TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
41inci
Birleşim
15
Aralık 2016 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433)
2.- 2015
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733),
2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 434)
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
Halepte bir insanlık dramı yaşandığına, orada
uygulanan terörü bir kez daha nefretle kınadığına, masum
insanların güvenli bir şekilde tahliyesi için gayret sarf edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, HDP
il binasına yapılan saldırıyı şiddetle
reddettiğine ve bu bağlamda geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ilişkin konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, masum insanların, sivil
yurttaşların hayatlarını kaybettikleri bir ortam
yaratılmasına izin verilmemesi ve bütçe görüşmeleri
yapılırken Genel Kurulda AKP Grubunun sayısal
çoğunluğunun bulunması gerektiğine ilişkin
açıklaması
2.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Halepte tahliye edilmek üzere
bekleyen sivillerin bulunduğu konvoya ateş açılmasını
kınadıklarına ilişkin açıklaması
3.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, çatışma
bölgelerinden insanların güvenli bir şekilde
çıkarılması için herkesin elinden geleni yapması
gerektiğine, insan hakları ihlallerinin uluslararası örgütlerce
de tespit edilip kınanmasını talep ettiklerine ve Türkiyede
işkence iddialarının ciddi biçimde dile getirildiğine
ilişkin açıklaması
4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Halepte âdeta bir
soykırım işlendiğine, dünyanın bu konuya duyarsız
kaldığına ve sivillerin tahliye edilmelerinin yolunun
açılmasını ümit ettiğine ilişkin açıklaması
5.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk Partisinin, başta Genel
Başkan Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere
Kızılayın açmış olduğu Halepe Yardım
Kampanyasına tam destek verdiğine ilişkin açıklaması
6.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının 12nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
7.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Üsküdar
Belediyesinin resmî aracından yapılan anonslara ve sanki ülkenin bir
bölümü İslamı istiyor bir bölümü İslam
karşıtıymış gibi toplumsal kamplaşma üzerinden
bir algı yönetiminin oldukça tehlikeli olduğuna ilişkin
açıklaması
8.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
9.-
Sağlık Bakanı Recep Akdağın, Muğla Milletvekili
Nurettin Demirin 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının 13üncü maddesi üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
10.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Muğla Milletvekili Nurettin Demirin
ifadelerinin hakaretamiz bir anlam ifade etmediğine ilişkin
açıklaması
11.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, İnsan
Hakları Derneğinin cezaevlerinde bulunan HDP milletvekillerinin
koşullarına ve çok yoğun gündeme gelen işkence
iddialarına yer verdiği raporuna ilişkin açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, bir
saldırganın HDP Genel Merkezine pompalı tüfekle ateş
ettiğine ve bu saldırıların Hükûmet tarafından
yapılacak itidal ve barış çağrılarıyla son
bulabileceğine ilişkin açıklaması
13.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili
Mehmet Bekaroğlunun 434 sıra sayılı 2015 Yılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 6ncı maddesi üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
15.- İstanbul Milletvekili Hüda Kayanın,
Diyarbakır Milletvekili Nimetullah Erdoğmuşun gözaltına
alındığına ilişkin açıklaması
16.-
Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın,
Şırnakta aç ve açıkta kimse olmadığına,
ihtiyacı olana nakdî veya ayni yardım yapıldığına
ve Cizre ve Silopide 16 bin vatandaşa hasar bedeli ödendiğine
ilişkin açıklaması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın 433 sıra
sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
10uncu maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Samsun
Milletvekili Hayati Tekinin 433 sıra sayılı 2017 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının 10uncu maddesi üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Adana Milletvekili İbrahim
Özdişin 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının 11inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
6.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Iğdır Milletvekili
Mehmet Emin Adıyamanın 433 sıra sayılı 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 15inci maddesi
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.-
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
8.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Antalya Milletvekili Niyazi Nefi
Karanın 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının 2nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Van
Milletvekili Lezgin Botanın 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 6ncı
maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Van Milletvekili Lezgin Botanın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
15 Aralık 2016 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Ömer SERDAR (Elâzığ)
----0----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı 433) (x)
2.- 2015 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733), 2015 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan 2015 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828),
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına
ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/829),
2015 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/830),
2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/831),
2015 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832),
6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/834)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 434) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının 8inci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi 9uncu maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yatırım Harcamaları, Mahalli İdareler
ve Fonlara İlişkin Hükümler
Yatırım harcamaları
MADDE 9- (1) 2017 Yılı Yatırım Programına
ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi
bir projeye harcama yapılamaz.
Bu cetvellerde yer alan projeler ile ödeneği
toplu olarak verilmiş projeler kapsamındaki yıllara sari işlere
(Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca
gerçekleştirilecek şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve
metro yapım projeleri ile diğer demiryolu yapımı ve çeken araç
projeleri hariç) 2017 yılında başlanabilmesi için proje veya işin
2017 yılı yatırım ödeneği, proje maliyetinin yüzde 10undan
az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler için gerektiğinde
projeler 2017 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu
ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle kurumların
yatırım ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir.
(2) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin,
yatırım programında ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık
projelerinden makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme, tamamlama ile
bilgisayar yazılımı ve donanımı projelerinin detay programları
ile alt projeleri itibarıyla tadat edilen ve edilmeyen toplulaştırılmış
projeler ile ilgili işlemlerde 2017 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esasları uygulanır.
(3) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin
bütçelerine yatırım projeleri ile ilgili olarak yapılacak ödenek
ekleme, devir ve aktarma işlemleri 2017 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Kararda yer alan usul ve
esaslara göre yatırım programı ile ilişkilendirilir.
(4) 2017 Yılı Yatırım Programına
ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu değişiklikler
için 2017 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur.
(5) 14/2/1985 tarihli ve 3152 sayılı
İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun 28/A maddesi ve geçici 10 uncu maddesi gereği 2017 yılı bütçesine
devren kaydedilecek ödenekler, Kalkınma Bakanlığına bilgi vermek
kaydıyla proje sahibi ilgili kurum tarafından Yatırım Programında
yer alan projelerle ilişkilendirilir.
BAŞKAN 9uncu madde üzerinde gruplar adına
ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Ankara Milletvekili Mustafa MİTe
aittir.
Buyurun Sayın MİT. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA MİT (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısının 9uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce, ülkemizde meydana gelen
terör saldırılarında şehit düşen polislerimize, vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı
sağ olsun.
Değerli milletvekilleri, barış, sevgi,
kardeşlik, adalet, demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi kimsenin itiraz
edemeyeceği kavramların arkasına saklanılarak Türkiye bölünmeye
çalışılmaktadır. Bunu hep beraber engellemek zorundayız.
Vatandaşına şefkatle yaklaşan devlet, hainlere güç ve kudretiyle
çelik yumruğunu göstermelidir. Milliyetçi Hareket Partisi terörle mücadelede
sonuna kadar devletin ve milletinin yanındadır.
Değerli milletvekilleri, bütçe, ekonomide en önemli
düzenleyici araçlardan biridir, bir diğer özelliği ise gelir paylaşımını
düzenleyen sosyal bir mukaveledir. Yatırımlardan maksat, kalkınma,
sosyal ve ekonomik gelişmedir. Bu sonuçların alınabilmesi için uygun
iklimin oluşturulması siyaset kurumunun temel görevlerindendir. Siyasi
ve ekonomik istikrarın tesisi hukuk sisteminin bütün kurumlarıyla istikrara
kavuşmasına bağlıdır. Hukuk sisteminin güven vermediği
bir ortamda siyasi ve ekonomik istikrardan söz etmek mümkün değildir.
Ülkemizde an itibarıyla siyasi ve ekonomik bir kriz
yaşanmaktadır. Parlamento çoğunluğuna rağmen yaşanan
siyasi belirsizliğin sebebi, kadroların geleceğe ilişkin öngörülerindeki
yetersizliktir. Öngörülmez bir görüntü veren siyasi hayatımız içte ve
dışta güven veren yapıya kavuşturulmalıdır. On dört
yıllık AKP iktidarlarının temel siyasi konularda farklı
siyasi tercihler ve farklı ittifaklar içinde bulunması güven sorunu yaratmıştır.
Birbirine taban tabana zıt görüşleri uygulamaya koyma gayretleri, örtülü
koalisyonların düşmanlık derecesinde dağılmasına yol
açmıştır. 15 Temmuz bu örtülü koalisyonun bir göstergesidir.
Türkiyenin temel sorunları olan bölücü terör ortadan
kaldırılamamıştır. On dört yıldır, sıfır
terörden bugünlere, kitlesel terör noktasına ulaşmış bulunmaktayız.
Sorunların sebepleri hakkında kafa karışıklığının
siyaset kurumuna egemen olması bu sonucu doğurmaktadır. Terörle müzakere
değil, mücadele edilmelidir. FETÖ yapılanmasında devletin bir bölümünün
tamamen teslim edilmesi siyaseten sorunlu bir uygulamadır. Sorumluluk siyaset
kurumunda, ancak yetki cemaatlerdedir. On dört yıldır tek başına
iktidar olan AKPden beklenen, herhâlde, siyasi istikrarı sağlamaktır.
Siyasi istikrarın olduğu bir ülkede darbe girişimi olmaz, 15 Temmuzlar
yaşanmaz. Emanet edilen devlet, kim olursa olsun başkalarıyla asla
paylaşılamaz.
Temel siyasi sorunların çözülemediği ortadadır.
Birliğimizi, dirliğimizi kaybetme noktasındayız. İçeride
ve dışarıda Türkiyenin bölünmesi konuşulmaktadır; bölünmenin
hukuki ve fiziki şartları ve şekli tartışılmaktadır.
Devletin en yüksek makamlarında beka problemleri ifade ediliyor. Bu mudur istikrar?
AKP, siyasi olarak bu millete hiçbir şey vadetmemektedir.
Onun için, siyasi kriz diyoruz. Terör meselesini çözdünüz de biz mi engelledik,
birlik ve beraberliğimizi pekiştirdiniz de biz mi 36 etnik gruba ayırdık?
Değerli milletvekilleri, siyasi hayatımız
bu durumda. Ekonomi de bundan farklı değildir. 2001 krizi sonrasında
büyük siyasi riskler alınarak ortaya konulan ekonomik program sayesinde bugünlere
kadar gelmiş bulunmaktayız. Koalisyon hükûmetinin ekonomi programının
temel ayağı olan üretim uzun yıllar ihmal edilmiştir.
Ekonomiyi faiz, kur, borsa ve kupon arsadan ibaret gören
bir anlayış son zamanlarda üretim ekonomisinden bahsetmeye başlamıştır.
Yetersiz olan tasarruf oranı, üretime yönelik yatırımlardan ziyade
ranta yönelik gayrimenkul yatırımlarına yönlendirilmiştir. İnşaat
sektörünün lokomotif olduğu gerçeğini inkâr edemeyiz ancak kısıtlı
tasarruflardan oluşan sermaye birikiminin üreten ekonomiye kaynak olarak yönlendirilmesi
gerekmektedir.
İki gün önce yayımlanan 3üncü çeyrek büyüme
verisi de eksi 1,8 olarak açıklanmıştır. Bir önceki çeyrek büyüme
yüzde 4,5 olduğuna göre, gelişmenin istikameti endişeden de öte bir
durumu işaret etmektedir.
Bu dönem verisi olarak, hane halkı tüketim harcamaları
yüzde 3,2 azalırken devletin tüketim harcamaları yüzde 23,8 artmıştır.
Sayın Maliye Bakanı devlet harcamalarındaki artışı
ekonomiye pozitif katkı olarak değerlendirmektedir. Ekonomi kendi dengeleriyle
değil, taşıma suyla çevrilmeye çalışılmaktadır.
Sayın Bakan bu veriler ile kalkınma planlarına esas stratejik plan
ve orta vadeli planlardaki hedefleri de açıklasa sorunun kaynağını
da bulmuş olacağız.
Görüşmekte olduğumuz bütçe tasarısında
temel alınan beklentilerin daha kanunlaşmadan sapma vermesi endişe
yaratmaktadır. Dolardaki yükselişi dünyadaki gelişmelerle açıklama
gayretleri TL/dolar paritesinin benzer ülke paralarına nazaran nerdeyse 2 misli
negatif ayrıştığını görmemize sebep olmuştur.
Sorunu bir yerlere havale ederek ortadan kaldıramayacağımızı
artık kabul edip konuya gereken ciddiyetle yaklaşmalıyız. Küresel
güçleri suçlamak neyi çözecektir?
Bunları öngörüp tedbir almak zorunda olan Hükûmet,
yakınmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Hükûmet şikayet,
yakınma makamı değildir; Küresel güçler şunu yaptı, bunu
yaptı
İyi de siz ne yaptınız, onlar bunu yaparken siz ne yapıyordunuz?
Yolsuzluk sıralamalarındaki yerimiz, gelir
dağılımındaki adaletsizlik ve hukuk sistemindeki bozukluklar
istikrarı ortadan kaldırmaktadır. Sonuç ekonomik krize doğru
gitmektedir. Siyasi eleştirilerimiz, sadece siyasi eleştiri olarak kalsa
mesele yok. Ancak, Hükûmetin yanlış politikaları ve yanlış
öngörüleri sadece siyasi eleştirilerden de ötesini hak etmektedir. Memleket
yangın yerine dönmüş, Hükûmetin yeni haberi oluyor, yeni paketler açıklanıyor.
Bir taraftan birikmiş borçları yapılandırıp piyasadan para
çekiyoruz, üç gün geçmeden 2017 yılının ilk üç ayına ait sosyal
güvenlik primleri ödemelerini dokuz ay sonrasına erteliyoruz.
Değerli milletvekilleri, en kıymetli yatırım
insana yapılan yatırımdır. Kalkınmışlık
değerlendirmelerinde eğitim seviyesinin önemli bir gösterge olduğu
hepinizin malumudur; bu konuda da Hükûmetin sicili bozuktur. Burada çokça dile getirildi,
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı sonuçları ortadadır.
Ekonomiden Sorumlu eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Ortalama
yedi senelik eğitimle ekonomik başarı sağlamış bir
ülke yoktur. derken bizim Hükûmetimiz hâlâ yedi yılda diretmektedir.
Değerli milletvekilleri, bunları öngörüp tedbir
almak zorunda olan Hükûmet yakınmaktan başka hiçbir şey yapmamaktadır.
Ekonomiyi faiz, kur ve kupon arsadan ibaret gören iktidarın bundan vazgeçerek
dünyanın gerçeklerini, etrafımızda dönen gelişmeleri iyi değerlendirip
kendi iç piyasamıza uygun ekonomik bir tedbiri acilen ortaya koymasının
gerekli olduğuna inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, 2010 yılında
OECD tarafından PISA verisi kullanılarak yapılan ekonomik modellemede,
Türkiyenin 2010 ile 2030 arasında PISA sonuçlarına göre 25 puanlık
artış sağlamasının yaratacağı artı ekonomik
değerin bugünkü karşılığı 3,5 trilyon dolardır.
Bu, Hükûmete duyurulur.
Değerli milletvekilleri, birçok konuda buna benzer
eleştirilerimiz bulunmakla beraber ancak sınırlı sürede meseleyi
anlatmak için bazı konulara temas etmiş bulunuyoruz. Bütün sorunların
temeli esasen adil, anlaşılabilir, öngörülebilir bir hukuk sistemidir.
Bir örnek olarak vermek istersek Sayın Adalet Bakanı geçtiğimiz hafta
bir konuşmasında mealen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut
sistemle seçimi hâlinde sonucun felaket olacağını ifade etmiştir.
Bu kaçıncı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçim sistemi? Hukuk
sistemi hiçbir komplekse kapılmadan geniş bir katılımla yeniden
ele alınmalı diyor, 2017 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Mit.
Şimdi, söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Tacettin Bayıra aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Bayır.
CHP GRUBU ADINA TACETTİN BAYIR (İzmir) Yatırım
harcamaları başlıklı 9uncu madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış durumdayım.
Bizleri televizyonları başında izleyen
değerli yurttaşlarımıza ve yüce Meclisimize saygılarımı
ve selamlarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, hatırlayacağınız
üzere 9uncu madde
Daha önce Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesiyle birlikte,
iptal ettiği gerekçeyi sizlerle paylaşmak istiyorum önemsediğim için.
Bütçe hakkı, vergi ve benzeri gelirlerle kamu harcamalarının
çeşit ve miktarını belirleme ve onaylama hakkıdır. Bu hak,
halk tarafından seçilen temsilcilerden oluşan yasa organına aittir.
Bütçe, hükûmetin Meclise karşı temel sorumluluk mekanizmasıdır.
Meclis, bütçeyle hükûmete gelir toplama ve gider yapma yetkisi vermekte, uygun kullanılmasını
da kesin hesap kanunuyla denetlemektedir.
Yasama organının halk adına kamu gelirlerini
toplama ve harcama konusunda sahip olduğu yetkinin, kısmen ilgili bakanlara
ya da kurumlara verilerek hiçbir sınırlamaya bağlı olmaksızın
geniş yetkiler tanınması, Meclisin sahip olduğu bütçe hakkının,
bütçe kanununa bütçe dışı hükümler konularak mevcut kanun hükümlerinin
açıkça veya dolaylı olarak değiştirilmesi veya zımnen kaldırılması,
bütçe kanuna bütçeyle ilgili olmayan hükümler konulamayacağı ilkesinin
ihlalidir.
Anayasa Mahkemesinin bütçe hakkına yani halk tarafından
seçilen temsilcilerin oluşturduğu yasama organına ait olan bütçe
hakkına aykırı bularak iptal ettiği bir düzenlemede hâlâ ısrar
edilmektedir. Yeni anayasayla da Anayasa Mahkemesinin baypas edilmek istendiğini
hepimiz biliyoruz.
Bütçeden kamu yatırımları için ayrılan
pay son beş yılda artmadı, aksine azaldı. Örneğin, 2011
bütçesinde yüzde 11,97 olan merkezî yönetim bütçesine sermaye gideri ve sermaye
transferi adı altında konulan ödeneğin bütçe harcamaları içerisindeki
payının 2016 yılında yüzde 11,60a indiği tahmin edilirken
2017 yılında 11,95 olacağı öngörülmektedir ancak yatırım
tercihlerinde bir yanlışlık söz konusu olmalı ki kamu yatırım
harcamalarında gözlenen reel büyüme ne yazık ki özel sektörde yatırımları
tetiklemiyor.
Kamu yatırım harcamaları artarken özel
sektör yatırımlarının azalması, kamu yatırım
projelerinin tercihinde ya büyük hatalar yapıldığını ya
gerçekçi olmayan yüksek fiyatlarla yaptırıldığını
ya da büyük yolsuzluklar yaptırıldığını akla getiriyor.
Bu, şuna benziyor: Örneğin, bir yere liman yapıyorsunuz ancak gemi
gelmiyor, köprü yapıyorsunuz ama araba geçmiyor, konut yapıyorsunuz ama
alıcısı yok.
Ulaştırma sektöründe gerçekleştirilen
projelerde talep kullanım garantisi verilmektedir. Talep gerçekleşmesi
projeksiyondan düşükse aradaki fark sözleşmede belirtilen ücretten yani
devlet tarafından yatırımcıya ödenmektedir, Osman Gazi Köprüsünde
olduğu gibi. Bu sözleşmelerde asgari gelir garantisi sağlanmaktadır.
4 ulaştırma projesinde yatırım tutarı 37,2 milyar euro,
verilen gelir garantisi ise 22,5 milyar eurodur. Avrasya Tüneli, Üçüncü Boğaz
Köprüsü ve Gebze-İzmir Otoyolu, Osman Gazi Köprüsü ve otoyol için verilen borç
üstlenim garantisi 8,7 milyar dolardır; Anayasa Mahkemesi bu nedenle bunu iptal
etmiştir. Peki, neden böyle oluyor diye baktığımızda, ne
yazık ki çok patronlu bir şirket gibi yönetildiğini görüyoruz ülkemizin.
Bakan ayrı, Başbakan ayrı, bir de büyük patron var; hepsi ayrı
telden çalıyorlar, o zaman sistem doğal olarak çöküyor çünkü Mecliste
grubu bulunan siyasi parti milletvekilleri olarak bizler komisyonlarda istediğimiz
kadar bu gemiyi doğru yüzdürmeye çalışsak da bizi dikkate almıyorlar.
Bakın, geçenlerde, bu güzel ülkenin Cumhurbaşkanı
Hepiniz karşı oy verseniz ne yazar! dedi. Bunu kime dedi? Sıkı
durun arkadaşlar, toplam ihracatımızın yüzde 45ini yaptığımız
Avrupa Birliğine. Kime dedi? Ülkemizdeki yabancı yatırımların
yüzde 73ünü yapan Avrupa Birliğine, âdeta posta koyar gibi, fırça atar
gibi, devlet ciddiyetinden uzak bir üslupla. Hadi ayıklayın şimdi
pirincin taşını. Kim ayıklayacak? Ülke ekonomisine katkı
koyan, katma değer yaratan sanayici ve iş adamı, tabii ki üretici.
İçim acıyarak söylüyorum: Bir ülkenin idarecisi
kendi ülkesinin ekonomisine böyle bomba koyar mı? En iyi müşterisine böyle
kötü davranabilir mi? Nasıl üretimi artıracağız? Ürettiğimizi
kime satacağız? Üretimi artıramazsak milyonlarca işsizimize
nasıl iş bulacağız? Aslında, ekonomiyi yöneten bakanlarımız,
bürokratlarımız da bunu çok iyi biliyorlar ama çareleri yok, ses çıkaramıyorlar
çünkü büyük patron ne derse o olur; kimin vekil, kimin bakan, kimin rektör, kimin
vali olacağına o karar verir, hatta dolar kurunun ne olacağına
bile o karar verir. 3,51ken çıkar konuşur, Bozdurun yastıkaltındaki
dolarları. der ama yetmez, dolar bugün 3,54. Seçim öncesinde İstikrar
için bize oy verin. diyenler, insanları kandırırlar ama sonra çıkar,
Kandırıldık. derler. Bazen Rusyaya, bazen Avrupa Birliğine,
bazen Amerikaya, bunlar inandırıcı olmazsa bazen de 15 Temmuz darbesini
ısıtıp önümüze koyarak ekonomideki çöküşü buna bağlarlar,
sanki o ülkelerle ilişkileri kendileri bozmamışlar gibi, sanki 15
Temmuz darbecileriyle eskiden kol kola girmemişler gibi, onları devlet
içinde o kadrolara kendileri yerleştirmemişler gibi. Bırakalım
bu bahaneleri arkadaşlar, halk artık buna inanmıyor, halkı saf
yerine koymaktan vazgeçin, halkın aklıyla dalga geçmeyin.
Sahi, on dört yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor?
Güzel ülkemi bu hâle kimler getirdi? Hafızalarımızı tazeleyelim.
Soruyorum: Seçim öncesinde istikrar dediniz, istikrar nerede; demokrasi dediniz,
yargı, demokrasi nerede; insan hakları dediniz, özgürlükler nerede;
Terör bitecek. dediniz, barış ve çözüm nerede? Soruyorum: Çağdaş
eğitim dediniz, öğretmenlerimiz nerede; emekliye ikramiye dediniz,
emekli maaşı nerede; özgür medya dediniz, gazetecilerimiz nerede; Yoksulluk
bitecek. dediniz, zenginlik nerede? Dilenen insanlar ülkesi olduk. Soruyorum: Dış
politikada itibar dediniz, itibarımız nerede; tarımda kalkınma
dediniz, köylü, çiftçi nerede; emek, asgari ücret dediniz, işçimiz ne hâlde;
Türk Silahlı Kuvvetleri dediniz, askerlerimizin istikbali ne hâlde, nerede;
fedakâr polisimiz dediniz, polislerimiz şimdi nerede; üretim, sanayicimiz
dediniz, üretimimiz ne hâlde? Sahi, Başbakan nerede? Bakanlar, yürütme nerede?
Güçlü Hükûmet dediniz, sahi, Hükûmet nerede?
On dört yılda doğru olarak söylediğiniz
tek bir şey vardı bütün halkın onayladığı: Tulumbanın
suyu bitti. dediniz; sahi, tulumba nerede, su nerede, hatta tulumbacı nerede?
Bu nedenle, biz bu bütçeye ret oyu vereceğiz. Tulumbanın
suyunun nerede olduğunu sorana da söyleyecek kısa bir ifadem var: Biraz
araştırırsanız, 17-25 yolsuzluğunda hortumlayanların
orada tulumbanın suyunu bulabilirsiniz, 17-25 Aralıkta bulabilirsiniz
tulumbanın suyunu. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu duygu ve düşüncelerle Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu bütçeye ret oyu vereceğimizi ifade ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, gruplar adına üçüncü ve son söz, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırıma
aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım.
HDP GRUBU ADINA BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 yılı merkezi yönetim bütçesinin
9uncu maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, sizinle ve ekran
başında bizleri izleyen halkımızla bir mesajı paylaşmak
istiyorum. Bugüne kadar ezilen halklarımızın barış, demokrasi
ve özgürlük taleplerine baskı, zor ve çatışma yöntemleriyle cevap
verenler, bir kez daha bizlerin şahsında tarihi tekerrür ettirdiler.
6 milyon oy almış, Meclisin en büyük 3üncü
siyasi partisinin eş başkanlarını, grup başkan vekillerini,
milletvekillerini, hukukun en temel ilkelerini tuzla buz edecek şekilde tutuklamak,
hiç şüphe yok ki tarihe kara bir leke olarak şimdiden kazınmıştır.
Elimizdeki son derece kısıtlı ve eşitsiz
olan mücadele araçlarıyla bizimle baş edemeyenler, tıpkı öncekiler
gibi, tutuklama, zindan ve tecrit yöntemlerini devreye koyarak baş etme yöntemini
seçtiler. Şahsımızda barış ve özgürlük iradesini kırmak,
demokratik, özgür yarınlara duyduğumuz umudu ve inancı teslim almak
istediler. Kuşkusuz, bu hukuk garabetlerine, vicdanları kanatan bu zulümlere
karşı daha büyük bir umudu ve inancı geliştirdiğimizi,
daha kararlı bir iradeyle onurlu mücadelemizi devam ettirdiğimizi belirtmek
istiyorum.
Bütün yıldızları yutacak şekilde
karanlığı koyulaştırma zulümleri, her gün, toplumsal, siyasal,
sosyal yaşamın her alanında devam ediyor ama unutulmamalı ki
karanlık ne kadar koyulaşırsa koyulaşsın, yıldızlar,
eninde sonunda bu karanlığı yırtarak parlamaya devam ettiler
tarih boyunca. Üstelik, zifirî karanlıklar hemen yanı başında
duran aydınlık şafakları haber verdiler.
Bu anlamda, tüm halklarımıza bu hakikatleri
gösterme ve yürüyen onurlu mücadelemizi büyütme gibi tarihî bir görev ve sorumlulukla
her birimiz karşı karşıyayız. Bu görevi yerine getirirken
tüm toplumumuzu ilgilendiren onurlu barışı tek adam ya da tek parti
iktidarı hesabıyla kendi çıkarına kurban edenleri kapı
kapı, ev ev dolaşarak teşhir etmek son derece önemlidir. Özellikle
AKPye oy veren milyonlara, bugüne kadar demokratik çözüm, barış, özgürlükçü
sivil bir anayasa konusunda nasıl bir yanılsamayla karşı karşıya
kaldıkları gerçeği, mutlaka gösterilmeye çalışılmalıdır.
Topluma huzur, refah ve istikrar sözü verenler, kaos, çatışma ve istikrarsızlık
dışında hiçbir şey vermediler. Hiç kimse, günün birinde, 6 milyon
oy almış bir partinin eş başkanlarını, milletvekillerini,
belediye başkanlarını tutuklayıp, var olan sorunları derinleştirsin
diye AKPye oy vermedi. Bu gerçeklik, gidilen her yerde iyice bilince çıkarılmalıdır.
Daha fazla çalışma, daha büyük bir dayanışma,
bu karanlık günleri atlatacağımıza olan inancım tamdır.
Şu dörtlük her şeyi özetlemiş, şair şöyle diyor:
Düşlerin sonsuza koştuğu yerde,
Sabrın çiçeklerini açtığı yerde,
Asla kapanmaz yaşanan defter.
Çünkü tarihin en güzel yerinde,
Son sözü direnenler söyler.
Sizi, tüm arkadaşları, dayanışma
içerisinde olan tüm kesimleri, yurtsever ve onurlu halkımızı en içten
sevgilerimle selamlıyorum.
İdris
Baluken
2 no.lu
F Tipi Kandıra Cezaevi, Kocaeli
Ben de buradan İdris Baluken şahsında
tüm tutsakları selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar;
üç gün önce burada çok talihsiz bir olay yaşandı, sayısal çoğunluktan
kaynaklı orantısız bir güç kullanıldı. Bu, ne Meclise -tırnak
içerisinde söylüyorum- ne de millî ve yerli vekillere hiç yakışmadı.
Ama çok büyütülmemesi kanısındayım, o gece biraz fazla abartılı
haber yapıldı, revire falan gitmedim. Yine de gerek sosyal medya üzerinden
gerekse beni direkt telefonla arayan yurt içindeki, yurt dışındaki
tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Ama şunu samimi olarak söylüyorum arkadaşlar:
Yemin olsun, öldürmeye kalkışsanız da doğruları söylemeye
devam edeceğim. Onurlu bir barış için değil yumruk yemek, canımı
seve seve vermeye hazırım. Yıllarını cezaevinde geçirmiş
barış elçisi, koca çınar Ahmet Türkün dediği gibi Türkiyeye
barış gelecekse beni Taksimde asmalarına razıyım. Biz
böyle bir gelenekten geliyoruz.
O gece gerginliğin ana nedeni, adı Sağlık
Bakanı olan ama resmen savaş bakanı gibi konuşan Recep Akdağın
tutumuydu, söylemleriydi. Eğer biz doktorlar teşhisi doğru koyamazsak
tedaviyi yanlış ve yetersiz yaparız. Sağlık Bakanlığı
bütçesi üzerindeki konuşmamda Türkiye halklarının çok gerildiğini,
kutuplaştığını belirtmiştim. O gün çok açık ve
net çağrılar yaptım Sağlık Bakanına: Burada şu
hastaneyi yaptık, şu kadar para harcadık. demekle, rakamlarla, istatistiklerle
kamuoyu tatmin olmuyor, somut adımlar atın. Toplum barış istiyor,
huzur istiyor, yarınlara güvenle bakmak istiyor. demiştim. Ama Sayın
Bakan konuşmasının yarısından fazlasını Meclisin
üçüncü büyük partisini karalamalarla, iftiralarla geçirdi. Evet, gergin olabilir,
Beşiktaştaki o elim saldırıdan dolayı uykusuz da olabilir
ama bu, ona bizlere saldırma hakkını vermez ki o saldırıyı
en şiddetli şekilde grubum da, ben de, cezaevindeki arkadaşlarım
da, eş başkanım da şiddetli bir şekilde herkesten önce
kınadık, kınıyoruz. Toplumu daha tahrik edici söylemler haricinde
bir tek cümle duyamadım kendisinden. Öncelikle, 10 Temmuzdan beri gerek o gece
yaşananlar gerekse 15 Temmuzdan sonra yaşanan OHAL ve kanun hükmünde kararnamelerden
dolayı toplumun çok gerildiğini, kutuplaştığını,
mutsuz ve huzursuz olduğunu belirttim. Bunu düzeltmek de en başta bizlere,
Sağlık Bakanlığına düşer. demiştim. Tansiyonu
düşürmesi gerekir, çözüm üretmesi gerekir, inisiyatif alması gerektiğini
belirttim. Onun için, rakamlardan önce, bütçeden önce bu zihniyeti sorgulamamız
gerekir. Artık maalesef, bütçeyi tartışacak hâlde değil, onu
çok aşan önceliklerimizin olduğu kanısındayım. Bu nedenle,
önce uyguladığımız politikaların sonuçlarını
sağlıklı tahlil etmemiz gerekiyor. İktidarı devraldığınız
bir kriz döneminde dahi insanlar can güvenliğinden, özgürlüğünden, hürriyetinden
ve huzurundan bu kadar kaygılı değildi. Kusura bakmayın, bugün
toplumun tümünde bir güvensizlik ortamından kaynaklı bir güvensizlik duygusu
hâkim. Yarının ne olacağına dair kimsenin bir öngörüsü yok,
yarına dair bir garantisi yok. Yine bu, sadece, iktidarın zulmüne uğramış
muhalifler, halklar ve inançlar için değil; bizzat size oy veren insanlarda
da mevcut. Bu savaşın dışında kaldığını
düşünenler bile, bu toplumun her bir bireyi, her bir ferdi artık belirsizliklerle
dolu bir hayat yaşamaktadır. Topyekûn ülke psikolojisi bozulmuş,
geleceğini öngörmeyen, kaygılı, sağlıksız bir toplum
hâline getirilmiş durumdayız ama tam tersi, toplumun gazını
almak adına içerideki ve Meclisteki biz vekilleri suçlamaktan başka bir
şey yapmadı Sayın Bakanımız.
4 Kasım sivil darbesinden sonra Eş Genel Başkanlarımız
Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dâhil 10 milletvekili arkadaşımız
tutuklandı, daha doğru bir deyişle rehin alındılar. Yetmedi,
iki gün önce Grup Başkan Vekilimiz Çağlar Demirel ve milletvekilimiz Besime
Konca tutuklandı; dün de Dersim Milletvekilimiz Alican Önlü arkadaşımızı
gözaltına aldılar ve Diyarbakıra götürdüler. Dokunulmazlıkların
kaldırılması üzerine konuşanlar, yargının işi
diyenler, hadi bakalım, binlerce hâkimi görevden aldınız, binlerce
hâkimi cezaevine attınız. Bugün bu koşullarda bile yargıya güvenip
kürsü dokunulmazlığı dışında bütün dokunulmazlıkları
kaldırmaya var mısınız?
Bugün bu koşullarda bile
buna cesaretiniz yok çünkü yargıya güvenmiyorsunuz; sanki bütün bu yaşananlar
burada değil başka bir ülkede yaşanmış gibi, tutuklamalar
yargının işiymiş gibi. Ortada bir yargı mı kaldı
ki yargının işi olsun.
Halkın iradesini gasbettiniz,
halkın iradesini tutukladınız ama o kadar çaresizsiniz ki Meclisteki
fotoğraflara bile tahammülünüz yok. Bize Bu fotoğrafları kaldırın.
diyenler önce bu haksız ve hukuksuz tutuklamalara karşı çıkıp
birkaç cümle kursun. Halkın vergileriyle, halkın bütçesiyle ayakta kalan
TRT, Meclisteki vekillerin fotoğrafı çıkmasın diye neredeyse
Meclisin tavanını gösteriyor. Bu ayıp size yeter. Ancak şunu
iyi bilin ki vekillerimizi, partimizi Meclisten çıkarabilirsiniz, fotoğraflarımızı
ekrandan çıkarabilirsiniz, ancak, arkadaşlarımızı ve partimizi
halkın gönlünden çıkaramayacaksınız; bu da size dert olsun.
Ne yaparsanız yapın size boyun eğmedik, eğmeyeceğiz; bu
da size sadece dert değil, ders de olsun.
2017 yılı bütçesi tüm
Türkiyeye, halkımıza hayırlı olsun, barışa vesile
olsun diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, şahısları
adına ilk söz, İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyıka aittir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kocabıyık,
süreniz beş dakikadır.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 9uncu maddesi üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 yılı bütçemiz bundan önceki on dört yılda olduğu
gibi vatandaşlarımızın refahını artıran, ihtiyaç
duydukları hizmetleri karşılayan, faize değil, kamu hizmetlerine
kaynak ayıran ve yatırımlarla büyümeyi esas alan bir bütçe olma özelliğini
taşımaktadır. 2002 yılında bütçe giderlerimizin yüzde 43ü
faiz harcamalarına giderken 2017 yılında bu oranın yüzde 8,9
olacağını öngörmekteyiz. Yüzde 43,2den yüzde 10un altına inen
bir faiz harcaması gerçekten bütçe ve faize getirdiğimiz disiplinin net
göstergesidir. Kabaca bir hesapla, 2002 yılında her 100 lira verginin
86 lirası faize giderken 2017 yılında her 100 lira verginin sadece
11 lirası faize gidecektir. Geriye kalan kısmı ise eğitim, sağlık,
tarım, ulaşım yatırımlarına ve sosyal yardımlara,
kısaca, halkımızın ihtiyaçlarına ve refahına harcanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetimiz 2008-2010 ve 2011-2013 dönemlerini kapsayan Kayıt Dışı
Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planlarını başarıyla tamamlamıştır.
Şu anda 2015-2017 dönemini kapsayan Kayıt Dışı Ekonomiyle
Mücadele Stratejisi Eylem Planını uygulamaktayız. Yapılan hesaplamalara
göre, 2002 yılında kayıt dışı ekonominin millî gelir
içindeki payı yüzde 32,4 iken 2015 yılında bu oran yüzde 27ye düşmüştür.
Kayıt dışı istihdam oranıysa 2002 yılında yüzde
52,1 iken 2015 yılı sonunda 19 puan azalarak yüzde 33e kadar düşmüş
oldu. Kayıt dışı ekonominin seviyesi yaklaşık 5,5
puan daha azalmış olsa, gerçekten, Türkiye'nin kayıt dışı
ekonomideki oranı gelişmiş ülkeler seviyesinde olacaktır.
Hükûmetimiz faize giden harcamaları ve kayıt
dışı ekonomide kaybedilen miktarı disipline ederek yatırımlara
aktarmaktadır. Her bütçe döneminde olduğu gibi, artırarak yatırımlara
kaynak ayırma politikamız 2017 yılında da devam edecektir.
2016 yılında bütçeden yatırıma ayırdığımız
kaynak 60 milyar lira düzeyindeydi, 2017 yılında yatırıma ayıracağımız
kaynağı yüzde 30 oranında artırarak 78 milyar liraya çıkarıyoruz.
Köylerin altyapısını güçlendirmeyi hedeflediğimiz KÖYDES projesine
bugüne kadar toplam 10 milyar lira kaynak aktardık. 2017 yılında
da KÖYDES için ayırdığımız kaynağı yüzde 100
artırarak 1 milyar liraya çıkarıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çiftçimizi güçlü bir şekilde desteklemeye devam ediyoruz. 2017 yılında
bütçemizden tarıma ayırdığımız kaynağı 31
milyar liraya çıkardık. Diğer taraftan, yemde ve gübrede KDVyi kaldırarak
çiftçimize buna ilaveten, dolaylı yoldan 2,7 milyar lira kaynağı
ayrıca aktaracağız.
İktidarlarımız dönemlerinde bölünmüş
yol ağımızı 4 kattan fazla artırarak 6.101 kilometreden
yaklaşık 25 bin kilometreye çıkardık. Bu suretle, 6 ilimiz bölünmüş
yollarla birbirine bağlıyken bugün 76 ilimiz birbirine bağlanmış
oldu. Bugüne kadar sadece bölünmüş yollar için 112 milyar lira yatırım
harcaması yaptık. Toplamda 1.213 kilometrelik Ankara-Eskişehir-İstanbul,
Ankara-Konya, Konya-Eskişehir-İstanbul hatlarında yaklaşık
30 milyon vatandaşımıza ulaşımda yüksek hızlı
tren kullanma imkânı sunduk. 2019 yılına kadar Adana, Afyonkarahisar,
Bursa, İzmir, Karaman, Kırıkkale, Manisa, Mersin, Sivas, Uşak
ve Yozgat olmak üzere toplam 11 ilimizden hızlı tren ve yüksek hızlı
tren hattını geçirmeyi planlıyoruz. Hızlı tren yatırımlarımız
2003 yılından beri 20 milyar doların
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN KOCABIYIK (Devamla) Sayın milletvekilleri,
AK PARTİnin 15inci bütçesi olan 2017 yılı bütçemizin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını temenni eder, hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kocabıyık.
Şahısları adına ikinci söz Samsun
Milletvekili Kemal Zeybeke aittir.
Buyurun Sayın Zeybek. (CHP sıralarından
alkışlar)
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Tabii, bugün, 2017 bütçesinin tahminî bütçesini yapıyoruz.
Ülkemizin bütçesi, devletimizin yatırımları, işçi, memur, emekli,
sanayici, esnaf, çiftçinin tüm yaşam haklarının 2017de iyileştirilmesi
için, yaşam endeksinin iyi olması için yapılmalıdır. Bütçede
gelir gider tahminleri doğru yapılmalıdır; denetlenir, şeffaf
olmalıdır. Devletin bütçesi devlet tarafından denetlenebilir; devletin
gelir ve giderlerini çiftliğiniz gibi kullanmamanız gerekir.
2016 yılı bütçe açığı 29,7 milyar
TL idi. 2017 yılı bütçesi 47 milyar bütçe açığıyla ortaya
konulmuştur. Bu bütçe açığıyla çalışanların ve
yaşam endeksiyle gelecekte beklentisi olan insanların yüzde artırımları
da bu şekilde olacak mıdır? 2017deki bütçe açığı,
bütçe farklılığı yüzde 13 artırılmıştır
geçen yılki bütçeye göre. Bu seneki bütçe açığıyla beraber işçimizin,
memurumuzun, dar gelirli insanlarımızın da yüzde 13 artırımı
devlet tarafından desteklenecek midir?
Fındıkta taban alım fiyatlarını
açıklamadınız. Türkiyedeki fındık üreticileri fındık
alımlarını tekelci sermayeye terk etmiştir, onların kucağına
atmışsınızdır. AKP yanlısı troller korunuyor.
Devlet Rekabet Kurulu devreye girmemektedir. Çiftçimizi koruyan taban fiyatları
açıklanmalıdır. Tahıl, arpa, buğday, çeltik, ayçiçeği,
domates, patates, soğan, sebze, üzüm, incir, narenciye, elma gibi tüm ürünlerimiz
ya yok pahasına satılmaktadır veya tarlada, bahçede bırakılmaktadır.
Çiftçimiz doğal afetlerle, don veya doluyla kaderleriyle baş başa
bırakılmaktadır.
Millî eğitimde AKPnin iktidarları, Dindar,
kindar gençlik yetiştireceğiz. diye yurtları cemaatlerin insafına
bırakmaktadır. Tacizde ve istismarda seyirci kalıyorsunuz.
Suriyede, Mısırda, Irakta, Libyada mezhepçi,
ırkçı, kinci düşüncelerinizle ülkemize düşman yaratıyorsunuz.
Dış politikada stratejik derinlikten bahsedenler, memleketimizi ne hâle
getirdiniz.
AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
dünyada sözüne güvenilmeyen, itibar edilmeyen duruma gelmiştir. Ülkeyi Orta
Doğu bataklığına sapladınız.
NECİP KALKAN (İzmir) Rüya görüyorsun, rüya.
KEMAL ZEYBEK (Devamla) BOP Eş Başkanı
olarak emperyalist güçlerle Orta Doğuyu dizayn etmeye kalktınız.
Ne yazıktır ki karanlık güçler, kötü yönetiminiz sonucunda ülkemizi
dizayn etmeye başladılar.
Suriyede, Irakta dinci örgütlere yardım, yataklık
yapmaktasınız. IŞİD terör örgütünün kontrolünde olan yerlerde,
sakallı IŞİD militanları sakallarını keserek
Özgür
Suriye Ordusu görünümlü IŞİDle beraber oldunuz. Suriyeliler ülkemizin
her köşesinde rahatlıkla gezerken bizim insanlarımız ülkemizde
rahat değillerdir.
Sayıştay tarafından kamu idarelerinin,
KİTlerin gider ve yatırımlarında harcamaların denetiminin
yapılmaması kirliliktir, denetim yaptırmayanlar da kirlidir. Bu ülkenin
gelir giderlerinin denetimini yaptırarak halkın parasının hesabını
vermek zorundasınız.
Barış, özgürlük, gelecek ülkemiz için olması
gerekiyor. Orta Doğuda, ülkemizde barışın, geleceğin umutlarını
beklerken bu şekilde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL ZEYBEK (Devamla)
yönetimlerin hareket etmesini
diliyoruz.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) İddialarının
tamamını reddettiğimizi bir kere burada belirtmek isterim. Temelsiz
ve dayanaksız iddialar ortaya atıldı, bunların hiçbir tanesini
kabul etmiyoruz.
Adalet ve Kalkınma Partisi hiçbir zaman ırkçı
bir parti olmamıştır, böyle bir felsefeye hiçbir zaman da sahip olmamıştır.
Toplumun tamamını kucaklayan, toplumun tamamından oy alan bir partidir.
Irkçı bir parti bu şekilde oy alamaz.
Emperyal güçlerle işimiz olmaz, biz her zaman mazlumun
ve Orta Doğu halklarının yanında olduk. DAEŞle de en kapsamlı
mücadeleyi
Bakın, şu an Suriyede, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, sınırlarımızı
güvence altına almak kaydıyla, DAEŞe, orada PYDye, terör örgütlerine
karşı verdiği mücadele ortadadır. Bu ithamları bir kez
daha kesin bir dille reddediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Muş.
Sayın milletvekilleri, böylece konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz. On dakika süreyle
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sürenin yarısını
soru, yarısını da cevap olarak kullanacağız.
Evet, sisteme giren sayın milletvekillerine sırayla
söz veriyorum beş dakika süreyle.
Sayın Öz, buyurun.
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Bakan, Eceabat Kilye
mevkisinden sapılarak 8 kilometre sonra Bigalı köyüne ulaşılıyor.
Mustafa Kemal Atatürk 19. Tümen Komutanlığına atandıktan sonra
19. Tümeni Bigalı köyü civarına yerleştirir. 19. Tümenin Bigalı
köyünde kaldığı süre zarfında Mustafa Kemalin misafir olarak
kaldığı bu ev daha sonra Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî
Parkının kuruluşuyla beraber 1973 yılında müze olarak
düzenlenmiş, Mustafa Kemalin o dönem kullandığı eşyaların
ve üniformaların sergilendiği Bigalı Köyü Atatürk Karargâh Müzesine
dönüştürülmüştür. 2014 Çanakkale depremi sonrası ziyarete kapatılan
müze hâlen kapalıdır. Restorasyon çalışmaları ne zaman
tamamlanacaktır?
Ayrıca, Mustafa Kemal Atatürkün Anafartalar Muharebesini
yönettiği dönemde Büyük Anafarta köyünün 700 metre kuzeyinde kurduğu Çamlıtekke
Karargâhı bugün yıkık bir durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) - Çamlıtekke Karargâhının
da bir an önce aslına uygun olarak yeniden yapılması düşünülmekte
midir?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erkek
MUSA ÇAM (İzmir) Yok.
BAŞKAN - Sayın Şimşek
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, dolardaki artıştan
dolayı millî gelirin 7.000-7.500 dolara düşeceği bekleniyordu Türkiyede,
bütün ekonomistler bu şekilde yorum yapıyordu ama Yüzde 20lik bir revizyon
yaptık. dediniz, millî geliri 11 bin dolara çıkardınız. Ben
şimdi buradan soruyorum: Yüzde 30luk bir revizyon yapsaydınız millî
gelir 12 bin dolara mı çıkacaktı? Bu revizyonu neye göre yaptınız?
Bu hesaplarda bir yanlışlık yok mu? Türk milleti buna inanıyor
mu? Gerçekten Türkiyede millî gelir kişi başı 11 bin dolar mı
şu anda?
Bir de özellikle cep telefonu, elektronik eşya,
kaçak sigara, bunlarla nasıl mücadele ediyorsunuz? Mersinde Silifke Caddesine
şu anda bir ekip gönderin ne kadar kaçak telefon var, kaçak sigara satılıyor
diye. Namuslu insanlar kaçakçılarla başa çıkamıyorlar. Maliye
Bakanlığı olarak devletin olduğu yerde kanunları işletin
ve kaçakçılarla mücadele edin, aksi taktirde haksız rekabet oluşuyor
ve namuslu insanlar iş yerlerini kapatmak zorunda kalıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Bu konuda
gerekli mücadeleyi göstereceğinizi umuyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Yıldırım
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler Başkanım.
Geçen günkü oturumda Sağlık Bakanına sormuştum
ama doğru dürüst bir yanıt alamadım çünkü Sağlık Bakanı
sürekli saldırmakla meşguldü, onun için sorumu Sayın Maliye Bakanına
sorayım. Sağlık çalışanlarının emekli maaşlarının
çok düşük, çok komik olduğunu belirtmiştim. Otuz kırk yıl
devlette çalışıp emekli olan doktorlar bile hayatlarını
idame ettirmek için ikinci bir ek iş yapmak zorundalar, tabii, ikinci bir iş
bulabilirlerse ya da sağlıkları el verirse. Sağlık çalışanlarının
emekli maaşları için bir çalışmanız var mı? Bir de
yıpranma payından bahsedilmişti, onunla ilgili bir çalışma
vardı. Meslektaşlarımız bu konuda sizden açıklama bekliyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Aydın
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, 2017 yılı bütçesinden Bursaya
kamu yatırımları olarak ne kadar bütçe ayırdığınızı
merak ediyorum. Bildiğiniz üzere Bursa ödediği vergi bakımından
Türkiyede ilk üç il içinde olmasına rağmen aldığı payda
en son sıralarda geliyor. Buradaki çelişkinin giderilmesiyle ilgili 2017
yılında bir düzenlemeniz olacak mı?
Ayrıca, Bursanın güneydoğusu olarak bilinen
4 dağ ilçesi, Orhaneli, Keles, Büyükorhan, Harmancık ilçelerinin de bu
fakirlikten ve göçün durdurulabilmesi için kamu yatırımlarını
artırmada ve bütçeden daha fazla pay ayırmakla ilgili bir düşünceniz
var mı? Varsa bunları da öğrenmek isteriz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanın dün akşam öğretmen
maaşlarıyla ilgili soruma vermiş olduğu cevaba karşılık
bir açıklama yapmak istiyorum: Sayın Bakan, yoksulluk sınırı
ve enflasyon artışı üzerine maaş artışları, önemli
meslek grupları ve özellikle öğretmenlerimizin maaşlarının,
yaşam standartlarının artırılması elbette hepimizin,
bizim de en önemli isteği ve önceliğidir. Hükûmetinizin bu yöndeki politika
uygulamalarını eleştirmek, eksiklikleri dile getirmek, bütçe görüşmelerinde
vatandaşlarımızın bu taleplerini gündeme getirmek bizim en doğal
sorumluluğumuz. Hükûmetleriniz dönemlerinde öğretmenlerimizin maaş
artışları yeterli değildir. Ülkemizin ekonomik ve sosyal koşullarında
bir refah artışı olmadığını tekrar belirtmek
istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, soruları cevaplandırmak üzere
şimdi söz sırası sizde, buyurun.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
yirmi saniye var daha ya.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Yani daha devam edilebilir
aslında.
BAŞKAN Süre kalırsa tekrar dönerim arkadaşlar,
beş dakika kaldı.
Buyurun.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Başkan, Sayın Öz, Eceabattaki müzeyle ilgili bir soru sordular; uygun
görürlerse Kültür ve Turizm Bakanlığından bilgiyi aldıktan sonra
kendileriyle bu bilgiyi paylaşacağım, şu anda elimde hazır
bilgi yok.
Sayın Şimşek, millî gelir revizyonu çalışması
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından, Türkiye İstatistik Kurumunun
da raporlama yaptığı Eurostat standartlarına göre, ESA 2008
standartlarına göre yapılmış bir güncelleme. Türkiye İstatistik
Kurumu bu güncellemeyi yaparken diğer Eurostat üyesi ülkeler hangi standartları
kullanmışsa bu standartlara uygun bir güncelleme yapmıştır
ve bu güncelleme sonucunda da millî gelirde bir revizyon yapmıştır.
Yapılacak revizyonun oranı şu kadar olmalıdır, bu kadar
olmalıdır, şu kadar olursa inanırız, bu kadar olursa inanmayız.
diye bir yaklaşım olamaz. Millî gelir revizyonları, Türkiye dışındaki
diğer ülkelerde de yapıldığında yukarı yönlü artış
her zaman için görülmüştür. Türkiyede özellikle istatistik kapasitesinin artırılması
noktasında son yıllarda büyük bir çaba sarf edilmiştir. Özellikle
millî gelir hesaplarının oluşturulmasında ilgili kurumlarla
daha yakın bir çalışma ortamı oluşturulmuş, tüm taraflardan
toplanan bilgiler bu çalışmalara yansıtılmıştır.
Ayrıca, edindiğim bilgiye göre, Türkiye İstatistik
Kurumu yapmış olduğu revizyonun dayanakları, metodolojisi ve
açıklamaları konusunda da paylaşımlarda bulunmuştur. Tabii
ki, yapılan revizyonun varsayımları, tutarlılığı
konusunda herkesin bunu sorma, doğruluğunu araştırma hakkı
vardır.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Bu sene mi
çıktı bu standartlar Sayın Bakanım? Geçen yıl yok muydu
bu standartlar?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Bu
anlamda yaklaşımınızı doğru bulurum ama yani Millî
gelir hesapları şu şekilde oldu, biz bunu beğenmeyiz. diye
bir yaklaşımı da kabul etmek...
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Hayır,
yeni bir para mı girdi? Bu standartlar geçen sene yok muydu, yeni mi çıktı?
Neye göre bu değişiyor?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Değerli
arkadaşlar, niye heyecanlanıyorsunuz? Uluslararası standartlara göre
Eurostata üye bütün ülkelerin yaptığı bir uygulamayı Türkiye'de
Türkiye İstatistik Kurumu yaptı ve bu yapmış olduğu revizyon
çalışmasını yayınladı, varsayımlarını,
dayanaklarını yayınladı.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Siz inanıyor
musunuz buna Sayın Bakan?
BAŞKAN Sayın Şimşek, sorunuzu sordunuz,
Sayın Bakan cevap veriyor. Takdir kamuoyunun. Lütfen ikili diyaloğa girmeyelim.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Burada
sorular sorulmasına hak veriyorum, doğru ama bunları, bu yapılan
açıklamaları veya İstatistik Kurumunun ortaya koyduğu revizyonu
sanki arkasında başka bir şey varmış gibi bir töhmet altına
koyma çabasının doğru olmadığını söylemeye çalışıyorum.
Her şeyi soralım, ben de sorarım yani yapılan bir açıklamanın
arkasında yeterli veri var mı, metodolojisi doğru mu, varsayımları
doğru mu? Bu işin profesyonelleri de bu konuda açıklamalar yapıyor,
Türkiye İstatistik Kurumu da kendi açıklamalarını yapar fakat
Türkiye İstatistik Kurumu bir revizyon yapacaksa bu mutlaka aşağı
yönlü olmalıdır. yaklaşımını çok politik bir yaklaşım
olarak görüyorum.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Ben öyle bir
şey demedim.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Öyle bir şey
demedi Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) TÜİKin
tamamen profesyonel bir anlayışla istatistik kurallarını, kaidelerini
kullanarak bunu yaptığını da söylemekte yarar var, onu farklı
bir şeye götürmeye gerek yok.
HAYATİ TEKİN (Samsun) O dediği gerçekçilik
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sigara
kaçakçılığı, telefon kaçakçılığı, bu konularda
Bakanlık olarak ilgili kurumlarla beraber yoğun çalışmalar sarf
ediyoruz ama ben, şimdi Mersinle ilgili, arkadaşlara söyledim yani bu
konu da hepimizin duyarlı olması gereken bir husus. Bakanlık olarak
inşallah bu çalışmalara devam edeceğiz. Söylediğiniz yerle
ilgili de gerekli çalışmaları, Bakanlıktaki arkadaşlara
talimat verdim, süratle yapacaklar. Başka illerde de zaman zaman bunlarla karşılaşıyoruz.
Gerek Emniyet birimlerimiz gerekse kaçakçılıkla mücadelede görev alan
diğer kurumlar bizimle müştereken bu çalışmaları yürütüyorlar.
Ben, duyarlılığınızdan dolayı sizlere de teşekkür
ediyorum.
Sayın Yıldırım sağlık çalışanlarımızın
emekliliklerine ilişkin bir değerlendirmede bulundular. Öncelikle, tabii
ki 2002 yılında bütün kamu çalışanları bakımından
emeklilikle ilgili mevcut bir sistemi AK PARTİ hükûmetleri devraldı ve
o günden bu yana da bütün emekliler bakımından emekli aylıklarındaki
artışlar hep enflasyonun üzerinde oldu. Emeklilerin bu dönemde alım
gücü ve refah düzeyi arttı ama sağlık çalışanlarına
dönük onların bir talebi olduğunu biliyoruz. Bu konuda Sağlık
Bakanlığımızın çeşitli çalışmaları
da var. Bu, bir taraftan Sosyal Güvenlik Kurumunun dengelerini, diğer taraftan
diğer sosyal kesimlerle olan adalet perspektifini de koruyarak bir şey
yapabilir miyiz diye çalıştığımız konulardan bir tanesi,
onu da ifade edeyim. Ama, Sosyal Güvenlik Kurumundaki genel kaidelere uygun olmak
koşuluyla ne yapılabilir, ona Bakanlığımız çalışıyor,
biz de o çalışmalara Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla
beraber teknik destek veriyoruz, bir noktaya geldiğinde de bunlar kamuoyuyla
zaten paylaşılacak.
Sayın Aydın, Bursayla ilgili yapılan
yatırım rakamları bende yok ama onu temin edelim, onları da
sizlerle paylaşalım. 2017 yılında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 11.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.21
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Ömer SERDAR (Elâzığ)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 41inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, bir söz
alabilir miyim efendim?
BAŞKAN Söz vereceğim de bir saniyenizi alayım
Sayın Gök. Benim de kısa bir açıklamam olacak.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
Halepte bir insanlık dramı yaşandığına, orada uygulanan
terörü bir kez daha nefretle kınadığına, masum insanların
güvenli bir şekilde tahliyesi için gayret sarf edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, maalesef son
dönemlerde Halepte insanlar katlediliyor, masum insanlar can veriyor. İnsanlarla
birlikte aslında orada ciddi bir dram yaşanıyor ve insanlık
katlediliyor, bir medeniyet, bir şehir maalesef yok olmakla karşı
karşıya.
Uzun zamandır yaşanan insanlık dramında,
son günlerde, sivil ve masum Halep halkının üzerine uçaklar bombalar yağdırarak
kadın, çocuk, yaşlı katlediliyor. Şu an 4 mahallede 3 kilometrelik
bir alanda 100 binin üzerinde insan, tarihin en büyük trajedisiyle karşı
karşıya bir durumda.
Türkiyenin, Sayın Cumhurbaşkanımızın,
Başbakanımızın, Hükûmetimizin yapmış olduğu yoğun
temaslar neticesinde sivillerin tahliyesi için ateşkes ilan edilmesine rağmen,
maalesef çok kötü haberler de alıyoruz. İnsan haklarından bahseden
modern Batı dünyasının tavrı yine insanlık adına kahredici.
Değerli milletvekilleri, caretta kaplumbağalarına
gösterdikleri ilgiyi, şefkati, tavrı, maalesef söz konusu Halep olunca,
söz konusu Arakan olunca, söz konusu Lahor olunca, söz konusu İstanbul olunca
sergileyemiyorlar. Pariste, Brükselde bir saldırı olduğunda bütün
dünya o saldırıya karşı, teröre karşı kenetlenerek
Je suis Paris., Je suis Brüksel. diye dünyada hep birlikte teröre karşı
ortak mücadele adına bir birliktelik sergilendi ama maalesef, Batı dünyası,
söz konusu Müslümanlar olunca, ezilenler, mağdur edilenler belli bir bölge
halkı olunca Je suis Lahor. diyemiyorlar, Je suis İstanbul. diyemiyorlar,
Je suis Halep. demekten kaçınıyorlar.
İşte, değerli milletvekilleri, burada
bu drama mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak hepimizin dikkat çekmesi gereken
husus, tüm parlamenterler olarak, sivillerin bir defa güvenli bir şekilde tahliyesi
için en azından
Ki onların üzerine de ateş açıldığı
haberlerini alıyoruz ve yüreğimiz yanıyor.
Aylan bebeğin hesabını kim verecek? Oradan
gelecek olan insanlara âdeta utanç duvarları ören Batının, o ölen
masumlara sessizliği de, orada ölümlere karşı körleri ve sağırları
oynaması da hakikaten esef vericidir. Dolayısıyla, bu yürek yangınına,
hepimizin en azından duamızla, desteğimizle katkı sunması
gerekir diye düşünüyorum. Bir an önce Halepteki bu acının, gözyaşının
dinmesini arzuluyorum ve orada uygulanan terörü bir kez daha şiddetle, nefretle
kınıyorum. Masum insanların güvenli bir şekilde tahliyesini,
en azından bunun için bir gayret sarf edilmesi gerektiğini bir kez daha
ifade ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Gök, evet, sisteme girmiştiniz.
Buyurun Sayın Gök.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, masum insanların,
sivil yurttaşların hayatlarını kaybettikleri bir ortam yaratılmasına
izin verilmemesi ve bütçe görüşmeleri yapılırken Genel Kurulda AKP
Grubunun sayısal çoğunluğunun bulunması gerektiğine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Dünyadaki bütün çatışmalarda, savaşlarda
olan ne yazık ki her zaman mağdur sivil yurttaşlara oluyor. Bu, dünyanın
her yöresinde yaşanılan çok açı bir gerçeklik. Dolayısıyla,
bütün dünyanın, dünyanın neresinde olursa olsun ve şu anda gündemde
olan Halepte olmak üzere, masum insanların, sivil yurttaşların,
çocukların, kadınların, gençlerin bir çatışma ortamı
içerisinde hiç gereği yokken hayatlarını kaybettikleri bir ortamın
yaratılmasına izin vermemesi gerekir. Bu, acı bir çığlıktır,
önemlidir, çok önemli bir insanlık dramıdır. Dolayısıyla,
böyle sivillere yönelik her türlü tehdidin ve can alıcı uygulamaların
bir an önce sona erdirilmesi ve sivillerin, hak ettikleri ölçüde insana yaraşır
bir şekilde yaşam koşullarına kavuşturulması ve savaş
ortamından da tahliyeleri bence bütün dünyanın şu anda üzerinde durması
gereken bir konudur. Biz de bu acı çığlıkları duyuyoruz
ve tüm dünyanın bütün gücüyle bu acıları sona erdirmesini diliyoruz.
Sayın Başkan, bir cümlem daha olursa izin verirseniz
eğer.
Sayın Başkan, az önce ara verdiniz. Anlaşılıyor
ki AKP milletvekili arkadaşlarımız günler süren bütçe maratonunun
yorgunluğunu üzerlerinde taşıyorlar ama bütçeyi savunacak bir AKP
Grubunun burada daha dikkatli olması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEVENT GÖK (Ankara) İzin verirseniz
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani bir bütçe hakkının
konuşulduğu ortamda, bütçe görüşmelerinin yapıldığı,
eleştirilerin yapıldığı bir ortamda AKP Grubunun burada
sayısal çoğunluğunu bulundurmadan görüşmeleri takip etmesi,
bence bütçe hakkına ve yapılan bütün eleştirilere ve görüşmelere
karşı uygun bir tutum değildir. Bunu bir netleştirelim.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay, size de iki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Halepte tahliye
edilmek üzere bekleyen sivillerin bulunduğu konvoya ateş açılmasını
kınadıklarına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Suriyenin Halep kentinde önceki gece bir ateşkes
ilan edilmişti fakat bu ateşkes bozuldu ve sabaha karşı tekrar
ateşkes sağlandığını öğrenmiştik ancak aldığımız
haberlere göre, Halepte İranın yönlendirdiği bir kısım
milislerin kuşatma bölgesinden tahliye edilmek üzere bekleyen sivillerin bulunduğu
konvoya ateş açtıklarını, ölen ve yaralananların olduğunu
öğreniyoruz. Bu tahliye edilen yaralılara, masum çocuk, kadın ve
yaşlıları taşıyan konvoya ateş açılmasını
şiddetle kınıyoruz. Ayrıca, bu tür iç kargaşalardan ve
iç savaşlardan, maalesef, öncelikle yine masumların ve mazlumların
mağdur olduğunu görüyoruz.
Ayrıca, gözümüzün önünde cereyan eden bu hadiseler,
ülke olarak birlik ve beraberliğe, Türkiye Cumhuriyetinin dirayetine ne kadar
ihtiyacımız olduğunu; ordusuz ve devletsiz toplumların ayak
altında ezildiğini gösteren, maalesef, çok acı ibretlerdir. O bakımdan,
Türkiyede hepimiz bu hadiseleri dikkatle takip ederken Türkiyenin de bir alarmda
olduğuna da dikkatleri çekmek istiyorum.
Bu düşüncelerle, teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kerestecioğlu, size de söz veriyorum.
Buyurun.
3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
çatışma bölgelerinden insanların güvenli bir şekilde çıkarılması
için herkesin elinden geleni yapması gerektiğine, insan hakları ihlallerinin
uluslararası örgütlerce de tespit edilip kınanmasını talep ettiklerine
ve Türkiyede işkence iddialarının ciddi biçimde dile getirildiğine
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Savaş, zaten en çok sivilleri, çocukları, kadınları
özellikle yaralar ve önemli olan şu anda çatışma bölgelerinden, nerede
olursa olsun, insanların çıkarılması için, güvenli bir şekilde
bir koridor açılarak çıkarılması için herkesin elinden geleni
yapmasıdır ve bu hassasiyetin, Suriyenin ya da dünyanın neresinde
olursa olsun ayrım gözetmeksizin, kim tarafından yapılırsa yapılsın
gösterilmesi lazım yani mayıs ayında olduğu gibi bir Alevi Zara-
köyüne Suriyede yapıldığında da gösterilmesi lazım, Halepte
de şu anda olduğunda gösterilmesi lazım. Bunda herkesin samimi olması
lazım ama öncelikle, galiba, herkesin, özellikle siyasilerin samimi olması
gereken şey, savaş çıkmadan önce bunu çıkartmamak gerektiği
yani bununla ilgili mücadele etmek gerektiği ve önlemek gerektiği. Buna
ilişkin olarak biz de oradaki sivil halka özellikle sabır diliyoruz ve
yapılması gereken her türlü insani desteğin yapılmasını,
insan hakları ihlallerinin uluslararası örgütlerce de tespit edilip kınanmasını
talep ediyoruz.
Bu arada, bir şeye daha dikkat
çekmek isterim. Şu anda sıfır tolerans diye yola çıktığınız
Türkiyede işkence iddiaları da ciddi biçimde dile getirilmektedir. Ben
burada da aynı şekilde ayrımsız olarak bir hassasiyet gösterilmesini,
Türkiyenin yeniden, işkence yapılan bir devlet olarak anılmamasını
ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU
DEMİR (İstanbul) Tamamlayacağım.
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen, buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU
DEMİR (İstanbul)
Türkiyenin yeniden, işkence yapılan bir
devlet olarak görülmemesini, bunu kimsenin, hiçbirimizin hak etmediğini, işkencenin
gerçekten ağır bir insanlık suçu olduğunu hepimizin sadece sözlerimize
değil, kalbimize yerleştirmemiz gerektiğini ifade etmek isterim.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Muş, size de iki
dakika süre veriyorum.
Buyurun.
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Halepte âdeta
bir soykırım işlendiğine, dünyanın bu konuya duyarsız
kaldığına ve sivillerin tahliye edilmelerinin yolunun açılmasını
ümit ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halepte uzunca bir zamandır
sivil, çoluk çocuk, hastane, eğitim kurumu ayırt etmeksizin şehir
bir saldırı altındaydı ve her geçen gün sivillerin kaldığı
alan daralmaktaydı ve bugün itibarıyla, son birkaç gün itibarıyla
sivillerin yaşadığı alan tamamen daralmış durumda
ve burada bir ateşkes tesis etmek suretiyle burada yaşayan sivillerin
oradan tahliye edilmesi için bir çaba sarf ediliyor. Fakat, dün gerçekleşen
bir ateşkesle bu sabah tekrar başlayan tahliyeler, yine orada bulunan
çeşitli örgütler, milisler, terör örgütleri, her kimse, bunların saldırısına
maruz kaldı. Koca koca dünyaya bakıyoruz, koca koca kurumlar var. Birleşmiş
Milletler deklarasyon yayımlar durur, Avrupa Birliği insan hakları
dersleri verir fakat burada yaşanan insan hakları ihlaline karşı
bir adım atılacağı zaman ciddi bir girişimde bulunulmadığını
maalesef üzülerek görüyoruz. Halepte âdeta bir soykırım işleniyor;
maalesef dünya kör, gözleri körelmiş durumda.
Halepin böyle bir durumda kalmasının sebebi,
orada yaşayanların Müslüman olması mı? Neden güçlü bir ses çıkmıyor
ve oradaki siviller tahliye edilemiyor? Başta Cumhurbaşkanımız,
Başbakanımız ve Hükûmetimiz, orada hem ateşkesin hem de tahliyelerin
sağlanması için büyük bir çaba içerisinde. 80 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti,
tüm milletimiz, oradan geleceklere ve oraya yardım gönderme noktasında
kampanyalar düzenliyor; oradaki masumların, sivillerin yaralarının
sarılması için büyük bir çaba ve girişim içerisinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Muş.
Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ümit ediyorum, oradan
sivillerin tekrar tahliye edilmesinin yolu açılır. Bununla alakalı
Hükûmetimizin de girişimleri devam ediyor ve bir an önce
Orada hem yaşlılar
hem çocuklar hem siviller hem yaralı olanlar var. Çünkü, hastaneler bombalandığı
için tıbbı müdahalede bulunulamıyor, ilaç sıkıntısı
var, gıda stokunda problemler olduğu için gıda problemi var, beslenme
sıkıntıları var.
Bir an önce o insanlar tahliye edilir de bizim de Türkiye
olarak, millet olarak oranın yaralarının sarılması için
elimizden gelen çabayı ortaya koyacağımızı ifade etmek
isterim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet, sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Milet
Meclisi olarak bizler de buradan Halep, Halepçe olmasın diyoruz, Halep, Srebrenitsa
olmasın diyoruz ve kadın hakları savunucularını, çocuk
hakları savunucularını, tüm insan hakları savunucularını
ve uluslararası tüm kurum ve kuruluşları bir kez daha göreve davet
ediyoruz. Tüm Meclisimiz ve tüm milletvekilleri olarak Haleple ilgili süreci yakından
takip ediyoruz. Tüm mazlum ve mağdurların umudu olan Türkiye'nin güçlü
olması bölgesine ve tüm insanlığa barış ve güven verecektir
diyor ve tekrar hepinize bu duygularınız, ortak yaklaşımınız
için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2015 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/828), Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal
Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/832), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2015 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 9uncu madde
üzerinde aynı mahiyette iki adet önerge vardır, okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 9uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
"(Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca
gerçekleştirilecek şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve
metro yapım projeleri ile diğer demiryolu yapımı ve çeken araç
projeleri hariç)" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Zekeriya Temizel Kazım Arslan Musa Çam
İzmir Denizli İzmir
Ali
Yiğit Çetin
Arık Kadim
Durmaz
İzmir Kayseri Tokat
Mehmet Bekaroğlu Akif Ekici
İstanbul Gaziantep
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mustafa Kalaycı İsmail Faruk Aksu Erhan Usta
Konya İstanbul Samsun
Arzu Erdem Deniz Depboylu
İstanbul Aydın
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki önergelere
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERGÜN TAŞCI
(Ordu) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Anayasanın
bütçe görüşmelerini düzenleyen 162nci maddesinin
değişiklik önergeleri,
üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.
hükmü gereğince önergelerin gerekçelerini okutuyorum.
Gerekçe:
TBMMde 16/11/2016 tarihinde kabul edilen 6761 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 6ncı maddesi ile 4/1/2002 tarihli
ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 62nci maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendine "İlk yıl için öngörülen ödenek" ibaresinden sonra
gelmek üzere ,yılı merkezi yönetim bütçe kanununda belirlenen stratejik
öneme sahip yatırımlar veya projeler hariç olmak üzere," ibaresi
eklenmiştir.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
9uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasıyla 2017 Yılı Yatırım
Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında
herhangi bir projeye harcama yapılamayacağı ve bu cetvellerde yer
alan projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş projeler kapsamındaki
yıllara sari işlere 2017 yılında başlanabilmesi için proje
veya işin 2017 yılı yatırım ödeneğinin proje maliyetinin
yüzde 10'undan az olamayacağı belirtilirken, parantez içine alınan
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca
gerçekleştirilecek şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve
metro yapım projeleri ile diğer demiryolu yapımı ve çeken araç
projeleri" bu kurallardan istisna tutularak parantez içinde sayılan söz
konusu projelerin 2017 Yılı Yatırım Programına ek yatırım
cetvellerinde yer alması ve 2017 yılı yatırım ödeneğinin
proje maliyetinin yüzde 10'undan az olmaması kurallarının aranmayacağı
hüküm altına alınmaktadır.
Görüşülmekte olan 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 9uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
"Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca
gerçekleştirilecek şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve
metro yapım projeleri ile diğer demiryolu yapımı ve çeken araç
projeleri hariç" ibaresi yukarıdaki düzenlemeye atıf yapmakta ise
de 2015 Yılı Merkezi Bütçe Kanununun 9uncu maddesinde yer alan benzeri
bir hükmün iptali konusunda yapılan başvuruyu değerlendirip söz konusu
düzenlemeyi Anayasanın 87 ve 161inci maddelerine aykırı bularak
iptal eden Anayasa Mahkemesinin 26/5/2016 tarih ve E.2015/7, K.2016/47 sayılı
Kararında belirtilen tespit ve açıklamalara da uygun bulunmamaktadır.
Parantez içinde sayılan projeler için bütçeden harcama
yapılabilmesi için 2017 yılı merkezi yönetim kanununda ödenek tahsis
edilmiş olması ve ayrıca bütçe kanununun yürürlüğe girmesinden
sonra Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanacak 2017
Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde
yer alması, 641 sayılı KHK'nın 32nci ve 5018 sayılı
Kanun'un 19uncu maddesinin gereği ve zorunlu bir sonucudur. Bundan böyle ödeneği
olmayan ya da yeterli ödeneği olmayan yatırımlara başlanılmasına,
seçim yatırımlarının yeniden hortlamasına ve zaten sınırlı
olan kamu kaynaklarının çarçur edilmesinin yolu açılacaktır.
Anayasanın 161inci maddesinin dördüncü fıkrasında,
bütçe kanununa bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağı
açık bir şekilde belirtilirken, 163üncü maddesinde bütçede değişiklik
yapılabilmesi esasları ayrıca düzenlenmiş, Bakanlar Kuruluna
kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik yapma yetkisi dahi verilmemiştir.
Bütçe kanunlarını diğer kanunlardan ayrı
tutan anayasal kurallar karşısında, yasayla düzenlenmesi gereken
bir konunun bütçe yasasıyla düzenlenmesi veya yürürlükte bulunan herhangi bir
yasada yer alan hükmün bütçe yasalarıyla değiştirilmesi, kaldırılması,
uygulanmaması veya aykırı düzenlemeler yapılması olanaksızdır.
Söz konusu hüküm Anayasa'nın 87, 88, 89, 161inci maddelerine aykırı
bulunduğundan bu önerge verilmektedir.
Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini
okuyorum:
Gerekçe:
Ödeneği olmayan bir yatırıma başlanmaması
ve Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği üzere bütçe dışı
hükümlerin taslakta yer almaması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10uncu maddeyi okutuyorum:
Mahalli idarelere ilişkin işlemler
MADDE 10- (1) Maliye Bakanlığı bütçesinin;
a) 12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer
alan ödenek, 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanun uyarınca il özel
idarelerine devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal
haklarına ilişkin ödemelerini karşılamak üzere il özel idarelerine,
b) 12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer
alan ödenek, Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES)
kapsamında köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya
köylere hizmet götürme birliklerine,
c) 12.01.31.00-06.1.0.09-1-07.1 tertibinde yer
alan ödenek, Su Kanalizasyon ve Altyapı Projesi (SUKAP) kapsamında belediyelerin
içme suyu ve atıksu projelerini gerçekleştirmek üzere İller Bankası
Anonim Şirketine,
tahakkuk ettirilmek suretiyle kullandırılır.
SUKAP kapsamında ihtiyaç olması hâlinde genel bütçe kapsamındaki
ilgili kamu idaresi bütçesine veya özel bütçeli idare bütçesine ödenek aktarılabilir.
Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine yardımları
haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.
(2) Birinci fıkranın (a) bendine göre
yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esaslar İçişleri Bakanlığı
ve Maliye Bakanlığı tarafından birlikte belirlenir.
(3) Birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerinde
yer alan ödeneklerin, 2017 Yılı Yatırım Programında belirlenmesini
müteakip, KÖYDES Projesi için iller bazında; SUKAP için ise belediyeler bazında
dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve denetimine
ilişkin usul ve esaslar Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır.
BAŞKAN 10uncu madde üzerinde gruplar adına
ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Kadir Koçdemire
aittir.
Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkçenin büyük şairi Ali Akbaşın Bosnada
tecavüze uğrayarak hamile kalan bir annenin ağzından yazdığı,
yine Bayram Bilge Tokelin çok güzel bir şeklide bestelediği Bizim için
çalar çanlar,/ Kana bulandı Balkanlar./ Gözlerimiz yolda kaldı,/ Ey insanlar!
Ey insanlar! diye devam eden şiirine konu olan katliamdan çeyrek asır
sonra bugün Halepte çok ciddi bir katliam yapılmaktadır. Burada tabii
yüreğimiz yanıyor. Bu katliamı dualarımızla, elimizden
ne geliyorsa onunla engellemeye çalışıyoruz ama bunu yaparken tabii
ki gerçekleri görmemiz de gerekmektedir. Bir güzel söz var, der ki: Savaşın
ilk kurbanı hakikattir, savaşın ilk öldürdüğü şey hakikattir.
Eğer biz herhangi bir İnternet sitesinden Suriyedeki toprakların
hangi gruplarda olduğunu günlük olarak, iki günde bir gösteren haritalara bir
bakarsak, Halepin doğusunda, bu Hatay istikametinden gelen koridorun kapanmasından
ne kadar gün, ay geçtiğini de görürüz. Maalesef, Halepte doğru dürüst
bir muhabiri bile olmayan, bu sürecin en büyük müsebbibinin, kuzeyimizdeki komşumuzla
27sinde bir araya geleceğiz, çok güzel, onlarla bu işi çözmek için görüşmeler
yapıyoruz, yine, doğumuzdaki komşumuz ve onun oradaki milisleri tarafından
olduğunu, bir kere, unutmamamız gerekiyor.
Türk basınının hiçbirinde yer almadığı
hâlde, beğenmediğimiz, ikide bir çifte standartla itham ettiğimiz
uluslararası kuruluşlar 30 binden fazla kadının tecavüze uğradığını
haber vereli bir-bir buçuk ay oldu. Bizim neyimiz var oradan haber alacak ki burada
dert ediyoruz? Efendim, bu zamana kadarki kendi yaptığımızı,
yapamadığımızı da sorumlu bir şekilde de önümüze koymamız
lazım.
Cenab-ı Allah öyle yaratmış, insanın
fıtratında kendisini sürekli teyit etme gibi bir tarafı var. Hani
derler ya herkesin aklını pazara çıkarmışlar, üzerine hiçbir
şey yazmamışlar, sonra insanları salmışlar, pazara
gitmişler ve herkes kendi aklını almış. Bu insani bir şey,
kendimizi savunma doğru bir şey ama arkadaşlar, insani olan başka
hasletler de var. Bunlardan birisi utanma, birisi de merhamet. Eğer, bu iki
haslet bir insanda varsa insan nereye düşerse düşsün, nereye savrulursa
savrulsun oradan yeniden bir başlangıç yapabilir ama utanması ve
merhameti gitmişse, kendini teyit adına bu iki duyguyu köreltmişse
o zaman işimiz zor demektir.
Yine, bu konunun, devlet birikiminin, diplomasi birikiminin
bir tarafa atılmasının nelere yol açabileceğini göstermesi bakımından
bundan sonraki kendi tavırlarımız için de hayırlara vesile olmasını
diliyorum.
Yine, son günlerde zirveye ulaşan, Artık bıçak
kemiğe dayandı. dedirten terör olaylarının da bir an önce bitmesi,
bunlara karşı müşterek tavrın meyve vermesi ve teröre karşı
yaptığımız bu mücadelenin bizi 80 milyon olarak büyük ve onurlu,
şerefli bir aile olma duygusunu hisseden bir toplum hâline getirmeye vesile
olmasını diliyorum, yani ayrışmaya, birbirimizle kamplaşmaya
değil, birbirimizi kucaklamaya, birbirimizin kıymetini bilmeye vesile
olmasını diliyorum. Orada da yine birlikte yaşamayla ilgili yüzlerce,
binlerce yıllık birikimimizin devre dışı bırakılmaması
gerektiğini bir kere daha hatırlatmak istiyorum.
Bundan önce burada söyledim, dedim ki: Göz bildiğini
görür. Hükûmetimiz belediye kadrolarından geldi. Diğer kadrolardan gelenler
de bir kişiye tabi oldukları için belediyelerde olan alanlarda 10 liralık
işi 12 liraya yapsalar bile, 15 liraya yapsalar bile bir şeyler yapıldı:
Havaalanı, bölünmüş yol, sosyal yardım, alt geçit, üst geçit. Ama
belediyede olmayan alanlarda, diplomaside, adalette, emniyette, istihbaratta, yargıda,
eğitimde, burada rakamlarını üzülerek verdiğim için
Ben bir
Türk milliyetçisiyim ve Türk milliyetçisinin nihai hedefi, bu toplumu milletler
ailesinde itibar bakımından, prestij bakımından en üst sıraya
getirmektir. Bizim hedefimiz, bir insana sorulduğunda Bilmediğiniz bir
ülkede bir odada 2 kişi kalacaksınız, aşağıda diğer
milletlerden, şu, şu milletlerden insan var, kiminle kalmak istersiniz?
denildiğinde kahir ekseriyetle Türkle beraber kalmak isterim. cevabının
olmasıdır. Onun için bu istatistikler bizi duyanlardan daha fazla yaralıyor
ama bu istatistiklerin verdiği bir hakikat var: Özellikle altı, yedi senedir
bütün alanlarda sekiz sıra, on sıra geriye doğru gidiyoruz.
Bunu ben anlıyordum, hani belediyeden gelindi, insan
bildiği işi yapar, bildiğini görür ama maalesef mahallî idareler
alanında da Türkiye iyiye gitmiyor arkadaşlar. Ben o zaman aktif görevdeydim
bürokrat olarak, bir mahallî idare birimi olan özel idarenin de başındaydım.
Bu bütünşehir gelirken, etrafımda bununla ilgili -hasbelkader literatürü
de takip eden bir insanım- ne bir literatürde tartışma oldu bütünşehir
gelsin diye ne bir talep var
Bana birisi göstersin, 2013ten önce böyle Büyükşehir
olmalıdır. diye -2010da, 2011de- bir yazı, bir tartışma
vesaire
Bir kişi sabahleyin bunu dedi, hatta ilçe belediyeleri buraya toplandı
vazgeçireceğiz diye ama Kızılcahamamda, zannediyorum, bir toplantı
yapıldı, ondan sonra herkes kanaatini değiştirdi. Bu, mahallî
idarelerde mahallî, medeni, müşterek ihtiyaçların giderilmesiyle ilgili
müktesebata aykırıdır arkadaşlar. Subsidiarite ilkesi diyoruz,
hizmette yerellik diyoruz; bu Hükûmet de bunu çok yüksek sesle dillendirdi, nedir
bu? Bir hizmet, prensip olarak, vatandaşa en yakın idari birim tarafından
yerine getirilmeli. Eğer o idari birim bu hizmeti hiç yapamıyorsa ya da
etkin bir şekilde yapamıyorsa ancak ondan sonra bir sonraki birim bunu
üstlenmeli.
Bugün köylerimizin tüzel kişiliği ortadan kaldırılmıştır.
Tüzel kişilik de -bakın, hukuk kişilik diyor- bir kişiliktir.
Üç yüz, beş yüz yıldan beri, bazıları, benim köyüm gibi altı,
yedi yüz yıldan beri birlikte yaşayan, köy derneğinde bütün seçmenlerin
karar organı olduğu, demokrasinin beşiği olan köyleri ortadan
kaldırdık. İnsanların, orada karar alma, gündem oluşturma,
kendi meselesini çözme konusunda kapasite ve kabiliyetlerinin gelişmesinin
önünü durdurduk.
İlçe belediye başkanlarımız şu
anda memur hükmündedir ve ilçe belediye başkanları çöp toplamaktan başka
herhangi bir etkin, yetkin göreve sahip değildir bütünşehirler içinde.
Vatandaşımızın da kafası allak bullaktır. Hangi konudan
şikâyet etse, kime ulaşsa o diğerini göstermektedir. Büyükşehire
ulaşabilirse -ki zor- Efendim, ilçe belediye başkanımıza biz
orada verdik, o yapacak. İlçe belediye başkanına ulaştığında
Efendim, kanunen bu mezarlık işi, kanalizasyon işi, su işi
büyükşehirdedir. İnsanımız derdini anlatacak bir yer bulamamaktadır.
Bu konular düzenlenirken, gene şu anda hiç tartışma da olmadığı
hâlde bir kahvaltıda baktık, bu bütünşehirlerin sayısının
60a çıkarılması gündemdedir. Bari bu sefer bu konuyu masaya yatıralım,
dünyada denetimle, kaynakların etkin kullanımıyla ilgili alınan
tedbirler nedir, bunların nasıl sonuçları olmuştur, bu tecrübeden
istifade edelim. Akıllı insan başkalarının tecrübelerini
bizzat yaşayarak tecrübe etmeden kararlarına dâhil eden insandır;
akıllı devlet de böyle bir devlettir, böyle davranan bir devlettir. Unutmayalım
ki ülkemiz, herkesin kendi yanılgısını, hevesini tatbikata geçirip
daha sonra döndüğünde Aldanmışım, yanılmışım.
diyeceği kadar kapasitesi, kaynağı çok olan bir ülke değildir.
O bakımdan, ben, bu bütçede de Anayasa Mahkemesi
kararlarının dikkate alınmaması gibi aynı tutumun devam
ettiğini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Koçdemir.
İkinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındıra aittir.
Sayın Sındır, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 10uncu maddesi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu
ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle sözlerime 10
Aralık günü İstanbul Beşiktaşta yaşanan ve bütün ulusumuzu
derin bir yasa boğan hain terör saldırısına değinerek başlamak
istiyorum. İstanbulda, Beşiktaşta yaşadığımız
hain saldırı ve yitirilen 44 can, 44 şehidimiz, ocaklara düşen
44 ateş
Bu vesileyle, bu alçakça saldırıda şehit olan polislerimize
ve sivil yurttaşlarımıza Allahtan rahmet, kederli ailelerine, sevenlerine
ve bütün milletimize başsağlığı ve sabır, yaralılarımıza
da acil şifalar diliyorum.
Dünya İnsan Hakları Gününde insanlığa
karşı apaçık suç işleyen bu saldırının faillerini,
azmettiricilerini ve arkasındaki güçleri bir kez daha lanetliyoruz. Bütün dünyada
olduğu gibi Türkiyede de kamu düzeninin sağlanması, huzur ve güven
ortamının kurulması, terörle mücadele edilmesi, doğal olarak,
o ülkeyi yönetenlerin yani hükûmetlerin asli görevidir. Tekrar söylüyoruz: Cumhuriyet
Halk Partisi terörle mücadelede Hükûmete her türlü desteği vermeye hazırdır.
Değerli milletvekilleri, bu acı olay ve bunun
gibi yüzlercesini geride bıraktığımız menfur saldırılar
sonrasında, dirayeti olan ve terör belasından bu ülkeyi kurtarma azmi
ve kararlılığında olduğunu iddia eden bir iktidardan, bugün
bu devleti yönetme sorumluluğunu almış bulunan Hükûmet yetkililerinden
normal şartlar altında, yani normal siyasi ahlak ve sorumluluklarının
gereği olarak ne beklenir? Herhâlde bugüne kadar işe yaramamış
olan, iflas etmiş olan politikalarını itiraf etmeleri ve ülkemizin
bekası için akılcı, bilimsel, tutarlı, katılımcı
ve demokratik çözüm önerileri sunmaları, değil mi? Peki, iktidar sahipleri
ne yaptılar? Bir sayın bakan çıktı ve polisimize yaptığı
bir konuşmada Allah nasip ederse ben de şehit olayım, inşallah
sizler de şehit olun. tavsiyesinde bulundu. Benzeri bir konuşmayı
Ağustos 2015te bir başka sayın bakan da yapmıştı
ve Benim amacım, Allah nasip ederse, şehit olmaktır. demişti.
Aman sayın bakanlar, biliyoruz, vatan için şehit olmaya hazırsınız.
Ancak, şehit olmayı değil de her gün şehit verdiğimiz terör
faaliyetlerini bitirmeyi, vatanımıza ve milletimize hizmet etmeyi deneyiniz.
Allaha hizmet etmek istiyorsanız önce halka hizmet etmeyi deneyiniz. Bu halk
size şehit olmanız için değil, kendisine hizmet etmeniz için görev
verdi.
Çaresizlik, çözümsüzlük ve zavallılık içerisinde
olan ve Yüce Allahımızın adını kullanarak sadece kendilerinin
himaye edildiklerini düşünen iktidar sahiplerine soruyorum: Peki, ya siz memurumuzu,
işçimizi, esnafımızı, çiftçimizi, köylümüzü, emeklimizi, işçimizi,
ezcümle bütün yurttaşlarımızı himaye edebiliyor musunuz? Polisimizin,
askerimizin haklarını koruyabiliyor musunuz? Mesela, sormak istiyorum:
10 Aralıkta Beşiktaş Stadında görev yapan ve sadece orada değil,
yurdumuzun her köşesinde her gün, hafta sonu demeden, spor müsabakalarında,
toplumsal olaylarda, gece gündüz, bayram seyran demeden, cumartesi pazar demeden
verilen her göreve hiç tereddüt etmeden giden ve hatta Belki de akşama eve
dönemeyebilirim. düşüncesiyle her evden ayrılışında anasıyla,
babasıyla, eşiyle, yavrularıyla, sevdikleriyle helalleşerek
görevine giden, kimi zaman memleketin her köşesindeki kontrol noktalarında
her an silahlı teröristlerle, canlı bombayla veya bomba yüklü araçla karşı
karşıya kalma riskine rağmen vatanı, milleti için gözünü kırpmadan
şehit olmaktan hiçbir tereddüdü dahi olmayan polisimizi himaye edecek misiniz?
