TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
44üncü
Birleşim
21
Aralık 2016 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Erzurum Milletvekili Kamil Aydının, 22
Aralık 1914 Sarıkamış Harekâtının 102nci
yıl dönümüne ve Sarıkamış şehitlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, içinden
geçilen süreçte Türkiye'nin durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Gümüşhane Milletvekili Cihan Pektaşın, Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğünün kuruluş yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, haince
yapılan saldırıda hayatını kaybeden Rusyanın
Ankara Büyükelçisinin ailesine ve Rus halkına taziyelerini
ilettiğine, Anayasa değişikliğiyle dikta yönetimine
meşruluk kazandırılmasına izin verilmemesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
2.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, Kütahya
Belediyesinin yeni evli çiftlere dağıttığı
kadını aşağılayan kitap konusunda duyarsız
davranan Belediye Başkanı ve bakanları kınadığına
ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, tıbbi dokümantasyon
ve sekreterlik mezunlarının mağduriyetinin ne zaman
giderileceğini öğrenmek istediğine ve Seyhan 1 Hidroelektrik
Santralinin özelleştirme kapsamından
çıkartılmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, şans
oyunlarının devlet eliyle sürdürüldüğüne ve AKP Hükûmeti
döneminde bahis oyunlarının giderek
yaygınlaştığına ilişkin açıklaması
5.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, Hükûmetin
uyguladığı yanlış politikaların
sorumluluğunu alması ve terör saldırılarını,
suikastları önleyemeyen İçişleri Bakanı, MİT
Müsteşarı ve Emniyet yetkililerinin derhâl istifa etmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, milletin rejim
değişikliği ve başkanlık sisteminin öncelikli
sorunları olmadığını ifade ettiğine, millî
iradeye saygı duyularak başkanlık hevesinden vazgeçilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Türk Hava Yollarının
Bosna-Hersek Hava Yollarına hiçbir bedel almadan hisselerini geri vermesi
nedeniyle uğradığı zararla ilgili bir araştırma
yapılıp yapılmadığını ve duble yollara
verilen önemin neden demir yollarına verilmediğini öğrenmek
istediğine, yapılan köprülerin dünyanın en pahalı köprüleri
olduğuna ilişkin açıklaması
8.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, Mersin Bozyazıda elektrik
kesintisinin günlerdir sürdüğüne ve bu elektrik kesintilerine bir son
verilmesini istediğine ilişkin açıklaması
9.- Samsun
Milletvekili Kemal Zeybekin, Kahramanmaraş olaylarının yıl
dönümüne ve yöre halkının Vezirköprü-Havza ile
Vezirköprü-Taşköprü yollarının yapılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
10.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, bugün ülkeyi büyük bir krize
sokacak bir cinayetin failinin dindar ve kindar nesil yetiştirme
odaklı eğitim politikalarının sonucu olduğuna
ilişkin açıklaması
11.- Trabzon
Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlunun, Şenol Güneş Spor
Kompleksinin açılışına katılanlara teşekkür
ettiğine ve tesisin ülkeye hayırlı olmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
12.- İzmir
Milletvekili Atila Sertelin, Karsta borçları nedeniyle elektrikleri
kesilenlerin yaşadığı mağduriyete ilişkin
açıklaması
13.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demirin, tarımsal sulama tesislerinin
işletilmesinde yaşanan sorunlara ve ülkemize özgün yeni bir
tarımsal üretim teşvik sistemi oluşturulması
gerektiğine ilişkin açıklaması
14.- Kocaeli
Milletvekili İlyas Şekerin, İstanbul ve Kayserideki terör
saldırılarında şehit olanlara Allahtan rahmet
dilediğine, Rusyanın Ankara Büyükelçisine yapılan hain
saldırıyı ve ABD ile Avrupa başta olmak üzere terörü ve
teröristi destekleyen tüm ülkeleri şiddetle kınadığına
ilişkin açıklaması
15.- Mersin
Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, El Babda şehit olan askerlere
rahmet, yaralılara şifa dilediğine, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinin en zor günlerini geçirirken gündemin birlik ve uzlaşma
olması gerektiğine ilişkin açıklaması
16.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, El Babda şehit olan askerlere
Allahtan rahmet dilediğine, Alevi Kültür Dernekleri Sultangazi Cemevi
Başkanı Zeynel Odabaşın gözaltına
alınmasıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin
açıklaması
17.-
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet
Arslanın, Denizli Milletvekili Kazım Arslan ile İzmir
Milletvekili Atila Sertelin yaptıkları açıklamalarındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
18.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, El Babda şehit olan askerlere Allahtan
rahmet dilediğine, hem içeride hem dışarıda terörle
mücadele edildiğine, taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi ve
sorunlarının çözümüne yönelik düzenlemeler yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
19.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, El Babda
hayatını kaybeden askerlere Allahtan rahmet dilediğine, Orta
Doğu politikasını çarpık temeller üzerine
kurgulamış olan siyasi iktidarın ülkeyi bir maceraya sürüklediğine,
siyasi iktidarın gündemi ile ülkenin gündeminin birbirine zıt
olduğuna, ülkenin toplumsal barışa ihtiyacı olduğuna
ve içte bu sağlanmadığı takdirde dışta hiçbir
politikanın başarılı olma şansının
olmadığına ilişkin açıklaması
20.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Suriye topraklarında yaptığı operasyonlarla ilgili olarak
Hükûmetin Meclise bugüne kadar bir bilgilendirme yapmamış
olmasının olağan olmadığına ve Türk milleti
adına Hükûmetten sağlıklı bir bilgilendirme talep
ettiğine ilişkin açıklaması
21.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, El Babda şehit olan
askerlere Allahtan rahmet dilediğine, El Baba yönelik harekâtın
Türkiyenin güvenliğini sağlamaya dönük olduğuna ve terörle
mücadelenin iktidarla birlikte bütün partilerin ve meşru kurumların
görevi olduğuna ilişkin açıklaması
22.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Eskişehir Milletvekili Emine Nur
Günayın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
23.- Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin, MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Trabzon Milletvekili Haluk
Pekşenin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
25.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Gökdağın, Alevilerin otuz sekiz yıl önce
Kahramanmaraşta yaşanan olayların
aydınlatılmasını istediklerine ilişkin
açıklaması
26.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitilin, Muş Milletvekili
Ahmet Yıldırımın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
27.- Konya
Milletvekili Hüsnüye Erdoğanın, otuz sekiz
yıl önce yaşanan acı bir olayın iyiniyetli olmayan,
ayrıştırmayı öngören bir şekilde gündeme taşınmasının
hoş olmadığına ilişkin açıklaması
28.- Millî
Savunma Bakanı Fikri Işıkın, İstanbul Milletvekili
Eren Erdemin 341 sıra sayılı Kanun Tasarısının
3üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
29.- Adana
Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin, zeytinliklerin 3
bin metre yakınına sanayi kuruluşu yapılamayacağı
hükmü nedeniyle organize sanayi bölgelerinin genişlemesi konusunda
sıkıntı yaşandığına ilişkin
açıklaması
30.- Millî
Savunma Bakanı Fikri Işıkın, Adana Milletvekili Zülfikar
İnönü Tümerin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
31.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yaptığı son açıklamaya göre El Babda 10 askerin daha
şehit olduğuna ilişkin açıklaması
32.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Fırat Kalkanı
Operasyonunda bugün 14 askerin şehit olduğuna ve Hükûmetin Meclise
ve kamuoyuna bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Başkanlık Divanı olarak El
Babda şehit olan askerlere Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin
konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, trafik kazasında hayatını
kaybeden Amedspor futbolcusuna Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
konuşması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve 23 milletvekilinin, Doğu Karadeniz
Bölgesi'nde yapılan çay üretiminin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/396)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, domuz gribinden kaynaklanan ölümlerin ve domuz gribi aşısında
son yaşanan gelişmelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)
3.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan ve 21 milletvekilinin, Ergene Nehri
havzasında yaşanmakta olan çevre kirliliğinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/398)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Grup Başkan
Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, 12 Aralık 2016
günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde yapılan
revizyonun yeterince istişarelerde bulunulmadan aceleye getirilmiş
bir revizyon olduğu gerekçesiyle alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla 12/12/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken tarafından, 19-24 Aralık 1978
tarihinde Maraşta nefret saikiyle gerçekleşen katliamı
planlayanların ve siyasi destek sunanların tespiti,
sorumlularının bulunması ve cezalandırılması ile
bu katliamla ilgili yüzleşme süreçlerinin işletilmesi amacıyla
12/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşenin MHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanına ve
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Torun, İstanbul
Milletvekili İlhan Cihanerin HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet İlker Çitilin HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Konya Milletvekili Hüsnüye
Erdoğanın yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.-
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpin, Aksaray Milletvekili
İlknur İnceözün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Aksaray Milletvekili İlknur
İnceözün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Sınai
Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 341)
2.- Serbest
Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (S. Sayısı 443)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Cezai Konularda
Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve Suçluların
İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/650) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 439)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel'in, Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bağlı yurtların kontenjanlarına ve
yerleşen öğrenci sayılarına ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/8728)
2.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın, Kocaeli ilindeki spor
kulüplerine yapılan nakdi yardımlara ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı
Akif Çağatay Kılıçın cevabı (7/8938)
21 Aralık 2016
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
44üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 102nci
yılında Sarıkamış şehitleriyle ilgili söz isteyen
Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydına aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Erzurum Milletvekili
Kamil Aydının, 22 Aralık 1914 Sarıkamış
Harekâtının 102nci yıl dönümüne ve Sarıkamış
şehitlerine ilişkin gündem dışı konuşması
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi en içten saygılarımla
selamlıyorum.
Evet, yarın 22 Aralık, bu tarih bize 22
Aralık 1914ü hatırlatıyor. Tarihte halkları,
toplulukları bir arada tutan, milletleştiren ve milletlerin
birliğine, dirliğine vesile kılan en önemli ortak paydalardan
biri de tarih bilincidir, tarihten gelen ortaklıktır. İşte,
büyük Türk milletinin geçirdiği bütün badirelere, kirli oyunlara ve
senaryolara rağmen birliğini, dirliğini bozmadan tek vücut
olmasının en önemli nedenlerinden biri büyük zaferler, destanlar ve
trajedilerde ortaya koydukları kader birliğidir. Yakın
tarihimize baktığımızda gerçekten büyük bir trajedi olarak
tarihe not düşen bir olay Sarıkamış Harekâtıdır.
Allahuekber Dağlarında vuku bulan bu harekâttan birazcık
bahsetmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
93 Harbi sonrası Gümrünün savaş tazminatı olarak verilmesi ve
akabinde yapılan Berlin Anlaşması gereği Kars, Ardahan,
Sarıkamış, Artvinin Ruslara bırakılmasından
sonra Osmanlı son bir hamle yaparak bu elimizden
çıkardığımız toprakları geri almaya
çalışmıştır. Dönemin Genelkurmay Başkan Vekili
Enver Paşa, stratejik bir karar alarak, Rusların akamete
uğradığı, büyük bir rahatlama içerisinde olduğu bir
dönemde kurmaylarıyla bu harekâtın planını
gerçekleştirir ve uygulamaya dönüştürür. Sarıkamış
Harekâtında, aslında, gerek Rus belgelerinde gerek Türk belgelerinde
ve Genelkurmayımızın belgelerinde de belirtildiği gibi öyle
90 binli rakamlar falan yoktur; bu, büyük bir askerî plandır, projedir,
iki tarafın da büyük kayıpları olmuştur. Plan şudur:
9, 10, 11inci Kolordularla beraber 3üncü Ordumuzun, özellikle iklim şartlarını
da dikkate alarak, Şenkaya üzerinden, Bardız üzerinden Oltuya,
Oltudan da hemen Sarıkamışa yönelmesi
planlanmıştır. Ama Hafız Hakkı Paşa, 10uncu
Kolordu Komutanımız, Oltuya girdikten sonra, çok kısa zamanda
Oltuyu ele geçirince, büyük bir sevince, büyük bir zafer
sarhoşluğuna kapılıp Buraya kadar gelmişken
-planı, projeyi değil- ben Ardahana kadar gideyim, daha sonra
Sarıkamışa döneyim. deyince tabii işler
değişiyor. Hâlbuki, Oltudan sonra Sarıkamışa
yönelinseydi dar bir koridorla, iklim şartlarının çok fazla
etkisinde kalmadan, bu zaferle taçlanabilirdi ama Ardahana gidip Ardahan
üzerinden dönmeyi deneyince, maalesef, bu bize ağır bir bedel
ödettirdi. Niye? Çünkü Allahuekber Dağlarını aşmak zorunda
kaldı. Kapalı bir vadiden geçmek yerine, açık, yüksek ve
engebeli bir dağdan, kış şartları ağır olan
bir dağdan geçmeyi tercih edince, bu büyük kayıplara neden oldu.
Değerli milletvekilleri,
bu, söylenildiği gibi bir kayıp değil. Orada, Türk ordusu,
gerçekten, üzerine düşen bütün askerî manevralarını
yapmış, büyük kahramanlık örneği göstermiştir. Rus
belgelerinde de geçer; 30-35 bin civarında bizim kaybımız var,
25-30 bin civarında Rus ordusunun kaybı var. Bunun içinde, efendim,
savaşarak, büyük bir çoğunluk zaten savaşarak
Bu
ecdadımıza bu haksızlığı yapmayalım;
Efendim, silahlarını çekmeden, kurşun atmadan, uykudan
uyanamadan gittiler
Hayır, onlar, birer Mehmetçik, efendim, birer
savaşçı olarak, kanlarının son damlasına kadar
savaşarak orada şehit düştüler. Elbette ki şartlardan
dolayı etkilenen askerlerimiz de oldu, ama bu iki taraftan da oldu; hem
Rus tarafından hem bizim tarafımızdan. Dolayısıyla,
bugün, bize düşen, efendim, onların ruhaniyetlerini incitmeden
Bugün
de şehitlerimizi veriyoruz, aynı şekilde o gün de vermiştik
ama Çanakkale ve Sarıkamış olmasaydı, bugün, Fırat
Kalkanı Harekâtı dâhil Türkiyenin içeride ve
dışarıdaki terörle mücadelesindeki o kararlı, iri, diri ve
birlikte olan, beraberlik ruhuyla hareket eden bir yapı olmazdı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, bu harekâtı akamete uğratan bir
başka şey de yine, efendim, Daşkov, Genel Komutan, Rus
Komutanını Artık, Türkler burayı aldılar, biz
çekilelim. dedikten sonra, bölgenin komutanlığını yapan
Yudeniç adlı Bölge Komutanının, o bölgede yaşayan
gayrimüslimlerden aldıkları birtakım tüyolarla Hayır
efendim, Türkler Sarıkamışta, Allahuekberde
zorlanıyorlar, geri dönün. demesiyle geri dönülerek gerçekten bir
mağlubiyet onlar açısından önemli bir zafere dönüşmüştür
ama bu bizim için büyük bir istiklal mücadelesidir, bugün onları rahmetle
anıyoruz.
Saygılar sunuyorum. (MHP,
AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Aydın, teşekkür ederim.
Dedesini
Sarıkamışta şehit veren biri olmak kaydıyla size içten
teşekkürlerimi sunuyorum hatırlattığınız için bu
konuyu.
Gündem dışı
ikinci söz, İstanbulun sorunları hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzele aittir.
Buyurun Sayın
Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Onursal
Adıgüzelin, içinden geçilen süreçte Türkiye'nin durumuna ilişkin
gündem dışı konuşması
ONURSAL ADIGÜZEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, Kayseri ve El Babda yitirdiğimiz şehitlerimize Allahtan
rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum,
yaralılara da acil şifalar diliyorum. Aynı şekilde Rus
Büyükelçisine, Sayın Karlova yapılan saldırıyı
kınıyorum, ailesine ve Rus halkına da taziye dileklerimi
iletiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bahçekapılı bana İstanbulun sorunlarıyla ilgili
söz vermişti ama kendisinin affına sığınarak, içinden
geçtiğimiz süreçte yaşadığımız acılar,
karanlık günler ve önümüzü göremediğimiz bu süreçle ilgili ben de bir
şeyler söylemek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 7 Haziran 2015ten
bugüne 25i aşkın bombalı saldırıda birçoğunuzun
ismini dahi hatırlamadığı birçok insanımızı,
yüzlerce insanımızı yitirdik. Bugün bu kürsüden kolayca telaffuz
ettiğimiz ve her birini birer rakama indirgediğimiz bu
insanlarımız birer sayı değil birer evlattı, eşti,
anneydi, babaydı. 20 Temmuz 2015 günü Suruçta katiller Nazegül
Boyrazı katletti. Nazegül Boyrazı katlederken Yasemini annesiz
bıraktı.
10 Ekimde Ankarada, hepinizin hafızasına
gülüşlerini kazıyan Eren hayallerini kaybetti. Veyselin avukat olma hayalleri
katledildi. Yusufun, Zelalin ve Fatoşun kardeşsiz
bırakılmasına sebep oldu.
Selin, Beşiktaştaki hain
saldırıda yalnızca 19 yaşındaki kardeşini
değil, aynı zamanda en yakın arkadaşını yitirdi.
Dört gün önce, daha Selinin kardeşi için söylediği sözleri
sindirmeye çalışırken bombalar bu sefer Kayseride patladı.
Çarşı iznine çıkmıştı Samet, 21
yaşındaydı. Tıpkı diğer 13 gencimiz gibi
gençliğinin baharındaydı. Ama, Sayın Başbakanın
da dediği üzere, önlenemeyen, elden kaçırılan canlı
bombalardan biri yalnızca Sameti hayallerinden ve geleceğinden
koparmadı, Hüseyin Özeni de evlatsız bıraktı.
Değerli milletvekilleri, 7 Hazirandan bugüne
birçok eve ateş düştü, düşmeye de devam ediyor. Daha da
acısı ise, ne yazık ki artık ülkemizde ölümler normalleştiriliyor.
14 asker şehit oluyor; bu ülkeyi on dört yıldır yönetenler,
katliamda hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi, havai fişek
patlatılan açılışlarda boy göstermek için
yarışıyor. Hadi, ülke yönetiminin sorumluluğundan ve
ağırlığından bihaber olduğunuzu uzun zaman önce
anladık ama yaşanan onca acıya rağmen hiç mi
vicdanınız sızlamıyor, yitip giden canlara hiç mi
acımıyorsunuz? Taş olsa çatlardı bunca acının
sorumluluğundan. Bu ülkenin evlatları katlediliyor.
Dünyada neredeyse örneği olmayan bir
şekilde, devletimizin koruması altında bir büyükelçi suikasta
uğruyor ama bir Allahın kulu çıkıp da, FETÖyle mücadele
adı altında binlerce kamu görevlisi ihraç edilirken, Mehmet amca
sırf Bank Asyaya kira yatırdığı için görevinden
uzaklaştırılırken, bu kişinin, bu teröristin FETÖyle
bağlantısı bilinmesine rağmen neden hâlâ görevinin
başında olduğuna bir açıklama getirmiyor.
Bugün iktidar partisi çıkmış, hiç
utanmadan, diktatörlük anayasasını istikrar anayasası,
gençliğin anayasası diye millete yutturmaya çalışıyor.
Siz hangi istikrardan bahsediyorsunuz? Eğer ölümleri kastediyorsanız
çok haklısınız. Bakın, o konuda kimse sizinle boy
ölçüşemez. Ülkeyi kan gölüne çevirdiniz, 1 Kasımda tek
başınıza iktidara geldiniz. Şimdi de bir kişinin
hırsları için ülkeyi adım adım diktatörlüğe
götürüyorsunuz. Tıpkı 400 vekili verin, bu iş huzurla
çözülsün. diyerek millete şantaj yaptığınız
günlerdeki gibi diyorsunuz ki Terör bitecek, istikrar sürecek. Madem
bitirecektiniz terörü, ülkeye huzuru, istikrarı getirecektiniz de on dört
yıldır neden başaramadınız?
Başkanlığı getirdiğinizde bugün
yapamadığınız neyi yapacaksınız? Bugün
çıkmış, Bu anayasa gençlerin anayasası. diyorsunuz. Ben
de size soruyorum: Bu anayasayla gençliğin hangi sorunu çözülecek;
işsizliği mi, güvenlik sorunu mu, eğitim sorunu mu, barınma
sorunu mu? Ben de buradan diyorum ki: Diktatörlük heveslerinize gençleri alet
etmeye kalkmayın. Sizin kimin için Anayasa değişikliğine
gittiğiniz apaçık ortadadır. Siz eğer gerçekten gençleri
düşünüyor olsaydınız biz Terör
araştırılsın. dediğimizde ellerinizi hayıra
kaldırmazdınız. Siz eğer gençleri gerçekten düşünüyor
olsaydınız bugün Türkiye'deki gençlerin payına ölüm,
işsizlik, endişe ve umutsuzluk düşmezdi. Siz eğer gerçekten
gençleri düşünüyor olsaydınız daha 27 yaşındaki Ethem
Sarısülükün yaşamına 10 bin lira değer biçen
yargının taşlarını döşemezdiniz. Ama
unutmayın ki ayarını bozduğunuz kantar emin olun yarın
da sizi tartacak. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
gündem dışı söz taleplerini her partiye belli oranlarda
dağıtıyoruz ve sizler gündem dışıyla ilgili
bizden, Meclis başkan vekillerinden söz istediğiniz zaman isteminizin
konusunun ve içeriğinin ne olduğunu da belirtiyorsunuz. Elbette ki
dağıtım yaparken içeriğinin ne olduğuna pek dikkat
etmiyoruz ama özellikle rica ediyorum ki bundan sonra gündem
dışı söz isteyen sayın milletvekillerinin dilekçelerinde
yazdıkları konu ile söylemleri birbirini tutsun. Sayın
Adıgüzel, İstanbulun sorunları hakkında söz istedi.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) Af istedim sizden
efendim.
BAŞKAN - Bu sorunla
ilgili olarak da söz talebinde bulunsaydı, kürsüde
anlattığı konularla ilgili söz talebinde bulunsaydı ben
tekrar kendisine söz verecektim. Buna dikkat edilmesini özellikle rica ediyorum
sizlerden.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın Başkan, Sayın Adıgüzelin anlattıkları
tamamen İstanbulun ve Türkiye'nin problemleri. Hiç gündem
dışı bir şey anlatmadı.
BAŞKAN Bakın,
Türkiye'nin problemleri olarak söylemeyin. Bana verilen dilekçede
İstanbulun sorunlarıyla ilgili bir istem var. Lütfen...
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
İstanbulda terör problemi yok mu efendim? Onu anlattı.
BAŞKAN Ben sizden bir
ricada bulunuyorum. Dikkat edersiniz veya etmezsiniz, bu sizin sorununuzdur.
Hassasiyet göstermenizi rica ediyorum. Bu kadar.
Gündem dışı
üçüncü söz, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün kuruluş
yıl dönümü hakkında söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Cihan
Pektaşa aittir.
Buyurun Sayın
Pektaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Gümüşhane Milletvekili Cihan
Pektaşın, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün
kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
CİHAN PEKTAŞ
(Gümüşhane) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğünün kuruluş yıl dönümü
münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce İstanbul ve Kayseride meydana gelen hain terör
saldırılarını nefretle kınıyorum. Bugün El
Babdaki harekâtta şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Terör örgütleri ve
arkalarındaki karanlık güçlere inat barajlarımızı,
yollarımızı, bütün projelerimizi yapacağız. Birlik ve
beraberliğimizi daha da pekiştirerek emin adımlarla
hedeflerimize ulaşacağız.
Ülkemizde su
yapılarının inşası Osmanlı döneminde
vakıflar tarafından yürütülmekteydi. Cumhuriyetimizin
kurulmasının hemen ardından 1925 yılında Sular Fen
Heyeti Müdürlüğü kuruldu ve ilk çalışmalara başlandı.
1929 yılında ortaya çıkan kuraklık ve kıtlık
neticesinde suyun önemi daha iyi anlaşıldı ve Sular Umum
Müdürlüğü kuruldu. 1936 yılında işletmeye açılan ve
Ankaraya içme suyu sağlayan Çubuk Barajı cumhuriyet tarihinde
inşa edilmiş ilk barajımızdır. 18 Aralık 1953
tarihinde kabul edilen ve 28 Şubat 1954 tarihinde yürürlüğe giren
6200 sayılı Kanunla Bayındırlık Vekâletine
bağlı olarak çalışmalarına başlayan DSİ,
bugün faaliyetlerini Orman ve Su İşleri Bakanlığına bağlı
olarak yürütmektedir.
Ülkemizin gelişmesinde ve
kalkınmasında öncü bir kuruluş olan DSİ, tarım,
enerji, hizmetler ve çevre alanlarında faaliyet göstermektedir. DSİ
dört sektörde faaliyetlerini sürdürmekle beraber daha çok baraj inşa eden
kuruluş olarak bilinmektedir. Geriye dönüp
bakıldığında 1.073 adet baraj ve gölet ile 65 adet
hidroelektrik santral tamamlanarak işletmeye
açılmıştır. Bu baraj ve hidroelektrik santraller
arasında dünyanın en yüksek ve en büyük barajları
sıralamasına ismini yazdıran Atatürk, Keban, Karakaya,
Altınkaya, Oymapınar; son dönemde Deriner, Ermenek ve Çine Adnan
Menderes Barajlarımız bulunmaktadır. Hâlihazırda inşa
hâlinde olan Yusufeli ve Ilısu Barajlarımız da
tamamlandıklarında ülkemizin gurur kaynağı olarak üst
sıralara yerleşeceklerdir.
Değerli milletvekilleri, bugün itibarıyla
barajlarımızın depolama kapasitesi 165 milyar metreküptür.
Yapılacak projelerle 2023 yılına kadar depolama kapasitemiz 200
milyar metreküpe çıkarılacaktır. Su ihtiyacımız ise
sulama suyu olarak 40 milyar metreküp, içme suyunda 7 milyar metreküp, sanayide
7 milyar metreküp olarak hesaplanmıştır.
Görüldüğü üzere, su kullanımında en
büyük kalemi tarımsal sulamalar oluşturmaktadır. DSİ
2000li yılların başlarından itibaren sulamada büyük oranda
tasarruf sağlayan modern sulama sistemlerine geçişi
hızlandırmıştır. Yeni projelerin tamamı
yağmurlama ve damlama sistemidir. Yüz ölçümü 78 milyon hektar olan
Türkiyenin 8,5 milyon hektarı ekonomik olarak sulanabilir arazidir. Bugün
itibarıyla 6,4 milyon hektar sulamaya açılmış olup 2023
yılına kadar 8,5 milyon hektar arazinin tamamının
sulanması planlanmaktadır.
Su kaynaklarımız hidroelektrik enerji
üretimi bakımından uygun şartlara sahiptir. Ekonomik olarak
yıllık 180 milyar kilovatsaat hidroelektrik üretim potansiyelimiz
mevcuttur. Özel sektörün de devreye girmesiyle son on dört yılda 68 milyar
kilovatsaat enerji üretimi gerçekleştirilmiştir. Daha önceki 26
milyar kilovatsaat üretimle beraber bu rakam 94 milyar kilovatsaate
yükselmiştir. 2023 yılına kadar 160 milyar kilovatsaat üretim
kapasitesine ulaşacağız.
İçme ve kullanma suyu ihtiyacını
gidermek için başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere bütün
şehirlerimizin su temin projeleri hayata geçirilmektedir. 2040 2050
yıllarının ihtiyacı dikkate alınarak planlamalar
yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyada bir ilk olan denizden su götürme projesiyle Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin su ihtiyacı
karşılanmaktadır. Bu proje, Türkiyenin gücünü ve Türk
mühendisliğinin geldiği noktayı göstermesi bakımından
önemlidir. DSİde yetişen binlerce mühendis ve DSİye iş
yaparak uzmanlaşan Türk firmaları, dünyanın birçok ülkesinde
dünya çapında su yapıları inşa ederek ülkemizin ekonomisine
çok büyük katkılar sağlamaktadırlar.
Güçlü bir kuruluş olan DSİ, dünyadaki
muadil kuruluşlar arasında ilk sıralarda yer almaktadır.
Bugün itibarıyla, DSİ merkez teşkilatı, 26 bölge
müdürlüğü ve bütün illerdeki yapılanmasıyla, toplam 25.200
personel ve 2.200 şantiyesiyle milletimize hizmetlerini sürdürmektedir.
Sözlerime son verirken tekrar yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Pektaş.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme
giren milletvekillerine birer dakika olmak kaydıyla yerlerinden söz
vereceğim.
Söz vereceğim milletvekillerini okuyorum:
Sayın Özdemir, Sayın Hürriyet, Sayın Özdiş, Sayın
Gürer, Sayın Nurlu, Sayın Atıcı, Sayın Arslan,
Sayın Şimşek, Sayın Zeybek, Sayın Topal yerine
Sayın Yarayıcı, Sayın Köseoğlu, Sayın Kayan
yerine Sayın Sertel, Sayın Demir, Sayın Şeker, Sayın
Kuyucuoğlu ve Sayın Tüm.
Sayın Özdemir, sizden başlıyoruz.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Sibel
Özdemirin, haince yapılan saldırıda hayatını kaybeden
Rusyanın Ankara Büyükelçisinin ailesine ve Rus halkına taziyelerini
ilettiğine, Anayasa değişikliğiyle dikta yönetimine
meşruluk kazandırılmasına izin verilmemesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Haince yapılan saldırıda
hayatını kaybeden Büyükelçi Andrey Karlovun ailesine, Rus devleti ve
Rus halkına taziyelerimi tekrar iletiyorum. Geçen hafta yine hain bir
terör saldırısında kaybettiğimiz askerlerimizi, güvenlik
görevlilerimizi ve sivil vatandaşlarımızı da tekrar
saygıyla anıyorum.
On dört yıldır tek başına ülkeyi
yöneten AKP hükûmetlerinin kötü ve başarısız yönetimi nedeniyle
ülkemizin içinde bulunduğu huzursuzluktan, gözyaşından,
karanlıktan ve sorun yumağından çıkışın
çözümü asla bir rejim değişikliği tartışmaları
değildir. Ülkemizde güven ve huzur ortamı yokken, üyesi
olduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinden kurulmak istenen
statükonun son çivisi olarak rejim değişikliğiyle parlamenter
sistem yok edilmek istenmektedir.
Değerli milletvekilleri, dün komisyonda
görüşmelerine başladığımız Anayasa
değişikliği düzenlemeleriyle dikta yönetimine meşruluk
kazandırılmasına, anayasal statü kazandırılmasına
asla izin vermemeliyiz.
BAŞKAN Sayın
Hürriyet
2.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan
Hürriyetin, Kütahya Belediyesinin yeni evli çiftlere
dağıttığı kadını aşağılayan
kitap konusunda duyarsız davranan Belediye Başkanı ve
bakanları kınadığına ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET
(Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçen hafta Kütahya
Belediyesinin yeni evli çiftlere dağıttığı
kadını aşağılayan, kadını dövmeyi, çok
eşliliği, çocuk yaşta evliliği tavsiye eden,
Kadının çalışması faydasızdır. diyen bu
kitabı gündeme taşımıştık ve tüm Türkiye
gündemine de oturmuştu. Bu kitaptan Cumhuriyet Halk Partisi Kütahya
İl Başkanımız Doktor Sayın Zeliha Aksaz Şahbaz ve
il örgütümüzün dikkati ve hassasiyeti sayesinde haberdar olmuştuk. Bu vesileyle
Cumhuriyet Halk Partisi Kütahya İl Başkanımız ve il
örgütümüze tüm Türkiye önünde teşekkür etmek istiyorum. Israrla
Yetkililer hakkında bir soruşturma başlatacak
mısınız? diye sorduğum hâlde kitabı savunan belediye
başkanını, net cevap vermeyen Eğitim Bakanını ve
sadece gülen ama tek kelam etmeyen kadın Aile Bakanını buradan
şiddetle kınıyorum. Biz kadınlar hâlâ bir özür bekliyoruz,
hem de ısrarla bekliyoruz ve bunun için mücadele etmeye tüm örgütümüzle
birlikte devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Hürriyet, sizinle bu konuyla ilgili
olarak görüştüm, bu hafta nöbetçi olmam nedeniyle bu konuyla
ilgilenemedim, size de iletmiştim. Bu konuyla ilgili olarak Diyanet
İşleri Başkanımız da beni aradılar, son derece
üzgün olduğunu belirttiler. İnşallah yeni yılda bu işi
sizinle çözümleyeceğiz. Bir kere daha duyurayım.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Ama belediye
başkanı hâlâ savunuyor Sayın Başkanım, bunun önüne
geçmek lazım.
BAŞKAN Birlikte hepsini halletmeye
çalışacağız.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Tamam, çok
teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Özdiş
3.- Adana Milletvekili İbrahim
Özdişin, tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik mezunlarının
mağduriyetinin ne zaman giderileceğini öğrenmek istediğine
ve Seyhan 1 Hidroelektrik Santralinin özelleştirme kapsamından çıkartılmasını
talep ettiğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Sağlık Bakanına:
Hastanelere hizmet alımı adı altında taşeron
sekreter alınıyor veya iki aylık kurslarla sertifika
almış kişiler bu işin lisans diplomasına sahip
kişilerin önüne geçiyor. Hemşire ve ebelere sekreterlik
yaptırılıyor. Sözleşmeli alınan personel diğer
atamalarda tekrar tercih yapıyor, atama bekleyen kişilerin önüne
geçiyor. Kısacası, tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik mezunları
büyük bir mağduriyet yaşıyor. Bu durumu ne zaman düzelteceksiniz?
Tıbbi sekreterlik atama sayıları ne zaman yükselecek?
Bir diğer sorum Enerji Bakanına: Adanada
Seyhan Gölü kenarında bulunan Seyhan 1 Hidroelektrik Santrali
özelleştirme kapsamına alınmış. Çukurovanın
tarımsal sulamasında hayati önemi bulunan, Adananın
elektriğini üreten, olası su taşkınlarını
önleyici konumdaki bu barajın özelleştirilmesini doğru
bulmuyoruz. Lütfen bu barajı özelleştirme kapsamından
çıkartın.
BAŞKAN Sayın Gürer
4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi
Gürerin, şans oyunlarının devlet eliyle sürdürüldüğüne ve
AKP Hükûmeti döneminde bahis oyunlarının giderek
yaygınlaştığına ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Millî Piyango, Hemen Kazan
bayileri sayısı ülkemizde 10.506dır. 2014 yılında
yalnız Millî Piyangodan kamuya doğrudan veya dolaylı olarak 1
milyar 61 milyon 959 bin 619 lira kaynak aktarılmıştır.
Yılbaşı yaklaşıyor. Piyango bileti
satışları her caddede, sokakta devam ediyor. Niğde Müftüsü,
Millî Piyango kazancının haram olduğunu ancak herkesin bildiğini
okuduğunu söylüyor. Haram yolla kazanılan paradan hiç kimseye
hayır gelmez, gelmemiştir. diyor. Güzel söylemiş. Ama Millî
Piyango ve İddaa gibi oyunları devlet oynatıyor. Fabrikalar
özelleştirildi, şans oyunlarıysa devlet eliyle sürüyor. Devlet
ciddi bir gelir elde ediyor bu işten ve bu paralar, yani müftümüzün haram
paraları sonra Maliye eliyle maaşa dönüşüyor.
AKP Hükûmeti döneminde Millî
Piyango, Sayısal Loto, İddaa, Şans Topu, On Numara, Kazı
Kazan, Altılı Ganyan, Süper Loto gibi bahis oyunları giderek
yaygınlaştı. Futbol maçlarında İddaa oyunu futbolu bir
kumar aracına dönüştürdü. Türkiyede İnternet üzerinden kumar ve
bahis oynayanların sayısı 1,5 milyonu aştı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Devletin şans oyunlarında kazanılan para haramsa
oradan elde edilen gelir, alınan para ne oluyor?
BAŞKAN Sayın
Nurlu
5.- Manisa Milletvekili Mazlum
Nurlunun, Hükûmetin uyguladığı yanlış
politikaların sorumluluğunu alması ve terör
saldırılarını, suikastları önleyemeyen
İçişleri Bakanı, MİT Müsteşarı ve Emniyet
yetkililerinin derhâl istifa etmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MAZLUM NURLU (Manisa)
Değerli milletvekilleri, bombalı terör saldırılarına
maalesef yabancı diplomatlara karşı girişilen suikastlar da
eklenmiştir. Ülkede hiç kimsenin can güvenliği
kalmamıştır. On gün içerisinde bombalı
saldırılarda 58 polisimizi, askerimizi ve
vatandaşımızı şehit verdik, Rusya Büyükelçisini alçak
bir suikasta kurban verdik. Yaşadıklarımız Türkiyeyi
Suriye bataklığına sokmanın bir bedelidir. Siz başka
ülkenin teröristini desteklerseniz, MİT tırlarıyla silah
gönderirseniz başkaları da sizin teröristinize silah verir, bomba
verir, kan döktürür.
Değerli milletvekilleri,
Hükûmet uyguladığı yanlış politikaların
sorumluluğunu almalıdır. Olayları sadece kınamak
yeterli değildir çünkü hükûmet makamı kınama makamı
değildir. Bu nedenle terör saldırılarını,
suikastları önleyemeyen İçişleri Bakanı, MİT
Müsteşarı ve Emniyet yetkilileri derhâl istifa etmelidir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Atıcı
6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının,
milletin rejim değişikliği ve başkanlık sisteminin
öncelikli sorunları olmadığını ifade ettiğine,
millî iradeye saygı duyularak başkanlık hevesinden vazgeçilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, her birimizi bu
koltuklara vekil olarak oturtan milletimiz, yani bu koltukların asıl
sahipleri, bizlerin el ele vererek işsizliği, yoksulluğu ve
terörü yok etmemizi istiyor. Milletimiz, rejim değişikliği ve
başkanlık sisteminin öncelikli sorunları
olmadığını ifade ediyor. Benim konuştuğum AKP
seçmeni, AKPyi sevdiğini ancak ülkesini daha çok sevdiğini ve ölümlü
olan tek bir kişiye emanet etmeyeceğini söylüyor. Benim
konuştuğum MHP seçmeni, partisini sevdiğini ancak ülkesini daha
çok sevdiğini ve ülkeyi, aldatılma ihtimali olan ve ölümlü olan tek
bir kişiye emanet etmeyeceğini söylüyor. Benim konuştuğum
CHP seçmeni, egemenliği saraydan alıp halka veren Atatürke
bağlı olduğunu ve egemenliğin halktan alınıp
yeniden Saraya ve ölümlü bir kişiye verilmesine karşı
olduğunu söylüyor.
Millî iradeye saygı duymalı ve
başkanlık hevesinden vazgeçilmeli.
BAŞKAN Sayın Arslan
7.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, Türk Hava
Yollarının Bosna-Hersek Hava Yollarına hiçbir bedel almadan
hisselerini geri vermesi nedeniyle uğradığı zararla ilgili
bir araştırma yapılıp yapılmadığını
ve duble yollara verilen önemin neden demir yollarına verilmediğini
öğrenmek istediğine, yapılan köprülerin dünyanın en
pahalı köprüleri olduğuna ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Ulaştırma
Bakanlığına soruyorum:
1) Türk Hava Yolları 2008 yılında
Bosna-Hersek Hava Yollarının yüzde 49 hissesini 6 milyon dolara
almış, daha sonra bu hava yolu için 24 milyon dolar da harcama
yapmıştır. Daha sonra da bu hisselerini hiçbir bedel almadan
Bosna-Hersek Hava Yollarına geri vermiştir. Bunun sebebi nedir?
Ülkemizin uğradığı 30 milyon zararla ilgili olarak bir
araştırma ve soruşturma yaptınız mı?
2) Sürekli kara yolu yapıyorsunuz, dünyada ise
raylı sistem öncelikli yapılıyor. Duble yola verdiğiniz
önemi demir yoluna neden vermiyorsunuz?
3) Orhangazi ve üçüncü boğaz köprüsünü
yaptık. diyorsunuz, dünyanın en pahalı köprülerini
yaptığınızı söylemiyorsunuz. En pahalı geçiş
yapılan köprüler olduğunu da söyleyin lütfen.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Şimşek
8.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Mersin
Bozyazıda elektrik kesintisinin günlerdir sürdüğüne ve bu elektrik
kesintilerine bir son verilmesini istediğine ilişkin
açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, elektrik kesintileri milleti
canından bezdirmektedir. Seçim bölgem olan Mersin-Bozyazıda
günlerdir elektrik kesintisi vardır. Vatandaş isyan etmiş,
Mersin-Antalya yolunu trafiğe kapatmıştır. Dün gece polis
nezaretinde Enerjisa ekipleri gelip, arızayı giderip elektrik
verebilmişlerdir. Bu kadar baraj yaptığımız
söyleniyor, bu elektrik başka bir yere mi satılıyor? Her gün
birçok noktada düzenli elektrik kesintileri yapılıyor. Artık bu
elektrik kesintilerine son verilmesini
Bir muhatap bulamıyoruz.
Enerjisayı aradığımız zaman karşımızda
bir muhatap yok ancak bilgisayara konuşuyoruz, bir milletvekili bir
muhatap bulamıyor.
Burada Bakanlığın siyasilere bir
muhatap tanımasını, aradığımız zaman kiminle
görüşeceğimizi bilmemizi, bu AKPli vekillere verdikleri VIP telefon
numaralarını muhalefet milletvekillerine de vermelerini bekliyor,
saygılar sunuyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sadece milletvekillerine
değil, il başkanlarına, ilçe başkanlarına da
vermiş.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Zeybek
9.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybekin, Kahramanmaraş
olaylarının yıl dönümüne ve yöre halkının
Vezirköprü-Havza ile Vezirköprü-Taşköprü yollarının
yapılmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Dünyamızı
paylaşamayan güçler ve ülkemizdeki iş birlikçileri yakın
tarihimizde onlarca katliam yaptı. Kana doymayan zalim zihniyetler
katliamlar yapmaya devam ediyorlar. Kahramanmaraş katliamı en
vahşilerinden. Kahramanmaraşta hayatını kaybeden
yurttaşlarımızı, canlarımızı rahmetle
anıyor ve bu katliamlardan ders alınmasını diliyor, bir
daha yapılmamasını temenni ediyorum.
Samsun ili Vezirköprü-Havza arasındaki 30
kilometrelik yol AKP iktidarı tarafından ilçelerimize söz verilmesine
rağmen yapılmamıştır. Vezirköprü halkı bu yolun
yapılmamasından, her trafik kazasında maddi manevi zararlara
uğramaktadır. Vezirköprü-Taşköprü yolunun
yapılmasını talep ediyor, Vezirköprü ilçemizin bu çileli yolunun
yapılmasının halkımızın talebi olduğunu
iletmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yarayıcı
10.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcının, bugün
ülkeyi büyük bir krize sokacak bir cinayetin failinin dindar ve kindar nesil
yetiştirme odaklı eğitim politikalarının sonucu
olduğuna ilişkin açıklaması
HİLMİ YARAYICI (Hatay) Sayın
Başkan, yıllardır bu kürsülerden dindar ve kindar nesil
yetiştirme odaklı eğitim politikalarınızı
eleştirdik. Bu politikalarınızın barındırdığı
tehlikeler konusunda uyarılarda bulunduk. Her seferinde de
uyarılarımıza kulaklarınızı kapattınız.
İktidara geldiğinizde 8 yaşında olan bir çocuk, bugün
ülkemizi büyük bir krize sokacak bir cinayetin failidir ve bu, kindar
politikalarınızın bir sonucudur. Perde arkasında FETÖ
var. deyin, El Kaide deyin, ne derseniz deyin, bunun kindar gençlik yaratma
hevesinizin sonucu olarak gerçekleştiği gerçeği
değişmeyecektir. Liyakat ilkelerini bir kenara atarak ideolojik
tercihleriniz doğrultusunda devleti yeniden yapılandırmaya,
polisleri Fetih Marşı ve ilahilerle mezun etmeye devam ederseniz Rus
Büyükelçisinin öldürülmesi bu tür eylemlerin ne ilki ne de sonu olacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Köseoğlu
11.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlunun,
Şenol Güneş Spor Kompleksinin açılışına
katılanlara teşekkür ettiğine ve tesisin ülkeye
hayırlı olmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; geçtiğimiz pazar günü Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Katar Emiri Tamim bin Hamid es-Saninin
teşrifleriyle açılışını
gerçekleştirdiğimiz Şenol Güneş Spor Kompleksi birçok ilki
bünyesinde barındırmaktadır. 92 bin metrekare yeşil alana
sahip kompleksin içerisinde 41.461 seyirci kapasiteli, engelli dostu bir
stadyumun yanı sıra, ikisi çim, beşi doğal çim saha da
bulunmakta; ayrıca Trabzonsporumuzun kullanacağı çok modern
kamp tesislerini de barındırmaktadır içerisinde. Türkiye'nin,
deniz yüzeyini doldurarak inşa edilen ilk stadyumu ve yine Türkiye'nin
kendisini temizleyen ve hava kirliliğini önleyen akıllı
çatı sistemine sahip ilk stadyumu olma özelliğini taşıyan
stadyum, yine Türkiye'nin en hızlı ve teknolojik stadyumu olarak da
tarihteki yerini almıştır.
Bu
vesileyle, bu şekildeki stadımızın
açılışına katılan tüm bakanlarımıza,
milletvekillerimize ve Sayın Cumhurbaşkanımıza özellikle
teşekkür ediyor, stadın Trabzonsporumuza ve birçok
takımımıza uzun yıllar hizmet vereceğine
inanıyor, Türkiye'nin gururu Şenol Güneş Spor Kompleksinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Sertel
12.- İzmir Milletvekili Atila Sertelin, Karsta
borçları nedeniyle elektrikleri kesilenlerin yaşadığı
mağduriyete ilişkin açıklaması
ATİLA
SERTEL (İzmir) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Ulaştırma
Bakanı Sayın Ahmet Arslan da geldi, tesadüf, Karstan söz edecektim.
Eşmeyazı,
Hacıveli, Subatan, Başgedikler, Oğuzlu, Bekler,
Yağıkesen, Bayraktar ve Küçükpirveli köylerinde bazı
yurttaşlarımızın elektriği yok. Bunun nedeni
yoksulluk. Karsta hava gündüz eksi 13 derece, gece ise eksi 20 derece. Bu
soğukta Karsta insanlar borç nedeniyle, elektrik parasını
ödeyememesi nedeniyle donduruluyor.
Bu
elektrik kesintileri acaba başka bir mevsimde yapılsaydı daha
uygun olmaz mıydı? Zaten bu insanlar ödeme gücü olsa bu elektrik
borcunu öder ve elektrikle ısınma şansına sahip
olabilirlerdi. Bu insanları Ahmet Arslanın vicdanına
bırakıyorum, Karsa bırakıyorum, AKP iktidarına
bırakıyorum, elektrik idaresine bırakıyorum. Bu insanlar
çaresiz, donuyor; bir kez de buradan haykırıyorum.
BAŞKAN
Sayın Demir
13.- Muğla Milletvekili Nurettin
Demirin, tarımsal sulama tesislerinin işletilmesinde yaşanan
sorunlara ve ülkemize özgün yeni bir tarımsal üretim teşvik sistemi
oluşturulması gerektiğine ilişkin açıklaması
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlgili bakanlara iletmek için
Tarımsal
sulama tesislerinin işletilmeleri ve bu tesisler için gerekli ödenek
ihtiyaçları doğmaktadır. Muğla ili ve diğer
büyükşehir belediyelerinde yapılan tarımsal sulama hizmetlerinin
yapım, bakım, onarımı ve yeterli tanımlamalar
yapılmadığından dolayı mevzuatta gerekli
değişikliklerin yapılması ve bu hizmetlerin sürdürülmesi
için büyükşehir belediyelerine ilgili bakanlıkların
bütçelerinden veya genel bütçeden ilave ödenek aktarılması
gerekmektedir. Aynı zamanda, tarımsal üretimdeki girdi maliyetlerinin
-tohum, gübre, akaryakıt gibi- yüksek olması ile üretim ve
pazarlamadaki yetersizliklerden dolayı üreticilerimizin emekleri heba
olmaktadır, ürünler çoğu zaman tarlada kalmaktadır. Bunun önüne
geçilmesi için ülkemize özgün yeni bir tarımsal üretim teşvik sistemi
oluşturulmalıdır. Ayrıca, tarımsal desteklemelerin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şeker
14.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, İstanbul
ve Kayserideki terör saldırılarında şehit olanlara
Allahtan rahmet dilediğine, Rusyanın Ankara Büyükelçisine
yapılan hain saldırıyı ve ABD ile Avrupa başta olmak
üzere terörü ve teröristi destekleyen tüm ülkeleri şiddetle
kınadığına ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
İstanbul ve Kayseride yapılan alçak terör
saldırısı sonrası şehit düşen polis, asker ve
sivil vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dilerken yaralılarımıza da
acil şifalar diliyorum.
Rusya-Türkiye ilişkilerini bozmaya yönelik,
Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlova yapılan hain
saldırıyı kınıyorum. Ailesine ve Rus devletine
başsağlığı diliyorum.
Ülkemizin kalkınmasına, birlik ve
beraberliğine yönelik yapılan bu terör
saldırılarını nefretle kınıyorum. Kanla beslenen
bu terör örgütlerinin bu hain ve kalleşçe yaptıkları terör
eylemleri onların son çırpınışlarıdır.
Halepte Müslüman sivil halka yönelik katil Esad rejimi tarafından
yapılan işkence, zulüm ve katliamlara sessiz kalan ve yine,
bölgemizdeki terörist faaliyetlere destek olan, ABD ve Avrupa başta olmak
üzere, terörü ve teröristi destekleyen tüm ülkeleri şiddetle
kınıyorum.
BAŞKAN Sayın Kuyucuoğlu
15.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, El Babda
şehit olan askerlere rahmet, yaralılara şifa dilediğine,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en zor günlerini geçirirken gündemin birlik ve
uzlaşma olması gerektiğine ilişkin açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
El Babda şehit olan askerlerimize rahmet,
yaralılara şifa ve sağlıklar diliyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en zor günlerini
geçiriyor; siyaseten zor, dış ilişkiler zor, ekonomik olarak
sıkıntılar içindeyiz. Sahaya indiğimizde, insanlar geçim derdinde.
Ülkede terör var, ülkede güvenlik yok. Elçiler öldürülüyor, sorumlular
gereğini yapmıyor. Ancak birileri bu kadar sıkıntı
içerisinde başkanlık sistemi diye tutturuyor.
Türkiyenin gündemi birlik olmalı, Türkiyenin
gündemi uzlaşma olmalı. Bu konuda en büyük görev de iktidara
düşüyor. Sadece söylemle değil, uygulamada da uzlaşma
bekliyoruz. Muhalefetin görüş ve önerilerinin de dikkate
alınmasını bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tüm, son olarak
16.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, El Babda
şehit olan askerlere Allahtan rahmet dilediğine, Alevi Kültür
Dernekleri Sultangazi Cemevi Başkanı Zeynel Odabaşın
gözaltına alınmasıyla ilgili bilgi almak istediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
El Babda şehit olan
askerlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, Alevi
Bektaşi Federasyonu örgütlenmeden sorumlu Genel Sekreteri ve aynı
zamanda Alevi Kültür Dernekleri Sultangazi Cemevi Başkanı Zeynel
Odabaş dokuz gündür gözaltındadır. Yaşamı Alevi
kurumları içerisinde geçen, hiçbir örgütsel bağlantısı ve
hiçbir siyasi parti üyeliği olmayan Zeynel Odabaş neyle
suçlandığını bilmemektedir. Hükûmete soruyorum, Sayın
Zeynel Odabaş gece saat dört buçukta evi basılarak hangi gerekçeyle gözaltına
alınmıştır? Neyle suçlanmaktadır? Alevileri,
kurumlarını endişeye sevk eden bu durum
karşısında dokuz gündür ailesine ve Alevi Bektaşi
Federasyonuna neden hiçbir bilgi verilmiyor? Daha ne kadar gözaltında
tutulacak? Neden bugüne kadar ifadesi alınmamıştır?
Hükûmet, Aleviler üzerinde baskı kurarak ne yapmak istiyor? Alevileri
hedef göstermekten ve ötekileştirmekten ne zaman vazgeçmeyi
düşünüyor?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüm.
Sayın Sertelin Karsla ilgili, elektrik
sıkıntılarıyla ilgili sorduğu soruya Sayın Bakan
cevap vermek istedi.
Buyurun Sayın Bakanım.
17.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı Ahmet Arslanın, Denizli Milletvekili Kazım Arslan ile
İzmir Milletvekili Atila Sertelin yaptıkları
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Sayın Başkan
teşekkür ediyorum.
Ondan önce de Türk Hava Yollarıyla ilgili soru
vardı. Elbette ki Bosna Hersekle iş birliği çok önemli iki ülke
açısından. Dolayısıyla, Türk Hava Yollarının
Ulaştırma Bakanlığıyla herhangi bir bağı ve
ilgisi olmadığını özellikle değerli milletvekillerinin
bilgilerine arz edeyim. Ancak yine de Maliye Bakanımızdan
cevabını alıp sizlere bildireceğiz.
Karsa gelince, tabii 382 tane köy var, hepsinin
problemleriyle tek tek uğraşıyoruz. Elektriği özel bir
şirket işletiyor. Köylerin, eğer işletmeden kaynaklı
bir eksiklik nedeniyle bir mağduriyeti varsa hiç şüpheniz
olmasın ki gereğini yapıyoruz. Ancak borç ödenmemesi nedeniyle
bir kapanma söz konusuysa burada da yine yapılandırmaya gitmesi
adına Hükûmetimizin daha önce çıkardığı düzenlemeler
çerçevesinde yapılandırma şansı var. Biz yine
vatandaşla, köylüyle kurumu birleştirip, buluşturup
problemlerini çözmeye çalışıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Dolayısıyla,
vicdanıma bırakmayın, vicdanım gereğini yapıyor.
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakika daha süre
veriyorum, tamamlayın isterseniz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Teşekkür ediyorum
Değerli Başkanım.
Hiç şüpheniz olmasın ki 382 köyün hepsi
bizim için değerli, Türkiyenin bütün köylerinin ve köylülerinin
değerli olduğu gibi. Problemlerini çözmek adına
uğraşıyoruz ancak kişilerin borçlarıyla ilgili
yapabileceğimiz en iyi şey, borçların yapılandırılması.
O konuda bana da geliyor konu, ben de bunu özellikle onlarla
paylaşıyorum.
Bilgilerinize diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Bakan, tümünün borcu silinsin.
BAŞKAN Şimdi, söz talebinde bulunan
sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın Usta, buyurun.
18.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
El Babda şehit olan askerlere Allahtan rahmet dilediğine, hem
içeride hem dışarıda terörle mücadele edildiğine,
taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi ve sorunlarının
çözümüne yönelik düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu sabah, yine, Fırat Kalkanı
operasyonunda El Bab bölgesinde şehit ve yaralı askerlerimiz var; 4
şehidimiz, 15 yaralımız var. Ben şehitlerimize Cenab-ı
Allahtan rahmet diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar
temenni ediyorum.
Yurt içerisinde, yurt dışında -hep
söylüyoruz- Türkiye ciddi bir terör kuşatması altında. Terörle
mücadele ediyoruz hem içeride hem dışarıda. Cenab-ı Allah
bütün polisimize, askerimize güç kuvvet versin, onu temenni ediyorum.
Sayın Başkan, dün Kamu Taşeron
Çalışanları Platformu grubumuzu, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunu ziyaret etti. Kendilerinin talebi, söz verildiği şekilde
Hem
Hükûmet aslında söz verdi hem de muhalefet partilerinin de aslında
seçim beyannamelerinde bu taşeronların kadroya geçirilmesi konusunda
sözü var.
Tabii, biz nihayetinde icra makamında
değiliz ama Hükûmetimizi de buradan tekrar uyarıyoruz ve burada
verilen sözlerin tutulması gerektiğini onlar adına biz de talep
ediyoruz çünkü hakikaten bir şeye söz verildiyse, yapacağım diye
programa konulduysa bunun yapılması lazım yani bunların
kadro taleplerinin karşılanması gerekiyor.
Tabii, bu yapılırken, bu talep
karşılanırken de asli iş - yardımcı iş
şeklinde bir ayrımın da yapılmaması gerekiyor. Bu
şunun için önemli: Çünkü birçok yerde yardımcı sınıfta
gözüküp aslında asli iş yapılan
Mesela, yani, Sağlık
Bakanlığı bir hastaneye eleman alıyor, hemşirelik
yaptırıyor ama orada, işte, temizlik işçisi olarak
alıyor. Dolayısıyla, buradaki adaletsizliklerin giderilmesi
açısından da böyle bir ayrımın yapılmaması
lazım.
Bunun haricinde, yine bu taşeron işçilerle
ilgili olarak haksız yere işten çıkarılanlar oldu tabii,
elbette. Bunlar dava açma sürelerini kaçırdığı için dava
açamamışlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Ek süre veriyorum, bir dakika.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) Bunlara da belki bu
yapacağımız yasal düzenlemeyle bir dava açma imkânının
verilmesinin yerinde olacağını düşünüyorum çünkü hakikaten,
bilinçsizlikten kaynaklanan bir durum.
Bir de işten çıkarılmış,
geri dönmesi konusunda mahkeme kararları var fakat -mesela elimde
örnekleri var, dün bana bunlar verildi- bu mahkeme kararlarının da
uygulanmadığını görüyoruz. Tabii, mahkeme
kararını uygulamama diye bir şey olmaz.
Kurumlarımızın bu konuda hassas olması lazım, bu
mahkeme kararlarının da mutlak surette uygulanması lazım.
Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak, taşeron işçilerin kadroya
geçirilmesine ve onların sorunlarının çözümüne yönelik olarak
şu anda komisyonlarda bekleyen 4 tane kanun teklifimiz var. Bu kanun
tekliflerinin de bir an evvel gündeme alınarak -veya Hükûmet
tasarısı olur, ortak tasarı olur, nasıl olacaksa-
toplumumuzda artık kanayan bir yara hâline gelen bu taşeron
işçilerin sorunlarını çözmemiz çok iyi olacaktır. Hemen de
bunun yapılmasının uygun olacağını
düşünüyorum. Hele hele, böyle birlik beraberliğe
ihtiyacımızın olduğu bu dönemde milletimiz
açısından güzel de bir şeyi yapmış oluruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Usta.
Sayın Yıldırım, buyurun.
19.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
El Babda hayatını kaybeden askerlere Allahtan rahmet
dilediğine, Orta Doğu politikasını çarpık temeller
üzerine kurgulamış olan siyasi iktidarın ülkeyi bir maceraya
sürüklediğine, siyasi iktidarın gündemi ile ülkenin gündeminin
birbirine zıt olduğuna, ülkenin toplumsal barışa
ihtiyacı olduğuna ve içte bu sağlanmadığı
takdirde dışta hiçbir politikanın başarılı olma
şansının olmadığına ilişkin
açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de El Babda bir saldırı sonucu
hayatını kaybeden askerlere Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine ve
ülkeye başsağlığı diliyorum ancak şunu ifade
edelim ki Suriye başta olmak üzere Orta Doğu politikasını
çarpık temeller üzerine kurgulamış olan siyasi iktidar, ülkeyi
maalesef bir maceraya sürüklüyor ve her geçen gün, bu ülkede toplumsal
kamplaşmayı artıran, gerilimi yükselten bir politik hat üzerinde
ilerlemeye devam etmektedir.
Açık söyleyelim, geçmiş dönemde cihadist
örgütlerle kurulmuş ve hâlâ uluslararası kamuoyunu tatmin etmeyen
ilişkilenimler ile Kürt karşıtlığı üzerine
kurulmuş olan Orta Doğu politikalarının, bundan daha
farklı bir yere ülkeyi götürmesi zaten beklenemezdi çünkü üç gün
sonrayı bile sistematik bir şekilde planlamadan yürüyegiden bir
dış politikamız var. Her geçen gün, bir önceki günle
çelişen açıklamalarla karşı karşıyayız. En
son, dün Moskovada yapılan mutabakatta görülüyor ki daha bir hafta on gün
önce Cumhurbaşkanının, Suriyede rejim değiştirme,
Esadı devirme planlarını, El Babda veya Fırat
Kalkanındaki operasyonun amacını söyleyen cümleleri, dün
Moskovada boşa çıkarılmıştır.
