TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
27nci Birleşim
25 Kasım 2016 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya
Milletvekili Hüsnüye Erdoğanın, 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, hane halklarının borçlarına ve
Türkiye ekonomisindeki son gelişmelere ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın, Avrupa Parlamentosunun Türkiyeyle
müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye kararına ilişkin
açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Gününe ilişkin açıklaması
3.- İzmir
Milletvekili Müslüm Doğanın, Ankara Valiliğinin İncirli
Anadolu Lisesine yazdığı bir yazı nedeniyle okuldan
atılan Sıla Yalçının derhâl okuluna iadesini ve
yapılan haksız işlemin iptalini istediğine ilişkin
açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Yılmaz Tezcanın, kadına şiddeti
kınadığına ve Mersinin her alanda hak ettiği yeri
alması için gece gündüz demeden çalışmaya devam edeceklerine
ilişkin açıklaması
5.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Maliye denetim
elemanlarının performans açıklarını dürüst
mükellefleri denetleyerek kapatmaya çalışmasını engelleyici
ve dürüst mükellefleri mağdur etmeyecek önlemlerin bir an önce alınmasının
son derece önemli olduğuna ilişkin açıklaması
6.- İzmir
Milletvekili Necip Kalkanın, Avrupa Parlamentosunun Türkiyeyle
müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye kararına ilişkin
açıklaması
7.- Trabzon
Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlunun, 25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Gününe ilişkin açıklaması
8.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Akif Yılmazın, CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun grup toplantısında Hükûmetin
şehitler arasında ayrımcılık yaptığına
yönelik ifadelerine ilişkin açıklaması
9.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, ülkemizdeki
kadınların durumuna ve bütün kadınlara şiddetsiz ve
sömürüsüz, sevgi dolu bir dünya dilediğine ilişkin
açıklaması
10.- Ankara
Milletvekili Nihat Yeşilin, 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Gününe ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru sayısındaki
artışa ilişkin açıklaması
11.-
İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kanın, toplumsal cinsiyet
adaletinin tesis edildiği bir dünya ümidiyle 15 Temmuzdaki kadın
şehitleri ve şehit annelerini saygıyla selamladığına
ilişkin açıklaması
12.- Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoyun, 25 Kasım Başbuğ Alparslan
Türkeşin doğumunun 99uncu yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
13.-
İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırımın,
Batılı ülkelerin sadece kendi menfaatleri için terörle dünyayı
dizayn etmeye çalıştıklarına ilişkin
açıklaması
14.- Düzce
Milletvekili Ayşe Keşirin, tüm toplumsal olaylarda olduğu gibi
şiddetle mücadelede de zihinsel dönüşümle birlikte topyekûn bir
çalışma, koordinasyon ve iş birliği gerektiğine
ilişkin açıklaması
15.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Aydemirin, Aziziye kahramanlarını rahmet
ve minnetle andığına ve teröre teşne zihinleri
lanetlediğine ilişkin açıklaması
16.-
Kahramanmaraş Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlunun, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
17.-
Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkalın, Avrupa Parlamentosunun
Türkiyeyle müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye kararına
ilişkin açıklaması
18.-
İstanbul Milletvekili Fatma Benlinin, 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Gününe ilişkin açıklaması
19.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, kadına yönelik şiddetin
engellenmesi için zaman aşımı sorununu ciddi bir biçimde
tartışmak, zaman aşımına uğramayan insan
hakkı ihlali sayılacak düzenleme için hep birlikte çalışmak
gerektiğine ilişkin açıklaması
20.-
İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarcanın, 25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
21.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe, bu nedenle özellikle Diyarbakır ve
Türkiyenin birçok ilinde bir araya gelen kadınların açıklama
yapmasına bile izin verilmeyen bir ülke gerçekliğiyle karşı
karşıya olunduğuna ve birçok kadın derneğinin
kadına yönelik şiddetle mücadele ettiği için
kapatıldığına, erkek ve devlet şiddetine karşı
mücadele eden bir parti olduklarına ilişkin açıklaması
22.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, şehitlere Allahtan rahmet
dilediğine, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeşin
doğumunun 99uncu yıl dönümüne ve 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Gününe ilişkin açıklaması
23.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Fırat Kalkanı Operasyonu hakkında
Hükûmetin derhâl Meclisi bilgilendirmesini istediklerine, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe, Avrupa Birliği müzakere sürecinin
durdurulmaması ve Türkiyenin bu sürecin dışına itilmemesi
yönünde Hükûmetin görevini yapmadığına ilişkin
açıklaması
24.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe ve
Avrupa Birliği mücadelesinde, medeni dünyanın bir parçası olma
mücadelesinde politikalarının dostları çoğaltıp
hasımları azaltmak olduğuna ilişkin açıklaması
25.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Türkiyede Kürt illeri diye
bir tanım olmadığına ve akademisyen olmanın terör
propagandası yapma özgürlüğü anlamına gelmeyeceğine
ilişkin açıklaması
26.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırım, kürdistan ifadesinin sosyolojik,
tarihî, coğrafi bir kavram olduğuna ve siyasi partilere göre
değişiklik göstermeyeceğine ilişkin açıklaması
27.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Türkiye Cumhuriyetinde kürdistan ve Kürt
illeri diye bir tanım olmadığına ilişkin
açıklaması
28.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, her konunun anayasal sınırlar içerisinde
ve coğrafi bölgelerin şu anda bulunan geçerli adlarıyla
söylenmesinden yana olduklarına ilişkin açıklaması
29.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
sözleşmeli öğretmenlik ve mülakat uygulamasına karşı
olduklarına ve gerekirse bu konuyla ilgili Anayasa Mahkemesine
gideceklerine ilişkin açıklaması
30.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, açığa alınan
öğretmenlerden terör örgütüyle bağlantılı olmayanların
mağdur edilmemesi hususunda hassas davranan Millî Eğitim
Bakanına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
31.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, cemaatin organizasyonunu
yürüten siyasi ayağıyla ilgili hiçbir şekilde hiçbir
açıklama yapılmadığına ilişkin
açıklaması
32.- Millî
Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın, Bakanlıkça sadece
AKTİF EĞİTİM SENin değil pek çok sendikanın
duyurusunun yapıldığına ilişkin açıklaması
33.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Millî Eğitim Bakanının FETÖyle
bağlantılı olduğu için kapatılan AKTİF
EĞİTİM SENin kuruluşunu bütün valiliklere, okullara
gönderen sorumlular hakkında ne işlem yapacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
34.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, iktidar partisi milletvekillerinin
Cumhurbaşkanına yönelik her türlü eleştiriyi üzerlerine
almalarını anlamakta güçlük çektiğine ilişkin açıklaması
35.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, İç Tüzükün açık oylama istemini
düzenleyen maddesinin çok açık olmadığına ilişkin
açıklaması
36.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Mecliste fiziki koşulların
elverişsizliği ve uzun çalışma süresi göz önüne alındığında
sağlıklı bir yasama faaliyetinin sürdürülme
şansının olmadığına ilişkin
açıklaması
37.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün, böyle bir ortamda
çalışmayı angarya olarak görmediklerine ve İç Tüzüke uygun
bir şekilde çalışmaların devam ettiğine ilişkin
açıklaması
38.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Mecliste yürütülen tadilatın bu zamana
kadar bitirilmiş olması gerektiğine ve bu gecikmeden dolayı
Meclis idaresini kınadığına ilişkin
açıklaması
39.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 15 Temmuzdan bugüne kadar
olan süre içerisinde Meclisteki onarımların bitmiş olması
gerektiğine ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Gününe, 15 Temmuz kadın şehitlerini
ve tüm şehitleri rahmetle andığına ilişkin
konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, Kürt
illeri ile Türk illeri ayrımının çok tehlikeli olduğuna
ve ülkenin bölünmez bütünlüğü açısından herkesin bu
hassasiyetlere dikkat etmesi gerektiğine ilişkin konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 22 milletvekilinin, Şeyh Sait ve
46 arkadaşı ile Bediüzzaman Saidi Nursi ve
arkadaşlarının mezar yerlerinin tespit edilerek ailelerine
teslim edilmesi için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/381)
2.- MHP Grubu
adına, Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında
hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin başlangıcından bu yana
seyrinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/382)
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak ve 19 milletvekilinin,
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası
primlerindeki olağandışı artışın
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/383)
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
25/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili
Çağlar Demirel tarafından, kadına yönelik şiddetin ortadan
kaldırılıp gerekli mekanizmaların oluşturulması
yönündeki hususların tespit edilip bu yönlü tedbir alınması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, Genel Kurulun 25 Kasım 2016 Cuma günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, süt üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/229) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 25
Kasım 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Karaman Milletvekili Recep
Konukun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün, Ankara Milletvekili Levent Gökün AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün, Bursa Milletvekili Orhan
Sarıbalın 405 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 18inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Bursa
Milletvekili Orhan Sarıbalın, Aksaray Milletvekili İlknur
İnceözün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Millî
Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalının Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)
XI.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının istem
üzerine yapılan açık oylamayla ilgili uygulamasının İç
Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında
XII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceerin, Tekirdağın Ergene ve Kapaklı
ilçelerinde vergi dairesi ile esnaf odası kurulmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin
cevabı (7/8505)
2.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, canlı hayvan ithalatı
ve ihracatının denetimi ile veteriner hekim istihdamına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin
cevabı (7/8641)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Anıtkabirdeki anma töreni için
milletvekillerine gönderilen araç giriş kartlarına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet
Aydının cevabı (7/9211)
25 Kasım 2016 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, sayın milletvekillerini
sükûnete davet edip ondan sonra gündem dışı sözler için
hatipleri kürsüye davet edeceğim.
Gündem dışı ilk söz, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele
Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğana
aittir.
Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğanın, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü
dolayısıyla şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Dünya Sağlık
Örgütüne göre kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan,
kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla
sonuçlanma ihtimali bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında
ona baskı uygulanması ve özgürlüklerin keyfî olarak
kısıtlanmasına neden olan her türlü davranış olarak
tanımlanmaktadır. Şiddet, sonuçlarıyla ele
alınması gereken, bireylerin fiziksel sağlığı ve
ruhsal dengesini derinden etkileyen bir yıkımdır. Günümüzde
psikolojik nedenlerden, bireyler arası kaliteli bir sosyal iletişimin
kurulamamasından, maddi yetersizlikten, cinsiyet
ayrımcılığından, eğitim düzeyinin
yetersizliğinden ve hukuksal boşluklardan gibi birçok sebepten
dolayı dünyada pek çok kadın farklı boyutta şiddete maruz
kalmaktadır. Fiziksel, cinsel ve psikolojik birçok davranış
bozukluğundan oluşan şiddetin boyutu sözle olabileceği
gibi, bireyin yaşamını sürdürebilmek için gerek duyduğu
maddi imkânlardan mahrum bırakılması gibi ekonomik boyutta ya da
toplumdan soyutlanma, aşağılanma gibi psikolojik boyutta da
olabilmektedir. Kaba kuvvetle sindirilip korkutulan kadınlarımız
ilgili kurumlara başvurmayı bırakın, şiddeti
yakın çevreleriyle bile paylaşmaktan imtina ederken, gündelik hayatta
maruz kaldığı sözlü şiddetin, psikolojik ve sosyal
şiddetin farkına bile varamamaktadır. AK PARTİ iktidar
süresi boyunca bireylerimizde bu farkındalığı artırmak
için kadınlarımızın sosyoekonomik konumlarını
güçlendirmeye yönelik çalışmalarda bulunmuş, koruyucu hizmetleri
yasal düzenlemelerle birlikte desteklemiştir. Şiddet mağduru
bireyler için tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine ağırlık
verilmiştir. Kadınlarımızın toplumsal yaşama
aktif katılımının sağlanmasına, mesleki
eğitimlerine ağırlık verilmesine ve kamusal alanlarda varlık
gösterilmesine dair çalışmalar yapılmıştır.
Toplumumuzun en temel
yapısı olan aile kurumunun devamlılığını
sağlayabilmemiz ve ahlaklı, vicdanlı bir nesil
yetiştirebilmemiz için nitelikli, kendine özgü kararları ve
benliğine saygısı olan, kendine güvenen kadınlara
ihtiyacımız vardır. Aile içi baskıya, sürekli kontrol etme
davranışına ve fiziksel şiddete maruz kalmış,
duygusal yönden sömürülmüş, aşağılanmış, benlik
duygusunu kaybeden bir kadının aile yaşamına olan güven ve
inancının tahrip olacağı unutulmamalıdır. Bu
durum toplumun gelişmesinin önünde ciddi bir engel teşkil edecektir.
Bunun bilincinde olan AK
PARTİ, kadınlara yönelik çalışmalara ağırlık
vermiş, sunulan hizmetlerin sayı ve niteliğini artırarak
şiddeti uygulayan bireylere de rehabilite programları ve hizmetleri
sunarak kadına şiddet olaylarının ciddi boyutta önüne
geçmiş ve şiddet olgusunun toplum tarafından temel insan
hakları ihlali olduğunun farkına varılmasını
sağlamıştır. Geçmişte kadına yönelik
şiddetin farklı boyutlarının yaşandığı,
eğitim hakkını engellemek için üniversitelere
alınmadığı, çalışma hayatında
varlığına müsaade edilmediği, hatta bu kürsüden
seçilmiş bir vekil olarak yeminine izin verilmediği günlerden
yaşamın her alanında aktif olarak kadın
varlığının yaşandığı günlere geldik.
Gerek 1987 yılında gerekse 28 Şubbatta uygulanan psikolojik
şiddeti yaşayanlardan biri olarak, yıllardır
kadınları baskıyla sindirmeye çalışan bu zihniyetin
zulmünü bitiren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğana ve AK PARTİmize tüm kadın vekillerimiz, tüm
kadınlarımız adına şükranlarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Hükûmet olarak
eğitimde, sağlıkta, siyasi hayatta, kamu düzeninde, yönetim
kademesinde de birçok kadına yer verilmiştir. Bizim için kadın,
erkek, yaşlı, genç herkese insanca yaklaşılması
gerektiğini söylüyor, kadına her türlü şiddetin sıfır
tolerans olarak algılanması gerektiğini söylüyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Erdoğan.
Şimdi gündem dışı ikinci söz,
yine aynı konuda söz isteyen Ankara Milletvekili Şenal Sarıhana
aittir.
Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Sayın Başkan,
değerli kâtip üyesi arkadaşlarım, sevgili yazman
arkadaşlar, erkek ve kadın sayın milletvekilleri; erkek ve
kadın sayın milletvekilleri diye ayırıyorum çünkü bütün
eşitlik istemlerimize rağmen eşitliğin
sağlanamadığı bir Türkiye'de yaşıyoruz.
Aslında eşitliğin sağlanamadığı bir dünyada
yaşıyoruz. Kadınlar şiddet görmeye devam ediyorlar.
Haberiniz var mı arkadaki vekil
arkadaşım, Ankarada son birkaç gün içinde kaç kadın
öldürüldüğünden haberiniz var mı? Üç gün üst üste 3 ayrı evde 3
kadın cinayeti işlendi, haberiniz var mı sevgili
arkadaşlar? Gaziantepte, Eskişehirde, Mardinde kaç kadın
cinayeti işlendi? Bunların kaçı basına yansıyabildi,
kaçının haberi herhangi bir yerde olmadı? Ya bir kuyuya
atıldılar ya bir nehre bırakıldılar ya denize
bırakıldılar ya da çuvallara doldurulup toprağın
altına alındılar, haberiniz var mı? Haberimiz olacak
mı? Ne zaman haberimiz olacak?
Sevgili arkadaşlar, yıllardır
kadınlar seslerini duyurmaya, toplumsal cinsiyet eşitliğinin
sağlanması için mücadele etmeye, kendilerinin yarım
olmadıklarını, tam olduklarını, toplum içinde var
olduklarını, seslerini duyurabildiklerini sizlere, bizlere, hepimize
duyurmaya çalışıyorlar. Onlara verdiğimiz yanıt nedir?
2008 yılında 35 kadının ölümü basına
yansıyabilmiş. Bugün, ekim ayı itibarıyla, 2016
yılında 237 kadının ölümü haber olmuş. Ben haber
olamayanları düşünmenizi, haber olamayanları
anımsamanızı isterim. Şiddet ölümden mi ibaret? Hayır
arkadaşlar, kocası tarafından, ağabeyi tarafından,
kayınpederi tarafından, hatta kayınvalidesi tarafından
şiddet gören, hatta hiç tanımadığı insanlar
tarafından şiddet gören kadınlar var. Neden? Çünkü biz
kadına iki pencereden bakmışız; bu pencerelerden biri Bu,
bir cinsel objedir. Bu, bizim cinsel ihtiyaçlarımızı
karşılayacak bir vitrin malzemesidir. Öbür yandan da demişiz
ki: Kadın çok değerlidir, annedir, onu anne olarak koruyalım.
Evet, kadın annedir, bu, önemli bir değerdir çünkü yeni insanlar
üretmektedir, sizleri üretmektedir kadın ya da erkek, hepimizi ama sevgili
arkadaşlar, kadın insandır, kadının insan hakları
vardır ve bu insan haklarının en başında şiddet
görmeme ve yaşama hakkı vardır. İşte bugün, biz bu
mücadele gününde yani kadınlara yönelik saldırılara, cinsel
saldırılara, cinsel kaynaklı olmayan bütün şiddete
karşı farkındalığımızı bir kez daha
sorgulamak durumundayız. Bugünle sınırlı değil
elbette, birkaç gün önce burada bir ek geçici madde üzerinde konuşmaya
çalıştık, TCK 103, cinsel suçlarla ilgili çocuklarımızın
korunmasına ilişkin bir düzenlemeydi. Ben gördüm, erkek arkadaşlarımızın
nasıl kendilerini parçalayarak burada hukuksuzluk olduğunu ifade
ettikleri ve bunun için mücadele ettiklerini gördüm ve sevindim ama bunun her
yerde olmasını arzu ederdim. Sayın Cumhurbaşkanı bugün
diyor ki o maddeyle ilgili: İstismara açıktı ve istismar
edildi. İstismara açık değildi arkadaşlar o madde; o madde
hukuksuzdu, o madde kara bir maddeydi, o madde çocuklarımızı
korumuyordu, çocuklarımıza cinsel saldırı izni veriyordu ve
bunu evlilikle ödüllendiriyordu, on bir yıl önce toprağa gömmüş
olduğumuz bir hukuk maddesini yeniden diriltiyordu.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, hepimizin TCK
konusunda yeni bir düzenleme için kollarımızı
sıvamamız gerekiyor. Yargının görevi var, yasamanın
onun da üzerinde bir görevi var. Doğru yasalar yapalım. O yasalarla,
hiç olmazsa bu suçun önlenmesine yardımcı olalım. Kadına
yönelik şiddette zaman aşımını kaldıralım.
Bunun insanlığa karşı bir suç olduğunu ifade edelim.
Aynı zamanda, hâkimin takdir yetkisinin bu suçlarda
bulunmamasını isteyelim. 6 mart günü bir yasa önerisi vermiştim,
rafta çürüyor, bekliyor, kimsenin kadınlarla ilgili bir düzenleme için
yüreğinin atmadığına işaret ediyor. Oturalım,
kadın örgütlerimizi de çağıralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ŞENAL SARIHAN (Devamla) -
Şiddeti yasal yollarla
nasıl önleyebiliriz?in yolunu açmaya çalışalım.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, hane
halklarının borçları hakkında söz isteyen Samsun
Milletvekili Erhan Ustaya aittir.
Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, hane
halklarının borçlarına ve Türkiye ekonomisindeki son
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çarşamba günü Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bir grup önerimiz olmuştu, Türkiye ekonomisindeki son gelişmeleri,
ekonominin hemen hemen bütün unsurlarındaki son bozulmaları Meclis
olarak bir araştıralım, bir masaya yatıralım şeklinde
bir grup önerimiz olmuştu ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından bu öneri kabul edilmedi.
Şimdi tekrar niye böyle bir konuda gündem
dışı konuşuyoruz? Arkadaşlar, durum çok vahim, onun
söyleyeyim yani durum öyle bildiğimiz gibi değil. Her gün yeni bir
olay, içeride veya dışarıda, Türkiye ekonomisini biraz daha
darboğaza doğru, sıkıntıya doğru götürüyor. Bir
milletvekili olarak, bir muhalefet milletvekili olarak, denetim faaliyetimizin,
Hükûmeti denetleme faaliyetimizin bir gereği olarak ben -belki sıkıcı
olacak arkadaşlarımızı açısından ancak- bu
konunun tekrar gündeme getirilmesinin çok önemli ve yerinde olduğunu
düşündüğüm için bu konuşmayı yapacağım.
Şimdi, içeriden, dışarıdan
-birazdan unsurlarına gireceğiz- Türkiye hakikaten
kuşatılmış durumda ve ülkemiz zor günlerden geçiyor.
İç siyasete bakıyorsunuz, bir yandan PKKnın hain terör
eylemleri devam ediyor. Dün Adanada yaşananları gördük, her gün bir
yerde bir terör eylemi oluyor. FETÖyle mücadele devam ediyor. Tabii ki bu
mücadelenin ekonomide yarattığı, toplumda
yarattığı gerginlikler var, sıkıntılar var. Bir
yandan da bazı kurumların özellikle bu mücadelede
takındıkları tutum bu mücadeleye zarar verecek nitelikte.
Bunları da uzun uzadıya aslında konuştuk. Ama, buranın
oluşturduğu bir gerginlik, bir sıkıntı var.
Diğer taraftan, gündemimizde, bugün Sayın
Başbakan açıkladı, işte, mart ayında referandum
şeklinde bir şey var, öyle bir gündem maddesi var. Bunun piyasalar
üzerinde yarattığı bir gerginlik olacak. O gün olur, başka
bir gün olur ancak bunların konuşulması ve bu tür bir siyasi
gündem de yine piyasalarda bir gerginlik oluşturuyor.
İş dünyası tarafında ciddi bir
tedirginlik, gerginlik var.
Dış politikada, bakıyorsunuz,
maalesef, dış politika bugüne kadar Fetullahçı terör örgütüne
teslim edildiği için ve dışarıda Türkiyeyi hep onlar
anlattığı için bugün onlar şu anda aleyhte
konuşuyorlar ve Türkiye algısı yurt dışında çok
bozulmuş durumda. Bunu kendimiz de bizzat müşahede ettik, yurt
dışına giden, başka ülkelere giden
arkadaşlarımızın da bütün tecrübeleri bu yönde. Ciddi bir
algı bozulması var. Burada da sıkışmış
durumdayız.
Avrupa Parlamentosunun kararı
Evet,
kararı kabul etmiyoruz, reddediyoruz, kınıyoruz ancak bu karar,
siyasi sonuçlar doğurabilecek bir karardır. Bugün sabahleyin
Avusturyanın Türkiyeye silah ambargosuna ilişkin
aldığı bir karar var. Yani, Avrupa Parlamentosu, Avrupa
Birliği tarafından sıkıştırılmış
durumdayız.
Suriye meselesi var. Fırat Kalkanı
operasyonunun 94üncü günündeyiz. Burada ciddi bir sıkıntı var.
Dün orada şehitlerimiz oldu. Suriye rejim güçleri diyoruz ama
arkasında, güya bugün müttefikimiz olan Rusya var mı yok mu,
bilmiyoruz. Oradan sıkışmış durumdayız.
Dolayısıyla, böyle bir durumda,
şimdi, ekonomideki göstergelerin de her birinin -bunları detaylı
söylemeyeceğim- bozulduğunu da dikkate alırsak hakikaten
bunların ekonomi üzerinde önümüzdeki günlerdeki yansıması çok
daha fazla, çok daha kötü olabilecektir. Bugün, bakın, dolar kuru 3.47ye
çıktı. Hani Dolar inse ne olur, çıksa ne olur? şeklinde
birtakım beyanatlar oldu. Bunlar son derece yanlış. Dolar hem
firmaları etkileyecek hem ekonominin genelini enflasyon yoluyla
etkileyecek hem de bütçe gelirlerimizi olumsuz yönde etkileyecek. Bakın,
ciddi ölçüde bu son çeyrekte firmalar kambiyo zararı yazacak, bunun
kurumlar vergisi üzerindeki etkilerini göreceğiz. Dolayısıyla,
tepeden tırnağa her şeyi etkileyecek bir unsurdur.
Merkez Bankasının
çalışmalarına göre kurda geçişkenlik yüzde 15tir yani kur
10 puan arttığı zaman enflasyon 1,5 puan artıyor.
Dolayısıyla burada ciddi bir sıkıntı var, bunu görmemiz
lazım.
Firmaların açık pozisyonları var.
Dış borçlar 421 milyar dolar; ödeme sorunları var,
sıkıntıları var. Bu ülke her yıl 220 milyar dolar
dış finansman yapmak durumunda.
Bakın, BETAMın en son
açıkladığı verilere göre üçüncü çeyrek için Türkiyenin
büyüme tahmini 0,1 arkadaşlar. Türkiye sıfır büyümeye kadar
geldi bakın, çeyrekler bazında baktığımızda.
Yıllıkta da Hükûmetin 3,2lik tahminine karşın BETAM yüzde
2,6 tahmini yapıyor.
Olası FED kararlarının ülkemiz
üzerinde önemli etkileri olacak, bunları bekliyoruz zaten.
Dolayısıyla maliye politikası
gevşemiş durumda, bunları daha önceden biz burada
açıkladık.
Şimdi, bütün bunları göz önünde
bulundurduğumuzda, bir an evvel ekonomideki güven ve beklentileri
düzeltmemiz lazım. Ekonomi ayağımızın altından
kayıp gidiyor, bunun farkında mı Hükûmet, onu ben bilmiyorum.
Dolayısıyla, Meclis olarak da bizim yapmamız gereken mutlaka çok
önemli işler var ve bu durumda -en büyük risk de- maliye
politikasının gevşetilmesi konusunda Hükûmete baskı
gelecektir. Hükûmet maliye politikasını da genişletirse bir
yandan cari açık, bir yandan bütçe açıkları, bu iki
açığı bizim ekonomimiz kaldıramayacaktır. Ben bu
risklere dikkati çekmek istedim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum,
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Usta.
Sayın milletvekilleri, sisteme giren
değerli vekillerden ilk 15 kişiye İç Tüzük 60a göre söz
vereceğim.
İlk söz Sayın Özkan, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Avrupa
Parlamentosunun Türkiyeyle müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye
kararına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Avrupa Parlamentosu dün
Türkiyeyle müzakerelerin durdurulmasına ilişkin bir tavsiye
kararı aldı. Karar müsveddesiyle Türkiyeye parmak göstererek
egemenlik haklarımızdan taviz vermemizi istiyorlarmış. FETÖ
ihaneti karşısında Türkiyeyi yalnız bırakan Avrupa,
FETÖyle mücadele için aldığımız OHAL tedbirlerini
kınayacaklarmış. Bölücü PKK terör örgütüyle mücadele ederken
terör tanımında yumuşama istiyorlarmış. OHAL
önlemlerinin sona ermesi durumunda tekrar müzakereye başlayabileceklerini
düşüneceklermiş. Avrupa iyi bilsin ki sahip oldukları
zenginlikte kan gölüne çevirdikleri, evlerinden, yurtlarından ettikleri
Orta Doğu halklarının hakkı vardır. O mazlum
mültecilerin Avrupa kapılarında bu haklarını talep etmeleri
durumunda ne yapacaklarını da herhâlde düşünmüşlerdir. Ey
Avrupa, kararınız buysa vakit kaybetmeden doğru sınır
kapılarına koşun ve kanlarını paraya çevirdiğiniz
mültecilere haklarını teslim edin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Balbay...
2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
MUSTAFA ALİ BALBAY
(İzmir) Sayın Başkan, bugün, dünya kadına yönelik
şiddeti kınama ve mücadele günü. Şu anda Başkanlık
Divanının da tümüyle erkeklerden oluştuğunu görüyorum.
Sizden güçlü bir destek diliyorum çünkü kadına yönelik şiddet tam bir
erkek sorunudur, kadın sorunu değildir, erkeklerin
yetersizliğinin bir sonucudur.
Bu arada, bugün İzmir
Bornovadaki bir durumu Meclisle paylaşmak istiyorum. 9
yaşındaki bir kız çocuğumuz -56 yaşındaki bir kişinin
tacizi- dört ay önce tacize uğramış, birkaç gün sonra mahkemeye
çıkacağı söylenmiş ve bugün hayatını kaybetti.
Bunu, başta bütün İzmir milletvekilleri, AKPnin İzmir
milletvekilleri de olmak üzere herkesin dikkatine sunmak istiyorum.
1 Aralıkta da Mendereste
Saadet öğretmenin 6 çocuğa yönelik şiddeti ortaya
çıkardığı olayın davası var, bunu da izlemeye
davet ediyorum.
Bu arada, İzmirden bu
tür haberlerin çıkmasının nedeni, Sayın Başkan,
İzmirli kadınların bu şiddete hayır demesi ve
mücadele etmesidir, öteki yerlerde ne yazık ki bunu etmiyorlar, daha
doğrusu daha çok siniyorlar, bu anlamda İzmirli kadınları
da kutluyorum.
BAŞKAN Sayın
Doğan...
3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Ankara
Valiliğinin İncirli Anadolu Lisesine yazdığı bir
yazı nedeniyle okuldan atılan Sıla Yalçının derhâl
okuluna iadesini ve yapılan haksız işlemin iptalini
istediğine ilişkin açıklaması
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) Sayın Başkan, OHAL ile birlikte işten el
çektirilen akademisyen Nuriye Gülmen görevine dönme çabası nedeniyle
15inci kez gözaltına alınmıştır. Bu akademisyenin
haklı çabasının yanında olmak isteyen lise öğrencisi
Sıla Yalçın, Ankara Valiliğinin İncirli Anadolu Lisesine
yazdığı bir yazı nedeniyle okuldan
atılmıştır. Bu öğrencinin derhâl okuluna iadesini,
yapılan haksız işlemin iptalini istiyorum Sayın Millî
Eğitim Bakanından.
BAŞKAN Sayın
Tezcan...
4.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcanın, kadına
şiddeti kınadığına ve Mersinin her alanda hak
ettiği yeri alması için gece gündüz demeden çalışmaya devam
edeceklerine ilişkin açıklaması
YILMAZ TEZCAN (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de kadına
şiddeti kınıyorum, cennet, kadın olan annelerimizin
ayakları altındadır diyorum.
Mersinle ilgili küçük bir mesaj vermek istiyorum.
Geçmişten bugüne inanç ve etnik yapısıyla, kültürüyle,
deniziyle, sanayisiyle, ticaret ve yaylalarıyla küçük bir Türkiye olan
Mersinimiz, dünya turizminin parlayan yıldızı, uzun
kumsalları, gizemli koyları ardında yükselen Toros
Dağları, milattan önce 6300lü yıllara dayanan derin tarihiyle
Akdenizin incisidir. Mersin, ovalarında Türkiye'nin en iyi limon ve
portakal bahçelerinin bulunduğu üzüm, zeytin, çilek ve muz şehridir.
Hülasa, Mersinli olarak Mersinimizin her alanda hak ettiği yeri
alması için gece gündüz demeden çalışmaya devam edeceğiz.
Buradan sizleri, Mersinimizi ve tüm
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Maliye denetim
elemanlarının performans açıklarını dürüst
mükellefleri denetleyerek kapatmaya çalışmasını engelleyici
ve dürüst mükellefleri mağdur etmeyecek önlemlerin bir an önce
alınmasının son derece önemli olduğuna ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Kamuoyunda vergi affı olarak
adlandırılan düzenlemeyle, vadesi geçmiş tüm kamu
alacaklarında yapılandırma söz konusudur. Mükelleflerin, yine bu
düzenleme kapsamında, matrah artırdıkları takdirde vergi
incelemeleri yapılmayacaktır ancak Türkiye'nin çeşitli
yerlerinden aldığımız bilgiler neticesinde, bu konuda vergi
denetmenleri yoluyla mükelleflerin mağdur edildikleri gözlemlenmektedir.
Söz konusu vergi denetmenleri birçok vergi mükellefini arayarak vergi
affından kaynaklı matrah artırımı yapmaz ya da bu
artış belli bir oranda olmaz ise defterlerinin incelemeye
alınacağını belirterek âdeta tehdit etmektedirler. Gelirini
doğru beyan ettiği için yasa çıktıktan sonra ilave matrah
artırımına gerek görmeyen dürüst mükelleflerin Maliyenin
incelemelerinden muaf tutulmamaları ne yazık ki mağdur
olmalarına yol açmaktadır. Aftan yararlanan mükelleflere gidemeyen
Maliye denetim elemanlarının, performans açıklarını
dürüst mükellefleri denetleyerek kapatmaya çalışmasını
engelleyici ve dürüst mükellefleri mağdur etmeyecek önlemlerin bir an önce
alınması vicdanların rahatlaması açısından son
derece önemlidir.
BAŞKAN Sayın Süreklinin yerine
Sayın Kalkan
6.- İzmir Milletvekili Necip Kalkanın, Avrupa
Parlamentosunun Türkiyeyle müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye
kararına ilişkin açıklaması
NECİP KALKAN (İzmir) Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Avrupa Parlamentosu, dün, Türkiye'nin Avrupa
Birliğiyle sürdürdüğü müzakerelerin geçici olarak dondurulmasına
ilişkin bir tavsiye kararı kaldı. Avrupa Birliği,
kurulurken, malların, sermayenin ve emeğin barış
ortamında serbest dolaşımını esas alan bir ekonomik ve
siyasi iş birliği olarak tasarlanmıştır. Bilinmelidir
ki tavsiye kararının sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda
Avrupa Birliğinin de geleceğini tehlikeye düşürmesi kuvvetle
muhtemeldir. Yaşlı Avrupanın Türkiye gibi dinamik bir ülkenin
varlığına ihtiyaç duyduğu açıktır. Avrupa
Birliğinin tüm dünyaya açılan kapısı durumundaki
Türkiyenin, yaşlı Avrupanın gelecekte ekonomik ve siyasi istikrarının
sağlanması açısından büyük bir önemi haizdir. Bunun için
yol yakınken Avrupa Birliği üyesi ülkelerin bu tür
sıkıntılı kararlardan ve adımlardan vazgeçmesini
tavsiye ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Köseoğlu
7.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlunun, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; ben de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününde tüm
kadınlarımızı ve şiddete karşı omuz omuza
birlikte mücadele ettiğimiz erkeklerimizi saygıyla selamlıyorum.
Kadın ile erkek arasındaki dengenin güce
değil hakkaniyete, merhamete, sevgiye, dayanışmaya tevdi
edileceği bir dünya özlemi içerisindeyiz. Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu bu anlamda önemli çalışmalara katkı
vermekte. Bizler de biliyoruz ki medeni dünya güçlü kadınların
omuzlarında yükselecektir. Güçlü toplum için güçlü kadınlar
söylemiyle bugüne kadar gösterdiğimiz hassasiyet ve mücadeleye tavizsiz
bir şekilde devam kararlılığında olduğumuzu ifade
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
8.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmazın, CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun grup
toplantısında Hükûmetin şehitler arasında
ayrımcılık yaptığına yönelik ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
CHP Genel Başkanı Sayın
Kılıçdaroğlu bu haftaki grup toplantısında bir
skandala imza atmış, Hükûmetimizin şehitler arasında
ayrımcılık yaptığını, 15 Temmuz
şehitlerinin çocuklarına tanınan askerlik muafiyeti hakkının
PKKya karşı mücadelede şehit düşen ailelerin
çocuklarına tanınmadığını, bunun bir ihanet
olduğunu iddia ederek şehitler üzerinden tam da bir siyasi istismar
örneği sergilemişti. Yapılan açıklamalarla bunun koca bir
yalan ve iftira olduğu, hepsinin aynı düzenlemeden
yararlandığı ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu
ise hâlâ sessiz. Şimdi kamuoyu, yalan beyanla kamuoyunu aldatan
Kılıçdaroğlundan bir özür beklemektedir. Bu özür gelmediği
takdirde, Kılıçdaroğlunun kamuoyunda siyasi çıkarları
için yalan beyanla insanları aldatan, iftira eden bir müfteri konumunda
kalacağını beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun, Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Az önce konuşan hatip
herhâlde Genel Başkanımızın ya ne söylediğini
anlamadı ya da
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Çok net söyledi, net.
LEVENT GÖK (Ankara)
ya da işine geldiği
gibi değerlendirme yapıyor.
Şimdi, herkesin açıp kanunu okuması
mümkündür. 1111 sayılı Askerlik Kanununun 10uncu maddesinin
(9)uncu fıkrasında, askerlik muafiyetinden faydalanacak olanlar,
askerlik hizmetini yerine getirmekte iken Terörle Mücadele Kanunu
kapsamında hayatını kaybedenler, yedek subaylar, er ve
erbaşların çocuklarıdır. Dolayısıyla, Terörle
Mücadele Kanunu kapsamında hayatını kaybeden rütbeli askerler, polisler
ve diğer kamu görevlilerinin çocuklarına ve kardeşlerine
tanınması açısından bahsedilen bir konuşmayı
böyle çarpıtmalarını reddediyorum.
MURAT DEMİR (Kastamonu) Ya, biz dinledik,
dinledik, ne dediğini dinledik, siz burada madde üzerinde konuşun.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Öyle değil ya,
inandıramazsınız.
LEVENT GÖK (Ankara) Tam da bu konuda, biz ortada
bulunan bir yanlışlığın giderilmesini talep ediyoruz.
Kanunu okumaktan acizler, yorumlamaktan acizler ama
saldırmakta üstlerine yok. Yazıklar olsun!
MURAT DEMİR (Kastamonu) Ne dediğini
dinledik, açıklaması ortada.
BAŞKAN Kayıtlara geçmiştir.
Sayın Akın
9.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının,
ülkemizdeki kadınların durumuna ve bütün kadınlara
şiddetsiz ve sömürüsüz, sevgi dolu bir dünya dilediğine ilişkin
açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Dünya Ekonomik Forumu
2016 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporunda Türkiye 144 ülke arasında
130uncu sırada. Son on yılda 25 sıra gerilemiş
durumdayız. 2002-2015 yılları arasında ülkemizde 5.406
kadın cinayete kurban gitti. Sadece 2015 yılında 303 kadın
katledildi. Ülkemizde her iki kadından biri fiziksel veya cinsel
şiddete maruz kalıyor.
Ekonomik aktiviteye katılım ve fırsat
eşitliği bakımından da ülkemiz çok kötü durumda, 142 ülke
arasında 132nci sıradayız. Kadınların istihdama
katılım oranı ülkemizde yüzde 33 iken dün bizimle müzakereleri
dondurma kararı alan ABde bu oran yüzde 63tür. Çalışan
kadınlarımızın yüzde 46sı kayıt dışı;
kayıt dışılık, tarım kesiminde ise yüzde 94
oranındadır. Bütün bu göstergelerle mücadele edilmesi gerekirken AKP,
kadınlarımızı küçük yaşta tecavüzcüsüyle evlendirme
çabası içerisine giriyor.
Bütün kadınlara
şiddetsiz ve sömürüsüz, sevgi dolu bir dünya dilerim.
BAŞKAN Sayın Yeşil
10.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşilin, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
sayısındaki artışa ilişkin açıklaması
NİHAT YEŞİL (Ankara) Sayın
Başkan, 25 Kasım Kadınlara Şiddete Hayır Gününde tüm
kadınlara şiddeti kınıyorum ve tüm kadınları
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Profesör Doktor
Engin Yıldırım 15 Temmuzdan sonra Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru sayısının 45 bine
ulaştığını, yeni işten çıkarmalarla birlikte
bunun yıl sonuna kadar 100 bini bulacağını söyleyerek 100
bin başvuruyu değerlendirmenin çok zor olacağını dile
getirmiştir. Sayın Yıldırımın bu
açıklaması yüksek yargının bireysel başvurularla
tıkandığı anlamına gelmektedir. Yüksek yargıya
yapılan 100 binin üzerindeki bireysel başvuru yaşanan hak
ihlallerinin açık göstergesi değil midir? 100 bini aşkın
insanın yüksek yargıda yaşadığı bu
mağduriyeti nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz?
Saygılarla.
BAŞKAN Sayın Kavakcı
11.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kanın,
toplumsal cinsiyet adaletinin tesis edildiği bir dünya ümidiyle 15
Temmuzdaki kadın şehitleri ve şehit annelerini saygıyla
selamladığına ilişkin açıklaması
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) 15 Temmuz,
insana karşı şiddetin, kadın erkek, genç yaşlı
demeden insana karşı şiddetin en korkunç şekilde
yaşandığı bir gündü. Bu günde dimdik ayakta duran genç,
yaşlı bütün vatandaşlarımıza ve özellikle tanklardan
güçlü kadınlarımıza saygılarımı sunuyor, hiçbir
kadının şiddet görmediği, hiçbir kadına had
bildirilmediği bir dünya ümidiyle başta 15 Temmuz kadın
şehitlerimiz olmak üzere bütün şehit annelerimizi saygıyla
selamlıyor, toplumsal cinsiyet adaletinin tesis edildiği bir dünya
ümidiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Ersoy
12.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoyun, 25 Kasım
Başbuğ Alparslan Türkeşin doğumunun 99uncu yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Bugün 25 Kasım,
kurucu Genel Başkanımız Başbuğ Alparslan
Türkeşin doğum günü. Ben sizleri sokaklarda ıspanak
fiyatına satılan demokrasiye değil, hak yolu, hakikat yolu,
kısacası Allah yoluna çağırıyorum. diyen merhum
Başbuğumuzu bu vesileyle rahmetle anıyor ve onun yolunun
yolcusu olanlar -milliyetçilik ve demokrasi ikiz kardeş olarak- azim ve
kararlılıkla bugün yoluna devam ediyor.
Bıraktığın miras nesiller boyu
korunacak, evlatların seni asla unutmayacak, ülkücü hareket gelenekten
geleceğe, lider-teşkilat esaslı azimle yoluna devam edecek.
Ruhun şad olsun, doğum günün kutlu olsun Başbuğum. (MHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yıldırım
13.- İstanbul Milletvekili Hurşit
Yıldırımın, Batılı ülkelerin sadece kendi
menfaatleri için terörle dünyayı dizayn etmeye
çalıştıklarına ilişkin açıklaması
HURŞİT YILDIRIM (İstanbul)
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Batılı ülkeler
sadece kendi menfaatleri için dünyayı kasıp kavurmaya ve terörle
dünyayı dizayn etmeye çalışıyorlar. Bu düzen ahlaki
olmadığı gibi Batı için de sürdürülebilir bir mantık
değildir. Mısırdaki darbe karşısında sessiz
kalan, 15 Temmuza net bir tavır sergilemeyen AB demokrasi konusunda samimi
olmadığını pek çok olayda da göstermiştir. Türkiye ekonomik
ve sosyal yapısıyla, mültecilere, demokrasiye ve evrensel
değerlere sahip çıkmasıyla Avrupa Birliği
normlarının çok üstündedir. Avrupa Birliği Brexitle resmen
dağılma sürecine girmiştir. Terör örgütlerine esir olan Avrupa
Birliği birlik içindeki ayrışmayı Türkiyeye fatura etmek
istemektedir. Elli yıldır AB kapısında oyalanan Türkiye
elli yıl önceki Türkiye değildir. Avrupa Birliği kendisini
dünyanın merkezi zannetse de artık merkezde değildir. Yeni dünya
düzeninde menfaat değil, merhamet, adalet ve iyilik kazanacaktır.
BAŞKAN Sayın Keşir
14.- Düzce Milletvekili Ayşe Keşirin, tüm toplumsal
olaylarda olduğu gibi şiddetle mücadelede de zihinsel dönüşümle
birlikte topyekûn bir çalışma, koordinasyon ve iş birliği
gerektiğine ilişkin açıklaması
AYŞE KEŞİR
(Düzce) Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; evde, okulda,
sporda, hasılı toplumun her kademesindeki şiddet
toplumların kara deliğidir. Şiddet insan onurunu ve haysiyetini
al aşağı eder. AK PARTİ olarak şiddetin her türlüsüyle
on beş yıldır mücadele etmekteyiz. İktidara geldiğimiz
2002den bu yana özellikle kadına yönelik şiddetle etkin mücadele
öncelikli politikalarımızdan oldu. TCKda yapılan
değişiklikle töre ve namus cinayetleri gerekçesiyle işlenen
suçların kişiye bağlı suçlar kapsamına alınması
ve cezaların artırılması yine bu dönemde olmuştur.
İstanbul Sözleşmesini çekincesiz imzalayan ilk ve tek Parlamento
Türk Parlamentosudur ve 6284 sayılı Yasa, İstanbul
Sözleşmesine uyum yasası kapsamında yine bu Parlamentoda kabul
edilmiştir. Şiddetle sadece yasal düzenlemelerle mücadele
edemeyeceğimiz aşikârdır. Hemen tüm toplumsal olaylarda
olduğu gibi şiddetle mücadelede de zihinsel dönüşümle birlikte
topyekûn bir çalışma, kurumlar arası koordinasyon ve iş
birliği gerekmektedir.
BAŞKAN Sayın Aydemir...
15.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemirin, Aziziye
kahramanlarını rahmet ve minnetle andığına ve teröre
teşne zihinleri lanetlediğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Erzurum bir destanlar şehri, millî diriliş
şahikası, millî irade kalesidir. Bir düşünürümüz şehri
mübarek Erzurumu tarif ederken Varsın bu topraklardan kar beş
altı ay kalkmasın, bu topraklar sıcaktır. vurgusunu
yapıyor. Bu aziz vatan coğrafyasını diri tutan, cumhuriyet
tarihimizde de öncü il kılan, 15 Temmuzda millî iradenin sesi hâline
getiren ruhun kaynağı mübarek şehrin topraklarını
bezeyen aziz şehitlerdir. Şairin ifadesiyle, toprağın kara
bağrında sıradağlar gibi duranlardır.
Her yıl 12 Kasımda Dadaşlar, millî
vicdanlarını yenilemek adına, ferasetlerini tebcil,
basiretlerini tescil adına tabyalara yürürler. Bu yürüyüşün
manasında tüm ecdadımızı, şühedamızı,
Aziziye kahramanlarını bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum,
teröre teşne zihinleri de lanetliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bugün 25 Kasım,
Dünya Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günüdür.
Dolayısıyla, bizler de şiddetin her türlüsünü ve bu arada özelde
de kadına yönelik şiddeti şiddetle kınıyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu mücadeledeki
kararlılığımızın bir göstergesi olarak da şu
anda sisteme girmiş olan 4 sayın kadın milletvekiline de birer
dakika süreyle ilave olarak söz vereceğim. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
Evet, Sayın Reyhanlıoğlu, buyurun.
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Nursel
Reyhanlıoğlunun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe
ilişkin açıklaması
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün 25 Kasım, hayatın can damarı,
aileyi aile, toplumu toplum yapan, incitilen ama incitmeyen, annelikle daha da
yüceltilmiş biz kadınlarla ilgili bir gün; Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele
Günü. Kadına şiddet ne yazık ki tüm dünyanın olduğu
gibi ülkemizin de kanayan bir yarası; insanlığa karşı
işlenen en büyük ayıp, ayrımcılığın en
çirkini. AK PARTİ olarak, mutlu kadınların mutlu aileler ve
mutlu bir toplumun temeli olduğunu hatırlatmak ve her türlü
şiddetin, istismarın karşısında olduğumuzu
belirtmek istiyorum. Kadına şiddete karşı
farkındalık oluşturmanın, bilinçlenmenin, eğitmenin ve
eğitilmenin önemini biliyoruz. Bu konuda Hükûmet olarak çok sayıda
çalışma yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Mazlumun dili, dini, ırkı,
cinsiyeti yoktur. Cumhurbaşkanımızın da kadına
şiddet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkal, buyurun.
17.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkalın, Avrupa
Parlamentosunun Türkiyeyle müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye
kararına ilişkin açıklaması
HATİCE DUDU ÖZKAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, dün, Avrupa
Parlamentosu Türkiyenin Avrupa Birliğiyle sürdürdüğü müzakerelerin
geçici süreliğine dondurulmasını tavsiye eden ve hukuki bağlayıcılığı
olmayan tasarıyı kabul etti. Avrupa Parlamentosunun bu
kararını şiddetle kınıyorum. Bu tasarı, genel
olarak Avrupanın birliğe üyelik sürecindeki diğer aday ülkelere
kıyasla Türkiyeye yaklaşık yarım asırdır uyguladığı
çirkin çifte standardın son ve en üst merhalesini
oluşturmaktadır. Avrupa Parlamentosu bu kararıyla
uluslararası ilişkilerde ana hedef olan kazan kazan ilkesini
Türkiye özelinde ve kendi adına kaybet kaybet noktasına
getirmiştir. Ülkemiz jeopolitik ve jeostratejik konumundan hareketle dış
politikada alternatifsiz değildir.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Benli
18.- İstanbul Milletvekili Fatma Benlinin, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
FATMA BENLİ (İstanbul) Özellikle, bu
jestiniz için tekrar teşekkürler Sayın Başkan. Çünkü, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Gününde toplumun yarısını
oluşturan, diğer yarısını ise yetiştiren
kadınlara karşı hem ayrımcılığın hem de
şiddetin kabul edilemez olduğunu tekrarlamak için önemli bir
fırsat. Bu noktada, özellikle, kadınlara karşı pozitif
ayrımcılık yaptığınız için teşekkür
ediyorum.
Zira, geçmişten geleceğe dünyanın her
yerinde evrensel bir sorun olan kadına karşı şiddet hâlen
en can yakıcı konulardan biri olmaya devam etmektedir. AK PARTİ
iktidarında yapılan 6284 sayılı Yasa gibi, bu konuda
sloganlardan ziyade somut çözüm yolları aramak zorundayız. Bu
noktada, yediden yetmişe herkesi kadına karşı şiddete
sıfır tolerans noktasında beraber davranmaya
çağırıyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Sarıhan...
19.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın,
kadına yönelik şiddetin engellenmesi için zaman aşımı
sorununu ciddi bir biçimde tartışmak, zaman aşımına
uğramayan insan hakkı ihlali sayılacak düzenleme için hep
birlikte çalışmak gerektiğine ilişkin açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Ben de teşekkür
ederim.
Gerçekten, bir dakikalar bizim için çok
kıymetli. Kadınların, her bir dakikayı değerlendirerek
bugün herkesi, özellikle erkek arkadaşlarımızı,
şiddete meyilli olanları uyarması gerekiyor.
Biz olumlu şeylere de imza atmış bir
ülkeyiz. İstanbul Sözleşmesi esas olarak Türkiye topraklarında
ve Türkiye aklıyla, Türkiyedeki insanların aklıyla ortaya
çıkmış bir sözleşme. Bunu yaşama geçirebilmek için
-biraz önce yarım kalmış olan sözlerimi tamamlamak istiyorum-
bize çok önemli bir görev düşüyor yani yasama organına çok önemli bir
görev düşüyor. Yasalar her şey değildir biliyoruz ama yasalar,
hem caydırmak yönünden hem de bilinç yaratmak yönünden değer
taşırlar. Bu anlamda kadına yönelik şiddetin engellenmesi
için bu zaman aşımı sorununu ciddi bir biçimde
tartışmamız, zaman aşımına uğramayan insan
hakkı ihlali sayılacak, insanlığa karşı suç
olarak sayılacak düzenleme için hep birlikte çalışmamız
gerekiyor.
BAŞKAN Son olarak, Sayın Kaynarca
20.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarcanın, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Bugün 25 Kasım ve Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Öncelikle
kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir yani bir
insanlık suçudur; buradan yola çıkarak hareket etmek gerekir.
Dolayısıyla, kadına yönelik hem fiziksel hem psikolojik,
ekonomik yani her türlü şiddete karşı durduğumuzun
altını dikkatle çizmek istiyorum.
Saygıdeğer
Cumhurbaşkanımızın bu konuda çok değerli bir cümlesi
var ve kadına karşı hem ayrımcılığı hem
şiddeti Irkçılıktan beterdir. diyerek nitelendirir. Biz bugüne
kadar AK PARTİ hükûmetleri olarak hep sıfır tolerans dedik,
bundan sonra da kadına yönelik her türlü
ayrımcılığın, her türlü şiddetin karşısında
gereğini yapacağımıza ve sıfır tolerans
şeklindeki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe, 15
Temmuz kadın şehitlerini ve tüm şehitleri rahmetle
andığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bugün 25
Kasım önemli bir gün, Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele Günü.
Tabii, sadece bir gün değil ama her günün bu
duyarlılıkla, bu hissiyatla yâd edilmesi gerekir ve
anlaşılması gerekir diye düşünürüm. İnsan onuruna
yakışır bir hayat için özgürlük arayışına sahip
çıkmak, en temel yaşam hakkını ihlal eden tüm kişi ve
odaklara karşı çıkmak hepimizin sorumluluğudur. Bu
sorumluluğun bir neticesi olarak ülkemizde gerek sorumlu kişilerin
özverili adımları ve gerekse kamuoyu ve sivil toplum örgütlerinin
çalışması sonucu kadına yönelik şiddete
karşı oluşan duyarlılığı da takdirle
karşılıyorum.
Cennetin anaların ayakları altında
olduğunu söyleyen medeniyet değerlerimizin bize yüklemiş
olduğu tarihî misyonun gereği olarak şiddete karşı
sıfır tolerans yaklaşımının sadece ülkemizde
değil, tüm dünyada kaim olması için hep birlikte Parlamento olarak çalışmalarımızı
sürdüreceğiz.
Bu münasebetle, başta 15 Temmuz kadın
şehitlerimiz ve tüm şehitlerimizi rahmetle anarken tüm
şehitlerimizin annelerini de saygıyla anıyoruz. Bir günün
değil, tüm günlerin kadına yönelik şiddete karşı sözde
değil özde mücadele için herkesi tekrardan duyarlılığa
davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
Sisteme giren sayın grup başkan
vekillerine iki dakika süreyle söz vereceğim.
İlk sözü, Sayın Demirel, buyurun, bugünün
anlam ve önemine uygun size vereyim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Gününe, bu nedenle özellikle Diyarbakır
ve Türkiyenin birçok ilinde bir araya gelen kadınların açıklama
yapmasına bile izin verilmeyen bir ülke gerçekliğiyle karşı
karşıya olunduğuna ve birçok kadın derneğinin
kadına yönelik şiddetle mücadele ettiği için
kapatıldığına, erkek ve devlet şiddetine
karşı mücadele eden bir parti olduklarına ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bugün
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü.
Bugünün anlam ve önemini biraz açmak gerekiyor. 25 Kasımda ne oldu, neden
bugün tarihî bir gün olarak belirlendi?
Biliyorsunuz, Dominik Cumhuriyetinde Trujillo
diktatörlüğüne karşı mücadele eden, Mirabal Kardeşler
olarak bilinen
Mirabal kardeşlerin diktatörlüğün askerleri
tarafından önce tecavüze uğradığı ve tecavüzden sonra
da katledildiği, vahşi bir şekilde katledildiği bir utanç
günü. O yüzden, tüm dünyada uluslararası düzeyde Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Mücadele Günü olarak bilinen bir gün.
Evet, Dominik Cumhuriyetindeki diktatörlüğe
karşı kadın mücadelesinin anlamı ve önemi herkes
açısından çok iyi biliniyor. Türkiyede de ne yazık ki buna
ilişkin mücadele etsek de mücadele alanlarını kapatan, hâlâ
bugün de Diyarbakırda başta olmak üzere Türkiyenin birçok ilinde
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nedeniyle bir araya gelen
kadınların açıklama yapmasına bile izin vermeyen bir ülke
gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Burada
kadına yönelik şiddeti hepimiz bir parlamento çatısı
altında lanetliyoruz ve buna ilişkin sıfır tolerans
olduğunu ifade ediyoruz, oysaki aslında Türkiyenin bu konuda ne
kadar zayıf bir karnesinin olduğunu buradan açığa
çıkarmak gerekiyor. 2002 ile 2015 yılları arasında
kadın örgütlerinin tespit ettiği rakam: Kadına yönelik
şiddetle ve sadece kadın katliamı üzerinden 7.384 kadın
katledilmiştir. Ben çok rakamlara boğularak söylemek istemiyorum ama
Türkiye gerçekliğini de açığa çıkarmak gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - 25
Kasım 2015ten 25 Kasım 2016ya kadar, bugüne kadar 332 kadın
Türkiyede katledilmiştir. Yani bu gerçekliği görerek -aslında
nasıl mücadele ettiğimizi- bir kez daha karnemizi önümüze
koymamız gerekiyor. Bugün OHALle, kanun hükmünde kararnameyle Türkiyede
kadın örgütlerini kapatıyoruz. Kadına yönelik şiddetle
mücadele yaptığı için Adıyaman Kadın Yaşam
Derneği, Ankara Kadın Araştırma Derneği, Bursa
Panayır Kadın Dayanışma Derneği, Ceren Kadın
Derneği, Gökkuşağı Kadın Derneği, Kongra Jinen
Azad (KJA), Muş Kadın Çatısı Derneği, Muş
Kadın Derneği, Selis Kadın Derneği, Van Kadın
Derneği, isimlerini saymakla bitiremediğimiz kadın dernekleri
bugün kadına yönelik şiddetle mücadele ettiği için
kapatılıyor. Şimdi bunların hepsini görmek ve öyle
değerlendirmek lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) -
Başkanım, pozitif ayrımcılıkla bir dakika daha
alacağım.
BAŞKAN Peki, tamamlayalım lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Biz erkek ve devlet şiddetine ilişkin mücadele eden
bir partiyiz ve buna ilişkin de, Kadına yönelik şiddete
ilişkin bugün Parlamento çatısı altında bunu
konuşuyoruz. dediniz Başkan. Ama ne yazık ki bizim kadın
vekillerimiz, kadına yönelik şiddetle mücadele eden vekil
arkadaşlarımız bu Parlamento çatısı altında bunu
konuşamıyorlar. Ben isimlerini tek tek söyleyeceğim: Eş
Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ, bu konuda mücadele
eden bir partinin eş genel başkanı. Yine Selma Irmak, bu konuda
yıllarca mücadele eden Parlamento üyemiz. Yine Nursel Aydoğan, yine Leyla
Birlik, yine Gülser Yıldırım, yine geçmiş dönemde bu
partide, bu Parlamento çatısı altında görev almış ve
kadın alanında çalışan Ayla Akat Ata, yine DBP Eş
Başkanı Sebahat Tuncel, yine Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi Eş Başkanımız ve yıllarca bu Parlamentoda
çalışmış Gültan Kışanak ve isimlerini daha da
çoğaltabileceğimiz belediye eş başkanlarımız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) -
bugün burada olması gereken
arkadaşlarımız ne yazık ki bu mücadele gününde kendileri
devlet şiddetiyle karşı karşıyadır diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Usta, buyurun.
22.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, şehitlere
Allahtan rahmet dilediğine, 25 Kasım Başbuğ Alparslan
Türkeşin doğumunun 99uncu yıl dönümüne ve 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün şehitlerimizi
uğurluyoruz. Az önce, Ankarada, şehit Üsteğmen Zafer Eri Akseki
Camisinden ahirete yolcu ettik. Bugün, yine, seçim bölgem Samsun Alaçamda
Astsubay Erdal Bolata karşıda hemşehrilerimiz son vazifelerini
yaptılar. Dün yaralanan bir askerimiz de bugün şehit oldu.
Cenab-ı Allahtan hepsine rahmet diliyorum.
Bugün ayrıca, Milliyetçi
Hareket Partisinin kurucusu merhum Başbuğ Alparslan Türkeşin
99uncu doğum yıl dönümü. Kendisi büyük bir devlet adamı, büyük
bir asker, büyük bir bürokrat ve büyük bir siyasetçidir. Dünya Türklüğünün
ve Türk milliyetçiliğinin unutulmaz ismidir. Kendisinin mirasını
koruyacağımıza, Türk milliyetçiliği ülküsünden asla taviz
vermeyeceğimize burada söz veriyoruz.
Başbuğum,
açtığın bu yolda, şu anda 99 yaşındasın ama,
senin ülkülerini takip eden gençlerle binlerce yıl daha
yaşayacaksın. Nur içinde yat, ruhun şad olsun.
Ayrıca, bugün, 25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Maalesef,
ülkemizin bu konuda sicili çok da düzgün sayılmaz Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri. Kadınlarımız, kız
çocuklarımız bizim toplumumuzun en önemli varlığı.
Onlara karşı çok dikkatli olmalıyız. Onlara karşı
istismara, şiddete hiçbir şekilde hakikaten taviz vermemeliyiz.
Yaptığımız hukuki düzenlemeler de, kanunlar da belki
bazı bölgelerimizde çok sınırlı olan kültürü genele yaymak
değil, evrensel olan ve toplumda esas yaygın olan kültürü
hukukileştirmek yönünde olmalıdır. Bu konuda ben Türkiye Büyük
Millet Meclisini bu anlamda uyarmak istiyorum çünkü bununla ilgili çok kötü bir
tecrübe yaşadık.
Çocuklarımızın, kız
çocuklarımızın eğitimine önem vermemiz lazım.
Kadınlarda istihdam oranı, iş gücüne
katılım oranı son derece düşük, bunları
artırmamız lazım. Kadınların ekonomik
bağımsızlığını da kazanması son derece
önemli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen bir dakika
süreyle.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Dolayısıyla, kadına yönelik
şiddete karşı verilen cezalar da hiçbir şekilde
hafifletilmemeli. Bunu uluslararası standartlarda yükselterek hakikaten bu
şiddeti caydırıcı hâle getirmemiz lazım. Hiçbir
şekilde, mesela hiçbir af kapsamına bunların girmemesi
lazım ve kadına karşı yapılan bu şiddeti de
şiddetle kınadığımı ifade ederek sözlerimi
tamamlamak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök, buyurun.
23.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Fırat Kalkanı
Operasyonu hakkında Hükûmetin derhâl Meclisi bilgilendirmesini
istediklerine, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe, Avrupa Birliği
müzakere sürecinin durdurulmaması ve Türkiyenin bu sürecin
dışına itilmemesi yönünde Hükûmetin görevini
yapmadığına ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Fırat Kalkanı Operasyonu başladığından bu yana
şehit sayımız 17ye ne yazık ki yükseldi. Dün 5
şehidimiz var. Hükûmetin burada gelip Meclisi bir bilgilendirmesi
gerekmiyor mu? Operasyonun hangi aşamasında neler oluyor, neler
olacak; Türkiyeyi neler bekliyor, oradaki askerlerimizi hangi tehlikeler
bekliyor? Bu şehitlerimizin Türkiyedeki yarattığı
travmanın Hükûmet farkına varmamış mı gözüküyor? Biz
Hükûmetin bu konuda derhâl Meclisi bilgilendirmesini istiyoruz. Şehit
düşen tüm askerlerimize de Allahtan rahmet diliyoruz.
Sayın Başkan,
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele
Günü 25 Kasım, 20 Kasım da Dünya Çocuk Hakları Günüydü.
Türkiye, bu beş altı günlük süreç içerisinde, tam da -iktidar ne
derse desin, onun söylemlerinin tersine- kadına yönelik şiddetin
tartışıldığı günleri yaşadı. Çocuk
bedeni üzerindeki istismarın konuşulduğu, çocuğa dönük
cinsel istismarın ve tecavüzlerin bir anlamda
meşrulaştırılmaya çalışıldığı
bir ortamda, buna hayır diyen kadın dernekleri ve kadınlar
polisin şiddetine uğradı Türkiyede. Saçlarından
sürüklendiler. Sebep? Çocuk istismara uğramasın, kadın bedeni
istismara uğramasın, şiddete uğramasın. derken, bunu
diyen kadınlar, polislerimiz tarafından, yaka paça, OHAL var.
gerekçesiyle otobüslere dolduruldu. Gerçi Başbakan OHAL devlete
karşı ilan edildi. derken, bir de baktık ki yerde sürüklenen
kadınlarımız, şiddet gören kadınlarımız.
Gerekçe ne? Kadınlar cinsel istismara hayır dedikleri için.
Şimdi, bir kere samimi olmak gerekir. AKPli
arkadaşlarımızı dinliyorum. Neredeydiniz o kadınlar
yerlerde sürünürken? Neredeydiniz hepiniz? Niçin ayağa kalkmadınız?
İktidar partisinin bu ikircikli tutumları biraz da
Önce izliyorum
arkadaşlarımızı, Avrupa Parlamentosunda
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen bir dakikada.
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) -
alınan, bizim de tasvip etmediğimiz kararı yorumlamaya
çalışıyorlar. Daha olayın boyutunu görmemiş kimse. Siz
böyle olayları yaşatırsanız, dünyanın gözüne soka soka
yaşatırsanız Avrupa Parlamentosu başka ne karar verecek?
Biz bakın, bugün Yeşiller grubuyla görüştük, önceki gün de
Avrupa Konseyiyle, ısrarla Avrupa Birliği müzakere sürecinin
durdurulmaması, Türkiyenin bu sürecin dışına itilmemesi
yönündeki Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade ettik. Biz
görevimizi yapıyoruz ama Hükûmet görevini yapmıyor. Bu tablolar devam
ettiği müddetçe daha çok sıkıntılar çekeriz değerli
arkadaşlar.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bostancı,
buyurun.
24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine, 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Gününe ve Avrupa Birliği mücadelesinde, medeni dünyanın bir
parçası olma mücadelesinde politikalarının dostları
çoğaltıp hasımları azaltmak olduğuna ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bugün ebedî âleme
gönderdiğimiz şehitlerimize bir kez daha buradan Allahtan rahmet
diliyorum, mekânları cennet olsun.
Bugün, Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Günü. Bu konudaki siyasi hassasiyetimiz sadece lafla değil aynı
zamanda pratikle ve hukukla on dört yıllık AK PARTİ
iktidarında tescil edilmiştir.
Şiddet meselesi esasen
insanlığın en karanlık yanlarından birisidir ve
şiddete karşı mücadele klişe hükümlerle, sloganlarla
çözülemeyecek kadar derindir. Kadına karşı şiddet
dediğimiz hadise genel manada bir problem çözme yöntemi olarak
şiddete müracaatı destekleyen kültürel, toplumsal normlarla
yakından bağlantılıdır. Bunun bir tarafı
gelişmişlikle alakalıdır, diğer tarafı ise egemen
değerlerle ilişkilidir. İktidarı, muhalefeti, sivil
toplumu, herkesin önce genel manada bir problem çözme yöntemi olarak
şiddete müracaat etmekle mücadele etmesi ve bunun bir parçası olarak
da elbette çok acı örneklerini gördüğümüz kadına şiddete
karşı bir dayanışma içinde bulunması gerekir. Bu
konudaki hassasiyetimizi, bu vesileyle, bir kez daha ifade ediyorum.
Türkiye, Osmanlı İmparatorluğundan
bu yana medeni dünyanın bir parçası olmak için mücadele veriyor iki
yüz yıldır. Bu mücadeleyi verirken zaman zaman Avrupalı
dostlarımız oldu; Avrupanın içinden çok çeşitli nedenlerle
bize karşı çıkan, engellemeye çalışan, Türkiye'nin bu
medeni dünyanın ortağı olma mücadelesine bloke koyan çevreler de
oldu. Bunu anlayabiliyoruz çünkü Avrupa dediğimizde blok bir yapıdan
bahsetmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen bir dakikada tamamlayın
siz de Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bir
tarafıyla, o medeni değerleri sürekli yücelten ve bunu politik
çıkarların bir aracı olarak görmeyen, medeni bir dünya için
kendisi de mücadele eden bir Avrupa var; diğer taraftan da kültürel
ırkçılıkla, ırkçılıkla, çıkarlarla,
İslamofobiyle, yabancı düşmanlığıyla yüz yüze olan
ve bunlara prim veren bir Avrupa var.
Biz Avrupalı dostlarımızın, Türkiye'nin
bu medeni dünyanın bir parçası olmak için ettiği mücadelenin ve
bu çerçevede Avrupa Birliğinin üyesi olmak için yürüttüğü kaç
yıllık mücadelenin desteklenmesi istikametinde çaba göstermelerini ve
kendi içlerindeki bu tür bloke edici, engelleyici, kültürel
ırkçılığın göstergeleri olarak öne
çıkıcı, İslamofobi ve yabancı
düşmanlığı şeklinde tezahür eden politikalarla
mücadele etmelerini de buradan ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Avrupa
mücadelemizde de, Avrupa Birliği mücadelemizde de, medeni dünyanın
bir parçası olma mücadelemizde de dostlarımızı
çoğaltmak, hasımlarımızı azaltmak bizim politikamızdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılması
hususunda üç adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 22 milletvekilinin,
Şeyh Sait ve 46 arkadaşı ile Bediüzzaman Saidi Nursi ve
arkadaşlarının mezar yerlerinin tespit edilerek ailelerine
teslim edilmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/381)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
29 Haziran 1925 günü Diyarbakır
Dağkapı Meydanında idam edilen Şeyh Sait Efendi ve 46
arkadaşı ile Bediüzzaman Said Nursi, Seyit Rıza,
Şemdinanlı Seyit Abdulkadir ve oğlu Seyit Muhammed, Dr. Fuat ve
Erbilli Şeyh Esad Efendinin mezar yerleri bugüne kadar ailelerine teslim
edilmemiştir. Bu konuda Başbakanlık, Genelkurmay
Başkanlığı ve Millî İstihbarat Teşkilatı
arşivlerinin incelenmesiyle ilgili olarak Anayasanın 98inci,
İç Tüzükün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1)
Altan Tan (Diyarbakır)
2)
İdris Baluken (Diyarbakır)
3)
Filiz Kerestecioğlu Demir (İstanbul)
4)
Garo Paylan (İstanbul)
5)
Hüda Kaya (İstanbul)
6)
Müslüm Doğan (İzmir)
7)
Ali Atalan (Mardin)
8)
Erol Dora (Mardin)
9)
Mithat Sancar (Mardin)
10)
Ahmet Yıldırım (Muş)
11)
Burcu Çelik Özkan (Muş)
12)
Besime Konca (Siirt)
13)
Kadri Yıldırım (Siirt)
14)
Aycan İrmez (Şırnak)
15)
Faysal Sarıyıldız (Şırnak)
16)
Ferhat Encu (Şırnak)
17)
Leyla Birlik (Şırnak)
18)
Dilek Öcalan (Şanlıurfa)
19)
İbrahim Ayhan (Şanlıurfa)
20)
Osman Baydemir (Şanlıurfa)
21)
Alican Önlü (Tunceli)
22)
Nadir Yıldırım (Van)
23)
Tuğba Hezer Öztürk (Van)
Gerekçe:
Şeyh Sait
İsyanı olarak adlandırılan 1925 olaylarının
ardından Şeyh Sait Efendi ve 46 arkadaşı beraber
Diyarbakır Dağkapı Meydanında idam edilmişlerdir.
Şeyh Sait Efendi ve arkadaşlarının (Melekanlı
Şeyh Abdullah, Vartolu Halid Beg'in oğlu Kamil Beg, Palulu Şeyh
Şerif, Fakih Hasan Fehmi, Çapakçur Müftüsü Şeyh İbrahim, Hanili
Salih Beg ve diğerleri) mezarlarının nerede oldukları hâlâ
bilinmemektedir. Hatta Şeyh Sait Efendi'nin kişisel
eşyaları dahi ailesine teslim edilmemiştir. Şeyh Sait
olayı hakkında İstiklal Mahkemeleri tutanakları açık
olmadığı için bilgiler sınırlı kalmaktadır.
Mahkemenin üyelerinden Avni Doğan, bir gencin Türkçe bilmediğini ve
kendisini savunamadığından dolayı idam cezası
verdiklerini daha sonra Dünya gazetesine verdiği mülakatında
açıklamaktadır. Dönemin İstiklal Mahkemesi Savcısı
Ahmet Süreyya 25 Temmuz 1957'de Dünya gazetesine verdiği mülakatta
vasiyetini, kişisel eşyalarını ve bir miktar
parasını kendisine teslim ettiğini, kendisinin de
İçişleri Bakanlığına ilettiğini yazmıştır.
Fakat ne Emniyet kayıtlarında ne de Jandarmanın arşivinde
Şeyh Sait'in kişisel eşyalarına ait bir belgenin
olmadığı mirasçılarına yetkililer tarafından
2009'da belirtilmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi de 23 Mart 1960'ta
Şanlıurfa'da vefat etmiştir. Urfa'daki Halil-ür Rahman
Dergâhı'na defnedilmiş, ancak 12 Temmuz 1960'ta 27 Mayıs darbesi
hükûmetinin emriyle mezarı yıktırılmış ve
açıklanmayan bir yere nakledilmiştir. Bugün sevenleri
mezarının nerede olduğunu bilmemektedirler.
Seyit Rıza Elâzığ merkezinde bulunan
Buğday Meydanı'nda idam edilmiştir. Kendisiyle birlikte idam
kararı verilen kişi sayısı 7'dir ve 15 Kasım 1937 günü
idamlar infaz edilmiştir. Rivayetlere göre naaşı Harput
Yolundaki eski bir Ermeni mezarlığına veya şu anda
Elâzığ içinde bulunan 1800 Evler olarak adlandırılan
cezaevi yanına gömülmüştür. Ama herhangi bir kesinlik bulunmamakta ve
mezarı hâlen bilinmemektedir.
Şemdinanlı Seyit Abdulkadir Efendi,
Nakşibendi Şeyhi Ubeydullah Nehri'nin oğludur. 1910
yılında Osmanlı Danıştay
Başkanlığı yapmıştır. İdam edilenler
arasında oğlu Seyit Muhammed de bulunmaktadır. 27 Mayıs
1925 yılında Şeyh Sait olayında idam edilmişler ve
yine mezarlarının yeri bilinmemektedir.
İsmi belirtilen tüm bu kişilerin mezar
yerlerinin ailelerine ve sevenlerine verilmemesi hem İslam'a ve
uluslararası sözleşmelere hem de vicdani tüm değerlere aykırıdır.
Cenevre Ek 1 Protokolünde kayıp ve ölü kişiler kısmında
söz konusu ölen kişilerin ve bu kişilerin
kalıntılarına saygı gösterilmesi, bu tür kişiler için
ayrılan mezarlık alanlarına saygı gösterilmesi, ölenlerin
kalıntılarının ve kişisel eşyalarının
yakın akrabalarının isteği üzerine iade edilmesinin
kolaylaştırılması gibi kavramlara değinilmektedir.
İslam hukukunda ise Düşmanın cesedine bile gayriinsani
davranılamaz. denilmektedir. Cesedin ortada
bırakılamayacağı ve mutlaka gömülmesi gerektiği söylenmektedir
ve en önemlisi de karşı tarafın istemesi durumunda iade edilmesi
gerektiği vurgulanmaktadır.
2.- MHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
arasında hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin
başlangıcından bu yana seyrinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/382)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kıbrıs millî davamızın
amacına ulaşması ve Kıbrıs meselesinin bu çerçevede
çözümü için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney
Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında hâlihazırda sürdürülen
müzakerelerin başlangıcından bu yana seyri hakkında Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılmasını
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygılarımızla arz
ederiz.
Oktay Vural Erkan
Akçay
İzmi r Manisa
MHP Grup Başkan Vekili MHP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
KKTC ile Kıbrıs Rum kesimi arasında
amacı Birleşik Federal Kıbrıs adı altında Türk
ve Rum devletlerini birleştirmek olan son müzakere süreci Mayıs
2015'ten bu yana devam etmektedir. Kıbrıs'ta Türk ve Rum
tarafları arasında 1968'den bu yana sayısız görüşme
yapılmıştır. 1974'te gerçekleşen Barış
Harekâtı ve 1984'te KKTC'nin kurulmasından sonra da taraflar
arasında bir çok görüşme yapılmıştır. 1974'ten
sonra yapılan bütün görüşmelerin amacı Rum tarafı için
Barış Harekâtı'nın sonucunda Kıbrıs'ın
kuzeyinde oluşan Türk devletini yok etmek olmuştur. Mayıs
2015'te başlayan ve Türk tarafında Cumhurbaşkanı Mustafa
Akıncı'nın başkanlığını
yaptığı müzakereler KKTC'nin yok oluşu sonucunu
doğuracak şekilde ilerlemektedir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Rum
kesimi arasındaki müzakereler 6 ana başlık altında
sürdürülmektedir. Bunlar sırasıyla; 1) Federal devlet 2) Mali
sorunlar 3) AB mevzuatı 4) Mülkiyet 5) Toprak paylaşımı 6)
Garantörlük haklarıdır. İlk üç başlıkta anlaşma
sağlandığı ileri sürülmektedir. 1inci başlıkta
anlaşma çerçevesi "founder state" yani kurucu devlet yerine
"constituent state" yani oluşturucu eyalet üzerine
kurulmuştur. Böylece KKTC, Birleşik Federal Kıbrıs'a
varlığını sona erdirerek ve ayrılma hakkı olmadan
katılırken, Rum kesimi Kıbrıs Cumhuriyeti'ni
dönüştürerek Federal Kıbrıs Cumhuriyeti yapacaktır. Bu iki
farklı konum, anlaşmanın temelinde iki eşit olmayan
yapının kabul edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Cumhurbaşkanı
Akıncı'nın temsil ettiği müzakere yaklaşımı
"Âdeta azınlık olmak adına devletin vazgeçmeye
dayanan" bir yaklaşımdır.
Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
adına müzakereleri sürdüren heyetin deneyimsizliği ve devletler
hukuku ve AB hukuku konusunda yeterli bilgi sahibi olmamasına dikkat
çekilmektedir. Ayrıca, Türk heyeti müzakerelerde iddiacı,
çekişmeci, müzakereci bir müzakere tekniği uygulamamakta,
teslimiyetçi şekilde hareket etmektedir. KKTC'yi temsil eden heyet
"ne kurtarırsak kârdır" anlayışıyla hareket etmektedir.
