TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
45inci
Birleşim
22
Aralık 2016 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoyun, dış
politikadaki gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, ülkemizde yaşanan
ulaşım sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin
Yılmaztekinin, 18 Aralık Dünya Arapça Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
B)
Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları
1.-
Millî Savunma Bakanı Fikri Işıkın, Fırat Kalkanı
Harekâtına ilişkin gündem dışı açıklaması
ve MHP Grubu adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın, HDP Grubu
adına Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım, CHP Grubu
adına İstanbul Milletvekili Engin Altay ve AK PARTİ Grubu
adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının aynı
konuda konuşmaları
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, El Babda 14
askerin şehit olduğuna, bunca acı varken Meclisin yetkilerini
feshedecek, rejim değişikliğine yol açacak Anayasa
değişikliğini tartışmanın daha da acı verici
olduğuna ve Tunusun devrik Cumhurbaşkanının
uçağının satın alınmasına ilişkin
açıklaması
2.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, KOSGEBin vereceği krediden
daha çok işletmenin yararlanması için bir çalışma
yapılmasını temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
3.-
Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, Kocaelinin zeytiniyle
meşhur Darıca ilçesinde bulunan zeytinliklerin imara
açılmasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin
açıklaması
4.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, yaz ve kış saati
uygulamasının kaldırılmasının
yarattığı sorunlara ve Hükûmeti bu karardan vazgeçerek
kış saati uygulamasına geçmeye
çağırdığına ilişkin açıklaması
5.-
Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, KOSGEB vasıtasıyla
verilecek kredi için müracaat işlemlerinde yaşanan
sıkıntılara ilişkin açıklaması
6.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, Türkiyenin dış
borcunun ne kadar olduğunu ve ne kadarının özel sektöre ait
olduğunu, Osman Gazi Köprüsü, üçüncü boğaz köprüsü ile
İstanbulda yapılan üçüncü havaalanının ihale
rakamlarını ve şartlarını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
7.-
Rize Milletvekili Hikmet Ayarın, El Babda şehit olan Mehmetçiklere
ve Kayserideki terör saldırısında şehit olan Rizeli
Uğur Korkmaza Allahtan rahmet dilediğine ve terörün her türlüsünü
lanetlediğine ilişkin açıklaması
8.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Fırat Kalkanı
operasyonunda şehit olanlara Allahtan rahmet dilediğine, 15
Temmuzdan beri tutuklu olan erlerin, erbaşların yargı sürecinin
hızlandırılmasını istirham ettiğine ilişkin
açıklaması
9.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın,
şehitlere rahmet, gazilere acil şifalar, millete sabır ve
metanet dilediğine ve günün birlik günü olduğuna ilişkin
açıklaması
10.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, yeni Anayasa
değişikliğinin hangi ihtiyaçtan doğduğunu ve hangi
sorunu çözeceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
11.-
Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhanın, Kocaelinin Darıca, Gebze ve
Çayırova ilçelerinde aylardır sürmekte olan yol yapım
çalışmalarının ne zaman bitirileceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
12.-
Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, Anayasa Komisyonunda CHP
milletvekillerinin şehit düşen askerler için bir dakikalık
saygı duruşu talebinin kabul edilmediğine ve Anayasa Komisyonu
Başkanının şehitlere karşı saygısız
tutumunu kınadığına ilişkin açıklaması
13.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, Afyonkarahisarın
Sinanpaşa ilçesi, Taşoluk beldesinde Erdal İnönünün ismini
taşıyan İnönü Bulvarının isminin 15 Temmuz Millî
İrade Şehitleri Caddesi olarak değiştirilmesine
ilişkin açıklaması
14.-
Ordu Milletvekili Seyit Torunun, El Babda şehit olan askerlere Allahtan
rahmet dilediğine, KOSGEB kredisinde kotanın
artırılması ve adaletli bir şekilde değerlendirme
yapılmasını istediğine ilişkin açıklaması
15.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, 23 Aralık Kubilayın
gerici çeteler tarafından katledilişinin 86ncı yıl
dönümüne ve İzmirde bulunan eğitim fakültelerinin birine
Kubilayın adının verilmesinin düşünülüp düşünülmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
16.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Fırat
Kalkanı operasyonunda şehit olanlara Allahtan rahmet
dilediğine, 22 Aralık Sarıkamış Harekâtının
102nci ve Paristeki Türk Turizm ve Tanıtma Bürosu Müdürü Yılmaz
Çolpanın terör örgütü ASALA tarafından şehit edilmesinin 37nci
yıl dönümüne, içeride ve dışarıda vatanın
bütünlüğü için terörle mücadele eden tüm emniyet güçlerine
başarılar dilediğine ilişkin açıklaması
17.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın, AKP Sözcüsü Yasin
Aktayı tutuklu HDP milletvekilleriyle ilgili açıklaması
nedeniyle kınadığına, KESKin İstanbuldan Ankaraya
yürüyüşünde geçtikleri her ilde polis engeliyle
karşılaşıldığına ve muhalif medya
organlarına dönük antidemokratik uygulamaları
kınadığına ilişkin açıklaması
18.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Hükûmetin Fırat
Kalkanı operasyonu hakkında Meclise bilgi vermesi taleplerinin olumlu
karşılanmasından memnuniyet duyduğuna ve Genel Kurul uygun
görürse bu konudaki görüşme sürelerinin uzatılmasında fayda
olduğuna ilişkin açıklaması
19.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, El Babdaki
şehitlere bir kez daha Allahtan rahmet dilediğine, Fırat
Kalkanı operasyonu hakkında yapılacak görüşmelerde süre
konusunda bir istisna yapılabileceğine ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
20.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
21.-
Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Irak ve Suriye tezkerelerinin ve
Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdikleri desteğin doğru
olduğuna, Türkiyenin çok cepheli olarak taşeron terör örgütleriyle
mücadele ettiğine ve Hükûmetin daha akılcı, daha rasyonel, daha
sağduyulu, daha birleştirici politika izlemesinin tarihî bir
zorunluluk olduğuna ilişkin açıklaması
22.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Yol TVnin RTÜK tarafından
uydudan çıkarılmasına ve RTÜK üyelerini
kınadığına ilişkin açıklaması
23.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Rizede Atatürk heykelinin
kaldırılmasıyla ilgili Rize Valiliği ya da Hükûmetten bir
açıklama talep ettiğine ilişkin açıklaması
24.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Rizede Atatürk
heykelinin kaldırılmasının meydanın düzenlenmesiyle
ilgili olduğuna, herhangi bir saygısızlığın söz
konusu olmadığına ilişkin açıklaması
25.-
Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, kanunun ülkemiz için hayırlı
olmasını temenni ettiğine ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak
olumlu oy kullanacaklarına ilişkin açıklaması
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe
Nur Bahçekapılının, Sarıkamış şehitlerini
ve tüm şehitleri rahmetle andığına ilişkin
konuşması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın
Hükûmetin gündem dışı açıklaması nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Millî Savunma Bakanı Fikri Işıkın, Muş Milletvekili
Ahmet Yıldırımın yaptığı
açıklaması sırasında Hükûmete sataşması nedeniyle
konuşması
3.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Millî Savunma
Bakanı Fikri Işıkın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor ve 20 milletvekilinin,
Kahramanmaraş ilinin turizm potansiyelinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/399)
2.-
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve 21 milletvekilinin, kamu
yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin düzenlemelerin
farklılığından kaynaklanan yapısal sorunlar ile
bunların kamu çalışanlarına yansımalarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/400)
3.-
Antalya Milletvekili Devrim Kök ve 22 milletvekilinin, Antalya'nın Demre
ilçesinde yaşanan fırtına ve hortum felaketi nedeniyle bölge
halkının ve üreticilerin uğradığı zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/401)
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve
arkadaşları tarafından, yaşamını cezaevinde
geçiremeyecek durumda olan hasta mahpusların sağlıklarına
kavuşabilmeleri için yapılacakların belirlenmesi amacıyla
31/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
22 Aralık 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 341)
2.-
Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (S. Sayısı 443)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Cezai Konularda
Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve Suçluların
İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/650) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı 439)
X.-
OYLAMALAR
1.-
(S. Sayısı 341) Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, Danıştay
Başkanlığı seçimleri ile ilgili çeşitli iddialara
ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/8420)
2.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer'in, Tekirdağ'ın Ergene ve
Kapaklı ilçelerinde vergi dairesi ile esnaf odası kurulmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Gümrük
ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/8505)
3.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde İli
Ulukışla ilçesine bağlı bir köyün su deposu ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/9290)
22 Aralık 2016
Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, dış politikadaki gelişmeler
hakkında söz isteyen Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoya aittir.
Buyurun
Sayın Özsoy.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Bingöl Milletvekili Hişyar
Özsoyun, dış politikadaki gelişmelere ilişkin gündem
dışı konuşması
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, dış politika
konusunda gündem dışı söz istedim ancak Sayın Burhan
Kuzunun geçen hafta içinde, geçen zaman içinde, kısa zaman içinde
yaptığı bir açıklamayla, Twitter üzerinden yaptığı
bir açıklamayla başlamak istiyorum. Burhan Kuzu yaşını
başını almış bir anayasa profesörü, boş
zamanlarını Twitterda değerlendiriyor yoğunlukla.
Geçenlerde Şeyh Said hakkında, içinde alçaklık ibaresinin
geçtiği birtakım ifadelerde bulunmuş, küfürler, hakaretler
yağdırmış. Doğrusu, o sarf ettiği kelimeleri kendisine
iade etmek gibi bir tavrım olmayacak, o ciddi bir seviyesizlik olur.
Yalnız, kendisini özür dilemeye davet ediyoruz, aynı zamanda
yaptığı eleştirilerde edep, terbiye
sınırlarının içerisine davet ediyoruz. Resmî tarihin iddia
ettiğinin aksine
Evet, çok tartışmalı bir şahsiyet
olabilir Şeyh Said ama şu da unutulmamalı ki: Aradan geçen
doksan bir yıldan sonra hâlâ Kürtler için, Müslüman camia için hürmet
edilen bir şahsiyet olarak yerini korumaktadır. Bu açıdan Burhan
Kuzuya buradan bir davet: Lütfen, özür dilesin ve edep ve terbiye
sınırlarının içerisine girsin.
Şimdi, zaman çok az hemen şöyle ifade
edeyim: Dış politikada Türkiye, Orta Doğuda yaşanan bir
siyasal kriz, içteki ekonomik daralma, ekonomik kriz, yine Türkiye içerisindeki
siyasal kriz, artı Batıyla olan ilişkilerinde başka bir
krizle cebelleşiyor bayağı bir dönemdir. Yani çoklu krizler var
ve bu krizlerin içerisinden bir çıkış yolu bulmaya
çalışıyor.
Tabii, Türkiye'nin dış politika enerjisini
neyin tükettiğini daha önce bu kürsüde ifade etmiştik, Suriye
politikası bağlamındaki yanlış politikalar Türkiye'nin
hem uluslararası ittifaklarında hem bölgesel ittifaklarında hem
de iç siyasetinde çok ciddi kırılmalar, çelişkiler yaratmıştı.
Suriyede şu an için -biz askerî macera olarak görüyoruz- El Babdan ölüm
haberleri geliyor. Bunun sorumluluğu, tabii, o askerleri oraya
yollayanlardadır, bunun da altını çizelim, burada tezkerelere
destek veren bütün siyasal partilerdedir.
Suriyede İsrail, Rusya ve İranın
desteğini alarak artık Esada razı olmuş ama bir
şekilde Rojavada Kürtlerin kazanımlarını baltalamaya
çalışan bir siyaset izliyor. Bakın, jet kriziyle birlikte,
hatırlıyorsunuz, Türkiye, Suriye masasının
dışına atılmıştı. Sekiz ay sonra
Cumhurbaşkanının dilediği resmî özürle birlikte yine Suriye
masasına bir geri dönüş oldu, ilişkiler normalleşmeye
başladı. Yalnız, Ankarada bir çevik kuvvet polisi
tarafından öldürülen büyükelçinin durumuyla birlikte Türkiye, Suriye
politikasında tam anlamıyla bir teslimiyete mahkûm olmuştur.
Sayın Çavuşoğlu Rusyayla yaptığı görüşmede
inanılmaz bir borçluluk ve mahcubiyet hissiyle orada Rusya ve
İranın bütün önerilerine evet demek durumunda kaldı.
Gerçekten çok zor bir durumdu kendisi için. Yani, bir ülkeyle önemli bir
anlaşma için konuşmaya gidiyorsunuz ama kendi ülkenizde bir polis
memuru o ülkenin büyükelçisini vurmuş. O kadar mahcup bir durumdaydı
ki, Ruslar orada Ardahanla Karsı da üstüne bize verin. dese Yok.
diyebilecek mecali kalmamıştı, bu kadar sıkıntılı
bir durumdu.
Şimdi, 2012 yılında, İran,
içinde İhvanın da olduğu bir geçiş hükûmetiyle seçim için
bir çözüm süreci, hatırlıyorsunuz, önermişti. Türkiyenin de
ciddi tepkileriyle o plan başarıya ulaşmamıştı ki
o geçiş sürecinin içerisinde İhvan da olacaktı, Esad da
olacaktı, bir şekilde ülkeyi seçime götürüp normalleştirmeye
çalışacaktı. Ama çok hırslı, Suriyedeki birtakım
amaçlar yüzünden o barış planı, o siyaset başarıya
ulaşamadı. Gelinen noktada -bilmiyorum, 8 maddelik o bildirgeyi ne
kadar okuyabildiniz- Türkiye Cumhuriyeti devleti Sayın Çavuşoğlu
aracılığıyla Esada, Esadın egemenliğine
saygılarını bildirmek durumunda kalmıştır. Tam
anlamıyla bir iflas politikasıdır, bunun kökünde de biz hâlâ Türkiyenin
bir türlü ilişki kuramadığı Kürtler meselesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) -
olduğunu
düşünüyoruz. Kürtlerle ilişkilerini Türkiye toparlamazsa
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özsoy.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Hemen bitirdim
Sayın Başkan.
önümüzdeki dönemde başı beladan
kurtulamayacaktır.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
ülkemizde yaşanan ulaşım sorunları hakkında söz
isteyen Kocaeli Milletvekili Haydar Akara aittir.
Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
ülkemizde yaşanan ulaşım sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, dün El Babda şehit olan
askerlerimize Allahtan rahmet diliyorum, acılı ailelerine ve
ulusumuza da başsağlığı diliyorum.
Hepinizin bildiği gibi iki gün önce Rusyada
bir protokol imzalandı. Bu protokolde İranın, Türkiyenin ve
Rusyanın imzası var; Suriyenin devlet bütünlüğünü ve rejimi
tanıdığını ifade eden bir protokol. Yani
kısacası Esed tekrar Esad oldu, Tayyip Erdoğan tekrar
Esadın kardeşi oldu. Artık Suriyedeki politikamızı
tekrar gözden geçirilir ve buna göre de askerlerimizin şehit
olmasının önüne geçeriz diyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında bugün çok
önemli bir konu bu bizim için; İstanbulu, Sakaryayı ve Kocaelini
ilgilendiren bir konu. Evet, trenler yapıyorsunuz, adını
hızlı tren koyuyorsunuz ama onların getirdiği
sıkıntılardan da bir türlü o güzergâhlarda yaşayan
vatandaşlar kurtulamıyor. Bu güzergâhta, özellikle
Gebze-İstanbul arasında banliyö, Adapazarı merkezle, yine,
Haydarpaşa arasında da bölgesel trenlerimiz vardı; tabii,
Anadolunun çeşitli kentlerine giden trenler de vardı; bunların
hepsi kalktı.
Biliyorsunuz, tam yüz on yedi yıllık
Haydarpaşa-Adapazarı hattı şu anda körelmiş durumda.
Günde 30 bin insanın seyahat ettiği, öğrencinin, memurun seyahat
ettiği, işçinin seyahat ettiği bu hat da şu anda günde 30
binden ayda 19 bine düşmüş durumda. Niye düştü? Hızlı
tren nedeniyle 2012 yılında tren seferleri kaldırıldı,
2015 yılında hızlı trenle birlikte bölgesel trenin, banliyö
treninin tekrar faaliyete geçeceği ifade edilmiş olmasına
rağmen, maalesef, bölgesel trenler ve banliyö trenleri bir daha faaliyete
geçmedi. 2015in başında yine bizim zorumuzla günde 24 sefer
geliş-gidiş yaparken bölgesel trenler 4er geliş-gidişe
düşürülerek sözüm ona Bölgesel treni koyduk. diye ifade edebilmek için,
bunu söyleyebilmek için bunları çalıştırmaya
başladılar, maalesef, dediğim gibi ayda 19 bin yolcuyla
çalışıyor bugün. O yöre için çok önemliydi bu bölgesel trenler.
Yaklaşık 20 tane istasyon vardı beldelerde ve ilçelerde.
Bunların tümü kalktı ve hayat zorlaştı. Trenler veya
ulaşım, yollar, tüneller niçin yapılır arkadaşlar?
Zamandan kazanmak için yapılır, maliyetleri düşürmek için
yapılır, ekonomiye can katmak için yapılır ama bu
hızlı trenle bu üç bölgenin ekonomisinde, zamanında,
maliyetlerinde maalesef tasarruf ettirmiyorsunuz; insanları otobüslere
mahkûm ettiniz, günlük 30 bin yolcu kapasitesini.
Şimdi, Adapazarı halkı imza topluyor,
40 bine yakın imza toplandı çünkü bu bölgesel trenler Adapazarı
merkeze de girmiyor, Arifiyeye kadar gidiyor. Eskiden, bundan önceki
yıllarda Adapazarı merkezden Haydarpaşaya bir vasıtayla
yani bir trenle gidebilen insanlar şimdi Adapazarından Arifiyeye
Adarayla gidiyorlar, Arifiyeden Pendike kadar gidiyorlar, Pendikten
otobüsle metroya, metroyla da Haydarpaşaya veya Söğütlüçeşmeye
ulaşmaya, Kadıköye ulaşmaya çalışıyorlar. Birden
fazla, 5e yakın, 4e yakın vasıta kullanıyorlar.
Şimdi, Adapazarının bu haklı
talebi, halkın haklı talebi Sakarya Büyükşehir Belediye
Başkanı tarafından engelleniyor arkadaşlar. Buradan Sakarya
milletvekillerine sesleniyorum, İstanbulun Anadolu yakasında, seçim
bölgesi orada olan milletvekillerine sesleniyorum, iktidar partisi
milletvekillerine sesleniyorum, iktidar partisinin Kocaeli milletvekillerine
sesleniyorum: Halkın doğru talebi olan bu bölgesel trenlerin bir an
önce, banliyö trenlerinin bir an önce başlatılması gerekiyor.
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı buna karşı
çıkıyor, evet, iktidar partili bir Belediye Başkanı buna
karşı çıkıyor. TCDD yani Devlet Demiryolları Orada üç
dört tane hemzemin geçit var, bunları yapabilirim. diyor. Arifiye-Adapazarı
hattında bir tek hat var, o hattı duble hat hâline
çıkartabilirim. diyor. Bütün bunları yapabilirim diyor ama Sakarya
Büyükşehir Belediye Başkanı buna karşı
çıkıyor, tam yüz on yedi yıllık bir hikâyeden vazgeçiyor
Adapazarında. Bunun bir an önce düzeltilmesi gerekiyor, destek verilmesi
gerekiyor.
Arkadaşlar, gerçekten ben o trenlerde büyüyen
bir arkadaşınız olarak
Kara trenden elektrikli trene geçtik, o
trenlerde okula gittik, iş yaşamımızı sürdürürken o
trenleri kullandık. Gerçekten, Kocaeliden birçok insan, Kocaelinin
birçok beldesinden insan Adapazarına pazara giderdi,
kızlarının gelinlik alışverişini oradan
yaparlardı. Gerçekten, Adapazarının ekonomisini de çökerttiler
yani bu mantıkla.
Sizden ricam, buna el atmanız -özellikle
iktidar partisi milletvekilleri- Büyükşehir Belediye
Başkanını ikna etmeniz. Devlet Demiryolları bu işe
hazır. Bak, açık ve net söylüyorum, Devlet Demiryolları Bütün
altyapıyı ben hazırlayacağım, yeter ki izin verilsin.
diyor. Gerçekten, o bölge için büyük problem, bunun bir an önce giderilmesi
gerekiyor.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akar.
Gündem dışı üçüncü söz, Dünya Arapça
Günü münasebetiyle söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin
Yılmaztekine aittir.
Buyurun Sayın Yılmaztekin.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Efendim,
vazgeçiyoruz.
BAŞKAN Sayın Yılmaztekin yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ben yerine
konuşabilirim.
BAŞKAN Sayın Kemalettin
Yılmaztekine söz vermiştik Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki, teşekkür
ederim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren 15 milletvekiline yerlerinden 60a göre söz vereceğim.
Sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Sayın Aydın, Sayın Gürer, Sayın Hürriyet, Sayın
Akın, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Arslan, Sayın Ayar,
Sayın Şimşek, Sayın Kılıç, Sayın Tanal,
Sayın Tarhan, Sayın Özcan yerine Sayın Nurlu, Sayın
Akyıldız yerine Sayın Köksal, Sayın Torun, Sayın
Özdemir yerine Sayın Tüm.
Sayın Aydın, sizden başlıyoruz,
buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, El Babda 14 askerin şehit olduğuna, bunca
acı varken Meclisin yetkilerini feshedecek, rejim
değişikliğine yol açacak Anayasa değişikliğini
tartışmanın daha da acı verici olduğuna ve Tunusun
devrik Cumhurbaşkanının uçağının satın
alınmasına ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Suriye topraklarında şehit düşen askerlerimizin
acısı içerisindeyiz. El Babda 14 askerimiz şehit, maalesef 2
tanesi de Bursamızdan şehit oldu. Ulusumuza ve yakınlarına
başsağlığı, geride kalanlara da
Acil şifalar
diliyorum yaralananlara da. Bunca acı var iken Meclisin yetkilerini feshedecek,
rejim değişikliğine yol açacak Anayasa
değişikliğini tartışmak daha da acı verici.
Acılarımız her geçen gün
katlanıyor. Dün Gaziantepte şehit cenazeleri inerken, aynı
saatlerde İstanbul Atatürk Havalimanına bir uçak inerek hangara
çekildi, Airbus A340. Bir başka deyişle, Tunusun devrik
Cumhurbaşkanı Zeynel Abidinin kullandığı
uçağı Türkiye satın aldı. Uçağın Türkiyeye
maliyeti 77,8 milyon dolar. Uçağın kime tahsis edileceğiyse
malum. Bunca şehit varken, ülke terör olayları altındayken,
kış günü insanlar aç ve üşüyorken bu şatafatlı
hayatı halkımızın takdirine bırakıyorum. Tek bir
sözcük söylüyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gürer
2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi
Gürerin, KOSGEBin vereceği krediden daha çok işletmenin
yararlanması için bir çalışma yapılmasını temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederiz Sayın Başkan.
KOSGEB 50 bin lira kredi vereceğini duyurdu.
Ülke genelinde hemen hemen her ilde yoğun başvurular oldu ve bu
başvurular sona erdi. Niğdede faaliyetini sürdüren KOSGEBe
kayıtlı 1.631 KOBİden 1.471i KOSGEBin 50 bin liralık
kredisi için başvuruda bulundu. Bu KOBİlerden ise yalnızca
67si krediden yararlanabilecek. Bankalar üzerinden kullandırılacak
kredi faiz oranının tamamının KOSGEB tarafından
karşılanacağı açıklanmıştı. 12 ayı
ödemesiz, kalanı 3er aylık eşit taksitle ödeme
yapılacağı belirtilmişti. Kriter olarak da öncelikle en
fazla işçi çalıştıran, en fazla yıllık net
hasılatı yapan işletmelere öncelik tanınacak. 1.471
işletme içinde başvuranlardan yalnızca 67 tanesi bu işten
yararlanabiliyor. Hükûmetin, içinde bulunulan ekonomik koşullar da dikkate
alınarak KOSGEBe yapılan başvurularda oranı artırması,
daha çok işletmenin bundan yararlanması için bir çalışma
yapmasını temenni ediyorum.
BAŞKAN Sayın Hürriyet
3.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan
Hürriyetin, Kocaelinin zeytiniyle meşhur Darıca ilçesinde bulunan
zeytinliklerin imara açılmasının hukuka aykırı
olduğuna ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Kocaelinin
zeytiniyle meşhur Darıca ilçesinde bulunan zeytinlikler, Cumhuriyet
Halk Partili Meclis üyelerinin itirazlarına rağmen belediye
meclisinde alınan kararla imara açılıyor. AKP yine hukuk
dinlemiyor.
3573 sayılı zeytin koruma kanununa
rağmen, zeytinlikler imara açılarak betonlaşmaya göz
yumulmaktadır. 3573 sayılı zeytinliği koruma kanununun
20nci maddesinin ikinci fıkrasında Zeytincilik sahaları
daraltılamaz. demesine rağmen, Darıcanın sembolü olan
zeytin ağaçları tamamen ortadan kaldırılmaya
çalışılmaktadır. Bu alanın yapılaşmaya
açılmasının üst ölçekli plan kararlarına da
aykırı olduğu görülüyor. Uygulama imar planı ve
dayanağı olan nazım imar planı, kişiye özel,
eşitlik ilkesine ve hukuka aykırıdır. Bu alanlarda zemin
etüdü de bulunmamaktadır. Darıcanın tarihî zeytincilik
misyonunu da sona erdirecek olan bu ağaç katliamının sona
erdirilmesine
Zeytinlikleri imara açma inadından vazgeçilmelidir.
Bakanlığın bu konudaki düşüncelerini de Kocaeli halkı
merak etmektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akın
4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Akının, yaz ve kış saati uygulamasının
kaldırılmasının yarattığı sorunlara ve
Hükûmeti bu karardan vazgeçerek kış saati uygulamasına geçmeye
çağırdığına ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) AKP yine Ben
yaptım, oldu. mantığıyla iş yaparak yerleşik bir
uygulama olan yaz ve kış saati uygulamasına bu yıl son
verdi. Bununla beraber, öğrenciler gecenin karanlığında
okullarına, halkımız da karanlıkta işlerine gitmek
zorunda kaldı. Her gün bu konuda yaşanan
sıkıntıları takip ediyor, görüyoruz.
Enerji tasarrufu bizim için çok önemli, bu uygulama
da bunun için yapılıyordu. Bundan vazgeçilmesi enerji israfına
da yol açtı. 2015 yılının Kasım ayına göre bu
yılın kasım ayında hava sıcaklıkları mevsim
normallerinde olmasına, sanayi üretiminin yavaşlamış
olmasına rağmen, elektrik tüketimi yüzde 6,53 oranında, rekor
düzeyde artmış, hesapsız yaptığınız bu
uygulamanın ülkemize bedeli olmuştur. Hükûmeti
halkımızı, öğrencilerimizi perişan eden, enerji
israfına yol açan bu karardan derhâl vazgeçmeye ve kış saati
uygulamasına geçmeye çağırıyorum.
BAŞKAN Sayın Kuyucuoğlu.
5.- Mersin Milletvekili Serdal
Kuyucuoğlunun, KOSGEB vasıtasıyla verilecek kredi için müracaat
işlemlerinde yaşanan sıkıntılara ilişkin
açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanına sormak
istiyorum: Evet, KOSGEB vasıtasıyla 50 bin TL kredi verilecek. Total
olarak 15 bin kişiye verilmesi kararlaştırılmış.
Üç gün süre verildi ve bu süre içerisinde KOSGEBin sitesi çöktü, birçok insan
belgelerini almalarına rağmen müracaatları yapamadılar. Bu
rağmen, 2 milyona yakın müracaat olduğu söyleniyor. Esnaf odaları
gece yarılarına kadar çalıştı, sicil belgeleri verdi,
yalnız, müracaat edecek insanların sicil belgeleri ve evrakları
ellerinde kaldı. Bu neyi gösteriyor? Bu, KOBİlerimizin,
esnafımızın ne kadar zorda olduğunu gösteriyor. Kredi
veriliş kriterleri de tam olarak, net olarak bilinmediği için bu
kadar insan boş yere yoruldu. Bu sorunu nasıl çözeceğini
Bakanımızdan bekliyoruz.
