılından beri
kurucu üyesi olduğumuz OECD ülkeleri içinde de maalesef son
sıradayız. Her fırsatta üyesi olmaktan dolayı
övündüğümüz G20 ülkeleri arasında da maalesef ülkemizin adalet ve
hukukun üstünlüğü alanında geride bıraktığı tek
bir ülke bile yoktur. Yani Rusya, Suudi Arabistan, Çin bile bizden daha iyi
durumda görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, hukukun üstünlüğü
ilkesi, sadece adaletin ayrım yapılmaksızın herkese
eşit bir biçimde uygulanması, yargının
bağımsız ve tarafsız olması, kişilerin,
şüphelilerin, sanıkların adil bir şekilde
yargılanmasıyla sınırlı bir husus değildir.
Hukukun üstünlüğü ilkesinin benimsenmediği,
uygulanmadığı ve değersiz bir olgu olarak
algılandığı bir ülkede ekonomik kalkınma sürdürülemez,
yerli ve yabancı müteşebbis yatırım yapamaz, insan
hakları ve temel hak ve hürriyetleri gelişemez, yolsuzluk ve
yoksullukla mücadele edilemez. Bu endekse göre, ülkemizin 2016
yılında 40 basamak birden gerilemesi üzerinde önemle durulmalı,
kötü gidişin önlenmesi için her tedbire başvurulmalıdır.
Biz adaletle hükmetmediğimiz, işi ehline vermediğimiz müddetçe
bu alanda maalesef -maalesef, tekrar ederek söylüyorum- sürünmeye devam ederiz.
Her zaman her yerde adalet, adalet, adalet diyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 32nci maddesinde yer alan
şeklinde ibaresinin biçiminde ibaresiyle değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Diyarbakır) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Adana Milletvekili
Meral Danış Beştaş konuşacak.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilirkişilik Kanunu
Tasarısıyla ilgili çalışmalar devam ediyor ama bu
tasarı gerçekten önemli şüphesiz, çok önemli. Yargı
tarafsızlığı, bağımsızlığı ve
bilirkişi kurumunun kararlara etkisi konusunda hepimiz, özellikle
hukukçular ve davaların tarafı olanlar aşağı
yukarı bir fikre sahiptirler ama şu anda Mecliste gerçekten
Türkiyenin gündemini mi konuşuyoruz, Türkiyenin şu anda kanayan
onlarca, yüzlerce yarası varken, vatandaş birçok meselede
şikâyetlerde bulunurken, biz burada sanki Türkiyede şu anda
olağanüstü hâl rejimi yokmuş gibi, sanki kanun hükmünde
kararnamelerle ülke yönetilmiyormuş gibi, rutin bir Meclis faaliyetini
yapmış gibi görünüyoruz yani bunu gerçekten doğru bulmuyoruz,
çünkü, Bilirkişilik Kanunu Tasarısıyla ilgili dün de
görüşlerimizi ifade ettik, aslında Mecliste bulunan dört partinin
birlikte değerlendirmesi ve en uygun kurumu, yapılandırmayı
karşılıklı tartışmayla, görüş
alışverişiyle ve uzlaşmayla çıkarması
gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Burada tabii ki iktidar
partisinin parmak sayısı, milletvekili sayısı fazla
olduğu için yasama faaliyeti sadece tek bir partinin getirdiği kanunlarla,
tasarıların kanunlaşmasıyla netice buluyor ve bu da
maalesef muhalefetin sözünün ve önerilerinin bir karşılık
bulmamasıyla neticeleniyor.
Diğer bir meseleye, özellikle bugün gündeme
gelen ve bizim için çok önemli olan ve Türkiyede birçok insanı, binlerce
insanı ilgilendiren pasaportların iptal edilmesi meselesine biraz
değinmek istiyorum. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra
şunu tekrar tekrar hatırlatmaya ihtiyaç olduğunu
düşünüyoruz: 15 Temmuz darbe teşebbüsüne bu Meclis çatısı
altında bulunan herkes aynı tepkiyi göstermiştir.
Darbeciliğe, zorla el koymaya, silah gücüyle halkın iradesini teslim
almaya dönük darbe girişimleri tabii ki kabul edilemez ama darbeyle
mücadele adı altında yeni bir darbeciliğin sergilenmesi, yine
halkın iradesi olan bizlerin bir o kadar karşı durması
gereken bir mesele olarak da orta yerde duruyor. Bir yandan 15 Temmuz darbe
girişimi sebebiyle OHAL ilan edilecek, diğer yandan bu darbe
girişimi bahanesiyle çıkarılan ya da verdiği olanakla
çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle, yine halkın iradesini
temsil eden yerel yönetimlere kayyum atanacak, KHKlerle yapılacak bu.
Kanun hükmünde kararnamelerle -madalyonun diğer yüzü- yine halkın
iradesini gasbetme, zorla el koyma fiilleriyle karşılaşılacak.
İşte, şu anda -haftaya sanırım kanun hükmünde
kararnameler görüşülecek- bu kanun hükmünde kararnamelerin Anayasaya
uygunluğu, amacıyla, süresiyle sınırlı olması
gerektiği gerçeğini maalesef yeterince tartışamıyoruz.
Pasaportlara el konulması da bunlardan sadece
bir tanesi. Bugün Şırnak Milletvekilimiz Ferhat Encunun Atatürk
Havalimanında pasaportuna el konularak yurt dışına
çıkışı engellendi. Resmî bir görevle, diplomatik bir
faaliyet için yurt dışına giderken bir milletvekilinin içine
düşürüldüğü durumu Meclisin gerçekten dikkate alması gerekiyor.
Yine, Ferhat Encu bir milletvekili ama şu anda binlerce akademisyen,
iş insanı, kadın hakları savunucuları, gazeteciler
eşleriyle birlikte, çocuklarıyla birlikte, pasaportlarına el
konulduğu için seyahat haklarını kullanamıyorlar, turistik
bir gezi yapamıyorlar, iş çalışması için gidemiyorlar
ya da iş dünyasından insanlar kendi ticari faaliyetlerini
sürdüremiyorlar. Bu konudaki çalışmanın kesinlikle tekrar tekrar
gözden geçirilmesi gerekiyor. Şu anda kriz masaları kurulmuş
olabilir ama böyle bir hakka el atmayı, insanların dolaşım
hakkını engellemeyi hem de bu şekilde, havaalanında bu
pasaportlara el konulmasını gerçekten çok güçlü
değerlendirmeliyiz.
Değerli arkadaşlar, başka bir
anekdot: Bugün Sayın Ferhat Encuyla ilgili verilen karar, bu sabah
havaalanında el konulmasından iki saat önce alınmış.
Yani böyle bir tesadüfe hiç kimse inanmaz herhâlde. Eminim, siyasi
kimliklerimizi çıkarırsak, hepimiz çıkarırsak sizler de bu
gerekçeye inanmayacaksınız. İki saat öncesinden pasaport iptal
kararı verilecek, iki saat sonra el konulacak. İşte, burası
halkın iradesini gerçekten temsil ediyorsa hepimizin bu hukuksuzluklara
hep birlikte karşılık vermesi gerekiyor. Yoksa bu batan gemide
hepimiz birlikte kaybolacağız diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Danış Beştaş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bilirkişilik Kanunu
Tasarısının çerçeve 32nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 32- 2659 sayılı Kanunun 21 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan fotograf, resim, ibareleri
madde metninden çıkarılmıştır.
Necip
Kalkan (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılıyoruz Başkanım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Adli Tıp Kurumu Kanununun 21inci maddesinde
yapılması amaçlanan düzenleme, 15/8/2016 tarihli ve 674
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4üncü maddesiyle
yapılmış olduğundan çerçeve 32nci maddenin
değiştirilmesi amacıyla önerge verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 33üncü maddede üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının 33üncü
maddesinin birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
2659 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi
başlığı ile birlikte aşağıdaki gibi
değiştirilmiştir.