Özlük haklarını verecek misiniz? 3600 ek gösterge verecek misiniz? Normal
çalışma sürelerinin dışındaki görevlerine ücret, harcırah
ödeyecek misiniz? Çalışma sistemi koşullarını insani düzeye
getirecek misiniz?
Değerli milletvekilleri, madde hakkındaki görüşlerime
girmeden önce bir talebimi de ifade etmek isterim. Başbakan Sayın Binali
Yıldırım Ödemişte, Erzincanda yapmış olduğu
konuşmada kendi ağzından aynen şu ifadeyi kullanmıştır:
Geçtiğimiz on beş yıl içerisinde tarım ve hayvancılığa
verdiğimiz destek tam 90 milyar lira, yanlış duymadınız,
tam 90 katrilyon; helalühoş olsun. Esasen çiftçilerimizin hakkı olan
desteklemenin ne kadar eksik verilmiş olduğunu itiraf etmiştir. Zira,
Tarım Kanununun 21inci maddesini hepimiz çok iyi biliyoruz, bu kürsüden de
defalarca ifade edildi: Tarımsal destekleme programlarının finansmanı,
bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden
ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1inden az olamaz.
Bu hüküm gereği on beş yıllık AKP İktidarı döneminde
toplamda en az 156 milyar lira kanuni destekleme yapılması gerekirken
-ki bu Haziran 2016ya kadar- Sayın Binali Yıldırım ısrarla
90 milyar verildiğini söyleyerek aslında 66 milyar lira eksik ödeme yapılmış
olduğunu açıkça itiraf etmiştir. Sayın Başbakan, sizlerden
ricam, çiftçimizin yasal ve helal hakkı olan, eksik ödemiş olduğunuz
66 milyar lira borcunuzu da lütfen derhâl çiftçimize ödeyiniz, eminim faiz maiz
de istemeyeceklerdir.
Değerli milletvekilleri, 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 10uncu maddesi KÖYDES ve SUKAP
projeleri kapsamında ödeneklerin kullandırılma usul ve şekilleri
konusunda hükümler içeriyor. Bilindiği gibi, 2005 yılına kadar köylerimize
yol, su, kırsal altyapı ve benzeri bütün yatırım ve hizmetleri
götüren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bu iktidar döneminde tasfiyesi sonrası,
taşınır ve taşınmaz bütün varlıklarının
ve vasıflı personelinin il özel idarelerine, İstanbul ve Kocaelide
büyükşehir belediye başkanlığına devirleri sonrasında
köylerimiz uzun bir dönem hizmet yoksunu bir duruma sokulmuştur maalesef.
2012 yılında yayımlanarak yürürlüğe
giren 6360 sayılı Büyükşehir Yasasıyla yapılan düzenlemelerin,
topraklarımız ve özellikle meralarımız bakımından
giderilmesi imkânsız sonuçlar doğuracağını dün söyledik
ve bugün de söylemeye devam ediyoruz. Bildiğiniz gibi, söz konusu kanunla 34.434
olan köy sayısı 18.214e geriledi. 1.977 olan belde sayısı 394e
düşürüldü. 16.220 köy ve 1.583 belde bir anda mahalle yapılarak şehirlere
bağlandı ve köy statüsünü yitirdi. Böylece köy ve beldelerin tüzel kişiliği
ortadan kaldırıldı. 2012de yüzde 77,3 olan kentli nüfus oranı
2013te bir anda yüzde 91,3e yükseltildi yani 17 milyonu aşan köylü nüfusu
bir kalemde 6 milyona düşürüldü. E, tabii, kâğıt üzerinde memlekette
köy kalmayınca KÖYDES projesinin yükü de azaltılmış oldu. Şaka
gibi, değil mi?
6360 sayılı Kanunla mahalleye dönüşmüş
olan köylerde köy tüzel kişiliğine ait tüm varlıklar belediyelere
devredilmiş, tarım arazileri, meralar ve yaylakların imara açılmasının
önü açılmıştır. Böylelikle, tarımsal üretimden zaten kazanç
sağlayamayan çiftçinin, elindeki araziyi satıp üretimden çekilmesi için
de zemin hazırlanmıştır.
Büyükşehir belediyelerinin önemli bir kısmının,
tarımsal sulama hizmetleri başta olmak üzere, tarımsal kırsal
altyapı hizmetlerini yerine getirmede, parasal ve insan kaynakları bağlamında
yetersiz kaldığı ve merkezî yönetimin sorumluluğunda olduğu
düşünülerek de ilave kaynak verilmeyen bu hizmetlere bütçelerinden kaynak ayırmada
isteksiz, hatta kayıtsız kaldıkları da gözlemlenmektedir.
6360 sayılı Kanunla kapatılan il özel
idarelerinin sorumluluklarının büyükşehirlere devredilmesine rağmen
mahalleye dönen köylerimizin KÖYDES yani Köylerin Altyapısının Desteklenmesi
Projesi ve SUKAP, Su Kanalizasyon ve Altyapı Projesi kapsamında desteklerden
yararlanmalarının da önüne geçilmiş oldu yani kısaca, mahalle
statüsü verilmiş olan ancak aslen köy olan 16.223 köyümüzün KÖYDESten yararlanabilmeleri
artık mümkün değildir.
Diğer yandan,
ödeneklerinin 2017 Yılı
Yatırım Programında belirlenmesini müteakip, KÖYDES Projesi için
iller bazında; SUKAP için ise belediyeler bazında dağılımı,
kullandırılması, izlenmesi ve denetimine ilişkin usul ve esaslar
Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır. hükmü ise bir
başka endişeyi beraberinde getirmektedir.
Başbakan ve 7 bakandan oluşan yani Hükûmet
yetkililerinden oluşan YPKnın KÖYDES ve SUKAP ödeneklerinin hangi özel
idarelere, hangi belediyelere hangi kriterlere göre dağıtılacağı
ve ne kadar adil olabilecekleri konusunda endişelerimiz olduğunu söylemem
gerekir. Böylesi ödenek dağıtımlarından bağımsız
ve tarafsız kurullar tarafından, önceden belirlenmiş, nesnel, ölçülebilir,
denetlenebilir nitelikte kriterlerle dağıtımın olması gerektiğini
söylemeye bile gerek yok.
Değerli milletvekilleri, dün bu kürsüden Orman ve
Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu da Bakanlığın
çalışmaları hakkında bilgilendirme yaptı ve GAP hakkında
konu gündeme geldi. Şunu özellikle belirtmek istiyorum ki 1,8 milyon hektar
alanın sulamaya açılmasını öngören projenin şu anda yüzde
26lık kısmı tamamlanmıştır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla)
AKP iktidarının
on beş yıllık döneminde ise sadece yüzde 15lik kısmı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimi burada sonlandırırken 2017 yılı merkezî yönetim bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sındır.
Söz sırası Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Ahmet Yıldırıma aittir.
Buyurun Sayın yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
bizleri televizyonları başında izleyen değerli halkımız
ve değerli Meclis emekçisi arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlayarak
başlamak istiyorum.
Gerek Türkiyede gerekse Orta Doğu ve dünyanın
farklı yerlerinde, gerçekten, kötülüklerin sıradanlaştığı,
akan kanın her geçen gün, maalesef, sıradan duygularla karşılandığı
günlerden geçiyoruz. En son, 100 bini aşkın insanın Halepte yaşam
mücadelesi verdiği, açlık mücadelesi verdiği, temel ihtiyaçlarını
karşılayamadığı bir trajediyle son birkaç günümüzü geçiriyoruz.
Ancak unutulmamalıdır ki her ne kadar son birkaç günde Halepte artmış
olan insanlık suçuna dair uygulamalar bugünün sorunu değildir. Halep sadece
üç beş gündür bir trajedi yaşamıyor. Halep ve Suriye topraklarının
büyük bir bölümü beş yılı aşkın bir süredir bu trajediyi
kesintisiz yaşıyor. Belli dönemlerde sağlanan kısmi anlaşmalarla
tansiyon düşmüş olsa bile, insanlığa dair suçlar azalmış
olsa bile hiçbir zaman kalıcı bir istikrar orada sağlanamamıştır.
Yine, özellikle Türkiyede farklı siyasi çevrelerin
ve Hükûmetin son günlerde Halepte insanlığa karşı işlenen
suçlara dair göstermiş olduğu hassasiyeti anlamlı bulmakla birlikte
bunun sadece Halepe indirgenmesi ve sadece Halepteki birkaç günlük uygulamaya
indirgenmesi geçici bir çözüm dışında hiçbir şeye hizmet etmeyecektir.
Türkiye ne yapabiliyorsa ülke olarak varını yoğunu ortaya koymalı,
başta Halep olmak üzere Suriyede barışçıl bir ülke olmanın
koşullarına katkı koyabilmelidir. Bu anlamda Halepte yaşanan
trajediyi giderebilme konusundaki çabalar Baba yapılan operasyonlardan daha
evladır bizim için. Türkiye eğer içte ve dışta ilkeli ve istikrarlı
bir tutum belirleyemezse asla ama asla uluslararası düzlemde söylemlerinin
ve politikalarının inandırıcılığının
olmasını hiç kimse bekleyemez. Bir yandan Baba operasyon yapılıyor,
bir yandan Suriyenin farklı bölgeleri için farklı ülkelerle birbirine
zıt ve çelişkili sözleşmeler ve anlaşmalar, görüşmeler
yapılıyor, bir yandan İran-Rusya hattıyla Suriyenin belli bölgeleri
için görüşmeler yapılırken bir yandan Avrupa ve ABDnin oluşturmuş
olduğu koalisyon güçleriyle görüşmeler yapılıyor. Bunlar oradaki
insanların sorunlarına kalıcı çözümler üretmek yerine dönemsel
pragmatik girişimler dışında başka bir şey değildir.
Şimdi, şunu soruyorum: Allah aşkına, gerek ülke içinde gerekse
yurt dışında, Türkiyenin, Suriyede insancıl bir politika izlediğini,
Suriyede istikrarın sağlanmaya çalışılmasına, kalıcı
bir barışın tesis edilmesine dönük bir pozisyonunun olduğunu
biz şu dünyada çevreye ne kadar inandırtabiliyoruz? Türkiye gerçekten,
Suriyeyi oluşturan bütün halkların, bütün dinlerin, bütün mezheplerin
kendisini mutlu hissedebileceği ve yarınlara güvenle bakabileceği
bir politikanın, bir dış politikanın sahibi midir? Yine, Sayın
Başkan aradan sonra yaptığı o anlamlı açıklamasında,
dünyanın birçok çevresinde yaşanan trajediler ile doğal olarak bugün
Halepte yaşanan trajediyi kıyaslama gibi bir söylemde bulundu. Bunu anlamlı
ve değerli buluyoruz. Ancak, geçen yıl bu vakitler, ülkenin kötüye gittiğini,
ülkenin doğusunda ve güneydoğusunda Kürtlerin yoğun yaşadığı
yerlerde kamu güvenliği adına orantısız güçlerle insanların
ve sivil yerleşim alanlarının ciddi zararlar gördüğünü söylediğimizde
-üzülerek ifade ediyorum- Hükûmet yetkililerinden ve iktidardan veya Meclis yönetimimizden
duyarlı, bugünküne benzer minvalde bir açıklamayı görememiş
olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Biz, bundan dört ay önce neden Şırnak
ve Hakkârinin il olmaktan çıkarılmaya çalışıldığını
Şırnakın kapıları açıldıktan, sokağa çıkma
yasağı kaldırıldıktan ve biz Şırnaka intikal
ettiğimizde aslında bir ilin ortada kalmadığını gördükten
sonra anladık.
Sayın Başkan ve değerli milletvekili arkadaşlarım;
bugün, Türkiye 81 ile sahip olabilir ama 81 tane il merkezine sahip değildir,
80 tane il merkezi vardır. Bugün, Şırnakın kent merkezi yoktur;
orada sadece emniyet, askeriye, adliye, valilik ve resmî kurumlar vardır. Yine
ifade edeyim, asla bu söylemlerim Halepe yapabileceklerimizi engelleme değildir.
Ne yapabiliyorsak el birliğiyle yapmalıyız. Ancak, bugün Şırnakta
on binlerce insan çadır dahi bulamıyor. Ciddi ciddi barınma ihtiyacı
yaşıyor, ciddi ciddi açlık problemi yaşıyor. Bunu, neye
gerekçelendirirseniz gerekçelendirin ama ortada, hâlâ insanların kendi temel
ihtiyaçlarını karşılayamadığı ve bunun birçok
yerleşim biriminde süregittiği bir ülke gerçekliğiyle karşı
karşıyayız.
Cizrede, Surda, Yüksekovada farklı seyretmemiştir
ve ilginçtir, biz, geçen yıl bu vakitler, bu gidişin bu ülkenin geleceği
açısından iyi bir gidiş olmadığını söylediğimizde
oturup kalkan iktidar sahipleri, 15 Temmuzdan sonra istisnasız operasyonların
yapıldığı ve sivil ölümlerine neden olan bütün il merkezlerindeki
operasyon komutanlarını, sonradan terör örgütü olarak ilan edilen Gülenci
subaylar ve güvenlik güçlerinin elemanlarından müteşekkil bütün kadroları
içeriye attılar. Bu, iktidarın siyasi sorumluluğunu ortadan kaldıramaz.
Bugün, Şırnak operasyonunun komutanı içeride, Yüksekova operasyonunun
komutanı terörist suçlamasıyla içeride; Surun, Nusaybinin, Cizrenin
hakeza öyledir.
Şimdi, hâlâ geçen yıl bu vakitler yaşanan
ve trajediye tekabül eden uygulamaların arkasında mıyız, değil
miyiz? Arkasındaysak o terörist olarak suçlanan komutanların içeride olma
hâlini masum görmemiz lazım bizim. Onlar yaptılar ve terörist suçlamasıyla
içerideler şu anda.
Değerli milletvekilleri, şunu ifade edelim:
Gerçeklerle yüzleşmek, hakikatle yüzleşmek yarına daha güvenli hazırlıklar
yapmamızı beraberinde getirir. George Orwellin söylediği üzere,
bir topluluk hakikatten ne kadar uzaklaşırsa onu dile getirenlerden o
kadar çok nefret eder. Bir topluluk gerçeklerden, hakikatlerden ne kadar uzaklaşırsa
o hakikatleri dile getirenlerden o kadar çok nefret eder. diye George Orwell söylüyor.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın
Maliye Bakanımızı bütçe sürecinde ilk bir iki gün gördük ve son bir
iki gündür görmüşken birkaç dakika özellikle rakamlar üzerinden bir iki hususu
hem bilgisine hem sorularla cevap vermesi üzere kendi dikkatine sunuyorum:
Şimdi, Sayın Bakan, ben, özellikle Plan ve
Bütçe Komisyonu üyesi olarak -iki bütçe dönemi geçirdik sizinle- bürokratlarınızla
birlikte yaptığınız çalışmaları, çabaları
asla küçümsemem. Ülkenin bu mali krizden ve küresel etkilerden de en az hasarla
bu süreci atlatması için bir çabanız var ama öyle bir ülke gerçekliğine
dönüştük ki artık sizin çabalarınızın kifayet etmediği
bir ekonomik tabloyu ve süreci yaşıyoruz. Keşke bu ülkenin ekonomik
yönetimi sadece sizin ve bürokratlarınızın elinde olsaydı, eminim,
çok daha iyi sonuç ortaya çıkarırdı. Ama, neredeyse -sözümü mazur
görün ve size dönük değil- bir paralel ekonomi yönetimini Cumhurbaşkanlığı
Sarayında kurmuş olan ve oradaki akıl hocalarının, ekonomiyle
ilgili akıl hocalarının geriye dönük başarısızlık
öyküsü ortadayken bu ülkenin düze çıkması mümkün değildir. Merkez
Bankası faizlerine müdahale eden, dolar bozdurup alma süreçlerine müdahale
eden bir Cumhurbaşkanlığı ve Hükûmet yönetimiyle karşı
karşıyayız.
Sayın Bakan, 2 rakam veriyorum. Dolar mevduatı,
Cumhurbaşkanının halka Dolar bozdurun. çağrısı yaptıktan
sonra bütün bankalardaki dolar mevduatı 27 milyar dolar arttı mı,
artmadı mı? Yani, insanlar, belki 3-5 kuruşu olan, destek olsun diye
bunu yapmış olabilir ama 27 milyar dolar mevduat artmıştır,
alım artmıştır açıklamalardan sonra.
Bir diğeri Sayın Bakan, bütçemiz 641 milyar
TL. Bakın, siz ekim ayının sonunda bütçenin taslağını
bizim Plan Bütçe Komisyonuna sunduğunuzda kurumuz 3,07ydi ve o 641 milyar
lira 208,7 milyar dolardı; bugün ise -bugünkü kur üzerinden az önce hesapladım,
ne kadarmış- 181,4 milyar dolar. Bir defada 28 milyar dolarımız
uçtu gitti Sayın Bakan ve uluslararası rekabette, ihracatta, ithalatta
ilişkilerimizi hâlâ döviz üzerinden kurguladığımıza göre,
neredeyse biz paramızın yüzde 13ünü, bütçemizin dış ilişkilerdeki
değerinin yüzde 13ünü kaybetmiş durumdayız diyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
burada yapılan konuşmada Hükûmete yönelik eleştiriler ortaya koymuştur,
onlara Bakan zaten takdir ettiği noktada cevap verir. Fakat, bizim ülkeyi kötüye
götürdüğümüzü, burada kendilerinin uyarılar yaptığını
ve güneydoğu ve doğuyu çok daha kötüye götüren politikalar izlediğimizi
sarf etmiştir. Bu açık bir sataşmadır grubumuza dair. Bu açıdan
söz istiyorum
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan, ben
asla karşı değilim, kendi düşüncesini ifade etsin ama parti
grubuna dönük bir cümlem yoktur ya, Allah aşkına Sayın Başkan.
BAŞKAN Kendi grubuna ait bir algı içerisinde,
öyle yaptığınızı
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Hayır, öyle bir
şey yok ki yani.
AHMET YILDIRIM (Muş) Ama bu algı üzerinden
somut bir şey gösteremezsiniz Sayın Başkan ya.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
O zaman, Sayın Başkan, bugün tamamen böyle herhâlde gidecek, sizin açınızdan
öyle olması lazım.
BAŞKAN Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Muş Milletvekili
Ahmet Yıldırımın 433 sıra sayılı 2017 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının 10uncu maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin belli bölgelerinde yaşanan hadiselerle
alakalı bu kürsüden defaatle aslında açıklamalar yaptık. Fakat,
hafızayıbeşer nisyan ile maluldür, aynı açıklamaları
yapmak durumundayız.
Bakın, PKK terör örgütü Suriyenin kuzeyinden esinlenmiş,
oradaki uzantısının yaptığının aynısını
Türkiyenin içinde de yapmak istemiştir. Özellikle, dikkat edin, seçtiği
il ve ilçe merkezleri Türkiyenin Suriye sınırında olan merkezlerdir
ağırlıklı ve burada kantonvari bir yapılanma içerisine
girmek istemiştir, burada kendisine bir egemenlik alanı oluşturmaya
çalışmıştır.
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde devlet hiçbir şekilde buna müsaade edemez. AK PARTİ iktidarı
vardır bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi bugün milletimizin teveccühüyle
göreve gelmiştir, buna müsaade etmesi söz konusu değildir.
Bakın, Halep ile oraların karıştırılması
büyük bir talihsizliktir. Halepte sivil insanlar, şehirler yok edilirken Türkiye
Cumhuriyeti devleti kendi illerine karşı niye bir operasyon yapsın?
Orada yapılan operasyonlar terör örgütlerinin, teröristlerin şehir merkezlerinden
temizlenmesi adına yapılan bir mücadeledir. Orada yaşayan vatandaşlarımızın
canlı kalkan olarak kullanılmasının engellenmesine yönelik yapılan
bir mücadeledir. Şehirlerin içerisine, sokaklara, binalara tuzaklama yapacak;
ee devlet bunları tabii ki temizlemek suretiyle buranın etkisiz hâle getirilmesini
sağlayacaktır, maksat budur.
Ve şu an, oradaki tahribattan sonra, operasyonlar
sırasında yıkılan evlerin veya yerleştirilen bombaların
temizlenmesi esnasında çıkan hasarların temizlenmesi adına hem
imar planları hem şehirlerin yeniden inşası noktasında
ciddi bir kaynak aktarıldı ve yoğun bir çalışma içerisindedir
devlet.
Bakın, buraya dikkat çekiyorken şunun da şu
kürsüden ifade edilmesini isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET MUŞ (Devamla) Devlet durup dururken mi
orada operasyon yaptı? Hayır, terör örgütü kendisine bir egemenlik alanı
oluşturmak istediği için devlet oraya operasyon yapmak durumunda kaldı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Muş.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan, ben
sadece kayıtlara geçmesi açısından
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun.
AHMET YILDIRIM (Muş) Benim, bir devletin kamu
güvenliğini sağlaması adına silahlı güçlere dönük operasyonlara
dair Hükûmeti veya devlet gerçekliğini eleştiren bir cümlem olmadı
MEHMET MUŞ (İstanbul) Terör örgütüne eleştiri
yapmadınız.
AHMET YILDIRIM (Muş)
ama eğer bu operasyon
bir kenti tümden ortadan kaldırıyorsa, bakın, bu ülke için çok kötü
bir algıya tekabül eden cümleler kullandığınızın farkına
varın.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ahmet Bey, bir şey
söyledim, bir soru sordum size.
AHMET YILDIRIM (Muş) O zaman o kentin tamamı
silahlı mıydı?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Size bir soru sordum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Bir kent yok diyorum size.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ahmet Bey, şöyle
bir soru sordum: Bunu yapan terör örgütü değil mi?
AHMET YILDIRIM (Muş) Bunu özellikle ifade etmek
isterim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ahmet Bey
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Söz alabiliyorsunuz değil mi Mehmet Bey?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ahmet Beyle konuşuyorum
Filiz Hanım.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
O zaman siz sonra söz alın.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Kamu güvenliğini sağlamak
ile orada yaşayan sivilleri de işin içine katıp topyekûn bir imha
konsepti izlemenin açığa çıkarmış olduğu bir sonuçtan
söz ettim ben.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
ben hatibe şunu sordum.
BAŞKAN Evet, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Burada operasyon yapılmasının
sebebi neydi? Burada terör örgütü kendisine bir egemenlik alanı oluşturma
çabası içerisine girdi. Bu kürsüden hatip Hükûmeti eleştirebilir, AK PARTİyi
eleştirebilir ama bunun sebebine dair tek kelime edilmemiştir. Ona dikkat
çekmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bunun sebebi PKK terör
örgütüdür.
AHMET YILDIRIM (Muş) Peki, tutuklanan komutanlarla
ilgili de ben soru sordum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Evet, tutuklanan komutanlara bir cevap
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2015 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/828), Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal
Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/832), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2015 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Evet, şimdi şahıslar adına
ilk söz Elâzığ Milletvekili Ömer Serdara aittir.
Buyurun Sayın Serdar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÖMER SERDAR (Elâzığ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de bugün, bundan sonraki hayatımızda
ciddi bir yara olarak kalacak olan Halepi konuşmak istiyorum.
Vuruldun, aklıma güller çiçekler geldi.
Vuruldun, aklıma gül bakışlı çocuklar,
Öfke yüzlü kadınlar geldi.
Vuruldun, anlardan o an,
Aklıma birtakım ayetlerin mutlaka kanla okunmaları
geldi.
Umeyr adlı kuşu ölen Zeyde taziyeye giden
bir Peygamberin, torunları sırtında namaz kılan merhamet abidesi
bir Peygamberin ümmetinden kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeden
diri diri yakarak öldüren, kendilerini Müslüman olarak adlandıran barbarların,
katillerin postallarının altında Halep şu anda.
Ah Halep, kocaman bir kabristana dönmüş Halep, sen
neredesin? Onurlarından ödün vermeden ölmeyi becerebilen bir ümmeti sırtında
taşıyan Halep, sen neredesin? Dünya arenada katilleri alkışlamaya
devam ededursun; şu anda senin semalarında izzetiyle, namusuyla, şerefiyle
şehit olmak için gözyaşı dökerek dua eden kadınların feryatlarını
taşıyan Halep, sen neredesin? İşkencesiz bir ölümün, namusu
kirletilmeden gelecek bir ölümün hasretini taşıyan, her şeye rağmen
mazlumların yıkık duvarlarının yanı başında
namaza durdukları yer Halep, sen neredesin? Peygamberin sırtında
taşıdığı yetimleri öldürmekten zevk alan alçakların,
aşağılık mahlukların kirlettiği yer Halep, sen neredesin?
Bizi bağışla. Tarih şahit olsun ki, gökler şahit olsun
ki, toprak şahit olsun ki, çöl şahit olsun ki acımasızca öldürülen
kimsesiz her bir çocuğun, acımasızca öldürülen kimsesiz her bir kadının,
acımasızca öldürülen kimsesiz her bir yaşlının hesabını
sormazsak bunun hesabını eninde sonunda tarih bizden soracak. Dünyanın
gözü önünde Ebu Gureybde Müslümanlara işkence yapan, mümin kadınların
namuslarını kirleten vahşi neoconlar ile zalimlikte yarışan
ve Halepte çocukları, kadınları, yaşlıları diri diri
yakarken zafer naraları atan münafıklar arasında fark olmadığını
gördük. Garip geldik, garip gidiyoruz ey Halep!
Zulmü engelleyemiyorsanız en azından onu herkese
duyurun. diyen Ali Şeriati, keşke uyansan da müstekbir, zalim ve barbar
hemşehrilerinin zulümde kâfirlerle nasıl yarıştığını
görsen. Şimdi onlar abdestli kocaman sakallarıyla, cübbeleriyle Esedin
arkadaşları oldular. Şehit Hüseyini dillerinden düşürmeyenler
şimdi, Haşdi Şabi katillerinin eliyle Kerbelâya çevirdi Halepi.
Her fırsatta büyük şeytan dedikleri neoconlarla kol kola oldular. Efendimiz
Kim bir kişinin zalim olduğunu bilerek ona yardım etmek üzere zalimle
birlikte yürürse İslamdan dışarı çıkmış olur.
buyuruyor ve zulme karşı bizi uyarıyor. Tam da bu yüzden, Türkiye
olarak ağır bir sorumluluk altındayız. Çünkü, böyle giderse
Batılı ve Doğulu emperyalist mahfillerin desteğinde bir mezhep
faşizmi de Kâbe kapılarına kadar dayanacak, bu tehdit altında
İslam coğrafyası. Bunun için, Halep sadece bir şehir hatırlatması
değil bizlere; çünkü Halep Müslüman kimliğin direnişinin sembolüdür;
çünkü Halep, bizim evimiz.
Ey kimsesizlerin sahibi olan Rabbim, ey mazlumları
koruyan ve gözeten Rabbim, ey mutlak güç ve kudret sahibi Rabbim, ey merhametlilerin
en merhametlisi Rabbim, Halepli mazlumların çığlığı
hakkına, izzeti ve namusu için kâfirlerle karşılaşmadan önce
ölmeyi dileyen Halepli kadınlar hakkına, su, yemek ve ilaç bulamadan ölümü
beklerken hiçbir şey yapamadıkları için göz bebekleri kuruyan yatalak
Halepli yaşlıların duaları hakkına, sen onları koru.
Senden başka kimsemiz yok ki bizim. Sen, zalimleri perçeminden yakala ve onları
kahrüperişan eyle.
Rabbim, nasıl bir zamana kaldık? Dünya kör
ve sağırı oynuyor. Parçalanmış Müslüman cesetlerini çiğneyerek
sevinç çığlıkları atan alçakların, barbarların, lanetlilerin
sevinçlerini kursaklarında koy Rabbim. Sen Ebabil kuşlarınla, görünmeyen
ordularınla Ebrehenin ordusunu kırdığın gibi bu zalimlerin
ordularını kır, onları hezimete uğrat.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER SERDAR (Devamla) Sayın Başkanım,
bir dakika istirham ediyorum.
BAŞKAN Kimseye vermedim Sayın Serdar. Bitirin
lütfen. Hiç kimseye vermedim, haksızlık olmasın.
ÖMER SERDAR (Devamla) Ve ey başı koparılan
şehit yavru, artık emin ellerdesin, senin yurdunda ekmek de var, su da
var, aç da kalmayacaksın, susuz da kalmayacaksın.
Ve ey namuslu şehit olan kadın, artık
emin ildesin. Senin yurdunda güvende olacak ve asla ağlamayacaksın çünkü
iyi bilin ki Allahın yardımı yakındır.
Ve ey Halep halkı, siz kazandınız, herkes
kaybetti; hepimiz kaybettik
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Serdar.
Şimdi, şahıslar adına ikinci söz
Samsun Milletvekili Hayati Tekine aittir.
Buyurun Sayın Tekin. (CHP sıralarından
alkışlar)
HAYATİ TEKİN (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Beşiktaşta düzenlenen hain saldırı
sonucu şehit olan polis memurlarımıza ve hayatlarını kaybeden
sivil vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar
diliyorum.
Halepteki katliamları kınıyorum. Yalnız,
duygusal konuşmaları da dinledik; dilerdim ki tüm müsebbipleri kınarken
ilk müsebbibi olan Amerikanın ismi bilfiil zikredilmeliydi.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, yaklaşık
üç yıl önce yürürlüğe giren 6360 sayılı Büyükşehir Yasası
çerçevesinde birçok belde belediyeleri kapanırken köylerin de tüzel kişilikleri
kaybedilerek mahalleye döndü. Ne köylüye soruldu ne şehirliye; büyükşehir
belediyeleri kral, ilçe belediyeleri muhtarlık hâline geldi. Kadir Bey o zamanlar
benim müdürümdü, ben de on beş yıllık belediye başkanıydım.
Kendisi bu yasanın çıktığında kimseye sorulmadığını
söyledi, değiştirilenlere de sorulmadı. Mahalle muhtarlıkları
da kendileriyle doğrudan alakalı olmayan konularda şakşakçı
oldu. Niçin şakşakçı oldu? Çünkü en başta köylünün bütün hakları
elinden alındı, avuç açar hâle geldi, köylerde mülkiyet hakkı ve
dayanışma ruhu bitti; şimdi mezarlığı bile yok. Köylü
ve belde halkları çaresizlik içinde Acaba bana da bir hizmet gelir mi? diye
ilçe başkanına yalvarıyor, ilçe başkanı da elindeki imkânlar
alındığı için büyükşehir belediye başkanına yalvarıyor,
neticede büyükşehir belediye başkanı da elindeki kaynakları
o ilçenin en gösterişli merkezlerine veya o mahallenin en büyük meydanlarına
yapıyor. Elbette ki bu arada harcadığının 2 katı,
dev panolarla reklam yapmayı da unutmuyor. Belde ve köylerde yaşanan hadiselerin
külfeti sadece vatandaşa kaldı. Şimdi, sırada emlak vergisi,
arazi vergisi, su parası, yetmedi atık su, yapacakları binalarda
ruhsat harcı ödeyecekler. Bakalım sırada başka hangi vergiler
var, hep birlikte göreceğiz.
Peki, gelişmiş ülkelerde durum ne? Bizim de
kabul ettiğimiz, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını imzaladığımız
o uluslararası yükümlülüklerimize baktığımızda, nüfusumuza
orantılı, Fransada 35.552 belediye, Almanyada 8.506 belediye varken,
biz belediyeleri nasıl kapatırız diye uğraşıyoruz.
Son aldığımız duyumlara göre de Sayın
Cumhurbaşkanımız 30 yeni büyükşehir ilan edeceğini açıkladı.
Eskiye baktığım zaman amacı görüyorum, amaç vatandaşın
sorunlarını çözmek değil, inisayitifi tek elde toplamak, aynı
zamanda imarda rantı yakalamak. İnşaatta rant ekonomisi bitti, bunu
da açıkça görmek lazım, duvara dayandık.
Peki, çözüm ne? Çözüm, belediyelerimizin üretim kaynaklarını
artırıp bütçelerini kendilerine yetebilen hâle getirmektir, aksi takdirde
hep borç içinde yüzmeye devam edeceklerdir. Ayrıca, kapatılan yakın
beldeler birleştirilerek, güçlendirilerek, hizmet de vatandaşın ayağına
götürülebilir.
Daha vahim olan başka bir konu, 6360 sayılı
Büyükşehir Yasasının uygulanmasıyla doğu ve güneydoğu
da ayrı bir facia. Büyükşehir Yasasıyla yetkileri tek elde topladınız,
ama denetim mekanizmasını çalıştırmadınız. Bu
nedenle, teröre destek çalışmaları yapan belediyelere ait iş
makinelerinin kazdığı çukurlar, patlayıcı taşıyan
kamyonlar, çalışmayanlara ödenen maaşlar gibi uygulamalar ayyuka
çıkarken AKP ihanete varır derecesinde sustu.
15 Temmuz ihanetini gerçekleştiren FETÖ olayında
da aynı şeyler yaşandı; göz yuma yuma 17-25 Aralığa
gelindi, her nedense ortaklık bitti, bakanlar istifa etti, dolarlar sıfırlandı,
inkâr edilen paraların faizleri bile alındı. Kısaca her şey
kılıfına uydu, fakat vatandaş için tuzaklar devam etti.
Nasıl olduğunu izah edelim. Madem AKTİF
EĞİTİM-SEN suçtu, niçin kapatılmadı? Bank Asya hakeza.
Dershaneler açıktı, FETÖ okulları eğitime devam etti; televizyonları,
gazeteleri, abonelikleri açıktı; iş adamları derneği açıktı.
Niçin kapatmadınız? Dolayısıyla bu insanları tongaya siz
düşürdünüz. Mağdurların sorumlusu da Hükûmettir. Hükûmet kendi adından,
kendi yapısından gedik vermezken, FETÖcü diye, olan garibana oldu.
Şimdi yeni algılar başladı.
Dün, bakıyoruz, millî seferberlik ilan edildi. Ben de zannettim Rusyayla savaş
açıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYATİ TEKİN (Devamla)
Yanlış politikalarla beslediğiniz, göz yumduğunuz teröristler
sadece bizim imajımızı küçültür. Bu konular son noktalardır.
Dikkat edilmesinde netice itibarıyla fayda görüyorum.
Teşekkür eder, Meclisi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Tekin.
Şimdi soru-cevap işlemi
yapacağız
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, hatip çok ağır, yersiz ifadeler kullanmıştır.
HAYATİ TEKİN (Samsun)
Arkasındayım.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
- İhanete varır derecesinde gibi ifadeler kullanmıştır.
Bu, parti grubumuzu
BAŞKAN Nasıl? Ben
anlamadım tam olarak, pardon.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
İhanete varır derecesinde göz yumduğumuzdan bahsetmiştir.
Bu, ağır bir ithamdır. Böyle bir şey kabul edilemez bizim açımızdan.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Muş.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, yani eleştirinin de bir şeyi var
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
evet, eleştiri düzeyinde kalanlar için sataşmadan söz vermiyorum ama eleştiriyi
aşan birtakım sataşmalarda da karşılamam lazım.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Samsun Milletvekili
Hayati Tekinin 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının 10uncu maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, burada eleştirileri biz dikkatle dinliyoruz. Tabii
ki eleştirebilir. Bu eleştiriler noktasında bizim söz aldığımız
yok fakat siz çıkıp da bizi ihanetle suçlarsanız, kusura bakmayın,
bu, eleştiri değil, hakarete girer. Böyle bir şey söz konusu olamaz.
Kaldı ki burada terörle mücadele noktasında bizim ortaya koyduğumuz
anlayış milletimizin gözleri önünde cereyan etmektedir.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Hiç mi hata yapılmadı ya?
MEHMET MUŞ (Devamla) Aynı
ifadeleri veya sizin ortaya koyduğunuz ithamları sizler seçimden önce
de ortaya koydunuz. Kitapçık falan da hazırladınız, milletin
karşısına çıktınız. Millet size muhalefet görevi verdi.
Söylediklerinizin millette bir karşılığının olmadığı
en iyi şekilde orada tecelli etmiştir.
Bir diğeri, bakın, değerli
milletvekilleri, biz 17-25ten sonra bu yapıyla, FETÖ terör örgütüyle amansız
bir mücadele içerisine girdik ve devlet kurumlarından temizlenmesi noktasına
kadar her türlü mücadeleyi verdik.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Ya, kim soktu oraya? Kim soktu ya?
MEHMET MUŞ (Devamla) Bütçe
konuşmamda gösterdim ama aynı şeyleri buradan söylemek, inanın,
beni üzüyor. Bakın, 17-25ten sonra biz böyle amansız bir mücadele içerisine
giriyorken, FETÖnün kanallarında Tayyip Erdoğan bu ülkeden kaçacak,
başka çaresi yok. Kaçarsa onu geri getireceğiz. diyen, Genel Başkanınızdı.
Arkadaşlar, burada mücadeleyi ortaya koyuyorken siz de iktidarın yanında
bu mücadeleye destek vereceksiniz. Bu, sadece bir örnektir.
MUSA ÇAM (İzmir) Verilmedi mi?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) 17-25 doğru
mu, değil mi?
MELİKE BASMACI (Denizli) Açık çek veriliyordu
bununla ilgili.
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi, bunu yok sayarak,
bunu görmezden gelerek bu kürsüde bunları söyleyemezsiniz. Bunun örneklerini
artırabiliriz, bunun örneklerini çoğaltabiliriz.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) 17-25 doğru
mu, değil mi, onu söyle. Yok, darbeymiş! Ortağınız yaptı.
MEHMET MUŞ (Devamla) Aynı şekilde, FETÖ
kanallarına operasyon yapılıyorken onların kapatılmaması
için kendini siper edenlerin de kim olduğunu bu kürsüden söyleyeceksiniz.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Ne istedilerse verdik. diyen
kimdi?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) 17-25 doğru
mu, değil mi?
MEHMET MUŞ (Devamla) Kim kendini ortaya koyuyordu?
Genel yayın yönetmeninin odasına gidip ağlayarak Engelleyemedik.
feryat figanlarını basanların da kim olduğunu bu kürsüden söyleyeceksiniz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
MELİKE BASMACI (Denizli) Evet, söyleseniz iyi
olur.
VELİ AĞBABA (Malatya) Başınızı
bağlıyordunuz karşısında. El pençe divan! Arkasında
namaz kılıyordunuz.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Hepiniz Pensilvanyadan
icazet alarak milletvekili, bakan, belediye başkanı oldunuz.
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri,
Sayın Göke söz
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Genel Başkanımıza
atfen de bir değerlendirmede bulunarak bir sataşmada bulundu.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika size söz veriyorum
sataşmadan. Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Ziyaret edenler yanında
oturuyor, ayıp ayıp!
VELİ AĞBABA (Malatya) Beraber namaz kılıyordunuz,
başınızı bağlıyordunuz böyle
BAŞKAN Sayın Ağbaba, sayın grup
başkan vekilinizi kürsüye davet ettim. Lütfen sayın milletvekilleri
Buyurun.
3.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten, burada AKP sözcülerini izlerken hayatın bir bölümünde
beraber yürüdükleri bir yolda -hem PKKyla da ilgili bu, hem FETÖyle de ilgili-
o günkü söylemleri inkâr eden başka bir tavra geçtikleri anda da bir önceki
tutumlarını inkâr eden bir tutumla karşılaşmak, gerçekten
bizler açısından şaşırtıcı değil.
Bakın, sizin Cumhurbaşkanı Beraber ıslandık
bu yollarda, beraber yürüdük bu yolda. demedi mi?
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Milletle yürüdük, milletle!
HALİS DALKILIÇ (Samsun) Cumhurbaşkanı,
milletin tamamının Cumhurbaşkanı. Bizim Cumhurbaşkanımız
diye bir ifade yok; Cumhurbaşkanımız, milletin tamamının
Cumhurbaşkanı.
LEVENT GÖK (Devamla) İktidarda olan, Cumhuriyet
Halk Partisi mi? İktidarda olan, AKP.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Evet!
LEVENT GÖK (Devamla) Beraber yürürken iyi.
Sizin bir grup başkan vekiliniz diyor ki, ismini
vermeyeyim buradan
Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi FETÖ çok tehlikeli bir
örgüt. Bu örgütle mücadele edin. dediği zaman, iki yıl önce çıkıyor
bu kürsüye, Fetullahçılara seslenerek Arkadaşlar, bakın, CHP istismar
ediyor. Fetullah Güleni biz kurtardık, ona af getirdik, onu ceza verilmekten
kurtardık. diyor. Bunu diyen sizin grup başkan vekiliniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Cumhuriyet Halk Partisinden bir tek kişinin Fetullah
Gülenle fotoğrafı yoktur Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Genel Başkanınızın
var.
LEVENT GÖK (Devamla)
ama ben AKP Grubu içerisinde
pek çok arkadaşımızın fotoğrafını çıkarırım,
ondan sonra ona cevap da veremezsiniz.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) El öperken
hem de, saygıda dururken!
LEVENT GÖK (Devamla) PKKyla ilgili de böyledir. Yine
Cumhurbaşkanı Biz, valilere, kaymakamlara talimat verdik, Onları
görmezden gelin. dedik. dememiş midir? Bunu diyen kimdir? Bunlara cevap verebiliyor
musunuz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Veriyoruz.
LEVENT GÖK (Devamla) Şimdi, bakın, yöntem
bu değil. Biz, FETÖyle mücadelede de, PKKyla mücadelede de yanınızdayız;
bunu da söylüyoruz, altını çiziyoruz. Hiç yanlış yapmayalım,
yanlışların üzerine gitmeyelim; yanlışlardan doğru
çıkmaz, bu mücadeleyi saptırır. Biz bu konuda koşulsuz -FETÖyle,
PKKyla, DHKP-Cyle, IŞİDle- sonuna kadar Hükûmeti destekliyoruz arkadaşlar.
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Teşekkür ederiz.
LEVENT GÖK (Devamla) Bu konuda hiç tereddüt yok ama
yaptığımız yanlışları da göreceğiz değerli
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın hatibin son kısımda söylediği terörle mücadele noktasındaki
Bir ana muhalefet partisinden beklenen budur. Ana muhalefet partisi, iktidara talip
bir partidir; bu terörle mücadele noktasında Hükûmete destek olması kadar
doğal bir şey yoktur. Benim eleştirdiğim, bu yapının,
FETÖnün, organize bir yapı olduğu ortaya çıktıktan sonra Adalet
ve Kalkınma Partisinin buna karşı ortaya koyduğu tavır
ve tutuma
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu noktadan sonra,
partimiz, Hükûmetimiz bütün gücüyle bu yapıyla mücadele etmiştir. Keza,
hiçbir zaman, bakın, hiçbir zaman emniyet birimlerine PKK terör örgütü üyelerini,
PKK teröristlerini görmeyin, görmezden gelin. diye bir talimat verilmemiştir.
Bunu ortaya koyacaksınız, varsa bir talimat çıkaracaksınız.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Muş.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök, kapatalım isterseniz.
LEVENT GÖK (Ankara) Kapatalım.
Şimdi, AKP Grubunun şöyle bir ruh hâli var:
Yani, bir olayla ilgili, bir başka dönemde farklı bir pozisyon alınıyor,
daha sonra farklı bir pozisyon alınıyor. Cumhuriyet Halk Partisi,
FETÖyle de, PKKyla da hep aynı pozisyonda kalmak suretiyle karşılarına
çıkmıştır.
Az önce ifade ettiğim Cumhurbaşkanının
sözünü ben çıkarır, burada kendisine gösteririm. Ha, Cumhurbaşkanı,
o sözü hangi anlamda söyledi, niçin söyledi, onun değerlendirmesini herhâlde
Sayın Cumhurbaşkanı yapar ama bu sözler söylenmiştir. Sayın
Bülent Arınç, Sayın Hüseyin Çelik gibi eski AKP Bakanlarının
da söyledikleri çok önemli sözler vardır.
Daha vahimi, Diyarbakır eski Emniyet Müdürü PKKyla
ilgili Bunlar hendekleri kazarken, cephaneleri yerleştirirken hepimizin haberi
vardı. gibi bir cümleyi de söylemiştir. Şimdi bizim eleştirdiğimiz
nokta bunlardır. Bunlar niçin görmezden gelinmiştir, niçin müsamaha edilmiştir?
BAŞKAN Kayıtlara geçmiştir Sayın
Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Türkiye bir yangın yerine dönmüştür. Yani
bu konuda elbette muhalefetin sorumluluğu olamaz ki, biz yönetmiyoruz ki.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Doğal olarak Türkiyede gerçekleşen
her olayda iktidar partisinin ister bilerek ister bilmeyerek bir siyasi sorumluluğu
vardır; bu, siyasetin doğası gereğidir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Yalnız Sayın Gök, Cumhurbaşkanı Beraber
yürüdük biz bu yollarda derken bunu aziz milletiyle birlikte ifade ediyor, milletle
birlikte yol yürüdüğünü ifade ediyordu, bunun başka yere çekilmemesi lazım.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir cümle Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Cumhurbaşkanı,
şu sözleri ifade etmiştir Sayın Başkan: Biz, aynı menzile
giden iki hareketiz. Bunu dememiş midir Sayın Başkanım? (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milletiyle beraber yol yürüdüğünü
ifade etmiştir.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı
433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Şimdi on dakika süreyle soru-cevap
işlemini gerçekleştiriyoruz.
Sisteme giren sayın milletvekillerine birer dakika
süreyle sırayla söz vereceğim,
Sayın Engin, buyurun.
DİDEM ENGİN (İstanbul) Sayın Bakan,
sorum 4/C statüsündeki çalışanlarımız ve üniversiteli işçilerimizle
ilgili.
Geçtiğimiz yıllarda özelleştirmeler sonrasında
kamuya 4/Cli statüsünde geçirilen çalışanlar, bütün kazanılmış
özlük haklarından mahrum bırakılmıştı ve mağduriyetleri
hâlâ devam ediyor. Unvanlarını kullanamıyorlar, imza yetkileri yok;
görevde yükselme, derece, kıdem gibi haklardan yoksun olarak aynı işi
yapan kadrolu çalışanlara göre daha düşük maaş alarak çalışmak
mecburiyetinde bırakılıyorlar.
2015 yılı Ağustos ayında Hükûmet,
kamu görevlilerinin 2016-2017 yıllarını kapsayan üçüncü dönem toplu
sözleşmesini imzalamıştı ve bu sözleşmede hem üniversiteli
işçilerin hem de 4/Cli çalışanların mağduriyetini giderme
sözünü vermişti. Toplu sözleşmenin üzerinden bir buçuk yıl geçti
ve hâlâ bu konuda somut bir adım atmadınız. Seçim öncesinde verdiğiniz
sözü ne zaman yerine getireceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Şimşek
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, iki hafta önce AKP Meclis Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Almanyada havaalanında kötü bir
muameleyle karşılaşmıştır.
Dün de saat 13.00te İstanbuldan Moskovaya giden
7 Türk vatandaşı, saat 15.40ta Moskova havaalanına inmişlerdir
ve havaalanında hiçbir gerekçe sunulmaksızın dört saat bekletilmişlerdir.
Konsoloslukla ve havaalanındaki Dışişleri temsilcileriyle görüşmelerine
rağmen sonuç alınamamıştır. Bu vatandaşlarımıza
Rusya tarafından uygulanan kötü muamelelere son verilmesini, Bakanlık
olarak bu konuda Dışişlerini göreve davet etmenizi bekliyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Tarhan
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sorum, Maliye Bakanına. BÜRO EMEKÇİLERİ
Sendikasına mensup olup Maliyede çalışan toplam 143 kişi, kanun
hükmünde kararnamelerle ihraç edilmiştir. Aralarında BES Genel Başkanı
ve şube başkanları olan bu çalışanlarınız hakkında
herhangi bir soruşturma yoktur. Bu çalışanlarınızın
suçu nedir, göreve dönüşlerini sağlayacak mısınız?
BAŞKAN Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya) Doğu Anadolu fay
hattı üzerinde olan ve birinci derece deprem bölgesinde bulunan Malatya ilinde
29 Kasım 2015 tarihinde Hekimhan ve Kuluncak merkezli başta Dursunlu,
Sarıkız olmak üzere birçok köyde deprem meydana gelmiştir, çok sayıda
bina ağır hasar görmüştür. Depremin üzerinden bir yıl geçti,
bir yıldır depremzedelere yardım yapılmıyor. Bürokrasi
maalesef engel oluyor, depremzedelere bürokratik engellerle yardım yapılmıyor.
Hak sahiplerinin yaşadığı en önemli sorun afetzedenin kendisine
ve eşine ait il sınırları içerisinde ikinci bir konutunun bulunması.
Bilindiği gibi köylerde herkesin evi var, mecburen illerde de birer tane evi
var. Bu nedenle yardım yapılamıyor. Bu anlayışın değişmesi
gerekiyor. Ayrıca, köylülerden deprem sigortası istenmesi de köylüleri
mağdur ediyor, Köydeki kerpiç evin sigortası mı olur? diye soruyorlar
köylüler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Malatya) - Güzelyurt Mahallesinde
297 hasarlı evin sadece 2sinin deprem sigortası olduğu düşünüldüğünde
durum daha rahat anlaşılacaktır. Bu konuda yardımların
yapılmasını bekliyoruz.
BAŞKAN Sayın Özdemir, buyurun.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, veteriner, gıda, ziraat mühendisleri
meslek gruplarının kamu kurum ve kuruluşlarına atanmalarında
yeterli kadro tahsis edilmediği konusunda talepler tarafımıza yoğunlukla
iletilmektedir. Önümüzdeki dönemde bu talep ve beklentileri dikkate alacak düzenlemeler
yapmayı planlıyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Arslan...
KAZIM ARSLAN (Denizli) Maliye Bakanına soruyorum:
Emeklilerimizin aldıkları maaşlar çok düşüktür. Bu yılın
artışı da ocakta yüzde 3, temmuzda yüzde 4 olarak tespit edilmiştir,
yapılan artış, hayat pahalılığına eş değer
değildir. Emeklilerimize Ramazan ve Kurban Bayramında birer ikramiye
vermeyi düşünüyor musunuz?
İki: Kamu personelinin enflasyon karşısında
aldıkları maaşlar çok düşük kalmıştır. Tüm kamu
personeline Ramazan ve Kurban Bayramında birer ikramiye vermeyi düşünüyor
musunuz?
Üç: Sigara üzerindeki özel tüketim vergisi çok yüksektir,
hâlâ da yükseltilmeye devam ediliyor. Özellikle yabancı sigaraların üzerine
konulan bu yükler, ÖTV nedeniyle kaçak sigarayı devamlı destekliyor, piyasada
fazlasıyla satılıyor, bu durum, devlete çok büyük zarar veriyor.
Bu nedenle satıcılar arasında haksızlık yaratılıyor.
Bunu düzeltmek için yabancı sigaralar üzerindeki ÖTVyi düşürmeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Purçu, son olarak size de söz
vereyim, az bir zaman kaldı.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sorum, Sayın Maliye Bakanımıza: Sayın
Bakanım, özellikle sormak istiyorum, İzmire ve İzmirdeki yatırımlara
kamu olarak bu yıl ne kadar ödenek ayırdınız?
Ayrıca, Roman strateji ve eylem planıyla ilgili
bu yıl da bütçede maalesef hiçbir şey göremedik, önümüzdeki yıllarda
görmeyi arzu ediyoruz. Bu konuda bir çalışmamız var mı?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi soruları cevaplandırmak üzere sözü,
Sayın Bakana bırakıyorum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Başkanım teşekkür ediyorum.
Sayın Enginin özelleştirme kapsamında
4/C statüsünde çalışan arkadaşlarımızla ilgili bir değerlendirmesi
oldu. Öncelikle şunu ifade edeyim ki: Özelleştirme uygulamaları neticesinde
Devlet Personel Başkanlığı emrine alınan ve kamu kurumlarında
görevlendirilen bu arkadaşlarımızla ilgili olmak üzere önemli iyileştirmelerin
yapıldığı da bir gerçek. Özellikle bu arkadaşlarımızın
hem kamu kurumlarında geçici personel olarak istihdamlarına imkân sağlandı
hem de önce on ay olan çalışma süresi 2010 yılında on bir aya,
2012 yılında ise on bir ay yirmi sekiz güne çıkarıldı.
Yine sonraki yıllarda sürekli bir şekilde özlük haklarında iyileştirmeler
yapıldı, bunu da ifade etmekte fayda var.
2004-2016 Aralık döneminde geçici personelin maaşlarında
kümülatif olarak yüzde 336 ile yüzde 388 arasında değişen oranlarda
artışlar sağlandı. Bu dönemde gerçekleşen enflasyon oranının
yüzde 152 olduğu dikkate alınırsa gerçekten bu personelimizin özlük
haklarında önemli iyileştirmeler yapıldığını
da görmek mümkün olacaktır.
DİDEM ENGİN (İstanbul) Toplu sözleşmede
ilgili maddeyi
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Şimşek, Rusyada sanıyorum yolcularla ilgili bir mesele söyledi ama
uygun görürseniz onu bir araştıralım, bilgimiz olan bir konu değil.
Bilgi aldıktan sonra sizlerle onu paylaşırız.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Dışişlerinin
ve konsolosluğun da bilgisi var Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Olur.
Dışişlerinden arkadaşlara sorduracağız.
Sayın Tarhan, Maliye Bakanlığı bünyesinde
çalışıp da kanun hükmünde kararnameyle atılan personel hakkında
bir soru sordular. Biliyorsunuz, bütün bu tasarruflarda bulunurken olağanüstü
hâl kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerdeki kurallara
tabi olarak bu işlemler yapılmaktadır. Terör örgütlerine üye olanlar,
iltisakı olanlar, intisabı olanlar, ilişkili olanlar tespit edilmek
suretiyle bunların tespit yöntemleri de kanun hükmünde kararnamenin uygulanması
bakımından genel çerçevede belirlenmektedir. Buna uygun olarak Maliye
Bakanlığından da belirli sayıda kamu personelinin görevine son
verilmiştir.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Soruşturma yok Sayın
Bakan, hiç soruşturma yok.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Fakat,
şunu ifade etmekte fayda var, şöyle bir yanlış anlamaya meydan
vermemek lazım: Kişilerle ilgili bu tasarruflarda bulunurken hiçbir şekilde
kişinin bir sendika üyesi olmuş olmasını bir faktör olarak,
belirleyici bir neden olarak öngörmüyoruz. Kişinin kendisine ait bilgilerden
hareketle bu tasarrufta bulunuyoruz. Nitekim, söz konusu ettiğiniz sendika
üyesi olan çok sayıdaki arkadaşımız, Maliye Bakanlığında
çalışmaya devam etmektedir.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Soruşturma yok Sayın
Bakanım, liste elimde.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Ağbaba, Malatyada meydana gelen deprem nedeniyle bir mağduriyetlerini
ifade ettiler. Öncelikle, bütün köylülerimize geçmiş olsun. Rabbim inşallah
bu tür felaketlerle bir daha karşılaştırmasın. Uygun görürseniz,
AFADdan bu konuyla ilgili bir bilgi rica edeceğim. Onlardan geldikten sonra
da sizlerle paylaşacağım.
Sayın Özdemir, tabii, öğrencilerimiz, mezun
olduğu zaman öncelikle kamuda iş sahibi olmak istiyorlar. Bunu anlayışla
karşılıyorum ama bir taraftan da bütçenin imkânları, kamu idarelerinin
personel ihtiyaçları dikkate alınarak planlama yapılıyor. Çok
farklı branşlarda, farklı öğrencilerimiz okullardan mezun oluyor.
Bu çerçevede, inşallah, bunların hepsini dikkate alarak 2017 yılı
personel planlamasını yapacağız.
Sayın Arslan emeklilerimizin aldığı
maaşlar konusunda birtakım değerlendirmelerde bulundu. Bendeki veriler
farklı bir resim gösteriyor. Yani, 2002 yılında AK PARTİ iktidara
geldiğinde bir emekli maaşı vardı, kamu çalışanlarının
maaşları vardı. O tarihten bugüne yani, öncekine dair olan olmuş
ama- 2002 yılından bu tarafa, bakın, ortalama memur maaşı,
2002 yılında 578 liraymış, şu anda ortalama memur maaşı
2.979 liraya çıkmış.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Bayramlarda ikramiye verelim
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Dolayısıyla,
burada yaklaşık olarak yüzde 415 artış yapılmış,
reel artış yüzde 57. Şimdi, benim bunları tekrar tekrar sizlerle
paylaşmama gerek yok. Rakamlar devletin resmî rakamları.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Gerek
memurlarımız gerek diğer kamu çalışanlarımız
gerekse emeklilerimiz bu dönemde, her dönem enflasyonun üzerinde artış
almışlardır; refah düzeyleri bu dönemde artmıştır,
satın alma güçleri bu dönemde artmıştır. Özellikle, onu da söyleyeyim.
Sigara üzerindeki özel tüketim vergisi uygulamasına,
yıllar itibarıyla bir bütün olarak bakacak olursanız, yıllar
itibarıyla bir bütün olarak
Bir taraftan, biliyorsunuz, sigara üzerinden alınan
vergi maktu vergidir. Maktu verginin yıllar itibarıyla düzenlemelerle
ayarlanması söz konusudur. Diğer taraftan da tabii ki sigarayla ilgili
olarak hepimizin, sizlerin, bizlerin duyarlılığı var, bunu da
hesaba katmakta fayda var diye düşünüyorum.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Piyasa kaçak sigaradan geçilmiyor
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Purçu, İzmirdeki yatırımlarla ilgili bilgileri bulacağım
ama Roman kardeşlerimizi seviyoruz -bütün sosyal kesimleri seviyoruz tabii
ki- yani, Aile Bakanlığımızda strateji belgesiyle ilgili bir
çalışma varsa Bakanlığımızla görüşmek suretiyle
her zaman için tüm sosyal kesimlerle ilgili Hükûmet olarak olumlu çabalarımız
olmuştur. Bu konuda da olumlu çabaları sergileriz inşallah.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Purçuyu bizler de seviyoruz, taleplerinin
dikkate alınmasını istirham ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, 10uncu madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 433 sıra sayılı
2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 10uncu maddesinin
(1)inci fıkrasının (b) bendinin sonuna Mahalleye dönüştürülen
köyler için ilçe belediyelerine ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı İsmail Faruk Aksu Erhan Usta
Konya İstanbul Samsun
Arzu Erdem Deniz Depboylu
İstanbul Aydın
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERGÜN TAŞCI
(Ordu) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
KÖYDES Projesinden mahalleye dönüştürülen köylerin
de ilçe belediyeleri aracılığıyla yararlandırılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
10uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.51
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Ömer SERDAR (Elâzığ)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2017 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi
11inci maddeyi okutuyorum:
Fonlara ilişkin işlemler
MADDE 11- (1) Türk Silahlı
Kuvvetlerinin stratejik hedef planı ile Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaç planları uyarınca
temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma
ve NATO altyapı yatırımları için yıl içinde yapılacak
harcamalar; 7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii
Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve diğer
ayni ve nakdî imkânlar birlikte değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii
İcra Komitesince tespit edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır.
(2)
Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden
birinci fıkra hükümleri gereğince tespit edilecek tutarları; Emniyet
Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden zırhlı
araç, uçak ve helikopter, insansız hava araçları (İHA), uçuş
simülatörü ve Elektronik Harp (HEWS) projesine ilişkin tutarları; Türkiye
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen
mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden motorbot
alımına yönelik tutarları; Orman Genel Müdürlüğüne bütçe ile
tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden
Helikopter Alım Projesine ilişkin tutarları; Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük
bütçesine kaydedilen ödeneklerden araştırma gemisi alımına yönelik
tutarları; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi ödeneklerinden
petrol ve doğalgaz boru hatları entegre güvenlik sistemi tedarikine ilişkin
tutarları; Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına bütçe
ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden Afet Sonrası Görüntü İşleme
İstasyonu Kurulması Projesine ilişkin tutarları; Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumuna bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler
ile bu Kurum bütçesine kaydedilen ödeneklerden yüksek hızlı rüzgar tüneli
yapımına yönelik tutarları; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne
bütçe ile tahsis edilen ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden
Özgün Helikopter Projesi Sertifikasyonu, Bölgesel Sivil Uçak Projesi Sertifikasyonu
ve diğer uçuşa elverişlilik sertifikasyonu faaliyetlerine dair projelere
ilişkin tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek üzere Savunma
Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre; Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından
sorumlu Başbakan Yardımcısı, Millî Savunma Bakanı, İçişleri
Bakanı, Sağlık Bakanı, Orman ve Su İşleri Bakanı,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı veya
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı yetkilidir.
(3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak tutarları
bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan Millî Savunma Bakanlığı
bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini
devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(4) İlgili yıllar bütçe kanunları uyarınca, yürütülmesi
öngörülen projeler için Savunma Sanayii Destekleme Fonuna aktarılan tutarlardan
kullanılmayan kısımlar, Savunma Sanayii Destekleme Fonundan ilgili
genel bütçeli idarenin merkez muhasebe birimi hesabına; özel bütçeli idarelerde
ise muhasebe birimi hesabına yatırılır ve ilgili idarenin (B)
işaretli cetveline gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen tutarlar karşılığını
ilgili idare bütçesine ödenek kaydetmeye genel bütçeli idarelerde Maliye Bakanı,
özel bütçeli idarelerde ise ilgili özel bütçeli idare yetkilidir. Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı dışındaki idarelerde ödenek kaydı
yılı yatırım programı ile ilişkilendirilerek yapılır.
BAŞKAN 11inci madde üzerinde gruplar adına
ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin
Ahrazoğluna aittir.
Buyurun Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU
(Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 11inci maddesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dünkü görüşmelerde de gündeme getirdiğim Halep'teki dram ve saldırılardan
biraz bahsetmek istiyorum.
Suriye Türkmenleri, yirmi dört yıl Fransız
mandasına, elli üç yıl Baas diktatörlüğünün baskılarına
rağmen millî hassasiyetlerini korumuşlar, dil ve kültürlerinde baskılar,
devlet yönetiminde yok sayılmak gibi nice acılar yaşamışlar
ve millî değerler için ağır bedeller ödemişlerdir. Türkmenler,
muhalif olarak Suriye rejimi karşısında saflarını en başından
belirlemiştir. Humus Türkmenleri savaşın en başında büyük
bir zulme maruz kalmış; Zara, Babı Amr Türkmenleri rejim tarafından
etnik temizliğe uğratılmıştır. Şam ve Golon Türkmenleri
savaşın başından bu yana tümüyle rejimin ablukası altında
büyük bir yaşam mücadelesi vermektedirler. Özellikle Türkmen Dağına
yönelik yoğun bombardıman nedeniyle bölgenin büyük bir kısmı
Türkmenlerin elinden çıkmış, bölgede sivil insan kalmamış,
gençler ise hâlen topraklarını koruma mücadelesi vermektedir. Önce DEAŞ'ın,
geçen yıl mayıs ayında da PYD/YPG'nin bölgeyi kontrol etmesiyle Rakka
Türkmenleri de tehcire maruz kalmıştır.
Son gelişmelerle birlikte aylardır dünyanın
en korkunç ablukası ve bombardımanına maruz kalan Halep'te, bugün
insanlık tükenmiş, sözler bitmiştir. Halep'teki Türkmen mahalleleri
tamamen rejim ve PYD teröristlerinin eline geçmiştir.
Halep'e yağdırılan füzeler, Telafer'de
sıkılan kurşunlar, Ankara'da, İstanbul'da patlayan bombalar,
aynı sinsi odakların kirli oyunlarıdır. Türkiye'nin güvenlik
hattı Kerkük'ten başlar, Musul'dan, Rakka'dan, Halepten geçer, Bayır
Bucak dâhil Akdeniz'e ulaşır. Bu coğrafyada Türkmenlerin korunması
Türkiye'nin millî güvenliğinin garantisidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2017 yılı bütçesi 11inci maddesi, fonlara ilişkin işlemlerin
nasıl yürütüleceğini ve bu kapsamda özellikle Savunma Sanayii Destekleme
Fonu kaynaklarının nasıl oluşturulacağını hükme
bağlayan düzenlemeler içermektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin stratejik
hedef planı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığının ihtiyaç planları uyarınca temini gerekli
modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı
yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamaların
ne suretle karşılanacağına ilişkin düzenleme yapılmaktadır.
Ayrıca Savunma Sanayii Destekleme Fonu aracılığıyla yapılacak
alımlar ve Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak
tutarların kullanılmayan kısmının bütçeleştirilmesine
ilişkin hükümlere yer verilmektedir.
Değerli milletvekilleri; fonu, belirli bir amacın
gerçekleştirilmesi için ayrılmış bulunan, gerektiği zaman
kullanılmak üzere belli bir hesapta toplanan ve harcanabilen paralar olarak
tanımlayabiliriz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin dünyanın en caydırıcı
ordularından biri hâline gelebilmesi, Türkiye'nin jeopolitik, jeostratejik
konumunun, tarihî ve kültürel mirasının yüklediği sorumluluk gereğidir.
Bu doğrultuda, fiziki, teknolojik ve beşerî kapasitesinin artırılmasına
yönelik gelecek planlamasının sağlıklı bir şekilde
yapılması zorunludur ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah ve teçhizat
yönünden dışa bağımlılığını azaltarak
ihracat kapasitesi yüksek, bağımsız ve yerli bir harp sanayisinin
gelişmesi ve yerli müteşebbisin de silah ve askerî teçhizat üretimine
yatırım yapması teşvik edilmelidir.
Malzeme teknolojileri, elektronik harp, havacılık,
uzay ve uydu teknolojileri, ağ merkezli savaş, insansız hava araçları,
güdüm ve kontrol teknolojileri gibi savunma sanayisi teknolojilerinin AR-GE çalışmaları
ve üretimi desteklenmelidir. Savunma sanayisinde bilgi güvenliğini sağlamak
amacıyla mutlaka millî yazılım sistemi geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
Bu da ancak Türkiyenin her şeyi yapmaya çalışmaktansa savunma sanayi
alanındaki öncelikli alanları belirlemesi bu yolda adım adım
ilerlemesiyle mümkündür.
Türkiye'nin şu anda yürütmekte olduğu silah
sistemleri projeleri, AK PARTİ hükûmetlerinin söylediği gibi yansıtılanın
aksine yüzde 100 millî değildir. Birçok proje yabancı firmalardan alınan
parçalar ve danışmanlıklarla yapılmaktadır. Bu projeleri
yüzde 100 millî olarak yansıtmak kendimizi aldatmaktan öteye gitmeyecektir.
Mesela tank veya helikopter motoru dışa bağımlı olduğumuz
sürece Türkiye'nin yeni pazarlara açılması ancak alt sistemleri bize satan
ülkelerin rızası olduğu sürece mümkündür. ATAK helikopterini Azerbaycan
ya da Pakistan gibi ülkelere satabilmemiz için Amerika Birleşik Devletlerinden
ya da Birleşik Krallıktan izin almamız gerekmektedir. Kısaca,
Türkiye'nin pazar payının artması ancak kritik alt sistemlerde bağlı
olduğu ortaklarının rızasına bağlıdır, bu
da projelerin millî olmasının en büyük engelidir. Türkiye'nin savunma
sanayi politikasının öncelikli hedefi Türk Savunma Sanayi şirketlerinin
sürdürülebilir hâle gelmesi, belirli alanlardaki ithalatımızın zamanla
azaltılması olmalıdır.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak savunma sanayinin
tamamen bağımsız hâle getirilmesi gerektiğini ve bağımsız
bir millî savunma sanayinin kurulmasını öngörmekteyiz. Savunma sanayi
teknoloji transfer eden değil teknoloji üreten bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Savunma sanayi lojistik ihtiyaçlarda dışa bağımlı olmaktan
büyük ölçüde kurtarılmalıdır.
Savunma harcamalarının öncelikle millî tedarik
sistemi içerisinde yapılması sağlanmalı ve tedarik ihtiyaçlarının
belirlenmesinde ilgili birimlerin eşgüdüm içinde karar almasına önem verilmelidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin içinde bulunduğu
jeopolitik ve jeostratejik durum bu bölgede güçlü olmamızı zorunlu kılmaktadır.
Ülke olarak güçlü olmamız güçlü ve modern bir orduya sahip olmaktan geçer.
Kısaca ordu, millet olmak millî harp sanayi kurmakla mümkün olmaktadır.
Türk milletinde yerleşmiş bir ifade vardır: Ordu, bizim göz bebeğimiz.
der, evlatlarını askere gönderirken davulla, zurnayla, kına yakarak
gönderir Vatana kurban olsun. diye. Bana göre ordu, göz bebeğimizden ziyade
yüreğimizdir, kalbimizdir. Yürek atmaz, kalp durur ise bütün vücut ceset olur.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarları döneminde
birtakım çevrelerin ve özellikle FETÖ yapılanması dolayısıyla
Türk ordusu itibarsızlaştırılmak istenmiş, Ergenekon, Balyoz,
Casusluk, Kozmik Oda gibi suçlamalara maruz bırakılmış, birileri
de bu davaların savcısı, hâkimi olmuştu. Ancak 15 Temmuzda gördük
ki orduyu yıpratmak, itibarsızlaştırmak isteyen zihniyet, çeşitli
oyunlar sonucu orduya sızmış, harekât kademelerine, ordunun karargâhına
kadar yükselme fırsatını bulmuştur.
Çok şükür ki vatanını ve milletini seven,
ordu-millet duygusuyla yetişen Türk ordusu mensupları, kahraman Türk polisleri
ve aziz Türk milleti tarafından hain, kalleş darbe kalkışması
önlenmiştir.
Bugün kahraman Mehmetçik ve polislerimiz içeride ve dışarıda
destanlar yazmaktadır. Ülkemizin bütünlüğü, milletimizin birlik ve beraberliği
için hain terör örgütlerine karşı vermiş oldukları mücadelede
Rabbim onları başarılı kılsın. Bu vesileyle, şehitlerimize
Allahtan rahmet, gazilerimize şifa diliyorum.
Bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyor, Halepte yaşanan insanlık dramını kınıyor
ve dualarımızın onlarla olduğunu belirtiyor, Gazi Meclisi ve
aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ahrazoğlu.
Şimdi, söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Adana Milletvekili İbrahim Özdişe aittir.
Buyurun Sayın Özdiş. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kimden gelirse gelsin; PKK, IŞİD ve diğer
terör eylemlerini lanetliyorum. Terör saldırılarında yaşamını
yitirenlere, canlarımıza Allahtan rahmet diliyor, ailelerine başsağlığı,
yaralı yurttaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, on beş yıllık
AKP iktidarında katma değeri yüksek hiçbir yatırım göremiyoruz.
Duble yol, köprü ülke ekonomisine ne gibi bir katkıda bulunuyor; anlamak mümkün
değil. Ekonomik ve bilimsel kalkınmayı sağlayacak, katma değeri
yüksek bir yatırım neden konuşulmuyor? Varsa yoksa köprü
Yok, efendim,
Avrupa bizi kıskanıyormuş. Bakın, bir örnek vereceğim.
Almanyanın Volkswagen firmasının 2013 cirosu 200 milyar avro, Türkiyenin
2013 yılı gayrisafi millî hasılası 800 milyar dolar. Yani Almanyanın
tek bir otomobil firmasının cirosu bizim ülkemizin, ülke gelirimizin dörtte
1i. Şimdi soruyorum; biz mi onları kıskanacağız yoksa
onlar mı bizi kıskanacak? Geçiyorum bunları.
Değerli milletvekilleri, Nabi Avcı, Bakan,
Memleket sıkıntıda, dua bekliyorum. diyor. Mehmet Şimşek,
Başbakan
LEVENT GÖK (Ankara) Yardımcısı.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) Türkiye
Birinci Dünya Savaşından sonraki en zor günlerini yaşıyor.
diyor. Dönemin Başbakanı Erdoğan, yıl 2015, Biz siyasiler ülkemizde
işlenen cinayetlerden sorumluyuz
Çünkü halk size oylarını benim
can ve mal güvenliğimi sağlayacaksın diye veriyor. Yine, daha dün,
Sayın Cumhurbaşkanı İşsizlik yüzde 11in üzerinde bu ülke,
bu hâle düşmeli mi? Yatırım, üretim yok. diyor. Kendilerinden alıntı
yapıyorum burada.
Peki, on dört yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor?
Bu sözleri söyleyenler yönetiyor. Peki, bu söylenenler ne anlama geliyor? Şu
anlama geliyor değerli arkadaşlar: Bu ülkeyi iflasın eşiğine
getirmişiz. Yani demek istiyorlar ki, diyorlar ki: Yö-ne-te-mi-yo-ruz. Çok
açık ve net. (CHP sıralarından alkışlar) Bu itiraftır
değerli dostlar. Ee, biz ne diyoruz? Yönetemiyorsunuz, gereğini yapın.
Yok yapmayız. Diyorlar ki: Durun hele, gerisi geride. Daha başınıza
neler getireceğiz.
Denilebilir ki, başımıza bundan daha kötü
ne getirebilirler ki? Söyleyeyim: Siyasi literatürde tam tarifi yapılamayan,
yasama, yürütme, yargıya egemen olan, gerektiğinde Meclisi feshetme yetkisiyle
tüm yolsuzluk suçlarının gündeme getirilmesinin engelleneceği garabet,
ucube bir sistem. Bu Türkiye'nin kaderini, rejimini, Anayasasını bir
kişinin çıkarına göre şekillendirmeye kalkmaktır değerli
arkadaşlar. Bu gaflettir, dalalettir, hatta hıyanettir değerli dostlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Cumhurbaşkanı, kendinize yönelik
bu tek adam sistemini getirmek için, seçim sandığında daha çok oy
kazanmak uğruna toplumu kutuplaştırmaya, keskin cephelere ayırmaya
devam ederseniz, dünya tarihi göstermiştir ki ülke olarak varacağımız
yer gözyaşı, kan yani cehennem çukuru olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanı,
kişisel hırsınız için iç savaşı göze almış
bir lider görüntüsü veriyorsunuz. Bu inadınızın, politikalarınızın,
uygulamalarınızın başka bir tarifi, başka bir gerekçesi
yok. Öteleyen, bölen, parçalayan bir ikinci isim yok bu ülkede. (CHP sıralarından
alkışlar)
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) Tam tersi, tam tersi!
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) Değerli
milletvekilleri, on dört yıllık süreç göstermiştir ki Türkiyenin
BAŞKAN Sayın Özdiş, Sayın Cumhurbaşkanıyla
ilgili sözlerinize dikkat edin.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) Dikkat
ediyorum Sayın Başkan, ben.
BAŞKAN Dikkat etmeniz gerekiyor.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) Çok dikkatli
konuşuyorum, bilerek konuşuyorum, ısrar ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Tek partili iktidar
dönemini hatırla.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Türkiyenin yararına olan her şey Sayın Cumhurbaşkanının
aleyhine. Sayın Cumhurbaşkanının işine yarayan her şey
de Türkiyenin aleyhinedir maalesef.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Saçmalama!
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) Kendisi
ve çok yakın çevresinin pozisyonunu sağlama almak için kendi seçmeni dâhil,
bütün ülkenin hayatını tehlikeye atıyor.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Sen git, onu Kılıçdaroğluna
söyle.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) Değerli
milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının seçildiğinden bugüne
kadar
OKTAY ÇANAK (Ordu) Kılıçdaroğluna söyle.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla)
defalarca,
kendi işine gelmeyen, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararları tanımadığını,
yine yemin etmesine rağmen tarafsız olarak görevini yapmadığını
biliyoruz.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Kendiniz söylüyordunuz Anayasa
Mahkemesi yanlış karar veriyor. diye.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) Bu bir
anayasal suçtur. Anayasal düzene karşı bir kalkışmadır.
Anayasal düzene karşı yapılan kalkışmalar karşısında
halkın direnme hakkı vardır ve bu, Cumhurbaşkanı tarafından
da kabul edilmiştir FETÖ kalkışmasında halkı sokaklara
çağırdığı gibi. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Çağırmasa
mıydı?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) Gezi direnişi
sırasında sokağa çıkanlar için çapulcu diyenler, kendi çıkarları
söz konusu olduğunda halkı sokağa çıkarmaya davet etmekte, sokakları
işaret etmekte sakınca görmüyorlar. Gezi eylemlerinin ne kadar doğru
bir hak arama yöntemi olduğu, demokrasimizi kökleştirme adına bir
eylem olduğu, FETÖ darbesinden sonra bugün daha iyi ortaya çıkmıştır.
Ve diyoruz ki sizin bu garabet, ucube rejim değişikliğiyle ülkemizi
karanlığa sürükleme tasarınıza sonuna kadar karşı
çakacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Yakışır,
yakışır!
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) - Sizin tabirinizle
çapulculuğa devam edeceğiz. Bunun için ödenmesi gereken ne tür bedel varsa
sonuna kadar ödeyeceğiz.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Elini niye sallıyorsun
ya? Ne demek istiyorsun?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, vatanseverlik liderin etrafında kenetlenmek midir; yoksa,
vatanseverlik lidere rağmen doğru, gerçek bildiğini halkına
ve siyasilere söyleyebilme cesareti midir?
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Vatanseverliğini
bu millet 15 Temmuzda gösterdi.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) - Büyük devrimci
Deniz Gezmişin de söylediği gibi, Vatan, onu parsel parsel satanların
değil, uğrunda darağacına gidenlerin vatanıdır.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Tarihinize bir bakın
bakalım, bu millet için, bu vatan için ne yaptınız?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) - Bu vatan
bizim vatanımızdır, bu vatanı böldürmeyeceğiz.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Ne ortaya koydunuz?
Bu millet için, bu vatan için ne ortaya koydunuz; onu söyleyin, onu konuşun.
Söylediğiniz sözlere dikkat edin!
BAŞKAN Sayın Özdiş, bakın, sizi
uyarıyorum! Lütfen, konuşmanızı toparlayın.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) - Sayın
Cumhurbaşkanı, gelin bir insanın kişiliğine, ahlakına,
çalışkanlığına zerre kadar katkısı olmayan yani
iyi insan olmamıza etkisi olmayan etnik köken, inanç, yaşam biçimi farklılıklarını
bir kenara bırakın; sadakati değil, liyakati esas alın; kişisel
geleceğinizi değil, ülkemizin geleceğini düşünün; rejim değişikliği
inadınızdan vazgeçin ki çocuklarımıza el birliğiyle yaşanacak
bir Türkiye bırakalım.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Sürünmeye devam edelim
diyorsunuz, sizi tebrik ediyorum, onun için de millet size oy vermiyor işte.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, Hüsnü Mahalli iki gün önce akşam saatlerinde gözaltına
alındı. Uyardık, sağlık problemi yaşayabilir dedik,
yaşadı dün gece. 67 yaşındaki bir insanı, bir yurtseveri,
bu ülkenin geleceği için her türlü çabayı gösteren kişiyi, maalesef,
gözaltına aldınız.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Yargı aldı,
yargı.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Yargı aldı, yargı.
Yargıya da mı itiraz ediyorsunuz?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla) - Eğer
Hüsnü Mahalliyi dinleseydiniz, Orta Doğu bataklığına bugün
sürüklenmez olurduk.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Yargı aldı,
yargı. Yargıyla gittiler.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, CHP Grubu olarak halkımıza her zaman olduğu
gibi doğruları söylemeye devam edeceğiz.
Gazi Meclisi saygıyla selamlıyor, saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Vatandaş da karşılığını
veriyor size.
BAŞKAN Sayın Özdiş, bakın, sizi
birkaç kez uyardım. Vatanseverlik çapulculuk demek değildir, bunu da özellikle
size ifade etmek istiyorum.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Sayın
Cumhurbaşkanının ağzından söyledim efendim, hayır.
O çapulcu benim değil Sayın Cumhurbaşkanının.
BAŞKAN Vatanseverlik, vatanını, milletini
her türlü tehdide karşı kefenini giyerek meydanlara çıkmakla olur,
bunu bilmenizi istiyorum.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Vatanseverlik
demokrasiyi savunmaktır. O çapulcu lafı benim değil, Sayın
Cumhurbaşkanınındır.
BAŞKAN Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı
bölen değil, Sayın Cumhurbaşkanı birleştirendir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Ben Sayın
Cumhurbaşkanından alıntı yaptım.
BAŞKAN Anayasanın 104üncü maddesini açın,
okuyun. Anayasayı ihlal ediyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Hayır,
ihlal etmiyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Anayasanın 104üncü maddesi Cumhurbaşkanı
devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin
birliğini temsil eder. diyor. Bölen değil, birliği temsil eden biridir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Efendim,
Cumhurbaşkanından alıntı yaptım ben, alıntı yaptım.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Hoşunuza gitmeyebilir ama bu milletin
yüzde 52sinin oyuyla iş başına gelmiş, seçilmiş bir Cumhurbaşkanıdır,
azami saygıyı göstermek zorundasınız. Hiç kusura bakmayın,
bu kadar hakareti hak etmiyor; bu millet de hak etmiyor, Sayın Cumhurbaşkanımız
da hak etmiyor.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Hakaret etmiyorum,
ayna tutuyorum. Sayın Başkan, ayna tutuyorum, ayna. Hakaret etmiyorum,
bakın Sayın Cumhurbaşkanı diyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök, söz vereceğim.
Eleştirebilirsiniz, eleştirinizi hepimiz saygıyla
karşılarız ancak, ağır eleştiriyi de aşan bu
tür ithamları kabul etmemiz mümkün değildir, bunu bilmenizi istiyorum.
Çünkü, Anayasaya göre milletin, devletin birliğini temsil eden, devletin başı
olan Sayın Cumhurbaşkanıdır.
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) Tarafsız
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Tarafsız
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Sayın
Cumhurbaşkanı diye hitap ettim, daha ne diyeceğiz?
BAŞKAN - Ona karşı ifadelerinize lütfen
ama lütfen dikkat edin. Eleştirin, itham etmeyin.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Ayna tuttum
efendim, ayna.
LEVENT GÖK (Ankara) Tamam efendim.
BAŞKAN Tahkir etmeyin, hakaret etmeyin ama eleştirinizi
yapın.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Etmiyorum,
hayır, etmiyorum hakaret.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Sayın Başkan,
neymiş hakaret, anlamadık?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Bunun neresinde
hakaret Sayın Başkan?
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, bir saniye, Sayın
Göke de vereceğim, size de vereceğim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli
Başkanım
BAŞKAN Efendim, size de vereceğim.
Sayın Gök, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
konuşmacımız Cumhurbaşkanına ait olan bir sözü ifade etti
orada. Siz o sözü arkadaşımızın söylediği şekilde
bir değerlendirmeyle bir cevap veriyorsunuz.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Ya, etme eyleme ya!
BAŞKAN Siz de dinlediniz.
LEVENT GÖK (Ankara) Bakın, hayır. Bakın,
sizin yanlış anladığınız bir konu olduğunu ifade
ediyorum.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Herkes dinledi. Yanlış
anlamadık, yanlış konuşuyor.
METİN GÖNDOĞDU (Ordu) Ne söylediğini
duyduk. Bu kadar adam yanlış anladı! Kendisi de itiraf etti, çapulcular
dedi.
LEVENT GÖK (Ankara) Tutanakları getirip bakarsanız,
siz yanlış anladığınız bir konu üzerinden arkadaşımızı
eleştiriyorsunuz.
Şimdi, burası tabii milletin kürsüsü. Burada
hakaret olmamak kaydıyla en sert eleştirilere herkes tahammül etmek durumunda.
Bir kere, bizim arzumuz ve isteğimiz, tarafsız bir Cumhurbaşkanı
olsun ama Cumhurbaşkanının tarafsız olduğu yönünde sizin
bir inandırıcı kanıt ortaya koymanız mümkün mü bize? Eğer
siyasetin içerisine bu kadar girer, Türkiye'yi şekillendirmeye bu kadar kalkışırsa
Cumhurbaşkanı da elbette bizim bütün arkadaşlarımızın
eleştirilerinden nasibini alır. Bundan çekinmemek gerekir. Hakaret olmamak
kaydıyla ağır eleştirilere tahammül etmek bütün siyasetçilerin
üstlenmesi gereken bir sorumluluk alanıdır.
BAŞKAN Evet, Sayın Gök, eleştirmek ayrı
bir şey ama hakaret etmek bambaşka bir şey. Bunu da kabul edemeyiz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Burada grubumuza ağır
hakaretler var. İhanete kadar suçlamalarla karşı karşıyayız.
Bu açık bir sataşmadır. Eleştiri boyutu ayrı bir şey
ama bizi bu şekilde itham etmesi ayrı bir şeydir. Söz istiyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, bakın
BAŞKAN Sayın Gök, Sayın Cumhurbaşkanıyla
ilgili ben zaten söyleyeceğimi söyledim ama gruba yönelik ithamlarına
dönük olarak grup başkan vekilinin de kalkıp söz istemesi gayet doğaldır.
LEVENT GÖK (Ankara) Grupla ilgili ne söylemiş
acaba?
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen.
LEVENT GÖK (Ankara) Grupla ilgili bir şey yok
ki burada.
BAŞKAN Gruba yönelik olan ifadelerini dinledik
efendim.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
grupla ilgili hiçbir şey yok ki.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin 433 sıra sayılı 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 11inci maddesi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kimsenin sizin aynanıza ihtiyacı yok, siz
aynayı kendinize bir tutun da görün kendinizi ne durumdasınız.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Öyle mi diyorsun?
MEHMET MUŞ (Devamla) Burada rejim değişikliğini
dillerine pelesenk yapmışlar.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Evet
MEHMET MUŞ (Devamla) Rejim değişikliği
yok arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti bakidir, baki kalacaktır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ya, son teklifiniz neyi
değiştirdi kardeşim?
MEHMET MUŞ (Devamla) Burada hükûmet etme sistemi
tartışılıyor ve hükûmet etme sisteminin değişikliği
söz konusudur. Ne demek? Bir tarafta parlamenter sistem, diğer tarafta cumhurbaşkanlığı
sistemi; bunun millete gitmesi kadar doğal bir şey ne vardır? Milletin
iradesinden neden ve niçin çekiniyorsunuz? Millete sormaktan neden korkuyorsunuz?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Ne alakası
var?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Gerekçesinde başkanlık
yazıyor. Suçlu ne kadar kaçarsa gerisinde delil bırakır. Gerekçesine
bakın. Gerekçesinde, son paragrafta, son cümle Başkanlık sistemi
diyor. Halkı kandırıyorsunuz, dolandırıyorsunuz ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) Bir ikincisi, değerli
milletvekilleri, bakınız, milletten kimsenin korkmasına gerek yok,
millete sorarız millet hangi kararı veriyorsa başımızın
üstüne koyarız. Cumhuriyet sizin tekelinizde değildir, cumhuriyet 80 milyon
yurttaşın ortak bir değeridir. Her kürsüye çıkan hatip buradan
Türkiye Cumhuriyeti devletinin başı Sayın Cumhurbaşkanıdır.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Sayın
dedik zaten biz de. Sayın Cumhurbaşkanı dedik. Ne dedik?
MEHMET MUŞ (Devamla) Yüzde 52yle seçilmiştir,
devleti temsil etmektedir. Burada birazdan tutanakları da ortaya koyacağız,
burada tutanakları da çıkaracağız, hukuki anlamda da ne gerekiyorsa
bu anlamda ben bir milletvekili olarak, bir parti grubu olarak da gereken adımları
atacağımızı buradan ifade ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Mahkemeler sizi bekliyor,
savcınıza talimatı verin.
MEHMET MUŞ (Devamla) Böyle bir şey kabul
edilebilir bir şey değildir. Sürekli hakaret üzerinden, Cumhurbaşkanı
üzerinden kendince bir eleştiri oluşturmaya çalışıyor.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Ne yapalım?
Gelen Cumhurbaşkanıyla ilgili.
MEHMET MUŞ (Devamla) Tek adam rejimiymiş.
Değerli milletvekilleri, bu millet rejimin ne olduğunu, hükûmet etme sisteminin
ne olduğunu bilmiyor mu? 80 milyon vatandaşa gidip sormaktan neden biz
korkuyoruz da sürekli tek adamdan bahsediyoruz?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Tek adam!
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Hayatlarında
yüzde 50 oy almış mı?
MEHMET MUŞ (Devamla) Bu açıdan, bütün bu
ortaya atılan iddiaların tamamını reddettiğimizi ifade
ederim, Genel Kurula yakışmayan ifadelerdir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin
temsil makamında bulunan bir kişiyle alakalı da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET MUŞ (Devamla)
ifadelerinizi daha temiz
bir dille kullanmaya davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Çok temizdir
dilim çok. Çok temizdir. Sayın Cumhurbaşkanı diye hitap ettim.
Eleştiri yapıyorum burada, benim en büyük görevim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kirli bir dil.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, sayın konuşmacı,
konuşmasında hitaben
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Eleştiri
yapıyorum burada, benim en büyük görevim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Çok kirli bir dil,
aynayı kendinize tutun, öyle bir dil yok.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Lütfen, sayın
milletvekilleri, Sayın Gök'ü dinliyorum.
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Konuşmasında sayın
konuşmacı az önce değerli konuşmacımızın konuşmasına
ithafen vermiş olduğu cevapta tüm grubumuzu itham ederek neden korktuğumuzu,
bundan niçin çekindiğimizi ifade etmiştir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Halktan korktuğunuzu
söyledim. Halktan niçin çekiniyorsunuz? Ona cevap verecek herhâlde. Sayın Gök,
halktan korktuğunuzu söyledim.
BAŞKAN Buyurun size de iki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
5.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tam bundan üç dört gün önce İstanbulda bir bombalı saldırı
oldu, 44 yurttaşımız hayatını kaybetti; ağır
bir terör saldırısı. Daha ölenlerin kanları yerden temizlenmedi,
ağır travma devam ediyor. Bir yas hâlindeyiz. Bu yas durumu içerisinde
Türkiyenin bir bütünleşmesi, kenetlenmesi gerektiği çok açık. Biz,
terör saldırısı olduğu andan itibaren her türlü yasal teklif
buraya gelmek kaydıyla bütçe konuşmalarımızı da geri çekmeyi
taahhüt ettik.
Değerli arkadaşlarım,
milletçe bir araya gelinmesi gereken nadir dönemler vardır, bütün toplumu etkileyen
dönemler. Böyle bir dönemde terörün yarattığı ve teröristlerin de
arzuladığı toplumu kutuplaştırmak, ayrıştırmak
noktasına acaba iktidar partisinin aceleci bir şekilde önümüzdeki hafta
Anayasa değişikliğini Meclise getirmesi neden olmuyor mu?
Yani böyle bir durumda daha soğukkanlı
bir bekleyiş içerisinde olmak gerekirken, tam da hepimizin birleşmesi,
kenetlenmesi gereken bir ortamda -hepimizin siyaseten pozisyonları malum Anayasa
değişikliğiyle ilgili- bu ayrıştırmayı, bu kutuplaştırmayı
ortama getirmek, gündeme getirmek neden değerli arkadaşlarım? Neden?