Buradan hareketle ifade edelim, siyasi
iktidarın gündemi ile 80 milyonluk ülkenin gündemi birbirinden farklı
değil, zıttır. Artık ülkedeki insanların
düşündükleri ve hissettikleri ile siyasi iktidarın, maalesef,
toplumla paylaşılmayan ajandası farklı işliyor. Ülke
içte ve dışta siyasi, ekonomik, diplomatik, sosyal sorunlarla
boğuşurken Hükûmet ise kendi partisinin tamamını bile
tatmin etmeyen bazı Anayasa ve yasa değişiklikleriyle ülke
gündemini, Meclis gündemini meşgul etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkürler.
Bu 80 milyon insan arasındaki tansiyonu
düşürecek, toplumsal gerilimi azaltacak, kamplaşmayı
önleyebilecek politik hattı öncelemesi ve toplumsal barış
çağrılarıyla bunu pratize edebilecek bir politikayı öne çıkarması
gerektiğini düşünüyoruz. Daha fazla şiddete, kana ve
çatışmaya değil, bu ülkenin elzem olarak bir toplumsal
barışa ihtiyacı olduğunu, içte bunu
sağlayamadığımız takdirde dışta hiçbir
politikamızın başarılı olma şansının
olmadığını ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Sayın Altay, buyurun.
20.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Suriye topraklarında yaptığı
operasyonlarla ilgili olarak Hükûmetin Meclise bugüne kadar bir bilgilendirme
yapmamış olmasının olağan olmadığına ve
Türk milleti adına Hükûmetten sağlıklı bir bilgilendirme
talep ettiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
her gün, her sabah kalktığımızda acı haberlerle
uyanmak artık bizi gerçekten çok ciddi anlamda üzüyor. Hiçbir şey
yapamıyor olmak, olayları seyreder bir durumda olmak ise bu Meclisin
üyeleri olarak bizi ayrıca üzüyor Sayın Başkan.
Türk Silahlı Kuvvetleri yaklaşık yüz
yirmi gündür Suriye topraklarında kimi operasyonlar yapıyor. Bugün
sabah gene 4 şehit ve 11-12 yaralı askerimizin haberiyle
uyandık. Bu tablonun
Elbette gerekiyorsa daha çok şehit de veririz.
Bu vatanın bekası için, cumhuriyetimizin, devletimizin bekası
için bu topraklarda yaşayan her birimiz de şehit olmaya
hazırız. Bunda bir tereddüt yok ama tereddüt şurada: Burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bu Meclisten alınan bir yetkiyle Türk
Silahlı Kuvvetleri başka ülke topraklarında kimi askerî iş
ve işlemler yapıyor. Şehitlerimiz var, sanıyorum 25-26
şehit verdik o bölgede. Sayın Hükûmetin bu Meclisin üyelerine, bu
milletin temsilcilerine bir bilgilendirme bugüne kadar yapmamış
olması olağan bir durum değildir. Ülkede olağanüstü hâlin
olması Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin tribünde oturmasını
gerektirmez. Bu konuda, bir siyasi polemik amacıyla söylemiyorum ancak
bütün dünyanın bildiği, başka ülkelerin istihbarat
teşkilatlarının, millî savunma bakanlıklarının,
başka ülkelerin parlamentolarının, onların üyelerinin
bildiği birçok bilginin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden saklanmasını
doğru bulmuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bunu bu Meclisin
üyelerine ve bu Meclise ve bu Meclisin şahsiyetine bir
saygısızlık olarak da görüyoruz. Çok rica ediyoruz, siyasi
polemik peşinde değiliz. Ölen çocuklar bizim
çocuklarımızdır, bu milletin çocuklarıdır, gene fakir
fukaranın çocuklarıdır. Hükûmetten, Parlamentoya
sağlıklı bir bilgilendirme talep ediyoruz. Bunu Türk milleti
adına diliyoruz, bize oy veren seçmenlerimiz adına diliyoruz ve bu
konuda makamınızı da daha duyarlı olmaya ve bu talebimizi
Hükûmete resmî olarak iletmeye sizi de davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Duyarlı olduğum konusunda bir tereddüdünüz
yok Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bilgilendirme
bakımından.
BAŞKAN İleteceğim, buna da
inanmanızı isterim.
Sayın Bostancı, buyurun.
21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
El Babda şehit olan askerlere Allahtan rahmet dilediğine, El Baba
yönelik harekâtın Türkiyenin güvenliğini sağlamaya dönük
olduğuna ve terörle mücadelenin iktidarla birlikte bütün partilerin ve
meşru kurumların görevi olduğuna ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkürler. El Babda 4 askerimiz şehit oldu, 15
yaralımız var. Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum,
yaralılarımıza şifa diliyorum.
Suriye istikrarsız bir coğrafya.
Aslında, Türkiye sınırına kadar olan bölgede istikrarı
ve güvenliği sağlamakla mükellef bir devlet otoritesi
olmadığı için, böylesine kaotik alanlarda sizin sınır
güvenliğiniz de artık sınırınızda değildir.
El Baba yönelik harekât Türkiyenin güvenliğini sağlamaya dönüktür
ve bu çerçevede yetki alınmıştır. Orada bulunma nedenimiz
de esasen Türkiyenin güvenliğidir. Onun ötesinde, her yerde Suriyenin
toprak bütünlüğünün Türkiye tarafından kuvvetli bir şekilde
vurgulandığı ve müzakerelerde dile getirildiği
hatırlanmalıdır. Suriyeye ilişkin dış
politikayı, her gün ittifakların değiştiği,
tarafların, pozisyonların değiştiği,
sınırların, iç sınırların
değiştiği bir coğrafyada dış politikayı
tartışmak iki üç cümleyle olmaz. Bunun tartışmaları
zaten farklı zeminlerde çeşitli biçimlerde yapılıyor.
Önemli olan, istikametin doğru olmasıdır. İnsani temelde ve
Suriyenin toprak bütünlüğü esasında bir politik yaklaşım
her zaman muhafaza edildi, bu da önemlidir.
Öte taraftan, evet,
çeşitli terörist meydan okumalarla karşı
karşıyayız, büyük kayıplar yaşıyoruz.
İnşallah, memleketimizin başına bu tür terörist
saldırılar tekrar gelmez. Her türlü tedbiri almak muhakkak
iktidarın görevidir. Teröre karşı mücadele iktidarla birlikte
esasen bütün politik partilerin ve aynı zamanda meşru kurumların
da görevidir. Bu, sadece iktidar marifetiyle yürütülecek bir iş
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Onların görevi nedir? diye sorulursa, onların görevi de
şudur: Teröristler zayıftır, terörist saldırılar
marifetiyle toplumu iç çatışmalara, siyasal fay hatlarını
hareketlendirip insanların birbirine düşmesine sebep olacak bir ortam
kurmak isterler. Burada, farklı siyasette olacağız elbette,
rekabet edeceğiz, Türkiyenin geleceğine ilişkin müzakereler
yapacağız ama teröre karşı ortak bir tavrı sürdürmek,
bu müzakereleri de medeni bir şekilde yapmak teröre verilecek en önemli
cevaplardan birisidir, çok temel bir görevdir. Esasen, Türkiye
başarıyla bu görevini de iktidarıyla, muhalefetiyle yerine
getiriyor.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben de
teşekkür ederim.
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ayşe Nur Bahçekapılının, Başkanlık Divanı
olarak El Babda şehit olan askerlere Allahtan rahmet dilediklerine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Biz de Divan
olarak, El Babda şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet diliyoruz;
yaralı askerlerimize acil şifalar diliyoruz. Onlar bizim
güvenliğimiz için orada şehit oldular. Allah onlardan razı
olsun, ruhları şad olsun.
Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır.
Önergeleri ayrı ayrı okutacağım.
İlk sırada okutacağım Meclis
araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge
özeti okunacaktır, ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer
alacaktır.
Buyurun.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve
23 milletvekilinin, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yapılan çay üretiminin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/396) (X)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ekte sunulan gerekçelerle, Doğu Karadeniz
Bölgesi'nde yapılan çay üretiminin sorunlarının
araştırılması, bu kapsamda politikaların ve
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın
98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104üncü ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz. 25/01/2016
1) Mehmet Bekaroğlu (İstanbul)
2) Bülent Yener
Bektaşoğlu (Giresun)
3) Uğur Bayraktutan (Artvin)
4) Kazım Arslan (Denizli)
5) Seyit Torun (Ordu)
6) Haluk Pekşen (Trabzon)
7) Kemal Zeybek (Samsun)
8) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
9) Mahmut Tanal (İstanbul)
10) Orhan Sarıbal (Bursa)
11) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
12) Yaşar Tüzün (Bilecik)
13) Çetin Arık (Kayseri)
14) Gaye Usluer (Eskişehir)
15) Erkan Aydın (Bursa)
16) Lale Karabıyık (Bursa)
17) Özgür Özel (Manisa)
18) Serkan Topal (Hatay)
19) Şenal Sarıhan (Ankara)
20) İbrahim Özdiş (Adana)
21) Okan
Gaytancıoğlu (Edirne)
22) Erdin Bircan (Edirne)
23) Hüseyin Yıldız (Aydın)
24) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
Özet Gerekçe:
Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaklaşık
770 bin dekar alanda çay tarımı yapılmakta, yılda 1 milyon
250 bin ton civarında yaş çay üretilmektedir. Yaş çay,
çoğunluğu Rize ilinde olan fabrikalarda işlenerek yılda 260
bin ton civarında kuru çay üretilmektedir.
Bölgedeki müstahsile yaş çayın getirisi
yaklaşık 2,2 milyar TL'dir. Çay sektörünün bölgeye işleme,
depolama, paketleme, pazarlama dâhil olmak üzere toplam 5 milyar TL'lik
getirisi vardır. Bölge halkının tek geçim kaynağı
çaydır. İnsanlar ailelerini çay tarımı yaparak, çay
işletmelerinde çalışarak ya da bu işletmelerden emekli
olarak aldıkları emekli maaşlarıyla geçindirmektedir.
İlk çay kanunu 1924 yılında
çıkmış, ama çay üretimiyle ilgili ilk bilimsel
çalışmalar ancak 1937 yılında
başlamıştır. 1940 yılında çıkarılan
ikinci Çay Kanunuyla çay tarımı ve çay işletmeleri belli
kurallara bağlanmış ve ilk büyük ölçekli çay atölyeleri
aynı yıl Rize'de kurulmuştur. İlk modern çay fabrikası
ise 1946 yılında Rize'de işletmeye
açılmıştır.
1983 yılında çıkarılan 112
sayılı KHKyla Çay işletmeleri Genel Müdürlüğü adıyla
bir kamu iktisadi kuruluşu oluşturulmuş ve çay işletmesi
Tekel Genel Müdürlüğünden alınarak ÇAYKUR'a verilmiştir.
Çay tarımının kaderini
değiştiren düzenleme, 4 Aralık 1984 tarihli ve 3092
sayılı Çay Kanunuyla yapılmıştır. Bu kanunla
devlet tekeli kaldırılmış; çayın üretimi,
işlenmesi ve satışı serbest
bırakılmıştır.
Çay müstahsillerinin sorunları da bu tarihte
görünür hâle gelmiştir. Bu tarihten itibaren, özel sektör giderek artan
payla çay işletmesine girmiştir. Bugün üretilen yaş çayın
yüzde 45'ini özel sektör, yüzde 55'ini ÇAYKUR işlemektedir. "Yaş
çay" denilen, taze yapraktır, zamanında kesilmesi ve yine
zamanında satılması gerekiyor. ÇAYKUR, kontenjan ve kotalar
koyarak yaş çayı almayınca üretici, özel sektörün istediği
şartlarda çayını satmak zorunda kalmaktadır.
Çay tarımında yaklaşık kırk
yıldır kimyasal gübre kullanılıyor. Bu gübre, hem
çayın kalitesini düşürmekte hem de diğer ürünleri olumsuz
etkilemektedir. O nedenle, bir an önce organik çay üretimine geçilmelidir. Ne
var ki bu konuda beklenen gelişme sağlanamamıştır.
Türkiye'de çay üretimi yapılan alanlarda
sınırlama vardır. Devlet, çay üretimini düşürme yönünde bir
politika izlemektedir. Oysa dünyada çay ekim alanları ve kuru çay üretimi
giderek artmaktadır. Şu an dünyada kuru çay üretimi 5 milyon tonu
aşmıştır. Bu rakam, dünya kuru çay tüketiminden
fazladır. O nedenle, 18 milyar doları bulan dünya çay pazarında
müthiş bir rekabet mevcuttur.
Türkiye, 300 bin ton/yıl tüketimi ile dünyada
ilk sıralarda olan bir kuru çay pazardır. Bu durum, çok uluslu
şirketlerin iştahını kabartmakta ve Türkiye'de
değişik kanallardan çay tarımından vazgeçmesi telkinleri
yapılmaktadır.
Bugün Türkiye 250 bin ton/yıl civarında
kuru çay üretmektedir ve bunun tamamı iç piyasada tüketilmektedir.
Yılda yaklaşık 50 bin ton kuru çay da çoğu kaçak yollarla
olmak üzere yurt dışından gelmektedir. Bunun anlamı,
Türkiyenin 18 milyar dolarlık dünya çay piyasasından hiç pay
almamasıdır. Oysa, Türkiye çayının çok önemli
avantajları var. Türkiye, dünya çay pazarından önemli bir pay
alabilir.
Öncelikle, dünyada sadece Doğu Karadeniz'de,
çay tarımında insektisit (böcek öldürücü) kullanma zorunluluğu
yok. Dolayısıyla, bizim kuru çayımızda ilaç
artıkları yoktur. Organik çay üretimine geçilebilirse, bu özellikleri
dolayısıyla Türkiye çayı dünyada aranan ve tercih edilen çay
olacaktır. İstenirse çay ekim alanları genişletilerek
Türkiye yılda 500 bin ton kaliteli, sağlıklı ve aranan kuru
çay üretebilir ve dünya çay pazarında önemli bir pay (200-250 milyon
dolar) sahibi olabilir.
Bütün bu gerekçelerle, TBMM'de bir
araştırma komisyonu kurulup Doğu Karadeniz Bölgesi'nde
yapılan çay üretiminin sorunlarının
araştırılması zorunluluğu vardır.
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22
milletvekilinin, domuz gribinden kaynaklanan ölümlerin ve domuz gribi
aşısında son yaşanan gelişmelerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/397)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Domuz gribinden kaynaklanan ölümlerin
araştırılması ve domuz gribi aşısında son
yaşanan gelişmelerin konunun uzmanları
aracılığıyla görüşülmesi ve ortaya çıkan
sorunlara kalıcı ve etkili çözüm önerilerinin bulunması
amacıyla Anayasa'nın 98 ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Orhan Sarıbal (Bursa)
3) Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
4) Ceyhun İrgil (Bursa)
5) Kadim Durmaz (Tokat)
6) Melike Basmacı (Denizli)
7) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
8) Elif Doğan Türkmen (Adana)
9) Kazım Arslan (Denizli)
10) Utku Çakırözer (Eskişehir)
11) Bülent Tezcan (Aydın)
12) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
13) Namık Havutça (Balıkesir)
14) Haydar Akar (Kocaeli)
15) Nihat Yeşil (Ankara)
16) Yakup Akkaya (İstanbul)
17) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
18) Mahmut Tanal (İstanbul)
19) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
20) Dursun Çiçek (İstanbul)
21) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
22) Tekin Bingöl (Ankara)
23) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
Gerekçe:
Domuz gribi hastalığının ortaya
çıkmasından aşının üretilip satılmasına
kadar geçen süre, çeşitli tartışmaların,
spekülasyonların ve olumsuzlukların doğmasını da
peşinden getirmiştir.
Dünya Sağlık Örgütünün domuz gribi aşısını
önermesine rağmen aşı üzerine yaşanan tartışmalar
son bulmamıştır.
Ülkemizde kullanılacak domuz gribi
aşısı konusunda da tartışmalar yaşanmış
ve yaşanmaya da devam etmektedir. Kaç milyon doz domuz gribi
aşısı alındığı, bunun maliyetinin ne kadar
olduğu ve hangi firma ya da firmalara bu aşının ihalesinin
verildiği konusunda kamuoyu aydınlatılmalıdır.
Nitekim, Adana ve Niğde'de domuz gribi sebebiyle
yurttaşlarımız hayatını kaybetmiş, bu sebeple
domuz gribi aşısı konusu yeniden gündeme gelmiştir.
Domuz gribi aşısı
alımlarıyla ilgili vermiş olduğum yazılı soru
önergesine -(7/31357) esas numaralı- 5/8/2014 tarihinde gelen cevapta
Sağlık Bakanı pandemik griple mücadele kapsamında yaklaşık
6 milyon doz aşı alındığını,
yaklaşık 3 milyon doz aşının kullanıldığını,
3 milyon doz aşının da tedbir amaçlı
stoklandığını, stoklanan 3 milyon doz aşının
muhtemelen bir salgın durumunda ihtiyaç duyulacak yeni karakterli grip
aşısıyla üretici firma tarafından
değiştirileceğini ifade etmiştir.
Kalkınma Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz
2015 yılı Mart ayında TBMM Genel Kurulunda Domuz gribinden
şu ana kadar 12 kişi ölmüş. Yaygın bir salgından
bahsedemeyiz. demişti.
Art arda gelen gribe bağlı ölümlerin
ardından Sağlık Bakanlığı Müsteşarı ise
konuyla ilgili 2015 yılı Mart ayında "Vakalarda
artış görüyoruz. Bu mevsimsel olarak diğer yıllara benzer
bir artış görüyoruz. 2015 yılı itibarıyla 317 numune
bize gelmiştir. Bunlar içerisinde 170 vakamız domuz gribidir. Bu
vakalarda kaybettiğimiz oran da 11 vakadır. 11 domuz gribi
vakamız hayatını kaybetmiştir. 2014'te 11, 2015'te 5 olmak
üzere toplam şu ana kadar -2014-2015 sezonu için konuşuyorum- 16
vakayı kaybettik. Antalya, Kocaeli, Çanakkale, Sivas, Mersin bölgemiz
içerisinde bulunuyor. Samsun'da da 3 vakamızı kaybettik. Bu
illerimizle ilgili yerinde değerlendirme de yapılıyor."
açıklamasını yapmıştı.
8 Ocak 2016 tarihi itibarıyla Manisa'da 53
yaşındaki Meral Kaçira ile Konya'da 4 yaşındaki bir
çocuğun domuz gribi nedeniyle yaşamını yitirdiğinin
basına yansımasının ardından, Manisa Sağlık İl
Müdürü, yüksek ateşle hastaneye kaldırılan 53
yaşındaki Meral Kaçira'da domuz gribi virüsü tespit edildiğini
doğrulamıştır.
Konya'da yüksek ateş ve kusma şikâyeti
üzerine hastaneye kaldırılan 4 yaşındaki çocuk
yaşamını yitirmiş, doktorlar çocuğun domuz gribinden
(H1N1) öldüğü tanısını koymuşlardır.
17 yaşlarında bir gencin de yine aynı
hastanede tedavi altında iken domuz gribinden öldüğü iddiaları
üzerinde durulduğu yine basına yansımıştır.
Domuz gribinden kaynaklanan ölümlerin
araştırılması ve domuz gribi aşısında son
yaşanan gelişmelerin konunun uzmanları
aracılığıyla görüşülmesi ve ortaya çıkan
sorunlara kalıcı ve etkili çözüm önerilerinin bulunması
amacıyla Meclis araştırması açılması elzemdir.
3.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan ve 21 milletvekilinin,
Ergene Nehri havzasında yaşanmakta olan çevre kirliliğinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/398)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ergene Nehri havzasında yaşanmakta olan
çevre kirliliğinin araştırılması ve alınacak
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98 ve İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz.
Gerekçe:
Türkiyede 26 su havzası vardır. Ergene su
havzası, sanayi ve nüfus yoğunluğun en yüksek olduğu
(yaklaşık yüzde 80, 2.037 adet sanayi tesisi) havzalardan biridir.
Tekstil, gıda, maden gibi farklı sanayiler bölgede hava kirliğine
yol açmaktadır. Ergene havzası sanayi, ısınma,
ulaşım kaynaklı kirliliğin etkisindedir. Mevsimsel olarak
kirliğinin arttığı merkezî alanlarda Çevre
Bakanlığınca ölçümler yapılmaktadır.
Kirliliğin çok nedenli, çok sonuçlu
olması, çok tarafı bulunması, yasalar, yönetmeliklerle
çözülememesi, insan doğasından kaynaklanan sorumlu, mağdur
aranması ya da bunun reddedilmesi, toplumda yeterince önemli
bulunmaması tehlikeyi daha da artırmaktadır,
Ergene Nehri havzasında
yaşanmakta olan çevre kirliliğinin araştırılması
ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulmasını
talep ettiğimiz Meclis araştırması komisyonu
çalışmalarıyla Ergene havzasında yaşanmakta olan çevre
kirliliğinin önüne geçilebileceğini düşünmekteyiz.
1) Türabi Kayan (Kırklareli)
2) Mahmut Tanal (İstanbul)
3) Mehmet Göker (Burdur)
4) Uğur Bayraktutan (Artvin)
5) Nurettin Demir (Muğla)
6) Mehmet Bekaroğlu (İstanbul)
7) Akın Üstündağ (Muğla)
8) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
9) Dursun Çiçek (İstanbul)
10) Bülent Kuşoğlu (Ankara)
11) Necati Yılmaz (Ankara)
12) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
13) Murat Emir (Ankara)
14) Orhan Sarıbal (Bursa)
15) Veli Ağbaba (Malatya)
16) Gürsel Tekin (İstanbul)
17) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
18) Serkan Topal (Hatay)
19) Hilmi Yarayıcı (Hatay)
20) Şenal Sarıhan (Ankara)
21) Aydın Uslupehlivan (Adana)
22) Sibel Özdemir (İstanbul)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili
Erhan Usta ile Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay
tarafından, 12 Aralık 2016 günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal
hesap sisteminde yapılan revizyonun yeterince istişarelerde
bulunulmadan aceleye getirilmiş bir revizyon olduğu gerekçesiyle
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 12/12/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
21 Aralık 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
21/12/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 21/12/2016 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erhan
Usta
Samsun
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
12 Aralık 2016 tarih,
2075 sayıyla TBMM Başkanlığına MHP Grup Başkan
Vekili ve Samsun Milletvekili Erhan Usta ile MHP Grup Başkan Vekili ve
Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın
12 Aralık 2016 günü Türkiye
İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde revizyon
yapmıştır, bu revizyonun yeterince istişarelerde
bulunulmadan aceleye getirilmiş bir revizyon olduğu görülmektedir, bu
nedenle alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
verdikleri Meclis araştırması açılması önergemizin
21/12/2016 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Samsun Milletvekili
Sayın Erhan Usta konuşacak.
Buyurun Sayın Usta. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERHAN USTA (Samsun)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
12 Aralık 2016 günü, yaklaşık dokuz
gün önce Türkiye İstatistik Kurumu yeni ulusal hesap serisi
açıkladı; teknik tabiriyle gayrisafi yurt içi hasıla veya daha
genel tabirle millî gelir serisini açıkladı. Bu seri, 1998
yılına kadar geriye doğru revize etti. Yani, 1998-2015i
yıllık olarak, 2016da açıklanan -şu anda- üç çeyreği
de çeyreklik olarak açıklamış oldu.
Temelde yapılan şey nedir? Burada, tabii,
yapılan işlerin takdire şayan yanları var, geçen, bir
konuşmamda bunları ifade etmiştim, şimdi oralara zaman
darlığı nedeniyle çok fazla girmeyeceğim. Ancak, temelde
yapılan şey, gayrisafi yurt içi hasıla 1998 yılından
2015e kadar olan bir süreç içerisinde artırılmıştır.
Tabii, GSYİH, toplam GSYİH artırılınca kişi
başı gelir de artmıştır fakat burada, mesela, 1998
yılı GSYİHsı yeni seride yüzde 2,4
artırılırken, son yılda, 2015te yüzde 19,7
artırılmıştır. Burada daha enteresanı da
aslında 2010a kadar artışlar yüzde 5in altında
kalmış, 2015ten sonra bir anda artışlar fırlamaya
başlamıştır. Mesela, 2015 yılında neye tekabül
ediyor dersek: Millî gelirdeki artış 385 milyar TLdir yani eski
parayla 385 katrilyon lira; Türkiye'nin millî geliri, 2015 yılı millî
geliri yeni seride artırılmıştır. Mesela, kişi
başı gelir de buna paralel olarak 1998 yılında 104 dolar
artırılırken 2015 yılında 1.750 dolar
artırılmıştır, 2016da da tahminen 2 bin dolar
civarında bir artış olacaktır.
Şimdi, buna ilişkin değerlendirme ve
kritiklerim şu şekilde: İlk önce, birincisi, bu aslında
daha önce açıklanması beklenen ve taahhüt edilen bir seriydi,
zamanında açıklanmadı. Zamanında açıklanmadı
ancak şimdi açıklanırken de paldır küldür açıklandı
yani konunun taraflarıyla, ilgili kurumlarıyla konuşulmadan,
istişare edilmeden, sektör komiteleri oluşturulmadan
açıklanmış bir veridir. Mesela, Kalkınma
Bakanlığı bu millî gelir konusunda otorite bir kurumdur,
TÜİK de Kalkınma Bakanlığına bağlıdır.
Sizi temin ederim ki bu serinin hiçbir çalışmasında, hiçbir
evresinde Kalkınma Bakanlığıyla
çalışılmamıştır. Yani, düşünün,
Kalkınma Bakanlığı kendi içerisinde dahi bir koordinasyon
yapamıyor çünkü açıkladığınız şeyin iktisadi
sonuçları var. Bu ne anlama geliyor? konusunda TÜİKin
ihtisası olmadığı için, onun, ihtisası olan kurumlarla
konuşulması gerekir. Hazine Müsteşarlığı, Merkez
Bankasıyla bazı şeylerin konuşulması gerekirken hiçbir
şekilde konuşulmadan, kredisi son derece zayıf bir seri, bir
veri açıklanmıştır.
Diğer bir husus: Tabii, bu yeni seri önceki
serilerle bir kırılma içeriyor ama kendi içerisinde de ciddi bir
kırılma var. Bakın, yeni bir seri
açıkladığınızda hiç olmazsa kendi içinde bir
homojenlik beklersiniz. Kendi içerisinde bir kırılma var, bunu az
önce izah ettim. Dolayısıyla, özellikle 2010 sonrasıyla 2010
öncesi, 1998-2010 dönemi arasında astronomik farklılıklar var
revizyon açısından. Hâlbuki, siz bir şeyi seriye yeni
katıyorsanız, baza önceden olmayan bir şeyi koyuyorsanız bu
hem baza girecek hem de yeni yıla gireceği için aslında
büyümelerin ve açıkladığınız dönemde serinin
yıllar arasında radikal bir değişiklik göstermemesi gerekir
işin metodolojisi gereği ancak böyle bir kırılmayı
kendi içerisinde içeriyor.
Şimdi, sadece millî gelir düzeyleri değil
büyüme rakamlarında da enteresanlık var. Şöyle söylersem çok
özet olarak, çok uzatmadan: Mesela, 1999-2010 döneminde daha önce
açıklanmış olan büyüme rakamları yüzde 3 civarında
-yani büyümenin, artışların yüzdesini alarak söylüyorum- revize
ediliyor. Ama 2011-2015 döneminde daha önce açıklanan büyüme
rakamları yüzde 61 düzeyinde revize ediliyor, böyle bir şey olamaz.
Yani, dolayısıyla, serinin kendi içerisinde ciddi bir
kırılma olduğunu bu şekilde ifade ediyoruz.
Şimdi, sadece düzeyler değil, trendler de
değişiyor. Çok vaktimiz olmadığı için bunları
söyleyemeyeceğim, inşallah, Meclis araştırması
açılırsa o zaman bunları detaylı konuşuruz. Daha
önceki seride, mesela, yurt içi tasarruflar aşağı doğru
giderken, Türkiyede yurt içi tasarruflar düşüyor. denilirken
şimdiki seride yurt içi tasarruflar yukarıya doğru gidiyor. Bu
tür farklılıklar olmaz arkadaşlar. Bugüne kadar ne Türkiyede
açıklanan hiçbir seride, yeni seride ne de uluslararası camianın,
diğer ülkelerin açıkladığı serilerde trendlerin böyle
değiştiği görülmemiştir. Bakın, bu çok önemli bir
husus, trendler değişiyor. Mesela, sabit sermaye
yatırımları önceki seride aşağı doğru
gidiyordu, şimdiki seride yukarıya doğru gidiyor. Hani, düzeyini
değiştirirsin, onu anlarım, yeni bir şey katarsın ama
eğilimlerinin, eğimlerinin değişmemesi lazım; bu seri
maalesef, eğimleri de değiştiriyor.
Şimdi, detayda açıklanmayan birçok veri
eksiği var, onların çok da teknik şeylerine girmeyeceğim
ama mesela, çeyrekler itibarıyla elimizde bir seri yok şimdi.
Nasıl model çalıştıracak, ben bilmiyorum bu ülkenin
insanları. Nasıl çalışma yapacak? Çünkü çeyrekler
itibarıyla ekonometrik modeller var bu ülkede. Şimdi, 2015ten 1998e
kadar olan dönemde çeyrekler itibarıyla, bu çağda, bakın,
21inci yüzyılda, bilgisayarın bu kadar geliştiği bir
ortamda Türkiye'nin çeyreklik dönemler itibarıyla millî gelir serisi
olmayacak. Bu asla kabul edilebilir bir şey değildir. Devlet
hesaplarının detayları yok, sektör yatırımları
yok. 2009 öncesinde TÜİK yeni seride tasarruf oranı
açıklamıyor biliyor musunuz, 2009 öncesinde Türkiye'nin yeni seriye
göre açıklanmış bir tasarruf oranı yok. Bu kabul edilebilir
mi? Bu nasıl bir çalışmadır? O yüzden diyorum, böyle
paldır küldür, aceleye getirilmiş, açıklanmış. Hükûmet
bir şeyin farkında değil, Hükûmet hiçbir şeye vaziyet
etmediği gibi bu işe de vaziyet etmiyor, böyle enteresan bir durum
yaşıyoruz. Bu yeni seride açıklanan sonuçların hiçbirisi
iktisadi olarak kabul edilebilir değil. Örneğin, 2013
yılında yeni seri diyor ki: Türkiye ekonomisi yüzde 8,5 büyüdü.
2013 yılını hatırlayın, neredeyse kriz
yılı diye adlandırılan bir yıldı,
piyasaların sıkıştığı bir yıldı.
Yani böyle bir yılda şimdi 4 olan büyümeyi, 4,2 olan büyümeyi 8,5a
çıkartıyorsunuz, daha önceden açıkladığınız
veriyi yüzde 100ün üzerinde değiştiriyorsunuz. Ben bu TÜİKe
şimdi nasıl güveneceğim? Daha önce yüzde 4,2 diyordun,
şimdi yüzde 8,5 diyorsun, bu kabul edilebilir bir durum değil.
Bugüne kadar iktisadi anlamda bilinenlerin hepsi
yanlışmış arkadaşlar. Yani Türkiye'nin buna çok dikkat
etmesi gerekiyor. Bugüne kadar akademi dünyasının,
milletvekillerinin, daha da önemlisi, Türkiyeyi yöneten iktidarın
bildiği her şey yanlışmış, bu seri onu söyledi
şimdi, her şeyi yanlış biliyormuşuz biz, her şey
yanlış rakamlar üzerinden konuşuluyormuş, ülkeye
ilişkin sorunlar yanlışmış, çözümler
yanlışmış, yeni seri böyle bir şey olduğunu,
böyle bir durum olduğunu şu anda ortaya koyuyor. Bu kolay kabul
edilebilir, kolay hazmedilebilir bir şey değil. Bütün uzmanlar
yanılmış, uluslararası kuruluşlar, Türkiyeyle ilgili
analiz yapan kuruluşlar, herkes yanılmış diyor bu seri.
Şimdi, meğer ülkenin bir tasarruf sorunu
yokmuş, bakın burada Tasarruf
Tasarruf
diye konuşuyorduk.
Ülkenin yatırım meselesini konuşuyorduk, Ülke üretmiyor.
diyorduk, meğer bu ülke üretiyormuş, yatırım sorunu da
yokmuş, tasarruf sorunu da yokmuş. Şimdi, çıplak gözle bu
ülkeye baktığımızda bunlar iktisaden kabul edilebilir
hususlar mı?
Şimdi, farklılıkların
kaynaklarını açıklamak için bir tablo yayımlıyor TÜİK
basın toplantısında, çok detayına girmeyeceğim. Bir de
bu seri değişikliği nasıl takdim edildi? Mesela, Sayın
Şimşek, Sayın Naci Ağbal dediler ki: Uluslararası
hesaplar sistemine uygunluk açısından bu revizyon yapıldı.
Değişimlerin kaynağına bakıyorsunuz yani 100 olan
değişimin sadece yüzde 7lik kısmı uluslararası
hesaplar sistemine uyumdan kaynaklanıyor, yüzde 93lük kısmı
ölçüm sorunlarından kaynaklanıyor veya başka şeylerden
kaynaklanıyor. Dolayısıyla, bunu hiç kimse bize
Uluslararası hesaplar sistemine uygunluk açısından böyle bir
revize yaptık. diye takdim etmesin. TÜİKin bu kendi verileriyle de
uyumlu değil, şu anda cari olan verilerle de uyumlu değil,
istihdam verisiyle uyumlu değil. 8,5luk büyümenin olduğu bir ülkede
işsizlik oranı artıyor, bu da TÜİK verisi, sanayi
üretimiyle uygun değil, ciro endeksleriyle uyumlu değil, güven
endeksleriyle uyumlu değil. Türkiyede kredi kullanımlarıyla
büyüme arasında bakın, dünya kadar çalışma var, bunlar
arasındaki ilişkileri açıklayan yani onların hiçbiriyle
uyumlu değil. Türkiyedeki bütün modelleri de değiştirmemiz
gerekecek, bütün çözümleri de, sorunları da değiştirmemiz
gerekecek eğer bu revizyonun arkasında Hükûmet duruyorsa.
Şimdi, artışa bakıyorsunuz,
detaylarına baktığımızda artışın
aslında önemli bir kısmı özel sektör inşaat
yatırımlarından kaynaklanıyor. Zaten bu inşaat her
şeyi berbat etti, bu ülkeyi getirdi betona toslattı diyorduk,
şimdi yani verileri de bozdu bu inşaat, TÜİK onu söylüyor.
TÜİK bula bula aslında yani nihayetinde bu kadar çalışmadan
sonra özel sektör inşaat yatırımlarını da
artırıyor. Mesela 2015 için bir rakam söyleyeyim, daha önce
açıklanan toplam inşaat yatırımları -özel artı
kamu bu rakamlar çünkü o detayı da vermiyor ama biz onu zımnen
çıkarıyoruz- 175 milyar TLymiş arkadaşlar, eski parayla
175 katrilyon. Şimdi açıkladığı seride ne diyor
biliyor musunuz aynı rakama? 380 milyar TL diyor yani yüzde 100ün
üzerinde yanılgı olur mu bir rakamda? Yani daha düne kadar bu rakam doğruydu,
bu rakam resmî rakamdı, şimdi bir şey açıklanıyor 380
milyar. Buna nasıl güveneceğiz biz? Kaygım şu: Bunları
analiz eden yok, bunlara bakan yok, eden yok. Şimdi, Kayıt
dışı ekonomi nedeniyle düzeltme yaptık. deniyor. Eğer
bu rakamlar doğruysa Türkiyede -bunun daha sonra detaylarını
konuşuruz- kayıt dışı ekonominin
arttığı da itiraf ediliyor. Genel devlet verileriyle hâlâ
uyumsuzluklar var açıkladığı seride, dolayısıyla
bu şekilde 2023 hedeflerine mi ulaşmak amaçlanıyor, bunun ne
olduğunu bilmiyorum ama TÜİKin yapması gereken, kapsamlı
bir rapor yazmalı bununla ilgili olarak. Eğer bu rapor
piyasaları ikna etmiyorsa Hükûmetin yapacağı bir şey var
Sayın Başkan, Meclis olarak bize de görev düşüyor çünkü Türkiye
Büyük Millet Meclisi kalkınma planını kabul etti, o
planları, Hükûmet programıyla orta vadeli programların
tamamını çöpe atmak durumundayız, tamamı çöpe gitmeli,
tamamı yanlış eğer bu açıklanan seri, bu
açıklanan veri doğruysa.
Dolayısıyla, Türkiye ekonomisi
pusulasını kaybetmiştir. Türkiye ekonomisi, bu verileri dikkate
alırsak, bunları ciddiye alırsak bir yön bulma sorunuyla
karşı karşıyadır. Hükûmet durumun vahametinin
farkında değildir, bu ülkenin itibarını
zayıflatacaktır. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi
vaziyete el koymalıdır, bir Meclis araştırması zaruri
olmuştur, kaçınılmaz olmuştur.
Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Usta.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde
ilk olarak Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay konuşacak.
Buyurun Sayın Günay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup
önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve yüce
Divanı saygıyla selamlıyorum.
Türkiye İstatistik Kurumu, ulusal hesaplama
yönteminde yapılan değişikliği 3 soru kapsamında
değerlendirelim. Neden böyle bir değişiklik yani revizyon
yapıldı? En son ne zaman revizyon yapılmıştı?
Revizyon neyi kapsıyor? Evet, Türkiye İstatistik Kurumu ulusal
hesaplama yöntemindeki revizyonu Birleşmiş Milletler Ulusal Hesaplar
Sistemine ve Avrupa Hesaplar Sistemine göre revize ediyor. Ulusal Hesaplar
Sisteminde dünya genelinde beş ya da yedi yılda bir ana revizyonlar
yapılmakta, ekonomik ve sosyal alanlarda ortaya çıkan yeni
koşullar doğrultusunda hesaplamalara ilişkin kapsam ve yöntem
değişikliğine gidilmektedir. Yani, beş ya da yedi
yılda bir yapılan dünya genelindeki revizyonlara paralel olarak
Türkiye de bu revizyonları yapmaktadır. Ana revizyon, baz
yılı değişiklikleri, sınıflama, tanım ve
kapsam değişiklikleri, yöntem, uygulama ve soru yapısındaki
değişiklikleri kaynak verideki değişim ile yasal
düzenlemelerden kaynaklanan güncellemeleri kapsamaktadır. Tüm ülkeler bu
ana revizyon çalışmasını, metodolojik
değişiklikleri sisteme entegre etmenin yanı sıra yeni veya
güncellenmiş veri kaynaklarının entegrasyonunu sağlayarak
istatistiki iyileştirmenin yapılabilmesi için bir fırsat olarak
da değerlendirmektedir.
TÜİK hesaplamalarında Avrupa Komisyonunun
istatistik birimi EUROSTATın metodolojisi kullanılmaktadır.
EUROSTAT da Avrupa Hesaplar Sisteminde değişiklikler yaptı.
2014ten itibaren Avrupa Birliği ülkelerinin geçtiği yeni
metodolojinin adı ESA-2010dur.
Uluslararası
karşılaştırmaların sağlıklı olması
için Türkiyede TÜİK yeni sisteme göre hesaplarını güncelliyor.
Türkiye millî gelirde son kapsamlı revizyonunu 2008 yılında
yaptı yani 2016ya kadar da EUROSTATın SNA-2008 yöntemine göre millî
gelir hesabını kullandı. Yani kısacası aceleye
getirilmiş bir revizyon olduğu iddia edilmekte. Buna
katılmamız mümkün değil. En son 2008de yapılan revizyondan
sonra 2013 ve 2014ten itibaren planlanan ve üzerinde çalışılan
bir süreçtir ve hedef de şu şekilde konmuştur: 2017-2018
dönemine yetişmesi hedeflenen bu revizyon, o dönemde de belirtildiği
gibi, ESA-2010 kapsamında yürütülen bir çalışmadır.
Revizyonla dolaylı ölçülen hizmetler kapsama alınmış, genel
devlet sınıflandırılması güncellenmiş, sektör
kapsamları ve alt kırılımlar genişletilmiş,
birçok veri hesaplarla uyumlaştırılmıştır ve
Türkiye'ye ait istatistik ve veriler uluslararası hesaplama sistemine
uyumlaştırılmış ve
karşılaştırılabilir bir düzeye getirilmiştir.
Evet, revizyon neyi kapsıyor? ESA-1995ten
ESA-2010a geçişte öne çıkan ve tüm ülkelerde temel değişim
nedenlerini oluşturan başlıklar TÜİK kapsamında da
revize edilmiştir. Girdi olarak değerlendirilen AR-GE ve silah
sistemleri harcamalarının yatırım harcaması
olması, sigortacılık sektörü hesaplama yönteminin
değiştirilmesi, Merkez Bankasının çıktı
hesabının değiştirilmesi, işlem gören mallara yönelik
hesapların ödemeler dengesiyle uyumlaştırılması.
Gayrisafi yurt içi hasıla hesaplamalarında kullanılan birçok alt
hesap seti yeni verilerle yeniden hesaplanarak detaylandırılmıştır.
Bu bağlamda, dolaylı ölçülen mali aracılık hizmetlerinin
hesaplama yönteminin değiştirilmesi, kendi hesabına
geliştirilen yazılımların sisteme eklenmesi, genel devlet
sınıflamasının güncellenmesi, gözlenemeyen ekonomi
hesabının geliştirilmesi, izafi kira hesaplama yönteminin
değiştirilmesi, sabit sermaye tüketiminin hesaplamadaki
değişiklikleri, tarım sektöründeki hesapların
geliştirilmesi, kâr amacı olmayan kuruluşların
hesaplarının iyileştirilmesi, sabit fiyatlarla hesaplamalarda
yeni yöntemin benimsenmesi.
Revizyonun bir diğer nedeni de Türkiyede sektörlere
ilişkin hesaplamalarda sağlanan iyileşmedir. Birçok sektörde
girdi ve çıktı verileri değişmiş, turizmden
tarıma, sanayiden inşaata birçok sektörde daha iyi girdi ve
çıktı hesaplamaları yapılmaktadır. 2009 bazlı
yeni gayrisafi yurt içi hasıla tahminlerinde hem büyümenin daha
hızlı ve daha doğru ölçülmesi hem de kalkınma ve
refahın ölçülmesine yönelik göstergelerin bir kısmının
hesaplanabilmesini kolaylaştırmak amacıyla idari
kayıtların sisteme entegrasyonu revizyon
çalışmalarının en önemli aşamasını oluşturmuştur.
Yani kısacası, TÜİK tarafından yapılan bu revizyon
2013-2014 döneminden itibaren üzerinde çalışılmakta olan bir
süreçtir. O dönemden itibaren, hangi hedeflere yöneldiği, neleri kapsadığı,
uluslararası sistem içindeki kriterlere bağlı olarak, paralel
olarak yapılmaktadır. Alelacele gelmiş bir çalışma
değildir ve tamamen hedef, Türk ve Türkiyede kullanılan istatistik
ve verilerin uluslararası sisteme entegre edilebilmesi ve
uluslararası sistemdeki metot ve veri toplama yöntemleriyle
uyumlaştırılması ve bu sayede de Türkiyede elde edilen
verilerin yurt dışındaki verilerle
karşılaştırılabilmesini hedeflemektedir. Bu devam eden
bir süreçtir, tamamen planlı yönetilmektedir.
Saygılarımı arz ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Günay.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın hatip
konuşmasında benim konuşmama atfen, yani ismimi söylemedi ama,
hani, ben, aceleye getirilmiş, paldır küldür yapılmış
bir çalışmadır dedim, onun öyle olmadığını
ifade etti. Yani burada artık ya bir açıklama yapacağım ya
da sataşmadan mı söz verirsiniz, o sizin takdirinizdir.
BAŞKAN Bu sataşma değil, bir
açıklama için size yerinizden söz verelim.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Eskişehir
Milletvekili Emine Nur Günayın MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan, tam da
dediğimiz o.
Tabii, Emine Hanım benim çok saygı duyduğum
bir insan ama böyle nottan okumayla filan olmuyor bu işler, bunu bir defa
görmemiz lazım.
İkincisi: Bizim ömrümüz bu işle geçti. Bu
siyasi bir konu değil, bu mutlaka Bir şey söyleyip,
karşısında ben de savunayım. diyeceğimiz bir şey
değil. Ben Türkiyeyle ilgili kaygı
taşıdığım için bunu söylüyorum. Emine Hanım,
sizin de okuduğunuzu söylediğiniz şeyde bakın, TÜİKin
sunumu var. TÜİK diyor ki
Sadece bunu 2012 için yapmış,
diğer yıllar için de yapmamış.
Farklılığın nedenlerini açıklıyor. 2012
yılında millî gelirdeki büyüme yüzde 10,8. Bakın, bu çok kolay
anlaşılabilir bir şey. Lütfen, herkes dikkatli dinlerse yani
hakikaten ülke açısından faydalı bir şey yapmış
oluruz. Yüzde 10,8 Sayın Başkanım, 2012 yılındaki
revizyon oranı. Yani millî gelir 2012de eski seride 100se yeni seride bu
110,8e çıkartılmış. Şimdi, bunun,
farklılığın kaynakları nedir peki? Yüzde 10,8 neden
olmuştur? diye TÜİK kendisi söylüyor, diyor ki burada: ESA-2010 ve SNA-2008e
uyumdan kaynaklanan büyümedeki artış 0,7. Az önce onu söyledim yani
bu toplam değişimi 100 kabul edersek onun sadece yüzde 6,7lik
kısmıdır -ben onu yuvarlayıp yüzde 7 dedim- yüzde 93lük
kısmı uluslararası hesap sistemiyle alakası olmayan
değişimdir. Şimdi, en son sözünde yine Emine Hanım
İşte, uluslararası hesap sistemine uygunluktan
kaynaklanmıştır. Lütfen, yani, bunda dikkatli olmamız
lazım.
Diğer söylenen şeylerin de
Şimdi
vaktimiz yok tabii, her birini tekrar tekrar etmeye. Mesela genel devlet
hesapları diyoruz. Ya, Allahtan korkalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha vereyim,
toparlayın lütfen Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkanım,
ben bunları inanın siyaset olsun diye konuşmuyorum. Tabii,
ömrümüz bizim bu hesaplarla geçti.
Şimdi, bakın, genel devlet
hesaplarının uyumu deniliyor. Türkiye'de -ben iddia ediyorum,
çıksın karşımda kim söyleyecekse söylesin- 2006dan sonra
genel devlet hesaplarında kayda değer bakın, her yıl
mutlaka küçük revizyonlar olur- revizyon olmadı. O hesapları da ben
yaptım, ekibimle yaptım yani ben derken kişisel anlamda
değil, Kalkınma Bakanlığında o gün bizim görevimiz
oydu, biz onları yaptık. 2006dan sonra genel devlet
hesaplarında bir şey yapılmadı ki. Şimdi 2016, On
yıl sonra genel devlet hesaplarına uyum için biz bunu yaptık.
deniliyor ve hâlâ uyumsuzluk var, onu söylüyorum. 27 milyar lira,
açılsın, bakılsın. Devletin, Hükûmetin orta vadeli
programında, yıllık programındaki genel devlet 2015
yılı harcama rakamı ile şu anda TÜİKin
açıkladığı serideki genel devlet harcama rakamı
arasında -hâlâ Uyum için yaptık. diyorlar- 27 milyar lira fark var.
Kaldı ki -dediğim gibi- yeni bir şey de değil, ta 2006da
yapılmış. Çalışmaya uyumu on yıl sonra gösteriliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) Şimdi, elbette bunun
yapılması lazım, ben seri değişikliğinin
yapılması gerektiğini
Bunlar hatta EUROSTATa göre beş
yılda bir yapılması lazım. Biz Seri niye değiştirildi,
niye revize yapıldı? demiyoruz.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) Biz yapılan şeyin
iktisaden veya istatistiki olarak kabul edilebilir
olmadığını ifade etmeye çalışıyoruz.
Dolayısıyla burada, hani Biz bunu açıkladık, illa öyle.
filan değil. Ben mesela yumuşatmak için şunu söyledim: Bir
analiz raporu hazırlasın. Bu analiz raporu, TÜİKin
hazırladığı rapor piyasaları ikna etmezse, bu
işin uzmanlarını ikna etmezse bu çalışma geri
çekilsin, ülkeye yazık olmasın yoksa ülke pusulasını
kaybediyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun,
Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Grup Başkan
Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, 12 Aralık 2016
günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde yapılan
revizyonun yeterince istişarelerde bulunulmadan aceleye getirilmiş
bir revizyon olduğu gerekçesiyle alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla 12/12/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisinin lehinde son olarak Trabzon Milletvekili Sayın Haluk Pekşen
konuşacak.
Buyurun Sayın Pekşen. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu TÜİKle ilgili
konuşurken gerçekten insanın yüzü kızarıyor ama gerçekleri
de birkaç cümleyle söyleyelim.
Tabii, şu anda Türkiyenin birincil gündemine
baktığınız zaman, sokaktaki insanlar,
yurttaşlarımız can havliyle terörü konuşuyorlar, büyük bir
yangın gibi. Arkasından, açlık konuşuluyor. En önemli
gündemlerinin ikinci sırasında da, büyük bir açlık, yoksulluk,
sefalet diz boyu, onlar konuşuluyor. Yine, insanların hepsinin
birincil gündemlerinin arkasına ekleyecekleri bir başka gündemi de
nüfusunun yüzde 54ü 25 yaşının altında olmasına rağmen
işsiz gezen, yoksul gezen gençleri, umutsuz gezen gençleri, onları,
ölüm tarlasına çevirdikleri ülkede ölüm tarlasına sunarken
konuştuklarımız bunlar. Ve bu ülkenin orta yaşın
üzerindeki insanların gündemi ise Ne olacak bu ülkenin hâli?
İstatistikler yayınlanıyor, TÜİK
istatistik yayınlıyor. Efendim, tek tırnaklılar, domuz
etleri şöyle yedirilmiş
Hamdolsun, iktidarınız döneminde
halkınıza domuz etini de yedirmeyi başardınız.
Kutluyorum sizi doğrusu (!)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yazıklar
olsun!
HALUK PEKŞEN (Devamla) Ama şu anda
gördüğüm şey şu ki Parlamentonun gündemi ile
yurttaşların, vatandaşların gündemi arasında hiçbir
benzerlik yok. Vatandaşın derdiyle bu Parlamento ne zaman
konuşacak, onlarla ne zaman meşgul olacak, doğrusu bunu da
herkes merak ediyor.
Şimdi, Parlamentonun derdine bir bakar
mısınız; yeni anayasayı konuşuyoruz. Yeni anayasaya
bakıyorsunuz, Abdullah Öcalan yani Devlet Bahçeli Beyin deyimiyle
İmralı canisinin yazdığı anayasa. Yeni anayasa burada.
Gerçekten Sayın Devlet Bahçeliyi dinlerken büyük bir hayranlıkla
dinliyordum, şaşkınlıkla dinliyordum, Nereden biliyor
bunları? diye, ben de hayıflanıyordum, Niye ben bilmiyorum,
Devlet Bey bunları biliyor ve toplumu öncelikle uyarıyor? diye, ben
de şaşkınlıkla izliyordum. Sonra bu kitabı elime
aldığımda bir baktım ki, aman Allahım, her şey
burada anlatılıyor. Öcalan, İmralı canisi dedikleri Apo,
her şeyi anlatmış, 2005te anlaştık AKPyle. Biz
AKPye dedik ki: Sizi Avrupa Birliğine almalarına destek
vereceğiz. 2007de Anayasayı değiştirecek
çoğunluğa taşımaya biz size büyük bir destek vereceğiz
ve siz de bunun karşılığında bize özerklik
vereceksiniz; ve nitekim ondan sonra 4 Mayısta yapılan Dolmabahçe
görüşmesi de bunun bir devamıdır. diyor. Demokratik özerklik
konusunda bize taahhüt edilen özde değil sözde proje Anayasa
değişikliğidir. diyor. Eğer Anayasayı
değiştirirseniz, başkanlık sistemini getirirseniz o zaman
çözümü beraber getireceğiz. Nasıl olacak? Diyor ki: Ben
PKKyı, eli kanlı katillerin el frenini çekerim. Siz KCKyı
alın doğuda, güneydoğudaki belediyeleri, beldeleri, kamu
kadrolarını KCKya teslim edin. O zaman biz de size
başkanlık rejiminde destek veririz. Sonra bir baktık ki bu
iş bu kadar kolay değil, Türkiye'nin içerisinde direnen büyük güçler
var. Kim direniyor? Türkiye'nin Silahlı Kuvvetleri, millî ordu direniyormuş.
Sonra? Millî Emniyet teşkilatı da direniyormuş. Sonra?
Cumhuriyet Halk Partisi direniyormuş. Sonra? Sivil toplum
direniyormuş. Sonra? Cumhuriyet mitinglerini yapan Tuncay Özkan
direniyormuş, direniyormuş Türkiye. Diyor ki: O zaman bunun çözümünü
bulduk. İşte, o kumpas davaları dedikleri o zaman büyük bir
birliktelikle planlandı. O kumpas davalarıyla birlikte bu
direnenlerin tamamı tek tek tek elimine edildi ve bugün direnecek
Cumhuriyet Halk Partisi dışında hiçbir şey kalmadı.
Artık koşullar oluşmuştur. Başkanlık sistemine ve
Anayasa değişikliğine gidecek bütün yollar
hazırlanmıştır.
Rahmetli Ecevit şöyle bir şey
söylemişti: Merak ediyorum, bugüne de kadar da anlamadım, bu
Öcalanı bize niye teslim ettiler, ben de bilmiyorum. diyordu.
Meğerse biliniyormuş. Kim biliyormuş? 2009 yılında
Amerika Birleşik Devletlerinde bir politikacı, David Philip
adında bir politikacı, diyor ki: Türkiye yeni Anayasaya ve
başkanlık sistemine geçmek durumundadır. Sonrasında
hepimizin kafasında büyük soru işareti olan Zarrab dosyası var
biliyorsunuz. Niçin bu Zarrab dosyası Amerikan ceza hukuku tarihinde ilk
kez ve tek kez, birer aylık ötemeler olmasına rağmen, on ay
sonrasına bir kalemde ötelenmiştir. Anlıyoruz ki bugün,
Demoklesin kılıcı Türkiyenin başının üstüne
konulmuştur. Zarrab dosyasıyla Türkiye büyük bir baskı
altına alınmıştır. Ya gereğini
yaparsınız ya Laheye gidersiniz. demenin bir başka adı
Zarrab dosyasıymış.
O hâlde şimdi bakıyoruz, herkes feryat
figan ediyor, diyor ki: Egede adalar işgal edildi. Akdenizin ekonomik
sahasını kaybettik. Akdenizdeki gaz sahaları gitti. Türkiye
Antalya Körfezine sıkıştı. Hükûmet bunları niye
konuşmuyor? Egeyi konuşmuyor, Kıbrısı konuşmuyor.
Konuşamaz, konuşamaz çünkü Demoklesin kılıcı orada ve
Laheyde duruyor. (CHP sıralarından alkışlar)
O hâlde geldiğimiz noktaya bir bakar
mısınız, neyi konuşuyoruz? Anayasa
değişikliğini. Anayasa değişikliğine ilişkin
maddelere bir bakıyorsunuz, 126ncı maddenin içerisinde bir fıkra
var, diyor ki: Devletin içerisinde idari yapılar, kentler birbirine
bağlantılı hâle getirilip de bir bölge teşkil edilecekse
bu, Parlamentodan yasayla geçmek zorundadır. Şimdi ne
yapıyorlar? Onu kaldırıyorlar, Cumhurbaşkanına yetkiyi
veriyorlar, diyorlar ki: Al, dilediğin gibi özerkliği sen ver.
Nedir o zaman bu telaş? Niye bu acele? Nedir bu koşturma, ne için?
Çok açık; 9, 10, 11 Ocak tarihinde Cenevrede Kıbrıs Rum kesimi
ve Kıbrıs Türk kesimi masaya oturacaklar. Annan Planından daha
kötü koşullarla Türkiye masaya zorlandı. Bakın, Türk Hükûmetinin
hiç sesi çıkmıyor. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti de
çaresizlik içerisinde bu kulvara sokuldu ve mecbur, 9, 10, 11 tarihinde orada
bu imzayı atmaya zorlanıyor. Peki ne diyor Sayın Cumhurbaşkanının
basın sözcüsü: 12sinde masaya Yunanistan, İngiltere ve Türkiye
oturacaktır. Oraya Cumhurbaşkanı da katılabilir.
Anlıyorum ki Sayın Cumhurbaşkanı buradan bu Anayasa
değişikliğiyle bu yetkiyi alacak, oraya da gidip arkasından
bu üçüncü taahhütte bulunacak yani Egeyi verdim, iktidarda kaldım;
Kıbrısı da verdim, iktidarda kaldım; alın size
Türkiyenin doğusu, orayı da veriyorum, beni yeter ki iktidarda
tutun. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, söylenecek sözün özetini aslında
Sayın Devlet Bahçeli söylüyor. Sayın Bahçelinin
konuşmalarını doğrusu büyük bir hayranlıkla takip
ettim ve onların bazılarını da not aldım.
Saygıdeğer milletvekilleri, 20 Ocak 2015te diyor ki Sayın
Bahçeli: Erdoğanın başkanlık isteği parlamenter
rejime taban tabana zıttır. PKK ve bölücü çevrelerde al
özerkliği, ver başkanlığı mutabakatını
sağladığı anlaşılan Erdoğan tek adam olmak
için bastırmakta, son kozlarını oynamaktadır. Yine 8
Mayısta diyor ki: Bu Anayasa değişikliği bölünme
anayasasıdır. Yine 9 Mayısta diyor ki: Bu Anayasa
değişikliği federasyon demektir, bölünme demektir. Anayasa
değildir bu, bölünmenin temel yasasıdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Devam ediyor, yine diyor ki
Sayın Bahçeli:
demokrasinin idam fermanıdır, tek adam
diktatörlüğünün beratıdır, hırsızlık ve yolsuzluk
beratıdır, karanlık bir Türkiyedir. Ben de diyorum ki:
Sayın Bahçeli, yüreğinize sağlık. Sizin dediklerinizin
tamamının altına ben de imza atıyorum. Söylediklerinizin
arkasındaysanız emin olun bütün Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da sizin
yanınızdadır. Yüreğinize sağlık,
aklınıza sağlık, size teşekkür ediyorum.
O hâlde finale doğru gelelim. Şimdi,
saygıdeğer milletvekilleri, diyor ki Sayın Bahçeli yine:
Başkanlık sisteminin adını değiştirip de buna
partili cumhurbaşkanlığı sistemi de diyebilirsiniz ama emin
olun, buna bizim, Milliyetçi Hareket Partililerin asla rızası yoktur,
buna yol verilmeyecektir. Ben de diyorum ki: Sayın Bahçeli, sizi Türk
halkı sözünün eri bir Genel Başkan olarak tanıyor. O hâlde,
İmralı canisi -sizin tanımınız- köşeye
sıkışmış Erdoğan ve siz üçünüz yan yana
nasıl olacak, bunu nasıl izah edeceksiniz?
Ben inanıyorum ki bu projenin altına bu
ülkenin milliyetçileri, bu ülkenin ülkücüleri, bu ülkenin yurtseverleri, bu
ülkenin aydınları, bu ülkenin sevenleri, hiç kimse imza
atmayacaktır. Bu, bir anayasa değildir; bu, Türkiye'nin bölünmesi
projesidir. Tarihe not düşmek için bunu bir kez daha gösteriyorum.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Senin haddine
değil o sözleri söylemek, tamam mı?