Rum faşizmi ise müzakere masasında bütün saldırganlık ve
utanmazlığıyla oturmaktadır.
Cumhurbaşkanı Sayın
Akıncı'nın müzakereleri sürdürme şekli de antidemokratik ve
şeffaf olmaktan uzaktır. Türk milleti ve Kıbrıs Türk
halkı çoğu kez müzakerelerin içeriği konusunda kimsenin Türk
milletinden ve Kıbrıs Türk halkından yapılan müzakereler
konusunda bilgi saklamaya hakkı yoktur.
Bütün bunlardan daha vahim olan, AKP
iktidarının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
varlığının arkasında güçlü bir şekilde
duramamasıdır. KKTC'nin varlığı Türkiye
Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği tam üyeliğine feda edilemez. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin toprakları küçük olabilir, nüfusu az
olabilir, ancak bu, Kıbrıs Türklüğünün büyük bir istiklal
mücadelesi verdiği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
kurulması için büyük fedakârlıklar yaptığı
gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Müzakereler sırasında büyük endişeye
neden olan bir açıklamayı da müzakerelerin 2016 senesi içinde
anlaşmayla sonuçlanacağını ifade eden
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yapmıştır.
Çavuşoğlu, son müzakere sürecinde Yunanistan'ın garantörlükten
vazgeçeceğini açıklaması üzerine 26 Kasım 2015'te
garantörlüğünün en son görüşülebilecek husus olduğunu belirterek
Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki garantörlüğünü görüşülebilir
konu hâline getirmiştir. Bu hususlar dikkate alınarak bir Meclis
araştırması açılması gereklidir.
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak ve 19
milletvekilinin, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortası primlerindeki olağandışı
artışın nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/383)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Basınımızda yer alan haberler ve
vatandaşlarımızın artarak devam eden tepkileri
doğrultusunda gündeme gelen ve büyük mağduriyete yol açan
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası
primlerindeki olağandışı artışın
nedenlerinin araştırılmasını teminen
Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Erkan Akçay (Manisa)
4) Erhan Usta (Samsun)
5) Mustafa Kalaycı (Konya)
6) Mehmet Günal (Antalya)
7) Kamil Aydın (Erzurum)
8) Baki Şimşek (Mersin)
9) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
10) Erkan Haberal (Ankara)
11) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
12) İsmail Ok (Balıkesir)
13) Mustafa Mit (Ankara)
14) Nuri Okutan (Isparta)
15) Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
16) Ümit Özdağ (Gaziantep)
17) Kadir Koçdemir (Bursa)
18) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
19) Celal Adan (İstanbul)
20) Seyfettin Yılmaz (Adana)
Gerekçe:
Motorlu bir aracın kara yollarında
işletilmesi sırasında bir kimsenin zarara uğramasına
neden olunması durumunda o aracı işletenin, üçüncü kişilere
karşı olan sorumluluğunu belli sınırlar içinde
karşılamayı amaçlayan ve kanunen zorunlu tutulan sorumluluk
sigortası türüne "zorunlu mali sorumluluk sigortası" ya da
halk arasında kısaca "trafik sigortası" denilmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası, 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanununun 91'inci maddesinde yer alan "İşletenlerin, bu
Kanunun 85inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan
sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak
üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur."
hükmüne göre, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları
karşılamak amacıyla oluşturulmuş bir zarar
sigortası türüdür.
Mezkûr kanun gereği motorsuz
taşıtlar, bisiklet, motorlu bisiklet ve işletilme hâlinde
olmayan motorlu taşıtlar dışında kara yolunda
işletilen tüm motorlu taşıtlar zorunlu mali sorumluluk
sigortası kapsamında yer almaktadır. Otomotiv ve nakliye
sektörü, sigorta şirketleri ile hususi ve ticari araç
kullanıcıları gibi çok geniş bir alanı etkileyen,
üstelik kanun tarafından zorunlu tutulan böyle bir konuda özellikle son
dönemde meydana gelen aşırı artışlar ve konuyla ilgili
mevzuattaki belirsizlikler büyük mağduriyetlere yol açmakta, bazı
durumlarda zorunlu mali sorumluluk sigorta prim bedellerinin araç bedelleriyle
yarışır hâle geldiği ve aynı araca farklı sigorta
firmaları tarafından teklif edilen fiyatlar arasında ciddi
farklılıklar bulunduğu görülmektedir. Bu durum, araç
sahiplerinin araçlarını, mevzuat açısından avantajlı
olan başkaca kişilerin üzerine tescil etmeleri veya Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortası yaptırmamaları gibi büyük hukuki ihtilaflar
doğuracak sonuçlara neden olmaktadır.
Ülkemizde 2002-2015 yılları arasında
kaza sayısının trafikteki toplam araç sayısına
oranının neredeyse sabit kalmasına rağmen, enflasyon ve
dövizdeki artışlardan arındırılmış sigorta
primlerinin katlanarak artması, bu noktadaki risklerin
hesaplanmasında sorun bulunduğunu ve bu hesaplamalardaki
özensizliğin neden olduğu maliyetlerin tüketicilere
yansıtıldığı durumunu ortaya çıkarmaktadır.
Mevzuattaki teminat tanımlarının net
olmaması, bedeni tazminat ve araç değer kaybı
hesaplamalarında standartların oluşmaması ve bu nedenle
anlaşmazlıkların yargıya taşınması sonucu
ortaya farklı mahkeme kararlarının çıkması, döviz
kurlarındaki hareketliliğin yedek parça maliyetlerine
yansıması gibi hususlar, sorunun çok yönlü
araştırılmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu gerekçelerle, Karayolları Motorlu Araçlar
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası prim bedellerindeki
olağandışı artışın nedenlerinin detaylı
ve çok yönlü olarak araştırılması gerekmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alıyorum ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, 25/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, kadına
yönelik şiddetin ortadan kaldırılıp gerekli
mekanizmaların oluşturulması yönündeki hususların tespit
edilip bu yönlü tedbir alınması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 25
Kasım 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/11/2016 Cuma günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Çağlar
Demirel
Diyarbakır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
25 Kasım 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili
Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel tarafından verilen 3234
sıra numaralı "Kadına yönelik şiddetin ortadan
kaldırılıp, gerekli mekanizmaların oluşturulması
yönündeki hususların tespit edilip bu yönlü tedbir alınması
amacıyla" Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere,
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/11/2016 Cuma günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grubu
önerisi lehinde ilk söz, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertana aittir.
Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sevgili kadınlar, çok kıymetli
halkımız, değerli arkadaşlar; bugün 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele
Günü. Erkek şiddetini, tahakkümünü, erkek egemen zihniyetin toplumsal
yaşamda yarattığı ahlaksızlığı her
alanda teşhir etmek bakımından 25 Kasım biz kadınlar
için hayati önemde bir gündür. Bu nedenle kadın özgürlük mücadelesi
yürütürken hayatını kaybeden, katledilen tüm kadınları
saygıyla, hürmetle, minnetle anıyorum tekrar.
Yıllar önce Mirabal Kardeşlere yönelik o
diktatörün hedef göstermesi sonucu işlenen vahşi saldırı ve
cinayet, o gün o diktatörün geride kalanlara verdiği bir mesajdı
ancak tam bir yıl sonrasında o diktatörün sonu gelmişti ve
Mirabal Kardeşler kadın mücadelesinin de sembolü oldular. Bugün tüm
dünyada aynı farkındalıkla kadınlar her türlü şiddete
karşı hayır diyor ve mücadele yürütüyorlar.
Değerli arkadaşlar, 25 Kasım 2016
gününde de ne yazık ki hâlâ kadın cinayetlerinden, tecavüzden,
istismardan konuşuyoruz çünkü hâlâ erkek şiddeti sonucu kadınlar
öldürülüyor. Sadece 2016 yılında 220 kadın öldürülmüş
durumda. Bir devlet için gerçekten büyük bir utançtır bu rakamlar.
Meclis araştırma önergemizde
belirttiğimiz gerekçelerle kadına yönelik şiddetle mücadeleyle
ilgili esas yükümlülük devletindir esasen. Bu teklifin de aslında iktidar
partisi tarafından getirilmesi anlamlı olurdu. Böylesi bir konuda
Meclis araştırması istemek ve gerçekten sorunlarla yüzleşip
bir aktif eylem planı oluşturmak devletin hâlâ yükümlülüğüdür.
Örneğin başka ülkeler böyle yapıyor. Bu sabah Avrupa
Parlamentosu ortak bildiri yayınlayarak artık yeter mesajı
verdi.
Ancak, Türkiyenin
kadına yönelik şiddetle mücadele karnesi ne yazık ki çok
kötüdür. Kadına yönelik erkek şiddeti devam ederken, kadınlar
bir yandan da devletin sistematik saldırılarına karşı
mücadele veriyor. Bölgede AKP iktidarı eliyle son bir yıldır
yürütülen imha politikaları nedeniyle onlarca kadın
öldürülmüştür. Toplumsal cinsiyet eşitliği esaslı yürütülen
eş başkanlık sistemine savaş açılmış ve
şu anda Demokratik Bölgeler Partili 25 belediyenin kadın eş
başkanı tutukludur. Partimize yönelik 4 Kasım 2016da
yapılan yargı darbesi sonucu Eş Başkanımız
Sayın Figen Yüksekdağla beraber 5 kadın arkadaşımız
şu an tutsak durumdadır. Buna rağmen, HDPli kadınlar
olarak bizler AKP politikalarına inat özgürlük, barış ve
demokrasi demeye devam edeceğiz. Çünkü, içinde bulunduğumuz
şiddet sarmalından çıkmak için şiddete, zulme, her türlü
ayrımcılığa karşı mücadele eden
kadınların mücadelesi yaşamsal bir rol oynamaktadır. Biz bu
sorumluluğu üstleniyoruz ve yürütüyoruz. Erkek şiddetine tapanlar, bu
şiddeti ve tecavüzü, istismarı kutsayanlar karşısında
özgür bir yaşama inanmak suçsa biz kadınlar bu suçu işlemeye
devam edeceğiz; gerekirse her gün her an her birimiz Mirabal
Kardeşler olacağız ve iktidarın uykusunu kaçırmaya
devam edeceğiz.
Sevgili kadınlar, ne yazık ki her gün
evde, sokakta, hatta bu çatı altında dahi sözlü ya da fiziksel erkek
şiddetine maruz kalıyoruz ve ne yazık ki kadınlar her gün
öldürülüyor, işkenceye uğruyor, tecavüze maruz kalıyor.
Kadın özgürlük mücadelesi, mutlaka birlikte hareket etmekten geçiyor. Bu
nedenle, şiddet mağduru kadınlar için faaliyet yürüten
sığınakların çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu
sığınaklar, her yıl erkek şiddetine maruz kalan
binlerce kadının yaşama tutunmasını
sağlamaktadır.
Değerli kadın arkadaşlarım,
geçtiğimiz günlerde çıkan kanun hükmünde kararnameyle erkek
şiddetiyle mücadele eden, bu şiddete uğrayan kadınlara
destek sunan, sığınmaevlerinin faaliyetini sürdüren tam 8
kadın örgütü gerekçesiz olarak kapatıldı. Ben dünkü
konuşmamda da biraz değinmiştim ama ne yazık ki iktidar
sıralarındaki milletvekilleri gerçekten ikiyüzlü bir şekilde O
kadın örgütleri, o dernekler hangi örgütle bağlantılı, onu
da söyle. şeklinde derhâl sataşmada bulundular. Gerçek anlamda bir
ikiyüzlülük olduğunu düşünüyorum. Çünkü, bu kadın örgütleri
sadece kadınlarla ilgili konularda, kadına yönelik şiddet
konularında fayda sağlıyor, politika üretiyor ve
yaptıkları şey, aslında Hükûmetin yapması gerekenleri
yapmadığı için olanları teşhir etmek. Hükûmetin de
öfkesi galiba bu yüzden oluyor, hemen bir kanun hükmünde kararnameyle
kapatmış oldu. Adıyaman Kadın Yaşam Derneği,
Bursa Panayır Kadın Dayanışma Derneği, Ceren
Kadın Derneği, Gökkuşağı Kadın Derneği,
Muş Kadın Çatısı Derneği, Muş Kadın
Derneği, Selis Kadın Derneği, Van Kadın Derneği
gerekçesiz kapatılan kurumlardır. Onların yürüttüğü
faaliyetleri Hükûmet yapmıyor.
Kapatılan bu kurumlar, erkek şiddetine ve
ayrımcılığa karşı çalışmalar
yapmış; birçoğu, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun
çalışmalarına destek vermiş, kadınların sosyal ve
hukuksal desteklere erişiminde paha biçilmez çalışmalar
yürütmüştür. Kamu kurumları tarafından şiddetten
uzaklaşmak isteyen kadınlara verilmeyen destekleri, kadından
yana politikaları hayata geçirmişlerdir. Örneğin, Vanda
herhangi bir kadına VAKADın yaptığı
çalışmayı sorsanız size sağladığı
faydayı anlatır ya da Adıyamanda bir kadını yolda
çevirip sorsanız, Adıyaman Kadın Yaşam Derneğinin
hangi faaliyetleri yürüttüğünü size anlatır. Anlamak için bunu
sormanız bile, yapmanız bile yeterlidir aslında. Kadın
derneklerinin faaliyetlerinin durdurulması sadece kadınların
örgütlenme hakkına bir saldırı değil, erkek
şiddetinden uzaklaşmak isteyen kadınların mücadelesine de
müdahaledir. Bu müdahale kadın kurumlarıyla dayanışma
kurmuş ve kuracak yüz binlerce kadını da tehdit etmektedir.
AKP politikaları, kadın özgürlük
mücadelesini hedef almaktadır. Yukarıda adını
saydığım kurumların kapatılması, Eş Genel
Başkanımız Sayın Yüksekdağın, belediye
başkanlarımızın, Özgür Kadın Kongresi, KJA Eş
Sözcüsü Sayın Ayla Akat Atanın, Demokratik Bölgeler Partisi Eş
Genel Başkanı Sayın Sebahat Tuncelin tutuklanması bu
politikanın bir sonucudur. Ama ile başlayan hiçbir cümlenin Kürt
kadınları nezdinde geçerliliği yoktur. Devlet OHAL bahanesiyle
ülkeyi cehenneme çevirirken en önce belediye kurumlarımızın
kapısına duvar ördü, ardından derneklerimizi kapattı. Bu
bakımdan çok net ifade edebiliriz ki erkek şiddeti tesadüf, münferit,
kaza, delilik değil, sistematiktir, politiktir.
Sevgili kadınlar, erkek şiddetini sadece
bireyler uygulamıyor. Devlet de her alanda kadınlara
saldırmaktadır. Muhalif kadınlara yönelik devlet şiddeti
devam etmektedir. Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı
Hukuki Yardım Bürosuna, son on dokuz yılda 548 kadın tecavüze
veya tacize uğradığı için başvuruda bulunmuştur.
Türkiyede kadına yönelik ayrımcı politikalar, AKP
iktidarının son dönemde izlediği politikalarla birleşerek
kadınların yaşamlarını zorlaştırmanın
ötesinde, en temel hak olan yaşam hakkını dahi sürekli bir
şekilde tehdit etmektedir.
Sevgili kadınlar,
sığınmaevlerini kapatarak ne kadına yönelik erkek
şiddeti ne taciz ne tecavüz ne de erkek egemen zihniyet son bulmaz. Bu
nedenle kadın özgürlük mücadelesi yürüten bizler, bir mücadele ve
dayanışma günü olan 25 Kasımı, bu günü açığa çıkaran
yaşanmışlıklardan, diktatörlük rejimi ve diktatör
gerçeğinden, cezaevlerinde tutulan politik mahkûm gerçeğinden, onlar
için cezaevlerini mesken edinen politik mahkûm yakınları
gerçeğinden, kadın bedeninin bir ganimet ve aynı zamanda bir
işgal ve iktidar alanı olarak görülmesinin sonucu olarak tecavüz
gerçeğinden ve etkisizleştirmek, susturmak, sindirmek, mesaj vermek
amacıyla kadın katliamı gerçeğinden bağımsız
değerlendirmiyoruz. Mirabal Kardeşlerin mücadelesini IŞİD
zihniyetine teslim etmemekte kararlıyız.
Kadına yönelik şiddet son buluncaya kadar,
toplumsal cinsiyet eşitliği, eşit temsil sağlanıncaya
kadar bizim için her gün 25 Kasımdır, mücadele günüdür.
Kadının özgürleşmesiyle toplumun dönüşeceğinin
bilincinde ve farkındayız. Bu nedenle, şiddet nereden gelirse
gelsin karşısında set olmaya hazırız.
Erkek egemen düzen eğer kadına yönelik
erkek şiddetini bitirmek istiyorsa önce cinsiyet eşitliğini
sağlamalı, yargı mekanizmasını bağımsız
kılmalı, şiddete maruz kalan kadınların
hayatlarını her bakımdan güvence altına
almalıdır.
İktidar partisi bilmelidir ki kadının
yaşama katılımı, her yanı erkek zihniyetiyle
donatılmış toplumsal yaşamda erkeklerin iktidar
alanını daraltacaktır. Bunu sağlamak için mücadele
edeceğiz. Kadınların dönüştüreceği toplumda ranta,
hileye, istismara, tacize ve tecavüze yer yoktur. İktidarın bu
alanları korumak adına kadın özgürlük hareketine
saldırdığının farkındayız ama
karşısında direneceğiz.
Kadınlara karşı şiddet ve
ayrımcılığın olmadığı,
kadınların özgür olduğu bir hayat ve
sığınaksız bir dünya için, kadın mücadelesi için
bizler, tüm kadınlar her alanda mücadele etmeye devam edeceğiz
diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde ilk söz, Aydın Milletvekili
Deniz Depboyluya aittir.
Buyurun Sayın Depboylu. (MHP
sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce
aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddetle Mücadele Günü ve maalesef, ben, konuşmama bunun çok acı
bir örneğiyle başlamak istiyorum. Bu haber daha bugün gündeme geldi,
Son dakika haberlerinde çıktı. İzninizle size
okuyacağım:
İzmirin Bornova ilçesinde evinde
fenalaştıktan sonra kaldırıldığı hastanede
hayatını kaybeden ilkokul öğrencisi 9 yaşındaki
Y.K.nin dört ay önce tacize uğradığı ortaya
çıktı. Bu küçük çocuğumuzun o gün evinde fenalaşarak
ölmesinin sebebi de çocuğun mahkemede sanığıyla
yüzleşme korkusundan olduğu ortaya çıktı.
Değerli milletvekilleri, 2016
yılındayız ve birçok sorunun üstesinden gelmiş ve yine
birçok konuda kızlarımıza, tüm çocuklarımıza -sadece
kız çocuklarımız değil erkek çocuklarımız da
şiddet mağduru- kadınlarımıza, ihtiyaç sahibi olanlara
sahip çıkabildiğimiz, güçlü bir ekonomiye sahip, siyasette adalete
dayalı, etik kurallara dayanan bir siyaset anlayışıyla
hareket eden ve ülkenin sadece mağdur sorunlarıyla değil,
eğitim, sağlık, tüm politikalarıyla sorunlarını
çözmüş bir döneme gelmiş olmamız gerekiyordu. Ama
geldiğimiz noktaya baktığımızda maalesef içimiz acıyor,
birçok konuda üzüntü duyuyoruz.
Daha da geçmişe gidelim, cumhuriyetin ilk
kurulduğu dönemi zaten hepimiz biliyoruz, çok daha önceden, Türklerin ilk
kavimlerinden itibaren kadına verilen değere bir bakalım. Daha
Göktürklerde kadınlar ile erkekler eşit statüdeydi. Kadın ve
erkek aynı eğitimlerden geçerdi; birlikte ok atmayı
öğrenir, birlikte ata binmeyi öğrenir, birlikte yönetime geçerlerdi.
Eğer o zamanki kanun niteliğindeki emirnamelerde han ve hatun
buyuruyor ki şeklinde bir ifade yoksa ve ikisi tarafından
imzalanmamışsa bu emirnameler geçerli bile kabul edilmezdi. Ve yine,
hatun büyükelçileri kabul eder, adalet için gereken kararları verme
noktasında davalara bakardı. Bugün geldiğimiz noktaya şöyle
bir bakıyoruz, istatistikler o kadar kötü ki. Nereden nereye geldik, çok
daha gelişmemiz gerekir. derken kadına yönelik, kız
çocuklarımıza yönelik şiddetle karşı karşıya
geliyoruz.
Daha düne kadar malum önergenin geçmemesi, kabul
edilmemesi konusunda hep birlikte muhalefet olarak mücadele veriyorduk. Böyle
bir önergenin gündeme gelmesi bile içimizi acıttı. Kız
çocuklarımızın erken yaşta tacizcileriyle evlendirilmesi
veya anne babasının kararıyla evliliğe itilmesi, bugün
bizim üzerinde günlerce tartıştığımız bir konu
olabiliyor. Bu noktaya gelmiş olmamız bizi oldukça üzüyor.
Kadının yerine
baktığımızda maalesef
Türkiye Büyük Millet Meclisine
bakıyoruz, 26ncı Dönem, 550 milletvekili var, 81i kadın. Bu
oran yüzde 14,73 ve yine, Kabineye dönüp bakıyoruz, çok üzücü; sadece bir
tek kadın bakanımız var, o da, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı. Herhâlde bir erkek milletvekiline vermeyi, hani Artık bu
kadar da yapmayalım. dediler ki bir kadın milletvekilimize vermeyi
layık görmüşler ama biz Kabinede de hiç olmazsa yüzde 30u yakalamayı
beklerdik.
30 Mart 2014 seçimlerinde 81 ilde, 919 ilçede 18.067
köyde ve 30.050 mahallede seçim yapıldı. Bir şöyle
bakıyoruz, toplam 37 kadın belediye başkanı seçildi ve yine
bunların 3ü büyükşehir, 1i il, 33ü de ilçede görev aldı.
Yapılan istatistiklere bakıyoruz, yüzde 20,9
normalde yerel yönetimlerdeki kadın oranı. Avrupaya bakıyoruz,
Avrupada yüzde 23,9, Latin Amerikada yüzde 26,1 -toplam 9 ülke- Türkiyede
yüzde 3,7. Bizim geldiğimiz nokta bu olmamalıydı.
Yine, istihdam konusuna bakıyoruz -TÜİKin
verileri bunlar- yüzde 26,7. Kadınlarımız istihdam
dışı neredeyse. Eğitim Reformu Girişimi Raporuna
bakıyoruz, kız çocuklarımızın yüzde 40ı ilkokul
ve ortaokul terk. Bu ne demek? Yüzde 40ı yani 10 çocuğumuzdan 4ü
okuyamıyor, eğitimini yarıda bırakıyor; 6sı da,
işte, gidebildiği kadar ileriye gidiyor, yüzde 40ı hem meslek
sahibi olmaktan hem de istihdam sahibi olmaktan men edilmiş oluyor. Millî
Eğitim Bakanlığının raporuna göre 36.401 kız
çocuğu ortaokuldan sonra okulunu terk ediyor. Millî Eğitim
Bakanlığı bazı veriler veriyor, biz soruyoruz: Ne kadar
okullaşabildik? Kız çocuklarımızın durumu nedir?
Evet, okullaşma oranı çok güzel veriliyor, deniyor ki AKP Hükûmeti
tarafından: Biz başlamadan önce bu kadardı, biz geldik bu kadar
okullaşma oranı oldu. Çok güzel, yani başardığınız
her şeyin eğer milletimize, vatanımıza faydası varsa
bize de mutluluk verir. Ancak, bu çocukların sadece okullaşması
yeterli değil ki. Ne kadarı eğitimine devam edebiliyor? 200
binin üzerinde çocuk eğitimi terk etmiş. Bu çocukların cinsiyet
oranı nedir? Bu çocukların akıbeti nedir? Bu çocuklar
evlendirildi mi, işçi olarak mı
çalıştırılıyor, sokaktalar mı? Bütün bunları
bilmemiz gerekiyor. Sadece yaptıklarımızla övünmek,
yapmadıklarımızın üstünü kapatmak doğru değildir.
Kadın cinayetlerine bakıyoruz: 2010dan bu
yana 0-12 yaş arası 46 adet, 13-18 yaş arası 114 adet,
19-25 arası 318 adet, 26-40 yaş arası 651 kadın -adet de
demek istemiyorum yani, bu şekilde istatistik verilmiş ama- toplamda
1.587 kadınımız hayatını kaybetmiş. Bu, 2010dan
2016ya kadar size rakamları tek tek verebilirim ama zaten siz
bunları isterseniz istatistiklerde açar çok rahat bulursunuz. Vaktimi de
bunları tek tek okuyarak geçirmek istemiyorum ama şunu bilesiniz ki:
Eğer bu erken evlilikler olursa kız çocuklarımızın
hayatını kaybetme ihtimali daha yüksek. Çünkü, bu 15-24 yaş
grubundaki kadınlar, en yaşlı grup olan 45-49
yaşlarındaki kadınların yaklaşık üç katı
düzeyinde fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Yani,
yaş küçük olduğu zaman kendilerini koruma şansı da kalmıyor.
Yine, iş yerinde şiddet de içler
acısı. Kadınlarımız iş yerinde de şiddete
uğruyor, mobbinge uğruyor, cinsel tacize uğruyor ve ne
yazık ki birçoğu bunların hesabını soramıyor.
Çünkü sosyal baskıdan, ahlaki değerlerin karşısında
kendi itibarını kaybetmekten korkuyor, bunların mücadelesini
bile vermekten mahrum kalıyor.
Ne yazık ki kadına yönelik şiddete
karşı tek ve kapsayıcı yasa da yok, maalesef yok.
Kadınlarımızı yeterince şiddete karşı
koruyamıyoruz. Peki, neden böyle oluyor? Ben size söyleyeyim. Birincisi:
Kadın üstünden siyaset yapmaktan vazgeçilmesi gerekiyor değerli
milletvekilleri. Kadının ne giyeceği, kadının
nasıl gülmesi gerektiği, hamileyken nasıl dolaşması
gerektiği, nasıl doğurması gerektiği, kaç çocuk
doğurması gerektiği; bunlar siyasetin malzemesi olamaz.
Liderlerin söylemlerine çok dikkat etmesi gerekiyor, neden biliyor musunuz?
Çünkü -şöyle bir baktığımızda- hani övünüyorsunuz ya
sayın, değerli AKP milletvekilleri: Biz, işte milletin yüzde 50
oyunu aldık. O zaman, siz o oy aldığınız
kısmın davranışlarıyla ilgili sorumluluk duymanız
gerekiyor çünkü liderlerin söylemi o insanlarda belli konularda
cesaretlendirme, belli yanlış davranışları uygulamada
meşruiyet kazandırıyor.
Yine, kadınlarımızın
sorunlarının, depresyonun ne kadar çok üstü olduğunu da
biliyoruz ama ben -zamanım da bitmek üzere- size Mustafa Kemal Atatürkün
sözünü hatırlatmak istiyorum, diyor ki: Bir toplum, bir millet erkek ve
kadın denilen 2 cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun
yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça
diğer kısmı göklere yükselebilsin? Biz, bugün,
kadınlarımızın hâlâ uğradığı
şiddeti gündeme getirip, hâlâ onların erken yaşta evlendirilmesine
onay sağlayacak kanunlar üzerinde mücadele vermek zorunda kalıyorsak
Atamızın, eminim, kemikleri sızlıyordur, ruhu da rahat
değildir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Depboylu.
Önerinin lehinde ikinci söz, İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemire aittir.
Buyurun Sayın Özdemir. (CHP
sıralarından alkışlar)
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Halkların Demokratik Partisinin, kadına
yönelik her türlü şiddet konulu verdikleri grup önerisi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kadına yönelik
şiddeti sadece fiziksel şiddet, öldürme, yakma gibi bu tür benzeri
özellikler üzerinden değil, toplumsal bir baskı, kontrol etme,
kontrol edilmesi gereken bir durum olarak görmekten ziyade toplumun
tamamını kapsayan bir tahakkümden, bir eril tahakkümünden söz etmek
gerekmektedir. Şiddetin bu boyutunu ortaya çıkarmadan yapılacak
tüm analizler eksik kalacak ve çözüm arayışları boşa
çıkacaktır. Örneğin, eğitim sistemi üzerinden
başlayacak olursak, TÜİK verilerine göre, Türkiyede 2014
yılında 25 ve daha yukarı yaşta olan ve okuma yazma
bilmeyen erkeklerde yüzde 2yken, bu oran kadınlarda yüzde 9dur. Az önce
sayın hatip, Sayın Depboylunun ayrıntılı olarak
paylaştığı eğitim verilerinde kadının yerini
gördükten sonra, bu gerçekliğin neticesinde erken yaş evliliklerde
artış devam etmektedir. TÜİKin sağlıklı ve
kapsayıcı olmayan verilerine rağmen, özellikle doğu
bölgelerimiz başta olmak üzere, yüksek olan bu oran ifade edilmektedir. Bu
nedenle, kadına yönelik şiddetle mücadele için erken yaşta
evlilik sorununun öncelikli olarak mutlaka ele alınması
gerekmektedir.
Evet, değerli milletvekilleri, eğitim
sistemimizdeki bu sonuçlar kadının istihdamına doğrudan
yansımaktadır. Kadınlara yönelik şiddetin bir başka
boyutu, istihdam piyasasındaki kadın-erkek oranıdır.
TÜİK verilerine göre, Türkiyede 15 yaş ve daha yukarı
yaştaki nüfus içerisindeki kadın istihdamı maalesef yüzde 30u
aşamamaktadır, kayda değer bir artış
sağlayamıyoruz. Son çıkardığımız yasalar da
bu soruna çözüm üretme noktasında eksik kaldı yani esnek
çalışma saatleriyle kadının iş yaşamındaki
konumunu ve istihdamına katkı sağlayacak bir
tartışmayı bile sağlıklı şekilde
yapamadık, muhalefetin eleştiri ve katkıları dikkate
alınmadı. Kadını iş yaşamına daha fazla
dâhil edecek bir yasal düzenleme olduğuna inanmıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Dünya Ekonomik
Forumunun ekonomi, eğitim, sağlık ve siyaset alanında
kadınların durumunu değerlendiren Cinsiyet Eşitsizliği
Endeksinde sürekli geriliyoruz. Yine, bu forum tarafından yayınlanan
144 ülkenin değerlendirildiği ve kasım ayında daha yeni
yayımlanan Türkiye Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre Cinsiyet
Eşitsizliği Endeksinde Türkiye 130uncu sırada yer aldı ve
açıklanan raporda gerilemektedir. Yine, Economist dergisinin 2016 Cam
Tavan Endeksi, kadınların yükseköğretime
katılımı, iş gücüne katılımı, çocuk
bakım masrafları, izin ve yasal hakları, üst ve orta düzey
yöneticilik, Parlamentoda kadın temsili ve kadın-erkek ücret
farkı gibi çeşitli verileri bir araya getirdi. Türkiye, toplam 29
OECD ülkesi içerisinde, belirttiğim bu göstergelerin yer
aldığı endekste sondan 2nci sıradadır.
Evet değerli
milletvekilleri, kadınlar için eğitim, istihdam ve
eşitsizlikteki bu dezavantajlı tablo ve bu somut verilerin yanında,
kadınların asıl yüz yüze kaldığı en temel
sorunların başında kadına yönelik fiziksel şiddetteki
artış oranı gelmektedir. Bu tablonun bu boyuta gelmiş
olmasında on dört yıllık AKP hükûmetlerinin
politikalarının önemli yeri vardır. Şöyle ki: Ülkemizde
ekonomik darboğaz, borç sarmalı, işsizlik ve beraberindeki
sosyal dışlanma, mutsuzluk, huzursuzluk ve güvensizlik ortamı
ile karşı karşıya kaldığımız toplumsal
şiddet sarmalı, tahammülsüzlük ve kutuplaşma, beraberinde
maalesef topyekûn şiddetin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının kadına yönelik aile içi şiddet
araştırması sonuçlarına göre, ülke genelinde
yaşamının herhangi bir döneminde eşinden veya birlikte
yaşadığı kişiden fiziksel şiddete maruz kalan
kadın nüfus oranı yüzde 36 gibi yüksek bir orandadır. Başka
bir deyişle, AKP hükûmetleri döneminde kadına yönelik şiddet
yüzde 1.400 oranında artış göstermiştir. Yine, kadına
yönelik şiddetin bir diğer göstergesi olan intihar vakalarındaki
artıştır. Yine, TÜİK verilerine göre, 13-19 yaş
grubundaki genç kızlardaki intihar artış hızı
artış göstermektedir.
Değerli milletvekilleri,
AKP hükûmetlerinin iktidarda olduğu on dört yılda çözemediği ve
hatta artış yaşadığı ve her gün en az 1
kadın cinayetiyle karşı karşıyayız. Sadece içinde
bulunduğumuz yılda bile en az 249 kadın, erkekler
tarafından vahşice öldürülmüştür ve içinde bulunduğumuz
kasım ayı daha bitmeden 19 kadın cinayeti işlendi.
Evet, iktidarınız
döneminde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun ve tüm
siyasi partilerden üyelerin büyük katkısıyla kadına yönelik
şiddet konusunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ve
Türkiyenin Mart 2012 tarihinde ilk imzacısı olduğu kadına
yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye
ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ülkemiz için büyük bir
kazanımdır ancak ulusal ve uluslararası verilerin, endekslerin
ortaya koyduğu tabloya göre, 2012de imzaladığımız bu
sözleşmeye rağmen, kadına yönelik şiddette anlamlı bir
iyileşme olmadığı gibi bir artış söz konusudur.
Bu sözleşmeyi imzaladık, evet ama sözleşmenin adalet
sistemimizle uyumlaştırılmasıyla ilgili somut
çalışmalar maalesef yapılamamıştır.
Yine, sözleşme
gereği, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitim
müfredatımızda yer almamış ve bu alanda gerekli toplumsal
bilinç ve farkındalık da maalesef
yaratılamamıştır. Sivil toplum
kuruluşlarının özellikle şiddet ve cinsel istismar
davalarında müdahil olmalarının önü
açılamamıştır ve buna karşın AKP hükûmetleri,
birçok alanda olduğu gibi, kadın cinayetlerini durdurmak için ortak mücadeleye
yanaşmamışlardır, sadece kendi politikalarının
doğru olduğu baskısı ve inadıyla bu mücadeleyi
zayıflatmışlardır. Gerek gerekli yasal düzenlemelerin
çıkarılması gerekse mağdurlarla dayanışma
konusunda bizlerin önerilerini sadece dinliyorsunuz ama karar alma süreçlerinde
maalesef değerlendirmiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
daha geçtiğimiz hafta bir gece yarısı, cinsel istismarın
kurumsallaştırılması için getirdiğiniz yasal
düzenlemeye, sadece biz değil, yurttaşlarımızın ve sivil
toplum kuruluşlarının çok önemli bir kesimi de bu yönetim
anlayışınıza karşı çıktı.
Kadınların bu politikanıza karşı güçlü duruşu,
farklılıklara karşı birlikteliği, ortak mücadelesi ve
siyaset üstü ortaya koyduğu girişimler karşısında
başta iktidar partisi olmak üzere siyaset kurumunun önemli dersler
çıkarması gerektiğine, içinde bulunduğumuz hafta bir kez
daha şahit olduk.
Sizin, on dört
yıldır yasama faaliyetlerinizde bu çoğunlukçu ve inatçı
anlayışınız yüzünden gerekli yasal koruyucu önlemler
alınamamaktır. Bu nedenle, kadınlar başta eşleri
tarafından şiddete uğramakta, hatta öldürülmeyle karşı
karşıya bırakılmaktadır ve kamusal alanlarda erkekler
tarafından telafisi mümkün olmayan şiddete maruz kalmakta ve
maalesef, öğrencilerimiz, çocuklarımız cinsel tacize ve cinsel istismara
uğramaktadırlar.
Güçlü ve kalıcı yasalar çıkarmak için
ilgili tüm paydaşların görüşünün alınması ve bu
görüşlerin karar alma süreçlerine dâhil edilmesiyle bizler ancak toplumun
tüm kesimleri arasındaki ve tabii, kadına karşı her türlü
şiddet, çocukların cinsel istismarı gibi çok hassas
sorunları çözebiliriz.
Değerli milletvekilleri, bizler, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele
Günü nedeniyle değil, her gün, her saat sivil toplum kuruluşları
ve kadın örgütleri temsilcileriyle birlikte bugüne kadar olduğu gibi
ve bundan sonra da şiddetin ve cinayetlerin önlenmesi, hatta tamamen
sonlanması için mücadele edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde olmak üzere ikinci ve son
konuşmacı Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç.
Buyurun Sayın Yavuz
Gözgeç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunmaktayım.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
tarafından 1999 yılında 25 Kasım günü toplumda
farkındalık yaratmak amacıyla Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan edilmişti.
Kadına yönelik şiddet sadece ülkemizin
değil, tüm dünyanın sorunudur, hem gelişmiş hem de
gelişmekte olan ülkelerde görülen ortak, toplumsal bir sorundur.
Yapılan bir araştırmaya göre, 15 yaşından itibaren
mevcut, eski partneri veya diğer erkekler tarafından en çok
şiddete maruz kalan kadınların oranı Danimarkada yüzde 52,
Finlandiyada yüzde 47, İsveçte yüzde 46dır. Bu da bize
göstermektedir ki toplumsal cinsiyet eşitliği indekslerinde
başı çeken ülkelerde dahi kadına yönelik şiddetin bir sorun
olmaktan çıktığını söylemek mümkün değildir. Amerikada
her on beş saniyede 1 kadın eşi ya da erkek arkadaşı
tarafından dövülmekte ya da tecavüz edilmekte, İngilterede haftada
yaklaşık 2 kadın eşi veya erkek arkadaşı
tarafından öldürülmekte, Bangladeşte tüm cinayetlerin maktullerinin
yarısını eşi tarafından öldürülen kadınlar
oluşturmaktadır. Dünyanın dört bir tarafında görülen bu
şiddet olgusuna elbette duyarsız kalmamız mümkün değildir
ve duyarsız kalınmamıştır. 2009 yılında
Meclisimizde kurulan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
kadına yönelik şiddetin önlenmesinde mevzuattaki ve uygulamadaki
noksanlıkların tespitine ilişkin bir alt komisyon
oluşturarak bu konu hakkında uzman kişiler dinlenmiş ve
yerinde incelemeler yapılarak çözüm önerileri getirilmiştir. AK
PARTİ iktidarıyla bu sorun sosyal, kültürel, ailevi, bireysel,
ekonomik, tüm boyutlarıyla ele alınmış, kadına
karşı şiddeti önlemeye yönelik reform niteliğinde önemli
adımlar atılmıştır. Ülkemiz kadına yönelik şiddet
ve aile içi şiddetin önlenmesiyle bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa
Konseyi Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesini ilk imzalayan ülkeler
arasında yer almıştır. İmzalamakla
kalınmamış, hemen ardından gereği yerine getirilmek
üzere, kadını, aile bireylerini fiziksel, cinsel, psikolojik ve
ekonomik şiddetten korumaya yönelik 6284 sayılı Ailenin
Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair
Kanun hayata geçirilmiştir. Bu kanunla koruyucu ve önleyici tedbirler
getirilmiş, şiddet olayının önlenmesinde etki analizleri
yapılmış ve uygulamadaki sorunlar tespit edilmiştir. Yine,
yasa kapsamında, 49 ilde şiddet önleme ve izleme merkezleri kurularak
Alo 183 çağrı hattı 7/24 hizmet vermektedir.
Kadına yönelik şiddetle daha etkin
mücadele edilebilmesi için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı
arasında imzalanan protokolle failin ve mağdurun birlikte takip
edildiği elektronik kelepçe pilot uygulaması Ankara ve İzmirde
uygulanmaktadır. Bu kanunla koruyucu ve önleyici tedbirler getirilirken
ayrıca kadınların ve erkeklerin de psikolojik destek alması
yönünde ŞÖNİMler hizmet vermektedir. Türk Ceza Kanunumuzda da
cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddetin
önlenmesiyle ilgili ağır cezalar getirilmiştir. Töre saikiyle
ifadesi eklenerek töre cinayetleri faillerinin en yüksek cezayla
cezalandırılması sağlanmıştır.
Elbette ki kanunla düzenlemeler tek başına
yeterli değildir. Bu konuda bilinçlendirme
çalışmalarının yapılması için polis,
sağlık görevlisi, kamu personeli, fakülte öğrencileri, medya
çalışanı, değişik meslek gruplarına eğitim
ve seminerler verilmiştir ve bu konudaki çalışmalar devam
etmektedir. Yapılan düzenlemeler ve çalışmalar göstermektedir ki
bu konuya hiçbir zaman duyarsız kalmamız mümkün
olmamıştır. Şiddetin önlenmesinde hem Hükûmet hem muhalefet,
sivil toplum kuruluşları, bireyler, hepimizin sorumluluğu ve
görevleri olduğuna inanıyorum. Özellikle, terör, sadece kadına
değil, çoluk çocuk, kadın-erkek demeden tüm toplumu, insanın en
kutsal hakkı olan yaşama hakkını hedef alan kapsamlı
bir şiddet hareketidir. Kadın-çocuk demeden insanları katleden,
yerlerinden, yurtlarından eden, kız çocuklarını dağa
kaçıran, istismar eden, terörist olmaya mahkûm eden, canlı bomba
olarak kullanan tüm terör örgütleriyle, bu şiddet hareketiyle hep birlikte
mücadele etmek zorundayız. Kapsamlı şiddet hareketiyle mücadelede
duyarsız kalanlar, terör örgütüyle arasına mesafe koyamayanlar, hatta
âdeta propagandasını yapıp destek olanlar, terör örgütüne terör
örgütü dahi diyemeyenler, şiddet sorununun, maalesef, en önemli aktörü
konumundadırlar. Bizlerde yaratılanı severiz Yaradandan ötürü
anlayışı vardır çünkü biz böyle köklü bir medeniyetin
çocuklarıyız. Tüm yaratılanlara; kadın, erkek, çocuk, tüm
insanlara, hatta eşyaya dahi şefkat ve saygıyla davranılması
gerektiği inancındayız. Şiddet dili yerine merhamet, sevgi
dilinin hâkim olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı.
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.52
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylanması sırasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Öneriyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, süt üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/229) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 25 Kasım 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
25/11/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 25/11/2016 Cuma günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Levent
Gök
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan süt üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilen (10/229) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun
25/11/2016 Cuma günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Edirne Milletvekili
Okan Gaytancıoğluna aittir.
Buyurun
Sayın Gaytancıoğlu.
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; süt üreticilerinin sorunları konulu Cumhuriyet Halk Partisi
Grubumuzun önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım.
Yıl, 1987. Avrupada başlayan Amerikada
devam eden bir hastalık var, adı deli dana
hastalığı. Bütün dünyayı kasıp kavuruyor, özellikle
büyükbaş hayvanlarda ciddi sıkıntılar yaratıyor ve
ülkeler önlemler alıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti de o yıllarda
gerçekten güzel bir önlem alıyor ve yurt dışından
ithalatı -kırmızı et, canlı hayvan, ne olursa olsun-
yasaklıyor ve diyor ki: Kendi materyalimi kendim üreteceğim, iç
kaynaklardan bunu sağlamayı planlıyorum. Bu amaçla da
damızlık birlikleri kuruluyor. Tarım Bakanlığı
himayesinde kurulan damızlık birlikleri Türkiye'nin her yerinde güzel
çalışmalar yapıyorlar ve yerli damızlığımızı
ithal bir ırk olan Holstein ırklarla -yani şu gördüğünüz
siyah beyaz renkli hayvanlarla- karşılıyoruz. Tabii, biraz sonra
bunun sütüne gireceğiz.
Bu şekilde, Türkiyeye uyum sağlayan bu
ırklar hem süt üretiminde hem de et üretiminde bize yardımcı
oluyorlar ve istikrarlı bir şekilde üretimimiz artıyor. Sonra,
dünyada bazı gelişmeler oluyor. Olan gelişmeler şunlar:
Dünya Ticaret Örgütü kuruluyor ve Niye ithalat yapmıyorsunuz? diye
baskılar başlıyor. Biz de çok yüksek bir gümrük vergisiyle,
yüzde 250 gümrük vergisiyle kendimizi koruyoruz. 2008 yılına kadar 1
kilogram bile et ithalatı yapmıyoruz, 1 tane bile hayvan
ithalatı yapmıyoruz; sadece damızlık hayvan ithalatına
izin veriyoruz, yerli ırklarla bunu melezliyoruz. Gayet güzel,
başarılı bir politika uygulanıyor. Süt üretimimiz 10 milyon
tonlardan 18 milyon tonlara çıkıyor. Bu hayvanlar, aynı zamanda
et hayvanı da olduğu için bir şekilde et üretimine de destek
veriyorlar. Yalnız ne olduysa o yıldan sonra oluyor, 2008
yılından sonra istikrar bozuluyor. Niye? Et ve süt arasında bir
dengesizlik çünkü Tarım Bakanlığı ne kadar bilinçli bir
politika güderse gütsün, ne et dengesini ne süt dengesini tutturamıyor; et
ırklarını geliştiremediği için ciddi bir
sıkıntı başlıyor, et fiyatları yükseldiği
için bu sefer süt hayvanları kesilmeye başlıyor; kesildikten
sonra, 2009 yılında ciddi bir et kriziyle et fiyatları
yükseliyor ve Türkiye, maalesef 500 milyon dolarlık hayvan ithalatı
yaparak, et ithalatı yaparak ithalata bağımlı bir hâle
geliyor.
Şimdi, buraya kadar
güzel. Peki, Süt Endüstrisi Kurumu vardı, Et ve Balık Kurumu
vardı; bunları ne yaptık? Bunları, arazilerinin değeri
yüzünden, binalarının değeri yüzünden sattık,
özelleştirdik. Mantık da şuydu: Devlet süt mü satar, devlet et
mi satar? Evet, yeri geldiğinde devlet süt de satar, devlet et de satar;
Cumhuriyet Halk Partisinin mantığı budur.
Şimdi, bu dengeyi koruyamadılar ve
ithalata bağımlı hâle geldiler. 2010 yılından 2016
Eylülüne kadar -rakamlar var elimde- tam 8,2 milyar liralık hayvan
ithalatı yapmışız. En son dün, bakın, dün Tarım
Bakanlığı bütçesini görüşürken 500 bin tane hayvanın
girişine hem de 31/12ye kadar izin veriyoruz. Bu ne biçim bir politika?
Kendi paramızı başka ülkelerin çiftçilerine, besicilerine
veriyoruz, hayvan yetiştiricilerine veriyoruz, kendi çiftçimiz
geldiği zaman ona hiçbir şey vermiyoruz; yazık günah!
Şimdi, dişi hayvanlar kesildiği zaman
ne oluyor biliyor musunuz? Onun sütünden de, ilerideki yavrularında da
mahrum kalıyoruz, bilinçli bir politika olmuyor arkadaşlar. Benim
burada bu önergeme gerçekten destek istiyorum. Neden? Süt fiyatı 1 lira 7
kuruş. Şimdi, az önce arkadaşımla görüştüm, benden
sonra konuşacak arkadaşımla, Çok güzel, bizde 1 lira 3
kuruş. diyor. Denizliye, İzmire soruyoruz, Bizde 95 kuruş.
Peki, Tarım Bakanı ne demişti? 1 lira 15 kuruşta sabit
tutacağım. Yok böyle bir şey. Demek ki piyasaları
dengeleyemiyorsunuz.
Bakın, ben aynı zamanda bir bilim
adamıyım, araştırma yaptım, bu inek günde tam 23
liralık masraf yapıyor. Yani yem miktarı, veteriner
masraflarıyla birlikte 23 lira masrafı var ama bize 21,5 liralık
getiri sağlıyor. Yani şu anda süt üreticileri zararda. 1 litre
süt satıyor çiftçi, 1 kilogram yem alıyor; böyle bir hesap
dünyanın hiçbir yerinde olmaz. Bunun mantıklı politikası
şudur: 2 litre süt satarsınız, karşılığında
6-7 kilogram yem alırsınız yani 1e 2,5tur; 1e 3tür ama
şu anda 1e 1; yazıktır, günahtır! Sonra ne oluyor? Et
hayvanları tekrar kesime gidiyor. Niye? Çünkü süt hayvanı olarak
beslediğinizde zarar ediyor işletme sahipleri, hem köyden kente göç
ediyorlar hem de paramız boşa gidiyor.
Bakın, 2010 yılından 2016 Eylülüne
kadar tam 1 milyon 873 bin büyükbaş hayvan ithalatı
yapmışız, 2 milyon 207 bin de küçükbaş hayvan ithalatı
yapmışız. Yani şu mantık: Eğer bu
hayvanları ithal etmeseydik biz Kurban Bayramı yapamazdık. Yani
danaya giremezdiniz, yani koç kesemezdiniz. Yazık günah değil mi?
Neden biz kendi hayvanımızı kendimiz üretmiyoruz? Peki, bu
ithalatın karşılığında kıyma fiyatı
düşmüş mü? Hayır. 2010un başında kıyma
fiyatı 18 liraymış, şimdi 40 lira. Yani niye ithalat
yapıyorsunuz? Ha, o çok basit, yandaşları korumak için. Sözüm
ona Et ve Süt Kurumuna, damızlık birliklerine, kırmızı
et birliklerine izin veriyorsunuz ama ithalatı firmalar yapıyor ve
onların da çoğu yandaş firmalar.
Tarım Bakanlığı bu arada ne
diyor bize? Tarım Bakanlığı diyor ki: Ben büyükbaş hayvan
işletmelerinin sayısını çoğalttım, eskiden, ben
iktidarda değilken 50 baş hayvan üzeri tam 4.300 işletme
vardı, şimdi 31.450 işletme var yani işletmeler büyüdü. E,
peki, köyden kente göç ne oldu? Bu insanlar ne yiyorlar, ne içiyorlar?
Kırsal boşaldı, bunun bir katkısı oldu mu? Hayır.
Peki, biz bu işletmeleri büyütmek için ne yaptık? Sıfır
faizli kredi verdik. 2010 yılından 2015 yılına kadar 9,3
milyar verdik -arkadaşlar, hepimizin vergilerinden kesiliyor bu, alın
terinin karşılığını alamayan üreticinin cebinden
çıkıyor- karşılığında kıyma fiyatı
düşmedi.
Bakın, vergiler nereye gidiyor?
Bu da başka bir fotoğraf. Bu bir
hayvancılık işletmesi. Bunun içinde bin tane hayvan vardı,
şimdi nerede? Yok. Çünkü ne yok? Yanında mera yok. Yem pahalı.
Meraya dayalı bir hayvancılık yapmazsanız, tamamen fabrika
yemine dayalı bir hayvancılık yaparsanız, zarar edersiniz.
Yani bu işi oturalım, mantıklı bir şekilde çözelim.
Madem yerli üreticiyi korumak istiyoruz, çiftçinin alın terinin
karşılığını vermek istiyoruz, hep beraber
çözelim. Bunun mantığı budur.
Süt fiyatını yukarı çıkarmak
zorundayız. Tamam, sanayiciyi de koruyalım ama siz sanayiciyi
koruyalım diye ton başına sanayiciye 4.500 lira süt tozu
desteği veriyorsunuz, üreticiye gelince 9 kuruşluk primi 6
kuruşa düşürüyorsunuz. Tam tersini yapmanız gerekmez mi? Evet,
tam tersini yapmanız gerekir.
Peki, Avrupa Birliği ülkelerinde -hani,
bugünlerde girelim mi çıkalım mı tartışmaları
yapıyoruz, bizi istemiyorlar- et fiyatı 3 euro, 4 euro, bilemediniz 5
euro; bizde 12-13 euro yani neredeyse 3 katı fark var. Yani bu
şekilde hayvancılık politikasını yürütemeyiz,
çiftçimizi borç, faiz, ipotek baskısı altından
kurtaramayız. Yani istikrarlı bir et, süt politikası izlemek
zorundayız.
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bunun böyle
olmayacağını tekrar söylemek istiyorum. Coğrafyası
tarıma elverişli olan Anadolu ve Trakyada, biz üreten bir Türkiye'yi
hep birlikte kuracağız. Üreten ama hakça bölüşen bir ülkeyi
istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) Hepinize
teşekkür ediyorum.
Önergemize de destek istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde ilk söz, Ankara Milletvekili
Erkan Haberala aittir.
Buyurun Sayın Haberal. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN HABERAL (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'deki süt fiyatları ve süt
üreticilerinin sorunları hakkında verilen önerge için söz
almış bulunmaktayım.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'de süt
problemini, süt fiyatları dolayısıyla üreticilerin problemlerini
sadece süt tarafından bakarak değerlendirmenin çok doğru
olmayacağı kanaatindeyim. Türkiyede süt, aynı zamanda
tarıma bağlıdır; Türkiyede süt, aynı zamanda
hayvancılığa bağlıdır; Türkiyede süt, aynı
zamanda bölgesel coğrafi koşullara bağlıdır; aynı
zamanda, bir de eğitime bağlıdır. Bu işin bir de
eğitim tarafı vardır.
Türkiyede bir genelleme yaparsak süt ve süt
ürünleri sanayisi vardır, üreticiler vardır, köylüler vardır,
köylü üreticiler vardır, büyük çiftlik olarak üreticiler vardır, aile
işletmeleri olarak üreticiler vardır, mevsimlik çalışan
mandıralar vardır, çok büyük sanayi işletmeleri vardır.
Türkiyede bugün en büyük sıkıntı, süt işletmelerinin büyük
sanayilerinin Ege ve Marmara bölgelerinde toplanması, diğer
bölgelerde fiyatların daha ucuzlaması, sanayinin daha az olması,
süt ve süt ürünlerinin yeterince rantabl kullanılmamasından
kaynaklanmaktadır. Bölgesel farklılıklar özellikle Doğu
Anadolu Bölgesinde çok ciddi, belirgin olarak ortaya
çıkmıştır. Doğu Anadolu Bölgesindeki üreticiler çok
zor durumdadır. Süt üreticileri devlete fazlasıyla borçlanmaktadır,
borçludur ve ne yapacaklarını bilmedikleri bir âcizlik içindedirler.
Türkiyede çiğ sütün kullanım
alanları nerelerdir? Türkiyede çiğ sütün yüzde 27si modern
fabrikalarda, yüzde 33ü mandıralarda, yüzde 20si işletmelerde
tüketilmektedir, sokak satıcıları da geri kalan yüzde 20yi
sokaklarda satmaktadırlar. Türkiyede sütün şu anda ortalama
fiyatı bölgesel olarak farklılık göstermektedir. Doğu
Anadolu Bölgesinde 1,08 lirayken Denizlide 90 kuruş, Ankarada 1,3 lira,
Marmara Bölgesinde 1,4 lira ile 1,5 lira arasında farklılık
göstermektedir.
Türkiyede süt sektörünün sorunlarını
konuşurken sanayici ile üretici arasında ciddi bir
farklılık yaratmak durumundayız. Her ikisini birbirinden
ayırt etmemiz mümkün değil. Türkiyede süt sektörünün sorunlarında
temel, parçalı yapı önemlidir, kalite düşüklüğü önemlidir,
yüksek maliyet önemlidir, verim düşüklüğü önemlidir; kayıt
dışılık, bilgi eksikliği, sağlık,
desteklemeler ve örgütlenme çok ciddi problem teşkil etmektedir. Bunun
yanında, işin bir de üretici tarafından olan kısmı
vardır, sanayici tarafından olan kısmı. Üretici,
devamlı sanayiden şikâyet etmektedir. Sebebi, çiğ süt
fiyatlarını özellikle son bir buçuk yıldır hep aynı
fiyatta tutup sanayide ürettikleri ürünün fiyatlarını
artırmasından dolayıdır. Bundan dolayı sanayiciyi
suçlayabilir miyiz? Hayır. Niye? Ülkemizdeki girdi maliyetleri
artmıştır, asgari ücret artmıştır, elektrik
fiyatları artmıştır ama süt üreticisi bundan mağdur olmuştur.
Yapılması gereken şey: Süt üreticisinin çok daha ciddi bir şekilde
desteklenmesi, devlet tarafından teşviklerin
artırılması gerekmektedir.
Türkiyede süt sektörünün sorunları dedim;
parçalı yapı ve kalite düşüklüğü. Türkiyenin parçalı
yapısı diye bahsettiğim konuda en temel özellik, bölgesel
kriterlerin farklılık göstermesidir. Özellikle Doğu Anadolu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, kısmen de Karadeniz Bölgesinde
kış mevsiminin uzunluğu süt verimini oldukça azaltmaktadır.
Bugün özellikle küçük işletmelerde üretilen sütlerin antibiyotikli,
denetimsiz ve sıcak olarak toplanıp işlenmesi gıda
güvenliğine uygun değildir. Soğuk zincir, özellikle küçük
işletmelerde kullanılmamaktadır. Bundan çıkacak en önemli
sonuçlardan bir tanesi, küçük işletmelerin, köy işletmelerinin
ölçeklerinin büyütülerek en azından soğuk zincirin
korunmasıdır.
Diğer bir konu, bilgi eksikliği ve
sağlık sorunudur. Özellikle kırsal kesimdeki üreticilerin hayvan
sağlığı ve beslenmesi konusundaki bilgi eksikliğinden
kaynaklanan kayıplar çok ciddi boyuttadır. Sağlıklı
koşullarda hayvan bakılamaması nedeniyle, son yıl, milyona
yakın hayvan kaybı vardır, telef olmuştur bu ülkede.
Aşılamada yapılan eksiklikler bunun en önemli nedenlerinden bir
tanesidir. Özellikle ülkemizde, farkında olmadığımız
şekilde brusella, verem ve özellikle dişi düvelerdeki meme hastalığı
mastitisin oldukça yaygın olmasının sebebi budur.
Yüksek maliyet ve verim düşüklüğü dedik.
Ülkede bir buçuk yıldır süt fiyatları sabittir ve hatta
bazı bölgelerde geriye doğru düşmüştür. Süt
işletmeleri yeterli miktarda ve kalitede süt bulamamaktadır. Dünyada
mililitreye düşen organizma sayısı 200 binin altındayken
Türkiye ortalaması 1,5 milyonlar civarındadır. Türkiyede -en
iyi- mililitrede 200 bin civarında getirene devlet ve özel sektör
teşvik vermektedir. En iyi, en mükemmel süt üretenler şu anda ari
çiftlikler olarak adlandırdığımız çiftliklerdir.
Üretimleri mililitrede 150 bin civarındadır. Bunların da
sayısı 3-5 taneyi geçmemektedir.
Kayıt dışılık, süt
üretiminde çok ciddi bir etkendir. Yılda üretilen 10 milyon ton sütün 2
milyon tondan fazlası kırsal aileler tarafından üretilmektedir.
Bunlar, devletin her türlü denetiminden ve desteğinden uzaktır,
tamamen kayıt dışı üretim yapılıp sokaklarda
satılmaktadır ve pek çoğu zaten üretim koşulları
sebebiyle insan sağlığı için uygun değildir.
Süt üreticileri açısından en önemli olan
kurumlardan bir tanesi örgütlenmelerdir. Ülkede damızlık süt
birliği üreticileri, et üreticileri birlikleri kurulmuş ama yeterli
seviyede ülke ekonomisine ve süt üreticilerine kendi alanlarında
katkı gösterememektedirler. Bunların en büyük sebeplerinden bir
tanesi devlet denetiminden ve iç denetimden uzak olmalarıdır. Örnek
mi? Örnek: Ankara Süt Damızlık Birliği.
Süt üretiminde kooperatiflerin kurulması
olmazsa olmaz koşuldur ama kooperatifleşmede pazarlamanın
özellikle devlet tarafından muhakkak kontrol edilmesi,
sağlıklı bir şekilde bölgesel
dağılımının yapılması şarttır.
Desteklemeler, kooperatifler ve kooperatif
birlikleri, süt toplamadan soğutma tanklarının
sağlanmasına, süt kalite kontrolünden geçirilmesine kadar muhakkak
devlet tarafından denetlenmelidir.
Yaz ve kış fiyatlarının
farklı fiyatlar olması muhakkak, muhakkak engellenmeli, ortak bir
fiyat altında gidilmelidir. Bildiğiniz üzere, kışın
süt azaldığı için süt fiyatları artmaktadır, süt
tozuna yönelinmektedir. Devlet süt tozu üreticilerine destek verdiği hâlde
küçük üreticiye destek vermemektedir. Türkiye için ciddi bir sorundur.
Süt ürünleri sektör strateji geliştirilmesi çok
önemli konulardan biridir. Bu sektörle ilgili Türkiyede şu ana kadar
ciddi bir yol katedilmemiştir. Neden katedilmemiştir? Her iktidar,
her hükûmet ve aynı hükûmetler içinde bile baktığınız
zaman ithalata izin verilmiş fakat bölgeler araştırılmadan,
coğrafi koşullara bakılmadan her bölgeye farklı cins
sığırlar getirilmiştir. Ne getirilmiştir? Holstein
getirilmiştir, Angus getirilmiştir, Jersey getirilmiştir,
Limuzin getirilmiştir, Hereford getirilmiştir, Belçika mavisi
getirilmiştir. Ama ne dedik? Eğitim şart. Köylü hayatında
görmediği sığırı karşısında
görmüş, hayatında görmediği düveyi karşısında
görmüş. Hayvanını besleyip on iki ayda 300 kiloya getiren bir
köylünün eline, eğitmeden, altı ayda 500 kiloya gelen bir
hayvanı verirseniz köylü onu satar. Satmaması gerektiğinin farkında
değil köylü.
Çiğ sütün kalitesi dedik. Çiğ süt bu sektörün
en önemli sorunlarından biri. Teslim edilen süt
karşılığı yapılan ödemelerde kaliteyi gözden
kaçırmaktayız maalesef.
Soğuk zincirin bozulması dedim.
Hayvan hastalıklarıyla mücadele dedim.
Süt üretimini artırmak için sütte kalite-fiyat
ilişkisinin çok iyi değerlendirilmesi lazım. Kaliteli süt
getiren çiftçiye daha fazla teşvik verilmesi lazım, daha fazla
desteklenmesi lazım. Bugün ari çiftlik sayılarının ülkemiz
bazında çok az olduğunu görüyoruz, devlet tarafından ari
çiftliklerin daha fazla desteklenerek sayılarının
artırılması gerekmektedir.
Çiğ süt maliyetinin yüksek olması dedik,
bu da çok önemli bir konu. Çiğ süt maliyetinin yüksek olmasındaki en
büyük sebeplerden biri yem maliyetlerinin fazla olması. Yem maliyetlerinin
fazla olması demin söylediğim baştaki konuya geldi,
tarımın desteklenmesi lazım. Ama tarımda yem bitkileri
üreticilerinin çok daha fazla desteklenmesi lazım. Neden? Yurt
dışından saman ithal etmeyelim diye, yurt dışından
koyun ithal etmeyelim diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN HABERAL (Devamla) Bugün 500 bin baş
hayvana eğer ülke izin vermişse emin olun geçen yıl 1 milyon
başa yakın hayvan da telef oldu.
KDVyi söyleyecektim, söyleyemedim.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Haberal.
Önerinin lehinde ikinci söz Muş Milletvekili
Ahmet Yıldırıma aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, ülkenin birçok sektöründe yaşanan kriz doğal
olarak hayvancılık sektöründe ve özellikle süt üreticileri
açısından da yaşanmaktadır. Sadece süt üreticilerini ya da
yalnız başına hayvan üreticilerini ilgilendiren bir kriz
süreciyle karşı karşıya değiliz. Son bir buçuk iki
yıldır yürütülen kriz ve savaş ekonomisi
Ülkedeki tarım,
hayvancılık, turizm, ihracat, ithalat dengesi, hepsi gelip bir
noktada bu savaş ve kriz ekonomisine dayanmaktadır. Ülkenin
doğru yönetilmeyişi, yönetim sürecinde bir barış hattı
yerine içte ve dışta gerilim politikalarının izlenmesinin
yeni krizlerin üretilmesiyle alakalı olduğunu ifade etmek isterim.
TÜİK verilerine göre 2015 yılında
çiğ süt üretimi ciddi bir artışla 18,6 milyon tona
ulaşmıştır. Tabii, ülkede çiğ süt üretimi arttı
ama üretimle beraber iki şeyin artması gerekirken artmadı: Bir,
üretimle birlikte tüketim artmadı; iki, üretimle birlikte ihtiyaç
fazlası olan ürünlerin ihracatı artmadı. Zaten 2014
yılından sonra -2015 ve 2016 yıllarında- ihracatın
artmasını destekleyebilecek, buna altyapı sunabilecek, buna
zemin sunabilecek bir dış politikanın sahibi değiliz.
Komşularımızla iyi niyet ilişkisi içerisinde ekonomik
alışveriş yürüten bir hattımızın ve politik
perspektifimizin olmadığını ifade etmek isterim.
Tabii, üretim arttı ama
özellikle dövizle eş değer olan yem fiyatlarının,
hayvancılıktaki yem fiyatlarının artması üreticileri
çok daha fazla zora sokmuştur. Çünkü, dövizle beraber yem fiyatları
arttı ama özellikle çiğ süt üretimindeki tonajın artması
sebebiyle süt fiyatları düştü. Gelinen nokta itibarıyla biz 2008
koşullarına geri dönmüş bulunmaktayız. 2008deki gibi,
çiğ süt üreticileri maalesef yem alamaz, hayvanını besleyemez,
daha iyi yetiştiremez duruma gelmiştir.
Tarım
Bakanlığı sektör bileşenleriyle toplantı üstüne toplantı
yapıyor. Şüphesiz diyalog açısından sektör
bileşenleriyle toplantı yapmak iyi bir şeydir ama yalnız
başına toplantılar yapıyor olmak bir sorunun çözümüne
işaret etmez, çözümü de beraberinde, kendi
doğallığında getirmez. Bütün bunların, özellikle
üretim fazlalarının dışarıya ihraç edilmesi bir
ülkenin doğru dış politikasıyla alakalı bir durumdur.
Dün ifade ettik, bugün de
ifade edeceğiz, şüphesiz bu çatışmalarda ve savaşta
yaşamını kaybeden herkes için Allahtan rahmet diliyoruz. Ancak
bakın, dün El Bab operasyonunda öldürülen 3 asker veya oradaki operasyonel
personelle ilgili hâlâ Hükûmet şu Meclisi doğru
bilgilendirebilmiş değildir. Şimdi, havadan vuruldukları
söyleniyor. Peki, vuran kimin uçağı? Sadece Türk Silahlı
Kuvvetleri bir cümle geçiyor, o cümle de şu: Rejim güçleri
tarafından vurulduğu tahmin edilmektedir. Düşünün, doksan üç,
bugün doksan dört gündür orada operasyon var, birliklerin saldırıya
uğramasıyla ilgili sağlıklı bir bilgi elde ya yok ya
da varsa bile şu Meclis doğru bilgilendirilmiyor.
Şimdi, bugün bazı yabancı
ajansları incelerken -çıksın Hükûmet yetkilileri bu yabancı
ajansları yalanlasın- dün, geçen yıl Rus uçaklarının
düşürülüş yıl dönümünde Rus uçakları tarafından
birliklerin vurulduğu söyleniyor. Bazı
yabancı ajanslar bunu yazıyor ama Mevlüt Çavuşoğlu,
Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu dün
şöyle bir açıklama yaptı: Biz kaygılarımızı
muhataplarımıza ilettik. Biz de soruyoruz:
Kaygılarımızı ilettiğimiz muhataplarımız
kimlerdir? O zaman, siz bu askerleri havadan vuran gücü biliyorsunuz ve niye
açıklamıyorsunuz? Muhatap Suriyenin rejim güçleri miydi, muhatap
Rusya mıydı? Hani geçen yıl Türkmen Dağını
Bayır Bucak Türkmenlerinden temizleyen Rus uçakları mı vurdu?
Dışişleri Bakanlığının veya bir Hükûmet
yetkilisinin gelip bu Meclisi doğru bilgilendirmesi gerekiyor.
Dış politika böyle olunca, içte tarımsal veya
hayvancılığa dayalı olarak üretmiş olduğumuz
ürünlerin doğru bir dış politikayla kurulmuş iktisadi
ilişkiler çerçevesinde ihracatını sağlayamazsınız.
Tekrar ediyorum: Dün öldürülen güvenlik güçlerini,
El Babda operasyonda olan güvenlik güçlerini kimler vurdu? Mevlüt
Çavuşoğlunun ifade ettiği, Kaygılarımızı
muhataplarımıza ilettik. dediği muhataplar kimlerdir?
Muhataplar DAİŞ midir, ÖSO mudur, rejim midir, Rusya mıdır?
Çünkü, Rus uçağının geçen yıl Türkiye tarafından
düşürülüşünün yıl dönümünde özellikle oradaki güvenlik
birimlerinin saldırıya uğraması manidardır. Tekrar
söylüyorum: Bazı Rus ve Avrupa kaynaklı ajanslar bunun Rus
uçakları tarafından havadan bombalandığını
söylüyor. Eğer Sayın Çavuşoğlu bu konuda muhatapları
biliyorsa ya o ya da bir Hükûmet yetkilisinin gelip şu Meclisi
bilgilendirmesi gerekmektedir. Şu soru orta yerde hâlâ durmaktadır.
Bir diğer husus: Değerli milletvekilleri,
bakın, iç siyasetteki yanlışlar dış politikadaki
ilişkileri zedelemekte, yanlış dış politika
ilişkileriyse iç siyaseti etkilemektedir. Yanlış
kurgulanmış dış politika tarım, hayvancılık
ve turizm sektörünü ve bu sektörün bileşenlerini olumsuz etkilemektedir ama
iç siyasete yansıyan bu dış politika
çarpıklığı, aynı şekilde içte yapılan
yanlışlıklar -dün Avrupa Parlamentosunda alınan kararda
olduğu üzere- ülkeyi uluslararası toplum nezdinde bir itibar
aşımına uğratmaktadır. Siyasi iktidarın
almış olduğu kararlar ve sürüklenilmiş olan
yanlış dış politika sadece siyasi iktidarı
etkilememektedir, 79 milyon insan döviz kurları üzerinden etkilenmektedir.
On gün sonra Genel Kurula gelecek olan 2017
yılı merkezî yönetim bütçesiyle ilgili olarak sadece bir cümle ifade
edeceğim. Bakın, bugün Meclise gelirken radyoda Sayın Maliye
Bakanımız dedi ki: Döviz kuru dalgalanmasından bizim 2017
merkezî yönetimi bütçemiz 3 milyar dolar etkilenecek. Ben de size bir rakam
veriyorum, açın, İnternetten girin, kaç milyar dolar etkilendiğimizi
hep birlikte hesaplayalım. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak
söylüyorum: 31 Ekim günü Plan ve Bütçe Komisyonuna 2017 Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı sunulurken 2017 bütçemiz 641 milyar lira olarak
Sayın Ağbal tarafından açıklandı; 641 milyar lira,
eski parayla 641 katrilyon. 31 Ekim günü Sayın Maliye Bakanı bunu
Komisyona sunarken bizim 641 milyar liramız 207,8 milyar dolardı o
günkü kur üzerinden, bakın, Komisyona sunulduğu zaman bütçedeki
paramızın uluslararası değeri 207,8 milyar dolardı;
bir de girin, bugünkü kur üzerinden hesaplayın, 183 milyar dolara
düştü. Sadece yirmi dört günde paramızın uluslararası
kaybı 25 milyar dolar. Kim bunun yanlış dış
politikanın döviz kurlarında yaratmış olduğu
dalgalanmanın sonucu olmadığını iddia edebilir? Ya
değilse, 3 milyar doları Sayın Bakan neye göre hesapladı,
bilmiyorum. İç piyasada yaşatmış olduğu erozyon bu
olabilir, onu da o zaman bu 25 milyar dolarlık kaybın üzerine
eklememiz gerekiyor. Çünkü, tarımda, hayvancılıkta, turizmde,
sanayide ve birçok ekonomik sektörde dövizsiz, dolarsız, eurosuz hiçbir
iş yapabilecek firma kalmamıştır. Bu firmanın
uluslararası firma, ihracat ya da ithalat firması olmasına da
gerek yok, direkt bir çiftçinin almış olduğu birkaç kiloluk yemi
bile etkilemektedir, her birimizin aracına doldurmuş olduğu
benzin ya da mazotu da etkilemektedir; bunu hepimiz iyi biliyoruz. Ya
değilse Bizi teğet geçer., Uluslararası krizin bir
yansımasıdır. demek bir hamasetin ötesinde hiçbir şeye
tekabül etmemektedir. Hadi, diyelim ki dolar Trumpın gelmesiyle bizim
dışımızdaki küresel yansımanın sonucu olarak
arttı. Peki, euro neye göre artıyor? Pound neye göre artıyor?
Yen neye göre artıyor? Hiç birbirimizi kandırmaya gerek yok, sadece
dolar değer kazanmıyor, Türk parası değer kaybediyor.
Sadece yirmi dört günlük süre içerisinde 2017 merkezi yönetim bütçemiz 25
milyar dolarlık kayba uğramıştır. 641 milyarı o
günkü kur olan 3,07ye de bölebilirsiniz, bugünkü kur olan 3,46yla da
ilişkilendirerek, bölerek de bulabilirsiniz.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı
Karaman Milletvekili Recep Konuk.
Buyurun Sayın Konuk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP KONUK (Karaman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun süt
üreticilerinin ve Ulusal Süt Konseyinin durumunun
araştırılması amacıyla verdiği grup önerisi
hakkında grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve
asil milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, öncelikle, bir üretici
olarak, hâlâ üretici vasfını devam ettiren bir çiftçi olarak CHP
Grubunu, tarım sektörüne yönelik son zamanlarda artan ilgileri nedeniyle
tebrik ediyorum. CHP nihayet, siyasetin soyut alanları
dışında, somut meselelerle de ilgilenmesi gerektiğinin
farkına vardı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ORHAN SARIBAL (Bursa) Başkanım, biraz da
siz ilgilenin, beraber ilgilenelim.
RECEP KONUK (Devamla) Bunun siyasi atmosfer
açısından da, milletimiz açısından da önemli bir
gelişme olduğunu düşünüyorum.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Şu komisyonu bir
toplayalım.
RECEP KONUK (Devamla) CHPnin, her ne kadar
gecikmeli de olsa milletimizin bazı kesimlerinin günlük meselelerine
söylemlerinde, siyasetinde yer vermeye başlaması kendileri
açısından pozitif, siyaset açısından da önemli bir
gelişmedir. Hatta, bugüne kadar pek şahitlik etmediğimiz bir
dönüşümdür. Bugün görüştüğümüz süt üreticisinin durumunu
araştırmak üzere bir araştırma komisyonu kurulması
önerisi de gecikmiş bir öneridir. CHP yaklaşık sekiz, dokuz ay
kadar gecikti. Süt üreticisinin meselelerini her zamanki gibi CHP duyana kadar
sekiz, dokuz ay geçmiş oldu.
Değerli milletvekilleri, süt üreticilerinin
durumunu araştırmak için komisyonlar kurmaya, komisyon marifetiyle
araştırmalar yapmaya, sonu gelmez toplantılar düzenlemeye gerek
yok, doğrudan üreticiyle konuşursanız, üretileni işleyenle
konuşursanız meseleye zaten vâkıf olmuş olursunuz.