HASAN TURAN (İstanbul)
Terörün istediğini mi yapalım?
LEVENT GÖK (Devamla) Neden?
Yani terörün tam da istediği bu. Tartışın, kavga edin
HASAN TURAN (İstanbul)
Terörün istediğini mi yapalım yani?
LEVENT GÖK (Devamla) Tartışın,
kavga edin, ayrışın. İşte buradaki manzara bu.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Hiçbir şey
yapmasın mı?
LEVENT GÖK (Devamla) Bakın,
değerli arkadaşlar
METİN GÜNDOĞDU (Ordu)
Kendi konuşmacınızın konuşmasına bir bakın
bakalım, kutuplaştırma nerede var.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
LEVENT GÖK (Devamla) Cumhurbaşkanı
anayasal sınır içinde olmak kaydıyla her zaman bizden saygıyı
görmüştür, görecektir de. Bunda tereddüt yoktur.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum)
Cumhurbaşkanına hakaret edeceksiniz, sonra birlik, beraberlikten konuşacaksınız.
LEVENT GÖK (Devamla) Ama arkadaşımızın
söylediklerinin hiçbirinde hakaret yoktur. Ağır eleştiriler vardır.
O da Cumhurbaşkanının kendisinin çizdiği pozisyondan kaynaklanmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı kendisini bu pozisyon içerisine itmişse
bizler ne yapabiliriz? Bizlere de eleştirmek kalır. Arkadaşlarımız
da onu yapıyorlar.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.57
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2017 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam
ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Berdan Öztürke aittir.
Buyurun Sayın Öztürk. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Şimdi, olağan dışılığın
olağanlaştırılmaya çalışıldığı,
kuralsızlığın kural olarak gösterilmeye çalışıldığı,
keyfîliğin hüküm sürdüğü bir ortamda kalkıp Bütçe Kanunu Tasarısının
11inci maddesi üzerinde görüş belirtmem aslında bu olağan dışılığa
katkı sunmuş olur, olağanlaştırmış olur. Dolayısıyla,
ben, genel fikirlerimi bu vesileyle sizlerle paylaşacağım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
egemen siyaset biçimleri tarihsel ve toplumsal olarak erkek egemenliğine dayanan
güç ve istismar siyasetine bağlanırlar. Kuşkusuz bunlar iç içe ve
birbirlerini tamamlayan tarzda yürütülürler. Biri, boyunduruk altına alıp
bağımlı kılmaya yönelik baskı, tehdit, şantaj, korku,
zorbalık ve benzeri yollarla yürütülen zor siyasetidir; fetih ve talan siyaseti
olarak da açımlanabilir, faydacılık ve çıkarcılığın
kaynakları burada aranabilir. İkincisine yumuşak güç siyaseti de
denilebilmektedir yani istismar siyasetine yumuşak güç siyaseti de denilebilmektedir.
Amiyane bir ifadeyle havuç-sopa politikasının havuçla avlama yönünü ifade
etmektedir. Bu yöntem işlemediğinde ise sıklıkla sopayla haddini
bildirme, uslandırma yöntemleri devreye girmekte, bunlar birbirlerini takip
eden süreçlerle ve genellikle iç içe yürütülmektedir. Bitmek tükenmek bilmeyen krizler,
savaşlar ve giderek kaos yönetimine dayanan çözümsüzlük siyasetleri bunlarla
bağlantılıdır ve nihayetinde bunların hepsi siyasetin inkârıyla
maluldürler.
Alman hukukçu ve siyaset felsefecisi Carl Schmittin,
politikanın dostlar ve düşmanlar, biz ve onlarla ilgili olduğu yolundaki
tanımlaması bu yönleriyle dikkat çekicidir. Kaldı ki çok daha öncesinde
kapitalist modernitenin siyaset felsefesinin Hegelde en sistemli hâline ulaştığını
söyleyebiliriz. Hâlen sisteme damgasını vuran, esas olarak Hegelci yapısal
zihniyetin kalıplarıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
iktidarcı zihniyet tarafından askerî bir deha olarak görülüp lanse edilen
Prusyalı General Clausewitze göre savaş, siyasetin farklı araçlarla
yürütülmesidir. Burada savaş, çelişkilerin asli çözüm platformu olarak
görülüp ele alınır çünkü siyaset, yalana ve devletli diplomasiye indirgenmiştir.
Hakikat, anlam savaşından ziyade askerî savaşta aranır.
Foucaultya göre ise bunun tersi doğrudur. Siyaset,
savaşın farklı araçlarla sürdürülmesidir, yürütülmesidir ve toplumu
bu bakımdan savunmak gerekir. Foucault görüşlerini Doğa gereklerine
ya da düzenin işlevsel ihtiyaçlarına inanmamamıza yol açan unutuşların,
hayallerin ve yalanların altında savaşı bulmak gerekir çünkü
savaş, barışın şifresidir. Tüm toplumsal varlığı
da sürekli olarak bölüp durur, her birimizi bir kampa ya da başka bir kampa
yerleştirir. şeklinde temellendirir.
Genel olarak savaşın kendisi iktidar amaçlı
olup, çelişkileri çözerek aşmaya değil, daha da yozlaştırmaya
ve siyasetin tasfiyesine hizmet eder, böyle bir rol üstlenir. Bu yaklaşımın
temelinde çelişkiye zemin olan ikilem ve taraflardan birinin tümüyle boyunduruk
yani tahakküm altına alınarak bu yolla çelişkinin ortadan kaldırılması
veya kaldırılabileceği kavrayışı bulunmaktadır
ki, gerek tarihsel deneyimler gerekse bilimsel gerçeklik bu bakışı
doğrulamamaktadır. Çünkü çelişkiye taraf olan ikilemler zor yoluyla
ortadan kaldırılamaz, ancak zamanla işlevsizleştirilerek aşılabilirler.
Nasıl ki doğada karşıtların
birbirlerine yüklenerek dönüşmesi söz konusuysa, toplumsal ikilemlerde de bunun
bire bir aynısı olmamakla birlikte, karşıtların mücadelesini,
zıtların birbirlerini yok etmesi temelinde kavramak yanlıştır.
Bu durum demokrasi ile devlet arasındaki ilkesel farklılıkları
gözden kaçırmamız anlamına gelmez. Karşıt sistemi yok etmek
değil, ilkeli mücadele yoluyla aşmak gerekir. Bu da devletin demokrasiyle
aşılması mücadelesidir. Buna bağlı olarak, demokrasi ile
devlet arasında, demokrasinin iktidar ve devletleşmeyi hedeflemediği,
devletin ise demokrasiyi bastırıp kendi içinde eritmesine müsaade edilmediği
ilkeli bir ilişki ve çelişki dâhilinde, ne inkâr ve yok etmek ne de birbirinin
içinde erimek şeklinde özetlenebilir. Bu durumda her ne kadar uzun süreli bir
arada yaşamaları söz konusu olsa da demokrasinin meziyetleri ve de sorunları
çözüm gücü karşısında devletin gerileyeceği tarihsel öngörüsüne
bağlı olarak devletli siyasetin de tarihsel süreçte etkinliğini giderek
yitireceğini de söyleyebiliriz. Burada Engelsin devletin sönümlenmesi perspektifi
geçerliliğini korumaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sermaye
ve iktidar tekeli siyasetin en temel, başta gelen toplumsal sorunsalıdır.
Bu kategoriler dışında siyaseti yeniden inşa etmek toplumsal
sorunların ertelenemez çözüm yoludur. Tahakkümü süreklileştiren iktidar
tuzaklarına düşmeden, devlete karşı direnişin ahlaki ölçülerini
yaratan, netleştiren bir toplumsallık olarak siyaseti yeni bir yol olarak
düşünmemiz gerekiyor. Demokratik değişimin doğasını,
özgür gelişimin diyalektiğini, değişik yöntemleri, çeşitli
biçimleri, farklı sorumluluk ve katılım düzeylerini kendinde birleştiren
bir toplumsal doğanın varoluş temeli olarak siyaseti yeniden anlamlandırmak
bu ihtiyacın sonucudur. İktidar ve devlet eleştirisi temelinde, ahlaki
ve politik toplum ışığında yeni bir alternatif siyaset
icra etmek görev ve sorumluluğuyla yükümlüyüz. Dolayısıyla yeni bir
siyasi ilişkinin kurulması gerektiğine ve bu yeni ilişkinin
biricik kaynağının ahlaki toplum doğası olacağına
inanıyoruz. Bu ilişki sadece yeni bir siyaset değil, yeni bir sistemi
inşa ederek toplumsal özgürleşmenin ufku olarak yaşam bulmaktadır.
İşlev, anlam ve yapısallık bağlamlarında
baktığımızda, demokrasi tarafında ahlakı esas alan
ilişkiler, sözleşmeler, ortakçılık, çoğulluk bulunmaktadır.
Burada paylaşım ve kullanım değerine dayalı demokratik,
katılımcı, topluluk ekonomisi, ekolojik yaşam, özgür kadın
duruşu ve ideolojisi, toplum ve halk için bilim, vicdan, din ve inanç özgürlüğü,
halkın örgütlenmesi, demokratik otorite ve özgür yurttaşlık ile demokratik
tarzda işleyen komün, Meclis, kongre, akademi, üretim ve tüketim birlikleri
örgütlenmeleri başlıca ilke ve kurumlaşmalar oluyor. Devlet açısından
bakıldığında ise bunların yerine kâr ve iktidar tekelini,
tekçi, inkârcı, baskıcı, ayrıcalıklı ve istismarcı
anlayışlar olarak cinsiyetçilik, dincilik, milliyetçilik, pozitif bilimcilik
gibi zihniyet köleliklerini, zorunlu vatandaşlık, zorunlu askerlik, zorunlu
eğitim gibi yasal ve hukuksal kılıflara büründürülmüş tahakkümcülüğü,
zora dayalı otorite ile toplum aleyhine ur gibi büyüyen, toplumu giderek nefessiz
bırakan bürokrasi ve orduyu, polisi ve benzeri militarist kurumları görmekteyiz.
Şimdi demokratik siyasetle, özgür bir dünyanın
var olduğunu yaşayarak ve yaşatarak haykırmanın vaktidir.
Ben de bu vasıtayla, bu kürsüden sonuna kadar demokratik siyasette ısrar
edeceğimizi haykırmak istiyorum. Gasbedilen halklarımızın
iradesini temsil eden, başta eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz,
belediye eş başkanlarımız ve tüm seçilmiş arkadaşlarımızla
birlikte sonuna kadar direneceğiz ve daha özgür, daha demokratik ve barış
dolu bir ülke için mücadele edeceğiz. Umudumuz tamdır, mutlaka kazanacağız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ilk söz Ordu Milletvekili
Oktay Çanaka aittir.
Buyurun Sayın Çanak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
11inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
10 Aralıkta menfur saldırı sonucunda şehit
olan tüm güvenlik güçlerimizi ve sivil kardeşlerimizi bir kez daha, burada
rahmetle yâd ediyorum.
Sözlerime başlamadan önce Halepten, Halepteki
insanlık dramından da söz etmek istiyorum.
Yakın bir zamandan beri hiç şüphesiz Halepte
bir insanlık suçu işleniyor. Oysa Halep şehri dünya tarihinde birçok
medeniyete ev sahipliği yapmış bir ilimiz, bir sevgi şehri,
bir aşk şehri olmuş ve her dönemde güzellikleriyle, iyilikleriyle
görevini çok ziyadesiyle yerine getirmiş bir şehir. Âşık Ömer
İşte geldim, gidiyorum/ Şen olasın Halep şehri. sözleriyle
bu aşkı anlatırken Âşık Emrah sevgilisini yıllarca
Halepte aramıştır. Kerem, Aslının aşkıyla Halepte
yanmış, kül olmuştur ve yine, Türk edebiyatında birçok yerde
Halep beyti, Halep deyimi hep geçmiştir.
Bugün kendini çağdaş diye, medeni diye gösteren
birçok ülke maalesef Müslümanlar ölünce, Müslümanlara soykırım yapılınca
sessiz kalmakta, sesini bile çıkarmamaktadır. Âdeta orada bir insanlık
suçu maalesef işlenmeye devam etmektedir. Hiç şüphesiz bu medeni ülkeler
için 2 kriter vardır: Bir, değerler; iki, çıkarlar. Değerler
ile çıkarları çatıştığında yani o hamasi nutuklarla
bahsettikleri insan hakları, özgürlükler, demokrasi, çıkarlarıyla
çatıştığında hiç şüphesiz çıkarları öne
çıkmakta, birçok insanın, çocukların, kadınların ölümüne
sessiz kalmaktadırlar. Tabii, bunu engelleyen dünya tarihinde hep Türk milleti
olmuştur, tarihiyle birlikte bu mazlumların ahını işiten
hep Türk milleti olmuştur. Güçlü bir devlet, güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti,
kendi savunmasını yapabilen bir Türkiye Cumhuriyeti, kendi silahını
üreten, kendi tankını üreten, kendi helikopterlerini üreten bir Türkiye
Cumhuriyeti, hiç şüphesiz, dünyanın çıkarlarına uygun bir devlet
değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3 Kasım 2002 tarihinden itibaren Türkiye, yaklaşık
on yıldan beri, bu sivil savunma konusunda, savunma sanayi konusunda çok ciddi
atılımlar göstermiştir. Tabii, bunu arzu etmeyenler, bundan hoşnut
olmayanlar her zaman olacaktır çünkü bu tavır, bu güç ister istemez mazlumların
eli olacak, mazlumların sesi olacak, mazlumların gücü olacaktır.
Biraz önce buraya çıkan hatip Sayın Cumhurbaşkanımızla
ilgili birçok söz söyledi. Yabancı ülkeleri anlıyoruz, Türkiye düşmanlarını
da anlıyoruz; onlar Sayın Cumhurbaşkanımızı istemeyebilir,
sevmeyebilir ama bu sıralarda oturan insanların bu kadar düşmanca,
bu kadar öfkeli bir şekilde bu sözlerle Cumhurbaşkanımızı
yermesi kesinlikle hakkaniyetli bir durum değildir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Hiç alakası
yok.
OKTAY ÇANAK (Devamla) Sayın Cumhurbaşkanımız
Ordu ilinde yüzde 67 oyla seçilmiş birisidir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Olabilir.
OKTAY ÇANAK (Devamla) İşte Olabilir. demeyeceksiniz,
o iradeye saygı göstereceksiniz çünkü Cumhurbaşkanı bu milletin iradesiyle
seçilmiştir. Dün Cumhurbaşkanımızın eleştirdiği
Anayasa Mahkemesi kararını, bugün, siz, işinize gelmeyince daha sert
bir şekilde eleştirebiliyorsunuz.
Evet, Cumhurbaşkanımız taraftır;
Cumhurbaşkanımız her zaman milletinin yanında, milletin tarafındadır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve dün olduğu gibi
bugün de dünyanın neresinde olursa olsun, Halepteki Müslüman kardeşlerimiz
gibi, Somalideki mazlumlar gibi onlara destek vermeye onunla birlikte devam edeceğiz
diyorum.
Bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çanak.
Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı
Batman Milletvekili Saadet Becerekli.
Buyurun Sayın Becerekli. (HDP sıralarından
alkışlar)
Sizin de süreniz beş dakikadır.
SAADET BECEREKLİ (Batman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; olağanüstü süreçlerden geçtiğimiz bir dönemdeyiz.
Olağanüstü hâl ve kanun hükmünde kararnamelerle yönetiliyoruz ya da yönetilemiyoruz
da diyebiliriz çünkü yönetilememenin ağır yüklerini hepimiz üzerimizde
çok ciddi biçimde hissediyoruz.
Allahın bir lütfu olarak görülen 15 Temmuz darbe
girişimi sonrası bu lütfun elbette olanakları kullanılacaktı
ve öyle oldu. Bu olanakların gerekleri yerine getirilince de Türkiye içinden
çıkılmaz bir hâl aldı yani OHAL içinde aslında içinden çıkılmaz
bir hâl oldu. Hükûmet, yapmak istedikleri ve normal koşullarda asla yapamayacakları
ne varsa adım adım hayata geçirmek için hızlı hareket etti.
Amacına uygun parti devletini inşaya
Bu süreçte, olağanüstü hâle
yaslanarak inşa edilmek istenen ve genişletilmiş yetkilerle donatılmış
başkanlık sistemi için yol temizliği yapılmalıydı
ve öyle yapıldı. Onun için, bu sisteme karşı duran, muhalefet
yapan, eleştiren kim varsa tutuklandı ya da adli, idari soruşturma
dahi yapılmadan, somut ve hukuki delil ileri sürülmeden binlerce insan tamamen
Hükûmetin siyasi tasarrufuyla işinden uzaklaştırıldı, ihraç
edildi. Tabii, bu arada tutuklananların, ihraç edilenlerin yeri hızla
doldurulmaya başlandı, nitekim öyle oldu. Hâkim, savcı, rektör, vali,
polis, bunların üst örgütlenmeleriyle benzeri yapılanmalarla devlet-parti
bütünleşmesi neredeyse tamamlandı diyebiliriz. Ne yazık ki bu gelişmelerle
birlikte hukuksuzluk bir kurala döndü. Bütün bu antidemokratik uygulamalar topluma
demokrasi, hatta ileri demokrasi diye yedirilmeye çalışılıyor.
Bir de bugün Türkiye koşullarında söylenecek
en tehlikeli şey nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Barış sözcüğüdür.
Korkunç bir taleptir barış istemek. Barış isteyen, sorunların
barışçıl ve demokratik yollarla çözülmesini isteyen kim varsa neredeyse
vatan haini ilan ediliyor. Olağanüstü hâl süreciyle Hükûmet ısrarla hukuku
yok sayarak
Demokrasi derseniz hak getire, barış isteyenler susturuluyor,
cezaevleri tıklım tıklım. Partimiz HDPnin eş genel başkanları
ve milletvekili arkadaşlarımız başta olmak üzere, gazeteciler,
akademisyenler tutuklandı. Ne yazık ki bu süreç hâlâ devam ediyor, hızlı
gözaltı ve tutuklama süreci olağanüstü bir biçimde gelişiyor.
Bütçeden açık görülüyor ki yine adil bir paylaşım
yok; emekçi itilmiş bir köşeye kendi hâline, sermaye gözetilmiş,
bu çok açık. Yani, hiçbir alanda olmadığı gibi, adil bir paylaşım
yok. Savaş ve rant bütçesi gibi bir bütçe olduğunu söylemek çok mümkün.
İş güvencesi derseniz yaşanan iş cinayetlerine bir bakmak gerekiyor.
İnsan Hakları Haftasındayız ama
insan hakları ihlalleri had safhada. Yalnız iç hukuk değil, uluslararası
sözleşmelerden doğan hakları da hiçbir vatandaş ne yazık
ki kullanamıyor, hatta dile bile getiremiyor. Örnek çok fazla bu alanda. Yalnızca
il, ilçe örgütlerimize yapılan baskınlar, ayrım yapmadan gözaltına
alınan yöneticilere şiddet, işkence uygulamaları, kırılıp
âdeta yağmalanan il binaları, bunların hepsi çok açık hak ihlalidir.
Kadının adı yok, birey olmaktan kaynaklanan
hiçbir hakkı bu bütçede gözetilmedi. Görüşmeler süresince kadınların
toplumdaki durumlarını iyileştirecek tek bir söz, tek bir proje duydunuz
mu? Biz duymadık açıkçası. Kadın yalnızca aile içine hapsediliyor
ve kazanılmış hakları bile yok sayılıyor.
Öyle görünüyor ki uzun bir dönem sürecek olan olağanüstü
hâl, kanun hükmünde kararnamelerle askıya alınan Anayasa, yok sayılan
hukuk ve bunlardan doğan vatandaşlık hakları ve taleplerin yok
sayılmasına karşı, toplumu bir arada tutan kurallar bütününün
yok sayılması anlamına gelir ki aslında en tehlikelisi budur
çünkü bu durum beraberinde bir daha onarılamayacak bir biçimde toplumsal bir
çözülmeyi beraberinde getirir.
Her zaman övünürdük, Türkiye çok renkli mozaikler ülkesi
diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAADET BECEREKLİ (Devamla)- Ne yazık ki giderek
görüyoruz ki bu çok renkli mozaik dağıtılıyor. Dağılan
mozaikleri bir arada tutmak zorlaşabiliyor. Bizlere düşen, büyük bir sorumlulukla
bu çok kültürlülüğü bir arada tutma zeminini yaratmaktır.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Becerekli.
Sayın milletvekilleri, böylece madde üzerinde konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sırasıyla, sisteme giren sayın milletvekillerine
soru sormaları için söz vereceğim.
Sayın Engin
DİDEM ENGİN (İstanbul) Sayın Bakan,
2016 yılı bütçesi görüşülürken dile getirdiğimiz sosyal güvenlik
sistemi sorunları hâlâ çözüm bekliyor.
İlk sorum: Devletin emekli olmak için genç bulduğu,
işverenin ise iş vermek için yaşlı bulduğu, emeklilikte
yaşa takılan vatandaşlarımızın sorunlarına ne
zaman çözüm bulacaksınız?
İkinci olarak, mevcut sosyal güvenlik sistemimizde
ne yazık ki emekli olmak isteyen annelerimizle ilgili çok ciddi bir haksızlık
söz konusu. Anneler sigortalı olduktan sonra doğum borçlanması yapabiliyorken
sigortalı olmadan önce doğum yapmışlarsa bu hakları yok.
Bu haksızlığı ve adaletsizliği ne zaman düzelteceksiniz?
Üçüncü olarak, çıraklık ve meslek stajı
yapılan dönemler hâlâ emeklilik hesaplamasında dikkate alınmıyor.
2017 bütçesinin bu vatandaşlarımız için bir hayal kırıklığına
dönüşmemesi için neler yapacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tarhan
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, geçen yıl da bu soruyu sormuştum.
Sürekli vergi affı çıkıyor. Neden, vergisini gününde ödeyen vatandaşlarımız,
esnafımız ve sanayicilerimiz ödüllendirilmiyor? Açıklamalarınız
var Bonus sistemi getirilecek. diye. Bir yıl geçti, sadece açıklamada
kalınıyor. İndirim yapılamaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çamak
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Suriyeli sığınmacılar
ülkemizin birçok köşesinde yaşıyorlar. Mersin Mezitli ilçemizin nüfusu
180 bin ama ilçede 60 bin civarında Suriyeli de yaşıyor. Mezitli
Belediyesi 240 bin civarında kişiye hizmet verirken İller Bankasından
aldıkları bütçe, sadece ilçede yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının
sayısına göre veriliyor. Avrupadaki birçok ülkede yerel yönetimlerin
bütçeleri, gelen turist ortalamaları bile hesaplanarak yapılıyor
fakat Türkiyede kalıcı olarak ikamet eden yabancılar bile dâhil
edilmemekte. İller Bankasından belediyelerimize aktarılan bütçelerin
Suriyeli nüfus da dâhil edilerek yapılması düşünülemez mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tekin.
HAYATİ TEKİN (Samsun) Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, Samsun şehrimiz 2 kilometre
eninde, 52 kilometre uzunluğunda bir altere sıkışmış
vaziyette ve 600 bin nüfusu bu arada barındırmakta. Samsun şehrinin
trafik açısından, keşmekeşlik açısından, inşaat
açısından, modernleşmesi açısından doğu-batı
çevre yollarına acil ihtiyacı var. Karayolları bu konuda Büyükşehre
topu atıyor, Büyükşehir Karayollarına, Karayolları nihayetinde
diyor ki Maliye Bakanlığı bunun kamulaştırma ve yapımı
için ödenek ayırmadı. Ayırmayalı dört yıl oluyor, her
yıl aynı şey, beşinci yıla giriyoruz. Bu konuda, yatırım
konusunda sizin desteğinizi bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kara.
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İktidara mensup partinin vekilleri bütçe görüşmelerinde
ısrarla Halepteki durumu tahlil ediyorlar ve özellikle Müslümanların
orada kırıma uğradığından bahsediyorlar. Acaba, Halep
ve Musulda bugün Müslümanların savaştığı karşı
gruplar hangi dine mensuptur? Burada insan odaklı mı davranmak gerekiyor,
mezhep mi?
BAŞKAN Sayın Özdemir
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizin ve ekonomimizin dayanıklılığını
artıracak önlemleri Hükûmetin hızla alması gerekiyor ancak bu konuda
siyasi belirsizlik artıyor, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü bir kenara
itilmiş durumdadır. İçeride ve bölgemizdeki gelişmelere karşı
iktidarınız ülkemizi savunmasız ve güvencesiz bırakmıştır.
Hükûmetiniz dönemindeki en ciddi yönetim kriziyle karşı karşıyayız.
Bu bağlamda, OHALin kaldırılmasına ilişkin tavsiyeleri
siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Rejim tartışmasının
ve önümüzdeki yıl bahar aylarında yapılması öngörülen referandumun
ekonomimiz üzerinde nasıl bir etkisi olacağı öngörülmektedir?
BAŞKAN Sayın Köksal
Sayın Köksal yoksa, Sayın Tanal, siz buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli Bakanlar, Düzce Belediyesi tüm çöplerini Hecinler mevkisine dökmekte -Hecinler
mevkisi aynı zamanda köyün ortak alanı, ortak yeri- vatandaş çöp
içerisinde kalmakta. Tabii, çöp içerisinde Hecinler, Düzce vatandaşımız
yaşamak istemiyor. Halkın sağlık ve esenliği açısından
-iktidarların ve tüm devletin amacı o zaten, halkın esenliğini
ve sağlığını korumakla yükümlüdür- Hecinlere bu çöplerin
dökülmemesi için ne gibi bir işlem yapacaksınız? Orada belediyenin
çöp araçları sırada bekliyor, vatandaş karşısında
dikilmiş vaziyette. Yani, âdeta birbirine saldırmak üzere karşı
karşıya duruyorlar. Devlet ile vatandaşın karşı karşıya
gelmemesi lazım, bu doğru bir olay değil. Asıl olan vatandaşın
sağlığı ve sıhhatidir. Bununla ilgili Hükûmetin bir çalışması
var mı, yok mu? Bu karda kışta gündüz kadınlar nöbet bekliyor,
gece erkekler nöbet bekliyor, yani düşmana karşı değil devlete
karşı. Böyle bir işlem olabilir mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, soruları cevaplandırmak üzere Sayın
Bakana söz veriyorum.
Buyurun Sayın Ağbal.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Engin emeklilik sisteminde zaman zaman tartışılan
bazı konulara temas ettiler, gerçekten önemli konular ama bir taraftan da sosyal
güvenlik sisteminde aktüeryal dengenin bir disiplin içerisinde sürdürülmesi ihtiyacı
var. Sistemde bir taraftan iştirakçiler prim öderken diğer taraftan iştirakçilikten
emekliliğe geçenler için de aylık ödemeleri yapılmaktadır. Bu
sistemin dengesi ister istemez kamu genel dengesi içerisinde mütalaa edilip bütün
vatandaşlarımız tarafından da finanse edilmektedir. Bugün, sosyal
güvenlik sistemi dengede değil, açıklar veren bir sistemdir. Özellikle
1990lı yıllarda çok da disipline uygun olmayan birtakım kararlar
nedeniyle, bugün sosyal güvenlik açıkları belki de daha düşük olabilecekken
hâlâ belli bir seviyede devam etmektedir ama gündeme getirilen konuların da
tartışıldığını söylemek mümkün.
Sayın Tarhan, vergisini zamanında ödeyen vatandaşlarımızla
ilgili bir yıldır değil ama birkaç aydır açıklamalarım
var ve özellikle yeniden yapılandırma yasası ağustosta gündeme
geldiğinde bu konuyu ben kendim gündeme getirdim. Özellikle gelir ve kurumlar
vergisi başta olmak üzere vergilerini düzenli ödeyen, bütün vergi denetimlerinde
herhangi bir şekilde bir sorun ortaya çıkmayan vatandaşlarımıza
göstermiş oldukları bu gönüllü uyuma karşılık bir vergi
indirimi çalışabiliriz. demiştim. Bunu da yeni yılla birlikte
getireceğimizi, Gelir İdaresi Başkanlığının birtakım
çalışmalar yaptığını söyledim. Getireceğim, o
lafımın arkasındayım. Doğru bir talep, onu da söyleyeyim.
Sayın Çamak Suriyeli vatandaşlarımız
nedeniyle belediyeye yapılan ödemeler konusunda bir talepte bulundular. Bir
süredir, aslında, belediyelere ödenen gelirden ayrılan paylara ilişkin
çok farklı talepler var. İllerimizin, belediyelerimizin yaz nüfusu farklı,
kış nüfusu farklı, turistik bölgelerde yine aynı şekilde
farklılıklar var. Yine, söylediğiniz gibi, gerek sizin bölgenizde
gerek diğer illerde benzeri durumlar var. Şu anda İçişleri Bakanlığımız
özellikle gelirden ayrılan payların dağıtımında yeni
ne kriterler belirlenebilir diye, bu sizin söylediğiniz konuları da dikkate
alan bir çalışma yapıyor, biz de çalışmanın içerisindeyiz.
İnşallah, bu konuları daha uygun bir dağıtım formülüyle
çözeceğiz.
Sayın Tekin, Samsun hakikaten, gittiğimiz,
gördüğümüz bir yer. Gerçekten de Samsunun büyümesi ve gelişmesi lazım
ama söylediğiniz manada çevre yollarının genişlemesiyle ilgili
kamulaştırma ihtiyacı nedir, o konuda elimde bir bilgi yok.
HAYATİ TEKİN (Samsun) Karayollarından
aldım bilgiyi efendim.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yani,
özel olarak bir bilgim yok ama konuyu gündeme getirdiğiniz için teşekkür
ediyorum. Bakanlıklar arasında görüşmeler yapılır. Bütün
vilayetlerimiz için nerede bir hizmet varsa biz de gereken çalışmaları
yaparız.
Sayın Karanın değerlendirmelerine katılmadığımı
söyleyeyim yani kendisinin yaklaşımı farklı bir yaklaşımı
çağrıştırıyor ama ben de o tartışmanın içerisine
girmek istemem. Halepte, Musulda meydana gelen olaylar gerçekten bir insanlık
trajedisi. Hepimiz için de, bu coğrafyada yaşayan bizler için de bir parti
ayrımı olmaksızın ortak bir endişe, ortak bir üzüntü kaynağı.
Onun için, bu konuları bir siyasi polemik konusu olarak konuşmak doğru
olmaz diye düşünüyorum.
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) Soruya cevap
verin, sorunun cevabı ne Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Özdemir, özellikle olağanüstü hâl sürecinin, referandum sürecinin ekonomiyle
olan ilişkileriyle ilgili bir değerlendirmede bulundu. Genel anlamda bakacak
olursak, özellikle 2016nın son çeyreğinden itibaren global düzeyde ekonomilerde
bir kırılganlık var. Özellikle ABD seçimlerinin oluşturduğu
yeni politik ekonomik koşullar gerek gelişmiş ülkelerde gerek gelişmekte
olan ülkelerde bir kırılganlığı da beraberinde getirdi.
Dün, biliyorsunuz, FED faiz oranlarında 0,25lik bir artış yaptı.
2017 yılı bütün ülkeler açısından, global ekonominin geneli
itibarıyla gerçekten belirsizlikleri, riskleri, zorlukları içeren bir
yıl olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Türkiyede
bu global belirsizlikler karşısında Hükûmet olarak gereken tedbirleri
alma noktasında çalışmalar yapıyoruz. Zaman zaman aldığımız
kararları sizlerle paylaşıyoruz, kamuoyuyla paylaşıyoruz,
yasal düzenlemeler yapıyoruz. İnşallah, 2017 yılında Türkiye
ekonomisi sahip olduğu olumlu faktörleri daha da avantaja dönüştürmek
suretiyle diğer gelişmekte olan ülkeler içerisinde iyi bir performans
oluşturur, bu, hepimizin ortak dileği.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Böylece 11inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özür dilerim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hecinlerle ilgili Sayın
Bakanımız acaba yazılı mı cevap verecek?
BAŞKAN Yazılı cevap verecek. Kalan sorulara,
Sayın Bakan, yazılı olarak lütfen cevap verin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yani mümkünse
Orada vatandaş
da bekliyor diye.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Mikrofonunuza açıyorum Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Başkanım, bilgim olan bir konu değil. Belediye başkanlığı
herhâlde bu konuda gerekli çalışmaları yapıyordur, onun için
benim bu konuyla ilgili yazılı cevap vermemi gerektiren bir durum yok.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
11inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
12nci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Hazine garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti ile borç üstlenim
taahhüt limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler
MADDE 12- (1) 2017 yılında, 28/3/2002 tarihli
ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında
Kanuna göre sağlanacak; garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti
4 milyar ABD dolarını aşamaz.
(2) 1 inci maddenin birinci fıkrasının
(a) bendi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde 1ine kadar ikrazen
özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.
(3) 2017 yılında 4749 sayılı
Kanunun 8/A maddesi çerçevesinde Hazine Müsteşarlığınca sağlanacak
borç üstlenim taahhüdü 4 milyar ABD dolarını aşamaz.
BAŞKAN Gruplar adına madde üzerinde ilk söz
Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakula aittir.
Süreniz on dakikadır.
Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, muhterem vatandaşlar;
Milliyetçi Hareket Partisi adına Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
12nci maddesi için söz almış bulunuyorum. Öncelikle, her işe hayır
dualarıyla başladığımız gibi yeni bütçenin de Türk
milletine hayırlı olması dileklerimi sunmak istiyorum.
Ülkemizin sosyal ve ekonomik yapısını
kökten etkileyen bir bütçe görüşülürken Türk milletinin ve iş dünyasının
yaşadığı ekonomik sorunları gözetmek ve bunları dile
getirmek gibi yükümlülüklerimiz var. Ülkemizin 2002den 2016ya gelirken başına
neler gelmiş, hep birlikte bir değerlendirme yapalım.
2002de büyüme yüzde 6,2 imiş, 2015te yüzde 4e
düşmüş, an itibarıyla yüzde 3,9; 2016 yılı üçüncü çeyrekte
ise maalesef, yüzde 1,6 oranında küçüldük. Keşke şu meşhur müteahhitlerimize
yaşattığınız büyüme oranlarının onda 1ini Türk
milletine kazandırsaydınız; onda 1i bile bu millete yeterdi, hatta
artardı bile.
Devam edelim; üretim sanayisi 2002 yılında
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 17,8i iken bugün bu oran yüzde 7,7ye
düşmüş durumda.
IMFye borcumuz bitti. diyorsunuz, hakkınız
da var lakin neden, 2002 yılında 129 milyar dolar olan dış borcumuzun
2016 itibarıyla 421 milyar dolara yükseldiğini Türk milletinden saklıyorsunuz?
2002de vatandaşımızın 4,3 milyar lira olan kredi borcu bulunuyordu,
bugün sevgili vatandaşlarımızın borcu maalesef, tam 80,6 milyar
TL.
Bakın, bu kredi kartı borçlarının
üstünde çok durmamız lazım, ancak borcunu kredi kartından çekerek
ödeyen vatandaşlarımızın Hükûmetin ilgi alanında olmadığını
biliyoruz.
Sayın milletvekilleri, değerli vatandaşlarım;
geriye dönüp baktığımızda, ülkemiz ve milletimiz için çok muazzam
bir fırsatı elimizden kaçırdığımızı görebiliriz.
Yoksa, bu dönemi fırsata çeviren, iki elin parmakları kadar müteahhitleri
kastetmiyorum. Onlar, milletin kaynaklarını kendi keselerine koymaya devam
ettiler. Onları iyi biliyoruz, onların hangi siyasi partiye etiketlendiğini
de bu millet gayet iyi biliyor. Maalesef, muazzam bir dönemi kaybettiğimizi
söylüyoruz. Küresel para arzının yükseldiği bir dönemde, gelişmekte
olan ülkelere oluk oluk sermaye akmaya devam etmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi koalisyonu dönemi reformlarının
da etkisiyle önünü gören yatırımcılar, çoğunlukla sıcak
para ve finansal yatırım enstrümanlarını kullanarak ülkemize
geldi. İşte, bu dönemde reel sektör yatırımcılarının
önünün açılması gerekiyordu. Lakin, AKP ülke ekonomisini kısa dönemli
yatırımlara ve rant çıkmazına soktu.
Özet geçersem, başlı başına bir propaganda
imparatorluğu olan AKP Hükûmeti, 10 tane istihdam yaratmak yerine, köprüler,
viyadükler ve AVMler yaptı.
Köyde, kentte kıraathanede insanlarla bir araya
geldiğimizde soruyorum: Şu viyadük güzel oldu değil mi?, Duble
yolları beğeniyorsunuz değil mi? Çoğunlukla İyi oldu.
diye yanıtlar alıyorum ve akabinde şu soruyu soruyorum: Hangisini
tercih edersiniz? Bir yıl boyunca yapımında 40 kişinin çalıştığı
bu köprüyü mü; yoksa bu mahalleden 20 kişinin çalışacağı
bir fabrika mı daha iyi olurdu? 36 yaşında üniversite mezunu oğlu
olduğunu hatırlayan amcam başını öne eğiyor ve Keşke
istihdam yaratılsaydı iyi olurdu. diyor. Bu soruyu sorduğum her
kişi istisnasız istihdam diye yanıt veriyor çünkü şu anda
işsizlik oranı yüzde 11,3; gençlerimiz arasında yüzde 19,9. Eh, haklılar
da. Bakın, Osman Gazi Köprüsü her gün Türk milletine zarar veriyor. Hedeflenen
araç geçişini bir türlü yakalayamayan bu köprü, Türk milletine atılan
en büyük kazıklardan biri olarak maalesef tarihe geçti. Antalyanın Alanya
Okurcalarında veya Aksu köylerinin kahvelerinde vatandaşlar kulaklarınızı
çınlatıyor AKPliler. İşsiz kalan her üniversite mezunu bilimsel
metotlarla Hükûmetinizin yaptığı yanlışları artık
köy kahvelerinde anlatmaya başladı. Her hanede işsiz gençlerimiz,
insanlarımız var; her hanede geleceğinden endişe eden bir genç
var.
Sayın Bakan, kıymetli
milletvekilleri; kaybettiğimiz dönemden bahsettim. Küresel sıcak para
kaynaklarını üretime ve AR-GEye ayıramayan AKP şimdi kalkmış
vatandaşın yastık altındaki 200-300 dolarına göz dikiyor.
Tamam, dolarlar Türk parasına çevrilsin ancak Sayın Cumhurbaşkanı,
Sayın AKP Hükûmeti yetkilileri; vatandaşa yaptığınız
bu çağrının aynısını şu köprücü, kara yolcu müteahhitlere
de yapın. Vatanı seviyorsan elindeki doları bozdurursun. dedikten
sonra kamu bankalarından kullandıkları kredilerle zengin olanlara
Şu elinizdeki dolarları bozdurun. diye çağrıda bulunsanıza!
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Niçin onlara sesiniz çıkmıyor?
Nerede onlar? Eğer sizin sesiniz çıkmıyorsa biz buradan sesleniyoruz:
Sizler de dolarınızı Türk parasına çevirin, görelim hep birlikte.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Size bir çağrımız
daha var. Hadi, bugünden itibaren geçerli olacak şekilde köprü geçiş ücretlerini
Türk parasına geçirelim ve hep Türk parası olarak kullanalım.
Vatandaş ekonomi dediğinizde
ne anlıyor, biliyor musunuz? Kendi 4,5 lira öderken şu gemicik sahiplerinin
1,5 liraya aldığı mazotu biliyor. Akaryakıt pompasının
başına geçen her araç sürücüsü AKP ekonomi yönetimini yâd ediyor, bilesiniz.
Muhterem Türk milleti, biliyorum, AKP Hükûmetinin her
yanlış kararının bedelini siz ödüyorsunuz. Bugün, millî iş
adamlarımız, ağır vergi ve ekonomi politikaları nedeniyle
iş yapamaz hâle geldiler. Ülkemizde sermaye artık el değiştiriyor.
Üretim ve imkânlar doğrultusunda gelişen sanayicimiz yerine, kazandığı
ilk parayı İsviçreye kaçıran müteahhitler yer alıyor. Kırk
yıldır üretim yapan, Anadoludan bir sanayicimiz uluslararası rekabete
dayanamayarak fabrikasını kapatıyor. Sebebini sorduğumda verdiği
yanıt şu: Kendi ülkemde üretilen elektriği Iraklıdan daha pahalıya
bana satan Hükûmet, bana Fabrikanı kapat. diyor. Hükûmete göre ben makul
bir iş adamı değilim. diyen yarım yüz yıllık bir
sanayiciye bile Acaba AVM inşaatına başlasam mı? dedirttiniz.
Hiçbir millete hizmetkâr olmaz. dediğimiz Türk milletini üretimden aldınız
ve küresel sermayeye hizmet çalışanı hâline getirdiniz.
2002 yılından beri Türk eğitim sistemini
kevgire çevirdiniz. Bunu yaparken Türk milletini AVMlerde tezgâhtar hâline getirmeyi
amaçladınız ama başaramayacaksınız. AKP Hükûmetinin eğitim
politikalarını hep birlikte kaç gündür tartışıyoruz. İşte,
diyoruz ki öğrencilerimiz 64 ülke içerisinde bu PISA sonuçlarına göre
matematikte 45inci, okumada 37nci, fende ise ancak 41inci sıraya girebildi.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak altını çize
çize söylüyoruz: Odaklanmanız gereken mesele eğitim, eğitim, yine
eğitimdir. Ancak eğitimle katma değer üreten bir ekonomiye geçebilirsiniz.
Yoksa, ülke olarak orta gelir tuzağında maalesef patinaj çekmeye devam
edersiniz. Sonra siz ülke imajınız düzelsin diye Türk Hava Yollarının
milyonlarca dolar zarar etmesine göz yumarsınız.
Şimdi, son olarak, biraz önce de baktım, Sayın
Sağlık Bakanı -şu anda çıkmış ama- Maliye Bakanımızla
birlikte sohbet ettiler. Buradan, her ikiniz de buradayken sizlere bir teklifim
var Sayın Bakan. Bakın, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclise
bir kanun teklifi verdik. Bu kanun teklifinde
Sağlık çalışanlarımız
bizi dinliyordur. Sağlıkta başarıya ulaşmak istiyorsanız
sağlık çalışanlarımızın maaşlarında,
emekli maaşlarında ve ikramiyelerinde bir düzeltme yapalım; onlara
çalışırken vermiş olduğunuz döner sermayelerini emeklilik
haklarına yansıtalım. Bakın, bu kanun teklifini birlikte değerlendirelim,
uygun bulmadığınız yönleri birlikte istişare ederek, düzelterek
sağlık çalışanlarımıza bir müjde verelim. Dört yıl
boyunca sağlık çalışanlarımıza her 14 Martta Müjde,
yıpranma payı. dediniz ama bir türlü yıpranma payını çıkarmıyorsunuz.
Gelin, hep birlikte bu yıpranma payını çıkaralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) Son olarak size
teklifim ise şu atanamayan 350 bin yardımcı sağlık personeline
2017de bir kadro verin lütfen. Yani, 2017de 20 bin kadro ilan etmeyin. Bakın,
Sayın Bakan
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yurdakul,
süreniz dolmuştur.
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) Son cümlelerim.
Bakın, Sayın Sağlık Bakanı dedi
ki: Yardımcı sağlık personelleri için ben de uğraşıyorum,
ben de bunlara kadro istiyorum. Sayın Bakan benim arkadaşım. O zaman,
benim size burada teklifim: Lütfen, şu yeni kurulacak şehir kamu hastanelerinde
ve yaşam merkezlerinde şu yardımcı sağlık personeli
gençlerimize bir kadro istihdamı yapalım, aynı atanamayan öğretmenler
gibi.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Onlar
zaten kadrolu.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yurdakul.
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) Ama, hayır,
efendim
BAŞKAN Tamam, Sayın Yurdakul, siz şöyle
buyurun. Ben kürsüye diğer konuşmacıyı davet ettim. Siz burada
anlaşırsınız, konuşursunuz.
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) Eğer bir kadro
ihdası yaparsanız çok sevinirim.
Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Tamam,
konuşalım ama hepsi kadrolu.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yurdakul.
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Ali Şeker konuşacaktır.
Buyurun Sayın Şeker. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının dış borçlanmaya ilişkin
işlemler üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde
en temel insan hakkı olan yaşam hakkına karşı PKK/TAK terör
örgütü tarafından üstlenilen hain saldırı sonucu hayatını
kaybeden polislerimize, yurttaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı, sabır ve metanet diliyorum. Terörü lanetliyorum.
Altı aylık ikizler Elif ve Ervanın babası 24 yaşındaki
polis memuru Emreden 19 yaşındaki tıp fakültesi öğrencisi Berkaya
44 genç kardeşimiz toprağa verildi; tıpkı Ya 400 Vekil Ya Kaos
başlıklarının atıldığı 7 Haziran seçimlerinden
bu yana yaşanan saldırılarda hayatını kaybeden yüzlerce
vatandaşımız gibi. Bazı siyasiler acıların paylaşıldığı
cenaze törenlerini ölümü kutsama törenlerine çevirdi. En son bir bakan, katıldığı
cenaze töreninde, Çevik Kuvvet polislerine İnşallah siz de şehit
olun. dedi maalesef.
Radikal terör örgütleri de bedenlerine bomba sarıp
ölüme ve öldürmeye gönderdikleri gencecik insanlara Şehit olacaksınız,
cennete gideceksiniz. diyorlar.
Beşiktaş patlamasının hemen ardından
Dolmabahçeye geçtim, bir şey yapabilir miyim diye sabaha kadar hastaneleri
dolaştım. Hayatını kaybeden gençleri, acılar içerisindeki
yaralıları, yakınlarını arayan aileleri gördüm, aynı
Merasim Sokak, Suruç ve Ankara Garı katliamları sonrasında olduğu
gibi.
Marifet yaşatmaktadır arkadaşlar. Hepimizin
görevi insanları yaşatmaktır, ölümü kutsamak değil. Yaşatamadıklarınıza
payeler verip kusurlarınızı örtmeye çalışmayın.
Değerli milletvekilleri, bir tarafta ihracatımızın
yüzde 55ini gerçekleştirdiğimiz, kişi başı ortalama gelirin
35 bin dolar olduğu Avrupa varken, iktidarınız, alternatif olarak
ihracatımızın yüzde 5ini bile gerçekleştiremediğimiz,
kişi başına ortalama gelirin 8 bin dolarda çakılı kaldığı
otoriter rejim olan Şanghayı adres gösteriyor. TÜİK ise, şu
elimde göstermiş olduğum verilerde ABye uyumu bahane ederek verileri
hesaplama yöntemini değiştirdi, rakamlara takla attırdı; gittikçe
fakirleşirken cin fikirlilikle bir anda zenginleşiverdik.
TÜİKin pazartesi yayınladığı
bu raporda, ülkemizin 2015 yılındaki toplam geliri 720 milyar dolar değil,
861 milyar dolarmış. Bir evde 4 kişi yaşıyorsa ailenin
toplam gelirinin 44 bin dolar olduğu ve bugünkü kurla da 155 bin TL olması
gerekiyor bir yılda eve giren para. Peki, bu durumda 4 kişilik bir eve
ayda 13 bin lira para girmesi gerekmiyor mu? Bu parayı aldıysanız
sorun yok vatandaşlar, almadıysanız paranızın hesabını
sorun, bu geliriniz nerede ve kimlerin cebinde?
Değerli arkadaşlar, Hazinenin borç yükünü anlamak
için bir tek ihraç ettiği tahvillere değil, Hazinenin verdiği garantilere
ve gelecek seneler için girdiği yükümlülüklere de bakmak gerekiyor. Komisyonda
kabul edilen Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki
Kanun Sağlanacak garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti 4 milyar
doları aşamaz. diyor.
Kalkınma Bakanlığının verilerine
göre 2015 yılı itibarıyla kamu-özel iş birliğiyle yapılan
sözleşme büyüklüğü 115 milyar doları geçmiş durumda. Kamu-özel
iş birliği projelerinde projeyi üstlenen firmalar Hazineden talep garantisi
istiyorlar ve Hazine de bu garantiyi veriyor onlara.
Elimdeki belge, Sayıştayın Karayolları
Genel Müdürlüğü 2015 Denetim Raporu. Bu rapor, Kamu-özel iş birliği
modeliyle yürütülen projelerde Hazinenin garanti verdiği borç yükünü muhasebe
hesaplarında göstermediniz. diyor. Borçları Meclisten ve halktan gizliyorsunuz,
kamuoyunu kandırıyorsunuz, aldatıyorsunuz.
Sayıştay raporuna göre, Kuzey Marmara Otoyolu
ve Gebze-Orhangazi Otoyolu geçiş projelerinde köprüler dâhil 2015 sonu dolar
kuru üzerinden yapılan hesaplamalara göre garanti edilen rakam yaklaşık
57 milyar liraydı, bugünkü kurla bu rakam 70 milyar lira yapıyor arkadaşlar.
Bir senede kur farkından halkın sırtına binen ek yük 13 milyar
lira. Söz konusu Körfez geçişi ve bağlantı yolları, üçüncü boğaz
köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolunun toplam proje maliyeti 3 milyar 456 milyon dolar.
Bu yatırım için müteahhitlere kullandırılan Hazine garantili
kredi tutarı 2 milyar 738 milyon dolar. Müteahhit projenin yüzde 20sini cebinden,
kalan yüzde 80ini de devlet garantili krediden gerçekleştiriyor. Yani, siz
bu yatırım için cebinden 2 milyar 89 milyon lira koyacak olan yandaş
müteahhidin cebine çocuklarımızın geleceğinden bugünkü kurla
70 milyar lira koymayı taahhüt ediyorsunuz; 33 katından daha fazla bir
rakam bu. Bunlar kapitülasyon değil de nedir?
Şehir hastaneleri projelerinde de aynı, benzeri
bir talan düzeni var. Anne ve babalarımız biz evlatlarını gözünden
bile sakınırdı, biz de kendi çocuklarımızın üzerine
titriyoruz. Ancak siz çocuklarımıza bırakacağınız
çevreyi, doğayı bir yandan talan, tahrip ederken aynı zamanda onlara
altında ezilecekleri borçlar yüklüyorsunuz, ekonomik geleceklerini çalıyorsunuz
çocuklarımızın. 1 milyar dolar için tezkereye Evet. diyen, çocuklarımızı
ölüme göndermeyi dahi göze alan sizler, çocuklarımıza daha bugünden sadece
bu projelerle 10 milyarlarca dolar borç yüklüyorsunuz. Borca devlet kefil oluyor,
sefasını yandaş müteahhit sürüyor, sefaleti ise çocuklarımıza
miras olarak kalıyor. Sahi, bu müteahhitlerin ortakları kimler acaba?
Değerli milletvekilleri, biraz önce açıklanan
rakamlar 2015 Eylül ayına göre 420 bin vatandaşımızın daha
işsizler kervanına katıldığını söylüyor. Evlerine
ekmek götüremeyecek işsiz sayısı 3,5 milyon kişi oldu. 2003
yılında hane halkı borçları 13,5 milyarken 2016 yılının
başında 441 milyar lirayı geçmiş durumda. Tüketici kredisi,
konut kredisi, kredi kartı borçları patlamış durumda. Sık
sık yaptığınız gibi Özel sektörün, vatandaşların
borçlarından bize ne? diyebilirsiniz. Geçmişte yaşananlardan da
görülmüştür ki özel sektörün borcu olarak gözüken borç bir gece içerisinde
kamu borcuna dönüşüveriyor. Biz bu durumu banka krizlerinde gördük. Çünkü ekonomiye
yönelen tehditler karşısında devlet önlem almak durumunda kalıyor
ve bu borçları üstleniyor.
Sevgili arkadaşlarım, Gezi isyanında dolar
kuru 10 kuruş artmıştı diye faiz lobisi dediniz, kıyamet
kopardınız. OHAL döneminde kur 52 kuruş birden arttı ve 3,54
liraya ulaştı. Bu kur farkı ülkemizin 421 milyar dolar dış
borç stokundan dolayı borçluların sırtına bir anda 220 milyar
lira daha ek yük bindirdi. OHAL süreci içinde, hiçbirinizden ses yok, çıt yok.
Türkiye, borçlarından ötürü gerçek anlamda bir ödemeler
dengesi kriziyle karşı karşıyadır. Ülkemizin bu borçlarını
çevirebilmesi için hukukun üstünlüğüne, mülkiyet hakkına saygıya
ve evrensel hukuk kurallarına göre işleyen bir mali sisteme yani otoriterleşmeye
değil daha fazla demokrasiye ihtiyaç var. (CHP sıralarından alkışlar)
Sevgili arkadaşlar, kafanız o kadar karışık
ki hazırladığınız Anayasa teklifinin gerekçe metninde aynı
cümlenin başında Cumhurbaşkanlığı seçimi, sonunda
başkanlık seçimi. diyorsunuz ama biz biliyoruz ki adı başkanlık
da olsa Cumhurbaşkanlığı da olsa siz, aslında sizlerden
hesap sorulamayacak bir düzen istiyorsunuz; günün birinde sizleri yargılayacakları
siz tayin etmek istiyorsunuz, tıpkı 12 Eylül faşist askerî darbesinin
lideri Kenan Evren ve arkadaşları gibi.
Sevgili arkadaşlar, biz doktorlar, şikâyetlerden,
bulgulardan, tahlillerden sonra teşhis koyarız, doğru teşhisi
koyamazsak tabii ki tedavide başarılı olamayız. Siyaset bilimciler,
siyasetin sorunlarını, hastalıklarını araştırmışlar.
Faşist Hitler, Mussolini, Franco ve Pinoşe rejimlerini inceleyen akademisyenler, faşizmin ortak
özelliklerini tespit etmişler: Devletin denetim mekanizmalarının
felç edilmesi, ırkçılığın yükseltilmesi, insan hakları
ihlallerinin sıradanlaşması, toplumun kutuplaştırılması,
yandaşların kollanması, kamu kaynaklarının talan edilmesi,
iktidarın dini kullanması, kadına şiddet ve cinsiyet ayrımcılığı,
medyanın iktidar tarafından baskı altına alınması
ve kontrol edilmesi, korkunun yayılması, emek düşmanlığı,
hileli seçimler, olağanüstü yetkilerin kullanılması, akademiyi, sanatçıyı
ve sanatı aşağılamak gibi ortak özellikler belirlemişler.
Elimde gördüğünüz şu metin yeni başlayanlar
için 14 Derste Faşizm makalesinden. Tecrübeli bir hekim olarak söylüyorum.
Bu özellikler ülkemizde son yıllarda yaşadıklarımızda bire
bir gördüğümüz şeyler, teşhis gittikçe kesinleşiyor.
Bir başka bilim insanı Timothy Snyder ise Faşizm Geliyorsa
Nasıl Yaşamalı? başlıklı makalesinde şöyle diyor:
Faşizmde yalanın toplumsal olarak örgütlendiğine tanıklık
ederiz. Halkın bir kısmının bunu kabul ettiğini ve gerçekle
ilgilenmediğini görürüz. Muktedirin topluma söylediği yalanların,
çelişkilerin, tutarsızlıkların, saçmalıkların önemi
yoktur.
Bunun için diyoruz ki: Faşizme geçit yok! Faşizme
geçit yok! Faşizme geçit yok! (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) 1 milyar dolar için
tezkereye Evet. diyen, çocuklarımızı ölüme gönderdiniz... gibi
bir şey söyledi.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) Yalan söyledi,
öyle bir şey yok.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bunu kabul etmiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti devletine bu büyük bir saygısızlıktır her
şeyden önce çünkü kadim devlet hiçbir dönemde bu ifade edilen şeylere
tevessül etmiş bir devlet değildir. Bunları reddediyoruz.
Bir diğeri, bu faşizmi herkesten daha şiddetli
biz reddediyoruz. Irkçılıktan bahsetti bu ülkede, kutuplaşmadan,
hileli seçimlerden, talandan
Herhâlde hatip başka bir ülkede yaşıyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Siz hayal dünyasında
yaşıyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu saydıklarının
olduğu bir ülkede, ana muhalefetin -iktidar alternatifi- olduğu bir ülkede
bir iktidar kalabilir mi? Millet onu ilk sandıkta değiştirir.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Kenan Evren de
yüzde 92 oy aldı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Demek ki bu ortaya
atılan iddialar ve ifadeler gerçeği yansıtmıyor ki millet iktidarıyla
yürüyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Muş.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Hitler de seçimle
geldi, Kenan Evren de.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök, açıyorum sistemi.
Bir dakikada toparlayın lütfen.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Cumhuriyet Halk
Partisinin, başta Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu
olmak üzere Kızılayın açmış olduğu Halepe
Yardım Kampanyasına tam destek verdiğine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, Halepte süren ve pek çok masum
insanın da ölümüne neden olan bu çatışma ortamının sona
ermesi ve sivillerin korunaklı, güvenli bölgelere nakledilmesi konusunda tüm
dünya ülkelerine yaptığımız çağrının ötesinde,
Cumhuriyet Halk Partisi, başta Genel Başkan Sayın Kemal Kılıçdaroğlunun
öncülüğünde Kızılayın açmış olduğu Halepe Yardım
Kampanyasına tam destek vererek insani görevimizi yerine getirmek açısından
bir nebze de olsa bir gayret içerisindedir. Bunu kamuoyuyla paylaşmayı
uygun gördük.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, gruplar adına, üçüncü
ve son söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili
Ayhan Bilgene aittir.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 12nci madde üzerine söz aldım.
Ben de Haleple ilgili değerlendirmelerde bulunacağım
ama öncesinde tabii, bu kürsüye çıkacağımızı duyunca özellikle
ekonomik mağduriyeti olanlar arıyor ve dertlerinin dillendirilmesini istiyorlar.
Karsta, Akyaka ilçesi başta olmak üzere, çoğu
ilçede tarım kredi borçlarının, Ziraat Bankası borçlarının
ertelenmesiyle ilgili muhtemelen bürokratik süreç tamamlanmamış ama kamuoyuna
ilan edildiği için de haklı olarak beklenti yükselmiş durumda. Ertelemeyle
ilgili somut bir düzenleme olmadığı için, yerelde hâlâ sıkıntı
devam ediyor. Bununla ilgili beklentilerini iletenlerin en azından mesajını
buradan paylaşmış olayım.
Değerli arkadaşlar, devletler savaşır,
bedelini sivil halk öder, insanlar öder; devletler barışır, yine
bedelini sivil halk öder. Ne yazık ki elbette barış ile savaşın
kıyası olmaz ama Suriyede beş yıldır bir devletler savaşı
var fakat nasıl devletler savaşırken orada binlerce, on binlerce,
yüz binlerce insan, kimisi yerinden edilerek, kimisi hayatıyla -çocuklar, kadınlar
hayatıyla- bunun bedelini ödedilerse şimdi gerçekleşen uzlaşmanın
bedeli ödeniyor.
Değerli milletvekilleri, bundan yirmi beş yıl
önce çok benzer bir süreci Irak yaşadı. Biz iki yıldır bu kürsülerde
Irakta Türkmenlerin yaşadığını hatırlatıyoruz,
diyoruz ki: O zaman da Türkmenler Türkiye tarafından örgütlendirildi, desteklendi
ama sonra Türkiye'nin siyasi tavrı değişti, Türkmenler ortada bırakıldı;
Türkiye tarafından desteklenen Türkmen liderleri bulundukları pozisyondan
geri adım atmadıkları için -gayet doğal olarak- kendilerini
savunmaya devam ettikleri için, Türkiye ile Irak rejimi arasında, Saddam arasındaki
ilişki Türkiyedeki iktidar değişikliğiyle birlikte değiştiği
için bunun bedelini Irak Türkmenleri ödedi. Şimdi, Türkiyede bir iktidar değişikliği
yok ama Suriye politikasında bir değişiklik var. Dolayısıyla,
bunun bedelini de galiba en ağır biçimde şimdi, Suriyede daha çok
Sünni, Türkiye tarafından da desteklenmiş kitleler ödemek zorunda kalıyorlar.
Değerli milletvekilleri, bunun ne karşılığında
olduğunu, bundan birkaç hafta önce, özellikle Haleple ilgili Rusyadan gelen
ricaların içeriğinin ne olduğunu ne yazık ki biz öğrenemedik
ama yaşananlardan tahmin edebiliyoruz. Oradan çekilip başka bir talepte
bulunulduğunu, başka bir kırmızı çizgide ısrar edildiğini
yani artık Esadı devirmenin zaten mümkün olmadığı gibi
diğer muhalif grupları da -sadece ÖSOyu kastetmiyoruz- Nusra, Ahrar-ı
Şam gibi grupları da desteklemenin reel koşulları kalmadığı
için bunun bedeli sivil toplum tarafından, halk tarafından, çocuklar tarafından
ödeniyor ama bu taahhütle yerine gelmişse yani Biz oradan çekilmeyi sağlarız
ama karşılığında siz de işte, Rojavada, Kobanide
Kürtlerle ilgili birtakım taleplere fırsat vermeyin. uzlaşmasıysa
bu ne yazık ki ne akılcı bir politika ne de insani bir politika.
Değerli milletvekilleri, devletler bazen böyle durumlarda
bir hesap yaparlar, Ne getiriyor, ne götürüyor? hesabı yaparlar. Biliyorsunuz,
Rusya geçtiğimiz yıllarda, on yıllarda Çeçenistanla ilgili çok sert
bir mücadele yürüttü, katliamlar gerçekleşti. Orada direnenlerin hepsi teröristti,
İstanbulda miting yapanlar bile birtakım suikastlara kurban gittiler.
Bu konuyu kendisine dert edinen Medet Ünlüyle ilgili suikast hâlâ aydınlatılamadı.
Ama devletler arası ilişkiler değiştiğinde o döneme göre
birtakım çalışmaları rahat yürütenler bunun bedellerini ne yazık
ki ödüyorlar. Ama şimdi, Rusya-Çeçenistan ilişkisine baktığınızda
şunu görüyorsunuz: Eğer tümden tasfiye mümkün değilse, Çeçen halkının
bir kavgası, bir mücadelesi varsa Rusların da çıkarına olan,
Rus askerlerini Çeçenistan topraklarına gömmek değildir, bir biçimde bir
uzlaşma aramaktır, bir çözüm aramaktır. Bu, devlet aklının
gereğidir, insanlığın yararına olan da bunu sergilemektir.
Bakın, Bush da terörle mücadele ediyordu, şüphesiz,
Obama da terörle mücadele ediyor. Bush dönemiyle ilgili insanlık tarihine,
Amerikan tarihine Guantanamo, Ebu Gureyb geçti ama Obama döneminde en azından
-tabii, bilmediğimiz bir sürü insan hakları ihlali vardır şüphesiz
ama- bu kadar büyük dramlar, büyük ayıplar yaşanmadı.
Değerli milletvekilleri, Suriye politikasında
ne yazık ki Kürt sorunu bir kez daha Türk dış politikasını
esir almıştır, rehin almıştır. Yani sırf Suriyede
Kürtlerin bir bölgesel etkinliği, gücü olmasın uğruna bunun Türkiyede
oluşturduğu kompleks, sendrom ne yazık ki Türkiyeye de zarar veriyor,
Türkiye içindeki halkları da tehdit ediyor, Türkiye'nin barışını
tehdit etiği gibi Suriyedeki aslında Sünni Araplara da zarar veren bir
noktaya gelmiş durumda.
Değerli milletvekilleri, elbette, toplum başka
bir soru daha soruyor. Bu karşılaştırmayı yapmaktan belki
hoşlanmıyor olabilir bazıları ama nasıl şimdi Haleple
ilgili insani yardım çağrıları son derece doğalsa, zorunluysa,
hayatiyse, insaniyse Cizrede, Surda, Nusaybinde, Şırnakta mağdur
olan insanlar
Sebebine girmiyorum, bu kısa sürede hiçbir polemik yapma niyetinde
değilim, bir insanlık dramı üzerinden polemik yapmayı asla doğru
bulmam ama sonuçta oralarda da evinden olmuş insanlar varsa, hiç olmazsa Af
Örgütünün verdiği rakamlarla yüz binler civarında insan yerinden ayrılmak
zorunda kalmışsa hangi nedenle olursa olsun- o dayanışmanın
Türkiye'nin batısında gösterilmemiş olması, Halep için gösterilen
duyarlılığın Cizre için, Sur için gösterilmemiş olması
toplumda bir kırılmaya, bir incinmeye ve bir ortak yaşama iradesiyle
ilgili ciddi kayba dönüşmektedir. İddiaları elbette farklıdır,
elbette her ülkenin koşulları, her toplumun durumu farklıdır
ama Suriye haber sitelerini takip edenler varsa aranızda gayet net bir karşılaştırma
yapabilirler. Suriye resmî yayın organlarına ve Suriye rejimi yanlısı
çevrelerin yayın organlarına baktığınızda aslında
beş yıldır Suriyede sadece terörle mücadele edilmektedir, hiçbir
sivil zarar görmemektedir, siviller asla hedef alınmamaktadır, Suriye
rejimine karşı kafa tutan terörist örgütler imha edilinceye kadar, son
terörist öldürülünceye kadar mücadele yürütülmektedir. Bunun kabul edilmesi elbette
imkânsız, bunun onaylanması, normal görülmesi asla doğru değil
ama bir yöntem tartışması, bir ilke tartışması ortaya
koyuyorsanız bunu her yer için tutarlı biçimde yapmak zorundasınız.
Çinin Doğu Türkistanda Uygurlara yaptığı neyse, İsrailin
Filistine yaptığı karşısında ne tavır sergiliyorsanız
Suriye için ya da başka ülkeler için de aynı tutarlıkla ve tabii
kendi ülkeniz için de aynı yaklaşımla hareket etmek zorundasınız.
Bu tutumun, bu tavrın bir tutarsızlığa dönüşmesi durumunda
da aslında sadece halk kaybetmiyor, bir süre sonra siyasi iktidarlar da kaybediyor
değerli arkadaşlar.
Bakın, üç tane çok basit bir vaka, son günlerde
gündemde olduğu için söylüyorum. Birisi, Rusyanın Birleşmiş
Milletlerde gündeme taşıdığı ama şimdi belki çok güncellemediği
ama bir yıl önce hepimizin çok sıkça duyduğu petrol ticaretiyle ilgili
iddialar. Kamyonların, tırların Rusya tarafından vurulması,
Birleşmiş Milletlerde de bu tırlarla ilgili Türkiye aleyhinde başlatılmış
olan süreçler. Parantezi bu kadar açtım, kapatıyorum. İkincisi, Amerika
Birleşik Devletlerindeki Reza Zarrab davası. Bu davayla ilgili hepiniz
biliyorsunuz ki ayrıntı doğrudan doğruya terörün finansmanıyla
ilgilidir. Türkiyedeki birtakım bankalar da kullanılarak Suriyedeki
Tırnak içinde söylüyorum ifadeyi çünkü terör ifadesini, terör kavramını
ben dünyanın her yerinde aynı ölçülerle değerlendirmekten yanayım
ve tırnak içinde kullanmaktan yanayım çünkü devletler her şeyi çok
kolayca terör sayarlar. Amerikan mahkemeleri de Suriyedeki -kime destek vermiş
Reza Zarrab bilmiyorum, kime para göndermiş, onun üzerinden kim kime ne yapmış
bilmiyorum ama- terörün finansmanı kapsamında görüyorlar ve Türkiyedeki
bazı bankaları da teröre destek vermekle bu davanın içerisine katmaya
çalışıyorlar.
Değerli milletvekilleri, bu tablo, bu fotoğraf
ve son olarak da bir parantez de Telaferde bulunan silahlarla ilgili ifade edeyim.
Telaferde IŞİDe ait yakalanan silahların menşeiyle ilgili
İngilterede çok uzman bir kuruluş var. Silah sevkiyatlarının
Türkiye üzerinden yapıldığına dair çok somut bir rapor yayımladı.
İddia bu, belki de yanıltmak için, kamuoyunu saptırmak için yapmış
olabilir ama ben sadece aktarıyorum. Dünyada en saygın kabul edilen otorite
kuruluşlardan birisi dedi ki: Bu silahların menşei şurasıdır,
yapılış biçimleri -işte el yapımı olanlar var, farklı
biçimde üretilenler var- birçoğu şuradan temin edilmiştir. Evet,
Türkiye bu konuda mevzuatında iyileşme yapmıştır özellikle
gübre kullanımıyla ilgili ama buna rağmen Türkiyenin de payı
vardır. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN BİLGEN (Devamla) Değerli milletvekilleri,
bu konudaki sözlerimizi lütfen tehdit falan gibi yorumlamayın.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bilgen.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Muş...
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Amerikanın
sevkiyatlarından niye bahsetmiyorsun, niye Türkiyenin sevkiyatları bu
kadar ilgilendiriyor? Niye Amerikanın sevkiyatlarından bahsedemiyorsun
ya? Yazıklar olsun ya!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Muşa söz verdim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Kars
Milletvekili Ayhan Bilgenin 433 sıra sayılı 2017 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının 12nci maddesi üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
sabah yapılan konuşmalarda benzer bir mukayese yine yapılmıştı,
o zaman verdiğimiz cevaplar kayıtlardadır.
Türkiyede bütün devlet imkânları terör temizlendikten
sonra oradaki vatandaşlarımız için seferber edilmiştir. Orada,
çıkmak zorunda olan vatandaşlarımız batıdaki akrabalarının
yanına gelmişlerdir, başka bir yere gitmemişlerdir. Yardım
kampanyaları, değerli milletvekilleri, yani burada hem devletin ilgili
kurumları hem yerel yönetimler hem de vatandaşların, oradaki vatandaşlarımızın,
terörden kaynaklı olarak, ihtiyaçlarının karşılanması
noktasında ortaya koydukları yardım kampanyaları ortadadır.
Bakınız, kendi ülkesi aleyhine, şurada bir rapor çıkmış,
burada böyle bir şey çıkmış, bu iddiadır. Bunları
söyleyeceğinize, terör örgütü PYDye gelen silahlar PKKya gelip askerimize
sıkılıyorken buna da tek laf etsenize burada. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, şahıslar adına
ilk söz, Şanlıurfa Milletvekili Halil Özcana aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Özcan, süreniz beş dakikadır.
HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
12nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, İstanbulda güvenlik güçlerimize ve vatandaşlarımıza
yapılan hain terör saldırılarını şiddetle kınıyor,
şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralı kardeşlerimize acil şifalar
diliyorum.
2017 yılı bütçesi AK PARTİ hükûmetleri
tarafından hazırlanan 15inci bütçedir ve bundan önceki on dört yılda
olduğu gibi, vatandaşlarımızın refahını artıran,
ihtiyaç duydukları hizmetleri karşılayan ve faize değil kamu
hizmetlerine kaynak ayıran bir bütçe olma özelliğini taşımaktadır.
Gündemin yoğunluğu nedeniyle, bütçe yerine
abluka ve kuşatma altında olan Halepte yaşanan katliama dikkat çekmeye
çalışacağım.
İslam coğrafyasında, özellikle Halepte
can çekişen ve yerle bir edilen İslam medeniyetinde kız kardeşlerimiz
ve Müslüman kardeşlerimiz hunharca katledilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın
gerek 2014 yılında gerekse bu yıl Birleşmiş Milletler Genel
Kurulunda yapmış olduğu konuşmada Dünya 5'ten büyüktür ve dünyayı
5 ülkenin iki dudağı arasına mahkûm edemezsiniz. diyerek Suriye'de
ve Halep'te işlenen insanlık suçuna sessiz kalan Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin yapısını eleştirmişti.
DEAŞ'ın Kobani'ye saldırması sonucu
ayağa kalkan ABD ve tüm Avrupa ülkeleri, dünyanın en köklü ve kadim şehri
olan Halepin, katil Beşşar Esed ve destekçileri tarafından yok edilmesi
karşısında sessiz kalmaktadır. Dün, Türkiye ara buluculuğunda
Halepin doğusunda muhalifler ile Rusya öncülüğündeki rejim güçleri arasında
varılan ateşkesin üzerinden saatler geçmeden, rejim güçleri ateşkesi
bozup yeniden sivillere saldırmaya çalışmıştır.
Dün gece yarısı Türk ve Rus yetkililerin görüşmesi
üzerine taraflar arasında ateşkes yeniden sağlandı ve varılan
anlaşma sonucunda bugün sabah saatlerinde sivillerin ve yaralıların
tahliyesine başlandı. Ancak, İranlı General Seyyid Cevad komutasındaki
7 bin Şii milisinin yaralıları taşıyan konvoya ateş
açması sonucunda 4 vatandaş hayatını kaybetti ve konvoy geriye
dönmek zorunda kaldı.
Bugün Halep yanıyor, Halep'te bir medeniyet yok
ediliyor. İnsanlar ölüyor, bütün dünyada da insanlık ölüyor. Halep'te
katliam en şiddetli ve acımasız günlerini yaşıyor. Müslüman
kadınlar ve çocuklar kaçırılarak tecavüz ediliyor. 6 kilometrekarelik
bir alanda sıkışan ve tahliyelerine izin verilmeyen Halepli Müslümanlar
sokaklarda diri diri yakılıyor. Son iki günde yüzlerce kadına tecavüz
edildiği bilgisinin yanı sıra dünyayla irtibat kurabilen az sayıdaki
Müslüman kadınlar tecavüze uğramamak için intihar fetvası beklediklerini
söylüyor.
Bu zulme sessiz kalmayan Sayın Cumhurbaşkanımız
dünkü konuşmasında tüm dünyaya, mazlumun umudu olan Türkiye'nin Halep
halkını yalnız bırakmayacağını ve ne pahasına
olursa olsun tek bir masum canı kurtarmak için bile olsa elimizden geleni yapacağımızı
ifade etti.
Halepten kurtulan kardeşlerimize insani yardım
ulaştırmak için hem Türkiye içinde hem de Suriye'nin kuzeyinde oluşturulacak
kamplarda insani ve tıbbi yardım konularında her türlü desteği
vermeye hazırız. Vicdan odaklı dış politikamız çerçevesinde
Suriyeli, Iraklı ve diğer ülkelerden gelen 3 milyondan fazla insanı
ülkemizde misafir ediyoruz. Haksızlığa uğrayanların ve
mazlumların sorunlarını uluslararası gündeme taşıyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin başı olarak, PKK, DEAŞ, FETÖ, DHKP-C ve tüm terör örgütlerine
karşı millî bir seferberlik ilan etmiştir. Ulusal güvenliğimiz
için risk ve tehdit oluşturan bu terör örgütleriyle eş zamanlı olarak
kararlı bir şekilde mücadele ediyor ve bundan sonra da etmeye devam edeceğiz.
Bu terör örgütlerinin etkisiz hâle getirilmesi temel önceliğimizdir.
Bu vesileyle, 15 Temmuzda milletimizin destansı
direnişi sonucu engellenen, millî iradeye ve demokrasiye karşı yapılan
alçak darbe girişimini şiddetle kınıyor, şehitlerimize
Allahtan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Tüm ülkemizde olduğu gibi bugün Şanlıurfamızda
da teşkilatlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımız
tarafından düzenlenen Teröre Lanet, Kardeşliğe Davet yürüyüşüne
katılan tüm değerli hemşehrilerime Gazi Meclisimizden selam ve saygılarımı
sunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
HALİL ÖZCAN (Devamla) Bütçenin hazırlanmasında
emeği geçen herkese teşekkür ediyor, ülkemize ve milletimize hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın hatip, Cumhurbaşkanının
Terör örgütlerine karşı millî seferberlik ilan ettiği cümlesini
kullandı. Bu deyim çok yanlış bir deyim. 2941 sayılı Seferberlik
Kanunumuz var. Seferberlik ilanı, meşru yani devletler arası savaşlarda
olur. Terör örgütlerine karşı seferberlik, onu resmen tanıma anlamına
gelir ki hukuken imkânsız olan bir şey. Terör örgütlerine karşı
seferberlik denilen bir şey
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu, devletlere has bir
şey. Bu kavramı yanlış yerde kullanmamak lazım. Doğru
bir kavram değil değerli arkadaşlar. Bilginize sunmak için söyledim.
BAŞKAN Millet ne demek istediğini anladı
Sayın Tanal.
Teşekkür ediyorum.
Şahısları adına ikinci ve son konuşmacı
Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
12nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yıl görev zararları
için bütçede 7 milyar 205 milyon lira ödenek öngörülmüştür. Bu miktarın
2 milyar 958 milyon lirası KİT görev zararları için ayrılmıştır.
Toplam yatırım harcamaları için ayrılan ödenek toplamı
77,5 milyar liradır, 46,8 milyar lira bütçe açığı öngörülmüştür.
Görev zararları, bütçe açığı, yüzde 11,3 işsizlik gibi,
kanser gibi problemleri alt alta yazdığımızda kaynakları
kullanırken çok titizlik gösterilmesi gerektiği açıktır. Hele
hele kamu kaynaklarını har vurup harman savurmak işsizimizin, çocuklarımızın,
torunlarımızın istikbaline kastetmek demektir. Tabii ki terör birinci
meselemizdir. Her halükârda her türlü tedbir alınarak bir an önce sonlandırılmadır.
Bu mücadelede samimi olmak lazımdır, vatandaşa güven vermek lazımdır.
Vatandaş Habur rezaletini unutmamıştır. Çözüm süreci adı
altında şehirlerin terör yuvası yapıldığını,
devamında da yüzlerce masum insanımızın şehit olduğunu
da unutmamıştır. Öcalan Türkiyenin önünü açıyor. Bebek katili
denilen adam bize geleceği gösterdi. Öcalan Türkiyenin demokratikleşmesine
katkı sağladı. Onların yerinde ben de olsam dağa çıkarım.
Bana Serok Ahmet diyorlar. gibi burada sayamayacağım çok sayıda
öngörüsüz, siyasi çıkar beklentili, terörü, teröristi şımartan demeçleri
de unutmamıştır. Terör hem büyük ekonomik kayıplara sebep olmaktadır
hem de ülkemize olan uluslararası güveni sarsmaktadır. Terörü çözmeden
ekonomik kalkınma olmaz. Bu sebeple terör konusunda seferberlik söylemleri
MHPnin yıllardır söylediği noktaya gelinmesi bakımından
fevkalade önemlidir. Terör konusunda ilan edilen seferberlik ne kadar önemliyse,
bugün, Türkiye, içinde bulunduğu ekonomik durum nedeniyle, ekonomik seferberlik
de ilan etmek durumundadır, ekonomik seferberliği de harcamalardan başlatmalıdır.
Bugün Türkiyenin israf edecek 5 kuruş parası yoktur. Yolsuzlukla ilgili
çok ciddi tedbirler alınmalıdır, olaya Benim adamım. diye
bakılmamalıdır, görmezden gelinmemelidir.
Bakınız, çok yakın geçmişte vuku
bulan bir olayı dikkatlerinize sunmak istiyorum: Güney Kore Devlet Başkanı
Bayan Park, hakkında ileri sürülen yolsuzluk suçlamaları neticesinde,
Parlamentoda gerçekleştirilen oylama sonucunda, 56ya 234 oyla görevinden uzaklaştırıldı
ve tüm yetkileri Başbakana devredildi. Devlet Başkanı hakkında
ortaya atılan yolsuzluk suçlamalarının temel nedeni, resmî bir görevi
olmayan yakın danışmanının nüfuz ticaretinde bulunarak,
kendisine ait olan vakıflara Samsung, LG gibi firmalardan 70 milyon dolar civarında
bağış toplamasıdır. Şu ana kadar Devlet Başkanı
Bayan Parkın bu toplanan paralarla ilgili olarak doğrudan veya dolaylı
olarak bir çıkar sağladığı yönünde herhangi bir iddia ve
delil olmamasına rağmen Güney Kore halkı yolsuzluk iddialarına
çok sert tepki göstermiştir. Yaklaşık iki aydır devam eden ve
tahminen 2 milyon kişinin katıldığı gösteriler, Güney Kore
halkının yolsuzluk ve hukukun üstünlüğü hususlarındaki hassasiyetini
gösterirken, Devlet Başkanı Park neden olduğu ulusal kaostan dolayı
halkından özür diledi, adli sürece yardımcı olacağı sözü
verdi.
Sayın Bakan, bu anlayışın bizde de
hâkim olmasını yüce Mevladan niyaz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, böyle olduğu için,
Türkiyemizin ancak yedide 1i kadar olan iklim, coğrafi konum, yer altı
ve yer üstü zenginlikleri bakımından ülkemizden katbekat geri olan Güney
Korenin 1954 yılında fert başına düşen millî geliri 70
dolarken, 2015 yılında 30 bin dolara yükselmiştir. Biz ne yaptık?
1954 yılında 244 dolar iken, yani Korenin 3 katından fazla millî
gelire sahipken, bugün 9 bin dolar mı, 10 bin dolar mı? tartışması
yapıyoruz. Türk insanı Güney Kore insanından yolsuzluğa, hırsızlığa
daha az duyarlı değildir, dürüst yönetime, şeffaf yönetime Güney
Kore insanından daha çok layıktır.
Kendimizi hiç aldatmayalım, yolsuzluk iddialarını
görmezden gelmeye, israfa, yandaşlara çıkar sağlamaya, ayrımcılığa,
işi ehline vermemeye, adaletle hükmetmemeye devam edersek hedefe varamayacağımızı
belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan.,,
BAŞKAN Sayın Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan, 60a
göre
BAŞKAN Buyurun, 60a göre bir dakika süreyle söz
veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, Üsküdar Belediyesinin resmî aracından
yapılan anonslara ve sanki ülkenin bir bölümü İslamı istiyor
bir bölümü İslam karşıtıymış gibi toplumsal
kamplaşma üzerinden bir algı yönetiminin oldukça tehlikeli
olduğuna ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Şimdi, Sayın Başkan, az önce AKP Grubundan
hatibin yapmış olduğu konuşmada özellikle seferberlikle alakalı
olarak ifade ettiği hususlar hukuk ve Anayasa açısından nasıl
problemli bir yere tekabül ediyor çok iyi biliyoruz. Ancak, gerek bu seferberlik
çağrısı gerekse Halep çağrıları sonrasında dün
İstanbulda yapılan bir Halep mitinginde Üsküdar Belediyesinin resmî aracından
yapılan ve tekrarlanan anonslarda özellikle En kısa zamanda İslam
birliği yeniden tesis edilmeli ve halifemizi seçmeliyiz. anonsları sıklıkla
yapılmıştır.
Şimdi, sanki ülkenin bir bölümü İslamı
istiyor bir bölümü İslam karşıtıymış gibi toplumsal
kamplaşma üzerinden bir algı yönetimi oldukça tehlikelidir; ya değilse,
özellikle önümüzdeki hafta Komisyona gelecek olan Anayasa paketi teklifinin kimileri
tarafından Partili cumhurbaşkanlığı kimileri tarafından
başkanlık olarak ifade edilse de neye tekabül ettiğinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Muş) Toparlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen cümlelerinizi.
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim.
Neye tekabül ettiğini biz isimlendirmeler üzerinden
değil yönetilen toplumsal algı ve açığa çıkmış
beyanlar üzerinden değerlendiririz ki bunun adı partili cumhurbaşkanı
mı, ya değilse başkanlık sistemi mi
Ama bakın, bir AKPli
belediyenin resmî aracından sıklıkla tekrarlanan anonsta ise çok
daha ileri götürülerek belki de Cumhurbaşkanını bile rahatsız
edecek bir ifade biçimiyle Halifemizi seçmeliyiz. noktasına varmıştır.
Bunun çok tehlikeli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Muş, size de bir dakika
süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan,
burada, getirilen Anayasayla alakalı değişiklik basınla, kamuoyuyla
paylaşıldı. Ne getirdiği, ne götürdüğü, hangi düzenlemeleri
yaptığı, hangi yetkilerin Mecliste ne olacağı, yürütme
erkinde ne olacağı çok iyi şekilde hazırlanmış bir
metin. Burada, isminin ne olacağı, seçimin nasıl olacağı,
ne kadar zamanda bir seçime gideceği, hangi yetkileri kullanacağı,
Parlamentodan gelen yasalar noktasında hangi yetkilere sahip olacağı,
Parlamentonun kuvvetler ayrılığına göre hangi yetkilere sahip
olacağı çok açık şekilde belirtilmiş. İsmi yazılmış,
yetkileri belirlenmiş; Anayasanın ne yapacağı yazılmış.
Bunun üzerinden farklı isimlendirmelere, tanımlamalara, Şurada şunu
yapmışlar, burada bunu yapmışlar. Bu iş başka yere
gidiyor. gibi bir anlamlandırma veya söyleme gerek yok. Zaten metin ortadadır;
neyi söylediği, isminin ne olduğu gayet açık bir şekilde ifade
edilmiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Evet
AHMET YILDIRIM (Muş) - Ben kayıtlara girmesi
açısından söylüyorum: Şimdi, ben, sayın grup başkan vekilinin,
biz neyi konuşursak konuşalım, sataşmadan söz alıp bir
şeyleri ifade etmesini bir yönüyle yadırgarken konuşmasından
hiç rahatsız değilim. Ancak Cumhurbaşkanına, Hükûmete veya bir
yerel yönetime dair bir eleştirimizde istisnasız, kim konuşursa konuşsun
-sabahtan beri dikkatimi çekti- her şeye dair sataşmadan söz istiyor.
Ben beklerdim ki sayın grup başkan vekili Evet, bu belediye bizim partimizde.
Bir soralım, soruşturalım neyin nesidir
Biz Anayasa paketini sormadık
ki size, sizin belediyenizden yapılan, onun aracından yapılan bir
anonsu ifade ettik. Beklerdim ki sayın grup başkan vekili Biz soralım,
Genel Kurulu bilgilendirelim. desin.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Yıldırım,
nasıl ki size söz veriyorsak aynı şekilde diğer gruplardaki
özellikle grup başkan vekili arkadaşlarımıza söz veriyoruz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan,
burada bir ifade ortaya çıkıyor: İşte, bir sistem kurulmaya
çalışılıyor. Bir paket geliyor. İşte, burada böyle
bir anons yapılmış. İşte, aslında ne yazıldığı,
bunun nasıl yönetildiği değil de toplumsal algılar üzerinden
ne anlama geldiği ifade ediliyor; bizim buna duyarsız kalmamız, buna
cevap vermememiz söz konusu olamaz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Muş.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN On dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğim. Sürenin yarısı soru, yarısı da
cevap olacak.
Evet, sırayla söz veriyorum.
Sayın Akkaya, buyurun.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Taşeron işçilerle
ilgili soruyorum: 2014 yılından beri taşeron işçiler kandırılıyor.
Bu konuyla ilgili bir çalışma yapılacaktı, esas iş-yardımcı
iş ayrımı yapılacaktı. Bu esas iş-yardımcı
iş ayrımı yapıldı mı? Her seçim öncesi taşeron
işçileri oya tahvil etme anlayışınız bu dönemde devam edecek
mi? Olası bir referandum öncesi Referandumdan sonra taşeron işçileri
kadroya alacağız. aldatmacası tekrar yapılacak mı?
BAŞKAN Sayın Ahrazoğlu
Yok.
Sayın Çamak
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Ülkemizde ikamet eden bazı Suriyeliler doğal
olarak geçimlerini sağlamak için kendi iş yerlerini açıyor. Çok sayıda
iş yerleri var ama bunların sadece çok azının çalışma
izni var. Bunların hepsine belediye tarafından gerekli hizmetler verilmesine
karşın, yasal olarak kayıt altında olmadıkları için
belediyelere herhangi bir katkıda bulunmuyorlar. Belediyeler Türk vatandaşlarından
istedikleri gerekli yasal zorunlulukları Suriyelilerden de istediklerinde merkezi
idareye bağlı birimler idare etmeleri için baskı yapıyor. Kayıt
dışı iş yeri çalıştıran Suriyelilerin kayıt
altına alınması için bir şey, bir çözüm düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yıldırım
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler Başkanım.
Sorum Maliye Bakanına: Az önce kendisine bir liste
verdim. O listeyi en iyi şekilde değerlendireceğine kesinlikle güveniyorum
ama ben burada yine de şu tespitleri yapmak istiyorum: Bu kanun hükmünde kararnamelerle
on binlerce kişi ihraç edildi. Bunlardan sadece 2.077 kişi KESK üyesiydi
ve 143 tanesi BES yani BÜRO EMEKÇİLERİ Sendikasındandır, 98i
Maliye çalışanıdır, bunlardan 39u Ankarada yönetici
Az önce
Meclise gelmişlerdi. Adil yargılanalım. Biz sadece muhalefet ettiğimiz
için atıldık, bir yemek boykotu için atıldık, bazı uygulamalara
karşı çıktığımız için atıldık... Siz
de takdir edersiniz ki bu fezlekeleri hazırlayan polisler şu anda içeride.
Bu arkadaşlar mağdur olmamayı ve adil yargılanmayı bekliyorlar,
bir an önce işlerine dönmeyi bekliyorlar. Bu konuda bir şeyler yapmanızı
bekliyorum.
BAŞKAN Sayın Tarhanın yerine Sayın
Purçu...
Buyurun.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Taşeron yasasıyla ilgili ciddi sorular geliyor
ve baskılar var vatandaştan bizlere. Bu konuda gerçekten ciddi bir çalışmanın
yapılması gerekiyor. Ben bu konuda net bir cevap varsa istiyorum.
Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisinin içerisinde
de çalışan birçok kardeşimiz var, onların da ciddi mağduriyetleri
var. Hem taşeronda çalışan kardeşlerimizin hem yardımcı
hizmetler sınıfında çalışan kardeşlerimizin hem de
teknik hizmetler sınıfında çalışan -Mecliste çalışan-
kardeşlerimizin ciddi sıkıntıları var, 4/Clilerin ciddi
sıkıntıları var. Hem Divanın görevi hem de Hükûmetin görevi
aslında. Bu konuda Meclis çalışanlarına da ve Türkiyenin diğer
tüm bölgelerinde çalışan kardeşlerimize ciddi çalışmalar
yapılacak mı, bunu merak ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet, soruları cevaplandırmak üzere Sayın
Bakana söz veriyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) On beş saniye var Sayın
Başkan, bir arkadaşımız alırdı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Daha var Başkan.
Sıra bana gelince kesiyorsunuz. Bakın, daha süre var.
BAŞKAN Ben kesmiyorum, süre doldu. Sayın
Tanal, kalırsa zaman size geri döneceğim.
