TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
31inci
Birleşim
5
Aralık 2016 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın,
Şirvan ve Aladağda yaşanan elim hadiselerden büyük üzüntü
duyduğuna ve terörle mücadelede şehit olanları rahmetle
andığına ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahramanın,
dokunulmazlıkların kaldırılmasına ve tutuklu HDP
milletvekillerinin yasama faaliyetlerinde bulunup bulunamayacakları
konusunda araştırma yaptırdığına ilişkin
konuşması
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
1.- 2017
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı 433)
2.- 2015
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733),
2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2015 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434)
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Oturum Başkanı
TBMM Başkanı İsmail Kahramanın yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
3.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının 433 sıra sayılı 2017 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun 433
sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanına ve Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.-
İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın 433
sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanına ve CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın 433
sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Bingöl
Milletvekili Hişyar Özsoyun, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın
433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
11.- Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın, Ankara Milletvekili Levent Gökün
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, görüşmelerin
yayınında kürsünün tam olarak alınmayarak oradaki
fotoğrafların gösterilmediğine, HDP milletvekillerinin
gözaltına alınarak rehin tutulduklarına ve Meclis
Başkanının milletvekillerinin haklarını koruması
gerektiğine ilişkin açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, TBMM Başkanı
İsmail Kahramanın birleşimi yönetirken konuşmalarla ilgili
yorum yaparak İç Tüzükü ihlal ettiğine ilişkin
açıklaması
3.- Kütahya
Milletvekili Mustafa Şükrü Nazlının, Dördüncü Oturumda yerinden
sarf ettiği bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
açıklaması
4.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Meclis bürokrasisinin tarafsız tavır
göstermesini, gruplar arasında ayrımcılık yapmamasını
beklediklerine ilişkin açıklaması
5.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
6.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın 433
sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
7.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
8.- Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın, Ankara Milletvekili Levent Gökün
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
9.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, geçmiş ticaret odası
kayıtlarına göre hizmet borçlanmalarına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun
cevabı (7/8621)
2.-
İstanbul Milletvekili Eren Erdemin, Türkiyenin Musul Operasyonuna
katılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun
cevabı (7/8692)
3.- Mardin
Milletvekili Erol Doranın, telekomünikasyon firmalarının neden
olduğu mağduriyetlerle ilgili başvurulara ve tüketicilerin
korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/8943)
4.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 16 Temmuz-7
Kasım 2016 tarihleri arasında sorumluluk alanındaki kurum ve
kuruluşlarda hakkında işlem yapılan personele ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin
cevabı (7/9079)
5 Aralık 2016 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.02
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2017
yılı bütçemiz üzerine yapacağımız görüşmelerin ve
alacağımız kararların milletimiz için hayırlara vesile
olması temennisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı için yeterli çoğunluk
vardır.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı
İsmail Kahramanın, Şirvan ve Aladağda yaşanan elim
hadiselerden büyük üzüntü duyduğuna ve terörle mücadelede şehit
olanları rahmetle andığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Öncelikle birkaç hususa temas etmek
isterim.
Geçen hafta Şirvanda ve Aladağda
yüreğimizi yakan elim hadiselerden büyük üzüntü duyduğumuzu belirtir,
yangında vefat eden evlatlarımıza rahmet, anne babalarına
ve yakınlarına ve milletimize sabır ve
başsağlığı diliyorum. Benzer olayların tekrar
olmamasını diliyorum. Bildiğiniz gibi, Meclisimiz
Aladağdaki hadiseye ait bir araştırma komisyonu kurmuştur.
Olaydan ibret alınması ve eksikliklerin giderilmesi icap eder.
Gerekenlerin yapılacağı tabiidir.
(HDP sıralarından milletvekillerinin
ellerindeki fotoğraflarla ayağa kalkmaları)
BAŞKAN - Son günlerde güncelliği daha da
artan terörle mücadelede ülkemizin esenliği, devletimizin güvenliği
ve insanımızın huzuru için şehit olanları rahmetle ve
minnetle anıyor, yaralılarımıza şifa, gazilerimize
uzun ömürler diliyorum.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 433) (x)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 434) (x)
BAŞKAN - 2017 yılı bütçemizin milletimiz
ve devletimiz için hayırlı ve uğurlu olması temennimi
tekrar ediyorum ve görüşmelere geçiyorum.
Gündemimize göre, 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporları
433 ve 434 sıra sayılarıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Şimdi, bütçe sunuş
konuşmasını yapmak üzere Maliye Bakanı Sayın Naci
Ağbal Beyefendiye söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bugün 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısının görüşmelerine başlıyoruz.
Yoğun ve özverili çalışmalar sonucunda bu tasarıların
Genel Kurula getirilmesinde emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonun
değerli Başkan ve üyelerine, bakan arkadaşlarıma ve kamu
idarelerinin temsilcilerine teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama öncelikle küresel ekonomiye ilişkin genel
trendler ve son dönemde ortaya çıkan gelişmeler hakkında genel
bir değerlendirme yaparak başlamak istiyorum. Global ekonomik kriz
sonrası dönemde küresel ekonomide uzun süreli bir yavaşlama olgusu
ortaya çıkmış, küresel ve bölgesel ekonomi
politikalarındaysa önemli değişiklikler ve yeni trendler ortaya
çıkmıştır. Küresel kriz sonrası dönem düşük
büyüme tuzağı olarak adlandırılan yeni bir sürece
işaret etmektedir. Global ekonominin genelinde, beklenilenin altında
büyüme oranları, zayıf seyreden global talep, düşük seviyelerde
gerçekleşen özel sektör yatırımları, yüksek borçluluk,
kırılgan bankacılık sistemi, azalan verimlilik, tarife
dışı engeller başta olmak üzere artan korumacılık
yaygın bir şekilde görülmektedir. Bölgesel ve küresel jeopolitik
çatışma veya gerginlikler, artan göç ve mülteci sorunu, yabancı
düşmanlığı, artan milliyetçilik, bölgesel birliklerin ve
bölgesel iş birliklerinin geleceğine ilişkin ortaya çıkan
belirsizlikler global ekonomideki kırılganlıkları
derinleştiren, yaygınlaştıran faktörler olarak ön plana
çıkmaktadır. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan
ülkelerde artış gösteren gelir dağılımındaki
bozulma, artan yaşlılık ve buna bağlı olarak
sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliğine
ilişkin kaygılar, teknolojik ilerlemedeki yavaşlama ve
diğer sosyoekonomik dinamikler de global ekonominin geleceğine
ilişkin kaygıları artırmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel ölçekte büyümenin hızlanması ve ekonomik
canlanmanın sağlanması amacıyla uygulanan genişlemeci
para politikalarının tek başına yeterli ve sürdürülebilir
olmadığı yönündeki kanaatler yaygınlaşmaktadır.
Büyümenin kalıcı bir şekilde desteklenmesi kapsamında,
özellikle mali alana sahip ülkelerin genişlemeci maliye politikası
seçeneğini daha fazla kullanması gerektiği hususu da ön plana
çıkmaktadır. Finansman maliyetlerinin tarihî düşük seviyelerde
devam ettiği bu süreçte, özellikle verimlilik ve talep
artışını da destekleyecek kamu altyapı
harcamaları ile eğitim, sağlık, araştırma ve
geliştirme harcamalarına ağırlık veren kamu maliyesi
politikaları birer birer devreye sokulmaktadır. Bazı ülkeler
harcamaların ve vergi gelirlerinin kompozisyonunu değiştirerek
büyümeyi ve gelir dağılımını destekleyecek maliye
politikalarını gündemine almıştır. Başta Amerika
Birleşik Devletleri ve İngiltere olmak üzere İtalya, Macaristan,
Güney Kore gibi birçok ülke rekabet gücünü artırmak için dolaysız
vergi oranlarını düşürme, altyapı harcamalarını
artırma programları açıklamıştır.
Diğer taraftan, büyüme oranlarının
yukarıya çekilmesi için yapısal reformlara da ağırlık
ve hız verilmesi gerektiği de bilinmektedir. Global ekonomide
potansiyel büyümeyi yukarıya çekebilmek için uluslararası ticaret ve
yatırımın canlandırılması, istihdam
reformları, inovasyonun teşviki, altyapının
iyileştirilmesi, finansal reformların ve kapsayıcı
kalkınmanın desteklenmesi de önem kazanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel ekonomi, 2016 yılına finansal
dalgalanmaların artış gösterdiği bir trendle girmekle
birlikte sonraki aylarda nispeten sakin bir seyir izlemiştir. Bu dönemde,
Avrupa ve Japonya Merkez Bankasının genişlemeci para
politikasına devam etmesi, küresel likidite ve risk
iştahını artırarak, uluslararası
yatırımcıların gelişmekte olan ülkelere yönelik
portföy akımlarını da desteklemiştir. İngilteredeki
referandum sonucu olumsuz karşılanmakla birlikte piyasalar üzerindeki
etkisi kısa sürmüştür. Amerika Birleşik Devletlerinde
Trumpın seçimi kazanması, sadece ABD ekonomisinin geleceğine
ilişkin beklentileri değiştirmemiş, ayrıca global
ekonomi ve finans piyasalarına ilişkin belirsizlikleri de önemli
ölçüde artırmıştır. Bu belirsizlik sonucu dolar,
gelişmiş ve gelişmekte olan ülke para birimlerine
karşı önemli derecede değer kazanırken sabit getirili
menkul kıymetlerin getirileri de hızla yükselmiştir.
Gelişmekte olan ülkelerden sert sermaye çıkışları
gözlemlenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri ekonomisinde
genişlemeci maliye politikalarının öne çıkacağı
görüşünün kuvvetlenmesi enflasyon beklentilerini de artırırken
tahvil faizleri üzerinde de yukarı yönlü baskı
oluşturmuştur. ABDde, tahvil faizlerindeki artışın ve
küresel belirsizliğin yoğunlaşması sonucu gelişmekte
olan ülke varlıklarına yönelen talepte de düşüş
yaşanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin tahvil
piyasalarında likidite düşerken faiz oranları da sert bir
şekilde yükselmektedir.
Tüm bu gelişmelerin etkisi altında 2016
yılında küresel büyümenin yüzde 3,1 seviyesinde kalması
beklenmektedir. Hatta gerçekleşmenin bu oranın da altında kalma
ihtimali bulunmaktadır. 2016 yılı küresel kriz sonrası dönem
de global büyüme oranının en düşük olduğu yıl olacaktır.
Zayıf küresel ticaret, düşük oranda artan global talep, düşük
emtia fiyatları, finansal piyasalardaki kırılganlıklar ve
artan jeopolitik gerginlikler düşük büyümenin temel nedenlerini
oluşturmaktadır. 2017 yılında ise global büyümenin yüzde
3,4e çıkması beklenmektedir. ABDde uygulamaya konulması
beklenen genişletici maliye politikası, Çinin büyümeyi destekleyici
uygulamaları ve emtia ihracatçısı ülkelerde görülmesi beklenen
iyileşme, küresel büyümeyi 2017 yılında desteklemektedir. Son
dönemde PMI endekslerindeki artış da 2017 yılında büyüme
öngörülerinin yukarı yönlü olduğuna işaret etmektedir. Öte
yandan, ABDde faizlerin beklenenden daha hızlı artma riski, küresel
ticarette artan korumacılık eğilimi, finansal sektördeki sorunlar,
yüksek borçluluk oranları, jeopolitik gerginlikler ve siyasal sorunlar da
ve bunların üzerinden oluşturulan belirsizlik de büyüme üzerinde 2017
yılı bakımından riskleri oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ABD ekonomisi küresel kriz sonrası dönemde diğer gelişmiş
ülkelere nispeten daha olumlu bir büyüme grafiği çizmiştir. 2011-2016
döneminde ABD, ortalama yüzde 2 büyürken, avro bölgesi 0,9; Japonya ise 0,6
büyüyebilmiştir. ABDde global kriz döneminde yüzde 9,3e kadar çıkan
işsizlik oranı 2016 yılı itibarıyla yüzde 4,9a inerek
kriz öncesi seviyelerine yakınlaşmıştır. Avro
bölgesinde de işsizlik oranları kriz öncesi seviyelerin üzerinde
olmakla birlikte işsizlik oranlarındaki azalmayı son iki yıldır
gözlemlemekteyiz. Bir yandan kamu harcamalarında artışa gidilmesi
diğer yandan vergi indirimleri neticesinde hane halkı tüketiminin
artması ve buna bağlı olarak özel sektör
yatırımlarında ortaya çıkacak canlanma ABD için öngörülen
büyüme oranını yukarıya çekecektir. Büyümedeki söz konusu
artışa paralel olarak enflasyonun da yükselmesi ve yüzde 2lik
hedefin aşılması beklenmektedir. Bu durumda, FEDin faiz
artırımlarına daha hızlı devam etme
olasılığı da artmıştır. Avro bölgesinde
ılımlı olmakla birlikte istikrarlı bir büyüme trendi devam
etmektedir. Büyüme trendinin korunabilmesi için genişlemeci para
politikasının devamına ihtiyaç olduğu da
anlaşılmaktadır. Global talepte görülen daralma ve politik
belirsizliklere rağmen genişleyici para ve maliye politikası
sayesinde avro bölgesinin 2016 yılında yüzde 1,7 büyümesi
beklenmektedir. 2017 yılında ise Brexit süreci, mülteci sorunu ve
bankacılık sistemine ilişkin sorunlar, avro bölgesi ekonomisi
üzerindeki riskleri artırmaktadır. Bu çerçevede, avro bölgesinin 2017
yılında yüzde 1,5 büyümesi beklenmektedir.
Japonya, olağanüstü parasal genişlemeye
karşın hâlâ yavaş bir büyüme sergilemektedir. Hizmet sektöründe
düşük verimlilik, sıfıra yakın seyreden enflasyon ve
zayıf küresel büyüme Japonya ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir.
2016 yılında yüzde 0,5 büyüyeceği tahmin edilen
Japonyanın, 2017 yılında global ekonomik koşullardaki
göreceli iyileşme, devam edecek genişletici para politikası ve
ABD ekonomisindeki yukarı yönlü büyüme trendi sayesinde yüzde 0,6 büyümesi
beklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son yıllarda gelişmekte olan ülkelerin ekonomik
performansı beklenenin altında kalmıştır. Düşük
emtia fiyatları, zayıf küresel ticaret, finansal piyasalarda
dalgalanma, artan jeopolitik gerginlikler ve siyasi sorunlar gelişmekte
olan ülkelerdeki görünümü aşağı çekmiştir. Son dönemde ise
emtia fiyatlarında yükseliş ve ekonomik aktivitede toparlanmayla, bu
ülkelerde ekonomik görünümde bir miktar iyileşme gözlemlenmektedir.
Yılın ikinci yarısında Çinin
büyüme performansını sürdürmesi, Hindistanda ise güçlü iktisadi
görünümün devam etmesi beklenmektedir. Brezilya ve Rusya gibi birçok
gelişmekte olan ülkenin büyüme görünümünde de toparlanma söz konusudur.
2016 yılında yüzde 4,2 büyümesi beklenen gelişmekte olan
ülkelerin, 2017 yılında yüzde 4,6 büyümesi tahmin edilmektedir, ancak
ABD seçim sonuçları, gelişmekte olan ülkelere ilişkin riskleri
artırmıştır.
Seçim sonrası dönemde, ABDde, kamu maliyesinde
rekabetçi, dış ticarette ise korumacı politikaların
uygulanacağına ilişkin beklentiler, gelişmekte olan ülkeleri
olumsuz yönde etkilemektedir.
2016 yılında beklenenden daha iyi bir
performans gösteren ekonomik aktivite, genişleyici maliye politikası,
büyük ölçekli kamu teşvik ve desteklerinin de etkisiyle Çin'in büyüme
oranı yüzde 6,6 olacaktır. En azından, bu şekilde tahminler
bulunmaktadır. Yeniden dengelenme sürecine uygun bir şekilde
genişleyici maliye politikasının devamı, talep
tarafında da devam eden toparlanma ve artan özel sektör
yatırımları sayesinde 2017 yılında Çin'in yüzde 6,2
oranında büyümesi öngörülmektedir.
Hindistanda büyüme yapısal reformların da
etkisiyle güçlü seyretmektedir. Hindistan'ın 2016 ve 2017
yıllarında yüzde 7,6yla gelişmekte olan ülkeler içinde en
hızlı büyüyen ülkelerden biri olması beklenmektedir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hindistanı
anlatıyorsun da Türkiyeyi anlat, Türkiyeyi.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Rusya ve Brezilya ekonomilerindeki toparlanma küresel büyümeyi destekleyen
önemli unsurlar arasında yer almaktadır. 2016 yılında yüzde
3,3 daralması beklenen Brezilya'nın 2017 yılında yüzde 0,5
büyümesi tahmin edilmektedir. Rusya'nın ise 2016 yılında yüzde
0,8 daralması, 2017 yılında ise yüzde 1,1 büyümesi
öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel ticaret, birçok ülkede zayıf seyreden talep ve
yatırımlar ile düşük emtia fiyatlarının da etkisiyle
son beş yılda ortalama yüzde 3 gibi düşük bir oranda
büyümüştür. IMF, küresel ticarette yaşanan yavaşlamanın
dörtte 3ünün ekonomik faaliyetlerde, özellikle de yatırımlardaki
zayıflamadan kaynaklandığını belirtmektedir.
Önümüzdeki yıl küresel talep ve emtia
fiyatlarında beklenen canlanmayla küresel ticaret hacmindeki
artışın yüzde 2,3'ten yüzde 3,8'e artması beklenmektedir.
Ancak, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde giderek
yaygınlaşan, yaygınlaşması beklenen korumacı
politikalar 2017 yılında küresel ticarete ilişkin en önemli risk
unsuru olarak ön plana çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ekonomisi, global ekonomide ifade ettiğim tüm bu
olumsuzluklara rağmen kriz sonrası dönemde sürekli bir şekilde
büyümeye devam etmiştir. Birçok gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkede büyüme dalgalı seyrederken Türkiye 27 çeyrektir kesintisiz, sürekli
büyüyerek diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif yönde ayrışmıştır.
Türkiye ekonomisi, 2016 yılının ilk yarısında yurt içi
talepten de gelen destekle yüzde 3,9 büyümüştür. Bu büyüme oranı, Çin
ve Hindistan hariç gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme
oranının 2,5 katı seviyesindedir. 15 Temmuz darbe girişimi,
terör saldırıları, turizmdeki daralma, zayıf dış
talep ve finansal piyasalardaki kırılganlıklar yılın
ikinci yarısında büyümeyi sınırlamaktadır.
Yılın ikinci yarısında kredi büyüme oranları
ılımlı seyrederken faiz oranlarındaki düşüş ve
makro ihtiyati önlemlerdeki gevşemeyle birlikte tüketici kredilerinde
Eylül ayından itibaren güçlü bir toparlanma
başlamıştır.
Öte yandan, ara vermeden, hızla uygulamaya
koyduğumuz reformlar, tedbirler, iç talebi canlandırmaya yönelik
adımlar, vergide yapılandırma ve işletmelere
sağladığımız kolaylıklar sayesinde büyümenin
tekrar ivme kazanacağını tahmin ediyoruz. Bunun ilk
işaretlerini de görüyoruz. Uygulamakta olduğumuz politikaların
etkisiyle 2017 yılında ekonomik faaliyetlerin olumlu bir şekilde
ivme kaydederek artacağını tahmin ediyoruz.
Ayrıca, küresel ekonomide toparlanma ve
dış talepte artış, jeopolitik ortamın iyileşmesi,
turizm sektöründeki toparlanma ile özel sektör yatırım ve tasarruf
oranlarındaki artış da ekonomik büyümeyi destekleyecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, 2007 yılından bu yana yaklaşık 7
milyon ilave istihdam yarattı. İş gücüne katılım
oranı da bu dönemde yüzde 44ten yüzde 52,6ya yükseldi. Türkiye, ortalama
yüzde 3,5 istihdam artışıyla OECD ülkeleri arasında en
yüksek istihdam artışı sağlayan ikinci ülke oldu. OECD,
Türkiyeyi 2016, 2017 yıllarında en fazla yıllık istihdam
artışı yaşanacak ülke olarak değerlendirmektedir. 2016
yılının ilk yarısında, istihdamdaki istikrarlı
artışa bağlı olarak, işsizlik oranları yeniden
tek haneli rakamları gördü. Ancak, iş gücüne katılımdaki
kuvvetli artışın yanı sıra, ekonomik faaliyetlerde
yılın ikinci yarısından itibaren görülen yavaşlama
yılın ikinci yarısında işsizlik oranlarının
yükselmesine neden oldu. Uygulamaya koyduğumuz politikaların, iş
gücü istihdam politikalarının istihdamı desteklemesi ve ekonomik
faaliyetlerin ivme kazanmasıyla işsizlik oranının 2017
yılında yüzde 10,2ye düşmesini hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tüketici enflasyonu, gıda fiyatlarındaki
düşüş ve çekirdek enflasyondaki iyileşmeyle birlikte
hedeflerimiz doğrultusunda gerilemiştir. Bu çerçevede, 2015
yılında yüzde 8,8 olan enflasyonun 2016 yıl sonunda yüzde 7,5e
inmesini bekliyoruz. Hedefimiz, enflasyonu 2017 yılında yüzde 6,5;
2018 yılında ise yüzde 5e indirmektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılında yüzde 9,6 seviyesine kadar çıkan
cari açığın millî gelire oranı,
aldığımız önlemler sonucunda sonraki yıllarda azalarak
2015 yılında yüzde 4,5e gerilemiştir.
Dış ticaretimiz, jeopolitik sorunlar,
zayıf dış talep ve finansal piyasalardaki dalgalanmalardan
tabiatıyla olumsuz yönde etkilenmektedir. Yılın ilk on
ayında ihracatımız bir önceki yılın aynı dönemine
göre yüzde 2,8; ithalatımız ise yüzde 5,8 oranında daralmıştır.
Turizmdeki daralmaya rağmen ithalatın
ihracata göre daha fazla düşmesi sonucu cari işlemler
açığı da gerilemiştir. Bu dönemde ihracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 75in üzerine çıkmıştır.
En büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliğinde
ılımlı büyüme, Rusyayla ilişkilerin normalleşmesi,
enerji fiyatlarının ılımlı seyri, kura bağlı
artan rekabet gücümüz sayesinde orta vadede cari açıktaki azalma
eğilimi daha da artacaktır. Bu çerçevede, 2015 yılında
yüzde 4,5 olan cari işlemler açığının millî gelire
oranı 2016 ve 2017 yıllarında sırasıyla yüzde 4,3 ve
4,2 olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dış kaynaklı belirsizliklere ve finansal
dalgalanmalara rağmen bankacılık sektörümüzün temel
rasyoları güçlü ve sağlıklı yapısını devam
ettirmektedir. 2016 Ekim ayı itibarıyla sermaye yeterlilik oranı
yüzde 16dır ve bu oran yasal sınır olan yüzde 8in 2
katıdır. Bankacılık sektörü aktif kalitesini de korumaya
devam etmektedir. Takipteki alacakların toplam kredilere oranı ekim
ayı itibarıyla sadece yüzde 3,3 seviyesindedir.
Hane halkının finansal durumuna gelince:
Hane halkının finansal durumu varlıkların yükümlülüklerinin
üzerinde büyümesi neticesinde iyileşmektedir. Hane halkı
kaldıraç oranını gösteren yükümlülüklerin varlıklara
oranı son üç yılda yaklaşık 8 puan azalarak 2016
yılı üçüncü çeyreği itibarıyla yüzde 48e
gerilemiştir. Finansal kaldıraç oranındaki iyileşmeye
paralel olarak hane halkı tasarruf oranı son sekiz yılın en
yüksek seviyesine çıkmıştır.
Mevduatların bireysel kredilerden daha
hızlı büyüyor olması tasarruf oranlarının yükselmeye
devam ettiğini göstermektedir. Reel sektörün dış borcu
yönetilebilir düzeydedir. Firmaların döviz cinsinden borçları
ağırlıklı olarak beş yıl üzeri vadeli kredilerden
oluşmaktadır. Bu yükümlülükler de daha çok ihracatçı yani döviz
geliri olan imalat sanayisi gibi sektörlerde yoğunlaşmaktadır.
Kurdaki artış firmaların finansal yükümlülüklerini
artırmakla birlikte ihracat gelirlerini de artıracağından
firmalara doğal bir koruma sağlamış olmaktadır.
Tahsili gecikmiş alacaklara
bakıldığında da yabancı para alacaklarının
oranının TL cinsi alacaklara göre oldukça düşük olduğu
görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyada genişlemeci para politikalarının
yeterliliği ve sürdürülebilirliği bir kaygı nedeni olarak ortada
durmaktadır. Bu çerçevede maliye politikası öne çıkan, yeni,
kapsamlı bir araç olma özelliği taşımaktadır. Türkiye
2002 yılından bu yana uygulayageldiği mali disiplin ve
ihtiyatlı makroekonomik politikalar sayesinde kamu maliyesinde küresel
ölçekte örnek gösterilen bir ülke hâline gelmiştir.
2002 yılında yüzde 10,8 olan genel devlet
açığının millî gelire oranı 2016 yılında
yüzde 1,9a düşmüş olacaktır. Bu oran, gelişmekte olan ülke
ortalamalarının yarısından daha az, OECD ortalamasından
ise 1,2 puan daha düşüktür.
Benzer şekilde kamu borç yükümüz tarihin en
düşük seviyelerindedir. 2002 yılında yüzde 74 olan borç stokunun
millî gelire oranı 2016 yılı sonunda yüzde 32,8e
düşmüştür. Bu trend önümüzdeki yıllarda da düşüş
yönünde devam edecektir. Borç yükümüz G7 ve OECD ortalamasının
yaklaşık dörtte 1i, avro bölgesinin yaklaşık üçte 1i
kadardır, gelişmekte olan ülkelerin ortalamasından da 14 puan
daha düşüktür.
Diğer taraftan, borçlanma vadelerinde önemli
iyileşmeleri de bu dönemde gördük. 2002 yılında kamunun iç
piyasalardan yapmış olduğu borçlanma vadesi 9,4 ay iken bugün
geldiğimiz noktada kamunun iç piyasalardan yapmış olduğu
borçlanmanın ortalama vadesi 69 ayı aşmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orta Vadeli Programda Türkiye ekonomisinin istikrarlı ve
daha rekabetçi bir zeminde büyümesini ve toplumun refahının
yükseltilmesini hedefledik. 2017-2019 dönemini kapsayan Orta Vadeli
Programımızın temel amaçları:
Sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümeyi
desteklemek.
Enflasyonu aşağı çekmek.
İstihdamı artırmak.
Cari açığı sınırlamak ve
her şeyden de önemlisi mali disiplini kararlı bir şekilde
sürdürmektir.
Bu kapsamda, 2017 yılında yüzde 1,7ye
düşmesini beklediğimiz genel devlet açığının
millî gelire oranını 2019 yılında yüzde 1e düşürmeyi
hedefliyoruz. Yine, 2017 yılı sonunda yüzde 31,9a düşmesini
beklediğimiz AB tanımlı borç stokunun millî gelire
oranını 2019 yılında yüzde 30un altına inşallah
düşürmüş olacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugüne kadar ekonomi alanında birçok reformu uygulamaya
koyduk.
Bu kapsamda yatırım ve iş
ortamının iyileştirilmesi amacıyla mevcut yatırım
teşvik sistemini iyileştirdik ve kalıcı hâle getirdik.
Yatırımlar için yepyeni bir süper
teşvik sistemini hayata geçirdik.
Yatırım, üretim, ihracat, istihdam ve
finansman üzerindeki vergi yüklerini aşağı çektik.
Şirket kuruluşunu
kolaylaştırdık ve şirket kuruluş maliyetlerini
indirdik.
Bölgesel yönetim merkezi ve bölgesel hizmet merkezi
şeklinde çalışan işletmelere önemli vergisel kolaylıklar
getirdik.
KOBİlerimizin finansmana erişimini
artırmak amacıyla taşınır rehini düzenlemesini hayata
geçirdik.
İstinaf mahkemelerini uygulamaya geçirdik.
Bilirkişilik sistemini yepyeni baştan bu
dönemde oluşturduk.
İş gücü piyasalarının
etkinleştirilmesi kapsamında Uluslararası İşgücü
Kanununu çıkardık.
Turkuaz kart düzenlemesi yaptık.
Gençlerin istihdamını teşvik ettik.
Kadınların iş gücüne katılımını teşvik
eden yeni destekler getirdik.
Esnek çalışma modelini hayata geçirdik.
Katma değeri yüksek üretimi sağlamak için
AR-GE teşviklerini genişlettik.
Tasarım merkezlerini AR-GE destekleri
kapsamına aldık.
KOBİ'lerin AR-GE desteklerinden
faydalanmasını imkânlı hâle getirdik.
Teknokentlere sağladığımız
AR-GE teşviklerini de genişlettik.
Yine, özel sektör tasarruflarını
artırmak için, bireysel emeklilik sistemine otomatik katılım
sistemini dâhil ettik. İnşallah yılbaşı
itibarıyla kademeli bir şekilde uygulamaya başlayacak.
İstanbul Finans Merkezi Projesine hız
verdik, yakında, inşallah kapsamlı bir düzenlemeyi Meclisimize
getireceğiz.
Banka dışı finans ve
katılım bankacılığına çok önemli yeni destekler
verdik. Banka dışı diğer finans kurumları ile bankalar
arasındaki rekabet eşitsizliği doğuran vergi
düzenlemelerini ortadan kaldırdık, sektör içerisindeki rekabeti
eşit kılacak koşulları oluşturduk.
Uzun vadeli tasarruflara vergisel teşvikler
getirdik.
Türkiye Varlık Fonunu uygulamaya koyduk.
Yeni küresel düzende rekabet gücümüzü daha da
artırmak için yargı, eğitim, reel ekonomide dönüşüm ve kamu
yönetimi olmak üzere 4 temel eksende devam ettiğimiz yapısal
reformlara önümüzdeki dönemde de aynı şekilde hızlanarak devam
edeceğiz. Bu reformları bir bir hayata geçirmek suretiyle Türkiye
ekonomisinin yüksek teknolojili ürün üreten, dışa açık bir
ekonomi olmasına önemli katkılar vereceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2015 yılında bütçe giderleri 506 milyar lira, bütçe
gelirleri 482 milyar lira, bütçe açığı 23,5 milyar lira, faiz
dışı fazla ise 29,5 milyar lira olarak gerçekleşti.
İçinde bulunduğumuz 2016 yılına
gelince; 2016 yılında bütçe giderlerinin 581 milyar, bütçe
gelirlerinin 546 milyar, bütçe açığının 34,6 milyar, faiz
dışı fazlanın ise 16,9 milyar olmasını
bekliyoruz, tahmin ediyoruz.
Şimdi, sizlere 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında bilgi vermek istiyorum.
2017 yılı bütçesi, AK PARTİ
hükûmetlerinin 2002 yılından bu yana hazırladığı
15inci bütçedir. Çok partili siyasi hayatımız döneminde hiçbir
iktidara nasip olmamış, rekor niteliğinde bir
başarıdır.
2017 yılı bütçemizde bütçe giderlerini 645
milyar, faiz hariç giderleri 587 milyar, bütçe gelirlerini 598 milyar, vergi
gelirlerini 511 milyar, bütçe açığını 46,9 milyar, faiz
dışı fazlayı ise 10,6 milyar olarak öngördük. Bu hedefler çerçevesinde,
2017 yılında bütçe açığımızın millî gelire
oranının yüzde 1,9 olmasını öngörüyoruz. Bu oran gerek OECD
ülkeleri arasında gerek gelişmekte olan ülkeler arasında bütçe
disiplinine işaret eden örnek niteliğinde bir bütçe dengesini de
işaret etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 yılı bütçemiz, bundan önceki on dört yılda
olduğu gibi, vatandaşlarımızın refahını
artıran, ihtiyaç duydukları hizmetleri karşılayan ve faize
değil kamu hizmetlerine kaynak ayıran bir bütçe olma özelliğini
taşımaktadır. 2002 yılında bütçe giderlerimizin yüzde
43ü faiz harcamalarına gidiyordu, 2017 yılında bu oran yüzde
8,9 olacaktır. Yüzde 43,2den yüzde 10un altına inen bir faiz
harcaması gerçekten bütçe disiplinine açık bir işarettir. Benzer
şekilde, 2002 yılında her 100 liranın, her 100 lira
verginin 86 lirası faize giderken 2017 yılında her 100 lira
verginin sadece 11 lirası faize gitmektedir. Geriye kalan kısmı
nereye gidiyor? Geriye kalan kısmı ise eğitime,
sağlığa, yatırıma, tarıma, sosyal yardımlara,
kısaca halkımızın ihtiyaçlarına ve refahına
gidiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 yılı bütçesinde en büyük payı her zaman
olduğu gibi yine eğitime ayırıyoruz. Eğitime
ayırdığımız kaynağı 122 milyar liraya
çıkarıyoruz, böylelikle bütçe giderlerinin yaklaşık yüzde
20sini sadece eğitime harcıyoruz. Başka bir ifadeyle, 2017
yılında vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 24ünü sadece
eğitime ayırıyoruz.
2002 yılında bütçeden eğitime
ayrılan kaynağın sadece 11,3 milyar lira olduğu göz önüne
alındığında 2017 yılında eğitime
ayrılan kaynağın yaklaşık 10 kat
arttığını görüyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayfa 44te En fazla
ulaştırmaya ayırıyoruz. demişsiniz, bakın.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
YURTKUR dâhil yükseköğretime merkezî yönetim bütçesinden
ayırdığımız kaynağı 2002 yılı
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayfa 44te
ulaştırmaya ayırdığınızı
yazmışsınız, eğitim ikinci sırada.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Ya, ben ne zaman Eğitime çok para ayırıyoruz. desem laf
atıyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama bakın, sizin
konuşmanızda ne yazıyor?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Ya, bu kadar kıskanmayın. Yok, bunlar rakamlar, rakamlar bunlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın, kendiniz
yazmışsınız. Bakın bakın!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Bütçeyi vatandaşa harcıyoruz, bütçeyi vatandaşın
refahına harcıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayfa 44te ne
yazıyor?
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) En fazla
ulaştırmaya. yazmışsınız.
BAŞKAN Sayın Tanal
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Dolayısıyla, endişelenmeyin, veriyorum teker teker.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu yazıyor.
BAŞKAN Sayın Tanal, rica ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bize saygısı
yoksa kendi partisine olsun Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen efendim
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
YURTKUR dâhil yükseköğretime
.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, sayfa 44te en çok pay ulaştırma yazıyor, Millî
Eğitime diyor.
BAŞKAN Efendim, gerektiğinde cevap
hakkınız var zaten.
Sayın Bakan, Genel Kurula hitap ediniz lütfen.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Sayın Başkan, ben buraya ne zaman temas etsem bu tarafta bir
hareketlenme oluyor.
YURTKUR dâhil yükseköğretime merkezî yönetim
bütçesinden ayırdığımız kaynağı 2002
yılı bütçesine göre 9 kat artırarak 3,6 milyar liradan 2017
yılında 37 milyar liraya çıkarıyoruz. Devlet üniversitesi
sayısını 53ten 111e çıkardık; vakıf
üniversiteleri de dâhil, 2002 yılında 76 olan üniversite
sayısı bugün 176ya, hatta 180e ulaştı.
Diğer taraftan, 2002 yılında 188 bin
olan yurt kapasitesini 2016 yılında artan standartlarla birlikte 560
bine çıkardık. Son iki yılda 200 bin öğrenci için ilave
yurt imkânı sağladık. 2017 yılında da
açacağımız yeni yurtlarla birlikte toplam yurt kapasitemizi 690
bine yani 700 bine çıkarmış olacağız. Bu çerçevede,
YURTKUR için bütçeden ayırdığımız kaynağı
2016 yılına göre yüzde 21 oranında artırarak 11,3 milyar
liraya çıkarıyoruz.
Bu yıl da kamu sağlık harcamalarına
bütçeden en büyük ikinci payı ayırıyoruz. Her zaman söylüyorum,
bütçeden en fazla kaynağı öncelikle eğitime
ayırıyoruz, ikinci olarak da en fazla kaynak
ayırdığımız bütçe sağlık bütçesi
olmuştur. Şu son on dört yılda özellikle sağlık
alanındaki kaydettiğimiz bütün başarıların
arkasında aslında bütçeden verdiğimiz payı olağanüstü
ölçüde artırmış olmamız yatmaktadır. Bu amaçla, 2017
yılında 2016 yılına göre yüzde 17 artış
sağlayarak bütçeden sağlığa 111 milyar lira kaynak
ayırıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 yılı bütçemiz büyümeyi esas alan bir bütçedir.
Bu çerçevede, 2017 yılı bütçesiyle gerek artan kamu
yatırımları gerekse reel ekonomiye
sağlayacağımız imkân ve desteklerle özel sektör
yatırımlarını ve ihracatımızı da
artırmayı amaçlıyoruz. Yine, bütçemizden
ayıracağımız kaynaklarla AR-GE ve inovasyonu güçlü bir
şekilde destekleyerek ekonomimizin rekabet gücünü ve verimliliğini de
artırmayı hedefliyoruz. Bunun yanında, özel sektörün maliyetlerini
aşağı çekecek teşvik ve destek unsurlarını da
artırıyoruz.
Yatırımlara daha fazla kaynak ayırma
politikamıza 2017 yılında da devam ediyoruz. Bu bütçeyle, özel
sektör yatırımlarına kaldıraç etkisi sağlayacak temel
kamu yatırımlarına önemli miktarda kaynak ayırdık.
2016 yılında bütçeden yatırıma
ayırdığımız kaynak 60 milyar lira düzeyinde. 2017
yılında yatırıma ayıracağımız
kaynağı yüzde 30 oranında artırarak 78 milyar liraya
çıkarıyoruz. Kamu yatırımları içerisinde en yüksek
payı, yatırıma, üretime, ihracata, istihdama desteği en
fazla artıran ulaştırma sektörüne ayırıyoruz. Bu
amaçla, 78 milyar liralık kaynağın 22 milyar lirasını
ulaştırma sektörüne tahsis etmiş olacağız. Eğitim
alanındaki yatırımlar için 13,7 milyar lira, tarım
sektöründeki yatırımlar için 10,3 milyar lira, sağlık
sektöründeki yatırımlar içinse 7,1 milyar lira kaynak
ayırdık. Bütçeden ayırdığımız bu kaynaklar
dışında kamu-özel iş birliği projeleri yoluyla da
yatırımlara önemli destekler veriyoruz ve bu sayede bir bir
uygulamaya koyduğumuz kamu-özel iş birliği projelerini hayata
geçiriyoruz, açılışlar yapıyoruz. Bunlar da uzun vadede
ülkemizin kalkınmasına hizmet edecek önemli çabalardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 yılı bütçesinin diğer bir özelliği de
reel sektör desteklerinin önemli ölçüde artırıldığı
bir yıl olmasıdır. Bu çerçevede, 2017 yılı bütçesinden
reel sektöre 32,4 milyar lira kaynak ayırıyoruz. Sosyal güvenlik
işveren prim desteği olarak 22 milyar lira,
BAĞ-KURlularımıza prim desteği olarak 1,5 milyar lira
dolaylı yoldan kaynak ayırmış olacağız. Reel sektör
destekleri içerisinde ihracatın desteklenmesine vermiş olduğumuz
destekleri özellikle 2017 yılında önemli ölçüde artırdık.
Bugüne kadar gelen trend içerisinde en son 2016 yılında
ihracatın desteklenmesi amacıyla bütçeden 1 milyar lira kaynak
ayırdık ama 2017 yılında özellikle ihracat sektörümüzü
canlandırmak, ihracat sektörümüzün dışarıdaki rekabet
gücünü artırmak, ihracatımızın pazar çeşitlemesini
desteklemek amacıyla öncelikle bu kaynağı 1 milyar liradan 3
milyar liraya çıkardık yani 2 kat, 3 kat -neyse- artış
yapmış olduk. Yeni teşvik unsurları getirdik, mevcut
teşvik unsurlarını da önemli ölçüde artırdık.
KOBİlerimize 2017 yılında 1,1 milyar
lira kaynak ayırdık. Esnafımızın ihtiyaç duyduğu
kredileri daha rahat koşullarda alabilmesi ve kredi maliyetlerini
aşağı çekebilmesi amacıyla da 1,3 milyar lira faiz
desteği bütçesi oluşturduk. Yine çiftçilerimizin Ziraat
Bankasından kullanmış olduğu kredilerin faiz maliyetlerini
devlet olarak üstlendik. Bu amaçla bütçemizden 2,4 milyar lira kaynak
ayırdık.
AR-GE harcamalarına da bütçemizden daha fazla
kaynak ayırıyoruz. Özel sektör AR-GE yatırımlarına
önemli teşvikler ve destekler getirdik. Bu amaçla, dikkatinizi çekerim,
2017 yılında bütçemizden AR-GE harcamalarına 5,8 milyar lira
bütçe ayırıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet olarak 23 ili kapsayan Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi Cazibe Merkezleri Programı, Yatırım ve Destek
Hamlesini Sayın Başbakanımızın
açıklamalarıyla başlattık. Bu Yatırım ve Destek Hamlesi
çerçevesinde 2017 yılı bütçemizde yaklaşık 12 milyar lira
kaynak ayırdık. Bu tutarın yaklaşık 10 milyar
lirası doğrudan yatırımlara gidecek, 2 milyar lirası
ise Cazibe Merkezleri Programı kapsamında tarım dâhil reel
sektöre verilecek destekler için kullanılacak.
Hükûmetlerimiz döneminde köylerimizin yol,
altyapı ve kanalizasyon yatırımlarına özel bir önem verdik,
buna hepimiz şahidiz. Daha önceki dönemlerde ihmal edilmiş köylerimiz
AK PARTİ hükûmetleri döneminde ilk defa kapsamlı bir yatırım
hamlesiyle karşı karşıya kaldı, ilk defa köylerimiz
asfalt yol gördü, ilk defa köylerimizin altyapıları
yapıldı.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Aladağda yol yok, Aladağda.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Yahu, ne zaman hizmet desem oradan bir şey kalkıyor. Sabredin
arkadaşlar, bir sabredin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yani yaptığımızı anlatıyoruz,
yapmadığımızı anlatmıyoruz ki, yapılan neyse
onu söylüyoruz.
Köylerin altyapısını güçlendirmek
amacıyla oluşturduğumuz KÖYDES Projesine bugüne kadar toplam 10
milyar lira kaynak aktardık. 2017 yılında da KÖYDES için
ayırdığımız kaynağı 2 kat
artırıyoruz, 1 milyar lira KÖYDES için kaynak ayırıyoruz.
Belediyelerin su ve kanalizasyon
altyapılarını güçlendirmek amacıyla
oluşturduğumuz biliyorsunuz SUKAP projemiz var, proje bitmiyor; SUKAP
projesi için de bugüne kadar harcadığımız kaynak
tutarı 3,2 milyar liraya ulaştı, inşallah 2017
yılında da SUKAP projesi için yaklaşık 700 milyon lira
kaynak ayırıyoruz.
Diğer yandan, bölgesel kalkınmada önemli
bir rol üstlenen kalkınma ajanslarımız var, kalkınma
ajanslarımıza da 2017 yılı bütçesinden 532 milyon TL kaynak
ayırdık. Ayrıca, özellikle sosyal amaçlı yerel projelere
destek olmak amacıyla geliştirdiğimiz SODES Projesine 2017
yılı bütçesinde 264 milyon lira kaynak ayırıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarım sektörünü güçlü bir şekilde desteklemeye devam
ediyoruz. 2017 yılında bütçemizden tarıma
ayırdığımız kaynağı 31 milyar liraya
çıkarttık. Diğer taraftan, yemde ve gübrede KDVyi de
kaldırmak suretiyle çiftçimize 31 milyar liranın
dışında, ilaveten, dolaylı yoldan 2,7 milyar lira
kaynağı ayrıca aktarmış olacağız.
Biliyorsunuz, Sayın Başbakanımız açıkladı, mazot desteğini
de 2018 yılından itibaren önemli ölçüde artırdık, mazot
maliyetinin yüzde 50sini devlet bütçesinden
karşılayacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iktidarımız döneminde kamu görevlileri ve
emeklilerimizin mali ve sosyal haklarında da ciddi iyileştirmeler
sağladık, onların yaşam standartlarını
yükselttik, hiçbir zaman için enflasyona ezdirmedik, her zaman enflasyonun
üzerindeki refah artışını verdik, bunu da özellikle
söyleyeyim.
2016 yılı Ocak ayında, bazı kamu
görevlilerine ilave olarak yapılan iyileştirmeler
dışında ayrıca tüm kamu görevlilerinin mali ve sosyal
haklarına yüzde 6,9 oranında, temmuz ayında da yüzde 5
oranında artış yaptık yani bu sene ocakta 6,9; temmuzda yüzde
5 zam yaptık. Buna karşılık, bu yıl içerisinde
yıl sonu gerçekleşecek enflasyon yüzde 7,5 civarında.
Dolayısıyla, memurlarımız, kamu görevlilerimiz 2016
yılında gerçekleşen enflasyonun çok üzerinde bir refah
artışı almış olacaklar.
2002-2016 döneminde aylık ve ücretlerde
enflasyonun oldukça üzerinde artış sağladık. Örnekler
vermek gerekirse, aile yardımı ödeneği dâhil en düşük memur
maaşı 2002 Aralık ayında 392 liraydı, 2016 Kasım
ayı itibarıyla en düşük memur maaşı 2.475 lira. Yüzde
kaç artmış? Yüzde 531 artmış.
Emeklilerimizin de aylıklarında bu dönemde
önemli iyileştirmeler sağladık.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Emekliler
dinliyor Sayın Bakan, emekliler dinliyor.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) 1970
yılına göre ne kadar oldu Sayın Bakan, bir de onu duyalım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) -
En düşük memur emekli aylığı 2002 Aralık ayında
377 lira iken 2016 Kasımda 1.699 liraya çıktı. Artış
yüzde kaç? Yüzde 351. En düşük SSK emekli aylığı 2002
Aralık ayında 257 lira. Şu anda kaç lira? 1.339 lira. Yüzde kaç
artmış? Yüzde 421 artmış. En düşük BAĞ-KUR esnaf
emekli aylığı
GARO PAYLAN (İstanbul) Dolar bazında?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Dolar ne olmuş
dolar?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) -
2002 yılında 149 lira, 2016 Kasım ayında 1.199 lira.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Bakanım, bir de dolara bir çarpar mısınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) Dolar bazında ne
olmuş?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) -
Yüzde kaç artmış? Yüzde 706 artmış. Bu dönemde
gerçekleşen enflasyon ne? Yüzde 225. Bu neyi gösteriyor? İster kamu
görevlilerimiz olsun ister bunların emeklileri olsun
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Bakanım, dolarla bir mukayese eder misiniz.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Dolar yasak,
yasak.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) -
isterse emektar çalışanlarımız olsun isterse
BAĞ-KURlularımız olsun bütün bu sosyal kesimlerin mali ve
sosyal haklarında 2002 ila 2016 arasında enflasyonun üzerinde bir
artış, reel bir refah artışı sağlanmış
oldu.
Bakın, hükûmetlerimiz döneminde sosyal
yardım programlarına ayrılan kaynaklarda da önemli
artışlara gittik. 2002 yılında sosyal devlet var
mıydı? Sosyal yardım var mıydı? Bütçeyi kalem kalem
tarayın
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ümraniyede Romanlar
sokakta, kaldırımda yaşıyor, kaldırımda.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) -
sosyal yardım namına hiçbir şey bulamazsınız. Ama,
bakın, bugün açın bütçeyi, sahaya inin, her yerde sosyal yardım
var, vatandaş
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın, Ümraniye
Belediyesini arayın, Ümraniye Kaymakamlığını
arayın, Roman vatandaşlarımız kaldırımda
yaşıyor.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) -
fakir fukara, dezavantajlı vatandaşlarımız
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakika
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) -
bütün bu imkânları kazanıyor.
BAŞKAN Sayın Bakan, müsaade eder
misiniz.
Sayın Tanal, rica ediyorum, lütfen müdahale
etmeyiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, Roman vatandaşlarımız Ümraniyede
kaldırımda yaşıyor. Çevre ve Şehircilik
Bakanını bizzat aradım, aradılar
BAŞKAN Efendim, bilahare siz söylersiniz,
görüşlerinizi bilahare ifade edersiniz. Ama, lütfen, toplantının
doğru geçmesini, sükûnetini sağlamada yardımcı olunuz, rica
ediyorum; lütfen beyefendi, lütfen.
Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Arkadaşlar, rakamlardan bahsediyorum, gerçeklerden bahsediyorum.
2002 yılında bütçeden
Yani 119 milyar
liralık bir bütçemiz vardı, daha önce ifade ettim. 2002
yılında merkezî yönetim bütçesinin büyüklüğü 111 milyar lira.
Onun içerisinden sosyal yardımlara ne kadar kaynak
ayrılmış? 1,6 milyar lira. 2017 yılına geldiğinde
o 1,6 milyar lira kaça çıkmış? 45 milyar liraya
çıkmış. Matematik ortada. Dolayısıyla sosyal devlet
uygulamaları gerçekten bu dönemde hem yaygınlaştı hem de
gerçekten bütçeden ayırdığımız pay önemli ölçüde
artmış oldu.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) 2002de bu kadar fakir
yoktu.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi
politikalarımızın temel önceliğini yatırım,
üretim, istihdam ve ihracat olanaklarının artırılması
oluşturmaktadır.
Ekonomimizin rekabetçi yapısını
güçlendirmek ve iş yapma ortamını daha da iyileştirmek için
son bir yılda çok sayıda düzenleme yaptık; bunları da
hatırlamakta fayda var.
Bakın, yeni iş kuran gençlerimizin 75 bin
liraya kadar olan kazançlarına üç yıl boyunca kazanç istisnası
getirdik. Basit usulde vergilendirilen esnafımızın
yıllık 8 bin liraya kadar olan kazançlarına istisna getirdik.
Tarımsal üretimin teşviki amacıyla yemde ve gübrede -biraz önce
ifade ettim- katma değer vergisini kaldırdık.
Girişimciliği teşvik etmek için Girişim Sermayesi
Yatırım Fonu ve ortaklıkları ile iştirakleri arasında
düzenlenen kâğıtlarda damga vergisini kaldırdık. Sermaye
şirketlerinin pay devirlerinde damga vergisi ve noter harcını
kaldırdık, hisse değişimini kolaylaştırdık.
Kuruluş aşamasında defter tasdik işlemlerinden harcın
alınmamasını sağladık.
Yatırımların önündeki engelleri kaldırarak
yatırım ikliminin daha da iyileştirilmesi ve süreçlerin
basitleştirilmesi için de son bir yılda önemli düzenlemeleri hayata
geçirdik. Bunları sizlerle bir miktar paylaşmakta yarar görüyorum.
Sözleşmelerin yalnızca tek nüshasından
damga vergisi alınması ve noter harcının yine tek nüshadan
alınması düzenlemesini hayata geçirdik. Yatırım teşvik
belgeli yatırımlarda -bakın, burayı iyi dinleyin, zaman
zaman bu kadar güzel önemli düzenlemeler yapıyoruz ama çoğunlukla
bunları vatandaş da takip etmekte zorlanıyor- bu kapsamda
kullanılan binalarda beş yıl emlak vergisini
kaldırdık. Yine, arazilerde arazi vergisini, arazi üzerindeki emlak
vergisini kaldırdık. Teşvik belgeli yatırımlarda
inşa edilen binalardan bina inşaat ve imar harcını
kaldırdık. Mal alımı, gayrimaddi hakların tedariki,
sabit kıymet yatırımlarının imal ve inşası
ile danışmanlık ve teknik müşavirlik hizmetlerine damga
vergisi ve harç istisnası getirdik. En son Meclise sunduğumuz yeni
yasa tasarısında, teşvik belgeli yatırımlarda
yatırım döneminde lisans, gayrimaddi haklara KDV istisnası
getirdik. Yatırım teşvik döneminde böylelikle
yatırımın maliyetlerini önemli ölçüde aşağı
çekmiş olacağız. Serbest bölge olarak ilan edilen araziyi
kullanıcı lehine tapuda tescil edilinceye kadar emlak vergisinden
muaf tuttuk. Yine, damga vergisiyle ilgili olmak üzere önemli vergi
indirimlerine gittik.
Bakın, imalat sanayisinde makine teçhizat
yatırımlarının finansmanında kullanılan
kredilerde banka ve sigorta muameleleri vergisini kaldırdık. Kredi
Garanti Fonunun banka dışı kurumlardan temin edeceği
kamusal destek ve mali yardımlar için vereceği kefaletleri harçtan
muaf kıldık. Kuruluş işlemlerine ait başvuru evraklarının
vergi dairesine elektronik olarak gönderilmesini imkânlı hâle getirdik.
Bakın, şirket kuruluşlarıyla
ilgili yapmış olduğumuz bu düzenlemeler sonucunda -bu
düzenlemeler yapılmadan önce bir şirketin kuruluşunun ortalama
maliyeti 1.300 lirayı geçiyordu, 1.300 lirayı- bu indirimleri
yaptıktan sonra, bu basitleştirmeleri yaptıktan sonra ne oldu?
1.300 lira 300 liraya kadar düştü. Daha önce bir şirketi kaç günde
kuruyordunuz? Ortalama sekiz buçuk günde kuruyordunuz. Şimdi kaç güne
indi? İki buçuk güne inmiş oldu. İnşallah, global rekabet
endeksinde bir sonraki yıl açıklamasında göreceksiniz, Türkiye,
bu endeks bakımından son derece ileri sıralara gelmiş
olacak.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teşvik sistemimizle özel sektör
yatırımlarına hız kazandırarak ülkemizi küresel
platformda daha rekabetçi kılabilmek için de son bir yılda önemli
düzenlemeler yaptık.
Yatırımları hızlıca hayata
geçirecek olan Süper Teşvik modelini hayata geçirdik. Yasal düzenleme
Meclisten geçti, geçtiğimiz hafta bu konuyla ilgili Bakanlar Kurulu
kararı da yayınlandı. İnşallah, Türkiyede orta ve
yüksek teknoloji üretimi ve katma değerli ihracatı arttıracak
yepyeni bir teşvik sistemini hayata geçirmiş olduk. Bu Süper
Teşvik modeliyle on yıla kadar kurumlar vergisi istisnası
getirdik. Kamu alımları için alım garantisi getirdik. Bu
teşvik sistemi kapsamında yatırımcılara bedelsiz arazi
tahsis imkânı getirdik. Yatırıma kamunun ortak olması
imkânını getirdik. Yine, Süper Teşvik kapsamında
yapılan yatırımlar için finansman teşviki getirdik. Faiz
desteği getirdik. Yine, bu yatırımlar için, nitelikli çalışanlar
için ücret desteği getirdik. Yine, yepyeni bir unsur olarak enerji
teşviki, enerji desteği getirdik. Yani Süper Teşvik
kapsamında üretim yapacak işletmelerimize belirli süreyle
oluşacak enerji maliyetlerini devlet tarafından
karşılamış olacağız. Ayrıca bu
yatırımların süratle hayata geçirilebilmesini sağlamak
amacıyla yatırımcılarımıza mevzuatta yer alan
izin, tahsis, ruhsat, lisans ve tescil işlemlerinde önemli
kolaylıkları getireceğiz. Altyapı yatırım
desteği vereceğiz. Bir yatırımı yapıyorsunuz ama
o yatırımın mutlaka verimli olabilmesi için, rekabetçi
olabilmesi için limanlara, lojistik merkezlere daha hızlı ve ucuz
maliyette gitmesi gerekiyor. Bunun için ne yapılması lazım?
Yatırımın yapıldığı bölgeye ve alana
erişim sağlayacak altyapıların, yolların,
demiryollarının yapılması lazım. Dolayısıyla
Süper Teşvik kapsamında gerçekten Türkiyeyi dünya liginde üst
sıralara çıkacak olan yatırımlar için çok önemli
altyapı yatırım desteğini de vermiş
olacağız.
Biliyorsunuz yatırım teşvik
sisteminde indirimli kurumlar vergisi uygulaması var. Her bölge için
farklı oranlarda indirimli kurumlar vergisi uygulaması vardı. En
son yapmış olduğumuz düzenlemeyle bütün bölgeler için bunu yüzde
80e çıkardık.
Yine, yatırım teşvik sisteminde
yatırım indirimi hakkı sonraki yıllara devrettiğinde
enflasyon karşısında bu indirim hakkı eriyebiliyordu. Bunu
önlemek için bir düzenleme yaptık. Yatırım, teşvik
kapsamındaki sonraki yıllara devreden yatırım indirimi
hakkına endeksleme getirdik. Enflasyon karşısında vergi
avantajının korunmasını sağladık. Bu da, bana
göre son derece önemli bir avantaj.
Yine, kurumlar vergisi avantajlı
yatırıma katkı oranlarıyla sigorta primi işveren
hissesini uzun süreli teşvikler arasına almış olduk.
Özellikle iş gücü maliyetlerinin aşağıya çekilmesi
bakımından son derece önemli.
Stratejik yatırımlar
dışındaki yatırımlarda da, inşaat işleri
nedeniyle yüklenilen ve indirilemeyen katma değer vergisinin iadesini
mümkün hâle getirdik. Burada stratejik yatırım şartını
kaldırdık, 500 milyon TL olan sınırı 50 milyon TLye
kadar Bakanlar Kuruluna indirme hakkı aldık. Dolayısıyla,
özellikle yatırım döneminde yüklenilen, ancak iade edilemeyen katma
değer vergileri bakımından iade imkânı getirdik. Bu da,
yatırımcılarımızın, yatırım döneminde
finansman maliyetlerini, yatırım maliyetlerini aşağıya
çekecek önemli bir teşvik olma özelliğini
taşımaktadır.
Teşvik sistemimizin bölgesel boyutunu
güçlendirmek, görece az gelişmiş bölgelerdeki yatırım
ortamını canlandırarak, istihdamı, üretimi ve ihracatı
artırmak ve bölgeler arası gelişmişlik farklarını
daha da azaltmak için Cazibe Merkezleri Programını hayata geçirdik;
biraz önce de söylemiştim, bu Program içerisinde kamu
yatırımlarının dışında önemli nakdi ve vergi
teşvikleri de getirdik, bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu
kapsamda, Doğu ve Güneydoğu Bölgemizde, yani Cazibe Merkezleri
Programına dâhil 23 ilimizde yatırımcılarımıza
bedelsiz yatırım yeri vereceğiz.
Yatırımcının ihtiyacına uygun şekilde fabrika
devlet tarafından yapılacak, çok sembolik fiyatlarla yatırımcıya
kiraya vereceğiz. Sonunda da belli bir süre bu yatırımı
devam ettirirse, sembolik kiraya verdiğimiz bu yeri bu defa
yatırımcıya bedelsiz devredeceğiz.
Yine, yatırım döneminde ve işletme
döneminde özellikle fabrikada kullanılacak makinalar için sıfır
faizli kredi imkânı getirdik. Yine, bu dönemde, işletme döneminde,
faiz indirimli işletme kredileri desteği vereceğiz. Yine, mevcut
yatırımlarını bu bölgeye taşıyacak olan
yatırımcılarımıza da üretim tesisleri taşıma
desteği sunacağız. Böylece, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgemize dört yılda 140 milyar lira yatırım yapılması
ve 800 bin istihdam sağlanması öngörülmektedir.
Ayrıca, çağrı ve veri merkezlerine
yatırım desteği ve enerji desteği imkânı
sağladık ve cazibe merkezi kapsamında kurulacak bu merkezler,
yani çağrı merkezlerine ve veri merkezlerine herhangi bir sabit
yatırım tutarı şartı aranmaksızın bölgesel
teşviklerden yararlanma imkânı da sunduk.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin küresel çapta bir çekim merkezi olabilmesi ve yurt
dışı hizmet ihracının artırılabilmesi
amacıyla, bölgesel yönetim merkezlerine kurumlar vergisi muafiyeti
tanıdık ve belirsizlikleri giderdik. Bölgesel yönetim merkezlerinde
çalışanlara Türkiye dışındaki kazançlar üzerinden
döviz olarak ödenen ücretleri gelir vergisinden istisna ettik. Gelirinin yüzde
85 ve daha fazlasını yurt dışından elde eden hizmet
işletmelerinin çalışanlarına gelir vergisi, stopaj
desteği getirdik. Serbest bölgelere ve bu bölgelerden yapılan ihraç
amaçlı yük taşıma işlemlerinde katma değer vergisini
istisna ettik. İleri teknolojiye sahip şirketlerin satın
alınmasına ilişkin işlemlerde damga vergisini
kaldırdık. Orta ve ileri teknolojili ürünlerin imalatına
ilişkin işlemlerde -her türlü işlem olabilir- damga ve harç
istisnası getirdik. Yurt dışında tanıtım,
pazarlama ve fuarlara katılım için yapılan işlemlere damga
vergisi ve harç istisnası getirdik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vergilemede öngörülebilirliğin artırılması
amacıyla, haklarında vergi incelemesine
başlanılmamış veya takdir komisyonuna sevk edilmemiş
mükellefler için izaha davet müessesesini getirdik.
Vergi teşviklerinden geriye dönük
yararlanmamaya ilişkin hükümleri Vergi Usul Kanunundan
çıkarttık, yatırım ortamında ileriye dönük
güvenliği artırdık.
Yine, OECD transfer fiyatlamasıyla ilgili
düzenlemeleri de, Türkiyedeki düzenlemeleri de uluslararası standartlarla
aynı noktaya getirmiş olduk.
Yaşam tarzımızı ve iş
hayatımızı ciddi bir şekilde değiştirecek olan ve
teknolojik ilerlemenin 4üncü dalgası olarak nitelendirilen Sanayi 4.0
Teknolojik Devriminin eşiğindeyiz. Kuşkusuz ki bu süreçte
teknolojik gelişme ve onu besleyen AR-GE ve tasarım
yatırımlarıyla, AR-GE personelinin kalitesi çok daha önemli hâle
gelmiş bulunmaktadır. Bu süreçte devletin en önemli işlevi, özel
sektöre uygun AR-GE ve yatırım ortamı sunarak rekabet gücünün
geliştirilmesine katkı sağlamaktır. Bu kapsamda son bir
yılda önemli teşvikler ve destekleri de bir bir hayata geçirdik.
AR-GEyle ilgili vergi teşviklerini tek bir
mevzuatta topladık; artık, AR-GE destekleriyle ilgili
dağınık bir mevzuat kalmadı. AR-GE Kanununda bütün destek
unsurları, bütün teşvik unsurları tek bir kanunda
toplanmış oldu.
Tasarım faaliyetlerinin AR-GE desteklerinden
aynı şekilde yararlanmasının önünü açtık.
Yine, AR-GE harcamaları kapsamında
oluşan indirim hakkının ileri yıllara dönük endekslenmesini
sağladık.
AR-GE merkezleri için verilecek destekler
bakımından aranan 30 personel sayısını özellikle küçük
ve orta ölçekli işletmelerimizin, nitelikli işletmelerimizin daha
fazla AR-GE yapabilmelerini sağlamak amacıyla 30dan 15e indirdik.
Nitelikli AR-GE ve tasarım yapan AR-GE ve
tasarım merkezlerine yüzde 50 daha fazla AR-GE indirimi hakkı
getirdik.
Kısmen AR-GE faaliyetlerinde kullanılan
kıymetler için hesaplanan amortisman tutarlarına AR-GE indirimi
imkânı sağladık.
Orta, Yüksek Teknoloji Yatırımlara
Teşvik Mevzuatı kapsamında da Dördüncü Bölge desteklerini
sunmaya başladık.
Yine, öğretim elemanlarının AR-GE ve
tasarım merkezlerinde sürekli ya da kısmi süreli
çalışmasına olanak sağladık. Üniversite öğretim
elemanlarının AR-GE ve tasarım projelerinden elde ettikleri
gelirlerin yüzde 85ini, hiçbir kesintiye tabi olmaksızın,
alabilmesinin önünü açtık. Teknoparklarda yapılan tasarım
faaliyetlerini de teşvik kapsamına dâhil ettik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AR-GE eko sisteminin daha da geliştirilmesi için
yaptığımız düzenlemeleri de kısaca sizlerle
paylaşmak isterim: AR-GE faaliyetlerinde yabancı uyruklu nitelikli
AR-GE personelinin istihdamını kolaylaştırdık, tekno
girişim sermaye desteğini etkinleştirdik ve teşvikten
yararlanmaya yönelik mevzuat şartlarını esnettik.
Bakın, bu süreçte birtakım rakamları
da paylaşmakta fayda var: AR-GE merkezi sayımız bugün
itibarıyla 300e, bu merkezlerde çalışan AR-GE personeli
sayısı 29 bine, buralarda gerçekleşen proje sayısı 14
bine yükselmiştir. Küresel İnovasyon Endeksinde 2015 yılında
58inci sırada yer alan ülkemiz, büyük bir sıçrama göstererek, 2016 yılında
42nci sıraya yükselmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özellikle ekonominin gelişmesi bağlamında
finans sektörüyle ilgili olarak da önemli düzenlemeleri hayata geçirdik.
Sat-kirala-geri al işlemlerine ilişkin kazanç istisnası ile KDV
istisnasını, bu finansman yöntemini uygulanabilir kılmak
amacıyla, yeniden düzenledik. İstisna kapsamına her türlü
taşınır ve taşınmaz varlıkları dâhil ettik.