Hükûmetimiz de zaten bunu yaptı. Ne zaman yaptı? 2016
yılının başında yaptı. Sayın Bakanımız
ve Bakanlık yetkilileri bölge toplantılarında üreticiyi, üretici
örgütlerini üreticinin ayağına giderek dinledi; yetmedi, Ankarada
hem üreticilerle hem de üretileni işleyen sanayiciyle konuyu istişare
etti, iki aşamalı bir çözüm paketi geliştirdi: Birincisi, bugün
yaşanan meseleye çare yani yarayı tedavi; ikincisi, meselenin bir
daha yaşanmaması için uzun vadeli inşa. Çiftçinin
karşısına çıkan problem neydi? Süt fiyatlarındaki
istikrarsızlık yani üretici ürettiği sütü yarın kaça
satacağını bilmiyordu. Neden? Arz-talep arasındaki
dengesizlikten. Neden yakınıyordu üretici? Sütün maliyetinin
yüksekliğinden. Bu problemin sonucunda da anaç hayvanların kesime
gönderilmesi gibi bir durumdan endişe ediliyordu, daha doğrusu
hepimiz endişe ediyorduk. Hükûmetimiz gecikmeden bu anlamda önlemlerini
aldı ve ne yaptı? Önce yemdeki KDVyi kaldırdı yani sütün
maliyetini düşürmek için yemin maliyetini düşürdü. Başka, arz
talep dengesizliğini mesele olmaktan çıkarmak için Et ve Süt Kurumunu
piyasa regülasyonunu sağlamak için görevlendirdi. Mart ayından
itibaren Et ve Süt Kurumu süt fiyatlarının düşmemesi için 214
bin tonluk alım gerçekleştirdi yani günlük ortalama bin ton süt
alımı gerçekleştirdi. Bu alım -fikir versin diye
söylüyorum- büyük ölçekli bir işletmenin yaklaşık bir günlük
alımı kadardır. Üçüncü olarak da süt tozu alımına
geçildi. Dördüncü önlem ise yine talebi yükseltmek için Okul Sütü Projesini
devreye soktu. Bu kısa vadeli çözümlerin dışında ise gelecekte
bu sorunların yaşanmaması için yapısal bir dönüşüm programını
da başlattı. Daha doğrusu, uygulanan uzun soluklu bir
programı yeni uygulamalarla zenginleştirildi. Mesela millî tarım
politikası kapsamında mera hayvancılığı konusunda
önemli adımlar atıldı. Damızlık yetiştirilecek ve
damızlık üretiminin destekleneceği havzaları belirledi.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz
hayvancılığının, özellikle süt üreticiliğinin en
büyük problemi üretilen sütün kalitesi ve hayvan başına verimidir. Bu
mesele bugün karşımıza çıkan bir mesele değildir,
asırlık bir meseledir. Bunu değiştirmek de bugünden
yarına çok mümkün değildir. Israrla ve kararlılıkla
ülkemizin sürü kalitesi ve vasfını değiştirecek bir program
uygulamak gerekiyor. Bakanlığımız da bu konuda daha önce
atılmış adımları pekiştirecek adımlar
attı, atıyor, atmaya devam edecek. Bu değişim şu
açıdan önemli. Bizim ürettiğimiz süt ve süt mamulleri dış
pazarlarda iki engelle karşı karşıya. Birincisi, fiyat;
ikincisi, ürünlerimizin kalite standartlarının özellikle Avrupa
pazarı standartlarında olmamasıdır. Yani, dış pazarlara
çıktığımızda iki engelle
karşılaşıyoruz. Birincisi, fiyat rekabeti; ikincisi, sürü
özelliklerimiz ve kalite standartlarımız sebebiyle ürünlerdeki
somatik hücre fazlalığı gibi sebeplere dayalı kalite
sorunlarıdır. Bu meseleleri aşmak yani fiyat problemini
aşmak yani rekabetçi yapımızı güçlendirmek için hayvan
başına süt verimini artırmamız gerekiyor. Pazar
kabiliyetlerimizi genişletmek yani talebi yükseltmek için ürün
standartlarımızı yükseltmemiz, bunun için de üretilen sütün
kalitesini artırmamız gerekiyor. Bunun da bir tane yolu var, sürü
kalitesini artırmak. Yani, hem hayvan başına verimi
artıracaksınız hem de daha kaliteli süt verecek bir sürü
oluşturacaksınız. Bu iş bugünden yarına olacak bir
iş değil; uzun vadeli ve sabırla, ısrarla uygulanması gereken
bir program. İşe neyle başlayacaksınız? Süt verimi
yüksek, bizim iklim koşullarımıza uyumlu, hastalıklardan
ari damızlıkları ülke hayvancılığına
kazandıracaksınız. Hepimiz, Hükûmetimizin zaten bu konuda önemli
bir adım attığına vâkıfız. Dağınık
şekilde, herkesin kendi kafasına göre damızlık
ithalatı gerçekleştirdiği sistemi kaldırarak
damızlık ithalatını bir program dâhilinde
Bakanlığımız üzerinden yapmaya başladık. Yani,
besi veya süt üretimi için damızlık getirirken artık
Bakanlığımızın uygun gördüğü, ülkemiz
şartlarına uyumlu, yüksek verimli ırk ve cinsler ülke
topraklarına getirilebilecek. Eldeki sürünün değişimi için
önemli bir adım atıldı ve bunun sonuçlarını da orta
vadede almaya başlayacağız. Nitekim, hükûmetlerimizin, ülkemizin
sürü kalitesini artırmak için uyguladığı programlar
neticesinde önemli mesafeler alınmış, Türkiye 2002
yılında toplam 8 milyon 408 bin ton süt üretirken 2015
yılında bu rakam 18 milyon 654 bin tona yükselmiştir. Türkiye,
2002 yılında 4 milyon 392 bin süt ineğinden toplam 7 milyon 490
bin ton süt alırken 2015 yılında 5 milyon 535 bin süt
ineğinden toplam 16 milyon 933 bin ton sütü almayı
başarmıştır. Yani, oradaki kalite
artışını gerçekleştirmiş. Yani, bir başka
ifadeyle hayvan başına 1.705 kilogram süt alırken bugün 3.059
kilograma gelinmiştir.
Sürü kalitesini yükseltmek için 2002'den bu yana
Hükûmetimizin, Bakanlığımızın
uyguladığı program sonucunda on dört yılda sağmal inek
başına süt verimi yaklaşık yüzde 40 artışla
karşılaşmıştır.
Süt ve süt ürünlerinde öne çıkmış bazı
ülkelere göre
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECEP KONUK (Devamla) -
hayvan başına
verimimiz hâlâ onların gerisinde. Ancak, bu, bir süreçtir ve
Bakanlığımızın aldığı yeni önlemler ve
2002'den beri ısrarla
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Konuk.
RECEP KONUK (Devamla) Hemen tamamlıyorum.
uygulanan sürü kalitesini ve verimliliğini
artırmaya devam ediyoruz.
Tarım sektörümüzün ve süt üreticisinin
araştırma komisyonları marifetiyle politize edilmeye değil,
üretimi esas alan kararlı politikalara
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Konuk.
RECEP KONUK (Devamla) -
ihtiyacının
olduğunu ve bunu uygulayan bir Hükûmetin olduğunu ifade ederek
CHP'nin verdiği bu gecikmeli öneriye ret oyu
kullanacağımızı belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Sayın hatip
bizim çok geç kaldığımızı söyleyerek direkt parti
grubumuzu hedef almıştır, iki dakika söz istiyorum.
BAŞKAN Soyut siyasetten somut siyasete
geçtiğinizi söyledi.
Buyurun efendim.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Karaman
Milletvekili Recep Konukun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, bu
ülkeyi kurarken kiminle yola çıktığımızı biliriz;
köylülerle yola çıktık. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, o köylülere
milletin efendisi unvanını vermiştir. O efendi bugün çok zor
durumdadır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her zaman efendinin
yanında olduk, her zaman efendiye yönelik politikaları burada, her
ortamda dile getirdik. Tüm seçim beyannamelerimizde tarıma yönelik somut
politikalar vardır. Esas siz, o somut politikaların farkına daha
yeni vardınız. Bizden, 7 Haziran seçimlerinde değil de 1
Kasım seçimlerinde kopyaladığınız yemdeki KDVnin
sıfırlanması olayını gerçekleştirdiniz; yem
fiyatları arttı, bunu bile başaramadınız.
Biz ne dedik; tüm seçim vaatlerimizde vardır
Mazotu KDV ve ÖTV olmadan çiftçiye vereceğiz. dedik. Geçen seçimlerde
1,5 lira olacağını söyledik, siz daha yeni yarısı
sizden, yarısı bizden mantığıyla hareket ediyorsunuz
ve bütçede yok yani 2017 bütçesinde bu vaadiniz gerçekleşmeyecek. Yani siz
sadece konuşuyorsunuz ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
önerilerimizin kopyalanmasından gurur duyarız çünkü bizim
önerilerimiz her zaman efendinin yanındadır.
Biz ithalat yapmayalım, o dövizleri
Bakın, döviz 3 liradan, 3,5 liraya doğru gidiyor. Yazık günah
değil mi, Türkiyede yetişen bütün hayvanları, Türkiyede
yetişen buğdayı, arpayı, ayçiçeğini, mısırı,
soyayı hepsini yetiştirebiliriz; niye bunlara biz döviz ödüyoruz?
Neden 8-9 milyar doları kendi çiftçimize vermek yerine Rusa,
İtalyana, Fransıza veriyoruz?
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman üreten
köylünün yanındayız.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunmadan önce bir toplantı yeter sayısı
talebi var, önce onu karşılayacağım.
Sayın Gök, Sayın Gürer, Sayın
Bayraktutan, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Akın,
Sayın Bektaşoğlu, Sayın Erdem, Sayın Gündoğdu,
Sayın Yeşil, Sayın Sarıhan, Sayın Yılmaz,
Sayın Gökdağ, Sayın Öz, Sayın İrgil, Sayın
Özdemir, Sayın Emir, Sayın Sarıbal, Sayın Torun, Sayın
Bekaroğlu, Sayın Yalçınkaya, Sayın Cihaner.
Evet, toplantı yeter sayısı talebi
için yoklama adına üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
lll.- YOKLAMA
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, süt üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/229) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 25 Kasım 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN -Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi
25/11/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/11/2016 Cuma günü
(bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
İlknur
İnceöz
Aksaray
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun 25 Kasım 2016 Cuma günkü (bugün)
birleşiminde 405 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
29 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde
340 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
30 Kasım 2016 Çarşamba günkü
birleşiminde 302 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
1 Aralık 2016 Perşembe günkü
birleşiminde 390 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
2 Aralık 2016 Cuma günkü birleşiminde 169
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına;
Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece
24.00te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük
programların tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam
etmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere ilk söz Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunça aittir.
Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz
aldım. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
AK PARTİ grup önerisi Meclisin
çalışma gün ve saatleriyle ilgili bir öneri. 5 Aralık tarihinde
2017 bütçesinin görüşmelerine başlayacağız ancak bütçe
görüşmeleri başlamadan önce gündemimizde, yasalaştırmak
istediğimiz iki önemli kanun tasarısı var. Bunun birisi, 12nci
maddesine kadar görüşmelerini gerçekleştirdiğimiz, bugün de
devam etmeyi planladığımız Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı. Bu
tasarı Millî Eğitim Bakanlığımızın görev,
yetki, denetim konularında önemli düzenlemeler içeren bir tasarı. Bu
tasarının içerisinde, aynı zamanda, dün çocukların
korunmasıyla ilgili konuştuğumuz, özellikle öğrencilere
barınma hizmeti veren yurt, pansiyon, misafirhane, hangi ad altında
olursa olsun, bunlar ister belediyeler ister özel sektör tarafından
işletilsin, bu, yurt ve benzeri yerlerin, öğrencilere barınma
hizmeti veren yerlerin ruhsatlarının tek elden, Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından verilmesi ve denetimlerinin de yine
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
yapılmasını içeren çok önemli bir kanun maddesi de var. Bu
konuda, çocukların korunması anlamında, özellikle çocuk
istismarının önlenmesi anlamında hepimiz hassasız. Bu maddeyi
de içeren bu Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının bir an önce, bugün, bitimine kadar
yasalaştırılmasında fayda var. Burada, muhalefetten,
sizlerden bu anlamda destek bekliyoruz.
Yine, 2nci önemli tasarı da Sınai
Mülkiyet Kanunu Tasarısı. Bu da 200 madde. Bütçe görüşmelerine
kadar bunu da yasalaştırmamız lazım çünkü uzun
yıllardır Meclisin gündeminde bekleyen bir tasarı. Sınai
mülkiyet bir mülkiyet hakkı, temel hak; bu temel hakkın
korunması lazım. Ülkemizin bilim ve sanayide ileri noktalara
gelmesini istiyorsak marka, patent, bunların çoğalması ve
bunların korunması lazım. Bunları koruyan, çok önemli
düzenlemeler içeren Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısını da
bütçeden önce, önümüzdeki hafta salı gününden itibaren her gün bitimine
kadar çalışarak hayata geçirmek istiyoruz. Bu konuda muhalefet
partilerimizin özverili bir çalışma sergileyeceklerini, sadece
muhalefet yapmak için, bu tasarıları engellemek için muhalefet yapmak
yerine, bu tasarıları tamamlayıp milletimiz için, ülkemiz için
faydalı olacak bu tasarıları hayata geçirip ondan sonra
muhalefet yapmak için zaten yeterli zamanımız olacaktır.
İkinci yolu tercih etmelerini ben özellikle onlardan istirham ediyorum.
Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddetle Mücadele Günü. Gerçekten çok hassas bir konu, önemli bir konu.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi anlamında ülkemiz son
yıllarda gerçekten çok önemli tedbirler aldı, yasal düzenlemeler
gerçekleştirdi. 2012 yılında kadına yönelik şiddetin
önlenmesiyle ilgili, ailenin korunmasıyla ilgili önemli bir kanun
çıkardık. Bu kanunda mülki idare amirlerine acele hâllerde
kadınlarımızı koruyucu tedbirleri almasıyla ilgili
önemli düzenlemeler yaptık. Yine, hâkim kararıyla alınacak
tedbirlerle alakalı önemli düzenlemeler yaptık. İşte,
İstanbul Sözleşmesi yine bu dönemde imzalandı. Uygulamada da
kadın konukevleri, şiddet önleme merkezleri hep AK PARTİ
iktidarı döneminde bunlar hayata geçti. Türkiye'de 8 tane kadın
konukevi varken bugün ülkemizde 100ü aşkın kadın konukevi var.
Tabii ki gönül isterdi ki bunu daha da çoğaltalım.
İnşallah, çoğaltmaya da devam ediyoruz.
Avrupa Parlamentosunun kararını da buradan
kınıyorum. Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliğinin
değerlerini koruması lazım. Avrupa Birliğinin
değerleri demokrasidir, insan haklarıdır. Türkiye, 15 Temmuz
darbe girişimiyle karşı karşıya kalan bir aday
ülkedir. Aslında, Avrupa Birliğinin, 15 Temmuz darbecilerine
karşı bütün dünyaya demokrasi dersi veren, insan hakları dersi
veren Türkiye'yi tebrik edip onun yanında daha güçlü bir şekilde yer
alması gerekirken darbecilerle mücadele ettiği için, teröristlerle
mücadele ettiği için müzakereleri durdurma kararı almasını
da gerçekten bir talihsizlik olarak, Avrupa adına bir talihsizlik olarak
gördüğümü belirtmek istiyorum.
AK PARTİ grup önerisinin hayırlı
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Tunç.
Önerinin aleyhinde ilk söz, Kars Milletvekili Ayhan
Bilgene aittir.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada daha önce de aynı örneği
vermiştim, bir kez daha vereyim: Meşhur bir fıkıh hükmüdür;
bir gemide 99 suçlu olduğuna inansanız, 1 tane masum varsa siz gemiyi
batırarak o 99 kişiyi cezalandıramazsınız. Çünkü o 1
kişinin hakkı, 99unun suçuyla asla tartışılamaz,
kıyas götürmez.
Çok örnek var söylenecek ama bir tanesi, çok
yakın tanıdığım için söyleyeyim. Hani
kınadığınız Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu
15 Temmuzdan sonra sizin terörle mücadelenize destek vermedi, Yeterince
anlamadı. diyorsunuz ya
Bir tane dernek örnek vereyim,
kapatılmış bir dernek, çalışmalarını çok
yakından tanıyorum. Anayasa sürecinde yani dört yıl önce
Türkiye sivil anayasa yapıyor. diye bir dernek kuruldu, sadece anayasa
çalışmaları yaptı şimdiye kadar, başka hiçbir
faaliyet yapmadı. Kurucularının içerisinde cemaatle ilgili,
ilişkili hiç kimse yok, hepsini şahsen tanıyorum. Sadece,
arkadaşlar, derneğin ismi Aktif diye başladığı
için, Aktif Toplum diye başlayan bir dernek ismi olduğu için, bu
aktif kelimesini daha çok cemaat kullanıyor diye kapatıldı.
Herhangi bir denetim yok, kimseyi çağırıp soran yok. Sadece
gidip dilekçe verip itiraz ediyorsunuz. Bugün aslında, hani, birinin ismi
Fetullahmış, öğretmen demiş ki: Git babana söyle, bu ismi
değiştir. Neredeyse bizim aktif hikâyesi de buna benziyor.
Değerli arkadaşlar, siz bu kadar çok
derneği araştırmış bile olamazsınız.
Dernekler masasında kaç kişinin
çalıştığını siz de biliyorsunuz, ben de
biliyorum. Bu derneklerin büyük kısmı bu işi hiç bilmeyen,
hiçbir araştırma yapma imkânı olmayan birisinin oturup üstünü
çizmesiyle gerçekleşti. Dolayısıyla, Avrupa Parlamentosunu
kınamadan önce, bence dönüp biz 15 Temmuz sonrası süreci ne kadar
ciddi yönetiyoruz, bununla yüzleşsek daha iyi olur.
Şimdi, siz, tabii, Meclisin hızlı
çalışmasını istiyorsunuz. Biz de çok açık söylüyoruz.
Bizim sorunumuz, bugün görüşülmeye devam edilecek olan millî eğitim
yasasıyla ilgili değil ya da arkasından getirmek
istediğiniz, bütçeden önce bitirmek istediğiniz sınai mülkiyeti
yasasıyla ilgili değil sorunumuz. Bizim sorunumuz, genel olarak
Türkiye'nin temel sorunlarının bu Parlamentoda
konuşulamıyor olmasıyla ilgili.
Biraz önce değerli bir milletvekiliniz,
örneğin süt üreticiyle ilgili çok ciddi bir iddiada bulundu. Dedi ki:
Araştırma komisyonu kurmaya gerek yok -CHPnin önergesiyle ilgili-
biz gittik, üreticilerle görüştük, sorunu biliyoruz, sorunun sebebi
budur. Oysa onun sorunun sebebi dediği noktanın, örneğin
Konyadaki üretici açısından bir geçerliliği olabilir ama
Karstaki süt üreticisi açısından hiçbir geçerliliği yok. Karstaki
süt üreticisinin sorunu yayla yasaklarıdır. Şimdi, siz
araştırma komisyonu kurup bu işi, mekanizmayı
gereğiyle işletmek yerine Biz biliyoruz, yapıyoruz
dolayısıyla, araştırma komisyonuna ne gerek var? diye
yaklaşırsanız
Yani Parlamentonun denetim işlevi görmesini
boş bir çaba gibi, vakit harcama gibi, engelleme gibi görürseniz, o zaman
o boşluk başka türlü sonuçlar doğurur değerli
arkadaşlar.
Bakın, bu Parlamento 1920de daha henüz
cumhuriyet yokken ve bir savaş devam ederken ve belki bugünkünden daha
fazla gerilim yaşanırken, -bırakın başka vakaları-
işte, Sakaryada isyan varken, Yozgatta isyan varken yani her gün
insanlar ölüyorken bile muhalefete daha tahammül göstererek
çalışıyordu. Muhalefetin eleştiri yapmasına,
muhalefetin ülke çıkarları için bir uzlaşma, bir ortak gelecek
kurma çabasına daha tahammülkâr davranıyordu. Elbette ki, o gün
partiler yoktu, sadece Birinci Grup, İkinci Grup gibi kendi içinde bir
farklı yaklaşımı tarif eden sistematik vardı ama
geldiğimiz noktada üzerinden bu kadar zaman geçmiş olmasına
rağmen, parlamento kültürünün, siyaset kültürünün bir uzlaşmayla ülke
çıkarına ortak bir konsept geliştirmeye dönüşmemiş
olması galiba herkesin gücü ölçüsünde sorumluluğudur, vebalidir.
Şimdi, burada tabii ki muhalefet, şeklî
olarak birtakım haklarını kullanıyor, siz de -dün tepki
gösterdiğiniz gibi- tepki gösteriyorsunuz. Mesela, yoklama
aldırmanın bir istismar olduğunu söylüyorsunuz. Değerli
arkadaşlar, yoklamayla ilgili bu kadar çok tekrar eğer gerçekten
rahatsızlık veriyorsa o zaman içeride oturan milletvekilleri
yoklamada nasıl var gösteriyorlarsa kendilerini, dışarı
gitmeyip çalışma boyunca kalmaları gerekir çünkü mesele,
şeklen burada bir sayıyı tamamlamak değildir ki. Yani,
İç Tüzükteki rakamlar
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Buradasınız
sisteme girmiyorsunuz, siz sisteme girmiyorsunuz.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Herkes görüyor
vallahi, şu anda buradasınız ama değerli arkadaşlar,
bir saat önce araştırma önergesi görüşülürken ben saydım,
içeride sadece 11 arkadaşınız vardı. Şimdi, yoklamada
189u tamamlayıp ama içeride 11 kişi varsa o zaman siz sadece
formaliteyi tamamlıyorsunuz demektir. Formaliteyle bu işi
kurtarabilirsiniz, bu mümkün, buna gücünüz yeter ama meşruiyet denilen
şeyi, bir siyasi kararda meşruiyet denilen şeyi bununla
sağlayamazsınız, buna gücünüz yetmez.
Ben denetimle ilgili birkaç çok kritik konuyu
gündeminize getireyim. Değerli arkadaşlar, mesela, bu konuda dört
yıl, beş yıl önce burada mültecilerle ilgili yapılan
tartışmalara baktım, devletin, Hükûmetin, yürütmenin
koyduğu bir sınır var. Diyor ki o zamanın Başbakanı:
100 bin mülteci bizim kırmızı çizgimizdir. Yani, 100 bini
geçerse biz koridor yaparız, şunu yaparız, bunu yaparız.
gibi bir öngörüde bulunuyor. Şimdi, siyaset öngörüdür, siyaset planlamadır.
Öngördüğünüz rakamın yüzde 2.500 yanılması durumunda ne
yaparsınız? Döner, aynaya bakarsanız. Biz demek ki Suriyeyi
doğru okumamışız. Suriye nüfusunu, Suriye demografisini,
sosyolojisini, Suriyede güçler dengesini, Suriyede çarpışan
tarafların arkasındaki güçleri iyi okumamışız ki yüzde
2.500 yanılmışız. 100 bin mülteciye sınır
koymuşsunuz, şimdi 2,5 milyon mülteci var bu ülkede.
Şimdi, mültecilerle ilgili ya da Suriye
kriziyle ilgili öngörülerinizde yanıldığınız zaman,
buraya bir komisyon önerisi geldiğinde, bir araştırma önergesi
geldiğinde yapılması gereken nedir? Zaten komisyon
kurulduğunda da sizin sayısal çoğunluğunuz var, yani
alınacak karar, sonuç zaten sizin istediğiniz şekilde
şekillenecek. Bu konunun bir kez daha konuşulmasını, bir
kez tartışılmasını ülke aleyhine bir şey gibi
okumayıp, tam tersine bir çalışma yapılmasına
fırsat vermektir. Yani burada çıkıp örneğin El-Bab yolunda
hayatını kaybedenleri anmak, bununla ilgili bir kınama
mesajı vermek, siyasi sorumluluğumuzu ortadan kaldırmaya yetiyor
mu? Belli ki bir yanlış Suriye okuması yapmışız,
yanılmışız, hesap hatası yapmışız, o
zaman yapılması gereken oturup bir daha planlama yapmak, bir daha
denetleme yapmak değil midir?
Darbeleri Araştırma Komisyonuna darbenin
en kritik isimlerinin çağrılmasını muhalefet partileri
öneriyorlar, en kritik isimler ve belki bütün arka planı bilen isimler,
siz sayısal çoğunluğunuzla bu isimlerin komisyona gelmemesi
yönündeki kararı geçiriyorsunuz ve işi çözmüş oluyorsunuz.
Şimdi bu, 15 Temmuzla ilgili bu Meclisin bu halka olan sorumluluğu,
görevi, hayatını kaybeden 250 civarındaki insana karşı
vebali değil mi? Eğer 15 Temmuzun aydınlanmasının
yolu, arka planı bilenleri en azından çağırıp
konuşmak, dinlemek değilse, bu, nasıl mümkün olacak?
Değerli arkadaşlar, çok konu var elbette
konuşulacak ama mesela döviz rakamlarıyla ilgili işte birkaç gün
önce burada ekonomiyle ilgili, ekonomik göstergelerle ilgili bir
araştırma talebi oldu, yine reddedildi. Şimdi, dövizle ilgili
planlamada yanılma payı şu an itibarıyla en azından
kırk-kırk beş gün içerisinde hangi rakamı görecek
bilmiyoruz ama en az yüzde 25i buldu; 2,90 küsurları tahmin
ettiğiniz bir pozisyondan şimdi 3,40ların üzerinde bir döviz
var. Şimdi bu tablo, böyle inandırıcılığı
olmayan, ekonomik açıdan ciddiyeti olmayan sloganlarla, sözlerle
geçiştirilebilecek şeyler midir?
Değerli arkadaşlar, kritik bir
durumdayız, kritik bir noktadayız, aranızdan büyük çoğunluk
da aslında Türkiyenin içinde bulunduğu kritik durumun farkında
ama zevahiri kurtarıyoruz ve ne yazık ki içinde bulunduğumuz
gemi battığında burada konuşmanın da,
tartışmanın da, partilerin birbirini tuş etmesinin de çok
anlamı olmayacak, ama bir şeyi söyleyerek sözlerimi bitireyim.
Lütfen, bu içinden geçtiğimiz dönemde mültecilerle ilgili söylenilen
sözleri bir kez daha masaya yatırın. Mülteciler insandır ve
mülteciler eğer gerçekten ensar-muhacir hukukuyla ele alınacaksa
başkasını tehdit etmek için götürülüp kapıya
bırakılacak nesneler, özneler değildir. Eğer sözlerinizde
samimiyseniz lütfen -mültecilerle ilgili özellikle- hiç olmazsa bu sözleri bu
kürsüden gelip düzeltin, katılmadığınızı,
medeniyet anlayışınıza, kültür değerlerinize
uymadığını beyan edin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin lehinde ikinci söz, İstanbul
Milletvekili Tülay Kaynarcaya aittir.
Buyurun Sayın Kaynarca. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisi lehinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Partimizin grup önerisi, Meclisimizin
çalışma gün, takvim ve saatleriyle ilgili. Bugün itibarıyla
mevcut görüştüğümüz kanunun bitimine kadar çalışmaya devam
edeceğiz ve bütçe görüşmeleri nedeniyle, 5 Aralıkta başlayacak
bütçe görüşmeleri nedeniyle iki kanunun önümüzdeki hafta içerisinde
bitirilmesini öngörüyoruz. Bunlardan bir tanesi Patent Kanunu, biri de mevcut
millî eğitimle ilgili, 12nci maddesine geldiğimiz mevcut kanuni
düzenleme. Bu nedenle de önümüzdeki hafta salıdan itibaren salı,
çarşamba, perşembe ve cuma da dâhil olmak üzere bitiş saati de
bitimine, her gün itibarıyla bitimi olmak üzere çalışma saatleri
planlanmıştır.
Umuyor ve diliyorum ki muhalefet partilerinin de
desteğiyle halkımızın yıllardır bekliyor
olduğu bu iki kanunu çıkarmak onların da desteğiyle nasip
olur diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, önerinin aleyhinde ikinci ve son
konuşmacı, Ankara Milletvekili Levent Göktür.
Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyoruz.
Alışık olduğumuz üzere, AKPnin
plansızlığından dolayı yine çalışma
saatlerine ilişkin bir önerge geldi. Önerge hoş geldi, sefa geldi.
Biz çalışmaktan çekinmiyoruz, cumartesi de çalışalım,
pazar da çalışalım; ülkemizin yararına her türlü kanunu
beraberce, muhalefet-iktidar tartışarak çıkartalım, bunda
hiçbir tereddüt yok.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, dün Avrupa Parlamentosundan gelen bir kararla sarsıldı. Bu
kararı incelediğimizde, irdelediğimizde Türkiye'nin cumhuriyet
tarihi boyunca dış dünyayla, dış politikayla ilgili bütün
kazanımlarının, itibarının nasıl
sıfırlandığına, nasıl yerle bir edildiğine
tanık olduk.
Şimdi, AKP sözcüleri kalkmışlar,
Avrupa Birliğine kafa tutuyorlar. Diyorlar ki: Senin kararını
yok sayıyoruz. Sen kimsin ki? Senin kararını biz
tanımıyoruz. Öyle mi? 18 Aralık 2004te bu ülkenin
Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı, Ankara'da
coşkuyla karşılandı, Esenboğa Havalimanında.
Kızılaya geldi binlerce kişi. Gündüz kimsenin görmediği
havai fişekler atıldı ve orada Başbakan dedi ki: Bugün,
tarihî bir gündür. Biz çağdaş ülkeler arasındaki yerimizi
alıyoruz. Bütün gazete manşetlerinde Başbakan Erdoğan,
Avrupa Birliği
O zaman iyiydiniz. Ne oldu size? Hani, ne oldu size?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Avrupa
Birliğine Ne oldu? diye sor. Avrupa'ya sor. Avrupa'ya soracaksın
onu.
LEVENT GÖK (Devamla) Daha beş ay önceki Hükûmet
programınız
Ayıptır, bari bunları yazmayın;
gerçekçi olun, samimi olun. Hangi AKP? Hükûmet programından okuyorum:
Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliğini stratejik bir hedef
olarak görüyoruz. Görüyor musunuz şimdi? Hükûmet programını
çiğniyor musunuz? Bu programdan dolayı güvenoyu aldınız. Ne
diyeceksiniz şimdi? Ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz?
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Şartlar
değişti.
LEVENT GÖK (Devamla) Şimdi, zannediyorsunuz
ki, siz burada böyle bağırdıkça Avrupa sizi anlayacak, dünya
anlayacak. Anlamıyorlar değerli arkadaşlarım.
Bakın, ana muhalefet partisinin bir grup
başkan vekili olarak sizleri uyarıyorum. Önceki gün Avrupa Konseyi
geldi, bugün de Yeşiller geldi. Onlara yapmayın, etmeyin, Türkiyeyi
tutun Avrupa Birliğinde dedik ama onlar, sizden çok, bizden çok,
Türkiyeyi biliyorlar; Türkiyedeki işkence iddialarını,
olağanüstü hâlin uygulamalarını, Türkiyedeki kötü idare
alışkanlıklarını, her birini bizlerden daha iyi
biliyorlar. Buna nasıl
ALİM TUNÇ (Uşak) Siz ispiyonluyorsunuz.
LEVENT GÖK (Devamla) Biz onlara karşı
koyuyoruz. Diyoruz ki Türkiyenin yeri Avrupa Birliği.
Şimdi, bu tabloda, zannediyorsunuz ki siz
bağırmakla çağırmakla işi çözeceksiniz. Onlar, size
37ye karşı 479 oy arkadaşlar. Bu, nasıl bir rezalet sonuçtur?
Bu Dışişleri, bu Hükûmet nasıl yerinde duruyor, anlamak
mümkün değildir. Bir ülkenin itibarı bundan daha nasıl
alaşağı edilebilir?
Böyle bir tabloyu
yaşattığınız için -Hükûmete sesleniyorum-
utanmıyor musunuz? Özür dilemeyecek misiniz Türkiyeden? Ne hakla? Tam
altmış üç yıldır bu mücadeleyi veriyoruz, altmış
üç yıldır. Siz daha hâlâ konuyu anlamıyorsunuz. Siz diyorsunuz
ki: Avrupanın kararını tanımıyoruz. Bugün de
Almanya Başbakanı Sözcüsü diyor ki: Bizde senin tehditlerinin
faydası yok, boşuna konuşma. Ne diyeceksiniz? Şunları
söyleyeceksiniz onlara karşı, değerli arkadaşlarım.
Bugün Cumhurbaşkanının yaptığı gibi değil.
Cumhurbaşkanı bugün konuşma yapıyor; Avrupa Birliğine,
bakın, nasıl kafa tutuyor ve müzakere sürecini nasıl
başlatacağını öngörüyor. İbret vericidir. Bir ülkenin
içine düştüğü çok zavallı bir durumdur bu. Bugün
Cumhurbaşkanı, kalkmış konuşuyor, Avrupa
Birliğine diyor ki: Bana bakın daha ileri giderseniz, bu sınır
kapıları açılır. Bunu da böyle bilesiniz. Yani şimdi,
Avrupa Birliğiyle ilgili müzakere süreci Türkiyede ben insan
haklarını daha iyi geliştireceğim diyerek mi
alınır, yoksa Sınır kapılarını
açacağım, mülteciler size gelsin. diyerek, tehdit ederek mi
alınır? Hangisi doğru? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET TAN (Kütahya) Hangisinden anlıyorsan!
LEVENT GÖK (Devamla) Ben Türkiyede
işkenceyi, sıfır işkenceyi gerçekleştireceğim.
diye vaatte bulunmanız gerekirken, sınır
kapılarını açacakmışsınız
Hani
övünüyordunuz, 3 milyon Suriyeliyi burada misafir ediyordunuz, ne oldu size?
Niye açıyorsunuz kapıları? Tutsanıza içeride.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sana ne!
LEVENT GÖK (Devamla) Bir Cumhurbaşkanı
böyle mi müzakere edebilir? Böyle mi dış dünyada itibar
sağlayabiliriz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SALİM USLU (Çorum) Öğrenin!
Öğreneceksiniz!
NİHAT YEŞİL (Ankara) Dinle, dinle!
Dinlemesini öğren bir!
LEVENT GÖK (Devamla) Böyle bir tablo içerisinde
demiyorsunuz ki Ben kadın-erkek eşitliğini
sağlayacağım, merak etmeyin. Cinsel istismarı
önleyeceğim, merak etmeyin. diyeceğinize, Türkiyede her türlü kötü
alışkanları yok edeceğim. diyeceğinize,
Sınır kapılarını açarım! diye tehdit eden bir
Cumhurbaşkanı. Hükûmet neresinde? Hükûmet de aynı kafada.
Değerli dostlarım, değerli
arkadaşlarım; bu yol, iyi bir yol değil; bu yol, iyi bir yol
değil.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Daha iyisini
bilmiyoruz. Daha iyisini de siz yapın.
LEVENT GÖK (Devamla) Ben biliyorum bir müddet
sonra, geçen yıl Rusyayla yaptığınız gibi çark
edeceksiniz ve koşa koşa Rusyaya gittiğiniz gibi Avrupa
Birliğine gideceksiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Siz çark ettiniz!
LEVENT GÖK (Devamla) Otur oturduğun yerde!
Otur!
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
lütfen müdahale edin! Sayın Başkan, görevinizi yapın!
SALİM USLU (Çorum)
Bağımsızlık benim karakterimdir. demiyor mu Atatürk?
NİHAT YEŞİL (Ankara) Sayın
Başkan, grup başkan vekili konuşuyor. Lütfen ya!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
LEVENT GÖK (Devamla) Türkiyede işsizlik
artmış, Türkiyede siyasetçilerin hukuki güvenliği
kalmamış, Türkiyede her yer kapanıyor, bütün kurumlar
kapatılıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Hangi
siyasetçinin kalmamış?
LEVENT GÖK (Devamla) Bugün Millî Eğitim
Bakanına teşekkür ederim, Mağdur yok. diyordunuz, 5 bin
öğretmeni iade ediyor. E, bunlar mağdur değil miydi?
Bunları biz konuşmasaydık, gündeme getirmeseydik iade edilir
miydi?
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Siz
konuştunuz diye değil.
LEVENT GÖK (Devamla) Niye kafa yormuyorsunuz
bunlara? Niye kafa yormuyorsunuz? Varsa yoksa AKP-Cumhurbaşkanı.
Başkanlık olursa her şey iyi olacak, öyle mi? Hiçbir zaman öyle
bir şey olmayacak! Parlamenter demokrasi, 15 Temmuzda burada nasıl
direndiyse bundan sonra da direnecek!
O gün bombalar altında burada mücadele ederken
öyle konuşmuyordunuz, Ülkeyi beraber yöneteceğiz. diyordunuz.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Siz yan
çizdiniz.
LEVENT GÖK (Devamla) Hemen olağanüstü hâl,
tek başına keyfî bir yönetim, bütün muhalefeti sustur, gazeteleri
sustur, gazeteciler içeride, e, AKP, demokrasi
Batı bunları görmüyor
mu? Görmüyor mu bunları? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİM TUNÇ (Uşak) - Teröristler içeride!
SALİM USLU (Çorum) Kazanı da millet
görüyor, Kazanı!
LEVENT GÖK (Devamla) Türkiyede
Türkiyede
SALİM USLU (Çorum) Kartal Mitingini millet
görüyor!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.
LEVENT GÖK (Devamla) Türkiyede FETÖyle ortak
olacaksınız, Bank Asyayı açarken kurdele keseceksiniz
Avrupa
Birliğindeki Kati Piri diyor ki: Bize Fetullahı AKPliler
anlattı. Ne diyorsunuz siz? PKKyla kol kola olacaksınız,
Osloda masaya oturacaksınız, ondan sonra herkesi Teröristsin. diye
suçlayacaksınız. Yok öyle bir şey. Herkes sizin gerçek yüzünüzü
görüyor değerli arkadaşlarım.
Bu tabloda ülkeyi götüremezsiniz. Bu tabloda
Türkiye'nin, şimdi, tam da alınan bu kararda bir uzlaşma
kültürüne ihtiyacı var. Bunu ister bilin ister bilmeyin, buna ihtiyaç var.
Türkiye'nin çıkarları, Avrupa Birliğinden geçiyor. Biz yönümüzü
altmış üç yıldır o yöne doğru kurduk ve gidiyoruz.
Böyle kafa tutarak, Avrupa Birliği değerlerini, insan hakları
değerlerini yok sayarak bir yere varmak mümkün değildir;
olmayacağını zaten göreceksiniz. Bakın, Merkez Bankası
faizi artırdı, doları düşüreceğinizi zannediyordunuz
ama dünya o kadar birbirine entegre ki Türkiye, bundan kurtulamıyor,
Avrupa Parlamentosunun aldığı bu kararla dolar aldı
başını gidiyor. E, ne yapacaksınız? Hadi, indirin
bakalım doları, indirebiliyor musunuz?
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) - Doların
mı var?
LEVENT GÖK (Devamla) - Kurallarıyla
oynayacaksınız. Dünyanın kuralları var değerli
arkadaşlar: İyi komşuluk ilişkileri, medeni ilişkiler,
insan hakları, evrensel haklar. Benim dediğim, doğrudur.
değil, muhalefeti dinleyeceksiniz, muhalefeti. Dün bizi burada
dinleseydiniz ilk bölüm bitmiş, evinize giderdiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Şimdi, beni konuşturmayın burada.
Kalkmış, AKP sözcüleri diyor ki: Muhalefet de çabalasa bu kanunlar
geçse. Bizim neler yaptığımızı ben burada
anlatmayacağım, bana iletilen sözlere duyduğum ciddiyet
nedeniyle. Anlatmayacağım burada, beni buna mecbur
bırakmayın. Eğer bugün burada oluyorsanız, burada
çalışıyorsanız sorunu başka yerde arayın, sorunu
başka yerde arayın. (AK PARTİ sıralarından Anlat,
anlat! sesleri)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, istirham
ediyorum, lütfen.
LEVENT GÖK (Devamla) Samimi olun, dürüst olun.
Verdiğiniz sözleri tutun. 15 Temmuzda bombalar altında biz
demokrasiyi, hepimizi, Türkiyeyi kurtardık ama çok geç artık. Bundan
sonra ülkeyi felakete sürüklemeyin. Bundan sonra sizi biz bile
kurtaramayız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Felaket
tellallığına gerek yok Sayın Gök.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir saniye, söz vereceğim
Sayın İnceöz.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmiştir.
Buyurun Sayın İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, az evvel konuşan grup başkan vekilinin açıkça bir
sataşması söz konusudur.
LEVENT GÖK (Ankara) Ne söylemişim efendim? Ne
söylemişim? Bir söylensin.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bunlara cevap
vermek zorunluluğu doğmuştur.
LEVENT GÖK (Ankara) Sataşmayı
öğrenmek durumundasınız Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir saniye Sayın Gök, ben
dinliyorum.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Elbette ki biraz
evvel bütün bu politikalarımızdan, AK PARTİ milletvekillerine
bakmak suretiyle, grubumuza Utanmıyor musunuz? demek suretiyle grubumuza
ithamda bulunmuştur.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben, Hükûmete söyledim o
sözümü.
Sayın Başkan, ben o Utanmıyor
musunuz? sözünü Hükûmete söyledim. Getirin tutanakları,
bakarsınız.
BAŞKAN Sayın Gök, ben de dinledim.
LEVENT GÖK (Ankara) Neyi dinlediniz efendim? Neyi
dinlediniz?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hükûmet de bu
grubun içerisinden çıkan milletvekillerinden oluşmaktadır. Bu,
açıkça bir sataşmadır. Dürüst olun, samimi olun. demek
suretiyle de grubumuzu itham etmiştir.
BAŞKAN - Buyurun Sayın İnceöz, iki
dakika süre veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün, Ankara
Milletvekili Levent Gökün AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, dün Avrupa
Parlamentosundan çıkan karara karşı buradaki Parlamentodan
farklı bir sesin çıkmaması temennisinin, her şeyden önce bu
ülkenin bir vatandaşı olarak beklentim olduğunu açıkça dile
getirmek zorundayım.
Bizim 18 Aralık 2004teki duruşumuzda,
bakışımızda, önümüze koyduğumuz hedeflerde herhangi
bir sapma söz konusu değildir ama şunu sormak lazım: Biz o
günden bugüne kadar pek çok düzenleme yaptık, bunlar da doğru
düzenlemeler. Bu düzenlemelerin de sonuna kadar arkasındayız,
bunlardan asla tavizimiz yok, bir geri adımımız yok. Ama
şimdi sormak lazım: Avrupa hangi yüzüyle bugün bizimle
görüşmeleri gerçekleştirmekte, hangi Avrupa?
Bunları söyledikten sonra, özellikle bugün
bakıyoruz, bizim terör örgütleriyle mücadele ettiğimiz, hem içeride
PKKyla, FETÖyle, dışarıda PYDyle, diğer terörist
örgütlerle, DEAŞla mücadele ettiğimiz bir ortamda bir
bakıyorsunuz bu ülkenin yüzde 52 oyuyla seçilmiş Sayın
Cumhurbaşkanımızı oradaki bir ülkede telekonferansla
bağlamayan Avrupa Birliği ülkelerinden mi bahsediyoruz? Aynı
Avrupa ülkesi bir başka teröriste, Türkiyeye karşı
saldırıda bulunan bugün gerçekleşen o terörist faaliyetlere, her
birimizin burada yüreklerini yakan, lanetlediğimiz o terörist
elebaşlarını, orada utanmadan, sıkılmadan
bağlayan Avrupa Birliğini mi savunuyoruz biz burada? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bununla birlikte, bugün biz 3 milyon mülteciye kucak
açmışız. Onlara misafirperverlik gösterirken, bugün mültecilere
karşı yağmurun, çamurun, pisin içerisinde, geçmiş dönemde
duvarları yıkarak özgürlüklerden bahseden Avrupanın, bugün
mültecilere karşı kapılarda tutan, duvarlar ören Avrupanın
dünkü kararını mı savunuyoruz bu kürsüde? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Avrupanın bugün dev sanayisine sahip bir
ülkede
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) -
9 bin tane
mülteci çocuk kayıp. Bunu sormamız gerekmiyor mu?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla)
Dolayısıyla, Avrupa Parlamentosunun almış olduğu
karara karşı hep birlikte, yekvücut ses çıkarmamız
gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın İnceöz, teşekkür
ediyorum.
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Tebligat Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Osmaniye Milletvekili Ruhi
Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalının Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalının Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
405) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde, İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 405 sıra sayılı
Kanun Tasarısının birinci bölümünde yer alan 11inci madde
kabul edilmişti.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Türkiyeyi
gözden çıkardınız be.
Bakın anketlere, yüzde 20den
aşağı düştünüz.
Yapmayacaktınız onu,
yapmayacaktınız. Bunu bilin, olamayacaksınız, iktidar
miktidar yok size, yok kardeşim.
Ülkeyi gözden çıkardınız teröristler
için be, yazık!
NİHAT YEŞİL (Ankara) Sayın
Başkan, uyar işte. Adam durmadan bir şey diyor. (AK PARTİ
ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Şimdi 12nci madde üzerinde, ikisi aynı
mahiyette olmak üzere üç adet önerge okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/721 esas numaralı Kanun
Tasarısının 12nci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal
Topcu Ruhi
Ersoy Erkan
Haberal
Ankara Osmaniye Ankara
Arzu Erdem Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu İstanbul Hatay
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Çağlar
Demirel Sibel
Yiğitalp Ayşe
Acar Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Dilek Öcalan Feleknas Uca Bedia
Özgökçe Ertan Şanlıurfa Diyarbakır Van
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Gaye
Usluer Ceyhun
İrgil Mustafa
Akaydın
Eskişehir Bursa Antalya
Selina Doğan Sibel Özdemir Metin Lütfi Baydar
İstanbul İstanbul Aydın
Candan Yüceer Mustafa Ali Balbay
Tekirdağ İzmir
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki her üç önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen, Aydın
Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar.
Bu
arada Metin Lütfi Baydarı da tebrik ediyoruz, NATOPA Başkan
Yardımcısı seçildi. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan;
önergemiz, görüşülen kanun tasarısının 12nci maddesinin
tasarı metninden çıkartılmasıdır. Neden? Çünkü maddede
adı geçen düzenlemeler, ÖSYMye verilen bazı yetkilerin Millî
Eğitim Bakanlığı müsteşarına devrini
öngörmektedir. Bu durum, ÖSYM tarafından yapılan sınavları,
Bakanın ve müsteşarın doğrudan kontrolüne alarak siyasi
etkilere açık hâle getirecektir. O yüzden sakıncalı buluyoruz.
Özellikle son dönemdeki, ÖSYMyle ilgili iddialar delilleriyle ortadayken
ÖSYMdeki siyasallaşma Türkiyede ÖSYM aracılığıyla
yapılan sınavlardaki şaibeyi ortadan
kaldıramayacaktır.
ÖSYM ve FETÖ ilişkisinin
karmaşıklığı ortadadır. Şimdi, önce ÖSYM,
sonra da bazı üniversitelerdeki FETÖ bağlantılarından söz
etmek istiyorum. Eski Spor Bakanı Suat Kılıç döneminde
yapılan Dünya Güreş Şampiyonasıyla ilgili yolsuzluk
iddiaları dile getirilmiştir. İlgili savcılığa
yapılan şikâyetle alakalı dosyaya bakan Ankara Cumhuriyet
Savcısı Şadan Sakınan bu organizasyondan hemen sonra Çinde
yapılan olimpiyatlara götürülmüştür. Bu savcı güreşle
alakalı bu dosyayı yıllarca sümen altı etmiş, bu
savcının 15 Temmuz FETÖ olaylarından sonra KPSSde çalınan
soruları imha etmekten dolayı açığa alınıp
tutuklanmasından sonra güreş organizasyonlarıyla ilgili
şikâyet dosyaları raflardan indirilmiş, şimdi bu dosyalar
FETÖ/PDY yapılanması kapsamında, soruşturma kapsamında
gizli dosya olarak incelemeye alınmıştır. Yani ÖSYM
ilişkisi çok derin ve karışıktır Sayın
Bakanım, size anlatıyorum.
15 Temmuz kalkışması şunu
gösterdi ki üniversiteler hedef olmuştur, üniversiteler
kuşatılmıştır, üniversiteler ihanetin arkabahçesi
hâline getirilmiştir. FETÖ, üniversiteler üzerinden Türkiyenin geleceğine
kastetmiştir. Bir yandan yandaş kişilerin üniversitelere
yerleştirilmesi, öte yandan niteliksiz kişilerin kadroları
doldurması ve en önemlisi, yetkin ve nitelikli akademik potansiyele sahip
olanların dışarıda kalması ülkenin on yıllık
birikimine kastetmek anlamına gelmektedir. Bunun içindir ki sadece Türkiye
Büyük Millet Meclisi, Özel Kuvvetler, sokaklar bombalanmamış, ülkenin
geleceği de bombalanmış, yarınlarına kastedilmiş,
özüne kurşun sıkılmıştır. Kendi
varlığına, kendi insanına, kendi değerlerine böylesine
bir o kadar yaban ve düşman bir unsurun üniversiteler ayağında
yaptıkları tahribatı ortaya koymaktadır.
672 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
2.346 akademisyen ihraç edilmiştir ancak ihraç edilenleri atayanlar ne
yazık ki görevlerindedir ve bunlarla ilgili birkaç örnek vermek istiyorum:
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi 2010 yılında kurulmuş ve
Üniversite Rektörü olarak 10 Aralık 2010 tarihinde Galip Akhan
atanmıştır. Rektör, üniversiteye yer tahsisi gerçekleşmemiş
ve henüz oturacak ofisi bile yokken ilk resmî ziyaretini ABDye
yapmıştır. Michigan-Ohio-Pittsburgh üzerinden Pensilvanyaya
yapılan ziyaret, dönemin Mevlana Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor
Bahattin Adam tarafından organize edilmiş ve onun da katılımıyla
gerçekleşmiştir. Beraberinde İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi
adına ziyarete katılan, FETÖ bağlantısı sabit olan Ege
Üniversitesinden Profesör Doktor Bülent Miran 672yle ihraç edildi, Dokuz Eylül
Üniversitesinden katılan Profesör Doktor Vedat Pazarlıoğlu ise
açığa alınmıştır. Yine, bu ziyarette kendisine
verilen isimlerden olan, ABDde Gülen hareketinde faaliyette bulunan Profesör
Doktor Yetkin Yıldırımın Mühendislik Fakültesi
İnşaat Mühendisliği bölümüne alımı
sağlanmış ama ilgili kişi üç sene boyunca Türkiye'ye hiç
uğramamıştır.
Sayın Bakanım, Rektör kendisine emanet edilen üniversiteye hemen hemen...
Kendisi ve 1 kişi hariç FETÖden ihraç edilmiştir, yönetim kurulunun
hemen hemen hepsi ihraç edilmiştir ama Rektör görevinde durmaktadır.
Sayın Bakan, bu kişiyi kim korumaktadır? Lütfen, ilgilenmenizi
rica ediyorum.
Kâtip Çelebi Üniversitesiyle ilgili bir dosyayı
da size arz edeceğim. Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörüyle ilgili
verdiğim dosyayla da ilgili olarak ne
yapıldığını, lütfen, öğrenmek istiyorum çünkü
Rektör olurken Afyon imamı Muhammetten icazet alan bu kişinin hâlâ
Rektörlük yapmasını içime sindiremiyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz
isteyen Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.
Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP
sıralarından alkışlar)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de uygulanan
eğitim sistemi AKP hükûmetleri döneminde de birçok politika
değişikliğine uğradı ama şunu çok net olarak
söyleyebiliriz ki AKP iktidarıyla eğitim sistemi artık iflas
etmiş durumdadır. Darbeyle mücadele ediyorum. yalanıyla OHAL
sürecini başlatıp uzatan Hükûmet, açıkça OHAL
fırsatçılığı yapıyor. Çıkan kanun hükmünde
kararnamelerle bugün on binlerce öğretmen kamudan ihraç edilmiş
durumdadır. Sayı vermek gerekirse, 1 Eylül gece yarısı
çıkarılan 672 sayılı KHKyla tek seferde 28.163
öğretmenin mesleğine son verildi. Bu süreçte, en temel hukuk ilkeleri
ve Anayasa ayaklar altına alındı, öğretmenler adil
yargılanma ve savunma hakkı bile tanınmadan kamu görevinden
ihraç edildi. Onları iade etmiş olmanız, bir
kısmını iade etmiş olmanız, Anayasayı ve hukuku
çiğnediğiniz gerçeğini değiştirmez. 8 Eylülde ise
hemen hepsi, özellikle Kürt illerinden olmak üzere tam 11.285 öğretmen
ihraç edildi, milyonlarca öğrenci belirsiz bir sürece sokuldu.
Bölgede görev yapan ve
orayı çok iyi tanıyan öğretmenlerin ihraç edilmesiyle, Hükûmetin
yeni bir inkâr ve asimilasyon politikası başlatacağı çok
açıktır ve daha önce de bu kürsüden defalarca
anlattığımız gibi, bu öğretmenlerin büyük
çoğunluğu ana dilde, cins ayrımcı olmayan, eşit,
demokratik, laik, bilimsel, parasız ve kamusal nitelikli eğitimi
savunan EĞİTİM SEN üyesi öğretmenlerdir. Hükûmet, aynı
zamanda, sendikal mücadele de yürüten EĞİTİM SEN üyelerini ihraç
etmekle darbe fırsatçılığı yapmaktadır.
İhraçlarda, fişlemelerin ve yandaş sendikaların ihbar
listelerinin haricinde başka bir ölçüt yoktur.
Muhalif öğretmenlerin
kamudan uzaklaştırılmalarındaki amaç çok açıktır.
Dinî argümanlar kullanılarak, eğitim sistemini ticarileştirme
amacının önündeki en büyük engel ortadan kaldırılmak
isteniyor. Yıllardır bu hedefe karşı koyan, aynı
zamanda emek, barış ve demokrasi mücadelesi yürüten eğitim
emekçilerinden intikam alınıyor. Diğer yandan, paralel
yapılanmayla somut ilişkisi olmayan çok sayıda öğretmen de
sadece Bank Asyada hesabı var diye görevinden alındı.
Eğitim sistemini kendi ideolojik
çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırmak isteyenler,
karşılarında hiçbir örgütlü güç istemedikleri için eğitim
emekçilerinin sendikal mücadelesine saldırmışlardır.
Hükûmet, kendisine muhalif herkesi terörle ilişkilendirerek kendi
işledikleri suçun üzerini örtbas etmeye çalışmaktadır.
Kendi tabirinizle Normal zamanda yapamadıklarımızı OHAL
sayesinde yapıyoruz. diyorsunuz ya, işte, asıl mesele,
niyetinizi bu kadar açık yapıyor olmanız; başka ispata,
başka izaha da gerek yok zaten.
Değerli milletvekilleri, okul dediğimiz
şey etrafı dört duvarla örülü binalardan ibaret değildir.
Türkiyeyi batağa sürüklemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
Yanlış yapıyorsunuz ve bu yanlışın bedelini
Türkiye halkları ödüyor. Yıllar sonra bu
uygulamalarınızın faturasıyla mutlaka
karşılaşacaksınız. İşlediğiniz tüm
suçların hesabını mutlaka hukuk önünde vereceksiniz.
Değerli milletvekilleri, neredeyse her
mahalleye imam-hatip okulu açılması, Türkiyenin en iyi statüsünde
olan köklü devlet okullarını proje okul ilan edip
öğretmenlerinin sürgün edilmesi Hükûmetin okullarda bilim adına
hiçbir şey görmek istemediğinin de kanıtıdır.
Hükûmetin ve sarayın muhaliflere yönelik öfkesi
elbette bununla sınırlı değil, Barış İçin
Akademisyenler inisiyatifinin çatışma ortamının son
bulması adına açıkladığı barış
bildirisine imza atanlar da bu nefretin hedefindedir. Son olarak, yine sabaha
karşı bir KHKyla, bildiriye imza atan 15 barış
akademisyeni de üniversitelerindeki görevlerinden ihraç edildiler.
Yaptıkları bilimsel çalışmalarla adlarını
bildiğimiz bu akademisyenler barış istedikleri için bu bedelleri
ödüyorlar.
Sizlerle bir ismi paylaşmak istiyorum, bu
kişi KHKyla Selçuk Üniversitesindeki görevinden ihraç edildi, adı
Nuriye Gülmen. Muhtemelen birçoğunuzun isminden haberi yoktur ama bu
kadın çok anlamlı bir direniş sergiliyor. Nuriye Gülmen 200-300
metre ileride yani Yüksel Caddesinde her gün tek başına eylem
yapıyor ve polis tam on beş gündür Nuriye Hocayı her gün
darbederek, işkence yaparak gözaltına alıyor. Bu açık
işkencenin ve kötü muamelenin tek sebebi korku olmalı ve sizler
sokaktaki sesten korkan bir iktidar olarak da aslında iktidar
olamadığınızı, yönetemediğinizi açıkça
sergilemiş oluyorsunuz; işine geri dönmek için tek başına
direnen bu insana duyulan nefret başka ifadeyle açıklanamaz.
Bilimsel
araştırmayı toplumsal yaşamla buluşturmaya çabalayan
bu bilim insanlarını bir gecede işsiz bırakmak bu ülkenin
geleceğini karartmak demektir. Bu karanlığı biz bugün
yaşıyoruz. On dört yıllık AKP iktidarının
eğitim politikaları nedeniyle, analitik düşünme yeteneğine
sahip olamamış binlerce çocuk yetiştiğini görüyoruz. 2015
yılında yapılan üniversite giriş sınavlarında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla)
tam 42 bin
öğrenci sıfır çekmiş durumdadır. Bu da sizin
eğitim politikanızın sonucudur diyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Türkiyede
Kürt illeri diye bir tanım olmadığına ve akademisyen
olmanın terör propagandası yapma özgürlüğü anlamına
gelmeyeceğine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Türkiye
Cumhuriyeti devletinde, 780 bin kilometrekarede 7 coğrafi bölge
vardır, 81 vilayet vardır. Kürt illeri diye bir tanım yoktur.
Bazı illerimizde Kürt vatandaşlarımız daha fazladır,
bazı illerimizde daha azdır. Bu açıdan, bunun düzeltilmesi için
kayıtlara geçmesini istiyorum.
BAŞKAN Evet, biz de çok kereler kayda
geçirdik ama
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bir diğeri,
akademisyen olmak, bilim insanı olmak terör propagandası yapma
özgürlüğü anlamına gelmez. Türkiyede bir terörist aktivite, faaliyet
vardır, bir de bunun propagandası vardır. Bu açıdan, ikisi
de Türkiye Cumhuriyeti devleti yasalarına göre suç teşkil etmektedir.
Bununla alakalı kararı da bağımsız mahkemeler
verecektir.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
İç Tüzük 60a göre bir dakika söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, vereyim.
Buyurun, bir dakika.
26.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım,
kürdistan ifadesinin sosyolojik, tarihî, coğrafi bir kavram
olduğuna ve siyasi partilere göre değişiklik
göstermeyeceğine ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, sayın hatip Kürt illeri
sözcüğünden rahatsız oldu. O zaman ben kürdistan sözcüğü
üzerinden bir örneklem ifade edeyim.
Sayın Erdoğan, dönemin
Başbakanı, Kasım 2012de Şivan Perverle, Mesut Barzaniyle
Diyarbakır Kantar Meydanında sıklıkla kürdistan kelimesi
kullandığı ve halaylar eşliğinde beraber türküler
söylediği konuşmasından sonra
ALİM TUNÇ (Uşak) Irakla ilgili o,
Türkiyeyle ilgili değil.
AHMET YILDIRIM (Muş)
muhalefetten gelen
tepkiler üzerine, bir hafta sonra -eğer gerekirse kürsüden de dinletirim-
kendi grup toplantısında altı buçuk dakika sadece kürdistan
kelimesini kullanmadı, kürdistan kelimesinin neden
kullanılması gerektiğinin gerekçelerini altı buçuk dakika
grup toplantısında anlattı. İşinize gelince siyaset
pragmatizmi uğruna bazı kelimeleri kullanacaksınız ama yeri
geldiğinde de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Muş) -
bugün, zamanın
ruhuna göre davranacaksınız. Bunun kabul edilebilir bir tarafı
yoktur. Kürdistan sosyolojik, tarihî, coğrafi bir kavramdır, siyasi
partilere göre de değişiklik göstermez.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bizim Kürt kelimesinden rahatsızlık duyduğumuz
kesinlikle söz konusu değildir. Türkiye Cumhuriyeti devletinde Kürtler de
yaşamaktadır, Türkler de yaşamaktadır, hepsi Türkiye
Cumhuriyetinin eşit yurttaşlarıdırlar. Bundan bir
rahatsızlık duymamız kesinlikle söz konusu değildir, bunu
özellikle ifade etmek istiyorum. Kürdistan da Kuzey Iraktaki Kürdistan
Bölgesel Yönetimidir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Muş.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, Kürt illeri ile Türk illeri ayrımının
çok tehlikeli olduğuna ve ülkenin bölünmez bütünlüğü
açısından herkesin bu hassasiyetlere dikkat etmesi gerektiğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, daha önce
de ben ifade etmiştim, özellikle Sayın Cumhurbaşkanının
ifadesini çokça dile getirdiniz. Aslolan, onun sosyolojik, tarihî ve
coğrafi bağlamından koparılmaması.
Koparılmadığı ölçüde böyle bir vakıanın
olduğunu, doğruluğunu kabul ediyor ama bunun sosyolojik
bağlamından, tarihî bağlamından, coğrafi bağlamından
koparılarak farklı bir anlamda adlandırılması,
farklı bir manaya da getirilmesinin doğru
olmadığını bizler de ifade ettik.
Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı aynen
şu ifadeyi kullanıyor, çok dile getirdiğiniz için söylüyorum
ben: Osmanlıya baktığımız zaman, Kürdistan eyaleti
var, Lazistan eyaleti var. Bu millet köksüz değildir. Yüz yıl
öncesine gidin, Meclis zabıtlarına baksınlar, Kürdistan
kelimesini o Meclis zabıtlarında görecekler. Osmanlıya
gittiklerinde, doğu, güneydoğuyu Kürdistan eyaleti olarak görecekler,
Karadenizi Lazistan eyaleti olarak görecekler.
Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanı toplumların tarih bilincine atıf
yapıyor. Osmanlı bakiyesi üzerinde kurulmuş olan Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bu tarihî bağlamından
kopamayacağından söz ederek bir tarih okuma çağrısı
yapıyor; bugün Osmanlı bakiyesi üzerinde inşa edilen üniter
Türkiye Cumhuriyeti devletine ilişkin bir tanımlama yapmıyor.
Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısı
içerisinde bu şekildeki bölgesel tanımlamaların gerçekçi
olmadığını ifade ediyor. Bunu ifade ediyor ve bu
bağlamda düşündüğünüzde
AHMET YILDIRIM (Muş)
Nereden çıktı bu?
BAŞKAN - Bakın, çok
sık kullanıyorsunuz. Kürt illeri, Türk illeri, başka iller
ayrımının çok tehlikeli bir ayrım olduğunu,
Anayasanın 126 ve 127nci maddeleriyle birlikte pek çok maddesine aykırı
olduğunu defalarca ifade ettik. Bu bağlamda, siz İstanbulu
nerenin ili olarak göreceksiniz? Bütün iller, 81 il de Türkiye Cumhuriyetinin
ilidir. Hepsinin de adı bellidir, bölgesel, coğrafi isimleri de
bellidir.
Bu açıklamayı yapma
zarureti olduğu için -sürekli bunu örnek veriyorsunuz- bunu yapma
gereği hissettim. Ülkenin bölünmez bütünlüğü açısından
hepimizin bu hassasiyetlere dikkat etmesi gerektiği kanaatiyle bu
ifadeleri kullandım.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş)
Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Sayın Cumhurbaşkanının söz konusu
konuşmasını günümüze göre yorumlayarak eksik okudunuz. O zaman,
açın bakın, eğer şu cümlem yoksa içinde bütün Genel
Kuruldan özür dileyeceğim. Bakın, Diyarbakırda o kavramı
kullandıktan sonra, kürdistan kavramını kullandıktan
sonra CHP ve MHPden gelen tepkiler üzerine, ona bölücü denmesi üzerine diyor
ki: Kardeşim, Atatürk de mi bölücüydü? Bakın, siz, o kavramı çıkararak
O zaman size söylerim, her şeyi yasal düzlem içerisinde
değerlendirecekseniz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Siz bu terimleri mecrasından çıkarıp kendi kafanıza göre
anlıyorsunuz. Kendi kafanıza göre, kendinize göre yorumluyorsunuz.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Son cümle olarak söylüyorum: Yasada olan, olmayan üzerinden biz
tartışamayız. Kapadokya vardır bu ülkede, yasası
mı vardır? Serhat bölgesi vardır, Trakya vardır, yasal
olarak nereye tekabül ediyor? Ama ben bir coğrafyacıyım, coğrafya
akademisyeniyim, kürdistan coğrafyası diye bir tarihsel gerçeklik,
güncel gerçeklik vardır, kullanmaya devam edeceğiz.
Teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Türkiyede yoktur.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Yüz yıl önce vardı, şimdi yok.
BAŞKAN Tarihsel ve
sosyolojik gerçekliğe diyeceğimiz yok ama Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içerisinde şu anda resmî anlamda
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Biz de her gördüğümüz yanlışı düzeltmeye
devam edeceğiz.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Gidin Cumhurbaşkanının yanlışını düzeltin o
zaman, gidin Cumhurbaşkanının yanlışını
düzeltin!
BAŞKAN Buyurun
Sayın Usta.
Size de bir dakika süre
veriyorum 60a göre.
YUSUF BAŞER (Yozgat)
Otur yerine!
AHMET YILDIRIM (Muş)
Otur yerine, sus, konuşma sen.
YUSUF BAŞER (Yozgat)
Sen sus, sen otur!
ALİM TUNÇ (Uşak)
Otur yerine, otur!
AHMET YILDIRIM (Muş)
Konuşma!
YUSUF BAŞER (Yozgat)
Otur, sus!
AHMET YILDIRIM (Muş)
Muhatabım değilsin! İlimle, irfanla konuş.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Sayın Ustaya söz verdim.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Türkiye
Cumhuriyetinde kürdistan ve Kürt illeri diye bir tanım
olmadığına ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Cumhuriyeti vardır. Türkiye
Cumhuriyetinde kürdistan da yoktur, Kürt illeri diye de bir tanım
yoktur. (MHP sıralarından alkışlar) Türk milleti
vardır, Türk vatanı vardır ve bu vatan bölünmezdir. Birileri
geçmişte bunu söylemiş olsa, hangi bağlamda söylerse söylesin
hatadır, yanlıştır. Hele hele bugün siyasi amaçla
kullanılması da tamamen bölücülüktür.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gök, sisteme
girmişsiniz, buyurun size de söz veriyorum.
28.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, her konunun anayasal
sınırlar içerisinde ve coğrafi bölgelerin şu anda bulunan
geçerli adlarıyla söylenmesinden yana olduklarına ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Türkiyede herkesin anayasal sınırlar içerisinde kalmasının
ne kadar doğru bir önerme olduğu ortaya
çıkmıştır.
Bu ülke, Cumhurbaşkanının ve AKP
Grubunun kimi zaman başka yöne evrilen, başka zaman başka yöne
evrilen tanımlamalarına göre hareket edemez. Diyarbakır
meydanlarında Sırrı Süreyya Öndere Abdullah Öcalanın
mektubu okutulurken Sırrı Süreyya Önder göklerde, şimdi, daha
sonra eleştiriliyor. Bu, AKPnin ikircikli tavrıdır. Orada,
Hükûmet destek olmuştur, Abdullah Öcalanın mektubunu Diyarbakır
Meydanında okutmuştur.
Biz diyoruz ki: Ne Cumhurbaşkanının
söylemleri ne de başka siyasetçilerin söylemleri; biz her konunun anayasal
sınırlar içerisinde ve coğrafi bölgelerimizin şu anda
bulunan geçerli adlarıyla söylenmesinden yanayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEVENT GÖK (Ankara) Bu nedenle, herkesin dikkatli
olması gerekir, başta Cumhurbaşkanının.
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara)
Anlaşılmıştır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki son önerge
üzerinde, Sayın Usta
ERHAN USTA (Samsun) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığınca yürütülen sınavlardaki bazı
uygulamaların Millî Eğitim Bakanlığınca yürütülen
merkezî sınavlarda da uygulanması gerekli görülmemektedir.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki her üç önergeyi
oylarınıza sunuyorum
AHMET YILDIRIM (Muş) Karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik oylama cihazıyla oylama
yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı
vardır, önergeler reddedilmiştir.
Şimdi, maddenin oylamasından önce
Komisyonun bir redaksiyon talebi var.
Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 12nci maddesinde geçen EK
MADDE 4 ibaresinin EK MADDE 5 şeklinde değiştirilmesi
gerekmektedir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Komisyonun redaksiyon talebiyle birlikte 12nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Yazım esnasında bu redaksiyon talebiniz
dikkate alınacaktır.
13üncü madde üzerinde, aynı mahiyette olmak
üzere dört adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 13üncü maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Kayseri İstanbul Kırıkkale
Mücahit Durmuşoğlu Halis Dalkılıç Hacı Bayram
Türkoğlu
Osmaniye İstanbul Hatay
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Zühal Topcu Erkan Haberal Arzu
Erdem
Ankara Ankara İstanbul
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Ruhi Ersoy
Hatay Osmaniye
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp Ayşe Acar Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Dilek Öcalan Ziya Pir Feleknas
Uca
Şanlıurfa Diyarbakır Diyarbakır
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Mustafa Akaydın Gaye Usluer Ceyhun İrgil
Antalya Eskişehir Bursa
Candan Yüceer Sibel Özdemir Selina
Doğan
Tekirdağ İstanbul İstanbul
Mustafa Ali Balbay
İzmir
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Takdire bırakıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Ceyhun İrgil
BAŞKAN Aslında ortak önergeler,
gerekçeyi okutup oylayalım.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sözleşmeli öğretmenlik, esastan
karşı olduğumuz bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyle
öğretmenlerin kadro ve özlük hakları
aşındırılacak, yetkileri
sınırlandırılacak, toplumdaki itibarları zarar
görecektir. Bu sebeple, sözleşmeli öğretmenliği
yasallaştıran, bu madde de dâhil tüm düzenlemelerin eğitim
sistemimize zarar vereceğini düşünüyoruz.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki diğer
önerge
Sayın Yıldırım, gerekçeyi mi
okutalım?
AHMET YILDIRIM (Muş) Hayır, Sayın
Ziya Pir konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Pir.
ZİYA PİR
(Diyarbakır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri
Beni kürsüye davet ederken
bir eksiklik yaptınız. Benim ismim, doğru, Ziya Pirdir ama
eksikleri gidermek istiyorum: Aynı zamanda ben Abdullah Zeydanım;
Nursel Aydoğan, Leyla Birlik, Nihat Akdoğan, Selma Irmak, Ferhat
Encu, Gürsel Yıldırım
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Bakmadan oku, bakmadan.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
ZİYA PİR (Devamla)
-
İdris Baluken, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve 12
Eylül cuntasına boyun eğmeyen Gültan Kışanak ve Ahmet
Türküm ben.
Şimdi gelelim bu kanun
tasarısına. Ne işe yarıyor bu? Bizim gördüğümüz
kadarıyla müfredatla ilgili herhangi bir şey yok. Ancak ve ancak
bazı birimlerin bir müdürlükten alınıp öbür tarafa
Anladığımız kadarıyla
anlaştığınız başka bir partiyle İşte,
dörtte 3 kadroyu biz dolduralım, dörtte 1ini başkaları
doldursun. gibi böyle bir sürü teknik şeyler var. Oysa Türkiyenin
ihtiyacı olan bunlar değil. Bunlar önemli olabilir ama on dört
yıldır bunu yapamadıysanız bu sizin hatanız. Asıl
önemli olan müfredattır. Bununla ilgili de maalesef herhangi bir şey
yok.
Şimdi, bir de KHK
çıkarmışsınız. Gene KHKnın 4üncü maddesinde çok
açık bir şekilde Anayasanın 42nci maddesini ihlal ediyorsunuz.
Ne diyor orada? Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun
bırakılamaz. Ama siz orada, cezaevlerinde herhangi bir nedenden
dolayı tutuklu olan bir kişiyi eğitim hakkından yoksun bırakıyorsunuz.
Maalesef bu konuyu da bence bir an önce düzeltmeniz gerekiyor.
Şimdi, biraz önce de burada dile getirildi
Avrupa Birliğinin Türkiye konusundaki kararı. Biliyorsunuz, dün hem
Avrupa Birliği, akşam saatlerinde de Avusturya Meclisi Türkiyenin
pek hoşuna gitmeyecek, bizim de mutlu olmadığımız
bazı kararları aldı. Bu ışıkta
konuşmamız gerekiyor burada. Nedir yani -hep burada
eleştiriyoruz- niye Avrupa Birliği ya da Avusturya böyle bir karar
aldı, neden Batı, Ey, Batı! böyle bir karar aldı? Ben
size söyleyeyim. Şimdi okudum, Anayasanın 42nci maddesini ihlal
ediyorsunuz da ondan. İnsanların sosyal ve ekonomik
haklarını, temel hak ve özgürlüklerini teker teker
cımbızlayarak ellerinden alıyorsunuz. Bırakın
uygulamadığınızı, ellerinden
aldığınızı, Anayasanın içinden de
çıkarıyorsunuz. Bu yüzden Batı sizi eleştiriyor. Bence
demokrat olan herkesin, hukuk devletine, demokrasiye inanan herkesin bunu
eleştirmesi lazım, başta bu yüce Meclis olmak üzere.
Şimdi, ben size bir örnek söylüyorum.
Bakanlarınız burada ve dışarıda sürekli bir şey
söylüyorlar, diyorlar ki: HDP vekilleri gözaltına alınmadan önce
-ben, o gözaltına alınan 13 kişiden birisiyim- prosedür neyse
hukukta, uygulandı. Bu nedir? Önce bir çağrı gider, oraya
gitmezseniz, elbette, savcı ya da hâkim sizi zorla getirebilir, bu
vardır. Ama, arkadaşlar, bana, ne benim evime -ben bunu Adalet
Bakanına da söyledim geçen hafta sonu- ne makamıma ne avukatıma
herhangi bir çağrı kâğıdı gelmeden, gece biri çeyrek
geçe evimden, yataktan beni alıp götürdüler. Savcılığa
itiraz edersin, seni zorla götüreceğiz. dedi polisler. Savcının
karşısına çıktık. Baktı Ha, evet bir hata
olmuş ama hata benim hatam değil, özel kalemin. dedi. Nasıl
Sayın Cumhurbaşkanı Eyvah kandırıldık, Allah
bizi affetsin. diyorsa savcı da aynı kelimeleri kullanıyor.
Yani, burada böyle körü körüne başkalarını savunuyorsa birisi, o
kişi mutlaka kendisini de bir miktar inkâr ediyordur.
Değerli arkadaşlar, burası 550
milletvekilinin seçilmiş olduğu, geldiği, konuştuğu
bir yüce Meclistir. Etmeyin, kendinizi inkâr etmeyin lütfen. Öyle Foucaultnun,
Sartreın ya da Gandhinin bir cümlesini burada kullanarak akil insan
olunmuyor. Bunları da bilmek lazım. Lütfen başkasını
körü körüne savunmayın, kendinizi inkâr etmeyin. Konuyla ilgili
söyleyeceklerim vardı ama zaman yetmiyor, bir sonraki konuşmamda
inşallah onları da dile getireceğim.
Sağ olun. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde
Sayın Zühal Topcu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Topcu. (MHP
sıralarından alkışlar)
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evet, sözleşmeli öğretmen konusu yine
gündemde, eğitim konusu yine gündemde. Ülkenin içinde bulunduğu durum
ile şu anda tartıştığımız konuları
mukayese ettiğimizde gerçekten içler acısı hâlimiz, bu tabloyla
karşı karşıya kalıyoruz aslında.
Yine tekrar ediyoruz:
Baktığımızda gerçekten, ülkemizin her tarafı
yangın yeri gibi ama iktidar hâlâ kendine yandaş kadro
oluşturmak için öğretmenlikte sözleşmelilik
kavramını ve uygulamasını gündeme getirmekte ısrar
ediyor. Tekrar ediyoruz: Özellikle öğretmenlik mesleği konusunda
öğretmenin sözleşmelisi olmaz ve diyoruz ki üstüne basarak bunu
oluştururken KPSS puanlarını da 70e düşürdünüz. Önce,
öğrencilerin girdikleri KPSS sınavından aldıkları
puanların yukarıdan aşağıya doğru sıralanmasıyla
bu başarılarına göre atamalar yapılırken şu anda
puanı minimuma indirerek -70e indirerek- özellikle sözlüyü ve sözlüde
almak istediğiniz kişileri seçerek ne yaptınız,
atamayı gündeme getirdiniz; yazıktır, günahtır diyoruz.
Burada kontenjanları
şimdi bu şekilde gündeme getirirken eğitimdeki
başarısızlığı eğitim fakültelerine atmaya
çalışıyorsunuz ama yıllardır eğitim
fakültelerinin de kontenjanlarını artırarak gündemi meşgul
etmeye çalıştınız. Şu anda da aynısını
yapıyorsunuz, üniversite açıyorsunuz, eğitim fakültelerinin
kontenjanlarını artırıyorsunuz ve öğretmenlikte,
öğretmen adaylığı konusunda problemleri daha da
artırıyorsunuz.
Şimdi diyoruz ki:
Sınavlar yapıldı. İşte KHKyla bu konu,
sözleşmeli öğretmenlik konusu Millî Eğitim Komisyonunda
görüşülürken daha netleşmeden kanun hükmünde kararnameyle uygulamaya
geçildi. 10 binden fazla öğretmen atandı ve burada büyük sorunlar
dile geldi. Biz diyoruz ki: Bu konunun geri çekilmesi lazım, yine KPSS
puanlarıyla alınması lazım ve sözlü sınavın ortadan
kaldırılması lazım ama hâlâ iktidar, bu yanlışta
ısrarını sürdürüyor, sözlüyle bu mesleğe öğretmen
alımı konusunda şaibeleri iyice yükseltiyor.
Bakın, sorular
konusunda, yapılan mülakatlarda sorulan sorular konusunda bir sürü
şaibe ortaya çıktı. KPSS puanlarında 90 aldık.
diyorlar ve sorulan sorulara baktığımızda, sorulan
soruların alanlarıyla ilgili olmadığına ve
yeterliliklerinin, 3 alanla ilgili yeterliliklerinin ölçülmediğine yönelik
sızlanmaların ayyuka çıktığına da şahitlik
ediyoruz. Ama, bunları bilmenize rağmen, burada sürekli olarak
gündeme getirmemize rağmen hâlâ ısrar edildiğine de
şahitlik ediyoruz.
Geçen günkü konuşmada Sayın Bakan
şöyle bir savunmada bulundu: Özel okullar da mülakat yaparak
alıyor. diye. Aslında şunu söyleyeyim: Özel okullar mülakat
yaparken, özel bir kuruluş kâr amacı da güttüğü için, gerçekten
aldığı elemanlara ne yaptırıyor? İnce eleyip
sık dokuyor. Öğretmenini seçerken böyle, on dakikalık ve ne idiği belirsiz soruların
sorulduğu bir sınav değil de gerçekten anlatım yaptırıyor,
bir demo gösteri yaptırıyor, öğretmen adayına ders
anlattırıyor, orada öğrencilere soru sordurarak iletişimine
bakıyor, orada hepsini gözlemliyor. Tecrübeli öğretmenler de burada,
özellikle komisyonda görev alıyorlar. Şimdi, özellikle, bunu geçiştirmek
için Sayın Bakan böyle bir ifade kullandı, gerçekten yazık ve
üzüntü verici.