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Bu, Türk
halkının vicdanına büyük bir saldırıdır.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Senin haddine
değil. Konuşurken dikkatli konuşacaksın, doğru
konuşacaksın; oraya çıkıp şov yapmayacaksın,
algı operasyonu yapmayacaksın.
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Bugün anayasalar
Alman Anayasasını İngilizler yazdı, Japon Anayasasını
Amerikalılar yazdı. Türkiye'nin Anayasasını Öcalan mı
yazacak, Türk halkı mı yazacak hep beraber göreceğiz.
BAŞKAN Sayın Pekşen, lütfen
sözlerinize dikkat edin.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Algı
operasyonu yapmayacaksın, sözlerine dikkat edeceksin.
HALUK PEKŞEN (Devamla) Türkiye'nin
Anayasasını Türk halkı yazacaktır.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Pekşen, lütfen
Sayın Erdoğanı, Sayın Bahçeliyi ve İmralıdaki
Öcalanı aynı yere eşitlemeniz hiç yakışmadı bu
kürsüye.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Ben eşitlemedim
efendim, durumu tespit ettim.
BAŞKAN Lütfen
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sizin İç
Tüzüke göre böyle bir yorum yapma hakkınız yok.
BAŞKAN Var.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Var.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yok efendim.
BAŞKAN Var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Var.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Yapamazsınız. Keyfî uygulama yapamazsınız.
BAŞKAN Yaparım, ben bu Türkiye
Cumhuriyetinin vatandaşıyım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Yapar, bal gibi
de yapar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Böyle bir
şey yok.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Var efendim.
O, Meclis Başkan Vekili, yapabilir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) İmralıdaki
cani, buradaki hiçbir siyasi parti genel başkanıyla, milletvekiliyle
özdeşleştirilemez.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Apoyu en çok siz
övdünüz bu memlekette ya.
BAŞKAN Lütfen
ENGİN ALTAY (İstanbul) Lütfen
Böyle bir
hakkınız yok.
BAŞKAN Ben, bu Türkiye Cumhuriyetinin
vatandaşıyım, şu anda da Genel Kurulu idare ediyorum. Bu
yetki bende var.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Bu kürsü de bu sözleri sarf etmenizi
hak etmiyor, lütfen
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Haddini
bileceksin! Teröristbaşıyla birlikte hareket ediyorsun, ondan sonra
konuşuyorsun.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Teröristbaşıyla kimin hareket ettiği belli.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Belli, sen
hareket ediyorsun.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
PKKlıların cenazesine gidenleri biliyoruz biz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Elitaş, sizi
dinliyorum.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Size de söz vereceğim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun önerisinin aleyhine konuşmak istiyorum. Tülay
Hanım bana devretti.
BAŞKAN Şimdi zaten sıra
oradaydı. Tülay Kaynarcanın yerine size söz vereceğim,
yalnız Sayın Ustanın da bir söz talebi var.
ERHAN USTA (Samsun) Sataşmadan söz talebim
var.
BAŞKAN - Sayın Usta, buyurun, iki dakika.
ERHAN USTA (Samsun) Şimdi
ENGİN ALTAY (İstanbul) Allah Allah ya,
her şeye atlıyor ya.
BAŞKAN Söylediğinizi duyuyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım, 64e göre bu yorumu yapamazsınız.
Yapamazsınız!
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Yapar.
BAŞKAN Ben her şeye atlamıyorum,
sözlerinize dikkat edin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Siz dikkat edin.
BAŞKAN - Ben müdahale ediyorum,
atlamıyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Siz bu İç
Tüzükü çiğneyemezsiniz burada.
BAŞKAN - Lütfen sözlerinize dikkat edin,
terbiyeli olun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Siz dikkat
edeceksiniz Sayın Başkan.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Dikkat ediyor.
BAŞKAN - Terbiyeli olun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Benim terbiyeme
laf etmeyin.
BAŞKAN On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.37
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde
Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş konuşacaklar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, öncesinde, biraz önce tartışmaya neden olan konuda
milletvekilimizin yanlış anlaşıldığına ya da
kastını aşan ifade kullandığına dair bir
algı var. Milletvekilimiz bu algıyı düzeltmek ister uygun
görürseniz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Pekşen.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşenin, MHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın
Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmamın
tamamı bir projenin anlatımına ilişkindir. Bir hukukçu
olarak, dikkatli de konuşan bir hukukçu olarak hiç kimseyi siyaseten zan
altına alacak, yaftalayacak bir konuşma biçimini asla tercih etmedim
ve böyle bir şeyi de tercih etmem.
Sayın Devlet Bahçeli üzerindeki hassasiyeti
anlayamadım. Niçin? Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlar da belli ki
konuşmayı dikkatli dinlememişler çünkü benim söylediğim
şey şu: Kamuoyuna ilk ve doğru bilgileri Sayın Bahçeliden
dinledik biz. Sayın Bahçelinin söylediklerinin tamamı gerçek ve
doğal olarak, biz o gerçeği sahiplenerek bugünden sonraki bu Anayasa
değişikliğini takip ediyoruz. Sayın Bahçelinin böyle bir
tuzağın içerisine, sürüklenecek olan bu tuzağın içerisine
düşmeyeceğini, Milliyetçi Hareket Partililerin de, milliyetçilerin ve
ülkücülerin de bu tuzakta yer almayacaklarını altını
çizerek söyledim. Bunda asla kimseyi rencide etme kastı yoktur,
yanlış da bir cümle yoktur.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ERHAN USTA (Samsun) Teyit ediyor, düzeltme falan
yok.
BAŞKAN Sayın Altay, bir şey
ekleyecek misiniz siz?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ekleyelim, evet.
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
24.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, gerek Genel Kurul gerek milletimiz Sayın Devlet Bahçelinin
Abdullah Öcalana bakışını, bakış perspektifini
bilir. Milletvekilimizin kastı Devlet Bahçeli ile Abdullah Öcalan yan
yana duruyor. değildir. Öyle değil mi Sayın Pekşen?
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Kesinlikle.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Böyle bir
algı yoktur. Böyle algılanmıştır, Milliyetçi Hareket
Partisine mensup sayın milletvekilleri doğal olarak buna tepki
göstermişlerdir. Böyle bir anlayışımız, hem Sayın
Pekşenin hem partimizin böyle bir anlayışı yoktur,
kesinlikle yoktur. Biz Sayın Bahçelinin Öcalana yönelik tutumunu da
tavrını da biliyoruz, kamuoyu da biliyor. Kasıt bundan
ibarettir, durum budur.
Öte yandan, Her şeye
karışıyor. diye tutanaklara geçmiş bir laf var. Oradaki
kasıt siz değilsiniz, zatıaliniz değil Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın
Usta, konuşacak mısınız?
ERHAN
USTA (Samsun) Evet, bir sataşma var.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika. (MHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Trabzon Milletvekili
Haluk Pekşenin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ERHAN
USTA (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim
Haluk Beye tavsiyem, yine Devlet Beyi hayranlıkla izlemeye, dinlemeye
devam etmesidir.
Ne
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli ne de Milliyetçi
Hareket Partisi ülke politikalarında hiç yanılmamıştır
ve bizim çizgimizde hiçbir kırılma olmamıştır. Biz dün
ne söylediysek o sözlerimizin hepsinin arkasındayız, bir defa, bunda
hiçbir tereddüt yok; bunun mutlaka böyle görülmesi lazım. Devlet Bahçeli
sözünün eri bir adamdır ve sözlerinin arkasındadır.
Fakat
o günkü şartlarla bugünkü şartları ve o günkü Anayasa
değişikliğiyle bugünkü Anayasa değişikliğini de
birbirinden ayırt etmemiz lazım. Şimdi, şu anda gelinen
ortamda, Anayasanın ilk 4 maddesinde bir tartışma var mı?
Yok. Türkiye'nin üniter yapısıyla ilgili bir tartışma var
mı? Yok. Federasyon sistemi var mı bu Anayasada, bu
değişiklikte, herhangi bir tartışma var mı? Yok. Bu
tartışmaların hepsini Devlet Bahçeli ve Milliyetçi Hareket
Partisi, yaptığı bu siyasi operasyonla diyelim, bunları
gündem dışına atmıştır. Bu, Türkiye
açısından çok ciddi bir kazançtır; bunu mutlaka böyle görmemiz
lazım.
Ayrıca,
15 Temmuz sonrası, arkadaşlar, Türkiye'nin şartlarının
değiştiğini de biraz görmemiz lazım. Hepimiz ne diyoruz?
Türkiye beka düzeyinde sorunlarla karşı karşıyadır. Bu
anlamda hükûmet sistemiyle ilgili tartışmaları Türkiye'nin
gündeminden kalıcı olarak çıkarmamız lazım ve o ilk 4
maddeye ilişkin veya üniter yapıya ilişkin sorunları,
riskleri de ortadan kaldırmak lazım. Ve Türkiye'nin gündeminden
kalkmıştır.
Yoksa,
burada siyaset yapacaksak ben de Cumhuriyet Halk Partisine şunları
hatırlatabiliriz, PKKnın cenaze törenlerindeki milletvekillerinize
sahip çıkın. deriz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Sizin mitinglerinizde Abdullah Öcalanın
pankartlarıyla, posterleri ile Atatürkün posterlerinin yan yana gelmesini
size hatırlatırız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yani bunların hepsi ortadayken, siz, nasıl
işin başından itibaren çizgisinde hiçbir kırılma
olmadan, birtakım fikirleri, Türkiye'ye ilişkin fikirleri, projeleri
ortaya koymuş bir lidere bunları nasıl konuşabilirsiniz?
Bunların hiçbirisini yakıştıramıyoruz.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Yanlış söylüyorsun.
ERHAN
USTA (Devamla) Bakın, Milliyetçi Hareket Partisi 7 Haziran
sonrasında bu hassasiyetinden dolayı, bu hassasiyetimiz nedeniyle bir
anlamda koalisyonu yani Hükûmet ortaklığını elinin tersiyle
itmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN
USTA (Devamla) O gün yüzde 60lık blok diye ortada gezenleri
hatırlatalım. Biz hiçbir şekilde o blokun içerisinde yer
almayacağımızı, bunun Türkiye'nin menfaatine
olmayacağını da ifade etmişizdir; bunları görmek
lazım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Usta.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şimdi,
sataşmadan söz istemeyeceğim lakin bizim İstanbul
Milletvekilimiz Sezgin Tanrıkulunun, Diyarbakır Baro
Başkanının -ki gayet normal- cenazesine gitmesi
dışında hiçbir milletvekilimiz hiçbir PKK terör örgütü
mensubunun cenazesine gitmemiştir. Bunun kayıtlara geçmesini istiyorum.
PKK bayrakları falan, bunların alayı
da fotomontajdır. Cumhuriyet Halk Partisinin PKKya da Türkiyeye de
bakışı bellidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun,
Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Grup Başkan
Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, 12 Aralık 2016
günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde yapılan
revizyonun yeterince istişarelerde bulunulmadan aceleye getirilmiş
bir revizyon olduğu gerekçesiyle alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla 12/12/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde son olarak Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci
Bostancı konuşacak.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; şu anda Komisyonda
cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin konu müzakere
ediliyor. Bu müzakerelere başlamadan önce de CHPnin sayın grup
başkan vekilleriyle görüşmüştük, aynı şekilde MHPnin
sayın grup başkan vekilleriyle görüştük; müzakerelerin medeni
bir şekilde sürdürülmesi ve her kim bu sisteme ilişkin ne tür itiraz
veya lehinde ne tür görüş bildiriyor ise, mantıklı, rasyonel,
literatür çerçevesinde Türkiyeye katacakları yahut da
kaybettirdiğini düşündükleri çerçevede değerlendirmeler
yapsın, medeni bir müzakere olsun ve bu çerçevede milletimiz de ne olup
bittiğine ilişkin, böyle kışkırtıcı laflardan,
provokasyondan, sloganlardan yahut da klişe tarihî anlatılardan öte
gerçek duruma ilişkin soğukkanlı bir analiz yapma imkânı
bulabilsin. Bunu konuştuk.
Şimdi, CHPnin baştan beri bu
cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin pozisyonu belli.
Karşı, çeşitli nedenlerle karşı. Esasen, bu
karşı olma hâli, daha bu Anayasa Komisyonu kurulurken, 24üncü
Dönemde ve daha sonraki dönemlerde onun devamı olarak kurulurken daha
baştan CHP tavır olarak teklif dahi edemezsiniz, bunu
getiremezsiniz. şeklinde bir yaklaşım sergiledi bu konuya ilişkin
olarak. Keşke o zamanlar konuşabilseydik ama olmadı, geçtik,
şimdi konuşuyoruz.
Anayasa metinleri, elbette toplumun bütün
katmanlarının katılımıyla ve müzakeresiyle olmak
durumunda, bunu biliyoruz. Ama eğer bütün katmanları bir araya
getirecek bir metin üzerinde anlaşamıyorsanız, mümkün olan
ortaklığı kurmak için çaba gösterirsiniz, siyaset mümkünün
sanatıdır ve bu çaba çerçevesinde, esasen bizim de tam olarak
düşündüğümüz, muhtemelen MHPnin de tam olarak düşünmediği
ama 2 siyasi parti bir araya geldiği için birlikte neler üzerinde
uzlaşılabilir, bu çerçevede bir müzakere gerçekleştirilerek bir
metin çıkarıldı ve bu metin şimdi komisyonda.
CHPnin buradaki katkılarını, biz,
geçmişteki tartışma ve değerlendirmeleri paranteze
alıp bundan sonrası için kamuoyuna intikal edecek bilginin sıhhatli
olmasına yönelik bir dikkat ve üslup içerisinde yapmasını
bekleriz ve ümit ederiz. CHP, Türkiye siyasetinin köklü partilerinden birisi ve
bu katkıyı beklemek sadece CHPye oy vermiş
vatandaşların değil, herkesin görevi, herkesin beklentisi.
Şimdi, Sayın Pekşen geliyor, burada
Tamam, cumhurbaşkanlığı sistemine karşı
olabilirsiniz ama siz bir terör örgütünün önderi, lideri olarak takdim edilen,
başkanı olarak takdim edilen bir kişi ile bir siyasi partinin
genel başkanını ve Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanını yan yana gösteren ve bütün bu yan yana gelme
hâlinin de Cumhurbaşkanlığı sistemi etrafında bir
anlamı olduğu iddia eden bir tavır sergilerseniz bu bir analiz
değildir, bu bir medeni katkı değildir; bu, mantık olarak
da yan yana gelmeyecek insanları yan yana getirerek buradan ancak bir
kışkırtıcılık üretme taktiği olabilir. Buna
gerek var mı, CHPnin buna ihtiyacı var mı?
Ben eminim ki CHPnin içerisinde son derece
kıymetli, bu itirazlar her neyse, bunları çok rasyonel bir
şekilde aktaracak arkadaşlar var. Nitekim Komisyonda yapıyorlar,
bekliyoruz, Genel Kurulda da yapsınlar. Ama sonuçta burada
konuşacağız ve nihai kararı sizin de bizim de
meşruiyetimizi borçlu olduğumuz millet verecek. Bizim görevimiz
millete doğru düzgün bilgilerin intikal etmesini sağlamak ve bu
ortamı da alabildiğine sıhhatli iletişimin
sağlandığı şekilde muhafaza etmek.
Kışkırtıcılıktan, provokasyondan, slogandan,
klişe hükümlerden uzak, gerçekten de bu tasarı, teklif ne getiriyor,
onu anlatan bir dille müzakere etmek, bizim görevimiz bu. O yüzden burada bir
üslup problemi olduğunu düşünüyoruz, bu üsluba dikkat etmek gerekir.
Bu üslup meselesi elbette sadece CHPnin meselesi değil, hepimizin
meselesi, Mecliste o medeni müzakere ortamını sağlamak hepimizin
görevi. Ümit ederim, bundan sonra bu konulara ilişkin değerlendirme
yaparken kastımıza hizmet edecek bir dil, karşımızda
olan çevreleri kışkırtmaya dönük, onları öfkelendirmeye
dönük bir üsluptan kaçınan bir dikkat bize eşlik eder diye ümit
ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Altay
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın hatip
yaptığı konuşmada Cumhuriyet Halk Partisini
kışkırtıcı bir üslupla konuşmak
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Halk Partisini
değil efendim.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisine yönelik söz
söylemedi Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Öyle söylediniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Aksine hatibi
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
açıkça söylediniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hayır,
kesinlikle hatibi yani hayır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hatibimize
yönelik bir eleştiri var neticede.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili bir
şey söylemedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Aksine Halk
Partisinin içinde çok güzel bir şekilde bu konuşmaları yapacak
ENGİN ALTAY (İstanbul) Başka
sataşmalar da var Sayın Başkan. Ayrıca, geriye dönük olarak
da Cumhuriyet Halk Partisinden katkı beklediklerini ama katkı
vermediğimizi beyan etmek suretiyle kamuoyunda ve Meclisi izleyen
vatandaşlarımız bakımından partimizle ilgili bir kafa
karışıklığına neden olan bir konuşma
yaptı, cevap vermem lazım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kafayı
karıştıran sizsiniz ama ya sürekli.
BAŞKAN Buyurun iki dakika. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bu arada tutanaklar da geldi Sayın Altay.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu milletin hayrına, bu ülkenin hayrına ne
istediniz de vermedik Cumhuriyet Halk Partisi olarak? Daha bütçe
görüşülürken, teröristler şehitlerimizi katlederken kanı
durduracak bir çare varsa, Meclisten istediğiniz varsa bütçeyi bir günde
geçirmeye hazırız demedik mi? Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu
cumhuriyeti demokrasiyle tanıştıran ama maalesef,
altmış altı yıldır hep birlikte cumhuriyetimizi
demokrasiyle taçlandıramamışken biz, demokrasiye, parlamenter
sisteme istenilen her türlü katkıyı vermeye hazırız. Buna
80 milyon yurttaşımızın önünde söz veriyorum. Ama biz,
Türkiyede tek adam yönetimine, kuvvetler birliği sistemine katkı
vermeyeceğiz. Şurada mutabıkız, Sayın Elitaş
burada mı bilmiyorum, Doğan Bey burada, komisyon aşaması
başlarken şunu söyledik: Cumhuriyet Halk Partisi olarak
düşüncelerimizi, tezlerimizi ortaya koyacağız ama bu süreçte
kimse Cumhuriyet Halk Partisinden Meclisin sükûnetini, olumlu iklimini bozacak
bir tavır görmeyecek. Bunu demedik mi? Bu tavrımızda bir
değişiklik var mı? Yok. Nereden çıktı bu
kışkırtıcı üsluptur, şudur budur? Komisyon
aşamasında bir tavrımız var, düşüncemizi
söyleyeceğiz; Genel Kurul aşamasında bir tavrımız var,
düşüncemizi söyleyeceğiz. Elbet buradan geçerse -bana göre geçmez
ama- 330 ve üstü oy alıp geçerse aziz milletimizin takdirine gidecek
zaten. Orada da meydanlarda anlayışımızı
söyleyeceğiz. Olay bundan ibaret.
Olayı germeyin, gerilim politikası yaparak
toplumun belli bir kesimini konsolide etmeyi düşünüyorsunuz ama o
konsolide ettiğiniz kesim de artık diyor ki: Bunlar işin
tadını kaçırdı. Bilginiz olsun.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun,
Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Grup Başkan
Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, 12 Aralık 2016
günü Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesap sisteminde yapılan revizyonun
yeterince istişarelerde bulunulmadan aceleye getirilmiş bir revizyon
olduğu gerekçesiyle alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla 12/12/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel
ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 19-24
Aralık 1978 tarihinde Maraşta nefret saikiyle gerçekleşen
katliamı planlayanların ve siyasi destek sunanların tespiti,
sorumlularının bulunması ve cezalandırılması ile
bu katliamla ilgili yüzleşme süreçlerinin işletilmesi amacıyla
12/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
21/12/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 21/12/2016
Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince
Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Ahmet
Yıldırım
Muş
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
12 Şubat 2016 tarihinde Diyarbakır
Milletvekilimiz Sayın Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili
Sayın İdris Baluken tarafından verilen 1007 sıra
numaralı, 19-24 Aralık 1978 tarihinde Maraşta nefret saikiyle
gerçekleşen katliamı planlayanların ve siyasi destek
sunanların tespiti, sorumlularının bulunması ve
cezalandırılması ile bu katliamla ilgili yüzleşme
süreçlerinin işletilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
21/12/2016 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin lehinde ilk olarak Adana Milletvekili Sayın Meral
Danış Beştaş konuşacak.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
19 Aralık 1978in yıl dönümünde Maraş
katliamına ilişkin araştırma önergemiz var, bu konuda söz
almış bulunmaktayım grubum adına.
Gerçekten, 19 Aralık 1978, hâlâ
hafızalarda tazeliğini koruyan çok önemli, yakın
geçmişimizdeki katliamlardan bir tanesi ve travmalardan bir tanesi, 12
Eylül darbesine giden karanlık yolun başlangıcı olarak
kabul ediliyor aynı zamanda. Bundan otuz sekiz yıl öncesine gidersek,
19 Aralık gecesi saat 21.00de bir ülkücünün Çiçek Sinemasına
yerleştirdiği tahrik gücü düşük bir bomba katliama giden olaylar
zincirinin ilk adımı oldu ve Kahramanmaraşın Türkoğlu
ilçesinden gelen bir grup ırkçı, Kanımız aksa da zafer İslamın.
ve Müslüman Türkiye sloganlarıyla seyirci kitlesini Cumhuriyet Halk
Partisi il binasına saldırtmak için kışkırttı.
Bombanın ardından, Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD)
Kahramanmaraş Şube Başkanı Mehmet Leblebici ve İkinci
Başkan Mustafa Kanlıderenin talimatlarıyla bombayı
attığı iddia edilen Ökkeş Kenger, Ankaraya, Ülkücü Gençlik
Derneğine telefon ederek yardım talebinde bulundu;
yaptığımız araştırmalarda bu verilere
ulaştık. Yani, bombayı atan ve bu katliamın öncüleri, o
kadar iş çığırından çıktı ki yardım
talebinde bulunuyordu. Ertesi gün olaylar silsilesi devam etti. Alevilerin
oturduğu bir kıraathane bombalandı. 21 Aralıkta Tüm
Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği, TÖB-DER
üyesi olan 2 öğretmen öldürüldü. 22 Aralık günü ise bu 2
öğretmenin cenazesini taşıyan kalabalığa,
ırkçı grupların Komünistlerin, Alevilerin cenaze namazı
kılınmaz. diyerek tahrik ettikleri bir grup kalabalık cenaze
törenine saldırdı.
Bağlarbaşı Camisi imamı
-arşivlerde mutlaka okumuşsunuzdur- Mustafa Yıldız ise cuma
vaazında aynen şu öğütleri vermişti: Oruç tutmak, namaz
kılmakla hacı olunmaz. Bir Alevi öldüren 5 sefer hacca gitmiş
gibi sevap kazanır. Bütün din kardeşlerimiz Hükûmete ve komünistlere,
dinsizlere karşı ayaklanmalıdır. Çevremizde bulunan
Alevileri ve CHPli Sünni imansızları temizleyeceğiz.
Kalabalık dağılıp cenazeler ortada kalırken, güvenlik
güçlerinin müdahalesiyle karşılaşmayan saldırgan kitle kent
çarşısına yürümüş ve Alevilere ait iş yerlerini tahrip
etmiştir. Çatışmalarda 3 yurttaşımız yine
öldürüldü.
22 Aralık gecesi faşistler, Sünni
mahallelerinde -ertesi gün- solcu Alevilerin silahlı saldırı
yapacağını anlatarak kitleleri harekete geçirdi. 23
Aralıkta Kahramanmaraştaki olaylar, bütün muhaliflere ve Alevilere
dönük âdeta bir kıyıma dönüştü. 24 Aralık günü sokağa
çıkma yasağı ilan edildi ancak kolluk güçleri haricinde herkes
sokaktaydı. Sokağa çıkma yasağı sanki kolluk güçlerine
karşı ilan edilmişti.
Evet, koşullar bu hâldeyken ırkçı
gruplar çevre köy ve ilçelerden yeni silahlı gruplar getirdiğinde insanlık
dışı büyük bir katliam artık önlenemez boyutlara
ulaştı. Alevi öldüren cennete gider. söylemiyle büyük bir
kıyım ve hâlâ toplumsal belleğimizde yer edinen çok önemli ve
büyük bir travma yaşandı. Resmî rakamlara göre yedi gün süren olaylar
sırasında 105 Alevi yurttaş yaşamını
yitirmiş, Alevi yurttaşlara ait 200ün üzerinde ev
yıkılmış, 100e yakın iş yeri tahrip
edilmiştir. Savcılıktan edinilen bilgilere göre katliama karışanların
sayısı 1.350 olup 752 kişi ilk etapta
tutuklanmıştır. Yirmi üç yıl sürdü bu davalar. Bu davalar
sonucunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de bir
ila yirmi dört yıl arasında değişen cezalar aldı.
Katliamda çok önemli rol aldığı iddia edilen 68 kişiye ise
ulaşılamamıştır. 1991 yılında
çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu kapsamında ceza alanların
cezası ertelenirken bir kısım sorumlu da serbest
bırakıldı. Maraş katliamı 12 Eylül darbesine sebep
olan olaylardan biri olarak geniş bir kesim tarafından aslında
kabul edilmektedir.
O dönemin kısa bir panoramasına bakacak olursak
karşılaşacağımız manzara şöyledir: 16 Mart
1978de İstanbul Üniversitesine bomba atılmış, 5
öğrenci hemen oracıkta maalesef yaşamını
yitirmişti, 50 öğrenci de yaralandı. Üniversite eğitimine
bir süre ara vermek durumunda kaldılar. 15 Nisan 1978de Malatyada 3
öğrenci, Ankara ve Kahramanmaraşta 2 öğrenci
öldürülmüştür. Ardı ardına bombalı saldırılar ve
Alevi yurttaşların evlerinin işaretlenmesi o dönemde neredeyse
olağan bir hâle gelmişti. Bu esnada, o dönemde Alparslan Türkeş
Kahramanmaraşta halk infial hâlindedir. şeklinde açıklamalar
yaparken dönemin Başbakanı Kahramanmaraşta gerekli önlemlerin
alındığını ifade ediyordu. Fakat öte yandan,
muhaliflerin 1 Mayıs afişi astığı gerekçesiyle
öldürüldüğü olaylara da sıklıkla tanıklık etmekteydik.
Esasen Maraş katliamının öncü sarsıntıları
aslında geliyordu fakat önlem alınmadığı gibi
halkın kışkırtılmasına dönük provokasyonlar da
aralıksız devam ettiriliyordu ve Alevi yurttaşlar bu
provokasyonlarda hedef gösterilmekteydi.
Peki, aradan geçen otuz sekiz yıllık bu
kadar koca bir zaman diliminde ne oldu? 7 Haziran 2015 seçimlerine giden yoldan
geldiğimiz bugünde gerçekten değişen bir şey var mı
1978den bugüne? Geçmişle yüzleştik mi? Acılarını sarmak
yerine yeni acılar ve travmalar eklemiyor muyuz bu belleğimize?
Aradan geçen otuz sekiz yıl boyunca hâlâ Alevi
yurttaşlarımız bu tesir, bu katliam tehdidi ve bu
çağrıları kulaklarında duyuyorlar ve yüreklerinde
hissediyorlar. Örneğin, kamplara yerleştirilecek mültecilerin
arasına, Orta Doğudan, Alevilere yönelik katliamlar yapan
cihatçı çete mensuplarının sızabileceği ihtimali ise
işin başka bir vahim boyutunu oluşturuyor. Alevi toplumunda bir
bütün olarak Maraş, Çorum, Malatya, Sivas gibi derin yaralar açan acı
olaylara zemin oluşturan atmosferin canlı tutulmaya
çalışıldığı, bunun da özellikle iktidar
yanlısı siyasilerin Alevi toplumuna yönelik ayrımcı
tutumları sonucunda artan nefret gözlemlendiği çeşitli
zamanlarda basına da yansıyan iddialar arasındadır.
Fakat, bu konuda tatmin edici yanıtlar, gerekli
önlemler alındığını söyleyebilmemiz maalesef mümkün
değildir. Örneğin, Maraş katliamının anmaları
neden yasaklanıyor? Maraş katliamını her yıl anmak
isteyen Alevi yurttaşlar, demokratik kitle örgütleri, farklı sivil
toplum kuruluşları ve demokrasi güçleri neden saldırıya
maruz kalıyorlar ve bu anmalarda yakınlarını,
çocuklarını, evlatlarını anmalarına ve bu
katliamı kınamalarına, yüzleşme taleplerine neden izin
verilmiyor? Bu sorunun yanıtını alabilmiş değiliz.
Bugün bile evler hâlâ işaretleniyor iddiaları ve resimleri var. Alevi
yurttaşlar, muhalifler, solcular, Kürtler hedef gösterilirken
ayrımcılığa maruz kalanların nefret
suçlarının odağında duydukları kaygının ne
denli büyük olduğunu hep birlikte tasavvur etmek zorundayız. Üstelik,
sıradan bir yurttaş tarafından bilinç dışı
yapılan bir hedef göstermeden söz etmiyorum asla, bizatihi devlet eliyle
hedef gösteriliyor ve İçişleri Bakanı nefret söylemlerini dile
getirmekten, paylaşmaktan bir an için imtina etmiyor. Birazcık da
olsa İçişleri Bakanının ve bu nefret söyleminde, intikam
çağrılarında bulunanların bir tarih okuması
yapmasını öneririz çünkü tarihimiz bu kadar büyük travmalarla dolu.
Şu anda milyonlarca insan katliam tehdidi ya da her an güvenlik tehdidi
altında yaşarken bunları konuşuyoruz.
Evet, HDP il binaları bugün galeyana
getirilmiş kitleler tarafından hunharca yakılıyor. Kürtçe
konuştuğu için yurttaşlar, başka yurttaşların
saldırısına maruz kalıyor. Alevi yurttaşların
yaşadıkları alanlar mültecilere tahsis ediliyor ve evleri hâlâ
işaretlenirken kuşkusuz bunun en büyük sorumlusu siyasi söylemlerine
yön veren mevcut iktidardır.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Maraş
katliamı ve bu katliamın öncü depremleriyle büyük
sarsıntısı olan 12 Eylül karanlığının hâlâ
üzerimizdeki karabasan etkisi devam ediyor. Bu nedenle, yüzleşme ve
travmaları hep birlikte tartışma,
cezasızlığı önlemek dışında bir yolumuz
yoktur diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde ilk olarak Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin
Oğuz Tor konuşacak.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş
olaylarıyla ilgili verilen önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Bugün, Fırat Kalkanı Operasyonunda 4
askerimiz şehit olmuş, 15 askerimiz yaralanmıştır.
Şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza da
başsağlığı diliyorum.
Yine, iki gün önce katledilen Rusya Federasyonu
Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlovun ailesi ve Rus halkına da
başsağlığı diliyorum. Olayın bir an önce
açıklığa kavuşturulması en büyük dileğimizdir.
Değerli milletvekilleri, Kahramanmaraş
olayları 19-24 Aralık 1978 tarihinde meydana gelmiş, herkesi
derinden üzen olaylardır. Dün olduğu gibi bugün de ülkemizin en
önemli meselesi bölücü terördür. Bölücü terör her dönemde bir başka
şekilde yüzünü göstermiş, başka kılıklarda eylemlerine
devam etmiştir. Bugün ülkemizin terör örgütlerinin açık
saldırılarından kurtulamamış olması, devletin
bölücü terörü tam manasıyla bitirememiş olması üzücü olmakla
beraber terörün amaçları göz önüne alındığında,
yakın zamanda İstanbulda 45 şehit, Kayseride 14 şehit göz
önüne alındığında, her zamankinden daha fazla üzerinde
durulmalı, tedbir alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, hiç şüphe yok ki
bugün de dış destekli olduğundan asla şüphemiz bulunmayan
terör olaylarının ülkemizi bölmekten başka bir amacı
yoktur. Zira, Türkiye'nin 80 milyona dayanan nüfusuyla, yüksek teknoloji
üreten, ihraç eden bir konuma gelmesi, fert başına düşen millî
gelirin 30 bin, 40 bin dolarlar seviyesine çıkması, kısaca,
bulunduğu coğrafyada gelişmesi Batılı, Doğulu,
Orta Doğulu hiçbir ülkenin hoşuna gitmeyecektir. Bu sebeplerle de
hâkim güçler her dönemde ülkemizin iç işlerine
karışmış, gelişmesini, kalkınmasını
engellemek için de açık kapalı her yola
başvurmuşlardır -adı Kahramanmaraş
olaylarıdır, başka olaylardır- olaylara bu pencereden
bakmak lazımdır diyorum. Olaylara daha geniş perspektiften
bakmadan, terörün amacını açıkça ortaya koymadan olayları
anlamak mümkün olmayacaktır. Terörün amacını tam olarak ortaya
koyduğumuzda terör şeklinde tezahür eden bölücü faaliyetlerle, metot
ve teknikleriyle mücadele daha kolay olacaktır.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül darbesine
zemin hazırlayan sebeplerden biri olduğu iddia edilen
Kahramanmaraş olaylarını, 12 Eylül darbesinin
yapıldığı gece ABD Dışişleri Bakanı
Muskienin Başkan Cartera Mr. President, Türk Ordusunun komuta heyeti
Ankarada yönetime el koydu. Herhangi bir kaygıya gerek yok. Kimlere
müdahale etmesi gerekiyorsa onlara müdahale etti. şeklindeki
beyanında aramak lazımdır, aynı şekilde, 11 Eylül günü
de Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkayanın ABDden
döndüğünde aramak lazımdır. İstanbul eski Büyükşehir
Belediye Başkanı Sayın Bedrettin Dalanın, darbe yapmaya
önceden karar verildiği, yapılacak darbenin halkın gözünde
meşru görülebilmesi için anarşinin üzerine bilerek gidilmediği
ve fırsat kollandığı şeklindeki iddiası da,
beyanı da gözardı edilmemelidir. Biz inanıyoruz ki 12 Eylül
darbesi ABDnin bilgi ve desteğiyle yapılmıştır,
darbeyi de meşrulaştırmak için teröre göz yumulmuştur.
Terörün tırmanmasının,
tırmandırılmasının en önemli sebebi budur, o da 12
Eylül darbesini meşru kılmaktır. Terör örgütlerinin hâkimiyet
kurma, kendilerinden olmayanları, haraç vermeyenleri sindirmeye yönelik
eylemlerine göz açtırılmasaydı, Marksist-Leninist, Maocu
bölücülerin, Kürtçü bölücülerin saldırılarıyla etkin mücadele
edilebilseydi, ne Kahramanmaraş ne de başka yerde istenmeyen olaylar
olmazdı.
Radio France Internationale 27 Aralıktaki
yayınında, Kahramanmaraş olaylarında yabancı gizli
servislerin, özellikle ABD Merkezî Haberalma Teşkilatı CIAin rolüne
değinmiştir.
BBC ise konuyla ilgili olarak, Kahramanmaraş
olayları, Pakistan, Afganistan ve İrandan sonra belki de kaos ve
belirsizlik içine düşme sırasının Türkiye'ye geldiğini
gösteriyor. Başbakan Bülent Ecevit de dâhil olmak üzere giderek artan
sayıda kişi bir iç savaş tehlikesine dikkat çekiyorlar.
yorumunu yapmıştır.
Bugün Mısırda, Tunusta
yapılanların, Irakta, Suriyede yapılanların, dün
Türkiye'de yapılmak istendiğinden hiçbir kuşkumuz yoktur.
Değerli milletvekilleri, üzerinden otuz sekiz
yıl geçen bu konu, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere
değişik platformlarda yüzlerce defa konuşulmuş,
tartışılmıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu
durum itibarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelen bu konuda
konuşurken çok itinalı olunması gerektiğini, ülkemizin
bugün buna çok ihtiyacının olduğunu belirtmek isterim. Konu
yargıya intikal etmiş, eğrisiyle doğrusuyla hüküm
altına alınmıştır. Bugün aradan otuz sekiz yıl
geçtikten sonra kimsenin kazanacağı hiçbir şey yoktur.
Olayları kışkırtan Marksist-Leninist, Maoist bölücü
mihraklar hariç, tüm vefat edenlere Allahtan rahmet diliyorum.
MHP, Türk milletinin tüm fertlerini insanların
en şereflisi olarak görmektedir, milletin tek bir ferdinin
ayağına taş değsin istemez. Ülkemizin Alevisi, Sünnisiyle
bir bütün ve kardeş olduğuna inanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu Maraş
olaylarıyla ilgili en önemli konu, az önce de söylediğim konudur; bu
da dönemin İçişleri Bakanı İrfan
Özaydınlının bu olaylardan sonra istifa etmiş veya istifa
ettirilmiş olması, yerine de Hasan Fehmi Güneşin
İçişleri Bakanı olmasıdır. Burada İçişleri
Bakanı İrfan Özaydınlının neden istifa
ettirildiği Maraş olayları bakımından çok önemlidir.
İrfan Özaydınlı, olayın gün
ışığına çıkarılması için özel bir ekip
görevlendirmişti. Özel ekibin ayrıntılı raporu
İçişleri Bakanlığına sunulsa da raporun içeriği
hiçbir zaman açıklanmamıştır. Ancak, bilinen bir gerçek var
ki, olayları yakından izleyen İçişleri Bakanı
İrfan Özaydınlının olayların solcuların tahriki
sonucu çıkmış olduğunu söylemesidir. Bu söylemi nedeniyle
istifa ettirilmiştir.
Dönemin Sıkıyönetim Komutanı
Tuğgeneral Tayyar Aygurun konuyla ilgili verdiği beyanlardan da,
demeçten de, röportajdan da bahsetmek istiyorum. Olaylarda Ermeni Garbis
Altınoğlu adında birinin tespit edildiği, bu
şahıs ölenler arasında değilse yakında bir vilayetin
başını daha yakacağı beyanı son derece önemlidir
sıkıyönetim komutanının. Soldan her şey elimizde, silahlar,
mermiler, dokümanlar, hepsini yakaladık; hatta Ermeni Garbis adında
birinin olduğunu tespit ettik. Eğer bu şahıs ölenler
arasında değilse yakında bir vilayetin başını
daha yakabilir. İnşallah ölen 7 sünnetsizden biri budur.
demiştir. Ayrıca, Olayları kimin
çıkardığını biliyorum. Ermeni Garbis Altınyan
diye sandık cinayeti faillerinden biri var, Doktor Mustafa diye
biliniyor burada. Elbistan-Afşin yöresinde örgütlendi. Bu olayları
başlatanların başında o var. Kahramanmaraş
olaylarının tertipçilerinden biri de Devrimci Halkın Birliği
örgütü lideri Ermeni asıllı Garbis Altınoğlu idi.
şeklindedir beyanları. Garbis Altınoğlu, olayların
sorumlularını, Türkiye düşmanlarının kimler
olduğunu, dış güçlerin müdahalelerini göstermesi
bakımından dikkate değerdir. Kahramanmaraş
olaylarının tertipçilerinden biri olan Devrimci Halkın
Birliği örgütü lideri Ermeni asıllı Garbis Altınoğlu
Adana Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Numaralı Askerî
Mahkemesinde idam cezası almıştır daha sonraki süreçlerde.
Son yıllarda, Kahramanmaraş olaylarında Suriye gizli haber alma
örgütlerinin parmağı olduğu konusunda da iddialar vardır,
söylemler vardır.
Bugün Orta Doğudaki acımasız
savaşın temel sebebi, mezhep kışkırtmasıdır
kıymetli arkadaşlar; bugün Suriyede yaşanan budur, Irakta
yaşanan budur, bunu görmemiz lazım. Zaman zaman ülkemizde de bu yönde
kışkırtmalar yapılmaktadır. Bu oyuna asla gelmememiz
lazım, suhuletle hareket etmemiz lazım. Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak her türlü mezhep kışkırtması dâhil
karşısındayız, her türlü bölücü kışkırtmaya
karşı olduğumuzu
Alevi, Sünninin kardeş olduğuna da
gönülden inanıyoruz.
Şunu söylemek istiyorum: Tabii, üzücü olaylar
cereyan etmiştir; otuz sekiz yıl geçmiştir, tarihe mal
olmuştur. Ben bunları defaatle buraya getirmenin Türk milletine,
bizlere bir faydası olmadığını düşünüyorum.
Burada, uyanık olmamız gereken konu da
Bu tür
kışkırtmalara, mezhep kışkırtmalarına asla
fırsat vermememiz gerektiğini söylüyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın
Başkan, efendim, sayın hatip, az önce dönemin Cumhuriyet Halk Partili
Bakanının gizli bir raporundan ve solcuların bu olayları
kışkırttığından söz etti. Bu bilgi
yanlış bir bilgi, düzeltmek istiyorum.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Böyle bir rapor
kamuoyuna sızmış değildir, bu bilgi gerçek ve doğru
değildir; birincisi bu.
İkincisi: Sayın Özaydınlı, o
zaman İçişleri Bakanı olarak, yaşanan bu acı olay
karşısında siyasal sorumluluğunun gereğini yerine
getirmiştir. Bugün olduğu gibi
Bugün Suruçta katliam var, siyasal
sorumluluğu üstlenen yok. Örnek bir şey sergilemiştir. Böyle bir
şey de, hatibin dediği gibi, Cumhuriyet Halk Partili bakanın
kesinlikle böyle bir raporu yoktur.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim Sayın
Havutça.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkanım, tutanaklara geçmesi bakımından
söylüyorum ben.
BAŞKAN Buyurun.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
İrfan Özaydınlı istifa ettirilmiştir, bu tür söylemlerden
sonra istifa ettirilmiştir.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Efendim, söylem
değil, böyle bir rapor yoktur. Şimdi, her türlü söylem söylenebilir.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sol örgütlerin tertiplediğini iddia etmiştir, bundan sonra istifa
ettirilmiştir; olayların hemen akabinde istifa ettirilmemiştir,
söylemlerden sonra istifa ettirilmiştir.
Tutanaklara geçmesini istiyorum.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Tor, Sayın
Bakanın istifa ettirildiğini söylüyor, siz de bu konunun böyle
olmadığını söylüyorsunuz.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Efendim, İrfan
Özaydınlı
BAŞKAN Bunun çözümü burada değil,
şu anda bunu çözemeyiz.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Şu anda bunu tartışacak
bir aşama yok.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Efendim, ben
olayın tanığıyım.
BAŞKAN Sizin söyledikleriniz de tutanaklara
geçti, Sayın Torun söyledikleri de tutanaklara geçti.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın
Başkanım, şunu da ifade etmek istiyorum: Sayın
İçişleri Bakanı Balıkesir Milletvekiliydi o dönemde, biz de
öğrenciydik. Sayın Bakanla benim bire bir konuşmalarım
vardır, kesinlikle böyle bir rapor söz konusu değildir. O,
halkın yaşadığı acılar karşısında
duyduğu siyasal sorumluluk gereği istifa etmiştir.
BAŞKAN Tamam, peki. Takdiri izleyenlerde
kalsın.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
lehinde son olarak İstanbul Milletvekili Sayın İlhan Cihaner
konuşacak.
Buyurun Sayın Cihaner. (CHP
sıralarından alkışlar)
İLHAN CİHANER (İstanbul) 24
Aralık 1978 Pazar günü saat on sıralarında mahallemizin
Muhtarı Mehmet Yemşen ile Fevzi Görkemin başında
bulunduğu saldırgan bir grup Komünistlerin kökünü
kazıyacağız. Büyük küçük demeyin, komünistlerin
kafasını ezin. diye bağırıyorlardı. Muhtarın
elinde silah ve bayrak vardı. Diğerlerinin elinde silah,
patlayıcı madde, gaz, benzin sopa gibi saldırı malzemeleri
vardı. Evime hücum ettiler, kapıyı kırarak içeri girdiler.
Odada oturan kocamı alıp bahçeye çıkardılar. Ben de
arkalarından koşarak çıktım. Muhtara Aman etmeyin
eylemeyin, kocamı öldürmeyin, çoluk çocuğumu meydanda koymayın.
diye çok yalvardım. Muhtar bana dönerek Çocuklarını götür,
Karaoğlan beslesin, kocanı Karaoğlanın yoluna kurban
kesiyorum. dedi. Karaoğlan kim? diye sorduğumda Ecevit. diye
cevap verdi. Kocamı gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. Öldürülürken
kocama sarıldım, üstüm başım hep kan oldu. Aman muhtar,
etme eyleme, sen ne ediyorsun? dediğimde Pişirdik, pişirdik;
komünistler gelsin, hep yesinler. dedi. Saldırganlar bu defa
yakınımızda oturan kardeşim Hüseyin Tokluyu götürmek için
evinin etrafını sardılar ve kardeşimi içeriden
çıkardılar. Yine muhtara yalvardım, yakardım, Kocamı
öldürdün, bari kardeşimi öldürme. diye yalvardım. Muhtar ise
Hüseyini de Karaoğlan yoluna kurban ediyorum. Biz Karaoğlan yoluna
bu sene kurban keseceğiz, bayram günü gelmiş. dedi ve kardeşim
Hüseyini işkence ederek öldürdüler. Sonra, karşımızda
oturan ve bir gözü görmeyen çok yaşlı Cennet Çimenin evine gittiler.
Bu kadını Gel Nene, gel Nene. diyerek elinden tutup
dışarıya çıkardılar. Cennet Kadın gözleri
görmediği ve yaşlı olduğu için öldürülenlerden ve yakılanlardan
habersizdi. Sanıklardan Cuma Yalçın ile Nuri Boğa tornavidayla
Cennet Kadının -80 yaşında- gözlerini oydular, sonra silah
sıkarak öldürdüler. Yakınında bulunan helanın çukuruna baş
üzeri atıp üzerine at arabasını devirdiler. Daha sonra hem bizim
evi hem diğer evlerin tümünü yaktılar. Fevzi Görkem Yürü, hadi seni
de kurtarayım. diyerek beni alıp götürdü. Bir süre yürüdük. Aniden
kalbim sıkıştı, yürüyemedim, beni bırakıp gitti.
Böyle devam ediyor. Bu, Maraş iddianamesine ve kararına esas
alınmış mağdurlardan birinin ifadesi.
Şimdi, özellikle bununla başladım;
amacım, ajitasyon ya da birtakım acıları orada geçen kavramlar
üzerinden, biraz önce konuşma yapanlar gibi ayrıştırmak
değil, tam tersi, bugün yaşadığımız, belki de
tarihimizin en kırılgan döneminin dinamiklerinin tam da orada
olduğunu tespit etmek. Her şeyden önce bir hakikati bulmamız
lazım. Mutlaka siyaseten yaklaşılabilir ama önce bir hakikati
inşa edeceğiz, o hakikatin üzerine siyasi yorumu nasıl
yapacağız onu tespit edeceğiz. Buna ceza hukuku anlamında
maddi gerçek de diyebilirsiniz. Yani, önce, kim burada bunu yaptı, bu
eylemleri kışkırtan sorumlular kimler?
Şimdi, MHP adına konuşan hatip
aslında bu önergeye evet oyu vermenin temellerini attı.
İddianamede ya da kararda CIA yok, Tahsin Şahinkaya yok,
Marksist-Leninistler yok sizin dediğiniz gibi. Bildiğim
kadarıyla Garbis Altınoğlu da yok. Zaten, Garbis
Altınoğlu bu meşhur sandık cinayetleri olduğu
sırada, iki ay öncesinden beri cezaevinde bulunan birisi. Ama, tam da bu
dili terk etmemiz için belki de bu araştırma önergesine ihtiyaç var.
Şöyle ki: Konuşmanızda Marksist-Leninistler hariç rahmet
dilediniz. Türkiyenin artık bu gerilimleri, bu nefret dilini herhâlde
terk etmesi gerekir. Ya da sünnetsiz kavramını
kullandınız. Bu kavramın gayrimüslim
yurttaşlarımız üzerinde nasıl bir etki
bırakacağını herhâlde tahmin ediyorsunuzdur. Şu anda
en son ihtiyacımız olan dil, bu dil.
Aynı şekilde, Sayın Naci
Bostancı da burada kürsüde çok güzel üslup üzerine dersler verdi ama bence
bu üslup uyarısını, örneğin milletvekillerinden Aydın
Ünala daha önce yapsa herhâlde daha iyi olur.
Bakın, bir yandan millîlik söylüyorsunuz; bir
millîlik kavramı, yerlilik kavramı üzerinden, hoşgörü üzerinden,
işte Yenikapı ruhundan bahsediyorsunuz, bir araya gelmemiz
gerektiğini söylüyorsunuz; doğrudur, bir araya gelmemiz lazım.
Cumhuriyet Halk Partisi belki de kendi tabanını, hatta siyasi
aklını riske edecek kadar bu konuda sizin yanınızda
durduğu hâlde, sizin milletvekilleriniz Cumhuriyet Halk Partisini sürekli
bir terörizmle
Bu, zaman zaman FETÖ oluyor, zaman zaman PKK oluyor, hatta
giderek herhâlde yavaş yavaş IŞİDe de getirirsiniz bunu,
oraya getiriyorsunuz. Ama bilin ki şu anda Orta Doğudaki
yıkımların kökeninde tam da bu dil var. Burada söylevin ya da yazdığınız
bir yerde şehvetine kendinizi kaptırıp bunu söyleyebilirsiniz
ama daha iki gün önce Rus Büyükelçinin katline giden yol, işte tam da bu
dille döşenmiş bir yoldur. Onun için, bir kere tutarlı olun.
Eğer sahiden Türkiyede birlik istiyorsanız, burada bu tarz söylemler
kullanıp, maaşlı trollerle sosyal medyada ya da maaş
verdiğiniz akademisyenlerin diliyle Alevi düşmanlığı,
Kürt düşmanlığı yapamazsınız.
Ya da bir bomba patladığı zaman
arkasından Cumhuriyet Halk Partisinin çelenklerini, Cumhuriyet Halk
Partisinin binalarını, hatta legal siyaset yapan HDPnin
binalarını da kundaklayamazsınız. Kundaklanıyorsa da
bunun bir adım sonrasının lütfen Suriye olduğunu, Halep
olduğunu kabul edin.
Halep demişken, bakın, Halepte çocuklar
2011den beri ölüyor ama ne hikmetse Halep birdenbire sizin birincil
önceliğiniz oldu. Daha önceden ele geçirilmesi noktasında bir
ilişki kurmuştunuz Haleple. Ama Halep üzerinden inanılmaz bir
ayrımcı, nefret ve düşmanlaştırıcı dil
kullanılmaya başlandı. Bunun gerekçesinin arkasında
Halepteki birtakım savaşçıların Fırat Kalkanı
için El Baba çekilmesi olduğunu falan biliyoruz. Bu suçu örtmek için de
yapıldığını biliyoruz. Ama, bunun içeriye nasıl
yansıdığını, nasıl yansıyabileceğini,
şimdi, tam da bu araştırmanın konusu olan,
araştırma önergesinin konusu olan Maraşta yaşanan
vahşet ile bu potansiyelin Türkiye topraklarında değişik
eksenlerde var olduğunu görerek, bilerek yapın lütfen. Çünkü
eğer bu kontrolsüz şiddet bir şekilde kaşınırsa,
önüne geçilemezse çok daha vahşi olayları yaşarız. Bunun
bir örneği de tam da Maraşta -HDP adına konuşan hatip
söyledi bunu- Terolar köyünde, daha doğrusu Terolar bölgesinde
Sivricehüyük köyünde kurulan kamp. Şimdi, burada bu kadar
yurttaşın hassasiyeti varken, böyle bir olayın arka planı
ortaya çıkarılmamışken 25 bin kişi gibi orada hem
nüfus yapısını hem demografik veya sosyolojik yapıyı
dönüştürecek bir nüfus enjeksiyonunun ileriye dönük neler
yaşatabileceğini en azından görmeniz gerekirdi.
Şimdi, bir başka Türkiyeyi okurken en çok
kullandığınız kavramlardan birisi de, anahtar kavramlardan
birisi de son zamanlarda Fetullahçı yapılanma. Fetullahçı
yapılanmayı neredeyse cumhuriyetin kuruluşuna kadar
götüreceksiniz ki çok çok gerilere gittiği, ben de o kanaatteyim. Ama,
mademki böyle her şeyin altında bu aranıyor
Örneğin Rus
Büyükelçinin yaşamını yitirmesi nedeniyle Rusyaya
soruşturmada ortak olmaları için bir ekip bulundurmasına izin
verdiniz ki bunun yasada karşılığı yoktur, ceza
hukukunun mülkilik ilkesine aykırıdır ama ona rağmen
verildi, olabilir, siyaseten güven vermek için bu kabul edilebilir. Yasal
dayanağı olmamasına rağmen bir boşluktan
faydalanılmış Gelip siz de bilgileri paylaşın. falan
demişsinizdir. O kadar millîsiniz ki bu milletin oylarıyla
Parlamentoya gelen milletvekilleriyle 78 yılında meydana gelmiş
bir katliamın ortak olarak incelenmesine, soruşturulmasına izin
vermiyorsunuz ama daha düne kadar düşmanlaştırdığınız,
hatta ortak yavaş yavaş yeniden yer bulmaya başlayan komünizm
üzerinden düşmanlaştırdığınız Rusyaya bu
olanağı tanıyorsunuz. Millîlik anlayışınız
buysa daha çok büyük sorunlar yaşayacağız demektir.
Ben, burada -Türkiye'nin cezasızlık
pratiği, Türkiyede sizin çok kullandığınız bu üst
akıl kavramı, bu ayrımcı dil- Türkiyeyi olası bir
etnik ve inançsal çatışmaya götürecek dilin önüne geçilmesi için,
gerçekten bir birlik ruhu oluşturmak için bu araştırma
önergesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sahiden CIAin rolü
olduğu konusunda ben de hemfikirim. Ortaya çıkaralım, ne güzel
bir fırsat işte. Üst akıl orada, üst akıl
Maraştaydı, birilerini kullanmış olabilir ısrarla.
Örneğin, Ökkeş Şendiller gibi -Kengerdi galiba- isimler burada
geçirilmek istenmiyor olabilir, belli bir siyasi hareketin ismi geçirilmek
istenmiyor olabilir. Doğrudur, şu anda buna da ihtiyacımız
yok ama mademki bu kadar inanıyorsunuz bunun böyle olduğuna, gelin
araştıralım, her şey açığa çıksın,
bunun üzerinden yeni bir birlik ruhu inşa edelim.
Dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Cihaner.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Usta
ERHAN USTA (Samsun) Az önce, hatip,
konuşmasında Amacım biraz önce konuşma yapanlar gibi
ayrıştırmak değil. diyerek açıkça
sataşmıştır.
Madde 69a göre
BAŞKAN Buyurun, iki dakika
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Fahrettin Oğuz
Tor konuşacak.
BAŞKAN Sayın Tor, siz
konuşacaksınız herhâlde.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Torun,
İstanbul Milletvekili İlhan Cihanerin HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, sayın vekil
konuşmamı ayrıştırma olarak değerlendirdi. Böyle
bir değerlendirmeyi asla kabul etmiyorum. Bizim seçim beyannamemizi, seçim
beyannamesindeki vaatlerimizi eğer okursanız toplumun tüm kesimlerini
nasıl sevdiğimizi, nasıl saydığımızı
görürsünüz. Ben özellikle seçim beyannamemizi okumanızı tavsiye
ediyorum.
Şimdi, ben konuşmamda
sıkıyönetim komutanının yani dönemin sıkıyönetim
komutanının beyanlarından bahsettim, adamın tespitlerinden
bahsettim basına yansıyan; başka bir şey söylemedim, ben
katmadım.
İLHAN CİHANER (İstanbul)
Kastım rahmet ve sünnetti.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) Tabii.
Sonra, İrfan Özaydınlının o
dönemde
Ben de o dönemi çok iyi biliyorum, yöre insanı olarak çok
yakın takip ettim, gerçekten sayın vekile de, sizin söylediklerinize
de -tekrar ediyorum- katılmıyorum yani. Böyle söylediği için
istifa ettirildi ama siz öyle düşünebilirsiniz.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Öyle bir şey
yok.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) Ben bir
şey demiyorum, bu benim fikrim.
Şimdi başka bir konu
Tabii, burada en
önemli konu, bu Devrimci Halkın Birliği örgütü lideri Ermeni
asıllı Garbis Altınoğlunun, Altınyanın
olaylarda, Maraş olaylarındaki fonksiyonunu dile getirdim.
İLHAN CİHANER (İstanbul)
Araştıralım işte.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) Evet
Nitekim, daha sonra Adana Sıkıyönetim
Komutanlığı tarafından da idama mahkûm edilmiş biri.
Bunları söyledim.
İLHAN CİHANER (İstanbul)
Maraşta değil ama.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) Bunun
mensup olduğu örgütün adı Devrimci Halkın Birliği ve bu kişi
örgütün lideridir. Devrimci Halkın Birliği örgütü, bunu söyledim,
başka bir şey söylemedim.
Değerli milletvekilleri şunu söylüyorum:
İstanbulda 44-45 asker, sivil vatandaşımız öldü,
şehit edildi. Kayseride keza 14-15
Kim yaptı bunları?
İLHAN CİHANER (İstanbul)
Araştıralım
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla)
Kabullenenler belli. Dün de bunu yapmak istediler, başaramadılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) Olay bir
Alevi-Sünni çatışması değildir. Bunu söyleyeyim.
İLHAN CİHANER (İstanbul) Tamam, o
çıksın ortaya.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) Şöyle
bir şey var, onu söylüyorum
Cümlemi toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) Yani,
toplumsal bir olayda istenmeyen çok kötü olaylar olabilir. O çok kötü
olayların örneklerini buraya getirerek bir koca vilayeti, bir koca
camiayı yargılamak da doğru değil.
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Araştıralım diyoruz işte, araştıralım.
Araştıralım, daha iyi işte. Araştırmaya gelince
Yok.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla)
Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Cihaner konuşmasında CHP binalarına, HDP binalarına
saldırdığımız anlamına gelebilecek bir
değerlendirmede bulundu.
BAŞKAN Parti ismini söylemedi.
İLHAN CİHANER (İstanbul)
Hayır, parti ismi zikretmedim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Siz olarak
dediği için.
İLHAN CİHANER (İstanbul) Evet, sizi
kastetmedim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tamam,
kastetmediğini söyledi.
İLHAN CİHANER (İstanbul) Sadece
tepki
BAŞKAN Kastettim. diyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kastetmedim.
diyor.
İLHAN CİHANER (İstanbul)
Hayır, kastetmedim diyorum.
BAŞKAN Kastetmediğini söylüyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Hayır,
Sayın Cihaner konuşurken belki genel olarak söyledi ama siz öznesi
kullanınca doğal olarak
İLHAN CİHANER (İstanbul) O soyut
bir siz Sayın Bostancı, retorik gereği
kullanılmış soyut bir siz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bana bu
vesileyle bir fırsat verirseniz Sayın Başkan, esasen kastım
yeni bir sataşma filan açmak değil, sadece konuya ilişkin
BAŞKAN Sayın Bostancı, yalnız
Sayın Cihaner Adalet ve Kalkınma Partisinin grubunu
kastetmediğini açıklıkla beyan etti. Onun ötesinde başka
bir açıklama yapacaksanız
İLHAN CİHANER (İstanbul) Tam tersi
burada çok yumuşak yumuşak konuşuyorsunuz diye
BAŞKAN Sayın Cihaner, duymuyorum,
lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, o zaman
BAŞKAN Sayın Başkan, eğer
başka bir konuda bir açıklama yapacaksanız
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Şöyle,
kayıtlara geçsin.
Bu ülkede hiç kimse kendisini devletin ve hukukun
yerine koyamaz, bu işin kurumları var. Parti binalarına
saldırmak -adı ne olursa olsun- bizim kabul edebileceğimiz bir
husus değildir. Devletin en temel vasfı, kendisine emanet edilen bu
kurumları savunmaktır. Birileri Ben böyle istiyorum, böyle
yargılıyorum. diyerek bir yerlere gidip oralarda tahribat yapamaz.