Gayrimenkul yatırım ortaklıkları, finansal kiralama
şirketleriyle ilgili banka sigorta muameleleri vergisinde, damga
vergisinde ve harçta önemli iyileştirmeleri tek tek hayata koyduk. Yine,
faizsiz finans sisteminin daha da geliştirilmesi ve yeni ürünlerin
kullanımının yaygınlaşması amacıyla birçok
düzenlemeyi de son bir yılda hayata geçirdik. Diğer finans
kurumlarının kredi temininde vergiden kaynaklı maliyetleri neyse
faizsiz finans kurumlarını da aynı seviyeye indirdik. Bu
kapsamda, faizsiz finans ürünlerine ilişkin kurumlar ve katma değer
vergisi istisnasının kapsamına her türlü varlık ve
hakları dâhil ettik. Bu varlıklara ilişkin yüklenilen katma
değer vergisinin devir tarihine kadar indirimine imkân sağladık.
Farklı kira sertifikası ihraç ürünlerini kapsayacak şekilde
damga vergisi ve harç istisnasının kapsamını
genişlettik. Bundan sonraki süreçte, İstanbul Finans Merkezi projemiz
kapsamında faizsiz finans dâhil, katma değeri yüksek finans sistemini
daha da geliştirecek, rekabet yapımızı güçlendirecek yasal
düzenlemeleri bir bir hayata geçireceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarrufların arttırılmasına katkı
sağlamak amacıyla bireysel emeklilik sistemiyle birikimli hayat
sigortalarında daha uzun süre kalmayı teşvik edecek
düzenlemeleri yapmış olduk.
Yine, enerji tüketimimizin üçte 1ini
oluşturan, ısıtmada kullanılan enerji maliyetlerini
düşürmek için ısı yalıtımı ve enerji
verimliliğine yeni vergi teşvikleri getirdik, vergi indirimlerini
hayata koymuş olduk.
Bu dönemde halkımızın hayat
kalitesini daha da iyileştirecek birtakım vergisel düzenlemeleri de
hayata geçirdik. 2016 Ekim-Aralık aylarında ücreti 1.300 liranın
altına düşenlere ilave asgari geçim indirimi imkânı
sağladık. Konut teslimlerinde KDV oranını 31 Mart 2017
tarihine kadar yüzde 8e indirdik. Kreş ve gündüz bakımevlerinin
işletilmesinden elde edilen kazançları 5 vergilendirme boyunca
vergiden muaf tuttuk. Şehir içi yolcu ve ticari yük
taşımacılığında yenilenen araçların ÖTVsini
almama şeklinde bir düzenlemeyi de uygulamaya koymuş olduk.
Kahraman şehitlerimizin eş ve
çocuklarının, eş ve çocuğun bulunmaması hâlinde ise
şehidimizin anne ve babasının bir defaya mahsus olmak üzere özel
tüketim vergisi ödemeksizin araç alabilmesine imkân sağladık.
Öğrenciler ile okullar arasında düzenlenen
kâğıtlarda damga vergisini kaldırdık. Öğrencilerin
burs ve öğrenim kredisi almak, okula veya öğrenci yurduna girebilmek
için düzenledikleri sözleşme, taahhütname, kefaletnamelerde harçları
kaldırdık. Öğrenim gören 25 yaşını
doldurmamış gençlere verilecek pasaportlarda harcı kaldırmış
olduk.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008-2010, 2011-2013 dönemlerini kapsayan Kayıt
Dışı Ekonomiyle Mücadele Eylem Planlarını
başarıyla tamamladık. Şu anda 2015-2017 dönemini kapsayan
Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Eylem Planını
uygulamaya devam ediyoruz. Yapılan hesaplamalara göre 2002
yılında kayıt dışı ekonominin millî gelir
içindeki payı yüzde 32,4 iken, 2015 yılında bu oran yüzde 27e
düştü. Kayıt dışı istihdam oranıysa 2002
yılında yüzde 52,1 iken, 2015 yılı sonunda kayıt
dışı istihdam oranı 19 puan azalarak yüzde 33e kadar
düşmüş oldu. Kayıt dışı ekonominin seviyesi
yaklaşık 5,5 puan daha azalmış olsa gerçekten Türkiye'nin
kayıt dışı ekonomideki oranı gelişmiş
ülkelerin seviyesine gelmiş olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mükelleflerimizin kamuya olan borçlarının
ödenebilmesi, mali tablolarının düzeltilmesi, ihtilafların
çözüme kavuşturulması ve varlıkların millî ekonomiye
kazandırılması için Yeniden Yapılandırma Kanununu
çıkardık ve bu Kanun, gerçekten vatandaşımız nezdinde
büyük bir hüsnükabul gördü ve gerçekten önemli başarılara hep
birlikte imza attık. Bu kapsamda, en son 30 Kasım tarihi
itibarıyla 8,5 milyonun üzerinde başvuru aldık. Bu kapsamda, 80
milyar lirayı aşan bir yeniden yapılandırma
yapmış olduk ve bu sayede Maliye idaresi ile vatandaş
arasındaki 44 bin ihtilaf dosyasını ortadan kaldırdık
ve bu kapsamda sadece Maliye idaresi olarak 12 milyar lirayı aşan bir
tahsilat yaptık, buradaki tahsilatımız her geçen gün daha da
artacaktır. Bu vesileyle, kanunla getirilen imkânlara yoğun ilgi
gösteren ve ödemelerini yapan bütün vatandaşlarımıza
şükranlarımı arz ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 yılı bütçemizin hazırlanmasında
bizlere her anlamda destek veren başta Sayın
Cumhurbaşkanımıza ve Başbakanımıza, bakan
arkadaşlarıma, Plan ve Bütçe Komisyonunun Değerli Başkanına
ve üyelerine, Bakanlığım ve diğer tüm kamu kurum ve
kuruluşlarında emeği geçen bütün arkadaşlarıma
gönülden teşekkür ediyorum.
Genel Kurulda yapacağınız yoğun
ve yorucu çalışmalar için Hükûmetim ve şahsım adına
şimdiden sizlere şükranlarımı arz ediyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyor, 2017 yılı bütçemizin ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini yürekten temenni ediyorum. (AK PARTİ
ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.33
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 31inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmeleri
1/12/2016 tarihli 30uncu Birleşimde alınan karara uygun olarak
bastırılıp dağıtılan programa göre
yapılacaktır.
Başlangıçta bütçenin tümü üzerindeki
görüşmelerde siyasi parti grupları ve Hükûmet adına
yapılacak konuşmalarda süre birer saat -bu süre birden fazla
konuşmacı tarafından kullanılabilecektir- kişisel
konuşmalarda onar dakikadır. Kişisel konuşmalarda bütçenin
tümü üzerinde şahsı adına 2 milletvekiline söz verilecektir.
Şimdi, bütçenin tümü üzerinde grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin
adlarını sırasıyla okuyorum: Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet
Yıldırım ve Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Manisa
Milletvekili Sayın Erkan Akçay ve Samsun Milletvekili Sayın Erhan
Usta; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Başkan ve İzmir
Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Amasya
Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı ve İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Muş; Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Sayın Mehmet Şimşek ve Adalet
Bakanı Sayın Bekir Bozdağ; şahıslar adına,
lehinde, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal, aleyhinde,
Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir konuşacaklardır.
Şimdi, gruplar adına ilk söz
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili
Sayın Ahmet Yıldırıma aittir. (HDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Yıldırım, konuşma
süreniz otuz dakikadır.
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, yaşamış olduğunuz
sağlık sorunlarından ötürü geçmiş olsun diyorum, acil
şifalar diliyorum size.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de ölüm, gözyaşı, acı, üzüntü, ekonomik
problemlerin arttığı ve olağan dışı
koşulların hâkim olduğu bir yılı geride
bırakırken, siyasi ve ekonomik gidişatı maalesef belirsiz
gelecek bir yılın merkezî yönetim bütçesinin görüşmelerine
başlıyoruz.
Burada, 2017 bütçesinin erkek egemen sisteme
karşı kadın eksenli, talan kültürüne karşı ekolojik
temelli, zengine karşı yoksulu, sermayeye karşı emekçiyi
koruyan bir bütçe olması temennisiyle bütün halkımıza hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyorum.
Şüphesiz, ülkelerin ekonomileri ve
hazırlanan bütçeleri söz konusu ülkelerin ve o ülkeyi yönetenlerin
ideolojik, sınıfsal, idari, siyasi karakterleri ile dünya
tahayyüllerini yansıtırlar. OHAL uygulamalarının hüküm
sürdüğü, milletvekili dokunulmazlıklarının Meclis
tarafından Anayasaya aykırı bir şeklide gasbedildiği,
milyonlarca insanın iradesi olan milletvekillerini, parti başkan ve
yöneticilerini, belediye başkanlarını deyim yerindeyse rehin
alarak ve deyim yerindeyse bir sömürge hukukuyla problemleri derinleştiren
bir zamanda ve yerde merkezî yönetim bütçesi üzerine konuşuyoruz.
Son bir yılda şehirlerin yok
edildiği, göç eden insanların yüz binlerle
anıldığı, insanların kaldığı
çadırlara bile tahammül edilmeyip çadırların
yıkılıp yakıldığı; faili meçhullerin,
katledilen insan bedenlerinin sokaklarda bekletildiği;
buzdolaplarında cenazelerin saklandığı; morglardan
annelere, babalara, ailelere 5-6 kilogramlık kemiklerin torbalar
içerisinde Alın, evladınız bu. diyerek verildiği bir
ortamda bütçeden ne kadar söz edilebilirse biz de o kadar söz edeceğiz.
Kadın istismar ve cinayetlerinin, iş cinayetlerinin hüküm
sürdüğü; insanların maden ocağının yanında
eşlerinin, çocuklarının, babalarının cenazelerinin
çıkarılmasını hâlâ bugün bile beklediği;
çocuklarımızın yurtlarda yanması haberlerine bile maalesef
yayın yasaklarının getirildiği bir ülkede bütçeden söz
etmemiz ne kadar gerçekçiyse biz de o kadar gerçekçi
yaklaşacağız.
Bütçeler her zaman iktidar ve ülkeyi yönetenler için
egemenlik aracı olagelmiştir. Egemenlik, dünya üzerinde neredeyse
bütün devletlerin en büyük ortak vizyonudur. Ancak, vatandaşlara
karşı devlet egemenliğinin nasıl tesis edileceği ise
devletleri birbirinden ayrıştıran karakterlerdir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de maalesef
bütçeler her geçen yıl sınıflar, cinsiyetler, etnisiteler,
dinler, mezhepler ve bölgeler arasındaki eşitsizliği ve uçurumu
biraz daha derinleştirmiş, Türkiye'nin demografik zenginliği
biraz daha görmezden gelinerek hazırlanmıştır. Tek millet,
tek dil, tek inanç, tek mezhep ve tek tek diye giden, farklılaşmayan,
ülkenin zenginliğini aynılaştırmayı savunan bir hâl
almıştır. 2017 bütçesi de yine yoksulu, emeği,
kadını, çevreyi görmeyen, demokratikleşmeyi önemsemeyen bir
bütçe anlayışıyla hazırlanmıştır. Üstelik
ekonomik kriz hayatımızın her noktasına, bütün
hücrelerimize sirayet etmişken kriz yokmuş gibi davranmaya devam
edilerek bir bütçe hazırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, her siyasetçi, az önce
Sayın Maliye Bakanımızın da burada yaptığı
konuşmada olduğu üzere, açığa çıkmış olan
rakamları kendine göre kullanarak ekonomik yorumlar ve gelecek
tahayyülleri yapabilirler ancak iktidar koltuklarında oturarak
bakarsanız her şeyi tozpembe gösterip böyle, az önce Maliye
Bakanının da yaptığı gibi, iyimser bir sunum
yapabilirsiniz. Oysa bakış açımızı daraltan ve
özellikle ülkedeki renkliliği görmezden gelmemize sebep olan o gözlükleri
çıkarırsak halkın inim inim inlediği bir hazin gerçeklikle
çok kolay karşılaşabilirsiniz Sayın Bakan. Buradan
hareketle ben de rakamlar üzerinden hem de resmî rakamlar üzerinden bazı
değerlendirmelerde bulunarak 2017 Merkezî Yönetim Bütçesi üzerine
konuşmamı sürdüreceğim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ülkenin ekonomisi öyle bir noktaya gelmiş
bulunuyor ki bir noktaya ilaç olarak, merhem olarak
kullandığımız bir adım ve uygulama maalesef bir
başka noktaya zehir olup yüzümüze çarpıyor. Ekonominin
yanlış yönetildiğini gösteren küçük ama çarpıcı
kanıtlardan biri, bütçenin son üç dört yılda her geçen sene daha fazla
açık verdiği gerçekliğidir. Son üç senenin bütçe
açığı rakamlarına bakacak olursak söylediklerimiz herhâlde
biraz daha somutlaşır. 2013te hazırlanmış olan
merkezî yönetim bütçesi 18 milyar TL açık vermiştir. Bu rakam 2014te
23 milyar TL olmuştur ve kesin hesap incelemesini Plan Bütçe Komisyonunda
bir ay önce incelediğimiz 2015 bütçesinde ise 30,5 milyar TLye
çıkmıştır. Son üç yılda hazırlanmış
olan merkezî yönetim bütçelerinin tamamında maalesef giderek artan bütçe
açıklarıyla karşılaşmaktayız. Bütçe
açığı, 2016 Eylülden Ekime bir ayda, Sayın Bakan, yüzde
19,9 arttı. Yine, geçen yılın ekim ayına göre -aynı
ayları bir yıl önceye göre kıyasladığımızda-
bütçe açığının yüzde 101,4 arttığını
görürüz.
Bu artışı incelediğimizde, her
geçen yıl özellikle bütçe açıklarının artmasının
bizim açımızdan sebepleri bellidir ve şöyle
sıralayabiliriz: Kürt coğrafyasını ve şehirlerini,
orada yaşayanların neredeyse tamamını hedef almaya
çalışan bir çatışma ve savaş konsepti. Bir
diğeri, halk iradesini hedef alan, dokunulmazlıkları Anayasaya
aykırı bir şekilde kaldırarak maalesef siyasi bir kaosa
kendi elimizle zemin sunmamız, tam bir despotizme tekabül eden ve iktidar
dışındaki herkesi önce
karşıtlaştırmayı, sonra ise terörist görmeyi evla
görmüş bir iktidar anlayışı ve OHAL rejimi. Bir
diğeri, siyasi iradenin ve milyonlarca insanın seçme
hakkının gasbedilmesi ve seçilmişlerin ise rehin tutulması.
İktidarın ve sarayın cumhuriyet tarihinin en müsrif ekonomik
yaklaşımı ve harcamalarıysa bu açıkların bir
başka temel sebebidir bize göre.
Ülke ekonomisinin bu kadar olumsuz seyretmesi ve her
geçen gün daha kötüye gitmesinin -açık söyleyeyim- ekonomiden sorumlu
Hükûmet üyeleri veya Maliye bürokratlarının yönetim biçimiyle asla
ilgisi yoktur. Sayın Bakan, siz ne kadar titiz davranırsanız
davranın, bu bütçeyi ne kadar hassas hazırlarsanız
hazırlayın ve harcama kalemlerini ne kadar iyi kurgularsanız
kurgulayın, bu bütçenin açık vermesini ve ekonomik
gidişatın daha kötü seyretmesini asla kurtaramazsınız çünkü
Türkiyenin içinde bulunduğu ya da sürüklendiği iç-dış
siyasal süreç ve yönetim biçimiyle alakalı bir durum ekonomiyi direkt
etkilemektedir. Mevcut ülke gerçekliği ve ilişkilenimleri
çerçevesinde ekonomiyi şu yeryüzünde kimlere teslim ederseniz edin bu
siyasi atmosfer, çatışmalı ortam ve savaş kültüründen
etkilenmiş bir ekonominin başarılı olma şansı
yoktur. Bu hazin durum kaçınılmazdır.
Yine, bu işten kurtulmanın çok basit bir
yolu vardır, o da Yurtta savaş, cihanda savaş
politikasına son vermektir. Bu ülkenin kurucu iradesinin ve önderinin
söylemlerini diline pelesenk etmiş olanların kuruluş ruhu ve
felsefesinden ne kadar koptuğunu, uzaklaştığını,
barış iradesini ayaklar altına aldığını,
içte ve dışta siyasi kaosu kişisel ve zümresel hırs,
iktidar, makamlar adına nasıl feda ettiğini hepimiz ibretle
izlemekteyiz.
Bu anlamda, savaş politikalarına son
vererek sadece ekonomimizi kurtarmış olmayız, ekonomimizle
birlikte canımızı, malımızı,
ahlakımızı, vicdanımızı, toplumsal erdem ve
insanlığımızı da birlikte kurtarmış oluruz.
Bu yönüyle, bize göre, son birkaç yılda
seyreden ekonominin kötüye doğru gidişatının son bir buçuk
yıldaki savaş politikalarından bağımsız asla
değerlendirilemeyeceği, hatta bu olumsuz gidişatın da temel
sebebinin bu olduğunu ifade etmek isterim.
Şunu ifade edelim: Kürt meselesi yüz
yıllık bir meseledir ve toplumsal yaradır. Eninde sonunda bu yüz
yıllık toplumsal yaranın kapanacağı, akan kanın
ve genç ölümlerinin biteceği yer bellidir. Şunu ifade edelim: Daha ne
kadar devam ederse etsin bu savaş, toplumu ve Türkiyeyi oluşturan
halkların vicdanında mahkûm olmuş bir savaştır. Bu
yönüyle de ne kadar devam ederse etsin bu savaşın biteceği yer
sözdür, diyalogdur, konuşmadır, masadır, ferasettir. Kesin olan
tek şey bizim açımızdan budur. Kesin olan bu gerçeğin
üzerine her geçen güne, yaşanan her ölüme, akan her bir damla kana,
dökülen her bir damla gözyaşına -açık söyleyelim-
yazıktır, günahtır, haramdır. Bu yönüyle, öbür türlü,
hiçbir şekilde savaş söylemlerinin ve tehditkâr dilin
kullanılmasının kuru tehditler ve hamasetin ötesinde hiçbir
şeye tekabül etmediğini belirtelim.
Bugüne kadar otuz yıllık, toplumun
vicdanında mahkûm olmuş bu savaşta 50 bin
canımızı kaybettik. Bu, otuz yıl daha sürse bile, Allah
muhafaza bu can kaybı 150 bine çıksa bile ve bütün tekniği kullansanız
bile, bütün özel harp yöntemlerini kullansanız bile bu savaşın
biteceği yer masadır, sözdür, diyalogdur, vicdandır,
akıldır, izandır, ahlaktır, erdemdir. Başkaca bir yolu
yoktur. Öbür türlü, her geçen gün kaybettiğimiz bizden bir parça can
olacaktır. Bizim için bunun dışında hiçbir şeyin
anlamı olmadığını, tamamıyla bir hamasete tekabül
ettiğini ifade edelim. Yine belirtelim ki bu ülke gerçekliğinde,
örgütler, partiler, liderler, siyasetçiler gelir geçer, biter ama bitmeyen
şey inançlar ve halklar olacaktır, onların toplumsal vicdanı
olacaktır diyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son otuz yılda bu çatışma ve savaşa
harcanan para 400 milyar dolardır. Bu ifade geçen yıl şubat
ayında bizzat Cumhurbaşkanı tarafından, bu yıl ise Hükûmet
sözcüsü Sayın Kurtulmuş tarafından ifade edildi. Bu otuz
yıllık savaşın, çatışmanın, cana, mala,
vicdanlara ve ahlakın, toplumsal erdemin erozyonuna sebep olan bu
savaşın maliyeti 400 milyar dolardır. Şunu söyleyelim ve bu
iktidarın çok sevdiği projelerle ilişkilendirelim bu
rakamları: Bu rakamlar; 87 tane Atatürk Barajı, 100 tane üçüncü
boğaz köprüsü, 70 tane Marmaraya eş değer bir bütçedir. Tabii,
biz, hiçbir zaman savaşın tahribatını ekonomik parametreler
üzerinden konuşmayı doğru bulmadık çünkü yaşamını
yitiren, yaralanan, yerinden yurdundan edilen, senelerini tutsak olarak
cezaevlerinde, zindanlarda ve işkencelerde geçiren insanların
yanında bu rakamların hiçbir değeri yoktur bizim için.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
dış politikadaki sığlık, ekonomiyi yanlış
yönetme, kendi vatandaşıyla savaşır hâle gelmenin etkilemediği
hiçbir alan ve sektör kalmamıştır. Ne savaş sadece
savaşın taraflarını vuruyor ne de ekonomi sadece ekonomiyi
ilgilendiren kurumları vuruyor. Dış gelir gider bu ülke
açısından bellidir. Bu ülke dışarıya döviz kazanmak
üzere bilgisayar satmıyor, bilişim ürünleri satmıyor; uçak,
silah, tıbbi cihazlar ve ileri teknoloji ürünleri satmıyor. Bu
ülkenin döviz kaynakları ağırlıklı olarak turizmdir ve
tarım ürünleridir. Bunun da son bir buçuk yılda özellikle
açığa çıkarılmış, siparişle açığa
çıkarılmış bu savaş neticesinde nasıl vurgun
yediğini birazdan göstereceğim tablolardan da çok net görebiliriz.
Bu tablo, değerli milletvekili
arkadaşlarım, ülkenin AKP iktidara geldikten sonraki turist
sayılarını göstermektedir. 2015e kadar artarak devam eden ve
ülkeye ciddi döviz geliri kazandıran şu grafik 2016 yılında
pik bir düşüş yaşamıştır. Aynı dönemler esas
alınmak suretiyle 2015 yılında ülkeye gelen turist
sayısı 36,4 milyon kişiyken 2016 yılında aynı
dönemde 25,9 milyon kişiye düşmüştür.
Yine, değerli milletvekilleri -döviz
kaybımız açısından ifade edelim- eğer turizm
gelirlerinin derdine derman olacak politikalar üretemiyorsak, yine aynı
şekilde şunu söyleyelim ki çiftçiyi desteklemekten ziyade
yatırımlarımızı savaşa ve çatışmalara
dönük güvenlik konsepti üzerine kurgulamışsak bu ülkenin
geleceğinin bu politikalarla çok fazla olmadığını
ifade etmek isterim.
Ekonomideki krize dair hiç kimsenin ne olduğunu
tam anlamadığı bir süreci yaşıyoruz. Kafalar o kadar
karışık ki Hükûmetin ekonomiden sorumlu bakanlarının bile
birbirleriyle çelişen söylemlerine her geçen gün tanıklık
etmekteyiz. Bir bakan çıkıp Ekonomik kriz ciddiye
alınmalıdır, ciddidir. diye söylüyor, bir sonraki gün bir
başka bakan Sorun yok. diyor. Merkez Bankası faiz
artırıyor, Cumhurbaşkanının Faizi indirmekten
başka çaremiz yok. demesiyle birlikte, Cumhurbaşkanının
açıklamasıyla dövizde gün içinde büyük bir fırlamaya neden
oluyor.
Mali disiplinsizlik had safhadadır. AKP
iktidarının en fazla kullandığı kavram mali disiplin
kavramıdır. Çok basit bir örnek üzerinden verelim. Bakın,
emekçinin alın terinden kesilen İşsizlik Fonuyla alakalı
olarak, 1 milyar TL, eski para birimimizle 1 katrilyon TLnin
Sayıştay verilerine göre ne olduğu belli değildir. Bu, tüyü
bitmemiş yetimin hakkını yemektir. Sayıştay verilerine
göre İşsizlik Fonunun 1 milyar TLsinin, yani eski parayla 1
katrilyon lirasının kaydına rastlanamamaktadır.
Her geçen gün yeni bir vergi düzenlemesiyle
karşılaşıyoruz. Ülkede AKP iktidarı döneminde giderek
artan vergi cezası sayısı 46ya çıkmış, 22
çeşit harç, 20 çeşit fon ve katılım payı, 211
çeşit vergi türü vardır. 2016 bütçe görüşmelerinde vergi
muafiyeti 36 milyar TL olarak öngörülmüştü fakat 2017 için öngörülen vergi
muafiyeti 102 milyar TLdir, 3 kat artmıştır. Yani Bakanlık
neredeyse geçen senenin 3 katı oranında vergiden vazgeçtiğini
ifade ediyor. Bu durumun, savaş denkleminin büyüdüğüne, döviz kurunun
sürekli rekor tazelediğine, sermayedarların ise bu vergi
aflarıyla ağzına bir parmak bal çalmaya tekabül ettiğini
belirtelim.
2015 yılında toplam vergi geliri 407
milyar TLdir; bunun 135 milyar TLsi KDV, 96 milyar TLsi ise ÖTVdir. KDV ve
ÖTV dendiği anda sabit gelirli yoksul halk kesimlerinden elde edilen
vergidir; bu da yüzde 55e tekabül etmektedir. Oysa servet bölüşümünde,
gelir dağılımında böyle bir orana rastlayamamaktayız.
Son on yılda, Sayın Bakan az önce, burada çıkarılan vergi
aflarıyla ilgili
Ki AKP iktidarı döneminde 4 vergi affı
çıkmış, son on yılda, ifade edelim, ne kadar anlamsız,
gerçeklikten ve yaşamın realitesinden kopuk bir vergi affı
olduğunu da rakamlarla görelim: Bakın, on yılda getirilen vergi
aflarında başvuru ortalama yüzde 78 iken tahsilat sadece yüzde
13tür. İnsanların, yaşamını zor sürdürdüğü bu
ortamda, üzülerek ifade edelim ki kendi borçlarını ödeyebilme
şansı yoktur. Maliye Bakanı, ÖTVnin özellikle otomotivlerle
ilgili artırımına dair, 40 bin TLnin altında olan
arabaları ÖTVnin etkilemediğini söylüyor. Biz de Sayın Bakana
sorarız: Sizin aracınızın 4 tekerleğinin maliyeti
acaba ne kadardır? Herhâlde, makam aracınızın 4
tekerleğinin toplam maliyeti 40 bin TLnin üzerindedir. 40 bin TLnin
altında sıfır araç, acaba ülkede alınan araçların
yüzde kaçına tekabül ediyor? Yoksa, burada sözü edilen, hamalların
kullandığı çekçek arabası mıdır; ya değilse,
at arabası mıdır? 40 bin TLnin altındaki sıfır
araçlara ÖTVden etkilenmeme diye ifade ediliyor.
Yine, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı ise
literatüre geçecek cinsten bir söylemde bulunuyor. Bakan, ÖTV zammı
Türkiyeyi etkilemeyecek. diyor. Acaba, söz konusu, yüzde 16ya yakın
arttırılan ÖTV bu buzullardaki Eskimolar için mi
çıkarıldı? Bakan neye göre ÖTV Türkiyeyi etkilemeyecek,
toplumu etkilemeyecek. diye ifade edebiliyor?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; birkaç sözüm de
Özellikle rakamlara dair bazı
konuşmalarımı Ekonomi Bakanlığı, Hazine
Müsteşarlığı ve ekonomi kurumlarıyla ilgili bölümlerde
yapacağım. Ancak Sayın Başkana bütün Meclisin huzurunda,
muhalefet partilerinin sıralarının doluya yakın
olduğu, iktidar partisi sıralarının ise neredeyse boş
olduğu bir ortamda ifade edeyim: Sayın Başkan, bir ayı
aşkın bir süredir şu Parlamentonun 3üncü partisinin 2 eş
başkanının tutuklu olduğundan haberiniz var mı veya
bir ayı aşkın bir süredir sizin bu konuyla ilgili bir demeç
vermemeniz haberinizin olmadığıyla alakalı mı; ya
değilse, sizin bu Meclisin tamamının Başkanı
değil de sadece iktidar partisinin Başkanı olmanızla
mı alakalı bir durumdur? Düşünün, şu yasama
organının 10 üyesi bir ayı aşkın süredir tutuklu ve
Sayın Başkanın bir tane demeci yok. Burada yasama faaliyetini
koruyan, yasama organı üyelerini koruyan bir tavrınız yok
Sayın Başkan.
Yine, onun ötesine geçerek ifade edeyim: Bakın,
bu, bütün Parlamentonun, 10 arkadaşımızın tutuklu
olması bu Parlamentonun ve özellikle onlara ilişkin geliştirilen
uygulamalar ise Sayın Başkanın ayıbıdır.
Sayın Başkan, söyleyelim o zaman: Eş
genel başkanlarımız ve vekillerimiz hâlâ bu yasama
organının üyesi mi, değil mi; hâlâ dokunulmazlıkları
var mı, yok mu? Sadece fezleke düzenlenmiş dosyalarla alakalı
dokunulmazlığın kaldırılmasının ötesinde
benden ve sizden farklı bir olumsuz yetki kırpması var da bizim
mi haberimiz yok.
Size örnek veriyorum Sayın Başkan,
bakın, utanmamız gereken bir örnek veriyorum: Eş genel
başkanlarımız ve milletvekillerimiz şu Başkanlık
Divanına soru önergesi verebilir mi, veremez mi; kanun teklifi verebilir
mi, veremez mi? Eş genel başkanımız bir kanun teklifi ve
soru önergesini posta aracılığıyla Meclis
Başkanlığına gönderiyor, kendisine iade ediliyor. Acaba siz
yetkinizi cezaevi müdürleriyle paylaştınız da bizim haberimiz mi
yok? Siz cezaevi müdürlerini kendinize eş başkan atadınız
da şu Parlamentonun haberi mi yok? Bir yasama faaliyeti cezaevi mektup
okuma kurulu tarafından nasıl engellenebilir! Bundan ben
utanıyorum. Acaba Parlamentonun diğer üyeleri ne hissediyor,
hepimizin Başkanı olarak siz ne hissediyorsunuz? Nasıl olabilir
böyle bir şey! Veya şu Parlamentoda okunmak üzere, grup
toplantısında okunmak üzere gönderdiği mektubun yüzde 70i
nasıl silinebilir? Kim aldı onların dokunulmazlığını
elinden? Ya değilse, 20 Mayıs günü burada Anayasaya ve
uluslararası sözleşmelere aykırı bir şekilde
kaldırılan dokunulmazlık değildi de, düşürülen
milletvekilliğiydi de bizim mi haberimiz yok? Soru önergesi bir
milletvekili nasıl veremez? Cezaevi müdürü nasıl engeller? Mektup
okuma kurulu cezaevinde nasıl inceleyebilir? Bu, bu Parlamentonun ve
başta da sizin ayıbınızdır diye düşünüyorum
Sayın Başkan.
Bir diğer husus: Millî iradeyi diline pelesenk
edenler, bakın, şu anda cezaevinde rehin tutulan 10
arkadaşımızın kendi seçim bölgelerinde seçildiği seçim
itibarıyla aldıkları oy oranını okuyayım.
Hakkâriden seçilen değerli Selma Irmak, Nihat Akdoğan ve Abdullah
Zeydan yüzde 84,9 oy aldılar. Hakkâriyi sildik mi biz haritadan
Sayın Başkan? Başka milletvekili yok. Şırnaktan
seçilen ve tutuklu olan, rehin alınan Leyla Birlik ve Ferhat Encu yüzde
83,9 oy alarak seçildiler. Diyarbakırdan seçilen sevgili Grup Başkan
Vekilimiz İdris Baluken ve Plan ve Bütçe Komisyonu üyemiz Nursel
Aydoğan yüzde 77,7 oy aldılar Diyarbakırdan. Sevgili Eş
Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ Vandan yüzde 73,6 oy
alarak seçildi. Siz şimdi Hakkâriyi, Şırnakı,
Diyarbakırı, Vanı haritadan sildiniz de şu Parlamentoda
temsiliyetlerini öldürdünüz de bizim mi haberimiz yok? Bu arkadaşlarımız
soru önergesi veremiyor, kanun teklif edemiyor, utanç verici bir şeydir ve
diğer partilerden istendiği anda onları ziyaret edebilen
milletvekilleri varken bir tek kendi partilerinin milletvekilleri onları ziyaret
edemiyor Sayın Başkan. Eğer bugünden itibaren bu konuya müdahale
etmezseniz
Tek kişilik hücrede esaret altında tutuluyorlar, tek
kişilik cezaevi koşulları bir işkenceye tekabül etmektedir
ki uluslararası sözleşmeler böyle tarif ediyor. Şu Parlamentonun
10 milletvekili işkence altındadır, tecrittedir, bir ayı
aşkın süredir tek kişilik hücrede tutuluyorlar, aileleriyle
görüşmeleri sınırlandırılıyor. Mektuplar Meclise
yazılamıyor. Mektup okuma kurulu sizin yerinizi almış,
haberiniz yok Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bunu, bu uygulamayı
geliştirenin asla tarafsız ve adil bir yargı olduğuna
inanmıyoruz. Söyleyelim, biz bu işe bir yargılama olarak
bakmıyoruz, hukuk ve adil yargılama demeyeceğiz, güç siyasetiyle
intikam alma diyeceğiz ve onların cezaevinde tutulmasına
tutuklama değil, rehin alma politikası dedik, demeye devam
edeceğiz. Bizi buna alıştırmaya
çalışıyorsanız yanılıyorsunuz. Ya 59umuzu da
cezaevine atacaksınız ya da bu Parlamentonun üyeleri serbest
bırakılacaklar. Bunun ötesi HDPnin değil, bunun ötesi
yargının değil, bunun ötesi bu Parlamentonun
ayıbıdır. İfade etmek isterim: Siyasetçinin muhatabı
yargı değildir, halktır halk.
İdris Balukenin neden
tutuklandığını biliyor musunuz Sayın Başkan?
Sadece, 2011 ve 2012de Bingölde yapmış olduğu konuşmalar,
bu kadar. Savcının sorduğu başka bir soru yok. Bir
siyasetçi konuşmayacak da ne yapacak? Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaşın propaganda yapma
suçundan tutuklu olduğunu biliyor musunuz Sayın Başkan? Bir
siyasetçi siyasi propaganda yapmayacak da ne yapacak? Eğer bunu terör
örgütü propagandası diye söylüyorsanız -bakın, geçen gün
söyledim, tekrar söylüyorum- iktidara ve saraya göre, kendileri
dışında kalan herkes terörist. Doksan yıllık
Cumhuriyet gazetesi terörist, yazarları terörist, İcra Kurulu
Başkanı terörist. Bu bir safsata, bu bir şehir değil saray
efsanesidir. Ve alışmayacağız biz buna, bedeli ne olursa
olsun alışmayacağız. Arkamızda milyonlar var ve
onların iradesiyle biz buradayız. Siz seçimle geldiniz de, Eş
Genel Başkanımızın dediği üzere, biz KPSS
sınavı kazanarak mı geldik buraya? Halk beni gönderdi, halk
alabilir. Başkaca her türlü uygulama bizim için despotizmdir, vesayetçi,
tekçi anlayıştır, faşizmdir. Bizi teröristlikle suçlayanlar
önce uygulamalarının ne kadar Hitler dönemine tekabül ettiğine
baksınlar.
Günlerdir çamur medyasında,
arkadaşlarımızın tutuklanmasıyla ilgili,
arabasında terör örgütü üyesi taşımadan, silah
taşımadan söz ediyorlar. Geçen gün söyledim, tekrar söylüyorum ve
yaygınlaştırarak söylüyorum: Bir vekilimizle ilgili, bir polis
fezlekesi, savcılık ifadesi veya düzenlemesi veya bir hâkimlikten bir
belge getirin biz bütün grup olarak istifa edeceğiz. Yalan, yalan, yalan.
Bu, Goebbelsin çok çakma bir hâlinin bu ülkede uygulanmasıdır.
Hitlerin propaganda bakanı 40 defa yalan söyle, mutlaka 41inciden sonra
toplum tarafından gerçek olarak algılanır. diye söyler. Ve söz
konusu durumun -Anayasa'mızla, yasalarla- taraf olduğumuz
uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu ve bir hukuk
garabeti olduğunu ifade edelim.
Bir diğer hususu daha belirteyim: Ölçüyü
iktidar koydu ve her iktidar kendi koyduğu ölçüler üzerinden bir
muameleyle karşılaşır. Bakın, Pinochet giderken kendi
çıkarmış olduğu ceza kanunuyla yargılandı, Hüsnü
Mübarek kendi çıkarmış olduğu faşist ceza kanunuyla
yargılandı. Saddam giderken ne söylemişti? Hâkim
yargılamaya başlıyor, Saddama soruyor: Yargılamaya
başlayacağız, bir talebiniz var mı? Diyor ki: Adil
yargılanmak istiyorum. Hâkim, mahkeme başkanı Benim
yapacağım bir şey yok. Sizin çıkarmış
olduğunuz ceza kanunları üzerinden sizi
yargılayacağız. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekliyorum Sayın Hatip.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
AKP iktidarı 2001de bir siyasi ve ekonomik
krizle geldi ama kendisinin bugün açığa çıkarmış
olduğu yanlış politikaların ürünü olan bugünkü siyasi ve
ekonomik kriz cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi ve ekonomik krizidir. Bu
temelde de şunu ifade edelim ki, ekonomik krizle gelenler ekonomik krizle
giderler ama bizim karşı çıktığımız husus,
faturasını 80 milyon insan ödememelidir. Bu yönüyle, bir an önce bu
savaş sarmalından, bu siyasi krizden ve ekonomik krizden
kurtuluşun yolunu hep birlikte açığa çıkarmak
durumundayız. İçte ve dışta tarihimizin en büyük krizini
yaşıyoruz. Bu krizi yaşamak mücbir sebeplere dayanmıyordu,
hırs ve ihtiraslar bu ülkeyi bu hâle getirdi. Oysa, bu ülkenin
geleceği, huzuru kişi, zümre ve partilerden evladır.
Halkımızın da özgürlüğü her şeyden, her birimizin
siyasi geleceğinden daha evladır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Devamla) Eğer bu ülkeyi
seviyorsak, halkımızın özgürlüğü ve mutluluğunu,
Türkiye'nin birliğini ve dirliğini istiyorsak bir an önce bu
savaş politikalarına son vermemiz gerekiyor. Hiçbirimizin çocuğu
El Babta operasyonda değildir, hiçbirimizin çocuğu sınır
ötesi operasyona gitmemiş.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Hatip.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Şu 550
milletvekilinden birinin birinci dereceden yakın akrabalığı
olan, operasyonda canını, hayatını ortaya koyan bir
kişi gösteremezsiniz. Bu yönüyle de ben bu savaşın artık
kirli, miadını doldurmuş bir savaş olduğunu ve bu
bütçenin de onun iz düşümünde hazırlanmış bir savaş
bütçesi olduğunu düşünüyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı
İsmail Kahramanın, dokunulmazlıkların
kaldırılmasına ve tutuklu HDP milletvekillerinin yasama
faaliyetlerinde bulunup bulunamayacakları konusunda araştırma
yaptırdığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
sayın hatip şahsımı hedef alarak bazı beyanlarda
bulundu; açıklamalarda bulunmak istiyorum.
İç Tüzük madde 64: Genel Kurula
başkanlık eden Başkan veya Başkanvekili, asıl konu
görüşülürken ve oylanırken hiçbir surette görüşünü
açıklayamaz. Başkan veya başkanvekilleri, görevlerinin yerine
getirilmesinin gerektirdiği haller dışında
tartışmalara katılamazlar; kişisel savunma hakları
saklıdır.
Değerli milletvekilleri, dokunulmazlık
demokrasinin ana esaslarından biri. Parlamenter muafiyetler,
dokunulmazlık ve sorumsuzluk olarak ikiye ayrılıyor,
malumualiniz ve ana vatanı İngiltere. Kralın milletvekillerinin
önünü kesmemesi için başlayan çalışmalarda cezai yönden muafiyet
tanınmış ve dokunulmazlık demiş,
dokunamazsınız ama hukuki yönden yapılan bir haksız fiil
varsa herkesin tazminatı ve dava hakkı var.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sadece isnat
var, ispat yok.
BAŞKAN Kürsü sorumsuzluğu yine
tanınmış bir haktır ve Mecliste söylediği sözlerden
dolayı, bunu dışarıda tekrar etmekten dolayı herhangi
bir takibata uğranmaz. Fransa bunun tersidir. Fransada hukuki
dokunulmazlık vardır, cezai dokunulmazlık yoktur, hukuki
bakımdan vardır. Ve biz İngilteredeki sistemi seçtik ve bizim
Anayasamızda cezai bakımdan dokunulmazlık var. İyi de
ilanihaye mi var? Hürriyetler sonsuz mu? Hukuk devleti, bir anarşi devleti
midir? Değil, olamaz, mümkün değil.
Dokunulmazlık hadisesinin
kaldırılması hep tatbik edildi. Bakınız, 1925-1950
arası 10 dosyada dokunulmazlık kaldırıldı ve ilki adam
öldürmeye teşvik; milletvekili mahkûm oldu. İkincisi, 1928de
Yavuz-Havuz davasındadır ve bir suistimal hadisesidir; bizzat
İsmet Paşa, İsmet İnönü Yüce Divana müracaat etmiştir
ve kendi bakanını Yüce Divana vermiştir -Bahriye
Nazırını- ve sonra kurduğu hükûmette Bahriye
Nazırlığını da kaldırmıştır ve
bakan mahkûm olmuştur. 1950-1960 arasında 6 dosya var, 1960-1980
arasında 10 dosya var, 1980den günümüze 17 dosya var.
Büyük Millet Meclisimiz 20/5/2016da bir karar verdi,
referanduma gitmeyecek rakama ulaştı ve 376 reyle 154 milletvekilinin
810 dosyası hakkındaki dokunulmazlığı
kaldırdı.
Burada, 29/7/2015te Halkların Demokratik
Partisinin Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiği
ve 88 kişinin imzaladığı bir takrir var.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) 88 derken?
BAŞKAN 78 kişinin.
Bunlar arasında Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırım Beyin imzası var ve diyorlar ki: Ekte isim ve
imzaları bulunan Halkların Demokratik Partisi üyesi
milletvekillerimizin dokunulmazlıklarının kaldırılması
hususunda gereğinin yapılmasını bilgilerinize arz ederiz.
29/7/2015
Partilerde konsensüs oldu ve Anayasa
değişikliğiyle dokunulmazlık kalktı. Neye ait? 810
dosyaya ait; dışındakiler değil.
Peki
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bu 810 dosya
arasında mektuplarını incelemek de var mı?
BAŞKAN Anlayamadım?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bu 810 dosya
arasında eş genel başkanlarımıza gönderdikleri
mesajlara el koymak var mı?
BAŞKAN Devam edeceğim konuşmaya,
lütfen dinleyin.
Şimdi, bu, sadece bizde değil, mesela
Amerika Birleşik Devletlerinde son yirmi yılda 27 Temsilciler
Meclisi ve Senato dokunulmazlığı kaldırıldı.
Avustralyada 5. Fransada rüşvet, yolsuzluktan 3 kişi,
İngilterede 30 kişi yirmi senede.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Türkiyede kaç
kişi?
BAŞKAN Trafik cezası onlardan biri. Ve
buraya kadar terör yok.
İspanyada yirmi yılda 3 eski bakan,
İrlandada yirmi yılda 10 bakan, vergi sahtekârlığı,
gösteri yürüyüşünde bulunmak, kamu düzenini bozucu davranışlarda
bulunmak. Finlandiyada beş yılda 3 eski bakan, İtalyada yirmi
yılda 6 - mafyayla ilişkili ve ırkçı söylemler söyleyen-
kişi.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Bizim için
sadece konuşmalardan dolayı var.
BAŞKAN - Kanadada yirmi yıl içinde,
eşine şiddet uygulama ve sivil itaatsizlikten 3 kişi. Yunanistanda
yirmi beş yılda 2 eski bakan, yolsuzluk ve yirmi yıla mahkûm
oldular. Bunun devamı var. Siz değerli milletvekillerimize
dağıttığımız bu husustaki bilgimiz var.
Araştırma birimimiz bu noktada bir kitap hazırladı.
GARO PAYLAN (İstanbul) Siyaset
yaptığı için tutuklanan var mı?
BAŞKAN - Şimdi
Dokunulmazlığımı kaldırınız, bana
dokununuz, ben korkmuyorum. dediniz. Çıktı yasamadan bu iş.
Kime gitti? Yargıya gitti.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Hangi
yargıya?
BAŞKAN Demokrasinin temeli ne? Kuvvetler
ayrılığı. Meclis Başkanı kimdir, hangi hakla buna
müdahale edecek? Edemez, yargının tasarruflarına edemez. (HDP
sıralarından gürültüler) 1961e kadar kuvvetler birliği tatbik
ediliyor idi ama kuvvetler ayrılığı var. Demokrasinin de
vazgeçilmezidir.
Meclis Başkanı neden ilgilenmiyor, niye
ilgilenmiyor? Adalete intikal etti, yargıya intikal etti.
Biraz belki havayı yumuşatır diye
söylüyorum: Adam suçu üzerine almış, üzerine almış, kendi
işlememiş ama demişler Bak, bu gidişle
asılırsın. Asılayım ne olacak? Savcı da Ya,
yapmadın herhâlde, üzerine aldın, asılacaksın.
Asılayım, ne olacak? Hâkim de aynı şeyi söylemiş,
idamına karar vermiş. Sehpaya gitmiş, klasik hadise, sandalyeyi
altından çekmişler, Ah, son isteğini sormadık. demiş
savcı, tutmuş. Adam ne demiş: Bu nasıl
asılmaktı, az daha boğuluyordum? (HDP sıralarından
Ha, ha, ha! sesi)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Çok gülünç!
Gerçekten çok komik! Komedi!
BAŞKAN - Allah Allah,
kaldırtacaksınız
Fiillere gelince, bakınız, 22 tane
dosyası var Sayın Selahattin Demirtaşın, Eş Genel
Başkanın: Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, terör örgütü
üyesi olmak
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Siz
yargı mısınız?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Siz
hâkim ve savcı mısınız?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz yargı
mısınız, karar mı verdiniz Sayın Başkan?
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Hani
bağımsızdı? Nerede bağımsızlık?
BAŞKAN -
silahlı terör örgütüne üye
olmak, Türkiye Cumhuriyetini alenen aşağılamak, Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanına hakaret, devletin askeriye ve Emniyet teşkilatını
alenen aşağılamak, terör örgütü PKKnın
propagandasını yapmak.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Bu
fezlekeyi kim hazırlamış Başkan?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz nerenin
başsavcısısınız Sayın Başkan?
BAŞKAN - Arkadaşlar, şunu bir kere
zabıtlara geçmesi için tekrar ediyorum: Türkiyede bir savaş yoktur,
terörizmle mücadele vardır.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş)
İspatlayacak hiçbir şey yok! İspat edilen hiçbir şey
olamaz.
BAŞKAN - Öyle şey yok, Türkiye bir
bütündür. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) Bu bütünlüğü bozdurtmayız ve
bozulamayacaktır. Böyle savaş diye bir hadise olamaz.
GARO PAYLAN (İstanbul) Başsavcı!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz nerenin
başsavcısısınız? Ayıptır be! Kendi üyenize
sahip çıkamıyorsunuz, ondan sonra burada böyle konuşuyorsunuz.
BAŞKAN - Ve mesela, bir diğeri, ne diyor
Abdullah Zeydan Bey, Hakkâri Milletvekili: PKKnın öyle bir gücü var ki
sizi tükürüğüyle boğar. Savcı inceliyor, talep ediyor mevzuata
göre, kanunlara göre, hâkim de karar veriyor ve tevkif ediliyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Siz
savcılık yapın o zaman.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz burada
durmayın, durmayın, Meclis Başkanlığından istifa
edin, savcılık yapın, yargıç olun! Yargıç olun,
yargıç!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Siz
hâkim ve savcı mısınız Başkan? Siz Parlamentoyu
savunan bir Başkan mısınız, yoksa hâkim ve savcı
mısınız? Siz hâkimlik görevi mi yapıyorsunuz burada?
BAŞKAN - Geliyorum hapishaneye, hapishanenin
kendi şartları var, o şartlara uyacaksınız. Türkiye
kanun devletidir, istediğinizi yapamazsınız,
yaptırılmaz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ne kanunu be, ne
kanunu? Senin böyle yanlı yaptığın bir kanun mu olur?
Meclis Başkanının yargıç olduğu bir kanun var mı?
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) AKPnin kanunu
var burada!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Şu
anda siz görevinizi kötüye kullanıyorsunuz! Meclis Başkanı
olduğunuzu unuttunuz, kendinizi yargıç yerine koyuyorsunuz!
GARO PAYLAN (İstanbul) Meclis
Başkanısın, Meclis Başkanı!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Meclis
Başkanının yargıç olduğu bir karar var mı?
Ayıptır ya!
BAŞKAN - Geliyorum Sayın Ahmet
Yıldırımın Milletvekilleri acaba iştirak edebilir mi
yasamaya? sualine: Ben o noktada bir araştırma yapıyorum,
Anayasa profesörlerinden görüş alıyorum, onu da sizin
ıttılanıza arz edeceğim.
GARO PAYLAN (İstanbul) Meclis
Başkanısın, başsavcı değil!
BAŞKAN - Vaziyet bundan ibarettir. Suhuleti
bozmayalım. Birliğimizi, bütünlüğümüzü, vahdetimizi
bozmayalım. Buradaki milletvekilleri sadece şu ilin milletvekili
değildir
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Onlar halkın
dokunulmazlık verdiği insanlar, onlar milletvekilleri, hâlâ
milletvekilidirler!
BAŞKAN -
Türkiyenin milletvekilidir, her ilin
milletvekilidir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sizin onların
dokunulmazlığını savunmanız gerekir.
BAŞKAN Bu inançtayız ve bendeniz tekrar
ediyorum, şu Anayasadan ve İç Tüzükten dışarı
çıkmam biiznillah. Ben hesap gününe inanıyorum. İlahi adalete de
inanıyorum, ona göre hareket ediyorum. Hareketim böyle devam edecektir.
(HDP sıralarından gürültüler)
Hepinize tekrar teşekkür ediyorum.
Açıklamam bundan ibarettir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
GARO PAYLAN (İstanbul) Başkan
değil, başsavcısın, kabul et.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) 4 tane
bakanı kim yargılayacak Başkan?
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Ahmet Bey.
AHMET YILDIRIM (Muş) Adımı
kullanarak
BAŞKAN Kullandım.
AHMET YILDIRIM (Muş)
konuşmamı
bağlamından kopardınız. İç Tüzük 69a göre
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika
GARO PAYLAN (İstanbul) Cemaatin
hazırladığı dosyalardan başsavcılık
yapıyorsun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, Oturum Başkanı TBMM
Başkanı İsmail Kahramanın yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Ya, Sayın
Başkan, şimdi bizim makamınıza duyduğumuz saygı
gereği keşke bugünkü konuşmayı hiç yapmasaydınız
da bir ayki suskunluğunuzu korumuş olsaydınız. Bakın,
kendinizle nasıl da çeliştiniz ama. Dediniz ki: İç Tüzük 64
benim burada değerlendirme yapmama engel. Biz Oradan değerlendirme
yapın. demedik ki, 4 Kasımdan beri neden sustunuz? diye söyledik.
Sizin konuşacağınız yer, başsavcı gibi
Orası Meclis Başkanlığı koltuğu,
başsavcılık koltuğu değil. Sayın Başkan, bir
şeyleri fena karıştırıyorsunuz siz. Bakın -siz
orada değil- bir aya yakındır şu
Başkanlığını yaptığınız Meclisin
10 üyesine dair bir demeciniz yok diye söyledik.
Bir diğer husus, şunu söyleyelim,
bakın, biz dokunulmazlığımızın değil, 550
milletvekillinin dokunulmazlığının
kaldırılmasını hâlâ istiyoruz. Size yalın bir şey
soruyoruz: Bu arkadaşlarımızın milletvekilliği
düşürüldü de bizim haberimiz mi yok? Şu anda onlar bu yasama
organının üyesi mi, değil mi? Somut soruyorum, başka yere
çekmeye gerek yok. Ya değilse, sizin bu konuşmanız
yargıçlara talimattır, talimat!
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) Ne alakası var.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Siz Türkiyenin ikinci
yüksek mevkisinde oturan kişisiniz ve o bağımsız,
tarafsız yargı diye övdünüz. 15 Temmuzdan beri bu ülkedeki savcı
ve hâkimlerin yüzde 30dan fazlası terör örgütü suçlamasıyla
görevinden uzaklaştırıldı. Bu yüzde 30u ne alan bizdik ne
de terörist suçlamasıyla atan biziz. Alan belli, atan belli. Yüzde 11ini
terör örgütü üyesi suçlamasıyla bu iktidar tutukladı. Böyle bir
yargı bağımsız değildir, böyle bir yargı
bakımsızdır.
Size gelince: Biz mi söyledik?
Cumhurbaşkanı söyledi: Anayasa Mahkemesini tanımıyorum,
kararlarına da saygı duymuyorum. O zaman yargı siyasaldı
da şimdi mi bağımsız oldu Sayın Başkan?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Ve sözlerinizi iade
ediyorum. Siz yargıçlara talimat verdiniz bugün buradan.
Makamınız da başsavcılık değil, Meclis
Başkanlığı makamı. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
beyanlarınızı şöyle cevaplandırayım: Herhangi bir
tenakuzum yok, mütenakız bir beyanım yok, zaruri bir açıklamam
var.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Tabii,
tabii.
AHMET YILDIRIM (Muş) Neresi zaruri, neresi?
Başsavcı gibi açıklama yapıyorsun.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Başkan,
byLockçuları da yargılayın. Buraların yarısı
byLockçularla dolu, onları yargılayın. Niye onları
yargılayamıyorsunuz?
BAŞKAN O savcılar, Türk adaleti, Türkiye
adaleti gereken şekilde elinde terazisini tutacaktır, gereken
kararı verecektir. Onun için, lütfen Genel Kurulun mehabetini
bozmayalım.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Askerleri
sokakta kamçılayan biz miyiz? Kamçıladınız, kafalarını
kestiniz askerlerin.
BAŞKAN - Ben kendi görevimi biliyorum ve
görevimin gereğini ifa ediyorum, ifa etmeye de devam edeceğim.
Hepimizin Türkiyemizin geleceğini düşünmesi, birlik ve
bütünlüğünü sağlaması görevimizdir, hangi partide olursak
olalım.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Bunların
yarısı byLockçudur, en önde oturanlar byLockçu, onları
yargılayın. Bu ülkeye darbe teşebbüsü yapan byLockçular
aramızda.
BAŞKAN - Bakınız, 15 Temmuz
faciasından sonra nasıl bir bütün içinde olduk. Biz hep bir bütün içindeyiz.
Bunu bozmayacağız.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Masumiyet karinesi
nerede Sayın Başkan, masumiyet karinesi? Siz başsavcı
mısınız, yargıç mısınız, Meclis
Başkanı mısınız?
BAŞKAN - Artı, uluslararası camiada
bu mevzu komisyonlara gidiyor, kurumlara gidiyor, bu konuşmalar
aksettiriliyor. Buna karşı Meclis hiçbir şey demeyecek.
Diyeceksiniz ve öyle kalacak. Hayır, öyle şey yok.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, HDP sıralarından
gürültüler)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Çok
doğru söylediniz, tebrik ediyorum sizi! Hadi yargılatın. En önde
oturanlar bile byLockçu.
AHMET YILDIRIM (Muş) Bir aydır susan
dilsiz şeytandır.
BAŞKAN - Şunu da ekleyeyim sayın
milletvekilleri: Islak imzayla Başkanlığımıza
ulaştırılan kanun teklifleri ile soru, araştırma ve
genel görüşme önergeleri işleme alınmaktadır. Islak imza
atılmayan önergeler ise Başkanlığımızca işleme
alınmamaktadır. Ancak, bir başka milletvekili tarafından
üstlenilen, imzalanan önergeler de işleme alınmaktadır. Durumun
böyle bilinmesini de istirham ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Dinleme
kararını siz mi verdiniz?
BAŞKAN - Diğer bir husus da, 810 dosya
hakkındadır bu dokunulmazlığın kalkması, bunun
dışındakiler değildir.
Tekrar teşekkür ediyorum; bilgimi sundum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) Sayın
Başkan, bugünkü duruşunuz Türkiyenin yarınını
belirleyecektir, bunu unutmayın, bunu unutmayın lütfen.
BAŞKAN Şimdi, söz sırası
GARO PAYLAN (İstanbul) Başsavcı
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bilgende.
GARO PAYLAN (İstanbul) İstifa et,
istifa, git başsavcı ol.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı Kars Milletvekili Sayın Ayhan
Bilgen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bilgen.
Süreniz otuz dakikadır. (HDP
sıralarından alkışlar)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, İç Tüzük hakkımı engellemiş
oluyorsunuz.
GARO PAYLAN (İstanbul) 60, 60
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sabahtandır İç Tüzük hakkımı engellemiş oluyorsunuz.
BAŞKAN Nedir Sayın Demirel?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sabahtandır söz istiyorum, söz vermiyorsunuz. Ayhan Bey konuşsun,
sonra
GARO PAYLAN (İstanbul) Söz istiyor, söz, grup
başkan vekili söz istiyor.
BAŞKAN Bir dakika efendim
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) İç
Tüzük hakkımı engellemiş oluyorsunuz ama vekilimiz kürsüde, ben
söz hakkımı sonra kullanacağım.
BAŞKAN Ayhan Beyden sonra vereyim
hanımefendi, bir grup başkan vekili olarak vereyim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Siz
İç Tüzük hakkımı engellemiş oluyorsunuz.
BAŞKAN Görmedim hanımefendi, burada da
aksetmedi ekrana.
Buyurun Sayın Bilgen.
GARO PAYLAN (İstanbul) Başsavcı
BAŞKAN Hayır, rica ediyorum
GARO PAYLAN (İstanbul) Başsavcı
BAŞKAN Ben iyi bir hukukçuyum, hukuku da
gayet iyi bilirim ve sizler gibi bu ülkemi severim, bayrağımı
severim, vatanımı severim ve milletimi severim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sürenin yeniden başlatılmasını
talep ediyorum.
ALİ ERÇOŞKUN (Bolu) Ya, onu
konuşmacı talep etsin, sen bırak.
BAŞKAN Gayet tabii, tabii,
ikazınıza teşekkür ediyorum.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına
ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bilgen.
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 5 Aralık. 5
Aralık 1934 tarihi Türkiye Cumhuriyetinin birçok Avrupa ülkesinden de
ileri bir adım atarak kadınlara seçme ve seçilme hakkını
tanıdığı tarihtir. Yani, bir yıl dönümündeyiz. Tabii,
seksen iki yılda ne kadar mesafe aldık -herkes kendi grubuna bakarsa
ya da Hükûmet sıralarına bakarsanız- bu Parlamentoda
kadının eşit temsiliyle ilgili, siyasette sesinin
duyulmasıyla ilgili nerede olduğumuzu görürüz. Ama, galiba, bir
teşekkür borcumuz var, o da bu resimdeki eşit temsiliyettir. 10
milletvekilinin 5i kadın, 5i erkek. Yani, kadın temsiliyeti
konusunda, galiba tutuklamada, milletvekillerini cezaevine koymada seksen iki
yılda epeyce bir mesafe almışız.
Değerli milletvekilleri, biraz önce, tabii, bir
polemik, bir tartışma olduğu için galiba söze oradan girmem
gerekiyor. Biz, hepimiz imzalarımızın arkasındayız.
Bizim önerimiz, hem bireysel dokunulmazlıkların ileriye de yürüyecek
biçimde tümden kalkmasıdır hem de Anayasa değişikliğiyle
ilgili önerimiz çok açıktır yani geriye dönük birikmiş
dosyaların toptancı halinde milletvekili satılır gibi
komisyondan geçirilmesi değildir bizim önerimiz, çok açık. Bundan
sonrasıyla ilgili işlenecek suçları bu düzenleme kapsıyor
mu kapsamıyor mu? Kapsamıyor. Eğer bu Parlamentodan geçen
düzenlemeyi, üç partinin de desteğiyle, referanduma gitmemesi için
verilmiş destekle geçen düzenlemeyi herkes, hepimiz bir daha, yeniden
okursak göreceğiz ki söz konusu olan değişiklik sadece o güne
kadar fezlekesi hazırlanıp gönderilen dosyalarla ilgilidir. Dolayısıyla,
dokunulmazlıklar kalkmamıştır,
kaldırılmamıştır. Biz hâlâ istiyoruz ve varız.
Buradaki herkesin, 550 milletvekilinin dokunulmazlığı
kalksın, biz söylediğimiz sözlerden dolayı
yargılanalım, birisi zimmetten, birisi rüşvetten, birisi
haksız kazanç elde etmekten, irtikaptan yargılanmaktan dolayı
korkuyorsa onlar da çıksınlar yargı önünde hesap versinler.
Değerli milletvekilleri, bu tarihler, bugünler
bir şeyin daha yıl dönümü, 17 Aralığın yıl
dönümü. Bu bütçe biterken neredeyse üzerinden üç yıl geçmiş olacak.
Bakanlar yargılanmasın. diye burada eller kalktı, indi ve
bakanlarla ilgili yargılanmama kararı bu Parlamentodan
çıktı. Eğer bir yargı korkusundan bahsediyorsak,
yargılanma korkusundan bahsediyorsak galiba o bakanları yargıdan
kaçıranların korkusu çok daha belirleyici, çok daha net.
Değerli milletvekilleri, tabii ki Türkiye
tarihi, Türkiye Cumhuriyeti tarihi, Türkiye Parlamento tarihi geçmişte de
siyasetin yargı sopasıyla
cezalandırıldığının ya da daha farklı
yöntemlerle etkisiz, işlevsiz hâle getirildiğinin örnekleriyle
doludur ama bunun en somut örneği aslında istiklal mahkemeleridir.
İstiklal mahkemelerinde milletvekilleri, Kurtuluş
Savaşının önderleri, Mustafa Kemalin silah
arkadaşları yargılanmıştır ve tabii ki, bu
uygulamalar, bu tutum Trabzon Mebusu Ali Şükrü Beyden beri Türkiye siyasi
tarihine bir kara leke gibi geçmiştir. Bu sıralarda oturanlar
siyasete girerken sonunun nereye varacağını bilerek gelirler,
siyasete bu niyetle girerler, yakınlarını zengin etmek için,
büyük ihaleler almak için gelmezler. Dolayısıyla da Ali Şükrü
Beyden bu yana Türkiye'de muhalif olmanın ne demek olduğunu, muhalif
gazeteci olmanın ne demek olduğunu, muhalif akademisyen olmanın
ne demek olduğunu, muhalif sendikacı olmanın ne demek
olduğunu nasıl herkes biliyorsa, muhalif siyasetçi olmanın ne
demek olduğunu da gayet iyi bilerek, bunu göze alarak buraya gelirler.
Değerli arkadaşlar, çok net bir tabloyla
karşı karşıyayız. Eğer milletvekillerinin tutuklu
yargılanabileceğine dair bir yeni düzenleme bu Parlamentodan
geçmiş ve bizim haberimiz olmamışsa gayet tabii biz çıkar,
özür dileriz, düzeltiriz. Aksine, milletvekillerinin tutuklu
yargılanamayacağına dair daha önceki dönem tutuklanan ve uzun
süre cezaevinde kalan CHP'li, MHP'li ve BDPli milletvekillerinin,
bağımsız milletvekillerinin yaşadığı durumla
ilgili Anayasa Mahkemesinin kararı çok nettir. Milletvekili
yargılamasının tutuklu olamayacağı çok net biçimde
ortaya konmuştur. O kararın gerekçesinde ifade edilen mevzuatta
hiçbir değişiklik olmamıştır. Bu Parlamentoda geçen ve
şimdi milletvekillerimizin ifadeye gitmedikleri için gözaltına
alınma, tutuklama nedeni olarak gösterilen mevzuatla ilgili değildir
yapılan değişiklik.
Sayın Başkan, sizi bağlayan
Anayasa'nın 83üncü ve 85inci maddesinde yazılı düzenleme nettir,
dolayısıyla buradan geçen düzenleme, burada hukuk dışı
biçimde gerçekleştirilen düzenleme de 83 ve 85i esasen
değiştirmemiştir. Ama size bir teşekkür borcumuz var, o da,
sizin muhtemelen bilginiz dâhilinde, belki talimatınızla Mecliste
uzmanlar çok güzel bir çalışma yapmışlar, dünya
örneklerini, Avrupa karşılaştırmalarını
yapmışlar, siz de biraz önce kürsüden paylaştınız; çok
değerli bir çalışma, emeği geçen herkese teşekkür
etmemiz lazım. Avrupada kürsü dokunulmazlığı nedir,
dünyada yasama dokunulmazlığı neyi kapsar, buna dair çok güzel
değerlendirmeler ve mevzuat karşılaştırmaları var
ama bir de o kitapçığın sonunda -ben herkese tavsiye ederim ve
herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum- pratik
karşılaştırması var. O pratik
karşılaştırması gösteriyor ki, sizin de biraz önce
kürsüden aktardığınız gibi, dünyada milletvekillerinin
tutuklanması ya da cezalandırılmasıyla ilgili somut
örnekler sadece zimmet, rüşvet, yüz kızartıcı suçlarla
ilgilidir, bunun dışında tek örnek İsrail cezaevlerinde
tutulan Filistinli milletvekilleriyle ilgilidir. (HDP sıralarından
alkışlar) Bundan başka hiçbir örnek, hiçbir gerekçeyle, terörle
mücadele de dâhil olmak üzere hiçbir gerekçeyle dünya örnekleri arasında
yer almamaktadır. Sizin basıp
dağıttığınız kitapçıkta da bu, çok net
biçimde ortaya konulmuştur.
Değerli arkadaşlar, ifadeye gitmeme sorunu
olsaydı eğer karşı karşıya bulunduğumuz
sorun, 10 milletvekilimizin tutuklanmasının gerekçesi ifadeye gitmeme
olsaydı yani buralardan söylenen gerekçeye söyleyenlerin kendileri inanıyor
olsalardı, sanırım, diğer 3 arkadaşımıza
yapıldığı gibi onlar da zorla götürüldükleri ifadeden sonra
serbest bırakılırlardı ama burada çok açıkça bir
tutuklama durumu var ve bu tutuklama durumunun biz tabii,
koşullarını konuşmayı, tartışmayı çok
doğru bulmuyoruz, tutuklamanın kendisi hukuksuzluk ama bu uygulamaya
baktığınızda şunu net biçimde görüyorsunuz: Çok
açık biçimde, Sayın Demirtaş Sayın Zeydanla aynı
cezaevinde birlikte kalmak istiyor. Tecridin -biraz önce
arkadaşımız da söyledi- insan hakları ihlali olduğunu
Türkiye imzaladığı sözleşmelerle, anlaşmalarla kabul
etmiştir. Ortak kullanım alanları, cezaevinde en az kaç
kişinin birlikte kalabileceğine dair düzenlemeler çok nettir ama Sayın
Demirtaşın Sayın Zeydanla birlikte kalmasının
önündeki engel, kendisine sunulan gerekçe güvenliktir değerli
arkadaşlar.
