TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
42nci
Birleşim
16
Aralık 2016 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail
Kahramanın, İstanbulda yaşanan terör
saldırısında şehit olanları rahmet ve minnetle
andığına, Halepte büyük bir trajedi yaşandığına,
terörün bir insanlık suçu olduğuna ve bütçe
çalışmalarında emeği geçenlere teşekkür ettiğine
ilişkin konuşması
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 433)
2.-
2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 434)
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiçin 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
2.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
3.-
Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, İstanbul Milletvekili İlhan
Kesicinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
4.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Ankara Milletvekili Levent Gökün
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
5.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
6.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın 433 sıra
sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434
sıra sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili İlhan Kesicinin, Isparta Milletvekili Süreyya
Sadi Bilgiçin 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili İlhan Kesicinin, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin 433 sıra sayılı
2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra
sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili
Musa Çamın 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.-
İzmir Milletvekili Musa Çamın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII.-
TEBRİK, TEMENNİ VE TEŞEKKÜRLER
1.-
Başbakan Binali Yıldırımın, bütçenin kabulü nedeniyle
teşekkür konuşması
VIII.- OYLAMALAR
1.- (S.Sayısı
433) 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
oylaması
2.- (S.Sayısı: 434) 2015
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
oylaması
IX.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi'nin,
bazı hapishanelerde işkence ve kötü muamele iddialarına
ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/8285)
2.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın,
FETÖ'yle mücadele kapsamında gerçekleştirilen operasyonlarda
gözaltına alınan ÇHD'li avukatlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın cevabı (7/8606)
3.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın,
Balıkesir'deki bir orman yangınına müdahalede endüstriyel
atık su kullanıldığı iddiasına ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/9191)
4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, yaban hayvanlardan gelen
kuduz vakalarına, nesli tükenen hayvanlara ve yasak
avcılığa ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/9192)
16 Aralık 2016 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.06
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: İshak
GAZEL (Kütahya), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkanı İsmail Kahramanın, İstanbulda yaşanan
terör saldırısında şehit olanları rahmet ve minnetle
andığına, Halepte büyük bir trajedi yaşandığına,
terörün bir insanlık suçu olduğuna ve bütçe
çalışmalarında emeği geçenlere teşekkür ettiğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, birkaç
hususu arz etmek istiyorum.
İstanbulda menfur bir terör
saldırısı oldu. 44 şehit oldu. 25 ilimizde cenaze töreni
yapıldı. Bütün 81 ilimiz ve bütün Türkiyemiz kanadı,
bağrı yandı, ateş düştü ve bunu şiddetle
kınadık. 3 partinin ortak deklarasyonu oldu, 1 parti kendisi
ayrıca bir deklarasyon yayınladı ve teröre karşı tek
yürek ve tek ses olarak güzel bir imtihan verildi. AK PARTİ Genel Başkanı,
Sayın Başbakan Binali Yıldırım Bey, CHP Genel
Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Bey ve
Milliyetçi Hareket Partisi, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet
Bahçeli bir araya geldiler. Millet olarak herhangi bir parti farkı
gözetmeksizin millî menfaatlerde, bütünlükte, devleti yüceltmekte ve daha
ötelere yürümede birlikte olacağımıza dair fevkalade güzel
beyanda bulundular. Kendilerine teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Bunlar bizim vazifemiz zaten. Bu noktada hiçbir
şekilde inhiraf yok. Bu bana 15 Temmuz gecesini de hatırlattı.
Hatırlarsınız, gene burada 3 partinin grup başkan vekili
kâtiplik yaptı, bendeniz de buradaydım; birlikte tek ses
Birlikte
biz tek sesiz.
Her zaman söylediğim bir husus var, parmaklar
değişik olsa dahi aynı bileğe bağlıdırlar.
DNAmız aynı, milletimizi, devletimizi,
bayrağımızı, vatanımızı severiz, hiç
kimsenin bir diğerinden daha fazla seviyorum iddiası yok, olamaz ve
olmamalıdır. Vatan hepimizin ve bu bayraktaki kırmızı
kan, bizim dedelerimizin, şehitlerimizin akıttığı kan.
Ne ona dokundururuz ne devletimize ne milletimize ne bütünlüğümüze katiyen
dokundurtmayız ve dokundurtmayacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyoruz.
Onların şahsında bütün şehitlerimizi anıyoruz. Tabii,
şehitlik, biliyorsunuz, inancımızda en yüksek rütbe. Akifin
Çanakkale Şehitlerinede dediği gibi Ey şehit oğlu
şehit, isteme benden makber/ Sana aguşunu açmış duruyor
Peygamber." En üst rütbe. Hepsinden Allah razı olsun, gani gani
rahmet eylesin. Her ömrün bir sonu var. Ailelerine sabır, milletimize
sabır, başsağlığı diliyoruz, yaralılarımıza
acil şifalar diliyoruz.
İnşallah, yarın Şehitler
Tepesini Meclis adına Meclis Başkanlık Divanı üyeleri
olarak ziyaret edeceğiz ve oradan vilayete, Çevik Kuvvete, hastaneye
geçeceğiz, ziyaret görevimizi ifa edeceğiz. Meclis müzakereleri devam
ettiği için ilk anda, ilk fırsatta gitmiş oluyoruz.
Bu arada, hepimizi üzen tablolarla karşı
karşıyayız. Halep diye bir şehir ortadan
kaldırılıyor. Milattan önce 3000inci yılda kurulmuş
Halep yerle bir ediliyor dünyanın gözü önünde, perişan.
Televizyondaki manzaraları hep beraber görüyoruz, seyrediyoruz ve
Birleşmiş Milletlerin maalesef 2 üyesi ateşkesi veto ettiler.
Bir büyük trajediyle karşı karşıyayız ve çok üzgünüz.
Bir travma, tarihte ender görülen bir dram. Halep orada, arşın
burada. deniliyordu, arşın burada ama Halep artık orada
değil. Bu, çok hazin. Bunu takbih ediyoruz.
Evet, bir büyük oyun Türkiyeyi de saracaktı.
Eğer 15 Temmuz tahakkuk etseydi, 16sını bir düşünelim, bir
fecaatti. Cenab-ı Hak korudu, Meclisiyle, milletiyle, basınıyla,
bütün partileriyle bir tavır ortaya konuldu ve önlendi. On altı saat
gibi kısa bir zamanda Türkiye normale döndü. Bütün emek verenlerden,
emeği olanlardan Allah razı olsun.
Cumhurbaşkanımızın millî
seferberlik ilanı var. Evet, teröre karşı zaten daha önceden
beri devam eden bir tek yürekliliğimiz var. Elbette ki bu devam edecek.
Güzel bir hadisedir. Terörün her türlüsüne karşıyız;
PKKsına da, DEAŞına, PYDsine de. İsmi ne olursa olsun
terör, terördür ve insanlık suçudur.
Bunun yanında, İç Tüzüke göre, bir önceki
toplantıda yapılmış bazı konuşmalar var ama çok
önemli bir gündeyiz ve önemli bir kanunu görüşüyoruz; müzakerelerin
sonunda, bütçenin bitiminden sonra o konuya temas edeceğimi ifade
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bugün 2017
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümüyle ilgili son müzakereleri yapacağız. Bugüne kadarki
çalışmalarda gerek Komisyon gerekse Genel Kurul müzakerelerine
katkı yapan, özverili çalışmalar yapan bütün
milletvekillerimize, bürokratlarımıza, emeği geçenlere
teşekkür ediyorum. 2017 yılı bütçesinin şimdiden
milletimize, memleketimize hayırlı ve uğurlu olmasını
niyaz ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Programa göre 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki son görüşmelere
başlıyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 433) (x)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan 2015 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 434) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 1/12/2016
tarihli 30uncu Birleşiminde alınan karar gereğince bütçe görüşmelerinin
sonunda gruplara ve Hükûmete birer saat süreyle söz verilmesi (bu süre birden
fazla hatip tarafından kullanılabilir) İç Tüzükün 86ncı
maddesine göre yapılacak lehte ve aleyhteki kişisel konuşmaların
ise 10ar dakika olması kararlaştırılmıştı.
Şimdi, grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın İlhan Kesici; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Süreyya
Sadi Bilgiç ve Çanakkale Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Bülent Turan; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder ve İstanbul
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Filiz Kerestecioğlu
Demir; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili
Sayın İsmet Büyükataman ile Antalya Milletvekili Sayın Mehmet
Günal.
Hükûmet adına Adalet ve Kalkınma Partisi
Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı İzmir
Milletvekili Başbakan Sayın Binali Yıldırım.
Şahsı adına lehinde,
Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can; aleyhinde, İzmir
Milletvekili Sayın Musa Çam.
Şimdi ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın İlhan Kesiciye aittir.
Buyurun beyefendi. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz bir saattir.
CHP GRUBU ADINA İLHAN KESİCİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017
yılının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerimin
başında, bu bütçenin milletimiz için hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum, Allah çok daha güzel bütçeler
hazırlamak ve uygulamak nasip etsin.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyet tarihimizin
en zor, en sıkıntılı günlerinden geçtiğimiz kanaatindeyim.
Etrafımızda, komşularımızda, yaklaşık bin,
1.500 kilometrelik sınırı olan komşularımızda, on
seneden fazla bir zamandan bu yana, on dört, on beş senelik bir zaman
dilimi içerisinde hem sıcak savaş hem iç savaş mahiyetinde çok
ciddi işler olmaktadır. Bu sıcak savaş, iç
savaşın içinde 1 milyondan fazla insan ölmüştür, 5 milyon
civarında insan sakat kalmıştır, 10 milyon civarında
insan yerinden yurdundan, evinden barkından olmuştur; bunun 4 milyon
civarında bir insan grubu da bizim ülkemize, memleketimize iltica
etmiş, sığınmıştır. Çok ciddiye almak
lazım, yani son dönemlerin en ciddi hadiselerinden birisidir. Henüz süreç
tamamlanmamıştır, bunun hangi süreçte
tamamlanacağını tahmin etmekte güçlük çekeriz.
İkinci bir bölümü içimizle ilgilidir, terör
hadisesidir. Terör, çok azmış, azdırılmış bir
terör mahiyetindedir. Şimdiye kadar
karşılaştığımızın çok ötesinde bir
mahiyet kazanmış durumdadır. Ben, Sayın Başkanımızın
da biraz önce ifade ettiği gibi, en son İstanbulda meydana
gelmiş olan menfur hadiseden itibaren cümle şehitlerimize, taa Asala
terörüne kadar uzanan bir süreç içerisinde cümle şehitlerimize
Cenab-ı Allahtan rahmet niyaz ediyorum; Allah rahmet eylesin, cümlesinin
mekânı cennet olsun, makamları ali olsun, sebep olanlar kahrolsun.
Bir üçüncü hadise değerli milletvekilleri,
darbe. Yani 21inci yüzyılın neredeyse birinci çeyreğinin sonuna
yaklaşmışız ama bundan beş ay kadar önce 15 Temmuzda
ülkemiz bir menfur darbe teşebbüsüyle karşı karşıya
kaldı; bunu da ciddiye almak lazım her hâlde.
Bir başka hadise: En son iki gün önce bir
gazeteci arkadaşımız, Hüsnü Mahalli Bey, devlet büyüklerine
hakaret ettiği gerekçesiyle, ondan itibaren bir yığın
gazeteci tutuklu olarak yargılanmaya başlanmışlardır.
Bizim kanaatimiz odur ki bu yargılanmaların yapılıp
yapılmaması ayrı bir bahistir ama bunların neredeyse çok
büyük bir bölümü, milletvekilleri de dâhil olmak üzere, tutuksuz
yargılanabilecek durumdaki insanlardır. Bu da son günlerin
sıkıntılı alanlarından birisidir.
Ekonomimiz her ne kadar iktidar partisi yöneticilerinin,
Sayın Cumhurbaşkanımızdan itibaren Sayın
Başbakanımız dâhil, bütün Hükûmet sözcüleri dâhil, çok
ballandıra ballandıra anlattıkları bir ekonomik durum
olmuş olsa bile uluslararası organizasyonlar son beş senedir
Türkiyeyi en kırılgan 5 ülke içerisinde nitelendiriyorlar. Son üç
senede de bu, 5ten aşağıya doğru indi, en
kırılgan 3 ülkeden birisi, hatta bazı şeylere göre de
1incisi olarak tavsif ediliyor. Bütün bunlar ciddi olaylardır.
Şimdi, bunların üstüne bir de içinde
bulunduğumuz hâl var, ilan edilmiş olan OHAL var, Sayın
Cumhurbaşkanımızın telaffuz ettiği, henüz ne
şekil alacağını bilmediğimiz bir de seferberlik hâli
var. Bütün bunları topladığımız zaman, Türkiye'nin ne
kadar ciddi bir durumla karşı karşıya olduğu net
olarak anlaşılır.
Bütün bunların sonucunda ne oluyor? Özellikle
iktidar partisi yöneticilerinin ve Hükûmetimizin inanmalarını
istiyorum ki çok ağır bir karamsarlık hâkim Türkiye'nin üstünde.
Bunu belki arkadaşlarımız, iktidar partisindeki
arkadaşlarımız yeteri kadar algılamıyor,
algılayamıyor olabilirler ama çok ağır bir karamsarlık
var, çok ağır bir umutsuzluk var, çok ağır bir gelecek
endişesi ve gelecek korkusu var. İnsanlar -Allah sizi
inandırsın- yani en küçük iş dünyasından yani bir berber
dükkânından diyelim en büyük holdinge kadarki bir spektrum içerisinde hiç
kimse ertesi günün, yarının nasıl olacağını
tahminde herhangi bir berraklık içerisinde değil. Ben bunları
biraz da şunun için söylüyorum: Hükûmetimizin bu hâli yeteri kadar
algıladığını görmüyorum. Zaten konularla ilgili,
geldiğimiz zaman, birkaç tane de küçük örnek vermeye
çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık on
küsur gündür Genel Kurulda konuştuğumuz bütçe, işte, devletin
gelirleri, devletin harcamaları nasıl toplanır, nasıl
harcanır vesaire bütün bunlarla tarif edilebilen bir şeydir ama ben
bir arkadaşımdan öğrendiğim yeni bir tabirle yeni bir bütçe
tarifi getirdim, o da rızık, Türk milletinin rızkı, 80
milyonun rızkı. O yüzden, buradaki paraların hem nasıl
toplandığına dair hem nerelere harcandığına dair
çok fazla hassas davranmamız lazım geldiği kanaatindeyim.
Şimdi, AK PARTİnin
Belki de, Allahualem
olur, olmaz, onu henüz bilmiyoruz; bu parlamenter sistem değişecek
mi, değişmeyecek mi, değişirse nasıl hâl alacak, o
henüz meçhul bizim için ama Allah bilir, bu parlamenter düzen bu bütçe
itibarıyla son düzen olmuş olabilir. Bu bakımdan, teker teker bu
yılın bütçesinin bazı rakamlarının üstünden gitmek
yerine ben AK PARTİ yöneticilerimizin sevdikleri bir tabirle, Nereden
nereye? gibi bir yaklaşım içerisinde, 2003 ile 2016, bu
yılın Ekim ayı itibarıyla yani bir iki ay öncesi
itibarıyla ekonomik performansını arz etmek istiyorum, sunmak
istiyorum.
Bunlardan -son beş senedir hiç
konuşulmuyor bu ama bir ara çok konuşulan tabirlerden birisiydi-
ekonomide ulaşılmış olan, Türkiye'yi getirmiş
oldukları noktayı işte, o zaman henüz Rabia lafı yoktu,
olsaydı herhâlde onda da Rabia tarzında bir işaretle
anlatırlardı- 4 efsaneyle tavsif ediyorlardı.
Bunların birincisi, bir: Türkiye'yi ekonomik
büyüklük itibarıyla dünyanın 17nci büyük ekonomisi yaptık.
İki: Türkiye millî gelirini 4 kata
katladık, 4e katladık.
Üç: Yine, buna bağlı olmak üzere,
Türkiyede kişi başına düşen millî geliri 4e
katladık.
Dört: IMFye olan borcu sıfırladık.
Ama Bu IMFye olan borcu sıfırladık. aynı zamanda, sanki
öyle takdim edilir ki yani dış borcu filan da
sıfırladık yani kamunun dış borcu vardı, onu da
sıfırladık gibi, mündemiç gibi, içinde onu da ihtiva ediyor
gibi, muhtevi gibi takdim edilen bir şeydi. Ben bu süreç içerisinde
bunlara da temas edeceğim. En kolayından başlamak istiyorum: En
kolayı, bu 17nci büyük ekonomi hâlidir.
Değerli arkadaşlar, bu ekonomileri
hepimizin, bütün dünyanın aynı kaynaktan öğrendiğimiz,
takip ettiğimiz birkaç tane müşir kaynak var. Bunların bir
tanesi Dünya Bankası, bir tanesi IMFdir, bir tanesi OECDdir vesaire. Bu,
daha çok millî gelir, kişi başına düşen millî gelir,
ülkelerin büyüme hızları gibi bilgiler Dünya Bankası
raporlarında daha çok değerlendirilen bilgilerdir.
Arkadaşlarımız bu Dünya Bankasının her yıl
yayımladığı -İngilizcesi için
bağışlamanızı diliyorum: World Development Report,
Dünya Kalkınma Raporu- Dünya Kalkınma Raporunun 1991, 1992, 1993 yıllarına
bakılırsa, orada 1991 yılı itibarıyla Türkiyenin
millî geliri itibarıyla dünyanın 16ncı, 17nci büyük ekonomisi
olduğunu bilinir. Yani AK PARTİ henüz daha o zaman kurulmuş
falan değildir, AK PARTİnin şimdiki yöneticilerinin o zaman
henüz böyle yönetici olacakları filan da belli değildir ama 1991den
itibaren biz 16ncı, 17nci büyük ekonomiyiz. Burada yirmi senedir
aşağı yukarı niye böyle devam ediyoruz? Bizim önümüzdeki
ülke ile bizim hemen bir arkamızdaki ülkenin arasında nüfusları
itibarıyla büyük bir fark var. O yüzden birisi birisini kolay kolay
geçemedi, o yüzden böyle geldi yani 1991den işte, şu geçen yıla
kadar ama bu yıl 18inci olduk. Muhtemelen önümüzdeki yıl bu
yılın ortalama kuru son kurdaki gelişmeler itibarıyla
birazcık daha oynar ise -ortalama kuru ne kadar etkileyeceğini henüz
göremiyorum ben- belki de, Allahualem, arkamızda 8 milyon nüfuslu
İsviçre var, İsviçrenin geçen seneki rakamı 697 milyar dolar
idi, eğer birkaç milyar dolarlık bir oynama olursa İsviçre de
gelir bizi geçmiş olur; onu temenni etmeyiz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
ekonomiyi değerlendirmeyle ilgili olmak üzere, tabii, yüzlerce parametre
falan var, bunun hepsini tadat etmek, teker teker bakmak doğru da
değildir, yaklaşım itibarıyla da doğru değildir.
O yüzden bu daralır, daralır, daralır, daralır,
daralır, bir tek maddeyle izah etmek mümkün olabilir, o da
yıllık ortalama büyüme hızı veya yıllık ortalama
kalkınma hızı. Biz buna kalkınma rakamı dersek bence
daha doğru bir laf etmiş oluruz. Onunla ilgili, çok göstermeyeceğim
ama -zaten bu tür tabloları göstermek de o kadar şey olmayabilir ama-
birkaç tane huzurlarınıza tablo getirdim, bu hem televizyondan
görünmesi sadedinde doğru düşündüğüm bir şey hem de hiç
olmazsa ön sıralardaki arkadaşlarımızın görmeleri
bakımından, belki orta ve arka sıralardaki
arkadaşlarımız göremeyebilirler. Bunlardan bir tanesi şöyle
bir tablo. Bu, bütün cumhuriyet döneminin -şöyle alayım, beni de
kapatmış olmasın- dönemler itibarıyla yıllık
ortalama büyüme hızları. Bunlardan bir tanesi, hâliyle en son bölümü
AK PARTİnin 2003-2016 tahminî olarak -hatta biraz da normalinden,
gerçekleşmesinden 1 puan da fazla koydum ben- büyümesini de
kattığımızda her yıl üst üste AK PARTİ döneminde,
2003-2016 yıllık yüzde 4,6 büyüme elde edilmiş. Bu rakam iyi
midir, kötü müdür; az mıdır, çok mudur; onu henüz yeteri kadar
bilmiyor olabiliriz. Bunun ilk dört yılını çıkarırsak
-neden çıkardığımızı başka bir münasebetle
arz edeceğim ben- son on yıl süzme bal AK PARTİ dönemidir. Neden
süzme bal AK PARTİ dönem diyorum? İki sebepten.
Bir: Sayın Cumhurbaşkanımız
Başbakanken de Bu bizim ustalık dönemimiz. yani İlk dört
yıl çıraklık dönemimiz. diyordu, ondan sonraki dönem, 2007den
itibaren ki dönem Ustalık dönemimiz. diyordu; bir bu sebepten.
İki: O andan itibaren, 2007den itibaren,
Cumhurbaşkanından itibaren bütün Türk devleti neredeyse AK
PARTİnin elinde olmuştur. Yani Cumhurbaşkanı AK
PARTİ, Başbakan AK PARTİ, Meclis Başkanı AK
PARTİ, arkamızdaki Bakanlar Kurulu AK PARTİ, Meclisin
çoğunluğu AK PARTİ, neredeyse bütün büyükşehir belediye
başkanlıkları vesaire AK PARTİ, tam süzme bal AK PARTİ
dönemi denilebilir. Bu on yılın ortalama her yıl üst üste büyüme
hızı yüzde 3,3.
Değerli milletvekilleri, bu çok zayıf bir
büyüme hızıdır. Yani Türkiye geleneği itibarıyla da
çok zayıf bir büyüme hızıdır; Türkiye'nin normali
itibarıyla da, dünyanın normali itibarıyla da. Hele bu 2000den
itibaren dünya, 2000den önceki dünyaya nispetle çok daha büyük büyüme
hızları elde etti. İki tane sebebi var.
Bir: Dünyanın yarı nüfusu 2000den önce
neredeyse dünya ekonomik sisteminin içinde değildi yani Çin, Hindistan,
Sovyetler Birliği. Bunların nüfusu, dünya şimdi 7 milyarsa 3,5
milyar sadece bu ülkelerde var yani. Onlar dünya ekonomik sisteminin içerisine
entegre oldular.
İkincisi de: Yine dünyanın görmediği
kadar büyük şeyler, büyük yabancı sermaye hareketleri olmaya
başladı, Türkiyede bundan herkes istifade etti, Türkiye de bundan
istifade etti.
Şimdi, benim bu sıralarda
gözlemlediğim hususlardan bir tanesi -Sayın Maliye
Bakanımızın da gözünde öyle hisseder gibi oldum biraz önce o
tarafa doğru bakarken- Türkiye çok bölündü, daha doğrusu böldüler. Bu
böldülerden muradım, böyle fiziki olarak bölmek filandan daha çok,
zihniyetler itibarıyla çok böldüler, ötekileştirmeler itibarıyla
ötekileştirdiler; mevcut olanları da daha çok artırdılar,
yabancılaştırdılar, yalnızlaştırdılar
vesaire, itildi filan. Fakat, şimdiye kadar rakamların üstünde bu
kadar bölünme olmazdı. Şimdi, rakam söylediğimiz zaman da
neredeyse aynı rakamı konuşuyor olduğumuz zaman bile
farklı farklı şeyler elde ediyoruz. Buna da dikkatinizi çekmek
istedim.
Bu tabloya geçmeden, bağışlayın,
tabii, en önemli bölümünü anlattım. Yani, demek ki on dört yılın
ortalaması yüzde 4,6; son on yılın ortalaması yüzde 3,3;
son beş yılın ortalaması 3,2. Bu sene büyüme 4,5ten
başladı, 3,3e indi; 4,5; 4; 3,3; şimdi 3,2; 3,2nin de
altına doğru gidiliyor filan. Peki, bunu neyle mukayese edelim yani
az mı, çok mu; iyi rakam mı, büyük rakam mı, küçük rakam
mı? Mesela, şöyle bir dönemle mukayese edebiliriz: Bizim çok partili
düzene geçtiğimiz yıl, 1946 yılı. 1946 yılından
2002 yılına kadar, AK PARTİ iktidara gelinceye kadarki elli yedi
yıllık bir dönem var. Bu elli yedi yıllık dönemin içinde
neler var? İkinci Dünya Savaşının olumsuz etkileri devam
ediyor; 1960 ihtilali, 1971 darbesi, 1980 ihtilali; 1974 Kıbrıs Barış
Harekâtı, bu münasebetle Türkiyeye konulmuş olan ekonomik ambargo;
petrolün varilinin 1970lerde 1 dolar, 1980lerde 36 dolar, daha yukarıya
doğru 100 dolar olduğu, 1 dolardan 100 dolara çıktığı
bir dönem; 1994 krizi, 2001 sizin mevcudiyet sebebiniz, daha doğrusu, AK
PARTİnin -ben öyle bakıyorum- neredeyse bir anlamda mevcudiyet
sebebi olan 2001 krizi filan da bütün bunlar bunun içinde; 5 partili
koalisyonlar, 6 partili koalisyonlar da var. Bütün bunların
ortalaması, ortalama büyüme hızı yüzde 5,1. Allah Allah! (CHP
sıralarından alkışlar) Yani, dünyanın en iyi
dönemlerinde Böyle uçurduk. 4 tane büyük efsane yarattık. vesaire filan
denilen dönemde 3,2; 3,3ler, en kabadayı 4,6lar ama şu
saydığım bütün bir spektrum içindeki büyüme hızı yüzde
5,1.
Buna bir tane, bir başka dönemi, izin
verirseniz, güzel bir anı hatırlatma sadedinde arz etmek istiyorum, o
da mesela 1923-1938. Elbette ekonomiler küçükken büyüme hızları daha
büyük filan olabilir ama onun da içinde ne var, 1923-1938in içinde şu
var: Balkan Harbi, Cihan Harbi, Millî Mücadele, İstiklal Harbi; on senede
Türkiye en kıymetli gençlerini, varlıklarını, okumuş
insanlarını kaybetmiş; kaybettikleri şehit olmuş,
olmayanlar sakat kalmış, yaralı kalmış yani bir
ekonomik, iktisadi anlamda genç nüfusu da kalmamış. İçine
1929-1932-1933 Büyük Cihan Buhranı da girmiş. Bütün o döneminde
yıllık ortalama on beş sene üst üste her yıl
yılık ortalama büyüme hızı da yüzde 7,3. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli milletvekilleri, buradan
öbür ikinci büyük efsaneye geliyorum, hem millî geliri itibarıyla Millî
geliri 4e katladık, 5e katladık. hem de hâliyle onun kişi
başına yansıması itibarıyla Kişi
başına millî gelir
Ha, bunun arkası da görünüyor, eyvah!
Arkasına da yazmışım, görünüyormuş buradan. Neyse Allahtan
fazla bir şey yok, bütçe, evet. Önden göstereyim daha iyi.
Bu da kişi başına düşen millî
gelir, bir diyagram. Buradaki maviler, görebilen arkadaşlarımız
için çok şey değil, hem biraz renk katsın hem başka amaçla
yaptığımız bir çalışmaydı o, sabit
fiyatlarla kişi başına düşen millî gelirdir yani.
Kırmızılar da her yılın kendi cari fiyatlarıyla
Şimdi Mehmet Şimşek Beyi demin
gördüm, burada, evet. Şimdi, bizim arkadaşlarımızın
bir bölümü yani Bakanlar Kurulundaki arkadaşlarımızın bir
bölümü, görevden ayrıldıktan sonra veya görevden alındıktan
sonra doğru söylüyorlar. Mehmet Şimşek Beyin geçenlerde mesela
bir şeyi vardı, diyor ki: Kalıcı olarak
işsizliği yüzde 10un altına indirebilmek için yapısal
reformlar yapmak lazım. El Hak, çok doğru. Başka bir
münasebetle iş tasarruf oranının yüzde 14ler civarına
düştüğünü, bunun çok düşük bir rakam olduğunu, tekrar yüzde
20lere, 20lerin üstüne çıkılması lazım geldiğini
söylüyorlar. El Hak, çok doğru. Fakat, görevdeyken söylemiyorlar, her ne
hikmetse böyle bir münasebetle görevden ayrıldıktan veya alındıktan
sonra falan söylüyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
Görevdeyken söylüyor ya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Burada, görevde.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Ben
şimdi oradaki tarifi şöyle yaptım: Görevdeyken
Gerçekten
görevdeyse ama şimdi burada makamda. (CHP sıralarından
alkışlar) Mehmet Şimşek Beyin
bağışlamasını da diliyorum, ben kendisini de seviyorum
ayrıca ama makamda. Bir makamı var, Başbakan
Yardımcısı, elbette çok kudretli bir şey ama evet
Şimdi, böyle olsun yani. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi,
bu ayrıma da arkadaşlarımız dikkat etsinler.
Şimdi, değerli arkadaşlar, şu
kırmızılara bakarsak -parmağım kapatmasın- mesela
2008 yılı -şuradan itibaren 2008, hepsini teker teker
doldurursak olmuyor- 2008den itibaren şu kırmızı çizgiler
hep aynı görünüyor. Sayın Genel Başkanım, siz de
görüyorsunuz herhâlde?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Görüyorum.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Sayın
Başkan, efendim siz görebiliyor musunuz oradan?
DEVLET BAHÇELİ (Osmaniye) - Görüyorum.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Bu hep
böyle, buradan hep böyle görülüyor yani 2008, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013,
2014, Allah ne verdiyse hep aynı rakam ya.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Bir
yanlışlık vardır.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Bir
yanlışlık olmalı. Şimdi, o yüzden bu çubukların
üzerinde rakam da yazıyor, televizyonlar görüyor, görsün diye de
yazıldı. Biz de burada, bu sıralarda çok oturduk, şerefle.
Oradaki arkadaşlarımızı da çok kutlarım ben, severim
de orada oturan arkadaşlarımızı. Onların
bilgisayarları ellerinde -eskiden yoktu biz oturduğumuz zaman filan
ama- bu rakamları ben Sayın Meclis Başkanımıza, Aziz
Başkanımıza da takdim edebilirim buradan ayrılırken
veya onlar görürler, gelirler isterler, ben veririm bir ilgilisine. Bu
rakamların bir tanesinde herhalde bir hilaf olmalıdır mesela
yani değil mi? Olduktan sonra da işte, biz çok mahcup oluruz bu
piyasalarda.
Şimdi, bu ne demek? Yedi sene yerinde
sayıyoruz. Ya, Allah'tan korkun yani. Buna bir ara -şimdi çok
telaffuz etmiyorlar- bir laf buldular orta gelir tuzağı diye bir
laf buldular buna. Ya, bu orta gelir tuzağına düştük biz.
İşte, bundan çıkmak
Bu ne biçim tuzaksa yani; yiğit olan
adamın işi, orta gelir tuzağıysa tuzak, ondan çıkmak;
her neyse ondan çıkmak. Bu patinaj. Peki, patinajdan sonra son iki üç
senesi ne oldu? Tekrar ben göstereyim -bağışlayın- tekrar
böyle inmeye başladı, öyle değil mi? Artık, patinaj hâli de
bitti, aşağı doğru inmeye başlıyor. Bu şu
demektir değerli arkadaşlar: Mevcut AK PARTİ yönetimi,
ilgilileri, Bakanlar Kurulumuz, bürokrasimiz artık tıkanmış
hâldedir. Çünkü, bu çok uzun bir zaman. On dört sene gerçekten
Bütün dünyada
verimli yöneticilik süresi olarak altı buçuk yıl filan gibi
görünüyor. Yani, bir başka bahis olmakla birlikte arz ediyorum. O yüzden
de böyle cumhurbaşkanlarının süreleri çok uzun süreler filan
olmaz. İşte, altı buçuğu yediye tamamlamışız
biz, yedi etmişiz. Efendim, işte, Amerika iki tane dört etmiş,
sekiz etmiş. Çünkü, ondan sonra artık, yeni bir heyecan, yeni bir
ruh, yeni bilgi, yeni görgü filan gelmiyor.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Almanya kaç?
Yani, işinize gelen şeyleri söylüyorsunuz. Avrupayla da
karşılaştırın.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Yok, yok.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bunlar
böyle geldi, geldi, geldi.
Bir başka tablo, bu ya son ya sondan bir
evvelki tablo -fazla şeyinizi almayacağım- bu da bir başka
tablo. Çubuklar burada aşağıya doğru. Sebebi şu: Bu
açık yani dış ticaret açığı,
kırmızı olan dış ticaret açığı; mavi
olan cari işlemler açığı, yeşil olan da -niye öyle
gelmişse- faiz ödemeleri, faize ödediğimiz rakamlar. Bu rakamlar çok
büyük değerli arkadaşlar. Yine -AK PARTİ bürokrasisi demeyelim
ama ekonomi bürokrasimiz diyelim- hem ekonomi bürokrasimize hem Hükûmetimize
arzımızdır aynı zamanda. Şimdi, bu on dört senenin
toplamında biz aşağı yukarı 2,4 trilyon dolar ithalat
yapmışız, olabilir. 1,6 trilyon dolar ihracat
yapmışız ama bizi ilgilendirecek olan bölümü 773 milyar dolar
dış ticaret açığı vermişiz. Yani cebimizde olmayan
bir parayı kullanmışız bu dış ticarette. 773
milyar dolar çok büyük bir rakam değerli arkadaşlar, aziz AK
PARTİli kardeşlerim benim, bu rakam çok büyük bir rakam gerçekten,
yani bu taşınamaz. Bu ne demek? İhracatımız ne
kadardı? 1,6 trilyon dolar, bu ne kadar 800 milyar dolara yakın yani
her 100 dolarlık ihracat yaptığımızda onun
yarısı kadar da dış ticaret açığı veriyoruz;
bu çok.
Peki, bu bizi nereye götürmüş? İşte,
o daha önceki, 1994 ve 2001 yılları krizine sebep olan bir rakam var,
cari işlemler açığı, 511 milyar dolarlık cari
işlemler açığına götürmüş. Tabii, bunu biz neyle
taşıyacağız? Yani, bu cari işlemler
açığı çok önemli olmayabilir, efendim, finanse edildiği
sürece çok dert edilmeyebilir diye düşündüğümüz bir rakamdır.
Finanse edilmiş ama neyle edilmiş? Borçlarla. Borçlara ne
ödemişiz? Faiz. Bu faizin tutarı ne kadar? 433 milyar dolar. Çok
büyük, çok fazla büyük. Yani ne diyoruz biz ona: Rant ekonomisi, faiz lobisi.
Faiz lobisi, lobi olsa olsa anca bu kadar bir şey yaptırabilir öyle
değil mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Bu 433 milyar doları bir şeyle benzetmek
istiyorum ben yani bizim mesela en iftihar projelerimizden bir tanesi Atatürk
Barajıydı. Atatürk Barajı yapıldığı
yıllardaki maliyeti 2,5 milyar dolar filan civarındaydı.
Şimdiki dolar fiyatlarıyla 4 milyar dolar civarında olsun, hatta
4,3 olsun, bir çarpma bölme yapacağım, o hesaba uygun düşsün
filan diye o 100 tane Atatürk Barajı eder. Ne demek bu? Yani biz on dört
senede 100 tane Atatürk Barajını faiz olarak ödemişiz demek.
İşte, bu faiz lobisi kim ise veya faiz lobisi iş birlikçileri
kim ise bu, bu demek yani. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Başbakanımız,
yüksek hanımefendilerinin de tabiriyle yüksek bir Ulaştırma
Bakanı. Benim de Devlet Planlama Teşkilatındaki uzmanlık
dönemim ulaştırma, haberleşme uzmanlığıydı.
O yüzden bu ulaştırma projelerini çok severim. Daha doğrusu bu
mega projelere de bayılırım. Yani bu projeleri milim milim
tartışmaktan bile çok büyük zevk alırım ben de. Bizimle
beraber çalışmış olan arkadaşlarımız var,
hem Milliyetçi Hareket Partisinin sıralarında o tür arkadaşlarımız
var, bizim sıralarımızda var, AK PARTİde daha çok, hâliyle
milletvekili çok olduğu için. Bakanlar Kurulunda, Devlet Planlama
Teşkilatında beraber çalıştığımız
arkadaşlarımız filan var. Bu çok lezzetli, çok zevkli bir
şeydir, yani tartışma alanıdır. Şimdi, bunu
şuna getireceğim. Bu Sayın Maliye Bakanımızın
bütçeyi sunuş kitapçığında duble yol, bölünmüş yolun
kilometresi var, 18.500 civarında filan
yapıldığını söylüyor. Efendim bir evvelki Hükûmet
Programında onun bir de parası vardı. O para şöyle bir
şey diyordu: 100 milyar lira harcadık, 18.500 kilometre yeni
bölünmüş yol, duble yol -ne kadarı duble yol, ne kadarı
bölünmüş diye ayrılmış filan değil ama-
yapıldı. filan. Şimdi, bu rakamlar -detayına burada girmek
istemiyorum ama çok yüksek rakamlar, çok fazla, Allah sizi inandırsın
çok fazla. Yani ona böldüğünüz zaman, o zamanki kurlarına filan
böldüğünüz zaman 2-2,5 milyon dolar bölü kilometre eder. Çok yüksek.
Diyelim ki öyledir, bu faize ödenen parayla iftihar ettiğimiz 18.500
kilometreye ilaveten 170 bin kilometre bölünmüş veya duble yol daha
yapılabilirdi. (CHP sıralarından alkışlar) Benim kendi
hesabımı söyleyeyim. Suya atayım ben, bunu suya,
kaldırıp suya atayım, 1 milyon kilometre yapılır bu
parayla. 1 milyon kilometre duble yol, bölünmüş yol yapılır.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Niye yapmadınız?
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Niye
yapmadınız daha önce?
İLHAN KESİCİ (Devamla) Dur
canım şimdi.
Şimdi, bu, bazen şöyle bir noktaya filan
getirir
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı)
Eskiden faiz nasıldı, eskiden? Eski faizi söyle, eski faizi söyle.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Bu
işleri bazen şöyle bir noktaya getirir: Hoş bir Türkçe, Kürtçe;
daha doğrusu Kürtçe değil de içinde Kürtçe, Farsça kelime de olan bir
atasözü var. Kurt ile yer, şivan ile ağlar. diye bir laf var. Yani
bir hırsızlık olur, ağılı basarlar, sonra
efendim, işte, oranın çobanı -başka bir şey, neyse-
kurtla beraber o parçalanmış olan şeyi yer, sonra da
ağanın yanına gider. Tabii, ağılın sahibi
-şivan, çoban- efendim, çobanın yanına gider bir de onunla ah
vah eder, filan. Şimdi, AK PARTİnin iktidar ve muhalefet
anlayışını ben biraz buna benzetiyorum. Bir mertebeye
çıkıyorlar, bir kürsüye, iktidar oluyorlar; oradan iniyorlar, başka
bir sandalyeye biniyorlar, muhalefet oluyorlar. Ben de böyle bir söze
benzetmiş oldum. (CHP sıralarından alkışlar)
Eyvah, eyvah, benim başka bir şeyim
vardı, biraz hızlandırayım izin verirseniz. Hüsnü Bey,
senin de bana oradan bir işaret etmen lazım asıl anlatmak
istediğimi anlatmam bakımından; beş dakika sonra oraya
geliyorum, hızlandırıyorum.
Kur, şimdi, aldı başını
gidiyor.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Bölünmüş yol
hesabınız
İLHAN KESİCİ (Devamla) Dur, vaktim
daralmış, daha sonra yaparım.
Şimdi, kur aldı başına gidiyor
değil mi? Açık artırmaya çıkmış neredeyse yani
değil mi? 3-3,5
Bugün 3,51di. Allahualem, şimdi nedir bilmiyorum.
Televizyonlar 4 olur; 4 olur, olmaz; 5 olur, olmaz
Açık artırmaya
çıktı. Bu kur hesabını hem
Bu Bakanlar Kurulunda bulunan
arkadaşlarımızın ekonomiyle ilgili bir bölümü burada, bir
bölümü yok; bir bölümü eskiden varmış, şimdi yok.
Devlet, şu Onuncu Beş Yıllık
Kalkınma Planını hazırladılar. Yine, üstündeki
karışık kuruşuk çizimleri arkadaşlarımız
bağışlasınlar ama burada asıl önemli olan laf Onuncu
Beş Yıllık Kalkınma Planı lafı, bunun 2014-2018
tarihlerini kapsamış olması. Buradaki en önemli hesaplardan
birisi, en kayda değer hesaplardan birisi kurdur. Yani bu süreç içerisinde
kur ne olacaktır? İhracatımız bu olacak,
ithalatımız bu olacak, büyümemiz bu olacak, filan, filan filan filan,
hepsi gelir bir düğüm olur, o kur da düğümlenir aynen şimdi
olduğu gibi. Bu plan 1 Temmuz 2013 yılında -demek ki 24üncü
Dönemde- bu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş bir
plan. Bunun 2018 yılının ortalama kuru olarak verdiği rakam
yani diyelim ki Ağustos, Temmuz 2018e tekabül eder buradan iki sene sonra
1,97. Böyle bir şey olabilir mi? 1,97
Diyor ki bu Onuncu Beş
Yıllık Kalkınma Planı: 2018 yılının
ortalama kuru 1,97 olacak. Şimdi, kaç bu sabah?
Şimdi, değerli arkadaşlar, burada
bazen AK PARTİli arkadaşlarımızın getirdiği
bahaneler, mazeretler filan var. Yani 17-25 Aralık filan, 15 Temmuz,
işte, başka, uluslararası komplolar, uluslararası bilmem
neler, Suriye
Hâlbuki bu hesaplanırken bunların hiçbirisi yoktu ama
hesap yanlışı var, hesap eksiği var. (CHP
sıralarından alkışlar) Niye? Ehliyet, liyakat
Bizim
Sayın Genel Başkanımız çeşitli münasebetlerle hemen
her konuşmasında bu liyakate vurgu yapıyor, bence de çok
doğru bir vurguda bulunuyor. Bunun bizim bir başka vadideki
şeyimiz işin ehline verilmesi, değil mi? Nisa suresi 58inci
ayet. Bunu buradaki arkadaşlarımızdan AK PARTİde benden
çok daha iyi bilenleri var, bizim grubumuzda da benden iyi bilen
arkadaşlarımız var, ben biliyorum Milliyetçi Hareket Partisinde
de var, HADEPte de var, Halkların Demokratik Partisinde de var. Bu
şöyle diyor:
(Hatip tarafından Nisa
suresinin 58inci ayetikerimesinin okunmasına başlanması)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Allahım sen
bize neler gösteriyorsun Ya Rabbim!
İLHAN KESİCİ (Devamla) Evet. Ne
demiş?
(Hatip tarafından Nisa
suresinin 58inci ayetikerimesinin okunmasına devam edilmesi)
İLHAN KESİCİ (Devamla) Allah
emreder ki şüphesiz
(Hatip tarafından Nisa
suresinin 58inci ayetikerimesinin okunmasına devam edilmesi)
İLHAN KESİCİ (Devamla) Tevdi
ediniz. Neyi?
(Hatip tarafından Nisa
suresinin 58inci ayetikerimesinin okunmasına devam edilmesi)
İLHAN KESİCİ (Devamla) Emaneti.
Kime?
(Hatip tarafından Nisa
suresinin 58inci ayetikerimesinin okunmasına devam edilmesi)
İLHAN KESİCİ (Devamla) Var mı
öyle bir şey? (AK PARTİ sıralarından sadakallahülazim sesi, gülüşmeler) Sadakallahülazim.
Şimdi, bu da orta vadeli program, 2017-2019
Orta Vadeli Programı. Bunun hazırlanma zamanı iki ay önce,
değil mi? İki ay önce, taptaze bir şey yani. Her şey ayan
beyan ortada. Her şey ayan beyan ortada iken bu iki ay önce
hazırlanmış olan orta vadeli program da yine önümüzdeki üç
yıla bakıyor, dört yıla; o önümüzdeki üç yılın
içerisinde -demin ifade ettiğim- 2018 yılının ortalama
kurunu veriyor. İki ay önce hazırlanmış olan program
-program, evet, orta vadeli program- orada 2018 yılının ortalama
kuru olarak, diyelim Ağustos 2018 için 3,30u veriyor; Allahtan korkun.
Yani şimdi, bütün bu hesaplar böyle geldikten sonra bu büyüme hızlarının
böyle düşmesi, patinaj yapmış olması yadırganacak bir
şey olabilir mi? İşin ehli
Yani artık heyecan bitmiş,
aküler boşalmış, aküleri dolduracak bir mekanizma olmamış;
bunu böyle etmek lazım.
Bu bakımdan, değerli arkadaşlar,
şimdi, Sayın Başbakanımız aşağı
yukarı dört saat sonra bize, bütün muhalefet sözcülerine cevabi
konuşma yapacaklar. Demek ki arada dört saatlik bir zaman farkı var
yani iyi bir zaman bu. Şimdi, hem bu sıralardaki arkadaşlarımızdan
bir bölümünü veya Bakanlar Kurulundaki arkadaşlarımızdan 1
tanesini veya 2 tanesini görevlendirebilir. Ankarada 5 tane büyük organize
sanayi bölgesi var; Başkent Organize Sanayi var, Anadolu Organize Sanayi
var, OSTİM var, hem Ankaranın hem Türkiye'nin hem Allahualem,
işte, Balkanların, Orta Doğunun en büyük mobilya sanayi sitesi
var, Siteler var; İvedik var. Veya telefonla
Bu sanayi sitelerinin
genellikle başkanları, yönetimleri sağdaki partilerden olur.
Eskiden de Adalet Partililer oluyordu, Doğru Yolcular oluyordu, ANAPlılar
oluyordu, şimdi de AK PARTİliler; ben de çoğunu tanıyorum,
çoğuyla da konuşuyorum. O yüzden, ekonominin içinde bulunduğu
durumu, şu benim verdiğim rakamlarla değil de o sanayi
odalarının başkanları, yönetimindeki insanlarla
konuşsalar gerçek ekonomik resim ortaya çıkar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bütün
bunları söylemekten muradım, hem
Allah Allah, bizim öbür fişlerimiz nereye
gitmiş? Hüsnü Bey, orada mı bıraktık biz şeyi? Neyse,
bıraktıysak da bıraktık. (Gülüşmeler) Evet, burada.
Benim muradım, bunların hiçbirisini, hiçbir
kelimemi, hiçbir rakamımı bir muhalefet gayretiyle söylüyor
değilim. Şimdi, bir laf söyleyeyim, buradan geçiyorum. Onu da
şunun için söyleyeyim: Osmanlı İmparatorluğu da, bu
1800lerden itibaren Türkiye Cumhuriyeti devleti onun bir sonucudur. Bu Türkiye
Cumhuriyeti devleti şudur: 200 yıllık, 1700den itibaren
yenilmişliğimize, geri kalmışlığımıza,
itilip kakılmışlığımıza karşı çare
olarak, yüz sene kafa patlatarak ancak bulabildiğimiz merhemin
adıdır bu Türkiye Cumhuriyeti devleti. Şimdi, onlardan bir tanesi
1800lerin başlarında, II. Mahmut; evveli tabii 1797 Nizamı
Cedit ve onu devam eden yıllar. Osmanlı devlet yöneticilerinin
-Hükûmet erkânı da diyelim, Sayın Cumhurbaşkanımızdan
itibaren olsun- aradıkları, buldukları işlerden bir tanesi
Meclisi Meşveret kurmak, Meclisi Meşveret. Ne yani? Meşveret
Meclisi. Ne yani? Danışma Meclisi. Ne yani? Yönetimdeki
insanların dışında başka akıllar var ise o
akıllardan da istifade etmek meclisi.