Buyurun.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Akkaya kamuda hâlihazırda taşeron
firmalar yanında çalışan personele ilişkin Hükûmetimiz tarafından
yürütülmekte olan çalışmalar hakkında bir soru sordular ve değerlendirmede
bulundular. Bugüne kadar Hükûmet olarak gerek seçimlerde gerek Hükûmet programlarında
ifade ettiğimiz, vadettiğimiz her şeyin mutlaka takipçisi olduk ve
gerçekleştirdik. Taşeron firma yanında çalışan arkadaşlarımızla
ilgili olarak da görevli Bakanlık olarak, Maliye Bakanlığı olarak
biz çalışıyoruz. Bu konuda bir geçiş düzenlemesi yapılabilmesi
için bir kanun çalışması yapılması gerekmektedir. Bu konuyla
ilgili Bakanlık olarak başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
olmak üzere diğer ilgili bakanlıklarla birlikte çalışmaları
yürüttük. Sağlık Bakanlığıyla, üniversitelerle, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığıyla yine taşeron firma elemanı
çalıştıran diğer kamu kurumlarından bilgileri topladık.
Geçiş düzenlemesine tabi personelin tanımını yapma konusunda
ilave çalışmalarımız oldu çünkü kurumlarda birbirinden çok farklı
sözleşme türleri var, sözleşmelerde farklı hükümler var. Dolayısıyla,
yapmış olduğumuz düzenlemenin uygulanabilmesine imkân sağlamak
amacıyla bu bilgileri kurumlardan topladık.
Yine özellikle bir geçiş düzenlemesinin mutlaka
bir başlangıç tarihi olması gerekir. Bu tarihin belirlenmesine dönük
olarak kurumlardan ilave bilgiler topladık. Bir de kurumsal kapsam olarak hangi
kurumlar bu çalışmanın içerisinde olmalıdır? Sadece merkezî
yönetim bütçesine dair idareler değil daha geniş bir kapsamda idarelerden
bilgileri derledik ve gerçekten çok kapsamlı bir çalışmayı,
en azından mutfak veya teknik çalışmayı belli bir aşamaya
getirdik. Buna dayalı olarak bir yasa taslağı çalışmasını
da kurumlarımızla paylaştık. Kurumlarımızdan da gelecek
görüşlere göre belli bir noktaya getirdikten sonra tekrar Bakanlar Kurulunda
değerlendireceğiz. Umuyorum ki bu çalışma da uygulamaya konulduğu
zaman başlangıçtaki amaca hizmet eden bir noktada sonuçlanmış
olacak. Onun için burada siyaseten herhangi farklı bir anlayışımız
asla söz konusu değil. Bu şekilde çalışan personelimizle ilgili
gerek 7 Haziran seçimlerinde gerek 1 Kasım seçimlerinde ifade ettiğimiz
hususlar var. Bu hususlarla ilgili çalışmalarımızı da devam
ettiriyoruz.
Sayın Çamak Suriyeli vatandaşlarımızdan
farklı illerde iş yeri sahibi olup da çalışanlara dönük birtakım
kayıt dışılıkla ilgili sıkıntılardan bahsettiler.
Tabii ki uygulamadan gelen bazı zorlukları siz de takdir edersiniz, biz
de hepimiz biliyoruz. Ama, özellikle Maliye idaresi olarak kayıt dışı
iş yerleriyle ilgili gerekli çalışmaları biz yaparız. Burada
kim olursa olsun kurallara uygun bir şekilde, kayıtlı bir şekilde
bu çalışmaların yapılması gerekir. Bu konuyla ilgili herhangi
bir düzenleme ihtiyacı varsa bu kayıtlılığı artıracak
şekilde, onları da beraber çalışma ihtiyacı var.
Sayın Yıldırım biraz önce bana, doğru,
bir liste verdiler. Baştan beri söylüyoruz, kanun hükmünde kararnameyle atılan,
görevden uzaklaştırılan personelin nasıl tespit edildiği,
bunların hangi unsurlar itibarıyla atıldığına ilişkin
kurallar belli. Bakanlık olarak biz de titiz çalışmalar yürütüyoruz,
ilgili kurumlardan bilgileri derliyoruz ve bu bilgilere dayalı olarak bu tasarrufta
bulunuyoruz. Ama, olur ki sizin de bize vermiş olduğunuz listede de eğer
bir yanlışlık varsa, eksiklik varsa, düzeltilecek bir husus varsa,
sadece bu listede olanlar değil, bütün arkadaşlarımız için bu
çalışmaları titiz bir şekilde yürütüyoruz; mutlaka belli bir
belgeye, belli bir bilgiye dayalı olarak bu tasarruflarda bulunuyoruz.
Sayın Purçu taşeron işçilerle ilgili biraz
önce sorulan soruyla aynı mahiyette bir soru sordular, ona daha fazla açıklama
yapmayayım. Ama, şunu net olarak söyleyebilirim ki bu çalışmalar
teknik seviyede hemen hemen bitmek üzeredir. Bu kadar uzun sürmesinin sebebi de
çok farklı kamu kurumlarında çok farklı türde sözleşmelerin
olması ve Kamu İhale Kurulundaki bu sözleşmelerin teker teker incelenerek
ortak bir noktanın tespit edilmesidir, onun temel faktör olduğunu söylemem
gerekiyor.
Tabii Mecliste çalışan personelle ilgili değerlendirmeleri
de bu çalışmaların kapsamında yapmak gerekir diye düşünüyorum.
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal, çok arzu ettiniz, sorunuzu çok kısa
bir şekilde sorabilirseniz.
Buyurun, açıyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Tek soru, tek cümle: Dış borcumuz 2002de ne
kadardır, bugün dış borcumuz ne kadardır?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Bakan, şimdi mi cevap verirsiniz,
yazılı olarak mı?
Buyurun Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Bu
konuya yazılı olarak cevap vereceğim.
BAŞKAN Tamam, teşekkür ediyorum.
Evet, 12nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
13üncü maddeyi okutuyorum:
Gelir ve giderlere ilişkin diğer hükümler
MADDE 13- (1) 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı
İl Özel İdaresi Kanununun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının
(f) bendi ile 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 68 inci
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca il özel idareleri
ve belediyelerin ileri teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak gerektiren altyapı
yatırımlarında Kalkınma Bakanlığının teklifi
üzerine Bakanlar Kurulunca kabul edilen projeleri için yapılacak borçlanmalar,
5302 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendi ile 5393 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendi kapsamında hesaplanan faiz dâhil borç limitinin hesaplanmasına
dâhil edilir. Ancak, il özel idareleri, belediyeler ve bunların bağlı
kuruluşları ile sermayesinin yüzde 50sinden fazlasına sahip oldukları
şirketler tarafından Avrupa Birliği ile katılım öncesi
mali iş birliği çerçevesinde desteklenen projelerin finansmanı için
yapılan borçlanmalar, çok taraflı yatırım ve kalkınma bankalarından
doğrudan veya İller Bankası Anonim Şirketi aracılığıyla
yapılan borçlanmalar ile SUKAP kapsamında yürütülecek işler için
İller Bankası Anonim Şirketinden yapılan borçlanmalarda söz
konusu borç stoku limitine uyma şartı aranmaz. (2) Türkiye İhracat
Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk kapsamında yapacağı
tahsilatın ve Bankanın faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden
temettü tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı
veya bir kısmı, Bankanın politik risk alacağına mahsup
edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının
teklifi üzerine mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye
ve bu işlemlere karşılık gelen tutarları bir yandan bütçeye
gelir, diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ilgili
tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. (3) 2006 yılından
önce katma bütçeli olan idarelerden 5018 sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına
alınanların ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel
bütçe geliri olarak tahsil edilir.
(4) 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı
Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik
Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi
Hakkında Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin işletme
haklarının devrinden elde edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye
gelir kaydedilir.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar
adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Baki Şimşeke aittir.
Buyurun Sayın Şimşek.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 13üncü maddesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türk milleti büyük bir millettir. Türk devletleri belirli dönemlerde dünyanın
ve tarihin en büyük devletlerini kurmuşlardır. Hun İmparatorluğundan
Göktürklere, Selçuklulardan Osmanlı İmparatorluğuna kadar Türkler
cihana hükmetmişlerdir. Bugünkü Türkiye, Türk tarihinin varisi, ilerideki Türk
birliğinin kurucusu olacaktır.
Bu aziz millet, sayısız
felaket atlatmış, sadece son beş yüz yıllık tarihinde 270
savaş görmüştür. O bakımdan, bu millet, hainlik ve kahpelikle bir
bombanın patlatılması sonucu 44 şehit verdiğimiz bu kara
günleri, sınırımızın hemen yanı başında
tüm ülkeyi kan gölüne çeviren, sınırımızın içinde canlı
bombalarla ülkemizi kana bulayan IŞİDi, 15 Temmuz gecesi millete saldıran
FETÖ illetini, en önemlisi de yaşlı-çocuk, asker-sivil, öğretmen
demeden katleden, dış güçlerin maşası, hain, vatansız ve
bayraksız PKK belasını da elbette atlatacaktır. Ancak unutulmamalıdır
ki taviz, bir fedakârlıktır ve sadece dostlara verilir, teröre verilmez.
Geçmişte, bilerek ya da bilmeyerek terör örgütlerine verilen tavizlerin telafisi
için şu anki terörle mücadeleye devam edilmelidir. Sahada terör örgütüyle mücadele
edilirken toplum içerisinde PKK sempatizanlarına gerekli cezalar verilmelidir.
İstanbul patlamasından sonra Oh olsun! Çevike yapıldıysa sıkıntı
yok. diyen hainlere en ağır ceza verilmelidir çünkü artık Türk milletinin
sabrı taşmıştır, artık anaların gözünde ağlamaktan
yaş kalmadı.
Değerli milletvekilleri, hepimizin yakından
takip ettiği Halepte bir insanlık dramı yaşanmakta, âdeta katliam
yapılmaktadır. Ne yazık ki Halep, yaşlıların ve çocukların
kurşuna dizildiği, kadınların ise tecavüze uğradı
yerdir. 3 yaşındaki çocuğun Anne, cennette yemek var mı? Varsa
ölelim, karnımız doyar. dediği yerdir. Erkeklerin, eşlerine
tecavüz edilmesin diye eşlerini öldürmeye karar verdiği yerdir. Kısacası
Halep, yaşamak için teslim olmanın bile yetmediği yerdir, Biz küçüğüz,
korkuyoruz, kulaklarımızı kapatıyoruz ama siz gözlerinizi kapatmayın.
diye haykıran çocukların yaşadığı yerdir. Halep katliamıyla
ilgili kim etnik kökenine göre, kimliğine göre, mezhebine göre bakıyorsa
yazıklar olsun. Halepte katledilen, çocuklar; katledilen, kadınlar; katledilen,
insanlıktır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, dünyanın neresinde
bir mazlumun başına bir saldırı gelirse, katliam yapılırsa
hepsini lanetliyoruz. Bu sebeple değerli milletvekilleri, Halep yanıyor,
insanlık ölüyor. Yardım elini uzatıyoruz ama sesimizi daha güçlü
çıkartalım, hep birlikte sesimizi çıkartalım ve Halepteki yangına
bir son verelim.
Değerli milletvekilleri, tabii, Bakanlıkla
ilgili, Maliye Bakanlığıyla ilgili mutlaka değerlendirmeler
yapacağız. Yalnız, her Hükûmet üyesi, her Sayın Bakan kürsüye
çıktığı zaman 2002 yılında şöyleydi, 2016 yılında
böyle oldu. Selam, saygı ve hürmetler.
1970 yılıyla 1980 yılını
nasıl kıyaslayamayacaksak, 1980 yılıyla 1990 yılını
nasıl kıyaslayamayacaksak, 1990 ile 2000i, 2000 ile 2015i de kıyaslamak
yanlıştır. 2002 yılında iPhone 6 vardı da Türkiyeye
getirmediniz mi? Olayları yaşandığı yıllara göre değerlendirmek
gerekiyor. 2002 yılında Türkiyede petrolün litresi, benzinin litresi
1,5 TLydi; bugün dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz, benzinin
litresi 5 TL. 2002 yılında petrol 120-130 dolarlarda seyrediyordu, bugün
ham petrolün varili 50 dolar ama buna rağmen Türkiye dünyanın en pahalı
akaryakıtını kullanıyor.
Bugün köylülerimize, çiftçilerimize destekler veriyoruz,
Köylerimiz kalkındı. diyoruz. 2002 yılında iktidara geldiğiniz
zaman köylerde yaşayan insan sayısı 24 milyondu. Kalkınan, gelişen,
tarımı desteklediğiniz ülkede bugün köyde yaşayan insanların
sayısı 17 milyon, yaklaşık 7 milyon insan köyleri terk etti.
Tarıma destek veriliyor. Şu anda da mazot desteği ve gübre desteği
verilecek. Çiftçi bunu sabırsızlıkla bekliyor. Yalnız destek
üretene verilmelidir. Ben, geçtiğimiz yıl Vanın Özalp ilçesine gittim
bir arkadaşımın misafiri olarak. Orada bir köyde köy kahvesine misafir
oldum. Özalpta arazilerin çoğunluğu boş, ekilmiyor. Köylülere sordum:
Ne yapıyorsunuz, burada ne yiyip ne içiyorsunuz dedim, hayvancılık
da çok yok köyde. Şunu söylediler: Ay sonu geldiği zaman Ziraat Bankasına
gidiyoruz, bankamatiğe sokuyoruz, devlet bize ne vermiş diye bakıyoruz.
Ne verdiyse onu alıyoruz ve bunu yiyoruz. dediler. Maalesef bugün geçmişte
verilen destekler gibi tarıma verilen mazot ve gübre desteği de herkesin
sadece tapusuna göre verilirse bu insanlar tembelleşmeye, üretmemeye devam
edecekler. Onun için, üreten çiftçi desteklenmeli; üretim yapan insan, üretim yapan
hayvancı desteklenmeli. Bununla ilgili Tarım Bakanına gerekli uyarıları
yapmanızı ve özellikle mazot desteği ve gübre desteğini tarlasını
eken çiftçiye vermenizi bekliyorum. Türkiyede 2002 yılından bu tarafa
ekilen arazi 3 milyon kilometrekare azalmıştır.
Yine, köylerimizle ilgili
Tabii, ben, Sayın Bakanımın
memleketini de ziyaret ettim, Bayburtun da köylerini gezdim. Maalesef Bayburt da
göç veriyor. Bayburtun köyleri şu anda belki medeni ülkelerin elli altmış
yıl daha gerisinde yaşıyorlar; toprak damlı evler, çok zor şartlarda
yaşayan insanlar; aynı Mersinin, Pozantının, Adananın,
Ulukışlanın köylerindeki insanlar gibi.
Mersinin diğer bir problemi de -seçim bölgem olan
Mersinle ilgili- Türkiye'nin birçok büyük fabrikası Mersinde yer alıyor;
Şişecam, azot, cam sanayisi gibi yüzlerce tesis, ATAŞa ait çok sayıda
rafineri. Yalnız, bu firmaların tamamının vergi dairesi İstanbul
Sayın Bakanım. Size daha önce de bunu dile getirmiştim. Bu tesislerin
tozunu toprağını, çamurunu, hava kirliliğini Mersinli çekiyor
ama bunun nimetinden İstanbul faydalanıyor. Aynı şekilde, yine,
Mersinde faaliyet gösteren birçok firmanın -akaryakıt firması, inşaat
firması, bakliyat firması- vergi dairesi Cizre, Silopi, Hakkâri, Şırnak.
Bunun niye böyle olduğunu biliyorsunuz. Ben bunu geçtiğimiz yıl da
gündeme getirdim. Bu insanlar vergi kaçırmak için, denetimden kaçmak için,
Mersinde ticaret yapıyorlar, vergi dairelerini doğuda, güneydoğuda,
Türkiye'nin başka bölgelerinde gösteriyorlar. Bununla ilgili de gerekli önlemleri
almanızı bekliyorum.
Soru-cevap sırasında da sormuştum size,
Türkiyede millî gelir gerçekten artmamıştır. Yani gözümüzün içine
baka baka hiç kimse bize yalan söylemesin. Dolardaki bu kadar artışla,
ekonomideki bu kadar daralmayla Türkiyede hiç kimse millî gelirin 11 bin dolara
çıktığını bize anlatamaz. Eğer 11 bin dolar millî
gelir varsa bu para şu anda nerede arkadaşlar? İki ay içerisinde
hesabı değiştirdiniz kitabı değiştirdiniz, çıktınız,
bu milletin gözünün içine baka baka yalan söyleyerek Millî gelir 11 bin dolara
çıktı. diyorsunuz. Paralar nerede, ben size soruyorum, madem 11 bin dolara
çıktı.
Yine, aynı şekilde, kaçak mazotla ilgili de
gerekli tedbirlerin alınmasını bekliyorum.
Seçim öncesinde ucuz konut vaadi verdiniz, 1+1 sosyal
konutlar yapacağız. dediniz. Hatta parası olmayan insanlarımıza
Bunun parasını sosyal yardımlaşmadan ödeyeceğiz. dediniz
ama seçim bölgemde bugüne kadar verilen bir 1+1 konut görmedim. Bununla ilgili de
herhangi bir çalışma göremiyorum.
Elektrik kesintileri milleti canından bezdiriyor.
Bugün itibarıyla -TEDAŞın sayfasından girip bakabilirsiniz-
Mersin Akdeniz, Anamur, Bozyazı, Erdemli, Tarsus, Mut Kemenli köyünde iki gündür
elektrik kesik. Toroslarda da elektrikler kesiliyor. 2016 yılında bitiyor
2016 yılı- medeni bir ülke, gelişen bir ülke, kalkınan bir ülkede
elektrik kesintisi olmaz Sayın Bakanım, bununla ilgili de gerekli tedbirleri
almanızı bekliyoruz.
İşsizlik eylül ayı itibarıyla, geçen yılın
aynı dönemine göre 420 bin artarak yüzde 11,3e çıktı. Bu, devletin
resmî rakamları ama bu rakamların tamamı yanlış rakamlar.
Gerçek işsizlik yüzde 20nin altında değil çünkü tarımda, köyde,
kırsalda yaşayan insanların birçoğunun İŞKURda veya
başka bir yerde başvurusu yok, sizin kayıtlarınızda gözükmüyor.
Ekonomi sürekli daralıyor.
Yine, Türkiye'de, özellikle seçim bölgem olan Mersinde yaşanan
başka bir sorun: 300 bin Suriyeli yaşıyor, insanlar, kadınlar
bir meta gibi alınıp satılıyorlar. Çocuk gelinler, başlık
parasıyla evlendirilen kadınlar; bunlar 21inci yüzyılda insanlık
adına utanç vericidir. Ingmar Bergmana soruyorlar, Dünyanın kurtuluşu
nedir? diyorlar. Bergman diyor ki: Utanç; herkes yaptığından utanırsa
bu dünya kurtulur.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.
Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Muğla Milletvekili Nurettin Demire aittir.
Buyurun Sayın Demir. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURETTİN DEMİR (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer basın mensupları
ve sevgili yurttaşlarım; öncelikle sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Halepteki, gerçekten insanlık dışı katliamları
lanetliyorum hem kendi adıma hem de partim adına.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
sonuna geliyoruz. Yeni bütçemizi sizlerin ve bizlerin katkılarıyla tamamlayıp
Hükûmete teslim edeceğiz. Bu bütçe halkımıza ne kadar merhem olur
ne kadar umutlara yol açar, neler getirir, neler götürür hep birlikte göreceğiz.
Halkın vekili olarak bu bütçeden endişeliyim. İşsizliği,
yoksulluğu yok eden bir bütçe değil, vatandaşımızı
daha da darboğaza sürükleyen, israf bütçesidir. Kemerlerimizi sıkmamıza
yol açacak dar bir bütçedir.
Değerli milletvekilleri, bütçe gelir ve giderlerine
ilişkin diğer harcamalar üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubum adına
söz aldım.
Özel idare, yerel yönetimler, büyükşehir belediye
yasalarından sonra yetki ve yönetim tam bir kara düzen gidiyor. Bu yasalarda
yetkilendirme, mali sorunlar gibi pek çok sorunlar var. Maalesef, tam anlamıyla
bir kaos ortamı var. Hükûmet ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kargaşayı
ortadan kaldıracak, özellikle ilçe belediyelerinin ekonomik sorunlarını
çözecek önlemleri ivedilikle almalıdır. Gerekli yasal düzenlemeler ve
yönetmelikler çıkmalıdır.
Pek çok örnek var bununla ilgili. Ben bunlardan bir tanesini
sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, özellikle büyükşehir
milletvekillerinin bunu çok yakın yaşadığını düşünüyorum.
Kırsal kesimde bir vatandaş tarlasını sulamak istediği
zaman ya da kanal, sulama sorunu olduğu zaman Devlet Su İşlerine
gidiyor, Devlet Su İşlerine gidince diyor ki: Büyükşehre gidin.
Büyükşehre gittiğiniz zaman da Efendim, bizim görevimiz değil, bizim
yetkimiz değil. Başınızın çaresine bakın. diyorlar
ve böylece hem köylüler hem çiftçiler maalesef mağdur duruma düşüyorlar.
Aynı şekilde muhtarlar konusunda da söyleyeceklerim
var. Muhtarlar, özellikle yaşamış oldukları günlük yaşamlarda,
özellikle 7/24 halkına, yaşlısına, gencine hizmet veriyor, şehre
iniyorlar ama para yetmiyor çünkü üçte 1inden fazlasını BAĞ-KURa,
sosyal güvenliğe yatırıyor, diğer kısmı da işte
muhtarlığın elektrik, su parası ya da günaşırı
ya da her gün şehre inerken ulaşım parası veriyor. Ama maalesef
bunlara yetmiyor para. Yetmeyince de tabii, bizler, siyasetçiler, bürokratlar oraya
gittiğimiz zaman da ağırlama noktasına gelince de Büyükşehir
Yasasını çıkardınız, kümesleri, ahırları da
kaldırdınız. Tavuk da kalmadı, yumurta da kalmadı. Biz
sizi nasıl ağırlayacağız? diyorlar.
Sevgili yurttaşlar, bu FETÖ olayı, biliyorsunuz,
özellikle iktidar partisinin boynunda büyük bir madalya olarak kalacaktır çünkü
onlarla iş birliği yaptılar, Ergenekon, Balyoz demediler ve özellikle
de Türk Silahlı Kuvvetlerinin belini kırdılar, daha sonra da bunları
başından beri besleyerek 15 Temmuz darbe girişimine yol açtılar.
Peki, ne oldu? Bundan sonra, özellikle, binlerce kurban, yüz binlerce de mağdur
yarattılar.
Değerli milletvekilleri, özellikle bu dramlarla
sizler de karşı karşıyasınız, pek çok telefon, mektup,
e-posta geliyor, bu insanlar Biz ne yapacağız, aç mı kalacağız?
diyorlar. Dün bölgemde, Muğla Seydikemer Cezaevinde bir dram yaşandı.
Mehmet Koçar çocukluğunda, ortaöğretiminde Fetullah Gülen yurtlarında
kalmış ve ondan sonra zar zor üniversiteyi bitirmiş, matematik öğretmeni
olmuş. Sadece FETÖ yurtlarında kaldı diye hem görevinden, mesleğinden
uzaklaştırılmış hem de cezaevine atılmış.
Ne oldu biliyor musunuz? Dün bir dram yaşandı değerli arkadaşlar,
intihar etti. 2 çocuğu var, biri 4, biri de 6 yaşında, 1 kız,
1 oğlan. Bunlar da dünyadan bihaber, maalesef yetim kaldılar. Bunun vicdanını
ve vebalini nasıl taşıyacaksınız?
Eğitim ve sağlıkla ilgili Hükûmet maalesef
son on dört yılda sınıfta kalmıştır. Pek çok bakan
geldi geçti, 6 bakan geldi geçti eğitimde, pek çok proje getirdiler 4+4+4 gibi.
Efendim, şöyle iyileşecek, böyle iyileşecek. ve sonunda da biliyorsunuz,
özellikle FATİH Projesiyle ilgili olarak da insanlara -bazılarına
tabii- bütün Türkiyeye İnternet ve tablet dağıtacaklardı ama
insanlar maalesef bunları kullanamadılar, yeterince çalışmadığı
için ama size bir gerçeği söylemek istiyorum.
Bakın, bu resim Şanlıurfada kırsal
kesimde bir ilkokulun bahçesi, çocuklar burada oynuyor, bu da kız tuvaleti.
Bu okulun damları akıyor, kaloriferleri yanmıyor, çocuklar soğuktan
gidemiyorlar. Bu çocuklar, acaba rüyalarında tablet mi görürler yoksa sıcak
bir dershane mi? Sizin takdirinize bırakıyorum. Bakanın bulunmuş
olduğu memleketindeki köy okulları da böyle, doğuda da böyle, Anadoluda
da böyle, biraz önce hatip de söyledi, Mersinde de böyle maalesef. Siz eğer
sıcak bir okul, sınıf sağlayamıyorsanız o çocuklar
tabii ki uluslararası sınavlarda da, PISAda da, Türkiye, sondan ikinci
olur, sondan üçüncü olur.
Sağlık konusuna gelince, özellikle yine bölgemden
Geçenlerde Sayın Başbakan 111 milyar para ayırdık. diye övünerek
konuşuyor. Benim köyümden, Fethiyeden 25 yaşında Emine Urkun diye
bir kız var; bu kız köyün güzeli, köyün sevileni. Kusma, bulantı
nedeniyle doktora gidiyor. Doktor, başka bir hastaneye sevk ediyor, 8 tane
hastaneyi dolaştıktan sonra bu hasta maalesef hastaneler arasında
gelgitler sonunda, on iki gün sonra ölüyor. Eğer bu hastanın yüzüne baksalar,
bir doktor onun solukluğunu, sarılığını görse karaciğer
yetmezliğini fark edecekler, bugün aramızda yaşıyor olacaktı
Sayın Bakan. Sağlık Bakanımız da burada, özellikle de belirtmek
istiyorum.
Birçok insanın, özellikle Başbakanın övünerek
anlattığı sağlıkta dönüşüm, bir gencimizi aldı
götürdü. Şimdi, kızın ailesine ve nişanlısına nasıl
anlatalım bunu? Özellikle, marifet günde üç beş dakika arayla 150 hasta
bakmak değil, sağlık hizmetlerini kaliteli yapabilmektir; hastaya
şifa verebilmek ve hayatta bırakabilmektir. Siz isterseniz 222 milyar
ayırın, koruyucu hekimliğe, kaliteye yeterince önem vermezseniz sonuç
alamazsınız, ister sağlıkta ikinci kademeye geçin ister üçüncü,
ister de kent hastaneleri yapın. Siz o 25 yaşındaki insanı kurtaramamışsanız
istediğiniz kadar burada maval okuyun.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye bütün unsurları
ve kurumlarıyla yapısal bir çürüyüş sürecine sokulmuştur. Bunu
bir parti üyesi zihniyetiyle değil, bir yurtsever olarak söylüyorum. Aynı
gemideyiz ama gemimiz çürüyor, su alıyor. Bu çürüyüş sürecinden çıkıp
bir an önce diriliş sürecine geçmeliyiz. Bu nasıl olacak? Ortak temel
değerlerde birleşmekle olacak. Bu ortak değerler aslında sizlerin
de bildiği temel değerlerdir. Nedir bu temel değerler? Geleceğimize,
çocuklarımıza güzel Türkiye bırakabilmek için bu değerler gerçek,
bilim, hak ve hukuktur. Gerçeği bilimlerden anlayıp gerçeğe göre
hukuk kuralları üretip toplumu buna göre yönetmeliyiz. Ülkemiz bilime, gerçeğe
ve hukuka göre yönetilmelidir. Yönetim artık bilimin konusudur. Kişisel
hırslarla ülke yönetilirse çöküş hızlanır. Bilimle, imkânlarımızla,
bilgi birikimimizle hep birlikte, el birliğiyle bu çöküşü durdurabiliriz.
Peki, öncelikle neler yapmalıyız? OHALe son vermeliyiz, hukuk devletini
kurmalıyız, gelir dağılımını sağlamalıyız;
bilime, eğitime, sanata, kültüre, AR-GEye daha çok kaynak ayırmalıyız;
özellikle genç işsizliğe çözüm bulmalıyız, başkanlık
sevdasından vazgeçmeliyiz. Fiilî başkanlık ülkeyi bu hâle getirdiyse
anayasal başkanlığın bizi nerelere götüreceğini tahmin
bile edemiyorum.
İçinde insan olmayan, barış olmayan, çevre
olmayan bütçeye destek vermemiz mümkün değil.
Size sağlıklı ve mutlu yeni bir yıl
diliyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Demir.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sayın
hatip bana hitaben bir şey söyledi, müsaade ederseniz cevap vereceğim.
BAŞKAN Sayın Bakanın bir söz talebi
var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Sağlık Bakanı Recep Akdağın,
Muğla Milletvekili Nurettin Demirin 433 sıra sayılı 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 13üncü maddesi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer hatibin kendisini tanığım
kadarıyla çok da beklemediğim bir ifadesi oldu İstediğiniz
kadar maval okuyun. diye. Bunu, biraz da herhâlde konuşmanın seyri içerisinde
ağzından kaçmış bir ifade olarak duymuş olduğumu doğrusu
düşünmek isterim.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Niye ağzından
kaçsın? Bilinçli söylüyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Böyle
düşünmek isterim.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Sen öyle düşün.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Siz avukatı
mısınız arkadaşımızın?
BAŞKAN Size söylemedi efendim, size söylemedi.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Siz konuşan
hatibin avukatı mısınız Beyefendi?
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Biraz daha farklı
söylerseniz
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Lütfen
nezaketli olun.
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) Nezaketli olun.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Biraz daha farklı
söylerseniz daha nazik olur. Siz de nezaketli olun lütfen.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Beyefendi,
bakın, ben arkadaşımla konuşuyorum.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Siz daha nezaketli
olun lütfen.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın
Bakana söz verdim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Saygıdeğer
bir milletvekiliyle konuşuyorum, lütfen siz avukatlığa soyunmayın,
olur mu?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Siz devam edin Sayın
Bakan.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Siz devam edin,
her cümleye cevap vermeyin.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli
Başkanım, bir ifade
Şimdi, bazı şeyler sürekli söylenince
bir müddet sonra milletin hafızasında gerçekmiş gibi kalıyor,
o da şu: Maharet üç beş dakika içinde bir hasta bakarak 150 hasta bakmak
değil. diye bir ifade kullanılıyor. Türkiyede böyle bir şey
yok. Türkiyede kıymetli hekimlerimiz, sayılarının azlığını
da dikkate aldığımızda, canla başla hastalarına hizmet
ediyorlar.
Bir hastaya on beş ila yirmi dakika ayrılması
bizim Sağlık Bakanlığı olarak hedefimizdir. Şu anda
ortalama olarak bir hastaya on dakika ayırıyoruz. Eğer bundan daha
az bir vakit -nadiren de olsa- doktorlarımız, uzman doktorlarımız
hastalarına ayırıyorlarsa bunun bir tek sebebi var; Türkiyedeki
doktor sayısının eksikliği.
Türkiye, Avrupa ülkeleri içerisinde doktor sayısı
nüfusuna göre hâlen en az olan ülkedir. Dolayısıyla, bu kadar canla başla
çalışan doktorlarımıza sanki hastalarına karşı
bir başka türlü davranıyorlarmış gibi bir intiba uyandırmamamız
lazım, sanki Sağlık Bakanlığının oluşturduğu
sistem buna sebep oluyormuş gibi bir intiba da uyandırmamamız lazım.
Türkiyede Sağlıkta Dönüşüm Programıyla
reel olarak -bakın, nominal olarak değil- koruyucu sağlık hizmetlerine
ayrılan para 5 kat artmıştır, Sağlıkta Dönüşüm
Programı böyle bir programdır. Türkiye, çocuklarına 13 aşıyı
ücretsiz yapabilen bir ülkedir, bir misal için söylüyorum. Dolayısıyla,
bu üç beş dakika lafını istirham ediyorum arkadaşlarımdan,
fazla kullanmayalım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Bunu
kullandığımız zaman, bu sanki gerçekten Türkiyede her yerde
böyleymiş gibi algılanabilir, bir yanlışa mahal vermiş
oluruz.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök, siz de sisteme girmişsiniz.
60a göre söz veriyorum, buyurun.
10.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Muğla
Milletvekili Nurettin Demirin ifadelerinin hakaretamiz bir anlam ifade
etmediğine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın konuşmacımız, benim izlediğim
bugünkü görüşmelerde olabildiğince sakin bir üslupla ve gerçekleri dile
getirerek bir konuşma yaptı. Sayın Bakan Bana maval okuma. sözü
üzerine alındı.
Şimdi, Bana maval okuma. denildiği zaman
ne anlaşılıyor Türk Dil Kurumunda? Sorumluluk mevkisinde olanların
sorumluluğu yerine getirmediği durumlarda sorumlu kişiden hesap sorulduğunda,
söz konusu sorumlu kişinin desteksiz bir şekilde sıraladığı
bahaneler ve anlamsız nedenler. Dolayısıyla, bunun bir hakaretamiz
amaçla söylenmesi zaten mümkün değil. Kelime o anlamıyla da o anlamı
ifade etmiyor. Sayın Bakan da biraz hassasiyet gösterdi ama konuyu bu şekilde
bağlamakta yarar var.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum, çok sağ olun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN 60a göre size de söz veriyorum, buyurun.
11.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin, İnsan Hakları Derneğinin cezaevlerinde bulunan HDP
milletvekillerinin koşullarına ve çok yoğun gündeme gelen
işkence iddialarına yer verdiği raporuna ilişkin
açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle bu Parlamentoyu
yakından ilgilendirdiği için İnsan Hakları Derneğinin dün
yayınladığı bir raporla ilgili söz almak istedim.
İnsan Hakları Derneği, cezaevlerinde bulunan
vekillerimizin onlarla yaptığı görüşmelerde sürekli kayıt
yapıldığını, tecrit koşullarında bulunduklarını
genel olarak ifade ettikten sonra, özellikle de hasta olan ve muayene olması
gereken durumlarda kelepçeli olarak hastaneye götürülmek istendiği için vekillerin
bunu reddettiğini ifade ediyorlar.
Biliyorsunuz, Sayın Ahmet Türk kalp pili taşıyor
ve kendisi kelepçeli olarak hastaneye götürülmek istendiği için henüz sağlık
kontrolü yapılamamış durumda.
İkinci bir husus ise işkence iddialarının
-sabah da söylediğim gibi- çok yoğun olarak gündeme gelmesi. Özellikle
Filiz Çolak adını vermek istiyorum, bu raporda da ayrıca özel olarak
belirtiliyor. Çıplak aramadan sonra bir polisin ışıkları
söndürüp göğüs ve genital bölgesine darbe yaptığı ve sürekli
özellikle kadın gözaltıların tecavüz tehdidiyle karşı karşıya
olduğu ifade ediliyor.
Başkaca isimler de var, uzun bir rapor yayınlamışlar.
Bu Parlamentodaki her vekilin, özellikle de insan hakları, kadın hakları,
çocuk hakları komisyonlarında yer alan vekillerin hepsinin bu raporu incelemek
ve gerçekliği konusunda yerinde inceleme yaparak bunu yerine getirmenin bir
vazifesi olduğunu ifade etmek isterim. Bununla ilgili ciddi önlemler alınması
gerekiyor.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Gruplar adına son konuşmacı
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
13üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Toplumun ülke siyasetine yön vermesine olanak sağlayan,
bu anlamda cumhuriyet ve temsilî demokrasi geleneğinin göz bebeği konumunda
olan Meclis kurumu halkın seçtiği milletvekillerinden oluşmaktadır,
yüceliğini, saygınlığını, itibarını ve gücünü
buradan almaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede bugün geldiğimiz
noktada ne yazık ki sivil siyasete musallat olmuş ve demokratik kriterler
bakımından kaygı düzeyini çoktan aşmış bir tehditle
karşı karşıyayız. Artık siyaset ile şiddet, şiddet
ile hukuk, hukuk düzeni ile olağanüstü hâl ve benzeri kavramlar arasındaki
eşiği aydınlatabilecek pek az şeye sahibiz maalesef. Benzeri
türden bir başka tutum ise suç ile siyaseti, cezai kavramlar ile siyasi kavramları,
kriminal şiddet ile siyaseti birbirinden ayıran eşiğin muğlaklaştırılması,
belirsizleştirilmesi biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Türkiyede siyaset belki de hiçbir zaman olmadığı
kadar cezai terimlerin, usullerin baskısı altına girmiş bulunmaktadır.
Bugün itibarıyla parti eş başkanlarımız Sayın Selahattin
Demirtaş ve Figen Yüksekdağ tutukludurlar ve tecrit altında tutulmaktadırlar;
Grup Başkan Vekillerimiz Sayın İdris Baluken ve Çağlar Demirel
tutukludurlar ve tecrit altında tutulmaktadırlar. Yine, tutuklanan diğer
milletvekillerimiz tecrit altındadırlar.
Diğer taraftan, seçimlerde halkın yüksek desteğiyle
göreve gelmiş olan toplam 43 belediyemize kayyum atanmış, 62 belediye
eş başkanımız tutuklanmıştır. Ömürlerini barışa
adamış olan Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı
Sayın Ahmet Türk ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı
Gültan Kışanak bu bağlamda son derece çarpıcı örneklerdir.
Bakınız, son bir yıl içerisinde 15 bin
civarında HDP ve Demokratik Bölgeler Partisi üyesi yurttaşımız
gözaltına alınmıştır, bunların yaklaşık
5 bini tutuklanmıştır. Açıkça belirtmek gerekir ki bir siyasi
yapının ve bu yapıya gönül vermiş olan milyonlarca yurttaşımızın
topyekûn kriminalize edilmesi, siyasetten medyaya birçok alanda hedef hâline getirilmesi,
Türkiyede alternatif siyaset geliştirmenin, alternatif fikir beyan etmenin
karşı karşıya bulunduğu baskı seviyesini çok net bir
biçimde ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geldiğimiz noktada, siyasetçilerin meşru bir siyasal fikir beyan etme
veya meşru bir siyasal eylemde bulunma özgürlükleri hiç olmadığı
kadar baskı altındadır. Bir siyasetçi için meşru siyasetin nerede
başlayıp nerede bittiğini, suç fiilinin nerede başlayıp
nerede bittiğini tayin eden şey, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin
hiçbirisiyle izah edilemeyecek keyfî biçimlerde kullanılan ve alabildiğine
esnekleştirilmiş kodlara göre iktidara ve güce sahip olanlarca belirlenmesidir.
Meşruiyet kavramının çerçevesinin siyasi iktidarın tekelinde
bulunması hiçbir demokratik rejimde kabul edilemez. Son derece olağan
bir siyasi faaliyetin, hatta içerisinde şu veya bu ölçüde belirli bir siyasal
motivasyonun bulunduğu herhangi bir faaliyetin kolayca ceza yargılamasının
konusu hâline getirilmesi demokratik ve siyaseti önemseyen hiç kimsenin savunacağı
bir tutum olamaz. Bu bağlamda, görmek gerekir ki sivil siyaset, keyfî uygulanan
cezai kovuşturmaların nesnesi hâline getirildikçe çağdaş dünyayla
ve evrensel demokratik değerlerle olan bağımız daha da zarar
görmeye devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakınız, Türkiyede bir yılı aşkın zamandır yaşanan
yoğun hak ihlalleri ve altı aydır sürdürülen OHAL uygulamaları
neticesinde Avrupa Parlamentosunun Türkiyenin üyelik müzakerelerinin geçici olarak
durdurulmasını öngören tavsiye kararının ardından Avrupa
Birliği Bakanlar Konseyi tarafından alınan yeni müzakere başlığı
açmama kararı, demokratik değerler bütünü olarak kabul ettiğimiz
Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geldiği nokta
bakımından içler acısıdır. Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü,
insan haklarını ve azınlık haklarını güvence altına
alan kurumların varlığını siyasi kriterler olarak belirleyen
Kopenhag Kriterlerini görmezden gelmeye çalışmak bizi iyi bir noktaya
asla ulaştırmayacaktır. Yine, Venedik Komisyonunun yasama bağışıklığına
dair, milletvekili dokunulmazlığına ilişkin altını
çizdiği esaslar yokmuş gibi davranmak ülke demokrasimizi daha da baltalamaktan
başka bir işe yaramayacaktır. Diğer taraftan, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve Anayasamızın 15inci maddesinde karşılığını
bulan dokunulamaz çekirdek haklar ve masumiyet karinesi görmezden gelinemeyecek
ilkelerdir. Bu bağlamda, âdeta birer siyasi rehin muamelesi yapılan seçilmiş
milletvekili ve belediye başkanlarımızın bir an önce serbest
bırakılmaları Türkiyenin geleceği adına önem arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
altı aydır hukukun en asgari ilkelerini dahi görmezden gelerek ısrarla
sürdürülen olağanüstü hâl uygulamalarında yaklaşık 150 gazeteci
tutuklandı, yine 150yi aşkın yayın organı kapatıldı,
yüzlerce sivil toplum örgütü, dernek ve vakfın kapısına mühür vuruldu.
Nitelikli bilimsel çalışmalar yapmak konusunda
çağdaş dünyanın zaten oldukça gerisinde bulunan üniversitelerimizin
içerisinde bulunduğu baskılanmış ortam yetmiyormuş gibi,
olağanüstü hâl uygulamaları neticesinde yaklaşık 4 bin akademisyenin
çeşitli yöntemlerle görevlerine son verilmiş bulunmaktadır. Sürekli
bir biçimde YÖK baskısıyla terbiye edilen üniversitelerin rektörlerini
bile kendilerinin seçmesine tahammül edemiyoruz artık. Bu hâliyle, üniversitelerden
nitelikli bilimsel çalışmalar yapmasını beklemek en hafif tabirle
abesle iştigaldir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, siyasi ve toplumsal zeminde iktidarca yürütülen gerilim politikalarının
en negatif sonuçlarından birisini de ekonomi alanında görmekteyiz maalesef.
Bir yıl içerisinde döviz karşısında yüzde 20 değer kaybeden
bir para birimine sahibiz. Basit bir hesapla, sanayide, günlük yaşamda kullandığımız
petrol, doğal gaz gibi enerji kaynaklarını ithal eden bir ülke konumundayız
ve bu ithalatı Türk lirasıyla yapmadığımızı hepimiz
biliyoruz. Dolayısıyla, döviz karşısında bu yüzde 20lik
değer kaybı yaşamın her alanında herkesi olumsuz etkileyecek
enflasyon rakamlarına yansıyacaktır. Cari işlem açığını
kapatmak için daha fazla döviz ihtiyacının ortaya çıktığı
bir süreçte, halka yapılan Dövizlerinizi bozdurun. çağrılarının,
kampanyalarının absürtlüğü ortadadır. Yalnızca bu kampanya
bile içinde bulunduğumuz, sürdürülemez derecede vahim, ekonomik gidişatın
itirafı niteliğindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Asgari Ücret Tespit Komisyonu geçtiğimiz günlerde ilk toplantısını
yaptı. Toplantıda işçileri temsilen bulunan TÜRK-İŞ yüzde
23 zam talebinde bulundu, asgari ücretin 1.600 TLye çıkması talebine
karşı işverenlerin yanıtı sıfır zam oldu. Yani
geldiğimiz noktada, asgari ücretle çalışanın bu ücretle geçimini
sağlama imkânı kalmamış, diğer taraftan ekonomik daralma
neticesinde işverenlerin de bu ücreti bile ödeyebilecek gücü azalmış
bulunmaktadır. TÜİKin Türkiye'de 2016 yılı 2nci çeyreği
itibarıyla 15le 35 yaş aralığı için açıkladığı
işsizlik oranı yüzde 13,2 oldu. Elbette fiilî işsizliğin bu
rakamın da üzerinde olduğunu hepimizi gayet açık olarak biliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmamı sonlandırmadan, parti olarak sürekli biçimde dile getirdiğimiz
çağrılarımızı bir kez daha Parlamentoya açıklamak
ve bildirmek istiyorum. Siyasetten ekonomiye her alanda istikrarsızlığa
yol açan asayişçi ve güvenlikçi politikalardan, keyfî cezai uygulamalardan
ve özellikle olağanüstü hâl uygulamalarından ülkemiz adına, demokrasi
adına bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini bir kez daha Türkiye kamuoyuna
ve Parlamentoya haykırmak istiyoruz. 21inci yüzyıl dünyasında Türkiye
için büyük bir ayıba dönüşen başta Kürt sorunu ve inanç hürriyeti
bağlamında eşit yurttaşlık talepleri sürekli ötelenen Alevi
sorunu olmak üzere, çözüm bekleyen tüm demokratik hak talepleri acilen gündeme alınmalı,
demokratik çözüm ve barış sürecine dönülerek güçlü demokrasiye, hukukun
üstünlüğüne, özgür ve eşit yurttaşlığa hizmet edecek çağdaş
ve makul düzenlemelerin önü açılmalıdır diyor, bir kez daha Genel
Kurulu sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Dora.
Şahısları adına ilk söz, Tekirdağ
Milletvekili Metin Akgüne aittir.
Buyurun Sayın Akgün. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
METİN AKGÜN (Tekirdağ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
13üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
ve ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Ben de Halepte yaşanan insanlık dramını
nefretle kınıyorum, Halep halkının bir an önce kurtulmasını
temenni ediyorum.
Sözlerime başlamadan önce, 10 Aralık Cumartesi
günü İstanbul Beşiktaşta meydana gelen hain terör saldırısını
lanetliyor, hayatını kaybeden şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine
sabır ve başsağlığı, yaralılarımıza
acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye ekonomisi, içeride ve dışarıda yaşanan her türlü olumsuzluklara
rağmen büyümeye devam etmiştir. Birçok gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkede büyüme dalgalı seyrederken Türkiye 27 çeyrektir kesintisiz büyümüş,
diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif yönde ayrışmaya devam
etmiştir.
Türkiye ekonomisi, 2016 yılının ilk yarısında
yurt içi talepten gelen destekle, yüzde 3,9la, Çin ve Hindistan hariç, gelişmekte
olan ülkelerin 2,5 katı hızla büyümüştür, ancak 15 Temmuz darbe girişimi,
terör saldırıları, turizmdeki daralma ve zayıf dış
talep yılın 2nci yarısında büyümeyi zayıflatmıştır.
15 Temmuz darbe gecesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
içine yerleşmiş FETÖ üyesi bir grup terörist, örgüt liderinin emir ve
talimatıyla kapsamlı ve organize bir darbe girişiminde bulunmuştur.
Halk tarafından demokratik yollarla seçilmiş meşru Cumhurbaşkanımızı,
Hükûmeti ve Parlamentoyu devre dışı bırakarak kendi iradesini
ülkeye egemen kılmak amacıyla, şiddet, adam öldürme, baskı ve
tehdit yöntemlerinin her türlüsünü devreye sokmuştur. FETÖ üyesi bu terörist
grup, başta Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğana suikast düzenleyerek Türkiye Cumhuriyetini kontrol
altına almak, halkımızın sivil direnişini silah zoruyla
engellemek, medya organlarını baskıyla denetim altına alarak
kendi gayrimeşruluğunu örtbas etmek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
devletin önemli kurumlarını saldırı yoluyla ele geçirmek, iradesini
zorla tesis etmek amacıyla hareket etmişlerdir. Ancak, halk tarafından
seçilen ilk Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
liderliğinde, Emniyet teşkilatımız, Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarımız ve aziz milletimizle birlikte bu hain darbe girişimi
püskürtülmüştür. Buna sebep olanlar bedelini ağır ödeyeceklerdir.
Son nefesimize kadar demokrasimize ve millî irademize sahip çıkmaya devam edeceğiz
ve sahip çıkacağız.
Bu kez de bu hainler ekonominin dengesini ve istikrarını
hedef almışlardır. Türkiye üzerinde oyun oynayanlar, asker elbisesi
giymiş piyonlarıyla amaçlarına ulaşamayınca ellerinde para
desteleri olan diğer piyonlarını sahneye sürdüler ama bu sefer de
başarılı olamayacaklar. Çünkü, bunlar ne matematik ne ekonomi biliyor,
ne siyasetten ne de tarihten anlıyorlar. Şayet matematik bilseler Türkiyenin
son on dört yılda ekonomisinin 3 kat büyüdüğünün farkına varırlar,
ekonomiden anlasalar 2002 yılında yüzde 61,5 olan kamu net borcunun gayrisafi
yurt içi hasıla oranını yüzde 8,3 olarak düşüren bir Türkiyeyle
karşı karşıya bulunduklarının farkına varırlar.
Bu FETÖcüler tarihten anlasalar, tüm yokluk, yoksulluk içinde Çanakkalede yedi
düveli denize dökmüş, Anadoluyu döneminin en modern askerî gücüne dar etmiş
bu milletin diz çökmeyeceğini idrak ederlerdi.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.
Şimdi söz sırası, şahısları
adına Aydın Milletvekili Deniz Depboyluya aittir.
Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından
alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
13üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Aziz Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Halepteki drama
değinmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, maalesef, Halepte sivilleri
taşıyan konvoylar bombalanıyor, siviller öldürülüyor; ellerinde silah
taşımayan yaşlılar, kadınlar, çocuklar öldürülüyor. Çocukların
öldürüldüğü bir dünya masumiyetini ve vicdanını yitirmiş demektir.
Hele bunca insan bu vicdansızlığa, bu katliama sadece gözlerini yumarak
ya da sesini çıkarmayarak tepkisiz kalabiliyorsa, o zaman insanlık değerlerine
bakacak olursak, hepimiz birçok değerimizi kaybetmişiz demektir. O nedenle,
bu katliama, bu acıya son vermek adına sesimizi yükseltmek, bu sıkıntıya,
bu drama dur demek gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, ülkemize sığınan
3 milyon mülteci mevcut. Sayın Bakan bir konuşmasında, bölgede Türkiye'nin
cazibe merkezi hâline geldiğini ifade etmişti. Aslında, bakarsanız,
ben biraz anlamakta zorluk çekiyorum. Turizme bakıyorum, turist gelmiyor yani
turizm için cazibe merkezi olmaktan çıkmışız. Ben, kendi seçim
bölgem olan Aydının Kuşadası ilçesinde, yaz aylarında,
akşam saat 17.00de ilk kez kepenklerin indirildiğini gördüm. Bakıyoruz,
maalesef, yatırımcılar da gelmiyor Türkiyeye. O zaman biz ne için
cazibe merkezi olduk? Sayın Bakan bu konuda gelen mültecilerin sayısına
bakarak mı değer verdi bilmiyorum ama bu mültecilerin de sorunlarını
dikkate almamız gerekiyor, o da ayrı bir nokta. Kaldı ki bu mültecilerin,
3 milyona yakın mültecinin yarısının çocuk olduğunu da
unutmamamız gerekiyor. Bu çocuklar, kendi çocuklarımızın sorunlarını
çözerken onları da unutmamamız gereken emanetlerimiz. Mültecilerin ve
çocukların yaşadığı sorunların çözülmesi için uzmanlar
tarafından yapılacak ciddi çalışmalara ihtiyacımız
var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı böyle
bir birimin olduğunu biliyorum ancak bu birimde çalıştırılan
görevlilerin hangi kriterlere dayanarak işe alındığı, hangi
alanlardan mezun olduğu noktasında da ciddi endişelere sahibim.
Değerli milletvekilleri, bizim üniversitelerde sosyal
hizmetler uzmanlığı olarak açılmış bölümlerimiz var.
Bana geliyor mailler, mutlaka sizlere de geliyordur; sosyal hizmet uzmanı mezunlarının
sayısı 5 bini geçmiş bulunmaktadır ancak istihdam sorunu yaşamaktadırlar.
Sosyal çalışma görevlileri adıyla çalışma alanı
olan diğer uzmanları düşünürsek sosyal hizmet uzmanlarının,
bu konuda asıl eğitim almış uzmanların dışarıda
bırakılması çok da mantıklı değil.
Zor bir coğrafyada, tarihin farklı dönemlerinde
zorluklarla, ağır bedeller ödeyerek koruduğumuz eşsiz vatanımızda,
yine farklı sorunlarla mücadele ederek yarınlarımızı inşa
etmeye çalışıyoruz. Okuma hakkını tamamlayamayan çocuklarımız
var. Henüz kendi çocuklarımızın sorunlarını da çözmüş
değiliz. İyi bir eğitim alamayan çocuklarımız var. PISA
değerlendirmesindeki sonuçlar bizi üzüyor ama Millî Eğitim Bakanlığının,
Sayın Bakanın bu konuda yaptığı yorumlarsa daha da endişelendiriyor.
Okuduğunu anlamayan bir nesil yetiştiriyoruz. Bu çocuklar okuduğunu
anlayamıyorsa aralarındaki iletişim ileride nasıl olacak acaba?
Kavgayla dövüşle mi anlaşacaklar? Mesleki becerileri, yetenekleri nasıl
olacak? Yine, yapılan açıklamaları da değerlendirdiğimizde,
72 ülke içerisinde 50nci sırada olmayı nasıl başarı olarak
kabul edebiliyorsunuz, anlamak mümkün değil.
Hükûmet yaptıklarıyla övünmeyi bir kenara bırakmalı,
bardağın boş tarafına bakmak durumunda olmalı çünkü dolu
tarafına bakmakla sorunları çözmek mümkün değil. Bazen bu kürsüye
çıkan değerli AKP milletvekilleri ve bakanlar öyle şeyler söylüyorlar
ki bazen aynı yerde mi yaşıyoruz, aynı yerde yaşıyorsak
aynı boyutta mı yaşıyoruz diye endişe ediyorum, anlamakta
zorluk çekiyorum. Hangi perde arkasından bakılıyor ülkenin sorunlarına?
Ama, biz başta çocuklarımız olmak üzere ülkemizin tüm sorunlarını
çözmek zorundayız.
Çocuklarla ilgili olarak da günlük politikalarla bu sorunları
çözmek mümkün değil. Çocuklar için ayrı bir bütçe ayrılması
gerektiğini sizlere hatırlatıyor, gereğinin yapılmasını
da rica ediyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Depboylu.
Şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğiz.
Sayın Erdem, buyurun.
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sorum Maliye Bakanına. Dün de bu konuyla alakalı,
kürsüden, Kapalıçarşıyla ilgili son durumu gündeme getirmiştim.
Kapalıçarşı esnafı kan ağlıyor. İstanbul benim
seçim ilim, bu manada da oranın desteklenmesi gerekiyor. Özellikle içerisindeki
tarihî yollar dışarıdaki caddeler gibi değil ve belediye tarafından
işgaliye alınmaktadır Sayın Bakan. Bu konuyla alakalı,
esnaf sizden bir bilgi beklemektedir. Bu işgaliye iki günde bir gelen zabıta
ekipleri tarafından
Zaten belimiz bükülmüştü, belimizi kırmaktadır
Bu konuyla ilgili, en azından bir yıllığına, ekonomik kriz
biraz atlatılana kadar bir destek verilebilir mi, işgaliye kaldırılabilir
mi? Bu manada Kapalıçarşı esnafı müjde beklemektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bekaroğlu
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sorum Sayın Maliye Bakanına: Sayın Bakanım,
Rize-Artvin Havaalanı Yüksek Planlama Kurulundan geçmiş ve ihalesi için
teklifler alınmıştır. Size daha evvel sorduğum soruya verdiğiniz
cevapta, bu havaalanının 1 milyar 350 milyon TLye mal olacağını
söylemiştiniz ve 2017 yılı için de 150 milyon TL ödenek ayırdığınızı
ifade ettiniz, bin günde yapılacağını söylüyorsunuz. Peki, bu
havaalanı 1 milyar 350 milyon TLye mal olacaksa ve senede 150 milyon TL ayrılacaksa
dokuz yılda bitmiyor. Bu konuyla ilgili ek ödenek veya başka şeyler
yapmayı düşünüyor musunuz? Bir de ihalelerle ilgili teklifleri aldınız.
Bu teklifler iki ayı geçti, ne zaman sonuçlanacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanım, Düzcede devlet hastanesi yapıldı
ancak eksiklikler bitmiyor, çok fazla eksikliği var Düzce Devlet Hastanesinin.
1) Burada ameliyatlar yapılamıyor.
2) Yatak tedavisine ihtiyacı olan hastalar için
yatak yok, yatırılmıyor.
3) Hastanenin otoparkı yok.
4) Yeni hastanede acil bölümü yok, acil servis hizmeti
verilmiyor.
5) Sadece poliklinik hizmeti veriliyor.
6) Depremden kalma eski hastane onarılarak acil
hizmet orada veriliyor.
Bu açıdan, Düzcede yeni hastanedeki bu eksiklikler
ne zaman bitirilecek? Düzcedeki vatandaşımızın bu sağlık
sorunu -sağlığa erişim hakkı- ne zaman halledilecek?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Köksal
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın Bakan, esnafa
daha önce 30 bin lira sıfır faizli kredi desteği verileceği
söylendi. Ancak borcunun olmaması gibi koşullar yüzünden 2 milyon esnafın
içerisinden yaklaşık 48 bini bu krediden yararlanabildi. Şimdi ise
50 bin lira faizsiz kredi verileceği söyleniyor fakat sicil affı olmadığı
için, ne yazık ki esnafların büyük bir bölümü bu krediden de yararlanamıyor.
Sicil affı, özellikle ekonomik koşulların çok kötüye gittiği
ülkemizde esnaf için olmazsa olmazlardan birisi. Sicil affıyla ilgili bir çalışma
yapılması düşünülüyor mu? Bu paket içerisinde sicil affı neden
verilmedi? Bu konuyla ilgili Bakanlığınızca herhangi bir çalışma
yapılacak mı, aksi takdirde esnaflar yararlanamayacaklar?
BAŞKAN Sayın Yiğit
ALİ YİĞİT (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Hepimizin bildiği gibi, bazı özel idarelerin
kapanmasıyla özel idare malları o bölgedeki yerel yönetimlere yani belediyelere
verildi. Yani, Bursadaki mallar -özel idarenin malları- oradaki belediyeye,
Trabzondaki mallar da Trabzon Belediyesine verildi. Ama, İzmirde öyle olmadı,
İzmirde farklı oldu; oradaki malların tamamı ya Maliye Bakanlığının
kendisine devredildi veya oradaki Valiliğin emrine verildi. Bunlar İzmirlilerin
malıydı. Bu İzmirlilere ait olan malların devri yapılacak
mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ahrazoğlu
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, gemi ve yatlara ucuz mazot verilmektedir.
Çiftçi ve kamyoncu esnafımıza ne zaman ucuz mazot verilecektir?
Taksici esnafımızdan ÖTV alınmamasıyla
ilgili bir açıklamanız vardı. Bu uygulama bugüne kadar uygulanmış
mıdır? Bundan kaç kişi faydalanmıştır? Kamyoncu esnafımızdan
ÖTV -muafiyeti- almamayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca, kamyoncu esnafından istenen SRC gibi
birtakım belgeler var. Bu belgelerin fiyatlarında indirim düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Şimdi Sayın Bakana söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan, soruları cevaplandırmak
üzere.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Erdem esnaflarımızla ilgili bir
değerlendirme yaptılar. Uygun görürlerse bu konuda yazılı cevap
vermek isterim.
Sayın Bekaroğlu, Rize havalimanıyla ilgili
olarak ödenek hususunda daha önce de yanıt vermiştim ama merak etmeyin,
bugüne kadar hiçbir projeyi eksik de bırakmadık. Bu konuyla ilgili de
özellikle Rize havalimanının süratle tamamlanması konusunda ilgili
bakanlıklar olarak çalışır ve inşallah, o bölgedeki bütün
insanlarımızın heyecanla beklediği bu projeyi de yakın
bir zamanda tamamlarız. Burada bir tereddüt olmasın. Bugüne kadar, en
fazla kaynağı her zaman yatırıma ayırdık. Dolayısıyla,
bu projenin de Türkiye için, o bölge için önemli bir proje olduğunu hepimiz
biliyoruz. Başlangıçta böyle bir başlangıç ödeneği öngörülmüş
olsa da önümüzdeki süreçte orada inşallah, iş başladıktan sonra,
hızlı bir şekilde gerçekleşmelere bağlı olarak ilave
kaynak temin edilir ve en son Ordu-Giresun Havalimanını nasıl bitirmişsek
Rize havalimanını da inşallah en kısa sürede bitirir, o bölgedeki
bütün vatandaşlarımızın hizmetine açarız. Orada bir endişeniz
olmasın.
Sayın Tanal Düzcedeki devlet hastanesiyle ilgili
olarak birtakım aksaklıklardan bahsetti. Sayın Sağlık Bakanımız
burada, kendisi belki birazdan bu konuyla ilgili detaylı cevap verebilecektir.
Benim özel bir bilgim yok, onu ifade edeyim.
Sayın Köksal sicil affı konusunu gündeme getirdi.
İnşallah, bu konuda olumlu bir gelişme olacak. Dolayısıyla,
bunun detayları da uygun şekilde açıklanır ama esnafımızın
hem finansa erişiminin kolaylaştırılması hem de mevcut
finansman yapılarının iyileştirilmesi konusunda Hükûmet olarak
çalışmalarımız bulunmaktadır. Sizin gündeme getirdiğiniz
konular da üzerinde çalıştığımız konular, çok yakın
bir zamanda, belki yarın bugün bu konuda bir çözümü üretmiş olacağız.
Onu da uygun yollarla açıklamış oluruz.
Sayın Yiğit, özel idare malları bu büyükşehir
belediyesiyle ilgili yasa çıkarken fiilî kullanıma bağlı olarak
hangi idareler tarafından kullanılıyorsa o idareler bakımından
tahsis işlemleri yapıldı. Bazı illerde burada valilikler tarafından
yapılan tahsis işlemlerinin uygunluğu konusunda tereddütler çıktı
veya ihtilaflar çıktı; İzmir de bunlardan bir tanesi, biliyorum hatta
yanlış hatırlamıyorsam, konu mahkemeye de intikal etmiş
durumda. Yani, burada tarafların kendilerince talepleri var. Bu talepleri değerlendirerek
belki de mahkemeye kalmadan çözmek lazım yani gerek belediyelerimizin ihtiyaçları
gerek merkezî idarenin ihtiyaçları için ortak bir anlayışla bir çözüm
üretmekte fayda var. Ama, o dönemde valilikler bünyesinde kurulan komisyonlar kanunun
öngördüğü fiilî kullanım veya fiilî tasarrufa bakarak bu kararları
verdiler. Hiçbir şekilde, merkezî idarenin valilik komisyonları üzerinde
bir denetimi ve onaylaması da söz konusu olmadı. Valilikler tamamen yerel
bilgilerden, yerel komisyonun çalışmalarından hareketle bunları
yaptı. Yanlışlıklar varsa da bunlar düzeltilir, o konuda bir
endişemiz olmasın. Ama, özellikle bu büyükşehir belediyelerinin bütünşehir
hâle getirilmesi suretiyle de hizmetlerin sunumunda daha koordinasyon içeren bir
yapı da oluşturulmuş oldu. O uygulama sırasında bazı
değişiklikler de gündeme geldi, o konularla ilgili çalışmaları
da yürütüyoruz. Yakın bir zamanda önceki yapılan kanun düzenlemesine dönük
bir değişiklik çalışması da gündemimize gelecek.
Çiftçilerimize dönük olarak, gerçekten 2002 yılından
bu yana her zaman, çiftçilerimizin gerek üretimlerini daha düşük maliyetle
yapmaları gerekse gelir düzeylerinin yükseltilmesi için, yaşadıkları
yerlerde kalmaları için, yaşadıkları yerlerde tarım işletmeciliğini
en iyi şekilde yapabilmeleri için devlet olarak çok sayıda destek programını
uygulamaya koyduk. Vermiş olduğumuz destek miktarını yıllar
itibarıyla artırdık ve özellikle sübvansiyon ödemeleri dâhil olmak
üzere, vergi indirimleri dâhil olmak üzere çiftçilerimizin üretim maliyetlerini
aşağı çekecek düzenlemeleri de ardı ardına yaptık.
Mazot desteğini de en son Sayın Başbakanımız açıkladı.
Mazot maliyetinin yarısının, inşallah 2017 yılında
uygulanmaya başlayacak, 2018de de ödemeleri başlayacak. Burada önemli
bir iyileştirme yapıldı. Ayrıca, Tarım Bakanlığımız,
tarımsal destekleme ödemelerinin daha az sayıda destek unsurundan oluşacak,
daha basit, daha yalın, çiftçilerimizin destekleme ödemelerini yılın
birkaç ayında toplulaştırılmış olarak almalarını
sağlayacak bir çalışma yapılıyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
13üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
14üncü maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 14- (1) Bu Kanun 1/1/2017 tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Arzu Erdeme
aittir.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçenin 14üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi, ekranları başında
bizi izleyen aziz Türk milletini, kıymetli basın mensuplarını
ve Gazi Meclisimizin çalışanlarını saygılarımla selamlıyorum.
Bu arada, konuşmama başlamadan önce, dün Gümrük
Bakanımız sicil affıyla alakalı Sicil affı gelecek. diye
kürsüden müjde verdi ancak şimdi, Maliye Bakanımız bu konuyla alakalı
Çalışmalarımız sürüyor, yakında bir açıklama yapacağız.
dedi. Herhâlde, Hükûmet yetkilileri arasında bu manada bir iletişimsizlik
veya mutabık olmama durumu var. Bunu da buradan tekrar belirtmek istiyorum.
Bu konuyla ilgili de bir açıklama beklediğimizi belirtmek isterim.
Ülkemizde tarımsal üretimin ne kadar düşük
olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Ülkemizde son on yılda gıda harcamaları
yaklaşık yüzde 30un üzerinde artarken üretim neredeyse sabit kalmıştır.
Aynı süreçte nüfusumuz da yüzde 12 civarında artmıştır.
Son on iki yılda ekilen, dikilen arazi miktarı yaklaşık 10 milyon
hektar azalmıştır. Gıda denetimi yeteri kadar yapılmamaktadır,
zararlı gıdalar maalesef, piyasada dolaşmaktadır. Merdiven altı
üretimler her geçen gün artmaktadır. Hayvancılık en önemli sorunlarımızdan
biri hâline gelmiştir. İthalat politikası hayvancılığa
darbe vurmaktadır. Hayvan hastalıkları artmıştır ve
hayvancılık gelirimizin zararı yüzde 30 civarında olmuştur.
Hayvancılıkta verim düşüşünün başlıca
sebepleri ise hayvan ıslahında yetersizlik, ilkel ahırlarda hayvancılık,
yetersiz ve hatalı beslenme, genç yaşta hastalığa yakalanma,
salgın hayvan hastalıkları gelmektedir ve buradan belirtmek isterim
ki bizler dünyada en pahalı eti yiyen ülkelerden birisiyiz. Aşılamanın
zamanında yapılmaması nedeniyle her yıl 400 bin civarında
buzağı kaybı yaşanmaktadır, bu sayı, ithal ettiğimiz
sığır miktarına eşittir. Hayvansal üretimi teşvik
etmek için sadece ucuz kredi vermek, ucuz hayvan dağıtmak yeterli değildir,
hayvansal üretimi artıracak, kârlı kılacak çalışmaların
bir an önce yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, üç tarafı denizlerle
çevrili olan bir ülkeyiz biz ve su ürünleri yeterli oranda değerlendirilmemektedir,
bu hususta da ne yazık ki projeler üretilmemektedir. Aciliyetle, millî deniz
projelerinin yapılması gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, sağlıklı
gıda üretimi ve tüketimi, hayvansal besinlerin sağlıklı bir
biçimde ve yeterince üretilebilmesi, su ürünlerinin en ekonomik şekilde bizlere
ulaştırılabilmesi, ülkemizin ekonomisinin gelişmesi ve doğru
tarım ve hayvancılık politikalarının izlenmesi amacıyla
daha fazla ziraat, gıda, su ürünleri ve balıkçılık teknolojisi
mühendislerinin, veteriner hekimlerin, tekniker ve teknisyenlerin istihdamı
şart. Bu manada, kadro bekleyen gençlerimizin de yüzünü güldürmemiz gerekmektedir.
Böylelikle, ithal etmek yerine üretim yapabilmek ve aynı zamanda, söz konusu
bölümlerden mezun olan binlerce gencimize de iş imkânı sağlamış
oluruz. Bu vesileyle, ithalat yerine ihracata yönelmiş oluruz.
Ülkemizdeki aylık ve ücret seviyelerinde asgari
ücretliler, emekliler, kamu çalışanları ile küçük esnaf ve çiftçinin
elde ettiği ücret ve geliri dikkate alacak olursak toplumun büyük bir bölümü
yoksulluk sınırının altındadır. Mevcut göstergeler
ise işsizlik ve yoksulluk sınırının önümüzdeki yıllarda
da değişmeyeceğini, belki de artarak derinleşeceğini göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, gençlerimizin iş gücüne
katılım oranı oldukça düşüktür. Gençlerimizin, eğitimden
sonra iş piyasasına kazanım noktasında umutları tamamen
tükenmiştir. Mesleki eğitimin yetersizliği önemli sorunlarımız
arasındadır. Genç işsizlik oranı ise genel işsizlik oranının
2 katı kadardır. Üniversite mezunları arasında işsizlik
oranı çok daha yüksektir maalesef. Öğretmenlerimiz, orman mühendislerimiz,
iktisadi ve idari bilimler mezunlarımız, adalet, emlak ve emlak yönetimi,
tıbbi sekreterlik, muhasebe, laborant ve veteriner sağlık teknikerleri,
harita kadastro, iş sağlığı ve güvenliği gibi ön lisans
mezunlarımız ve burada saymakla bitiremeyeceğim birçok bölümün mezunları
maalesef umutsuz. İstihdam sağlayamayacaksak bu üniversitelerin bu bölümleri
neden hâlâ açık, neden oradan mezun vermekteyiz?
Ülkemizde, öğretmen olup da kendi mesleğini
yapamayan binlerce kişi devletin farklı kademelerinde memur olarak çalıştırılmaktadır.
Kendi mesleğini yapmak umuduyla bekleyen birçok gencimiz umudunu yitirmiştir
ve çözüm beklemektedir. Eğitimlerinin karşılığını
alamayan binlerce gencimiz ne yazık ki iktidar partisine seslerini duyuramamaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisinin bir neferi olarak kıymetli gençlerimizin sorunlarını
bu kürsüden her daim gündeme taşıdık, bundan sonra da taşımaya
devam edeceğiz, yorulmayacağız, yılmayacağız. Gençlerimiz
kıymetlilerimizdir, onların seslerine lütfen kulak verelim, elimizi vicdanımıza
koyalım, artık çırpınmalarını göz ardı etmeyelim.
Değerli milletvekilleri, Anayasamızın
60ıncı maddesinde Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet,
bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı
kurar. hükümleri yer almaktadır. Bu anlamda, devlet, sosyal güvenlik politikalarının
en önemli amaçlarından biri olan tüm bireyler için eşit hak ve yükümlülükleri
içeren bir sosyal güvenlik sistemi kurmak zorundadır. Ancak, işe girdikleri
tarihte tabi oldukları mevzuata göre emeklilik için gereken sigortalılık
süresi ve prim ödeme gün sayılarını tamamlamalarına rağmen
yani emekli olma hakkını kazanmış olmalarına rağmen
yaş mağduru olan insanların sesine kulak vermiş olmamız
gerekiyor. Kazanılmış hakları ellerinden alınan emeklilikte
yaşa takılanlar haklarını aramakta ve mağduriyetlerini
dile getirmeye çalışmaktalar ancak bu konuyla ilgili hâlâ çözüm bulunamamıştır.
Devlet üniversitelerinde araştırma görevlileri
iki farklı statüde istihdam edilmektedir. Aynı kriterlerde işe alınan
ve aynı işi yapan 33/A, 50/D ve ÖYP statüsünde çalışanların
arasında hak ve adaletsizlikler var, mutlaka eşitsizliğin giderilmesi
gerekiyor.
Kadınlarımız yine seslerini çıkarmaya
çalışıyor ve Sesimizi duyun. diyor, Sigortalılık öncesi
doğum borçlanmasıyla ilgili gerekli işlemler yapılsın.
diyor. Bu konuda da mutlaka çözüm bekleniyor.
Değerli milletvekilleri, iktidar partisi 1 Kasım
seçim beyannamesinde Taşeronluk çerçevesinde kamunun ihtiyaç duyduğu
işlerde çalışan taşeronları kamuda istihdam edeceğiz.
şeklinde vaatte bulunmuştur. Aradan bir yıl geçti, bu söz de suya
yazıldı. Taşeronlar hayal kırıklığına uğratıldı,
birçok seçim vaadi gibi taşeron konusu da rafa kaldırılmıştır.
Buradan iktidar partisine seslenmek istiyorum: Seçim beyannamenizde bulunmasına
rağmen taşeronlara istihdam sağlayamamanızın önündeki engel
nedir, bu konuya lütfen cevap verin.
Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/C statüsünde
yani geçici personel olarak çalışanlara kadro verilmesi konusu da önemli
sorunlardan bir tanesi, bu konuya da lütfen kulak verin ve bu konuyu gelin hep birlikte
çözelim. Bunlar, aziz Türk milletimizin talepleri, bunlar bizlere düşen görevler,
onlar bize emanet, bizim bunları yerine getirmemiz gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, kıdem tazminatı,
çalışanın iş akdi feshedildiğinde işverenin 4857 sayılı
İş Kanunu gereğince çalışana ödemekle yükümlü olduğu
tazminat şeklinde denmektedir. Çalışanın kıdem tazminatını
almaya hak kazanabilmesi için aynı iş yerinde veya aynı iş yerine
bağlı iş yerlerinde en az bir yıl çalışmış
olması gerekmektedir. Bizler, milletvekilleri olarak bu Gazi Meclis çatısı
altında birçok iş üretmekteyiz, birçok başarıya belki imza atmaktayız.
Bu çalışmalarımızda gizli kahramanlarımız var arkadaşlar.
Bunlar kim? Danışmanlarımız; gece yarılarına kadar
bizimle birlikte mesai harcayan, bizlerle birlikte kahırlanan, bizlerle birlikte
sevinen, bizlerle birlikte mücadele eden
Hani bir söz vardır ya: Mutfakta
biri mi var? diye, işte mutfakta danışmanlarımız var,
hazırlıklarımızı yapan kardeşlerimizle ilgili de iyileştirmeler
yapmamız gerekiyor. Çalışmalarımızın mutfağı
konumunda bulunan danışmanlarımız ne yazık ki kıdem
tazminatı ve işsizlik parası alamamaktadırlar. Kıdem tazminatı
insani bir haktır, kıdem tazminatı alamayan tek çalışan
kesim de ne yazık ki bizim kıymetli danışmanlarımızdır.
Danışmanlarımıza haklarını vermemiz gerekmektedir;
Milliyetçi Hareket Partisi bunun mücadelesini verdi, verecektir. Bu konuda Sayın
Grup Başkan Vekilimiz Erkan Akçay Beyefendi bir kanun teklifi verdi, bu kanun
teklifini gelin hep birlikte değerlendirelim ve bu manada danışmanlarımıza
hak ettikleri hakkı verelim.
Gazi Meclis çatısı altında bulunan emektarlarımız
da var, her yerde bizimleler. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
çalışan yardımcı hizmetler sınıfını oluşturan
290 kadrolu personelimizi hiç dinlediniz mi? Her gün onların yanından
geçiyoruz ve sorunları var. Onlarla ilgili, incelendiği zaman, haklarının
verilmesi noktasında sadece bir cevap beklemekteler çünkü emin değiller
yerlerinden, İki dudağın arasında bizim işimizin sağlamlığı.
diyorlar. Ayrıca, diğer kamu kurumlarında bir kadroya atanan ve iki
yıl görev yapan personelimiz yani sekretarya dediğimiz, başka kurumdan
gelen arkadaşlarımızla alakalı ek gösterge sıkıntısı
var, bunun da mutlaka incelenmesi gerekiyor.
Yine, Mecliste çay ocaklarında ve odalarımızda
bizlere hizmet eden kardeşlerimizi unutmamalıyız, kadro müjdesi beklemektedirler.
Dün gazi ve şehitlerimizle ilgili övgü dolu sözler
söylendi bu kürsüden. Bu manada eşitsizliklerin ortadan kaldırılması
gerekiyor. Gazilerimiz ve gazi yakınları, şehit yakınlarımız
ve onların ailelerine mutlaka istihdam konusunda öncelik tanınmalı
ve bu manada onlara hak ettikleri hakkın verilmesi gerekiyor. Terör sırasında
yaralanıp gazi sayılmayanlar da mutlaka hak iadesi bekliyorlar ve o şerefi
hak ettiklerini zaten biz biliyoruz, onlar bizim kahramanlarımız. Bu manada
da hepinizin desteğini bekliyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.
İkinci söz Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Meral Danış Beştaşa aittir.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 14üncü madde üzerinde
söz almış bulunmaktayım.
Gündemimize, şu anda hâlâ cezaevinde olan Eş
Genel Başkanımız Sayın Demirtaşın büyük zorluklardan
sonra Meclis Başkanlığına ulaştırdığı
soru önergesini açmak istiyorum.
Bu sorular tabii ki sadece Sayın Demirtaşın
kendisi için değil, soru önergesini verdiği tarihte kendisiyle birlikte
10 milletvekilinin cezaevinde olduğunu fakat cevabın geldiği tarihte
bu sayının 12ye çıktığını da belirtmek isterim.
Soruları tekrar hatırlamak lazım.
1inci soru: Başkanlığını yaptığınız
TBMMnin 10 milletvekilinin herhangi bir Meclis kararı olmaksızın
tutuklanmış olmaları hususunda herhangi bir girişimde bulunmayı
düşünüyor musunuz? Cevap yok.
2nci soru: 10 milletvekilinin hâlen F tipi hücrelerde
tek başına tecritte tutuluyor olmaları hakkında herhangi bir
girişiminiz olacak mı? Cevap yok.
Üçüncü soru: Milletvekillerinin hâlihazırda dokunulmazlıkları
devam ediyor olmasına rağmen bu soru önergesi dâhil bütün yazışmaların
denetime tabi tutulmasını, Meclis İçtüzüğü ve Anayasaya uygun
görüyor musunuz? Cevap yok.
Dördüncü soru: Meclisin saygınlığına
bir saldırı olarak değerlendirebilecek bu uygulamaların HDPli
vekillere yapılıyor olması karşısında sessiz kalmanın
parlamenter demokratik siyaseti ve Parlamentomuzu hiçleştirdiğini düşünüyor
musunuz? Cevap yok.
Beşinci soru: Bizimle ilgili daha yargılamalar
bile başlamadan kesin hüküm beyan ederek yargıyı tesir altına
almaya çalışan Hükûmet sözcüleri, Başbakan ve Cumhurbaşkanı
beyanlarına karşı Meclis Başkanı olarak Parlamentoya verilen
adil yargılanma hakkını koruyacak tedbirler almayı düşünüyor
musunuz? Cevap yok.
Altıncı soru: Başkanlığını
yaptığınız Parlamentonun 10 üyesinin cezaevinde hangi koşullarda
tutulduğunu ve ne tür uygulamalarla karşılaştıklarını
yerinde incelemeyi düşünüyor musunuz? Buna şöyle bir cevap verilmiş
değerli milletvekilleri, cevabının bir bölümünde en azından:
Aziz milletimizin, millî iradenin temsilcileri olan milletvekilleri, hukukun üstünlüğünü,
hukuk devletini, Anayasayı ve yasaları kabul ederek ve demokrasiyi tam
manasıyla özümseyerek tek bayrak, tek vatan, tek devlet ve tek millet bilinciyle
ülkemizi daha ileri noktalara taşıma gayreti içinde olmalı ve olmaya
devam etmelidir.
Bunun bir yanıt olup olmadığını
siz değerli milletvekili arkadaşlara bırakıyorum. Ama, biz de
Sayın Meclis Başkanına şunu söylemek isteriz, gerçekten, biz
milletvekilleri olarak, hepimiz adına söylüyorum, tabii ki, cezaevinde tutulan
milletvekilleri ve eş başkanlarımız adına: Biz, Sayın
Cumhurbaşkanının teklik hayalinin, gerçekten hayalinin uygulayıcıları
olmak zorunda mıyız? Böyle bir zorunluluğumuz mu var? Bu cevapla
Siz bu teklik hayalinin uygulayıcılarısınız ve parti farkı
gözetmeksizin hepiniz bu zorunluluktasınız. denilmek isteniyor, bizim
bu zorunlulukta olmadığımızı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii diyeceksiniz ki soru
önergesinin cevabında ne var? İlk bölümde oldukça dolambaçlı bir
yol seçilmiş sorulara yanıt vermemek için ve uzun bir cevap vermek zorunda
hissetmişler ama çok hazin bir durum var, maalesef, bu cevabı bir hukukçu
yazmış. Yani bunu anlamak için aslında hukukçu olmaya gerek yok ama
maddelerle ve mahiyetiyle hukukçunun yazdığı çok açık.
Birinci paragrafta, Anayasanın 83üncü maddesi
zikrediliyor -aynen yazılıyor- ve sonra dokunulmazlıkların bir
defaya mahsus olarak kaldırıldığı söyleniyor -şu satıra
kadar- sonra Sayın Demirtaşın Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin
77 dosyasının olduğu ve ilgili makamlara gönderildiği dercediliyor.
Bu arada, Sayın Meclis Başkanına şuradan
hatırlatmak istiyorum: Sayın Demirtaşın 77 dosyası yok,
102 dosyası var. Çünkü öyle bir acele ettiler ki, talimatlar yerine o kadar
hızlı ulaştı ki
Bugün izlediğimiz Ankara 35. Asliye Ceza
Mahkemesi dava dosyası bir tweet sebebiyle açılmıştı
ve bu tweetin fezleke tarihi 20 Mayıstı değerli milletvekilleri,
abartmıyorum, 20 Mayıs 2015te o fezleke gelmiş, o kadar acele etmişler
ki Meclis Başkanının dağarcığında bile 77 diye
kalmış, sonradan bir sürü dosya, işte 30a yakın dosya da eklenmiş;
bunu da biz belirtelim.
Yine, Adalet Bakanlığının ne zaman
tutukladığını yazmış ve -şu paragrafta da- tutukluluğun
yargı erkine ait bir karar olduğunun, buna müdahale edilemeyeceğinin,
Anayasadaki kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü prensipleri
karşısında bu konuda hiçbir tasarrufta bulunulamayacağının
malumumuz olduğunu, yani Sayın Demirtaşa cevaben söylüyor, böyle
bir cevap vermiş. Ve dediğim paragraftan sonra son paragraf yani Sayın
Meclis Başkanı gerçekten hoş bir cevap da vermiş -son cümleler
arkadaşlar- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olarak,
soru önergenizde -aslında tek yanıt bu- belirttiğiniz hususlarda
yasaların verdiği yetki ve imkânlar dâhilinde elimizden gelen gayreti
ve hassasiyeti göstermekte olduğumuzu ve göstereceğimizi tekrar belirtiriz.
diyor ama tek yanıt olduğunu aslında cevap olarak önemle ve özenle
belirtmek istiyorum.
Vallahi, uygulamaları görünce
Tek kişilik
hücre, avukat denetimi altında görüşüyor, ses kaydı alınıyor,
hastaneye gidemiyor yeterince dün götürüldü ilk kez- soru önergelerine sansür uygulanıyor,
Meclise konuşma gönderemiyor. Eğer Meclis Başkanlığının
hassasiyeti buysa aman ha hassasiyet göstermesin, her şey bari yasalar çerçevesinde
yürüsün, hiç değilse birkaç kişiyle birlikte kalsın, yazdığı
mektuplar normal bir vatandaş gibi incelensin demek geliyor içimden çünkü bu
hassasiyetin tersten gösterildiğini, çok özel bir hukukla, orada tırnak
içinde- hukuksuzlukla tutulduğunu bu kürsüden defalarca ifade ettik. Bu söylediklerim
sadece Eş Başkanımız Sayın Demirtaşla ilgili değil,
şu anda cezaevinde tutulan bütün milletvekili arkadaşlarım içindir
bu beyanımız.
Yine, değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, dün
değil önceki gün Sayın Meclis Başkanı grup başkan vekillerini
acil toplantıya çağırdı. Neymiş? Biz böyle küçücük de olsa,
binde bir, Acaba tutuklu milletvekilleriyle ilgili bir gelişme mi olacak?
diye kamuoyunda böyle küçük bir hareket oluştu ama niye biliyor musunuz? Cezaevlerinde
tutulan kendi Parlamentosunun, Başkanı olduğu Parlamento üyelerinin
fotoğrafları kaldırılsın diye toplantıya çağırmış
ama kendi üyeleri gözaltına alınırken, tutuklanırken sessizliğini
büyük bir kararlılıkla devam ettiren bir Meclis Başkanıyla maalesef
yürüyoruz.
Şimdi, gerçekten, verdiği cevaba istinaden
biz de soruyoruz Sayın Meclis Başkanına: Hiç merak etmiyor musunuz?
Bu Başkanlığını yaptığınız kurumun
üyelerinin şu anda cezaevinde tutulduğu koşulları niye merak
etmiyorsunuz? Niye ziyarete gitmiyorsunuz? Şunu da söylemek isterim: Siz, bir
apartman yöneticisi olsanız, Meclis Başkanı olmasanız, bir komşunuzun
başına bir şey gelse gerçekten geçmiş olsun demeye gitmez
misiniz? Gidersiniz. Hadi onu da bıraktık, komşunuza geçmiş
olsun demeye gitmediniz, peki ailesini, eşini, babasını, annesini
arayıp bir geçmiş olsun deme zahmetinde bulunmaz mısınız?
Sayın Meclis Başkanına soruyorum bunu. Bunun Anadolunun örf ve âdetlerinde
yeri var mı bizim geleneklerimizde? Hiçbir yeri yok. Ve yerinde incelemeyi
düşünmüyor belli ki. Burada yani cidden Sayın Meclis Başkanının
Daha önceki Meclis Başkanlarımız en azından sözlü olarak bu
durumun Türkiyeye, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmadığını
söylüyorlardı, bunu aşmaya çalıştıklarını söylüyorlardı.
Yapamasalar bile bu konuda bir gayret vardı ama şu anda bu cevapla gerçekten
Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarı bir kez daha zedelenmiştir. Ve
hepimiz milletvekilleri olarak bu tabloya itiraz etmezsek hiç kimse bundan azade
değil. Hangi sırada olursa olsun bütün milletvekilleri bu uygulamalara
maruz kalabilir ama biz hepsinin hak ihlallerini takip edeceğimize söz veriyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Danış
Beştaş.
Özellikle soru önergesiyle ilgili şu konuyu ben
de ifade edeyim, biliyorum, bilgim de var benim verilen cevaptan, ki benim imzamla
verildi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Biliyorum,
biliyorum. Pardon Sayın Başkan, benim muhatabım Meclis Başkanı.
BAŞKAN Aynen.
İç Tüzükün 96ncı ve 97nci maddelerinde hangi
soruların sorulabileceği çok açık bir şekilde yazılmış
yani kişisel görüş ileri sürülmemesi gerekiyor. Yine, istişare mahiyetindeki
soruların olmaması gerekiyor. Bunu İç Tüzük belirlemiş. Bir
de fezleke sayısıyla ilgili bir ifade kullandınız.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Siz öyle
yorumlarsanız Sayın Başkan, yanlış yorumluyorsunuz.
BAŞKAN - İç Tüzük yazıyor Sayın Adıyaman,
açın, bakın, 96 ve 97nci maddeler.
Fezleke sayısı 77 olarak, Mecliste bulunan
fezleke sayısı o. Tabii, Meclisin dışında bulunan, Adalet
Bakanlığında veya başka yargı kuruluşlarında
bulunan fezleke sayısından bizim bilgimiz yoktu o an itibarıyla.
Dolayısıyla, Meclise sevk edilen hem Karma Komisyonda, Meclis Başkanlığında
olan fezleke sayısı ne kadarsa onu olduğu gibi
77 tane fezleke vardı,
o fezleke sayısını o şekilde ifade ettik.
Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın
Başkan, sizin beyanınıza bir yanıt vermek durumundayım.
Ben cevabımda şunu dedim: 77 değil, 102 fezleke var ve bu da sizin
cevabınızı
BAŞKAN Tamam, aynen. Biz 77 bildirmiştik
çünkü Meclis Başkanlığındaki toplam fezleke sayısı
77ydi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) İsterseniz
karşılıklı olmasın diye...
Benim söylemek istediğim tam olarak şu: Şu
anda, Meclis Başkanlığınız, kırk beş gündür cezaevinde
olan milletvekillerinin ve 20 Mayıstan beri savcılıklarda soruşturma
konusu olan fezlekelerin sayısını bilmiyor.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sizden 102 tane çıkmış.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ben, sizde
102 tane fezleke yok, bunu demeye çalışıyorum.
BAŞKAN İşte, biz de o yüzden 77 olarak
bildirdik, doğru.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Öyle bir
acele edilmiş ki hemen, hızla, 20 Mayıs tarihli yüzlerce fezleke
tanzim edilip savcılıklara gönderilmiş.
BAŞKAN Şimdi, dokunulmazlıklar kalktıktan
itibaren, ilgili fezlekeler ilgili yargı birimlerine, bu sadece sizlerle ilgili
değil, tüm milletvekilleriyle ilgili fezlekeler yetkili yargı mercilerine
bildirilmiştir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ayrıca,
burada hiçbir kişisel soru olmadığını da
FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul)
Kişisel bir soru yok orada.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Hiçbir kişisel
soru yok, hepsi tutuklu milletvekillerinin cezaevindeki durumuyla ilgili sorulardır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, gruplar adına üçüncü söz Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Zeynel Emreye aittir.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Esasında, anlaşılan, bu sene de, tıpkı
geçtiğimiz senelerdeki yerleşmiş uygulama gibi, muhalefet ne söylerse
söylesin, tutanağa geçirmekten, belki de bir anlamda tarihe not düşmekten
başka bir anlam ifade etmeyecek. Bu bütçe burada yine her zamanki gibi oylanıp
geçecek.
Dikkat edilirse, kamuoyunun da bütçeye ilgisi sınırlı
çünkü kamuoyunun önceliği olan konu, vatandaşımızın önceliği
terör sorunu, vatandaşımızın önceliği yaşam hakkı,
vatandaşımızın önceliği, kısaca, Türkiye ve Türkiyenin
güvenliği.
Türkiye olarak zor günlerden geçiyoruz. En son Beşiktaşta
meydana gelen terör saldırısının acısı hâlâ içimizde.
Özellikle de son bir yıl içerisinde, Türkiye, başta PKK olmak üzere, terör
örgütlerinin yoğun saldırısı altında ve ülkemize verdiği
zarar da çok büyük.