Mustafa Kalaycı Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Mustafa Mit
Konya Hatay Ankara
İsmail Faruk Aksu Erkan Haberal Fahrettin Oğuz Tor
İstanbul Ankara Kahramanmaraş
Kamil Aydın Kadir Koçdemir
Erzurum Bursa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 33üncü maddesi ile 2659
sayılı Kanunun değiştirilmesi teklif edilen 23üncü
maddesinin (A) bölümünün üçüncü fıkrasında yer alan Oyların
eşitliği hâlinde Başkanın bulunduğu taraf ibaresinin
Oyların eşitliği hâlinde ilgili ihtisas kurulu
başkanın bulunduğu taraf ibaresi ile değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş
Diyarbakır Gaziantep Adana
Mizgin Irgat Celal Doğan
Bitlis İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 33üncü maddesi ile 2659 sayılı
Kanunun 23üncü maddesinin (C) bendinin ikinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Adlî Tıp Üst Kurulları ve ihtisas
kurulları ilgili kişileri gerektiğinde muayene
çağırabilir ve bunları usulüne göre dinleyebilir, gerekli
tetkikatı yapar veya yaptırabilir.
Cemal Okan Yüksel Mehmet Gökdağ Haluk
Pekşen
Eskişehir Gaziantep Trabzon
Tahsin Tarhan Bülent
Yener Bektaşoğlu Kazım
Arslan
Kocaeli Giresun Denizli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen
konuşacak.
Buyurun Sayın Pekşen. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; gerçekten bilirkişilik müessesesi
Türkiyede kanayan bir yara. Bu müessesenin mutlaka gözden geçirilmesine,
dünyada olan emsalleri gibi yeniden yapılandırılmasına çok
büyük ihtiyaç vardı. Bu ihtiyaca el atılması çok önemli tabii ki
ama bu ihtiyacı, kanayan yarayı daha çok kanayan bir yara hâline
getirip belki de öldürecek kadar bir travmaya dönüştürmek de bence çok
büyük bir hata. Şunu bilmenizi istiyorum ki bu bilirkişilik
yasasıyla ilgili oluşturulacak olan yapı Türkiyeyi
dünyanın her yerinde çok ciddi bir tartışmanın içerisine
yeniden sokacaktır. Bakın, önümüzdeki dönemde, bu yasanın
yürürlüğe girmesinden sonra atanmış olan, seçilmiş olan ve
görev almış olan bilirkişilerin tamamı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi açısından birer başvuru gerekçesi
olacaktır. Niçin? Çünkü bilirkişiler ile yargıçlar esasında
aynı hukuksal statüden yetki alırlar ve aynı hukuksal statüye
konu yönünden yaslanırlar.
Sayın Bakan, yanınızdaki
bürokratların tamamı da benden farklı olmaksızın bu
konulara son derece hâkimdirler ve yetkindirler, ben ona inanıyorum. Ama,
bu yapılmış olan düzenlemeyle bilirkişilik müessesesinin
bağımsızlık, tarafsızlık ve kendi yetkinliklerine
göre yargıya yardımcı olarak destek kuracak şekilde hüküm
kurmalarına etki edeceği bir yapı kurmuşsunuz. Bu
yapıyla, her yargılananın, bilirkişi muhatabı olan
herkesin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidip Adil
yargılanmadım, silahların eşitliği ilkesi ihlal
edilmiştir. demesi söz konusu olacaktır. Bu, yüzde yüz. Niçin?
Bakın, bir örnek: Adanada adalet sarayının temeli
atılıyor, bu adalet sarayıyla ilgili Adana Mühendisler
Odası dava açıyor, idare mahkemesi davayı kabul ediyor,
Danıştay kararı onuyor ama karar düzeltmeye geliyor. Gerekçe ne?
Gerekçe şu: Davayı açan Adana Mühendisler Odası,
bilirkişiler Adana Mühendisler Odasının üyeleri. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, oranın üyeleri olmayı bile yeterli
görüyor ve bilirkişinin tarafsızlığının
olmadığına karar veriyor.
Şimdi, Sayın Bakan, doğrudan yargılamanın
yapıldığı özellikle Ceza Muhakemesi Kanununun 64üncü
maddesinin (3)üncü fıkrasını düşünün. Yargılama
yapıldığı yerde hiyerarşik zincir içerisinde görev
yapanın bilirkişilik yapamayacağı Ceza Muhakemesi
Kanununda düzenlenmiş bir husus. O hâlde, onun düzenlemesi içerisinde
böyle bir bilirkişilik müessesesi orayla çelişmeyecek mi? Elbette
çelişecek. Yarın, yargılananların, bilirkişilik
muhatabiyetiyle mahkûm olanların, hak kaybına uğrayanların
tamamı, emin olun, Anayasa Mahkemesine, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine hak aramak için
gidecekler.
Doğal olarak buradan şunu söyleyebilirim:
Emin olun, bakın, önümüzdeki günlerde, aylarda, yıllarda Türkiye'nin
İnsan Hakları Mahkemesinde en çok şikâyet edileceği konu
budur. Davası aleyhine sonuçlanan herkes bu haklı gerekçeyle Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvuracak. En azından Venedik
İlkeleriyle bunu izah etmeniz mümkün değil. Venedik İlkelerinde
çok net bir şekilde tarafsızlık, bağımsızlık,
eşitlik gibi ilkeler sayılmış. Bu kurulun
yapısına bakıyorsunuz, oluşma biçimine bakıyorsunuz,
hiyerarşisine bakıyorsunuz, iş görme biçimine bakıyorsunuz,
tamamı bilirkişilik müessesesinden elde edilmek istenilen o yetkin,
aşkın, kendisinin bilgi birikimi değil; tamamen burada bir
siyasal kontrol, Adalet Bakanlığının gölgesi gibi bir
müessese. Olmaz ki böyle bir şey.
Sayın Bakan, Adalet Bakanlığı...
Bir taraftan iddia eden, öbür taraftan iddianamenin yanına eklenmiş
olan bir bilirkişiyi düşünün. Savcı bir soruşturma
yapıyor, o soruşturmaya bir bilirkişi tayin edecek. Kimden tayin
edecek? Buradan tayin edecek. Savcı, devletin, Adalet
Bakanlığının bağlı savcısı;
bilirkişi de o savcıyla aynı bakanlığa bağlı
bilirkişi. Ya, buradan nasıl bir tarafsız,
bağımsız adalet çıkarabilirsiniz ki? O bilirkişinin
Adalet Bakanının kontrolünde olduğunu bildiğimize göre
burada bağımsızlık, tarafsızlık ilkesi olabilir
mi? Bunun İnsan Hakları Mahkemesine, Anayasa Mahkemesine
gitmeyeceğini söyleyebilir miyiz? Bu, mutlaka bir üst kurul olarak
planlanmalı, bağımsız ve tarafsız bir kurul olarak
dizayn edilmeli ve Türkiye'nin önüne bu kanayan yarayı çözebilecek bir
formülün mutlaka üretilmesi gerekir.
Bu doğru değil Sayın Bakan. Bugün siz
iktidardasınız, yarın bir başkası iktidarda. Kim
iktidarda olursa olsun adalet hepimiz için gereklidir, Adalet hepimiz için
bumerangdır, adaleti lütfen silah olarak kullanmaktan vazgeçelim. Bu
hepimizin görevidir, mecburi olduğumuz en önemli konudur.
Çok teşekkür ediyorum, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Pekşen.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 388 sıra sayılı Kanun Tasarısının 33üncü
maddesi ile 2659 sayılı Kanunun değiştirilmesi teklif
edilen 23üncü maddesinin (A) bölümünün üçüncü fıkrasında yer alan
Oyların eşitliği hâlinde Başkanın bulunduğu
taraf ibaresinin Oyların eşitliği hâlinde ilgili ihtisas
kurulu başkanın bulunduğu taraf ibaresi ile
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mizgin
Irgat (Bitlis) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Adıyaman
Milletvekili Sayın
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Ben
konuşacağım.
BAŞKAN Behçet Yıldırım
yazıyor.
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Ben
konuşacağım.
BAŞKAN Lütfen, bildirirseniz memnun
olacağız.
Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat
konuşacak.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Evet, Bilirkişilik Yasa Tasarısıyla
ilgili partim adına söz konusu maddede söyleyeceklerim, hem Bilirkişilik
Tasarısıyla ilgili hem de yaşanan hukuksuzlukların bir
bütünüyle ilgili olacak.
Aslında, bizlerin burada pozitivist
yaklaşımı, hukuktaki pozitivizmi bir kez daha gözden geçirip
belki de tartışmamız gerekiyor. En önemli yazarlardan Haldun
Tanerin Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Orhan Kemalin de
Murtazası vardır yani kural kuraldır, kuralı uygulamak
gerekir, içeriğine ise hiç de bakmamak gerekir.
Yani, burada Adli Tıp Kurumunun yıllarca
vermiş olduğu kararlara baktığımızda bir
bütününün tartışmalı olduğunu hep birlikte göreceğiz.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra üyelerinin birçoğunun
gözaltına alındığı, görevden el çektirildiği Adli
Tıp Kurumunun demek ki zamanında vermiş olduğu
kararların, gerçek, hukuka uygun, demokrasiye uygun kararlar olmama
olasılığının çok yüksek olduğu kararları
vermiş olduğunu gördük. Hakeza, o dönem yargılamayı yapan
hâkim ve savcıların şu anda bir kısmı cezaevlerinde ya
da görevden ihraç edilmiş durumda. Demek ki o dönem hep birlikte
yaptığınız operasyonlar sonucu tutuklanan kişilerle
ilgili verdiğiniz kararların hukuka uygunluğu şu an, bugün
bir kez daha tartışmalı hâle gelmiştir.
Bizler verilmiş tüm kararları ya da yasa
adı altında çıkarılmış tüm yasaları
tartışmasız, bir bütün olarak doğru kabul edersek evrensel
hukuk kurallarından, insan hak ve özgürlüklerinden, temel hak ve
yasalardan uzaklaşmış oluruz. İktidarın dönem dönem
değiştiği, yönetenlerin dönem dönem değiştiği,
belki de o kürsülerin çokça el değiştirdiği ve en önemlisi,
yasama faaliyetinin yürütüldüğü bu Meclis çatısı altında
verilen kararlar bütünüyle gözden geçirilmeli, tartışmaya açık
kararlar olduğu, yasalar olduğu asla unutulmamalıdır.
Bilirkişilik Yasa Tasarısına
ilişkin verilen söz konusu önergemizde de belirttiğimiz üzere, Adli
Tıp Kurumunun torba yasa şeklinde bilirkişilik kurumu içerisinde
değil, tek başına, ayrıca tartışılması
gereken çok önemli bir kurum olduğunu dile getirdik ve önergemizi de o
şekilde alt komisyonda söz konusu komisyona ilettik.
Buradan şuraya gelmek istiyorum: Yani, İHD
kararlarına baktığımızda ya da bu anlamıyla,
insan hak ve hukukuyla ilgili söz konusu raporlara, kamuoyuna sunulan raporlara
baktığımızda ve en son OHAL adı altında,
özellikle, Türkiye'nin birçok yerinde ve güneydoğuda, doğuda, bölgede
yaşanan tutuklamalara baktığımızda, verilen
kararların her birinin tartışmalı olduğu
açıktır. Vekili olduğum Bitliste yirmi bir gün gözaltında
tutulan Ovakışla Belediye Eş Başkanları ve Meclis
üyeleri tutuklanıp cezaevlerine gönderildiler. Oysaki belediyecilik
anlamında bölgenin en iyi çalışan belediyesi olduğunu dile
getirebilirim.
Ulaştırma Bakanlığı ve
Sağlık Bakanlığından haftalardır randevu talep
ettiğimiz hâlde kendileri tarafımıza bir randevu
vermemişlerdir. Bitlis Tatvan Devlet Hastanesi adı altında
yapılan bina Tatvana kilometrelerce uzaklıkta. Bölgenin
kış koşulları düşünüldüğünde ise insanların
trafik kazalarına kurban gitmesine göz yuman bir tasarıyla
halkımıza güya bir hizmetmiş gibi sundukları Tatvan Devlet
Hastanesinin bir an önce şehir merkezine taşınması
gerektiğini dile getiriyoruz.
Askerî hastanelerin insanlara yani sivil
vatandaşlara açılması kararından sonra, GATA dâhil, bütün
vatandaşlara açılmışken Tatvan Asker Hastanesi Özel Harekât
Dairesine devredilmiştir.
Hakeza, Tatvana bağlanan Ahlat-Bitlis-Üçyol
kavşağının yeniden yapılması gerektiğini
defalarca dile getirdiğimiz hâlde söz konusu yerle ilgili bir oyalama, bir
erteleme ve söz konusu sorunları gidermeme yönünde bir çalışma
söz konusu.
Buradan, Ulaştırma ve Sağlık
Bakanlığına yeniden sesleniyorum: Neden bizlere randevu
vermiyorsunuz? Konuşacaklarımızdan mı korkuyorsunuz ya da
cevap veremeyeceğiniz şeyler mi var?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİZGİN IRGAT (Devamla)
Dolayısıyla, biz söz konusu Bilirkişilik Yasa
Tasarısını bu şekliyle kabul etmiyoruz.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Irgat.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının 33üncü
maddesinin birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
2659 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi
başlığı ile birlikte aşağıdaki gibi
değiştirilmiştir.
Fahrettin
Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor konuşacak.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasanın 33üncü maddesiyle
ilgili olarak MHP adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu vesileyle,
konumuzla da ilgili olması bakımından KİT Komisyonunda
muttali olduğum bir konuyu, somut bir konuyu burada değerlendirmek
istiyorum; konumuzla ilgili olması bakımından. Şimdi, bir
kamu bankamız bir firmaya bugünkü değerle 20 milyon TL civarında
proje kredisi kullandırıyor. Krediyi temin bakımından da
gayet tabii gayrimenkul ipoteği tesis ediyor. Normal şartlarda ipotek
için SPK lisanslı firmalara ekspertiz raporu hazırlatılması
gerekirken kendi elemanlarına hazırlatılıyor ve
bankanın bu gayrimenkul için hazırlattığı değer
tespiti 12 milyon lira. Firma hakkında çok kısa bir süre sonra üçüncü
şahısların alacak takibi başlatması ve firmanın
iflas erteleme talebinde bulunması üzerine kredi kullandıran banka da
takibe geçiyor. Nitekim bu takibin başlamasından hemen sonra
bilirkişi raporları devreye giriyor.
Ancak, başta söylemem gereken, bankanın
kendi elemanlarına yaptırdığı 12 milyon liralık
bilirkişi tespitidir. Söz konusu arsayla ilgili olarak üçüncü
şahısların ve kamu bankasının takipleri
sırasında değişik bilirkişilerce verilen ekspertiz
raporlarını burada sizlere sunmak istiyorum. Firmanın iflas
erteleme talebini görüşen Ankara mahkemesinin tespit ettirdiği tutar
214 bin lira yani 12 milyon liralık ipotek alınmış,
mahkemenin bilirkişilere tespit ettirdiği tutar, gayrimenkulün
değeri 214 bin lira yani 56 kat daha fazla değer tespiti
yaptırmış banka kendi elemanlarına. Bunun üzerine banka
-214 bin çıkınca 12 milyon yerine- tekrar bir bilirkişi tespiti
yaptırıyor; 12,8 milyon lira buluyor tekrar kendi elemanları.
Bunun üzerine, üçüncü kişilerin takibi sonucunda Şanlıurfa İcra
Müdürlüğü bir bilirkişi tespiti yaptırıyor, 6 milyon lira
buluyor 12 milyon liralık ipoteğin değerini. Bankanın
itirazı üzerine yeniden bir tespit yaptırılıyor, bu defa 6
milyon liralık değer 5 milyon 600 bin liraya düşüyor.
Değerli milletvekilleri, bu arada, başka bir alacaklının
Gaziantepte takibi neticesinde başka bir bilirkişi de aynı
arsaya 5 milyon 200 bin lira değer biçiyor. Son takibe de banka itiraz
ediyor, itirazı reddediliyor, karar kesinleşiyor.