Tekrar ediyoruz: Burada, bu maddenin
kaldırılması lazım, sözleşmeli öğretmenlik
alımlarının hemen durdurulması lazım ve tekrar,
eğitimde kalitenin yükseltilmesi isteniyorsa
Bakın, en
başarılı öğrencilerin bu alanda istihdam edilmesinin önünün
açılması lazım ve yeniden öğretmen alımı,
öğretmen yetiştirilmesi ve öğretmen istihdamı konusunun
tekrar yeni bir politikayla gündeme getirilmesi lazım.
Saygılarımı sunuyorum. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın İrgil, 60a göre
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak sözleşmeli öğretmenlik ve mülakat uygulamasına
karşı olduklarına ve gerekirse bu konuyla ilgili Anayasa
Mahkemesine gideceklerine ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Biz, bu maddede, madde önergeyle geri
çekileceği düşüncesiyle ve çekildiği için de özellikle
konuşma almadık çünkü kanun hükmünde kararnameyle
görüşülmüştü ve zaten kanunlaşmış bir maddeydi; teknik
olarak yasanın içinde kaldığı için usulen buraya
gelmiş oldu.
Bu maddeyle ilgili, sözleşmeli öğretmen
atamasıyla ilgili hem komisyonda hem de birçok mecrada Cumhuriyet Halk
Partisinin çok net bir tavrı var. Genel Başkanımızın
da partimizin de net tavrı bellidir. Sözleşmeli
öğretmenliğe, mülakata karşıyız ve bu işin
eskiden olduğu gibi, her zaman olduğu gibi yasal sınır
içinde, KPSS baz alınmak üzere kadroyla olması gerektiğini
savunuyoruz ve bunun için mücadelemizi sürdüreceğiz. Gerekirse bununla
ilgili Anayasa Mahkemesine de gideceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki son önerge
üzerinde
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
25/7/2016 tarihli ve 668 sayılı
Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile
Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 4üncü maddesinin (6)ncı
fıkrasında sözleşmeli öğretmen istihdamı
düzenlenmiş ve 27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiş olup tasarının 13üncü
maddesinde yer alan sözleşmeli öğretmen istihdamını öngören
düzenlemeye ihtiyaç kalmamıştır.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmiştir.
Böylece, kabul edilen
önergeler doğrultusunda madde metinden
çıkarılmıştır.
Bir karışıklığa mahal
vermemek için, sıra sayısı metninin mevcut maddeleri üzerinden
görüşmelere devam edeceğiz. Kanun yazımı
sırasında madde numaraları Başkanlıkça teselsül
ettirilecektir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
405
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
14üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 14üncü maddesiyle 652
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen geçici madde 11'in
(1)inci fıkrasının (a) bendi ile (2)nci
fıkrasının ilk cümlesinin aşağıda belirtilen
şekilde değiştirilmesini ve birinci cümleden sonra gelmek üzere
ikinci cümle olarak da aşağıda belirtilen cümlenin eklenmesini
ve madde numarasının geçici madde 12 olarak düzeltilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan Kubat Öznur Çalık
Kayseri İstanbul Malatya
Ramazan Can Hacı
Bayram Türkoğlu İlyas
Şeker
Kırıkkale Hatay Kocaeli
"a) I. Hukuk Müşaviri ile
Rehberlik ve Denetim Başkanı kadrolarında görev yapan personelin
görevleri sona erer ve bunlar hakkında 375 sayılı kanun hükmünde
kararnamenin ek 18 inci maddesine göre işlem tesis edilir."
"Bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren bir yıl içinde; 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Bakanlığa ait
bölümünde yer alan Bakanlık Maarif Müfettişi unvanlı toplam
serbest kadro adedini geçmemek üzere, Maarif Müfettişi, Eğitim
Müfettişi, Millî Eğitim Denetçisi ve İl Eğitim Denetmeni
unvanlarını ihraz etmiş olup halen Bakanlık teşkilatında
görevli olanlar ile Bakanlık teşkilatında şube müdürü ve
üstü kadrolarda fiilen çalışanlar ve milli eğitim uzmanı
ile millî eğitim uzman yardımcılarından yönetmelikte belirlenen
yabancı dil ve tez şartını karşılayanlar
arasından yapılacak mülakatta başarılı olanlar,
9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu ile belirlenen atama sayı sınırlarına tabi
tutulmaksızın Bakan Onayı ile Bakanlık Maarif
Müfettişi olarak atanabilir."
"Bakanlık teşkilatında halen
şube müdürü ve üstü kadrolarda çalışanlar ile milli eğitim
uzmanı ve millî eğitim uzman yardımcıları
arasından yapılacak atamaların sayısı, ihdas edilen
Bakanlık Maarif Müfettişi kadro sayısının yüzde
beşini geçemez."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair (1/721) esas numaralı Kanun
Tasarısı'nın 14üncü maddesiyle 652 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye eklenen geçici madde 11'in (1)inci
fıkrasının (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinin tasarı
metninden çıkarılmasını ve (2)nci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mustafa Akaydın Gaye Usluer Ceyhun İrgil
Antalya Eskişehir Bursa
Candan Yüceer Sibel
Özdemir Mustafa
Ali Balbay
Tekirdağ İstanbul İzmir
Selina Doğan
İstanbul
"(2) Bu Maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş
Yardımcısı olarak görev yapanların 9/3/2016 tarihli ve 6682
sayılı 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile
belirlenen atama sayı sınırlarına tabi
tutulmaksızın metne ekli iki (2) sayılı listede yer alan
serbest kadro adedi kadar; Bakanlık Maarif Başmüfettişi,
Bakanlık Maarif Müfettişi ve Bakanlık Maarif Müfettiş
yardımcısı kadrolarına herhangi bir işleme gerek
kalmaksızın Bakan onayı ile atanmış
sayılırlar"
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 14üncü maddesinin (1)inci
fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin tasarı metninden
çıkarılmasını, (2)nci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve
aşağıdaki (3)üncü fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Erkan
Akçay Erhan
Usta Kamil
Aydın
Manisa Samsun Erzurum
Ruhi
Ersoy Kadir
Koçdemir Zühal
Topcu
Osmaniye Bursa Ankara
Erkan
Haberal
Ankara
(2) Bu Maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş
Yardımcısı olarak görev yapanların 9/3/2016 tarihli ve 6682
sayılı 2016 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile belirlenen atama
sayı sınırlarına tabi tutulmaksızın kanuna ekli
(2) sayılı listede yer alan serbest kadro adedi kadar; Bakanlık
Maarif Başmüfettişi, Bakanlık Maarif Müfettişi ve Bakanlık
Maarif Müfettiş Yardımcısı kadrolarına herhangi bir
işleme gerek kalmaksızın Bakan onayı ile atanmış
sayılırlar.
(3) 652 sayılı Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameye 6528 sayılı Kanun'un 25 inci maddesi ile eklenen
geçici 10 uncu maddenin 3 üncü fıkrası gereğince Şahsa
Bağlı Eğitim Uzmanı kadrolarına atanmış
sayılanlara atandıkları tarihten itibaren bu kadrolarda
kaldıkları sürece bu kadrolara atanmadan önceki kadrolarına ait
mali haklarının ödenmesine devam olunur. Bunlardan halen başka
görev ve kadro unvanı ile görev yapanlar, bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren bir ay içinde yazılı olarak talep
etmeleri halinde Şahsa Bağlı Eğitim
Uzmanlığı Kadrolarına atanırlar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 14üncü maddesinin kanun
tasarısından çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel Sibel
Yiğitalp Ayşe
Acar Başaran
Diyarbakır
Diyarbakır Batman
Dilek
Öcalan Feleknas
Uca İbrahim
Ayhan
Şanlıurfa Diyarbakır Şanlıurfa
BAŞKAN Komisyon son okunan önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) Reddediyoruz
efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Ayhan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Ayhan. (HDP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, tabii,
şu anda konuşmuş olduğumuz millî eğitim temel
kanunuyla ilgili düzenlemelerin -ben de bir Millî Eğitim Komisyonu üyesi
olarak- uzun süre üzerinde konuştuk, tartıştık. Ki, o
konuştuğumuz dönem darbe girişiminden önceki dönemdi ve bizim
orada ısrarla vurguladığımız şey HDP Grubu
olarak, yapılacak düzenlemelerin -daha objektif kriterler esas
alınarak- eğitim sistemini daha özgürlükçü ve demokratik bir norma ve
düzeye kavuşturabilecek bir şekilde olmasına dairdi ve bu
özellikle OHAL süreci başladıktan sonra, kaygılarımızda
ne kadar haklı olduğumuzu da çok net ve bariz bir şekilde
gördük. Özellikle, muhalif görülen, eğitim alanında Hükûmetle,
siyasal iktidarla aynı frekansta düşünmeyenlere yönelik; 15 Temmuz
darbe girişimi fırsat bilinerek OHAL ve ona bağlı kanun
hükmünde kararnamelerle bu insanların birçoğu kamu kuruluşlarından,
eğitim alanından ya ihraç edildiler ya açığa
alındılar. Bunun en somut, en bariz örneği şu anda
konuştuğumuz konu itibarıyla -millî eğitim olunca- 11.284
eğitim emekçisinin açığa alınmasıdır yani
öğretmenin açığa alınmasıdır ve bugün
itibarıyla, yaklaşık üç aydır açığa alınan
bu öğretmenlerin 6 bini geri gönderiliyor. Bakın, üç aylık bir
süre içerisinde yani öğretmenin kendisi, ailenin kendisi, öğrencinin
kendisi, eğitim sistemimizin kendisi askıya alındı ve bu
arkadaşlar hakkında, şu anda görevine iade edilenler
hakkında herhangi bir soruşturma, açığa
alınmasını gerektirecek esaslı bir soruşturma
yapılmadan, bu insanlar şimdi görevine döndürülüyor.
İşte, tam da biz, Millî Eğitim
Komisyonu toplantısında millî eğitimde yapılacak
değişikliklerin objektif kriterlere göre olması gerektiğini
söylerken de bunu söyledik. Yani, bu açığa alınmalar, şu
andaki, bugün geri dönmelerle beraber, demek ki objektif kriterlere göre
yapılmamış ve bu yanlış uygulamadan dolayı,
başta öğretmenler olmak üzere öğrenciler ve birçok insan bundan
mağdur edilmiştir. Dolayısıyla, bu yanlış
politikalara muhalefetin de görüş ve önerileri dikkate alınarak
başvurulmaması ve bu yanlış politikalara da
girişilmemesi gerekiyor.
Şimdi, dün -burada Naci Hocam yok-
aslında, o tecavüz yasasıyla ilgili, Naci Hoca Foucaultdan örnekler
verdi; cinselliğin tarihiyle ilgili 3 cilt kitabını
okuduğunu söyledi ve cinsellik alanının karanlık bir alan
olduğunu söyledi. Ben de okudum, Naci Hoca eksik bilgi veriyor. Cinsellik
alanı şüphesiz karanlık bir alan ama cinsellik alanı,
Foucaultnun deyimiyle 17nci yüzyıldan günümüze kadar hep iktidar
alanının istismarına maruz kalmış bir alandır.
Dolayısıyla, cinsellik üzerinden iktidar devşirilmeye, cinsellik
üzerinden insanlar şekillendirilmeye çalışılıyor.
Bugün, AKP iktidarının bu getirmiş
olduğu çocuk istismarı davasına ilişkin toplumdaki genel
algı şu: AKP bu cinsel istismar yasası ve tecavüz yasasıyla
bir, gündemi değiştirmek istiyor; iki, kendisine tabi kılmak
istediği, kendi tabanını oluşturmaya yönelik politikalar
üretiyor. Alın size, işte -Naci Hoca burada olsaydı- bir iktidar
alanı, bir iktidar sömürme biçimi ve iktidarı oluşturma ve
özneyi -ki burada değil- şekillendirme çabası.
İşte, eğitim alanında da bu
iktidarı oluşturma çabaları gerçekleştiriliyor, cinsellikte
de kadın alanında da böyle yapılıyor, birçok alanda kendi
iktidarını egemenlikçi anlayışla oluşturmaya
çalışan ve kendi muhaliflerini dinlemeyen, demokrasiyi de kendisine
göre algılayan bir siyasal zihniyetle karşı
karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, bu zihniyet
demokratikleşmediği müddetçe Türkiyede hiçbir sorun çözülmeyecektir,
bugün eğitim üzerine konuştuğumuz konular da dâhil olmak üzere
hiçbir sorun çözülmeyecektir. Bizim temel referansımız, temel hareket
noktamız demokrasi olmalıdır, daha fazla iktidar
olmamalıdır.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 14üncü maddesinin (1)inci
fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin tasarı metninden
çıkarılmasını, (2)nci fıkrasının
aşağıdaki şekildi değiştirilmesini ve
aşağıdaki (3)üncü fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Ruhi
Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları
"(2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş
Yardımcısı olarak görev yapanların 9/3/2016 tarihli ve 6682
sayılı 2016 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile belirlenen atama
sayı sınırlarına tabi tutulmaksızın kanuna ekli
(2) sayılı listede yer alan serbest kadro adedi kadar; Bakanlık
Maarif Başmüfettişi, Bakanlık Maarif Müfettişi ve
Bakanlık Maarif Müfettiş Yardımcısı kadrolarına
herhangi bir işleme gerek kalmaksızın Bakan onayı ile
atanmış sayılırlar."
(3) 652 sayılı Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameye 6528 sayılı Kanun'un 25 inci maddesi ile eklenen
geçici 10 uncu maddenin 3 üncü fıkrası gereğince Şahsa
Bağlı Eğitim Uzmanı kadrolarına atanmış
sayılanlara atandıkları tarihten itibaren bu kadrolarda
kaldıkları sürece bu kadrolara atanmadan önceki kadrolarına ait
mali haklarının ödenmesine devam olunur. Bunlardan halen başka
görev ve kadro unvanı ile görev yapanlar, bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren bir ay içinde yazılı olarak talep
etmeleri halinde Şahsa Bağlı Eğitim
Uzmanlığı Kadrolarına atanırlar."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Osmaniye Milletvekili
Ruhi Ersoy konuşacaktır.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından
alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çocuklarımızın, geleceğimizin
âdeta teminatı olabilen, Türk milleti ailesinin gençliğinin
eğitim programıyla ilgili önemli konular konuşuyoruz. Elbette,
yönetici sınıfının, yöneticilerin mevzuatları da ince
elekten geçirilerek bu konular tartışılıyor. Ben 14üncü
maddedeki önergede Milliyetçi Hareket Partisinin düşüncelerini
paylaşmak üzere huzurunuzdayım.
Bu, 14üncü maddede temel olarak 2 tane alt
başlık var; (1) ve (2)nci fıkra. (1)inci fıkranın
(a) bendinde yönetici atamasıyla ilgili usul ve esaslar var, ona dair
şerhimiz söz konusu değil, eski hâliyle de kalabilir belki. Ama,
bizim buna ilave olarak önerdiğimiz bir husus var ki bu dillendirilmeyen
bir konu. Şahsa bağlı eğitim uzmanlarının
maaşları dondurulmuş durumda. Biz, bu durumda
çalışanların durumlarının düzeltilmesi ve
maaşlarının artırılması gerektiğini
düşünüyoruz ama asıl önerimiz ve üzerinde durduğumuz konu,
tasarının (2)nci bendindeki maarif müfettişlerinin durumu.
Bununla ilgili görüşlerimizi yazılı metinden paylaşmak
istiyorum.
Tasarıyla, Millî Eğitim
Bakanlığı merkez teşkilatında Müsteşara
bağlı olarak hizmet veren Rehberlik Denetim
Başkanlığı kaldırılmaktadır, yerine
Bakanlığa bağlı Teftiş Kurulu
Başkanlığı kurulmaktadır. Teftiş Kurulu Başkanlığına
bağlı olarak gerekli görülen illerde Bakan onayıyla
çalışma merkezleri kurulabilecek veya kaldırılabilecektir.
81 ildeki il millî eğitim müdürüne bağlı maarif
müfettişleri başkanlıkları kaldırılmaktadır.
Mevcut Rehberlik ve Denetim Başkanı hiçbir işleme gerek kalmaksızın
Teftiş Kurulu Başkanlığına atanmaktadır.
İllerde maarif müfettişleri başkanlığına
bağlı olarak görev yapan 2.334 maarif müfettişi, bunlarla
birlikte diğer kurumlarda denetçi ve müfettiş unvanını
taşıyanlar arasında mülakat sonrasında 500 kişi
Bakanlık maarif müfettişi unvanıyla Teftiş Kurulu
Başkanlığına Bakan onayıyla atanabilecektir.
Dolayısıyla, yaklaşık 2 bin maarif müfettişi illerde
il millî eğitim müdürü emrinde şahsa bağlı maarif
müfettişi kadrosuyla inceleme, araştırma, rehberlik hizmetleri
ile il millî eğitim müdürünün vereceği diğer görevleri
yapacaktır.
Anayasa Mahkemesi kararına göre kariyer
mesleği olan maarif müfettişlerinin tekrar mülakatla bir ayrıma
tabi tutularak Bakanlık maarif müfettişi olarak seçilmesi hukuki
değildir. Bu husus Anayasaya ve uluslararası sözleşmelere de
aykırıdır. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde
bugün itibarıyla 2.334 maarif müfettişi bulunmaktadır. Bu
müfettişler 95.000 okul, kurum, 17 milyon 590 bin öğrenci, 9 milyon
910 bin kursiyer ve 927 bin öğretmeni denetlemektedir. Tasarıyla 500
Bakanlık maarif müfettişi ve 250 Bakanlık maarif müfettiş
yardımcısı kadrosu ihdas edilmektedir. Ancak yeni alınacak
Bakanlık maarif müfettiş yardımcıları üç yıl
boyunca denetim yapamayacaktır. Dolayısıyla, Millî Eğitim
Bakanlığı en az üç yıl boyunca 500 Bakanlık
müfettişi ve Bakanlık maarif müfettiş yardımcısı tarafından
denetlenecektir. Sadece örgün eğitimde bulunan 35.180 öğrenciye 1
Bakanlık maarif müfettişi düşmektedir. 500 Bakanlık maarif
müfettişinin tetkik, eğitim ve denetim yapabilmesi mümkün müdür?
Dolayısıyla, okul, kurumlar ve personel yıllarca denetim
göremeyecektir. Yönetme sorumluluğu taşıyanların, kurum ve
kuruluşlarda yaşanan ve yaşanabilecek tehlikelerden haberi
olmayacaktır. Eğitim kurumlarında keyfî tutum ve uygulamalar
artacaktır. Usulsüzlük, yolsuzluk, şiddet, istismar olayları
artabilecektir. Öğretmenlere rehberlik ve mesleki gelişim boyutunda
destek verilme ihtimali düşecektir. Denetim, devletin garantisidir.
Denetim birimlerinin tek çatı altında birleştirilmesi kamu
kaynaklarının daha etkili ve verimli kullanılmasını
sağlayacaktır. Denetim hizmetlerinin merkezden yürütülmesi, hizmet
alanındaki bütün kurumların düzenli aralıklarla denetlenebilmesi
ve bu hizmeti sunanlara etkin olarak rehberlik yapılma imkânı
verecektir. Ayrıca, eğitim, öğretim, yönetim ve denetim
hizmetlerinin yerel etkilerden kurtarılması sağlanacaktır.
Önergemiz, denetim hizmetlerinin merkezden tek
çatı altında yürütülmesi, hizmet alanındaki bütün
kurumların düzenli aralıklarla bütüncül olarak denetlenmesini
öngörmektedir. Eğitim, öğretim, yönetim ve denetim hizmetlerinin yerel
etkilerden, çağdaş bilimin öngördüğü nesnel olgulara dayalı
olarak sürdürülmesi amaçlanmaktadır.
Bu kapsamda, önerimizin kabul edilmesini diliyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair (1/721) esas numaralı Kanun
Tasarısı'nın 14üncü maddesiyle 652 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye eklenen geçici madde 11'in (1)inci
fıkrasının (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinin tasarı
metninden çıkarılmasını ve (2)nci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ceyhun
İrgil (Bursa) ve arkadaşları
"(2) Bu Maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş
Yardımcısı olarak görev yapanların 9/3/2016 tarihli ve 6682
sayılı 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile
belirlenen atama sayı sınırlarına tabi
tutulmaksızın metne ekli iki (2) sayılı listede yer alan
serbest kadro adedi kadar; Bakanlık Maarif Başmüfettişi, Bakanlık
Maarif Müfettişi ve Bakanlık Maarif Müfettiş
yardımcısı kadrolarına herhangi bir işleme gerek
kalmaksızın Bakan onayı ile atanmış
sayılırlar"
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Bursa Milletvekili
Ceyhun İrgil konuşacaktır.
Buyurun Sayın İrgil. (CHP
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, arkadaşlar; bu Millî
Eğitim Yasa Tasarısıyla ilgili birçok maddeyi Komisyonda
konuştuk, birçok konuda uzlaşığız, birçok konuda
hemfikiriz ama bazı maddeler var ki, özellikle bu maarif
müfettişliğiyle ilgili madde, bu konuda kesinlikle uzlaşma
şansımız yok.
Arkadaşlar, birçoğunuz, madde çok teknik
bir madde olduğu için, içselleştirmeden, ne olduğunu hissetmeden
el kaldırıyorsunuz ama ben size çok anlaşılabilir bir dille
anlatmaya çalışıyorum. Şu an getirilmek istenen bu maddeyle
ve özellikle AKPnin verdiği son önergeyle, maarif müfettişliği
gibi kariyer bir mesleğin, neredeyse şube müdürlerine, eğitim
uzmanlarına -mülakatla- veya daire başkanlarına, herhangi bir
kariyer mesleği olmayan, siyasi atama yoluyla gelen insanlara maarif
müfettişi olma yolunu açıyoruz.
Arkadaşlar, orta yaş ve üstünde olanlar
bilirler, maarif müfettişliği cumhuriyetin en temel
kurumlarından biridir. Birçok şairin, birçok yazarın,
bildiğimiz birçok ünlünün kariyerine baktığımızda hep
maarif müfettişi olduğunu görürüz. Yani, Can Yücelin şiirinde
bahsettiği gibi, maarif müfettişleri o kadar kariyer mesleği
Ve
önemli bir görev atfedilmiştir ki Hasan Âli Yücel gibi bir kişi
maarif müfettişliğinden Millî Eğitim Bakanlığına
gelmiştir. Şimdi biz burada bu işi
sıradanlaştırıp siyasallaştırmaya
çalışıyoruz. O yüzden, ben bu önerge konusunda AKP Grubuna, bu
işten anlayan ve ilgilenenlerin biraz ciddiyetle bakmasını ve daha
dikkatli olmasını öneriyorum. İçinizden birçoğunun, millî
eğitimle ilgili olan vekillerin bu konuda rahatsız olduğunu
biliyorum. O yüzden, tekrar, bu konuda bir kez daha uyarıda bulunuyoruz.
Bunun dışında,
bugün Millî Eğitim Bakanlığından nihayet iyi bir haber
alabildik. Açığa alınan 6.007 öğretmen görevlerine iade
edildi ve illere bildirildi, tebliğ edildi valilere. Fakat, biz isterdik
ki bu kadar geç kalmasaydınız çünkü bu süreçte açığa
alınan 20 öğretmen arkadaşımız veya öğretmenimiz,
bu ülkenin öğretmen unvanı verdiği insan intihar etti.
Örneğin, dün
Öğretmenler Gününde, 47 yaşındaki Ergülü Yıldız
kendini asarak intihar etti; açığa alınmış bir
öğretmendi, maalesef kararınıza yetişemedi. Bir gün önce
olsaydı belki bugün iade etmiştiniz ama bilmiyoruz. Aynı
şekilde, yine ihraç edilen öğretmenlerden bir tanesi, Bilecikte,
Mustafa Güneyler, 50 yaşında, evinde tüp gazıyla intihar etti.
Yine, aynı şekilde, Muğlanın Ortaca ilçesinde, 37
yaşında Mehmet Karadoğan limon bahçesinde kendini vurarak
intihar etti. Yine, aynı şekilde, Mersinde, öğretmen olan
oğlu tutuklanan bir imam, bu itibarsızlığa, bu karalamaya
tahammül edemeyip intihar etti.
Gördüğünüz gibi,
onurlarıyla oynanan insanlar özellikle haksız ithama
uğradıklarında eğer bunu kaldıramıyorlarsa ve bu
yükün altından kalkamıyorlarsa intihar ediyorlar. Bu intiharlar kul
hakkı değil mi? Bu haksızlıklar, hiç sorgusuz sualsiz bu
ihraçlar, bu açığa almalar kul hakkı değil mi? Bu
insanları geriye kim getirecek? Belki bugün onları iade ettiniz, haberleri
yok ama bu insanlar öldüler ve her şey bitti.
Bizim sizden ricamız,
bunların ders olması, bunlardan bir mesaj çıkarılması.
Biz bundan sonra geri kalan, açığa alınan öğretmenlerin
dosyalarının veya yapılacak işlemlerin bir an önce gözden
geçirilmesini, olabilecek en hızda iadelerini veya bir hükme varılmasını
istiyoruz. Çünkü, insanlarla ilgili hüküm kurmadan, bir hükme varmadan
onları karaladığınızda onurlarını
yaralamış oluyorsunuz.
Başınıza
geldiğini düşünün. Lütfen, bir an önce ihraç edilen veya
açığa alınan öğretmenlerle ilgili kriterleri net olarak
belirleyin ve bu kriterleri -genişletmek değil- daraltarak
insanların onurlarını, aşlarını, işlerini
iade edin.
Onun dışında,
bugün, MEB Teşkilat Yasasındaki bu maddeyle ilgili son
söyleyeceğim de, burada yapılmak istenen şeylerden bir tanesi,
Bakanlığın daha etkin bir denetleme mekanizması
oluşturmak istemekten ziyade, daha çok, kişilere dönük ve siyasi
atama yoluyla belli bir güç devşirmeye odaklı bir teşkilat
yapılanmasına gitmek istediğini ve bu yapıyı
oluşturmak istediğini görüyoruz. Maalesef bu
sıkışıklık içerisinde ve bu karmaşa ve kaos
içerisinde bu yapı geçiyor ama maarif müfettişliği
mesleğini, kariyer mesleğini heba ederseniz gelecekteki
denetlemelerde ve millî eğitimin sorgulanmasında veya bazı
meselelerin sonuçlandırılmasında kalite ve niteliği
kaybedeceksiniz. Bunda tekrar sizi uyarmak istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde üzerindeki son önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 14üncü maddesiyle 652
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen geçici madde 11'in
(1)inci fıkrasının (a) bendi ile (2)nci fıkrasının
ilk cümlesinin aşağıda belirtilen şekilde
değiştirilmesini ve birinci cümleden sonra gelmek üzere ikinci cümle
olarak da aşağıda belirtilen cümlenin eklenmesini ve madde
numarasının geçici madde 12 olarak düzeltilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Elitaş (Kayseri) ve
arkadaşları
"a) I. Hukuk Müşaviri ile
Rehberlik ve Denetim Başkanı kadrolarında görev yapan personelin
görevleri sona erer ve bunlar hakkında 375 sayılı kanun hükmünde
kararnamenin ek 18 inci maddesine göre işlem tesis edilir."
"Bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren bir yıl içinde; 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Bakanlığa ait
bölümünde yer alan Bakanlık Maarif Müfettişi unvanlı toplam
serbest kadro adedini geçmemek üzere, Maarif Müfettişi, Eğitim
Müfettişi, Millî Eğitim Denetçisi ve İl Eğitim Denetmeni
unvanlarını ihraz etmiş olup halen Bakanlık
teşkilatında görevli olanlar ile Bakanlık teşkilatında
şube müdürü ve üstü kadrolarda fiilen çalışanlar ve millî
eğitim uzmanı ile millî eğitim uzman
yardımcılarından yönetmelikte belirlenen yabancı dil ve tez
şartını karşılayanlar arasından yapılacak
mülakatta başarılı olanlar, 9/3/2016 tarihli ve 6682
sayılı 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile
belirlenen atama sayı sınırlarına tabi
tutulmaksızın Bakan Onayı ile Bakanlık Maarif
Müfettişi olarak atanabilir."
"Bakanlık teşkilatında halen
şube müdürü ve üstü kadrolarda çalışanlar ile millî eğitim
uzmanı ve millî eğitim uzman yardımcıları
arasından yapılacak atamaların sayısı, ihdas edilen
Bakanlık Maarif Müfettişi kadro sayısının yüzde
beşini geçemez."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılıyoruz Sayın Başkan.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı ve bu maddeyle Millî Eğitim
Bakanlığı Rehberlik ve Denetim Başkanlığı,
Teftiş Kurulu Başkanlığı olarak yeniden
yapılandırılmaktadır. Bakanlığın merkez
teşkilatındaki denetim birimi kadrolu denetim elamanına
kavuşturulmaktadır. Bakanlıkça yürütülen eğitim ve
öğretim hizmetlerinin devlet adına gözetim ve denetimi görevini
yürütecek olan Teftiş Kurulunun bu önemli ve özellikli görevini,
taşra teşkilatı kadrolarında görevli maarif
müfettişlerinin geçici olarak merkez teşkilatında
görevlendirilmesi yöntemiyle yürütmesinde uygulamada bazı zorluklarla
karşılaşılmakta, zamanında, verimli ve etkili bir
hizmet üretme gayesi olumsuz etkilenmektedir. Bu itibarla,
Başbakanlık ve diğer bakanlıklardaki merkez
teşkilatı yapılanması esas alınarak, Teftiş
Kurulu hareket kabiliyeti daha yüksek bir şekilde yeniden
yapılandırılmaktadır. Bakanlık teşkilatında
Maarif Müfettişi olarak görev yapanların, güvenlik soruşturması
ve arşiv araştırması sonrasında, ihdas edilen
Bakanlık Maarif Müfettişi kadrolarına mülakattaki
başarı sırasına göre öncelikle atanmalarında kamu,
kurum ve hizmet yararı görülmektedir. Ayrıca, Bakanlık
teşkilatında şube müdürü ve üstü kadrolarda fiilen çalışanlar
ile millî eğitim uzmanı ve millî eğitim uzman
yardımcılarından yönetmelikte belirlenen yabancı dil ve tez
şartını karşılayanlar arasından da yapılacak
mülakatta başarılı olanların, güvenlik
soruşturması ve arşiv araştırması
sonrasında, ihdas edilen Bakanlık Maarif Müfettişi kadro
sayısının yüzde 5ini geçmemek üzere başarı
sırasına göre atanmalarının da Teftiş Kurulu kadrosuna
idari ve mali konular ile eğitim öğretim branşlarında
katkı sağlayacaktır. Bu şekilde atananlar öncelikle en az
bir yıllık mesleki hizmet içi eğitime tabi tutulacaktır. Bu
düzenlemeyle teftiş hizmetleri merkezden sevk ve idare edilen nitelikli ve
etkin bir yapıya kavuşturulmaktadır. 652 sayılı KHKya
674 sayılı KHK ile geçici madde 11 eklenmiş olduğundan
madde numarasının geçici madde 12 olarak düzeltilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN Gerekçesini okuttuğum Mustafa
Elitaş ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 14üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Birleşime saat 20.00ye kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.14
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
405 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
15inci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 15inci maddesiyle
değiştirilen 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ekli
(1) sayılı cetvelinin Müsteşar Yardımcısı
başlıklı üçüncü sütununun aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp Feleknas Uca
Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır
Ayşe Acar Başaran Dilek Öcalan
Batman Şanlıurfa
Müsteşar Yardımcısı |
Müsteşar
Yardımcısı Müsteşar
Yardımcısı Müsteşar
Yardımcısı |
BAŞKAN Şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup birlikte işleme
alınacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı
Kanun Tasarısının 15inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Ankara Ankara Osmaniye
Arzu Erdem Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Mahmut
Tanal
İstanbul Hatay İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ömer Fethi Gürer Niyazi Nefi Kara Ceyhun İrgil
Niğde Antalya Bursa
Gaye Usluer Mehmet
Göker Nihat
Yeşil
Eskişehir Burdur Ankara
Tur Yıldız Biçer Vecdi
Gündoğdu Mahmut
Tanal
Manisa Kırklareli İstanbul
Murat Bakan Ahmet
Akın Mustafa
Ali Balbay
İzmir Balıkesir İzmir
Mehmet Gökdağ
Gaziantep
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde Gaziantep Milletvekili Mehmet Gökdağ konuşacaktır.
Buyurun Sayın Gökdağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün Öğretmenler Günüydü. Ben
bir defa daha, başta Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak
üzere tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, on dört
yıldır üzerinde çok fazla oynanan eğitim sisteminin
yarattığı deformasyona rağmen, öğretmenlerimiz
cumhuriyetin ve çağdaşlığın
ışığını yurdun en ücra köşelerine götürmeye
devam ediyor.
Değerli milletvekilleri,
EĞİTİM İŞin 24 Kasım Öğretmeler Günü
nedeniyle 43 ilde öğretmenlerle görüşerek yaptığı
Öğretmenlerin Ekonomik Durumlarına İlişkin Öğretmen
Görüşleri Araştırması adlı araştırma
sonuçları öğretmenlerin karşı karşıya olduğu
sorunları ortaya koymuştur. Araştırmanın dikkat çeken
sonuçları şöyle: Öğretmenlerin yüzde 83ü mesleğinden elde
ettiği gelirleri yetersiz buluyorlar. Öğretmenlerin yüzde 86sı
eğitim öğretime hazırlık ödeneğini yetersiz
buluyorlar. Öğretmenlerin yüzde 74ü maaşının düşük
olması nedeniyle toplumdaki saygınlığının
azaldığını, yüzde 75i borçları nedeniyle mesleki verimliliğinin
düştüğünü, yüzde 82si kazandığı parayla
çocuklarının gıda ihtiyaçlarını rahat bir şekilde
karşılayamadığını, yüzde 52si gelirlerindeki
yetersizlik nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını,
yüzde 24ü de az da olsa psikolojik sorunlar yaşadığını
belirtiyor. Yine, öğretmenlerin yüzde 50si bir iş bulmaları
hâlinde mesleği değiştirebileceklerini, bırakabileceklerini
belirtiyorlar. Yüzde 82si son on yılda alım gücünün düştüğünü,
yüzde 52si görevden alınma korkusuyla
yaşadığını, yüzde 66sıysa öğretmenler
odasında kendilerini özgürce ifade edemediğini belirtmiştir.
Yani, öğretmenlerimiz mutsuzdur değerli arkadaşlar.
Bunun yanı sıra,
son zamanlarda on binlerce öğretmen görevden alınmış,
öğrencilerinden ayrı bırakılmıştır.
Yaşananlar acıdır, yaşananlar insanların, toplumun
vicdanını kanatıyor. Yüz binlerce örneğini vermek mümkün.
Örneğin, Gaziantepte okul müdürü, millî eğitim müdürü, teftiş
kurulu tarafından sehven açığa alındığı
kabul edilen 2 EĞİTİMİŞ üyesi öğretmen iki buçuk
aydan bu yana hâlâ görevlerine dönmemişlerdir. Bugün, açığa
alınanların bir kısmının görevlerine iade
edildiklerini öğrendik, mutlu olduk, sevindik; diğerlerinin de bir an
önce görevlerine dönmelerini bekliyoruz.
Peki, bu öğretmenlerimiz
göreve iade edilince kendi okullarında nasıl çalışacaklar?
Velinin, öğrencinin, diğer çalışma
arkadaşlarının yanında suçsuzluğunu ifade etmek
zorunda mı kalacaklar? Bunu öğretmenlerimize nasıl reva
görürsünüz değerli arkadaşlar?
Bu da yetmezmiş gibi, öğretmenler
alımlarında kadrolu öğretmenlikten vazgeçilmiş, mülakata
dayalı yani torpille sözleşmeli öğretmen alımına
geçilmiştir. Ataması yapılmayan öğretmenler artık bu
ülkede canına kıyar hâle gelmiştir. Sayıları onlarca
şehrimizin nüfusundan daha kalabalıktır. Bir an önce
ataması yapılmayan öğretmenlerimizin atamalarının
yapılmasını gerçekten önemli görüyoruz ve bunu talep ediyoruz.
Bir başka üzerinde durulması gereken
nokta, imam-hatip okulları konusudur. Değerli arkadaşlar,
Gaziantepte FETÖden devredilen 37 okulun 36 tanesi imam-hatip okulu
olmuştur, zaten öğrenci mevcudu çok az olan imam-hatip
okullarına yenileri eklenmiştir. Türkiyede ve Gaziantepte
eğitim vermekte olan imam-hatip okullarının öğrenci
mevcutları incelendiğinde, kapasitesinin yüzde 20sini bile
doldurmadığı görülecektir. Gaziantepte birçok okulun
sınıf başına öğrenci sayısı 40ın
üzerindeyken okullarımızın boş bırakılması
sonucunu doğuran bu uygulamada neden ısrar ediliyor, anlamak mümkün
değildir.
Diğer taraftan, Gaziantepte okullarda
çalışan öğretmenler sokak sokak gezdirilerek okul
yaşında olan Suriyeli öğrencilerin sayısının
tespit edilmesi istenmiştir. Değerli arkadaşlar,
öğretmenlerin iş tanımı içinde ne zamandan beri sokaktan
hem de mülteci toplamak var?
Hizmetlisi, yardımcı personeli,
yakıtı olmayan, belki de tek başına bir köy okulunda,
güvenlik görevlisi olmadığı için can güvenliği olmayan
ortamlarda öğretmenlerimizin kutsal mesleklerini icra etmelerini
bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, öğretmenlerimiz
bunları hak etmiyor.
Ben, sözlerimi Mustafa Kemal Atatürkün sözleriyle
tamamlamak istiyorum. Atatürk diyor ki: Ulusları kurtaranlar yalnız
ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir
ulus, henüz ulus adını alma yeteneğini
kazanmamıştır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz
isteyen Ankara Milletvekili Zühal Topcu.
Buyurun.
ZÜHAL TOPCU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede 1416
sayılı Kanunla yetiştirilmek üzere yurt dışına
gönderilen öğrencilerle ilgili bazı hükümler var.
Şimdi, bunlarla ilgili,
özellikle 24üncü Dönemdeki yasama faaliyetleri sırasında, bu
maddeyle ilgili de çok fazla tartışma yapıldı. Önce, yurt
dışına yalnızca ALES puanıyla öğrenci gönderilirken
yine iktidarın yaptığı düzenlemeyle 1416 sayılı
Kanuna sözlü ve/veya yazılı ibaresi konularak orada, yine, keyfî
uygulamalara yönelik birtakım adımlar atıldı. Burada
ısrarımıza rağmen, tabii ki sayısal çoğunluk
olarak bakıldığında iktidar partisi muhalefeti hiçbir zaman
dinlemeden bu ve/veyayı koyarak bu maddelerle bu alımları
devam ettirdi. Şu anda yine, burada bu 1416 sayılı Kanunla
ilgili madde var. Özellikle ilgili kurumlar, üniversiteler tarafından kaç
tane, hangi alanda öğrenci gönderilecekse onlara yönelik bazı
maddeler var. Tabii, burada biz başından beri özellikle söyledik,
burada ve/veyanın konmasındaki amaç her zaman olduğu gibi
siyasi bir fayda, siyasi bir etkileme amacını da gütmektedir.
Şimdi, buna
bakıldığında, bunlar seçilirken, özellikle bu gençler yurt
dışına gönderilmek için seçilirken kim karar verecek, nasıl
karar verecek, neden bu kadar bu konu üzerinde ısrarla duruldu?
Uygulamalara baktığımızda, yine 1416 sayılı
Kanunla yurt dışında çalışmalarını
yapıp döndükten sonra gelenlerin nasıl istihdam edildiğini ben
buradan sormak istiyorum. Acaba Aynı görüşten değiliz. diye
başlatılmak istenmeyenler oldu mu?
Sayın Bakan, bunları özellikle size sormak
istiyorum: 1416 sayılı Kanunla yurt dışına gidip
döndüğünde Siz, bizim görüşümüzden değilsiniz, bölüm
istemiyor. diye kabul edilmek istenmeyen öğrenciler oldu mu; burada,
onları soruyoruz. Çünkü eğer burada bir çocuğumuzu, bir
gencimizi gönderiyorsak -bunların hepsi bizim çocuğumuz- oraya gidip
bu ülkenin, bu vatanın onlara sağladığı imkânlardan
faydalanıp, ondan sonra da dönüp bu ülkeye hizmet etme aşkında
olan çocuklar bunlar. Ama bu iktidar yandaş tavırlarla, bu gibi
suistimal içerisinde olan düşüncelerle bu gençliği itmektedir. Onun
için diyoruz ki: Lütfen, bu çocukların, yurt dışından geldikten
sonra uygun olan yerlerde ve onurlarını kırmadan istihdam
edilmeleri ve bunlar için harcanan paranın da bu ülkenin
ihtiyacının giderilmesi yönünde kullanılması gerekir.
Buradan özellikle bunu belirtiyoruz.
Bir diğer konu da şu: Dün YÖK sitesinde açıklama
yapıldı, bin araştırma görevlisi alınacak. Şimdi,
madem bin araştırma görevlisine ihtiyaç vardı da bu en son
KHKyla, 674 sayılı KHKyla 3 binden fazla ÖYPli yani öğretim
üyesi yetiştirilmek üzere alınan gençler atıldılar.
Şimdi, karar veriliyor işte Siz bizim işimize
yaramıyorsunuz. diye, bir taraftan da bin kadro açıklıyorsunuz.
O zaman hepsini potansiyel suçlu olarak değil, eğer suçlu varsa
suçlarını tespit edin, atın ama gerçekten potansiyel suçlu
olarak hepsini değerlendirmeyin.
Şimdi, özellikle vurgulamak istediğimiz
şu: Burada, biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu devletin yasama
çalışmaları sırasında her şeyi
tartışıyoruz ama asla bu devletin varlığını
ve birliğini tartışmıyoruz ve
tartıştırmayız da. Bizim adımız Türk milleti,
devletimizin adı da Türkiye Cumhuriyeti devleti; bundan da geri
dönüş yok. Daha önceki konuşmacılardan bir tanesi kürdistan
lafını etti. Biz de buradan diyoruz ki: Ne kürdistanı,
diğer iller nasıl Türkün öz yurdu ise Diyarbakırı da,
Vanı da, Tuncelisi de Türkün öz yurdu ve orada yaşayan bireylerin,
vatandaşların, kardeşlerimizin hepsi de Türk milletinin birer
şerefli mensubudur. Bunu da buradan ifade etmek istiyoruz.
Teşekkür ediyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler...
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı istemiştik ama
BAŞKAN Artık geçti, bir dahakine.
Önergeler kabul edilmemiştir.
Sayın Topal, sisteme girmişsiniz.
60a göre, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın, açığa
alınan öğretmenlerden terör örgütüyle bağlantılı
olmayanların mağdur edilmemesi hususunda hassas davranan Millî
Eğitim Bakanına teşekkür ettiğine ilişkin
açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Evet, teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Ana muhalefet milletvekili olarak bazen sayın
bakanlarımızı burada eleştiriyoruz. Burada
tanıklık ettiğim bir gerçeği ifade etmek istiyorum.
Değerli öğretmen arkadaşlarımızın açığa
alındığı ilk günden bugüne kadar diyalog yolunu açık
tutan ve terör örgütüyle bağlantılı olmayan hiçbir
öğretmenin mağdur edilmemesi hususunda çok hassas davranan Sayın
Millî Eğitim Bakanımıza gerçekten yürekten teşekkür
ediyorum. Geriye kalan öğretmen arkadaşlarımız için de
aynı hassasiyeti göstereceğinize olan inancım tamdır.
Sizlere, Bakan Yardımcısına, Müsteşara teşekkür
ediyorum.
Ayrıca, yine, bu diyalog kanalında Meclis
Başkan Vekilimiz Sayın Ahmet Aydına, AK PARTİ Grup
Başkan Vekili Mustafa Elitaşa, Naci Bostancıya ve AK
PARTİ Hatay milletvekillerine, bu konuda yine hassas
davrandıkları için, gerçekten öğretmen arkadaşlarım
adına, veliler adına, öğrenciler adına teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Biz de teşekkür ediyoruz
nezahetiniz, nezaketiniz için.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili
Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN Evet, sayın milletvekilleri,
15inci madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 15inci maddesiyle
değiştirilen 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ekli
(1) sayılı cetvelinin Müsteşar Yardımcısı
başlıklı üçüncü sütununun aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Müsteşar Yardımcısı |
Müsteşar
Yardımcısı Müsteşar
Yardımcısı Müsteşar
Yardımcısı |
Sibel
Yiğitalp (Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Diyarbakır
Milletvekili Sibel Yiğitalp konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve 25 Kasım
1960 yılında, Dominik Cumhuriyetinde Trujillo diktatörlüğüne
karşı direniş sergileyen Mirabal Kardeşlerin, cezaevinde
bulunan eşlerini ziyaret ettikten sonra tecavüze uğraması ve
öldürülmesinden dolayı bu tarih Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak bütün dünya ülkelerinde
bu şekilde anılıyor. Bugün de kadınlara yönelik
şiddete karşı herkes, neredeyse Türkiyenin bütün illerinde
Sadece kürdistan illerinde ne yazık ki yok. OHALde çıkarılan
kanun hükmünde kararnamelerden dolayı her türlü eylem ve etkinliklerin
yasaklanmış olduğunu, tabii, buradan söylemek istiyorum.
Konuşmama
başlamadan önce bizleri kadın olmanın onuruyla
tanıştıran, iradeleştiren, kadın özgürlük
şehitlerimizi minnet ve saygıyla anıyorum. Katledilen
direnişçi Mirabal Kardeşlerden Minervanın sözleriyle
konuşmama başlamak istiyorum. Bunca acıyla dolu ülkemiz için
yapılacak her bir şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı ancak
kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü. Mirabal
Kardeşlerin ölümünün üzerinden yarım yüzyıl geçti ancak hâlâ
dünyanın her yerinde kadınlar baskı ve şiddete maruz
kalıyor, tecavüze uğruyor ve katlediliyor; kadınların
rengi, dili, inancı, ülkesi değişiyor ama uğradıkları
şiddetin kaynağı değişmiyor ve bu şiddet, ev içi
şiddetten kamusal alana varana kadar farklı şiddet türleriyle
kendini yenileyerek katbekat artıyor. Nitekim ülkemizde kadına
yönelik şiddetin hangi boyuta ulaştığını birkaç
örnekle size sunmak istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yaşamın her alanında varlık
mücadelesi veren, rengini ortaya koymak için mücadele eden, gerek ev içinde
gerek kamusal alanda ve gerekse de siyasette Ben varım. diyen
direnişçi kadına tahammülü olmayan erk hükûmetinin kadına
yaklaşımının en vahşi şeklini görmekteyiz. Öyle
ki 15 Temmuzdan sonraki KHKlarla kadın seçilmişlerimize ve
kadına yönelik şiddetle mücadele eden kurumlarımıza
yapılan baskılar, bu Hükûmetin kadın politikasını çok
net bir şekilde göstermiştir. Nitekim gasbedilen belediyelerimizde
gaspçı kayyumların ilk icraatları kadın merkezlerini
kapatmak, kadın mücadelesi veren çalışanların işlerine
son vermek olmuştur. Aynı şekilde, kadını
ötekileştiren, tahakküm altına almak isteyen, direnişçi kadına
tahammül edemeyen bu Hükûmet sadece belediyelere bağlı kadın
merkezlerini kapatmakla kalmamış, bu mücadeleyi veren kadın
derneklerini, kadın emeğini ortaya çıkarmaya dönük faaliyet
yürüten merkezleri de çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle
kapatmıştır. Yine bu gaspçı kayyumlar, sadece
bulundukları yerlerde değil, her yerde, çay içerken bile son derece
kaygılı; yaptıklarının farkında oldukları
için, halkın iradesini gasp ettikleri için son derece huzursuz bir
şekilde çalışma faaliyeti yürütmeye çalışıyorlar.
Yine, bunların yanında, demokratik tutum
almak ve demokratik mücadelesini yürütmek isteyen Sebahat Tuncel
arkadaşımız -onlarca yıl burada mücadele yürütmüş bir
arkadaşımızdı- ve Ayla Akat arkadaşımız
kolluk kuvvetlerinin en vahşi şekilde saldırısına
maruz kalarak gözaltına alındılar ve tutuklandılar. Onlara
da bu şekilde şiddet uygulayan güvenlik, kolluk güçlerini de
şiddetle kınıyorum buradan.
Kadınların şiddet gördüğü,
öldürüldüğü, ayrımcılığa ve kötü muameleye maruz
kaldığı bu coğrafyada, kadınlar için eşitlik
mekanizmalarına, şiddetten uzakta hayat kurma yollarına erişmede
kadın örgütleri hayati önemdedir. Fakat, şu iyi bilinmelidir ki her
kadının şiddetten uzaklaşma mücadelesi bütün OHAL
kararlarını geçersiz kılacak meşruiyete sahiptir. Tüm bu
uygulamalar bize gösteriyor ki erkek adaleti yok etmeden gerçek adalete ulaşamayacağız.
Biz kadınlar olarak doğamız
gereği hiçbir zaman savaş ve şiddetten yana olmadık. Tüm
sorunların demokratik normlar çerçevesinde çözüleceğine olan
inancımız hâlen taptaze durmaktadır. Hep hatırlayalım
ki örgütlü kadın direnen kadındır, direnen kadın
özgürleşir, özgürleşen kadın güzelleşir.
Sözlerime şiddetin her türlüsüne maruz kalan;
tacize, tecavüze uğrayan, katledilen her kadın
isyanımızdır diyerek son veriyorum
(*) (HDP
sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı
vardır, önerge reddedilmiştir.
Şimdi 15inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
16ncı madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 16ncı maddesinde yer
alan eş ve çocuklarının ibaresinin bakmakla yükümlü
olduğu kişilerin şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Çağlar
Demirel Sibel
Yiğitalp Ayşe
Acar Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Dilek
Öcalan Feleknas
Uca Müslüm
Doğan
Şanlıurfa Diyarbakır İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 16ncı
maddesinde geçen "Bu Kanun kapsamında yurt dışına
gönderilenlerin bakmakla yükümlü oldukları eş ve
çocuklarının" ibaresinden sonra "başka kardeşlerinin
bulunmadığı takdirde bakıma muhtaç durumda olduğu
tespit edilen anne ve babaların da" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Ali Balbay Gaye Usluer Mehmet
Göker
İzmir Eskişehir Burdur
Nihat Yeşil Vecdi Gündoğdu Ömer Fethi Gürer
Ankara Kırklareli Niğde
Mahmut Tanal Murat
Bakan Ceyhun
İrgil
İstanbul İzmir Bursa
Ahmet Akın Tur
Yıldız Biçer Bülent
Öz
Balıkesir Manisa Çanakkale
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı
Kanun Tasarısının 16ncı maddesinin ikinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu Erkan Haberal Ruhi Ersoy
Ankara Ankara Osmaniye
Arzu Erdem Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
İstanbul Hatay
"Bu Kanun kapsamında yurt
dışına gönderilenlerin bakmakla yükümlü oldukları eş
ve çocuklarının tedavi giderleri ile sürekli görevle yurt
dışına gönderilen Devlet memurlarının bakmakla yükümlü
oldukları kişiler için 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda belirlenmiş
olan usul ve esaslar çerçevesinde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca
karşılanır."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Muhterem Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Ankara
Milletvekili Zühal Topcu.
Buyurun Sayın Topcu. (MHP
sıralarından alkışlar)
ZÜHAL TOPCU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine 1416
sayılı Kanunla yurt dışına öğrenci göndermeyle
ilgili olarak bu madde konuyor. Özellikle öğrenciyle beraber yanında
gidecek olan -aile bütünlüğünü korumak amacıyla- ailenin de ihtiyacını
gidermeye yönelik, birtakım sağlık problemlerini ve kalma
problemlerini de gidermeye yönelik bir madde. Aslında olması
gerektiğini düşünüyoruz çünkü aile çok önemli. Kimseyi tek
başına, birey olarak da düşünmememiz gerekiyor burada. Önemli
bir madde ama yine de üzerinde durulması gereken o kadar çok konu var ki
millî eğitimin içinde bulunan, biz bunlardan hangisinden
başlayacağımızı da bilmiyoruz. Ama buradaki
çalışma sistematiğine baktığımızda,
yalnızca kabul etme veya maddelerin kabul edilme veya edilmemesine yönelik
olarak tek bir algılama olduğu için, şu anda vakit geçirmekten
başka bir şey yapmıyoruz ama biz yine de
vicdanımızın sesini dinleyerek olması gerekenleri burada
altını çizerek bahsetmek istiyoruz.
Evet, daha önce de
belirttiğimiz gibi, bu maddenin olması gerektiğini
düşünüyoruz, ihtiyaçların bir bütün olduğunu ve giderilmesi
gerektiğini düşünürken bakıyoruz ki eğitimin çok daha
fazla, bundan farklı olan sorunlarının olduğunu da
görebiliyoruz. Eğitimin en önemli sorunu, eğitime bütünsel
açıdan bakılmaması çünkü sürekli olarak, eğitimde nerede
yırtık varsa o tarafın yamanmasına yönelik olarak
çalışmalar yapılıyor. 4+4+4te olduğu gibi bunun
problem getireceğine yönelik, çocukların küçük yaşta
öğretime başlamaması gerektiğine yönelik ve ilk 4ün, bunun
bazı ihtiyaçları gidermeyeceğine yönelik olarak
itirazlarımıza rağmen işte çok sık bakan
değişmesi ve her bakana yönelik olarak da eğitim sisteminin
değişmesi sonucunda sürekli olarak sisteme yama yapılıyor.
Bu yamalardan bazıları da işte bu Hükûmet döneminde
yapılıyor. Özellikle, işte, çıkartılan 5inci
sınıfların dil hazırlık sınıfı
olmasına yönelik düzenleme çünkü orada çok büyük problemler ortaya
çıktı. Onun için, özellikle ikinci 4ün 1inci sınıfı
dil hazırlık sınıfı olarak ihdas edildi ama gelecek
yıl başlayacak bunlar. Bu da aniden karar verilmiş bir şey
olduğu için başka hangi problemlere yol açacak şu anda
bilmiyoruz. Hani göç yolda düzülür misali yola çıkıyoruz, olmadı
ne yapalım? Bunu kestirip atalım, burası tutmadı, öbür sene
değiştiririz, onu da atalım. şeklinde neler var? Sürekli
böyle copy paste şeklinde kes, at şeklinde neler var?
Çalışmalar var.
Şimdi, Türkiyedeki eğitim sisteminin
problemi yalnızca yabancı dil mi? Yabancı dil öğretimi mi?
Bakıyoruz, daha biz Türkçeyi öğretemiyoruz. Sürekli bu kürsüde
söylüyoruz; sınavlarda hem üniversite giriş sınavlarında
-ortaöğretimde sonuç biraz daha değişti ama- Türkçe
başarı ortalaması yüzde 50. Diğerlerini söylemiyoruz daha.
Yani, dilin Türkçe olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti devletinde Türkçe
dersinin ortalaması yüzde 50 başarıya karşılık
geliyor. Şimdi, bu açıdan bakıldığında demek ki
balık baştan kokuyor, problemimiz baştan; demek ki
yanlış yerden başlıyoruz problemi çözmeye. Acaba nasıl
bir öğretme yöntemi olur ve bunun yanında, kaçıncı
sınıfta başlanır, süresi kaç yıl olur? Acaba bunlar
tartışıldı mı? Hangi derse ne kadar saat ayırmak
gerekiyor? Hangi öğretim tekniğini kullanmak gerekiyor? Ne
yapıyoruz? Bunları da sürekli olarak değiştiriyoruz. Yine
-sürekli olarak- Talim Terbiye Kurulu ne yapar, bilmiyoruz ama yalnızca
bildiğimiz bir şey var: İktidarın ve kudretli olanın
bastırmasına göre kitap yazıyor. Bakın, bu sene bir sürü
kitap özellikle FETÖden dolayı, FETÖ terör örgütünden dolayı imha
edildi yani öyle bir hâle gelindi ki, müfredatta, terör örgütü liderinin
resmini koyabilecek kadar, ona yönelik örnekler verebilecek kadar kitaplarda
alıntılar mevcuttur. Bu nasıl bir garabettir? Bu nasıl bir
zafiyettir? Şu anda iptal edildi ama gördük ki Yırtılan yeri
yama, yapıştır. derseniz bundan sonra bu eğitim sistemi de
dikiş tutmaz.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM
Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî
Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 16ncı maddesinde geçen "Bu Kanun
kapsamında yurt dışına gönderilenlerin bakmakla yükümlü
oldukları eş ve çocuklarının" ibaresinden sonra
"başka kardeşlerinin bulunmadığı takdirde
bakıma muhtaç durumda olduğu tespit edilen anne ve babaların
da" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent
Öz (Çanakkale) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Çanakkale Milletvekili
Bülent Öz konuşacaktır.
Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı
Tasarının 16ncı maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Türk milletini ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Millî Eğitim Temel Kanununda genel amaç Türk
milletinin bütün fertlerini Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık,
laik ve sosyal bir hukuk devleti olan ülkesine bağlı kişiler
olarak yetiştirmektir. şeklinde tanımlanıyor. Akıldan
ve bilimden uzaklaşan, liyakatin yerini sadakatin, devlete
bağlılığın yerini cemaat şeyhlerine
bağlılığın aldığı bir yapıyı
on dört yılın sonunda inşa ettiniz. Gençleri geleceğe
kaygıyla bakan ve hayalleri yurt dışına çıkmak olan
bir kuşak yetiştirdiniz. Cemaatlere teslim ettiğiniz kurumlar
eliyle 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsüne zemin hazırladınız.
Süreçten ders almadınız, hâlâ diğer cemaatler birçok kurumda
yapılanmaya devam ediyor. Unutmayın, cemaat eken darbe biçer.
Atanamayan öğretmenler sorunu kar topu gibi
büyüyerek çığa dönüştü. Yönetici atamalarındaki
usulsüzlüklerden, sözleşmeli öğretmenlik icadı ile mülakatlarda
torpille işe başlatma gibi birçok yanlışa
tanıklık etti bu millet. Akıldan ve bilimden
uzaklaştıkça sadece bir nesle değil ülkeye kötülük
yapıyorsunuz. Eğitimden hukuk sistemine kadar cumhuriyet
kurumlarını itibarsızlaştırma ve yasa marifetiyle biat
ettirme dâhil her türlü yöntemi kullandınız. Türkiyede laik,
bilimsel, çağdaş eğitim hiçbir dönem bu kadar
saldırıya uğramamıştı. Hükûmetleriniz döneminde
gerici söylem ve eylemleriyle vücut bulmuş TÜRGEV, Ensar gibi bazı
vakıf ve dernekler Millî Eğitim Bakanlığının
politikasını belirler hâle gelmiştir. Amacı, siyasal
iktidarın ideolojisine uygun nesiller yetiştirmek olan bu
vakıflar, yönetici atamalarından tutun eğitimin bütün
kademelerine egemen olmuştur.
Ülkenin aydınları eğitim sistemiyle
neden uğraştığınızın farkında. Bu
toprakların çocukları, parçalanan bir imparatorluğun küllerinden
yeni bir ulus devlet inşa eden 1923 aydınlanma devrimine ne
pahasına olursa olsun sahip çıkmaya devam edecektir. Cumhuriyete
meydan okuyan her yapı önünde sonunda yenilgiye mahkûmdur.
Ülkedeki bütün okulları imam-hatiplere
dönüştürme isteğiyle başladığınız yolculuk
proje okulu safsatasıyla devam ediyor. Bakan Eğitimin kalitesini,
niteliğini yükseltelim. diyor. Madem derdiniz eğitimin kalitesini
yükseltmek, projenizi neden başarısız okullarda uygulayıp
başarıyı artırmayı hedeflemiyorsunuz? Çünkü samimi
değilsiniz. Proje okullarına atanan öğretmenler hangi kriterlere
göre belirlenmektedir. Bakan dilediği okulu proje okuluna
dönüştürecek, dilediği öğretmeni ve müdürü atayacak; bu
keyfîlik, bu uygulama kabul edilemez. Neden bütün öğretmenlere açık
bir yarışma sınavı düzenlemediniz? Sınavla idareci
olmuş binlerce okul müdürünü bir gecede neden görevden
aldıysanız o nedenle bu okullara da müdahale ettiniz. Çünkü o okul
müdürleri el etek öpmediler, o müdürler size tabi sarı sendikaya üye
olmadılar. Çünkü onlar biliyorlar ki bu topraklar istibdat rejimine geçit
vermeyecek. Çünkü onlar güce biat etmenin değil, haksızlık
karşısında boyun eğmemenin doğruluğunu
öğreten cumhuriyet öğretmenleri tarafından yetiştirildi.
Mezunu olmaktan onur duyduğum Kabataş Erkek
Lisesi Müdür Yardımcısını geçen yıl
atadınız. Artık bütün okullarımızın imam-hatip
lisesi olma zamanı geldi. diyor bu müdür. Bu cüreti nereden alıyor,
sormak istiyorum. 4+4+4 dayatmasıyla eğitim sisteminin altına
dinamit koyarken hedefiniz buydu.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 16ncı maddesinde yer
alan eş ve çocuklarının ibaresinin bakmakla yükümlü
olduğu kişilerin şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Müslüm
Doğan (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen İzmir
Milletvekili Müslüm Doğan.
Buyurun Sayın Doğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti eğitim
sisteminin yıllardır çözüm bekleyen en temel sorunlarını
bile çözemezken aradan geçen her yılda bu sorunlar giderek artmakta ve
derinleşmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı ise bu
sorunların çözüm merkezi olmaktan çok yeni eğitim
politikalarıyla bu sorunları derinleştirmekte,
çocuklarımızı, öğretmenlerimizi ve ailelerimizi daha fazla
mağdur etmektedir. Açığa alınan ve ihraç edilen
öğretmenler, akademisyenler, yıkılan, artık
kullanılamaz durumda olan okullar, 4+4+4 karmaşası, tek bir
inancı merkezine alan zorunlu din dersleri, cinsiyet
eşitsizliğin eğitimde yarattığı tahribat artık
onarılamaz duruma gelmiştir.
2015 yılında gerçekleştirilen
üniversite giriş sınavlarında tam 42 bin öğrenci
sıfır puan almıştır. 42 bin öğrencinin en temel
problemleri bile çözemediğini, analitik bir yorumda dahi bulunamadığını,
bu düşünceden uzak olduğunu görüyoruz. Peki, üniversiteye girince bu
durum çok mu değişiyor?
Üniversitelerimizin dünya sıralamasındaki
yeri giderek aşağılara düşmektedir. Mesela, bir
üniversitenin bilim üretme kriterlerinden biri yayımlanan bilimsel makale
sayısıdır bildiğiniz gibi. Artık bilimsel makale
yayımlama sıralamasında ilk 100e giren üniversitemiz
bulunmamaktadır. Elle tutulan birkaç üniversitemiz de kanun hükmünde
kararname darbesiyle yok edilmek istenmektedir. Bu ülkenin çocuklarının
ve gençlerinin hak ettiği eğitim seviyesi bu mudur?
Değerli milletvekilleri, OHALle birlikte
işinden atılan Nuriye Gülmenin işine geri alınması
için destek veren lise öğrencisi Sıla Yalçın, Ankara
Valiliğinin İncirli Anadolu Lisesine gönderdiği bir yazıyla
birlikte okulundan atılmıştır. Sayın Bakanın bu
hassasiyetini bildiğim için özellikle arz etmek istiyorum, bu çocuğun
yeniden okula dönmesi gerekmektedir. Bir taraftan görevine iade edilmek için on
beş gündür tek başına direnen, 15inci kez gözaltına
alınan bir akademisyen, bir tarafta da ona destek verdiği için
valilik kararıyla okuldan atılan bir lise öğrencisi. Bu kabul
edilebilecek bir durum mudur? Bir çocuğumuzun eğitim
hakkının elinden alınması bu kadar kolay mıdır sayın
milletvekilleri, bunu kabullenebiliyor musunuz?
Şunu önemle belirtmek isterim ki dünyanın
pek çok ülkesinde eğitim tüm yurttaşlar için insan olmaktan
kaynaklı temel bir hak olarak kabul edilmektedir. Herkes insan olduğu
için kendini geliştirme ve eğitim görme hakkına sahiptir.
Uluslararası insan hakları belgelerinde bu durum açıkça ifade
edilmiştir. Bu anlamda devlet tüm yurttaşlarına ayrım
gözetmeksizin eşit ve parasız olarak eğitim olanağı
sağlamak zorundadır. Eğitimin niteliği ile eğitim
hizmetlerinin düzenli ve sürekli bir şekilde yürütülmesi, eğitim
öğretim hizmeti verenlerin niteliği ve çalışma
koşulları arasında doğrudan bir bağ vardır.
Eğitim süreci özgür düşüncenin önünü açacak, çocukların zihinsel
gelişimlerine yardımcı olacak biçimde düzenlenmelidir.
Eğitim süreçlerinin bilimsel bir temelde gerçek anlamda laik bir
anlayışla yürütülmesi nitelikli eğitimin vazgeçilmez
ilkelerindendir. AİHM kararlarına, insan haklarına ve din ve
vicdan hürriyetini düzenleyen uluslararası düzeyde imzalanmış
birçok anlaşmaya rağmen çocuklarımıza dayatılan
zorunlu din dersi uygulaması eğitimin laikliği ilkesine
aykırıdır, bu anlamda derhâl bu uygulamadan vazgeçilmesi
gerekmektedir.
Küresel kapitalist sistemin piyasacı
anlayışıyla bütünleşen müfredat, sormayan, sorgulamayan,
toplumsal değil bireysel değerleri ön plana çıkaran,
dayanışma ruhunu kavramamış, benmerkezci bireyler
yetiştirmeye hizmet etmektedir. Piyasanın ihtiyaçları
doğrultusunda şekillenmiş bu müfredat eğitimi, bilimsel
değişim ve gelişim ruhuna aykırıdır. Bilimsel bir
temel üzerinde ve eğitimin gerçek ihtiyaçlarına uygun olarak
düzenlenmemiş olan bu müfredatla nitelikli bir eğitim süreci yürütmek
mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede
eğitimi hak ettiği noktaya taşımak ancak
gerçekleştirilebilecek köklü değişikliklerle olanaklı
olabilir. Bu nedenle eğitim sisteminde yapısal değişiklikler
gereklidir. Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim
yatırımlarına, ders kitaplarının
hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine,
sınıf mevcutlarından eğitimin bilimsel, demokratik, laik
yönünün geliştirilmesine; derslik, okul, öğretmen açıkları,
eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar eğitimin hemen her kademesinde
köklü bir değişime gereksinim vardır. Ancak bu köklü
değişiklik toplumun tüm kesimlerinin görüşlerinin alınarak
ve kaygılarının giderilmesiyle söz konusu olabilecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır,
önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi 16ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
17nci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 17nci maddesinde yer alan
"iki ay zarfında" ibaresinin "90 gün içinde"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel Sibel
Yiğitalp Ayşe
Acar Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Dilek Öcalan Feleknas Uca İbrahim
Ayhan
Şanlıurfa Diyarbakır Şanlıurfa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 17nci maddesinde geçen iki ay
zarfında" ibaresinin "Dört ay zarfında" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gaye Usluer Vecdi
Gündoğdu Ömer
Fethi Gürer
Eskişehir Kırklareli Niğde
Murat Bakan Ahmet
Akın Mustafa
Ali Balbay
İzmir Balıkesir İzmir
Mehmet Göker Nihat
Yeşil Mahmut
Tanal
İzmir Ankara İstanbul
Tur Yıldız Biçer Ceyhun
İrgil Sibel
Özdemir
Manisa Bursa İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı
Kanun Tasarısının 17nci maddesinin birinci
fıkrasında bulunan "iki ay zarfında" ibaresinin
"altı ay zarfında" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Ankara Ankara Osmaniye
Arzu Erdem Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu İzzet
Ulvi Yönter
İstanbul Hatay İstanbul
BAŞKAN Son okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI
İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen İzzet
Ulvi Yönter, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Yönter. (MHP
sıralarından alkışlar)
İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 17nci maddesinde
bir değişiklik öneriliyor. Bu 1416 sayılı Kanunun malum ve
mezkûr maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
üç ay zarfında ibaresinin iki ay şeklinde
değiştirilmesi düşünülüyor.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu iki ay
zarfındayı eksiz ve yetersiz buluyoruz. Onun için de altı ay
olarak değiştirilmesini ve düzeltilmesini talep ediyoruz. Çünkü
eğitimini tamamlayıp yurt dışından dönen bir
öğrencinin üç ay içinde taahhütnameyle bağlı olduğu makama
müracaatı mecbur ve bu müracaattan itibaren mensup olduğu makamca bu
öğrencinin bir göreve tayin edilmedikçe, üç ay müddetçe, yabancı
ülkelerde öğrenimde bulunurken öğrenci için ödenmesi gereken asgari
aylığın yarısını alması şeklinde
maddenin ilk hâli var. Fakat iki ay içinde müracaatı şart
koşmak, yurt dışında eğitimini tamamlayıp tekrar
ülkesine dönen öğrencilerin hayata intibakını, görevlerine
uyumunu zorlaştıracaktır. Bunun için altı aylık bir
süre şüphesiz çok ama çok faydalı olacaktır.
Bu konuda, gerek Sayın Bakanın gerek
Komisyonun teklifimizi dikkate alacağını ümit ediyoruz. Çünkü
yabancı ülkelerde bulunan öğrencilerimize bir destek veriyoruz. Onlar
için milletimiz gelirinden ayırdığı payı ödüyor,
alın terimizi harcıyoruz çünkü niye? Onlardan geri dönüşleri
hâlinde devlete ve millete yapacakları katkıyı bekliyoruz.
Üretecekleri katma değer, milletimizin ve ülkemizin büyümesinde,
kalkınmasında, zenginleşmesinde eşsiz imkânlar
sağlayacaktır.
Bu nedenle, yurt dışından
dönüşlerde uyum zorluklarını aşabilmek için ilgili
makamlara müracaat süresini düşürmek değil, aksine artırmak lazımdır.
Millî Eğitim Bakanlığının
teşkilat ve görevlerini konuşurken keşke millî eğitimin
içinde bulunmuş olduğu sorunları da çok kapsamlı bir
şekilde ele almış olsaydık. Millî eğitim bizim
geleceğimiz, gelecek nesillerimizin güvencesi. Bugün, biz, Millî Eğitim
Bakanlığının teşkilat ve görevleriyle ilgili yine bir
torba kanuna konulan tasarıyı konuşuyoruz fakat bu tasarıda
ne öğrenci var ne öğretmen var. Millî Eğitim Bakanlığının
teşkilat ve görevleriyle ilgili tasarıyı konuşuyoruz ne
okul var ne gelecek var ne vizyon var ne umut var. Bu nedenle, Millî
Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısını konuşurken, istirham ederim, öncelikle
gündemimize almamız gereken, konuşmamız gereken bir atanamayan
öğretmen çilesi var. Yüzbinlerce atanamayan öğretmen buradan
duyacağı güzel ve umut dolu bir ses bekliyor. Ayrıca, atanamayan
öğretmenlerin -ki yaklaşık 400 bine ulaşıyor- bilhassa
15 Temmuzdan sonra FETÖ operasyonuyla Millî Eğitimin tamamıyla
değilse bile çok büyük bir kısmının
boşaltıldığı düşünüldüğünde, Sayın
Bakanım, artık bu atanamayan öğretmen çilesini, istirham ederim,
bitirelim ve bu kardeşlerimizin ne yediklerini, ne içtiklerini düşünelim.
Bunların büyük problemleri var.
Ayrıca -sürem de azalıyor- sözleşmeli
öğretmenlerin mülakatla alınması bir başka, ayrı sorun
olarak gündemimizde ve biz, bu sözleşmeli öğretmen alımında
siyasi kararların, eğilimlerin belirleyici olduğunu
düşünüyoruz. KPSSden yüksek puan alan öğretmenlerimiz maalesef
atanamıyor. Bu konudaki mağduriyetlerin de süratle çözülmesi
gerektiğini düşünüyor, sizleri saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Milli Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısının 17nci maddesinde
geçen "iki ay zarfında" ibaresi "Dört ay
zarfında" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Gaye Usluer (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir.
Buyurun Sayın Özdemir. (CHP
sıralarından alkışlar)
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 17nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yurt
dışına gönderilen öğrencilerin ve özellikle bazı kamu
görevlilerinin taleplerinin karşılanması noktasında, gerek
bu tasarıda gerekse bir önceki maddede yapılan düzenlemeleri biz de
destekliyoruz. Bildirim süresinin değiştirilmesini de gerekli
görüyoruz, talebimiz dört aya çıkarılması
noktasındadır. Hatta, bu kanun tasarısı kapsamında, yurt
dışına gönderilenlerin bakmakla yükümlü oldukları eş,
çocuklarının tedavi giderlerinin, sürekli görevle yurt
dışına gönderilen devlet memurlarının bakmakla yükümlü
oldukları kişiler için sağlık giderlerinin ilgili kamu
kurumları ve kuruluşlarınca karşılanmasını
da ayrıca olumlu buluyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugün eğitimle
ilgili kapsamlı bir tasarıyı görüşürken ben de
geçtiğimiz hafta Plan Bütçe Komisyonunda Millî Eğitim
Bakanlığının bütçe görüşmelerine ilişkin önemli
bulduğum bazı tespitlerimi paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, Millî Eğitim
Bakanlığının bütçe sunumunda, eğitim sistemimizin
bütününe ilişkin temel, niteliksel ve toplumun çözülmesini beklediği
yapısal sorunların çözümüne ilişkin herhangi bir somut plan,
vizyon ya da strateji göremediğimi belirtmek istiyorum. On dört
yıllık AKP hükûmetlerinin bugüne kadar sürekli bir sistem
değişikliği anlayışıyla çözülemeyen yabancı
dil öğretimi, okul öncesi öğretim, mesleki eğitim, üniversitelerin
niteliği, teknoloji üretimi, yönetimi ve kullanımı, öğretmen
kalitesi gibi hâlâ bu sorunları konuşuyor olmamız dahi bir
mesafe kaydedemediğimizin ortada olduğunu göstermektedir. AKP
hükûmetlerinin bu temel sorunlarımızı nasıl çözeceğini
bilmiyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı, hepinizin
karşı karşıya olduğu ve çözümünü beklediği
eğitimin yapısal sorunlarını, eğitim
camiasının tüm paydaşlarını da sürece dâhil ederek
bütüncül bir yol haritasını maalesef ortaya koyamamaktadır.
Bakanlığın 2017 bütçesiyle ilgili çok
önemli bir konu da, özellikle özelleştirmelerin hızlandırılması
ve eğitimin kamusal hizmet alanından çıkarılması
konusu, gerçekten çok önemli. Önümüzdeki yıldan itibaren eğitimde
özelleştirme gerçekten çok kaygı verici bir boyuta
ulaşacaktır. Oysa bugün ülkemizde en yüksek gelir grubu ile en alt
gelir grubu arasındaki fark tam 12,5 kat ve bu makas giderek
açılmaktadır. En zengin yüzde 20lik grup yüzde 70 eğitim
harcaması yaparken en yoksul yüzde 20lik grup maalesef sadece 1,6
düzeyinde harcama yapabilmektedir.
AKP hükûmetleri döneminde yoksul
sayısının hızla artması, neredeyse 20 milyon yoksulun
olması
Özelleştirmenin önünün açılması demek, gelir düzeyi
düşük ailelerin çocuklarının eğitimden
uzaklaşması ve zaten var olan fırsat eşitsizliği ve
adaletsizliğin daha da açılması demek.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet ve
Bakanlığın bir övünç kaynağı olarak sunduğu
eğitim harcamalarının bütçe içerisindeki payının
artması, evet, önemlidir, bu zaten bir zorunluluktur. Ancak burada
asıl bakmamız gereken, bütçe içerisindeki eğitim
harcamalarıdır. Bu harcamalarda, maalesef, 2002den itibaren yüzde
17den yüzde 8e doğru bir düşüş gerçekleşmiştir ve
bütçenin yaklaşık yüzde 80i personel giderlerine
ayrılmaktadır. Bu da eğitimdeki temel
sorunlarımızı bu kısıtlı bütçeyle nasıl
çözeceğimiz sorusunu gündeme getirmektedir.
Ben az evvel, madde 14te, Sayın Bakan, maarif
müfettişleriyle ilgili bir düzenleme yapıldı, bu soruna
değinmek istedim, siz salonda değildiniz, Genel Kurulda
değildiniz. Burada zaten, 14üncü maddede eğitimde ideal bir denetim
ve teftiş yapısının yapısı bozuldu ve az evvel
verilen önergeyle de gerçekten daha ciddi bir sorunla karşı
karşıyayız. Bu önergeyle, illerde maarif müfettişi,
bakanlıklara bağlı olarak görev yapan 2.334 maarif
müfettişiyle birlikte şube müdürü ve üstü kadrolarda fiilen
çalışanlar ve Millî Eğitim uzmanı ile Millî Eğitim
uzman yardımcısı arasından mülakat sonrasında 500
kişi Bakanlık maarif müfettişi unvanıyla Teftiş Kurulu
Başkanlığına Bakan onayıyla atanabilecektir. Benim
sizden istirhamım bu önergeyi tekrar gözden geçirmenizdir, Komisyonda
sizin dikkatinize sunduğumuz önemli önerileri de dikkate almanızdır.