Hukuk devletini korumak hepimizin vazifesidir; bu bir. Biz HDPye eleştiri
yapabiliriz, onlar da bizi eleştirebilirler ama parti binalarına
saldırı kabul edilmez.
BAŞKAN Elbette.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) CHP
binalarına saldırı asla kabul edilemez.
BAŞKAN Elbette.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) CHP ana
muhalefet partisidir, Türkiye'nin meselelerine ilişkin bir okuma biçimi
vardır ama hiçbir biçimde bir terör örgütüyle ilişkilendirilemez;
bunu kabul etmeyiz, partimizin görüşü bu.
Öte taraftan, Sayın Cihaner
konuşmasının başlangıcında bir pasaj okudu.
Eminim ki burada, Türkiye'nin her yerinde her kim kendisini insan olarak
görüyorsa her türlü vahşetin karşısında konumlanır,
kan dökenin karşısında yer alır. Bunun adı olmaz,
Sünniymiş, Aleviymiş hiçbir önemi yok. İnsanları katledenlere
karşı insani bir bağlamda itiraz etmek, elinle, dilinle, her
şeyinle karşı koymak bizim boynumuzun borcudur.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bugün
Türkiye'nin bulunduğu yer burasıdır, bugün insanların bulunduğu
yer burasıdır. Geçmişe bakarken, geçmişi konuşurken
mutlak surette geleceği ve kardeşliği kuran bir dili esas almak
önemli. Sayın Cihanerin dilinde de böyle bir yaklaşım gördüm,
kendisine de ayrıca teşekkür ediyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun,
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken tarafından, 19-24 Aralık 1978
tarihinde Maraşta nefret saikiyle gerçekleşen katliamı
planlayanların ve siyasi destek sunanların tespiti,
sorumlularının bulunması ve cezalandırılması ile
bu katliamla ilgili yüzleşme süreçlerinin işletilmesi amacıyla
12/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin aleyhinde son olarak Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Mehmet İlker Çitil konuşacaktır.
Buyurun Sayın Çitil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET İLKER ÇİTİL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
HDP Grubunun Meclis araştırması açılmasına
ilişkin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde söz almış
bulunmaktayım. Sizleri, ekranı başından bizleri izleyen
vatandaşlarımızı ve Kahramanmaraşlı
hemşehrilerimi de buradan en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce, El Babda devam eden
Fırat Kalkanı operasyonunda terör örgütü DAEŞ unsurlarınca
yapılan saldırıda şehit olan 4 askerimize Allahtan rahmet,
15 yaralı askerimize de acil şifalar diliyorum. Aziz milletimize
sabır, metanet ve başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Kahramanmaraş,
büyük Türk milletinin kaderinin yazıldığı Millî Mücadele
Döneminin önemli cephelerinden biri olmuştur. Millet olarak tarihten bu
yana bayraksız, vatansız ve milletsiz kalmadığımızın
en önemli kanıtları Kahramanmaraşımızın dillere
destan vatan savunması ve 12 Şubat ruhu olmuştur. Bu kadim
şehrin kahraman evlatları işgal döneminde her mahallede
teşkilatlanarak 12 Şubat 1920 tarihine kadar yirmi iki gün, yirmi iki
gece devam eden savaştan, Alevisi ve Sünnisiyle tek yürek, tek bilek
olmuş vaziyette zaferle çıkmıştır. Millî birlik ve
beraberlik ruhuyla millî iradenin tecelligâhı yüce Meclisimiz
tarafından da kendi kendini kurtaran şehir olarak kahraman
unvanıyla şereflendirilen Kahramanmaraşımız bu
duruşuyla İstiklal Savaşımızda tüm illerin bir
anlamda gıptayla baktığı örnek bir şehir olmuştur
ve İstiklal Madalyasıyla da şereflendirilmiştir. Aynı
şekilde, kahramanlık unvanını da topyekûn, tüm ferdiyle
birlikte Millî Mücadelede kahramanca tavrıyla almıştır.
İşte böyle bir duruşun, böyle bir
adanmışlık ve inanmışlık ruhunun âdeta
yıldızlaştığı edeler diyarı
Kahramanmaraşımızda hepinizin malumu olduğu üzere
yaşanan elim olaylar
O dönem ülkemizdeki siyasi konjonktürde Alevi-Sünni
ayrımı yapmaya çalışan akıl bugün de FETÖ, PKK,
DAEŞ gibi örgüt elleriyle ülkemizi karıştırmaya
çalışmaktadır. Bu ülkede Alevinin Sünniyle, Sünninin
Aleviyle, Kürtün Türkle, Türkün Kürtle, hiçbir etnik unsurun
diğeriyle hiçbir problemi yoktur ve hiçbir zaman da olmayacaktır.
Kahramanmaraşımızda aynı şekilde Kürt
kardeşlerimizle, Alevi kardeşlerimizle hiçbir sorunumuz yoktur. Elim
olayın olduğu o 19-26 Aralık 1978 tarihinden bu yana da
Kahramanmaraşımız yaralarını
sarmıştır. Birtakım kültürel etkinlikler, festivaller,
millî beraberlik, birlik adına birçok etkinlikler o kardeşlerimizle
hep beraber, birlikte bir şekilde düzenlenmiştir ve bundan
sonrası süreçte de aynı barış ve kardeşlik ruhu devam
etmektedir. Yine, 15 Temmuzda gerçekleştirilen hain darbe
girişiminden sonra da yine millî irade ve demokrasi alanlarında,
meydanlarında hep beraber tüm unsurlarımızla birlikte
Kahramanmaraşımızda nöbet tuttuğumuzu da, aynı
duyguyu aynı şekilde devam ettirdiğimizi de buradan ayrıca
belirtmek istiyorum.
Günümüzde 15 Temmuz hain darbe girişiminin, iki
gün önce Rusya Büyükelçisine yönelik suikast girişiminin,
İstanbuldaki, Kayserideki patlama ve bombalama eylemlerinin
ardındaki taşeronlar ve darbeci zihniyet kimse, maalesef o dönemde de
Kahramanmaraşta, kendi memleketimde, Çorumda, Sivasta sergilenen
provokatif olaylardaki zihniyet ve azmettiriciler de aynı zihniyet ve
aynı azmettiricilerdir. O dönemde darbeye zemin hazırlamak için
yaptılar, bugün de aynı şekilde darbe ve işgal amaçlı
girişimleri devam etmektedir.
Yine, benden önceki konuşmacılardan
özellikle HDPli konuşmacı, bu birlik ve beraberliği
sağlamaya yönelik yapması gerekenler varken, özellikle Alevi ve Sünni
kardeşlerimizi birbirlerine yakınlaştırmak, Kürt ve Türk
kardeşlerimize arada bağ olmak, köprü olmak, birlik beraberlik ve kardeşliğe
yönlendirmek gerekirken ayrımlaşma yapmaya çalışmakta ve
maalesef aynı zihniyetin bir ürünü olan bu davranışları
sergilemektedir. Kkendilerini de bu şekilde kınadığımı
ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, iki gün önce
Rusyanın Ankara Büyükelçisi Karlov maalesef hunharca katledildi, biraz
önce bahsettim. Katille ilgili detaylara bakıldığında tüm
odaklar kendisinin bir FETÖ terör örgütü üyesi olduğunu göstermektedir.
İşte dün ülkemizi karıştıran,
vatandaşlarımızı birbirine düşüren şer odakları
bugün de hiç durmadan içimize fitne sokmaya devam etmektedirler. Bu menfur
olayın ardından iki ülke cumhurbaşkanlarının birlikte
yaptığı ortak açıklama çok kıymetlidir. Bir kendini
bilmez hainin yaptığı bir cinayet ve arkasındaki
taşeron zihniyetin oluşturmaya çalıştığı bu
durum iki ülkenin dostluğuna gölge düşüremeyecektir.
15 Temmuz hain darbe girişimi ve darbe
girişiminin ötesinde işgal girişimini halkımızın
cesareti, feraseti ve sağduyusuyla atlatan Türkiyemiz bu hain
kalkışma girişiminin izlerini silmeye devam etmektedir.
İçinde bulunduğumuz coğrafyada
etrafımızda yaşanan olaylar, ülkelerdeki siyasi çalkantılar
ve Halepteki içimizi yakan katliamlar yakinen takip edilmektedir. Sayın
Cumhurbaşkanımızın yoğun çabalarıyla
açılmaya çalışılan insani koridor ve devam eden Fırat
Kalkanı operasyonuyla birçok farklı kulvarlarda insani, vicdani ve
güvenlik amaçlı diplomasi trafiği de devam etmektedir.
Gerek içeride gerek dışarıda öylesine
yoğun bir gündemimizin olduğu bu süreçte ben böyle bir teklifin araştırma
adıyla da olsa sunulmasını manidar karşılıyorum.
Yine, benden önceki konuşmacı Sivricehüyük konusuna değindi,
maalesef defalarca Genel Kurulumuza farklı amaçlarla getirildi. Ben
Kahramanmaraşlıyım. Kahramanmaraşımızda 100 bine
yakın Suriyeli misafirimiz belli bir süreden bu yana misafir edilmektedir.
Sağlık sorunları, her türlü sorunları için topyekûn gerek
vatandaşlarımız, STKlarımız, devletimiz ve
Hükûmetimiz tüm unsurlarıyla orada uygun, yaşanabilir bir ortam
sağlamakta, tedavileriyle de ilgilenmektedir ve şu an daha
insancıl yaşayacakları
Ve Kahramanmaraş ilimizde, o
bölgede -ki Sünni kardeşlerimiz var, Türk kardeşlerimiz var, Kürt
kardeşlerimiz var- hiçbiri herhangi bir sıkıntı da duymamakta.
Maalesef geçmişte olan zihniyet yine aynı şekilde ortaya
konulmaya çalışılıyor. Ne varsa dışarıdan
gelen STK yahut kendisine avukatım diyen kişiler, oradaki masum
insanların o duygularını farklı bir şekilde
kullanıp o ortamı oluşturmaya çalışan kişiler,
yoksa oradaki kardeşlerimizin hiçbirinin biriyle bir sorunu yok. Sünni ve
Alevi kardeşlerimiz zaten yan yana orada yaşamaktalar ve yapılan
-geçenlerde de açılışını yaptık- o kent,
yaklaşık 20-25 bin Suriyeli misafirimize -imkânlar dâhilinde- her
türlü imkânı sunan, daha güzel, daha yaşanası bir ortam oluşturan
ve belli alanda çevresine de çevre düzenlemesi yapılan, o bölgede de güzel
görünümlü yollarıyla yapılan bir yardım.
MEHMET TÜM (Balıkesir) Vekilim, yer uygun mu,
başka yer yok muydu?
MEHMET İLKER ÇİTİL (Devamla)
Aynı şekilde o köyün, oradaki vatandaşlarımızın
da hem su ihtiyaçlarında hem bundan sonraki süreçte kendilerine de
faydalı olacak bir ortam ki inşallah bu süreç kısa bir zamanda
hallolur ve oradaki bizim yaptığımız o binalar, Allah
etmesin, herhangi bir afet, deprem durumunda kendi vatandaşımıza,
kendi yaralanan vatandaşlarımıza, mağdurlarımıza
hizmet edecektir. Yani çok amaçlı yapılmıştır.
MEHMET TÜM (Balıkesir) Vatandaş istiyor
muydu?
MEHMET İLKER ÇİTİL (Devamla) - Ben
sizleri ve sizler gibi zihniyetleri, oraya yönelik, karıştırmaya
yönelik bu hareketlerinizi kınıyorum. Gidin, yani hiçbiriniz
gitmediniz.
MEHMET TÜM (Balıkesir) - Senin zihniyetinden
dolayı onu yapıyorsun oradakilere. Onları göçe zorlamak için
yapıyorsunuz.
MEHMET İLKER ÇİTİL (Devamla) - Hatta
biraz önce HDP konuşmacısı baktım, özellikle sağdan
soldan toparladığı yanlış bilgilerle gündem
oluşturmaya çalışıyor. Fakat yerinde görmek lazım. O
barış, kardeşlik ortamını, buyurun sizi misafir edelim
orada görün. Daha öncesinde CHPli milletvekillerimiz de geldi,
Kahramanmaraşımızda olağanüstü hiçbir şey görmediler.
Ve geçen açılışını yaptık sorunsuz bir
şekilde ve aynı şekilde süreç devam ediyor.
Biraz önce konuşmacının biri yine
farklı şeyler söyledi; işte, parti binalarına, farklı
yerlere, farklı amaçla gidilmeler olduğunu. Daha birkaç gün önce
İstanbulda HDP binasındaki o karmaşaya yardım için giden,
müdahale için giden Afşinli bir hemşehrim orada şehit oldu
dördüncü kattan düşerek. Yani devletimiz, Hükûmetimiz, bizler parti olarak
da o ortamın bir an önce ortadan kaldırılması
Geçmişteki o zihniyet neyse şu an Türkiyenin gelişmesine,
birliğine, beraberliğine gem vurmaya çalışan o zihniyete
karşı hep birlikte bir olup ortak hareket etmemiz gerekirken maalesef
ayrımlaştırmaya çalışıyoruz.
Ben bu vesileyle gerek içeride gerek
dışarıda böylesine yoğun gündeme sahip ülkemizde HDP
Grubunun araştırma önergesi teklifinin manidar olduğu
düşüncesiyle önerinin aleyhinde olduğumu beyan ediyor, gündemimizdeki
diğer konulara odaklanmamız gerektiğine, birlik beraberliğe
ve millî duygulara odaklanmak gerektiğine ve ülkemiz için ne gerekiyorsa
olumlu anlamda onu yapmamız gerektiğine inanıyorum ve herkesi
buradan sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın hatip
konuşmasında HDPnin öteden beri kullandığı
ayrıştırıcı dil diye grubumuza sataştı.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
4.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitilin HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hatibin son söylediğinden hareketle söyleyeyim,
biz sağdan soldan bilgi toplayarak değil,
yaşanmışlık üzerinden, bu ülkenin otuz sekiz
yıldır çözülmemiş ve bir kentte insanlar arasında barış
köprüsünü tesis edememiş bir yarasından söz ediyoruz. Bakın,
biz, bunlara, kalıcı bir araştırma önergesiyle bir heyet
oluşturarak eğer çözüm bulamazsak, bu otuz sekiz yıl kırk
sekiz yıl olur, elli sekiz yıl olur. Etkin bir yargılama süreci
görmemiş, tarafları tatmin eden bir kararlaşmaya
varılmamış bir süreçten söz ediyoruz.
Bir diğeri, şunu da ifade edelim:
Bakın, siz Terolara değiniyorsunuz; siz, Teroları,
alabildiğine, merkezî, üstten indirgemeci bir kararla bir yer olarak
belirlediniz. Eğer oradaki insanların bu konuda rızası
varsa rızasını alsaydınız. Memleketin 800 bin
kilometrekarelik alanı bitti de özellikle bir toplumsal hassasiyet
üzerinden tepki gösteren, reaksiyon gösteren, bunun için günlerce eylem,
etkinlik, gösteri yapanlar üzerinden mi yürüyorsunuz? Ve araştırma
önergemizi özellikle memleketin bu kadar önemli sorunu varken deyip
küçümseyemezsiniz. Memleketin en önemli aciliyeti, bu ülkede rejim
değişikliğine tekabül eden Anayasa değişiklikleri
değildir. İnsanların, bu 80 milyon insanın gündemiyle
iktidarın gündemi birbirinden farklı mecralarda işlemektedir. Bu
ülkenin rejim sorunu yoktur. Bu cumhuriyetin demokratikleşme gibi bir
sorunu vardır. Ülkenin, bu cumhuriyetin demokrasi gibi bir sorunu vardır
ve bu sorun doksan üç yıllık bir sorundur. Bu ülkede eğer bir
değişiklik yapılacaksa, bütün toplumsal kesimlerin kabulü
çerçevesinde, herkesin kendi rengiyle, diliyle, kültürüyle kendini ifade
edebileceği bir demokratikleşme süreci yaşatmalıyız
biz bu ülkeye; ya değilse, cumhuriyetle bu memleketin bir sorunu
olmadığını ifade ediyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Sayın Gökdağ
MEHMET İLKER ÇİTİL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir müsaade edin.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkan, konuyla ilgili olarak bölge milletvekili olarak kısa bir
açıklama yapmak istiyorum 60a göre efendim.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden bir dakika.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Gökdağın, Alevilerin
otuz sekiz yıl önce Kahramanmaraşta yaşanan olayların
aydınlatılmasını istediklerine ilişkin
açıklaması
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; bundan otuz altı
yıl önce Kahramanmaraşta gerçekten insanım diyen,
insanlığın zerresini üzerinde taşıyan herkesi çok
derinden etkileyecek bir katliam yaşandı. Bu katliam aslında
cumhuriyete karşı yapılan bir katliam ama muhatabı Alevi
yurttaşlarımız oldu. Alevi yurttaşlarımızın
oradaki acıları kendilerini ne kadar derin etkilese de Aleviler bugün
bir kin duygusuyla, bir öç alma duygusuyla yaşamıyorlar, olaya öyle
yaklaşmıyorlar. Aleviler, inançları gereği, her zaman
sevgiyi, barışı, kardeşliği öne çıkaran
anlayışla hareket ettiler, bugün de aynı inançla, aynı
düşünceyle hareket ediyorlar. Ama Alevilerin ortak bir isteği var, o
ortak istek de: Otuz altı yıl önce böylesine bir vahşetle
karşılaşıldı, bu vahşetin
aydınlatılmasını istiyorlar, aydınlatılması
talebi var. Bu talebe Meclis olarak kulak vermek zorundayız diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
İmran Kılıç.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) İlker
Bey konuşacağı için ben konuşmayacağım.
BAŞKAN Sayın Çitil, siz ne diyecektiniz,
talebiniz nedir?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Yerinden
kısa bir açıklama yapacak Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir dakika. Lütfen bir dakika içinde
tamamlayın.
Buyurun.
26.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet İlker Çitilin,
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET İLKER ÇİTİL
(Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum.
Biraz önceki HDP konuşmacısı benim
konuştuklarımı da farklı bir anlama çekti.
Yaklaşık otuz sekiz yıl önce -buradan
ifade ediyoruz- provokatif kaynaklı, milleti birbirine düşürme
amaçlı, Alevi ve Sünni kardeşlerimizi, Kürt ve Türk
kardeşlerimizi birbirine düşürmek ve darbeye zemin hazırlamak
amaçlı provokatif bir eylem oldu ve maalesef orada Sünni ve Alevi
kardeşlerimiz kullanıldı. Ben diyorum ki: Şu an
bunları kullanmak, tekrar aynı ortamı oluşturmak yerine biz
daha yapıcı söylemler yapıp millî birlik, beraberlik için
çalışmalıyız.
İkincisi: Bu Sivricehüyükte, direkt gidildi,
orası seçildi. dendi. Fakat ben de içerisindeydim, bize de bilgilendirme
yapıldı Valilik tarafından. Defalarca farklı alternatifler
değerlendirildi, en az 15-16 yer değerlendirildi, hepsinin
farklı sıkıntıları oluştu; kiminin arazisi uygun
olmadı, kimi havaalanına yakındı, kimi askerî depolama
alanıydı falan. En uygun yerdi orası. Orası üstelik
tarımsal alana da elverişli bir alan değil ve oradaki köyler de,
biraz önce bahsettiğim gibi, Sünni, Alevi herkesin kardeşçe
yaşadığı yerler. Köylülerde, oradaki vatandaşlarımızda
sorun yok; oradaki sorun, dışarıdan gelip orayı karıştırmaya
çalışanlar.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Erdoğan, siz ne talep
etmiştiniz?
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Sayın
Başkan, 60a göre fikrimi beyan etmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden bir dakika
Başka söz vermeyeceğim çünkü böyle
gidiyor.
Buyurun.
27.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğanın, otuz sekiz yıl önce yaşanan acı bir olayın
iyiniyetli olmayan, ayrıştırmayı öngören bir şekilde
gündeme taşınmasının hoş olmadığına
ilişkin açıklaması
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; otuz altı yıl önce
yaşanan acı bir olayın tam da gündemimizde çok farklı
konuların olduğu, çok büyük acıların
yaşandığı bir günde tekrar bence hiç de iyiniyetli olmayan,
ayrıştırmayı öngören bir şekilde gündeme
taşınmasının hoş olmadığını söylemek
istiyorum.
Çukur siyaseti bitti, 15 Temmuzda yapılanlar
başarılamadı, şimdi sıra milleti
ayrıştırmaya mı geldi diyorum.
Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
bakın, sisteme giren ilk üç milletvekiline söz verdim ama arkası
dolmaya başladı. Lütfen, sadece Sayın Yıldırıma
söz vereceğim ve oylamaya geçeceğim.
Buyurun Sayın Yıldırım, sizi
dinliyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
Ayrıştırıcı ve iyiniyetli olmayan
BAŞKAN Buyurun iki dakika.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın
Başkan, oylamaya geçelim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sataşma çok
açık Doğan Bey, çok açık. Sayın Başkan dinlemedi bile
niye istediğini.
BAŞKAN Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğanın yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bazı toplumsal yaralar vardır ki yüz
yıl da geçer ve toplum vicdanında çözüme
kavuşturulmadığı için gündemdeki yerini korur. Bu kimi
rahatsız eder onu söyleyeyim: O dönem yaşanmış
acıları yüreğinde hissetmeyenleri rahatsız eder veya o
dönem acı yaşamış olanların acısını
anlamayanları, anlamak istemeyenleri, görmek istemeyenleri rahatsız
eder.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) Sizin hâletiruhiyeniz
tam da bunu anlatıyor işte.
BAŞKAN Sayın Erdoğan, lütfen
AHMET YILDIRIM (Devamla) Toplumsal kesimlerin,
ifade edeyim, vicdanında hâlâ kanayan bir yaradır. Siz hiç gidip
Maraşta mezalime uğrayan insanlarla üç dakika sohbet etme zahmetinde
bulundunuz mu ki bizim yarayı kaşıdığımızdan
söz ediyorsunuz.
MEHMET İLKER ÇİTİL
(Kahramanmaraş) Biz devamlı içindeyiz.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Hiç öyle bir derdiniz yok
gibi geliyor bana, belki de hiç temas dahi etmediniz.
Buradan hareketle, bakın, bunu üç cümlelik bir
kalıp içerisine sıkışıp onun ötesine geçemeyen bir
terminolojiyle aynı şeyleri burada tekrarlayıp durup partimize
sataşarak kendinize bir malzeme çıkaramazsınız.
Memleketin gündemiyle siyasi iktidarın gündemi
farklı; memleket açlıkla boğuşuyor, yoksullukla
boğuşuyor, akan kanla boğuşuyor, acıyla
boğuşuyor ama burada rejim değişikliğine tekabül eden
bir sebepten ötürü Ya kaos ya da Başkanlık! diye bu ülkenin gündemini
meşgul eden muhalefet toplumsal muhalefet değildir. Evet, rejimin bir
sorunu var, o da cumhuriyetin -az önce de söylediğim üzere-
demokratikleştirilmesi sorunudur. Hazırlanan paket bu ülkeyi daha
fazla demokrasiye doğru evriltebilecek bir paket değildir; bu ülkede
vesayeti, tek adamcılığı, toplumsal kamplaşmayı,
gerilimi, insanların birbirine karşı ön
yargılarını artıran bir pakete tekabül ediyor diyorum.
Bütün Genel Kurulu tekrar saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Söylediklerinizi
içselleştirin, ondan sonra konuşun o milletin kürsüsünden.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun,
Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır
Milletvekili İdris Baluken tarafından, 19-24 Aralık 1978
tarihinde Maraşta nefret saikiyle gerçekleşen katliamı
planlayanların ve siyasi destek sunanların tespiti,
sorumlularının bulunması ve cezalandırılması ile
bu katliamla ilgili yüzleşme süreçlerinin işletilmesi amacıyla
12/2/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Aralık 2016
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Sınai Mülkiyet
Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 341) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde, İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 341 sıra sayılı
Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 28inci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Ahrazoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU
(Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının birinci
bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Fırat
Kalkanı Harekâtında şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet,
yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, son günlerde güzel
yurdumuzda meydana gelen felaketlere kısaca değinmek istiyorum:
Beşiktaş'ta gerçekleştirilen
saldırıda şehit olan 45 evladımızın
acılarını içimizde hissederken, Kayseri'de bulunan 1. Komando
Tugayı'nda görevli Mehmetçiklerimize yönelik çarşı izinlerine
çıktıkları sırada gerçekleştirilen bombalı
saldırıyla yüreklerimiz bir kez daha yaralandı.
Şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum, kederlerini unutup
Vatan sağ olsun! diyen ve haykıran ailelerine
başsağlığı, gazilerimize de acil şifa diliyorum.
Dualarımız; acıların bir an önce bitmesi, tüm vatan
evlatlarının sağlıkla görevlerini yapması,
vatanımızın birlik ve dirliğinin sonsuza kadar muhafaza
edilmesidir.
Değerli milletvekilleri, evet, millî birlik ve
beraberliğe sahip olmak zorunda olduğumuz bir dönemdeyiz. Terör
örgütleri dört taraftan canlarımızı almakta ancak hedeflerine
ulaşamamaktadır ve ulaşamayacaklardır. Çünkü milletimiz bir
bütün hâlinde millî dayanışma ruhu ve fedakârlığıyla
hareket etmekte ve bölücülerin planlarına karşı çıkmaktadır.
Ancak Hükûmetin vekilleri olarak seçilenler, yönetimine yetkilendirildiği
yüce Türk milletine karşı sorumluluklarını dikkatle yerine
getirmek mecburiyetindedir. Kayseride gerçekleştirilen bombalı
saldırıda askerlerimizin yeterli tedbir alınmadan izne
çıkmasına imkân tanıyan sorumlular ya da sistem eksikliği
hakkında detaylı inceleme yapılmalı ve gerekli
işlemler yapılmalıdır. Terör olayları benzer
şekilde gerçekleştirilmekte, bu da istihbarat zaafının
olduğu düşüncesini akıllara getirmektedir. 15 Temmuz kanlı
girişimi sonrasında da benzer tartışmalar olmuş ancak
herhangi bir iyileştirmeye gidilmediği yahut yapılmış
ise derde deva olmadığı görülmüştür. Yetersiz ve kök-neden
analizi yapıldığında Sorumlusu benden ise kalsın.
yaklaşımının hâkim olduğu bir yönetimin ülkeyi
felaketlerden kurtarması imkânsız görünmektedir. Kısacası
hamasi söylemlerle, 2023le Atatürk, 2053le Fatih Sultan Mehmet, 2071le
Alpaslan olunmuyor.
Değerli milletvekilleri, pazartesi
akşamı gerçekleşen silahlı saldırıyla
hayatını kaybeden Rus Büyükelçi Karlovun ailesi ve Rus halkına
başsağlığı diliyor ve bu olayın bir an önce
açıklığa kavuşması gerektiğini düşünüyorum.
Terör sadece ülkemizde değil, dünyanın
çeşitli ülkelerinde de can almakta ancak bu olaylar münferit olaylar
olarak gerçekleşmektedir. Buna bir örnek olarak geçtiğimiz günlerde
Almanya Berlinde Noel pazarına kamyonla dalmak suretiyle 12 kişinin
can kaybına yol açan olayı hatırlatıyorum. Alman
halkına buradan taziyelerimizi iletiyorum. İsviçre Zürihte daha önce
Türk toplumunun denetiminde olan ancak son dönemlerde başta Somalililer
olmak üzere Afrikalılarca ibadet için kullanıldığı
belirtilen camiye yönelik saldırıda yaralananlara da Allahtan acil
şifalar diliyorum. Ayrıca, Halepteki dram hâlâ bitmemiştir
Ateşkes sağlandı denilmesine rağmen Halepte hâlâ
katliamların devam etmesini, sivillerin şehri terk etmeleri için
hazırlanan konvoylara rejim güçleri tarafından ateş
açılmasını da, katliama göz yumulmasını da
kınıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına
bağlı özel bütçeli bir kamu kurumu olan Türk Patent Enstitüsü,
ülkemizde marka, coğrafi işaret, tasarım, patent ve faydalı
model gibi sınai mülkiyet haklarının korunması, bu haklara
ilişkin toplumdaki bilgi ve farkındalık düzeyinin artırılması
amacıyla 1994 yılında kurulmuştur.
Bir yıl sonra yürürlüğe konulan patent ve
faydalı modele ilişkin 551 sayılı Kanun Hükmünde Kararname;
tasarımlara ilişkin, coğrafi işaretlere ilişkin,
markalara ilişkin kanun hükmünde kararnameler yayımlanarak bu
hakların söz konusu kanun hükmünde kararnameler kapsamında korunması
sağlanmıştır.
Türkiye Patent Enstitüsünün
kuruluşuna ilişkin 544 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
değiştirilerek 5000 sayılı Enstitü Kuruluş Kanunu 2003
tarihinde yasalaştırılmıştır ve görüşmekte
olduğumuz anılan kanun tasarısı 5 kitaptan oluşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bugün itibarıyla
Türk Patent Enstitüsüne baktığımızda AR-GE faaliyetlerinin
bir sonucu olan patent başvuruları ve tescillerinde 2015
yılında 5.512 yerli, 8.446 yabancı patent başvurusu
olmuş; yabancı patentlerden yüzde 99,1i kabul edilirken yerli
patentlerden yüzde 31i kabul edilmiştir yani tescil edilmiştir.
Yani, yabancı patent başvurularının neredeyse tamamı
tescil edilmiş durumdadır. Demek ki biz patentin önemini tam anlatamamışız.
Ekonomik büyüklük açısından 17nci sırada
yer alan ülkemizin patent başvurusunda bulunan 25 ülke arasında son
sırada yer almasını kabullenmek mümkün değildir. Ekonomik
büyüklükte Türkiyenin gerisinde yer alan Tayland, İsrail ve
İranın listede daha üst sıralara yerleşmesi, konu üzerinde
daha çok çalışmamız gerektiğini göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ekonomik
gelişimine paralel olarak
sınai mülkiyet hakları alanında
yeterli olmasa da önemli gelişmeler olmuş, başta patent, marka
ve tasarım olmak üzere başvurularda dünya çapında olduğu
gibi olmasa da artışlar yaşanmıştır.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı esnasında Türk Patent Enstitüsü kurumu bütçesi
hakkında konuşma yaparken kurumda Sayıştayca tespit edilen
uygunsuzluklara yönelik değerlendirmelerde bulunmuş ve yeni kanunla
bunların giderilmesini umut ettiğimi belirtmiştim. Ayrıca,
yasalaştırma çalışmasının etkin ve verimli
yürütülmesini teminen muhalefet partileri olarak Milliyetçi Hareket Partisi ve
CHP ile Hükûmet temsilcilerinden bir alt komisyon kurularak
çalışmalar yapıldığından da bahsetmiştim. Alt
komisyon toplantılarında özellikle üstünde durduğumuz konulardan
biri de yasa genelinde kişi veya duruma göre farklı uygulamalara yol
açabilecek şekilde kullanılan tanımlamalardı. Özellikle,
gerekli görüldüğü durumlarda, gerekli gördüğü sıklıkta,
makul ihtiyaçlar gibi ifadeler içerdiğini ve talebin ya da işlemin
uygulanmasından sorumlu olacak kişilerin inisiyatifine, tecrübesine
ya da yaklaşımına göre değişiklik gösterebilecek
sonuçların oluşmasına imkân tanımaktadır.
Bu tip muğlak ifadeler yerine kanun
tasarısında net, ilgili tarafların tamamınca aynı
şekilde anlaşılıp uygulanacak, aynı sonuçların
çıkarılacağı ifadelerin yer alması gerekmektedir.
Bu konuda gerekli uyarılar komisyon
toplantıları esnasında yapılmış ancak uygulamada
tanıdığı esnekliklerden dolayı önerimiz AKP
milletvekilleri tarafından kabul görmemiştir. Bu yaklaşım,
yasanın revizyon gerekçelerinde yer alan Avrupa Birliği bünyesindeki
uygulamalar ve icraatlarına yönelik kurallara entegrasyon ve ortaya
çıkabilecek sorunlar ile hak kayıplarının ortadan
kaldırılması ihtiyacına cevap verebilecek bir yasaya
müsaade etmemektedir.
Değerli milletvekilleri, markadan doğan
hak bir mülkiyet hakkı olup Anayasayla güvence altına
alınmış bir haktır. Bu hakkın idari bir organ
tarafından iptal edilmesi de mümkün değildir. İptal konusunda
karar verme yetkisi bağımsız mahkemelerin olmalıdır.
Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 26ncı maddesinde geçen Enstitü ibaresinin
yetkili mahkeme olarak değiştirilmesi teklifimiz yine AKP
milletvekilleri tarafından kabul görmemiştir.
Değerli milletvekilleri, özetle, söz konusu
kanun tasarısı tüm tarafların aynı şekilde anlayarak,
uygulamaya alacak şekilde düzenlenmemesi temelinde, tasarıyı
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak eksik bulmakla birlikte, sanayicinin
beklentilerine cevap vermesini ve onlara katkı sağlanmasını
umuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Sayın Kazım Arslan konuşacak.
Buyurun Sayın Arslan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz tasarının
özellikle ülkemize fayda getirmesini ve yatırımcıya, sanayiciye,
üretim yapan alanlarda çalışma yapanlara fayda getirmesini diliyorum.
Amaç, burada patent, marka,
coğrafi işaret, faydalı model gibi konularda sanayicimize,
üreticimize, yatırımcıya yardımcı olmakla birlikte
onun önünü açma anlamında bir çalışma
yapıldığını belirtmek istiyorum. Dün de
belirttiğim gibi bu yasanın geneli hakkında olumlu bir
görüşümüz var. O nedenle Komisyonda gösterdiğimiz desteği, yine
Meclisimizde de bir an önce çıkması için gösteriyor ve bu
yasanın bir an önce uygulamaya, yürürlüğe girmesini destekliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, özellikle birinci bölümün geneli hakkında
aldığım bu sözün çerçevesinde bu yasanın da yine
-komisyonlarda da bunu özellikle belirttik- yasa yapma tekniği,
etiği, evrensel hukuk kuralları açısından doğru bir
yöntem olmadığını da belirtmiştik. Yine de bunu
belirtiyorum. Bu nedenle, tasarıya bağlı olarak
çıkarılması öngörülen yönetmeliklerin tasarının
yasalaşmasını takiben en kısa sürede ilgili mevzuata uygun
bir şekilde çıkarılıp sanayicimize,
yatırımcımıza ve üretim alanlarında faydalı
olacak bir çalışmanın yürürlüğe girmesini istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, tabii
sanayicinin, yatırımcının, özellikle iş
dünyasının beklediği bu yasa tasarısının bir an
önce çıkması noktasında da
çalışmalarımızı, katkılarımızı
sürdürmeye devam edeceğiz ve bundan sonra da devam etmeye
çalışacağız çünkü Türkiyenin sanayileşmeye, Türkiyenin
üretiminin artmasına, Türkiyenin ihracatının artmasına,
istihdam alanlarının, işletme alanlarının daha çok,
fazlasıyla açılmasına olanak sağlayacak bir
altyapının Türkiyede henüz oluşmadığını,
özellikle üretim odaklı bir sanayileşme modelinin Türkiyede yürürlükte
olmaması sebebiyle, iktidarın bunu ihmal etmesi sebebiyle
sanayicilerimizin, üretim yapan arkadaşlarımızın ve
yatırımcıların bu konuda çok şikâyetçi
olduklarını belirtmek istiyorum.
Özellikle, üretim maliyetlerinin yüksekliği,
üretim üzerindeki yüklerin fazlalığı, vergilerin
fazlalığı, enerjinin pahalılığı, enerji
noktasında gerekli indirimlerin yapılmaması, hatta zamların
yapılmış olması, üretim alanındaki bu maliyetlerin
yüksekliği sebebiyle sanayicimizi, ihracatçımızı
zorlamakta, rekabet etme şansını her gün biraz daha
azaltmaktadır. Eğer sanayicimize kazandıramıyorsak, sanayicimize
iş yaptıramıyorsak, sanayicimizin, üreticimizin
ihracatını artıramıyorsak sonuçta, gerçekten,
insanların gelecekte yatırım yapma şevklerinin her gün yok
olacağını, kırılacağını ve gelecekte de
yatırım yapacak hiçbir özel şahsın, özel sektörün ortada
olmayacağını görüyoruz. Belki bugün özel sektör, iş
dünyası fazla sesini çıkarmıyor. Neden? Çünkü üzerine baskı
uygulandığı için. Vergi baskısı, sigorta
baskısı ve değişik alanlarda siyasi baskıların
yapılmış olması sebebiyle sesini çıkarmıyor
ancak, sesli bir şekilde bunu sızlandığı, özellikle
bizlere, muhalefet partilerine bu şikâyetlerini söylediğini
açıklıkla belirtmek istiyorum. Tabii, siz vekillere de, iktidar
vekillerine de söylediğini biliyorum, ancak sizler
dillendiremediğiniz için biz bunları dillendirmek ve Mecliste
bunları söylemek durumunda kalıyoruz.
Tabii, Türkiyede üretim odaklı,
yatırım odaklı, insan odaklı, eğitim odaklı bir
çalışma yapılmamış olması sebebiyle Türkiyede
eğitimde geri kalıyoruz, sanayide geri kalıyoruz, üretimimiz
düşüyor, istihdam alanlarımız her gün daralıyor, birçok
işletmeler kapatılma durumunda kalıyor, birçok
insanımız işsiz, ortalıklarda dolaşıyor.
Özellikle üniversiteyi bitiren gençlerimizin bugün, yüzde 25in üzerinde,
iş arar durumunda olduğunu ve ortalarda dolaştığını
ve birçoklarının da iş yapamadıklarını ve
annesine babasına bağlı olarak yaşamlarını
sürdürmeye çalıştıklarını görüyoruz.
Şimdi, ülkenin gündemi bu olması
gerekirken, bugün gerçekten hiçbir anlamı olmayan, ülkenin rejimle
sıkıntısı olmamasına rağmen, rejimi
değiştirecek manada bir başkanlık sistemine, bir Cumhurbaşkanlığı
sistemine doğru çalışmaların yürütüldüğünü görüyoruz.
Gündemi bu şekilde meşgul ederek, terörü bir kenarda bırakarak,
ülkenin her alanında terör olaylarının olmasını
dikkate almayarak eğer siz bunun üzerinde, başkanlık üzerinde
ısrar etmeye, ülkeyi yine ayrıştırmaya, gerginliği
sürdürmeye devam ederseniz, inanın, gelecekte bu ülkede insanların
yaşama şevki de kalmayacaktır, hevesi de kalmayacaktır.
Birçok insanın, bugün iş dünyasında olan ve bilim
dünyasında olan birçok insanın Türkiyeyi terk etme gibi bir
isteklerinin olduğunu da sizlere belirtmek istiyorum. Bu kadar
yetişmiş, üretimin içinde olan, eğitimin içinde olan, ülkeye
birçok katkıları olan insanlarımızı, birçok
sorunumuzun ortada olduğu bir dönemde, farklı alanlarda bunları
değerlendirmeye, farklı alanlarda baskı kurmaya
çalışırsak, gerçekten, bu ülkede ne huzur kalır ne
barış kalır ne de insanların yaşama şansı
kalır. Bunu öncelikle bu iktidarın sağlaması gerekiyor. O
nedenle, artık gündemimizi değiştirmemiz gerekiyor değerli
arkadaşlarım, gündemimiz başkanlık gündemi olmamalı.
Terörün önlenmesi, Türkiyede bir güven
ortamının yaratılması, insanların rahatça
yaşayabileceği, çalışabileceği, hem devlette hem özel
sektörde rahatlıkla işine gidip gelebileceği, hayatını
kazanabileceği ve günlük yaşamını sürdürebileceği bir
ortamı bu iktidarın sağlamak zorunda olduğunu belirtmek
istiyorum. Bunun önemi gerçekten çok fazlasıyla var. Her gün hiç
beklenmedik olayları yaşıyoruz. Her gün bir şehit haberiyle
yaşamımıza başlıyoruz, günlük hayatımıza
başlıyoruz. Artık Türkiyeyi bu atmosferden kurtarmanın
yeridir, zamanıdır. İktidarın bu konuda gerçekten daha
dikkatli olması gerektiğini anlatmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biz yıllarca şunu söyledik: Özellikle,
Türkiye'nin cumhuriyete dayalı, laik cumhuriyete dayalı bir yönetim
sistemiyle birlikte yönetilmesi gerektiğini ısrarla belirttik.
Tarikatlara dayalı bir yönetim biçiminin her zaman Türkiye'de bu milletin
ve bu devletin başına bela olacağını da belirttik.
Hatta, ifadelerimiz hep şöyle geçmiştir: Türkiye'de irtica tehlikesi
vardır. demişizdir. Ama, biz bu irtica tehlikesini söyledikçe sizler
bunu yanlış değerlendirerek, kendi yandaşınız
olan birçok tarikat mensubunu kendi alanlarınızda, kendi
kadrolarınızda hem beslemek hem de onları liyakatsiz bir
şekilde devletin kadrolarına yerleştirmek suretiyle, Türkiye'nin
başına bela olan bir FETÖ terör örgütünü kendi ellerinizle
yaratmış oldunuz. Yine bu yetmiyor; bugün bunları temizlemeye
çalışıyoruz, biz de buna destek oluyoruz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak ama bu sefer farklı tarikat örgütlerini, tarikat
mensuplarını bu devletin kadrolarına yerleştirmeye
çalışıyorsunuz ve böylelikle kendi idarenizi, kendi
iktidarınızı sürdürmeye gayret ediyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; inanın, biz laik
cumhuriyete bağlı kalmadığımız sürece, biz
Atatürkün kurmuş olduğu bu cumhuriyete sahip
çıkmadığımız sürece, gerçekten bu kargaşalardan,
bu kavgalardan, bu kaoslardan kurtulmamız mümkün değildir. Bunu
ısrarla belirtiyorum. Bunun ötesinde yapacağınız her bir
çalışma Türkiye'ye zarar verecektir, Türkiye'nin rejimini
değiştirecektir, Türkiye'nin geleceğini karartacaktır ve bu
karanlığı bir daha aydınlatmak da mümkün olmayacaktır.
Onun için sizlere özellikle hatırlatıyorum değerli
arkadaşlarım: Ülkenin gündemi gerçekten terördür, Türkiye'nin gündemi
açlıktır, sıkıntılar vardır; bunların
aşılması için çalışılmalıdır.
Bu noktada çalışmaların
sürdürülmesini diliyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla tekrar
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir konuşacak.
Buyurun Sayın Taşdemir. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA DİRAYET TAŞDEMİR
(Ağrı) Sayın Başkan, birinci bölüm üzerinde partimizin
görüşlerini ifade etmek için söz hakkı aldım. Genel Kurulu
selamlıyorum.
AKP iktidarı, kamu yararının,
halkın bütünlüğünü ilgilendiren hizmetlerin çeşitli ambalaj
kavramlar altında sermayeye devrediliş dönemidir. Sermayenin
iktidarın bir bileşeni olduğu dönem de iktidarın kendisi
hâline geldiği dönemdir.
Bugün konuştuğumuz Sınai Mülkiyet
Yasa Tasarısının da halkın kamu yararını
ilgilendiren konuları mülk olarak gören, tekelleşmeyi kollayan
düzenlemeler içeren bir tasarı olduğunu ifade etmek isterim.
Bir yandan böyle yasalar geçerken öbür yandan da bu
düzenlemeler üzerine düşüncelerimizi, fikir üretmemizi giderek
zorlaştıran bir toplumsal iklim yaratılıyor. Son iki
yıldır yaşadıklarımız bir gerçeği su yüzüne
çıkarttı: Biz, ülkeyi tek başına AKP yönetiyor
sanıyorduk ama meğerse AKP bir tarikatlar ve cemaatler
koalisyonuymuş, koalisyon dönemlerini bitirdik diye övünürken gizli
koalisyonlarla ülkeyi yönetmiş. Bugün, Türkiye'deki bütün siyasal
sorunların sınırlar içinde ve dışında dini
kullanarak, cemaatleri kışkırtarak çözülmeye
çalışılmasının yarattığı sorunlarla
boğuşuyoruz. Öyle ki Kürt meselesi bile böyle halledilmeye, bu
zihniyetle çözülmeye çalışılıyor maalesef.
Biz, sokağa çıkma yasaklarının
devam ettiği dönemde Cizrede, Surda duvarlara ırkçı,
cinsiyetçi yazılmalar yapıldığını, altına da
esedullah timi imzasının atıldığını bu
kürsüde defalarca ifade ettik, bu konuda onlarca soru önergesi verdik. Hâlâ da
bu konuda bu sorularımıza ve soru önergelerimize ilişkin tek bir
cevap almış değiliz.
2014te, Vanda HDP eylemlerine müdahale eden
polisin Yaşasın IŞİD söylemleri videoyla
kaydedildiği hâlde, bu konudaki soru önergelerine bir yanıt
verilmedi. Vekili olduğum Ağrıda yabancı terörist
savaşçılar adıyla tedavi edilenlerle ilgili somut bir belge
ortaya çıkmış olmasına karşı bu konuda da bir
açıklama yapılmadı, tam tersine Kürt karşıtlığına
dayanan maceracı dış politikayla bu yapılar Orta
Doğuda bir karşı güç olarak konumlandırıldı. Bu
ittifak sınırı içinde Kürtlere, bütün muhaliflere
karşı bir tehdit oluşturulurken yapılan tehditlerin üzeri
örtüldü, hiçbir soruşturma açılmadı. Saldırıların
muhaliflere, Kürtlere yönelik olması saldırıları
iktidarın gözünde meşrulaştırdı. Bu sessizliği,
yaşananları zamanında bütün kanıtlarıyla ortaya
koymamıza rağmen, harekete geçilmemiş olmasının tek
sebebi bu politik yaklaşımdır.
En son, Diyarbakır bombacısı Orhan
Gönderin normal koşullarda siyasi kriz yaratacak söylemleri basına
yansıdı. Gönder devletin kendine sahip
çıkacağının vadedildiğini, polisin Bir yıl
yatar, çıkarsın. dediğini ifade etti. Bunu gündeminize
aldınız mı? Kim bu polisler, kimden güç alarak böyle bir
ilişki kurulabiliyor? Hâlâ bu sorularımızın cevabı da
maalesef yok.
Bugün terörist olarak ifade ettiğiniz
cemaatçi yapılanmaların yöntem ve politikalarını bize
karşı kullanmaya devam ediyorsunuz. KCK davaları bunun en somut
örneğidir. İddianameleri hazırlayan savcılar, hâkimler
cezaevinde olmasına karşın yargılamalar hiçbir şey
olmamış gibi devam ediyor. Binlerce kişi terörist olduğu
iddia edilen yapılanmalara üye hâkimlerin verdiği kararlarla suçlu
ilan edildi, onlarca yıl ceza verildi. Bunda bile bir sorun görülmüyor,
aynı propaganda devam ediyor. Öyle ki eş başkanlarımız
başta olmak üzere 12 milletvekilimiz, arkadaşlarımız bu
hâkim ve savcıların birçoğunun düzenlediği fezlekeler
gerekçe gösterilerek tutuklandı, yargılanmaları su anda devam
ediyor. Tabii, yolsuzlukları açığa çıkmış bir
iktidarın bütçeyi dağıtmasında bir gariplik görülmezse
suçlu olduğu iddia edilen hâkimlerin verdiği adalet
kararlarının da üzeri böyle örtülmeye çalışılır.
Gerçekten bir hesaplaşma yapılacaksa, gerçekten bu infazcı
yapılara bir son verilecekse bu hesaplaşmanın Cizredeki, Surdaki
yazılamaları yapan esedullah timinden, Orhan Gönderin
tetikçiliğini yaptığı yapılanmalardan, partimize
yönelik linç girişimlerini organize edenlerden başlaması
lazım. Buradan başlanmadığı müddetçe sürekli iktidara
ortak olma talebiyle ortaya çıkan ve birbirinin yerine geçen paralel
yapılar oluşacak, siyasetin bir yüzü hep ikili bir organizasyonla
gizlenecek. Hep birileri devleti ele geçirme çabası içinde olacak, iktidar
yaratma sürecinde birbirini baypas etmeye çalışan yapıların
15 Temmuzlarıyla boğuşup duracağız.
İktidar, siyasetteki krizi
demokratikleştirerek değil, yasama, yürütme, yargıyı tek
elde toplayarak, bütün kamu kurumlarını kadrolaşarak yönetmeye
çalışıyor; adaleti kendi çıkarlarına göre yorumlaya
yorumlaya halkta kamusal adalet duygusunun, hukukun meşruiyetinin
çökmesine yol açtı. İnsanlar, intikamı adaletin yerine koyarak
bireysel hesaplarını devreye sokuyor.
Seferberlik ilanlarıyla, linç
çağrılarıyla kışkırtılan şiddet halkta
intikamcı duyguları harekete geçiriyor. Linç, bir kriz yöntemi,
aracı olarak bu dönem kullanılıyor. Zor yaratmak, güçten
meşruiyet almak, panik siyaseti örmek iktidarın genel dönem
siyasetinin temel unsurları. İktidar hukuku ihlal etmiyor, işine
yaramadığında ortadan çıkarıyor. Bugün
yaşadıklarımız, iktidarın on dört yıldır bu
ülkeyi nasıl yönetemediğinin, nasıl güvensiz bir ülke hâline
getirdiğinin göstergesidir. Anladık ki OHAL sadece bize
karşı ilan edilmiş. Bizim eylem, açıklama bile
yapmadığımız koşullarda cihatçılar
düğünlerde katliam yapabildiğine, kamu görevlisi olan birisi en üst
düzeydeki Rus Dışişleri mensubunu öldürebildiğine göre
OHALin tek muhatabı biziz.
İtalyada, faşist parti nasıl her
düzeydeki muhalif bağımsız kurumsal otoritenin
karşısına bir parti organı olarak yerleştirildiyse
iktidar da elemanı hâline getirdiği kamu görevlilerini
bağımsız yapıların tepesine küçük reisler olarak
dikti. 46 belediyemize kayyum atandı, 64 belediye eş
başkanımız veya vekilimiz tutuklandı. 15 Temmuzdan sonra 5
bin civarında HDPli, BDPli parti çalışanımız ve
seçmenimiz tutuklandı. Parti binalarımız polis gözetiminde,
belediyelere ait itfaiye araçları ve personeline başka bir siyasi
partinin bayrağı asılıyor. Yalova il binamıza
düzenlenen saldırıda 7 yaşındaki bir çocuk ve
yöneticilerimiz güçlükle tahliye edildi. Esenyurt ilçe binamıza
silahlı saldırı gerçekleştirildi, içeride 100e yakın
mermi kovanı bulundu. İlçe binalarımıza ses bombaları
atıldı, 2 ilçe binamız kundaklandı. Konya ile Denizli il ve
ilçe yöneticilerimizin bazılarının isim ve
fotoğrafları sosyal medya üzerinden servis edilerek evleri tespit
edilip Linç edelim. çağrıları yapıldı. Her gün
sosyal medya hesaplarından Cumhurbaşkanına hakaretten
kaynaklı onlarca kişi gözaltına alınırken bu ve bizim
partimize yönelik bu tür uygulamaları yapanlara ilişkin de herhangi
bir girişimin olmadığını, en azından bu tür
yaklaşımların göz ardı edildiğini de söyleyebiliriz.
Vaktim az kaldı, aslında birçok şeyi
ifade etmek isterdim ama seçim bölgem Ağrıyla ilgili bir
sıkıntı var -aslında yoğunca telefon aldım ben
bugün- onu ifade etmek istiyorum.
Aslında Ağrı, biliyorsunuz,
kış koşullarının en sık, en soğuk
yaşandığı, en sert geçtiği illerden biri ama maalesef,
sanki Ağrıda kış koşulları ilk defa
yaşanıyormuş gibi Hükûmetin bir yaklaşımıyla
karşı karşıyayız. Son dönemlerde özellikle su,
elektrik ve yol gibi sorunlarda kamu kurumlarını
aradığımızda hep gerekçe aynı oluyor. Ne söyleniyor
bize: Hava, kış şartları ağır, yollar
kapalı, biz herhangi bir şey yapamıyoruz.
Bakın, bugün, Tutak ve Patnosta neredeyse bir
haftaya yakındır yani yaklaşık beş gündür elektrikler
kesik birçok köyde ve mahallede. Özellikle Patnosun Suluca köyünde -200
hanelik bir köy- beş gündür karanlıkta insanlar, suları
donmuş. Elektriğin kesinti nedeni ise trafo patlaması. Beş
gündür bir trafo değiştirilemiyor. Aslında bize iletilen gerekçe
şu: Faturalar ödenmedi diye, aslında insanları
cezalandırmak niyetiyle, biz trafoyu acele bir şekilde
değiştirmiyoruz.
Şimdi, bir kez daha burada iktidara seslenmek
istiyoruz: Ne zaman biz burada Ağrının sorunlarını
ifade etsek, iktidar yöneticileri ya da Ağrı vekilleri bu kürsüde ne
kadar yol yaptıklarını, ne kadar hizmet verdiklerini
anlatır dururlar ama şunu ifade etmek isterim ki
yaptığınız yol altı ay boyunca
kullanılmıyor. Dolayısıyla, insanları bu şekilde
cezalandırmak yerine, bir kez de buraya pozitif bir
ayrımcılık uygulayın, bu elektrik ve su meselelerine
yapısal çözümler getirin.
Yani daha öncede burada ifade ettim,
Ağrıda kar ilk defa yağmıyor yani bu, ilk defa sizin
döneminizde, AKP iktidarı döneminde yaşanan bir durum değil.
Ağrı Ağrı olalı aslında kış
koşulları böyledir. Yani dünyanın her yerinde benzer iklim
koşullarına sahip iller, ilçeler ve ülkeler var. Dolayısıyla,
insanlar buralarda günlerce karanlıkta kalmıyor, elektriksiz
kalmıyor, kadınlar, çocuklar, hastalar bir şekilde bu
hizmetlerden mahrum kalmıyor. Ama, Ağrı neden bu anlamda
cezalandırılıyor ya da bir şekilde bu hizmetlerden
faydalanamıyor?
Yani yaptığınız yollarda da
-bunu da ifade etmek isterim- yani o çokça övünülen Kilometrelerce yol
yaptık. denilen noktada da Ağrıda, örneğin
Tutak-Ağrı arasında geçen hafta onlarca trafik kazası
yaşandı, 3 kişi yaşamını yitirdi. Yani, bütün
hizmetini yol yaptım üzerinden kurgulayan bir iktidarın bir kez de
aslında, Ağrının en temel yapısal sorunlarına
eğilmesini ve en azından çok insani bir ihtiyaç olan elektriğin
on gün ya da bir haftaya varan kesintilerinin önlenmesi için bir girişimde
bulunmasını ve bu sorunun bir an önce çözülmesini
Ağrılılar adına, Ağrı halkı adına,
Tutak, Patnos halkı adına bir kez daha burada ifade etmek isterim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Taşdemir.
Sayın milletvekilleri, grup adına
yapılan konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi, şahsı adına
konuşacak sayın milletvekillerini dinleyeceğiz.
İlk olarak Denizli Milletvekili Sayın
Şahin Tin konuşacak.
Buyurun Sayın Tin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞAHİN TİN (Denizli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının birinci bölümü üzerine şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiyeyi terör bataklığına
sürükleyerek iç kargaşa çıkarmak isteyen PKK, FETÖ, DAEŞ gibi
hainler ve onun kuklaları vahşice planladıkları terör
eylemlerine devam ediyorlar. İnsanlıktan nasibini almayanların
İstanbul ve Kayseride kahpece yaptıkları saldırılarda
polis, asker, sivil demeden birçok vatandaşımıza
kıydılar ancak başaramayacaklar. Bu hain terör
saldırılarında hayatını kaybeden şehitlerimize
Allahtan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Yine, son olarak
Rusyanın Ankara Büyükelçisi Karlova yönelik kalleşçe bir
saldırı gerçekleştirildi. Yaşanan bu kahpe
saldırıyı nefretle kınıyorum. Hain saldırıda
hayatını kaybeden Büyükelçi Karlovun ailesine ve Rus halkına
başsağlığı diliyorum. Demokrasi havariliği
yaparak siyasi söylemlerle teröristi ve terör olaylarını
meşrulaştırmaya çalışanlar ve tüm dünya bilmelidir ki
Türkiye Cumhuriyeti devleti küresel akıl tüccarlarını ve
maşalarını terör bataklığına gömecektir.
Değerli milletvekilleri,
ticari hayatımızın en önemli ve vazgeçilmez unsurlarından
bir tanesi de şüphesiz markadır. Üreticilerimiz ve tüketicilerimiz
açısından markalaşma konusunda rekabeti teşvik etmek son
derece önemlidir. 1980li yıllarda, tüm dünyada şirketlerin maddi
varlıkları bilançolarının yüzde 80ini oluşturuyordu,
bugünse şirket varlıklarının yüzde 80ini gayrimaddi
varlıklar olan fikrî ve sınai mülkiyet hakları
oluşturmaktadır. Marka, bir işletmenin aynasıdır,
profesyonel duruşudur ve aynı zamanda pazarlamada da güven
kapısıdır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyenin ekonomik gelişimiyle bağlantılı olarak ulusal
ve uluslararası marka başvuruları her geçen gün artıyor.
2002 yılında 36 bin olan marka başvuru sayısı 2015
yılına gelindiğinde 3 kattan fazla artarak 111 bin
olmuştur. 2011 yılından bu yana Avrupada en yüksek marka
başvurusu alan ülke Türkiyedir. Yine, Dünya Fikri Mülkiyet
Teşkilatı raporuna göre, ülkemiz marka başvuruları
bakımından dünyada 6ncı sırada yerini
almıştır. Sadece 2016 Aralık ayına kadar
yaklaşık 100 bin marka başvurusu
yapılmıştır.
Tekstil ve tasarım
başta olmak üzere dünya pazarında birçok alanda adından
sıkça söz ettiren Denizli ilimizdeki şirketler de markalaşma
konusunda çok önemli adımlar attı. Son beş yıla baktığımızda
marka, patent, faydalı model ve tasarım konusunda 10 binin üzerinde
başvuru yapıldığını görmekteyiz. Denizli ilimiz
Buldan bezi, Denizli traverteni, Kale biberi, Denizli leblebisi, İsabey
çekirdeksiz üzümü gibi coğrafi işaretlerle de
karşımıza çıkmaktadır. Bu durum gösteriyor ki Denizli
ilimiz de ve ülkemiz de markalaşma konusunda çok önemli bir noktaya
ulaşmıştır.
Genel Kurulda görüştüğümüz düzenlemeyle,
marka başvuru işlemleri daha da kolaylaştırılacak,
marka tescil süresi kısalacak, markadan doğan hakların etkin
şekilde korunması sağlanacak, yeni marka üretimine, tesciline
olanak sağlanacak, katma değeri yüksek markalar oluşturulacak,
mahkemelerin uhdesinde olan marka iptal yetkisi de artık kurum
tarafından hızla yapılacaktır.
Değerli milletvekilleri, kanun
tasarısında emeği geçen Sayın Bakanımıza,
değerli bürokratlarımıza, Komisyon üyelerimize ve
STKlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz.
Kanun tasarısının ülkemiz için
hayırlı olmasını diliyor, milletimizi ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tin.
Şahsı adına ikinci olarak, Isparta
Milletvekili Sayın İrfan Bakır konuşacak.
Buyurun Sayın Bakır. (CHP
sıralarından alkışlar)
İRFAN BAKIR (Isparta) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığınca hazırlanan, Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı
hakkında söz aldım. Gazi Meclisi ve ekranları başında
bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarımızı
saygılarımla selamlıyorum.
Her gün kötü, her gün iç karartıcı
haberler duymaktan, her gün karamsarlık rüzgârlarıyla savrulmaktan,
ülkenin kötü gidişatına tanık olup kahretmekten yorulduk,
usandık, yıprandık. Artık bu gidişata son vermemiz
gerekiyor.