BAŞKAN Sayın Arslan
6.- Denizli Milletvekili Kazım
Arslanın, Türkiyenin dış borcunun ne kadar olduğunu ve ne
kadarının özel sektöre ait olduğunu, Osman Gazi Köprüsü, üçüncü
boğaz köprüsü ile İstanbulda yapılan üçüncü
havaalanının ihale rakamlarını ve şartlarını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Maliye Bakanına
soruyorum:
1) Türkiyenin dış borcuyla ilgili olarak
değişik rakamlar söyleniyor. 22 Aralık 2016 itibarıyla
dış borcumuz kaç milyar dolardır; bunun kaç milyar doları
devletimize ait, kaç milyarlık kısmı özel sektöre aittir?
2) Osman Gazi Köprüsü, üçüncü boğaz köprüsü ve
İstanbulda yapılan üçüncü havaalanının ihale
rakamları nedir, bu işler için özel sektör tarafından temin
edilen dış kredilere Hazine kefil olmuş mudur?
3) Osman Gazi Köprüsü, üçüncü boğaz köprüsü ve
İstanbul üçüncü havaalanı için uygulanan, yap-işlet-devret
modeliyle yaptırılan bu işlerin iş garantili, kredi
garantili, kâr garantili şeklinde verilmesinin nedeni nedir? Dünyada ve
Türkiyede bunlara benzer örnekler var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ayar
7.- Rize Milletvekili Hikmet Ayarın,
El Babda şehit olan Mehmetçiklere ve Kayserideki terör
saldırısında şehit olan Rizeli Uğur Korkmaza
Allahtan rahmet dilediğine ve terörün her türlüsünü lanetlediğine
ilişkin açıklaması
HİKMET AYAR (Rize) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Dün, El Babda şehit olan Mehmetçiklerimize
Allahtan rahmet diliyorum; ailelerine ve milletimize sabırlar diliyorum.
Millet olarak bu musibetleri en kısa zamanda atlatacağımıza
inanıyorum.
Kayseride hain saldırı sonucu şehit
olan 14 kahramanımızdan 1i de Rizeliydi, Rizeli hemşehrim
Uğur Korkmazdı. Pazartesi kendisini on binlerin
katılımıyla Rizede ebediyete uğurladık. Kendisine bir
kere daha Allahtan rahmet diliyorum. Babası Yılmaz Korkmaz
ağabeyimizin söylediği bir sözü sizinle paylaşmak istiyorum. O
hainler duysun: Benim bugün cenazem değil düğünüm var, bugün benim
için bayramdır. diyor. Tabutun başında bekleyen askerin
gözündeki yaşları kendi mendiliyle siliyor. Böyle babaların
yetiştirdiği bu yiğit evlatlar olduğu sürece bu hain terör
örgütlerine bu millet geçit vermeyecektir.
Ben, bütün şehitlerimizi bir kere daha
minnetle, şükranla anıyorum; ailelerine selam ve
saygılarımı sunuyorum; terörün her türlüsünü lanetliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Şimşek
8.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, Fırat Kalkanı operasyonunda şehit olanlara
Allahtan rahmet dilediğine, 15 Temmuzdan beri tutuklu olan erlerin,
erbaşların yargı sürecinin
hızlandırılmasını istirham ettiğine ilişkin
açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Fırat Kalkanı operasyonunda şehit
olan Binbaşı Bülent Albayrak; Astsubay Furkan Yavaş, Astsubay Önder
Pınar, Astsubay Göktan Özüpek; Uzman Çavuşlar Burak Boz, Ali
Yılmaz, Oktay Durak, Akın Acar, Ferhat Demir, Hasan Kavuz, Mehmet
Kökkaya, Osman Çelik, Ali Sezai Yalçın ve Ökkeş Karacaya Allahtan
rahmet diliyorum. Yine 14 kahramanımızı şehit verdik.
Yalnız, 15 Temmuzdan bu tarafa özellikle uzman
çavuşlarımızdan ve erbaşlarımızdan hâlâ tutuklu
olanlar var. Annesi babası askerlik yapsın diye göndermiş,
bunlar emir komuta zinciri içerisinde hareket etmişler, herhangi bir
silahlı olaya karışmamışlar, bunlar ispatlı.
Özellikle Karsta, İstanbulda hiçbir olaya karışmayan erler ve
uzman çavuşlar var. Sayın Bakanımızdan istirham ediyoruz:
Bunların yargı sürecinin hızlandırılıp 15
Temmuzdan bu tarafa hâlâ tutuklu olan erlerin, erbaşların tahliye
edilmelerini
Bu konuda çok şikâyet alıyoruz.
Gereğini yapacağınızı
bekliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kılıç
9.- Kahramanmaraş Milletvekili
İmran Kılıçın, şehitlere rahmet, gazilere acil
şifalar, millete sabır ve metanet dilediğine ve günün birlik
günü olduğuna ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim.
Bir Batılı Şunca emek, bunca çabayla
Osmanlı Devletini yıktık, çabamıza da değdi. diyor.
Osmanlı Devletinin yıkılması, büyüklüğü ve
ihtişamı ölçüsünde büyük bedellere mal oldu, milletimiz büyük
acılar çekti. Sonra, imparatorluğumuzun külleri üzerinde Türkiye
Cumhuriyeti devletimiz kuruldu. Kurtuluşumuz ve cumhuriyetimizin
kuruluşundan bugüne birçok emeklerle bugünümüze geldik. Allah bugünümüzü
aratmasın, gördüğümüz günden geri koymasın. Ülke ve millet
olarak aldığımız mesafe ve bulunduğumuz konum, yeniden
birilerini fazlasıyla rahatsız etmektedir. Bir ekmek yiyenin bir
düşmanı, iki ekmek yiyenin iki düşmanı vardır.
denmiştir. Durum ciddidir. Gün, birlik günüdür. Şehitlerimiz,
gazilerimiz oluyor. Şehitlerimize rahmet, gazilerimize acil şifalar,
milletimize sabır ve metanet diliyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal
10.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, yeni Anayasa değişikliğinin hangi ihtiyaçtan
doğduğunu ve hangi sorunu çözeceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
2 Başbakan Yardımcısı ve 1 Bakan
şu anda Meclis Genel Kurulunda.
Yeni Anayasa değişikliği hangi
ihtiyaçtan doğmuştur? Yeni Anayasa değişikliği terörü
bitirecek mi? Yeni Anayasa değişikliği işsizliği
bitirecek mi? Yeni Anayasa değişikliği yolsuzluğu bitirecek
mi? Yeni Anayasa değişikliği istihdamı artıracak
mı? Yeni Anayasa değişikliği emeklilerin,
çalışanların sorunlarını çözecek mi? Yeni Anayasa
değişikliği taşeronların, 4/Clilerin
sorunlarını çözecek mi? Yeni Anayasa değişikliği
hukukun üstünlüğünü, özgürlükleri egemen kılacak mı? Yeni
Anayasa değişikliğiyle ülkemize adalet gelecek mi? Yeni Anayasa
değişikliğiyle vatandaşlarımızın
barınma sorunu hâlledilecek mi? Yeni Anayasa değişikliğiyle
şu soğukta, karda nöbet bekleyen Düzce ili Hecinler köyünün sorunu
çözülecek mi?
BAŞKAN Sayın Tarhan
11.- Kocaeli Milletvekili Tahsin
Tarhanın, Kocaelinin Darıca, Gebze ve Çayırova ilçelerinde
aylardır sürmekte olan yol yapım çalışmalarının
ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Kocaelinin Darıca, Gebze ve Çayırova
ilçelerinde aylardır sürmekte olan yol yapım
çalışmaları bölgedeki trafiği felç ediyor. Çayırova
köprüsünün yol çalışması nedeniyle kapatılması tüm
trafiği Osmangazi tren istasyonunun üstüne topluyor. Böylece, işe
gidiş ve işten geliş saatlerinde trafik tek bir noktada
sıkışıp kalıyor. Gebzenin girişinde, E5
üzerindeki yol çalışmaları da aynı şekilde trafik
sorununu yükseltiyor. Tüm yol çalışmalarının aynı anda
yapılmasının mantıklı bir gerekçesi var mı?
Vatandaşlarımız bu çileyi neden çekiyorlar? Gebzenin girişinde
ve Çayırova Köprüsünde devam eden yol çalışmaları ne zaman
bitecek?
BAŞKAN Sayın Nurlu
12.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun,
Anayasa Komisyonunda CHP milletvekillerinin şehit düşen askerler için
bir dakikalık saygı duruşu talebinin kabul edilmediğine ve
Anayasa Komisyonu Başkanının şehitlere karşı
saygısız tutumunu kınadığına ilişkin
açıklaması
MAZLUM NURLU (Manisa) Sayın Başkan,
Suriyede şehit olan kahraman askerlerimiz belki yeğeninin
nişanında zeybek oynayacaktı, oğlunun sünnetinde horon
tepecekti, kardeşininkinde halay çekecekti, kim bilir belki de kendi
düğününde sevdiceğiyle karşılıklı harmandalı
oynayacaktı. Bir bir yitip gitti yine ana kuzuları. Şehit
düşen kahraman askerlerimizin mekânları cennet olsun, nurlar içinde
yatsınlar.
Kahraman askerlerimizin hepsi de saygıyı
hak ediyorlar. Dün başkanlık sistemi teklifinin görüşüldüğü
Anayasa Komisyonunda CHP milletvekillerinin şehitlerimiz için bir
dakikalık saygı duruşu talebi ne yazık ki zaman kaybı
gerekçesiyle kabul edilmedi. Anayasa Komisyonu Başkanının
şehitlerimize karşı saygısız tutumunu
kınıyorum. Başkanlık için bu kadar acele ediyorsunuz ancak
barış ve huzur için, ölümleri durdurmak için kılınızı
bile kıpırdatmıyorsunuz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Köksal
13.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu
Köksalın, Afyonkarahisarın Sinanpaşa ilçesi, Taşoluk
beldesinde Erdal İnönünün ismini taşıyan İnönü
Bulvarının isminin 15 Temmuz Millî İrade Şehitleri
Caddesi olarak değiştirilmesine ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, on dört yıllık AKP iktidarında
ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı
siyaset öyle bir boyuta ulaştı ki seçim bölgem Afyonkarahisar ili Sinanpaşa
ilçesi, Taşoluk beldesinde rahmetli Erdal İnönünün ismini taşıyan
İnönü Bulvarının tabelası silinerek yerine 15 Temmuz
Millî İrade Şehitleri Caddesi tabelası
asılmıştır. 15 Temmuz şehitleri ve gazileri elbette
başımızın tacıdır ancak bu beldede onların
isimleri başka bir yere veya başka bir caddeye verilebilecekken niçin
Erdal İnönünün ismi silinmiş, onun büyük hatırasına
karşı bu saygısızlık yapılmıştır?
BAŞKAN Sayın Torun
14.- Ordu Milletvekili Seyit Torunun, El
Babda şehit olan askerlere Allahtan rahmet dilediğine, KOSGEB
kredisinde kotanın artırılması ve adaletli bir şekilde
değerlendirme yapılmasını istediğine ilişkin
açıklaması
SEYİT TORUN (Ordu) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Öncelikle, El Babda şehit olan askerlerimize
Allahtan rahmet, yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.
KOSGEB kredi başvurusu bugün sona
ermiştir. Her gün iş yerlerini kapatan, borçlarını
ödeyemeyen esnaf, son çare olarak bu krediye başvurmuştur. İller
için kotalar belirlenmiştir, seçim bölgem Ordu için de 120 kişi bu krediden
yararlanacaktır, ancak büyükşehir olan Ordu için bu sayı son
derece yetersizdir. Hem kotanın artırılması hem de kredi
verilecek esnaflarımıza adaletli bir şekilde değerlendirme
yapılmasını istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tüm
15.- Balıkesir Milletvekili Mehmet
Tümün, 23 Aralık Kubilayın gerici çeteler tarafından
katledilişinin 86ncı yıl dönümüne ve İzmirde bulunan
eğitim fakültelerinin birine Kubilayın adının verilmesinin
düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
23 Aralık; cumhuriyetimizin aydınlık
yüzü, devrim şehidi, öğretmen, asteğmen Kubilayın gerici
çeteler tarafından katledilişinin 86ncı yıl dönümüdür.
Başta Kubilay olmak üzere tüm şehitlerimizi, devrim şehitlerini
saygıyla anıyorum.
Gerici katillerin, 23 Aralık 1930 günü, sözde
din adına, bugün de yaptıkları gibi tekbir getirerek
katlettikleri Kubilayı, ülkemizin cumhuriyetçileri, aydınları
sonsuza kadar yaşatacaklardır.
Mustafa Kemal Atatürkün dediği gibi,
Kubilayın temiz kanıyla cumhuriyet hayatiyet bulmuş ve
kuvvetlenmiştir.
Hükûmete sormak istiyorum: Şehitlerimizin
okullara adının verildiği bir dönemde, İzmirde bulunan
eğitim fakültelerinin birine devrim şehidi öğretmen Kubilay
adını vermeyi düşünüyor musunuz? Böyle bir
çalışmanız var mıdır? Yurttaşlarımız
Hükûmetten bu konuda açıklama bekliyor.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- Şanlıurfa Milletvekili
Kemalettin Yılmaztekinin, 18 Aralık Dünya Arapça Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gündem
dışı üçüncü sözün sahibi Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Kemalettin Yılmaztekin, ismini anons ettiğim zaman salonda
değildi ama daha sonra bana verdiği bilgiye göre, gündem
akışı son anda değişti, değişiklikten haberi
olmadığı için böyle bir gecikmesi olmuş.
Arkadaşımız hazırlanmış, gündeme geçmeden önce
kendisine söz vermek istiyorum gündem dışı, teamül olmamak
kaydıyla.
Buyurun Sayın Yılmaztekin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; öncelikle hepinizden özür diliyorum. Kendimden
kaynaklanmayan sebeplerden dolayı bir gecikme oldu.
Öncelikli olarak, 17
Aralık sabahı çarşı iznine çıkan askerlerimize yönelik
yapılan kalleş saldırıyı öfkeyle, kin ve nefretle
kınıyorum. Aynı zamanda, Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında
mücadele veren askerlerimize yapılan müdahaleleri de öfkeyle, kin ve nefretle
kınıyorum. Biz Türkiye olarak, Türküyle, Kürtüyle, Arapıyla
biliyoruz ki kalleşlerin bugüne kadar kazandığı bir
savaş yoktur ve asla da olmayacaktır. O karanlık odaklar bizlere
bu şekilde alçakça saldırmayı kendilerine şiar
edinmişlerse bize düşen vazife onları sahip oldukları
kalleşlik ile birlikte tarihe gömmek olacaktır. Bu vesileyle,
şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine sabır,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Kıymetli
milletvekilleri, 18 Aralıkta Dünya Arapça Günü vesilesiyle Arapçanın
önemine vurgu yapan çeşitli programlar düzenlendi. Bilindiği gibi,
Arapça, 60 ülkede konuşulan, dünyanın en kadirşinas ve zengin
dillerinden birisidir. Özellikle de Arap toplumlarının içerisinden
geçtiği şu sıkıntılı süreçte Arap
asıllı bir vatandaş olarak ben de Arapların ve
Arapçanın önemine Meclisimizin çatısı altında dikkat çekmek
istedim.
Tarihin eski dönemlerinden
başlayarak Anadolu ve Arap toplumlarının iç içe geçen kaderleri
ne yazık ki köylerin, şehirlerin arasından sınırlar
geçirilerek engellenmeye çalışılmıştır. Mesela,
vekili olduğum Şanlıurfanın bir sınır ilçesi
olan, benim de doğduğum yer olan Akçakale, Suriyenin Tel Abyad
ilçesiyle aynı ilçeyken ve kadim ismiyle Tel Abyad olarak Araplara ve
Türkmenlere yurtluk yapmışken bir sabah orayı bilmeyen, hiç
bilmeyen yabancı ellerce aralara tel örgüler örülerek iki ayrı
devlete bağlı ilçeler ihdas edilmiştir. Aynı şekilde
Ayn El Arap ile Suruç ve Rasulayn ile Ceylânpınar; bunlara daha yüzlerce
örnek verebiliriz ama çizilen hiçbir sınır, sınırın
öbür tarafında kalanların yüreğimizden bir parça olduğu
gerçeğini ortadan kaldırmamış; toprakları bölen tel
örgüler, kardeşlerimizle aramızdaki tek olma bilincini ve
yüreklerimizi bölememiştir.
Yüz yıla yakın bir
süredir gösterilen ayrıştırma, ötekileştirme faaliyetlerine
rağmen Türkiyedeki Araplar her zaman kadim Türkiye Cumhuriyeti devletinin
hizmetinde olmuş, her zaman devletlerinin çıkarlarından taraf
durmuş ve hiçbir zaman İslamın son kalesi olarak addedilen bu
devlete ihanet içerisinde bulunmamışlardır. Sadece Türkiyedeki
Araplar değil, dünyadaki Arapların tamamına yakını
Türkiyeyi kendi öz vatanları gibi görmekte, Türkiyeye başka hiçbir
ülkeye duymadıkları muhabbeti ve saygıyı
duymaktadırlar. Bunun sebebi, sınırları kapatan, Türkiyeyi
siyasi sınırlardan ibaret kabul eden ve Batı
dışında her türlü toplumu aşağılayan politikalar
değil, Osmanlıdan bu yana uygulanan ve kader birliği üzerine
konumlandırılan, karakterli, vizyoner ve kardeşlik temelli
dış politikadır. AK PARTİ iktidarıyla başlayan yeni
süreçte devam ettirilen bu politikayla gönül dili üzerinde buluşabilen
Türk, Arap ve Kürt toplumları siyasi unsurlarıyla da ortak paydada
buluşabilir bir duruma gelmişlerdir hamdolsun.
Kıymetli milletvekilleri, Türkiyedeki Arap
vatandaşlar çoğunlukla Hatay, Adana, Kilis, Gaziantep,
Şanlıurfa, Mardin, Batman, Siirt, Bitlis gibi şehirlerde
yaşamakla birlikte Türkiye genelinde pek çok ile yayılmış
durumdadırlar. Urfanın Arapları, Harran Ovası gibi verimli
araziler üzerinde yüzyıllardan beri çiftçilik -burada gördüğünüz
üzere, hepinizi inşallah bekliyoruz, turistik olarak, misafirimiz olmak
üzere- hayvancılık ve ticaretle uğraşıyorlar,
toprağı ekip biçiyorlar; aynı zamanda, kahve olarak da,
gördüğünüz gibi, mırrayı içiyorlar, oyun olarak mangala oynuyorlar,
müzik aleti olarak da rıbbabayı çalıyorlar. Kadınları
birer Osmanlı kadını edasıyla bu şekilde dövmelerinden
de hiçbir zaman vazgeçmiyorlar.
En mühim özelliklerinden birisi de, gördüğünüz
üzere, Recep Tayyip Erdoğana ölesiye ve sadakatle bağlı olmalarıdır
her zamanki gibi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu,
bizim en önemli özelliklerimizden bir tanesidir. Aynı zamanda,
Arapların kahir ekseriyeti, dediğimiz gibi, Erdoğan
sevdalısıdır. Benim seçim çalışmalarını
yürüttüğüm Harran, Akçakale gibi ilçelerde AK PARTİye yüzde
90ın üzerinde, neredeyse firesiz oy çıkmıştır.
Araplar, her zaman, bu devletin ve bu milletin tarafında duranların,
bu millete hizmet yolunda ömürlerini vakfedenlerin, İslamın son kalesini
amansız bir şekilde savunanların yanında safını
tutmuş, Osmanlıdan aldıkları gelenekle devleti ebet müddet
felsefesini hayatlarına ilke edinmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, dünya Arapları
çok zulüm gördüler. Araplar, Osmanlının çöküşüyle birlikte Orta
Doğunun çeşitli bölgelerinde feraset sahibi liderlerden yoksun,
kukla yönetimler altında çok ezildiler ve şimdi yüzyıldır
hasretini duydukları liderliği Cumhurbaşkanımızın
şahsında bulduklarından dolayı onu ölesiye seviyorlar ve
onun emrinde olduklarının herkesçe bilinmesini istiyorlar.
Bu vesileyle, 18 Aralık Dünya Arapça Gününü
tebrik ediyor, yüce Meclisi ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaztekin.
Sayın Usta, söz talebiniz var.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Samsun Milletvekili Erhan
Ustanın, Fırat Kalkanı operasyonunda şehit olanlara
Allahtan rahmet dilediğine, 22 Aralık Sarıkamış
Harekâtının 102nci ve Paristeki Türk Turizm ve Tanıtma Bürosu
Müdürü Yılmaz Çolpanın terör örgütü ASALA tarafından şehit
edilmesinin 37nci yıl dönümüne, içeride ve dışarıda
vatanın bütünlüğü için terörle mücadele eden tüm emniyet güçlerine
başarılar dilediğine ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; malum, Fırat Kalkanı operasyonu devam ediyor; 14ü
dün olmak üzere 35 şehidimiz var. Hepsine Cenab-ı Allahtan rahmet
diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Bugün
bu konuyla ilgili olarak Sayın Millî Savunma Bakanı birazdan bilgi
verecek. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak düşüncelerimizi
ifade edeceğiz.
Bugün ayrıca 22 Aralık,
Sarıkamış Harekâtının 102nci yıl dönümü.
Sarıkamış Harekâtı yurdumuzu düşman işgalinden
kurtarmak için ölüme doğru atılan adımların destanıdır.
Sarıkamış Harekâtı, eksi 45 derecede, yazlık
giysilerle ve patlamış çarıklarla Allaha ve elçisine doğru
yürüyen erlerin hikâyesidir; civanmert yiğitlerin inandıkları
değerler uğruna anadan, yardan ve serden geçişlerinin hikâyesidir;
düşmana arkasını dönmeyen, cihattan kaçmayan, komutanlarına
itaatten ayrılmayan serdengeçtilerin hikâyesidir.
Sarıkamış Harekâtı, Rus
işgali altındaki Kars, Sarıkamış ve Ardahanı
kurtarmak, baharda başlayacak Rus taarruzunu engellemek ve Kafkaslar ile
Orta Asyadaki Türk illerinin kapısını açmak amacıyla
başlatılmıştır. Bu harekâtın bir diğer
amacı da Birinci Dünya Savaşına parlak bir başlangıç
yapmaktır. Stratejik bir hata sonucu Sarıkamış yolunu
uzatan birliklerimiz Allahuekber dağlarını zor şartlarda
aşarak Sarıkamışa ulaşmış ve zaferle noktalanmak
üzereyken çekilen Rus birliklerinin bölgedeki azınlıklar
yardımıyla tekrar dönmesiyle yeniden savaşmış ve her
iki taraf da büyük kayıplar vermiştir.
Elbette tüm bu olumsuz koşullarda
komutanlarına itaatten ayrılmayan, kendisine verilen görevi yerine
getirmek için canhıraş bir şekilde karla, buzla, tipiyle
mücadele eden, bu bölgeyi düşman işgalinden kurtarmak için mücadele
eden her bir askerimiz olağanüstü birer kahramanlık
örneğidirler.
Birinci Dünya Savaşının en zor
safhalarından biri olan Sarıkamışta eşsiz
yiğitlik destanı yazan, büyük bir fedakârlık ve kahramanlık
örneği olmanın yanında gelecek kuşaklar için de birlik ve
kardeşlik örneği veren, bütün dünya milletlerine karşı
tarihimizde bugünü gururla anmamızı sağlayan, düşman
kurşunuyla ve dondurucu soğuktan dolayı ruhunu ebediyete teslim
eden tüm şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) Bugün ayrıca 1979
yılında Paristeki Türk Turizm ve Tanıtma Bürosu Müdürü
Yılmaz Çolpanın terör örgütü ASALA tarafından şehit
edilmesinin de yıl dönümüdür.
Bu vesileyle, bu vatanın bütünlüğü ve
birliği için içeride ve dışarıda terörle mücadele eden tüm
emniyet güçlerimize üstün başarılar dileriz. Şehadet
şerbetini içen tüm şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet,
gazilerimize de acil şifalar diliyoruz. Şehitler şerefimizdir,
gaziler onurumuzdur.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
Sarıkamış şehitlerini ve tüm şehitleri rahmetle
andığına ilişkin konuşması
BAŞKAN - Ben de Sarıkamış
şehitleriyle birlikte bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Bütün şehitlerimize minnettar olduğumu belirtmek istiyorum.
Buyurun Sayın Yıldırım.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, AKP Sözcüsü Yasin Aktayı tutuklu HDP
milletvekilleriyle ilgili açıklaması nedeniyle
kınadığına, KESKin İstanbuldan Ankaraya
yürüyüşünde geçtikleri her ilde polis engeliyle
karşılaşıldığına ve muhalif medya
organlarına dönük antidemokratik uygulamaları
kınadığına ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; haftalardan beri özellikle tutuklu vekillerimizle ilgili
yargının siyasallaştığını, kararın
siyasi olduğunu ve bunun siyasi iktidar tarafından bir rehin alma
politikasına dönüştürüldüğünü ifade ettiğimizde itiraz eden
siyasi iktidar partisinin sözcüleri, bugün direkt parti sözcüleri
tarafından tekzip edilmiştir. AKP Parti Sözcüsü Yasin Aktay gazeteye
verdiği demeçte çok açık bir şekilde vekillerimizin
tutuklanması sürecini sahiplenmiş ve vekillerin tutuklanmasına
ilişkin Toplumda bir infial, bir isyan oluşmuyorsa
milletvekillerinin tutuklu olması bir teselli oluşturuyor, bu teselli
karşısında toplum infiale gitmiyor." diye bu rehin alma
politikasını sahiplenmiştir. Sayın Aktayı
şiddetle kınıyorum. Kendisi gibi seçilen, kendisi gibi halkın
iradesini arkasına alarak buralara gelmiş olan milletvekillerini
Yargının yetkisini gasbedecek, ona talimat anlamına gelecek
söylemlerde bulunmasından ötürü şiddetle kınıyor, bu
açıklamasına izahat getirmesini bekliyoruz.
Bir diğeri, iki gündür Kamu Emekçileri
Sendikaları Konfederasyonu (KESK)in İstanbuldan Ankaraya dönük,
işten atılmalara, antidemokratik uygulamalara dönük yürüyüşü var
ve yürüyüş geçtikleri her ilde polis engeliyle
karşılaşmaktadır. Demokratik hak arama yöntemlerinin ve
yollarının kapatılması hiçbir şekilde bu ülke
demokrasisine bir şey kazandırmayacaktır ve bu antidemokratik
engellemelere bir an önce son verilmelidir.
Sayın Başkan, yine özellikle muhalif medya
organlarına dönük antidemokratik uygulamalara TV ve radyo
yayınlarının durdurulması, gazetelerin
kapatılmasıyla belli bir süredir şahit oluyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) Daha çok Alevi
müziğini, Alevi kültürünü, öğretisini yaymaya çalışan Yol
TV -ki ender muhalif kanallardan biridir- yurt dışından
lisanslı olup yayına çıkan bu televizyon, yetkisi
olmadığı hâlde RTÜK tarafından lisans iptali talebiyle,
müeyyidesiyle karşı karşıya gelmiştir. RTÜK kendi
yetkisini KHKlarla Hükûmete veriyor ama kendi yetkisinde olmayan başka
yetkileri kullanarak muhalif basın üzerinde bir ambargo, bir sansür
uygulamaya devam ediyor. Bunun da bir antidemokratik uygulamaya tekabül
ettiğini dile getiriyorum ve bu uygulamayı da
kınadığımı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yıldırım, benim de bir
ricam olacak sizden. Tutuklu milletvekilleriniz var. Elbette ki buna
karşı durabilirsiniz, bunu eleştirebilirsiniz, bu konuda söz
söyleme hakkınız var, bunu saygıyla dinleriz ama burada rehin
kelimesini kullanmanız bence biraz doğru değil. Buna dikkat
ederseniz memnun oluruz. Burası bir hukuk devleti. Yargı
yollarıyla ilgili bir süreç başlamıştır. Rehin
kelimesini kullanmamanızı sadece öneriyorum ve rica ediyorum
AHMET YILDIRIM (Muş) Şimdi, Sayın
Başkan, ben kayıtlara geçsin diye söylüyorum: Eğer gerçekten bağımsız
yargı süreciyle bunların alınmış olduğuna
inansak, adına tutuklama diyeceğiz ama iktidar partisinin sözcüsü
bu süreci sahipleniyor, Biz bunu sağladık. diyor.