Son olarak, değerli milletvekilleri,
geldiğimiz aşamada menzili, gündemi ve önceliği ülke gündeminden
tamamen uzak olan AKP hükûmetleriyle hepimizin özellikle bugün üzerinde
konuştuğumuz şiddet başta olmak üzere ekonomik anlamda
kalkınmış bir toplum olabilmemiz için hayati öneme sahip
eğitim sistemimizdeki temel yapısal sorunlarımızın
çözülemeyeceği maalesef aşikârdır.
Bu duygularla sizleri saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 17nci maddesinde yer alan
iki ay zarfında ibaresinin 90 gün içinde şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel (Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Ayhan konuşacak.
Buyurun Sayın Ayhan. (HDP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa)
Sayın Başkan ve değerli arkadaşlar; şimdi,
geçtiğimiz günlerde 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
4üncü maddesiyle özellikle cezaevlerinde olan tutuklu ve hükümlülerin
eğitim hakkı ellerinden alındı ve bu kararnameyle cezaevlerinde
bulunan terör örgütü üyeliği ve buna benzer suçlardan dolayı hüküm
giyenlerin veya tutuklu olanların OHAL süreci boyunca sınavlara
giremeyecekleri görülmektedir. Yani bu gerçekten çok ciddi bir şekilde
insan hakkı ihlali, anayasa hakkı ihlali ve benzeri ihlalleri
içerisinde barındıran çok ağır bir uygulamadır. Yani
bir defa, mevcut Anayasamızda eğitim ve öğretim
hakkının herkesin temel bir hakkı olduğu maddesi söz
konusu. Anayasanın 42nci maddesi bunu çok açık bir şekilde
düzenlemekte ve bu hakkı vermektedir. Hiç kimsenin öğrenim
hakkından mahrum bırakılmayacağı söylenmektedir.
Dolayısıyla, cezaevine atılmış, hâlen suçluluğu
ve hakkında hüküm tesis edilmeyen insanların bu haktan mahrum
bırakılması asla kabul edilebilecek bir şey değildir.
Kaldı ki hükümlü olanların da bu hakkının ihlal edilmemesi
gerekir. Yani biz insanların daha iyi eğitim almasını,
insanların daha bilinçli, daha gelişmeye, dönüşmeye açık
olmasını mı istiyoruz yoksa daha bir cehaletle, daha bir
bilmezlikle yaşaması gerektiğini mi savunuyoruz?
Bu mevcut kanun hükmünde kararnameyle, aslında
insanların bilinçlenmesi ve gelişmesinin önü kapatılıyor.
Bakın, bu ciddi bir hak ihlalidir ve bu hak ihlalinin bir an önce
düzeltilmesi gerekiyor. OHAL gerekçesiyle, birtakım intikam ve benzeri
saiklerle eğer bu yapılıyorsa kesinlikle yanlış bir
şeydir. Yani insanlara acı yaşatarak, insanları
birtakım temel değerlerinden yoksun bıraktırılarak
eğer intikam alınmak isteniyorsa bu çok ilkel bir hesaptır.
Dolayısıyla, bu hesabın içerisine girilmemesi gerekiyor. Yani
buradan benim aklıma Spinozanın bir sözü geldi. Bilmiyorum,
Spinozayı bilen var mı, yok mu? 17nci yüzyılda Hollandada
yaşamış Yahudi bir felsefeci. Kendi cemaati tarafından
aforoz edilmiş ve bu aforoz edilmeyle beraber, o cemaatin yanlış
uygulamalarının karşısında tek başına
kalmayı ve tek başına mücadele etmeyi de göze alabilmiş
ender filozoflardan biridir. Spinoza der ki: İktidarların kitlelerin
yani halkın kederine ihtiyacı vardır. Yani iktidarlar, kendi
iktidarlarını hegemonik bir şekilde sürdürebilmek için insanlara
acı çektirmekten zevk mi alırlar veya buna ihtiyaç mı duyarlar,
o bapta bir şeyler söylemiştir. Şu anda yapılan şey,
siyasal iktidar acı çektirerek, keder üreterek kendi iktidarını
inşa etmeye çalışıyor ve kendi iktidarını
kalıcılaştırmaya çalışıyor yani bu,
aslında bir yönüyle güçlü olmanın yansıması olarak ortaya
çıkabilir ama bence büyük bir zayıflığın, büyük bir
acziyetin sonucudur. Biz niye insanlardan korkalım, biz niye bilgiden
korkalım, biz niye insanların bilinçlenmesinden korkalım?
Bırakalım, insanlar dört duvar arasında da kendi eğitim
öğretimlerine devam etsinler; olanaklar elverdiği ölçüde dünyayı
tanıma, kendini anlama, kendini bilme faaliyetlerini gerçekleştirebilsinler.
Dolayısıyla, bu hakkın bir an önce teslim edilmesi ve bu
insanlara bu eziyetin, bu zulmün reva görülmemesi gerekiyor. Burada Sayın
Millî Eğitim Bakanı da var. Bunun da düzeltilmesini özellikle rica
ediyorum.
Ben de cezaevinde kaldım ve gerçekten, adli,
siyasi mahkûmlar arasında müthiş derecede bir okuma arzusu vardı
ve bu okuma arzusu -ben inanıyorum ki- dışarıda görünmeyen,
bilinmeyen birtakım...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Geçici bir süredir.
İBRAHİM AYHAN (Devamla) İşte
geçici bir süre de, şimdi geçici bir süre niye konuluyor?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bu, kanun hükmünde kararname kapsamında olanlar için.
Diğer normal adli suçlar için böyle bir durum da yok.
BAŞKAN Tamamlayın, sonra Sayın
Bakanla görüşürsünüz Sayın Ayhan.
İBRAHİM AYHAN (Devamla) Neyse.
Umarım, bu geçici süreliğine bile olmaz ve
bu tamamen kaldırılır, insanların eğitim hakkı
elinden alınmaz; Anayasa'nın mevcut hakkı koruyan maddeleri de
gözetilerek bir daha böyle bir şeye tevessül edilmez.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
17nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18inci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Kanun Tasarısının 18inci maddesinde
yer alan iki ay ibaresinin 90 gün şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp Ayşe Acar
Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Dilek Öcalan Feleknas Uca Ahmet
Yıldırım
Şanlıurfa Diyarbakır Muş
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/721)
esas numaralı Kanun Tasarısının 18inci maddesinin birinci
fıkrasında bulunan iki ay zarfında ibaresinin altı ay
zarfında şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu Erkan Haberal Ruhi Ersoy
Ankara Ankara Osmaniye
Arzu Erdem Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Fahrettin
Oğuz Tor
İstanbul Hatay Kahramanmaraş
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 18inci maddesine Ayrıca
sağlık sorunu yaşayan öğrencinin hastane masrafları
Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden
karşılanır ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Ali Balbay Gaye Usluer Mehmet Göker
İzmir Eskişehir Burdur
Nihat Yeşil Vecdi Gündoğdu Ömer Fethi Gürer
Ankara Kırklareli Niğde
Mahmut Tanal Özgür
Özel Murat
Bakan
İstanbul Manisa İzmir
Tur Yıldız Biçer Ahmet
Akın Orhan
Sarıbal
Manisa Balıkesir Bursa
Mehmet Göker Ceyhun
İrgil
Burdur Bursa
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Bursa
Milletvekili Orhan Sarıbal.
Buyurun Sayın Sarıbal. (CHP
sıralarından alkışlar)
ORHAN SARIBAL (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evet, toprak altında kalan madenciler
olduğunda biz onları görüyorduk, greve giden işçilerin
yanındaydı onlar; bilimsel, demokratik eğitim isteyen
öğrencilerin yanındaydılar; ana dilde eğitim isteyenlerin
yanındaydılar; örneğin insan hakları konusunda sorun
yaşayanların, işkence görenlerin yanındaydılar. Tek
amaçları vardı, 12 Eylül faşizminin getirmiş olduğu
baskı duvarlarını, baskı alanlarını yırtmak,
yok etmek için kar yollarını açan bir lokomotif gibi
çalışıyorlardı; evet, Grup Yorum. Grup Yorum yine
tutuklandı. Onlar bu ülkede demokrasinin, özgürlüğün öncüleriydi.
Aynen William Shakespeareın dediği gibi Bir ulusun türkülerini
yapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdür çünkü türküleri halk
yapar.
Evet, değerli milletvekili
arkadaşlarım, 12 Eylül cuntasının dayatmasıyla 24
Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanmak istendi, dayatıldı,
Türkiyenin öğretmenleri de bunu kutluyor. 12 Eylül faşizmi bunu
öğretmenlere dayattı ve bu şekilde geliyor. Yine bir korkunun,
dayatmanın, sindirmenin olduğu bir dönemde ne yazık ki bir
Öğretmenler Gününü kutlamak yerine, trajedik bir günü, trajedik bir
olayı olsa olsa sadece ortaya dökmüş, gündeme getirmiş oluruz.
AKP ve saray rejimi
eğitime ilişkin hedeflerini gerçekleştirmek için çok tehlikeli
adımlar atıyor. 12 Eylül darbesi emperyalizmin ve sermayenin
çıkarları için gerçekleşmiş, mali sermayenin ve
uluslararası tekellerin ihtiyaçlarına göre oluşturulan neoliberal
politikalarla Türkiyeye giriş kapısı bulmuştur.
12 Eylül darbesi sonrası
süreçte, Türkiyenin önemli toplumsal dinamikleri darmadağın
edilmiş, son derece sistemli ve planlı bir çabayla toplum her türlü
otoriter, faşist rejim karşısında giderek örgütsüz yani
savunmasız bırakılmıştır. Cumhuriyetin tüm temel
kazanımları adım adım değersizleştirilmiş,
içi boşaltılmış, her türlü saldırıya açık
hâle gelmiştir. Evet, çok uzun zaman önce yaşananları belki
bugün bir kez daha yeni bir yapıyla, AKP ve saray rejiminin
dayatmalarıyla yaşıyoruz ve görüyoruz.
Sayın Bakanım, dün
gece buradan süt ile, ekmek ile öğretmen maaşlarını
karşılaştırdınız. Ben aynen şunu istiyorum:
Ne olursunuz, durduğunuz ve bulunduğunuz koltukta şu öğretmenlerin
maaşlarını kendi maaşınızla bir
karşılaştırıverin.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Ne alaka ya? Ne alaka?
ORHAN SARIBAL (Devamla)
Yani, bu ülkenin öğretmenlerinin, sizi, bizi, Başbakanı,
Cumhurbaşkanını yetiştiren öğretmenlerimizin
maaşları daha mı düşük olmalı?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Bu kadar demagoji yapmaya gerek yok.
ORHAN SARIBAL (Devamla)
Yine, Sayın Bakanım, şu gayrisafi millî hasılanın
yüzde 54ünü alan
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Şov yapma yeri değil burası ya.
ORHAN SARIBAL (Devamla)
yüzde 1lik sınıfın aldığı kâr payı ile,
ücret ile ne olursunuz şu öğretmenleri bir
karşılaştırıverelim.
Yine, Sayın
Bakanım, bugün bir açıklama yaptınız, dediniz ki: Yeni bir
sisteme geçeceğiz. On dört yılda 14 kez
değiştirdiğiniz sistemde yeni bir sistem; Tam gün, kesintisiz
eğitim yapacağız. dediniz, 70 bin sınıf
açığımız var. dediniz. Paranız nerede? diye
sorarlarsa Halkımız var. dediniz. Merak şu: Zaten bir eliniz
halkın bir cebinde, diğer eliniz cüzdanında. Dolaylı
vergiyle halkın tümünün gelirini alıyorsunuz, Hükûmet olarak
kullanıyorsunuz. Ya, biraz el vicdan! Bu kadar vergi toplayarak hâlâ halka
diyorsunuz ki Bir sistem değişikliği yapacağız ama o
sistemin parasını da sizden alacağız.
Sayın Bakanım,
şu bakmaktan vazgeçip gerçekten asli görevimizi yapsak. Mesela laik,
demokratik, sosyal hukuk devletinin gereği olarak bilimsel ve laik
eğitim için gerçek bir eğitim sistemini kullansak, gerçek bir
eğitim sistemi ortaya koysak, gerçekten cumhuriyetin bütün
kazanımlarını yok etmek yerine onlara sahip çıksak olmaz mı
Sayın Bakanım? (CHP sıralarından alkışlar)
Bu anlamda, ne olursunuz,
tarım alanında çökerttiğiniz süt ve ekmek meselesi üzerinden
buğdaycıyı, 16 milyon çiftçi vatandaşı daha fazla
incitmeyin, daha fazla acıtmayın.
Aslında
yaptığınız, on dört yıllık tarım
politikanızın bir sonucudur. Bir tarafı çökerterek öbür
tarafı onunla kıyaslıyorsunuz. Buna hakkınız yok,
kimsenin buna hakkı yok. Bu ülkenin onurlu insanlarıdır
çiftçiler, onurlu üreticileridir çiftçiler.
BAŞKAN Genel Kurula
dönelim, Genel Kurula.
ORHAN SARIBAL (Devamla)
Hepinize saygılar sunuyorum.
Kurtuluş yok tek
başına, ya hep beraber ya hiç birimiz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
İnceöz, buyurun.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkanım, hatip konuşması
içerisinde, siyasi iktidarın kendi rejimini kurmak üzere, bu faşist
düzeni tesis etmek üzere olup biteni bunu sürdürmek adına yaptığını
söylemek suretiyle grubumuza
BAŞKAN Buyurun, iki dakika
sataşmadan söz veriyorum.
Lütfen, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün, Bursa
Milletvekili Orhan Sarıbalın 405 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 18inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle biz
defaatle söyledik ki bizim hiçbir şekilde, Hükûmet olarak, grup olarak,
parti olarak rejimle bir sorunumuzun olmadığını özellikle
belirttik. Burada bir sistem sorunu olduğunu, sistemin
tartışılması gerektiğini, bunu her fırsatta
söylüyoruz.
Şimdi, biraz evvelki
hatip özellikle konuşmasında, sanki anlatılan Grup üyelerinin ya
da benzeri kişilerin hiçbir suçu yok, hiçbir suçu yokken onlara
saldırılmış gibi, onlar tutuklanmış gibi, onlar
gözaltına alınmış gibi.
Şimdi isterseniz, biraz
Grup Yorum üyelerinden bahsetmekte fayda var. Bu anlamda kamuoyunun da
doğru bilgilendirilmesi, aziz milletimizin de doğru bilgilendirilmesi
lazım.
Hiçbir şekilde bu Grup Yorum üyeleri öyle
müziğini yaparken, vatan, millet peşinde koşarken bunlarla
ilgili bir işlem yapılmış değil. Bakın, biraz
bahsedeyim, bir kere, her şeyden önce bunların gitarının
tellerine on binlerce Suriyelinin kanı bulaşmış, Grup Yorum
üyeleri. Burada Baasçı, faşist, eğer bahsedeceksek bunlara
MURAT EMİR (Ankara) Nasıl ya?
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - Geliyorum.
Kendileri terör örgütü
Neye? Terör örgütüne üye
olmaktan, DHKP-C, MLKP terör örgütüne yardım ve yataklık yapmaktan,
terör örgütünün propagandasını yapmaktan
Ayrıca, yine, bu, biraz evvel ballandıra
ballandıra anlatılan, âdeta birer masummuş, demokrasiyi
şiar edinmiş gibi gösterilen aynı Grup Yorum üyeleri, savcı
Mehmet Selim Kirazı şehit eden Şafak Yayla adına aynı
zamanda beste yapmış, müzik yapmış, yine Gazi Polis
Merkezine saldırıda bulunan teröristle aynı karede yer almaktan
çekinmeyen Grup Yorum üyelerini
MURAT EMİR (Ankara) - Sizin
aldığınız kare ne olacak, Fetullah Gülenle
aldığınız kare? Gülenle karenizi hatırlıyor
musunuz, Gülenle?
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) -
bir CHP
milletvekilinin ağzından bu şekilde sözleri duymaktan gerçekten
aziz milletim adına mahcup oldum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) Hatırlıyor
musunuz Gülenle karenizi? Gülenle karenizi hatırlıyor musunuz?
Karede olmak suçsa sizin cezaevinde olmanız gerekiyordu çoktan.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hiç öyle bir
şey yok, her sıkıştığınızda bunu
hatırlatmanıza gerek yok. Grup Yorum üyelerinin devamını da
söyleyebilirim.
MURAT EMİR (Ankara) Ama bakın, siz
kare diyorsunuz, kareye girmek suç olur mu? Hukuk biliyorsanız olmaz
böyle bir şey.
BAŞKAN Buyurun Sayın Sarıbal.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Sayın Başkan, çok
açık bir sataşma görünüyor. Ben söylediğimin çok
dışında alanlara taştığını,
doğrudan CHP Grubu ve bir milletvekili olarak şahsıma
yapılmış bir saldırı olarak görüyorum. Sizden zaman
istiyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Lütfen yeni bir sataşmaya meydan
vermeyelim.
4.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbalın, Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ORHAN SARIBAL (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; on üç buçuk yıl boyunca birlikte,
ağır ağır, kalkınmacı ve gerici birinci
aşama olan
Muhafazakâr kalkınmacı birinci aşama,
muhafazakâr kalkınmacı ikinci aşama olarak öngördüğümüz
Birinci aşaması, Cumhurbaşkanlığı seçiminden önceki
dönem AKP ve Fetullah Gülen Cemaati yapılanması. İkinci
aşaması, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra olan
Her
aşamayı birlikte geçirdiğiniz, her noktada birlikte
paylaştığınız, Fetullah Gülenin Ben hiçbir yere
sızmadım, devlet eliyle yerleştirildim, herkesin haberi var.
dediği bir süreçte ne yazık ki 15 Temmuz gecesinde büyük bir faciayla
bu ülkeye mal ettiğiniz bir kopuş yaşadık. Fetullah Gülen
Cemaatine ait olmayan, sıradan, herhangi biri ama sadece saray ve AKPye
muhalif olan herkesi bir gecede içeri attınız. Gerekçe de şu:
Fetullah Gülen Cemaatine yardım ve yataklık etmekten dolayı. El
insaf! Eğer ortada Fetullah Gülen Cemaatine ve paralel devlet
yapılanmasına yardım ve yataklık etmiş biri varsa,
lütfen, şu camiada herkes şöyle bir kafasını kaldırsın,
bir kendine baksın, bir de yaşadıklarımıza
baksın. Bu nedenle bir terör örgütünü desteklemek ve bununla ilgili bir
yardım ve yataklık varsa Fetullah Gülen Cemaatine, saray ve AKPyi
gözden geçirmek gerekiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Bir sonraki önergeyi
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, sadece kayıtlara girmesi açısından söylüyorum.
Eğer bunların bir terör örgütü, geçmiş dönemde bunlar
bilinmiş olsaydı
17-25 Aralık burada ciddi bir emaredir.
MURAT EMİR (Ankara) Biz biliyorduk.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bundan önceki
MİT tırlarının durdurulması ciddi bir emaredir. Bizim
bunları gördükten sonra tavrımız nettir, aynı tavrı da
kendilerinden bekliyoruz. Bunları bile bile bu açıklamaları
yapıyor olmak ayrıca açık ve net bir şekilde destektir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Hep uyardık
sizi, hep uyardık.
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, elbet
bu ülkede Fetullah Gülene siyasi destek sağlayanlar bir bir ortaya
çıkacak ve hesap vereceklerdir. Bunda hiçbir tereddüdüm yok ve öyle de
olmalıdır. Kimse burada Fetullah Güleni nasıl büyüttüğünü,
nasıl palazlandırdığını, devlet kurumlarına
yerleştirdiğini, devlet kadrolarına bizzat elleriyle
yerleştirildiğini görmezden gelmesin. Bu büyük hesaplaşma
Türkiyede mutlaka olacak. Sanılmasın ki kimse bundan
sıyrılacak.
Bakın, Sayın Bakanı tenzih ederim.
17-25 Aralığı Fetullah Gülenle irtibatlı olmak için
savcılar baz alıyorlar ve iddianame düzenleyip dava açıyorlar.
Sayın Bakanım, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının
Bakanlığı döneminde, Millî Eğitim Bakanlığı
adına bütün valilere, bütün okullara yazılı talimat gönderilerek
üyelerinin Aktif Sen Sendikasına üye olması istenmiştir,
bankadaki hesap numaraları verilmiştir. Bunları ne
yapacaksınız, ne yapacaksınız bunları, bunlara niye
bakmıyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gök, kayıtlara
geçmiştir.
Diğer önergeyi
LEVENT GÖK (Ankara) Bir saniye efendim
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir saniye
BAŞKAN Tamam da bir saniyede bitirelim
efendim.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani, terör örgütü
diyeceksiniz, yanına gittiğiniz zaman başörtüsü takıp poz
vereceksiniz, ondan sonra burada gelip FETÖ terör örgütüne karşı
mücadele ettiğinizi zannedeceksiniz. Bunu kimse yutmaz, kimse yutmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Kayıtlara
girsin diye özellikle belirtmek lazım. Her
sıkıştıklarında bu sataşmayı yapabilirler,
hiç önemli değil. Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendisi gibi zanneder. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi, Sayın Gök, bakın
ama bu şekilde olmuyor, ağır bir sataşmada bulundunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben kimsenin adını
vermedim.
BAŞKAN Şahsiyatla
uğraştınız, kime ne dediğiniz çok açık ortada
Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben kimsenin adını
vermedim Sayın Başkan.
BAŞKAN Şahsiyatla
uğraşmayın burada, lütfen, tamam.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben kimsenin adını
vermedim.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Cevap vermeyi de
zül adderim kendisine.
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi, eğer herkes
birbirini biliyorsa, elbette biz de biliyoruz.
BAŞKAN Tamam, okey, problem yok,
vatandaş da hepimizi biliyor, oldu, bitti. Önemli olan milletin bizi
nasıl bildiği, öyledir, aslolan o. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Bakın, bu ülkede bu
hesaplaşmalar yapılacak. Yani, bir yandan siz çok kolayca bir
şekilde insanları suçlayacaksınız ama darbenin
mimarlarından birisinin kardeşini de genel başkan yardımcısı
olarak partide tutmak da herhâlde AKPye yakışır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değil mi arkadaşlar? Ne yapıyorsunuz
bu konuda, ne yapıyorsunuz?
BAŞKAN Evet, diğer önergeyi okutuyorum
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Önergeyi okutmaya
başlıyorum, sonra vereceğim size.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir partinin genel başkan
yardımcısının kardeşi bu ülkede darbeye teşebbüs
etmiş, darbecilik yapmış, onun kardeşini partide
tutacaksınız. Var mı böyle bir şey?
BAŞKAN Sayın Gök, uzadı bu iş,
böyle bir usul yok.
LEVENT GÖK (Ankara) Konuşurken herkes
dikkatli olsun, dikkatli.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, İç Tüzük hakkımdan kaynaklı söz
istiyorum.
BAŞKAN Vereceğim size, tamam, bekleyin,
önergeyi işleme koyayım.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili
Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı
Kanun Tasarısının 18inci maddesinin birinci
fıkrasında bulunan iki ay zarfında ibaresinin altı ay
zarfında şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Fahrettin Oğuz Tor
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen,
Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
405 sıra sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 18inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi adına verilen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 18inci madde 1416
sayılı Yasayla ilgilidir, 19uncu maddesini değiştiriyor.
1416 sayılı Yasa, Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe
Hakkında Kanundur. Ne zaman çıkmıştır? 1929
yılında çıkmıştır. Cumhuriyetin ilk
yılları, Kurtuluş Savaşında çok sayıda
aydın cephede şehit düşmüş, birçok alanda
yetişmiş insan kalmamış veya yeterli değil, kanun da
tam zamanında çıkmış. Nitekim, 1929dan sonra Türkiye
yetiştirmek amacıyla yurt dışına çok sayıda insan
göndermiş. Şimdi, bu insanlardan bir kısmını saymak
istiyorum: Ali Fuat Başgil bunlardan bir tanesi, Refik Saydam bunlardan
bir tanesi, Aydın Sayılı bunlardan bir tanesi, Arif Müfid Mansel
bunlardan bir tanesi, Cahit Arf, bunlardan bir tanesi; Haldun Taner, Halil
İnalcık bunlardan bir tanesi; Oktay Sinanoğlu bunlardan bir
diğeri, Süleyman Demirel ve Turgut Özal bunlardandır. Hepsine de,
rahmete kavuşmuş bu insanlara Allahtan rahmet diliyorum. Hepsi de bu
güzel ülkeye çok ciddi, çok önemli hizmet etmişlerdir kendi
alanlarında, özellikle idari kademelerde.
Değerli milletvekilleri, şimdi,
değişikliğe uğrayan 19uncu madde nedir? 19uncu maddeyle,
geriye çağrılan talebe ile -yurt dışına
göndermişiz, bir şekilde geriye çağırıyoruz-
tahsillerini bitirerek üç ay zarfında avdet etmeyen ve müracaat ve teklif
olunan hizmetleri kabul etmeyen, bunlardan mecburi hizmet müddeti içinde istifa
eden veyahut memuriyetten ihraç cezasına uğrayanlar hakkında
devletimiz yapmış olduğu masrafları faiziyle birlikte
ödetiyordu, madde bu şekildeydi. Bu maddeye, 1416 sayılı
Kanunun 19uncu maddesine bir fıkra ekleniyor. Bu fıkrada da yurt
dışına gönderilenlerden ruh veya beden
sağlığının öğrenimini sürdürmesine imkân
tanımaması durumu, eğitim ve araştırma hastaneleri
veya üniversite hastanelerinden alınacak sağlık kurulu raporu ve
bu hususla ilgili Millî Eğitim Bakanlığınca istenen
diğer destekleyici belgelerle tespit edilenlerin öğrencilikle
ilişiği kesiliyor. Bu kişilerden tahsil masrafı istenmiyor.
Bu kişiler, mecburi hizmet yükümlüsü de olmuyor. Yani, geriye
çağrılan, tahsillerini bitirerek, iki ay içinde dönmeyen, müracaat ve
teklif olunan hizmetleri kabul etmeyen, mecburi hizmet süresi içinde istifa
eden, memuriyetten ihraç edilenlerden masraflarımızı faiziyle
beraber istiyoruz ancak sağlık sebebiyle, bunu da raporla, diğer
belgelerle ispat etmek şartıyla bunlardan da mecburi hizmet yükümlüsü
olmuyor, paralarını da almıyoruz. Doğru bir düzenlemedir, fıkra
hükmü gayet açıktır. Yurt dışına gönderilen
talebelerin ruh ve beden sağlığının bozulması
tabii ki öğrenimine devam etmesine engeldir.
Değerli milletvekilleri, yurt
dışından dönecek öğrencilere iki ay süre
tanınıyor tasarıda, önergemizde biz bu sürenin
uzatılmasını istiyoruz. Niye uzatılmasını
istiyoruz? Yıllarca yurt dışında kalmış, otomobil
almış, bazıları ev almış olabilir. Bu
öğrencilere bunları satmak için belli bir mühlet gerekebilir.
Çocuğu okula gidenler nakil, okul işlemlerini yetiştiremeyebilirler.
Eşlerinin başka bazı problemleri olabilir. Bunlar göz önüne
alınarak biz diyoruz ki önergemizde: Bu süreyi iki aydan daha uzun bir
süreye taşıyalım, altı ay yapalım. Bu süre altı
ay olduğu zaman iki ayağı bir pabuca girmeyecektir, daha
hazırlıklı olarak ülkemize dönecektir.
Bu vesileyle saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın Demirel, 60a göre, bir dakika süreyle
söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, cemaatin
organizasyonunu yürüten siyasi ayağıyla ilgili hiçbir şekilde
hiçbir açıklama yapılmadığına ilişkin
açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkürler Başkan.
Sayın Başkan, bugün
Türkiyede öyle bir süreci yaşıyoruz ki OHALi devlet için
gerçekleştirdiğini söyleyen, kendisiyle yüzleşmeye
çalışan iktidar ve devlet, ne yazık ki, OHALi gazetecilere,
akademisyenlere, öğrencilere, sanatçılara, siyasetçilere
gerçekleştirilen ve kanun hükmünde kararnamelerle ülkeyi kaosa sürükleyen
bir süreci yaşatıyor. Bu süreç içerisinde tüm Türkiye toplumu bu
süreçten etkilendi. Sadece cemaatin organizasyonunu yürüten siyasi
ayağıyla ilgili hiçbir şekilde hiçbir açıklama yapılmadı.
İdris Baluken niye şu anda tutuklu? Niye rehin aldınız?
Çünkü cemaatin siyasi ayağını sorduğu için. Cemaatin
siyasi ayağı nerede? dedi, Bu darbenin siyasi
ayağını niye açığa çıkarmıyorsunuz? dedi.
Bugün İdris Balukenin rehin alınması, bir grup başkan
vekilimizin rehin alınması sorgulanmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan)
Bağırma! Bağırma!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Bağıracağız, daha da bağıracağız; çünkü
siz bunun, bu sürecin ortağısınız; onun için
bağıracağız, bağırmaya da devam edeceğiz.
Hiçbir grup başkanı burada demiyor ki Grup başkan vekilimizle
birlikte bir kahve içtik. Bir soralım bakalım niye şu anda
rehin? Ama nedir?
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Terörden
dolayı tutuklandı, terörden dolayı.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Esas
terörün başı sizsiniz, siz bunu gerçekleştirdiniz.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Terörden
dolayı tutuklandı.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Cemaatin siyasi ayağı sizsiniz ve açığa çıkın o
zaman, açığa çıkacak bunlar.
BAŞKAN Sayın Demirel, lütfen, böyle bir usul
yok.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Niye
bağırıp çağırıyorsunuz? Düzgün konuşun. Niye
gidip ifade vermedi?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ne alakası var? Ne alakası var? İfade vermedi diye
tutuklayacak mısın?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Biz
sizi göreceğiz, göreceğiz, siyasi ayağının nasıl
açığa çıkacağını göreceğiz.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) PKKya bir
kelime söylemiyorsunuz, utanmıyorsunuz. Korkutamazsınız bizi.
Yeter!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ya ayıp, ayıp; senin ablana sahip çıkamıyor, cezaevinde,
onu bile çizmişsin, o kadar ki nankörsün ya.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul)
Korkutamazsınız. Düzgün konuşun. Korkutamazsınız bizi.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN - Sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 18inci maddesinde yer alan iki ay
ibaresinin 90 gün şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Çağlar Demirel (Diyarbakır) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Nankörsünüz.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Yeter!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ne oldu? Merve Kavakcı ablan değil miydi senin?
BAŞKAN Sayın Yiğitalp, bakın,
kendi önergeniz üzerinde konuşmacınız çıkacak şimdi,
oradan oraya bağırmak hiç de doğru değil,
yakışık da olmuyor.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ama tamam da o niye bağırıyor?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Karşılıklı Başkan, karşılıklı
olmasın.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray)
Bağırmasın. Sayın Başkan, söyleyin
bağırmasın oradan buraya
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ne ikaz yapıyorsun, niye sadece benim ismimi anıyorsunuz?
BAŞKAN Tüm milletvekillerine söylüyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Hayır, herkese eşit davranmıyorsunuz Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen, Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırım.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Elbette konuşacağız, 10 arkadaşımız cezaevinde.
Ne yapacağız yani?
BAŞKAN Sayın Yiğitalp, lütfen,
istirham ediyorum.
Buyurun Sayın Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bakın, siz o
sıralardan geliyorsunuz, uzun yıllar grup başkan vekilliği
yapmış birisiniz. Bir grup başkan vekili konuşurken siz
önergeyi okutmaya başladınız, bizim grubumuza dair isim anarak
uyarıyorsunuz ama bizden itiraz gelince kalkıp Bütün milletvekilleri
için söylüyorum
Tutumunuzun doğru olmadığını, adil,
eşitlikçi olmadığını ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, Türkiye yüzü Avrupaya
dönük bir ülke olmalıdır. Son yıllardaki bütün
gelişimlerini, eğitimde, sağlıkta
Sayın Bakan burada,
bilir, eğitim politikaları Avrupa Birliği eğitim
programları çerçevesinde belli bir mesafe almıştır.
Erasmus, Socrates, Leonardo, Comenius gibi eğitim
programlarınızın hâlâ Ulusal Ajans tarafından
yürütüldüğünü biz iyi biliyoruz. Bu anlamda, Avrupa Birliğine dair
ilişkiler iyiyken ve oraya göre dizaynlar yapılırken, burada
yasal değişiklikler yapılırken konuşulan bazı
cümleleri ve verilen vaatleri, tam üyelikle ilgili müzakere tarihinin
alındığı süreçten sonraki bazı cümleleri okumak
istiyorum. Evet, 20 Aralık 2004 günü şu kürsüden dönemin Başbakanı
konuşuyor: 17 Aralık kararıyla beraber Atatürkün hedef olarak
gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma yolunda
ciddi bir kazanım elde edilmiştir. Yine, dönemin
Başbakanı: Bu nedenle bugüne kadar bu süreçte emeği geçen tüm
devlet ve siyaset adamlarına, hükûmet mensuplarına, bürokratlara,
bilim adamlarına, gazetecilere, sivil toplum örgütlerine
huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum. Bugün
kapatılan sivil toplum örgütleri, bugün tutuklanan, işten atılan
bilim adamları ile gazeteciler. Artık Türkiye net bir müzakere
tarihi almıştır, bu tarih 3 Ekim 2005tir ve bu tarihle ilgili
olarak bir de hedef konulmuştur, bu hedef tam üyelik hedefidir. Tam üyelik
hedefi de bu kayıtlarda mevcuttur ve dağıtıldığı
gibi, anlatıldığı gibi değil bu işler., Buna 25
ülkenin tamamı onay vermiştir ve bu onay veren ülkeler içerisinde
Güney Kıbrıs da mevcuttur, bunu bir kenara koyamazsınız.,
Gözlemciler tarafından sessiz devrim olarak nitelendirilmektedir.
Reform sürecini, bu sessiz devrimi devam ettirmek ve bunu uygulamaya tam olarak
yansıtmakta kararlıyız. Dolayısıyla, ortada herhangi
bir ciddi sorun yoktur., Allah aşkına düşünün, ya, şu
Avrupa Parlamentosuna bugüne kadar Türkiyenin lehinde acaba 10 tane evet oyu
çıkar mıydı be? Şimdi, Türkiyenin lehine oradan 400ü
aşkın evet oyu çıkıyor. Sayın Recep Tayyip
Erdoğan. Şu kürsüden söylüyor.
O gün, Avrupa Birliği için, Türkiye'nin, gerek
ekonomik gerek siyasi kriterleri yerine getirmesi, müzakereler konusunda
ilerlemesi için 400 oy veren vekiller, bugün yükümlülüklerini yerine
getirmediği için 479la, özellikle görüşmelerin, müzakerelerin
dondurulmasını tavsiye ediyor.
Bilindiği gibi, Avrupa Parlamentosu
kararlarının -bunun da altını çiziyorum-
bağlayıcı bir niteliği yoktur. Bununla birlikte, ancak
Avrupa Parlamentosunun Türkiye'ye evet dediği kararlarla ilgili
oylamanın tüm dünya basınına yansıyan görüntüsü,
aslında Türkiye için çok büyük bir tanıtım olmuştur.
Burayı çok iyi görmemiz lazım.
Yine, o gün söylüyor: Ha, burada bir şey
vardır. Nedir o? Tam üyelikle ilgili bir garanti yoktur. Sayın
Erdoğanın kendisi söylüyor, onun ifadesi. Bizden öncekilere tam
üyelik verilmiştir ama ondan sonra, örneğin, İngiltere on bir
buçuk yılda bitirebilmiştir müzakereleri.
Amacımız, tüm yükümlülükleri yerine
getirmektir ve tam üye olmaktır. Önümüzde güçlü bir dönem vardır, her
türlü çabayı göstermeye hazırız.
Müzakerelerin başlatılması
kararı Türkiye için önemli bir başarıdır. Türkiye bu
başarıyla bütün dünyanın gündemindedir. Önümüzde daha güç bir dönem
vardır, ama en önemlisi, reform sürecinin her alanda
yaygınlaştırılarak sürdürülmesidir. Biz, bu yönde her türlü
çabayı göstermeye hazırız. Bu süreçte, Avrupa Birliğinin de
bizimle iş birliği yapmasına ve desteğine önem vermekteyiz.
Bunu açıkça ifade ediyoruz.
Aziz milletimiz bir noktada müsterih olsun. Bu
kararlar çocuklarımızın daha iyi bir Türkiye'de
yaşamasına imkân verecektir.
Bu konuda şimdiye kadar verdiği destek
için, ben, tekrar ana muhalefet partisine teşekkür ediyorum, diğer
muhalefet milletvekillerine teşekkür ediyorum, sivil toplum örgütlerimize
tekrar teşekkür ediyorum.
Burada bazı gerçekleri de ifade etmek için
bunları söylemek durumundaydım. AByle modern bir Türkiye'nin
kuruluşu gündemde olacaktır. diyor dönemin Sayın
Başbakanı.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunmadan
önce bir yoklama talebi var, önce bu talebi karşılayacağız.
Sayın Gök, Sayın
İrgil, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Sarıhan,
Sayın Öz, Sayın Balbay, Sayın Özdemir, Sayın Gökdağ,
Sayın Karadeniz, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Emir,
Sayın Sarıbal, Sayın Tuncer, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Temizel, Sayın Akın, Sayın Gündoğdu, Sayın
Bayraktutan, Sayın Ayata, Sayın Cihaner, Sayın Yılmaz.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
18inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
19uncu madde üzerinde 3 adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 19uncu maddesinde
"Aylıksız izin sebebinin ortadan kalkmasından itibaren iki
ay içinde görevine dönmeyenler, memuriyetten çekilmiş
sayılır." ibaresinde geçen iki aylık sürenin "üç
ay" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ali Balbay Gaye
Usluer Levent
Gök
İzmir Eskişehir Ankara
Nihat
Yeşil Vecdi
Gündoğdu Ceyhun
İrgil
Ankara
Kırklareli Bursa
Mahmut
Tanal Murat
Bakan Ahmet
Akın
İstanbul İzmir Balıkesir
Tur Yıldız Biçer Murat
Emir Mehmet
Göker
Manisa Ankara Burdur
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 19uncu maddesinde geçen
aylıksız ibarelerinin çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Çağlar
Demirel Sibel
Yiğitalp Ayşe
Acar Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Dilek
Öcalan Feleknas
Uca Ayhan
Bilgen
Şanlıurfa Diyarbakır Kars
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı
Kanun Tasarısının 19uncu maddesinin ikinci
fıkrasının aşağıda belirtilen şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal
Topcu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Ankara
Ankara Osmaniye
Arzu Erdem Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Deniz
Depboylu
İstanbul Hatay Aydın
Yükseköğretim kurumları adına ve
Milli Eğitim Bakanlığı hesabına lisansüstü
öğrenim görenlerin mecburi hizmet yükümlülüklerinin, yükseköğretim
kurumları ile kamu kurum ve kuruluşlarına devrine
Yükseköğretim Kurulunun uygun görüşü üzerine Milli Eğitim
Bakanlığı tarafından karar verilir. Kamu kurum ve
kuruluşları adına lisansüstü öğrenim görenlerin mecburi
hizmet yükümlülüklerinin kamu kurum ve kuruluşları ile
yükseköğretim kurumlarına devrine ise Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından karar verilir.
BAŞKAN Son okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen,
Aydın Milletvekili Deniz Depboylu.
Buyurun Sayın Depboylu. (MHP
sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz
adına vermiş olduğumuz önergemizle ilgili olarak söz
almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, 15 Temmuz
gecesi Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletine karşı düzenlenmiş
hain bir saldırıyla karşı karşıya
kalmıştır. Terör örgütlerinin soluğunu kesecek ciddi ve
etkili çalışmaların takipçisi olarak devletin ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görevlerini kusursuz olarak yapmasını
beklemekteyiz.
15 Temmuzda saldırıyı
gerçekleştirenlerin, daha çocukluk çağlarında iyi bir
eğitim, gözetim ve koruma iddialarıyla, kendileri veya aileleri ikna
edilerek gözetim altına alınmış çocuklar olarak özel amaçla
açılmış evlerde nasıl yetiştirildiklerini bugün
itirafçılarından dinliyoruz. Bunun adı çocukların dinî,
siyasi ve ideolojik istismarıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde
gerçekleştirilen toplantılarda ilgili evlerin ve yurtların
denetiminin yapılmadığı, toplantılara katılan
Bakanlık görevlilerinden aldığımız Bizim yetki
alanımızda değiller. cevabından
anlaşılmıştır. Bu evlerin sayısı ne kadar?
diye sorduğumuzda ise evlerden haberdar olmadıklarını
savunmuşlardır.
Sayın Bakan, herhangi bir eğitim kurumunda
öğrenim gören çocukların kaldığı evlerin tespit
edilmesi hiç de zor değildir, sadece buna niyet etmek, bu evlerin
varlığını ve adreslerini öğrenmek için yeterlidir.
Zira, okullarda görev yapan sınıf öğretmenleri, rehber öğretmenler,
okul psikolojik danışmanları bu bilgileri içeren formları
sürekli olarak doldururlar. Bu bilgilere ulaşmak için çaba harcamamak,
kusuru görmezden gelmeye niyet etmektir. Ne yazık ki devleti yöneten
iktidarın çocukların önemi ve onları korumayla ilgili söylemleri
iyi dilek niyetlerinden öteye geçmemektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak FETÖ için
uyardığımız AKP, 17-25 Aralık yolsuzluk
iddialarının olduğu tarihten önce uyarılarımıza
karşı bu hareketi ve liderini savunurken bugün yanıldıklarını
kabul etmekte ve yapılanmayı terör örgütü olarak kabul etmektedirler.
AKP iktidarının aynı hataları tekrarlamaması ve bir
kez daha yanılmaması için bu saatten sonra yapması gereken
tabiri caizse yoğurdu üfleyerek yemektir.
Bilindiği gibi, iktidar, önce köy
okullarını kapatmaya başlamıştır ve
çocukları taşımalı eğitime mahkûm etmiştir.
Taşımalı eğitimle eğitimine devam edemeyen çocukların
güven içinde sığındığı yatılı bölge
ilköğretim okulları ise Güvenliği sağlayamıyoruz. gerekçesiyle
kapatılmaya başlanmıştır ve bu sebeple de çocuklar,
vakıf ve derneklerin açtığı yurtlar ya da kayıt
dışı açılan evlere muhtaç edilmiştir.
Tekrar
hatırlatmamız gerekirse Anayasanın 41inci maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca devlet, çocukların korunmasıyla
ilgili önlemleri almakla yükümlüdür. Millî Eğitim Bakanlığı
sorumlu olduğu kurumlarda gerekli denetimi yaparak çocuklar için
oluşturulabilecek tehditleri erken dönemde saptayıp önlem almak ve
istismarları engellemek zorundadır. Ben bu işi beceremiyorum.
diyerek yatılı okulları kapatmak, yenilerini açmaktan
kaçınmak zafiyettir. Ailelerinden uzakta eğitim görmek zorunda kalan
çocukların sağlıklı ortamlarda güvenle barınabilmesi
için devlet gereken yatırımı yapmak, yurtlar veya
yatılı bölge ilköğretim okulları açmak zorundadır.
Çocukların eğitimi, korunması vakıf ve derneklerin görevi
değildir.
Bugüne kadar
gerçekleşmiş olan istismar olaylarını bir
değerlendirecek olursak da maalesef çok da iç açıcı bir sonuçla
karşılaşmıyoruz. Biz çocuk istismarlarını
engelleme komisyonu olarak Karamana gittik ve Karamanda bu
çocuklarımızın üzücü olayından sonra gereken
soruşturmaların ihmal ve kusura dayalı olarak ne gibi hata ve
kusurların olduğu araştırılmamış, bu konuyla
ilgili soruşturma açılmamıştır. Hatta il çocuk koruma
koordinasyon kurulu bile oluşturulmamıştır, bunun bile
bilgisini almış durumdayız.
Böylesine kötü olaylardan
sonra gerekli soruşturmanın eksik yapılması, ihmal ve
kusurların araştırılmaması onaylanacak bir tutum
değil, yönetim zafiyetidir. Zira işlenen suçun faaline verilecek bir
ömrü aşan cezanın caydırıcılığı, benzer
suçların önlenmesi için yeterli değildir. Bugün yakın zamanda
maalesef Adıyamanda çok sayıda çocuğumuzun da tacize
uğradığını biliyoruz, duyuyoruz. Karamanda gösterilen
zafiyetin orada da gösterilmemesini umuyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Kanun Tasarısının 19uncu maddesinde
geçen aylıksız ibarelerinin çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel
(Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen, Kars
Milletvekili Ayhan Bilgen.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce, Sayın Bakan, tam güne
geçilmesiyle ilgili konuşmayı onayladı, galiba bu konuda netler
ama ben dün de Sayın Müsteşarın ders sayısının
azaltılmasıyla ilgili açıklamasını okudum. Bu, tabii,
ikisi birlikte mümkün, dünyada böyle eğitim modelleri de var fakat bizde,
pratikte bu nasıl uygulanacak, doğrusu ben çok çözebilmiş
değilim. Umarım, daha somut biçimde net bir projeye dönüşür, biz
de öğreniriz.
Ben bugün göreve dönen öğretmenlerle ilgili bir
noktaya dikkat çekmek istiyorum. Elbette 6 bin civarında öğretmenin
daha fazla gecikmeden tekrar görevine dönmüş olması sevindirici ama
eylüldeki bir kararnameyle 11.200 civarında öğretmen görevden
alındı ve şimdi, onların yarısına
yakını geri döndü. O zaman, 11 bini neye göre belirlemişlerdi,
nasıl tespit edilmişti? Bu süre zarfında bu 6 bin neye göre
seçildi? Doğrusu, bu tablo şunu çok net gösteriyor: Âdeta, insanlar,
öğretmenlerimiz suçsuzluklarını ispat etmek zorundalar. Bu,
hukukun en temel kaidelerine aykırı bir durum. Yani, siz bir
kararnameyle görevden alacaksınız, sonra o kişiler, iddia edilen
pozisyonda olmadıklarını ispatlamak için çaba sarf edecekler ve
eğer şanslılarsa geri dönmeyi başaracaklar. Bu yaklaşımın
kendisi, zaten baştan sona bir hak ihlalidir. Eğer bu bir psikolojik
harp yöntemi tekniği olarak uygulanıyorsa bunu öğretmenlere bari
yapmayalım. Belki güvenlik birimleri için bir anlamı olabilir ama hiç
olmazsa öğretmenlere yapmayalım.
Değerli milletvekilleri, burada yapılan
tartışmalar bazen bana 28 Şubat dönemini çok
hatırlatıyor. Bir yakın arkadaşım, 28 Şubatta
Silahlı Kuvvetlerden atıldı ve atılma gerekçesinde,
kendisine tebliğ edilen yazıda aynen şu ifadeler geçiyordu:
Hizbullahın Adıyaman Menzil tarikatına mensuptur. Bu, resmî
yazı. Yani, bir subayı görevden alıyorsunuz, tebliğ
ettiğiniz yazıda Hizbullahın Adıyaman Menzil
tarikatına mensuptur. yazıyordu.
Şimdi, biraz önce bu kürsüde -resmî
kayıtlara giriyor, tutanaklara giriyor- Grup Yorum, MLKPyle
ilişkilendirildi. Yani, daha fazlasını söylemeyeyim ama lütfen
bu konuda hiç olmazsa 28 Şubat dönemindeki vahim hataları
başkaları için siz tekrarlamayın.
Son derece tutarsız bir tabloyla
karşı karşıyayız. Bakın, birkaç saat önce Türkiye
Dışişleri Bakanlığı, Kolombiya Hükûmeti ile FARC
gerillaları arasında imzalanan barış
anlaşmasını memnuniyetle
karşıladığını ilan etti arkadaşlar. Elbette
doğru olan bu ama FARC gerillaları ile Kolombiya Hükûmetinin
arasında imzalanan anlaşmayı memnuniyetle karşılayan
bir hükûmetin, kendi sorunlarıyla ilgili de buna benzer bir
yaklaşımının olması gerekmiyor mu?
Sayın Cumhurbaşkanı, Pakistana gitti
Keşmir sorunu Keşmirlilerin, Keşmir halkının iradesi
doğrultusunda çözülsün. dedi; doğru bir ifade bu. Elbette böyle
olması gerekiyor ama Keşmir, Hindistan açısından
bölücülüktür arkadaşlar, çok açık
ayrılıkçılıktır; bunun başka hiçbir izahı
yoktur. Keşmir halkının iradesiyle çözülsün. demenin eğer
bir standart kabulü varsa bunun dünyanın her yerinde bütün halklar için
bir şey ifade etmesi gerekir.
Filipinler ile Moro arasındaki sorunda Türkiye
arabuluculuk yaptı uzun bir süre. Sivil toplum örgütleri gitti; Sayın
Davutoğlu, bir önceki Başbakan yoğun bir çalışma sarf
etti. Çok önemli, elli yıllık bir sorunun barışçı
çözülmesi elbette çok değerli bir girişimdir ama sonuç
itibarıyla Moro İslami Hareketi, Filipinler devleti
açısından ayrılıkçı bir harekettir.
Değerli milletvekilleri, burada Kürt illeri
ifadesi, kültürel, sosyolojik, tarihî anlamda bile kullanıldığında
tepki veriyoruz. Daha Neçirvan Barzani buradan gideli yirmi dört saat
olmadı, Mesut Barzaninin basına açıklamaları düştü:
Bağımsız Kürdistan kimse tarafından engellenemez, hiçbir
güç bunu engelleyemez.
Değerli milletvekilleri, eğer bir
şeyi başkasına tavsiye ediyorsanız kendiniz de
uyacaksınız, kendiniz için istiyorsanız başkası için
de isteyeceksiniz. Bu, siyasetin tutarlı olmasının
gereğidir. Bir politika yanlış olabilir, doğru olabilir;
test edersiniz, yanılırsınız, düzeltirsiniz,
eksiğinizi giderirsiniz ama tutarlı değilse
yanlışlığını, doğruluğunu test etmeye
bile imkân bulamazsınız.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısının 19uncu
maddesinde "Aylıksız izin sebebinin ortadan kalkmasından
itibaren iki ay içinde görevine dönmeyenler, memuriyetten çekilmiş
sayılır." ibaresinde geçen iki aylık sürenin "üç
ay" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent
Gök (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen, Ankara
Milletvekili Murat Emir.
Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından
alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün güzel bir haber aldık, 6.007
öğretmenimizin, EĞİTİM SENli öğretmenimizin, görevine
iade edildiğini öğrendik, mutlu olduk. Ancak, Sayın
Bakanın, bu nedenle bir teşekkürü hak ettiğini düşünmüyorum.
Değerli arkadaşlar, Bakanlık bildirgesinde şöyle söylüyor:
Söz konusu kişiler hakkında soruşturma ve incelemeler devam
etmektedir. E, soruşturma ve incelemeye devam edebiliyordunuz da 6.007
öğretmeni niye görevden aldınız? Hangi gerekçeyle
aldınız? Biz burada defalarca söyledik, yanlış
yapıyorsunuz dedik, FETÖyle böyle mücadele edemezsiniz dedik, terör
örgütleriyle böyle mücadele edemezsiniz dedik. Sadece muhalif olduğu için,
öğretmenleri, bütün toplumsal kesimleri susturmaya çalışmanın
hiçbir sonucu olmayacağını ifade ettik ama siz burada
bunları dinlememeyi tercih ettiniz. Ama sonuçta, bakın, neye göre
değerlendirildiği, neye göre alındığı, neye göre
iade edildiği belli olmayan bir süreç yaşıyoruz. Bunların
hepsinde vebal vardır, haksızlık vardır, hukuksuzluk vardır
ve bunların hepsi de bu Hükûmetin boynundadır ve bu Hükûmete
böylesine kayıtsız kalan AKP Grubunun sırtındadır.
Değerli arkadaşlar, eğitim
alanı, Hükûmetinizin en başarısız olduğu
alanların başında geliyor, alanlardan birisi. Zaten, biraz önce
sayın grup başkan vekili de dedi ki: Evet, bu eğitim sistemini
tartışmak lazım, konuşmak lazım sistemi. E,
günaydın! derler. On dört yıldır iktidarsınız, hâlâ
eğitim sistemini konuşuyorsunuz. Kaç defa
yaptığınızı, kaç defa bozduğunuzu siz bile
unuttunuz. Bir çocuğun, anaokulundan başlayıp
doktorasını yapana kadar kaç sınava girmesi gerektiğini siz
bile bilmiyorsunuz. Son üç sınav sistemini, Sayın Bakan dâhil, hiçbir
bürokrat şu anda irticalen, açıktan söyleyemez. Bütün kavramlar,
sınavlar birbirine karışmış durumda ve bunun
içerisinde biz eğitimi maalesef bu keşmekeşten nasıl
çıkaracağımızı düşünüyoruz ama öncelikle bu
anlayışın, bu kafanın değişmesi gerekiyor
değerli arkadaşlar.
Bakın, o kadar başarısız ki
merkezî sınav sonuçlarını açıklamıyorsunuz. Yani üniversite
sınavında, TEOG sınavlarında Türk öğrencisi hangi
başarıyı gösteriyor, kaç soru cevaplayabiliyor,
ortalamaları, standart sapmaları ne kadar? Bakın, bu
rakamları bilmiyoruz, bunlar saklanıyor. Peki, saklanamayan
şeyler yok mu? Elbette var. OECDnin PISA programı var ve biz de ona
üyeyiz, 64 ülke yapıyor, 15 yaşındaki çocukları
alıyorlar, sınava tabi tutuyorlar ve bilmelisiniz ki bizim o
sınavlardan aldığımız sonuçlar içler acısı.
Yani öyle bir ırkın ahfadıyız ki matematikte 45inciyiz,
fen bilimlerinde 41inciyiz, okuduğunu anlamada 37nciyiz. Yani zaten,
bakıyorum, okuyorsunuz ama değerli arkadaşlar, maalesef,
okuduğunu anlamada, haberiniz olsun, bu ülkenin insanları yani
sizler de buna dâhilsiniz- çok gerilerdeyiz.
HİKMET AYAR (Rize) - Sen değil misin?
MURAT EMİR (Devamla) - Ben de dâhilim, maalesef
ben de dâhilim ama bu düzeni değiştirmek için
uğraşıyoruz, uğraşmamız gerekiyor. Ben en
azından Türkiye'nin OECD sıralamasında 45inci olmasından
utanç duyuyorum, üzülüyorum ve sizden de aynı utancı duymanızı
bekliyorum. Üstelik siz iktidar partisisiniz, ben muhalefetim.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ama senin çok
çalışman lazım, çok.
MURAT EMİR (Devamla) - Bakın, on dört
yıllık iktidarsınız, on beşinci
yılınıza gelmişsiniz, hâlâ Sistemi
tartışalım. diyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Muhalefetsen çok
çalışman lazım, çok.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Osman, bu,
eğitim, güreş değil.
MURAT EMİR (Devamla) - Bakın, atanamayan
öğretmenler var, 400 bin öğretmen atanamıyor arkadaşlar.
Siz geldiğinizde atanamayan öğretmen sorunu yoktu ama bugün 400 bin
atanamayan öğretmen sorunu varsa bunun sorumluluğu kimin
sırtındadır? Elbette ki iktidarın
sırtınadır.
Değerli arkadaşlar, öğretmenler
atanamadıkları için bir sürü başka işlerde
çalışmak zorundalar, polis olanlar var, polis olup şehit olanlar
var benim bölgemden de, madenlerde çalışanlar var, işportada
çalışanlar var.
Bakın, ben bir gazetede okudum, Sayın
Cumhurbaşkanımız, spiker olmak istiyormuş ve TRTnin
spikerlik sınavına girmiş, ilk tercihi spiker olmakmış.
Bence keşke kazansaymış, spiker olsaymış,
Cumhurbaşkanlığından daha iyi spikerlik yapabileceğini
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu anlayışla
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum ve eğitim sistemimizin
artık bir an evvel durup, oturup sakin bir şekilde ve kindar ve
dindar nesil yetiştirme hedefi olmaksızın fikri hür,
vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek üzere
düzenlenmesini öneriyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
19uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın Bakanın pek kısa bir
açıklaması var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın,
Bakanlıkça sadece AKTİF EĞİTİM SENin değil pek
çok sendikanın duyurusunun yapıldığına ilişkin
açıklaması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Muhterem Başkanım, gerçekten pek kısa bir
açıklama yapacağım, özü de şu: Biraz önce bir sayın
vekilimizin AKTİF EĞİTİMSENin kurulduğunu bütün
kurumlarınıza duyurdunuz, üye olunmasını istediniz. diye
bir açıklaması oldu, bununla ilgili bir bilgi vermek isterim. AKTİF
EĞİTİMSEN kurulduktan sonra diyor ki: Bizi
kurumlarınıza duyurun. Bakanlığın da dediği
şey: Kurulmuştur, dosya sayısı almıştır,
konunun birimlerinizde görevli tüm personele duyurulması. Duyurulması
var, üye değil. Ancak bu, sadece AKTİF EĞİTİMSENe
ilişkin değil, hemen önümde var, ATASEN, bir başka yine
Bakanlığımız
ATASEN kurulmuş olup Çalışma
Bakanlığınca şu numara verilmiştir, bilgilerinize
ilgililere duyurulmasını. Bizim Bakanlık gönderiyor, merkez
teşkilatı ve 81 il valiliğine. Bir başkası: Bilinçli
ve Gelişimci Eğitim Çalışanları Sendikası
kurulmuş olup bilgilerinize ve konunun birimlerinizde tüm personele
duyurulması. SAYSEN: Eğitim ve Saymanlık
Çalışanları Sendikası kurulmuştur, gerekli iş
kolunda üye kaydına başlayacağımız için kurumunuza
bağlı gerekli duyuruların yapılması. diyor. Burada
yaklaşık 20 veya 30a yakın sendika var, size verebilirim,
bakabilirsiniz. Dolayısıyla da demokratik olduğu düşünülen
bir sendika, bir yapılanma ve kendi ailenizin içerisinde bir
yapılanmaya geçiyor, Bunu üyelere duyurun. diyor. Sadece bir sendikaya
yönelik bir yazı değildir, hemen hemen Bakanlığa bu konuda
müracaat etmiş herkese yapılmıştır.
Bilgilerinize.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Bakan, tarihi ne?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) 2010, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, sendika 2014.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, onun
dağıtım tarihini bir söyler misiniz? Kayıtlara bir girsin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Tabii.
LEVENT GÖK (Ankara) Lütfen yüksek
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) AKTİF EĞİTİMSENin
duyurulmasını istiyoruz diye bir talep 3/5/2012 birincisi.
İkincisi
LEVENT GÖK (Ankara) Yok yok
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bir daha var, lütfen durun, onu da söyleyeyim.
Bir başka, ATA EĞİTİMSEN,
2005te
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, AKTİFSENi
soruyorum ben, AKTİFSENi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) AKTİFSEN burada, burada.
LEVENT GÖK (Ankara) AKTİFSENinkini söyler
misiniz Sayın Bakanım? AKTİFSENin
teşkilatlarınıza duyurma tarihini. Ben sizi tenzih ettiğimi
de söyledim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Duyurma tarihi 2 Ocak 2014.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani, Sayın Başkan,
17-25 Aralık 2013 tarihini FETÖyle ilgili bir milat kabul eden iktidar
partisi, bizzat, 2014 yılında
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ocak ayında.
LEVENT GÖK (Ankara)
AKTİFSEN
sendikasının kuruluşunu, parasının nereye
yatırılacağını resmî bir şekilde valilere,
okullara duyurmuştur. Olay bundan ibaret. Biz de bunu söylüyoruz. 17-25 Aralığı
milat alıyorsanız 2014 tarihinde AKTİFSENi duyuran Millî Eğitim
Bakanlığını ne yapacaksınız? Buyurun
bakalım.
BAŞKAN Sayın Gök, kayıtlara
geçmiştir. 2014ün Ocağı olduğu ifade edildi.
LEVENT GÖK (Ankara) Buyurun. Buyurun.
BAŞKAN 20nci madde üzerinde
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Kayıtlara geçti, iki üç defa
tekrar ettiniz, tamam Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
bakın
Sayın Başkan, bir saniye
BAŞKAN Sayın Gök, bak, öyle bir usul yok
ama.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir saniye efendim.
BAŞKAN Tamam.
LEVENT GÖK (Ankara) Önemli bir konu
konuşuyoruz.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sayın Gök,
el böyle olmaz. Bu, ne demek? bu?
BAŞKAN Böyle bir usul yok Sayın Gök.
Sisteme girin, yerinizden size bir dakika söz vereyim, tamam.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan söz
aldı. Bir açıklamada bulunuyorum.
BAŞKAN Evet.
LEVENT GÖK (Ankara) Kendisine teşekkür
ederim.
BAŞKAN Eyvallah.
LEVENT GÖK (Ankara) Kendisi şu anda çok
önemli bir konuyu açıklıyor.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Ayıp be,
ayıp! Karşındaki Bakan.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Herkes potansiyel bakan
burada Hocam.
LEVENT GÖK (Ankara) Biz savcılara AKP
iktidarı olarak şunu söyledik: FETÖyle mücadelede 17-25 Aralık
2013ü biz milat aldık. diyorsunuz. Ama Sayın Bakan diyor ki: 2014
yılında AKTİFSENin kuruluşunu -yani FETÖyle ilgili
olduğu söylenen sendikanın kuruluşunu- bu Hükûmet bizzat Millî
Eğitim Bakanlığı eliyle valilere, bütün okullara
bildirmiştir. Peki, bunun sorumlusu yok mu? Yok mu?
BAŞKAN Sayın Gök, kayıtlara
geçmiştir. 2014te duyurunun yapıldığını
Sayın Bakan ifade etti.
LEVENT GÖK (Ankara) Peki, savcılar ne
yapacak? Savcılar ne yapacak? Bu kadar vurdumduymaz olunur mu? Olur mu
böyle bir şey?
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN 20nci madde üzerinde dört adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani, burada, Sayın
Bakanın
Bunu suç duyurusu olarak bütün savcıların ele
alması gerekir.
BAŞKAN Sayın Gök, ama böyle bir usulümüz
yok.
LEVENT GÖK (Ankara) O andaki Millî Eğitim
Bakanı kim ise, kim talimat vermişse, FETÖyle ilgili olarak
soruşturma açılması gerekir.
BAŞKAN Sayın Gök, buyurun.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 20nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Kayseri İstanbul
Kırıkkale
Hacı Bayram Türkoğlu Mücahit Durmuşoğlu Halis Dalkılıç
Hatay Osmaniye İstanbul
İlyas Şeker
Kocaeli
LEVENT GÖK (Ankara) Bunu yapabiliyor musunuz? Yok.
Nerede o yürek? Nerede o yürek? Bende var efendim. Bende var. Biz zaten
bunları söylüyoruz.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Ama el hareketi
çok yanlış Sayın Gök. Şu hareket çok kötü bir şey.
Yakışmıyor sana.
Madde 20- 10/2/1954 tarihli ve 6245
sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b)
fıkrasına Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettiş
Yardımcıları ibaresinden önce gelmek üzere Gençlik ve Spor
Bakanlığı Denetçileri ile Gençlik ve Spor
Bakanlığı Denetçi Yardımcıları, Bakanlık
Maarif Müfettişleri ve Bakanlık Maarif Müfettiş
Yardımcıları, ibaresi eklenmiştir.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani, bakın, nasıl
yakalandınız FETÖyle ilgili irtibatta, nasıl
İSMAİL TAMER (Kayseri)
Yakışmıyor bu hareket.
LEVENT GÖK (Ankara) Onu senin grup başkan
vekilin de yapıyor. Ne var onda?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Hiç de öyle bir
şey yapmaz onlar.
LEVENT GÖK (Ankara) Ne var onda?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Olur mu böyle bir
şey? Ne demek?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, istirham
ediyorum
LEVENT GÖK (Ankara) Sen şu FETÖyle
mücadeleye cevap ver.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Veriyoruz biz.
Yapıyoruz FETÖyle mücadele, yapıyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Ver bakayım FETÖyle
mücadeleye cevap. Bu kadar basit mi o iş?
BAŞKAN Şimdi okutacağım üç
önerge aynı mahiyette olup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 20nci maddesinin
tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel Ayşe
Acar Başaran Dilek
Öcalan
Diyarbakır Batman Şanlıurfa
Sibel Yiğitalp Feleknas Uca Erol Dora
Diyarbakır Diyarbakır Mardin
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Mustafa
Ali Balbay Gaye
Usluer Mehmet
Göker
İzmir Eskişehir
Burdur
Nihat Yeşil Vecdi Gündoğdu Ömer Fethi Gürer
Ankara Kırklareli Niğde
Mahmut Tanal Ahmet Akın Murat Bakan
İstanbul Balıkesir
İzmir
Tur Yıldız Biçer Ceyhun İrgil Levent Gök
Manisa Bursa Ankara
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Zühal
Topcu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Ankara Ankara Osmaniye
Arzu Erdem Deniz Depboylu Kamil Aydın
İstanbul Aydın Erzurum
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet, aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde söz isteyen Aydın Milletvekili Deniz Depboylu.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz
adına vermiş olduğumuz önergemizle ilgili olarak söz
almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisi döneminde öğretmenlerimiz maddi manevi pek çok kayba
uğramıştır. Kısıtlı bir gelirle yaşamak
zorunda olduğu, aynı zamanda da işini de kaybetmekten
korktuğu günler yaşamaktadır.
TÜRK KAMU-SEN ve TÜRK EĞİTİMSEN 2-15
Kasım 2016 tarihleri arasında öğretmenlerin sosyoekonomik
durumları, mesleki sorunları, güncel olaylara
bakışıyla ilgili anket çalışması
gerçekleştirdi. Ben sizlerle bu anketin sonuçlarını
paylaşmak istiyorum: Öğretmenlerin yüzde 80i yoksulluk
sınırının altında para kazanmaktadır. Herkese
borçlular maalesef. Öğretmenlerin yüzde 36sının kendine ait bir
evi yok; yüzde 36sı ev kredisi ödüyor, yüzde 32si kirada oturuyor. Yüzde
21i çocuklarının eğitimi için bankalardan kredi çekmiş
durumda. Yüzde 25i ek iş yapıyor. Yüzde 47si ikiden fazla kredi
kartı kullanmak durumunda çünkü geliriyle direkt para ödeyerek
alışveriş yapmakta zorlanıyor. Öğretmenlerin yüzde
22sinin esnafa, yüzde 25inin şahıslara nakit, yüzde 52sinin
herhangi bir bankaya, yüzde 52sinin de maalesef kredi kartı borcu var.
Öğretmenlerin yaptığı ek işler arasında;
pazarlamacılık, pazarcılık, boya, badana, tamirat
işleri, oto alım satım, şoförlük, garsonluk, müzisyenlik,
tesisatçılık, aşçılık, kalorifer bakımı,
odun kömür satıcılığı var.
4 kişilik bir ailenin sağlıklı,
dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması
tutarı yani açlık sınırı 1.509 lira. Gıda
harcaması ile giyim, konut, kira, elektrik, su, yakıt gibi,
ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için
yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı ise
yine yoksulluk sınırında, 6.192 lira. Öğretmenler yoksulluk
sınırının neredeyse yarısı kadar maaş almak
durumunda.
Öğretmenlerimiz fikirlerini bile
açıklayamıyorlar. Yüzde 60ı gelecekten ümitli değil. Yüzde
64ü özgürce fikirlerini açıklayamıyor. Öğretmenlerin yüzde 24ü
okul yöneticileri tarafından siyasi baskı altında
olduklarını belirtirken yüzde 69u da yöneticilerinin siyasi
iktidarın etkisiyle atandığını düşünmekte.
Çoğu öğretmen artık çocuğunun öğretmen olmasını
bile istemiyor. Bu, çok üzücü bir şey.
Yaklaşık 26 bin öğretmene
yapılan anketlerde çıkan tablo şu şekilde: Yüzde 31,3ü
puanı öğretmenlik programlarına yettiği için bu
mesleği seçmiş. Yine, katılımcıların yüzde 42,3ü
çocuğunun öğretmen olmasını, öğretmenlik
yapmasını istemiyor. Yüzde 65,7si toplumsal statülerinin gittikçe
düştüğü kanaatinde.
Okullarımızın sorunlarını
da dile getirmemiz gerekiyor tabii ki. Öğretmenlerimizin görev
yaptığı, içinde eğitim hizmetlerini verdiği
okulların da birçok sorunu mevcut. Okullar varlığını
sağlıklı ve kaliteli bir şekilde sürdürme noktasında
devletten yeterli destek alamıyor maalesef. Yakıt
yardımları yetersiz. Temizlik noktasında hizmetli
sayısı yetersiz ve ihtiyaç maddelerinin temini için yeterli para
verilmiyor. Okullarda velilerden maddi yardım alınmaması
konusunda sürekli uyarılar yapılıyor. Bu, velilerin de bilgisi
dâhilinde. Ancak okullar çocukların daha sağlıklı bir
ortamda kalması ve eğitim materyallerinin karşılanabilmesi
için veliye gitmek durumunda kaldıklarında veli, okul idareleri ve
okul aile birlikleri ne yazık ki karşı karşıya geliyor.
Okullara verilen maddi yardım olmayınca okulların tamirat,
tadilat gibi işlemlerinin yapılması da zorlaşıyor.
Elbette veliler ekonomik açıdan yıpratılmamalı ama
aynı zamanda okullardaki öğretmenler de, idareciler de bu tür
sorunlarda velilerle karşı karşıya getirilip mağdur
duruma düşürülmemeli.
Devletten gereken yardım okullara gittiği
sürece, biz okullarımıza sahip çıktığımız,
öğretmenlerimizi yücelttiğimiz sürece geleceğimizin
yüceleceğine inanıyor, sizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki
diğer önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Levent Gök.
Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce burada ısrarla sorduğum soruya
hiçbir AKPli milletvekilinden cevap alamadım.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) - AK PARTİli
dersen
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Ne sordun?
LEVENT GÖK (Devamla) AKPli milletvekillerine
dönüyorum, onlardan cevap almak istiyorum.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) AKPli vekil yok
burada, AK PARTİli var.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Levent Bey, burada AKPli
milletvekili yok, buradakiler AK PARTİ milletvekili.
LEVENT GÖK (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, siz FETÖyle mücadelenin samimi olarak verildiğine
inanıyor musunuz? İnanıyor musunuz bu konuda?
YUSUF BEYAZIT (Tokat) İnanıyoruz.
LEVENT GÖK (Devamla) O zaman, Şaban
Dişliyi niye Genel Başkan Yardımcısı olarak
tutuyorsunuz hâlâ, niye tutuyorsunuz?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Ne var,
Şaban Dişlide ne var?
LEVENT GÖK (Devamla) Niye tutuyorsunuz?
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Sen
Kılıçdaroğlunu niye tutuyorsun?
BAŞKAN Şahsiyatla
uğraşmayalım lütfen Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Devamla) Darbeyi gerçekleştirmek
isteyenlerin başında bulunan bir kişinin kardeşinin
partideki bağı ne?
Şimdi
HİKMET AYAR (Rize) Kendine bak, kendine,
Sayın Gök. Sen kendi içine bak.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Ne var? Ne
yapsın?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sana ne?
LEVENT GÖK (Devamla) Sana ne? değil, bu,
milletin meselesi, milletin.
HİKMET AYAR (Rize) Sen kendi içine bak.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Suçlu kim, suçlu?
LEVENT GÖK (Devamla) FETÖnün siyasi
bağını az önce Sayın Bakan açıkladı.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Suçlu kim, suçlu?
LEVENT GÖK (Devamla) Şimdi, Hükûmet bas bas
bağırıyor, diyor ki: 17-25 Aralık milattır.
MURAT EMİR (Ankara) Başkanım,
dinlesinler.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Anayasanın
38inci maddesi ne diyor?
LEVENT GÖK (Devamla) Bu tarihte, bu tarihe kadar,
bu tarihten sonra FETÖyle bağı olan herkes yargılanacak. Öyle
değil mi? 17-25 Aralık.
Bu, Millî Güvenlik Kurulu 2004te karar
almış, Fetullah Güleni bildirmiş, Buna dikkat edin.
demiş. Hilmi Özkök, zamanın Genelkurmay Başkanı geldi,
Darbe Komisyonunda açıklamada bulundu. Biz Hükûmete bildirdik, kimse
tedbir almadı. dedi. Yalan mı bunlar, yalan mı? Bir yalan
deyin bakalım.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Yalan
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Ne demiş? Ne
demiş?
LEVENT GÖK (Devamla) Onlar yalan ama bakın,
Sayın Bakan doğruyu söyledi. Millî Eğitim
Bakanlığı
Değerli milletvekilleri, FETÖyle ilgili
olduğu ifade edilen AKTİFSEN sendikası diye bir sendika var. Bu
sendikanın üyeleri, bu sendikaya üye oldukları için tutuklanıyorlar,
ihraç ediliyorlar, işten atılıyorlar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Aktif sendikaydı,
şimdi pasif sendika oldu. Aktif sendika pasif sendika oldu.
LEVENT GÖK (Devamla) Şimdi, bu
sendikanın kuruluşunu 2014 yılında iktidarınız,
zamanın Millî Eğitim Bakanı, İsmet Bey değil, Nabi
Avcı döneminde
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Aktif, pasif sendika
muhasebe işlerinde oluyor.
LEVENT GÖK (Devamla)
bakan adına bir
yazıyla valilere bildiriyorlar, bütün Emniyete, bütün okullara
bildiriyorlar; davulla zurnayla AKTİFSEN sendikasının
üyeliği 17-25 Aralıktan sonraki bir tarihte herkese bildiriliyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Pasif oldu, pasif üye.
LEVENT GÖK (Devamla) Banka numarası bu, bütün
personel üye olsun; herkese dikkat etsin, buna üye olsun diye bildiriliyor.
Yalan mı bu? Sayın Bakan elindeki belgeyi açıkladı.
İsmet Yılmaz yalan mı söyledi şu anda? Ne söyledi? 15-25
Aralıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığı FETÖyle ilgili
bir sendikanın kuruluşunu, hangi bankaya para
yatırılacağını bildirdi. Ne yapıyorsunuz? Nerede
bunun siyasi sorumlusu, kim? Savcılar, neredesiniz? AKPliler, niye
gülüyorsunuz ağlanacak hâlinize?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) AK PARTİliyiz
biz, AK PARTİli.
LEVENT GÖK (Devamla) Niye gülüyorsunuz, niye
gülüyorsunuz?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Levent Başkan,
biz AK PARTİliyiz, AKPli yok burada.
LEVENT GÖK (Devamla) Şimdi, bu, Fetullah
Gülen meselesi var ya, her ortama geldiğinde AKPlilerin Fetullah Gülenle
ilgili sözleri var. Hele bir
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, AKPli yok burada
Başkan, yanlış anlatıyorsun, AK PARTİliler var
burada.
MURAT EMİR (Ankara) İsminizden
utanmayın.
LEVENT GÖK (Devamla) Fetullah Gülenle
irtibatı olmayan AKPli neredeyse yok.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Yalan söylemek
yakışıyor mu sana? Yakışıyor mu sana bu sözler,
yakışıyor mu? CHPli Grup Başkan Vekiline
yakışıyor mu bu sözler?
LEVENT GÖK (Devamla) Bir grup başkan vekili
çıkıyor, diyor ki: Güleni AKP kurtardı. Kim söylüyor bunu?
Sizin grup başkan vekiliniz söylüyor. Biz yasada değişiklik
yaptık ey solcular, siz oturun, gülün. Güleni biz kurtardık. diyor.
Kim diyor bunu? Sizin grup başkan vekiliniz söylüyor. Yani bir yandan
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Fetullah Gülenin
iki tane affı var, ikisi de Ecevitten.
LEVENT GÖK (Devamla) Affettiniz mi? Affettiğinizi
söylüyorsunuz.
Yani Fetullah Güleni affedeceksiniz,
sendikalarının kuruluşunu davulla zurnayla bildireceksiniz;
Millî Güvenlik Kurulu karar alacak, Bununla ilgili tedbir alın. diyecek,
onu yok hükmünde sayacaksınız. Var mı böyle bir şey?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Tiyatro
yapıyor ya. Sen tiyatro yapıyorsun ya. CHP grup başkan vekili
orada tiyatro yapıyor resmen.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Fetullahın
iki tane affı var, ikisi de Ecevitten.
LEVENT GÖK (Devamla) Yani Millî Güvenlik Kurulunu
yok hükmünde saydığınızı söyleyeceksiniz ve işin
içinden sıyrılacaksınız.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Rahmetli Eceviti nereye
koyacaksınız, rahmetli Eceviti nereye koyacaksınız?
LEVENT GÖK (Devamla) Ama Sayın Bakan
şimdi savcılara bir ihbarda bulundu, dedi ki: Benim
Bakanlığımda, benim Bakan olmadığım bir zamanda
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Şu anda CHP
ne yapıyor ya, şu anda? Şimdiki zamandan bahsedelim bir, CHP ne
yapıyor şu anda, CHP? Hayır, CHP ne oldu şimdi?