Yani siz inanabiliyor musunuz, aynı partinin
eş genel başkanı, kendi grubundan milletvekiliyle birlikte
kalmak istiyor ve cezaevi yönetimi, güvenlik nedeniyle, Sayın
Demirtaşın güvenliği nedeniyle bunu uygun
bulmadığını söylüyor. Şimdi, biz, bunu
yargının bağımsızlığı diye mi tarif
edeceğiz? Cezaevi idaresi böyle bir şey mi? Cezaevi müdürleri
canlarının istediğini yapma hakkına mı sahipler, yoksa
bu çatı altında imzalanan anlaşmalar, sözleşmeler, Anayasa
cezaevi müdürlerini de kapsıyor mu?
Değerli milletvekilleri, tabii, bütçeyle ilgili
teknik bir konuşma, teknik bir tartışma yapmanın
koşulları yok ama ben birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Çok ilginç biçimde, burada, biraz önce, Sayın Maliye
Bakanı, örneğin dış borç miktarının gayrisafi
yurt içi hasılaya oranıyla ilgili rakamı telaffuz etti; yüzde 32
yanlış hatırlamıyorsam, rakam böyle.
Değerli arkadaşlar, bir süredir Avrupa
Birliğine üye olmak isteyen ülkeler muhasebe sistemlerini bozuyorlar,
değiştiriyorlar; Maastricht Kriterlerine göre rakamları
yakalayabilmek için, tutturabilmek için, yani o oranın işte yüzde
60ları bulmamasını sağlamak için, kamu-özel iş
birliğiyle gerçekleştirilen sözleşmeleri, kamu dış
borcu kalemi içerisinde muhasebeleştirmiyorlar. Bu rakamlara yalan
söyletmekten başka bir şey değil, kendinizi kandırmaktan
başka bir şey ifade etmiyor. Başka ülkeler de yapıyor ama
kötü emsal, emsal olmaz. Biz, bu çatıda, bu halka hesap vermek
zorundayız.
Şimdi, yüzde 32 diye açıkladığınız
rakam, sadece şehir hastaneleriyle ilgili yükümlülüğü
eklediğinizde yüzde 42nin üzerine çıkıyor. Ulaşımla
ilgili yükümlülüğü, kamu-özel işbirliğiyle (KÖİ) ilgili
sözleşmeleri eklediğinizde rakam yüzde 45e çıkıyor.
Bakın, sadece dış borç, gayrisafi yurt içi hasıla
oranıyla ilgili bu söylediğim şey. Bunun gibi birçok rakam var
üzerinde konuşacağız, bir hafta boyunca tartışmalar
yapacağız.
Mesela, eğitim rakamlarının
karşılaştırılması. Eğitim rakamları en
çok harcama kalemi olduğu için üzerinde duruyorum. Eğitim
yatırımlarının eğitim harcamaları içerisindeki
payının 2002den 2017ye gelene kadar neredeyse yüzde 100
düşmüş olması gibi birçok şey var konuşulacak.
Yine, Türkiye Cumhuriyeti 11 pilot ilde toplumsal
cinsiyet farkındalığıyla ilgili projeler yürüttü, sadece
Aile Bakanlığıyla ilgili olduğu için söylüyorum. Ama, bu 11
ilde Birleşmiş Milletlerin fonlarıyla, hibeleriyle yürütülen
projelere bile bu bütçe hazırlanırken uyulmuyor, dikkat edilmiyor ve
dolayısıyla da bu bütçenin ne yazık ki Türkiyedeki kadın
erkek eşitsizliği başta olmak üzere her türlü
eşitsizliği, gelir dağılımındaki
çarpıklığı gidermeye dair sosyal boyutu da ciddi biçimde
zarar görüyor ama son yılların en kritik
tartışmalarından biri -şeffaflık konusunu da
kapsadığı için söylüyorum- Sayıştay denetimi
konusudur.
Değerli arkadaşlar, neredeyse bütün
bakanlıklarla ilgili Sayıştay diyor ki: Şeffaflık
konusunda özen gösterilmemiş, harcama kalemleri somut biçimde ifade
edilmemiş. Üstü örtülü biçimde, örneğin Aile Bakanlığıyla
ilgili, kültürel faaliyetler diye geçiyor ama bu kültürel faaliyetlerin tam
neye denk geldiğiyle ilgili kapalı değerlendirmeler
Aslında biz biliyoruz hangi harcama kalemlerine denk geliyor ama
kamuoyunun gözünden bunlar kaçırılmaya
çalışılıyor. Yine, etki değerlendirmesi için bilgi
sunumu konusunda Sayıştay uyarıyor bakanlıkları, diyor
ki: Benim etki değerlendirmesi yapabilmem gerekiyor, bunun için de senin
benimle bilgiyi açık, somut paylaşman gerekiyor. Ama bakanlıklar
bunu yapmamışlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç itibarıyla, Türkiye ekonomisinin gayet tabii,
hissedildiği ölçekte, hissedildiği ölçüde
tartışılması gerekiyor. Burada çok rakamları iyi
sunabilirsiniz. Kulağa hoş gelen rakamları dinleriz,
duyarız, bu haftayı geçiştirebiliriz ama hemen şuradan
Tunus Caddesine -bir tebdilimekân- gidin lütfen, Tunus Caddesindeki
dükkânları bir ziyaret edin; kimliğinizi söylemeyin, bakan
olduğunuzu, milletvekili olduğunuzu söylemeyin; işlerin
nasıl olduğunu sorun. İsterseniz aşağıya
doğru yürüyün, Olgunlar Sokaka gidin, Sakaryaya gidin, esnafın
hâlini görün, kaç dükkânın devir ilanı astığını
görün.
Şimdi, bir ülkenin ekonomisi, maliyesi neyle
ölçülür? Ya devlet bütçesiyle ölçülür ya da kişi refahıyla ölçülür.
Kişi refahı yoksa, devlet bütçesiyle ilgili rakamların da
üzerinde oynanarak sadece bir göz boyama, durumu kurtarma pozisyonu ortaya
çıkarılmışsa, o zaman o bütçenin emekten yana
olduğunu, o bütçenin çalışandan yana olduğunu, o bütçenin
dar gelirliden yana olduğunu söylemek son derece zordur.
Güzel bir söz var: Uzun vadeli planlama,
gelecekteki kararlar için değildir, bugünkü kararların
geleceğiyle ilgilidir. denmiş. Yani, biz, bugün
aldığımız kararların, bugün
oyladığımız kararların gerçekten ne kadar
uygulanır olup olmadığını, uygulanabilir bir durumun
yakalanıp yakalanamayacağını aslında öngörülerimizle
ortaya koyarız.
Bakın, bütçede 2017yle ilgili olumlu
beklentilerden birisi, iyileşme nedeni sayılan önemli
başlıklardan birisi, jeopolitik ortamın iyileşmesi.
Şimdi, beş yıl önce, yanı başınızla ilgili,
en uzun sınırınız olan komşunuzla ilgili, Suriyeyle
ilgili bir öngörüde bulunmuşsunuz, demişsiniz ki: Birkaç hafta
içerisinde -aylar değil, yıllar değil- Suriyede Esad gidecek, rejim
değişecek ve Suriyede insan hakları ihlalleri bitecek.
Şimdi, dört beş yıl önce, en uzun sınırınız
olan komşunuzla ilgili öngörünüzde bu kadar ıska geçtiğinizde,
2017yle ilgili bölgesel gelişmelerde jeopolitik durumun
iyileşeceğini varsayarak Türkiye ekonomisinin daha iyi bir noktaya
gideceğini neye göre öngörüyorsunuz? Hangi ülkeye bakarak, hangi
komşunuzdaki gelişmeler ya da hangi müttefikinizle kurduğunuz
ilişkiler üzerinden bunu söyleyebiliyorsunuz, doğrusu ben merak
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, dört yıl önce,
beş yıl önce biz Suriye sürecine müdahil olurken, bu kürsüde
konuşmalar yapılırken, miting meydanlarında hamaset dolu
mesajlar verilirken Suriye halklarına, Suriyedeki Türkmenlere,
Suriyedeki diğer halkların geleceğine -işkence, kötü
muamele- orada Sünnilere yapılan haksızlığı gündem
yapıyorduk. Yani, biz orada aktiftik, Suriye halklarının
geleceği için aktif pozisyon aldığımızı iddia
ediyorduk; ne kadar doğruydu, değildi, ayrı bir şey ama
şu anda Türkiye'nin gündeminde Suriye neden var? Sadece savunmak için var,
Türkiyeye yönelik tehdit için var, Türkiyeye yönelik tehlikeyi öngörebilmek
ve bunun önüne geçmek için Türkiye orada var. Şu anki girişimler, El
Babdaki operasyon Türkiye'nin güvenliğini ne kadar garantiye alıyor,
bu da tabii ayrı bir tartışma konusu.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sadece bölgeyle ilgili jeopolitik öngörümüz değil,
aslında bütün dünyayla ilgili jeopolitik öngörümüz baştan sona sakat.
Bakın, biz Avrupa Birliğine karşı alternatif olarak
Rusyayla ilişkiler, Şanghay hesabı yapıyoruz. Çin dünyada
döviz rezervi en yüksek olan ülke, son yıllardaki düşüşe
rağmen 3 trilyon doların üzerinde döviz rezervi var. Biz, bir
taraftan, yastıkaltındaki dolarlara göz dikmişiz ekonomiyi
kurtarmak için
Bunun da nasıl bir rakama tekabül ettiğini ben bilmiyorum
-çünkü yastıkaltıyla ilgili bir öngörüde bulunuyorsanız
kayıt dışının düzeyini itiraf ediyorsunuz demektir-
ama sadece bir Çin karşılaştırması için bunu söyledim.
Rusyayla ilgili planlar yapıyoruz değerli
milletvekilleri ama Rusya Devlet Başkanı Putin birkaç gün önce 2017
değerlendirmesi yaptı. Bu, senelik yaptıkları rutin
konuşma, değerlendirme Rusya Devlet Başkanının. Bu
seneki değerlendirmesindeki mesajının özü Avrupa Birliğiyle,
Avrupa ülkeleriyle ilişkileri iyileştirme üzerine kurulu. Yani, biz
Avrupaya posta atıyoruz Şanghaya güvenerek ama Şanghayın
patronu da Avrupayla ilişkileri iyileştirme üzerine 2017 mesajı
veriyor.
Değerli milletvekilleri, tarih okumamız
yanlış, gelecek okumamız yanlış, hem de çok kötü
karşılaştırmalar yapmaya sebebiyet verecek
yanlışlıklar içeriyor. Dünya ekonomik krizinin 1920li
yıllarla -1929- karşılaştırması
yapılıyor; Birinci Dünya Savaşının en kötü
koşullarına yakın koşullarda bulunduğumuzu, o tarihten
bu yanaki en kötü durumda bulunduğumuzu bizatihi Hükûmetin üyeleri
söylüyor. Sayın Cumhurbaşkanı daha köklü bir değerlendirme
yapıyor -bence de yerinde ve doğru bir tespitte bulunuyor- diyor ki:
İslam Dünyası fetret dönemi yaşıyor. Bu tespit de son
derece kritik, son derece önemli ama ister Birinci Dünya Savaşından
okumaya başlayın ister İslam dünyasının bin dört yüz
yıllık tarihini okuyun ama şu kesin: Eğer siz fetret
dönemlerini, kriz dönemlerini bir araya gelerek, sorunları konuşarak
aşmayı denerseniz mesafe alırsınız. Fetret
dönemlerinden nasıl çıkıldığını Selçuklu
tarihinden, Osmanlı tarihinden çok ayrıntısıyla okuyup,
ulaşıp değerlendirebilirsiniz ama tersini yaparsanız,
kamplaşmayı, çatışmayı derinleştirirseniz, ötekileştirirseniz,
ayrımcılık yaparsanız, dışlarsanız o fetret
döneminden sadece kopuşla çıkarız, sadece çatışmayla,
sadece iç savaşla çıkarız. Değerli milletvekilleri,
yüzyıl önce denediğimizi bu ülke niye bir kez daha denesin?
Bakın, Osmanlının son döneminde en
az saray kadar etkili Babıalide tartışmalar
yapılıyordu ve o dönemde özellikle İttihat ve Terakki içinde ve
tabii ülke siyasetinde etkili siyasi partiler arasında da önemli
tartışmalar vardı. O dönemde Prens Sabahattin yetki devrini
önerdi. Ademimerkeziyet diye tarif ettiği şey şuydu: Osmanlı
tebaasıyla yetkileri paylaşalım, yetkileri
dağıtalım, yerelleşelim, ne kadar yerelleşirsek o
kadar birleşiriz, ne kadar yetkilerimizi devretmeyi başarırsak o
kadar kader birlikteliği yapar, birlikte savunur, birlikte
yaşarız. dedi. Ama, karşısındakiler tersini
yaptılar, dediler ki: Biz Özbekistana gider, ayaklanma
çıkarırsak Rus çarını deviririz. Alman generallerine
güvenir, dünyada yeniden egemenliği sağlarız. Sonuç ne oldu?
Özbekistana, Orta Asya çöllerine, Sarıkamışa Osmanlı askerlerini
götürenler, Anadolu çocuklarını götürenler ortaya bir avuç toprak
parçası bıraktılar ama Prens Sabahattinin sözünü dinlemiş
olsaydık belki başka bir noktada olacaktık.
Şimdi, dönüp tekrar bütün yetkileri tek elde
toplamaya kalkmak, bir kişinin her şeyi doğru bildiği
varsayımı üzerinden siyaset yapmak en azından yüzyıl önceki
yanlışı tekrarlamaktan başka ne anlam ifade ediyor? O zaman
da sarayın her şeyi doğru bildiğini, duruma vaziyet
ettiğini, tehlike olmadığını söylüyorlardı ya da
İttihat ve Terakki Partisinin yetkilileri kendilerine böyle bir güç vehmediyorlardı,
bugün de ne yazık ki aynı noktadayız.
Daha acısı, 1920li yıllarda
Almanyada Hitler nasıl ekonomik krizin faturasını
yabancılara, başkasına, içerideki yabancılardan olan
Yahudilere fatura ederek toplumu başka türlü motive ediyor idiyse,
başka tarih algıları oluşturmaya çalışarak,
toplumu kamplaştırarak krizden çıkmaya çalışıyor
ise biz benzer şeyler yapıyoruz. Çok ironik bir benzetmedir ama o
yıllarda Almanya Versay Antlaşmasını
tartışıyordu, aslında biz de şimdi Lozanı
aynı duygularla tartışıyoruz, aynı psikoloji içinde
tartışıyoruz ve eğer birilerinden hesap sorarsak,
birilerini suçlu gösterirsek ekonomik krizi örteceğimizi sanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu ülke -çok
değil, birkaç ay önce- 15 Temmuzda bir büyük badire atlattı. Ama, bir
ülke düşünün ki darbe yaşamış olsun ve derdini dünyaya
anlatamıyor olsun. Şimdi burada ya bizim
anlatışımızda bir sorun var ya birilerinin niyetiyle ilgili
şüphe olur ya da ikisini de kapsayacak başka nedenler vardır ama
ben sadece birkaç tanesini size hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bir ülkede bir örgüt
Silahlı Kuvvetlerdeki en üst rütbeli makamlara, generaller içerisine üçte
2 oranında sızmış olacak ama siyasette bir tek
milletvekilliği makamını elde etmemiş olacak, bir partinin
merkez yürütme kurulunda bir tek koltuğa sızamamış olacak.
Şimdi, sormazlar mı sizin güvenlik birimleriniz bu kadar ele
geçirilmiş, bu kadar sızılmış ama siyasetiniz bu kadar
temiz, siyasetiniz bu kadar korunaklı, bu kadar güvenilir diye?
Başka tartışmalar yapılıyor
şüphesiz. Mesela, bu darbenin bir numaralı ismi olduğunu
herkesin bildiği, ana muhalefetin de dillendirdiği meşhur
şahıs, malum şahıs Emlak satın almaya
gitmiştim. diyerek askerî üste yakalanmış ve gözaltına
alınmış olmasına rağmen sonrasında bırakılıyor.
Emlak satın aldım. diyor, başka bir şey yok. Şimdi,
bu şahsı eğer Türkiye üç yıldır, dört yıldır
dinlemiyorsa, izlemiyorsa ben bu ülkeyle ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Ama,
siz de biliyorsunuz ki, bu ülkeyi yönetenler de biliyor ki bu şahıs,
üç yıldır, dört yıldır attığı her adım,
girdiği her ilişki, yaptığı her toplantı
biliniyordu. Şimdi, siz darbenin bir numarasını serbest
bıraktıktan sonra Türkiyede darbe oldu. dediğinizde
müttefikleriniz, dostlarınız size nasıl inanacaklar? Ve darbenin
asıl faillerini bu Meclis Komisyona çağırıp dinleyemiyorsa,
asıl sorumlularına ne olup bittiğini soramıyorsa burada
darbenin gerçekten ortaya çıkarılmaya
çalışıldığına dünyayı biz nasıl
inandıracağız?
Değerli milletvekilleri, bir ülkede sadece
görevinden alınan akademisyen sayısı 4 bini geçmiş,
öğretmenlerin sayısı 10 binleri bulmuş, yine çeşitli
gazete ve televizyonlardan kapatılanların sayısı 30
civarındaysa siz gece yaşanan o menfur olay dolayısıyla, o
tablo dolayısıyla 15 Temmuzdan sonra olan biteni dünyaya
anlatamazsınız. Çünkü, darbeyi yapanı gece yarısı
bırakıp ilgisiz binlerce öğretmeni tutukluyorsanız,
işinden atıyorsanız, o zaman
yaşadığınızı dünyaya anlatmakta gerçekten
zorlanırsınız.
Bir ilginç anekdot sizlerle
paylaşacağım. Herhangi bir akademisyen bunu yazsa, bunu
tartışmaya açsa elbette bir akademisyenin görüşü dersiniz.
Ama, kapatılan harp akademilerinin yerine kurulan Millî Savunma
Üniversitesinin başına getirilen şahsın cümleleri, diyor
ki: Osmanlı Devleti neden altı yüz yıl ayakta kaldı? Çünkü,
kardeş katliyle ilgili düzenleme dolayısıyla. Çünkü, bu,
geleceğe dair istikrarın teminatıydı. Çünkü, bu,
aslında saray kavgalarını, entrikalarını bitiren bir
yöntemdi. Daha önceki Türk devletleri bu kadar uzun süre ayakta kalmadılar
ama Osmanlı bu düzenlemeyi yaparak kendi geleceğini kurdu, ömrünü
uzattı.
Değerli milletvekilleri, şimdi, eğer
insani değerleri, insan haklarını, evrensel
kazanımları azıcık kendimize referans almış
olsaydık, hiç olmazsa tarihteki İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. felsefesiyle 2000li yılların
başlarında konuştuğumuz gibi bugün de bunu konuşuyor,
bunu tartışıyor olurduk. Ama, kardeş katlinden medet uman,
kardeş katlini iktidar ömrünü uzatmanın reçetesi sanan, sayan bir
anlayışla korkarız ki bu ülkede kardeş kavgası da kardeş
savaşı, çatışması da bir iktidar etme biçimi, iktidar
ömrünü uzatma biçimi olarak önümüzde duruyor.
Değerli milletvekilleri, bölgede çok kritik
gelişmeler yaşanıyor, çok hayati gelişmeler
yaşanıyor ve biz ne yazık ki bu hayati gelişmeleri hâlâ
doğru okuyamıyoruz. Ben bir iki karşılaştırma
yapmak istiyorum. Mesela Mısır, hani önce darbeye karşı
çıktığımız, mitingler düzenlediğimiz -gayet
tabii, hâlâ karşı çıkıyor olmamız lazım;
kapalı kapılar ardında, diplomasi ortamları inşa
ederek âdeta darbeyi meşrulaştıran, normalleştiren
siyasetin asla izlenmemesi lazım ama- Mısırda birkaç gün önce
41 dernek kapatıldı, sadece 41 dernek İhvanla ilişkili
olduğu için. Bizdeki rakam bunun yaklaşık 10 katı,
kapatılan dernek sayısı. Şimdi, Mısırda darbe
başarılı oldu, bizde darbe püskürtüldü. Bizde darbe
başarılı olsaydı, o zaman kaç dernek
kapatılacaktı? diye sormak gerekiyor.
Başka bir
karşılaştırmayı Tunusla yapalım çünkü Orta
Doğuda farklı örneklerden birisi. Gannuşi diyor ki: Biz başkanlık sisteminden parlamenter
sisteme geçmeye çalışıyoruz, sizse tersine gidiyorsunuz. Tabii
ki tercih sizin ama ben hangisinin daha İslami olacağı yönünde
bunu tırnak içerisinde aktarıyorum- tercihi size
bırakıyorum, bizimki daha İslami demiyorum. Tabii bu,
Gannuşinin tevazusuyla ilgili bir şey ama sonrasında da çok
ilginç değerlendirmeler yapıyor. Aslında, neredeyse Arap
Baharının birlikte yönetmeye hizmet ettiği, dışlanan
toplumsal kesimlerin siyasete katılmasına hizmet ettiği,
iyi örnek diye sayabileceğimiz tek vaka Tunustur neredeyse. Diğer
birçok ülkenin hâli ortada, Libya fiilen 3e bölünmüş durumda. Ama, hiç
olmazsa, bu birlikte yönetme alışkanlığı, kültürü
açısından Tunusla ilgili bu örneği sizlerle özellikle paylaşmak
istedim.
Değerli milletvekilleri, bugün, bugünler,
aynı zamanda Cemil Meriçin doğumunun da 100üncü yılı, 3
Aralık doğumlu. Cemil Meriç, çok güzel sözleri olan, çok ileri
görüşlü, gözleri görmese de -Engelliler Günü dolayısıyla da bir
kez daha analım- kültürden irfana uzanan bakışı son derece
birikimli bir isimdir. Diyor ki: Zulmün olduğu yerde,
haksızlığın olduğu yerde tarafsızlık
namussuzluktur, tarafsızlık şahsiyetin felce
uğramasıdır ve çıkar konuşunca vicdanlar susar.
Değerli milletvekilleri, ben hem bir taraftan
Cemil Meriçi anarken bir kez daha da şunu sizlere hatırlatmak
istiyorum: Bu sıralarda oturan arkadaşlarımız yerlerine
dönmedikçe, bu kürsüde konuşma imkânını bulmadıkça hiçbir
gerekçeniz, hiçbir açıklamanız bu ülkedeki zulmü, haksızlığı
örtmeye yetmeyecek.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın
Bilgen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Müsaadenizle
Değerli hatibin bazı hususlarda yine
benimle ilgili konuşmaları var; Meclis çalışanları
güzel hazırlık yapmışlar. dedi.
GARO PAYLAN (İstanbul) Kendi kendinize
sataşmadan söz mü veriyorsunuz?
BAŞKAN - Bendeniz grup başkan
vekilliği de yaptım ve ilgi saham anayasadır. 1982
Anayasasının yerine yeni bir anayasa yapılması hususunda
dört ay süren bir çalışmaya başkanlık yaptım, 52
ülkenin anayasasını inceledim. Her milletvekilimizin en az benim
kadar dokunulmazlıklar hakkında bilgisi olduğuna
inanıyorum. Onun için bir çalışmaya ihtiyaç
olmadığını Sayın Bilgene ifade etmek isterim.
Bu meyanda, diğer konular ayrı hadiselerdir
ama müsaade ederlerse bilgi dağarcığına bir eklenti
yapacağım: Kardeş katli I. Ahmet zamanında -1603-1617 I.
Ahmetin zamanıdır- yani Osmanlının sona erişinden üç
yüz on sene evvel kaldırıldı ve yerine ekber erşet kaidesi,
hanedanın en yaşlısı usulü getirildi. O noktada da müsaade
ederlerse kendilerine eklenti yapıyorum ve bir teşekkür borçluyuz:
Çok değerli mütefekkir, fevkalade kıymetli bir insan Sayın Cemil
Meriç, 1916da doğdu, 1987de 71 yaşında vefat etti; büyük
hizmetler yaptı. Kendisini rahmet ve minnetle anıyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Demirel, buyurun efendim.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
görüşmelerin yayınında kürsünün tam olarak alınmayarak
oradaki fotoğrafların gösterilmediğine, HDP milletvekillerinin
gözaltına alınarak rehin tutulduklarına ve Meclis
Başkanının milletvekillerinin haklarını koruması
gerektiğine ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tarihî süreçlerden alıp geldiniz bugüne kadar
ama bugün de yeni bir tarih yazılacaktır. O tarih de arkanızda
yazılan yazıyla Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir. ifadesinin tam tersinin uygulandığı bir süreçtir.
Siz milletin iradesini şu anda rehin almış
durumdasınız. Bu da tarihte farklı bir sayfada yer
alacaktır.
Sayın Başkan, siz mi talimat verdiniz?
Meclis görüntülerinde özellikle kürsü tam olarak gösterilmiyor, sadece
konuşan arkadaşlarımızın kafası gösteriliyor ve
oradaki fotoğraflar gösterilmiyor. Bu arkadaşlarımızın
fotoğraflarından korkuyor musunuz? (HDP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan,
arkadaşlarımızı, eş
başkanlarımızı, grup başkan vekilimizi ve
milletvekillerimizi şu anda rehin tuttunuz, bu rehin tutmanız da
yetmediği gibi buradaki fotoğraflarından bile korkuyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, şu anda yaptıklarınızda utanç
verici bir durum söz konusudur. Eğer biz bu yapılanlardan
utanmıyorsak o zaman tam olarak göstermek zorundayız. Neden
utanıyoruz? Şu anda utandığımız tek şey
vardır ki arkadaşlarımız rehin tutuluyor. Bu da bugün
Meclisin utanç duyması gereken bir durumdur. Bunu ifade etmek istiyorum.
Peki, yasadan ve hukuktan bahsediyorsunuz. Biz de
soruyoruz size ve tüm Türkiye kamuoyuna: Hangi yasa, hangi hukuk? 4 Kasım
darbesiyle aynı gecede Van, Şırnak, Hakkâri, Bingöl,
Diyarbakırda bir operasyon gerçekleşiyor, bir düğmeye
basılıyor ve 5 ilin başsavcıları harekete geçiyor. Bu
nasıl bir hukuk, bu nasıl uygulama? Aynı saatte ve aynı
tarihte 5 savcı üzerinden milletvekillerimiz, eş
başkanlarımız operasyon kapsamında gözaltına
alınıyor ve nasıl bir uygulama ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, bir dakika daha alacağım.
BAŞKAN Açıldı Hanımefendi.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, bunun adı faşizmdir. Bu, 4 Kasım darbesidir. Bu 4
Kasım darbesiyle ancak bir düğmeye basılıp bir operasyon
gerçekleşir. Biz bunları daha önceki süreçlerde de gördük. Yine, 4
Kasım darbesi, Türkiye'nin Parlamentodaki 3üncü büyük partisinin eş
başkanlarının, grup başkan vekilinin ve toplam 10
milletvekilinin bir darbeyle rehin tutulduğu bir süreçtir. Bu sürecin,
daha önceden bir siyasi operasyonun hazırlığı
yapılmıştır. Eş başkanlarımızın ve
vekillerimizin gidecekleri cezaevi önceden ayarlanmış ve bunun süreci
önceden başlamıştır. Şu anda vekillerimiz ve eş
başkanlarımız tecrit altındadır. Bu tecrit bir
işkencedir ve Türkiye de şu anda işkence uyguluyor ve bu,
Birleşmiş Milletlerin hafta sonu yayımladığı
raporda da açık bir şekilde görülmüştür.
O yüzden, bir kez daha şunu ifade edelim,
konuşacak çok şeyimiz var ama siz, Meclis Başkanı olarak
bir kez daha şuna cevap vermek zorundasınız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, tamamlayınız
Hanımefendi.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Tamamlıyorum Başkan.
Siz şuna cevap vermek zorundasınız:
Siz burada açıklama yaparken bir yargıç gibi, ifade alır gibi
bir açıklama yapıyorsunuz oysa siz Meclis
Başkanısınız ve sizin burada yapmanız gereken
şey, yasama faaliyetlerine gelecek olan milletvekillerimizin
haklarını korumak olmalıdır ama bunu
gerçekleştirmiyorsunuz.
Ben fezlekelere ilişkin örnekler vereceğim
ama sürem çok dar. Bunları ileriki süreçte size de yazılı
vereceğiz. Evet, Sayın Selahattin Demirtaşın
Diyarbakırda cuma namazına katılması bir örgüt
propagandası olarak ifade edilmektedir. Yine, Figen Yüksekdağ Eş
Başkanımızın seçim broşüründeki fotoğrafı
yine bir suç olarak gösterilmektedir. O yüzden, bunların hepsi siyasidir,
hiçbiri hukuki, hiçbiri yargıyla ilgili bir durum değildir, siyasi
bir karardır ve bu siyasi kararı da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) -
siz
burada uygulayarak hayata geçirmeye çalışıyorsunuz. Asla bunu
kabul etmiyor, sizin tutumunuzu da eleştiriyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Demirel, ben tekrar edeyim.
Türkiyede kuvvetler ayrılığı var
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Yoktur
Başkan, yoktur.
BAŞKAN -
ve yargı yasamadan, yürütmeden
bağımsızdır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ya, siz
tartışmalara giremezsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Türkiye bir hukuk devletidir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz burada bir
hukuk tartışması mı yaratacaksınız?
BAŞKAN - Siz şahsi, indi mütalaanızla
bunu kabul etmeyebilirsiniz ama ne var ki dünya dönüyor, ne var ki bir gerçek
var; Türkiyede kanunlar var, Anayasa var ve hukuk devletinde gereken neyse onu
yapan makamlar var.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Herkese niye yapılmıyor?
BAŞKAN - Bendeniz Meclis
Başkanıyım, herhangi bir yere emir vermek, herhangi bir hâkime,
savcıya emir vermek durumunda tabii ki değilim. İsterim ki tam
adil ve hür bir Türkiye olsun. Bu yolda yürüdüğümüze de inanıyorum.
Şimdi, sizin bence tashih etmeniz gereken bir
kavram var. Kavramlar içlerinde birçok hususu barındırır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkan, Meclis
Başkanı bu tür tartışmalara katılmaz.
BAŞKAN - Ortada bir rehin alma yoktur, lütfen
düzeltiniz. Rehin diye bir müessese Türk hukukunda yok, tutuklama
vardır, buna siz rehin demeyin; bu bir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Arkadaşlarımız rehin tutulmuştur Başkan,
arkadaşlarımız rehindir.
BAŞKAN - İki: Türkiyede bir iç savaş
yoktur.
LEZGİN BOTAN (Van) Sayın Başkan, 4
Kasım bir darbedir, bal gibi bir darbedir.
BAŞKAN - PKKnın, PYDnin,
DEAŞın, FETÖnün, benzeri tedhiş örgütlerinin
yaptığı anarşi vardır, terör vardır. Türkiye'nin
bütünlüğünü istemiyor musunuz?
LEZGİN BOTAN (Van) Bütün Türkiye siyaseti
BAŞKAN - Bu bütünlüğü sağlanmayacak
mı? Bu savaş ilanihaye sürecek. Sürmeyecek, biiznillah sürmeyecek.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hepimiz birlikte
bunun üstesinden geleceğiz Sayın Demirel.
İşkencedir, tecrittir; bu, cezaevi
idaresini ve Adalet Bakanlığını ilgilendiren bir hadisedir.
Bendeniz bu söze inanan bir insanım, demokrasi, demos kratos,
halkın iktidarı. Halkın iktidarına inanırım ve
elbette ki hâkimiyeti millete ait olarak bilirim. Biz bu yüce milletin de
burada temsilcileriyiz.
Ben teşekkür ediyorum.
Ve şimdi, söz
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
Sayın Başkan
LEZGİN BOTAN (Van) Sayın Başkan,
polis fezlekeleri doğruymuş gibi savunuyorsunuz.
BAŞKAN Anlayamıyorum
LEZGİN BOTAN (Van) Polis fezlekeleri
doğruymuş gibi, kanıtlanmış, kendisi
kanıtmış gibi, burada bir mahkemenin başkanı gibi
konuşuyorsunuz, hüküm kesiyorsunuz.
BAŞKAN Hayır Beyefendi, ben de
belgelerle konuşuyorum, ben belgelerle konuşuyorum.
Sayın Ayhan Bilgen Beyin bir beyanı oldu,
diyor ki: Biz dokunulmazlıkların kaldırılmasını
istiyoruz. Bu da bir yoldur, bazı ülkelerde dokunulmazlık yok, hepten
kaldırırsınız ama ne var ki 29/7/2015teki müracaatta beyan
şu: Ekte isim ve imzaları bulunan Halkların Demokratik Partisi
üyesi milletvekillerimizin dokunulmazlıklarının
kaldırılması hususunda gereğinin yapılmasını
bilgilerinize arz ederiz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye sadece HDPliler tutuklanıyor?
BAŞKAN Yani bir Anayasa
değişikliğiyle dokunulmazlık müessesesi kalksın
beyanı değil. Efendim, bu beyanları zabıtlara, tutanaklara
geçmesi için söylüyorum çünkü beyanlar Avrupada çeşitli ülkelerde
komisyonlarda, kurullarda alınıyor ve öne konuluyor, ona
karşı söylenen sözler Meclisin kendi görüşünü de ortaya
koyması bakımından bunları ifade ettim.
Çok teşekkür ediyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, ben İç Tüzük 60a göre yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN Efendim, bir isteğiniz mi
vardı Sayın Akçay, ara mı istiyordunuz?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Hayır, İç Tüzük 60a göre ben söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN Ha, bir dakika Sayın Demirel, bu
televizyonda yayın meselesinde hiçbir talimatım yoktur, Meclis
televizyonu kendi yayınını yapmaktadır, kusura
bakmayınız onunla ilgileneceğim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) O zaman
hakkında işlem yapın.
BAŞKAN Evet, Sayın Demirel, buyurun.
2.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin, TBMM
Başkanı İsmail Kahramanın birleşimi yönetirken
konuşmalarla ilgili yorum yaparak İç Tüzükü ihlal ettiğine
ilişkin açıklaması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, siz yapmış olduğumuz bütün
değerlendirmeler ve konuşmalara ilişkin şu anda yorum
yapıyorsunuz, İç Tüzükün 64üncü maddesine göre Genel Kurula
başkanlık eden Başkan veya Başkanvekili, asıl konu
görüşülürken ve oylanırken hiçbir surette görüşünü
açıklayamaz. Siz de başında ifade ettiniz, aslında ilk
başta siz de ifade ettiniz ama siz ifade etmenize rağmen biz
BAŞKAN Hanımefendi, ikinci
fıkrayı da okur musunuz?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Evet,
ikinci fıkrayı da okuyacağım, biliyorum Başkan.
BAŞKAN Biliyorsunuz ama
açıklayınız, tekrar ediniz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, şu anda siz İç Tüzükü ihlal ettiğiniz için...
BAŞKAN Hanımefendi, ikinci
fıkrayı okuyunuz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) ...ben
sizin hakkınızda usul tartışması açmak istiyorum, bunu
ifade ediyorum.
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) Ne alakası var
ya usul tartışması açmakla, ne alakası var?
BAŞKAN İkinci fıkrayı lütfen
okuyunuz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Usule
ilişkin...
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Asıl konuya siz
gelin ya, sabahtan beri konuşuyorsunuz!
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Sizin
usulünüze ilişkin bir tartışma başlatmak istiyorum.
BAŞKAN Hanımefendi, o okuduğunuz
maddenin ikinci fıkrasını da okur musunuz lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, siz bütün konulara ilişkin yorum yaptınız. Sadece
düşüncelerinizi ifade etmenin ötesinde, yorum yaparak aslında
yargıyı da, birçok mekânı, birçok alanı da bir kez daha siz
farklı noktaya çektiniz. O yüzden, biz usul tartışması
başlatmak istiyoruz.
BAŞKAN Efendim, konu ile usul
tartışmasının alakası yok.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.20
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 31inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Evet, Hanımefendi
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Az önce
de sizin tutumunuza ilişkin bir usul tartışması
başlatılmasını önermiştim, tekrar yineliyorum, az
önceki yapmış olduğunuz değerlendirmeler ve yorumlara
ilişkin de size ilişkin bir usul tartışması açılmasını
talep ediyorum.
BAŞKAN Evet, aziz milletvekilleri, sayın
milletvekilleri, az önce yaptığım açıklamalar kürsüde
konuşma yapan hatipler tarafından şahsıma yöneltilen soru
ve iddialara bir cevap niteliğinde olduğundan, İç Tüzükün
63üncü maddesi kapsamında usul tartışması
açılmasını gerektiren bir tutumum bulunmamaktadır. Bu
nedenle, usul tartışması açılması talebini
karşılama imkânım bulunmamaktadır.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkanım
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, bu konuda takdir hakkınız yok.
BAŞKAN Efendim, gruplar adına ikinci söz
sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekili Sayın Erkan Akçaya aittir.
Buyurun Sayın Akçay.
Süreniz otuz dakikadır. (MHP
sıralarından alkışlar)
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkan, takdir hakkınız yok, usul tartışması açmak
zorundasınız.
BAŞKAN Efendim, anlayamadım.
GARO PAYLAN (İstanbul) Takdir
hakkınız yok efendim, usul tartışması açmak
durumundasınız.
BAŞKAN Hayır efendim, hayır.
İlgili değil, gündemle ilgili değil, sualler sordunuz,
şahsımı hedef aldınız, ben de İç Tüzükün
verdiği görev, yetki ve hüküm gereğince açıklama yaptım.
Teşekkür ediyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) I. Ahmete bile
girdiniz efendim, yapmayın.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, 63üncü madde çok açık, 63üncü maddede usul
tartışması açmak yükümlülüğü var tarafınızca.
BAŞKAN Biraz daha dikkatli okursanız
göreceksiniz.
Teşekkür ediyorum efendim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel, oturun.
Sayın Akçay, buyurun.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, bizim hatibe olan saygımızdan kaynaklı,
bu durumu uzatmıyoruz, hatip kürsüden konuşmasını
bitirdikten sonra biz bu konuyu tekrar gündeme alacağız.
BAŞKAN Anladım efendim.
Buyurun Sayın Akçay.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısını görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz.
Bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı ve muhterem
heyetinizi şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, öncelikle bizlere bu güzel
vatanı emanet eden cennetmekân atalarımızı, milleti, devleti
ve vatanı uğruna canlarını feda eden bütün
şehitlerimizi, cumhuriyetimizin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürkü
ve silah arkadaşlarını rahmet ve şükranla anıyorum.
Şu anda yurt içinde ve yurt dışında Türkiye Cumhuriyetinin
varlığı ve aziz milletimizin dirliği için vazifeleri
başında mücadele veren kahramanlarımızı
başarı dileklerimle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta
Adananın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda çıkan
yangında hayatını kaybeden 11 öğrenci ve 1 öğretmen
kardeşimize Allahtan rahmet diliyorum, kederli yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Bir daha benzeri felaketlerin
yaşanmaması için gereken tedbirlerin derhâl alınmasını
bekliyoruz.
1934 yılında, bundan seksen iki yıl
önce yapılan demokratik ıslahatlarla dünyanın önde gelen pek çok
ülkesinden çok önce Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı
tanınmıştır. Cumhuriyet kadına büyük bir önem
vermiş, cumhuriyeti kuranlar millî mücadeleyi omuz omuza
gerçekleştirdiği kadınların sosyal statüsünü de o günün
şartlarına göre oldukça ileri boyutlara
ulaştırmıştır. Bu günün 82nci yıl dönümünü de
kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin önümüzdeki bir yıllık sürede kamuya kaynak aktarma
ve bu kaynakları dağıtma yetkisi verdiği bir belgedir.
Bütçenin amacı, dirliktir, düzenliktir, güvenliktir, eğitimdir,
sağlıktır, iştir, aştır; kaygısız ve
müreffeh bir hayat, daha iyi bir gelecektir. Bütçe bunun için
yapılmalıdır.
Bütçe müzakerelerini aynı zamanda iktidara ayna
tutma, milletimize hakikatleri anlatma vesilesi olarak görüyoruz. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütçe görüşmelerinde bütün
vatandaşlarımızın adalet, refah ve güvenlik taleplerinin
takipçisi olacağız. Bunun içindir ki burada Türk milletinden aldığımız
yetkiyle görevimizi icra ederken suyun aktığı yatağı
aklımızdan hiç çıkarmayacağız. Meclisimiz için suyun
aktığı yatak, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi,
Türk milletinin varlık ve beka ilkeleridir. Bu ilkeler, millete vekâlet
bilincimizdir.
Bu çatı altında kimsenin memleketin altını
üstüne getirmeye, keyfî ve tehlikeli çıkışlarla kalkınma
yürüyüşümüzü kabusa çevirmeye hakkı ve yetkisi yoktur. Şu
kapılardan girdik ve bir yemin ettik. Ettiğimiz yemine sadık
kalınmayacaksa bu sıralar boşuna meşgul edilmemelidir.
Bugün başladığımız bütçe görüşmelerinde biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak sen, ben demeyeceğiz, Türk milleti
diyeceğiz, Sizin mahalle, bizim köy. demeyecek, sadece Türkiye
diyeceğiz. Unutmayınız, bu yüce Meclis başka bir
ajandası olmayan, iradesini kimseye ipotek etmeyen bütün
vatandaşların temsil edildiği bir çatıdır. Bu Meclis,
Kurtuluş Savaşını gerçekleştiren, hürriyet ve
istiklalimizi kazandıran Gazi Meclistir. Bu çatı altında size
sesimi ulaştıran şu mikrofonun her bir kablosunda dahi kefensiz
yatan şehitlerin, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı vardır. Bu
kürsüde Türk milletinin birliği, bekası ve menfaatleri aleyhine
konuşulamaz. Burası saray bahçesi, Kubbealtı, Divan-ı
Hümayun değildir, burası entel kafeteryası da değildir,
burası terörist hücresi hiç değildir, burası Türk Milletinin
kürsüsüdür. Millî hâkimiyet bu kürsüde tecelli eder, demokrasi memlekete
buradan gider, hukuk, töre burada kurulur, Türk Milleti bütçe hakkını
burada kullanır. Milletin bütçe hakkı hükûmete büyük sorumluluklar
yükler. Orduya sahip çıkılamamışsa, peygamber
ocağına teröristlerin sızmasına göz yumulmuşsa Millî
Savunma Bakanlığının bütçesini hangi bilinçle
görüşeceğiz? Süleyman Şah Türbesi korunamamışsa,
Egedeki Türk adalarına sahip çıkılamamışsa
Dışişleri Bakanlığı bütçesini nasıl görüşeceğiz?
Çocuklarımız sözde öğrenci yurtlarında yanarak can
verirken, tacize uğrarken Gençlik ve Spor
Bakanlığının, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının bütçesini nasıl görüşeceğiz?
Meyve dalında, sebze toprağında kalmışken,
hayvancılığı ithalata bağlarken Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının bütçesinde ne
söyleyeceğiz?
Yaptığınız millî görevin
şuuruna varmazsanız, milletin canına, malına, emeğine,
ekmeğine, değerlerine, yer altı ve yer üstü zenginliklerine
sahip çıkacak millî ve milliyetçi bir duruştan yoksunsanız
bütçenin amacına ulaşması mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, bu bütçeyi hangi
ortamda görüşüyoruz? 2017 yılı bütçesini ağır
ekonomik, siyasi ve toplumsal koşullar içerisinde görüşüyoruz.
Ülkemizin iç ve dış güvenliği çok ciddi tehlike ve tehditlerle
karşı karşıyadır. Milletimizi ve
vatanımızı hedef alan alçak terör saldırıları
artarak devam etmektedir. Toplumsal hayat ziyadesiyle elektrik yüklüdür.
Türkiye bir husumet çemberinin içerisinde bunalımdan çıkış
yolu aramaktadır. Üstelik 15 Temmuz günü millî irade ve Türk milleti
alçakça bir saldırıyla karşı karşıya
kalmıştır. Milletimiz endişeli ve rahatsız, kurumlar
kavgalı, çalışma barışı bozulmuş, adalet
sancılı, ekonomi sıkıntılı, ülkemiz krizlere
itilmiş hâldedir. Artık hiçbirimizin sorumluluktan
kaçamayacağı günlerden geçiyoruz ve armudun sapı, üzümün çöpü
diyecek günlerde değiliz.
Değerli milletvekilleri, Türk milleti
hafızası olan bir millettir. Binlerce yıldır
yaşadığımız olaylar, hafızamızdan süzülüp
gelen tecrübeler, bizi Türk milleti yapan değerler, bugünümüze
ışık tutmaktadır. Bütün sorunlara millî tarih şuuru
içinde bakmamız hâlinde milletimizin bize verdiği kutsal vekâlet
görevini hakkıyla yerine getirebileceğimizi düşünüyoruz. Her
şeyden önce şunu görmeliyiz ki emperyalist güçlerin büyük
düşleri yüzlerce yıldır coğrafyamızda tekrar tekrar
sahnelenmektedir. Dün Haçlı Seferleriyle; Hınçak, Taşnak
çeteleriyle, Lawrencelarla, çeşitli isyanlarla Anadoludaki Türk
varlığına meydan okuyanlar, bugün PKKyla, PYDyle, FETÖyle,
IŞİDle, İmralıdaki ve Pensilvanyadaki
elebaşılarıyla aynı hayallerin peşinden
koşuyorlar. Tarih, geçmişten ders çıkarmayan milletlerin
zilletleriyle doludur. Devletsiz ve ordusuz toplumlar ayak altında ezilir.
Devletimiz ve milletimiz amansız saldırılar altındadır.
Ancak, bu saldırılar, binlerce yıllık kutlu
yürüyüşümüzü durduramayacaktır.
İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoyun
ifade ettiği üzere:
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.
Bırakın eski hükûmetleri meydandakiler
Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa
eğer.
İşte Fas, işte Tunus, işte
Cezayir, gitti!
İşte Irak'ı da taksim ediyorlar
şimdi.
Unutulmamalıdır ki Türk milleti birlik
içinde olduğunda büyük medeniyetler kurmuş, tarihin
akışını değiştirmiş, dünyaya mührünü
vurmuştur.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzda, Türkiye,
topyekûn bir darbe teşebbüsüne maruz kaldı. Başkentimiz, millî
iradenin tecelligâhı Meclisimiz saldırıya uğradı,
vatandaşlarımız kurşunlandı. 15 Temmuzda demokrasi
askıya alınmak, millî irade yok edilmek istendi; 15 Temmuzda
Türkiyenin bölünmesi ve bölüşülmesi için taşeronlar işe
koyuldu. Bu hâliyle 15 Temmuz, yeni bir işgal hamlesi ve iç savaş
girişimidir. Kardeşliğimiz hedef alınarak geleceğimiz
karartılmak, birlikte yaşama irademiz hançerlenmek istendi. Türk
milleti bu düşman saldırısını püskürtmüştür.
Ancak yaşadığımız travma ve tehlike henüz sona
ermemiştir, ülkemiz çok hassas ve tehlikeli bir dönemden geçmektedir. Bu
nedenle 15 Temmuz bir milattır. Türkiye olağanüstü ve gayrimeşru
bir durumla karşı karşıya
bırakılmışken, Türkiye Cumhuriyeti en karanlık
günlerinden birini yaşarken hiç kimse 15 Temmuz yaşanmamış
gibi hareket edemez. İşte, bu nedenle, 15 Temmuz herkes için
bağlayıcıdır.
15 Temmuz darbe girişiminin ilk hareketlerinin
başladığı andan itibaren, daha ilk dakikalarda, Sayın
Genel Başkanımız bu darbe teşebbüsünün
karşısında olduklarını açıklamış,
devletin ve Hükûmetin yanında yer aldıklarını açıkça
beyan etmiştir. Bu duruş aynı dakikalarda bütün yurt
sathında yankısını bulmuş, Milliyetçi Hareket Partisi
milletimizle birlikte gereken refleksi göstermiştir. Bu duruş iyi
görülmeli ve iyi anlaşılmalıdır. Bu duruş, demokrasi
ve hukuktan yana bir duruştur; bu duruş, millî iradeye sahip
çıkma duruşudur; bu duruş, tarih şuurunun rehberlik
ettiği devleti ebet müddet duruşudur. Milliyetçi Hareket Partisi çok
iyi görmüştür ki 15 Temmuz kalkışması sadece Hükûmete
karşı değil, topyekûn Türkiye Cumhuriyetine, bütün
kurumlarına, bütün millete, millî iradeye karşı
yapılmıştır. Milliyetçi Hareket Partisinin duruşu
konjonktürel değil ilkesel bir duruştur. Bu duruşun
aması, fakatı, lakini yoktur.
İsyan girişiminin ardından Türk
milleti, iktidarıyla, muhalefetiyle bir ve bütün olduğunu yedi düvele
göstermiştir. Bu dip dalgası, darbe girişiminin tüm
unsurlarıyla mücadele etmesi için Hükûmete desteğe de
dönüşmüştür. Bu çerçevede, devleti bir ur gibi saran FETÖnün
medyadan eğitime, sağlıktan adalete, yargıdan Emniyete,
Türk Silahlı Kuvvetlerinden sivil toplum kuruluşlarına kadar
çöreklendiği her yerdeki yapılanmasıyla mücadele edilmektedir,
edilmelidir. Ancak bu sekiz kollu ahtapotun siyasi ayağıyla mücadele
hâlen fludur, görülmemektedir. Siyaset kurumunun içinden başka mercilerden
emir alan kuklalar kesilip atılmadıkça bu mücadeleden
başarıyla çıkmak mümkün değildir. Bunun için FETÖnün
siyasal yapılanmasının tasfiye edilmesi, hesap sorulması bu
örgütün bir daha başımıza bela olmaması için temel şarttır.
Görüyoruz ki öğretmenden yargı mensubuna, polisten subaya, ebeden
hemşireye, memurdan zabıt kâtibine kadar on binlerce kamu görevlisi,
medya ve STK mensubu gözaltına alınmış,
tutuklanmış ve ihraç edilmiştir ancak siyasi
elebaşılar teşhir ve teşhis edilmemiştir. Yurtta sulh
konseyinin mensupları kimlerdir, neden açıklanmamaktadır?
Eğer siyaset ayağındaki ve yurtta sulh konseyindeki
elebaşılar açığa çıkarılmazsa mücadele zafiyete
uğrayacak, darbe alacaktır.
Ayrıca, neredeyse yüz bini bulan tutuklama ve
ihraçlardaki bazı mağduriyetler bir an önce giderilmezse istismara çok
açık bir ortama yol açacaktır, FETÖnün ekmeğine yağ
sürülecektir. Zaten ekonomi sıkıntıda, toplumsal gerilimler
artmakta; işçi, memur, esnaf, çiftçi, emekli âdeta burnundan
solumaktadır. İktidarı uyarıyoruz, ülkemiz üzerinde kötü
emel besleyen odaklar bir sosyal patlamaya zemin hazırlamak için sinsi
sinsi çalışıyorlar. Bütün bu sorun alanlarındaki süreçlerin
çok iyi yönetilmesi gerekmektedir; adalet terazisi hassas tartmalı, hukuk
çok iyi işlemelidir.
Değerli milletvekilleri, bu zor günlerden
çıkmak için devlet yönetimini el birliğiyle rayına
oturtmamız gerekiyor, FETÖyle ve terörle mücadelenin ve dış
politikayı iyi yönetmenin en önemli yönü budur. Devletin hiçbir alanda
boşluk bırakmaması gerekir. Düşünün, devlet zafiyet
alanı bırakmasaydı, informel yapılarla siyaset
yapılmasaydı, bunlara açık veya kapalı yol verilmeseydi PKK
ve FETÖ güç kazanabilir miydi? Çözüm sürecinin ve malum cemaat iş
birliğinin ülkemizi bir belanın içine attığı açık
seçik ortadadır. Millî eğitimle oyuncak gibi oynanmasaydı, kaliteli
bir eğitim sunulabilseydi, hatta üniversitelere girişte dershanelere
ihtiyaç duyulmasaydı FETÖ bu kadar güç kazanabilir miydi? Devlet,
öğrencilerinin yurt ihtiyacını karşılasaydı FETÖ
bu kadar gelişebilir miydi? Önce devleti devlet gibi
çalıştırmamız lazımdır. Millî iradenin
verdiği iktidar yetkisinin hiçbir illegal odakla
paylaştırılmaması gerekir, yoksa bugün FETÖ gider bir
başkası gelir.
Türk siyasetinin, devlet yönetiminin ilkeli ve
dürüst politikalara ihtiyacı vardır. Siyaset, kısa menzilli bir
koşu değildir; siyaset, egoların, çıkarların tatmin
aracı da değildir; siyaset, büyük Türk milletine hizmet için
verilmiş şerefli bir görevdir. Bu imkâna sahip olan her kişinin
Sayın Genel Başkanımızın Türk siyasi literatürüne
kazandırdığı Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben.
düsturunu ilke edinmesi gerekir.
Değerli milletvekilleri, on dört
yılın bütün günahlarının gizli olduğu kelimelerden
biri de Kandırıldık. ibaresidir. Kulaklarını her
türlü ikaza kapatanlar her defasında Kandırıldık, çok safmışız.
ifadelerinin arkasına sığınamaz. Unutulmamalıdır
ki devlet kandırılma yeri değildir.
Ülkemizi bugünlere getiren ağır sorunlar
yumağında, devleti yönetirken yapılan vahim hataların rolü
artık görülmelidir. Yaşadığımız bazı
krizleri doğru teşhis etmemiz gerekmektedir. Yaşanan menfi
hadiselerin arkasında iyi yönetememe sorunu da vardır. Anayasa,
kanun, hukuk hiçe sayılmıştır; Türkiye şahsi ve keyfî
bir anlayışla yönetilmiştir. Devleti idare etmek ile vaziyeti
idare etmek arasında dağlar kadar fark vardır. Devleti yeniden,
gerektiği gibi, devlet gibi yönetmek 15 Temmuz sonrası kaos
arzulayanların önünü kesmek için bu fırsatı iyi
değerlendirmemiz gerekmektedir. Bugün tartışmamız gereken
yönetimin kimlerde olduğu değil, ülkemizin nasıl
yönetildiği ve yönetilmesi gerektiğidir. Sayısal
çoğunluğa dayanarak her gelen iktidarın yeni bir sistem
tartışması açmasına imkân vermeyecek bir model
arayışında olmamız gerekir. Bugün veya yarın hiç kimsenin
Türkiye'ye patinaj yaptırmaya hakkı da, yetkisi de yoktur. Bunun için
ilk olarak devleti hukuk düzenine oturtmak gerekir. Kurum ve kurallarıyla
yönetilmeyen, şahsi ve keyfî yönetilen devlet hukuk düzeninden çıkar.
Hukuktan yoksun bir devlet yönetimi de ülkenin bütün işlerini çivisinden
çıkarır. Hukuk devletinde yetki varsa karşısında
mutlaka sorumluluk da olacaktır, olmalıdır; Ben yetkimi
kullanırım ancak sorumluluk almam. denilemez.
Değerli milletvekilleri, tarihimizde
nasihatnamelere, siyasetnamelere ne ad veriliyor, hatırlıyor musunuz?
Bengi deniliyor. Yani bengi demek ebedî, ölümsüz demektir. Peki, bu
yazıtlardaki ilkeler niye ölümsüzdür? Çünkü bu yazıtlar,
şanlı tarihimizde kurduğumuz devletlerin
sınırlarına bir nişan olarak dikilmek suretiyle devleti
ebet müddetin mühürleri olmuşlar, devletin bekasını sembolize
etmişler, bir devletin nasıl yönetileceğinin reçetesini
sunmuşlardır. Çünkü bu ölümsüz metinlerin neredeyse tamamında,
devletin olmazsa olmazı hukuk ve töre, erdem, ahlak, vatan ve millet
odaklı olmanın yanı sıra, bir devleti ayakta tutan en
önemli kavram olan adalet üzerinde durulur. Evet, adalet ve töre Türk milleti
için ekmekten, sudan, evden ocaktan ve dahi devlete baş olmaktan daha
öncelikli, daha değerli ve daha kutsaldır. Yusuf Has Hacip Kutadgu
Biligde der ki: Adalete istinat eden kanun, bu göğün direğidir;
kanun bozulursa gök yerinde duramaz. Çünkü devlet adalet üzerine inşa
edilir. Devleti ve kamu kurum, kuruluşlarını kurum ve
kurallarıyla yönetirseniz ancak devlet, hukuk ve adalet devleti olur.
Genel kabul görmüş terminolojiye göre devlet, bir milletin siyasi, hukuki
ve idari teşkilatlanmasıdır ancak buna ilaveten Türk kültüründe
devlet saadet, mutluluk, dirlik, düzenlik anlamına gelmektedir. Hukukun
üstünlüğüne hürmet siyaset gömleğini giyenlerin en bariz sorumluluğudur.
Adalet mülkün temelidir. Güvenlik olmadan adalet, adalet olmadan güvenlik ve
özgürlük olmaz.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin içine
sürüklendiği buhranlı süreçleri iyi idrak etmemiz gerekmektedir.
Elbette sorunlar ve engeller bir taraftan hızla güçlenmektedir ancak
diğer taraftan fırsatlar, bunalımlardan çıkış
yolları, yakın ve uzak vadedeki hedefler de karşımıza
çıkmaktadır. Asıl mesele bu durumu kavrayıp
değerlendirebilecek devlet şuuruna sahip olabilmektir.
İçinden geçtiğimiz şu zor günlerde
Anayasa tartışmalarını kişilerden ve bugünden
bağımsız ele almalıyız. Meseleye dün, bugün,
yarın perspektifiyle bakmalıyız. Mesele kimin ne
olacağı, hangi makama geleceği değil; Türk milletinin, Türk
devletinin ve Türk vatanının bekası meselesidir. Mücadelemiz
koltuk sevdası değil, Türkiyenin önünü açacak bir anayasal yönetime
sahip olmaktır. İllüzyon mühendislerinin peşine
düşülmemelidir; kara propagandaya, felaket tellallarına itibar
edilmemelidir. Devlet yönetiminin anayasal ve hukuki bir zeminde çalışmasını
istiyoruz. Aksi hâlde, fiilî durum, sürdürülemez bir devlet yönetimini
dayatmaya devam edecektir. Son günlerdeki tartışmalarda kara
propaganda yaparak tahterevalli siyaseti güdenler, fiilî durumu devam ettirerek
toplumdaki kamplaşmaları ve krizleri derinleştirmek isteyenlerdir;
işte, biz bunu engellemek istiyoruz. Milliyetçi Hareket Partisinin yolu
hukukun üstünlüğünü esas alan, çok partili, demokratik, parlamenter,
hürriyetçi nizamdır.
Değerli milletvekilleri, bütçe gündemimizin
önemli konularından biri de dış politikadır. Dış
politikanın on dört yıllık özeti: Millî olmaktan uzak,
pusulasız bir dış politikadır ve bu tarz dış
politika, geçmişte değerli yalnızlık gibi süslü
ambalajlarla sarılan ancak şimdi muhatap olduğumuz tehlikeler
karşısında bir anlam ifade etmeyen bir tablo göstermektedir. On
dört yılda dış politika millî bir politika olmaktan
çıkmıştır. Dış politika, idareimaslahat
düzeyinde, günlük durumlara göre vaziyet almaya indirgenmiştir. Ne
strateji ne de taktik düzeyde bir başarıyı henüz görmüş
değiliz. Önümüzde hedeflerine ulaşamamış bir politika var.
Komşularla sorunları sıfırlamak için çıkılan
yolda etrafımızda bir husumet kuşağı
oluşmuştur. İçi boş ve hamasi sözlerle ülkemizin
dış politikadaki eli zayıflatılmış,
etkinliği, saygınlığı ve güvenirliği
zedelenmiştir.
Orta Doğuda ABD ve Avrupa Birliğinin,
terör örgütlerini muhatap aldığı, Türkiye'nin baypas edilmek
istendiği bir garabet yaşanmaktadır. Önümüzde çok ciddi
dış politika sorunları bulunmaktadır:
Ege Denizindeki 18 Türk adası Yunan
işgali altındadır. Türk topraklarında Yunan egemenliği
ve bayrağı hüküm sürmektedir.
Suriyede kaos artmakta, Türkiye'nin güvenlik
hassasiyeti büyümektedir. Bugün 104üncü gününde bulunduğumuz Fırat
Kalkanı operasyonuyla Suriyede terör örgütleriyle mücadelemiz
kararlılıkla, amansızca devam ediyor. Biz, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu mücadelenin tam destekçisiyiz.
Kerkükte, Musulda, Tuzhurmatuda, Sincarda,
Telaferde, Halepte, Lazkiyede, Humusta Türkmenler etnik, sistematik
saldırılara ve katliamlara maruz kalmaktadır.
Kilise sadece 60 kilometre uzaklıktaki
Halepte insanlığın mirası çökmektedir. Açlık ve su
krizi kapıdadır.
Irakın kuzeyinde bir suni devlet peydah
olmaktadır. Kandil, PKKnın ini olmaya devam etmektedir.
Kıbrısta Türklük yok edilmek istenmektedir.
Türk vatanı işgal tehdidi altındadır. Sırf çözüm olsun
diye tavizlerle Kıbrısı terk etmek, tarihsel hak ve
çıkarlarımızdan bir çırpıda ayrılmak
yanlıştır, skandaldır.
24 Kasımda Avrupa Parlamentosu müzakereleri
durdurma kararı almıştır. Tarihe kara bir leke olarak geçen
bu kararla, Avrupa zihniyetinin Türkiye düşmanlığı bir kez
daha teyit edilmiştir. Darbe girişimini bir buçuk ay geçtikten sonra
kınayan Avrupa Birliğinin tutumları karşısında,
onlara muhtaç olmadığımız bilinciyle başkent Ankara
merkezli bir dış politika geliştirilmelidir. Netice
itibarıyla, dış politika bir sorunlar yumağı
hâlindedir. Hükûmetin bütün bu sorunlara karşı millî ve güçlü bir
yaklaşım geliştirmesini bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, milletimiz
sıkıntıdadır, devletimiz dardadır, demokrasimiz
zordadır, bağımsızlığımız tehlikededir,
sahip çıkmamız gereken bir vatanımız vardır. Bu yolda
en büyük görev, şüphesiz ki siyasilere, bizlere düşmektedir. Bugün
her siyasi partinin birinci amacı devleti yönetmektir. Madem yönetmeye
talibiz, o zaman öncelikle devletimizi yaşatmamız, millî
varlığımızı korumamız gerekmektedir çünkü bunlar
olmazsa ne iktidar olur ne muhalefet ne de bir siyaset. Bunun içindir ki bu zor
günlerde bir taraftan muhalefet vazifesini yerine getirirken diğer taraftan
da millî mukavemet sorumluluğunu unutmamamız gerekir. Eğer
vizyonunuz iktidar olmaksa devleti yaşatmak için millî mukavemet
sergilemelisiniz. Milliyetçi Hareket Partisi hem millî muhalefetin hem de millî
mukavemetin adıdır.
Bu kürsüden büyük Türk milletinden
aldığımız güçle yedi düvele haykırıyoruz:
Binlerce yıllık kardeşliğin ve birliğin
yoğrulduğu bu topraklar, Türkiyedir. Devletimizin adı Türkiye
Cumhuriyetidir. Türkiye Cumhuriyeti millî ve üniter bir devlettir.
Milletimizin adı Türk milletidir. Bayrağımız ay
yıldızlı Türk Bayrağıdır. Dilimiz Türkçedir.
Millî marşımız, millî mücadele destanı olan İstiklal
Marşıdır. Yürüyeceğimiz yol, demokrasi ve hukuk yoludur.
Bu değerleri bütün hücrelerinde benimseyenlere
bir çağrıda bulunuyoruz. Bizim çağrımız,
kısır çekişmelere girmeden, büyük Türkiyeyi inşa etmek
için kardeşliğe, birliğe ve sağduyuyadır; fikirde,
işte, dilde birliğedir. Çağrımız, kendi söküğünü
kendi dikebilen, namerde el açmayan, diz çökmeyen bir Türkiyedir. Buluşma
yerimiz, büyük Türkiyedir. Bizim için muhalefet olmak, siyasi çıkarlar
uğruna ülkemizin önceliklerini görmezden gelip durumdan çıkar ummak
değildir; bu sebeple çözüm üretiyoruz, yapıcı oluyoruz,
yanlışın nasıl düzeltileceğini gösteriyoruz.
Devletimizin bölünmezliğine, birlik ve beraberliğimize,
bağımsızlığımıza, egemenliğimize, millî
ve manevi değerlerimizin güçlendirilmesine yürekten
bağlıyız. Vatan, sahipsiz değildir; millet, yetim
değildir; devlet, öksüz değildir. Biz ne vatanımızdan
vazgeçeriz ne devletimize sırtımızı döneriz; biz ne
hıyanetten korkarız ne haram yiyenden çekiniriz.
Dalgalanışıyla göğsümüzü kabartan
bayrağımıza sahip çıkacağız. Mensubu olmakla
övündüğümüz milletimizi ve devletimizi ilelebet payidar
kılacağız. Şerefle savunduğumuz
bağımsızlığımızı, demokrasimizi,
hukukumuzu, inançlarımızı yaşatacağız.