Şimdi, Hazreti Ali halife iken bir gün sohbet
ediyorlardı, arkadaşlarından birisi sordu, dedi ki: Ya Ali,
içimizde en akıllımız kimdir? Şimdi, ben bütün bu
işleri böyle kitaplardan filan okurken şöyle bir huyum var,
kitabın sayfasını kapatıyorum Allah Allah, bu enteresan bir
soru, hoş da bir soru, bunun cevabını ben versem nasıl
veririm? filan diye. Biraz düşündüm, bulamadım; acaba ilkokul mezunu
olmayanlar mı en akıllı, doktora yapanlar mıdır,
master yapanlar mıdır, Amerikada okuyanlar mıdır;
bilemedim, açtım. Hazreti Ali Efendimizin cevabı: En
akıllınız başkalarından en çok akıl
alandır. Güzel, değil mi?
Şimdi, ben AK PARTİ yöneticisi olan
arkadaşlarımızın hiçbirisinden başka birine Ya, sende
de acaba bir kırıntı akıl var mıdır bize
verecek? diye sorduğunu, sual ettiğini, danıştığını
görmedim, Allah için. (CHP sıralarından alkışlar)
Bununla bağlıyorum, başka bahse
geçiyorum çünkü, Şah-ı Nakşibend Hazretleri de bir gün sohbet
ediyordu talebeleriyle. Talebelerinden birisi sordu: Sultanım, cahil kime
denir? İyi bir soru. Ben yine kitabı kapattım, Sayın
Başkanım. Allah Allah, cahil kime denir yani? Ya, şu mu, bu mu?
Çıkamadım işin içinden, açtım. Şah-ı
Nakşibend Hazretlerinin cevabı: Cahil, bilmediğini sormayana
denir. Güzel bir şey değil mi? (CHP sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı)
Millete soruyoruz.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Evet,
bilmediğini sormayana denir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri, özellikle değerli AK
PARTİli kardeşlerim, AK PARTİli milletvekilleri; bunu böyle
hitap etmekten muradım şudur: Türkiyenin bu kötü
gidişatında ağır karamsarlık, ağır
umutsuzluk, ağır gelecek endişesi karşısında en
büyük irade sizin iradeniz. Hükûmet olarak, icra olarak, Sayın
Cumhurbaşkanımızdan itibaren Sayın
Başbakanımız, Sayın Meclis Başkanımız,
Sayın Bakanlar Kurulumuz, sayın AK PARTİli milletvekillerimiz;
bizim irademiz yani muhalefetin toplamının iradesi, sizin iradenizin
yarısı kadar bile etmiyor. Bu bakımdan, bu bilgileri, lütfen,
muhalefet gayretiyle söylenmiş bilgiler, sözler olarak almayın, bunun
üstünde az da olsa -yine Osmanlıca benim çok sevdiğim bir tabir var-
imâlifikr edin yani oradan, buradan gelmiş olan bilgilerden yeni bir
imalat yapalım, imâlifikr edelim.
Şimdi, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu anekdotlardan biraz da cumhuriyet tarihine getirmek
istiyorum sizi. Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızdan itibaren
başlamak üzere, en çok Sayın Cumhurbaşkanımız olmak
üzere, kâh 1930lara kâh 2023lere kâh 2071lere gidiliyor. Şimdi, bu,
1930lara bir yol haritasıyla gidiyorlar. 1930a dair bir yol
haritası da ben çizmek istiyorum, ben götürmek istiyorum. Sene 1930lar
diyelim. Bu, 1930lardaki Türkiyeyi değerlendirebilmek için mutlaka, bir
numarada dikkat edilmesi gereken şey: Acaba dünya ne hâldeydi bu
1930larda? Öyle değil mi? Mesela, siyaset yöneticileri, devlet
yöneticileri kimlerdi? Almanya, Hitler, koyu Nazizm; İtalya, Mussolini,
koyu faşizm; İspanya, Franco; Portekiz, Salazar; Sovyetler
Birliği, Stalin
Değil mi? Bunlar, böyle, milyonları öldüren,
öldürmekte tereddüt filan etmeyen insanlar. Türkiyenin siyasi
hayatını değerlendirirken, o 1930ları filan, bu perspektif
içerisinde değerlendirmek lazım.
Bir anekdot; bunu, yine, bu, kadrolarla ilgili olmak
üzere, deminki işin ehline verilmesi bahsiyle irtibatlandırmak
üzere söylüyorum, arz etmek istiyorum: 1931, Dolmabahçe Sarayı,
İstanbul, Atatürkün mutat akşam yemeklerinden birisi, 5-6 tane konuk
var, o konuklardan misafirler var. Genellikle o günün konusu millî eğitim
meseleleri. İstanbulda henüz darülfünun
İstanbul Üniversitesi,
üniversite reformu, üniversiteler filan konuşulacak; Millî Eğitim
Bakanı Büyük Atatürkün hocası, tabya hocası, Mekteb-i
Harbiyeden, Harbiye Mektebinden hocası, tabya hocası Esat Mehmet
Efendi, güzel bir insan, Allah rahmet eylesin tabii. Şimdi, millî
eğitim meseleleri konuşuluyor. Bir de genç bir adam var, 37-38
yaşında, Aydın Mebusu, Türk Ocakçı aynı zamanda,
efendim, böyle, diri, atak filan, genç bir adam. Millî eğitim meseleleri
filan konuşulurken Atatürkün hocasını biraz hırpalar gibi
oluyor yani laflar sert geliyor, masanın, sofranın nezaketine filan
biraz sert geliyor. Büyük Atatürk fazla
Yani kem küm filan tolerans
Sonra
diyor ki: Ya, genç adam, Esat Bey, Esat Efendi -o zamanki adıyla- benim
bildiğin gibi tabya hocamdır Mekteb-i Harbiyeden, ben de ayrıca
çok da severim, azizlerim, ikramlarım. Benim yanımda hocamı bu
kadar hırpalar gibi olman iyi bir şey değil. Sen herhâlde çok
yoruldun, Ankaradan da geldin, herhâlde biraz yorgunsun. En iyisi sofradan
biraz şöyle bir kenara çekilsen de istirahat etsen. falan. Ya, makul bir
şey değil mi? Biz de her gün evimizde benzer işleri
yapıyoruz aslında yani. Bu genç adamın da dikleşeceği
tutmuş, zaten dik bir adam, sonra göreceğiz, diyor ki: Burası,
sizin sofranız değil sadece. Allah Allah, ya kimin
sofrasıymış? Burası, milletin sofrası. Allah
Allah, ee? Burası, milletin sofrası, ben de bu sofradan
kalkmıyorum, ben de bu sofrada oturmaya devam edeceğim. Peki.
Şimdi, ortalık soğudu, Atatürk ne yapsın yani, dedi ki:
Madem öyle, sen oturmaya devam et, biz arkadaşlarımızla
kalkıyoruz. Masadan kalktılar, Atatürk, uyumaya çekildi; öbür
arkadaşları da dağıldılar.
Ertesi sabah oldu; Atatürk, başyaveri
çağırdı, Ne oldu akşamki arkadaş? dedi. Efendim,
işte, gece burada sabahladı, şu sandalyenin üstünde oturdu.
Sabah ne yaptınız peki? Parası yokmuş Ankaraya
gidecek. Ne yaptınız peki? Benim de cebimde 30 lira vardı, o
30 lirayı verdim, Haydarpaşa Garına da gönderdim şimdi
Haydarpaşa Garını da elimizden alacaksınız
Allahın izniyle- oradan da Ankaraya uğurladık. Büyük
Atatürkün cevabı tabii, çok hoş, her tarafı itibarıyla
öyle: Allah Allah, adama bak, cebinde 30 lirası yok garibin,
kalkıyor yani Dolmabahçe Sarayında bize böyle dik dik laflar ediyor,
ne muhteşem adammış. diyor. Değil mi? Şimdi,
gerçekten öyle.
Aradan iki üç ay geçti, o Millî Eğitim
Bakanı olan Atatürkün Hocası, sağlık sebebiyle Millî
Eğitim Bakanlığından ayrıldı. Millî Eğitim
Bakanlığına getirilen kişi kim? Doktor Reşit Galip,
işte, o adam, oradaki genç adam. Türkiye üniversite reformunun yapılması,
onun Millî Eğitim Bakanlığı zamanındadır; AK
PARTİ kaldırdı, ilkokullardaki Türküm, doğruyum,
çalışkanım
, andı yazan, onu okutan adam -büyük diyelim,
adam demeyeyim, adam da şey olmuş olmasın- bu Doktor Reşit
Galip.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 1930lar
Türkiyesinde böyle bir manzara yaşanabiliyordu Türk yönetiminde.
Şimdi, bunun binde birine acaba şimdiki
arkadaşlarımız, şimdiki yöneticilerimiz rastlayabilirler
mi? Benim kanaatim, hayır.
Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanımızın arada bir kullandığı, böyle
diklendiği zaman kullandığı bir tabir var, bazen iyi
gidiyor, her zaman da iyi gitmiyor ama Bu da böyle biline. diyor ya. Ben de
şimdi diyorum ki Bu da böyle biline yani.
Bizim grup da iyi seyrediyor, iyi dinliyor yani.
Efsunlanmış gibisiniz yani. (CHP sıralarından
alkışlar.)
Şimdi, değerli arkadaşlar, bugünle
irtibatlandıracağım bu Anayasa bahsine de girecektim ben bu
konuşmada. Fakat yarın, biz bütün milletvekilleri ve parti meclisi
üyelerimiz Anayasa tartışmaları münasebetiyle toplanıyoruz.
O yüzden mingayrihaddin olmasın diye, o toplantı ve onun
sonuçları ortaya çıkmadan biz bir laf etmeyelim diye o bahsi çektim
ama onunla ilgili, irtibatlı bir anekdotum var, onu da anlatayım:
Bundan evvel, hem bizim grubumuz için hem özellikle diğer sağ partiler
için, özellikle ifade etmek istiyorum bu hâli. 14 Mayıs 1950, biz bunu
Demokrat Partinin zaferi olarak kutlarız yani biz dediğim,
sağdan gelen insanlar olarak söylüyorum. Ben de onlardan birisiyim. 14
Mayıs 1950, asıl kutlanması gereken yer neresi? 14 Mayıs
1950 yılının sabahında veya 15 Mayısında
herhâlde, Çankayadaki köşkten, on dört sene Başbakanlık, on iki
sene Cumhurbaşkanlığı, kurucu tek parti önderliğinden
gelen İsmet Paşa, Hanımefendisinin elinden tutup koltuğunun
altına çantasını koyup, başına fötrünü takıp
gerçekten, essahtan böyle adım adım yürüyerek inen bir insan, inen
bir Türk devlet büyüğü. (CHP sıralarından alkışlar)
Böyle bir hadise dünyada var mı? Yani tek parti yönetiminden, ister kurucu
tek parti olsun, ister tek parti olsun, bütün dünya demokrasi tarihi için
söylüyorum bunu. Bir kişinin burnu kanamadan, o genel seçimlerde bir tane
hadise yarattırmadan tek parti rejiminden demokrasiye geçişi bu kadar
asil, bu kadar vakur, bu kadar düzgün teslim etmiş, Türkiye'de değil,
dünyada bir tane devlet görebiliyor musunuz? Ben, buradan, Türk
milliyetçiliğini temsil eden arkadaşlarımıza da ayrıca
arz etmek istiyorum: Bu, Türklüğün, Türk milletinin, Türk devletinin, Türk
devlet yapısının bütün dünya demokrasisine de bir
armağanı olmalıdır.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Vay!
İLHAN KESİCİ (Devamla) Evet, aynen
öyle. Bu, sadece Cumhuriyet Halk Partililerin, İsmet Paşayı
sevenlerin meselesi değil, bütün Türkiye'nin bunu böyle
algılaması filan lazım.
Bunun ikinci bacağı Demokrat Parti, ihmal
edersek olmaz. Demokrat Partililer de büyük bir çoğunlukla o iktidarı
aldılar. O iktidarı aldıktan sonra, tek parti döneminde görev
yapmış olan insanlardan tek bir kişiyi mahkeme
kapılarına düşürdüler mi? Düşürmediler. Niye? Devlette buna
benzer hâller olabilir, devlette yaralar da olabilir, yaralar da
açılabilir ama netice itibarıyla, devlet ve siyaset hayatında
siyasi yaralar kaşınarak, kanatılarak, deşilerek
iyileştirilmez. Ya neyle iyileştirilir? Sarılarak, sarmalanarak,
merhemlenerek, okşanarak iyileştirilir. Bu da Demokrat Partinin büyük
asaletidir.
Buradan iki şeye gelelim, iki noktayı
birleştirmiş olalım: 14 Mayıs 1950 devir teslim merasimi,
töreni, usulü, tek partiden demokrasiye geçiş, Türkiye'nin bütün dünya
demokrasi tarihi için en büyük armağanıdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Bizim, Türk milleti olarak, Türk
tarihi olarak büyük armağanlarımız filan var ama bunun böyle
yapılması lazımdır.
Şimdi, ikinci nokta şu: Tam, bugünkü
Sayın Cumhurbaşkanımızın üstünde en çok durduğu
noktalardan birisi, Cumhurbaşkanı partili, partisiz, partinin üyesi
mi olacak, partinin başına mı geçilecek; onunla ilgili olan
hadise.
1950den önce, 1946 ve çok partili rejime
geçildikten sonra Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı bir büyük
kurultay var, 7nci Büyük Kurultay bunun adı. Şimdiki parti
kongrelerimiz ne kadar sürüyor? Bir gün, bilemedin iki gün, üç gün yapan var
mı bilmiyorum, bilemedin üç gün; üç gün yok ama bir gün, iki gün tam. 1947
Kurultayı tam on sekiz gün yapılmış olan bir
kurultaydır; bunun 2 tanesi pazar, onu çıkın, çalışma
günü olarak 16 çalışma günü full-time, tam zamanlı bir
kurultay. Burada çeşitli kararlar var: İmam-hatip
okullarının açılması bu kurultaydan sonradır, Türkiyede
ilk imam-hatip okullarının açılması; ilk toplu hâlde hacca
gitme izninin çıkarılması o kurultaydadır. Şemsettin
Günaltayın Başbakanlığı
Mesela, benim de rahmetli
dedem o en ilk, 1949 hac kafilesiyle hacca giden insanlardan birisiydi, Allah
rahmet eylesin cümlesine. İşte, Ankara İlahiyat Fakültesinin
kurulması o kurultayın sonucudur; ilkokullara seçmeli din dersinin
konulması o kurultayın sonucudur. Bunlar, bu hâller
O kurultayın en çok konuşan
insanlarından birisi de Hamdullah Suphi Tanrıöver. Hamdullah Suphi
Tanrıöver, Türk Ocaklarının on küsur sene Genel
Başkanlığını yapmış, daha sonraki hâlleriyle
de beraber Türk Ocaklarının toplam yirmi yıla yakın Genel
Başkanlığını yapmış bir insan.
Şimdi, oradaki işlerden bir tanesi
Bunlar
ara bilgi olarak verilmiş olsun, bugüne getireceğim bilgi şu:
Cumhurbaşkanı, partinin Genel Başkanı değil mi 1947
yılında? İsmet Paşa, hem parti Genel Başkanı hem
de Cumhurbaşkanı. Bir tüzük değişikliği
yaptırıyor: Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı,
Cumhurbaşkanı olduğu zaman parti Genel
Başkanlığından ayrılır. Dikkat buyurunuz
değerli arkadaşlar, sene 1947, dünyada böyle doğru dürüst
demokrasi memokrasi yok, tek parti dönemi, Millî Şef, ne derseniz, o diyor
ki o günkü hâliyle, 1947 yılında: Parti Genel Başkanı,
Cumhurbaşkanı olur ise parti Genel Başkanlığından
ayrılır. (CHP sıralarından alkışlar) E, ne
yapacak? Parti, başkansız mı kalacak? Hayır, partiye bir
genel başkan lazım, genel başkan vekili. Orada bir şey daha
var; Cumhurbaşkanlığı dönemi bittikten sonra partiye gelmek
isterse gelebilir ama o zamana kadar partiyi genel başkan vekili yönetir.
Kim genel başkan vekili? Üç yıl mesela, 1950ye kadar, zaten ondan
sonra hepsi bitti; Hilmi Uran, Parti Genel Sekreteri Hilmi Uran.
646 tane delege katılmış bu seçime,
değerli milletvekilleri. Hilmi Uranın aldığı oy 328;
Allah Allah, İsmet Paşa, Millî Şef, Cumhurbaşkanı, bir
insanı aday gösteriyor Bu olsun parti genel başkan vekili diye,
delegelerin neredeyse yüzde 50si ona oy vermiyor yani, değil mi? Buna da
kimse bir şey demiyor ama.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
İşte bu, demokrasi.
İLHAN KESİCİ (Devamla) 328 oy Hilmi
Uran alıyor; mesela, Recep Peker de aday oldu, aday olmuş daha
doğrusu, o almış 159 oy. Bu zabıt yani bu 7nci Büyük
Kurultayın zaptı, Türkiye Büyük Millet Meclisi kütüphanesinde
vardır. Ben oradan aldım, çoğalttım, hem hediye etmek
istediğim arkadaşlara hediye ediyorum veya kendileri bizzat
aldırmak isteyen arkadaşlarımız olursa,
aldırırlarsa çok iyi olur.
Bu, ne zaman oluyor? Altmış dokuz sene
önce ya, altmış dokuz sene önce dünyada ancak 8-10 tane demokratik
ülke falan var iken biz, parti genel başkanlığı ile
Cumhurbaşkanlığını ayırıyoruz. Şimdi
geldik 21inci yüzyıla, birinci çeyrek neredeyse bitiyor; bir
Cumhurbaşkanımız, gelip parti genel başkanı da olmak
için ayrıca neler ediyor, neler ediyor yani, değil mi? (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu bahse daha çok girerdim ama
Sayın Genel Başkanımızdan dün talimatname geldi, emirname
Ey bütün milletvekilleri ve parti meclisi üyeleri, duyduk duymadık
demeyin, yarın için saat birde bu anayasa işlerini konuşmak
üzere toplanıyoruz. diye. Ben de hak tecavüzünde bulunmayayım,
ağzımdan yanlış bir şey de çıkabilir falan diye o
bahsi burada kesiyorum ama buna dikkatinizi çekmek istiyorum, çok önemli,
değerli arkadaşlar. Yani, bu saatten sonra artık
İçiyle
çok şey değilim de bunun böyle olması, olmaması filan,
zarif bir şey değil, Türk demokrasisi bakımından doğru
bir şey değil.
Şimdi, Allahın gönlüne güç varmasın,
Sayın Cumhurbaşkanımız da alınmasın, alınsın
diye söylemiyorum. Allah korusun, hafazanallah, bir emrihak vaki olsa -Olur mu?
E olur, emrihak- bu Cumhurbaşkanlığına,
Başbakanlığa, Anayasaya sahip çıkacak insan var mı
şimdi bu aramızda? Yani aramızda dediğim, biz değil
de AK PARTİ Grubunun içerisinde? Vallahi yok, olmaz yani. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler, Vallahi deme. sesleri)
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Hepsi, hepsi!
İLHAN KESİCİ (Devamla) Ha,
vallahi demeyeyim, tamam, amenna.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Bize söyleme,
biz hepimiz sahip çıkarız.
İLHAN KESİCİ (Devamla) - Yani bu,
sadece Sayın Cumhurbaşkanımızın ölçülerine göre tanzim
edilmiş olan bir şey. Bu bakımdan, daha henüz yol
yakındır ve her şey olup bitmiş filan değildir. Bu
bakımdan bunu da dikkatlerinize getirmek istiyorum.
Sayın Başkanım, bana herhâlde bir iki
dakika daha ayrıca süre takdim ederler; burada da iki dakika
kalmış, bir şey daha söyleyeyim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu 1950yi
filan anlatırken bir şey daha söyleyeyim ben size, o da şu: AK
PARTİ, 363 milletvekili çıkardığı 2002 seçimlerinde
yüzde kaç oy aldı Engin Bey?
ENGİN ALTAY (İstanbul) 367.
İLHAN KESİCİ (Devamla) - Yüzde 34,3.
ENGİN ALTAY (İstanbul) 34.
İLHAN KESİCİ (Devamla) - Bu
İsmet Paşanın 1950 seçimlerinde veya Cumhuriyet Halk Partisinin
1950 seçimlerinde, Demokrat Parti ailelerine göre, yerle yeksan olduğu
seçimde, seçim hezimetine uğradığı seçimde
aldığı oy ne? Yüzde 39,99. Bir daha söylüyorum: Yüzde 39,9; öbür
9unu attım. AK PARTİnin 363 milletvekili
çıkardığı seçimde aldığı oy ne? 34,3. Allah
Allah!
İkinci bir rakam daha
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) 1977de kaç?
İLHAN KESİCİ (Devamla) İkinci
bir rakam daha vereyim
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) 1977de CHP ne
kadar aldı?
İLHAN KESİCİ (Devamla) Hayır
hayır, oraya gelmiyorum.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Niye?
Aynı.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Gelmiyorum
canım. Kürsü benim. Allah Allah. Yani Bayburtluysa Şahap Bey, kürsüde
ben varım yani. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bu Şahap Bey, Bayburtlu, benim de aziz bir
dostum yani severim, bir şey de demek istemiyorum yani.
Şimdi, 2009, daha dünkü seçimlerden bir tanesi
değil mi? Belediyeler il genel meclisi oylarının nispeti yüzde
38,8. Allah Allah, Türkiyedeki bütün belediyeleri
kazandığınızda aldığınız oy yüzde 38,8;
İsmet Paşanın yerle yeksan oldu diye düşündüğünüz
seçimde aldığı oy yüzde 39,9! O bile bundan büyük, öyle
değil mi?
Öbür bir tane daha söyleyeyim: Şundan bir sene
önceki seçimde, 7 Haziran 2015te AK PARTİnin aldığı oy
ne? Ya, siz de hiç rakam sevmiyorsunuz galiba yani. Yüzde 40,8. Evet, herhâlde,
yanlış söylüyor olabilirim, yüzde 40,8.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) CHPninki kaç?
İLHAN KESİCİ (Devamla) Ya,
İsmet Paşanın 1957de aldığı oy ne? Yüzde 41,4. (CHP
sıralarından alkışlar)
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ)
Yanlış tespit, yanlış tespit.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Şimdi,
bak, bu yanlış diyen arkadaş, Elâzığ sen
değilsin herhâlde, değil mi? Allah Allah ya, aziz dostum, yani böyle
bir şey olur mu?
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Şimdi
aldığı oy ne?
İLHAN KESİCİ (Devamla) Şimdi,
bu rakamlar da elbette
Bu rakamlar, işte, burası rakamların da
er meydanı yani Kırkpınar nasıl pehlivanların er
meydanıysa bu Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu ve bütçe
müzakereleri de rakamların er meydanı. Şimdi, buradaki bilen
arkadaşlarımız, Sayın Başbakanımız da
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kesici, üç dakika ekliyoruz efendim.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Rica ediyorum.
İLHAN KESİCİ (Devamla)
Ayağımda bir şey oldu yani.
BAŞKAN Geçmiş olsun.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Sağ olun,
krampa benzeyen bir şey.
BAŞKAN Hayır, isterseniz ara veriniz.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Hayır,
hayır, estağfurullah, sağ olun.
BAŞKAN Peki, buyurun efendim.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Şimdi,
bunu şununla, başka bir edayla bitirmeyi kurgulamıştım
ama ona nasılsa daha sıra gelecek bu Anayasa
tartışmaları sırasında filan, o edaya; başka bir
şekilde bitireyim ben.
Biz Demokrat Partili aileler olarak
Yani benim
dedem, 1946dan itibaren tam Demokrat Partili; babam, 1950-1960 arasında
Demokrat Partinin il genel meclisi üyesi, 1960-1970 arası Adalet
Partisinin il genel meclisi üyesi.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Menderesi
kim idam etti, kim ettirdi?
İLHAN KESİCİ (Devamla) Ben de onun
oğlu olarak, ben de benim, ben de burada huzurlarınızdayım.
EBUBEKİR GİZLİGİDER
(Nevşehir) Sen şimdi tam CHPlisin! CHP vekili
İLHAN KESİCİ (Devamla) Şimdi,
biz bu 1950yi küçümsemek sadedinde, İsmet Paşanın devir
teslimini bu aileler, Demokrat Partili aileler -görüyorum siz de öyle-
küçümsemek sadedinde şöyle deriz: İsmet Paşa kendiliğinden
mi geçti yani? Yok. Ya? Amerika bastırdı, Amerikanın
baskısıyla o da kabul etti, geçti. Çok iyi. Sene kaç? 1950.
Şimdi? 2017. Altmış yedi sene sonra, bütün bir Amerika,
yanımızda birine bastırıyor, Suriye, Esad, değil mi?
Amerika bastırıyor, Avrupa bastırıyor, bütün dünya
bastırıyor, adam geçiyor mu demokrasiye? 500 bin adamı
öldürdüler; öldü, işte demin söyledim, 10 milyon insan yerinden yurdundan
oldu, onların 4 milyonu da bize geldi, birkaç milyonu da öbür komşu
memleketlere gittiler, iltica ettiler, sığındılar. Demek ki
öyle dünyanın baskısıyla, dünyanın zorlamasıyla bu
işler olabilen işler filan değildir. İnsanda bir asalet
lazımdır, insanda bir millet terbiyesi, bir devlet örfü, bir devlet
terbiyesi lazımdır ki bu işler olmuş olsun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, Aziz
Başkanım, biz bu bütçenin aziz milletimize hayırlar getirmesini,
hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz ama hem içindeki
rakamlar münasebetiyle hem Türkiyenin içinde bulunduğu umutsuzluk ve
karamsarlığa, derde deva olarak görmediğimiz için Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak ret oyu vereceğimizi arz ve beyan ediyorum.
Saygılar sunuyorum, çok teşekkür ediyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın
Kesici.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ilk söz, Isparta Milletvekili Sayın
Süreyya Sadi Bilgiçe aittir.
Sayın Bilgiç, süreniz otuz dakikadır.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve 2015 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve bizleri şu anda
televizyonları başında izleyen kıymetli
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Yaklaşık iki aydır Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yoğun bir biçimde yürüttüğümüz bütçe
görüşmelerinde başta Sayın Maliye Bakanımız olmak
üzere tüm bakanlarımıza, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimize,
milletvekillerimize, Türkiye Büyük Millet Meclisi Bütçe
Başkanlığımıza ve
bakanlıklarımızın bürokratlarına teşekkürlerimi
sunuyorum.
10 Aralık gecesi yine bizler burada bütçe
görüşmelerine devam ederken hain bir terör saldırısı sonucu
şehadete uğurladığımız 36sı Emniyet
görevlimiz, 8i sivil vatandaşımız olmak üzere 44 vatan
evladımızı rahmet ve minnetle anıyor, yaralı vatandaşlarımıza
Allahtan şifa diliyorum. O gece milletçe büyük bir acı
yaşadık. Milletimizin huzuruna, sükûnuna hem de bir kandil arifesinde
haince bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırıyı
yapanları, önünde, arkasında kimler varsa nefretle lanetliyorum.
Yine, 2016 yılı bütçesinin komisyon
görüşmeleri sırasında da hemen yanı
başımızda, Merasim Sokakta yine hain bir terör
saldırısı gerçekleşmişti. Bu vesileyle, Merasim Sokak
saldırısındaki şehitlerimize, 15 Temmuz gecesi
hayatını hiçe sayarak ellerinde bayraklarıyla teröristlerin
karşısına çıkıp şehadet mertebesine eren aziz
kardeşlerimize ve terör saldırılarında ve vatan
savunmasında hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allahtan
rahmet niyaz ediyor, gazilerimize de acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölücü terör örgütü PKK gibi, 15 Temmuz gecesi darbe
girişimiyle hainliği doruğa ulaşan FETÖ terör örgütü de,
DEAŞ da birbirlerinden hiçbir farkı olmaksızın Türkiye
Cumhuriyetinin varlığına, birliğine kasteden terör
örgütleridir. Bu taşeron terör örgütlerinin ve onları destekleyenlerin
de net bir şekilde bilmesini istiyorum ki bu menfur saldırılar,
bu hain terör örgütleri, Türkiye Cumhuriyetinin çıktığı
kutlu yolun önünü kesemeyecek, milletimizin kazanımlarına, refah ve
mutluluğu için gayretlerimize asla sekte vuramayacaktır. Bu süreçte
bizlere düşen her zamankinden daha çok bir ve beraber olmak, kenetlenmek
ve kardeşliğimizi 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi dosta
düşmana göstermektir. Terör gibi toplumsal ve millî meselelerde bir olup
teröre karşı ortak duruş sergileyip ortak mücadele kararlılığımızı
bir kez daha en güçlü şekliyle göstermeliyiz. Forma değiştirerek
askerimize, polisimize, vatandaşımıza saldıran kiralık
terör örgütleri asla başaramayacaklar.
Suriyede beş yıldır yaşanan
dehşet yerini soykırıma terk etmiş, milyonlar
yurtlarından, yuvalarından edilmiştir. Türkiye, milyonlarca
kardeşine kucak açmış, bağrına
basmıştır. Bugün de benzer şekilde Halepte yaşanan
büyük bir insanlık dramı ve zor kış şartlarında
göçe zorlanan kadın, çocuk, yaşlı, hasta on binlerce mazlum...
Allah yardımcıları olsun. Ama Esed rejimi, tahliye edilen o mazlum
kardeşlerimize bir kez daha acımasızca
saldırmıştır, dünyayı, insanlığı hiçe
sayarak mazlumları katletmiş, yaralamış, rehin
almıştır. Hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar diliyorum. Tüm dünyanın Esed rejimine
dur deme zamanı gelmiş ve geçmektedir. Esed rejimi bilmelidir ki
mazlumun ahı, tahtından indirir şahı. Türkiye, bir kez daha
insani politikaların sadece sözünün değil, uygulamasının da
nasıl olması gerektiğini dünyaya göstermeye devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; büyük hedeflerin ve büyük umutların, istikrar ve güvenin
teminatı olan ülkemizi engellerden yılmadan, zorluklardan korkmadan
daha ileriye taşımak için çok daha fazla çalışıp,
üreterek yolumuza devam edeceğiz.
Aslında, konuşmama AK PARTİ
hükûmetleri süresindeki birtakım mali rakamlarla devam etmek istiyordum
ama burada, Sayın Kesicinin konuşmasında vermiş
olduğu birtakım rakamlara değinmek istiyorum.
Sayın Kesici, dört efsaneden bahsediyor yani
17nci büyük ekonomi diyor. Millî gelirin 4 kat artması, kişi
başı millî gelirin 4 kat artması, IMFnin borcunun
sıfırlanması. Ekliyor: Sanki öyle bir algı
yarattınız ki kamu dış borcunu da
sıfırlıyorsunuz algısı. Biz, asla böyle bir şey
söylemedik. Biz, inşallah, dünyanın 10uncu en büyük ekonomisi
olacağımızı söyledik, kamu dış borcunu
sıfırlayacağımızı hiç söylemedik ama IMFye olan
22 milyar dolar borcu ödeyeceğimizi söyledik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sayın Kesici, bunu hiçbir
şekilde konuşmasında dile getirmedi. Ödedik mi Sayın Kesici?
Ödedik.
Ben, mazide kazı yapmak da istemiyorum yani
bize devredilen enkazdan bahsetmek istemiyorum. Vatandaşına borçlu,
Tasarrufu Teşvik Mevduat Fonunda vatandaşına 13,5 katrilyon
borçlu, KEY ödemelerinde, Konut Edindirme Yardımında
vatandaşına 4,5 katrilyon borçlu, 21 bankası
batırılmış, kamu bankalarının milyarlarca zarar
yazdığı bir dönemden ben bahsetmek istemiyorum ama şimdi
Atay Uslu kardeşim bir not göndermiş, ondan bahsetmek istiyorum.
Mesela, Atay Uslu diyor ki: 12 Aralık 1992, yer ODTÜ, konuşmacı
İlhan Kesici, enflasyon yüzde 50, yüzde 60 -Sayın Atay, siz de
talebeydiniz orada herhâlde- Sayın Kesici şunu söylüyor: Enflasyon
sorununa çözüm bulmak zor, hatta imkansız.
Değerli arkadaşlar, 2015 yılı
enflasyon 8,8; 2016 7,5; 2017 hedefimiz 6,5; 2018 hedefimiz 5. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Kesicinin bu konuşmasını
kendi İnternet sitesi ilhankesici.org sitesinde bulabilirsiniz,
sitesinde bunu kendi de yayınlıyor.
Bir başka konu, kara yollarındaki,
bölünmüş yollardaki maliyetleri dile getirdi. Yani şuna bakmak
lazım: Hangi standartta yol yapıyorsunuz? Biz 2003te 40 kilometre
tüneli olan bir yol almışız, Türkiye sadece, ama bugün
baktığınızda 314 kilometre tünele ulaşmışız.
Şöyle geçmişe dönüp baktığımda, Bolu Tünelinin bir
ucundan girmişiz, otuz sene tünelin öbür ucunda
ışığı görmek bu millete nasip olmamış ama
bugün öyle değil.
Bakın, biraz sonra vereceğim. Bizim bütçe
görüşmelerine Komisyonda başladığımız günden bu
yana bölünmüş yol olarak Ulaştırma
Bakanlığımızın -Genel Kurula kadar gelen
kısımda- ilave yapmış olduğu yol 165 kilometre
bölünmüş yoldur değerli arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Kesici, viyadükler, köprüler
Bugün
itibarıyla Türkiye'de 2.068 adet, 198 kilometre de ne
yapmışız? Köprü yapmışız, viyadük
yapmışız. O zaman, tabii ki, bu rakamları verirken, eskale
de etmek lazım sizin rakamlarınızı. Nereye
gittiğimizi, nereye geldiğimizi bilmiyorum.
Şimdi, yeni süreli, güncellenmiş olarak
verilere baktığımda değerli arkadaşlar, 1990-2000
döneminde 636 kat artan iç borç stoku, 2002-2016 Ekim döneminde 2,1 kat
artmıştır. 1990-2000 döneminde 1.853 kat artan iç borç faiz
giderleri, 2002-2016 Ekim döneminde ise sadece binde 2
artmıştır.
Şimdi, rakamlar ortada. Bakın, 2000
yılında dış borç stoku 36 milyar, 2002ye geldiğimizde
149 milyar ki o tarihe geldiğinizde, 1980le mukayese ettiğinizde
2.620 kat artmış ama biz almışız 149 milyarda, bugün
nereye taşımışız? 465 milyara. Artış nedir?
2,1. Peki, iç borçlara ödediğimiz toplam faiz ödemesi ne? 2002de ödenen
rakam 43 milyar 649 milyon, bugün ödenen rakam sadece 33 milyar. Bu da sizin
borç kaliteniz, finansmanınız, vadeleriniz ve faiz
oranlarınızla ilgili bir hadise. Bunları bir kenara
bırakarak sadece ve sadece belli rakamları alıp
vatandaşın önüne çıktığınızda işte her
zamanki, bugünkü tabloyla karşılaşırsınız. Bu
aziz millet, 5 seçimde AK PARTİnin arkasında durmuştur; 4ünde
tek başına iktidar, 1 seçimde de gene 1inci parti olarak
çıkarmıştır.
Değerli arkadaşlar, bugün AK PARTİ
hükûmetlerinin 15inci bütçesini görüşüyoruz. 2002 yılından bu
yana millî gelirimiz 350 milyar liradan 2,2 trilyon liraya yükseldiyse, 2017
için 2,4 trilyon hedeflendiyse, 55 çeyreğin sadece 4 çeyreği yani
2009 yılı hariç tutulduğunda 51 çeyreğinde büyüme
sağlandıysa, enflasyon sorunu yapısal olarak çözülmüş ve
tek haneli rakamlara indiyse, ihracatımız 36 milyar dolardan 143
milyar dolara yükseldiyse, her 100 liralık verginin 85 lirası faize
gidiyorken bugün sadece 11 lirası faize gidiyorsa, bu ülkede toplam 735
milyar liralık yatırım yapıldıysa, Uluslararası
Vergi Rekabeti Endeksine göre 2016 yılında ülkemiz, OECDye üye 35
ülke arasında en rekabetçi 10uncu ülke seviyesine yükseldiyse,
vatandaşımızın, kurumlarımızın üzerinden vergi
yükleri alındıysa, G7 ve OECD ortalamasının dörtte 1i, Avrupa
bölgesinin yaklaşık üçte 1i kadar genel devlet açığı
ve borç stokuna sahipsek, 2007-2015 yılları aralığında
OECD ülkeleri arasında en yüksek istihdam artışı
sağlayan 2nci ülke konumuna geldiysek, ülkemizde artık IMF
değil, aziz milletimize ve ülkemize yakışan mega projeler
konuşuluyorsa, 2023, 2053 ve 2071 vizyonlarını
düşünüyorsak, artık geçmişte olduğu gibi değil, temel
atma törenleriyle avunmayıp sadece yatırımların açılışlarını
gündeme getiriyorsak ve gündem oluyorsa millet emaneti yıllardır ehline
teslim ediyor demektir arkadaşlar, bundan hiç kimsenin şüphesi
olmasın.
Tabiidir ki AK PARTİ iktidarının bu
başarıları yakalamasının ve küresel dalgalanmalara
karşı ekonomimizin dirençli olmasının temelinde, hesap
verilebilirlik ve şeffaflıkla ilgili olarak uygulamaya koyduğu
reformlar, mali disiplin, bütçe disiplininden ve sürdürülebilir bu borçlanma
politikasından asla taviz vermemesi yatmaktadır.
Bu nedenle, konuşmamın bu bölümünde
gerçekleştirdiğimiz reformlara değinmek istiyorum.
Bu reformlar kapsamında, kaynakların daha
etkin ve verimli kullanılması ve desteklenmesi amacıyla 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununu çıkardık. Bu
kanunla, kamu mali yönetiminde şeffaflık ve hesap verilebilirlik
güçlendirilmiştir. Bütçe uygulamalarında birlik
sağlanmış, mali disiplin artırılmış ve
sistem odaklı bir denetim anlayışı getirilerek
dış denetim sistemi güçlendirilmiştir.
Bütçe kanununun ve kesin hesap kanununun
kapsamları genişletilmiştir. Bütçe kanunu
sadeleştirilmiş, özel ödenek ve özel gelir uygulaması
sınırlandırılmıştır. Bütçe
dışı onlarca fon kapatılmış, sayısı
sadece 5e indirilmiştir.
2006 yılından itibaren, cumhuriyet
tarihinde ilk defa, mahallî idarelerin konsolide bütçe istatistikleri
kamuoyuyla paylaşılmaya başlanmıştır. Sadece
merkezî yönetim için yayınlanan mali istatistikler, sosyal güvenlik
kurumları ve mahallî idareleri de içerecek şekilde düzenli olarak
kamuoyuyla paylaşılmaya başlanmıştır.
5018 sayılı Kanunla uyumlu etkin bir
dış denetim mekanizmasının tesis edilmesi amacıyla,
6085 sayılı Sayıştay Kanununu çıkardık 2010
yılında. Kanunla dış denetimin kapsamı
genişletilmiş, uluslararası denetim standartları
benimsenmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim fonksiyonu
güçlendirilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan raporların
nitelik ve niceliği artırılmıştır. Nitekim, bu
sene de toplam 216 Sayıştay raporunun görüşmeleri
gerçekleştirilmiştir.
Hükûmetlerimiz tarafından hayata geçirilen
diğer önemli bir reform da 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunudur. Bu kanunla, sürdürülebilir
bir sosyal güvenlik sistemi hedefiyle sosyal güvenlik kurumları
arasındaki norm ve standart birliğini sağlayan mevzuat
farklılıkları giderilmiş, farklı mevzuata tabi
çalışanlar arasındaki hüküm karmaşasına son
verilmiş, sosyal güvenlik hizmetlerinin tek elden yürütülmesi
amacıyla hizmet veren kurumlar Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı
altında birleştirilmiştir.
Finans sektöründe de Bankacılık Kanunu,
Sermaye Piyasası Kanunu, Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman
Şirketleri Kanunu ve Bireysel Emeklilik Kanununu çıkardık.
Böylece de finansal piyasaların etkinliğini daha da
artırmış olduk. Kamu yönetiminde şeffaflık,
saydamlık ve hesap verilebilirliği artıran diğer bazı
düzenlemeler de Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, Kamu Görevlileri Etik Kurulu
Kanunu ve Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu olmuştur.
Yine, yakın dönemde, büyüme oranına ilave
artış ve ilave istihdam sağlayacak büyük projelerin, uzun vadeli
stratejik yatırımların makul maliyetlerde finansman
ihtiyacını giderecek ve ekonominin yapısal
sorunlarının aşılmasını kolaylaştıracak
bir sistem olan Türkiye Varlık Fonu kurulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ekonomisi ve Hükûmetin bütçe perspektifini daha iyi
kavramak ve analiz etmek için öncelikle bütçenin
hazırlandığı dönemde küresel ölçekte yaşanan
gelişmeleri iyi anlamak gerektiğini düşünüyorum. Yılın
ilk yarısında ABD ekonomisinin beklenenden daha düşük büyümesi
ve gelişmekte olan ülkelerde büyümenin yavaşlaması gibi
nedenlerle küresel ekonomik büyümenin 2016 yıl sonu itibarıyla yüzde
3,1 seviyesinde kalarak beklentilerin altında bir büyüme performansı göstermesi
beklenmektedir.
İçinde bulunduğumuz dönemde küresel
ekonomik görünüme ilişkin bazı aşağı yönlü riskler de
önemini korumaya devam etmektedir. Bu kapsamda FEDin faiz
artırımları, küresel piyasalarda emtia fiyatlarındaki
düşüş, İngilterenin ABden ayrılma süreci
dolayısıyla meydana gelebilecek dalgalanmalar, Avrupa
bankacılık sistemine ilişkin problemler, Çin ekonomisinde devam
eden yeniden dengelenme ve küresel ekonomide uzun süreli durgunluk önemli
aşağı yönlü riskler olarak sayılmaktadır. Öte yandan,
ABDde yaşanan başkanlık seçimi sonuçları, bölgemizde
yaşanan jeopolitik gerginlikler ve terör tehdidi gibi ekonomi
dışı unsurlar da küresel büyümeyi olumsuz anlamda etkilemeye
devam etmektedir.
Ancak, aşağı yönlü risklerin
olmasına karşın küresel ekonomi görünümündeki tedricî
iyileşmelerle birlikte 2017 yılında büyümenin ivme
kazanması beklenmektedir.
Dünyada ve bölgemizde yaşanan tüm sorunlara
rağmen ülkemiz on dört yıldır çok iyi bir ekonomik performans
sergilemeyi başarmıştır. On dört yıllık dönemde
siyasi ve ekonomik istikrardan alınan güçle kamu mali dengeleri dirençli
hâle getirilmiştir, mali disiplini sağlayacak tedbirler
kararlılıkla uygulanmıştır. Birçok gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkede büyüme dalgalı seyrederken Türkiye 27
çeyrek kesintisiz büyüyerek diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif
yönde ayrışmaya devam etmiştir. 28inci çeyrekte yaşanan
sınırlı daralmaya rağmen 29uncu çeyrekte sanayi ve
hizmetler sektöründe katma değerin ivme kazanmasıyla birlikte
Türkiyenin 2016 yılı sonunda da büyümesini sürdürmesi
beklenmektedir. Türkiyenin 2016 yılının ilk yarısında
yakaladığı yüzde 3,9 büyümeyle, Çin ve Hindistan hariç,
gelişmekte olan ülkelerin 2,5 katı hızla büyüdüğünü de unutmayalım.
Bilmenizi isterim ki Türkiye bu büyüme performansını ticaret
ortaklarındaki durgunluğa, jeopolitik gerginliklere ve azalan turizm
gelirlerine rağmen elde etmiştir.
Küresel ekonomideki sorunlar, Orta Doğuda
yaşanan iç savaş, 7 Haziran seçimleri sonrasında yaşanan
kısa süreli siyasi belirsizlik, yurt içinde meydana gelen terör
saldırıları ve 15 Temmuzda yaşadığımız
hain darbe girişimine karşın iç talepteki canlılık
devam etmektedir. Nitekim, yurt içi talep, yılın ilk yarısında
büyümeye 5,7 puan katkıda bulunmuştur. 2017 yılında da
büyüme hızımızın 4,4 olacağı tahmin edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik kriz
sonrasında dünyadaki toplam işsiz sayısının önemli
ölçüde arttığı göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizin
Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinden daha başarılı bir
performans sergilediği açıkça görülmektedir. Ülkemizde de
işsizlik oranının 2017 yılında 11,2 olarak
gerçekleşmesi beklenmekte.
Burada, tabii, iş gücü piyasalarını
sadece işsizlik oranlarıyla değerlendirmek doğru bir
yaklaşım değildir. Yakın dönemde iş gücüne
katılımdaki artışla birlikte istihdamımızı
da hızla artırmayı başardık. Nitekim, 2007
yılından bu yana iş gücüne katılım oranı yüzde
44ten yüzde 52,7ye yükselmiştir. Küresel krizin hemen öncesi olan 2007
yılına kıyasla 2015 yılında istihdam oranı,
Avrupa Birliğine üye 28 ülkede 1 puan, avro bölgesinde ise 2 puan
azalırken Türkiyede 4,5 puan artmıştır. Türkiye'nin 2005
yılında yüzde 41,5 olan istihdam oranı 2015 yılı
sonunda yüzde 46ya yükselmiştir. Böylece ülkemiz, Avrupada istihdam
oranını en fazla artıran 3üncü ülke konumuna gelmiştir.
OECD tarafından açıklanan istihdam raporuna göre de Türkiye 2016-2017
yıllarında en fazla yıllık istihdam artışı
sağlayacak ülke olacaktır.
Değerli milletvekilleri, enflasyonla ilgili
kısımları geçiyorum, onları konuştuk.
Kamu maliyesi, uygulanan borçlanma politikaları
sonucu düşük bütçe açığı ve borç yüküyle Türkiye
ekonomisinin sağlam temellerini oluşturmaktadır. Türkiye, AB
ülkelerine kıyasla çok düşük bütçe açığı ve kamu borç
yüküne sahiptir. Maastricht Kriterleri açısından Türkiye, kriz
yılları olan 2009 ve 2010 yılları hariç, bu kriterleri
fazlasıyla karşılamıştır. 2016 yılı
sonunda yüzde 1,6 olarak tahmin edilen genel devlet açığının
gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 2019 yılında
yüzde 1in altına indirilmesi hedeflenmiştir. Bu oranlar, yüzde 3
olan Maastricht Kriterinin oldukça altında ve gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerin bütçe açıklarından da oldukça iyi
durumdadır. Benzer şekilde, Türkiyede borç yükü küresel ölçekte
oldukça düşüktür. 2002 yılında yüzde 72,2 olan AB
tanımlı genel yönetim borç stokunun millî gelire oranının
2016 yılında yüzde 27 civarında olacağı, 2017
yılında ise yüzde 20nin de altına gerileyeceği
öngörülmektedir. 2002 yılında yüzde 60 olan kamu net borç stokunun
millî gelire oranı 2015 yılında yüzde 7ye gerilemiştir,
60tan 7ye. Bunda, kamu sektörü finansal varlık ve
mevduatlarının, yükümlülüklerinden daha fazla artması etkili
olmuştur.
Son dönemdeki kurdaki hareketliliğin borçlanma
üzerindeki etkisine bakacak olursak: 2003 yılından bu yana
uygulanmakta olan ölçüt borçlanma politikaları kapsamında Türk
lirası cinsi borçlanmaya ağırlık verilerek borç stokunun
kur değişimlerine olan duyarlılığı önemli ölçüde
azaltılmıştır. 2002 yıl sonunda döviz cinsi, dövize
endeksli senetlerin merkezî yönetim borç stoku içerisindeki payı yüzde
58,1 seviyesindeyken bu oran 2016 yılı Ekim ayı sonunda yüzde
35,9 düzeyine gerilemiştir. 2001 yılındaki stok yapısı
sürdürülüyor olsaydı Türk lirasının yüzde 10 değer
kaybı borç stokunun yüzde 4,4 artmasına sebep olacaktı. Ancak,
2015 yılındaki borç stok yapısında bu artış
sadece 1,2yle sınırlı kalmıştır.