LEVENT GÖK (Devamla)
AKTİFSEN sendikasının
kurulduğu
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, AKTİFSEN yok,
Pasif-sen oldu, pasif-sen.
LEVENT GÖK (Devamla)
üye
olunması yönündeki banka hesapları bütün herkese
bildirilmiştir. Haydi, çıkın işin içinden, hadi
bakalım.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Ya, sen çık
işin içinden! CHP nerede şu anda? Tavrınız yok. Ya, şu
andaki tavrınız ne, tavrınız?
LEVENT GÖK (Devamla) Bu memlekette yürekli bir
savcı arıyorum, yürekli bir savcı arıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Tavrınız
ne, tavrınız? CHPnin tavrı ne, CHPnin?
LEVENT GÖK (Devamla) Sen öyle konuşma oradan,
okumadığın önergeye imza atarak konuşma. Konuşma! Bak,
Sayın Bakan resmî belge açıkladı, kalkın da onu
yuhalayın! Fetullah Gülenle irtibatlısınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) AKTİFSEN yok,
pasif-sen var.
LEVENT GÖK (Devamla) Onu
palazlandırdınız, büyüttünüz, devlete kök
saldırdınız ama hesap vermiyorsunuz, o günler de gelecek.(CHP
sıralarından alkışlar)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Şu anda CHPnin
tavrı ne?
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Rahmetli
Ecevitin FETÖye desteği olmadı mı?
BAŞKAN Aynı mahiyetteki diğer
önerge üzerinde söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora.
LEVENT GÖK (Ankara) Haydi bakalım, Sayın
Bakanı yalanlayın, beni değil. Benimle uğraşmayın
bugün, Sayın Bakanla uğraşın.
BAŞKAN Buyurun Sayın Dora. (HDP
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Bakın, 2014 tarihli belge
açıkladı Sayın Bakan, teşekkür ederim kendisine
gerçeği ortaya koydu diye. Onun üzerine yüreklice gidin, yüreklice.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Başkan, sen
AKPlilere söyledin, burada AK PARTİliler var.
LEVENT GÖK (Ankara) Yürekli olun, yürekli!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Dora, bir saniye
Sayın milletvekilleri, bakın,
şahsiyatla uğraşmadan eleştirilerimizi yapalım, bir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Osman, tarihi
söylüyor tarihi, 2014 yılı diyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Belge konuşuyor, belge.
Bakanınız konuşuyor. Ne konuşuyorsunuz daha, ne
konuşuyorsunuz?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Senin hainliğini
konuşuyoruz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
bakın, Sayın Dorayı kürsüye davet ettim. Lütfen,
şahsiyatla uğraşmadan
LEVENT GÖK (Ankara) Ne konuşuyorsunuz?
Sayın Bakana cevap verin, bana değil. Gücünüz bana mı yetiyor?
BAŞKAN Değerli kardeşler,
değerli arkadaşlarım, lütfen
LEVENT GÖK (Ankara) Bana da yetemez de gidin
Bakana gücünüz yetsin.
BAŞKAN Yine, suçların ve cezaların
şahsiliğini her platformda dile getiriyoruz ama işimize
geldiği zaman da bunu ihlal ediyoruz, lütfen buna dikkat edelim.
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, siz de
taraflı yönetmeyin.
BAŞKAN Taraflı yönetmiyorum ben.
LEVENT GÖK (Ankara)
İşinize geldiği zaman konuşuyorsunuz, siz yorum yapmak
zorunda değilsiniz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Dora.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben konuşurum burada, ben
milletvekiliyim. Siz Başkansınız. Ortada ciddi bir iddia var.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Ben de milletvekiliyim aynı
zamanda, ben de milletvekiliyim.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan bir
açıklama yaptı. Ona niye bir yorum yapmıyorsunuz?
BAŞKAN Yorum yapmıyorum.
Sayın Dora, yeniden
başlatacağım.
LEVENT GÖK (Ankara) Her konuda
konuşuyorsunuz. Bu, suç değil mi sizce? Sayın Bakanın
açıkladığı suç değil mi?
BAŞKAN Sayın Gök, şu ifadeyi hep
kullanmıyor muyuz, suçların ve cezaların şahsiliği
prensibini?
LEVENT GÖK (Ankara) Bu suç değil mi, bu suç
değil mi?
BAŞKAN Kullanmıyor muyuz?
Kullanıyoruz ama işimize geldiği zaman da bunu çok rahat bir
şekilde ihlal ediyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Siz işinize geldiği zaman
yorum yapıyorsunuz.
BAŞKAN Etmeyelim diyorum, hepimiz
açısından diyorum; sizin için demiyorum sadece, herkes
açısından.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan resmî belge
açıkladı, resmî belge. Bundan kaçmaya çalışıyorsunuz,
var mı öyle şey?
BAŞKAN Sayın Dora, kusura bakmayın.
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Kalkmışlar bir de
FETÖyle mücadele ediyorlar. Hepinize gülerim, hepinize! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Ya, yeter ya! Otur
yerine, yeter!
BAŞKAN Buyurun Sayın Dora.
LEVENT GÖK (Ankara) Kalkın Bakana cevap
verin, bana cevap vermeyin.
BAŞKAN - Sayın hatibe saygılı
olalım, sayın hatip kürsüde. Bakın, üç dakikadır kürsüde.
Sayın Dora, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Bakın, FETÖyle öyle
mücadele edilmez. Onun gereğini yapın, ondan sonra konuşun
benimle, ondan sonra konuşun. Korkaklar!
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Yeter ya yeter,
tamam, yeter! İki saat seni mi konuşacağız ya?
BAŞKAN Sayın Gök, bakın sayın
hatip kürsüde, lütfen.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Ya yeter!
LEVENT GÖK (Ankara) Yüreğiniz yetmiyor
değil mi? Şaban Dişliyi atamadınız. Şaban
Dişliyi niye tutuyorsunuz? Niye tutuyorsunuz?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Dora, sürenizi
yeniden başlatıyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Böyle
olmaz Başkan.
BAŞKAN Buyurun, buyurun Sayın Dora.
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı
Teşkilat ve Görevlerin Hakkında kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Gök,
Alper Keten ile Ahmet Caner Yenidünyayı konuşmayalım burada.
EROL DORA (Devamla) -
20nci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, dinlemiyorlar, böyle olmaz yani!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sizin Parti
Meclisi üyeniz, ikisi de akademisyenlikten ihraç edildi.
BAŞKAN Sayın Çavuşoğlu, lütfen
ama!
LEVENT GÖK (Ankara) Varsa gereğini
yapalım.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Konuşmayın burada, konuşmayın. Konuşmayın burada.
Alper Keten ile Ahmet Caner Yenidünyayı konuşmayalım mı
burada?
MURAT EMİR (Ankara) Mahkemeler sizin elinizde
değil mi, yap gereğini.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Parti Meclis
üyeniz, niye atmıyorsunuz? Niye atmıyorsunuz? Attılar, ihraç
ettiler, niye atmıyorsunuz?
EROL DORA (Devamla) Sayın Başkanım
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Erol
Bey, gelin Erol Bey.
BAŞKAN Bir saniye, yeniden
başlatacağım.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Böyle
olmaz Başkan, böyle yönetilir mi bu?
BAŞKAN - Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.16
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 27nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
405 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
20nci madde üzerindeki önerge işlemlerinde
kalmıştık.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeler üzerinde
son konuşmacı olan Mardin Milletvekili Erol Dorayı kürsüye
davet ediyorum.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının 20nci maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sadece kasım
ayının 24ünde sarf edilen, öğretmenliğin çok kutsal ve
onurlu bir meslek ve öğretmenlerin de ne kadar değerli oldukları
klişe sözlerinin miadı çoktan dolmuştur ve bu ifadelerin
eğitim emekçilerinin nazarında artık bir kıymetiharbiyesi
yoktur. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse eğitimin ve
öğretmenlerin gerçek sorunlarını çözmek yerine, ısrarla görmezden
gelenlerin bildik nutukları son bulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, öğretmenlerin
siyasal iktidarı eleştirmekten, sorunlarını aktarmaktan ve
demokratik taleplerini göstermekten korktuğu bir kara dönem içindeyiz.
Örgütlü mücadeleden giderek uzaklaştırılan, örgütlü
mücadelesiyle direnenlerin cezalandırıldığı ve en
meşru hak taleplerinin bile soruşturma konusu olduğu bir dönem
görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, darbe süreci
sonrasında açığa alınan ve ihraç edilen eğitimci
sayısı 50 bini geçmiştir. Sendikal eylem ve etkinliklerin
darbeyle hiçbir alakası yokken bu faaliyetler nedeniyle 10 bine yakın
EĞİTİMSEN üyesi yetmiş altı gündür açıktadır
ve göreve dönmeyi beklemektedir. Eğitimde yaşanan ihraçlar ve
açığa alma uygulamaları sonucunda en az 1,5 milyon
öğrencinin eğitim öğretim hakkı bizzat Hükûmet, Millî
Eğitim Bakanlığı uygulamalarıyla fiilen
engellenmiştir.
Değerli milletvekilleri, yıllardır
ülkenin dört bir yanında fedakârca görev yapan çok sayıda
öğretmen, OHAL hukuku dayanak yapılarak gerçekleştirilen
ihraçlar, açığa almalar, gözaltı, tutuklama, soruşturma ve
sürgün gibi antidemokratik uygulamalarla karşı
karşıyadır. Örneğin, ilkokul 4üncü sınıf
öğrencilerine okutulan insan hakları, yurttaşlık ve
demokrasi dersini veren bir öğretmenin, OHAL hukukunun
başımızda âdeta Demoklesin kılıcı gibi
sallandığı şu günlerde öğrencilerine evrensel insan
haklarını, eşit yurttaşlık bağlamında
eşitliği, adaleti, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi
anlatırken yüzüne acı bir gülümsemenin yerleşmemesi mümkün müdür?
Eğitim sistemi, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar
büyük bir kaosa ve karanlığa doğru sürüklenmektedir.
Değerli milletvekilleri, son on dört yıl
içerisinde giderek artan bir şekilde üniversitelerin, basının,
sendikaların ve diğer demokratik kitle örgütlerinin sesi
kısılmaya çalışılmış, OHAL hukukuyla devreye
sokulan kararnamelerle bu ülkenin pek çok emekçi yurttaşı
işsizlikle, yoksullukla, cezaevi tehdidiyle terbiye edilmeye
çalışılmaktadır. İçerisinden geçtiğimiz şu
uğursuz OHAL günlerinde, gadre uğramış olmanın,
kendini yetersiz ve kimsesiz görmenin, işsizliğin ve en nihayetinde,
çoluğuna çocuğuna bir ekmek götürememenin onur kırıcı
sonuçlarına dayanamayan, katlanamayan öğretmenlerin intihara
teşebbüs ettiği haberleri gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; diğer taraftan, eğitimiş kolunda faaliyet
gösteren bir sendikanın araştırma sonuçları, OHAL hukukunun
öğretmenler üzerinde yarattığı ağır psikolojik
travmayı gözler önüne sermektedir. Bu araştırma sonuçlarına
göre, öğretmenlerin yüzde 52si görevden alınma korkusuyla
yaşıyor ve yüzde 66sı ise öğretmenler odasında
kendisini özgürce ifade edemediğini belirtiyor.
Değerli milletvekilleri, son on dört yılda
eğitimde hayata geçirilen uygulamaların geneline
bakıldığında, eğitimde çağ dışı,
akıl dışı, zorlama yaklaşımlar
çocuklarımızın eğitim hakkı üzerinde büyük bir tehdit
olmayı sürdürmekte ve toplumsal gerilimi her saniye biraz daha
artırmaktadır.
Değerli milletvekilleri, eğitimde dert bir
değil ki hangisini sayalım? Başladığımız
yerden bitirelim öyleyse. Türkiyenin sadece öğretmenleri değil, tüm
eğitim ve bilim emekçileri, her yıl sadece bir gün
hatırlanmayı değil
Yaşadıkları ekonomik, sosyal
ve mesleki sorunlara gerçekçi ve kalıcı çözümler üretilmediği
sürece öğretmenlerin sorunları devam edecektir.
Bu anlamda, yine, bir kez daha Millî Eğitim
Bakanlığını ve Sayın Bakanı
duyarlılığa davet ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik oylama cihazıyla oylama
yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
gözüküyor, yok olduğunu görüyorsunuz.
BAŞKAN Tamam, yoksa yoktur, ara
vereceğiz.
İki dakika süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı
vardır.
Aynı mahiyetteki önergeler reddedilmiştir.
Sayın Gök, sisteme gireceksiniz galiba, görüyorum.
60a göre bir dakika söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Millî Eğitim
Bakanının FETÖyle bağlantılı olduğu için
kapatılan AKTİF EĞİTİM SENin kuruluşunu bütün
valiliklere, okullara gönderen sorumlular hakkında ne işlem
yapacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, az önce burada yaşanan tartışmanın
pek çok kişiyi rahatsız ettiğini biliyorum. FETÖyle mücadelede
ne derecede samimi olup olmadığının, iktidarın test
edilmesi açısından çok önemli bir belgeyi açıkladı az önce
Sayın Bakan.
FETÖyle ilgili, bağlantılı
olduğundan dolayı kapatılan ve üye olan hemen hemen herkesin
tutuklandığı ya da ihraç edildiği bir sendikanın,
AKTİFSEN sendikasının kuruluşunu, FETÖyle mücadeleyle
ilgili milat kabul edilen tarihten sonra, Nabi Avcının
Bakanlığı döneminde bütün valiliklere, Millî Eğitim
okullarına gönderen sorumlular hakkında, Bakan hakkında ne
işlem yapılacaktır? Soru çok nettir ve basittir. Eğer bu
sorunun cevabı verilemez ise Türkiyede FETÖyle ilgili mücadele asla
başarıya ulaşamaz. Aradığımız gerçektir,
hakikatlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir yandan 17-25 Aralık
2013 tarihini milat kabul edeceksiniz, sonra 2014 tarihinde Millî Eğitim
Bakanı adına herkese yazı göndererek bu sendikaya üye
olunmasını teşvik edeceksiniz
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşvik yok.
LEVENT GÖK (Ankara)
hangi bankaya para
yatırılması gerektiğini bildireceksiniz. Bunun siyasi
bağlantısı soruşturulmayacak mı?
Aradığımız gerçek bu. Herkes niye rahatsız oluyor?
Elbette rahatsız edici bir tablo. Bunların üzerine gidilmeden bu
FETÖyle mücadele edilmez, kimse kendini aldatmasın.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 20nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
MADDE 20- 10/2/1954 tarihli ve 6245
sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b)
fıkrasına Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettiş
Yardımcıları ibaresinden önce gelmek üzere Gençlik ve Spor
Bakanlığı Denetçileri ile Gençlik ve Spor
Bakanlığı Denetçi Yardımcıları, Bakanlık
Maarif Müfettişleri ve Bakanlık Maarif Müfettiş
Yardımcıları, ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Katılıyoruz Başkanım.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı
Harcırah Kanununun 33üncü maddesinin (b) fıkrasında, Türkiye
düzeyinde teftiş, denetim ve inceleme yetkisini haiz bulunan Gençlik ve
Spor Bakanlığı denetçi ve denetçi yardımcılarına
atıf yapılmamış olunması nedeniyle, adı
geçenlerin ülke genelindeki görevlerine ilişkin denetim elemanı
harcırahı verilebilmesi için değişiklik yapılması
öngörülmektedir.
BAŞKAN Gerekçesini okutmuş olduğum
Mustafa Elitaş ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 20nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
21inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 21inci maddesinde yer alan
"fıkrasına" ibaresinin "fıkrasında yer
alan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp Ayşe Acar
Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Mehmet Ali Aslan İbrahim Ayhan İmam
Taşçıer
Batman Şanlıurfa
Diyarbakır
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunu Tasarısının 21'inci maddesinde yer alan
"vakıf yükseköğretim kurumları" ibaresinin "bir
vakıf tarafından özerk olarak işletilen yükseköğretim
kurumları" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gaye Usluer Vecdi Gündoğdu Nihat Yeşil
Eskişehir Kırklareli Ankara
Mahmut Tanal Levent Gök Ahmet Akın
İstanbul Ankara Balıkesir
Ceyhun İrgil Tur Yıldız Biçer Mustafa Ali Balbay
Bursa Manisa İzmir
Mehmet Göker Murat Bakan Murat Emir
Burdur İzmir Ankara
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/721
esas numaralı Kanun Tasarısının 21inci maddesinin
aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Zühal Topcu Arzu Erdem Ruhi Ersoy
Ankara İstanbul Osmaniye
Mustafa Mit Deniz Depboylu Erkan Haberal
Ankara Aydın Ankara
"MADDE 21- 11/2/1959 tarihli ve 7201
sayılı Tebligat Kanununun 1 inci maddesinin birinci
fıkrasında bulunan "sosyal güvenlik kurumları ile"
ibaresinden sonra gelmek üzere "vakıf yükseköğretim kurumları,"
ibaresi eklenmiştir."
BAŞKAN Komisyon son okunan önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI
İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Ankara Milletvekili
Mustafa Mit konuşacak.
Buyurun Sayın Mit. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA MİT (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısının 21'inci maddesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunca verilen önerge üzerinde MHP
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, millî eğitim gibi
çok önemli bir konuda düzenleme yapıyoruz. Genel Kurulda millî eğitim
üzerine çok önemli açıklamalar yapılmaktadır. Millî
eğitimin önemi ve içinde bulunduğu durum hakkında bir ortak
kanaat ortaya çıkmaktadır. Ancak, bu tespitlere, görüşlere
rağmen, uygulamada yine yanlışlıklar bulunmaktadır.
Böylesine önemli bir konuda getirilen 76 maddelik tasarı alt komisyon
görüşmelerinde 104 maddeye çıkarılmıştır.
Hepimizin önemini ifade ettiğimiz millî eğitimle alakalı bir
tasarı üç günde, toplam on beş saat on
beş dakika görüşülerek çok önemli olan ve alt komisyonda ciddi
ciddi tartışılması gereken maddelerin çoğu üst
komisyona bırakılmıştır. 104 madde olarak Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna gelen tasarı iki günde on
dokuz saat otuz yedi dakika görüşülerek
yürürlük ve yürütme maddeleri hariç, 83 madde olarak son şeklini
almıştır. Üst Komisyon çalışmalarında bazı
maddeler çıkarılmış, bazılarında
değişiklik yapılmış ve birçok yeni madde de eklenmek
suretiyle Komisyondan geçerek Genel Kurula gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, en önemli problem
olarak gördüğümüz millî eğitimle alakalı bir düzenlemenin,
herhâlde, enine boyuna düşünülmesi, tartışılması, etki
analizlerinin yapılması, sonra tasarı hâline getirilmesi
gerekmektedir. Böyle yapılmadığı ortadadır. Getirilen
tasarı ile Genel Kurula gelen tasarı arasında bu kadar
değişiklik olması ciddiyet ve samimiyet açısından
sorunludur. Millî eğitimin sorunları geleceğimiz
açısından son derece önemlidir. Millî eğitim bu şekilde ele
alındığında, şüphesiz, boşluğu hiç arzu
etmediğimiz gruplar tarafından doldurulmaktadır, sonuçları
ise 15 Temmuzda görülmüştür.
Değerli milletvekilleri,
getirilen tasarının öğretmenlerle ilgili sakıncalı
bazı bölümlerini de heyetinize ifade etmek isterim. Sözleşmeli
öğretmenlik beş yıl aradan sonra yeniden getirilmek
istenmektedir. Bir planlama dâhilinde tespit edilmediği için eğitim
fakültelerinden verdiği mezunlar atama beklerken, okullar öğretmen
beklerken sözleşmeli öğretmenlik kabul edilemez.
Öğretmenliği sıradan bir meslek gibi görmek
yanlıştır. Bakanlığın adı, adı üstünde
Eğitim Bakanlığıdır. Çocuklarımızı
teslim ettiğimiz, çocukları eğitecek öğretmenleri
sözleşmeye ve sözlü sınava mahkûm edemeyiz. Öğretmenler,
KPSSden yüksek puan alsa bile sözlü sınava girerek sözleşmeli olmaya
hak kazanacaklar; üç yılın sonunda taleplere bakılarak kadroya
alınacaklar; kadro atamalarının yapıldığı
ilde iki yıl daha görev yapacak yani beş yılı doldurduktan
sonra tayin isteme hakkını kazanacaklar. Hem sözleşmeli
öğretmenlik hem de sözlü sınav getirilmesi millî eğitimin
sorunlarını çözemeyecek. Tedirgin olan öğretmenden, istenilen
verim alınamayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 21inci maddesi, 7201 sayılı Tebligat Kanununun
1inci maddesinde değişiklik yaparak vakıf yükseköğretim
kurumları tarafından yapılacak elektronik ortam dâhil tüm
tebligatın 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre PTT veya memur
vasıtasıyla yapılması düzenlenmektedir.
7201 sayılı
Tebligat Kanununda yapılan değişikliği yerinde bulmakla
beraber, yukarıdaki görüşlerimiz doğrultusunda tasarıda
değişiklik yapılması gerektiğini ifade ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Mit.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda
görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 21inci maddesinde yer alan vakıf
yükseköğretim kurumları ibaresinin bir vakıf tarafından
özerk olarak işletilen yükseköğretim kurumları olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Murat Emir (Ankara) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTAN AYDIN (Ankara) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Ankara Milletvekili Levent Gök konuşacaktır.
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; büyük
tartışmaların içerisinden geçiyoruz ama ben, iktidar
partisindeki kafa karışıklığını anlamakta
gerçekten güçlük çekiyorum.
Avrupa Birliği sizce nedir, nasıl bir
projedir? Sizce Avrupa Birliği çöküyor mu değerli
arkadaşlarım? Çöküyor, değil mi?
Arkadaşlar, bütün AKPli milletvekilleri diyor ki:
Avrupa Birliği çöküyor. Herkes bunu konuşuyor günlerdir. AKPli
milletvekili arkadaşlarımız Avrupa Birliğinden bir
başarı çıkmayacağını iddia ediyorlar.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Biz öyle bir
şey demedik.
LEVENT GÖK (Devamla) - Avrupa Birliğinin, tam tersine,
dünyaya huzur ve refah getiren bir proje olup olmadığı konusunda
da kafaları karışık.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Kendi içlerinde de
karışık Başkan. İtalya da öyle.
LEVENT GÖK (Devamla) - Önceki günden beri, Avrupa
Birliğiyle ilgili söylemediğiniz kalmadı. Avrupa Birliği
kararlarını, Avrupa Parlamentosunun kararlarını yok
sayıyorsunuz, ona minnetiniz yok.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Bağlayıcı değil Başkan, bağlayıcı
değil.
LEVENT GÖK (Devamla) - Zaten Avrupa Birliği
çöküyor, ona girseniz ne girmeseniz ne? Şanghay örgütü var, oraya
doğru yolumuzu çevirelim. Şanghayda ne olacak, onu bilmiyorsunuz.
Avrupa Birliği sizi müzakerelerden dışlarsa ne gelecek
başınıza, onu bilmiyorsunuz. Büyük bir kafa karışıklığı
var. Bu büyük kafa karışıklığı ülkede ekonomiyi
etkiliyor, turizmi etkiliyor, dolar artıyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Merkel ne diyor
Başkanım? Merkeli dinlesene. Merkel ne diyor, bak.
LEVENT GÖK (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bugün, Ankaranın en ünlü alışveriş
merkezlerinde çok ünlü firmalar dört beş aydır kira ödeyemiyor, dört
beş aydır. Ekonomi çökmüş.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Aaa!
LEVENT GÖK (Devamla) -
Türkiye terörün batağına saplanmış, her yerinde yangın
yeri var, illa Recep Tayyip Erdoğan başkan olsun, bütün dert bu.
Recep Tayyip Erdoğan başkan olunca dolar düşecek,
alışveriş merkezlerindeki firmalar kiralarını
ödeyecek
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU ERTAN AYDIN (Ankara) - Allah söyletti.
LEVENT GÖK (Devamla) -
ekonomi canlanacak, öyle mi
zannediyorsunuz? Terör bitecek, öyle mi zannediyorsunuz?
Şu anda her türlü yetkiyi kullanmıyor
musunuz? Elinizi tutan ne? Hiçbir şey. Varsa yoksa başkanlık. Ne
olacak? Ben bir karar çıkartacağım, tıpkı OHALda
olduğu gibi, kimse bunu denetlemeyecek, kimse bunun üzerine gidemeyecek;
Kuzey Kore gibi bir devlet anlayışı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu
tablo iyi bir tablo değil. Bakın, bu kafa
karışıklığınızın, zihinsel
dünyanızın çok ciddi bir şekilde sarsılması gerekiyor.
Bir yandan FETÖ'yle, bir yandan PKKyla, bir yandan IŞİDle bu kafayla
mücadele edilmez. Biz 15 Temmuzda bombaların altında sizlerle beraber
durduk, beraber FETÖ'yle de mücadele ederiz, PKKyla da ederiz,
IŞİDle de ederiz.
ALİM TUNÇ (Uşak) Edemezsiniz!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Bu dille mi?
LEVENT GÖK (Devamla) Yeter ki doğru yol ve
yöntemlerle, doğru yol ve yöntemlerle. Bir sağduyuya ihtiyaç var, bu
sağduyuyu duymak istiyoruz. Bu sağduyu gelişmezse biliniz ki
hızla duvara çarpmak üzereyiz.
Allahtan, değerli arkadaşlarım
Ya,
şu AKP milletvekilleri, iktidar partisi birkaç gündür Avrupa
Birliğine, Avrupa Parlamentosuna veryansın ediyorlar, Sen kimsin?
diyorlar, Cumhurbaşkanı Siz kimsiniz ya? diyor. Sen kimsin? Seni
nasıl takarım? derken
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Ağzına
sağlık.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, o Avrupa Parlamentosundakiler
kendi ülkelerinde seçilemiyorlar, boş kalmasınlar diye oraya
gönderiyorlar onları, kendi bölgelerinde seçilemiyorlar
Başkanım. Onlar kendi bölgesinde seçilemiyorlar, işsiz
kalmasın diye oraya yolluyorlar onları.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bir saniye Osman,
bir dinle. Bak, dinle bak, bir şey söyleyecek, dinle.
LEVENT GÖK (Devamla) -
bugün, nihayet, kafa
karışıklığı olan iktidar partisinden bir
sağduyulu ses çıktı, sağduyulu ses çıktı.
Şimdi, o sesi ve söylediklerini sizlere söyleyeyim de kafalarınızın
ne kadar karışık olduğunu anlayın.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Avrupa
Parlamentosundakiler kendi bölgesinde seçilemiyor, kendi bölgesinde
seçilemiyor, onun için gönderiyorlar onları.
LEVENT GÖK (Devamla) Bugün, Başbakan
Yardımcısı Mehmet Şimşek, sizin burada günlerdir
yaptığınız bütün konuşmaları,
Cumhurbaşkanının yaptığı bütün
konuşmaları tekzip eden bir değerlendirmede bulundu. Mehmet
Şimşek bugün diyor ki Sayın Bakan: Avrupa Birliği
çökmüyor. diyor değerli arkadaşlarım, bunu Başbakan
Yardımcınız söylüyor.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Evet,
söyledi.
LEVENT GÖK (Devamla) Tam tersine büyük bir
başarı hikâyesi. Yaklaşık 510 milyon insan huzur ve refah
içinde yaşıyor, Avrupa Birliği çökmüyor. diyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İngilizler neden
çıktı Başkan? Ya, orada bir İngiliz oyunu olabilir.
LEVENT GÖK (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlarım, ben her zaman soruyorum: Hangi AKP? Hangi AKP?
Bakın, burada bir sağduyunun sesi var, ben bu yönde evrilmeniz
gerektiğini düşünüyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 21inci maddesinde yer alan
fıkrasına ibaresinin fıkrasında yer alan şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel (Diyarbakır) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Diyarbakır
Milletvekili İmam Taşçıer.
Buyurun Sayın Taşçıer. (HDP
sıralarından alkışlar)
İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; UNESCO tarafından 17
Kasım 1999 yılında alınan bir kararla 21 Şubat tarihi
Uluslararası Anadil Günü olarak ilan edilmiştir. Birleşmiş
Milletlere üye 194 ülkenin 113ünde birçok dil resmî eğitim dili olarak
kullanılmaktadır. Örnek olarak Hindistanda 20den fazla kabul edilen
yerel dil vardır ve bu dillerin konuşulduğu bölgelerin önemli
bölümünde de ana dilde eğitim hakkı tanınmaktadır. Türkiyede
de ana dilde eğitim hakkı Anayasanın 42nci maddesine göre
yasaklanmıştır. 20 milyonun üstünde Kürtün
yaşadığı Türkiye Cumhuriyetinde
vatandaşlarının ana dilde eğitim hakkının
engellendiği görülmektedir.
Değerli arkadaşlar, üç yıldan bu yana
Kürtçe ana dilde eğitim veren ve 238 öğrencisi bulunan Ferzad
Kemanger Okulu, üçüncü yılında, yine bu Hükûmet tarafından
kapatılmıştır. Eğitim formasyonu alan 18 öğretmen
tarafından ders verilmekteydi. Devletten hiçbir nakdî yardım almadan,
veliler tarafından eğitim öğretim masrafları
karşılanıyordu. Bu tür okulların devlet tarafından
teşvik edilmesi gerekirken, hatta resmî olarak böyle eğitim veren
okulların açılması gerekirken, Ferzad Kemanger, Kürtçe ana dilde
eğitim veren okul kapatılmıştır.
Türkiye'de birden fazla etnik kökene sahip
insanların yaşadığı bilinmesine rağmen, ana dilde
eğitim ve öğretimin sadece Türkçe yapılması, 1982 darbe
Anayasası tarafından teminat altına alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; asimilasyonun insanlık suçu olduğu çok iyi
bilinmesine rağmen, kendi ülkesinde yaşayan insanların önemli
bir bölümünün konuştuğu Kürt dilini tanımayıp, kürdistan
illerinde ana dilde eğitim hakkını engelleyen tutarsız
politikalar doğrultusunda, tarih sayfalarına adınızın
kara harflerle yazılmasını istemiyorsanız, bu politikadan
bir an önce vazgeçip somut adımlar atmanız gerekmektedir.
Bu bağlamda, Hükûmete şu soruları
yöneltmek istiyorum:
1) Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan kaç
farklı dil konuşulmaktadır? Bu etnisitelerin nüfus
istatistikleri ve yaşadıkları bölgeler nerelerdir?
2) Ana dilde eğitim hakkıyla ilgili
Hükûmetimizin yapmış olduğu herhangi bir çalışma var
mıdır? Varsa nelerdir?
3) 2008 yılında
Almanyada, 2010 yılında İstanbulda, dönemin
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan
konuşmalara istinaden, Türkiye'de yaşayan, ana dili Türkçeden
farklı olan vatandaşlar, 1982 darbe Anayasasının 3üncü ve
42nci maddesinden dolayı asimilasyona uğruyorlar mı?
4) Asimilasyonun
insanlık suçu olduğunu belirten dönemin Başbakanı, günümüzün
Cumhurbaşkanı ülkesinde yaşayan farklı etnik kökene mensup
vatandaşlarının ana dilde eğitim görmemesinden dolayı
bir insanlık suçu işliyor mu?
5) Ana dili Türkçeden
farklı olan vatandaşların ana dillerinde eğitim görmemeleri
devletin resmî asimilasyon politikası mıdır? Değilse bunun
yasal düzenlemelerinin yapılmasına neden engel olunmaktadır?
6) Yaşayan diller ve
lehçeler seçmeli dersi kapsamında eğitim vermek için kaç tane
öğretmen alınmıştır? Bu öğretmenlerin
atanmasında hangi kıstaslar dikkate alınmıştır?
7) Yaşayan diller ve
lehçeler seçmeli dersini seçen kaç tane öğrencimiz vardır?
8) Ders verecek öğretmen
olmadığı için farklı seçmeli dersleri almak zorunda olan
kaç öğrenci bulunmaktadır?
Evet, değerli
arkadaşlar, bir toplumun yaşamında önemli bir yeri olan ana
dilde eğitim hakkını tanımamakla birlikte önüne engel koyma
girişiminiz son dönemde sıkça gündeme gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İMAM TAŞÇIER
(Devamla) Ana dilde eğitim veren okulları kapatmak ve belediyelerde
yazılı Kürtçe tabelaları kaldırmak Kürtlerin asimilasyona
uğramasını amaçlamaktadır.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
21inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 21inci
madde kabul edilmiştir.
22nci madde üzerinde ikisi
aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Kanun Tasarısının 22nci maddesinde
geçen bendinde yer alan ibaresinin bendindeki şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhi Ersoy Erhan Usta Erkan
Haberal
Osmaniye Samsun Ankara
Deniz Depboylu Fahrettin Oğuz Tor
Aydın Kahramanmaraş
BAŞKAN Bundan sonra
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup birlikte işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 22nci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Ali Balbay Gaye Usluer Mehmet Göker
İzmir Eskişehir Burdur
Nihat Yeşil Vecdi Gündoğdu Ceyhun
İrgil
Ankara Kırklareli Bursa
Mahmut Tanal Murat
Bakan Ahmet
Akın
İstanbul İzmir Balıkesir
Tur Yıldız Biçer Ömer Fethi Gürer
Manisa Niğde
Aynı mahiyetteki önergenin imza sahipleri:
Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp Ayşe Acar
Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Mehmet Ali Aslan İbrahim Ayhan Ziya Pir
Batman Şanlıurfa Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir konuşacaktır.
Buyurun Sayın Pir. (HDP sıralarından
alkışlar)
ZİYA PİR (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, biz Sayın Mehmet
Şimşeke, Sayın Bakanımıza elbette
katılıyoruz; bizce de AB çökmüyor, tam aksine, büyük bir
başarı hikâyesidir. Yaklaşık 510 milyon insan huzur ve
refah içinde yaşıyor. Umarım, Türkiye
yanlışlarından döner ve müzakereler dondurulmaz, bir an önce tam
üyelik müzakereleri biter ve biz tam üye oluruz Avrupa Birliğine.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyede eğitim yönetimi ve örgütlenmesi, merkeziyetçi
bir yapıya sahiptir. Eğitim sistemi, siyasi iktidarın etki ve
baskısı altında politika belirleyen tek bir merkezden
yönetildiği için açık ve şeffaf değildir. Hatalı ve
yanlış eğitim politikalarının kısa, orta ve uzun
vadede ortaya çıkardığı hak kayıplarının,
eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin toplumsal yapıda ve ekonomik
sistemde neden olduğu kayıpların hesabı verilmemektedir.
Eğitim sistemini hiçbir etki altında kalmadan denetleyebilecek
bağımsız ve özerk yapılar Türkiyede maalesef söz konusu
değildir. Eğitimdeki merkezî yapı, bir bütün, eğitim,
yönetim ve denetim mekanizması, toplumun ve çocuğun üstün yararı
ilkesine göre değil de siyasi iktidarın çıkarına göre
şekillenmektedir. Bu durumun en somut şekli AKP iktidarı
döneminde maalesef yaşanmaktadır.
Çağdaş ve demokratik birçok ülkede
eğitim sistemi siyasal iktidarın etkisinden en az etkilenecek
şekilde organize edilmişken karar ve yetkiler yerelde
yoğunlaşmaktadır. Eğitim sistemini denetleyen bağımsız
ve özerk yapılar söz konusudur. Eğitim yönetiminin
ademimerkezîleşmesi, iktidarı elinde bulunduran grupların
ideolojisinin eğitime hâkim olmasını, diğerlerinin
dışlanmasını önler; farklı etnik ve inanç
kimliklerinin, dillerin eğitim yoluyla kendisini koruyup geliştirmesine
olanak tanır; eğitimdeki sınıfsal, bölgesel
eşitsizlikleri azaltır.
Şimdi, bu konuda, biraz önce, benim
arkadaşım, sayın müsteşarın bir konuşmasına
atıfta bulundu. Konuşma metni bende yok ama gazeteye, basına
yansıdığı şekilde
Burayı iyi dinleyin
değerli arkadaşlar, şöyle diyor: Çocuklarımıza fazla
bilgi vermek insan hakkı ihlalidir. Müfredatımızı,
programlarımızı içerik olarak hafifleteceğiz. Çocuklara,
evet, on-on beş saat ders verirseniz bu, elbette, insan hakkı
ihlalidir fakat fazla bilgi vermek asla. Ben bundan şunu
çıkarıyorum: Biz çocuklarımıza -biz derken Hükûmeti
kastediyorum- fazla bilgi vermeyelim, şu an bize itaat eden belli bir
kısım var, biz çocuklarımızı eğitimden, genel
kültürden, bilgiden yoksun bırakırsak onlar da ileride bize itaat
edebilirler. Bu, bizim birinci çıkış noktamız.
İkincisi, haftalık ders saati sayısını
azaltacağız. Biraz önce arkadaşım da sordu, bu sizin
açıklamanızla, tam gün eğitimle bağdaşıyor mu,
bağdaşmıyor mu? Vardır onun ama birinci
çıkış noktasını ele alırsak bu onun tabii ki
doğal sonucudur.
Üçüncü çıkış noktamız
değerler eğitimi. 15 Temmuz örneğinde olduğu gibi dini,
etnik kimliği, siyasi kimliği, bu coğrafyayı bir arada
tutabilecek referans değerlerimiz var. diyor. Şimdi, dinimizi ve
siyasi kimliği hangi referans değerlerle bir arada
tutacaksınız? Onu da herhâlde açıklarsınız. Bu
değerlerin çocuklarımızla paylaşılması gerekiyor.
Bizim müfredata yaptığımız üçüncü katkı da budur.
diyor.
Bu konularda da bizi mutlaka
aydınlatırsınız Sayın Bakan.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Pir.
Aynı mahiyette bir önerge daha vardı.
O önerge üzerinde de konuşacak olan
Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu.
Buyurun Sayın Gündoğdu. (CHP
sıralarından alkışlar)
VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 22nci
maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım.
On dört yıllık bir dönem ve on dört
yıllık dönemde 6 bakan değişikliği. En çok
bakanın görev yaptığı, daha doğrusu görev
yapamadığı, başarısız bulunarak bakanların
değiştirildiği Millî Eğitim
Bakanlığının uygulamaları artık öğrenciyi,
veliyi, öğretmenleri ve tüm emekçi aileleri de çileden
çıkarmıştır.
Her bakanın uygulamaya
çalıştığı model bakanın gidişiyle iflas
etmiş, zarar gören öğrencimiz, velimiz, öğretmenimiz ve bu
ülkenin de geleceği olmuştur. Gerek ilköğretimde gerekse lisede
uygulanan sınav sistemleri her bakanla birlikte
değiştirilmiş, sistem yazboz tahtasına çevrilmiş,
geleceğimiz, gençlerimiz, çocuklarımız karanlık bir tünele
sokulmuştur. On dört yıl boyunca eğitimi yönettiğini ve yön
verdiğini sanan bakanlar, bugün on dört yıl sonra eğitim
sisteminde bir nitelik artışına katkı sağlayacak ne
yaptıklarını, daha doğrusu ne
yapamadıklarını artık sorgulamak zorundadırlar.
Eğiticisinden
öğrencisine, bakanından velisine kadar tüm sistem içerisindekilerin
memnun olmadığı bir düzen yaratarak gençlerin, ülkenin
geleceğini karanlık yola sürükleyen AKP iktidarı yarın öbür
gün eğitim sistemi için hesap verecektir.
Başarısız ve
plansız uygulamalar sonucu devlet okullarında nitelik ve nicelik
zayıflamış, yapboz uygulamalar öğrencilerimizi hem akademik
hem de davranışsal olarak ne yazık ki geriye götürmüştür.
Çağdaş ve bilimsel verilere kulak tıkayarak eğitime yön
verenler, eğitici ve öğretici yetiştirmeyi bile
becerememişlerdir. On dört yıl önce yaklaşık 120 bin olan
atanamayan öğretmenlerin sayısı, hatalı politikalar
nedeniyle 400 bin rakamlarına ulaşmıştır. Her geçen
yıl umutsuzluğa sürükledikleri işsiz öğretmen
sayıları katlanarak büyümüş. 5 bakan eskiten ve sahibinin kim
olduğunun hâlâ belli olmadığı AKPnin eğitim modeli
sonucunda ideallerine ulaşmaya çalışan öğrenci,
ilköğretime başladığı yıldan üniversiteye gidene
kadar onlarca sınava girerek sosyal ve kültürel hayattan kopmuş,
psikolojik sorunlar yaşar hâle gelmiş, toplumsallaşma yerine
daha çok bireyselleşmeler başlamıştır.
Sayın milletvekilleri, öğrenciler mutsuz,
öğrenciler umutsuz, toplumdan ve aileden kopuk, bireyselleşen, kendi
dünyasında yaşamaya çalışan bireyler hâline
gelmişlerdir. İşsiz, atanamayan öğretmenden
çalışan öğretmenine kadar gelecek kaygısı
taşıyan mutsuz eğitim camiası oluşmuştur. Veliler
ekonomik güçlüklerle boğuşurken eğitime
ayırdıkları bütçe her geçen gün artmasına rağmen umutsuzluk
ve kaygı taşımaya da maalesef devam etmektedir. Üniversitelerin
bilime ve araştırmaya ayırdığı kaynak her geçen
gün gerilemekte, bilimsel özerklikten de uzaklaşılmaktadır. Yüz
binlerce konut, otoyol, köprü inşa eden iktidar üniversite
öğrencilerimizin yaşamsal sorunu olan yurt sorununu neden hâlâ
çözmediğini, çözmek istemediğini öğrencilerimize
anlatamamıştır. Eğitimcileri eğiten, onlara nasıl
eğitim verilmesi gerektiğini öğreten akademisyen, özgürce bilim
yapmaktan âdeta korkar hâle gelmiş, toplum gerçeklerine karşı
duyarsızlaştırılarak gelecek kaygısı
taşıyan bilim insanları yanıltılmak istenmektedir.
Köprüler yapmak, boğazları birleştirmek, yollar yapmak ne
yazık ki eğitim sistemine ve bilimsel çalışmalara
katkı sağlamamış, bilim insanlarının özgürleşmesine
ve daha fazla üretmesine destek olmamıştır.
Unutulmamalıdır ki çağdaş dünyada toplumların en
ulusal zenginliği, bilimsel değerler üretimine sağlanan
katkı, demokratik ve kültürel zenginlikle ölçülür.
Önerimiz: Başöğretmen Mustafa Kemal
Atatürkün açtığı yolda, çağdaş dünyanın evrensel
değerleri üzerinden, dogmalardan uzak, bilimsel temellere dayalı,
özgürlükçü bir eğitim sisteminin kurulmasıdır.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 22nci maddesinde geçen
bendinde yer alan ibaresinin bendindeki şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhi
Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Değerli arkadaşlar, 15 Temmuz, millî şuurdan yoksun, sadakatsiz
bir silahın nasıl kendi sahibini vuracağını
uygulamalı olarak anlatan pahalı bir tarih dersi olmuştur. Millî
şuur bir ışıktır, yurdu aydınlatır ve gizli
köşelere sinmiş olan bütün akrepleri açığa çıkararak
karanlıkta iş görenlere âdeta gözüne tuttuğu için engel olur.
Değerli milletvekilleri, maarifi, millî
eğitimi konuşuyoruz. Eğitim, maarif, tedrisat, ilim, irfan
denildiğinde yaşayan en büyük Türk tarihçilerinden olarak kabul
edilen rahmetli Halil İnalcık Hocayı -yakın zamanda kaybettik-
yâd ediyorum. Ona Ankarada bir seminerde bir soru sorarlar: Hocam, sadece bir
cümleyle, hatta mümkünse çok kısa bir cümleyle, Osmanlı neden bu
kadar uzun ömürlü oldu, bize cevap verebilir misin? dediklerinde Halil Hoca
İlme ve âlime itibar etmelerindendir. der. Bakın, ilim ve âlim
ifadesiyle mütenasip eğitim camiası, eğitim camiasının
içerisinde öğretmen yetiştirmekten academiaya, entelektüel anlamda
üniversitelere, bilumum unsurların tamamının sorumlusu bugün
Bakan Bey ve etrafında sembolik olarak değil, hakikat olarak bulunan
bürokratlar. Ama, biz ne yapıyoruz? Mevzuatları
tartışıyoruz, hâlâ bir türlü öze giremiyoruz. Öz nedir? Öz
Az
önce bahsetmiş olduğumuz o şuura uygun müfredatı nasıl
yapabiliriz? FATİH Projesiyle koca koca isimleri teknoloji ve dijital
çöplüklere dönüştürdük, en iyi eğitimin kara tahta olduğunu
yeniden keşfettik ama milyar dolarlarımız, milyarlarca
liralarımız aktı gitti.
Sistemimize baktığımızda,
yukarıdan aşağıya on üç on dört yıldır daha
kavramları yerine oturtamadık. Bakanlık müfettişi dedik,
maarif eğitim denetçisi dedik, maarif müfettişi dedik, şimdi
Bakanlık maarif müfettişi diyoruz. Taşraya indiğimizde
ilköğretim müfettişi diyoruz, eğitim müfettişi, il
eğitim denetçisi, maarif müfettişi, şahsa bağlı
maarif müfettişi; adlarını söyleyemiyorum. OKS, SBS, TEOG,
üniversite sınavlarının hangi sistemde olduğunu bilen var
mı içimizde? Yok. Diyeceğiz ki: Şartlara göre biz pozisyon
alıyoruz. Bu eklektik bir yapıdır, ne yapalım yani? Hak da
veriyorum. 190 ülkenin nüfusundan fazla bir eğitim ordumuz var. Bu da
büyük olmanın gereği ama büyüksek büyük düşüneceğiz ama
içeriğini doldurmamış büyüklük de anlam ifade etmez
arkadaşlar.
Şimdi, biz dört taraftan
kuşatıldık, millî bir mücadele veriyoruz. Buna yürekten
inanıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da, onun lideri Devlet
Bahçeli Beyefendinin önderliğinde de sonuna kadar bu işlerin
üstesinden gelebilmek için millî politikaların yanındayız. Biz,
teröre, teröriste, uluslararası anlamda millî menfaatlere karşı
verilen mücadeleyle birlikte, millî olan, millî eğitim
programının içerisinde de yapılan iyi işlerin sonuna kadar
yanındayız ve diyoruz ki: Bu kadar sistematik bir şekilde,
altı bakanın, yedi bakanın, -bilemiyoruz Bakan Bey devam eder
mi, ayrı bir konu- değiştiği, bu kadar ismin
kavramsallaştırılamadığı bir süreçte bu bir
istikrarsızlık ifadesidir, bunu kabul edelim. Oturalım,
şapkamızı önümüze koyalım, Halil İnalcık
Hocanın ifade etmiş olduğu, ilim ve âlim nasıl
yetişebilir ve biz 15 Temmuz teşebbüsünde, millî şuurdan ve o
millî şuurun müktesebatı olan büyük Türk milletine olan mensubiyetten
başka yere mensubiyet iltisak edenlerin neler yapabileceği
gerçeğini de önümüze alalım, çocukları dört duvar arasından
çıkaralım. Onlara tarih bilinci, Türkçe şuuru, Türklük bilinci,
İslam ahlak ve faziletini öğretecek bir programı bütüncül
açıdan tartışalım, bunların üzerine kafa yoralım.
Yorduğumuz ve hükmettiğimiz alanda da istikrarlı bir şekilde,
taviz vermeden uygulayan kurumları inşa edelim, kavramları
inşa edelim, büyük Türk milletini yarınlara el birliğiyle
taşıyalım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar bu
işin yanındayız.
Memleketin kaderini belirleyecek kararların
alındığı bu günlerde, milliyetçi, ülkücü hareketin temel
prensiplerinin temsil noktasında olan Sayın Devlet Bahçeli
Beyefendinin şahsıyla mütenasip tutum ve
davranışlarıyla milliyetçi, ülkücü hareket bu destekleri sonuna
kadar vermeye hazırdır diyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
22nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
23üncü madde üzerinde, aynı mahiyette olmak
üzere üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 23üncü maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Ali Balbay Gaye Usluer Ceyhun İrgil
İzmir Eskişehir Bursa
Mehmet Göker Nihat
Yeşil Vecdi
Gündoğdu
Burdur Ankara Kırklareli
Mahmut Tanal Ahmet
Akın Murat
Bakan
İstanbul Balıkesir İzmir
Tur Yıldız Biçer Okan
Gaytancıoğlu
Manisa Edirne
Diğer önergenin imza sahipleri:
Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp Ayşe Acar
Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Mehmet Ali Aslan İbrahim Ayhan
Batman Şanlıurfa
Diğer önergenin imza sahipleri:
Zühal Topcu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Ankara Ankara Osmaniye
Arzu Erdem Deniz
Depboylu Fahrettin
Oğuz Tor
İstanbul Aydın Kahramanmaraş
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra
sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 23üncü maddesi üzerinde
MHP adına verilen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tasarıyla millî eğitim denetçileri
bakanlık maarif müfettişi olarak değiştirilmektedir. Bunun
sonucu olarak da özel hizmet tazminatı cetveline, ek gösterge cetveline,
makam tazminatı cetveline millî eğitim denetçileri ibaresi bakanlık
maarif müfettişleri olarak işlenmektedir. Yapılan
değişiklik, ihdas edilen kadroların cetvele işlenmesinden
ibarettir.
Değerli milletvekilleri, söz
müfettişlerden açılmış iken müfettişlerin görevleri ve
özlük haklarından kısaca bahsetmek istiyorum. Özel hizmet
tazminatı ilk önce müfettişlere verilmiştir, sebebi de
müfettişler görev yaptığı sırada sürekli gündelik
veriliyordu, yani ikamet yerlerinde sürekli gündelik veriliyordu, sürekli
gündelik kaldırıldı, ilk defa olarak yerine özel hizmet tazminatı
konuldu ve müfettişlere verildi. Zaman içerisinde herkese özel hizmet
tazminatı ödenmeye başlandı, bununla beraber de mesleğin
cazibesi azaldı. Şimdi, benim çalıştığım bir
teftiş kurulunda önceleri birçok uzman tabip müfettiş olarak görev
yaptığı hâlde zaman içinde özlük haklarındaki gerilemeler
ve diğer nedenlerle cazip olmaktan çıktı, heyet de teknik
müfettişsiz kaldı.
Değerli milletvekilleri, tabii,
müfettişlik mesleği zor bir meslektir. Hep kötü işlerle
uğraşır, kimseye yaranamaz. İnceleme ve soruşturmalardaki
taraflardan biri haklı çıksa diğeri, diğeri haklı
çıksa bir başkası şikâyetçi veya şikâyet edilen
mutlaka aleyhinde olur. İdareciler hiç sevmez, turnesi vardır,
kalacak yer problemi vardır, yol problemi vardır. Amirlerin bir
anlamda da sığınma yeridir, bir yerde bir olay olur, iş
kazası olur, gecesi yok, gündüzü yok müfettiş görevlendirilir, bir
yerde terör olur müfettiş görevlendirilir.
Değerli milletvekilleri, tabii, zaman
içerisinde müfettişlerin özlük haklarında çok ciddi gerilemeler
olmuştur. Örneğin, 3600 ek gösterge stabil hâldedir, bu doğru
bir yaklaşım değildir. Makam tazminatında da benzer
adaletsizlikler vardır, denetlediğinden daha az makam tazminatı
almaktadır. Örneklersek genel müdür yardımcısının
makam tazminatı göstergesi 3.000dir, bölge müdürünün makam tazminatı
göstergesi 3.000dir, vergi dairesi başkanı, vergi denetim kurulu
başkan yardımcısı, bakanlık müsteşarlık
daire başkanlarının göstergesi 3.000 olduğu hâlde
müfettişlerin makam tazminatı göstergesi 2.000de
kalmıştır. Benzer durum özel hizmet tazminatında da
vardır. Dolayısıyla bunları ortaya koyduğumuz zaman
müfettişlere müfettişlik görevini cazip olmaktan çıkarttık.
Değerli milletvekilleri, net ücret kişinin
bürokrasi hiyerarşisindeki yerini belirlemektedir. Zaman içinde güçlü
olanlar özel hizmet tazminatı, ek gösterge, makam tazminatlarını
artırarak ilave imkânlar elde ettiler ancak müfettişler özlük
hakları yönünden hep geri gitmişlerdir. Bunun sonucu olarak da göreve
talep azalmıştır. Görevin bunca riski, zorluğu göz önüne
alındığında, müfettişlerin özlük haklarında hep
geriye gitmesi, bu, hak ve adaletle bağdaşmaz.
Bugün ekonominin en büyük problemi kayıt
dışılıktır. Ekonominin 1/3ü kayıt
dışıdır. Kadınlarda bu oran yüzde 50ye
yakındır. İşsizliğin yüzde 11,3le tavan
yaptığı, rekor kırdığı günümüzde kayıt
dışıyla mücadele edecek kişiler en başta
müfettişler ve denetçilerdir. Siz müfettişleri, denetçileri ihmal
ederseniz -ki hep ihmal ettiniz, bozdunuz- ekonomiyi de düze
çıkaramazsınız, çıkarmanız asla mümkün olmayacaktır;
yolsuzlukla, hırsızlıkla da asla mücadele edemezsiniz diyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz
isteyen Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan.
Sayın Ayhan, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki eğitim konusu, sadece şurada
oturan biz insanlar için, buradaki mevcut yapı ve bileşimi için önemli
değildir. Eğitim, insanlığın tarihsel süreci boyunca
tüm toplumlar için, tüm halklar için çok önemli bir olgu, çok önemli bir
yaşam alanıdır. Eğitim alanı, bir toplumun, bir
halkın nasıl yaşadığıyla doğrudan
orantılı ve doğrudan ilintili bir alandır. Siz eğer
toplumsal yaşamınızda hoşgörüyü, eşitliği,
dayanışmayı esas alan bir yaşam felsefesiyle
yaşamınızı sürdürüyorsanız verdiğiniz eğitim
de, eğitim modeli de şüphesiz yaşam felsefenize denk
düşebilecek, yaşam anlayışınıza denk
düşebilecek bir çerçevede olacaktır.
Türkiye gerçekliğine döndüğümüz zaman,
özellikle Millî Eğitim Bakanlığının ve Millî
Eğitimdeki mevcut yapılanmanın içeriğine
baktığımız zaman, ne yazık ki millî eğitimdeki
model, sistem, Türkiyedeki yaşam standartlarına, Türkiyedeki
yaşam gerçekliğine uymayan bir çerçevede gelişmektedir ve
eğitimde uygulanan politikalar buradaki çoğulculuğu,
farklılığı, eşitliği, hoşgörüyü esas alan
bir çerçevede de yürütülmemektedir.
Nedir eğitimin bu açmazı, bu eksiklikleri?
Örneğin 20 milyona yakın Kürt halkının
yaşamış olduğu bir coğrafyada Eğitim
Bakanlığının hâlen ana dilde eğitim vermediğini
görüyoruz. Birçok toplumsal kesimin etnik yapı itibarıyla, inançsal
yapı itibarıyla farklı olduğu bir Türkiye
gerçekliğinde eğitim sistemimiz bu gerçekliğe denk düşebilecek
bir modelle, ne yazık ki kendini gerçekleştirememektedir.
Eğitimde cinsiyetçilik, eğitimde etnik ayrımcılık,
eğitimde inançsal ayrımcılık, inançsal farklılık
alabildiğine fazla, alabildiğine fazlasıyla hâlen kendini tekçi,
statükocu bir çerçevede yürütmeye çalışmaktadır.
Tabii, bunları söylerken toptancı bir
mantıkla, toptancı bir reddedişle söylemek istemiyorum.
Şüphesiz, yine, toplumun birtakım
farklılıklarını, çoğulcu özelliklerini
barındıran eğitim faaliyetleri de olagelmiştir. Ama bir
bütün olarak baktığımız zaman, eğitim sistemimizde çok
ciddi problemlerin, çok ciddi sıkıntıların olduğunu
söylemek mümkündür.
Dolayısıyla, biz eğitim sistemimizi
demokratikleştirmediğimiz, oradan, doğru özgürlükçü
düşünceleri, özgürlükçü eğilimleri esas almadığımız
sürece, şu anda içinden geçtiğimiz zorlu siyasal süreci
atlatmamız da mümkün değildir. Şu anda biz, eğer Türkiyede
ciddi bir kriz yaşıyorsak; siyasal, toplumsal, ekonomik ve benzeri
bütün sorun alanlarıyla karşı karşıyaysak bunun en
büyük nedeni de eğitim sistemindeki yanlışlıklar,
eğitim sistemindeki antidemokratik uygulamalardır.
Einsteinın çok güzel bir sözü var. Einstein
der ki: Sorunları yaratan bilinçlerle sorunları çözmeniz mümkün
değildir. Eğer sorunları çözmek istiyorsanız bilinç
dönüşümünü ve değişimini gerçekleştirmeniz ve bu bilinç
dönüşümü üzerinden eğitim alanında bir eğitim
politikanızın da bu çerçevede olması gerekiyor.
Dolayısıyla, biz Türkiye'nin çoğulcu kimliğine,
çoğulcu yapısına denk düşebilecek bir eğitim sistemini
Türkiyede acilen hayata geçirmek zorundayız. Onun için de az önce,
işte Kürt, kürdistan, Kürt illeri gibi saplantılara ve dogmatik
birtakım böyle reflekslere kapılmadan her türlü
farklılığı demokratik bir zenginlikle
barındırabilecek bir yaklaşıma sahip olmamız gerekiyor,
eğitim sistemimizi de bu çerçevede acilen demokratikleştirmemiz
gerekiyor.
Sizi, bu duygu ve düşünceyle, tekrardan
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz
isteyen Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 23üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz
önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
23üncü madde Bakanlık müfettişlerine
ödenecek tazminatları konu ediyor ve bunu düzenliyor. Benim konuşmam,
tazminat ödemeyi unuttuğunuz kişiler hakkında yani
tazminatlarını kestiğiniz, hukuksuzca davrandığınız
birilerini size hatırlatmak istiyorum. Tam 1.060 kişi. 1.060
kişiden oluşan şahsa bağlı eğitim uzmanları.
14 Mart 2014 tarihine kadar ilçe millî eğitim müdürü olarak görev yapan,
il millî eğitim müdür yardımcısı olarak görev yapan bu
eğitimciler, maalesef, bu tarihten sonra şahsa bağlı
eğitim uzmanı unvanıyla kızağa çekiliyorlar. Yani
nitelikli elemanlardan yararlanmayı bırakıyorsunuz, bunlardan
yararlanmıyorsunuz, bir kenara atıyorsunuz, görev bile vermiyorsunuz.
Hukuka uymadığınızı zaten biliyoruz ama bunlar dava
açıyorlar, davaları kazanıyorlar, bu davaların
sonuçlarına bile itibar etmiyorsunuz; varsa yoksa yandaşlar. Liyakat
nerede diye soruyorum.
Anayasa Mahkemesi 13 Temmuz 2015te eğitim
uzmanlığı kadrolarını iptal ediyor ama siz bu karara
da uymuyorsunuz. Hâlen bu hukuksuzluk devam ediyor. Hukuk, adalet, vicdan
anlayışıyla Anayasa Mahkemesi Anayasaya aykırı
bularak bu kararı iptal ediyor. Yani hakları yenilenleri neden göreve
iade etmiyorsunuz? Ben onun için burada size soruyorum. Hukuksuzlukta ısrar
etmenin, hukukun ve Anayasanın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine
aykırı düşeceği tartışmasızdır.
Kısacası, daha önceden ilçe millî
eğitim müdürü olarak görev verdiğiniz -uzun yıllar bu görevlerde
durdu bu arkadaşlar- il millî eğitim müdür yardımcısı
olarak görevlendirdiğiniz -eğitim gönüllülerini demeyelim-
eğitimde çalışan bu uzmanları tekrar eski kadrolarına
atamalısınız.
Ayrıca, sadece bu yöneticilerin
maaşlarını dondurdunuz. Herkesin maaşında
artış var, bunların maaşlarında artış yok,
ödeneklerini kestiniz. Artık, hukuksuzluklar bitsin istiyorum.
Liyakat sistemi son derece önemli. Bakın, bize
bir sürü telefon geliyor, bir sürü vatandaş bizi arıyor, diyor ki:
AKTİFSEN diye bir sendika var. Bu sendikaya girmek benim doktoram için
gerekliydi. Niye? Doktora yapman için bu sendikaya girmen gerekli.
dediler. Başka bir sendika söyleyeyim: EĞİTİMBİR-SEN.
Bu sendikaya girersen müdür olursun, müdür yardımcısı olursun.
Ya, peki, sınavlarda başarılı olanlar niye atanmıyor
da illa sizin gibi düşünenleri, Benim sendikamdan olsun, benim gibi
düşünsün. dediğiniz kişileri bu görevlere atıyorsunuz, bu
kişilerden yararlanıyorsunuz?
Anayasa huzurunda herkes eşittir, herkes
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Herkese eğitim
şansı belki tanıyamıyor bu devlet ama sınavlarda
başarılı olanları
En azından benim yandaşım.
diyerek düşünmeyin, Benim gibi düşünsün. diye düşünmeyin;
sonra, bir dönem beraber düşündüğünüz kişilerle ters
düşersiniz, burada da sürekli bu konuları
tartışırız.
Daha kendi içinizde bile hesaplaşma
yapmadınız. Bakan kendi ağzıyla bir belge
açıkladı ama o belgeyi bile kendi aranızda
tartışmıyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisine
saldırıyorsunuz. En kolay yolu seçiyorsunuz. Neden kendi içinizde
hesaplaşmayı tercih etmiyorsunuz, neden her alanda liyakata dikkat
etmiyorsunuz?
Kim doktor olur, kim hâkim olur? Ben size
söyleyeyim, çok basit: Sınavlarda kim başarılı oluyorsa.
Kim birinci gelir? 100 metrede en iyi kim koşarsa, en hızlı kim
koşarsa.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
23üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.42
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
405
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
24üncü
madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 24üncü maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Gaye
Usluer Ceyhun
İrgil Murat
Bakan
Eskişehir Bursa İzmir
Ahmet Akın Mahmut Tanal Tur Yıldız Biçer
Balıkesir İstanbul Manisa
Nihat Yeşil Mustafa Ali Balbay Vecdi Gündoğdu
Ankara İzmir Kırklareli
Mehmet Göker Necati Yıldırım
Burdur Ankara
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Çağlar
Demirel Sibel
Yiğitalp Ayşe
Acar Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
İbrahim Ayhan Mehmet Ali Aslan Bedia Özgökçe Ertan Şanlıurfa
Batman Van
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Zühal Topcu Ruhi Ersoy Erkan Haberal
Ankara Osmaniye Ankara
Arzu Erdem Deniz Depboylu İstanbul Aydın
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTAN AYDIN (Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Erkan Haberal.
Buyurun Sayın Haberal. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN HABERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün Türk dünyasının bilge lideri
merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeşin doğumunun 99uncu
yıl dönümüdür. Başbuğ devlet ve siyaset
hayatımızın zirve isimlerindendir ve bizlere diyordu ki: Birleşiniz.
En asil fikirler bizim fikirlerimizdir, en meşru hak, en haklı dava
bizim davamızdır. Biz dünyanın asil, şerefli, aynı
zamanda mazlum bir milletin davasını, onun haklarını
çiğnetmeme davasının sahibiyiz. Bu kadar asil, bu kadar yüksek
hedefleri olan başka bir dava düşünülemez. ve aziz
Başbuğumuz diyordu ki: Türk milleti kendi millî tarihini, örf, âdet
ve ananelerini, kendi millî hasletlerini dikkate alan, modern ilmi ve
tekniği önder alan, yüzde 100 yerli ve millî bir idare sistemi
kurmalıdır. Çünkü her milletin idare sistemi kendi şartlarına,
tercihine ve millî özelliklerine göredir. Herhangi bir milletin sistemini
olduğu gibi almak gerçeklere uymaz. Aydınlar, kapitalist ve komünist
sistemleri aynen tatbike çalışıyorlar, bunların hepsi
taklitçiliktir. Her milletin durumunun başka olduğunu
nazarıdikkate alarak biz diyoruz ki: Yeni millî bir doktrin, bir sistem
lazım. Bu doktrin Dokuz Işıktır. Bu millî doktrin her
şeyini Türklüğün tarihinden almış olan, modern ilmi,
tekniği önder kabul etmiş olan bir görüştür. Bunun kuvvetini
almış olduğu temel kaynak Müslümanlık ve Türklüktür, Türk
insanına karşı sonsuz sevgi, insan haysiyetine karşı
sonsuz saygıdır. Niye temel kaynak Müslümanlık ve Türklüktür?
Çünkü bu millet Müslüman Türk milletidir. Türk olarak binlerce yıllık
şanı, şerefi var, bin yıldır
Müslümanlığı benimsemiştir. Son elli, altmış
yıl içindeki aydınlar dine cephe almışlar,
Müslümanlığı tanımamışlar, onu zararlı
göstermişlerdir. Onlar diyor ki: Avrupa, Hristiyan olduğu için ileri
gitti; biz, Müslüman olduğumuz için geri kaldık. Bu böyle
değildir. Ana meseleleri kavrayamayan taklitçi aydınlar
yetiştirdiğimiz için geri kaldık.
Sayın milletvekilleri, işte bugünkü
eğitim sistemi, mukallit aydınların, köksüz ve kimliksiz
mihrakların maalesef kaynağıdır. Bu sorunu
konuşmamız gerekirken, soruna çözüm bulmamız şartken biz,
Millî Eğitimin teşkilat yapısını konuşuyoruz,
maarif müfettişlerinin kariyer sistemiyle oynuyoruz. Yeni makam ve
ballı mevkiler ihdas ediyoruz. Bu yanlıştır, vicdan ve
millî ahlaka mugayirdir. Millî Eğitimin ikili ve çelişkili
yapısı en temel sorunumuzdur. Bir yanda kahraman, vatansever,
milliyetçi yetiştiren tedrisatımız; diğer yanda, nasıl
olur da hain ve satılmışları yetiştirmiştir.
Cevabını bulmamız gereken asıl ve başlıca soru
budur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde.
Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.
Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP
sıralarından alkışlar)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ben bir önceki
konuşmamda akademisyen Sayın Nuriye Gülmen Hocadan bahsettim ve
konuşmaya başlarken de Nuriye Hocayı çoğunuzun
tanıyamayabileceğini söyledim. Tahminimde yanılmadım, hemen
konuşmamın akabinde cevap veren Sayın Mehmet Muş,
şöyle bir ifade kullanmış, tutanakları aynen okuyorum:
Akademisyen olmak, bilim insanı olmak terör propagandası yapma
özgürlüğü anlamına gelmez. Türkiyede bir terörist aktivite, faaliyet
vardır, bir de bunun propagandası vardır. Bu açıdan, ikisi
de Türkiye Cumhuriyeti devleti yasalarına göre suç teşkil etmektedir.
Bununla alakalı kararı da bağımsız mahkemeler
verecektir. şeklinde bir açıklama yaptı. Ben bir hukukçu olarak
bu sözleri tabii birçok açıdan değerlendirebilirim ama çoğu
yalan olan bu ifadeleri açıkça söyleyeyim. (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
biraz daha sessiz.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Şimdi,
Nuriye Gülmen Hocayı eğer tanımış
olsaydınız, on beş gündür haksız yere bir kanun hükmünde
kararnameyle atıldığı işine geri dönmek istediğini
de duymuş olurdunuz.
O meydanda, Yüksel Caddesindeki meydanda Nuriye
Hoca itirazını, Hükûmete olan itirazını, meramını
dile getiriyor. Zaten tarih boyunca meydanlar hep bu amaçlarla
kullanıldı. Halk, itirazı olan herkes, oradan, yöneticilere
söylemlerini ve itirazlarını seslendirirler, dillendirirler. Duymak
isteyen yöneticiler de onları dinler ve çözüm üretirler. Meydanlar bu
amaçla kullanılırlar ama demokrasiden nasibini almamış
yöneticiler bu sesleri kısarlar, mümkün olduğunca da yaftalarlar
tıpkı bu olayda olduğu gibi.
Nuriye Hocayı tanımadınız. Ben
size başka bir kadını göstereceğim, muhtemelen bunu da
tanımıyorsunuz. Bu kadın Hediye Ataman, 37 yaşında.
Bir hafta öncesine kadar hayattaydı. Bir hafta önce evi vardı ama
güvenlik güçleri tarafından evi bu hâle getirildi.
Ben, Vanda, son bir yıldır her gün
neredeyse, bir infaz haberiyle uyanıyorum ve o infaz nasıl
gelişmiş onu incelemek üzere olay yerine gidiyorum. Bu olayda da
aynı şeyi yaptım ve olay yerine gittim. Erciş ilçemizin
Çelebibağı kasabasında Hediye Atamanın kardeşleriyle,
kayınlarıyla konuştum. 18 Kasım 2016 gecesi evin
etrafını güvenlik güçleri sarmış ve ateş açmaya
başlamışlar, o da kaynını aramış, kaynı
hemen gelmiş ama olay yerine almamışlar bile.
Kayınlarını gözaltına almışlardı,
işkence etmişlerdi ve haberlere şu şekilde
yansıdı olay: Çelebibağı kasabasında bir terörist
kadın ölü ele geçirildi. Oysa Hediye Ataman sivil bir kadındı.
Fark etmiyor, her kim olursa olsun, sizin tarif ettiğiniz gibi terörist
veya değil kim olursa olsun vahşi bir şekilde yakılarak
katledilmeyi hak etmiyor, hiç ama hiç kimse böyle bir sonu hak etmiyor. O bir
insandı ve ortada bir gerçek var, Hediye Ataman sivil, savunmasız bir
kadındı. İçeride defalarca kez telefonla arayarak kendilerini kurtarmalarını
istedi. Daha sonra şu kapakları bulduk evin etrafında, size de
göstereyim. Şu kapakların üzerindeki ibareler kimyasal malzeme
bulunduğunu gösteren uyarı işaretleridir, evin etrafında bu
malzemeleri bulduk. Görgü tanıkları, polislerin evin etrafına
bir şeyler dökerek yaktıklarını söylemişlerdi. Bu,
aslında savaş suçudur gerçekten de, insanlık
dışıdır. (AK PARTİ sıralarından Kandile
söyle sesi)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ne Kandili be, Vanda olmuş mesele, ne Kandili?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ne
bağırıyorsun sen orada?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ya, sus!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sen sus!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sen sus! Sen sus! Sana söylemiyorum. Bir dinleyin ya! Bu ne şartlı
dinlemek öyle? Orada bak, kimliğini veriyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, dinliyoruz, siz
işinize bakın. Niye rahatsız oluyorsunuz ya? Kandil deyince
niye rahatsız oluyorsunuz?
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Bizim hukuki
mücadelemiz devam edecek. Bu, Ercişteki ikinci vakadır ve
Ercişte neler olduğunu sormak istiyorum yetkililere.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bir kere de Türk
asker ve polisini söyle. Bir kere de terör örgütünü
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Buradan
İçişleri Bakanına sormak istiyorum: Ercişte neler oluyor?
(Gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen, hatip
kürsüde konuşuyor, müdahale etmeyelim.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Bu ikinci yakma
vakası sebebiyle tekrar soruyorum, daha önce sorduk, cevap alamadık,
bu kürsüden soruyorum: Ercişte neler oluyor? Neyin üstünü örtmeye
çalışıyorsunuz? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Siz ne
yaparsanız yapın, gerçeğin üstünü örtemeyeceksiniz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ne gerçeği?
Gerçekleri konuş sen.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Gerçek anbean
ortadadır ve hukuki mücadelemiz sürecek, hepiniz hesap vereceksiniz. Bu işin
üzerinde sorumluluğu olan herkes tek tek hesap verecek ve biz de bunun
hesabını sormaya devam edeceğiz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Terör örgütüne
destek verenlere mi güveniyorsun?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Teröre destek verenler
hesap verecek.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Karanlıkta
kalmayacak, hiçbir gerçek karanlıkta kalmadığı gibi bu
gerçek de karanlıkta kalmayacak. Hediye Atamanın da, bizlerin de iki
elimiz sizlerin yakasında olacak. (HDP sıralarından
alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hadi bakalım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki diğer
önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Necati Yılmaz.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
NECATİ YILMAZ (Ankara) Sayın
Başkan, Sayın Divan, sayın milletvekilleri; ülke olarak, hele de
biz solcular darbelerden çok çektik. Toplumsal ve bireysel
hafızalarımız darbelerin yarattığı
tahribatların izleriyle doludur. O nedenle de 15 Temmuzdan bugüne hepimiz
darbeyi atlattığımıza çok seviniyoruz.
Sayın milletvekilleri,
seviniyoruz çünkü darbe engellenmeseydi aynı 12 Eylülde olduğu gibi
Parlamento kapatılabilir, işlevsizleştirilebilir, kaçak
sarayı ele geçirecek olan konsey başkanı Anayasayı
askıya alabilir, ülkeyi genelgelerle, kanun hükmünde kararnamelerle
yönetebilirdi. Darbe sürecindeki tüm uygulamaları için sorumsuzluk
hükümleri getirebilirdi. Sonrasında, ihtiyaçlarına özel bir anayasa
çalışmasına girişebilirdi. Bununla da kalmaz, bir
savaşın içinde kendimizi bulabilir, taraf olduğumuz uluslararası
sözleşmeler askıya alınabilir, altmış yıllık
Avrupa Birliğine üye olma düşümüzden koparılabilir, üyelik
müzakerelerimiz dondurulabilirdi.
Darbe engellenmeseydi
partilerin genel başkanları ve milletvekilleri tutuklanıp
ülkenin bir ucundan ta diğer ucuna gönderilebilirdi. Belediye
başkanlarının yerine sıkıyönetim komutanları veya
olağanüstü hâl valileri atanabilirdi. Sayın milletvekilleri, darbenin
engellenmiş olmasına hepimiz, hep birlikte çok seviniyoruz.
Bu darbenin engellenmiş
olmasını öncelikle telefonla canlı yayın yaparak
insanları darbeye karşı direnmeye çağıran
Cumhurbaşkanına borçluymuşuz diyorsunuz. Yine, gizlice
Anadoluya geçip Kastamonuda darbeye karşı direnişi örgütleyen
Başbakana borçluymuşuz diyorsunuz ve keza bir gecekonduda
saklanıp oradan darbeye karşı direnen Melih Gökçeke
borçluymuşuz diyorsunuz. Oysa ki öyle değil. Biliniz ki darbeyi,
darbelerden çok çeken halkımız önlemiştir, biz onlara borçluyuz.
Sayın milletvekilleri,
darbenin engellenmiş olmasına hepimiz, hep birlikte çok seviniyoruz.
Ancak, mademki darbe engellendi, 12 Eylül cuntasının
uygulamalarını tekrar eden bu uygulamalar neyin nesi, bunu her gün
daha çok, daha çok soruyoruz.
Sayın milletvekilleri,
ben 12 Eylülü iyi hatırlıyorum. O dönemde 3.854 öğretmen
açığa alınmıştı, 9.400 memur ihraç
edilmişti. Bugün, 38 bin öğretmen, 100 bin memur ihraç edildi; 50 bin
kişi tutuklandı, 2.600 yurt ve okul kapatıldı, yüzlerce
şirket ve iş yerine el konuldu. Darbeyi atlattık ama peki
yaşadıklarımızın darbe günlerinden ne farkı var,
soruyoruz.
Sayın milletvekilleri,
12 Eylülün o karanlık günlerinde 47 hâkim ve savcı ihraç
edilmişti. Bugün, 5 binin üzerinde hâkim ve savcı ihraç edildi.
O günleri ben iyi
hatırlıyorum, 13 büyük gazete için 303 dava
açılmıştı, 31 gazeteci cezaevine konulmuştu; bugün de
160 medya kuruluşu kapatıldı, 142 gazeteci tutuklu. Darbeyi
atlattık ama peki yaşadıklarımızın darbe
günlerinden ne farkı var, soruyoruz.
Biz, iyi ki darbe olmadı
diye hep birlikte sevinirken iktidar da darbeyi, Allahın bir lütfu olarak
görüp ilan etti. Uygulamalarından görüyoruz ki gerçekten de darbecilerle
menzilleri aynıymış. Biz de gördük, anladık, ha darbe ha
dikta, sonuçları aynıymış.
Günlerdir tüm muhalefet
gruplarının temsilcileri burada konuşuyorlar; toplumun tüm
kesimlerine karşı, biat etmeyen, boyun eğmeyen muhalif tüm
kesimlerine karşı, iktidarın, bir cinnet duygusu içerisinde,
aynı 12 Eylül gibi bir linç kampanyası ve bir cadı avı
başlattığını hep beraber söylediler. Biz de
yaşadıklarımızdan görüyoruz. 12 Eylül 1980in
çocukları, ülkemizin içine sokulduğu süreçte amacına
ulaşmış bir darbenin tüm sonuçlarını
halkımıza yaşatıyorlar. Biz bugün, amacına
ulaşmış ve diktasını inşa etmiş bir darbenin
ülkemize yaşatabileceği tüm zulmü iliklerimize kadar, tüm yurttaşlarımızla
beraber yaşıyoruz. O nedenle meydanlarda söyledik, burada da söylüyoruz:
Ne darbe ne de dikta diyoruz arkadaşlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Sayın İnceöz.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
24üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Buyurun Sayın
İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, kayıtlara geçmesi açısından söylemek
zorundayım. Darbe ile diktayı bir anlamda tuttu. Çok büyük bir
talihsizlikti bu konuşma. Gerçekten, her zaman, her fırsatta seçime,
sandığa ve milletimizin iradesine güvenen bir parti ve kurucu genel
başkanlarımızın söylemleri açık ve net bir
şekilde bu kadar ortadayken bu talihsiz konuşmaya baştan sona
-özellikle kayıtlara girmesi açısından- itiraz ettiğimizi;
Allahın bir lütfu. derken, Sayın Cumhurbaşkanımız o
gece havalimanında, 2 askerî timin gönderildiğinin akabinde ölümle
burun buruna gelmiş. Milletin oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanının
havaalanında yaptığı konuşmanın bütünü
içerisinden sadece iki kelimeyi alıp cımbızlamaları da
ayrı bir talihsizlik ki
BAŞKAN Kayıtlara geçmiştir
Sayın İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) -
o cümlenin
devamını dinledikleri zaman, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tertemiz
bir kurum olması gerektiğini ve buradaki sızmanın, bu gece
bu darbe girişimiyle burada bir temizlik yapılabileceği ve
tertemiz olması gerektiği konusunda, devamında bunlar var.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
İnceöz.