Şunu söylemek istiyorum: Mahkeme
kararlarıyla arsanın 4 ayrı değeri; 214 bin lira, 5 milyon
200 bin lira, 6 milyon lira, 5 milyon 600 bin lira olarak tespit edildiği
hâlde banka, mahkemelerce yapılan tespitleri dikkate almayarak, kendi
elemanlarına yaptırdığı tespit olan 12 milyon TLyi
esas alarak işlem tesis ediyor.
Değerli milletvekilleri, kısaca olay, özet
olarak, 4 mahkeme bilirkişisi tespitinin görülmeyerek, esas
alınmayarak bankanın kendi elemanlarınca
yaptırdığı tespitlerin esas alınmasından
ibarettir. Yani idare, mahkeme kararlarını
takmamıştır. Niye takmamıştır? İşine
gelmemiştir. Niye takmamıştır? İdari, cezai ve mali
yönden sorumlu duruma düşmemek için takmamıştır.
Başlangıçta kendi elemanlarına tespit ettirdiği ipotek
değerini temin etmek için birtakım gayretlere girmiş ama her
defasında mahkemeden dönmüştür.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Bakanımız da burada, biz hangi yasayı çıkarırsak
çıkaralım, yasa ne kadar eksiksiz, noksansız olursa olsun
uygulamayı hakkıyla sağlayamazsanız birçok defa bir anlam
ifade etmeyecektir. Bizim fikri hür, vicdanı hür, kişilikli, dürüst,
adaleti gözeten, cesur idareciler, yargı mensupları
yetiştirmediğimiz müddetçe, suç işleyeni de
cezalandırmadığımız müddetçe bu alanda
başarılı olamayacağımızı belirtiyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.18
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.31
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
388 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon yerinde, Hükûmet yerinde.
34üncü madde üzerinde kalmıştık.
34üncü maddede iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 34üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 34 2659 sayılı Kanunun 24üncü
maddesinin (I) ve (II) numaralı fıkralarında yer alan Adlî
Tıp Genel Kurulu ibareleri Adlî Tıp Üst Kurulu şeklinde
değiştirilmiş ve (II) numaralı fıkrasının
(b) ve (c) bentleri yürürlükten kaldırılmıştır.
Cemal Okan Yüksel Mehmet Gökdağ Tahsin Tarhan
Eskişehir Gaziantep Kocaeli
Kazım Arslan Bülent Yener Bektaşoğlu Akın
Üstündağ
Denizli Giresun Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 34üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Celal
Doğan Mahmut
Toğrul
Diyarbakır İstanbul Gaziantep
Behçet
Yıldırım Meral
Danış Beştaş
Adıyaman Adana
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Adıyaman
Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım konuşacak.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan Bilirkişilik Kanunu
Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, sözlerime başlamadan önce dün
Adıyamanda olan kötü bir olaydan bahsedeceğim. Süryani
mezarlığına yapılan çirkin bir saldırı var. Bu
anlayışı, bu hareketi kınıyorum, faillerin bir an önce
bulunup adalete teslim edilmesini bekliyorum ve diliyorum.
Bilirkişilik Kanunu Tasarısı üzerinde
tartışıyoruz. Evet, bu iktidar zamanında çok kurum yara
aldı; bunlardan işte yargı daha çok yara aldı, eğitim
aldı, asker aldı, polis aldı, üniversiteler özerkliğini
kaybetti. Tamamen iktidarın güdümüne giden bir anlayışla
karşı karşıyayız. 12 Eylül faşist
uygulamalarını aratmayacak uygulamalarla karşı
karşıyayız. Beğenmediğimiz 12 Eylül mahsulü YÖKün
uygulamalarından daha kötü. Rektörleri artık üniversite öğretim
görevlileri seçmeyecek, saray atayacak. 12 Eylülü yaşayan bir hekim olarak
bunları söylüyorum. Benim ilk görev yerim Van Cezaeviydi. Cezaevi
doktorluğu yaptım. Gerçekten, o günkü durumlar bugünkünden daha iyi
Sayın Bakanım. Ben cezaevindeyken başsavcı bey bana Asla
işkenceye prim verme, işkenceye karşı çık, eğer
sen önlüyorsan önle, önlemiyorsan bana ilet. derdi. Savcıyla el ele verip
cezaevinde en ufak bir işkence yaşamadık iki yıl boyunca
mecburi hizmet yaptığım yerde. Ama bugün, Türkiyenin dört bir
yanından cezaevleriyle ilgili şikâyetler alıyoruz. İnsan
onuruna yakışmayan çıplak aramalar var, görüşmelerin
kayıt altına alınması var, kısıtlanmalar var,
sürgünler var, çocuk cezaevlerinde ağzıma alamayacağım
hareketler var, siyasi tutuklular üzerindeki baskılar var. Hasta
tutukluların bile raporları göz önünde bulundurulmuyor, tahliye
olması gereken insanlar tahliye edilmiyor. Hiç kimse rahat
çalışmıyor, doktoru da savcısı da. Hastaneye getirilen
tutsaklar güvenlik görevlilerinin eşliğinde kelepçeyle muayene
edilmeye çalışılıyor. Meslektaşlarım,
iktidarın hedefi olmamak için, iş güvenliği korkusuyla özgür
iradesiyle rapor düzenleyemiyor ya da mevcut sistemin bir parçası hâline
getirilmiş ya da vicdanları kararmış, doğru dürüst
rapor bile yazamıyorlar.
Bilirkişi kanunu en çok
Adli Tıp uzmanlarını ilgilendirir. Ama bu kanun
tasarısı hazırlanırken Adli Tıp Uzmanlık
Derneğinin (ATUD) görüşüne başvuruldu mu? Sanmıyorum.
Türkiye Tabipleri Birliğinin görüşü alındı mı?
Hayır.
Burada beş
dakikalık bir konuşma yapmak için bile 3 Adli Tıp uzmanı
arkadaşla görüştüm. Onlar da Sayın Bakanımı dün
dinlemişler. Sayın Bakanın dile getirdiği konuların
çoğuna katıldıklarını dile getirdiler ama pratikte bu
işlerin böyle olmadığını söylediler.
Öğretim görevlisi
arkadaşların bana ilettiği sorunlara ve çözümlerine aynen
katıldığımı belirtiyorum. Onlardan seçtiğim üç
beş tanesini zaman yettiği kadar anlatmaya çalışacağım.
80 milyonluk bir ülkede
yaşıyoruz. Tek bir resmî bilirkişi kurumu Adli Tıp Kurumu.
Hem geniş coğrafyası hem de konu çeşitliliği ve artan
iş gücü nedeniyle kuruma giden dosyalardaki gecikmeler yüzünden
yargılamada da gecikmeler oluyor. Oysa, biz biliyoruz ki geç gelen adalet
adalet değildir.
Çözüm ne olmalı? Çözüm:
Artık, ülkemizin her şehrinde en az bir üniversite bulunmakta,
bunların çoğunda tıp fakülteleri ve adli tıp bilim
dalları var; bunlar işin içerisine katılmalı. diyorlar.
Adli tıp ana bilim dalından ya hiç ya da çok az
yararlanılmaktadır. Üniversitelerin kanununda resmî bilirkişi
olarak tarif edilmesine rağmen uygulamada devre dışı
kalmadığını, hiç olmazsa kurulacak bilirkişi
kurullarının bu konuda yönlendirici olmasını ve
dosyaların buralarda incelenmesinin sağlanmasını öneriyor
arkadaşlar.
Yine, Adli Tıpta, bütün
branşlarda tıpta uzmanlık sınavı var ama adli tıp
uzmanları maalesef bu TUS sınavına girmiyorlar. Bunların da
TUSla alınmasını istiyorlar. Özerk bir yapıya
kavuşmak istiyorlar.
Bir de, kurulması
düşünülen bilirkişi üst kurulu yapısında çok hukukçunun olduğunu
belirtiyorlar. Bu kadar hukukçunun olmasına gerek yok. Her branştan
insanın olması gerektiğini söylüyorlar.