BAŞKAN Hayır, hayır
AHMET YILDIRIM (Muş) - Eğer siyasi kararla
gerçekleşmişse bunun adı tutuklama falan değil, bir
rehindir çünkü siyasi iktidar bu sürecin sahibidir.
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
Sayın Yasin Aktayın ne söylediğini okumadım, onu savunma
anlamında da asla söylemiyorum çünkü ne söylediğini bilmiyorum.
Elbette ki eleştiri hakkınız vardır. Benim size bu ricam
Yasin Aktayın yazısı üzerine değildir; bu, benim, genel
olarak, kullandığınız bu kavrama karşı hassasiyet
göstermeniz şeklindedir. Yoksa, Yasin Aktayın
yazısını okumadım, bilmiyorum, savunma durumunda da
değilim şu anda.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
son olarak şunu söyleyeyim: Biz bunun bağımsız yargı
süreciyle gerçekleştiğine inanmıyoruz. Siyasi iktidarın da
parti sözcüsü bu süreci sahipleniyor, işin sahibi olduğunu söylüyor.
Bu kadarını ifade etmek istiyorum. Bir siyasi anlayış güç
siyasetiyle bir başka siyasi partinin milletvekillerini alıkoyuyorsa
asla biz buna tutuklama demeyeceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben de teşekkür ediyorum.
Sayın Altay, buyurun lütfen.
18.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Hükûmetin Fırat Kalkanı operasyonu hakkında Meclise bilgi
vermesi taleplerinin olumlu karşılanmasından memnuniyet
duyduğuna ve Genel Kurul uygun görürse bu konudaki görüşme
sürelerinin uzatılmasında fayda olduğuna ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dün El Babdan aldığımız içimizi
yakan haberler neticesinde burada söz alarak, Hükûmetten Genel Kurulu
bilgilendirmesini talep etmiştim. Hükûmetin bu talebe olumlu
bakmasından dolayı memnunuz, teşekkür de ediyoruz. Ancak, Suriye
politikasıyla ve terörle ilgili meselelerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde -sadece Suriye değil, terörle mücadele ya da mücadelesizlik ya
da artan terör olayları, şiddet olayları- tabii Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğümüze göre görüşme süreleri belli bir
sınırlandırma içinde. Ben, hem Türkiyedeki şiddet ve terör
olaylarının hem Türkiyeyi terör tehdidinden korumak amacıyla
Suriyeye giden askerlerimizin karşılaştığı
durumun yirmi dakikada ne Hükûmetçe anlatılabileceğine ne de siyasi
partilerin onar dakikada bu konudaki anlayışlarını ve
önerilerini ortaya koyabileceğine çok ihtimal vermemekteyim. Bu sebepten,
sayın Genel Kurul da uygun görürse, bu görüşmelerin sürelerinin bir
parça daha, makul bir parça daha uzatılmasında ülkemiz
açısından, Parlamentomuzda verimli bir iş yapmış
olabilmemiz açısından fayda görüyorum. Hem zatıalinizin hem
Genel Kurulun takdirlerine sunuyorum. Bu konuda da bir karar ya da bir
değerlendirme bekliyorum ancak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Altay, biliyorsunuz 59uncu maddeye göre
bu işlemi yapacağız biraz sonra. Süreler orada belirlenmiş
durumda ama tabii ki grup başkan vekillerinin ortak bir önerisi varsa
mutlaka ben de ona uygun davranırım. Bu konuda benim açımdan bir
problem olmadığını söylemek isterim.
Buyurun Sayın Bostancı.
19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, El Babdaki şehitlere bir kez daha Allahtan
rahmet dilediğine, Fırat Kalkanı operasyonu hakkında
yapılacak görüşmelerde süre konusunda bir istisna
yapılabileceğine ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
El Babdaki şehitlerimize bir kez daha
Allahtan rahmet diliyorum, gazilerimize şifa diliyorum. Çok önemli bir
görevi ifa ediyorlar. Türkiye'nin sükûnu ve selameti bakımından,
istikrarı bakımından bu coğrafyanın
taşıdığı risklere ve tehlikelere dikkat çekecek
olursak oradaki operasyonun anlamını çok daha iyi anlarız. Bugün
burada etraflı bir şekilde bu meseleyi konuşacağız,
Hükûmet konuşacak, siyasi parti grupları konuşacak.
Yapılacak toplantının İç Tüzük çerçevesinde, belli süreler
çerçevesinde, tayin edilmiş süreler çerçevesinde yürümesi öngörülüyor
elbette. Fakat bir istisna olarak, meselenin önemi, El Babın sadece
Suriyeyle ilişkili olmaması, aynı zamanda, genel manada terörle
bağlantılı bir arka planının bulunması sebebiyle
Sayın Altayın ifade etmiş olduğu, biraz daha geniş
bir zaman süresi içerisinde grupların bunu müzakere etmesi şeklindeki
yaklaşımını esasen destekliyoruz. Bu süre kanaatimce -bir
istisna olmak kaydıyla- eğer arkadaşlar da muvafık
bulurlarsa, uygun bulurlarsa on beş dakika şeklinde uygulanabilir
siyasi parti gruplarınca. Hükûmet kendi süresini kendisi takdir eder,
konunun içeriği çerçevesinde süre tayininde bulunur.
Diğer taraftan, Sayın
Yıldırımın ifade ettiği konulara ilişkin AK
PARTİnin tutumu bellidir. Hukuk kendi mecrasında devam eder, siyaset
de kendi mecrasında yürür. Siyaset ile hukuku birbirine
karıştırmamak konusunda hepimizin dikkatli olması gerekir,
iki hususu da birbirine karıştırmamak lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Türkiye
Cumhuriyeti bir hukuk devleti, hukukun işleyişine ilişkin
itirazlarımız olabilir, yerli yerince görevini yapıp
yapamadığına dair tartışmalarımız olabilir
ama elimizdeki hukuk budur ve hukuk bu çerçevede, kendi şartları ve
kendi itiraz mekanizmaları çerçevesinde işlemek durumundadır.
Hukuka bırakılmış bir alanın siyaset marifetiyle
biçimlendirilmeye çalışılması -her ne şekilde olursa
olsun- bir tahakküm kurulması uygun değildir. Biz parti olarak
HDPnin parti binalarına birtakım çevrelerin yapmış
olduğu saldırıları şiddetle reddederiz, bunun bir
hukuk devletinde yeri olmadığını, bu binaların devlete
emanet edilmiş olduğunu belirtiriz, devlet gereğini
yapacaktır. Öte taraftan, hukuka bırakılmış
işleri de yine siyasetin hukuka bırakmasında da fayda görürüz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
B) Hükûmetin Gündem Dışı
Açıklamaları
1.- Millî Savunma Bakanı Fikri
Işıkın, Fırat Kalkanı Harekâtına ilişkin
gündem dışı açıklaması ve MHP Grubu adına Erzurum
Milletvekili Kamil Aydın, HDP Grubu adına Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırım, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Engin
Altay ve AK PARTİ Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının aynı konuda konuşmaları
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Millî
Savunma Bakanı Sayın Fikri Işıkın Fırat
Kalkanı Harekâtı hakkında Hükûmet adına İç Tüzükün
59uncu maddesine göre söz talebi vardır, bu talebi yerine
getireceğim. Sayın Bakanın açıklamasından sonra
istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden
birine söz vereceğim.
Konuşma süreleri İç Tüzükümüze göre
Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan
milletvekilleri için beş dakikadır, ben artı beş dakika
daha konuşmacılara ek süre vereceğim. Bunu da beyan etmek isterim.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24
Ağustos 2016 tarihinde başlayan ve bugün 121inci gününe giren
Fırat Kalkanı Harekâtının safahatı hakkında,
özellikle son günleri hakkında Gazi Meclisimizi bilgilendirmek için söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan evvel, dün
hayatını kaybeden
Maalesef, dün akşam itibarıyla 14tü
sayı fakat ağır yaralı 5 gazimizden 2si de bugün
Hakkın rahmetine kavuştu, şehit sayımız 16ya
yükseldi, 3 de ağır yaralımız var. Hepsine Rabbimden
rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Ayrıca, bugün Sarıkamış
Harekâtının 102nci seneidevriyesinde Sarıkamış
şehitlerimize de Rabbimden rahmet niyaz ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölgemiz Birinci Dünya Savaşından sonraki en büyük
altüst oluşu yaşamaktadır. 1991deki Birinci Körfez
Savaşıyla başlayan süreç 2003 yılında ikinci harekâtla
devam etti ancak bölgeye huzur ve demokrasi vaadiyle yapılan bu
operasyonlar bugün itibarıyla bölgeyi belki de tarihinin en ciddi
karmaşasına ve kargaşasına sürükledi. Bölge âdeta kan ve
gözyaşı deryasına döndü. Yüz binlerce insan hayatını
kaybetti, milyonlarca insan yaşadığı toprakları terk
etmek zorunda kaldı. Cansız bedeni sahile vuran Aylan bebek, donuk
gözlerle insanlığın taşlaşmış
vicdanını seyreden Ümran yavrumuz, yaşının çok
üzerinde bir sorumlulukla Halepin çığlığını
bütün dünyaya duyuran Bana kızımız gibi ismini bilemediğimiz
yüz binlerce çocuk, kadın ve gencin geleceğe dair umutları
çalındı. Kendi iktidarlarının devamı için kendi
halkının üzerine bomba atmaktan çekinmeyen diktatörler,
koltukları için mezhepçi ve ayrımcı politikalarla bölgeyi
felakete sürükleyen liderler ve hükûmetler bu feci tablonun
oluşmasında başat rol oynadı. Dünya
barışını tesis etmek iddiasıyla kurulan
uluslararası teşkilatlar ve kendi konforundan ödün vermeyen bazı
büyük devletler bölgedeki yangını görmezden geldi, elini
taşın altına koymadı, masumların ve mazlumların
gözyaşlarını silmek için üzerine düşeni yapmadı.
Bölgedeki idarelerin acziyeti, ülkelerin yönetilemez duruma gelmesi,
barış ve demokrasi söylemlerini bayraklaştıran ancak
harekete geçmekten imtina eden küresel güçlerin bu coğrafyadan yükselen
seslere kulak tıkaması başta DEAŞ olmak üzere birçok terör
örgütü için çok elverişli bir zemin oluşturdu ve bölgelerde
yuvalanmalarına sebep oldu. Sınırlarımızın hemen
ötesinde yuvalanan ve gün geçtikçe azgınlaşan terör örgütleri
hudutlarımızı, şehirlerimizi ve ülkemizi tehdit etmeye
başladı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, Fırat Kalkanı Harekâtı
uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkımıza
istinaden hudut güvenliğimizi sağlamak, DEAŞ saldırılarını
önlemek ve hudutlarımızın bitişiğinde bir terör
koridoru oluşturulmasını engellemek için
başlatılmıştır. Suriyedeki iç savaş
ortamından istifade eden DEAŞ terör örgütünün hudut güvenliğimize,
hudut bölgemizde varlığını sürdürdüğü dönemde ülkemize
hemen her gün Katyuşa roketleri fırlattığı, bu nedenle
Kiliste 21 vatandaşımızın hayatını
kaybettiği, yüzlercesinin yaralandığı, ayrıca
DEAŞın Suruç, Ankara, İstanbul ve Gaziantepte gerçekleştirdiği
saldırılarda 241 vatandaşımızın
hayatını kaybettiğini hepimiz biliyoruz. O dönemde,
DEAŞın saldırılarına karşı anında
misliyle mukabele etsek de DEAŞ teröristleri Suriye tarafından
kaçarak sınırın derinliklerine gizlenebilmekteydi. Bu nedenle,
DEAŞ tehdidi tam olarak bertaraf edilememişti. Neticede, Suriyeden
kaynaklanan terörden en fazla etkilenen ülke biz olduk. Bildiğiniz gibi,
gerek DEAŞ gerek PKK/PYD-YPGnin terör saldırıları
nedeniyle yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu
terör saldırılarına karşı gerekli tedbirleri almak,
vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak
Hükûmetimizin en önemli önceliğidir. Dolayısıyla, Türkiye,
sadece DEAŞa karşı değil, DEAŞla mücadele
ettiğini ileri sürerek bazı üçüncü ülkelerden silah ve mühimmat temin
eden PKK/PYD-YPGye karşı da büyük bir mücadele vermektedir. Üstelik,
bu terör şebekesi uluslararası toplumun DEAŞla mücadelede
yetersiz kalmasından veya isteksizliğinden yararlanarak sanki
DEAŞa karşı arazide mücadele edebilecek tek aktör olduğu
iddiasındaydı. Bu şekilde elde ettiği destek sayesinde
Suriyenin kuzeyinde toprak kazanma hevesine ve kontrolündeki kantonları
birleştirme hayaline kapılmıştı. Ayrıca,
Suriyedeki iç savaşta 600 bin civarında insanın
hayatını kaybettiğini, ülke nüfusunun yaklaşık yarısının
evini barkını terk etmek mecburiyetinde
kaldığını, milyonlarca insanın mülteci konuma
düştüğünü, bunlardan 2 milyon 750 bin Suriyelinin ülkemize
sığındığını da hepimiz biliyoruz.
Biz, yıllardan beri uluslararası topluma
Suriyedeki ihtilafa kalıcı bir siyasi çözüm bulununcaya kadar
Suriyede güvenli bölge oluşturulması gerektiğini anlatmaya
çalıştık, çalışıyoruz. Böylece, bir çözümün
değil, Suriyelilere kendi ülkelerinde yaşayabilecekleri, insani
yardımların rahatlıkla ulaştırılabileceği
emniyetli ve huzurlu bir alanın sağlanabileceğini söylüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işte, Fırat Kalkanı Harekâtı bu koşullarda öncelikle
ülkemizin ve vatandaşlarımızın güvenliğini temin
etmek, aynı zamanda yerlerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimize
terörden arındırılmış güvenli bir bölge
oluşturmak üzere Birleşmiş Milletler Şartının
meşru müdafaa hakkına dair 51inci maddesine ve ilgili
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına istinaden ve
tamamıyla uluslararası hukuka uygun olarak
başlatılmıştır. Nitekim, Fırat Kalkanı
Harekâtı, DEAŞla Mücadele Uluslararası Koalisyonu
tarafından da desteklenmektedir. Keza, bu harekâta katılan hava
kuvvetleri unsurlarımız Koalisyon ve Rusya Federasyonu
tarafından kontrol edilen hava sahasında eşgüdüm içerisinde
görevlerini icra edebilmektedir. Böylece Özgür Suriye Ordusu güçlerinin bizim
de desteğimizle sahada mücadele etmesi sağlanarak Suriyenin
kuzeyindeki belirli bir bölgenin DEAŞtan ve her türlü terör tehdidinden
arındırılması hedeflenmektedir.
DEAŞ teröründen ve diğer terör
örgütlerinden arındırıldıkça bu bölgeye dönüşlerin başladığını
biliyoruz. Cerablus, Errai ve DEAŞ açısından büyük sembolik önem
taşıyan Dabıkın kurtarılması gerçekten
önemlidir. Böylece 2 bin kilometrekare civarında bir alan teröristlerden
tamamen temizlenmiş, 225 meskûn mahal özgürleştirilmiştir.
Bugüne kadar Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında DEAŞ
terör örgütünden 1.005 terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Ayrıca,
DEAŞa ait 4 tank, 29 havan, 41i silahlı 97 araç, 621 bina ve 61
savunma mevzi, 28 komuta merkezi, 17 cephanelik imha edilmiş, 11
bombalı araç tesirsiz hâle getirilmiştir.
Bir yandan DEAŞa karşı mücadele
ederken diğer yandan da bölgedeki PKK/PYD-YPG unsurlarıyla da
mücadele edilmesi gereklidir. Bu PKK/PYD-YPGli teröristlerden bugüne kadar
Fırat Kalkanı Harekâtı çerçevesinde 299 terörist etkisiz hâle
getirilmiştir. Bu operasyonlar sırasında PKK/PYD-YPGye ait 14
bina, 4 savunma mevzi, 5 araç ve 1 Drone da imha edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mevcut aşamada harekât planının en kritik ve en
zorlu safhalarından olan El-Babın DEAŞtan temizlenmesi için
büyük bir mücadele verilmektedir. El Babdan sonra sıranın Rakkaya
geleceğini bilen DEAŞ terör örgütü burada intihar
saldırılarıyla, keskin nişancılarla, el
yapımı patlayıcılarla ve muhtelif tuzaklarla ciddi bir
direnç göstermektedir. Zira El Bab DEAŞ için de coğrafi ve psikolojik
açıdan kritik bir yerdir. El Babın kuzeyinden ve
batısından devam eden kuşatma ve meskûn mahal muharebeleri,
buranın yoğun sivil nüfusa sahip bir yerleşim merkezi
olması nedeniyle azami hassasiyetle icra edilmektedir. DEAŞ ise en
vahşi yöntemlerle, sivil insanları canlı kalkan olarak kullanmak
suretiyle kalleşçe hareket etmektedir. Nitekim DEAŞın en büyük
direnç gösterdiği mevzilerinden biri de El Babın batısında
şehre hâkim bir tepede bulunan ve DEAŞ tarafından bir askerî
karargâha ve mühimmat deposuna dönüştürülen hastane bölgesidir. En fazla
şehidimiz de dün buranın ele geçirilmesi sırasında
sürdürülmekte olan operasyonlar sırasında verilmiştir. Özgür
Suriye Ordusunun da şehitleri vardır.
Şüphesiz, bu kayıplar hepimizi derinden
üzmektedir. Ülkemizin güvenliği ve sınırlarımızın
hemen bitişiğinde bir terör koridoru oluşturulmasını
önlemek için canlarını feda eden 35 kahraman şehidimiz ebediyete
kadar milletimizin gönlünde yaşayacaktır. Fırat Kalkanı
sırasında şehit olan Özgür Suriye Ordusu mensupları da
kendi vatanlarında asla unutulmayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; maalesef, çağımızın belası terörizmle
mücadele etmek kolay bir iş değildir. Bilhassa çöken veya çökmekte
olan devletlerin silahlı çatışmaların ve vekâlet
savaşlarının yürütüldüğü bölgelerde bu mücadele daha da
zordur. Hele masum sivil halkın da yaşadığı meskûn
mahallerde sivilleri de canlı kalkan olarak kullanmaktan hiç çekinmeyen
cani teröristlere karşı operasyonlar planlayıp asker ve sivil
kayıp vermeden icra edebilmek çok müşkül ve hassasiyet arz eden bir
durumdur. Bir de bölgemizde başka hesapları olan bazı güçlerin
bölgedeki muhteris aktörleri kullandığı, oldubitti şeklinde
oyunların tasarlandığı hâllerde terörle mücadele ayrıca
daha da zorlaşmaktadır.
Fırat Kalkanı Harekâtıyla, ulusal
güvenliğimiz bakımından çok büyük önem arz eden bir bölgede
Türkiyenin herhangi bir terör örgütünün faaliyet göstermesine, bir terör
koridoru oluşturulmasına veya aleyhimizde herhangi bir oldubittiye
yol açılmasına rıza göstermeyeceğini ortaya koyduk.
Aynı anda hem DEAŞa hem de PKK/PYD-YPG ve DHKP-C gibi bölgedeki
bütün terör örgütlerinin tamamına karşı en büyük mücadeleyi
veren tek ülke Türkiyedir. Bu arada FETÖ de boş durmamakta, Ankaradaki
Rus Büyükelçisine hain bir suikast düzenleyerek Rusyayla büyük çabalarla
yeniden onarılan ilişkilerimizi ve Halepteki sivillerin tahliye
edilmesini de sağlayan iş birliğimizi bozmanın
hesabını yapmaktadır. Türkiye bu oyunların hiçbirisine
gelmeyecek ve teröre asla teslim olmayacaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu konuda özellikle dün Rus basınında Rus
mevkidaşımla çarşamba günü yaptığım bir
görüşmede bana ait olmayan bir ifadenin kullanılması dolayısıyla
bir tekzip yayınladım. Bu tekzipte ifade edilen cümlelerin bana ait
olmadığını özellikle ifade ettim. Ama maalesef bazı
art niyetli kalemşorlar ve medya mensupları sanki bu tekzip hiç
yapılmamış, bu ifadeler bana aitmiş gibi bugün baktım
epey yorumlara sarılmışlar.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye
baştan beri Suriyedeki ılımlı muhalefetin kendi
topraklarında zalim Esede karşı sürdürdüğü mücadeleyi
meşru bir müdafaa olarak görmektedir. Bugün Rusyada ılımlı
muhalefetle terör grupları arasına set çekmeyi, bunlar arasında
ayrım yapmayı kesinlikle kabul etmiştir. Rusyanın dahi
kabul ettiği bir gerçeği hâlâ kabul etmeyen bazı -özellikle-
çevrelerin ısrarla ve inatla bu konuda âdeta Esedin sözcülüğüne
soyunmuş olmaları da manidardır.
Millî seferberlik ruhuyla Sayın
Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Hükûmetimizin
kararlı tutumu, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tüm
mensuplarının büyük fedakârlıkla ve kahramanca yürüttüğü bu
mücadelenin başarıya ulaşacağından en küçük bir
kuşkumuz yoktur. Bu kapsamda, Millî Savunma Bakanlığı
olarak harekâtın ikmal, bakım ve tedarikine yönelik her türlü tedbir
alınmıştır ve gelişen ihtiyaçlara göre tedbirler
alınmaya devam edilecektir. Harekâtın başından itibaren sınırlarımız
içerisinde ve ötesinde personelimizin iaşe ve ibatesinin en iyi
şekilde sağlanabilmesi maksadıyla birlik imkânları, kamu
kurum ve kuruluşları ile valilikler aracılığıyla
gerekli tüm tedbirler alınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu arada, bütün müttefiklerimize ve dostlarımıza da
bir terör örgütüne karşı bir başka terör örgütünü kullanmak
suretiyle başarıya ulaşılamayacağını, terör
örgütleri arasında ayrım yapmanın kesinlikle yanlış
olduğunu, hem Suriyenin hem de Irakın toprak bütünlüğü ile
siyasi birliğinin korunmasının şart olduğunu
bıkmadan usanmadan izah ediyoruz.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin,
asli görevi olan uluslararası barışın ve güvenliğin
sağlanmasında âciz kalması karşısında Suriyede
kalıcı bir siyasi çözüm için yapılabilecek her şeyi
yapmanın gayreti içerisindeyiz. En son 20 Aralık 2016 tarihinde
Moskovada Türkiye, Rusya ve İranın katılımıyla
gerçekleştirilen ikili ve üçlü görüşmeler de bunun somut bir
göstergesidir. Tüm bu konuları geçen hafta Pariste, Londrada Fransa, İngiltere
ve ABD savunma bakanlarıyla da görüştük. Bu, sadece diplomasiyle
yetinmeyerek gerekli gördüğümüz somut tedbirleri de almamızı
engellemiyor.
Bildiğimiz gibi, Rusyayla
yaptığımız iş birliği sayesinde Doğu
Halepteki sivillerin gönüllü tahliyesi bağlamında da önemli
ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu sabah itibarıyla, toplamda 37.500
sivil Halepten güvenli bölgelere tahliye edilmiştir. Ayrıca,
Suriyede kalıcı bir ateşkesin tesis edilmesini ve siyasi bir
çözüme ulaştırılmasını teminen Moskovadaki ortak
açıklamada belirtilen yol haritasının uygulanması için de
çalışılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, geçen hafta
Fransada Fransız Savunma Bakanıyla Pariste, Londrada
İngiltere, Amerika ve ayaküstü Almanya Savunma Bakanıyla,
Irakın Savunma Bakan Vekili ve Genelkurmay Başkanıyla ayrı
ayrı görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerde, Türkiyenin bu
konudaki öncelikleri, hassasiyetleri ve kırmızı çizgileri net
olarak bir kez daha ifade edildi ve muhataplarımızla
yaptığımız görüşmelerin sonucunda, muhataplarımızın
her birinden, özellikle Fırat Kalkanı Harekâtını desteklediklerini,
kantonların birleştirilmesine karşı olduklarını,
Menbicteki PKK/PYD-YPG varlığının oradan bir an önce
çekilmesinin temini ve Irak ve Suriyenin toprak bütünlüğü konusunda
onların da mutabakatlarını teyit ettik. Tabii bu Türkiye için
artık yeterli değildir, bundan sonra icraat zamanıdır.
Bütün bu müttefiklerimizden, çarşamba günü de Rusya Savunma Bakanıyla
yaptığımız görüşmede, bütün bu
değerlendirmelerimizin sonucunda artık Türkiye olarak beklentimiz, bu
ülkelerin harekete geçmesidir, biraz önce söylediğim konularda artık
somut adımlar atılmasıdır. Artık bundan sonra somut
adımların atılmasını bekliyoruz ve bu somut
adımların atılması için de gayretlerimizi sürdürüyoruz.
Türkiyenin bu çabaları, nihayetinde, baştan beri savunduğumuz,
Suriyenin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunması
açısından gayet anlamlı katkıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gazi Meclisimizin Türkiyenin terörle mücadelesindeki himaye
ve desteği hayati önem taşımaktadır. Bu himaye ve
desteğin mücadelemiz başarıya ulaşana kadar
süreceğinden eminiz. Zira, devletimizin ve milletimizin bekasına
yönelik tehditleri ortadan kaldırmak için büyük bir mücadelenin
verildiğini sizler de çok iyi biliyorsunuz. Bu mücadelede, başta Türk
Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere, tüm güvenlik güçlerimizin en önde yer
aldığını biliyorsunuz. Ancak, nihayetinde, bu mücadeledeki
kesin ve kalıcı başarı bütün milletimizin desteğiyle
ve katkısıyla gelecektir. Asil milletimizin ve Gazi Meclisimizin bu
mücadeleden de başarıyla çıkacağına
inancımız tamdır. Sonunda bölgemizde gerçek bir barış,
huzur ve refah ortamı da oluşacaktır. Terör belası
defedilecek, insanlarımız can ve mal güvenliğinden endişe
etmeyecektir. Her karış toprağı şehit kanlarıyla
yoğrulmuş olan vatanımız tüm şehitlerini sonsuza kadar
şükranla anacak, hepsinin isimlerini nesiller boyunca gönlünde
yaşatacaktır.
Daha güzel günler ufuktadır; sabır ve
azimle mücadelemizi sürdürmek mecburiyetindeyiz. Yüce Türk milletinin temsil
edildiği Gazi Meclisimizin desteği bu mücadelemizde en büyük güç
kaynağımız olmaya devam edecektir, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet
payidar kalacaktır.
Yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum
Milletvekili Sayın Kamil Aydın konuşacak. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun Sayın Aydın.
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi adına dün El Babda yaşanan olayların
değerlendirilmesi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 22 Aralık, Türk milletinin ve tarihinin
onur defterinde hak ettiği yeri alan Sarıkamış
Harekâtının 102nci Yıl Dönümü. Sarıkamış Üstü
kar, altında Mehmetim yatar. diye tanımlanır. Akifin levent
asker ağıtında da belirttiği gibi Eşele bir yerleri
örten karı/Ot değil onlar atanın saçları dizelerinin ete
kemiğe büründüğü yerin adıdır Allahuekber Dağları
ve Sarıkamış.