Orta vadeli programa göre yıl sonunda 32,8
olması beklenen genel yönetim borç stokunun da gayrisafi yurt içi
hasılaya oranının yüzde 33,9a çıkması beklenmektedir.
Son olarak, söz konusu gelişmelerin faiz
ödenekleri üzerindeki etkisi borç stokunun vade yapısının
uzaması sebebiyle son derece sınırlı kalmış olup
bu çerçevede, gerek içinde bulunduğumuz yıl gerekse 2017 yılı
için bütçede görülen faiz ödeneklerinin yeterli olacağı net olarak
değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yapılan reformlar sayesinde rekabet gücüne,
yatırım ortamına ve kurumsal altyapıya ilişkin
kurumsal göstergelerde de önemli iyileşmeler sağlanmıştır.
2017 yılında özel sektör yatırımlarına kaldıraç
etkisi sağlayacak temel kamu yatırımlarına önemli miktarda
kaynak ayrılmıştır. Geçen yıla göre yatırım
ödenekleri yüzde 30 oranında artırılarak 60 milyardan 2017
yılı için 78 milyar liraya çıkarılmıştır.
Ayrıca, 2002 yılında 8,5 yıl olan kamu
yatırımlarının ortalama tamamlanma süresi de önemli bir
iyileşme sağlanarak 2016 yılı itibarıyla 3,7 yıla
indirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, Türkiyeye gelen
toplam doğrudan yabancı yatırım tutarı da 1980-2002
yılları arasında sadece 14,8 milyar dolar iken bu rakam son on
dört yılda 10 katından fazla artarak 171,4 milyar dolara
ulaşmıştır. Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı
sermayeli şirket sayısı da 50 bin rakamını aşmıştır.
Bu kapsamda, ülkemizde özel sektör
yatırımlarının artırılması, üretim ve
istihdamın desteklenmesi, teşvik sisteminin etkinleştirilmesi,
işlem maliyetlerinin azaltılması, yatırım
ortamının iyileştirilmesi ve belirsizliklerin giderilmesine
yönelik pek çok düzenleme de yakın dönemde hayata geçirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçmiş dönemlerde olduğu gibi 2017 yılı
bütçesinde de en fazla payı ülkemizin geleceğine ve beşerî
sermayesine yatırımı ifade eden eğitime ayırdık.
2002 yılında eğitime 10 milyar lira ayrılmışken
2017 yılı için tahsis edilmesi öngörülen miktar 122 milyardır.
2002 yılına baktığımızda, 2002
yılının toplam bütçesinin 115 milyar olduğunu
düşündüğünüzde, ondan 7 milyar fazlası bir rakam, 122 milyar
lira eğitime ayrılıyor. O günkü koşullar içerisinde
değerlendirdiğinizde, siz bütçenizin onda 1ini dahi eğitime
ayırmazken bu rakamı bugün onda 5,5a
taşımışız. Bu, son derece önemli bir veridir.
Değerli arkadaşlarım, 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında en büyük ikinci pay da
sağlık harcamalarına ayrılmıştır. 2002
yılında toplam kamu sağlık harcamaları
yaklaşık 13,5 milyar lira iken bu rakam 2016 yılında 95
milyar lira; 2017 yılında da yüzde 17lik artışla 111
milyar liraya çıkarılması öngörülmektedir.
Sağlık alanında son on dört
yılda yapılan reformlar ve atılan adımlar memleketimiz adına
iftihar etmemiz gereken gelişmelerdir. Koruyucu ve temel sağlık
hizmetlerine verilen önem ve ayrılan kaynaklar,
vatandaşlarımızın daha sağlıklı ve daha uzun
bir ömür sürdürebilmesine yöneliktir.
Sağlıkta Dönüşüm
Programının ikinci fazı kapsamında obezite, diyabet ve
tütün kullanımı ve hareketsizlik gibi sağlıklı
yaşamı olumsuz etkileyen risklerin önlenmesine yönelik strateji ve
programlar uygulanacaktır. Sayın Bakan ilk denek olarak da beni
seçti, obeziteyle ilgili.
Çok değil, on beş yıl önce hastane
kapılarından dönen vatandaşlarımız Sağlık
olsun. der geçerdi; bugün, hamdolsun, gerçekten Sağlık oluyor.
diyorlar.
2016 yılı itibarıyla kamu-özel
iş birliği yöntemiyle vatandaşlarımızın
sağlık hizmetlerinden daha kaliteli bir biçimde faydalanması amacıyla
21 şehir hastanesi projesi yürütülmektedir. İlk olarak 2017
yılında Mersin, Isparta ve Yozgat şehir hastaneleri hizmete
sunulacaktır. Bu vesileyle, seçim bölgem olan Ispartadaki şehir
hastanesine yönelik desteklerinden ötürü başta Sayın Cumhurbaşkanımıza,
Sayın Başbakanımıza, Sağlık Bakanımız
Sayın Recep Akdağa ve eski Sağlık Bakanımız
Sayın Mehmet Müezzinoğluna şükranlarımı arz ediyorum.
Son on dört yılda ulaştırma
alanında kamu-özel iş birliği yatırımları da
dâhil olmak üzere 304 milyar liralık yatırım
yapılmıştır. Bunun 193 milyar lirası kara
yollarına, 54 milyar lirası demir yollarına, 30 milyar
lirası haberleşmeye, 23 milyar lirası hava yoluna ve 4 milyar
lirası da deniz yoluna ayrılmıştır. Bu rakamları
söylemeyeceğim ama ifade ettiğim gibi, biz görüşmelere
başladığımızdan bugüne 165 kilometre yol yaparak
bölünmüş yolumuzu toplam 25.034 kilometreye ulaştırdık.
Buradan da Ulaştırma Bakanımıza ve bürokratlarına bir
kez daha teşekkür ediyorum.
AK PARTİ iktidarları döneminde
vatandaşlarımız hızlı trenle hem
tanışmış hem de alışmışlardır, bu
alışmanın neticesi olarak da yolcu sayısı bugün 29
milyona ulaşmıştır. 26 adet aktif havaalanı
sayısı 55e, terminal kapasitesi yıllık 55 milyon yolcudan
248 milyona, toplam yolcu sayısı da ekim itibarıyla 150 milyona
ulaşmıştır. Dünyanın en büyük havalimanı olacak
olan üçüncü havalimanı, Türkiyeyi ve İstanbulu bölgesinde tam bir
buluşma noktasına dönüştürecektir. 2018in ilk çeyreğinde
projenin birinci fazı olan, 90 milyon yolcuya hizmet eden
kısmının da açılması hedefleniyor.
Ulaştırma alanında hükûmetlerimiz
Marmaray, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, Avrasya Tüneli, 3üncü
havalimanı, Kanal İstanbul gibi artık marka projelerle
anılmaktadır. İnşallah 20 Aralıkta da hep birlikte
Avrasya Tünelimizin açılışını gerçekleştirerek
vatandaşlarımızın hizmetine sunacağız. Nurlu
sultan Abdülhamid Hanın hayali, dünyanın ilham kaynağı
olan Avrasya Tünelini hep beraber açacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ iktidarları döneminde yapısal
reformlar başta olmak üzere yatırımların ve istihdamın
artırılması, tasarrufların artırılarak ülkemiz
ekonomisinin geliştirilmesi, çalışanların maddi anlamda
desteklenmesi kapsamında emeklilerden esnafımıza,
kadınlarımızdan şehit yakınları ve gazilerimize,
engellilerimize, toplumun tüm kesimlerine, tüm
vatandaşlarımızı kapsayan, onların hayatını
kolaylaştırmaya yönelik iyileştirici düzenlemeler hayata
geçirilmiştir; çok kısa da bunlara değinmek istiyorum.
Emekli, dul ve yetimlere ödenmekte olan aylıklara
100 lira seyyanen zam yapılmıştır. Çalışan
emeklilerden alınan yüzde 10luk sosyal güvenlik destek primi kesintisi
tamamen kaldırıldı. Emeklilerimiz ile bakmakla yükümlü
olduğu kişilerin yurt dışında tedavi görmelerine imkân
verildi. SSK emeklileri için intibak yasası çıkarıldı, ay
içerisinde otuz günden az çalışan işçilere eksik sürelerini
herhangi bir sınırı olmaksızın borçlanabilme
imkânı getirildi.
Asgari ücreti 1.300 liraya çıkardık.
26 Nisan 2016 tarihinden önceki dönemde
sağlık sigortası prim borçlarını ödeyemeyen 25
yaşın altındaki gençlerimizin primlerinin tahsilinden
vazgeçildi.
Kısmi süreli veya çağrı üzerine
çalışanlar, çalıştığı saat
karşılığı ücret alanlar, on gün ve daha fazla süreyle
ev hizmetlerinde çalışanlarımızın da gelir testi yaptırma
zorunluluğu ortadan kaldırıldı.
Emniyet hizmetleri tazminat oranları yüzde 25
oranında artırıldı. Polislerin, uzman jandarma ve
erbaşlarımızın 2200 olan ek göstergeleri 3000e
çıkarıldı.
1.050 lira olan muhtar maaşları 2016
yılı itibarıyla 1.300 liraya yükseltildi.
1 Ocak 2017 itibarıyla 45 yaşını
doldurmamış olan çalışanlar otomatik olarak bireysel
emeklilik sistemine dâhil edildi.
Şehit yakınları ve gazilerimize
yönelik yasal düzenlemeler 5 ayrı torba yasa düzenlemeleriyle
yapıldı. İnşallah da Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımız şehit yakınlarımız ve
gazilerimizle ilgili bütünleşik yasa üzerindeki
çalışmalarını da tamamlamak üzere.
Gerçek usulde vergilendirilen esnaf ve
sanatkârların basit usule göre vergilendirilmelerine imkân
sağladık. Esnafımızın kredi ve kefalet
kooperatiflerinden yararlandığı kredi miktarı 2002
yılında yüzde 47 faizle 153 milyon iken 2016 yılında yüzde
5 faizle 20 milyar lirayı geçmiştir. Bu imkândan toplam 1 milyon 100 bin
küçük işletme, esnaf ve sanatkârımız
yararlanmıştır. Esnafımıza sıfır faizli
kredi imkânı getirdik, bugüne kadar da 48 bin esnafımız
tarafından 1 milyar 350 milyon liralık kredi kullanımı
gerçekleştirilmiştir. Basit usulde vergilendirilen esnafın
yıllık 8 bin liraya kadar olan kazancından gelir vergisi
alınmaması hususu düzenlenmiştir.
1 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe girecek olan
Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu, özellikle
küçük işletmelerimiz ve esnaflarımızın finansmana
erişimine önemli bir katkı sunacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla)
Sayın Başkan, iki dakikada toparlayabilir miyim?
BAŞKAN Sayın Bilgiç, lütfen
toparlayınız.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla)
İlk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet
başlangıç tarihi itibarıyla 29 yaşını
doldurmamış gençlerimize 3 vergilendirme dönemi boyunca elde
ettikleri kazancın 75 bin Türk lirasına kadar olan
kısmının gelir vergisinden müstesna tutulabilmesi
sağlanmıştır. Vergiye gönüllü uyumun
artırılması amacıyla haklarında henüz vergi incelemesine
başlanılmamış veya takdir komisyonuna sevk edilmemiş
mükellefler için izaha davet olarak adlandırılan yeni bir müessese
getirilmiştir. 6736 sayılı Kanunla mükelleflerin kamu
kurumlarına olan birikmiş borçlarının faizleri silindi, ana
borçları yeniden yapılandırıldı. Şehir içi taksi,
dolmuş, servis, minibüs ve otobüs
taşımacılığı faaliyeti ile ticari yük
taşımacılığı faaliyetleri kapsamında kullanılan
taşıtların yenilenmesi amacıyla 30/6/2019 tarihine kadar
ticari araçlarda özel tüketim vergisi kaldırıldı. Yem ve
gübredeki KDV kaldırıldı. İmalat sanayisinin makine ve
teçhizat yatırımlarının finansmanında kullanılan
kredilere banka ve sigorta muameleleri vergisi istisnası getirilmiştir.
Dâhilde işleme ve geçici kabul rejimleri kapsamında ihraç edilecek
malların üretiminde kullanılan girdilerin teminindeki tecil-terkin
uygulaması 2020 yılının sonuna kadar
uzatılmıştır. Kreş ve gündüz bakımevlerinin
işletilmesinden elde edilen kazançların 5 vergilendirme dönemi
boyunca vergiden istisna edilmesi sağlandı. İşlem
maliyetlerini azaltmak amacıyla çeşitli alım ve hizmetlere damga
vergisi, emlak vergisi ve harç istisnası getirildi.
Değerli arkadaşlar, daha
kadınlarımız var, gençlerimiz var, engellilerimiz var ama zaman
yok. Konuşmam boyunca AK PARTİ iktidarlarının
kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiğimiz reformlar ile
halkımızın refah ve mutluluğunu artırmaya yönelik
düzenlemeleri özetlemeye çalıştım. Meclisimize sunulan Anayasa
değişikliği teklifiyle de inşallah bugüne kadar
yapmış olduğumuz reformları taçlandırmış
olacağız.
Ülkemizin muasır medeniyetler seviyesinin
üzerine çıkmasında kilometre taşlarından biri olan 2017
yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini
temenni ediyor, bu duygu ve düşüncelerle, Genel Kurulu ve bizleri ekranları
başında izleyen vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bilgiç, sağ olunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim, Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkan Vekili Erhan Usta Bey bir açıklama yapmak istiyorlar.
Buyurun, bir dakika.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin 433 sıra sayılı 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra
sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bilgiçin, tabii, konuşmasında
katılmadığımız birçok yön var ama onlara
girmeyeceğim. Yalnız, iki tane çok fahiş hata yaptı, onu
mutlaka Genel Kurulun takdirine arz etmem gerekir.
Bir tanesi, özel ödenek ve gelir
uygulamasının kendi dönemlerinde sınırlandırıldığını,
bütçe dışı fonların da AKP dönemlerinde
kapatıldığını söyledi. Bu yanlıştır;
bu, Milliyetçi Hareket Partisinin koalisyon ortağı olduğu
dönemde yapılmıştır.
Ama daha büyük hata, 2006 yılından
itibaren, cumhuriyet tarihinde ilk defa, mahallî idarelerin konsolide bütçe
istatistikleri kamuoyuyla paylaşılmaya
başlanmıştır. dedi. Arkadaşlar, bu cumhuriyet
tarihi laflarını söylerken biraz dikkat etmek lazım, çok büyük
bir hatadır. Mahallî idarelerin konsolide mali istatistikleri 1975
yılından itibaren yayımlanmaktadır. Olsa olsa bu, Maliye
Bakanlığının sonradan yayımlamaya
başladığı istatistiklerdir ama bunu sanki ilk kez gibi
kullanmanın bir anlamı yoktur. Maliye Bakanlığının
bu istatistikleri de dardır, kullanılmıyordur. Örnek olarak,
Maliye Bakanlığının kendi bütçe gerekçesinde, 1975
yılından itibaren yayımlanmış olan Kalkınma
Bakanlığı istatistikleri kullanılmaktadır.
Dolayısıyla, çok ciddi bir hata vardır. Bu, lütfen, Cumhuriyet
tarihinde ilk defa şöyle böyle oldu. şeylerinde biraz daha dikkatli
olalım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Levent Bey.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, az
önce konuşan Sayın Bilgiç, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşan Sayın Kesiciye atfen, kendisinin ODTÜde yapmış
olduğu bir konuşmada Enflasyon düşmez. dediğini
belirterek, kendisine ismini belirtmek suretiyle doğrudan bir ithamda,
ifadede bulunmuştur.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
İnternet sitesinde var efendim, ben onun için söyledim Sayın
Kesiciye.
LEVENT GÖK (Ankara) İlhan Beye bu konuyla
ilgili sataşmadan dolayı söz istiyoruz efendim.
BAŞKAN Peki efendim.
İlhan Bey, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Beyefendi, iki dakika içinde rica edeyim.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili İlhan
Kesicinin, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin 433 sıra
sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434
sıra sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İLHAN KESİCİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Süreyya Sadi Bey benim de
arkadaşımdır, dostumdur. Çok böyle kuvvetli bir sataşma
olarak da görmem söylediklerini.
1990 yılında ben öyle bir konferans
vermiş olurum, uyar yani bana, uyuyor, hatırlamıyorum ama.
Enflasyonla ilgili
SADİ SÜREYYA BİLGİÇ (Isparta) Ne
yapalım? Atay Bey söyledi.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Hayır
hayır
Enflasyonla ilgili ona benzeyen şeyler
söylemiş de olabilirim. O 1990ların enflasyonist ortamı
gerçekten çok vahşi bir enflasyonist ortamdı. Onun, tabii, sizin
iktidara gelişinizle fazla bir ilişkisi yok ama sadece küçük bir
düzeltme yapmak isterim. Ben bu tür şeyleri iyi beceremiyorum yani cevap
vermek, kontrcevap vermek işlerini filan ama bir küçük nokta, bu IMF
borcuyla ilgili olmak üzere: 2002 yılında kamunun borcu, devlet
sektörünün dış borcu 64 milyar dolardı, bunun 22si IMFye idi.
22sinin IMFye olmasının sebebi, bir önündeki 2001 krizidir. Zaten o
2001 krizi olmuş olmasaydı muhtemelen AK PARTİ filan da burada
olmuş olmayacaktı. 22si IMFye idi, IMF çok büyük bir kredi
açtı bize, çok iyi etti, yoksa çok daha kötü sonuçlarla
karşılaşabilirdi Türkiye, Türkiye çok kolay atlattı.
Aslında, erken seçim olmamış olsaydı yani Kasım
2002de değil de 2003te, 2004te seçim olmuş olsaydı siyasi
sonuçları da çok farklı filan çıkardı.
Şimdi, buradan şunu söyleyeyim ben: Demek
ki IMFye 22 milyar dolar borcumuz var, IMFnin dışında 42
milyar dolar daha borcumuz var, toplamı 64. Kamu sektörünün şimdiki
borcu 122 milyar dolar. IMFye sıfırlandı yani 64ün
içerisindeki bir bölüm sıfırlandı ama geri kalanı duruyor.
Şimdi onun ulaştığı nokta 122 yani 64 -IMFli,
IMFsiz, fark etmez- 122 olmuş, 2 katına çıkmış; bir.
İki: Bu borç kalemlerinde görünmeyen ama
devletin dış borcu mahiyetinde kabul edilmesi gereken bir kalem daha
var; o da işte, bu büyük projelere, mega projeler dediğimiz
projelere verilmiş olan, ne kadarı verildi, ne kadarı bunun
içindedir, değildir, çok da bilmediğimiz hazine garantili krediler
var, daha doğrusu, kredilere karşılık verilmiş olan
hazine garantileri var. Bu rakam 42 milyar dolar gibi benim hesaplarımda.
Demek ki kamunun şimdiki bu dış borç yükümlülüğü ne? Bu
122ye 42 daha eklersek, işte, 164lük filan bir rakam eder; bu bir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLHAN KESİCİ (Devamla) İki: Bu
dönem içerisinde 60 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. O
özelleştirme daha önceki dönemlerin yarattığı iktisadi
kıymetlerdi. Onu da şeyden çıkarırsanız zaten,
neredeyse sıfırdan 122 milyar dolara çıkmış olan bir
dış borç görünüyor. Bu çok Süreyya Sadi Bey, bu iyi değil ama
netice itibarıyla böyle bir şey.
Bu bilgileri arz etmek istedim.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kesici, çok sağ olun.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı
433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Efendim, şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci söz Çanakkale Milletvekili ve
Grup Başkan Vekili Sayın Bülent Turana aittir.
Buyurunuz Sayın Turan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
Buyurun Beyefendi.
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı için AK PARTİ Grubu
adına söz aldım. Bütçe kanununun ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz,
Parlamentomuz için hayırlı olmasını ümit ediyorum.
Bütçe kanunu tasarısının
hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye
Bakanımız ve bürokratları, Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı ve üyeleri, tüm destek olan, konuşmalar yapan, on iki
gün boyunca burada her türlü müzakerede bulunan muhalefet ve iktidar partisi
vekillerine AK PARTİ Grubu adına teşekkür ediyorum.
Öncelikle, geçtiğimiz hafta
Beşiktaşta kiralık katiller, kiralık örgütler
tarafından terör saldırısı sonucunda şehit olan
polislerimize ve vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum.
Milletimizin başı sağ olsun.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe, devletin gelir kaynaklarını ve
imkânlarını karşılaştırarak bunlara rasyonel
çözümler bulan bir çalışma sistemi. Bütçe bir iktidarın yöneticilik
başarısını ölçen, bütçe bir anlamda bir iktidarın güvenoyu
anlamına gelen kanun tasarısı.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bütçe bizim için sadece teknik bir kanun değildir,
sıradan bir kanun değildir; bütçe bizim için bir emanettir, bütçe
demokrasinin özüdür, bütçe hesap verilebilirlik demektir. Biz bütçeyi sadece
demokrasinin bir unsuru olarak değil aynı zamanda milletin bize bir
emaneti olarak görürüz. Karsta dağın başında çobanlık
yapan bir vatandaşımızın da, İstanbuldaki bir
bankacımızın da bu bütçede hakkı vardır, emeği
vardır, emaneti vardır diye düşünüyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Mali disiplini bu yüzden en üst
düzeyde tutmak istiyoruz. Şu ana kadar 14 bütçe yaptık, şu an
15inciyi görüşüyoruz, hepsinden alnımızın akıyla
çıkmaktan dolayı Allaha hamdediyorum. Allah,
aldığımız işlerin hakkını vermeyi bizlere
nasip etsin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe yapmak bir parti için, bir hükûmet için büyük bir
onurdur, ancak aralıksız on beş yıl boyunca bütçe yapmak
apayrı bir onurdur. Bizim yakın dönem çok partili tarihimize
baktığımızda Demokrat Partinin on yıl boyunca, Adalet
Partisinin altı yıl boyunca, Anavatan Partisinin de yedi yıl
boyunca bütçe yaptığını görüyoruz. Hiçbir partiye on
beş yıl boyunca bütçe yapma imkânı verilmedi. O yüzden, milletin
en çok teveccüh ettiği, on beş yıl boyunca bütçe yapma
imkânı verdiği bu harekete mensup olmaktan çok ayrı bir gurur
duyuyorum, bahtiyarlık duyuyorum. Allah bize bu millete daha nice
yıllar, nice on beş yıllar bütçe yapmayı nasip etsin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu on beş yıllık bütçe
çalışmasının öncesindeki Türkiyeye
baktığımızda enflasyonun yüzde 100leri bulduğu, bir
yasama döneminde birden fazla hükûmetin değiştiği, çok stratejik
olan adımların atılamadığı, ekonominin,
dış politikanın, her alandaki yatırımın geriye
gittiği bir dönemi beraber yaşadık. Düşünün ki 1950den
2002ye kadar yani çok partili hayatımızda, elli iki yıllık
dönemde tam 39 hükûmet kurulmuş. Bir daha söylüyorum, elli iki
yıllık çok partili dönemde toplam 39 tane hükûmet kurulmuş. Bu
bile başlı başına aslında ne demek olduğunun
cevabı yani on altı ayda bir hükûmet değişirse bu ülkenin
büyüyemeyeceğinin, Edirne-Kars vizyonunu aşamayacağının,
geçmişten gelen sorunlarıyla beraber ileriye
taşınamayacağının en güzel göstergesi. O yüzden ki on
beş yıllık bütçe öncesinde âdeta siyasetin dümeninde, milletin
adına iş yapanların önünde milletin kendisi değil,
patronlar vardı, bürokratlar vardı, medya patronları vardı
ve iş adamları vardı ama AK PARTİ bunların hepsini
yerle bir etti, on beş yıl içerisinde bütçe onun
dışında bir siyasi kültür geliştirdi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, yine o dönemlere
baktığımızda siyasi istikrarın sonucu olarak çöp
dağları mı isterseniz, hastane kuyrukları mı
istersiniz, hava kirliliği, banka batmaları, işkence haberleri,
IMF borçları, insan hakları ihlalleri, enflasyonun coşması,
ekonomik krizler hepimiz için sıradan bir haber hâline gelmişti.
Değerli arkadaşlar, daha on dört
aylık bir partiyken bizim partimiz çıkıp değişim vadettiğinde,
Bu sorunlara ancak AK PARTİnin iktidarı engel olur. dediğinde
bu millet bize çok büyük bir destek verdi. Hatta, bu on beş yıl
içerisinde 5 genel seçim, 3 yerel seçim, 2 referandum, 1
Cumhurbaşkanlığı olmak üzere toplam 11 seçim yaptık.
Bir daha söylüyorum, şu on dört yıl içerisinde 11 seçim yaptık.
O yüzden, bu on dört yıldaki 11 seçime rağmen hiç kaybetmedik ancak
hiç de şımarmadık. Görevimizi artıran seçimler oldu,
sorumluluğumuz arttıkça boynumuz yere eğildi, oyumuz
arttıkça daha sağlam durmak için, daha fazla milletin hakkına
dikkat etmek için gayret ettik. Bırakın şımarmayı,
daha çok çalıştık, daha çok yenilendik. Yenilendikçe güçlendik,
milletimiz de bize âdeta İş bilenin, kılıç
kuşananın. dedi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; peki bu halk bizi neden on beş yılda 11 seçim
kazandırarak destekledi ve anketler gösteriyor ki çok büyük bir oy
oranıyla hâlâ önlerdeyiz, neden? Hiç kimse bizim -tabiri caizse- kara kaşımıza
kara gözümüze oy vermedi. Biz çalışmasaydık, üretmeseydik,
emanete hakkıyla sahip çıkmasaydık, dürüst olmasaydık,
sözümüzü namus bilmeseydik, cesur olmasaydık, vesayet odaklarıyla
kavga etmeseydik, daha önceki iktidarlar gibi bürokrasiye, iş
dünyasına, atanmışlara Buyurun, siz yönetin. deseydik,
milletle beraber yürümeseydik, gece gündüz çalışmasaydık,
Durmak yok, yola devam. demeseydik bu millet bize niye oy versin?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; on iki gün boyunca bütçeyi çok teknik olarak
değerlendirdik, rakamlar, sayfalar, grafikler verdik. Ben
ayrıntıya girmeden önce bütçeyle ilgili fotoğraf çekmek
istiyorum izin verirseniz.
Bakınız değerli arkadaşlar,
öncelikle, 2017 yılı bütçesinin temel özelliği, 2002
yılındaki bizim bütçemizin 120 milyar olan
karşılığı bugün itibarıyla 650 milyar. Bir daha
söylüyorum, AK PARTİnin birinci bütçesi, 120 milyar olan bütçemiz bugün
650 milyarı aşmış durumda, hamdolsun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İkinci bir cümle unutmamamız gereken: 2002
yılında yani on beş yılın başlangıcında
79 milyar olan bütçe gelirlerimiz bugün itibarıyla 600 milyarı
aşmış durumda; 8 kat artmış. 2002de 100 lira olan
gelirin her 86 lirası faize giderken bugün sadece 11 TLsi gidiyor.
Az önce Sayın Kesiciyi çok büyük keyifle
dinledik. Keşke her konuşma böyle olsa; hakaretten, iftiradan,
Cumhurbaşkanına diklenmekten, farklı farklı, vizyonsuz
konuşmalardan öte bu tarz konuşmalar olsa. Ben, teşekkür
ediyorum, keyifle dinledik. Ancak, Sayın Kesici konuşmasında
2002 yılındaki faiz rakamlarını söylemedi. Sayın
Kesiciye özellikle, geldiği siyaset kültürüyle tanınan bir ifadeyle
beraber söylemek istiyorum: Bizi eleştirdiğiniz o yolların daha
çok yapılmasını, o köprülerin daha çok
yapılmasını siz neden sağlamadınız? desek,
muhtemelen bize Ya, para vardı da biz mi yapmadık? diyecekti;
işte, paranın kaynağı bu değerli arkadaşlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) 100 liralık gelirin
86 lirası faize giderken bugün sadece 11 lirası gidiyor değerli
arkadaşlar.
Yine, Sayın Kesici konuşmasında
birçok örnek verirken OSBler batıyor, sanayi mahvoluyor. dedi. O
konuşmadan hemen sonra 3 tane OSB başkanından Kayseriden,
Kocaeliden, Denizliden bir sürü fotoğraf geldi İşçi
arıyoruz., Yatırım yapıyoruz. diye. Bu ülke batmadı
arkadaşlar. Dönemsel olarak sıkıntılar olabilir, dönemsel
olarak kurun değiştiği anlar olabilir, çevremizdeki
savaşlarla beraber, Avrupanın ekonomisinin geriye gitmesiyle beraber
sıkıntılar da olabilir. Ama, bütçemiz de, enflasyon da, faiz de,
yatırım da tamamen kontrolümüz altında olmakla beraber
yarınlar için daha iddialıyız, göreceksiniz daha iyi şeyler
yapacağız inşallah.
Değerli arkadaşlar, peki, bütçenin bu
genel fotoğrafından sonra en öne çıkan
başlığımız ne diye baktığımızda
şunu keyifle, gururla söyleyebiliyoruz: AK PARTİ eğitimin yanında,
eğitimcinin yanında. Biz iktidara geldiğimizde 2002
yılında eğitimin bütçedeki payı sadece yüzde 10du, şu
an tam yüzde 20. Avrupa Birliğinde şu an hâlâ yüzde 10,6;
Avrupanın tam 2 katı fazla eğitime yatırım yapan bir
Hükûmetiz. İlk defa AK PARTİli bütçe yıllarında Millî
Savunma bütçesinden daha fazla bütçe Millî Eğitime verildi.
Değerli arkadaşlar, yıllarca
değişik polemiklere, nümayişlere konu olan bir harç meselesi
vardı; üniversite harçları, kalksın, kalkmasın
Kavgalar
olur, eylemler olur. Sözüm ona sadece solcuların elindeymiş gibi bu
üniversitelerdeki harçlar kaldırılsın kavgası oldu.
Haberiniz bile olmadı tabiri caizse, biz kaldırdık, biz. Şu
an ne harç var ne de bunlarla ilgili sorunlar var. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Burslarımız artıyor, yurtlarımız artıyor, her
ilde üniversite yapma iddiamız devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, sağlık
meselesi
Yine, saatlerce eskileri, yenileri anlatabilirim ama temel
fotoğrafı ortaya koymak istiyorum. Bizler, hastane kuyruklarında
sabahlayan, ilaç alamayan, hastanede rehin kalma haberlerini duyan bir nesiliz.
Yıllarca bunu okuduk, gazetelerde gördük ama şimdi, her ilimizde
neredeyse şehir hastaneleri adıyla otel gibi hastane
imkânlarımız oldu ve daha da olacak. 2002 yılında 618 olan
ambulansımız, bugün, bin demiyorum, 2 bin demiyorum, 3 bin demiyorum,
tam 5 bin oldu arkadaşlar. 2002de 600 ambulans, bugün 5 bin ambulans.
Değerli arkadaşlar, 2002 yılında
eğitim ile sağlığın yani kişiye direkt dokunan bu
ana başlıkların bütçedeki oranı yüzde 20yi geçmiyordu,
şu an tam yüzde 37. Bir daha söylüyorum, eğitim ve
sağlığın bütçemizdeki oranı yüzde 37. Avrupa
Birliğinde kaç? Yüzde 25. Biz bu konularda iddiamızı tüm dünyaya
gururla söyleyeceğiz.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Asgari
ücret nasıl, asgari ücret? Ona bakalım, Avrupa Birliğiyle bir de
onu kıyaslayalım.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ulaşım ayrı
bir başlık, saatlerce anlatabilirim.
Değerli arkadaşlar, ulaşımda
ülkenin çağ atladığını herkes gördü. (CHP
sıralarından gürültüler) Siz görmeyin ama vatandaşımız
gördü. 25 bin kilometre oldu şu an bizim sadece bölünmüş
yollarımız. 2002de 6 ilde olan bölünmüş yol, şu an 76 ile
çıkmış durumda. Daha ne anlatayım sizlere?
Ulaşımdaki köprüler, boğaz köprüleri, Yavuz Sultan Selim,
Marmara Köprüsü, hele ki şimdi Çanakkaleyi görün inşallah 18 Martta
Çanakkale köprümüzün temelini attığımızda. Tarımda,
sanayide, turizmde çok daha fazla vizyonu hep beraber yakalayacağız
değerli arkadaşlar.
Peki, sadece kişiye dokunan
yatırımlar mı? Millî Savunmaya bakın. Yine, 2002
yılında sadece yüzde 24 oranında yerli silahımız,
sanayimiz varken, bugün bu yerli savunma sanayimiz yüzde 60lara geldi. Millî
taarruz helikopteri ATAK, GÖKTÜRK-1, GÖKTÜRK-2, insansız hava
araçları
Ki bugün bir gazete Türk malı olan insansız hava
aracı için Çok pahalı diye manşet atmış. Aslında
şunu demek istemiş: İsrailin Heronu varken neden Türkiyenin
ANKAsı, Bayraktarı var demek istemiş? Bizler daha çok ANKA
yapmaya, daha çok Bayraktar yapmaya, daha çok yerli, daha çok millî üretim
yapmayı hep beraber gayret edeceğiz. HÜRKUŞ eğitim
uçuşu uçağı, Fırtına Obüsü, modern piyade tüfeğimiz,
MİLGEM millî gemimiz; hangisini anlatayım değerli
arkadaşlar?
Eskiden bizim uluslararası anlamda
markamız yok hükmündeydi neredeyse ama bugün sizin çok
eleştirdiğiniz TRT başlı başına bir marka
değeri hâline geldi; Arapçası, Kürtçesi, İngilizcesi, farklı
dillerde uyduda bambaşka bir kanal hâline geldi. En son adım TRT
World. Tüm dünyada örnek gösterilen bir kanal hâline geldi, vizyonuyla,
içeriğiyle, renkleriyle bambaşka kanal hâline geldi değerli
arkadaşlar.
2012 yılında Türk Hava Yolları orta
ölçekli bir kurumken, bir şirketken bugün dünyanın birçok
noktasına uçan, 117 ülkeye uçan, 298 noktaya uçan bir hava şirketi
hâline geldi. Türk Hava Yollarını tanımayan insan kalmadı,
TRTyi tanımayan insan kalmadı. Bunun ötesinde daha birçok kurum
sayabilirim. Vaktimiz kısa diye hızlı geçmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bunları yaparken
Nasıl yaptık? sorusunun bir iddiası var. Biz bu millete
sevdalıyız, biz iş yapmak istiyoruz, bizim derdimiz var. O
yüzden bunları başarıyoruz. Eğer zihinsel
değişiklik olmasaydı, eğer biz eskiden gelen hâlimizi devam
ettirseydik bunları yapamazdık. Hani büyük şairlerimizden Yahya
Kemalin dediği gibi İnsan, âlemde hayal ettiği müddetçe
yaşar. Biz, bu topluma hayal etmeyi öğrettik. Önceden kendi
şehrinden dışarıya çıkmayan insanlarımız
vardı, Avrupanın, dünyanın hiçbir şehrine temsilcilik
açmayan yayınlarımız, yayın organlarımız
vardı ama artık bugün şirketlerimiz de, basınımız
da, iş adamlarımız da herkes AK PARTİnin vizyonuyla
beraber Türkiyeye yakışan adımları atmaya devam ediyor.
Siz hayal ederseniz Yavuz Sultan Selim Köprüsü olur, siz hayal ederseniz
Çanakkale Köprüsü olur, siz hayal ederseniz Marmaray olur, Körfez Köprüsü olur
ve yeniden büyük Türkiyenin inşası başlar inşallah.
Değerli arkadaşlar, bugünlere kolay gelmedik;
zaman oldu liderimizi hapse attılar, zaman oldu davamızın önüne
set vurdular, zaman oldu kapatma davası açtılar, zaman oldu Siz
cumhurbaşkanı seçemezsiniz. dediler, zaman oldu bizim önümüze
farklı atraksiyonlarla, darbelerle geldiler. Ama hep ya sabır
dedik, ya sabır dedik, hep milletimize sırtımızı
dayadık. Birilerinin yaptığı gibi
Sırtımızı falanca örgüte... demedik, Avrupaya gitmedik,
şikâyet etmedik, hendek kazmadık, Biz sadece milletle yürürüz.
dedik, milletle beraber yol yürüdük. Allaha hamdolsun ki bugünkü tabloyla
karşılaşmış olduk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; sadece eğitim, sağlık, silah gibi değil
çok şey söylemek istiyorum. Bakınız, yine insan hak ve
özgürlüklerini güvence altına alan kurumlar kurduk. İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu, Kamu Denetçiliği Kurumu AK PARTİ
döneminde kuruldu. Partimizde İnsan Hakları
Başkanlığı bu dönemde kuruldu, ana dilde savunma hakkı
bu dönemde verildi, farklı dil ve lehçelerde yayın yapma bu dönemde hayata
geçirildi, azınlıklara kendi mülkiyetlerini, vakıf
mülkiyetlerini verme hakkı bu dönemde sağlandı, 4+4+4le
eğitim özgürleştirildi, ceza sisteminde iyileştirmeler
yapıldı, denetimli serbestlik geldi, çocuklara özel ceza infaz
sistemi geldi, cezaevleri saydamlaştırıldı,
orantısız güç kullanmanın önüne geçildi, idari bilgi edinmenin
önü açıldı, yerleşim yerlerinin eski isimlerinin önü
açıldı, işkence ve kötü muameleye son verildi, Türkiye için
utanç vesilesi olan başörtüsü yasağı, katsayı
yasağı gibi kronik sorunlar yerle bir edildi, kadına yönelik
pozitif ayrımcılık hükmü Anayasaya girdi. Türkiye darbe
zihniyetiyle AK PARTİ döneminde yüzleşti çünkü Şeyh Edebalinin
dediği gibi İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
dedik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AFAD gibi,
TİKA gibi, Kızılay gibi, Yunus Emre Enstitüsü gibi
olağanüstü gurur duyduğumuz kurumlara vakit yok diye girmiyorum.
Değerli arkadaşlar, peki, ben, bu on iki
gün boyunca konuşurken, bunları ortaya koyarken daha çok
muhalefetteki arkadaşlarımız ne söylemişler diye özel
çalışma yaptırdım. Danışmanlarımı
topladım. Ne demişler? Bakın arkadaşlar, öne çıkanlar:
Bir, Saray; iki, diktatör; üç, Cumhurbaşkanlığı; dört,
tırı vırı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Arkadaşlar, sizin Saray dediğiniz bu
milletin evi, bu milletin huzur bulduğu yer, siz tapu kadastro
müdürlüğüne bina yapıldığı zaman
kızmıyorsunuz, valiliğe, adliye sarayına
kızmıyorsunuz, Avrupaya gittiğinizde, dünyanın değişik
şehirlerine gittiğinizde, Başkanlık sarayı
dendiğinde fotoğraf çektiriyorsunuz, Aman, ne güzel! diyorsunuz,
orta hâlli, bir saray diye ifade ettiğiniz külliye bu milletin gurur
duyduğu bir mekân hâline geldi.
Fakat, oyunuz niye artmıyor, biliyor musunuz?
Farkında olmayabilirsiniz, on beş yıldan beri 25i 26
yapamadınız, yapamazsınız. Her saray dediğinizde
birilerini kırıyorsunuz, her kaçak dediğinizde birilerini
kırıyorsunuz. Sayıları aldım: 16 bin muhtar orada
yemek yemiş, 10 binden fazla STK toplantı yapmış, millet
orada camiye gidiyor, kütüphaneye gidecek, kongreye gidecek, millet orada
yaşıyor. Siz hakaret ettikçe adam diyor ki, Ya, ben gittim, senin
dediğin altın klozetin gördüğümle alakası yok. Sen
yalancısın o zaman. diyor. Bunu millet görüyor arkadaşlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız, Tayyip Erdoğan
dediğiniz adam, Sayın Cumhurbaşkanımız, İstanbul
Belediye Başkanı olduğunda -ben İstanbulu iyi bilirim-
Floryada, sahilde, ormanda harika ötesi bir ev var, lojman var, konut var
Büyükşehir Belediye Başkanı için, bırakmadı, beş
yıl başkanlık yaptı, Üsküdardaki mahalleden
çıkmadı o adam. Devam ediyorum: Başbakan oldu, on iki yıl
görev yaptı. Sizin başbakanlığınızın, bu
devletimizin yok muydu konutu, yok muydu misafirhanesi? Ama Keçiörende bir apartmanda
on iki yıl boyunca kiracı oldu o insan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bizim gözümüz sarayda
değil, bizim gözümüz iş yapmakta, bu ülkenin onurunu ayağa
kaldırmakta, tarihten gelen o medeniyetimizi, sorumluluğumuzu tekrar
dosta, düşmana göstermekte. Ev derdi, saray derdi olsaydı, belediye
başkanlığında, başbakanlığında krallar
gibi yaşayamaz mıydı? Yaşardı arkadaşlar. O
yüzden, bunları niye söylüyorum biliyor musunuz; aynaya bakın,
aynaya. Dışarıda çay içerken gelecek buraya, önceki
konuşmacıyı bilmiyor, sonrakini bilmiyor, direkt diktatör,
Saray var, o var, bu var. Yapmayın ya!
Oyunuzun artmamasının sebebi biz
değiliz, sizsiniz aynı zamanda. Aynı şeyleri yapıp da
farklı sonuçlar beklemek makul insanların tavrı değildir.
Aynı şeyi yapacaksınız, oyunuz artacak; artmaz. Kaldı
ki, o yüzde 25 oyun da içerisinde sizin payınız çok az
arkadaşlar. Altı okun içerisinde Mustafa Kemalin hatırası
var, İnönünün hatırası var, tarihiniz var. Adam diyor ki
Kanım aksa oyum size. Yani, size değil tarihinize oy veriyor.
Çoğunuz çıkıyorsunuz bağırıyorsunuz, hakaret
ediyorsunuz; ortada ne var? 25, 26 olmadı, olmaz! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Hâlâ buraya çıkanlar FETÖnün
kasetçaları gibi; 17 Aralıkta böyle oldu, dolar kutuları böyle
oldu. gibi hâlâ sizin önünüze konan argümanlarla bize saldırıyorsunuz.
O FETÖ ki -tırnak içerisinde- Müslüman cemaatler içerisinde
sayılırken karşıydınız ama hainler arasında
olunca yanında olmaya çalıştınız. Hüsnü Mahalli,
beş on sene önceye kadar irticacıydı, Araptı, kötüydü; ne
zamanki Esadın yanında olmaya başladı
alkışlamaya başladınız. Bunlar yanlış
arkadaşlar, bunlar doğru değil. Edirneye ciğer yemeye
gitmediniz. Niyetinizi biliyoruz, HDPnin avukatlığı size
kalmaz. Ses çıkarmayın, Edirneye ciğer yemeye
gitmediğinizi bir daha söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk
Partisinin doksan yıllık hatırası kıymetli bir
hatıra.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Ya, sen
bütçeden konuş, bırak Cumhuriyet Halk Partisini.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bu hatıraya sahip
çıkın, bu hatıraya sahip çıkmazsanız kendi
aranızdaki arkadaşlarınızın uyarılarına
sahip çıkın.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Yaptığınız
bir şey yok. Sen onları anlat.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Hadi bana
kızıyorsunuz, Sayın Nevşehir, bana kızıyorsunuz
canın sağ olsun ama bakın, söylediğim, sadece benim
eleştirilerim değil.
Bakınız, değerli arkadaşlar
LEVENT GÖK (Ankara) Bülent,
karıştırdın Niğde diyecektin herhâlde.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Niğde, patatesi bol
Niğde.
LEVENT GÖK (Ankara) Niğde, değil mi?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız, kendi
arkadaşlarınız bu tavırdan rahatsız bunu yapmayın
değerli arkadaşlar. İsim vermeyeceğim, sizin vekiliniz,
milletvekiliniz Yeter artık, sabır, sabır, sabır bir yere
kadar. Ben Atatürkün kurduğu gibi bir CHP istiyorum, oraya buraya
savrulan değil. Adana mitinginde Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan gibi
Ergenekon, Balyoz süreçlerinin savunucusu FETÖcülerin isimlerinin
anılmasını kabul etmem. diyor. Kim? Sizinkiler diyor. Ben de
etmiyorum, size yakışmıyor bu arkadaşlar.
Kızabilirsiniz, gidin Nazlı
Ilıcakı vekil yapın, gidin Ahmet Altanı vekil yapın
önemli değil, istediğinizi yapın ama değerli
arkadaşlar, CHPnin bir hatırası var bu hatıraya yanlış
yapmayın.
Bakınız, bir başka, size yakın
bir avukat diyor ki: Adana mitinginde gazeteciler sayılmış,
yoklama yapılmış. Nazlı Ilıcak denilince halkın
burada demesi istenmiş; o oradaysa ben orada yokum. diyor.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sen ne diyorsun
o konuda?
BÜLENT TURAN (Devam) - Dursun Çiçek, bir başka
vekiliniz. Ali Tatar, Murat Özenalp, Cem Çakmakların sesleri,
bakışları olmaya devam edeceğiz. Cumhuriyet ve demokrasi
cephesinde Altan ve Ilıcak olmayacaktır. diyor. Değerli
arkadaşlar, yanlış bir yerdesiniz, aynaya bakın, kendinize
gelin derim ben; bunu da bir dost tavsiyesi olarak kabul edin. Daha bunun gibi
onlarca vekillerinizin sitemi var size, Böyle yapmayın. diye. Ama eski,
kıymetli genel başkanınız, der ki: Ergenekon
mimarlarını alkışlamak son derece yanlış. der
Sayın Deniz Baykal. Ben de diyorum: Ergenekon sanıklarını
alkışlatmak, mimarlarını alkışlatmak son derece
yanlıştır arkadaşlar, yapmayın bunları.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bülent, sizsiniz mimarı
ya, sizsiniz mimarı.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Onlar taşeron, sen esas
işverensin.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Laf atma, laf
atma!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir diğer mesele,
sarayın dışında
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Onlar taşeron, sen esas
işverensin.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Laf atma, laf
atma! Ne laf atıyorsun?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Başkanlıkla
ilgili iddialarınız ortaya kondu. Bu başkanlıkla ilgili
meselede gördük ki
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Bak bana, laf
atma oradan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sus!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Grup başkan
vekilisin, utanmıyor musun? Bana da öyle bakma oradan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben kimseye bir şey demem
ama seni dinlemem.
BAŞKAN - Efendim, değerli milletvekilleri,
gayet güzel gidiyoruz. Lütfen hatibe müdahale etmeyiniz. İnsicamı
bozmayalım.
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Hurdacı
bağırır, sarraf susar. Bence bağırmayın. (AK
PARTİ sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar, başkanlık
sistemiyle ilgili az önce Sayın Kesici bazı iddialarda bulundu. Dedi
ki: Sayın İnönü, partili cumhurbaşkanlığını
kaldırmak için gayret etti. Bakın değerli arkadaşlar,
bizim o tarihe ilişkin bu cümle söylendiğinde bir cevabımız
olur: Sizin o, sözüm ona çok demokrat zamanlarınızda açık oy,
gizli seçim vardı, gizli sayım vardı. Hangi demokrasiden
bahsediyorsunuz o dönemde? Kaldı ki biz Sayın Kesici gibi Demokrat
Partinin hatırasını taşıyan soy isimden, uzun
yıllar orada görev yapmış bir isimden, ailesinden İnönüden
çok Menderes demesini beklerdik, Menderesi söylemesini isterdik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, Sayın Kesici dedi ki: Tayyip
Erdoğana -Allah gecinden versin- Hak vaki olsa bu Anayasa
değişikliğini bir tek vekil taşımaz, kollamaz,
korumaz.