Türk Tabipleri
Birliğinin bu konuda hiç görüşü alınmamış, hiçbir üye
tarif edilmemiş. Bunu manidar olarak buluyoruz.
Bilirkişilik kurumunda,
denildiği gibi, her bir kendi alanında temayüz etmiş
çeşitli meslek odaları, uzmanlık dernekleri, sivil toplum
kuruluşlarının bu işe müdahil olması gerekir.
En son olarak, tabip odasının
belirttiği bir görüş var. Bilirkişi ve bilirkişilik
kurumlarının yeterlik ve yetkinliklerinin bağımsız
kurumlar tarafından değerlendirilmesi hukukun
saygınlığı ve toplumun adalete güven duyması için
önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Adli Tıp
Kurumları mevcut işleyiş içinde âdeta tek başına
hizmet vermekte ve denetimini de kendi kendine yapmaktadır. İlgili
meslek örgütleri, yargı ve üniversite temsilcilerinden oluşan
bağımsız bir denetim sistemi oluşturmalıdır. Adli
Tıp Kurumu siyasi erkin hegemonyasından kurtulmalıdır
diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 34üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel (Eskişehir) ve
arkadaşları
MADDE 34-2659 sayılı Kanunun 24üncü
maddesinin (I) ve (II) numaralı fıkralarında yer alan Adlî
Tıp Genel Kurulu ibareleri Adlî Tıp Üst Kurulu şeklinde
değiştirilmiş ve (II) numaralı fıkrasının
(b) ve (c) bentleri yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Muğla
Milletvekili Akın Üstündağ konuşacaktır.
Buyurun Sayın Üstündağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz konu, Türk hukuk
sistemi içerisinde son derece önemli, hukuk sistemimizin de esas
noktalarından birini oluşturan bilirkişilik müessesesi. Tabii,
hem HMK açısından hem de CMK açısından yani hem ceza
yargılaması açısından hem hukuk yargılaması
açısından, her iki yargılamada da mahkemelerin karar verirken
esas olarak birçok davada uyduklarını ve bilirkişi
raporlarına göre karar verdiklerini hepimiz biliyoruz.
Ben, yaklaşık yirmi yıl
avukatlık yapan bir arkadaşınızım. Birçok
meslektaşım gibi, uygulamada bilirkişiliğin birçok
hatalı karara etki ettiğini ve gelişigüzel hazırlanan
bilirkişi raporlarının adaletin yerine gelmesinde
sıkıntılar yarattığını gördüm.
Yargıçların -özellikle en önemli yanı- hukuki nitelemeleri ve
çözümlemeleri bilirkişilere sorduklarını gördük.
Yargıçların kendi hukuksal bilgi ve özel bilgileriyle dahi
çözebilecekleri hususlarda bilirkişiye başvurdukları
görülmektedir. Bu, yetkinin kanuna aykırı olarak kötüye
kullanılmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, mesleğe
yeni başladığım yıllarda, bir vatandaş bir bono
getirdi, bir senet getirdi, dedi ki: Sayın avukatım, bu imzayı
ben kendim attım ama ben biraz olayı geciktirmek istiyorum, onun için
ben buna itiraz etmek istiyorum. Ve neticede, Adli Tıbbın
kararına göre o imza o vatandaşa ait çıkmadı ve bu bilirkişi
raporuna o vatandaşımız dahi şaşırdı. Daha
birçok örneği vardır. Demek ki burada Adli Tıp Kurumunun da
teknik ve bilimsel olarak kendisini çok daha fazla geliştirmesi
gerekmektedir.
Bütün devlet kurumlarında olduğu gibi
bilirkişi hususunda da liyakatin ve uzmanlığın zaman zaman
dikkate alınmadığı da, değerli arkadaşlarım,
görülmektedir. Bazı bilirkişilerin -özellikle mahkemelerden
mahkemelere giden bilirkişi istemlerinde- iş yükü altında olan
bilirkişilerin davaların uzamasında raporları geç vermesinin
neden olduğunu da ayrıca görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, burada
bilirkişilik özel hukuk tüzel kişilerinin bilirkişilik
faaliyetleri yasal statüye kavuşturulmak isteniyor yani fiilî durum yasal
statüye getirilmek isteniyor. Gerekçeleri ise iktidarın yargının
sorunlarına ve yargı bağımsızlığına
nasıl baktığının bir göstergesidir.
Değerli arkadaşlarım, burada
yargının sorunlarından sadece birisini görüşüyoruz ama
yargının çok sorunu var, vatandaşımızın da çok
sorunu var. Değerli Bakan, vatandaşımızın
bilirkişi ücreti verecek parası yok. Vatandaşın dava açacak
harç parası yok. Vatandaşın mahkemeyi keşfe götürecek
parası yok. Biliyorsunuz, bu paraları -yaptığınız
düzenlemeyle- ayrıca bir de peşin olarak alıyorsunuz.
Olağanüstü hâlle yönetilen bir ülkeyiz ve
maalesef, olağanüstü hâlin getirdiği sıkıntıları
ortadan kaldırmak yerine çok farklı, çeşitli uygulamalar da
görüyoruz. Bunlardan bir örnek vereyim: Muğlada şu anda,
EĞİTİM-SENli 270 öğretmen, değerli
arkadaşlarım, teklif usulüyle, idari bir kararla -hem disiplin
kovuşturmasına- disiplin cezaları aldı -maaştan kesme,
uyarma, kınama- ve ayrıca görev yeri değişikliği
yapıldı idari kararla; gerekçesi de KESKin 29 Aralık 2015
tarihindeki iş bırakma eylemine katılmak. Bunun FETÖyle ne
ilgisi vardır? Ben, burada Hükûmeti temsil eden Sayın Bakana ve
değerli iktidar milletvekillerine soruyorum. Bu vicdan mıdır? Bu
adalet midir? Bunu bir de vicdanınıza sorun diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Üstündağ.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 35inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388
sıra sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının
35inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal
Okan Yüksel Tahsin
Tarhan Kazım
Arslan
Eskişehir Kocaeli Denizli
Mehmet Gökdağ Bülent Yener
Bektaşoğlu Gülay
Yedekci
Gaziantep Giresun İstanbul
MADDE
35- 2659 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan yirmitrilyon lira ibaresi kırk milyon
Türk Lirası şeklinde değiştirilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bilirkişilik Kanunu Tasarısının çerçeve 35inci
maddesinin tasarıdan çıkarılmasını ve madde
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Kayseri İstanbul Kırıkkale
Hüseyin Filiz Haydar Ali Yıldız Fikri Demirel
Çankırı İstanbul Yalova
Muhammet Emin Akbaşoğlu Necip Kalkan
Çankırı İzmir
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Uygun görüşle takdire sunuyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutuyorum Sayın
Bostancı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Gerekçe
Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Adli Tıp Kurumu Kanununun 29uncu
maddesinde yapılması amaçlanan düzenleme 11/8/2016 tarihli ve 674
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5nci maddesiyle
yapılmış olduğundan, çerçeve 35inci maddenin
tasarıdan çıkarılması amacıyla önerge
verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge
doğrultusunda madde tasarıdan çıkarıldığı
için diğer önergeyi işleme alamıyoruz.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
36ncı maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 36'ncı maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan "%20" ibaresinin "%25"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Mizgin
Irgat Behçet
Yıldırım
Diyarbakır Bitlis Adıyaman
Meral Danış Beştaş Filiz Kerestecioğlu
Demir
Adana İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bilirkişilik Kanunu
Tasarısının çerçeve 36ncı maddesinde yer alan
"eklenmiş ve dördüncü fıkrasında yer alan "ikinci
görev aylığı ödenmeksizin" ibaresi madde metninden
çıkarılmıştır." ibaresinin
"eklenmiştir." şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan
Kubat Fikri Demirel
Kayseri İstanbul Yalova
Ramazan Can Necip Kalkan Hüseyin Filiz
Kırıkkale İzmir Çankırı
Muhammet Emin Akbaşoğlu Haydar Ali
Yıldız
Çankırı İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısı'nın 36ncı maddesi ile 2659
sayılı Kanunun 30uncu maddesinin ikinci fıkrasına eklenen
cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Cemal
Okan Yüksel Tahsin
Tarhan Kazım
Arslan
Eskişehir Kocaeli Denizli
Mehmet Gökdağ Bülent Yener
Bektaşoğlu Gülay
Yedekci
Gaziantep Giresun İstanbul
"Mesai saatleri dışında ve resmî
tatil günlerinde ölü muayenesi veya otopsi işlemine katılan
personele, bu fıkrada kadro ve görev unvanları itibarıyla
belirlenmiş olan tavan ek ödeme oranlarının %20'sine kadar,
yönetmelikte belirlenen hükümler çerçevesinde ayrıca ek ödeme
yapılır."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci konuşacak.