Değerli milletvekilleri, ülkelerin tarihlerinde
bazı çok önemli dönüm noktaları olur. O özel dönemlerde parlamentoların
işlevi her zamankinden daha fazladır çünkü verdiği kararlarla tüm
milletin nesiller boyu kaderini belirler. Meclisimizin bu konudaki sicili de esasında
çok parlaktır. Kurtuluş Savaşımız bizzat bu Meclis tarafından
yönetilmiştir. Meclisimiz, en zor zamanlarda göstermiş olduğu cesaret,
kararlılık ve öngörüyle, tam bitti denilen noktada bağımsız
ve güçlü bir devlet kurmayı başarmıştır. Yakın tarihte,
1 Mart 2003te, emperyalist bir tezgâhın aracı olmayı kabullenmemiş,
kendisine büyük bir baskıyla dayatılan tezkereyi reddetmiştir; ülkemiz
sonu belirsiz bir maceradan korunmuştur. En son 15 Temmuzda tüm partilerin
ortak bildirisiyle, darbecilerin siyasi kutuplaşmadan müttefik devşirme
hayallerini suya düşürmüş ve öfkelerin hedefi olmuş, savaş uçaklarıyla
bombalanmıştır.
Şimdi, Meclisimiz yeni bir sınavla karşı
karşıya, yine bir dayatma söz konusu. Bölgesel savaşlar, terör, ağırlaşan
ekonomik koşullar, yargının ve eğitimin içler acısı
hâli, siyasi kutuplaşmanın artık toplumsal barışı
tehdit etmesi gibi çok ağır sorunlar için çözüm bulmamız gerekirken
bugün başkanlık sistemi hedefiyle önerilen Anayasa değişikliği
teklifini tartışıyoruz, sorunlarımıza çok daha ağır
ve devletimiz açısından belki de hayati tehlikede başka bir sorun
eklemeye çalışıyoruz.
Şimdi sayın milletvekillerinden bir ricam var:
Bu kasvetli, sıcak siyasi atmosferden bir an olsun kendimizi kurtarıp
tüm siyasi kimliklerimizden, ön yargılarımızdan soyutlanıp âdeta
bir kuş misali yükseldiğimizi varsayalım ve en yüksekten dünyamıza
bakalım, hangi ülkelerde huzur ve refah var, hangi halklar mutlu, kimler daha
özgür? Bu konuda dürüst olmalıyız. Liderlerimizi, ideolojilerimizi, partilerimizi,
hayallerimizi sevebiliriz, onların peşinden gitmeyi tutkuyla da isteyebiliriz
ama dürüst olmak zorundayız; bu, bizim millete borcumuz. Milletvekilleri olarak
birincil sorumluluğumuz bizi buraya gönderen halkımıza karşıdır.
Onların huzuru ve refahı en öncelikli görevimizdir. İşte, bu
samimiyetle meseleye baktığımızda hep aynı resmi görürüz.
Eğer bir ülkede kuvvetler ayrılığı varsa, siyasal ve bürokratik
güç etkin denetim ve denge mekanizmalarıyla sınırlandırılmışsa,
hesap verilebilirlik ve şeffaflık devlet organizasyonunun temel unsurları
ise, tarafsız, bağımsız ve etkin bir yargı mekanizması
tesis edilmişse, rasyonel bir ekonomi yönetimi ve özerk kurumlar varsa, bilimsel
bilgiyi esas alan bir eğitim sistemi varsa, düşünce, ifade ve medya hürriyeti
söz konusu ise o ülkede huzur da, refah da oluyor; bu şaşmaz bir denklem
arkadaşlar. Bunlar olmayınca yoksulluk, şiddet, bağnazlık,
yolsuzluk ve her türlü melanet için uygun bir ortam oluşuyor. Önerdiğiniz
Anayasa değişikliği bu şaşmaz dediğimiz denkleme
uymuyor.
Sizin cumhurbaşkanlığı diyerek
kısmen perdelemeye çalıştığınız başkanlık
sisteminin dünyada başarılı olduğu tek ülke var: Amerika Birleşik
Devletleri. Amerika Birleşik Devletlerinde, federal hükûmet ve onun başkanı,
yerel hükûmetlerle, iki parçalı Parlamentoyla, bağımsız ve yetkili
bir yargıyla sınırlandırılıp denetim altına alınmış
durumda. Sizin önerdiğiniz sistemde denge ve denetim çok zayıf. Tüm güç
başkanda toplanmış, parlamento seçimi ile başkanlık seçimi
aynı anda yapılarak yürütme ve yasamanın aynı siyasi irade tarafından
belirlenmesi hedeflenmiş.
Meclisi fesih yetkisi tarafsız bir cumhurbaşkanına
çok özel koşullar altında verilmiş bir hakken partili başkana
böyle bir hak verilmesi bizim siyasal sistemimize uygun değildir. Önerdiğiniz
sistemde sadece yasama değil, yargı da yürütmeye bağlanacak. Kendisine
çok önemli görevler tevdi edilen cumhurbaşkanı yardımcılarının
seçimi ve kriterleri tamamen başkanın keyfiyetine bırakılmış.
Başkana verilen kararname çıkarma yetkisi de yasamanın egemenlik
alanını ihlal eder nitelikte.
Detaylarına uzun uzadıya girmek istemiyorum
ama samimiyetle söylüyorum: Teklifin dökülmeyen, aksamayan hiçbir yanı yok.
Eğer birileri istikrar adına bu sistemi öneriyorsa inanın vahim bir
hata yapılıyor. İstikrar, olumlu anlamıyla, kamu ve hukuk düzenindeki
devamlılıktır. Eğer istikrar, karar alma mekanizmalarının
bir kişiye emanet edilmesi olsaydı bugün en istikrarlı devletlerin
krallıklar ve diktatörlükler olması gerekirdi. (CHP sıralarından
alkışlar) O tarz bir rejimi bu çatı altında hiç kimsenin arzulamadığını
düşünmek isterim. Karar alma mekanizmasının hızlı olmasından
daha önemli olan bir şey, o mekanizmanın doğru çalışması,
isabetli kararlar üretebilmesidir. Güçlerin dengeli dağıtıldığı
açık bir toplumda kararlar uzlaşma, istişare, demokratik katılım
ve etkin bir denetim altında alınır. Şayet zaten böyle alınırsa
kimse de kandırılmaz, kimse de kimseyi kandıramaz. Bu otoriter istikrar
arayışına en büyük gerekçe olarak geçmişteki bazı başarısız
koalisyon hükûmetleri gösteriliyor. Hâlbuki, koalisyon hükûmetlerinin ülkemiz için
çok faydalı işlere imza attığı da olmuştur. Almanya
on yıllardır koalisyon hükûmetleri tarafından yönetilir, tabii kimse
kötü yönetildiğini iddia edemez. Biz on dört yıldır tek parti yönetimi
tarafından, iktidarı tarafından yönetiliyoruz, herhâlde yine kimse
iyi yönetildiğimizi iddia edemez. Vahim durumumuz ortadadır. Ayrıca,
koalisyon hükûmetleri toplumda uzlaşma kültürünü geliştirdiği, siyasi
kutuplaşmayı törpülediği oranda iç barışı da desteklemektedir.
Demek ki sorun sistem sorunu değil. Bugün yapılması gereken, parlamenter
sistem deneyimimizi çöpe atmak değil, aksayan yanlarını güçlendirmek,
tarafsız Cumhurbaşkanı ve güçlü Başbakana dayalı yürütme
sistemini tekrar tesis etmektir. Çocuklarımızın ve vatanımızın
geleceği milletvekillerimizin göstereceği sağduyuya emanettir.
Değerli milletvekilleri, bakın, bu başkanlık
tartışması Türkiye'de belli aralıklarla hep yapıldı
ancak son dönemde fiilî durumdan bahsedilerek, bir fiilî durum oluştuğu
iddia edilerek bu değişikliğin elzem olduğu belirtildi. Şimdi,
fiilî durumdan kastımız şu: Fiilî durum Anayasanın bazı
maddelerinin uygulama yoluyla uygulanmaması ya da o maddelere uyulmaması.
Şimdi, buradan şu sorunun cevabını sizlerden almak isterim:
Anayasanın 175inci maddesi Anayasa oylamalarının nasıl yapılacağını
karar altına almış. Yani sizin değişiklik teklifinizde
175inci madde olmadığına göre sizin açınızdan fiilî durum
oluşturup da sizin rahatsız oluğunuz bir madde değil. Dolayısıyla,
bahsettiğiniz şekilde Anayasa değişikliği olursa bir daha
fiilî durum oluşmayacağını kabul etmemiz lazım sizin mantığınızla.
Öyleyse burada çok kısa bir zaman sonra yapılacak Anayasa değişikliği
oylamasını 175inci maddede yer aldığı gibi gizli oylamaya
saygı göstererek mi yapacaksınız yoksa bundan önceki Anayasa değişikliklerinde
yaptığınız gibi orada da bir fiilî durum yaratacak mısınız?
(CHP sıralarından alkışlar) Şayet siz bugün buna da uymayacaksanız
tüm Türkiye bilmelidir ki bundan sonra yapacağınız hiçbir Anayasa
değişikliğinin de bir anlamı yoktur, nasıl olsa onlara
da uymayacaksınız diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ilk söz Bursa Milletvekili
Osman Mestene aittir.
Buyurun Sayın Mesten. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
OSMAN MESTEN (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
14üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Konuşmama geçmeden önce millî irademizin tecelligâhı Gazi Meclisimizi
saygıyla selamlarım.
İnsanlığımızdan utandığımız
zamanları yaşıyoruz. Bir taraftan yeniden büyük Türkiyenin önünü
kesmek için yapılan hain darbe girişimi ve patlatılan bombalar sebebiyle
verdiğimiz şehitler, yetim kalan masum çocuklar içimizi yakıyor.
Diğer taraftan Halepte, Arakanda ve Afrikada sivillere yönelik katliamlar,
diri diri yakılan insanlar, işkence gören bebek çığlıkları
kalbimizi titretiyor.
Evet, Halep düştü, insanlığa talep düşünce
Halep düştü. Suriyeyi intikam sahası olarak gören vahşi mezhepçi
anlayışın yüzündeki maske ve başındaki sarık da düştü.
Hain, gaddar, zalim, soykırımcı yüzlerini bütün dünya görmüş
oldu. Bir halkın zulme karşı meşru direnişini, arkasına
aldığı büyük güçlerle birlikte bütün gaddarlığıyla
bastırmaya çalışıyorlar. Türkiyenin ara buluculuğunda
ilan edilen ateşkesi bile ihlal edip bir tek çocuk kalmamacasına soykırıma
devam etmek istiyorlar. Yardım konvoyları vuruluyor. Birleşmiş
Milletler, Avrupa Birliği ve ABD Srebrenitsada, Gazzede soykırıma
göz yumduğu gibi burada da maalesef göz yumuyor. Batının çifte standartlı
insan hakları anlayışını bir kez daha görüyoruz. Batı
sadece göz yummuyor, bir taraftan da PYD ve DEAŞ gibi terör öğütlerini
silahlandırıp eğiterek Orta Doğudaki yangını körüklemeye
devam ediyor. İslam dünyasının bir türlü birleşememesi, Türkiye'den
başka cesaretli bir sesin çıkmaması da Batılıların
işlerini kolaylaştırıyor. Dua ve insani yardım dışında
hiçbir şey yapamamanın hüznü içimizi kavuruyor. Kalbimize en çok dokunan
da Halepteki katliamı zafer diye nitelendiren içimizdeki birtakım nasipsizler.
Bombaların parçaladığı insan bedenlerini, hele ki masum çocuk
bedenlerini gördükten sonra dahi zafer narası atabilenler için yapabilecek
bir şeyimiz yok. Yeryüzünde kalbinden merhamet duygusu alınmış
bir insandan daha canavar hiçbir varlık yoktur. Ancak şunu Meclis kürsüsünden
haykırmak istiyorum: Aynı canavar ruhun ülkemizi esir almasına asla
müsaade etmeyeceğiz. Ülkemizi de Suriye ve Iraka benzetmeye çalışan
Haçlı güruhu ve onların iş birlikçisi yerli uzantılarını
milletimiz gayet iyi tanımıştır. PKK, FETÖ, DAEŞ, DHKP-C
adı her ne melanet olursa olsun ışığı yakınca
açıkta yakalanan hamam böcekleri gibi hepsi suçüstü yakalanmıştır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hepsinin aynı elden
oynatılan birer kukla olduğu ayan beyan ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Cumhurbaşkanımızın ilan ettiği teröre karşı
millî seferberlik ilanı milletimize yeniden bir millî kurtuluş ruhu vermiştir.
Hem ülkemiz hem bölgemiz için oynanan kanlı oyunları nasıl Çanakkalede,
Kurtuluş Savaşında millî seferberlikle bozduysak bugün de bozacağız.
15 Temmuz seferberlik ruhu bunun en canlı örneğidir. Gün birlik günüdür.
Siyasi görüş farklılıklarımızı bir kenara koyup milletimizin
ve devletimizin beka sorunu karşısında büyük bir sorumluluk duygusuyla
hareket etme günüdür. Din, ideoloji, etnisite ve mezhep farklılıklarımız
ayrışmamıza vesile olmamalı. Bu ayrım üzerinden provokasyon
yapmaya çalışan karanlık çevrelere prim vermemeliyiz. Gezi kalkışmasından
bu yana ülkemizde hep bu farklılıklarımızdan bir iç savaş
çıkarmak isteyen mihrakların oyunları nasıl birlik ruhuyla bozulduysa
yine bozulmalı. Sağduyu ve feraset, bizim milletimizin temel özelliğidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bizim bu ülkeden başka gidecek bir toprağımız yok. Bizi bu topraklarda
huzurla yaşatmak istemeyen zihniyete ve yerli uzantılarına karşı
seferberlik ruhuyla mücadele etmezsek ülkemizi Suriye ve Iraka çevirme planlarını
engelleyemeyiz, yeni Sevr planlarını da engelleyemeyiz. Nasıl Millî
Kurtuluş Savaşında Türkiye Büyük Millet Meclisi öncü olduysa yeni
millî seferberlikte de bu Gazi Meclisin şerefli üyeleri olarak öncü ve örnek
olmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum.
Ülkemizin güçlenip müreffeh bir Türkiye olmasına,
bölgesinde huzur ve denge unsuru olan bir Türkiye olmasına vesile olması
için 2017 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diler,
yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahısları adına ikinci ve son konuşmacı
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, az önce Sayın Başkan ile parti grubumuz adına konuşan
Sayın Danış Beştaş arasında, özellikle eş genel
başkanımızın bir soru önergesi üzerine, hukuk çerçevesi dışına
çıkmış bir sürece dair bir tartışma yürüdü. Ben buraya
çıkacağımı düşünürken bu konu yoktu ama şunu ifade
edeyim Sayın Başkan: Bakın, yine, sizin mensubu olduğunuz partinin
iktidarı döneminde, 2011 seçimlerinde 3 muhalefet partisinin 8 tutuklu vekiliyle
ilgili yürümüş bir süreci siz benden çok daha iyi bilirsiniz ve onlar, milletvekili
olmadan önce açılmış bir dava dosyası kapsamında tutuklu
idiler. Partiniz, siyasi iktidar, bakın, milletvekili olmadan önce açılmış
bir dava dosyası ve o dosyalar kapsamında gerçekleşmiş tutuklulukların
ortadan kaldırılması için büyük çaba sarf etti. Yani, biri vekil
olduktan sonra önceki tutuklanma gerekçelerini ortadan kaldıracak bir çabanın
sahibi olan bir iktidar partisi, vekil iken vekillikten kaynaklı çalışmalardan
ötürü açılmış fezlekelerle alakalı olarak tutuklanmaları
yargı bağımsızlığına havale ediyor ve öylece
kalıyor. Buna dair acaba bir cevabınız var mı Sayın Başkan?
Bir hukukçusunuz. Şimdi, düşünün: Vekil olmadan önce, belki de vekilliği
etkilemeyen bir tutukluluk hâlini ortadan kaldıran bir anlayış; vekilken,
şu kürsüdeyken yapılmış konuşmalar fezleke konusu olmuş,
verilmiş soru önergeleri fezleke konusu olmuş, vekil olduğu için
alanlarda yaptığı konuşmalar fezleke ve tutuklama gerekçesi
olmuş ama bu tutuklulukların ortadan kaldırılmasına dair
taleplerimize, bu yasamanın üzerine halel düşüren uygulamalara yargı
bağımsızlığı deyip geçeceksiniz. Geriye dönük inceliyorum;
özellikle o tutukluluklarla ilgili başta dönemin Meclis Başkanı Sayın
Cemil Çiçekin çabaları ve sizin söylemleriniz var orta yerde, Hiç kimsenin
yasama faaliyeti kesintiye uğramamalıdır. demişsiniz ve iktidar
olarak bunun için ciddi bir çaba sahibi olmuşsunuz ama vekilken vekil olmaktan,
siyasetçi olmaktan kaynaklı iş ve işlemlerin, söylemlerin, eylemlerin
tutuklanma gerekçesi yapılmasını ise yargı bağımsızlığı
olarak ifadelendirmeniz çok gerçekçi değildir.
Bir diğer husus, ekonomiye dair bir iki hususu ifade
edeceğim. Maliye Bakanımız burada değil ama mevcut siyasi iktidar
döneminde 4 defa vergi affı çıktı ve Maliye Bakanı, son iki
haftadır, vergi aflarıyla ilgili bunun ne kadar iyi bir düzenleme olduğunu
ve sonuç alıcı olduğunu ifade ediyor. Ben de direkt Maliye Bakanlığı
verileri üzerinden bir rakamı sizinle paylaşayım değerli milletvekilleri.
Siyasi iktidar döneminde 4 defa vergi affı çıkmış, 4 defa. Bu
vergi aflarından faydalanmak için başvuru oranı 4ünde ortalama yüzde
78. Peki, tahsilat kaç? Yüzde 13. Yani, bir vergi affının çıkması
insanların geriye dönük
Yüzde 78lik başvuru neyi ifade ediyor? Kendi
borçlarını kapatma istencini, iradesini ortaya koyuyor. Peki, bunun tahsilatının
yüzde 13 gibi cüzi bir noktada kalması neyi ifade ediyor? O da insanların
ne alım gücünün ne borç ödeme gücünün ortada kalmadığını
gösteriyor. İnsanlar hiç kimseye, devlete de, kimseye de, şahsa da, gerçek
ve tüzel kişilere de borçlanmak istemiyorlar; var olan borçlarını
gidermek istiyorlar, bunun için bir irade ortaya koyuyorlar ama böyle bir güçleri
yok işte. İnsanları bu hâle düşürmüşüz. Önce borçlandıran,
sonra o borçları ödeyemeyen bir toplum gerçekliği ve ülke gerçekliğiyle
karşı karşıyayız.
Yine, keşke, Maliye Bakanımız burada olsaydı;
bürokratları var, aktarırlar. Bakın, bütün Meclisin huzurunda nasıl
izah edileceğini ve cevabının ne olacağını benim de
çok merak ettiğim bir hususu dikkatinize sunayım.
5 Ekim 2016, bu yılın ekim ayının
5i, iki ay önce -iki ay on gün işte- Maliye Bakanlığı buradan
bir düzenlemeyle yasa geçiriyor. Elektrikli otomobillerde ÖTV oranını
yüzde 90dan yüzde 45e düşürüyor -çok iyi- elektrikli otomobil alımını
teşvik etmek için. Peki, bundan sadece bir buçuk ay sonra aynı ÖTV oranı
elektrikli otomobiller için yüzde 45ten tekrar yüzde 60a çıkıyor. Ya
bir buçuk ayda ne değişti? Böyle plansız, böyle programsız,
bir buçuk ayda böyle temel bir değişikliği yapabilecek hükûmet ve
iktidar gerçekliği olabilir mi? Bunu da bütün Genel Kurulun ve bizi izleyenlerin,
dinleyenlerin dikkatine sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Şimdi soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sisteme giren sayın milletvekillerine sırayla
söz vereceğim.
Sayın Ahrazoğlu, buyurun.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, şoför esnafının 4925
sayılı Karayolu Taşıma Kanunu kapsamında alınması
gereken zorunlu yetki belgelerini federasyon veya bağlı meslek odalarından
alması konusunda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
İki: Haksız rekabeti önlemek için C2 yetki
belgesi sahiplerinin yalnız uluslararası eşya taşımacılığı
yapması konusunda bir çalışmanız var mıdır?
Üç: Yurt içi eşya taşımacılığında
ton çarpı kilometre esasına göre taban fiyat belirlemesi yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Öz
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Bakan, TÜİKin
eylül ayı iş gücü istatistiklerine göre, Türkiye genelinde 15 ve yukarı
yaştakilerde işsiz sayısı 2016 yılı Eylül döneminde
geçen yılın aynı dönemine göre 420 bin kişi artarak 3 milyon
523 bin kişiye ulaşmış. İşsizlik oranı ise 1
puanlık artışla yüzde 11,3 seviyesinde gerçekleşmiş. Aynı
dönemde tarım dışı işsizlik oranı 1,3 puanlık
artışla yüzde 13,7 olarak tahmin edilmiş. 2017 yılında
istihdamı artırmak, işsizliğe çare üretmek adına ne yapacaksınız?
İşsizliği, topluma koalisyonları bitirecek, istikrarın,
siyasi ve ekonomik krizlerden kurtuluşun sihirli formülü olarak dayattığınız
başkanlık sistemiyle mi çözeceksiniz? On dört yıldır tek başına
Hükûmetsiniz, sorunu çözmek istediniz de Cumhurbaşkanı mı engel oldu
ya da o çözmek istedi de grubunuz mu engel oldu? Bu konuda sizden samimi olarak
cevap istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Maliye Bakanına sormak istiyorum: 2014
yılı sonunda Yükseköğretim Personel Kanununda değişiklik
yapılarak öğretim elemanlarının maaşlarında iyileştirme
yapılmıştı. Bu düzenlemeyle, öğretim elemanlarının
özlük hakları iyileştirilirken idari personel bu kapsamın dışında
tutulmuştu. İdari personele yükseköğretim tazminatı ödenmemesiyle
aradaki fark iyice açılmıştır. İdari personel için de yükseköğretim
tazminatı ödemesi yapılması talebi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, biraz önce Düzce ili Hecinler
köyüyle ilgili soru sorduğumda Benim alanım değil." dediniz,
öyle kapattınız. Siz yokken Maliye Bakanına bu sefer sizin alanınızla
ilgili sordum, dedim ki: Düzce ilinde yeni bir hastane yapıldı ancak burada
eksiklikler bitmiyor. Yeni hastanede ameliyatlar yapılmıyor, yatak tedavisi
olacak olan hastalar burada yatırılamıyor, sadece poliklinik hizmeti
veriliyor. Yeni hastanede acil hastane hizmeti verilmiyor ve hastanede aynı
zamanda otopark sorunu var. Daha önce depremde zarar görmüş olan yer onarılarak
ancak orada ameliyatlar yapılıyor. Hastanenin kantini kime kiraya verilmiş?
Bu konularla ilgili soru sorduğumda bu sefer o Benim alanım değildir."
dedi. Bu kimin alanı Allah rızası için? Yani bu Düzceyle ilgili
sorular sorduğum zaman her iki bakanlık topu taca atıyor. Şimdi,
tam siz buradayken bu sizin alanınıza giriyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Düzce milletvekili olmadığınız
için aslında Düzce de sizin alanınıza girmiyor ama Türkiye milletvekili
sıfatıyla bütün iller hepimizin alanına girer.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
Anayasanın 80inci maddesi, milletvekili seçildiği bölgenin, ilin değil,
tüm Türkiyenin milletvekilidir diyor.
BAŞKAN Türkiye milletvekili.
Sayın Ağbaba, buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Bakan, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Fetullaha ait
yurt ve okullara devlet tarafından el konuldu. Gençlik ve Spor Bakanlığı
800 yurda el konulduğunu söylerken bunun birçoğunun cemaate yakın
vakıflara devredildiği söylenmektedir. Hâlâ 10 binlerce öğrenci yurt
bulamazken bu yurtların YURTKURa değil de malum vakıflara devredilmesi,
Hükûmetin 15 Temmuz darbe girişiminden hâlâ ders çıkaramadığını
göstermektedir. İktidar, yurdu olmayan öğrencileri bu cemaatlere yönlendirmekte.
Devletin en temel görevi bu öğrencilere devletin yurtlarında yer bulmak
değil mi? Hâlâ, Fetullahdan vazgeçip diğer cemaatleri büyütme hangi mantıktır,
bilemiyoruz. Hakikaten, devlet, bir cemaati devletten çıkarırken diğer
cemaatleri güçlendirmekte. Bunu da kabul etmek mümkün değildir diye düşünüyorum.
BAŞKAN Sayın Tarhan,
son olarak.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bütçe
yapıyoruz, Maliye Bakanına sorular soracağız, Maliye Bakanı
yok. Sağlık Bakanı burada, Sağlık Bakanına bir soru
sorayım.
Sayın Bakan, Gebzede inşaatı
devam eden Fatih Devlet Hastanesi hâlâ bitmedi. Gebze, Darıca, Çayırova
gündüz nüfusumuz 1 milyon. 1 milyon nüfusu olan yerde yoğun bakım ünitesinde
büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Çayırovada yapılacak
hastane sözü verildi. 2017 bütçesinde Çayırovada hastane için yatırım,
programda var mı?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soruları cevaplandırmak
üzere Sayın Bakana söz veriyorum.
Sağlık Bakanı Sayın
Recep Akdağ, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Değerli Başkanım çok teşekkür ediyorum.
Özellikle istihdam konusunda önemli
bir soru soruldu; Türkiyede istihdamın artırılması için Hükûmetimizin
neler yaptığı ya da neler yapmayı düşündüğü konusu.
Bu soruyu çok önemli bir soru olarak görüyorum çünkü gerçekten genç nüfusun fazla
olduğu bir ülkedeyiz ve istihdamı artırmak da son derece önemli.
Birkaç hususa işaret edeyim.
Uluslararası İşgücü
Kanununu yaptık; biliyorsunuz, Meclisimiz böyle çok önemli bir kanunu gerçekleştirdi.
Kadınların iş gücüne katılımını güçlendirmek
için kadınlarımızın lehine birçok düzenlemeler yaptık;
hem iş gücüne doğrudan katılırken talep açısından
onlara talebi artıracak hem de kendi arzları açısından işlerini
kolaylaştıracak düzenlemeler yaptık. Çalışan kadınların
doğuma bağlı izin ve haklarını güçlendirdik. Yeni iş
kuran gençlere üç yıl boyunca 75 bin Türk liralık kazanç istisnası
getirdik. İlk kez iş bulan her gencimizin ücretini devlet tarafından
karşılıyoruz. Bir esnek çalışma modeli geliştirdik;
uzaktan çalışma kanunen tanımlanmış oldu. Özel istihdam
bürolarının faaliyet alanını genişlettik. Turkuaz Kartla
nitelikli bir insan gücü çekmek istiyoruz. Bu, Türkiyede yatırımı
ve istihdamı artırabilecek bir husus. Kreşlerin işletilmesinde
elde edilen kazançlar 5 vergilendirme dönemi gelir vergisinden istisna edilerek
iş gücü piyasalarının etkinleştirilmesine katkıda bulunmaya
çalıştık. Öğretim elemanlarının AR-GE ve tasarım
merkezlerinde çalışabilmesine imkân sağladık. Mesleki ve teknik
eğitimin altyapısını güçlendiriyoruz. Bunlar, iş gücü piyasasının
etkinleştirilmesiyle ilgili hususlar.
Tabii, bir taraftan da teşvik programlarıyla
ülkenin belli bölgelerinde, belli şehirlerinde yatırımı artırmaya
çalışıyoruz gerek yabancı sermayeyi çekmek gerekse Türkiyedeki
yatırımı artırmak açısından. Başbakanımızın
Diyarbakırda açıkladığı 23 ildeki Cazibe Merkezleri Programı
bunlardan biri. Benim de milletvekili olduğum, milletvekili seçildiğim
Erzurum ilinin de içinde olduğu 23 ilimizde bu Cazibe Merkezleri Programına
çok yakın bir zamanda başlayacağız. Bakanlar Kurulunda ilgili
konuyu detaylarıyla tartıştık, şimdi Bakanlar Kurulu kararı
da çıkmış olacak. Ve ben inanıyorum ki bu 23 cazibe merkezindeki
yeni yatırımlar ve istihdam, bir taraftan istihdamı iyileştirirken
öbür taraftan da bölgeden göçü büyük ölçüde engelleyecek.
İdari personel için yükseköğretim tazminatı
verilmediğinden bahisle bir değerli milletvekilimiz soru sordular. Malumunuz,
idari personelin mali hakları açısından 2011 yılında yapılan
düzenlemelerle kurumlar arasında bir eşitlik sağlandı ve iyileştirmeler
de yapıldı. Dolayısıyla yeni düzenlemelerle kurumlar arasında
yine farklılaştırmaların yapılması başka problemler
oluşturabilecektir.
Düzceyle ilgili olarak
Geciktiği doğrudur,
sayın milletvekilimizin sorusu haklı çünkü orada müteahhitten kaynaklanan
bazı problemler yaşadı TOKİ. Ben, meseleyi bizzat takip ettim
ve Düzcede bir taşınma işlemi başlandı; eksikliklerin
de çoğu tamamlandı, bir ay içerisinde bütün birimlerin taşınmasını
planlıyoruz.
Kantine sıra gelince
Kantin işleri Türkiyede
artık ihalelerle veriliyor sayın milletvekilim. Bizim Sağlıkta
Dönüşümün birinci döneminde kantinler hastane başhekimleri ve oradaki
maliyedeki defterdarların ortak kararıyla verilebiliyordu, şimdi
açık ihalelerle veriliyor.
Fatih Devlet Hastanesinin 2017 yılı içerisinde
tamamlanarak hizmete alınmasını planlıyoruz. Bu arada, çok yakın
bir zamanda Millî Savunma Bakanımızla birlikte Kocaelinin sağlık
meselelerini masaya yatırdık ve tartıştık. Bu sene Kalkınma
Bakanlığımıza Çayırovada bir hastane yapılması
için de talepte bulunuyoruz.
Çok teşekkür ediyorum.
Diğer soruları da yazılı olarak cevaplayacağız.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 14üncü madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.47
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
2017 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi 15inci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 15- (1) Bu Kanunun;
a) Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili hükümlerini
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
b) Cumhurbaşkanlığı ile ilgili
hükümlerini Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri,
c) Sayıştay Başkanlığı
ile ilgili hükümlerini Sayıştay Başkanı,
ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri
ile ilgili hükümlerini ilgili bakanlar ve Maliye Bakanı,
d) Özel bütçeli idarelere ilişkin hükümlerini
idarelerin bağlı veya ilgili olduğu bakanlar ve Maliye Bakanı,
e) Düzenleyici ve denetleyici kurumlara ilişkin
hükümlerini kendi kurulları ve/veya kurum başkanları,
f) Diğer hükümlerini Maliye Bakanı,
yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhana
aittir.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2017
yılı merkezî yönetim bütçesinin 15inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyeti bu vesileyle
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, yürürlüğü belirli, geçti. Yürütmeyi kimin
yapacağı önemli bir olay, o da bu maddeyle detaylandırılmış
oluyor.
Şimdi, burada, tabii ki netice itibarıyla son
maddesi bütçenin, bir şeyler söylemek lazım genel anlamıyla. Bu işin,
öncelikle, ciddi tutulması lazım. Orta vadeli program, orta vadeli mali
plan, bütçe çağrısı, yatırım genelgesi; hepsinin aynı
gün çıktığı bir altyapısı olan bütçe kanununun çok
ciddiye alınır bir tarafı olmaz. Genelgeyi ta eylül, ekimde çıkarıyorsunuz da biliyoruz ki,
yatırımların önceden çıkması lazım, sonra genelgenin
gelmesi lazım ki herkes hazırlık yapıp gelsin. Bunlar bütçenin
basit kuralları. Orta vadeli program, esasen, mayısın sonu, haziranın
başında oluyordu. İlgisiz bir yetki kanun hükmünde kararnameyle çıktı
-onun hukuku da tartışılır aslında- buna rağmen muhalefet
yardımcı da oldu; düzenlendi ama vaktinde buraya getirilemiyor.
Şimdi, şu, 2017 programı; bu, 2017 Yılı
Programı Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar; şu da Orta Vadeli
Program, Temel Makroekonomik ve Mali Hedefler. Bunların içindeki rakamlardan
birbiriyle tenakuzlu olanlar var. Hadi bundan geçtim. Sayın Bakan dün millî
gelir serisini yenilediniz, evlere şenlik; gelirler bir tarafta, harcamalar
bir tarafta. Burada yazdığınız millî gelire oranlar orada çok
farklı bir şekle geliyor. Tasarruflar yüzde 13,5tan yüzde 25lere geliyor.
Harcamalarda farklılık, gelirlerde farklılık
Hiç olmazsa bunun
bir zamanlaması olur da açıklamalı ilmihal gibi bir şey yaparsınız,
herkes de bunu okur, anlar, mukayese etme imkânı doğar. Biz bu bütçe kanunuyla,
bu programla ele güne karşı çıkacağız -hadi bizim uyguladığımız
neyse oluyor öyle böyle de- adama diyeceğiz ki: Bizim yatırımımız
şu kadar, millî gelire oranı bu kadar, bunun şunu bu kadar. Bir kere
söyleyeceksin ki yabancı yatırımcıya istikrarın ötesinde
bir de güven telkin edeceksin. Böyle bir şeyi görmüş değiliz, bu
son dakika olan bir iş olmaz. Yani bir de tasarruflar millî gelirin yüzde 13,5undan
yüzde 25ine ertesi gün nasıl çıkıyor, nasıl oluyor bu hesap?
Bunu açıklarsınız, herkes bilir, herkes görür, herkes o anlamıyla
ne yapar, değerlendirir.
Şimdi, 3 OVP çıkardınız, orta vadeli
program, birbirinden arızalı, yakın tarafı yok. Bu bütçede büyüme
2016da yüzde 3,2ye düştü, 2017de 4,4e çektiniz, bazı bakanlarınız
sağda solda hâlâ 5 diye konuşuyor. Tahminleriniz yüksek, 4,5tan 5e
çıktı.
Şimdi, aynı gün -biraz önce söyledim- yatırım
genelgesi, bütçe çağrısı, orta vadeli program, orta vadeli mali plan;
Allah ne verdiyse... Orta vadeli program ve bütçe programı, hepsi kadük oldu,
bu rakamlar değişti. Yani hesapladığınız ortalama
dolar kuru geçti, şu anda 3,5. 2,90larda olana baktığınız
zaman, 3,18de yaptığınız hesaba baktığınız
zaman hiçbir hesabın kitabın tutmayacağını, bunun ortaya
konulamayacağını gayet net bir şekilde ifade ediyorum. Neden?
Dolar varsayımınız sıkıntılı, bütçe büyüklükleriniz
sıkıntılı, millî gelir büyüklüğü hesaplarındaki değişiklik
Şimdi, bütçede 2017 yılında 47 milyar açığa çıkıyorsunuz,
oradaki özelleştirmeyi hariç tuttuğunuzda açık 60 milyara çıkıyor.
Enflasyon yüzde 6,5ta kalacak. diyorsunuz, döviz kurları bir ayda yüzde
15 artmış. Bu yansımadı mı, yansımıyor mu? Yansımak
üzere, yansıdı zaten.
Cari açık tekrar burnunu yukarı doğru
çevirdi, gidiyor yukarı doğru. Zaten, cari açığın azalması
sizin gayretinizden falan olan bir şey değildi. Nedendi? Petrol fiyatlarının
azalmasından kaynaklanan bir olaydı büyük ölçüde. Çünkü siz hesabı
kitabı da daha önce yüksekken, petrol dışı cari açık, petrol
dâhil cari açık diye yapıyordunuz. Şimdi onu da yapacak hâli kalmadı
işin.
Kamu maliyesi disiplini kayboluyor. Faiz dışı
fazla diyordunuz, en güvendiğiniz, en övündüğünüz alandı, bu negatife
döndü, faiz dışı açığa başladı uzun yıllar
sonra. Kurdaki hareketlilik, uluslararası ekonomik gelişmeler enflasyonu
yukarı çekecek, bu gözüküyor. Enflasyon burada kalacak. diyorsunuz ama herkes
buna inanmıyor. Bu bütçe, gerçekten, bu iki açığı düzeltecek,
büyümeyi sağlayacak. diyordunuz. Şimdi bütçede açık var, cari açık
yükseliyor, büyüme de aşağı doğru geliyor. Adım gibi eminim,
söylediğine Hükûmetteki bakanlar da inanmıyor. Çünkü onlarla da görüşüyoruz
biz, burada da görüşüyoruz, dışarıda da görüşüyoruz, nereye
geleceğini biliyor.
Şimdi, tasarrufların yurt içi hasılası
dünyada yüzde 25, gelişmişlerde 21,30, gelişmekte olanın diğerinde
31, bizde 13,5tu. Biraz önce söyledim, Allah razı olsun, evvelki gün TÜİK
bu işi halletti, yüzde 25e çıktı. Aslında, TÜİKe bir
yetki daha vermek lazım, dövize onlar karar vermeli. Çünkü, onlar geriye doğru
düzeltiyorlar nasıl olursa ama o imkânları olmuyor baktığınız
zaman.
İmalat sanayisi tükenmiş durumda, gerçekten
sıkıntılı bir hâli var. Yabancı sermaye girişi 50
milyar dolardan 20 milyar dolara gerilemiş. İşsizlik hedefiniz, geldiğinizden
beri biçaresiniz o konuda, hep yüzde 10ların üzerinde. Tek digite düştüğü
nadiren olsa bile, çift digite çok yakın oldu, şimdi 11,5a geldi. Kaldı
ki, bir de orta vadeli programda hiç öngörmüyorsunuz, bu konuda bir düzelme, iyileşme
öngörmüyorsunuz. Sokakta 6 milyon işsiz geziyor, OVPye göre ben bununla uğraşmayacağım
diyorsunuz; bu oran zaten onu gösteriyor. Turizm baş aşağı gitmiş
durumda. Zaten Maliye Bakanı burada olsa ona -bir siyasi latife olsun- diyecektim:
Siz gelirleri torbayla topluyorsunuz. Hakikaten torba yasa geliyor, anlaşıyorsunuz,
öyle topluyor.
Şimdi, yakında her yere birer mültezim atarsınız
siz. Kadroları verirsiniz, AKP il başkanlarını da başına
atarsınız mültezim, onlar da toplar. Bu iş öyle geliyor, yoksa Vergi
Kanunu diye bir şey niye koyuyoruz biz oraya? Torbadan şu kadar alırız,
şu kadar veririz, bitiyor.
Adama diyorsun ki: Sen gel, şu beyanda bulunan
matrahını bu kadar artır, geçmiş yıllara ait ben seni incelemeyeceğim.
Böyle bir pazarlık olur mu Sayın Bakan? Hakikaten sıkıntılı
vatandaş. Gidiyorsun, gırtlağına çöküyorsun İlla bana
şu kadar fazla ver. Bunun anlaşılır bir tarafı yok.
Bakınız, üretim daralıyor. İmalat
sanayisinin hem yatırımı hem üretimi sıkıntılı.
Şimdi, evvelki gün Talimatla faiz, seferberlikle kur indiriyorsunuz. diye
söyledik. Devlet bankalarının faizlerine narh koydunuz, bunları işte,
ne yaptınız, yarışmayın birbirinizle diye. Dolarizasyonu
Cumhurbaşkanı gittikten sonra idare edemediniz, herkes dolar hesabı
açtırmaya başladı, hakikaten önemli bir kısmı da oraya
gitti. Bir de işin garibi kayyumlar var, hani bu atanıyor ya. Kayyumlar
bu şirketlerin dolar hesaplarını bozduralım mı, TL'ye çevirelim
mi çevirmeyelim mi diye birbirine girdiler, yumruk yumruğa karakolluk oldular,
bilmiyorum duydunuz mu? Bir de bu iş çıktı şimdi.
Polis araçları para yok diye köprüden geçemez oldu,
onlar da dolarla, yüksek ya, bu da çıktı ortaya, böyle bir sıkıntı
var. Allah hayırlısını versin diyoruz.
Zaten süre de bitiyor. İnşallah bütçe hayırlı
olur, iyi bir şekilde yürürlüğü devam eder, memlekete de faydalı
olur diye düşünüyoruz; hayırlı olmasını diliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına ikinci söz, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın.
Buyurun Sayın Adıyaman (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının 15inci maddesi hakkında Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben, dün Sayın Cumhurbaşkanının
ifade ettiği ya da ilan ettiği millî seferberlikle ilgili birkaç hususa
öncelikle değinmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı dün muhtarlarla
yaptığı toplantıda ülke genelinde millî seferberlik ilan ettiğini
ifade etti ve bu millî seferberliği ilan ederken de birçok örgütü saydıktan
sonra, devamında tüm diğerleriyle diye isim zikretmeden, belirsiz birçok,
belki siyasi alanı, grubu kastederek adı, söylemi, yöntemi ne olursa olsun
hepsine karşı bir millî seferberlik ilan ettiğini ifade etti.
Tabii, millî seferberlik, daha doğrusu seferberlik
ve savaş ilanının hangi koşullarda, hangi yasal, anayasal veya
hukuksal dayanağa dayandığı kanunda açık. Sayın Cumhurbaşkanı
Anayasanın 104üncü maddesine dayanarak bu ilanı ifade ettiğini
söylüyor ama Anayasanın 104üncü maddesinde Sayın Cumhurbaşkanına
seferberlik ilan etme yetkisini veren bir hüküm yoktur. Dolayısıyla, hukuken
seferberlik ve savaş ilanı kararı hakkında özel bir kanun söz
konusu. Dolayısıyla, bu kararı 2941 sayılı Kanuna göre
Cumhurbaşkanı değil, Bakanlar Kurulu alır; Resmî Gazetede ilan
edildiği gün de Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin onayı gerekiyor. Hadi bu uygulanmadı, biz alışkınız;
Sayın Cumhurbaşkanı bütün uygulamaları fiilen gerçekleştiriyor.
İşte, Anayasadaki yetkilerini aşarak başkanlık sistemine
uygun faaliyetler yürütüyor, fiilen diyoruz. Benzer pekçok, fiilen gerçekleştirdiği
faaliyeti var. Bunu da fiilen diye kabul edelim ama daha da vahimi şu: Cumhurbaşkanının
başdanışmanı bir açıklama gereği duyuyor bu seferberlik
ilanına ilişkin ve Sayın Cumhurbaşkanının seferberlik
ilanına ilişkin bu ilanını yorumlarken şunu ifade ediyor:
Bu çağrı hukuki değil, millî bir davranıştır.
Şimdi, biz bu millî davranıştan ne anlayacağız
ve millî davranışın çerçevesini neye göre ölçeceğiz? Mesela,
Halkların Demokratik Partisinin bütün il, ilçelerine yönelik bu son, kaç gündür
veya 7 Haziran öncesi, 7 Haziran-1 Kasım seçimleri arası 400e yakın
il, ilçe teşkilatlarımıza yönelik saldırılar bu millî davranış
içinde midir? Ya da mesela, Üsküdar Belediyesinin hilafeti ifade eden, daha doğrusu
hilafeti açıkça çağıran anonsları millî bir davranış
mıdır? Veya hemen yine AKPli ya da yandaş olan bir üniversite öğretim
görevlisinin Alevilere ve Caferi Şiilere yönelik katliam çağrısını,
biz, millî bir seferberlik davranışı olarak mı kabul edeceğiz?
Bunun ölçütünü kim koyacak? Ya da daha vahimi, AKP seçmeni ve AKP yandaşı
dışındaki tüm halk kesimlerinin AKP karşıtı bir söz
ifade etmesi, bir eleştiri getirmesi, bir gösteri, yürüyüş ifade etmesi
sonucu millî davranış çerçevesinde saldırıya uğramaları,
linç edilmeleri mümkün olacak mıdır? Bunlar tabii tamamen Hükûmetin takdirine,
Sayın Cumhurbaşkanının takdirine bırakılmıştır.
Mesela, sosyalist görüşlü birisinin Cumhurbaşkanını
eleştirmesi, çok kolay; AKP polisi tarafından tutulan bir tutanakla DHKP-C
veya herhangi bir illegal sol örgüt üyesi olarak savcıların önüne getirilebiliyor
ama halifeliği istemek, halife seçimi istemek, hilafeti istemek, örneğin
DAİŞin ya da IŞİDin üyesi olarak değerlendirilmeyecektir.
Peki, bu millî davranışı biz nasıl belirleyeceğiz? Ya da
Alevilere ve Caferilere yönelik katliam çağrısı yapan bir öğretim
görevlisini ki bana göre sözde öğretim görevlisi- bunu destekleyen yandaş
ve açıkça AKP taraftarı olan, AKPyi köşe yazılarında savunan
bir köşe yazarının bu söyleme sahip çıkmasını hangi
millî davranış içerisine koyacağız?
Değerli arkadaşlar, soyut kavramlar üzerinden,
belirsiz kavramlar üzerinden, toplumu mezhep üzerinden ya da etnik köken üzerinden
ya da kendi partisi görüşü çerçevesindeki ideolojik yapıların dışındaki
herkesi millî davranış dışında görmek demek, bu ülkeyi
bir iç savaşa, iç çatışmaya götürmek demektir. Yarın, AKP dışındaki
herhangi bir partinin seçmenine, yöneticisine, milletvekilline toplu hâlde bir saldırı
durumunda Bu benim millî davranışımdır. diye kendisini savunacak
saldırganlara karşı ne söyleyeceğiz?
Şimdi, değerli arkadaşlar, bütün bu kapsamlar
içerisinde bir hususu ifade etmeden geçmek istemiyorum. Özellikle, evet, bugün Halepte
yaşanan vahşetle ilgili olarak pek çok milletvekili arkadaşımız
yaşanan dramı, yaşanan vahşeti ifade etti. Bu çok doğrudur.
Ben de Suriyede sadece Müslümanlara değil -özellikle altı çizilerek Müslümanlar
deniliyor- Suriyede iç savaş boyunca vahşete uğramış,
katliama uğramış -kim olursa olsun, hangi inançtan, hangi etnik kökenden
olursa olsun- sivil, çocuk, savaş dışı unsurlara yönelik tüm
saldırıları şiddetle kınıyorum ama unutmamak gerekir
ki şu anda bu dramı yaşatan Beşar Esad iktidarının
temel savunma argümanı şudur: Halepte mahsur kalan tüm kesimler teröristtir,
hepsi silahlı gruptur ve katledilmeleri gerekiyor. Bu sözleri biz bir yerlerden
hatırlıyoruz değerli arkadaşlar. Bu, şunu gösterir: Tüm
antidemokratik yönetimler, tüm diktatöryal sistemler ya da demokrasiyi hiçe sayan
tüm iktidarların ortak söylemidir. Siviller katledilirken bu ülkede de, biz
bu kürsüden defalarca bağırırken Siviller var Cizrede, Şırnakta.
dediğimiz zaman ne yazık ki aynı söylemle karşı karşıyaydık:
Orada mahsur kalanların hepsi teröristtir. Hatta hatırlıyorum,
ben buradan bir çocuğun resmini gösterdiğimde AKP sıralarından
bir vekil arkadaşımız Orada ne arıyor? diye tepki göstermişti.
Oysa o çocuk kendi evinde mahsur kalmıştı ve Cizre çatışmalarında
maalesef o çocuk öldürüldü.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Teröristin onun evinde
ne işi var?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bu söylemler yetmiyor. Bakın, sadece bugün, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Cizre olaylarından dolayı 34 başvuru hakkında Türkiyeden
savunma istedi. Savunma istediği bu hususları kısaca söyleyeyim.
Bir: Hukuka aykırı öldürme vakaları. Bakın, imza attığımız
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin mahkemesi olan ve yetkisini kabul
ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yaşam hakkının
hukuka aykırı bir şekilde yok edilmesi, açıkça ifade etmiştir,
hukuka aykırı öldürme. Yine, ikinci bir savunma nedir? Bakın, yaşam
hakkının korunması konusunda gerekli önlemlerin alınmaması.
Ama üçüncü, belki istediği savunma konusu: Başvurucuların uzun süre
boyunca evlerinde mahsur kalmaları yani Hükûmetin dört ay boyunca sokağa
çıkma yasağı ilan ettiği ve rehin aldığı insanların
hakkını
Ve dördüncü bir husus: Kötü muamele yani işkence, yani zulüm.
Değerli arkadaşlar, samimi olmamız lazım,
bizim kendi ülkemizde sorunları çözmeden Suriyede ne işimiz vardı?
IŞİD ve FETÖ terörü AKP iktidarı döneminde doğan iki terör örgütüdür;
biri AKPnin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) -
bağrından
çıkmıştır, diğeri de AKPnin desteklediği ve başımıza
bela ettiği terör örgütüdür.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) PKK nereden
çıktı?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) İfadeler ortada;
bu, açık bir sataşmadır grubumuza.
BAŞKAN Ne dedi?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Terör örgütlerinin
bizim bağrımızdan çıktığını iddia etmektedir.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) Başka yerden çıkmıştır
belki.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kaldı ki, AKP
üyesi bir polisin, tutanakla DHKP-C üyesi yaptığını, yapmadığını
gibi ifadeler ortaya koymuştur.
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın 433 sıra
sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
15inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, burada, Sayın Cumhurbaşkanımızın
terör örgütlerine yönelik ülkede millî birliği ve beraberliği vurgulayan
bir açıklaması olmuştur. Bundan rahatsız olması gerekenler
terör örgütleridir, terör örgütleri dışında bundan kimsenin rahatsız
olmaması gerekiyor çünkü bu açıklama milletin tamamının terör
örgütlerine ve teröristlere karşı bir millî duruş, bir millî irade
ortaya koyması gerektiğini ifade etmektedir. Bunun, bir kere altını
özellikle çizmemiz gerekiyor.
Bakın değerli milletvekilleri, etnik merkezli
siyaset, mezhep merkezli siyaset AK PARTİ döneminde kesinlikle ve kesinlikle
bizim kabul etmediğimiz ve hiçbir zaman parti ilkelerimizle buluşmayan
bir yöntemdir. Öyle olmuş olsaydı eğer, biz, Türkiyenin illerinin
tamamından oy alıp tamamına yakınından milletvekili ve
temsilci bu Parlamentoya getiremezdik.
Bir diğeri değerli milletvekilleri, bugün defalarca
bunu tekrar ettim, yine tekrar ediyorum, hafızayıbeşer nisyan ile
maluldür: Halepte katliamları yapan bir cani diktatör ile Türkiyenin kendi
sınırları içerisinde egemenlik alanı kurmaya çalışan
bir terör örgütüne karşı yapmış olduğu operasyonları
birbirine benzetmek büyük bir talihsizliktir; bu, kabul edilebilir bir şey
değildir. Türkiyenin içerisinde yapılan, o terör örgütlerinin kendilerine
kurmaya çalıştıkları egemenlik alanının temizlenmesi
ve vatandaşların yaşam alanının tekrar onlara kazandırılması
sürecidir. Peki, vatandaşları orada canlı kalkan olarak kullanan,
vatandaşların evlerine giren, duvarları kırıp binalardan
binaya geçen bu teröristlere neden burada tek laf edemiyorsunuz? O teröristler insanları
canlı kalkan olarak güvenlik güçlerine karşı kullanmadı mı?
Neden burada tavrınızı net bir şekilde, hem o dönemde hem şimdi
koyamıyorsunuz?
Değerli milletvekilleri,
burada bir suçlu aranacaksa, bu, orada vatandaşlarımızı canlı
kalkan olarak kullanıp mahremlerine kadar giren, kendisine egemenlik alanı
kurmaya çalışan PKK terör örgütü ve onun destekçileridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (Devamla) Bunu
kesinlikle unutmayalım.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Muş.
Sayın Adıyaman
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili ifade etmediğim
hususları bana atfen söylemiştir.
BAŞKAN Ne söyledi mesela
size?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Efendim, mesela ben DAEŞ, PKK, DHKP-C gibi örgütleri değil, cümlenin
devamında olan diğerlerinin belirsiz olduğunu, dolayısıyla
polisin
İSMAİL TAMER (Kayseri)
Polis kullanmadı ya, polis diye bir şey geçmedi ki. Sataşma
yok burada Başkanım.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Tutanaklara bakın Başkanım, tutanaklara.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
bu diğerleri cümlesinin somut, açık olmadığını,
işte, onun üzerinden örnek vererek Örneğin, HDP, CHP veya MHPli seçmeni
yarın herhangi bir örgüt üzerinden alabilir. şeklinde ifade ettim. Oysa
tam tersine, bunları savunuyormuşum gibi bir yorum yapmıştır.
BAŞKAN Tamam, buyurun madem,
terör örgütlerini hep birlikte kınayacaksak.
İSMAİL TAMER (Kayseri)
PKKyı kına bakayım şimdi.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Kınamaz, kınayamaz.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) PKKyı da kına.
BAŞKAN Buyurun.
7.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamanın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan, ben sayarken okuyun siz de. Örgüt isimleri sayıldıktan
sonra diğerleri ve hangi sıfatla olursa olsun
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Hangi diğerleri? Hangi terör örgütleri? Örgütleri bir daha sayar mısınız.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla)
cümlesiyle devam ediyor ve bunu tekrar altını çizerek söylüyorum, diyorum
ki: Bu husus belirsiz. Yarın öbür gün, yine iddia ediyorum, AKP yandaşı
olmayan herkesin şu veya bu şekilde bir örgütle özdeşleştirilerek
tutuklanmasına, cezaevine atılmasına, susturulmasına
Nitekim
gazeteciler, akademisyenler mutlaka bir yaftayla tutuklanıyor, bir.
İSMAİL TAMER (Kayseri)
Cezaevlerine vatan hainleri girer, başka kimse girmez.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla)
İkincisi, az önce Cizreye ilişkin
Sayın Grup Başkan Vekili,
şu anda, bakın, Esad da Halepteki dramı, vahşeti örtbas etmek
için ne diyor, biliyor musunuz? Biz sivillere dokunmuyoruz. Orada sivilleri teröristler
kalkan yapıyor. Ben bu cümleyi bir yerlerden hatırlıyoruz diyorum.
İSMAİL TAMER (Kayseri) O teröristin ismini
söyle, ismini.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Bu bir gerçek.
Onlarca, biz burada sivil insanların Cizrede
Taybet anayı unuttuk mu,
o çocukları unuttuk mu?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Yasin Börüyü unuttun
mu, doktoru vurduğunuzu unuttun mu, ambulanslara açtığınız
ateşleri unuttun mu?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Telefon görüşmelerinde,
burada, bu Mecliste seslerini dinlettiğimiz sivil insanları unuttuk mu?
Sivil insanların Cizrede, Şırnakta öldürüldüğünü bu Hükûmet
ve AK PARTİ Grubu inkâr etmekle yok edemez.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş)
PKKya sor onu, PKKya!
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Bu bir realite,
bir gerçek ve az önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi örneklerini verdim.
İSMAİL TAMER (Kayseri) PKKyı bir söyle
oradan, bak ciddiyim.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Yani, bu söylediğimiz
Elbette Esadın uygulamalarını vahşet olarak görüyoruz. Dünyanın
neresinde olursa olsun, sadece Müslümanlara değil; insanlığa, sivil
insanlara karşı yönelen her türlü saldırıyı şiddetle
kınıyoruz. Bu, dünyanın öbür ucunda, Afrikada da olabilir, Kuzey
Kutbunda olabilir ama biz Müslüman, Hristiyan, şu, bu ayrımı yapmıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) İnsana, sivillere
yönelik her saldırı vahşettir.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Yasin Börü sivil değil
miydi?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
bu, terör örgütleri; PKK, FETÖ, DHKP-C, MLKP, aklımıza ne kadar terör
örgütü geliyorsa, bunlara karşı bir duruştur, bunun özellikle altını
çizmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
İSMAİL TAMER (Kayseri) İsim yine söyleyemedi,
ne yazık ki söyleyemedi isim. PKK diyemiyor, hayret bir şey ya!
BAŞKAN Evet, bunların hepsi birer terör örgütüdür
ve tüm terör örgütleri ile bütün yaptıkları terör eylemlerini bir kez
daha lanetliyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı
433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Denizli Milletvekili Melike Basmacı.
Buyurun Sayın Basmacı. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MELİKE BASMACI (Denizli) Sayın
Başkan, sevgili vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin 15inci maddesi olan yürütme maddesinde söz
almış bulunmaktayım.
2016 yılı yürütme görevini Hükûmet çok iyi
yaptığı için 2017 bütçesine de Hayır. diyeceğiz. (CHP
sıralarından alkışlar) Çünkü, 2017 bütçesi ekonomideki sorunları
çözmek için ya da kötü gidişi durdurmak için hazırlanmamış;
bu bütçe, devletin kamu ve özel sektöre olan borcunu kapatmak için ya da işsizliği
bitirmek için ya da büyüme hedeflerini büyütmek için hazırlanmamış;
o yüzden, tamamına ve tek tek her bakanlığa Hayır. diyeceğiz.
Ey AKPli Tarım Bakanı, Çalın, Buldanın
üzümü satılmazken üzüm ithal ettiğin için; Çivrilin, Acıpayamın,
Honazın elması, kavunu, kirazı satılmazken meyve ithal ettiğin
için; Tavasın, Beyağaçın, Güneyin tütünü satılmazken tütün
ithal ettiğin için; ülkemde 1,5 milyon ton pamuk işlenirken üretemeyip
38 ülkeden ithal ettiğin için...(CHP sıralarından alkışlar)
...yemi artırıp, sütü düşürüp, hayvancılığı zehir
edip eti de Angus ettiğin için Tarım Bakanlığı bütçesini
onaylamayacağız.
Ey AKPli Millî Eğitim Bakanı, saraylar yaptıracak
paralar bulup da yurt yaptıracak paralar bulamadığınız
için... (CHP sıralarından alkışlar) ...çocukları yarış
atı gibi YGS, KPSS, TEOGda koşturttuğun için; çocukların aklını
bilgiyle, ahlakla değil de hurafelerle doldurduğunuz için... (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) ...emekli ve çalışan öğretmenlerimize
hak ettiği saygınlığı ve ücreti vermediğiniz için;
yeni mezun öğretmenlerimizin atamalarını yapmadığınız
için Millî Eğitim Bakanlığının bütçesini de onaylamayacağız.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Maaşları almıyoruz.
de!
MELİKE BASMACI (Devamla) Ey AKPli Adalet Bakanı,
liyakatle değil mülakatla adam atayarak ülkenin hukuk sistemini çökerttiğiniz
için; gece yarıları tecavüzcülere yasalar çıkartmaya çalıştığınız
için... (CHP sıralarından alkışlar)
BAYRAM ÖZCELİK (Burdur) Hastaneye gitmiyoruz.
de!
MELİKE BASMACI (Devamla) ...senden-benden yaratıp
akılla, vicdanla değil de taraflı gözle mağdurlar yarattığınız
için; Adalet mülkün temelidir. felsefesini Mülk adalete güvenmez. hâline getirdiğiniz
için sizin bütçenizi de onaylamayacağız.
BAYRAM ÖZCELİK (Burdur) Bölünmüş yollardan
geçmiyoruz. de!
MELİKE BASMACI (Devamla) Ey AKPli Ekonomi Bakanı,
saç kesmek ve dikiş dikmek dışında her şeyi yaparak ve
satarak esnafın elinden işini alan market ve AVMleri destekleyip sayılarını
arttırdığınız için...
BAYRAM ÖZCELİK (Burdur) Hızlı trene
binmiyoruz. de!
MELİKE BASMACI (Devamla) ...antidamping yasalarına
karşı dik duramadığınız için; hesap yöntemlerini değiştirerek
bir gecede enflasyonu düşürüp kişi başına düşen geliri
arttırdığınız için; Pazardan patatesi dolarla mı
alıyorsun? deyip aklımızla oynadığınız için
sizin bütçenizi de onaylamıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Pazardan alışveriş
yaptınız mı?
MELİKE BASMACI (Devamla) - Ey AKPli Dışişleri
Bakanı, neredeyse dünyanın tüm ülkeleriyle kavgalı hâle getirdiğiniz
için; yanlış Suriye, Kıbrıs, adalar politikaları ürettiğiniz
için; bilmediğimiz diyarlara, kişilerine göre askerler gönderdiğiniz
için Dışişleri Bakanlığı bütçesini de onaylamıyoruz.
Ey AKPli Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, kadınlar
sokakta dayak yemeden özgürce yürüyemediği için; kız çocuklarının
üçte 1i eğitimine devam edemediği için; kadın şiddeti on dört
yılda yüzde 1.400, fuhuş da yüzde 790 arttığı için senin
de bütçeni onaylamıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Ey AKPli Sağlık Bakanı, Sağlık
parasız. derken hastaneler paralı olduğu için; hastalar ilaçlarını
parayla bile alamadıkları için; musluktan damlayan su hızıyla
hasta baktığınız için
İSMAİL TAMER (Kayseri) İlaç paraları
çok düştü, orada yanlışın var. İlaç paraları çok düştü,
eczacılar sıkıntıda şimdi.
MELİKE BASMACI (Devamla) -
hastanede çalışan
paramedik, radyolog, hemşire, doktorlar özlük haklarını ve görevlerini
alamadığı için sizin de bütçenizi onaylamıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Her hafta düşüyor
ilaç paraları.
MELİKE BASMACI (Devamla) - Ey AKPli Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı, emeklilere intibak sözü verip yapmadığınız
için; yaştan emekli olacakları
HALİL ETYEMEZ (Konya) Yaptık, yaptık.
MELİKE BASMACI (Devamla) -
duymadığınız
için; promosyon ödemelerini deyip -Ne yaptığınız için?- açlık
sınırı asgari ücretin üstüne geçtiği hâlde hâlâ pazarlık
yapmaya çalıştığınız için sizin de bakanlığınızı
onaylamayacağız.
ABDULAH ÖZTÜRK (Kırıkkale) Refah seviyesine
bakın bir insanların.
MELİKE BASMACI (Devamla) - Ey AKPli Orman Bakanlığı
ve Bilim, Teknoloji Bakanlığı, sizin de bütçelerinizi onaylamayacağız
ama farklı bir nedenden.
ABDULAH ÖZTÜRK (Kırıkkale) Biz onaylarız,
onaylarız, rahat olun.
MELİKE BASMACI (Devamla) - Çünkü, ülkemde ormanlar
betonarme binalara, nehirler HES yuvalarına, çaylar kanalizasyona dönüştü.
Bölgemde 2 bölge var, Büyük Menderes ve Dalaman artık yok olmakta. Yani, sizin
aslında bütçeye de ihtiyacınız yok ki, her şey olmuş. Tıpkı
Bilim ve Teknoloji Bakanlığı gibi ülkemizde ne bilim ne bilim adamı
ne de teknoloji var. O yüzden, bence sizin de bütçeye ihtiyacınız yok.
Ey AKPli vekiller, aslında biz bütçenin hepsine
Hayır. diyeceğiz. Bu bütçeden kim kazanıyor biliyor musunuz? İhtişamlı
padişahın biri uyguladığı politikaları ve etkilerini
ölçebilmek için zaman zaman kıyafet değiştirip halkın arasına
girermiş. O günlerden bir gün padişah kıyafetini değiştirmiş
ve bir kahvehaneye gitmiş.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Bir varmış, bir
yokmuş
MELİKE BASMACI (Devamla) Kahvehanede herkesin
yüzü asıkken keyifle gülen bir adam görür önünde bal börek ve bir fincan kahveyle.
Sorar: Çok iyi kazanıyor olmalısın. Adam der ki: Padişahım
sağ olsun, 2 bin lira kazanıyorum. Padişah sorar: Peki, büyük padişahınız
halkın vergilerini biraz daha artırsa, halkın çalışma şartlarını
ağırlaştırsa ne kadar kazanırsın? Adam der ki: 5
bin.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Sen onu CHP Grubunda anlat.
MELİKE BASMACI (Devamla) Padişah şaşırır,
Biraz daha halkın kemerlerini sıksak. O zaman der: 10 bin. Padişah
hiddetlenir, kendisiyle dalga geçildiğini zanneder Bre adam, sen ne iş
yapıyorsun? Adam der ki: Ben tabutçuyum.
İşte arkadaşlar, bu bütçe ancak tabutçuya,
mezar taşçıya ve padişaha yarar. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Tayyip Erdoğan,
kırk yıldır halkın arasında, halkın arasından
geldi.
MELİKE BASMACI (Devamla) Çünkü bu bütçede işçi
yok, çünkü bu bütçede çiftçi yok, çünkü bu bütçede memur yok, esnaf yok.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Hiçbir zaman halkın
arasından gitmedi Tayyip Erdoğan. Yanlışın var, bilmiyorsan
öğren.
MELİKE BASMACI (Devamla) Çünkü, bu bütçede baktığınızda
teşvik yok, vergi çok.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sen, halkın arasına
ara sıra katıl.
MELİKE BASMACI (Devamla) Sevgili vekiller, Sayın
Başkan; şu saatten itibaren söyleyeceklerimi bir vekil olarak değil
de bir annenin barış çağrısı veya duası olarak dinleyin
lütfen.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) CHPden istifa mı
ediyorsun yoksa?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Anne olarak saygımız
var.
MELİKE BASMACI (Devamla) Bir kez olsun dinlemenizi
rica ediyorum. Bizler bu ülkeden sorumlu insanlarız, 550 milletvekilimiz de,
Türk insanının, bu ülkede nefes alan her çocuğun vebalini taşıyoruz.
Ve bir annenin duasıdır bu. Hadi hep birlikte parti rozetlerimizi çıkartalım,
hadi hep birlikte etiketlerimizi bir yana bırakalım, hatta kimliklerimizi,
etniklerimizi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bırakalım
her şeyi, bütçeyi, ekonomiyi, başkanlığı, hadi terörü konuşalım
ve öyle çözümler bulalım ki biz buradan çıktığımızda
hiçbir anne, çocuğu eve geç kaldığında, arkasına bakıp
da Niye geç kaldı? diye kaygılanmasın ve dostlarım, bu ülkenin
kurucu değeri Mustafa Kemal Atatürkümün sözüyle bitirmek istiyorum. Diyor
ki Mustafa Kemal Atatürk: Birlik ve beraberlik, ölümden gayrı her şeyi
yener.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Basmacı.
Şahısları adına ilk söz Adıyaman
Milletvekili İbrahim Halil Fırata aittir.
Buyurun Sayın Fırat. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Tüm bakanlıkların
hepsini onaylıyorum. diyeceksin herhâlde. Ey CHP diyerek başla!
İBRAHİM HALİL FIRAT (Adıyaman)
Onaylıyorum zaten.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 15inci
maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
2017 yılı bütçemiz, kazanımları koruyup
büyümeyi hedef alarak on dört yılda olduğu gibi vatandaşlarımızın
refahını artıran, ihtiyaç duydukları hizmetleri karşılayan,
kamu hizmetlerine kaynak ayıran bir bütçedir. AK PARTİ olarak hep şeffaf
olduk, ilk günden bu yana da hesap verilebilirliğe büyük önem verdik. On dört
yıl boyunca icraata ve değer üretmeye devam ettik. Bugün, dünyanın
18inci, Avrupanın 7nci büyük ekonomisine sahip bir ülkeyiz.
AK PARTİ, gücünü hep milletten aldı. İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın. anlayışıyla hareket ederek
güçlü, saygın ve söz sahibi ülke olduk. Bütün olumsuzluklara ve engellemelere
rağmen Türkiye olarak son on dört yılda birçok alanda AK PARTİ iktidarlarıyla
önemli başarılara imza attık. Hep birlikte yeni Türkiyenin inşası
için var gücümüzle çalışıp yepyeni başarılara imza atacağız
inşallah.
Sayın milletvekilleri, gelişen ve kalkınan
bir Türkiyeye engel olmaya çalışan güçlerin olduğunu görüyoruz.
Ülkemiz üzerinde oynanan oyunların farkındayız. Bugün içeride ve
dışarıdaki fitne ve nifak odaklarının oyunlarına gelmemeliyiz.
Milletimiz zulme ve zalime karşı hep dik durdu. 15 Temmuz gecesi iktidar,
muhalefet bütün milletvekilleri olarak hepimiz bu çatının altındaydık.
Bütün milletin iradesinin tecessüm ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin bombalanmasıyla
tüm milletimizin iradesi, birliği ve kardeşliği hedef alındı.
FETÖ terör örgütü mensubu teröristlerin bu hain darbe girişimlerine bu vatanın
asil ve şerefli evlatları hep birlikte Dur. dedi. Ülkemizi kaosa sürüklemek
isteyenlerin tuzağına düşmeyeceğiz. PKK, DEAŞ, PYD, YPG,
DHKP-C ve FETÖ terör örgütlerinin ipleri hepsi aynı odağın elindedir.
Tüm bu örgütler Türkiyenin büyümesine ve ilerlemesine karşı harekete
geçirilmiş şer ve terör şebekeleridir. Fitnenin değirmenine
su taşıyanlar hakikate değil nefislerine hizmet ederler. Üç beş
soytarıyı ciddiye alıp geleceğimizden ümidimizi kesmek yerine
ne kadar doğru bir yolda olduğumuzu görüp daha çok çalışacağız.
15 Temmuz darbe girişiminde kayaya toslayan kanlı
örgütler Türkiyede yaşayan insanları birbirine düşürmek, halkı
kin ve nefrete sürüklemek peşindeler. Başaramayacaklar. Bakın, tüm
ülkemizi derinden yaralayan 10 Aralık gecesi Beşiktaşta kalleşçe,
vahşice ve alçakça gerçekleşen hain terör saldırısında
44 canımız şehit oldu, 150 civarında kişi yaralandı.
Bu milletin onurunu korumak için şehit olan vatandaşlarımıza
ve güvenlik görevlilerimize Allahtan rahmet, gazilerimize minnet ve şükranlarımı
sunuyorum.
Dış güçlerin taşeronları olan hain
terör örgütleri son zamanlarda ağır hasarlar aldı. Türkiyenin süper
güç olma yolunda ilerlemesine daha fazla tahammül edemiyorlar, böyle kalleş
ve hain saldırılar yaparak boyun eğeceğimizi sanıyorlar.
Evet, başaramayacaklar. Unuttukları bir şey vardır, bu millet
birbirine kenetlidir, etle tırnak gibidir, birdir, beraberdir. Bu millet her
zaman yapılan tüm kalleşliklere ve alçaklıklara misliyle karşılık
vermiştir. Ülkemizin birliğine, kardeşliğine ve demokrasimize
karşı olanların karşısına dikileceğiz, bunların
ne bayrak ne devlet ne vatan gibi bir dertleri yoktur. Ama gerekirse hepimiz ayakta
ölürüz, diz çökmeyiz. Hiçbir hain çete ve oluşum bizi kutlu yolumuzdan bu aziz
millete hizmet etmekten alıkoyamayacaktır. Hiç kimse bizi 2023 ve ötesine
geçen ufkumuzdan koparamayacak, birlik ve kardeşlik içinde, güçlü Türkiye idealinde
bu milleti ve devleti geri koyamayacaktır.
Bugün hem bölgemiz ve ülkemiz üzerinde derin ve sinsi,
alçakça oyunlar oynanıyor ve ülkemizin geleceği karartılarak nifak
tohumları ekilmeye çalışılıyor.
Uzun zamandır Halep kentinde yaşanan insanlık
dramı artık dayanılmaz boyutlara ulaşmış, yaşam
şartları iyice zorlaşmıştır. Enkaz yığını
hâline getirilen Halepte insanlık dramı yaşanıyor. Evet, yanı
başımızda katliam gerçekleşiyor. Tüm zulüm ve haksızlıklara
karşı mazlumun yanında yer alan Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan ateşkesin sağlanması için yoğun çabalar
harcamaktadır. Neredesin Birleşmiş Milletler? Neredesin sözde insan
hakları savunucuları? Halepteki bu insanlık dramına Ey Allahım
dünya bizi unuttu, sen bize katında yer ver. diyen Halepin bu çığlığına
sessiz kalın bakalım, ama bütün hesapların üzerinde de aziz ve hakim
olan Cenab-ı Allahın da bir hesabı vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Halepteki katliamın bir an önce durması ve bu acının dinmesi
temennisiyle, bütçenin hayırlı olmasını diliyor, emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Fırat.
Şimdi şahısları adına ikinci
ve son konuşmacı İzmir Milletvekili Özcan Purçu.
Buyurun Sayın Purçu. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZCAN PURÇU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekili kardeşlerim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, İstanbul Beşiktaşta şehit
olan kardeşlerimize Allahtan rahmet, ailelerine başsağlığı
diliyorum, bütün terör örgütlerini de buradan kınıyorum. (CHP, AK
PARTİ ve MHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Bizim ülkemiz bu ölümleri hak etmiyor arkadaşlar,
bizim ülkemiz bugünleri hak etmiyor, bizim vatandaşlarımız bugünleri
hak etmiyor.
Ama Hükûmete de kızıyorum. Neden kızıyorum:
Niye önleyemiyorsunuz arkadaşlar, neden önleyemiyorsunuz? (CHP sıralarından
alkışlar) Nasıl oturuyoruz biz burada ya? Her gün insanlar ölüyor
bu ülkede ya, her gün şehitlerimiz oluyor. Onların çocukları var,
anaları, babaları yüreklerine taş bağlıyor. Ömürleri boyunca
onların akıllarından çıkmayacak o evlat acısı. Onun
için Hükûmete acilen, acilen hem de: Ne yapacaksanız yapın bunların
önlemini alın arkadaşlar. Bunun çaresi sizde, bu ülkeyi sizler yönetiyorsunuz.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Hükûmete destek olacaksınız.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) Bizden bir katkı bekliyorsanız
da Cumhuriyet Halk Partisi olarak arkanızdayız her zaman. (CHP sıralarından
alkışlar) Terörle mücadele konusunda yirmi dört saat emrinizdeyiz, eve
bile gitmeyeceğiz ama siz de görevinizi yapın. Bu konuda sizleri göreve
davet ediyorum.
Arkadaşlar, bütçeyi konuşuyoruz. İşsizlik,
yüzde 11, kayıtlı işsizlik, kayıtsız işsizliği
hesap edersen yüzde 20lere varıyor belki ama bunu maalesef hiç önemsemiyoruz.
Şu an 100 kişiden 20 kişi eve bugün ekmek götürmedi arkadaşlar,
80 milyonu hesap edin bakalım. Bunun önlemini Hükûmetin acilen alması
lazım. Neden almıyor?
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
bütçesi 24,3 milyar lira; bunun 20,5 milyarı sosyal yardımlara. Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı -bak, Sosyal Politikalar Bakanlığı-
sosyal yardımlar bakanlığı değildir. Sosyal yardımı
ne kadar çok veriyorsanız o kadar başarısızsınız demektir.
(CHP sıralarından alkışlar) Bütün dünya bunu böyle uygular.
Bu başarı olayı değildir arkadaşlar, yoksulluk artmış
demektir. Eğer bütçesi artıyorsa yoksulluk artmış demektir.
Bununla övünmeyin sakın. Sosyal politika geliştirmeniz lazım, yoksulluğu
önleyici sosyal politikaları artırmanız lazım. Sosyal politikaları
artırmazsanız bu böyle gider, ülke böyle kangrene dönüşür.
Ekonomi durmuş durumda arkadaşlar, üretim yapacaksınız,
üretime döndüreceksiniz kendinizi. Üretim yok. Yol yapabilirsiniz, o devletin zaten
görevi, köprü de yapabilirsiniz; bununla övünmeyin. Fabrika açacaksınız
vatandaşı üretime yönlendireceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Tarımı, turizmi geliştireceksiniz, hayvancılığı
geliştireceksiniz arkadaşlar. Bu konuda da katkı bekliyorsanız
Cumhuriyet Halk Partisi burada, yirmi dört saat arkanızdayız bu konuda
ama yok, görmüyoruz. Her gün fakirleşiyoruz arkadaşlar, fakirleştikçe
de dolar artar, euro artar, dünya ekonomik düzeni bizim üzerimize basar.
Strateji Belgesi, Roman Strateji Belgesi, az kaldı
Arkadaşlar, bakın, Sayın Bakanım orada, dün dedi ki: Roman
stratejisiyle ilgili çalışma yapıyoruz. Hiçbir çalışma
yapmıyorsunuz Sayın Bakanım, bütçe bile ayırmadınız,
çocuk ölü doğdu. Strateji Eylem Planı diyorsunuz, eylem planı ne
demek ya? Harekete geçeceğim, sahada çalışacağım. Hani
para nerede? Hani para nerede? Bakanlık para ayırmadı ya! Çocuk ölü
doğdu, bizi kandırmayın. Romanları kandırmayın artık,
yeter. (CHP sıralarından alkışlar) Yeter yani. Arkadaşlar,
ciddi olun, bizi böyle kandırmaca olaylarıyla şey yapmayın.
Bak, 3,5 milyon Roman var, resmî rakam bunlar. Bakın,
bütün Romanlar bekliyor. Yüzde 90a yakın işsizlik var, eğitim sıkıntısı
had safhada. Sayın Bakan da burada. Sayın Bakanım, SİROMA Projesi;
8,5 milyon euro Avrupa Birliğinden para geldi Romanlara. Millî Eğitim
Bakanlığı bu SİROMA Projesini takip etmiyor. Proje geçen sene
kasım ayında başladı, hâlen hiçbir şey yok arkadaşlar.
Bir yıl geçti, 5 milyon euro para harcandı, harcanacak, Romanların
mahallesine dahi girilmedi. Para gidiyor Sayın Bakan ama Millî Eğitim
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı hiçbir şey yapmadı.
Haziran ayında eylem vardı, yaptı mı,
strateji belgesine göre? Saha çalışması vardı, aralık ayında
saha çalışması vardı; Bakanlık çıksın söylesin
bakalım, yaptı mı yapmadı mı saha çalışmasını?
Yapmadı, yok, ben takip ediyorum, yok, yok, yok.
SİROMA Projesi kasım ayında, geçen sene
başladı, bir yıl oldu, hiçbir şey yok. Roman mahallelerine gelen
giden yok. Romanların 5 milyon euro uçtu, gitti. Fakirin, garibanın, çoluğun
çocuğun hakkı var orada.
Sayın Bakanım
Millî Eğitim Bakanına
soruyorum, Millî Eğitim Bakanlığı da projenin içerisinde ama
takip etmediklerini anladık; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
aynı; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı aynı şekilde.
İki projeyle ilgili de hiçbir şey yok, bilmiyorlar.
Strateji Belgesi
Sayın Bakan dedi ki: Bütçe var.
Bütçe yok. Avrupa Birliğinden gelen bütçeyi Strateji Belgesinde varmış
gibi göstermeyin arkadaşlar, lütfen.
Romanların işsizlik, eğitim, barınma
sıkıntısı had safhada. Bu konuyla ilgili acil önlem alın.
Yeter ya, vallahi, biz de bu ülkenin vatandaşıyız, yeter artık,
yeter yani! (CHP sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar) Ben
burada dimdik ayaktayım, herkese yardımcı olurum, herkese. Bakanlık
çağırsın, gelirim; Romanlarla ilgili çalışma yapılacaksa
yaparız.
Bakın, barınma sıkıntımız
had safhada, işsizlik sıkıntımız had safhada ama hiçbir
şekilde, Eylem Planında yazmasına rağmen, yapmıyorsunuz.
Sayın Bakan da orada bilmeden konuştu. Bunları lütfen takip edin.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı acilen önlem alsın. Millî
Eğitim Bakanlığı çalışmasını devam ettirsin,
yapsın.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar, sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Purçu.
Sizi buraya alalım bu güzel konuşmadan sonra,
Sayın Köprülü sizi bekliyor.
Tebrik ediyoruz. Hep birlikte takipçisi olalım inşallah.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Sayın
Başkan, tebrik edecektik arkadaşımızı.
BAŞKAN - Özcan Beyi buraya aldık. Bakın,
güzel bir konuşma yaptı; ona göre arkadaşlar, konuşmanıza
göre.
Sayın milletvekilleri, böylece konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Köprülü, siz tekrar sisteme girin. Sayın
Aydına söz vereyim, size döneceğim.
Sayın Aydın, buyurun.
ERKAN AYDIN (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sorum Maliye Bakanına ancak burada değil.
Geçen hafta Sayın Başbakan bu desteklerle ilgili
bir paket açıkladı; burada, 50 bin lira, on iki ay ödemesiz, faizsiz,
KOSGEB üzerinden kredi verileceğini söyledi. Şu anda 750 milyon gibi kaynak
ayrıldığı ama 780 bin KOSGEBe kayıtlı üyenin hangi
kriterlerle ve kimlere verileceğini
Bunu o 50 bine böldüğümüzde yüzde
2si yapıyor. Bu yüzde 2yi toplam üye içerisinden nasıl belirleyeceksiniz?
Buradaki kriterler ne olacak? Çünkü şu anda bütün KOSGEB binalarının
önü kuyruk olmuş, sistem de çalışmıyor, ancak gece dörtlerde,
beşlerde girebiliyor vatandaşlar. Bu konunun aydınlatılmasını
istiyorum.
BAŞKAN Sayın Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Tabii, Sayın Maliye Bakanı burada değil
ama bürokratlar burada. Herhâlde bürokratların verdiği bilgi çerçevesinde
de Hükûmetimizin Sayın Millî Eğitim Bakanı cevaplandıracaktır
diye tahmin ediyorum.
Sayın Bakanım, şimdi, Tekirdağ ilimiz
devlete karşı yükümlülüğünü yerine getiriyor ve vergi ödemede Tekirdağ
ili Türkiye'de 9uncu sırada. Benim geçen dönem verdiğim bir önergeye,
bir soru önergesine Bakanlığın verdiği cevapta 81 il içerisinde
9uncu sırada vergi ödeyen Tekirdağ ili kamu yatırımları
tahsisleri açısından 50inci sırada devletten pay alıyor fakat
kişi başına düşen kamu yatırımlarında ise 81
il içerisinde tam 75inci sırada pay alıyor. Elbette ki aynı oranda
olmasını bekleyemeyiz ama bir hakkaniyet vardır, bir adalet vardır.
Devlete yükümlülüğünü 9uncu sırada ödeyen bir ile Hükûmet de sorumluluğunu
ve yükümlülüğünü 75inci sırada kamu yatırımlarına pay
vererek karşılamamalıdır. Bunun çözülmesi için ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Yeni kurulan devlet üniversitelerinde görev yapan akademik
personel geliştirme ödeneğinden pay alırken idari personele böyle
bir hak tanınmamıştır. Geliştirme ödeneğinden idari
personelin de faydalanması konusunda Hükûmetin bir çalışması
var mıdır? Akademik teşvik ödeneği bütçesinden bugüne kadar
ne kadar ödeme yapılmıştır? Hangi üniversiteye hangi alanlarda
ne kadar akademik teşvik ödemesi yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Şimşek
Yok.
Sayın Hürriyet
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Sayın Bakan,
dün bir kitaptan bahsetmiştim; AKPli belediyenin, Kütahya Belediyesinin dağıttığı
fantezilerle dolu bir kitaptan, ahlaksız bir kitaptan. Bu konuda birçok AKPli
de benimle hemfikirdi. Bugün yeni bir kitaptan haberdar oldum; Pamukkale Belediyesinin
-yine AKPli- aynı mahiyette Evlilik ve Mahremiyetleri isimli, yine aynı
fantezilerle dolu bir kitap ne yazık ki. Diyor ki: Bale şeytan ocağı,
tiyatro şeytan yuvası. Kadınlar spor sahalarına ve parklara
gitmemeli. Sen kadını dövdükçe o seni daha çok sevecek, daha çok isteyecek.
Çocuklar güneye doğru sıcak iklimlerde 10-12 yaşlarında evlendirilebilir.
gibi gibi bir sürü ahlaksız şeylerin yer aldığı, evli çiftlere,
yeni evlenen çiftlere belediyenin dağıttığı bir kitap.
Bunun da ötesinde bununla birlikte bir Kuran-ı Kerim dağıtılıyor
ama Diyanetin bastırdığı değil, Said Nursi Cemaatine yakınlığıyla
bilinen Hayrat Neşriyatının hazırladığı bir
kitap, insanları tarikatlara yönlendiren. Millî Eğitim Bakanı olarak
soruyorum: Ne yapacaksınız bu konuda Sayın Bakan?
BAŞKAN Sayın Öz
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Bakan, yıllarca
çalıştıktan sonra emekli olan öğretmenlerin maaşlarında
ciddi bir azalma meydana gelmektedir. Fiilen görev yapılan süre içerisinde
yaptıkları mesai karşılığı olarak verilen ek
ders ücretleri ve ödemeler emekli keseneklerine yansıtılmadığı
ve emeklilikte ek ders ücreti alınmadığı için emekli olan bir
öğretmenin aldığı maaş ile görev yapan bir öğretmenin
aldığı maaş arasında çok büyük bir fark oluşmaktadır.
Oluşan bu ücret farkı sebebiyle pek çok öğretmenimiz emekliliğe
hak kazanmış olmasına rağmen ülkenin sosyoekonomik koşulları
ve aile ekonomileri nedeniyle emekli olamamaktadırlar. Ülkemizin içinde bulunduğu
ekonomik koşullar da dikkate alınarak yaşanan mağduriyetlerin
giderilmesi ve emekliye ayrılacak öğretmenlerin de emeklilik sürecine
teşvikini sağlamak ve yeni atanacak öğretmenlere alan açmak için
öğretmenlerimizin ek göstergelerinin 3600e çıkarılması konusunda
bir çalışmanız olacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Son olarak, Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) İçişleri Bakanına
soruyorum: Üsküdar Belediyesinin aracı içinden hilafete çağrılar
yapıldığını öğrenmiş bulunmaktayız. Laik
cumhuriyetle yönetilen Türkiye Cumhuriyetinin Üsküdar Belediye Başkanının
yetkisinde olan bir belediye aracından yapılan bu hilafet çağrılarına
karşı bir soruşturma başlattınız mı? Laik cumhuriyeti
ortadan kaldırmaya ve rejimi değiştirmeye yönelik olarak yapılan
bu eylemin gerçekleştirilmesine yardımcı olan, göz yuman, fırsat
veren Üsküdar Belediye Başkanını görevden almayı düşünüyor
musunuz? Bunu gerçekleştiren belediye personeli açığa alınacak
mı? Bu tür eylem ve işlemlerin bir daha olmaması için tüm belediyelere
bir genelge göndermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, soruları cevaplandırmak üzere sözü
Millî Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz Beye bırakıyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Teşekkür ediyorum.
Muhterem Başkanım, önce bir sayın milletvekilimizin
vergi ödemede iller sıralamasında Tekirdağ 9uncu sırada ancak
kamu yatırımı almada 75inci sırada, dolayısıyla,
ödediği kadar alması uygun olur diye bir talebi var. Bu konuda biz 81
ilimize, birini diğerini ayırt etmeden, hangi ilimizin ne ihtiyacı
varsa, önceliklerini dikkate alarak hizmeti götürmeye çalışıyoruz.
Bizim iddiamız şu: Geçmişe kıyasla daha iyi hizmet veriyoruz
ancak illerimizin daha iyi hizmet talep etme hakkının olduğunu da
biliyoruz. İnşallah Türkiye'nin ekonomisi daha iyi oldukça, millî geliri
arttıkça, tasarrufumuz arttıkça, üretimimiz arttıkça, ihracatımız
arttıkça illerimizin bu yatırımlardan aldığı paylar
da artacaktır.
Yine bir başka sayın vekilimizin sorusu: Kütahya
Belediyesi ve Pamukkale Belediyesiyle, evlilik ve mahremiyetle ilgili bir kitapla
ilgili ne düşünüyorsunuz diyor. Vallahi, çağa, bilime uymayan -her bir
kitabı ne biz okuyabiliriz ne bakabiliriz- hiçbir kitaba itibar etmesin vatandaşım.
Herkes dağıtır. Dağıtır ama vatandaşın da
elinde bir terazi var. Herkes iyi söyler, kötü söyler ama biz
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Belediye dağıtıyor,
belediye. Ne işlem yapacaksınız, ne düşünüyorsunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Güzel kardeşim, aynen böyle. Bak, diyoruz ki: Vatandaşın
gözü terazidir. Kim neyi doğru yapıyor, yanlış yapıyor.
Onların dediğine siz katılıyor musunuz? Katılmıyorsunuz.
Vatandaş da katılmıyor.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) Burdur Millî Eğitim
Müdürü ne olacak, Burdur Millî Eğitim Müdürü?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Dolayısıyla, vatandaş da katılmazsa bu kitabın
bir değeri yok ama buna rağmen vatandaş katılıyorsa o zaman
acaba bir düşünelim mi diye farklı bir düşünceye sahip olmamız
lazım.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Ne işlem
yapacaksınız Bakanım?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Ama biz çağa uygun olmayan, bilime uygun olmayan hiçbir görüşe
itibar etmiyoruz.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Ne işlem
yapacaksınız Sayın Bakanım?
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) Burdur Millî Eğitim
Müdürü ne olacak Sayın Bakan?
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Ne işlem
yapacaksınız? Soruma cevap vermediniz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen, sordunuz
cevap veriyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Bir başka, öğretmenin maaşlarının dediği
gibi geçmişe kıyasla
Bakın, OECDnin en son raporu da yayınlandı.
OECD raporunda diyor ki: Millî gelirine oranla öğretmen maaşı diğerlerinden
daha iyi olan
Yani millî geliri kadar bir pay alıyor deseydi, değil
öyle. Millî gelirine oranla öğretmen maaşları Türkiye'de çok daha
iyidir." diyor. Geçmişe kıyasla öğretmenlerin özlük haklarını
çok
OECDnin raporu. Aleyhte olanlar olunca bizim önümüze getiriyorsunuz, OECD
raporunda bizimle ilgili var.
Öğretmenlerin ek ders ücretleri emekli maaşına
yansımıyor? Doğru, yansımıyor.
3600 ek gösterge doğrultusunda bir talep var. Ne
düşünüyorsunuz? Türkiyenin ekonomik gelişmesi ilerledikçe, Türkiye zenginleştikçe
-öğretmenlerimiz Türkiyenin geleceğinin mimarıdırlar- Türkiyenin
ekonomisi geliştikçe onların da daha iyi pay almaları doğrultusunda
biz elimizden gelen katkıyı vereceğiz.
Şunu çok net olarak söyleyeyim: İnanın,
Türkiyede AK PARTİ döneminde laik anlayış da güçlendi. Eğer
turizm 40 milyona çıkmışsa, turizm tesisleri artmışsa
Turizm, kültürler arasında geçişi, insanlar arasında, uluslararasında
farklı kültürler arasında birbirini tanımayı da sağlar.