Konuşmama burada son verirken 2017
yılı bütçesinin Türkiyemiz için hayırlı sonuçlar getirmesi
temennisiyle yüce heyetinizi ve büyük Türk milletini saygıyla
selamlıyor ve Mustafa Kemal Atatürkün sözleriyle konuşmama son
veriyorum: Bu memleket tarihte Türktü, hâlde Türktür ve ebediyen Türk olarak
yaşayacaktır. Ne mutlu Türküm diyene! (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın
Akçay.
Efendim, söz sırası Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Grup Başkan Vekili ve
Samsun Milletvekili Sayın Erhan Ustadadır. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Usta, süreniz otuz
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Gurubu
adına söz aldım. Sizleri ve ekranları başında bizi
izleyen muhterem Türk milletini saygıyla selamlarım.
Ne yazık ki Türkiye beka düzeyinde sorunlarla
karşı karşıyadır. İç politikada, dış
politikada, ekonomik ve sosyal alanda Türkiye tıkanmış, hatta
kuşatılmıştır. Her gün gelen şehit haberleri, PKK
ve FETÖyle mücadele, Suriye ve Irak başta olmak üzere yakın
coğrafyamızdaki gelişmeler, Avrupa Birliğinden gelen
olumsuz mesajlar, iktisadi ve sosyal hayattaki sorunlar milletimizi
bunaltmıştır. Yurt dışında Türkiye
algısı, özellikle Türkiye ekonomisine yönelik algı önemli ölçüde
bozulmuştur. Hükûmet, birçok konuda muhalefetin, sivil toplum
kuruluşlarının eleştiri ve değerlendirmelerine kulak
tıkamakta; bırakın bunlarla istişareyi, birçok olayda kendi
kurumları arasında ve Hükûmet üyeleri arasında dahi
istişare yapmadan ülkeyi yönetmeye çalışmaktadır. Bu
şartlar altında piyasanın ateşi yükselmiş Acaba
Türkiye bir finansal saldırıya mı maruz kalıyor?
şeklinde tartışmalar yapılmaktadır. Böyle bir ortamda
2017 bütçesini ve 2017-2019 makroekonomik çerçevesini
konuşacağız.
Bugüne kadar yaptığımız
konuşmalarımızda, değerlendirmelerimizde sorunları
tespit ettik, eleştiri ve değerlendirmelerimizi tabii ki sürekli
yaptık, çözüm önerilerimizi sunduk ancak bunlar, maalesef, bugüne kadar
çok fazla dikkate alınmadı. Özellikle son günlerde kur
oynaklığının çok yüksek olduğunu, kur ve faiz
değişkenlerinin artık bir değişken, bir gösterge
olmaktan dahi çıktığını maalesef üzülerek
müşahede ediyoruz. Dolayısıyla, böyle bir ortamda
ihracatçının, ithalatçının bağlantı yapma,
ticaretle uğraşanın fiyat verme imkânı maalesef
kalmamıştır. Ekonomide bir an evvel belirsizlikleri azaltacak,
güveni tazeleyecek adımların atılması gerekiyor, piyasalar
-işin doğrusu- icraat görmek istiyor. Konuşmakla bu işleri
çözme imkânı maalesef yoktur. Çok net bir şekilde görmemiz lazım
ki serbest bir ekonomide faizin talimatla düşmesi imkânı da yoktur.
Piyasalara elbette teslim olmayalım ancak piyasayla restleşmenin de
bir faydasının olmadığını ve bunun Türkiye
ekonomisine zarar verdiğini düşünüyorum.
Hükûmet ve ekonomi yönetimi birçok konuda, maalesef,
güven vermiyor. Bugün baktığımızda, bağımsız
kurumlara, Türkiye Merkez Bankası gibi, BDDK gibi, EPDK gibi
bağımsız otoritelere müdahale edildiğini görüyoruz.
Kurumların itibar kaybı, maalesef, yüksek boyutlara
ulaşmış durumdadır. Küresel Rekabet Endeksinde kurumsal
yapılanma alt bileşeninde Türkiye son iki yılda 10 basamak
gerilemiştir.
Yanlış adımların
atıldığını da görüyoruz. Burada ciddi bir şekilde
muhalefet etmemize rağmen, Türkiye'ye kara para getirilmesini bir anlamda
yasallaştıran yasa, maalesef, buradan geçmiştir ve bu, Türkiye
algısını ciddi ölçüde bozmuştur. Son günlerde
yaşadığımız belirsizliklerin temelindeki bir tane
unsurun da ben bu olduğuna inanıyorum.
Tabii, bu bozulmalar bir anda olmadı; bu
bahsettiğimiz, son dönemde bahsettiğimiz bozulmalar bir anda
olmadı. Türkiye ekonomisi aslında uzunca bir süredir darboğaz
içerisindedir. Büyüme uzun süredir düşük seyretmektedir muhterem
milletvekilleri. Bakın, 2011 sonrasında Türkiye'nin ortalama büyümesi
yüzde 3,3tür. Hatta, 2016 yılında bu daha da fazla daraldı.
2016nın 2nci yarısında Hükûmetin orta vadeli programda
zımni olarak koyduğu büyüme tahmini 2,3 civarındadır
2016nın 2nci yarısı için. Ancak, piyasadaki tahminler,
değerlendirme kuruluşlarının yaptığı
tahminler bunun çok daha altında bulunmaktadır.
Özel sektör yatırımları sürekli
azalma eğilimindedir. Bir süredir olanı, Türkiye'nin
yaşadığı sıkıntıları söylemeye
çalışıyorum.
Bakın, son 19 çeyrekte 13 tane negatif var
yıllık bazda. Yani, bunun anlamı şu, özellikle makine
teçhizat yatırımları için söylüyorum: 19 çeyrekten, bir önceki
çeyreğe göre, bir önceki yılın aynı çeyreğine göre 19
rakamdan 13 tanesi negatiftir. Dolayısıyla, yatırım
yapmayan bir ekonominin ayakta kalması, üretmesi, gelir yaratması
mümkün değil. Bunların düzeltilmesi gerekiyor. Bu neye mal oluyor bir
de? Ülkenin potansiyel büyümesi düşüyor. Buradan kastım şu:
Yani, her şey normal gitmiş olsa Türkiye ekonomisi yüzde 4,5-5
civarında büyüyecek bir potansiyele sahip ama bu makine teçhizat yatırımlarının
uzun süredir ülkede yapılmaması bu potansiyel büyüme seviyesini de
aşağı doğru çekmektedir.
Sanayi üretiminde her gelen veri eksidir. Son 7
veriden -aylık verileri konuşuyorum- 5 tanesi negatiftir yani bir
önceki aya göre düşmeyi göstermektedir.
Ekonomik Güven Endeksi maalesef yerlerde
sürünmektedir. Biraz analitik baktığımızda, cari
açığın düşmek yerine arttığını
görüyoruz.
İşsizlik oranları kriz dönemlerini
aratmayacak seviyelere ulaşmıştır. Toplumumuzda iş
kayıpları artmaktadır. Ağustos ayında, mevsimsel
düzeltilmiş verilere göre işsizlik oranı yüzde 11,4tür. Bu,
2009 sonrası en yüksek seviyedir. Ayrıca son yetmiş altı
ayın en yüksek işsizlik rakamıyla, Türkiye, ağustos
ayında karşılaşmıştır. Mevsimsel
düzeltilmiş datadır. Dolayısıyla bütün ayları
birbiriyle mukayese etme imkânı vardır. Ve maalesef, bu
tırmanmanın önümüzdeki günlerde devam edeceğini de ben tahmin
ediyorum, işin doğrusu. Nisan-ağustos döneminde, bakın
sadece son dört ayda 275 bin kişi işini kaybetmiştir. Aynı
dönemde işsiz sayısı da 457 bin kişi
artmıştır. Sayın Bakan, Maliye Bakanımız son yedi
yıldaki istihdam meselesini veriyor. Son yedi yıl istihdam
açısından yanıltıcı olur. Madem vereceksiniz son on
dört yılı verin yani Hükûmetiniz dönemini verin -2002
yılında işsizlik oranı yüzde 10,2 idi, bugün geldiği noktada
11,4- veya son dönemi verin. Yani böyle bir dönemi seçip onu vermek teknik
açıdan çok doğru olmuyor.
Toplumun bütün kesimleri borç altında inim inim
inlemektedir. Tüketicilerin, çiftçilerin, esnafın, sanayicinin
borçları artmıştır. Memurların alım gücü
düşmüştür. Bankaların -burası da çok kritik- tahsili
gecikmiş alacakları 2009 krizinden sonraki en yüksek seviyesine
ulaşmıştır.
Türkiye ekonomisinin
kırılganlığı her geçen gün -üzülerek ifade etmek
gerekir ki- artmaktadır. Mesela neyle ölçüyoruz bunu? İşte,
kısa vadeli borçların yüksekliği, en temel göstergelerden bir
tanesidir. Sizin vadesi bir yılın altında olan
borçlarınız ne kadar, rezervlerinizle mukayese ettiğinizde
nasıl bir tablo ortaya koyuyor? Bu, en önemli kırılganlık
göstergesidir. Bunlara bakacak olursak dış borç astronomik bir
şekilde artmıştır, 130 milyar dolardan 421 milyar dolara
çıkmıştır Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri
döneminde. Ama bir başka bozulma daha olmuştur: Bu dış
borcun, 421 milyar dolarlık stokun 1/4ü kısa vadelidir yani bir
yıl içerisinde çevirmek zorunda olduğunuz borçtur. 2002yle mukayese
yapmaya Sayın Bakan bayılıyor. O zaman bir mukayese
yapalım: 130 milyar dolardı 2002 yılında Türkiye'nin
dış borcu, millî gelire oranı da bugünün çok
altındaydı ve bunun 1/4ü değil, sadece 1/8i kısa
vadeliydi. Yani daha uzun vadeli ve daha az bir borçla teslim
aldığınız Türkiye, bugün vadesi çok
kısaltılmış ve oranları çok yükseltilmiş,
rakamları çok yükseltilmiş bir dış borçla karşı
karşıyadır.
Sayın milletvekilleri, yani bunları
söylerken haz alıyor filan değilim. Bu ülke hepimizin, insan
üzülüyor. Bunları düzeltmemiz -birazdan çözüm önerilerimi de
sunacağım- gerekir, onun için bu sorunları söylemek istiyorum.
Şimdi, özel sektörün açık
pozisyonları çok yüksektir. Özel sektörün açık pozisyonları 212
milyar dolara yükseldi. Bakın, bu, şu anda ciddi bir kur riski
üstlendi. Orta vadeli program -ben teknisyen kökenli olduğum için
orayı baz alıyorum- 5 Ekim veya 6 Ekimde açıklandı. O
günden bugüne iki ay geçti. İki ayda kur 50 kuruş arttı.
İki ayda özel sektörün açık pozisyondan dolayı maliyetlerine
yansıttığı veya zarar olarak yazacağı veya
maliyet olarak yazacağı 100 milyar TL var. Bakın, iki ayda 100
milyar TL. Bunun kurumlar vergisi tahsilatında da gelecek yıl
etkisini maalesef hep beraber müşahede edeceğiz Sayın Bakan.
Şimdi, bu, tabii, şöyle de bir riski
getiriyor: Yani firmaların sıkışması vergiyi bozacak,
şu olacak bu olacak, bir de servetin el değiştirmesi gibi bir
riskle karşı karşıya Türkiye. Özellikle
yabancılaşma
Yani bunu taşıyamayan firmalar, bu kadar
açık pozisyonu taşıyamayan firmalar, firmalarını
satmak zorunda kalacak, büyük ölçüde bunu yabancı firmalar alacak.
Şimdi, Türkiye ekonomisi, tabii, dış
borç artınca -az önce ifade ettik bir başka rakamla
söyleyeceğim- yıllık yaklaşık 200 milyar dolar borç
çevirmek durumunda. Bunun 164 milyarı -Hazine
Müsteşarlığının rakamlarıdır- şu anda
vadesi bir yılın altında olan dış borcumuz. Yani
önümüzdeki bir yıl içerisinde ödememiz gereken dış borcumuz 164
milyar dolar, bunun üzerine yaklaşık bir de Hükûmetin öngördüğü
30-35 milyar dolar cari açığı da koyun -onu da finanse
edeceğiz- 200 milyar dolar. Yani önümüzdeki bir yıl içerisinde 200
milyar doları çevirmek durumundayız. Dolayısıyla, bu
yükümüzü bilerek tedbirlerimizi buna göre konuşmamız lazım.
2002yi söylemiyorum artık. 2002
yılında bunlar çok daha düşüktü Sayın Bakan.
Uluslararası yatırım pozisyonu
Bu da
çok önemli bir veri. Son çeyrek itibarıyla 610 milyar dolar
yükümlülüğümüz var yani yurt dışındaki
yabancıların Türkiyedeki varlıkları. Bu, portföy olarak
olabilir, hazine bonosunda olabilir veya doğrudan yabancı
yatırım olarak olabilir; 610 milyar dolar Türkiyede
yatırımları var. Bunun içerisinde sıcak para da var, doğrudan
yatırımlar da var. Bunun karşılığında bizim
de yurt dışında 221 milyar dolar varlığımız
var. Nette 390 milyar dolar bir pozisyon açığımız var. Bu,
büyük ölçüde, verdiğimiz -birazdan detaylarına gireceğim- yüksek
cari açıklar nedeniyle ülkenin maruz kaldığı dış
borç artışından kaynaklanmaktadır. 2002 yılında
bu 390 milyar lira kaç lira? diye merak ediyorsanız Sayın Bakan, 85
milyar dolar yani 85 milyar dolardan 390 milyar dolara çıkmış
bir uluslararası yatırım pozisyonu var.
Peki, gelişmeler böyleyse Hükûmetin hedefleri
nasıl gerçekleşti? Biraz geçmişe bakacak olursak, ben burada
Dokuzuncu Kalkınma Planını öncelikle bir söylemek istiyorum,
tek bir göstergesini söyleyeceğim. Niye Dokuzuncu Kalkınma
Planı? Çünkü bu Hükûmetin müstakil olarak yaptığı ilk
dokümandır çünkü Sekizinci Kalkınma Planını devralmıştır,
Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007 yılında yürürlüğe girdi.
2007-2013 döneminde Türkiye'nin ortalama büyüme hedefi planda yüzde 7ydi,
gerçekleşme yüzde 3,4; yarısı bile değil. Buradaki en temel
sıkıntı da şu, onu da hemen ifade etmek istiyorum: Planda
verimlilikten
Çünkü biz yatırım, sermaye kıtlığı
çeken bir ekonomi olduğumuz için bizim verimliliğe biraz daha fazla
yüklenmemiz lazım. Verimlilik dediğimiz ne? İşte, hukuk
sistemimizi iyileştireceğiz, iş ortamımızı
iyileştireceğiz, onun haricinde, kamu yönetimimizi
iyileştireceğiz, eğitim seviyemizi yükselteceğiz, iş
gücünün niteliğini artıracağız yani buralarda çok daha
fazla bir şeyler yapmamız lazım. Dolayısıyla o günkü
planda, bakın, yüzde 7 büyüme hedefi konulurken toplam faktör
verimliliği yani verimliğinin büyümeye katkısının
yıllık ortalama 2,3 olması öngörülmüştü yani 7nin 2,3ü
verimlilikten gelecekti. Verimlilikte gerçekleşme ne oldu biliyor musunuz
Sayın Bakan? Yüzde 0,7, fakat eksi. Yani, işte, hukuk sistemiyle
ilgili, demokrasi seviyemizle ilgili, iş ortamımızla ilgili,
kamu yönetimimizle ilgili yanlış uygulamalar nedeniyle Türkiye sadece
verimlilikten 2,3 puan pozitif büyüme beklerken -Dokuzuncu Plan dönemi için
söylüyorum- eksi 0,7 büyümede daralma oldu.
Onuncu Kalkınma Planının hedefleri
ne aşamada diye baktığımızda; malum, planda gayrisafi
yurt içi hasılanın 2018 yılı için 1,3 trilyon dolar
olması öngörülüyordu. Bugün Hükûmetin elimizde 2019 yılına kadar
yaptığı tahminler var. Aynı büyüme trendini, 2016-2019
dönemindeki büyüme trendini
Pardon, çok affedersiniz, 2023 içindi bu. Zaten
2018 hedefleri var. Yani bir kalkınma planında 2018
hedeflenmişti, şimdi de 2018 var. Kalkınma planında 1,3
trilyon dolar millî gelir hedeflenirken şu andaki orta vadeli programda
2018 rakamlarına baktığımızda bu 815 milyar dolara
düşüyor. 1,3 milyar dolar nerede, 815 milyar dolar nerede? Tam hedefteki
sapma 471 milyar dolar.
Yine, fert başı gelire
baktığımızda planda 2018 yılı için 16 bin dolar
fert başı gelir hedeflenmişti. Bugün bu dokümanın
söylediği 2018 yılı için 10.164 dolar yani 16 bin dolara
karşılık 10 bin dolarlık bir seviye. Daha bir sürü data
var. Mesela, ihracata bakalım, 277 milyar dolar hedeflenmişti,
şu anda buradaki 170 milyar dolar, sapma 107 milyar dolar. Yani
düşünebiliyor musunuz, 277 milyar dolarlık bir hedefte 107 milyar
dolar maalesef sapma oluyor. Bunların da, daha, 2018 için yazılı
rakamların da tutup tutmayacağı belli değil, biz
tutacağı varsayımıyla bu rakamları veriyoruz.
Dolayısıyla Türkiye ciddi
sıkıntılardan geçmektedir, hedefleri maalesef büyük ölçüde
sapmaktadır, tutmamaktadır ve bu sorunlar da artık, bazı
sorunlar
Geçmişte de yapısal sorunlarımız vardı ama
bu yapısal sorunlarımıza yeni yapısal sorunları da
maalesef kattık.
Şimdi, bunların da bir miktar üzerinde
duracak olursak şunları söyleyebiliriz: Bir defa -ekonomideki ciddi
yapısal sorunları şu anda ifade etmeye
çalışıyorum- bizim büyümemiz düşük ve dalgalı. Bu,
Türkiye'nin ta 1970lerden itibaren bir sorunu. 1999-2002 yılında
alınan tedbirlerle büyümeye ciddi bir şekilde istikrar
kazandırıldı. Mesela, biz bunu 2001den sonraki dönemde,
2002-2007 döneminde gördük, Türkiye yüksek büyümeyi, 6,9luk büyümeyi
gerçekleştirdi fakat ondan sonra, tekrar, büyümemiz yeniden reform yapılmaması
nedeniyle aşağıya doğru gelmeye başladı.
Tabii, mukayeseyi emsal ülkelerle yapmak
durumundayız. Emsal ülkelerle büyüme farkımıza
baktığımızda
Burada emsal ülkeler nedir? Gelişmekte
olan ülkelerdir. Tabii, Hükûmet üyeleri -bunu Sayın Şimşek de
yapıyor, Sayın Ağbal da yapıyor- Çin ve Hindistan hariç
bakıyorlar. Lütfen, birisi bize bunun rasyonelini söylesin, niye Çin ve
Hindistan hariç bakıyoruz? Onlar da bizim rakibimiz, gelişmekte olan
ülkeler kategorisindeysek bu kategoridekilerin tamamıyla bakmamız
lazım. O zaman ben de derim ki: Brezilyayı düşün, eksi
büyüyor; Rusyayı düşün, eksi büyüyor; Arjantini düşün, öyle
bakın. Bunun sonu yok. Dolayısıyla, eğer biz bir mukayese
yapacaksak gelişmekte olan ülkelerin tamamıyla mukayese yapmak
lazım, ben de mukayeselerimizi o bazda götüreceğim.
Şimdi, bakın, büyüme
performansımızın gelişmekte olan ülkelere göre çok kötü
olması nedeniyle Türkiye ciddi şekilde onlara karşı bir
pozisyon kaybediyor. Örneğin, 2002 yılında Türkiye'nin kişi
başı geliri, bizim o beğenmediğimiz, sürekli sizlerin
eleştirdiği kişi başı gelir, gelişmekte olan
ülkeler ortalamasının -bunların hepsini satın alma gücü
paritesine göre söylüyorum- 2,22 katı üzerindeymiş. Yani Türkiyede
kişi başı gelir 2002 yılında gelişmekte olan
ülkeler ortalamasının 2,22 katıymış, şimdi
geldiği nokta 1,79; oradaki kaybı görebiliyoruz sanırım.
Şimdi, 1990lı yıllarda
Ben
haksızlık etmemek için tek yılı almıyorum, mesela
büyümelerde, 1990lı yıllar
Adalet ve Kalkınma Partisi öncesi
on üç yıl ve Adalet ve Kalkınma Partili on üç yıl diye mukayese
ettiğimizde, Adalet ve Kalkınma Partisinin öncesindeki yani 1990-2002
döneminde gelişmekte olan ülkelerle yıllık ortalama büyüme
farkımız sadece 0,4tü; Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde bu
büyüme farkı 1,5e, 1,6ya çıktı. Dolayısıyla,
mukayeseyi böyle yapmamız lazım. Gelişmiş Avrupa
Birliği ekonomileriyle veya gelişmekte olan ülkelerin içerisinden bir
kısmını ayıklayarak mukayese yapmak bizi sadece
yanıltır. Sorunu doğru tespit etmezsek çözüm önerilerimiz de mutlaka
yanlış olacaktır.
Daha bunları söyleyebiliriz; diğer,
başka rakamlar da var ama ben bu kadar fazla rakamla vaktinizi almak
istemiyorum.
İşin temelinde -az önce ifade ettim-
verimlilikteki düşüklük vardır. Verimlilikteki düşüklüğün
de temel nedenlerinden bir kısmı, özel sektör
firmalarımızda profesyonel yönetimin olmaması, özel sektör
firmalarımızdaki ölçek sorunu, ekonomideki yüksek kayıt
dışılık, iş gücünün eğitim seviyesinin düşüklüğü
ve Türkiyedeki mesleksizlik sorunu, tarımsal yapının verimsizliği
-birazdan ifade edeceğim- hukuk sistemi, kamu yönetimi, iş
ortamıyla ilgili problemlerdir.
Türkiye ekonomisindeki diğer bir sorun -bu
sorun maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde
kronikleşmiştir, yapısallaşmıştır daha
doğrusu- kaynak dağılımındaki çarpıklık.
Türkiye'de maalesef -imalat sanayisinde- ülkenin kaynakları imalat
sanayisi üretiminden gayrimenkule doğru kayıyor. Bu, uzun süredir
devam eden bir şey. Hükûmet aslında bunu gördü bir miktar, buna
ilişkin politika dokümanlarında yer verdi Rant vergisini
çıkaracağım, ben bu kaynak dağılımına
müdahale edeceğim. dedi fakat bununla ilgili adım
atılmıyor. Son orta vadeli programda da o politikayı
çıkardılar, bunun nedeninin ne olduğunu da aslında buradan
ben Hükûmete sormak istiyorum. Yani imalat sanayisi üretimi
Bakın, imalat sanayisinin millî gelir
içerisindeki payı yüzde 14e düşmüş. Yüzde 14lük bir imalat
sanayisi üretimiyle bırakın ihracat yapmayı, kendi ülkenizdeki
insanları doyuramazsınız, yediremezsiniz, içiremezsiniz veya giydiremezsiniz.
Dolayısıyla mutlaka ülkenin kaynaklarını yeniden buraya,
imalat sanayisine çekmemiz lazım. Bu da nasıl olur? Gayrimenkul
tarafı, beton tarafı, AVM tarafı, konut tarafı çok
kârlı olduğu sürece hiçbir firma tabii ki imalat sanayisine
yatırım yapmayacaktır, bütün kaynaklarını oraya
aktaracaktır. Dolayısıyla buraya vergisel bir müdahale
yapılması gerekliliği Sayın Bakanım, son derece net
bir şekilde ortada durmaktadır. Bunu yapmadığımız
sürece bu ülkenin sorunlarını, ekonomik sorunlarını çözme
imkânımız kesinlikle yoktur, onu ifade etmek istiyorum.
Ekonominin dışa
bağımlılığı son derece arttı. Bakın,
yurt içi tasarruflar
Dışa bağımlılık nedir?
Dışarıdan kaynak kullanmaktır. Tasarruf vardır bir ekonomide,
bunun karşılığında yatırımlarınız
vardır. Tasarruflarınız yetiyorsa
yatırımlarınızı karşılamaya, yurt
dışından kaynak kullanmazsınız ama yetmiyorsa yurt
dışından kaynak kullanırsınız; bunun iktisadi
temeli budur. Şimdi, Türkiye'nin tasarrufları 2016 yılı -en
son Hükûmetin verdiği programdaki rakamı söylüyorum- yüzde 13,5.
Emsallerimiz ne kadar? Yüzde 30un üzerinde. Bakın, emsallerimiz millî
gelirin yüzde 30unu tasarruf ediyor, bunun
karşılığında yatırım yapıyorken biz
yüzde 13,5 tasarruf ediyoruz. Dolayısıyla cari açığı
fazla vermek durumunda kalıyorsun, yüzde 5-6 da cari açık veriyorsun.
En fazla ne yapıyorsun? 13,5un üzerine 6 koy, yüzde 19,5. Yüzde 19,5
yatırım da bu ülkenin ihtiyacını
karşılamıyor, bu ülkenin insanlarını doyurmuyor, bu
ülkenin gençlerine iş vermiyor; bunu görmemiz lazım. Dolayısıyla
tasarrufları artırmak gerekiyor. Hatta tasarruflarda öyle bir
çarpıklık var ki şimdi fazla uzatmak istemiyorum- nüfusu yüzde
20lik 5 dilime ayırdığımızda 3 dilimin tasarrufu
negatif. Bırakın yani yüzde 13,5u, oralar da negatif.
Dolayısıyla gelir dağılımı ve servet
dağılımıyla ilgili de ciddi sorunlarımız var.
Tasarruflar düşük olunca yatırımlar da elbette düşük
oluyor.
Türkiye ekonomisinin dışa
bağımlılığı
Tabii, Hükûmete çok da fazla
haksızlık etmek istemiyorum. Buralar, az önce söylediklerim Hükûmetin
yanlış politikalarından oldu. Ama enerji
Enerjide yapısal
bir sorunumuz var, dolayısıyla enerjide dışa
bağımlılığımız var. Ama on dört
yıllık bir iktidar enerjide dışa
bağımlılığımızı biraz
aşabilmeliydi, maalesef enerjide dışa
bağımlılığımız azalmadı.
Teknoloji geliştirme kapasitemiz yetersiz.
Uzatmayacağım fazla ama şu kadarını söyleyeyim:
İhracatın teknoloji seviyesine baktığımızda,
örneğin 2002 yılında, yüksek teknolojili ürünlerin ihracat
içerisindeki payı yüzde 6,2 iken bugün yüzde 3,9a düştü. Son dönemde
bir de orta teknolojiden alt teknolojiye kayış görüyoruz, bu da çok
tehlikeli. Yani arttırmamız gerekirken teknoloji seviyesinin
azaldığını maalesef görüyoruz.
İhracatın ton değeri, mesela, son
rakam 1,34 dolar. Daha geçen yıl bu 1,52 dolardı. Tabii, bu,
gelişmiş ekonomilerde 3-4 dolar, onları falan söylemiyorum ama
ihracatımızın ton değeri 1,34 dolara düşmüş.
Bununla Türkiyeyi bir yere götürme imkânı maalesef yok.
Kamu gelir ve harcamalarının kalitesinde
iyileştirme ihtiyacı var. Bunu daha sonraki bütçelerde daha
detaylı konuşuruz, bunun üzerinde fazla durmayacağım.
Ama gençler başta olmak üzere işsizlik
oranımız çok yüksektir. Yüksek işsizlik oranlarıyla
ülkenin, 2023 hedeflerini yakalama imkânı hiçbir şekilde
olmayacaktır. Kadınlarda iş gücüne katılım oranı
yüzde 32lerdedir. Hükûmetin bu konuda arttırma gayretleri var. Burada
mesafe de bir miktar alındı ama daha gidilmesi gereken çok yol
olduğunu söylemek istiyorum. Gençlerde işsizlik oranı yüzde
20dir. Bakın, her yıl 850-900 bin kişi çalışabilecek
yaşa geliyor. Bunların da yaklaşık 750-800 bini bizden
iş talep ediyor. Ama bunlara son yılda verdiğimiz iş 300
bin civarında kalmıştır, 400 küsur binine iş veremedik
maalesef. Toplumda da nüfusun maalesef sadece 1/3ü çalışıyor.
İş gücünün yapısal sorunları
var, bunların üzerine gidilmesi lazım. Hükûmetin belki de hiç
adım atmadığı konulardan bir tanesi de bu. Bakın, en
son, Dünya Ekonomik Forumunun açıkladığı Küresel Rekabet
Endeksinde iç gücü piyasalarının verimliliği alt
bileşeninde 138 ülke arasında 126ncı sıradayız
iş gücü piyasalarının verimsizliği anlamında yani
dünyanın en verimsiz 10 ülkesinden bir tanesiyiz. Bu Türkiyeye
yakışmıyor, buraları iyileştirmemiz lazım.
Gelir ve servet dağılımında
aşırı bir bozukluk var, bozulma var, yani bozulma da devam
ediyor. Bakın, nüfusun yüzde 1i servetin yüzde 54,3üne sahip. Dünya
sıralamasında kaçıncı sıradayız, biliyor musunuz?
2nci sıradayız. 1inci sırada Rusya var, 2nci sırada biz
varız. Servet dağılımının en bozuk olduğu
2nci ülkeyiz. Peki, 2002de bu neydi? Yani 2002 yılında nüfusun
yüzde 1i servetin yüzde kaçını alıyordu? Yüzde 39,4ünü
alıyordu. O zaman da kötüydü ama 2014e geldiğimizde yüzde 39, yüzde
54e çıktı, servet dağılımındaki bozukluk son
derece arttı. Peki, şimdi, Rusyayı ben anlıyorum, servet
dağılımının bu kadar bozuk olmasını,
özellikle son dönemdeki petrol fiyatları
Ben şunu sormak istiyorum,
Hükûmetin de bunun üzerine mutlaka düşünmesi lazım, bu konunun çok
önemli olduğunu düşünüyorum: Servet dağılımındaki
bu kadar bozulmayı tetikleyen Türkiyede nedir? Yani biz neyi
yanlış yaptık da servetin dağılımını bu
kadar fazla bozduk, kaynakları bir yerden aldık, öbür tarafa
aktardık? Bunun üzerinde Hükûmetin düşünmesi lazım diye
düşünüyorum.
Diğer bir husus: Zaten düşük olan rekabet
gücümüz de düşmektedir arkadaşlar. Uluslararası Rekabet Gücü
Endeksine baktığımızda 138 ülkeden 55inci
sıradayız. Ama bu da darbeden önce yapılmış, darbeden
sonra burada bir miktar daha bozulma olacağı muhakkak ama orada
Hükûmete bir şey demek, tabii, doğru olmaz. Son iki yılda 10
basamak bozulma var. Zaten rekabet gücümüzü artıralım diye
uğraşırken son iki yılda
Bakın, son dönemlerde
özellikle bütün göstergelerde bozulma var. Son iki yılda rekabet gücü
açısından dünya sıralamamız 10 basamak kötüleşmiş.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dolayısıyla, bugüne kadar sürdürdüğümüz iktisat
politikasının temeli nedir: KİTleri satalım,
topraklarımızı satalım -yaklaşık 33 milyar dolar
AKP döneminde yurt dışına gayrimenkul satışı
olmuştur- dış borçlarımızı artıralım,
bununla tüketimi kamçılayalım, konut yapalım, AVM yapalım.
Bu iktisat politikası bitmiştir. Dolayısıyla Türkiyenin
yeni bir iktisat politikasına, yeni bir üretim modeline ihtiyacı
vardır.
Cari açık niçin verilir? Yatırım
yapmak için cari açık yaparsınız. Yani cari açıktan
kastımız -az önce ifade ettim- dış kaynak, dış
tasarruftur. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi dönemlerine
bakıyorsunuz, yine on üç yıllık mukayese yapalım yani
Adalet ve Kalkınma Partisi döneminden önceki on üç yılda millî
gelirin yüzde 21,6sı kadar yatırım yapılmışken
AKP döneminde bu 20,4e düşmüş. Hem de neye karşılık
düşmüş? Adalet ve Kalkınma Partisi döneminden önce
yıllık ortalama sadece yüzde 0,6 cari açık verilmişken
yüzde 5,3e çıkartılmasına rağmen yani dışarıdan
tasarrufu kullanmışız fakat yatırıma verememişiz.
Dolayısıyla, hani yerli, millî diyoruz ya, kendi
kaynaklarımızla yaptığımız yatırımlar
ne oldu diye baktığımızda, AKP dönemi öncesindeki on üç
yılda bu millet, bu vatandaş kendi kaynaklarıyla yüzde 21lik
bir yatırım yaparken AKP döneminde bu yüzde 15e düşmüştür.
Bu üzerinde hassasiyetle durulması gereken çok önemli bir göstergedir.
İşte, biz o yüzden Milliyetçi Hareket Partisi olarak üreten ekonomi
diyoruz ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk bizi yıllar önce ikaz etmiş,
demiş ki: Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden rahat
yaşamak isteyen toplumlar evvela haysiyetini, sonra hürriyetini, daha
sonra da istiklal ve istikbalini kaybetmeye mahkûmdur. Dolayısıyla,
daha fazla çalışmamız lazım, daha fazla yorulmamız
lazım ve kendimize çekidüzen vermemiz lazım.
Neler yapılması gerektiği hususuna
geldiğimiz zaman işe bence ilk başlamamız gereken yer
eğitim konusudur. Eğitimde kalite hem öğretmenlerimizin
yetişmesi açısından hem de öğrencilerimizin yetişmesi
açısından son derece önemlidir. PISA sonuçları ortadadır
arkadaşlar, OECDnin en sonlarındayız eğitim kalitesi
açısından.
İkinci yapmamız gereken iş, iş
sahibi ve nitelikli insan gücünü yetiştirmeliyiz. Tabii, bunlar uzun
hikâyeler, bunların her birini tek tek anlatacak değilim ama burada
İnsani Gelişme Endeksine baktığımızda şunu
memnuniyetle görüyoruz ki son dönemde bir yükselme var Türkiyenin İnsani
Gelişme Endeksinde ama geldiği seviye hâlâ 188 ülke açısından
72nci sırada ve şunu da üzülerek müşahede ediyoruz ki son
yılda da 3 basamak kötüleşme var bu bulunduğumuz seviyede.
Hukukun üstünlüğü mutlaka hâkim
kılınmak durumundadır ülkede bir şey yapabilmek için.
Dolayısıyla, peki, burada nasılız diye
baktığımızda, 2016 yılı verisini söylüyorum, 113
ülke arasında maalesef 99uncu sıradayız hukukun üstünlüğü
konusunda, oysa Türk töresi de İslam ahlakı da bize adaleti
emrediyor. Adalet mülkün temelidir. diyoruz ama hukukun üstünlüğü
kriterinde dünyada en kötü ülkeler içerisinde yer alıyoruz. Ve son iki
yılda da 27 basamak kötüleşmişiz. Bunu kabul etmek mümkün
değildir, bununla ilgili olarak Hükûmet mutlaka tedbir almak
durumundadır. Dahasını da söyleyeyim size, bölgemizde bu kriter
açısından baktığımızda- 13 ülke var, 13 ülkeden
13üncü sıradayız yani en kötüsüyüz bölgemizdeki ülkelerde hukukun
üstünlüğü açısından. Kendi gelir grubumuzda, hadi diyelim ki
zenginlerin
Ya orta gelir biraz düşük mü olur acaba? diye baktım,
kendi gelir grubumuza baktım, 37 tane ülke var, 36ncı
sıradayız; hukukun üstünlüğü açısından en kötü durumda
olan sondan ikinci ülkeyiz. Bunları mutlaka düzeltmek lazım, Türkiye
bunları hak etmiyor.
Tabii, iyi kamu yönetimi, etkin, öngörülebilir, adil
devlet yönetimi işin diğer bir olmazsa olmazıdır. Daron
Acemoğlunun özellikle çok vurguladığı, kurumların
kapsayıcı olması, yani kurumsallaşma konusu hakikaten çok
önemli. Bakın, yani hem kamu sektöründe hem de özel sektörde
kurumlarımızda ciddi bir bozulma var. Bunu da yine uluslararası
endekslerde görüyoruz. Birazdan onların da rakamlarını vereceğim.
Diğer bir konu, bürokraside zayıflık
ve anlayış değişikliği. AKP on dört yılda
maalesef kendi bürokrasisini, kendi kültürünü yaratmaya başladı,
bunun çok tehlikeli durumda olduğunu, çok tehlikeli boyutlara
ulaştığını sadece ifade edip geçeceğim.
Hükûmetin açıklığı endeksinde
Türkiye 113 ülke arasında 96ncı sırada. Yani şeffaf
olmayan, istişareye kapalı bir hükûmet etme anlayışı.
Hükûmetin gücünün sınırlandırılması endeksi var,
bakın bu çok önemlidir. Tabii, medya olması lazım, işte
muhalefet olması lazım, sivil toplum kuruluşları
Burada
neredeyiz diye baktığımızda: 113 ülke arasında
108inci sıradayız hükûmetin gücünün
sınırlandırılması konusunda. Böyle bir ülkede hiçbir
şey geliştirme imkânı elbette olmayacaktır. Burada
bakıyorsunuz, devlet dışında denetim konusu var,
memurların kanun dışı davranışları var,
yargısal sınırlar var, düzenleme sınırları var,
buralarda Türkiye maalesef dünyada sonlarda yer alıyor.
Son olarak da geliştirmemiz gereken bir unsurun
da tarafsız, bağımsız ve gerçekten denetleyen bir medya
olduğunu ifade etmek isterim. Dolayısıyla, sorunları
günübirlik ve seçim eksenli politikalarla götürme imkânımız yoktur.
Reform yapması lazım, Türkiyenin ciddi bir reform hamlesine girmesi
gerekmektedir. Bu sonuçlar içerisinde baktığımızda,
Türkiyenin maalesef 2023 yılı hedefleri hayal olmuştur. 2023
hedeflerine hiçbir şekilde Türkiyenin ulaşma imkânı bu
şartlar altında maalesef görülmemektedir. Dolayısıyla,
reform hamlesi içerisine Hükûmetin bir an evvel girmesi lazım.
Bir kısım daha çözüm önerilerim vardı
ama zaman yetersizliği nedeniyle onları dile getiremeyeceğim,
belki daha sonraki konuşmalarda ifade ederiz ancak ben her şeye
rağmen gelecekten ümitli olmak istiyorum. Bizim milletimiz en iyisini hak
ediyor. İyi bir yönetimle bu işlerin hepsini yola koyma
imkânının olduğunu da buradan ifade etmek istiyorum.
Bu duygular içerisinde, 2017 yılı
bütçesinin milletimize, memleketimize ve kamu yönetimimize hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Usta.
Gruplar adına üçüncü söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanı ve İzmir Milletvekili
Sayın Kemal Kılıçdaroğluna aittir.
Buyurun Sayın Beyefendi.
(CHP sıralarından ayakta alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, bizleri televizyonları başında izleyen
saygıdeğer yurttaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına hepinizi içtenlikle sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
23 Nisanlarda toplanırız, ta cumhuriyetin kuruluşundan bu yana
bu Parlamentonun ne kadar önemli olduğunu anlatırız. Gazi
Mustafa Kemal Atatürkten Turgut Özala, Süleyman Demirele, Ahmet Necdet
Sezere kadar bütün cumhurbaşkanları da Parlamentonun önemine her
zaman vurgu yaparlar. Demokrasinin mabedidir. deriz, Millî irade burada
tecelli eder. deriz, Millî iradenin kaynağıdır. deriz,
Halkın oylarıyla seçildik, buraya geldik, dolayısıyla biz
ancak halkın oylarıyla gitmeliyiz. deriz ve bunları her
ortamda, parti farkı gözetmeksizin bir şekliyle dillendiririz ama
bizim bir temel eksikliğimiz var değerli arkadaşlarım, o
temel eksiklik de uzlaşma kültürünü yeteri kadar kavrayamamamızdır,
uzlaşma kültüründen olabildiğince uzak durmamızdır.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzda bir darbe
girişimi oldu, 16sında burada bir toplantı yapıldı, 4
siyasi partinin genel başkanları geldiler ve burada konuştular
ve ayrıca, bir de bildiri yayınladı Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Sayın Başkan da o bildiriyi okudu. O bildiride de demokratik
parlamenter sistemin ne kadar önemli olduğu, demokratik parlamenter
sistemin bu darbeyi savuşturduğu gibi sözlerle uzun uzun
anlatıldı ve konuşuldu. Darbenin olduğu gece sabaha kadar
Parlamento, 4 siyasi partinin de milletvekillerinin olduğu bir ortamda
görevini yaptı ve hepimiz de bundan gurur duyduk. Ertesi gün,
16sında buraya geldik, söz hakkı verildi bize.
7 Ağustos günü burada konuşurken
uzlaşma kültürünün ne kadar önemli olduğunu, öz eleştirinin ne
kadar önemli olduğunu ve buna ihtiyacımız olduğunu ifade
ettim; aynı şeyi Taksim Meydanında
yaptığımız mitingde de, İzmirde
yaptığımız mitingde de tekrarladım; aynı şeyi
Yenikapı mitinginde de söyledim. Özellikle, Yenikapı mitingine bütün
partilerden kişiler geldiği için orada söylediğimi burada okumak
isterim: Artık 15 Temmuzun bir özelliği var. 15 Temmuz bir
uzlaşma kapısı araladı bize. 15 Temmuzda artık yeni
bir Türkiye vardır. Eğer biz bu gücü, bu uzlaşma kültürünü daha
da ileriye taşıyabilirsek çocuklarımıza güzel bir
Türkiyeyi hep birlikte bırakmış oluruz. Bunu söyledim.
Arkasından, ayın 25i, 25 Temmuz 2016,
Sayın Cumhurbaşkanı bizi Saraya davet etti, Saraya gittik. Bir
eksikliği orada da ifade ettim, Sayın Cumhurbaşkanı, davet
ettiniz, teşekkür ederiz ama Parlamentoda grubu olan bütün partiler, bütün
partilerin genel başkanları ortak bir bildiri imzaladılar,
darbeye karşı durdular; 4 partiden milletvekilleri de sabaha kadar
bombaların altında görev yaptı. Keşke buraya daveti hiçbir
ayrım yapmadan gerçekleştirebilseydiniz. dedim. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar) Ben bunu söyledim, yine söylüyorum,
her zaman söylerim çünkü söz konusu vatansa gerisi teferruattır. Bunu da
söyledim. Nerede? Yenikapıda söyledim. Hatta Yenikapıda şunu
da söyledim: Keşke buraya Parlamentoda grubu olmayan partilerin siyasi
liderlerini de davet etseydiniz çünkü büyük bir uzlaşma
yakalamışız toplum olarak ve bu uzlaşmayı bizim
avantaja dönüştürmemiz lazım.
Sarayda yaptığımız
görüşmede iki konuda bana göre uzlaşma sağlandı. Birincisi
şuydu: Adalete vurgu yaptım, adaletin önemine vurgu yaptım,
yargı bağımsızlığının ne kadar önemli
olduğunu ve bugün Türkiyede yargının bağımsız
olmadığını, bozulduğunu söyledim. Bunu düzeltmemiz
lazım, hep beraber bunu düzeltelim. Görüş birliği sağlandı,
bu konuda bir komisyon kurulması orada ifade edildi.
İkinci konu olarak şunu söyledim: 15
Temmuz gecesi 3 asker linç edilerek öldürüldü. Hepimiz askerlik yaptık.
Sorumlu olan komutandır, komutan emir verir. Askerlik siyaset gibi
değildir ki komutan emir verir, o komutanın emrine uymazsanız
suç işlemiş olursunuz, uymak zorundasınız. Erin,
erbaşın ne günahı var? 3 asker linç edildi; onların bulunup
yargılanması lazım. Evet, doğrudur, onların da
bulunup yargılanması lazım. dediler ve bir süre sonra Yargı
bağımsızlığı konusunda bir uzlaşma komisyonu
oluşturalım. dediler. Biz kendi arkadaşlarımızı
görevlendirdik, diğer partiler de kendi arkadaşlarını
görevlendirdiler ama bu uzlaşma komisyonu iki toplantının
ötesine geçmedi.
Yeri gelip zaman zaman bizi suçlarsınız
Efendim, her şeye itiraz ediyorsunuz. diye. Uzlaşmayı bozan
kim? Biz değiliz. Uzlaşmayı bozan, şu arkada oturan
değerli bakanlar yani yürütme organı yani Parlamentoda çoğunluk
olarak sizi temsil eden grup bu uzlaşmayı sağlamadı ve
yargı bağımsızlığı bugün Türkiyede yoktur
arkadaş, kimseye anlatamazsınız. Ne yargı
bağımsızlığı? Birbirimizi
kandırmayalım, Yargı bağımsız. diye bir
şey yoktur. Birisi bir şey söyler, ertesi gün savcısı da,
hâkimi de, hepsi harekete geçerler, bunu bilmiyor muyuz? Hepimiz biliyoruz.
Bildiğimiz bir gerçeği burada neden cesaretle açıklamıyoruz
ve bunun önlemini neden birlikte almıyoruz? Bozan biziz, sorunu çözmesi
gereken de biziz. Bakın, biz buna hazırız; yine söylüyorum, biz
buna hazırız çünkü adaletin olmadığı bir yerde devlet
olmaz arkadaşlar, devlet olmaz! Yarın hepimiz nereye gideceğiz?
Adalet isteyeceğiz.
Bakın, tartışmalarda şundan da
özenle kaçınmamız lazım: Efendim, gözaltına alınan
veya tutuklananı baştan mahkûm ediyoruz. Biz hâkim miyiz?
Hayır. Kim hüküm icra eder? Hâkim hüküm icra eder. Sadece Türkiyede mi?
Hayır efendim, bütün dünyada böyledir bu. Dolayısıyla,
kullanacağımız dilin de önemli olduğunun altını
çizmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, arkasından
OHAL uygulaması geldi. Sayın Başbakanla Çankayada
görüşürken, kısa bir süre için OHAL uygulamasını ihsas
ettirdi -açıkça bir şey söylemedi, ihsas ettirdi- Kısa bir süre
ihtiyacımız var. dedi. OHALle ilgili kanun tasarısı
Parlamentoya gelirken Sayın Başbakan telefonla aradı, buna
destek istedi bizden. Sayın Başbakana, OHAL uygulamasına destek
veremeyeceğimizi, Parlamentoda demokrasiyi savunan bir parti olarak bizim
demokrasiyi savunacağımızı, eğer OHAL
uygulamalarıyla ilgili bir kanun çıkacaksa, 4 parti, bu kadar büyük
uzlaşma sağlanmış, bütün sivil toplum
kuruluşları, meslek kuruluşları buna evet demişler,
getirin, ne gerekiyorsa hepsini yapalım
Bizim buna ihtiyacımız
var. dedi. Son derece saygılı bir dille
telefonlarımızı kapattık. Yani Sayın Başbakana
yakışan bir üslup kullanıldı, onu da sizin huzurunuzda
ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, biz, demokrasi
üzerindeki her türlü vesayetin kaldırılmasını savunan bir
partiyiz. Hiçbir vesayeti kabul etmiyoruz. Bu kürsüden ayın 16sında,
16 Temmuzda gelip bir konuşma yaptım. O konuşmayı sizler de
açıkladınız. Bakın, o konuşmada ben ne söylüyorum:
Demokrasi üzerindeki vesayeti asla kabul etmemeliyiz. Mademki milletin
takdiriyle buraya geldik, mademki milletin oyu çok değerlidir, mademki
millî irade çok değerlidir demokrasi üzerindeki vesayete kim olursa olsun,
makamı ve mevkisi ne olursa olsun, rütbesi ne olursa olsun bu Parlamento
asla izin vermemelidir. dedim. Makamı ve mevkisi ne olursa olsundan
kimi kastettiğimi de biliyorsunuz, rütbesi ne olursa olsundan kimi
kastettiğimi de gayet iyi biliyorsunuz. Demokrasi üzerinde vesayet
olmamalıdır. Herkes anayasal sınırları içinde görev
yapmalıdır. Demokrasi üzerindeki vesayete hep birlikte, siyasi
görüşlerimiz farklı olabilir ama demokrasi mademki bizim ortak
paydamızdır ortak paydaya hep birlikte sahip çıkmak
zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, diyeceksiniz
ki: Demokrasi üzerindeki vesayeti biz de kabul etmiyoruz. Bakın, arkamda
Bakanlar Kurulu var. Bakanlar Kurulunun, her bir bakanın davulu
vardır ama ses çıkaracak tokmağı bakanın elinde
değildir. Nerededir? Kimse kusura bakmasın, gerçeği söyleyeyim,
Saraydadır. (CHP sıralarından alkışlar) Bu olmaz.
Bunu kabul etmeyiz değerli arkadaşlar, bunu kabul etmeyiz.
Bakanların, yürütme organının iradesine, yasama
organının iradesine kimse gölge düşürmemelidir. Diyeceksiniz ki:
Efendim, böyle bir şey yok. Peki, elinizi vicdanınıza koyarak
bana şu sorunun cevabını verin: Dış politika oluyor,
Dışişleri Bakanı değil, Saray konuşuyor; ekonomi
oluyor, Saray konuşuyor; tarım oluyor, Saray konuşuyor; turizm oluyor,
Saray konuşuyor. Yetkisi var mı? Yok. Sorumluluğu var mı?
Yok. Yetki kimde? Burada. Sorumluluk kimde? Burada. Niye bunlar
konuşmuyor, neden susturuluyor? Değerli arkadaşlarım,
koltuğuna sahip çıkamayan, Türkiyeye sahip çıkamaz. (CHP
sıralarından alkışlar) Herkesin koltuğuna sahip
çıkması lazım, herkesin yasaların gereğini yerine
getirmesi lazım. Biz saygı içinde, kimsenin
Bakın, dilimizi de
olabildiğince saygı içinde kullanmaya özen gösteriyoruz.
Bakanların ve Sayın Cumhurbaşkanının kendi yetki alanları
içinde görev yapması lazım. Aksi hâlde, Parlamentonun iradesine
müdahale ediyorlar çünkü bakanların tamamı Parlamentoda da aynı
zamanda milletvekilidirler.
Değerli arkadaşlarım, biz demokrasi
üzerinde duruyoruz ve demokrasiyi savunuyoruz, güçler ayrılığı
ilkesini savunuyoruz. Hele hele bir ülkede bakanlar konu mankeni konumuna
düşürülüyorsa orada sorunumuz var demektir. 15 Temmuzun bize
sağladığı büyük uzlaşma alanını,
arenasını maalesef kaybettik ve kaybediyoruz. Biz söyledik,
demokrasiyi güçlendirmek için ne getiriyorsanız Evet. diyeceğiz.
Bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Biz aksini mi söyledik? Hayır.
Ama demokrasi üzerinde hiç kimseyi, makamı ne olursa olsun, mevkisi ne
olursa olsun, sınıfı ne olursa olsun, kabul etmiyoruz. Halktan
daha büyük bir güç yoktur. En büyük güç halkın kendisidir, millî iradedir.
Ona inanıyoruz ve ona güveniyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, değerli arkadaşlar, OHALle
ilgili görüşüldü yasa. Biz hayır oyu verdik ve çıktı.
Biraz sonra uygulamalarının ayrıntılarına geleceğim
ve onları anlatacağım sizlere. Ama değerli
arkadaşlarım, hukukun üstünlüğü dediğimiz bir kavram
vardır. Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü yani her
vatandaşın adalet karşısında eşit olduğu,
hukuk karşısında eşit olduğu bir düzenden söz ediyorum,
bir demokrasiden söz ediyorum ben.
Yine, 16 Temmuzda bu kürsüden şu
konuşmayı yaptım: Önümüzde çok kritik bir dönem olduğunu
kabul etmeliyiz. Bu dönemi soğukkanlılıkla, devletin
vakarına ve ciddiyetine yakışan bir anlayışla yani
hukuk içinde kalarak atlatmamız gerekiyor. Ve devam ediyorum: Devletin
vakarına saygı göstereceğiz, o anlayışta
olacağız, hukuktan vazgeçmeyeceğiz çünkü devlet hukuk içinde
devlettir. Adalet mülkün yani devletin temelidir. Kim adaletten saptıysa
hukukun içinde yargılayacağız. Önyargılardan uzak, adalete
teslim edeceğiz. Hep beraber alkışladınız. Bugün
alkışlıyor musunuz bilmiyorum ama o gün
alkışlıyordunuz. Peki, ne oldu o günden bu yana? Hukukun içinde,
birisi suç işlerse hukuk içinde adalete teslim edeceksiniz. Bir, işkenceler
yapıldı.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyeyi
dünyaya rezil etmeye kimin ne hakkı var? İşkenceler
yapıldı. İşkence fotoğrafları Anadolu Ajansı
aracılığıyla bütün dünyaya servis edildi. Konuşmalar
yapıldı, işkence, hakaret eden ve onlar da servis edildi.
Şimdi onları topluyorlar İnternetten ama bütün dünya bunu
duydu. Değerli arkadaşlarım, eğer bir hükûmet
işkenceyi savunursa, bir hükûmet işkenceden ve adalet
dağıtmamaktan yana tavır alırsa orada Türkiyenin
saygınlığına derin bir gölge düşer. Diyeceksiniz ki
Hükûmet bunu yaptı mı? Yaptı arkadaşlar. Üzülerek ifade
edeyim, bu Hükûmet, arkamızda oturan ve önümüzde duran bu Hükûmet,
maalesef, Türkiyenin saygınlığına en derin gölgeyi
düşüren Hükûmettir. Altını çiziyorum, en derin gölgeyi
düşüren Hükûmettir. Nasıl? diyeceksiniz. 21 Temmuz 2016da yani
darbeden altı gün sonra Birleşmiş Milletler Türkiye temsilcisi
Birleşmiş Milletlere bir dilekçe verir. Türkiye temsilcisinin
adını da söyleyeyim sizlere, Halit Çevik. Halit Çevik
Birleşmiş Milletlere bunu verir. Türkçe ve İngilizcesi de
vardır, girerseniz bunu görebilirsiniz. Burada ne diyor biliyor musunuz?
Bizde darbe girişimi oldu. Bakın, size Parlamentonun ortak
imzalı bildirisini de sunuyoruz. Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası
Sözleşmesinin 13 maddesini askıya alıyoruz, 13 maddesini
uygulamayacağız, OHAL süresince yapmayacağız bunu. diyor.
Diyorlardı ya Bizimle Fransa aynı. Fransa 3 maddeye çekince
koymuş, biz 13 maddeye çekince koyuyoruz. Şimdi, bu çekincelerden 2
madde çok önemli; Fransanın koymadığı ama bizim
koyduğumuz 2 madde çok önemli.
Birincisi, madde 10: Tutulanlara insani biçimde
davranmak. Yani İster gözaltı ister hapiste olsun birisi
tutuluyorsa ona insani muamelede davranacağız. diye Türkiye,
uluslararası sözleşmeye imza atmış. Şimdi, Hükûmet
diyor ki: Ben o tutulanlara insani muamele yapmayacağım. Çekince
koyuyor bu maddeye. Bana söyler misiniz değerli milletvekilleri: Bir
hükûmet nasıl olur da Tutulanlara insani muamele yapmayacağım,
onlara işkence yapacağım ey Birleşmiş Milletler, bunu
bilin. diyor? Bu benim ağırıma gidiyor ve bu kadar
yıldır demokraside kazanım elde edelim diye dişimizle
tırnağımızla hep beraber mücadele ederken bir hükûmet
geliyor, bir çuval inciri berbat ediyor.
İkincisi, madde 14: Adil yargılanma. Kim olursa olsun adil
yargılanacaktır. diyor. Söylemiyor muyuz, adil yargılanma
olması lazım. 14üncü maddeye de çekince koyuyorlar, Biz adil
yargılamayacağız. diyorlar. Allah aşkına bana söyler
misiniz: Bu Hükûmet ne yapıyor ve bunu nasıl veriyor oraya, hangi
gerekçeyle veriyor oraya? Ben yargılamayacağım, işkence
yapacağım; bir de, adaleti de sağlamayacağım,
onları açlığa mahkûm edeceğim, yok edeceğim
onları. diyor. Nitekim, uygulamalar da zaten bu çerçevede ilerledi ve
gitti.
Bakın, değerli arkadaşlar, Hükûmet
diyebilir ki: Bu terör örgütü öyle bir örgüt ki bizi kandırdılar,
haberimiz bile yoktu. Biz bunlarla sarmaş dolaştık, aynı
menzile gidiyorduk bunlarla ama bunlar geldiler, bize ihanet ettiler; vallahi
de billahi de haberimiz yoktu. Buna sakın inanmayın. Bunların
tamamının haberi vardı, tamamının, hepsinin haberi
vardı. (CHP sıralarından alkışlar) Örnek: 25
Ağustos 2004, Millî Güvenlik Kurulu toplantısı. Toplantıda
yansıya yansıyan cümleyi aynen okuyorum: FETÖcü irtica grubu
devletin tüm kadrolarında, özellikle de Millî Eğitim
Bakanlığı, Emniyet teşkilatı ve Türk Silah
Kuvvetlerinde kadrolaşmayı, bünyesinde bulunan vakıf, okul,
dershanelerde eğittiği gençlerle bir taban oluşturmayı ve
kendisine maddi destek sağlayacak sermayeyi oluşturarak, dini ele
alarak bir devlet kurmayı esas alan bir strateji
geliştirmiştir. Seyrediyorlar hep beraber. Devletin istihbarat
örgütleri, devletin emniyet güçleri, devletin ordu güçleri, hep beraber
diyorlar ki: Bu örgüt böyledir, ey siyasiler bu örgüt böyledir. Diyor mu?
Evet, diyor. Peki, ne oluyor ondan sonra? Oradaki toplantıda Fetullah
Gülen Cemaatinin ayrıca himmet paraları topladığı da
yazılı, Bu cemaat aynı zamanda himmet paraları da
topluyor. diye söyleniyor hem de Millî Güvenlik Kurulu karar alıyor, bu 481
sayılı Karar- diyor ki: Bunu Hükûmete bildirelim, Hükûmet bu konuda
önlem alsın. Olay 2007de gazetelere yansıyor. Dönemin Bakanı
çıkıp diyor ki: Biz o kararı -yani Millî Güvenlik Kurulu
kararını- yok hükmünde saydık. Yoktur böyle bir karar bizim
açımızdan. Öyle mi? Evet, öyle.
Peki, değerli arkadaşlar, neden yok
hükmündeydi? Hangi gerekçeyle yok hükmündeydi? Ben merak ediyorum mesela.
Devletin istihbarat örgütüne güvenmiyorsun, devletin emniyetine güvenmiyorsun,
devletin ordusuna güvenmiyorsun, Fetullah Gülen terör örgütünün üyesine
güveniyorsun, sonra da diyorsun: Bunlar beni kandırdı. Eğer
bir hükûmeti bir terör örgütü kandırırsa o hükûmetin bu ülkeye
faydası olur mu Allah aşkına? Ne faydası olur?
Sorumlusu kimdir? diye soruyoruz şimdi hep
beraber. Sorumlusu kim? Bu olayın sorumlusu kim? Bank Asyaya para
yatıran mı bu işin sorumlusu? Oğlunu cemaatin okuluna
gönderen mi bu işin sorumlusu? Onun dershanelerine çocuğunu gönderen
mi bu işin sorumlusu? Yoksa -onlara bütün bu fırsatları- devletin
bütün uyarılarına rağmen görmeyen, dinlemeyen ve Türkiyeyi
bilinçli bir şekilde adım adım darbeye hazırlayan bu
siyaset midir bunun sorumlusu? Bunun sorumlusu kim? Böyle acımasız
bir tablo olabilir mi?
Değerli arkadaşlarım, bakın,
siyaset kurumu derken 2 temel örnek vermek isterim, aslında yüzlerce
örnek var da, 2 örnek: Birisi Mehmet Dişli. Mehmet Dişli,
biliyorsunuz, Akıncılar üssünde darbeyi yöneten kişi. Mehmet
Dişli 2011 yılında tuğgeneral olur ve kıta hizmetine
gitmek zorundadır. Bir yıl sonra derler ki: Mehmet Dişlinin
kıtada işi yok. Gelsin genel merkeze, Genelkurmayın
karargâhına gelsin. Gelecek de, hangi postla gelecek? Bir post yaratmak
lazım ve Hükûmet bir post yaratır, Proje Yönetim Daire Başkanlığı.
Kıta hizmetini tamamlamadan Mehmet Dişli gelir, orada görevini yapar.
Zaman gelir, 2015, Mehmet Dişli terfi eder, tuğgenerallikten
tümgeneral olur. Tümgeneral olur ama yine kıta hizmeti lazım,
kıtaya gitmesi lazım, ona da bir formül bulurlar. O daire başkanlığı
tuğgeneraldi, yeni bir kural getirirler, orayı tuğgeneral
değil, tümgeneral yönetir ve Mehmet Dişli kıtaya gitmeden yine
orada kalır.
Şimdi, elimizi vicdanımıza koyarak
şu soruyu hep birlikte soralım: Fetullah Gülen terör örgütü
dediğiniz terör örgütünün asıl sorumlusu Mehmet Dişliyi darbe
yapsın diye Genelkurmay karargâhında tutan mıdır, yoksa
Bank Asyaya birikimlerini yatıran vatandaş mıdır? (CHP
sıralarından alkışlar) Bu sorunun cevabı çok
önemlidir, bu sorunun cevabı olmadan olmaz bu işler değerli
arkadaşlar.
İkinci olay: Yüksek Askerî Şûra
kararları. Askerler diyorlar ki: Ya, Fetullah Gülenciler var, bizim
bunları temizlememiz lazım., Hayır, temizleyemezsiniz.
Muhalefet şerhi yazdılar. Yazılır mı?
Yazıldı. Yüksek Askerî Şûrada kararlar oy çokluğuyla veya
oy birliğiyle alınıyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, 3 general
terfi ettirilir, 3 general, 3ü de Gülen cemaati üyesi değildir. 3 general
terfi ettirilir, Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve
Cumhurbaşkanı bu kararı imzalamaz ve Meclise bir kanun
getirirler tartışma konusu olmasın diye, derler ki kanunda:
Cumhurbaşkanının imzalamadığı Yüksek Askerî
Şûra kararları geçersizdir. Ve 3 general ayrılır ordudan,
yerine nasıl olsa 3 FETÖcü gelecektir yani; bu altyapı
hazırlanır. Şimdi, elinizi vicdanınıza koyup
düşünün değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri;
çocuğunu cemaatin okuluna veya dershanesine gönderen kişi mi suçludur
yoksa Yüksek Askerî Şûra kararlarında Fetullah Gülen Cemaatine
yakınlığıyla bilinenlerin ihraç edilmesini istedikleri
hâlde siyasi otorite devreye girip Bunları almayacaksınız,
atmayacaksınız; bunlar görevlerine devam edecekler. diyenler midir?
Asıl üzerinde durmamız gereken konu budur değerli
arkadaşlar.
Şimdi, Hükûmeti uyardık, evet, Hükûmet
bütün bu uyarıların hiçbirisine uymamıştır,
hiçbirisini dikkate almamıştır. Sorumlu bu arkada
gördüğünüz Hükûmettir ve daha önceki hükûmetlerdir. Bunların
sorumluluğunu tartışmadan -hani Balık baştan kokar.
diyoruz- en dipteki adamla uğraşıyoruz, öğretmenlerle
uğraşıyor, er, erbaşlarla uğraşıyor. Ya
komutanlar, ya bu işe yol açanlar, ya siyasi kulvarı, caddeleri
açanlar? Onlara tek kelime yok, onlar sadece Biz aldatıldık.
diyorlar. Aldatıldıysan olmaz kardeşim, aldatıldıysan
namusunla, şerefinle çekilirsin bir köşeye. Hani var ya bizim önemli
bir şairimiz, yanlış hatırlamıyorsam Ziya Paşa:
Çekildik izzetüikbal ile babıhükûmetten. İnsanlar yeri
geldiğinde izzetüikballe hükûmetten çekilmesini de bilmeliler. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu işin siyasi
sorumlusu kim? Bu, bir kitap arkadaşlar, Sayın Ömer Dinçerin
kitabıdır, Türkiyede Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?
diye bir kitap. Başbakanlık Müsteşarlığı
yaptığı dönemde olayları anlatıyor. Kitabın 123
ve 124üncü sayfasından bir bölüm okuyacağım: Millî Güvenlik
Kurulunun tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra
konuyu Başbakanımıza açtım ve gelen yazıyı
dosyasına kaldırmaya karar verdik. Bu karar metni Bakanlar Kurulunda
imzaya açılmadı ve hakkında hiçbir işlem
yapılmadı. Konudan MGK toplantısına katılan bakanlar
dışında kimsenin haberi olmadı ve onları endişeye
sevk edecek bir sonucun doğmamasına özen gösterdik. Bütün toplumsal
ve siyasi riski Hükûmet adına Sayın Başbakanımız,
hukuki riski ise ben üstlenmiştim. Buyurun.
Sizin değerli arkadaşınız, bir
bilim insanı, oturuyor, kendi hayatını, Başbakanlık
Müsteşarlığı yaparken nelerle
karşılaştığını bize anlatıyor.
Sorumluluk kime ait? Dönemin Başbakanına
ait, riski aldı üstüne. diyor. Peki, sorumluluk ona aitse, Türkiye'yi bir
darbe ortamına taşıyan bu yapı içinde, o kişinin sorumluluğunu
ona hatırlatacak makam kim, mevki kim, yetkili kim? Allah
aşkına, bu Parlamento ne yapıyor o zaman? Bu Parlamentonun
işlevi ne? Yeri geldiği zaman mangalda kül bırakmıyoruz,
Efendim, biz Kurtuluş Savaşını da yönettik. Peki,
Türkiye'yi adım adım darbeye götürenler hakkında bir şey
yapmayacak mısınız? Elinizi vicdanınıza koymayacak
mısınız? (CHP sıralarından alkışlar)
Çocuklarınıza hesap vermeyecek misiniz? O kadar acı tablolar ki
değerli arkadaşlarım, intikam duygusuyla yapılıyor
bütün operasyonlar.