Ben iddia ediyorum Sayın Kesici: Bizim partimiz
sizin partiniz gibi değil. Bizde 316 tane Recep Tayyip Erdoğan var.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu bizim emanetimiz.
Millet arkamızda, halk arkamızda çünkü biz biliyoruz ki Menderes de,
Demirel de, Sayın Türkeş de, Sayın Erbakan da, Sayın Özal
da başkanlık sisteminin bu ülkenin menfaatine olduğunu ifade
ettiler. Biz bu başkanlığı kendimize istemiyoruz
arkadaşlar. Başkanlık şu an bizim için bir sorun
değil. Çok vefalı Başbakanımız ile Cumhurbaşkanımızın
uyumu dünyaya örnek bir uyum. O yüzden başkanlıktan kaynaklı bizim
sorunumuz yok. Biz oturuyoruz, konuşuyoruz, bir araya geliyoruz,
sorunları çözüyoruz ancak, sizin dediğiniz gibi, bizden sonraki
dönemlerde bu sistem bir kriz sistemi. 367 krizinden sonra ortaya çıkan
halkın seçtiği Cumhurbaşkanı, halkın seçtiği
başkan bir araya geldiği zaman bu bir kriz sebebi. Bu kriz
olmasın istiyoruz, bu krizi biz aşıyoruz. Sayın Binali
Yıldırım ile Sayın Tayyip Erdoğanın kriz
ihtimali yok. Ama bir daha diyorum: Bizden sonra iki farklı siyasi
kültürden gelen güçlü Başbakan, güçlü Cumhurbaşkanı.
ÇETİN ARIK (Kayseri) Tek adam diyorsun yani.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bu yanlış, bu
yanlış arkadaşlar. Buna ne olur sağduyuyla
yaklaşın, sakin yaklaşın. Yok, efendim, kan
akarmış. 92 oy da alsanız tanımazmışız. Ne
oluyor ya, ne oluyor arkadaşlar? Hani halkçı partinin halkı
nereye gitti? Halk isterse her şey olacaktı? Hani demokrasi? Her
şeyin, egemenliğin sahibiydi millet? Halk isterse başkanlık
gelir, ağzınızı açamazsınız, o kadar net. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir başka yalan: Yüz kırk yıllık
parlamenter rejim varmış. Nerede var, nerede var arkadaşlar?
Tarihin başlangıcı olarak, Anayasa hareketi olarak 1876yı
alacaksak kâğıt üstünde, kabul. 1876, Osmanlının ilk
parlamenter rejime adım attığı dönemdir, eyvallah ama çok
değil, beş ay sonra kapatılıyor, otuz yıl Parlamento
yok bir daha. Nerede yüz kırk altı yıl, nerede? Halkı
kandırmayın artık arkadaşlar. Bizim parlamenter rejimimiz
darbelerle, savaşlarla, kesintilerle, tek partiyle sürekli bölünmüş,
dağılmış bir sistem. Bu parlamenter rejim on altı ayda
bir hükûmet kurduran bir sistem. Diyoruz ki: Seçim beş yılda bir
olsun, hükûmet beş yılda bir olsun. Çalışın, siz
kazanın, Tayyip Erdoğanı yenin arkadaşlar. Bu, hakaret
ederek olmaz, çalışarak olur. Halk çalışana oy verir, kendisini
memnun edene oy verir; bağırana, çağırana, hakaret edene
değil. O yüzden, bir daha söylüyorum: Ne olur başkanlık
sistemine makul yaklaşın. Siz nasıl bir zamanlar, 7 Hazirandan
sonra bir partiyle beraber Oh ne iyi oldu, salladık sizi.
demiştiniz. HDP ile CHP bunu demedi mi: Salladık sizi. Biraz da siz
sallanın şimdi. İki parti bir araya geldi, makul şekilde bu
ülkenin sorunlarını masaya yatırdı, çözüm için bir teklif
ortaya koydu. Bu teklifi beraberce değerlendireceğiz. Sizin de
katkınızı alacağız, desteğinizi
alacağız. İçinizden, eminim, bazı sorumlu, sağduyulu
vekiller, daha eski yıllarda olduğu gibi Bu ülkenin geleceği
için başkanlık lazımdır. deyip AK PARTİnin, MHPnin
desteklediği önergeye evet diyecekler sizden de, eminim bundan.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sizden evet
demeyenler olacak, onu düşünün. Ne yapacaksınız?
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, başkanlık sistemini
RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Cumhurbaşkanlığı
BÜLENT TURAN (Devamla)
Cumhurbaşkanlığı sistemini. 1982 Anayasasından sonra
askerler sadece Bizden sonra hep asker olacak. zannıyla planladılar
ama
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bülent ne oldu? Tekzip geldi.
Başkanlık sistemi diyordun, tekzip geldi.
BÜLENT TURAN (Devamla) Peki, başkanlık,
cumhurbaşkanlığı; bir derdimiz var
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, duymak istiyorlar.
Hangisi?
BÜLENT TURAN (Devamla)
bu milletin geleceği
adına risk almadan iş yapmak istiyoruz,
cumhurbaşkanlığı sisteminin altında imza
atıyoruz, var mı endişen, var mı? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tekzip geldi, tekzip.
Başkanlık diyordun ya, tekzip geldi.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bir şey daha
söyleyeyim değerli arkadaşlar: Cumhuriyet Halk Partisi bilerek
bilmeyerek bu ülkenin geleceğine katkı sağlıyor.
Bakınız, 367 krizi çıkmasaydı yani Abdullah Gül Cumhurbaşkanı
olamaz, Tayyip Erdoğan olamaz. gibi çok demokratik olmayan, bu ülkenin
genlerine aykırı olan bu iddiayı ortaya koymasaydı biz
bugün başkanlık tartışmıyorduk.
LEVENT GÖK (Ankara) Başkanlık mı
cumhurbaşkanlığı mı Bülent?
BÜLENT TURAN (Devamla) Bugünkü başkanlık
tartışmasının sebebi Sayın CHPnin ortaya koyduğu
367 krizinden dolayıdır. O yüzden, bir daha söylüyorum; 367 krizi
bugünkü cumhurbaşkanlığı sisteminin kurulmasının
başlangıcıdır, teşekkür ediyoruz Sayın CHP. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bülent, bak, Cumhurbaşkanlığı.
diyorlar. Başkanlık değil. diyor, uyarıyor,
uyarıyor.
LEVENT GÖK (Ankara)
Cumhurbaşkanlığı mı başkanlık mı
Bülent?
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, efendim, Cumhurbaşkanı tarafsızmış.
Özal mı tarafsızdı? Demirel mi tarafsızdı? Hangisi
tarafsızdı? Gözümüzü kapayıp da ancak kendimize gece
yaparız. O yüzden diyoruz ki arkadaşlar; gelin, bu ülkenin önündeki
engelleri kaldıralım, daha güçlü bir ülke için bu işleri
yapalım.
Değerli arkadaşlar, bir diğer mesele,
her çıkan buraya, bize Kutuplaşmayın,
kutuplaştırmayın. dedi. Arkadaşlar, biz partiyi
kurduğumuz yıllarda Aman ha, başörtüsü yasağını
kaldırma, Anayasa Mahkemesi var. derlerdi; Aman ha, şu
adımı atma, kurumlar dengesi. derlerdi; Aman ha, ordu darbe yapar,
asker göreve. derlerdi. Bunlar gitti, millet meseleye el koydu, ellerinde
-sözüm ona- bir malzeme kaldı; ne yapmak istersek
Kutuplaştırmayın., Kutuplaştırmayın.
diyorlar. Kutuplaşan falan yok. Bu millet kutuplaşmadığını,
80 milyonun beraber olduğunu 15 Temmuz akşamı meydanlarda
gösterdi arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Kutuplaştıran sizsiniz; hakaret eden, kızan,
sürekli bizi aşağılamaya çalışan sizsiniz; bütçeden
çok Cumhurbaşkanını konuşan sizsiniz. Ama değerli
arkadaşlar ne zaman iş yapmak istersek Kutuplaştırmayın.
diyorlar. Elimde anket var, şimdi gösteremeyeceğim vakit yok diye. Bu
anket, bu ülkede kutuplaşma olmadığını gösteriyor.
Sizin dünyanız gibi değil toplumun dünyası. Benim CHPli amcam
var, dayım var, akrabam var, akrabalarımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Turan, toparlar
mısınız lütfen.
BÜLENT TURAN (Devamla) Biz
akrabalarımızın farklı partiden olmasından
rahatsız olmayız, olmuyoruz, kutuplaşmıyoruz. Ama sizden
bir vekilin kardeşi AK PARTİye katıldı. Haber O cahil,
haber yapmayın. dediler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Vay be!
BÜLENT TURAN (Devamla) Evet.
Bir başka haber. Bir başkasının
kardeşi CHPyi eleştirdi. Para almıştır, ondan
yapıyordur. dedi. Arkadaşlar, kutuplaştıran,
aşağılayan, ötekileştiren sizsiniz. Ama her çıkan
gelip adım atmayın, kutuplaştırmayın diyor.
Kutuplaşmıyoruz. Sizin bu kutuplaştırmayın
mantığınızla adım atsaydık katsayı devam
ediyordu, başörtüsü devam ediyordu.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Başörtüsünü
beraber kaldırdık.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Parti kapatma devam
ediyordu. Anayasa Mahkemesine siz götürdünüz bu işleri. Kutuplaşma
falan yok. Bu ülke kardeştir kardeş kalacaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Onları cezaevine
soktunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar öyle veya böyle bu da geldi geçiyor. Hani iyilik ile
kötülüğün, güzel ile çirkinin, merhametsizlik ile merhametin, ahlak ile
ahlaksızın kavgası var ya
Hani şair diyor ya:
zaman bizden yanadır/
Külümüzden yükselen duman bizden yanadır/ Son durak, son ilahi ferman
bizden yanadır/ Dünya düşman olsa da, ilahi ferman bizden
yanadır.
O yüzden diyoruz: Yansak da kül olsak da bu duman,
bu milletin duasıyla beraber yükselecek inşallah. Yarını
hep beraber inşa edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Devamla) Son bir dakika Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Lütfen tamamlayın efendim.
BÜLENT TURAN (Devamla) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Halepte çok büyük bir ızdırap var,
hepiniz takip ediyorsunuz. Hani Şair Garipin dediği gibi:
İşte geldim gidiyorum/ Şen
olasın Halep şehri/ Çok ekmeğin tuzun yedim/ Helal eyle Halep
şehri
İşte, Halep şehrinin helal etmesi
için daha çok çalışacağız. Bu milletin
mazlumlarının hakkı için daha çok
çalışacağız. Dünya 5ten büyüktür. demeye devam
edeceğiz. Size rağmen bu ülkenin birliği için, beraberliği
için, geleceği için gece gündüz çalışacağız ve
inşallah on beş yıl daha bütçe yapacağız hep beraber.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2017 yılı bütçemizin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Turan.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Levent Bey.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım,
konuşmacı konuşmasının pek çok yerinde partimizin
adını da zikretmek suretiyle, aslı astarı olmayan pek çok
konuda ithamlarda bulundu.
BAŞKAN Lütfen, buyurun efendim.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Levent Gökün,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın 433 sıra sayılı 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra
sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce konuşan konuşmacı pek çok
konuyu çarpıttı.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Hepsi doğru.
LEVENT GÖK (Devamla) Aslında her birine cevap
vermek saatler sürer ama şöyle bir baştan başlayayım.
Konuşmasında dedi ki: Her çıkan muhalefet milletvekilleri
Cumhurbaşkanına eleştiride bulundu.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Öyle değil mi?
LEVENT GÖK (Ankara) Eğer siz Burada 317
cumhurbaşkanı var, Recep Tayyip Erdoğan var. derseniz, 317 tane
de eleştiri alırsınız. Kendinizi Cumhurbaşkanıyla
ayrıştırmayı öğrenin bir kere. (CHP
sıralarından alkışlar)
Cumhurbaşkanının sarayı milletin
evi değildir Sayın Bülent Turan, milletin evi Türkiye Büyük Millet
Meclisidir, burasıdır. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Turan, parlamenter rejim sayesinde sen de
ben de milletvekili olduk ve burada milletvekilliği yapıyoruz,
ülkemize yararlı olmaya çalışıyoruz. O nedenle,
işinize geldiği zaman, örneğin, 15 Temmuz darbe
teşebbüsünün olduğu gece parlamenter rejime dört elle sarılarak
bizleri neredeyse öpücük yağmuruna tuttuğunuz geceyi unutmayın,
o gece darbe önlendiyse parlamenter rejim sayesinde önlendi. (CHP
sıralarından alkışlar)
Hiçbir sözümüz tırı vırı
değildir ama senin sözlerin tırı vırıdır.
Rakamları konuştururken gerçek, reel rakamları söylemek gerekir.
Örneğin, millî gelir ne hâldedir? Millî gelir dört yılda tam 100
milyar dolar düşmüş, 950 milyar dolardan 850 milyar dolara
düşmüştür; bunu söylemen gerekir. Kişi başına gelir üç
yılda 2 bin dolar azalmış, 10.500 dolara inmiş,
bunları niye söylemiyorsunuz? Eğitimi anlatıyorsunuz, PISA
sonuçları daha geçen hafta Türkiyenin gündemine oturdu, dünyada
sonuncuyuz, OECD ülkelerinin sonuncusuyuz; öyle mi? İşte gerçekler
bunlar, bunları anlatacaksınız, bunları. Cumhuriyetin
öğrencileri, öğrenimi getirdiği,
taşıdığı noktadan sizin on dört yılda yerin
dibine nasıl batırdığınızı
anlatacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Cari açık: Dünyada en fazla cari açık
veren dördüncü ülke hâline geldik. İşsiz sayısı: 3 milyon
523 bin işsizle Türkiye dünyada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gök, toparlar
mısınız lütfen.
LEVENT GÖK (Devamla) İki dakika dediniz, bir
dakikası ancak doldu.
BAŞKAN İki bitti, tekrardan veriyorum.
LEVENT GÖK (Devamla) Yok efendim, bir dakika oldu,
bir oldu.
BAŞKAN Yok yok, size öyle geliyor.
LEVENT GÖK (Devamla) Şimdi, onların
özetini geçiyorum ama burada, FETÖcülük konusunda en son sözü diyecek olan
Bülent Turandır. Neden mi? Bülent Turan birkaç yıl önce bir
açıklama yaptı. Biz, Fetullah Gülen yargılansın. Ya, bu
suç örgütü. dediğimiz zaman, çıktı basın
toplantısı yaptı ve Fetullahçılara ellerini açarak, minnet
ederek Güleni AK PARTİ kurtardı. dedi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yapma ya, Levent Bey!
LEVENT GÖK (Devamla) Bakın, aramızda
fitne çıkarmaya çalışıyorlar. Fetullah Gülen AKPnin
yaptığı değişiklikle suç örgütü lideri olmaktan
çıkartılmıştır. dedi. Dedin mi, demedin mi Bülent
Turan; dedin mi, demedin mi?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Söyledim.
LEVENT GÖK (Devamla) Dedin değil mi? Yani, Fetullah
Gülenin bir örgüt lideri olmaktan kurtarıldığını
burada itiraf eden Bülent Turandır. Hepinize şikâyet ediyorum.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyursunlar Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
sayın grup başkan vekilimiz grubumuza yapılan
sataşmaları cevaplandırdı süre ölçüsünde. Ancak, Sayın
Grup Başkan Vekili Bülent Turan bütçe konuşmasında, grubumuz
adına süreyi kullanan Sayın Hatibimiz Kesicinin ismini de anarak,
ona da şahsi olarak cevap hakkı doğuracak ithamlarda bulundu.
Müsaade ederseniz o da şahsı adına cevap hakkını
kullanacak.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ne söylemişim
Sayın Başkan?
BAŞKAN İki dakika için buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederiz efendim.
HASAN TURAN (İstanbul) Ama kötü bir şey
demedi ki ya, Menderesten de bahsetseydi. Demokrat Partiden gelmiş biri
olarak hep İnönüden bahsetti. dedi. Ben de düşündüm, aklıma
geldi yani. Yanlış partiden mi geldi diye
BAŞKAN Efendim, zamanı kaybettirmeyelim.
Buyurun.
3.- İstanbul Milletvekili İlhan
Kesicinin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın 433 sıra
sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434
sıra sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İLHAN KESİCİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben Bülent Turan Beyin
benimle ilgili söylediği güzel sözlere de çok teşekkür ediyorum
aslında. Ben tabii bu, sataştın-sataşmadın bölümüne
çok aşina değilim. Yani çok da sataşmış sayılmaz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sataşmadım
zaten, onlar çok alınganlar.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Sadece ona
bir tavzih, belki bu münasebetle -Özgür Beye de teşekkür ediyorum- bir
tavzih.
Faiz: Şimdi, bu faiz her dönemde var. Yani
Bizden önce yok muydu? filan dedi. Elbette, faiz her dönemde var.
Bunların nispetleri var, rakamları var. Sizden önceki yani -son üçlü
koalisyonu bir hariç tutayım ben, onu da sonra dâhil edeceğim
1999-2002yi- 1975-1999, yirmi dört yıl içerisinde devletin ödediği
faiz 127 milyar dolar yani yirmi dört yılda 127 milyar dolar. Şimdi,
sizin on dört yılda ödediğiniz 433 milyar dolar. Bu çok fazla. Yani,
mesela yıla bölsek -ekonomilerin büyüklükleri farklıdır filvaki
ama onu da söylemek lazım- 1975 ila 2000 arasında yıllık
ortalama faiz 5,2 milyar dolardır, AK PARTİ döneminde 31 milyar
dolar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Oran neydi efendim,
bütçeye oran?
BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) Borç tutarı aynı mı? Yani, aynı
paraya fazla faiz ödemişse o ayrı.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Bu şeyi
bozan yani sizi hep iyi gösteren, daha önceki dönemi kötü gösteren bir tane
faktör var, 2001 yılı krizi. Yani, 2001in içerisinde belli bir zaman
dilimi olmamış olsa zaten AK PARTİ olmazdı yani bu seviyede
olmazdı.
HASAN TURAN (İstanbul) Önemli bir faktör.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Şimdi,
eksik kalmasın, o dönemde dört yıl içerisinde, 1999-2002, üçlü
koalisyon zamanında ödenen faiz de 125 milyar dolar, çok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kesici, toparlar
mısınız lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) Borç tutarı aynı mı?
İLHAN KESİCİ (Devamla) Bununla
topluyorum, ikisi, ceman yekûn -eski tabirle diyelim- yani sizden evvelki yirmi
yedi yılın ortalama yıllık faiz rakamı 9 milyar dolar,
sizin zamanınızdaki ortalama yıllık faiz rakamı 31
milyar dolar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Efendim, bütçeye
oranı neydi?
İLHAN KESİCİ (Devamla) Bilgi için
arz etmiş oluyorum.
Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kesici.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkanım
BAŞKAN Bülent Beyciğim, sizden evvel bir
söz talebi var.
Sayın Özel, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın 433 sıra sayılı 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra sayılı
2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bülent Turan bana
da hitaben kürsüden yapmış olduğu konuşmasında öyle
şeyler söyledi ki Sayın Bülent Turana inanacak olsak AKP öncesi
Kadıköyde ulaşımın faytonla
sağlandığını, iletişimde posta güvercininin
kullanıldığını, camilerde mübarek ezan yerine çan
seslerinin yer aldığını
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aşağı
yukarı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
hastalara tulumbadan su
içirildiği için hasta olduğunu ve Recep Tayyip Erdoğanın
iktidarı İsmet Paşadan devraldığını
sanırız.
HASAN TURAN (İstanbul) Ama, tankerden
içiliyordu Sayın Özel. Belediyeler tankerle dağıtıyordu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sonra da söylüyor ve diyor ki:
Efendim, eğer sesini çıkarırsan hurdacı olursun. Ben
sessiz kalırım, kuyumcu olurum. Elbette kuyumcular da hepimizin ama
Cumhuriyet Halk Partisi, AKP gibi sadece kuyumcuların ve rant çevrelerinin
değil, hurdacıların da eskicilerin de
aşağıladıkları tüm meslek gruplarının da
temsilcisidir.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Kuyumculara hakaret
ediyorsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ediyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Esas, millete
yukarıdan bakan sizsiniz. Ankara'ya sokmuyordunuz milleti.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Turan, söz istemiştiniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
kayıtlara geçsin diye söyleyeceğim, kürsüye
çıkmayacağım.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Pardon, siz daha mı önceydiniz?
ERHAN USTA (Samsun) Bilmiyorum, ben sisteme
girmiştim.
BAŞKAN Bir dakika, sırayı
bozmayalım.
Erhan Bey, ekranda görmedim.
Buyurunuz.
3.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
İstanbul Milletvekili İlhan Kesicinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Konuşmaları esnasında 2001
yılı da geçti, 2001 krizi. Şimdi, bu meseleye şöyle bakmak
lazım Sayın Başkanım: 1999 yılının
Nisanında yeni bir hükûmet geldi, haziran ayında Bankacılık
Kanununu çıkardı. Yani, o hükûmet herhâlde iki ayda bozmuş
olamaz bunu. Türkiye'nin ciddi bir ihtiyacı vardı, haziran
ayında Bankacılık Kanununu çıkardı, radikal bir
değişim yaptı. Ağustos ayında Sosyal Güvenlik
Yasasını çıkardı. Yani, yıllarca 38 yaşında
kadınların, 40 yaşında erkeklerin emekli olduğu bir
Türkiye vardı. O Türkiye'yi değiştirmek için bunlar
yapıldı. Bir program uygulanmaya başlandı, çok güçlü bir
program uygulandı. Tabii, Türkiye'nin sorunları o kadar büyüktü ki
yani 2000 yılında yüzde 6 büyüyen bir ekonomi, 2001
yılında
Buna bir yol kazası, hatta bir kamu yönetimi
kazası demek lazım, o bir ekonomik kriz değil.
Şimdi, ondan sonra, Türkiye'nin geçmişteki
bütün sorunları temizlendi yani o günlerde arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) Bir dakika daha verebilir
misiniz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Toparlayın lütfen, bir
dakikadır biliyorsunuz mühlet.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ediyorum.
Yani oradaki faiz ödemelerini geçmiş bütün
birikimlerin temizlenmesi olarak görmek lazım yoksa oradaki bir
yıldan kaynaklanan bir şey değildi. Geçmişin bütün
sıkıntılarını temizlediğiniz zaman, kamu
bankalarının, özel bankaların hepsinin
sıkıntılarını temizlemek için devlet bir harekâta
girişiyor hazine ve onun elbette oluşturduğu bir faiz yükü var.
Fakat gelecek de yine o hükûmet döneminde inşa ediliyor. Yani daha sonra,
2002 sonrasındaki güçlü performansın -2007ye kadar süren, ondan sonra
da maalesef, sürdürülemeyen o güçlü performansın da- temelleri yine o
dönemde atılıyor. O döneme biraz daha dikkatli bakmak lazım,
daha analitik bakmak lazım ve haksızlık etmemek lazım. Bunu
ifade etmek istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Usta.
Sayın Bülent Turan Bey, buyurun efendim.
4.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın, Ankara Milletvekili Levent Gökün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; usul ekonomisi gereği kürsüye
çıkıp uzatmak istemiyorum ancak Sayın Levent Bey Fetullah
Güleni AK PARTİ kurtardı. falan tarzı açıklamayı
dile getirdi.
Yıl 2004, burada birçok partinin desteğiyle
bir kanun geçmiş, Ceza Kanunu değişmiş. Fetullah Gülen ve
birçok farklı sanık davası düşmüş. Söylediğim bu.
O zaman ben daha gençlik kollarındayım, vekil değilim vesaire. O
yüzden böyle olmayacak şeyler söylemek doğru değil diye
düşünüyorum.
Diğer taraftan, Özgür Özel Bey'in söylemiş
olduğu iddialara cevap vermeyeceğim. Halkımız zaten neyin
ne olduğunu biliyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Gök.
5.- Ankara Milletvekili Levent Gökün,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Sayın Bülent Turan konuşunca itiraflar da ardı ardına
gelmeye başlayacaktır. Tam anlamıyla bir nokta
atışı Bülent Turanın yaptığı açıklama
aynen şöyle Sayın Bülent Turan ve değerli AKP milletvekilleri;
Sayın Bülent Turan yaptığı basın
toplantısında AK PARTİ iktidarının 2006
yılında yaptığı değişikliğinde terör
tanımına cebir ve şiddet şartı getirildi, Fetullah
Hocanın da o malum davasından beraat etmesi söz konusu
değişiklikle oldu. Ben olaya sağduyulu bakan herkesin art
niyetlilerin kim olduğunu göreceğini tahmin ediyorum. diyerek
Fetullah Hocayı sahipleniyor
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hiç alakası yok
Sayın Başkan.
LEVENT GÖK (Ankara)
ve Fetullah Hoca yargılansın.
diyenleri de art niyetli gösteriyor. Bugün geldiğimiz nokta budur. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Evet, Bülent Bey
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Açalım mikrofonu lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Gerek yok Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hayır, duyulması için.
LEVENT GÖK (Ankara) Söyledin mi, söylemedin mi
Bülent Turan? Söyledin mi, söylemedin mi? Bak, anlatıyoruz. AKP o gün
öyle, bugün böyle.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Siz ne durumdasınız? Siz kendinize bir
bakın bakayım, ne durumdasınız, bir bakın.
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
sabaha kadar tartışalım, ben rahatım. Ama bir daha
söylüyorum: 2006 veya 2004 yılında -dosyam yanımda değil-
kanun değişmiş, TCK kanunu değişmiş.
LEVENT GÖK (Ankara) Evet.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Onu söylüyorum.
Değişen kanunda şunlar, şunlar, şunlar
düşmüş diyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Fetullah Hocayı da
söylüyor musun? Fetullah Hocayı da kurtardık. diyor musun?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Biz kurtardık. diye
övünüyor musun, övünmüyor musun?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Dolayısıyla
arkadaşların ısrarla söylemeye
çalıştığı dönemde bir, ben vekil değilim; iki,
olay Gülenle ilgili değil, olay TCK değişikliği, o zamanki
terör tanımına cebir ve şiddet ifadesi eklenmiş. Söylemek
istediğim bu.
Teşekkür ederim.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Ya demagoji yapıyorsun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir dakika
BAŞKAN Levent Bey
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, bakın,
tutanaklar elimde, tutanaklar yalan söylemez.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Levent Bey, çok
ayıp! Yalan mı söylüyoruz?
BAŞKAN Efendim, sizin beyanınız
kayda geçti, beyefendininki de geçti.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir cümlelik bir izin verin
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun lütfen.
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi, AKPnin bir huyu
var.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) 17-25ten sonra siz savundunuz FETÖyü be!
LEVENT GÖK (Ankara) Kendileri bir zaman dilimi
içerisinde bir şeyi savunuyorlar. O zaman, onları
savunduklarında onlar için o andaki o görüş meşru; daha sonra o
görüşten vazgeçtiklerinde yeni görüş meşru.
Şimdi, Sayın Bülent Turan
kalkmış, aslanlar gibi basının önüne geçmiş, Fetullah
Hocayı biz kurtardık. demiş. Art niyetlilere söylüyor bunu.
Kime söylüyor? E art niyetli biziz.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Ne zaman demiş?
LEVENT GÖK (Ankara) Fetullah Hoca
yargılansın. diyen, Cezasını çeksin. diyen Cumhuriyet
Halk Partililere
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hayatım boyunca
duruşum belli Sayın
Başkan, çok rahatım.
LEVENT GÖK (Ankara)
onu ifade eden muhalefete
diyor ki: Siz art niyetlisiniz; Fetullah Hoca yanlıları, Fetullah
Hocayı biz kurtardık... Kim kurtarmış? AKP
kurtarmış.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) 17-25ten sonra tümüyle arkasında durdunuz be.
LEVENT GÖK (Ankara) Yalan mı söylüyor
tutanaklar? Yalan mı söylüyor. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
LEVENT GÖK (Ankara) Oturun. Bu konuda
tartışma bitmiştir. Bülent Turan, Fetullah Gülenin
kurtarıcılarının başındadır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ha ha! Bravo! Çok
ayıp!
BAŞKAN Levent Bey, bir düzeltme yapalım
mı? Bu FETÖye FETÖ diyelim.
LEVENT GÖK (Ankara) FETÖ diyoruz biz zaten. Biz
yıllardır diyorduk da AKP daha yeni demeye başladı.
BAŞKAN Tamam. Fetullah Hoca dediniz. Hoca
yok, Fetullah yok, FETÖ var.
Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.44
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.09
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: İshak
GAZEL (Kütahya), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 42nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının son görüşmelerine devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/830), 2015
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Mahmut Bey.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Dün akşam bütçe görüşmeleri devam ederken
Meclis Başkan Vekili Sayın Ahmet Aydın Bey vardı. Ben
yerimden Millî Eğitim Bakanına, Sayın İsmet Yılmaz
Beye soru sormak istemiştim, süre vardı. O dönem -tutanakları
da elimde- Tamam Sayın Tanal, siz soruları sorun Bakan da gazel
okusun. diye bir açıklama yapmıştı. Gazel ne demek? Yani
boş konuşan insan demek, hiçbir şey bilmeden görüş bildiren
kişi demek. Ben bu anlamda, İç Tüzükün 58inci maddesine göre, Ahmet
Aydın adına bunu tutanaklarda düzeltmek için söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Ben inceleyeyim, lütfen verin. Bu
birleşim bitmeden gereken kararı vereceğim.
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına ilk söz Ankara Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya
Öndere aittir.
Buyurun Sayın Önder. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün burada bütün siyasal partilerin sayın
genel başkanları hazır bulundular, bizim partimizin eş
genel başkanları şu an bir hukuk garabeti sayılacak
uygulamayla cezaevindeler. Kısaca buna değinmeden, bu garabete dikkat
çekmeden başlamak olmaz.
Bu dokunulmazlıkların
kaldırılması teknik olarak bu dokunulmazlığı
düzenleyen maddenin bir defalığına askıya
alınmasıyla oldu. Ardından şöyle bir şey
yapılması gerekirdi, metafizik bir şey ama işte başka
türlü bu uzantı yerine gelmeyince bihakkın buna uygun bir işlem
yapılabilmesi mümkün olmuyor. Neydi o? Bir zaman makinesi olsaydı
bizi götürüp geçmişte yargılasalardı. Bu olmadığı
için bu yargılamaların tümü Evet, ben yaptım oldu.
mantığıyla savunulursa ülkenin neredeyse son çeyrek
yüzyılı Ben yaptım oldu. mantığıyla
yürütülüyor. Ama hukukun üstünlüğü, hukukun genel evrensel
normlarını gözetmek diye bir kaygımız olursa baştan
kadük çıkmış bir yasaydı. Ardından Anayasa Mahkemesi
süreci var, bununla bitse neyse. Anayasa Mahkemesinin çok sahih, sarih bir
kararı var. Balbay başta olmak üzere, dönemin
Hani, literatüre biraz
Balbay, Haberal içtihadı olarak geçti. Orada, aynı zamanda seçmenin
iradesine de bir gasp söz konusu olduğu mealinde bir şeyler
söylenerek, tutukluluk meselesinin yasama döneminin sonuna
bırakılmasını, vekilin yasama görevinden
alıkonulamayacağını belirtiyordu.
Şimdi, bizim müracaatımız var bütün
bu yargılanan vekil arkadaşlarımız ve cezaevinde bulunan
arkadaşlarımız için fakat Anayasa Mahkemesi bir türlü gündemine
almaya cesaret edemiyor. Biliyorsunuz, bir şekil ve müddet esaslı
çalışır hukuk. Bu şekil ve müddet barajına da
takılmamak için havuz diye bir şey uydurmuşlar, o havuzda
muhtemelen çürüyene kadar ıslak tutmaya devam edecekler. Ne hukuk ne
vicdan ne de tutarlılık bunun böyle olmasına daha fazla tahammül
göstermemeli.
İktidar partisi grup başkan vekili
muhalefet partilerine, işte, Ağzınızı
açıyorsunuz, saray; kapatıyorsunuz, hırsızlık ya da
başka şeyler
Ben şimdi içinde hiç saray geçmeyen bir bütçe
konuşması yapacağım hem de tamamen, son zamanlarda
yaygın olan Hükûmet argümanlarıyla.
Bütçe disiplini kaybolmuş. Bir bütçede beklenen
nedir? Bütçe üzerine birkaç şey söylemek. Oluşturulan fonlarla
merkezî harcama disiplini hayatın birçok alanından baypas
edilmiş ve bunlar da Sayıştay denetiminden
kaçırılmış. Sonra, bakıyoruz ki bu Sayıştay
denetiminden kaçırılması için de olağanüstü bir gayret ve
çaba sarf edilmiş. Denetim dedin mi iktidarın ödü kopuyor. Hep
seçilmişliğe vurgudan, hep Millet, bir daha bize oy ver. diye
vurgudan ve bir de yol, köprü ve baraja yapılan vurgulardan ibaret bir
Hükûmet takdimi dinledik.
Onlara birinci tavsiyem şu: Orta Doğuda,
Doğuda genel olarak iktidar yıpratıcı bir şey
değildir, güç tahkim edici bir şeydir. Bir müddet sonra milletin
güvenlik duygusunu, milletin geçim endişesini rehin alarak kendinizi bir
müddet var edebilirsiniz. İşin içine zor da girdiğinde büyük
maliyetler üretmeye başlar bu iktidar süresinin devamı.
İnşaat faslına gelince, herhâlde
dünyada Köprü yaptık. diye, sadece Karayolları Genel Müdürü,
bakın, Ulaştırma Bakanı bile yapsa çok hoş
karşılanmayacak bir şey, sadece Karayolları Genel Müdürünün
övüneceği bir şey bir bütün iktidar blokunun tek enstrümanı
hâline dönüşüyor. Faşist işgal sonrası Berlinin inşa
sürecine bakın, taş üstünde taş bırakılmayan,
neredeyse koca bir harabeye dönmüş bir kent kaç ay içinde eskisinden daha
mamur edilmiş, imar edilmiş bir bakın, lütfen buraya gelip
karayolları, köprüler, barajlar falan, bunlarla insanların
algılarıyla oynamayın, vaktini almayın.
Şimdi, içinden geçmekte olduğumuz günlerde
ortaya çıkan durum şöyle bir şey arz ediyor arkadaşlar:
Korku ve panik çok farklı şeylerdir, ikisi kategorik olarak çok
ayrı iki meseledir fakat benzer tepkiler verirler; siz, neyin korku
kaynaklı, neyin panik kaynaklı olduğunu ayırt edemezsiniz,
korkuyor mu, paniğe mi kapılmış belli olmaz. Korku,
kaynağı belli ve açık şeyler karşısında
duyulan ve insanın yer yer hayatta kalmasını, kendini
korumasını sağlayan bir duygu olarak tarif edilir. Sayın
Mehmet Bekaroğlu kusura bakmasın, onun alanına giriyorum. Ama
panik öyle değildir; endişe, kaygılanma bozukluğu öyle
değildir.
Şimdi, içinden geçmekte olduğumuz
günlerde, devlet çarkının, Hükûmetin, ülkeyi yönetenlerin tamamen bir
kaygı bozukluğu ve bir panik hâliyle tarif edilebilir ancak,
yapılanlara baktığınızda. Bunda da bilişsel
psikoloji denilen mesele, bunun tedavisine dair en geçerli yöntem olarak
yüzleşmeyi en öne koymuş. Yüzleşemezseniz savaşır
durusunuz, debelenir durursunuz.
Konuşmamın bundan sonrası bir
kısa paragraf içerecek ve o bittiği zaman size bir şey
söyleyeceğim. Şanlı tarihimiz, iktidarın sürekli, her
fırsatta ve her vesileyle giderek millîlik, yerlilik falan argümanlarıyla
bezediği bir temel enstrümanına dönüştü. Türk milliyetçileri,
zamanında bu iktidarın milliyetçilikten, millîlikten, yerlilikten ne
anladıklarını yeterince ve etkili bir şekilde burada dile
getirdiler. Ben de bu tarihî referansla konuşmak istiyorum. Türkler ve
Türklük dediğimiz şeyin dünya tarihinde anıldığı
en önemli enstrüman nizam kurabilme yeteneği, imkân ve kabiliyetidir.
Türkler, Batılı bazı kaynakların tahrif ettiği gibi,
militer yanlarıyla bu denli göç ve hükümranlık alanlarını
oluşturmamışlardır. Nizam kurabilme kabiliyetleridir bunu
onlara sağlayan. Anadoluya ilk geldiklerinde hepi topu 100-150 Anadolu
ereni; atları yoktu, pusatları yoktu, silahları yoktu,
orduları yoktu ama bu coğrafyanın takatsiz kalmış
Hristiyanlığına, mecalsiz kalmış kavimlerine ve büyük
boğazlaşmalara, halklar ve inançlar arasındaki büyük
boğazlaşmalara bir güçlü, hani neredeyse sihirli bir söz söylediler;
o söz şuydu: Biz yetmiş iki millete bir nazarla bakarız.
Türkler, sanıldığı gibi
Alparslanla Anadoluyu yurt etmediler; o, işin belki de en son
aşamasıydı. Türkler bu sözle Anadoluyu yurt ettiler çünkü bu,
boğazlaşma hâlinde olan halklara, yek diğerini imha etmekten
başka bir perspektife sahip olmayan güç odaklarının elinden
bizar olmuş halklara, kavimlere bu söz çok iyi gelmişti.
Bu nizam kurma kabiliyet ve becerisinin en
açıklayıcı vasıflarından birisi; birlikte yaşama
hukuku ve birlikte yaşama kültürüne dair tarihe geçmiş çok önemli
pratiklerin sahibiydiler Türkler, giderek de bu repertuarlarını hep
geliştirdiler. Niye? Bir biz kavramının içinden
konuşuyorlardı. İşte Yetmiş iki millete bir nazarla
bakarız. bu biz kavramının bir eseriydi. Sonra bu biz
kavramı özellikle cumhuriyetin kurulması aşamasında
Tekrar
olacak, biliyorum ama bunu tekrar söylemek zorundayım, sonunda bir notum
var çünkü. Cumhuriyet imkânlarla zaruretlerin kesiştiği
noktanın adıydı. Bu, imkânlarla zaruretlerin kesiştiği
noktada bu biz olgusu öyle bir güç kazandı ki elimizdeki bakiyeyi koruyabildik,
buradan bir yurt edinebildik. Ne olduysa, bu biz kavramının içi
boşaltılıp teke irca edilmesiyle, tek bir cins, tek bir
ırk, tek bir inanç, buralara irca edilmesiyle
sıkıntılarımız başladı ve hâlen
altından kalkabilmiş değiliz.
Batılı emperyalist ülkelerin kendi
ülkelerindeki refahı sağlamalarının biricik yolu var, onu
yaptılar. Bunun bir tek açıklayıcı sebebi var: Kendi iç
çelişki ve çatışmalarını üçüncü ülkelere ihraç
ettiler. Yani Batının bütün emperyal devletleri eğer kendi
ülkelerinde refah, huzur ve benzeri şeyleri sağlayabilmişlerse
bu çatışmaları kendilerinden daha mazlum, daha gariban, daha
güçsüz ülkelere ihraç ettiklerinden dolayı. Fakat bu topraklarda
şöyle bir şey oldu: Biz elimizde kalan bakiyenin içerisinde bin bir
meşakkatle, Türkü, Kürtü, Ermenisi, Rumu, Arapı, Süryanisi, hep
birlikte yurt edindiğimiz bu toprakta sıkıntılar bir
başka yere ihraç edilemediği için hep başka inançlara ve
Kürtlere ihraç edildi. İçinden geçmekte olduğumuz günlerde de böyle
bir pratiği tekrar tekrar yaşamanın
sıkıntılarını yaşıyoruz hep birlikte ülke
olarak ve geleceğe büyük maliyetler biriktirerek.
Yine, Türklüğün nizam kurma kapasitesiyle olan
bağı ve imkânları kesilmiştir. Hani eğer bir
official milliyetçilik, bir devlet milliyetçiliği; hepi topu iki yüz
yıllık bir icat olan devleti bu kadar fetişleştirerek,
tabulaştırarak bir devlet milliyetçiliği içerisine girmeden
gerçekten tarihsel bir bilinç noktasından konuşacaksak ele
alınması gereken en kıymetli yanı burasıydı Türklüğün.
Yabancı seyyahların ve tarihçilerin sıklıkla bahsettikleri 1526
Mohaç Yürüyüşü vardır, herkesin hatırlamasında fayda var.
Bizim kendi kendimize yaptığımız propagandadan daha etkili
bir tespittir. Mohaç Yürüyüşü 200 bin kişilik bir orduyla
yapılmıştır ve bütün bu yabancı tarihçiler şunu
vurgularlar: Bütün Rumeliyi katetti bu 200 bin kişilik ordu, bir tek
buğday tanesini ayaklamadan gitti. Bu, tarihe bu kadar şeddeli bir
şekilde nakşolunmuştur.
Peki, bugün geldiğimiz noktadaki bu imkân ve
kabiliyetin yansıma biçimine bakalım: 81 vilayettik 80 vilayete
düştük. Bütün Rumeliyi katederken bir buğday tanesine basmayan bir
idrakten terörle mücadele adı altında, şiddetle mücadele
adı altında bir şehri topyekûn haritadan sildik. Bu da bir
yöntem midir? Yöntemdir. Ama bunu Moğollar yaptı, Osmanlı böyle
davranmadı. İşte, tarihe geçme biçimi tam da böyle zamanlarda
ortaya çıkıyor. Eğer konuşacaksak burasından
konuşacağız.
Biz Halkların Demokratik Partisi olarak
şiddeti bir hak arama yöntemi ya da gerekçesi olarak hiçbir zaman
bulmadık, görmedik, en şiddetli bir şekilde bu uğurda
hayatını kaybeden bütün yurttaşlarımıza rahmet
diledik, yapılanı da nefretle kınadık. Ona rağmen
hâlen, sadece son hadisede ilk -herkes kendini bilir- ve içten tepkimizi,
duygumuzu söyledik. Bugün yine Emniyet Genel Müdürlüğünden
sızdırılan bir belge geziyor, Ankarada da böyle bir şey
olacakmış diye; kaygı, endişe, gelecek korkusu, kırk
yıl sürmüş bir savaş ve kırk yıl süren bir
savaşı bekleyen mukadderat gibi. Savaş sözüne bazı
arkadaşlar alınıyorlar. Devletin resmî kayıtlarında
düşük yoğunluklu bir savaş olarak geçiyor bu hâl, devletin resmî
kayıtlarında böyle. Kırk yıl süren bir savaşta
savaşan tarafların temiz kalması, kirlenmemesi, işin
içerisine başka ellerin girmemiş olması düşünülemez bile.
21inci yüzyılın paradigmasında,
istihbarat savaşları eski usul ajan provokatörler sunmak
şeklinde olmuyor. Bu yüzyılın açıklayıcı
kavramı gelişmelere meyil vermektir. Siz gelişmelere belli bir
meyli verirseniz gerisi fizik yasasının işidir, her şey
oraya akacaktır. Onun için bizim kendi bildirimizi ayrı okumak
durumunda kalmamız bu meseleye yaklaşım farkımızdan
kaynaklanmaktadır. Ne gidenlere yüreğimizin diğer
arkadaşlarımızdan daha az yanması ne -hani diğerini
telaffuz bile etmek istemiyorum- yapılanı olumlu ya da mazur görmek,
bunlarla alakası yoktur. Aramızda bu tarihsellikten de gelen bir
yaklaşım farkı vardır, bu da doğaldır. Herkes
kendi sınıfsal kökeni, kendi ait olduğu dünya görüşü,
fikriyatı ve diğer bir sürü şey sebebiyle meselenin halli
cihetinde çok farklı şeyler düşünebilir.
Meclis dediğimiz mekanizma, tam da tarihsel
şekliyle baktığınız zaman -yani Büyük Millet Meclisini
kastetmiyorum- Meclis dediğimiz şey, bunun, bu
farklılıkların konuşularak mümkün olan en geniş
uzlaşmanın sağlanması meselesidir. Siyaset, fırka
dediğimiz şey, özünde zaten bir bölümleme, bir bölme işidir.
Bölümleme daha etkin bir karşılığı ama bu bölümleme
neyle aşılabilir? Sözle. Bizim de sözden başka bir hükmümüz yok
fakat buraya çıkan herkes, grubumuzu Meclis kürsüsünde ilzam edecek,
kabullenemeyeceğimiz, birlikte anılamayacağımız
ithamlarla itham edip duruyorlar.
Dün gece Genel Merkezimiz kurşunlandı. Bir
hafta önce, parti meclisi üyelerimiz ve MYK üyelerimiz parti Genel Merkezine
güvenlik kontrolünden dolayı geçemiyorlardı. Sebebi söylenmeyen,
işte Sadece vekil geçebilir. gibi bir şey vardı. Bir
düşünün, sizlerin siyasal partisinin önünde polis size böyle bir bariyer
kuruyor. Ne hikmetse, parti meclisi üyemizin geçemediği polis kontrolünden
saldırganlar geçiyor.
2 tane örnek vereceğim ama buraya kadar
yaptığım konuşmayla ilgili aktarmak istediğim notu
aktarayım. Meclise devam eden arkadaşlara aşina gelmiştir,
devam etmeyenler de tutanaklardan teyit edebilirler; benim hakkımda
kırk yıl istenen konuşma, bu Horasan erenleri, Anadolu erenleri
hakkında yaptığım konuşmadır arkadaşlar.
Diyarbakır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararında, bu
konuşmayı aynen Diyarbakırda da yapmışım, burada
eksilttiğim bir şey yok, üstüne koyduğum bir iki cümle var, o
konuşmadan dolayı hakkımda kırk yıl ceza isteniyor.
Dileyen her arkadaşa o iddianamenin bir örneğini gönderebilirim.
İçinde, bu konuşmanın dışında ve bu
konuşmanın DTKda yapılmış olmasının
dışında bir şey bulan çıksın, desin ki: Sen
yanlış beyanda bulundun, eksik beyanda bulundun, fazla beyanda
bulundun. Bu, sadece bana özgü bir durum da değil.
Dosyalarımızın tamamı, eğer bu süreç bihakkın
işletilmiş olsaydı yani dokunulmazlık süreci, bir karma
komisyona gitseydi, eminim birçoğunuz Ya, böyle saçma bir iddia için
mahkemeleri meşgul etmeye değer mi? derdi. Siyasetçinin söz
hakkı dünyanın her yerinde çok geniş bir anlamda yorumlanabilir.
En fazla, yanlış konuşmuş olabilir, en fazla, kötü
konuşmuş olabilir -şiddete bir teşvik yoksa, onu
ayırıyorum- ama bundan dolayı bir parlamenter hakkında
kırk yıl ceza istenebilemez. Bu, işte o farklılaşan
yaklaşım metotlarımızdan birisi.
Biz 15 Temmuz darbesinde hep beraber imza attık
fakat sonu nasıl geldi? Bunu imzalayan 3 siyasal partiymiş gibi
davranıldı. Normalde bize düşen, o muameleye maruz
kaldıktan sonra Efendiler, yani biz sizinle ortak bildiriye imza
attık ama siz bunu imzalayan 3 partiymiş gibi bundan sonrasında
götürdünüz bu süreci. Şimdi niye bizim imzamıza müracaat
ediyorsunuz? dememiz gerekirdi fakat biz buralarda değiliz. Bizim efkâr
ettiğimiz memleketin hâlidir, gençlerimizin hâlidir, topyekûn
geleceğimizdir, ortak vatanımızdır. Onun için buraya da
takılmadık, Ortak olacak metin bir siyasal parti tüzüğü gibi
olmamalı. Siz parti bildirgenizde istediğiniz kavramı
kullanabilirsiniz ama bir müştereklik aradığınızda bu
müşterekliğin gereğini yerine getirmek zorundasınız.
dedik, zaten bize de Beraber yazalım. denmedi, gittiğimizde bir
metin vardı Siz de buna imza atacak mısınız? diye biraz
usul dışı bir yaklaşımla karşı
karşıya kaldık.