Buyurun Sayın Yedekci. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Bilirkişiyle ilgili yasa
tasarısını görüşüyoruz. Tabii, AKP bir yasa
tasarısı getirdiğinde hepimiz endişeleniyoruz bu sefer
altından ne çıkacak diye, şimdi de gerçekten hepimizi üzen
çeşitli maddeler çıktı.
Şimdi, bilirkişiyi öncelikle Adalet
Bakanlığına bağlı bir memur hâline getirmeye
çalışıyorsunuz. Ben de yıllarca teknik bilirkişi
olarak çalışmış bir insan olarak bunun kesinlikle
doğru olmadığını söylüyorum. Yeni bir üst kurul
kuruyorsunuz. Üst kurul demek yeni bütçe demek, yeni personel demek yani para
demek. Parayla ilgili ciddi bir sorununuz olduğu kanaatindeyim. Her
şey için paradan bahsedip parayla ilgili yeni çıkar noktaları
arıyorsunuz. Bununla ilgili olarak Hazreti Mevlânadan bir söz okumak
isterim size: Ne kadar zengin olsan ancak yiyebileceğin kadar yersin.
Denize testiyi daldırsan alabileceği kadar su alırsın,
gerisi kalır. Bunu size hatırlatmak isterim.
Bir de bilirkişiliğin uzmanlık,
dürüstlük, tarafsız olmayı ve güvenilir olmayı
gerektirdiğini bir kez daha hatırlatmak isterim. Tarafsız bir
rapor hazırlamanın tek yolu o konuda derinlemesine uzman olmak
demektir. 17 tane şirketin bu iş için hazır olduğuna dair
çeşitli duyumlar alıyoruz. Daha kanun geçmeden şirketleri
hazırlamışsınız yani para kazanma yöntemini
şimdiden ayarlamışsınız.
Bir şey daha var, bu da çok önemli:
Bilirkişilik bir meslek değildir. Mesleğinde uzman olan
kişilerin görüşüne başvurulması, o konuda birbirleriyle
anlaşamayıp mahkemeye düşmüş olan insanlara bir fikir
vermesi, o konuda doğru olanın, asıl olanın söylenmesi
demektir yani teknik bir iştir. Bu işi de bu hâle getiriyor
olmanızdan dolayı aslında sizi tebrik ediyorum, bu kimsenin
aklına gelecek bir iş değil. Sertifikayla insanların uzman
olabileceğini düşünüyorsunuz, birkaç saatlik eğitimle en iyi
raporu yazabileceğini düşünüyorsunuz. Bu, aklın alabileceği
bir şey değil. Her şeyin içini boşaltıyorsunuz, her
şeyin. Türkiye'de liyakat kalmadı; herhangi bir konuda, herhangi bir
kurumda liyakat kalmadı. Benden olsun da nasıl olursa olsun.
diyorsunuz.
Şimdi, ben,
bağımsızlığını yitiren bilirkişilik
kurumunun ileride size de zarar verebileceğini hatırlatmak istiyorum.
Milletimiz bize muhalefet görevi verdi. Ben de muhalefetin bir milletvekili
olarak size bir uyarıda bulunmak istiyorum. Parayla
tutacağınız kişiler, daha sonra sizden daha çok parayı
bir başkası verirse sizin aleyhinize de çalışabilir.
Garanti gördüğünüz kişilerin neler yaptığını 15
Temmuzda hep birlikte gördük. O zaman da uyarılarımıza kulak
asmamıştınız, bugün en azından
uyarılarımıza kulak asınız ve gerçekten liyakat sahibi
olması, bağımsız olması gereken bilirkişilik
kurumunu bu yasa tasarısından çekiniz ve en azından bu kurumdaki
sıkıntıları gidermeye çalışınız.
Mesela, bilirkişilerin uzman olanlarının atanmasını
sağlayınız; bu konuda meslek odalarından görüş
alınız, meslek odalarıyla birlikte
çalışınız. Buraya yazmışsınız,
istediğiniz sivil toplum kuruluşlarını
çağıracaksınız. Neye göre belirleyeceksiniz o sivil toplum
kuruluşlarını? Hangi değere, hangi kritere göre
değerlendireceksiniz?
Ayrıca, bu bölge üst kurullarının
hangi ölçütleri kıstas alacağı da belli değildir yani üye
seçimlerini neye göre yapacağı belli değil; yine eş, dost,
ahbap ilişkisiyle devam edeceksiniz.
Hâkim ve savcıları Bakanlığın
seçtiği bilirkişileri seçmeye mecbur bırakan bir sistem
getiriyorsunuz ve bu sistemle de bilirkişiler Bakanlığın
söylediği şeylerin dışına çıkamayacak.
Bu kanunda çok önemli bir
madde daha var değerli milletvekilleri. Eminim, AKPnin sayın milletvekilleri
de bizimle bu konuda aynı görüşte olacaktır. Sadece yerli
olmayabilir, yabancılar da bu konuda bilirkişilik yapabiliyorlar ama
Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı herhangi birisi yurt
dışında bilirkişilik yapamıyor. Yani, bu durum
hukuktaki karşılıklılık ilkesine terstir. Ayrıca,
tüzel kişilerin ceza alma durumu söz konusu olmadığına göre
yani ceza şahsa ait olduğuna göre, burada da tüzel kişilerin
bilirkişi olarak atanmasının çok ciddi ve
sıkıntılı bir durum olduğu açıktır.
Bu konuyu tekrar değerlendireceğinize
inanıyor, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yedekci.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök,
buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
19.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın 388 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ikinci bölümü üzerinde yapılan soru-cevap
işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bir
hususu kayıtlara geçirmek istiyorum. Sayın Adalet Bakanı buradan
ayrıldı ama
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Buradayım.
LEVENT GÖK (Ankara)
Kendisine bu Cumhuriyet gazetesiyle ilgili savcının haberini yapan
gazeteciler hakkında bir soruşturma olup olmadığı
konusunda daha önce bir soru sordum; kendisi de başsavcıyla
görüşerek döndü, Genel Kurulu bilgilendirdi, dedi ki: Bana iletilen
bilgiye göre böyle bir soruşturma yoktur.
BAŞKAN Evet.
LEVENT GÖK (Ankara)
Umarım öyledir. Bize gelen başka değişik bilgiler var. Bu
dosya hakkında alelacele takipsizlik kararı verildiğine dair
bilgiler gelmeye başladı. Ben Sayın Adalet Bakanının bizlere,
Meclise vermiş olduğu bilgisinin doğru olmasını
temenni ediyorum her tür açıdan; hem Adalet Bakanımız
açısından hem kendisine bilgi veren kurumlar,
başsavcılık açısından. Eğer aksi bir bilgi gerçekten
kamuoyuyla paylaşılacak ise
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen.
LEVENT GÖK (Ankara) -
bu
gerçekten telafisi imkânsız, çok da ağır sonuçlar
doğurabilir.