Sayın milletvekilleri, elbette ki
savaşların, yaşanan trajedilerin kazananı olmaz. Bu,
uluslararası bir temennidir, doğrudur; hiçbir savaşın
kazananı olmaz. Fakat eğer savaş bir emperyalist amaç için
yapılırsa bu çok yanlıştır ama istiklal için, birlik
için, vatan için, beraberlik için, beka sorununun ortadan
kaldırılması için yapılan savaşlar da maalesef
kaçınılmazdır. Yakın tarihimize
baktığımızda, Balkan Harbi, Yemen seferi, biraz önce
değindiğim Sarıkamış Harekâtı, Çanakkale ve
hepsinin besleyip ruhaniyetini oluşturduğu İstiklal Harbi böyle
bir durumun ifadesidir, yani kaçınılmazdır. Burada şunu
vurgulamaya çalışıyorum, özellikle şöyle söylemek gerekir
ki: Bu birlik harcının, bu İstiklal Harbinde ete kemiğe
bürünen bu birlik harcının ölümsüz mimarları bütün bu cephelerde
her türlü coğrafi, etnik, mezhebi farklılıkları
zenginliğe çevirmiş, kucak kucağa yatan şehitlerimizdir.
Kimdir bunlar? Efendim, bunlar, Ali Kemal gibi manda ve himaye kabul etmeyip
Namık Kemal gibi Vatan yahut Silistre diyenlerin, Gazi Mustafa Kemal
gibi Ya istiklal ya ölüm! diyenlerin temsilcileridir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Suriyede
bugün neler oluyor? Hiçbir ülke, evinin kapısının önünde tehlike
ya da riski göze alamaz. Türkiye, güney sınırında kapana
kapatılamaz. Bugün o coğrafyada fiilî varlıkları olan
İran, Amerika Birleşik Devletleri, Rusyadan daha fazla orada
olmamızın gerekliliğini çok açık bir şekilde
görmekteyiz. Bu da uluslararası geçerliliği olan sözleşmelerle
teminat altına alınmış haklarımızın bir
gereğidir. Dolayısıyla, bugün orada yaşadıklarımıza
Türkiye bigâne olamaz, sessiz kalamaz, hareketsiz duramaz. Aslında
Türkiye'nin içinde bulunduğu bu günlerde, gerçekten büyük bir terör
sarmalına alındığı bu günlerde orada olanları çok
iyi okumak gerekir. Niye? derseniz, her zaman söylüyoruz; bakın, aklımızın
ucundan geçmeyen Berlindeki pazara yapılan saldırı, değil
mi, bir Rus Büyükelçisinin öldürülmesi, daha öncesinde Pariste, Londrada ve
değişik Avrupa kentlerinde yapılan terör olayları
Bütün
bunlar şunu gösteriyor ki birbirinden bağımsız uluslararası
hiçbir etkinlik söz konusu değil şerre de olsa, hayra da olsa.
Dolayısıyla, Türkiye şu anda bir terör sarmalı
içerisindeyse bunu sadece içeride düşünmek eksikliktir ya da tamamen
dışarıya bağlamak da bir eksikliktir. Sebep-sonuç
ilişkisini çok iyi kurup iç ve dış bağlantıları
çok iyi ifade etmek gerekir. Bunu somutlaştırmak gerekirse, bugün
IŞİDin sınırın ötesindeki varlığı
-Allah aşkına- içeriye yansımıyor mu zannediyoruz?
İçeride bugüne kadarki olaylara baktığımızda intihar
bombacıları aracılığıyla bunu net bir
şekilde görüyoruz. Peki, yine, sınırın ötesinde YPG ve PYD
varlığının bugün içeriye bir şekilde nüksetmesi söz
konusu değil mi? Orada rahatsız oldukları herhangi bir durumdan
dolayı bunu Türkiye Cumhuriyeti devletinin içerisine bir şekilde PKK
ya da TAK -adına ne derseniz deyin- canileriyle yansıtmaları söz
konusu değil mi? Tabii ki söz konusu. Dolayısıyla, bugün El
Babda yaşadıklarımız ile Kayserideki
yaşadıklarımız arasında bir fark yok. Bugün Menbicde
yaşanması muhtemel şeyler ile Beşiktaştaki bomba
arasında bir ilişki var tabii ki. Rus Konsolosunun öldürülmesi ile bu
coğrafyadaki Türk varlığının, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin varlığının ya da Fırat Kalkanı
operasyonunun bir bağlantısı var mutlaka. Bunu böyle okumak
lazım. Dolayısıyla, ben iki çerçeveden bakmak istiyorum.
Evet, dün canımız yandı. Bu aralar
zorla alıştırılmaya
çalıştığınız maalesef yeni şehit haberleri
geliyor. Her şehirden, her kültürden, her etnik gruptan, her inanç
sisteminden, her yaştan, evli, bekâr, nişanlı ana kuzularının
acı haberleri geliyor. Bizim sınırımızın
ötesinde, haritalara baktığımız zaman en fazla söz
hakkı olması gereken Türk milletini hiç kimse kapana
kıstırıp ne oldubittiye getirecek bir harekette bulunamaz. Onun
için biz hassas noktalarımız olan özellikle Fıratın
batısında -El Babla başlayan- büyük bir operasyonla -maalesef
müttefiklerimizin de burada katkıları var- oradaki illegal örgütlere
yapılan katkılarla bir oldubittiye getirilip, iki kantonun birleştirilip
bir yapay, bir suni oluşumun meydana gelmesine izin veremeyiz, ebet müddet
devlet geleneği olan bir millet buna müsaade edemez. Onun için oradaki
harekâtın başarılı olması gerekir. Hatta El Babla da
kalmayıp sağlı sollu Mare ve Menbic de kontrol altına
alınıp öyle devam edilmesinden yanayız. Bunu yaparken
diplomasiyi çok iyi kullanmak zorundayız bir taraftan. Şıpsevdi
âşıklar gibi değil; bir gün dost, bir gün
barışık, bir gün küs, bir gün müttefik, bir gün düşman
değil, gerçekten ilkelerimizi, beklentilerimizi, isteklerimizi masaya çok
net bir şekilde koyup özellikle oradaki varlığını
hissettiren ülkelerle derin bir diplomasi trafiğini sürdürmek
zorundayız.
Bir taraftan İran, bir taraftan Rusya, bir
taraftan ABDyle çok net bir şekilde bunları açıkça ifade
etmeliyiz. Bunu yaparken sadece ÖSOya yaslanmak değil, ÖSO da çok
tutarlı, çok varlığı kabul edilmiş uluslararası
karşılığı olan bir varlık değil sonuçta.
Bugün PYD ya da YPGyle ittifak yapanlar, yarın, Allah korusun, bizim
birliklerimizin ilerlemesi sonucunda yaptıkları lojistik ve silah yardımıyla
farklı birtakım atraksiyonlara girebilirler. Bu konuda çok net ve
açık olmalıyız. Uluslararası basını,
yayını, kamuoyunu sürekli bilgilendirerek
adımlarımızı çok net bir şekilde atmak zorundayız
ve gerçekten bizim evimizin önündeki ateşin bir an önce sönmesi
lazım. Biz evimizin önüne gecekondu bir ev isteyemeyiz. Bunu istemek
saflık olur. Bu düşüncelerle
Tabii, terörün iç boyutları da var.
Dışarıdaki bu uzantılar, zaman zaman canları
yandıkça, istedikleri emellere ulaşmadıkça bizim
canımızı yakmaya çalışıyorlar. Bu konuda
Sayın Bakanım bir iki noktayı, hususu dile getirmek istiyoruz.
Mütemadiyen aynı hataları yapıyoruz. Bakın,
hafızanızı tazeleme adına bir iki örnek vereceğim.
Bizim ağırımıza giden şudur: Şimdi, güvenlik
güçlerimiz, bu çocuklar göğüs göğüse, mertçe, cephede savaşarak
şehit olmuyorlar. Kahpece düzenlerle, tuzaklarla, bombalarla şehit
ediliyorlar. Biz bunu ilk defa yaşamadık. Bakın, Eylül 2012de
Bingöl Karlıovada aynı tuzak yapıldı, 8
evladımızı kaybettik. Araçlara bindirdik, göz göre göre, hiçbir
lojistik istihbarat desteği olmadan bu çocukları PKKnın
kucağına attık ve çok ilkel bir şekilde döşenen
kablolarla, tuzaklanan bombalarla şehit verdik 2012de.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın, ek beş dakikalık
sürenizi veriyorum.
KAMİL AYDIN (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Yine bir Eylül günü -2015- Iğdırda 13
tane evladımız Dilucu Sınır Kapısına
götürülürken, nöbetleri değiştirilirken yine aynı hatayı
yaptık. Su uyur düşman uyumaz. prensibini niye unutuyoruz? Hele
hele bin yıllık devlet geleneği olan bir akıl bunu
nasıl unutabilir? Ama düşman uyumuyor. O çocuklarımız her
gün araçlarla sınır kapısına nöbete giderken döşenen
bombanın patlaması sonucu 13 tane canımız,
evladımız gitti. Şimdi, bugün bakıyoruz Sayın Bakan,
yine aynı hataları yapıyoruz. Beşiktaştaki de öyle
Kayserideki de öyle. Bakın, sizlere gelmiyor mu bilmiyorum ama bana
geliyor. O yavrularımız, asker ve polis hizmetinde bulunan
kardeşlerimiz yazıyor. Bu taşıma mantığı çok
saçma bir mantık. Bu çocuklarımızı doğal
ortamlarında dahi muhafaza edemiyoruz. Bunun bir an önce çözülmesi, bu
işte lojistik destek sağlayan, bu işte bilgi aktarımı
yapan kimlerse bir an önce hukuk önüne çıkarılıp gerekli
cezanın verilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Bu, Kayseride de böyle
oldu, maalesef İstanbulda da.
Şimdi, tabii, geçmişten gelen bir
ihmalkârlık
Bunu yapmayacağız, yapmamalıyız.
Eğer büyüklük iddiamız varsa bunu yapmak da büyüklüğümüze halel
getirir diye düşünüyoruz. Öte yandan, ben de özellikle yine
sınır ötesindeki olaylar ile sınır içerisindeki terör
olaylarının bağlantısı olması adına bir
şeye daha vurgu yapmak istiyorum: Değerli milletvekilleri, bizler de büyük
bir sağduyuyla her günden daha fazla birlik beraberliğimizi ön plana
çıkarıp bütün vurgularımızı ona yapmalıyız.
Asgari müştereklerimizi ortaya koymalıyız çünkü ülkesiz,
vatansız, istiklalsiz inanın hiçbir şeyin tadı tuzu olmaz.
Özellikle, siyasi mülahazalarımıza düşmanın
taşıyacağı
Uyumuyor dedik çünkü gerçekten
hasmımız çok, dostumuz az. Dolayısıyla, hasım
çoğaltmanın bir anlamı yok; kamplaşmanın,
ayrışmanın, kutuplaşmanın bir anlamı yok. Bunu
söylerken muhalefet şerhimiz bakidir. Bugün -geçen gün de söyledim- en
masumunuz ilk taşı atsın, son taşı atacakların
söyleyecek hiçbir şeyi yok. Biz bunun farkındayız ama biz otuz
yıllar öncesini, kırk yıllar öncesini bir taraftan
kaşıyarak, kederleri, ortak yaşanmışlıkları
da gündeme getirerek, acıları tazeleyerek birilerinin ekmeğine
yağ sürmeyelim. Biraz önce söyledik, gerçekten, bu harç öyle bir
karılmış ki artık bunu bölüp parçalamanın imkânı
yok, ancak yok etmeyi düşünürseniz ayrıştırmayı
başarabilirsiniz. Ama, ben inanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti devleti
sınırları içerisinde bu birlik ve beraberliği yok etmeyi
hedefleyen, amaçlayan ne bir birey ne bir grup ne de bir siyasi eğilim
yoktur diye düşünmek istiyorum. Dolayısıyla, dünkü, özellikle en
son şehitlerimizle beraber aralık ayı içerisindeki şehit
sayımız inanın birçok ülkenin savaşında
kaybettiği şehit sayısına, ölümlere denk bir sayıya
geldi. Artık biz bundan bir ders çıkarıp bir an önce hattı
müdafaa değil, sathı müdafaa mantığıyla hareket
etmeliyiz. O satıh da Türkiye Cumhuriyeti devletinin
sınırlarının hepsi ve dışarıda da bize
tehdit oluşturabilecek, öncelememiz gereken savunma
sınırlarımızdır. Burada kesinlikle tek vücut olup
gerekenlerin yapılması noktasında ilgililere de yol göstererek,
fikir vererek, düşüncelerimizi ifade ederek bunu gerçekleştirmekten
başka çaremiz yoktur diyorum.
Bu dilek ve temennilerle şehitlerimizin hepsine
Yüce Rabbimden rahmet, gazilerimize şifa diliyorum, ailelerine ve yüce
Türk milletine başsağlığı dileyerek hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.
Buyurun Sayın Yıldırım.
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ben de hepinizi saygıyla selamlayarak
başlamak istiyorum.
Dün de ifade etmiştim, bugün de tekrar ifade
ediyorum, bu operasyonda hayatını kaybedenlerin sayısı 40a
yaklaştı, yaralılar ise bunun çok daha üzerinde. Gerçekten,
birazdan vereceğim örneklerde de görüleceği üzere, oraya ne için girdiğini
bilmeyen bu güvenlik güçlerinin, askerlerin ölümünden duyduğum derin
üzüntüyü ifade etmek istiyorum. Onlara Allahtan rahmet, ailelerine
başsağlığı diliyorum; yarılara da acil
şifalar diliyorum.
Yine, tekrar söylemiştim, birazdan ifade
edeceğim üzere amacı net olarak konulmamış, belki de
bırakın oradaki zavallı askerleri, komutanlara bile tam
tariflenmemiş bir operasyonla karşı karşıyayız.
Şunu söyleyeyim: Şu Meclis altına attığı bir
imzayla o askerleri oraya gönderdi. Şu Meclis muhalefet eden veya
tezkereyi destekleyenlerle birlikte bu ölümlerin gerçekleşmesine sebep
olmuş olan tezkerenin sahibidir. Ben kendi adıma onları oraya
göndermiş olan bu Meclis iradesinin tamamının bu ölümlerden
sorumlu olduğundan hareketle partim ve şahsım adına
bunların ölümünü engelleyemediğim için onlardan özür diliyorum. Bütün
içtenliğimle onlardan haklarını bize helal etmesini temenni
ediyorum. Şundan ötürü özür diliyorum: Biz tezkereye muhalefet etmiş
bir parti olarak diğer partileri bu tezkerenin doğru
olmadığına inandırtamadığımız için özür
diliyorum ve oraya onları güvenli göndermediğimiz için, orada
bilmedikleri, tanımadıkları arazi ve kentlerde her anı ölüm
kokan süreçleri onlara yaşattığımız için bir daha özür
diliyorum ve haklarını helal etmelerini temenni ediyorum.
İmzalamamış olsak bile, bu yönde oy kullanmamış olsak
bile şu Parlamentonun bir üyesi ve grubu bulunan bir partisi olarak bu
kanaatimizi ifade etmek zorundayız.
Değerli arkadaşlar, amacı ve
sınırı belli olmayan bir operasyon söyledik. Şundan ötürü
söyledik: Çünkü Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve iktidar
yetkilileri 24 Ağustostan bugüne kadar orada Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bulunmasına dair biri biriyle çelişen, biri birine
zıt çok farklı bulunma amaçları öne sürdüler. Gâh Kuzey
Suriyedeki federasyona ve oluşuma izin vermemek için orada
bulundukları açıklandı, gâh DAİŞ tehdidini ortadan
kaldırmak için; yeri geldi, rejimi değiştirmek için orada
olduğumuzu söylediler ve en son, iki gün önce Moskova'ya giden
Dışişleri Bakanı mutabakat imzalıyor ve seküler
yapıyı korumak için, Suriye Arap devletinin egemenlik
hakkını korumak için orada olduğumuzu söyleyen bir
mutabakatın altına imza atıyor.
Şimdi, hani, ilk Suriyede kargaşa
başladığında Emevi Camisinde namaz kılacaktık.
24 Ağustosta ise sınır ötesi operasyona giriştiğimizde
oyun kurucu olarak girdiğimizi söyledik. Şimdi bütün dünya görüyor ki
Türkiye orada bir oyun kurucu değildir, Türkiye orada neredeyse -amiyane
tabirle- bir yancıdır, bir figürandır. Dün de söyledim, bugün de
söylüyorum: Biz Babı alsak ne olur? Bab bize mi kalacak? Göreceksiniz,
Bab düştükten sonra en fazla bir hafta içerisinde rejim ve Suriye ve
Rusya, hep birlikte İşiniz bitti, çıkın buradan. diyecek.
Onların yerine bizim gençlerimiz, çocuklarımız ölüyor,
onların yerine biz orada savaşıyoruz, onların yerine biz
orayı temizliyoruz ve onlara hediye ediyoruz. Bundan ötürü, bu ölen
askerlere karşı bir özür ve hak helalliği isteme borcumuz var
bizim bu Meclis olarak. Hiç birbirimizden de ayırt etmeksizin söylüyorum
bunu.
Değerli milletvekilleri, bakın, şunu
ifade edelim ki: Yaşamın çok ucuz olduğunu, oradaki
gençlerimizin ve çocuklarımızın bilasebep
yaşamlarını sonlandırır hâle geldiğimizi bir
örnekle ifade edeyim. Hepimiz inceleyebiliriz, 19 Aralık günü yani fazla
değil, üç gün önce Hürriyet gazetesinde
El Baba dayanmış olan
Afyonlu asker Fatih Olcay babasını arıyor gece ikide
-bakın, hiçbir yoruma mahal bırakmaksızın- Nereye
gittiğimizi, ne yapacağımızı, nereye
ilerleyeceğimizi bilmeden gidiyoruz; hakkınızı helal edin.
diyor ve sabaha onun şehit olduğu haberi geliyor. Hürriyet gazetesi
yazıyor. Afyonlu asker Fatih Olcay adlı gencimiz babası Ramazan
Olcayı arayarak -baba beyanıdır bu- Nereye gittiğimizi,
nereye ilerlediğimizi, amacımızın ne olduğunu
bilmiyoruz. diyor. Sözün bittiği yerdir. Bu Meclisin nasıl bir
yükümlülük altına girdiğinin resmidir bu. Ondan, zavallı Fatih
Olcay ve acısını çeken baba Ramazan Olcay değil, biz
sorumluyuz, biz, bu Meclis sorumlu.
Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, bu
çocuklarımızın, gençlerimizin kanı üzerinden hamaset
yapmak, gelip burada başsağlığı dilemek veya
onların bilinmezliklerle dolu, hayatlarının artık bir alt
yazıya, bir son dakika haberine indirgendiği kadar ucuzladığı
bir süreci yaşıyoruz biz. Ya değilse, eski bir bakanın
kalkıp bir televizyon programında Ben de şehit olmak
istiyorum. veya aynı memleketten yeni bakanın kıta denetler
gibi İnşallah şehitlik size de nasip olur. demesini veya bir
başka iktidar milletvekilinin Tabii ki şehit olacaklar
-cümleyi
eksiksiz okumak için alıyorum- Maaş alıyorlar, evet, şehit
olacaklar, bunun için para alıyorlar. demesini -peki, bu
çocuklarımız maaş alıyor diye ölmek zorunda mı yahu
Allah aşkına- veya Başbakan Yardımcısının
ifade ettiği gibi Bugün Türkiye'de yaşadığımız
birçok problemin sebebi Suriye politikalarımızdaki
yanlışlıklardır. cümlesini nereye oturtacağız?
Bakın, bunu bir söylem üstünlüğü sağlamak için demiyorum. Bu
gençlerimizin birinin daha canı toprağa düşmeden, yol
yakınken geri dönmek için bu Parlamentonun bir üyesi olarak söylüyorum. Ya
değilse Biz bu tezkereye hayır dedik, sizi ikna etmeye
çalıştık. deyip işin içinden çıkabilme lüksümüz yok
bizim. Bu noktada da asla değiliz.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
bakın, size bazı gazeteler göstereceğim. Dün bu gençlerimizin,
çocuklarımızın hayatını kaybettiği an merkez
medyanın baskıya girmesinden çok önce, buyurun, havuz medyası,
Sabah gazetesinin manşeti büyükelçi cinayeti. Burada, Mehmetçik El-Babda
138 DEAŞlı öldürdü. Peki, 14 gencimizin ölümü ne kadar? Şu
kadar. Gazete bu işte. Bu çocuklarımızın değeri bu.
Yani burada manşet dahi olamıyorlar. Çocuklarımızın
nerede, nasıl öldüğü bile havuz medyasında habere yansıma
biçimini belirliyor.
Diğeri farklı mı? Yeni Şafak.
DEAŞın Son Çırpınışları Peki,
çocuklarımız nerede? Şurada. Çocuklarımızın
hayatını kaybetme öyküsü bu kadar, bu işte. Bu Parlamento böyle
bir sürecin altına imza atmış.
Bunda daha küçük. Buyurun bir başka gazete
değerli arkadaşlar. Evet, sadece şu
tırnağımın, bakın, başparmak
tırnağımın büyüklüğü kadar haber, bu kadar işte.
Bu, bu çocuklarımıza verdiğimiz değer. Bir de
geleceğiz, onların -aflarına sığınıyorum
hepsinin- kanı üzerinden burada da her birimiz kendi siyasi zaviyemizden
hamasetimizi, ahkâmımızı kesip gideceğiz.
Şimdi, hiç kendimizi götürüp getirmeyelim,
kaldırıp indirmeyelim. Moskova mutabakatı bizim Suriye ve Orta
Doğu politikamızın iflasının nişanesidir. Ne
dedik? Suriye Arap devletini tanıyoruz artık, rejimle bir
ilişkimiz yok. Ne Emevi Camisi ne rejimi, artık Esed değildir o,
Esaddır. Moskova metni bunun göstergesidir.
Yine şunu söyleyelim değerli
arkadaşlar, 138 ile 14ü kıyaslıyoruz ya, Allah
aşkına, her şeyi yapalım ama bu çocuklarımız ve
gençlerimizin kanı üzerinden bir ölüm skorları yarışına
girmeyelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
beş dakikalık ek sürenizi veriyorum.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ne yaparsak yapalım skor yarışı
içerisine girmeyelim.
Şimdi, en son gelinen nokta itibarıyla
bilinmezliklerle dolu bu süreçte... Sayın Bakan az önce
konuşmasında şunu söylüyor: Kaçan DEAŞlıların
gizlenme derinliğini öngöremediğimizden söz etti. O zaman, biz
öngöremediğimiz, tahmin edemediğimiz yerlere doğru ilerliyoruz.
Dün bu sebeple bu kürsüden bu konuya dair konuşurken bir Vietnam
sendromundan söz ettim. Bütün uluslararası literatür bunu Vietnam
sendromu olarak tanımlar. Bir ülkenin, bir zümrenin, bir siyasi
yapının kendi egemenlik hakkının olmadığı
bir toprakta, amacı belirsiz bir şekilde operasyonlar düzenlemesi ve
orada kayıplar vermesinin adı Vietnam sendromudur. Bunu diplomatik
literatürde başkaca izah edebileceğimiz hiçbir şey yoktur
değerli arkadaşlar.
Şunu söyleyelim: Son günlerde cumhuriyet
tarihinin en zor günlerini bu ülkenin içte ve dışta
yaşadığını ifade ettiğimizde, siyasi
iktidarın içte ve dışta birbirini tetikleyen,
kışkırtan yanlışlar içerisinde sonu belirsiz bir
mecraya ülkeyi sürüklediğini söylediğimizde, siyasi darbelerle
milletin seçmiş olduğu iradeyi rehin alma politikası diye ifade
ettiğimde ve bu az önce de Sayın Başkanın
rahatsızlık duymasını beraberinde getirdiğinde, bize
kalkıp -burada değil ama- yayın kuruluşlarında ahkâm
keserek yakın geçmiş tarihten ders çıkarmadığımızı
söyleyen iktidar hakkında şunu söylemek isterim: Zerre kadar 15 Temmuzdan
eğer ders çıkarmış olsaydılar
Şu anda bizim öngörümüz o ki ülke yeni bir
darbeye doğru gidiyor. Ülkede darbe mekaniği hiç hız
kaybetmeden, bütün hücreleri yeniden canlanmış bir şekilde, içte
ve dıştaki yanlışlar bu darbe sürecini besleyen bir noktaya
doğru ilerliyor. O gençlerimizin ölmediği, kanın
akmadığı, ülkenin kısmi ve süreli de olsa gün yüzü
gördüğü, askerlerin, polislerin doğuda, güneydoğuda neredeyse
terlikle rahat rahat gezebildiği bir çözüm sürecine dair bitirirken-
dönemin Başbakan Yardımcısı kalkıp Artık filmini
çekersiniz. demişti. Keşke onun filmini daha uzun uzun çekseydik de
bugün bu çocuklarımızın kanlı görüntülerini, televizyondaki
filmlerini ve haberlerini hiç izlememiş olsaydık.
Çözüm sürecinin elbette bir gün kadri kıymeti
bilinecek, filmi çekilecek, ondan yana hiç şüpheniz olmasın. Ve
gençlerin ölümüne engel olabilecek her sürecin bu toplum vicdanında yeri
olacak, bir filmi olacak. Peki, çocuklarımızı anlamsız bir
şekilde gönderdiğimiz bu bataklık içerisinde, bu kanlı hem de
kararmış kanlar içerisinde bu filmi çekmeye ve bunun
hesabını vermeye kimin yüreği yetecek, onu da biz çok merak
ediyoruz. Özellikle bu Rojavayla ve Kuzey Suriye Federasyonuyla ilgili çok
sıkça dile getirildiği için söyleyeyim: Türkiye de çok çok iyi bilmektedir
ki oradaki Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin yönetimde ve
Mecliste ortak bir süreci işlettiği yönetişim sürecinin,
tabandaki her türlü etnik, dinsel, mezhepsel renkliliğin yönetime
katıldığı o Kuzey Suriye Federasyonuda Suriyenin bu kaotik
ortamındaki tek istikrar adası olarak duruyor ve bir modeldir; Orta
Doğudaki çoğulculuğa, kültürel, dinsel, etnik
çoğulculuğa bir rol model olarak duruyor ve Türkiyeyi tehdit eden
hiçbir tarafının olmadığını en az Türkiyedeki
devlet aklı da bizim kadar biliyor ama oradan hiçbir tehdit
gelmediğini bildiği hâlde, özellikle Türkiye'nin orayı hedef
hâline getirmesi, oranın Türkiyeye tehdit olmasından kaynaklı
değil; oradaki sistemin, zihniyetin rol model olma
anlayışının Türkiyeyi, Türkiye'nin siyasi ve ideolojik
genetik kodlarını ürkütmesinden kaynaklıdır. Ki bu Türkiye
toplumunun, 80 milyon insanın da öyle bir derdi yoktur; oradaki insanlarla
en ufak bir probleminin olduğunu düşünmüyorum, oradaki oluşumlarla
da probleminin olduğunu düşünmüyorum. Herkes kendi diliyle, rengiyle,
kültürüyle, diniyle, mezhebiyle yaşasın diyor. Sadece siyasi
iktidarın bu aklıselimi yitirmiş olma hâlinin, bu ülkeye
yaşatmış olduğu ezadan başka bir durum değil yaşanan.
Bir an önce bu tezkerenin gözden geçirilmesi, o operasyona,
bir can kaybına daha bu toplumun tahammülünün olmadığı
saikiyle son verilmesini temenni ediyor, bütün Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Pardon Sayın Altay.
Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Yıldırım konuşması sırasında, tezkereyi
çıkaran Meclisin bu ölümlerden sorumlu olduğunu ifade etmiştir.