25inci madde üzerinde
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök.
İsterseniz sisteme girin, ben yerinizden
açayım.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
34.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, iktidar partisi
milletvekillerinin Cumhurbaşkanına yönelik her türlü eleştiriyi
üzerlerine almalarını anlamakta güçlük çektiğine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, iktidar partisi
milletvekillerinin Cumhurbaşkanına yönelik her türlü eleştiriyi
üzerlerine almalarını gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Yani
Cumhurbaşkanı bütün herkesin elbette Cumhurbaşkanı olmak
durumundadır, keşke olsa ama Anayasamız der ki:
Cumhurbaşkanı olanın partisiyle ilişiği kesilir.
Yani böyle açıkça bir Anayasa hükmüne rağmen iktidar partisinin
Cumhurbaşkanıyla böyle içli dışlı olması, her
eleştiride Cumhurbaşkanı adına cevap vermesi kabul
edilebilir bir yöntem değildir. Cumhurbaşkanı zaten her gün
saatlerce televizyonlarda muhtarlarla, başka kesimlerle, her kesimle,
değişik ortamlarda sanayicilerle, ticaret ortamında, her yerde,
başka bulunduğu her ortamda konuşmalar yapabiliyor,
görüşlerini açıklayabiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Muhtarları
küçümseme, sakın ha, hata yapma! Sakın hata yapma, muhtarları
küçümseme! Muhtarlara şikâyet edeceğim.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani
Sayın Cumhurbaşkanının kendisinin eleştirildiği
bir ortamda cevap verebileceği ortamlar var. Dolayısıyla,
Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiyenin çok değişik
ortamlarında konuşma hakkına sahip. O kendisi eğer
eleştiriye cevap vermek isterse herhâlde verir ama iktidar partisinin her
fırsatta bunu Cumhurbaşkanıyla bir parti bağı
şeklinde değerlendirmesini de anlamakta güçlük çekiyoruz.
BAŞKAN Evet, Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanıdır, devleti temsil makamıdır aynı
zamanda.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkanım, bir cümle kayda girsin, yerimden istedim aslında ama.
Elbette ki cevap vereceğiz.
Cumhurbaşkanımız kurucu Genel Başkanımız,
partiyle geçmiş dönemde bağı vardı. Elbette ki de bir
tarafı olacağını açıklamıştır. Bu da
çok açık ve net bir şekilde milletten taraftır. Bunu da
hazmetmek gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar.)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Milletin iradesi de
buradadır, Meclistedir.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN 25inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır. Bu önergeleri ayrı ayrı okutup işleme
alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısının 25inci
maddesinde geçen Mesleki eğitim merkezlerinden meydana gelir"
ibaresinin "Mesleki eğitim veren okullardan meydana gelir"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Aydın Ceyhun İrgil Gaye Usluer
Bursa Bursa Eskişehir
Selina Doğan Mustafa Ali Balbay Hilmi Yarayıcı
İstanbul İzmir Hatay
Tur Yıldız Biçer
Manisa
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı
Kanun Tasarısının 25inci maddesinin aşağıda
belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal Topcu Arzu Erdem Deniz Depboylu
Ankara İstanbul Aydın
Erkan Haberal Ruhi Ersoy Kamil Aydın
Ankara Osmaniye Erzurum
MADDE 25 - 1739 sayılı Kanunun 29uncu
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve ikinci fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
"Ortaöğretim, çeşitli programlar
uygulayan liseler ve mesleki eğitim merkezlerinden meydana gelir."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 25inci maddesinin
tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp Ayşe Acar
Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
İbrahim Ayhan Mehmet Ali Aslan
Şanlıurfa Batman
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan. .
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI
İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp konuşacaktır.
Buyurun Sayın
Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin takip
ettiği kadarıyla Avrupa Birliği müzakereleri dondurmuş ve
bunun üzerinden, herkes, Avrupa Birliğinin neden bunu
yaptığını ve bizim, kendimizin Nasıl yaparsak Avrupa
Birliğine gireriz? diye kaygı taşıması gerekirken,
daha çok küçümseme, daha çok kendini neredeyse dev aynasında görme gibi
bir duruma düşmüş ve bunu da en son, Birleşmiş Milletlerin
birtakım verilerini paylaşarak, mülteciler üzerinden bir şantaja
dönüştürme gibi bir politika güdüyor. Birleşmiş Milletler
Mülteciler Örgütünün Haziran 2015 verilerine göre, 1 milyon 855 bin 255
kişi Türkiyede yani yaklaşık 2 milyon kişi şu anda
Türkiyede -bilinen rakamlar bunlar- AFADda barınan kişi
sayısı ise 259.523 kişi. Geri kalan 1.646.461 kişinin
nerede olduğu, nasıl bir yaşam sürdüğü, yaşam
koşulları konusunda hiçbir bilgiye sahip değiliz. Bunu, aslında,
hepimiz gözlemliyoruz, nasıl bir yaşam olduğunu biliyoruz. Ucuz
iş gücü olduğunu, kadın ve çocukların istismar aracına
dönüştüğünü ve neredeyse, bazen, insan tacirliğine,
insanların ticareti hâline geldiğini herkes çok yakından takip
etmiştir ve görmüştür.
Onlarca şehir merkezinde mültecileri bu
şekilde görmek ne yazık ki hepimizin tanık olduğu bir
şey ve bunların büyük bir kısmını da kadınlar ve
çocuklar oluşturuyor. Bugün, Kadına Yönelik Şiddet Gününde bunu
görmezden gelmemek adına hem bunu hatırlatmak hem de Avrupa
Birliğindeki bu, karşıdaki kişinin biraz daha kendini
toparlaması ve politikalarını değiştirmesi üzerinden
ve demokratikleşme adına yapmış olduğu tutumu, belki
biraz oturur, buradaki, Meclisteki Meclis üyeleri Evet, Avrupa Birliği bizi
bu konuda uyarıyor, o zaman biz politikalarımızı gözden
geçirip demokratikleşelim. Nerede hata yapıyoruz, nerede
yanlışımız var veya nerede eksik davrandık? diye bir
tartışmaya gitmemiz gerekirken bu ülkenin selameti
açısından, tam tersine, her zamanki gibi öz savunma, hemen bir
şekilde savunmaya geçme, hemen niyet okuma, karşıdaki
kişiyi kriminalize etme, anlamadan, dinlemeden, sadece ve sadece 3-5
kelime üzerinden her şekilde saldırır gibi bir durumdayız.
Burada, gariptir, Fetullah Gülenle olan cemaat ilişkisi, çok net bir
şekilde, Sayın Bakanın kendi ifadesiyle anlatmış
olmasına rağmen, hemen bir savunmaya geçiliyor, aynen bu mülteci
krizi gibi.
Biz parti olarak öz
eleştiri geleneğinden gelen bir partiyiz.
Yanlışımız da varsa söyleriz, eksiğimiz varsa da
söyleriz ve yanlışımızı da kabul ederiz. Ama burada
Bu demokrasi ayıbının karşısında demokratik
olarak biz ne yapabiliriz? diye bunun tartışmasını
yürütmemiz gerekirken bu olmuyor. Bugün arkadaşlarımız
cezaevinde, bu görmezden geliniyor.
Mülteci krizinden
bahsediyoruz, milyonlarca insan sokaklarda, ucuz iş gücü olarak
kullanılıyor, istismar ediliyor, bu görülmüyor ama tam tersine,
baktığınızda, Sayın Cumhurbaşkanının 7
Ekim 2014deki konuşmasından bir pasajını
okuyacağım: Bizler Türkiye olarak yaklaşık dört
yıldır sizleri burada misafir etmenin memnuniyeti, sevinci ve
haklı gururu içerisindeyiz. Sizler muhacir olduğunuz, mecburiyet
içerisinde yurtlarınızı terk ettiniz; bizler de ensar olduk,
sizin için tüm imkânlarımızı seferber ettik. Kim ne derse desin
sizler asla yük değilsiniz. Bugünkü konuşmasına
baktığınızda ne diyor? Ben çok kısasını
söyleyeceğim: 3 milyon, 3,5 milyon mülteciyi bu ülkede besleyen biziz.
Verdiğiniz sözleri yerine getirmediniz. Kapıkuleye 50 bin mülteci
dayandığı zaman feryat ettiniz Acaba Türkiye sınır
kapılarını açarsa ne yaparız? demeye
başladınız. Bana bak, eğer daha ileriye giderseniz bu
sınır kapıları da açılır, bunu da bileseniz.
Şimdi, burada sormak
istiyorum: Bu Hükûmet ensar mıdır, yoksa insanlık tacirliği
mi yapıyor?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Ne alakası var?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Bu cümle budur.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Bu soruyu soracak son kişi bile değilsin sen.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
Senin aklın ermez ona.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) - Eğer, gerçekten onlara insani
ölçülerde yaklaşıyorsak bu şekilde bir nesneleştirmeye, bu
kadar değersizleştirme gibi bir tanıma girmememiz gerekir.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
Anlayamıyorsan niye soruyorsun?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Eğer gerçekten bunlara insani
değer ölçülerinde bakıyorsak bugün bunları pazarlık konusu
etmememiz gerekirdi.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya)
Avrupa Birliğinin avukatlığı size mi düştü?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Aynen bizim
arkadaşlarımızı rehin tutup onları pazarlık
konusu yaptığınız gibi.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Onlar
sizin avukatlığınızı yapıyor, siz de onların
avukatlığını mı yapıyorsunuz?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Biz de burada her türlü -1 kişi kalsak
bile, ne olursa olsun- onları sesi olmaya, aynı şekilde
mültecilerin sesi olmaya ve ezilenlerin sesi olmaya sonuna kadar
direneceğiz ve bunun mücadelesi yürüteceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısının 25inci
maddesinin aşağıda belirtilen şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil
Aydın (Erzurum) ve arkadaşları
MADDE
25 - 1739 sayılı Kanunun 29uncu maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve ikinci
fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
"Ortaöğretim,
çeşitli programlar uygulayan liseler ve mesleki eğitim merkezlerinden
meydana gelir."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTAN AYDIN (Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Erzurum Milletvekili
Kamil Aydın konuşacaktır.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; gecenin bu saatinde hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili
405 sıra sayıyla gündeme gelen Tasarının 25inci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugüne kadar, birkaç gündür Millî Eğitim
Bakanlığı bünyesindeki birtakım
sıkıntıları dile getirdik hep beraber. Ortak
olduğumuz, mutabık olduğumuz birçok sorunu ifade etmeye
çalıştık ama bu kısa süreçte, ben, özellikle çok fazla
değinilmeyen bir konuya el atmak istiyorum. Tabii ki üst paydamıza,
hep, sorunları ifade ederken çözüm önerilerimizin de en üstüne şunu
koyduk: Liyakat dedik, ehliyet dedik, uzmanlık dedik.
Burada, elbette ki sınav
formatındaki değişikliği çok tasvip etmiyoruz. Özellikle
yurt dışı lisansüstü eğitim için Millî Eğitim
Bakanlığı bünyesinde seçtiğimiz öğrencilerin bir
taraftan evrensel, bilimsel değerlere bağlığı ve bu
konudaki donanmışlığına dikkat etmek gerekirken -yani
iyi bir eğitim formatından geçmiş olmaları dikkate
alınırken- bir taraftan da ülkenin kurucu değerleri
noktasında, ülkenin vazgeçilmez millî, manevi değerleri
noktasında da yine belirli bir birikim sahibi olması gerekmektedir.
Bunu niye söylüyoruz? Çünkü, şu anda aramızda bu süreçten geçip
şu anda yüce Mecliste, Türkiyemizin seçilmişleri olarak bu
eğitim sürecinden süzülerek gelen, gerçekten burada hizmet etmeye
çalışan arkadaşlarımız vardır. Aynı süreci
her beraber yaşadık. Niye? Çünkü, bu göndereceğimiz
evlatlarımız, evet, bir taraftan uluslararası boyutta akademisyen
olacaklar, ilim, irfan noktasında geneli, dünyadaki ilmin, biliminin,
sanatın vardığı o noktayı içeriye taşıyacak
ve buradaki sürekliliğin devam etmesine katkıda bulunacak. Ama bir
taraftan da orada bizi temsil etme noktasında olacaklar, bunu içtenlikle
söylüyorum, bir yabancı eğitimcinin söylediği şey aynen:
Sizin gönderdiğiniz öğrenciler aynı zamanda büyükelçileriniz
bizim nezdimizde. Dolayısıyla çok dikkatli, çok hassas bir teraziyle
tartıp kılı kırk yararak göndereceğiz. Kötü
örneklerden ders çıkaracağız. Biz, inanın, Türkiye
Cumhuriyeti devleti adına, Millî Eğitim Bakanlığı
adına nice yurt dışına gidip de yurt dışında
bağlı bulunduğu ülkenin değerleri dışında
her türlü değere bağlılığını ifade ederken,
ülkenin, asıl onu gönderen iradenin arkasında durmayan bir sürü,
hain diyebileceğimiz öğrenci tipleriyle
karşılaştık. Bayrağıyla sorunu olan, milletiyle
sorunu olan, ülkesiyle, ülküsüyle, cumhuriyetiyle sorunu olan bu bağlamda
birçok öğrenciyle karşılaştık. Bunun geriye
dönüşü ne olacak?
Bakın, millî değerlerini evrensele
taşıyamadan dünya vatandaşı olma iddiası çok temelli
bir şey değildir. Efendim, örneklerimiz var mı? Var, çok var.
Çok tipik bir örnek, bir sitemle beraber örneği tekrarlamak istiyorum:
Bir Aziz Sancarımız var. Bakın,
Sayın Bakanım, geçen sene, biz Aziz Beyle ilgili -gerçekten birçok
bütçeyle, turizm adına, Türkiye Tanıtım Fonu adına
yapamadıklarımızı, o tek başına Anadolunun
kavruk bir yerinden çıktı, geldi, dişiyle,
tırnağıyla ve değerlerine bağlı kalmak
kaydıyla dünya bilim hayatında Allaha şükür göğsümüzü
kabarttı, bizim medarı iftiharımız oldu- o değerli
hocamızla ilgili biz önerge verdik, araştırma önergesi verdik,
dedik ki: İsminin mutlaka, TÜBİTAK olabilir, YÖKe bağlı
bir üniversite olabilir, bir araştırma merkezi olabilir
Bakın, Avrupa Parlamentosuyla
sıkıntılar yaşıyoruz ya
Biraz da gerçekten
çuvaldızı kendimize batırarak, Aziz Hoca formatıyla, burada
önce biz yaşatalım ki, onu sembolleştirelim ki yeni Aziz
Sancarların önünü açalım. Aziz Sancarın öyküsüne
baktığınızda, evet, yurt dışında eğitim
almıştır ama dünya ile Türkiyeyi eklektik olarak bir arada yani
evrensel ile millîyi bir araya getirip çok rahat bir şekilde hayata
geçirmiş bir bilim adamıdır; şahsında saygılar
sunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla) Bu konuda
hassasiyetimizi gündeme getiriyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP ve MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Yoklama talebi var.
Sayın Gök, Sayın Gökdağ, Sayın
İrgil, Sayın Baydar, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Öz,
Sayın Balbay, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Gündoğdu,
Sayın Ertem, Sayın Sarıhan, Sayın Özdemir, Sayın
Yılmaz, Sayın Yeşil, Sayın Emir, Sayın Durmaz,
Sayın Cihaner, Sayın Tuncer, Sayın Tor, Sayın Depboylu.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN - Kamil
Aydın ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısının 25inci
maddesinde geçen Mesleki eğitim merkezlerinden meydana gelir"
ibaresinin "Mesleki eğitim veren okullardan meydana gelir"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ali Balbay (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbay konuşacaktır.
Buyurun Sayın Balbay. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, yarım saattir,
Antepte bir patlama olduğu yönünde haberler var. Hükûmetin bu konuda bir
bilgi vermesini Cumhuriyet Halk Partisi olarak diliyoruz.
Arkadaşlar, bu yasanın 24 ve 25inci
maddeleri çıraklık eğitimiyle ilgili, çıraklık
eğitimini temel eğitimin içine katıyor. Benim de genel
bilgilerim vardı ama acaba ekonomisi gelişmiş, sanayisi
gelişmiş ülkelerde çıraklık eğitimi nasıldır
diye bir araştırma yaptım, şu sonuç çıktı:
Çıraklık eğitimi diye bir kavram, daha doğrusu
çıraklık kavramı kalkmış arkadaşlar,
Batıda böyle bir kavram
artık yok. Ama, biz hâlâ bu kavramı Türkiyede eğitim sisteminin
içine katıyoruz.
Komisyonda biz sayın iktidar partisi
milletvekillerine, Başkana, çıraklık kavramını temel
eğitimin içine katmanın on iki yıla
çıkardığınız eğitimi sekiz yıla
düşüreceğini söyledik ancak Çırağa ihtiyaç var. diyerek
bunu reddettiler. Yani, bir anlamda, çıraklık sistemi, eğitimi
esir almış şekilde oldu. Bu önümüzdeki dönemde
Zaten şu
anda fiilen genç kızlarımızın, okula gitmesi gereken
kızlarımızın, merdiven altı tekstilde
çalışması, çocukların otomotiv sektöründe
çalışması bir anlamda yasalaşacak. Zaten Fiilî durumu
yasal hâle getirelim. ne yazık ki iktidarın bir
alışkanlığı hâline geldi.
Arkadaşlar, maarif müfettişleriyle ilgili
düzenlemeye Hükûmet, daha doğrusu AKP son bir ek yaptı ve maalesef,
bizim Bu mesleğe tecavüz ediyorsunuz. değerlendirmemizin daha
ilerisi bir ortam oluştu. Artık maarif mesleği katledilmiş
durumda, bir kariyer mesleği olmaktan çıkmış. Maarif
müfettişliği tümüyle katlediliyor. Getirdiğiniz öneriyle
-bilmiyorum farkında mısınız ama- Millî Eğitimdeki
sıradan bir şube müdürü bile maarif müfettişi olabilecek. Bu
Tıp fakültesinin herhangi bir yerinde çalışan kişi doktor
da olabilir. demeye benziyor arkadaşlar. İnanın, bu kadar
vahim. Hükûmeti bu konuda tekrar düşünmeye çağırıyorum.
Arkadaşlar, bu millî eğitim
yasasının ilerideki bölümleri de, tıpkı çıraklık
eğitimindeki bu yapboz gibi, üniversitelerin sınav sisteminden
sınav güvenliğine kadar pek çok şeyinin yenilenmesini öngörüyor.
Matematiksel istatistiki hesaplamalara göre,
arkadaşlar, 2014 yılına kadar son on yılın bütün
sınav soruları çalınmış, FETÖ örgütü tarafından
çalınmış. Her şey bir yana, sadece bu vebal bile
milyonlarca kişinin, milyonlarca gencin, gece gündüz çalışarak,
kıt kanaat dershanelere giderek bu sınavlara girenlerin, o
çalınmış sınav sorularıyla girenler
karşısındaki eşitsizliği bile... Bilmiyorum, bu vebal
size yeter diye düşünüyorum. Çünkü, millî eğitim sisteminin içindeki
bu yapboz sisteminin en ciddi sonuçları burada doğdu.
Peki, bu ne sonuç doğuruyor arkadaşlar?
Dünyada yapılan bir araştırmaya göre, Amerikada temel
eğitimi bitiren bir öğrenci 40 bin kelime öğreniyor, Almanyada
45 bin kelime öğreniyor, İngilterede 50 bin, Suudi Arabistanda 13
bin, Türkiyede 8 bin arkadaşlar. Çünkü, eğitim sisteminin sürekli
değişmesi, temel derslerin sürekli birbirini tekrar etmesi ve
gelişmemesi ve sistemin içindeki bu çarpıklık nedeniyle
Türkiyede, hem doğumuzdaki hem batımızdaki pek çok okuldan pek
çok temel eğitim öğrencisi çok daha düşük bir kelime hazinesiyle
çıkıyor. Bizim sıralarımıza nasıl geliyor,
biliyor musunuz arkadaşlar? Yapılan bir araştırmaya göre,
Hacettepe Üniversitesinin araştırmasına göre Türkiye Büyük
Millet Meclisi altında bizler 500 kelimeyle konuşuyoruz. Bu
eğitim sisteminin devamı olarak maalesef de derdimizi anlatmakta
zorluk çekiyoruz.
Sayın milletvekilleri, son olarak Hükûmetten
dileğimiz, biz bu öğretmenlerin, açığa
alınanların tekrar önümüzdeki günlerden itibaren öğrencilerine
kavuşmasından dolayı
Gerçekten, bu Nasrettin Hocanın
eşeğini kaybedip bulmasına benzedi ama kalan 8 bin öğretmen
için de en kısa zamanda bir sonuç alınmasını bekliyoruz ve
Türkiyenin önümüzdeki yıla, 2017ye en azından bir ölçüde
rahatlamış şekilde girmesini diliyoruz. Yoksa şu anda
Türkiyede, maalesef, can ve mal güvenliğinin yanında -iki temel
güvenlik daha geldi arkadaşlar- hukuk güvenliği sorunu ve sınav
güvenliği sorunu var diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
25inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
26ncı madde üzerinde dört adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısının 26ncı
maddesinde yer alan "ile kamu kurumlarında en az on yıl
müfettiş veya denetçi olarak çalışanlar" ibaresinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Gaye
Usluer Ahmet
Akın Mehmet
Göker
Eskişehir Balıkesir Burdur
Nihat Yeşil Vecdi Gündoğdu Mahmut Tanal
Ankara Kırklareli İstanbul
Murat Bakan Ceyhun İrgil Tur Yıldız
Biçer
İzmir Bursa Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı
Kanun Tasarısının 26ncı maddesinin aşağıda
belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal
Topcu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Ankara Ankara Osmaniye
Arzu Erdem Deniz Depboylu
İstanbul Aydın
MADDE 26- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 8 inci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi
"Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek on profesör
üyeden," şeklinde, dördüncü fıkrasının birinci
cümlesindeki "altı yıl" ibaresi "üç yıl"
şeklinde değiştirilmiş ve beşinci
fıkrasının birinci cümlesi yürürlükten
kaldırılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısının
26ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Çağlar
Demirel Sibel
Yiğitalp Ayşe
Acar Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Mehmet Ali Aslan İbrahim Ayhan
Batman Şanlıurfa
"MADDE 26- 4/11/1981 tarihli ve 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun 8 inci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi
"Üniversite senatolarının bildireceği öğretim üyelerinden
Yükseköğretim Kurulu tarafından kura ile seçilecek on beş
üyeden" şeklinde, dördüncü fıkrasının birinci
cümlesindeki "altı yıl" ibaresi "üç yıl"
şeklinde değiştirilmiş ve beşinci fıkrasının
birinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 26ncı maddesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Kayseri İstanbul Kırıkkale
Hacı Bayram Türkoğlu İlyas
Şeker Mücahit
Durmuşoğlu
Hatay Kocaeli Osmaniye
Halis Dalkılıç
İstanbul
BAŞKAN Son okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 84üncü maddesiyle 4/11/1981 tarihli
ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 8inci maddesine
ilişkin değişiklik yapılmış ve 29/10/2016 tarihli
ve 29872 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiş olup, Tasarının 26ncı maddesine ihtiyaç kalmamıştır.
BAŞKAN Gerekçesini okuduğum Mustafa
Elitaş ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 26ncı
madde metinden çıkarıldığından diğer önergeleri
işlemden kaldırıyorum.
Madde işlemden kalktığı için
oylanmadı arkadaşlar.
27nci madde üzerinde aynı mahiyette olmak
üzere üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27nci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Gaye Usluer Vecdi
Gündoğdu Mahmut
Tanal
Eskişehir Kırklareli İstanbul
Murat Bakan Ahmet
Akın Nihat
Yeşil
İzmir Balıkesir Ankara
Tur Yıldız Biçer Mehmet Göker Şenal
Sarıhan
Manisa Burdur Ankara
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Çağlar
Demirel Sibel
Yiğitalp Ayhan
Bilgen
Diyarbakır
Diyarbakır Kars
Mehmet Ali
Aslan İbrahim
Ayhan Ayşe
Acar Başaran
Batman
Şanlıurfa Batman
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Zühal Topcu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Ankara Ankara Osmaniye
Arzu Erdem Mevlüt
Karakaya Deniz
Depboylu
İstanbul Adana Aydın
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya.
Buyurun Sayın Karakaya. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan önergeyle ilgili
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ciddi
sorunlarla iç içe yaşamakta. Gün geçmiyor ki yeni bir sorunla
karşılaşmayalım. Terör başlı başına
önemli bir konu hâline geldi. Türkiye, maalesef, kanlı, boyutları
uluslararası düzeyde olan büyük terör örgütlerinin kıskacında.
Biraz önce Gaziantepten bir patlama olduğu şeklinde haber geldi.
Herhâlde detayları ortaya çıkacak. Umuyorum ki bir can kaybı
yoktur. Önceki gün, Adanada, maalesef, 2 hemşehrimizin hayatına mal
olan, 33 hemşehrimizin yaralanmasına neden olan bir patlama oldu.
Bunlar millî birliğimizi, millî bütünlüğümüzü,
kardeşliğimizi ve huzurumuzu hedef alan patlamalar, hedef alan
saldırılar. Olay yerine gitmek değil mesele; mesele, o patlamaların
orada olmasını engellemektir. Eğer bir şeyi merak ediyorsan
bunu öğrenmiş ol.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak özellikle terörle
ilgili yapılan müdahalelerde, mücadelede Hükûmetin ve güvenlik
güçlerimizin sonuna kadar arkasında olduğumuzu ifade ettik ve bunu da
her platformda yerine getiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, tabii, ikinci önemli
bir konu ekonomi konusu. Son günlerde özellikle dövizde yaşanan
sıkıntıların toplumun tüm alanındaki etkilerini
görmeye başladık. Burada bu kısa süre içerisinde bunun bütününü
değerlendirmek, bunların hepsinden bahsetmek belki mümkün olmayacak
ancak yılın sonunun yaklaştığını da
düşünecek olursak özellikle döviz kurlarındaki
artışların reel sektör üzerindeki etkilerinin hiç yabana
atmayacağımız bir düzeyde olduğunu ifade etmek istiyorum.
2002 yılında reel sektörün yabancı
para üzerinden yani döviz üzerinden yükümlülüğü 32 milyar düzeyindeyken
2016 yılının ilk yarısındaki bu yükümlülük 309 milyar
düzeylerine çıkmıştır. Dolayısıyla, yine, son
döviz kurlarındaki artışları dikkate
aldığımızda, özellikle net pozisyonu ortaya koyup aradaki
kur artışlarıyla reel sektörün, özel şirketin mali
tablolarına yıl sonu itibarıyla yansıyacak kambiyo zararlarına
baktığımızda önemli bir yükün gelmekte olduğunu
görüyoruz. Bugün şirketlerin, reel sektörün döviz yükümlülükleri döviz
varlıklarının yaklaşık 200 milyar üzerinde. Yani, özel
sektör, reel sektör 200 milyar dolar bir net döviz pozisyonunu
taşımakta. Son döviz kuru artışlarının mali
tablolara, bu yıl sonu mali tablolara yansıması ise
yaklaşık 100 milyar, eski parayla 100 katrilyon. Bunun vergi
üzerindeki etkilerini, maliyet ve girdiler üzerindeki etkilerini artık
sizler hesaplayın. Bunu şunun için söylüyorum: Türkiye çok ciddi
sorunlarla karşı karşıya. Önümüzdeki günlerde ekonomiyle
ilgili sorunlarla karşı karşıya kalacağız.
Önemli, ciddi sıkıntılar Türkiyeyi yani bizleri bekliyor.
Biz buralarda ne yapıyoruz? Bizim buralarda
yapmaya çalıştığımız
Özellikle, muhalefet
olarak, getirilen yasalardaki yanlışları düzeltme noktasındaki
talep ve isteklerimiz hiçbir şekilde dikkate alınmıyor.
Ben yüce heyetinizi tekrar saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde
Kars Milletvekili Ayhan Bilgen konuşacaktır.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye üniversitelerinin galiba övünç
kaynağı, Hitler Almanyasından kaçan akademisyenlerin Türkiye
üniversitelerine gelmesi ise utanç resmi de bugün üniversitelerden yüzlerce,
binlerce akademisyenin imza attıkları bildiri dolayısıyla,
paylaştıkları sosyal medya mesajı dolayısıyla,
katıldıkları toplantı dolayısıyla veya hiç
gerekçe görülmeden, sadece bir zanla, bir tahminle üniversitelerden atılmasıdır.
Tabii, bu tablonun ötesinde bir de kurumsal tablo
var, o da rektörlerin üniversite kadrosu tarafından seçilemeyeceğine
karar verip rektör atamasının Cumhurbaşkanına
bırakılması. Bu aslında Türkiye'nin kendi üniversitelerine
güvenmediğinin tescilidir, ilanıdır ve bir devlet, bir hükûmet
kendi üniversitelerine güvenmiyorsa o üniversitelerin uluslararası
itibarı, saygınlığı da bunun daha ilerisinde, daha
ötesinde olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, biraz önce burada CHP
grup başkan vekilinin paylaştığı Başbakan
yardımcısına ait mesajla ilgili kendisi birtakım
açıklamalar yaptı yine sosyal medya üzerinden, yaptığı
açıklamalar üzerinden bir şey söylemeyeceğim ama birkaç gün önce
de bir başka bakanın Olağanüstü hâli ben de istemiyorum
kardeşim. şeklindeki sözleri yine basına
yansımıştı. Bu ifadeleri, Olağanüstü hâli ben de
istemiyorum. ifadesini Yüksel Caddesinde İnsan Hakları
Anıtı önünde birisi pankart olarak asınca gaz
sıkılıyor, gözaltına alınıyor ya da işte
üniversite önünde basın açıklaması yapılmaya
kalkıldığında bu ifadelerle başka işlemler
yaptırılıyor, öğrenciyse muhtemelen sınavına
giremiyor, okuldan kaydı siliniyor. Gandinin güzel bir sözü var,
aslında şiddetin her tarafı sardığı,
kuşattığı bu dönemde galiba hepimiz için iyi bir
mesajı var: Nefreti yaymak kolaydır ama sevgiyi yaymak zordur,
vicdansız olmak anlıktır ama yürekli olmak sonsuzluktur. diyor.
Değerli arkadaşlar, içerisinde
bulunduğumuz siyasal atmosfer 12 Eylüle belki toplumsal açıdan
benziyor ama siyasal karakteri açısından 27 Mayısa çok benziyor.
Sonucunun oraya varmamasını temenni ederiz ama 27 Mayıs
öncesinde iktidar partisinin, elinde çoğunluğu bulunan partinin
muhalefete nasıl davrandığına, üniversitelere nasıl davrandığına,
gazetecilere nasıl davrandığına dair
yazılmış onlarca kitap vardır, okuduğunuzda bunun
hiçbir siyasal güçle meşru görülmeyecek davranışlar
olduğunu görürsünüz. Tersi de vardır, 27 Mayıstan sonra da
muhalefetin iktidar partisine, Demokrat Partiye nasıl davrandığına
dair bir sürü eleştiri yapılmıştır ama bir kere olan
olmuştur. Kimin ne kadar suçu vardır, çoğunluğu olanın
ne kadar sorumluluğu vardır, muhalefet ne kadar demokratik muhalefet
yapmıştır ama iş işten geçmiştir. Türkiye demokrasi
tarihine bir kara leke olarak 27 Mayıs sonuç itibarıyla darbe geleneğinin
başlangıcı olarak geçmiştir. Dolayısıyla, siyaset
kurumunun görevini yapması aslında bir ülkenin geleceğinin en
kritik noktasıdır. Bakın, önce yabancı ajanslara
düşüyor, sonra ancak Türkçe haber servislerine düşüyor. Muhtemelen
yarın yine El Bab yolunda yaralanan askerlerle ilgili şu anda
yabancı ajanslarda olan bazı haberler Türkiye haber yayın
organlarına da yansıyacak. Şimdi, burada en azından hadi
biz karşıydık tezkereye ama iki parti Ülkenin
çıkarları bunu gerektiriyor. diye, iki muhalefet partisi Devletin
çıkarları bunu gerektiriyor. diye tezkereye evet oyu vermiştir.
Şimdi, burada birinin kalkıp bu asker ölümleriyle ilgili,
yaralanmalarla ilgili, bu işin nereye gittiğiyle ilgili, bu
saldırıları kimin yaptığıyla ilgili, yeni
müttefikin bundaki payıyla ilgili bir açıklama yapmak gerekmiyor mu?
Yani bu kaos böyle sürüp devam edecek, cenazeler gelecek, yaralı asker
haberlerini okuyacağız ama Suriyede ne olup bittiğiyle ilgili
hiçbir şey öğrenme imkânımız olmayacak.
Değerli arkadaşlar, bu tablo Orta
Doğunun ve Türkiyenin içerisinde bulunduğu tablo
Birçoğunuzun
çok yakından tanıdığı, bazılarının
belki arkadaşı olan bir yazarın -ismini burada söylemeyeyim-
sözünü bana hatırlatıyor. Diyor ki: Eğer bir coğrafyada
kan ve gözyaşı varsa orada İncilsiz Hristiyanlık,
Tevratsız Musevilik ve Kuransız İslam
kalmıştır. Bugün ensar muhacir hukukunun kapıya
bırakma biçiminde bir fiilî tabloyla karşı karşıya
bulunması bunu göstermeye yetiyor.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki son önerge üzerinde söz
isteyen Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan.
Buyurun Sayın Sarıhan.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
arkadaşlar, galiba, çalışmalar bu kadar uzayınca,
Değerli Grup Başkanımız gibi bizim de seslerimizde oldukça
gerileme oluyor. Neyse ki ayakta olan arkadaşımız kadar
bağırmıyoruz. O kadar bağırsak herhâlde hiç
kalmayacak.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Antrenmanlı benim
sesim, antrenmanlı, Hocam.
ERHAN USTA (Samsun) O, özel eğitimli. O, o kadrodan
girmiş, ses kadrosundan.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) Sevgili
arkadaşlar, Değerli Başkanım, değerli yazman
arkadaşlar; bu akşam esas olarak Millî Eğitim üzerindeki
sorunları dile getirmeye çalıştık, eğitim öğretim
alanındaki sorunları dile getirmeye çalıştık. Bu alan,
bu gecenin başka bir sorunuyla bir arada değerlendirildiğinde ya
da başka bir olgusuyla bir arada değerlendirildiğinde bizim
önümüze eğitim alanında yeni bir düşünce alanını da
açıyor.
Basına yansıyan bilgilerden, bize gelen
bilgilerden, biraz önce arkadaşlarımın da ifade ettiği
6.004 kişi görevine iade edildi. Anımsayacaksınız, buradaki
pek çok konuşmamızda şunu ifade etmeye
çalışmıştık. Dedik ki, iktidar yanlış
yapıyor, Hükûmet güçleri yanlış yapıyorlar. İnsanlara
hakkında herhangi bir soruşturma olmaksızın onlarla ilgili
iddianın somut olarak ortaya konulmadığı, kendi yüzlerine
karşı açıkça söylenmediği ve savunma hakkının
verilmediği bir ortamda verilen cezalar, gerçekten cezayı bir insan
hak etmiş dahi olsa hukuka uygun olmayacaktır ve bu, devletin
güvenilirliğini, hukukun güvenilirliğini ortadan
kaldıracaktır. Bugün olumlu bir olay diye elbette böyle görüyoruz, bu
kadar çok öğretmen arkadaşımızın tam da 24ünün ertesi
günü iade edilmiş olmalarını olumlu bir olgu olarak görüyoruz
ama onun açtığı yaraları tamir etmenin mümkün
olamayacağı ayrıca önümüze çıkıyor.
Biraz önce yine arkadaşlarım ifade
ettiler, liyakatse sorun, liyakati biz neyle elde ediyoruz? Edindiğimiz
diplomalarla, eğitimle, öğretimle elde ediyoruz. Ayrıca,
yaptığımız mesleğe layık olup olamamakla da,
herkesin üniversite mezunu olmasıyla, eline aldığı bu
üniversite diplomasının kendi alanındaki eğitimini, kendi
alanındaki mesleki becerisini geliştirmeyeceği gibi bir durum da
var ama hepimiz öğreniyoruz ilk günden son güne doğru. Örneğin
bir öğretmen olarak emekli olduğunuzda belki en yararlı
olduğunuz günlere doğru ulaşıyorsunuz.
Şimdi öyle bir sistem kuruldu ki
yarısı iade edilmiş olan öğretmen kürsülerine, bir
yarısı iade edilmedi ve onların yerine, elbette -daha önce de ifade
ettim- meslek alanında gelişeceklerdir ama deneyimsiz insanların
atanacak olması ciddi bir problemle bizi yeniden karşı
karşıya bırakacaktır. Biz çocuklarımızın
herhangi bir biçimde cinsel saldırı karşısında
kalmaması için birkaç gün önce hep beraber tartıştık,
yüreğimiz yandı. Peki, çocuklarımızın cahil
kalması, çocuklarımızın eğitimsiz kalması,
çocuklarımızın eğitimden sürekli bir biçimde mahrum
olması, bu, bizim memnun olacağımız bir durum mudur? Ama
idare kendi yetkilerini kötüye kullanmaya başladığı, kendi
yetkilerini hukuka aykırı bir biçimde kullanmaya
başladığı zaman, o eğitim sisteminden herhangi bir
yararlı sonuç da elde etmek mümkün olmayacaktır.
O zaman yapılması gereken şey,
kararnamelere uygun bir biçimde düzenlemeler yapmak yerine, hukuka uygun
düzenlemelere doğru yönelmektir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Aynı
mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarısının
27nci maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir istem vardır.
Şimdi istem sahibi sayın
milletvekillerinin adlarını tespit edeceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
405 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 27nci maddesinin açık oylamayla
yapılmasını arz ederiz.
Levent Gök? Burada
Kadim Durmaz? Burada.
Ceyhun İrgil? Burada.
Metin Lütfi Baydar? Burada.
Okan Gaytancıoğlu? Burada.
Bülent Öz? Burada.
Vecdi Gündoğdu? Yok.
Bülent Bektaşoğlu? Burada.
Kamil Aydın? Burada.
Erhan Usta? Burada.
Birol Ertem? Burada.
Sibel Özdemir? Burada.
Necati Yılmaz? Burada.
Nihat Yeşil? Burada.
Mustafa Tuncer? Burada.
Şenal Sarıhan? Burada.
İlhan Cihaner? Burada.
Mustafa Ali Balbay? Burada.
Murat Emir? Burada.
Mehmet Gökdağ? Burada.
BAŞKAN - 19 kişi.
VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli)
Sayın Başkan, buradayım.
LEVENT GÖK (Ankara) Erhan Usta, burada.
Efendim, herkes burada.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Aradığınızda yoktu burada.
LEVENT GÖK (Ankara) Nasıl okuyorsunuz ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, açık olamaz, düşmüştür Sayın Başkan.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
yanda da isimler var. Erhan Usta, Kamil Aydın
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sayı 19. Olmaz,
kabul olmaz.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Kamil Beyle, Erhan
Ustayı okumadı.
LEVENT GÖK (Ankara) 2 milletvekilini okumadı.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Arandığında burada yoktu efendim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ya, Osman bir otur.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Kabul olmaz ki, 19 ya!
LEVENT GÖK (Ankara) Bir otur bakalım, niye
karıştırıyorsun ortalığı.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Yoktu adam,
dışarıdaydı.
LEVENT GÖK (Ankara) Nasıl yok ya?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ya, orada imzalar
var, okumadın mı?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Yoktu.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ya, Osman
bağırma, bırak yoklama yapılsın.
BAŞKAN Sayın Gök,
arandığında burada olmadığı için bunu
sayamıyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Kabul edemezsiniz
efendim ya.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Osman sen
başkan mısın, oturur musun?
Başkanım, niye
karıştırıyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
arkadaşlarımızın burada hepsi.
BAŞKAN Hayır, hayır. Şimdi,
İç Tüzüke baktığınızda arandığında bu
isimlerin tespit edilmesi lazım.
LEVENT GÖK (Ankara) Arkadaşımız
burada olduğunu söylüyor, olur mu öyle şey ya?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Buradalar. Kim
çıkmadı onu söyleyin?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Olmaz efendim, olur mu
öyle şey.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, kabul edilemez.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Yoktu efendim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tamam
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, böyle
baskı altında iş yapılmaz.
BAŞKAN Hayır, baskı altında
iş
Bir saniye, ben daha kararımı vermedim.
LEVENT GÖK (Ankara) Bütün milletvekillerimiz
burada, hepsi burada.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) 19 kişi
vardı efendim. Tutanaklar burada Başkanım.
LEVENT GÖK (Ankara) Hepsi burada
Bırak Allah
aşkına! Öyle şey mi olur? Olur mu öyle şey?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hayır!
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) -
Sayın Başkanım, başkanlık görevini kim yapıyor?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ya, bu
yoklamayı kim yapıyor? Yoklamayı Osman mı yapıyor,
Meclis Başkan Vekili mi yapıyor?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım. Tamamdır, eyvallah.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birisi
tamamlayabilir de
Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, açık oylama,
elektronik oylama cihazıyla yapılacaktır ve oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri girmezse açık oylama düşer.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sayın
Başkanım, çağrı sahiplerinin de girmesi lazım efendim,
kendilerini beyan ettiler burada.
LEVENT GÖK (Ankara) Yok canım
Olur mu?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Olur mu öyle şey?
Hem zaten 19 kişisiniz burada.
BAŞKAN Şimdi, sayın
milletvekilleri, bakın, açık oylama istemi 143üncü madde: Oylamaya
ilk olarak açık oy isteminde bulunan üyelerden başlanır.
(Bir grup milletvekilinin kürsü önünde
toplanması)
LEVENT GÖK (Ankara) Oylama devam ediyor Sayın
Başkan
BAŞKAN Başlattım, tamam, oylama
devam ediyor.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Şunu söyleyeceğim: Önerge
sahiplerinden en az onbeşi Genel Kurul salonunda bulunmaz veya noksan imza
herhangi bir milletvekili tarafından kabul edilmez veya oylamaya
katılmazlarsa, açık oylama istemi düşer.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bitti, o kadar.
Katılmak zorundalar.
LEVENT GÖK (Ankara) Biz 20 kişi varız
burada.
BAŞKAN Açık oylamaya
katılmanız lazım yoksa düşer, ona göre.
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, hayır
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) O kadar, katılmak
zorundalar.
BAŞKAN İç Tüzük burada, İç Tüzük
burada, işari oylamaya dönüşür.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
geçen gün burada
BAŞKAN Bak, üç dakika var, süre devam ediyor.
Oylamaya girmeniz lazım. Oylamaya girmezseniz işari
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Tartışmaya
hiç gerek yok. Bravo! Oylama düşer efendim.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
olmaz, hayır, yanlış...
BAŞKAN İç Tüzük burada. Hayır,
yanlış yapılsa bile şimdi yanlış
yaptırmıyorum ben, doğru neyse onu yapacağım.
Eğer açık oylama talebinde bulunanlar oylamaya katılmazlarsa bu
işari oylamaya dönüşür. Çok açık bir şey.
(Bir grup milletvekilinin kürsü önünde
toplanması, gürültüler)
BAŞKAN Bir saniye arkadaşlar ya.
Kürsünün önünü boşaltın bir, boşaltın.
Sayın milletvekilleri, oylama
(Gürültüler)
Bir saniye
Arkadaşlar, yerinize geçin bir.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, geçen
gün, bakın
BAŞKAN Ya, geçen günü ben bilmem. İç
Tüzük ne derse ben İç Tüzükü uygularım, doğru olan neyse onu
yaparım kardeşim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bravo
Başkanım, bravo!
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
açık oylama
BAŞKAN Hayır, İç Tüzük neyse o.
İç Tüzükün açık bir hükmü karşısında bir önceki
uygulamanın bir hükmü yoktur.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Oku, oku Levent
Bey, oku.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Şimdi, oylama
sonuçlarını alacağız,
karşılaştıracağız. Açık oylama talebinde
bulunan arkadaşlar oylamaya katılmış mı,
katılmamış mı, ona bakacağız, ona göre
kararımızı vereceğiz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bravo Başkan,
bravo! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 01.13
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 01.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
405
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
İstem
üzerine yapılan açık oylamada talepte bulunan sayın
milletvekillerinin oy kullanmadığı tespit edildiğinden
yapılan açık oylamanın şekli işari oylamaya
dönmüştür. İşari oylama sonucuna göre tasarının 27nci
maddesi kabul edilmiştir.
Sayın
Gök
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkanım, yapılan oylama ve sonucuyla
ilgili vermiş olduğunuz karara ilişkin tutumunuz hakkında
usul tartışması açmak istiyoruz.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Lehte.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Lehte Sayın Başkan.
LEVENT
GÖK (Ankara) Aleyhte.
ÇAĞLAR
DEMİREL (Diyarbakır) Aleyhte.
BAŞKAN
Lehte Sayın Ramazan Can, Sayın Mustafa Elitaş; aleyhte
Sayın Levent Gök, Sayın Çağlar Demirel.
Lehte
Sayın Elitaş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir
saniye, ben tutumumu açıklamadım herhâlde.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Tutumunuzu az önce kararla
açıkladınız Sayın Başkanım.
LEVENT
GÖK (Ankara) Az önce açıkladınız efendim.
BAŞKAN
Gerçi tutumla ilgili kararımızı verdik zaten, açık oylama
talebinde bulunanların mutlaka oylama işlemine katılması
gerektiği ve eğer katılmazlarsa işari oylamaya
dönüşeceği yolundaydı.
LEVENT
GÖK (Ankara) Zaten tutumunuz başından belliydi de
BAŞKAN
Buyurun.
XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının istem üzerine yapılan açık oylamayla ilgili
uygulamasının İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, zaten siz İç Tüzüke göre karar verdiğiniz için bu
işte tutumunuzu açıklamanıza gerek yok, İç Tüzük açık
ve net bir şekilde ifade ediyor. Nitekim bununla ilgili -az önce
sayın grup başkan vekili arkadaşımıza da sizin
tarafınızdan, Meclis Başkanlık Divanı tarafından
verilmiş- 23üncü Dönemde böyle bir tartışma ortaya
çıkmış. 23üncü Dönemin Üçüncü Yasama Yılının
104üncü Birleşiminde bir kanun tasarısının bir maddesinin
oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair
önerge verilmiş. Oturumu yöneten Başkan önergede imzası
bulunanlardan 20sinin hazır olup olmadığını tespit
etmiştir. İmza sahiplerinden birinin salonda bulunmaması üzerine
bir başka milletvekili takabbül etmiştir, kabul etmiştir.
Elektronik cihazla yapılan oylamada imza sahiplerinden birinin oy
kullanmadığının tespit edilmesi üzerine oylama, işari
oylama olarak kabul edilmiştir. Tutanaklara konu şöyle yansımıştır,
Meclis başkan vekilinin açıkladığı tutanak:
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şu anda
elimdeki pusulalar 6 tane. 179 tane tutanakta sisteme giren arkadaş var.
Ayrıca, biraz önce ikaz etmiştim, açık oylama talebinde bulunup
da oy kullanmayan arkadaşlar var. Dolayısıyla, oy
kullanmadıkları takdirde, 1 kişi -tırnak içinde, parantez
içinde koymuş; bu 20 milletvekilinden 1 kişi- açık oylamaya
girmediği takdirde işari oylamaya döneceğini ifade
etmiştim. Nitekim, dün de Sayın Genç, oradan, hatırlarsanız
itiraz etmişti. Sayın Genç yapılan uygulamanın işari
oylamaya döneceği şeklinde itirazda bulunmuş ve Başkan da o
itiraz çerçevesinde bu kararını vermiş. Şimdi, işari
oylama olarak madde kabul edilmiştir.
Bakın, değerli arkadaşlar, bu,
İç Tüzükün 81inci maddesine göre verilmiş bir açık oylama talebidir.
İç Tüzükün 81inci maddesinde, 20 milletvekilinin yazılı
önergeyle Meclis Başkanlığına sunduğu bir istemdir. 20
milletvekilinin ayağa kalkarak 57nci maddeye göre yoklama talebinden
farklı bir durumdur. Oylamada hangi milletvekilinin hangi yönde oy
kullandığını belli etmek için yapılan bir
işlemdir. Biliyorsunuz işari oylamada bazen iktidar partisinden
milletvekilleri de muhalefetle birlikte el kaldırabilir; muhalefetteki
arkadaşlarımız da iktidar partisiyle birlikte el
kaldırabilir. Önemli olan, aynı yöndeki oyların
fazlalığı o yöndeki kabul veya ret kararını verdirir.
İşari oylamada, tespit edebilmek için, o milletvekilinin o konudaki
kararının netliğinin anlaşılabilmesi için, açık
oylama yöntemi buradan belirlenmiştir. Nitekim, açık oylamanın
bir yoklama olarak değerlendirilebilmesi için, İç Tüzük 57de
uygulandığı gibi 20 milletvekilinin istemleri doğrultusunda,
20 artı ilaveyle birlikte 164. 184 kişinin yani Anayasanın
96ncı maddesinde saydığı toplantı yeter
sayısı nisabına ulaşmak anlamında yapıldığından
böyle olmuştur. Nitekim 143üncü madde açık ve net şekilde ifade
etmiştir, Sayın Başkanın yaptığı,
kararı doğrudur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tutumum aleyhinde Sayın Levent Gök.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce yapılan oylamanın mahiyeti
hakkında, öncelikle hepimizin arzusu ve istemi Meclis
İçtüzüğünün doğru uygulanması. Bu Mecliste bir hafta aynı
mahiyetteki bir oylama farklı, daha sonraki hafta farklı bir
mahiyette uygulanacaksa bu Mecliste çalışma imkânı da kalmaz.
Şimdi, geçtiğimiz hafta yapılan,
hepinizin de cinsel istismar yasası olarak bildiği yasanın
oylamasında da -daha dört beş gün önce yapılan oylamada- yine
bir açık oylama isteminde bulunuldu ve açık oylama isteminde
bulunanlar sisteme girmeden yapılan elektronik oylama sonucunda yoklama
sayısına ulaşılamadığından dolayı
Meclis kapanmıştır.
Az önce Sayın Elitaşın okuduğu,
Kanunlar Dairesinin Sayın Başkana ilettiği bir bilgi notudur. Bu
konu farklı uygulamalara tanık olmaktadır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Meclis
tutanaklarından okuyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Tutanaklardan...
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Meclisin
uygulaması, 23üncü Dönem Üçüncü Yasama Yılına ait.
LEVENT GÖK (Devamla) Efendim, bakın, bende de
uygulamalı örnekleri var.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, burada, açık oylama aynı zamanda yoklama
mahiyetindedir. Sayın Başkan, oylama talebinde bulunulduğu andan
itibaren öncelikli olarak açık oylama isteminde bulunanların
isimlerini okur ve yoklamasını yapar. Daha sonraki hükümler veya
bağlacıyla kesildiği için ayrı birer şart
taşırlar. Dolayısıyla, o 20 kişinin
varlığı tespit edildikten sonra açık oylama isteminde bulunanların
mükellefiyeti bitmiştir. Ondan sonraki tablo, açık oylamanın
elektronik oylamayla yapılmasına dönüşmesidir ve aranacak
sayı da toplantı yeter sayısı olan 184tür. Şu anda,
benim az önce içeriden edindiğim bilgiye göre 176 sayısı var.
Bu tablo -elbette Sayın Başkan bir karara
varacak- neyi etkileyecektir? Diğer maddeler işari oyla
yapıldığı için sayısının kaç olduğu
belli değil, Kabul edenler... Etmeyenler... şeklinde geçti ama
elektronik oylamayla yapıldığında kimin ne oy verdiği,
kaç tane oy kullanıldığı belli. Bu durum şekil
yönünden maddenin kabul edilmemesi sonucunu doğurabilir ve yasayı da
sakatlayabilir değerli arkadaşlarım. Hata yapılmaması
gerekiyor, sorumluluk sahibi olan Divandır. Biz, haklı
uyarılarımızı yaptık, taleplerimizi ilettik.
Sayın Başkanın vereceği karar, umarım, bu maddenin ya
da yasanın tümünün sakatlanmasına neden olmayacak bir karar olur.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Lehinde Sayın Ramazan Can.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, Sayın
Başkanımızın tutumunun lehinde olduğumuzu beyan etmek
istiyorum.
Burada aslında İç Tüzük çok açık,
143üncü madde okunduğu zaman anlaşılıyor yani burada yorum
yapmaya da gerek yok. Bir defa, açık oylama yapılabilmesi için en az
15 milletvekilinin imzası lazım. En az 15 milletvekilini Cumhuriyet
Halk Partisi yerine getirdi mi?
LEVENT GÖK (Ankara) 81e göre 20 Ramazan.
RAMAZAN CAN (Devamla) O şartı yerine
getirdi, doğrudur.
LEVENT GÖK (Ankara)
Uyguladığımız 20 yani, 81e göre 20.
RAMAZAN CAN (Devamla) Peki, bu en az 15
milletvekili Genel Kurulda bulunmazsa veya milletvekilinin biri yoksa
LEVENT GÖK (Ankara) Veya diyor Ramazan.
RAMAZAN CAN (Devamla)
veya yoksa -doğrudur-
bir milletvekili tarafından takabbül edilirse veya oylamaya
katılmazlar ise
Bu üç şartın en az biri yerine geldiğinden
dolayı bir defa açık oylama talebi karşılandı,
açık oylama talebi düşmedi. Bu konuda hemfikir miyiz? Hemfikiriz.
Açık oylama talebi düşmedi ancak Açık oylama talebine
geçildikten sonra, kabul edildikten sonra -hep beraber, bütün muhalefet
partileri de, iktidar partisi de bunda hemfikir milletvekilleri olarak-
açık oylama talebi karşılandıktan sonra bu imza
sahiplerinden biri sisteme girmez ise işari oylamaya çevrilir. diyor;
açık, net. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Dolayısıyla, burada yoruma muhtaç bir şey
yok. 184te 139 aranacakken işari oylamada 139u gördüğü anda bu
madde kabul edilmiştir.
Diğer taraftan, geçen haftaya gelelim.
Sayın Hamzaçebi, burada açık oylama talebine dönüştükten sonra
arkadaşları sisteme girdi saydı. Hâlbuki, eğer o 20
milletvekili 168in üzerine eklenseydi -ben o gün de iddia ettim- o kanun, 438
sıra sayılı kanun geçmişti buradan.
Ayrıca bir
tartışmaya girmek istemiyorum, sadece İç Tüzükün
uygulanması anlamından bahsediyorum. O konu
tartışıldı, hayırlı bir sonuç oldu; ayrı
konu. Ama, İç Tüzük açısından Hamzaçebinin uygulaması da
aslında bizimle örtüşüyor. Sadece, arkadaşların açık
oylama talebini kabul etmekle birlikte, onların sisteme girip
girmediğini burada kontrol etmemiz lazımdı. Sisteme girmişler
ise tamamı, problem yoktu ama 1 kişi girmediyse o da aynı
şekilde işari oylamaya dönüşecekti ve kanun geçmiş
olacaktı diyor, Başkanın lehinde olduğumu beyan ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Tutumum aleyhinde Sayın
Çağlar Demirel.
Buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, İç Tüzük ve
Anayasayı uygularken bireylere göre değil, genel olarak uygulamak
gerekiyor. Yani, daha önceki duruma gerçekten bakmak gerekiyor, geçmiş
yıllarda nasıl bir uygulama yapılmış?
Geçen hafta yoktuk ama geçen
hafta yapılan uygulamada başka bir uygulama, bu hafta da başka
bir uygulama yapılmaz yani bireylere göre, kişilere göre uygulama
olmaz. O yüzden, İç Tüzük hukukuna göre ele alırsak, 143te başvurulan
hususlar arasında ve, ve, ve diye geçerse hepsinin birbiriyle
bağdaşmış olması gerekiyor yani üç, dört, beş
talebin birlikte yerine getirilmiş olması şartıyla o oylama
gerçekleştirilir. Ama, burada Biri gerçekleştirilmemişse
ikincisi ele alınır. diye çok açık ifadeler vardır.
O yüzden, hani Oylamaya ilk
olarak açık oylama isteminde bulunan üyelerle başlanır.
deniliyor ama şimdi, önceki uygulamaya bakarsanız, 143ün ikinci
paragrafına baktığımızda, bu husustaki önergelerin oylamaya
geçmeden önce Başkanlığa verilmiş olması gerekli.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) O şart gerçekleşti.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Devamla) İkincisi, şu da çok önemli: Şurada çok net olarak
söylüyor, daha önce de bu tür durumu yaşadık. Herhangi bir pusula ya
da herhangi bir oy kullanacağınız yer, mekân belli değil.
Direkt zaten elektronik sistemle bu oyu gerçekleştirmiş oluyorsunuz
ve Bunu talep edenler de elektronik sisteme girmek zorunda değil. diyor
çünkü ondan önceki durumda, 15 kişinin imzasıyla ve burada
olduğunun tespit edilmesi hususunun yeterli olduğunu çok net olarak
143te ifade ediyor.
O yüzden, ben,
Başkanın sadece genel olarak tutumunu da eleştirerek bu süreçte
de taraflı davrandığını düşünüyorum.
O yüzden özelde de usul
açısından da şunu söyleyeyim: İç Tüzükte belki daha
açık ve daha net ifade edilmesi için, belki bütün başkanların bu
konuda değerlendirmelerini yapıp ona göre bir tutum belirlemesi
gerektiğini de ifade etmek istiyorum. Yoksa bu tür durumlarda çok
farklı sonuçlar elde ederiz. Geçen sefer farklı bir durum
gerçekleşti, bugün farklı, yarın Başkan
değiştiğinde başka bir durumla karşı
karşıya kalabiliriz. Onun için, İç Tüzüke uygun bir
şekilde hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Demirel.
Sayın milletvekilleri,
biz çalışmalarımızı yürütürken, bu Meclisi yönetirken
tamamen İç Tüzük hükümlerine göre işlem yapmak zorundayız.
İç Tüzükte çok net bir şekilde ifade edilmeyen bazı hususlarla
ilgili mutlaka ki geçmiş uygulamaları da dikkate alıyoruz ama
şu anda istem üzerine yapılan açık oylamada Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 143üncü maddesi çok açık. Bu maddeye göre,
açık oylama isteminin yapılabilmesi için oylamanın zorunlu
işaretle oylama veya zorunlu gizli oylama olmaması gerekir.
Olayımızda olduğu gibi. Bu durumlarda 15 milletvekili
yazılı olarak açık oylama isteminde bulunabilmektedir. 81e göre
de 20 kişi oluyor bu. Açık oylama yapılması istemini içeren
önergelerin oylamaya geçilmeden önce Başkanlığa verilmiş
olması ve açık oylama yapılmasını isteyen 15
milletvekilinin, bu istem oylanırken salonda hazır bulunması
gerekir.
İç Tüzükün 143üncü maddesinin ikinci ve
üçüncü fıkralarında, önerge sahiplerinden en az 15inin Genel Kurul
salonunda bulunmaması veya bunlardan herhangi birinin oylamaya
katılmaması hâlinde açık oylama isteminin düşeceği
belirtilmektedir. Açık oylamalar artık elektronik cihazla
yapıldığı için, oylama yapıldıktan sonra
elektronik cihazdan çıktı alınması ve açık oylama
talebinde bulunan milletvekillerinin oy kullanıp kullanmadıklarının
tespit edilmesi gerekmektedir. Açık oylama talebinde bulunan
milletvekillerinden sadece birisinin bile oy
kullanmadığının tespit edilmesi durumunda oylamanın
işaret oyu niteliğinde işlem görmesi gerekmektedir. Nitekim,
22nci Dönem Birinci Yasama Yılı 32nci Birleşimde böyle
olmuştur, yine 23üncü Dönem Üçüncü Yasama Yılı 104üncü
Birleşimde aynı şekilde, açık oylama işari oylamaya
dönüşmüştür. Dolayısıyla, bahse konu oylamada ise açık
oylama talebinde bulunan sayın milletvekilleri oylama işlemi devam
ederken İç Tüzük 143e göre uyarmamıza rağmen, sisteme
girmemiş ve oy kullanmamışlardır.
Bu durumda, tutumumda herhangi bir
değişiklik yoktur ve açık oylama hâliyle işari oylamaya
dönüşmüştür. Benim yapabileceğim başka bir husus yoktur.
Tutumum değişmemiştir.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Madde kabul
edilmiştir.
BAŞKAN - Maddenin kabul edildiğini az önce
ifade ettim zaten.
Böylece, birinci bölümde yer alan
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Usta, buyurun.
Bir dakika süreyle 60a göre söz veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, İç Tüzükün
açık oylama istemini düzenleyen maddesinin çok açık
olmadığına ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Tutumunuzla ilgili kararı zaten verdiniz.
Herhangi bir şekilde o karara etki etmek istemedim, o yüzden söz
almadım.
Yalnız, burada sizin de ifade ettiğiniz
şeyler İç Tüzükte bence çok da açık değil. Yani özellikle
şunu söylediniz: Herhangi birisi oylamaya katılmazsa dediniz. O
herhangi biri burada ortak parantez değil.
Bir de şunu söyleyeyim: Oylamaya ilk olarak
açık oy isteminde bulunan üyelerden başlanır. Şimdi,
buradan kasıt, bunların oy kullanması değil, buradan
kasıt bunların burada hazır olmasıyla ilgili işlem.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Hayır,
hayır.
ERHAN USTA (Samsun) Düşüncemi söylüyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir
dakika
ERHAN USTA (Samsun) Ondan sonra da Önerge
sahiplerinden en az onbeşi Genel Kurulda hazır bulunmaz
Yani, ne
istiyor? 15 kişinin burada, Genel Kurul Salonunda hazır
bulunmasını istiyor. Bakın, buradaki onbeş ortak parantez
değil sonraki veyalar için. Mesela, şöyle okursak bir şey
olmuyor: En az onbeşi noksan imza
gibi bir cümle olmaz.
Dolayısıyla, onbeş o veyadan önceki kısımla
alakalı.
Ondan sonra
noksan imza herhangi bir milletvekili
tarafından kabul edilmez... Daha sonra da
oylamaya katılmazlarsa
Benim düşüncem ikinizin düşüncesinden de farklı yani şu
andaki iddia edilen düşüncelerden.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) Bana göre, burada imza
sahiplerinden bir kişinin dahi oylamaya katılmaması bu istemi
düşürmez çünkü eğer orada herhangi biri katılmazsa deseydi
veya 15i de katılmazsa gibi bir ifade olması gerekirdi. 15i
aradığı zaman, 15i açıkça söylüyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Usta. Anladım ben sizi.
Şimdi, birincisi, açık oylama artık
elektronik oylama cihazıyla yapıldığından, açık
oylama isteminde bulunanların diğer üyelerden önce oy kullanması
söz konusu olmamaktadır. Diğer örneklerde var.
İkincisi şu: Dördüncü fıkraya bir
baksanız Sayın Usta, dördüncü fıkrada şunu diyor:
Açık oylama önergesinde imzası bulunanlardan en az onbeş
milletvekilinden herhangi birinin oyunu kutuya atmadığı tasnif
sonunda anlaşılırsa, yapılan oylama, işaret oyu
niteliğinde işlem görür. Burada gene söylüyor, çok açık yani.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan, o
zaman çok kısa, izin verirseniz... (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Bir saniye, tamam.
Sayın milletvekilleri, bir dakika
Sayın
Ustaya söz veriyorum.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) Şimdi, o, buraya
kıyas olmaz diye düşünüyorum çünkü üçüncü paragraf açık oylama
isteminin düşmesiyle alakalı, diğeri, bakın, açık
oylama yapılmayıp işaret oyuna dönüşmeyle alakalı.
Yani, bir de kutu meselesi farklı.
BAŞKAN Onu söylüyoruz, açık oylama
işaret oyuna dönüşüyor zaten, aynı şeyi ifade ediyoruz
aslında.
ERHAN USTA (Samsun) Açık oylama istemi
düşer. diyor üçüncü paragrafta.
BAŞKAN Aynen, açık oylama düşünce
işari oylamaya dönüşüyor.
ERHAN USTA (Samsun) Ben, burada, dördüncü
paragraftan kıyasen bir şey çıkacağını
düşünmüyorum.
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN Birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm 28 ila 56ncı maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, gruplar
adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoya aittir.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye) Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. İkinci bölüm üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
İkinci bölüm üzerinde görüşülecek konuların
daha çok yükseköğretim üzerine olduğu düşüncesiyle, üniversite
kavramından ne anladığımızı ve meselelere
nasıl yaklaştığımızı ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, üniversitenin,
değerler çatışmasında en kuvvetli olanın, en becerikli
olanın, en atılgan olanın, en popüler olanın, en zengin
olanın, en kandırıcı olanın, en çok taraftarı
olanın değil, hakikatin galip gelmesi için mücadele verenlerin, bütün
işi hakikati aramak olan insanların bir arada oldukları
yapının olması gerektiğine inanıyoruz. Üniversitenin,
öğretim üyesinin okumasının, yazmasının,
araştırma yapmasının, hatta öğretmesinin, hakikati
arama yolunda düşünmesinin değişik şekillerde kendisini
ifade ettiği yerler olduğunu düşünüyoruz. Üniversite
çatısı altında bilinenler donmuş hafıza bilgileri
değil, sürekli yeniden yorumlanmakta olan düşünce malzemeleridir.
Üniversite, öğrenciye ne düşüneceğini değil, düşünmeyi
öğretir; öğrencinin anlayışını ve hüküm verme kabiliyetini
geliştirir. Hakikati arama yolunda bütün işi düşünmek olan üniversite
öğretim üyesi, ne hükûmetin ne mütevelli heyetinin ne rektörün ne de
başka bir şahıs ya da kurumun emrinde bir memur değildir;
maaşını yaptığı işin
karşılığı olarak değil, o işi yapabilmek
için alır. İşte, bu gerçekleri dillendiren değerli akademisyen,
bilim insanı Yılmaz Özakpınar Hocayı da buradan yâd
etmiş oluyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde, 15 Temmuz kara gecesi ve hain kalkışma öncesi 109 devlet
üniversitesi, 76 vakıf üniversitesi, 8 vakıf meslek yüksek okulu
olmak üzere toplam 193 üniversite bulunmaktaydı. FETÖ operasyonları
kapsamında 15 vakıf üniversitesi kapatılmıştır.
Bu süreci hep birlikte yaşadık ve kapatılan üniversitelerden
dolayı mağdur olan öğrencilerin mağduriyetinin giderilmesi
noktasında, YÖKün gayretleri ve siyasi parti gruplarının,
akademisyen milletvekillerinin teklifleriyle bu mağduriyetin en aza
indirgenmesi hususunda özel gayret sarf edildi. Bu konuda Yükseköğretim
Kurulu Başkanlığının Meclisi muhatap kabul ederek çözüm
ortağı görmesi hususundaki gayretini de buradan tebrik etmek
istiyorum.
Askerî yükseköğretim kurumları, Emniyet
teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumları, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üniversiteleri ve özel statülü devlet
üniversiteleri de düşünüldüğünde önlisans, lisansüstü eğitim
veren kurumların sayısı oldukça fazladır. Pekâlâ, bu
fazlalıklar beraberinde sorunlar getirmiyor mu? Elbette devasa
sorunları da beraberinde getiriyor. Her ile bir üniversite açmak
sorunları çözmüyormuş, bu hakikatle yüzleştik. Bir iyi niyet
girişimi olabilir ama üniversitelerdeki niyet girişimi sadece
hakikati aramak ve aydınlanmak için kurulan kurumlar olmamış,
Darülfünun ve İstanbul Üniversitesine karşı -başkent
Ankaraya taşındığında- Dil-Tarih ve Coğrafya
Fakültesi kurulup Ankara merkezli bir aydınlanma sembolü olarak kendisini
göstermiş. Daha sonraki iktidarlarda, Menderesle birlikte bu üniversite
Anadoluya yayılsın ve yaygınlık olsun diyerek Atatürk
Üniversitesi o dönemlerde kurulmuş. Kendi iktidarı döneminin
üniversiteleriyle anılmak isteyen başka siyasi gelişme, Özallı
yıllarda taşradaki diğer üniversitelerin
açılmasının vesilesi olmuş. Daha sonra, üniversitelerin
ideolojilerin arka bahçeleri ve birtakım merkezlerin, düşüncelerin,
statükoların o döneme ait merkezleri gibi gözüktüğü dönemlerde,
Üniversitelerarası Kurul adına cumhuriyete, rejime sahip
çıkıyoruz. diyerek gösterilerin yapıldığı
dönemlerde rektör sayısını artırmak ve
Üniversitelerarası Kurulla bu manadaki siyasal gerilimi azaltmak için üniversite
sayıları hayli artırılmıştır. Bu
artırılma, o zaman dönemsel olarak yapılan işler olabilir
ama bugüne geldiğimizde artık, kurumsallaşma ve hakikat arama
yolundaki yeterlilik üniversitelerde. Tematik anlamda misyonu olan, dünya
standartlarında hizmet verebilecek üniversiteler ile herhangi bir siyasal
saikle açılan üniversiteler birbirinden ayırt edilmeye
başlanmış ve başlanmak zorunda.
Şimdi, bu kapsamda, aramızda
academiyadan gelen bilim insanı, tecrübeli milletvekilleri de var. Bu
milletvekillerinin editörlüğünü yaptığı kitaplar da var
üniversiteyle, bilimle ilgili, hakikat arayışlarıyla ilgili. Bu
konularda kitap yazan, fikir beyan eden hocalarımızın gelip
kürsüden de kendisini, fikrini ifade etmesini ve ilgili kurum ve
kuruluşlara görüş beyan etmesini istiyoruz. Milletin Meclisinde
hakikati hep birlikte arayacağız ve bazen entelektüelin
tanımında var olan hakikatleri haykırma tarzını,
siyasal gerçekliklere rağmen de yapmak durumunda kalacağız.
Siyasal pozisyonlar bizim hakikatleri söylememizin önünde engel olmayacak. Bu
kapsamda, kastetmiş olduğum hocalarımızın şu an
Genel Kurulda da var olduklarını görmek ayrı bir memnuniyet
verici.
Türk kültürünün müktesebatına
baktığımızda, her daim aydınlanmayı referans
alan, Maveraünnehir vadisinde yaşam alanı bulan,
çeşitliliği barındıran o iklimin kendi içerisinden neşet
ederek aklı iktidar kıldığını, İmam-ı
Maturidileri çıkarmakla beraber pozitif bilimleri geliştirdiğini
görüyoruz. İşte o vaha, kendi bünyesinde yaşam alanı
bulamayanların gelip sığındıkları ve özgürce
kendilerini ifade ettikleri alan olduğu için yeşermiş ve
mayalanarak Türk-İslam medeniyetinin merkezini oluşturmuştur.
İşte, orada mayalanan ruhla, biz, Selçuklu, Osmanlı ve kökü
mazide ati olarak bugün Türkiye Cumhuriyeti olmuşuz. İşte bu
gerçeklik üzerinde gelecek vizyonunu kurabilirsek, başarabilirsek sonuca
gidebileceğiz; başaramaz da bu manada gürültülerle milletin mesaisini
israf edersek bunun hesabını hem milletimize hem de mana âleminde
bizi izleyenlere veremeyiz.
Bugün tartışılan meselenin, siyasal
gerilimlerin arka planı gündeme gelen bazı dosyaların muhalefet
partileriyle uzlaşma zemininin ortadan kalkmasından
kaynakladığı için Genel Kurulun
tıkandığını görmekten, bu manada kafa yormaya
çalışan bir milletvekili olarak üzüldüğümü ifade etmek
istiyorum.
Sıra gerek
yükseköğretim mevzuatındaki düzenlemelerde olsun gerekse teknik
eğitimle ilgili düzenlemelerde olsun bu manada uzlaşmayla geçebilecek
maddelere gelmişken Meclisin bu manada çalışamaz hâlde
olması da Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bizi ayrıca üzmektedir.
Çünkü, biliyorum, teknik eğitimle alakalı vasıfsız,
gündelik meseleler ile teknik meselenin birleşmesini, sahadaki bürokratik
tecrübeleri ve gözlemleriyle oluşturulmuş, yetkin bürokratların
hazırladığından haberdarım. Pek çok konusuna buradaki
pek çok milletvekilimizin Evet diyeceği kanunlar bizi bekliyor. Biz, bu
kanunlara geçip hakikatlerle yüzleşip milleti rahatlatalım, bu manada
biraz daha sağduyulu olalım niyetindeyiz değerli
arkadaşlar.
Bu gerçekten hareketle,
üniversite çatısı altında, bilinenler donmuş hafıza
bilgileri değil, sürekli yenilenen, yorumlanmakta olan düşünceler
merkezi sözünü tekrarlıyorum. Bunu, siyasetin de dinamik bir süreç
olduğu ve her an yeniden kurulup yeniden bozulan siyasetin her oturumda da
yeni bir ruhla yeniden açılabilme ihtimalini hatırlatmak istiyorum.
Umarım, ikinci bölümle
ilgili konularda biraz daha uzlaşma zemini bulunarak tartışma
alanlarının bu manada verilecek mesajlarla daha iyiyi, daha güzeli,
daha doğruyu bulma noktasında devam etmesini arzu ediyorum. Ve benden
önce konuşan Erzurum Milletvekilimiz Profesör Kamil Aydın
Hocamın hatırlattığı gibi, bir Türk çocuğu
Amerikaya giderek Nobel Bilim Ödülünü alabilecek başarıyı
gösterebiliyorsa, o Anadolunun bağrı yanık evlatları
Türkiye'deki bir üniversiteden de Nobel Bilim Ödülü alabilecek altyapıyı
bulabilmelidir, bulmak zorundadır. Eğer aklı iktidar
kılamazsak, eğer farklılıkların birlikteliğinden
ortak aklı çıkaramazsak buradan sonra gidecek yer kalmadı, bu da
sanırım son şans demek istemiyorum ama
Adına
Yenikapı ruhu denilen ve 15 Temmuzdan sonra her türlü düzeni yeniden
okumak zorunda kaldığımız bu siyasal iklimi çok iyi
değerlendirmek mecburiyetimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RUHİ ERSOY (Devamla) - Bu mecburiyetlerin
Milliyetçi Hareket Partisi olarak farkındayız. Tüm siyaset kurumunun
bu hakikatleri düşünerek hareket etmesini bekliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay.
Buyurun Sayın Balbay. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gecenin bu vakti demeyeceğim, 26
Kasımın ilk saatlerinde gerçekten, ben hepinizle eğitimde üç yüz
yıllık sürecimizi ana hatlarıyla paylaşmak istiyorum.
Öncelikle de, Meclis Kütüphanesinde de var; dünya çapında Türk bilim
adamı Niyazi Berkesin Türkiyede Çağdaşlaşma adı
altında üç yüz yıllık mücadelemizi özetleyen kitabını hepinize
öneriyorum haddimse.
Arkadaşlar, 1699 Karlofça
Antlaşmasından Osmanlı İmparatorluğu, ilk kez
artık dünya imparatoru, dünya hâkimi değil, muhatap ülkelerle
eşit bir devlet olarak masaya oturduğunda çok geç kalmıştı.
Avrupa Rönesansla sınırlar aşmış, buhar gücüyle
artık Sanayi Devrimi başlamış ve artık, Osmanlı
onlara ulaşmakta çok geç kalacağı bir geri noktada
kalmıştı.
Üç yüz yıl boyunca, sevgili arkadaşlar,
bizim tarihimiz bir anlamda eğitim tarihidir. Eğitim alanındaki
bocalamalarımız, 2 ileri, 3 geri adımlarımız
Türkiyeyi bugün hâlâ Avrupa Birliğine mi girelim, birbirimize mi
girelim? tartışmasında patinaj yapmamıza neden
olmaktadır.
Arkadaşlar, Osmanlı
Dönemine özellikle AKPli arkadaşlar ayrıca ilgililer, o döneme iyi
baktıklarında özellikle son iki yüz yılda eğitim
alanında reform yapmak isteyen herkesi ama her padişahı o
dönemin egemenleri ya dizginlemişler ya da görevini yapamaz hâle
getirmişlerdir değişik nedenlerle. Niyazi Berkes diyor ki: Üç
yüz yıllık sürecimizde reformları, kafasına
koyduklarını sonuna kadar başarabilen tek lider Mustafa Kemal
olmuştur. II. Mahmut, III. Selimin attıkları her
adımın, o -tarih kitaplarındaki- orduların yeniden
düzenlenmesi, devlet yapısının yenilenmesiyle ilgili her
adımın altında bir eğitim reformu vardı
arkadaşlar. Ancak, ne yazık ki başarılamadı, ta ki
Kurtuluş Savaşına dek. Tabii, Osmanlı Döneminin bu
süreciyle ilgili pek çok örnek var arkadaşlar. Örneğin, Profesör
Adnan Adıvarın bilim tarihi kitabında diyor ki: Osmanlı
döneminde medreselerde kara tahtanın gündeme geldiği dönemde
şeyhülislam kara tahtanın kullanılmasına izin vermiyor,
Bunu eğer Kâbeye götürür tavaf ettirirseniz kullanabilirsiniz. diyor.