Ben Adalet
Bakanının söylediğinin doğru olduğunu temenni ederek
bu bilgiyi sayın Meclisimizle, sizlerle paylaşıyorum ve
kayıtlara geçirilmesini de talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim, sağ olun.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Bilirkişilik Kanunu Tasarısı (1/687) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 388) (Devam)
BAŞKAN Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bilirkişilik Kanunu Tasarısının çerçeve 36ncı
maddesinde yer alan "eklenmiş ve dördüncü fıkrasında yer
alan "ikinci görev aylığı ödenmeksizin" ibaresi madde
metninden çıkarılmıştır." ibaresinin
"eklenmiştir." şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Elitaş (Kayseri) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Uygun görüşle takdire sunuyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Katılıyoruz efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Adli Tıp Kurumu Kanununun 30uncu maddesinin
dördüncü fıkrasında yapılması amaçlanan düzenleme,
15/8/2016 tarihli ve 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
6ncı maddesiyle yapılmış olduğundan, çerçeve 36ncı
maddenin buna göre düzeltilmesi amacıyla önerge verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 36'ncı maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan "%20" ibaresinin "%25"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Meral
Danış Beştaş (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Katılmıyorsunuz.
Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili
İdris Baluken konuşacak.
Buyurun Sayın Baluken. (HDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz sonrasında burada yapmış
olduğumuz konuşmada, sıkı sıkıya
sarılmamız gereken dört temel ilke olduğunu söylemiştik.
Aslında, bunu 15 Temmuzdan önce de yıllardır bu kürsüden
defalarca ifade ediyoruz. Toplumsal barış, demokrasi, hukuk devleti
ve insan haklarını ilkesel düzeyde ele
almadığımız sürece, bu ülkedeki temel sorunları çözmemizin
mümkün olmadığını ısrarla vurgulamamıza
rağmen, bugün Türkiye'nin tamamında yaşanan sorunlarla ilgili bu
dört temel ilkenin maalesef, iktidar tarafından elinin tersiyle bir kenara
itildiğini görüyoruz. Böyle olduğu için de temel sorunlar katlanarak
önümüze çıkıyor.
Ben, dün bu kürsüden konuşma yaparken özellikle
AKP içerisindeki milletvekillerine seslendim. Bakın, iki yıldır
gerek Cumhurbaşkanı Erdoğanı gerekse sizdeki karar
mercilerini Biz Türkiye'nin temel sorunlarını güvenlik
politikalarıyla çözebiliriz. diye ikna eden, bununla ilgili süreçleri
işletirken bir taraftan da sizin kuyunuzu kazan bir anlayıştan
bahsettim, bu anlayışın iki yıldır dayatmış
olduğu bu yanlışlar nedeniyle bu ülkede her geçen yıl kaos,
çatışma, istikrarsızlık ortamının giderek
derinleştiğini ve oluk oluk kan akıttığını
söyledim.
İki yıldır onların
söylediğini yapıyorsunuz. Ondan iki yıl önce, bu şekilde
düşünmeyen, demokratikleşmeyle sonuç alacağına
inananların söylediklerini yapıyordunuz. Ya, bizi dinlemiyorsanız
son iki yıl ile ondan önceki iki yılı bir kıyas edin, bir
mukayese edin. Ondan önceki iki yılda geldiğimiz düzeye, buradaki
tartışmalarımızın içeriğine bakın; bir de
bugün 79 milyonun tamamında, neredeyse her gün, devasa bir şekilde
biriken sorunlara bakın. Artık, sizin içinizde de bu güvenlik
kafasıyla düşünenlere karşı bir ses çıkarmanın,
bir müdahale etmenin zamanı gelmiştir. Siz iki yıldır bizi
kandırdınız. İki yıldır bir taraftan bizi
toplumla, halkla karşı karşıya getirdiniz, bir taraftan da
bizim kuyumuzu kazacak çok derin işler yaptınız. demenin
zamanı gelmiştir. Ha, bu sizi siyasi sorumluluktan da kurtarmaz.
Bakın, Sur, Cizre, Silopi sürecinde kendimizi
yırttık burada, paraladık. Ya, yanlış işler
yapılıyor, katliamlar yapılıyor, cenazeler
yakılıyor, toplumun sinir uçlarına dokunuluyor, insanlığa
karşı suç işleniyor. dedik, kabul etmediniz ve maalesef, Meclis
tutanakları şahittir, kabul etmediğiniz gibi gelip burada sahip
çıktınız. Şimdi o tablonun sahiplerinin hepsini cezaevine
gönderdiniz, yarın öbür gün yargı önüne çıkacaklar. Peki,
yargı önüne çıktıklarında siz aklanmış mı
olacaksınız? Tabii ki hayır çünkü tarih tanık, tutanaklar
tanık, Meclis tutanaklarına geçmişsiniz, grup başkan
vekilleriniz, milletvekilleriniz, bakanlarınız çıkıp burada
o icraatların arkasında siyasi irade ortaya koymuş. Şimdi
hâlâ aynı yanlışlarda ısrarın bir anlamı yok.
Bakın, bugün
milletvekilinin evini basıyorlar, milletvekilinin babasına,
kardeşlerine silah doğrultup, yere yatırıp insanlık
dışı muamele yapıyorlar, milletvekilinin pasaportuna el
koyup siyasi çalışmalarının önüne geçiyorlar. Ya, Siirt
Valiliğinin dün yaptığı bir şeyden dolayı bu
Hükûmetin istifa etmesi gerekir. Siirt Valiliği, 1 belde
başkanımız ve 2 partili çalışan
arkadaşımızın fotoğraflarını basına
göndererek Bunlar aranan PKKlilerdir. Bulanların 300 bin TL ödülle
Emniyete bildirmesi
diye skandal bir şeye imza attı. Bakın, bu
Vali hakkında tabii ki suç duyurusunda bulunuldu. Şimdi, siz mesela
Siirt Valisiyle ilgili bir işlem yapmadığınız zaman,
sivil siyasetçiyi bu şekilde hedef gösteren, belki de yaşamına
kastedecek bir uygulamanın altına imza atan valiyle ilgili arkada bir
siyasi irade koyduğunuz zaman yarın bu suçların ortağı
durumuna düşersiniz. Cemaatle ilgili durumunuz aynı; dün ortak
tutukluyordunuz, bugün onları içeri attınız, tek
başınıza tutukluyorsunuz, yarın onları mahkemeye
çıkardığınızda onlar bütün her şeyi birlikte
yaptık diyecekler ve siz bunun cevabını veremeyeceksiniz.
Dolayısıyla, yol
yakınken bu yanlışlardan dönün. Özellikle içinizde ülkenin
kötüye gittiğini düşünen, bu kafayla bu sorunların çözülmeyeceğini
düşünen milletvekillerinin ses çıkarması gerektiği kritik
bir dönemden geçiyoruz diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Baluken.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
37nci maddede iki adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bilirkişilik Kanunu Tasarısının çerçeve 37nci maddesinde
yer alan GEÇİCİ MADDE- 5 ibaresinin GEÇİCİ MADDE- 7 ve
"1/1/2017 ibaresinin "1/9/2017" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Kayseri İstanbul Kırıkkale
Hüseyin Filiz Haydar
Ali Yıldız Fikri
Demirel
Çankırı İstanbul Yalova
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısı'nın 37nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Cemal
Okan Yüksel Tahsin
Tarhan Mehmet
Gökdağ
Eskişehir Kocaeli Gaziantep
Bülent
Yener Bektaşoğlu Kazım
Arslan
Giresun Denizli
"MADDE 37- 2659
sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE
5- Bu Kanunla Adlî Tıp Kurumu bünyesinde yeni kurulan ihtisas
kurulları ile üst kurullar, 1/1/2017 tarihinde göreve başlar. Bu
tarihe kadar kurulların oluşumu tamamlanır. Kurulların
göreve başlayacakları tarihe kadar, Adlî Tıp Kurumu Genel Kurulu
ve ihtisas kurulları mevcut görevleri kapsamında
çalışır. Belirtilen kurullar göreve
başladığında dosyalar, 6 ncı ve 7 nci maddelerde
belirlenen görevler kapsamında ilgili kurullara devredilir."