BAŞKAN Evet.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz tezkereye olumlu oy vermiş bir partiyiz ve
BAŞKAN Açıklama yapacaksanız
mikrofonunuzu açayım Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hayır efendim, bu
ölümlerden sorumlu olmak demek açık bir sataşmadır.
BAŞKAN Hayır, sataşmadan
dolayı söz istiyorsanız gerekçesini söylüyorsunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Efendim
BAŞKAN Tamam, Sayın Akçay, gerekçesini
söylüyorsunuz. Açıklamak, netleştirmek için sordum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tabii.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın Hükûmetin gündem
dışı açıklaması nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken bu açık
sataşma karşısında hem Hükûmetin hem iktidar grubunun
sessiz kalmasını ve susmasını da yadırgadığımı
ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Yani, bu ölümlerden sorumlu olduğunu söylemek,
bu çok haksız bir ithamdır değerli milletvekilleri. Türkiyenin
niçin Suriyede olduğunu iyi bilmemiz gerekir. Hükûmet bilmiyor mu neden
olduğunu da bunu açıklamıyor? Demin Sayın Bakanın
konuşmasını izledik. Bunu vuzuha kavuşturacak, vurucu
cümleleri kullanmadı. Türkiye elini kolunu bağlayarak seyredemez
orada olanları. Başsağlığı dilemek hamaset
değildir ve toplumsal hassasiyetleri kaşıyarak ajitasyon yapmamak
lazım. Suriyede mücadelemiz, tüm terör unsurları etkisiz hâle
getirilene kadar devam etmelidir, edecektir. Bu mücadeleden başarıyla
çıkmak için içerideki tehditlere karşı da birlik ve beraberlik
içerisinde olma mecburiyetimiz vardır. Operasyon, Türkiyenin teröre
karşı kalkan kurma operasyonudur. Bu kalkanı kuramazsak
içerideki terör unsurlarına karşı yeterince mücadele edemeyiz.
Ciğerimizdeki kurşunu çıkarmak için bu operasyonda
başarı sağlamamız şarttır. Bu bir millî güvenlik
sorunudur ve millî güvenlik sorunları millî iradeyle ve millî birlik
içerisinde çözülür. Millî iradeyi temsil eden ve milletin iradesini yetkiyle
kullanan iktidarın da milleti defaatle, dakika dakika aydınlatmak ve
bir kafa bulanıklığını gidermek gibi bir mecburi
görevi vardır. Milletimizin desteği Silahlı Kuvvetlerimizin
arkasındadır. Allah her birinin yâr ve yardımcısı
olsun ve bu vesileyle şehadet mertebesine
uğurladığımız 16 askerimize Cenab-ı Allahtan
rahmet, kederli yakınlarına ve büyük milletimize
başsağlığı diliyorum, yaralı askerlerimize de
acil şifalar temenni ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Akçay benim
kendilerini itham etmek amacıyla bu konuşmayı
yaptığımı ve o cümleleri kullandığımı
BAŞKAN Haksız bir ithamda bulundunuz.
dedi.
AHMET YILDIRIM (Muş) Evet. Öyle bir niyetim
yok ve benim konuşmamın amacı da o değil. Ben de
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Bu, açıklamaya giriyor Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Yok, Sayın
Başkan, ne fark eder; ha buradan, ha oradan.
BAŞKAN Fark ediyor çok. Yani, siz haksız
bir ithamda bulunmadınız mı Milliyetçi Hareket Partisine, bunu
mu açıklamak istiyorsunuz?
AHMET YILDIRIM (Muş) Asla bulunmadım,
asla bulunmadım.
BAŞKAN Bu, açıklamaya giriyor,
yerinizden bir dakika söz vereyim. Lütfen, usulüne göre davranalım
Sayın Yıldırım.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, sorarım: O askerler kendi
başına mı gitti oraya, kim gönderdi? Ben kendimi de partimi de
işin içine katarak bu Parlamentonun tamamını saydım.
Eğer biz göndermediysek
Veya biz altına imza
attığımız tezkereyi oraya giden askerlere ifade
edememişiz. İşte Uzman Onbaşı Fatih Olcay oraya niye
gittiğini bilmiyor. Arayıp babası Ramazan Olcaya hem
başsağlığı dileyelim hem acısını paylaşalım
hem ne konuştuğunu soralım. Bunu bir askerin ağzından
ve 19 Aralık günü gazeteye haber olmuş bir askerin
babasının ağzından söyledim.
Bir diğeri, bakın, bu ülkenin daha fazla
kan akıtma, gençlerin ölümü üzerinden bir iç ve dış siyaset
yürütme şansı yok. Bu temelde, bir barışçıl siyasetle
de biz, egemenlik hakkımızın olduğu
sınırlarımızı koruyabilme şansına sahibiz.
Onun için, başka ülkelerin topraklarına girmemize gerek yok diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Muş) Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Toparlayın lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) Şununla ifade
edeyim, özellikle barış açısından: Hani, tarihin
babası Herodot söyler, der ki: Barışta evlatlar
babalarını defnederler, savaşta ise babalar evlatlarını
defneder. Bu ülke, maalesef, babaların çocuklarını
defnettiği bir ülke hâline döndü. Bu ülkenin bunu daha fazla
kaldırabileceği bir mecali yok. Bu ülkenin aklının,
ferasetinin bunun dışında yöntemleri üretebilmeye muktedir
olduğunu düşünüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, hiçbir şeye sessiz kalmış değiliz, söz
sıramız henüz gelmedi, geldiğinde konuşacağız.
Sadece usule ilişkin bir tutumumuz söz konusu, kayıtlara geçsin diye
söylüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bakan da bir açıklama
yapmak istediler.
Buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Kürsüden iki dakikalık
BAŞKAN Eğer açıklama
yapacaksanız yerinizden yapınız lütfen.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkanım, özellikle sataşmadan iki dakika
kürsüden söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Yıldırımın konuşması üzerine mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Meclisin sorumluluğu
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kim sataştı
Sayın Bakana? Ben mi sataştım, Sayın
Yıldırım mı sataştı?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Yok, hayır, HDP sözcüsünün sataşmasından dolayı
söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İki dakika
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işıkın,
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın
yaptığı açıklaması sırasında Hükûmete
sataşması nedeniyle konuşması
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan, öncelikle, söz verdiğiniz için
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben, diğer grupları da dinleyip daha sonra cevap
vermeyi tercih etmiştim ama Sayın Akçayın bu ifadesinden sonra,
sayın hatibin, özellikle HDP adına konuşan hatibin sözleriyle
ilgili bazı bilgileri ve düşünceleri özellikle paylaşmak
istiyorum.
Bir kere, bir, eğer Meclis karar alıp yurt
dışına asker göndermeyecekse bu ülkeyi nasıl
savunacağız? Bu ülke sadece topraklarının içinde mi
savunulur? Bir ülke tehdidi nerede görürse oraya asker göndermek
durumundadır, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı da
budur. Elbette hiçbir şehidimizin olmasını istemeyiz, elbette
hiçbir kaybımızın olmasını istemeyiz ama bu
toprakların bize vatan olarak kalması için gerektiğinde
şehit vermeyi göze alamazsak da burada hür ve bağımsız
yaşayamayız.
Bunu özellikle kayda geçirdikten sonra, bu Kuzey
Suriyedeki PYD yapılanmasını bir özgürlük yapılanması
olarak sunmak beyhude bir çabadır. Bu, bir terör organizasyonudur. Sadece
bölgeden Türkiyeye karşı bir tehdit değil, aynı zamanda
bölgede yaşayan Kürtlere karşı da terör organizasyonudur. Kendi
gibi düşünmeyen bütün örgütleri, bütün oluşumları âdeta silahla
yok eden bir anlayışı siz nasıl bir özgürlük anlayışı
olarak adlandırabilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Böyle bir anlayış, Yahudi Kürtü öldüren, Sünni
Kürtü öldüren, Şii Kürtü öldüren anlayış nasıl bir
özgürlük anlayışı olur? Siz özgürlük için insan öldürmeyi acaba
özgürlük anlayışının bir parçası olarak mı
görüyorsunuz?
Bunu vurguladıktan sonra, özellikle
insanın kıymetinden bahseden kişilerin, çocuk yaşta
dağa çıkarılıp Türkiye Cumhuriyetine karşı terör
örgütü üyesi yetiştirenler hakkında acaba söyleyeceği hiçbir
şey yok mu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
çocuklara yazık değil mi? diye terör örgütüne dönüp hiçbir şey
söylemeyi düşünmüyor musunuz? Bu çocukların
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, tamamlayayım
sözümü.
BAŞKAN - Sayın Bakan, iki dakika
sataşmadan dolayı söz veriyorum. Lütfen, siz de anlayışla
karşılayın.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Peki, tamam.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş) Benim Suriyedeki, Kuzey
Suriyedeki oluşumla ilgili sözlerime dair çok açık sataşmada
bulundu. Ben de
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika.
3.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, Millî Savunma Bakanı Fikri
Işıkın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biz, Suriyeyi ve Suriyedeki can
kayıplarımızı tartışıyoruz. Konuyu bu
bağlamdan kopararak başka yerlere çekmenin size de bize de
kazandırabileceği hiçbir şey yok.
Size şunu öneririm: Bakın, oralar
saldırıya uğradığında havuz medyasının
önemli yazarlarından birinin, Cemil Barlasın kalkıp Ben
Kobanide bir DAEŞliyim. demesi üzerinden veya dönemin
Başbakanının o zaman, kalkıp Düştü, düşüyor.
demesi üzerinden, insanların kendisine göre, beğeniriz
beğenmeyiz, yaratmış olduğu bu sistem içerisinde Suriyede
en az çatışmaların olduğu, en az insanın öldüğü,
en az kanın aktığı bir yerden söz ediyoruz. Size öneririm:
Oradaki yönetimlerde, meclislerde siz Kürtün Kürte tahammül etmediğinden
söz ediyorsunuz ama biz, orada, Arap Meclis Başkanının, Süryani
Başbakanın, Bakanların, Meclislerin, oradaki bütün etnik,
dinsel, mezhepsel çoğulculuğu kapsayan bir yapı
oluşturduğunu okuyoruz, gözlemliyoruz, takip ediyoruz.
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) Sen bu
dediğine inanıyor musun?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Dünya DAEŞle
savaşıyor ya!
AHMET YILDIRIM (Devamla) Şunu ifade edelim:
Bunu sizin beğenip beğenmemeniz önemli değil.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Dünya DAEŞe
karşı savaşıyor, biz de savaşacağız tabii
DAEŞe karşı.
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) Kaç
yüz bin Kürt gitti, söyle.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bir diğer husus,
Dışişleri Bakanlığında ve o ortam dinlemesinde
açığa yansıyan, biz öbür taraftan...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Teröre karşı
savaşacağız tabii.
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) Kaç
yüz bin Kürt tahliye edildi Rojavadan?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş)
Türkiyeye ve Barzaniye ne kadar adam gitti?
BURCU ÇELİK (Muş)
Parmağını aşağı indir, parmağını
aşağı indir!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş)
İnandığını söylesin, inanmadığını
söylemesin.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Sayın Başkan,
ek süre istiyorum, ben konuşamayacağım böyle.
BAŞKAN Otuz saniye
AHMET YILDIRIM (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Ee, otuz saniye, buradan
kaybettiğiniz en fazla yirmi saniye.
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) Kaç
yüz bin Kürt gitti Rojovadan?
AHMET YILDIRIM (Devamla) İyi o zaman
söyleyeyim
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) Söyle.
AHMET YILDIRIM (Devamla) KDPli peşmergeler
sizin açtığınız koridorla gelip Kobaniye niye gitti?
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) Sen
soruya cevap ver.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Siz Salih Müslimi niye
burada ağırladınız? Siz Süleyman Şah Türbesini kimin
açtığı koridorla taşıdınız? Gelin buradan
cevaplayın bakalım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) Salih
Müslimin abisi nerede yaşıyor? Salih Müslimin abisi Kobaniye
gidebiliyor mu?
AHMET YILDIRIM (Muş) Kırmızı
halıyla niye karşıladın sen, kırmızı
halıyla?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri grup
başkan vekilini kürsüye davet edeceğim, lütfen
AHMET YILDIRIM (Muş) Gel cevapla
bakayım, haydi çık cevapla.
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) Sen
cevap ver, Salih Müslimin abisi Kobaniye gidebiliyor mu? Gel cevap ver. Yok
öyle yağma!
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
B) Hükûmetin Gündem Dışı
Açıklamaları (Devam)
1.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işıkın,
Fırat Kalkanı Harekâtına ilişkin gündem
dışı açıklaması ve MHP Grubu adına Erzurum
Milletvekili Kamil Aydın, HDP Grubu adına Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırım, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Engin
Altay ve AK PARTİ Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının aynı konuda konuşmaları (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay konuşacak.
Buyurun Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Böyle çözemeyiz, bu gündemimiz Terörle mücadele
noktasında, iç ve dış kaynaklı, Meclis ne yapabilir?i
konuşmak. Yani Sen onu yaptın, ben bunu yaptım. diyerek bu
işin altından da kalkamayız, boşuna Meclisin iki saatini
yemiş oluruz. Önce onu söyleyeyim.
Tabii, muhalefetin burada yaptığı iki
şey vardır; bir, yapılan yanlışları söyleyecek;
bir de olması gerekenler noktasında Hükûmete öneri ve tavsiyelerde
bulunacak. Konuşmam da bu minval üzere olacaktır. Yani bir sürü
gencimizi, fidanımızı toprağa verirken hepimiz aynı
acıyı yaşıyoruz, ben Biz daha çok üzülüyoruz. diyemem ama
siz de diğer bütün muhalefet partileri için böyle bakabilmelisiniz.
Sayın milletvekilleri, bu arada El Babdaki
şehit sayımız arttı, yaralılardan 2 kişi daha
şehit oldu. Tekrar rahmet diliyoruz. İşte, buradan rahmet
dilememek için ben dün Hükûmete çağrı yaptım, Böyle bir
görüşmeye ihtiyaç var. dedim.
Şimdi, samimi ve yapıcı bir
değerlendirmede bulunmak istiyorum. Bunu yaparken hiç şüphesiz
yapılan yanlışlarla ilgili Hükûmeti eleştirmek gibi de bir
görevimiz var. Buradan muradımız, bu Parlamentonun bu
görüşmelerinden Hükûmetin kimi çıkarsamalar yaparak en azından
bundan sonra yanlış yapmadan terörle mücadele politikasını
bir doğru çizgiye oturtmasıdır.
Peşinen, başlarken bir şey
söyleyeyim: Sayın Bakan, burada, biraz önce, hâlen, an itibarıyla
Zalim Esede karşı mücadeleyi meşru görüyoruz. gibi bir laf
etti ama zalim Esed. Ancak Dışişleri Bakanının Rusya
mutabakatında -biraz sonra onu okuyacağım size, bilmeniz
lazım, bilmemiz lazım- farklı bir şey söyleniyor. İki
dilli bir hükûmet olmaz, bir hükûmetin bir konuda bir anlayışı
olur.
Şimdi, oraya girmeden, tabii, şunu da
soralım, öyle başlayalım. Biz IŞİDle, DAEŞle
mücadele edelim, biz o tezkereye evet diye onun için dedik. Onun için dedik.
Biz, bu vatanın bekası için, değil 14, 79 milyon da şehit
olabilir anlayışı içindeyiz ama gereksiz yere
evlatlarımızın toprağa düşmesine de seyirci
kalamayız. Elbette, bu topraklar için, bu devlet, bu ülke, bu millet için
nerede bir tehdit varsa, bu devletin mekanizmalarının bunu bertaraf
etmek gibi bir zorunluluğu var, o yetkiyi de buradan alacağız
yurt dışıyla ilgili bir şeyse. Bunda bir tereddüt yok ama
bir sorun var. Sorunun kaynağını görmeden, böyle konvansiyel
olarak ya da salt askerî çözümlerle
PKK terör örgütüyle otuz iki yıldır
verilen bir mücadelede geldiğimiz nokta vahim bir noktadır, son on
dört yıldır gelinen nokta daha vahim bir noktadır. Belli ki
iş tutuş tarzında bu Hükûmetin bir sorun var.
Nitekim, 2009da Osloyla başlayan, 2012de
netleşen çözüm sürecinin, Dolmabahçesi, Haburu, Kandili,
İmralısında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu metodun
doğru bir metot olmadığını söyledik.
Bakın, bu konuda kitapçık
basmışız, Türkiye'ye dağıtmışız:
Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye'nin Kürt Sorununa Bakışı ve
Çözüm Çerçevesi. Biz sadece Hükûmeti eleştirmekle
kalmamışız, Kürt sorununun çözümüne yönelik çok somut önerilerde
bulunmuşuz. Ben, müteaddit defalar bu konuları bu kürsüde söyledim.
PKK terör örgütüyle devlet keskin ve etkin bir mücadele içinde
olmalıdır lakin bu memleketin bir Kürt sorunu vardır.
demişiz.
Bir tane bir örnek vereceğim bu
kitapçıktan. CHP, Kürt sorunuyla ilgili hak ve özgürlüklerin
pazarlık konusu yapılmasını doğru bulmaz. CHP, şu
anda AKP kontrolünde yürütülen İmralı görüşmelerinin
-bakın, lütfen dinleyin- sorunu çözmekten ziyade daha da
derinleştirdiğine, toplumun sürece ilişkin
kuşkularını artırdığına dikkat çekmektedir.
Uzatmıyorum zaman almamak için.
Yemin ederek samimiyetle söylüyorum. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bu konuda başından beri, ta 1989da
yazdığımız rapor dâhil, çok da eleştiri
aldığımız o raporlarda bu sorunla ilgili gerçekten
kalıcı çözümleri önermiş bir partiyiz. Burada da önerdik
değerli milletvekilleri.
Şimdi, diyorsunuz ki hep: Eleştir,
eleştir; kardeşim, sen ne getiriyorsun? Getirdik, 27 tane kanun
teklifi getirdik bu Meclise ve 3 tane ana şey söyledik, dedik ki: Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bir toplumsal mutabakat komisyonu kurulsun. Ne zararı
vardı? Dolmabahçede, İmralıda yaptığınız
görüşmelerden daha mı çok zarar verecekti? Kurmadınız,
yanaşmadınız. Meşru zemin, çözümü dağda,
bayırda, adada aramayın; çözüm Meclistedir. dedik. Bu Meclis,
Kurtuluş Savaşını yönetmiş bir Meclis, yedi düvelin
işgalini bertaraf etmiş bir Meclis. Niye bu güveninizi kaybettiniz,
bu teklifimizi reddettiniz?
Ne dedik? Korkmayalım, gerçekleri
araştırma komisyonu kuralım. dedik. Kötü mü dedik? Milleti
devlete düşman etmek için yapılan bir ton kepazeliği ortaya
çıkarsa idik dağa çıkan çocukların yarısı
dağa çıkmazdı. Kötü mü dedik?
Bir şey daha söyledik: Bir ortak akıl
heyeti. Hani, siz bir akil insanlar diye kurdunuz ya böyle, şöhretler
takımı gibi, illere yolladınız... Bir ortak akıl
heyeti ama bir siyasi partinin tespit edeceği insanlardan değil.
dedik. Toplumda temayüz etmiş, kabul görmüş,
saygınlığı olan, sizin önerdiğiniz, bizim
önereceğimiz, HDPnin ve MHPnin önereceği insanlardan bir ortak
akıl heyeti kurmanın kime ne zararı vardı? Bütün bunlar
yapılabilseydi, ben eminim ki PKKyla mücadele konusunda devlet şu an
içinde bulunduğu zaaf içinde olmazdı. Bu olmadı, şimdi bu
olmadı diye Hükûmete kara çalacak değiliz, gene Hükûmete yol, yöntem
göstereceğiz. Bu noktada bu önerilerimizi yineliyoruz Sayın Hükûmet,
bunu ciddiye alın. Çocuklar ölmesin, bunu ciddiye alın, buna ihtiyaç
var. Böyle hamasetle olmuyor, Kökünü kazıyacağız. demekle
olmuyor. Üç beş çapulcu diye başlanan bu olay Türkiyede 8-10 bin
insanın ölümüne neden oldu. Kurtuluş Savaşında
kurşunla ölen insan bu kadar değil, biliyor musunuz? Kurtuluş
Savaşında cephede kurşunla ölen bu kadar insanımız
yok.
Şimdi, her birimizin bir vicdanı var, bir
ahlakı var; içinde bir vatan, bayrak sevgisi var; biz buna
inanıyoruz. Sayın milletvekillerimiz, bu Hükûmeti, orta yerdeki bu
65inci Hükûmeti sizlerin de sıkıştırmanız lazım.
Hiç mi akrabanız ölmedi, hiç mi hemşehriniz ölmedi? Bırak
akrabayı, hemşehriyi yani Hakkârisinden Edirnesine, Sinopundan
Anamuruna kadar hepsi bizim değil mi? Şimdi, bir boyutu bu.
Diğer yandan, şimdi Moskovada çok güzel
bir şey oldu. Moskovada ne oldu, biliyor musunuz? 62, 63, 64 ve 65inci
AKP hükûmetleri kaybetti, Türkiye kazandı, evet, Türkiye kazandı.
(CHP sıralarından alkışlar)
İlk paragrafı okuyorum: İran, Rusya
ve Türkiye çok etnili, çok dinli, mezhepsel olmayan, demokratik ve seküler bir
devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyetinin egemenlik,
bağımsızlık, birlik ve toprak bütünlüğüne tam olarak
saygı duyduklarını yineler.
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul)
Başından beri aynı şeyi söylüyoruz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ya, Allah
aşkına, Allah aşkına! Şimdi, demokratik bir devletten
bahseden bir bildiriye imza attık; ne güzel,
tartışılır ama attı Türkiye. Biz, Ağustos 2012de
Meclisi olağanüstü toplantıya bunun için çağırdık.
Moskova Bildirgesinin 8 maddesi var, 2012de Meclisi olağanüstü
toplantıya çağırdığımız bizim teklifimizde
de 6 madde var.
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) - Bizim tezimiz
kabul edilmiş.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sonra
cevap verirsiniz, konuşmacıyı dinleyelim.
ENGİN ALTAY (Devamla) Allah aşkına
ya! Biraz önce senin Bakanın burada Zalim Esad! diye
bağırıyordu ya, ben onu soruyorum şimdi.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Zalim değil
mi Esad?
ENGİN ALTAY (Devamla) E, burada da demokrat
demişsiniz.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) - Esede Esad
demek mecburiyetinde kaldınız, bu kadar basit.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
karşılıklı konuşmuyoruz. Böyle bir usulümüz yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) Hangisine
inanacağız? Neyse
BAŞKAN Sayın Altay, lütfen Genel Kurula
hitap edin.
ENGİN ALTAY (Devamla) Suriye merkezî
yönetimine ve onun toprak bütünlüğüne bağlı kalacağız
dedik. Şimdi, orasını geçin, gelinen nokta şu, gerçekten
şunu merak ediyoruz ama
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Altay, beş dakika ek
sürenizi veriyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Dışişleri Bakanlığının sitesinde buna
Moskova Mutabakatı mı dersiniz, Moskova Deklarasyonu mu dersiniz,
ne derseniz deyin, bu niye yok? İran ve Rusya Dışişleri
Bakanlığının sitelerinde falan var bu bildiri. Burada niye
yok? Bir sıkıştınız siz, bir arada kaldınız.
Şimdi, diyeceksiniz ki: Bir FETÖcü namussuz geldi, Büyükelçiyi öldürdü.
E, tabii, bu konuda bir şey yok. Bu olmamalıydı. Hele bunun
fiilî bir polis olması Hükûmeti ve ülkemizi uluslararası camiada çok
zor bir noktaya getirdi. Ama, bir sıkışmanın sonucu bu
toplantının çok kısa sürdüğünü de biliyoruz. Türkiye
Cumhuriyeti dayatmayla bir metne de imza atmamalıdır. Metin
doğru, bu metinle AKP politikaları kaybetti, Türkiye kazandı
diyorum. Ama, önümüze koyuldu -öyle anlaşılıyor- biz
imzaladık. Orasında da değiliz. Biz bu sayın grup
başkan vekilinin de söylediği tezkereye evet oyu verdik.
IŞİD ve PKKnın Türkiyeye yönelik bir tehdit
oluşturduğu, bu tehdit noktasında Irak ve Suriye
topraklarında güçlendikleri, lojistik olarak beslendikleri ve buradan
Türkiyeyi tehdit eden saldırılarda bulundukları kanaatiyle
Hükûmete destek verdik; verdik de -bir uyarı yaptım, ben
hatırlıyorum- aşağılara inmeyin, dikkat edin dedik.
Tezkerenin mahiyetinde de bu var; sınır güvenliğimize
dayalı bir yetki. Demin söyledim, IŞİD en çok belki Türkiye için
tehdit; Fransa için, Amerika için, Almanya için tehdit değil mi? Suudi
Arabistan için, Katar için, Rusya için tehdit değil mi? İşte, en
son, bir terör örgütü büyükelçisini öldürdü; yarın IŞİD
başka bir şey yapacak. Peki, bir tek Türkiye'nin mi kara gücü var
IŞİDle mücadele etmek için? Başka kimsenin kara gücü yok mu?
Yani, Rusyanın, Fransanın, Amerikanın, İranın kara
gücü yok mu? Bizim Mehmetçikimiz el âlemin askeri ölmesin diye bir
bataklığa bu kadar fütursuzca sürüklenebilir mi? Soruyorum, bunlara
cevap aramamız lazım. IŞİDle mücadele etmeyelim diyen yok.
Amerika ne yapıyor? Havadan yapıyor. Rusya ne yapıyor? Havadan
yapıyor. Fransa ne yapıyor? Gemiden uçak kaldırıp
yapıyor? Sen? Hadi oğlum Mehmet, koş, kim tutar seni! Yok öyle
şey. Bizim Mehmetimiz bu vatan için şehit olur ama bizim Mehmetimiz
Amerikanın, Fransanın, Rusyanın, İranın fedaisi
olamaz. Bunu kabul etmemiz de mümkün değil, böyle bir şey olmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
El Bab er geç IŞİDden temizlenecek, bir
tereddüt yok. Peki, El Babı IŞİDden temizlemek neden sadece
Mehmetçike düşsün? Neden? Niye bunu koalisyon güçleriyle birlikte
yapamıyoruz?
Bir şey daha: Büyükelçinin öldürülmesi noktasına
kadar Amerika, Arabistan, Katar, Türkiye bir blok görüntüsü veriyordu; beride
de Rusya, İran, Suriye var idi. Şimdi, bu Moskova Deklarasyonunu
imzaladık. Biz uyarıyoruz: Biraz orada, biraz burada olmaz. Türkiye
şu politikadan bence vazgeçmeli: Bir omzum Amerika, Arabistan, Katar
blokunda, bir omzum Rusya, İran, Suriye blokunda. derseniz -ki ben öyle
anlıyorum- bunun sonu felakettir. Bu felakete dikkat çekmeyi bir görev
sayıyorum. Bütün dünya Türkiyeyi cihatçıların garantörü, hamisi
gibi görüyor ki Putin Sayın Cumhurbaşkanına diyor ki: Şu
El Nusraya söyle de şu Halepin şurasına gidiversin. Ne garip
bir durum. Türkiye niye cihatçıların hamisi, garantörü gibi bir
algı içine girsin? Öyle diye demiyorum, algı böyle diyorum.
Değerli milletvekilleri -süre bitti- algı
şu: Cihatçıları destekleyen bir Türkiye, onlara toprak açan bir
Türkiye, savaş sahalarına transferini sağlayan bir Türkiye,
patlayıcı hammadde tedariki yapan bir Türkiye algısını
yıkmamız lazım Meclis olarak. Algı bu. Yapmamız
gerekeni de söyleyeyim: Bölgesel sahiplenme anlayışı içinde
olmalıyız. Bölge ülkeleriyle, İran, Irak, Suriye başta
olmak üzere barışçıl zeminde diplomatik bir süreci
götürebilmeliyiz. Sınıra yığılan cihatçılara
yönelik tedbirleri ve sınır güvenliğini almalıyız.