El Babdaki şehitlerimize Allahtan rahmet,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin
kalkınması, gelişmesi, büyümesi, huzuru ve refahı için
çalışan vatandaşlarımızın taleplerine çözüm
üretmek amacıyla ilgili arkadaşlarımızın koymuş
olduğu katkılar ışığında oluşturulan,
genelinde olumlu maddeler içermekle birlikte çekincelerimizin de olduğu
bir kanun tasarısının görüşmelerini
gerçekleştiriyoruz.
Öncelikle, Komisyon çalışmalarında
uyum içerisinde birlikte çalıştığımız tüm
milletvekillerine, bu tasarının hazırlanmasında emeği
geçen Bakanlık çalışanlarına, sivil toplum
kuruluşlarına teşekkür ediyorum.
Evet, tasarıya bakacak olursak
tasarının hazırlanması sürecinde pek çok kurum ve
kuruluşun görüşü alınmış ancak alınan bu
görüşler dikkate alınmamıştır. Başta,
uluslararası literatüre uyumlu olması açısından, daha
kapsamlı bir ifade olması nedeniyle kanun adının fikrî
mülkiyet kanunu olması konusunda kurum ve kuruluşların
getirdiği önerilerin dikkate alınmaması, bunlardan sadece
birisidir.
Bunun yanında, tasarıda ilgili
uluslararası sözleşmelere, Avrupa Birliği direktifi ve
tüzüğüne atıfta bulunulmuş ancak bunların
tamamının tasarıda yer almaması da genel bir
eksikliğin göstergesi olmuştur. Bu tarz eksiklikleri günü kurtarma
amacıyla çıkarılan yönetmeliklerle tamamlama çabası,
ileride ciddi sakıncalar yaratabilir.
Tasarının birçok maddesinde
uluslararası uyumdan söz edilmiştir. Türkiye'nin yatırım
ortamının iyileştirilmesi ve sınai mülkiyet
haklarının korunması sayesinde diğer ülkelerle rekabet edebilmesi
için, sadece Avrupa Birliği uyumu değil, ülkemizde markalaşma
konusunda ciddi adımların atılması bu tasarıdan
beklentilerimiz arasındaydı, ancak bu beklentimiz tam anlamıyla
karşılanamamıştır, çünkü marka yaratacak sürecin önünü
açmak ve bu yönde teşvikleri sağlamak önem arz etmektedir. Bu konuya
yeterli önem verilmemiştir.
Ülkemizin dünya piyasasına entegre bir
şekilde sürdürülebilir bir kalkınma planına ihtiyacı
olduğu açıktır. Artık küresel ekonominin her alanında,
buna tarım, sanayi, enerji alanları da dâhil olmak üzere,
tamamında yeni teknolojinin etkisi aşikârdır.
Türkiye'nin küresel ekonomide kendine rekabet gücü
yaratabilmesi için katma değeri yüksek ürünleri üretmesi, bunun için de
marka, patent, tasarım ve inovasyona yeterli önem vermesi gerekmektedir.
2015 yılı biyoteknoloji
sıralamasında AR-GE yoğunluğu, şirket teşvikleri,
eğitim, sermaye, politika ve istikrar yapısına
bakıldığında, Türkiye 54 ülke arasında 41inci sırada
yer almaktadır.
2016 yılı patent istatistikleri
araştırmasında, ülkemiz, en fazla patent başvurusu alan 40
ülke arasında 24üncü, en fazla patent verilen ilk 40 ülke arasında
30uncu, en fazla patente sahip ilk 40 ülke arasında ise 29uncu
sıradadır.
Bunun yanında, Dünya Fikrî Mülkiyet Örgütü
raporuna göre de geçtiğimiz yıl, dünyada patent başvuru
sayısı bir önceki yıla göre 4 bin artarak 218 bin olmuş, bu
oran Türkiye'de yüzde 163lük bir artışa rağmen, 1.016da
kalmıştır.
Elbette ki bu veriler tek
başına gelişimi ve değişimi sağlayamaz. Önemli
olan nitelikli, vizyoner bir bakış açısıyla
çalışmaların yapılması, buna bağlı olarak
olumlu sonuçların elde edilmesidir. Komisyon çalışmalarında
da dile getirdiğimiz üzere, ülkemizde patent ve marka başvuru sayılarındaki
artışı öne çıkarmanın, tek başına, küresel
rekabette, iç piyasalarda süreklilik gösteren bir başarıyı
yakalamakta yetersiz kalacağı görüşündeyim. Özellikle
aralık aylarında yükseliş gösteren marka ve patent
başvurusu sayıları, nitelikli bir üretime dönüşmediği
ve uluslararası bir marka ya da patent olarak anlam ifade etmediği
sürece sadece niceliksel bir artış olarak kalacaktır.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz tasarının elbette ki ülkemiz için
olumlu tarafları da vardır. 1995ten bugüne kadar, konuyla ilgili
kapsadığı alanlar, getirdiği hükümler itibarıyla tasarı
ülkemiz için bir kazançtır. Tasarı uzun yıllardır
tartışılan ancak bir türlü çıkarılamayan patent
kanunuyla birlikte, marka, coğrafi işaretlerle ilgili düzenlemeler
içermektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak geneli itibarıyla olumlu bulduğumuz bu yasa
tasarısının değişen ve gelişen dünya ekonomisi ve
yapısı açısından bir gereklilik olduğunu ifade
edebilirim. Bu tasarıyla mevzuattaki eksiklikler giderilmeye
çalışılmış, ülkemizin gelecek vizyonu
açısından iyi niyetli bir çalışma
yapılmıştır.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakır.
Sayın milletvekilleri,
şimdi bölümle ilgili soru-cevap işlemini yapacağız.
Süremiz on beş dakika.
Bu sürenin yedi buçuk dakikasında soruları alacağız,
diğer yedi buçuk dakikasında ise Bakan bu sorulara cevap verecek.
Evet, sisteme giren
milletvekillerinden sırasıyla başlayalım.
Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Bilim, Sanayi ve Ticaret Bakanına soruyorum:
1) KOSGEBin esnaflara
vermeye başladığı can suyu kredilerinin müracaatı
sıralarında zorlukların çıkartıldığı,
kredi için gelenler arasında ayrım yapıldığı,
bazı iktidar yanlılarının müracaatlarının
ayrı odalarda alınmak suretiyle kabul edildiği şeklinde
şikâyetler gelmektedir. Bakanlığınızca bu
şikâyetlerin dikkate alınarak yakinen takip edilmesini, kişiler
arasında ayrım yapılmadan kredilerin verilmesinin
sağlanmasını istiyorum.
2) Yerli
yatırımcıların gelişmesi ve büyümesi
açısından istihdam alanlarının çoğaltılması,
ülke ihtiyaçlarının karşılanması için yerli sermaye ve
yerli yatırımcıları teşvik etmek ve destek vermek için
bir çalışmanız var mı?
3) Üretim odaklı
sanayileşmeyi gerçekleştirmek için bir planınız, bir
programınız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Şimşek
Burada yoklar herhâlde.
Sayın Erdem
EREN ERDEM (İstanbul) Sayın Bakan, Rus
Ria Haber Ajansının bugün geçtiği bir haberde
başsağlığı için giden bakanlarımızdan
birinin ajansa şu demeci verdiğini gördük; bakın, Sayın Fikri
Işık diyor ki: Doğu Halepin militanlardan
arındırılması için başarılı operasyonun
devam ettiğini gözlüyoruz. Aynı şekilde devam ediyor: Halepli
muhalifler ve ailelerinin çocuklarıyla birlikte
kurtarıldığını da söyleyebiliriz. Şimdi, bu
görüşe katılıyor musunuz? Bu bir.
Bu görüşü aynen ifade eden Hüsnü Mahalli bizzat
sizin Hükûmetinizin desteklediği medya organlarında linç edildi, iki.
Eğer Halepte aileler kurtarılıyorsa
yani Sayın Bakan haklıysa ve Halepte katliam olduğu ifadelerini
zikredenler -ki hepimiz bu ifadeleri zikrettik- doğru mu söylüyoruz?
Gerçekten katliam yok mu? Aileler kurtarılıyor mu? Yoksa Moskova
Deklarasyonu sonrası değişen dış politik vizyonumuzun
sonucu olarak mı görmeliyiz bunu? Bu açıklamayı nereye
koymalıyız?
Halepte Fikri Beyle aynı fikirde misiniz
yoksa farklı fikirde misiniz?
BAŞKAN Sayın Tarhan
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, birinci sorum: Marka, patent
başvurularında alınan ücretler isim benzerliği nedeniyle
onaylanmadığı takdirde ücretin geri iadesi yapılıyor
mu? İtiraz etmek için ne kadar ek ücret talep ediliyor?
İkinci sorum: Coğrafi işaretlere
ilişkin uyum yönetmeliği çıkarılırken uzman
görüşü alınacak mıdır? Ülkemizde şimdiye kadar
coğrafi işaret taşıyan ürün var mıdır? Var ise
hangileridir?
BAŞKAN Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak FATİH Projesinin
neresindesiniz? FATİH Projesiyle ilgili hangi alanda destek veriyorsunuz?
Yine, dağıtılan akıllı
tahtaların yüzde kaçı Türk teknolojisiyle üretilmiştir?
Yine, bir başka soru: Öğrencilere
dağıtılan iPadlerin yüzde kaçı Türk teknolojisiyle veya
Türk ürünleriyle hazırlanmıştır? Yine, bu
dağıtılan iPadlerin teknolojik ömrü ne kadardır? Kaç
yılda bir yenilemeyi düşünüyorsunuz?
Yine, bu evlerde
kullanılan ve okullarda kullanılan switchler olsun, modemler olsun,
access pointler olsun, wi-filer olsun -yani, hangi şeyi
biliyorsanız, onu söyleyin- bunların yüzde kaçı Türk
yapımıdır ve ne kadar internet bağlantısı
sağlanmıştır? İnternetin hızı nedir?
Yine, bir başka şey: Türkiyede
kullanılan internetten, abonelerle 32 megabitlik, 64 megabitlik
anlaşmalar yapılmasına rağmen, 8 megabiti geçmeyen
hızlarla ve yüksek ücretler alınmaktadır vatandaştan.
Bununla ilgili bir tedbir düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Erdem
EREN ERDEM (İstanbul) Sayın
Bakanım, bugün medyada bir iddia yer aldı. Rus haber ajansları
Sayın Rus Büyükelçisi Karlova yönelik saldırıyı yapan
şahsın El Nusracı olduğu yönünde bir iddiada bulundu, El
Nusracı ya da FETÖcü. Rusyadan ülkemize bu yönde bir enformasyon
yapıldığı hususunda bir bilginiz var mı? Eğer
böyle bir bilginiz varsa bunu kamuoyuyla paylaşmayı düşünüyor
musunuz? Bu saldırganın kimliğiyle ilgili
belirginleşmiş, ortaya çıkan bilgiler
ışığında elimizde somut veriler oluşmaya
başladı mı? Bu konudaki görüşleriniz yahut da sizde olan
bilgileri paylaşmanızı istirham edeceğiz.
Saygılar Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tarhan
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sayın Bakan,
belli bir süre geçtiği hâlde organize sanayi bölgelerindeki
yatırım yapılmayan arsaların kamuya devri gündeminizde var
mı?
İkinci sorum: İhracat yapan firmalar
-mesai saatleri uzadığı için- yaz saati uygulamasından
dolayı maliyetlerde artış meydana geldiğini söylüyor.
Sanayide ihracatın payının yüksek olduğunu biliyoruz. Bu
durumda ihracattaki kaybımız ne kadar?
Hükûmetin yaz saati uygulamasındaki
ısrarının nedeni nedir?
BAŞKAN Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, 2002de
yüksek teknoloji sanayi üretimi ve ihracatı neydi? Bugün geldiğiniz
noktada, on dört yıl sonra yüksek teknoloji üretiminin sanayi üretimi
içerisindeki yeri nedir, yüzde kaçtır ve yine, ihracattaki yüzdesi
kaçtır?
Ayrıca, Türkiyede AR-GEye ayrılan
payın iktidarlarınız döneminde 0,7lerden 1,1lere
çıktığını biliyoruz, evet. On dört yılda sadece
0,4lük bir artış sağlamışsınız.
Gelişmekte olan ve yüksek teknoloji ürünü ihraç eden ülkeler arasında
Türkiye'nin sıralaması nedir? Onların AR-GEye
ayırdığı pay nedir gayrisafi millî hasılaya göre,
bizdeki pay nedir?
BAŞKAN Sayın Erdem
EREN ERDEM (İstanbul) Sayın Bakan,
Türkiyede yaşanan Rus Büyükelçisine yönelik saldırı akabinde
biliyorsunuz ki Rusya kendi adli tıp uzmanları dâhil olmak üzere
kendi kadrolarını Türkiyeye gönderme ihtiyacı hissetti. Bu daha
önceki farklı ülkelerdeki benzer vakaları incelediğinizde bunun
rutin bir uygulama olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa bunun acaba bizim
hukuk sistemimize olan güvensizliğe atıf içeren bir tutum olduğu
kanaatinde misiniz? Yani Türk hukukunun, Türkiye yargısının bu
konuyla ilgili incelemelerinde duyulan bir güvensizlik emaresi olarak mı
değerlendirmeliyiz yoksa bununla alakalı, benzeri hadiselerle ilgili
elinizde ne tür veriler vardır, geçmişe dönük bir inceleme
yaptınız mı?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Tümer
ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) Sayın
Bakan, organize sanayi bölgelerinin çevresinde bulunan zeytinliklerin o
bölgedeki gelişimi istihdam açısından sıkıntı
yaratabiliyor. Bununla ilgili bir yasal düzenleme yapılabilir mi acaba? Bu
zeytinliklerin sanayi bitkisi olmasını
Sadece organize sanayilerin
çevresindekilerden bahsediyorum. Bu konuda bilgi rica ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Sayın Başkan, şimdi, bu
soruların bir kısmı gündemle ilgili yani patent yasasıyla
ilgili, bir kısmı genel siyasetle ilgili.
Şimdi, KOSGEBle ilgili ilk soruyu Kazım
Arslan Bey sordu.
Sayın Milletvekilim, ayrımcılık
yok, böyle bir şey olmaz; örneği varsa bana söyleyin, gereğini
yapayım.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Siteler, Siteler
Mobilyacılar Sitesinde KOSGEB; isim de veriyorum.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Yani, genel değil de kendisine
ayrımcılık yapılan vatandaşımız her kimse
lütfen bize bildirin, gereğini yapalım; böyle bir şey olmaz,
dolayısıyla bu doğru değil.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Olmaz. demeyin,
olmuş Sayın Bakanım.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Yani, olmaması gerekir, olmasını
arzu etmeyiz, böyle bir şey varsa bilelim, gereğini yapalım; o
bakımdan söyledim.
Onun dışında, istihdamla ilgili,
yerli yatırımcılara destekle ilgili sorunuz vardı. Bununla
ilgili biliyorsunuz -en son pakette- yurt içi sanayiye 250 milyar liralık
bir paket inşallah 2017nin ilk yarısında devreye girecek,
sanayicimizi rahatlatacağız; o var.
Onun dışında,
Sayın Erdemin sorduğu sorular var, 3 soru sordu Sayın Erdem.
Sayın Erdem, hiçbirisi
bu kanunla ilgili değil, genel siyasetle ilgili, duyumlara dayalı,
sosyal medyaya dayalı sorular. Dolayısıyla bunlara cevap
vermeyeceğim.
EREN ERDEM (İstanbul)
Ajanslara dayalı Sayın Bakan.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Sayın Tarhanın sorusu
vardı marka ve patent başvuru ücretleriyle ilgili.
Sayın Tarhan,
şimdi, başvurular reddedilse bile geri verilmemekte, itirazın
haklı olması hâlinde alınan ücret geri ödenmektedir. İtiraz
ücreti de 300 liradır.
Yine, Tahsin Beyin bir
başka sorusu: Coğrafi işaretlere ilişkin yönetmelik
hazırlarken görüş alınacak mıdır? diyor soruda.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Uzman görüşü alınacak mı?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Yine Ülkemizde coğrafi
işaret olarak tescilli ürün var mıdır diye bir sorusu var.
Yönetmelik hazırlığıyla ilgili kurum ve kuruluşlardan
görüş alınacak, alınıyor. Ülkemizde 195 adet coğrafi
işaret tescili var, bulunuyor. Bunun da listesi bizde var, takdim
edebiliriz.
Yine bir başka soruda,
kanunun adının fikriyet, mülkiyet kanunu olması gerektiği
ifade edildi. Fikrî mülkiyet ifadesi telif haklarını da
kapsamaktadır. Bu itibarla sınai mülkiyet ifadesi yerinde bir kullanımdır,
uluslararası kullanım da bu şekildedir.
Yine, bendeki
aldığım notlarda FATİH Projesiyle ilgili bir soru
vardı. FATİH Projesi, biliyorsunuz, Millî Eğitim
Bakanlığının projesi, Millî Eğitim
Bakanlığı bu projeyi yürütüyor. Ben sorularınızı
Millî Eğitim Bakanımıza ileteceğim, ondan
aldığım cevapları size takdim ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz
var mısınız projenin içinde? diye sormuştum.
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Projede Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı yoktur, biz yokuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Böyle
bir teknolojik projede nasıl olmaz sizin Bakanlığınız?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) O bir tedarik projesidir.
Sayın Milletvekilim, o
bir tedarik
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama
orada, orada
BAŞKAN Sayın Akar, lütfen
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Bakanlığın tedarik projesidir, o
bakımdan.
Yine, Sayın Tanalın sorusu var. OSBlerde
kullanılmayan arsaların kamuya verilmesi konusu vardı. Bununla
ilgili bir çalışmamız var. Evet, bunu yapacağız.
Kullanılmayan arsaları, kullanmayan sanayicilerimizin
arsalarını OSB yönetimleri devralacak ve bunları kullanmak
isteyen sanayicilere tahsis edecek. Böyle bir çalışmamız var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Benim şu ihracat ve
sanayi üretimi içindeki yeri.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - O en son soruydu, ona geleceğim.
Yerli teknolojik yatırımlara biz
Bakanlık olarak 10 milyon liraya kadar destek veriyoruz. Ayrıca bunu
ifade edeyim: Yerli malı teklif eden istekliler lehine de yüzde 15lik bir
avantaj var, bunu da uyguluyoruz.
Şimdi, bu yüksek teknoloji ürünlerinin
payıyla ilgili. Evet, 2002den 2016ya yüksek teknolojili ürünlerin hem
üretimde hem de ihracatımızdaki payında bir düşüş
vardır ama orta yüksek teknolojili ürünlerde ve orta düşükte de bir
yükseliş vardır, artış vardır. Bu aslında
sanayimizin yapısal bir sorunudur. Yani bizim sanayimiz daha çok orta
yüksek teknolojide ürünleri üretmeye daha yetkin, daha kabiliyetli. O
bakımdan, orta yüksekte bir yükseliş, yüksek teknolojide bir
düşüş vardır, doğrudur.
Sayın Başkan, bendeki sorular,
alabildiğim notlar bu kadar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım, çok kısa bir izahatta bulunmak istiyorum.
Sayın Bakana cevapları için teşekkür
ederiz. Sayın Akarın sorusu Millî Eğitim
Bakanlığını ilgilendirdiği için çok doğal olarak
soruyu o Bakanlığa yönlendireceğini söyledi, bunda bir
şikâyet yok.
Sayın Eren Erdemin sorularına da Bunlara
cevap vermeyeceğim. dedi. Beklerdik ki bunları da
Dışişleri Bakanlığına ileteceğim. demesi
sanki daha doğru olurdu diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Sayın Başkan, cevap verebilir miyim?
BAŞKAN Tabii ki buyurun.
Bir dakika.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - İlk soru, teknoloji tarafı olan bir soru
ama tedarik projesi. O bakımdan Millî Eğitim Bakanına itibar ettik.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tabii tabii,
orada bir şey yok.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Ama Sayın Erdemin soruları tamamen
gündemin dışında, tamamen konumuzun dışında.
ENGİN ALTAY (Sinop) Dış politika
Sayın Bakanım, dış politika.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Yani ben beklerdim ki Erdemden, daha gündemle
ilgili sorular sorsun.
EREN ERDEM (İstanbul) Gündemde, gündemde
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Tamamen sosyal medyadaki duyumlara, okumalara dair
haberler; öyle demiş, böyle yapmış, mış,
mışlı haberler. O bakımdan, kusura bakmasın, onlara
cevap vermeyeceğim.
Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Ama yani Dışişleri Bakanlığına iletmeniz daha
doğru olandı Sayın Bakanım, onu söylüyorum.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci madde üzerinde üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 1inci
maddesinin ikinci fıkrasında dair sözcüğünün ilişkin
şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım Arslan İrfan
Bakır Tahsin
Tarhan
Denizli Isparta Kocaeli
Mahmut Tanal Erkan
Aydın Atila
Sertel
İstanbul Bursa
İzmir
Gamze Akkuş İlgezdi Erkan Aydın Ömer Fethi
Gürer
İstanbul Bursa
Niğde
Niyazi Nefi Kara Bülent Yener Bektaşoğlu
Murat Emir
Antalya Giresun
Ankara
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 1inci
maddesinde geçen suretle ifadesinin sayede şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Muharrem Varlı
Denizli Hatay Adana
Deniz Depboylu Mehmet Günal Mustafa Mit
Aydın Antalya Ankara
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım Mehmet
Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Müslüm Doğan Sibel
Yiğitalp
İzmir Diyarbakır
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde, Diyarbakır
Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp konuşacak.
Buyurun Sayın Yiğitalp.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grup Başkan
Vekilimiz Sayın İdris Balukenin, Meclis
Başkanlığına iletmek üzere soru önergesini okumak üzere söz
almış bulunmaktayım ve Sayın İdris Baluken ve
diğer milletvekili arkadaşlarımıza da buradan -ve bütün
seçilmişlerimize, cezaevinde olan bütün siyasi tutsaklara- selam ve
sevgilerimi iletiyorum.
20/12/2016. Bildiğiniz gibi HDPye yönelen tüm
baskı ve saldırılara rağmen gerek 7 Haziran gerekse de 1
Kasımda yapılan genel seçim sonuçlarına göre partimiz, Meclisin
en büyük 3üncü siyasi partisi olarak halklarımız tarafından
görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiştir. Bu görev ve yetkilerin ancak
kendisini seçen halk kitleleri tarafından geri alınabileceğine
dair düzenlemeler bütün modern demokrasilerde, evrensel hukuk
sözleşmelerinde ve Türkiyenin mevcut yasa ve Anayasa maddelerinde
tanımlanmıştır. Buna rağmen 4 Kasım 2016
tarihinde aralarında eş başkanlarımızın da
bulunduğu 10 milletvekili, 12 Aralık 2016 tarihinde de 2
milletvekilimiz tutuklanarak tecrit koşullarında tutulacak
şekilde cezaevlerine gönderilmiştir. Yani evrensel hukuk normlarına
ve modern demokratik teamüllere göre halkların demokratik seçimler yoluyla
kullanabileceği denetim yetkisi gasbedilerek darbeci bir mantıkla
halkın iradesine ağır bir saldırı
gerçekleştirilmiştir.
Bu kapsamda İç Tüzük ve Anayasanın ilgili
maddeleri gereğince aşağıdaki sorularımın
yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
1) 4 Kasım ve 12 Aralık gününde
olduğu gibi, seçilmiş olarak yasama fonksiyonunu yerine getiren
görevi başındaki milletvekillerinin gözaltına
alınmaları, tutuklanmaları, tecrit altında tutulmalarına
benzer herhangi bir örnek Türkiye siyasi tarihinde var mıdır; varsa
bu vekiller kimlerdir? Hangi tarihte hangi muamelelerle benzer hukuksuzluklara
maruz kalmışlardır?
2) Meclisin en büyük 3üncü parti grubunun 2 eş
başkanının, 2 grup başkan vekilinin, 8 milletvekilinin
yasama fonksiyonları devam ederken tutuklanmalarıyla ilgili herhangi
bir yazılı açıklamanız olmuş mudur;
olmamışsa bunun bizlere ve partimize yönelik ayrımcı bir
yaklaşımı olarak tarafınızca da sürdürüldüğü
hususuyla ilgili düşünceniz nedir?
3) Tavrınızın tarafsız ve
bağımsız olması gereken Meclis
Başkanlığı göreviyle uyuştuğu hususunda
düşünceniz nedir?
4) Meclis Başkanı
olarak hakkımızda tamamen siyasi saiklerle hazırlanmış
iddianameleri Meclis Başkanlık Divanından kesinleşmiş
hükümler gibi okuduğunuza dair haberleri basından takip ettik; bu
haberler doğru mudur? Doğruysa, bir hukukçu olarak masumiyet karinesi
gibi en temel hukuk ilkesinden haberdar değil misiniz? Milletvekillerine
ve partimize yönelik yürütülen algı operasyonunda herhangi bir göreviniz
var mıdır?
5) Meclis Başkanı olarak Meclisin,
milletvekillerinin ve siyaset kurumunun itibarını korumayla ilgili
tanımlanmış görevinizden haberdar mısınız?
Gözaltı, tutuklama ve tecritle ilgili operasyonel süreçlerden önceden
haberdar edildiniz mi? Bu operasyonlara onay verdiniz mi?
6) HDP milletvekilleri olarak şu anda
bulunmamız gereken yer cezaevleri değil Parlamento
çalışmalarıdır. Bu durumu sağlamanız gereken
konumla ilgili acziyetiniz ortadayken, milletvekili arkadaşlarımızın
demokratik bir protesto yöntemi olarak Meclis sıralarına koyduğu
fotoğraflarımızdan hangi had ve hakla rahatsızlık
duymaktasınız? O fotoğrafları Meclis sıralarına
BAŞKAN - Sayın Yiğitalp, bu
konuları, bu soruları sanıyorum Meclis
Başkanlığına sormanız gerekiyor.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Ama
bitirmek zorundayım.
BAŞKAN - Bu soruların sorulduğu yer
Genel Kurul değil. Bunları -usulü, bildiğiniz usul
şeklinde- Meclis Başkanlığına iletirseniz
gereğini yapar.
PERVİN BULDAN (İstanbul) - Ya, okuyor ama
ya.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
Bitiyor zaten Başkan, sürem de...
BAŞKAN - Lütfen
PERVİN BULDAN (İstanbul) - Devam et.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - O
zaman şuna devam etmem gerekiyor.
Meclis sıralarına koyduğu
fotoğraflarımızdan, kendi sorumluluğunuzun ve
ayıbınızın her gün görülmesinden mi
rahatsızsınız?
15 Temmuz darbesi sonuç alsaydı milletvekilleri
tutuklanıp cezaevlerine gönderilecekti. Mevcut durumumuzun bütün
halkın iradesine yapılmış sivil bir darbe olduğu
hususunda, 15 Temmuzla kıyaslayarak verebileceğiniz bir
cevabınız var mıdır?
Meclisin en büyük 3üncü siyasi partisinin
Parlamento çalışmalarından sorumlu 2 eş
başkanının, 2 grup başkan vekilinin, 8 milletvekilinin
tutuklu olmasının, HDPnin Parlamento
çalışmalarını engellemesi, hatta akamete
uğratması hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Hukukun evrensel ilkeleri ve temel insan
hakları açısından tüm dünyada tecrit bir işkence yöntemi
ve insanlık suçu olarak tanımlanmıştır. Bu
işkence yöntemi ve insanlık suçunun milletvekillerine uygulanmasına
dair düşünceleriniz nelerdir?
Halkın verdiği görev ve yetkiyle
çalışan milletvekillerinin yasama fonksiyonunun
engellenebileceğine dair herhangi bir düzenleme mevcut yasalarda ve
Anayasada var mıdır? Suçüstü hâli dışında buna dair
bir örnek var mıdır? Varsa bu yasa ve Anayasa maddeleri hangileridir?
Hakkımızda düzenlenen iddianamelerin
tamamı düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında
yaptığımız demokratik siyasi çalışmalardır.
Meclis kürsüsünden yaptığımız konuşmaların dahi
mutlak kürsü dokunulmazlığı hiçe sayılarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
soruşturmalara tabi tutulması hakkında ne düşünüyorsunuz?
İfade, örgütlenme ve düşünce özgürlüğünün yargı sorgusuna
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Yiğitalp.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) -
tabi
tutulması hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Yargının
Meclis iradesini sorgulamasının demokraside yeri var mıdır?
En asli göreviniz olan Meclisin, milletvekillerinin ve siyaset kurumunun
itibarını koruyamadığınız açık ve nettir.
BAŞKAN Sayın Yiğitalp
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) En
asli görevini bile yapmayan birisi olarak istifa etmeyi düşünüyor musunuz?
Kocaeli 2 no.lu F Tipi Kandıra Cezaevi.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 1inci
maddesinde geçen suretle ifadesinin sayede şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Önergeyi çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge çekilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 1inci
maddesinin (2)nci fıkrasında dair sözcüğünün ilişkin
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gamze
Akkuş İlgezdi (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili
Sayın Gamze Akkuş İlgezdi konuşacak.
Buyurun Sayın İlgezdi. (CHP
sıralarından alkışlar)
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı üzerinde söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken bugün görülen ve tüm
kadınlarımızı yakından ilgilendiren bir dava
hakkında Genel Kurulu bilgilendirmek istiyorum.
Anımsayacaksınız, Ayşegül Terzi, geçtiğimiz eylül ayında
İstanbul Çekmeköyde bindiği belediye otobüsünde şort
giydiği gerekçesiyle tekmelenerek saldırıya
uğramıştı. Bugün duruşması vardı,
duruşmaya katıldım, oradan geliyorum. Ne acıdır ki
sıklıkla vurgulamamıza rağmen cezasızlık
uygulamasıyla bir kez daha yüzleştik. Mahkemeye gelme zahmeti bile
göstermeyen tekmeci saldırganın tutuksuz
yargılanmasının devamına karar verildi yani can
güvenliği olmadığı gerekçesiyle Trabzona kaçan tekmeci
saldırgan sokakta elini kolunu sallayarak dolaşmaya devam edecek. Bu
yaklaşım, kadınların sadece erkek şiddetiyle değil,
hukukun eliyle de ötekileştirildiğinin en açık
kanıtıdır. Bakın, bu tekme sadece Ayşegül Terziye
değil, bütün kadınlarımıza atılmıştır;
laikliğe, özgür yaşama hakkına atılmıştır.
Sayın Başkan, ben buradan, milletin
Meclisinden soruyorum: Sizce güvende olmayan tekmeci saldırgan
mıdır yoksa tekmeci saldırgan sokakta özgürce
dolaştığı sürece kendini asla güvende hissetmeyecek olan
Ayşelgül Terzi ve biz kadınlar mıdır? İyi bilinmelidir
ki, bizler, saldırgan hak ettiği cezayı alana kadar bu
davanın takipçisi olacağız.
Değerli milletvekilleri, bugün
görüştüğümüz Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısına
gelince, bu tasarıya genel hatlarıyla karşı değiliz.
Yıllardır gündemde olmasına karşın sürekli göz
ardı edilen Patent Kanunuyla birlikte marka, tasarım ve coğrafi
işaretlerle ilgili düzenleme yapılmasını önemsiyoruz.
Ülkemizdeki yatırım ortamının fikrî mülkiyet
haklarının korunarak diğer mevzuatlar bakımından
gelişmiş ülkelere eşit hâle getirilmesini destekliyoruz. Bütün
bunlara hiçbir itirazımız yok. Ülkemizin her alanda ilerlemesi bizim
en büyük temennimiz. Ancak unuttuğunuz birkaç noktayı da sizlere
hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Değerli vekiller, 21inci yüzyılda
gelişmiş dünyayla rekabet edebilmenin temelinde sürdürülebilir
kalkınma vardır. Fikrin üretilmesi, korunması,
yaygınlaştırılması ve buna bağlı olarak
refahın adaletli dağılımı vardır. Tüm bu
bileşenlerin sağlıklı işleyebilmesi için de ülkede
eksiksiz bir demokrasiye ihtiyaç vardır.
Yurttaşlarımızı yasalar karşısında
olduğu kadar siyasal, ekonomik ve sosyal hayatın içinde de eşit
ve özgür kılabilirsek; adil gelir dağılımını
sağlayıp yoksulluğu ortadan kaldırabilirsek; her alanda
fırsat eşitliği yaratabilirsek; sınıf, zümre,
cinsiyet, ırk, din veya mezhep nedeniyle
ayrımcılığı önleyebilirsek; biat değil,
birliktelik kültüründe buluşabilirsek; yani sosyal devleti
güçlendirebilirsek sürdürülebilir kalkınma hedefine ulaşabiliriz.
Oysa önümüzde duran Türkiye tablosu bizlere sosyal devletin her alanda erozyona
uğratıldığını, kalkınma hedefinin ise Kaf Dağının
ardına kaldırıldığını gösteriyor.
Bakın, ayda 660 liradan daha az bir gelirle yaşamaya
çalışan 12 milyon yurttaşımız varsa, halkın yüzde
68i borçlu ya da taksit ödüyorsa, iki günde bir et, tavuk, balık gibi en
temel gıdaları tüketemeyen milyonlar varsa, çocuk yoksulluğunda
rekor üzerine rekor kırılmışsa ve maddi yoksulluk
oranı yüzde 30u aşmışsa refah toplumundan değil,
ancak sadaka toplumundan bahsedebiliriz; kalkınmadan değil, çöküşten
bahsedebiliriz. Oysa sosyal devletin görevi, toplumu ve bireyi yoksulluktan
kurtarmaktır, çaresizliğe mahkûm etmek değil.
Değerli vekiller, sizler unuttukça bizler
hatırlatma ihtiyacı duyuyoruz. Sizin gündeminiz ile
halkımızın gündemi bir değil çünkü Türkiyenin gerçek
gündemi, çöp konteynerinde yiyecek arayan bir kadının bulduğu
muzu yanındaki çocuğa yedirmesidir, sayıları 1 milyona
yaklaşan çocuk işçilerdir, kadın cinayetleridir, çocuk
gelinlerdir, toplumsal barış ve huzur kaygısıdır,
yetersiz özgürlük, sorunlu demokrasidir oysa sizin gündeminiz bambaşka.
Can yakan bunca sorunu görmezden gelerek Anayasa paketiyle rejimi
değiştirmek istiyorsunuz, yetkiyi tek elde toplayarak egemenliği
kayıtsız şartsız şahsileştirmek istiyorsunuz,
yürütmeyi denetleme görevini Anayasadan çıkararak kanun yapma gücünü
budadığınız Meclisi fiilen tasfiye etmek istiyorsunuz.
Çoğulculuğu değil, çoğunluğu seçiyorsunuz.
Bu Anayasa değişikliğine asla izin
vermeyeceğimizin bilinmesini istiyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akkuş
İlgezdi.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2nci maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 2nci
maddesinin (1)inci fıkrasının (g) bendinde geçen
"adlarına ilişkin" ibaresinin "adlarıyla ilgili"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım Arslan Tahsin Tarhan İrfan
Bakır
Denizli Kocaeli Isparta
Ömer Fethi Gürer Erkan Aydın Mahmut Tanal
Niğde Bursa İstanbul
Atila Sertel Bülent Yener Bektaşoğlu Murat Emir
İzmir Giresun Ankara
Niyazi Nefi Kara Ali Özcan
Antalya İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 2nci
maddesinde geçen "yayını" ifadesinin
"yayınları" şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Muharrem Varlı
Denizli Hatay Adana
Mehmet Günal Mustafa Mit Deniz Depboylu
Antalya Ankara Aydın
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ahmet Yıldırım Mehmet Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Sibel Yiğitalp Müslüm Doğan Feleknas Uca
Diyarbakır İzmir Diyarbakır
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Diyarbakır
Milletvekili Sayın Feleknas Uca konuşacaktır.
Buyurun Sayın Uca. (HDP sıralarından
alkışlar)
FELEKNAS UCA (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce sizlerle bir
mesajı paylaşmak istiyorum:
Saygılarımla merhaba.
Özgürlüğün ve demokrasinin bedeli olarak esaret
koşullarında rehin tutulmak bizim için mekânsal bir
değişiklikten başka bir anlam ifade etmez. Hele de
kadınların özgürlük adımları bu kadar güçlü iken ve cinsiyetçi,
milliyetçi rejimin yöneticilerini bu kadar çok
kaygılandırmış ve tedirgin etmiş iken her türlü
zorluğa ve riske karşı mücadele etmek bizler için tarihî bir
sorumluluk üstlenmekten başka bir anlam ifade etmez. Kazanmanın
bedeli esaret ise ister hukuku, vicdanları ayaklar altına alıp
tecrit koşullarında rehin tutsunlar, ister Fizan'a sürgün etsinler;
ne yaparlarsa yapsınlar, bizler, insanı özgür kılan
değerleri savunmaktan, bunun için siyaset yapmaktan ve direnmekten
kaçınmayacağız. Özgür ve onurlu bir yaşam,
kadının ve doğanın özgürlüğü için siyaset yapan bir
partinin üyesi, ezilenlerin ve mazlum halkların temsilcisi olmaktan onur
duyduk. Her koşulda bu hakikate layık olacağız.
Türkiye'de yaşanan acıların, kaos ve
trajedilerin sorumlusu her zaman ülkeyi yönetenler olmuştur. Bugün de
yaşananların sorumlusu Hükûmettir. Halk, hükûmetlerin
yanlışlarına hizmet etmek, bunun için bedel ödemek zorunda
değil, hükûmetler halkın doğrularına hizmet etmek
zorundadır. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm kamuoyu
OHAL rejimine karşı, faşizme teslim olmaya değil,
özgürlüğümüzü almaya geliyoruz şiarıyla demokrasi, özgürlük ve
adalet mücadelesini büyüteceğine ve buna kadının cesareti,
morali ve inancının öncülük edeceğine inanıyorum.
Hakikat yolunda ve mazlum olan her zaman iyidir.
Bizler de iyiyiz. Özgürlük kazanacak, mutlaka kazanacağız.
Sevgiler, selamlar.
Besime
Konca
HDP
Siirt Milletvekili.
Parti kadın sözcümüz Sayın Besime Konca
-burada olması gerekirken- eş başkanlarımıza ve
vekillerimize yönelik 4 Kasım siyasi darbesinin bir devamı olarak 13
Aralıkta genel merkezimiz önünde Grup Başkan Vekilimiz Sayın
Çağlar Demirelle birlikte hukuksuz bir şekilde gözaltına
alındı ve şu an Kandıra F Tipi Cezaevinde rehin
tutulmaktadır. Bu hukuksuzluğun bir an önce son bulmasını
diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 2nci
maddesinde geçen yayını ifadesinin yayınları
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Önergeyi çekiyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge geri çekilmiştir ve
işlemden kaldırılmıştır.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 2nci
maddesinin (1)inci fıkrasının (g) bendinde geçen adlarına
ilişkin ibaresinin adlarıyla ilgili şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Özcan (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HARUN KARACAN (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Özcan konuşacaklar.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri ve Sayın Bakan; Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun 341 sıra
sayılı Yasa Tasarısının 2nci maddesiyle ilgili Cumhuriyet
Halk Partisi adına konuşma yapmak istiyorum.
Sayın Bakan, ben hep şunu merak ediyorum:
Bir gün de bizim bu önergelerimize katılın; ne olur, Allah
rızası için bir defa. Ya, bu kadar birbirimize karşı
olmayalım. Evvela hiç olmazsa burada bir birlikteliği
sağlayalım.
Şimdi, bir anayasa hazırlandı ve
diyoruz ki: Yeni bir anayasa taslağıyla geliyoruz. Şimdi, bu
gerçekten bir yeni anayasa mı yoksa Recep Tayyip Erdoğanı
başkan yapmak için bir anayasa değişikliği mi? Buna bir
karar vermek lazım.
Hep konuşuyoruz Anayasa bir toplumsal
uzlaşma metni. diye. Ama öyle mi? Hayır, dayatmayla bir totaliter
rejimi getireceğiz, sonra da biz bir diktatörle devleti ve Türkiye'yi dar
edeceğiz. Anayasa teklifi içerisinde insan hakları yok ise, temel hak
ve özgürlükler yok ise, demokrasi ve eşitlik yoksa bu anayasa toplumsal
uzlaşmanın değil, sarayın anayasası olur. Bunu bir
kere kabul edelim.
Halk güvence içerisinde olmak istiyor, halk daha
etkin ve güçlü bir hâle getirilmek istiyor, fakir ve fukaralıktan
kurtulmak istiyor, terörden kurtulmak istiyor; can derdine düşmüş,
ülke kan gölüne dönmüş, e biz sarayı güçlendirmek için burada
yasayı bir an evvel çıkarma mücadelesi veriyoruz.
Şimdi, halkta şöyle bir laf vardır:
Kasap et derdindedir, koyun da can derdindedir. Biz de şimdi ne
derdindeyiz? Halk ekonomik istikrara kavuşmak istiyor, terörden kurtulmak
istiyor, fukaralıktan kurtulmak istiyor ama bizim derdimiz Recep Tayyip
Erdoğanı, sarayı güçlendirmek.
Toplum, huzur için bize bir şey sunmak istiyor,
Ben huzur içerisinde olmak istiyorum, barış içerisinde olmak
istiyorum, kardeşlik içerisinde olmak istiyorum. diyor ve bunun da
şartı olarak yasamanın, yürütmenin ve yargının
ayrı olmasını istiyor. Ama biz ne yapıyoruz?
İşte, bunu eğer yaparsak zaten, güçlendirilmiş gerçek bir
demokratik rejimi kurmuş olacağız. Ama bizim böyle bir anayasaya
ihtiyacımız varken biz ne yapıyoruz? Devlet yönetimini tek bir
kişinin tasarrufuna, onun yönetmesine münhasır bir anayasa yapmaya çalışıyoruz.
Arkadaşlar, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kişinin iki
dudağı arasında asla olmayacak ve biz, bunu, Recep Tayyip
Erdoğanın, Sayın Cumhurbaşkanının, demokratik
rejim içerisinde, parlamenter rejim içerisinde, anayasal sınırlar
içerisinde Cumhurbaşkanlığını kabul edeceğiz ama
asla bir diktatör gibi ona başkanlık vermeyeceğiz. E
başkanlıktan sonra bir dar bölge sistemi getireceksiniz, sonra
kafanıza göre üç beş ili bir araya getirip bir bölge, sonra bir
federasyon. Diktatörlerin zaten amacı şudur: Bütünleştirmek
değildir, birlik değildir, bütünlük değildir;
ayrıştırıp yönetmek, ayrıştırıp
yönetmek
Emperyalistlerin de zaten taktiği budur. Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, burada, bu konuda Anayasaya zaten bu şekliyle
Şimdi, mesela Anayasayı,
bırakalım 21 maddeyi, tek bir maddeyi referanduma sunsak -millî irade
demiyor muyuz, millî irade- halka desek ki Recep Tayyip Erdoğan
başkan olsun mu, olmasın mı? Bakalım yüzde kaç oy
alacaksınız, bakalım yüzde kaç oy alacaksınız? Ama biz
ne yapıyoruz? 21 madde, insanların kafasını
karıştırıyoruz.
Şimdi, arkadaşlar, eğitim seviyemiz
belli. Şimdi, Millî Eğitim Bakanı, PISAyla ilgili şöyle
bir laf etmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZCAN (Devamla) Diyor ki: Eğer fen
liselerini koymuş olsaydım, ben Türkiye üçüncü olacak derdim. E be
mübarek Bakan, o zaman fen liseleri yanında niye boyuna imam-hatip
yapıyorsun ya?
BAŞKAN Sayın Özcan, teşekkür
ederim.
ALİ ÖZCAN (Devamla) - Nedir bu kadar sizin
ihtirasınız, ihtişamınız ve bunun sevdalısı
olmanız? Bunun anlamını, bir türlü, anlamakta zorluk çekiyorum.
BAŞKAN Sayın Özcan
ALİ ÖZCAN (Devamla) Bittiyse bitti,
canın sağ olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani parlamenter rejimlerde her zaman diktatör yüzde
28dir; başkanlık sisteminin de -bu somuttur- yüzde 52si diktatörlüğe
gider. Şimdi, etnik, mezhepsel farklardan dolayı
BAŞKAN Sayın Özcan, sürenizi
aşıyorsunuz, aştınız, lütfen
ALİ ÖZCAN (Devamla) Peki, efendim.
Teşekkür ederim Sayın Başkan,
teşekkür ederim milletvekili arkadaşlarım.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Beş dakika
daha verin.
BAŞKAN Adaletsiz davranmaya zorlamayın
beni Sayın Doğan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Bostancı, sizi
dinliyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, kayıtlara geçsin diye söylüyorum.
Ali Bey, tabii, böyle kavramlar havada
uçuşuyor, diktatörlük vesaire Tayyip Bey için yapılıyor bu
işler. şeklinde değerlendirmeler
Anayasa
değişiklikleri kişiye has olmaz; bu bir.
Anayasanın metninin içeriği Komisyonda,
orada tartışılıyor; Ali Bey oradan okuyabilir ve
tartışabilir, tartışan kıymetli arkadaşlar var.
Üçüncüsü: Millete gidilecek, 2019da da
Cumhurbaşkanı mevcut sisteme göre seçilecek; kimsenin cebinde
değil. Belki Sayın Özcan Cumhurbaşkanı olacak.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Allah vere! Allah
vere! Bak sen o zaman birliği bütünlüğü gör.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 3üncü
maddesinin 1inci fıkrasının (c) bendinde geçen dahilinde
sözcüğünün kapsamında şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Kazım Arslan İrfan
Bakır Tahsin
Tarhan
Denizli Isparta Kocaeli
Niyazi Nefi Kara Eren Erdem Ömer Fethi
Gürer
Antalya İstanbul Niğde
Atila Sertel Bülent Yener
Bektaşoğlu Murat
Emir
İzmir Giresun Ankara
Erkan Aydın Mahmut
Tanal
Bursa İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 3üncü maddesinin (b) fıkrasında geçen
yerleşim yeri olan veya ifadesinin çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Muharrem
Varlı
Denizli Hatay Adana
Deniz Depboylu Mehmet Günal Mustafa Mit
Aydın Antalya Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım Mehmet
Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Sibel Yiğitalp Müslüm
Doğan Kadri
Yıldırım
Diyarbakır İzmir Siirt
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Siirt Milletvekili
Sayın Kadri Yıldırım konuşacak.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
KADRİ YILDIRIM (Siirt) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılarımı
sunuyorum, selamlıyorum hepinizi.
Bugün elimde DAİŞin kendi resmî bir
Arapça bildirisi vardır. Bu bildiride, Alevilerin kendileri için açık
bir hedef olduğu ve Alevilerle birlikte hareket edecek olan Sünnilerin de
kendileri için hedef olacağı açık bir şekilde yazıyor.
Birazdan okuyacağım ve tercümesine başlayacağım
götürebildiğim kadarıyla.
Dolayısıyla, tarihe
bakıldığında, normalde, Sünni ekol ile Alevi ekol
arasında hiçbir problemin olmadığı ama bazı
oluşumlar ve teşkilatlar yoluyla, kullanılan bu teşkilatlar
yoluyla bu iki kesim arasına nifak sokulduğu, birbirine düşürüldüğü
görülmektedir. Yoksa İmam-ı Azam bile Eğer ben, ehlibeytten
Cafer-i Sadıkın yanında okuduğum iki yıl
olmasaydı helak olacaktım. diyor.
(x)
Sonra, Hazreti Peygamber, kendisinin Hüseyinden,
Hüseyinin kendisinden olduğu; Allahın, henüz Ademi yaratmadan dört
bin yıl önce kendisini -yani Hazreti Muhammed kendini kastediyor- ve
Aliyi aynı nurdan yarattığını
Ki Sünni kaynaklarda
bu geçiyor.
Ancak zamanımın darlığı
dolayısıyla DAİŞin şu elimdeki kendi bildirisini,
Arapça cümlelerini okuyarak Türkçeye tercüme etmeye
çalışacağım. Diyor ki:
(x) Yezid bizim
komutanımızdır.
(x) Hüseyin bizim
düşmanımızdır.
Niye bunları söylüyorum? Şayet,
şimdiye kadar bu örgüte en küçük bir destek verenler varsa, en küçük
sempati duyanlar varsa, nerede olursa olsun, bilsin ki DAİŞten
Aleviliğe gidecek olan katliam veya nahoş olayların sebebi
bizzat kendileri de olacak.
Evet Yezid bizim komutanımızdır,
Hüseyin bizim düşmanımızdır.
... (x) Yani Hüseyin kendi Hak
imamı olan Muaviye oğlu Yezide başkaldırdı ve hak
ettiği cezayı buldu.
... (x)
Çünkü, Muaviye oğlu Yezid Müslümanların adil hakiki halifesiydi.
... (x)
Hazreti Hüseyin ise Müslümanları birbirinden ayırmayı
hedefledi. Yani, günün modasıyla bölücülük yaptı.
... (x)
Halife, adil halife olan Yezid de ona karşı koydu. Bir nevi onun
dersini verdi.
... (x)
Hazreti Hüseyinin taraftarı olan Rafıziler... ... (x) Burası ilginç yani Muaviye
oğlu Yezidin sevdalıları olan ehlisünneti bir nevi galeyana
getiriyorlar. Burada, DAİŞ kendini sözde Sünni olarak tanıtmaya
çalışıyor oysa biliyoruz ki onun Sünnilikle de bir alakası
yoktur. Zaman olsaydı niye yoktur izah edecektik.
Sonra devam ediyor, Düzenlenen aşuralar...
diyor ... (x) Düzenlenen aşura
merasimleri Muaviye oğlu Yezidi eleştirmek için
yapılıyor.
Neticede diyor ki ... (x) Rafızileri de, Rafızilerle
birlikte hareket eden Sünnileri de tehdit ediyorlar,
sakındırıyorlar ve şöyle diyorlar:
(x) Yani Sünniler, ehlisünnet; size ey
Aleviler ve sizinle birlikte hareket eden Sünnilere acımayacaktır ve
size gerekli dersi verecektir. diyor.
Dolayısıyla, bunun farkına
varmamız lazım. Bir Alevi düşmanı, bir ehlibeyt
düşmanı ve bir tefrika örgütü olduğunu bilelim, ona göre bunun
nereye varmak istediğini de kavrayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADRİ YILDIRIM (Devamla) Hepinize
saygılar sunuyorum.
Keşke zaman olsaydı bildirinin hepsini
okusaydım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 3üncü
maddesinin (b) fıkrasında geçen yerleşim yeri olan veya
ifadesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Deniz Depboylu (Aydın) ve
arkadaşları
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
ERHAN USTA (Samsun) Gerekçeyi okutalım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenlemeyle Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde sınai ya da ticari faaliyette bulunan
gerçek veya tüzel kişilerin bu kanunla sağlanan korumadan
yararlanması sağlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 3üncü
maddesinin (1)inci fıkrasının (c) bendinde geçen dahilinde
sözcüğünün kapsamında şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Eren Erdem (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Sayın Eren Erdem konuşacak.
Buyurun Sayın Erdem.
EREN ERDEM (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Bakan, Bakan Sayın
Fikri Işıkın Rusyanın RIA haber ajansında çıkan
ifadelerini sorduğumda cevap vermeyeceğini ifade etti. Ben de tabii,
başka bir şey beklemiyorum, cevap vermesi çok zor, Fikri Beyin
kendisinin cevap vermesi gerekiyor. Doğu Halepin militanlardan
arındırılması için başarılı operasyonun
devam ettiğini gözlüyoruz. ifadesini yalansa ifade etsin, tekzip etsin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Tekzip edildi, tekzip edildi.
EREN ERDEM (Devamla) Devamında da iddia
şudur: Halepten muhalifler ve ailelerinin çocuklarıyla birlikte
kurtarıldığını da söyleyebiliriz.
Sayın Bakan, sizden bunun cevabını
isteriz, eksikse bunu söylersiniz, biz de mutlu oluruz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Tekzip edildi.
EREN ERDEM (Devamla) Değerli arkadaşlar,
şimdi, şu, Moskova Deklarasyonu. Moskova Deklarasyonunun tam metnini
okuyan vardır umarım diye temenni ediyorum. Bakın, şimdi
1inci maddeyi beraber okuyalım değerli arkadaşlarım.
Bir kere, şunu söyleyeyim: Ben, başka bir
ülkenin iç işlerine karışmamız noktasında, elbette son
derece rahatsız olan ve bölgede barış olmasını isteyen
bir milletvekili olarak başka bir hususa dikkat çekmek için bu
deklarasyonu okuyacağım.
Diyor ki: İran, Rusya ve Türkiye, çok
sayıda etnik yapı barındıran, çok dinli, mezhepçi olmayan,
demokratik ve seküler bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyetinin
egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine
ve toprak bütünlüğüne saygılarını bir kez daha ifade
ederler.
Şimdi, değerli arkadaşlar, madem
böyle bir deklarasyona imza atacaktık, madem böyle bir deklarasyonun
parçası olacaktık, milyonlarca insanın kaderini -affederseniz-
bu hâle getiren bir tutum içerisine bunca yıldır niye girdik, neden
girdik, ne hakkımız var? Türkiyede 3 milyon mülteci, bölge kan
gölüne dönmüş. Madem bu hususta bu aşamaya gelinecekti, bu kadar
ciddi bir aşama katedilecekti, bu kadar insanın ölmesi gerekir miydi
değerli arkadaşlar?
Biz Suriyeye demokrasi götüreceğiz. dedik,
Bölgede demokrasi yok. dedik, Tek adam rejimi var. dedik, Diktatörlük
var. dedik; getirdik baş faşist diktatör Katar Emirinin resmini
stadyum açılışlarımızla astık. Katarda demokrasi
mi var? Demokrasi yok ama dolar var. Yani bu mudur bizim
tavrımızı belirleyecek olan şey? Yani demokrasi yok diye,
biz, bölgedeki ülkeleri eleştiriyoruz. Katarda demokrasi yok ama
zannediyorum doların varlığı etkili oluyor.
Değerli arkadaşlar, aynı zamanda
Moskova Deklarasyonunun son maddesi çok önemli. Bakınız, diyor ki
son madde: İran, Rusya ve Türkiye, IŞİD ve El Nusraya
karşı birleşik mücadele ve silahlı muhalif grupları
onlardan ayırma kararlılıklarını tekrar ederler.
Problem var mı? Yok. Terör örgütü müdür bunlar? Terör örgütüdür.
E, peki, arkadaşlar, bundan kısa bir süre
önce, 18 Ekimde Sayın Cumhurbaşkanımız ne dedi? Putin beni
aradı. Efendim, Halepten El Nusranın çekilmesiyle alakalı bir
talepte bulundu. Çocuklara haber verdim. Tamam, güzel; bunu koyalım
kenara, devam edelim değerli arkadaşlar.
Daha vahim olan şey, 21 Haziran 2016, ifade çok
açık, Neden El Nusraya terör örgütü diyorsunuz? dedi; Niçin El Nusra
terör örgütü oluyor? ifadesini çok açıkça kullandı.
Şimdi, arkadaşlar, madem biz dün ortaya
çıkan Moskova Deklarasyonuyla bu yapılarla mücadele edilmesi
kararlılığını ortaya koyacaktık, neden bu kadar
insanın ölümüne sebep olduk?
Değerli arkadaşlar, bakınız,
bunu sadece ben söylemiyorum. Sizin Hükûmetinizin desteklediği bir dergi,
mizah dergisinde -yani mizahtan da anlamıyor sizin bu desteklediğiniz
dergi, gerçekten mizah yapmayı da başaramıyor- burada, El Nusra
sembollerini ve bayraklarını takan kişilere övgüler düzen,
onları öven ifadeler barındırılıyor.
Aynı zamanda, Moskova Deklarasyonunun 1inci
maddesinde bugünkü Suriye rejiminin bağımsızlık ve
egemenliğini tanıdığımızı ifade eden o cümle
üzerinden soruyorum; bakın, bu soru önemli bir soru çünkü bu sorunun
cevabının verilmeyişi nedeniyle milyonlar hayatını
kaybetti: Madem Suriyedeki mevcut Esad rejiminin bağımsızlığını
koruyoruz dün itibarıyla, neden bugüne kadar milyonlarca insanın
ölmesine sebep olan ifadeler kullandık? İşte, bakın,
Diktatör, faşist Esed, bilmem ne Esed falan
Arkadaşlar, gelinen
nokta ortada.
Patentle ilgili konuşuyoruz, yani -Sınai Mülkiyet
Kanunu- patentle alakalı bir hususu ele alıyoruz. Arkadaşlar,
dış politikada geldiğiniz nokta, AKPnin dış
politikasının çöküşünün patentini bizim önümüze koyuyor.
Geldiğimiz nokta vahimdir, geldiğimiz nokta faciadır, söylenen
sözler sıkıntılıdır ve derhâl bu konuda kamuoyu
bilgilendirilmelidir. Niye bugüne kadar böyle davranıldı ve
geldiğimiz noktada bu insanların vebal ve sorumluluğunu kim
üstlenecek, olup bitenlerin sorumluluğunu kim alacak, diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın Bakanın bir açıklaması
olacak yerinden.
Sayın Işık, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işıkın,
İstanbul Milletvekili Eren Erdemin 341 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkanım, bugün bir Rus haber ajansında
çıkan ifade tarafıma ait değildir, bu ifade tekzip
edilmiştir. Bizim ifademiz Halepten insani tahliyelerin
yapılmasıyla ilgili başarılı bir operasyon sürdürülürken
Rusyanın Ankara Büyükelçisine yapılan saldırının
zamanlaması manidardır. şeklindedir. Bu ifade
Özellikle, haber
ajansının geçtiği ifadenin gerçek olmadığına
yönelik tekzibi yaptık. Bu kadar yakın takip eden milletvekili
arkadaşların tekzibi de takip etmesi gerektiğini
düşünüyorum. Bu tekzip yapılalı da birkaç saat oldu. Ben bir kez
de Meclis Genel Kurulumuzu bu konuda bilgilendirmek istedim.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir terör
örgütü arasında ayrım yapmaz, bütün terör örgütleri bizim için
aynıdır. Türkiye, bu noktada, tamamen ilkesel bir durum
sergilemektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 341) (Devam)
BAŞKAN 4üncü maddede iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 4üncü
maddesinde geçen şartıyla sözcüğünün koşuluyla
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım Arslan Atila
Sertel İrfan
Bakır
Denizli İzmir Isparta
Mahmut Tanal Haydar Akar Dursun
Çiçek
İstanbul Kocaeli İstanbul
Ömer Fethi Gürer Tahsin Tarhan Erkan
Aydın
Niğde Kocaeli Bursa
Bülent Yener Bektaşoğlu Murat Emir Niyazi Nefi
Kara
Giresun Ankara Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 4üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım Mehmet
Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Müslüm Doğan Sibel
Yiğitalp
İzmir Diyarbakır
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Muş Milletvekili
Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, söz konusu bu patent kanunu tasarısı
olarak kısaltılan tasarıda 204 maddenin temel ruhu patent,
coğrafi işaretler ve marka tesciliyle ilgili. Murat edilen şey
ise özellikle yerel ürünlerin uluslararası alandaki tescilinin yapılması,
ön plana çıkarılması ve bir evrensel marka hâline gelmesiyle
yurt dışından özellikle yurt içine belki de bu yasal
değişiklikler sonrasında gelebilecek olan bazı sermayenin
önünü açma amacı taşıyor. Buna normalde karşı
çıkacak hiç kimse yoktur. Ancak, şunu ifade edelim ki: Biz, makro
fotoğrafı kaçırarak ülkenin iç ve dış siyasette
yatırımlar anlamında önünün tıkalı olmasına neden
olan gerçeklikleri görmeden bu gibi yasal değişiklikler üzerinden bu
sorunu aşabileceğimizi düşünüyorsak yanılıyoruz.
Şöyle ki: Ülke, içte ve dışta gerilim siyaseti izlemek suretiyle
hem içteki hem dıştaki yatırımcıyı ürkütmüş
ve yatırımlar son bir buçuk yılda ciddi düşüş
yaşamıştır. Yatırım barış sever,
yatırım barış ortamını sevdiği gibi
yarınlara güvenle bakabilmeyi, istikrarı sever. Ama, ülkede bir buçuk
yıldır var olan tedirginlik, çatışma ve kamplaşma
kültürü, iç ve dış siyasette yapılan yanlışlar
yatırımın önündeki en büyük engellerdir.