Hukuksuzluklar burada bitmiyor. Bunlar içinden
geçilmekte olan günlerde hep idrak edilemiyor ama sonrasında büyük bir
utancın adı oluyor. Sonra insanlar bundan dolayı nedametlerini,
bundan dolayı üzüntülerini defalarca belirtmek zorunda kalıyorlar.
Hadi, bununla kalsa neyse ama ortak geleceğimiz çok önemli ölçüde tahrip
olmuş oluyor ve giden gençlerimiz oluyor.
Şimdi, hukuksuzluk bununla kalsa neyse dedim.
Buradaki bütün milletvekili arkadaşlarıma, vicdanlarına
seslenerek sormak istiyorum: Hepiniz cezaevinde istediğiniz tutuklu ve
hükümlüyü ziyaret ediyorsunuz. Bir hafta öncesine kadar bize yasaktı. Bu
yasağın, bir hafta öncesine kadar bize gerekçesi de söylenmedi. Biz
hiçbir cezaevine gidemedik. Eş başkanlarımız cezaevine
alındığında -bu bir ayıp vesilesidir, artık hukuk
falan değil yani bu yapılana ayıp denir- diğer partilerin
sayın milletvekilleri ziyaret edebiliyordu, biz edemiyorduk. Bu garabet
daha fazla sürdürülemez olunca Sayın Adalet Bakanı, bize,
hakkında fezleke olup da gitmeyenleri
Oysa dün böyle bir şey yoktu
yani bizim cezaevi görüş yasağımız neredeyse iki
yıllık bir yasak ama bu durum başlayınca Siz, mahkemeye
gitmeyenler gidemez; fezlekesi olmayanlara görüş izni vereceğiz.
dendi ve onlara da Ahmet Türk gibi, Gültan Kışanak gibi, Bekir Kaya
gibi belediye eş başkanlarımızı ziyaret izni verilmedi.
Hani, onların kriterine uyan vekillerimiz de bundan mahrum edildi.
Şimdi, bu gerekçe biraz önce yine
değişti. Hakkında hiçbir fezleke olmayan bir sayın
vekilimiz Adalet Bakanlığından -bu ölçülerle- cezaevi ziyareti
için izin istedi. Biraz önce söylediği Siz, o ortak bildiriye imza
atmadınız, onun için görüş mörüş için bana gelmeyin.
Bunlar aslında bizim meselelerimiz değil.
Gönül isterdi ki
Belirten arkadaşlar da var, onları bir kenarda
tutuyorum, hepsine hassasiyetleri için teşekkür ediyorum; iktidar
partisinden de var, muhalefet partisinden de var, bu, hak aramak böyle bir
şeydir. Hani meşhur bir terkip vardır:
İnsanlığın başına ne gelirse Hakktandır ama
geliş sebebi Hakktan ayrılmaktandır. Gönül isterdi ki Hakktan
ayrılındığı zaman burada bizlerden daha fazla
diğer vekil arkadaşlarımız kalksınlar bu
haksızlığın düzeltilmesi talebinde bulunsunlar, bu yok.
Genel Merkezimiz dördüncü defa saldırıya uğradı, saat oldu
beş, hiçbir siyasal partiden bir geçmiş olsun mesajı yok.
Ama iki tane çok önemli hadise var. Bundan önce
Genel Merkezimize ateş açan Altındağda mukim bir yurttaş,
çok genç, evinde kalp krizi geçirmiş ya da şüpheli bir şekilde
ölmüş olarak bulundu ve bunlar fazlaca cezaevlerinde yapılan eylemle
mütenasip bir alıkonulma ya da cezaya maruz kalma hiçbir zaman
olmadı, gözlerden kaçtı. Muhtemelen kontra unsurların
teşvik, tahrik ya da özendirdiği eylemi yapan bir
yurttaştı, belki bir şeyler söyleyecekti, şüpheli bir
ölümle hayatını kaybetti. Kimi araştırıyorsak bu
konuda bize yönelen sabıka dosyası olarak böyle bir yurttaş
hassasiyeti profilinin çok dışında kriminal bir tabloyla
karşılaşıyoruz. Bu yapılmakta olan işte o
gelişmiş Batılı emperyalist devletlerin kendi
sıkıntılarını bir başka yere ihraç ederek kendi
huzur ve stabilitelerini korumalarının bir eseridir.
Sanırım sürem kalmadı.
BAŞKAN Var efendim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Eyvallah!
Bir diğeri, bütün bu sürecin bozulmasına
gerekçe olarak gösterilen, Urfada 2 polisimizin hayatını
kaybetmesiyle sonuçlanan, katledilmesiyle sonuçlanan olay. Üzerinde yüzlerce
şaibe gezip duruyor. En azından bildiğimiz, fail diye
gösterdiklerinin bu meselenin faili olmadığı. Kısa geçeyim,
dönemin Urfa Emniyet Müdürü Darbe Komisyonuna bir ifade verdi, bütün vekil
arkadaşlar erişebilirler. Sayın Efkan Ala ve Sayın Numan
Kurtulmuşun oradaki saldırıya maruz kalma biçimi ve
ardından tetiklenen süreçte çok ibretlik ve karanlık noktalar
vardır.
BAŞKAN Tamamlar mısınız
efendim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Teşekkür
ederim.
Yani, birileri ülkeyi bu savaşla meşgul
etmenin bir yolu olarak bu meyil verme planlarını devreye soktular.
Bunun içerisinde bu eylemlere katılanların belki haberleri bile
yoktur. Eskisi gibi öyle bir bordro ilişkisi, bir kadro ilişkisi
gerekmiyor. Bu toplumun hassasiyetlerini bilen, açık sinir
uçlarını bilen birileri oraya bir kısacak dokunduğunda,
kıvılcımın, linç duygularının, nefret söylemlerinin
nasıl kabaracağını biliyorlar.
Şanlı tarihimizden bir örnekle bitirmek
istiyorum. Cemalettin Taşçıdan naklen anlatacağım, onda
okudum, İnebahtı meselesi. Donanmamızın Kutsal İttifak
tarafından harap edilmesi karşısında -mevsim
kıştır- Uluç Ali Paşa Sokulluya gider. İşte o
şanlı tarihimiz diye işin hamaset boyutunu hep öne
çıkardığımız meselede Sokulluya atfedilen bir söz
vardır. Yaza kadar bu donanmanın yeniden yapılması ve o
saldırının göğüslenmesi gerekmektedir. Demiştir ki
Paşa, endişeye mahal yok. Bu millet isterse donanmasının
halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın
Başkan, bir dakika daha
BAŞKAN Lütfen tamamlayalım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Teşekkür
ederim.
Bunu tarih kitaplarımızda
okumayanımız yoktur ama bunun devamı hiçbir zaman söylenmez.
Sokullu şöyle devam etmiştir -lafının tamamını
yeniden tekrarlayıp teşekkür edeceğim- Paşa, telaşa
mahal yok. Bu millet isterse bu donanmanın halatlarını
ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapar ve lakin giden o Leventler var ya,
onları geri getiremez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Giden insan
kaynaklarımızdır. Yerine konulamayan, kolay telafi edilemeyen en
önemli şeylerimiz insan kaynağımız ve
zamanımızdır. Bu ikisinin taklidi yoktur, sahtesi
yapılamaz, kolayından üretilemez. Onun için, çözüm nerede? Çözüm
İki buçuk sene tecrübe ettik, daha önce bu devletin böyle bir tecrübesi
yoktu. Hepinizin affına sığınarak, Sayın
Başkanın da hoşgörüsüne sığınarak bunu bitirmek
istiyorum.
BAŞKAN Estağfurullah.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Polemik
havasından ve spekülasyondan uzak, canı yanan bir insan olarak, bir
vekil olarak konuşuyorum.
BAŞKAN Süreyya Bey
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Efendim
BAŞKAN Eğer, diğer hatibimiz size
bir müddet verecekse
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Tamam, bir dakika vereyim.
BAŞKAN Filiz Hanım?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Tabii, bir dakika verebilirim.
BAŞKAN Peki efendim, ekleyelim.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir dakika değil,
beş dakika ver.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Yok, bir dakika, bir
dakika.
BAŞKAN Bir dakika, peki.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Arkadaşımın hakkını almak istemem, daha
buradayız, konuşuruz.
Daha önce son konuşmamda süreci, Süreçte
aslında ne oldu?yu anlatmıştım ve sizlere bir taahhütle
anlattım, dedim ki: Hükûmetten, dönemin bakanlarından,
Başbakanından, Cumhurbaşkanından birisi Sırrı,
gerçekleri yansıtmıyor. ya da Eğip büküyor. ya da Yalan
söylüyor. ya da Fazla söylüyor. derse, delil istemeden özür dileceğimi
söylemiştim. İspat edin. demeyeceğim.
Farkındasınız, hiç kimseden böyle bir çıkış
gelmedi. Dert ettiğimiz memlekettir ve doğruları söylüyoruz. Bir
süreç yaşadık, eksileri oldu, fazlaları oldu ama dünyanın
her yerinde de böyle olmuş. Biz kendi içtihatlarımızı
oluşturarak yürümeye çalıştık ve kimse bihakkın el
vermedi. Kimse bunun alternatif maliyetinin korkunç bir şey
olacağını öngöremedi. Bugün, o günleri yaşıyoruz.
Yeniden, bir birimizle göz hizasında ve seçilmiş bütün
arkadaşlarımın hukuklarının iade edilerek
aramızda olduğu günlerde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) -
göz hizasında
dertlerimizi konuşup, çarelerini arama imkânlarının
oluşacağı bir güne olan özlemle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Önder.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili
Sayın Filiz Kerestecioğlu Demire aittir.
Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu Demir.
Süreniz yirmi sekiz dakikadır.
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sevgili
Sırrı Süreyya Öndere bir dakikadan çok daha fazlasını
verirdim bu Parlamentoda bugün konuşan tek kadın olmasaydım.
Maalesef, genelde hep böyle olduğu için söz hakkımı ben de
bütünüyle kullanmak istiyorum, Sayın Başkanın da bunu
değerlendireceğini tahmin ediyorum.
Konuşmama başlarken Genel Kurulu,
ekranları başında bizleri izleyenleri, kadınları,
gençleri, emekçileri ve emeklileri saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Hepinize ölüm değil yaşam, yoksulluk değil refah,
ayrımcılık değil kardeşlik ve barış dolu
günler diliyorum.
Günlerdir burada, 2017 bütçesi üzerine
görüşmeler yürüttük, bakanlıkları tek tek değerlendirdik ve
şimdi de kapanış konuşması yapmak üzere kürsüdeyiz
fakat bu bütçeyi kapatmak zor. Çok ölüm, çok zulüm, çok yoksulluk; az gelir,
yok derecede özgürlük olan bir bütçeyi kapatmak zor. Peki, Bu bütçenin özeti
nedir? diye sorulursa vereceğimiz tek yanıt: 2017 bütçesi,
işçinin, kadının, öğrencinin, engellilerin, emeklilerin,
farklı kimliklerin, inançların yani Türkiye toplumunu oluşturan
halkların içinde kendini göremeyeceği bir bütçedir. Bütçenin toplumun
tamamını ilgilendirmesi ve yaşamını doğrudan
etkilemesine karşılık siyasi iktidar halkı, sivil toplum
örgütlerini, meslek kuruluşlarını ve muhalefet partilerini devre
dışı bırakarak bütçeyi tamamen bürokratik ve teknik bir
sürece indirgemektedir.
Değerli milletvekilleri, ben de
konuşmamı ağırlıklı olarak bütçe üzerinde
değerlendirmelerde bulunarak sürdürmeyi elbette ki isterdim. Fakat sadece
bütçe görüşmelerinin sürdüğü on iki gün boyunca, evet, sadece on iki
gün boyunca, biz bu çatı altındayken ülkeyi kasıp kavuran
onlarca sorun ve krizle karşı karşıya kaldık:
Aladağda 12 kız öğrencinin kamusal barınma
hakkının tarikatlara sevk edilmesi ve büyük ihmaller sonucu yanarak
can vermesi, Beşiktaşta meydana gelen canlı bomba
saldırısı sonucu 44 yurttaşımızın
yaşamını yitirmesi, kapalı kapılar ardında
hazırlanan anayasa teklifinin Meclise sunulması, İçişleri
Bakanının intikam çağrısının hemen akabinde,
esasen bu konuşmayı yapacak olan Grup Başkan Vekilimiz
Çağlar Demirel ve kadın sözcümüz Besime Koncanın rehin
alınması, Tunceli Vekilimiz Alican Önlü ve daha dün, Diyarbakır
eski Müftüsü olan Diyarbakır Vekilimiz Nimetullah Erdoğmuşun
cuma namazını kıldırdığı ve akabinde
Hudeybiye Barış Anlaşmasını anlattığı
vaaz gerekçe gösterilerek sabah yapılacak duruşması için gece
yarısında, üstelik de burada konuşma yaptıktan sonra
çıktığında, eve giderken gözaltına alınması,
binlerce parti yöneticimiz ve üyemizin gözaltına alınması, parti
binalarımızın çetevari yöntemlerle sözde güvenlik güçlerince
talan edilmesi ve dün gece ise herhâlde seferberlik emrini almış olan
bir zat, bir saldırgan tarafından genel merkezimize yapılan
silahlı saldırı; belediyelere kayyum atanması, halkın
iradesi olan seçilmişlerin rehin alınmaya devam edilmesi, yeni
gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması, parkta spor
yapan bir kadına saldırılması ve son olarak da
Cumhurbaşkanı tarafından Anayasaya aykırı bir
şekilde millî seferberlik ilan edilmesi. Arkadaşlar, bunların
hepsi on iki gün içinde oldu, bu on iki gün içerisinde. Bu kadar
hukuksuzluğun ve felaketin arasında öğrencilerine idam ipiyle
poz verdiren öğretmeni, Üsküdar Belediyesinin resmî aracından
halifelik çağrısı yapanları, Okuma oranı arttıkça
beni afakanlar basıyor, ben okumamış cahil kesime güveniyorum.
diyen profesörün YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atanmasını,
kırk sekiz gündür bulunamayan Müjgan Ekinin akıbetini, İstanbul
Vatan Emniyetten ve başka şehirlerden yükselen işkence seslerini
konuşamıyoruz bile.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede tüm bunlar
yaşanırken hiçbir şey olmamış gibi yasama
organını Sarayın gündemine göre işletmeye devam
ediyorsunuz. Ülkenin içinde bulunduğu durum ve halkın acil
ihtiyacı olan sorunları yok sayarak Meclis gündemini bir kişinin
başkanlık ihtirasına, hırsına göre belirliyorsunuz.
Denetimin temel kurumu olan yasama organı âdeta baypas ediliyor. Dört gün
önce bütçe görüşmeleri devam ederken neredeyse yirmi dört saatini burada
yasama faaliyetleriyle geçiren Grup Başkan Vekilimiz Sayın
Çağlar Demirel hakkında yurt dışına kaçma ihtimali
bulunduğu gerekçesiyle bir yakalama kararı çıkartıldı.
Buradaydı Çağlar Demirel yirmi dört saat. Evet, hakikatle hiçbir
ilişkisi olmayan bir durum üretilerek yakalama kararı
çıkarıldı ve bu yakalama kararının altında ne
imza var ne mühür var. Bunu göstermek isterim, aranızda benim gibi hukukçu
olan milletvekilleri var. Bu, Parlamentonun itibarını sarsan bir
şeydir. Artık bununla yüzleşmeniz gerekiyor. Bir parti
binasına saldırı olduğu zaman ve dün akşam bunu, Genel
Merkezimize yapılan saldırıyı burada ifade ettiğimiz
zaman buradaki bütün parti gruplarının hemen akabinde Geçmiş
olsun. demesi gerekiyor. Birlik, bütünlük, beraberlik diyorsunuz ama
bunu sağlayacak olan şey budur. Bunu yapmaktan bile çekinmek, bu
Parlamentoya yakışacak bir durum değildir değerli
milletvekilleri.
Evet, bizim açımızdan bu
hukuksuzlukların tek bir açıklaması vardır, o da bize
karşı yapılan operasyonların hukuki değil siyasi
operasyonlar ve siyasi soykırım operasyonları olduğudur.
Farklı savcılıklarca yürütülen ve aynı anda düğmeye
basılmış gibi eş başkanlarımızın,
milletvekillerimizin alındığı soruşturmalar için, siz
bu ülkede bağımsız bir yargı var demeye devam edebilir
misiniz?
Lütfen, gerçekten bizleri de güldürmeyin ve bizleri
dinleyen halkın aklıyla da alay etmeyin.
Demokratik bir ülkede hükûmet ülkeyi yönetirken,
sadece kendisine oy verenlerin değil, tüm yurttaşların
hakkını korumak ve kollamakla yükümlüdür. Bizler aynı
şeyleri düşünmek zorunda değiliz, zaten aynı şeyleri
düşünerek bu Parlamentoda siyaset yapamayız.
Demokrasilerde devletin halkla kurduğu temel
hukuksal bağ, temsil bağıdır. Bu bağ, aynı
zamanda devletin egemenlik alanındaki hukuksal meşruluğunu
oluşturan temel özelliktir.
Hakkâri gibi Şırnakın da neredeyse
bütün belediye eş başkanları, il, ilçe yöneticileri ve iki
vekili tutuklanmıştır. Devleti, bu yönüyle, meşruluk
alanı olan halkın egemenliği ilkesi âdeta yok edilmektedir.
Örneğin Hakkâride, tüm vekillerinin yanı sıra belediye eş
başkanlarını aldığınız halkla ne tarz bir
hukuksal bağ kurmayı düşünüyorsunuz? Ya da Şırnakla,
Bitlisle veya bir vekilini, yani HDP Eş Genel Başkanını
aldığınız İstanbulla ne gibi bir hukuki bağ
kurmayı düşünüyorsunuz?
Yine, demokratik bir ülkede iktidarı elinde
bulunduran hükûmet, kendisine oy vermeyenlere düşmanca saldırmaz,
aksine kendisine muhalif olan kesimleri, demokratik bir siyaset
anlayışının olmazsa olmazı olarak kabul eder. Zira,
esasen demokratik yaşamın özü budur. Evet, arkadaşlar,
karşısında maalesef tek güç olarak HDPnin temsil ettiği
çoğulculuğu, adalet anlayışını,
barışı gören iktidar aslında bu yüzden bize
saldırmaktadır. Bugün eş başkanlara ve vekillerimize
uygulanan tecrit ve işkencenin nedeni de budur. Türkiye tarihine kara bir
leke olarak geçen Yassıada, Zincirbozan, Diyarbakır Cezaevinden sonra
bugün de Edirnede, Kandırada, Silivride, Boluda aynı uygulamalar
bu yüzden yapılmaktadır.
Neredeyse her gün bir il ve ilçe binamızın
basılmasının, Cizrede, Surda, Nusaybinde ve diğer
ilçelerde sokağa çıkma yasaklarının ilan edilmiş
olmasının, akabinde bu şehirlerin
yıkılmasının, evlerin içlerine ve sokak duvarlarına
yazılan cinsiyetçi, ırkçı ve militarist söylemlerin
yaygınlaştırılmasının temel nedeni budur. Terörle
kapsamlı bir mücadele içerisine girdiği izlenimi uyandırarak
milliyetçi ve militarist bir iklim yaratarak yeniden seçimle tek parti
iktidarına geçişin sağlanması planı iktidar için
ülkeyi yakma planıdır. Erdoğan-AKP iktidarının Kürt
halkına yönelik mücadeleyi IŞİDle mücadelenin içine
sokması alsa kabul edilemez. Bu, orada da kalmaz, ki
kalmamıştır. Böyle bir dinamik HDPye baskıya, çok geçmeden
tüm Türkiye halklarının bir arada yaşama zeminine ciddi bir
saldırıya dönüşmeye başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin Kürt
sorununda çözüm yolu olarak güvenlikçi politikaları ve savaşı
tek yol olarak ele alması 15 Temmuz darbe girişiminin de zeminini
hazırladı. Suruç katliamında 33 gencin yaşamını
yitirmesiyle başlayan savaş sürecinin darbeye zemin
hazırladığı konusunda defalarca uyarı
yapmıştık. Uzun uzun yeniden anlatmayacağız. Sadece
ölü bedeni günlerce sokakta bırakılan ve defnedilmesine izin
verilmeyen Taybet Ana ve Cizrede bodrumlarda yakılan siviller o süreçte
yaşananlara birkaç örnek teşkil ediyor. Askerin 15 Temmuzda darbe
yapmaya cüret etmesi, işte bu kentlerdeki yıkımda siyasi
iradenin kendilerine sunduğu imkânlarla doğrudan ilişkiliydi.
Darbenin esas hedefi, iç savaş çıkarmak ve ülkede büyük bir
yıkım gerçekleştirmekti. 15 Temmuzda şunu gördük:
Barış ve özgürlüklere, güçlü, sivil, demokratik bir siyasete bir
ekmek, bir su kadar ihtiyacımız varmış. Bunu hep beraber
gördük ve bu girişimi bir bütün olarak, demokrasiye, barışa
inanan farklı toplumsal kesimler olarak hep birlikte durdurduk,
gerçekleşmesini önledik ve halkın iradesine darbe vuran bu anlayışa
karşı aynı safta birlikte durduk.
Eş Genel Başkanımız Selahattin
Demirtaş, ilk olarak liderler zirvesinin toplanması için bir
çağrı yaptı, darbelere karşı birlik olmak
gerektiğini vurguladı. HDP olarak sadece askerî darbe değil,
bürokratik veya sivil hiçbir darbenin tek bir meşru gerekçesinin
olmayacağını ifade ettik. 16 Temmuzda Parlamentonun
olağanüstü toplantıya çağrıldığı
birleşimde de Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken -ki şu
anda o da Kandıra Cezaevinde- 15 Temmuz darbe girişiminin kontrol
altına alınmasını, püskürtülmesini ve demokratik siyasete
darbenin önlenmesini, partimiz açısından en büyük temenni ve amaç
olarak ortaya koymuştu. 15 Temmuz böylesi bir felaketi ortaya
koymuşken aynı zamanda bu felaketten ders çıkaracak, 7
Hazirandan sonra başlayan çatışmalı ortamı bitirecek,
kutuplaşmayı ortadan kaldıracak ve toplumsal birlikteliği
yeniden inşa edeceğimiz, demokrasiyi güçlendirecek, özgürlük ve
barışı sağlayabileceğimiz önemli bir fırsatı
da önümüze sunmuştu.
Değerli milletvekilleri, 16 Temmuz
itibarıyla sivil siyasetin önünde iki yol var demiştik. İlki,
barış, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti temelinde her
türlü siyasi iş birliğini gerçekleştirebileceğimiz, ülkeyi
bütünleştirecek bir siyaset anlayışını ortaya
koymaktı. Biz bu ilk yolu demokrasi yolu olarak tanımladık.
Zira, 15 Temmuzda siyasetin ve halklarımızın kimlik
ayrımı yapmadan, etnik kökenini, dilini, inancını
sorgulamadan darbeye karşı demokrasiden yana duruşu gelecek
açısından hepimizde bir umut yaratmıştı. Bunu
gerçekleştirmek mümkündü arkadaşlar, bunu gerçekleştirmek bu
Parlamento çatısı altında mümkündü.
15 Temmuzdan sonra sivil siyasetin önünde bir de
ikinci yol vardı. Neydi o ikinci yol? 15 Temmuzda
gerçekleşmemiş, darbecilerin bile tahayyül edemeyeceği boyutta
bir otoriter rejim inşa etmekti. Biz bunu da faşizm olarak
adlandırdık. Bugünkü tablodan çok açık görüldüğü gibi,
aslında darbecilerin yapmaya cesaret edemeyeceği şeyler OHAL
hükümleriyle, kanun hükmünde kararnamelerle uygulamalara konuldu.
Evet, bu tercih ettiğiniz yolun bir siyasi
sonucu olarak siyasi iradenin talimatıyla rehin alınan Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaşın sözlerine kulak
verelim. Bakın, Sayın Demirtaş 15 Temmuz sonrası tercih ettiği
yolu, 15 Temmuzun üzerinden daha bir ay dahi geçmeden, 13 Ağustosta
şöyle anlatıyor: Darbe girişiminin başarısız
olması Türkiyeye bir olanak yarattı. Demokrasi etrafında
birlik, Kürt sorununda barışçıl çözüm, müzakereye dönüş,
kamplaşma ve kutuplaşmanın önüne geçilmesi için bir ortak
siyaset dili yaratılabilirdi. Fakat, aynı oranda başka bir
olanak da açılmıştı, Erdoğan darbeyi ve darbenin
başarısızlığını Allahın kendisi için
bir lütfu olarak görüyordu. Bir yanıyla toplum için bir olanaktı,
diğer taraftan da Erdoğan için bir lütuftu. Erdoğan kendisi için
olanı tercih etti, Yenikapı mitingini AKP gösterisine
dönüştürerek toplumun yarısını dışladı,
kamplaşmayı kalıcı hâle getirdi. Bunu çok planlı,
programlı yaptığını düşünüyorum.
Evet, darbecilerin amacı ülkeyi karanlık
bir döneme hapsetmekti ama aynısı şu an çok daha fazlasıyla
yapılıyor. Siz darbecileri içeri attığınızı
düşünebilirsiniz ancak onların fikirleri sizin
politikalarınızla dışarıda hayat buluyor. Ülke muazzam
bir kutuplaşma ve gerginliğin içine düşmüş durumda. Herkes
umutsuz, gelecek endişesi taşıyor. Gençler yurt
dışına gitme planları kuruyorlar ve bu, bizim sadece
bugünümüzün sonu anlamına gelmiyor, geleceğimizi kaybetmemiz
anlamına geliyor çünkü gençler bizim geleceğimiz. Onlar buluş
yapacaklar, onlar teknolojiyi geliştirecekler. Onlar sadece övünülecek
duble yollar değil, gerçekten övünülecek çok fazla şey yapacaklar ama
bunun için siyasi ortamın demokratik bir ortam olması ve onlara
olanaklar sunması gerekiyor, onlara özgürlük sunması gerekiyor,
barış sunması gerekiyor.
Evet, değerli milletvekilleri,
hatırlatalım ki Fetullahçı yapının palazlanması
bu iktidar döneminde gerçekleşti. Şu anda siz bu ülkede
gerçekleşen her şeyden neredeyse partimizi sorumlu tutmaya
çalışabilirsiniz ama on dört yıldır siz
iktidardasınız ve on dört yıldır aslında darbeyi gerçekleştiren,
o girişimi gerçekleştiren insanlarla da sizler birlikteydiniz.
Şimdi, Mecliste dikkat çekmek istediğim
bir husustur, Darbe Araştırma Komisyonu kuruldu biliyorsunuz, hep
beraber kurduk bu Komisyonu ama şimdi bu Komisyondan kamuoyunun beklentisi
nedir? Darbe girişimine karışan tüm kişi ve kurumların
açığa çıkarılması, darbe sürecinde
yaşananların tüm boyutlarıyla
araştırılmasıdır. Fakat, geldiğimiz noktada,
yönetimi ve çoğunluğu AKPli vekillerde olan bu Komisyonun, temel
amacından uzaklaşarak darbe girişiminin üstünü örtmeye,
gizlemeye çalıştığı gibi güçlü bir izlenim
oluşmaya başlamıştır.
Birkaç hafta önce Cumhurbaşkanı
Erdoğanın Komisyon bence işlevini yitirdi, rapor
yazılıp çalışmalar bitirilebilir. şeklindeki
Komisyona doğrudan müdahale, talimat içeren sözleri bu izlenimi güçlendirir
niteliktedir. Komisyon çalışmaları boyunca muhalefet
milletvekillerinin dinlenmesini talep ettiği birçok kişi ve kurumun
dinlenmemiş olması da dikkat çekicidir. Genelkurmay Başkanı
Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan bunlardan sadece
birkaçıdır. Yurtta sulh bildirisinin altında kimlerin
imzası vardır? Örneğin, içinde bulunduğumuz bu Meclisi
bombalayan pilotlar neden Darbe Komisyonunda dinlenmemiştir? Bizler
bilmiyoruz, bunu açıklaması gereken, aynı zamanda o Komisyonun
en fazla çoğunlukla başında olan sizlersiniz.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz sonrası
girilen bu yol sonucu siyasi kriz, aynı zamanda geleceğimizi de
tehdit eden ağır bir ekonomik kriz ve diplomatik krizi de
tetiklemiştir. Dolardaki durdurulamayan yükseliş,
işsizliğin ve enflasyonun artması, ardı ardına gelen
zamlar, esnek ve güvencesiz çalışmanın
yaygınlaştırılması, iflas ertelemelerinin
artması, ülkenin içine sokulduğu OHAL rejiminin ekonomik alana
yansımalarından sadece bazılarıdır. Siyasi iktidar yaşanan
ekonomik krizin siyasi sorumluluğunu hiçbir şekilde üzerine
almadığı gibi, kendi marifeti olan ekonomideki
çarpıklığı da gözlerden saklamaya çalışıyor.
Bugün bunları anlatanlar, bugüne kadar sağladıkları
rantlarını bu yabancı finansmana borçlu olduklarını ve
dış borca gittikçe daha fazla bağımlı hâle gelmekten
ibaret olan bu ekonomik modeli on dört sene boyunca onaylayıp
uyguladıklarını da unutmamalıdırlar. Bu sistem verimli
bir sanayi üretimi yerine iç tüketim ve ranta dayalı inşaat
yatırımlarıyla sağlıksız bir büyümeyi esas
almıştır. Ancak büyüyen emekçiler değildir; büyüyen,
teşviklerle, vergisizlik rejimiyle ve aflarla ödüllendirilen sermaye
kesimi olmuştur, siyasi iktidar da bu sermaye düzeninden payını
almıştır. Her ne kadar, 17 Aralığın yıl
dönümüne geldiğimiz bugünlerde bize rant ilişkisinin ve
yolsuzlukların detayını öğrenmemiz iktidar tarafından
yasaklanmış olsa da biz bize kalanın ne olduğunu çok iyi
biliyoruz. Bu on dört sene boyunca 50 milyondan fazla kişi yoksulluk
sınırının altında kalmış, işçilere
açlık sınırının altında asgari ücret reva
görülmüş, insanlar madenlerde, şantiyelerde iş cinayetleriyle
hayatını kaybetmiştir. Bizler için zaten çekilmez olan ekonomik
düzen artan dış borçla birlikte kendileri için bile sürdürülemez hâle
gelip çökmeye başlayınca da kendi hatalarını örtbas etmek
için Dünya 5ten büyüktür. demeye ve sadece Batıyı sömürgecilikle
suçlamaya başlamışlardır. Ancak bu yola
başvuranların derdi bağımsızlık değildir,
sömürü ve sömürgecilik üzerine kurulmuş yeni bir emperyalist devlet
kurmaktır.
Erdoğanın diplomatik nezaketten ve
tutarlılıktan yoksun söylemleri ve politikaları, OHAL
rejimindeki uygulamaları aynı zamanda Türkiyeyi adım adım
adayı olduğu Avrupa Birliğinden ve Avrupa Birliğinin temsil
ettiği değerlerden de uzaklaştırmaktadır. Burada
kritik nokta ise bunu bilinçli olarak yapmasıdır. Bu yol, Türkiyeyi
Orta Doğuda egemen olan antidemokratik devlet yönetimlerine
benzeştirmektedir. Bugünün dünyasında hiçbir
karşılığı olmayanların temel özelliği nedir
biliyor musunuz arkadaşlar? Kendilerini geçmiş bir tarihte
aramalarıdır. AKPnin sürekli Osmanlı dönemi referansları
üzerinden kitleleri bir araya getirme çabası bunun en bariz
örneğidir. İktidara geldiği ilk dönemler demokrasi, eşitlik
ve özgürlük retoriği üzerine kuran AKP, bugün bu ülkeyi kararnamelerle
yönetmekte, diktatörlüğü yasallaştıran Anayasa tekliflerini
gündemleştirmekte ve bizzat Cumhurbaşkanı özgürlük ve
demokrasinin hikâye olduğundan söz etmektedir. Bugün geldiğimiz
noktada AKP Hükûmeti ve Cumhurbaşkanı yasaları ya uygulamamakta
ya da bütünüyle kendi çıkarları doğrultusunda keyfî bir
şekilde yorumlayarak uygulamaktadır.
Sizin de bildiğiniz gibi,
Cumhurbaşkanı uzunca bir süredir Anayasayı fiilen ortadan
kaldırmaktadır. Bunu uzunca bir süredir ifade özgürlüğünün
ortadan kaldırılmasıyla deneyimledik, dokunulmazlıkların
kaldırılmasında yaşadık ve
anayasasızlaştırma olarak tanımlayacağımız
bu süreç, bir ülkede en temel ilkeler ve haklar bağlamında, toplumun
bir arada yaşamasına temel olan sözleşmenin yok sayılmasıdır.
Bu ise büyük bir toplumsal çürümedir. Bugün AKPnin yeni anayasa adı
altında getirdiği paket de tam bir süredir yürürlüğe
soktuğu anayasasızlaştırma paketinin aslında
pratiğinin metne dökülmüş hâlidir.
Evet, bu gizli sözleşmeye biz böyle diyoruz-
biraz yakından bakarsak her şeyden önce, 7 Haziran sonrası
hızla mevcut cunta anayasasını bile uygulamadan kaldıran,
orduya koruma kalkanları yaparak darbe zeminini geliştiren, bütün
denetleyici kurumları devre dışı bırakan politikalarla
Kürtleri, kadınları, Alevileri, demokratik, muhalif tüm kesimleri
dışlayarak sözüm ona yeni anayasa yapmaya
kalkışılmakta. Anayasa yani toplumsal sözleşme, adı
üzerinde, toplumla birlikte yapılır. Sizlere sormak isterim:
İçinde kadının, Kürtün, Alevinin, demokratın,
azınlıkların, LGBTlilerin, özgürlükçülerin,
dışlanmış, ötekileştirilmiş tüm kesimlerin,
emekçilerin hiçbir hakkı, talebi bulunmayan bir anayasa nasıl yeni
bir anayasa olacaktır? Bu anayasa, yine söylemek isterim ki, Kenan Evren
kokacaktır. Bizim aslında daha
kaldıramadığımız o cunta anayasasının yerine
gelecek dediğiniz anayasa yine Kenan Evren kokacaktır. Yine sormak
isterim, bu yeni dediğiniz sözleşmede başkanlık,
sultanlık dışında hanginizin yeni bir talebi var? Hiçbir
yeni talep yoktur bu metinde.
Evet, sevgili halkımız ve değerli
milletvekilleri, bizler alternatifsiz değiliz. Bizler bu Parlamento
çatısının altında darbe anayasasına son verecek bir
anayasa yapımı için görüşmeler yürüttük ve nasıl bir
anayasa olması gerektiğini ortaya koyduk. Başta ülkenin acilen
ihtiyacı olan demokrasinin, merkezîleştirmenin
karşısında yerinden yönetimin esas alındığı,
kadın-erkek eşitliğinin her başlıkta benimsendiği
bir anayasa çalışmamızı toplumsal kesimlerle birlikte
hazırlayıp kamuoyuna sunduk. Biz hâlen bu noktadayız ve tüm
Türkiye halklarıyla birlikte tüm sorunları çözen, temel insan haklarını
garanti eden bir anayasa için mücadeleyle ancak huzurun bu ülkede
sağlanabileceğini düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün, gerçekten
çözüm, Somalı işçi ailelerinin, Siirt Şirvandaki
acılı ailelerin ziyaretlerinde verdikleri kardeşlik
mesajından geçiyor. Bugün bizim başka bir çözümümüz yok. Bu
karanlık bitecek ve elbet aydınlık sabahlara
uyanacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, iki dakikada
tamamlayalım lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Bizler eminiz ki ülkenin bu krizden çıkışı
ancak ve ancak daha fazla demokrasiyle mümkün olacaktır ve soğuk ve
karanlık bir gecenin ardından Minervanın baykuşu alaca
karanlıkta ötmek üzeredir.
Partimizin temel kuruluş amacı bellidir.
Türkiyede halklar arasında köprü olabilen yegâne partidir HDP. Özgürlük,
eşitlik, adalet isteyenlerin Parlamentodaki temsiliyetini sağlayan
HDPnin varlığı, barış ve demokrasinin tesisinde
vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Bugün sabah, bir eski müftü olan vekilimizin
duruşmasına bir Alevi vekilimizin koştuğu partidir HDP.
Bunu yok etmek istemeyin, bu olmamalıdır. Kardeşlik için, bir
arada yaşamak için HDPnin varlığı demokrasi için çok
önemlidir.
Ben tüm Türkiye'nin aslında çok sevdiği
bir şair olan Edip Canseverin dizeleriyle sözlerime son vermek istiyorum.
Edip Cansever Yerçekimli Karanfil şiirinde şöyle söyler: Bir
sevdayı büyütüyoruz seninle /Derken karanfil elden ele. Bizler de hep
beraber birlikte bir sevdayı büyütüyoruz ve büyüteceğiz. Bunu büyüttüğümüz
zaman sadece karanfil değil, aynı şekilde demokrasi,
barış, özgürlük elden ele dolaşacak.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Naci Bey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, konuşmacının Erdoğan ve AK
PARTİnin Kürt halkına karşı mücadelesinin
IŞİDle mücadelenin bir parçası yapılmak istenmesi şeklinde
bir ifadesi var. Bu açık bir sataşma. Bu çerçevede söz hakkı
BAŞKAN Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İki dakika lütfen.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin 433 sıra sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 434 sıra sayılı 2015 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; AK PARTİnin ve devletin
1984ten bu yana PKKya karşı bir mücadelesi var, doğru. PKK
silahlı bir terör örgütü olarak sahaya çıktı. Epocuların
bir de geçmişi var. O zamandan beri de devlet, hukuktan kaynaklanan
hakkı çerçevesinde teröre karşı mücadele ediyor. PKKya da hayat
veren Epocular ne yapıyor geçmişten beri? Önce Kürtlerin
canına okudular hatırlarsınız, önce Kürtlerin kafasına
vurdular Bize itaat edin. diye, sonra, etnik bir bilinç yaratmak için,
Kürtlerin ölümünden bir dayanışma ruhu oluşturmak için,
aynı zamanda da ötekileri öldürerek milliyetçi bir öfkeyle Kürtlüğü
ayağa kaldırmak için terörü stratejik bir silah olarak
kullandılar. Devlet bu teröre karşı mücadele ediyor.
Evet, Suriyede de PYD bir terör örgütü. Kürt
halkına karşı mücadelesi diyorsunuz, PYD Kürt halkını
mı temsil ediyor? PKK Kürt halkını mı temsil ediyor?
PYDnin zulmünden kaçan Kürtler Kuzey Irak bölgesine gitmediler mi? Onlar kim?
Onlar Kürt halkı değil mi? Epocuların 1980den beri kafalarına
vurdukları, öldürdükleri, hayat hakkı tanımadıkları
Kürtler değil mi? Bugün sizin makul Kürt diye başlayıp
aşağıladığınız, oy vermeyince hain ve
iş birlikçi ilan ettiğiniz Kürtler Kürt halkından değil mi?
Kürt halkı kim? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bizim mücadele ettiğimiz terördür. Siz terörle
mücadeleyi Kürt halkıyla mücadele ediliyor. diyerek
çarpıttığınızda yapmaya
çalıştığınız farklı bir bağlama oturur,
ondan sonra da çıkıp burada Biz teröre de karşıyız.
diyemezsiniz.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Evet hanımefendi
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Partimize yönelik olarak Bugün sizin makul Kürt diye
nitelendirdiğiniz
Ekocu mu dedi, ne dedi, onu da tam anlayamadım
ama
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bölgenin dili
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul)
sonuçta, partimize yönelik bir sataşma söz konusu oldu.
Kastettiğimiz değildi.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
İki dakikalık bir müddet içinde...
Ama lütfen yeni bir sataşmaya meydan
vermeyelim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sırrı Bey konuşacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın Önder.
5.- Ankara Milletvekili Sırrı
Süreyya Önderin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) Siz
hocasınız, diyalekt kullanmayı bilmiyorsanız diyalekte
başvurmanıza gerek yok, kendi anladığınız gibi
söyleyebilirdiniz; şimdi bölgenin lehçesi dediğinizi duydum.
Dönemin Başbakanıyla, Kobani sürecinde bir
görüşme yaptım Sayın Ahmet Davutoğluyla. Bu bizim
müzakerenin bir başlığı değilken niye geldi
müzakerenin başlığı oldu? dedi. Dedim ki: Bütün yetkili
ağızlar Bu PYD, Kobani, Rojava bizim kırmızı
çizgimizdir. diyorlar. Artık ben Başbakanım, git lütfen
onlara söyle, Rojava bizim kırmızı çizgimiz değildir.
dedi.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Önder.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal, incelemem devam
ediyor, ben birleşim içerisinde gereğini yapacağım.
Birleşime kırk beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.09
BAŞKAN: İsmail
KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: İshak
GAZEL (Kütahya), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 42nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının son görüşmelerine devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Mahmut Beyciğim, bu
birleşimde konuşacağız, acele etmeyin, şu hadiseyi
götürelim, araya kesinti sokmayalım.
Evet, şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına ilk söz Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükatamana
aittir.
Sayın Büyükataman, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Bu
vesileyle heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bütçe hakkında
değerlendirmelerime geçmeden önce, geçtiğimiz hafta sonu meydana
gelen İstanbuldaki hain saldırıda şehit olan 44
kardeşimize Allahtan rahmet, yaralanan vatandaşlarımıza
acil şifalar diliyorum. Bu korkunç ve kahredici terör
saldırısına karşı milletimiz bir ve beraberdir ve sorumluların
bulunup cezalandırılmasını, dökülen kanların yerde
bırakılmamasını, sadece birkaç teröristin
cezalandırılmasını değil terörün kökünün
kazınmasını istemektedir.
Değerli milletvekilleri, bütçe
görüşmeleri, hükûmet icraatlarının değerlendirildiği,
muhalefetin hükûmetin politikaları hakkında uyarı, tenkit ve
tavsiyelerini dile getirdiği, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
önemli bir denetim vesilesidir. Devletin hangi alanlara ne kadar kaynak
ayıracağını, hangi alanlardan ne kadar kaynak
toplayacağını gösteren bütçenin en önemli özelliği, nimet
ve külfetin vatandaşlarımız arasında
dağıtılırken hangi kıstaslara ve hakkaniyete riayet
edildiğinin ortaya çıktığı bir gösterge
olmasıdır. Zira vatandaşlarımızı
yoksulluklarından ziyade uygulanan politikalar sonucu ortaya çıkan
haksızlıklar, eşitsizlikler ve adaletsizlikler daha fazla
yaralamakta, bu konular onlarda daha derin izler bırakmaktadır.
Takdir edersiniz ki ekonomiyi siyasetten, ekonomik faaliyetleri sosyal
konulardan, ekonomik yorumları güvenlik, asayiş, kültür,
dış politika gibi alanlardan ayırmak ve ayrı düşünmek
mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye, bugün, çok
ağır ve olumsuz şartların hüküm sürdüğü kritik bir
dönemden, âdeta bir ateş çemberinden geçmektedir. Millî güvenlik
sorunları ağırlaşmakta, iç ve dış
güvenliğimiz çok ciddi tehlike ve tehditlere maruz kalmaktadır.
Türkiye çok ciddi beka sorunuyla karşı karşıyadır.
Ülkemiz uzun süredir, karmaşık olayların, kaotik
gelişmelerin baskı ve kuşatması altındadır, âdeta
sırat köprüsünden geçmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türk milleti, 15
Temmuz FETÖ kalkışması gibi rezil bir ihanete şahit
olmuştur. Gayemiz bu tip düşmanlıkların tekrarına mâni
olmaktır. İstiklalimiz iktidar ve imtiyaz kaybetme korkusuyla
değil, kucaklaşma, dayanışma, ortak değer ve millî
gerçeklerde buluşmayla teminat altına alınacaktır. Bu
nedenle, Türk siyaseti, ucuz hesap yapmadan, çatışma ve
çekişmeye kapılmadan Türkiye'nin ana meselelerine çözüm getirmeye
mecburdur. Milliyetçi Hareket Partisi her vesileyle açıkladığı
hassasiyetleri, ilke ve esaslarına bağlı olmak
şartıyla, milleti ve ülkesi için her olumlu, her anlamlı
teşebbüse vardır ve gereğini yapmaktadır.
15 Temmuz darbe girişimi, uzun yıllar
boyunca sistemli çabalarla bir çetenin devlete nasıl
sızdığını korkutucu biçimde ortaya koymuştur.
Karşımızdaki büyük resim çok vahimdir. Bu örgütün, emniyet,
yargı, ordu ve bürokraside sinsi biçimde örgütlenmiş, neredeyse bütün
köprübaşlarını tutmuş olduğu görülmüştür.
İstihbarat birimlerinde mutlak hâkimiyet kurmuş, üniversitelerde
ciddi biçimde yuvalanmış, çok büyük bir özel öğretim kurumu
ağı oluşturulmuş, muazzam bir servete kavuşmuş,
medyada çok büyük bir güç kazanmış ve nihayet kanlı terör
eylemlerini icra etme imkân ve kabiliyetine kavuşmuştur. Milliyetçi
Hareket Partisi, Türkiye'nin ayağına pranga vurmak isteyen, her zaman
tetikte, her zaman teyakkuzda bekleyen çevrelerle amansız ve tavizsiz
mücadelede devletini asla yalnız bırakmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, FETÖyle yürütülen
mücadelede bu yapının siyasi ayakları hâlâ
açıklığa kavuşmamış, 15 Temmuz sonrası FETÖ
bağlantılı soruşturmalar, ayıklama ve tasfiye süreci
sadece bir kuruma doğru dürüst uğramamıştır. Bu kurum
da, bilindiği üzere, siyaset kurumudur. Bunlar açığa
çıkarılmadan ne FETÖ anlaşılabilecek ne de 15 Temmuz darbe
girişimi tüm yönleriyle aydınlanabilecektir. Siyasi ayaklar ortaya
çıkarılmadan FETÖyle mücadele topal kalacak, bu habis terör
örgütünün kökünün kazınması mümkün olmayacaktır.
Sayın milletvekilleri, terörizm şu anda
Türkiye'nin en önemli ve hayati meselesidir. Bu belayı defetmeden, bu
vahşi saldırganlığı alt etmeden Türkiyeye huzur
yoktur. Terör Türkiyeyi her gün vurmaktadır. Kanlı terör örgütleri
sırayla Türkiyeyi hedef almaktadır. Ülkemiz zorlu, kanlı,
şiddeti sürekli artan bir ölüm kalım mücadelesinin
ortasındadır. Türkiye tarihin en kanlı terör örgütleri PKK, PYD,
IŞİD, DHKP-C ve FETÖye karşı içeride ve
dışarıda amansız bir mücadele içindedir. Türk Silahlı
Kuvvetleri IŞİD ve PYDye karşı Suriye toprakları
içinde askerî operasyon yapmaktadır. PKK terör örgütünün
saldırıları tırmanmıştır.