BAŞKAN Okunan son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik
önergesiyle anlam karmaşasının düzeltilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bilirkişilik Kanunu
Tasarısının çerçeve 37nci maddesinde yer alan
GEÇİCİ MADDE- 5 ibaresinin GEÇİCİ MADDE- 7 ve
"1/1/2017 ibaresinin "1/9/2017" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Uygun görüşle takdire sunuyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılıyoruz Başkanım.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Gerekçe...
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle; 15/8/2016 tarihli ve 674 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 8inci maddesiyle 2659 sayılı Kanuna
geçici 5 ve 6ncı maddelerin eklenmesi nedeniyle, geçici maddenin
numarasının buna göre teselsül ettirilmesi ile Adli Tıp Kurumu
Genel Kurulu yerine kurulan üst kurulların ve yeni kurulan ihtisas
kurullarının oluşturulması ve bu kurullara gerekli
atamaların yapılabilmesi için öngörülen sürenin uzatılması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
38inci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 38inci maddesiyle 2802 sayılı
Kanunun 65inci maddesine eklenen (e) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Tahsin Tarhan Kazım Arslan
Eskişehir Kocaeli Denizli
Mehmet Gökdağ Bülent Yener Bektaşoğlu
Gaziantep Giresun
e) Bilirkişi seçimi ve görevlendirilmesi
sırasında yasalarla belirlenen kurallara uymamak,
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
LEVENT GÖK (Ankara) Gerekçe...
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik önergesiyle anlam
karmaşasının düzeltilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
39uncu maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısının 39uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Tahsin Tarhan Kazım Arslan
Eskişehir Kocaeli Denizli
Mehmet Gökdağ Bülent Yener Bektaşoğlu
Gaziantep Giresun
MADDE 39- 4/11/1983 tarihli ve 2942
sayılı Kamulaştırma Kanununun 11 inci maddesinin birinci
fıkrasına ilgililerin beyanını da dikkate alarak
ibaresinden sonra gelmek üzere T.C. Başbakanlık Sermaye Piyasası
Kurulu tarafından kabul edilen değerleme standartlarına uygun,
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) Katılıyoruz Başkanım.
LEVENT GÖK (Ankara) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik önergesiyle anlam
karmaşışının düzeltilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
40ıncı maddede iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısı'nın 40ıncı maddesiyle 2942
sayılı Kanunun 15inci maddesinin (1)inci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Cemal
Okan Yüksel Tahsin
Tarhan Kazım
Arslan
Eskişehir Kocaeli Denizli
Mehmet Gökdağ Bülent Yener Bektaşoğlu
Gaziantep Giresun
Bu Kanun uyarınca mahkemelerce görevlendirilen
bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından
hazırlanan listelerden seçilir ve bunlar hakkında Bilirkişilik
Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısının
40ıncı maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş
Diyarbakır Gaziantep Adana
Mizgin Irgat Celal
Doğan
Bitlis İstanbul
BAŞKAN Okunan son
önergeye komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
40ıncı maddeyle kamulaştırma
davalarında gayrimenkul değer takdirinin Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliğine (TMMOB) bağlı meslek odalarının
bildirdiği listelerdeki meslek mensupları ile Sermaye Piyasası
Kuruluna kayıtlı faaliyet gösteren lisanslı değerleme
kuruluşlarınca yaptırılması öngören
Kamulaştırma Kanunu'nun 15inci maddesi yürürlükten
kaldırılmaktadır. Kamulaştırma Kanunu'nun bu maddesine
dayalı olarak yürürlüğe konulan yönetmelikler ve odaların
binlerce üyesine verdiği meslek içi eğitimleri gibi uygulamalar
ortadan kalkmış olacaktır. TMMOB temsilcilerinin de komisyon
toplantılarında ifade ettiği üzere, meslek odalarının
bilirkişilik hizmetlerindeki denetimi ve etkinliği nedeniyle kamulaştırma
davalarındaki bilirkişilik sistemi en sorunsuz alan iken bu maddenin
yürürlükten kaldırılması sonucunda kamulaştırma
davalarındaki bilirkişilik hizmetleri sermaye piyasasına hizmet
vermek üzere eğitilmiş kişilere teslim edilecektir. Bankalara,
sigorta şirketlerine açık anlatımla sermayenin lehine ipotekli
gayrimenkullerin değerleme yöntemi kamu idarelerince yapılacak
kamulaştırma işlemlerine de uygulanacaktır. Bu durum, kamu
gücü kullanılarak yurttaşın sahip olduğu gayrimenkulün
değerinin altında kamulaştırılmasına yol
açacaktır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısı'nın 40ıncı maddesiyle 2942
sayılı Kanunun 15inci maddesinin (1)inci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
ve arkadaşları
Bu Kanun uyarınca mahkemelerce görevlendirilen
bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından
hazırlanan listelerden seçilir ve bunlar hakkında Bilirkişilik
Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılıyoruz Başkanım.
LEVENT GÖK (Ankara) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Değişiklik önergesiyle anlam
karmaşasının düzeltilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
41inci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 388 sıra
sayılı Bilirkişilik Kanunu Tasarısı'nın 41inci
maddesinin son cümlesine bilirkişiliğe kelimesinden sonra ve
sürelere kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Meral Danış
Beştaş Mahmut
Toğrul
Diyarbakır Adana Gaziantep
Mizgin Irgat Celal Doğan
Bitlis İstanbul
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Başkanım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
15inci maddeye ilişkin
itirazlarımız bu madde için de geçerli olup, bölge kurulunun
vermiş olduğu karara karşı tekrar bölge kuruluna itirazda
bulunmanın uygulamada hiçbir faydası olmayacağı gibi süreci
uzatması anlamında zararı söz konusu olacaktır. Bu nedenle
karara itirazın nispeten daha çoğulcu bir yapısı olan
Danışma Kurulu tarafından incelenmesi daha yerinde
olacaktır.
İdari Yargılama
Usulü Kanununda altmış gün olarak belirlenen dava süresine ilişkin
esasa Bilirkişilik Kanunu Tasarısında da uyulması
gerekmektedir. Tasarı bu hâliyle idari yargılama hukukundaki hak
arama özgürlüğünü kısıtlamakta ve adil yargılanma ilkesini
ihlal etmektedir. Bu nedenle otuz gün olarak belirlenen sürenin
altmış güne çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
42nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
43üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
44üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
45inci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısı'nın 45inci maddesiyle 5271 sayılı
Kanunun 66ncı maddesinin (2)nci fıkrasının son
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Tahsin Tarhan Kazım Arslan
Eskişehir Kocaeli Denizli
Bülent Yener Bektaşoğlu Mehmet Gökdağ
Giresun Gaziantep
"Ayrıca, hukuki ve cezai
sorumluluğuna ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, bilirkişiye
ücret ve masraf adı altında hiçbir ödeme yapılmamasına
karar verilebilir ve gerekçesi gösterilerek gerekli
yaptırımların uygulanması bilirkişilik bölge
kurulundan istenir."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Uygun görüşle takdire sunuyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik önergesiyle anlam
karmaşasının düzeltilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
46ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
47nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
48inci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
388 sıra sayılı Bilirkişilik
Kanunu Tasarısı'nın 48inci maddesiyle değiştirilmesi
öngörülen 5271 sayılı Kanunun 72nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Cemal
Okan Yüksel Tahsin
Tarhan Kazım
Arslan
Eskişehir Kocaeli Denizli
Bülent
Yener Bektaşoğlu Mehmet
Gökdağ
Giresun Gaziantep
"MADDE 72- (1) Bilirkişiye sarf etmiş
olduğu emek ve mesaiyle orantılı bir ücret ile inceleme,
ulaşım, konaklama ve diğer giderleri ödenir. Bu konuda, Adalet
Bakanlığı tarafından çıkarılan ve her yıl
güncellenen tarife esas alınır."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Uygun görüşle takdire sunuyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik önergesiyle anlam
karmaşasının düzeltilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
49uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
50nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
51inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
52nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
53üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
54üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
55inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici 1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
56ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
57nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, 2nci sırada yer
alan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
3.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 341)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların
bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 8 Kasım
2016 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
İyi hafta sonları diliyorum.
Kapanma Saati: 19.14