Şunu ifade edelim ki: Yerliliği ve
millîliği diline pelesenk eden siyasi iktidar, özellikle, yerlilik ve
millîliğe aykırı olabilecek bütün adımları son iki, üç
yılda atmıştır. Şöyle ki birkaç örnek üzerinden
gidelim: Bakın, adına mega proje dediği birçok projenin
özellikle yabancı sermayeye peşkeş çekildiğini, faturasının
ise hazine garantisiyle yoksul halka verildiğini iyi biliyoruz. Düşünün,
3üncü köprüyü, Osmangazi Köprüsünü, 3üncü havaalanını, şehir
hastanelerini eğer siz bu devletin malları sayıyorsanız
yanılıyorsanız, bunların hepsi yabancıların. Ama,
ödentileri ise istenilen bilançoya ulaşılamaması durumunda
yoksul halkın alın teri olan vergilerden karşılanacak. Ve 6
Aralık günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü polis ekiplerine
yazdığı bir yazıda, 3üncü köprü ile Osmangazi Köprüsünün
pahalı olması sebebiyle kullanılmamasını öneriyor.
Şimdi, Allah aşkına, pahalı
olduğunu bilen ve hazine garantisi verilmiş olan bu köprülerle ilgili
Emniyet teşkilatı bir yazı yazıyor da yoksul halkın
köprüden bir geçişi neredeyse bir depo benzin fiyatına; bunu
nasıl izah edeceğiz, hangi vicdana
sığdıracağız biz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ambulans geçemiyor,
ambulans.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Şimdi, güvenlik için
müdahale edecek polis geçmeyecek, hastaya yetişmek üzere ambulans
geçmeyecek ama yoksul halk oradan yolunu kısaltacak. Sosyal proje olarak
ele alınması gereken, yaşamın hızlandırılmasına
tekabül eden bir iş ve işlemi neredeyse bir depo benzin fiyatına
fatura edeceğiz halka. Bunun vicdanla, etikle hiçbir ilgisinin
olmadığını ifade etmek isterim.
Eğer ülkenin önü açılmak isteniyorsa iç ve
dış siyasette yapılmış olan yanlışlardan
geri dönülmelidir. Partimize dönük siyasi soykırım
operasyonlarına son verilmelidir; rehin alınan belediye
başkanlarımız, milletvekillerimiz, eş genel
başkanlarımız, parti yöneticilerimiz bir an önce serbest
bırakılmalıdır. Eğer bundan, yaratılan bir
kamplaşma ortamı üzerinden, bir gerilim ortamı üzerinden
başkanlığa uzanacak olan bir takvim hayal ediliyorsa büyük
yanılınıyor.
Şunu söyleyelim: Türkiyedeki toplum
yapısı bu kadar vicdansız değil; Türkiyedeki toplum
yapısı, bir siyasi partinin eş genel
başkanlarının, grup başkan vekillerinin ve
milletvekillerinin tutuklanarak önümüzde bulunan bir referanduma gidilmesine
dönük bu uygulamanın sahiplerine -bizim de yaptığımız
kamuoyu araştırmalarında- göreceğiz ki çok ciddi bir
biçimde iktidara yansıtacaktır bunu ve bugüne kadar iktidara oy
vermiş olan birçok toplumsal kesim bile, yaptığımız
kamuoyu araştırmalarında, bu siyasi soykırım
operasyonlarıyla milletvekillerimizin tutuklanmasını kabul
etmediğini, reddettiğini ifade ediyor. Göreceğiz, referanduma eğer
gidilirse -ki inşallah gidilmez- siyasi iktidara, bu Anayasa
değişikliğinde bu siyasi soykırım operasyonları
üzerinden gelişebilecek tokadı halkın nasıl
atacağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 4üncü
maddesinde geçen şartıyla sözcüğünün koşuluyla
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dursun
Çiçek (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Sayın Dursun Çiçek konuşacak.
Buyurun Sayın Çiçek. (CHP
sıralarından alkışlar)
DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, konu Patent Kanunu.
Yaşadığımız kumpas süreçlerinde patent bizim
hayatımıza farklı girdi.
2009-2014 dönemini hatırlayalım. Bir
ıslak imza kampanyası, İrticayla Mücadele Eylem Planı, bir
taklit imza; o dönemde binlerce sevenimiz bu 3 kelimenin patent
hakkının Çiçek ailesi tarafından alınmasını
önermişlerdi. Bu konuda başvurularımız da oldu. Bu dönemde
bu İrticayla Mücadele Eylem Planı denen sahte kâğıt
parçasıyla ilgili, şu an 15 Temmuz darbe teşebbüsünde sanık
olarak, şüpheli olarak yargılanan Mehmet Partigöçün
hazırladığı bir bilirkişi raporu var. O bile, o
dönemde askerî savcının verdiği görev kapsamında
hazırladığı bilirkişi raporunda Böyle bir eylem
planı olmaz. diye rapor vermişti. Ama aynı eylem planı
için iktidar partisi, ağır toplarıyla birlikte Ankara Adliyesine
giderek davaya müşteki olmuş ve hakkımızda suç duyurusunda
bulunmuştu. Sene 2009, Haziran ayı.
Şimdi 2017ye girmek üzereyiz; bu dava,
Ergenekon davası Yargıtay tarafından bozuldu, yeniden görülecek.
Yeniden görülmesi için ağır ceza mahkemelerinden hangisinin görevli
olduğu konusunda yazışmalar devam ediyor ama dosya çok büyük,
hiçbir mahkeme kabul etmiyor. Başladığı yıl 2008,
2016ya geldik, daha adalet yok.
O dönemi hatırlayalım. Dönemin
Başbakanı Islak imza da bulundu, gereğini yapın. diye
şahsım hakkında cumhuriyet savcılarını 4 sefer
göreve çağırdı. Onun üzerine suç duyurusunda bulunduk Nisan
2010, 30 Nisanda tutuklandık, dört buçuk yıl hapiste kaldık.
Tabii, iktidar partisinin adı adaletle başlıyor. Önce bu
adalet ismini hak etmek için sekiz yıl adalet dağıtmayan bir sistemi
adalet dağıtır hâle getirmek lazım. Dava yeniden görülecek.
Zekeriya Öz, davanın iddianamesini hazırlayan kişi. Onun
yanında kim oturacak biliyor musunuz? İktidar partisinin temsilcileri
çünkü müştekiler, hâlâ çekilmediler. Biraz samimiyet diyorum, biraz vicdan
diyorum.
Sayın Bakanım burada. Bu davaların
mağdurlarına iadeyiitibar yapacaktık. Şimdi, suçlu olanlar
en ağır şekilde yargılansın,
cezalandırılsın; FETÖden de, PKKdan da, IŞİDden de
milletçe hesap soralım ama bu iadeyiitibarı sekiz senedir yapamayan
bir iktidar partisinin adaletle başlayan ismini hak ettiği iddia
edilebilir mi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Edilemez.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Edilir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Edilemez.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sataşma
Engin.
BAŞKAN Sayın Çiçek, buyurun siz.
DURSUN ÇİÇEK (Devamla) Şimdi, madde 104,
Anayasa değişikliğini tartışıyoruz Komisyonda ve
Hükûmetin, Başbakanın bütün yetkilerini Cumhurbaşkanına
veriyoruz. Cumhurbaşkanıyla geçmişte yaşadığım
bir örneği sizinle paylaştım. Ne kadar tarafsız
olduğunu takdirinize sunuyorum. 1920de saraydan alınıp millete
verilen millî egemenliği 2017de tekrar milletten alıp saraya verme
girişimini -hukuki tabirle söylüyorum- bu millet mutlaka teşebbüs
aşamasında bırakacaktır, bundan eminiz.
Son sözüm şudur: İktidar partisini ismine
layık olmaya, şu an mağdurlardan biri olarak, iadeyiitibar
yasasına sahip çıkmaya ve yeni mağdurlar yaratmamaya davet
ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çiçek.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime kırk dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
341
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
5inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 5inci maddesinin 1-b bendinin "Tescil
ettirilmek istenen mal veya hizmet için herhangi bir ayırt ediciliğe
sahip olmayan işaretler" şeklinde değiştirilmesini ve
5inci maddesinin 1-i bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Muharrem
Varlı
Denizli Hatay Adana
Erkan Haberal Baki
Şimşek
Ankara Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5nci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım Mehmet
Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Sibel Yiğitalp Müslüm Doğan
Diyarbakır İzmir
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Doğan.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yakında Genel Kurula gelecek
Anayasa değişikliğine ilişkin görüşlerimi sizle
paylaşmak istiyorum.
Uzlaşma kültürü çok zayıf olan ülkemizin,
bu olumsuz siyasi iklim ve toplum psikolojisi içinde uzlaşma yoluyla
anayasa yapma olasılığı zor da olsa bunu
başarmalıdır. Bu konuda hepimizin yoğun bir çaba ortaya
koyması gerekmektedir.
Toplumsal bir uzlaşma ile yapılacak bir
anayasa ülke barışına ve bir yurttaşlık bilincinin
gelişmesine katkıda bulunacaktır. Bu nedenle, süreç
başlarken, partilerden, ideolojilerden, tercihlerden
bağımsız olarak "Türkiye için nasıl bir anayasa"
tartışmasına temel olacak, hepimizin uzlaşacağı
objektif ve kapsayıcı bir metin ve de eşit yurttaşlık
kriterinin altını çizmeliyiz.
1921, 1924, 1961, 1982 anayasaları ve son
dönemde 1982 Anayasasında yapılan değişiklikler, maalesef
-halkın katılımı sağlanmaksızın- halkın
görüşlerini içeren bir toplumsal sözleşme temelinde
yapılmamıştır. Var olan bunca değişiklik
toplumsal sorunlarımızın çözümü için şimdi elimize bir
fırsat ortaya koymaktadır. Kötü günler yaşamamıza
rağmen yeni bir toplum sözleşmesi yapma koşulları önümüzde
bir şans olarak durmaktadır. Ülkemizde ilk kez toplumu öne koyacak
toplumcu bir sivil anayasa yapabilir. Bu anayasanın sivil ve toplumsal
yönü ağır ve esas olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu zamana kadar
yapılan tüm anayasalar, bildiğiniz üzere, kentleşme seviyemizin
en düşük olduğu seviyelerde, sanayi toplumu özelliklerimizin çok
zayıf olduğu dönemlerdeki bir toplum sosyolojisinde
yapılmıştır. Günümüzde artık, kentleşme
oranı yüzde 74, 2020deyse yüzde 100e yakın bir kentleşme
oranı beklenmektedir. Yani, bu veriler nasıl bir toplum
sosyolojisine cevap verecek bir anayasa gereksinimini ortaya çıkarmaktadır.
ihtiyaç olan toplum sözleşmemiz, sanayi toplumu yanında,
kentleşmiş bir toplumun anayasası olmak zorundadır. Burada
belirtmek istediğim husus şudur: Günümüze kadar yapılan tüm
anayasa çalışmaları ve anayasaların ekonomi ve sanayisi az
gelişmiş ya da gelişme düzeyinde, orta sınıfı
zayıf ve yaygın olmayan bir ekonomik sosyolojide
yapıldığı konusunda hemfikiriz.
Bugünse koşullar farklıdır
değerli milletvekilleri. Anadolu'dan başlayarak, ekonomisi
gelişen ve dinamik ve orta sınıflaşan bir Türkiye var
artık. Yeni toplum sözleşmesi, orta sınıfı
yaygınlaşmış, ekonomik dinamizmi çevreden yani Anadolu'dan
başlayan bir toplum sosyolojisine yanıt verecek şekilde
olmalıdır. Yaşadığımız koşullar
itibariyle bugün uygulanan hükûmet ve devlet politikaları nedeniyle Türkiye
aşırı kutuplaşmış, kimlikleşmiş,
kimlikler ve farklı olanlar arası genel güveni çok az olan bir
sorunla karşı karşıyadır. Yeni anayasa,
kutuplaşma ve güven sorunlarına yanıt verebilmeli, birlikte
yaşamak kültürünü ve genel güveni güçlendirmelidir. Bu durum da eşit
yurttaşlık tanımından geçmektedir. Eşit
yurttaşlık konumundan kaçmamalı, aksine eşit
yurttaşlık anayasanın temeline işaret etmelidir.
Ayrıca, yine ifade edebileceğimiz
diğer bir husus da: Bugün Türkiye, hukuka güvenin çok az, neredeyse
sıfırlandığı bir ülke konumundadır. Yeni anayasa
her alanda sorunların çözümünde hukuka güveni güçlendirecek nitelikte
olmalıdır.
Ülkemizin, içinde olduğu sürecin bir ürünü
olarak, uluslararası endekslerin ve araştırmaların
gösterdiği gibi, Türkiye demokrasisinin özellikle haklar ve özgürlükler
alanında demokrasi performansı çok zayıf; otoriterleşme
eğilimlerinin çok güçlü olduğu bir demokrasiyle yönetiliyoruz. Yeni
anayasa, sadece yeni ve sivil değil, demokratik anayasa da olmalıdır.
Askerî vesayetin zayıflatılması, yerine tamamen ortadan
kaldırılması Türkiye demokrasisinin gelişmesine hizmet
edecektir. Başka bir deyişle, demokrasi sorununa çözüm bulacak yeni
ve sivil anayasa yapımı hedeflenilmelidir. Doksan yıldır
Türkiye parlamenter demokrasiyle yönetilmesine rağmen, parlamento ve
milletvekilleri işlevsiz ve zayıf olan bir demokrasiye maalesef sahip
oldu. Bu soruna, yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı sorunu da eklendiği zaman, ortaya ciddi
bir denge ve denetleme sorunu çıkmıştır. Yeni anayasa,
yürütme-yasama-yargı arasındaki denge ve denetleme mekanizmaları
güçlü ve milletvekillerini işlevsel yapacak nitelikte olmalıdır.
Neoliberal politikalar nedeniyle Türkiye ekonomisi
son beş yıldır orta gelir tuzağı ve ekonomik durgunluk
sorunlarını yaşıyor. Kişi başına düşen
gelir 10 bin doların ilerisine gitmediği gibi sürekli
azalmaktadır. Ekonomik büyüme durmuştur. Bu sorunlar
ağırlaşarak devam edecektir.
Yeni anayasa, ekolojik toplum
yaşamını esas alan istikrarlı, güçlü, sürdürebilir, çevre
dostu ve insani kalkınmaya dayalı olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Doğan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 5inci
maddesinin 1-b bendinin "Tescil ettirilmek istenen mal veya hizmet için
herhangi bir ayırt ediciliğe sahip olmayan işaretler"
şeklinde değiştirilmesini ve 5inci maddesinin 1- i bendinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Emin
Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 4üncü maddesinde soyut
ayırt edicilik zaten almaktadır. Tasarıda somut ayırt
ediciliğe de vurgu yapılmalıdır. Ayrıca diğer
sınai mülkiyet haklarına ilişkin böyle bir koruma yokken sadece
coğrafi işaretler için bunun getirilmesi uygun değildir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6ncı maddede iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının
6ncı maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna "5.
fıkrada yer alan koşulların varlığı halinde
tanınmış marka ile aynı veya benzer marka
başvuruları, farklı mal ve/veya hizmetler bakımından
da itiraz üzerine reddedilir." ifadesinin eklenmesini arz teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Muharrem
Varlı
Denizli Hatay Adana
Deniz Depboylu Mustafa Mit
Aydın Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sayılı Kanun Tasarısının 6ncı
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım Mehmet
Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Sibel Yiğitalp Müslüm
Doğan
Diyarbakır İzmir
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde kim konuşacak?
DİLEK
ÖCALAN (Şanlıurfa) Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb.
haklarını koruma altına alarak ülke içinde
uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye
dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta
KOBİ'ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve
kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri
doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları
çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe
yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen
"hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin
sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey
değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla
düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet
Tasarısının yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik
gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en
temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı
bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli
üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİleri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) Geri
çekiyoruz.
BAŞKAN Önerge geri çekildiğinden
işlemden kaldırılmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
7nci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmek olan 342 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 7nci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım Mehmet
Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Sibel Yiğitalp Müslüm
Doğan
Diyarbakır İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
DİLEK ÖCALAN (Şanlıurfa) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum önerge üzerinde:
Gerekçe:
Önümüze getirilen sınai mülkiyet
tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır.
Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı
imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını
geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası
tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma
altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz.
Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası
tekeller ile başta KOBİler olmak üzere kamu kuruluşları,
yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler
açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek
teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız
bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa
Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak
kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin
sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey
değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla
düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet
Tasarısının yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik
gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en
temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı
bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli
üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
8inci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasın arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım Mehmet
Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Sibel Yiğitalp Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları
oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb.
haklarını koruma altına alarak ülke içinde
uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye
dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta
KOBİler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve
kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri
doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli
unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya
gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu
belirtilen hak kayıpları ve sorunlar uluslararası tekellerin
sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey
değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla
düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet
Tasarısının yasalaşmasının Türkiye'nin ekonomik
gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en
temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı
bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli
üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir.
Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek
taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da
yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri
ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine
bağımlı kılacak olan bu tasarının
yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
9uncu maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 9uncu maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Filiz
Kerestecioğlu Demir Mehmet
Emin Adıyaman
Muş İstanbul Iğdır
Sibel
Yiğitalp Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır.
Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı
imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını
geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası
tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma
altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz.
Zira böyle bir ortamda AR-GEye dayalı üretim yapan uluslararası
tekeller ile başta KOBİler olmak üzere kamu kuruluşları,
yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler
açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek
teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız
bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa
Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen hak
kayıpları ve sorunlar, uluslararası tekellerin sorunları
ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece
makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi
söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısının
yasalaşmasının, Türkiyenin ekonomik gelişimi için faydadan
çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye
ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi
olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin
uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİleri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
10uncu maddede iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 10uncu
maddesinde geçen talep edebileceği gibi söz konusu tescilin kendisine
devredilmesini de ifadesinin çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Muharrem Varlı
Denizli Hatay Adana
Mustafa Mit Deniz Depboylu
Ankara Aydın
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 10uncu maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Filiz Kerestecioğlu
Demir Mehmet Emin
Adıyaman
Muş İstanbul Iğdır
Sibel Yiğitalp Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır.
Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı
imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını
geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey, uluslararası
tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma
altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz.
Zira, böyle bir ortamda AR-GEye dayalı üretim yapan uluslararası
tekeller ile başta KOBİler olmak üzere, kamu kuruluşları,
yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler
açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek
teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız
bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa
Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen hak
kayıpları ve sorunlar, uluslararası tekellerin sorunları
ve hak kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece
makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi
söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısının
yasalaşmasının Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan
çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye
ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi
olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin
uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 10uncu
maddesinde geçen "talep edebileceği gibi söz konusu tescilin
kendisine devredilmesini de" ifadesinin çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Emin
Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenlemeyle marka sahibinin izni olmadan
markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin ticari
vekil ya da temsilci adına tescilinin yapılması hâlinde, ticari
vekil veya temsilcinin haklı bir sebebi yoksa, marka sahibinin mahkemeden
markasının kullanımının yasaklanmasını talep
edebilmesi ancak söz konusu tescilin kendisine devredilmesinin önüne geçilmesi
sağlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
11inci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 11inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Yıldırım Filiz
Kerestecioğlu Demir Mehmet Emin
Adıyaman
Muş İstanbul Iğdır
Dirayet Taşdemir Sibel
Yiğitalp
Ağrı Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI
ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
FELEKNAS UCA (Diyarbakır) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama vb süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey,
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb haklarını
koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz.
Zira, böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası
tekeller ile başta KOBİler olmak üzere kamu kuruluşları,
yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler
açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek
teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız
bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa
Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak
kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin
sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey
değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla
düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet
Tasarısının yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik
gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en
temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı
bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli
üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
12nci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 12nci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasın arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım Mehmet
Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Sibel Yiğitalp Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
FELEKNAS UCA (Diyarbakır) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey,
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb.
haklarını koruma altına alarak ülke içinde
uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye
dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta
KOBİler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve
kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri
doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli
unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya
gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu
belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası
tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir
şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla
düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet
Tasarısının yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik
gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en
temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı
bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli
üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİleri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
13üncü maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 13üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasın arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Filiz
Kerestecioğlu Demir Mehmet
Emin Adıyaman
Muş İstanbul Iğdır
Sibel Yiğitalp Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
FELEKNAS UCA (Diyarbakır) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb.
haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının
önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GEye dayalı üretim yapan
uluslararası tekeller ile başta KOBİler olmak üzere kamu
kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici
güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek
teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız
bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa
Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen hak kayıpları
ve sorunlar uluslararası tekellerin sorunları ve hak
kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece
makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi
söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısının
yasalaşmasının Türkiyenin ekonomik gelişimi için faydadan
çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye
ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi
olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin
uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİleri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
14üncü maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 14üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Filiz
Kerestecioğlu Demir Mehmet
Emin Adıyaman
Muş İstanbul Iğdır
Sibel
Yiğitalp Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey,
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb.
haklarını koruma altına alarak ülke içinde
uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira, böyle bir ortamda AR-GEye
dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta
KOBİler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve
kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri
doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli
unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya
gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu
belirtilen hak kayıpları ve sorunlar uluslararası tekellerin
sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey
değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde
dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının
yasalaşmasının Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan
çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye
ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi
olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin
uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir.
Özetle, tasarım, buluş vb. süreçlerin tek
taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da
yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri
ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine
bağımlı kılacak olan bu tasarının
yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
15inci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 15inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım Mehmet
Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Sibel Yiğitalp Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka ve benzeri haklarını
koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek
olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GEye dayalı üretim yapan
uluslararası tekeller ile başta KOBİler olmak üzere kamu
kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında
üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de
yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha
savunmasız bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve
Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak
kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin
sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey değildir.
Sadece makroekonomik bakış açısıyla
düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet
Tasarısının yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik
gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en
temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı
bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli
üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
16ncı maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 16ncı maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasın arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım Mehmet
Emin Adıyaman
İstanbul Muş Iğdır
Sibel Yiğitalp Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları
oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb.
haklarını koruma altına alarak ülke içinde
uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GEye
dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta
KOBİler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve
kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri
doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli
unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya
gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu
belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası
tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir
şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla
düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet
Tasarısının yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik
gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en
temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı
bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli
üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu tasarının
yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
17nci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 17nci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Filiz Kerestecioğlu Demir Mehmet Emin Adıyaman
Muş İstanbul Iğdır
Dirayet
Taşdemir Sibel
Yiğitalp
Ağrı Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai
Mülkiyet Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır.
Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı
imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını
geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası
tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma
altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz.
Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan uluslararası
tekeller ile başta KOBİler olmak üzere kamu kuruluşları,
yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler
açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek
teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız
bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa
Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen "hak
kayıpları ve sorunlar", uluslararası tekellerin
sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey
değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla
düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet
Tasarısının yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik
gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en
temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı
bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli
üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
18inci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 18inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Filiz Kerestecioğlu
Demir Mehmet Emin
Adıyaman
Muş İstanbul Iğdır
Dirayet Taşdemir Sibel
Yiğitalp
Ağrı Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı şirketlerin meta olmayan, ancak, üretim,
dağıtım, pazarlama vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmaların tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını
geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası
tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb. haklarını koruma
altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz.
Zira böyle bir ortamda AR-GEye dayalı üretim yapan uluslararası
tekeller ile başta KOBİler olmak üzere kamu kuruluşları,
yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler
açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek
teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız
bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin
iptallerinden doğduğu belirtilen "hak kayıpları ve
sorunlar", uluslararası tekellerin sorunları ve hak
kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece
makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi
söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısının
yasalaşmasının Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan
çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye
ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi
olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin
uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Bir şey mi var arkadaşlar?
ATİLA SERTEL (İzmir) Özcan Bey tane tane
okuyordu, bu arkadaşı anlayamıyoruz.
BAŞKAN Bir disiplin cezası vereyim ben o
arkadaşa sonra.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Çok memnunuz
Başkanım, çok güzel okuyor.
KÂTİP ÜYE ALİ HAYDAR HAKVERDİ
(Ankara) O zaman yavaş okuyacağım, Osman Bey memnunsa ben
yavaş okuyacağım.
BAŞKAN 19uncu maddede bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 19uncu maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Filiz
Kerestecioğlu Demir Mehmet
Emin Adıyaman
Muş İstanbul Iğdır
Sibel Yiğitalp Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
FELEKNAS UCA (Diyarbakır) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama, vb. süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde bunları
oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb.
haklarını koruma altına alarak ülke içinde
uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira böyle bir ortamda AR-GE'ye
dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta
KOBİ'ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve
kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri
doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli
unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya
gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu
belirtilen "hak kayıpları ve sorunlar", uluslararası
tekellerin sorunları ve hak kayıplarından başka bir
şey değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla
düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet
Tasarısının yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik
gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en
temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı
bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli
üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
20nci maddede iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341
sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 20nci maddesine; "(3) İtiraz süresi
dolduktan sonra ve itiraz işlemleri sonuçlanmadan önce, itiraz konusunu
etkileyecek nitelikte bir yargı kararının sunulması
mümkündür." şeklinde (3)üncü fıkranın eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Muharrem Varlı
Denizli Hatay Adana
Deniz Depboylu Mustafa Mit
Aydın Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 20nci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Filiz
Kerestecioğlu Demir Mehmet
Emin Adıyaman
Muş İstanbul Iğdır
Dirayet Taşdemir Sibel
Yiğitalp
Ağrı Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Muş Milletvekili
Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Bakanla da daha önce yaptığımız
görüşmelerde, özellikle ülkenin kendi öz varlıklarının ve
endemik ürünlerinin hem tescillenmesi hem bir marka hâline getirilmesi hem de
uluslararası dolaşımda bir marka değerine sahip olması
üzerinden bir paketle karşı karşıyayız. Ama ben bir
önceki konuşmamda söyledim; yerlilik ve millîlik üzerinden
geliştirilen bir siyasi söyleme karşın, ülkenin bütün yer
altı, yer üstü zenginliklerinin uluslararası sermayeye -deyim
yerindeyse- peşkeş çekildiği bir gerçeklikle karşı
karşıyayız. Bu ülkenin son dönem yapılan bütün büyük, mega
projelerinin sahibi bu ülkenin ne devletidir ne milletidir,
yabancılardır, bu, çok net ortada. Yapılan ve milyarlarca dolara
mal olan köprüler, tüneller, geçitler, şehir hastaneleri,
havaalanları hepsi yabancıların.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Milletin malı.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Son üç yılda
yapılanları araştırabilirsiniz.
Bir diğeri: Bakın, şu yeryüzünde 200
ülke içerisinde kendi komünikasyonunu, iletişimini yabancıya
devretmiş tek ülkeyiz biz. TELEKOMu biz yabancılara
devretmişiz. Şu yeryüzünde TELEKOMunu, komünikasyonunu bir
yabancı sermayeye devretmiş ikinci bir ülke gösteremezsiniz. Biz bu
kadar yerli, bu kadar millîyiz.
Bir diğer husus: Bakın, hepimizin
çocukluğumuzdan beri eğitim sürecinde, eğitim
yaşantımızda bildiğimiz bir geleneğimizi
hatırlatayım size. Bu ay, Yerli Malı Haftasının
kutlandığı bir ay Sayın Bakan. Şimdi, eskiden biz
Yerli Malı Haftası kutlandığı zaman ilkokulda,
ortaokulda gerçekten bu ülkenin insanlarının alın teriyle
ürettiklerini alır okula götürürdük ve yerli malı üretiminin bilinci
tartışılırdı. Şimdi, ben bir öğretmen
eşi olarak söyleyeyim ve çevremdeki öğretmenlere sorduğumda
Çocuklara bu Yerli Malı Haftasının önemini kavratma konusunda
güçlük çekiyoruz. Biz bir şeyler getirin diyoruz, Coca Cola
getiriyorlar... Bu kadar yerliyiz, bu kadar millîyiz. Yani bu ülkenin öz
kaynaklarını, alın terini, göz nurunu kendi
çocuklarımıza kavratmaktan uzaklaşmış ve buna
yabancılaşmış bir ülke gerçekliğiyle karşı
karşıyayız.
Yabancı markaların yerli markalardan çok
daha iyi bilindiği bir ülkeye dönüştük biz. Bunu öncelikle kabul
edelim, ya değilse yerlilik ve millîlik iktidarın sadece kendi
iktidarını tahkim etmek ve sürdürmek için kullanacağı bir
argüman olmaktan çıkarılmalıdır. Dilimize pelesenk
edeceğiz yerliliği ve millîliği ama
yaşamımızın hiçbir alanında; dilde, kültürde, üretilen
ürünlerde, doğal ürünlerde, kültürel süreçlerde yerliliğe dair,
millîliğe dair hiçbir şey kalmamıştır. Anadolu,
Mezopotamya veya Trakya coğrafyasına ait gerçek ürünlerin
bilinmesinden daha ziyade, özellikle bu ülkenin kendi üretimi olmayan markalar
çocuklar tarafından daha iyi biliniyor. Bunu müzikte, sanatta, kültürde,
birçok açıdan görebiliriz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, böyle bir
ülke gerçekliği. Şimdi, birileri böyle bir ülkenin bu hâldeki
yerliliği ve millîliğinden gurur duyuyorsa duyabilir ama böyle bir
yerlilik benim açımdan da, öyle sanıyorum bu ülkenin büyük bir
çoğunluğu açısından da gurur duyulacak bir yerlilik
değildir.
Yine özellikle demokratik teamüller;
farklılıklara tahammül etme, farklılıklara saygı duyma
anlamında da gittikçe dejenere olan bir nesil ve jenerasyonla
karşı karşıyayız biz. Bizim gibi düşünmeyen,
bizim gibi yaşamayan, bizim gibi doğmamış, Allahın
bizim gibi özellikleri bahşetmediği, farklı farklı
yarattığı insanların farklılığına
saygı duyan bir noktada değiliz. Böyle bir toplumsal
gerçekliğimiz de yoktur. Bilakis Allahın vermiş olduğu bu
farklılıkları insanların toplumsal gruplar anlamında
birbirlerine karşı kaşıyan, kışkırtan bir
iktidar gerçekliğiyle maalesef karşı karşıyayız
biz. Etnik, dinsel, mezhepsel farklılıklarımız bizim için
bir zenginlik değil, siyasette pespaye bir rekabet sebebidir.
Bu ülke maalesef böyle bir ülkeye
dönüşmüştür diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 Sıra
Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 20nci
maddesine "(3) İtiraz süresi dolduktan sonra ve itiraz işlemleri
sonuçlanmadan önce, itiraz konusunu etkileyecek nitelikte bir yargı kararının
sunulması mümkündür." şeklinde (3)üncü fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan (Denizli) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (BOLU) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
ERHAN USTA (Samsun) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Marka tescil aşamalarındaki itiraz
işlemleri bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Marka
sahipleri ve marka tescil ettirmek isteyenler arasında zaman zaman itiraz
olayı yaşanmaktadır. Türk Patent Enstitüsü bünyesinde itiraz
işlemleri sürerken konuya ilişkin davalar da söz konusu
olabilmektedir. İtiraz süresi dolduktan sonra, elde edilecek bir mahkeme
kararı itirazın seyrini değiştirecek nitelikte de
olabilmektedir.
19uncu madde (2)nci fıkrada yer alan
"İtiraz süresinden sonra itiraz gerekçeleri değiştirilemez
ve yeni gerekçeler eklenemez." hükmünün gerekçesi itirazın
amaçlarından biri olan mahkemelerdeki yükün azaltılmasıdır.
Ancak, gerekçelerin değiştirilememesi veya yeni gerekçelerin
eklenmemesi hâlinde hak kayıplarına yol açılabilecektir. Bu
durum da konunun tekrar yargıya taşınmasına yol açabilecektir.
Dolayısıyla, itiraz süresi dolduktan sonra ve itiraz işlemleri
sonuçlanmadan önce, itiraz konusunu etkileyecek nitelikte bir yargı
kararının sunulmasının mümkün olduğu şeklinde bir
fıkranın tasarının 20nci maddesine eklenmesinin uygun
olacağı düşünülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21inci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
AHMET YILDIRIM (Muş) - Çekiyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge çekilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
22nci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum
AMET YILDIRIM (Muş) Çekiyoruz.
BAŞKAN Onu da mı çekiyorsunuz?
AHMET YILDIRIM (Muş) 25e kadar çekiyoruz.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
23üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
24üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
25inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
26ncı maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341
sıra sayılı Kanun Tasarısının 26ncı
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Filiz
Kerestecioğlu Demir Mehmet
Emin Adıyaman
Muş İstanbul Iğdır
Sibel Yiğitalp Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
AHMET YILDIRIM (Muş) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet
Tasarısı şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama ve benzeri süreçlerinde üretkenlik
sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle
elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın
tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka vb.
haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının
önüne geçmek olamaz. Zira, böyle bir ortamda AR-GE'ye dayalı üretim yapan
uluslararası tekeller ile başta KOBİ'ler olmak üzere kamu
kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında
üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de
yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız
bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa
Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen hak kayıpları
ve sorunlar uluslararası tekellerin sorunları ve hak
kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece
makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi
söz konusu Sınai Mülkiyet Tasarısının
yasalaşmasının, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan
çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye
ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi
olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin
uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir. Özetle, tasarım, buluş vb.
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİleri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
26ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
27nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
28inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölüm üzerindeki görüşmelere
başlıyoruz.
İkinci bölüm 29 ila 54üncü maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan
Tanrıkulu konuşacak.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz tasarının ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, öncelikle
Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülke ekonomisinin
ihtiyacı olan, ancak oldukça gecikmiş ve yetersiz düzenlemelerin yer
aldığı bir tasarıyı daha görüşüyoruz. Bir ülke
ekonomisinde işlerin düzgün ilerlemesi bakımından mülkiyet
hakları son derece önemli yer tutmaktadır ve bu haklardan da bir
tanesi ve belki de en önemlisi sınai mülkiyet haklarıdır.
Uluslararası firmaların, kuvvetli bir sınai mülkiyet koruma
rejimine sahip olmayan ülkelere, örneğin bizimki gibi ülkelere AR-GE ve
yüksek teknolojiye dayalı süreçleri taşımaktan çekindikleri de
bugün artık genel kabul görmüş bir gerçektir. İşte, bu
yüzden hakların korunması ve bu haklara sahip olan yerli-yabancı
kişilerle ilişkilerin de düzgün bir şekilde götürülmesi için
yasal bir yapının da oluşturulması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, dünyada fırsat
eşitliğini sağlayan, mülkiyet hakkı ve yargı
bağımsızlığını içeren kapsayıcı
kurumlar yerli ve yabancı yatırımcılara da güven verir.
Bizde ise son zamanlarda yargı
bağımsızlığının maalesef
olmadığı, fırsatların ve paranın da belli bir
kesimin elinde toplandığı algısı oluşmuş ve
bu durum da ekonomiye olan güvensizliği artırmıştır.
İşte, ekonomiye olan bu güvensizlik bugün açıklanan tüketici
güven endeksinde de endeksin düşmesiyle ortaya konulmuştur, sekiz
yılın en sert düşüşünün yaşandığı bir
endeksle karşı karşıyayız.
Güvensizliğin arttığı bu
ekonomiye baktığımız zaman döviz kurlarındaki
bozulmayla birlikte dengelerin de yitirildiğini görüyoruz. Uzun süreden bu
yana Türkiye orta gelir tuzağındadır ve bugün hâlen en
kırılgan ekonomiler arasında yer almaktadır. Düşük
tasarruf oranlarımız, artan dış ve cari
açıklarımız, düşük olan ve gerileyen üretkenliğimiz,
verimlilik katsayımız artık buna yer etmektedir.
ERHAN USTA (Samsun) TÜİK düzeltti Sayın
Bakan. Tasarrufları TÜİK düzeltti, Hükûmet düzeltemedi ama.
AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) Artık
inşaat ve ahbap çavuş ekonomisiyle Türkiye'nin de arzu edilen
seviyede bir büyüme hızına ulaşamayacağı da
ortadadır. Nitekim, üçüncü çeyrek rakamlarına
baktığımız zaman hane halkı tüketiminde yüzde 3,2,
yatırım harcamalarında binde 6, ihracatta da yüzde 7 bir
düşüş görüyoruz. Yılın ilk çeyreğinde ekonomik
büyümeye yüzde 1,7 katkı sunan sanayi sektörü bugün son çeyrek
itibarıyla baktığımız zaman binde 3 daralmış
gözüküyor. Yine, 2016nın ilk on ayına baktığımız
zaman değerli milletvekilleri, sanayi üretim artışı da
yüzde 1,6ya gerilemiş ve bu da son beş yılın en kötü
rakamı olarak karşımıza çıkıyor.
Bu yaşadığımız ekonomideki
çalkantı bizlere anlatıldığı gibi öyle 1994, 2001,
2008deki krizlere benzemiyor değerli milletvekilleri. Buradaki en
benzemez durum, mevcut durum yani şu anda yaşadığımız
durum, 2008 ve sonrasında kamunun ekonomiye birtakım müdahalesiyle
yönetilebilir vaziyetteyken şimdi bu durumdan çıkması ve
farklı bir noktaya doğru gitmesidir. Nitekim, 24 Kasımda Merkez
Bankası, biliyorsunuz, faiz artırımıyla ekonomiye bir pompa
yapmaya çalıştı. Arkasından Ekonomi Koordinasyon Kurulu
kararları alındı ve bu kararlar gerek Merkez
Bankasının gerekse kurul kararlarının hem
vatandaşların hem kamunun tasarruflarını -ki bunlar yaklaşık
343 milyon dolar civarında- TLye bağlamaları ne yabancı
sermayenin yeterince Türkiyeye çekilmesine ne de TLdeki kaybın
önlenmesine gerekçe olabildi. Döviz yükselirken Türk lirası eriyor ve
başta vatandaşlarımız olmak üzere bütün
girişimcilerimiz de bu olaydan ciddi etkileniyor.
Şimdi bir başka riskle Türkiye ekonomisi
karşı karşıya. Bir maliyet enflasyonuyla Türkiye
ekonomisinin her an karşı karşıya kalabileceğini de
öngörebiliyoruz.
Bugün yaşadığımız ekonomik
bunalımın ana nedenlerinden bir tanesi de yabancı fonların
bu ülkeyi terk etmesi olarak gözüküyor. Kasım ayına
baktığımız zaman, yabancı portföyü 14,6 milyar
dolarlık bir azalmaya gelmiş ve toplamda 80 küsur milyar dolara
inmiş. Sıcak para sahipleri de son yıllarda hemen hemen ortalama
10 milyar dolar ki örneğin 2015 yılında 14 milyar dolar
civarında da bir kâr ve faiz transferiyle dışarıya para
aktarmaktalar. Şimdi, yabancıların dışarıya para
aktarmasında ve bizden uzaklaşmasındaki önemli bir etken de
yürütülen bu hukuksuz, güvensiz ve hatalı ekonomi politikalarıyla
bugün görüştüğümüz yasal metinlerin gecikmesidir değerli
milletvekilleri.
Bugün, bu kapsamda, görüyoruz ki 57nci Hükûmet
döneminde bu alanda atılan adımlar yani Sınai Mülkiyet
Kanununun, şu anda getirilen kanunun kapsamındaki adımlar
devlette her ne kadar bir devamlılık öngörülse de maalesef daha sonra
gerekli özenle takip edilmeyip bugüne getirilmiştir. Oysaki o dönemde
Türkiye, Avrupa Patent Sözleşmesine katılımı 27 Ocak 2000
tarihinde 4504 sayılı Kanunla gerçekleştirmişti. Bir
diğer gerçekleştirilen konu, Avrupa Patent Sözleşmesini kabul
eden ülkemiz 1 Kasım 2000 tarihinde Avrupa Patent Ofisinin 20nci üyesi
olmaya da hak kazanmıştı. Demek ki birtakım adımlar
geçmişte atılmış ama daha sonra bu adımlar bugüne
kadar özenle getirilememiş.
Tasarının ikinci bölümüne
baktığımız zaman, maddelere, bu alandaki ihtiyacın da
tam olarak karşılanmadığını ve ileriki zamanlarda
yeniden birtakım düzenlemelere ihtiyaç hasıl olabileceğini de
görüyoruz. Özellikle coğrafi işaretlemelerdeki denetim konusundaki
muğlaklığın giderilmesi gerekiyor değerli
milletvekilleri. Buradaki denetimdeki amaç enstitüye iki yılda bir denetim
raporunun verilmesi değil. Üreticilerin uygun üretim yapıp
yapmadığının enstitü tarafından belirli
aralıklarla denetimi yapılarak bu kapsamdaki taklit ürünlerin de
tespit edilip önlenmesi gerekirdi.
Şimdi, günümüz ekonomisine tekrar
döndüğümüz zaman bizdeki büyümenin olması gereken şekilde,
teknolojik dönüşüm, verimlilik, yatırım eğilimi ve
özellikle dış yatırım çekme potansiyeli ile sınai
mülkiyet haklarının korunmasının etkinliği
arasında bir yakın ilişkiyi ve doğrudan bir
bağlantıyı kuramadığı noktasındadır.
Ekonomik büyümenin hem içeride hem de ihracatta yakalanabilmesi için
Türkiyenin sınai haklar konusunda hamleler yapması ve katma
değerli buluşlar yaratması da gerekmektedir. Her ne kadar -iktidar
tarafından burada da belirtildi- birtakım patent ve marka
sayısının artırıldığı iddia edilse de
burada önemli olan husus on dört yılda Türkiyenin akılda kalan,
tercih edilen bir küresel marka yaratıp yaratmadığı
noktasıdır. Eğer son on dört yılda coğrafi işaret
tescili konusunda yöresel ürünlere daha fazla sahip çıkabilseydik bu
ürünlerin pazarlanmasından tutun da diğer stratejik şeylerle
birlikte yılda 10 milyar liralık bir kazanç sağlayabilirdik. Tabii
ki bu da hem ihracatımıza hem büyümemize bir katkı
sağlardı.
Türkiye son on yılında büyümenin
yaklaşık yüzde 75ini iç talep sayesinde yakaladı sayın
milletvekilleri. Bu yüzden de gelecek yıllarda ekonomik büyümemizin
hedefleri arasında hem AR-GEye dayalı, sınai mülkiyet
haklarından doğmuş olan inovatif ürün ihracatına da önem
vermemiz lazım. Bu kapsamda, sürdürülebilir ve devamı gelebilecek
olan büyüme stratejisinin en önemli bileşeni olarak geleneksel
sektörlerdeki teknolojik yenilenmeye ilave olup üretim ve ihracatta ileri teknolojinin
paylarının da artırılması lazım. Bunu
artırmanın yolu da hem yerli hem yabancı özel sektör
yatırımlarının çekilmesinden geliyor.
O zaman mesele bunu nasıl
yapacağımıza, yatırım ikliminin ve yatırım
ortamının nasıl daha iyileştirileceğine gelmektedir
ama burada tek meselenin teşvik olmadığını bir kez
daha ben belirteyim. Çünkü bir teşvik paketinin mürekkebi kurumadan bir
yenisi hazırlanıyor, demek ki bu konuda da yenilerine ihtiyaç
duyuluyor, eskisi bu görevini göremiyor değerli milletvekilleri. Her
yatırımcının ülkemize ve ekonomimize güven
duyabileceği birtakım politikalara da ihtiyaç var.
O bakımdan, durgunluğumuzun asıl
sebebi teşvikteki eksiklik değil, siyaset kesimindeki
yanlışlar ve bunların düzeltilmesi gerekir. Bu bakımdan,
önümüzdeki hedef, söylenenleri fark yaratarak yapan ülke değil, fark
yaratacakları söyleyen bir ülke konumuna gelmemiz gerekir diye
düşünüyorum.
Genel Kurulumuzu bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tanrıkulu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Tacettin Bayır konuşacak.
Buyurun Sayın Bayır. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACETTİN BAYIR (İzmir) -
Türkiye Büyük Millet Meclisini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, işin doğrusu
bugün çok sayıda telefon aldım. Meclis çalışmaları
hakkında siyasete ilgi duyan arkadaşlarım Ne
yapıyorsunuz? diye sordular. Aslında söz konusu Komisyon üyesi
olarak sınai mülkiyet, patent ve diğer konularda iktidar partisi ile
Cumhuriyet Halk Partisi arasında çok da ayrışmamız yok.
Önerilerimizi de sağ olsunlar Sayın Bakan ve Komisyon kabul ettiler,
kendilerine buradan teşekkür ediyorum.
Bu anlamda, vatandaşın sorusu: Ülke
yanıyor, ekonomik problem büyük, siz hâlâ orada ne konuşuyorsunuz,
neler konuşuyorsunuz? şeklindeki
Ülke gündemiyle ilgili bir şeyler ifade etmek
istiyorum. Birçok yönden, ağır ve karmaşık
olumsuzlukları barındıran gerçekler, tehlike ortaya çıkmaya
başlayınca görülmeye başlar. Şiddet çarkını
tetikleyen sırların ardında yüzlerce şehit, yüzlerce gözü
yaşlı anne-baba, yüzlerce yetim çocuk, yüzlerce faili meçhul
yatıyor. Ulusal varlığımızın talan edilme
sürecinde Türkiyenin bugün içine düştüğü durum, on beş
yıllık bir çözülme sonucudur. İnsanlar, ruhlarının
ezilmediği, özgür ve barışçı bir yaşam çerçevesi
içinde hayatlarını sürdürmek istiyorlar. İçinde
bulundukları koşullardan duydukları hoşnutsuzluk, korku ve
endişe gelecek ve umutlarını ne acı ki iyimser
kılamadığı gibi geçmişe olan özlemleri de kat kat
artırıyor.
Terör kuşatmalarıyla ülkemizi çürüme ve
parçalanma aşamasına getirmek isteyenler, her parçanın da
birbirini yiyip bitirmesini hedefliyorlar aslında. Savaşın
ibresi, birlik beraberlik ilkesini bozan politik tuzakları gösteriyor. Bu
milletten bir şey olmaz. söylemleriyle, yaratılan ve korku ve kaosun
önderliğinde psikolojik harbin yıkıcı gücünü devreye
sokuyorlar. Emperyalizmin boyunduruğu altındaki yol
haritalarında ne halk var ne de vatan. İnsanlık tarihinde
görülen en planlı ve en örgütlü sömürücünün kıskacındayız.
Bu savaşta amaca yönelik galibiyet için her türlü girişimler
yapılıyor; inanç farklılıklarından, yerel
ayrılıklardan yararlanılıyor. Böylelikle, kargaşa ve
çatışmalar için askerî eylemlere gerek bile kalmıyor.
Bu noktalara nasıl geldik? 1994 yerel
seçimlerinde rahmetli Erbakan, Biz geliyoruz gelmesine de bu iş
kanlı mı olacak kansız mı, ona siz karar verin.
demişti. Giderek artan bir şiddet ögesi taşıyan bu söylem,
ta o dönemlerde içinde bulunduğumuz karanlık resmin,
fotoğrafın kanlı sınırlarını aslında
çizmişti.
Dini kullanarak siyaset yapanların hedefi
belliydi: Laikler ve Kemalistler. Vahşetin, şiddetin, dehşetin
kanlı gölgesinde barışa değil savaşa
hazırlandılar. Halkın aydınlanmasından korktular.
Türkiyedeki düzen, halkın inancını, maneviyatını
kendi çıkarlarına dönüştürenler için işlememeye
başladı.
Orhan Veli İstanbulu dinliyorum gözlerim
kapalı diyordu; bu dizelerinde şair, insan ve yaşam sevgisini
aşkla, tutkuyla, özlemle anlatıyordu. Ülkemizde artık
şiddetin, ölümün sesi dinleniyor, öyle ki bu kanlı sistemi kabul
etmeyenlere karşı gözleri kapalı, kulakları
sağır.
Eğitimin gerilemesiyle ilgili, 20 Ekim 1994
tarihinde dönemin Sabah gazetesi Bütçede Aslan Payı Diyanete
başlıklı bir haber yapmıştı. Haberin
açılımı ise şöyleydi: 1995 bütçesinde Diyanet İşleri
Başkanlığına Ulaştırma Bakanlığı,
Bayındırlık Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığından çok daha fazla ödenek ayrıldı. Bunun
anlamı neydi? Eğitim sistemi çökecek, inanç yaşamı
tarikatların ve cemaatlerin çizgisinde ilerleyip bilimin önüne
geçilecekti. Düzen, düşünen insandan korkmaktadır. Düşünen,
araştıran, sorgulayan insan tehlikelidir bu anlayışa göre.
Türkiyede cumhuriyet ışığını söndürme
çalışmaları bu tarihlerde başlamış, 12 Eylül de
bunun son halkası olmuştur.
Özetleyecek olursak, bir milletin yönetiminden,
vatanın güvenliğinden sorumlu olan yöneticileri görevlerini unutup
kişisel hırsları, ihtirasları ve kişisel
çekişmeleri yüzünden Türkiye Cumhuriyetini büyük zararlara
uğratmış, memleket üç beş kişinin mutluluğu,
doymak bilmeyen zenginlik hırslarından dolayı bu hâle
gelmiştir. Ne siyasi ne de hukuki bir denetime tabi olmayan, elinde sonsuz
bir kudret bulunan iktidar, terör saldırılarını on beş
yıldır ne yazık ki engelleyemiyor. Şehrin ortasında
bir arabanın içi yüzlerce kilo bombayla doldurulup patlatılabiliyor.
Yaşanan yönetim zafiyeti nedeniyle bir yılda, 17 büyük
saldırıda 360ın üzerinde insan hayatını kaybetti,
1.800den fazla kişi de yaralandı. İç cephesi çökmüş bir
ulusu yaşatmak çok zor olmamakla birlikte, böyle bir duruma düşen
ülkede bölünme kaçınılmaz görünmektedir. Türkiye böyle bir tehdit
altındayken bu durumu fırsata çevirenler rejimi
değiştirmekte ısrar ediyorlar. Bir taraftan bombalar
patlıyor, gencecik çocuklarımızı kaybediyoruz, diğer
taraftan bu kaosun içinde Anayasa değiştirilmek isteniyor, bu
sistemin istikrar getireceği söyleniyor.
Peki, bu süreçten nasıl çıkabiliriz?
Böylesine bir kaos ortamında halk, kendini dinen ihanete
uğramış, siyaseten de ortada kalmış hissediyor.
Sokaklarda insanların gözlerindeki korku ve umutsuzluk ülke üzerine
sinmiş durumda. Daha büyük acıların yaşanmaması için
birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan şu günlerde, ulusal
varlığımıza sahip çıkan her bireyin,
aydınların, eğitimcilerin, yazarların,
politikacıların, umutsuzluğa kapılmadan, korkmadan,
yılmadan her vakada milleti aydınlatmaları, uyarmaları ve
genel hedefe yönelmeleri, her vesileden yararlanarak halka
yaklaşmaları, halkla bir arada olmaları gerekmektedir çünkü Türk
milleti, ülkeyi yönetenler tarafından aldatılmış,
siyasetçiye ve siyasete olan güvenini kaybetmiştir. Âdeta,
arkalarından rahmet okumadığımız apoletli darbecileri
bile arkasından rahmet okuyacak noktaya getirdiler. İşte, bu
noktada, sarılacağımız, sarılmamız gereken en
önemli değerin, cumhuriyetin kurucusu Cumhuriyet Halk Partisi ve onun
iktidarına şans verilme zamanı olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, ülkenin bölünmez bütünlüğü için, kardeşçe yaşamak ve
bu ülkeyi içinde bulunduğu kaostan çıkarmak için cumhuriyete,
cumhuriyetin değerlerine dört elle sarılmamız gerektiğini
düşünüyorum.
Bazı şeyler anlatılıyor
yandaş medya tarafından kafa karıştırılmak için,
Efendim, Amerikada da başkanlık sistemi var. İktidar mensubu
milletvekillerine, televizyona çıkarak bunun getirilmesini savunan
özellikle kadrolu akademisyenlere de şunu söylemek istiyorum: Evet,
Amerikada başkanlık sistemi var. Barack Obama kongreden gelen kanun
tasarılarını inceleyip onaylar ya da geri çevirir ve yine
büyükelçiler ile federal yargıçları atamak için de aday gösterir.
Başkanın aday gösterdiği kişiler Senato onay verirse göreve
başlayabilir. Bakınız, dikkat ediniz, ne diyor? Başkan
aday gösterir, Senato seçer. Getireceğiniz sistemde bu var mı,
soruyorum iktidar milletvekillerine, bu var mı? Lütfen halka doğru
söyleyelim. Bazı arkadaşlarımız yeni Anayasa
taslağını bile okumadan burada konuşma yaparak
halkımızın kafasını
karıştırıyorlar. Açık olalım, net olalım.
Kısacası, biz cumhuriyet ve
değerlerine dört elle sahip çıkacağız ve bu
Anayasanın katledilmesine asla müsaade etmeyeceğiz, asla müsaade
etmeyeceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bayır.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp konuşacak.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, daha doğrusu dün, Çocuklar ölmesin,
maça gelsin. diyen Amedspor takımı kaptanımız Sayın
Şehmus Özer trafik kazasında yaşamını yitirdi.
Amedsporun, bütün Amed halkının ve futbolseverlerin başı
sağ olsun diyerek konuşmama başlamak istiyorum.
Ülke bir kaos içinde, yangın yeri ve her gün
burada yasaları konuşuyoruz, tartışıyoruz ama
gerçekten yasalar ve neler yapılacağı konusunda pratik bir çözüm
üzerinden cümle kurulduğunu ne yazık ki göremedik.
Son bir buçuk yılda 32 bombalı
saldırı olmuş ve 32 bombalı saldırıda, Meclis
olarak ya rahmet okundu ya nefretle kınandı ama arkasından,
3üncü bir bombalamadan ya da 5inciden 32ye kadar gelen bir süreç içerisinde
ne yapılacağı, nasıl bir tutum alınacağı
veya bunların olmaması için neler yapılacağı konusunda
buradan, özellikle iktidar, Hükûmet tarafından bir cümle kurulmadı.
Yine buradan yola çıkarak şunu söylemek
istiyorum: Bu ülkenin yüz yıl bir Kürt sorunu var ve bu son kırk
yılda, Kürt sorunu üzerinde güvenlik politikaları ısrarında
bulunan 6 Cumhurbaşkanı, 14 Başbakan, 15 Meclis
Başkanı, 26 İçişleri Bakanı, 11 Genelkurmay
Başkanı, bu Kürt sorunu konusunu hep güvenlik sorunuyla, güvenlik
politikalarıyla çözeceğini iddia edenler bu kadar fazla sayıda
değişti, gitti, geldi. Her gelen, bir süre sakinlik ve
çatışmasızlık zemini üzerinden iktidarını
güçlendirmeye çalıştı; arkadan, çatışmasızlığın
onun iktidarını sarstığını fark ettiği an
tekrar şiddet politikalarına yönelerek bugünlere kadar geldik.
Şimdi burada, son bir buçuk yıl içerisinde
bizim partimize yapılan siyasi operasyonların sayısına
baktığımızda, gerçekten bir başka parti olsa herhâlde
esamesi kalmazdı ama Kürt halkı veya demokratik mücadele veren muhalefet
kesiminin, sol sosyalist kesiminin, ötekileştirilenlerin hepsinin
örgütlenmesinden kaynaklı hâlen dimdik ayakta duruyoruz.
Bakın, 15 Temmuzdan bu yana -sadece bu
2016yı söylüyorum size- 4.222 kişi gözaltına alındı
ve bunların içinden 1.068 kişi tutuklandı. Bunların içinde
3 tane MYKmız var, 4 PMmiz var ve diğerleri de il ve ilçe
örgütlerimizin yöneticileri olmak üzere 1.068 kişi tutuklandı ve yüz
binlerce insan görevden alındı. O yetmedi, en son 12 milletvekilimiz
gözaltına alındı, tutuklandı ve dosyası olanlar da ara
ara gözaltına alınıp bırakılıyor sanki çok
doğal, çok normal bir olaymış gibi. Oysaki milyonlarca oyla
gelen bir siyasi partinin genel başkanlarının tutuklanmış
olmasının inanılmaz düzeyde burada bir tartışma konusu
olması gerekir. Biz değil, biz zaten tartışacaktık ama
burada muhalefet ve iktidarın da aynı tepkiyi göstermesi gerekirdi,
şunu demesi lazımdı: Burada, biz bu Parlamentoda
Bakın, 32 tane bombalı eylem oldu,
binlerce insan yaşamını yitirdi ve herkesin evine ateş
düştü; bu hiç tartışılmıyor,
tartışılmadığı için şiddet sarmalı daha
da büyüyor. Konuşabilme zamanımız ve imkânımız varken
gelin konuşalım, başka evlere, başka hayatlara ateşler
düşmesin, başka yavrular ölmesin ve bunun yolu, yöntemi de
konuşmaktan geçer. Ama biz konuştuğumuzda buradan tepki
geldiğinde, oradan konuşulduğunda buradan tepki geldiğinde
bu iş bu noktaya kadar gelmiş oluyor. Burada yapmamız gereken
şudur: Cesurca, ilkelice oturup bu sorunu tartışabilmektir.
Bugün konuşamazsak
Her zaman şurada, şu kürsüde HDP defalarca
gelip şunu söylemiştir: Bakın, arkadaşlar, çözüm ve
müzakere sürecinin başlatılması lazım. Bakın, daha
önce oldu, iki buçuk yıl boyunca sürdü ve iki buçuk yıl boyunca -bu
Hükûmetin yapmış olduğu en iyi şey odur- bir insanın
burnu kanamadı. Bu yolun yöntemini ya değiştirelim ya
stratejisini belirleyelim, farklı bir strateji üzerinden tekrar
konuşabilelim ama konuşabilme konusunda, bu ön yargıların
fazlasıyla güçlü olmasından kaynaklı ve bazılarının
da iktidarını kaybetmesinden kaynaklı korkuları var, o
korkularından dolayı konuşma konusunda ne yazık ki o
cesareti gösteremedi. Cesareti gösteremediği gibi de bugün AKPye
baktığımda, inanılmaz moralsiz, demoralize, motivasyonu
bozuk, umutsuzca bakıyor, sanki artık bu sorun çözülmeyecek, sanki
artık bizim kontrolümüzden çıkmış, biz
konuşamayacağız gibi bir bakış açısına
sahip. Bu konuşulmak zorunda, bu konuşulmak zorunda;
konuşulmadıkça canlar gidiyor, konuşulmadıkça ölümler
artıyor, konuşulmadıkça biz, hepimiz bu acıların
vebali altında kalacağız.
Bakın, ben size Suru
söyleyeyim: Her dakika şurada Sur için hendek, barikat vesaire dendi.
Bakın, Martın 10unda İçişleri Bakanı dedi ki:
Operasyonlar bitmiştir. Tam on aydır Surda hâlâ yasak var ve on aydır
o Surda evler yakılıyor, kalan evler tahrip ediliyor, talan ediliyor
ve orada paramiliter güçler var, Nusra ideolojisine sahip güçler var.
gözlerimizle tanık olduğumuz, bire bir
karşılaştığımız, bire bir şiddetini
gördüğümüz paramiliter güçler var. dedik. O güçleri burada ısrarla
söylediğimizde bize karşı şu dendi: Kesinlikle böyle
değil, orada bir terör operasyonu var, orada şöyle bir operasyon
var. Dene dene, dene dene, bakın, en son, iki gün önce, bu ülkenin
emniyetinde görevli olan, aktif, devletin silahını üstünde
taşıyan bir polis memuru gidip Rus elçisini sırtından
vurdu.