Bakın, size bir örnek. Bir polisin eşi.
Polis Fetullah Gülen terör örgütü üyesi, sempatizanı veya
yandaşı diye, hangi gerekçeyle ise hapse atılmış. Oldu
diyelim. Valilik yazı yazıyor, özel sektöre yazıyor, diyor ki:
Bunun eşini biz FETÖden dolayı içeri attık, sizde
çalışıyor eşi, bunun da işine son verin.
Ya, insanda vicdan denen bir şey var, ahlak
denen bir şey var, erdem denen bir şey var. Kadının ne
günahı var? Ya, bu kadın evine nasıl ekmek götürecek? Hadi adam
hapiste, bankadaki hesaplarına el konuldu. Çoluk çocuğuna kim
bakacak? Sizden bir arkadaş şunu demişti: Ağaç kökü
yesinler. Elinizi vicdanınıza koyun değerli
arkadaşlarım, bir insana Ağaç kökü yesinler. denir mi? Bizde
güzel bir söz vardır Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin. diye.
Siz kolektif suç yaratıyorsunuz ve insanları perişan
ediyorsunuz. Neyle? OHAL uygulamalarıyla. Olur mu bu arkadaşlar?
Başka bir örnek: Ödemişte Jandarma
Komutanı İzmir Valiliğine yazı yazıyor, Efendim,
falan kişi, devam eden soruşturmalara istinaden açık kimlikleri
yazılı şahısları ve onların
çocuklarını
diyor. Yahu çocuklardan ne istiyorsun? Hadi adamı
anladık, çocuklardan ne istiyorsunuz? Yazık günah değil mi bu
çocuklara?
Tokat Turhalda 15 yaşında çocuk, 15
yaşında. Baba hapiste, 15 yaşında çocuk, sadece o, eve
ekmek götürecek; bir iş yerinde çalışmaya başlıyor.
Giriyorlar Sosyal Güvenlik Kurumu kaydından, babasının FETÖden
tutuklu olduğu yazılı yani fişleme. Yahu fişlemeyi darbeciler
yapmaz mıydı Allah aşkına? Biz fişleme için bu kürsüde
mangalda kül bırakmadık, Fişleme yapamazsınız.
dedik, Yanlıştır. dedik, İnsan haklarına
aykırıdır. dedik, Darbeci zihniyetin ürünüdür. dedik ama
bunların hiçbiri olmadı. Şimdi bütün bu insanlar fişleniyor
değerli arkadaşlarım. Yazık günahtır. Neyle yapılıyor?
OHALle yapılıyor. Bugün, neden o kanuna hayır dediğime
vicdanen bakıyorum da ne kadar güzel bir şey yapmışız.
Ya, bu ülkede birilerinin de kalkıp yüreklice demokrasiyi savunması lazım,
birinin de kalkıp bu ülkede insanların hakkını
savunması lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
Darbe sonrası Adil Öksüz olayı
Hiç merak
etmiyorsunuz, kim bu Adil Öksüz. Adil Öksüz önce kırsalda, Kazan
kırsalında yakalandı. derler Adil Öksüz hava üssünde,
Akıncılar Üssünde yakalanmıştır. Herkesin eline ters
kelepçe vurulurken Adil Öksüzün eline kelepçe vurulmaz. Adil Öksüzün iki
telefonu vardır; Adil Öksüz telefonla konuşur, kimse Telefonu
kullanamazsın. demez. Adil Öksüzün elinde GPS cihazı vardır,
yön bulma cihazı vardır. Bunu saklamak ister, gider, bulunur ve
tutanaklara geçirilir. Son 3 tutanak tutulur, her tutanak birbirinden
farklıdır. Niye geldin buraya? Kazanda arsa bakmaya geldim. Kaç
kişi söylüyor bunu? 3 kişi söylüyor. Kazanda arsa bakmaya geldim.
diyenlerden ikisi tutuklanır diğerleriyle beraber; Adil Öksüz, GPS
cihazı, telefonlarıyla hep beraber serbest bırakılır.
Şunu unutmayın: Emre Taner, eski MİT
Müsteşarı, geçenlerde bir konuşma yaptı Darbe
Araştırma Komisyonunda, şunu söyledi: Erzincanda 2 MİT
elamanı tutuklandı, gözaltına alındı. Sayın
Başbakan izin vermeseydi o 2 MİT elemanı gözaltına
alınamazdı. Değerli arkadaşlarım, herkesin eli
kelepçelenirken bu beyefendi niye kelepçelenmiyor? Üstelik, bunun cemaate
yakın olduğu, devletin arşivlerinde de var -hani arşivlerde
olmasa tamam diyeceğiz- kaç sefer gidip geldiği de var. Şu
sorunun cevabını Hükûmetten çok açık ve net öğrenmek
istiyorum: Sizin, darbeden önceden haberiniz var mıydı, yok muydu?
Nokta. Bu kadar açık, bu kadar net bir soru soruyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Daha önce bu soruyu sorduk ama
cevabını alamadık. Cevabını alamadığım
için arkadaşım itiraz ediyor. Ben bunun cevabını merak
ediyorum değerli arkadaşlar.
Adil Öksüz sıradan bir insan değildir,
Adil Öksüz gariban bir adam değildir, Adil Öksüz eğer
Akıncılar Üssünde darbeyi yönetiyorsa sıradan bir insan
değildir, kontrollü bir insandır. Kim kontrol ediyor Adil Öksüzü?
Adil Öksüz niye yakalanmaz? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, OHAL
sonrası darbe fırsatçılığı yapıldı,
OHAL istismar edildi. Sayın Başkana da seslenmek isterim. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Saygıdeğer Başkanının, darbe
gecesi Parlamentoyu terk etmemesi, Parlamentoda durması, mücadelesini
yürütmesi saygıya değerdir. Her yerde bunu söyledim, şimdi de
kendi önünde söylüyorum. Ama, OHAL uygulamalarının yani
olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinin Parlamentonun iradesini
suistimal etmesine sessiz kalmamalıydı, Bir dakika
demeliydi,
Bunları yapmanız doğru değildir. demeliydi. Bilmiyoruz izlediniz
mi, incelediniz mi olağanüstü hâl kararnamelerini? Şimdi, bu
kararnamelerin varlık nedeni Türkiyeyi süratle normalleştirmek.
Süratle normalleştireceksiniz ama olağanüstü hâl uygulaması bir
tırpan gibi Türkiye'nin üstünden geçiyor, bir tırpan gibi.
Bakın, değerli arkadaşlar, af kanunu
çıkardılar, hapisten bir sürü adam çıkardılar. Ne işi
var bunun? Hapiste yatanların hiçbirisinin OHALle, darbeyle ilgisi yoktu.
Ne işi var bunun OHAL kararnamesinde? Maarif Vakfı Mütevelli
Heyetinin huzur hakkının ne işi var, Allah aşkına,
OHAL kararnamelerinde? Hazineye ait taşınmaz malların
değerlendirilmesi, Kamu İhale Yasasında yapılan
değişiklik, Bankacılık Kanununda yapılan
değişiklik, İşsizlik Sigortası Kanununda yapılan
değişiklik, Türkiye Kalkınma Bankasının kanununda
yapılan değişiklik, Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanununda yapılan değişiklik
Ne işi var
bunların? Bu, Parlamentonun iradesini gasbetmek değil midir? Ben
itiraz ediyorum arkadaşlar, siz niye itiraz etmiyorsunuz? Efendim, bu
daha sonra Meclise gelecek
Daha sana böyle bir yetki verilmedi ki. Sana
verilen yetki, darbeyle mücadele et, terörle mücadele et, onun önlemini al.
Maarif Vakfını, üniversitede rektör seçimini
Bunların darbeyle
ne ilgisi var? O, Meclisin görevidir. Eğer bir organ Parlamentonun
görevini suistimal ediyorsa, yetkisini kullanıyorsa önce Meclis
Başkanının yasama organını uyarması lazım
Hakkınıza sahip çıkın. diye. Ben az önce söyledim, ne
dedim: Davul burada ama tokmak yok burada. Davul burada, Atın
imzaları. diyorlar, hep beraber imza atılıyor, tıpkı
sizin, daha Anayasa değişiklik metnini görmeden oturup boş
kâğıda imza atmanız gibi. Ya, arkadaşlar, böyle bir
şey olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hayır, boş
değil Sayın Başkan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bakın,
böyle bir şey yoksa o arkadaşlarınızı uyarın
çünkü televizyonlarda ve gazetelerde fotoğraflar çıktı.
Eğer böyle bir şey yoksa sözlerimi geri alıyorum, böyle bir
şey yoksa ama böyle bir şey varsa bu, doğru değildir
arkadaşlar, asla doğru değildir. Benzer uygulamaları biz
geçmişte yaşadığımız için biliyorum, benzer
uygulamaları. Daha önceden alınan imzalar var ki partinizden istifa
etmiş o arkadaşlar ve istifa edenler listede isimleri silinmeden
ilave edildi, gönderildi; biz bunları da biliyoruz ama istirhamım,
Parlamentonun itibarına hep birlikte sahip çıkalım, bunun
iktidarı muhalefeti yok arkadaşlar, bu Parlamento hepimizin
Parlamentosu. Burada hepimiz özgürce konuşmalıyız, özgürce
yazmalıyız, özgürce çizmeliyiz, düşüncelerimizi ifade etmeliyiz.
Eğer yürütme organı, benim görevimi
alırsa benim elimden, benim yetki alanıma müdahale eder ve ben sessiz
kalırsam halka hesabını veremem, seçmenime hesabını
veremem. Beni oraya göndermesindeki gerekçe, yürütme organının
vesayetini kabul et gerekçesi değildir, tam tersine Oturup yasa
çıkaracaksın, benim sorunlarımı çözeceksin. diyor.
Bir karşı darbe yaşadık
değerli arkadaşlarım. OHAL uygulamalarıyla, bir darbe
girişiminden geçildi ve Türkiye, bir karşı darbe
girişimiyle karşı karşıya kaldı. Diyeceksiniz ki
Bunu kim söyledi? E, Sayın Cumhurbaşkanı söyledi, Halk, bu
darbeyi karşı darbeye dönüştürdü. dedi. Halk, ne yaptı
Allah aşkına? Halk, kanun hükmünde kararname mi çıkardı?
Her şeyin faturasını bir yere çıkarmak gibi bir
alışkanlık var. Ya, kanun hükmünde kararnameleri siz
çıkarıyorsunuz, niye bütün bu haksızlıkları,
hukuksuzlukları halkın sırtına yıkıyorsunuz?
Bakın, 12 madde hâlinde bugün geldiğimiz
tabloyu sizin bilginize arz etmek isterim.
1) OHAL kararnameleriyle Türkiye Büyük Millet
Meclisi devre dışı bırakılmış, iradesi
açıkça istismar edilmiştir. Buna başta Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı göz yummuş, uyarı dahi yapma gereğini
duymamıştır.
2) Bu süreçte kolektif suç
yaratılmış, açıkça evrensel hukuk kuralları
çiğnenmiş, Türkiye'nin itibarıyla oynanmıştır ve
ben, Sevgili Peygamberimizin Veda Hutbesini hatırlatmak zorunda
kaldım. O Veda Hutbesini tarihçiler, tarihin en önemli insan
hakları beyannamesi olarak tanımlarlar. Suçun bireyselliğini
vurgular orada, Anne, baba, çocuk suçlu değildir, kim suç
işlemişse ancak o yargılanır. der.
3) OHALle muhalif medya susturulmak istenmiş,
gazeteler, televizyonlar, radyolar kapatılmış,
hapishanelerindeki 146 gazeteciyle Türkiye, kara listeye girmiştir
dünyada. Nasıl oluyor bu? 146 gazeteci hapiste değerli arkadaşlar.
Neden? Bunların darbeyle ne ilgileri var? Yazı yazmış
efendim.
Ben, şimdi geriye dönüp bunlara soruyorum:
Mehmet Dişliyi siz orada tutarken hiçbir suçunuz yok, adam yazı
yazdı diye alıyorsunuz, içeri atıyorsunuz. Türkiye gazetesinden
bir gazeteci çıkıyor -altı yedi ay önce, hatta bir yıl
önce- Fetullah Gülen cemaatinin nasıl darbe yapacağını, ne
zaman toplandıklarını yazıyor. Bir şey yapıyor
musunuz? Hayır, hiçbir şey yapılmıyor. Hukukta çifte
standart olmaz değerli arkadaşlarım.
4) 12 Eylül döneminde Kenan Evren ve
arkadaşlarının dahi aklına gelmeyen, cesaret edemedikleri
hukuk dışı uygulamalara başvurulmuştur.
5) Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, Hükûmet,
OHAL uygulamasıyla ilgili Birleşmiş Milletlere başvurarak
adil yargılamayı rafa kaldırdığını,
tutulanlara insanca davranmayacağını yani işkence
yapacağını bütün dünyaya resmen duyurmuştur.
6) Darbe girişiminde bulunanlarla mücadele,
hukuk zemininden çıkmış, âdeta bir kişinin kin ve öfke
nöbetlerine teslim edilmiştir.
7) İş dünyası, sivil toplum
örgütleri, sendikalar konuşamaz noktaya getirilmiş, dünyada
karşı darbe algısı giderek güçlenir hâle gelmiştir.
8) Bilim üretim alanı olan üniversiteler
susturulmuş, darbe girişimiyle hiçbir ilgisi olmayan yüzlerce
akademisyen ya hapse atılmış ya da görevlerine son
verilmiştir.
9) Yaratılan atmosfer nedeniyle, suçlu suçsuz
demeden, araştırmadan hâkim, her önüne geleni
tutuklamıştır çünkü tutuklamasa FETÖ terör örgütüyle
irtibatlandırılacağı endişesine kapılmıştır.
Üzülerek ifade edeyim ki bu endişe, Anayasa Mahkemesinde de açıkça
görülmüştür.
10) Şu anda Türkiyede hiç kimsenin can ve mal
güvenliği yoktur. Herkes her an tutuklanabilir, gözaltına
alınabilir, mal varlığına el konulabilir.
11) Türkiye şu anda bir hukuk devleti olmaktan
çıkmıştır. Hukukun üstünlüğü kuralı
çalışmamaktadır. Açıkça söylemek gerekirse Türkiye, bir
istihbarat devletine dönüşmüştür.
12) Güçler ayrılığı ilkesi
fiilen çalışmamaktadır. Devlette ve sağlıklı bir
demokraside olması gereken denge ve denetleme ağı
çalışmamaktadır. Yetkilerin tek elde toplanması
gerçeği, Türkiyeye ve demokrasimize ciddi zararlar vermektedir.
Evet, bunlar bugün geldiğimiz bir gerçektir
değerli arkadaşlarım.
Dış politikada ise tam bir felaket.
Türkiye Cumhuriyeti kendi tarihinde -ki bugün bir bilim insanı
Osmanlı tarihi de buna dâhildir. diyor- dış politikada en
ağır yenilgiyi yaşamıştır, en ağır
yenilgiyi, itibarı dünyada sıfırdır, itibarı
sıfırdır. Her gün şehitlerimiz geliyor. Ne
itibarımız var? Bize saygı duyan kim kaldı Allah
aşkına, kim kaldı? Gücümüzü test etmeye kimse kalkmasın.
Ne kadar güzel bir laf. En sonunda Orta Doğunun kabile şeyhleri bile
bizim gücümüzü test ettiler ve çok ağır ifadeler kulandılar
Türkiye Cumhuriyetiyle ilgili, çok ağır ifadeler. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, değerli arkadaşlar, Mavi
Marmarada İsraille anlaşma yaptık. İsraille bu
anlaşmayı hepiniz gördünüz büyük bir ihtimalle. Türkçe metin bu.
Türkçe metnin içinde bir İngilizce sözcük var. Niye İngilizce
yazıldı diye hiç merak ettiniz mi? Çünkü bu İngilizce sözcük,
lütuf anlamına geliyor. 20 milyon doları lütuf olarak
vereceğim, tazminat olarak değil. diyor. Bu, sizin
ağırınıza gitmiyor mu? Benim ağırıma
gidiyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyetini yönetenler, halka lütfu tazminat diye
gösteriyorlar, para alıyorlar. İsrail dik duruyor, Tazminat vermem.
Davalardan vazgeçeceksin. diyor. Emredersiniz. diyorlar. Davadan vazgeçtin,
yetmez, daha sonra bir mağdur, dava açar kazanırsa, onu da sen
yükleneceksin. diyor. Emredersin. diyorlar. Gazze ablukası kalkacak.
diyorlar, Unutun bunu. diyor. Abluka aynen devam edecek. Emredersiniz.
diyorlar. Ayrıca, yetmez, bizim doğal gazımız, petrolümüz
sizin üzerinizden gidecek. Emredersiniz. diyorlar. Bu, bir teslimiyettir
arkadaşlar. Bu kadar ağır bir teslimiyeti Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde kimse yaşamamıştır, kimse
yaşamamıştır. Dış politikada geldiğimiz
nokta budur.
Suriyede
3 milyon mülteciye bakıyoruz, 3
milyon! Hani gidecektik, cuma namazı kılacaktık, ne oldu?
Süleyman Şah Türbesini kaçırmak zorunda kaldık. Koskoca Türkiye
Cumhuriyeti, Kimse gücümüzü test etmesin. Süleyman Şah Türbesini
kaçırmak zorunda kalıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, daha
ağır bir şey -diyorum ya herkes anayasal sınırlar
içinde olsa, emin olun, bu ülke güzel yönetilir- Sayın Cumhurbaşkanı,
geçen gün, tarih vereyim 29 Kasımda bir açıklama yaptı,
dış politikayla ilgili. Söylediği şu: Devlet terörü
estiren zalim Esedin hükümranlığına son vermek için biz oraya
girdik, başka bir şey için değil. Zalim Esedin Hükûmetine,
icraatına, hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik,
başka bir şey için biz orada değiliz. Ne oldu? Bir gün sonra,
ayın 30unda Millî Güvenlik Kurulu toplandı, kendi
başkanlığında ve Millî Güvenlik Kurulu, kendi
başkanını yalanladı. Karar şu: IŞİD ve
diğer terör örgütlerinin bölgeden tamamen temizlenmesi için biz
oradayız. Bakın, ülkenin Cumhurbaşkanı ne söylüyor, Millî
Güvenlik Kurulu ne söylüyor? Böyle bir devlet yönetimi olmaz.
Başka? Putin bununla yetinmedi, Yok
arkadaş, çıkacaksın, açıkça söyleyeceksin. dedi. Ayar
çekildi. Ne söyledi? 1 Aralık 2016: Fırat Kalkanının
amacı, herhangi bir ülke ya da kişi değil, terördür; biz onun
için oradayız. diyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu, yakışıyor mu değerli arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyetine yakışıyor mu? Benim ağırıma
gidiyor, sizin ağırınıza gitmiyor mu? Bu beylerin
ağırına gidiyor mu? Ses dahi çıkaramazlar. Böyle bir devlet
yönetimi olur mu? Böyle bir devlet yönetimi olmaz.
Güçler ayrılığı ilkesi
Biz
Parlamentoyuz, biz Hükûmeti sorgulamak zorundayız. Biz Adalet ve
Kalkınma Partisinin saygıdeğer milletvekillerinin bizim
eleştirdiğimiz dozda ve şekilde eleştirmeyeceğini de
biliyoruz, buna saygı da gösteriyoruz ama en azından, kapalı
kapılar ardında Ya, arkadaş, siz ne yapıyorsunuz? demeniz
lazım, Böyle bir yönetim olmaz. demeniz lazım. Bunu
demediğiniz için ve sizi sadece ve sadece el kaldırıp indiren
makine olarak gördükleri için Biz her bildiğimizi yaparız.
diyorlar. Olmaz arkadaşlar, olmaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, dış politika,
Kıbrıs
18 adamız işgal altında, 18 ada. Hani bu
milliyetçilik, neredeydi? Bir dönem ayaklarının altındaydı,
bir dönem yukarıda. 18 adada, egemenliği Yunanistana
bırakılmamış -bakın altını çiziyorum- 18
adada Yunan Bayrağı dalgalanıyor. Niye bir şey
yapmıyoruz? Hangi gerekçeyle bir şey yapmıyoruz? Horoz ötse
duyuyoruz, Yunan Bayrağı var! Ada kimin? Bizim. Soruyor
arkadaşlar, komisyonlarda soruyorlar: Ya, bunlar bizim mi?, Evet,
bizim. diyorlar; Ya, niye müdahale etmiyorsunuz?, İstişare
ediyoruz. diyorlar. Ne istişaresi arkadaşlar? Ne istişaresi?
Dış politikada düştükleri durum, değerli
arkadaşlarım.
Başika kampı dolayısıyla
gittiler, Musul Valisinden izin aldılar, Nuceyfiden. Değerli
arkadaşlarım, bu, şu anlama geliyor: Yabancı bir ülke,
Konyaya gelmek istiyor, Konya Valisi izin veriyor. Ya, böyle bir şey olur
mu? Irak denen bir devlet var, Irakta bir parlamento var, bir hükûmet var;
gönderin Dışişleri Bakanını. Elbette ki bizim orada
askerimiz olmalı, elbette ki askerimizin varlığı çok
önemlidir, elbette ki Türkiye'nin çıkarları bunu gerektirir ama siz,
merkezî Hükûmeti bir tarafa bırakıp Biz Musul Valisinden izin
aldık. derseniz onlar da şunu söylediler: Sizin onurunuz varsa
Başikadan çıkarsınız. Bu, benim ağırıma
gidiyor. Peki, bunların ağırına gidiyor mu? Sizin
ağırınıza gidiyor mu? Böyle bir şey olabilir mi? Asla
kabul etmiyoruz değerli arkadaşlarım.
Kıbrısta
Bakın, göreceksiniz
Kıbrısta pazarlıklar gidiyor, yüzde 29a düşürülüyor
toprağı. Niye yüzde 29a düşürülüyor? Pazarlıklar gizli
kapalı yapılıyor. Lütfen, istirham ediyorum, iktidar partisinin
milletvekillerinden istirham ediyorum, bizim kadar izlemeyebilirsiniz ama en
azından dış politika konusunda çok değerli
arkadaşlarınız var, onlara bir sorun. Kıbrısı
gerek siyasal açıdan gerek stratejik açıdan bizim korumamız
gerekiyor, Kıbrıs, elimizin altından kaymamalıdır.
Bedel ödedik Kıbrıs için, bedel ödedik; şehitlerimiz var orada.
Biz o bedelin karşılığında şimdi
Kıbrıstaki egemenliğimizi güçlendirmemiz gerekirken taviz
vermeye başlıyoruz. Bunlar doğru değil.
Bütün bu olumsuzluklar nereye yansıyor
arkadaşlar? Türkiye'nin iyi yönetilmemesi ekonomiye yansıyor.
Efendim, dünyada kriz var. falan, dünyada kriz mriz yok arkadaşlar. Ne
krizi var dünyada? Yok öyle bir şey. Türkiyede siyaset ve siyasette
yaşanan kriz, ekonomiyi vuruyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Hiç kimse önünü görmüyor arkadaşlar, hiç kimse.
Dolarla ne işimiz var? deniliyor, Sayın Başbakan, Doları
moları boş verin, dolarla ne işimiz var? diyor. Ya, köprüden
geçiş dolarla, mercimek getiriyorsun dolarla, doğal gaz geliyor
dolarla, petrol geliyor dolarla, AVMde kiralıyor esnaf iş yerini
dolarla.
Bu arada söyleyelim, Sayın
Cumhurbaşkanı da dolar bozdurma konusunda çağrı
yapıyor. Kendisinin Albaraka Türkte 200 bin doları var, bunu bozdurdu
mu, merak ediyoruz. Banka dekontunu gönderirse çok mutlu oluruz, çok mutlu
oluruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Esnafın cebinde, vatandaşın cebinde
dolar mı kaldı Allah aşkına? Sanki dolarla yatıp
kalkıyoruz biz. Yok öyle bir şey arkadaşlar. En iyisi, siz
dolara talebi emeklilere sorun, onlar daha iyi bilirler; bir de taşeron
işçilerine, onlar da bilirler dolar nedir, nasıl olur. (CHP
sıralarından alkışlar)
Esnaf kampanya açıyor, Kim dolar bozdurursa
gelsin, bedava tıraş edeceğim. diye. Yahu, arkadaşlar,
kimin cebinde dolar var? Bakın, ben şu açık
çağrıyı gayet net yapıyorum, bütün siyasi liderlere çok
açık ve net yapıyorum: Ben dâhil hepimiz servetlerimizi oturup
açıklayalım; kimin doları var, kimin doları yok, kim Türk
lirasına inanıyor, kim dolara inanıyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Ben birikimimi dolara
yatırmadım ama bu ülkenin Cumhurbaşkanı birikimini dolar
olarak tutuyor. Evet, tutuyor. Nerede? Albaraka Türkte. Ben de merak ediyorum,
nasıl yapacak diye.
Ekonomi konusunda
Ben diyorum ya, bunlar yönetemez,
yönetemiyorlar da zaten. Değerli arkadaşlarım, kanuna göre, orta
vadeli programın eylül ayının birinci haftasında
açıklanması gerekir, kanun böyle diyor, 5018 sayılı Kanun
böyle diyor. Peki, orta vadeli mali plan
Onun da eylül ayının 15ine
kadar açıklanması lazım. Bunlar hiçbir zaman kanunun bu
gereğini yerine getirmediler, hiçbir zaman ne orta vadeli programı ne
mali planı zamanında açıklayamadılar, açıklayamazlar.
Neden? Çünkü Türkiyeyi yönetemezler. Yönetme güçleri, yönetme iradeleri yok
çünkü irade, saray tarafından hapsedilmiş durumda.
Bu bütçe, Anayasaya aykırı, İç
Tüzüke aykırı. Bakın, İç Tüzük şöyle der
Sayın
Meclis Başkanımız, İç Tüzükü gayet iyi bilir, benden de
-umarım- çok daha iyi bilir, ben hukukçu değilim. Diyor ki 38inci
madde: Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya tekliflerin ilk
önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup
olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon, bir
tasarı veya teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü
takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder.
Peki, Komisyonda görüşülürken CHP milletvekilleri bu bütçe kanununun
Anayasaya aykırı olduğunu söylediler mi? Söylediler. Oylama
yapıldı mı? Yapılmadı. Değerlendirme
yapıldı mı? Yapılmadı. Niye yapılmadı?
İç Tüzük böyle. Değerli arkadaşlarım, yasa koyucu olarak
Parlamento, kendi koyduğu kurallara uyamazsa kim uyacak? Sokaktaki
vatandaşın ensesinde boza pişiriyoruz Neden kanuna
uymadın? diye, o da dönüp şunu diyecek: Kardeşim, siz uyun
önce, siz uyun ki sonra ben uyayım.
Neden böyle oluyor? Biz bu bütçenin Anayasaya
aykırı olduğunu, geçen dönem gelen düzenlemeyi Anayasa
Mahkemesine götürdük, Anayasa Mahkemesi haklı buldu ve iptal etti.
Şimdi, 5018de değişiklik yaptık o nedenle bu böyle olacak.
diye
Kardeşim, biz Anayasadan söz ediyoruz çünkü Anayasa 163üncü
maddesinde açık ve net şunu söylüyor değerli
arkadaşlarım: Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede
değişiklik yapmak yetkisi verilemez., Kanun hükmünde kararnameyle
dahi hükûmete yetki verilemez. diyor. Biz bıraktık Hükûmeti, bütün
yetkileri Maliye Bakanına veriyoruz, istediği ödeneği
alıyor, istediği yere veriyor. Olur mu bu? O zaman bu Parlamentonun
iradesi nedir? Getirsinler bir bütçe, toplam rakamları getirsinler, üç gün
görüşelim, nasıl olsa bütün aktarmaları Maliye Bakanı
yapıyor, ne gereği var? Bakanlıkların bütçesi, ne gerek var
ona? Bu, Anayasaya aykırı mı? Aykırı. Karar var
mı? Var ama aynı aykırılık yine geliyor. Bunlar
doğru değil arkadaşlar.
Daha önemli bir şey: Bütçeyi görüşüyoruz,
değil mi? Kendinize şu soruyu sordunuz mu değerli
milletvekilleri: Ya, arkadaşlar, biz bütçeyi görüşüyoruz, şu
sarayın maliyeti nedir? diye hiç merak etmediniz mi? Bırakın
siyasetçiyi, bir vatandaş olarak ben merak ederim. Ya, bu saray bize kaça
mal oldu, kaça mal oldu? Soruyor arkadaşlarımız,
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterine soruyorlar. Sayın
Genel Sekreterin Plan ve Bütçe Komisyonunda verdiği cevap şu:
Orası ilk projelendirildiği zaman
Cumhurbaşkanlığı için değil, Başbakanlık
için düşünüldüğünden ötürü bunun bütçesini biz
Cumhurbaşkanlığı olarak bilmeyiz, Başbakanlık
söylemeli. Güzel. Yani Cumhurbaşkanlığı diyor ki: Biz
bunu bilmeyiz, Başbakanlığa sorun. Soruluyor bakanlara, Maliye
Bakanına, her bakana, hiç kimse bilmiyor. Peki, hiç kimsenin
bilmediği bir bütçeye, bir büyüklüğe biz niye Evet. diyeceğiz
ve hangi gerekçeyle Evet. diyeceğiz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın Mehmet Şimşek verdi
cevabını.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hani var ya, kul
hakkı yemeyecektik, adaletli davranacaktık, herkesin
hakkını teslim edecektik, dürüst ve namuslu olacaktık.
Nasıl olur da bir saray yapılır, ben sarayın kaça mal
olduğunu bilmem? Ya, bu ülkede yeni doğan çocuk vergi verir, yeni
doğan çocuk. 80 yaşındaki adam vergi verir, bir tek, teneffüs
etmediğimiz havadan vergi alınmaz, her şeyden vergi
alınır ama ben bunun maliyetini bilmiyorum ve öğrenemiyorum.
Hadi bize söylemiyor, bari siz merak edin, bir ara sorun Allah
aşkına. Sorun, bir öğrenin bakalım, kaça mal oldu bu saray?
Sayın Başkan, bu sözüm size. Parlamentonun
itibarının koruyan sizsiniz, Parlamentoyu temsil eden sizsiniz,
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, belki iktidar partisinin
milletvekilleri, diğer muhalefet partisinin milletvekilleri soru
önergeleri verirler. Yani Hükûmetten, yani yürütme organından belli
konularda bilgi almak isterler. 24üncü Dönem sadece bizim milletvekillerinin
verdiği ve cevabını alamadığı önerge
sayısı 11.412. İç Tüzükü gayet iyi biliyorsunuz, İç Tüzükte
diyor ki: 15 gün içinde cevabı verilir. Eğer on beş gün içinde
verilemiyorsa Meclise haber veriliyor, bir ay içinde cevabı verilir. Ya,
bırakın on beş günden vazgeçtik, bir aydan da vazgeçtik,
altı aydan da vazgeçtik, bir yıldan da vazgeçtik, bir dönem, dört
yıllık bir dönemde cevap verilmiyor. 26ncı Dönem, daha yeni bir
dönem, 2.727 önergeye hiç cevap verilmiyor. Sayın Başkan, burası
Allah aşkına çadır cumhuriyeti mi, burası nedir? (CHP
sıralarından alkışlar) Ya, İç Tüzükü
kaldırın, böyle bir şey olmasın, biz de sormayalım.
Şunu getirin kural olarak Hükûmete hiçbir şey sorulmaz. Bitti,
getirin kabul edin, çoğunluğunuz var, önergeyi de
kaldıralım. Niye sorguluyoruz?
Kuvvetler
ayrılığıymış, kendi kendimizi
kandırıyoruz kuvvetler ayrılığıdır demekle.
Hangi kuvvetler ayrılığı? İktidar kanadı, yürütme
organını sorgulayabiliyor mu? Sayıştay raporlarına
bakabildiniz mi? Diyor ki: 8 milyar lira kayıp. Sayıştay
söylüyor: Maliye Bakanlığı bütçesinden 8 milyar lirayı
öğrenemiyoruz. Ya, ne demek bu, ne demek bu, böyle bir şey olabilir
mi?
Bu Hükûmet, aynı zamanda faiz lobisinin
Hükûmetidir değerli arkadaşlarım, faiz lobisinin Hükûmeti. (CHP
sıralarından alkışlar) Diyeceksiniz ki: Olur mu? Bu
Hükûmet, sabah akşam -hatta Sayın Cumhurbaşkanı- faizler
düşsün diye mücadele ediyor. Bunlar tamamen farazi arkadaşlar. Rakam
vereceğim size. 1991-2002 yani bu hükûmetlerden on dört yıl önce
ödenen toplam faizi veriyorum size, devletin ödediği faizi: 135 milyar 125
milyon 347 bin lira. Peki şimdi, on dört yılda, bu hükûmetler
döneminde, 135 milyar değil değerli arkadaşlarım; 2016
Ocak-Ekim dönemi dâhil 695 milyar 783 milyon 203 bin lira. 135 milyar, 695
milyar; diyorum ya, faiz lobisinin Hükûmeti bunlar. Faizciler niye bunları
çok seviyor? Bakın şimdi Maliye Bakanlığı bir genelge
çıkardı, kanuna aykırı, Meclisin iradesine
aykırı, Kara paranın tamamını; rüşvet
parası, kadın ticareti parası, çocuk parası, organ
parası hepsini getirin Türkiyeye, hepsini getirin. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Külliyen yalan!
BAŞKAN Sayın Genel Başkan, iki
dakika daha ekliyorum efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Sayın
Başkan, Hükûmeti temsilen konuşan kişiye on dakika verdiniz.
Adaletse adaletli davranacaksınız. Ben sizden fazla istemiyorum, ona
ne kadar süre verdiyseniz bana da aynı süreyi vereceksiniz eğer
adaletliyseniz ama istiyorsanız sözümü kesebilirsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bu söylediğim, devletin ödediği faiz, bir
de vatandaşın ödediği faiz var bankalara; 312 milyar lira
değerli arkadaşlar, kredi kartı ve tüketici kredisi olarak
vatandaşın ödediği faiz. Bunlar Faize karşıyız.
diyorlardı hep, bakmayın söylediklerine; Faiz deyince bunlar orada,
parayı götürüp faize yatırıyorlar. İcra iflas
dosyalarının sayısı 26 milyonu aştı
arkadaşlar. 26 milyon dosya ne demektir? Her iki kişiden birisi
icralık demektir. Bu mudur adalet, bu mudur iyi yönetim, bu mudur bu
memlekette huzur?
Çiftçi
Sayın Binali Yıldırım
burada yok ama kendisine yürekten teşekkür ediyorum bir gerçeği
ortaya çıkardığı için. Biz hep bu kürsüye gelir derdik ki
Yahu şu Tarım Kanununun 21inci maddesi var, 21inci madde diyor
ki: Millî gelirin yüzde 1i oranında en az, her yıl çiftçiye destek
verilir. Millî gelirin yüzde 1i oranında. Siz, bunu yapmıyorsunuz.
Başta Tarım Bakanı, bakanlar çıkar Hayır efendim, biz
onun gereğini fazlasıyla yapıyoruz. derlerdi.
Sayın Binali Yıldırım, 14 Ekim
2016da Ödemişte konuştu, arkasından 6 Kasım 2016da
Erzincanda konuştu, kullandığı cümle şu: Geçtiğimiz
on beş yıl içerisinde tarım ve hayvancılığa
verdiğimiz destek, tam 90 milyar lira, yanlış
duymadınız, 90 katrilyon; helalühoş olsun. Cümle doğru
mudur? Doğrudur. Helalühoş olsun, evet, helalühoş olsun. Bu
cümledeki temel sorun nedir? On beş yılın gayrisafi millî
hasılasını topladık. 15 katrilyon 623 trilyon lira; alt
alta. Bu rakamlar bize de ait değil, devletin resmî rakamları. Yüzde
1i ne kadar? 156 milyar lira. Yani, çiftçiye on beş yılda ne
verilmesi lazım? 156 milyar lira. Neye göre? Tarım Kanununun 21inci
maddesine göre. Sayın Başbakan ne kadar verdik diyor? 90 milyar
lira. Arada ne kadar fark var? 66 milyar lira. Yani, çiftçi 66ya
bağlanmış. (CHP sıralarından alkışlar) Yani,
66 milyar lira, hak edilmesi gereken bir para çiftçiye verilmemiş.
İtiraf ettiği için, bu gerçeği ortaya
çıkardığı için kendilerine teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, bir hükûmet,
kendi vatandaşına tuzak kurmaz. 16/6/2009, bir kararname
çıkardılar, kararnameye göre, döviz geliri olmayanın, dövizle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
(CHP sıralarından gürültüler)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) -
borçlanmasına imkân sağladılar.
BAŞKAN Sayın Genel Başkan, çok
affedersiniz, ben bir hususu açıklayayım: Efendim, Maliye
Bakanının sunuş konuşmasında herhangi bir müddet
tahdidi yoktu. Fakat, ondan sonraki konuşmalarda birer saat üzerinde
gruplar anlaştılar ve bu anlaşmaya göre devam ediyoruz. Ben,
tabii ki, sözünüzü tamamlamak ve istediğiniz noktalarda açıklama
yapmanızı isterim ama durum bu.
Müsaade buyurursanız tamamlayınız.
TEKİN BİNGÖL (Ankara) Ana muhalefet
lideri konuşuyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) İstismar
etmeyeceğim.
BAŞKAN Toparlayınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Döviz üzerinden borçlanma hakkı getirdiniz.
Şimdi dolar almış başını gidiyor. Vatandaşa
dönüp diyorsunuz ki: Cebinizdeki doları bozdurun. Ya, adamı dolarla
borçlandırmışsınız. Dolar karşısında
Türk lirasının 1 kuruşluk değer kaybının maliyeti,
2 milyar 100 milyon lira, 2 milyar 100 milyon lira. Fellik fellik dolar
bozduracağız. Nereden bozduracağız doları, nereden
yapacağız bunu? Kimde var bu dolarlar? Nerede vardı? Gayet net
hatırlarsınız, ayakkabı kutularına istif edilmişti.
(CHP sıralarından alkışlar) Gayet net. Onlara söyleyin,
onlara söyleyin Getirin dolarları, bozdurun. diye. Hani diyorlardı
ya Oğlum, paraları bozdurdun mu? E, götürsün, bozdursun, itiraz
eden mi var? İtiraz eden yok. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Sizden isteğim şu, değerli
arkadaşlarım, biliyorum benim anlattıklarımdan
hoşunuza gitmeyenler olabilir, Efendim, bunlar burada konuşulur mu?
diyenler olabilir; ben bunları söylemek zorundayım. Tarihe not
düşmek için bunları burada açıkladım. Çünkü uzlaşma
kültürünün ne olduğunu, uzlaşmanın ne kadar değerli
olduğunu ve Parlamentonun itibarının korunması
açısından güçler ayrılığı ilkesinin ne kadar
değerli olduğunu, Parlamentonun, yürütme organına, yeri
geldiği zaman yasama organına hesap sorması gerektiğini
bilmek zorundayız. Eğer bunu yapamazsak görevimizi
sağlıklı yerine getirmiş olmayız.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın
Genel Başkan.
Konuşmanız sırasında
bahsettiğiniz soru önergeleri hakkındaki araştırmamı
yapacağım ve zatıalinize bilgiyi
ulaştıracağım inşallah.
Birleşime kırk beş dakika ara
veriyorum.
Teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 18.29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.19
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 31inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Efendim, söz sırası Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna aittir ve 2 değerli grup başkan vekili
otuzar dakika olarak bu bir saatlik müddeti kullanacaklardır.
İlk olarak, Grup Başkan Vekili ve Amasya
Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancıyı kürsüye davet
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
Buyurun Beyefendi.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle
herkesi saygıyla selamlıyorum.
Muhalefet partilerinin değerli temsilcilerini
dinledik. Bütün eleştirilerin başımızın üstünde yeri
var. Esasen on dört yıl boyunca iktidar olan ve iktidar kalan AK
PARTİnin aklı, siyasi aklı eleştiriler
karşısında öfkelenmek, kızmak, husumet duymak, laf
yetiştirmek, mukabilinde laf çarpmak şeklinde asla olmadı. Bizim
yaklaşımımız her zaman, toplum bütün
çeşitliliğiyle farklı siyasi ideolojik anlayış
algıları çerçevesinde ne söylüyor, nasıl düşünüyor, bunlara
ilişkin bir dikkat, bir ihtimam, bir kulak verme ve bunlardan faydalanma
şeklinde bir siyasi akılcılıkla davrandık. Esasen on
dört yıl bu memlekette iktidar olabilmenin sihrinin, büyüsünün -eğer
arayanlar var ise- onun da burada olduğunu söylemeliyim.
Ama her şeyden önce, izninizle, 100
yaşında olan Cemil Meriçi bir kez daha rahmetle ve minnetle anmak
isterim. Cemil Meriçin kitaplarını okuyanlar elbette onun
talebesidirler; görmeseler, görseler, hiç fark etmez. O tür insanlar
kitapları üzerinden konuşmaya ve yaşamaya devam ederler. 13
Haziran 1987de İstanbulda vefat etti, doğru ama kitapları
yaşamaya devam ediyor. Onlar okundukça her bir insanda onun kelimeleri,
sözleri, onun perspektifi, onun bakış açısı,
ışıklı beyni elbette ki yaşamaya devam ediyor. Cemil
Meriç önemli çünkü Cemil Meriç toplumun vicdanını temsil ediyor.
Farklı siyasetlerde olabiliriz, farklı anlayışlarda
olabiliriz. Nitekim burada farklı siyasetten arkadaşlar da Cemil
Meriçe hem şu bütçe konuşmaları sırasında atıf yaptılar
hem de zaman zaman Meclisteki konuşmalarda dipnot veriyorlar, önemli.
Siyasi sınırları aşkın bu tür vicdanların
varlığı ve bunlardan faydalanmak, ne dediklerini anlamak,
bunlara kulak vermek hem toplumu anlamak bakımından hem geleceği
görmek bakımından hem de siyasi aklı basiret içerisinde
olgunlaştırmak için gerekli. Cemil Meriç
okunmadığından şikâyet ederdi. Kitaplarını
gönderdiği çok saygı duyduğu yazarların da kendisine bir
cümle olsun dönüp cevap vermediğinden bahsederdi. Ümit ederim şimdi
daha fazla okunuyordur. Geçmişe baktığımızda da bu tür
insanların toplumun ortak vicdanı olarak çok önemli bir işlevi
yerine getirdiğini görürüz. Sonuçta biz bir toplumuz,
tartışmalar yaparız, atışmalar yaparız ama ortak
bir kaderimiz ve geleceğimiz var. Bunu tahkim eden tuğlalar
karşısında da saygıyla davranmak önemli.
Burada bütçeye ilişkin konuşmaları
dinlerken aklıma Japon yönetmen Akira Kurosawanın Rashomon filmi
geldi. 1950de çekmişlerdi bu filmi. Siyah beyaz bir filmdir. Esasen Japon
sinemasının dünyaya seslenmesinde de önemlidir çünkü
insanlığın değişmez bir hikâyesini anlatır. Hem
1950de hem de emin olun şu bütçe görüşmeleri sırasında
burada olup bitenlere ilişkin bize bir şey söyler Rashomon. Hikâyesi
özetle şu: Bir olay yaşanıyor -ormanda, bir haydut, bir samuray-
olayı görenlerin her biri kendine göre bir hikâye anlatıyor.
Rashomonu seyredenler hatırlayacaktır. Hayat biraz böyle galiba.
Şimdi, Türkiyeyi de bütün partiler bir şekilde görüyorlar ve
anlatıyorlar. Muhalefet partileri anlatırken, işin dramatik
boyutunu çok sanatkârane bir şekilde, daha da trajik hâle getirmek için
söz sanatlarının bütün unsurlarını kullanıyorlar.
Peki, mükemmelliğe ilişkin anlatı? Orada da aynı söz
sanatları var. Mesele, iyi ile kötü arasındaki makası
alabildiğine açmak ve buradan iktidara bir eleştiri çıkartmak.
Türkiyeyi nasıl görüyorlarsa öyle anlatıyorlar bütün partiler, biz
de öyle. Biz de öyle ama biz iktidar partisi olarak her hâlde, takdir edersiniz
ki daha geniş bir perspektiften görmeye çalışıyoruz. Bunun
kanıtı nedir? derseniz, Bize hikâye anlatma, kanıtın ne?
derseniz; kanıtı, sonuçta biz, gördüğümüz Türkiyeyi
anlatırız, millet de gördüğü Türkiye üzerinden bize cevap verir.
Bunun kanıtı, milletin gördüğü Türkiye çerçevesinde her bir
sandıkta ortaya koyduğu tavırdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Millet diyor ki: Kardeşim,
senin gördüğün Türkiyenin hakkı bu kadar; senin gördüğün
Türkiyenin hakkı bu kadar; senin gördüğün Türkiyenin hakkı da
bu kadar, yola devam et.
Biz mükemmel miyiz? Mükemmel değiliz. Zaten ne
derler? Mükemmel, iyinin düşmanıdır. İtalyan siyaset
bilimci Sartorinin Demokrasi Kuramı diye çok muhkem bir kitabı
vardır. Demokrasinin düşmanı onun karşıtları,
hasımları değildir. der, Demokrasinin düşmanı
mükemmel demokrasidir. Öyle bir demokrasi düşünürsünüz ki o demokrasiyi
âdeta, eskilerin dediği gibi -haşa- ilahi bir âlemde bulursunuz. O
demokrasi bir türlü yeryüzüne inmez. Nitekim, muhalefetteki
arkadaşların iktidar eleştirileri de iyinin düşmanı
mükemmellik üzerinden gidiyor. Tabii ki mükemmeli anlatalım ama aynı
zamanda sözlerle inşa edilen bu mükemmellik kendi pratiğinizde nedir,
onu da görmek gerekir; konuşmak kolay, dilin kemiği yok.
Güzelliği anlat dur. Retorik sanatları eski Yunandan beri var ama
hayat, pratik, orada yaptıklarımız, bunlar önemli.
Bütçeyi görüşüyoruz. Arkadaşlar, bütçe
işinin temeli, devlet milletten alır ve geri millete verir. Bütün
hikâyesi budur bütçenin. Hani bütün o istatistikler falan var ya Şuraya
şu kadar, buraya bu kadar, şurada da şunu verdiniz,
kalkınma oranları da bu. vesaire, vesaire. Devlet dediğimiz organizasyonun
en temel vasfı, milletten toplar, yine siyasi bir anlayışla
-piyasa anlayışıyla değil- millete geri verir. Peki, bunu
yaparken ölçü nedir? Eğer bir ülkede diktatörlük var ise milletten
acımasızca toplar, belli sınıfları destekler; bir
ülkede demokrasi var ise orada da milletten toplar, millete adilane, dengeli
bir şekilde dağıtır. Zaten o dağıtımı
yapmazsa demokratik teorinin esası millet o iktidarın ipini çeker.
Milletimiz 2002den bu yana sandığa gidip aynı zamanda her bir
bütçeyi, yapılan her bir harcamayı, ortaya konulan her bir
pratiği değerlendiriyor mu? Evet, değerlendiriyor. Şunu
diyor AK PARTİye: Vallahi, senin bu milletten toplaman da, harcaman da,
benim anlayışıma göre, hakkaniyete ve adalete uygun. Belki
mükemmel değil ama iyi, makul, mantıklı, uygun. Bu ülke
demokratikleştikçe, bu ülke şehirleştikçe, bu ülke
özgürleştikçe, emin olun, bu işler mükemmelliğe doğru
gidecektir. Ümit ederim, hepimizin katkısıyla olur bu işler.
Kıymetli arkadaşlar, bu on dört
yıllık süre içerisinde biz nelerle karşılaştık?
Esasen, bunlar çok konuşuldu. On dört yıldır, böyle, tulum, son
derece uygun şartlarda, her şey güllük gülistanlık ve biz burada
iktidar ediyoruz; öyle bir durum yok. Bir kere, 2002de AK PARTİ iktidara
geldikten sonra bu iktidara karşı, hasım çevrelerin
gizli-açık organizasyonları oldu mu? Oldu. Birtakım kumpaslar,
entrikalar oldu mu? Oldu. 2007de Cumhurbaşkanlığı seçimi
olacağı zaman çıkıp birileri Siz yüzde 99,5 oy alsanız
bile Cumhurbaşkanını seçemezsiniz. deme cüretini gösterdi mi?
Kime güveniyor bu insan? Bu ülkedeki o yüzde yarım kim? Kim karar veriyor?
Cumhurbaşkanı seçimine yüzde 99,5 karar veremeyecek, yüzde yarım
karar verecek(!) Böyle bir Türkiye gerçekliğine sırtını
yaslamış birileri ulu orta meydan okudu mu? 2007den bahsediyorum,
okudu. 2008de bu partiye kapatma davası açıldı. 2008de dünya
ekonomik krizi yaşandı. Sayın Genel Başkan Ne krizi? dedi
ama benim bildiğim, dünyanın her tarafında krizden bahsediliyor.
Ekonomik krizler 1929 Dünya Ekonomik Kriziyle mukayese ediliyor. Yani bütün
bunlardan haberdar olmak lazım. Türkiye izole bir ülke değil ki.
Türkiye Avrupayla da bağlantılı, Amerikayla da
bağlantılı. Birisi Avrupada öksürse biz de burada
üşüyoruz. Dünya bu kadar birbirinin içine girmiş. Bir kriz
ortamı yaşıyoruz, ekonomik kriz ama sadece ekonomik krizden
ibaret değil; bunun siyasi, toplumsal sonuçları oluyor. Avrupa
Birliği diyoruz. Avrupa Birliğiyle şimdi aramız biraz
limoni. Niye limoni?
MUSA ÇAM (İzmir) Biz yaptık, onu da biz
yaptık Hocam!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Siz, tabii,
eleştirmek için, CHPli arkadaşlar eleştirmek için gözlerini AK
PARTİye dikmişler, AK PARTİ ne diyor? diye bakıyorlar.
Allah için biraz da Avrupaya bakın. Avrupadakiler ne diyorlar,
Avrupadakiler neler söylüyorlar? Kendi içine gömülen, kendi içine kapanan bir
Avrupa. Küçülen ekmeğini paylaşırken dışarıda
yabancı istemeyen bir Avrupa. Yabancıyı kovalamak tabiri
caizse- kapılarından öteye atmak için yabancı düşmanlığının,
kültürel ırkçılığın, her türlü
ırkçılığın, İslamofobianın yükseldiği
bir Avrupa. Bakın, İtalyada, Fransada, Avusturyada, Hollandada,
Almanyada ırkçı hareketler yükseliyor. Niçin yükseliyor? Dünya
ekonomik krizi, pastanın küçülmesi, Yabancı istemiyoruz. siyasetlerinin
yükselişi. Türkiye kim? Türkiye de bu adamların gözünde yabancı.
Elbette Avrupa bunlardan ibaret değil ama bütün bunların
yürüttüğü bir siyaset, Türkiye'ye verdikleri birtakım
eleştiriler, dile getirdikleri çok zalim, çok acımasız eleştiriler
var. Elli beş yıldır Avrupa Birliğinin kapısında
bekliyor Türkiye, İngiltere Başbakanı 3000 yılında
bile olamazlar. diyor. Ne güzel tarih değil mi? Burada Türkiye'ye yönelik
bir aşağılama yok mu? Biz bunun karşısında susacak
mıyız? Ey Avrupa! Ey Avrupa! demeye mi devam edeceğiz? Tabii
ki bu ülkenin duruşuna ilişkin mukabil eleştirileri dile
getirmeliyiz. Ben beklerdim ki CHPli arkadaşlar da AK PARTİyle bu
kadar uğraşmak yerine biraz da Türkiye'nin hakkına, hukukuna
ilişkin, şu Avrupa eleştirisine dair birtakım
değerlendirmeler yapsınlar. Ben hiç duymadım. Anlıyorum,
rakip partileriz, tamam, iktidara gelmek istiyorsunuz, söyleyin, sonuna kadar
söyleyin ama biraz da hakkaniyet canım, biraz da Avrupaya laf söyleyin.
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) - Çok söyledik, çok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kıymetli
arkadaşlar, bu siyasi dil, bu siyasi retoriğe ilişkin bazı
hususları ifade etmem lazım. Sayın Genel Başkanı
burada dinledik, retorik bakımından gayet güzel bir konuşma yaptı.
Mesele şu
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Gerçekleri söyledi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Gerçekler,
gerçekler farklı.
Mesele şu: Şimdi, siyasi eleştirileri
dile getirirken sözleri bağlamından kopartmamak lazım,
bağlam meselesi mühimdir. Eğer AK PARTİnin ifade ettiği
kimi beyanlara, kimi siyasetlere ilişkin eleştiri getiriyorsanız
bağlamıyla birlikte ona dikkat etmek, oradan bir tür kes-yapıştır
mantığıyla alıp başka bir bağlama
taşımamak önemlidir. Zygmunt Bauman diye bir sosyolog vardır;
bağlamı anlatırken -dilde çok önemlidir bağlam meselesi-
şöyle bir örnek verir: Şişedeki süt temizdir ama
şişeyi kırarsanız süt yere dökülür, bağlamı
değişir, artık o kirli bir süttür. der. Ne
değişmiştir? Bağlam değişmiştir, süt
aynı süttür ama bağlamı değiştiği için artık
kirli bir süttür. Dil de böyledir, bağlamını
değiştirirseniz kastın ötesinde farklı manalar çıkarırsınız.
Ben şimdi böyle yapmayacağım ama
Sayın Kılıçdaroğlunun Trabzon il başkanları toplantısında
yaptığı bir konuşmanın bağlamı
değiştirilerek aslında nasıl zalimane bir şekilde
kullanılmaya müsait olduğuna ilişkin bir örnek vereceğim.
Bunu yapmayacağım, sadece örnek olsun diye söylüyorum. Sayın
Genel Başkan diyor ki orada, il başkanlarının
toplantısında, aslında bence çok değerli bir iç
eleştiri yapıyor: Akşam meyhanelere gidiyoruz, açıyoruz
rakıları, mezeler geliyor, başlıyoruz genel başkandan,
öbür tarafta il başkanı, ülkeyi kurtarıyoruz. diyor. Sonuçta
Sahaya çıkalım, halkımıza derdimizi anlatalım. Çok
kendi içimize gömülmeyelim. bağlamında bir şey söylüyor. Ama
emin olun, ben zalim bir şekilde eleştirmeye kalksam buradan
öylesine, böyle kahredici -tabiri caizse- ilham verici, metaforik anlamlar çıkarırım.
Doğru olur mu? Olmaz. Bunu niye söylüyorum? Aynı işi sizin de
yapmamanız lazım.
Mesela, bakın, şu
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Hocam,
söyleyeceğini söyledin, daha gerek yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın
MUSA ÇAM (İzmir) Dilinin altındaki
baklayı çıkar Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Hayır
hayır, bakla makla yok.
Kıymetli arkadaşlar, birincisi, şu
fiilî ve hukuki durum meselesi. Ne dediniz? Bunu biz söyledik Fiilî durum ile
hukuki durum uygun hâle gelmeli. dedik. Siz hemen orada feryat figan
başladınız. Yani Fiilen hukuku ihlal ediyorsunuz, şimdi
hukuka uygun hâle getirmek için çaba gösteriyorsunuz. Böyle dediniz değil
mi? Bütün diskurunuz ve eleştiriniz bunun üzerinden gelişti. Peki,
bizim söylediğimiz neydi? Bağlamından kopartılan neydi?
Bağlamından kopartılan şuydu: 2007 yılında
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini bu Parlamento
karar altına aldı mı? Aldı. 2014te de
Cumhurbaşkanını halk seçti mi? Seçti. Peki, Cumhurbaşkanını
halkın seçmesiyle birlikte bu ülkede durum ne oldu? Buradaki sistemin
adı ne oldu? Kıymetli arkadaşlar, eğer ben yanlış
okumadıysam -bir siyaset bilimi hocası olarak söylüyorum- bir ülkede
cumhurbaşkanı seçimle geliyorsa, parlamento seçimle oluşuyorsa
ve parlamentonun içinden bir hükûmet ortaya çıkıyorsa bunun adı
yarı başkanlıktır, başka bir şey değildir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yok, yok,
yanlış.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Öyledir,
öyledir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Parlamenter
sistem.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Mahmut Bey,
git literatüre bak. Cumhurbaşkanını halk seçiyorsa, parlamentoyu
da halk seçiyorsa ve parlamentonun içinden de hükûmet çıkıyorsa
yarı başkanlıktır. Dışarıdan olursa
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yok yok.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Her
değiştiğinde sisteme mi uyacağız biz yine?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Tabii ki
başka hukuki düzenlemeler var.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Değerli Hocam,
Cumhurbaşkanını halkın seçtiği parlamenter sistem bu.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Tamam,
parlamenter sistem seçsin yine.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Söylenen
şu, bizim dediğimiz şu: Arkadaşlar diyoruz,
Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle birlikte ortada sisteme
ilişkin bir dengesizlik durumu söz konusu, bunu yerli yerine oturtmak
lazım.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Dengesiz
işler yapmayın o zaman.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bunun için
gerekli olan Anayasa değişikliklerini yapmak lazım. Ha, biz ne
diyoruz? Biz Başkanlık gelsin. diyoruz. Siz de buna itiraz
ediyorsunuz, son derece saygıdeğer. Edin ama neye itiraz ediyorsunuz?
Komisyon kurduk, Anayasa Komisyonu değil mi? 24üncü dönemde de
vardı. CHPli arkadaşlar dediler ki: Başkanlığı
getiremezsiniz, başkanlığı
tartışamazsınız, başkanlık diktatörlüktür. Ya,
bir dakika. Başkanlığa ilişkin daha teklif ortaya
gelmiş değil, ortaya ne konulduğu belli değil. Eğer bunlar
demokratik hassasiyetten kaynaklanan eleştiriler olsaydı, ben o zaman
şöyle beklerdim: Sizin getirmiş olduğunuz teklifte şu,
şu hususlar, uygulamalar demokrasiyle uyuşmuyor kardeşim. O
bakımdan da getirdiğiniz teklif demokrasiye uygun değil. Siz,
evet, diktatörlüğe, despotluğa yol açacak tarzda bir sistem
değişikliği öneriyorsunuz. Hayır, CHP bunu demiyor,
Getiremezsin, yapamazsın, teklif dahi edemezsin
Bunun demokrasiyle ne
alakası var? Sabah akşam demokrasiden bahsediyorsunuz. Yüzde 50 oy
almış bir iktidar partisinin kendi teklifini getirmesine bile yüzde
25 oy almış bir siyasi parti ambargo koyma hakkını görüyor
kendinde. Ya, insanlar şöyle düşünür: Yüzde 25le
başkalarının da ne düşüneceğine, ne
yapacağına karar veren bir parti, Allah korusun, yüzde 35 oy alsa ne
yapar? diye insanlar endişelenir arkadaşlar.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Korkmayın,
korkmayın!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şimdi,
Sayın Kılıçdaroğlu, parlamenter sistemi
savunduklarını ifade ediyor, yüz kırk yıllık bir
gelenekten bahsediyor. Eğer bu anlatıya bakacak olursak Türkiyede
yüz kırk yıldır parlamenter bir gelenek var. Ben de
düşünüyorum şimdi, Bu gelenek yüz kırk yıl nasıl
oldu? diye. 1876 değil mi Anayasanın ilanı ve Parlamentonun
teşekkülü? Sonra, Osmanlı-Rus Savaşı, Parlamento yok.
Sonra, 1908de İkinci Meşrutiyet Döneminde yeniden Parlamento
açılıyor. İttihat ve Terakki
1913 Babıali
Baskını, İttihatçı zabitler milletvekillerinin
sırtına tabanca dayamış bir vaziyette karar
aldırıyorlar. Parlamenter geleneğe bak? Sonra, Birinci Dünya
Savaşı ve nihayet 29 Ekim 1923, cumhuriyet
Arkadaşlar, Yüz
kırk yıllık gelenek. dediğinizin içinde eğer
1876daki Anayasayı esas alacak olursak -hadi diyelim ki- rejimin
adı meşruti monarşi. 29 Ekimde -cumhuriyet- rejim
değişmiş. Yani, sizin gelenek dediğiniz şeyde gelenek
yok aslında. 29 Ekim 1923 cumhuriyetin ilanı, ondan bir ay önce de
Cumhuriyet Halk Partisi kuruluyor, biliyorsunuz, eylül ayında ve tek
parti, bütün milletin partisi olarak kuruluyor -o dönemki anlayış
öyle- sonra da 1946, 1950, malum bildiğimiz tarihsel gelişmeler.
Hangi gelenek? 1950den sonraki dönemde de parlamenter sistemin ne kadar
baskı altında olduğunu, vesayet altında olduğunu, neyi
konuşup neyi konuşamayacağını hepimiz az çok okuduk,
yaşı erişenler de yaşadı; 1960 darbesi, 1971, 1980,
1997
Daha sayayım mı? Ortada bir gelenek falan yok, ortada
parlamenter sistemin iyi kötü yola devam etmeye
çalıştığı bir durum var. Üstelik, bütün bunlar
söylenirken Siz rejim değişikliği yapacaksınız. diye
itiraz ediliyor ama o yüz kırk yıllık geleneğin içinde
zaten rejim değişikliği var; o süreklilik diye arz
ettiğiniz, aktardığınız hususun
karşısında bir rejim değişikliği var. Yani,
mantıken burada bir tutarlılık görmek çok da mümkün değil.
Şimdi, bir başka örnek vereyim bu
bağlam meselesiyle ilgili. 29 Ekim Salı günü Sayın Genel
Başkan, Sayın Kılıçdaroğlu grup
toplantısında konuşuyor. Bakın, muhalefeti hep
cankulağıyla dinliyoruz.
MUSA ÇAM (İzmir) Biz de sizi dinliyoruz
Hocam.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Faydalanmıyorsunuz
ama.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şehitlik
ve ona ilişkin bürokratik uygulamalara dair, fark olduğuna dair bir
değerlendirme yapıyor. Biz şunu biliyoruz: Şehitlik yüce
Allahın makamında rütbesi olan bir iştir, insanların
yaptığı ancak bürokratik düzenlemeler olabilir, onun ötesine
geçmez. Bürokratik düzenlemelerde fark olduğuna dair bir şey söylüyor
fakat bunu söylerken -dikkatle dinledim- bakın şöyle bir cümle
kullanıyor: İşte o Hükûmet bölücü bir Hükûmettir. diyor. Kime?
Bu Hükûmete diyor, Bölücü bir Hükûmettir. diyor. Şimdi, bölücülüğün
Türkiyede müktesebatını hepiniz hatırlarsınız. Ben
düşünüyorum -bir CHPli olarak bakacak olsam- demek ki Türkiyede bölücü
bir Hükûmet iş başında. Sayın Kılıçdaroğlu
bu cümleyi söyler söylemez grup toplantısında bulunan kıymetli
CHPli arkadaşlar da yüzlerinde bir gülümseme, hararetle
alkışlıyorlar. Ben CHPlilerin vatansever olduğundan eminim
ve eğer gerçekten Sayın Kılıçdaroğlunun dediğine
inansalar, memleketin başında bölücü bir Hükûmet var diye düşünseler
asla alkışlamazlar, vah vah ederler Nasıl oldu da bölücü bir
Hükûmet iş başına geldi? diye. Peki, neyi
alkışlıyor bu arkadaşlar? Aslında, Hükûmetin bölücü
olduğuna falan inanmıyorlar. Sayın Genel
Başkanımız Hükûmete bu vesileyle ne güzel çakıyor.
diyorlar değil mi? Alkışladıkları bu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Peki, ne üzerinden çakıyor?
Bölücülük üzerinden çakıyor. Yapmayın, bu kavramları bu kadar
ucuz, bu kadar ulu orta kullanmak doğru mu arkadaşlar? Bölücülükten
bahsediyorsunuz. Tamam, AK PARTİyi eleştirin ama memlekette
bölücülük deyince insanların aklına gelen ile eleştiri
getirdiğiniz hususlar arasındaki bağı, dengeyi,
kavramın taşıma kapasitesini hesap etmek gerekmez mi?
Değerli arkadaşlar, burada en çok
konuşulan konulardan biri tarafsız yargı,
bağımsız yargı, Bağımsız yargı
istiyoruz. değil mi? Bunlar hep söylendi. Başka neler söylendi?
Bazı hararetli konuşmacılar geldiler buraya -sizden de çok geldi-
Hesap vereceksiniz!, Yargılanacaksınız! dediler böyle
gözümüzün içine bakarak. Bir dakika, ne oldu bağımsız
yargıya, tarafsız yargıya? Şöyle deseler anlarım:
Yarın tarafsız, bağımsız yargı gelince
hakkınızda bir soruşturma yürütülecektir herhâlde, tahmin
ediyoruz, biz hâkim değiliz ama sonra ne olur bilmiyoruz. Hadi bu kabul
edilebilir mantıken. Yargılanacaksınız!, Hesap
vereceksiniz! deyince insan otomatik olarak şöyle düşünüyor: Acaba
tarafsız ve bağımsız yargı derken Hele biz bir
iş başına gelelim, bizim tarafsız ve
bağımsız yargıyı görürsünüz. tarzında bir gizli
fanteziniz mi var? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Yapma Hocam, hiç
alakası yok. Nereden çıkarıyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet, evet.