AK PARTİden önce Türkiyeye gelen turist sayısı 9 milyonken bir
ara 40 milyona yaklaştık, düşmüş dahi olsa şimdi 20 milyonun
üzerindeyiz.
Yine, üniversitedeki kadın öğretim üyelerinin
oranı yüzde 29,5; Avrupa Birliğinde yüzde 15 civarında. Kadının
istihdamına bakın -aynen bu kitapta da var, Naci Beyin, biliyorsunuz,
Meclis sunumunda- kadının istihdamı arttı. Dolayısıyla,
kadının istihdamı artarsa, turizm artarsa, kadın öğretim
üyelerinin istihdamı artarsa Türkiyede laikliğin güçlendiği doğrultusunda
vatandaşımızın bilgisi, kanaati vardır. Kimsenin inancına
karışılmaz, kimsenin kıyafetine karışılmaz, kimsenin
düşüncesine katılınmaz. Dolayısıyla da bu ülkede millet
neye inanıyorsa inansın; devletin, hiçbir grubun inancını tanımlama,
belirleme hakkı, yetkisi yoktur. Bu hak devlete ait değildir, vatandaş
kendisi belirler.
Bir başka soru: Geliştirme ödeneğinden
idari personel neden yararlanmıyor? Geliştirme ödeneği, sosyoekonomik
bakımdan, öğretim elemanlarının istihdamında sorun yaşanan
yerleşim yerlerinde sadece akademik personele ödenmekte olan bir ödemedir.
İdari personele de verilmesi hâlinde kurumlar arasındaki aynı unvanlı
personel arasında maaş farkı oluşmasına neden olur ki bu
da bizim istediğimiz bir husus değildir diyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Yine, akademik faaliyet ödeneği, faaliyetlere göre akademik personelin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas)
akademik faaliyetlerine göre elde ettikleri puanlara bağlı
olarak yapılan bir ödemedir, bu ödeme herkese yapılan bir ödeme değildir.
Akademik faaliyet ödeneği 879 Türk lirası ile 185 lira arasında değişmektedir
Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Köprülü.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Şimdi, ben sorumda
açık olarak şöyle demiştim: Tekirdağ ilinin ödediği vergiyle
devletten 75inci sırada pay almasını adaletli görüyor muyuz? Sayın
Bakan, benim söylemimi Tekirdağ 9da ödüyor, milletvekili de 9da pay alsın.
Bu mümkün değil. şeklinde bir cevapla geçiştirdi, benim sorumu çarpıttı.
Aslında sataşmadan söz almam lazım ama 60a göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Sayın Köprülü, size 60a göre söz
vereyim bugünün anısına ama şunu söyledi Sayın Bakan: Her ilin
önceliklerine ve ihtiyaçlarına göre biz dikkate alıyoruz. 81 ile de ihtiyaçları
ve aciliyetleri doğrultusunda yatırım yapıyoruz.
Buyurun.
MELİKE BASMACI (Denizli) Denizli 79uncu sırada.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, açık olarak şunu söylemiştim:
Bir il var, devlete karşı sorumluluğunu en üst noktada, tahsilat
noktasında, gerçekleştiriyor ve sorumda da aynen dedim ki bu 9 olmayabilir
devletin 81 ili, bu illerde yaşayan 80 milyon insanına hizmet etme yükümlülüğü
var, elbette ki 9 olması gerekmez ya da 8de ödüyorsa 8 olması gerekmez
ama devlete yükümlülüğünü 9uncu sırada vergi olarak ödeyen bir il de
75inci sırada devletten pay alıyorsa bu noktada da Hükûmetin bir üyesi
olarak sizin bir sorumluluk hissetmeniz gerekir. Bu adaletsizliği ortadan kaldırmaya
dönük birkaç çalışma yapmanız, gerekiyorsa o ile birkaç yatırım
yapmanız gerekir noktasında bir soru sordum ama sizden gelen cevap böyle
bir düşüncenizin olmadığı noktasında bende ve Tekirdağ
halkında bir kanaat oluşturduğunu düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) 79 milyona ve 81 ile karşı sorumluluğumuzun farkındayız
ve vatandaşımız da bunu değerlendirecektir. Arz ederim.
BAŞKAN Tekirdağa da ihtiyacı oranında
yatırım yapılacaktır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Tabii, muhakkak. Tekirdağ da 81 ilin içindedir.
BAŞKAN Evet, sayın milletvekilleri, böylece
görüşmeler tamamlanmıştır.
15inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı maddeleri kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan
sonra yapılacaktır.
Şimdi program uyarınca sırasıyla
2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
maddelerini görüşüp oylamalarını yapacağız.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının 1inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU
TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1) 22/12/2014 tarihli ve 6583 sayılı
2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli
cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel
bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 464.163.399.000 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelere 53.069.588.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici
ve denetleyici kurumlara 3.212.692.000 Türk Lirası,
ödenek verilmiştir.
(2) Kanunların verdiği yetkiye dayanarak
yıl içerisinde eklenen ve düşülen ödenekler sonrası merkezi yönetim
kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna
ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel
bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2015 yılı bütçe giderleri toplamı
491.864.454.769,49 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin 2015 yılı bütçe giderleri toplamı 78.095.077.559,43
Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici
ve denetleyici kurumların 2015 yılı bütçe giderleri toplamı
3.037.046.230,62 Türk Lirası,
olarak gerçekleşmiştir.
(3) 2015 yılı merkezi yönetim net bütçe
gideri toplamı 506.305.092.576,61 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN 1inci maddeyi daha evvel kabul edilen
cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.58
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.40
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Ömer SERDAR (Elâzığ)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 41inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi 2nci maddeyi okutuyorum:
Gelir bütçesi
MADDE 2- (1) 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanununa bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere,
5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel
bütçenin gelirleri 442.586.345.000 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin gelirleri 7.789.211.000 Türk Lirası öz gelir, 45.894.085.000
Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 53.683.296.000 Türk
Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici
ve denetleyici kurumların gelirleri 3.192.332.000 Türk Lirası öz gelir,
20.360.000 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 3.212.692.000
Türk Lirası,
olarak tahmin edilmiştir.
(2) Merkezi yönetim kesin hesap gelir cetvellerinde
gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel
bütçenin 2015 yılı bütçe gelirleri toplamı 466.679.074.745,44 Türk
Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin 2015 yılı bütçe gelirleri 15.245.715.721,54 Türk Lirası
öz gelir, 57.034.370.892,19 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere
toplam 72.280.086.613,73 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici
ve denetleyici kurumların 2015 yılı bütçe gelirleri 3.509.051.145,27
Türk Lirası öz gelir, 20.360.000,00 Türk Lirası Hazine yardımı
olmak üzere toplam 3.529.411.145,27 Türk Lirası,
olarak gerçekleşmiştir.
(3) 2015 yılı merkezi yönetim net bütçe
geliri toplamı 482.779.899.561,53 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycıya
aittir.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmama yoğun bir şekilde iletilen bir
talebi dile getirerek başlayacağım. 6736 sayılı Kanunla
ilgili süre uzatım talebi var; önemli sayıda başvuramayanlar olmuş,
ilk taksitini yatıramayanlar olmuş. Bunlarla ilgili bir düzenleme yapılması,
hem Maliyenin hem de vatandaşın yararına bulunmaktadır; umarım
bu konu dikkate alınır, gerekli düzenleme yapılır.
Görüştüğümüz madde bütçe gelirlerini içermektedir.
2015 yılı bütçe gelirleri bir önceki yıla göre yüzde 13,5 oranında
artarak 482,8 milyar lira tutarında gerçekleşmiştir. Bu gelirlerin
yüzde 84,5 oranında 407,8 milyar lirası vergi gelirleri, geriye kalan
75 milyar lirası da diğer gelirlerdir. Vergi gelirleri 2015 yılında
yüzde 15,7 oranında artırılmıştır. Vergi gelirlerinde
2016 yılında yüzde 10,3; 2017 yılında da yüzde 13,6 oranında
artış öngörülmektedir.
Hükûmet kepçeyle almakta ama emeklilere ve çalışanlara
kaşıkla bile vermemektedir. Ekonomide yaşanan olumsuz gelişmelere
ve artan hayat pahalılığına karşın, emeklilerin ve
çalışanların maaşlarına yapılacak artış
çok yetersiz kalacak olup, 2017 yılı zor bir yıl olacaktır.
2017 yılında uygulanacak asgari ücretle ilgili çalışmalar hâlen
sürüyor. Yıllardır asgari ücret belirlenirken Anayasa ve ilgili mevzuat
hükümleri göz ardı edilmiş, TÜİK tarafından belirlenen bir işçinin
geçim şartları için gerekli harcama tutarı hiç dikkate alınmamıştır.
Yapılan açıklamalar, durumun yine aynı olacağını göstermektedir.
Ayrıca, bireysel emeklilik sistemine zorunlu katılım nedeniyle birçok
çalışanın çok düşük zam alması söz konusudur.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, net asgari ücretin
açlık sınırının üzerine çıkarılmasını,
asgari ücretlilere büyük şehirlerde ulaşım desteği verilmesini,
asgari ücretten vergi alınmamasını ve çalışanların
asgari ücret kadar gelirinin vergi dışı bırakılmasını
gerekli görüyoruz. Asgari ücretin vergi dışı bırakılması,
prim matrahını düşüreceğinden, işveren maliyetini de azaltacaktır.
Asgari ücret, çalışanları sefalete mahkûm
etmiştir. TÜRK-İŞin araştırmalarına göre kasım
ayı itibarıyla dört kişilik bir ailenin yapması gereken sadece
gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 1.417
liradır; yoksulluk sınırı ise 4.512 liradır. Buna göre,
mevcut asgari ücret, çalışanların gıda harcamasını
bile karşılamamaktadır. Zaten çalışanlar, şiddetli
geçim sıkıntısı çekmekte, geçimini borçla sürdürebilmekte ve
borç batağına girmiş durumdadır.
Hükûmet iki gün önce millî geliri bir gecede yüzde 20
artırdı, milleti yaklaşık 2 bin dolar zengin etti! Acaba bu
zenginlik, çalışanlara ve emeklilere hiç koklatılmayacak mıdır?
Millî gelir artırılırken gösterilen mahareti, asgari ücret ve emekli
aylıklarını artırarak yapmalarını da bekliyoruz ama
biliyoruz ki Hükûmetin emeklilerin ve çalışanların haklarını
vermek gibi bir anlayışı hiç olmadı.
Değerli milletvekilleri, emekli aylığı,
bugün milyonlarca kişinin tek gelir kaynağıdır. Ülkemizde emekli,
dul ve yetim aylığı alanlar, eylül ayı itibarıyla 11 milyon
656 bin kişidir. Ocak ayında esnaf ve çiftçi emekli aylıkları
son altı aylık enflasyon, yani tahminen 3,73 oranında, memur emeklilerinin
aylığı ise yüzde 3 oranında artırılacaktır. Buna
göre, 6ncı basamaktan emekli tarım BAĞ-KURlunun aylığı
39 lira, esnaf BAĞ-KURlunun emekli aylığı ise 48 lira düzeyinde
artacaktır. Diğer emekli aylıkları da genel olarak 50-60 lira
civarında artacaktır.
Emeklilerin enflasyona ezdirilmediği söyleniyor.
Hükûmetin, yaptığı zamlardan ve hayat pahalılığından
acaba haberi var mı? Bugün sadece elektrik, gaz ve su faturaları ile sağlık
kesintileri emekli aylığının önemli bir kısmını
alıp götürmektedir. Evi olmayan, kira ödemeye gücü yetmeyen emekliler, ev almayı
hayal bile edememektedir. "Sağlık hizmetleri ücretsiz." deniyor
ama muayene, ücret farkı ve katılma payı kesintileri nedeniyle emekliler,
maaşlarının ne olduğunu bile bilememektedir.
Lafa gelince Ekonomi büyüdü, milli gelir arttı,
zenginleştik. diyorsunuz. Öyleyse büyümeden payını, refah payını
emekliye niye vermiyorsunuz? Emekli, artan millî gelirden kendine düşeni niye
alamıyor? Emekliyi sadece resmî enflasyonu esas alıp düşük zamma
talim ettiriyorsunuz.
Emeklilerin ortak derdi geçim sıkıntısıdır.
Emekli aylıkları yetmemektedir. Emeklilerimiz aldığı aylıkla
ay sonunu getiremiyor. Emekliler, geçimlerini sağlamak için ek iş arıyor,
ek gelir sağlamak için olumsuz şartlarda bile çalışıyorlar.
Milletvekilleri dâhil herkes sekiz yıldır banka
promosyonu alırken, emeklilere verilmiyor. Hükûmet, söz verdiği hâlde
emeklilere banka promosyonu ödenmesini bir türlü becerememiş, emeklileri hep
oyalamıştır. Şimdi de haftaya ve Başbakana bırakıldığı
açıklanmıştır.
Emeklilerden en fazla aldığımız şikâyet,
aylıklarının düşüklüğü ve emekli aylıkları arasındaki
eşitsizliktir. "Prim gün sayım daha fazla, daha çok prim ödedim ama
aylığım filancadan az. diye dert yanıyorlar. Hükûmet 100 lira
zam sözü verdi ama kimisi 10 lira kimisi 20 lira zam aldı. diyorlar.
İşçi, memur ve esnaf emeklileri arasında
nimet-külfet dengesizliği ve emekli aylıklarındaki adaletsizlikler
artarak devam etmektedir. Emekli aylıklarındaki eşitsizliklerin giderileceği
sözü verilmiş ama maalesef giderilmemiştir. 2000 öncesi SSK emeklileriyle
ilgili kısmi bir artış yapılmış, BAĞ-KUR emeklileri
ve 2000 sonrası emeklilere dair düzenleme verilen söze rağmen yapılmamıştır.
2008 yılında çıkarılan 5510 sayılı
Kanunla, özellikle emekli aylığı bağlamada refah payının
yüzde 100den yüzde 30a düşürülmesi nedeniyle emekli aylıklarındaki
eşitsizlik iyice artmış, daha da eşitsiz hâle gelmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, emekli aylıkları arasındaki eşitsizliklerin
giderilmesi, emeklilere büyümeden pay verilmesi ve emekli destek ödeneği
altında yılda 2 kez net asgari ücret tutarında ikramiye ödenmesi
için gerekli düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz ve emeklilerin
sorunlarının artık çözüme kavuşturulması için çağrıda
bulunuyoruz.
Değerli milletvekilleri, kamu görevlilerinin mali
ve sosyal hakları toplu sözleşmeyle belirlenmektedir. Son toplu sözleşmeyle
kamu çalışanlarının aylıklarına 1/1/2017 tarihinde
yüzde 3, 1/7/2017 tarihinde yüzde 4 oranında artış yapılacaktır.
AKP Hükûmeti, yandaş sendika eliyle kamu çalışanlarını
ve emeklilerini oyuna getirmektedir. Özellikle, 2014 ve 2015 yıllarında
ciddi boyutta ekonomik kayba uğrayan kamu çalışanları ile emeklilerin
uğratıldığı zarar giderilmemiştir. Geçmiş enflasyon
kayıplarının telafisi amacıyla, çalışanlara ve emeklilere
mutlaka iyileştirme zammı verilmelidir.
Kamu çalışanlarına çeşitli adlar
altında yapılan bazı ek ödemeler, prime tabi tutulmamakta ve emekli
aylığına yansıtılmamaktadır. Özel sektörde ücret gelirini
düşük gösterene bir dünya idari para cezası kesilmekte iken kamunun kendi
çalışanlarının gelirlerini düşük göstermesi büyük bir çelişkidir.
Bu itibarla, kamu çalışanlarına yapılan tüm ek ödemelerin emekli
aylığına yansıtılmasını sağlayacak yasal
düzenleme bir an önce yapılmalıdır.
Kamu çalışanlarının özel hizmet tazminatıyla
ilgili sorunları çözüme kavuşturulmalı, ek göstergelerde ve ek ödemelerdeki
adaletsizlikler giderilmelidir.
Kamu görevinden daha önce emekli olanlar, otuz yıl
üzerindeki hizmetlerine karşılık emekli ikramiyesini alamamakta,
yargıya başvurmaktadır. Kamu görevlilerinin otuz yılın
üzerindeki hizmetleri için ikramiye ödenmesine dair tasarıya, ödenecek ikramiyede
güncelleme yapılacağına dair hüküm eklenmeli ve tasarı, bir
an önce yasalaşmalıdır, emeklinin mahkemelerde sürünmesi önlenmelidir.
Kamu Personeli Danışma Kurulunda hayata geçirilmesi
için görüş birliğine varılan konular hızla gündeme alınmalıdır.
Kamu görevlilerinden bir derece hakkından daha önce yararlanmamış
olanlara mevcut eşitsizliğin giderilmesi amacıyla bir derece verilmesi
için gerekli düzenleme yapılmalıdır.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.
İkinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalıya aittir.
Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının 2nci maddesi üzerine Halkların Demokratik
Partisinin görüşlerini ve önerilerimizi sunmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede en ciddi sorunlardan
biri, gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Bugün gelir ve kurumlar
vergisi gibi servetin esas alındığı vergi kalemlerinin bütçe
içindeki payı düşerken tüm topluma dayatılan KDV, ÖTV gibi dolaylı
vergilerin oranı yüzde 70i aşmış durumdadır. Zengin-fakir
ayrımı yapılmaksızın ÖTV, KDV gibi dolaylı vergiler
üzerinde oluşturulan bu baskı, Anayasanın 73üncü maddesinde yer
alan Vergi ödevi kısmının da açık bir ihlalidir. 73üncü madde,
açık bir dille Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne
göre vergi ödemekle yükümlüdür. demektedir fakat pratikte bunlar kesinlikle örtüşememektedir.
Gıda, akaryakıt, otomobil gibi birçok harcamadan
alınan dolaylı vergiler, beş yılda yüzde 140 artarak tüm vergi
türleri içindeki en büyük paya sahip olmuştur. Özel tüketim vergisi 2015 yılında
devletin tahminî beklentisinin de 12 milyar üzerine çıkmıştır.
2013 yılı mukayeselerini yaparsak dolaylı vergilerin Türkiyedeki
payı yüzde 69, Avrupa Birliği ülkeleri ortalaması ise yüzde 27 civarındadır.
İktidar partisi, artan bütçe açıklarını kapatmak için ÖTVyi
artırarak dar gelirli vatandaşları ekonomik sistem içerisinde ezmeye
devam etmiştir. Hâlbuki, esas olan, gelir ve kurumlar vergisinin artırılmasıdır.
Küçük üreticiler ezilerek ekonomik ve finansal piyasaya yön veren büyük sermayedar,
çok uluslu şirketlerin desteklendiği bir yapı oluşturulmuştur.
Ekonomik olarak zaten açlık ve yoksulluk sınırında
yaşayan yurttaşlar, daha da ağırlaştırılan yüksek
dolaylı ve doğrudan vergi oranıyla âdeta nefes alamaz duruma getirilmiştir.
Vahşi kapitalizmin baskı ve sömürü taktikleri ustaca sahnelenmektedir.
Sistem, parası olanı otomatik olarak desteklemeye devam ederken yapısal
düzenlemelerle orta ve uzun vadede de bu durumun sürmesinin âdeta altyapısı
oluşturulmaktadır.
Vergi uygulamalarında gelir grupları arasında
adil davranılmamakta, açık olarak zengin ve parası olana ödül mahiyetinde
vergi indirimi yapılmaktadır. Bu ülkenin çiftçisine, köylüsüne, emekçilerine
yaşam ile ölüm arasında ince bir marj bırakılmıştır.
Bakın, buna küçük bir örnek vereyim: Üst gelir grubu insanlarının
genellikle satın aldığı altın, yakut, zümrüt gibi ürünlerde
yüzde sıfır oranında katma değer vergisi uygulanırken diğer
dar gelirli yurttaşların ve çiftçilerin aldığı gıda,
giyim, mazot gibi temel ihtiyaçlara uygulanan vergiler, yüzde 18den başlayarak
daha yukarılara çıkmaktadır. Yat ve gemi sahiplerine mazot, piyasadan
daha ucuza verilirken çiftçiye ise piyasa fiyatlarından verilmektedir. Bu nasıl
bir adil vergi sistemidir? Sermaye sahipleri büyük devlet destekleriyle desteklenirken
yanında çalışan işçinin yükü artırılmış,
kazancı makaslanmıştır. Emekçinin, işçinin kazancının
yüzde 33,5u sigorta primi, işsizlik sigortası primi, gelir vergisi, damga
vergisi gibi vergilerle kesilmektedir. İşçiler ve emekçiler açlık
sınırının altına itilmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, gelir dağılımının
ve vergi politikalarının bu kadar adaletsiz olduğu ortamda, Hükûmet,
adil gelir dağılımını ve adil vergi politikalarını
üretmek ve uygulamak zorundadır. Bu durum, Hükûmetin yurttaşlarına
karşı anayasal sorumluluğudur. Sadece son yirmi günde Türk lirasının
dolar karşısındaki kaybı yüzde 11dir; bunun anlamı, yüzde
11 fakirleşmiş durumdayız.
Bankacılık sektörünü yüzde 50nin üzerinde
yabancı sermayenin kontrol ediyor olması ise bu krizlerin kaçınılmaz
olarak hep karşımızda duracağını göstermektedir. Buradan
hamasi söylemler geliştirerek ekonomik kötü gidişatı kamuoyundan
gizlemenin bir anlamı yoktur. Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesaplar
sisteminde sözüm ona yenileme yapıyor ve bu yenilemeler sonrası yanlış
rakamlar veriyor ve halk uyutulmaya çalışılıyor. TÜİKin
hazırladığı bu iyimser tabloyla bugünkü yaşadığımız
kriz ortamını ve devamı gelecek olan kötü gidişatı iyi
göstermeye çalışmak nasıl bir hayalciliktir; ben, takdirlerinize
sunuyorum.
Ne yazık ki, yapılan bütçe için profesyonelce
hazırlanmış bir bütçe olduğunu söyleyemeyeceğim. Tekniğe
uygun bütçe şeffaf, sorgulanabilir ve denetlenebilir olmalıdır, denetim
de profesyonelce yapılmalıdır. Mademki her şey Maliye Bakanlığından
geçiyor, size daha kolay bir yol önereyim: Torba yasalar gibi her bakanlığın
adı yazılı olan torbalar hazırlansın, bütçe, torbalarla
bakanlara dağıtılsın. Nasıl olsa bütçeye Meclis denetimi
gerekmiyor. İstediği bakanlığa istediği torbayla ödenek
versin.
Her defasında On dört yılda ülkeyi şuradan
şuraya taşıdık. diye böbürleniliyor. On dört yıl çok uzun
bir süreçtir. Çinle mukayese edilirse, Çin on yıl içinde bir hamle yaparak
bugünkü durumuna gelmiştir. Gerek coğrafyası ve gerekse nüfus yoğunluğuyla
mukayese edildiğinde on dört yıl nasıl heba edilmiş çok net
olarak ortaya çıkar.
Ben mühendis kökenli bir milletvekili olduğum için
Mühendisliğin temel kuralı ekonomidir; sağlam, güvenilir ekonomik
işler yapmak. Bize bir hocamız -geçen sefer de bunu anlatmıştım,
süre kalmadığı için onu tekrarlayayım- Bir aptalın 2 liraya
yapabildiği işi 1 liraya yapmasını bilen kişiye mühendis
denir. diye tarif etmişti. Ne yazık ki bugün biz, 1 liralık işin,
bırakın 2, 3, 4, hatta 5 liraya yapıldığına bile şahitlik
ediyoruz.
Sayın Genel Başkanlarımız Selahattin
Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağla birlikte 10 vekil, daha sonra
da 2 daha ilave edildi, 12 milletvekilimiz bugün siyasi bir operasyonla cezaevlerinde
tecride maruz kalmakta ve halkın özgür iradesine ambargo uygulanmaktadır.
Bu siyaset ile yargının iş birliği, barışın ve
diyaloğun önünü kapatmaktan, parlamenter zeminde siyasetin yasaklanmasından
başka bir şeye hizmet etmeyecektir. Unutulmaması gerekir ki bugün
bozduğunuz yargının terazisi bir gün sizleri de tartacaktır.
Anayasanın gündemde olduğu bugünlerde şunu
hatırlatmakta da fayda var: Anayasalar toplumu içinde barındırmalıdır
fakat sizin Meclise sunduğunuz değişiklik teklifinde 6 milyon insanın
iradesi yer almamaktadır; onlar Edirnede, Kandırada ve Silivride rehin
olarak alıkonulmuşlardır. Bir de milletvekili olduğum Bitlis
ilinde son kalan 3 belediye başkanımız da tutuklanmıştır.
Halkın iradesine kelepçeler vurularak yapılan bu uygulamaları şiddetle
kınıyorum. Demokratik yöntemlerle alamadığınız her
yeri hukuk dışı yöntemlerle almak ne insan haklarına ne hürriyete
ne de etiğe uygundur. Bizler, ölüm değil, çözüm istiyoruz. Çatışma
değil, barış istiyoruz. Ne yazık ki barış elçimiz
Tahir Elçi öldürülüyor, barış isteyenler de tutuklanıyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına son konuşmacı, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara.
Buyurun Sayın Kara. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 2nci maddesi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve bizleri ekranları başında
takip eden halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Gelirlerle alakalı bir madde üzerinde konuşunca
Hükûmetimizin gelirlerle başardığı işlerden bahsederek
başlamak gerektiğini düşünüyorum.
Arkadaşlar, bugünkü durumumuz nasıl, beraber
bir bakalım. Bugün dolar 1,5 lira seviyelerine geldi, yakında TL ile dolar
ve avro eşitlenecek. Petrol fiyatlarındaki düşüş yansıtıldı
vatandaşa. Rusyayla ilişkilerimiz çok iyi, ticaret hacmimiz 100 milyar
doları aştı. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz gelişti,
artık AB üyesiyiz, vize serbestisi tamam. İçeride tutuklu hiç gazeteci,
yazar kalmadı. Asya devletleriyle ilişkilerimiz, Türk cumhuriyetleriyle
ilişkilerimiz gelişti. Türkiyenin Kürt politikası Orta Doğuda
örnek oldu, hatta gerilimler azaldı. Millî gelirimiz, huzur ve refahımız
hızla artıyor. Demokrasimiz gelişti. Basın, yazarlar, yayın
kuruluşları özgürce yayın yapıyorlar.
Bu arada, uluslararası sermaye Türkiyede yatırım
yapmak için kuyrukta bekliyor. Dinî inançlar, çıkar örgütleri tarafından
sömürülemez oldu. Sayenizde, birbirinin inancına, ibadetine, yaşam tarzına
saygılı bir toplum olduk. Unutuyordum, sağlık politikalarınız
Türkiyedeki araştırmalara göre çocuk ölümlerini sıfıra indirdi.
Ya terör? Terörden eser kalmadı, polisler artık
silah taşımıyor. Başbakan geçen gün vatandaşlarla sinemadaydı.
(CHP sıralarından alkışlar) Cumhurbaşkanımız
mı? Böyle bir ülkenin Cumhurbaşkanı olma gururuyla, ülkede geçtiği
yollarda, yolları kapattırmadan güven içerisinde halkıyla seyahat
edebiliyor.
AKPyi bu başarılı politikalarından
dolayı kutluyorum. Dediklerinizin hepsini yaptınız. Biz mi? Biz CHP
olarak bunların hiçbirisini yapamazdık herhâlde(!) Ne kadar güzel değil
mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, ama maalesef sadece hayal
edebiliyoruz bunları sayenizde. Peki, gerçekler nedir? Dünyada en çok vergi
toplayan Hükûmet olduğunuzu söylemeye gerek yok. Havadan suya, benzinden mazota
ve elektriğe, aklınıza gelen her şeye yaptığınız
zamlarla gelirlerdeki artışı sürdürüyorsunuz. Sağlıktan
eğitime, yollardan köprülere kadar her şeyin paralı olduğu Hükûmetin
bütçesinde, gelirler bir yana, yüzlerce milyar dolarlık borç vatandaşın
sırtına sarılmış durumda.
Cumhuriyet tarihi boyunca kurulmuş ne kadar tesis
ve fabrika var ise özelleştirmeyle 60 milyar dolara satıldığı
ve en kötüsü, vatan topraklarının satıldığı, Ege adaları
ve Süleyman Şah Türbesinin toprakları gibi toprakların peşkeş
çekildiği bir dönemde Hükûmetsiniz.
On dört yıldır ülkeyi yönetiyor, on dört yıldır
bütçe hazırlamakla övünüyor, parayı çok iyi yönettiğinizi her vesileyle
söylüyorsunuz. Parayı yönetme konusundaki maharetlerinizi biliyoruz. Kutularda
sıfırlanan dolarları ve hainlik edip bunları halkın gözüne
sokanları gördük iktidarınız döneminde.
Sayın Cumhurbaşkanı ekonomideki tıkanıklığı
aşmak için Doları bozdurun, Türk lirasına çevirin. diyor ama Altın
alın. diyor. Ama bilmediği bir şey var; Çin, Avustralya ve Amerika
dünyada en çok altını üretiyor, herhâlde onların Türk lirasına
geçtiğini düşünüyor. Ve Bu dolarlar bozdurulsun. derken bir diktatörün
uçağını satın aldık maalesef.
Değerli arkadaşlar, bir zamanlar bütün dünyayı
dolaşıp Ülkeyi pazarlayacağız. derken ülkeyi satacağınızı
hiç hayal edemedik. Biz, tartışmaya açmak gafletinde bulunulan Lozan Anlaşmasından
sonra Hatayın ülkemize katılması ve Kıbrıs Barış
Harekâtının sonunda uygulanan ambargolar sonunda 12 Eylül darbesinin
niye yapıldığını, ülkede eğitimin nasıl çökertildiğini,
insanlarımızın adım adım PKKyla ayrıştırıldığını,
tarikatlar aracılığıyla dinimizin sömürüldüğünü, hatta
emperyalistlere hizmet eder hâle geldiğini, bugün son noktada ordumuzun kumpaslar
-Casusluk, Ergenekon, Balyoz gibi- ve son olarak 15 Temmuz hain darbesiyle güçsüz
ve güvenilmez hâle getirildiğini göremedik.
Peki, ne oldu bu darbeden sonra arkadaşlar? Yine
başkanlık gündeme gelirken Sayın Cumhurbaşkanının
danışmanı -Tanrıverdi mi, Allahverdi mi, neydi soyadı hatırlayamıyorum-
Türkiye büyük bir ülke, eyalet ve özerklik tartışılmalıdır.
dedi. Cevap verdiniz mi parti olarak buna? (CHP sıralarından alkışlar)
Peşine takıldığınız sistem, sizin üst akıl
deyip adını koyamadığınız emperyalistlerin de önerisi.
Peki, dik duruş sergileyebildiniz mi? Gerçekten Türk milletinin karşısında
bu bölünme sistemini anlatırken yüzünüz kızarmayacak mı arkadaşlar?
Bu ülke on dört yıldan beri parlamenter sistem, demokrasi yüzünden bu hâle
gelmedi. Parlamenter sistemi yok eden proje aslında bugün terör örgütü olarak
saydığınız IŞİD, PKK, FETÖ terör örgütlerinin de önerisiydi
size, niye hâlâ aynı yolda gidiyorsunuz, Yeter artık! demeyecek misiniz?
(CHP sıralarından alkışlar) Ülkenin egemenliğini ne olduğu
belirsiz cemaat ve tarikatlarla paylaştığınız için bugün
bunları sorgular hâle geldik. Bu sorguladığınız sistemi
bu hâle siz getirdiniz arkadaşlar.
Sıkıştığınız yerde
CHPyi suçluyorsunuz. Bu bombalar CHP yüzünden mi patlıyor? 7 Haziran 2015ten
sonra yaşanan 24 bombalı saldırıda 400den fazla vatandaşımız,
CHP, terör örgütleriyle aynı masada oturdu diye mi öldü, biz mi yaptık
bunları? (CHP sıralarından alkışlar) Her gün gelen şehit
haberleri yüreğimizi dağlarken terörle müzakere eden Cumhuriyet Halk Partisi
miydi arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Kadınlar
CHP yüzünden mi şiddete uğruyor, hatta hayatlarını kaybediyor?
Çocuklarımız CHP yüzünden mi istismara uğruyor, hatta istismarı
CHP mi meşrulaştırmaya çalıştı Mecliste? (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, çocuklarımız
CHP iktidarlarının denetimsizliği nedeniyle mi yurtlarda can verdi?
Dış politikada sıfır sorundan sıfır
dost seviyesine CHP mi getirdi?
Avrupa Birliği ilişkileri CHP yüzünden mi gerildi,
bu hâle geldi?
Sağlık çalışanlarına yönelik
şiddeti CHPnin sağlıkta dönüşüm politikası mı bu
hâle getirdi? Yaptığınız ve söylediğiniz hiç birbirine
uymuyor arkadaşlar.
Sağlıkla ilgili eleştirilerimizden önce
Sayın Bakana teşekkür etmek istiyorum. Sağlık Bakanlığının
2017 bütçesinde bir artış var ve burada dedikleri bir şey var, Difteri,
tetanos aşılarının ve plazma fraksiyon ürünlerinin Türkiyede
üretimi için tesisler kuracağız. dedi. Burada Sayın Bakana ve Hükûmete
teşekkür ediyorum. Bir başka şey daha var ama İkinci faza geçiyoruz.
diyor, çünkü tıkandı sistem. Aslında Sağlıkta Dönüşüm
Programı tıkandı çünkü yürüyecek hâli yok.
Sayın Bakana sormak istiyorum
Sabah MHPnin temsilcisi
de söyledi. Daha önce AKP temsilcileri ile biz, beraber, Bakanlık bürokratlarıyla
oturduk Sağlıkta şiddet yasasını çıkaralım.
dedik. Neyi bekliyor Sayın Bakan? Var mı cevabınız? Kim engelliyor?
BAŞKAN Millî Eğitim Bakanı burada şu
anda.
NİYAZİ NEFİ KARA (Devamla) Sağlık
çalışanlarının özlük haklarıyla ilgili yasa tasarısı
hazır ve elinizde bekliyor, Sayın Başbakanın imzasını
bekliyor. Kim engelliyor sizi? Elinizi kim tutuyor? Bunun bir cevabını
verin bize. (CHP sıralarından alkışlar)
Sağlık sistemini özelleştirirken, halkın
kendi sağlığını parayla satın alır hâle getirmeniz
affedilir bir şey değil. Üniversite hastaneleri borç sebebiyle ameliyat
yapamaz hâle geldi. Buradan, büyük ve özel bir sağlık işletmesiyle
FETÖ terör örgütünün bağlantısı nedeniyle üniversite hastanelerinin
çalışamaz hâle gelmesini sağlayarak batırılmasını
araştırmanızı salık vermek görevimizdir. Bank Asya, hastane
ve AVM ortaklığı olan bu amiral gemilerini sorgulamanızı
sizlere söylüyorum. Ürettikleri bilimle övünmemiz gereken üniversite hastanelerimiz
maalesef özerkliğini kaybetmiş durumda. Eğer üniversite rektörlerini
FETÖcülerden atamak yerine, üniversite çalışanlarının, öğrencilerinin,
öğretim üyelerinin hepsinin seçtiği -demokrasiyle yönetilecek şekilde-
rektörlerle yönetseydiniz bunlar olmayacaktı ve demokrasiyi bizim insanımız
oralarda öğrenecek ve bunlar başımıza gelmeyecekti.
Değerli arkadaşlar,
süre bitiyor. Son olarak, bütçe hazırlanırken dolar 3 TLydi, şimdi
3,5. Yüzde 15 kayıpla mazota, gübreye, suya ve elektriğe zam yaptığınız
gibi asgari ücretliye, işçiye, memura ve emekliye de yüzde 15 ek zam yapar
mısınız diyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın hatip ülkeyi sattığımızdan
LEVENT GÖK (Ankara) Ülke kaynaklarını,
Mehmetciğim, ülkeyi satmak derken ülke kaynaklarını
MEHMET MUŞ (İstanbul)
parti olarak bir cevabımızın olmadığından, bir
sistem tartışmasından bahsetti. Bazı ifadelerin kullanıldığını,
bizim bunlara bir cevap veremediğimizi ifade etti. Bu bir cevap hakkı
doğurur.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Muş.
Lütfen iki dakikada tamamlayın,
yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Antalya
Milletvekili Niyazi Nefi Karanın 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 2nci maddesi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatan toprağı
satılmaz. Türkiyede hiçbir iktidar, milletin oyuyla iktidara gelmiş hiçbir
parti vatan toprağını satmaz. Millet hiçbir zaman böyle bir şeye
de müsaade etmez. AK PARTİ hiçbir dönemde böyle bir şeyi ne aklından
geçirmiştir ne de böyle bir şeyin gerçekleşmesine müsaade etmiştir.
HAYATİ TEKİN (Samsun)
Yunan adalarını kim işgal etti?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Hâlâ orada mısın?
MEHMET MUŞ (Devamla) Ordumuz
güçlenerek, bu darbe girişiminden sonra, içerisindeki, bu darbe teşebbüsüne
kalkışan, ona destek veren, bu darbe girişiminin içerisinde her kim
varsa bunları temizlemek suretiyle çok daha güçlenecek şekilde ülkemizin
savunmasında etkin bir şekilde görevini yerine getirecektir. Ordu bizim
ordumuzdur, ordu Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve milletinin emrinde olmaya devam
edecektir. İçerisinden bu darbe girişimine karışanlar ayıklanacaktır.
Bu, ordumuzu çok daha fazla güçlendirecektir.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Ergenekon, Balyoz davalarında Bu ordu bizim ordumuz değildi. diyordunuz.
MEHMET MUŞ (Devamla) Burada
bir acziyet söz konusu olamaz ve hemen bu darbe girişiminden sonra Fırat
Kalkanı operasyonu da aslında Türkiye Cumhuriyeti devleti ordusunun manevra
kabiliyetini de ortaya koymaktadır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ergenekonda, Balyozda
Bu ordu bizim ordumuz değil. diyordunuz.
MEHMET MUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
burada, aslında, yani Eyalettir, odur, budur. gibi ifadeleri kullanmak çok
yersiz.
HAYATİ TEKİN (Samsun) Niye?
MEHMET MUŞ (Devamla) Şundan dolayı yersiz:
Anayasa değişiklik teklifini biz Parlamentoya sunduk. Orada ne diyor?
Üniter sistemden bahsediyor. Böyle, sizin bahsettiğiniz gibi bir şey yok.
Bunu okumanızı tavsiye ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Gerekçesini okumamışsın,
gerekçesinin son cümlesini oku.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Başbakan nerede?
Başbakanı ortadan kaldırıyorsunuz.
BAŞKAN Sakin olun arkadaşlar, lütfen.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bak, Komisyon Başkanı
da orada gülüyor.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Başbakanı
ortadan kaldırıyorsunuz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Başbakanı
yok bakan yapıyorsunuz.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bunu size
MAHMUT TANAL (İstanbul) Komisyon Başkanı
karşıda gülüyor. Gerekçenin son cümlesini oku.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bunu okumayı size tavsiye
ederim. Okuyun önce, ondan sonra metinde böyle bir ibare görürseniz bunu gelir söylersiniz.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Sen oku, sen, sen!
ALİ ŞEKER (İstanbul) Başbakanı
ortadan kaldırıyorsunuz, Başbakanı! Başbakanın olmadığı
bir demokrasi olabilir mi?
MEHMET MUŞ (Devamla) Biz bunu defaatle ifade ettik,
üniter sisteme dayalı bir model getireceğimizi ve getirdiğimizi söyledik.
Buna bakmanızı tavsiye ederim.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, milletin
talimatıyla ve milletin gösterdiği istikametle hareket eder.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Başbakan yok
bakan oluyor.
MEHMET MUŞ (Devamla) Başkalarını
bilmem ama bizim istikametimiz, milletin çizdiği ve gösterdiği istikamettir;
ondan talimat alırız ve onun talimatlarının gereğini yerine
getiririz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, ben de
tutanaklara geçmesi açısından ifade ediyorum. Konuşmacımızın
ifade ettiği
MAHMUT TANAL (İstanbul) Biz sorulara, cevaplara
girelim ya, bu kadar
ALİ ŞEKER (İstanbul) Başbakan yok
hükmünde.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sayın
grup başkan vekiliniz konuşuyor, lütfen.
Buyurun Sayın Gök, sizi dinliyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, konuşmacımızın
kastettiği, ülke kaynaklarının satılmasıdır. Ülke
kaynaklarıyla ne kastediliyor? Örneğin, PETKİMden tutun TEKELe
kadar, limanlardan tutun, aklınıza gelebilecek, Türkiyenin sanayileşmesiyle
övündüğü, ta Atatürk zamanında, cumhuriyet zamanında övündüğü
bütün tesisler. AKPnin de övündüğü, Bunları biz sattık. demişlerdir;
kendi ifadeleridir. Yani, Cumhuriyet Döneminde yapılan bütün kazançlar, kaynaklar
satılmıştır. Bu da zaten AKPnin övünerek söylediği bir
husustur yani Özelleştirmeyi biz bu noktaya getirdik. demişlerdir. Kastedilen
budur. Kayıtlara geçmesini istiyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/830),
2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Şimdi şahıslar adına
ilk söz, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınara aittir.
Buyurun Sayın Ulupınar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; ben de hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum.
Bütçe görüşmelerinin son günlerine yaklaşıyoruz.
İnşallah yarın bütçe Genel Kuruldan geçecek, kabul edilecek. Ülkemizin
bu bütçeye ihtiyacı var. Savunmadan eğitime, sağlıktan altyapıya
inşallah bunlar yatırıma dönüşecektir. Tabii, sadece bu yatırımlar
değil, bir taraftan da ülkemiz, PKK terörüyle mücadele etmektedir, FETÖyle
mücadele etmektedir. Suriye ve Iraktaki mesele bizi yakından ilgilendirmektedir,
orada mülteci kardeşlerimize sahip çıkmaya çalışıyoruz.
Ve yine terör geçtiğimiz günlerde yüreğimizi
dağladı. İstanbuldaki patlamada 44 kardeşimiz şehit oldu.
Zonguldakımızdan da 2 şehidimiz vardı, 1 gazimiz vardı.
Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun; Rabbim onların yakınlarına
hayırlı ömürler nasip etsin, sabırlar versin. Ateş düştüğü
yeri yakıyor. İnşallah son olur. Bunun için de mücadele etmemiz gerektiğini
ifade etmek istiyorum.
Yine, Halepteki katliamı izliyoruz. Bir an için
empati yapalım. 15 Temmuz akşamı ben burada değildim, memleketteydim.
Eşim evden kalkıp Genel Kurula geldi, o bombardımanı burada
yaşayanlardan, hâlâ o travmayı atlatamadı. Düşünün, şu
anda buranın Halep olduğunu düşünelim bir an için, Allah göstermesin.
Sınırımızın 30 kilometre ilerisinde bu hadiseler yaşanmaktadır.
Oradaki bombardımanın şu an burada olduğunu, yaşandığını
hayal edelim, düşünelim. İnanın, bu elektrikler kesilir, yollar kesilir,
İnternet kesilir, haberleşme sağlayamayız; Ankarada ailemizle
buluşamayız, çocuklarımıza kavuşamayız, onlar bize
ulaşamazlar. Bir sürü can yanmaktadır, onlara da kol kanat germeye çalışıyoruz
ama maalesef Batılı ülkeler, maalesef İran, Rusya, Amerika, AB, bunlar
daha fazla silah satmak için, daha fazla oranın petrolünü alabilmek için bu
iç savaşa çanak tutmaktadırlar. Biz de ülke olarak inşallah bunun
durması için mücadele ediyoruz. Şu anda oradan sivil vatandaşlar
tahliye ediliyor. İnanın çok canlar yanıyor. Hepimiz üzgünüz. Hepimiz,
yüreklerimiz dağlanıyor, bunları izliyoruz, sessiz kalmamaya çalışıyoruz.
İnşallah, buradaki dökülen kan da son olur; inşallah bu coğrafyaya
da barış gelir, huzur gelir, sağlık gelir; inşallah bu
tür hadiseler ülkemizde yaşanmaz ve dünyada yaşanmaz diyorum.
Değerli milletvekilleri, ben Zonguldak Milletvekiliyim.
İktidarlarımız döneminde Zonguldakımıza da 8 katrilyonluk
yatırım yapılmıştır hükûmetlerimiz tarafından.
2 tane beldemiz ilçe olmuştur.
ALİ ŞEKER (İstanbul) 6 sıfır
atıldı.
ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) - Yollarımız yapılmıştır.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez dönemimizde tren yollarımız, vagonlarımız
yenilenmiştir, havaalanımız açılmıştır.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Sayın Vekilim,
Ereğli-Devrek yolu bitmedi hâlâ. İlçelerimiz arasındaki yol bitmedi.
ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) - Filyos Vadi Projesi hayata
geçirilmiştir, yüz yıllık projedir. İnşallah, orada Türkiyenin
3üncü büyük limanı yapılmaktadır. Orada ilk etapta 12 bin kişi,
bittiğinde 40 bin kişi iş sahibi olacaktır. 25 milyon ton kapasiteli
bu liman sadece Zonguldakın değil, Orta Anadolunun, Batı Karadenizin
kurtuluşu olacaktır. Bu ve benzeri yatırımlar da inşallah
önümüzdeki günlerde devam edecektir.
Yine, Zonguldakımızın mülkiyet yasası
dönemimizde hayata geçirilmiştir, 50 bin vatandaşımız tapu sahibi
olmuştur. Zonguldakın stadyumu yapılmaktadır. Hastaneyle ilgili
sıkıntılar olmuştur, inşallah önümüzdeki günlerde hastane
de farklı bir yerde inşa edilecektir. İlçelerimizdeki kamu yatırımları
tamamlanmıştır. Zonguldakta TOKİ çalışmaları
devam etmektedir ve inşallah Zonguldak da bu bütçeden hak ettiği payı
alacaktır.
Ben, bu bütçenin hazırlanmasında emeği
geçen bütün bürokratlarımıza, milletvekillerimize, Komisyonumuza, Başkanımıza,
bakanlarımıza, Bakanlık çalışanlarına teşekkür
ediyorum.
Bütçenin ülkemize, milletimize, vatanımıza
hayırlı olması dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ulupınar.
Şimdi söz sırası şahıslar adına
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhana aittir.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından
alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2015
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 2nci
maddesi üzerine şahsım adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
2nci maddede, 2015 yılı merkezî yönetim bütçe
geliri 482,8 milyar TL. Ancak -bildiğiniz gibi- 12 Aralık 2016 günü İstatistik
Enstitüsü, millî gelir serisinde ulusal hesaplarda bir revizyon yaptı; millî
gelir rakamlarında, hem toplam Türkiye millî gelirinde hem de bununla paralel
olarak kişi başına gelirde bir değişiklik yaptı, bir
artış yapıldı. 2015 yılı rakamları yıllık
bazda yüzde 19,7 oranında arttı. 2015 yılında buradaki artış
yaklaşık 335 milyar TL. Bunun detaylarına şu anda girmeyeceğim,
grup başkan vekilimiz bu konuda dün gece detaylı bir değerlendirme
yaptı.
Şimdi, kesin hesap kanununda bütçe geliri 482,8
milyar TL; TÜİKin dün açıkladığı tablolarda bu 551,9 milyar
TL gözüküyor. Benim bir yanlışım varsa lütfen bürokrat arkadaşlar
-detayıyla Sayın Bakan bilmeyebilir- söylesinler, izah etsinler; bu önemli
bir şey. Dolayısıyla 2015 yılı TÜİK rakamlarında,
millî gelir rakamlarında yaptığı revizyon sonrasında yayımlanan
bu rakamlarda, orta vadeli program ve Hükûmetin bütün belgelerinde, bütçe gerekçelerinde
olan rakam arasındaki merkezî yönetim bütçe gelirleri açısından da
şu anda 69,1 milyar TL fark oluşuyor. Yanlışımız varsa
lütfen düzeltin, yoksa -biraz önceki konuşmamda söyledim- hakikaten bir açıklamalı
ilmihâl lazım. Bunları birilerinin ne yapması lazım? Şeffaf
bir şekilde hem izah edebilmesi lazım hem de öğrenebilmesi lazım.
Şimdi, burada bütçe görüşülürken TÜİK
hesapları değiştiriyor, birtakım revize rakamları yayınlıyor.
Biz Genel Kurulda hangi rakamları onaylayacağız şimdi? Bu, ciddi
bir iş, devlet işi de ciddiyet ister. Alelacele, paldır küldür, zamansız,
mesnetsiz işler işi bozuyor. Devletin kamu giderlerini karşılamada
temel gelir kaynağı elbette ki vergilerdir. Vergilerin oluşturduğu
yük ve bu yükün adaletli dağılımı önem arz eder. Herkesin mali
gücüne göre vergi ödemesi anayasal bir yükümlülüktür. Bu yükümlülüğün adaletli
ve dengeli bir şekilde gerçekleşmesinin sağlanması da iktidarın
en önemli görevidir.
2017 yılı bütçesinde öngörülen vergi gelirlerinin
yüzde 30,3ü gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler, yüzde 2,3ü mülkiyet
üzerinden alınan vergiler, yüzde 41,5u dâhilde alınan mal ve hizmet vergileri,
yüzde 19u uluslararası ticaret ve muamelelerden alınan vergiler, yüzde
3ü damga vergisi, yüzde 3,9u da harçlardır. Dolayısıyla dolaylı
vergilerin son derece yükseldiği ve adaletsiz bir vergileme sisteminin olduğu
net bir şekilde ortadadır.
Vergi artışının yapılan son
düzenlemeler neticesinde ÖTV artışı gibi dolaylı vergiler üzerinden
yapılması, zaten toplam vergiler içinde çok yüksek olan dolaylı vergilerin
payını daha da artırıyor, gelir dağılımına
da ne yapıyor? Olumsuz etki ediyor.
Türkiyede vergideki adaletsiz dağılım
kronikleşmiştir. İktidar, gerçek bir vergi reformu yapmayı siyasi
risk olarak görmektedir. Hükûmetin, düzenli olarak vergi tahsil edemediği ve
neredeyse her yıl yapılandırma düzenlemeleri getirmek zorunda kaldığı
bir vakıadır. 2015 yılında sadece kurumlar vergisinden kaynaklanan
16,1 milyar liralık vergi harcaması ile tahsil edilemeyen 32,3 milyar
liralık KDV toplamı olan 48,4 milyar lira 2015 yılı bütçe açığının
yaklaşık 2,5 katıdır.
Türkiyede üretim üzerindeki vergi yükü ağırdır
ve bu durum işletmelerin rekabet gücüne zarar vermektedir. Dolayısıyla
kesin hesap olmasına rağmen bunların bir mukayese edilebilir bazının
yeni hesaplarla da dikkate alınması lazım.
Ben, hassaten, Sayın Bakan, aracılığınızla,
Maliye Bakanlığından bunu istiyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
Bütçenin de hayırlı olmasını diliyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Sayın Tanal, sisteme girmişsiniz. 60a göre
mi söz vereyim size?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Soru-cevap Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Peki. Bir tek siz girmişsiniz. Grupların
şeyi vardı ama ben size bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Bakanım,
4 Kasım 2016 gününden önceki tarihte, şirketler veya gerçek kişilerden,
dolar veya euro alan kaç şirket ve kaç şahıs vardır? 4 Kasım
2016 tarihinden bugüne kadar bu şirketlerden ve şahıslardan dolar
veya euro alanlardan kaç kişi bozmuştur? Ne kadar para bozmuştur?
Bir başka soru: 2002 tarihinden bugüne kadar yıllık
vergi kaybı ve kaçak bedellerinin artışı ne şekildedir?
Bir başka soru: Bakanlık tarafından kayıp
kaçak bedellerini azaltmak için yürürlükte olan uygulamalar ve geleceğe yönelik
çalışmalarınız nelerdir?
Bakanlığın denetim mekanizmaları
kayıp kaçak bedellerinin artmaması için yeterli midir?
Vergi kayıp kaçak bedellerinin bölgelere ve sektörlere
dağılımı ne şekildedir?
1905 sayılı Kanunla düzenlenen vergi kayıp
ve kaçak ihbarı ve ihbar ikramiyesi uygulamasının kayıp kaçak
bedelinin azalmasındaki etkisi nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Evet, Sayın Bakan, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yazılı olarak versin
Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Başkanım, bunların hepsine
Hem döviz alan şirketleri
ve gerçek kişileri sordu. 4 Kasım 2016dan itibaren alanlardan ne kadarı
sattı? diye sordu. Kayıp kaçak oranlarını sordu. Bölgelere
göre dağılımını sordu. İhbar nedeniyle ikramiye alanları
sordu. Geniş bir çalışma neticesi, arkadaşlar bir çalışma
yapıp Sayın Tanala ileteceklerdir.
Bilgilerinize Muhterem Başkanım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başka sorularım
da var Sayın Başkan, süre var çünkü.
BAŞKAN Tamam, buyurun, bir tane daha sorun, Sayın
Bakanım da o zaman gazel okusun orada, devamında.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki, teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İstanbul ilinde
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bakan gazel okumaz Sayın
Başkan! Hiç yakışmadı!
BAŞKAN Size söylemedim. Sizi ilgilendirmez Sayın
Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bakan gazel okumaz Sayın
Başkan!
BAŞKAN - Sizi ilgilendirmez Sayın Atıcı.
Buyurun Sayın Tanal.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Beni ilgilendirir! Orası
Başkanlık makamı!
BAŞKAN Sayın Tanal, sizi dinliyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Hepimizi ilgilendirir!
Ciddiyete davet ediyorum sizi, ciddiyete davet ediyorum!
BAŞKAN Sayın Tanal, sizi dinliyorum.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; İstanbul ilinde 1999 depreminden sonra deprem anında
toplanma ve yardım merkezi olarak ayrılan kaç tane alan vardır?
Soru iki: İstanbul ilinde 2016 tarihi itibarıyla
deprem anında toplanma ve yardım merkezi olarak belirlenmiş kaç tane
alan vardır?
Soru üç: İstanbul ilinde, deprem anında toplanma
ve yardım merkezi olarak belirlenen alanların büyük bir kısmı
imara açılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Evet Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Muhterem Başkanım, yine, deprem anında toplanma alanlarının
yıllar itibarıyla sayısını ve bunlardan da ne kadar kısmının
imara açıldığı şeklinde bir sorusu oldu; Sayın Tanalın
sorusuna ilişkin, Çevre Bakanlığından ve AFADdan gereken bilgileri
alıp yazılı olarak kendisine ileteceğiz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başka bir sorum daha
var.
BAŞKAN Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Peki. O alandan herhâlde başka bir alana geçeceğim
şimdi.
Yapımı devam eden Sancaktepe Belediyesinin
yeni hizmet binasının toplam maliyeti ne kadardır?
Soru iki: Yeni hizmet binasının giderleri hangi
kurum tarafından karşılanmakta olup yüklenici firma kimdir?
Soru üç: Kamuoyunda sürekli yüklenici firma değişikliği
yapıldığı yönünde çıkan iddialar ve inşaatın
devam edemediği iddiaları doğru mudur? Doğruysa sebebi nedir?
Soru dört: Sancaktepe Belediyesi yeni hizmet binası
ne zaman tamamlanacaktır, projeye başlanırken hizmete açılma
tarihi belirlenmiş midir?
Soru beş: Projenin yapımının uzaması,
yüklenici firma değişikliği maliyeti artıran etkenlerden değil
midir?
Soru altı: Yapımı devam eden hizmet binasının
yapım sebebi eski binanın yetersiz kalması mıdır, eski
bina kaç metrekarelik alan üzerinde bulunmaktadır?
Soru yedi: Projenin yapıldığı alan
tapuda hangi kurum adına tescillidir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sorun, biraz daha sorun, Sayın Bakana
daha sonra söz veririz, zamanınız var Sayın Tanal.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Soru sekiz: Sancaktepe
Belediyesi tarafından hâlihazırda kullanılan hizmet binası yeni
binaya taşınıldıktan sonra hangi alanda kullanılacaktır?
Şimdi, bunlara bilmiyorum yine cevap verecek misiniz,
devam mı edeyim?
BAŞKAN Devam edin, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bir başka konu, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tarafından 2002 tarihinden bugüne kadar kaç ihale
açılmıştır? Bunlardan kaçı BELTUR Anonim Şirketi üzerine
kalmıştır? İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
ihaleyi alan şirketler hangileridir?
BELTUR Anonim Şirketi ile İstanbul Büyükşehir
Belediyesi arasında kaç ihale yapıldı ve ihaleler hangi tarihlerde
ve ne usulle yapıldı? Hangi ihale usulü uygulandıysa BELTUR A.Ş
teklifinin dışında teklif sunuldu mu; sunulduysa tekliflerin ayrıntıları
nelerdir?
BELTUR Anonim Şirketinin mali işlerle ilgili
ne tür denetimler ve ne şekilde, ne sıklıkta yapılmaktadır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim.
BELTUR Anonim Şirketinin mali işleriyle ilgili
hâlihazırda bir inceleme veya çalışma var mıdır?
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin BELTUR Anonim
Şirketi hakkında 2004 yılından bu yana yapılmış
herhangi bir denetimi var mıdır?
BELTUR Anonim Şirketinin mali işleri hakkında
Sayıştayın denetimi ve raporları var mıdır; varsa
nelerdir?
BELTUR Anonim Şirketi ve bu işletmelerin işletmesiyle
ilgili kira bedeli, borçlanma yetkisi ve benzeri konularda herhangi bir imtiyaz
verilmiş midir; verildiyse nelerdir?
BELTUR Anonim Şirketi tarafından işletilmek
üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinden kiralanan taşınmazlarla
ilgili kira bedelleri dışında yıllık kâr veya ciro, herhangi
bir pay alınmakta mıdır?
BELTUR Anonim Şirketinin 165,1 milyon TLlik cirosuna
karşı sadece binde 5 kâr etmesine sebep olan gider ve harcamalar nelerdir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tekrar girin sisteme; buyurun, bekliyoruz
sizi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Çekmeköy ilçesinde yer
alan 2/B kapsamındaki arazilerin ölçümü ne kadardır ve nitelikleri açısından
hangi arazi kapsamındadır? Üzerinde taşınmaz mevcut mudur? Bu
arazilerin satış bedeli nedir? 2/B arazileri hangi tarihte 2/B arazi sınıfına
girmiştir? Çekmeköydeki 2/B arazilerinin hak sahipleri kimlerdir? Bu kişiler,
yerlere hak ettikleri araziler için başvuru yapmış mıdır?
Yaptıysa başvurular sonrası ne kadar hak sahibine 2/B arazisi tescil
yapılmıştır? Haklarında işlem yapılmayan taşınmazların
tapu kütüklerinde yer alan 2/B kullanıcı ve muhdesat belirlemeleri Maliye
Bakanlığının talebi üzerine Tapu İdaresince terkin edilir
ve bu taşınmazlar Maliye Bakanlığınca genel hükümlere göre
değerlendirilir. Bu yerlerden kamu hizmetlerinde kullanılanlar, kamu idarelerinin
ihtiyaçları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tanal, Sayın Bakana bir
söz verelim, görev alanıyla ilgiliydi. Belki bütün sorulara cevap verecektir.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) - Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.
Bir tanesi, bir önceki sorudan da devam: Vergi kayıp
kaçağıyla mücadelede, ihbar müessesesi çerçevesinde, vatandaşlar
kayıp ve kaçağa neden olduğunu iddia ettikleri gerçek ve tüzel kişiler
hakkında yazılı veya sözlü ihbarda bulunabilmektedirler. İhbar
her türlü şekilde olabilmekte, internet üstünde dahi. İhbarlar yazılı
olarak Vergi Denetim Kurulu Başkanlığına, Gelir İdaresi
Başkanlığına, Vergi Dairesi Başkanlığına,
Defterdarlıklara sözlü olarak da, telefonla da yapılabilmektedir.
1905 sayılı Menkul ve Gayrimenkul Emval ile
Bunların İntifa Haklarının ve Daimi Vergilerin Mektumlarını
Haber Verenlere Verilecek İkramiye Hakkında Kanun gereğince, idarenin
bilgisi dışında kalan vergi kaçakçılığı olaylarını
ihbar edenlere, ikramiye taleplerinin olması, şikâyet edilen mükellefin
ne şekilde vergi kayıp ve kaçağına sebebiyet verdiğine
ilişkin somut bilgi ve belge sunulması ve inceleme elemanı tarafından
ikramiye alınabilmesinin uygun görülmesi hâlinde kati tahakkuku verilen ve
tahsil edilen vergi ile vergi aslına bağlı ceza toplamının
yüzde 10u tutarında ihbar ikramiyesi ödenmektedir.
2002 yılından itibaren işlem yapılan
ihbar dilekçeleri, ikramiye verilen kişi ve sayısı da: 2002den bu
yana ikramiye verilen kişi sayısı yaklaşık 338 kişi,
işlem yapılan ihbar 1.215 kişi, verilen ikramiye de 6 milyon 45 bin
626 liradır Muhterem Başkanım.
Yine Sancaktepe Belediyesinin maliyeti ne kadar? Yüklenici
ne kadar değişmiştir? Yüklenici değişmesi gecikmeye neden
olmuş mudur? Kaç metrekaredir? Eskisiyle ilgili olarak da bununla ilgili bilgiler
de sorulup kendisine iletilecektir.
Yine, Büyükşehir Belediyesiyle, BELTUR AŞyle
ilgili talepleri vardır; Çekmeköyde 2/Byle ilgili talepler de vardır,
onlar da kendisine iletilecektir.
Bir de, 2/B arazileriyle ilgili sordu Sayın Başkanım.
31 Aralık 1981
Son cümlem Muhterem Başkanım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) 2/B arazileri, 31 Aralık 1981 tarihinden önce orman vasfını
kaybeden yerler 2/B olarak belirlenmektedir. Bu tarihten önce konut, sanayi ve tarımsal
amaçlı kullanılıyor olması, 2/B olarak nitelendirilmesi için
de gerekli bir unsurdur diyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi, B cetvelinin genel toplamlarını
okutup oylarınıza sunacağım
MAHMUT TANAL (İstanbul) Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN Bir saniye, daha bir okutalım, daha
oylamaya geçmedik Sayın Tanal, sakin ol, buradayız.
B cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 442.586.345.000,00
Tahsilat 525.045.890.827,96
Ret ve İadeler (-) 58.366.816.082,52
Net Tahsilat 466.679.074.745,44
MAHMUT TANAL (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Oylamaya geçmeden birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.39
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
2015 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi,
bir önceki oturumda okunan (B) cetvelini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi
(B) işaretli cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi
3üncü maddeyi okutuyorum:
Denge
MADDE 3- (1) 2015 yılı bütçe giderleri ile
bütçe gelirleri toplamları arasında, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel
bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 25.185.380.024,05 Türk Lirası bütçe
gider fazlası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin 5.814.990.945,70 Türk Lirası bütçe gider fazlası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici
ve denetleyici kurumların 492.364.914,65 Türk Lirası bütçe gelir fazlası,
gerçekleşmiştir.
(2) 2015 yılı merkezi yönetim net bütçe
gider fazlası 23.525.193.015,08 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde gruplar adına
ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili İsmail
Faruk Aksuya aittir.
Sayın Aksu buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın 3üncü maddesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe dengesi, bütçenin ödenekler toplamı ile gelirler
toplamı arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir. Merkezi yönetim bütçe
tasarısında ödenekler toplamı ile tahmini gelirler arasındaki
farkın borçlanmayla karşılanacağı öngörülmek suretiyle
esasen daha başlangıçta bir dengesizlik durumunun kabulü söz konusu olmaktadır.
Kesin hesap kanununda denge ise soyut olmaktan çıkarak somut hâle gelmiş
farkın harcamalar yapıldıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine
onaylatılması anlamına gelmektedir. Bütçenin denetim işlevinin
amacı, yasama organının yürütme organına bütçeyle vermiş
olduğu yetkilerin bütçe yasasında belirtilen sınırlar doğrultusunda
kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi olduğu
hâlde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayı olmadan gerçekleştirilen
yüksek düzeydeki ödenek üstü harcamalar, bütçe hakkının tam anlamıyla
kullanılamadığı bir durumu ifade etmektedir.
Anayasada çizilen genel çerçeveye göre bütçe hakkı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve Sayıştay Kanunuyla uygulanmaktadır.
Bu iki kanun, bütçe hakkının iki sacayağı olan bütçenin kabul
edilmesi ve denetlenmesi hususlarını düzenlemiştir. Sayıştayın
2015 genel uygunluk bildiriminde ifade edildiği üzere, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin verdiği harcama yetkisinin yürütme tarafından yine bütçe kanunlarına
monte edilen ödenek aktarmalarına ilişkin maddelerle aşıldığı
ve başta verilen harcama yetkisinin üzerine çıkıldığı
görülmektedir.
2015 yılı kesin hesapları ödenek aktarma
işlemlerine göre, 15 idarenin aktarılan ödenek tutarı bütçe ödeneğinin
yüzde 63,7'sine ulaşmıştır. Yani, bütçeyle yapılan tahsisin
yüzde 63,7'si farklı harcamalar için kullanılmış ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkı ihlal edilmiştir. Anayasal bir kuruluş
olan Sayıştay, Anayasanın 160'ıncı maddesine göre, merkezî
yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idarelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetlemek, hesap ve işlemleri kesin hükme bağlamakla görevlidir.
Son on dört yıllık dönemde genel olarak denetim fonksiyonunu etkisiz kılacak
düzenleme ve uygulamalar yapılmış, denetim bulgu ve sonuçları
dikkate alınmamıştır. Bu süreçten Sayıştay da nasibini
almıştır. Sayıştayın genel olarak işlevsiz hâle
getirilmesi ve etkinliğinin azaltılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
de bu alanda etkisizleşmesi ve bütçe hakkının gereğini tam manasıyla
yerine getirememesi sonucunu doğurmaktadır.
Değerli milletvekilleri, kesin hesap rakamlarına
bakıldığında, öngörülen bütçe hedefleri ile gerçekleşenler
arasında farklılıklar oluştuğu ve bütçe açığının
da beklenenin üzerinde gerçekleştiği görülmektedir. 2015 yılı
bütçe giderleri 506,3 milyar lira, bütçe gelirleri 482,8 milyar lira ve bütçe açığı
23,5 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. 2015 yılı bütçe giderleri
bütçe başlangıç tahminine göre yüzde 7,1 oranında, yıl sonu
gerçekleşme tahminine göre yüzde 0,7 oranında artmıştır.
Buna karşın, bütçe gelirleri bütçe başlangıç tahminine göre
yüzde 6,8 oranında, yıl sonu gerçekleşme tahminine göre ise yüzde
0,9 oranında artış göstermiştir. 2015 yılında 23,5
milyar lira olarak gerçekleşen bütçe açığı, başlangıçta
öngörülen bütçe açığının 2,6 milyar lira üzerindedir. Gelir
ve gider dengesinin kurulması, kamu hizmetlerinin sunumunda aksaklıkların
ortaya çıkmaması açısından önemlidir. Özellikle, giderlerde
ortaya çıkan artışlar, gelirlerin giderleri karşılamaması
sonucu borçlanma ihtiyacını ortaya çıkarmakta, artan bütçe açığı
da kamunun daha fazla borçlanmasına yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisi, tarım
ve sanayi üretiminde yapısal dönüşümü gerçekleştiremeyen, hizmetler
sektörünün ağırlığının arttığı bir
durumdadır. Emlak rantına ve inşaata dayalı büyüme modelini
dönüştürecek programların daha somut alt odaklarının belirlenmesi
ve bunların yapısal dönüşüme katkı sağlayacak şekilde
uygulamaya konulması gereği her geçen gün artmaktadır. Büyüme, cari
açık azaldıkça ekonominin küçüldüğü, cari açık arttıkça
ekonominin büyüdüğü yapısal bir tahterevalli hâline gelmiştir.
Bütçe açığı ve borçlanma politikası
sonucunda kamu iç borç stoku yükselmektedir. Tasarrufların yetersiz olması
ve kamunun borçlanma ihtiyacının iç kaynaklardan karşılanamaması
sonucu dış borçlar giderek artmaktadır. Uzun dönemli iş yaratan,
istihdam dostu ekonomi politikalarının hayata geçirilemiyor olması,
işsiz sayısını artırmaktadır. Bugün açıklanan
rakamlara göre, bir önceki yıla göre işsizlik 1 puan artmış
ve yüzde 11,5 olarak gerçekleşmiştir. Gerçek işsiz sayısı
ise 6 milyon kişiye ulaşmış, gençlerdeki işsizlik yüzde
1,4 puanlık artışla yüzde 19,9a yükselmiştir.
Ekonomide devam eden kırılganlık ve risklerin
belirgin hâle gelmesi, ülkemizin rekabet gücü yarışındaki konumunu
daha da olumsuz etkilemektedir. Bunlar ekonominin sıhhati bakımından
Hükûmetin mutlaka dikkate alması gereken işaretlerdir ve yapısal
tedbirlerin bir an önce alınması gereğini ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, devletin en büyük gelir
kaynağı olan vergiler Hükûmetin ekonomi politikalarının önemli
bir unsuru hâline gelmiştir. Vergilemede gelir dağılımının
ve fiyat istikrarının sağlanması gibi etkiler beklenirken, verginin
sadece harcamaların finansmanı çerçevesinde değerlendirilmesi adalet
kavramını da zedelemektedir. Günümüzde adaletsiz vergiler, genç işsizlik,
kayıt dışılık ve sosyal hayata ilişkin çarpıklıklar
toplumsal uzlaşma dinamiklerini de tehdit etmektedir.
Bütçe harcamalarının gelir dağılımı
adaletini sağlama, dezavantajlı grupları kollama, yatırım,
üretim ve istihdamı artırmaya dönük içeriği; harcamaların kalitesini,
aynı zamanda bütçenin adilliğini gösteren kriterlerdendir.
Bu anlayış çerçevesinde, bütçelerin esnaf,
çiftçi, emekli, işçi, memur gibi dar ve sabit gelir grubunda yer alan vatandaşlarımızın
gelirlerinin artırılmasına ve onlar aleyhine oluşan ekonomik
ve sosyal politikaların adaletli hâle getirilmesine hizmet etmesi gerekmektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde hem kayıt dışılığın
hem de vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin payının yüksek
düzeylere çıkmış olması, bu kesimlerin aleyhine adaletsizliğin
giderek artmakta olduğuna işaret etmektedir. Türkiye, bu anlamda adaletsizliğin
en yüksek olduğu ülkelerden biridir. Vatandaşlarımız üzerindeki
bu ağır vergi yükü dikkate alındığında kamu harcamalarının
ilave vergi yüküyle finanse edilmesi yaklaşımı doğru olmayacaktır.
Ayrıca, vergilerdeki artışın dolaylı vergiler üzerinden
yapılması vergi sistemini daha adaletsiz hâle getirecek, gelir dağılımını
olumsuz etkileyecektir.
Bütçe gelirleri içinde özelleştirme gelirleri gibi
vergi dışı bazı geçici nitelikli gelirler bulunmakla birlikte,
asıl olan kalıcı gelirlerin niteliğidir. Bir defalık gelirler
geçici iyileşme görüntüsü vermekle birlikte, bu gelirler azaldıkça aradaki
fark ya vergileri artırarak ya da borçlanılarak giderilmektedir ki bu
yük de yine dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın omuzlarına
yüklenmektedir.
Kayıt dışı ekonominin yüksekliği,
kayıtlı mükelleflere daha fazla yük getirmekte ve vergi tabana yayılamamaktadır.
On dört yıldır el altındaki mükellefleri yüklenmek yerine vergi tabanının
yaygınlaştırılacağı söylenmektedir ancak bu yöndeki
girişimler bir türlü sonuca ulaşamamış, yıllardır
vergisini düzenli ödeyen vatandaşlarımızı ödüllendirmeye dönük
bir düzenleme de yapılamamıştır.
Değerli milletvekilleri, bu sorunları aşmak
için ekonomik tedbirlerle birlikte, öngörülebilir bir hukuk ve kamu yönetimi düzeninin
tesisi son derece önemlidir. Kamu gelir ve harcamalarının kalitesi iyileştirilerek
kamu açıklarının kalıcı bir biçimde kapatılması
ve kamu borç stokunun azaltılması gerekmektedir. Kaynak dağılımında
adalet ve etkinlik, hizmet üretiminde verimlilik sağlanmalı, harcamalar
yeniden önceliklendirilerek mali disiplin çerçevesinde israf ve verimsizliğin
önüne geçilmelidir. Basit, açık, uygun, düşük oranlı, eşit ve
adil vergi uygulamaları ve vergi tabanının genişletilmesi suretiyle
vergi gelirleri artırılmalı, vergilemedeki adaletsizlik giderilmelidir.
Makroekonomik amaçları gerçekleştirmek ve gelir dağılımı
adaletini sağlamak için maliye politikası etkin bir araç olarak kullanılmalıdır.
Bu düşüncelerle, bütçenin milletimiz için hayırlı
olmasını; daha çok iş, daha çok aş, daha huzurlu ve güvenli
bir Türkiye tablosuna katkı sunmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aksu.
Gruplar adına ikinci konuşmacı Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU
DEMİR (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ben size bugün gelen bir
mektubu okuyacağım; saçları benimkinden daha fazla beyazlamış,
barış için, demokrasi için mücadelesi de aslında benimkinden çok
daha fazla yıllara yayılmış olan bir kadının mektubunu.
Sevgili Filiz, seni ve tüm kadın arkadaşları
sevgiyle selamlıyor, özlemle kucaklıyorum.
Öncelikle, bir an önce yaşanan ölümleri durduracak
kan ve gözyaşına son verecek bir siyasi aklın ön plana çıkması
yönündeki düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Herkesin en keskin kılıçları
kuşandığı, en ölümcül hamleleri yaptığı bir ortamda
barışı savunmanın ne kadar zor olduğunu yaşayarak
öğrendik ama başka bir seçenek yok. Barışın karşısına
çıkarılabilecek insancıl bir alternatif yoktur. Barışta
ısrar, insanlıkta ısrardır. Bedeli ne olursa olsun bu bedeli
göze almazsak yeni kuşaklara savaştan, çatışmadan bitap düşmüş
bir gelecek bırakmanın utancını yaşarız.
Bu genel insani ve vicdani doğrular, biz kadınlar
için bin kat daha geçerlidir. Çünkü, biliyoruz, savaşların en ağır
bedelini kadınlar ve çocuklar ödüyor. Binlerce yıldan beri dünyanın
dört bir yanında yaşanan savaşlarda ortaya çıkmış
en genel hakikat budur. Keşke bunu kitaplardan okuyarak öğrenseydik. Ne
yazık ki yaşayarak bu kötü tecrübeyi biz de edindik. Hâlâ da her gün yeniden,
yeniden bunu yaşıyoruz.
Eril zihniyet yenmek, ele geçirmek, hükmetmek, iktidarını
korumak için baskı uygulamak üzerine kurulu. Başka bir yol bilmiyor, bilmek
işine gelmiyor. Yenme, yenilmenin yerine uzlaşıyı, hükmetme
yerine paylaşımı, baskı yerine özgürlüğü koysak daha yaşanılır
bir dünya yaratabiliriz. Bu değerlerin üzerine kurulmuş ortak bir gelecek
inşa etme umudu insana güç veriyor. Bu umudu korumalı, büyütmeliyiz. Savaşın,
çatışmanın ölüm, kan, gözyaşı, göç, yıkım, yoksulluk,
travma, umutsuzluk, çaresizlik olduğunu artık bilmeyen kalmadı. Bildiğinden,
yaşadığından ders çıkarmamak nasıl bir çılgınlık,
akıl tutulması. Biz kadınlar yılmadan, usanmadan çılgınlığı
değil, ölümü değil, yaşamı savunmaya devam edeceğiz.
Sevgili Filiz, benim içeride olmam, bireysel olarak sıkıntı
çekmem fazlaca önemli değil ancak durum bunun çok ötesinde. Yaklaşık
400 bin kişinin oylarıyla seçildim. Yedi yıl milletvekilliği
yapmıştım. Barış ve Demokrasi Partisinin Eş Genel
Başkanlığını yapmıştım. İnsanlar beni
tanıyor, düşüncelerimi biliyorlardı. Tercihlerini buna göre yaptılar.
Şimdi ben 400 bin insanın oy verdiği siyasi görüşlerim nedeniyle
iki yüz otuz yıl hapis istemiyle yargılanıyorum. Gizli, saklı,
illegal bir faaliyet değil, kamuoyu önünde, Meclis kürsüsünde ifade ettiğim
görüşlerim yargılanıyor ve halkın iradesi hiçe sayılıyor.
Tabii, Türkiye kamuoyu bu gerçekleri bilmiyor. Son bir yılda öylesine bir algı
yaratıldı ki sabah akşam en etkili, yetkili ağızlardan
teröre destek sözü defalarca tekrarlandı. Medya da bu yalanı döne döne
işledi, yazdı.
Evet, en çok da meslektaşlarıma,
gazetecilere sitemim var. Bir kez olsun sormadılar, Bu iddialara ne diyorsun?
demediler. Benimle aynı durumu yaşayan özgür kalemleri tenzih ederek söylüyorum.
Bir tek cümle sözümüz Türkiye kamuoyuna yansımadı. Bu durum yargısız
infaz değil de nedir? Vicdanlar körelirse kaosa kapı aralayan çok olur.
Kaosun da kazananı olmaz.
Demokrasinin en temel kuralıdır:
Seçimle gelen seçimle gider. Bunun dışındaki her türlü müdahale halkın
iradesine darbedir. Bu darbeyi kabul etmedim, etmeyeceğim. Mahkemede tabii
ki gerçekleri anlatmaya gayret edeceğim ama siyasi sorunlar adliye koridorlarında
çözülemez. Demokratik siyasete her zamandan daha fazla ihtiyacımızın
olduğu bir dönemdeyiz. Umarım yanlıştan dönülür. Yerelde ve
genelde demokratik siyasete yönelik müdahaleler son bulur.
Benim ve diğer belediye eş
başkanlarının tutuklanmasının bir de aşkın müdahale
boyutu var. Yerel yönetimlerde belediye başkanı idareyi, yürütmeyi temsil
eder; belediye meclisleri de yasama ve denetim organıdır. Birçok yetki
meclistedir. Başkan ayrı, meclis üyeleri ayrı seçilir. Şu anda
kayyum atanan tüm belediyelerde fiilî olarak belediye meclisleri de ortadan kaldırıldı.
Kayyum istemediği için belediye meclisleri toplanmıyor. Meclisin yetkilerini
kayyum kullanıyor yani yürütme, yasama ve denetim yetkisini ele geçirmiş.
Örneğin idare, yürütme, bütçe taslağını meclise sunar; meclis
bütçeyi görüşür ve karara bağlar. Şu anda 2017 yılı belediye
bütçelerini kayyum hazırlıyor, meclislerin onayına da sunmuyor. Kısacası,
sorun, benim, bizim tutuklanmamız değil. Yerel yönetimler tümden tasfiye
edilmiş, yerel seçimlerin tüm sonuçları ortadan kaldırılmış
durumda.
Bir de özellikle vurgulamak isterim
ki yerel yönetimler kadınlar için yepyeni ufukların açıldığı
bir zemindi. Kadınların güç kazandığı, karar mekanizmalarında
yer aldığı, kentlerimizin kadın bakış açısıyla
yeniden şekillendiği bir zamandı. Kadına yönelik şiddeti
önlemede yerel ve etkin çözümler üretmek, ekonomik hayata katılabilmenin olanaklarını
yakalamak, kamusal alanları kadınların kullanımına açmak
gibi son derece önemli çalışmalar yürüttük belediyelerde. Kadınlar
yerelde eş başkanlığı yaşadı; artık bunun
gerisine düşülmez, bir çıta aşıldı bir kez.
Ben, kadınların bu kazanımlara sahip çıkacağına
inanıyorum. Bu günler gelip geçecek, erkek egemenliği zihniyeti yerelde
çözülecek. Kadınlara olan güvenim her zamankinden daha güçlü, mutlaka başaracağız.
Biz kadınlar parklarda özgürce spor yapacağız, kentlerimizdeki tüm
kamusal alanları da kullanacağız.
Tüm kadınları sevgiyle selamlıyor, barış
ve özgürlük umutlarımı sizlerle paylaşıyorum.
Gültan Kışanak
Kocaeli 1 no.lu F Tipi Cezaevi
Kandıra/Kocaeli
Evet, arkadaşlar, Gültan Kışanak bunları
yazıyor.
Kadın psikolojik danışma merkezleri, çamaşırevi
-3 yoksul mahallede- ekmek fırını -ki o ekmek fırını
sadece ekmek fırını değil, kadınların ev ekonomilerine
katkı sundukları ve çocukları için de oyun alanının olduğu
bir ekmek fırını- kreşler -Diyarbakır Belediyesine bağlı
6 kreş- kadın semt pazarı, kadın otobüs şoförleri ve bir
de müze
Evet, hep insan kalmaktan söz eden, insanlık için mücadele eden Gültan
Kışanak, Diyarbakır Cezaevinde, hani o 12 Eylülün meşhur, hepinizin,
hepimizin Diyarbakır zindanı diye andığımız Diyarbakır
Cezaevinde kalmıştı ve bir gazeteciye verdiği röportajda, onun
bu müze hâline getirmek istediği Diyarbakır Cezaeviyle ilgili olarak Müzenin
içinde sizin anılarınızdan nelerin yer almasını isterdiniz?
sorusuna Gültan Kışanak şu cevabı verdi: Bu zor bir soru, cevap
vermek kolay değil. Herhâlde milletvekilleri için de bunu dinlemek kolay değil,
Gültan Kışanakın 12 Eylül anısını. Diyarbakır
Cezaevinde kadınları 35inci koğuş denen hücrelere götürmediler.
Kadınlara hücre cezası verdiklerinde cezaevinin işkenceci müdürü
Esat Oktay Yıldıranın köpeği Conun kaldığı
odada tutuyorlardı. Orada uzun süre kaldım ve oranın bütün özellikleriyle
canlandırılması gerekiyor. Ayrıca, gece gündüz canları
istediği her dakika içeri giriyorlardı. Geldiklerinde uykuda yakalanmayayım
diye o odada ne kadar ses çıkaracak şey varsa onları orada bırakıyordum.
Evet, Kışanakın sözleri, kadınlara
sözleri, barış, özgürlük ve umut
Onu saygıyla selamlıyorum.
Saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına son konuşma, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Akına aittir.
Buyurun Sayın Akın. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının 3üncü maddesi hakkında grubumuz adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Öncelikle, geçtiğimiz cumartesi gecesi Beşiktaşta
yaşanan alçak terör saldırısını şiddetle lanetliyor,
tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, acılı ailelerine sabır ve
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Ülkemizin ve halkımızın
bugün en çok ihtiyaç duyduğu, huzur ve güvenliktir. Bu da iktidarın asli
görevi ve sorumluluğudur.
Değerli milletvekilleri, konuştuğumuz
madde bütçe dengesiyle ilgili. Kesin hesap kanunu raporuna göre 2015 yılında
merkezî yönetim konsolide bütçesi 23 milyar 525 milyon 193 bin 15 lira açık
vermiş durumda. Yani devletimiz topladığı vergilerle giderlerini
karşılayamamış. Elbette, Hükûmet, buna farklı gerekçelerle
birçok neden ve bahane gösterebilir. Yalnız, halkımızın bütçesi
de maalesef her ay açık veriyor ama onlar gerekçeler ve çareler bulamıyor,
alacaklılar bahane dinlemiyor, borçları hızla artmaya devam ediyor,
aileleri yıkılıyor. Devlet borçlu, özel sektör borçlu, hane halkı
borçlu; kısacası tüm Türkiye borçla yaşamaya çalışıyor.
Şapkadan tavşan çıkarır gibi karşılığı
olmadan, hesap yönetimi değişikliğiyle, bir gecede, sanal olarak
kafanıza göre verdiğiniz bir kararla millî geliri kişi başına
2 bin dolar artırdınız. Daha önce yine Hükûmetiniz tarafından
millî gelir aynı yöntemle artırılmıştı ama vatandaşımızın
borçları azalmıyor, aksine de artıyor. Bu yöntem değişikliğine
gerekçe olarak AB standartlarını gösteriyorsunuz. ABnin hak, hukuk, özgürlükler
ve demokrasi standartları için demediğinizi bırakmıyorsunuz
ama işinize geldiği için bunu hemen uyguluyorsunuz. Hâlbuki demokrasi
standartlarını AB standartlarına yükseltmiş olsanız, zaten
üretim de, refah da, zenginlik de artacak ve millî gelir artışı için
böyle numaralara başvurmak zorunda kalmayacaksınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Son günlerde döviz kurundaki artışa yetişmek
mümkün değil. Milleti lütfen kandırmayın değerli arkadaşlar.
Başkanlık istikrar getirecek. diyorsunuz. Kapalı kapılar ardında
Anayasa değişikliği hazırlıyorsunuz, Meclise getiriyorsunuz,
döviz yükseliyor; her başkanlık dediğinizde, ağzınızdan
her başkanlık çıktığında döviz fırlıyor.
Bu nasıl bir istikrardır, bilmiyoruz.
Ekonomimizde tehlike çanları çalıyor ama sizin
başkanlık sevdanız maalesef devam ediyor. Değerli arkadaşlar,
bırakın şu başkanlık sevdasını. Siz iktidardasınız;
sevdanız millet olsun, sevdanız halkımız olsun, sevdanız
garibanlar olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
Demokrasinin, şeffaflığın, denetimin,
özgürlüğün, güvenilir hukuk sisteminin olmadığı bütün ülkelerde
ekonomiler istikrarsızdır ve yatırımcılar da böyle ülkelerde
durmaz, buralardan kaçar gider.
Meclise getirdiğiniz başkanlık sistemi,
her şeyin bir kişiye bağlı olduğu, açık ve net olarak
bir tek adam sistemidir. Bu sistem, tek adamın başkan, cumhurbaşkanı,
başbakan, parti başkanı, bakan, Başkomutan, başsavcı,
başyargıç, başrektör, başmemur, başkonsolos, başmuhtar,
başöğretmen, başekonomist, başantrenör olduğu ve ülkemize
büyük baş belası olacak bir sistemdir. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu sistem sizin demokrasi anlayışınızla
uyuşabilir ama halkımıza ve dünyaya bunu demokratik bir sistem
diye satmaya çalışmayın, çok mahcup olursunuz, komik duruma düşersiniz;
ülkemizin itibarıyla oynamaya hakkınız yok. Dünyanın belli ülkelerinde,
kurmak istediğiniz sistemin benzerleri var, onlara da ne dendiğini siz
daha iyi biliyorsunuz. Ama dünyanın gelişmiş ülkelerinin hiçbirinde
böyle bir sistem, sizin istediğiniz gibi bir sistem yok. Sizi herkes aldatıyor,
rahatlıkla kandırıyor; bunu artık bütün Türkiye biliyor. Yeter
artık, halkımızı da kandırmaktan vazgeçin. (CHP sıralarından
alkışlar)
AKP iktidara geldiğinde 1,67 olan dolar kuru, bugün
3,5 lirayı geçti. 1 litre benzin 2002 yılında 1,6 lira iken bugün
5 lirayı geçti. Döviz kurundaki en ufacık artışı hemen
akaryakıta zam olarak yansıtırken ham petrol fiyatlarındaki
büyük düşüşlerde dahi herhangi bir indirim uygulamıyorsunuz. Akaryakıt,
elektrik ve doğal gaz devlet için en kolay vergi toplama aracı olarak
görülüyor. Bu ürünlerde vicdanları zorlayan vergiler de var. Mesela ısınma.
Siz ısınmayan bir evde yaşayabilir misiniz değerli arkadaşlar?
Yaşayamazsınız. Ama doğal gazdan hem ÖTV hem de lüks tüketimmiş
gibi, yüzde 18 oranında KDV alıyorsunuz. Evlerde ısınma amacıyla
kullanılan doğal gazda ÖTVnin kaldırılması ve KDVnin
yüzde 1e indirilmesi için bir kanun teklifi verdim. Halktan yana olduğunuzu
her fırsatta iddia ediyorsunuz, işte size bunu kanıtlamak için bir
fırsat. Gelin, kanun teklifime destek verin, halk yararına olan bu teklifi
hep birlikte yasalaştıralım. Borç içindeki halkımızın
hiç olmazsa ısınma faturasını bir nebze olsun düşürelim.
Değerli milletvekilleri, AKP döneminde enerji konusunda
yaşanan bazı gelişmeleri de bu vesileyle dikkatinize sunmak isterim.
Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre
2015-2040 yılları arasında küresel ölçekte enerji sektörüne toplam
68,2 trilyon dolar yatırım yapılacağı tahmin ediliyor.
Dünya ölçeğinde yapılacak yatırımlarda 21,8 trilyon dolarla
en büyük payı enerji verimliliği alıyor. Enerji verimliliği
de önemli bir enerji kaynağıdır. Türkiyede artan enerji talebinin
karşılanması, özellikle enerji verimliliğine önem verilmesi
ve bunun bir devlet politikası hâline getirilmesiyle gerçekleşir. Türkiye
birim gayrisafi hasıla üretebilmek için OECD ülkelerinden yüzde 30 daha fazla
enerji harcıyor. Ülkemizde bina sektöründe yüzde 30, sanayide yüzde 20, ulaşımda
yüzde 15 olmak üzere 4 Keban Barajı inşa edebilecek yaklaşık
7,5 milyar lira değerinde enerji tasarrufu etme potansiyelimiz var.
Değerli milletvekilleri, 2008 yılında
yayınlanan Enerji Performans Yönetmeliği hükümlerine göre, ülkemizde bulunan
yaklaşık 9 milyon binanın 2 Mayıs 2017 yılına kadar
enerji kimlik belgelerini almaları gerekiyor. Bu sürenin sonuna yaklaşılmasına
rağmen, binaların sadece 442.500 adedinin yani yüzde 5lik bir kısmının
bu belgeyi alması enerji verimine verilen önemin ve değerin örneğini
açık ve net olarak sergiliyor.
Enerjide dışa bağımlılık
oranımız yüzde 75. Bu oran 2000 yılında yüzde 67ydi. Sadece
2010 ile 2014 yılları arasında bağımlılığımız
yüzde 4,6 oranında daha da arttı.
Değerli milletvekilleri, ülkemizi enerjide dışa
bağımlılıktan kurtarmanın yolu, yerli ve yenilenebilir
kaynaklarımızı hızla devreye almaktan geçer. Hükûmet yerli kaynak
anlamında yaptığı düzenlemelerle yerli kömürü öne çıkarırken
temiz ve yenilenebilir kaynaklarımız hak ettiği ölçüde öne çıkarılmıyor.