Bu zihniyet Surda yaptığında,
Cizrede yaptığında, Silvanda yaptığında,
Şırnakta yaptığında ısrarla söylediğimizde
bir tanesi de Ya olabilir mi acaba böyle bir şey? Gerçekten böyle bir
durum var mıdır? Durup bir düşünelim, bir durup bunu
tartışalım. deme gibi bir cesarete sahip
olamadığı gibi, neredeyse korkusuna mahkûm oldu, korkusunun
kölesi oldu. Çünkü gerçekten Kürt sorununu tartışmak bir cesaret
işidir ve Kürt sorununu tartışabilmek için de Kürt olmak gerekmiyor.
Alevi sorununu tartışmak için Alevi olmak gerekmiyor. Tam tersi,
bugün Kürt sorunu Türkiyenin sorunu oldu, Alevi sorunu Sünninin sorunu oldu,
kadının sorunu erkeğin sorunu oldu, yoksulun sorunu zenginin
sorunu oldu. O denli ötekileştirilen, kutuplaştırılan ve
birbirine düşman yaratılan ve birbirinden nefret edercesine politika
güden bir noktaya geldik.
Bir gecede legal bir siyasi partinin, 6 milyon oy
almış bir partinin 40 tane il ve ilçe örgütü talan edildi,
yakıldı, tahrip edildi. Ya, bir defa şuradan bir Geçmiş
olsun. Ne yapabiliriz? denmedi. Sadece Kabul etmiyoruz. dendi. Oysa
demokratik, ilkesel bakış açısıyla bile
baktığınızda, inanılmaz derecede
utandırıcı bir şeydir bu. Sevmeyebilirsiniz,
politikalarına muhalefet edebilirsiniz, farklı yerden bakabilirsiniz
-zaten demokrasi de farklılıkların bir araya gelmesi demek
değil midir- ama bu farklılıkları görmenize rağmen,
bir gecede kırk tane il ve ilçe örgütümüz burada yakılıp
yıkılırken bir arkadaşımız buradan
çıkıp da, AKPden bir milletvekili hariç, iktidar partisinden
çıkıp da Bunlar yanlıştır, yapmayın, böyle bir
şey olamaz, biz kabul etmiyoruz. demedi ve bu da yetmedi, orada partimize
saldırı yapanlar -o kadar cesaretleri, özgüvenleri yüksek ki-
kameralarla, videolarla sosyal medyada bunu çok rahat paylaştılar ve
o güruh çok rahat bir şekilde çağrıda bulundu. İsimleri,
kimlikleri, adresleri belli olmasına rağmen bir kişi
gözaltına alınmadı. Ama ne hikmetse, o gece, bizim HDP il ve
ilçe örgütlerimizin hepsine yine siyasi operasyon oldu ve hepsi
tutuklandı. Bu kadar akıl dışı bir yöntemle, bu kadar
akıl dışı bir saldırgan politikayla bu ülkenin
yönetilebildiğini mi sanıyorsunuz?
Bu ülke yönetilemiyor. Bu ülke yönetilemediği
için, bakın, uluslararası düzeyde hiçbir prestiji kalmadı. Kendi
içinde, bir gün kükreyen, iki gün sonra af dileyen bir yerden bakıyor. Üç
gün önce başka kahramanlık düzüyor, üç gün sonra vatan haini diye
tutukluyor. Toplumları bu kadar yozlaştırmanın, herkesi
birbirine kutuplaştırmanın, kendi içinde bu kadar
istikrarsızlığa gitmenin sebebi nedir? Yani, bununla bu ülke
yönetilir mi, bununla bu şekilde ölümler durdurulabilir mi? 32 tane
bombalama diyorum ya, 32 tane bombalama ne demektir? 32 tane bombalamada
yüzlerce, binlerce insanın hayatı gitmiş demektir yani.
Bir türlü burada, şurada, şu insanlar
gelip de bir gün gerçekten güler yüzüyle, şu yüreğinin sesiyle Ben
bu savaşı istemiyorum. Evet,
farklılıklarınızı ben kabul ediyorum. Ortak saygı
çerçevesinde, gelin, konuşalım, bu işi çözelim; sizin de
canınız yanmasın, bizim de canımız yanmasın.
Giden canlar ortaktır. diyebilirdik. Demediğimiz için, bakın,
binlerce insan yaşamını yitirdi. Eğer bugün yine
demeyeceksek, krizin bu kadar derin olduğu, kaosun derin olduğu bir
yerde şimdi diyemeyeceksek
İnanın ki ben bir yıl önce
burada Cizre için konuştuğumda Arkadaşlar, bakın, orada
insanlar yanacak, ölecek, çocuklar ölüyor. dediğimde, bu masada, şu
şıradakilerin hepsi saldırdılar bana ve o insanlar göz göre
göre benzin dökülerek yakıldı. Bugün de eğer biz yine aynı
şeyi, aynı tutumu, aynı rehaveti göstereceksek veya görmezden
gelip korkularımıza teslim olacaksak ve bunun arkasına da
sığınıp Bizim işimiz değil. diyebileceksek,
inanın ki -hiç kimse kusura bakmasın- itiraz edenler bu konuda
sorumlu olmayacaktır ama ülkeyi yöneten, bu ülkede sorumluluğa sahip
olan iktidarın da bundan yüzde 100 sorumlu olacağını tekrar
hatırlatmak istiyorum.
Şunu tekrar söylüyorum: Yol yakınken
gelin, çözüm ve müzakere sürecini tekrar başlatalım. Muhatap
Sayın Öcalandır. Tekrar başlasın. Her şeyi göze
alalım, yeter ki bu kanı durduralım diyorum.
Herkesi selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yiğitalp.
Grup adına konuşmalar sona ermiş oldu
böylelikle.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, kayıtlara girmesi bakımından, sataşmadan söz
istemeyeceğim ama
BAŞKAN Buyurun.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hem biraz evvel
konuşan hatip hem ondan önceki hatip konuşmalarında sıkça
zikrettikleri bir kelime vardı ki savaş. Şunu özellikle
belirtiyoruz: Onlar söyledikçe biz de söylemeye devam edeceğiz, kürsüde
kim olursa, hangi partiden olursa. Savaş, iki meşru devlet
arasında olur. Bugün ülkemizde yaşadığımızsa,
üstüne basa basa söylüyoruz, bunu HDPden pek çok defa duyuyoruz ama Cumhuriyet
Halk Partili bir milletvekilinin savaş sözünü, savaş kelimesini
buradan zikretmesi gerçekten abesle iştigal. Türkiyenin bir gerçeği
var, terörle mücadele. Türkiyenin bir Kürt sorunu yoktur, bunu özellikle
söylüyoruz. Burada 79 milyonu temsilen bu Parlamento teşekkül
etmiştir. Orada milletimizi, oy veren 6 milyon
vatandaşımızı
Bu konuda buna asla, bu demokrasinin
zenginliğidir burada bulunmaları
Ama burada bulunmalarının
arkasında milletimizin değil de burada her seferinde PKKya, diğer
terör örgütlerine söz ettiğimizde onlar adına sözcülük
yapılması gerçekten abesle iştigal, kendilerine oy veren ve
79-80 milyon milletimiz adına da hakikaten üzülecek bir durumdur.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İnceöz.
Sayın İnceöz, yalnız siz Cumhuriyet
Halk Partisinden bir milletvekili. dediniz konuşmanızda.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Biraz evvelki
konuşmacı da
BAŞKAN Biraz önceki konuşmacı
Cumhuriyet Halk Partisinden değil yalnız.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Hayır
hayır, HDP ve bir önceki dedim. Yani az evvelki hatip ve bir önceki
hatip, her ikisi de konuşmalarında savaş ibaresi
kullanmıştır; reddediyoruz.
BAŞKAN Tamam o zaman,
anlaşıldı, peki Sayın İnceöz.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
çok fazla örnek vermeye gerek yok. Bizim PKK adına konuştuğumuzu
iddia etti. Bu, açıktan bir sataşmadır. Şimdi, siyasi
iktidarın grup başkan vekilleri çıktığında
onlardan farklı her düşüncemiz -tırnak içinde- teröristlikle
suçlanıyor, bunu daha önce de söyledik. Kendileri gibi düşünmeyen
sadece partimiz değil, çok farklı toplumsal muhalefet kesimlerini
teröristlikle suçladılar. Bu, açıktan sataşmadır. İç
Tüzük 69a göre söz istiyoruz.
BAŞKAN Peki, buyurun, iki dakika.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sibel Yiğitalp
Grubumuz adına konuşacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın Yiğitalp.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpin, Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün yerinden sarf ettiği bazı
ifadeleri sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi,
bunları çok hızlı düşünerek söylüyorum. Varlık yokluk
savaşı veriyoruz. diyen Hükûmet, Seferlik ilan ediyorum. diyen
Cumhurbaşkanı, bununla birlikte her gün, her saniye Ezeriz, yok
ederiz, şunu yaparız
İl binalarımıza, ilçe
binalarımıza gidip Geldik, yoktunuz. vesaire
Esedullah timi
diyen, Silvanda kendimizin tanık olduğu, Cizrede tanık
olduğumuz ve bunun gibi size ispat edebileceğimiz, elimizde onlarca
sağlam kanıtlar ve doneler var ve bunu uluslararası düzeyde de
tartışacağız, ayrıca bunu da söyleyeyim çünkü biz
arkasında duramayacağımız hiçbir şeyi burada
zikretmeyiz.
Diyorum ki: Diyarbakırda çatışma
bittiği hâlde 9 Marttan beri sokağa çıkma yasağı neden
devam ediyor? Bunu bir başka kentte yapabilir misiniz? Veya binlerce
insanın tutuklanmasının açıklaması ne olabilir? 6
milyon oy almış bir partinin binlerce üyesi, il yönetimi, eş
başkanları, ilçe örgütleri neden tutuklanıyor? Barış
isteyenler neden tutuklanıyor? Kadın eşitliğinden
bahsedenler neden tutuklanıyor? 12 milletvekili neden tutuklanıyor?
Bunlar neden tutuklanıyor ben size söyleyeyim: Farklı
düşündüğümüz için, farklılıklarımız olduğu için
ve farklılıklara sizin tahammülsüzlüğünüzden kaynaklı bir
durum olduğu için. Biz burada tutuklanabiliriz, belki bugün, belki bu
akşam, belki bir gün sonra, belki de olmayacak ama asla ve asla
aldığımız oylara karşı ihanet etmeyeceğiz,
binlerce insanın sesi olmaya devam edeceğiz. Ben Amedde, Surda,
Silvanda, Cizrede yaşadıklarımın, o annelerin, o
çocukların annelerinin babalarının, aynı zamanda
İstanbulda yaşamını yitiren çocukların annelerinin
babalarının da sesi olmaya devam edeceğim. Niye olacağım?
Başka çocuklar yaşamını yitirmesin diye olacağım.
Sadece burada kriminalize ederek, çatışmayı besleyerek,
zenginleştirerek, kahramanlık dizerek bu iş çözülmüş
olsaydı bugün burada bir tane insan yaşamını
yitirmemiş olacaktı.
Şöyle bir söz vardır, bilirsiniz:
Acısını bilmediğiniz konularda çok rahat
konuşursunuz. Buradaki sorun bu. Acısını
deneyimlemediğiniz sorunlar çok rahat konuşuluyor. Bizler belki bu
deneyimlere sahip olduğumuz için bu kadar cesurca konuşabiliyoruz ve
bizler şunu iyi biliyoruz: Ölüm çok acıdır, savaş kötüdür,
yıkımdır. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yiğitalp,
teşekkür ederim.
Sayın Altay
ENGİN ALTAY (İstanbul) Aynı
gerekçeyle biz de sataşmadan söz istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
7.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün yerinden sarf ettiği bazı
ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın İnceözün
bizim düşüncemize, bu konuda bizim anlayışımıza
gelmesine sevindim. Zira, Cumhuriyet Halk Partisi devletlerin ancak devletlerle
savaş yapabileceğini, savaş ilan edeceğini düşünen bir
partidir. Sayın İzmir Milletvekilimiz Tacettin Bayırın
konuşma metninin tümüne bakarsanız Türk milletinin
coğrafyamıza yönelik emperyalizmin emellerine karşı bir
savaş mantığından söz ediyor; PKKyla, DAEŞle,
IŞİDle değil. Ben daha önce de söyledim: Devletler devletlerle
savaşır. Devletler terör örgütleriyle mücadele eder; onların
tepesine çöker, bertaraf eder, her ne yaparsa yapar.
Yalnız, Sayın
İnceözün Cumhurbaşkanıyla ters düşmesine de üzüldüm.
Şimdi, evvelki salı günü Sayın Cumhurbaşkanı
Anayasanın 104üncü maddesine atıfta bulunarak seferberlik ilan
etti. Seferberliğin tanımına baktığınız
vakit ya da Seferberlik Kanununu açıp okuduğunuz vakit devletin ve
ülkenin bütün güç ve imkânlarını savaşın hizmetine
sunulması olarak tarif eder. Yani PKKyla bir savaş hâli ilan eden
Sayın Cumhurbaşkanıdır, doğru da değildir. PKK
Kürt sorunundan kaynaklı bir terör örgütüdür, alçak bir terör örgütüdür,
devlet bununla etkin mücadele eder. Bu konuda da Meclisten
Bu Meclis iktidara,
Hükûmete istediği her şeyi vermiştir. Ama o vakit söyledik:
Biriyle masaya oturursa
Devletler de devletlerle masaya oturur. Terör
örgütüyle masaya oturan devlet o terör örgütüne -bizce asla meşru olmaz
ama- meşruiyet kazandırır. AKP hükûmetlerinin altı yıl
boyunca yaptığı da budur. Şimdi, masaya oturduğunuz
insanla savaş edersiniz. Masaya otururken de onu bir devlet gibi gördünüz,
kalkınca da onu bir devlet gibi görmeye devam ediyorsunuz. Yani ülkenin
geldiği bu çapraşık, âciz, ucube durum AKP hükûmetlerinin
eseridir. Eserinizle övünebilirsiniz. Ama sizin
yaklaşımınız Sayın Cumhurbaşkanının
yaklaşımıyla taban tabana ters düşmektedir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Altay.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Sayın Başkan, kayıtlara girsin. Böyle, biraz evvelki
konuşmaları başka konulara saptırmakla
Mümkün değil.
Yani o konuşma metnini de çıkaracağız, açıkça savaş
ifadeleri, bunları reddediyoruz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Var, emperyalizme karşı savaş var.
TACETTİN BAYIR
(İzmir) Suriye var.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) Millî seferberlik, evet, bugün terörle mücadele ederken sadece bir
PKKdan değil, içimizdeki haince, devletin bütün kurumlarına
sızmış
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Yerleştirilmiş
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) -
FETÖ gibi bir terör örgütü, diğer DHKP-C gibi çok tehlikeli
bir terör örgütü; bunların topuyla mücadele ettiğimiz bu dönemde
elbette ki seferberlik ilan edeceğiz. Ama az evvelki konuşmalar zaten
tutanaklara girdi. Bunu bu konuşmalarla örtbas etmek vesaire mümkün
değildir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İnceöz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, sadece tutanaklara geçmesi bakımından
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) FETÖ, devlete
sızmamıştır; FETÖ, devlete yerleştirilmiştir.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, trafik kazasında hayatını
kaybeden Amedspor futbolcusuna Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, biz de bir
trafik kazasında hayatını kaybeden Amedspor futbolcusuna
Allahtan rahmet diliyoruz ve Amedspora ve taraftarlarına
başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz Divan olarak.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 341) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, şahsı adına
İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Sert konuşacak.
Buyurun Sayın Sert. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASAN SERT (İstanbul) Sayın
Başkanım ve değerli milletvekilleri; 341 sıra
sayılı 201 madde ve 7 bölümden oluşan Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının ikinci bölümü üzerine söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Kanunun hazırlanması sırasında
gerek Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın gerek
Milliyetçi Hareket Partisindeki milletvekili arkadaşlarımın
değerli katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.
Yoğun bir mesai sonucu
hazırlanmış olan, ülkemizin kalkınmasına ve iş
ortamının gelişmesine katkı sağlayacak Sınai
Mülkiyet Kanunu Tasarısının ikinci bölümü coğrafi işaret
ve geleneksel ürün adının korunmasına yöneliktir. Kanunun
hazırlıkları sırasında Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği, TESK, MÜSİAD, TÜSİAD, TÜMSİAD, Fikri Mülkiyet
Hakları Koruma Derneği, Araştırmacı İlaç
Firmaları Derneği, Türkiye İlaç Sanayi Derneği, İlaç
Endüstrisi İşverenler Sendikası, Türkiye İhracatçılar
Meclisi, YASED, Patent ve Marka Vekilleri Derneği, Endüstriyel
Tasarımcılar Meslek Kuruluşu ve ilgili diğer sivil toplum
kuruluşlarından görüşler alınmış, kanunu
nasıl daha mükemmel yapabiliriz, bununla ilgili eleştirilerini almaya
çalışmışız.
Sadece bu değil, aynı zamanda Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türk Patent Enstitüsü, Rekabet
Kurumu, Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı,
Avrupa Birliği Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı,
Kalkınma Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Millî Savunma
Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığından da
geniş oranda bilgiler, görüşler alınmıştır.
Sınai Mülkiyet Kanun Tasarısıyla
neyi kazandık, neyi yapmaya çalıştık, hangi
aksaklıkları düzeltmeye çalıştık? Kullanılmayan
tescil markalarının ve yeni girişimcilerinin önünün
açılması, yeni marka türlerinin tesciline imkân sağlanması,
marka tescil sürecinin kısaltılması, markalara ilişkin
uyuşmazlıkların ara buluculukla çözümünün teşvik edilmesi,
kullanılmayan markaların enstitü tarafından iptaline imkân
sağlanması, hak sahiplerinin iradesiyle markaların piyasada
birlikte var olmalarına imkân verilmesi, coğrafi işaret
başvurularının daha kısa sürede tescilinin
sağlanması, coğrafi işaret tescil maliyetlerinin
azaltılması, geleneksel ürün adlarına koruma getirilmesi,
coğrafi işaret ve geleneksel ürün adlarına ilişkin denetim
sisteminin etkinleştirilmesi, coğrafi işaret ve geleneksel ürün
adlarında amblem kullanımının sağlanması,
Coğrafi İşaretler Dairesi Başkanlığının
kurulması ve idari kapasitenin artırılması,
tasarımlara yenilik incelemesinin getirilmesi ve daha yüzlerce sanayide ve
endüstride, özellikle iş dünyasında aksayan kesimlerin
aksaklığının giderilmesi amacıyla kanun düzeltilmeye
çalışılmıştır. Özellikle, öğretim
elemanlarının yaptığı tasarımların hak
sahibi üniversitelerde olması, patent tescil süresinin
kolaylaştırılması, patentlerin kalitesinin
artırılması yine hedefler arasında teşkil etmektedir.
Yine, coğrafi işaretler, kültürel
değerlerin korunarak bölgelerin ve ülkelerin tanıtılmasına
katkı sağlayan ürünlerin kaynağı ve buna bağlı
olarak kalitesi konusunda garanti veren, bu vesileyle ülke ekonomisine
katkı sağlayan sınai mülkiyet haklarından biridir.
Coğrafi işaret tescili ise ürünün niteliğini,
kaynağını ve sahip olduğu değeri korumak için
yapılmış bir çalışmadır. Bu
çalışmanın sağlıklı bir şekilde
işlemesi ise işaret tescili edilmiş ürünün denetimi ve
sonrasında tanıtımının etkili bir şekilde
yapılmasına bağlıdır. Bundan dolayı 2016
yılı sonu itibarıyla Türk Patent Enstitüsü nezdinde 192 tanesi
ülkemize ait olmak üzere toplam 195 adet coğrafi işaret tescili
bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu kanunla Avrupa Birliği
Marka Tüzüğü, Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı, Alman Marka
Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunuyla uyumlu hâle gelmesi de
sağlanmıştır.
Bu vesileyle, özellikle Kayseri, İstanbul ve
El-Bab şehitlerimizi rahmetle anarken, Rus Büyükelçisi Andrey Karlovun
ailesine ve Rus halkına başsağlığı diler,
kanunumuzun memleketimiz için, milletimiz için hayırlı
olmasını temenni eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Sert.
Şahsı adına ikinci ve son konuşmacı,
Niğde Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer olacak.
Buyurun Sayın Gürer. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısı Cumhuriyet Halk Partisinin de destek verdiği bir tasarı.
Uluslararası sözleşmeler ve Avrupa Birliği mevzuatına
uyumun artırılması ve daha nitelikli ve etkin işleyen
çağdaş bir sınai mülkiyet sistemine geçişin
sağlanması amaçlanan bu tasarı, özünde 1994 yılında
Gümrük Birliği Anlaşmasıyla başlayan sürecin bir
devamı, geliştirilmiş hâli. Buna eklenen, coğrafi
işaret ve geleneksel ürünün adının korunması. Tabii, burada
belirttiklerim, anlattıklarım içinde 3 tane konu geçiyor:
Avrupa Birliği uyum
diyoruz, Gümrük Birliği diyoruz ve geleneksek ürün diyoruz. Ne yazık
ki son dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi, Avrupa Birliğiyle olan
ilişkilerimizide Gümrük Birliğini dahi değerlendireceğiz.
noktasına taşıdı. Geleneksel ürün olarak da Niğdede,
kendi bölgemde 20ye yakın geleneksel üründen bugün o artık adı
bilinen dahi kalmadı. Bir şeyde neredeyse sona doğru
yaklaşırken yasal düzenlemeler yapıyoruz. Bu bağlamda
dünden farklı olarak getirdiğimiz, kanun tasarıları kanuna
dönüşüyor, bir süre sonra onları yeniden ele alıyoruz ve onlara
ek yapıyoruz ama bugün için Türkiye Büyük Millet Meclisinin böyle bir
tasarıyı mı görüşmesi gerekir? Bu konuyu Meclisin
dışında yurttaşlar da bize soruyorlar. Ülkede terör
almış başını gidiyor, patlayan bombalar, suikastlar,
acılar üst üste. Bu arada El Babda şehit sayımız 25e
ulaştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konularda bugüne kadar
yaptığı bir toplantıya, değerlendirmeye ben şahit
olmadım. Grup başkan vekillerimiz geliyor, terörle ilgili oturum
yapalım istiyor; bu konuda siyasi partilerin uzlaşı
sağlayacakları yerin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğu ve
bunun için de çalışmalarda bulunulması gerektiğini
belirtiyor. Ama ne yazık ki, ben bir yıllık milletvekili olarak,
terör konusunun bu Mecliste tartışıldığını,
konuşulduğunu konuşmalar dışında görmedim.
Oysa ülkemiz, terörün
dışında da sorunlarla boğuşuyor. İşsizlik
almış başını gidiyor, yolsuzluk artmış,
yoksulluk artmış, eğitimde PISAyla açığa çıkan
başarısız durum ülkemizin eğitim sorununu sorgular noktaya
taşımış. Atanamayan öğretmenler, özlük haklarında
iyileşme bekleyen öğretmenler, emeklilikte yaşa takılanlar,
4/Cyle, toplu sözleşmeyle kazandığı haklarını
alamayanlar, tarımda ürününü satamayan çiftçiler, siftahsız
dükkânını kapatan esnaflar, her ürün sonrasında oluşan
zamlar, sağlıkta yaşanan sorunlar, kadın cinayetleri,
susturulan medya, güven duyulmayan adalet, üniversite kapılarında
kalan gençlik, diplomalı işsizler ve her şeyiyle
değişimi süren bir ülke. Bu bağlamda, şu anda Anayasa
Komisyonunda görüşülen yeni anayasa taslağıyla da rejim
değişikliğine doğru giden bir ülke.
Ne yazık ki ülkemiz bunları hak etmiyor.
Kardeşliğimizin, birliğimizin, dirliğimizin, düzenimizin
daha iyiye gitmesi noktasında Meclisimizin üretecek çok şeyi
olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki ötekileştirme,
ayrıştırma, toplum içinde birbirine olan saygıyı ve
birbirine olan değerlendirmeyi dahi olumsuz noktaya götürüyor. Cumhuriyet
Halk Partisinin teröre karşı bakışı nettir, terörün
her türlüsünü lanetliyor, insanlık suçu olduğuna inanıyor çünkü
Cumhuriyet Halk Partisi, önce insan diyen, sosyal adaleti savunan, herkesin
aşı, işi olsun düşüncesinde bir partidir. Cumhuriyet Halk
Partisinin terörle uzaktan yakından ilgisi olması düşünülemez ve
Cumhuriyet Halk Partisi, Mustafa Kemal Atatürkün kurucusu olduğu,
Misakımillî sınırları içinde ülkenin birliğini,
dirliğini savunan, bunun dışında da bir düşünceye
sahip olmayan bir partidir.
Ne yazık ki, ülkemizin bulunduğu
koşullarda yaşadığımız sorunların
aşılmasından öte rejimin dahi tartışılır
boyutlara gelmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorunu her yönüyle, en ince
detaylarına kadar düşünüp aklıselim davranışı
gerekli kılıyor. Biz, birbirimizi anlamazsak; biz, birbirimizin
söylediğini dinlemezsek; biz, ben bilirim mantığıyla
gidersek bu ülkenin gidişi iyi değil. Akan kanda hepimizin canı
yanıyor, acı duyuyoruz. Ne yazık ki anaların babaların
gözyaşları her gün daha da artıyor. Bu sorunları
aşmanın yolu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin acilen ülkenin gerçek
sorunu olan, başta terör olmak üzere, işsizlik ve yoksulluğu da
ele alan konuları gündeme taşımasıdır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tümer, bir şey mi söyleyecektiniz?
ENGİN ALTAY (İstanbul) 60a göre söz
talebi var.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tümer, bir dakika.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin, zeytinliklerin 3 bin metre yakınına sanayi kuruluşu
yapılamayacağı hükmü nedeniyle organize sanayi bölgelerinin
genişlemesi konusunda sıkıntı
yaşandığına ilişkin açıklaması
ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 1939 yılında çıkan
3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin
Aşılattırılması Hakkında Kanunla zeytinliklerin
3 bin metre yakınına sanayi kuruluşunun yapılamayacağı
hükmü getirilmiştir. Ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi Hacı
Sabancı Organize Sanayi Bölgesinin gelişimi konusunda bu yasadan
kaynaklı sıkıntı yaşanmaktadır. Türkiye'nin en
büyük organize sanayi bölgelerinden biri olan, hâlihazırda 1.590
hektarlık alanda 345 firma ve 30 binin üzerinde çalışanı
bulunan Adana Organize Sanayi Bölgesi, 365 hektarlık genişleme
alanına sahiptir. Bu genişleme alanı içerisindeki zeytinlik,
yeni yatırımlara engel teşkil etmekte, kent ve ülke ekonomisinde
önemli kayıplara sebep olmaktadır. İşsizlik rekorunun kırıldığı
Adanada ve Türkiyedeki tüm organize sanayi bölgelerinde yeni istihdam ve
üretim alanlarının oluşması için zeytinlik bölümlerin
başka bir yere taşınması, söz konusu genişlemeyle
bölgelerinin sanayi yatırımlarına izin verilmesi ülke ekonomisi
açısından büyük önem taşımaktadır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tümer.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan, sayın vekilimize kısa bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
30.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işıkın, Adana
Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu
1939 tarihli Zeytincilik Kanunumuz, doğru ama zeytinliklere 3 kilometre
şartı getiren düzenleme 1993 veya 1994te yapılmış
yani 1939da yapılmamış. Şu anda Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığımızın konuyla ilgili hem zeytin sahalarımızın
korunması hem de bu noktadaki ihtiyaçlarının
karşılanmasına yönelik bir çalışması var. Ümit
ediyorum bu konuda bütün partilerimiz mutabakat sağlar ve güzel bir
düzenleme olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 341) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ikinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa
o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
29uncu maddede bir adet önerge vardır.
AHMET YILDIRIM (Muş) Çekiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge işlemden
kaldırılmıştır.
29uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
30uncu maddede bir adet önerge vardır.
AHMET YILDIRIM (Muş) Çekiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge çekilmiştir.
30uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
AHMET YILDIRIM (Muş) İkinci bölüm
üzerindeki tüm önergelerimizi çekiyoruz Sayın Başkan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) İkinci
bölümdeki önergelerin tamamı çekiliyor.
BAŞKAN Hepsi çekildi.
31inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
32nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
33üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
34üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
35inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
36ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
37nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
38inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
39uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
40ıncı maddede bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının
40ıncı maddesinin (3)üncü fıkrasının
"İtiraza ilişkin ücretin, itiraz süresi içinde ödenmesi ve
ödendiğine ilişkin bilginin aynı süre içinde Enstitüye
sunulması zorunludur. Aksi takdirde itiraz yapılmamış
sayılır. Kamu kurum ve kuruluşlarınca veya kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarınca yapılan itirazlardan
ücret alınmaz." şeklinde değiştirilmesinin arz ve
teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Ruhi Ersoy
Denizli Hatay Osmaniye
Arzu Erdem Baki Şimşek
İstanbul Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ ALİ ERCOŞKUN (Bolu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
ERHAN USTA (Samsun) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Başvuru hakkına ilişkin 36ncı
maddenin (1)inci fıkrasının (b) bendinde yer alan hükümle
anılan madde arasında paralellik sağlanması
bakımından itiraz ve itirazların incelenmesinde kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarından da ücret
alınmaması uygun olacaktır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
41inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
42nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
43üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
44üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
45inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
46ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
47nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
48inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
49uncu maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 49uncu maddesinin (3)üncü
fıkrasında yer alan iki ibaresinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Ahrazoğlu Muharrem
Varlı
Denizli Hatay Adana
Deniz Depboylu Mehmet Günal Mustafa Mit
Aydın Antalya Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ ŞAHİN TİN (Denizli) Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılıyoruz efendim,
katılıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Coğrafi işaret ve geleneksel ürün
adlarına ilişkin iki yılda bir sunulması öngörülen denetim
raporunun sunulma sıklığının bir yıla
düşürülmesi ve böylece denetimin etkinleştirilmesi amacıyla
fıkra belirtilen şekilde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 49uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
50nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
51inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
52nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
53üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
54üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Üçüncü bölüm 55 ila 84üncü maddeleri
kapsamaktadır.
Üçüncü bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı
konuşacaklar.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının üçüncü
bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime güncel bir konuyla başlamak
istiyorum. KOSGEBin sıfır faizli işletme kredisi faiz
desteği kapsamında 15 bin KOBİye sunulmak üzere ilk
yılı ödemesiz üç yıl vadeli 50 bin liraya kadar sağlanacak
faizsiz kredi için başvurular 19 Aralık Pazartesi günü
başlamış olup 21 Aralık Çarşamba günü yani bugün saat
yirmi dörtte sona erecektir. Krediden yararlanmak isteyen KOBİlerin
öncelikle KOSGEB veri tabanına kayıtlı olması,
kayıtlı KOBİlerin de veri tabanındaki bilgilerini
güncellemeleri gerekmektedir. Aynı anda on binlerce kayıt ve
güncelleme yapılması ve kredi başvurusu için ayrılan
sürenin sınırlı olması nedeniyle evrak temini için oda ve
birlikler önünde ve başvuru merkezlerinde yığılma ve uzun
kuyruklar oluşmuştur. Birçok vatandaşımızın
başvurularını yapamaması söz konusudur. 15 bin KOBİye
50 bin liraya kadar sağlanacak faizsiz krediye çok yoğun talep
bulunmaktadır. Bu yoğunluk karşısında yeteri kadar
başvurunun yapılabilmesi ve gerçek ihtiyaç sahiplerinin
faydalanması adına süre mutlaka uzatılmalı ve faizsiz kredi
verilecek esnaf sayısı artırılmalıdır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız
faizsiz kredi için başvurup yararlanma hakkını elde eden 15 bin
KOBİye 2016 yılı bitmeden ödeme
yapılacağını açıklamış, 2017 yılı
bütçesinden de benzer bir uygulama yapılacağını, bu
itibarla yararlanma hakkını elde edemeyenlerin üzülmemesini
söylemiştir. Bizatihi yüz yüze de görüştük Sayın Bakanla, olumlu
bir açıklama. Biz yine de Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2017
yılı uygulamasının hemen yılın
başlarında yapılmasını ve yararlanacak KOBİ
sayısının da mümkün olduğunca
artırılmasını istiyoruz, bu konunun dikkate
alınacağını da umuyoruz.
Ayrıca, faizsiz kredilerden esas
yararlanması gereken işletme sermayesi yetersizliğinden
kıvranan, borç yükü altında işini çeviremeyen esnaf ve
KOBİler olmalıdır. Ancak borcunu gecikmeli olarak ödemiş
olsa bile bankaların kara listeye aldığı esnaf ve
KOBİlere KOSGEBin faizsiz kredileri verilmemektedir. Güya zor durumda
olan esnaf ve KOBİlere yönelik getirilen uygulamadan maalesef bu durumda
olanlar yararlanamamaktadır. Faizsiz kredinin veriliş amacına
ulaşılabilmesi için esnaf ve KOBİlerin sadece bugününe bakarak
değil, geçmiş yıllarına bir bütün olarak bakılsa daha
sağlıklı karar verilebilecektir. Bu çerçevede,
borçlarını ödemiş olanlara yönelik gerçekçi ve uygulanabilir bir
sicil affı da bir an önce çıkarılmalı ve etkin bir
şekilde uygulamaya konulmalıdır.
Yine, daha önce de dile getirdim, vergi ve prim
borçlarının yapılandırılmasını öngören 6736
sayılı Kanunla ilgili de önemli sayıda başvuramayanlar ve
başvurup ilk taksitini yatıramayanlar bulunmaktadır. Bunlarla
ilgili bir düzenleme yapılması, hem maliyenin hem de
vatandaşın yararına bulunmaktadır. Umarım bu konuda da
gerekli düzenlemeler yapılır, talepler dikkate alınır.
KOBİler sayıları ve
sağladıkları istihdam, üretim ve katma değerle ülkemiz
ekonomisinin lokomotifi konumundadır. TÜİK verilerine göre ülkemizde
KOBİ ölçeğindeki girişim sayısı 2 milyon 695 bin 131
olup toplam işletmelerin yüzde 99,8ini oluşturmaktadır. Ekonomik
sıkıntılardan dolayı KOBİlerimiz ve
esnafımız, ticaret ve meslek erbabımız ciddi sorunlarla
karşı karşıya kalmıştır. Son dönemde
piyasalarda büyük bir durgunluk hâkimdir. Ciddi boyutta nakit
sıkışıklığı ve tahsilat
sıkıntısı yaşanmaktadır. Karşılıksız
çekler, protestolu senetler ve sorunlu kredilerde yüksek artışlar
görülmektedir. Piyasanın canlanması, KOBİlerin ve esnafın
rekabet gücünün artırılması amacıyla geniş,
kapsamlı bir program açıklanmalı, KOBİlerin ve
esnafın yatırım yapması, tezgâhını ve
işletmesini büyütebilmesi için uygun şartlarda krediye rahat
ulaşabilmeleri sağlanmalıdır. KOBİler ve esnafın
vergi ve prim oranlarında indirim yapılmalı, elektrik, su ve
doğal gazda özel tarifeler getirilmelidir. KOBİlerin katma
değeri yüksek mal ve hizmet üretmeleri desteklenmeli, AR-GE
yatırımı yapmaları ve araştırmacı istihdam
etmeleri özendirilmeli, markalaşmaları, kurumsallaşmaları
ve yenilikçi iş modelleri geliştirmeleri sağlanmalıdır.
KOBİlerin her kademedeki insan gücü kapasitesi artırılmalı,
nitelikli insan gücüne dönük eğitim-sanayi iş birliği
politikaları desteklenmeli, çıraklık ve kalfalık destekleri
hayata geçirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz
tasarı marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı
model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakların
korunmasını ve bu suretle teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin
gerçekleştirilmesine katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Bugün, bir ülke ekonomisinin uluslararası
pazarlarda rekabet edebilmesinin temel unsurlarından birisi, hiç
şüphesiz iyi işleyen bir sınai mülkiyet sistemidir. Milletler ve
medeniyetler arası yarışın tüm hızıyla devam
ettiği günümüzde, bilime, bilimin güvenilir rehberliğine her
zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Bir toplumun başı dik ve
refah içinde yaşayabilmesi önemli ölçüde bilim ve teknolojideki gücüne
bağlıdır. Teknoloji, bilimsel bilginin uygulama alanına
aktarılmasıdır.
Bugün toplumların üstünlükleri bilim ve
teknoloji alanında vardıkları düzeylerle ölçülmektedir. Bilim,
bilimsel zihniyet ve yeteri kadar bilgi üretimi olmadan teknolojide ve uygulama
alanlarında ilerleme olmaz. Bilim üretilmeden, yeterli bilgi birikimi
olmadan sadece teknoloji ithali yoluyla milletler arasında devam eden
baş döndürücü siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yarışı
sürdürmek ve medeniyetler yarışını kazanmak şöyle
dursun, mevcut durumumuzu ve yerimizi korumak bile mümkün değildir.
Ülkeler arası rekabette avantajlı duruma
geçebilmemiz AR-GE çalışmalarına gereken önem verilmesine, bilgi
ve teknoloji yoğun yüksek katma değerli ürünleri ihraç edebilmemize
bağlıdır. Bu da ancak ve ancak iyi bir ekonomik yol
haritası kapsamında gerçekleştirilecek yapısal
değişiklikler, beşerî sermaye yatırımları ve
öngörülebilir bir ekonomik faaliyet alanıyla mümkün olabilecektir.
Türkiye ekonomisi bir türlü AR-GE yoğun üretim
yapısına geçememiştir. 2002 yılında gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 0,53ü olan AR-GE harcamalarımız 2015te
yüzde 1,06ya yükselmiştir. Bu oran yüzde 2,03 olan Avrupa Birliği
ortalamasının yarısının altında
kalmıştır. AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı 2018 yılı için yüzde 1,8; 2023
yılı için yüzde 3 olarak hedeflenmiştir ancak geçmiş
yıllar performansına bakınca gelecek yıl için umutlu olmak
gerçekçi değildir. Zira, AKP döneminin geçmiş on üç yılında
sadece 0,53 puan artış gösteren bu oranın üç yılda 0,74;
sekiz yılda ise yaklaşık 2 puan artış kaydetmesi
gerçekçi görünmemektedir.
AR-GE politikaları sadece arz yönlü kaynak
sunumu olarak görülmemelidir. AR-GE alanında kayda değer bir
başarının sağlanabilmesi, AR-GE yatırım,
dış ticaret ve sanayi politikalarının eş güdüm
içerisinde ele alınmasına bağlıdır. AR-GE için
teknoloji seviyesi yüksek, üretken bir ekonomi ve sanayi tabanına ihtiyaç
bulunmaktadır.
Tüm dünyada büyümenin motor gücü, ekonomilerin
imalat sanayisine dayalı ihracat yapabilme kapasitesidir. Yüksek teknoloji
ürünlerinin sanayi üretim ve ihracatındaki payı birçok ülkede çift
hanelere ulaşmışken, Türkiyede bırakın artmayı,
iyice gerilemiştir. Ülkemizde 2003 yılında yüzde 5,7 olan yüksek
teknoloji ürünlerinin sanayi üretimi içindeki payı 2015 yılında
yüzde 4,2 düzeyinde olup gerilemiştir. Yine, 2002 yılında yüzde
6,2 olan yüksek teknoloji ürünlerinin ihracat içindeki payı da 2015
yılında yüzde 3,9a düşmüştür. Yüksek teknoloji ürünlerinin
ihracat içindeki payı Avrupa Birliğinde yüzde 19,4 düzeyindedir.
Yüksek büyüme oranlarını yıllara sari
bir biçimde sürdürebilen ülkelere bakıldığında, bu
ülkelerin katma değeri yüksek ürünler ürettikleri ve
ihracatlarını da bu ürünlere dayalı olarak gerçekleştirdikleri
görülmektedir. Ülkemizin de bu şekilde bir üretim ve ihracat
yapısına geçebilmesi için AR-GE, yenilik ve teknoloji alanında
önemli bir atılım yapması gerekmektedir. Yenilik ve teknoloji
altyapısı güçlü olmayan ve imalat sanayisindeki sıçramaya dayanmayan
bir üretim yapısıyla yüksek büyüme hedeflerine
ulaşılması mümkün değildir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kalaycı.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Usta, sisteme
girmişsiniz, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yaptığı son açıklamaya göre El Babda 10
askerin daha şehit olduğuna ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Evet Sayın Başkan.
Az önce ajanslara düşen bir son dakika haberi
var, Türk Silahlı Kuvvetleri de açıklama yapmış. Fırat
Kalkanı operasyonu kapsamında El Babda 10 askerimiz şehit
olmuş; 6sı ağır 18 de yaralı askerimiz var. Ben bütün
şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum, onların
makamları yüce olsun; yaralılara da şifa, ihsan diliyoruz.
Milletimizin başı sağ olsun. Bilmiyorum, Hükûmetten buna
ilişkin bir açıklama gelir mi ama bu taziye dileklerimizi ifade etmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın
Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş)
Ben aynı sebeple söz alacaktım ama zaten kürsüye
çıkacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Zaten?
AHMET YILDIRIM (Muş)
Zaten konuşma sırası bende.
BAŞKAN Tamam, peki.
Sayın Altay
32.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Fırat
Kalkanı Operasyonunda bugün 14 askerin şehit olduğuna ve
Hükûmetin Meclise ve kamuoyuna bilgi vermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkanım, bu sabahleyin yani Genel Kurul
başladığında Fırat Kalkanı operasyonundan haber
geldi, 4 şehidimiz var, 10 küsur yaralımız var; içimiz
acıyor, üzülüyoruz, Hükûmetten bilgi istiyoruz. demiştim. Şimdi
gelen haberle, ilaveten 4 şehidimizin üstüne 6 şehidimiz daha mı
oldu, bunu dahi bilmiyoruz Sayın Başkanım.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Yok, ayrı.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ayrı, öyle anlaşılıyor, ayrı bir
saldırı.
Dolayısıyla, bugün
Fırat Kalkanında 14 şehidimiz var.
Sabah da söyledim, bu ülke
için hepimiz şehit olmaya hazırız ama yani bu kadar
çocuklarımızın kanı akarken, dökülürken bu Parlamentonun
Yani, ben bütün sayın milletvekillerinin de bu duruma çok üzüldüğünü
tahmin ediyorum ama egemenlik kayıtsız şartsız milletin ise
ki öyle, burası milletin iradesinin tecelligâhı ise ki öyle,
burasının da bilgisi yoksa böyle bir şey kabul edilemez
Sayın Başkanım.
Çok rica ediyorum, yani lütfen
Hükûmetin hem Meclise hem kamuoyuna da bilgi vermesi gerekir, böyle bir
şey olamaz. Yani, birileri bir kararlar veriyor, bu Meclisten
alınmış bir tezkere var, askerlerimiz ölüyor, kimse ne olup
bittiğini bilmiyor; bu doğru değil.
Meclisin bilgilendirilmesini
talep ve rica ediyorum.
BAŞKAN Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.49
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
341
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 341) (Devam)
BAŞKAN
- Komisyon yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Üçüncü
bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; her gün yeni
şehitler için rahmet ve başsağlığı diler olduk.
Yine, az önce El Babta kaç şehit verdiğimizi dahi bilmiyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece rahmet dileme
yeri değildir, çözüm üretme yeridir. Çözüm üretilemiyor ise Hükûmetin o
koltukta bir dakika oturma hakkı yoktur, bir tek dakika.
Bu çocuklarımızı koruyamadık.
Elbette rahmet diliyoruz. Evlatlarımızı
koruyamadığımız için de o ana babalardan da özür diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Sınai Mülkiyet
Kanunu Tasarısının üçüncü bölümü üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubumuz adına söz aldım. Türkiye kan gölüne dönmüşken,
millet işsizlikten, yoksulluktan kırılırken tek adam rejimi
peşine düşmeyen milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, üçüncü bölümde fikrî
ve sınai mülkiyet haklarının kapsamını,
özelliğini, tescili ve korunmasının nasıl
olacağını düzenliyoruz. Üçüncü bölümün son maddeleri patent
hakkını düzenliyor.
Değerli arkadaşlar, içinde
bulunduğumuz bu Türkiye Büyük Millet Meclisi binası da bir
tasarımdır ve patenti alınmıştır. Bina
tasarımdır ama ben ağırlıklı olarak fikrî
tasarımdan bahsedeceğim. Bu fikrî tasarım Büyük Önder Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün tasarımıdır. Bu tasarım Atatürk ve
silah arkadaşlarının önderliğinde halkın canı,
malı ve kanıyla gerçekleşmiş, özgürlük ve medeniyet yolunda
büyük bir tasarımdır. Atatürkün tasarımı gerçekleşene
kadar herkes padişahın kuluydu yani kula kulluk ediyordu.
Padişah kullarını canı istediği gibi yönetiyordu.
Ülkeyi borçlandırarak yöneten tek kişi kurtulurum ümidiyle
çeşitli savaşlara girdi ve kaybetti. Size bugünü
anımsatıyor mu bilmem ama iyi dinleyin. O bir kişi yani
padişah yenilgi üzerine, tek başına verdiği kararlar ve
yenilgileri üzerine kendini kurtarmak için ordusunu dağıtıp ülkenin
işgal anlaşmasını imzaladı ve kaçtı.
İşgale karşı direnişle başlayan kendi kendini
yönetme tasarımı Millet Meclisinin kurulmasıyla vücut buldu.
Halk yönetme yetkisini bir kişiden aldı ve kendi kendini yönetmeye
başladı. Bir kişinin kulu olanlar şimdi artık
eşit vatandaş oldular yani halk kayıtsız şartsız
egemenliğini eline aldı.
Atatürk ve silah arkadaşlarının
önderliğindeki tasarım laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti
tasarımıdır. Bu tasarım 1923te Lozanla tescil
edilmiştir, 29 Ekim 1923te de Türkiye Cumhuriyeti patentiyle cümle âleme
ilan edilmiştir. Bu patent, halkımıza aittir. Şimdi biz
burada, Genel Kurulda, büyük salonda fikrî ve sınai hakları,
patentleri güvenceye almaya çalışıyoruz. Şu dakikalarda
yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir başka salonunda ise bazı
milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisini var eden
tasarımın yani patentin haklarını ve yetkilerini bir
kişiye verme gayreti içerisinde canhıraş
çalışıyorlar.
Şimdi, sizi tasarının 71inci
maddesine götüreyim. Bu bölümün 71inci maddesi neyi düzenliyor?
Tasarının gasbını düzenliyor. Hep beraber yaptık.
Tasarı gasbedilirse ne olur? Peki diğer salonda yapılan nedir?
Milletin egemenliğini gasbetme çalışmasıdır,
başka hiçbir şey değildir. Herkesin kendine gelip millete ait
olan bu tasarımı ve patenti tıpkı bugün şu salonda yaptığımız
gibi o salonda da koruma altına alma mecburiyeti vardır.
Peki, yaklaşık yüz yıl sonra milletin
egemenliği neden gasbedilip de bir tek kişiye veriliyor? Bunun
amacı ne? Amacı şu: Her gün patlayan bombaların neden
önlenemediğini gizlemek için. Fakir halk çocuklarının şehit
olmasının nasıl engellenemediğini unutturmak için. On
beş yıldır tek parti yönetimine rağmen doların
nasıl da 3 kat fırladığını unutturmak için. Fakir
köy çocukları neden cemaat yurtlarına mahkûm kaldı, bunu
unutturmak için. Çocukları taciz ve tecavüze uğrayan annelerin
isyanlarını bastırmak için. On beş yıllık
iktidarın eğitim sisteminde on beş yaşına gelen
çocuklarımızın kendi öz dilini okuyup anlamada neden dünyada
50nci sırada olduğunu gizlemek için. Suriye
bataklığına niye saplandığımızın
sebebini unutturmak için. Diğer salonda insanlar bir yetki gasbı için
uğraşıyorlar, asla istikrarlı bir yönetim için değil.
İstikrarlı bir yönetim için kimse uğraşmıyor çünkü
sizlerin tabiriyle, zaten bu ülkede fiilî başkanlık sistemi var. Öyle
diyorsunuz, değil mi? Milliyetçi Hareket Partisi de bunu söylüyor, AKP de
bunu söylüyor: Fiilen başkanlık sistemi var ve biz buna bir yasa
uydurmaya çalışıyoruz, bu fiilî durumu resmî hâle getirmeye
çalışıyoruz. E, soruyoruz: Mademki fiilî bir başkanlık
sistemi var yani Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildikten sonra
bugüne kadar mademki fiilî bir durum var neden bu saydıklarım bir
türlü düzelmiyor? Bu başkanlık sisteminden ne medet umuyorsunuz, bunu
mutlaka söylemeniz lazım.
Çıkıp diyorsunuz ki: Biz rejim
değişikliği istemiyoruz, bunun adı rejim
değişikliği değildir. Bal gibi rejim
değişikliğidir. Açın Türk Dil Kurumunun sözlüğünü
rejim ne demek bir bakın. Rejim, bir ülkenin yönetim biçimidir. diyor,
Türk Dil Kurumu diyor, bir ülkenin yönetim biçimidir. Siz de bunu
değiştiriyorsunuz ve bir rejim değişikliği
yapıyorsunuz. Allah aşkına, bunu bir tek kişiye indirgemek
elbette doğru değil, bir şahıstan bahsetmiyorum. Allah
aşkına bir an için düşünün, bu koltukta sizin istediğiniz
adam oturmaz ise siz bu yetkileri kime verdiğinizin farkında
mısınız? Sizin istediğiniz adam o koltukta oturursa sorun
yok. E, bu adam ölümsüz değil ki, Hak vaki olduğunda o koltuğa
kimin oturacağını ne siz bilirsiniz ne ben bilirim.
Koalisyon olmayacak. diyorsunuz, doğru
söylemiyorsunuz, bugün bir koalisyon içindesiniz. Koalisyon
yapıldığında hiç olmazsa herkes onuruyla, şerefiyle
masaya oturur, boyunun ölçüsünü gider halktan alır, yüzde kaç oy
aldıysa hükûmette o kadar ağırlığını koyar
ama şimdi kim ne pazarlık yaptı, ne etti, bilgimiz yok. Bir
koalisyon var ama şartlarını hiç kimse bilmiyor. O nedenle, bu
yol yetki gasbı, patent gasbıdır. Buna kimsenin girmemesi
lazım.
Anayasa değişikliği
yapıyorsunuz. Dünyada bana bir ülke gösterin ki, bir demokratik ülke
gösterin ki olağanüstü hâl döneminde anayasa değişikliği
yapılsın. Eşit şartlarda mücadele etmiyoruz. Bütün
televizyonlar elinizde, bizim sokağa çıkmamızı da
yasaklıyorsunuz. OHAL var, çocuklarımızı topluyorsunuz.
OHAL var, bizlere gaz sıkıyorsunuz. Neyin arkasına sığınıyorsunuz
arkadaşlar? Yiğitseniz kaldırın OHALi, gelin hep beraber
mücadele edelim.
Bakın, millî irade, millî irade diyorsunuz,
kendi tabanınızın sesini de duymuyorsunuz. AKPli seçmen diyor
ki: Vallahi ben başkanlık istemiyorum. Çoğu böyle söylüyor.
Evet, partimi seviyorum, oy veriyorum, helal olsun oyum ama
başkanlık sistemi uygun değil. Milliyetçi Hareket Partisinin
seçmeni de aynı şeyi söylüyor: Ben genel başkanımı
seviyorum, sorun yok, partimi de seviyorum ama bu
başkanlığı vermeyeceğim. diyor. HDP seçmeni diyor ki:
Zaten seni başkan yaptırmayacağım. Biz de diyoruz ki: Atatürkün
yolundan ayrılmayacağız. Hiçbir şekilde
halkımızın önceliğinin bu olmadığını
siz de duyuyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) O zaman mesele
yok.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Siz de biliyorsunuz
halkın bunu istemediğini.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sizin
konuşmanıza bile gerek yok, halkımız gereğini yapacak.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Halkın
istemediği bir şeyi bile bile, bir tek adam için gelip de burada
gündemi meşgul etmek günah değil mi? Aldığınız
paralar helal mı olacak zannediyorsunuz? Hayır, burada sizler
halkın temsilcisisiniz. Halk bizi, hepimizi buraya kendi adına söz
söylemeye gönderdi, Ancak başın sıkışırsa bana
gelebilirsin. dedi. Şimdi siz, çeşitli yöntemlerle halktan bunu
koparmaya çalışıyorsunuz ama halk bunu size vermeyecek.
Öncelikle biz burada bunun yolunu keseceğiz. Ama olmadı, ola ki
olmadı bu necip halk bu başkanlık sistemini, bu rezilliği
hiçbir şekilde size vermeyecek.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım
konuşacak.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; akşamın bu geç saatinde ben de hepinizi
saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Bugün Suriye toprakları içerisinde
hayatını kaybeden, bu akşamki 10 askerden sonra
hayatını kaybeden sayısının 14e yükselmiş
olmasına dair içtenlikle üzüntülerimi ifade ediyor, onlara Allahtan
rahmet diliyor, ailelerine başsağlığı diliyorum ve
yaralılara da acil şifalar diliyorum. Ancak biraz empati
yapabilirsek, bugün hayatını kaybeden askerlerden birinin
çocuğumuz, kardeşimiz, babamız veya yakın bir
akrabamız olmasını bir yana bırakın, acaba adına
Fırat Kalkanı denen operasyonda bu düzeyde
yakınlığımız olan birinin asker olarak sadece orada
bulunuyor olması bizi nasıl bir kaygıya, nasıl bir
tedirginliğe sevk eder düşünebiliyor muyuz acaba, biraz empati
yapıp bunu düşünebiliyor muyuz? Evet, bu 14 gencecik askerin
ailesine, evine, ocağına nasıl ateşin düştüğünü
biz yarın unutacağız ama o aile ömür boyu unutmayacak ve
onarılmaz bir yarayla karşı karşıya kalacak. Bizim
için kolay. Burada taziye dileyeceğiz, yaralılara acil şifa
isteyeceğiz, ondan sonra geçip gideceğiz. Peki, o askerlerin minicik
çocukları, o askerlerin saçlarını süpürge ederek onları bu
yaşa kadar büyüten anneleri, babaları, kardeşleri, eşleri
ne hissediyor, acaba biz bunun acısını kendimizde
içselleştirerek ne kadar hissediyoruz? Bu da Parlamentodaki grubumuz
dışındaki diğer 3 partiye eleştirimdir ki, bu
tezkereye oy vermemiş Mecliste grubu bulunan tek siyasi partiyiz biz.
Çünkü, bugün bu olaydan ne kadar üzüntü duyuyorsak, tezkerenin
görüşüldüğü gün bu ve benzeri durumları da -tezkerenin
görüşüldüğü zaman, oy vermediğimiz zaman- öngörerek bu yönde bir
kanaat kullandık.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakın, 24 Ağustostan beri Suriye toprakları içerisinde
hayatını kaybedenlerin sayısı 40a yaklaştı. Bir
de hiç kimsenin sözünü etmediği, unuttuğu, unutturmaya
çalıştığı 2 askerimiz de DAEŞin elinde. İki
haftadır buna dair hiç bilgi veren yok, sayının 2 mi veya daha
fazla mı olduğunu da maalesef bilmiyoruz. Bunlar şu anda ne
durumda veya Türkiyedeki Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay
Başkanlığı bunların sağ salim elde edilmesi,
teslim alınması için nasıl bir çaba sarf ediyor bilmiyoruz biz.
Şimdi, değerli milletvekili
arkadaşlarım, bakın, şunu söyleyelim: Biz El Babı
düşürüp ele geçirsek ne olacak? Ne olacak? Bizim egemenlik sahamız
değil, işgal edilmiş bir toprağımızı geri
alma pozisyonuyla da karşı karşıya değiliz ama biz bu
tezkereye oy vermemiş bir siyasi parti olarak El Babı
DAİŞten temizlesek bile ne olacağını ben söyleyeyim:
En fazla bir hafta sonra rejim ve Rusya, bu aralar sıcak ilişkiler
geliştirmeye çalıştığımız rejim ve Rusya
Hadi, işiniz bitti; çekilin buradan. diyecek. Oranın Türkiyeye
kalacağını mı sanıyorsunuz? Türkiye askerinin orada
ilanihaye kalacağını mı düşünüyorsunuz? Göreceksiniz,
Babı alsak bile ya, rejimin ve Rusyanın canına minnet; hiçbir
askerini kaybetmeden, operasyon yapmadan, silah kullanmadan, yaralı ve
şehit vermeden teröristlerce işgal edilmiş olan bir kentini
onlarca kilometre ötede sınırı kalmış olan bir ülkenin
askerleri gelip yaşamını vererek ellerinden alıyor ve
Göreceğiz arkadaşlar, bakın, yaşayarak göreceğiz,
umarız bu sayı burada kalır, umarız bunun üzerine bir can
daha toprağa düşmez ama bu sayı neye varır bilmiyorum ancak
şunu iyi biliyorum, orayı DAİŞten Türkiyeden giden
güvenlik güçleri teslim alsa bile gidecek o toprağın sahiplerine ve
egemenlik hakkı üzerinde olan devlete teslim edecek; bu. Çünkü üç gün
sonrasını göremediğimiz; üç gün sonranın hesabını
yapamadığımız bir dış politikayla Suriyede
bulunuyoruz ve günübirlik, haftalık da değil günübirlik
açıklamaların ve Hükûmet yetkililerinin birbiriyle çelişen,
tezat olan demeçleriyle karşı karşıyayız biz.
Yarın, bugün söyleneni tekzip edecek bir açıklamayla
karşılaşırsak artık, ülkenin maalesef
şaşırmadığı bir Suriye politikasına sahibiz.
Peki, Fırat Kalkanında askerlerin akıbeti bilinmezliklerle dolu
ve insan hayatı da Türkiyedeki televizyon kanallarının altındaki
alt yazıyla özdeşleşmiş durumda. Alt yazı geçiyor:
Son dakika
Alt yazı geçiyor: Bu kadar asker hayatını
kaybetti. Alt yazı geçiyor: Bu kadarı ağır olmak üzere bu
kadar yaralı. Ee, sonuç? Ne yapmaya çalışıyoruz,
amacımız ne? Biz bütün bunları düşündüğümüz için ve bu
ülkenin kendi toprakları üzerindeki egemenlik hakkını sonuna
kadar savunma hakkını teslim ederek kendi sınır
güvenliğini sağlayacak olan bir pozisyonda ve tavırda, bir
politikada olması gerektiğini düşünüyoruz. Ya değilse?
Bakın, tekrar söylüyorum: El Babdan yürüyüp
Rakkaya gideceğimizi mi sanıyoruz? Bunu bize yedireceklerini mi
sanıyorsunuz? Tırnak içinde söylüyorum, en zahmetli, en
sıkıntılı, en netameli işleri havale etmiş bize;
bizim askerimiz orada şey yapıyor. Rusya yarın Çık. dediğinde,
Çıkmazsan seni de havadan vuracağım. dediğinde -ki ilk
saldırıda, Türkiye'nin 3 askeri bundan bir ay önce öldüğünde
bütün uluslararası haber ajansları geçti ki Rus uçakları
vurmuştu- Yine vururum ya da çekileceksiniz. dediğinde ne
yapacaksınız? Yok, biz kendi topraklarımız üzerindeyiz ve
burayı koruyacağız. mı diyeceğiz?
Böyle anlamsız bir dış
politikanın içine saplanmışız ve bütün dünya bu sendromu
Vietnam sendromu olarak tanımlar. Bir kişinin, bir ülkenin, bir
ülkenin silahlı güçlerinin, kendi egemenlik hakkının
olmadığı topraklarda operasyon yapması ve orada
tıkanmış bir politikayla karşı karşıya
gelmesini bütün diplomatik literatürde Vietnam sendromu olarak
tanımlarlar, bunun adı Vietnam sendromudur.