Terörle mücadele zor, zor olduğu kadar da
yüksek maliyetli bir süreçtir. Türkiye küresel güç merkezlerinin imalatı
ve istihbarat örgütlerinin maşası olan çok sayıda kanlı ve
katil örgütün doğrudan hedefindedir. Terörle mücadele edebilmek,
başta yüksek vatanseverlik duygusu olmak üzere, yüksek kabiliyet ve
basiretli politikalar izlenmesini gerektirir. Bu mücadelede neticeye
ulaşmak için her şeyden çok bugün birlik ve beraberliğe
ihtiyacımız vardır.
Ülkemizde 20 Temmuz 2015te
Şanlıurfanın Suruç ilçesinde meydana gelen canlı bomba
saldırısıyla başlayan süreçte son bir buçuk yılda
sivillerin de can verdiği bombalı saldırılarda yüzlerce
vatandaşımız hayatını kaybederken 2 binden fazla
vatandaşımız da yaralanmıştır.
Beşiktaştaki kalleşlik bir kez daha göstermiştir ki terör
bu ülkenin en önemli ve en ağır meselesidir. Sadece güvenlik
güçleriyle yapılan mücadeleyle sonuç almak mümkün değildir. Terörle
mücadelenin etkili biçimde yapılması için kaynağın kurutulması,
istismar alanının yok edilmesi; siyasi, ekonomik, dış
politik desteklerin kesilmesi gibi ivedilikle yapılması gerekenler
vardır. Bütün bu konularda Milliyetçi Hareket Partisi net,
anlaşılır ve uygulanabilir çözüm önerileri sunmuştur. Bunun
yanında, toplumsal çatışmanın azalması ve siyasi
gerginliğin bitirilmesi etkili bir mücadele için şarttır. Bizim,
birbirimize sarılmaktan başka seçeneğimiz yoktur.
Dolayısıyla, birlikteliği, kardeşliği, millet
olmanın zeminini sağlam tutmak zorundayız. Bunun sağlanmasından
sonra terörle mücadelenin daha kolaylaşacağını, etrafı
ateş çemberiyle sarılmış ülkemizin bir nefes alma
imkânı bulacağını unutmamak gerekiyor. Bu mücadelede
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü siyasi mülahazadan uzak, ülkemizin
hayrına olacak her karara yüreğimizi
koyacağımızın bilinmesini isteriz.
Sayın milletvekilleri, Irak ve Suriyedeki
derin çatlaklar manevra alanımızı daraltmaktadır. Güvenlik
ve jeopolitik riskler, siyasi ve ekonomik gelgitler Türkiye'nin önünü
tıkamakta, potansiyel gücünü tüketmektedir. Irak ve Suriyede yaşanan
vahim gelişmeler her yönüyle endişe vericidir. Türkiye'nin millî
güvenliğini hedef alan riskler, tehlikeler ve tehditler her geçen gün yeni
boyutlar kazanmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri IŞİD ve
PKKnın uzantısı PYDyle mücadele için Suriye
topraklarındadır. Türkiye'nin, sınır bölgelerimizin
ötesinde, Türkiyeye muhasım oluşumlara karşı her türlü
önleyici ve caydırıcı tedbirleri alması, uluslararası
hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkımızın bir
gereği olacaktır.
Fırat Kalkanı Askerî
Harekâtının ilk aşamasına ilişkin hedeflere büyük
ölçüde ulaşılmış, sınır bölgemiz
IŞİDden temizlenmiştir. Türkiye'nin fiilî desteğindeki
Özgür Suriye Ordusu, IŞİDin Suriyedeki ikinci kalesi El Babı
büyük oranda kontrol altına almıştır. El Babın
Türkiye için stratejik önemi büyüktür. Türkiye'nin Çobanbey-Cerablus
hattından güneye 40-50 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge
oluşturmasında en önemli eşik El Babdır. Türk
sınırı boyunca ilan ettikleri 3 sözde kantonu birleştirip
kesintisiz bir terör koridoru oluşturmak isteyen PKK ve PYDnin önünün
kesilmesi için El Bab büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda,
Türkiye'nin kırmızı çizgilerini hiçe sayarak Fıratın
batısına geçen PYD unsurlarının Menbicden
çıkarılması da önem taşımaktadır. Türk
Silahlı Kuvvetleri bu amaçla bölgede askerî unsurlarımıza
saldırıda bulunan PYDye ve IŞİDe de etkili bir
karşılık vermektedir. Kahraman askerlerimiz, verilen görevleri
büyük bir başarı ve fedakârlıkla icra etmektedir. Bu vesileyle,
askerî operasyonda şehit düşen evlatlarımıza Yüce Allahtan
rahmet niyaz ediyor, yakınlarına ve yüce Türk milletine
başsağlığı diliyorum.
Suriyeyle ilgili stratejimizin belirlenmesinde
etkili olacak olan unsurlar, Suriye kaynaklı terörle mücadele, Türkiye'ye
düşman oluşumların önlenmesi ve Türkmen kardeşlerimizin
güvenliklerinin ve geleceklerinin teminat altına
alınmasıdır. Milliyetçi Hareket Partisi Hükûmetin millî
güvenliğimiz için alacağı etkili tedbirleri bugüne kadar
bütünüyle desteklemiştir ve bundan sonra da desteklemeye devam edecektir.
Saygıdeğer milletvekilleri, binlerce
yıllık Türkmen yurdu Halepte bugün büyük bir dram
yaşanmaktadır. Halepte cinayet vardır. Halepte azap ve
işkence hâkimdir ve Halepin ölüme terk edilmesi, millî haysiyetimizin
sukutu, tarihimize yüz çevirmek demektir. Bize Halepte yeni bir
Kerbelâyı yaşatmak istiyorlar. Rusya ve İran destekli Esad
rejimi dünyanın gözleri önünde Halepi yok etmektedir. Kadınlar,
çocuklar, yaşlılar göz göre göre önce açlığa, sonra ölüme
terk edilmektedirler. Halepte yapılan zulme dünya sessiz
kalmaktadır. Halepteki mazlumların acı
çığlıkları, haykırışları görmezden ve
duymazdan gelindi; Halepin yerle bir oluşu, yok oluşu ne yazık
ki sadece seyredildi. Bu vahşete gözlerini kapayan dünyayı bu
vesileyle bir kez daha esefle kınıyoruz.
Her fırsatta insan haklarından bahsedenler
nerededir, yaşanmamış olayları soykırım diye
nitelendiren dünya nerededir? Bu yüzyılda, günümüzde, Halepte bir
soykırım yaşanmaktadır. Zavallı dünya habersiz,
zavallı dünya sağırdır. Gözleri var, görmezler;
kulakları var, duymazlar; dilleri var, hakkı ve hakikati
konuşmazlar çünkü zulüm gören Müslümandır, çünkü ateş
altında kalan Türktür. Bu arada, ülkemizin inisiyatif alması
neticesinde başlatılmış bulunan, sivillerin Halepten
tahliye operasyonu kayda değer, olumlu bir gelişmedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Irakta
yaşanan gelişmeler de Türkiyenin millî güvenliğini
doğrudan tehdit etmektedir. Türkiyenin, Musulun IŞİDden
temizlenmesi operasyonuna katılmasının önüne çıkarılan
engeller ve Başika krizi, Irakta Türkiyeye karşı yeni bir
cephe oluşturulduğunu göstermektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, sözde
müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizde önemli
bir aşamadayız. PYD, maalesef, bugün, müttefikimiz ABDnin
Suriyedeki kara gücü hâline gelmiştir. ABD Suriyedeki IŞİD
terörünü başka bir terör örgütünün yardımıyla tasfiye etme
gafletine düşmüştür. ABD, PKKyla özdeş olan bu terör örgütüne
silah ve lojistik destek vermekte, bu yolla âdeta terörü ödüllendirmektedir.
Eli kanlı teröristlerle taktik ortaklığını Türkiyenin
dostluğuna tercih eden Amerika Birleşik Devletlerinin bu tutumunun
dostluk ve ittifak ilişkileriyle bağdaşmadığı da
çok açıktır. Bunun çıkmaz bir yol olduğunu hâlâ görmeyen
ABD, PYDye verdiği destekle aslında PKK terörüne ortaklık
yapmaktadır.
Demokrasi ve özgürlük kavramlarını
ağızlarından düşürmeyen sözde gelişmiş ülkeler ne
yazık ki terör örgütleriyle kapalı devre ilişki içindedir.
Mesela Diyarbakırda, mesela Şırnak veya Hakkâride bombalı
araçla gezen, pusu kuran, mayın döşeyen, askerimize, polisimize,
korucumuza ve sivil vatandaşlarımıza kurşun sıkan
caniler Avrupada baş tacı edilmektedir. Mardinde tetik çeken kirli eller
Pariste okşanmaktadır. Ankarada, İstanbulda bedenine bomba
saran canavarlar Berlinde övülmektedir. Brükselde ve diğer Avrupa
başkentlerinde bebek katilinin posterlerinin sallandırıp terör
örgütlerinin paçavralarını asan PKK hayran kitlesinin HDP Grubuna
katılmaları Türkiyeyi sabote etmektir, terörizme selam
çakmaktır; Almanyanın yaptığı esasen budur,
Fransanın yaptığı da aynen budur.
Avrupa Birliği, hendeklerden öz yönetim ve
özerklik çıkarmaya çalışanların yanındadır;
Avrupa Birliği, polise taş ve tokat atıp sonunda hak
ettiğini bulan, elleri kırılanların safındadır.
Mehmetçik ve polis katillerinin cenazelerine katılan terörist sevicilerini
Avrupa Birliğili hısımları kollamaktadır. Dostluk ve
müttefiklik demek terör örgütlerine yardım ve yataklık demek
değildir, bu şekilde de yorumlanmamalıdır.
Değerli misafirler, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; terör bir insanlık suçudur ve hiçbir
gerekçeyle haklı çıkamayacaktır. Türkiye, onun bunun
ayarıyla ilkelerinden vazgeçecek, tarihî hak ve çıkarlarından,
egemenlik ve varlık haklarından ödün verecek çakma bir devlet
değildir. Avrupalı olmanın ibresi köksüzlük ve kimliksizlik ise
muhataplarınız rahat olsunlar, biz kurulan eğri bacaklı
birlik masasında zaten oturmayız. Avrupalı olmanın yolu
Kandile çıkıyor, canilerle kesişiyor, Türk
düşmanlığında sabitleniyorsa, diyeceğimiz odur ki
kimseye ihtiyacımız olmayacağından biz bize yeteriz.
Avrupa Birliği seçeneksiz ve mecbur
olduğumuz bir oluşum değildir. Türkiye başkent Ankara
merkezli bir bölge ve dünya perspektifiyle gerekirse kendi yağında
kavrulacak, gerekirse kendi ayakları üzerinde duracak, sonuç
itibarıyla kimseye el, avuç açmayacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin
geleceğine Brüksele tezgâh açan, burayı mesken tutan, millî
kimliğimize derin bir nefret duyan malum ve makûs siyasi elit değil,
bizzat Türk milleti Ankaradan karar verecektir. Avrupa zihniyeti Türk ve
Türkiye düşmanlığını bir kez daha teyit etmişti.
15 Temmuzda Türkiyeyi duymayan, görmeyen, darbe teşebbüsüne tepki
göstermeyen yanlı ve çarpık Avrupa zihniyeti, Türkiyenin iç
işlerine karışıp lafta yürüyen müzakerelerin
dondurulması için ne yazık ki tavsiye kararı
almıştır. Müslüman Türk olmaktan vazgeçseydik çoktan Avrupa
Birliğine kabulümüz tescillenmişti. Türkiye Avrupanın bekçisi
ve toplama kampı değildir. İrademiz vardır, egemenlik haklarımız
vardır, hükmi şahsiyetimiz vardır, bir devlet aklı, kadim
ve tarihî bir tecrübemiz vardır.
Kıymetli milletvekilleri, Kıbrısta
çözüm için Türk ve Rum tarafı birtakım görüşmeler
gerçekleştirdiler ancak Kıbrısta çözüm sihirli.
lafının neyi ima ve işaret ettiği henüz
karanlıktadır. Birleşmiş Milletler gözetiminde
İsviçrenin Mont Pelerin kasabasında beş gün boyunca devam eden
müzakerelerden de herhangi bir sonuç çıkmamıştır.
Kıbrıs müzakerelerinin bam teli şüphesi topraktır, toprak
ise vatandır, namustur, pazarlık konusu yapılamayacaktır.
Bu millî ilkenin Kıbrıs Türklüğünün vazgeçilmezi olduğunu
bilmek, görmek ve teyit etmek şarttır. Kıbrıs
müzakerelerinde adil ve kalıcı bir çözüme ulaşılması
son derece acil ve önemlidir ancak sırf çözüm olsun diye de tavizlerle
Türk vatanını terk etmek, tarihî hak ve
çıkarlarımızdan bir çırpıda ayrılmak
yanlıştır ve bunu tasvip etmemiz de imkânsızdır.
Kıbrıstaki Türk toplumunun aleyhine, kazanımlarını
sekteye uğratacak, egemenlik haklarını hiçe sayacak herhangi bir
anlaşma veya uzlaşmanın milletimiz nezdinde itibar veya
inandırıcılığı olmayacaktır.
Kıbrısta barış ve istikrarın sağlanması
adına tek yanlı ve fren tutmayan tavizlerin Türklerin hayat
alanlarını daraltacağı, Türkleri vatan bildiği
topraklardan kurtaracağı, Akdenizden
uzaklaştıracağı kesindir.
Gizli kapaklı yapılan müzakerelerin ne
getirip ne götüreceğini öğrenmek, Türk milletinin, Kıbrıs
Türklüğünün en tabii hakkıdır. Unutulmasın ki
Kıbrıs Türklüğü, Türk milletinin ayrılmaz bir
parçasıdır ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türk
vatanıdır. Telaşla Çözüm olsun. diyenler,
Kıbrısın tapusunu karambole getirip devrederlerse bunun
hesabını veremezler, şehitlerimize, yıllardır
Kıbrıs davasını şeref bilenlere bunu asla
anlatamazlar. Milliyetçi Hareket Partisi, bugüne kadar olduğu gibi bundan
sonra da Kıbrıs müzakerelerini yakından izleyecek, gerekli
notlarını alarak milletiyle paylaşacak, demokratik
müdahalelerini yapacaktır.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi,
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD tarafından
üç yılda bir 15 yaş grubundaki öğrencilerin bilgi ve
becerilerini değerlendirmek için yapılan Uluslararası
Öğrenci Değerlendirme Programının 2015te yapılan
ortak sınav sonuçlarını ihtiva eden rapora göre, OECD üyesi 35
ülkenin de aralarında bulunduğu 72 ülkede uygulanan ve
öğrencilerin okuma becerileri, matematik ile fen bilimleri
alanlarındaki seviyelerinin ölçüldüğü sınavlarda Türk
öğrenciler fen bilimlerinde 52nci, okuma becerilerinde 50nci,
matematikteyse 49uncu sırada yer almıştır. Türkiye, bu üç
alanda da OECD ortalamasının ne yazık ki bir hayli gerisinde
kalmıştır. Hâlbuki, Türk milletine mensubiyetin gurur ve
şuuruna sahip, manevi ve kültürel değerlerimizi özümsemiş,
düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş,
yeni gelişmelere açık, sorumluluk duygusu ve toplumsal
duyarlılığı yüksek, bilim ve teknoloji üretimine
yatkın, girişimci, demokrat, kültürlü ve inançlı nesillerin
yetiştirilmesi eğitim politikamızın temel amacı olmalıdır.
Artık, kangrene dönüşmüş olan
atanamayan öğretmen problemine bir an önce çözüm bulunmalıdır.
Bize göre, atanamayan bir tek öğretmen kalmamalıdır, bu çile
artık kökten bitirilmelidir. Üstelik öğretmen sayısındaki
azalma da dikkate alındığında, atanamayan öğretmen
sorunu bütünüyle çözülmelidir ancak burada da adaletten ödün verilmemelidir.
Sözleşmeli öğretmenlerin mülakat sistemiyle alınması,
KPSSden yüksek puan alan çok sayıda öğretmenimizi de mağdur
etmiştir. Mülakat esnasında sorulan soruların gayriciddiliği
ve siyasi tercihlerin yoklanması infiale yol açmıştır.
Öğretmen alımlarında kayırmacılığın
revaçta olması, okul müdürlerinin torpille belirlenmesi millî eğitimi
tümden laçkalaştırmıştır. Birlik ve beraberliğe
muhtaç olduğumuz bugünlerde bu tarz tavırlardan uzak
durulmasında şiddetle fayda vardır. Hükûmetin bu konuda gerekli
tedbirleri alarak adalet ve hakkaniyete uygun hareketi zorunluluktur.
Kıymetli milletvekilleri, Türk milleti iki yüz
yıldan fazla zamandır anayasa tartışmalarına
şahit olmaktadır. 1982 Anayasası, kabul edildiği tarihten
itibaren klasik bir parlamenter sistemden büyük sapmaları
barındırması itibarıyla tartışma konusu
olmuş, süreç içerisinde 100den fazla maddesi
değiştirilmiştir. Türkiye'nin yeni bir toplum sözleşmesine
ihtiyacı vardır ve sorumluluk hepimizin sırtındadır.
Bize göre, bilhassa 15 Temmuzdan sonra bu ihtiyaç acil bir hâl
almıştır. Türkiyede hiçbir şey 14 Temmuzdaki gibi
olmayacak, olamayacaktır. Milletimizin yeni bir soluğa, yeni bir
hukuki mutabakata yönelik çağrı ve talebi hissedilir ölçüde
fazladır. Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasanın tadilatına
veya yeniden yazımına dair toplumda oluşan beklentiye
başından beri sıcak ve olumlu bakmaktadır. Anayasa,
devlet-millet ilişkilerini demokratik ölçülere göre düzenleyen, birlikte
yaşamanın asgari kurallarını koyan ve dengeleyen
kapsayıcı toplum sözleşmesidir. Bizim anayasa
çalışmalarına bakışımızda herhangi bir
değişiklik, bir sapma veya farklı bir anlayışa
savrulma yoktur. Dün ne söylemişsek bugün de aynı çizgideyiz, dün
nerede duruyorsak bugün de aynı noktadayız. Anayasa değişikliği
konusunda inisiyatif almamız, fiilî dağınıklık ve
çarpıklığı çözme irademiz, yalnızca Türkiye ve Türk
milletinin geleceğine dair duyduğumuz sorumluluk
anlayışımızdan kaynaklanmaktadır. Hukuksuz bir devlet
olmaz, hukuk yoksa demokrasi ve devlet askıdadır. Türkiyenin
adım adım bir felakete doğru ilerlemesini istemiyorsak siyaset
kurumu olarak devreye girmeli ve mutlaka tedbir almalıyız;
konuşarak, uzlaşarak ülke ve millet için çıkar bir yol
bulmalıyız.
Sultan Vahdettinin kızı Sabiha Sultan
hatıralarında İmparatorluk ayrı bir devirdi fakat o da
Türkün idi, bugünkü cumhuriyet de Türkün malıdır. diye
yazmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisiyle mutabakata
varılan Anayasa değişiklik metni de bu hassasiyet içerisinde ele
alınmıştır. Anayasamızın hiçbir yerinden Türk
ibaresinin çıkarılması önerilmemektedir, bu bir
tartışma alanı değildir. Anayasamızın ilk 4
maddesi tartışma konusu değildir. İlgili metne
bakınca, yürütmenin çift başlılıktan
kurtarıldığı, güçlü bir Parlamento oluşturulduğu,
Cumhurbaşkanının yetki ve sorumluluklarında bir denge
kurulduğu anlaşılacaktır.
Yapılan çalışma, başkanlık
sistemine geçiş değil, Cumhurbaşkanlığının
sınırsız şekilde kullandığı yetkileri
sınırlandırmak ve Cumhurbaşkanına sorumluluk
yüklemektir. Parlamento yasama ve denetleme faaliyetlerinde daha güçlü hâle
getirilmiş, buna paralel olarak yargı denetimine de imkân
sağlanmıştır. Sistem ve rejim
tartışmalarını gerektiren bir durum söz konusu
değildir. Sadece fiilî durumun ortadan kaldırılması ve
Cumhurbaşkanının yürütmenin başı olması durumu
söz konusudur. Milliyetçi Hareket Partisinin bütün maksadı, bu
sıkıntılı ve zor süreçte hukuku işletmek, Meclisi
etkin, saygın ve güçlü bir hâle getirmek, çözüm üretmek ve neticede ülkeyi
rahatlatmaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizin
hayat damarlarını kesmek, mukadderat kaynaklarını kurutmak
için yaygın ve yoğun bir saldırı vardır. Türkiyenin
devlet ve toplum hayatı bıçak sırtında, tehdit
altındadır. Türk milletinin gerilemesi, yetmedi birbirine girmesi,
daha ötesi tarihten silinmesi amacıyla sahnelenen oyunlar gün
aşırı şiddetlenmektedir.
Türkiyenin ve büyük Türk milletinin
çıkarları, huzuru ve mutluluğu bizim için her türlü hesabın
üstündedir. Vatan alın yazımızdır, pazarlığı
olmayacaktır. Vatan şerefimizdir, şerefsizlere bırakılmayacaktır.
Her karışında şehit kanı olan bu aziz vatanı
namertlere, nankörlere ve nesebi gayrisahihlere çiğnetmeme konusunda
yeminliyiz, tavizsiziz ve imanlıyız.
Büyük Önder Atatürkün dediği gibi, mevzubahis
vatansa bizim için gerisi teferruattır.
Önce ülkem ve milletim. diyen Türk siyasetinin
kırk yedi yıllık dev çınarı Milliyetçi Hareket
Partisi, ülkesi ve milleti için değil elini, gövdesini taşın
altına koymaya kararlıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla)
Bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Efendim, müddetinizi uzatıyoruz,
lütfen toparlar mısınız.
İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) Muhterem
milletvekilleri, sözlerime burada son verirken Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak bütçeye ret oyu vereceğimizi ifade ederek, her şeye
rağmen 2017 bütçesinin aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni
ediyor, yüce heyetinizi en derin saygı ve muhabbetlerimle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Büyükataman.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci
söz, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günala aittir.
Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 bütçesinin kapanış
oturumunda Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Sizleri ve yüce Türk milletini saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yaklaşık bir buçuk aydır, önce Plan ve Bütçe Komisyonunda, sonra
da Genel Kurulda bütün bakanlıkların, ilgili kuruluşların
bütçelerine ilişkin değerlendirmelerimizi ve çözüm önerilerimizi
sizlerle paylaştık. Ayrıca, bu hususları, sizlere de takdim
edilen bütçenin ekindeki muhalefet şerhimizde ayrıntılı
olarak sizlere sunmuş olduk.
Bunun yanı sıra, yine 2015 Yılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarısına ilişkin muhalefet şerhimizde
de bütçe hakkımızın nasıl gasbedildiğini,
denetimsizliği ve buna ilişkin eleştirilerimizi ve önerilerimizi
yine sizlere ifade ettik. Bugün ben burada bu sorunları tekrar tekrar
tartışmayacağım, yeterince tartışıldı.
Ben sizlere bugün, öncelikle çözüm önerilerimi ve parti olarak şimdiye
kadar söylediklerimize ilişkin önerilerimizi takdim etmek istiyorum. Bu
nedenle de daha çok geleceğe dönük, ileriye dönük çözümlerimizi ve
geleceğe bakışımızı ifade eden hususlara
değinmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 21inci yüzyılın ilk yılları,
küreselleşme rüzgârıyla birlikte geleneksel bazı
ittifakların dağıldığı, gelişen teknolojinin
üretme, tüketme, yönetme ve yaşama tarzı üzerinde belirleyici
olduğu, küresel sermayenin sınır tanımaz hareketliliğe
ulaştığı ve çok boyutlu ortaklıklar ekseninde dünya
düzenini yeniden şekillendirme çabalarının devam ettiği
yıllar olmuştu. Her ne kadar küreselleşmenin,
insanlığın ortak refah ve mutluluğunun tesisi gerekçesiyle
demokrasinin yaygınlaştırılması ve
geliştirilmesi, hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması,
temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması
açısından fırsatlar sunduğu söylense de bu süreç,
uluslararası terörizm, göç, etnik çatışmalar, iç
karışıklıklar, bölgesel çatışmalar,
uluslararası hukuka aykırı çifte standartlar, açlık ve
yoksullaşma, zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasında büyüyen
uçurum, demokrasi adına yapılan hukuk ihlalleri, çevresel felaketler
gibi birtakım sorunlarla birlikte anılagelmiştir.
Bu gelişmelerin dünyayı ve dünyanın
en stratejik bölgesinde yer alan Türkiyeyi ne denli tehdit ettiğinin
farkında olan Milliyetçi Hareket Partisi, siyaset sahnesinde yer
aldığı geçmiş kırk yedi yılda nasıl ki
Türkiyeyi ve insanlığı tehdit eden gelişmeleri kimsenin
henüz algılayamadığı dönemlerde önceden görerek
kararlı duruşunu ortaya koymuşsa bugün de küresel tehdidin
ülkemizi, bölgemizi ve insanlığı sürüklediği akıbeti
görmekte ve buna karşı millî tavır ve politikalar
geliştirmektedir. Demokratik olgunluk ve uzlaşı kültürünün
egemen olduğu, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem
ve üslubun törpülendiği, Türkiyenin millî ve manevi değerlerinin
ortak payda olarak kabul edildiği bir siyaset
anlayışının hâkim kılınması içinde
bulunduğumuz süreçte daha önemli hâle gelmiştir. Gelinen noktada,
meselelere salt siyasi parti çerçevesinden değil, siyasi duruş, ilke,
amaç ve hedefte uzlaşma çerçevesinden bakılması mecburiyet
hâline gelmiştir. Türkiyenin ve Türk milletinin geleceğe
taşınması için benzer hassasiyetleri paylaşan tüm
kesimlerin böyle bir bütünleşme ideali etrafında toplanması ise
içinden geçilen bunalımlı dönemden çıkmanın ilk
şartıdır. Bu noktadan hareketle, partimiz, küreselleşme
sürecinin insani bir mecraya sokulabilmesinin ve küresel ölçekte bir adalet
hareketine dönüşebilmesinin dünya nimetleri ve teknolojik imkânların
tüm insanlığın ortak geleceğine hizmet edecek şekilde
kullanılması, insanların temel hak ve özgürlüklerinin teminat
altına alınması, kültürler ve medeniyetler arasında
çekilmeye çalışılan sınırların ve ekilmeye
çalışılan kin ve nefret tohumları yerine,
karşılıklı saygı, hoşgörü ve anlayışa
dayalı iş birliğinin geliştirilmesi, açlık ve
yoksulluğun önüne geçilmesi, terörizmle mücadele için ortak bir tavır
geliştirilmesi, kadın ve çocuk hakları ile yaşanabilir bir
çevre için seferber olunması hâlinde ancak mümkün olabileceğine
inanmaktadır.
Gücünü mukaddesattan, inançlarından,
ilkelerinden ve Türk milletinden alan Milliyetçi Hareket Partisi, siyasette
toplumsal merkezi hem inşa hem de temsil iddiasını
taşımaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi
çatışmacı değil uzlaşmacı,
ayrıştırıcı değil bütünleştirici,
kavgacı değil barışçı, ötekileştirici değil
kucaklayıcı, bölen değil birleştiren, kaostan değil
huzurdan beslenen, sorumluluk için gayret gösteren, Türkiyeyi ve Türk
milletini birlikte geleceğe taşıma iradesini ortaya koyan bir
siyaset diliyle bu iddiasını pekiştirmektedir. Milliyetçi
Hareket Partisi bireysel hakların en geniş manada kullanımını
sağlayarak hür bireyin güçlenmesini, güçlü sanayi, güçlü ekonomi, güçlü
demokrasiyle yatırım, üretim ve istihdamı artırarak
müreffeh topluma ulaşılmasını; bunlarla birlikte, millî
birlik ve bütünlük, etkin dış politika, caydırıcı
silahlı kuvvetlerin tesisiyle güçlü devletin inşasını; küresel
düzeyde insan haklarını, adaleti, sürdürülebilir kalkınmayı
öne çıkararak ise daha insani bir dünyanın gerçekleştirilmesini
tasavvur etmektedir. Türk milletinin ve bütün insanlığın
barış ve mutluluk içinde, insanca yaşayacağı bir dünya
ideali Türkiye merkezli yeni bir medeniyet projesinin hayata geçirilebilmesiyle
gerçekleşebilecektir. Türkiye sahip olduğu bu imkân ve
kabiliyetlerini evrensel değerlerle bütünleştirerek küresel ölçekli,
etkili ve güçlü bir ülke olduğu takdirde Türk ve İslam dünyası
için ana eksen ve cazibe merkezi olabilecektir. Böylece, Türkiye millî
varlığına ve tarihî misyonuna sahip çıkarak bugün içinde
bulunduğu ataletten kurtulacak, sahip olduğu zenginlikler, köklü
devlet tecrübesi ve ortaya koyacağı vakur duruşla bölgesel güç
olmanın ötesine geçecek ve küresel bir oyun kurucu hâline gelebilecektir.
MHPnin küresel Türkiye vizyonu, ülkemizin imkân ve
kabiliyetleri ile sahip olduğu potansiyelin gerçekçi bir şekilde
değerlendirilmesi esasına dayanan bir vizyondur. Milliyetçi Hareket
Partisi, tarihî ve kültürel birikimi, jeostratejik konumu, doğal ve
beşeri kaynakları gibi sahip olduğu imkân ve kabiliyetleriyle
Türkiyenin fırsatları değerlendirmek, tehditleri bertaraf etmek
ve imkânları kullanmak suretiyle bölgesel ve küresel bir güç merkezi
hâline gelmesini ve lider ülke olmasını hedeflemektedir.
Milliyetçi Hareketin 1990lı yıllarda
siyaset gündemine soktuğu ve bir proje olarak 1999 yılında
kamuoyuna takdim ettiği, 2001 yılındaysa Sekizinci Kalkınma
Planına dâhil ederek devlet politikası hâline getirdiği,
cumhuriyetimizin 100üncü kuruluş yıl dönümünde Türkiyeyi dünyada
lider ülke yapmayı hedefleyen 2023 Lider Ülke Türkiye vizyonunun
gerçekleşmesi maalesef, on dört yıldır iktidarda bulunan AKP
yönetimlerinin yetersiz performansı nedeniyle sekteye
uğramış ve öngörülen hedeflerden önemli ölçüde
uzaklaşılmıştır.
Türkiye, makroekonomik büyüklükler
açısından da gittikçe kırılgan hâle gelmektedir. Gerekli
tedbirlerin alınamaması durumunda bu kırılganlıklar
Türk halkı için şaşırtıcı ve sarsıcı
sonuçlara yol açabilecektir. Sıcak para akışına dayalı
ve üretmekten çok tüketmeye, bilgi ve teknoloji yoğun rekabetçi
yatırımlar yerine hizmet sektörüne dönük yatırımlara ve
rant ekonomisine dayalı yaklaşımlar sürdürülebilir
olmadığı gibi, Türkiye ekonomisinin geleceği için de önemli
bir risk faktörü oluşturmaktadır. Rekabet gücü yüksek, üretken ve
dinamik bir ekonomiye sahip ülkeler bölgesel ve küresel siyasette daha fazla
rol alabilmektedir. Türkiye'nin böylesi sağlıklı bir ekonomik
düzene kavuşması, önümüzdeki yılların şekillenmesini
etkileyecek en önemli hususlardan birisi olacaktır.
Kısacası, başta terör olmak üzere
işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik,
eğitim sistemindeki çarpıklıklar, sosyal güvenlik sistemindeki
yetersizlikler ile her alanda yaşanan yozlaşma ve yolsuzluk
Türkiye'nin önünde duran, köklü temelleri bulunan başlıca
sosyoekonomik sorunlardır. Bu nedenle, 2023e kadar olan dönemde ülkemizin
kaybettiği zamanın, her alanda oluşan tahribatın ve verilen
bu açıkların telafi edilmesi gerekmektedir. Bu açıkların
kapatılması ve bu amaca ulaşmak için gerekli yapısal
reformların hızla hayata geçirilmesi hâlinde, Türkiye 2023
yılında bölgesel güç ve küresel bir aktör olabilecek, 2053
yılında ise ekonomik, sosyal, siyasi, teknolojik ve stratejik
alanlarda küresel ölçekte etkili bir güç ve lider ülke hâline gelecek ve bunu
sürdürülebilir hâle getirebilecektir.
BAŞKAN Sayın Günal, bir dakika efendim.
Değerli milletvekilleri, uğultudan
şikâyet ediliyor. Rica ediyorum, eğer bir görüşme
yapılacaksa dışarıda olsun ve hatibi dikkatle dinleyelim.
Buyurun Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Efendim, sizi de
duymuyorlar galiba.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, uzun vadeli
stratejimiz ise 2053 yılında Türkiye'nin küresel güç ve lider ülke
olması idealini gerçekleştirmektir. Kendi millî değerleriyle ve
tarihî değerleriyle barışık, sorun çözme kabiliyetine
sahip, siyaset üretme kapasitesi yüksek, etkin bir devlet düzeni kurmuş,
kaynaklarını üretime seferber ederek bir ekonomik model uygulamaya
koymuş ve küresel sistemde saygın konuma gelmiş bir Türkiye
21inci yüzyılda dünya siyasetine ve ekonomik hayatına mührünü
vurabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2023, 2053 hedeflerinden bahsettim. Peki, bunlara
ulaşabilmek için ne yapılmalıdır? Önce sizlere bu
hedeflerle ilgili kısa bilgiler verip sonra da çözüm önerilerimizi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Millî ve evrensel düzeydeki politikalarını
yukarıda bahsettiğim temel ilke ve kabuller ekseninde
şekillendiren Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizin sorunlarını
çözecek, Türkiye'yi dünyada saygın, sözü dinlenir,
kalkınmış bir ülke yapacak projelerle her zaman milletimizin
huzuruna çıkmıştır. 2015 yılı seçim beyannamelerimizde
de ayrıntılı şekilde kamuoyuna sunulan bu projelerimizin
bazı bölümlerini sizlere bu kürsüden ve daha önce Plan ve Bütçe
Komisyonunda ve değişik kürsülerde arkadaşlarımız
aktardılar.
Esas itibarıyla, çözüm önerileri arasında
temel projelerimiz şunlardır: Toplumsal Onarım Sürecinde Devlet
ve Yönetim Reformu, Üreten Ekonomi Reformu, Yoksullukla Mücadele Projesi,
Terörle Mücadele ve Millî Birlik Projesi, Yolsuzlukla Mücadele, Ahlak ve
Toplumsal Kalitenin Tesisi. Bu projelerin altında birtakım alt
projeler ve programlarla kamuoyunun huzuruna çıkmıştık.
Türkiye'de uzunca bir süredir yaşanan akıl
tutulmasının sona erdirilmesi, toplumsal bir mutabakatla birlikte
yaşama iradesinin güçlendirilmesi ve vatandaşlarını hor
görmek yerine onlara değer veren bir devlet aklının
oluşturulması için bu ana projelerle bunların uygulanmasını
düzenleyen bazı alt projeleri de sizlerin dikkatine sunmuştuk.
Ayrıca, Türkiye'nin aciliyetle çözüme kavuşturulması gereken
sorunlarına ilişkin de seçim beyannamemizle birlikte öncelikli eylem
planımızı da kamuoyunun dikkatine sunmuştuk. Kısacası,
Milliyetçi Hareket Partisi her zaman, her konuda çözüm önerilerini kamuoyuyla
paylaşmış ve ülkenin geleceği için yapıcı, yol
gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet anlayışını
benimsemiştir.
Esas itibarıyla da seçim beyannamemizin üç ana
ekseni etrafında sorunlara çözüm önerilerimizi sunduk. Bunlar: Adalet,
huzur ve refah idi. Adalet başlığı altındaki
bazı konulara ve huzura ilişkin bazı hususlara, terörle ilgili
konulara Sayın İsmet Büyükataman az önce değindiler. Ben daha
çok, terör sorunun askerî ve siyasi kısmından ziyade ekonomik ve
sosyal boyutuyla, Refah başlığı altında yer alan
makroekonomik istikrarın tesisi, üretimin artırılması ve
yoksullukla mücadele gibi diğer ekonomik ve sosyal sorunlara
değinmeye çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, Refah başlığı
altındaki konulara geçmeden önce, terörle mücadele konusundaki
görüşlerimizi tamamlayan bazı hususları sizlerle paylaşmak
istiyorum. Günlük siyasi kaygılardan arındırılmış
uzun vadeli ve istikrarlı, millî ve etkin bir terörle mücadele
politikası geliştirilmesi ve uygulanması gerektiğini
Sayın Genel Başkanımız defalarca hem yetkililere hem de
kamuoyuna aktarmıştır; bizler de burada Meclis kürsüsünden
sizlere bunları defalarca aktardık. Bu kapsamda, teröristi merkeze
alan mücadele anlayışı yerine terörle mücadeleyi topyekûn bir
mücadele olarak ele almak gerekmektedir. Terörle ve teröristle etkin bir
şekilde mücadele edilirken vatandaşların can ve mal
güvenliğini öncelikle temin etmek ve zarar görmelerine fırsat
vermemek gerekmektedir. Terörle mücadele sırasında haksız ile
haklı, suçsuz ile suçlu ayırt edilmeli ve mücadele hukuk devletinin
yöntemleriyle kararlı bir şekilde sürdürülmelidir. Güvenlik
birimlerinin yaptığı mücadelenin yanı sıra, istismar
edilen ve bu nedenle terörü besleyen unsurların da ortadan
kaldırılmasına dönük olarak ekonomik, sosyal, psikolojik, idari,
demografik ve kültürel etkenlerin ortadan kaldırılması temelinde
bir mücadele yürütülmelidir. Bu kapsamda, ekonomik ve sosyal konularda da çözüm
önerilerimizi içeren, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini
Kalkındırma Programı Sayın Genel Başkanımız
Devlet Bahçeli Bey tarafından eylül ayı sonunda kamuoyunun dikkatine
bir basın toplantısıyla sunulmuş bulunmaktadır.
Buradaki programın temel amacı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerimizdeki 23 ilde ekonomik büyümeyi, sosyal gelişmeyi ve toplumsal
uzlaşmayı artırarak millî birlik ve bütünleşmeyi
sağlamaktır. Çağdaş dünya nimetlerinden bütün
vatandaşlarımızın hakça yararlandığı bir
kalkınma modelinin gerçekleştirilmesi bu programın
esasıdır. Ülkemizin sahip olduğu potansiyel harekete
geçirilerek, bu yörelerde yaşayan halkımızın refah düzeyi
yükseltilecek ve bölgeler arası gelişmişlik farkları
giderilecektir.
Bu temel amaca yönelik olarak, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesini Kalkındırma Programı kapsamında
4 adet alt program uygulanmasını öngörmüştük.
Bunlardan birincisi, Terörle Mücadele
Programının kendisidir. Buna ilave olarak, kırsal
kalkınmayı kapsayan ve kırsal kalkınma merkezleri
programını içeren bir programımız vardır. Üçüncüsü de
katılımcı ve kapsayıcı ekonomik büyüme ve bu
kalkındırma programının son unsuru ise bölgesel
gelişmişlik farklarının giderilmesi olacaktır.
Bu kapsamda, bir taraftan bu terörle mücadele
yapılırken, ekonomik ve sosyal konulardaki sorunlar da bu
kapsamlı programlarla giderilmiş olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini
Kalkındırma Programımızın bu ekonomik ve sosyal
boyutundan sonra, biraz da MHPnin ekonomik ve sosyal politikalara ilişkin
bazı önerilerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi, dışa açık
ve rekabetçi bir yapı içerisinde dünya ekonomisiyle bütünleşerek
bölgesel ve küresel gelişmelerin önde gelen belirleyicileri arasında
yer alınmasını, bilgi çağının gereği olarak
bilgi üretiminin desteklenmesini, bilgiye hızlı ve kolay
ulaşımın sağlanması suretiyle bilginin etkin tarzda
kullanımının gerçekleştirilmesini, kolay ve spekülatif
kazanç sağlayan ranta dayalı bir üretim ekonomisi yerine, teknolojik
gelişmeyi, yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı esas
alan bir üretim ekonomisinin tesisini öngörmektedir.
Geleneksel ihraç ürünlerinin yerini yüksek katma
değerli AR-GE ve teknoloji odaklı çeşitlendirilmiş
ürünlerin alması temin edilmeli ve bu kapsamda işlenmiş ürünü
teşvik etmeye yönelik bir endüstriyel yaklaşım benimsenmelidir.
Piyasa ekonomisi kuralları işletilerek
tekelci oluşumların ve haksız rekabetin önlenmesi, kamunun
ekonomideki rolünün yol gösterici, düzenleyici ve denetleyici faaliyetlerle
sınırlandırılarak, özel sektör dinamizminin ve
teşebbüs gücünün desteklendiği istikrarlı, çevreye duyarlı
ve istihdam dostu ve bir büyümenin gerçekleştirilmesi, ekonomi
politikamızın esasını oluşturmaktadır.
Sadece iç talep artışını esas
alan ve sıcak para ile finanse edilen istikrarsız ve dışa
bağımlı büyüme anlayışının yerine, küresel
piyasalara hâkim, farklı ürünleri ve pazar çeşitlemesini esas alan,
rekabet gücü yüksek, sektörel kalkınma anlayışını
egemen kılan stratejiler geliştirilmelidir.
Bu kapsamda, sürdürülebilir bir büyümenin gerçekleştirilmesi
için fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi zaruri
olup bu amaçla borç stokunu ve cari açığı ekonomide
kırılganlığa yol açmayacak düzeylere çekecek para ve kur
politikası izlenmelidir ve bu çerçevede serbest döviz kuru politikası
uygulanmalı ve Merkez Bankasının araç
bağımsızlığı korunmalıdır.
İşte, bu temel amaçlara ulaşabilmek için, MHP, ileri teknoloji
kullanan, yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı gözeten,
gelirin adil bölüşümünü esas alan, rekabet gücü yüksek üretim ekonomisini
tesis etmek ve sosyal dokuyu güçlendirmek amacıyla ülkemizin kendi imkân
ve şartları ile doğal ve beşerî kaynaklarını
dikkate alan bir üreten ekonomi programı önermiştir.
MHP olarak temel hedefimiz, ekonomi
politikalarının merkezine insanı koyan, eşitlik, ahlak ve
adalet ilkelerini gözeten bir yönetim anlayışıyla halkın
refahının artırılmasıdır. Kısacası,
2023 yılına kadar kaynaklar harekete geçirilerek ileri teknoloji
kullanan, yüksek katma değer ve istihdam yaratan, küresel ölçekte rekabet
gücüne sahip bir üretim yapısı tesis edilmelidir. Milliyetçi Hareket
Partisinin uzun vadeli stratejisi olan Türkiyenin 2023 yılında
küresel güç ve 2050de süper güç olma hedefinin gerçekleşebilmesi,
Türkiyenin doğal ve beşerî kaynakları ile ekonomik, sosyal ve
teknolojik imkân ve fırsatlarının harekete geçirilmesi ve
kararlılığın en güçlü şekilde ortaya konulmasıyla
ancak sağlanabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu söylemiş olduğum 2023 ve 2053 yılı
küresel güç hedefleri ile alt projeleri ayrıntılı olarak
çalışılmış olup ulaşılabilir hedeflerdir ve
sizlerin bilgisine daha önce de sunulmuştur ancak bu hedeflere
ulaşmak için öncelikle anlayışımızı
değiştirmemiz gerekmektedir; sonra da köklü yapısal
reformları gerçekleştirerek ancak bu hedeflere ulaşabiliriz.
Geçmiş yıllarda da yapıldığı gibi sadece baz
yılı değiştirerek veya hesaplama yöntemlerini güncelleyerek
kendimizi bir süre iyi hissetmemiz sağlansa da gerçekte durumumuz
değişmemektedir.
Bildiğiniz gibi, hafta başında,
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından büyüme rakamları
açıklandı. Ulusal hesaplar ve Avrupa sistemine uyum çerçevesinde
millî gelir hesaplama yöntemlerinde değişiklik yapılarak eski ve
yeni seri arasında ciddi farklar ortaya çıktığı
anlaşıldı. En büyük fark ise, 2013 yılına
bakıyoruz, orada gözüküyor; yüzde 4,2den yüzde 8,5e yani 2 mislinden
fazlaya çıkmış. 2015 yılı büyüme oranı ise yüzde
4ten yüzde 6,1e revize edilmiş.
Değerli arkadaşlar, yapılan baz
yılı değişikliğiyle birlikte ekonominin
büyüklüğü, kişi başına millî gelir hem dolar hem TL
bazında yüzde 20 civarında artmış oldu, gayrisafi yurt içi
hasıla da dolar bazında 720 milyar dolardan 861 milyar dolara
yükseldi. Nominal olarak bakıldığında da yine önceki seride
1,9 -2 diyelim- trilyon olan rakam 2,338e yükseldi. Şimdi, aynı
şekilde, kişi başına gelir de yine yeni seriyle 9.257
dolardan 11.014 dolara çıkmış oldu yani gelirimizde
yaklaşık yüzde 20 civarında bir artış kaydedildi.
Tabii, millî gelir hesaplamalarında
yapılan revizyon çalışması yeni seriyle birlikte mevsimsel
detaylar ve sektörlerin katkı payları
açıklanmadığı için ve büyümede bir kerede yüzde 20
hesaplama ortaya çıktığı için hem şüpheyle
karşılandı hem de hepimizin burada konuştuğu gibi,
Türkiye İstatistik Kurumunun inanılırlığını
ve güvenilirliğini sarstı. Çünkü, niye öyle söylüyorum? Başkan,
Sayın Mehmet Aktaş, şimdiye kadar toplam tasarrufların
düzgün ölçülemediğini, yeni hesaplamaya göre eskiden yüzde 15
civarında olan tasarrufun şimdi yüzde 24 civarında çıktığını
söylemiş ve tasarruf oranlarında orta ligde olduğumuzu
söylemiş.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biz
söylerken bunu söylüyoruz. Bunları, biz, bakın -ne kadar- biraz daha
itinalı söylüyoruz, diyoruz ki, ekleri açıklanmadı,
ayrıntıları açıklanmadı ama bu şekliyle
doğru olmaz. Maalesef bu açıklamalar kurumun itibarını daha
da sarsan açıklamalardır. Kısacası, Türkiye'nin ekonomik
sorunları baz yılı kaydırmayla ve revizyonlarla çözülemez.
Türkiye kendi kaynaklarına dönmeli ve bir an önce yapısal reformları
gerçekleştirmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tüm bu değerlendirmelerin ardından, bu hedeflere nasıl
ulaşmamızı sağlayacağımıza dair,
geçmişe dönük millî ve manevi değerlerimizden, tarihî ve kültürel
kodlarımızdan bahsederek konuşmamı
tamamlayacağım.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye ve
dünya dinamiklerini, müdrik bir vizyonla çağı Türkçe
algılayıp yorumlama, milleti yüceltme ve devleti ebet müddet
kılma ülküsüyle hareket edersek işte o zaman geleceğin küresel
güç Türkiye'sini birlikte inşa edebiliriz. Bu ülkünün gerçekleşmesi,
millî birlik ve beraberliğin tecellisiyle, millî birlik ve
beraberliğin tesisi ise ortak değerler ve geçmiş üzerine bina
edilmiş bir millet anlayışı ve müşterek bir gelecek
yürüyüşüyle ancak mümkün olacaktır.
Türk milleti, Türk İslam geleneğinin ve
görkemli bir medeniyetin mirasını yaşayan, yaşatan ve
nesilden nesle taşıyarak tarih ve kültür potasında
buluşturan bir milletin, Türkiye ise bu mirası barındıran
toprakların adıdır. Türk milletinin ortak bir geleceğe
yürüyebilmesi millet fertleri arasındaki zengin ortak değerlerin öne
çıkarılmasıyla doğru orantılı olacaktır.