MUSA ÇAM (İzmir) Bekir Bey arkada, o bile
gülüyor sizin söylediğinize.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sonra, eski
bir devrimci romantik retorik vardır; böyle, çıkardı çocuklar
-ben de Siyasalda okurken- Halka hesap vereceksiniz. diye
bağırırlardı. Baktım, CHP Grubunda da o romantik
geçmişi hatırlatan nostaljik sözler söyleniyor bizim için, Halka
hesap vereceksiniz. diye. Gerçi burada da söylendi Halka hesap vereceksiniz.
diye. Ya, arkadaşlar, demokratik sistemin içindeyiz, zaten hep halka hesap
vere vere geliyoruz; siz de veriyorsunuz, biz de veriyoruz. Buradaki sonuç,
halka verilen hesabın sonucu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Peki, FETÖyle mücadele
Sayın Genel
Başkan FETÖyle mücadele konusunda bence bir kolaj
mantığıyla birtakım olayları aldı, oradan bir
senaryo çıkarttı, bir anlatı çıkarttı.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Ya, senaryo
olur mu Hocam ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Aynı
mantıkla, kolaj mantığıyla başka tür bir senaryo da
çıkartabilirsiniz. Temel duruşunuz nedir, önemli olan bu.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Bizim temel
duruşumuz belli başından beri.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sayın
Genel Başkan burada bir saat konuştu, emin olun dikkatle dinledim.
Dedim ki acaba her FETÖ dediğinde AK PARTİye buradan bir ihale
çıkartan bu konuşma tarzının ötesinde ayrıca Ya
kardeşim, biz de FETÖyle şöyle mücadele ettik, şöyle mücadele
edeceğiz, şunları da yapmak lazım. diye bir şey
söyleyecek mi? Söylemedi, tek kelime söylemedi.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Gerçek
FETÖcülerden hesap sorun." dedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama ne zaman
AK PARTİye çakacak Sayın Genel Başkan FETÖ üzerinden
çaktı. Bende şöyle bir izlenim oluştu, onu söyleyeyim: FETÖ
sadece AK PARTİyi eleştirinin bir aracı, evet, bütün
anlatımın oturduğu hikâye budur. Geçmişe gitti,
geçmişte 2004 MGK kararları vesaire, oradan AK PARTİye bir ihale
çıkarttı. Bugüne geldi, oradan bir ihale çıkarttı.
Artık herkes şu 17-25 Aralık hikâyesinin ne olduğunu
biliyor. Sonuçta bir de kasa, kutu mevzusuna atıf yaparak aynı FETÖ
diskuru içerisinden bir eleştiri daha getirdi. Buna çok üzüldüğümü
ifade etmeliyim.
Kıymetli arkadaşlar, bakın, bu FETÖ
dediğimiz yapı karanlık bir yapı. Böyle, tarihe tersinden
bakmayalım, 15 Temmuz 2016da bunlar darbe yaptı, oradan geriye
doğru bakarsanız başka türlü okursunuz, geçmişten
bakarsanız başka türlü okursunuz. Bunlar meşruiyet ile
gayrimeşru organizasyonun iç içe olduğu bir yapı. Kendilerini
sureti haktan göstermek için her şeyi yapmışlar, yaptılar,
toplumun içine nüfuz ettiler. On binlerce, yüz binlerce insana
ulaştılar, onlardan yardımlar aldılar. Kuyu kazıyoruz
Sudanda, Afrikada fakirlere yardımcı oluyoruz. Bütün bu
hazırlık ve tahkimat kırk yıllık süre içerisinde
iktidar odaklı bir tahkimattı. Bakın, AK PARTİ
hasımlığından bahsetmiyorum, iktidar odaklı. Kırk
yıl önce bunlar yola çıkarken 2010lu yıllarda iktidarın
kim olacağını bilebilirler miydi? Hayır. Siz
olsaydınız aynı işler sizin başınıza
gelecekti.
FETÖ ne zaman FETÖ oldu? Bu sureti haktan görünmeye
çalışan, gayrimeşruluğu çekirdeğinde organize
etmiş yapı ne zaman FETÖ oldu? Bir: 15 Temmuz; mutabık
mıyız? 15 Temmuz, mutabıkız. İkincisi, 17-25
Aralıktır. Niçin? İkisi de aynı genetik koddadır.
Bakın, bana hiç Balyoz, Ergenekon demeyin, onlar mevzi
olaylardır.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Hocam,
bizi güldürme gözünü seveyim!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Halkın
seçtiği bir iktidara karşı polis, istihbarat ve hukuk
organizasyonu üzerinden bir darbe girişiminde bulunmuşlardır.
ALİ ŞEKER (İstanbul) İktidara
dokunana kadar inanmayacaksın!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) 15 Temmuz ve
17-25 Aralık aynı genetik koddaki iki iştir, onun
dışındakilerin hiçbiri öyle değildir. 17-25 Aralıkta
da yapılan, biz iktidarda olduğumuz için bize
karşıdır.
Orada FETÖcülerin ortaya koyduğu ve kamuoyunu
iktidara karşı hareketlendirmek için kullanmaya
çalıştığı kimi verilere aklınız
yatmış olabilir, ayakkabı kutusuydu filan gibi
kışkırtıcı unsurlara. Ama sizden şunu ayırt
etmeniz beklenirdi: Halkın seçtiği bir iktidara karşı
girişimde bulunan karanlık bir örgüte tavır almak ile öbür
ayırdığınız konuları kendi hukuki zemininde
tartışmak veya orada speküle etmek tarzında bir ayrım, siz
onu yapmadınız. Orada 17-25te FETÖ kamuoyunu hareketlendirmek için
iktidara karşı ortaya ne malzeme koyduysa siz de o malzemeyi AK
PARTİye karşı kullandınız; asıl yanlış
olanı, benim için trajik olanı, hâlâ kullanmaya devam ediyorsunuz, bu
bana tuhaf geliyor.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Rüşvetler ne oldu,
rüşvetler!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Peki, siz
Yani FETÖyle mücadele iktidarın görevi. Tamam, iktidarın görevi;
sizin hiç mi göreviniz yok? Siz nasıl mücadele ediyorsunuz?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Biz
uyardığımızda siz ne yaptınız?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ne
yapıyorsunuz FETÖye karşı? Böyle oturdunuz, İktidar ne
yapıyor?, hemen iktidara buradan iki taş atalım; bu pozisyon
iyi bir pozisyon değil. Dolayısıyla, mesele memleketse, hani
vatansa gerisi teferruattır. Madem öyle, teferruatla
uğraşmayın, vatan meselesine gelin, vatan meselesine. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Siz gelin,
siz!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Aslında
HDPli arkadaşlara söyleyecek çok sözüm vardı
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Şu
fotoğraflara bak da söyle Naci Bey, şu fotoğraflara bak da
söyle.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
fakat
Sayın Kılıçdaroğlu diskuru itibarıyla fazlasıyla
şu yarım saatlik konuşmamda pay aldı.
Size sadece şu kadarını söyleyeyim
kıymetli arkadaşlar: Demokrasi, özgürlükler, serbest irade, hukuk
Çok söylüyorsunuz. Sizin pratiğiniz ne? Bu konularda sıfır,
pratiğiniz sıfır arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Pratiğimizi halk mahkûm edebilir, halk; siz pratiğimizi mahkûm
edemezsiniz.
BAŞKAN Efendim, bir dakika ekliyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Adınız
Halkların Demokratik Partisi değil mi?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Evet, öyleyiz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama ne zaman
kendinizi böyle baskı altında hissetseniz halkımız diye
konuşmaya başlıyorsunuz. Ne oldu halklara?
Halkımız diye kime söylüyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Halkımıza söylüyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kime? Kime?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Halkımıza söylüyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Halklar ne
oldu?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sizin halkınıza ne oldu?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kürtler
Kürtler
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Onlarca zırhlı araçla ablukaya aldığınız
halktan ne bekliyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Başka bir
partiye oy verdiklerinde saygıdeğer midir, onurlu mudur söyleyin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Onlara makul Kürt diye
başlayıp aşağılamaktan baskı uygulamaya kadar her
şeyi yapıyorsunuz. Bu mu demokrasi? Bu mu özgürlük? Kendinize
bakın, kendinize.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sandıkta halk mahkûm eder, sandıkta.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu
lafları burada gelip retorik olarak kullanmak farklı bir şey,
pratiğin içerisinde bunları hayata taşımak farklı bir
şey; pratiğiniz sıfır arkadaşlar.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sandığa müdahale edemezsiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bostancı.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Kayyum atayarak halkın iradesini darbeleyen sizsiniz, arkadaşlarımızı
tutuklayan sizsiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bostancı
yapmış olduğu konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna eleştiri sınırlarını da aşacak
şekilde sataşmalarda bulunmuştur. Cevap hakkımızı
kullanmak isteriz.
BAŞKAN İki dakika için buyurun efendim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının 433 sıra sayılı 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra
sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle Sayın
Genel Başkanımızın Parlamentonun belki de bu
formatında, eğer sizin amaçladıklarınız
gerçekleşecek olursa, yapacağı son bütçe konuşmasında,
bütçe görüşmelerinde, örneğin, belki de bugün ilk
şansını kullanmayıp bir daha da bu formatta bir bütçe
görüşmesinde konuşma hakkı olmayacak olan bir
Başbakanın, gelecek sene de bu konuşmayı yapma ihtimali
üzerine parlamenter sisteme sahip çıkan konuşmasını
dikkatle dinlemenizi memnuniyetle takip ettik. Sayın
Bostancının Trabzondan falan dolanıp gelip
kabalığın sınırlarını zorlayan nezaketine de
dehşetle tanık olduk ama kendisinin verdiği örneklerden, 550li
yıllarda yaşamış olan Konfüçyüsün tam da bu durumu
özetleyen Öğrenmeyi sevmeksizin dobra olmaya
çalışırsanız, bu sizi ya kabalığa ya küstahlığa
götürür. sözünü de hatırlatmak isterim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Geldiğimiz noktada, Sayın Bostancı
Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanının burada
kullandığı birtakım ifadelerin nasıl
bağlamından koparılabileceğine örnekler verirken, bu konuda
iktidarda bulunmanın gelecekteki bir olası muhalefete nasıl
hazırlıksız olunduğunu, eleştirmeye
kalkıldığında içerikten yoksun, sadece ve sadece önceki
grup konuşmalarına da dönüp gelerek yaptığı
eleştirilerini dikkatle izledik ama Ergenekon, Balyoz meselesine
girilmesinden korkmasını da şundan anlarım: Üzerinde uzun
uzun konuştuğumuz Cumhuriyet Halk Partisi burada özel hayatın
gizliliği deyince, Sayın Bostancının arkasından Ateş
olmayan yerden duman çıkmaz. Masumiyet karinesi deyince Allahın
bildiğini kuldan mı saklayacaksınız? diyen bir grubun
bugün yine önünde oturup arka tarafı savunmanın güçlüğünü de
yakından izliyoruz.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Çok teşekkür ederim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Demirel.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Bostancı konuşmasında grubumuza ve bize ilişkin
sataşmalarda bulundu, İç Tüzüke göre söz hakkı kullanmak
istiyorum.
BAŞKAN Yeni bir sataşmaya imkân
vermeyelim.
Buyurun, iki dakika. (HDP sıralarından alkışlar)
3.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının 433 sıra
sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434
sıra sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisinin
söylediği demokrasi, özgürlük, hukuk, hak, adalet, hiçbiri bu ülkede
gerçekleşmedi.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sen nasıl
konuşuyorsun?
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Çünkü, iktidar
hakkı, hukuku, adaleti değil, kendi iktidarını hayatta
tutmak için zoru, devletin bütün zor aygıtlarını kullanarak
hareket etti, hiçbir zaman muhalefetin sözüne dikkat etmedi ve sözünü
dinlemedi. Muhalefetin sözünü dinlememenin dışında aslında
halkın iradesiyle seçilen Parlamento ve Cumhurbaşkanı olarak
ifade ettiğiniz
Peki, halkın iradesiyle seçilen ve bu Parlamentoda
bulunan eş genel başkanlar, grup başkan vekili ve 7 milletvekili
kimin iradesiyle buraya geldi? Sayın Bostancı buna vereceğiniz
hiçbir cevap yoktur.
ALİM TUNÇ (Uşak) Onlar hesap vermeye
gitti, hesap.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Çünkü hakla,
hukukla değil; devletin zor aygıtlarıyla bugün bizim
milletvekillerimiz, eş başkanlarımız ve grup başkan
vekilimiz rehin olarak tutuluyor. Neden?
ALİM TUNÇ (Uşak)
Sırtınızı halka değil de terör örgütüne
dayandırırsanız olacağı bu.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Çünkü FETÖnün
siyasi ayağını açığa çıkartın. dediler,
çünkü 17-25 Aralıktaki yolsuzluğun açığa
çıkmasını istediler, çünkü hakkın, hukukun bu Türkiyede
pratikleşmesini istediler.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Dayanak çöktü,
düştünüz.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Aslında,
pratiği olmayan sizlersiniz.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Dayandığınız payandalar düştü.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Çünkü, bu
ülkede tek pratiği olmayan AKP Hükûmetinin, iktidarının
geldiği nokta, bugün yolsuzluğun ve işsizliğin, aynı
zamanda dış politikanın
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Zorlama kendini
fazla, zorlama.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla)
Dışarıda ve içeride hiçbir dostu kalmayan bir ülke konumuna
düştük.
ALİM TUNÇ (Uşak) Teröre değil de
halka dayanacaksınız.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Bu yüzden,
hesap vermesi gereken iktidardır. Muhalefet eleştirecek de, hesap da
soracak. Bunun hesabını iktidar vermek zorundadır. Yargı
diyorsunuz, hangi yargıdan bahsediyorsunuz? Bugün Türkiyede yargıya
güven yüzde 3lere düşmüştür.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Hangi anket?
Senin anketin o.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) Aslında,
halka ilk önce bunun hesabını sizler verin, sonra da muhalefeti
eleştirmeye kalkın.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına ikinci konuşma Grup Başkan Vekili ve İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Muş tarafından yapılacaktır.
Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakika Beyefendi.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017
yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Sizleri ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarlarının bu yaptığı
15inci bütçe ve şimdiden, daha önceki bütçelerde olduğu gibi, bu
bütçe hedeflerinin de yakalanacağını ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 2008 küresel krizi
sonrası geçen süre zarfında kriz sonrası dönemin kriz öncesi
dönem gibi kolay kolay olmayacağı artık netlik
kazanmış durumdadır. Dünya, artık düşük büyüme
girdabına girmiştir. Tabii, küresel ekonominin tüm
paydaşlarının arzusu bu girdaptan hırpalanmadan, yara
almadan çıkabilmektir. Yedi senedir tüm para ve maliye
politikalarındaki genişlemeye rağmen dünya hâlen bu girdaptan
çıkabilmiş değildir. Küresel ekonomik büyüme yılda birkaç
kez aşağı yönlü revize edilmektedir. Gelişmiş
ülkelerde istikrarlı, düşük büyüme devam ederken gelişmekte olan
ülkelerde ise, başta Çin olmak üzere, yavaşlama sürecine
girilmiştir. Yüzde 11-12 bandında büyüyen Çin yüzde 6-7
oranlarına düşmüştür. Rusya, Brezilya, Güney Afrika, Meksika
-bunlar bize benzer ülkeler- bunların da durumu ortadadır, birazdan
bunlarla alakalı başka bilgileri de sizlerle
paylaşacağım.
Böyle bir ortamda, terör
saldırılarına, güneyimizdeki savaşa, Avrupa gibi
pazarlardaki düşük talebe rağmen 2016 yılının ilk
yarısında Türkiye yüzde 3,9 büyümeyi başarmıştır.
Bu dönemde yaklaşık yüzde 1,5 oranında büyüyen -Çin ve Hindistan
hariç- gelişmekte olan ülkelerin 2,5 katı büyüme anlamına gelir
bu. 2015teyse bu az önce saydığım ülkelerin 2,2
katıydı. Bu başarısıyla, Türkiye, aslında, Çin ve
Hindistan hariç diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif olarak
ayrılmaktadır. Tabii, bu oranlar Türkiye gibi büyük potansiyel
taşıyan bir ülke için yeterli değildir. Yalnız dünyadaki
değil bölgedeki tüm gelişmeleri dikkate almamız gerekir ve
bunları dikkate alınca da göreceli bir başarı olduğunu
ifade edebiliriz.
Değerli milletvekilleri, bakın, kriz
sonrası, 2009 krizinden sonra 2010-2015 yılları arasında
Türkiyenin büyüme miktarı ortalama yüzde 5,2dir. Benzer ülkelerdeki
büyüme oranları şöyledir: Meksika 3,2; Brezilya 2,5; Güney Afrika
2,3; Rusya 1,9; Endonezya 5,7; Hindistan 7,3; Çin 8,3. Burada görüleceği
üzere, aslında Türkiye, Çin ve Hindistandan sonra büyüme anlamında
diğer ülkelerden ciddi şekilde ayrılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2009
yılının son çeyreğinden bu yana tam 27 çeyrektir Türkiye
büyümektedir. Hiç şüpheniz olmasın, son aylarda
yaşadığımız tüm badirelere rağmen Türkiye eski
rotasına oturacak ve güçlü büyümesini sürdürecektir. Üçüncü çeyrekteki 15
Temmuz kanlı darbe girişimine rağmen, Türkiye'nin 2016
yılını yüzde 3 civarı bir büyümeyle kapatacağı
öngörülmektedir. Amerikada Donald Trumpın seçilmesiyle birlikte küresel
belirsizlikler daha da artmıştır; küresel risk iştahı
düşmüş, gelişmekte olan ülkelere sermaye girişi
azalmıştır. Bunun sonucu olarak, gelişmekte olan ülkelerin
para birimleri dolar karşısında değer kaybetmiştir.
Değerli milletvekilleri, Trump sonrası
küresel ticaretin nasıl şekilleneceği,
korumacılığın ne denli ön plana çıkacağı
gibi tartışmalar küresel ticaret üzerinde negatif baskı
oluşturmaktadır. Öyle görünüyor ki zaten kriz öncesi döneme göre çok
büyük ivme kaybeden küresel ticaretin Trumpın vaatlerini uygulaması
durumunda daha da büyük ivme kaybı yaşayacağı
ortadadır.
Türkiye ekonomisi 15 Temmuz gibi büyük bir şok
yaşamasına rağmen, kısa sürede toparlanmayı
başarmıştır. Ama 15 Temmuz sonrası kredi
derecelendirme kuruluşlarının kirli yüzünü hep beraber bir kez
daha gördük. Not artırımında Türkiye için bin dereden su getiren
bu kurumlar, darbe girişimi sonrası piyasaların hızla
toparlandığı zeminde fırsatçılık yapıp hemen
not indirimine gitmişlerdir. Türkiye'nin kredi notunu yatırım yapılabilir
seviyeye dahi çıkarmayan Standard&Poor's hiç vakit kaybetmemiş
not indirimine gitmiştir. Moody's ise iki gün önce Türkiye ekonomisi için
olumlu görüş bildirip iki gün sonra not indirimine gitmiştir veya
verilen bir talimatla bunu yerine getirmiştir. Açıklıkla
söylüyorum: Bu verilen kararlar tamamen siyasi saiklerle verilmiş
kararlardır.
Değerli milletvekilleri, bu
kuruluşların sicilleri bir hayli bozuktur. 2008 küresel krizine zemin
hazırlayan kurumların başında gelmektedirler. 2008 krizi
öncesi toksik büyük riskli varlıklar kâğıtları en yüksek
derecede notlayarak yatırımcıları tüm dünyada
yanıltmışlardır. Bu işin ayyuka çıkmasıyla
finansal piyasalar büyük bir deprem yaşamış ve küresel krizi
tetiklemişlerdir.
Bakınız, değerli milletvekilleri,
2016 Ağustos ayı itibarıyla Türkiye'de işsizlik rakamı
yüzde 11,3 olarak ölçülmüştür. İşsizlikteki kısmi
yükselişin sebebi istihdam kaybı değil, iş gücüne
katılımın artması ve istihdamdaki sektörel
geçişlerdir. Türkiye'nin istihdam oluşturmak gibi bir sorunu yoktur.
Türkiye, krizden bu yana en yüksek istihdamı oluşturmuş ülkelerin
başında gelmektedir, hatta OECDde en fazla istihdam
oluşturabilmiş iki ülkeden biridir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin 2009
krizinden bu yana yaklaşık 7 milyon istihdam oluşturduğu
istatistiklerle sabittir. 2010 yılında 20,5 milyon olan istihdam sayısı
bugün 27,5 milyona çıkmıştır. Genç nüfusun ve
kadınların iş gücüne katılımı, kırsaldan
kente göç, iş gücüne katılım oranını son
yılların zirve noktasına çıkarmıştır.
Türkiye'de işsizlik oranının sabit kalması için
yıllık ortalama 750 bin ek istihdam oluşturulması
gerekmektedir. Şöyle bir örnek vermek istiyorum: Eğer bu ağustos
ayında iş gücüne katılım oranı yüzde 52,6 değil
de 2015 Ağustostaki gibi yüzde 52,1 kalsaydı işsizlik yüzde 11,3
olarak değil de yüzde 10,4 olarak ölçülecekti. Kaldı ki bu iş gücüne
katılım oranları çok daha düşük seviyelerden bu oranlara
gelmişlerdir ve bunlar hep AK PARTİ döneminde
gerçekleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, dünya, para ve maliye
politikalarında gevşemeye giderek küresel krizden çıkmaya
çalışmaktadır. Para politikalarının
sürdürülebilirliğine yönelik kaygıların artması nedeniyle,
son yıllarda maliye politikaları ön plana çıkmaktadır. Bu
sebeple, devletlerin bütçe açıklarının oluşacağı
ve artacağı kaçınılmazdır. Türkiye ise
uyguladığı para, maliye ve ekonomi politikalarıyla, az önce
de ifade ettiğim gibi, krizden en hızlı çıkan ülkelerden
biridir.
İktidarımız, kamu maliyesi
noktasında, hem bütçe tarafında hem de borç yükü tarafında
muhafazakâr ve disiplinli pozisyonunu hep korumuştur. Bir örnek
vereceğim: 1992-2002 arasında ortalama bütçe açığı
yüzde 6,5 iken 2003-2015 döneminde ortalama bütçe açığı yüzde
2,7dir. Şöyle birkaç tane ülkeye bakalım. Mesela 2015
itibarıyla biz yüzde 1,2 bütçe açığı verdik, Brezilya 10,3
vermiştir, Japonya 6 vermiştir, İspanya 5 vermiştir,
İngiltere 4,40 vermiştir, Hindistan 3,90 vermiştir, Amerika
Birleşik Devletleri 2,5; Rusya 2,60; Çin 2,30 -hep örnek verdiğimiz-
Türkiye'den çok daha fazla bütçe açıkları vermişlerdir. Bu,
Türkiye'nin aslında bütçedeki mali disiplininden taviz vermeyişinin
önemli bir faktörüdür. Bir şey daha ifade edelim: Amerika Birleşik
Devletlerinin 2015te 2,5 olan bütçe açığının bu yıl
yüzde 3,2 olarak gerçekleşeceği öngörülmektedir. Burada da bir
kontrol kaybı vardır.
Değerli milletvekilleri, Trumpın
gelmesiyle beraber vadedilen vergi indirimleri ve altyapı
yatırımlarının ABDnin bütçe açığını
daha da artıracağı tahmin edilmektedir. Peki, bu, bizim için ne
anlama gelmektedir? Böylelikle, borçlanma gereğinin ve borç yükünün
artacağı düşünülmektedir. Türkiyede, bir yılda 2 seçim
geçirmemize rağmen, bütçe disiplininden asla ve asla taviz
verilmemiştir. 2015 yılında, az önce de ifade ettim, Türkiye'nin
bütçe açığı yüzde 1,2dir. 2016 yılında ise bütçe
açığının 1,6 olacağı tahmin edilmektedir. 2017
bütçemizde, az önce Maliye Bakanımız da ifade etti,
yatırımlarda önemli bir artış söz konusu ve bütçe
açığı da yüzde 1,9 olarak hesaplanmış,
hedeflenmiş. Ben bunun da rahatlıkla yakalanacağını
düşünüyorum.
Bakınız, değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin her yerinde yatırımlarımıza devam ediyoruz.
Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde GAP ve DAP bittiğinde önemli
bir ekonomik katma değer ve istihdam oluşacak. 2017de GAP için 5,5
milyar TL kaynak ayırdık, DAP için ise ayrılan kaynak 4,5 milyar
TLdir. Maalesef, Doğu ve Güneydoğu Anadolunun ekonomik
potansiyelinin terörden dolayı ülke ekonomisine tam olarak katkı
sunamadığını görmekteyiz. Bölgedeki ve Türkiye'nin
güneyindeki sorunlar nihayete erdiğinde bölgenin kapasitesi de ekonomimize
eklenecek ve ekonomimiz çok daha farklı bir noktaya
taşınacaktır.
Değerli milletvekilleri, tüm bu
anlattıklarım aslında şunu gösteriyor: Dünyada yeni bir
trend oluştu. Bu yeni trendin içerisinde ne var? Burada, artık, dünya
ticaretinin daralacağı, küresel büyümenin düşük
olacağı, gelişen ekonomilerde büyümenin ivme kaybı
yaşayacağı, emtia ihraç eden ülkelerin büyümelerinin artık
zayıflayacağı, düşük faizli ve genişleyici para
politikalarının artık dünyada uygulanacağını
görebilmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye son
yıllarda terörle mücadelede, özellikle terör örgütü PKKyla mücadelede
ciddi başarılar elde etmiştir. Bugün, terör örgütü PKKnın
âdeta beli kırılmıştır. Kırsalda ve
şehirlerde kar kış demeden yapılan başarılı
operasyonlar Hükûmetimizin bu terör illetini bitirme
kararlılığının sonucudur. Terör örgütü artık ne
sınır ötesinde ne de Türkiyenin herhangi bir bölgesinde
rahattır. Yerli teknolojiyle üretilen insansız hava araçları ve
diğer silahlarla teröristler bulundukları yerde saldırıya
geçemeden etkisiz hâle getirilmektedir.
Bölge halkından destek göremeyen, hareket
kabiliyetini yitiren ve bitişini fark eden terör örgütü PKKnın bomba
dolu araçlarla intihar saldırısı yapma girişimleri de
güvenlik güçlerimizin önceden müdahaleleriyle etkisiz hâle getirilmektedir.
PKKnın uzun süre önce başlattığı çukur ve şehir
savaşları stratejisi çökmüştür. PKKlı teröristlerin
kazdıkları çukurlar kendilerine mezar olmuştur.
Bakınız değerli milletvekilleri,
tabii terörle mücadele sadece teröristle mücadele değildir; onlara
yardım ve yataklık edenlerle, siyasi sözcülüğünü yapanlarla da
mücadele etmeyi gerektirmektedir. Zira, PKKya verilen her türlü destek
güvenlik güçlerimize, sivil vatandaşlarımıza ve
çocuklarımıza bomba ve kurşun olarak dönmektedir. Bunun içindir
ki terör örgütüne destek verenlerle ilgili yargı makamları harekete
geçmiştir. Mesleğine, statüsüne, konumuna
bakılmaksızın kim terör ve terör örgütüne destek veriyorsa
gereken adli işlemler yapılmıştır.
Bu anlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
bizler de üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirerek milletvekili
dokunulmazlıklarını kaldırdık ve yargının
gereken soruşturmaları yapmasına olanak sağladık.
Teröristlerin sırtını sıvazlayanların, canlı
bomba cenazelerinde teröristleri teşvik edenlerin elbette yargıya
hesap vermesi gerekiyordu. Keza, belediye binalarını PKKnın
mühimmat deposu hâline getirenlerin, belediye imkânlarını PKKya
sunanların
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ayıp! Her
şeyden önce ayıp! Biraz yüzünüz kızarsın.
MEHMET MUŞ (Devamla) -
iş makineleriyle
PKK için çukur kazanların elbette mahkemede yargılanması
gerekiyordu.
GARO PAYLAN (İstanbul) Grup Başkan
Vekilisin, ayıp ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Hukuk herkes için
geçerlidir. Demokratik bir hukuk devletinde terör asla meşru görülemez.
İfade özgürlüğü terörü övme özgürlüğü değildir. Basın
hürriyeti teröriste destek hürriyeti değildir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Peki, sizin FETÖ
örgütünüze ne oldu? Niye siz yargılanmıyorsunuz?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Evet, terörist
kurşun sıkar, bomba patlatır ama ona o bombayı veren,
kurşunu tedarik eden bir el vardır. İşte Türkiye, teröre
destek veren o eli içeride de olsa dışarıda da olsa
kırmaktadır, çocuklarımızın canına kasteden,
geleceğine kasteden o kanlı elleri yok etmektedir ve yok etmeye de
bundan sonra devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Türkiye, artık kararlı bir şekilde terörü
bitirmek için her türlü legal, meşru ve hukuki yöntemi devreye
koymuştur. Manşetleriyle terörün sözcülüğünü yapanlar
gazetecilik faaliyetlerinden değil terör faaliyetlerinden adli işleme
tabi tutulmuşlardır. Terör örgütünün yayın organı olarak
faaliyet gösterenler gazeteci değil terör destekçileridir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Aslı
Erdoğandan yüzün kızarmıyor mu?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bir gazete düşünün
ki sürekli Kandilden terör tehdidi mesajları aktarıyor,
(X) adı altında halkı
isyana davet ediyor, topluma korku salıyor ve şiddeti meşru
yöntem olarak gösteriyor. Buna basın özgürlüğü diyebilir miyiz? Bir
başka gazete düşünün ki devlet içerisinde sinsi bir şekilde
kümelenen FETÖcü paralel yapının darbe teşebbüsüne destek
veriyor, onun algı operasyonlarına katkı sunuyor. Yine, bir
başka gazete düşünün ki devlet sırlarını ifşa
ediyor, Türkiyeyi uluslararası camiada teröre destek veren bir ülke
olarak göstermeye çalışıyor ve Türkiyeye uluslararası
yaptırım istiyor. Bir muhabir düşünün ki birazdan
fotoğraflarını da göstereceğim size
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Zaman gazetesinde
yazan grup başkan vekillerinize bir sorun niye yazıyorlardı
orada!
MEHMET MUŞ (Devamla) Bir muhabir düşünün
ki gündüz sözde gazetecilik faaliyeti yürütüyor, haber topluyor; gece
askerimize kurşun sıkıyor. Bunları bir hukuk devleti
nasıl kabul edebilir, buna nasıl göz yumulur? Elbette, demokratik bir
hukuk devletinde buna müsaade edilmez. Dolayısıyla,
manşetleriyle terörün sözcülüğünü yapanlar, şiddeti meşru
görenler gazetecilik faaliyetlerinden değil, terör faaliyetlerinden
yargı karşısına çıkarılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Suriyede
yaptığı askerî operasyonlarla hem terör örgütü DAEŞi
geriletmiş hem de PYDnin kantonları birleştirerek bir terör
koridoru oluşturma hayalini suya düşürmüştür. Türkiye, koalisyon
güçlerinin beş yılda yapamadığını birkaç ayda
yapmış ve DAEŞin elinde bulunan önemli merkezlerin
DAEŞten temizlenmesine destek olmuştur. Türkiye'nin Suriyede
yaptığı operasyonlar Suriyedeki gidişatı
değiştirmiştir. Bugün DAEŞ önemli ölçüde güç
kaybetmiştir. Keza, terör örgütü PYDnin sözde Afrin ve Kobani
kantonlarını birleştirme hayalleri suya düşmüş,
manevra kabiliyeti iyice azalmıştır. Bu minvalde, Türkiye,
Suriyenin kuzeyinde ve Irakın Sincar bölgesinde ikinci bir Kandile asla
ve asla müsaade etmeyecektir.
Değerli milletvekilleri, burada Avrupa
Birliğiyle ilgili de birkaç kelamda bulunmak istiyorum. Türkiye, Avrupa
Birliği ilişkilerini hep bir demokratikleşme perspektifi olarak
görmüştür. AB süreci başladığından bu yana
demokratikleşme yönünde birçok reform adımı AK PARTİ
iktidarları döneminde atılmıştır. Bütün bu demokratikleşme
adımları sadece ABye üye olmak için değil,
insanımızın refahını artırmak, yaşam
standardını yükseltmek ve Gazi Mustafa Kemalin de hedef
gösterdiği muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak
içindir. Türkiye, AB konusunda gösterdiği iyi niyeti ne yazık ki
Avrupalı muhataplarından görememiştir. Türkiyeyi elli küsur
yıldır Avrupa Birliği kapısında bekleten
Avrupalılar, Türkiyeden çok sonra başvuru yapan ve üyelik
kriterlerini dahi tam anlamıyla karşılayamayan pek çok ülkeyi
Avrupa Birliğine üye yapmışlardır. Annan Planını
kabul etmeyen Güney Kıbrıs AB üyesi yapılarak Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti âdeta cezalandırılmış ve
Türkiye'nin üyeliği önünde engeller çıkartılmıştır.
Avrupanın birçok başkentinde PKK ve PYD
terör yandaşları temsilcilikler aşmış,
Avrupalılar tarafından övülmüştür. Avrupanın kalbi
Brükselde Avrupa Parlamento binasında PKK sergisi açılmış,
terörist fotoğrafları salona asılmıştır. Yine
Brükselde PKK çadırı kurulmasına müsaade edilmiş, hatta bu
çadırı korumak için Belçika polisi bir de polis birimi, bir polis
timi görevlendirmiştir. Almanya, PKK ve FETÖ gibi 2 terör örgütünün
propagandasını yapmaktan yargılanan kaçak bir terör
sanığını Türkiyeye teslim etmek yerine, Alman
Cumhurbaşkanlığı makamında
ağırlamış ve âdeta ödüllendirmiştir.
Geçtiğimiz ay açıklanan AB ilerleme
raporunda hain darbe girişimini yapan FETÖden Gülen hareketi olarak
bahsediliyor. Bu eli kanlı darbecileri masumlaştırmaya
çalışmak ABnin tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Türkiye
bütün bunlara sessiz kalmamıştır, bundan sonra da
kalmayacaktır. İşte, Türkiye, teröre destek veren bu
uygulamaları eleştirdiği için, hakikati
haykırdığı için Avrupa Parlamentosunun garabet bir
kararıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu
garabet kararla AB kendi koyduğu değerlerden ve ilkelerden giderek
uzaklaştığını tüm dünyaya göstermiştir.
Şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Ne Avrupa
Parlamentosu Başkanı ne de AB Raportörü Türkiyeyi tehdit edemez,
Türkiyeye parmak sallayamaz. Sayın Cumhurbaşkanımız ve
Hükûmetimiz, Türkiye'nin izzetini ve şerefini her platformda
savunmuştur ve savunmaya devam edecektir. Teröristlerle kol kola gezenler,
teröristlere kucak açanlar, finans kaynaklarına ev sahipliği yapanlar
Türkiyeye demokrasi dersi veremez. Bırakın 3 milyon mülteciyi,
sadece bin mülteciyi dahi ülkesine kabul etmemek için her türlü bahaneyi
uyduranlar, Türkiyeye insan hakları dersi veremezler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Mülteci kamplarındaki çadırları
yakanlar, mültecilere zulmedenler, Nazi Almanyasında olduğu gibi
kollarına işaret takanlar kendi koydukları Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine aykırı
davranmışlardır. Danimarka Meclisi, geçtiğimiz ocak
ayında bir utanç yasasına imza atmıştır; ülkesindeki
mültecilerin 1.500 dolardan daha pahalı takılarına,
eşyalarına el koymuştur. Bu uygulama, Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine de
aykırıdır; kendi koyduğu beyannameye de
aykırıdır, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesine de aykırıdır.
Türkiye, Suriyedeki iç savaş
başladığından bu yana Suriyeli kardeşlerine kucak
açmış ve insani sorumluluğunu yerine getirmiştir. Peki,
Avrupa Birliği ne yapmıştır? Suriyeliler için söz
verdiği yardım miktarını bile yapamamıştır,
Aman göçmenler Avrupaya yaklaşmasın. diyerek feryat figanı
basmıştır. AB, Türkiyeyle daha iyi ilişkilere sahip olmak
istiyorsa teröre destek vermeyi ve Türkiye düşmanlarına kucak
açmayı bırakmalıdır.
Bakınız, değerli milletvekilleri,
buradan önemli konuşmalar yapıldı. Aslında
konuşmamı başka konulara ayırmıştım fakat
bunlara değinmeden geçemeyeceğim. Burada hatipleri dinledik.
Değerli milletvekilleri, Ana Muhalefet Partisi Genel
Başkanının konuşmasını izledik, burada
eleştiriler yaptı. Kendisini şöyle tanımlıyor, diyor
ki: Hayatım FETÖyle mücadele ederek geçti. Yani, bir Ana Muhalefet
Partisi Genel Başkanı tabii ki -karşıda bir terör örgütü
var- bununla mücadele ederek hayatının geçtiğini ifade edebilir
ama uygulamada da bunu ne yapmak isteriz? Görmek isteriz.
Değerli milletvekilleri, bunlar benim
uydurduğum şeyler değildir -biraz sonra konuşmaları da
sizlere arz edeceğim- bu, sadece, yapılanların bir özetidir;
benim bir yorumum bunun içerisinde yoktur.
Bakın, 21 Ekim 2015, 1 Kasım seçimlerinden
önce Zaman gazetesi ekibi Sayın Ana Muhalefet Partisi Genel
Başkanını ziyaret ediyor. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Komik bu ya! Ya çok
komiksin ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi komik
geliyor.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Başka malzeme bulun, başka malzeme!
MEHMET MUŞ (Devamla) Burada FETÖnün
Bu
nedir? Yayın organı. FETÖyle mücadele eden
Kılıçdaroğlu.
Peki, burada bir detay daha var, bakın, bu
fotoğrafta bir detay daha var. Kim bu? Kim bu? Kim bu kim? (CHP
sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) Söyle söyle.
MEHMET MUŞ (Devamla) Hanım Büşra
Erdal. Hanım Büşra Erdal kim? (CHP sıralarından gürültüler)
Hanım Büşra Erdal kim?
Bakın, okuyorum, Hanım Büşra Erdal
diyor ki: Şimdi Silivride olmak vardı, Balyoz kadınları
falan, haber merkezinden daha eğlenceli be!
MURAT BAKAN (İzmir) Pensilvanyaya gidince
eşarbını atan kimdi?
MEHMET MUŞ (Devamla) Twitterda promosyon
zamanı! Her 500üncü takipçime bir günlük Silivride konaklama, mahkemeyi
gezme, duruşma izleme, sabah kahvaltı, öğle yemeği. Kim
diyor? Kılıçdaroğlunun makamda
ağırladığı Hanım Büşra Erdal söylüyor. (CHP
sıralarından gürültüler)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Allah
Allah!
MEHMET MUŞ (Devamla) Balyoz
kadınları hep sarışın ya, kim kimin eşi
karıştırıyorduk. Eşlerinin resmi basılı olan
tişört giymişler, işimiz kolaylaştı.
Şimdi, bir taraftan FETÖyle mücadele ettim.
diyeceksiniz, öbür taraftan bunları makamınızda
ağırlayacaksınız ve bunda hiçbir beis görmeyeceksiniz.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ya,
olmadı; bu hiç olmadı, hiç olmadı. Bu hiç olmadı!
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Beraber yürüdünüz.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Olmadı
olmadı!
MEHMET MUŞ (Devamla) Oluyor oluyor
arkadaşlar.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Hiç
olmadı bu! Hiç olmadı bırak!
MEHMET MUŞ (Devamla) Zaman gazetesi
kapatıldıktan sonra yeni bir gazete açıyorlar. Peki, ilk
ziyaretleri kime?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Biraz hocandan örnek al
sen!
MEHMET MUŞ (Devamla)
Kılıçdaroğluna.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Zaman okumak
zorunluydu bir ara!
MEHMET MUŞ (Devamla) Arkadaşlar,
bakın, tanıyamazsanız yakın göstereyim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yine, ilk ziyaretlerini oraya
yapıyorlar.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Zaman gazetesini her
yere dağıtıyordunuz!
MEHMET MUŞ (Devamla) Burada ne dedi, ne dedi
Sayın Genel Başkan? Dedi ki
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Kimse Yok
Mu Derneğine yardım topluyordun, yardım! Unuttun mu onları?
Yardım topluyordunuz!
MEHMET MUŞ (Devamla) Arkadaşlar, bizim
temiz bir dil kullanmamız yani saygılı bir dil kullanmamız
lazım, saygılı bir dil kullanmamız lazım.
Bakın, 17-25in ne olduğunu burada
Sayın Bostancı anlattı.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Size dokununca
oldu!
MEHMET MUŞ (Devamla) Tekrar tekrar anlatmaya
gerek yok.
Şimdi, 19 Kasım 2014te Sayın
Kılıçdaroğlu katılıyor, terör örgütünün yayın
organında bakın ne diyor: Yurt dışına kaçmaktan
başka çaresi yok, Erdoğan için söylüyorum, kaçsa da onu bu ülkeye
getireceğiz. Kimin kaçtığı ortada ama bir ana muhalefet
liderinin de düşeceği en kötü durumdur bu, kendi Başbakanına
söylediği kelimeler ortada. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Mehmet, bunda da bir şey yok, bundan bir şey çıkmaz.
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi, Birgül Ayman
Güler: Cemaatle ittifak yaptık. Biz söylemiyoruz; kendi Genel
Başkan Yardımcıları, Sayın
Kılıçdaroğlunun en mahreminde olan, MYKsında olan birisi;
bunu biz söylesek yorum katacağız.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Sizin
bakanlarınız Fetullah Gülen hazretleri diyorlardı.
MEHMET MUŞ (Devamla) Daha sonra da zaten
göstermediler.
MUSA ÇAM (İzmir) Numan Kurtulmuş ne
söylemişti? Sayın Numan Kurtulmuş neler söylemişti?
MEHMET MUŞ (Devamla) Peki, Sayın
Kılıçdaroğlunun
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Bak, Sayın Adalet
Bakanı şimdi çıkıp anlatır neler söylediğini.
MURAT BAKAN (İzmir) Adalet
Bakanının söylediğini söyle, Adalet Bakanının!
MEHMET MUŞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, sakin.
Sayın Kılıçdaroğlunun
hemşehrisi, hemşehrisi
(CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Ayıp ya,
ayıp, ayıp!
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
İlhan İşbileni konuş, İlhan İşbileni!
İlhan İşbilen yok mu?
MEHMET MUŞ (Devamla) Arkadaşlar, Hüseyin
Aygün
Bakın, Cumhuriyet Halk Partisini böyle bir iç
tartışmayla görmek beni gerçekten üzüyor ama bu duruma
düşmüş vaziyette.
MUSA ÇAM (İzmir) Üzmesin seni, üzmesin!
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Hiç
üzülmeyin, bizler için üzülmeyin!
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Kendine üzül, kendine!
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, ne diyor
Hüseyin Aygün, diyor ki: Beni milletvekiliyken Fetullah Gülen Cemaatini
eleştirmek AKPye yarar. diyerek uyaran ve eli boş dönen de
Kılıçdaroğludur. diyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Hiç öyle bir şey
söylemedi.
MEHMET MUŞ (Devamla) Neyden eliniz boş
döndü? Ne istediniz? Ne yaptınız?
LEVENT GÖK (Ankara) Hiç öyle bir şey yok,
onların hepsi palavra Mehmet, hepsi palavra.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Verdiklerinizi anlat
sen, verdiklerinizi!
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, Mustafa
Balbay ne diyor: Cumhuriyette FETÖcülükten Kürtçülüğe kadar her şey
serbest, CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak. Bir yorum
yapmış adam.
MUSA ÇAM (İzmir) Kim demiş onu, kim
demiş?
MEHMET MUŞ (Devamla) Balbay. Sorun kendisine.
MUSA ÇAM (İzmir) Burada cevabını
verecek yarın öbür gün, verecek.
MEHMET MUŞ (Devamla) Sonra
Kılıçdaroğlu ne diyor?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Sana ne gazetenin
yayın politikasından? Beğenmezsen okumazsın, almazsın.
MEHMET MUŞ (Devamla) Arkadaş,
arkası geliyor, bekle.
Cumhuriyeti FETÖyle, PKKyla suçlayanlar
şeref yoksunudur. Şimdi, arkadaşlar, biri milletvekili, biri
Genel Başkan
Arkadaşlar, uğraştığınız
meseleler bunlar.
LEVENT GÖK (Ankara) Mehmet, çok zayıf
kaldın; Mehmet, çok zayıf kaldın, çok zayıf kaldın.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Ucuz siyaset bu, ucuz
siyaset!
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi,
Kılıçdaroğlu 2010 yılında ne dedi? 2010
yılında kürsüden kükrüyor: Korkma, eğer bu ülkede darbe olursa
biz dik dururuz. Darbe olursa tankların önüne geçerim, üstüne çıkarım.
diyor. O gün biz de dedik ki: Hakikaten helal olsun, adam büyük bir demokratik
olgunluk gösteriyor, darbeye karşı net bir tavır koyuyor.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Koydu
da.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Darbe oldu, darbe
gerçekleştirmek için bir girişimde bulunuldu.
Kılıçdaroğlu nerede?
SALİM USLU (Çorum) Neredeydi?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Havalimanında.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Sen
neredeydin, sen; onu çok merak ediyorum.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Tanklar, aramanıza
gerek yok, üstüne çıkmadı, yanından geçti, otel
aramışlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Sayın
Başbakan neredeydi?
LEVENT GÖK (Ankara) Senin Başbakanın
nerede? Kastamonu tünelinde.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Arkadaşlar, otel
aramış, otel arıyor. Niye otel arıyorsunuz? Millet sokakta
zaten. Oteller almadığı için Bakırköy Belediye
Başkanının evine geçtik. diyor. Bakın, buradan soruyorum,
net soruyorum: Ne bizim ne iktidarımızın ne milletvekillerimizin
ne Cumhurbaşkanımızın bu darbeden haberi yoktu. Sayın
Kılıçdaroğlu darbenin sonucunu bekledi mi, beklemedi mi;
cevabını vereceksiniz
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Ayıp, ayıp, çok ayıp!
LEVENT GÖK (Ankara) Ayıp bir şey ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Piyasaya
çıkmadı, bunun cevabını vereceksiniz; bekledi mi, beklemedi
mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Çok
ayıp! Darbe sadece o gece olmadı, 2010da darbe yaptınız,
siz neredeydiniz?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Demokrasiye
yapıldı bu darbe, size değil.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, değerli
milletvekilleri
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sen, Hakan Fidanı
konuş, Hakan Fidanı.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Bütün Türkiye darbeye
karşı durdu.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) 2010daki
darbede neredeydiniz?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Grup başkan vekili
buradaydı, kendisi piyasada yok.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Millet sizi
kurtardı.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Televizyonlara bağlanamadınız o gece televizyonlara!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Arkadaşlar,
bakın, Türkiyede şu eleştirilir, iletişimden eleştiri
yapılır. Sosyal medyayı yasaklıyormuşuz, Türkiye'nin
iletişim kurmasının önüne engeller konuluyormuş.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Anadolu
Ajansı Cumhurbaşkanının açıklamasını
yayımlayamadı. Bırakın bu işleri.
BAŞKAN Lütfen müdahale etmeyin Sayın
Barış.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Sayın Başkan,
böyle siyaset olur mu?
BAŞKAN - Hatibe müdahale etmeyelim.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, mobil abone
sayısı 2003 yılında 27,9 milyon, bugün Türkiyede mobil
abone sayısı ne kadar biliyor musunuz? 74,5 milyon. Bu ne demektir?
İsteyen istediği anda bütün dünyaya ulaşabiliyor. 27-28
milyondan 74,5 milyona çıkmış. Geniş bant abone
sayısı da 20 binden 59 milyona çıkmış.
Arkadaşlar, böyle bir ülkede siz
iletişimden, dünyayı
İşte güya iletişimi
kesiyormuşuz, sosyal medyayı yasaklıyormuşuz insanlar haber
almasın diye. Böyle bir şey söyleyebilir misiniz? Bunlar bile
aslında haber alma özgürlüğünün nereden nereye geldiğini
gösteriyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) 17 ilde
yasaklamadınız mı İnterneti, 17 ilde?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, 67 tane uydu
TVsi vardı, uydu televizyonu vardı, 374e çıktı.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Kapattınız çoğunu.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, 2.731 tane gazete var, 4 bin tane dergi var Türkiyede, toplam
6.800 yayın yapılıyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) Kaç kaldı?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Sayın
Kılıçdaroğlu burada madde madde okudu, basın
özgürlüğünden bahsetti. Bakın, şu nedir? Ferman sarayın
(x) ne demektir? Ayaklanma. Halkı
isyana ve ayaklanmaya teşvik ediyor. Bu kapatıldı.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Yanlış çeviriyorsun, yanlış!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bilmiyorsun, bari
anlamını öğren, bari anlamını; öyle değil.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Sayın
Kılıçdaroğlu buna çok üzülmüş. Savunduğu bu
arkadaşlar.
Peki, bu ne? Bu da PKKlı, askerlerimizi,
polislerimizi şehit eden, daha sonra operasyonlarda etkisiz hâle getirilen
teröristlerin fotoğrafları: Şehitlerimizle varız. Buna
basın özgürlüğü, gazetecilik diye bir şey söyleyebilir miyiz arkadaşlar?
Sayın Kılıçdaroğlunun savunduğu gazetecilik maalesef
bu.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Yazık be,
yazık!
LEVENT GÖK (Ankara) Ayıp ya, ayıp Mehmet
sana!
MEHMET MUŞ (Devamla) Peki, Cumhuriyet,
Savcı Mehmet Kirazı şehit eden 2 terörist; bunlarla röportaj
yapılıyor ve bu yayımlanıyor: Bu eylem mecbur
bırakıldığımız bir yöntem. Böyle bir şey
olabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar; bu nasıl bir
gazeteciliktir, bu nasıl bir özgürlük anlayışıdır?
Başka bir tane, bakın şu
fotoğraf yayımlanıyor Kandilden. Bunu bir gazete
yayımlayıp altına Sigara izmaritlerini bile atmıyorlar.
diyebiliyor. Böyle bir gazetecilik siz dünyada gördünüz mü? Bakın,
muhabiri görüyor musunuz?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Bütçeden konuş bütçeden.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Heyetleri
gönderiyordunuz Kandile, Osloya, İmralıya.
MEHMET MUŞ (Devamla) Arkadaşlar,
muhabir, bak muhabir; gündüz muhabir, gece terörist. İyi bakın;
gündüz muhabir, gece terörist. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bu arada Cumhuriyet gazetesini ilk kapatan da
Cumhuriyet Halk Partisidir, beş ay kapatma cezası vermiştir;
bunun da böyle bilinmesi lazım.
GARO PAYLAN (İstanbul) Siz de ikinci
olacaksınız.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın, basın
özgürlüğü anlayışı nedir Cumhuriyet Halk Partisinin?
Markopaşa diye bir mizah dergisi çıkıyor. Millî Şef
dönemi, isminde paşa olduğu için Millî Şef
alınmış Benimle bunlar dalga geçiyor. diye bunu
kapattırdı. Hatta şöyle bir yazıyla çıkıyorlar
diyorlar ki: Toplatılmadığı zamanlar çıkar veya yazarları
hapishanede olmadığı zamanlar çıkar. bu ibarelerle
çıkıyor. Bu dergiyi CHP kapatıyor, kapatıldıktan sonra
sırayla şu isimlerle açılıyor: Markopaşa
kapatılınca sırasıyla Merhumpaşa olarak
çıkıyor, onu kapatıyorlar Malumpaşa olarak
çıkıyor, onu da kapatıyorlar Yedi-Sekiz Hasan Paşa olarak
çıkıyor
KAZIM ARSLAN (Denizli) Bugünden bahset.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Ne bu
şimdi, ne, ne?
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Hani bütçe, hani,
hani?
MEHMET MUŞ (Devamla)
onu da
kapatıyorlar Hür Marko Paşa olarak çıkıyor, onu da
kapatıyorlar Bizim Paşa olarak çıkıyor, onu da
kapatıyorlar Ali Baba ve Kırk Haramiler olarak çıkıyor.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Siz de onları
mı örnek alıp kapatıyorsunuz yani, onu mu demek istiyorsun?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Yarışın, yarışın onlarla.
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi diyeceksiniz
ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Biz
demeyeceğiz.
BAŞKAN Bir dakikada toparlar
mısınız Sayın Hatip.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Ya, siz de amma
yaptınız, ta 1946lara gittiniz. Bunu söyleyebilirsiniz, bu
haklı bir eleştiri. Ama ben hemen geliyorum, 7 Haziran öncesinde
genel başkan yardımcılarının açıklamasına.
Aradan kaç yıl geçmiş? Yetmiş sene geçmiş. Ne diyor? Diyor
ki: 8 Haziran sabahı ilk işimiz o gazetelerin tamamını
kapatmak.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz
kapattınız siz.
MEHMET MUŞ (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisi
yetmiş yıldır aynı yerde sayıyor. Basın
özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden anladığı da budur
değerli milletvekilleri.
Aslında söylenecek daha çok şey var.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Söyle,
söyle!
MEHMET MUŞ (Devamla) Bunların şu an
için yeterli olduğunu ifade ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Gazete kupürleriyle
siyaset yapıyorsun ya, gazete kupürleriyle!
MEHMET MUŞ (Devamla) Bir şey daha,
lütfen Genel Başkanınıza iletin: Bir daha teyit etmeden burada
ithamlarda bulunmasın. Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili
Döviz hesabı var. TLye dönmedi, Vatandaş dönsün. diyor. dedi.
Cumhurbaşkanlığından biz gerekli bilgiyi aldık,
Sayın Cumhurbaşkanının şu an dövizi
bulunmamaktadır, TLye dönmüştür. Lider önde gider hep, bunu da Genel
Kurula arz etmiş olayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Evdeki paralar ne oldu
ya, evdeki paralar!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Muş.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Özel, buyurun
efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Muş
konuşması sırasında gerek Genel Başkanımıza
gerek partimize sataşmalarda bulundu. Uygun görürseniz cevap
hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN Lütfen iki dakika için buyurun, yeni
bir sataşma olmasın efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun 433 sıra sayılı 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra
sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Aslında Sayın
Muşa hak ettiği üslupta, hak ettiği düzeyde ve ihtiyaç olan
sürede şöyle enine boyuna bir cevap vermek gerekir ama bu düzeyden, bu
üsluptan sonra, arkadaşların da ricası var, buna
değmeyeceğini söylüyorlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Değmez.
MUSA ÇAM (İzmir) Değmez, değmez!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Ama şunu söylemek
lazım tam da meselenin birinci elden şahitlerinden bir tanesi Meclis
Başkanı buradayken: İnsan biraz Allahtan korkar, insanda biraz
vicdan olur.
LEVENT GÖK (Ankara) Utanma da olur, utanma da!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Bu Meclis cuma
akşamı kapalıyken Meclise Hep beraber açmalıyız.
diye koşan, şurada, merdivenlerde Sayın Başkanla demokrasi
öpücüğü alan veren, kendisinden sonraki konuşmayı bana verdiğinde
Sayın Genel Başkanımız şu an uçakta, havada;
indiği anda yaptığımız ilk görüşmede bize
talimatı Meclise ve demokrasiye sahip çıkma yönündedir. Doksan üç
yıldır seçimlerde yendik, yenildik ama darbecilere teslim
olmadık. Yeni bir seçime kadar biz darbecilerin karşısındayız
ve bu Parlamentonun ana muhalefet partisiyiz. deyip de buradaki 93
arkadaşımız ve yukarıdan izleyenler ayakta
alkışlamadılar mı kardeşim? Ben senin düzeyine inecek
olsam, Naci Bostancının yaptığı gibi, o zaman
şunu beklerler benden: Genel Başkan o gece neredeydi? sorusuna
Senin Başbakanın Kastamonu Tünelinde ne arıyordu? derim ama
dememek münasiptir Sayın Bostancı. (CHP sıralarından
alkışlar) Dememek münasip olur, kaba kaçmasın veya senin
Cumhurbaşkanın -Başbakan tünelde ya- milleti meydana
çağırınca, Siz ne yapacaksınız? denilince
İnşallah, Başbakanım da, ben de bu gece meydanlarda
olacağız. deyip Ankaraya altı gün sonra nasıl
gelebildi? diye sormak lazım ama bana yakışmaz Sayın
Bostancı; kabalık kaçmasın diye yapmıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) Ya,
senin karakterin o, sor, sor.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Ben size şu
kadarını söyleyeyim: 15 Temmuz bu ülkenin iktidarıyla
muhalefetiyle demokrasiye karşı kazandığı bir
zaferdir. Bunun içeriğini boşaltmak, bunu hakaretle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) -
iftirayla, gerçekten saparak
bir noktaya getirmeye çalışmak her şeyden çok 15 Temmuz
şehitlerinin aziz hatırasına ihanettir.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Özel.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Darbe
bastırılınca meydanlara çıktınız.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, hatip bana vicdansız
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ben, Sayın
Kılıçdaroğlunun Trabzon il başkanları
toplantısında yaptığı konuşmayı Bir iç
eleştiri, mantıklı, rasyonel, bunlar değerli.
şeklinde takdim ettim, Zalim bir şekilde kullanılmaya müsait.
olduğunu söyledim. O zalim kullanmaya ilişkin de hiçbir örnek
vermedim; vermeye kalksaydım, başka türlü olurdu Sayın Özgür
Özel. Ben sadece atıfta bulundum böyle kullanmamak gerekir diye.
Dolayısıyla, burada söylediği sözler, bana atfederek, kesinlikle
haksız ve yersizdir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
ben de tutanaklara geçsin
Sayın Muş, herhâlde kürsüden cevap
verecek.
BAŞKAN İsterseniz mikrofona
konuşun.
Naci Bey, siz de aynı şekilde.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
şimdi, siyaset tutarlılık; siyaset, günü gelip
yanlışın bile arkasında gururla durabilmek, öz
eleştiri yapabilmek ama bir yanlış yaptıysan o
yanlışa sahip çıkabilmektir; siyaset, biraz nezakettir ama biraz
da cesarettir. Tutup da kürsüden Trabzon il başkanlığı
toplantısında yapılmış, basına
sızmış ve maksatlı olarak çarptırılmış
bir konuşmanın tamamını adan zye söyleyip, sonra Ben
bunları okusaydım, söyleseydim yanlış olurdu ama
yapmıyorum. deyip biraz önce söylediğim gibi kabalık sınırlarını
zorlayan bir nezaket üslubu bizi şaşırtmıştı, bir
benzerini yapınca ne kadar incindiğini ortaya fırlarken ki ruh
hâlinden gördük.
Çok teşekkür ediyorum efendim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, hatip hem bir seviyeden bahsetti hem beni vicdansızlıkla
itham etti.
LEVENT GÖK (Ankara) Sen iki saattir bahsettin
Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - O açıdan bu
açık sataşmadır, uygun görürseniz
BAŞKAN Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İki dakika lütfen
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, ben yorum katmayacağımı size söyledim. Bu Genel
Kurulda dinleyenlere, milletvekillerine bir yorum katmadan
arşivlerdekilerini çıkartıp alt alta koyduğumu ifade ettim.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Gazete kupürleri
MEHMET MUŞ (Devamla) Burada aslında
konuşmamı yapıyorken dedim ki: Grup başkan vekili
buradaydı, beraberdik gece; bunu ifade ettim ben konuşmamın
başında.
LEVENT GÖK (Ankara) Saat kaçtı
Mehmetçiğim o zaman, saat kaçta beraberdik?
MEHMET MUŞ (Devamla) Bir saniye
LEVENT GÖK (Ankara) Kaçta beraberdik, onu da söyle
ama.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bir saniye
LEVENT GÖK (Ankara) O gün geldiğimiz zaman
hepiniz öpüyordunuz bizi. Öyle değil mi Sayın Başkan?
MEHMET MUŞ (Devamla) Sayın
Kılıçdaroğlu, şunu çıkıp söylüyor, diyor ki:
Darbeden önceden haberiniz var mıydı? Biz buradaydık gece, siz
de biliyordunuz gece burada olduğumuzu. Bu nasıl bir sözdür, bu
nasıl bir ithamdır? Eğer siz bu ithamı yaparsanız, o
zaman şunun karşılığını
alırsınız: Siz de o zaman Genel Başkan olarak, demek ki
beklediniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hayati
Yazıcıya sorun, Hayati Yazıcıya. Hayati
Yazıcıyla aynı uçaktaydı.
MEHMET MUŞ (Devamla) Milletvekillerinizi
göndermişsiniz, beklemişsiniz. Bunu sormak bizim en doğal
hakkımızdır değerli milletvekilleri.
LEVENT GÖK (Ankara) Mehmetçiğim neyi
beklemişiz biz?
MEHMET MUŞ (Devamla) Bunu sormak bizim en
doğal hakkımızdır, hakkımızdır.
LEVENT GÖK (Ankara) Neyi beklemişiz ya, neyi
beklemişiz? Onu anlat bize ya.
MEHMET MUŞ (Devamla) Neticeyi beklemiş
demek ki. Bunu sormak
MAHMUT TANAL (İstanbul) Milletvekili Hayati
Yazıcı, Hayati Yazıcıya sorun onu.
MEHMET MUŞ (Devamla) Arkadaşlar, lütfen
dinleyin.
LEVENT GÖK (Ankara) Neyi beklemişiz?
Yazık, günah ya!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hayati
Yazıcıya sorun, aynı uçaktadırlar birlikte.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bunu sormak, bizim en
doğal hakkımızdır.
LEVENT GÖK (Ankara) Bakanlar Kurulu, hep beraber
sığınıkta olmadık mı?
MEHMET MUŞ (Devamla) İkincisi, buradan
Darbeyi önceden biliyor muydunuz? diye kükrüyorken kürsüden, Sayın Genel
Başkanınıza soracaktınız, bu kadar da yapma,
ayıptır günahtır diyecektiniz.
Eğer bunu yapmayıp da o zaman siz
Bakırköy Belediye Başkanının evinde demek ki neticeyi
beklediniz, bakacaktınız durum ne olacak?
LEVENT GÖK (Ankara) Neyi beklemişiz ya, neyi
beklemişiz ya?
MEHMET MUŞ (Devamla) Buradan grup başkan
vekillerini, milletvekillerini ayrı tuttuğumu ifade ettim. Ayrı
tuttuğumu ifade ettim, onlar buradaydılar.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
ağzınızdan bir söz çıkıyorken bunun nereye
gideceğini, nereye varacağını hesap edeceksiniz. İtham
ediyorken, bazı söylemlerde bulunuyorken hesap etmezseniz bunun
karşılığını alırsınız.
İkincisi, bu darbe sürecini AK PARTİnin
getirdiğini iddia etti.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Devlette kim
kadrolaştırdı Fetullah Gülen cemaatini?
MEHMET MUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
biz bu darbe, biz bu terör örgütüyle mücadele ediyorken Sayın
Kılıçdaroğlu ne yapıyordu, ne yapıyordu?
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Devlette kim
kadrolaştırıldı? Devletin bütün kurumlarını teslim
ettiniz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurunuz Hanımefendi.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Sayın Başkan, daha önceki konuşmasında Sayın Muş
hem partimize hem de tutuklanan milletvekili arkadaşlarımıza
yönelik yargıç muamelesi yaparak doğrudan sataşmada
bulunmuştur.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ben
sataşmadım ya, HDP demedim.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Ondan
dolayı söz hakkı istiyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, ben terör örgütü dedim, PKK dedim, PKKya destek verenler
dedim.
BAŞKAN Efendim, iki dakika içinde lütfen
ifade ediniz ve yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz rica ediyorum.
Buyurun Sayın Demirel.
6.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirelin,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun 433 sıra sayılı
2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra
sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aslında çok net olarak ifade edilmesi gerekiyor
ki bugün AKP Hükûmetinin geldiği aşama tamamen bir savunma
psikolojisine girmiş bir durumdur çünkü bütçede bütçe konusunu
konuştuğumuzda bu kadar bütçe açığına nasıl cevap
vereceğini bilemeyen, dış politikada dibe vuran bir Hükûmet
politikası söz konusudur. Bütçe görüşmelerini yapıyoruz, dolara
ilişkin bu kadar yükselişin halkın cebinden ne kadar çıkardığını
hesaplayan bir bütçe görüşmesini ortaya koymamız gerekirken bugün
kalkıp kalkınmadan bahsediyoruz. Halkın daha fazla
yoksullaştığı bir durumu gözlerimizle görmek istemiyoruz
aslında. Nedir bu? Savunma psikolojisidir. Nedir başka? Muhalefete
saldırayım, kendimi koruyayım meselesidir.
Kim terör örgütüyle iç içeydi, kim Pensilvanyada
Fetullah Hoca Efendi deyip diz çöktü, bir söyleyin yani? Sizler değil
miydiniz burada Pensilvanyayı su yoluna çeviren, orada biat eden, orada
fotoğraf çeken, terör örgütlerini kendi içinizde her yere yükselten siz
değil misiniz? Neden bunlara cevap veremiyorsunuz? Kimmiş terör,
terörist kimmiş? Sizin gibi düşünmeyen gazeteci, öğretmen,
siyasetçi, sanatçı, aydın, yazar, sizin gibi düşünmeyen, sizi
eleştiren herkesi bir terör mantığı içerisinde ele
alıyorsunuz.
Peki, belediyelerin parsel parsel Hoca Efendiye
verdikleri arsaların hesabını niye sormuyorsunuz? Bugün bizim
belediyelerimize kayyum atayarak aslında halkın iradesini
gasbettiğinizi bütün Türkiye toplumu biliyor. Siz bunların hesabını
vereceksiniz.