Bütün içtenliğimle ve kalbî duygularla
söylüyorum: Bu akşamki kayıpların son kayıplar
olmasını içtenlikle temenni ediyorum. Bir fazla kaybın daha
gerçekleşmemesi için bu Parlamentonun ve başta da siyasi
iktidarın elinden ne geliyorsa onu yapması gerektiğini
düşünüyoruz; Bir an önce kendi sınır güvenliğini
sağlayacak şekilde o topraklardan çekilmesi gerektiğini,
tezkereden almış olduğu yetkiden imtina etmesi gerektiğini
düşünüyoruz biz. Bize orada istediğimiz gibi hareket etme
şansı vermeyecekler. Rejimin ve Rusyanın Fıratın
batısında kalan topraklarda izin verdiği ölçüde
ilerleyebiliyoruz biz. Onların izin vermediği hiçbir yere
ilerleyebilme şansımız yok. Onların Dur. dediği
yerde durma, Geri çekil. dediği yerde ya orantısız bir
mukabeleyle onlarla çatışmayı ve savaşa girmeyi
deneyeceğiz ki o zaman işin içinden çıkılmaz bir Vietnam
sendromuyla karşı karşıya kalacağız ve
aklımızın hayalimizin tasavvur edemeyeceği bir problem ve
sıkıntıyı bu ülke insanlarına
yaşatacağız. Ne olursunuz, bırakın, bizim siyasi
kaygılarımızı, taleplerimizi oradaki askerlerin yaşam
hakkı için, oradaki insanların ailesinin mutluluk hakkı için,
kendi çocuklarına, annelerine, babalarına ulaşma hakkı için
de olsa bu operasyonu Türkiye'nin bir an önce sonlandırması
gerektiğini düşünüyoruz. Bu tezkere baştan beri anlamsızdı,
bu saatten sonra tümüyle işlevini yitirmiştir. Bunların üzerine
daha bir can verme lüksümüzün bile kalmadığını
düşünüyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Yıldırım.
Şahsı adına Gaziantep Milletvekili
Sayın Mehmet Erdoğan konuşacak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı
üzerinde söz almış bulunuyorum. Tabii, bu kanun, hepinizin
bildiği gibi 23üncü Dönemde, 24üncü Dönemde, hatta 26ncı Dönemin
yani bu dönemin şubat ayında hep gündeme geldi. Mensubu olduğum
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda
görüşüldü. Tabii, biz orada Komisyon üyelerimizle çok büyük bir mutabakat içerisinde
bu kanunu geçirdik. Bugün de o mutabakat Parlamentoya yansımış
durumda. Bu kanun çok önemli çünkü bir defa, bir malın kimliği
patentiyle, markasıyla, tasarımıyla ölçülür. Bunların
bugüne kadar kanun neticesinde ciddi bir somut delili bile yok gibi. 1995te
çıkarılan bir kararnameyle bugüne kadar getirmişiz ve hep kadük
kalmış. Onun için son derece önemli bir kanun görüşüyoruz.
Tabii, bu kanunun geçmesine kolaylık gösteren
tüm grup arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bu kanunla
birlikte Türkiye ihracatında ve dış politikasındaki birçok
olayda bile
Biliyorsunuz, ticaret bazı yakınlıkları da
beraberinde getiriyor, dostlukları da pekiştiriyor. Birçok ülkeyle
daha çok mal satma, daha çok ticari ilişkilerde bulunma durumu söz konusu
olacak diye düşünüyorum. Rusyayla yüzde 50lerde olan ticaret hacmimizin
daha da artacağını
Ve dünyanın birçok ülkesinde, özellikle
Körfez ülkelerinde 1,7 trilyon dolar -biliyorsunuz- ticaret hacmi var, oralara
girmemiz lazım. Siyasi anlamda söylemiyorum, yanlış
anlaşılmasın. Mesela Şanghay bölgesinin 15 trilyon dolar
ticaret hacmi var, oralara doğru girmemiz lazım. Afrikaya girdik ve
bunları artırmak için de malımızın kimliği
olmalı. Tabii, bütün grupların temsilcilerine burada teşekkür
ediyorum.
Hakikaten ortak bir acımız var. 14
şehit tabii ki az değil, 14 şehidimiz
Bugün El Bab bölgesinde
maalesef, şehit verdik 14 kardeşimizi, askerimizi. Hemen çok ileri
gitmeden
KAZIM ARSLAN (Denizli) Niye verdik?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) İşte, niye
verdiğimizi anlatacağım müsaade edersen Kazım ağabey.
O 45 şehidi İstanbulda nasıl verdiysek, niye verdiysek bunu da
öyle verdik.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Aynı değil
ya, yapmayın!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Hepsi aynı,
eğer bunu dersek
Bakın, yarım kalır, sürem kısa,
müsaade edin, tamamlayayım.
14 şehidi Kayseride niye verdiysek onun için
verdik. Siirtli bir ailenin düğünü vardı Gaziantepte. DAİŞ
denen örgüt bombayı patlattı, 35i çocuk 56 masum insan öldü ve bu
Suriye meselesinin kararı da, El Bab kararı da o gün
alındı.
Burada bizim kimsenin toprağında gözümüz
yok. Yani şu zannedilmesin: Türkiye Suriyeye toprak için girse altı
yıldır girerdi. Ancak ne zaman girdik? Örgütlerin topyekûn Türkiyeye
karşı bir savaş açması var. DHKP-C neyse, PKK
aynısını yapıyor, DAİŞ aynısını yapıyor.
15 Temmuzu ne çabuk unutuyoruz arkadaşlar. İşgal planı
koydular ve bu işgal planını koyan Stratfor diye CIAnın
yan kuruluşunun olan strateji kuruluşunun
yayınladığı haritayı görmedik mi? Hiç bakmadık
mı? Haritada açık açık İstanbulda bir şehir devleti
kuruyorlar, metropoliten bir devlet. Ege işgal altında. Doğu ve
güneydoğuda 2 tane devlet ve yine, İç Anadoluya
sıkıştırılmış bir Türkiye. Şimdi,
bunları görürken
KAZIM ARSLAN (Denizli) Esada müdahale etmeseydik
olacak mıydı bunlar?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Esada gelince,
Esadı dilinize dolamışsınız da
KAZIM ARSLAN (Denizli) Müdahale etmeseydik olacak
mıydı Allah aşkına ya?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Biz Esadla da, biz
İranla da, biz komşularımızla da sıfır
toleransta bunları hep savunduk, iyi ilişkiler içinde bulunduk. Ne
zaman Esadı karşımıza aldık? Halkını
bombaladığı gün karşımıza aldık, sarin
gazını attığı gün karşımıza aldık.
Biz bölgemizde, coğrafyamızda her zaman barıştan yana
olduk, her zaman kardeşlikten yana olduk. Ama, adam 15 Temmuzda ülkeyi
işgal ederken müsaade edin biz de sessiz kalmayalım yani ve bütün
örgütlerin ne oldu da bugün tamamı birden hareket geçti. Bunu niye
sorgulamıyorsunuz?
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sorguluyoruz, cevap
bulamıyoruz.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Cevabı biraz
sonra çıkar, verirsin.
Şimdi, bir bakın, hangi örgüt sessiz
duruyor? Örgütlerin hepsinin elinde silah, her biri bir kesimde
bombalıyor. Bakın, sekiz ay önce, on ay önce, iki yıl önce bu
kürsüde söylediklerimizin tamamı bugün uygulanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Küresel güçler
istediğini yapıyor. Onun için, arkadaşlar, birbirimize laf
atacağımıza birbirimizle empati yapalım, bu olayları
hep ele ele vererek aşalım.
Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar)
KAZIM ARSLAN (Denizli) Yapıyoruz ki
anlatamıyoruz ya, baksanıza! Yapıyoruz da anlatamıyoruz.
BAŞKAN Şahsı adına ikinci ve
son olarak İzmir Milletvekili Sayın Atila Sertel konuşacak.
Buyurun Sayın Sertel. (CHP sıralarından
alkışlar)
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın
Başkanım, kıymetli vekil arkadaşlarım: tabii, çok
üzücü günler yaşıyoruz. 14 askerimize, geçmiş dönemde ölen
polislerimize, askerlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ama, siz de
biliyorsunuz ki ölenler üniforma değil, toprağa verilenler üniforma
değil, onlar birer insan ve hepsi birer ana kuzusu.
Şehitleri yalnızca Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında ya da buluştuğumuz cami
avlularında çelenklerin altında namaz kıldıktan sonra
onlara hakkımızı helal ederek uğurlamıyoruz;
onları çok genç yaşta ve çok haksız bir biçimde, bir şehit
mertebesine ulaşmalarına rağmen, anne ve babalarından
kopararak öbür dünyaya yolluyoruz. Canımız yanıyor.
Ben şehitleri sadece uğurlamaya gitmiyorum
arkadaşlar, İzmir ve çevresindeki on beş yıl önce, yirmi
yıl önce şehit olanların ailelerinin evlerine gidiyorum. Her
biri birer odalarını ayırmış, çocuklarının
fotoğraflarıyla süslemiş ve her ölüm yıl dönümünde taze
çiçekleri fotoğraflarının yanına koyan aileleri biliyorum.
O acıyı aileler yaşıyor. Biz gerçek anlamda o
acıyı yaşamış olsak ve hissetmiş olsak burada,
Türkiye Büyük Millet Meclisini etkin bir görevle ve etkin bir yapıyla bu
çocukların ölmemesi için, çocuklarımızın ölmemesi için
harekete geçiririz. Bunu yapmadığımız sürece sadece
gözyaşı dökeriz.
Türkiye'de insanların yüzü artık gülmüyor.
Türkiye'de insanlar mutsuz. Sokağa çıkın, bakın. Ankara
sokaklarında yürüyün. İzmir, Çankırı, Artvin, Van, Hakkâri,
Şırnak, hangi bölgede olursa olsun insanlar artık gülmüyor ve geleceğe
ilişkin kara kara düşünüyor; Türkiye'de can güvenliği
açısından düşünüyor, ekmek olarak düşünüyor, elektrik
olarak düşünüyor, su parası olarak düşünüyor ve gerçekten, çok
büyük ekonomik sıkıntılarla birlikte bir de geleceğe
yönelik endişelerini duyuyor.
Sevgili arkadaşlarım, beş gün önce
Silivri Cezaevindeydim. Altı yıl gittiğim, beş buçuk
yıl gittiğim ama bir daha gitmeyeceğim diye söz verdiğim
cezaevine Cumhuriyet gazetesinin çok saygın çalışanlarını
ve orada bulunan tutuklu insanları ziyarete gittim, oturduk konuştuk.
Size bir isim vereyim: Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı
Başkanı. Geçen gün o ziyaret anında gelen kâğıdı
söyleyeceğim: Tutukluluğuna itiraz kâğıdına verilen
yanıtta kaçma şüphesinin yoğunlaşmasından söz
ediliyor. Oysaki, Akın Atalay Berlinden kendi ayaklarıyla
İstanbula gelen, Atatürk Havalimanında gözaltına alınan
ve Benim için aslolan Cumhuriyet gazetesidir, ben tutuklanabilirim ama yurduma
döneceğim. diyen bir insandır. Diğer gazeteci arkadaşlarımızın
da orada iddianamenin hazırlanmasını beklediğini gördüm.
Örneğin, FETÖye yardım ve yataklıkla
yargılandığı söylenen Murat arkadaşımız
için, Atilla Taş için yüz on günü geçmesine rağmen iddianame bile hazırlanmamış,
hazırlanmıyor, cumhuriyetçiler için hazırlanmıyor.
Sevgili arkadaşlarım,
yarın İzmirin 9 Eylül gazetesinde bir haber okuyacaksınız
ve bu haber gerçekten bizim yüzümüzü kızartacak: 3 engelli genç
kızımıza; 20, 21 ve 24 yaşlarındaki genç
kızımıza Halk Eğitimden görevlendirilen 61
yaşındaki bir öğretmenin tacizini okuyacaksınız. Yeter
artık! Türkiye katillerin, tacizcilerin, adam vuran çetecilerin ülkesi
olmaktan çıksın. Bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarının etkin görev yapması gerekiyor, bu rezilliklere son
vermek gerekiyor ama siz başka hesapların peşindesiniz, halkın
millî iradesini tek kişiye vermenin peşindesiniz. Türkiyedeki hiçbir
sorun ne yazık ki siz ilgilendirmiyor.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Çok güzel, bravo.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Sertel.
Sayın milletvekilleri,
üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü bölümde
yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
55inci maddeyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
56ncı maddeyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
57nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
58inci maddeyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
59uncu maddeyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
60ıncı maddeyi
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
61inci maddeyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
62nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
63üncü maddede bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341
sıra sayılı Kanun Tasarısının 63üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Dirayet
Taşdemir Dilek
Öcalan
Muş Ağrı
Şanlıurfa
Sibel Yiğitalp Feleknas Uca
Diyarbakır Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ
VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir konuşacak.
Buyurun Sayın
Taşdemir. (HDP sıralarından alkışlar)
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gecenin geç saatlerine kadar aslında,
Parlamentoda hep birlikte oturuyoruz, emek sarf ediyoruz ama açıkça ifade
etmek isterim ki Parlamentoyu bu işleme biçimimizin, Parlamentoda
verdiğimiz bu emeğin açıkçası ülkenin gündemiyle
yakından uzaktan bir ilişkisi yok. Parlamento asli görevini
yapmıyor, onun dışında aslında farklı farklı
konularla da ilgileniyor. Yani, bu kürsüde günlerdir devam eden, aslında
bir ritüele binmiş bir şekilde ya başsağlığı
dileniyor, taziye dilekleri iletiliyor ya da intikam yeminleri ediliyor. Yani
artık, bu kürsüde çözümü konuşmanın zamanının
geldiğini, geçtiğini düşünüyorum. Artık, bir kere, bu
kürsüde ölümleri yüceltmenin dışında bizim oturup Neden bunlar
yaşanıyor, bu sorunun faklı bir çözümü olabilir mi? bunun
üzerinde tartışma yürütmemiz gerekiyor. Yoksa, sürekli mış
gibi yaparak bu sorunların üstesinden gelemeyiz, bu sorunlar çözülmez;
bizler de her gün bu kürsüde ya intikam yeminleri ederiz ya da başsağlığı
dileklerini iletiriz.
Bugün Babda 14 asker yaşamını
yitirmiş; kendilerine Allahtan rahmet, ailelerine de
başsağlığı diliyorum. Ama bizim, bir kere, bu konuyu
da tartışmamız lazım yani Babda o askerler neden, niçin
yaşamını yitirdi? Bunun sorumlusu kim? Elbette ki burada,
Hükûmetin dış siyasette uyguladığı siyaset bundan
birinci derecede sorumludur çünkü sürekli emperyal hayaller, derin stratejiler,
günlük ittifaklar açıkçası ülkeyi bu çıkmaza sürüklemiştir,
bunun hesabını da Hükûmetin açık ve net bir şekilde halka
vermesi gerekiyor ama maalesef, her zaman olduğu gibi Hükûmetimiz yani AKP
iktidarı sürekli mağdur. Bir kez bile olsun yapılanların,
olanların hesabını vermek yerine, sürekli bir mağduriyet
üzerinden kendini ifade eden, on beş yıldır aslında bu
siyaseti yürüten bir Hükûmetle de karşı karşıyayız.
Bakın, yıllar önce basına
yansımıştı, sizler de mutlaka izlemişsinizdir; sadece
bir köprüdeki hata payından kaynaklı, bir Japon mühendis intihar
etmişti. Açıkçası, bizim sizlerden beklentimiz intihar etmeniz
veya istifa kurumunu işletmeniz değil -hani bunların
olmayacağını biliyoruz- sadece bir kez, aslında, sorumluluk
alın ve hesap verin, yaşananların nedenini bu halka açık ve
net bir şekilde izah edin. Ama, ifade ettiğim gibi, on beş
yıldır demagoji ve manipülasyonla bir siyaset yürütülüyor maalesef.
Yani aslında, bunun sıkça burada işletildiğini, bu
siyasetin güdüldüğünü biliyoruz. Sürekli, asıl meseleyi
tartışmak yerine aslında gündemden
uzaklaştırıcı kavramlar üzerinden bir siyaset
yapıldığına tanıklık ediyoruz.
Az önce bir arkadaşımız bir
ifadesinde savaş kavramını kullandı. Yine, iktidar
masalarında Bu yaşanan savaş mı, değil mi?
tartışması yürütüldü. Yani olan üzerinden, yaşananlar üzerinden
bir açıklama yerine kavramlar üzerinden, olayı aslında özünden
uzaklaştırarak bir tartışma, bir gündem oluşturuluyor.
Yani yaşananın isminin ne olduğu önemli değil.
İnsanlar ölüyor mu, insanlar göç ediyor mu, köyler yakılıp
yıkılıyor mu, şehirler şu an bomboş mu, yoksulluk
artıyor mu, yaşanan budur, bunu tartışmamız
lazım. Yoksa isminin, kavramın ne olduğunun bir önemi yok. Ama
maalesef, bu, Türkiyede bir siyaset biçimidir. Yıllardır biz bu
siyaseti yaşıyoruz.
Bakın, önce Kürt sorunu vardı, yoktu,
karttı, kurttu, sonra geri kalmışlıktı,
eşkıyalıktı yani doksan yıl boyunca bu kavramsallaştırmayı,
bu isimlendirmeleri bu Hükûmet, bu hükûmetler çokça yaptı ama gelip
dayandığımız, vardığımız nokta nedir?
Aslında, bir savaş hâli var, bir çatışma hâli var; biz
bundan uzaklaşamayız.
Bakın, 2005te Diyarbakırda, dönemin
Başbakanı ve bugünün Cumhurbaşkanı orada ismini doğru
koydu aslında, tespitini doğru koydu, Kürt sorunu vardır ve
benim sorunumdur. dedi. Ama maalesef, yine dönüp dolaşıp statükocu
noktaya geri geldik, hatta biraz daha zorlanırsak herhâlde, kart kurt
meselesine de tekrar bir geri dönüş sağlanacak.
Ama biz, burada işin özünü
tartışmanın zamanının geldiğini, artık
güvenlikçi politikalarla, Kürt karşıtlığı siyasetle bu
işlerin çözülemeyeceğini bir kez daha ifade etmek isteriz.
Olması gereken, aslında 2011de denenen, ismini barış
süreci yani müzakere süreci, diyalog süreci olarak ifade ettiğimiz
dönemin tekrar başlayıp
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Taşdemir.
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) -
sorunlarımızı diyalog ve müzakereyle tekrar tartışmak
gerekir. Dolayısıyla, bunun Orta Doğu sorunlarına da bir
çözüm getireceğine inanıyorum.
Tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
63üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
64üncü maddede bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 64üncü
maddesinin (6)ncı fıkrasından (d) bendinin
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Erhan Usta
Denizli Hatay Samsun
Kamil
Aydın Arzu
Erdem
Erzurum İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
ERHAN USTA (Samsun) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Enstitü tarafından reddedilecek tasarımlar
için belirlenen ölçütlerden biri olan "Yeni olmadığı tespit
edilen" ifadesi yeterli bilgi vermemektedir.
Tasarının 56ncı maddesinin (4)üncü
fıkrasında yer alan yenilik tanımına göre tescil istenen
tasarımın herhangi bir yerde kamuya sunulup
sunulmadığı Enstitü tarafından araştırılarak
bir karar verilecektir. Ancak, bu araştırmanın nasıl
yapılacağı konusunda tasarı metninde ve gerekçede
açıklama yapılmamıştır.
Tasarımlara ilişkin önceki veriler patent
olayında olduğu gibi kolay ulaşılabilir veriler
değildir. Gerekçede de açıklandığı gibi mutlak yenilik
ölçütü tercih edildiği için dünya çapında önceki tarihli bütün
tasarımların değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunun yerine
getirilmesinin imkânsız olduğu düşünüldüğünde beyan
sisteminin uygulanmasının tercih edilmesi ve (d) bendinin metinden
çıkarılmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
65inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
66ncı maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
67nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
68inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
69uncu maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
70inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
71inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
72nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
73üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
74üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
75inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
76ncı maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
77nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
78inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
79uncu maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
80inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
81inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
82nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
83üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
84üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, üçüncü bölümde de yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, dördüncü bölüm görüşmelerine
başlıyoruz.
Dördüncü bölüm, 85 ila 112nci maddeleri
kapsamaktadır.
Dördüncü bölüm üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul
konuşacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Yurdakul.
MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi olarak desteklediğimiz Sinai Mülkiyet Kanunu Tasarısının
dördüncü bölümü üzerinde grubumuz adına söz aldım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, saygıdeğer vatandaşlar; sözlerime
başlamadan önce terör örgütünün kahpe saldırılarında
şehit olan, her biri fidan gibi, birbirinden kahraman Türk evlatlarını
rahmetle ve şükranla anıyorum. Genç yaşında Türk
evlatlarının hayallerini yıkan, onların
karşısına geçecek yüreği bile olmayan kahpe terör
örgütlerini Türk milleti olarak lanetliyoruz. Her şehadette biraz daha
bileniyoruz, her şehadette bir ölüyor, bin doğuyoruz. Dost
düşman, herkes şundan emin olsun: Millet olarak şehadete yolcu
ettiğimiz her bir kardeşimiz Türk Bayrağını bir
kademe daha göklere yaklaştırıyor. Kırmızı
rengini gönüllere düşen kahramanlardan alan bayrağımız
daima dalgalanacaktır. Bayrağımızın gölgesinden bile
ürken farelere Türk milleti şu dizelerle cevap verecektir: Delinse yer,
çökse gök/ Yansa, kül olsa dört yan/ Yıldırımdan, tipiden,
kasırgadan yılmayan, ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz/
Bizler bir ölür bin diriliriz. diyen gururlu bir milletin fertleriyiz.
Allahın izniyle, fırtınayla dolu bu deryadan çıkacak ve
sakin limanlara varacağız. İşte, bu yolculukta, içinde
bulunduğumuz gemide hepimiz biriz, hepimiz aynı hedefe kürek çeken
bir milletin gururlu fertleriyiz. Bizim bu birlik ve beraberliğimize
kastedenler kaybedecekler, bizim güvenliğimize kastedenler kendi
silahlarıyla yok olacaklar. Bilinsin ki evlatlarımıza
kastedenlerin soyları kuruyacak. Bugün dost gibi görünüp bizi
sırtımızdan vuranlar kendi tuzaklarında can verecekler. Bir
metre toprağımıza göz koyan alçaklar hezimete uğramaya
mahkûmlardır. Bu alçakların peşine takılanlara seslenmek
istiyorum: Ülkemizi bölmek ve bir karış dahi toprak almak isteyen
varsa bunun bedelini ödemeye hazır olmalıdır.
Bu toprakların tek hâkimi Türk milletidir. Ey
kirli ellerin taşeronluğunu yapan terör örgütü, yeryüzünün en gururlu
milletine kafa tuttuğunuzu zannediyorsunuz ama
yanıldığınızı göreceksiniz. Ey terör örgütü, 2000
yılında girdiğin fare deliğinden 2002de çıktın
ve o günden beri hainliğe devam ediyorsun. Hatırlatmak isterim, zaman
sürekli akan bir nehir gibidir. Nitekim, Türk tarihi binlerce yıldır
hiç durmadan akmaktadır. Geçmişte Türke silah doğrultanlar bu
nehir yatağının dibini boyladılar. Sen de bu nehir
yatağının dibini boylayacaksın ve kimse seni
hatırlamayacak. Romantik sempatizanlarının gönlünde yer
bulacağını zannediyorsan yanılıyorsun. Onların
sempatileri de senin gövdenle birlikte o nehir yatağında çürüyecek. Çirkin
hainliklerinle nehir yatağının pislik ve balçıkla dolu ve
kimsenin hatırlamayacağı bir bölümünde unutulacaksın. Tarih
hainleri değil, kahraman ve mert savaşçıları
onurlandırır. Şeref yoksunu namertler ne tarihte ne
coğrafyada yer bulamazlar.
Dün bize hainlik edenleri bugün komşu ülkelerde
farklı adlar ve farklı üniformalarda görüyoruz. Başka
bayrakları omuzlarına takınca kendilerini savaşçı
zannedenlere şunu hatırlatmak lazım gelir:
Savaşçının bir onuru vardır, savaşçı şerefiyle
mücadele eder; savaşçının felsefesi vardır, ancak ülkesi ve
vatanı için mücadele eden savaşçı saygıyı hak eder.
Hain teröristlere ve radikal farelere baktığımızda
gördüğümüz, lağımlarda gezen hastalık
taşıyıcı kemirgenlerden başka bir şey değildir.
İşte, siz bu nedenle kaybedeceksiniz, siz bu nedenle onursuz
farelerden fazla değilsiniz. Sizi himaye eden ve besleyen yabancı
ülkelerin habercilerine anlattığınız çatışma
hikâyelerini biz, haşerelerle mücadele olarak anlatıyoruz.
Aynı Batılı habercilere seslenmek
istiyorum: Kahraman gibi göstermeye çalıştığınız
teröristlerin hepsinin gözümüzde haşerelerden bir farkı yoktur.
Hayatın anlamını arayan, yolunu kaybetmiş Avrupai
ruhlarınızla terörü kollamanızı lanetliyoruz. Bakın,
cebinde akrep taşıyan akrep tarafından sokulur. Türk milletine
hainlik eden teröristlere şu kadarcık sempati besleyen Avrupalılar,
günün birinde o akrep tarafından sokulduklarında bizi
anlayacaklardır.
Ey kendisini satranç oyuncusu zanneden küçük
diktatörler, birkaç bin kişilik kabile ağaları; en modern
silahlara bile sahip olsanız Türk milletinin azmine ve direncine
karşı duramazsınız. Babanıza ve dedenize sorun, temiz
içme suyunun dahi ne olduğunu Türkler sayesinde öğrendiniz, sonra
emperyal bir fistanlının krallık vaadine inanarak sizlere
barış getiren necip Türk milletine ihanet ettiniz. Bizim
hakkımızda sahte fetvalar uyduranların evleri o günden beri
yanıyor, bize kâfir diyenler yüz yıldır cehennem ateşiyle
yanıyor. Şair boş yere söylememiş: Türke kefen biçenin
ölümü korkunç olur. Bunu zor yoldan öğrenmek isteyen her bir teröristi
terbiye edecek kadar yiğidimiz var. Kimse merak etmesin, bizde er
tükenmez, ezan dinmez, bayrak inmez, vatan asla bölünmez. Allah, kahraman
evlatlarımıza güç versin; Allah, hainleri girdikleri inlerde helak
etmeyi bize nasip etsin; Rabbim, Metehanın torunlarına dirayet
versin; Rabbim, Alp Arslanın, Fatihin kılıcıyla Türk
polisine, Türk askerine yol göstersin; Rabbim, Türk milletine,
Başbuğ Gazi Mustafa Kemal Atatürkün emriyle Akdenize yürüyen
dedelerimizin zaferlerini unutturmasın; Allah, birlik ve
beraberliğimizi daim, Türk düşmanlarını helak etsin; Allah
Türkü korusun ve yüceltsin.
İnşallah, bu kanunla sınai
haklarımız daha kolay tescil edilecek, araştırma ve
geliştirme projelerinde emekler rahatça korunacaktır. Devlet,
fertlerinin fikrî ve sınai haklarını koruyabildiği kadar
gelişir.
Bu kanunla, sağlık alanında
yapılacak çalışmaların da hakları korunacaktır.
Yıllardır yurt dışında özellik tıp, biyoteknoloji
ve farmakoloji alanında çalışan Türk bilim adamlarının
çalışmalarını ülkemize taşıyabilmelerinin önü de
açılacaktır.
Araştırmacılarımızın
emekleri, Türk makamları tarafından tescillenerek ülkemizin AR-GE
kapasitesi gelişecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bilimi, üretimi
ve sanayiyi destekleyen, fikrî gelişimlerin önünü açan kanunları
büyük bir sevinçle karşılıyoruz. İnşallah, bunun gibi
daha fazla kanunu Mecliste istişare etme şansı buluruz.
Esasen, Türk milletinin bizden beklediği de tam
olarak budur. Vatandaşlarımız girişimciliği
teşvik eden, araştırmacılarımızı baş
tacı eden çalışmalara hasret durumdadır. Bundan sonra Türk
milleti olarak, beton ve inşaattan ziyade bilgi üretimini esas alan bir
toplum olmak istiyoruz. Biz bunu hep birlikte istişare ederek, birbirimize
sevgi ve saygı çerçevesinde hareket ederek birleştirirsek bu
kanunları Türk milletine yakışır tarzda geçiririz ve bu
birlik ve beraberliğimizi koruduğumuz müddetçe de, biraz önce de
ifade ettiğimiz gibi, dünya, cihan üzerimize gelse bizi kesinlikle
yıkamayacaktır, birlik ve beraberliğimizi asla
bozamayacaktır.
Hepinizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yurdakul.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Akar.
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, hepimiz
üzücü haberleri alıyoruz, almaya da devam ediyoruz. El Babda şehit
olan askerlerimize, kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine
ve ulusumuza da başsağlığı diliyorum. Umarım
şehit sayımız artmaz, umarım bundan sonra şehit
vermeyiz.
Son on güne
baktığımızda Beşiktaşta 44, sonradan dâhil olan
yine bir polis arkadaşımızla 45, Kayseride 14 -ve bu arada bir
Rus Büyükelçisini yine ülkemizde uğradığı bir suikast
sonucu kaybettik- ve El Babda 14 şehidimiz. 20li yaşlarda,
baktığınız zaman, gencecik fidanları toprağa
veriyoruz. Koacelide de hafta sonu 2 şehidimizi toprağa verdik.
Aileleriyle beraber olduk, onların acılarını
paylaştık ama artık bu paylaşımları
çoklandırmak değil, en aza indirmek hepimizin görevi. Evet, bizim
suçumuz var, biz muhalefet olarak suçluyuz sizin yanlış dış
politikalarınızı önleyemediğimiz için ama sizler de
suçlusunuz bu yanlış politikalara Dur! diyemediğiniz için. Bir
ülkenin dış politikası millî olmalı, bir kişiye bağlı
olmamalı. Bir ülkenin millî eğitimi millî olmalı, adından
da anlaşılacağı gibi millî olmalı. 6 tane millî
eğitim bakanı değiştirerek her bakana göre millî
eğitim şekillenmemeli. Dış politika, iktidara gelen
partilerin ideolojilerine göre, muhafazakârsa Orta Doğuya, işte,
milliyetçiyse Asyaya, sekülerse Avrupaya değil; ortak millî hedeflerimiz
olmalı. Bu millî hedeflerimizde muhalefet partileri, iktidar partileri
uzlaşmalıdır.
Bakın, sevgili milletvekili
arkadaşlarım, yukarıda, parlamentoda şu anda çok az
sayıda milletvekili var. Hepimizin yüzü düşük.
Anlaştığımız, Türkiyenin ihtiyacı olan bir kanun
tasarısını bile burada birlikte geçirirken o mutluluğu
yaşayamıyoruz; o mutluluğu halkımıza, bunu bekleyen
sanayicimize hissettiremiyoruz. Bakıyorum, şöyle izliyorum, hem
muhalefet grubunu izliyorum hem iktidar grubunu izliyorum, hepimizin
başı aşağı düşüyor. Ama, yukarıda ne
görüşülüyor? Arkadaşlarımızın çoğu yukarıda.
Nerede? Bir başka salonda. Neyi görüşüyor? Bir anayasa
değişikliği diye adlandırılan rejim
değişikliğini görüşüyorlar. Türkiyenin ihtiyacı olan
bu değil arkadaşlar. Evet, hepimiz seçim dönemlerinde anayasa
değişikliğine vurgu yaptık, Türkiyenin 1982de
çıkarılan Anayasayla yönetilmemesi
Ki 18 kez
değişmiş, 112 maddesi değişmiş, 2002den evvel 56
maddesi değişmiş, 2002den sonra, sizin iktidarlarınız
döneminde 56 maddesi değişmiş. Aslında
baktığınız zaman değişmeyen yeri
kalmamış. Ama, yine de yeni bir anayasaya Türkiyenin
ihtiyacının olduğunu söylüyordum. Bu yeni anayasa tek
adamlık bir rejim değildi, saraydan alınıp halka verilen
iktidarın tekrar saraya verilmesi değildi; beklenti bu değil.
Anayasanın maddelerine
baktığınızda, sokaklarda, seçim kampanyalarında bu
halka, bu millete verdiğimiz anayasa sözü değil bu arkadaşlar.
Bir bakın, maddeleri tek tek inceleyin lütfen, sizden rica ediyorum.
Tamamen tek adamlı rejime yönelen bir sisteme doğru hızla
gidiyoruz. Tamam, kabul edelim, tek adamlı bir rejim olsun. On dört
yıldır zaten tek adamlı yönetiliyor Türkiye, on dört
yıldır. On dört yılda terörü mü çözdünüz? 2002 yılında
7 tane şehitle aldınız bu iktidarı; 5 tanesi güvenlik
güçlerimizden, 2 tanesi sivildi. Bugün geldiğimiz noktada son bir
yılda 800lerin üzerinde şehitten bahsediyoruz arkadaşlar. Niye
çözmedi tek adam bunları? Eğer tek adam rejimi bunları çözecekse
gelip bu millete anlatın arkadaşlar, gelip bu millete anlatın.
Yukarıda bunları konuşalım, eğer anayasa
değişikliği yapacaksak bunları konuşalım, bu
terörü nasıl çözeceğimizi konuşalım.
Peki, tek adam rejimi, on dört yıldır
Türkiyedeki tek adam rejimi Türkiyede işsizliği mi çözdü
arkadaşlar? Tarihin en büyük işsizliğini yaşıyoruz?
Cumhuriyet tarihine baktığınızda bu kadar büyük bir
işsizlik yaşamamışız. Niye çözemedi arkadaşlar?
Ne var elinde, sihirli formül mü var on dört yıl sonra gelip o sihirli
değneği dokunacak ve Türkiyedeki işsizlik problemini mi
çözecek? Çözemedi çünkü bugün konuştuğumuz nedenlerden dolayı
çözemedi, konuşmaya çalıştığımız işte,
sanayi, üretim, teknolojiden dolayı çözemedi. Evet, onu çözmedi. Peki, 30
bin atanmayan öğretmenle aldığınız hatta
İzmitte, benim seçim bölgemde meydanlarda 30 bin öğretmen ne demek,
benim iktidarımda bir tane atanmayacak öğretmen kalmayacak.
dediğiniz yerde 400 bine çıktı. Bunu mu çözecek tek adamlı
rejim Türkiyede arkadaşlar? Çok merak ediyorum nasıl
çözeceğini.
Üretimi mi artırdınız bu ülkede?
Geldiğiniz tarihten beri üretim tesisi adına bir tesis
açmadınız, betona, köprüye, yola yatırım
yaptınız. Evet, Türkiyenin buna ihtiyacı var mı? Var
arkadaşlar ama Türkiyenin köprüden önce, yoldan önce terörü çözmeye
ihtiyacı var arkadaşlar. Türkiyenin onlardan önce üretimi
artırmaya ihtiyacı var arkadaşlar. Yapabildik mi bunları?
Yapamadık maalesef. Tarımı mı geliştirdiniz?
Hayır. Tarım Bakanı Millî Tarım Projesini
açıkladı. On dört yıldır bu ülkenin tarım projesi,
politikası gayrimillî miydi arkadaşlar? On dört yıl sonra
geldiğimiz noktada saman falan konuşmuyorum, bir tek üründe
üretimimiz artmış, bir tek üründe, mısırda. O da
çocuklarımızı zehirleyen tatlandırıcıları
üretebilmek için artırdığımız bir ürün türü. O da
bugün emperyal güçler dediğimiz, Orta Doğuda
savaştığımız ya da Türkiyeye nifak tohumları
sokuyor. dediğimiz Cargillin, Amerikan güçlerinin Amerikan sermayesine
sermaye katmak için ürününü artırmışız.
Peki, bu mu sadece? Asgari ücretlinin problemini
çözememişiz, yoksulluğu çözememişiz. 17 milyon yoksula
çıkmış bu ülke. Yaptığınız sosyal
yardımları artırdık diye övünüyorsunuz, 17 kat, 20 kat.
Aslında övünmeniz gereken şey, biz iktidara geldikten sonra Türkiyede
yoksul bırakmadık, yoksulu 17 kat artırmadık ama
Yoksul
sayısını da 3 milyona, 2 milyona, 1 milyona düşürdük.
demeniz gerekirken 17 milyona çıktı.
Gelelim teknolojiye
Teknolojiyi mi
geliştirdiniz? Aslında burada bir resim göstermek istiyordum size.
Sayın Bakan, siz de bakın da, bu,
Batmanda bugün çekilen bir resim. Bakın, arkadaşlar, Allah
aşkınıza bakın, şu resim bir hastane
koridorlarında çekilmiş, Acil çıkış diyor, acil çıkış
kapısı. Bu teknolojiyi, alttaki teknolojiyi biz geliştirmedik, o
gelişmiş ülkeler geliştirdi, üsteki teknolojiyi de biz
geliştirdik. O acil çıkış kapısına kilit
asmış. İşte, biz, bu kafayla, mantıkla hareket
ediyoruz. Onun için teknolojimiz falan gelişmez, kimse kimseyi
aldatmasın.
Bakana bir soru sormuştum Yüksek teknolojik
ürün ihracatımız, üretimimiz arttı mı? diye. 2002den bu
yana yüksek teknoloji ürünündeki ihracatımız da düştü,
üretimimiz de düştü. Demek ki yapmamız gereken bu ülkede çok şey
var. Yukarıda tek adamlı rejimi görüşmeyeceğiz
arkadaşlar. Yukarıda değil burada Türkiyenin
demokratikleşmesini görüşeceğiz, bireysel hak ve özgürlükleri
kullanmayı konuşacağız, bu Parlamentodaki partilere
uygulanan seçim barajını konuşacağız, bunları çözeceğiz.
Türkiyenin demokrat bir ülke ve hukuk içinde yönetilen bir ülke olması
için çaba sarf edeceğiz. Hukukun olmadığı, her gün terör
olaylarının olduğu yerde teknoloji de gelişmez, üretim de
gelişmez. Evet, sanayicinin buna ihtiyacı var, sanayicinin buna
ihtiyacı var ama bu ülkeye kimse gelip yatırım yapmaz.
Yatırım yapar. diyen bir Allahın kulu çıkabilir mi? Her
gün bombaların patladığı, mülkiyet hakkının
elinden alındığı, kanunların
çalışmadığı, yargının bağımsız
olmadığı bir ülkede üretimden bahsetmek, yeni
yatırımdan bahsetmek mümkün mü arkadaşlar? Değil,
değil mi? Maalesef acı durumumuz bu.
Bir, iki örnekten yola çıkarak pozitif bir
Pollyannacılık oynuyorsunuz: Şunu yaptık bunu
yaptık. Sanki Türkiyenin çağ atladığını o
yandaş medyayla insanlara anlatıyorsunuz. Verilecek o kadar çok örnek
var ki, o kadar çok örnek var ki. Bu neye benziyor biliyor musunuz?
Galatasarayın UEFA şampiyonu olmasına benziyor. Barselona UEFA
şampiyonu olduğu zaman kimse konuşmuyor ya da her yıl UEFA
şampiyonu olan bir takımı kimse konuşmuyor ama bir ülkede, bir
takım otuz yılda, elli yılda bir kez olduğu zaman onu
herkes övünerek anlatır; biz de bunu yapıyoruz.
Bakın, patent
konuşacağız, marka konuşacağız. Patent
sayılarına baktığımızda, AR-GEye
baktığımızda ne hâlde olduğumuz ortada. Konuşacak
çok şey yok aslında. Bu kanunlardan önce, oturup bir millî sanayi projesi
geliştirmemiz gerekiyor. Bu kanunlardan önce Millî Eğitimimizi
düzeltmek gerekiyor. PISA sonuçları çok konuşuldu. Ya, okuduğunu
anlayamayan öğrenci yetiştiriyoruz. Millî Eğitim Bakanı
çıkıyor diyor ki: Fen lisesi öğrencilerini yollasaydık
başarılı olurduk. O zaman niye imam-hatip açıyoruz
sürekli? O zaman fen lisesi açalım arkadaşlar, fen lisesi. Eğer
gelişmişliği yakalayacaksak, Türkiyeyi müreffeh, kendi
ihtiyaçlarını üreten bir ülke hâline dönüştüreceksek bilime önem
vermeliyiz. Maalesef bunların hiçbiri Türkiyede gerçekleşmiyor.
Tekrar Türkiyenin bu belalardan kurtulması için ortak aklı
yakalamamız gerektiğini ifade ediyorum. Sokaklarda
başımız dik gezebilmemiz için biz milletvekilleri olarak,
milleti temsil eden insanlar olarak bu Parlamentoda ortak akılla çözüm
üretmeliyiz. Eğer bu çözümü üretemezsek daha da karanlık günler
bekliyor diyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Akar.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman
Baydemir konuşacak.
Buyurun Sayın Baydemir.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR
(Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. En son Babda
hayatını yitiren bütün canlar şahsında Temmuz 2015 gününden
bugüne değin bu coğrafyada haksız çatışmalarda,
savaşta, bombalamalarda, saldırılarda hayatını yitiren
bütün canları saygıyla, hürmetle yâd ediyorum, ailelerine bir kez
daha başsağlığı diliyorum. Bir siyasetçi olarak,
temsil etmiş olduğum halkın özlemlerinin savunucusu olarak bu
kürsüde başsağlığı dilemekten de büyük bir
ızdırap duyduğumu ifade etmek istiyorum zira siyasetin ve
siyasetin yürütücüsü olan siyasetçilerin görevi taziye dileğinde bulunmak
değil, önlemektir Sayın Başkan, önleme çabasını ortaya
koymaktır. Bugün fikri ve sınai hakların patentinin korunma
altına alınması sürecini konuşuyoruz oysa esas olarak bizim
koruma altına almamız gereken, başarmamız gereken insan
hayatıdır, insan hayatı. Ne olursa olsun bir daha
yitirdiklerimizin tek bir tanesini geri getiremeyeceğiz, onların anne
babalarının ve evlatlarının ızdırabını
ortadan kaldırabilecek bir derman yitirdiklerimiz açısından
üretemeyeceğiz. Hâl böyleyken, neden her gün tekerrür ediyor? Neden her
gün tekerrür etmesine izin veriliyor, fırsat veriliyor? Müsaadeniz olursa
bu nedenlere dair birkaç hususu öncelikle ifade etmek isterim.
Bu Parlamento çatısı altına
adımımı attığım günden beri muhalefet partisinin
bir ferdi olmaktan kaynaklı, Hükûmete dair eleştirilerimizi ortaya
koyduk, eleştirilerimiz ortaya koymaya da devam edeceğiz ancak
bununla birlikte, sadece eleştirmedik, sadece ayna tutmadık,
çıkış yolu da ürettik, çıkış yolu da önerdik ve
ne olursa olsun çıkış yolunu önermeye de devam edeceğiz
çünkü bu yol çıkmaz bir yoldur, hem içeride hem dışarıda
savaş, çatışma çıkmaz yoldur.
Sayın Bakan, Sayın Başkan;
insanlığın bugüne kadar üretmiş olduğu en büyük fikrî
eser ve daha eşi benzeri görülmemiş fikrî eser
barıştır, barış. Biz, gelecek nesillere
barışı miras bırakmadığımız müddetçe,
yaşam hakkını ve kişi güvenliğini garanti altına
almadığımız bir toplumsal sözleşmeyi inşa etmeyi
başarmadığımız müddetçe hem fikrî hem sınai hem
ekonomik değerler açısından da gerileme, maalesef, devam edecektir.
Bu minvalde, çıkış yolu her şeyden önce legal demokratik
siyaseti güçlendirmekten geçiyor, legal demokratik siyasetin
kapısını kapatmamaktan, kilit vurmamaktan geçiyor. Ama gelin,
görün ki bugün OHALin 5inci ayındayız, 5inci ayını
doldurmuş bulunuyoruz. Devlete ilan edildiği söylenen OHAL halka
karşı gözaltı, işkence ve sindirme olarak, âdeta her geçen
gün ağırlaşan bir yapı olarak, büyüyerek devam ediyor.
OHALin ağır faturası da bir kez daha Kürte, bir kez daha Kürt
siyasetçisine çıkarılıyor. Yüz elli gün içerisinde tam
anlamıyla 4.222 kişi gözaltına alındı yani günde
ortalama 28 kişi gözaltına alınıyor. Aralarında
eş genel başkanımız, milletvekillerimiz, il ve ilçe eş
başkanlarımız ile diğer yöneticilerimiz de dâhil olmak
üzere 1.068 kişi tutuklandı, 1.068 kişi. Yine,
çatışmalı sürecin başlamış olduğu 22
Temmuzdan bugüne değin, on yedi ay içerisinde toplamda 8.523 kişi
ayrıca gözaltına alındı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Temmuz 2015ten bugüne değin 23 HDP il eş
başkanı, 44 HDP ilçe eş başkanı, 17 DBP ilçe eş
başkanı ve 42 DBP ilçe eş başkanı tutuklandı.
Eş genel başkanımızla birlikte 12 milletvekilimiz, 3 merkez
yürütme kurulu üyemiz, 3 parti meclisi üyemiz, 750yi aşkın il ve
ilçe yöneticimiz tutuklandı. Başkan vekili dâhil olmak üzere 69
belediye eş başkanı tutuklandı, 46 belediyeye kayyum
atandı, görevden alınan belediye eş başkanlarının
sayısı 58, 10 belediye eş başkanı şu an, şu
dakika, şu saat itibarıyla hâlen gözaltında bulunuyor.
12 Aralık İnsan Hakları
Haftasını kutlamış olduğumuz hafta, temenniler,
özlemler, taleplerin dile getirilmiş olduğu zaman dilimi içerisinde
-çok açık ve net söylüyorum- bir kez daha hayat zehre bulandı, hayat
zehirle zerk edildi. O günden bugüne değin Türkiye genelinde 33
şehirde 16 HDP il eş başkanı olmak üzere 756 partili ve
yöneticimiz gözaltına alındı.
Bu uygulamanın, bu tablonun en
ağırını seçilmiş olduğum şehir olan Urfada
yaşıyoruz, Urfada yaşatılıyor. Neredeyse Urfada
şu saat itibarıyla 210 kişi, siyasetçi, hukukçu, sivil
yurttaş şu anda gözaltında bulunuyor. Viranşehir Belediye
Eş Başkanı Emrullah Cin ile Bozova Belediye Eş
Başkanı Zeynel Taş şu anda gözaltında. DBP, HDPnin
ilçe eş başkanları, yöneticileri, Demokratik Toplum Kongresinin
delegeleri şu anda gözaltında. 9 meslektaşımız, hukukçu,
avukat şu an Urfada gözaltında. Yaklaşık 160 insan bu
soğukta, bu atmosferde Haliliye Belediyesine ait olan spor salonunda
tutuluyor. Artık gözaltılar emniyet müdürlüğünde değil
âdeta toplama kamplarında tutuluyorlar. Çok açık ve net söylüyorum; on
bir gündür, 160 kişi, o ortam içerisinde tek bir lavabo, tek bir
ıslak zemini kullanıyor, tek bir doktor kontrolünden geçmiş
değiller ve yaklaşık olarak 50 kadın, on bir gündür Urfa
Terörle Mücadele Şubesinde tutuluyor. Bunlarla birlikte şu ana kadar
sadece ve sadece 7 kişinin ifadesi alınabilmiş durumda ve bu
insanların avukatlığını yapabilecek,
avukatlığını yapacak olan avukatlar da onlarla birlikte
gözaltında tutuluyor. Yani savunmanın kendisi de şu anda
gözaltında tutuluyor.
Bir siyaset düşünün, bir Hükûmet düşünün,
alması gereken önleyici tedbiri almadığında,
alamadığında basiretsizliğinin hesabını legal
demokratik siyasetten alsın. İşte, bütün bu söylediklerim ve
daha eksik bıraktıklarım, Allah aşkına, darbe
değil de nedir? Darbe değil de nedir? Bu uygulama Hükûmet partisine
yapılmış olsaydı, bu uygulama Parlamento içerisinde bulunan
bir başka siyasi partiye yapılmış olsaydı bunun
adı darbe değil de ne konulmuş olacaktı? Bu itibarla da
darbe kimden gelirse gelsin demokrasiyi ayak altına almaktır, demokrasiyi
çiğnemektir ve demokrasi çiğnenerek bu ülkenin geleceği garanti
altına alınamaz.
Sayın Başkan, Sayın Bakan,
değerli milletvekilleri; bugün sadece yitirdiğimiz canlarla
kalmıyor süreç, sadece onları yitirmiş olmuyoruz; kimliği,
adı, aidiyeti ne olursa olsun bugün yaşayan çocukların
geleceği çalınıyor, geleceği, geleceği
karartılıyor ve henüz doğmamış çocukların
geleceği karartılıyor. Bir tek çıkış yolu var,
bir tek çıkış yolu: Tarihe bakın, tarihe. Gelin, hep
beraber tarihe bakalım. Ne zaman ki bu coğrafya, Anadolu insanı
ne zaman ki Kürt halkıyla, Mezopotamya insanıyla el ele verdi ve
ittifak kurdu, tarih sahnesinde onurlu bir yer edinmiştir. Ne zaman ki
buranın insanı kendi iç barışını, kendi kardeşlik
hukukunu yerle yeksan ettiyse bunun faturasını çok ağır
ödemiştir. Gelin, bir kez daha siyaset söz alsın; bir kez daha hep
birlikte yaşam hakkını, barış hakkını,
insanların güven içerisinde yaşam hakkını garanti
altına alacak bir çabanın ortak paydaşı, ortak partneri
olalım.
Hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baydemir.
Şahsı adına Amasya Milletvekili
Sayın Mehmet Naci Bostancı konuşacak, isim
değişikliği var.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; esasen burada
arkadaşlarımız hem yasaya ilişkin hem de Türkiye'nin genel
meselelerine ilişkin değerlendirmelerde bulunuyorlar. Bunların
hepsine söylenecek cevaplarımız var ama bu cevaplar verildiğinde
sürekli karşılıklı bir polemik durumu ortaya
çıkıyor, ki Meclis sadece konuşulan yer değil aynı
zamanda iş yapılması gereken yer ve bugün de
aşağı yukarı bütün partiler ittifakla bir yasayı
çıkartmaya çalışıyoruz. Esasen bu bahsedilen konulara
ilişkin cevaplar geçmiş metinlerde de, zabıtlarda da mevcut ama
bazen herhâlde üzerine gitmek gerekiyor. Mesela, en kıymetli hususun
barış oluğunu bilmeyen hiç kimse yok. Bu ülkede biz AK
PARTİ olarak, iktidar olarak bu memlekette barış ve selamet
olsun istemez miyiz? İsteriz. Hiç kimsenin burnu kanamasın, herkes
huzur ve sükûn içinde olsun, insanların yüzü gülsün, hiç kimse
hayatını yitirmesin. Bunu istemeyecek bir insan var mı?
Aklını yitirmiş olmalı.
Peki, niçin bu işler olur? Eğer birileri
elinde silahla adını barış ve uzlaşma
koydukları bir siyaseti size dayatmaya kalkar, Benim
barışım olacak. derlerse siz o barışı kabul
etmezsiniz çünkü onun adı barış değildir. Türkiye 1984ten
bu yana bir terör örgütünün meydan okumasıyla karşı
karşıya. İniyor, çıkıyor, yavaşlıyor,
hızlanıyor ama 1984ten beri etnik kimlikçi bir siyaset üzerinden
Türkiyede silah marifetiyle bir durum yaratmak isteyen, bütün stratejisini
bunun üzerine kuran bir terör örgütü var. Yapmaya
çalıştığı şu: Kan aksın, insanlar ölsün
çünkü onların kanlı bedenlerinden bir devrimci durum, bir siyaset
çıkacak. Beklentisi bu. Kürt çocukları ölsün ki o Kürt
çocuklarının ölümü üzerinden insanlar bizim bayrağımız
altında toplansınlar. Bu ülkede Türk kökenliler, karşı
taraftakiler hayatlarını yitirsin, onlar da ölsünler ki bir
milliyetçi öfke Kürtlerin üzerine gelsin ve literatürdeki ifadesiyle Kürtler
kendisi için kendiliğinden Kürt olsunlar. Bunu yapmaya bizim gücümüz
yetmez. O yüzden, bir öfkeli, bir kızgın, bir saldırgan
milliyetçilik, akan kanla tahrik edilmiş bir milliyetçilik böylelikle bize
hayat versin. Bizim ulaşamadığımız Kürtleri de bizim
bayrağımız altında toplasın. Şiddetin stratejisi
bu, amacı bu.
Peki, devlet ne yapmış? Bütün bu süre
içerisinde, aslında 1984ten bu yana, bunun on dört yılında da
AK PARTİ bu ülkede barış ve selamet sağlansın diye
işin sosyolojik tarafına bakmış, işin politik
tarafına bakmış, işin barış ve selametle
halledilebilecek yol ve yöntemleri varsa bunlara bakmış ama maalesef,
bunlarla netice alınamamış ve -devlet, nihai olarak, bir
toplumun birliğini ve devamını sağlamak için gerekirse
meşru kuvveti kullanan organizasyondur- bu çerçevede de bu insanların
selameti için elbette terör örgütüne karşı mücadele etmiş.
Tabii, terör örgütünün varlığı esasen
sadece gayrimeşru güçlere ilişkin bir problem doğurmaz.
Aynı sosyopolitik zemindeki meşru zeminlerde bulunan, en azından
öyle akleden, meselelere bu şeklide bakan çevreler üzerinde de kendi
hayaletini gezdirir, onların da ayarlarını bozar, onlar üzerinde
de bir tahakküm ve vesayet oluşturur. En hafifinden, dağdaki insan
elindeki silahla şiddet kültürü üzerinden kendisini yüceltirken,
meşru zeminlerde bulunup siyaset marifetiyle yol almaya
çalışanları aşağılar, hakaret eder, tahrik eder
ve onlar üzerinde hem şiddete dayalı hem moral unsuruna dayalı
bir tahakküm kurar.
Türkiye, demokrasiyle elbette bunları
aşacak. Hepimiz demokrasiyi güçlendirmeliyiz. Barış bu ülkeye
gelecekse devlet görevini yapacak, demokratik zeminleri güçlendirerek
yapacağız, bunda da el birliği etmemiz gerekir.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Şahsı adına son olarak Denizli
Milletvekili Sayın Kazım Arslan konuşacak.
Buyurun Sayın Arslan (CHP
sıralarından alkışlar)
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
El Babdan gelen 14 şehidimizin
acısını paylaşıyorum. Gerçekten, yine içimiz
acıdı, yine gönlümüz burkuldu ama şehitlerimizle ilgili bir çözümü
bir türlü getiremeyen iktidarla karşı karşıyayız.
Şimdi, bugün 341 sayılı Sınai
Mülkiyet Kanunu Tasarısının dördüncü bölümünü görüşüyoruz.
Geneli hakkında şahsım olarak söz aldım.
Bu bölüm, patent hakkının
kapsamını, sınırlarını, hakların
korunmasını, rüçhan hakkının düzenlenmesi şeklinde
yapılan bir düzenlemeyi getiriyor. Yasanın bir an önce
çıkması için biz grup olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
elimizden geleni yapıyoruz. Yalnızca bölümlerde konuşmak
suretiyle bir an önce iş dünyasının beklentisine cevap
verebilecek bu yasanın çıkması için çalışıyoruz.
Bu konuda gayret eden bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Bakın, bu yasayla ilgili olarak
sağladığımız birlik ve beraberliği her alanda her
şekilde sağlayabilsek; iktidar partisinin mensupları,
bakanı, Başbakanı, Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere
muhalefet partisinin, bizlerin, Cumhuriyet Halk Partisinin söylediği
önerileri dikkate almış olsa, eleştirileri dikkate
almış olsa birçok sorunun ortada kalmayacağına ve
Türkiye'nin önemli sorunlarının daha iyi bir şekilde
çözülebileceğine yürekten inanıyorum. İşte, bugün bunu
sergiliyoruz ve bunu da görüyoruz.
Bugün Türkiye'nin gerçekten çok temel sorunları
var. İşte terör, işte terör örgütleriyle
uğraştığımız durumlar. FETÖ terör örgütü bir
yandan, IŞİD bir yandan, PKK bir yandan, Türkiye'yi terör
sarmalının içinde bulduğumuz bir noktadayız. Ayrıca,
yoksulluk var, işsizlik var, yolsuzluk var; bunlarla ilgili çözüm üretmek
yerine sürekli birbirimizle didişmekle, birbirimizi eleştirmekle ve
iktidarın da vurdumduymazlığıyla karşı
karşıya kalmış bulunmaktayız. Bugün ülkede
işsizlik yüzde 12lere varmış, genç işsizlerimiz yüzde
25in üzerine çıkmış. 400 bine yakın öğretmenimiz var;
bu öğretmenlerimiz boşta geziyor, Millî Eğitim
Bakanlığı sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen
çalıştırmak suretiyle bu öğretmenlerimizi ortada
bırakıyor. Birçok ziraat mühendisi arkadaşımız var,
veteriner hekimlerimiz var, bunları tarımda değerlendiremiyoruz,
hayvancılıkta değerlendiremiyoruz değerli
arkadaşlarım.
Uyguladığımız yanlış
dış politika sebebiyle bir türlü Türkiye'yi kendi güçlü durumuna
getiren, Orta Doğuda ve Avrupa Birliği içinde kendi gücünü
gösterebilen bir ülke konumundan çıkardık, âdeta terörle
boğuşan, âdeta Orta Doğu ülkesi konumuna getirilen bir
kargaşa yaşadığımız bir Türkiye konumuna
getirdik. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk doksan üç yıldır ortaya
koymuş olduğu ve Türkiye'nin, şimdiye kadar bütün
iktidarlarının buna harfiyen uyduğu Yurtta sulh, cihanda sulh.
ilkesini maalesef, iktidarınız bir kenara bıraktı,
kendisine göre bir dış politika yürütmeye başladı; içte
barışı, komşularımızla ilişkilerimizi de
bozdu değerli arkadaşlarım. Doksan üç yıldır bu ülkede
kardeşçe, Türküyle, Kürtüyle, Lazıyla, Alevisiyle, Sünnisiyle
birlikte yaşamayı gerçekleştirmiş olan bu ülke nasıl
oldu da birdenbire bozulan, birbirine giren, birbiriyle çatışan bir
noktaya geldi? Bunun cevaplarını oturup hep birlikte bu Mecliste
aramak ve iktidarın da bu öneriler çerçevesinde cevaplarını
bulması ve görevlerini yapması gerektiğini düşünüyorum.
O nedenle değerli arkadaşlarım, bu
kadar acımızın yoğun olduğu bir dönemde ülkenin temel
sorunlarına eğilerek, başkanlık derdini bir kenara
bırakarak, Anayasada yapacağımız değişiklikleri
bir kenara bırakarak özümüze dönmeliyiz, öz sorunlarımıza
dönmeliyiz ve kendimize dönmeliyiz, bu sorunları birlikte çözmeliyiz
diyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
Sayın milletvekilleri, dördüncü bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi dördüncü bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
85inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
86ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
87nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
88inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
89uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
90ıncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
91inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
92nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
93üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
94üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
95inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
96ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
97nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
98inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
99uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
100üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
101inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
102nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
103üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
104üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
105inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
106ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
107nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
108inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
109uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
110uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
111inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
112nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.40
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44üncü
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
341
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, 443 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 443)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, 439 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Cezai
Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve
Suçluların İadesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/650) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 439)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların
bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 22 Aralık 2016 Perşembe günü,
alınan karar gereğince, saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum; bütün grup başkanlarına, vekillerine ve bütün
gruplara teşekkürlerimi sunuyorum; iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 23.44
(X) (10/396) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(x) 341 S. Sayılı Basmayazı 20/12/2016 tarihli 43üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.