Bakın, Demedi. demeyin, İdlib var,
İdlib, Hatayın dibinde; Türkiye'nin yeni felaketinin ilk
kıvılcımı olabilir orası. Hükûmet burada söylesin
İdlibde kaç tane cihatçı var, kaç tane sivil var? Biliyorsa söylesin,
bilmesini temenni ederim. İdlible ilgili bir tedbir almazsak Türkiyeyi,
79 milyonu daha büyük felaketler bekliyor, buradan uyarıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) Başkanım, bir
dakika vermeyecek misiniz?
BAŞKAN Peki, size artı bir dakika
vereyim konuşmanız bölündü diye.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sınıra
yığılan cihatçılara yönelik tedbir almalı bu Hükûmet.
Ne istiyorsa biz vermeye hazırız CHP olarak, ne istiyorsa vermeye
hazırız ama şimdiden söylüyorum: İdlible ilgili Hükûmetin
acil bir eylem planı yapması lazım. Görüyoruz bu tehlikeyi ve
hem sayın Hükûmeti hem yüce Meclisi uyarıyoruz ve Türkiye'nin
artık Moskova Deklarasyonuna da sadık kalarak Suriye merkezî
yönetimine yönelik mezhepçi ve saldırgan tutumu terk etmesi gerekir.
Son cümle: Terörle mücadele hamasetle olmaz,
stratejiyle olur, öngörüyle olur, vizyonla olur, muhalefetle iş
birliğiyle olur.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, Türkiye hiçbir zaman mezhepçi bir politika benimsemedi, onu
yapanları lanetledi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biliyorsunuz
değil mi, biliyorsunuz, Alevi diyen ben değilim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Mezhepçi
politikayı Türkiyeye hiç kimse yakıştıramaz. Mezhepçilerin
hepsinin hâlini biliyoruz.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Yakışmaz zaten.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Bunu söyleyen
Batılı medya.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı konuşacaklar.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle sıcağı
sıcağına şu fedai meselesine bir açıklık
kazandıralım. Türkiye eğer büyük devletlerin fedaisi
olsaydı içeride bu kadar problem yaşamazdı, fedaisi
olmadığı için yaşıyor, buraya dikkat çekmek isterim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Geçmişte
fedaisiydik, kısmen öyle politikalar sürdürüyorduk huzur içindeydik,
şimdi huzursuzluğumuzun nedeni fedai olmayışımız,
zaten Engin Bey de bunu gayet iyi bilir aslında.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan, bu
kabul edilemez.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Diğer
taraftan
ERHAN USTA (Samsun) Biz hiçbir zaman fedai
olduğunuz üzerinden, bunun üzerinden politika yapılamaz.
BAŞKAN Sayın Usta,
itirazınızı sonra bildirirsiniz, şu anda yapacak bir
şeyim yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sayın
Ahmet Yıldırımı dinledim.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Biz, Türk
askeri hiçbir zaman fedai olmadık.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kendisini
ERHAN USTA (Samsun) Burada Türkiye Cumhuriyeti
askeri bir başkasına fedaidir denilmesine herkesin karşı
çıkması lazım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Erhan Bey,
izin verir misiniz?
ERHAN USTA (Samsun) Geçmişi nasıl
kötülüyorsunuz, neye istinaden söylüyorsunuz bunu?
BAŞKAN Sayın Usta, müsaade eder misiniz?
ENGİN ALTAY(İstanbul) Evet, çok
şık olmadı Sayın Başkan.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Benim süreme
ekleyin.
ERHAN USTA (Samsun) Yani, Türkiye ne yaptı
da, hangi gelişmeyi gösterdi de şimdi fedai değil, geçmişte
fedaiyse eğer? Olur mu böyle bir şey! Bunu kabul etmememiz
lazım, lütfen.
BAŞKAN Sayın Usta, lütfen
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Erhan Bey, çok
ayıp
ERHAN USTA (Samsun) Ayıp mayıp
değil
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ayıp,
burada konuşuyoruz, siz benim sözümü kesiyorsunuz.
BAŞKAN Evet, kürsüde sayın hatip,
lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) Ben sataşıyorum
efendim, cevap versin o zaman, olur mu öyle şey?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Lütfen süreme
ekler misiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın Usta, Ben
sataşıyorum, kürsüden cevap versin. diye bir usulümüz yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Siz oradan
soracaksınız, ben buradan cevap mı vereceğim Erhan Bey,
böyle bir usul mü var?
ERHAN USTA (Samsun) Ya, hiç konuşulmuyor mu
böyle kürsüdeyken?
BAŞKAN Konuşma biter, sonra cevap
verirsiniz, lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Benim süreme
ekleyin Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir dakika ekleyeceğim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
arkadaşlar, Sayın Ahmet Yıldırımı tebrik
ediyorum. Kesinlikle meramını çok güzel anlatıyor ve insanlar
Sayın Yıldırımın niçin öyle konuştuğunu çok
iyi biliyorlar. Bazı konuşmalar sadece o konuşmalardan ibaret
anlaşılmaz, başka zamanlardaki konuşmalar da
hatırlanır, o bağlam içerisinde anlaşılır. O
bakımdan Sayın Ahmet Yıldırımın
halkımız tarafından kesinlikle çok iyi
anlaşıldığı ve kendisinin de meramını çok
başarılı şekilde anlattığını buradan
ifade etmek isterim.
Kıymetli arkadaşlar, niçin El
Babdayız, bunu anlatacağım. Sayın Bakan
detaylarını verdi. El Babda olan kim, El Babdayız dedim, El
Babda olan bu biz kim? Bu biz aslında Türkiye Cumhuriyetinde
yaşayan herkes. Aramızda farklılıklar olabilir,
tartışmalar olabilir ama burada yaşayan insanların ortak
çıkarlarına ve esenliğine ilişkin bir durum
dolayısıyla oradayız. Bu niçin öyle, onu da
anlatacağım. Yani, belli bir kesim, belli bir parti, belli bir
politika değil, doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyetiyle ilgili
bir durum.
Önce, izin verirseniz kısa bir anekdotla
başlayayım: 2004 yılında İrana gitmiştim bir
toplantı için. Meşhed şehrinde bir akşamüzeri, pazar
yerinde bütün Asya âdeta orada toplanmış, biz de arkadaşlarla dolaşıyoruz,
bir meydan. İranlıların çayları çok açık olur, ben de
çay içebilecek, Türkiyedeki çaylara biraz benzeyen bir yer ararken
meydanın bir köşesinde tekerlekli bir çay ocağı gördüm,
oraya yaklaştım -bizim tarzda bir çaydı- selamünaleyküm dedim,
aleykümselam dedi; çay dedim, evet dedi. Baktım, evet, Türkiyedeki
çaylardan, doldur dedim, Doldurayım. dedi. Sen Türk müsün dedim, Ben
Kürtüm. dedi. Asyadaki, o pazar yerindeki renklilik, çeşitlilik,
uluslararası semboller içerisinde o Kürt, ben Türk, içtiğimiz ortak
çay; emin olun, aramızda hiçbir fark yoktu. Önemli olan nerede
durduğun, nereden baktığın. Bugün,
yaşadığımız dünya, küresel ölçekte, tıpkı
Meşheddeki o pazar yeri gibi bir meydan okumayla insanların ve
Türkiyenin karşı karşıya olduğu bir duruma
işaret ediyor. Biz, eğer Türkiyede, kendi iç dünyamıza
ilişkin konuşursak farklılıklarımızı
bulabiliriz. İçeride de kimi bu meselelerle ilgili çok ateşli dili
olan arkadaşlarla konuştuğumuzda, Türklerin ve Kürtlerin
bırakın Türkiyeyi, şu kainatta bile sanki bambaşka
yerlerde 2 insan türü olduğuna ilişkin bir kanaat ediniyorsun ama
bağlam değiştiğinde, uluslararası bir bağlama
oturduğunda anlıyorsun ki kaderin ortak ve biz bugün,
uluslararası süreçlerin karşımıza koyduğu bir meydan
okumayla karşı karşıyayız ve kaderimiz ortak,
kaderimiz ortak. Bunu görelim.
Peki, yaşanan nedir? Yaşanan şudur
arkadaşlar: Bir sihirli küreyle görecek değilim, gelecekte kim ne
yapar tahminde bulunacak değilim. Ne derler? Eski Yunandan beri şu
gök kubbe altında söylenmemiş söz yok. İnsanoğlunun da
siyaset adına ve bu vadide yapıp edeceği, söyleyeceği
hiçbir söz eksik değil. Bugün yaşadığımız küresel
süreç tıpkı Orta Çağ Avrupasında olduğu gibi bir
tabloyu önümüze koyuyor. Orta Çağ Avrupası, çok dağılmış,
çok fragmante, feodal beylerin, senyörlerin, küçük prensliklerin küçük küçük
yerlerde egemenlikler kurdukları istikrarsız bir Avrupaydı.
Avrupanın efendisi kimdi? Avrupanın efendisi Vatikandı.
Vatikanın askerleri mi vardı? Yoktu; bir elinde kutsalın
kılıcı vardı, diğer elinde de biraz toprak vardı,
zenginlik vardı ama otoritesini sağlamanın en önemli aracı
o küçük küçük prenslikler, feodal beyler birbirleriyle dövüşüp kavga
ettikçe soluğu Vatikanın huzurunda alıyorlardı, onun
önünde diz çöküp Bizi barıştır. diyorlardı. O küçük
Vatikan da bütün Avrupa üzerinde, o istikrarsız Avrupa
karşısında maliyeti en az şekilde, en yüksek kudreti elinde
tutan bir siyasi yapı olarak öne çıkıyordu.
İnsanlık tarihine
baktığımızda, 16, 17, 18inci yüzyıl kolonyal sistem,
sonra neokolonyal sistem, merkezî krallıklar, imparatorluklar. Şimdi,
21inci yüzyılda yeni bir dünya şekilleniyor, görelim, görelim ve
uyanalım. Bu yeni dünya şudur: Küresel güçler, bu defa doğrudan
önce askerlerini, sonra tüccarlarını, sonra din adamlarını
göndererek ülkeleri sömürmüyor. Bunlar çok maliyeti yüksek işler.
Yaptıkları, çeşitli bölgeleri
istikrarsızlaştırmak, oradaki insanların hevâ ve hevesleri
üzerinden fay hatlarını derinleştirmek ve o
istikrarsızlık üzerine kendi hegemonyalarını kurmak.
Doğu Avrupaya bakın, Balkanlara bakın, Kafkaslara bakın.
Biz sadece Suriyeyi mi görüyoruz? Mesele sadece El Babdan mı ibaret? El
Bab, Irakın da bir parçası, Yemenin de bir parçası,
Libyanın da bir parçası, büyük bir altüst oluşun bir
parçası. Biz, karşı karşıya olduğumuz bu tabloyu
yerli yerine doğru bir şekilde koyamazsak, küresel süreçler içinde
emperyal güçlerin aslında ne yapmak istediklerine ilişkin o meydan
okumayı göremezsek, içeride kendi aramızdaki küçük
farklılıkları abartıp ortak
çıkarlarımızı ve aynı safta durma
zorunluluğumuzu, kader ortaklığımızı görmezsek
aynı istikrarsızlaştırma politikalarının bir
parçası olarak aslında onlara hizmet ederiz başka bir işe
hizmet ediyoruz zannederken.
Bugün Orta Doğuda yaşanan,
arkasındaki o küresel güçlerin teşvik ve desteğiyle etnik ve
mezhep esaslı kimliklerin kışkırtıldığı
ve bunun üzerine istikrarsızlaşmanın
sağlandığı ve nihayet, onun üzerine de egemenliğin
kurulmak istendiği bir coğrafyadır. Peki ne yapacağız?
Bu oyunun, bu planın, bu istikrarsızlaştırma
girişiminin bir parçası olma yolunda kendi daha küçük asabiyyelere dayalı
çıkar ve heveslerimiz istikametinde davranarak o küresel güçlerin
çıkarlarının bir parçası mı olacağız? Yoksa,
buna karşı meydan okuyacak kendi güçlerimizin farkına vararak
ortak kader ve gelecek istikametinde mi davranacağız? Bence
doğru olanı ikincisidir, yapmamız gereken budur. Zaten,
bakarsanız, aslında, Orta Doğuda etnik ve mezhep
çatışmaları üzerinden kışkırtılan ve
doğrulmaya çalışan kaosun asıl meselesinin yağma ve
talan olduğunu görürsünüz. Yeryüzündeki bütün savaşların
arkasında, az veya çok, şu veya bu ölçüde, bir yağma ve talan
hevesi vardır, bir de ona karşı çıkmaya
çalışanlar, kaynaklarını korumaya uğraşanlar
vardır. Savaşlar durup dururken çıkmaz. Clausewitzin
dediği gibi, savaşlar politikanın başka araçlarla
devamıdır ve temelinde yağma ve talan vardır. Şimdi
Orta Doğuda yaşanan da esasen etnik ve mezhep örtüsünün altında
kirli çıkar ilişkilerinin, yağma ve talanın gizlendiği
bir gerçekliktir. Biz, o örtüyü kaldıracağız, altındaki
çıplak gerçeği göreceğiz, o yağma ve talanı, küresel güçlerin
heveslerini göreceğiz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Artı beş dakikalık ek
sürenizi veriyorum Sayın Bostancı.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
ve bu meydan
okumaya mukabele edeceğiz; edeceğiz diyorum, esasen Türkiyenin kendi
gücüyle, kudretiyle, aklıyla, siyasetiyle yapmaya
çalıştığı bu.
AK PARTİ iktidar. Türkiyenin bir kaderi var.
Siyasetlerin bir yaklaşımı var elbette, bir okuma biçimleri var
ama emin olun, kim iktidar olursa olsun, Türkiyenin kaderiyle bağlantılı
bir şekilde akletmek zorundadır, oradaki maddi gerçekliği, somut
gerçekliği görerek davranmak zorundadır. Biz de olsak, CHP de olsa,
başkası da olsa, netice olarak, Türkiyenin bu ortak kader ve gelecek
istikametindeki çıkarlarını, beklentilerini,
hesaplarını muhakkak kendi siyasetinin içine yerleştiren bir
akılla davranmak durumundadır, AK PARTİnin
yaptığı da budur. Biz, içeride ortak safları öne
çıkartan, elbette siyasi rekabet, tartışma vesaire olacak ama o
ortak saflar etrafında insanları bir araya toparlayan,
dışarıdaki küresel güçlerin doğurduğu
istikrarsızlığa karşı da yapabildiğimiz ölçüde
-biz bir kadirimutlak bir ülke değiliz- buna karşı mücadele eden
bir çizgiyi öne çıkartıyoruz.
Irak bu şekilde
istikrarsızlaştırılmaya çalışıldı.
Türkiye ne yaptı? Irakın toprak bütünlüğünden bahsetti,
yıllar boyunca bundan bahsetti. Niçin? Çünkü, Irak bölündüğünde
Iraklıların işine yaramayacaktı. Belki küçük küçük
mekânlarda, alanlarda birileri iktidar olduklarını zannedeceklerdi
ama onlar, sadece çöpten kalenin beyi olacaklardı, asrın efendilerine
hizmet eden prensler olacaklardı; o yüzden Irakın toprak
bütünlüğü Alevisiyle, Şiasıyla, Sünnisiyle, Kürtüyle,
Türküyle herkesin çıkarına hizmet edecek bir siyasi entiteydi,
yapıydı. Irak, ancak birliğini, bütünlüğünü koruyabilirse
oradaki her bir ferdin çıkarını koruyabilirdi, Türkiyenin
politikası o yüzden bu oldu. Suriyenin toprak bütünlüğünden yana
olduk biz ama Suriyenin toprak bütünlüğünü sağlayacak, garanti
edecek bu doğrultuda bütün güçleri böyle bir motivasyonla yöneltecek
gücümüz var mıydı? Olmadı. Sahadaki tek unsur biz değiliz,
başkaları da var ama bizim yapabileceğimiz, hiç olmazsa,
Türkiyenin içindeki siyasi mülahazaları, tartışmaları
buradaki insanların ortak çıkarı ama aynı zamanda Suriyedeki
Kürtlerin, Türkmenlerin, Arapların, Şianın, Nusayrinin
çıkarları için okuyacak bir akıl etrafında toparlamak oldu,
o istikamette davrandık. Suriyenin toprak bütünlüğü derken bizim
de yaptığımız buydu ama sahanın içinde bir sürü insan
var, bir sürü aktör var, istikrarsızlaştırma doğrultusunda
süper güçlerin çabaları, çalışmaları var.
Şimdi, biz niçin El Babdayız? Çünkü, bir
terör örgütü; aslında etnik ve mezhebi motivasyonu için kullanan fakat
küresel güçlerin taşeronu olarak oradaki yağma ve talanın bir
parçası olan yapıya karşı biz müdahale ediyoruz. Emin olun,
şu Orta Doğu coğrafyasında kim Kürtçülük yapıyorsa,
kim Arapçılık yapıyorsa, kim Sünnicilik yapıyorsa, kim
Alevicilik yapıyorsa sadece ve sadece, yağma ve talan heveslisi
küresel güçlerin çıkarlarına hizmet eder. Oradaki insanlar bilsinler
ki onların hepsinin çıkarı ortaklıktadır; Sünnisiyle
Alevisiyle, Şiasıyla, Kürtüyle, Arapıyla Türkmeniyle ancak
bir ve beraber olabilirlerse, bu siyaseti yükseltebilirlerse o etnik ve mezhep
görünümlü örtüyü yırtıp altındaki çıplak çıkarı
görebilirlerse o zaman bu meydan okumayı küresel güçlere karşı
yapabilirler, kendi iradeleriyle başkalarının himayesi ve izni
olmaksızın kendi geleceklerini kurabilirler. Bizim pozisyonumuz budur
ve biz, bu ülkeye oradan, oradaki istikrarsızlıktan pay vermek
isteyen, böyle bir meydan okumayla Suriyeyi, Irakı -yapabildikleri
ölçüde- Türkiyeye taşımak isteyenlere karşı tabii ki
müdahale edeceğiz. Artık sınırlar
Senin öte tarafında
bir istikrar yoksa, orada bir otorite, bir devlet yoksa senin
sınırların da anlamını yitiriyor güvenliğin
bakımından. Bizim Suriyeye dönüp Kardeşim, oradan terörist
geliyor. deme durumumuz var mı? O terörist aynı zamanda Suriyenin
içinde dolaşıyor. Kendi güvenliğini sağlayacaksın. Bizim,
Suriyenin toprağında gözümüz yok, 1 santimetrekaresinde gözümüz yok.
Her kim emperyal niyetlerle şu coğrafyada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
birisinin
toprağına göz dikiyorsa gözü çıksın.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Gözü
çıksın, gözü. (AK PARTİ sıraların alkışlar)
Çünkü, küresel güçlerin aracı olur.
Türkiye'nin pozisyonu bellidir.
Aklımızı başımıza alalım. Buradaki ortak
kader ve gelecek istikametindeki saflaşma aynı zamanda Orta Doğu
için de bir ölçüdür, bir idealdir, oraya yönelik de bir siyasettir, bunu
anlayalım.
Çok teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Usta
ERHAN USTA (Samsun) - Madde 60a göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurunuz, yerinizden, bir dakika.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Irak ve Suriye
tezkerelerinin ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdikleri desteğin
doğru olduğuna, Türkiyenin çok cepheli olarak taşeron terör
örgütleriyle mücadele ettiğine ve Hükûmetin daha akılcı, daha
rasyonel, daha sağduyulu, daha birleştirici politika izlemesinin
tarihî bir zorunluluk olduğuna ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Irak ve Suriye tezkeresi doğrudur
arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim verdiğimiz destek
de doğrudur. Yalnız, burada bu konu her gündeme geldiğinde AKP
Grubunun ürkek, utangaç davranışını da yadırgadığımı
ifade etmek isterim.
IŞİD her gün
sınırınızdan bomba atacak, PKKlı teröristler
sınırdan gelecek, ülkede katliam yapacak, orada bir kürdistan devleti
kurulacak, Türkiye Cumhuriyeti devleti eli kolu bağlı duracak; böyle
bir şey kabul edilebilir mi? Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türk askeri
Suriye topraklarında millî güvenliği için bulunmaktadır.
Teröristleri kaynak ve odağında yok etmek millî bir vazifedir, tarihî
bir zorunluluktur, bunu hepimizin böyle görmesi lazım.
Türkiye Cumhuriyeti ordusu, askeri hiçbir devirde
kimsenin fedaisi olmamıştır. Eğer bu ülke, bu millet manda
ve himayeyi kabul etseydi Kurtuluş Savaşı yapmazdı
arkadaşlar. Şimdi, bunun üzerinden kimse siyaset yapmaya
kalkmasın lütfen. Yani, on dört yıl önce
Bu ülkeyi on dört yıl
yöneteceksin, ülkeyi beka düzeyinde sorunlarla karşı
karşıya getireceksin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) -
ondan sonra da diyeceksiniz
ki: Efendim, Türkiye, işte, çok şeyler yaptı. Geçmişte
olduğu gibi fedai olsaydık bunlar başımıza gelmezdi.
Kimsenin bu şekilde bir siyaset yapma hakkı yok. Bunu çok
yadırgadığımı, kınadığımı
ifade etmek isterim.
Türkiye, çok cepheli olarak
taşeron terör örgütleriyle mücadele ediyor arkadaşlar. Hükûmetin,
özellikle iktidar grubunun daha akılcı, daha rasyonel, daha
sağduyulu, daha birleştirici politika izlemesi tarihî bir
zorunluluktur, millî bir görevdir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
B) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları
(Devam)
1.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işıkın,
Fırat Kalkanı Harekâtına ilişkin gündem
dışı açıklaması ve MHP Grubu adına Erzurum
Milletvekili Kamil Aydın, HDP Grubu adına Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırım, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Engin
Altay ve AK PARTİ Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının aynı konuda konuşmaları (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, İç Tüzükün 59uncu maddesi uyarınca
yaptığımız görüşme sona ermiştir.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, tabii, kürsüdeyken çok iyi
anlaşılmıyor. Türkiye Cumhuriyeti kimsenin fedaisi
değildir, hiç kimsenin fedaisi olmaz; zaten olmadığı için
başına bu işler geliyor dedim. Lütfen, sözlerim doğru anlaşılsın.
ERHAN USTA (Samsun) - O zaman
düzeltin, Eskiden öyle oldu, şimdi öyle olmadığı için
diye anlaşıldı. Eğer öyle dediyseniz zaten sorun yok.
BAŞKAN Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.26
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutuyorum.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor
ve 20 milletvekilinin, Kahramanmaraş ilinin turizm potansiyelinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/399)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kahramanmaraş
ilinin turizm potansiyelinin tespit edilerek alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini saygılarımızla arz ederiz. 13/1/2016
1)
Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
2)
Erkan Akçay (Manisa)
3)
Zihni Açba (Sakarya)
4)
Erkan Haberal (Ankara)
5)
Kadir Koçdemir (Bursa)
6)
Mustafa Mit (Ankara)
7)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
8)
Ümit Özdağ (Gaziantep)
9)
İsmail Ok (Balıkesir)
10)
Baki Şimşek (Mersin)
11)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
12)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
13)
Ruhi Ersoy (Osmaniye)
14)
İzzet Ulvi Yönter (İstanbul)
15)
Nuri Okutan (Isparta)
16)
Mehmet Günal (Antalya)
17)
Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
18)
Zühal Topcu (Ankara)
19)
Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
20)
Oktay Öztürk (Mersin)
21)
Saffet Sancaklı (Kocaeli)
Gerekçe:
Kahramanmaraş ili 2014 yılı
itibariyle 1 milyon 89 bin 38 nüfusa sahiptir. Türkiye'nin en kalabalık
18inci şehridir. İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu
Anadolu ve Akdeniz Bölgelerinin birleştiği noktalar arasında yer
almaktadır. Bu bölgelerin birleştiği noktada yer almasından
ve değişik iklim özelliklerinden dolayı tabii güzellikleri
çeşitli ve ilginçtir.
Ülkemizin turizm zenginliklerine binlerce
yıllık tarihî ve kültürel mirasıyla katkı sağlayan
Kahramanmaraş, İpek ve Baharat Yolları üzerinde kurulmuş,
Mezopotamya'yı Anadolu ve Kapadokya'ya bağlayan, tarihi boyunca
önemli medeniyetlere beşiklik etmiş bir ilimizdir.
Yayla turizmi için oldukça elverişli endemik
bitkilerle kaplı yaylaları, zengin şifalı suları ve
kaplıcası, İslam ve Hristiyan inanışında önemli
yer tutan Ashab-ı Kehf Külliyesi, çok sayıda tarihî kale, köprü ve
han, hamam, medrese ve cami, tarihî kapalı çarşı, birçok eseri
bünyesinde barındıran arkeoloji müzesiyle Kahramanmaraş turizm,
inanç ve kültür turizmi konusunda çok önemli bir potansiyeli bünyesinde
barındırmakla beraber, turizm potansiyelinin
değerlendirilememesi önemli bir sorundur.
Esnafların konuklarla iletişim ve ürün
pazarlama sorunu, kent halkının turizm ve kültür değerlerinden habersiz
oluşu, konaklama sektöründe kalifiye eleman olmayışı,
Kahramanmaraş'a özgü minyatür hediyeliklerin yeterli zenginlikte
olmaması, turizm girişimcisinin, az olması sektörün eğitim,
farkındalık ve girişimcilik sorunlarının
başında gelmektedir.
Turizm sektörü, ekonomilerdeki
kırılganlıkların, istihdam ve üretim üzerindeki
baskıların arttığı son yıllarda bir çok kentimiz
için giderek daha büyük bir önem kazanmaktadır. Son yirmi yılda
Türkiye'de turist sayısı ve turizm geliri ciddi artış
göstermektedir. Bu gelir istihdamını artırarak işsizlik
oranlarının düşürülmesine yardımcı olmakta, diğer
yandan da döviz elde edici faaliyetler olması sebebiyle şehirlerin
cari işlemler dengesi üzerinde önemli katkılar
sağlamaktadır.
Kahramanmaraş'ın turizm
yatırımlarından hak ettiği seviyede yararlanması,
gerekli girişimlerin yapılması ve yaşanan sorunların
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması yapılmasında yarar görülmektedir.
2.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve 21
milletvekilinin, kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin
düzenlemelerin farklılığından kaynaklanan yapısal
sorunlar ile bunların kamu çalışanlarına
yansımalarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/400)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin
düzenlemelerin farklılığından kaynaklanan yapısal
sorunlar ile bunların kamu çalışanlarına
yansımalarının belirlenmesi amacıyla gerekli incelemenin
yapılabilmesini teminen Anayasa'nın 98'nci maddesi ile İç
Tüzükün 104 ve 105'nci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
2) Erkan Akçay (Manisa)
3) Erhan Usta (Samsun)
4) Arzu Erdem (İstanbul)
5) Mustafa Mit (Ankara)
6) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
7) Deniz Depboylu (Aydın)
8) Kamil Aydın (Erzurum)
9) Mustafa Kalaycı (Konya)
10) İzzet Ulvi Yönter (İstanbul)
11) Kadir Koçdemir (Bursa)
12) Erkan Haberal (Ankara)
13) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
14) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
15) Mehmet Erdoğan (Muğla)
16) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
17) Ümit Özdağ (Gaziantep)
18) İsmail Ok (Balıkesir)
19) Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu (Hatay)
20) Mehmet Günal (Antalya)
21) Celal Adan (İstanbul)
22) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
Gerekçe:
Anayasa'nın 123'üncü maddesinin birinci
fıkrasında idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün
olduğu ve kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. 7/9/1984 tarihli
ve 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları
Hakkında Kanun'da ise kanunun amacı, kamu hizmetlerinin düzenli,
süratli, etkili, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülebilmesi için
bakanlıkların kurulması, teşkilat, görev ve yetkilerine
ilişkin esas ve usullerin düzenlenmesi olarak belirtilmiş,
düzenlemelerde uyulması zorunlu esaslar, "İdare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür. Teşkilatlanmada görev ve yetkilerin tespitinde
bu bütünlük bozulamaz. Bakanlıkların kuruluş ve
teşkilatlanmalarında etkili bir idare, iş bölümü, kontrol ve
koordinasyonun sağlanması esastır. Aynı ve benzer hizmet
veya görevlerin tek bir bakanlık tarafından veya sorumluluğunda
yürütülmesi, atıl kapasite ve kaynak israfının önlenmesi
esastır." şeklinde ifade edilmiştir.