Çok ciddi potansiyele sahip olduğumuz güneş ve rüzgârdan istediğimiz
oranda faydalanamıyoruz. Bakın, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak enerji
politikalarında devamlı çözüm önerilerimizi ortaya koyuyoruz. Dünyada
çok sayıda örneklerini görebileceğimiz, dışa bağımlılığımızı
azaltacak, temel ihtiyaç olan enerjide halkımızı yüksek fiyatlı
rant sisteminin eline bırakmadan üretimde söz sahibi yapabilmek için enerji
kooperatifleri güzel bir yoldur. Elektrik sektöründe kamu payı, yapılan
özelleştirmelerle hızla azalıyor. Bu ortamda, enerji kooperatifleri
sektörde önemli bir aktör hâline gelecek ve kamu yararına önemli işlevler
gerçekleştirecektir. Biz, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerimizde enerji
kooperatiflerimizi kurmaya başladık. Yakın zamanda halkımızla
beraber, halkın çıkarına, temiz, ucuz yenilenebilir enerji projelerimizi
hayata geçireceğiz.
Lisanssız elektrik üretiminde var olan karmaşık
ve zor izin süreçlerine bir de kooperatiflere özgü sıkıntılar, zorluklar
eklenince, kooperatiflerin kısa sürelerde enerji üretimine başlamaları
mümkün olmuyor. Bu açıdan, lisanssız elektrik üretiminin önündeki engeller
kaldırılmalı ve izin prosedürleri basitleştirilerek hızlandırılmalıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ilk söz, Yozgat Milletvekili
Ertuğrul Soysala aittir.
Buyurun Sayın Soysal. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
3üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle
sizleri ve sizlerin nezdinde aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle, hürmetle
selamlıyorum.
Sözlerimin başında, 10 Aralıkta alçak
teröristlerin yapmış olduğu menfur saldırı neticesinde
şehit olan yiğit insanlara yüce Allahtan rahmet diliyorum. Yakınlarına
ve milletimize başsağlığı, yaralılara yine yüce Allahtan
acil şifalar diliyorum.
Yine, içimizi acıtan, ciğerlerimizi dağlayan
Halepte yapılan zulmü şiddetle kınıyor, bu zulmü yapanları
da lanetliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AK PARTİnin, on dört yıl boyunca yapmış olduğu hizmetlerle,
üretmiş olduğu eserlerle ülkeyi nereden nereye getirdiği hepinizin
malumu. Tabii, kurulduğu günden, iktidara geldiği günden itibaren bugünlere
gelirken nelerle karşılaştığımızı, nasıl
ön kesmelerin olduğunu, nasıl önümüzü tıkamak isteyenlerin olduğunu
hatırlamamız gerekiyor. Ben, kısaca kronolojik olarak, kurulduğumuz
andan itibaren nelerle karşılaştığımızı
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Evet, değerli milletvekilleri, daha iktidar olduğumuzun
beşinci ayında, Genelkurmay Başkanı normal, mutat görüşmesini
yaptığı günde bir gazeteci çıkıyor ve bir başlık
atıyor Genç subaylar tedirgin, rahatsız. diye. Tabii, bu sözün ne manaya
geldiği hepinizin malumu.
Yine, biz hizmet üretmeye devam ederken yıl 2007,
2007de ne olacak? Cumhurbaşkanı seçimi yapılacak. Tabii, Cumhurbaşkanı
mevcut iktidar içerisinden millî görüşe sahip, eşleri başörtülü olan
birisi Cumhurbaşkanı olacak; bu, birilerini rahatsız etti tabii.
Ve bunun önüne geçmek, engellemek, hatta ve hatta Hükûmetimizi, devletimizi, iktidarımızı
erken seçime götürmek adına düzenlenen cumhuriyet mitinglerini de unutmayacağız
değerli kardeşlerim.
Yine, kendisini hukuk büyüğü farz eden Sabih Kanadoğlunun
2006 Aralığında ortaya attığı 367 ucubesini de unutmayacağız.
Ne demişti Kanadoğlu? Karar yeter sayısı 367 doğru ama
bu, aynı zamanda toplantı yeter sayısı. demişti ve bu
sözün arkasına düşen, bu sözü önceleyen o zamanki muhalefet partisi ne
dedi: Eğer bizimle uzlaşmadan aday çıkarırsanız biz Meclisi
terk edeceğiz. Ve dediğini de yaptı. 27 Nisan günü yapılan
oylamada 357 oy alındı ve aynı gün, yine muhalefet partisi aldı,
Anayasa Mahkemesine götürdü. Anayasa Mahkemesi, 30 Nisandan itibaren otuz gün beklemek
suretiyle 30 Mayısta bir karar verdi ve dedi ki: Doğru, toplantı
yeter sayısı da 367 olacak. O zamanki muhalefet partisi lideri aynen
şunu demişti, ben hiç unutmuyorum: 367 önerisini ortaya atan Sabih Kanadoğlunu
dikkate alın.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) O dönemdeki
muhalefet partisi lideri Tayyip Erdoğanı milletvekili yaptı. Niye
onu söylemiyorsun? Niye söylemiyorsun?
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Zoruna mı gitti?
Zoruna mı gidiyor? Ne oldu? Çok mu zoruna gitti?
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) O gün de Anayasa Mahkemesi
bunu kabul etti ve Meclis, Cumhurbaşkanını seçemedi ve bir kaos oluştu.
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) Siz o dönemde
Ergenekon, Balyozu yargılayanlardan mıydınız? Siz o zamanki
FETÖcülerden miydiniz?
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) Biz de ne yaptık?
İktidar olarak millete başvurduk, milletimize sorduk, referanduma gittik.
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) Söylesene
hadi. Kumpası yapanlardan değil miydiniz? İtiraf et!
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) Ezici bir çoğunlukla,
yüzde 68 oyla milletimiz Biz seçeceğiz Cumhurbaşkanımızı.
dedi ve bu kaosu da önce Allahın, sonra milletimizin desteğiyle aşmış
olduk.
ALİ ŞEKER (İstanbul) FETÖyle beraber
kumpas kuruyordunuz.
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) Kumpasları
yapan siz miydiniz? Söyle bakalım, içinde miydin?
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) Bütün bunlardan sonra,
yine 27 Nisan günü -biliyorsunuz- e-bildiri -bana göre muhtıra idi- muhtıra
yayınlandı, Türk Silahlı Kuvvetleri kendine göre ifadeler kullandı
ve AK PARTİ Hükûmetinin sözcüsü de muhtıraya karşı muhtıra
verdi, Herkes görevinin başına. dedi ve herkes görevinin başına
geçti, elhamdülillah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sonra, hız alınamadı tabii. Ne oldu? Artık
baktılar, yapacak bir şey kalmadı, Bari, o kadar çoğunluktaki
AK PARTİyi kapatalım. dediler. Bir Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
çıktı, gazete kupürleri ve internetteki haberleri bir araya getirdi ve
AK PARTİyi temelli kapatma davası açarak yokluğa terk etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİH CORA (Trabzon) Ek süre verebilir miyiz Sayın
Başkan?
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) Ama, tabii, bilmiyordu
ki bu millet bizimle beraber, Yüce Allah bizimle beraber. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Netice itibarıyla muvaffak olamadılar.
ERDİN BİRCAN (Edirne) Zekeriya Öz nerede,
Zekeriya Öz?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) FETÖcüler nerede,
FETÖcüler?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Soysal.
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) Yani, aslında daha
yarıya gelmedik ama Sayın Başkanım
Ben bu vesileyle, inşallah, ileriki oturumlarda
kaldığım yerden devam etmek üzere hepinizi saygıyla, sevgiyle,
hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum, sağ olun.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Allahı üçkâğıdınıza
alet etmeyin.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Sen orada kalmışsın,
orada kalmaya devam et.
BAŞKAN Şahıslar adına ikinci ve
son konuşmacı Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer.
Buyurun Sayın Biçer. (CHP sıralarından
alkışlar)
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; her şeyin başı sağlık denen
günlerden, her şeyin başı para denen günlere geldik ne yazık
ki.
Sizleri bugün doğan bir çocuğu, 25 yaşına
kadar 30 milyar lira hastane borcu altına sokacak olan kamu-özel ortaklığı
yani şehir hastanelerinin gerçek yüzüyle tanıştıracağım.
Değerli milletvekilleri, sizlere Recep Erdoğanın
Benim kişisel bir projem, benim on dört yıllık hayalim. dediği
şehir hastaneleri gerçeğini anlatacağım ve bazılarının
hayalinin aslında hepimiz için nasıl kabus olduğunu göreceksiniz.
Kamu-özel ortaklığı ne demek? Özelleştirme
ya da imtiyaz kelimelerinin hem politik hem de psikolojik karşı duruşuna
engel olmak için bulunmuş bir sözcük oyunu. Aslında, tam bir illüzyon,
tam bir yalan. Kamu-özel ortaklığında -yandaş olduğunu
söylememe gerek yok elbette- özel bir şirket, bir hazine arazisine bir hastane
binası yapıyor. Kırk dokuz yıllığına kadar devlete
kiralıyor bu binayı ve burada temel hizmet dışındaki bütün
ticari işletmeyi kendisi yapıyor. Özü itibarıyla yap-işlet-devret
modeline benziyor ama ondan da bir adım ötesi, yap-işlet; hem kirala hem
devret.
Devlet hem bu hastanenin kiracısı hem de hizmet
satın alıcısı oluyor. Yani, binasında kiracı, hizmetinde
taşeron Sağlık Bakanlığının devlet hastanesini
şirket yönetiyor. Şirket, hastane içinde morgdan gasilhaneye kadar, hastane
dışında da taksi durağından kreşe kadar her yeri işletip
para kazanıyor.
Bu şirketler büyük imtiyazlara sahipler. KDVden,
damga vergisinden ve bütün harçlardan muaf tutuluyorlar. Aldıkları uluslararası
kredilere tam hazine garantisi veriliyor. ÇED raporu almadan istedikleri orman arazisine
istedikleri hastane binasını yapabiliyorlar ve işin en ilginç yanı,
devlet bu hastanelerin yüzde 70 oranında doluluk oranıyla çalışacağını
yani vatandaşını hastalandıracağını şirketlere
garanti ediyor. Hastalandırılması konusunda yandaş şirketlere
garanti verilmiş vatandaş ise tamamen durumdan habersiz. Onlar, şehir
hastanelerinin sahibinin Sağlık Bakanlığı, kiracısının
şirketler olduğunu sanıyorlar. Sağlık Bakanlığı
da kendi hastanesinde kiracı olacağını, bu binalara kira ödeyeceğini
kesinlikle açıklamıyor.
2011 yılından beri yürüyen bu süreç gerçekten
çok vahim. Yandaş şirketlerin yapılmış ihale şartnamesine,
kapatılan ve artık şehir merkezlerinde çok büyük bir ranta sahip
olan, çok büyük değeri olan eski hastanelerin arazilerine de AVM, rezidans
yapma, otel yapma izni konuluyor. Bunlar nasıl konuluyor, biz bilmiyoruz. Daha
bilmediğimiz binlerce soru var. Hükûmet yetkilileri buradayken sormak istiyorum:
Sağlık Bakanlığı şehir hastanelerine verdiği
kur farkı garantisini, bu Doları bozdur. kampanyasında bu kapsamda
kaldıracak mı ya da hazinenin borç üstleniminde kur yerine Türk lirası
hesabı olacak mı ya da
İhale alan şirketler Dünya Bankasının
yatırım sigortası birimine, bakın, siyasi risk sigortası
yaptırıyorlar. Neden Sayın Bakanım, bilmiyoruz?
Sayın milletvekilleri, Manisa, Ankara, İstanbul,
Elâzığ, Yozgat, Kayseri, Adana, Mersin, Gaziantep, Isparta, İzmir,
Kocaeli, Konya ve Bursa olmak üzere tam 17 şehir hastanesi için bu şirketlerin
cebinden 9 milyar dolar para çıkacak ama bunun karşılığında
devlet, bakın, tam 27 milyar dolar ödeyecek yani tam 3 katı. İşte,
1 koyup 3 almak bu olsa gerek.
Hepsi bu kadar da değil; hastanelerin yıllık
kira bedelleri 3 milyar lira. Hekimler daha çok çalışıp, para getirmeyen
hastayı sevk edecekler.
Sağlık Bakanlığı satışa
çıkarılmıştır, geçmiş olsun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
Devredilen, iptal edilen ve tamamlayıcı ödenek
MADDE 4- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde
gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel
bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2015 yılı içinde harcanmayan
toplam 655.403.256,44 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin 2015 yılı içinde harcanmayan toplam 28.415.423,15 Türk
Lirası,
ödeneği ertesi yıla devredilmiştir.
(2) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde
gösterildiği üzere, 2015 yılı içinde kullanılan ve ertesi yıla
devredilen özel ödenekler dışında kalan ödeneklerden, 5018 sayılı
Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel
bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin toplam 23.866.025.888,75 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin toplam 4.126.517.217,18 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici
ve denetleyici kurumların toplam 660.578.687,26 Türk Lirası,
ödeneği iptal edilmiştir.
(3) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde
gösterildiği üzere, kamu idarelerinin 2015 yılı ödenek üstü giderlerini
karşılamak üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel
bütçe kapsamındaki kamu idareleri için toplam 31.207.551.183,33 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idareler için toplam 123.312,79 Türk Lirası,
tamamlayıcı ödenek kabul edilmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Deniz Depboyluya
aittir.
Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Bütçe Kanunu Tasarısının
4üncü maddesi üzerinde konuşmak için söz almış bulunmaktayım.
Aziz Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, milletimizin kurumlarının
bütçesini konuşurken aynı zamanda, milletimizin bütçesine de şöyle
bir bakıp değerlendirme yapmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Yine memura, emekliye, BAĞ-KURluya yapılacak zamları dikkate alırsak
belki de onların bütçelerini daha rahat değerlendirebiliriz. Bu zamları
az çok biliyoruz. Memurlar ve memur emeklileri yüzde 3 oranında zam alacak,
memur böylece 67 lira, emekli ise 55 lira zam almış olacak, durum bunu
gösteriyor. Yine, SSK, BAĞ-KUR emeklileri yüzde 3,73 oranında zam alacak
ki bu, tarım emeklisi 39 lira, esnaf BAĞ-KUR emeklisi ise 48 lira zam
alacak demek. Benzine, mazota, yine, ete, süte, yumurtaya, sebzeye yapılan
zamlar ortada ancak bir de maalesef, büyükşehir belediyelerinin kendi keyfiyetine
göre yaptığı zamlar söz konusu. Yapılan tüm itirazlara rağmen,
seçim bölgem olan Aydında Büyükşehir Belediyesi tarafından alınan
kararla yapılan son zamlarda 1 Ocak 2017 itibarıyla 1 ton su Efeler, Nazilli
ve Sökede hanede yüzde 45 zamla 2 lira 20 kuruş liradan 3 lira 20 kuruşa
çıkıyor, ticarethanelerde ise yüzde 35 zamla 2 lira 90 kuruştan 3
lira 93 kuruşa çıkıyor. Kuşadasında yüzde 42 zamla 3 lira
20 kuruştan 4 lira 55 kuruşa çıkıyor su ücreti; yine, ticarethanelerde
ise yüzde 34 zamla 4 lira 25 kuruştan 5 lira 71 kuruşa yükselmekte. Didimde
yüzde 37 zamla 3 lira 50 kuruş olan su ücreti 4 lira 80 kuruşa, ticarethanelerde
ise yüzde 29 zamla 4 lira 75 kuruştan 6 lira 17 kuruşa çıkmakta.
Yine, Bozdoğan, Buharkent, Çine, Germencik, İncirliova, Karacasu, Koçarlı,
Köşk, Kuyucak, Karpuzlu, Sultanhisar ve Yenipazarda yüzde 42 oranında
yapılan zamla 2 liradan 2 lira 84 kuruşa, ticarethanelerde ise yüzde 28
zamla 2 lira 90 kuruştan 3 lira 72 kuruşa çıkmış durumda.
Yapılan tüm bu zamlar enflasyonun üzerindedir. Su tarifesine yapılan artışların
normal hayat şartlarına uygun olmadığı da aşikârdır.
Türkiyenin en sıcak illerinden biri olan Aydının bu yüksek fiyatlarla
su almasının, memleketimizde yaşayan insanlar, arazilerini sulayan
çiftçilerimiz ve hayvan besicilerimiz için haksızlık olduğunu ve
onlara büyük bir yük getireceğini hatırlatmak istiyorum.
Ayrıca, ilçe belediyelerinin sayılı gelir
kalemlerinden biri olan ve uzun zamandır yine keyfî bir şekilde büyükşehir
belediyesi tarafından tahsil edilmeyen katı atık bedeli, yargı
vasıtasıyla tekrar toplanmasına karar verilince vatandaşlarımıza
hem toplu olarak hem de faiziyle iletilerek tepkilere sebep oldu ve vatandaşlarımızı
da zor duruma düşürdü. Devletin bu tarz keyfî uygulamalarının önüne
geçmek için mevcut büyükşehir ve bütünşehir yasalarında, bunlarla
ilgili kanunlarda alınacak önlemlerle vatandaşımızın bütçesine
getirilen bu yükün, verilen zararın önlenmesi gerekmektedir. Bu uygulama tekrar
göstermektedir ki büyükşehir, bütünşehir yasası uygulaması çok
kötü sonuçlar doğurmaktadır. Bu yasa üzerinde ciddi çalışmalar
yaparak hizmetlerin düzgün bir şekilde yerine ulaştırılması
gerekmektedir.
Tarıma dayalı ekonomiye
sahip Aydında tarım sektöründe yaşanan olumsuzluklar, üreticinin
malını değerinden satamaması, girdi fiyatlarının yüksek
maliyeti nedeniyle sıkıntı yaşayan çiftçilerimizden bize gelen
şikâyetlerden bir tanesi de her yıl yaşanan Menderes Nehri taşkınlarıdır.
Menderes havzasında en son 2015 Aralık ayında sette yırtılma
sonucu arazileri su basması şeklinde münferit taşkınlar yaşanmıştır.
Maalesef bu taşkınlar aşağı yukarı her yıl yaşanmaktadır.
Ekili alanlarda 5 bin dönüm tarım arazisi su baskınından etkilenmiştir.
Menderes havzasında geçen sene havza başına düşen yağış,
ortalamaların yüzde 88,5 üzerindedir. Değişen iklim şartları,
artan yağışlar ve taşkınlar sebebiyle benzer mağduriyetler
yaşanmaması için gerekli önlemlerin bir an önce alınması gerekmektedir.
Her taşkında ekili alanlar zarar görmekte, çiftçilerimiz zarar görmekte,
üreticilerimiz zarar görmekte ve daha da kötüsü toprak kaybı yaşamaktayız
çünkü Menderes Nehrinin taşkınlarıyla birlikte toprağımız
denize doğru akmakta.
Yapılan çalışmalar
yetmiyor, beraberinde alternatif çözümlerin üretilmesi gerekiyor. Eğer bu daha
da gecikmeye uğrarsa kaybımız daha da fazla demektir. Sorun sadece
taşkınlar da değil, Menderes Nehri ve havzasının temizliğiyle
ilgili de sorunlarımız var. Menderes Nehrinin doğduğu Dinar
Afyondan, Uşak, Denizli, Aydın, bütün havzada, nehrin kirliliği
nedeniyle yaşadığımız çevre kirliliği söz konusu.
Bu sadece Aydının sorunu değil; Aydının ürettikleriyle
beslenen tüm Türkiyenin veya ihraç mallarını da düşünürsek, yurt
dışına giden ürünleri de düşünürsek herkesin sorunu.
Aslında, şöyle bir bakarsak, bütçeden Aydının
tam anlamıyla hak ettiği payı da alamadığını
görüyoruz. Değerli milletvekilleri, 23/10/2016 tarihli İhlas Haber Ajansı
haberinde -burada mı kendisi, bilmiyorum ama- Adalet ve Kalkınma Partisi
Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Erdem, Aydın-Denizli Otobanının
2016 yılı içerisinde ihale edileceği zamanı, Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan tarafından yapılan
açıklamayla birlikte kendi röportajında belirtmişti. Lakin, Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından dağıtılan
bütçede, biz bu yolun 2016 değil de 2023te bitirilmesinin hedeflendiğini
görüyoruz. Hemşehrilerimizi ve İzmir Limanı ile iç kesimler arasındaki
bu hattı kullanarak otobanın bir an önce bitmesini bekleyen, açılmasını
bekleyen uzun yol sürücülerini bu karar hayal kırıklığına
uğratmıştır.
Yine, maalesef Çıldır havalimanı da, bu
da seçim vaatleriniz arasındaydı, hayal olmuştur.
Bütçeyle ilgili söylenmesi gereken elbette çok fazla
şey var. Ben, bununla birlikte, kadrolara da değinmek istiyorum ama her
şeyden önce bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki seçim bölgem olan Aydın,
bütçeden hak ettiği hizmeti alamamaktadır. Bunun bir an önce düzeltilmesi
gerektiği kanaatindeyim.
Bütçelerle ilgili, yine, kadrolarla ilgili ben biraz
konuşmak istiyorum. Kadro bekleyen çok sayıda mezun adaylarımız
var, iş bekleyen gençlerimiz var. Keza, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından hazırlanan projelerle atanmayı
bekleyen ziraat mühendisleri, su ürünleri mühendisleri ve veterinerler için projelere
bir an önce başlanması gerekmektedir. Üniversite tercihlerini yaparken
ve okula başladıklarında bu projelere istinaden kafalarında
gelecekleriyle alakalı plan kuran gençlerimiz, bu projelerin iptali ve doğru
orantılı olarak kadroların atanamaması sebebiyle eğitimli
işsizler sınıfına katılmak zorunda bırakılmışlardır.
Aynı şekilde, tıbbı personel atamalarında
gerçekleştirilen taşeron ve eğitimsiz personel yerine, mesleğin
eğitimini almış kişilere yer verilmesi ve taşeron sistemden
vazgeçilmesi gerekmektedir. Anayasanın 128inci maddesi Devletin, kamu iktisadî
teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına
göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî
ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. demektedir.
35 bin öğretmen ve ön lisans mezunu tıbbi sekreter atama beklerken de
taşeron sistemle, taşeron firmalar aracılığıyla veri
hazırlama elemanı çalıştırılması büyük bir haksızlıktır.
Benzer bir konu da öğretmen atamalarıyla ilgili.
Tüm branşlarda yapılan, hakkaniyete ve liyakata dayalı atama sistemi
olan KPSSden vazgeçilmemesi gerekiyor. FETÖ-PDY soruşturmaları nedeniyle
biz 53.854 öğretmenin açığa alındığını ve
bunun ancak 7 bininin iade edildiğini biliyoruz. Bunun yanı sıra,
emekli olan öğretmenlerimiz de mevcut. 2017 Şubat ayında 30 bin öğretmenin
göreve alınacağı belirtilmişti ancak şu anda çok sayıda
bekleyen öğretmen adayımız, mezunumuz mevcut. Bu öğretmen adaylarımızın
hayallerinin yıkılmaması ve boş kadrolara bir an önce atamalarla
iş sahibi yapılmaları, istihdam edilmeleri gerekiyor. Yine, bu adayların
bilimsel bilgilerinin ve eğitim becerilerinin yansız, objektif bir şekilde
ölçüldüğü bir yöntemle göreve alınmaları gerekiyor. Sözleşmeli
öğretmenlik doğru bir uygulama değil. Mülakat sistemi kalkmalı,
kaldırılmıyorsa mülakatlar kamerayla kayıt altına alınmalı.
Bütün bunları dikkatinize sunuyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İkinci söz Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Siirt Milletvekili Kadri Yıldırıma aittir. (HDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Yıldırım.
HDP GRUBU ADINA KADRİ YILDIRIM (Siirt) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi gecenin bu saatinde
saygılarımla selamlıyorum.
Benim konuşmakta olduğum bütçe maddesinin altındaki
ifadeye baktım, denge yazıyordu. Tabii, en çok ihtiyaç duyduğumuz
ama bir türlü tutturamadığımız bir olgudur denge. Çünkü, dengeli
bir bütçe ancak dengeli bir Mecliste, dengeli bir toplumda, dengeli bir muhalefette
ve dengeli bir devlette mümkündür ki maalesef bu dengeyi tutturmuş değiliz.
Evet, çok deniliyor, Sözün bittiği yerdeyiz, söylenecek
bir şey kalmadı. Ben, aynı kanaatte değilim, Meclis söz söyleme
yeridir, millet adına söz dile getirme mekânıdır çünkü söz devreden
çıktı mı silah, yerini doldurmaya her zaman hazır bir adaydır.
Dengeli söz, dengeli muhalefet her zaman bir rahmet olarak görülmelidir. Bizzat
Peygamber Efendimiz (SAV)
(x) demiş
yani benim ümmetimin içerisinde muhalefetin oluşması, muhalif görüşlerin
olması, muhalif seslerin olması bir rahmettir. O hâlde bu Mecliste CHP
bir rahmettir, MHP bir rahmettir, HDP bir rahmettir. İktidara düşen, bunların
söylediklerini dinlemek, yanlış bulduklarını Yanlıştır.
diye uygun bir üslupla söylemek, doğru bildiklerinin de kabulüne peşinen
yanaşmak.
Değerli milletvekilleri, böyle bir dengesizlik tablosunun
ortaya çıkmasında âdeta kangrenleşmiş olan Kürt sorununun bir
türlü çözüme kavuşmaması neden olarak yatmaktadır. Aslında Kürtler
her zaman gözlerini yabancıya umut olarak dikmek yerine günün modasıyla
bu çözüme millî ve yerli olarak, Kürtüyle, Türküyle ulaşmanın ümidini
taşıdılar ama her seferinde hayal kırıklığına
maalesef uğradılar.
Bakın, Fransızlar, Rojavayı ve Suriyeyi
bir bütün olarak işgal ettiklerinde Kobanide Fransızlar tarafından
oradaki Kürtlere şu teklifte bulunuldu: Siz bizi oradaki Araplarla baş
başa bırakın, biz sizi Kobani çevresinde özerk bir Kürdistana kavuşturalım.
Ama Kürtler, Türk, Arap ve Fars kardeşliği çerçevesinde bu teklife yanaşmadılar,
böyle bir teklifi kabul etmediler. Ama bağımsızlık gerçekleştikten
sonra Suriyede, Kürtler kendilerini ketum muamelesi içerisinde gördüler, ecnebileştiler
ve yabancılaştılar, kimliksizleştiler.
Irakta da aynısı oldu. Bakın, Osmanlı
Devleti yıkıldığında Kürtler en son gemiyi terk eden insanlardır.
Saymayacağım burada kimlerin ilk terk ettiğini ama Kürtler en son
terk eden insanlardı. Ama biz şimdi Kobani ismini duyduğumuzda
tepki gösteriyoruz. Bakın, tarih okuyalım arkadaşlar, Kobani ismi
Ayn El Arap değil. Kobaninin orada oturan Kürtleri
Bir zamanlar Rakka civarından
gelen Araplar, Kobaninin içerisinde bir çeşme var, bir pınar var, orada
dinlenip geçiyorlardı, Kürtler bu yüzden o çeşmeye, pınara Kaniya
Ereban yani Arap Çeşmesi, Arap Pınarı dediler ki Arapçası Ayn
El Araptır. Hafız Esed, Kürtlerin koymuş olduğu, vermiş
olduğu bu ismi bütün Kobaniyi içine alacak şekilde resmîleştirdi
yani Ayn El-Arap ismini Hafız Esed koydu ama onun Kürtçesi olan Kaniya Erebanı
Kürtler bizzat o çeşmenin başında dinlenen, su içen, sonra giden
Araplardan dolayı o ismi oraya verdiler. Bundan dolayıdır ki Arap
bir şair olan Doktor Muhammed Mağut merak ediyor Kobaniyi ve gidiyor.
Şöyle diyor Arapça şiirinin ilgili parçasında:
(x) Yani Ayn El Arapa gittim ama orada ne
Arap gördüm ne de su gördüm, pınar gördüm çünkü kurumuştu gittiğim
zaman.
Şimdi, işin bu noktaya gelmesinde karşılıklı
hatalar olmuş; bu bir gerçek. Devlet de hata yapmıştır, örgüt
de yapmıştır, muhalefet de yapmıştır, iktidar da yapmıştır.
Bu sorunu nasıl ki ortak olarak ortaya çıkarmışsak ortak olarak
da çözmek zorundayız.
Bakın deniliyor ki: Suriyede, Irakta, bilmem
nerede YPGden Amerika yararlanıyor, PKKden Amerika yararlanıyor, Rusya
yararlanıyor, bilmem kim yararlanıyor. Peki, bize ne olmuş, biz
niye yararlanmasını bilmiyoruz?
Bakın, buraya çıkan birkaç bakan arkadaşımız,
başkanımız, vekilimiz -her neyse- Bunlar bizim evlatlarımız.
dedi. Çok doğru, uzaydan gelmiş insanlar değil. Eğer günün modasıyla
yerli ve millî bir çözüm arıyorsak Amerikanın bunlarla ortaklaşmasındansa,
Rusyanın bunlarla ortaklaşmasındansa, o hâlde bu millî ve yerli
proje çerçevesinde biz onlardan yararlanalım ve biz onlarla ortaklaşalım.
Biz onları Kürt ve Türk halkına kazandıralım. Bu sağlanmadığı
sürece bu kangren böyle devam edecek.
Bakın, Osmanlılar bunu çok iyi becerdi. Osmanlılar
ne yaptı? Bizzat kendilerinin kurmuş oldukları Kürt beyliklerinin
gücü ile kendi devlet gücünü birleştirmesini başardı ve becerdi.
Bu sayede de Osmanlı Devleti yükseldi. Malazgirt Savaşına katkı
sağlayan Kürtler sayesinde yükseldi. Çaldıran Savaşında katkı
sağlayan Kürt beylikleri sayesinde yükseldi. Ama ne zaman ki 19uncu yüzyılda
modernleşme ve merkezîleşme ilkeleri devreye konulduysa işte orada
olan oldu. Modernleşmeye eyvallah, kimsenin itirazı olamaz, Tanzimat Fermanıdır,
İkinci Mahmutun ıslahatıdır. Ama merkezîleşme yanlış
oldu. Merkezîleşme Kürtlerin Türklerden, Osmanlılardan, yönetimlerinden
uzaklaşmasına neden oldu çünkü binbir güçlükle kazanmış oldukları
o özel Kürt beyliklerini yitirdiler ve sorun da ondan sonra başladı, günümüze
kadar da sorun devam ediyor. Bu böyle devam ettiği sürece de ne yurtta sulh
olur ne de dünyada sulh olur. O hâlde tekrar söyleyelim, bunları, bu evlatlarımızı
-ki bakanların ifadesidir- biz nasıl daha iyi bir şekilde Kürt ve
Türk halklarına kazandırabiliriz, ki kazandırırsak inanıyorum
ve güveniyorum ki Türkiye, dünyanın en süper devleti olacak. Bunu başaramadığınız
takdirde de böyle belalar ve musibetler içerisinden geçeceğiz.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Sayın Kerestecioğlu, sisteme girmişsiniz,
60a göre söz veriyorum.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin, bir saldırganın HDP Genel Merkezine pompalı tüfekle
ateş ettiğine ve bu saldırıların Hükûmet
tarafından yapılacak itidal ve barış
çağrılarıyla son bulabileceğine ilişkin
açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi aldığımız
bir habere göre, genel merkezimize bir saldırgan pompalı tüfekle dört
el ateş etmiştir ve daha sonra, merkezin dışında sivil
polislerce -paltosunun içerisinden çıkararak silahı, ateş etmiş-
oradaki sivil polis olduğunu söyleyen kişilerce teslim alınmış
bu saldırgan. Biz artık bunun bir sonu olması gerektiğini ve
bu sonun da ancak, gerçekten, Hükûmet, iktidar edenler tarafından yapılacak
itidal ve barış çağrılarıyla olabileceğini düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Çünkü partimizin bu denli kriminalize edilmesi, her gün nereden alınacağı
belli olmayacak şekilde bir milletvekilimizin gözaltına alınması,
yüzlerce parti yöneticimizin gözaltına alınması, ardından silahlı
saldırıların başlaması, ardından bizim tarihimizde
çok iyi bildiğimiz Siyasi cinayetleri mi getirecektir acaba? sorusunu düşündürtüyor.
Bunu önleyecek olan ve buna gerçekten itidal sağlayacak olan, bu ülkede yaşayan
bütün vatandaşların yaşam hakkını sağlayacak olan
Hükûmettir, iktidardır ve tabii ki intikam ve seferberlik çağrıları
değildir. Artık herkesin bu ülkede, ister polis olsun ister sivil vatandaş
olsun, kim olursa olsun, ölmek değil yaşama isteği vardır. Bunu
bir kez daha bu Parlamentoda ifade etmek istiyorum ve şiddetle bu saldırıları
kınadığımızı, bizi demokratik siyasetten kimsenin
vazgeçiremeyeceğini de yüksek sesle söylemek istiyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kerestecioğlu.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, HDP il binasına yapılan saldırıyı
şiddetle reddettiğine ve bu bağlamda geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması
BAŞKAN - Evet, bu saldırıyı bizler
de şiddetle reddediyoruz, kabul etmiyoruz ve bu bağlamda da geçmiş
olsun diyoruz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, söz sırası Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Eren Erdeme aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA EREN ERDEM (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 10 Aralıkta İstanbulda gerçekleşen
terör saldırısını bir kez daha lanetleyerek başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe maratonunun sonuna
geliyoruz. Bir bütçe hazırladınız; el çokluğuyla kaldırarak,
indirerek geçiriyorsunuz. Bütçenizde bolca rakam var ama bu bütçede mazlumlar yok,
emekliler yok, taşeron işçi yok, öğrenciler yok, yurt yok, burs yok,
asgari ücrete zam yok, kadınlar yok, çevre yok, kültür, sanat yok; gerçi sayenizde
artık, bütçe yapacak para da yok arkadaşlar. Para yok ama olsun, hayatta
paradan çok daha değerli şeyler var. Mesela, davası zorla kapatılmış
Mavi Marmara mağdurları var, KHKyla işinden atılmış,
hiçbir suçu olmaksızın işinden atılmış mağdur
öğretmenler var, öğretmensiz bırakılmış öğrenciler
var, bu bütçeye vergileriyle katkı sunup ibadethanesine hizmet almak şöyle
dursun her fırsatta horlanan, itilip kakılan Aleviler var, tutuklu gazeteciler
var, açlığa terk edilmiş asgari ücretliler var.
Sayın Bakana sormak istiyorum, asgari ücretli çalışanların
Mehmet Cengiz kadar değeri yok mu? (CHP sıralarından alkışlar)
Peygamber Efendimizin bir sözü var: Komşusu açken tok yatan bizden değildir.
Şimdi, bu söze kulak vermediğimiz takdirde ne kadar bu sözü taşıdığımızı
iddia edebiliriz? Açlık sınırının altında asgari ücretliler
inim inim inlerken nasıl yatağa girip de başımızı
yastığa koyabiliriz? Tabii, Cengizin vergi borcunu sıfırlarken
gösterdiğimiz hassasiyetin yarısını asgari ücretlilere ne zaman
göstereceğiz, bunu sormak lazım.
Ee, bütçeye geri dönelim. Adana Otogarında annesinin
kucağında açlıktan ölen 1,5 yaşındaki Garam bebek. dediğimiz
zaman Köprü yaptık. diyorsunuz. Samsunda açlıktan ölen Kübra bebek.
diyoruz Köprü yaptık. diyorsunuz. Akşama kadar mültecilerden bahsediyorsunuz.
Evet, mültecilerin bir şekilde korunması erdemli bir davranıştır.
Biz de İzmirde 3 yaşında Nouf bebek açlıktan hayatını
kaybetti. diyoruz; E, köprü yaptık. diyorsunuz.
Sayın Bakan, Hükûmetsiniz, köprü de yapacaksınız,
yol da yapacaksınız ama şöyle bir sorun var: Köprüyü yaparken köprüden
geçişlerdeki tahsilatı da dolarla yapmayacaksınız. (CHP sıralarından
alkışlar) Özellikle de doların yükseldiği bu dönemde bu işlere
dikkat edeceksiniz. Bu köprüleri yaparken başka köprüleri de yıkmayacaksınız.
Gazze dediniz, Mavi Marmarayı işte gördük,
İsraile teslim ettiniz. Emevî Camisinde namaz kılacağız.
dediniz, Halep bugün kan gölüne dönmüş durumda. Suriye lirası -arkadaşlar,
çok ilginç bir veri, bilen var mı, bilmiyorum- Türk parası karşısında
yüzde 10 değer kazandı. Dünya liderimiz dediniz, Esadla aynı klasmana
sıkışıp kaldınız. Arkadaşlar, IŞİD
hücreleri
İzlediniz, gördük defalarca. Aynı şekilde, Ankarada katliam
yapıldı, katillerin defalarca tutuklanıp serbest bırakıldığı
ortaya çıktı. Devlet FETÖye, ordu NATOya, dış politika da
Putine teslim edildi. (CHP sıralarından alkışlar) Biz bunlardan
bahsedince Uzaya uydu fırlattık. dediniz. Evet, güzel, uydu fırlattınız
ama oradan sadece yandaşların yayın yapacağı bir zemin
yarattınız. Halkın vergisiyle halka sövdürdünüz, uysa da uydurdunuz,
uymasa da uydurdunuz arkadaşlar.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; bu halka
çok büyük bir haksızlık ediyorsunuz. Niçin, biliyor musunuz? Ekonomiyi
çökertirsiniz, halk dolar bozdurur; FETÖyü devlete yerleştirirsiniz, gelir
darbe yapar, halk canıyla, kanıyla bunun bedelini öder; halktan topladığınız
vergilerle sosyal medya trollerine maaş verdirirsiniz, halkın seçtiği
vekillere küfrettirirsiniz ve halk buna da susar; aldatılırsınız,
susar; açlığa mahkûm edersiniz, sabreder; ama unutmayın, cumhuriyetini,
demokrasisini elinden almaya kalkarsanız gelir, sandıkta demir yumruğunu
indirir arkadaşlar, bunu unutmayalım. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM HALİL YILDIZ
(Şanlıurfa) - Demir yumruğu defalarca yediniz, hâlâ akıllanmadınız.
EREN ERDEM (Devamla) - Bu halk,
Amerikan emperyalizminin maşası olan faşist FETÖ darbesine nasıl
direndiyse
İBRAHİM HALİL YILDIZ
(Şanlıurfa) - Demir yumruğu defalarca yediniz, hâlâ konuşuyorsunuz.
EREN ERDEM (Devamla) -
cumhuriyeti
yıkmaya çalışanlara da sandıkta mutlaka hesabını soracaktır.
Ama, bakın, ben size hodri
meydan diyorum bir konuda, Sayın Grup Başkanınız İlknur
Hanımefendiye de buradan çağrı yapıyorum: Gelin, bu Meclise
getirdiğiniz Anayasa paketini, bugüne kadar yaptığınız
gibi yapmayın, hep beraber TRTyi organize edelim, bütün siyasi parti liderleri
çıksın, halkın önünde şeffaf biçimde bu Anayasa paketini tartışsın.
Var mısınız? Varsanız buyurun, bunu yapalım. (CHP sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa)
Milletten korkmayın, korkmayın.
EREN ERDEM (Devamla) - Televizyonları ele geçirdiniz,
gazeteleri ele geçiriniz, sizin gibi düşünmeyen herkesi cezaevine tıktınız.
Buyurun, benim söylediğim öneriyi yapalım, halk ak koyun kara koyun, neyin
nasıl olduğunu görsün.
Sayın Bakan, bakın, size bir örnek vermek istiyorum.
Sizin Basın İlan Kurulu üzerinden sahte tirajlarla, sahte tirajlarla arkadaşlar,
bugün bu tiraj listesindeki gazetelerin yüzde 90ı, özellikle de bizim havuz
medyası diye tanımladığımız gazetelerin tirajlarının
yüzde 90ı sahtedir arkadaşlar. Ben gazeteci kökenli biriyim, o işleri
nasıl yaptıklarını da biliyorum. Akşama kadar bu gazeteler
muhalefete saldırıyor. 28 Şubat medyanız sizin vekillerinizin
de yer aldığı Selam Tevhid dosyasına defalarca kumpas dedi.
FETÖcüler yaptı, Selam Tevhid dosyası kumpas. Bu grupta arkadaşlar
Selam Tevhid dosyasında adı geçen bir sürü kişi var, ben de onlardan
biriyim. Birçok insan bu dosyada örgüt üyesi olarak anıldı. Bakın,
şimdi, sizin bu beslediğiniz havuz medyası ne yaptı arkadaşlar?
Medyanız diyor ki: Bu dosya kumpastır, sahtedir, kurgudur ama sadece
Eren Erdemin adının geçtiği yerler doğrudur. Akşama kadar
Fetullah Gülenin Selam Tevhid dosyasındaki haberlerini şişirip şişirip
parlatıyor. Bizim orada şöyle bir çağrımız var bu havuz
medyasına: Açsınlar, madem bu Fetullahın dosyası bu kadar gerçek,
içindeki bütün ifadeleri yayınlasınlar da halk bunu görsün diyorum arkadaşlar.
Bu 28 Şubat medyasının çok çok ilerisinde olan bir durumdur değerli
arkadaşlar. İftira, yalan, dolan, bu medya hedef gösteriyor, kaç yaşında
MS hastası Hüsnü Mahalli tutuklanıyor, cezaevine koyuluyor. Kabul edilebilir
bir şey mi, vicdanınıza sığıyor mu, hangi örgütün
üyesi, hangi örgütle ilişkisi olduğu iddiası var? Hiçbir şey.
Arkadaşlar, medyanız tetikçi, yargınız
paketçi, köprü geçiş ücretiniz dolarlı, reisiniz atarlı, sermayeniz
Katarlı, müsteşarınız byLockçu, kabineniz biatçı, sarayınız
kaçak, piyasa tahminleriniz uçuk, Anayasanız kaçık, madenleriniz göçük,
sağlık sisteminiz bitik, kaşlarınız çatık, istihbaratınız
batık. Olmaz arkadaşlar, böyle bir düzen yok, böyle bir dünya yok. Bu
hâl, OHAL değil arkadaşlar, öyle bir şey yok. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sonuç; CHP muhalefet.
EREN ERDEM (Devamla) Şimdi, İsmet Uçma buradaysa
eğer
AKPli İsmet Uçmanın çok güzel bir hizmeti var, Türkiyeye
büyük bir hizmeti var.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sonuç; CHP muhalefet. Devam
et.
EREN ERDEM (Devamla) Bakın, İsmet Uçma İşaret
Yayınlarından Ali Şeriatinin kitaplarını yayınladı,
kendisini tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sonuç ne? Kaç seçim oldu?
Muhalefet. 11 seçimdir kaybediyorsun, konuşuyorsun be.
EREN ERDEM (Devamla) Ali Şeriati diyor ki arkadaşlar:
Sadece devletin konuştuğu bir yerde söylenen her söz yalandır.
Bu sözü çok iyi dinleyin arkadaşlar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Anlat, anlat! CHP muhalefet,
netice. Netice ne, netice? CHP muhalefet, altmış altı yıldır
ya.
EREN ERDEM (Devamla) ABye rest çekiyorsunuz, ondan
sonra Şanghay diyorsunuz. Esadı devirmek için Suriyeye girdik. diyorsunuz;
tüm ipleri teslim ettiğimiz Putin bir telefon açıyor, bir anda Öyle demedik.
diyorsunuz. Bir de gidip bölgede tam zıddı istikamette konumlandığınız
Rusyayla Türk Akımı, nükleer santral gibi anlaşmalar imzalıyor,
ülkeyi enerji açısından bağımlı hâle getiriyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Esad Halepte katliam yapıyor,
hâlâ Esadı savunuyorsunuz ya! Ayıptır be!
EREN ERDEM (Devamla) Yahu, dün bize Rus ajanı
diyordunuz, şimdi Moskovadan çıkmıyorsunuz; Komünist! Komünist!
diye sövüyordunuz, şimdi Çinden medet umuyorsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Böyle ülke yönetilmez değerli arkadaşlar, böyle olmaz.
Türkiyeyi idare edemiyorsunuz. Kolayı bulmuşsunuz nasılsa; Bizim
karaladığımız kişi kendisini savunamaz, savunacak bir ekran
bulamaz. deyip her türlü operasyonu yapıyorsunuz.
Gazeteciler tutuklu. Yahu, Atilla Taş bile tutuklu.
Gerçi arkadaşlar, Ham Çökelek adlı parçasıyla ülkemizin demokrasisine
vurulmuş büyük bir darbe gerçekleştirmişti Atilla Taş, bunu
kabul ediyorum yani! (CHP sıralarından alkışlar) Evet, ama bu
bir tutuklanma gerekçesi değildi arkadaşlar. Kendisi Atatürkçü bir yurtseverdi.
Haleple ilgili görüşlerinden dolayı MS hastası
olan Hüsnü Mahalli gözaltında büyük bir ızdırap çekti. Bakın,
arkadaşlar, her gün bacağına elektroşok uygulanması gereken
bir isim. Onun tutuklanma gerekçeleriyle alakalı önemli iddialar var ama bununla
ilgili elimde bir belge olmadığı için burada zikretmeyeceğim.
Ben belgesiz konuşmam arkadaşlar, zannediyorum, bizi tanıyorsunuz.
Sizin fikirlerinize karşı olanlar ajan, sizin
fikirlerinize karşı olanlar vatan haini, sizin gibi düşünmeyenler
bu ülkenin düşmanı! Arkadaşlar, bakın, buradan söylüyorum; halkımız
için, 81 milyonun hak ettiği demokrasiyi yaşatmak, onu anayasal ve gerçekten
demokratik bir ülkenin zemini içerisinde yeşertmek için hiçbir şekilde
mücadeleden geri adım atmayacağız. Medya da hedef gösterse, talimatlı
savcılar, paketçi yargıçlar da hedef gösterse geri adım atmayacağız.
Sözlerimi tamamlarken sizlere anlamlı bir şiiri
okumak istiyorum değerli arkadaşlar. Nazım Hikmet diyor ki:
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
Ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
Kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse
vatan,
Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
Vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan
kıvranmaksa yazın,
Fabrikalarınızda al kanımızı
içmekse vatan,
Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
Vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
Ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan
donanması topuysa,
Vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
Ben vatan hainiyim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar.
(CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkan,
kayıtlara girmesi açısından söylüyorum. Konuşması içerisinde
Sizin gibi düşünmeyenleri vatan haini ilan ediyorsunuz. şeklindeki ithamlarını
kabul etmediğimizi, asla böyle bir şeyin olmadığını,
hak ve özgürlükler konusunda ülkemizde son derece genişletici adımlar
attığımızı, burada tutuklanmaların vesairelerin hangi
sebeplerden olduğu 79 milyonun huzurunda herkesin bilgisi dâhilindedir. Bütün
eleştirilere her zaman açık olduğumuzu da belirtmek istiyorum. En
ağır eleştirileri de zaten burada dinliyoruz.
Kayıtlara girmesi bakımından önemliydi.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın İnceöz.
Şimdi, şahıslar adına ilk söz Muğla
Milletvekili Hasan Özyere aittir.
Buyurun Sayın Özyer. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HASAN ÖZYER (Muğla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
4üncü maddesi üzerine şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Halepte büyük bir insanlık dramı yaşanmaktadır.
Bu drama maalesef başta Birleşmiş Milletler olmak üzere Batı
dünyası sessiz kalmaktadır. Temennimiz ülkemizin temasları sonucu
sağlanan ateşkesin kalıcı olması ve bölgenin bir an önce
huzur ve barış ortamına kavuşmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz hiçbir dönemde olmadığı kadar çok sayıda terör örgütü
ve terör olayıyla mücadele etmektedir. Milletimiz daha FETÖ terör örgütü tarafından
yapılan hain darbe girişiminin acısını yüreklerinde hissederken
yeni bir alçakça saldırıyla karşı karşıya kalmıştır.
İstanbulda yaşanan son PKK terör saldırısında maalesef
çok sayıda Emniyet mensubumuz, vatandaşlarımız şehit olmuştur.
Hain saldırıyı buradan lanetliyorum. Vatanımız için canını
veren bütün şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil
şifalar diliyorum. Bu saldırılar Türkiyenin bağımsızlığına,
Türk milletinin birlik ve beraberliğine, egemenliğine, devletin ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik saldırılardır. Terör
saldırılarının Türkiyeyi yolundan döndürmeye gücü yetmeyecektir.
Türkiye her zamankinden daha kararlı ve azimli bir şekilde yoluna devam
edecektir. Türk milleti, bu azim ve kararlıktadır; bundan hiçbir kimsenin
şüphesi olmasın.
Türkiye ne zaman ilerlese, kalkınsa ve güçlense
ülkemize karşı yapılan alçakça saldırılar artmaktadır.
Türk milleti bunu görmüştür, devlet-millet kaynaşmasıyla sorunların
çözümü için harekete geçmiştir. Türkiyeyi hedeflerine ulaştırmak
için öncelikle istikrara, huzura, millî iradeye, demokrasiye, insan haklarına
ve hukukun üstünlüğüne büyük ihtiyaç vardır. Bu değerlerin olmadığı
yerde kalkınmadan ve gelişmeden söz etmek mümkün değildir. Ülke sorunlarını
ancak vatanını, milletini seven, ortak akılda buluşan, tecrübeli,
ehliyetli ve liyakat sahibi insanlarla çözebiliriz. Akla, bilgiye, denetime, kurumsallaşmaya,
millî şuura, bağımsız bireylere, hür düşünceye her zamankinden
daha çok ihtiyacımız vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye son yıllarda yapılan başarılı çalışmalarla
pek çok alanda büyümüş ve gelişmiştir. Ulaşım, telekomünikasyon,
sağlık, eğitim, dış ticaret, turizm gibi birçok sektörde
önemli gelişmeler yaşanmıştır. AR-GE çalışmalarına
hiçbir dönemde olmadığı kadar yatırım yapılmış
ve savunma sanayisinde önemli başarılara imza atılmıştır.
Türkiye, artık, yerli uydusunu, tankını ve silahını yapar
duruma gelmiştir. 2002den bu yana kişi başına millî gelir ciddi
biçimde artmıştır. Enflasyon ve faizlerde yüksek bir düşüş
gerçekleşmiştir. Yüzde 70lere varan devlet iç borçlanma senetlerinin
faiz oranı bugün yüzde 10ların altına gerilemiştir. Kaynaklarımız
reel ekonominin hizmetine sunulmuştur. Artık, devlet korumacılığıyla
hantal ve sürdürülebilir olmayan yatırımlara destek bitmiştir. Katma
değeri yüksek ve ithalat bağımlılığını ortadan
kaldıran alanlarda üretim yapan küresel rekabete açık sektörlere teşvik
artmıştır. Sosyal devlet uygulamaları konusunda da birçok Batı
ülkesinden daha ileri durumdayız ancak tüm istihdamı devletten bekleme
gibi bir yanlışa da düşmemeliyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bunlar yeterli midir? Tabii ki hayır. Her geçen gün büyüyen ve gelişen
Türkiyede, başta hukuk olmak üzere, eğitimde, ekonomide, Siyasi Partiler
Yasasında ve pek çok alanda yeni reformlara ihtiyaç duyulmaktadır. Evrensel
standartlar için çıta artık çok yükselmiştir. Bu kapsamda Avrupa
Birliğiyle yaşadığımız kriz, bizi, Avrupa Birliği
normlarından kesinlikle uzaklaştırmamalıdır, tam aksine
Avrupa Birliğinin çifte standartlarına ve kendi değerleriyle çelişmesine
rağmen Türkiyeyi geliştirmek, Avrupa ve dünyayla bütünleştirmek
için Kopenhag ve Maastricht Kriterlerinin bile üzerinde bir yapıya kavuşturmalıyız.
Türkiyenin geleceği; yatırım, üretim ve istihdam üçgeninden geçmektedir.
Sermaye birikimi, iş gücü, istihdam artışı ve yatırımlar
ekonomimizin büyümesi için en önemli unsurlardır.
Ekonomide yapısal reformlar hızlandırılmalıdır.
Reel sektör güçlendirilmeli ve küresel piyasalarla rekabet gücü artırılmalıdır,
daha fazla yatırım yapmaları sağlanmalıdır. Türkiye
bilimsel çalışmalara fizik, kimya gibi, fen bilimlerine, nanoteknoloji
ve AR-GE çalışmalarına daha fazla önem vermelidir. Marka değerler
oluşturmalıdır. Sanayi Devrimini ıskalayan ülkemiz, bilgi toplumunu
ve 4.5G çağını kesinlikle kaçırmamalıdır. Özgürlükçü,
üretken, bağımsız bireyler yetiştiren; rekabetçi, nitelikli
ve çağın gereklerine uygun bir eğitim sistemiyle bilgi toplumuna
ulaşmalıyız. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan ülkemiz,
dinamik yapısıyla her türlü musibetle baş edecek kudrete sahiptir.
Siyasi ve ekonomik istikrara sonuna kadar sahip çıkılmalı, millî
şuur ve millet şuuru ön planda tutulmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle 2017 yılı bütçesinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özyer.
İkinci ve son söz şahısları adına,
İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan konuşacaktır.
Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de bugün Diyanet İşleri Başkanlığının
bütçesiyle ilgili, cumhuriyetimizle hemen hemen yaşıt olan bir kurumun
bütçesi üzerinde görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Alevi Bektaşi
Federasyonunun yöneticisi, aynı zamanda Alevi Kültür Dernekleri Sarıgazi
Pir Sultan Abdal Cemevi Derneği Başkanı Zeynel Odabaşı
hukuksuz, haksız ve hiç de kabullenemeyeceğimiz bir yöntemle gözaltına
alınmış, üç dört gündür sorgulanıyor. Açıkça, bir cemevi
başkanının bu şekilde, hukuksuz bir şekilde gözaltına
alınmasını burada kınıyorum ve derhâl bu canımızın
serbest bırakılmasını istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığı, biliyorsunuz, 3 Mart 1924 yılında aslında
Osmanlının bir kurumu olan şeyhülislamlık kurumunun yerine
inşa edilen bir kurum. Bu kurumumuz teşkil edilirken, yasası çıkarılırken
şöyle bir gerekçe ortaya konuyor, deniyor ki: Türkiye Cumhuriyeti'nde insan
ilişkilerine ilişkin olan hükümlerin yasalaştırılması
Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun kurduğu hükûmete ait olup, iyiyle kötüyü
ayırt edici İslam dininin bundan başka inançları ve tapınmaları
için cumhuriyetin başkentinde Diyanet İşleri Başkanlığı
kurulmuştur. Sadece İslam dini değil, diğer dinler için de
hizmet vermesi gereken bir kurum olarak cumhuriyetin kurucu unsurları, o dönemdeki
cumhuriyet kadroları böyle bir kurumu esas olarak oradaki dinî faaliyetleri
kontrol altına alma, devletle ilişkilendirmek için böyle bir kurum teşkil
ediyor.
Şimdi, maalesef bu kurum objektif olmayan, aslında
kime de hizmet ettiği bilinmeyen, Sünni yurttaşlarımıza da hizmet
ettiğini düşünmediğim, maalesef, böyle bir kurum hâline dönüşmüş
ve korkunç bir bütçeye ulaşmış durumda. Size ifade etmek istiyorum
şimdi değerli milletvekilleri: Bakın, her türlü inanca, ülkemizde
var olan tüm inançlara saygı duyduğumu ifade etmek isterim, yanlış
anlaşılmayı da kesinlikle istemiyorum.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Anlaşıldınız
bile, anlaşıldınız bile.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Size göre anlaşılmış
olabilirim ama ben Sünni yurttaşlara da saygı duyuyorum, Müslüman olmayanlara
da saygı duyuyorum.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Alevi, Sünni
diye ayrımcılık yapıyorsunuz. Bakın, hepimiz kardeşiz.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Bu ülkede, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olan, Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan herkesin inancına
saygı duyuyorum, sizin de saygı duymanız iyi olur diye düşünürüm.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Alevi, Sünni,
hepimiz kardeşiz burada.
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) Evet, tabii ki.
Şimdi, bakın arkadaşlar, 2006 yılında
1 milyar 452 bin lira bütçesi olan Diyanet İşleri Başkanlığının
bütçe miktarı 2017de 6,8 milyara çıkarılıyor. Yine size bir
bilgi daha vereyim: 1927 yılında, ilk defa, Bütçe Kanunuyla bir personel
istihdamı yapılıyor, 7.172 kadro var ama günümüzde, 2015 sayılarıyla
söylüyorum, 117.378 kadro var. Bu 117.378 kadrodan bir Alevi memur bulamazsınız.
Kesinlikle iddia ediyorum, böyle bir kadro yok. Uzman kadrosu var, genel müdürlükler
var, daire başkanlıkları var. Ayrım yaptığım
için söylemiyorum, Niye olmasın? diyorum.
Bu teşkilat, Türkiye'deki tüm dinî yapıların
koordinesi için -başka amaçlar için kullanılmasın- devletin koordinasyonu
için kurulmuş. Devlet koordine etsin, karışmasın diye kurulmuş
bir
Cumhuriyetin kurucu iradesi o zaman demiş ki: Bunları koordine edelim,
özgür olsunlar. Ama, gelinen nokta itibarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı
maalesef sadece bir mezhebe hizmet eder duruma gelmiş. Buna karşıyız
biz. Bu kurumun aslında esas olarak bütçelendirilmesi de yanlıştır,
bu bütçenin verilmemesi gerekmektedir. Bu bütçeye Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının
hepsinin katkısı varken, vergisini verirken sadece bir mezhebe hizmet
etmesi de doğru değildir. Bunu nasıl kabulleneceğiz? Elbette
ki doğru değil. Aslında, bu Diyanet İşleri Başkanlığının
lağvedilmesi lazım, inançların özgür olması lazım. Demokratik
gelişme süreçlerine hizmet edecek sadece bir koordinasyon kurulu kurulması
vasıtasıyla artık bu kuruma ihtiyaç duyulmadığını
belirtmek isterim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
4üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5inci maddeyi okutuyorum:
Devlet borçları
MADDE 5- (1) Devlet borçlarına ilişkin cetvellerde
gösterildiği üzere 2015 yılı sonu itibarıyla;
a) 440.124.283.273,14 Türk Lirası orta ve
uzun vadeli Devlet iç borcu,
b) 237.985.062.341,18 Türk Lirası Devlet
dış borcu,
c) 46.723.012.515,02 Türk Lirası Hazine
garantili borç,
mevcuttur.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğana
aittir.
Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının 5inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle yüce
heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Halepte devam eden vahşeti
lanetliyorum, bu vahşetin bir an önce sona ermesini Cenab-ı Allahtan
niyaz ediyorum.
Yine, bu akşam saatlerinde Muğlamız 4,2lik
bir depremle sallandı, bütün hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum.
Tabii, 2016 yılı terörle mücadele bakımından
yorucu bir yıl oldu. Ülkemizin tamamında olağanüstü hâl devam ederken
ülkemizin birliğini ve bekasını tehdit eden bütün terör örgütleriyle
anladığı dilden konuşarak hepsinin defterini dürme zamanıdır.
Terör ülkemizin gündemini işgal ettiği müddetçe milletimizin gerçek dertlerini
konuşamamaktayız. Bu bakımdan, olağanüstü hâlin terörle mücadele
konusunda sağladığı imkânları doğru ve hızlı
bir şekilde kullanarak ülkemizin gündeminden terörün tamamen çıkartılması
lazım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AKP iktidarı 2/B sorununu çözeceğiz diye bir kanun çıkarttı,
bu kanunu farklı tarihlerde burada üç defa görüştük ve her seferinde yanlışlıklarını,
eksikliklerini anlattık. Bugün geldiğimiz noktada 2/B ve köylünün kullandığı
tarım arazisi kapsamındaki hazine arazileri sorunu içinden çıkılmaz
bir hâl aldı. Büyükşehir Kanunundan dolayı köyden bile daha kötü
duruma düşen beldelerde yaşayan vatandaşlarımız, kullandıkları
hazineye ait tarım arazilerini 2/B kapsamında satın alamadılar.
Geçtiğimiz günlerde Seydikemer
ilçemizde eskiden belde olan Karadere Mahallemizdeki vatandaşlarımızın
dertlerini dinledik. Vatandaşlarımızla yaptığımız
görüşmelerimizde Borcu olmayan var mı? diye sorduk. Üretici vatandaşlarımızdan
sadece bir kişi borcu olmadığını söyledi. Sonra sohbet
ilerleyince öğrendik ki o kardeşimiz de dört yıldır BAĞ-KUR
primlerini ödeyememiş. Ürettikleri domatesi bugün üretim maliyetinin yarı
fiyatına satan bu kardeşlerimizin kendilerine gelen ecri misilleri ödemeleri
mümkün değil Sayın Bakan. Muğlada hem üreticilerimiz hem de turizmcilerimiz
bugün çok zor durumdadır. Kimsenin bu büyük yüksek ecri misilleri ödemesi mümkün
değildir.
Sayın Bakan, vatandaşlarımızın
bu yüksek ecrimisil sorununu çözmek gibi bir niyetiniz var mıdır? 2/B
sorununa kalıcı bir çözüm üretmeyi düşünüyor musunuz?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP iktidarının uyguladığı yanlış
ve beceriksiz dış politikanın sonucu olarak, bugün, Muğla'mızda
turizm sektörü de tarım sektörü de nefes alamaz hâle gelmiştir. Yaş
sebze ve meyve ihracatı durmuştur. Bu sebeple Muğla'mızda mülk
el değiştirmektedir. Tabii ki bu sektörlerin tamamen çökmesi sonucu Muğla'mızda
esnafımız da nefes alamaz hâle gelmiştir.
Sayın Maliye Bakanı,
siz, bu durumda, öngördüğünüz vergileri kimden alacaksınız? Bu durumda
ne esnaf ne köylü ne de turizmcinin vergi ödeyecek takati kalmamıştır.
Bu şartlarda, 2017 bütçesiyle ilgili beklentilerimizin, umudumuzun tükendiğini
artık şairin dilinden sizlere ifade etmeye çalışacağım.
Belki şairin dediklerinden nasiplenirsiniz!
Bütçe
Bu bütçeyle artacak gemicik filoları,
Yandaş iş adamının çıkacak kiloları,
Kemer sıkmaya devam. Görünen o ki artık,
Bu yıl da dolmayacak çiftçinin siloları.
Haber vereyim size memleketim Muğla'dan,
Her gün isyan türküsü duyuluyor sıladan,
Yurttan sesler korosu; vatandaş feryat figan,
Bir dokun bin ah işit; Ortaca'dan, Ula'dan.
Her çiftçinin başını almış geçim
tasası,
Ona teğet geçiyor yine bütçe yasası,
Zirai ilaç almış bankadan para çekip,
Borçludur herkese, para görmez kesesi.
Bir liraya mal olur kilosu domatesin,
Satsa altmış kuruşa, Allah bereket versin,
Karın tokluğuna da çalışılmıyor
şimdi,
Geliri yoksa artık, söylen, çiftçi ne yesin?
Muğla'nın dört yanında kan ağlıyor
seracı,
Esnaf dükkân açamaz, rehin vermiş aracı,
Bodrum'da, Marmaris'te kapanıyor oteller,
Mal sahibinden kaçar köşe bucak kiracı.
Bu öyle bir fiyat ki verilmez dilenciye,
Ancak otuz kuruşa satılır narenciye,
Banka kapar elinden, alırsa bedelini,
Baba gönlünce harçlık veremez öğrenciye.
Fethiyeli çiftçinin malı çürür elinde,
Yaprak kıpırdamıyor Karaçulha hâlinde,
Düşünür kara kara, Yatağan, Kavaklıdere,
Altı lira kilosu, bereket yok balında.
Kâr etmiyor Milas'ın zeytini, zeytinyağı,
Dalaman, Köyceğiz'in kuru bağı, bahçesi,
Yerli malına destek verin biraz bütçede,
Sadece rantiyeye yapmayın bu kıyağı.
Büyükşehir Kanunu ile çöktü beldeler,
Hiç haberiniz var mı ne hâlde Seydikemer,
Rayici yüksek tuttu sahile yakın diye,
Ne eken var ne biçen, acınacak hâldeler.
2/B kanunuyla ektiği tarla gitti,
Maliye beş yıllık ecrimisil hesap etti,
Dört sene BAĞ-KUR borcu, bunu katma hesaba,
Sorduk Karadere'de, borçsuz bir kişi çıktı!
Karadereli kızgın yüksek ecrimisile,
Mahkûm olup kalmışlar bürokratik usule,
İndirin bedelleri, derman olun dertlere,
Yoksa bırakacaklar borç, gelecek nesillere.
Bütçe değil esnafa sunulan, darağacı,
Satamazsa narını, kesilir nar ağacı,
Burada turizmci, tarım, direği ekonominin,
Nasıl dursun ayakta, kesersen her ağacı.
Türkü der "Ferayi'dir gızın adı Ferayi"
Sayenizde eritti, gitti dolar lirayı
Artık çıkacak düze, ödeyecek borcunu
İşçi, memur, emekli, bulabilse parayı
Asgari ücret arttı, lakin gören olmadı
Dolar fırladı gitti, elde zam mam kalmadı
Ölür diye umdunuz, amma çok çetin çıktı
Direniyor emekli, inadına ölmedi
Bakılmıyor yüzüne, ne diyek eşe dosta?
Durdu inşaat işi, ne yapsın işçi,
usta?
Satamıyor taşını, ticaret tümden
bitti
Mermercinin işi zor, sanki hepisi yasta
Fırladı yem fiyatı, balıkçılık
bitiyor
Millet üretip yok pahasına satıyor
Kredi faizine yetişmiyor güç şimdi
İşletmelerin çoğu dükkânı kapatıyor
Bütçede bir kalem yok yüzleri güldürecek
Can çekişen sektörü büsbütün öldürecek
Güvenme vergisine mazotun, sigaranın
Üretemezse millet, nasıl vergi verecek?
"Çökertme'den çıktım da başım
selamet. değil
Bunu herkes biliyor gizli malumat değil
Terör vurur her yerde, ülke kan gölü oldu
Dış politika çökmüş, hayra alamet değil
Bomba, silah patlıyor, vuruluyor fidanlar
Durdurun bu terörü, geri gelmez gidenler
Sade lafla olmuyor, uyanın tedbir alın,
Cezasını çekmeli bize bunu edenler
AKP döneminde işsizlik rekor kırdı
Dertlerin, şikâyetin kesilmiyor hiç ardı
Millet karamsar şimdi, umutları tükendi
Sahi sonu ne oldu, AB rüyası vardı
İktisadi idari bilimler fakültesi
Altı yüz bin mezunla işsizlik abidesi
Atanmayı bekliyor yüz binlerce öğretmen
İşsiz gezer altmış bin ziraat mühendisi
Bütçe derman sunmuyor talebe dertlerine
Bir kez de ciddi bakın eğitim şartlarına
Fakir, köylü gücü yok, ev tutamaz şehirde
Ağırlık verin artık öğrenci
yurtlarına
Bu tutarsız bütçeye beklemeyin methiye
Ne bir otel çalışır ne de açık şantiye
Bodrum, Marmaris, Datça umutsuzca bekliyor
Tursitler gelmez oldu, sinek aylar Fethiye
Değerli vatandaşlar; bu sözüm herkes için
"Çıkıp Belen Kahvesine" bir soğuk
su için
Sizi duyan yok artık, herkes kendi işinde
Fark edin gücünüzü, doğru iktidar seçin
Sizden umudu kesti şu Ege'nin efesi
Kısılmış, duyulmuyor Kerimoğlu'nun
sesi
Âdet yerini bulsun diye konmuş kalemler
Derman olmaz yaraya, AKP'nin bütçesi
Diyeceğim odur ki, Aşşa Köylü Haçça'ya
Bu sene de zırnık yok Menteşe'ye Muğla'ya,
Sevgili vatandaşlar, kıymetli hemşeriler
Umut başka bahara; bel bağlaman bu bütçeye.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum,
bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Gruplar adına ikinci söz, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Nimetullah Erdoğmuşa
aittir.
Buyurun Sayın Erdoğmuş. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
2016 yılı, hakikaten, bizim için ağır
bir imtihan senesi oldu. Ağır imtihan derken NFKdan ben de bir şiir
okuyayım:
Ne ağır imtihandır, başındaki,
Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır
kanarya?
Ve yine Akifin veciz birkaç mısrasını
paylaşmak istiyorum:
Bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?
Mahşerde mi yoksa biçarelerin felahı.
Nur istedik, sen bize yangın verdin
'Yandık! 'dedik, boğmaya kan gönderiyorsun.
İSMET UÇMA (İstanbul) Yanlış okuyorsun,
yanlış.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) Düzelteyim.
İSMET UÇMA (İstanbul) Düzeltelim, evet.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) Düzelteyim.
bu uğursuz
gecenin yok mu sabahı?
Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felahı!
Nur istedik, sen bize yangın verdin.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
yangın
gönderiyorsun.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla)
gönderiyorsun
değil,
veriyorsun, ona lütfen bakın.
Yandık dedik
İSMET UÇMA (İstanbul) Hocam, her şeyi
bozuyorsun böyle ama yani.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla)
boğmaya
kan gönderiyorsun.
Muhtevası anlaşıldı.
Değerli arkadaşlar, değerli dostlar; aslında
2016 yılı, zorunlu iki buluşmanın yılıydı. Bu
zorunlu buluşmalardan bir tanesi, bunalım ve krizlerin, diğeri de
fırsatlar ve imkânların buluşmasıydı. Eğer bu buluşma,
bu zorunlu birlik, gerçekten demokrasiyle taçlandırılsaydı eminim
ki tarihe bu şekilde, kanlı bir yıl, acı bir yıl, ızdıraplı
bir yıl olarak geçmezdi.
Bakınız, bir hususu paylaşmak istiyorum:
Şimdi, bizim eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz,
belediye başkanlarımız içeride, tutuklu. Eğer bu yöntemle Halkların
Demokratik Partisini zayıflatmak ve sonuç itibarıyla da demokratik siyasetin
dışına bırakma gibi bir çaba, bir gayret içerisindeyseniz mümkündür
bu; Bu, mümkün değil. diyemeyiz. Çünkü siyasi partilerin hayatı inişli
çıkışlıdır.
Diyarbakırdan bir konuyu sizinle paylaşarak
bu sözümü tamamlamak istiyorum. Aslında zayıflayan, partiler falan değil,
emin olun, şu anda zayıflayan, siyasetin kendisidir. Yarın siyaseti
yeniden güçlendirmek için belki sizler yerde değil, gökte bu partinin çaba
ve gayretini arar olacaksınız. Eğer siyaset tükenirse
Kırılma
demiyorum artık. Neden kırılma demiyorum? Çünkü bazen kemikte üzerinize
afiyet- bir kırılma olursa o kemik kendi kendini tamir edebilir, hekim
olmasa da onun kendi fıtratında köprü şeklinde kendisini tamir etme
istidadı var fakat ben bir kırılma kaygısından bahsetmiyorum,
bir kopuştan, duygusal bir kopuştan bahsediyorum, tıpkı bir
sinir damarının kopması gibi. Nasıl ki sinir damarı kopunca
kendisini tamir etme istidadı yerine büzülme, çekilme ve o kopuşun derinleşerek
mefluç, sakat bir sonuç doğurması, onun tabii bir sonucuysa eğer
siyaset bu şekilde zayıflarsa ülkenin demokrasisi ve siyaseti de çok ağır
yaralar alır.
Ben bir örnek vermek istiyorum, konu biraz hekimlikle
ilgili, mesleğim değil ama okuduğum şeylerdir, paylaşmak
istiyorum. Çağının en ölümcül hastalığı olan çiçek
hastalığının aşısını bulan Doktor Edward,
bunu ilk önce kendi çocuğunda dener; bu, çok önemli bir şeydir. Şu
anda ülkenin gelmiş olduğu noktada bunu biraz daha düşünmekte fayda
var, yarar var diyorum.
Değerli vekiller, değerli arkadaşlar;
bir mirasımız var, ortak bir mirasımız var. Ben bu ortak mirasın
ayrıntısına girmeyeceğim ama sadece bizim ortak mirasımızdan
bir örneği arz etmek istiyorum. Bizde kullanılan bir deyim var, bir söz
var. Deniliyor ki: Kemiklerimiz aynı mezarda. Bu, genellikle düşmanlıklar
için kullanılan bir sözdür. Eğer düşman kardeşler birbirlerine
girmişlerse onların geçmişini, babalarını, tarihteki o
babalarının, atalarının birlikteliğini hatırlatan
veciz bir sözdür. Biz bunu Zazacada
(x)
Kemiklerimiz bir mezardadır. şeklinde ifade ediyoruz. Eğer ortak
geleceğimiz için, gelecek nesillere bu düşman kardeş vebalini devretmek
istemiyorsak şu anda devam eden bu ağır imtihanın belki de kazananı
olabiliriz.
Bakınız, en ağır imtihan, fitne olarak
zikredilir. Hatta fitne, o kadar ağır, o kadar aşılmaz bir imtihan
ki ahir zaman fitnesi olarak tabir edilen ve işin içinden çıkamayacağımız,
bizi aşan büyük problemlerin âdeta adı olmuş. Böyle bir fitnenin
Şu anda tam da imtihan olarak kastediyorum, fitne teriminin, fitne kavramının
20ye yakın -malumatfuruşluk olmasın- anlamı var. Ben imtihan
anlamındaki fitneyi kastediyorum. Bu, öylesine bir imtihandır ki, yaş
ile kurunun beraber yanacağı ve âdeta büyük bir yangının tarifinin
bir izahı ve ifadesi şeklindedir.
Bu yılı tamamlarken ve bütçenin de bu son saatlerinde
burada bu şekilde mesaimizi paylaşırken bütçenin hayırlı
olmasını ve 2016 yılındaki bu ağır imtihanın
hep birlikte 2017de bir kardeşlik barışıyla, bir kardeşlik
buluşmasıyla tamamlanmasını temenni ediyor, hepinize hayırlı
geceler, hayırlı yıllar diliyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına son konuşma, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Tufan Köseye aittir.
Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2017 bütçesinin görüşmelerinin son günlerine
geldik, yarın bitireceğiz ama muhalefet partilerinin milletvekilleri çok
açıklıkla dile getirdiler; bu bütçede ne Türkiye'nin yakıcı
sorunlarına dair ne insana dair ne milletimize dair hiçbir biçimde herhangi
bir ileriye götüren, düzelten bir şey görmediğimizi üzülerek belirtmek
istiyorum.
Bütçeyi görüştüğümüz bugünlerde devletimiz,
ülkemiz, 80 milyon insanımız, yurttaşımız zor günler geçiriyor.
Cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birisini yaşıyoruz. Nereye
dokunsak lime lime dökülüyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde Beşiktaşta
yapılan bombalı saldırıda, 34ü 20li yaşlarda polis memurumuz
olmak üzere 44 yurttaşımızı kaybettik. Ben, hepsinin anısı
önünde saygıyla eğiliyorum, kederli ailelerine başsağlığı
diliyorum, hepsinin mekânlarının cennet olmasını diliyorum.
Milletimize de başsağlığı diliyorum.
Tabii, bu saldırıda katledilenler, yalnızca
Emniyet görevlileri, sivil yurttaşlarımız değil; aynı zamanda,
bu saldırıda katledilen, eşit ve özgür vatandaşlar olarak bir
arada yaşama zeminimizdir; aynı zamanda, eşit ve özgür yurttaşlar
olarak bir arada yaşama irademizdir; aynı zamanda, geleceğimiz de
bu saldırılarla katledilmiştir, katledilmektedir.
Şimdi, birkaç gündür Halep konusu, Meclisimizde
de, Türkiye basınında da hararetlice tartışılıyor,
ben de bu konuya biraz değinmek istiyorum. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum:
Amasız, fakatsız, dünyanın neresinde olursa olsun, kim tarafından
gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, sivil insanların, masum insanların
öldürülmelerini, katledilmelerini şiddetle kınıyoruz. Esad rejiminin
bu anlamda yaptığı katliamları da, sivil yurttaşlara dönük
yaptığı katliamları da kınıyoruz. Ancak, Nusra gibi,
kimisi doğrudan El Kaide bağlantılı terör örgütlerinin yaptığı
sivil katliamları da aynı yüreklilikle, aynı cesaretle ve aynı
şiddetle kınıyoruz. Halepten ayrılmak isteyen, gitmek isteyen
oradaki sivil yurttaşlara karşı yapılan katliamları da
ben, özellikle iktidar partisinin ve iktidar partisinin diliyle konuşan basın
mensuplarının da kınamasını buradan diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bizler Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, Irak ve Suriyeye, bütün İslam coğrafyasına
huzur ve istikrar gelmesini istiyoruz. Şunu kabul etmek zorundayız ki
oralarda savaş sürdükçe huzur ve istikrarın ülkemize de gelme ihtimalini
görmüyoruz. Orada savaş devam ettiği sürece bizim de kanayan yaralarımızı
kaşımak isteyen, deşmek isteyen kötü niyetli insanlar, emperyalist
ülkeler her zaman olacaktır, buna izin vermememiz gerekiyor.
Şunu da kabul edelim: Halepte kontrolün Şam
yönetimine geçmesiyle Suriyede savaşın sona erme ihtimali kuvvetlenmiştir.
Suriyede ve Irakta savaşın sona ermesi ihtimali, bizim kanayan yaralarımızın
deşilmesine de engel olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz, Esad
Suriyesinde hüküm süren bir dikta rejimidir. Ancak, mesele şu ki iktidarın,
bölgenin başka dikta rejimleriyle, Suudi Arabistanla, Katarla kol kola girip
Esadı devirmeye çalışması ya da bir zamanlar Esadla kol kola
olması, iktidarın bugünkü Esad karşıtlığının
samimiyetini sorgulanır hâle getirmiştir. Bu tavrı, bizim, bir demokratik
tavır olarak ya da zalime karşı bir duruş olarak görmemiz mümkün
değildir. Bu anlamda, iktidarın bugünkü Esada bakışı,
bizim aklımıza başka sorular da getiriyor, bunu başka bir konuşmamda
değerlendirmek isterim.
Dahası, bu iktidar, Şamda namazı çoktan
unuttu, Halepteki ateşkese katkı sunmakla övünür hâle geldi. Hepimiz
izliyoruz, bu arada biliyoruz ki Esad rejimiyle de bu iktidarın görüştüğü
artık açığa çıktı. Zannediyorum, Rusya üzerinden görüşüyorlar,
bu anlamda Biz ateşkese katkı sunuyoruz. diyebiliyorlar.
Nereye dokunsak lime lime dökülüyoruz demiştim.
Yoğunlaşarak yaşadığımız terörün artmasındaki
en önemli nedenlerden birisi, iktidarın dış politikadaki aymazlıklarıdır.
Farkında mısınız, dünyada Pakistandan başka dostumuz kalmadı.
Ha, bu arada bir de İsrail var. Nasıl bir anlaşma yapıldı
ise İsraille, 20 milyon dolarlık bir lütufla -bakın, tazminat falan
değil- Mavi Marmara gemisinde katledilen insanlarımızın kanı,
iktidar tarafından, maalesef satıldı.
Şimdi, bu anlamda, Sayın Cumhurbaşkanının
Başbakan iken, 2014te, zannedersem 16 Temmuz 2014te yaptığı
bir konuşma var, diyor ki: İnsani Yardım Vakfı, İnsani
Yardım Kuruluşu nereye gitmiş? Somalide, Filistinde, Irakta, Suriyede,
Afganistanda, Myanmarda, ta Açede bile insani yardım yapıyordu. Siz
ne istediniz bundan? Götürenler, ölümü göze alan bir yardım kuruluşu.
diyor. Dönüyor, 2016 yılının 29 Haziranında Böyle bir insani
yardımı götürmek için kimden izin aldınız? diyor. Hâlbuki Otorite
olarak izin veren bizdik. dediği konuşmasından iki sene geçmeden,
oraya insani yardım için giden yurttaşlarımızı -bana göre-
satıyor, İsraile teslim ediyor.
Değerli arkadaşlarım, dış politikadaki
aymazlıklar dedim; Avrupa Parlamentosuyla kötüyüz, Avrupa Birliğiyle kötüyüz,
komşularımız Mısırla kötüyüz, Libyayla kötüyüz, Yunanistanla
kötüyüz, Rusyayla kötüydük. Turist gelmiyor Rusyadan, Almanyadan da turist gelmiyor
bu sene. Ticaret de yapamıyoruz, o anlamda esnafımız filan da çok
çok zor durumda.
Nereye atsak lime lime dökülüyor; eğitim sistemi
iflas etmiş. Ortaöğretimdeki klasik ortaokul ve liselerin yerini imam-hatip
liseleri almış. Biz imam-hatip liselerine karşı değiliz
ama klasik eğitim, imam-hatip olamaz değerli arkadaşlar, böyle bir
eğitim sistemi yok. Örnek olsun, kendi memleketim Çorumda bile, merkezde 21
tane imam-hatip lisesi olmuş. Soruyorum, bu kadar imam-hatibe ihtiyaç var mı,
bu kadar imama ihtiyaç var mı? Hafta sonu OSTİM ve Sincan Organize Sanayideydim.
İlanlar asmışlar duvarlara, diyorlar ki: CNC operatörü arıyoruz,
kaynakçı arıyoruz. ama İmam arıyoruz. diyen bir ilanı
ben görmedim maalesef. Diyaneti doldur boşalt yeri yaptınız; oradan
imam, ondan sonra kamu kuruluşlarına aktarma.
Şimdi, 5 Aralık 2016da OECDnin Uluslararası
Öğrenci Performansını Değerlendirme yani PISA sonuçları
açıklanmış; biz, 72 ülke arasında bilimde 52nci, okumada 50nci,
matematikte 49uncuymuşuz. 2003te bunlar tam tersi, bilimde 33üncüyüz, 52ye
gerilemişiz; okumada 35e ve matematikte 35teymişiz. Yani neredeyse yarıya
yakın azalmışız.
Şimdi, ekonomi, derin bir kriz içerisinde. Rakamlara
takla attırıyorsunuz. Bir günde millî geliri -hâlbuki son çeyrekteki 1,8
daralmaya rağmen, küçülmeye rağmen- artırdınız, 1.700 dolara
kadar artırdınız ama yemiyorlar artık, herkesin bu işe
karnı tok.
İşsizlik oranı yüzde 20lere çıkmış.
Her 5 gencimizden 1i işsiz. 17 milyon yoksulumuz var. 27 milyon insan, iki
günde bir evine tavuk, et, balık sokamıyor, sofrasına koyamıyor.
2002de 100 liralık gelire karşın 97 lira olan borcumuz bugün 118
liraya çıkmış. Cari açık 37 milyar doları bulmuş.
Dolar 3.500 TL olmuş. Gelir dağılımı dünyada en bozuk 5
ülkeden birisi hâline gelmişiz. Yani ne millî gelirimiz artmış ne
de gelirimiz artmış.
Peki, ne artmış biliyor musunuz değerli
arkadaşlarım, sevgili AK PARTİliler, neyimiz artmış? Bakın,
2004te 100 bin olan hayat kadını sayısı, 2014te 300 bine çıkmış
döneminizde. Ben demiyorum bunu, Millî Gazete diyor, Günaha Batıyorsunuz
başlığıyla vermiş: Kendisine muhafazakâr demokrat tanımlamasını
yakıştıran bir Hükûmet. Dindar nesil yetiştireceğiz.
palavralarıyla geçen on iki yılda hayat kadını sayısını
3e katladı.
Uyuşturucu kullananların sayısı artmış.
AMATEMe başvuranların sayısı yani alkol ve madde bağımlılığıyla
mücadele eden kuruluşa başvuranların sayısı bu süre içerisinde
yüzde 1.781 artmış ve uyuşturucu kullanma yaşı 15in altına
inmiş.
Boşanmalar artmış, yüzde 1,6; evlilikler
azalmış. Milliyetçi, muhafazakâr iktidarınız döneminde en çok
artan yani millî gelirimiz artmamış ama hayat kadını sayısı
maalesef artmış.
Basın özgürlüğü
Tutuklu gazetecilerin sayısı
150yi aştı. Bakın, az evvel Eren Erdem kardeşim söyledi, MS
hastası Hüsnü Mahalli sadece Haleple ilgili görüşlerinden dolayı
bugün tutuklandı maalesef. Cumhuriyet gazetesi basıldı. Havuz medyasının
dışında neredeyse basın kalmadı, medya kalmadı arkadaşlar.
İş böyleyken -konu aslında çok uzun- yönetilebilir
bir ülke olmaktan çıktık, OHAL kararnameleriyle yönetiliyoruz. Ölümü kutsayan
bir ülke olduk. Devletin görevi ne? İnsanları öldürmek mi, yaşatmak
mı? Yaşatmak olan bir ülkede gidiyor bakanlar, belediye başkanları
Şehit olun, ben de şehit olmak istiyorum. diyor, bakıyorsun adam
bedelli askerlik yapmış, bunu söyleyen adam.
İş böyleyken Sayın Cumhurbaşkanı
İlle de başkan olacağım. diye tutturuyor, Fiilî durumu, Anayasaya
uydurun. diyor. Kardeşim, Anayasaya sen uy, fiilî durum Anayasaya uydurulur
mu, böyle bir şey var mı?
Yani hâl böyleyken, terör, ekonomi bataktayken, Cumhurbaşkanı
AKPliyken, Başbakan AKPliyken, İçişleri Bakanı, MİT Başkanı,
Millî Savunma Bakanı, valiler, hepsi AKPliyken suçlu kim? Cumhuriyet Halk
Partisi! Vallahi insaf diyoruz, pes diyoruz, Allahtan korkmuyorsanız kuldan
utanın diyoruz. Sizi Allaha havale ediyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.
Şahıslar adına ilk söz, İstanbul
Milletvekili Hüseyin Bürgeye aittir.
Buyurun Sayın Bürge. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkanım.
2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının 5inci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Dolayısıyla zatıalinizi,
değerli milletvekili arkadaşlarımı, aziz milletimi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerimin başında İstanbul Beşiktaşta
hain terör saldırısına kurban verdiğimiz, canlı bomba
diyorlar ama ruhsuzların, ruhunu başkalarına satmışların
terör saldırısında kaybettiğimiz polis kardeşlerimizi,
sivilleri ve bütün şehitlerimizi Rabbimden rahmetle anmak istiyorum. Gazilerimize
de Cenab-ı Haktan acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Halepte insanlık suçunu -bütün milletvekili arkadaşlarımız
dile getirdiler- görmezlikten gelemeyiz. İnsanlığın katledildiği
Halepte insanlık suçunun, yine dünyanın gözü önünde, ikiyüzlü Avrupanın
gözü önünde, Birleşmiş Milletlerin yüzsüzlüğü önünde devam ettiğini
hep birlikte görüyoruz. Çok geçmedi, Gazzede de bunları gördük, 11 Temmuz
1995te Srebrenitsa katliamında da yine Birleşmiş Milletlerin gözü
önünde katledilen kardeşlerimizi gördük. Bütün şehitlerimize Allahtan
rahmet diliyorum. Besmeleyle geldik, şehadetle giderim. diyen Saygıdeğer
Cumhurbaşkanımızın Dünya 5ten büyüktür. derken neyi kastettiğini
bir kere daha anlamış bulunuyoruz. Sadece Halepten açılan yolla
yine merhametin ülkesi Türkiyemize gelen kardeşlerimiz yine merhamet ocağımızda
inşallah şifa bulacaklardır diye düşünüyorum.
Merkezî bütçenin görüşüldüğü zaman içerisinde
muhalefet partisindeki milletvekillerimizin gündeme getirdikleri, yani Biz, yine,
AK PARTİnin yaptığı bütçeye ret oyu veriyoruz. demek, zaten
marifet değildir diye düşünüyorum. On beş yıldan beri merkezî
bütçe yapan, AK PARTİ iktidarıdır. Demokrasilerde onay makamı,
sadece ve sadece millettir. Millete rağmen siyasetin olmadığının
bir kere daha altını çizmek isterim.
Saygıdeğer milletvekilleri, duymayanların
duyması için, görmeyenlerin görmesi için, anlamayanların anlaması
için, bütçeyle alakalı, emek veren bütün kardeşlerimize, bakanlarımıza,
Bütçe Komisyonumuza, Başkana ve arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorken birkaç başlıktan ben de size bahsetmek isterim. Türkiyede 2002
yılında -gerçi 2002 yılını gündeme getirdiğimizde
bazı arkadaşlarımız kırılıyorlar ama- ifade edelim
ki 100 liranın faize 86 lirası gidiyorken 100 liranın 14 lirası
faize gider olmuş. Döviz rezervleri 2002 yılında 28 milyar dolar
iken şu anda 100 milyar doların üzerine çıkmış. 2016 yılında
bütçe yatırımlarına ayrılan 60 milyar TLlik kaynağın
2017 yılında yüzde 30 artışla 78 milyar olması öngörülüyor.
Kişi başına gelirin 2002 yılından bu yana 3 kat arttığını
ifade edelim. Ayrıca 2002 yılında
İBRAHİM ÖZDİŞ
(Adana) Borçlar ne kadar arttı, borçlar?
HÜSEYİN BÜRGE (Devamla)
Söyleyeceğim.
İBRAHİM ÖZDİŞ
(Adana) Hah, söyleyin.
HÜSEYİN BÜRGE (Devamla)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarımız;
Sayın Başbakanımızın ifade ettiği gibi, bölünmüş
yollardan Yavuz Sultan Selim Köprüsüne, Osman Gaziden hızlı trene, bütün
yapılan işlerin millete arzımız olduğunu ifade etmek istiyorum
ancak sözün sonunda, çok şiir okunduğu için, Necip Fazıl Kısakürekin
bu şiirlere de cevap verdiğini varsayarak Anladım işi, sanat
Allahı aramakmış / Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.
Derdimiz Allahı aramak, derdimiz Allahın rızasına koşmak;
çelikle çomakla oynamak da kimin işidir bilmem. Arzımız aziz milletimizedir.
2017 yılı bütçemizin
hayırlı olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ediyor, her birinize
saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bürge.
İkinci ve son söz, Bursa
Milletvekili Erkan Aydına aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Aydın.
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
2015 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında dış borçlar üzerine
söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisinizi ve ekranları başında
bizi izleyen vatandaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
İki haftadır bu kürsüde
hem siyasetimize hem de ekonomimize ilişkin önemli değerlendirmeler yapıyor,
ciltlerce sayfa bütçe üzerinde de oylamaları yapıp geçiştiriyoruz
ama bu durumu, geldiğimiz noktayı aslında en iyi şekilde Başbakan
Yardımcı Mehmet Şimşek çok güzel özetledi, dedi ki: Türkiye,
Birinci Dünya Savaşından sonraki en zor günlerini yaşıyor.