Bugün Türkiye'nin en çok ihtiyaç duyduğu şey,
ayrıştırılan milletin bütünleşmesi ve zedelenen
kardeşlik hukukunun yeniden tesis edilmesi suretiyle, güçlü Türkiye'nin
inşası için ortak bir yürüyüşü temin edecek millî
uzlaşmanın ve millî heyecanın sağlanmasıdır.
Türkiyede tüm kesimler ve aktörler arasındaki uzlaşmanın temel
dinamikleri, millî ve manevi değerler, çağdaş, demokratik
ilkeler, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını esas alan kurum,
kural ve yönetim üslubu olmalıdır. Ortak bir kararlılıkla
varılabilecek ve sürdürülebilir kılınacak olan Küresel Güç
Türkiye öngörüsü, kökleri Türk milletinin tarihî ve kültürel gerçekliklerine
dayanan ve geleceği kucaklayan bir anlayışın ifadesi ve
Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya tesis etmeyi kendisine
misyon olarak kabul eden Milliyetçi Hareket Partisinin uzun vadeli stratejik
hedefidir.
Değerli arkadaşlarım, geçmişe
dönüp baktığımızda, Türk İslam medeniyeti Türklerin
İslamiyeti kabulünden sonra aklı ve nakli dengeleyen, bilime önem
veren anlayışın sonucunda gelişmiştir. Aklı ve
nakli dengeleyen, bilim ve sanata önem veren bu anlayış, Buhara,
Semerkant, Maturitte gelişen ve İmam Matürîdîyle sembolleşen
Türk Müslümanlığının Hoca Ahmed Yesevîyle Türkistandan
Anadoluya gelmesiyle Hacı Bektaş Veli, Mevlâna, Yunus Emre gibi
değerli düşünürlerle devam etmiş ve tüm dünyaya yayılacak
bir medeniyetin temellerini atmıştır.
Aslında bugün 15 Temmuz darbe teşebbüsü
sonrasında yaşadığımız travmanın arka
planında da bu anlayıştan uzaklaşmamız
yatmaktadır. Türk İslam medeniyetinin temellerini atan ve akla ve
ilme önem veren bu Türk Müslümanlığı anlayışı
yerine, vahşi küreselleşmenin temsilcileri olan Batının
bize dayattığı ılımlı İslam
yalanının peşine takılmamış olsaydık belki
de bunlar bugün başımıza gelmezdi diyorum.
Yaşadıklarımızdan ders alarak
köklerimize dönmeli, yeniden Hanefi Matürîdî İslam
anlayışına yani aklı ve nakli dengeleyen, ilime, fenne ve
sanata önem veren ancak millî ve manevi değerlerinden kopmayan
anlayışa sahip çıkarsak Türk İslam medeniyetini yeniden
birlikte ihya edebiliriz.
Bu kapsamda geçmişe
baktığımız zaman, geçiş dönemi ürünleri olan Yusuf Has
Hacibin Kutadgu Biligini, Kâşgarlı Mahmudun Divanü
Lûgat-it-Türkünü, Atabetül-hakayıkı ve Yesevî Hazretlerinin
Divan-ı Hikmetini bu çerçevede sayabiliriz, bizim köklerimizde bunlar
mevcuttur.
İşte, temellerini tarihî
değerlerimizden alan Türkiye merkezli medeniyet yürüyüşü, öncelikle
kendisine güvenen, kendi gücüyle ayakta duran, başı dik, karnı
tok ve özgür bireylerin yaşadığı onurlu bir ülke hâline
getirme yürüyüşüdür.
Değerli arkadaşlarım, bu kapsamda
diyorum ki ve tüm bu değerlendirmelerimin
ışığında sizlere ve yüce Türk milletine tekraren ifade
ediyorum ki Milliyetçi Hareket Partisi ne demişse milletimizin lehine
demiştir. Milliyetçi Hareket Partisi neyi istemişse milletimizin
menfaatinedir. MHP ikbalin değil, istikbalin peşindedir. MHP millet
ve vatan davasının savunucusudur. MHP binlerce yıllık Türk
İslam ülküsünün varisi, bu çağdaki emanetçisidir ve MHP Tanrı
Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız. diyen
ve MHP Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.
diyen bir anlayışın temsilcisidir. Milliyetçi Hareket Partisi
Türkiyeyi 2023te lider ülke, 2053te süper güç yapma hedefine ulaşmak
için her türlü çalışmaya ve fedakârlığa hazırdır.
Türkiyeyi Atatürkün gösterdiği muasır medeniyetler seviyesinin
üzerine çıkarmak için Türkiye merkezli yeni bir medeniyet yürüyüşüne
Milliyetçi Hareket Partisi bütün milletimizle birlikte çıkmaya
hazırdır.
Ancak bu çerçevede baştan beri bahsetmiş
olduğum 2017 yılı merkezî yönetim bütçesinin bu hedeflere
ulaşmasında yetersiz olduğunu düşündüğümüz için ret
oyu vereceğimizi, bununla birlikte yapıcı, yol gösterici ve
uzlaşmacı muhalefet anlayışı çerçevesinde milletimizin
yararına olacak her konuda destek olacağımızı
belirtmek istiyorum. 21inci asrın Türk asrı olacağına olan
ve asla Huntingtonun dediği gibi bu asrı medeniyetler
çatışmasının değil insan merkezli Türk İslam medeniyetinin
belirleyeceğine olan inancımla hepinizi saygıyla
selamlıyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Günal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Mahmut Bey, şu müzakerenin yani
birleşimin içinde sizin bu mevzuyu konuşacağım, gereken
incelemeyi yaptım, lütfen biraz sabır gösteriniz.
Şahıslar adına ilk söz, lehinde olmak
üzere Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Cana aittir.
Buyurun beyefendi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bütçemizin hayırlı ve bereketli
olmasını temenni ediyorum.
Başta Maliye Bakanımız ve Hükûmetimiz
olmak üzere, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine, hakaret etmeden katkı
sağlayan muhalefet partisi sözcülerine ve aziz milletimize tekrar
teşekkür ediyorum.
Konuşmama başlarken bütün
şehitlerimize Allahtan rahmet, gazilerimize sağlık ve afiyet
diliyorum.
AK PARTİye 15inci kez bütçe yetkisini veren
aziz milletimize şükranlarımı sunuyorum.
Aziz milletimiz, iyi ile kötüyü, doğru ile
yanlışı ayırabilecek en güçlü hakemdir. Milletimiz
mümeyyizdir, milletimiz aklıselimdir, milletimizin asla ve asla vasilere,
vesayete ihtiyacı yoktur. Millet bilmez, millet anlamaz, millet karar
veremez. felsefesiyle kerameti kendilerinden menkul sananları ve
şizofrenik yapıları, durumdan vazife çıkaranları aziz
milletimiz siyaset mezarlığına defnetmiştir, Allah rahmet
eylesin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçemiz millî ve yerli bir bütçedir, bütçemiz adaletten,
hakkaniyetten yana bir bütçedir. Sünnisiyle, Alevisiyle, Türküyle,
Kürtüyle, garbıyla, şarkıyla, evet mazlumların bütçesidir, dünya zalimlerine korku salan
bir bütçedir, mazlumlara, yetimlere güven veren bir bütçedir, bereketli bir
bütçedir. O nedenle, Sayın Başbakanımıza ve Hükûmetimize
tekrar teşekkür ediyorum böyle bir bütçe getirdiği için. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, peki, nasıl oluyor da AK PARTİye
15inci bütçeyi yapmak üzerine millet yetki veriyor? Burada o kadar şeyler
söyleniyor ki... 4üncü dönem milletvekiliyim Allaha hamdolsun- her dönem
muhalefet sözcüleri gelir, bütçeleri kötüler, AK PARTİ yönetimini kötüler
ama her ne hikmetse aziz millet, 15inci bütçe yapma yetkisini bize, muhalefeti
karşı tarafa verir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Milletimize ne kadar şükretsek azdır diye
düşünüyorum, Allaha hamdolsun.
Evet, Türkiye herhangi ülkelerden biri değil.
Dünya devletleri arasında merkezî öneme sahip, tarihî geçmişi ve
medeniyeti olan büyük bir ülkedir. Büyük imparatorlukların bahçesi
üzerinde kurulmuştur bu ülke. AK PARTİnin kuruluş gayesi insan
ve millete hizmet etmekti. İşte, Türk milletinin geçmişten gelen
bu kültürü ve bilincini Gazi Mustafa Kemalin Bugüne kadar ülke için taş
üstüne taş koymuş, çalışmış herkese şükran
borçluyuz. demesini de dikkate alarak bir tespitte bulunulmuştur, AK
PARTİ bu tespitle iktidara yürümüştür ve biz her daim
söylemişizdir, Bu partiyi millet kurdu, biz tabelalarını
taktık. Ancak şunu da görmek durumundayız: Şair Orhan
Velinin dediği gibi, bu ülke için kimlerin sadece nutuk
attığını kimlerin de taş üstüne taş koyduğunu
milletimizin görmesi lazım. Her şeyden önce, başarılan her
şeyi aziz milletimiz yapmıştır. Biz her alanda cumhuriyetin
rekorlarını kırdık diyorsak, aslında cumhuriyetin
rekorlarını kıran cumhurun ta kendisidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, Türkiye'nin
gelmiş olduğu mesafeyi küçümseyen AK PARTİ işte buna itiraz
etmiştir, milletle beraber itiraz etmiştir.
Değerli milletvekilleri, 1945te Almanya,
Japonya yerle bir olmuşken 1970lerde uzaya gidiliyordu, 1990larda
kapalı rejimler bitiyordu ama bütün bu süreçte, Türkiye, maalesef
enerjisini iç meselelere, darbelere, askerî vesayetlere, teröre, koalisyonlara
heba etti. Daha 1930larda, Gazi Mustafa Kemal boğaz köprüsü için, uçak
sanayisi için, millî savunmanın gelişmesi için hükûmetlerine talimat
vermesine rağmen ilgili bakanlar bunu savsakladı ve yerine getirmedi.
Bakın, şimdi, köprüye karşı çıkanlara, üçüncü
havaalanına karşı çıkanlara
Gazi Mustafa Kemal görevde
olsaydı, şu an sağ olsaydı Cumhuriyet Halk Partisine ne
derdi, ben de merak ediyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Evet, iktisat tarihçisi, Cumhuriyet Halk
Partisinin de felsefesini örnek aldığı İdris Küçükömer ve
merhum yazar Kemal Tahirin de dediği gibi, Türkiyede sağı sol,
solu da sağ temsil etmiştir. O nedenle, şu an Cumhuriyet Halk
Partisinin ideolojisini tekrar değerlendirmesi gerekir.
Sonraları ise zamanımız darbeler,
Cumhuriyet tehlikede, laiklik elden gidiyor., irtica paranoyalarıyla,
koalisyonlarla, daha sonra PKK belasıyla, terör ve alçak FETÖ darbesiyle
karşılaşacaktı milletimiz. Maalesef, PKK, DAİŞ,
FETÖ ve benzeri alçak yapılar gencecik bedenleri, milletimizin
geleceğini, emeğini, gençlerimizin alın terini, milyarlarca
dolarlarını, hayallerimizi, heyecanımızı heba etti.
İşte AK PARTİ buna itiraz etti
değerli milletvekilleri. Eğer bu süreçler olmasa idi bugün dünya
sıralamasında Türkiye en ön sıralarda olmaz mıydı?
Ama, asla umutsuz olmayalım, umudumuzu yitirmeyelim. Allahın
izniyle, geç olsa da bunu başaracağız. Biz diyoruz ki
kıskanç değiliz. Bunu hep beraber, bütün siyasi parti grupları
olarak başaralım diye düşünüyoruz. İşte, bu nedenle,
AK PARTİ 2023, 2053 ve 2071 vizyonunu ortaya koydu. İnşallah,
bunu da hep beraber gerçekleştireceğiz. AK PARTİye hep
şunu sordular: Peki, bunları yapacaksınız ama nasıl
yapacaksınız? Kaynak nerede? Bugün de aynı soruyu soruyorlar,
kurulurken de aynı soruyu sormuşlardı. Evet, o gün de o
cevabı verdik, bugün de o cevabı veriyoruz: Kaynak AK PARTİdir,
kaynak Türkiyedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milleti ile devleti arasında zaaf alanı
oluşturarak vehimler, korkular üreterek, milletin maneviyatını
kırarak, toplumu tehdit ederek, siyaset yapmaya hiç kimse kalkmasın,
hiç kimse devlete ve millete efelenmesin. Devlete ve millete efelenme olmaz,
milletin efendisi olur, o da hizmet etmekle olur. Millî irade hiçbir siyasal
psikiyatri çabasıyla zedelenemez, kısıtlanamaz. Siyaset üretmek
istiyorsanız işte meydan, işte millet; millete gideceksiniz,
milletin değerlerine talip olacaksınız, temel hak ve
hürriyetlere sahip çıkacaksınız, tezlerinizi millete kabul
ettireceksiniz, onay alacaksınız, vekâlet alacaksınız ve
terörle aranıza, siyaset ile terör arasına kırmızı
çizgi çizeceksiniz. Aksi hâlde millet ve tarih sizi çizecektir.
Diğer yandan, ülkemizde gerilim tiyatrosu
sahnelendi. Aktörleri ulusal şer odaklarının Türkiye
taşeronlarıydı. Alçak FETÖ terör örgütü, 17-25 Aralıkta, 15
Temmuzda tiyatro sahnesinin finalini yaptılar ama aziz milletimiz
canları pahasına, kanları pahasına bu tiyatroyu vizyondan
kaldırdı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
millî birlik ve kardeşlik içinde bugünlere geldik, kenetlenerek,
geleceğe hep beraber yürüdük, hep beraber yürüyeceğiz. Allahın
izniyle, ne FETÖ ne DAİŞ ne de türevleri engel olamayacak, ezip
geçeceğiz. (AK PARTİ sıralarından Bravo! sesleri,
alkışlar)
Hepimiz millete gidiyoruz, milletten yönetime talip
oluyoruz. Millete diyoruz ki: Sizin problemlerinizi çözeceğiz, refah
seviyenizi yükselteceğiz, Türkiyeyi dünyayı en saygın
ülkelerinden biri hâline getireceğiz, temel hak ve hürriyetleri
genişleteceğiz. Millet bunun için bizlere oy veriyor; bizlere de oy
veriyor, sizlere de oy veriyor ve milletle bir sözleşme imzalıyoruz,
yetki alıyoruz. Kimimiz yasama kimimiz ise muhalefet görevi yapıyoruz
ancak Allah aşkına soruyorum: Hangi millet 14-15 yaşındaki çocukların
bedeninde bomba patlatarak yüzlerce masum insanı katleden cinayet
şebekelerine destek olsun diye yetki veriyor? Hangi millet kendisini
korumakla görevli polisimizi, askerimizi şehit eden cinayet
şebekelerine destek veriyor? Yine soruyorum: Hangi millet dişinden,
tırnağından artırarak verdiği vergilerle
maaşını ödediği siyasilerin millet kürsüsünden, bu kürsüden
millete, vatana, devletin bekasına hakaret
yağdırmasını istiyor? Saygıdeğer milletvekilleri,
hangi millet Türkiyeyi bölmek isteyen şer odaklarının
değirmenine su taşımanızı istiyor? Hangi millet
askerimizin, polisimizin, vatandaşımızın kanını
akıtan canilerin cenazelerine gitsin diye yetki veriyor?
Böyle bir millet, böyle bir yetki yok ama siz
varsınız, milletin emanetine ihanet ediyorsunuz. Biz size dedik Ya
siyaset, ya ihanet. Tercih edeceksiniz. 1990lı yılları hep
beraber yaşadık, devlet acı tecrübelerden dersler
çıkardı ama sizler dersler çıkarmadınız. Sizler de
hiçbir zaman muhasebe yapmayı, kendi aranızda Biz neden hata
yaptık? demeyi düşünmüyor musunuz? Tutuklanıyorsunuz,
Milletvekili tutuklanır mı? Öyle şey mi olur? Tabii ki
milletvekili tutuklanmaz, tutuklanmamalı, demokrasilerde böyle şey
olmamalı ama milletin vekilisiniz, hiç empati yapıyor musunuz Nerede
yanlışlık yaptık? diye? Gencecik Kürt çocukları
dağlara çıkarken ne düşünüyorsunuz Allah aşkına? Kürt
çocukları ölürken, Türk çocukları ölürken, suçsuz günahsız
canlar şehit olurken siz ne yapıyorsunuz?
Samimiyseniz, AK PARTİ döneminde, liderimiz
Recep Tayyip Erdoğanın başkanlığında, her türlü
riski alarak, âdeta baldıran zehri içerek bir ortam
oluşturulmuştu ama ulusal şer odakları rahatsız oldu.
Allah aşkına, siz ne yaptınız onların havuzuna su
taşımaktan başka?
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, siyasi
partilerimiz, tek tek milletvekillerimiz Meclisin ve milletin
saygınlığına, milletin birliğine, beraberliğine
sahip çıkmak zorundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RAMAZAN CAN (Devamla) Sayın Başkan,
bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Can, toparlar mısınız
lütfen.
RAMAZAN CAN (Devamla) Evet, artık tercih
zamanı geçmek üzere, ya siyaset diyeceksiniz, milletle beraber
olacaksınız, teröre karşı çıkacaksınız ya da
ihanet ederek bedel ödeyecek, maalesef, hain olacaksınız. Ama biz
asla ve asla ihanet edenleri değil siyaset yapanları tercih ediyoruz.
Buyurun, tercihinizi yapın, millete biat edin. Sahi, siz yetkiyi milletten
almadınız mı? Elinde silahla suçsuz günahsız insanları
katleden cinayet şebekelerini övmek, desteklemek
Eğer Kandilden
korkuyorsanız gerekirse devlet sizi korur ama samimi olun, samimi.
Cesaret, adamlık, mertlik, insanlık, yiğitlik ve
kahramanlık teröre karşı durabilmektir, taşeron
olmamaktır. Ya siyaset yapınız, terörle siyaset arasına
mesafe koyunuz ya da onurluca istifa ediniz diyor, bütçemizin hayırlı
ve bereketli olmasını diliyor, Allah yâr ve
yardımcımız olsun diyor, tekrar hepinizi, Genel kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Can.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Söz talebiniz var herhâlde.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Evet, bir söz talebim var.
BAŞKAN Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın 433 sıra
sayılı 2017 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434
sıra sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine
aslında konuşmanın genelinde cevap vermeye, kayda değer
bulduğum bir şey için değil ama sadece, şu anda tutuklu
olan vekiller HDP vekilleri olduğu için ve özellikle
Tutuklanıyorsunuz, niye bunu yapıyorsunuz? gibi konuşan hatip
bir şekilde yargı faaliyetini etkileme suçunu da burada, Parlamento
çatısı altında işlediği için
Vekillerimizin neden
yargılandığını buradaki, Parlamentodaki birçok insana
defalarca ifade ettik, yaptıkları konuşmalar, sözler, propaganda
faaliyetlerinden yargılanıyorlar ama hiçbir hatibin burada,
yargılanan insanlarla vekil olsun, olmasın- ilgili, yargılama
faaliyetiyle ilgili söz söyleme, onu etkileyecek şekilde davranma
hakkı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sadece son cümlemi tamamlayayım.
Söylediğim gibi, hiçbir hatibin -hâlâ bir
Anayasa varsa, hukuk varsa uymak zorunda olduğumuz kurallar-
yargılanan insanlarla ilgili burada görüş belirtme ve onları
hedef hâline getirme, âdeta bir yargısız infaz yapma hakkı
yoktur.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Grup
Başkan Vekili.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Şimdi söz sırası
Hükûmet adına Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve
Meclis Grubu Başkanı İzmir Milletvekili Başbakan Sayın
Binali Yıldırıma aittir.
Buyurun Sayın Başbakan. (AK PARTİ
sıralarından ayakta alkışlar)
Süreniz bir saattir.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. Aziz vatandaşlarımızı
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
2017 merkezi yönetim bütçemiz ve 2015 Kesin Hesap
Kanununun ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu
olmasını Cenab-ı Mevlamdan niyaz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Görüşmeler esnasında önerileri,
katkıları, uyarılarıyla 2017 bütçemizin
oluşmasına katkı sağlayan başta Sayın Başkan
zatıaliniz olmak üzere, başkan vekilleriniz ve bütün
milletvekillerimize, Plan ve Bütçe Komisyonu ve üyelerine, Maliye
Bakanımıza, bakanlarımıza ve bütün uzmanlara teşekkür
ediyorum. Ayrıca siyasi partilerimizin sayın genel başkanlarına
ve grup başkan vekillerine de katkılarından dolayı
teşekkür ediyorum.
Sözlerimin hemen başında FETÖ, BTÖ, bölücü
terör örgütlerine karşı hayatını ortaya koyan, kahramanca
mücadele eden ve bu uğurda şehit olan aziz yiğitlerimizi
rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum, mekânları cennet olsun,
gazilerimize hürmet ve şükranlarımı sunuyorum.
Ülkemiz Türkiye, büyük hedefleri olan ve bu hedefler
doğrultusunda geleceğe yürüyen bir ülkedir. Türkiyeyle,
bayrağımızla, milletimizle ne kadar gurur duysak yeridir. Bu
aziz millete hizmet etme imkânı verdiği için Rabbime hamdediyorum.
Bütçe görüşmeleri, bir ülkenin bütün gündemini
âdeta özetleyen metinlerdir, görüşmelerdir. Bu görüşmelerde, geride
bıraktığımız yıl dikkatle
değerlendirildiği gibi, gelecek hedeflerimiz, Türkiyenin kaynaklarını
nasıl ve nerede kullanacağımızı, hangi önceliklere
harcayacağımızı, neler yapacağımızı
konuşuyor, değerlendiriyor ve karara bağlıyoruz.
Geleceği doğru planlamak insan
hayatında olduğu gibi toplum ve devlet hayatında da çok büyük
önem taşır. AK PARTİ hükûmetleri olarak, cumhuriyetimizin
100üncü yıl dönümü olan 2023e giderken koyduğumuz bütün hedefleri
gerçekleştirerek bugünlere gelmenin haklı mutluluğunu
yaşıyoruz. Attığımız her adım, ülkemizin
aydınlık geleceği, milletimizin huzuru ve refahı içindir.
Cumhuriyetimizi güçlü demokrasiyle gelecek nesillere emanet etmek için var
gücümüzle çalışıyoruz. Birlik ruhu içerisinde ülkemizi
demokrasiyle güçlendirmeye büyük çaba sarf ediyoruz. Güçlü bir siyasi iradeyle,
bir yandan istikrarı korumaya ve diğer yandan da Türkiyeyi
dünyanın güçlü ekonomileri arasında tutmaya gayret ediyoruz. Her
şey Türkiye için, her şey milletimiz için diye durmadan, yorulmadan
yola devam ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sıkıntılarla geçen bir yılın sonuna
yaklaştık. İnşallah, önümüzdeki yıl, 2017 çok daha
ferah ve çok daha aydınlık bir yıl olacak. Zira, 2016 hem dünya
için hem de Türkiye için kolay bir yıl olmadı. Vatan hainleri, eli
kanlı bölücü terör örgütleri kirli ve karanlık emellerini her
fırsatta gösterdiler. Hayat hakkına, toplumsal huzura,
kardeşliğimize, birliğimize kasteden hainler kanlı
cinayetlerine yenilerini eklediler. Bizi birbirimize düşüreceklerini
zannettiler, kardeşlik hukukumuzu bozmak istediler ama
başaramadılar, asla başaramayacaklar. Terör
karşısında milletçe bir olduk, beraber olduk, birlikte Türkiye
olduk. 15 Temmuzda bu Gazi Meclisimiz dünyanın en alçak
saldırısına uğradığında, siz değerli
milletvekillerimiz örnek bir birliktelik tablosu sergilediniz.
Milletvekillerimiz vatandaşlarımızla birlikte o alçak
saldırı karşısında Meclisine sahip çıktı,
millî iradeye sahip çıktı; milletin evini alçaklara, hainlere teslim
etmediniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Demokrasiye darbe vurmak isteyenler kaybetti, millî irade kazandı;
meşru Hükûmeti devirmek isteyenler kaybetti, millî irade kazandı.
Millî iradenin kalbi Meclisimiz bombalandı,
Cumhurbaşkanımız asker elbisesi içerisindeki hainlerce,
teröristlerce hedef alındı, öldürülmek istendi. Güvenlik güçlerimizle
demokrasiyi ve özgürlükleri savunmak üzere sokağa çıkan
vatandaşlarımızın üzerine bombalar yağdı. İnsanımız
ülkesini savunmak uğruna canını vermekten asla gözünü
kırpmadı. O karanlık geceyi, başta millet olmak üzere,
Cumhurbaşkanımız, Hükûmetimiz, siyasi partilerimizin birlikte
ortaya koydukları demokrasi yönündeki kararlı duruşu
aydınlattı.
Milletvekillerimiz, savcılarımız,
sivil toplum kuruluşlarımız, vatansever polisimiz ve askerimiz,
işçimiz, memurumuz, esnafımız, velhasıl 79 milyon
milletimiz o gece ayaktaydı. O karanlık gecede yediden yetmişe
bir olduk, beraber olduk; demokrasiye ve hukuk düzenine birlikte sahip
çıktık. O gün ortaya konan ortak dil, ortak tavır, millî iradeyi
bir kez daha tescil etti. O gün yeniden bir millet olduk ve yeni bir millî
mutabakatı ortaya koyduk ve bütün dünya Türk milletinin bu alçak
girişim karşısında izzetli, şerefli direnişini
hayranlıkla takip etti.
7 Ağustosta İstanbul Yenikapıda
Türkiye'nin geleceğe açılan aydınlık
kapısını da sonuna kadar araladı. Yenikapı ruhu terör
karşısında yeni bir anlayışı, yeni bir uzlaşmayı
da beraberinde getirdi. Yenikapı Meydanında milyonlarca insan, 81
ilin meydanlarında 30 milyonu aşkın insanımız bir ay
boyunca sabaha kadar demokrasiye sahip çıktı, nöbet tuttu. Böylece,
terörün ve şiddetin hiçbir zaman hedefine
ulaşamayacağını bütün dünyaya göstermiş olduk. Bugün
de aynı birlik, beraberlik ve dayanışmayı gösteriyoruz.
10 Aralıkta İstanbulda
yaşadığımız büyük acının
karşısında da yine Meclisimizde partilerimizle bir ve beraber
olduk. Nitekim, önceki gün Ana Muhalefet Partisi Sayın Genel
Başkanı Kılıçdaroğlu, Milliyetçi Hareket Partisi
Sayın Genel Başkanı Bahçeliyle bir araya geldik. Konu terör ve
terörle mücadele ise gerisi teferruattır. anlayışıyla her
türlü teröre karşı bir ve beraber olma, ortak tavır gösterme
konusunda bir uzlaşma içerisinde olduk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu vesileyle bir kez daha sayın genel başkanlara
milletimin huzurunda teşekkür ediyorum.
Bütün dünya gördü ki terör hiçbir şekilde bu
milleti ayrıştıramaz. İktidarıyla muhalefetiyle, terör
karşısında her zaman el ele, omuz omuza, birlikteyiz. Teröre,
terörizme siyasetüstü bir bakış sergiliyoruz. Terör Türkiyeyi asla
esir alamaz, alamayacak. Teröristler Türkiyeyi demokrasi ve hukuk çizgisinden
de uzaklaştıramayacak. Milletimizin kararlı duruşu
sayesinde, kin ve nefret tohumları eken şer odakları mutlaka yok
olmaya mahkûm olacak. Bin yıllık kardeşlik hukukumuzu bozmak
isteyenler, ne yaparsa yapsınlar, hangi alçak yöntemlere başvurursa
vursunlar sonları hüsrandır, başarısızlığa
mahkûm olacaklardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; terör karşısında Türkiye daha çok kenetlenerek
büyümeye, gelişmeye, sorunlarını çözmeye devam edecektir.
Ülkemizi bölme girişiminde bulunan bölücü terör örgütleri ve FETÖ terör
örgütü şunu iyi bilmelidir ki bu aziz milletin birlik beraberliğini
yok edecek hiçbir güç yoktur.
Teröre karşı kahramanca, yiğitçe mücadele
sürdüren bütün güvenlik güçlerimizle, polisimizle, askerimizle, korucumuzla,
jandarmamızla, bekçilerimizle gurur duyuyoruz. Onlar her türlü takdiri hak
ediyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Devlet
olarak, Hükûmet olarak, millet olarak bütün imkânlarla onların
yanındayız. Sizlerin siyasi fikirlerinizi bir tarafa bırakarak
ortaya koyduğunuz dayanışma şehitlerimize duaların en
güzelidir, şehit yakınlarına en büyük destektir.
Adı ne olursa olsun bütün terör örgütleri
aynıdır, hepsi insanlığın düşmanıdır,
hiçbirinin dini, inancı, kutsalı yoktur. Terörü birlik ruhuyla,
kardeş dayanışmasıyla mutlaka dize getireceğiz. Terör
örgütleri devlet ile toplum arasına asla giremeyecektir. Devletimiz ve
milletimiz buna hiç ama hiçbir zaman izin vermeyecektir. Bütün
amacımız, bütün davamız, ülkemiz için demokrasi ve hukuk
devletinin tesisidir. Bütün davamız, 79 milyon
vatandaşımızın, 81 vilayetimizin huzurudur,
mutluluğudur, güvenliğidir.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; 12 Eylül vesayet anayasasından kurtulmak bütün toplumun
öncelikli talebidir. Bu tartışma otuz dört yılı aşan
bir tartışmadır. Bu konu yeterince
tartışılmış ve artık
olgunlaşmıştır. Siyaset kurumunun tamamı, 12 Eylül
darbesinin ürünü olan bu Anayasanın artık rafa kalkması
gerektiği konusunda hemfikirdir. Seçim meydanlarında
vatandaşlarımıza siyasi partiler tarafından verilen
sözlerin başında Anayasa değişikliği gelmiştir.
Şimdi, sırada, millete verdiğimiz bu sözün gereğini yerine
getirmek kalmıştır. Uzun bir süredir gündemi işgal eden
anayasa ve yönetim sistemi tartışmalarını artık
çözmek, bir sonuca bağlamak zamanı gelmiştir.
Türkiyede vesayet odakları her on yılda
bir darbe yaparak veya darbeye yeltenerek milletimizi ekonomik, siyasi, sosyal
istikrarsızlığa sürükleme gayreti içinde oldular; güçlü,
istikrarlı bir Türkiyeyi hiç ama hiçbir zaman istemediler. On dört
yıldır milletten aldığımız güçle bu odaklara
karşı amansız bir mücadele verdik. Bu mücadeleyi verirken
aynı zamanda da ülkemizin, milletimizin yıllardır özlemle
beklediği hizmetleri, projeleri birer birer hayata geçirdik.
İnsanımızın yüzünü güldürdük, hayatını
kolaylaştırdık, yaşam kalitesini yükselttik.
Hepinizin bildiği gibi,
karşımıza çıkartılan 367 icadı nedeniyle
Cumhurbaşkanını seçememiş, 2007de referandum kararı
almıştık. Bunun sonucunda Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez
milletin oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak göreve
başladı. Tabiidir ki seçilmiş Cumhurbaşkanlığı
modeliyle uyumlu olmayan yönetim sistemimizdeki çelişikler de daha fazla
gün ışığına çıktı. Mevcut durumda,
artık Anayasada ve yönetim sisteminde değişiklik öncelikli bir
mesele hâline gelmiştir.
AK PARTİ Grubu olarak bu konuda üzerimize
düşen neyse yerine getirmek üzere harekete geçtik. Eş zamanlı
olarak da muhalefet partilerimize sürekli
çağrılarımızı tekrarladık. Milliyetçi Hareket
Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, AK PARTİ asgari müştereklerde
sınırlı bir değişiklik için bir araya geldi; uzmanlarımız,
arkadaşlarımız bir çalışma yürüttü.
Yönetim sistemi konusunda Cumhuriyet Halk Partisiyle
temelden farklı düşündüğümüz bir sır değildir.
Cumhuriyet Halk Partisi demokrasi tarihimizin en eski partisidir; her zaman
demokrasiyi, özgürlükleri, temel hak ve hürriyetleri savunmuştur. Elbette
bunlar önemlidir ama bütün bunlar sözde kalmamalıdır. Anayasa
değişikliği için demokrasi, uzlaşma
arayışımız bizi bir noktaya getirmiştir. Bu süreçte
Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Lideri Bahçeli ekim ayı başlarında
kamuoyuyla paylaştığı Anayasa ve sistem sorunuyla ilgili çözümü
içeren beyanatıyla bu konudaki talep, bu konudaki istek yeni bir boyut
kazanmıştır ve o günden başlayan, Milliyetçi Hareket
Partisi, AK PARTİ uzmanlarının çalışarak ortaya
koydukları sistemin değiştirilmesi, mevcut yapının
Anayasayla uyumlu hâle getirilmesi yönündeki değişiklik teklifi
çalışmaları uzlaşma neticesinde tamamlanmış ve
geçtiğimiz günlerde AK PARTİ Grubu olarak yüce Meclise 316
milletvekilimizin imzasıyla teslim edilmiştir. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Cumhuriyet Halk Partisinin çok değerli
temsilcisi, konuşmacı burada bu konuyu ele alırken Sayın
Cumhurbaşkanımızın bir şekilde olmadığı
hâlde bu değişikliğin ne olacağı yönünde bir
görüş ileri sürdü, Bu değişikliğin, bu Anayasanın
arkasında kim olacak? dedi. Buradan açıkça söylüyorum: Bu
Anayasanın arkasında 316 imzası olan AK PARTİ Grubu
olacak. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) Bu Anayasanın arkasında uzlaşarak ülke
sorununu çözmede siyasetüstü bir anlayış gösteren Milliyetçi Hareket
Partisi olacaktır. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Bu Anayasanın arkasında
eğer Meclis onay verdiğinde milletin önüne giderse 79 milyon vatan
evladı olacaktır. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Tabii, bu kapı ana muhalefet
partisine de sonuna kadar açıktır, bekliyoruz. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Siyasetin ve siyasetçinin asli görevi ülkenin
sorunlarını çözmek için yük almak, ülkenin önünü açmaktır.
Sorunları
CELAL DOĞAN (İstanbul) Sayın
Başbakan bizim oylarımızı saymadınız. Bizim oy
hakkımız yok mu yani?
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
Efendim, herkesin oy hakkı var.
CELAL DOĞAN (İstanbul) Kapıyı
oraya açıyorsunuz, bize kapatıyorsunuz.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
Sorunları geleceğe havale etmek bir siyasi yöntem olamaz. AK
PARTİ, on dört yıllık iktidarında sorunları torunlara
havale etmedi, çöze çöze bugünlere geldi. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar)
Verdiğimiz bu teklif, Meclisimizin
takdirindedir. Yüce Meclis, enine boyuna görüşecek, değerlendirecek,
onayını vermesi hâlinde de kararı da yüce milletimiz verecektir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şu bilgiyi de sizlerle paylaşmak
istiyorum: Değişiklik teklifinde, sürecin başında 3 parti
olarak yaptığımız çalışmaları içeren
maddelerin büyük bir kısmı da yer almaktadır.
Dolayısıyla, değişiklik teklifinde ana muhalefet partisi
Cumhuriyet Halk Partisinin de mutabık olduğu maddelerin olduğunu
bu vesileyle ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, anayasa
değişikliğinde ne var ne yok, bunlar önümüzdeki günlerde
konuşulacak, bütün detaylarıyla ele alınacak. Ben madde madde bu
konulara girecek değilim. Ama esas itibarıyla, bu teklifi
hazırlayan AK PARTİ Grubunun Başkanı olarak birkaç hususu
burada sizlerle, yüce Meclisimizle paylaşmak istiyorum.
Yeni getirilen yönetim sisteminde kuvvetler
ayrılığı net bir şekilde ortaya konmuştur. Kanun
teklif etme işi, kanun yapma işi tamamen Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yetkisine bırakılmıştır. Yasama ve yürütme
halka karşı ayrı ayrı sorumlu olacaktır. Seçimler
beş yılda bir yapılacak, milletvekili seçimleri ile
Cumhurbaşkanı seçimi aynı gün olacaktır. Böylece, her seçim
güçlü ve tek başına siyasi bir iktidar çıkarmış
olacaktır; bunun adı da sürekli istikrar, sürekli güçlü
iktidardır.
Yürütme karar süreçleri çok hızlanacaktır.
Cumhurbaşkanı, devletin başı olarak yürütme yetkisini
kullanmış olacaktır. Yürütme yetkisini kullanan
Cumhurbaşkanı aynı zamanda sorumluluğunu da yerine
getirecektir.
Yasama ve yürütme meşruiyetini milletten
aldığı, millete karşı sorumlu olduğu için hesap
sorulabilen bir sisteme dönüşmüştür. Bazı
tartışmaların aksine, siyaset kurumunu daha da güçlendiren bir
anayasadan söz ediyoruz. Zira, siyasi partiler demokrasimizin ayrılmaz bir
bütünüdür. Bu sistemle siyasi partiler, Meclisin oluşmasında
olduğu gibi Cumhurbaşkanının seçilmesinde de daha etkin rol
oynayacaktır.
Anayasa ve Cumhurbaşkanlığı
sistemi değişikliğinden muradımız, demokrasiyi,
istikrarı, millî iradeyi daha da güçlü hâle getirmektir. Amaç,
demokrasimizi, hukuk devletini kuvvetler ayrılığı
prensibiyle güçlendirmektir.
Rejim değişikliği, esasen eksen
kayması tartışmaları boş ve anlamsız hâle
gelmiştir. Türkiye'nin ekseni bellidir, yolu bellidir. Türkiye'nin yolu
muasır medeniyetler yoludur. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Gazi Mustafa Kemalin
gösterdiği yoldur ve rejim tartışmaları 1923
yılında tamamen kapanmıştır, sona ermiştir. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Komisyon, Genel Kurul sürecinden halk
oylamasına giden sürede bütün partilerimizin görüşlerine,
katkılarına açığız. Meclisimizin ve
halkımızın tasvibiyle, desteğiyle ülkemizde siyasi
istikrarı kalıcı kılan bir Anayasa
değişikliğini bu yüce Meclis çıkarmaya,
gerçekleştirmeye muktedirdir. Ülkemize, milletimize ve cumhuriyetimize
hayırlı olsun. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz için hiç şüphesiz en büyük ekonomik kaynak,
siyasi ve demokratik istikrardır. İstikrarı gözümüzün nuru gibi
koruyacağız. Siyasetin kör noktalarına saplanıp kalmadan,
kısa vadeli kazanımlar için ülkemizin gelecek hedeflerinden asla
vazgeçmeyeceğiz. Türkiye, zayıf iktidarlardan,
istikrarsızlıklardan çok şey kaybetti. Tek parti dönemini bir
yana bırakırsak, tek partili dönemden sonraki altmış
yıl içinde tam 45 tane hükûmet kurmuşuz; hükûmet başına
düşen süre sadece on altı ay. Türkiyenin normal bir demokratik
istikrar çizgisi olsaydı, altmış yıl içerisinde 45
değil, 15 hükûmet kurması gerekirdi. Bu tabloda Türkiyeye
dışarıdan bakan hiç kimse istikrarlı bir güven
ilişkisi kuramaz. Oysa, dünyanın güçlü ülkelerinin en önemli
özelliği ekonomik ve siyasi istikrardır. Bu milletin,
bırakın yeniden yıllarını, aylarını, tek bir
gününü bile kaybetmeye artık tahammülü yoktur.
2002 yılından bu yana, Türkiye, muhtelif
antidemokratik vesayet girişimlerine karşı büyük engelleri
aşa aşa bugünlere geldi. Halkımızla birlikte ülkemizi
karanlık bir tünelden çıkarıp bugünlere getirdik. Buradan geriye
dönemeyiz, kazanımlarımızdan asla vazgeçemeyiz.
İstikrarı koruyarak yeni hedeflere yürüyecek,
atılımlarımızı daha büyük atılımlarla
taçlandıracağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dış politika ve uluslararası siyaset ne
yazık ki bölgemizde ve dünyada bir adalet ekseni oluşturamıyor.
Güçlü olanlar, hak ve adalet ölçülerine uymuyor. Birleşmiş Milletler
teşkilatı, ne yazık ki küresel barışı bir türlü
tesis edemiyor, hakemlik görevini yerine getiremiyor. Güçlü olanların
arasındaki rekabet, topyekûn insanlığın geleceğini
tehdit ediyor.
Bizim için her bir insan âlemin özüdür. Bir
insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir.
Hiçbir maddi hedef, bir tek insan hayatından daha önemli değildir.
2016 yılı, ülkemiz için olduğu kadar,
dünyada da son derece önemli ve üzücü olaylara sahne olmuştur. Yakın
coğrafyamızda, bölgemizde, İkinci Dünya Savaşından
sonraki en büyük göç dalgası yaşanmıştır. 12 milyonun
üzerindeki Suriyeli, Iraklı insanlar, mazlum, mağdur insanlar yer
değiştirmek durumunda kalırken, 3 milyona yakın Suriyeliyi,
Iraklıyı evimizde misafir ediyoruz, onlara kucak açıyoruz.
Iraktaki iç karışıklıkların
başladığı tarih olan 14 Hazirandan bu yana 200 bini
Hristiyan ve Müslüman Ezidi olmak üzere Iraklı misafirleri de burada,
Türkiyede misafir ediyoruz.
Suriyede yıllardır bir acı
yaşanıyor, bir dram yaşanıyor, bir insanlık suçu
işleniyor. Son dönemde Halepten yükselen feryatlara, haber bültenlerinde
yansıyan görüntülere kayıtsız kalamazdık. Halepteki
kardeşlerimizin yaralarını acilen sarmak için büyük bir
diplomatik hamle içerisine girdik. Sayın
Cumhurbaşkanımızın ve Hükûmetimizin girişimleriyle
muhataplarımızla yaptığımız görüşmeleri
olumlu bir noktaya getirdik ve oradaki mazlum insanların tuzaktan
kurtarılmasının yolunu açtık.
Dünyanın gözü önünde, tarih boyunca
medeniyetlere yurt olmuş bu şehri kuşattılar, çoluk çocuk
demeden şehrin insanlarını katlettiler. Rejim ve destekçilerinin
saldırısı altında siviller tamamen savunmasız
kaldı. Suriyenin doğusunda, on binlerce insanın hapsolduğu
6 kilometrelik alanda âdeta bir can pazarı yaşandı. Kaçan
binlerce aile sokaklarda perişan. Bu temaslar neticesinde kısmi
ateşkes tesis edildi. Halepte bulunan sivillerin İdlipe götürülmek
üzere tahliyesi başladı. Bugüne kadar, bu ana kadar 7.500ün üzerinde
sivil Halepten, ateşin ortasından, cehennemden âdeta alınarak
hayatları kurtarıldı ve İdlipte hazırlanan yerlerine
nakledildi.
Aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti olarak AFAD
ve Kızılay marifetiyle ilk etapta 80 bin göçmen için
hazırlıklarımızı başlatmış bulunuyoruz.
İlk olarak 10 bin kişilik bir çadır kent; sağlık,
barınma gibi tüm temel ihtiyaçlar karşılanacak. Sivil toplum
kuruluşlarımızdan Halepe yardım için âdeta yarış
hâlinde kampanyalar düzenleniyor. Gönüllülük esasıyla çalışan
bütün STKlarımıza, Halepin yardım çağrısına
sessiz kalmadıkları için ayrıca aziz milletimize teşekkür
ediyorum.
Ancak üzülerek ifade ederim ki bu acıları,
bu feryatları, bu katliamları dünyanın birçok ülkesi sadece
seyrediyor, tıpkı daha önce Balkanlarda, Gazzede olduğu gibi.
Halep, bu asrın tarihine daha şimdiden kara bir leke olarak
kaydolmuştur. Türkiye olarak biz bütün dünya ülkeleriyle görüşmeden,
konuşmadan, iş birliğinden yanayız. Dış
politikamızda temel felsefemiz, düşmanlıkları azaltmak,
dostlukları çoğaltmak. Bunun için Rusyayla ilişkilerimizi
normalleştirdik, İsraille ilişkilerimizi normalleştirdik.
Irakta, Suriyede devam eden insanlık dramını sona erdirmek
için Fırat Kalkanı Harekâtını başlattık;
Başikada, Musulda bir etnik temizlik hareketini önlemek için
tedbirlerimizi aldık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye olarak dış politikamızda, özellikle
bölgedeki duruşumuz çok nettir. Irakta söylediğimiz şudur:
Musul, DEAŞtan mutlaka temizlenmelidir. Bunun için Ninova mücahitlerine
gereken eğitimi Başika kampında, Geduda verdik. Ayrıca,
Irak güvenlik kuvvetlerine gerekli desteği yapmayı teklif ettik.
Peşmerge güçleri ve koalisyon güçleriyle birlikte harekâtın
içerisinde yer alıyoruz. Buradaki hassasiyetimiz, gerek Musulun gerek
Telaferin DEAŞ terör örgütünden temizlenmesiyle birlikte, meydana
gelecek, bazı Şii milis gruplarca bir etnik katliama
dönüşmesinin önüne geçmek, buradaki demografik yapının
değişmesine yönelik yapılacak çalışmalardır. Bu
konu bizim kırmızı çizgimizdir. Musul, Musulluların
olmalıdır, sürekli; Telaferdeki yapı asla
değiştirilmemelidir. Suriye için de görüşümüz çok nettir.
Türkiye olarak bizim, Suriyenin toprak bütünlüğüyle ilgili herhangi bir
sorunumuz yoktur. Suriyenin toprak bütünlüğü
sağlanmalıdır, Suriye Suriyelilerin olmalıdır.
Yarım milyondan fazla korumasız insanın kanına giren
rejimin hayatiyetini sürdürmesi Suriyede mümkün değildir. Mutlaka,
oluşacak yeni yönetimin Suriyeyi teşkil eden bütün etnik
yapıları temsil edecek şekilde oluşturulması ve tekrar
bir istikrarsızlığa sürüklenmemesi en büyük hedefimizdir.
Fırat Kalkanı asla bir genişleme, bir istila harekete
değildir. Fırat Kalkanının amacı bir yandan DEAŞ
terör örgütüne karşı gereken temizliği yapmak, diğer yandan
güney hudutlarımızdan ülkemize yönelen tehditleri ortadan
kaldırmak, insanımızın can ve mal güvenliğini
sağlamaktır. Allaha şükür, bu noktada, 2 bin kilometreden fazla
bir alan bütün terör unsurlarından; DEAŞtan, YPGden, PYDden
temizlenmiş ve 17 binin üzerinde, ülkemizdeki göçmen Suriyeli
kardeşlerimiz buralara dönerek yerleşmişlerdir.
Bizim meselemiz Irakta, Suriyede yaşayan
Kürtlerle değildir, Kürtlerle hiçbir meselemiz yok; bizim meselemiz
Kürtleri de, Arapları da, Türkleri de, Türkmenleri de terör marifetiyle
rahatsız eden, yerinden yurdundan eden PKK, onun uzantıları PYD
ve YPGyledir. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) Bunun mutlaka bilinmesinde fayda vardır. Bazen bu konu
maalesef farklı şekilde dünya kamuoyuna anlatılmakta, âdeta biz
Suriyedeki, Iraktaki Kürtlere karşı düşman olduğumuz
algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, burada
söyleyeceğim şudur: Adı PKK olsun, adı PYD olsun,
adı YPG olsun, bilmem ne olursa olsun bunların alayı
teröristtir, terör gruplarıdır, asla ve asla bizim nezdimizde hiçbir
yerleri yoktur. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) Dost ve müttefik bildiğimiz Amerikanın bir
süreden beri PYDyle, YPGyle iş tuttuğunu biliyoruz. Bu konudaki
rahatsızlığımızı en açık şekilde ifade
ettik. Dediğimiz çok basittir: Bir terör örgütünü kullanarak bir
başka terör örgütünü yok etmeye çalışmak olabilecek en büyük
basiretsizliktir. Peki, yok ettiğiniz DEAŞtan sonra o terör örgütünü
yok etmek için hangisini kullanacaktınız? (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar) El Kaideyi bitirmek için
Talibanı kullandınız, şimdi Taliban
başınıza bela oldu, onu nasıl yok edeceksiniz? Onun için,
yol yakınken, inşallah, Amerikanın yeni yönetimi bu fahiş
hatadan dönecek ve yıllardır dost ve müttefiki olan Türkiye'nin bu
uyarılarına erken bir kulak verecektir diye düşünüyoruz.