On üç yıllık AKP iktidarı döneminde
TBMM'ye getirilen teşkilat kanunlarına ilişkin tasarılar bu
ilkelere uygun olarak hazırlanmamıştır. Hizmet
ihtiyacına bağlı olmaksızın yapılan düzenlemeler,
kamu yönetiminin iyileştirilmesi ve kaynak israfının önlenmesine
yönelik olmak yerine kamu malları nasıl satılabilir,
kadrolaşma nasıl sağlanabilir, ihale mevzuatı ve bütçe
dışına nasıl çıkılabilir, denetimden ve
yargıdan nasıl kaçınılabilir ve mükellefiyetlerini yerine
getirmeyenler nasıl affedilebilire hizmet eden düzenlemeler
olmuştur. Özellikle torba kanunlar ve KHK'larla yapılan düzenlemeler
yeterli teknik donanıma sahip bulunmamakta, içerdiği
yanlışlıklar, yarattığı hak kayıpları
ve benzeri nedenlerle bir süre sonra tekrar değişikliğe muhtaç
hâle gelmektedir.
Teşkilat kanunlarının çoğu,
birlik ve bütünlük ilkesinden tamamen uzak, temel dengeleri tahrip eden,
eşitliği zedeleyen, adaletsizliğe yol açan düzenlemeler
olmuştur. Kurumlar arasında görev ve yetki geçişmesine,
atıl kapasite ve kaynak israfına yol açmıştır.
Teşkilat kanunlarıyla ücret ve istihdam
rejiminde de tahribat yapılmıştır. Yapılan münferit
düzenlemeler kurumlar ve unvanlar arası ücret dengesinin bozulmasına
sebep olmuş, denetim sistemi sulandırılmış, denetimden
beklenen fayda temin edilemez hâle getirilmiştir.
Teşkilat kanunlarına konulan istisnalarla
kamu hizmetine girişteki objektif kurallar esnetilerek,
kayırmacılığın yolu açılmıştır.
Kayırmacı anlayışla kamu istihdamına imkân veren
sözleşmeli, istisnai ve geçici personel uygulaması
yaygınlaştırılarak istisnai olmaktan
çıkarılmıştır. Bu şekilde istihdam rejimi
bozulmuştur.
Teşkilat kanunu değişiklikleri
fonksiyonel gereklilikle değil, kadroları tasfiye etme
anlayışına dayanmıştır. Kadrolaşma, üst
düzey görevlerle sınırlı kalmamış merkez ve taşra
teşkilatlarında müdür ve şef düzeyine kadar kapsamlı bir
tasfiye yapılmıştır.
Sonuç olarak, teşkilat kanunlarında
yapılan düzenlemelerle teşkilatların kuruluşundan
işleyişine Anayasanın öngördüğü bütünlük ve eşitlik
ilkelerine, kuruluşa ilişkin esasları düzenleyen 3046
sayılı Kanunda belirtilen ilke ve esaslara uygun hareket
edilmemiştir. Şekil, görev, yetki ve sorumluluklar ile bunların
kullanılma yolları, çalışanlara sağlanan haklar ve
uygulanacak müeyyideler gibi esaslı birçok husus bakımından
oldukça farklı düzenlemeler ortaya çıkmıştır.
Bu sebeplerle, teşkilat kanunlarında
yapılan değişikliklerin ortaya çıkardığı
Anayasa ve 3046 sayılı çerçeve Kanuna ve kanun tekniğine
uyumsuzluğun araştırılması, görev ve yetki tedahülünün
önlenmesi,
çalışanların ödev ve sorumluluklarına ilişkin
eşitsizliğin, mali ve sosyal haklarına ilişkin
ayrıcalıkların giderilmesi, teşkilat kanunları yoluyla
çalışanların görevden alınması ve yasama
kullanılarak kadrolaşma sağlanması, bu yolla idari
işlemlere ilişkin yargı denetimi imkânının ötelenmesi
ya da ortadan kaldırılmasına yönelik
haksızlıkların incelenmesi amacıyla, kamu yönetiminde
teşkilatlanmaya ilişkin keyfîlikten kaynaklanan yapısal sorunlar
ile bunların kamu çalışanlarına ilişkin
yansımalarının incelenmesine ilişkin Meclis
araştırması açılması yerinde olacaktır.
3.- Antalya Milletvekili Devrim Kök ve 22 milletvekilinin,
Antalya'nın Demre ilçesinde yaşanan fırtına ve hortum
felaketi nedeniyle bölge halkının ve üreticilerin
uğradığı zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/401)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Antalya'nın Demre ilçesinde meydana gelen
şiddetli fırtına ve hortum
nedeniyle bölgede üreticiler
ve vatandaşlarımız mağdur olmuş, en çok Manavgat,
Serik, Aksu, Kumluca ve Demre ilçelerini etkileyen hortum nedeniyle
çiftçilerimizin neredeyse bir yıllık emekleri yok olmuş, sadece
Demre'de yıkılan seralar nedeniyle yaklaşık 800 dönümlük
ekili bir alan zarar görmüş, milyonlarca liralık zarar
oluşmuş, yaklaşık 15 vatandaşımız da
yaralanmıştır.
Antalya'nın Demre ilçesinde yaşanan bu
felaket nedeniyle bölge halkının ve üreticilerin
uğradığı zararların tespit edilmesi ve çözüm
önerilerinin bulunması amacıyla Anayasanın 98inci, İç
Tüzükün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ve teklif
ederiz.
1) Devrim Kök (Antalya)
2) Kadim Durmaz (Tokat)
3) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
4) Namık Havutça (Balıkesir)
5) Kazım Arslan (Denizli)
6) Haydar Akar (Kocaeli)
7) Ceyhun İrgil (Bursa)
8) Nihat Yeşil (Ankara)
9) Yakup Akkaya (İstanbul)
10) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Orhan Sarıbal (Bursa)
13) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
14) Melike Basmacı (Denizli)
15) Dursun Çiçek (İstanbul)
16) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
17) Erkan Aydın (Bursa)
18) Çetin Arık (Kayseri)
19) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
20) Akın Üstündağ (Muğla)
21) Ali Akyıldız (Sivas)
22) Mazlum Nurlu (Manisa)
23) Gülay Yedekci (İstanbul)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusunda ön
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalp ve arkadaşları tarafından, yaşamını
cezaevinde geçiremeyecek durumda olan hasta mahpusların
sağlıklarına kavuşabilmeleri için yapılacakların
belirlenmesi amacıyla 31/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 22 Aralık 2016 Perşembe günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 22/12/2016 Perşembe
günü (Bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ahmet
Yıldırım
Muş
Grup
Başkan Vekili
31 Ekim 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili
Sayın Sibel Yiğitalp ve arkadaşları tarafından, 3189
sıra numaralı, yaşamını cezaevinde geçiremeyecek
durumda olan hasta mahpusların sağlıklarına
kavuşabilmeleri için yapılacakların belirlenmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22/12/2016 Perşembe
günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin lehinde ilk olarak Muş Milletvekili Burcu Çelik
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Çelik.
BURCU ÇELİK (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum öncelikle.
Bu kürsüden defalarca hasta tutuklulara
ilişkin, cezaevlerindeki yaşanan insan hakları ihlallerine
ilişkin söz aldım ve defaatle bu konuya değindim. Partim de bu
konuya ilişkin gerçekten bugüne kadar kapsamlı çok fazla
çalışma yürüttü, yürütmeye de devam edecek. Çünkü şu anda bile
cezaevlerinde bizleri izleyen ve bu kronik sorunun çözümünü bekleyen 1.000i
aşkın hasta tutuklu ve hükümlü var; bunların 320yi
aşkını da ağır hasta tutuklu ve hükümlü. Ne demek
ağır hasta ve tutuklu demek? Ölüm noktasına gelmiş demek.
Değerli arkadaşlar, şimdi, salona
bakıyorum, salon ne yazık ki bu önemli konuyu herhâlde çok
önemsememiş olacak ki neredeyse boş fakat şu anda bizleri
izleyen ve bu Parlamentonun görev alıp, sorumluluk alıp bu sorunun
çözülmesini bekleyen binlerce insan var. İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu üyesi olarak bütün parti gruplarıyla birlikte
birçok defa ziyaret gerçekleştirdik cezaevlerine ve bizatihi tanık
olduğumuz, görüştüğümüz, temas kurduğumuz sayısız
hasta tutsakla karşılaştık. Emin olun ki şu anda
bazıları yatalak bir şekilde yatağından bizi
seyrediyor, bazılarının kulakları duymuyor sadece
gözleriyle anlamaya çalışıyor, bazıları ağır
hasta bir şekilde son günlerini bekliyor değerli arkadaşlar.
Parlamento peki ne yapıyor? Sadece buradaki konuşmaları
dinliyor. Değerli arkadaşlar, biz burada sadece size bunları
defaatle anlatmakla yükümlü değiliz, bu soruna çözüm bulmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, şimdi, hasta
mahpus ne demektir? Hasta mahpusun iki kimliği var: Birincisi, mahpus
kimliği; ikincisi de hasta kimliği. Mahpus kimliğine göre, hukuk
düzeninden kaynaklı, bir şekilde cezaevinde kalması zorunlu
kılınan kişidir mahpus. Diğeri ise sağlık
sorunlarının tedavisi için gerekli tıbbi bakım ve tedavi
koşullarının sağlanmasını zorunlu kılan
hasta kimliğidir değerli arkadaşlar.
Türkiyede cezaevinde tutuklu
bulunan hasta mahpusların durumu kanayan bir yaradır bizler için. Maalesef,
hapishaneler, cezalandırma sistemleri içerisinde işkence
mantığından sıyrılamayan bir yıldırma
metodunun göstergesi hâline gelmiştir. Cezaevlerinde ciddi
rahatsızlıklar olmasına rağmen hâlen tutulmakta bu
mahpuslar ve yanlış bir politikayla sanki sürece
yayılmış işkenceye sürüklenmektedirler. Hasta
mahpusların içerisinde tutulduğu infaz koşullarının
sürece yayılmış bir işkence hâlini
barındırdığı düşünülürse, işkence hâlinin
biraz daha yukarılara, en tepelere
taşındığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Değerli arkadaşlar,
yaptığımız görüşmelerden sonra toplanıp parti
gruplarındaki üyelerle birlikte, evet, bu sorunun partilerüstü,
politikalarüstü, siyasi beklentiler ve kaygılarüstü bir sorun olduğunu
tartışabiliyoruz ama sorunu buraya getirdiğimizde çözüm
bulamıyoruz. Hâlbuki halkımız, kamuoyu her türlü sorunun çözüm
yerinin burası olduğunu çok iyi biliyor fakat biz bundan çok
uzağız. Bunu kabul etmek zorundayız değerli
arkadaşlar.
Bunun yanı sıra,
şimdi, yaşam hakkından bağımsız
düşünülemeyecek nitelikte olan sağlık hakkı sebebiyle hasta
kimliğinin yansıması, kişiyi yaşatmak için gerekli
tıbbi koşulların amasız, fakatsız bir şekilde
yaratılmasını zorunlu kılar. Baskıcı rejimlerde
mahpusluk kimliğinin belirlediği zorunlu yaşam alanı, hasta
kimliğinin gerekli kıldığı uygun tıbbi
koşulların olgunlaştırılması için çoğu kez
çatışma hâlindedir. Yani biz birini tutuklu tutacağız, ömür
boyu tutsak edeceğiz ve bu sebeple de sağlık hakkından ne
yazık ki yararlanmasının önüne geçeceğiz. Şimdi, ülke
tabii ki gerçekten çok kaotik bir ortamda devam ediyor. Bakın, hasta
tutsaklara ilişkin bir konsensüs oluşmuştu ve derhâl, zaman
kaybetmeden 300ü aşkın ağır hasta tutsak tahliye
edilmeliydi. Ne oldu? Adli Tıp Kurumu Cezaevinde kalamaz. şeklinde
verdiği raporları, bir gecede, birkaç gün içerisinde Cezaevinde
kalabilir. şekline dönüştürdü. Şimdi, ben, 15 Temmuz
sonrası, özellikle bu tutuklamaları, kurumlardaki tutuklamaları
ve gözaltına alınmaları biraz araştırırken Adli
Tıp Kurumundan 100e yakın çalışanın, bu raporlardan
sorumlu olan kişilerin gözaltına alındığını,
mesleğinden ihraç edildiğini ve tutuklandığını
öğreniyorum. O hâlde bu raporların gerçekten gerçeği
yansıtıp yansıtmadığına dair hepinizin
aklında herhâlde asgari bir fikir oluşmuştur diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, çok sayıda örnek
verebilirim, çok, ama özellikle yakın zamanda olan bir örneği
sizlerle paylaşmak istiyorum: Manisa E Tipi Cezaevinde bulunan kronik
şeker hastası hasta mahpus Hasan Ertuğrul, zatürre
hastalığı nedeniyle kaldırıldığı Manisa
Devlet Hastanesinde 21 Ekim 2016 tarihinde yaşamını
yitirmiştir; yakın bir tarih. Ertuğrul, yaşamanı
yitirmesinden yaklaşık iki hafta önce şeker koması
nedeniyle hastaneye kaldırılmış, tedavisinin ardından
ilaç verilerek cezaevine geri gönderilmiştir. Daha sonra zatürre nedeniyle
tekrar rahatsızlandığında ise hapishane idaresi
-değerli halkımız ve kamuoyu bunu çok iyi duymalı- Daha
geçen hafta götürdük. diye Ertuğrulu hastaneye sevk etmeyi
reddetmiştir. Durumu ağırlaşınca hastaneye
kaldırılan Ertuğrul, zamanında müdahale edilmediği
için Manisa Devlet Hastanesinde yaşamını yitirmiştir
değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu konunun tekrar altını
çizmekte yarar var: Bütün politikaları, bütün siyasi kaygıları,
her şeyi bir kenara bırakmak zorundayız; biz, bu soruna bir
çözüm bulmak zorundayız. Yakın zamanda cezaevlerinden ölüm haberleri
gelecek; bizler, tabutları, cenaze torbalarını o cezaevlerinden
çıkarmak durumunda kalacağız. Bu sesin, bu talebin, lütfen bütün
partiler tarafından iyi anlaşılması gerektiğinin altını
tekrar çizmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Şimdi, biliyorsunuz, CPT yakın zamanda
Türkiyedeki cezaevlerini gezdi, ziyaret etti ve buna ilişkin bir rapor
hazırladı. Burada da çok açık bir şekilde, cezaevlerindeki
insan hakları ihlallerini raporuna yansıttı. Hasta tutuklu ve
hükümlülere ilişkin ağır ihmalin olduğu, derhâl hasta
tutsakların, koşullarının uygun olduğu çerçevedeki
koşulları, gelin birlikte cezaevlerini ziyaret ederek tekrar ortaya
koyalım. Gelin, bugün bir heyet kuralım ve cezaevlerini ziyaret edip
hasta tutsakları kendimiz tespit edelim. AKPsi, CHPsi, MHPsi, HDPsi
birlikte gidip birlikte karar verelim. Bir komisyon kuralım burada ve bu
hasta tutsakları birlikte tespit edip koşullarını
oluşturalım ve daha fazla geç kalmadan, ölüm haberlerini duymadan
buna bir çözüm olalım değerli arkadaşlar.
Şimdi, yakın zamanda çok fazla siyasi
operasyon gerçekleşti. Bunlardan birisi de, çok değer verdiğimiz
Sayın Ahmet Türk. Biliyorsunuz, kendisi, çok riskli bir
rahatsızlığı olmasına rağmen, tutuklanmıştır.
Şu koşullarda cezaevinde kalması mümkün değildir
değerli arkadaşlar. Sayın Türkün tarihe geçen sözünü
hatırlatmak isterim: Ben içeri girmişim girmemişim ne olacak
ki; mesele, bu kan nasıl duracak, o nasıl çözülecek, bu kan
nasıl duracak? sözünü Parlamentonun dikkatine sunmak isterim. Bu büyük
söz kendisine aittir. O üstüne düşeni yapmıştır ama biz
dışarıda olanlar, insan hakkı savunucuları, hukuk
savunucuları, onun biraz önce konuşmamda belirttiğim bütün bu
hak ihlallerine karşın hâlâ cezaevinde kalmasına ilişkin
tek bir yorum yapamıyoruz. Hiçbir partiden bu tutuklamalara ilişkin
tek bir söz duyamıyoruz.
Değerli arkadaşlar, hukuk hepimize
lazım hiçbir parti ayrımı, hiçbir kişi ayrımı
yapmadan. Bu hukuksuz tutuma, bu haksız tutuma derhâl son verilmesi için
hep birlikte, öncelikle hasta tutsakların tahliye edilmesi için hepimiz
elimizi taşın altına koyalım ve bu sorumluluğa
karşı bir refleks gösterelim diyorum değerli arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde ilk olarak Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şehitlerimizin huzurunda saygıyla eğiliyorum.
Önerge üzerindeki değerlendirmeleri yapmadan
önce, bugün Genel Kurulun girizgâhtaki gündeminin genelini oluşturan
Fırat Kalkanının Türk milleti için ne kadar önemli
olduğunu, Türk devletinin bekası için ne anlam ifade ettiğini
çok iyi anlamak ve anlatmak gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, iktidar muhalefet fark
etmeksizin, Türkiye'nin yoğun bakım şartlarından
geçtiğini ve bu olağanüstü şartlar içerisinde millî birlik
beraberlik içerisinde, seferberlik ruhuyla hareket etmek gerekliliğini
sadece sözlerde değil, uygulama ile eylemde her alanda göstermekle
mükellefiz. Bugün itibarıyla Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Sayın Devlet Bahçeli Beyefendinin
hazırlamış olduğu kamuoyu açıklamasını
dikkatle takdirlerinize sunuyorum, görmeyenlerin mutlaka okumalarını
öneriyorum.
Oradan hareketle, Fırat Kalkanı
operasyonuna karşı millî birlik ve beraberlik ve millet iradesinin,
Türkiyedeki, PKKya karşı verilen, FETÖye karşı verilen
mücadelede olduğu kadar kamuoyu desteğini arkasına alması
bir zarurettir arkadaşlar. Türk askeri oraya normal şartlar
altında gitmedi; Basra Körfezinden Akdenize uzanan, kantonlar hâlindeki,
kurulmak istenen, Kürt devleti diye anılan terör şebekelerinin,
adına kurban olacakları Türk halkını istismar edenlerin
terörist faaliyetlerine engel olmak ve insanlık için büyük bir tehlike
olan, önce IŞİD, sonra DEAŞ denilen o canileri oradan söküp
atmak için gitti. Tarihin sorumlulukları Türke hep bu vazifeyi
vermiştir, Türk de gereğini yapmıştır. Bugün Türk
askeri aynı sorumlulukla oradadır. Siyasete düşen, Hükûmete
düşen, bizlere düşen görev, Fırat Kalkanı operasyonunda
Türk Silahlı Kuvvetlerinin oraya ne için gittiği konusunda kamuoyu
desteğini yeteri kadar arkasına alabilecek çalışmalar
yapmak. Bakın, hepimizin gördüğü bir durum var, Suriyelilerle ilgili,
Türkiye'de misafir olan bu vatandaşlarla ilgili kamuoyunda büyük bir
hoşgörü vardı ama şimdi, inceden inceden fitne fesadın da
harekete geçmesiyle, Suriyeliler bu memlekete gelecekler, güllük
gülistanlık yaşayacaklar, devlet onlara bakacak, bir kısmı
gülüp eğlenecek sahilde, cazda, barda, pavyonda -ki bunun örnekleri
özellikle Mersin bölgesinde çok acı bir şekilde yaşanıyor-
benim askerim de onlar için orada mı ölecek? diyecek. Böyle bir şey
yok ama böyle olmayan algıyı kamuoyuna pompalayarak fitne sokmak
isteyenlere karşı Fırat Kalkanı operasyonunun Türk millî
güvenlik meselesi olduğu ve bugün Ankarada, bugün Türkiye Cumhuriyeti
devletinin sınırları içerisinde huzurla hareket edebilmenin
vazgeçilmezinin bir gereği olduğu ve bunun bununla da
sınırlı kalmayarak El Bab sonrasında Afrine ve Menbice
kadar devam etmesi gerektiği, özellikle Afrinin temizlenmeden o bölgeden
çıkılmaması gerektiği mutlaka ve mutlaka
vurgulanmalıdır. Ve bölgedeki yerel unsurlarla ve o bölgedeki Türkmen
damarıyla da münasebet içerisinde, bu yerel
güçlerin o bölgede tampon bir vaziyet alması gerekir.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak vaktinde
şunları söyledik, evet söyledik, doğru; Suriye tamponuyla
alakalı ilk uyarıyı MHP Genel Başkanı yaptı,
doğru ama biz geçmişin defterini karıştırarak bugünkü
hâlin hesabını soracak gün olmadığı, Türk devletinde
bir kriz, toplumun içerisinde bir kaos hâlinin her an mümkün olduğu gerçeğine
göre siyaset yapıyoruz. Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben.
anlayışının bugünlerde sözde değil özde
sınavının verildiği günleri
yaşadığımızın idrakindeyiz. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu, sayın milletvekilleri ve başta Sayın Genel Başkan
olmak üzere bu bilinçle hareket ediyor; bu bilinci besleyen ve destekleyen
Milliyetçi Hareket Partisinin tüm teşkilatları da aynı
duyarlılıkla hareket etme olgunluğunu gösteriyor.
Değerli milletvekilleri, bugün, cezaevinde
mağduriyet yaşayan, hasta olan, gerçekten, insan olmanın
gereği, hastalık kimliği ve mahkûm kimliğini bir arada
taşımakta zorlanan insanlar vardır, doğrudur. Onlara
şifa diliyorum öncelikle. Bu konuda, Cezaevi İnceleme Alt Komisyonuna
gelen müracaatlar yerinde değerlendirilerek birtakım temaslarda
bulunuldu. İnanıyorum, bu Komisyonun yetkilisi, iktidar partisi grubu
adına çıkacak olan arkadaş bunların hepsini
anlatacaktır. Bunu değerlendirirken mahkûmiyet kültürünün, cezaevi
kültürünün, zindan kültürünün insanlık tarihi kadar eski olduğu
gerçeğini bilmek ve hatırlamak lazım ve zindanlar,
mahpushaneler, mahpuslar, cezaevleri kavramlarının üzerine çok
değişik felsefe metinleri, değişik efsane metinleri ve dahi
türküler, şarkılar oluşarak bir kültür oluşturmuştur.
Toplumun, devletin genel uygulamalarına karşı uyum gösteremeyen
ve toplumsal normların ve yasal sınırların
dışına çıkanların mahkûmiyetle rehabiliteleri ve daha
sonra da topluma yeniden entegrasyonu konusunda insanlık çok erken
zamandan bu tarafa bu uygulamayı yapmaktadır.
Zindana atılmak terimi benim ilk etapta
dikkatimi çeken bir kavramken bugün yakıp yıkılan Halep
Kalesini o güzel günlerde gezerken ve bir kültür etkinliği yaparken Halep
Kalesinin zindanını gördüm ve zindanda yukarıdan
aşağıya bir boşluk olduğunu ve o boşluktan
aşağıya, zindana mahkûmların
atıldığını ve değişik ihtiyaçların
oradan giderildiğini. Şimdi, zindana atılmaktan, mahpus olmaktan
neredeyse otel konforunda, hayat standartlarının temel insan
ihtiyaçlarına göre örüldüğü bir noktaya gelinmiştir. Yani, yiğidi
öldür, hakkını inkâr etme. Yerinde gördüklerimizle beraber, Türkiye
Cumhuriyeti devleti, insan hakları ve hukukunun standartları ve
cezaevi konforu noktasında özel bir gayret içerisinde. Yani bugünkü
Hükûmetle sınırlı tutmuyorum, bu bir birikimdir, o birikimin
tekamülüyle buraya kadar gelmiştir. Ama cezaevlerini, bir şekliyle,
siyasal arka bahçe, ideoloji ve kamplaşmanın birimi yaparak
kendilerine hâkimiyet alanı kurup oradan bir alan açmaya
çalışanlara da devletin en kararlı tavrı, elbette ki uygulamalar
içerisinde gözükecektir.
Şimdi, bizler, milliyetçi, ülkücü hareketin
içerisinde yetişen arkadaşlar, cezaevi geleneğini kendi
çevresinde, akrabasından, birinci derecede mahpus olan olmasa da ülkücü
ağabeylerinden anılarını çok dinlemiştir.
Zindanları taş medreseye, mahpushaneleri mekteplere çeviren bir
kültürün çocuklarıyız. Elbette ki orada, mahpushane
kapısında çileler çeken annelerin, bacıların, eşlerin
öykülerini dinledik. O, mahpus yatan taş medreseli ağabeylerimiz
bugün kurumsal bir kimlik olarak da milliyetçi, ülkücü hareketin içerisinde
yaşıyor, onun gazileri, cezaevi anılarıyla beraber.
Onların yaşadıkları standartlar ve onların maruz
kaldığı işkencelere rağmen, C-5lerdeki cereyanlı
tellere rağmen kendi devletiyle barışık tutum ve
davranışları, gerçekten, insanlık adına, devlet,
millet adına bir örnektir.
Buraya çıkılır, Diyarbakır
Cezaevinde insanlara dışkılar yedirildi. Diyarbakır Cezaevi
olmasaydı dağlara çıkılmazdı
Zamanın gözde
siyasetçileri Ben de Diyarbakır Cezaevinde olsaydım ben de dağa
çıkardım. gibi aforizmalar yaparken Mamakta zulüm görenler acaba
bunu niye yapmadı? Acaba bu konularda ulvi ve erdemli bir tavır
çıkartabilerek oralardan farklı bir yere evrilebileceğini neden
göremediler? Burada, elbette ki devlet otoritesine kesin,
tartışmasız itaatten bahsetmiyorum. Elbette ki olumsuzluklar
vardır, eksiklikler vardır, insan unsurunun olduğu yerde her
türlü olumsuzluklar vardır; bunlara karşı mücadeleyi el
birliğiyle yapalım, ortak vicdanla yapalım.