Evet, Bostancı, bunu söylüyoruz, doğrudur,
vereceksiniz bir gün bunların hesabını. Halkın iradesini
gasbeden, halkın iradesinin bulunduğu yeri işgal edenler bunun
bir gün hesabını vereceklerdir. Seçimle gelen seçimle gider.
mantığı demokraside ele alınan bir mantıktır. Az
önce söylediniz ama ne yazık ki seçimle gelenleri gasbederek elde etmeye
çalışıyorsunuz ama bir gün bunun hesabını
vereceksiniz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Demirel, ortada bir gasp
yok. (HDP sıralarından gürültüler) Türkiye demokratik bir hukuk
devleti.
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkan
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır)
Başkan, nasıl yok?
BAŞKAN Yok beyefendi, olamaz. (HDP
sıralarından gürültüler)
Ve rehin diye bir hadise yok. Türkiyede hukuk
devleti var ve hukukun kaideleri işliyor. (HDP sıralarından
gürültüler) Lütfen, buna riayet edelim. (HDP sıralarından gürültüler)
Millî birlik ve bütünlüğü bozmayalım.
AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan,
AKP ne yapıyor? AKP cevap versin. Siz niye cevap veriyorsunuz?
BAŞKAN - Bir hususu açıklamak istiyorum.
Sayın Özgür Özel Bey, benim şehadetime başvurdu
(HDP
sıralarından gürültüler)
AYHAN BİLGEN (Kars) - Böyle bir şey olmaz
ya!
BAŞKAN Lütfen oturunuz efendim. Lütfen
oturunuz efendim. Lütfen buyurun. Lütfen bir yerinize
(HDP
sıralarından gürültüler)
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) Oturun
ne demek!
BAŞKAN Sayın Özgür Özel, benim
Lütfen
Oturunuz efendim.
AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan,
İç Tüzük açık; siz cevap veremezsiniz.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman)
Tarafsızlığınız bitmiştir.
BAŞKAN Lütfen oturunuz, Ayhan Bey, lütfen
Lütfen
AYHAN BİLGEN (Kars) - İç Tüzük açık;
siz cevap veremezsiniz.
BAŞKAN Efendim, burada millî değerlere,
millî bütünlüğe aykırı sözler söylettirmem. (HDP
sıralarından gürültüler)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Hangi millî
değeri bıraktınız? Millet mi bıraktınız,
değeri kalsın? Hepiniz cemaatin, Fetullahçıların önünde diz
çöktünüz.
BAŞKAN - Burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve bu yüce milletin Meclisi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Lütfen oturun
(HDP sıralarından gürültüler)
AYHAN BİLGEN (Kars) FETÖ millî değerleri
tehdit etmiyor mu?
BAŞKAN - Özgür Bey, zatıalinizin bir
beyanı oldu. Ve 15 Temmuz gecesinden bahsettiniz. 15 Temmuz gecesi
teşrii masuniyet gibi dokunulmaz bir gecedir. Bütün bu milletin payı
olan müşterek bir gecedir. (HDP sıralarından gürültüler)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Millî değer AKP zihniyeti mi?
AYHAN BİLGEN (Kars) Bırakın Allah
aşkına ya!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Tabii,
dokunulmaz bir gece
Halkın iradesi dokunulmaz değil mi? Sadece siz
olunca mı dokunulmaz? Ayıptır ya!
BAŞKAN - Evet, zatıaliniz
buradaydınız. Ve 7 kişiyle başlayan bir topluluk 106
kişiye çıktı ve sizler burada 2 kâtip üye varken ben bu kâtip
üyelerden rica ettim. (HDP sıralarından gürültüler)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Şunlara
bakın, şu oturanlara bakın
O darbeye neden olanlar versin.
Konuşma! (AK PARTİ sıralarından otur yerine sesleri) Ne
lan, dövecek misin?
MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) - Şerefsiz!(x)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Bunu da
yaptınız utanmazlar! Şerefsiz sensin! Ahlaksız, terbiyesiz!
Haddini bil! Hadsiz!
BAŞKAN Her partinin grup başkan vekili
gelsin. dedim, zatıaliniz geldiniz, Mehmet Muş Bey geldi ve Erkan
Bey geldi ve hepimiz buradaydık, HDPnin katılması ertesi gün
oldu, üç siyasi parti katıldı ve dörtlü deklarasyona HDP de imza
attı. (HDP sıralarından gürültüler) O geceyi dokunulmaz olarak
görelim. O gecenin birliğini ve bütünlüğünü devam ettirelim. (HDP
sıralarından gürültüler) Ve Yenikapıdaki birliği ve
beraberliği hep devam ettirelim. Ben bunu rica ediyorum. (HDP
sıralarından gürültüler)
Arkadaşlarım, lütfen oturunuz. Ben size
gerektiği kadar söz hakkı tanıdım.
LEZGİN BOTAN (Van) Sayın Başkan,
siz grup başkan vekili değilsiniz, siz Meclis
Başkanısınız, lütfen! AKPnin grup başkan vekilleri
burada. Çok ayıp bir şey!
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
siz İç Tüzüke bağlı olmak zorundasınız!
BAŞKAN Herkese sözünüzü dinlettirmek ve kabul
ettirmek zorunda değilsiniz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sizin için sadece millî irade demek AKP demek, bunun
dışında bir şeyi kabul etmiyorsunuz; size göre millî irade
demek sadece AKP demek, başka bir şey yok. Biz de buradayız.
BAŞKAN Efendim, sizin kendi
görüşlerinizdir, ben toplantıya devam ediyorum. (HDP
sıralarından gürültüler)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Siz bağımsız ve objektif olmak zorundasınız.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
bakın, siz bu İç Tüzükle bağımlısınız. Siz
İç Tüzüke uygun davranmak zorundasınız.
BAŞKAN Efendim, bir söz talebi vardır,
Özgür Beyin bir talebi vardır.
Konuşacak mısınız beyefendi?
(Gürültüler)
AYHAN BİLGEN (Kars) Bakın, bir
kadına şerefsiz diye bağırıyor orada, utanmıyor
ama, ayıptır ama yani yapılan.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) O benden özür
dileyecek, özür dilemeden bu Meclis çalışmayacak ya! (AK PARTİ
sıralarından Otur yerine! sesleri) Otur yerine. ne demek? Bana
şerefsiz diyen özür dileyecek! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Konuşma!
BAŞKAN Efendim, bir konuşma talebiniz
vardı? (Gürültüler)
Sayın Mehmet Muş, bir konuşma
talebiniz vardı? Yok. (Gürültüler)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ama niye erkek arkadaşlar böyle yapıyor? Yakışıyor
mu? Ama bakın hâlâ devam ediyor. Biz tartışabiliriz, birbirimizi
eleştirebiliriz ama
BAŞKAN Efendim, müsaade buyurun.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Ara
vermeyin, devam edin. İstedikleri o zaten. Sayın Başkan, devam
edelim.
ÖZGÜR ÖZEL (İzmir) Ya bu böyle sürmez ki
BAŞKAN Buyurun Sayın Balbay.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) Sayın
Başkan, sayın konuşmacı Balbay burada. diyerek,
adımı da vererek, benim bir tweetimi çok çarpıtarak
kullandı.
BAŞKAN Takip ettim.
Buyurun efendim.
İki dakika lütfen.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
özür dileyecek o zaman, çıkacak, özür dileyecek!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Hayır, oturmayacağız, bu konu çözülecek yani. Hayır,
konuşulmadan, çözülmeden bu iş biz oturmayacağız yani.
AYHAN BİLGEN (Kars) Şerefsiz diye
hepimizin duyacağı şekilde konuştu.
LEZGİN BOTAN (Van) Bir kadın vekile
şerefsiz diyen bir vekil var burada.
BAŞKAN Ben zabıtları inceleyeyim,
gerekeni yerine getiririm, tutanakları inceleyeyim, hay hay.
Hassasiyetinizi takip edeceğim efendim.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Gelip özür
dileyecek!
BAŞKAN Sayın Mustafa Balbay Bey, buyurun
beyefendi.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, o sözü söyleyen özür dilesin. Çok ayıp!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Bu konu çözülecek, konuşturmayacağız
(CHP
sıralarından Ara verelim. Sesleri)
BAŞKAN Ara vermiyorum efendim.
Buyurun efendim. (Gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, hatibi
kürsüye davet ettiniz ama bu kadar gürültü varken
BAŞKAN Durur efendim.
Buyurun. (Gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Devam etmeyin efendim, böyle
olmaz, bu kadar gürültü varken
BAŞKAN Gürültü durduğunda konuşmaya
başlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) İç Tüzüke göre sizin
sessizliği sağlamanız gerekir.
BAŞKAN Eğer grup başkan vekilleri
müştereken bir ara istiyorsanız beş dakika bir ara vereyim.
Erkan Bey?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) İstiyoruz yani.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman)
İşte, şuradaki, sizin o arkadaşınız, o benden
özür dilemeden bu Meclis çalışmayacak!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkan, bir
kadına şerefsiz diyen nasıl geriliyor ya. O zaman
çıksın özür dilesin.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) O kişi
özür dileyecek! Gitmesin o, gitmesin! Hepiniz de duydunuz.
Sakinleşmiyorum, o benden özür dilemeden ben sakinleşmiyorum.
Dingonun ahırına döndü burası.
AYHAN BİLGEN (Kars) Herkes duydu, siz de
duydunuz ya.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sanki
duymamış gibi yapmayın. O adam gelsin, özür dilesin.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Gelip özür dileyecek.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Beş dakika bir ara verin.
BAŞKAN Naci Bey, ara istiyor musunuz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, istiyoruz yani.
BAŞKAN - Grup başkan vekillerinin ortak
talebiyle beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.43
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.08
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 31inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
2017 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz fakat, bu
arada, ara verme vesilesi olan, sebebi olan bir durum var, onun tavzihi
gerekiyor. Dolayısıyla, zabıtlarda Sayın Mustafa Şükrü
Nazlı Beyin şerefsiz diye bir kelimesi var. Kendisini
açıklama yapmak üzere, tavzih etmek üzere, tashih etmek üzere kürsüye
davet ediyorum.
İki dakika müsaade ediyoruz, zaman
tanıyoruz.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) - Yerinden
yapsın Başkanım.
LEVENT GÖK (Ankara) - Yerinden açıklasın,
yerinden açıklasın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Yerinden,
yerinden Başkanım.
BAŞKAN - Yerinden de olabilir, takdir size ait.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Kütahya Milletvekili Mustafa Şükrü
Nazlının, Dördüncü Oturumda yerinden sarf ettiği bazı
ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması (x)
MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; az önceki tartışma
esnasında şahsıma da ifade edilen, şu anda tekerrür
etmediğim o sözü ben de gayriihtiyari olarak kullandım. Ancak
şunu söyleyeyim: Bu ülkede yaşayan bu ülkenin tüm
insanlarının şerefi benim de şerefim ve haysiyetimdir.
Bundan dolayı, eğer maksadını aşan bir söz
söylediysem, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsına da uygun
olmayan bu sözü sarf ettiğim için gerçekten çok üzgünüm, özür diliyorum ve
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bravo!
BAŞKAN - Teşekkür ediyor ve takdirle
karşılıyoruz.
AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Evet, şeref, onur herkesin
hayatının ana hedeflerindendir. Hepimiz şerefliyiz.
Seçimleri hatırlıyorsunuz, biliyorsunuz.
Süzgeçlerden geçerek buraya gelen bir güzel kadro var, öyle kolay değil.
Hepimiz aynı hedefe yöneliğiz, Türkiyemizin mutluluğu için
çalışıyoruz. Gruplar olabilir ama yumruk tek, bunu gösterdik, 15
Temmuzda gösterdik, Yenikapıda gösterdik. O ruh yine devam etmelidir
diyorum. Buna benzer hadiseler toplumda tuhaf yankılara sebep oluyor,
örnek alınıyor. Hani meşhur bir söz var ya Balık
baştan kokar. diye. Tepedeki kavga tabana iniyor, biz tersini
yapalım. Tepedeki hukuku geliştireceğiz inşallah,
hukukumuzu fikirlerimizi de açıklayarak rahatlıkla
geliştireceğiz inşallah diyorum.
Ayhan Bey
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
biraz önceki tartışmanın sebebi sizin grup başkan vekilimiz
konuşurken gasp kelimesiyle ilgili gösterdiğiniz tepkidir. Gasp
kelimesi hukuki bir kavramdır. Yetki gasbı, fonksiyon gasbı
gibi literatürümüzde çok net tespitler var, çok net kavramlar var ama siz her
konuya bulunduğunuz makamdan tepki veriyorsunuz.
Bakın, ben tarihle ilgili bir aktarımda
bulundum, Millî Savunma Üniversitesi Rektörünün açıklamasını
okudum. Siz çocuk katliyle ilgili Osmanlı tarihinden düzeltme
yapıyorsunuz. Usul tartışmasında, Sayın Başkan,
çok net madde, bundan başka bir Tüzük varsa lütfen açıklayın.
Diyor ki: Usulle ilgili bir talepte bulunulduğunda Başkan usul
tartışması açar. Açabilir. demiyor, Açmaya yetkilidir.
demiyor, Açar. diyor. Sonunda oylama yapıp yapmama sizin yetkinizde. Ama
herhangi bir grup başkan vekili usul tartışması talep
ettiğinde açmak görevini, siz görevinizi yapmıyorsunuz şu anda.
Çok açık, ben hatırlatıyorum, takdir sizin.
BAŞKAN Efendim, Ayhan Bey, teşekkür
ediyorum.
İkazınız öyle ama bu konu -daha evvel
de izah ettim- özel gündemle ilgili olmayan bir durumdu.
Yaptığım doğrudur. 21inci Dönemde 6 tane, 22nci Dönemde
30 tane, çok örneği var, Başkanların takdir hakkı var çünkü
ilgili değil. O zaman sonu gelmez. Sizin buyurduğunuz o maddeyle
ilgili değil.
AYHAN BİLGEN (Kars) Yapmayın Sayın
Başkan ya İç Tüzük çok açık.
BAŞKAN Gelelim tarih meselesine.
Zatıaliniz şöyle bir şey söylediniz: Osmanlının
yıkılışı evlat katliyle oldu.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
bırakın bunu başkası takdir etsin.
BAŞKAN Oysa I. Ahmetten sonra yani üç yüz on
sene hiçbir kimse katledilmedi. Olmaz, olmaz.
AYHAN BİLGEN (Kars) Yapmayın, burada
tarih kürsüsü kurmadık. Tartışma platformu yapmıyoruz.
Tartışma platformu değil burası. Siz beni nasıl tashih
edersiniz?
BAŞKAN Biraz daha
araştırırsanız göreceksiniz.
Teşekkür ediyorum.
AYHAN BİLGEN (Kars) Siz beni tashih
edemezsiniz Sayın Başkan. Ben bir milletvekiliyim. Yanlış
bilgi veriyorsam düzeltilmesiyle ilgili her milletvekili çıkar
görüşünü açıklar. Olur mu böyle bir şey? Siz Meclis
Başkanı olarak benim tarih görüşümü nasıl
tartışırsınız?
BAŞKAN Evet, tutanağa geçiyor, bunlar
yarın belgedirler efendim.
Teşekkür ediyorum.
AYHAN BİLGEN (Kars) Olmaz ki. Bu İç
Tüzük geçerliyse siz yapamazsınız bu işi.
GARO PAYLAN (İstanbul) Başöğretmen
değilsiniz.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Balbay.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun 433 sıra sayılı
2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra
sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sevgili arkadaşlar, cumhuriyet tarihine
bakın, gazetecilerin ve milletvekillerinin tutuklandığı
hiçbir dönem ama hiçbir dönem hayırla anılmamıştır.
Benden önceki sayın konuşmacı cumhuriyet tarihinin bizim de
olmasaydı dediğimiz dönemlerinden örnekler vererek bugünkü
haksız, hukuksuz uygulamalarına haklılık kazandırmaya
çalışmıştır, bunu reddediyorum.
MEHMET METİNER (İstanbul) Tweetini
açıkla, tweetini açıkla.
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) Cumhuriyet
gazetesiyle ilgili olarak da şahsımın gazetedeki fikir
tartışmasına dayalı bir gerilimi, buradan terör üretmesini
tam da AKPnin hukuksuzluğuna uygun bir davranış olarak
görüyorum. Cumhuriyet gazetesinden elinizi çekin.
MEHMET METİNER (İstanbul) O tweeti
attın mı atmadın mı?
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) Bu gazetenin 10
yazarını ve yöneticisini tutuklamaya hakkınız yok.
Sayın AKPliler, yarın iktidardan düştüğünüzde en çok
başvuracağınız gazetelerden biri Cumhuriyet gazetesi
olacak, Cumhuriyet olacak. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (İstanbul) Allah nasip
etmesin!
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) Bugün CHP
iktidarda olsaydı, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olsaydı belki de
CHPnin kızdığı gazetelerden biri Cumhuriyet gazetesi
olacaktı, kendince doğruları söyleyecekti.
MEHMET METİNER (İstanbul) O tweeti
attın mı atmadın mı?
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) Bu gazete tarihi
boyunca çok darbeler gördü, çok yazarı tutuklandı, öldürüldü ama
ayakta kaldı. Bizim Hakan Karanın, Kadri Gürselin, Musa Kartın
terörle ne ilgisi olabilir, FETÖyle ne ilgisi olabilir?
MEHMET METİNER (İstanbul) O tweet
senin mi değil mi, onu açıklasana.
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) FETÖyle ilgili
sizin
2003 yılında iktidara geldiğinizde protokole soktunuz.
Dışişleri Bakanını açıklamaya davet ediyorum.
Protokole soktunuz, 2003 yılı Nisan ayında sayın
milletvekilleri.
Cumhuriyet gazetesinin yazarlarının,
yöneticilerinin bir an önce serbest bırakılmasını istiyorum
ve Cumhuriyet gazetesi üzerinde cumhuriyetçileri birbirine düşürmeye
yönelik hiçbir planınızın tutmayacağını bir kez
daha söylüyorum.
MEHMET METİNER (İstanbul) Niye
attın o tweeti o zaman, niye attın? Arkasında dur sözlerinin.
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi, Hükûmet adına iki
konuşma olacaktır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, şahsı adına.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, öncesinde
şahsı adına.
BAŞKAN Müddetler otuzar dakikadır.
İlk söz, Başbakan
Yardımcısı Sayın Mehmet Şimşeke aittir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, Sayın
Başkan!
LEVENT GÖK (Ankara) Hayır, Sayın
Başkan!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hayır,
hayır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Hayır
hayır, Sayın Başkan!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Şimşek.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, lehine
olacak.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
şahsı adına lehinde konuşma.
LEVENT GÖK (Ankara) Ondan sonra.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, önce şahsı adına konuşma, daha sonra Bakan.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Vallahi bizi
atladılar, bu kadar gürültüde kaybolduk.
BAŞKAN Efendim, teamülen bütçe hakkında
son söz şahıs adına konuşmaya ait.
LEVENT GÖK (Ankara) O, lehte ve aleyhte ama.
BAŞKAN - Bana verilen listede sıraya göre
gidiyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Ne var efendim, Mahir Beyi
bildirmemişler mi size?
BAŞKAN - Bir konuşmayı sona
bırakabiliriz ama isterseniz Hükûmetten sonra değil, önce
konuşma verelim. Yani esasında son söz milletvekilinin.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Nasıl
isterseniz Sayın Başkanım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii, öyle olacak.
LEVENT GÖK (Ankara) O, aleyhte olan, son söz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, o, MHPnin
kullanacağı son söz.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Evet,
efendim, iki şahıs arasında Hükûmetin konuşması daha
uygun olur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O, aleyhte MHPnin bir
hakkı var, efendim zaten.
LEVENT GÖK (Ankara) Önce bir lehte vereceksiniz,
ondan sonra Hükûmet, sonra aleyhte. Mahir Beyi bir konuşturun.
BAŞKAN Efendim, lehte ve aleyhte iki tane söz
var. Onar dakikalık.
Hükûmetten sonra en son söz milletvekilinin diyerek
sona bırakabilirim.
MUSA ÇAM (İzmir) Tamam, şimdi, Mahir Bey
lehte konuşacak Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kardeşim doğru
bilgilendirin Başkanı! Ona göre değiştiriyorsun, buna göre
değiştiriyorsun.
BAŞKAN Efendim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sözüm size değil efendim,
arkanızdaki bürokrata. Bir yanlıştan dönmek mümkün.
BAŞKAN Hay hay, dönelim efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Size bir şey
dediğimiz yok.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
şimdi, önemli bir görüşme yürütüyoruz. Yani Meclisimizin bugüne kadar
uygulanan tüm teamüllerinde -biz de tabii, bakıyoruz AKPnin de bir
hukukunu savunuyoruz şu anda- yani bir lehe görüşme olduğu zaman
Hükûmet görüşmesinden önce görüşülür
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Biz söyledik
zaten. Biz söyledik onu.
LEVENT GÖK (Ankara)
ondan sonra Hükûmet
görüşür, en son konuşma da aleyhte olur. O nedenle öncelikle bir
lehte görüşmeye çağırmanız gerekiyor, ondan sonra Hükûmet,
ondan sonra en son aleyhte. Şimdiye kadar yaptığımız
usul bu.
BAŞKAN Sayın Gök, aranızda
yaptığınız toplantıda beraber olduğunuz müddetler
bakımından ve kişiler bakımından bir sıralamaya
göre, o sıralamaya göre götürüyorum. Sizin
anlaştığınız şekilde benim önüme kondu.
Şimdi, önce lehte, Hükûmet, sonra aleyhte
vereceğiz.
LEVENT GÖK (Ankara) Evet, usul böyle.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Aynen.
BAŞKAN Öyle yapalım.
LEVENT GÖK (Ankara) Tamam, doğrusu bu.
BAŞKAN Kaynağı daha önceki
toplantınız ve bürokrasinin ona göre hazırlığı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, yerimden pek
kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Meclis bürokrasisinin
tarafsız tavır göstermesini, gruplar arasında
ayrımcılık yapmamasını beklediklerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bu
kadar uzun, yorucu ve yoğun bir tempoda hata hepimize mahsus, hiçbir
sıkıntı yok ama başka bir sıkıntıyı
dile getirmek isterim. Burada el birliğiyle bir doğruyu yapmak
istiyoruz. Hoş da bir şey söyledi sayın grup başkan
vekilim, Mahir Beyin de hakkını biz savunacağız. dedik,
gün gelecek onlar da bizimkini savunacak. Ama, burada doğrudan hiç
ayrılmayacak bir yer var, o da Meclis bürokrasisidir. Meclis
bürokrasisinin, son dönemde bizim tarafımızdan da eleştiriye
tabi olan ve bu Meclisin geleneğinde her zaman
tarafsızlığını korumasını beklediğimiz
bürokrasinin biraz önceki bir küçük hatayı, hatadan dönmek için hepimiz
gayret gösteriyorken bile, Öyle de olur efendim, böyle de olur efendim; sizin
ağzınızdan böyle çıktıysa
Bunlar doğru
değil. Bunlar, Meclis bürokrasisinin onlardan beklediğimiz
tarafsız tavrına ve bizim onlardan duymak istediğimiz ve bugüne
kadar duyduğumuz güvene halel getirmektedir. Bu konuda, lütfen, sizin,
elbette bizlerin huzurunda değil ama kendilerinden doğrunun
yapılmasını, gruplar arasında ayrımcılık
yapılmamasını, kendilerinin sizin danışmanınız
değil, yasama uzmanları olduğunu özellikle ilgili dairenin
başkanı olan arkadaşımıza hatırlatmanız
gerekir. Zira, güneş çarığı, çarık ayağı
sıkmaktadır; canımıza tak etmiştir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN İnşallah tak etmez.
Çarık dönemi geçti Sayın Özel.
Efendim, ikazınıza,
itirazlarınıza teşekkür ediyorum ve saygı duyuyorum.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, şahsı adına
olmak üzere ve lehte ilk söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir
Ünal Beyefendiye aittir.
Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı lehinde şahsım adına
konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyor, 2017 yılı bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, 15inci bütçemizi
görüşüyoruz. Bu, AK PARTİ iktidarları döneminde yakalanan
istikrar ve güven Türkiyenin tüm meselelerini cesaretle çözme iradesini
gösteren bir siyasetin eseri. Demokrasimizin saygınlığı da
cumhuriyetimizin yükselişi de hukuk devletimizin işleyişi de
vatandaşlarımızın huzuru da siyasi ve iktisadi
kalkınma da yine bu iradenin sağlamlığına
bağlıdır. Çünkü, toplumlar siyasetin ne kadar güçlü bir
şekilde konsolide olmasının rekabetiyle gelişirler. Çok
şükür ki bu güçlü irade AK PARTİde konsolide olmuş, Sayın
Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımızın şahsında
da kendisini göstermektedir.
AK PARTİ hükûmetlerince hazırlanan
geçmiş 14 bütçede olduğu gibi 2017 yılı bütçesinin de yine
insanı merkeze alan bir anlayışla oluşturulduğu
görülmektedir. Bu anlayışın doğal bir yansıması
olarak yeni bütçede eğitime, sağlığa, adalet ve emniyete,
toplumun her kesimini gözeten sosyal harcamalara önemli paylar
ayrılıyor. AK PARTİ hükûmetleri bütçe hazırlarken rakam
oyunları yerine bugüne kadar yapılan bütün bütçe tasarıları
incelendiğinde tahminî bütçe ile yıl sonu reel bütçe arasındaki
farkın daha iyi bir sonuç verdiği açık bir şekilde görülür.
Yani, günü kurtarma, sorumsuz ve tedbirsiz programlarla gelecek
kuşakların üstüne yük bırakmaz. Hazırlanan son 14 bütçeye
baktığınızda, çocuklarımızı
borçlandıran anlayıştan uzak olduğunu, bu bütçelerin hem
geçmişin borcunu ödediğini hem geleceğe yatırım
yaparak ileriki nesillerin üstüne borç bırakmadığını
görürsünüz. Bilakis, biz dedemizin borcunu öder, kendimiz borç bırakmaz,
gelecek kuşakların iş, aş, üretim, ticaret, donanım altyapısı
için de yük alır, risk alırız. Israrla sürdürdüğümüz mali
disiplinin ana mantığı da budur.
Değerli arkadaşlar, eski Türkiye'nin en
zayıf yanı, bütçe dengesizliği ve kamu harcamalarındaki
savurgan bütçe planlarını bozan giderlerdi. AK PARTİ iktidarlarıyla
bütçe dengesi, mali disiplin ve kamu harcamalarındaki planlı tutumlar
yeni Türkiye'nin en büyük gücü olmuştur.
2017 yılı bütçesi, AK PARTİ
hükûmetlerinin diğer bütçelerinde olduğu gibi ülkemizin dört bir
tarafına ihtiyaç duyduğu yatırımı götüren, reel kesimi
destekleyen, ekonomik ve sosyal kalkınmaya odaklanmış, toplumsal
refahı, ekonomik ve mali istikrarı gözeten bütçedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; merkezî bütçeler öz itibarıyla vatandaştan
alınan verginin nerelere nasıl harcanacağının
beyanıdır. Hükûmetler Ey vatandaş, biz senden
aldığımız emanet parayı burada ve şunlar için
harcayacağız, şunları yapacağız. demektedir.
Sadece bütçe içi faiz ödemelerinin on dört yıllık düşüş
trendi incelense AK PARTİ iktidarlarının millî çıkar konusundaki
hassasiyeti ve samimiyeti ortaya çıkacaktır. Faiz giderlerinin bütçe
içindeki payına baktığımızda 2002de 43,2 iken, bugün
2016da 8,9a düşmesi de birçok şeyi ortaya koymaktadır. Zira,
faiz harcamalarında ortaya çıkan bu ciddi düşüş faiz
giderleriyle alakalı hiçbir şey yapmasa bile AK PARTİnin
2002den bugüne yüzde 43ten 8,9a inmesiyle birlikte yaklaşık 1
katrilyonun üzerinde bir desteğin bütçeye kaldığını
göstermesi açısından da bu oldukça önemli. Çünkü 2017 bütçesi de
bundan önceki on dört yılda olduğu gibi
vatandaşlarımızın refahını artıran, ihtiyaç
duydukları hizmetleri karşılayan ve faize değil, kamu
hizmetlerine kaynak ayıran bir bütçe olma özelliğini göstermektedir.
2017 yılı bütçesinde en büyük pay hangi
kaleme ayrılmıştır diye baktığımda
eğitime ayrıldığını görüyoruz. Eğitimin
payı 122 milyar lira ve böylelikle bütçe giderlerinin yaklaşık
yüzde 20si eğitime ayrılıyor. 2002 yılında merkezî
yönetim bütçesinden eğitime ayırdığımız kaynak
millî gelirin yüzde 3,2siyken 2017 yılında bu oran yüzde 5,1e
çıkmıştır. Yine, eğitimle doğru
orantılı olduğunu belirttiğimiz ekonomik refahın
artışı gibi araştırma geliştirmeye
yatırım yapmanın uzun vadede sizi sektörde rekabet avantajı
sağlayacak şekilde öne geçireceği açıktır. Bilgiyi
üreten ve o bilgiyi kaliteli kullanımla ticari hayatta artı bir
değer olarak sunabilecek bir AR-GE geleneğini ve
anlayışını oluşturmak AK PARTİ hükûmetlerinin
hedeflerinden birisi olmuştur.
Yine, görüşmekte olduğumuz 2017
yılı bütçesinde göze çarpan en önemli ve AK PARTİ hükûmetlerinin
en başarılı olduğu sahalardan birisi de
sağlıktır. Sağlığa ayrılan ödeneklerin bir
önceki yıla yani 2016 yılına göre yüzde 17 oranında
arttığını ve 111 milyar lira olduğunu görüyoruz.
Eğitim için 122 milyar lira, sağlık için 111 milyar lira kaynak.
Aile hekimliği harcamaları için ayrılan 6,4 milyar lira
kaynaktan da anlaşılacağı üzere, aile hekimliği
uygulaması hız kesmeden yaygınlaşmasını
sürdürecektir. 2017 yılında 89 adet hastane inşaatının
tamamlanması ve mevcut yatak kapasitesine 17.500 yeni yatak eklenecek
olması bütçe açısından dikkate değer bir olgudur.
Türkiyenin son yıllarda dünyada millî gelirine
göre en fazla insani yardım yapan ülkeler arasında olması, gerek
devletimizin gerekse milletimizin STKlar eliyle bu konuda bizi yurt
dışında onurla temsil ediyor olmaları ve
başarıdan başarıya koşmaları bizim için bir öz
güven ve övünç kaynağıdır. 1999 depreminde milletin en zor
anlarında aranıp da bulunamayan bir devletin yerine, şimdi Türk
Kızılayı, AFAD, TİKA gibi kurumlarıyla yeni Türkiye'nin
merhamet eli tüm dünyaya uzanmaktadır.
Özetle, bahsettiğim bu başarılardaki
temel faktör nedir diye sorarsanız, bu, siyasi ve ekonomik istikrar
adına çok önemli adımlar atmış olan ve küresel krizi mali
disiplinle psikolojik direnç açısından başarıyla yöneten AK
PARTİ hükûmetlerinin performansıdır. Son on bir yıldaki
ekonomik istikrarı ve güçlü büyümeyi AK PARTİ hükûmetlerinin
sağladığı siyasi istikrar, uyguladığı
doğru makroekonomik politikalar ile kararlılıkla yürüttüğü
yapısal reformlara borçluyuz. Bu sayede son on dört yıllık
dönemde yıllık ortalama yüzde 4,5 büyüyerek Türkiye dünyanın 20
gelişmiş ekonomisi arasındaki yerini aldı.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ olarak
yola çıktığımızda her adımımızı bu
aziz milletle atacağımızı, millet iradesi dışında
bir güç aramayacağımızı en başında beyan ettik.
Bu aziz milletimize, insanımıza verdiğimiz o sözü dün de, bugün
de tutmanın bahtiyarlığı içindeyiz. İnşallah
yarın da sözümüzün eri olmaya devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ünal, lütfen toparlar
mısınız.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bu duygu ve
düşüncelerle 2017 yılı bütçesinin milletimize hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkürler Sayın Ünal.
Şimdi Hükûmet adına iki konuşma
olacak. İlk söz Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet
Şimşek Beye aittir.
Süreniz otuz dakikadır.
Buyurun Beyefendi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
ekranları başında bizleri izleyen sevgili
vatandaşlarımız; sizleri sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz 2017 yılı
merkezî yönetim bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Bütçe görüşmeleri sırasında ve bugün
eleştiri, öneri ve uyarılarıyla bütçemize katkıda bulunan
bütün milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımıza ve üyelerine, AK PARTİ
ve muhalefet partilerimizin bütün milletvekillerine, başta Maliye
Bakanımız olmak üzere bütün bakan arkadaşlarıma, Maliye
Bakanlığı ile tüm kamu idarelerinin temsilcilerine,
uzmanlarına teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu gazi Meclis çatısı altında her birimiz
milletimize vekâlet ediyoruz. Dolayısıyla önemli ve ağır
bir sorumluluk taşıyoruz. İktidar partisine mensup
milletvekilleri de, muhalefetin milletvekilleri de millî iradenin tecelli
etmesiyle buradalar. Demokrasinin en güzel tarafı, muhalefet ile
iktidarın bir arada olması, birbirini tamamlamasıdır.
Türkiyenin her meselesinin müzakere yeri ve çözüm yeri bu yüce Meclis
çatısıdır. Her şey Türkiye için. diyerek
çıktığımız yolda siyasetimizin esası,
vatandaşımızın memnuniyeti, refahı ve
mutluluğudur. Hep hizmet siyaseti yaptık. Demokrasinin
standartlarını yükseltmek, vesayet odaklarıyla mücadele etmek,
hukuk devletini güçlendirmek, siyasi güven ve istikrarı sağlamak hep
öncelikli hedeflerimizden oldu.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; siyasi partiler ve milletvekilleri, milletten güç alır,
hesabı da millete verir. Hesabımızı da bugün millete
veriyoruz. AK PARTİ hükûmetleri olarak ilk günden beri bütçelerimizi
halkımızın ihtiyaçlarına göre belirledik. Mali disiplinden
hiçbir zaman taviz vermedik, vermeyeceğiz. Ülkemizin refahını artırdık,
artan refahın toplumun bütün kesimlerine yayılmasını
sağladık. Alın teriyle, akıl teriyle çalışarak
ülkemizin kalkınmasına, refahına katkı sağlayan
çalışanlarımızı enflasyona ezdirmedik. Para
politikasında daima fiyat istikrarını esas aldık ve enflasyonla
mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulda bugün görüşmeleri başlayan 2017
yılı bütçesi, AK PARTİ hükûmetlerinin
hazırladığı 15inci bütçe. Hükûmet
politikalarının önceliklerini belirleyen en önemli siyasi metinler,
bütçe ve tamamlayıcı nitelikte orta vadeli programlardır. 2017
yılı için büyümeyi, istihdamı, yatırımları
desteleyen, makrofinansal istikrarı gözeten bir bütçe hazırladık.
Eğitim, sağlık, sosyal yardım gibi alanlara
ağırlık veren, kamu yatırımları teşvik ve
destekleriyle reel sektörü önceleyen bir bütçe hazırladık. Sadece bir
yılı değil, orta ve uzun vadeli hedeflerimizi esas alan bir
bütçe ortaya koyduk. Hiçbir zaman tutmayacağımız sözleri
vermedik, verdiğimiz sözlerin tamamını tuttuk. On dört yıl
boyunca işçimizin, memurumuzun, çiftçimizin, esnafımızın
alın terinden ödediği vergileri emanet bildik ve yine milletimizin
istifadesine sunduk. Derslik sıkıntısı olan şehirlerimize
derslik, hastane eksiği olan illerimize hastane yaptık; yeri geldi
iki kıtayı denizin altından birbirine bağladık, yeri
geldi köprülerle kıtaları birleştirdik, aşılamayan
dağları tünellerle geçtik.
2017 yılı bütçemizde, benzer şekilde,
tarıma, üretime, ihracata, bölgesel teşviklere, AR-GE faaliyetlerine
desteklerimiz artarak devam edecektir. Aynı zamanda, 2017 yılı
bütçemiz, sağlık ve altyapı yatırımlarını
önceleyen, vatandaşlarımızın refahını
artırmayı hedefleyen ve sosyal yönü güçlü bir bütçedir. Bütçe
açığının millî gelire oranının 2017
yılında yüzde 1,9 seviyesinde olmasını öngörüyoruz. Bu,
Maastricht Kriterleriyle uyumludur, bütçe disiplinine verdiğimiz önemi
ortaya koymaktadır.
Bütçemizin en belirgin özelliği, kamu
yatırımlarındaki artıştır. Çünkü, biliyoruz ki
sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. 2017 yılı bütçemiz,
bu anlamda bir yatırım bütçesidir. 2017 yılı, inşallah
bir yatırım yılı olacaktır. Geçen yıla göre
yatırımlara ayrılan ödenekleri enflasyonun 3 katından fazla
artırıyoruz. Böylece yatırımlarımız reel olarak
artıyor, Türkiye ekonomisine can katıyoruz. Biliyoruz ki daha çok
yatırım daha çok üretim demek, daha çok üretim de daha çok istihdam
demek.
İnsan kaynağının en önemli
sermayemiz olduğu bilinciyle yine en büyük payı eğitime
ayırdık. 2017 yılında bütçemizin yaklaşık
beşte 1ini eğitime ayırıyoruz. Böylece merkezî yönetim
bütçesinden eğitime ayırdığımız kaynağı
millî gelirin bir oranı olarak OECD ortalamalarına yani yüzde 5,1e
çıkartmış oluyoruz.
Benzer şekilde, sağlığa
ayırdığımız bütçeyi artıyoruz, 111 milyara
yükseltiyoruz. Böylece bütçemizin üçte 1inden fazlasını eğitim
ve sağlığa ayırmış oluyoruz. İnsan merkezli
bütçe böyle olur.
2017 yılı bütçemiz, sosyal yönü de güçlü
bir bütçedir. Hükûmetlerimiz döneminde sosyal yardım ve sosyal koruma
harcamalarının kapsamını genişlettik. 2000li
yılların başında sosyal yardım ve hizmetler için
harcanan 1,6 milyar liralık bir bütçeyi 2017 yılında
yaklaşık 40 milyar liranın üzerine çıkarıyoruz.
Yine, tarım sektörünü güçlü bir şekilde
desteklemeye devam ediyoruz. 2017 yılında bütçemizden tarıma
ayırdığımız kaynağı, öngördüğümüz
enflasyon oranının 3 katı kadar artırıyoruz.
AK PARTİ hükûmetleri olarak yerel yönetimlere
yepyeni bir anlayış getirdik, yerel hizmetlerin etkinliğini
artırdık, 2017 yılı bütçemizde mahallî idarelerin gelir
paylarını bir önceki yıla göre enflasyonun yine çok üzerinde
artırıyoruz.
Özetle, 2017 bütçemizin merkezinde insan var, hizmet
var.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 bütçemiz, kamu yatırımları ve reel
ekonomiye sağlayacağı imkân ve desteklerle üretimi,
ihracatı ve istihdamı artırmayı amaçlamaktadır.
Burada şu noktayı belirtmek isterim: On
dört yıldır bütçeden faiz ödemelerine ayrılan kaynağı,
sürekli bir şekilde aşağı çektik.
Topladığımız vergileri daha fazla borç faizi ödemelerinde
kullanmak yerine milletimizin hizmetine sunduk. 2002 yılında bütçe
giderlerimizin yüzde 43ü faiz harcamalarına gidiyordu. 2017
yılında, inşallah bu oran yüzde 9un altına inecek. Eskiden
her 100 liralık verginin 86 lirası faize giderken 2017 yılında
sadece 11 lirası faiz harcamalarına gitmiş olacak. Kalan
kısmını eğitime, sağlığa,
yatırıma, tarıma, sosyal yardıma, kısaca
halkımızın refahına harcıyoruz.
Bütçe disiplini sayesinde, bir yandan
insanımıza daha fazla hizmet götürürken bir yandan da kamu borcunu
endişe kaynağı olmaktan çıkardık. Avrupa Birliği
tanımlı borç stokunun millî gelire oranı, bu senenin sonunda
muhtemelen yüzde 32,8e düşmüş olacak. Bu oran, OECD
ortalamalarının üçte 1inden az, Maastricht Kriterlerinin
yarısı kadardır, hatta bu konuda 25 Avrupa Birliği üyesi
ülkeden daha iyi bir konumdayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 yılındaki küresel krizin etkileri hâlâ sürüyor.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyüme oranlarında
beklenen iyileşme maalesef sağlanamadı, özellikle 2016
yılında küresel ekonomi beklentilerinin altında bir performans
gösteriyor. Büyüme, küresel kriz sonrası en düşük düzeyde. Zayıf
uluslararası ticaret, korumacılık, İngilterenin Avrupa
Birliğinden ayrılması, azalan sermaye akımları, artan
küresel borçluluk gibi faktörler, bütün ülkelerin büyüme oranları üzerinde
ciddi baskı oluşturuyor.
Türkiye ekonomisini küresel gelişmelerden
bağımsız anlamak ve değerlendirmek tabii ki mümkün
değildir. Küresel ekonomideki zorlu koşullara rağmen, büyük kriz
sonrası dönemde Türkiye ekonomisi, 27 çeyrekte üst üste ortalama yüzde 5,2
oranında büyümüştür. Küresel ekonomideki durgunluğu, çevre
ülkelerdeki jeopolitik gelişmeleri ve 15 Temmuz hain darbe girişimini
göz ardı ederek Türkiye'nin performansını eleştirmek
hakkaniyete sığmaz. Bütün bu sıkıntılara rağmen
her birisi kıta büyüklüğünde olan, Çin ve Hindistan hariç,
gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyümesi yüzde 2,1. Türkiye, böylesine
zorlu bir yılda bile gelişmekte olan bu anlamdaki ülkelerden daha
hızlı büyümeyi başarmıştır. Büyümeyi orta vadede
daha yükseğe çıkartmayı, 2018 ve 2019 yıllarında
tekrar yüzde 5 seviyesine çıkartmayı hedefliyoruz. Bunu da
yapısal reformlarla başaracağız.
Türkiye'nin millî gelirini büyütürken
insanımıza iş sağlamanın gayreti içerisindeyiz. 2007
yılından bu yana 6,9 milyon vatandaşımıza ekmek,
iş kapısı açtık. OECD ülkeleri arasında en yüksek
istihdam artışı sağlayan 2nci ülke olduk. Ancak iş
gücüne katılım oranının yüzde 44ten yüzde 52ye
yükselmesi, işsizlik oranının düşüşünü
sınırlamıştır. İstihdamı daha da
artırmak için hem reform yapıyoruz hem de bütçeden güçlü destekler
sağlıyoruz.
Kadınların iş gücüne ve istihdama
katılımlarını teşvik eden uygulamaları hayata
geçirdik. On yıl önce yüzde 23 olan kadınların iş gücüne
katılım oranı bugün yüzde 33e yükselmiştir ama bu yetersizdir,
daha çok çaba göstermemiz lazım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mali disiplindeki sağlam duruşumuz, dünya
ekonomisinin en sıkıntılı dönemlerinde Türkiye'yi
şoklara karşı dirençli kılmıştır. Bütçe disiplini,
sağlanan güven ve istikrar ortamı, sağlıklı
politikalar enflasyonun düşmesinde kilit rol oynamıştır.
Otuz dört yıl aradan sonra enflasyonu yeniden tek haneye düşürdük.
2016 yılında yüzde 7,5 olan hedefimizi muhtemelen tutturacağız,
ancak bu yetmez, enflasyonu daha düşük seviyelere çekmek için
çabalayacağız.
Son yıllarda Türkiye'nin en önemli
sorunlarından biri olan cari işlemler açığını
önemli ölçüde düşürdük. 2011 yılında yüzde 9,6ya kadar yükselen
cari açığın millî gelire oranını, 2016da yüzde 4,3
seviyesine düşüreceğimizi öngörüyoruz. 2017 yılında turizm
kayıplarımızın önemli ölçüde telafi edilmesiyle bu
açığın daha da gerileyeceğini tahmin ediyoruz.
Yine, bu kapsamda, yurt içi tasarrufları
artırmak, enerjide dışa
bağımlılığı azaltmak ve ihracatın katma
değerini artırmak için birçok tedbir aldık, almaya devam
ediyoruz.
Bireysel emeklilik sisteminde, devlet
katkısıyla katılımcı sayısını ve fon
büyüklüğünü 2ye katladık. 1 Ocak 2017 tarihinde başlayacak olan
otomatik katılımla birlikte tasarruf oranlarımız daha da
yükselecektir.
Bankacılık ve finansal sektörümüzün
sağlıklı ve güçlü olması, Türkiye ekonomisinin gücüne güç
katmakta, direncini artırmaktadır. Bankacılık sektörümüzün
aktif kalitesi yüksek ve sermaye yeterliliği güçlüdür.
On dört yıl boyunca yatırım
ortamını iyileştirmek, yerli ve uluslararası yatırımı
teşvik etmek için yine önemli adımlar attık. Bu
yatırımcı dostu politikalarımız sonucunda, 2003
yılından bu yana neredeyse 173 milyar dolar uluslararası
yatırım çektik. Daha önce Türkiye'de faaliyet gösteren 5 bin
civarında firma varken, bu sayıyı 2016 yılında 51
binin üzerine yükselttik.
Müteahhitlerimiz, 2003 yılından bu yana,
yurt dışında 277 milyar dolardan fazla iş üstlendiler.
Dünyanın en büyük 250 müteahhitlik şirketinin 40ı Türk
firması.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ekonomisi, 2009 yılındaki küresel krizden,
17-25 Aralık sürecinden asgari düzeyde etkilenmiştir. 15 Temmuz darbe
girişiminin ve ABD seçimleri sonrasındaki finansal
dalgalanmaların etkileri de reformlar sayesinde arızi olacaktır,
geçici olacaktır. Türkiye ekonomisi ve finans sektörü,
dayanıklılığını defalarca
ispatlamıştır. Bu zorlu konjonktürde ekonomimizi desteklemek
için 2017 yılı bütçemizde reel sektöre verdiğimiz destek ve
teşvikleri önemli ölçüde artırıyoruz. Reel kesim desteklerini
2017 yılında enflasyonun 2 katından fazla artırarak 30
milyar liraya çıkarıyoruz. Ayrıca, Kredi Garanti Fonu
çerçevesinde hazine desteğiyle reel sektöre çok güçlü destek veriyoruz. Bu
destekler içerisinde en büyük payı, istihdama çok önemli katkısı
olan sosyal güvenlik işveren prim desteğine ayırıyoruz.
İhracatın desteklenmesine ayrıca
büyük önem veriyoruz. Şimdi ihracatta seferberlik zamanı.
İhracat desteklerini 1 milyar liradan 3 milyar liraya yükseltiyoruz.
Böylece 2017 yılında ihracatımızın rekabet gücünü daha
da artıracak teknoloji yoğun ürünlerin ihracatını daha
güçlü bir şekilde destekleyeceğiz.
Yine, 2017 yılında turizm sektörüne
verdiğimiz desteği yaklaşık 4 katına
çıkarıyoruz.
Ürettikleri katma değer ve istihdamdaki yüksek
paylarıyla reel sektörün bel kemiği olan küçük ve orta ölçekli
işletmelerimizin çok önemli desteğe ihtiyacı var. Bu
desteği de 2017 yılı bütçemize koyduk. Özellikle genç
girişimcilerimize KOSGEB üzerinden hibe ve faizsiz kredi
sağlıyoruz. Markalaşma, kurumsallaşma, AR-GE, inovasyon
desteklerimizle birlikte toplamda KOSGEBe 1,1 milyar liralık kaynak
ayırıyoruz.
Esnafımızın finansmana erişimini
sağlamak ve finansman maliyetlerini düşürmek için esnaf kredileri
faiz desteğine 1,3 milyar lira kaynak ayırdık. Sizlerle birlikte
burada önemli bir reform yaptık. Özellikle taşınır rehni,
KOBİlerin finansmana erişimini ciddi bir şekilde
artıracaktır. Benzer şekilde, tarımsal kredi faiz
desteğini de yüzde 37 artırarak 2,4 milyar liraya çıkartıyoruz.
Kamu yatırımlarımızdaki
artış ve reel sektöre verdiğimiz desteklerle birlikte 2017
yılında yatırım, üretim, ihracat ve istihdamdaki
canlanmayı inşallah hep birlikte göreceğiz. Bu destekler ve
reformlar sayesinde Türkiye ekonomisinin başarı hikâyesi örnek
gösterilen performans olmaya devam edecektir. Biz işçimize, memurumuza,
esnafımıza, çiftçimize, girişimcilerimize, iş
dünyamıza, kısacası milletimize güveniyoruz. Biz
potansiyelimizin farkındayız, güçlü ve büyük Türkiye için var
gücümüzle çalışıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleriyle gelen güven ve istikrar
ortamı sayesinde Türkiye çok değerli kazanımlar elde etti,
şimdi bu kazanımları korumak için daha çok
çabalayacağız.
Bu dönemde küresel ölçekte birçok mega projeyi
hayata geçirdik. 2013te halkımızın hizmetine sunduğumuz
Marmaray Projesiyle Asya, Avrupa kıtalarını denizin
altından demir yolu sistemiyle birbirine bağladık.
Kuzey Marmara Otoyolu ile Yavuz Sultan Selim
Köprüsünü ağustos ayında hep birlikte trafiğe açtık.
Dünyanın en uzun 4üncü asma köprüsü olan
Osmangazi Köprüsünü temmuz ayında hizmete sunduk.
Avrupanın ve Türkiyenin ilk, dünyanın
ise 3üncü denize inşa edilen havalimanı olan Ordu-Giresun
Havalimanını açtık.
İstanbul Boğazı Karayolu Tüp
Geçişi Projesi olan Avrasya Tünelini Aralık ayının
20sinde inşallah hizmete açıyoruz.
Şimdi dünyanın ilk 3 katlı tünelinin
çalışmalarına başladık.
Dünyanın en büyük yolcu taşıma
kapasitesine sahip havaalanını İstanbula inşa ediyoruz.
Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyoluyla ülkemizin iki
önemli sanayi ve turizm şehri olan İstanbul ve İzmiri birbirine
bağlıyoruz. İstanbul-İzmir arasını inşallah
sekiz saatten üç buçuk saate indirmiş olacağız.
Çanakkale Boğaz Köprüsü, dünyanın en uzun
açıklığa sahip köprüsü olacak. Köprünün ihalesini 2017
yılında yapacağız.
Karadeniz limanlarını doğu,
güneydoğu ve Akdenize bağlayacak olan Ovit Tünelini 2017
yılında tamamlamayı planlıyoruz. Ovit Tüneli, dünyanın
2nci büyük çift tüp tüneli olacak.
Sağlık alanında da dev adımlar
atıyoruz. 29 şehir hastanesi projemizi hayata geçiriyoruz. Bu
projelerden Mersin ve Yozgat şehir hastanelerini yıl sonunda
inşallah hizmete açıyoruz.
Savunma sanayimize yatırım yapmaya devam
edeceğiz. Savunma sanayimizin yerli ve millî imkânlarla güçlenmesi için
gerekli bütün projeleri hayata geçiriyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik
alanlarında çok önemli düzenlemeler yaptık, büyük
yatırımlara imza attık.
81 ilimize üniversite açtık, üniversitesiz il
bırakmadık.
On dört yılda yarım milyondan fazla
öğretmen atadık, 270 bin yeni dersliğin yapımını
tamamladık.
2003-2016 yılları arasında
değişik ölçeklerde 2.718 sağlık tesisini
vatandaşımızın hizmetine sunduk.
İktidara geldiğimizde 6.389 olan kamu
hastanelerimizdeki nitelikli yatak sayısını 60 binin üzerine
çıkarttık. Böylece, nitelikli yatak oranını yüzde 6dan
yüzde 51 düzeyine çıkarttık. 2023 yılında hedefimiz
nitelikli yatak oranımızı yüzde 100e çıkartmaktır.
OECD ülkeleri arasında gelir
eşitsizliğini en fazla iyileştiren ülkelerden biri olduk. Mutlak
yoksulluğu azalttık. Gelir dağılımında,
yatırımlarda bölgelerarası farklılıkları
azalttık.
Tüm vatandaşlarımızı genel
sağlık sigortasından yararlanır hâle getirdik.
Söz verdiğimiz gibi 1 Ocak 2016 tarihinden
itibaren asgari ücreti net 1.300 lira yaptık.
Yaptığımız seyyanen ve oransal
artışlarla en düşük emekli aylıklarında reel olarak
yüzde 42 ile yüzde 356 oranında artış sağladık.
Engelli çalıştıran işverenlere
prim desteği uygulaması başlattık.
Toplu Konut İdaresi eliyle dar ve orta gelir
grubuna yönelik 81 ilimizde 704 bin konut yaptık. Kentsel dönüşümü
önceliklendirdik.
Ulaştırmada, sanayide, enerjide,
tarımda yatırımlarımızı hız kesmeden
sürdürüyoruz.
Ulaşım ve haberleşmede dev
yatırımlar yaptık. Aktif havaalanı sayısını
26dan 55e çıkartarak hava yolunu halkın yolu yaptık ve bir
lüks olmaktan çıkarttık. Uçuş ağımızı 3
kattan, yolcu trafiğini 4 kattan daha fazla artırdık.
Bölünmüş yol ağımızı 3
kattan fazla artırarak neredeyse 25 bin kilometreye
ulaştırdık. Böylece 6 ilimiz bölünmüş yollarla birbirine
bağlıyken bugün 76 ilimiz bölünmüş yollarla birbirine
bağlanmış oldu. Sadece bölünmüş yollar için 112 milyar lira
yatırım harcaması yaptık.
Ankara-Eskişehir-İstanbul, Ankara-Konya,
Konya-Eskişehir-İstanbul hatlarında 29 milyon
vatandaşımıza ulaşımda yüksek hızlı tren
seçeneğini sunduk. 2019 yılına kadar Afyonkarahisar, Uşak,
Manisa, İzmir, Kırıkkale, Yozgat, Sivas, Karaman, Bursa, Adana
ve Mersin olmak üzere toplam 11 ilimizden yüksek hızlı ve
hızlı tren hattını geçirmeyi hedefliyoruz.
Ülkemizde bugüne kadar tamamlanan 166 organize
sanayi bölgesi projesinin 101ini biz tamamladık.
Tarım sektörüne hak ettiği önemi verdik,
gıda güvenliği noktasında çok önemli adımlar attık.
Tarımsal hasılada Avrupada 4üncü sıradan 1inci sıraya
yükseldik. 2002 yılında yaklaşık 4 milyar dolar olan
tarım ve gıda ürünleri ihracatımızı 2015
yılı itibarıyla tam 4 kat yükseltmiş olduk. 2016
yılında yem ve gübrede KDVyi kaldırdık. Çiftçilerimizin
maliyetlerini düşürdük. Millî Tarım Projemizle 19 ürünü 941 havzada
alan bazında destekleyeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; yapısal reformlar gelecek nesillere olan bir borcumuzdur.
Ülkemizin şoklara karşı direncini artıracak, büyüme
oranlarını sürdürülebilir yüksek seviyeye taşıyacak yegâne
faktör, istikrar ve yapısal reformlardır.
2016 gibi zorlu bir yılda bile birçok reformu
hayata geçirdik. Şubat ayında AR-GE reformu, mayıs ayında
iş gücü piyasası reformu, ağustos ve eylül aylarında
yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik reformlar,
yine ağustos ayında tasarruflarımızı artıracak
bireysel emeklilik sistemine yönelik reform, ekim ayında
taşınır rehni reformu ve son olarak kasım ayında
yargıyı hızlandıracak bilirkişi reformunu yaptık.
Önümüzdeki dönemde başta AR-GE ve yenilikçilik
ekosistemini güçlendirmek üzere Patent Kanunu, kitle fonlaması kalkınma
bankacılığının yeniden
yapılandırılmasına ilişkin düzenlemeleri hep birlikte
hayata geçireceğiz. Vergi reformu kapsamında, Maliye
Bakanımızın da ifade ettiği gibi, Gelir Vergisi Kanununa
ve Vergi Usul Kanununa yönelik düzenlemeleri hayata geçireceğiz.
Yargıda ise modern ara buluculuk sistemi ve yargıda
ihtisaslaşmanın genişletilmesi gündemimizde yer almaktadır.
Eğitim reformu kapsamında zorunlu okul öncesi eğitim, tam gün
eğitim, yoğun yabancı dil, öğretmen akademisi, okul
bazlı bütçeleme, hayat boyu öğrenme merkezlerine yönelik
düzenlemeleri hayata geçirdik, geçiriyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölgesel gelişmişlik farklarını da
azaltmaya kararlıyız. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini
kapsayan yatırım teşviklerinde önemli bir adım attık.
Görece az gelişmiş bölgelerdeki yatırım ortamını
canlandırmak, istihdam, üretim ve ihracatı artırmak için Cazibe
Merkezleri Programını başlattık. Doğu ve Güneydoğu
Bölgelerimizde başlattığımız büyük yatırım
hamlesiyle özel sektörle birlikte, dile kolay, dört yılda 140 milyar
liralık yatırım yapmayı hedefliyoruz. Altyapıdan
sağlığa, ulaşımdan tarıma,
hayvancılığa, iletişimden spora pek çok alanda
yapacağımız yatırımlarla bu bölgelerimizin çehresini
değiştireceğiz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Türkiye'nin yeni büyüme motoru olacak.
Nasıl ki Türkiye, Avrupayla arayı kapatıyorsa Doğu ve
Güneydoğu da batıyla arayı kapatmaya devam edecektir.
Stratejik sektörlerde yüksek teknoloji transferine
dayalı yerli üretimin geliştirilmesini kamu alımları
yoluyla destekliyoruz. Maliye Bakanımızın bugün de
belirttiği gibi, kamu maliyesi reformu çerçevesinde öncelikli dönüşüm
programlarından Kamu Harcamalarının Rasyonelleştirilmesi
Programını uygulamaya koyacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son olarak, Avrupa Birliği üyeliği konusunda ilk gün
ne diyorsak bugün de onu diyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sen öyle diyorsun da millet
öyle demiyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) Türkiye, üyelik sürecinin gerekenlerini
yerine getirdi, getirmeye devam edecektir. Son dönemde FETÖ ve bölücü terör
örgütü, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi zehirleme
çabasındadır. Buna asla izin vermeyeceğiz. İnanıyoruz
ki Avrupa Birliği, yakında bölücü terör örgütü ve FETÖyle mücadelemizi
çok daha iyi anlayacak. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin
zedelenmesine onlar da izin vermeyecektir. Kaliteli kurumların
inşası, demokrasimizin daha da güçlenmesi, hukuk devleti ilkesinin
pekişmesi için Avrupa çıpasını önemsiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamı bitirirken bir kez daha 2017
yılı bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. 2017 yılında Türkiye'nin huzuru,
refahı ve kalkınması için çalışmaya devam
edeceğiz; 79 milyon insanımızın onurunu, mutluluğunu
esas alacağız. Hak ve özgürlükleri daha da genişletmeye,
demokratik istikrarı daha da güçlendirmeye gayret edeceğiz.
Yüce Meclise, siz saygıdeğer
milletvekillerimize tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Bütçemiz
hayırlı olsun, emeği geçen herkesten Allah razı olsun.
Allah mahcup etmesin. Amin. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Şimşek.
Hükûmet adına ikinci konuşmayı Adalet
Bakanı Sayın Bekir Bozdağ yapacaklardır.
Buyurunuz Beyefendi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 bütçesi kesin
hesabı ve 2017 bütçe görüşmeleri vesilesiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 65inci Türkiye Hükûmetinin ilk bütçesini, AK
PARTİ hükûmetlerinin hazırladığı 15inci bütçeyi
müzakere ediyoruz. AK PARTİ hükûmetlerinin hazırladığı
bütün bütçeler olduğu gibi 2017 bütçesi de insanımızın ve
ülkemizin refahını ve daha ileri gitmesini esas alan, samimi,
güvenilir, tutarlı, açık, net, gerçekçi ve gerçekleştirilebilir
hedefleri içeren bir bütçedir. Bütçemizin hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni ediyor, emeği geçen herkese
şükranlarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; iktidarda olduğumuz on beş yıllık sürede,
aziz milletimizin refahını artırmak, ülkemizi bölgesinde ve
dünyada güçlü bir aktör yapmak için gece gündüz demeden
çalıştık. Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırdık,
demokrasimizi güçlendirdik. İnsan hak ve hürriyetlerini daha güçlü
teminatlara kavuşturduk. Ekonomimizi yaklaşık 3 kat büyüttük,
insanımızın ve ülkemizin refahını da 3 kat
artırdık. Millî iradeye, demokrasiye, istikrarımıza,
huzurumuza ve güvenliğimize yönelik bütün saldırılar
karşısında dik durduk, eğilmedik ve bütün
saldırıları bertaraf ede ede bugünlere geldik. Geleceğe de
aynı inanç ve kararlılıkla yürüyoruz, yürümeye de devam
edeceğiz.
Millî iradeyi, milletimizin sandıkta
verdiği emaneti hep namusumuz ve canımız gibi aziz bildik.
Çiğnemedik, çiğnetmedik, ölümüne muhafaza ve müdafaa ettik.
Halkımızın sandıkta verdiği oya Ankarada
başkalarının ortak olmasına asla izin vermedik. Vesayetin
her türüne karşı çıktık. Milletimize verdiğimiz her
sözün takipçisi ve icracısı olduk.
3 Kasımda milletimiz bize sadece iktidar olma
yetkisini vermedi, aynı zamanda, Türkiye'nin 11inci Cumhurbaşkanını
seçme yetkisini de vermişti. Türkiyede her
Cumhurbaşkanlığı seçimi kriz, kaos ve
istikrarsızlığa neden olmuş; nitekim, 2007
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde de aynı bildik
hastalık tekrar etmiş, Ankaradaki vesayet odakları ayağa
kalkmış, Size Cumhurbaşkanı seçtirmeyiz
Biz de
Seçeriz. dedik ve bir sürü hadise yaşandı. 27 Nisan e-bildirisi,
yırtıp çöpe attık; 367, Anayasa Mahkemesinin verdiği utanç
kararı. Demokrasinin, millî iradenin ve hukuk devletinin yolu maalesef
Anayasa Mahkemesinin verdiği Anayasaya aykırı bu kararla
kesildi, yolu açmaya gücümüz yetmedi. Bunun üzerine, seçim kararı
aldık, milletimizin huzuruna gittik, milletimizin desteğini talep
ettik ve milletimizin verdiği güçle demokrasi, millî irade ve hukuk
devletinin önüne Anayasa Mahkemesi tarafından konulmuş taşı
kaldırdık, kapanan yolu açtık ve milletimizin istediği
Cumhurbaşkanı seçildi Türkiyede. İlk defa, vesayet
odaklarına rağmen ve milletin emanetine sahip çıkarak milletin
iradesi doğrultusunda bir seçimi gerçekleştirdik. Esasında, bu,
millî iradenin vesayet odaklarına attığı bir Osmanlı
tokadıdır, bir millî irade zaferidir. Ayrıca, halkın
doğrudan Cumhurbaşkanını seçmesinin önünü açtık.
Türkiyede Cumhurbaşkanlığı seçimleri kriz ve kaos nedeni
olmasın diye tarihî bir değişime imza attık çünkü Türk
milleti bugüne kadar hiçbir dönemde devlet başkanını
doğrudan seçme imkânı bulamamıştı, bu imkânı
getirdik ve bu hakkı verdik, 10 Ağustos 2014te de Türk milleti kendi
devlet başkanını doğrudan ilk defa seçme onurunu
yaşadı ve AK PARTİ Genel Başkanı Sayın Recep
Tayyip Erdoğanı Türk milletinin tarihte doğrudan seçtiği
ilk Cumhurbaşkanı olma onuruyla onurlandırdı ve
Cumhurbaşkanlığı seçimi kriz olmaktan çıktı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ 2008de kapatma davasıyla muhatap
oldu. Esasında, vesayet odaklarının emriyle
hazırlanmış olan kapatma iddianamesi demokrasiye ve millî
iradeye vurulmuş en büyük darbelerden bir tanesidir. Düşünebiliyor
musunuz, seçim olmuş, seçimden yaklaşık sekiz ay sonra, hem de
oyunu yüzde 34ten yüzde 47ye çıkarmış, 341 milletvekili
kazanmış, tek başına iktidar olmuş bir partiye, onun
Genel Başkanına, Başbakana, Cumhurbaşkanına ve 71
kişiye beş yıl siyasi yasak talep eden bir iddianameyle
karşı karşıya kaldık. Dünyada iktidar partisini
tamamen kapatmaya ve iktidardan düşürmeye, cumhurbaşkanına,
başbakanına yasak getirmeye dönük böyle bir iddianame asla yoktur,
böyle bir örneği de yoktur. Bir de düşünün, finans krizi var, siz
yolda gidiyorsunuz son sürat, sizin iradeniz dışında birisi
arabanın frenine basıyor. Bu frene basanlar, Türkiyenin arabası
uçurumdan yuvarlansın ve pert olsun ve Türkiye kaybetsin diye bunu
yaptılar. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları gitsin ama
kıyamet koparsa kopsun diye yaptılar. Ama başardılar
mı? Başaramadılar. Neden? Çünkü arabanın şoförü usta
bir şofördü, araba kaza yapmadı, yoluna devam etti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, eğer Anayasa
Mahkemesi kapatma kararı vermiş olsaydı, Başbakana yasak
getirmiş olsaydı -Başbakanın düşmesi Anayasamıza
göre hükûmetin düşmesi demektir- 50ye yakın milletvekiline yasak
getirmiş olsaydı AK PARTİ yeni hükûmeti kuramayacak demekti. Ne
yaptık? Bütün bunların karşısında dik durduk. Bereket
ki Anayasa Mahkemesi bu vesayet odaklarının darbe teşebbüsüne
geçit vermedi; 367 ayıbını, bu millete yeni bir ayıp daha
yaşatarak tekrar ettirmedi; büyük bir darbe teşebbüsünden Türkiye
kurtulmuş oldu. Ama bitmedi, pek çok hadise oldu. Gezi hadiseleri, 17-25
Aralık hadisesi, 6-7 Ekim olayları, çukur terörü, bunların
tamamı Türkiyede iktidar değişikliğini neticelendirmek
için kurgulanmış kirli tezgâhlardı. Ama bütün bu tezgâhları
da aziz milletimizin desteğiyle bozduk ve en nihayetinde 15 Temmuz 2016
darbe teşebbüsü bunların en kanlısı ve Türkiyeye
yapılmış en büyük ihanet teşebbüsü olarak tarihe geçti.