Adnan Adıvar, kaynak gösteriyorum, oradan şey yapabilirsiniz. Buna
benzer pek çok örnek var ve ne yazık ki o dönem çağı
yakalayamıyoruz arkadaşlar.
Tabii ki Kurtuluş
Savaşından sonra en büyük adım kuruluş
savaşıydı ve Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşına iki
kesimin katılmamasını istedi: Öğretmenler ve
öğrenciler; Onlar bizim gelecekteki mücadelemizin başlıca gücü
olacaklar. dedi. 9 Eylül 1922de İzmirden düşman askerlerinin
denize dökülmesinden sonra, Mustafa Kemal Atatürkün ilk toplantısı
Bursadaki -o dönemin diliyle- Muallimler Şûrasıydı. 22 Eylül
1922de Bursadaki o meşhur sözünü söyledi; Öğretmenler, yeni nesil
sizin eseriniz olacaktır. dedi ve ondan sonraki kuşaklar
eğitime öylesine sarıldı ki arkadaşlar
Örneğin, daha önce, sanıyorum, Milliyetçi
Hareket Partisinden konuşan arkadaşlarımız, Cahit Arftan
örnek verdiler. Cahit Arf, lise yıllarında cumhuriyetin ilk
eğitimini almış kişilerden. Şöyle diyor
anısında: Biz öylesine cumhuriyet heyecanıyla ve yeni
şeyler öğrenme heyecanıyla doluyduk ki
Ki Cahit Arf, biliyorsunuz,
dünya çapında bir bilim insanı ve Arf teoreminin bulucusu. Biz
derslerimizde bütün problemleri çözeceğimize, eğer bütün problemler
biterse yeni problemler üretip -matematik olarak- onları da
çözeceğimize inanıyorduk. diyor ve başarıyor. Atilla
İlhan, ünlü şair, yine anılarında Lisede biz derslerimize
öyle bir cumhuriyet heyecanıyla çalışıyorduk ki karnemizde
zayıf gelirse cumhuriyetin de zayıflayacağını
düşünüyorduk. diyor. İşte böyle bir neslin üzerinde yükseliyor
cumhuriyet. İşte, eğitim alanında elde edilen bu
başarı
O dönemin bilim insanları öyle bir ruhla
yetişiyor ki arkadaşlar, yaptığım
araştırmalara göre -sanıyorum bir tane bile yok- o dönem
dünyanın değişik ülkelerine bilim için giden Türk bilim
insanları, profesörler, doçentler, öğrencilik çağında
gidenler, sevgili arkadaşlar, hepsi ama hepsi Türkiyeye geri dönüyor ve
öğrendiklerini bu ülkede uyguluyor. Ama, bugün, arkadaşlar,
eğitim sistemimizin geldiği nokta o ki yurt dışına
giden bir öğrenci dönmüyor, eğer dönmek isterse ailesi Dönme
evladım, orada gelecek kur kendine. diyor.
Üniversitelere gidin arkadaşlar. Ben zaman
zaman gidiyorum. O öğrencilere diyorum ki: İçinizde yurt
dışına gitmeyi ve bundan sonraki hayatını yurt
dışında sürdürmeyi isteyen var mı? Siyasi görüşü ne
olursa olsun, çok büyük bir çoğunluk Evet, gitmek istiyorum. diyor.
Arkadaşlar, bir ülkede en büyük erozyon, bir
ülkenin en büyük kaybı, gençliğinin geleceğini kendi ülkesinde
aramamasıdır. Bugün böyle bir tabloyla karşı
karşıyayız. Evet, eğitimde geçmiş dönemlerden kimi
örnekler verdim, ağırlığı oraya verdim ama şimdi
sözü getirmek istediğim yer
İkinci bölüm daha çok üniversitelerle
ilgili. Ne yazık ki bu yasayı biz görüştüğümüzde
üniversitelerle ilgili herhangi bir olağanüstü durum yoktu
-sanıyorum, mart, nisan, o aylardaydı- ama 15 Temmuzdan sonra 18
üniversite birden kapatıldı. Ondan sonraki dönemde öyle
gelişmeler yaşandı ki arkadaşlar -burada Ceyhun İrgil
arkadaşımız özellikle kapatılan üniversitelerle ilgilendi,
biz de ilgilendik- gençlerin büyük bir çoğunluğu bir kez daha hayal
kırıklığına uğradılar.
Şimdi, bu yasayla birlikte, üniversitelerdeki
disiplin yönetmeliğinden öğretim üyelerinin ne yapması
gerektiğine ve hatta üniversite sınavlarına nasıl girilmesi
gerektiğine kadar, güvenliğine kadar her şey yeniden planlanıyor
ama her şey öylesine yeniden planlanıyor ki bunun en iyisi
olduğu yönünde bizim de gerçekten kuşkularımız var. Sadece
şu görüşmekte olduğumuz yasada bile, arkadaşlar, torba
yasada bile pek çok düzenleme, son beş yıl içinde, 2-3 kez
yapılmış. Her şey bir yana, düşünün, eğitim
müfettişi denmiş, maarif müfettişi denmiş, onların
adı bile 4 kez değişmiş. Teftiş kurulu da 2 kez
değişti. 1 kez teftiş kurulları iptal edildi, şimdi
tekrar getiriliyor.
Üniversitelerde özellikle öğrencilerin bilim
yapmasını sağlayacak, özgür düşünmelerini sağlayacak
önemli ortamlardan biri de istediklerini söyleyebilmeleridir. Tabii, bu
yanıyla teşekkür ediyorum, alt komisyonda ortak bir
anlayışa büyük ölçüde gelindi yeni YÖK disiplin yönetmeliğiyle
ilgili ama orada da genel ruh, özgürlüklerin kısıtlanması ve
öğrencilerin ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiği
konusundaki sınırlamaların ne yazık ki daha da
güçlendirilmesi yönündeydi.
Şimdi, tabii, madem üniversitelerden açtık
arkadaşlar, çok kısa
Dünyada üniversite sayısı
bakımından 1inci ülke Hindistan arkadaşlar, 7 bin üniversitesi
var; 2nci ülke Amerika, 6.500 üniversitesi var; 1,5 milyar nüfuslu 57
İslam ülkesinde, arkadaşlar, Türkiyeyi
çıkardığınızda, toplam üniversite sayısı
600; arkadaşlar, Hindistanın onda 1inden daha az. Bu tablo bize
İslam dünyasının da içinde bulunduğu bu çağı
yakalayamama ve emperyalist ülkelerin etkisi altında kalma sorununun
özünde gerçekten eğitim sorunu olduğunu gösteriyor. Biz öyle bir
lidere sahibiz ki Mustafa Kemal Atatürk Benim tek mirasım akıl ve
bilim. demiş. Böyle, başka bir lider yok dünyada. Bu reforma da ben
o ışıkla bakmamız gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan; şimdi gecenin bu saatinde, tabii, böyle
bir temel yasanın ikinci bölümüne geçmiş oluyoruz. Temel yasanın
ikinci bölümünün ilk 13 maddesi üniversitelerle alakalı Sayın Bakan.
Yalnız bu 13 maddenin ilk 9 maddesi üniversitedeki, yükseköğretimdeki
disiplin süreçleriyle alakalı; ya kurulların teşekkülü ya
yeniden dizayn edilmesi vesair.
Öyle anlaşılıyor ki 15 Temmuzdan
sonra üniversitelerin yeniden dizaynına veya bazı öğretim
elemanlarının işten çıkarılması sürecinin
kolaylaştırılmasına hizmet edecek özellikle yeni bir
disiplin yönetmeliği ve disiplin kurullarının teşekkülü
hedefleniyor.
Şunu baştan ifade edelim ki
Hani, benden
önceki hatip ifade etti; 1945te Dil, Tarihten 3 arkadaşıyla birlikte
atılan Niyazi Berkesin Türkiyede Çağdaşlaşma
kitabını evet okumuştum.
Üç yüz yıllık bir
deneyimi yok bu ülkenin, üç yüz yıllık bir üniversite deneyimi yok.
Özellikle cumhuriyet öncesinde sadece İstanbula hapsolmuş bir
akademik birimle ve akademik tarihle karşı karşıyayız.
Anadoluya yayılmış bir üniversite anlayışı yok
veya cumhuriyetle birlikte başkent olan veya Kurtuluş
Savaşının merkezi olan, şu anda Meclisin de merkezi olan
Ankarada da öyle bir akademik birim yok, Egede yok, Akdenizde yok, sadece
İstanbulla sınırlı ve cumhuriyetin kuruluşundan
sonra, biraz da İkinci Dünya Savaşının açığa
çıkmış olması sebebiyle Atatürkün çabalarıyla
özellikle Alman bilim insanlarının ülkeye kabulü neticesinde
farklı bilim disiplinlerinden akademisyenler bu ülkede üniversite
anlayışının yeniden inşa edilmesi sürecine
katkıda bulunmuşlar.
Şunu söyleyelim ki:
Cumhuriyet tarihi boyunca üniversiteler hiçbir zaman özgür olmadılar. Bir
defa, cumhuriyetle birlikte kurulan üniversitelerin resmî ideoloji
doğrultusunda ülkenin yönetim kademelerine eleman yetiştirebilme
amacı en önemli hedeflerinden bir tanesidir, tek hedefi şüphesiz bu
değildir. Ancak, resmî ideolojiden hafif ayrılmış olan, o
ulus devlet perspektifi çerçevesinde tekçilik anlayışına hizmet
etme saikinden kopmuş olan akademisyenlerin nasıl müeyyidelerle
karşılaştığının tarihi de eş değerdir. 1945te Dil Tarihten Niyazi Berkesle
birlikte Pertev Naili Boratav, ve Behice Boranın atılması
aslında bir milattır. Ondan sonraki süreçlerde, zaten üniversitelerin
giderek daha fazla bir ideolojik cendere altına alınması ve
üniversitelerin belki bugün değişen öncelikleri cumhuriyet tarihinde
açığa çıkmış olan sorunlardan farklı olabilir ama
üniversite hiçbir zaman özerk olamadı, üniversite sadece bilimin
özerkliğiyle bilim insanlarının çalışma yürüttüğü
kurumlar olma işlevi göremedi. Bunu öncelikle oturtmuş olalım.
Bugün ise her ne kadar 15 Temmuzdan sonra bu paralel
devlet yapısıyla ilgili olarak sorunlar sıklıkla gündeme
getirilmiş olsa bile ve bunu siyasi iktidar 17-25 Aralıktan sonra ele
alarak bugüne doğru getirmeye çalışsa da bütün ülkede şu
paralel devlet yapısı veya cemaat yapılanmasıyla ilgili az
biraz bilgi sahibi olan herkesin bileceği bir husus vardır ki o da bu
cemaatin kırk yıllık tarihinin olduğudur. Cemaat 17-25
Aralıkla ortaya çıkmış değildir, kırk
yıllık bir tarihe sahiptir ve kırk yıllık tarih boyunca
hedefledikleri ilk kurumlar da eğitim ve bilim kurumları
olmuştur. Okul işleri ve üniversitelerde varlık gösterebilme,
güç olabilme hedefleri vardır. Eğer siz bu yapının, bu
Gülen Hareketinin, bu cemaatin, bu paralel devlet yapısının
tarihini 17-25 Aralığa kodlarsanız, ondan önceki sürecini
görmezden gelirseniz, kör topal, ağır aksak bir iş
yapmış olursunuz ve bu işi doğru da yürütmüş
olamayız biz. 17-25 Aralığı milat olarak koymanız
durumunda, bu yapının ondan önceki süreçlerini tümüyle aklamaya
hizmet etmiş olursunuz. Bu temelde, bir defa, bu kırkyıllık
tarihin on iki yılında mevcut siyasi iktidarla birlikte hareket
etmiş, ortak iş yapmış ve çok kişinin canına
okumuş bir cemaat gerçekliğiyle karşı
karşıyayız ve devlet içinde bu kadar örgütlenmiş,
haksız olanaklar elde etmiş böyle bir örgütlenmenin daha çok
tartışılmasına ve muhalefet partileri tarafından da
birlikte yapmış olduğunuz işlere dönük eleştirilere
açık olmak zorundasınız Sayın Bakan. Çünkü, şunu ifade
edelim: Siz birlikteyken de çok can yaktı bu cemaat yapısı. Ben
de bu cemaat yapısının, yirmi bir yıllık
akademisyenlik sürecinde çok gadrine uğradım. Bizim
dışımızda birçok yapının, kendileri gibi
düşünmeyen, üniversiteleri dizayn etmeye çalışan, tek tornadan
çıkmış gibi oraya liyakatten yoksun akademisyen yerleştirme
süreçlerinde jüri üyesi olarak baskılar gördüm ve mobbing uygulandı.
Siz o süreci aklayarak önümüzdeki dönemi asla doğru örgütleyemezsiniz ve
siz on iki yılın hesabına varmış olun, açın,
inanın; önümüzdeki dönemi daha doğru, daha temiz bir sayfaya
yazmış olarak ilerleyebiliriz biz. Ya değilse, onların o
sürecini gözden kaçırmanız durumunda, Bize halel gelmesin. diye bu
cemaatin 17-25 Aralık öncesini aklarsanız, geleceği doğru
örgütleme işine asla hiçbir hizmet etmiş olmayız. Velev ki 17-25
Aralık açığa çıkmamış olsaydı, 15 Temmuzda
bu ülkede darbe olmamış olsaydı da bu cemaat böyle zararlı
bir cemaatti. Bakın, 17-25 Aralık olmasaydı da, 15 Temmuz
olmasaydı da bunların zulmüne uğramış olan
yığınla insan vardı. Bir defa, sizin ortaklığınızın
da ana ekseninde olan şuydu: Bir, üniversitelerde ve eğitim
kurumlarında Kürtlere karşı ortak mücadele etme, Kürtlerin
yanında solculara ve toplumsal muhalefete alan daraltma amacı
görüyordu bu cemaatin yapısı. Kendileri gibi düşünmeyen hiç
kimseye yaşam şansı tanımadılar. Kendileri liyakatten
yoksun bir tomar akademisyeni üniversitelere doldururken o üniversitelere kendi
alın teriyle, emekleriyle gelmiş olan birçok kişiyi çok ciddi
idari soruşturmalardan geçirdiler. Yetmedi, idari soruşturmalar
dışında ben kendim de yaşadığım üzere-
kollukta ve yargıda olan nüfuzlarını harekete geçirerek birçok
kişiyi sanık hâline getirdiler Sayın Bakan. Ben 2009da
düzenlenen bir komployla ve bu cemaatin üniversitelerdeki baskılarına
direndiğim idari soruşturmalarına rağmen geri adım
atmadığım için aynen onların emniyetteki
uzantıları tarafından gözaltına alındım,
onların yargıdaki savcı ve hâkimleri tarafından mağdur
edildim.
Bir diğer husus
Şunu ifade edelim:
Bakın, bütün bu günahlarına, bütün bu yanlış politikalarına
ve uygulamalarına rağmen, bugün onlar da adil idari soruşturma
ve yargı süreçlerinden geçirilmelidir. Bu hepimizin bir gün mutlaka
ihtiyaç duyabileceği evrensel hukuk normudur. Suçlu mu, bilemem; evet, suç
karineleri çok fazla ama darbe yapmış olsalar bile, bunlar ondan önce
birçok suça, günaha bulaşmış olsalar bile, birçok insanın
hakkını yemiş olsalar bile onların adil yargılanma
hakkını hiçbirimiz ellerinden alamayız. Bir defa, on binlerce
insanın kapı önüne konulması süreci tersten işletiliyor. Bugün,
daha doğrusu dün gündüzden beri birçok arkadaşınız ifade
ettiler, belli haksızlığa uğramış kamu
emekçilerinin görevlerine geri dönmüş olmasının mutluluğunu
yaşadıklarını söylediler. Bir şeyin acaba tersten
işletildiğini düşünüyor muyuz değerli milletvekilleri? O da
şudur: Biz önce idari soruşturmayı yürütecektik, bir suçun idari
soruşturma ya da yargısal süreç sonrasında açığa
çıkması durumunda biz açığa alacak ya da ihraç edecektik.
Biz önce ihraç ediyoruz, daha sonra -acaba bu suçlu mu, değil mi- diyorsunuz
ki: İtiraz etsinler, biz soruşturmayı ona göre inceleriz. Bu
tersten işletmektir, bu doğru bir yöntem değildir.
Soruşturma olmaksızın, bir hukuki süreç işletmeksizin
mağduriyet açığa çıkaran kararlardan herkes uzak
durmalıdır. Böyle bir hukuk düzenine ve düzlemine yarın bir gün
bunu uygulayanların da ihtiyacı olabilir.
Okullarına el koyarak, banka ve
şirketlerine kayyum atayarak -zararlı da olsa- onlarda dönemsel bir
zayıflama yaratabiliriz ama bu hukuk dışı yöntemlerle
onların düşüncelerini zayıflatamayız, sadece onları
illegalize etmiş oluruz. Bu temelde, diyorum ki: Özellikle, hukuk
çerçevesinde onlarla mücadele etmek ve baskıcı politikaları
artırarak değil, özgürlükleri ve demokrasiyi daha fazla
genişleterek bu çarpık yapılanmaların önünü almış
oluruz.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahıslar adına ilk söz Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgile aittir.
Buyurun Sayın İrgil. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Bakan,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iyi sabahlar.
Sabahın bu ilk saatlerinde, yasanın ikinci
bölümünde, daha çok, üniversitelerin yapılanması, üniversitelerin iç
disiplin meseleleriyle ilgili konular ağırlıklı olarak
görüşülmekte. Ben yasanın bu bölümünde, daha çok üniversitelerle
ilgili olduğu için, üniversitelerde son dönemde yaşanan bazı
somut sorunları Bakan da buradayken, YÖK temsilcileri de buradayken dile
getirmek isterim.
Özellikle, bu kapatılan üniversitelerde şu
anda önemli oranda -daha önce de söyledim- sorunlar aşıldı gibi
görünüyor, öğrenciler yerleşti gibi görünüyor, 45 bin kadar
öğrenciyi yerine yerleştirebildi YÖK. 20 bin kadar öğrenci bu
arada telef oldu ve üniversiteleri bırakmak zorunda kaldı. Fakat,
şu an yerleşen öğrencilerde şöyle bir
sıkıntı var yani YÖK temsilcileri de buradayken mutlaka çok
acilen el atılmasını isterim, Sayın Bakana da özellikle
sesleniyorum: Bakanlığın diğer konularda, ilk,
ortaöğretim ve diğer okullarda ve proje okulları gibi daha bir
dolu -yani eğitimin çok kaotik yapısı nedeniyle- başka
konularla ilgilenmekten üniversite ayağının zayıf
kaldığını ve Millî Eğitim Bakanlığının
üniversiteyle ilgili konularda daha geride ve regresif bir davranış
içinde olduğunu görüyoruz. O yüzden, özellikle YÖKte, bu kapatılan
üniversitelerin öğrencilerinin bu hafta ödemeleri istendi hepsinden.
Aslında, 12 taksit yapılacakken 6 taksite indirdiniz, şimdi de 3
taksitini peşin istiyorsunuz. Bu insanların aileleri kışta,
çoğu dar gelirli insanlar ve bir bölümü bu yüzden, para yüzünden okulu
bırakacaklar. Yani uzun zamandır böyle bir şey
yaşanmadı bu ülkede. İnsanlar yoksulluk yüzünden ya da taksit
ödeyemediği için okullarını bırakma aşamasına
geldiler.
Daha önemli sorunlardan bir tanesi, YÖK belli ve dar
kapsamlı mali ödeme açıklamasını üniversitelere gönderdi
ama kendi sitesinde ilan etmedi; ilan etti, bir gün ilan etti, eksik vardı
bir dolu, uyardık, kaldırdılar ama defalarca aramamıza
rağmen, bugün örneğin 3 defa aramamıza rağmen asla
ulaşılamıyor YÖKe. Sonuç olarak YÖK hâlâ, ödeme zamanı
yaklaşmış olmasına rağmen, sitesine öğrencilerin
hangi usul ve esasla ödeme yapacaklarını koymadı. Bu kadar basit
bir sorunu, bu kadar hocamız var, bu kadar hukukçumuz var, bu kadar
profesörümüz var, bu kadar personelimiz var ama bir sayfa usul ve esası
oraya koyamadınız.
Onun dışındaki önemli sorunlardan bir
tanesi, kapatılan üniversitelerin açıkta kalan, işsiz kalan
akademisyenleri için ocak ayı işsizlik maaşını
aldıkları son ay. Şu an 1.307 lirayla geçiniyorlar profesör ve
doçentler, ocak ayında işsizlik maaşları bitecek, ocak
ayından itibaren bu öğretim üyelerinin normal asgari ücret,
işsizlik parası alma şansı bile yok. Bunlar 2.300
civarında doçent, profesör, yardımcı doçentler. Bu
insanların büyük bir çoğunluğu bu üniversitelere devlet
üniversitelerinden geldiler. Biraz önce değerli
konuşmacının söylediği gibi, Ahmet Beyin, zaten, kollama,
kayırma veya birtakım iç taktiklerle devlet üniversitelerine geçti
daha çok bu FETÖcü yapılanma. Nitekim, bakarsanız gelişmelere,
sadece Dicle Üniversitesine bakarsanız, 70 tane öğretim üyesini
görevden almakla kalmadınız, tutukladınız rektörü dâhil.
Eğer bu, kapatma gerekçesi olsaydı devlet üniversitelerinin
tamamını kapatmanız gerekirdi en başta Dicle olmak üzere.
Doğal olarak bu üniversiteleri kapattınız ama bu öğretim
üyeleriyle ilgili hiçbir hükme varmadınız yani suçlu demediniz. Suçlu
demediniz ama bu öğretim üyeleri şu an çalışamıyorlar
çünkü onlara Sosyal Güvenlik Kurumundan bir kâğıt verdiniz üstünde
OHAL, kanun hükmünde kararname yazıyor. Bu yüzden hiçbir yerde işe
giremiyorlar, çalışamıyorlar. Binlerce akademisyenle ilgili bu
sorunun çözülmesi bir cümleye bakıyor Sayın Bakanım. YÖK
bunlarla ilgili bir tutuklama kararı, hüküm vermediğine göre -siz
hukukçusunuz- hukuki bir karar olmadığına göre
söyleyeceğiniz tek şey şu: Bunlarla ilgili herhangi bir hüküm
yoksa, tutuklama kararı yoksa bu arkadaşların
çalışmasında engel yoktur. diyecek, bu kadar. Nitekim aynı
şeyi Sağlık Bakanlığı 26 Ağustos
itibarıyla yaptı, İhraç edilen ve görevde işsiz kalan
hekimlerin özelde çalışmasına engel yoktur.
yazısını yayımladı. Bu yüzden de bunun,
Sağlık Bakanlığının Millî Eğitim
Bakanlığına örnek olmasını diliyorum.
Bunun dışındaki en önemli sorunlardan
bir tanesi bu öğretim üyelerinin yurt dışına doğru
hareket hâline geçmesi. Bu konuya daha sonra değinmeyi düşünüyorum
çünkü zamanım çok daraldı ama bu arada bir başka sorun daha var.
Bu üniversitelerde -devlet üniversitelerine geçemediği için- yabancı
uyrukluların birçoğu gelip özel üniversitelerde
çalıştılar. Yani Türklerle evlendikleri için eşleri
doğal olarak Türkiyedeki üniversitede çalıştılar. Mesela
bunlardan bir tanesi Catherine Francesca Coussens. Bu hanım gelmiş
Türkiyeye, burada evli olduğu için bir üniversitede iş bulmuş,
aslında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CEYHUN İRGİL (Devamla)
daha önce
Çankaya Üniversitesindeyken İpek Üniversitesine geçmiş. Şimdi,
bu insanlar herhangi bir nedenle yurt dışına gittiklerinde yani
ailelerinin yanına döndüklerinde, bir şekilde tekrar Türkiyeye
gelmek istediklerinde bu insanları hiçbir gerekçe olmadan ülkeye
sokmuyorsunuz. Bu da mesela dünyadaki, Avrupadaki itibarı azaltan bir
şey. Ondan sonra diyorsunuz ki: Avrupa bize bunu niye yaptı?
İşte bu insanlar gidip orada anlatıyorlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
İrgil.
Şahıslar adına ikinci ve son söz
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğluna ait.
Sayın Gaytancıoğlu, bugünkü
kaçıncı konuşmanız oldu bilmiyorum ama bayağı
bereketli bir gün.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Evet, bir
öğretim üyesi olarak konuşuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanunumuzun genel gerekçesi nüfusumuzun yaş
ortalamasının genç olması ve eğitim, eğitim,
eğitim, yükseköğretim. Üniversite çok önemli. Bir üniversitede yirmi
iki yıl boyunca görev yaptım. Ciddi akademik çalışmalar
yapmak için kaynağa ihtiyaç var. Bir devlet üniversitesinde öğretim
üyesi olabilmek, birçok sınavdan geçmek ve iyi seçilmek, bunlar hep önemli
konular. Bir defa kaynak çok önemli. Kaynağınız insan,
kaynağınız makine, kaynağınız bilgisayar,
teknoloji. Başka ülkelerin ne yaptığını çok iyi
bilmeniz lazım, başka bilim insanlarının ne
yaptığını çok iyi bilmeniz lazım. Sadece Her ile bir
üniversite açtık, oldubitti, binaları bulduk, oralara birer tane de
dekan atadık, yüksekokul müdürü atadık. Bir de altı yıl
yüksekokul müdürlüğü de yaptım. O görevi de biliyorum nasıl
olduğunu ama ne zaman ki Cumhuriyet Halk Partisine üye oldum, hemen
görevden alındık. Çok da önemli değil.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bak, geldin,
milletvekili oldun.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) Evet.
Akademisyen seçmek, buralara öğretim üyesi
bulabilmek son derece önemli. Pazardan kavun almıyoruz arkadaşlar,
ileride Türkiyeye yön verecek bilim adamlarını seçiyoruz. Sizler
nasıl seçtiniz ya da şu anki mevcut sistem nasıl seçti? Sizlerin
de karşı olduğu, bizim de karşı olduğumuz YÖK
sistemiyle seçildik. Yani üniversiteler özerk değil, bir üst kurul
tarafından belirleniyor. Bu üst kurul, Türkiyede bütün üniversitelerin
nasıl yönetileceğine kendi seçtiği kişilerle
Tam buna da
karşıyken şimdi de Cumhurbaşkanı bunların
yöneticilerini seçiyor.
Bir de meslek yüksekokulları var. Her ilçede
neredeyse meslek yüksekokulları var. Daha üniversitelerin, fakültelerin
donanımlarını gerçekleştirmeden biz yüksekokullar
açıyoruz. Bunlar çok büyük marifet değil. Ondan sonra, dünya bilim
sıralamasına baktığımızda Türkiye, maalesef,
gerilerde. Yayın sıralamalarına baktığımızda
hep C sınıfı dergilerde yayınları yapıyoruz. Bu
unvanları almak da çok zor arkadaşlar. O yüzden, çok dikkatli olmak
lazım. Sayı çok önemli değil. Önemli olan niteliktir. Hem
öğretim üyesinin niteliği hem yüksek okulların, üniversitelerin,
birimlerin nitelikleri çok çok önemlidir.
Bir de, nedense her üniversiteye ilahiyat fakültesi
açıldı. Bir şey demiyoruz ama daha diğer fakültelerin,
diğer üniversitelerin ihtiyaçları dururken neden bu kadar çok fazla
sayıda ilahiyat fakültesi açılıyor, sosyal bilimlerde daha fazla
bölümler açılıyor? Bizim teknik bilimlere ihtiyacımız yok
mu? Teknik bilimlerde daha fazla öğretim üyesine ihtiyacımız yok
mu? Dünyada daha fazla ilerlemiş Japonya gibi, Hindistan gibi bilim
alanında- Çin gibi, İngiltere gibi, Amerika gibi ülkelerle sosyal
bilimlerle mi karşı karşıya geleceğiz, onlarla
yarışacağız?
Her üniversitede iktisat, işletme fakülteleri
var ama yeni işletmeler Türkiyede açılmadığı için,
yeni fabrikalar açılmadığı için, Türkiyede büyüme
hızı son derece yavaşladığı için, maalesef, o
işletmelere biz işletme mezunlarını yerleştiremiyoruz.
Kaldı ki iki yıllık işletme bölümleri var, iki
yıllık iktisat bölümleri, muhasebe bölümleri var. Her biri
işsiz. Sonra birçok kamu kuruluşunda işe girmeye
çalışıyorlar, hep perişanlık, hep perişanlık.
Burada anlatmak istediğim konu üniversite açmak
değildir, üniversiteleri donatmaktır. Her ile bir üniversite
açtınız ama şimdi, bakıyoruz
Güzel uygulamalar da var.
Yani programları kapatıyorsunuz. Neden kapatıyorsunuz? Çünkü
öğrenciler tercih etmiyor. Öğrenciler işsiz kalıyor.
Boşu boşuna oraya birimler açılıyor. Onun için, o bölgenin
ihtiyacı neyse, o ülkenin ihtiyacı neyse, o ilin ihtiyacı neyse
ona göre değil, ülkenin ihtiyacını, Türkiye'nin
ihtiyacını, geleceğin ihtiyacını, elli sene, yüz sene
sonrasının ihtiyacını düşünerek fakülteleri,
bölümleri, programları açmak lazım. Öğretim üyelerini bunlara
göre seçmek lazım. Bizim görevimiz de budur diyorum.
Hepinize iyi akşamlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi konuşmalar tamamlandı.
İkinci bölüm üzerinde soru-cevap işlemi
yapacağız on beş dakika süreyle.
Sisteme giren sayın milletvekillerine
sırayla söz vereceğim. Sürenin yarısını soru için,
yarısını da cevap için kullanacağız.
Sayın İrgil, buyurun.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, iyi sabahlar.
Dün aslında sormuştum bu soruları ama
siz değil de başka bir bakan olunca doğal olarak sorulara hiç
yanıt vermedi.
Benim çok somut birkaç sorum var özellikle bu
şubat atamasıyla ilgili çünkü toplumun sorusu bu, onlar adına
yansıtıyorum; binlerce soru geliyor bu konuda. Net olarak
öğrenmek istiyoruz: Şubat ayında atama olacak mı? Bu kadar.
Daha önce söz verildiği gibi şubat
ayına kadar, atama yapılacaksa, ek atama var mı?
Yapılmayacaksa şubat ayındaki atamanın sayısı ne
kadar olacak? Önünde bir engel varsa -Maliye gibi, olabilir- bu atama
yapılmayacaksa insanlar bunu açık ve net olarak öğrenmek istiyor
çünkü topluma bu açıklanmalı. İnsanların umutları ve
çaresizliği suistimal edilmemeli çünkü bu insanlar ona göre
planlarını yapmak istiyorlar, ona göre hayatlarını kurmak
istiyorlar, ona göre evliliklerini planlamak istiyorlar, ona göre belki
başka işe girmek istiyorlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gaytancıoğlu
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) İyi sabahlar
diliyorum.
Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı
durdurulduğuna göre araştırma görevlilerini bundan sonra
nasıl atamayı düşünüyorsunuz?
İkinci sorum: Özellikle taşra
üniversitelerinde öğretim üyesi açığı olduğu bilinmektedir.
Bu üniversitelere öğretim üyesi çekebilmek için özel teşvikleriniz
olacak mı?
Edirnedeki Trakya Üniversitesinin bir birimi olan
Uzunköprü Meslek Yüksekokuluna bağlı bazı bölümler Meriç
ilçemizde bulunuyordu, bunlar neden kapatıldı?
Bunları merak ediyorum.
BAŞKAN Sayın Sarıhan
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Sayın Bakan,
birçok sayıda öğretmen açığa alındı ya da ihraç
edildi. Sayılarının 38 bin olduğu yolunda bilgimiz var.
Bunların bir kısmını iade ettiniz. Acaba, şöyle bir
yöntem
Daha önce de birkaç kez bunu önermiştik: Yapılan
işlemlerin fazlasıyla aceleye geldiği, herhangi bir irdelemenin
hukuka uygun ve -bağışlayın- ciddi bir biçimde
yapılamadığını gözeterek bu insanları mağdur
etmemek için öncelikle açığa alma işlemi yapsanız,
açığa alınanlarla ilgili soruşturmaların
yürütülmesinden sonra hukuka uygun olarak nasıl bir durum varsa buna göre
karar verseniz. Bu kadar büyük bir mağduriyetin, bütün bir aileyi ve
çevresini etkilediği, hepimizin de vicdanını sızlattığı
açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Emir
MURAT EMİR (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ben de, yine, görevlerine henüz
iade edilmemiş öğretmenleri size sormak istiyorum. Bugün 6 bin
öğretmenin görevlerine iade edilmiş olması elbette sevindiricidir
ama bunlar hakkında da yine gerekli incelemelerin ve
soruşturmaların yapıldığı söyleniyor
Bakanlığınızca. Öyleyse diğer öğretmenlerimiz
için de aynı şey yapılamaz mı? Çünkü burada hem
öğretmenlerimiz hem onların aileleri hem de çok daha önemlisi
çocuklarımız, öğrencilerimiz mağdur ediliyorlar. Artık
bu öğretmenlerin öğrencilerine kavuşması ve içlerinde
suçlular varsa da yargılamalardan sonra hukuki sonuçların
doğması gerekmez mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bektaşoğlu
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, üniversitelerde, fakülte ve
yüksekokullarda öğrenimlerine çeşitli nedenlerle ara vermiş,
geçmişte çıkarılmış aflardan yararlanamamış
ön lisans, lisans ve yüksek lisans ve doktora öğrencileri var.
Öğrenimlerini yarıda bırakan bu öğrenciler ve aileleri
yeniden bir kanuni düzenleme bekliyor; durumlarını, özel nedenlerini
belgelendirmek için düzenleme bekliyor. Kanun tekliflerimiz de var. Bu önemli
konuyu Sayın Bakana buradan arz etmek istiyorum.
Ayrıca -bu soruyu size çok sordum, yine de
soracağım- ilim Giresunda mahkeme kararına rağmen
atanamayan okul müdürlerimiz görevlerine dönmeyi bekliyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Balbay
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, birincisi, ders
kitaplarından, bizim öğrendiğimiz kadarıyla, 50 kadarı
hâlâ okullara dağıtılmadı. Burada son durum nedir?
İkincisi: Üniversite sınav sistemiyle
ilgili yine bir tartışma var. Üniversiteye giriş
sınavlarında yeni bir sistem söz konusu mu? 3 aşamalı, TEOG
gibi tartışmalar yapılıyor.
Üçüncü sorum: Üniversitelerde öğretim üyeleri,
41 üniversitede 72 yaşında emekli olabiliyor, kalanlar da 67. Bu,
anayasal eşitlik ilkesine aykırı değil mi?
Arkadaşlar sordu ama son sorum: Öğretim
Üyesi Yetiştirme Programı çerçevesinde, 15 bin genç, öğretim
üyesi olma hayaliyle tam bu hayali gerçekleştirmek üzereyken şimdi
açıkta. Onları ne yapmayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Yeşil
NİHAT YEŞİL (Ankara) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, günlerdir velilerimiz proje
okullarına karşı nöbet eylemi yapmaktadır. Kadıköy
Anadolu Lisesi önünde silahlı güvenlik güçleri nöbet tutmaktadır. Bir
gün önce Millî Eğitim Bakanlığımıza, 20 bin velimiz,
bu taleple ilgili, Bakanlığın önünde yapmış
olduğu eylemde çok kötü bir sonuçla karşı karşıya
kalmıştır.
Benim Sayın Bakandan ricam, şimdi bu
öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin bu sorunu nasıl
çözülecektir? Yani, bu açıdan hep mağdur edilen öğrenci velileri
ve öğretmenlerimiz olmuştur.
Benim, Bakanımdan ricam, bu sorunu
öğretmenlerin bütününde çözmeniz ve öğretmenlerimizin,
öğrencilerimizin mağdur edilmemesi ve bu sorunun çözülmesini talep
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özdemir
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 24 Kasımda, Sayın
Yeşilin de belirttiği gibi, çocukları proje okullarında
eğitim gören veliler, bu uygulamaya son verilmesi, özellikle bu okullarda
görev yapan öğretmen ve idarecilerin atamalarının
durdurulması yönünde en demokratik, en barışçıl ve en
haklı taleplerini dile getirdiler ve yaklaşık 23 bin imzayı
Bakanlığınıza teslim ettiler. Bu haklı taleplerin
değerlendirilmesi konusunda tutumunuz ne yönde olacaktır Sayın
Bakanım?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Öz, son olarak.
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Bakanım,
mayıs ayında yazılı soru önergesiyle de
Bakanlığınıza sormuştum. 2014 yılında
Çanakkalede deprem sonrası Gökçeadada bazı okulların hizmet
binaları yıkılmıştı. Gökçeada Atatürk Anadolu
Lisesinin, Gökçeada Anadolu Lisesinin prefabrik binalarda, meslek lisesinin ise
halk eğitim binasında eğitim öğretim hizmeti verdiği
doğru mudur? Yapılması beklenen yeni okul binalarının
proje ve inşa süreçleri ne durumdadır?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi soruları cevaplandırmak üzere
Millî Eğitim Bakanımız Sayın İsmet Yılmaza söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Şubat ayında atama olacak mı?
Biliyorsunuz, 2017 yılı bütçesinde açıktan atama toplam
sayısı belli oldu, 60 bin gibi, bildiğim sayı. Dolayısıyla,
bu 60 bin sayısının tümü açıktan atama; öğretmen var,
hâkim var, polis var, ihtiyaçlarıyla. Bunun dağılımına
kim karar verecek? Maliye Bakanlığıyla -Devlet Personelden- Çalışma
Bakanıyla, bir de ilgili bakanlıklarla görüşülecek, bir
dağıtım yapılacak. Aynı noktaya geliyorum.
Dolayısıyla böyle bir toplantı yapılmadan size Şubat
ayında şöyle bir atama yapılacak, olacak. demem doğru
değildir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Tüm yıl için
60 mı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Evet, tümü 60 bin.
Ancak şunu çok net söylüyorum: Bu yıl 50
bine yakın bir öğretmen atadık ki cumhuriyet tarihinde bir
yıl içerisinde -yani şubatta 30 bin, işte ekimde de 20 bine
yakın- 50 bin öğretmenin atandığı bir elin
parmaklarını geçmez. Öğretmen sayımız ne kadar? 903 binin
üstünde öğretmenimiz var. Yüzde 90ların üzerindeyiz. Bazı
yerlerde öğretmen fazlamız da var. Norm fazlası da size geliyor.
Hizmetinden yeteri kadar faydalanılamayan bir öğretmen bir yere
atandığında ise Evime uzaktı., Bir başka husus
vardı. Farklı bir şeyde yine bir talep geliyor. Kolay
olmadığını söyleyeyim, oldu mu.
Bu, proje okulları da onlardan bir
başkası. Yine, proje okullarında, çok net olarak söylüyorum
-talepleri anlıyoruz- daha önce de söyledim -yönetmelikte var,
yönetmeliğin hükmünü yerine getirmişiz- bir öğretmenimiz -ismine
sizler de, lütfen, bir bakın- yirmi beş yıl proje
okullarında görev yaptı. Bana diyorsunuz ki: Ya, bırakın,
bir yirmi beş yıl daha kalsın. Bir başka öğretmenim -isimleri
var da vermiyorum- yirmi üç yıl on ay görev yaptı, diyorsunuz ki:
Bırakın, görev yapsın. Bir başkası yirmi iki
yıl yaptı, bir başkası on sekiz yıl yaptı, bir
başkası yirmi dokuz yıl yaptı -Kadıköyde olanı
da söylüyorum- yine, bir başkası matematik öğretmeni, yirmi
dokuz yıl yaptı, bir başkası İngilizce öğretmeni,
yirmi üç yıl yaptı, bir de Millî Eğitim Temel Kanunu var, Millî
Eğitim Temel Kanununda der ki: Öğretmenlerin yurdun dört bir
tarafında görev yapması esastır. Eğer bir öğretmen bir
okulda, bir bölgede yirmi dokuz yıl görev yaparsa nasıl
yapacaksınız da Ya, yirmi dokuz yıl burada yaptın, bir
yirmi dokuz yıl da güneydoğuya git, bir yirmi dokuz yıl da
Herhâlde emekliliği kazanır bu arada. Mümkünatı var mı?
Dolayısıyla, bu öğretmenlere de teşekkür ediyoruz
vermiş oldukları hizmetler için de. Buradaki bütün milletvekillerinin
de kendilerine böyle bir talep geldiğinde Ne kadar hizmette bulundunuz?
Teşekkür ediyoruz. Yani gerçekten büyük bir tecrübe kazandınız,
bu tecrübeyi gideceğiniz okulda da aynen gösterirseniz çok çok
teşekkür ederiz. diyebilmeleri lazım.
Daha önce de söyledim, proje okulları
itibarıyla yani bu atamalar yapılmadan önce Nitelikler
düşürülüyor. gibi söylendi de hemen şuradakini bir söyleyeyim:
Toplam 58 tane okuldan konuşuyoruz çünkü kimse meslek liselerinden proje olanları
konuşmuyor, imam-hatip liseleri veya imam-hatibe benzer proje liseleri
var, onları konuşmuyor ama 163 proje okulundan 58i var, 58i
hakkında konuşuyoruz ve buralarda -yüksek lisans yapan- önceden 132
tane yüksek lisans yapmış öğretmen varken bu atamalardan sonra
biz yüksek lisans yapmış öğretmen sayısını 186ya
çıkardık. O zaman bir sorulmaz mı ya? Yani bizde bir akademik
gerileme, niteliksiz atama, buralardaki kaliteyi düşürme gibi bir iddia
var, böyle bir itham var, böyle bir suçlama var. İyi ama akademik
şeyi koyduğumdaysa Ya, bak, bunu bilmiyorduk, artık bu
iddiamızı geri çekeceğiz. mi diyeceksiniz? Doktora
yapmış öğretmen sayısı 2ydi, bu atamalardan sonra 19;
yani eskisine kıyasla akademik seviyeyi daha da artırdık, bundan
sonra da öyle yapacağız. Biz istiyoruz ki
Bakın, herkes bu
millî eğitimin bozulmasını istese
Millî eğitimin
kalitesinin artmasını ilk başta isteyecek benimdir. Neden? Bir
görev vermiş millet. Bugün varım, yarın yokum ama bana
verilmiş bir görev, bir vekâlet görevini de en iyi şekilde yapmak
isterim. İyi yapılmış bir sistemin kötü gitmesini ister
miyim, bozulmasını ister miyim? İnanın bu
yaptığım şeylerde de bakıyorum ki şu ana kadar
hiçbir sıkıntı yok, onu da çok net söyleyeyim.
Bir başka vekilimiz, Sayın Sarıhan
söyledi: atamalarda 38 bin
Bizde böyle bir rakam yok. İlişiğini
kesmiş olduklarımızla ilgili olarak. rakamı da şurada
vereyim: 30.351, bütün ilişiğini kestiğimiz kimseler. Bugün
işte 6.007 öğretmenimizi görevine iade ettik. Bu, gerçekten
bunların aklandığı anlamına gelmez, bunların
suçlu olduğu anlamına da gelmez. Bu bir idari tedbirdi, bu
aşamadan sonra bir idari tedbiri uygulamanın kamu yararı
açısından uygun olmadığını gördük.
Öğretmenlerimiz de kendi öğrencileriyle buluştu. Ancak,
soruşturma devam ediyor. Kiminde hiçbir ceza almayabilir, kiminde
uyarı cezası alabilir, kiminde farklı bir disiplin cezası
alabilir; onlarda da yargı yolu açıktır. İdare
yanlış yapabilir, idarenin bütün eylem ve işlemleri yargı
denetimine tabidir. Ama bunlar bizim öğretmenlerimiz, onların muhatap
olduğu evlatlar da bizim evlatlarımız. İstiyoruz ki daha
iyi olsun.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) İade edilenler
açıkta olanlardan mı yoksa ihraç edilenlerden mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Efendim, genelde bilmiyorum hangisinden.
Bir de en son açıklardaki durumu da söyleyeyim,
ne kadar açık var: Şu anda açıkta olan 11 bin toplam ama
bunlardan bir kısmı EĞİTİMSENli Herhâlde,
EĞİTİMSENli sayısı -burada baktırayım- 4
bin civarında falandır diye düşünüyorum. Rakamları vereyim:
9 bin, 5 bini EĞİTİMSENli, yok bence daha azdır, yani 4
bin küsurat gibi bir rakam geliyor, geri kalanı da bu paralel devlet
yapısına veya FETÖ terör örgütüne ait olduğu düşünülenler.
Bunun şöyle de bir faydası oluyor: Gerçekten böyle bir ihraç falan
değil, açığa aldığımızda ola ki bizim bir
arkadaşımız, bizim bir kardeşimiz, bir savcı, bir
kaymakam arkadaş, bir çalışan arkadaş Bunları açığa
aldınız ama gerçekten bunun hakkında söylendiği gibi bir
iddia yoktur. diye de geliyor. Kimisi savcılıktan bir belge
alıyor. İşte Benim üzerimde telefon olduğuna ilişkin,
işte byLock var, byLocktan dolayı açığa
aldınız. Belli bir süre sonra belki ihraca gidecek ama savcılığa
gitmiş diyor ki: Bu telefon bana ait değildir. veya Telefon
numarası üzerime kayıtlı ama eşime verdim, kardeşime
verdim, oğluma verdim, amcama verdim, arkadaşıma verdim.
diyerek... Karşı taraftaki de savcılığa gidiyor,
gerçekten de beyanda bulunuyor: Bu telefon benim arkadaşımın
üzerine kayıtlı ama ben kullanıyorum. Hatta Hatayda birisi
var: Evet, byLock da kullandım, byLockun
kırmızısını da kullandım. diyor. Yani, onu
normalde bizimkiler nitelendirmişti ama herhâlde kendisi o statü
içerisindeki durumunu biliyor Bunu da kullandım. diyor. Şimdi onu
da gönderdik. Bir başkası...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Son cümlem olsun.
Eğer burada cevap veremediklerim olursa da
yazılı olanları vereceğim.
Giresundaki mahkeme kararları...
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.
İnanın, mahkeme kararlarını
uygularım. Uygularım sözü bile yanlıştır bir
hukukçuya. Mahkeme kararlarını uygulamak zorundayız.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Şube müdürleri...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bunda hiç şüphe yok, oldu mu? Bana çok net şekilde
getirin...
CEYHUN İRGİL (Bursa) Getirdim efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) ...deyin ki: İsmet Bey, burada açık, somut, net
mahkeme kararı. Ama, genelde o mahkeme kararlarının
yorumlarında farklılık olduğunu düşünüyorum, neden?
Ya, bu işlemi yaptınız, yanlış oldu. İptal oldu
ama mahkeme kararında iptal üzerine yeniden bir değerlendirme
istiyordur. O bizim değerlendirmemiz; sizce atanması gerektiği,
bizce ise yeniden değerlendirmeye tabii tutulması yönündedir diye
düşünüyorum. Ama çok somut gelsin, bunda hiç şüphe yok, hukukun
üstünlüğü odur. Hukukun önünde herkesin başı kıldan incedir.
derler ya, bizim de kıldan incedir.
Üniversitelerle ilgili olanları yine
arkadaşlar verirler, süreç içerisinde veririm gerekirse. Bazı
milletvekili arkadaşlarıma gönderdim,
hazırladıklarını elden de gönderdim. Ders
kitaplarının hemen hemen hepsini verdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Son cümlem.
EBA diye... Teslim edilmemiş ama teslim
edilmedik kitap bizim Eğitim Bilişim Ağında var.
Dolayısıyla hini hacette derler ya zor durumda kitabı nerede
bulacak? Bana arkadaşların verdikleri şey, hemen hemen
kitapların hepsinin teslim edildiği, hepsinin verildiği -50 gibi
bir rakam değil- hepsi. Hatta, benim çocuğum diyor: Baba, bana
mı inanmıyorsun? Benim arkadaşlar Hepsini verdik. diyor. O da
Yalan mı söyleyeceğim? Bir kitap gelmedi. dedi. E peki, o zaman
Arkadaşlar, bak almamış. dediğimde, sonuçta Tamam,
vermedik ama EBAda var yani ulaşabileceği bir belge var. Bana
verilen bilgi bütün kitapların dağıtıldığı
konusunda.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ben de teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN Geri kalanı da yazılı
cevaplandırırsınız Sayın Bakan.
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Gökçeadayla ilgili soru
sormuştum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Gökçeadaya bakacağım. Gökçeada istisnai bir yer,
mutlaka pozitif ayrımcılık yapılması gereken bir yer
olduğuna inanıyorum; gereğini yaparız.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır.
İkinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o
madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
28inci madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak
üzere dört adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 28inci maddesiyle
değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 53üncü maddesinin (a)
fıkrasına enstitü ve yüksekokul müdürleri enstitü ve yüksekokulların,
ibaresinden sonra gelmek üzere kadrosu bulunan uygulama araştırma
merkezi ile bağımsız enstitü müdürleri uygulama
araştırma merkezi ile enstitünün ibarelerinin eklenmesini arz ve
teklif ederim.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Kayseri İstanbul Kırıkkale
Hacı Bayram Türkoğlu Mücahit
Durmuşoğlu Halis
Dalkılıç
Hatay Osmaniye İstanbul
İlyas Şeker Osman
Aşkın Bak Muhammet
Emin Akbaşoğlu
Kocaeli Rize Çankırı
BAŞKAN Şimdi okutacağım üç
önerge aynı mahiyette olacağından birlikte işleme
alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 28inci maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Gaye Usluer Mehmet
Göker Nihat
Yeşil
Eskişehir Burdur Ankara
Vecdi Gündoğdu Mahmut Tanal Ceyhun İrgil
Kırklareli İstanbul Bursa
Ahmet Akın Murat Bakan Tur
Yıldız Biçer
Balıkesir İzmir Manisa
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Çağlar Demirel Sibel Yiğitalp Ayşe Acar
Başaran
Diyarbakır Diyarbakır Batman
Mehmet Ali Aslan İbrahim Ayhan Ziya Pir
Batman Şanlıurfa Diyarbakır
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Zühal Topcu Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Ankara Ankara Osmaniye
Arzu Erdem Deniz
Depboylu İzzet
Ulvi Yönter
İstanbul Aydın İstanbul
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki ilk önerge
üzerinde İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yönter.
İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. 405 sıra sayılı Millî
Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı
üzerine konuşuyoruz, 28inci maddeyi ele alıyoruz.
28inci maddede 2547 sayılı Kanunun
53üncü maddesinin (a) ve (b) fıkraları değişiyor.
Arkasından, bu değişen fıkralarla beraber şu ibare
ekleniyor: İleri sürülen suçlar hakkında yetkili makamlarca inceleme
başlatılabilir, inceleme sonucunda soruşturma
açılmasına karar verilmesi ya da doğrudan soruşturma
başlatılması hâlinde ifadesi getiriliyor ve ilaveten aynı
fıkranın (2) numaralı bendinin (b) alt bendinde ise üniversite
ibaresi Devlet ve vakıf yükseköğretim kurumu şeklinde
değiştiriliyor. Tabii, üniversite ibaresinin devlet ve vakıf
olarak kanunla neden değiştirildiği çok net değil ve
anlaşılmaz.
İkinci olarak, inceleme hakkının
yetkili makamların takdirine bırakılması da olayın
biraz savsaklandığını gösteriyor. Zaten yetkili
makamın, ita amirinin, atamaya yetkili makamın inceleme konusunda bir
takdir hakkı vardır. Fakat, isnat edilen suçlamanın ciddiyetini
değerlendirmek de ilgili makama, atama makamına, ita makamına
aittir. Bu nedenle, ciddi sayılabilecek bir suç olması
düşünülerek inceleme konusunda takdir hakkı verilmesi bize göre
elbette çok yerinde değil.
Ayrıca, yükseköğretim kurumları
içinde siyasi parti faaliyetinde bulunmak veya siyasi parti propagandası
yapmak, maalesef 657 sayılı Kanundaki fiillere ilave olarak
kınama cezasıyla cezalandırılıyor. Yükseköğretim
Kurulunda bir üniversitede siyasi parti veya siyasal düşüncelerle ilgili
bir değerlendirmede bulunmak, görüş açıklamak kınama cezasını
nasıl gerektiriyor, bunu sizin takdirlerinize bırakıyorum ve
bunu da anlaşılmaz bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, yine 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun aylıktan kesme
cezasını gerektiren fiilleri kapsayan maddesine bir ilave
yapılıyor, Görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı
yapmak, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan
davranışlarda bulunmak. ifadesi getiriliyor. Bu, son derece mahzurlu
elbette. Niye mahzurlu? O zaman, bugüne kadar sırf siyasi
düşüncesinden dolayı kamuda eziyet gören, disiplin cezası alan,
sürgüne gönderilen, bilhassa milliyetçi ülkücü hareketin aziz
mensuplarından da mutlaka özür dileyeceksiniz, onların affını
talep edeceksiniz diye düşünüyorum çünkü bugüne kadar, on dört yılda,
bu ülkede milliyetçi vatanseverlikleriyle bilinen bürokratlarımız,
bürokraside çalışan memurlarımız maalesef çok ciddi
sıkıntılar yaşamış, sorunlar yaşamışlardır.
Bunları sizler, hepiniz biliyorsunuz. Bu kapsamda biz 28inci maddenin
doğru olmadığını ve çekilmesi gerektiğini
düşünüyoruz; Sayın Bakanın, Komisyonun bu çerçevede
değerlendirme yapacağına inanıyoruz.
Ayrıca, son olarak,
geçtiğimiz eylül ayında PKKyla bağlantılı, ilintili
olduğu gerekçesiyle 11.500e yakın öğretmenin açığa
alındığı haberleri basına düşmüştü,
farklı zamanlarda Sayın Bakanın açıklamaları da oldu.
Bu konuda bu öğretmenlerin durumu nedir, bunların kaçı
görevlerine iade edilmiştir, kaçı mesleklerinden tamamıyla
çıkarılmıştır? Bu konuyla ilgili de bilgi sahibi
olmak, sizin tarafınızdan bize bilgi verilmesi son olarak
talebimizdir.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde
Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir konuşacaktır.
Buyurun Sayın Pir. (HDP sıralarından
alkışlar)
ZİYA PİR (Diyarbakır) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, herhâlde bugün
sabahlayacağız. Benim 32 sayfalık bir konuşma metnim var
burada, hazırlıklı geldim, merak etmeyin. Umarım Osman Bak
laf atmaz bana, o yüzden yani bir an önce bitirmek istiyorum fakat
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) İstiyorsun
herhâlde.
ZİYA PİR (Devamla) - Osmanla aramız
iyi, o yüzden söylüyorum.
BAŞKAN Osman kötü kötü bakıyor.
ZİYA PİR (Devamla) Baksın,
baksın; ben hazırlıklıyım.
Sen laf at, ben hazırlıklıyım.
Şimdi, ben tabii ki bugün Sayın Mehmet
Şimşek Beyin attığı ve dün
Başbakanlığın atmış olduğu bir tweet
üzerine, benim de konuma girdiği için biraz ekonomi, biraz Avrupa
Birliği meselelerine girmek istiyorum. Diğer konulara, ikinci bölümle
ilgili sonraki konuşma zamanlarımda daha detaylı gireceğim.
Şimdi, gümrük birliği, Avrupa
Birliği, Şanghay Beşlisi; bunlarla ilgili ben birkaç kelam etmek
istiyorum. 1996, aslında 31/12/1995 ama 1/1/1996da biz gümrük
birliğine giriyoruz diye böyle büyük büyük burada partiler
yapmıştık, kutlamalar yapmıştık. Ben de ondan bir
sene sonra Türkiyeye geldim; Avrupada yaşıyordum, o zaman üniversiteydim,
bu konuyla ilgili bir bilimsel araştırma yapmak için gelmiştim.
Daha önce ben Brüksele gittim, Brükseldeki Türkiye masasında bana
dediler ki: Bizim bu konuyla ilgili herhangi bir araştırmamız
yok, elimizde bilimsel bir çalışmamız yok, ihtiyacımız
da yok. Bizim için Türkiye bir pazardır. Sen Türkiyeye git, Türkiyede
araştırma yap. Geldim; 28 Şubat 1997de, çok iyi
hatırlıyorum öğrencilerin üniversite kapısında
nasıl dayak yediklerini. Orada çalışmalar
yapmıştım ama gördüm ki Türkiyede de bu konuda
çalışmalar yok, sadece İKVnin, TOBBun ve Rıdvan Karluk
diye Anadolu Üniversitesindeki bir hocanın çalışmaları
vardı, biraz daha teorik çalışmalardı ama bilimsel
çalışma diye başka bir şey bulamamıştım, bir
araştırma yok dedim. Daha sonra, şöyle bir sonuca ben
çalışmamda varmıştım: Aslında gümrük
birliği, Türkiye için iyi bir şey ama bunu iyi kullanmak lazım.
Kullanamazsanız, eğer şirketler bu konuda bir hazırlık
yapamazsa, devlet onları iyi kanalize edemezse gümrük birliğini de
iyi kullanamayız, zararlı çıkarız. Bana göre de öyle oldu.
Ben Avrupada uzun yıllar yaşadım ama sanmayın ki ben
Avrupayı böyle çok çok seven, öven bir insan da değilim, bunu da
buradan söylemiş olayım.
2004 senesinde Sayın Başbakan, dönemin
Başbakanı, Brükselde o görüşmeleri yaparken ben heyet içinde
olmasam da Brükseldeydim. O dönem kendisiyle de bu meseleleri sık
sık konuşurduk. Yine, aynı şekilde, 1996 gibi ya da 1995
gibi burada yine büyük kutlamalar olmuştu ama ne oldu? Yine
kullanamadık. Yani, bizim mi suçumuz bu? Avrupanın da elbette suçu
var, Yunanistanın ya da Güney Kıbrısın suçları
vardır burada.
Bugünlere geldik. Bugün ekonomik olarak ABye
ihracatımız bütün ihracatımız içinde yüzde 57dir, Çin ve
Rusyaya yüzde 22dir. Zaman ilerlediği için hızlı
hızlı gidiyorum. Sadece özel sektörümüzün bugün 311 milyar -309 dedi
benden önce başka bir arkadaş ama 311 diye ben Merkez
Bankasından biliyorum- brüt borcu var, 211 milyar net dolar bazında
borcu var. Son bir buçuk iki ayda durup dururken, hiçbir iş yapmadan bu
özel sektörün borcu 25 milyar dolar yükseldi. 25 milyar, arkadaşlar, 5
tane TÜPRAŞ demek. 5 tane TÜPRAŞ borçlandı. TÜPRAŞ
Türkiyenin en büyük sanayi kuruluşu, 5 milyar dolar değerindedir.
Türkiyedeki özel sektör, bu dolar kurundan, döviz kurlarından dolayı
25 milyar iki ayda ekstradan borçlanmış oldu.
Şimdi, Başbakanlığın bir
tweeti var, diyor ki: Piyasada döviz ve TL bakımından herhangi bir
sıkışıklık söz konusu değil. Her şey
planlandığı gibi gidecek. Hükûmet ne planladı acaba bu
konuda ben onu bilmek istiyorum, ne planlanmıştır? Şimdi,
böyle bir durumda siz Şanghay Beşlisi diye söze giriyorsunuz, topa
giriyorsunuz. Ben iddia ediyorum ki Şanghay Beşlisiyle ilgili burada
hiç kimsenin bir fikri yoktur yani Şanghay Beşlisiyle ilgili
doğru dürüst bir fikri yoktur. Ben, azından, AK PARTİ
sıralarından henüz o konuyla ilgili bir şey duymadım, varsa
lütfen beni bilgilendirin. Eskiden Komünistler Moskovaya diyenler bugün
koşa koşa nasıl Şanghay Beşlisinin peşine
düştü, onu da merak ediyorum.
Saygılar. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, enerji kulübünün
başkanı oldu Ziya. Okusana, enerji kulübünün başkanı oldun
ya.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Oradayken laf
at da
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer
önerge üzerinde söz isteyen, Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ziya söyledi
söyleyeceğini, bitti artık.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ziya
devam edeceksin zaten.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Haftaya, gelecek
cumartesiye kadar yetecek malzememiz var yani.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Var,
çok. Malzemeden çok ne var?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Eğitimde
malzeme bol biliyorsunuz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Oo, güzel
paslaşıyorsunuz.
BAŞKAN Buyurun Sayın İrgil.
CEYHUN İRGİL (Bursa)
Paslaşmıyoruz, eğitimde malzemeniz o kadar çok ki bir sene
konuşabiliriz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, biraz önce, Sayın Bakan yanıt verirken
toplam sayının 60 bin olduğunu söyledi ki komisyonda da zaten
böyle bir ifadede bulunmuştu. Biz buradan şunu anlıyoruz:
Nitekim, ben, Maliye Bakanıyla görüştüğümde o da aynı
şeyi söylemişti, Gelecek yıl bir kısıt içine
gideceğiz. demişti. Bunda haklı olabilir devlet. Yani,
devletler ekonomilerini buna göre ayarlayabilir, hiç personel de almayabilir,
hiç öğretmen de atamayabilir. Bu, bir devletin ya da iktidarın,
hükûmetin tercihi olabilir; buna itiraz yok, önemli olan şeffaf devlet
anlayışı. Bunu bekleyen insanlar var, KPSSye girmişler.
Siz şunu söyleyeceksiniz: Ben bu sene atama yapmıyorum. Bitti,
tamam, sorun yok. Herkes yoluna, işine baksın. diyeceksiniz. Bu da
anlaşılır bir şey. Ben bu yıl kadro açıyorum,
açmıyorum., Ben bu yıl işe adam alıyorum,
almıyorum., Ben bunu satın alıyorum, almıyorum. Bir
şey söylemeniz lazım ki insanlar hayatlarıyla ilgili plan
yapsınlar. Nitekim, ben, burada, 30 bin civarında asker, polis
ataması olduğunu, 15 bin civarında da adli makamlara atama için
izin verildiğini düşünürsek, ortalama, maksimum, olsa olsa 15 bin
öğretmen ataması için bir olanak olduğunu düşünüyorum.
Bunun da net olarak söylenmesinde fayda var, buna göre öğretmenler
hayatını planlasınlar.
Bunun dışında,
ayrıca, öğretmen atamamız konusunda bir tartışma var.
Daha dün oldu, burada göstermek isterim: Sabahleyin Sayın
Cumhurbaşkanı Külliyede bir konuşma yaptı, orada dedi ki:
Öğretmen açığımız var, öğretmen
açığını gidereceğiz ve en büyük payı da bu yüzden
eğitime vereceğiz. Görüntüsü burada, sabah. Akşam Başbakan
çıktı, dedi ki: Öğretmen açığımız yok.
Yani, sabah Cumhurbaşkanının söylediğini akşam
Başbakan yalanlıyor. Şimdi, tabii ki doğrusunu Bakandan
duymak isteriz. Biz, tabii ki Cumhurbaşkanına inanıyoruz,
öğretmen açığı var.
Bunun için biraz önce Bakan
dedi ki: Bu yıl son yılların en çok atamasını
yaptık. Hayır Bakanım, orada da yanılıyorsunuz,
bürokratlarınız yanıltıyor; siz 2015 yılında 52
bin atama yaptınız, 2012de 57 bin atama yaptınız, onu da
size söylemek isterim.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Teşekkür ederiz,
öğrenmişsin!
CEYHUN İRGİL
(Devamla) Sorun yok, doğru neyse o.
Onun dışında,
biraz önce arkadaşımızın bir sorusu üzerine
Öğretmenler yıllarca aynı yerde mi çalışsınlar,
tabii ki yurdun her yerine gitmeliler, bu yurdun her yeri bizim yurdumuz, her
yeri görev alanı. dediniz. Tamam Bakan, haklısınız; peki,
gitsinler. Peki Sayın Bakanım, sayın bürokratlar; biraz sonra bu
yasa tasarısının içinde 37inci maddeyi
konuşacağız. Burada milletvekili olan akademisyenler
istediği yere gidebiliyorken, hiçbir yere gitmiyorken, istedikleri yerde
öğretim üyesi olabilecekken, yurdun güneydoğusuna, doğusuna
gitmiyorken niye gariban öğretmenler yurdun her yerine gidiyor? Bakan buna
da cevap versin o zaman. O yüzden, bu ayrımcılıklara, bu çifte
standartlara son vermelisiniz.
Şimdi, Bakan dedi ki:
Mahkeme kararlarını uyguluyoruz. Ben Sayın Bakanın
hukukçu kimliğine, iyi niyetine buradan gerçekten inanıyorum, inanmasam
olanı söylerim. Bürokrasisiyle
defalarca görüştük, kendisiyle de, bana el yazısıyla da
verdiği vardır Bu uygulanacak. diye ama şu var: Şube
müdürlerinin kararlarının yarısı uygulanmadı
Sayın Bakan, biliyorsunuz ve bu konuda ben net bir açıklama
alabilmiş değilim. Ben doktorum, hukukçu değilim, bana
anlayacağım dilde anlatın. Çünkü, burada da görüyoruz ki, bu
kadar hukukçu var, aynı maddeyi 3 ayrı hukukçu okuyor, başka
şey anlıyorsunuz, başka şey söylüyorsunuz; bu vatandaş
da hiçbir şey anlamıyor. Net söyleyin, Biz seni şundan
atamıyoruz kardeşim. deyin. Çünkü, taraflısınız,
ayrım yapıyorsunuz ve kesinlikle siyasal saiklerle hareket
ediyorsunuz.
Onun dışında, açığa
alınan ve ihraç edilen öğretmenler konusunda biraz önce burada bir
tartışma oldu; o bir şey söylüyor, o bir şey söylüyor,
gazeteler başka bir şey söylüyor. Ben size söyleyeyim Sayın
Bakan: İhraç edilen öğretmen sayınız 30.351,
açığa alınan öğretmen sayınız 16.668. Bugün
akşam itibarıyla 6.007sini iade ettiğiniz için 10.681
açıkta öğretmen kaldı. Açığa alınıp iade
edilen bundan önceki -yani düne kadarki- öğretmen sayınız
6.474tü. İhraç edilip kanun hükmünde kararnameyle göreve iade edilen
öğretmen sayınız da 311. Yani demek ki toplamda bugünkü 6 bini
iade etmemiş olsanız 53.804 öğretmen açıkta ve ihraç
edilmiş durumda. Bu da Millî Eğitim Bakanlığının
tüm kadrosunun yüzde 5ine denk gelir. Düşünün, Millî Eğitim
Bakanlığı kadrolarının, personalitesinin yüzde 5inin
içerisine bir terör örgütü sızıyor, bu terör örgütünden kimsenin
haberi yok, iş birliği yapılıyor. Bütün bu
öğretmenler, gariban öğretmenler ihraçta, sürgünde, cezada,
açıkta ama bunları buraya alan, bunlarla görev yapan, bunları
atayan, bunları onurlandıran bürokrasi görevde yani Bakanlık
sütten çıkmış ak kaşık, gariban öğretmenler
suçlu, terörist. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
İrgil.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
Sayın Gök, sisteme girmişsiniz, 60a göre
söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
36.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Mecliste fiziki
koşulların elverişsizliği ve uzun çalışma süresi
göz önüne alındığında sağlıklı bir yasama
faaliyetinin sürdürülme şansının olmadığına
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
gelinen bu saatte Mecliste sağlıklı bir yasama faaliyetinin
sürdürülme şansının kalmadığını görüyorum.
AKP milletvekilleri arkada uyuyor, bürokratların bir kısmı
kendinden geçmiş durumda.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Sana öyle geliyor.
LEVENT GÖK (Ankara) - Daha
vahimi, Meclisin içerisi değil ama bizim muhalefet kulisimizin
bulunduğu yer bütün camlar ve kapılar açılmak suretiyle bir
tamirat içerisinde; orada görevli bulunan, muhalefet kulisinde bulunan bütün
polisler, Emniyet güçleri ve diğer Meclis
çalışanlarının tamamına yakını
soğuğun etkisi altında saatlerden beri bekliyorlar. Böyle bir
tablo insani değildir, böyle bir tablo ahlaki değildir. İktidar
partisinin Ben bu yasayı bir an önce geçireyim de kalan sağlar
bizimdir. anlayışı çerçevesinde dayatması hiç de hoş
değildir. Ben bu durumu özellikle
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir
toparlayayım isterseniz.
BAŞKAN - Bitirin o zaman,
buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara)
İktidar partisinin bu istemi doğrultusunda aşağı
yukarı on üç buçuk saati bulan bu çalışma süresi Anayasa'ya da
aykırı yani angarya gibi bir işlemle karşı karşıya
bugün şu anda herkes.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
Önergeleri çek o zaman.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben
Meclisin içini dile getirmiyorum ama Meclisin dışını,
kulisleri dikkatinize sunuyorum; siz de bundan sorumlusunuz. Oradaki herkesin
sağlığı ve güvenliği bizler için de önemli. Muhalefet
kulisinde ne cam var ne çerçeve ve herkes soğuk içerisinde bekliyor.
Durumu bilgilerinize
sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Sayın Başkanım, bir mola verip bakalım.
BAŞKAN Bir saniye,
şu maddeyi oylayalım, birazdan bir çorba molası verelim, içimiz
ısınsın o zaman.
Sayın İnceöz,
buyurun bir dakika.
37.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün, böyle bir
ortamda çalışmayı angarya olarak görmediklerine ve İç
Tüzüke uygun bir şekilde çalışmaların devam ettiğine
ilişkin açıklaması
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; özellikle terörle mücadelede hem ülkemizin içinde hem
de dışarıda mücadele ettiğimiz bir ortamda, askerimizin,
polisimizin canını siper ettiği bir ortamda içeride ya da
dışarıda demeden, soğuk ya da sıcak demeden böyle bir
ortamda buradaki çalışmayı bir angarya olarak görmüyoruz.
Buradaki milletvekili arkadaşlarımızın hepsi de
ayaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Meclis İçtüzüğüne uygun olarak bundan önceki dönemlerde de pek çok
defa ertesi gün sabaha kadar ve bir sonraki güne kadar
çalıştığımız olmuştur.
KAMİL AYDIN (Erzurum)
Geçen bayıldı şurada birisi ya, Allahtan korkun.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Yani bunu bir angarya olarak görmemek gerekir, bu, Meclis
İçtüzüğüne göre Meclisin
çalıştırılmasıdır.
Ben teşekkür ediyorum
Meclis çalışmalarına katkı veren herkese. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz, çok sağ olun.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, ben
burada çok insani bir gerekçe ifade ettim, ben Meclisin içiyle ilişkili
değildim.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Önergeleri geri
çekin o zaman.
LEVENT GÖK (Ankara) Hangi önergeleri çekip
çekmeyeceğimize biz karar veririz.
Ama Meclisin dışı muhalefet
kulisindeki o perişan hâli görmek ve buna bir çözüm bulmak da sizin
sorumluluğunuzdur, ben buna dikkat çekmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
Usta, buyurun, size de bir dakika süreyle söz veriyorum.
38.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Mecliste yürütülen
tadilatın bu zamana kadar bitirilmiş olması gerektiğine ve
bu gecikmeden dolayı Meclis idaresini kınadığına
ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, biz çalışırız, onda
sorun yok ama hakikaten, öbür taraf nasıldır bilmiyorum
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Orası da
aynı.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Burası da
aynı.
ERHAN USTA (Samsun)
ama bu tarafta bakın,
lavaboya gidip gelirken ben öksürüyorum, oradaki arkadaşların hepsi
çok sıkıntıda. Yani bu akşamla ilgili mesele de değil,
bu işin bugüne kadar hallolması lazımdı Sayın
Başkan. Yani burada birtakım şeylerin reklamları yapılacak
diye günlerce, aylarca burada bekletildi; şimdi, kış vakti
geldi, burada tadilat yapılıyor. Olmaz böyle bir şey. Yani
şurada iki kuruşluk bir tamiratı yapamayan bir Meclis idaresini
kınıyorum buradan ve şu anda o arkadaşlar hakikaten hasta
oluyorlar. Bakın, çaycılar, polisler, danışmanlar var;
onlar çok zor durumdalar. Bunu görmeniz lazım Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) İsterseniz bir
mola verip görün.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet, doğrudur, çok önemli bir badireden
geçtik, biliyorsunuz hepiniz ve Meclis bütün ekibiyle birlikte, Meclis
Başkanlığı çok yoğun bir gayret sarf ediyor, gerçekten
yoğun bir gayret sarf ediyor.
ERHAN USTA (Samsun) Hiçbir şey
yapılmadı, hiçbir şey yapılmadı.
BAŞKAN - Biraz gecikmiş olabilir ama bir
taraftan Meclis faaliyetlerine devam ederken öbür taraftan inşaat
işleri devam ediyor. Dolayısıyla, biraz daha böyle sabredersek
inşallah güzel bir iş çıkaracaklar diye düşünüyorum ben.
CEYHUN İRGİL (Bursa) İnşallah.
Her zamanki gibi acıları muhalefet tarafındaki
çalışanlar çekiyor, iktidar tarafı
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Burası da
aynı.
BAŞKAN - Sayın Demirel, buyurun size de
bir dakika süreyle söz veriyorum.
39.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, 15
Temmuzdan bugüne kadar olan süre içerisinde Meclisteki onarımların
bitmiş olması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, 15 Temmuzdan bugüne kadar olan bir süre var yani bu
süre içerisinde biliyorsunuz ki uzun bir dönem de bir tatil süreci
yaşandı ve özellikle bu tür dönemlerde bu yapılacak
onarımların bitmesini beklerdik ve hâlâ kapı ve pencerelerin
bile takılmadığı, hâlâ bizim bölümümüzde koridordan
geçerken kapıların bile takılmadığı bir dönemi
yaşıyoruz. Hiç dile getirmedik, burada da getirmek istemem
aslında; sizin bilginiz dâhilindedir. Hâlâ bir gelişme yok ve bugün
bile ulaşamadım.
Aslında bugün dile getirmeyi
düşündüğüm bir durum değildi ama bununla
bağlantılı olarak ifade etmek istiyorum: Biz
çalışırız, sabaha kadar da çalışırız,
hiç sorun değil ama şurada oturursanız, belki bizler daha rahat
hissediyoruz, şurada kapının açılmasıyla bile buraya
ne kadar soğuğun geldiğini hissediyoruz. Bir arkadaş
oturursa burada, şu köşede oturursa onu çok net olarak hisseder.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın.
ÇAĞLAR DEMİREL
(Diyarbakır) Yani bizler sadece kendimizi değil bütün toplumu,
bütün çalışanları düşünmek zorundayız. Bazen ortak
Danışma Kurulu yapıyoruz, niye? Ertesi gün memur arkadaşlar,
burada çalışan arkadaşlar gelmesin, bir daha o mesaiye dâhil
olmasın diye. O yüzden burada bir çalışma yaparken Mecliste
çalışan bütün arkadaşların durumunu gözetmek ve
değerlendirmek zorundayız yani bunu başka yöne çekmenin,
başka anlamda ifade etmenin hiçbir mantığı yok. Yani öyle
bir durum ki insani bir durum bu durum. Burada bir kişi dursun, kapı
açıldığında baksın
Koridordan geçerken gerçekten de
çok zorlanıyoruz, hava çok soğuk. Yine de sizin takdirinizdedir,
bizim için sıkıntı yok Başkan. (AK PARTİ
sıralarından devam, devam sesleri)
BAŞKAN Çok sağ
olun, çok teşekkür ediyorum.
Tabii, İç Tüzüke göre
biz sürdürmek durumundayız ama oradaki durumla ilgili yarın da ben
arkadaşlarla tekrar görüşeyim, en seri şekilde nasıl
tamamlanırsa çalışılması gerekiyor elbette.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)
BAŞKAN - 28'inci maddeyi
oyladıktan sonra bir içimiz ısınsın diye inşallah
çorba içeceğiz de son bir önergemiz kaldı 28inci madde üzerinde, onu
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 405 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 28inci maddesiyle
değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 53üncü maddesinin (a)
fıkrasına enstitü ve yüksekokul müdürleri enstitü ve
yüksekokulların, ibaresinden sonra gelmek üzere kadrosu bulunan uygulama
araştırma merkezi ile bağımsız enstitü müdürleri
uygulama araştırma merkezi ile enstitünün ibarelerinin eklenmesini
arz ve teklif ederim.
Mustafa Elitaş (Kayseri) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Takdire
bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kadrosu bulunan uygulama
araştırma merkezi bağımsız enstitülerin personelinin
disiplin amiri rektördür. Fakülte ve enstitülerde olduğu gibi bu
birimlerin çalışan personelinin de disiplin amiri birim yöneticisi
olmalıdır. Madde değişikliği ile bu eksiklik
giderilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Gerekçesini
okutmuş olduğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 28inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 03.32
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 03.42
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 27nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu
açıyorum.
405 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 29 Kasım 2016 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; hayırlı
sabahlar, hayırlı hafta sonları diliyorum.
Kapanma Saati: 03.43