Değerli kardeşlerim, Kıbrıs
meselesi, uzun zamandan beri gündemde olan bir meseledir, Kıbrıstaki
duruşumuz da çok nettir. Kıbrısta eğer bir çözüm olacaksa
bu çözüm, mutlaka adil bir yönetişim, dönüşümlü başkanlık,
iki tarafın haklarına, hukukuna, toprak haklarına, mülkiyet
haklarına saygı göstereceği ve Türkiye Cumhuriyetinin etkin
garantörlüğünün temin edeceği bir çözüm olmalıdır. Tabii,
ortaya çıkacak çözüm, mutlaka ve mutlaka Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde yaşayan, oradaki soydaşlarımızın
vereceği bir karar olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileriyle ilgili de
bugünlerde çokça sözler ediliyor. Avrupa Birliği-Türkiye
ilişkilerinde bildiğiniz gibi, inişli
çıkışlı dönemler oluyor, âdeta elli yılı
aşan, 1960lı yıllardan beri, Türkiye, Avrupa Birliğine
üyelik yolunda bekleyen bir ülke konumunda. AK PARTİ döneminde, özellikle
tam üyelik müzakerelerinin başlaması kararı
alınmış ve bu konuda önemli mesafeler de katedilmiştir
ancak geldiğimiz bu noktada, Avrupa Birliği maalesef bir kafa
karışıklığı içerisine girmiştir. Buradaki
temel problem, Avrupa Birliğinin siyasetçilerinin seçim zamanı
geldiğinde, seçim kaygılarını ve seçim kazanma heveslerini
tatmin etmek için Türkiye'yi seçim kampanyasına dâhil etmek gibi bir
hastalıktır.
Bilindiği gibi, önümüzde, 5 Avrupa Birliği
ülkesinde devlet başkanlığı, hükûmet başkanlığı
seçimleri olacak. Dolayısıyla, bu önümüzdeki süreçte Türkiye bol bol
yine Avrupada konuşulacak. Avrupanın bütün demokratik
değerlerinden yanayız. Sadece Avrupa için değil, ülkemiz,
insanımız hak ettiği için demokrasiye yönelik, insan haklarına
yönelik, yapısal reformlara yönelik her türlü düzenlemeyi bugüne kadar
yaptık. Bizim rahatsız olduğumuz şey çifte
standarttır. Çifte standartlardan yana değiliz. Örnek, Fransa
olağanüstü hâl kararı alınca saygılı, Türkiye'de darbe
olunca kaygılı; OHAL kararı olunca Kaygılıyız.
diyorlar. Bu, işte çifte standarttır, Türkiye bunu kabul etmez.
AB'nin bu çifte standart anlayışından dolayı biz de AB'nin
gidişinden kaygılıyız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ümit ederim ki, bütün bu olanlardan sonra AB'de hâlâ
vizyon sahibi, birliğin geleceğini düşünen liderler mevcut
olmaya devam edecektir. Türkiye bugüne kadar verdiği her sözün
arkasında durmuştur. Şimdi, zaman, Avrupanın, Avrupa
Birliğinin verdiği sözlerin arkasında durma zamanıdır,
vizeyi kaldırma zamanıdır, Gümrük Birliğini güncelleme
zamanıdır; söz verdiği, göçmenlere, mültecilere yönelik
yardımları gönderme zamanıdır. Laf değil, şimdi
icraat zamanıdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ekonomi önemli. Buradaki hatipler ekonomi üzerinde çok
kapsamlı değerlendirmeler yaptılar, kendilerine teşekkür
ediyoruz. Ekonomide son on dört yılda önemli bir büyüme performansı
yakaladık, bunu ifade etmek istiyorum; tabii, rakamları nasıl takdim
ettiğinize bağlıdır. Rakamlara dans ettirerek,
rakamları tersinden, düzünden okuyarak ekonomideki gerçekleri,
yaşananları değiştirmek mümkün değildir. Rakamlar ne
diyor? Millet ne diyor? Eserler ne diyor? Gelin buna bir bakalım:
Türkiyede iddia AK PARTİ iktidarları döneminde efendim, büyüme önceki
dönemlerin altında kaldı. Acaba durum böyle mi, buna bir bakmakta
fayda var. Şöyle, şimdi, büyüme rakamlarına bakalım:
Küresel kriz sonrasına baktığımız zaman, 2010-2015
arasında ekonomimiz yüzde 7,4 büyümüş; Türkiye ekonomisi 2003-2015
arasında yüzde 5,9 büyümüş ortalama; 2016yı esas alırsak,
2003-2016 arasında da 5,6 büyümüştür. Dünya büyümesi ne kadar?
Dünyanın ortalamasını söylüyorum, bu tarihler arasında
yüzde 4,3. Yüzde 4,3 mü büyük; 5,9 mu büyük? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Türkiye'nin dünya ticaretinden aldığı
pay binde 5in altındaydı, şimdi binde 96ya
çıkmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Efendim, bütçenin faize gittiği konusu burada
gündeme geldi. Bütçenin ne kadarı faize gitmiş? Rakamlarla
söylerseniz başka bir şey, oranlarla söylerseniz başka bir
şey. Asıl olan oranlardır. Bütçenin 2002de yüzde 43ü faize
gidiyor, gelmişiz, gelmişiz 2015e, bu sefer bütçenin yüzde 10,5u
faize gider hâle gelmiş. Yüzde 43ten yüzde 10,5a. 2016ya gelmişiz,
yüzde 8,9u faize gitmiş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi soruyorum: Yüzde 43 nere, yüzde 8,9 nere?
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir de millî gelire oranlarını söyleyelim:
2002de faizin millî gelire oranı yüzde 14,8. 2016da ne olmuş? Yüzde
2,4. İşte bu kadar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Evet, peki, faiz eğer yüzde 43 oranında
devam etseydi daha çok ödeyecektik, aradaki fark daha fazla olacaktı,
dolayısıyla yatırıma ayıracağımız,
sağlığa ayıracağımız, eğitime
ayıracağımız, ulaşıma
ayıracağımız, sosyal desteklere
ayıracağımız paralar çok daha fazla olacaktı.
Şimdi, ne oldu peki? Yani bir faize gitti de ne oldu? Bakın, az önce
söyledim. 2002de yüzde 43, 2016da yüzde 8,9. 100 liralık verginin 86
lirası faize gidiyordu değerli arkadaşlar, 86 lira. Şimdi
ne kadar? 11 lirası faize gidiyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Geriye kalanını ne yapıyoruz? Bölünmüş
yol yapıyoruz, tünel yapıyoruz, köprü yapıyoruz, hastane
yapıyoruz, okul yapıyoruz, stadyum yapıyoruz ve memleketin,
milletin ihtiyacı olan eserleri yapıyoruz.
Şimdi, bölünmüş yolların Türkiyede
hayat kurtardığını hepimiz biliyoruz. Bu arada, Sayın
Kesici, sizin ulaştırma projelerine, iletişim projelerine
ilginizi biliyorum ama bölünmüş yolla duble yolun bir farkı yok.
Sadece biz duble yol kullanmıyoruz, Türkçesini kullanıyoruz;
bölünmüş yol. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bölünmüş yol dediğimiz yollar iki gidiş, iki gelişi olan
otoyol kalitesindeki yollardır. Dolayısıyla bölünmüş
yollara bizim bugüne kadar harcadığımız miktar 130 milyar
liradır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 130
milyar lira harcadık yollar için, 18.500 kilometre yol yaptık ama bu
yolların içerisinde sadece yol yok, 89 kilometre tünel var, 311 kilometre
viyadük var, sanat yapısı var, menfezler var.
Buradan küçük bir hesap yapalım: Bölünmüş
yolların bir yıl içerisinde zamandan ve yakıttan
sağladığı tasarruf 20 milyar lira, sadece iki kalemden
bahsediyorum. Ayrıca, havaya daha az egzoz verildiği için, dur-kalk
olmadığı için 3,5 milyon ton karbondioksit gazı atmosfere
verilmemiş ve çevre kirliliğinin önüne geçmiştir. Yetmedi,
bölünmüş yollardan sonra trafik kazalarında, ölümlü kazalarda yüzde
62 azalma olmuş. Ne yaptık? Yolları böldük, hayatları
kurtardık; yolları böldük, milleti birleştirdik. Yolları
böleriz, Türkiyeyi böldürtmeyiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Evet, işte o, faize gitmeyip tasarruf
ettiğimiz paralardan neler yapmışız: Demir
yollarını
Ankara-Konyaya hızlı tren
yapmışız, Ankara-İstanbula hızlı tren
yapmışız, Ankara-Sivas-Yozgat hızlı treni tüm
hızıyla devam ediyor, Konya-Karaman bitmek üzere,
Karaman-Ulukışla-Mersin inşaatı başladı,
Ankara-Afyon-İzmir hattı yapılıyor. Daha çok var.
Zamanım daraldı, üç dakikam var; burada bırakayım.
Baraj olarak, elli üç yılda 128 tane baraj
yaptık, göletleri demiyorum, 30 metre gövde yüksekliği ve üzerinde
olan baraj. Bunların arasında Türkiyenin değil, dünyanın
en yüksek gövde yüksekliğine sahip barajları da var, 300 metreye
yakın. 128e karşı 411 baraj yapmış, bitirmişiz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Nitelikli yatak sayımızı yüzde 6dan
yüzde 50ye çıkarmışız.
Bununla da kalmamışız, nihayet,
eğitimde 270 bin yeni derslik açarak öğrenci sayımızı
büyükşehirler dışında 25in altına
düşürmüşüz. Hedef, okul öncesi eğitimi 2019a kadar yüzde 100e
çıkarmak; hedef, 2019a kadar tek tedrisata geçmek; sabah, öğlen, tek
tedrisat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Daha birçok
örnek var. Daha bu kadar var ama bütün bunları geçiyorum, zamanım
gerçekten çok azaldı. Tabii, yapılan iş çok olunca zaman yetmiyor.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Sayın Başkan zaman verir.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
Artık, Başkanın takdirine bağlı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sabaha kadar burada kalmamız lazım.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
Ben sizlerin zamanını da almak istemem.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri,
tabii ki bu ülke için, Türkiye için bugüne kadar her dönem taş üstüne
taş koyan, emeği olan herkese milletimiz adına
şükranlarımı sunuyorum. Bu da bir vefa borcudur, bunu da yerine
getirmemiz lazım.
Değerli kardeşlerim, şöyle bir
şey söylememiz lazım: Şimdi, bir ekonomik kriz var, 8
Kasımdan itibaren küresel anlamda piyasalarda bir dalgalanma var. Bu
dalgalanma Türkiye'nin krizi değildir. 2000-2001, Türkiye'nin kriziydi.
2008-2009la başlayan kriz, küresel bir krizdir. 2006da da biz benzer
krizi yaşadık. O bizim krizimizdi, atlattık. 2010da
yaşadık, onu da atlattık. 2013te Gezi olaylarında
yaşadık, onu da atlattık. Şimdi bu krizde, bir ay içerisinde,
gelişmekte olan ülkelerin tamamının paralarında bir
değer kaybı oldu, Türkiye de bunlar arasında. Bizim Anadoluda
bir laf var: El ile gelen düğün bayram.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Başbakan, üç dakika
daha devam edelim.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ama, buna bağlı kalmıyoruz,
tedbirimizi alıyoruz, bunlar gelip geçecek. Bunlara göre geleceği
inşa edemeyiz ama tedbirimizi de almak zorundayız.
Aldığımız tedbirler nedir? Bunlar çok açık, bir kere
65inci Hükûmetin Programında dedik ki: Bizim önceliğimiz reel
sektör. Üreten, yatırım yapan, istihdam oluşturan ve
ürettiğini satarak ülkenin refahına katkı yapan sektörlere
öncelik vereceğiz. Buna yönelik bir dizi tedbir aldık. Bir yandan
darbecilerle mücadele ettik, bir yandan da bu yüce Meclis çalışarak
-hepinize teşekkür ediyorum- Türkiyenin ekonomisiyle ilgili,
geleceğiyle ilgili çok önemli kararlar aldınız. Bakın,
vatandaşlar, iş âlemiyle barıştık, uzlaştık.
Ne oldu, biliyor musunuz? Bugüne kadar SSK borcu olan, vergi borcu olan,
gümrükte borcu olan -toplam 124 milyar lira- 10 milyon
vatandaşımız borçlarını yeniden
yapılandırmak için müracaat etti ve bir ay içerisinde bu paranın
da 14,5 milyar lirası kasaya girdi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bu kadar büyük kriz olan bir ülkede bu
olur mu? Vatandaş para ödemek için kuyruğa girer mi? Doğru,
kuyruk var; eskiden de kuyruk vardı, dolar satın almak için kuyruk
vardı, şimdi dolar bozdurmak için kuyruk var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu, güven ve istikrarın bir
yansımasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tedbirlerimizi aldık. Dünyada kriz var, biz ne
yapalım? diyecek hâlimiz yok. 8 Aralıkta
aldığımız kararla 250 milyarlık, iş âlemine yeni
kredi hacmi oluşturduk. İhtiyaç ne kadar? 40 milyar. Dedik ki: Biz
fazla tedbir alalım. 40 milyar mı istiyorsunuz? Buyurun 250 milyar.
Cazibe merkezlerinin teşvik programını açıkladık, daha
resmî başvuru yapmadan müracaat edilen projelerin tutarı 8 milyar.
Çünkü gerçekçi projeler ortaya koyduk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Başbakan, toparlar
mısınız efendim.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
Toparlıyorum efendim.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; tabii ki güven ve istikrar Türkiye'nin geleceğinin
teminatıdır. Dünyanın her yerinde yaprak kımıldamazken
Türkiye büyük projeleri birer birer hayata geçiriyor; Osmangazi Köprüsü, Yavuz
Sultan Selim Köprüsü, Marmaray ve önümüzdeki salı günü de Avrasya Tünelini
açıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Avrasya Tüneli, dünyanın deniz altından geçen en derin tünelidir.
Bütün milletvekillerimizi, -muhalefet, iktidar- sayın genel
başkanlarımızı Türkiye'nin gurur projesi olan bu projenin
açılışına da davet ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şunu unutmayalım:
Türkiye'nin 1950 yılındaki millî geliri 6,9 milyar dolardı,
bugün sadece Osmangazi Köprüsü, İzmir-İstanbul otoyolunun değeri
9 milyar dolardır, Türkiye'nin millî gelirinin yüzde 50sinden
fazladır. Türkiye'nin nereden nereye geldiğini en güzel gösteren bir
örnektir.
Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha
bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum,
emeği geçen herkese tekrar şükranlarımı sunuyorum.
Türkiye'nin yarını bugününden daha güzel
olacak, hiç endişe etmeyin. Vatandaşlarımız rahat olsun,
terörü de Türkiye'nin içeride, dışarıda geleceğine
karşı koymaya çalışan şer odaklarını da yok
edeceğiz. Sırtını dağa değil, millete
dayayanlarla yolumuza kararlı bir şekilde yürüyeceğiz. (AK
PARTİ sıralarından Bravo! sesleri, ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Başbakan.
Şimdi, söz sırası, son söz,
şahıslar adına aleyhinde olmak üzere, İzmir Milletvekili
Sayın Musa Çama aittir.
Buyurun beyefendi. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 2017
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. 2017 yılı
bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
10 Aralıkta İstanbul Beşiktaşta
hain bir saldırıda hayatlarını kaybeden güvenlik güçlerine
ve sivil vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar ve ailelerine de sabırlar diliyorum. İnsanlar ölüyor,
ülkemiz büyük bir felakete doğru sürükleniyor. Bu nedenle, en
ağdalı sözlerle veya bağıra çağıra terörü
kınayarak vicdanımızı rahatlatıp işin içerisinden
çıkamayız, hele canlı bomba olmayı kafasına
koymuş, ölmeyi göze almış bu kimselere Seni mahvedeceğiz,
seni yok edeceğiz, seni yaşatmayacağız. diyerek
onları korkutacağını ve vazgeçireceğini sanmak kadar
absürt bir durum yoktur. Kınamanın, tehdidin sonuç vermediğini
kırkyıldır görüyoruz. Bunu gördüğümüz için bir felaket
yaşandığında teröristleri lanetlerken, kınarken, sizi
yani bu ülkenin yönetiminden sorumlu iktidarı uyardık ve uyarmaya da
devam ediyoruz. Çünkü, bu ülkeyi terör örgütleri değil, on dört
yıldır mutlak iktidar olarak siz yönetiyorsunuz. Yaşanan her
felakette, ölen her insanda sizin sorumluluğunuz ve sizin suçunuz
vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Siz ülkeyi iyi
yönetemiyorsunuz. Sorunu çözmeyi değil, sorunun kendisiyle kavga etmeyi
tercih ediyorsunuz çünkü akılla hareket etmiyorsunuz, mantıkla
hareket etmiyorsunuz; siyasi bir düşünceyle hareket ediyorsunuz.
Teröristler uzaydan gelmiyor, terör örgütlerine
katılanlar da bu ülkenin gencecik çocukları. Bu çocuklar nasıl
oluyor, ne oluyor da hayatlarından vazgeçip ölümü göze alacak aşamaya
geliyorlar? diye bir soru sormuyorsunuz. Bu çocukların bu örgütlerin
saflarına katılmalarının önüne geçecek en küçük bir
politikanız, en küçük bir çabanız da yok. Üstelik, kaba kuvvete
dayalı, akıldan yoksun politikalarla çocukları örgütlerin
safına daha fazla itiyorsunuz. Böyle sorunların tek bir çözümü var;
daha fazla demokrasi, daha fazla eşitlik, daha sağlıklı
eğitim ve eşitlikçi ekonomik paylaşımdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Özgürlüğünü
kısıtladığın, iyi eğitim vermediğin, iş
imkânı sunmadığın, üstüne bir de onurunu incittiğin
insana Senin hayatın çok kötü ama başkasının iyi olan
hayatına saygılı ol. demek Ben bu sorunu çözmek istemiyorum.
demekten başka hiçbir şey değildir. Terörün, teröristin
güçlenmesini istemediğimiz için daha fazla demokrasi istiyoruz.
Teröristlerin taban bulmasını istemediğimiz için siyaset
kanallarının açık tutulmasının önemine vurgu
yapıyoruz. Bu gencecik çocukların aklını,
vicdanını, insanlığını kaybetmiş örgütlerin
pençesine düşmelerini istemediğimiz için eşit, özgür, refah
düzeyi yüksek, herkesin kendi inancıyla, kimliğiyle
yaşayabileceği bir ülke olmamızı sağlayacak
politikalara ağırlık vermeliyiz diyoruz. Meseleye duyguyla
değil, birazcık düşünerek, aklı birazcık kullanarak
baktığınızda fark edeceksiniz ki Özgürlükleri,
demokrasiyi, eşitliği sağlayalım. diyenler değil,
OHALi daha şiddetli uygulayalım. Kimseye göz
açtırmayalım. Baskıyı artıralım, asalım,
keselim. diyenler terörün ekmeğine yağ sürüyorlar. (CHP
sıralarında alkışlar) Hukukun dışına
çıkmayın, insanların adalet duygusuna zarar vermeyin ki
başka yollara tevessül etmesinler. diyenler değil, hukuku devre
dışı bırakıp kaba kuvvetle sorunu çözeceğini
sananlar terörün değirmenine su taşıyorlar. Buna rağmen,
aynı yöntemi sürdürmek ve farklı sonuçlar beklemekse eğer kötü
niyetten değilse bir cehalet örneğidir. Şehit olun, şehit
olalım. Ben de şehit olayım. Ne mutlu şehitlere.
Yaşasın şehitlik. demek teröristi yaşatmak, terörün devamını
teşvik etmektir. (CHP sıralarından alkışlar) Terörü
durduralım, insanımız ölmesin, çocuklarımız
yaşasın. demiyorsunuz. Terör biterse şehit olamayız.
Oyları konsolide edemeyiz. diye mi korkuyorsunuz? Derdiniz nedir? (CHP
sıralarından alkışlar)
Tekrar edeyim, baskıyla, tehditle, kaba
kuvvetle sorunu çözeceğini sanıp
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı)
Saçmalıyor, saçmalıyor.
MUSA ÇAM (Devamla)
bu yönde politika
geliştirenler terörün değirmenine su taşımaktan başka
bir şey yapmıyorlar. Çünkü, bu örgütler için baskı
ortamları taraftar bulmak, büyümek için en ideal ortamlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe müzakereleri birazdan, benim konuşmamdan sonra
bitecek. Plan ve Bütçe Komisyonunda bir ay, on bir gün de burada çok yoğun
bir çalışma gösterdik. Şimdi, birazdan oylarınızı
kullanacaksınız. Son bir buçuk yılda 33 saldırı ve 446
kişi hayatını kaybetti. Bu Parlamentonun hemen acilen bugünden
sonra toplanıp Türkiyede devam eden, kırk yıldır devam
eden bu terörü sonlandıracak birtakım önlemleri ve birtakım
tedbirleri alması gerekirken sanki Türkiye'nin bütün sorunları, bütün
problemleri, dertleri bitmiş, bir tek Anayasa değişikliği,
başkanlık ve rejim değişikliği kalmış. Peki,
başkanlık olursa bugüne kadar yapamadığınız neyi
yapacaksınız? Ne yapmak istediniz de onu gerçekleştiremediniz on
dört yıllık iktidarınız döneminde?
Ama esas mesele şudur: Hepimiz biliyoruz ki bu
bir sistem tartışması değil, bütün dünya, bütün
insanlık, kediler, kuşlar, ağaçlar, bütün canlılar
artık biliyor ki yapılmak istenenin, bu ülkenin tek bir
vatandaşının yaşam standardının yükselmesiyle,
var olan sorunların çözümüyle zerre kadar yakından ve uzaktan ilgisi
yok. Kendinden başka -partili yol arkadaşları, yıllarca
beraber yürüdüğü eski yol arkadaşları dâhil- kimsenin
görüşüne, düşüncesine, aklına zerre kadar itibar etmeyen, tek
doğrunun kendi doğrusu olduğunu düşünen bir adamın
hırsı, arzusu, isteği yerine getirilsin diye bir çaba ve gayret
var. Eğer derdiniz gerçekten sistem değişikliği
olsaydı Başkanlık olmuyorsa bari partili
cumhurbaşkanlığı olsun. der miydiniz? Kendisini ülkenin tek
sahibi, tek akıllısı, tek vatanseveri, tek lideri gören ve
hepinize Ben sizin efendinizim, hepinizin yerine en doğrusunu ben
düşünürüm, bu durumu yasal bir statüye kavuşturun. diyen bir
şahsa
ÖMER ÜNAL (Konya) Şahıs değil o,
Cumhurbaşkanı.
MUSA ÇAM (Devamla)
Zaten bizim aklımız
yok, bizim fikrimiz yok, bizim onurumuz yok, haysiyetimiz de yok; tek
başına bizi yönet, bütün yetki, bütün güç de sende olsun. demekten
başka hiçbir şey değil. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Hiç
yakışmıyor, hiç yakışmıyor!
ÖMER ÜNAL (Konya) Milletin oyuyla seçilmiş o,
Cumhurbaşkanımız.
BAŞKAN Lütfen müdahale etmeyelim efendim.
MUSA ÇAM (Devamla) Bu, olsa olsa kölelerin,
efendilerinin yetkilerini kendilerine nasıl davranıp
davranmayacaklarını, ne yiyip ne yemeyeceklerini, nasıl
yaşayıp nasıl yaşamayacaklarını
tartışmalarına benziyor.
MEHMET METİNER (İstanbul) Frene bas,
frene, frene!
MUSA ÇAM (Devamla) Kölelerin bu
tartışmaları efendilerinin nezdinde ne kadar anlamsızsa, ne
kadar değersizse bugün başkanlık sistemi diye yapılan
tartışmalar da o derece anlamsızdır.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı)
Millete saygı duy, millete.
MUSA ÇAM (Devamla) O kimse için esas olan tek
şey, sahipliğin yasalarla pekiştirilip bir zırha
kavuşturulmasıdır. Bunun adı faşizmdir. (CHP
sıralarından alkışlar) Köleliği büyük bir heyecanla
benimsemeniz, buna entelektüel bir hava katma çabalarınız kendilerine
reva görülen kölelikten bu kadar gurur duymalarını hakikaten utanç
verici bir durum olarak görüyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Hâline bak, sen
kendi hâline bak.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Kapımızda hürriyet dilenin, kapımızda hürriyet dilenin.
BAŞKAN Müdahale etmeyiniz efendim.
MUSA ÇAM (Devamla) Tekrar edeyim
BAŞKAN Sayın Hatip
Bir dakika
Sayın Çam
Değerli milletvekilleri, örnek bir
toplantı yapıyoruz.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Dilini bir önce
düzeltsin Sayın Başkanım, dilini.
BAŞKAN Naçiz görüşümü söylüyorum.
Herkese teşekkür ediyorum.
Lütfen hatibin sözünü kesmeyin, insicamını
bozmayın.
O müddeti ekleyin lütfen.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Hakaret ediyor,
dilini düzeltsin.
MUSA ÇAM (Devamla) - Tekrar edeyim: Bu bir sistem
değişikliği değil, bütün yetkiyi tek bir kişiye
devredip etmeme meselesidir, bu da tam bir diktatörlüktür. Sistem
tartışması havası vererek Başkanlık sistemi çok
gerekli. diyenlerin gönüllü köleliklerine taraftar toplama çabasından
başka hiçbir şey değildir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Basketbol Federasyonu Başkanının
seçimlerinde bile 2 adaydan birini Saraya çağırıp Sen aday
olmayacaksın, filan aday olacak. diyecek kadar her alanda efendi, her
alanda sahip, tek söz sahibi olmayı kafasına koymuş biri için
meselenin sistem olmadığı her yönüyle açıktır. (CHP
sıralarından alkışlar) Önerdiği ve Başkan
yaptığı kişi Amerika Birleşik Devletlerinde dopingden
dolayı 20 maç ceza almış biridir.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ayıp, ayıp!
MUSA ÇAM (Devamla) - Bağımsız
yargıyı, bağımsız medyayı, sivil toplumu,
Parlamentoyu devre dışı bırakıp bütün yetkiyi tek bir
adama devretmek isteyen sizler
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, bütçe ne
kadardı, bütçe, kaç paraydı bütçe?
MUSA ÇAM (Devamla) -
ve buna karşı
çıkan bizler, her fırsatta Azınlığın
çoğunluğa tahakküm etmesine izin vermeyeceğiz. diyen sizler
zerre kadar sıkılma belirtisi göstermeden tek bir adamın toplum
üzerinde tahakküm kurması için çalışıyor, kendinizi
paralıyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bütçe ne kadardı,
bütçe? Ne kadarı faize gidiyor bütçenin?
MUSA ÇAM (Devamla) - Bireyin, toplumun, ülkenin
yararına bir durum çıkarmayacağı ortadayken
Başkanlık sistemi çok yararlı. demek, Kölelik çok konforlu,
sen de gelsene. demekten başka hiçbir şey değildir. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (İstanbul) Millet ne
istiyorsa o olacak.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Hodri meydan!
Millete gidelim, millete.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bütçe ne kadardı,
bütçe, onu söyle.
MUSA ÇAM (Devamla) - Köle ruhlu olmak da bir yere
kadar anlaşılabilir bir durum fakat köleliği
yaygınlaştırmaya çalışmak ölümü gösterip sıtmaya
başkalarını razı etmekten başka hiçbir şey
değildir.
MEHMET METİNER (İstanbul) CHP
faşizmi bitti, bitti.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Canını
sıkma, milletin adamı gelecek.
MUSA ÇAM (Devamla) Bütün suç sadece efendilik
taslayanda değil. Köleliği bu kadar büyük bir gururla benimseyip
yaymaya çalışanlara söyleyecek sözümüz yoktur.
MEHMET METİNER (İstanbul) Millet ne
istiyorsa o olacak, o.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, bütçe ne kadar,
bütçe?
MUSA ÇAM (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 16 Aralık, yarın 17 Aralık.
17-25 Aralığı unutmadık. (CHP sıralarından
alkışlar)
YUSUF BAŞER (Yozgat) Darbe, darbe!
MUSA ÇAM (Devamla) - Bundan üç yıl önce
bakanların lokum kutularında, yatak odalarındaki para sayma
makinelerine ve dolar kasalarını unutmadık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sakin ol, sakin ol.
MUSA ÇAM (Devamla) Bunu unutmadık, o senenin
Başbakanının oğluyla konuştuğu telefon
konuşmalarını, milyonları
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sakin ol. Bütçe ne
kadar?
MUSA ÇAM (Devamla) O yüzden 17-25 Aralık,
halkın önünde hesap vermesi gerekiyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Yahu sonuç ne, sonuç;
bütçe ne kadar, onu söyle? Beyefendi, bütçe ne kadar, onu söylemedin?
Sayın Başkan, bütçe ne kadar?
MUSA ÇAM (Devamla) Vermediniz, vermediniz, herkese
üçer dakika verdiniz Sayın Başkan.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
sözlerini toparlasın.
BAŞKAN Tamam beyefendi, müddet de verdim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
hayır vermediniz.
BAŞKAN Verdim efendim, ben verdim diyorsam
verdim.
MUSA ÇAM (Devamla) - Sayın Başkan, ben de
burada ekranı takip ediyorum, vermediniz efendim.
BAŞKAN Beyefendi, saat burada, ben buradayım.
Musa Bey, rica ediyorum
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ek süre vermediniz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Ekledim beyefendi.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Hayır verme, böyle
bir şey yok Başkanım, zaten işi gücü hakaret ya.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
var orada
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ek süre vermediniz.
BAŞKAN Vermediniz demeyin, ben verdim
deyince verdimdir ama bir dakika daha rica ediyorum deyin.
MUSA ÇAM (Devamla) - Bir dakika
ÖMER ÜNAL (Konya) - Özür mü dileyecek, ne yapacak?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Normal hakkı.
BAŞKAN Normalin ötesinde hakkı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, hayır, bir de
normal hakkı var ya efendim.
BAŞKAN On dakikadan sonra hak verdim, bir
daha da ekledim, şimdi bir daha istiyorsa... Vermedin değil, verdim
ama ricasını kırmıyorum ama sizden rica ediyorum Genel
Kurul...
LEVENT GÖK (Ankara) Musa, toparla artık,
toparla, selamla.
BAŞKAN Eğer bir sataşma varsa,
sayın grup başkan vekili cevap verir.
Şöyle bir şey söyleyeyim, çok
affedersiniz. Bir milletvekili Turhan Feyzioğlunun büyük hatip
olduğunu söyler. Ben de dikkat ettim, en öne geçtim, bu nasıl büyük
hatip, ben de biraz ders alayım, Rahmetli Turhan Feyzioğlu.
Baktım ki kulağında herhâlde pamuk var, milletin dediğini
hiç duymuyor, devam ediyor. Ben de taktım pamukları başladım
konuşmaya, Sayın Çam onu yapıyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, bir
selamlasın
BAŞKAN Ama lütfen, tahrik edici olmasın,
sataşma olmasın. Bakın, ben verdim, bir daha ekledim amma sizin
ricanıza bir dakika ekliyorum bir şartla, lütfen sataşmaya
meydan vermeyin.
MUSA ÇAM (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Efendim, böyle bir
usul yok.
MUSA ÇAM (Devamla) - Sayın Başbakana o
kadar uzun konuşmasına söyleyecek bir sözüm var.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ ) Başbakan
ol, sana da verir merak etme.
MUSA ÇAM (Devamla) - Sayın Başbakan dedi
ki: Torunlarımıza sorun bırakmadık. Bizler, 80 milyon
insan çocuklarımıza 400 milyar dolar borç bırakıyoruz ama
Sayın Başbakan ve çocukları ve torunları çok
şanslı, o bir servet bırakıyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, sen bütçe ne kadar
onu söylemiyorsun, bütçeyi söyle?
MUSA ÇAM (Devamla) - Bütçenizin hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bak, sonuç, CHP
muhalefet. Bak, sonuç ne biliyor musun?
BAŞKAN Buyurun efendim
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) CHP muhalefette, bu
kadar, altmış altı yıldır muhalefette, sonuç bu
işte.
BAŞKAN Bir dakika Sayın Hocam.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bak, sonuç ne biliyor
musun? CHP muhalefette. Bu kadar. Altmış altı yıldır
muhalefette. Sonuç bu işte.
BAŞKAN Sayın Bak
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Efendim, sonuç
altmış aldı yıldır CHP muhalefette. Rahatsız
değillerse mesele de yok.
BAŞKAN Sükûnete devam. Sükûnete devam.
Meskût
Bir şey yok. Bir problem yok, devam. Ahengi
bozmayacağız.
Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Musa Bey
yapmış olduğu hararetli ve hamasi konuşmada grubumuzun en
başta haysiyetine ilişkin tekrar edemeyeceğim bir sataşmada
bulundu.
BAŞKAN Evet.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Başka da
birçok şey söyledi ama bu bile tek başına yeter.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
İzmir Milletvekili Musa Çamın 433 sıra sayılı 2017
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 434 sıra
sayılı 2015 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar
Musa Bey, duyuyorsun değil mi?
MUSA ÇAM (İzmir) Evet, tabii.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Haysiyete bir
değer atfederek onun üzerine konuşanlar, başkalarının
haysiyetini de en az kendi haysiyeti kadar aziz bilenler olur. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Bunu gözetmiyorsan
haysiyetten sınıfta kalırsın Musa Bey, sınıfta
kalırsın. Bu bir.
İki; hamasete karşı çıktın,
çok hamasi bir konuşma yaptın. Baştan sonra kadar 200le giden
bir arabanın motor sesi gibi konuştun. Benzettiğim için
söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani
sizin hamasetiniz kötü, benim hamasetim iyi. Bizi akıldan yoksun
politikalarla suçladın, siyasi sorumluğun ötesinde bir de suç
vasfı ekledin. Terör bizimle birlikte başlamadı. Terörün bir
geçmişi var. Tarih okumuştur muhakkak Musa Bey. 19uncu yüzyılda
dünyanın birçok yerinde var. Terör, ülkelerde, halklara karşı,
oradaki politik iktidarlara karşı silah marifetiyle kendi gücünü
dayatarak dediğini yaptırma stratejisidir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Sıfır terörle aldınız ülkeyi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Tabii ki sen
de akıl yoluyla ve aynı zamanda bir devlet vasfı içerisinde
halkın esenliğini sağlamak için ona müdahale edersin. Her türlü
yol ve yöntemle hukuk içinde yaparsın bunu. Biz de on dört yıldan bu
yana -Musa Beyin de takip ettiğini düşünüyorum- işin sosyal
boyutu, kültürel boyutu ve elbette bir devlet vasfı çerçevesinde senin
karşına elinde silahla çıkıp Benim dediğimi
yapacaksın. diyen bir iradeye karşı devletin meşru gücüyle
müdahale ediyoruz. Sen diğerlerini bir bakıma görmezlikten geleceksin
ve sadece, sanki biz silahla mücadele ediyormuşuz gibi bir yere
bağlayacaksın, buradan da teröre ilişkin bir eleştiri
çıkartacaksın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, lütfen toparlar
mısınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu
haksızlıktır.
Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, Sayın AKP Grup
Başkan Vekili her zaman olduğu gibi inceden inceye söz alarak,
sataşmadan dolayı söz aldığı konuşmasında
konuşmacımıza ağır sataşmalarda bulunmuştur.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ne dedim?
YUSUF BAŞER (Yozgat) Bir şey demedi ya.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Ne yaptı, biz duymadık
efendim, söylesin.
LEVENT GÖK (Ankara) Bir kere, AKP Grubunun
haysiyetiyle ilgili söz ettiğinden bahsederek Sayın Musa Çamın
haysiyetine laf atmıştır. Musa Çamın
konuşmasını 200le giden bir arabanın motoruna
benzetmiştir. Yanlış mı?
HASAN TURAN (İstanbul) Tamam, o doğru.
LEVENT GÖK (Ankara) Böylece, bir insanı
insanla karşılaştırmak gerekirken bir insan haysiyetini bir
arabayla karşılaştırmak gibi bir gaflete
düşmüştür. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar(!)]
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ama kamyon devrildi
ya.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Zorla göze
gireceksin, zorla.
LEVENT GÖK (Ankara) - Bu nedenle, bu ağır
sataşmadan dolayı Sayın Çamın söz hakkı vardır,
onu talep ediyoruz. Kendisi konuşacaktır.
BAŞKAN Sayın Çam, rica edeyim, lütfen,
yeni bir sataşmaya meydan vermeyin. (CHP sıralarından
alkışlar)
İki dakika.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Devrildi kamyon ya.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) CHPnin niye iktidar
olamadığının fotoğrafı Musa Çam. Hiç
yakışmadı.
HAMZA DAĞ (İzmir) Jandarma
Marşını söyleyin.
BAŞKAN - Lütfen müdahale etmeyiniz.
7.- İzmir Milletvekili Musa Çamın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan,
Parlamentonun sayın üyeleri; biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
geçmişte söyledi Sayın Genel Başkanımız,
Yenikapıda da söyledi, saraya gittiğinde de söyledi, her yerde söyledi.
MEHMET METİNER (İstanbul) Ne sarayı
ya, ne sarayı?
MUSA ÇAM (Devamla) Ne zaman teröre ve şiddete
karşı ana muhalefet partisi olarak üzerimize hangi görev ve
sorumluluk düşüyorsa elimizi değil, gövdemizi onun altına
koymaya her zaman hazırız. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sarayda mı söyledi bunları?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) 17 Aralık
tapeleriyle mi?
MUSA ÇAM (Devamla) - Ancak, terörle mücadele
edeceğim diye masum, suçsuz ve günahsız insanları üniversitelerden
atmak, onları tutuklamak, gözaltına almak, onları linç
kampanyasına tabi tutmak, kabul edilebilir bir iş değildir.
MEHMET METİNER (İstanbul) Kökünü
kazıyacağız, kökünü
MUSA ÇAM (Devamla) OHAL Kanunuyla birlikte bunu
bir fırsat olarak değerlendirip Türkiye'nin dört bir yanında
herhangi bir sendikaya üye diye sadece iktidara eğilmedi, bükülmedi,
teslim olmadı diye kanun hükmündeki kararnamelerle ihraç etmek, aileleri
açlığa ve yoksulluğa, sefilliğe boğmak kabul
edilebilir bir iş değildir.
HASAN TURAN (İstanbul) Metin olmayınca
daha iyiydi, daha iyi
MUSA ÇAM (Devamla) - Sizin şimdi 15 Temmuzu bir
fırsata çevirerek Türkiyede bir başka darbeyi de siz
gerçekleştiriyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya PKKya da bir
şey söyle, PKKya da
MUSA ÇAM (Devamla) - İtiraz ettiğimiz,
karşı çıktığımız da budur. Yoksa, tabii ki
teröre bulaşmış her kim varsa onun hakkında her türlü
kanuni soruşturma ve adli yargılamalar yapılmalıdır
ama suçsuz günahsız insanları tutup kulağından iş
akdini feshetmek, açığa almak, ihraç etmek, gözaltına almak,
tutuklamak, işte en son Hüsnü Mahalli de bunlardan biri.
MEHMET METİNER (İstanbul) Nereden
biliyorsun suçsuz olduğunu?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Vekil yap Hüsnü
Mahalliyi, vekil yap.
MUSA ÇAM (Devamla) - Cumhuriyet gazetesinin
yöneticileri, gazeteciler hepsi bunlar. Bunların biz adaletsizliğine
ve haksızlığına karşı çıkıyoruz.
Bunların düzeltilmesi için de elimizden gelen her türlü desteği ve
katkıyı vermeye de hazırız.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, biz gerek önceki
konuşmalarımızda gerekse bütçe konuşmalarımızda
iktidara sap ile samanı ayırması gerektiği konusunda
defalarca ikazda bulunduk.
MEHMET METİNER (İstanbul) Biz
ayırıyoruz, siz karıştırıyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) Bunlardan bir tanesinde
yıllarca ikaz ettiğimiz FETÖ konusunda ne kadar haklı
olduğumuz 15 Temmuzda yaşadığımız darbe
girişiminde ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz gecesi geldik,
biz burada millî iradeye sahip çıktık. İktidar partisi duvara
toslamak üzereyken Türkiye parlamenter rejimin kuvveti sayesinde bir darbeden
kurtulmuştur.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Beklediniz,
beklediniz
Saat iki buçuğu beklediniz. Ellerinizi ovuşturdunuz,
hedefine ulaşsın diye beklediniz.
LEVENT GÖK (Ankara) Umarım, bunlardan
akıllarını başlarına alırlar ama bir dahaki
sefere akıllarını başlarına almazlarsa, korkarım,
iktidar partisini biz bile kurtaramayız.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
şunu arz etmek istiyorum Sayın Genel Kurula: Sayın Tanalın
İç Tüzük 58e göre bir talebi vardı. Bu bütçenin oylamasından
sonra dağılınıyor. Benim özel bir istirhamım var, çok
zaman almayacak, 2 tane 58e göre talep var ama bu maddeyi bitirmeden araya
koyamam. Sabrınızın devamını rica ediyorum.
Şimdi devam ediyorum.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Oylama,
Sayın Başkan.
BAŞKAN Efendim?
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Oylama istiyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Ne yapacağımı bilirim
Beyefendi.
Sayın milletvekilleri...
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkanım, mademki oylamadan sonraya bırakacaksınız,
ben de talebi geri çekiyorum.
BAŞKAN Ama Mahmut Bey, gündemin devamı,
devam ediyor. Ben rica ettim Genel Kuruldan
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ben de talebi geri
çektim.
BAŞKAN Çok az bir zaman alır 58e göre
söz hakkı, müzakeresi -ben incelemesini yaptım- ama o
açıklamayı oylamadan sonraya bırakacağım.
LEVENT GÖK (Ankara) Geri çekiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Efendim?
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın konuşmacımız
talebi geri çekiyor.
BAŞKAN Ha, geri çekiyorsunuz, Geri
çekiyorum. dediniz.
LEVENT GÖK (Ankara) Evet, geri çekiyoruz.
BAŞKAN Çok isabet ettiniz çünkü
hakkınız yoktu. (AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler) Zira, o söz size değildi, bakanaydı; elimde
tutanaklar. Alınmama
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, geri çektik, tamam.
BAŞKAN - Bak, aştık onu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkanım,
son cümle
BAŞKAN - Yo yo, bir parantez açtım ben,
lütfen.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın,
Cumhuriyet Halk Partisi varsa herkes için var. O bakanın hukukunu da
Cumhuriyet Halk Partisi savunuyor Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/774) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı 433) (Devam)
2.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/733), 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2015
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/828), Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 211 Adet
Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/829), 2015 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/830), 2015 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/831), 2015 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/832), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2015
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/834) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 434) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2017
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının oylamalarını yapacağız.
Tasarılar açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Her iki kanun tasarısının açık
oylamasının elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının açık oylamasına başlıyoruz.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da
taşıyan oy pusulasını yine, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içinde Başkanlığa ulaştırmasını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2017
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
Oy
sayısı : 415
Kabul : 312
Ret : 103 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
İshak Gazel Zihni
Açba
Kütahya Sakarya
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, böylece
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kabul
edilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
Şimdi 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının açık oylamasına
başlıyoruz.
Oylama için üç dakika süre veriyorum, oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2015
yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı açık
oylama sonucunu okuyorum:
Oy
sayısı : 414
Kabul : 312
Ret : 102 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
İshak Gazel Zihni
Açba
Kütahya Sakarya
BAŞKAN Böylece 2015 yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Yoğun bir emek ve mesai neticesinde bütçe ve
kesin hesap kanun tasarılarını böylece kabul etmiş
bulunuyoruz. Bütçe Kanununun, milletimiz, memleketimiz ve Hükûmetimiz ve
hepimiz için hayırlı olmasını niyaz ediyorum.
Toplantının uyumlu, fevkalâde örnek bir
şekilde geçmesi dolayısıyla da sayın siyasi partilerimize,
sayın Genel Kurula teşekkürlerimi sunuyorum.
Efendim, Sayın
Başbakanımızın bir teşekkür konuşması yapma
talebi var.
Buyursunlar Sayın Başbakanımız
Binali Yıldırım Bey. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından ayakta alkışlar)
VII.- TEBRİK, TEMENNİ VE TEŞEKKÜRLER
1.- Başbakan Binali Yıldırımın,
bütçenin kabulü nedeniyle teşekkür konuşması
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2017 merkezî yönetim
bütçesi Genel Kurulumuzda görüşülerek kabul edildi. Aynı zamanda 2015
yılı Kesin Hesap Kanunu da yine burada sizlerin oylarıyla kabul
edildi.
Ben, öncelikle bu bütçe görüşmelerine Komisyon
aşamasından son ana kadar emeği geçen milletvekillerimize,
partilerimize, grup başkan vekillerine, Meclis başkan vekillerine,
Meclis Başkanımıza, uzmanlara, bakanlarımıza,
velhasıl emeği geçen milletvekillerimiz başta olmak üzere
herkese çok teşekkür ediyorum. Milletimiz için hayırlı uğurlu
olsun. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
2017 bütçesi tam bir yatırım bütçesi
olacak. Yatırımların yüzde 30
artırıldığı, istihdamın, üretimin, özellikle
terörle mücadelenin amansız bir şekilde devam ettiği
bölgelerimizin inşası, imarı için çok önemli kaynakların
ayrıldığı bir hizmet, yatırım, yeni projelerin
bütçesi olacaktır. İnşallah, ülkemizin başını
ağrıtan, milletimizin canını sıkan bu terör
belasını da gündemimizde en aşağı sıralara
indireceğiz. Buna yürekten inanıyoruz çünkü buna yönelik siyasi
irademiz de var, milletin bu konudaki tam bir birlikteliği var, kanaati
var. Türkiye'de istikrarı, güveni, kardeşliği bozacak her türlü
faaliyete karşı parti farkı gözetmeksizin bütün milletimiz
doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle kenetlenmiştir.
Türkiye'nin sorunu terördür. Terör örgütünün Kürtler diye bir sorunu yoktur,
Kürtlerin PKK gibi bir sorunu vardır. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Bu sorunu inşallah ülkemizin
gündeminden çıkaracağız.
Hepinize teşekkür ediyorum, yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Başbakan.
Efendim, tebrikattan sonra
açıklayacağım bir husus var, biraz daha sabrınızı
rica ediyorum.
Değerli milletvekilleri, İç Tüzük 58e
göre: Bir milletvekili veya bakan kendisine ait olup geçen birleşim
tutanağında yer alan bir beyanın düzeltilmesi hakkında söz
isterse, Başkan, beş dakikayı geçmemek üzere söz verir. Demin
arz ettiğim gibi, Sayın Tanal geri aldılar.
Ben şöyle söyleyeceğim: Dün bir
konuşma oldu ve Sayın Meral Danış Beştaş benden
bahsederek bazı beyanlarda bulundu. Başkandan bahsedildiği zaman
Başkanın konuşma hakkı var. Ben, 5/12/2016 Pazartesi günü
31inci Birleşimde gerekenleri söylemişim, oraya atıfta
bulunuyor, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum.
Hayırlı uğurlu olsun diyorum.
Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmek için 20 Aralık 2016 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 22.12