15 Temmuz kanlı darbe girişimi, hiç
şüphesiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın ölümü göze
alan cesur liderliğinde, Meclisimizin, Başbakanımızın
ve Hükûmetimizin, siyasi partilerimizin, medyamızın, sivil toplum
örgütlerimizin, dahası da görüş ayrılıklarını bir
tarafa bırakan 79 milyon aziz vatandaşımızın
demokrasiye, hukuk devletine, iradesine ve seçtiklerine sahip çıkması
nedeniyle başarısız kılınmıştır. Ama bu
sırada 248 vatandaşımız şehit oldu, 2.194
vatandaşımız yaralandı. Ben bu vesileyle, hem 15 Temmuz
şehitlerimizi hem bu vatanı bize emanet eden bütün şehitlerimizi
ve rahmete intikal etmiş gazilerimizi bir kez daha rahmet, minnet,
şükran ve duayla yâd ediyorum. Rabbim bir daha Türkiyeye 15
Temmuzları göstermesin, yaşatmasın diyorum.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz, Türkiyede
başarısız olmuş tek darbe teşebbüsüdür. Daha
öncekileri de saydım, onları koymuyorum bir kenara ama silahlı,
kanlı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisindeki FETÖcü hainlerin ve
onlara katılanların iş birliğiyle yapılmış
ama başarısız olmuş tek darbe teşebbüsüdür. Neden
başarısız oldu? İşte bunun ana sırrı bu
Parlamentoda yatıyor, bu Hükûmette yatıyor, bu millette yatıyor.
Bakın, geçmişte Türkiyede darbe
teşebbüsleri olmuş ama ne olmuş? 9/4/1963te bir kanun
çıkarılmış, denmiş ki: Hürriyet ve Anayasa
Bayramı; 26 Mayıs öğleden sonra başlar ve 27 Mayıs
günü devam eder. Parlamento, darbenin olduğu günü bayram ilan eden kanun
çıkarmış ve 1980 darbesine kadar bu uygulanmış. Yine,
12 Mart 1971 muhtırası hem Millet Meclisinde 12 Mart 1971 Cuma günü
okunmuş, arkasından da Cumhuriyet Senatosunda 13 Mart 1971 Cumartesi
günü okunmuş; muhtırayı Divan okutmuş ve burada bütün
siyaset bu muhtırayı dinlemiş ve tavır koyamamış.
Ama bakın, aradan geçen zaman sonra darbeciler bomba yağdırırken
Başkanlık Divanı Parlamentoyu açmış, siyasi parti
farkı gözetmeksizin milletvekilleri, gruplar ölümü göze alarak
Parlamentonun içerisinde durmuş ve millî irade nöbetini halk sokakta
tuttuğu gibi onlar da burada tutmuştur ve sonuçta milletimiz kazanmıştır,
devletimiz kazanmıştır, demokrasimiz kazanmıştır;
hainler ve iş birlikçiler kaybetmiştir. Allaha hamdediyoruz böylesi
bir Parlamentonun üyesi olmaktan, mensubu olmaktan dolayı çünkü bu
Parlamento gerçekten, kuruluşun ve kurtuluşun
yapıldığı dönemde nasıl büyük bir kahramanlık ve
gazilik örneği gösterdiyse 15 Temmuzda da aynı gaziliği
göstermiştir. O zaman Türk milleti Kurtuluş Savaşını
veren Gazi Mustafa Kemal Atatürkün arkasında istiklal ve istikbali için
nasıl bir araya gelmişse bu sefer de Türkiyenin lideri Sayın
Cumhurbaşkanımızın etrafında demokrasiyi, hukuku,
millî iradeyi korumak için bir araya gelmiştir; büyük bir demokrasi
zaferine, büyük bir başarıya da imza atmıştır. Ben, bu
vesileyle tekrar 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünde darbecilere
karşı duran sokaktaki vatandaşımızdan Parlamentodaki
milletvekilimize kadar herkese gönülden şükranlarımı sunuyorum;
sağ olsun, var olsunlar. Eğer bugün Parlamento açıksa bu büyük
mücadele sayesindedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüldüğü gibi, AK PARTİ hükûmetleri döneminde,
millî irade, demokrasi ve hukuk devletine yapılan her saldırı ve
her ihanet girişimi başarısız olmuştur. AK PARTİ
hükûmetleri, millî irade, demokrasi ve hukuk devletini daima güçlendirmiş,
müdafaa etmiş, kurulan ihanet tuzaklarını boza boza, her tür
ihanet saldırısını da bertaraf ede ede bugünlere
gelmiştir. AK PARTİ hükûmetleri, millete ve millî iradeye
saygısı olmayanlara milletin ve millî iradenin kıymetini, millete
ve millî iradeye saygıyı öğrete öğrete bugünlere gelmiştir,
bilmeyenlere öğrete öğrete de bundan sonra yoluna devam edecektir.
(AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Milletin iradesinden geriye dönüş ve milletin iradesine
saygısızlık yapanlar karşısında saygıyı
öğretmek için en büyük çabayı bundan sonra da yapmaya devam
edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu darbe teşebbüsünden sonra çok ciddi adımlar
atıldı. Bir defa yeni darbelerin olmaması için kararlar
alındı. Bugüne kadar Türkiyede darbeler olmuş ama -demin arz
ettim- 1980e kadar da darbenin yapıldığı gün Hürriyet ve
Anayasa Bayramı olarak kutlanmış. Yeni darbelerin olmaması
için tedbirler alınmamış, adımlar atılmamış.
Şimdi biz tedbir alıyoruz, adım atıyoruz, darbelerin tekrar
edemeyeceği bir Türkiye ve Türkiye demokrasisi olsun diye
uğraşıyoruz; bundan dolayı suçlanıyoruz. Takdir
edilmek gerekmez mi? Ne tedbir aldılar bizden öncekiler? Hiçbir tedbir
almadılar. Tanklar yürüdü, tedbir yok; darbeler oldu, tedbir yok. Yahu,
neden oluyor bu darbeler, hangi güç ve imkânla bunlar yapılıyor?
Bizim vazifemiz tedbir almak değil mi? Almaktır. Yapıldı
mı? Yapılmadı. İlk defa, Türkiyede bundan sonra darbeler
olmasın. diye tedbir alan hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir, ilk defa bizim
Hükûmetimiz tedbir almıştır ve almaya da devam edeceğiz.
Bundan sonra Türkiyede kimse darbe rüyası göremeyecek, görenlerin
rüyası kâbusa dönecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bundan hiç kimsenin endişesi asla
olmamalıdır.
Darbeyi yapan Fetullahçı terör örgütü ve
bunlarla irtibatlı, iltisaklı olanlarla mücadele de bu Parlamentonun
ve Hükûmetimizin asli vazifesidir. Türkiye devletinin içine yuvalanmış
bu terör yapısıyla mücadele etmeyecek miyiz? Edeceğiz.
İşte OHALi biz bir yandan yeni darbe teşebbüsleri olmasın,
yeni tekrarlar yapılmasın diye koyarken, öte yandan da Türkiyede
darbelerin olmayacağı bir altyapı oluşturmak için de
kullanıyoruz ve devletin içerisinde yuvalanmış bu
yapıyı devletten ayıklamak için de kullanıyoruz. Ve şu
anda yaptığımız o. Ne yapıyoruz? Bir terör örgütüyle
irtibatlı, iltisaklı olanlarla ilgili adım atıyoruz. Her
devlet, çalıştırdığı insanlarda devlete sadakati
arar. Sadakatinden şüphe ettiği kişilerle çalışmama
hakkına sahiptir. Sovyetlerin dağılışı üzerine
bunu biz Batıda gördük; onlar yaptılar, ayıklama kanunları
çıkardılar. Onlar yapınca doğru, biz yapınca
yanlış mı oluyor?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Garibanla uğraşıyorsunuz, garibanla.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bizim yaptığımız, devletimizi ve demokrasimizi korumak için
doğru adımları atmaktır.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Sayın Bakan, garibanla uğraşıyorsunuz, garibanla
uğraşıyorsunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, Fetullahçı terör örgütüyle ilgili burada Sayın Genel
Başkan konuştu, âdeta örgütün suç ortağı AK PARTİ
yapmak için bir gayret içerisinde konuştu. Çok net söylüyorum, çok net,
açık bir şekilde, Fetullahçı terör örgütüyle bugüne kadar AK
PARTİ dışında etkin, açık, net bir mücadele
vermiş ikinci cumhuriyet hükûmeti var mıdır? Yoktur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Meclis
araştırmalarını reddettiniz siz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Gösterin bana, hangi hükûmet mücadele etmiş?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Yapma,
yapma!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Hiçbir hükûmetin mücadelesi yok.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Siz
büyüttünüz, siz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
İlk defa bu terör örgütüyle mücadeleyi biz yapıyoruz. Mücadele yapan
insanları terör örgütüne yardım etmekle suçlama garabetini de siz
yapıyorsunuz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Mücadele
edin. dediğimiz zaman etmediniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bu
örgütün gerçek kimliği ortaya çıktıktan sonra örgüte tavır
alan biziz, örgütle mücadele eden biziz ama 17 Aralıktan sonra, bütün
milletin bu örgütün çirkin yüzünü öğrenmesinden sonra bu örgütün kumpas
kasetlerini burada millete kim seyrettirdi? Seçimlerde bu örgütle kim ittifak
yaptı?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Fehmi
Koruyu kim gönderdi?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Hâlâ bu örgütün mağduriyet edebiyatını, hâlâ bu örgütün
uluslararası çevrelerde yaymaya çalıştığı
fikirlerin müdafiliğini kim yapıyor?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Fehmi
Koruyu kim gönderdi?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Terör örgütünün kimliği, vasfı ortaya çıktıktan sonra bu
örgütün söylemlerinin Türkiyede takipçisi kim?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Yeni mi
farkına vardınız, yeni mi farkına vardınız
Sayın Bakan?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bakın, Adil Öksüzle ilgili burada konuştu Sayın Genel
Başkan.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Evet.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ben, bu buradan soruyorum
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Sor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Adil Öksüzle ilgili elinizde bir bilgi, belge var mı, yok mu?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ben
hükûmet miyim?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Hükûmet
sizsiniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Dedi ki: Ajan. O zaman biz de dedik ki: Ajansa buyurun,
açıklayın. Bak, kürsü burada, niye açıklamadınız?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Hükûmet
sizsiniz, Hükûmet.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Ben
hükûmet miyim?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Başka yerde de var, yapılmadı.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Niye
bıraktınız, niye bıraktınız?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Peki, ben buradan soruyorum Sayın Kılıçdaroğluna: Adil
Öksüzle ilgili size yurt içinden veya yurt dışından herhangi
bir bilgi geldi mi, gelmedi mi? Bu bilgi geldiyse siz bu bilgiyi nereyle
paylaştınız? FETÖ tiyatro diyor. Bu işin tiyatro
olduğunu ispat etmek de sanki CHPye düşmüş gibi.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Allah Allah, bu nereden
çıktı şimdi?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Ne alaka
ya?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ne
alakası var? Çok alakası var.
Bakın, Adil Öksüz üzerinden yapılmak
isteneni bütün Türkiye görüyor, bilecektir. Bununla ilgili soruşturma
açıldı, gereği yapılıyor, hâkimler açığa
alındı. Kollukla ilgili İçişleri Bakanlığı
da soruşturma yapıyor, onlar da gereğini yapacaklar.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Adam gitti.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama
öte yandan bunu başka bir noktaya çekmek için gayret etmek fevkalade yanlıştır.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Adam gitti
adam.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bakın, bir şey daha söyleyeceğim: Türk Silahlı Kuvvetleri
içerisindeki yapılanmadan AK PARTİ hükûmetlerini sorumlu tutmak büyük
bir insafsızlıktır. (CHP sıralarından Allah Allah
sesleri) Gerçekten insafsızlıktır.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Kim sorumlu?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Kim
sorumlu ya, kim sorumlu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, bakın, kim karar veriyor terfilere? YAŞ karar veriyor.
YAŞın 15 üyesi var; 13ü asker, 2si sivil; birisi Başbakan,
birisi Millî Savunma Bakanı.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Kim
onaylıyor? Kim onaylıyor?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Karar veriyorlar, parmakla karar veriyorlar, Hükûmetin dediğini yaparak
değil. Şimdi konuşuyor bazı emekli generaller de.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Kim
onaylıyor, kim?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
FETÖcüleri biz atıyorduk da bunlar koymuyordu. Ya, sen namaz
kılanı FETÖcü diye atıyordun, oruç tutanı atıyordun,
eşinin başı kapalı olanları atıyordun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Siz de
cezaevine attınız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama
FETÖcüler size kendilerini yutturmak için namaz da kılmıyor, oruç da
tutmuyor, eşinin başını da açıyor, alkol de
kullanıyor. Sen FETÖcü temizliyorum. diye FETÖcülere alan açtın,
alan. Ve onları doldurdu oraya.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Yapma
ya, yapma.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ve
biz çok
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) -
Yazıklar olsun!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Yazıklar olsun, evet. Kim yaptıysa yazıklar olsun.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Siz
büyüttünüz, siz! Aynı yolun yolcusuydunuz Sayın Bakan, aynı
yolun yolcusuydunuz!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama
bakın YAŞın yapısını biz değiştirdik
işte. Biz, sivillerin ağırlıkta olduğu YAŞ
yapısı koyduk ki orada da millî iradenin dediği olsun diye
adım attık. Bu adımı da biz attık. Ama
bakıyorsunuz oradan suçluyor, diyor ki: Ben nereden bileceğim? Ya,
senin emrinde
Bazı askerler diyor: Biz nereden bileceğiz?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - MİTten raporlar
nasıl geliyordu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Senin emrinde çalışan kişilerin kim olduğunu bilmez misin?
Bilirsin ama bunlara ilişkin gelince MİT bize bilgi verdi mi,
vermedi mi? Peki, senin alay komutanın, bölük komutanın, tabur
komutanın, bunlar, senin emrinde çalışanlarla ilgili, bunlar
falan terör örgütüyle irtibatlı, iltisaklı diye hiç bilgi getirmedi
mi?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Bütün
kabahat bende efendim(!)
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama
gelen bilgiler başka, onlara alan açıldı.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Asya Bankı
da mı biz açtık?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - O
yüzden biz bu alanla ilgili de adımlarımızı attık,
atmaya da devam edeceğiz.
Bakın, bir başka husus: Sayın
Cumhurbaşkanımızın yaptığı işlerle
ilgili burada değerlendirme yapıldı. Sayın
Cumhurbaşkanımızın yaptığı her iş
Anayasa ve yasalara uygundur.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) FETÖyü
söyler misiniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Anayasa ve yasaya aykırı bir işi Sayın
Cumhurbaşkanımız yapmamıştır, yapması da söz
konusu değildir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) FETÖ
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Devletin başıdır, milletin birliğini temsil eder,
organların uyumlu çalışmasını ve Anayasanın
doğru uygulanmasını takip eder. Şimdi, dış
politikada bir bürokrat konuşacak, siyasetçi konuşacak, gazeteci
konuşacak, akademisyen konuşacak, Türkiyenin Cumhurbaşkanı
konuşunca ayıplanacak. Böyle bir şey olabilir mi? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Elbette Türkiyenin
Cumhurbaşkanı dış politika üzerinde de konuşacak,
başka konularda da konuşacak.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Ama hep
konuşuyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bundan önceki cumhurbaşkanları da konuştu, Sayın Sezer de
konuştu, başkaları da konuştu, Meclisin
açılış günlerinde alın bakın neler söylediler;
ekonomiden dış politikaya kadar, teröre kadar, her konuda
milletvekillerine hitap ettiler. Onlara mübah olanın Türkiyenin
Cumhurbaşkanına haram edilmeye çalışılmasını
anlamak mümkün değildir.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Efendim, arada bir bütçeden de bahsedin lütfen.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bu
kabul edilemez bir şeydir. Bunu buradan bir kez daha ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, bakın,
cezaevlerinde işkence ve kötü muamele olduğuna ilişkin iddialar
dile getiriliyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) Fotoğraflar var,
fotoğraflar.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Kim
getiriyor bu iddiaları? Bir: FETÖcüler getiriyor, uluslararası
alanda, her yerde onlar getiriyorlar.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Siz
Birleşmiş Milletlere yazmışsınız.
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakika efendim.
Sayın Özdiş, rica ediyorum, defaatle
müdahale ediyorsunuz, insicamı bozmayın.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Efendim,
doğru söylemiyor Sayın Bakan.
BAŞKAN Efendim, onun kendi kanaatleri.
Herkesin kanaati muhterem. Lütfen müdahale etmeyiniz ve konuşmanın
insicamını bozmayınız efendim.
Teşekkür ediyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
İki: PKK terör örgütü bunu söylüyor ve bunlarla irtibatlı olanlar
bunu söylüyor ve Türkiyenin düşmanları bunu söylüyor. Ben de diyorum
ki: Türkiye cezaevlerinde kötü muamele ve işkence olduğunu söyleyen,
cezaevinin adını söyleyecek, yapanı söyleyecek,
zamanını söyleyecek, nerede oldu söyleyecek. O zaman eğer
Hükûmet gereğini yapmazsa bizi o zaman suçlayacaksınız.
İsim verin. Vermiyorlar. Nerede yapıldı? Söylemiyorlar. Ne zaman
yapıldı? Onu da söylemiyorlar. Türkiyede kötü muamele ve işkence
vardır. Bu, terör örgütlerinin bildik ezberleridir. Bu ezberlere alet
olmak bu Parlamentonun altında bulunanlara yakışmaz. Ben örnek
istiyorum; isim verin. Bazı örnekler gösteriliyor, fotoğraflar. Darbe
teşebbüsü gülle mi bastırıldı? Elbette orada, darbe
teşebbüsü yapanlara karşı bir müdahale yapıldı;
halkın müdahalesi var, kolluğun müdahalesi var. Bu müdahale
sırasında yapılanları cezaevinde veya gözaltında
yapılmış gibi göstermek fevkalade büyük bir
yanlışlıktır, Türkiyeye karşı da büyük bir
ayıptır.
Bakın, çok net söylüyorum: Biz Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 15inci maddesine göre işkence
ve kötü muameleyi askıya almadık, onunla ilgili derogasyon da
koymadık.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Koyamıyorsun zaten onu.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Yine, aynı şekilde, biz Birleşmiş Milletlerle ilgili
sözleşmenin işkence ve kötü muameleyle ilgili kısmını
da kaldırmadık çünkü şeyin oraya konma imkânı yok. Çok
açık, burada yazılıyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Sayın Başkan
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Türkiyenin hangi maddelerle ilgili şey koyduğunu ve açık
açık yazıyor.
LEVENT GÖK (Ankara) 13 madde var.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
İşkence ve kötü muamele de bunun içerisinde yoktur.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, bir okur
musunuz onu.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Çok
net bir şekilde bunu buradan bir kez daha ifade ederim.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, tam da bu
arada bir okuyun o zaman onları burada. Neleri verdiğinizi bir
okuyun; lütfen, hadi. Yüzleşelim, biz de öğrenelim, siz de
öğrenin. Hangilerini verdiniz?
BAŞKAN Sayın Gök, rica ediyorum
LEVENT GÖK (Ankara) Ama bakın, çok önemli bir
noktaya işaret etti.
BAŞKAN - Ama rica ediyorum, araya giriyorsunuz
efendim.
LEVENT GÖK (Ankara) Buyurun efendim,
açıklasın o zaman Sayın Bakan.
BAŞKAN Grup Başkan Vekilisiniz, lütfen
efendim, lütfen
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, bir
açıklama
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
İşkence ve kötü muamele derogasyon verilemeyecek maddelerle
alakalıdır.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, verdiniz,
verdiniz. O metin elimizde bizim.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Hem
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bakımından hem de
Birleşmiş Milletlere verdiğimiz beyan bakımından da
aynı şekildedir, bunu buradan bir kez daha ifade etmek isterim.
İşkenceye sıfır tolerans
uygulamasını biz getirdik, zaman aşımını biz
kaldırdık.
LEVENT GÖK (Ankara) Onları bir söyleyin ama,
söyleyin onları bir.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu
dönem değil, ne zaman gelirse gelsin bunlarla ilgili işlemlerin
gereği yapılacaktır.
Ege adalarıyla ilgili, AK PARTİ
hükûmetleri döneminde Ege adalarının hukuki ve fiilî statüsünde
herhangi bir değişiklik olmamıştır, bizden önceki
hukuki ve fiilî durum neyse aynıdır. Bunun aksini söyleyen doğru
söylemiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Hilafıhakikat bir beyanda bulunuyor, bunu kabul etmemiz mümkün
değildir.
Bakın, Annan Planını biz kabul
ettik, Türkler de kabul etti, referandumda Rumlar reddetti. Niye reddettiler?
Ya, bu Türkler haklarını savunamadı, bize fazla şey
verdiler. Reddedelim de daha sonra onlar daha çoğunu alsın. diye mi
yaptılar? Aleyhlerine gördükleri için reddettiler. Biz Kıbrısta
da, bütün uluslararası alanda da milletimizin ve devletimizin hukukunu
koruduk, bundan sonra da korumaya devam edeceğiz, bundan kimsenin
şüphesi olmamalıdır.
Eğer Türkiye'nin Egede kaybettiği
yerlerle ilgili sorumlu aranacaksa o sorumlu biz değiliz ha, onu da
söyleyelim. 10 Şubat 1947 Paris Antlaşmasıyla On İki Ada
Yunanlılara bırakıldı. O zaman Başbakan kimdi?
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Ondan bahsetmiyoruz, o
ayrı.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Merhum İsmet İnönüydü.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - İsmet
İnönüye gidiyorsun ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ne alakası var, ne
konuşuyorsun?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ve
Paris Antlaşmasına Türkiye delegasyon bile göndermedi,
katılmadı, katılmadı Askerimiz yok, mali durumumuz iyi
değil. diye. Şimdi oradaki, Türkiye'nin burnunun dibindeki bu
yapılar bizim eserimiz değil, sizin
eserinizdir.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) -
Kıbrısta görüşürüz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ve
biz bununla ilgili de gereken neyse, bunları bugüne kadar
yaptığımız gibi bundan sonra da yapmaya devam
edeceğiz, bunu da buradan bir kez daha ifade etmek isterim.
Tabii, Sayın Cumhurbaşkanımızla
ilgili buradan başka şeyler de söylendi -daha önce de ifade ettim-
işte Cumhurbaşkanı dolar çağrısı yapıyor,
kendisi hesapta dolar tutuyor. Bak, işte dekont burada.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Daha
önce bozdurmuş.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Cumhurbaşkanına vurmak size prim yaptırmaz. Vuran kaybediyor,
vuran kaybediyor, kaybediyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bak, Avrupada da vuran gidiyor, dokunan yanıyor. Seçimde
de millet hesabını görüyor. Onun için de buradan size ekmek
çıkmaz, onu da buradan bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) -
Sayın Bakan, arada bir bütçeden de bahsedin efendim, arada bir bütçeden de
bahsedin, rica ediyorum. Bir kelime bütçeden bahsedin, bir kelime; yoksa
gideceğim, protesto ediyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Şimdi, senin Genel Başkanın bütçeden mi konuştu, neleri
konuştu? (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Burada bütçeye kaç dakika ayırdı? Burada bir sürü
şey söyleyecek, bunun cevabını duyunca neden rahatsız
oluyorsunuz?
Bakın, Parlamentoda milletvekillerinin
dokunulmazlığı kaldırıldı, hem AK PARTİden
hem CHPden hem de MHPden milletvekillerinin dokunulmazlıkları
kaldırıldı, 154 milletvekilinin 810 dosyada
dokunulmazlığı kaldırıldı ve milletvekillerinin
bir kısmı gitti, ifadelerini verdiler, bir kısmı gitmedi.
Şimdi, biz bir hukuk devletiyiz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Nerede hukuk?
Nerede hukuk?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Hukuk devletinde kanun önünde herkes eşittir. Kimseye farklı bir
muamele yapılması beklenemez. Eş genel başkanlar çok net
açıklamalar yaptılar, Biz tıpış tıpış
gitmeyeceğiz. Bizi zorla almak istiyorsanız öyle alın veya
nasıl istiyorsanız öyle alın. dediler. Siz hukuku
tanımazsanız, hukuka uymazsanız,
uymayacağınızı da açık açık söylerseniz hukuk
sizi bulur, bulunduğunuz yerden alır, savcının da,
mahkemenin de huzuruna götürür. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LEZGİN BOTAN (Van) Hukuku tanımayan
Cumhurbaşkanı.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) O hukuk seni
bulacak, seni. O hukuk sizi de bulacak. Sen de aynı hukuktan
yargılanacaksın, aynı hukuktan yargılanacaksın.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Parmak
sallamayın, ayıp!
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı)
Onu sen Cumhurbaşkanına söyle, Cumhurbaşkanına.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bu
ülkenin hukukunu sen de tanıyacaksın, senin arkandakiler de
tanıyacak, tanımayanlara tanıtmak da bizim boynumuzun borcudur,
borcudur. Hiç endişe etmeyin, herkes tanıyacak.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bu hukuku sen de
tanıyacaksın, sen de.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Türkiye'nin hukukuna
Bu Parlamentonun çatısı altında
duracaksınız, Biz bu hukuka uymayacağız. diyeceksiniz.
Var mı öyle şey? Herkes hukuka uyacak.
LEZGİN BOTAN (Van) Önce
Cumhurbaşkanı uyacak, Anayasayı çiğneyen
Cumhurbaşkanı uyacak!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Oğlunu
göndermeyene söyle, oğlunu göndermeyene.
LEZGİN BOTAN (Van) Bilal niye gitmiyor,
Bilal? 4 eski bakan niye gitmiyor? Anayasayı tanımam. diyen
kendileri değil mi?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Hukuka uymayan vatandaş nasıl zorla götürülüyorsa milletvekili de
zorla götürülecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Siz
terörle aranıza mesafe koymadıkça, terörü
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Bakanım,
komiksiniz vallahi.
LEZGİN BOTAN (Van) Çok komiksiniz, çok.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sözünü kestiler
Sayın Başkan, çok kestiler.
BAŞKAN Efendim, bir dakika
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Sayın Başkanım, önceden iki dakika süre vardı, bana iki
dakika süre
BAŞKAN - Öyle mi, alacağınız
var? Peki, ödeyelim.
Üç dakika süre veriyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; terörle araya
mesafe koymak siyaset yapan herkes için birinci esastır. Mesafe
koyacaksınız.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) En
başında sen koysaydın. Sen niye mesafe koymadın?
Fetullahçılara güzellemeler yapan senin suçun yok mu? Sen güzellemeler
yapıyordun.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Hendek kazanları kutsamak, hendeklerin arkasındakilere destek olmak
ve onların aleyhinde konuşmayı menetmek, Onlara destek
vermeyene soruşturma açarım. demek ne oluyor? Bunu kim söyledi?
Şimdi, hendekleri kazdılar, çukurları kazdılar,
bombaları koydular, tuzakları kurdular, sokakları, caddeleri,
mahalleleri yaşanmaz hâle getirdiler, bölgede yaşayan insanları
zorla göçe mecbur ettiler.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz göç ettirdiniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Siz
gidip bu teröristlere Neden hendek kazıyorsunuz? Niye bomba koyuyorsunuz?
Niye tuzak kuruyorsunuz? dediniz mi? Demediniz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Kim hendek kazmış ya? Kim? Kim hendek kazmış?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Oradaki vatandaşların güvenliğini sağlamak, huzurunu
sağlamak
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman)
İnsanları bodrumda yakarak mı? İnsanları bodrumlarda
yakarak mı insanların güvenliğini sağlamış?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
ve
orada yeniden kamu düzenini tesis etmek için mücadele eden güvenlik güçlerini
engellemek için uğraştınız. Teröristler
sıkıştığı zaman imdadına koştunuz.
Devleti katliam yapmakla suçladınız, teröristleri masum gibi
gösterdiniz. Böyle bir şey olabilir mi?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman)
İnsanları bodrumda yaktınız, bodrumda.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, canlı bombalar oldu ve bu canlı bombalar çocuk,
kadın, sivil onlarca insanın şehit olmasına, pek
çoğunun yaralanmasına neden oldu. Ben şimdi soruyorum; bu
Parlamentonun altında milletvekilliği yapan birisi canlı
bombanın cenazesine hangi iyi işi yaptı diye gider? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ailesi için gider,
ailesi için, cenazeye ailesi için gider.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Hangi iyi işi yaptı diye gider? Patlatıp öldürdüğü masum
insanlarla ilgili bir vicdan azabı duydunuz mu?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Siz
yaktığınız masum insanlarla ilgili vicdan azabı
duydunuz mu? Göz göre göre, dünyanın gözü önünde
yaktığınız insanlarla ilgili vicdan azabı duydunuz mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Dünyanın hangi demokratik hukuk devletinde canlı bombaların,
teröristlerin cenazesine gidip onları kahraman gibi göstermeye
çalışanlara müsamaha edilebilir, hoşgörüyle bakılabilir?
Böyle bir şey olabilir mi?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Adalet Bakanısınız; niye suçlayıcı dil
kullanıyorsunuz? Nasıl bir Adalet Bakanısınız ya?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Elbette olmaz, olması da mümkün değil.
Bakın, Herri Batasuna kararı var Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Adalet Bakanı olarak suçlayıcı bir dil kullanmayın.
Hukuku temsil ediyorsunuz, adaleti temsil ediyorsunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ben
adaletten yanayım, terörden yana değilim; ben hukuktan yanayım,
hendekçiden yana değilim; ben milletten yanayım, Kandilden yana
değilim. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Öyle şey yok.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Adaleti temsil ediyorsanız adaletli konuşun.
LEZGİN BOTAN (Van) Bu kürsüden Gülen Hoca
için yaptığın konuşmaları hatırla.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, Herri Batasuna kararı çok net. Orada açıkça diyor ki
mahkeme; bazı sloganlar atılıyor, yürüyüşler
yapılıyor, bunu teröre ve şiddete destek olarak görüyor. Parti
üyelerinin ve liderlerinin amaçlarına ulaşmak için kuvvet
kullanımını reddetmediklerini ve bunun teröre dolaylı bir
destek olduğunu söylüyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bakın,
yargılanıyorsunuz, yargılanıyorsunuz. Şu anda
Birleşmiş Milletler sizin bu zirvede
yaptığınızı konuşuyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Siz
bugüne kadar PKK terör örgütünü kınadınız mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen toparlar
mısınız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bu
şiddeti durdurun, bu terörü durdurun, ölümlere son verin. dediniz mi?
Demediniz. Terörü bitirmek için uğraşanlara hep kara leke sürmeye,
iftira atmaya çalıştınız.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Bizim kadar ölümleri durdurmak isteyen hiçbir parti olamaz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben bütçemizin
hayırlı uğurlu olmasını diliyor; emeği geçen
herkese ayrı ayrı teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bozdağ.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakan
konuşması sırasında Genel Başkanımızın
değerlendirmelerine garabet dedi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
almış olduğu pek çok karara atfen ağır
sataşmalarda bulundu. Cevap hakkımızı kullanmak istiyoruz
efendim.
BAŞKAN Pekâlâ, lütfen iki
dakikalığına...
Levent Bey, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Daha sonra da benim talebim
var.
BAŞKAN Anlayamadım.
LEVENT GÖK (Ankara) Özgür Beyden sonra benim de
talebim var.
BAŞKAN Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Adalet Bakanı
Bekir Bozdağın 433 sıra sayılı 2017 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına ve CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, Sayın Bakanın
konuşmasının ilk on beş dakikasına, muhalefetin de
hakkını teslim eden konuşmasının o kısımlarına
söylenecek hiçbir söz yok ama Sayın Bakan şunu bilmeli: Bir ülkenin
kurucu babalarına dil uzatmak bir Sayın Bakana yakışmaz ve
İsmet Paşayı On İki Adayı vermekle suçlarken ilk
önce 1912 Trablusgarp Savaşını, Balkan Savaşları
sonunda o On İki Adanın Osmanlı tarafından fiilen
İtalyanlara verildiğini, daha sonra bu On İki Adanın Yunanistana
geçtiğini
Yok, eğer 1947yi söylüyorsa o zaman -Sayın Bakan son
on dakika devlet adamı gibi konuşmadınız ama- bu ülkenin
gelmiş geçmiş en büyük devlet adamından gelsin size cevap:
Evet, ben sizin çocuklarınızı belki şekersiz
bıraktım ama onları babasız bırakmadım.
demiştir İsmet İnönü. (CHP sıralarından
alkışlar) Siz diyorsanız ki: İkinci Dünya
Savaşına gireydi de, masaya oturup On İki Adayı
alaydı. Onun hesabını siz vicdanınıza verin.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Delege
gönderecek oraya. Parise delege gönderecek, savaşa girmeyecek.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Sayın Bakan, şunu
söyleyelim: Eğer öz güveniniz varsa
Bütün hâkimleri, savcıları
değiştirdiniz...
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Delege bile
göndermedi! Savaşa gir. diyen yok, Parise delege gönderecek.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Bağırma!
Bağırma! (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Bir dakika efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
Anayasa Mahkemesini yeniden
dizayn ettiniz. Eğer cesaretiniz varsa, eğer şu kadar
cesaretiniz varsa getirin, o 4 bakan için şimdi soruşturma
komisyonunu kuralım, Yüce Divana götürelim, yargılansınlar.
Neden bakan yapmadığınızı hepimiz biliyoruz, neden
milletvekili yapmadığınızı biliyoruz ama siz de
şunu bilin: Deliller, 17-25 Aralıkta yasaya, usulüne aykırı
ortaya çıkmış olabilir ama bu, 17-25 Aralığın,
kan kardeşlerin kan davalı olduğu gün olduğu
gerçeğini, işveren ile taşeronun birbirine düştüğü
gerçeğini, haram paraların haramzadeler arasındaki bölüşüm
ilişkilerindeki kavganın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
ülke gündemine oturduğu
gerçeğini değiştirmez, değiştirmeyecek. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök, grubunuz adına
konuşuldu. Buyurun sizin mikrofonunuzu açayım efendim.
ŞAHİN TİN (Denizli) Genel
Başkan iftira attı, onun cevabını verin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Neyin cevabını?
ŞAHİN TİN (Denizli) 200 bin dolar
var. dedi, hani nerede?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bozdurdu. diyor, dekont
gösteriyor.
Yolla dekontun fotokopisini Sayın Bakan, yolla
dekontun fotokopisini.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ne gerek var,
niye yollayacağız?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Seni dekontun fotokopisini
yollamaya davet ediyorum. Yollayın dekontun fotokopisini.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Öyle bir
mecburiyetimiz yok. İftirayı atıyorsun, müfteri
cevabını aldığında
BAŞKAN Levent Bey, mikrofonunuzu açayım,
daha iyi değil mi? Zapta da geçer.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Meclisimizi doğru bilgilendirmek gerekir. Sayın Bakan
konuşmasında benim müdahalem üzerine sizin de
karıştığınız bir tartışmada bana
hitaben
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) 3 diplomat
gönderemediniz Parise, o adalar gitti. Kimse Savaşın. demedi size,
Delege gönderin. dedi oraya.
BAŞKAN Sayın Çavuşoğlu, rica
ediyorum, lütfen efendim.
LEVENT GÖK (Ankara)
Birleşmiş
Milletlere Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin vermiş olduğu bildirimde
Genel Başkanımızın söylediği konuların
yanlış olduğunu söyledi.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Çocukların
hayatını, babalarını kurtarmış! Delege
gönderseydin o zaman.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben de Doğrusunu siz
söyleyin. dediğimde o hâlâ ısrarla kendi görüşünü
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Burnumuzun
dibindeki adaları verdiler.
LEVENT GÖK (Ankara)
savunmak suretiyle Genel
Başkanımıza ve bana karşı yanlış
söylediğimiz konusunda bir sataşmada bulunmuştur. Ben belgeleri
getirdim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Oradaki
insanların ahı tuttu sizi zaten.
LEVENT GÖK (Ankara) Kamuoyunun ve Meclisimizin
bilgilenmesi gerekiyor. Bunları açıklamak üzere sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
9.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı
Bekir Bozdağın 433 sıra sayılı 2017 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
öncelikle teşekkür ederim size.
Değerli milletvekilleri, tabii, burada,
kamuoyunun ve Meclisimizin doğru bilgilendirilmesi esastır. Hele
bakanlığı adalet olan bir bakanlığın
makamında bulunan kişinin burada söylediklerinin de
hesabını vermesi gerekir ve yüzleşmekten de
kaçınmaması gerekir.
Sayın Bakan, ben ısrarla
Birleşmiş Milletlere Türkiye Cumhuriyetinin olağanüstü hâl
ilanından sonra vermiş olduğu kısıtlamalara
ilişkin siz elinizdeki belgeyi açıklayın, dediğim zaman,
hiçbir açıklama gelmedi ama ben açıklıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu İngilizcesi, bu da Türkçesi. Birleşmiş Milletlerin
Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi diye bir
sözleşmesi var, ta 1966 tarihli. Bunun 27 maddesi kişisel ve siyasal
haklara ilişkindir. Türkiye bu sözleşmenin 27 maddesinden tam 13
tanesini Birleşmiş Miletlere bildirmiştir. Bakın,
zabıtlara geçsin ve Sayın Bakan da öğrensin diye bildiriyorum.
Eğer Sayın Bakan benim konuşmamdan sonra Levent Gök, sen
doğruyu söylemiyorsun, doğrusu budur. derse, onu da dinleyelim. Ama,
biz neyi bildirdik? O sözleşmenin 2/3, 2/9, 2/10, 2/12, 2/13, 2/14, 2/17,
2/19, 2/21, 2/22, 2/25, 2/26 ve 2/27nci maddelerinde kısıtlamaya
gideceğimizi Birleşmiş Milletlere bildirdik. Şimdi Bakan,
gözümüzün içine baka baka bizim doğru söylemediğimizi söylüyor. E,
siz doğruyu söyleyin. Bunun 2/3üncü maddesi işkenceyle ilgilidir,
14üncü maddesi adil yargılanmayla ilgilidir.
Sayın Bakan, sizi buradan kürsüye davet
ediyorum, buyurun. Ben belgemi açıklıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi
hem İngilizcesini hem de Türkçesini kamuoyuyla paylaşıyor.
Türkiyenin Birleşmiş Miletler Daimi Temsilcisinin verdiği
belgeyi sizlere sunuyoruz, açıklama yapıyoruz; buyurun bunu çürütün,
yüzleşelim, biz doğrusunu öğrenelim ya da siz kalkın bizden
özür dileyin, olur mu böyle bir şey! Sayın Bakan, bekliyorum bunu.
Sayın Bozdağ, bekliyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Ahmet Bey.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Bakan
Grubumuza dönerek son dört dakikada bizim partimizle ilgisi olmayan ithamlarda
bulundu. Bu nedenle sataşmadan söz istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun Beyefendi, iki dakika.
AHMET YILDIRIM (Muş) Grubumuz adına
Bingöl Milletvekilimiz Hişyar Özsoy konuşacak.
BAŞKAN Peki efendim.
Yeni bir sataşmaya lütfen meydan
açmayalım, meydan vermeyelim.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
10.- Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoyun, Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın 433 sıra sayılı 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra
sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, Sayın Bakan çok gergin ve çok
sinirli konuştu. Doğrusu, normalde nezaketle konuşan Sayın
Bakanımız bugün bayağı bir gergindi.
ŞAHİN TİN (Denizli) Hayır
değil, değil. Gayet güzel konuştu, hiç öyle değildi.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Gerçekleri söyledi.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla)
Bağırdı çağırdı, bizimkilere döndü terörist
dedi. Olabilir. Arkadaşlar, bağırma çağırmayla
olmuyor. Bakın, Türkiyede yapılan anketlere göre hiçbir ankette
hukuk kurumlarına duyulan güven yüzde 50nin üzerinde değil.
Artı, Ekonomi Bakanımız burada, Maliye Bakanlarımız
burada, şu hukuk kurumlarının içinde olduğu durum yüzünden
de ekonomik kriz gerçekten derinleşiyor. Bağırabiliriz, buyursun
bize bağırsın, zaten sürekli bağırıyorsunuz,
hiçbir yere gidemiyorsunuz.
Bir de Sayın Bakanım, biliyorsunuz -siz
tabii hukukçusunuz, ben değilim de- savcılığa ifadeye
gitmemek tutuklama gerekçesi değildir. Polis geldi, zorla götürdü,
ifadesini aldı ama tutuklama gerekçesi isnat edilen suçlardır.
Tutuklama gerektiriyor mu gerektirmiyor mu? Türkiyenin de üyesi olduğu
Avrupa Konseyinin ilgili kurumları, Uluslararası Parlamenterler
Birliği, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği, bütün
bunların hepsi açıkça şunu söylüyor diyor ki: Hem
dokunulmazlıkları kaldırmanız kendi Anayasanıza ve
taraf olduğunuz sözleşmelere aykırı hem de bu
tutuklamaların hiçbir mantıklı gerekçesi olamaz. Siz
zannediyorsunuz ki biz bağıracağız
çağıracağız, bu sesleri bastıracağız ama
gerçek, inatçı bir şeydir, döner dolaşır, gelir
yakanıza yapışır. Bakın, Sayın Bakanım, bu
yapılanların hepsinin bumerang etkisi olur. İnşallah bugün
bizim eş başkanlarımızın olduğu hücrelerde bir
gün sizler de olmazsınız, böyle bir adaletsizliğe sizler de maruz
kalmazsınız.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özsoy.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İzniniz olursa sataşmalar var şahsıma, ona cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN Doğrudur efendim.
Buyurunuz lütfen, iki dakika. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
11.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağın, Ankara
Milletvekili Levent Gökün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ve Medeni ve Siyasi Haklara
İlişkin Uluslararası Sözleşmeye derogasyon bildiriminde
bulundu ve bazı maddelerini askıya alacağını oraya
resmen bildirdi. Bakın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
ilgili maddeleri çerçevesinde, yaşama hakkı, madde 2; işkence ve
kötü muamele, madde 3; kölelik ve zorla çalıştırma, madde 4;
kanunsuz ceza olmaz
Bu maddeleri bizim, bir defa, askıya alma
imkânımız yok. Neden?
LEVENT GÖK (Ankara) Hangilerini aldınız
Sayın Bakan?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Sözleşme de bunu açıkça söylüyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Hangilerini
aldığınızı söyleyin siz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Peki, şeye geldim. Bunlar alınamıyor çünkü
LEVENT GÖK (Ankara) Hangilerini aldınız?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bu
bir.
İki: Şimdi, ne dedi Sayın Genel
Başkan? İşte, İşkence yaparım ben.
diyorsunuz. diyor.
LEVENT GÖK (Ankara) E, var içinde.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Şimdi, açıklaması burada. Ne diyor? Ben tutulanlara insani
muamele yapmayacağım, onlara işkence yapacağım ey
Birleşmiş Milletler. diyor, bunu söylüyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Var.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Peki, bakalım şimdi; bizim koyduğumuz derogasyonda 7nci madde
var mı? Bir bak bakalım. Lütfen, bir bak bakalım 7nci madde var
mı? 7nci madde, işkence yasağı; bu yok. Kölelik hakkı
yasağı, 8inci madde; bu yok. 6ncı madde, yaşama hakkı;
bu yok.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, hangilerini
aldınız?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Ama, Genel Başkan buraya geldi, Siz Ben işkence
yapacağım. diye bildirimde bulundunuz. diyor. Ya, açık, bizim
bildirimde bulunduğumuz maddeler burada, gizli saklı madde
değil.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın lütfen, sayın.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Ama, bunun içinde işkence ve kötü muamele yoktur. Var. diyen yalan
söylüyor. Yalan söylüyorsun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) 14 var mı, yok mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Kanun burada. Bizim derogasyonumuz burada. Ayıptır.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bozdağ.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım
BAŞKAN Evet
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
bakın, Sayın Bakan bizi yalan söylemekle suçladı. Sayın
Bakan hâlâ hangi maddelerde Birleşmiş Milletlere bildirimde
bulunduklarını açıklamıyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İşkence ve kötü muamele var mı, yok mu? Onu
tartışıyoruz. Yok işte. Varsa çıkın, gösterin.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, Var.
diyorum ben size. Hangisi var siz onu açıklayın.
BAŞKAN Efendim, lütfen, ikili konuşmaya
meydan vermeyelim. Sizin aranızda farklı bir görüş var.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan bizi
yalancılıkla suçluyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yalancılıkla
suçladı.
BAŞKAN Farklı yorumluyorsunuz, bu
anlaşıldı. Zabıtlara, tutanaklara da geçti. Mesele
kalmadı efendim.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Sayın Bakan bizi yalancılıkla suçladı. Ben sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Lütfen, bulunduğunuz yerden
mikrofonu açayım efendim. Bunun sonu gelmez.
LEVENT GÖK (Ankara) Peki, sizi
kırmayacağım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Gök.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı
Bekir Bozdağın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hâlâ sözlerini
dolaştırarak benim sorduğum soruya cevap vermiyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İşkenceyle ilgili söyledim. Benim söylediğimi çarpıtma.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, ben çok net
bir soru sordum: Bana madde madde sayar mısınız hangi maddelerde
kısıtlamaya gittiğinizi?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İşkence var mı içinde, kötü muamele var mı içinde?
LEVENT GÖK (Ankara) Evet, o madde de var. Siz
sayar mısınız bana lütfen? Siz sayamıyorsunuz ki bana.
14üncü madde adil yargılanma hakkı değil mi? Niye
sayamıyorsunuz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben
adil yargılanmayla ilgili konuşmadım, işkence ve kötü
muameleyle ilgili konuştum.
LEVENT GÖK (Ankara) 2/3 maddesi
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Onun
için
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
karşılıklı konuşmayalım.
BAŞKAN Lütfen evet, dinliyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Bakın, Sayın Bakan
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Birleşmiş Milletlere hangi maddelerde
kısıtlama getirdiğini açıklayamıyor. Lütfen
açıklasın. Ben belge koyuyorum ortaya, Sayın Bakandan da
aynı şekilde belge bekliyorum. Evet, söyledikleri bir farklı
konu, o doğrudur ama Türkiye tam 13 maddede kısıtlama
yapacağını bildirmiştir.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Biz
onu inkâr etmiyoruz ki.
LEVENT GÖK (Ankara) Adil yargılanma
hakkı var, kötü muameleyle ilgili maddeler var. Sayın Bakan,
eğer ben yalan söylüyorsam, Genel Başkanımız yalan
söylüyorsa hangi maddeleri Birleşmiş Milletlere bildirmişler
söylesinler. Niye söyleyemiyorlar? Niye dolanıyorlar?
BAŞKAN Sayın Gök
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
Çıkışta konuşsunlar.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben elimdeki belgeyi
açıklıyorum size.
BAŞKAN Efendim, aynı belgeden hareketle
diyor ki: İşkenceye ait 7nci maddede derogasyonumuz yok.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, ben de
var diyorum efendim.
BAŞKAN İyi, anlıyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Hangi maddeler olduğunu
söylesin o zaman.
BAŞKAN Bunlar zabıtlara geçti,
tutanağa geçti.
LEVENT GÖK (Ankara) Olur mu öyle şey. Bir
bakan bunu söyleyebilir mi?
BAŞKAN Tamam, beyanlarınızda
bulundunuz, Sayın Bakan da bulundu.
LEVENT GÖK (Ankara) 14üncü madde var mı, yok
mu Sayın Bakan? 14üncü madde, adil yargılanmayla ilgili var mı,
yok mu?
BAŞKAN Aynı belge üzerinden farklı
bakışlar var.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, ben bir açıklama yapabilir miyim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Evet Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) İç Tüzük 60a göre
yerimden bir dakika pek kısa bir söz söylemek istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun.
6.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Adalet Bakanı
Bekir Bozdağın 433 sıra sayılı 2017 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, tabii,
tartışmanın bu boyutunda Sayın Bakanın
netleşmesini bekliyoruz.
Bir diğer husus da bir Sayın Bakan
kürsüden İşte dekontu burada. derse bu Meclisin, bütün
grupların hakkıdır; o dekontun fotokopisini istiyoruz.
Bizim iddiamız
Sayın
Cumhurbaşkanının mal bildiriminde olan o hesaptaki döviz hangi
tarihte bozulmuş, nerede bozulmuş? Onunla ilgili dekontu mademki
gösterdiniz, fotokopisini gruplarla ve Başkanlık Divanıyla
paylaşmanız gerekiyor efendim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın Genel Başkan konuşurken 200 bin
dolarlık bir hesaptan bahsetti, bunun dekontunu Hükûmetten isteyip de
konuşmadı.
BAŞKAN 800 mü, 100 mü?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) 200 bin dolar.
Nereden aldıysa arkadaşlar gitsinler
oradan alsınlar.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, mal beyanında
var, mal beyanında, kamuya açık.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
8.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağın, Ankara
Milletvekili Levent Gökün yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; benim
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmede
askıya aldığımız maddelere dair bir açıklamam
yok, yapmadım da.
LEVENT GÖK (Ankara) Ben de onu istiyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bir
dakika, müsaade buyur.
Sadece İşkence ve kötü muamele bu kapsamda
askıya alındı. dendi, ben ona cevap verdim. Ama başka
şeyler söyleniyor. Biz 2nci maddenin 3üncü paragrafı, 9uncu madde,
10uncu madde, 12, 13, 14, 17, 19, 21, 22, 25, 26 ve 27nci maddelere
ilişkin çekince koyduğumuzu, daha doğrusu askıya aldığımızı
oraya ifade ettik. Şimdi, bunların içerisinde işkence ve kötü
muamele yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Var, 26ncı
madde var.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
7nci madde
Ben onu söyledim, benim söylediğim 7nci maddedir; onu bir
kez daha buradan ifade ediyorum. Yoksa maddeleri tek tek saymaktan çekinecek
hâlimiz yok. Bunlar resmî kayıtlar, burada tekrarlamam bir şey ifade
etmez.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 26
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) İkincisi,
Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili. Bakın, ben buradan
dekontu gösterdim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Gönder!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Şimdi, müddei iddiasını ispatla mükelleftir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yolla dekontu!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Biz
aksini ispat ediyoruz, hâlâ Bana bunu ver. diyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yolla dekontu!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bak
işte elimde dekont, burada bütün millete gösteriyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yolla yolla, gelsin!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Allah sizi ikna etsin, ben ne diyeyim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yahu, yolla dekontu, kavas
orada!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bu
kadar gözünüz göre göre, söylediğiniz yalana inanmaya devam ediyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kavas orada, yolla dekontu!
BAŞKAN Efendim, teşekkür ediyorum.
Tebeyyün etmiştir durum, herkes kendi fikrini
açıklamıştır ve söylemiştir. Dolayısıyla ben
gündeme devam edeyim müsaadenizle.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir cümle de bana verin o
zaman.
BAŞKAN Levent Bey, buyurun.
9.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Adalet Bakanı
Bekir Bozdağın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Sayın Bakan nihayet ısrarlarımız sonucunda tam 13 madde
üzerinde kısıtlamaya gidildiğini -Birleşmiş
Milletlere- bildirdi. Şimdi, bakın, 25inci, 26ncı maddelerinde
yazılanları iyi okumakta yarar var. Ben 2/3üncü maddesini okuyorum
Burada tanınan hak ve özgürlükleri çiğnenen bir kişiye bu
uygulama resmî görevliler tarafından yapılmış olsa bile
etkin bir yargı olanağı sağlamak maddesidir Sayın
Bakan. Kişinin hak ve özgürlüklerini çiğneyenler resmî görevliler
olsa dahi yargı yoluna gitmeyi kapattınız. 2nin 3ü tam budur.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Varsa isimleri gereğini yaptıralım.
LEVENT GÖK (Ankara) 14üncü madde adil
yargılanma hakkıdır, 25inci madde yine kötü muameleyle
ilgilidir. Yani, şimdi, bunları siz bilmeyeceksiniz de kim bilecek
Sayın Bakan? Rica ediyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Yorumla yapmayın lütfen.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir de ayrıca şu
dekontu istiyoruz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, bu tip
anlaşmalarda ülkelerin derogasyon koyması hakkıdır. Hangi
mütalaayla ve mülahazayla hangilerine koymuş, hangilerine koymamış
o müzakereleri bilemeyiz. Bu bir dış politika hadisesi, içeri de
yansıyabilir. Alınan bir karar var. Herkes görüşünü izah etti.
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Dekont
Dekont
BAŞKAN Şahısları
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
Sayın Bakan şu dekontun fotokopisini yollasın efendim. Şu
dekontun fotokopisini rica ediyoruz.
BAŞKAN Efendim, burası dekont müessesesi
değil ki. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Artı, Cumhurbaşkanımızın şahsı manevisini
korumak bizim boynumuzun borcudur. Lütfen, daha önceden verilmiş bir
servet beyanını, hangi tarihte bozulmuş, bilmediğinizi
belge olarak ortaya koyup da bu mevzuyu tutup kaşımanın bize
yanlış geleceğini, uygun olmayacağını düşünüyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
şimdi, bakın, sorun o değil, sorun şu: Biz zaten böyle bir
hesabın olduğunu biliyoruz.
BAŞKAN Hayır, kendi beyanı var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu döviz bozulmuş mu,
bozulmuşsa ne zaman bozulmuş? Sayın Bakan da diyor ki Dekontu
milletime gösteriyorum.
ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) Genel
Başkanın çıkartsın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Milletin vekiliyiz biz,
yollayın dekontun fotokopisini görelim. Yolla dekontu, yolla dekontu. Bu
kadar söylüyorum, başka bir şey değil. (CHP
sıralarından alkışlar)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sayın
Başkanım, gündeme devam edelim lütfen.
BAŞKAN Sayın Özel, biz banka şubesi
değiliz, Meclisiz. Her şeyin bir usulü var.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/830), 2015
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/834)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, şahıslar
adına ikinci söz, aleyhinde olmak üzere, Bursa Milletvekili Sayın
Kadir Koçdemire aittir.
Buyurun Beyefendi, süreniz on dakikadır. (MHP
sıralarından alkışlar)
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilmemek iyi bir şey değil ama
bilmediğini bilmemek daha da kötü bir şey. Aynı şekilde,
bir ülkenin, bir insanın sorunlarının olması kötü bir
şey değil ama sorunları yok saymak, Sorun yoktur. demek
sorunun olmasından çok daha kötü bir şey.
Bugün bütçeyi konuşuyoruz. Bütçe geleceğe
dair bir planlamadır, bütçe bir umuttur, bütçe geleceğe dair bir
niyettir. Geleceğin denkleminde eğer belli şeyleri sabit
tutamıyorsanız bütün planlarınız altüst olur. Bugün bütçe
masraf etmek, harcamak demek. Harcamayla ilgili paramızın
değerinin, önümüzdeki yılı bırakın, yıl sonunda
ne olacağına dair bir bilgimiz var mı? Geçen hafta,
biliyorsunuz, dolar karşısında Türk lirası değer
kaybetti. Burada çıkan sayın bakanlarımız, bütün
konuşmacılar bunun küresel bir durum olduğunu, sadece
Türkiyenin değil, bütün ülkelerin para birimlerinin değer
kaybettiğini söylüyorlar ama Mahfi Eğilmez Hoca 8 tane ülkenin
ortalamasını almış -8 ülke para biriminin içinde Türkiye de
var- ortalama değer kaybı 0,47; Türk lirasının cuma
akşamına kadarki değer kaybı 3,08. Yani, ortalamadan
yaklaşık 7 kat daha fazla değer kaybetmişiz. Eğer
bundan sonra da biz diyorsak Bu küresel bir durumdur. diye, o zaman meseleyi
çözmede bir adım geriye düşmüşüz demektir.
Benzer şeyler şu anda sabit kabul
ettiğimiz pek çok değer bakımından geçerli. Mesela,
Türkiyede kişi başına düşen millî gelir ne kadar? Orta
vadeli planlarda belirtildiği gibi 9.200 dolar mı, yoksa cuma günü
gerçekleşen kur üzerinden hesapladığımızda
bulduğumuz 7.200 dolar mı? Bunları bilmeden planlama yaparsak bu
planlar tutmaz. Zaten son zamanlarda sık sık açıklanan bütün orta
vadeli planlarda bütün rakamların revize edildiğini görüyoruz:
İşsizlik rakamı revize ediliyor, büyüme rakamı revize
ediliyor. 4,5la başladık, herhâlde 2,5a razı
olacağız 2016 yılı büyümesi için. İşte, bu
planların yapılmaması nereden kaynaklanıyor? Çünkü, şu
anda iktidarda ehil olmayan, emin olmayan ve realiteye, halka yakın
olmayan kadrolar var. Bu kadroların yaptıkları hesaplar
tutmuyor. Zafer Havaalanını yapıyoruz, yılda 900 bin yolcu
gelecek ve her sene yüzde 7 artacak diyoruz, ilk yıl 43 bin yolcu geliyor;
ikinci yıl 40 bine iniyor; belki bu yıl 30 binli rakamlarda.
Osmangazi Köprüsünü yapıyoruz, günde geçecek araç sayısında 40
bin diyoruz, 15 bin geçiyor; 25 bin yanılıyoruz ve
yaptığımız şeylerden, ücret sistemi sebebiyle gelecek
nesilleri de maalesef ipotek altına alıyoruz.
Sayın bakanlar burada Maastricht
Kriterlerinden bahsettiler. Bütçe açığının millî gelire
oranı buna uygun olduğundan, diğer ülkelerin pek çoğundan
iyi olduğumuzu söylediler ama nedense Avrupa Birliği ülkelerinde
ortalaması 0,4 olan enflasyonun revize edile edile niye bizde hâlâ 8in
üzerinde olduğunu hatırlamak istemediler. Yine, Avrupa
ortalaması 0,5 olan faiz haddinin niye bizde 10 civarında
olduğunu da açıklamadılar.
İşin aslı şu arkadaşlar:
57nci Hükûmet sırasında yine küresel ölçekte geçerli olan bir
krizden sonra Türkiye devleti tedbirlerini aldı. Türkiye, 1980den 2000
yılına kadar bütçe açığını veren, devlet
harcamalarının ekonomide lokomotif rolünü oynadığı bir
kalkınma modeli uyguladı. Bu modelde kamu kesiminin borçlanma
gereksinimi yüksekti, enflasyon yüksekti, bütçe açığı yüksekti
ve bunlar mali kesimin zayıflığıyla birleşince
dışarıdan gelen küresel kriz Türkiyede daha büyük bir etkiye
yol açtı ve 57nci Hükûmet bununla ilgili tedbirleri aldı. AKP
hükûmetleri bu tedbirleri devam ettirdiler. Bunu ben şuna benzetiyorum: Bir
insan düşünün, yüksek tansiyonundan başına bir iş
gelmiş, kriz geçirmiş, felç olmuş, hastaneye yatmış.
Ondan sonra, biz bu insanda sadece tansiyon değerine bakarak bu
insanın sağlığıyla ilgili rahat ediyoruz. Tansiyonunu
belli değerlerde tuttuğumuzda sağlığının da
düzgün kalacağını varsayıyoruz. Türkiye de
aynısını yaşadı AKP hükûmetlerinde, hiçbir
yapısal reform yapılmadı. 2008, 2009a kadar bu parametrelere
bakarak bir şekilde Türkiye gitti. Bunun Türkiyeye bedeli ne oldu? Siz
kamunun borçlanma gereksinimini düşürürseniz, bütçe disiplinini
sağlarsanız özel kesim borçlanır. Özel kesim çok yüksek
borçlandı, tasarruf-yatırım dengesini
sağlayamadığınız için cari açık sürekli yükseldi
ve bu ikisini yapamadığınız için işsizlik Türkiye'nin
kaderi oldu. Dünyada yüzde 10un, 11in üzerinde, dar manada,
işsizliği olan kaç tane ülke var arkadaşlar? Ve bütün bunlardan
sonra biz bunu eğer bir başarı olarak kabul ediyorsak, bugün
Sorunlar yok. diyor isek o zaman çözüm konusunda umutlu olmak için çok fazla
bir sebebimiz yok demektir.
Yine, 57nci Hükûmet sonrasında AKP
hükûmetlerinde diğer krizler -burada konuşmacılar söyledi-
başta Milliyetçi Hareket Partisi olmak üzere diğer partilerin
katkı ve katılımıyla çözüldü. Başörtüsünden
Cumhurbaşkanının Mecliste seçimine, bugün
yaşadığımız FETÖ'yle mücadeleye kadar pek çok konuda
Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben. diyen anlayış bu
meselelerin çözümünde önemli bir pay sahibi oldu. Arkadaşlar, biz bir
trenin vagonlarına benzetirsek şeyi, vagonun içinde kendimize göre
başarılar elde edebiliriz ama önemli olan milletler ailesi, devletler
ailesi içindeki yerimizin ne olduğudur.
Ben, şimdi, özellikle Sayın Adalet
Bakanımızın dikkate alması istirhamıyla
uluslararası endekslerden birkaç rakam veriyorum: Uluslararası Özgürlük
Endeksinde Suudi Arabistan 78inci, Türkiye 79uncu, Güney Afrika 80inci 178
ülke arasında. Yolsuzluk Algısı Endeksinde 2010
yılında 56ncı olduğumuz sıradan 2014
yılında 66ncılığa gitmişiz. Küresel
Barış Endeksinde İsrail 144üncü, Türkiye 145inci, Lübnan
146ncı. Küresel Terörizm Endeksinde en kötü 26ncı ülkeyiz dünyada.
Basın Özgürlüğü Endeksinde Tacikistan 150nci, Türkiye 151inci,
Kongo 152nci. İnsani Gelişmişlik Endeksinde İran 69uncu,
Türkiye 72nci, Sri Lanka 73üncü sırada. Demokrasi Endeksinde
Kırgızistan 93üncü, Kenya 97nci, Türkiye 98inci, Lübnan da bizle
beraber 98inci.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Sen inanıyor musun buna?
KADİR KOÇDEMİR (Devamla) Hukuk
endeksinde Kırgızistan 83üncü, Guatemala 97nci, Myanmar 98inci,
Türkiye 99uncu ve Kenya 100üncü 113 ülke arasında.
ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) Yani siz
inanıyor musunuz buna? Siz inanıyor musunuz?
KADİR KOÇDEMİR (Devamla) Temel haklar
endeksinde 99 ülke içinde 2014te 72nciyiz, 113 ülke içinde de 108inciyiz.
Ve esas önemlisi, arkadaşlar, kredi risk
priminde -bu dolardaki, aradaki 7 kat fazla artmasının temel sebebi
budur- yılbaşında 281 olan puanımız, 15 Temmuz günü bu
hareket başlamadan 225, 16 Temmuzda 275, 16 Temmuzdan sonra bu hukuk
içinde kalma yönündeki belli titizlikleri
koruyamadığımızdan bugün 306
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, bir dakikada tamamlar
mısınız.
KADİR KOÇDEMİR (Devamla) 2017 bütçesinin
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Koçdemir.
Sayın milletvekilleri, 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakmadın ki
Sayın Başkan, nasıl kabul edilmiştir?
BAŞKAN Görülüyor efendim, görülüyor. O kadar
bariz ki Sayın Tanal. O takdir bana ait beyefendi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, biz de şu
dekontu görebilseydik.
BAŞKAN 2015 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Böylece, 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi sırasıyla her iki
tasarının da 1inci maddelerini okutuyorum:
2017 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Gider, Gelir, Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1- (1) Bu Kanuna bağlı (A)
işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerine 634.176.488.900 Türk lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelere 79.433.539.000 Türk lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici
ve denetleyici kurumlara 4.216.853.000 Türk lirası,
ödenek verilmiştir.
2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1) 22/12/2014 tarihli ve 6583
sayılı 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa
bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere,
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki
kamu idarelerine 464.163.399.000 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelere 53.069.588.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici
ve denetleyici kurumlara 3.212.692.000 Türk Lirası,
ödenek verilmiştir.
(2) Kanunların verdiği yetkiye dayanarak
yıl içerisinde eklenen ve düşülen ödenekler sonrası merkezi
yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018
sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinin 2015 yılı bütçe giderleri
toplamı 491.864.454.769,49 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelerin 2015 yılı bütçe giderleri toplamı 78.095.077.559,43
Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici
ve denetleyici kurumların 2015 yılı bütçe giderleri toplamı
3.037.046.230,62 Türk Lirası,
olarak gerçekleşmiştir.
(3) 2015 yılı merkezi yönetim net bütçe gideri
toplamı 506.305.092.576,61 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 164üncü maddesi uyarınca bütçe kanunu tasarısı
ile kesin hesap kanunu tasarısının görüşmeleri birlikte
yapılacağından, okunmuş bulunan 1inci maddeler
kapsamına giren kuruluşların 2017 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ile 2015 yılı merkezî yönetim kesin hesaplarının
görüşmelerine yarınki birleşimde başlanacaktır.
Bugünkü çalışmalarda katkınız
dolayısıyla teşekkürlerimi sunuyorum.
Alınan karar gereğince, programa göre
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını görüşmek için,
6 Aralık 2016 Salı günü yani yarın saat 11.00de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum, teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 23.09
(x) 433, 434 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri tutanağa eklidir.
(X) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu cümleye ilişkin düzeltme bu birleşim Tutanak Dergisinin 334üncü sayfasındadır.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu birleşim Tutanak Dergisinin 325inci sayfasındadır.