Başka söze de sanırım gerek yok. Sayın Bakan, AKP iktidarının
Türkiyeyi nasıl bir yaşam mücadelesine getirdiğini çok güzel ifade
etmiş.
Şimdi, bakalım dış borca. Türkiyenin
2016 üçüncü çeyrek itibarıyla dış borçları 421,4 milyar dolar,
özel sektörün yurt dışından sağladığı kısa
vadeli kredi borcu ekim ayında 16,8 milyar dolar, uzun vadeli dış
borcu ise 207,6 milyar dolar. Döviz sıkıntısı bulunan bir ülke,
er ya da geç, harcadığından daha fazla kazanarak bu borçları
ödemek zorunda. Üstelik, dış borçların ekonominin yıllık
üretimine oranı 2001 krizinden sonra en yüksek düzeye ulaşmış
ama bugün yüzde 60lara dayanmıştır. Türkiyenin Eylül 2016 itibarıyla
bir yıl içerisinde ödemesi gereken dış borç miktarı 164,7 milyar
dolardır. Üzerine son bir yılın cari açığını
da eklediğinizde 200 milyar dolara yaklaşan bir para ihtiyacı vardır.
Bu rakamlar uzayıp gider. Peki, Birinci Dünya Savaşından
sonraki en zor günleri geçirmenin sebebi kimdir? Nasıl oldu da bu duruma geldik?
Hangi politikalar buna sebep oldu? Tabii ki sonuç, on dört yıllık AKP
iktidarının uyguladığı politikalar, ekonomiler.
Herkes biliyor ki ülkedeki demokrasinin, özgürlüğün
standardı, bağımsız kurumların varlığı,
ekonomiyle doğru orantılı. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, aynı
zamanda hem Merkez Bankası Başkanı hem de Cumhurbaşkanı
olursa sonuç buraya gelir. Yani, yatırımcı, OHAL kararnamesiyle bir
gecede insanların malına mülküne el konulan, bağımsız kurumları,
işleyen hukuku olmayan, tek adamın her şeye karar verdiği bir
ülkeden kaçar -nitekim de öyle oluyor- ve ülkenin ekonomisi de zayıflar veya
çöker. Özellikle, bizim gibi ekonomisi yabancı kaynakla ayakta duran ülkeler
için de bu kaçınılmaz bir sondur. Eğer illa burada kalacaksa da riskine
karşılık yüksek kazanç ister yani yüksek faiz oranı bekler.
Güven veremiyorsanız yüksek faiz verirsiniz. Bu da -gösterir ki- bir neden
değil, sonuç olarak ülkemizin ekonomisini kötüye götürür.
Durum bu kadar açık iken, Hükûmet halka Bozdurun
dövizlerinizi, verin şunların parasını, gideceklerse gitsinler.
diyor. Ben de diyorum ki: Öyleyse önce söküğü kendiniz dikiniz. Biraz önceki
hatip de söyledi, dört beş sene önce dolar ve avro üzerinden yaptığınız
şu sözleşmeleri tarafları, şirketleri çağırın
da TLye çevirin. Kimisini yirmi iki yıl, kimisini otuz yıla varan sözleşmelerle
bağladınız. Üçüncü havalimanı Cengiz-Limak-Koline, üçüncü köprü
İçtaş-Astaldiye, Osman Gazi Köprüsü Nurol-Özaltın-Makyol gibi hep
yandaş şirketlere verilmiş. Yani, kapitülasyonların postmodern
versiyonu sayılabilecek, her biri yüz-yüz elli yıllık sözleşmelerle
doğmamış bebekleri bile borca soktunuz.
Bakın, geldiğimiz noktada, dış politikada,
ekonomide, iç politikada her alanda büyük bir yıkım yaşıyoruz
ve tüm bunlar ortadayken hâlâ bunlardan ders çıkarıp yanlış
politikalardan vazgeçmiyorsunuz.
Geldiğimiz noktayı gene sizin Kabinenizden
Kültür Bakanı Nabi Avcı tek cümleyle özetlemiş, Duaya ihtiyacımız
var. demiş. Ben de buradan, Allah Türkiyeyi bu duruma sokanlara akıl,
fikir, vicdan versin diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6ncı maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 6- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğluna aittir.
Buyurun Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul)
Teşekkür ediyorum.
Ben de sözlerime terör kurbanlarını saygıyla
anarak başlıyorum, Allah rahmet eylesin.
Değerli arkadaşlarım, bütçe yapma, bu
beğenmediğimiz 1982 Anayasasında bile Türkiye Büyük Millet Meclisinin
en önemli görevi olarak geçer. Birçok maddede, bütçenin ne anlama geldiği,
nasıl yapılacağı anlatılır.
Değerli arkadaşlarım, bütçe, bütçe hakkı
gerçekten önemli, ciddi bir mücadele sonucunda elde edilmiştir ve demokrasinin
vazgeçilmezidir. Millet egemenliği esas, bütçe hakkının hakkıyla
kullanılmasıyla tescil edilebilir. Ama, maalesef Türkiyede bir göstermelik
demokrasi var. Biraz evvel konuşan arkadaşımız çelik çomak
dedi, Sayın Başkanımız da Bakan gazel okuyacak. dedi. İşte,
biz bütçe hakkını böyle kullanıyoruz, ondan sonra da diyoruz ki:
Bu parlamenter sistemle olmaz.
Değerli arkadaşlarım, insanlık tarihi
aslında bir hak, hukuk mücadelesidir. Habil ve Kabilden bu yana böyledir bu
iş. İşte, bütçelerle beraber, bütçe hakkıyla beraber bu hak,
hukuk mücadelesi kayıt altına alınmıştır, hukukla
tescil edilmeye çalışılmıştır, Anayasamız da
bunu kayıt altına almıştır. Ama, maalesef biz bunları
gereği gibi kullanmıyoruz.
Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim ben, orada görüyorum.
Biz, hele hele kesin hesapları, hiç konuşmadan, tartışmadan,
ne anlama geldiğini bilmeden geçiriyoruz. Bu Meclis ayrıca bir kesin hesap
komisyonu kurmadan hiçbir şekilde bütçe hakkını, milletin hakkını
kullanamayacağız.
Değerli arkadaşlarım, siz birtakım
şikâyetlerle geldiniz, vesayet sistemi dediniz, haktan, hukuktan, adaletten
söz ettiniz ama sistemi ele geçirdikten sonra bu sistemi tepe tepe kullanıyorsunuz;
hiçbir şikâyetiniz de yok, bütün kurumlarını tepe tepe kullanıyorsunuz.
Şimdi de diyorsunuz ki: Bu parlamenter sistem, olmuyor, işlemiyor; biz
başkanlık sistemine geçeceğiz. Bu parlamenter sistem niye işlemiyor
değerli arkadaşlarım? Bu parlamenter sistem 12 Eylül Anayasasıyla,
darbe hukukuyla sakatlandığından dolayı işlemiyor. Bunları
düzelteceğiniz yerde, bundan daha sakat bir şeyi getiriyorsunuz.
Burhan Hoca karşımda oturuyor, Sayın Burhan
Kuzu; başkanlık sistemi deyip de başka bir şey demiyor. Nasıl
bir başkanlık sistemi getiriyorsunuz siz? Getirdiğiniz başkanlık
sistemi şu: Cumhurbaşkanı parti başkanı olacak, parti milletvekillerinin
listesini yazacak, aynı anda seçim yapacağız; sonra geleceğiz,
yüksek yargının yarısını Cumhurbaşkanı atayacak,
diğer yarısını Cumhurbaşkanının atadığı
Meclis atayacak; ondan sonra yürütme, yasama, yargı diyeceğiz. Böyle bir
şey yok, böyle bir şey yok yani.
Değerli arkadaşlarım, aslında -arkadaşlarımız
konuştu, söyledi- hiçbir şey yolunda gitmiyor. Gerçekten, ekonomi yolunda
gitmiyor, bunu bütçe çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bundan önce
böyle panik hâlinde alınan palyatif tedbirlerle filan bunları gördük.
Ciddi problemler var. Demokrasi sakat, olmuyor. Hak ve özgürlükler konusunda elli
tane şey söylendi, ben tekrarlamayayım. Hiçbir şey yolunda gitmiyor,
bunu siz de biliyorsunuz ve herkes biliyor ama en önemlisi, toplumsal barış
çok ciddi bir şekilde zedelendi. Cumhuriyet tarihinde toplumsal barışın
bu kadar bozulduğu, insanların bu kadar kutuplaştığı,
birbirlerine düşmanlaştığı başka bir dönem olmamıştır.
Değerli arkadaşlarım, eğer biz toplumsal
barışı tesis etmezsek, ister başkanlık sistemi ister parlamenter
sistem olsun, hiçbir yere gidemeyiz. Muhalefetiyle iktidarıyla, değişik
kimlikler, mezhepler, yaşam tarzları ne olursa olsun herkesin kendisini
içinde bulacağı bir siyasal sistem inşa etmekle ancak toplumsal barışı
kurabiliriz ama öyle bir şey yok maalesef. Toplumun ruhsal yapısı
ciddi bir şekilde bozuk, bozdunuz. Ondan sonra diyorsunuz ki: Üst akıl
var. Yok öyle bir şey arkadaşlar. Üst akıl diye esrarengiz bir sorumlu
aramayın. Bu ülkeyi on beş seneden beri siz yönetiyorsunuz arkadaşlar.
Üst akıl kim? Her zaman vardı; Amerika var, Avrupa var, Rusya var, İran
var, Körfez var, krallıklar var, Sisisi var, Esadı var, diktatörler,
körfez kralları; bunların hepsi vardı. Terör örgütleri de var; PKKsı
var, IŞİDi var; bunların hepsi var. Peki, biz neredeyiz? Bizim aklımız
yok mu? Niye sorumluluğu müphem, esrarengiz bir güce havale ediyoruz değerli
arkadaşlarım? Esas sorun bunlar değil, esas sorun biziz, sizsiniz
değerli arkadaşlarım. On beş seneden beri bu ülkeyi kim yönetiyorsa
esas sorun bu. Şimdi üst akılla milleti yeniden yeniden kandırıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, sizin temel sorununuz
hırslarınıza yenilmenizdir. Sizde bir güç zehirlenmesi var arkadaşlar.
Evet, ama altında da bir korku var. Üzerinde durduğumuz zemin ayağımızın
altından kayacak korkusu var, sadece güç zehirlenmesi değil. Bu, güç zehirlenmesini
tetikliyor.
Başka bir şey daha var, ciddi bir problem,
demokrasi anlayışınız. Siz bir çoğunluk fetişizmine
esir oldunuz arkadaşlar. Osman arkada, şimdiye kadar niye bağırmadı
Yüzde 49, yüzde 49. diye, anlamıyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Beni mi çağırıyorsunuz?
Sataşma var.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Evet, yüzde 49 aldınız
ve bu ülkeyi yönetiyorsunuz. Buna hiç kimsenin bir itirazı yok ama demokrasi,
çoğunluk demek değildir arkadaşlar. Demokrasi, esasen, az olanın
hakkının, hukukunun korunduğu, söz hakkının korunduğu
rejimin adıdır değerli arkadaşlar ama siz ikiye ayırdınız
milleti, yüzde 49 bir yana, yüzde 51 bir yana. 72 milyon tek millet diyorsunuz
ama bu milleti tekleştirdiniz değerli arkadaşlarım. Herkesi
susturarak, muhalif olan herkesi susturarak bir yere gidemezsiniz. Sizin Genel Sekreteriniz
çıktı, Bu memleketin, bu ülkenin ulusal güvenlik sorunudur Cumhuriyet
Halk Partisinin Genel Başkanı, Ana Muhalefet Partisinin Başkanı.
dedi; utandım. Sizin bir başka milletvekiliniz çıktı, Cumhuriyet
Halk Partisini terör örgütleri listesinde saydı. Utanın arkadaşlar
ve ne yaptığınızı düşünün.
Bir kere durup, o üst akıl, onu bunu ararken bir
kere Biz ne yanlış yaptık, nerede yanlış yaptık?
diye sormayacak mısınız değerli arkadaşlar? Evet, buradan
başkanlık da çıkabilir ama bir milleti böldükten sonra, bir halkı
ikiye bölüp birbirine kışkırttıktan sonra buradan çıkacak
başkanlıktan kime ne hayır gelecek değerli arkadaşlar?
Bu değil, yapılan iş bu değil.
Bakın, size milleti tanımlayayım, siz
yanlış tanımlıyorsunuz. Tek kimliğin üzerine dayalı,
tek yaşam tarzı üzerine dayalı bir millet yok, olmaz. Bu, demokrasi
değildir; insani de değildir bu, dinî de değildir. Peygamber Efendimiz
Medinede böyle bir millet kurmadı değerli arkadaşlarım. Peygamber
Efendimiz, Medinede ontolojik, ırka dayalı, mezhebe dayalı, dine
dayalı bir devlet kurmadı; ahlaka dayalı, hakkaniyete dayalı
bir millet oluşturdu. (CHP sıralarından alkışlar) Doğrusu
budur değerli arkadaşlarım, siz bunu maalesef yapmıyorsunuz.
Bir milleti bağlayacak olan, yurttaşları
birbirine bağlayacak olan şey vatan ve anayasadır, vatan ve toplumsal
sözleşmedir. Vatan da sadece toprak parçasından falan ibaret değildir.
Evet önce vatan diyoruz, önce Türkiye diyoruz ama sadece bir toprak parçası
olduğundan dolayı değil, insanın özgürlüğünün ve onurunun
garanti edildiği bir yer olduğu için biz vatanı kutsuyoruz, önce
vatan diyoruz değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Ama bütün insanların, insanın derken bütün insanların, iktidarıyla
muhalefetiyle, A kimliğiyle B kimliğiyle, şu din bu din, fark etmez,
yaşam tarzı ne olursa olsun herkes. Ama demokrasilerde netice itibarıyla
son söz, karar parmakla alınır ve bunu da seçilmiş çoğunluk
yapar. Ama bu seçilmiş çoğunluk ülkeyi hukuk içinde yönetir. Az olanların
muhalefet yapma hakkını tanır. Siz tanımıyorsunuz değerli
arkadaşlar, biziz diyorsunuz. Millet böyle karar
Böyle bir millet yok
arkadaşlar, yanılıyorsunuz. Böyle bir millet yok, böyle bir millet
olmaz. Bu anlayış netice itibarıyla totaliterizme gider, otoriterizme
gider, faşizme gider değerli arkadaşlarım.
Bakın, seçeceğiniz tek adam, yargıyı,
yasamayı, yürütmeyi havale edeceğiniz tek adam melaike değildir,
insandır. Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlarım. Bütün
insanlar denetlenecek. Din de bunu emreder, uyarın der uyarın, iyiliği
hatırlatın der çünkü insanlar unutur değerli arkadaşlarım.
Sizin lideriniz böyle normal bir insan değil mi? Başka bir şey mi
değerli arkadaşlarım? Ben Sayın Genel Başkanımızın
böyle bir sistemde başkan, cumhurbaşkanı olmasını istemem
değerli arkadaşlar. Yanlış yapıyorsunuz (CHP sıralarından
alkışlar).
Bakın, Türkiye hepimizin evidir, Türkiye hepimizin
yurdudur, hepimizin namusudur, bunu unutmayalım.
Bir şey daha hatırlayın. Bakın, siz
İslamcı bir partisiniz ya da geçmişi öylesiniz, gömleği falan
çıkardınız.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Muhafazakâr demokrat.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) Ama kaybettiniz. Size
bir öneride bulunayım. Biraz Tunusa bakın
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Sen kendine bak önce!
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla)
Gannuşiye bir
bakın, inceleyin, ondan sonra demokrasinin ne olduğunu, muhafazakâr, dindar
bir ekibin nasıl demokrasi örneği olduğunu görün.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Önce kendine bak
sen!
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ben kendime bakıyorum
zaten ben kendime bakıyorum; siz aynaya bakın, siz aynaya bakın,
dev aynasında görmeyin kendinizi!
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun 434 sıra
sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının 6ncı maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
Sayın Bekaroğlu, burada bir konuşma yaptı, bizi de eleştirdi.
Tabii, eleştirmesi doğal bir şeydir. Ben kendisine bir tavsiyede
bulunacağım. Şimdi, burada farklı zamanlarda çıkan hatipler
şu ifadeyi kullanıyorlar: Türkiyeyi kutuplaştırdınız,
toplumsal barışı yok ettiniz, insanlar kutuplaşmış,
insanlar birbirinden uzaklaşıyor. Böyle bir ifade. Şimdi bunun bir
dayanağı olması lazım. Kendisine tavsiyem şu
ALİ ŞEKER (İstanbul) Gerçekler bunlar.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu konuyla alakalı
bir kamuoyu araştırması yapsınlar, bir baksınlar toplumda
böyle bir şey var mı, yok mu? Çünkü, toplumu yanlış okuduğu
için, maalesef ama maalesef, üzülerek söylüyorum, diğer tespitleri de yanlış
oluyor. Üzülerek bunları ifade etmek durumundayım.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sanal gerçekliğinizin
farkında değilsiniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bir de şunu hatırlatmak
isterim Sayın Bekaroğluna: Burada Genel Başkanımıza,
işte, Genel Sekreteriniz böyle bir şey söyledi. diyor. Ya, ben daha önce
de kendisine söyledim, dedim, Sayın Bekaroğlu, tabii ki siyasette bir
eleştiri olur ama
BURHAN KUZU (İstanbul) Yandın Bekaroğlu.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
yani seçilmiş
bir Cumhurbaşkanına diktatör demek bir eleştiri midir?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Eleştiridir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Eleştiridir.
ERDİN BİRCAN (Edirne) Eleştiridir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Böyle bir şey
olamaz.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Ne demek olamaz?
Niye olamaz ya?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Eleştirirsiniz
icraatını ama diktatör demek başka bir şeydir, diktatör
demek seçimle gelmeyen birisi demektir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Demirele niye
diktatör demediler, Ecevite niye diktatör demediler?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şimdi, buna önce
bir ses çıkarması lazım Sayın Bekaroğlunun. Herkesten
önce kendisinin tepki göstermesini beklerdim.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Hitler seçimle
geldi, Hitler!
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Fidel Castro
hayranlarına Cumhurbaşkanımıza diktatör demek yakışmıyor.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Diktatör olsa böyle
konuşamazdınız.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Teşekkür ediyorum.
MEHMET BEKÂROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Hocam, Bu nasıl başkanlık?
diye size de aslında bir sataşmada bulundu ama siz nasıl başkanlık
olduğunu her yerde anlatıyorsunuz zaten.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hocamın klasında
değil.
BAŞKAN Sayın Bekaroğlu, buyurun, sizi
dinliyorum şimdi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hocamın klasında
değil, lütfen
BAŞKAN Sayın milletvekilleri lütfen, Sayın
Bekaroğlunu dinliyorum.
Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) 60a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden 60a göre bir dakika
söz vereyim.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ama sonuç ne, sonuç? CHP
muhalefet. Yapacak bir şey yok kardeşim. Çalışın, iktidar
olun. Sonuç? CHP muhalefet. 11 seçim, sandığa gömül.
AHMET AKIN (Balıkesir) Az kaldı, az! İki
yıl kaldı!
BAŞKAN Sayın Bak, Sayın Bekaroğluna
söz verdim.
Buyurun.
14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; ben Adalet ve Kalkınma Partisinin yüzde
49 oy almadığını söylemedim, tam da problemlerinin bu olduğunu
söyledim. Bu arkadaşlar çoğunluk olmayı her şey olmak sanıyorlar
ve kendilerini milletin yerine koyuyorlar, problem bu; sizin probleminiz ve Türkiyenin
problemi bu. Siz kendinizi, çoğunluğu bütün milletin hamisi ilan ederek,
diğerlerini görmeyerek, diğerlerini düşmanlaştırarak, şeytanlaştırarak
bu ülkeyi bölüyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Asla, hepsi bizim arkadaşımız.
Böyle bir şey düşünmek yanlış, kabul etmiyoruz.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) Başkanlık
da çıkartsanız size de, hiç kimseye de yaramayacak; bunu söyledim. Dolayısıyla,
sayın grup başkan vekilinin millete tekrar kamuoyu yoklaması yapmasına
falan gerek yok. Benim söylediğim budur, Türkiyenin problemi de budur; demokrasi
kültüründen nasiplenemeyen arkadaşların durumu da budur. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Şimdi söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Lezgin Botana aittir.
Sayın Botan, sizin şahıslar adına
da konuşmanız var; dolayısıyla ikisini birleştiriyorum,
sürenizi on beş dakikaya çıkartıyorum.
Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bu akşam Genel Merkezimize
yapılan silahlı saldırıyı şiddetle kınıyorum.
Bu kurşunlar barışa, demokrasiye, özgürlüğe, kardeşliğe
sıkılmıştır. Aslında burada şunu da beklerdik:
Bütün grup başkan vekillerinin söz alıp bunu kınaması gerekiyordu
fakat maalesef bu olmadı.
Değerli arkadaşlar, birilerinin çağrılarından
birileri vazife çıkarıyor ve bu vazife çıkaranların da ülkeyi
nasıl bir teröre, nasıl bir kaosa sürüklediklerini dehşetle görüyoruz.
Onun için grup başkan vekillerinin bu konuda söz alıp bu saldırıyı
kınamalarını bekliyoruz.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Niye terör bildirisine
imza atmadın? Niye atmadın imza, onu söyle!
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 6ncı
maddesi üzerine şahsım ve grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bizler halkın hür iradesiyle, 6 milyon oyla seçilip
buraya gelen HDPnin milletvekilleriyiz. Bu, kesinlikle AKPnin bir lütfu değildir.
Bu, bombalanan eylemlerimize, mitinglerimize ve yağmalanan binalarımıza
rağmen halkımızın büyük fedakârlığı ve cesaretinin
bir sonucudur. Sıkıştığında elini seçim sandığına
vuran ve millet iradesine sığınanların anlaması gereken
şey de budur.
Tabii, geldiğimiz noktada, HDPye oy çıkan
sandığa ve oy veren iradeye saygı duyulmadığını
görüyoruz. Bugün itibarıyla 62 belediye eş başkanı ve eş
başkan vekilimiz tutuklanmış, 57 belediye eş başkanımız
görevden alınmış ve partimizin eş genel başkanları,
grup başkan vekilleri dâhil 12 vekilimiz rehin alınmıştır.
Hepimizin acı duyduğu ve kınadığı İstanbuldaki
saldırıdan sonra ise birçok il ve ilçe teşkilatımız saldırıya
uğramış, 500ü aşkın yöneticimiz hukuksuz, adaletsiz bir
şekilde gözaltına alınmıştır. Tek kelimeyle, bu cadı
avını kınıyorum. Bu ülkenin üçüncü büyük partisine yapılan
bu saldırılar karşısında sessizliği tercih edenleri
esefle kınıyorum. Öyle bir garabettir ki milletvekillerinin rehin alınmasından
rahatsızlık duyması gerekenler onların fotoğraflarından
rahatsızlık duyuyorlar; barış için acil çağrı ve toplantı
yapmaları gerekenler, yasamanın üyesi olan arkadaşlarımızın
fotoğraflarının kaldırılması için çağrıda
bulunuyorlar. Bu manzaraiumumiyeden tek kelimeyle sorumlu olan merci AKP Hükûmetidir.
Değerli milletvekilleri, bugün Hakkâride DBPli
belediye eş başkanları ve HDPli milletvekillerinin tümü tutsak alınmıştır.
Koskoca Hakkâride hiçbir seçilmiş bırakmadınız. Çünkü yüzde
83,71 oya tekabül eden 114.211 kişinin oyuyla seçilen Hakkâri milletvekilleri
Sayın Abdullah Zeydan, Sayın Nihat Akdoğan, Sayın Selma Irmak
4 Kasım 2016da rehin alınarak, âdeta 7 Haziran seçimlerinin rövanşını
almış bulunmaktasınız.
Şu anda Sayın Abdullah Zeydan Edirne F Tipi
Kapalı Cezaevinde tek başına tecrit altındadır. Aynı
şekilde, Selma Irmak ve Sayın Akdoğan da İstanbul Silivri Cezaevinde
benzer bir muameleye tabi tutulmaktadır. Rehin tutulan bu arkadaşlarımız,
tarihin en zor dönemlerinde bile iradesine sahip çıkan Hakkârililer tarafından
ezici bir çoğunlukla seçilmişlerdi, bunu hatırlatmak isterim. Arkadaşlarımızın,
tek bir kişinin siyasi istikbali uğruna, hukuku katlederek, ayak altına
alınmak suretiyle tutuklanması, tek kelimeyle Hakkârinin, Geverin, Şemdinlinin,
Çukurcanın iradesinin yok sayılmasıdır; daha açık bir
ifadeyle, Hakkârinin siyasi tercihinden dolayı cezalandırılmasıdır,
sandıkta alınamayan belediyelerimizin kayyumlar eliyle gasbedilmesidir.
Hakkârililere sormadan Hakkârinin adını bile Çölemerik yaptınız,
oysa oraya Colemerg denir.
Bütün bu süreçler işletilirken Anayasa Mahkemesinin
içtihat kararları dikkate alınmadığı gibi, hukuki süreçler
de işletilmemiştir. Bütün bunlar, 15 Temmuz darbe girişimini bir
lütuf olarak gören OHAL oyunuyla, KHK oyuncağıyla âdeta planlanmış
bir psikolojik süreç olarak, bir zulüm süreci olarak yürütülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AKPli kadrolar, havuz kalemşörleri, sosyal medya trolleri aleyhimize her türlü
manipülasyonu ve dezenformasyonu oluşturabilirler; sesimize ve görüşlerimize
yer veren gazeteleri, televizyonları, sosyal medya sayfalarını kapatabilirler
ama emin olun ki hiçbir şey ceylan derili koltuklarda veya yüzlerce koruma
arasında görüldüğü gibi değildir. Dolayısıyla, halkın
vergileriyle ayakta duran kurumları propaganda aygıtına çevirdiniz.
Her türlü algı operasyonları yapsanız da Türkiye kürdistanındaki
realiteyi değiştiremeyeceksiniz.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) - Türkiye
kürdistanı diye bir yer yok.
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Bunu ayağının
tozuyla Şırnaktan, Hakkâriden, Vandan gelen bir arkadaşınız
olarak söylüyorum. Eğer Halepe yüreğimiz yanıyorsa -ki bu insani
bir dramdır- Halepte siyasi sorumluluğu olan
Binlerce ton bombayı,
2 bin tır bombayı oraya gönderenlerin de siyasi sorumluluğu vardır.
Mezhepler üzerinden Esadı devirme arzusuyla, Emevi Camisinde namaz kılma
arzusuyla yanıp tutuşanların da siyasi sorumluluğu vardır
Halepteki mevcut durumdan. Ancak, Şırnaka da bir bakmanızı
isterim. Ben gözlerimin gördüğüne inanırım, Şırnak da bir
Haleptir. Burada size iki tane fotoğraf göstereceğim değerli arkadaşlar.
İyi bakın arkadaşlar, hangisi Halep, hangisi Şırnak? Aradaki
farkı siz söyleyin. Bakın, bu sağ elimle tutuğum Şırnaktır.
Yıkımı görüyor musunuz? Bu yıkımı görüyor musunuz?
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Niye
öyle oldu? Hendekler kazılırken neredeydiniz?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Sebeplerine girmeyeceğim
ancak manzara ortadadır, manzarayı görüyorsunuz.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Sebeplerine
girmeyin, onu konuşamazsınız.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Şırnak, hayalleri
çalınmış, geleceği çalınmış, umudu çalınmış
bir kenttir, bir kent. Şırnakın yüzde 60ı haritadan silindi.
Öfkeyle, nefretle, düşmanlıkla varacağınız nokta bakın
bu yıkım oldu.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) PKK teröristlerine
göster, bize değil; git teröristlere göster onu.
LEZGİN BOTAN (Devamla) İşte, şu
an eserinizi beğeniyor musunuz? Bunu bir tarafa bırakıyorum.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) O sizin eseriniz,
sizin.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Şırnakı
o hâle getiren kim? O hâle kim getirdi, onu söyle.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Git teröristlere
göster onları, onlardan hesap sor.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Beni iyi dinleyin, beni
iyi dinleyin değerli arkadaşlar. Şimdi, Şırnakın
yıkılma sebebi ne olursa olsun ben mevcut durumda size insani bir şeyi
söyleyeceğim.
ŞAHİN TİN (Denizli) Yalan! Yalan sözlerle
milleti kandırmayın!
LEZGİN BOTAN (Devamla) Ben dün Şırnaktan
geldim değerli arkadaşlar.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Ben de
bugün geldim.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Şırnakta şu
anda insanlar bodrumlarda yaşıyor, insanlar şu an dükkânlarda yaşıyor.
Şırnakta aileler kalabalıktır; üç aile, beş aile, 30 nüfus
şu an rutubetli bodrumlarda yardım bekliyor.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Çukur
kazdıklarında neredeydiniz, çukur, çukur? Niye önlerine geçmediniz?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Ve bakın, Şırnaka
bugüne kadar Kızılay tek bir çadır dahi götürmemiştir. Şırnaka
Kızılay niçin gitmedi peki? Niçin gitmedi? Hadi yıkılma sebebi
şu veya bu, Kızılay nerededir, niçin Şırnaka bir tane
battaniyeyi dahi götürmüyorsunuz?
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Sebebi
konuş, sebebi.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Niçin bir paket gıda
götürmüyorsunuz ve götürülen, hayırsever vatandaşlarımızın
gönderdiği yardımlara niçin el koyuyorsunuz?
ŞAHİN TİN (Denizli) Kim, neye el koyuyor
ya? Devlet yardım ediyor, devlet.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Size soruyorum; Sayın
Bakanım, Sayın Hükûmet, Sayın Başkanım, sizlere soruyorum:
Şırnaka giden yardımlara, hayırseverlerin gönderdiği yardımlara,
bodrumlarda battaniye bekleyen insanların niçin battaniyesine el koyuyor güvenlik
güçleri? Camını penceresini onarmaya çalışan insanların
niçin camına el koyuyorsunuz, penceresine, malzemesine el koyuyorsunuz? Yahu,
biraz vicdan, vicdan, vicdan!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bak, bunun için çok
kendini zorlama; gerçekleri böyle çarpıtamazsın.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Bakın, siz gerçekten
öfkelerinize yenilmişsiniz, siz gerçekten nefrete teslim olmuşsunuz. Manzara
bu, bu. Başka bir şey demiyorum. Yüce Meclisin
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Terör örgütüne sırtınızı
dayamışsınız!
LEZGİN BOTAN (Devamla) Onunla kurtulamazsınız,
böyle bir şeyle sorumluluktan kurtulamazsınız. Hükûmetsiniz, sorumlusunuz.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Sorumlu sizsiniz orada.
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Kızılay niçin
bir tane çadır götürmüyor? Oraya buraya göndereceğinize oraya bir battaniye
gönderin. Göndermiyorsanız, gönderilenlere el koymayın.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Çadırlara
gerek yok, aile için kira desteği veriyoruz. Çadıra muhtaç etmeyip normal
evler için kira ödüyoruz.
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Geçin bunları. Dolayısıyla,
halkın
ŞAHİN TİN (Denizli) Sen geç bunları,
sen geç!
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
evet, Halepte şu an insani bir dram yaşanıyor ve Hükûmetin girişimleri
var. Bu, bir yönüyle insani bir sorumluluktur, buna bir şey demiyorum, takdir
de ediyorum hatta.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Sen neredeydin
kardeşim, sen neredeydin?
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Ama gelin görün ki Cizrede
300 tane gencimiz diri diri yakıldı. Yaşam koridorunun açılması
için o kadar uğraştık. Halep için gösterdiğiniz duyarlılığın
aynısını
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Teröristlerle
normal insanları bir tutmayın!
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Bizzat kendiniz, sorumlu
olduğunuz kolluk güçlerine niçin talimat vermediniz?
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Yalan söylüyorsun!
Konuştuğun yalan!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İftira, iftira!
ZEHRA TAŞKESENLİĞİOĞLU (Erzurum)
Ambulanslara niye ateş açtırdınız?
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Niçin oralarda 300 genci
bodrumlarda yaktınız? Neden aynı insani duyarlılığı
göstermediniz? Siz vicdanınıza sorun, vicdanınızla baş
başa bırakıyorum sizi. Biraz vicdan, biraz vicdan!
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) İranın
Şiileri gibi, ambulanslara ateş açtınız.
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Sizler de biliyorsunuz,
bir Kürt sorunu var arkadaşlar.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Esed
gibi, ambulanslara ateş açtınız.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İftira!
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Bir problem var, bir sorun
var ortada.
ŞAHİN TİN (Denizli) Problem sizde.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) PKK sorunu var, terör
sorunu var, terör.
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Orta Doğunun, Türkiye'nin
bir Kürt realitesi bulunuyor.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Türkiye'de
kürdistan olduğunu düşünen zavallı bir adamsın.
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Güneş balçıkla
sıvanmaz, sıvanmaz. Realiteden kaçamazsınız.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Siz de
kaçamıyorsunuz, insan içine çıkamıyorsunuz o bölgede. Gittiğiniz
yerde 10 tane insan bile sizinle muhatap olmuyor ya!
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Adaletten kaçamazsınız,
hakikatten kaçamazsınız.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Burada
kabadayılık edeceğine oradaki insanların yanına gidip konuşuyor
musun?
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Hiçbir ordunun gücü, hiçbir
imparatorun gücü, hiçbir diktatörün gücü hakikatin gücünden daha güçlü değildir.
ŞAHİN TİN (Denizli) Güneşi kapatmaya
çalışan sizsiniz.
LEZGİN BOTAN (Devamla) - En büyük silah erdemdir,
erdem; insani değerlerdir. İnsani değerlerinizi yitirdikten sonra,
hepimiz için söylüyorum, herkes için söylüyorum, biz bu ahlaki değerlerimizi
yitirdikten sonra, erozyona uğradıktan sonra
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Doğru.
LEZGİN BOTAN (Devamla) -
süper devlet olacakmış,
şu olacakmış, bunlar hikâye; geçin bunları.
Değerli arkadaşlar, bizler de başta Kürt
halkı olmak üzere bizi seçen millet iradesi tarafından, Kürt sorununun
bir tarafı olarak, sorunun demokratik yollarla çözülmesi için buraya gönderildik.
Sadece sizin sesinizi duyurmak zorunda bırakılan 400 kanal, tek ekran
anlayışı
Açıyorsunuz, bilmiyorum kim.
Bakın, çok vahim bir şeyi söyleyeyim size.
ŞAHİN TİN (Denizli) Demokrasi size yaramıyor.
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Bir tane AKP milletvekili
Şimdi, yıllarca AKP dedi ki: Biz derin devletle mücadele ediyoruz. Ergenekonla
mücadele ediyoruz. Ergenekon sopasıyla muhalefeti, bir sürü günahsız
insanı suçladınız, cezaevlerine attınız. KCK adı altında
aynı şekilde Kürtleri terbiye etmeye kalktınız. Şimdi de,
bakın, çıkıyor bir milletvekiliniz televizyon televizyon geziyor
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bak, karıştırıyorsun,
terörle mücadele ile Kürt meselesini birbirine karıştırma. Her sıkıştığınızda
Kürt meselesini teröre kalkan yapıyorsunuz.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Aslında, derin devlete
ihtiyacımız varmış. Derin devlete ihtiyacımız var
Derin devlete güzellemeler yapıyorsunuz. Ne oldu, hani derin devletle mücadele
ediyordunuz? Derin devletle mücadele adı altında o kadar tonlarca laflar
ettiniz.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Biz derin
devletle de mücadele ediyoruz, PKKyla da ediyoruz.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Bakın, derin devlet
demek ne demek size söyleyeyim: Derin devlet demek, Musa Anteri öldürmek demektir;
derin devlet demek, Türkiyede yüzlerce aydını öldürmek demektir, Uğur
Mumcuyu öldürmek demektir ve onlarla mafyalaşmak demektir. Onlarla yapacağınız
suç ortaklığında yarın öbür gün geldiğinde diyecek Gel,
bakayım buraya, sen bana şunu yaptırdın, bunu yaptırdın.
İpleri kaptıracaksınız. Derin devlete gerek yok.
ŞAHİN TİN (Denizli) Askeri kim öldürüyor?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Devletin derin bir akla
ihtiyaca var, stratejik bir akla ihtiyacı var, derin bir vicdana ihtiyacı
var. Derin devlet
Zaten MİT örgütü niçin var, Millî İstihbarat Teşkilatı
ne için var arkadaşlar? Ne demek yani bir vekiliniz çıkıyor, her
yerde bağırıyor, güzellemeler düzüyor, derin devlete ihtiyacımız
varmış. Derin devlet bir kedi değildir; seveceğiniz, başını
okşayacağınız bir kedi değil. Derin devlet, büyük bir canavardır.
O canavar önce kendisini okşayanları yutar. Bunu asla unutmayın,
aklınızdan çıkarmayın.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Tıpkı
Kandilin sizi yuttuğu gibi, değil mi? Sırtınızı dayadığınız
PKK ve PYDnin sizi yuttuğu gibi!
LEZGİN BOTAN (Devamla) Değerli milletvekilleri,
Kürt sorunu, Bizden bu kadar şehit var ama karşı taraftan da şu
kadar öldürdük. meselesi değildir. Bakın, bunların hepsi can, hepsi
bu ülkenin insanları.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) O insanlar
bu ülkenin insanlarıysa niye silah verdiniz onlara?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Teröristler, teröristler!
LEZGİN BOTAN (Devamla) İşte, ahlaki
erozyona uğrarsak geleceğimiz nokta budur: Şu kadar öldü, bu kadar
öldürdük.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Niye
dağlara çıkarmak zorunda hissediyorsunuz o aileleri?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Ya, arkadaşlar, bunların
hepsi, bakın, bizim insani kaynaklarımız, bizim değerlerimiz,
bizim canlarımız.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Ailelere
gidilip tek tek tehdit edildiği zaman niye mücadele etmiyorsunuz?
LEZGİN BOTAN (Devamla) İstanbulda ölen de
benim canımdır, Suruçta ölen de benim canımdır.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Arkadaşlar,
sakin olun, PKK terör örgütüne Terör örgütü diyemeyenlerin, lanetlemeyenlerin
bu kürsüde hiçbir sözünün itibarı yok.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bu anlayışla sorun çözemezsiniz.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) İstanbul,
İstanbul
İstanbula gel.
LEZGİN BOTAN (Devamla) İstanbul benim canımdır,
aynı şekilde Ankara da benim canımdır, hepsi de benim canlarımdır,
hepsi için aynı düzeyde üzülüyoruz. Hepsinin üzerindeki hiçbir ananın,
hiçbir babanın çocuğu karşısında
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Terörle aranıza mesafe
koyun.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Bu sizin yanlış
politikalarınızın, kirli politikalarınızın bir sonucu
olarak ülkeyi kaosa soktunuz. 400 vekil verin, her şey hoşuyla olsun.
diyen bir zihniyetin sonucudur. Siyasi sorumluluğunuzdan kurtulamazsınız.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) PKK, terör örgütü mü, değil
mi? Onu söyle.
ŞAHİN TİN (Denizli) Askerleri kim öldürüyor,
PKK mı?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Bu sebeple
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, Türk-Kürt kardeştir,
PKK kalleştir, bunu söylüyoruz.
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
ben sözlerime son vermeden önce, özellikle Sayın Bakanım buradayken
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Ya, vallahi
imandan çıkmazsın, bir sefer de ki PKK terör örgütüdür. ya.
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Sayın Bakanım,
şu an ekranları başında sizden müjde bekleyen, haksız bir
şekilde görevinden uzaklaştırılmış; sendikal faaliyetlerinden,
demokratik haklarından dolayı görevlerinden uzaklaştırılmış
ve öğrencilerine kavuşmayı bekleyen, sizden müjde bekleyen yüzlerce
öğretmenimiz
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Son yarım
dakikan, haydi söyle, PKK terör örgütüdür. de. Fırsatı kaçırıyorsun,
hadi!
LEZGİN BOTAN (Devamla) - Burada sabahtan beri telefonlarım
susmuyor, mesajlar susmuyor, sizden müjde bekliyorlar. Uğramış oldukları
mağduriyeti ve haksızlığı sonlandırmanızı
bekliyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Barış kazanacak, kardeşlik kazanacak!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Terör kaybedecek, PKK kaybedecek!
LEZGİN BOTAN (Devamla) - İnadına, inadına,
inadına barış ve kardeşlik mutlaka kazanacak.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Türk-Kürt kardeştir,
PKK kalleştir!
LEZGİN BOTAN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Türk-Kürt kardeştir,
PKK kalleştir!
LEZGİN BOTAN (Van) Biz kardeşiz. Osman kardeşiz,
kardeşiz Osman!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Türk-Kürt kardeştir,
PKK kalleştir, bitti.
LEZGİN BOTAN (Van) Vallahi de kardeşiz, billahi
de kardeşiz.
AKPnin bugüne kadar yaptığı tek iyi şey
çözüm süreciydi ama maalesef şu an geldiği nokta belli.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ne alakası var kardeşim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
bizi vicdansızlıkla itham etmiştir, parti grubumuzu vicdansızlıkla,
merhametsizlikle itham etmiştir, açık bir sataşmadır.
LEZGİN BOTAN (Van) Hayır, ben öyle bir şey
Sayın Başkan, bakın
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Van
Milletvekili Lezgin Botanın 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 6ncı
maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada bu Halepin ülkemizin özellikle Suriye sınırındaki
ilçelerinde terör örgütü PKKnın ve onun destekçilerinin egemenlik alanını
kurmasıyla alakalı Emniyet birimlerimizin yaptığı operasyonlardan
bahsetmiştim. Buradaki maksat, terör örgütü PKKnın ve onun yandaşlarının
ve destekçilerinin kendilerine egemenlik alanı oluşturmasının
önüne geçilmesi operasyonuydu.
Bakınız, burada, oradan koridorlar açılıyor
sivil vatandaşların tahliyesi için, terör örgütü ateş ediyor. Ambulanslar
gönderiyoruz, ambulanslara ateş açılıyor. Bakın, sivillere zarar
gelmesin diye onlarca şehit verdik oralarda. Niçin? Teröristlerin temizlenmesi
için, yeter ki sivil halka zarar gelmesin diye bu çalışma yürüdü.
Bakın, burada vicdandan bahsedecekseniz, bütün bu
işin, bütün bu olayların müsebbibi olan terör örgütünü önce burada bir
lanetleyeceksiniz, ondan sonra gelip vicdandan bahsedeceksiniz.
Ankarada, Kızılay Meydanında, anne karnında
altı aylık bebeği katleden canlı bombaya tek laf edemeden vicdandan
bahsedemezsiniz, böyle bir hakkınız yok. Burada, olayların müsebbibi
çok önemli değil, nasıl olduysa oldu
Peki, o hendekleri kazanlara cici
çocuk muamelesi yapan, şirin çocuk muamelesi yapan kimlerdi?
HAYATİ TEKİN (Samsun) Görmezlikten gelen
LEZGİN BOTAN (Van) - Valilerinizdi, valiler, valiler
MEHMET MUŞ (Devamla) Onlara terörist bile diyemeyen
kimlerdi?
SAİT YÜCE (Isparta) Diyemeyenler de katildir,
diyemeyenler de katildir.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bir kere bunları ortaya
koymamız lazım, ondan sonra çıkıp da bize vicdandan bahsetmek
gerekir.
Bakınız, devletimiz bölgeyle alakalı tüm
imkânlarını seferber etti. İnşallah, en kısa zamanda o
yerler çok daha güzel şekilde inşa edilecek, Şırnaklının,
Cizrelinin tekrar hizmetine, istifadesine sunulacaktır diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Muş.
PERVİN BULDAN (İstanbul) Sayın Başkan,
grup adına Hüda Hanım bir açıklama yapacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Kaya.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- İstanbul Milletvekili Hüda Kayanın,
Diyarbakır Milletvekili Nimetullah Erdoğmuşun gözaltına
alındığına ilişkin açıklaması
HÜDA KAYA (İstanbul) Sayın Bakan, sayın
arkadaşlar; biraz önce, on- on beş dakika önce gurubumuz adına konuşma
yapan Sayın Vekilimiz Nimetullah Erdoğmuş, konuşmasını
yapıp evine girdiğinde, şu anda gözaltına alınmış
durumdadır. Alınma sebebi ise, Diyarbakırda bir cuma namazında,
Peygamberimizin Hudeybiye Antlaşmasını örnek vererek barışı
gündem etmesinden dolayı hakkında açılan bir fezleke ve açılan
bir soruşturmadan dolayı gözaltına alınmış bulunuyor.
Biraz önce işte Yok mu biçarelerin felahı? diye konuşan arkadaşımız
şu anda hâlâ böylesine demokratik duruşun, barış taleplerinin
linç edilme politikalarıyla karşı karşıya bulunuyor. Bilginize
sunuyorum.
Teşekkürler.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Ne kadar masum
bir açıklama değil mi?
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Yazık!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum. Evet sayın
milletvekilleri
LEZGİN BOTAN (Van) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Botan.
LEZGİN BOTAN (Van) Hatip bizzat benim söylemlerimi
çarpıtarak farklı bir yöne çekti. Ben, sataşmadan dolayı 69a
göre
BAŞKAN Hayır, siz ne söylediniz, hatip nasıl
çarpıttı?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hangisini?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hayır efendim, PKKya
biz söyledik. PKK teröristtir. dedik, başka bir şey demedik.
LEZGİN BOTAN (Van) Bir saniye, lütfen, lütfen
BAŞKAN Bir saniye.
Dinliyorum.
LEZGİN BOTAN (Van) Bakın, gruba dönerek benim
söylemlerimi çarpıtıyor.
BAŞKAN Ne dedi? Yani, nasıl?
LEZGİN BOTAN (Van) Şunu
diyor: Yani, sanki İstanbulda, Ankara'da, Suruçta terör saldırıları
sonucunda hayatını kaybeden insanları şey yaptı. Bu katliamları
savunuyormuşuz gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. Ben iki
dakika, sataşmadan söz hakkı istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Olur mu öyle şey?
BAŞKAN Buyurun Sayın Botan.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
10.- Van Milletvekili Lezgin Botanın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
LEZGİN BOTAN (Van) Değerli arkadaşlar,
tek suçu, şu an AKPye karşı demokratik muhalefet misyonunu üstlenmiş
milletvekillerimizin, işte, az önce de aramızda olan bir milletvekilimizin
bu şekilde derdest edilmesi hepimiz tarafından kınanması gereken
bir şeydir. Bakın, bugün bize, yarın size. Bu konuda
ŞAHİN TİN (Denizli) Terörist cenazesine
katılanları niye savunacağız?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Ne alakası var? Teröre
2 bin tırı gönderenler sorumlu, onu geçin.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ne alakası var be!
Kim gönderdi, ne diyorsun? Nerede? Bu Hükûmeti terörle özdeşleştiremezsin.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen, müdahale etmeyelim.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
benim burada söylediğim şey şudur: Şırnakın yüzde
60ı şu an haritadan silinmiş ve Şırnaktaki çocuklar üşüyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Biz terörle mücadele ediyoruz.
SAİT YÜCE (Isparta) Senin gibi, teröristi savunmuyoruz.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Şırnaktaki insanlarımız
şu an evsiz. Bu, Şırnaktaki sizin sorumluluğunuzu ortadan kaldırmaz.
Ben diyorum ki: Kızılay niçin oraya gitmemiş Sayın Başkan?
Ya, niçin gitmemiş?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bütün imkânları
seferber ettik.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Lütfen, çık, burada
söyle.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Söyledim. Bütün devletimizle
oradayız zaten.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Kızılay
gitmiyor çünkü ailelere kira yardımı yapıyoruz, onu niye söylemiyorsun?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Sen niye sözlerimi saptırıyorsun?
Kızılay niçin gitmiyor? Niçin bir paket
Hadi gitmiyor, tamam, anladık;
Kızılay çok mağdur şu an, devleti batırdınız,
dolar fırladı
ŞAHİN TİN (Denizli) Saptırıyorsun,
saptırıyorsun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bütün imkânlarıyla
AFAD orada, devletin imkânları orada.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Arkadaşlar, bakın,
hayırsever insanlar oraya yardım götürüyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Adres versenize,
Şırnakın neresinde problem var?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Hayırsever insanların
götürdüğü battaniye, götürdüğü yardım paketlerine el konuluyor.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) Yıllardır
o bölgeden PKK silinmiş olsaydı -sizin sayenizde ki yapamadık- bugün
o insanlar üşümeyecekti.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Bunun izahatını
yapar mısınız Sayın Başkanım? Bunun mantığı
nedir? Bunun mantığını bir açıklayın. Şırnakı
niçin cezalandırıyorsunuz? İnsanlarını niçin cezalandırıyorsunuz?
Orayı terk etmedikleri için mi?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Nerede problem var?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Ya, demagoji yapmayın.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sen yapıyorsun demagoji.
LEZGİN BOTAN (Devamla) Bakın, ben size net
bir şey söylüyorum, somut bir şey söylüyorum. Oraya Kızılay
niçin yardım göndermiyor?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Nerede problem var?
Şırnakın tamamında mı, mahallesinde mi?
LEZGİN BOTAN (Devamla) Göndermiyorsa götürülen
yardımlara niçin engel oluyor, onu soruyorum; son derece basit, net. Bakın,
siyasi kimliğimden sıyrılarak insani bir şey soruyorum Sayın
Başkan; insani bir şey, lütfen.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Devletimiz bütün imkânlarıyla
orada, sen merak etme.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkanım,
devletin tüm imkânlarının seferber olduğunu söyledim. Kaymakamlık,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız, AFAD ekipleri, hepsi
bölgede. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız bir taraftan,
evlerin inşası için büyük bir çaba içerisine girmiş. Bütün bunları
izah ettik, hâlâ Nerede? diyor.
LEZGİN BOTAN (Van) O zaman Sayın Başkan,
demek ki yanlış bilgilendiriliyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bütün imkânlar orada
seferber edildi.
LEZGİN BOTAN (Van) Ya, yanlış bilgilendirilmişsin
o zaman, yanlış bilgilendirilmişsin. Yok böyle bir şey.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına
ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Şahısları adına, ikinci
ve son konuşmacı Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu.
Buyurun Sayın Köseoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; bütçe görüşmeleri vesilesiyle milletin
Meclisinden aziz milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
başlamadan önce İstanbulda yaşanan hain terör saldırısı
neticesinde hayatını kaybeden şehitlerimize ve onların şahsında
tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar
diliyorum.
Ülkemiz terör belasıyla mücadele ederken hemen yanı
başımızda Halepte bir insanlık dramı yaşanıyor.
Katliamın en acımasız günlerini yaşayan, dünyanın sırt
çevirdiği Halepte insanlar diri diri yakılıyor. Kadınlar ve
çocuklar kaçırılarak tecavüze maruz bırakılıyor. Şurası
bir gerçek ki: Savaşların en büyük mağduru kadınlar ve çocuklardır.
Bosnada, Ruandada, Iraktaki kadınlarla aynı akıbete maruz kalmamak,
tecavüzden kaçınmak adına intihar etmek için fetva isteyen Halepli kadınlar
bugün insanlığın geldiği son noktayı gözlerimizin önüne
seriyor. Bir kadın ve bir anne olarak buradan tüm dünyaya sesleniyorum: İnsanların
değil, insanlığın öldüğü Halepteki bu vahşete dünya
sessiz kalmamalı. Cumhurbaşkanımızın üstün gayretleriyle
oluşturulan ateşkesin devamı mutlaka sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçe hakkındaki beyanlarımıza gelince; bilindiği gibi, bütçeler
hükûmetlerin sosyoekonomik politikalarının bir aynasıdır. Ülkenin
gittiği yön hakkında gerçekçi bir öngörü sunarlar. Geçmişten edindiğimiz
tecrübelerden görüldüğü gibi bütçeyi yönetemeyenler ülkeyi de yönetemezler.
AK PARTİ iktidarları olarak geçtiğimiz on beş yıllık
sürede hazırlanan diğer bütçelerde olduğu gibi bu yıl da temel
hedefimiz insanımızın yaşam standardını yükseltmek
ve ülkemizin geleceğine yön vermektir. Ne mutlu bizlere ki ülkemizde hemen
her alanda seksen yıldır yapılamayan, hayal gibi görünen icraatları
gerçekleştirdik. Eğitime, sağlığa, ulaştırmaya,
altyapıya, savunma sanayisine, Türkiyenin hedeflerine yakışır
kaynaklar aktardık. Bütçenin yaklaşık yüzde 20sinin, yani beşte
1inin eğitime ayrılması bunun en somut göstergesidir.
Yine, vatandaşlarımıza
verdiğimiz değerin bir göstergesi olarak sağlık alanında
yaptığımız yatırımlarla artık hastanelerimiz
bir otel konforunda, hastalarımız ise birinci sınıf sağlık
hizmeti almakta.
Ne mutlu ki birliğimize,
beraberliğimize, demokrasimize kasteden iç ve dış düşmanlara
rağmen Türkiye kendi ekonomik politikalarını kendi belirleyen, on
yıllık, elli yıllık hedefler koyabilen, dünyanın gıptayla
baktığı dev yatırımlara imza atan bir ülkedir. Türkiyenin
bu onurlu yürüyüşünü durdurmaya hiçbir odağın gücü yetmeyecektir.
Bu yolda en büyük güvencemiz, milletimizin bize güveni, desteği ve teveccühüdür.
Türkiyenin her bir köşesinde
AK PARTİnin hizmetlerini ve insanımızın bize olan inancını
görmenin gururunu yaşıyoruz. Kendi memleketimden örnek vereyim. Biz Trabzonluların
her zaman gururla söylediğimiz bir şey var: Trabzon Türkiyenin çimentosudur.
Ben buna bir ilave daha yapmak istiyorum: Trabzon aynı zamanda Türkiyenin
bir özetidir de. Trabzonluların terör karşısındaki, darbeler,
hain saldırılar karşısındaki dimdik, sapasağlam, tavizsiz
duruşu, hiç şüphe yok ki Türkiyenin bütününün kristalize olmuş bir
özeti, bir yansımasıdır. Aynı şekilde, Trabzonda son on
beş yılda yaşanan gelişme, Türkiyenin her köşesindeki
gelişimin yalnızca küçük bir örneğidir. Bu bütçeyle daha da fazlasını
yapmayı hedefliyoruz. Örneğin Trabzonumuzu bir üniversite kenti yaptık.
KTÜ ve vakıf üniversitesinden sonra, şimdi, kurulumu tamamlanmaya çalışılan
ikinci devlet üniversitesiyle Trabzonun üniversite şehri kimliğini daha
da pekiştirmiş olacağız.
Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın
On dört yıllık hayalim. dediği şehir hastaneleriyle beraber
Trabzon da şehir hastanesine kavuşmuş olacak. Ayrıca, Trabzonda
yapılması planlanan Yatırım Adası ve Endüstri Bölgesi Projesi,
bizleri heyecanlandıran, Doğu Karadenizi Kafkasyaya ve Orta Doğuya
bağlayacak çok önemli bir projedir.
Son olarak, metrekaresine en fazla
spor tesisi düşen ve bu özelliğiyle sporun başkenti unvanını
alan Trabzonumuz yeni bir spor kompleksine kavuşuyor. Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın teşrifleriyle 18 Aralık Pazar
günü gerçekleşecek olan Akyazı Spor Kompleksinin açılışına
tüm vekillerimizi ve sporseverleri buradan davet etmek istiyorum. 41.461 seyirci
kapasiteli, Türkiye'nin en modern ve özel statlarından biri olan Akyazı
Stadyumu inanıyorum ki Trabzonspora özlenen ve hak ettiği büyük başarıları
da beraberinde getirecektir.
Sözlerime son verirken 2017 bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Ve 6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
7nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 7- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 7nci madde üzerinde ilk söz, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Hüda Kayaya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA (İstanbul) Sayın
Bakan, sayın milletvekilleri; saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde,
pazartesi gecesinde HDP İstanbul il binamıza, biliyorsunuz, bir operasyon
düzenlendi. Duvarlara yazılar yazıldı, kitaplıklar, raflar,
masalar ortalığa atıldı, kırıldı; bir enkaza
dönüştürüldü ortalık ve orada yaptığımız basın
açıklamasında ben bir konuşma yapmıştım. O konuşmamın,
çarpıtılma değil tamamen saptırma bir şekilde, bir tarafını
alarak, polemik yaparak, manşetlere çekerek şahsımı hedef gösteren,
sanki örgüt adına Hüda Kaya örgüt sözcüsü olarak, askere, polise şantaj
yaptı. ifadeleriyle çok ağır, linç edici, hedef gösterici, satır
başlarıyla manşetler atıldı, yorumlar yapıldı
ve en son dün, TGRT kanalında Cem Küçük, yine şahsımı defalarca
hedef göstererek Bu kadına haddi bildirilmeli, bu kadına hemen cezası
verilmeli. Nasıl askerimize, polisimize böyle laf eder? diyerek konuşmamı
da vermeden televizyondan, sadece kendi attıkları satır başını
alıntılayarak ekranda göstererek -yiğitlerse keşke konuşmamı
olduğu gibi verebilselerdi, yürekleri varsaydı fakat vermediler, iftira
ve çarpıtmalarına devam ettiler ve bugün de bu gündem edilmeye devam edildi-
her şekilde, çok ağır bir şekilde hakaret ve korkunç bir tehdit
ifadeleriyle hâlâ bunlar bana gelmeye devam ediyor.
Ben, burada, tarihe geçmesi açısından, bütün
vekillerimiz, sizler de şahit olmanız açısından orada yaptığım
konuşmayı kelimesi kelimesine burada ifade ediyorum, tabii ki vaktim yettiğince.
Sizler ne söylediysem bunu burada kendiniz vicdanlarınızda değerlendirebilirsiniz.
Basını selamlıyorum ve konuya giriyorum,
diyorum ki: HDP varoluşundan bugüne hatta HDPden öncesinde hangi kurumsal
adıyla var olduysa bu mücadeleyi verenler birlikte barış ve özgürlük
içinde bir yaşamı talep etmişler ve bunun mücadelesini vermişlerdir.
Bugün savaşın politikasına teslim olmuş bir yönetimle karşı
karşıyayız. Gece gündüz, her saat, her saniye ekranlarda, meydanlarda,
mitinglerde, kürsülerde bu halka aylardır nefret empoze ediliyor. Nefret ekiyorlar,
nefret biçiyorlar ve utanmadan kalkıp bunun sorumlusu olarak HDPyi gösteriyorlar;
utanmadan kalkıp katliamların sorumlusu, ölenlerin, acılı insanların
sorumlusu, hayatlarında sadece barışı isteyen, barıştan
başka bir dertleri olmayan, Birlikte özgür olalım, eşit olalım,
adalet içinde olalım. diyen sevgiden ve güzellikten başka bir şeye
hizmet etmemiş olan bizim yöneticilerimiz, bizim vekillerimiz, eş başkanlarımız
ve halkımız sorumlu tutuluyor. Yok öyle yağma, bu acıların
sorumlusu kimlerdir, kendileri de iyi biliyorlar. Bu kanın, katliamların,
acılı insanların yüreğini yakanların, bütün bunların
hesabını verecek olanlar savaş politikalarını bizlere dayatanlardır,
savaş ve saray entrikalarıyla barışı hain ilan edenlerdir.
Her şeye rağmen sevgi, kardeşlik, barış.
diyen bu insanları bu kandan sorumlu tutamayacaksınız. İmam
Alinin sözünü bilirsiniz Kim ki barışa yanaşıyor, sen de ona
yanaş. Bir gün kendilerine mazlum diyenler eğer siz gerçekten bu halkın
huzurunu, bu ülkenin huzurunu ve barışını istiyorsanız
yirmi dört saatte bunu gerçekleştirmenin önünde hiçbir engel yok. Gerçekten
samimiyseniz, gerçekten acılı insanlar ölmesin istiyorsanız, hiçbir
insanımız katledilmesin, annelerin, babaların, eşlerin, evlatların
yüreğine ateş düşmesin, evlere tabutlar gelmesin, gençler de yaşlılar
da asker de polis de, kimse katledilmesin diye gerçekten istiyorsanız, yirmi
dört saatte bu ülkeyi birlikte cennete çevirebiliriz, barış cennetine
çevirebiliriz.
Bir kez daha buradan haykırıyorum; vekillerimizin,
başkanlarımızın, yöneticilerimizin, bütün halkımızın
talebini buradan bir kez daha haykırıyorum: Gelin, ey bütün arkadaşlarımız,
gelin, ey sevgili halkımız, ey HDPli olmayanlar ama kan istemeyenler,
Katliam istemiyoruz. diyenler, büyük bir savaş hamlesiyle karşı
karşıyayız; gelin, hep birlikte bu büyük savaş hamlesine karşı
büyük bir barış hamlesi gerçekleştirelim, büyük bir barış
hamlesi başlatalım. İnanın, inanın, er geç direnen barış
kazanacaktır. şeklinde konuşmamı tamamladım ve bütün halkımızı,
HDPli olmayan bütün çevreleri de bir büyük barış hamlesine davet ettim.
Bu konuşmamın neresinde askeri, polisi hedef
göstererek şantaj yapıyorum. Bunu, Türkiye halkının, kamuoyunun
ve sizlerin huzurunda tarihe bir şahit olsun, kayıt olsun diye burada
ifade ediyorum. Bunu, bakın, biraz önce konuşma yapan Değerli Vekilimiz
Nimetullah Erdoğmuş bir cuma namazı kıldırdı diye
ve o cuma namazında
Şu anda hapiste olan Sayın Eş Başkanımız
Demirtaş da cuma namazına iştirak etmişti. Diyarbakırda
on binlerin katıldığı bir cuma namazıydı ve orada,
eski bir müftü olan Değerli Vekilimiz Nimetullah Hoca Hudeybiye Antlaşmasını
anlattı. Aleyhimize bile olsa yeter ki barışa teslim olalım,
barışı birlikte güçlendirelim. diye o cemaate, ona dâhil olan cemaate
ifadelerinden dolayı, şu anda buradan ayrıldı, on dakika geçmeden
gözaltına alındı arkadaşlar. Biz böyle bir Türkiyeyi hak etmiyoruz,
sizler de hak etmiyorsunuz, hiçbirimiz hak etmiyoruz.
Bakın, yürekten söylüyorum, 2017 yeni bir başlangıç
olsun, halkımızın yüzü gülsün, linçlerden, nefret dilinden kurtulalım
ve hep birlikte, yüzleri gülen, gelecekten endişesi olmayan, ölümlerden, korkulardan
arınmış bir Türkiye bizim ellerimizde yeniden doğsun. Barış
için dayanışalım değerli arkadaşlar.
Hepinize teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Şimdi, gruplar adına son söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şafak Paveye aittir.
Buyurun Sayın Pavey. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ŞAFAK PAVEY (İstanbul) Sayın
Başkan, yüce Parlamentonun değerli mensupları; boğazlarımız
düğümlenmiş, teselli sözcükleri nafile. Yine vahşi bir katliamın
yasındayız. Ne hazindir ki yapabildiğimiz tek şey bir daha yaşanmaması
için dua etmek.
Bir ülkenin en ilkesiz, en vasıfsız insanlar
tarafından yönetilmesine Antik Yunan dilinde kakistokrasi deniyor. Kakistokrasilerde
yönetim köklü cehalet ve organize yalanla desteklenir çünkü yönetenin başa
çıkamadığı birçok sorun yığılmıştır.
Şiddet, yoksulluk, işsizlik, çökmüş bir eğitim, sınav çılgınlığı,
çökmüş bir sağlık sistemi gibi hayatlarımızı etkileyen
sorunları çözemedikleri için halkı umutsuzluğa ve kapanmaya sürükleyen
algı operasyonlarına, siyasi çarpıtmaya ve bilgi kirliliğine
başvururlar. Kakistokrasilerde toplum devlet eliyle yaygınlaştırılan
yalanlar tarafından rehin alınır. Artık gerçekle, olgularla
ilgilenilmez. Normal zamanlarda ahlaksızlık olarak görülen davranışlar
olağanlaşır. Çelişkilerin, tutarsızlıkların,
saçmalıkların önemi yoktur. Çoğunluk güçten yana görünmeyi hasarsız
yaşamın koşulu olarak kabul eder. Oysa söylenenleri unutup sadece
karşımızda duran gerçeğe bakmamız lazımdır bazen.
Ne yazık ki ülkemiz en tehlikeli ülkeler sıralamasında
163 ülke arasında 18inci sıraya yükseldi. Tarihin en ihtiyaç duyulan
zamanında Türk ordusu bir cemaatin eliyle paramparça edildi. Fetullahın
sefasını sürenler cefasını da sürmeliydi. dediler elbette ama
Darbe Komisyonunda görüldüğü üzere ortaklığınızı belleklerinizden
silmişsiniz. Bu yıl 846 çocuğumuzu kaybettik. Adanada tarikat yurdunda
yanan ceylanlarımızı bu sayıya dâhil edecek gücü kendimde bulamadım.
Bir babanın ceylanı olmak sadece güçlü ailelere özgü değildir. Yoksul,
zengin, her babanın kızı ceylandır. Her yer çakmak taşı
gibi. Ülke, şiddet felaketi, ahlak çürümesi içinde savruluyor. Geçen yıl
terör nedeniyle yüzlerce insanımızı kaybettik, hangi kesin hesaptan
bahsediyoruz?
Hükûmet uzunca bir süredir sistematik bir biçimde Cumhuriyet
Halk Partisini terörle yan yana getirmeye çalışıyor. Bu politika
sadece ana muhalefet partisi mensuplarının siyasi cinayetlere kurban gitmesiyle
sonuçlanmaz arkadaşlar, aynı zamanda kendisini kanunların üstünde
görmeye alıştırılmış toplulukların kontrol edemeyeceğiniz
katliamlarıyla sonuçlanır. Belçika/AKP örgütlenmesinde yer alan Yusuf
Tezel ve kiraladıkları, şehit cenazesinde partimizin çiçeklerini
parçalamış, devlet erkânının gözü önünde Genel Başkanımızın
ayaklarına kurşun koyarak tehdit etmişti. Ardından, Hükûmet
kontrolündeki medyada tehlikeli mesajları olan haberler dolaşıma
sokulmuştu. Elbette, Tezel ve kiraladıklarına bir şey olmadı.
Bir bakanınızın söylediği üzere, refah ve huzur içinde yaşayan
510 milyon Avrupalıdan biri olarak Brüksel sokaklarında dolaşıyor.
Kayseride bir şehidimizin cenazesinde yine partimizin çelengi parçalandı
ve yine il başkanımız can güvenliği nedeniyle uyarıldı.
Hemen ardından, milletvekiliniz partimizi terör listesinde gösterdi.
Dünyanın normal yönetilen her ülkesinde terörün
önlenmesinden hükûmetler sorumludur. Kaybettiğimiz gencecik polislerimizin,
gencecik askerlerimizin, gencecik sivillerimizin sorumlusu olarak partimizi hedef
göstermekten beklediğiniz sonuç nedir? Sadece çiçeklerimizi değil, bizi
de mi parçalatmak istiyorsunuz? Sonrasında ne olacağını umuyorsunuz?
Bir toplum için en büyük kayıp gerçeğin kaybıdır.
Dünyanın en kontrol edilemez katliamları, toplumların gerçeği
çarpıtıldığında yaşanmıştır. Kontrolsüzlük
öyle bir hâle gelir ki kederli bir çocuğun bakışı, yürüyüşe
çıkan hamile bir kadın, bir şarkıcının bir mitinge
katılması için daveti geri çevirmesi, bir gazeteyi okumak terör işareti
olarak algılanır. Sonrasını kestiremezsiniz. Kini yaygınlaştırmanız
değil, önlemeniz hayati önem taşıyor.
Bütçe konuşması yerine kırmızı
alarm vermek istedim. Çünkü insanın yaşama hakkı bütçeden ve diğer
her şeyden kutsaldır diye düşünüyorum. Umarım buna katılıyorsunuzdur.
(CHP sıralarından alkışlar)
Size bir milletvekili olarak değil, çok endişeli
bir vatandaş olarak sesleniyorum. Tıpkı, Suriye batağında
debelenmenizden önce defalarca nafile seslendiğimiz gibi. Gözünüze küçük görünen
bir ülkeyi, mesela Suriyeyi küçük düşürmek kolaydır ama koruyucusunu
mesela Rusyayı küçük düşürürseniz kendinizi defalarca o koruyucuya yalvarırken
bulmanız işten bile değildir.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Günah, günah!
Halepte yaşananları kına.
ŞAFAK PAVEY (Devamla) Bu arada, Ruslar ülkemizin
içinde bulunduğu durumu ve Orta Doğu politikanızı, kendi vekilleriniz
dâhil olmak üzere, bu Parlamento mensuplarından daha fazla biliyor. Bu nasıl
olabilir?
Şanghay Beşlisine girebilecekmiş gibi
herkese gözdağı vermeye çalışıyorsunuz. Nasıl gireceksiniz?
Şanghay Beşlisinin güçlü ülkesi Çin, 1 Şubat 2016dan itibaren, Uygur
Türkleri ile IŞİD bağlantısındaki payınız nedeniyle
Türk vatandaşlarına vize vermiyor. Ne cevap verdiğinizi bilmiyoruz.
Her seviyede sınav soruları çalarak, sahte
tezler vererek hak edilmemiş statü ve imkânları sistematik olarak taraftarlarınıza
dağıttınız. Benim çok merak ettiğim, halkımızdan
esirgediğiniz ve temelini yıktığınız evrensel eğitimi
niye kendi imtiyazlı çocuklarınıza hak görüyorsunuz? Tam da bu nedenle,
oğullarınız ve kızlarınız master ya da doktora yapmaya,
en güçlü ittifakınız Suudi Arabistan yerine -sizin teriminizle- gâvur
memleketlerine gidiyor.
Sözlüğümüzden birçok kelimeyi çıkardınız,
mesela onur, mesela sorumluluk...
SAİT YÜCE (Isparta) Başörtülü okuyamadıkları
için Amerikaya gittiler.
ŞAFAK PAVEY (Devamla) Yerine resmî arsızlık,
resmî yaygara gibi devlet adabıyla asla yan yana gelmeyecek kelimeler girdi.
Devlet yönetimi ve diplomaside onurun değerli bir
rolü vardır, itibarımızı belirler.
SALİH CORA (Trabzon) Siz de beraber sağladınız,
HDPyle beraber sağladınız öyle mi?
ŞAFAK PAVEY (Devamla) Uluslararası itibar,
uluslararası güven, ihracat, turizm seküler toplumun kazancıdır.
Hukuk, evrensel ahlak hükûmetlere çok şey ifade etmeli.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Halepi kınayın,
Halepi; Halepte yaşananları kınayın.
ŞAFAK PAVEY (Devamla) Güçlü olan beğenmediğini
yok edemez, aksi hâlde haydutlardan farkımız kalmaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) Onur kelimesine önem veriyorsanız
Halepte olanları anlatın.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Halepte yaşananları
söyle, Halepte yaşananları!
ŞAFAK PAVEY (Devamla) Akılları tekrarlanan
yalanlarla rehin alınanlar adaletsiz tutuklamalarla, hukuksuzlukla hiç ilgilenmiyor
olabilirler...
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Halepe gel,
Esedi kına.
ŞAFAK PAVEY (Devamla) ...ama tanıştıkları
imkânları kaybettiklerinde hiç sormadıkları soruları sormaya
başlayabilirler. Bunu bildiğiniz için eğitimi bir tür zehir gibi
algılıyor ve önlemek için elinizden geleni yapıyorsunuz. On dört
yılda eğitim politikasını 14 kere değiştirdiniz. Çaresiz
ailelerin ve öğrencilerin yeterince kafasını karıştırdınız,
öğrencilerimizin artık hayat bilgisi bile kalmadı. İlkokul çocukları
idam ilmeğiyle resim çektiriyorlar; bu, sizin yarattığınız
bir fotoğraf.
Rejimi değiştirmek arzusundan sıtmaya
yakalanmış gibisiniz. Bu ülkenin insanlarını hem zihinsel hem
fiziksel olarak yıldırdınız, ürküttünüz. En büyük rüyanız,
toplumun DNAsını değiştirmek. Sunduğunuz çare yarattığınız
hastalıktan daha korkunç ama lütfen unutmayın, hastalık önce hastanın
kendisini yok eder. Kapalı bir hayata saklanmak, kendini yıldırmanın
akışına teslim etmek, adaletten umut kesmek aradığınız
vatandaşlık özellikleri olabilir; oysa, 21inci yüzyılda modern devletler,
vatandaşlarına güven ve refahla birlikte ortak mutluluğu sunanlardır.
Cumhuriyetten rövanş almak isteyeceğinize tarihi
doğru okuyun derim. Birinci Dünya Savaşında sadece Osmanlı
değil, savaş ihtiraslarıyla kendi ölüm fermanlarını imzalayan
4 hanedan çöktü, bazıları soylarındaki en küçük bebeğe kadar
katledildiler. Kurulurken içinden geçilen çağa bakarsanız, cumhuriyet,
20nci yüzyılın en şefkatli ülke kuruluşudur. Şu anda oturduğunuz
makamı, bu koltukları o şefkate borçlusunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Millete borçluyuz,
millete! Biz bunu millete borçluyuz.
ŞAFAK PAVEY (Devamla) Umarım, değerini
kaybettiğinizde değil, içindeyken hâlâ ve şimdi fark edersiniz.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Milletten uzaksınız.
SAİT YÜCE (Isparta) Gerçek cumhuriyet başka,
CHPnin cumhuriyeti başka.
ŞAFAK PAVEY (Devamla) Yüce Meclise kederli saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Halepte yaşananları
kınayın siz.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Esadı kınayamadın,
Esadı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Aslında, burada
bir cevap verebilirdik kürsüden ama inanın, cevap vermeye bile değer görmüyoruz,
bu kadar açık. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar;
CHP sıralarından gürültüler) Bu Gazi Meclisin iki dakikasını
almayacağım, cevap vermeye bile değer görmüyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Şimdi şahıslar adına
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) HDPyle el sallamışlardı,
Demirtaşla el sallamışlardı en son.
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri...
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) 7 Haziran seçimleri
sonrası.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Millet görüyor ya.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Millet salladı.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
her konuşmanın bir değeri vardır ve laf varacağı yeri
bilir. (CHP sıralarından alkışlar)
Saygılarımla.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) 7 Haziranda el sallamışlardı;
salladı millet, millet sallıyor şunu.
BAŞKAN Evet, şahıslar adına ilk
söz, Bursa Milletvekili Muhammet Müfit Aydına aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2015 Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
7nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetimizi, milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, biraz önceki hatipten sonra, biraz vaktim
olsaydı -beş dakikalık süre değil de biraz süre olsaydı-
ben bu ülkeyi yönettikleri zamanki sürecin çok kısa böyle bir şeyini çizebilirdim.
Bir tarihte şunu hatırlıyorum, bunu çok iyi bilmelerini temin için
söylüyorum: Emin olun Allahtan, sola oy vermeyen bir dostumuzun söylediği
bir laf, dedi ki: Ben bu seçimlerde CHPye oy vereceğim. Sebebi ne dedik,
3-5 kişiyiz; dedi ki: Benim bir tane bacanağım var, o bacanağıma
demişler ki: Sen falan yerde şu mevkiye geleceksin. O da bana söz verdi,
dedi ki: Ben başa gelirsem sana 2 kilo yağ vereceğim. Bunun üzerine
ben bu sefer CHPye oy vereceğim. Türkiye böyle yönetildi.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Yağı veren, tuzu
veren sizsiniz, biz değiliz. (AK PARTİ sıralarından Dinle,
dinle! sesleri)
MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) Hayır, bunu
inkâr etmenizin bir manası yok.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Ne yağı ya?
MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) Türkiye böyle yönetildi.
Onun için, burada bunları anlatırken biraz insaftan uzak olmamak lazım.
Değerli arkadaşlar, cumartesi günü ülkemizde,
İstanbulumuzda meydana gelen terör olayından sonra şehitlerimize
Allahtan gani gani rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun.
Değerli arkadaşlar, İstanbul Beşiktaş
saldırısı, 15 Temmuz ihaneti, Gazze, Srebrenitsa, Felluce, Halepçe
ve Halepin acısı birbirinden bağımsız değil. Kadın,
çocuk, ihtiyar ve hastaların acımasızca öldürüldüğü; insanların
ilaçsızlıktan, susuzluktan, açlıktan hayatını kaybettiği
Halep için susanlar, bu vahşet ve katliama tarih önünde hesap vermek zorunda
kalacaklardır.
Hiçbir doğru kararda ittifak edemeyen, birleşemeyen
Birleşmiş Milletler; İslam dünyasının ittifak edemeyen
teşkilatı; her geçen gün kan kaybeden ve Hristiyan kulübü olmaktan öteye
gidemeyen terör destekçisi Avrupa Birliği; konu İslam dünyası olunca
kendi gücüne göre beceriksiz hareketleriyle kendini meşgul eden ve silah deneme
ve satışlarıyla uğraşan sözüm ona güçlü ülkeler; kendi
kardeşlerinin yok olmasında dahi bir araya gelemeyen Arap ülkeleri; Halepte
Kerbelânın intikamını almak için Haşdi Şabi gibi katil
ordular kurarak insanlığın ölmesine neden olan, isminin içindeki
İslam Cumhuriyetine yakışmayan İran ve birlik olamayan Müslümanlar,
timsah gözyaşları dökerek Halepin yok olmasına neden oldunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hatırlayın, Millî Mücadelede işgalci güçler yaklaşırken
sivil halkımız camilere sığınmış, Egede birçok
yerdeki camiler içindeki insanlarla birlikte yakılmıştı. Şimdi,
şer güçlerinin Suriyede halka karşı toplu kıyımı
yaşanıyor. Mağrur ve mazlum Halep işgale uğramış,
yağmalanmış, kana bulanmış, medeniyet denilen arsız
yılanın simgesi hâline dönüşmüştür. Halkı ise bütün dünyanın
gözleri önünde, caddelerde, cami köşelerinde, okul bahçelerinde ceset olarak
yatmaktadır.
Hiçbir kutsal değere saygı duyulmadan Yüce
Yaradanın evinde can çekişen masum insanları görüyoruz. Şer
güçlerinin acımazsızca saldırılarına karşı tüm
milletimizin nefret ve kınama duygularının kabardığı
bir dönemde yaşıyoruz. Suç ortaklığı yapan büyük güçlerin
Orta Doğuya evrensel değer pazarlamaya kalkmaları, insanlık
tarihine yeni bir yüzsüzlük örneği olarak geçecektir. Böyle bir ortamda dünyadaki
güçlerin egemenliğinin acımasızca ve hunharca uygulanması sürerken
bunlar karşısında güç birliği yapması gerekenler -başta
Müslümanlar olmak üzere- bundan çok uzak şekilde, hâlâ birbiriyle uğraşmaya
devam ediyorlar. Halep kuşatmalarının ve katliamlarının
Orta Çağ Haçlı Seferlerinden ne farkı var Allah aşkına?
Kentin elektriği yok, suyu yok, insanlar aç, insanlar hastalıktan kırılıyor.
Böyle bir soykırım, böyle bir vahşet hiçbir siyasi gerekçeyi meşrulaştıramaz.
Suriyede altı yılda öldürülen insan sayısının 700 bini
bulması artık sözün bittiği yeri ifade ediyor. Dağda, ormanda
kuşların, böceklerin ölmesine tepki koyanlar bu katliamı sadece seyrediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERDİN BİRCAN (Edirne) Beş dakika daha,
bizde sıkıntı yok.
MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) Coğrafyamızda
insanlık trajedisinin bitirilmesi için samimiyetle uğraşan ve elini
taşın altına koyan tek ülke Türkiyedir. 3 milyon mülteciyi barındırıyoruz.
Değerli arkadaşlar, zaman çok kısa.
1988 yılında Türkiyeye gelen
Siz bunu iyi
dinleyin.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aydın.
Bitti süreniz.
ERDİN BİRCAN (Edirne) Yok, yok; beş
dakika bizden.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Esadın
katliamından çok mutlu görünüyorsun!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Başkanım,
bir dakika, son konuşmacı ya.
MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) O zaman Halepçe
katliamından sonra gelen insanlara biz yemek veremiyorduk. Ben onlara dört
sene idarecilik yaptım, çok iyi biliyorum. Ama hamdolsun, şu anda 3 milyon
insanı hiçbir şekilde sıkıntıya sokmadan ömürlerinin idamelerini
sağlıyoruz.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aydın.
MUSA ÇAM (İzmir) - Kimin parasıyla yapıyorsun,
kimin parasıyla? Cebinden mi yapıyorsun, cebinden mi? Ödediğimiz
vergilerle yapıyorsun!
EREN ERDEM (İstanbul) Açlıktan ölen çocuklar
var, açlıktan! Mülteciler açlıktan öldü, küçücük çocuklar açlıktan
öldü İzmirdeki kampta, küçücük bebek ya! Mülteciler açlıktan ölüyor İzmirde
ya!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, günün son konuşmacısı
Muğla Milletvekili Akın Üstündağ.
Buyurun Sayın Üstündağ. (CHP sıralarından
alkışlar)
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmelerinin en sorunlu bölümünü görüştük.
Sağlıklı bir çalışma olmadığını özellikle
belirtmek isterim. Cumhuriyet Halk Partisinin bütün itirazlarına rağmen,
geçmiş dönem kesin hesaplarının bütçe yasa tasarılarıyla
birlikte görüşülmesi zaman baskısı dikkate alındığında
sağlıklı bir şekilde incelenmeden Meclise getirilmektedir. Alt
komisyon dahi kurulmamıştır. Sayıştay raporlarının
ayrıntılı incelenmesi dahi mümkün olmamıştır.
HAYATİ TEKİN (Samsun) Adamlar Anayasayı
incelemeden getiriyor.
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Devamla) Vatandaş adına
kamu gelirlerini toplama ve harcama yetkisini, aynı zamanda da denetlenmesini
ifade eden bütçe hakkının yerinde kullanılıp kullanılmadığı,
nasıl denetlendiği ve Meclisin bu yetkisini nasıl kullandığı
hiçbir şekilde anlaşılamamıştır. Sayıştay
raporları etraflıca irdelenmeden sağlıklı bir denetleme
nasıl yapılacak? Hükûmet verilen yetkileri yerinde kullanmış
mıdır? Kamu zararı oluşmuş mudur? İşlem ve eylemler
mevzuata uygun yapılmış mıdır? Üstelik, her kurum ve kuruluşa
hâkim olma anlayışı içerisinde on dört yıldır tek başına
iktidar olan AKP hükûmetlerinin baskısı altında Sayıştay
denetçilerine görevini yapma imkânı verilmiş midir? Yargılamaya esas
raporlar Meclise neden getirilmiyor? Neden sadece tavsiye kararları Meclise
gönderiliyor? Bir iktidarın yönettiği bütçeye ilişkin kesin hesapların
saydam ve denetlenebilir olması demokratik ülkelerde olması gereken en
önemli özelliklerdendir. Harcanan her kuruşun hesabının burada verilmesi
gerekir. Maalesef, AKP iktidarları dönemi, üstü örtülü olarak kullanılan
harcamaların had safhaya ulaştığı, hesapsız ve sorgulanamayan
iktidarlar dönemidir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak temiz siyaset anlayışı
içerisinde kesin hesap komisyonu kurarak, başkanının da muhalefetten
olmasını sağlayarak bu şekilde iktidarın saydam ve hesap
verebilir bir noktaya getirilmesi seçim bildirgemizde yer alan bir konudur. Bu komisyonun
önemi, her geçen yıl daha da iyi anlaşılmaktadır. Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve Sayıştay Kanunu kapsamındaki yeni düzenlemeler
gereğince bir önceki yılın kesin hesap kanunu tasarısı,
bir sonraki yılın bütçe tasarısı, Sayıştay denetim
raporları, bir önceki yılın faaliyet raporu, stratejik plan ve performans
planları gibi 6 adet birbirinden değişik ve aynı zamanda da
birbirini etkileyen raporların aynı anda Plan ve Bütçe Komisyonunda sağlıklı
olarak görüşülmesi olanaksızdır. Bu nedenle kesin hesap komisyonu
mutlaka kurulmalı ve sisteme dâhil edilmelidir.
2015 yılı kesin hesabı
bize gösteriyor ki kamu idarelerinin işleyişi, planlaması, yönetimi
ve harcamaları son derece eksikliklerle, mevzuata aykırılıklarla
doludur. Yedek ödenekler, başlangıç ödeneklerinin limitlerinin aşılması
ve aynı zamanda da özel hesaplar ve kaydedilmeyen ödenekler ile ödeneküstü
harcamalar devam etmiştir. 2017 yılı bütçesi ise yine rantiyenin
ve zenginlerin bütçesidir, yoksuldan alıp zengine veren bütçedir. Bu bütçede
de yoksul yok, fakir yok, memur yok, işçi yok, esnaf yok, dar gelirli yok,
maalesef emekli yine unutulmuş. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakınız, emeklileri
garanti oy olarak gören iktidara sesleniyorum: Artık emeklinin canına
tak etti. Çok yakında emekliler sizi de siyasetten emekli edebilirler, haberiniz
olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Siz altmış altı yıldır emeklisiniz ya, altmış
altı yıldır emeklisiniz, altmış altı yıldır!
Ne diyorsun? Altmış altı yıldır emeklisin.
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Devamla)
Esnaf canından bezmiş, siftah yapamıyor, sigortasını, kirasını
ödeyemiyor. Haberiniz var mı? Çiftçinin hakkını on dört yıldır
yediniz. 65 milyar lira çiftçinin sizden alacağı var. Çiftçiyi bitirdiniz,
tarımı bitirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, Muğlada, Fethiyede,
Seydikemerde domatesin kilosu kömürün kilosuyla aynı. (CHP sıralarından
alkışlar) Şu anda seralarda Rus kömürünü yakmaya başladılar.
Haberiniz var mı? Yok. Yanlış iç ve dış politikalarla turizmi
bitirdiniz. Turizmciler ve turizme bağlı sektörler iflas etmiş durumda.
Haberiniz var mı? Yok.
Geniş halk yığınları
o kadar büyük sorunlarla uğraşmasına rağmen, ekonomik kriz içerisinde
halk daha da fakirleşirken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Devamla)
AKP varsa yoksa başkanlık sistemi diyor, başka bir şey demiyor.
Allah size akıl fikir versin diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Gözün aydın Türkiye, başkanlık sistemi geliyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Oylamadan önce Hükûmetin pek kısa
bir açıklaması var.
Buyurun Sayın Bakan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Millî Eğitim Bakanı İsmet
Yılmazın, Şırnakta aç ve açıkta kimse
olmadığına, ihtiyacı olana nakdî veya ayni yardım
yapıldığına ve Cizre ve Silopide 16 bin vatandaşa
hasar bedeli ödendiğine ilişkin açıklaması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Daha önce konuşan hatiplerden birisi Haleple ilgili
bütün şikâyetleri dile getirdiniz ama bakın, burada da Şırnak
var. Şırnakta da buna benzer durumlar var. dedi resim göstererek. Buraya
Kızılayın müdahale etmesine, yardım etmesine veya sivil toplumun
bile yardımına müsaade edilmiyor. Dolayısıyla, çifte standartlı
bir davranışınız olmasın. gibi bir imada bulundu.
Bu arada, Şırnak Valimiz Ali İhsan Su
Beyle görüştüm. Verdiği bilgi doğru bilgidir, onları Genel
Kurulun bilgisine sunmak isterim.
Çukur açılan yollar oldu, patlayıcı döşenen
evler oldu. Dolayısıyla, bu patlayıcıları yok etmek istediğimizde,
yok edildiğinde, patlayıcı döşenen evler de yıkıldı.
Evi yıkılanlara 1.500 lira, evi hasarlı olanlara 1.000 lira nakdî
ödeme yapıldı. Evi yıkılanların bir kısmı Mersine,
bir kısmı Cizreye, bir kısmı da Diyarbakıra göçtü. Ancak,
şu anda 8.500e yakın evde vatandaşlarımız kendi evinde
oturuyor. 6 bine yakın konut yapacağız. Ve esnafın hepsine 1.500
ila 3.000 lira arasında değişen bir nakdî destek yaptık. Gıda
yardımı isteyen herkese yapıyoruz. Yardımları da Sosyal
Dayanışma Vakfı üzerinden yapıyoruz.
Bu arada, Belediyenin bodrumunda da 17 havan topunun
çıktığını söylemekteyim. Dolayısıyla, dışarıdan
gelen bir sivil toplum vasıtasıyla doğrudan vatandaşla muhatap
olunmasını istemedik diyorum. Açta, açıkta kimse yok, herkes evinde.
İhtiyacı olana nakdî, ihtiyacı olana ayni yardım yapıyoruz.
Sadece burada değil, Cizrede ve Silopideyse hasar
bedeli 30 bin liranın altında olan 16 bine yakın vatandaşımıza
hasar bedeli ödendi. Bu kapsamda ödenenler 150 milyon TLyi buldu. Hasar tespitinde,
yine, mutabık kalınan insanlara, evine karşılık ev vereceğiz.
Eğer 100 metrekarelik bir evi, terör örgütünün patlayıcı döşemesinden
dolayı yıkılmışsa devlet yapacak ve kendisine verecek.
Bu arada, bu protokol imzalandıktan sonra aylık 560 lira da kira parası
ödeniyor.
Yine, Cizrenin, Silopinin ve Şırnakın
altyapısı yapılıyor; kanalizasyonu yapılıyor, suyu
yapılıyor ve Şırnak için de 105 kilometre sıcak asfalt
yapılacak.
Son cümlem, Sayın Başkanım. Şırnak
merkezinde, toplum yararına çalışmada, bu zarar gören vatandaşlardan
1.000 kişi istihdam edildi, Cizrede 2.000 kişi istihdam edildi, Silopide
1.200 kişi istihdam edildi, İdilde de 750 kişi istihdam edildi.
Bunların süresi dolanlar da yine uzatılacaktır.
Genel Kurulun bilgisine sunmak istedim. Dolayısıyla,
kıyasikabil iki tane durum yoktur.
Arz ederim Başkanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Evet sayın milletvekilleri, 7nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece 2015 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının maddeleri kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.
Böylece, programa göre, bütçenin tümü üzerindeki son
konuşmaları ve 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
açık oylamalarını yapmak için 16 Aralık 2016 Cuma günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı geceler, hayırlı cumalar
diliyorum.
Kapanma Saati: 01.21
(x) 433, 434 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 05.12.2016 tarihli 31inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) )Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x)Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.