Bugün itibarıyla, bu cezaevlerinde, gerçekten
aciliyet arz eden ve hayati pozisyonda olan, kendi temel ihtiyacını
kendisinin karşılayamayacağı noktada olan tutukluların
durumunun vicdani ve insani olarak Komisyon tarafından takip edilmesi ve yasal
zeminlerle yetkili birimlere elbette ki ulaştırılması kadar
doğal bir şey olamaz ama bunu bir istismar alanına, ideolojik
arka bahçeye çevirmemek lazım. Dönemin Cumhurbaşkanının
yetkisini kullanarak yapmış olduğu uygulamalarda olduğu
gibi tek taraflı değil, samimiyetle yaklaşmak lazım diyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
lehinde ikinci ve son olarak İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa
Sezgin Tanrıkulu konuşacak.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan yaşamına
çok önem verilmeyen bir dönemden geçiyoruz maalesef yani ben burada rakamlar
vermek istemiyorum çünkü insan ölümü maalesef günlük yaşamımızda
bir sayıdan, rakamdan ibaret hâle geldi. Son on sekiz ay içerisinde ölen,
yaşamını yitiren insanların sayısı yüzlerce
-asker, polis, sivil- ve bununla ilgili olarak da sonuçta bu Meclisin
aldığı bir tedbir yok. Daha dün El Babda 16 asker şehit
edildi, yaşamını yitirdi. Normal koşullarda bir ülkede 16
askerin şehit edilmesi, yaşamını yitirmesi hâlinde orada
yaşam durur ama bizde hiçbir şey olmamış gibi yaşam devam
ediyor, hatta Mecliste yaşam devam ediyor. Dün bu haberin duyulmasından
sonra Anayasa Komisyonu faaldi ve Anayasa Komisyonunda CHPli üye
arkadaşlarımız bir teklifte bulundular, Bir dakikalık
saygı duruşunda bulunalım. dediler. Yani bu sembolik bir
şey, anma ve orada bir anayasa tartışması
yapılıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi çoğunluğu bu bir
dakikalık anmayı bile ölümlerin sıradanlaşması
bakımından kabul etmedi ve Anayasa Komisyonunda, ölen,
yaşamını yitiren, şehit edilen askerlerin anısına
bir dakikalık bir saygı duruşu bile yapılamadı
değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu ortam içerisinde hasta
tutukluları konuşuyoruz. Bakın, cezaevleri, bütün dünyada insan
haklarının ölçütü bakımından seçeneklerden bir tanesidir ve
başta gelir. Çünkü, sizin gözetiminiz altındadır, devletin
gözetimi altındadır ve oradaki standart, ortalama bir ülkedeki insan
hakları standardını gösterir. Ona bakarak insan hakları
durumu bir çerçeve çizer bütün dünyada. Türkiyede öyle mi? Evet, Türkiyede
öyle maalesef. Cezaevleri, geleneksel olarak insan haklarının en
ağır şekilde ihlal edildiği ortamların başında
geliyor. Hele hele Türkiyede geleneksel olarak böyle. Ve son yıllarda da
çok ağır bir biçimde böyle ve son bir yılda, 15 Temmuzdan sonra
çok ağır bir biçimde, sistematik olarak insan hakları ihlalleri var
cezaevlerinde. Ve bu ihlaller nedeniyle -biraz önce ben saydım- 35 insan,
yurttaş cezaevinde yaşamını yitirmiş, intihar
etmiş, yaşamına son vermiş, şüpheli bir şekilde
ölmüş 15 Temmuzdan sonra. Sadece rakam veriyorum yani, isimleri var;
savcısı var, polisi var, öğretmeni var, sıradan insanı
var. Yani cezaevleri öyle güllük gülistanlık değil ve bir işaret
veriyor bütün Türkiye bakımından.
Şu anda kayıtlara göre 960a yakın
hasta tutuklu var cezaevlerinde ve bunların 331i ölüm
sınırında. Hepsinin ayrı hikâyesi var ve 5275
sayılı Yasa da maalesef bunlarla ilgili olarak birçok
zorlaştırıcı düzenlemeyi içeriyor. 16ncı maddesi,
Adli Tıp Kurumunu, tarafsız ve bağımsız olmayan Adli
Tıp Kurumunu tek bilirkişi olarak seçiyor, kendi bulundukları
hastanelerden aldıkları raporlar geçerli olmuyor, Adli Tıp Kurumu
bakımından da aylarca sıra bekliyorlar. Ve Adli Tıp
Kurumunun da tarafsız ve bağımsız olmaması nedeniyle
de sonuçta raporlar çıkmıyor ve birçok insan ölümü cezaevinde bekler
duruma geliyor. İşte son yıllarda, özellikle de Adalet ve
Kalkınma Partisinin son on beş yılında cezaevlerinde ölüm,
özellikle hastalık konusunda, yüzde 400 artmış durumda. Bunu
şöyle şey yapabilirsiniz yani Eskiden biz Türkiye'yi
devraldığımızda cezaevlerindeki mevcut 50 bindi,
dolayısıyla şimdi 200 bine çıktı, ölü sayısı
cezaevlerinde 50 ise şimdi 200e çıkması da normaldir.
diyebilirsiniz. Ama normal demokratik bir ülkede, insan haklarına
saygılı bir ülkede hiçbir insanın hiçbir nedenle, özellikle
hastalık gibi bir nedenle cezaevlerinde ölmemesi lazım.
Bakın, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin verdiği karar da var: Gülay Çetin, Türkiye kararı, 2013
yılında.
Hastaneye ulaşamama ve bu nedenle de tedavi görmeme nedeniyle Türkiye'yi
hem işkence yasağından, 3üncü maddesinden hem de 14üncü
maddesinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden mahkûm
etmiş 2013 yılında. Bu kararın gereğini Türkiye yerine
getirmiş mi? Hayır, getirmemiş. Bunun gibi onlarca örnek var ve
Türkiyede, tıpkı olağanüstü hâl döneminde Diclede, Silopide,
Nusaybinde, Diyarbakırda, Surda olan ölümlerden dolayı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvurulardan dolayı, 35
başvuru nedeniyle nasıl Hükûmetten bir karşılık
istemişse yakın gelecekte, çok yakın bir zamanda, cezaevindeki
ölümler nedeniyle de Türkiye'den, Hükûmetinizden bir yanıt istemek
durumunda kalacak ve bunlar da maalesef sizin tarafınızdan
yanıtlanamayacak, maalesef yanıtlanamayacak.
Değerli arkadaşlar, cezaevlerini ziyaret
ediyoruz, gerçekten de yani insan onuruyla bağdaşmayan bir durumda
olan birçok mahkûm ve tutuklu var ve bizim, cezaevine girmeden önce
tanıdığımız insanlar var. Birçok gazeteci var,
isimlerini buradan teker teker saymayacağım ama bu sıralarda
oturan insanların randevu almakta zorlandığı, köşe
yazısında ismi geçerse belki milletvekili olabileceği
şeklinde telkinde bulunduğu insanlar şu anda cezaevlerinde ve
hastalar, birçok hastalığı var ama bu sıralarda bulunan
hiçbir insan, bir milletvekili, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekilleri bunlar konusunda kendi dostlarına ve
arkadaşlarına bir tek ahde vefa göstermiş durumda değiller.
Hastalar, tutuklanmamaları lazım; zaten tutuklanmamaları
lazım bana göre, bir hukukçu olarak söylüyorum ama onların
referansıyla bu sıralarda bakan olmuş insanlar bile tek bir
kelime bir ahde vefa göstermiş değiller, bir kelime bile. Bizim
tanıdıklarımızı, onları ben gidip ziyaret
ediyorum, her ne kadar bakan bizi suçlasa falan da gidip ediyorum, etmeye devam
edeceğim.
Biraz önce söylendi, bakın, 15, 16, 18, 19, 23
ve 24üncü Dönemlerde bu sıralarda milletvekilliği yapmış
Ahmet Türk var, bir iki dönem söylemedim, 6 dönem bu sıralarda
milletvekilliği yapmış, bir kentin Büyükşehir Belediye
Başkanı, kalbinde pil var, kalbi durduğu zaman o pil devreye
giriyor, o pil devreye giriyor. Büyükşehir Belediyesine kayyum
atanmış, kendisi dört gün sonra tutuklanıyor. Şimdi,
eskiden gerçekten yargıçlar vardı ya yani bakar durumuna, kaçma
şüphesi yok, delilleri karartma şüphesi yok, yaşına bakar,
hastalığına bakar, cezaevine göndermez. Ama, öyle bir yargı
durumu yarattınız ki, öyle bir yargı durumu yarattınız
ki en alttaki insani duruma bile özen göstermeyen düşman yargıçlar
yarattınız, düşman yargıçlar. Karşısındakine
düşman bakan, karşısındakini insan görmeyen, yurttaş
görmeyen ve aldığı talimatla zindanda çürümeye terk edilen
insanlar olarak gören yurttaş bir hâkim, bir savcı kültürü
yarattınız. Bakın, bunu milletvekili olmadan önce, on yıl
önce yazdım 90 kuşağı çocuklar ve yargıçlar. diye.
Böyle bir yargı kültürü yarattınız, böyle bir yargı kültürü.
Eğer Ahmet Türkü hapse atmazsa kendisinin FETÖcü olmaktan tutuklanacağı
hâkimler yarattınız, böyle bir ortam yarattınız. Bunun gibi
onlarca örnek var, bunları sorgulayacağız.
Şimdi, Anayasa taslağı
getirmişsiniz. Anayasanın 9uncu maddesine, yargının
bağımsızlığının yanına tarafsız
yazacaksınız. Tarafsız yazmakla yargı tarafsız
oluyor mu şimdi bağımsız olduğu gibi, oluyor mu? Yine
olmayacak. Neden? Sizlerin kibri yüzünden, sizlerin kibri yüzünden.
Bakın, cezaevlerindeki
yurttaşlarımızın tümü bizlerin namusudur kim olursa olsun,
suçu ne olursa olsun.
Bakın, milletvekilliği bir onurdur. Bu
Mecliste bulunmak, bu zorlukla kurulmuş bu Mecliste bulunmak bir
şereftir. Bu onur ve şerefle bize düşen, en mazluma, en
hakkı ihlal edilene burada sahip çıkmaktır ama biz
yapıyoruz maalesef. Bu Mecliste buna yönelik tek bir adım
atılmıyor.
Umarım, bir vicdan sahibi bunu dinler ve bu
konuşmadan sonra, tutuklu olan, hükümlü olan mahpuslar konusunda,
tutuklular konusunda bir adım atar.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tanrıkulu.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde son olarak İstanbul Milletvekili Sayın Fatma Benli
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Benli. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FATMA BENLİ (İstanbul) - Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDPnin grup önerisi hakkında görüşlerimi ifade
etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak
temel ve öncelikli ilkemiz, özgürlüğünden yoksun bırakılan
herkese insan haklarının gerektirdiği şekilde, insan
haklarına saygılı olarak davranılması
gerektiğidir. Mahpusların sağlığı yani tutuklu ve
hükümlülerden oluşan mahpusların sağlık haklarına
erişimi de bu anlamda çok değerli bir konudur. Sonuçta, Türkiyede
sadece bir yıl içerisinde 274 bin insana kanser teşhisi konuluyor,
sadece bir sene içerisinde 74 bin insanımız da kansere
bağlı sebeplerle vefat ediyor.
Şimdi, bu noktada Türkiyede, yüz binlerce
kişinin şeker hastalığı, kanser ya da çok daha
ağır hastalıklara düçar olduğu ülkemizde, 80 milyonluk
ülkemizde, özellikle de uzun süreli infaz esnasında cezaevlerinde bulunan
insanların bu hastalıklardan ari olması düşünülebilecek bir
konu değil.
Bu da gerek hasta kişilerin yani zaten
hâlihazırda hastayken ya da engelliyken suç işlediği için
cezaevine giren kişilerin gerekse özellikle de uzun infaz dönemlerinde
hastalığa kapılarak içeride bulunan kişilerin bulunduğu
durumlar, onların özellikle ağır hasta bulunma durumları
özel çalışma yapılmasını gerektiriyor.
Bu noktada da zaten Türkiye pek çok
değişik düzenlemeler yapmak zorunda. Bu, zaten bizim bir
mecburiyetimizdi çünkü devletler, vatandaşlarının, herkesin -daha
doğrusu- beden ve ruh sağlığını
gerçekleştirebilmesi için gerekli önlemleri almak zorunda. Bunun
dışında da, bu yükümlülüğünü yerine getirirken de herhangi
bir ayrım yapmamak zorunda yani içeride ya da dışarıda
olması, cezaevi içerisinde ya da dışında olması fark
etmeksizin, bunlar arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin gerekli
önlemleri almak zorunda. Bunun için, zaten Türkiye hem yasal düzenlemeler
gerçekleştiriyor hem de 2009da Adalet Bakanlığı ve
Sağlık Bakanlığıyla yaptığı ikili
protokol ya da 2011 yılında Adalet Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığıyla beraber yaptığı üçlü protokol gibi
değişik protokollerle de fiilî alanda yaşanan sorunları
çözmek için gayret gösteriyor.
Öncelikle, devlet, mahpusların da
sağlık hakkına erişimini sağlayabilmek için onlara
ücretsiz bir sağlık sistemi oluşturmak durumunda. Onların
hem sağlık hizmetleri hem de her türlü ilaç giderleri Adalet
Bakanlığı tarafından karşılanıyor. Öncelikle,
tutuklu ve hükümlüler ceza infaz kurumlarına girdikleri zaman ilk kabul
muayeneleri yapılıyor ve onların sağlık raporları
oluşturuluyor. Öncelikle, hastanelere gidemeyen bireyler için
cezaevlerinde aile hekimliği uygulaması başlatıldı
çünkü biliyorsunuz ki cezaevlerinde revir uygulaması vardı, kendi
cezaevlerinde çalışan doktorlar yeterli olmadığı için
dışarıdan da bir denetim mekanizması oluşturmak üzere
aile hekimliği kuruldu. Şimdi, ilk kabuller yeterli
olmadığı zaman, cezaevinde o ilk sağlık basamağı
yeterli olmadığı zaman da içeride hasta olanların
dışarıdaki hastanelere sevkleri sağlanıyor. Bunun için
de doktorun ya da doktorun bulunmadığı durumlarda amirin onay
vermesi yeterli. Öncelikle, cezaevine ait olan ambulanslar ya da 112den
çağrılan ambulanslarla, çok acil durumlarda, istisnai durumlarda da
cezaevi ring araçlarıyla hastanelere gönderiliyor.
Şimdi, mahpusların sürekli hastanelere
gitmelerinin engellenmesi için zaten rehabilitasyon merkezleri
oluşturuldu. Yani bizim R tipi kapalı cezaevi sistemi değimiz
sistemde, tek başına cezaevinde kalamayacak olan kişilerin,
özellikle de Adli Tıptan rapor bekleyen kişilerin bu rehabilitasyon
merkezlerinde bulunmaları, böylelikle beklerken, aynı zamanda
infazlarını çekerken hastalıkları sebebiyle de tedavi
olmaları sağlanmış durumda ancak bu, çok yeterli
değil. Şu an Metris R Tipi Cezaevimiz var, Menemende var,
Elâzığda tekrar oluşturulan var. Yeterli
olmadığı için de devlet hastanelerinden yardım
alınıyor. Özellikle üçlü protokol çerçevesinde Sağlık
Bakanlığında yapılan çalışmalarda, hastanelerin,
kampüs hastanelerinin mahpus koğuşları oluşturulması
hem gelen mahkûmların kaçmalarının önlenmesi, güvenlik riskinin
ortadan kaldırılması, hastanedeki doktor ve diğer
çalışanların güvenliklerinin sağlanması ama bir
taraftan da o tutuklu ve hükümlülerin sağlık haklarına
erişimleri için de gerekli düzenlemeler yapılıyor. Aslında,
bizim asıl burada sıkıntı
yaşadığımız konu, cezaevinde bu tarz rehabilitasyon
merkezine giderek ya da devlet hastanelerine gidip gelerek yeterli tedavi
alamayan ve hastalıkları, ağır hastalıkları ya da
engellilikleri nedeniyle cezaevlerinde kalmalarına fiilî anlamda imkân
olamayan ve toplum güvenliği açısından da ağır ve
somut bir tehlike içermediği değerlendirilen kişilerin
hapishaneden çıkması. Bununla ilgili olarak da AK PARTİ zaten
yasal düzenleme yapmış durumda, 2013te buna ilişkin düzenleme
gerçekleştirdi. Biliyorsunuz, Anayasada, zaten,
Cumhurbaşkanımızca kocama, hastalık ya da engellilik
sebebiyle cezaevinde bulunamayacak kişilerin affedilmesine ilişkin,
cezaların infazının ertelenmesine ilişkin bir düzenleme
mevcuttu, bunun yeterli olmadığı durumlar için, aslında,
Adli Tıptan ya da hastanelerden alınacak raporlarla bu kişilerin
dışarı çıkartılması için özel bir düzenleme
getirildi. Şu ana kadar, aslında, bununla ilgili müracaat eden yani
Ben, ağır hasta olduğum için ya da engelli olduğum için
cezaevinde kalmama fiilî anlamda imkân olmuyor. diyen kişi
sayısı 8.152 ve bunlardan 800ü olumlu sonuçlanmış ki 28i
terör suçlularıdır. Bu da Adli Tıbbın karar verirken
herhangi bir şekilde sağlık kriteri dışında
başka siyasi mülahazalarla hareket etmediğini gösteriyor. Diğer
2.196sını devlet hastaneleri reddetmiş, kişinin cezaevinde
o hastalığına rağmen kalabileceğine dair karar vermiş,
1.064ü Adli Tıp tarafından reddedilmiş. Bu da, dediğim
gibi, tek başına, Adli Tıbbın sağlık
mülahazaları nedeniyle kişilerin başvurularını
reddetmediğine dair önemli bir örnek. Aslında, burada, belki,
düşünmemiz gereken şey, Adli Tıp rapor verdikten sonra yani bu
kişinin ağır hastalığı ya da engelli olma durumu
o kişinin cezaevinde kalmasına engel olduğuna ilişkin bir
sağlık raporu bulunmasına rağmen, ayrıca toplum
güvenliği açısından ağır ve somut bir tehlike olup
olmadığının araştırılması; ki daha önce
mevcut olan toplum güvenliği açısından tehlike oluşturma
kriterini yine AK PARTİ ağır ve somut tehlike olarak
ayrıca net bir kritere kavuşturmuş durumda. Belki bizim
değerlendirmemiz gereken husus bu, hiç olup olmayacağı; ki daha
önce Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve değişik
kuruluşlar bu alanda çalışmalar yaptılar, hem STKlarla hem
kamu kuruluşlarıyla değerlendirmeler yaptılar, bununla
ilgili rehabilitasyon merkezleri ziyaret edildi.
Bizim bakmamız gereken şey, bu
kuralın net ve somut olarak uygulanıp uygulanmayacağı. Kaç
kişiye uygulandı ve o kriterlere, Adli Tıptan rapor
almasına rağmen Hayır, bu kişi cezaevinden
çıkmamalı çünkü bu kişi toplum güvenliği
açısından tehdit oluşturuyor. kararı verilmesindeki
kriterlerin ne olup olmadığına bakmanız lazım. Şu
ana kadar bu karar verilen kişi sayısı sadece 11; 1 tanesi
örgüt, diğer 2 tanesi terör suçları, 8 tanesi adli suçlar ve tek tek
bu dosyalara baktığınızda zaten sayısal anlamda sadece
11 kişi hakkında bu kararın verilmiş olması somut ve
ağır tehlikenin var olduğu durumlarda kararın
verildiğini gösteriyor. Ayrıca, tek tek dosyalara
baktığınız zaman, bunların çok büyük bir
çoğunluğunun ağırlaştırılmış
müebbet cezası alan kişiler olduğunu görüyoruz ama kişinin
ağırlaştırılmış müebbet cezası
alması, tek başına onun dışarı
çıkmasına engel teşkil eden bir durum değil.
Tek tek dosyalarına bakıyorsunuz.
Örneğin, bir tanesi bomba atarken bomba elinde patladığı
için 2 elini kaybeden bir kişi.
BURCU ÇELİK (Muş) Ergin Aktaş.
FATMA BENLİ (Devamla) Bu kişiyi
çıkardığımız zaman onun canlı bomba olma ihtimali
olup olmadığını değerlendirmek fiilî anlamda mümkün
değil. Bir tanesi, karısına tehdit mektubu gönderip
Çıktığım zaman seni öldüreceğim. diyen kişi; ki
daha önce cezaevinde kısmi süreli izinle çıkıp da eşini öldüren
bir sürü vaka biliyoruz. Şimdi, bu vakanın varlığı,
bizim açımızdan çok rahat bir şekilde Hayır, bu
kişiyi biz yine de çıkaralım: deme imkânını bize
vermiyor maalesef. Bir tanesi, yatalak hasta olmasına rağmen,
uyuşturucu baronu yani onun hastalığı maalesef o suç
örgütünü yönetmesine engel değil; ki bana göre o 11 kişiden en somut
örnek ise Nihat Ilıman örneği. Nihat Ilıman, bizatihi Adli
Tıp raporuyla hapishanede kalmasına imkân olmadığı
belgelenmiş bir kişi ama dışarı çıktıktan
sadece on beş gün sonra bir başkasını vuruyor ve tekrar
cezaevine girdiğinde yeniden Adli Tıbba müracaat ediyor, yine Adli
Tıptan İçeride kalamaz. diye rapor alıyor ama bu durumda da
toplum güvenliği açısından tehdit var denebiliyor.
Dolayısıyla, bu
konunun bu kadar somut ve keskin olmaması, çok rahat bir şekilde
karar verebileceğiniz bir husus olmaması bu konuda çalışma
yapılmasını gerektiriyor. Sonuçta her bir bireyin yaşam
hakkı, özel çalışmayı gerektiren bir durum. Bununla ilgili
çalışmalar zaten sürüyor ancak bizatihi Meclis araştırma
komisyonu raporunun konusuyla alakalı olarak Meclis çatısı
altında zaten bir alt komisyonumuz var. İnsan Hakları
İnceleme Komisyonunun altında tutuklu ve hükümlü haklarına
ilişkin, özellikle bu konuyu değerlendirmek üzere Tutuklu ve Hükümlü
Hakları Alt Komisyonu mevcut.
Dolayısıyla,
bizatihi araştırma komisyonu kurulmasını gerektiren konuda
ayrı bir komisyon olduğu düşüncesiyle ret oyu vereceğimizi
ifade ediyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Benli.
Buyurun.
BURCU ÇELİK (Muş)
Sayın Başkan, değerli hatibin konuşmasında
belirttiği bir konuyu düzeltmek zorundayım. Bahsettiği
örneklerden biri Ergin Aktaş, iki eli kopan insandan, mahpustan
bahsediyoruz. Burada tartışılmış; Adalet Bakanı
tarafından, Bakanlık tarafından cezaevinde
kalamayacağı, şu anda yasalar gereği cezaevinde
kalamayacağı burada deklare edilmiş fakat unuttuğumuz bir
şey var Sayın Benli. Bu kişi şu anda tek başına
tek kişilik bir hücrede tutuluyor. Eğer mesele onun
dışarı çıkıp topluma, kamuoyuna zarar vermesiyse,
eğer bunu bu şekilde açıklayarak gerekçesini bu şekilde
açıklıyorsanız bu kişinin tek başına tek
kişilik hücrede nasıl kalabildiğini de hangi yasayla, hangi
uygulamayla kalabildiğini de kamuoyuna açıklamanız gerekiyor
diye düşünüyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya)
Düğün sofrasına mı oturtacağız?
BURCU ÇELİK (Muş)
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 341) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 341 sıra sayılı
Kanun Tasarısının dördüncü bölümünde yer alan maddelerinin
oylamaları tamamlanmıştı.
Şimdi beşinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Beşinci bölüm, 113üncü madde ila 141inci
maddeleri kapsamaktadır.
Beşinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İsmail
Faruk Aksu konuşacaklar.
Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 341
sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının beşinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye maalesef kaotik bir süreçten geçmekte, Türk
milleti felaket üstüne felaket yaşamaktadır. Türk devleti kolektif
bir terör kuşatması altında, aziz milletimiz ise terörizmin hain
saldırılarına karşı nefret ve öfke içindedir.
Beşiktaşta vuku bulan menfur saldırının hüznü henüz
çok yeniyken Kayseride ortaya çıkan teröristler milletimizi canevinden
vurmuşlardır. Peşinden, Ankarada Rusya Federasyonu
Büyükelçisine düzenlenen suikast, Türkiye-Rusya ilişkilerini zedelemeye,
Türkiyeyi karıştırmaya ve Orta Doğuda oyun
dışı bırakmaya dönüktür. Bu şartlarda teröre
karşı mücadele tüm vatan sathında ve topyekûn olarak millî
dayanışma ruhu ve fedakârlığıyla yerine
getirilmelidir. Bu kapsamda, güvenlik güçlerimiz gerek kutsal vatan topraklarında
gerekse sınır ötesinde terörün ürediği kaynakları tamamen
kurutmak amacıyla olağanüstü bir kararlılık
sergilemektedir. Sınır ötesinde süren askerî
operasyonlarımız kuşku yok ki sadece millî güvenliğimizi
sağlamaya dönüktür ancak Türk milleti varlığını ve
egemenlik haklarını savunurken ne yazık ki ağır
bedeller de ödemektedir. Dün Fırat Kalkanı Harekâtının
120nci gününde 16 vatan evladının şahadet haberi milletçe bir
kez daha yüreğimizi dağlamıştır. Şehitlerimize
Allahtan rahmet, ailelerine, silah arkadaşlarına, aziz milletimize
sabır ve başsağlığı, hâlen tedavi altında
bulunan yaralı evlatlarımıza acil şifalar diliyorum.
Karşımızda sadece eli kanlı hain teröristler yoktur, âdeta
yedi düvel, bin yıllık kardeşlik hukukumuzu bozmak ve millî varlığımıza
kastetmek için her yönden ülkemize saldırmaktadır. Türkiyeye tuzak
kurmak için her fırsatı değerlendirenlere koz vermemek için Türk
milleti 7den 70e millî bir uyanışla kenetlenmeli ve hıyaneti
el birliğiyle defetmelidir.
Terörün panzeri kuşkusuz, millî birlik,
dayanışma ve kucaklaşma hâlini güçlendirmektir. Bu kapsamda,
siyasi ve ideolojik farklılıklar ikinci plana atılarak ve suni
anlaşmazlıklar geride bırakılarak Türk milletinin ortak
miras ve emanetleri birlikte savunulmalıdır. Zira, ülkemiz, herkesin küçük
siyasi hesapları bir tarafa bırakarak millî sorumluluk
anlayışı içinde hareket etmesini zorunlu kılan bir
dönemdedir. Tehdit ve risklerin sadece terör kaynaklı
olmadığı da bir gerçektir ve bu süreçte yaşanan
olayların ve küresel ekonomik darboğazın Türkiye ekonomisini
daha da kırılgan hâle getirebileceği gözden uzak
tutulmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz tasarı sınai mülkiyete ilişkin mevzuatı bir
araya toplamakta ve yenilemektedir. Bu yönüyle, kanun
tasarısının Türk sanayisinin gelişmesine ve sanayicimizin
rekabet gücünün artırılmasına katkı
sağlayacağını değerlendiriyoruz. Mal ve sermaye
hareketlerindeki serbestleşme ile bilgi ve iletişim
teknolojilerindeki gelişmeler, üretimde kullanılan girdilerin uygun
fiyat ve kalitede diğer ülkelerden de temin edilebilmesinin yolunu
açmıştır. Başka bir ifadeyle, sanayi üretiminde maliyet
boyutuyla birlikte ürün çeşitliliği, üründe iyileştirme ve
teknolojik gelişmişlik gibi kalite boyutu rekabette
başarılı olabilmenin ana unsurlarını
oluşturmaktadır. Yenilik ve teknoloji altyapısı güçlü
olmayan ve imalat sanayisine dayanmayan bir üretim yapısıyla ekonomik
hedeflere ulaşılması artık mümkün değildir. Bu
çerçevede, sermaye yoğun, katma değeri yüksek, teknolojiyi
teşvik edebilen ve ihracata olan
bağımlılığımızı azaltacak yeni sektör
ve ürünlerin önemi giderek artmaktadır. Türkiye'nin bu ihtiyacı
sınai ve fikrî mülkiyet hakkının etkin korunmasını
gerektirmektedir.
Ülkemizde fikrî haklar sisteminin temelleri esasen
1800lü yıllara dayanmaktadır. Çağdaş anlamda ilk
düzenlemeler ise 5 Aralık 1951 tarihli 5846 sayılı Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunu ve 12 Mart 1965 tarihli Markalar Kanunudur. Türkiye,
özellikle gümrük birliği ve Dünya Ticaret Örgütü üyeliğinden sonra
yasal ve kurumsal atılımlar gerçekleştirerek yeterli olmasa da
dünyadaki gelişmelere paralel bir gelişme göstermiştir. Fikrî
haklar sisteminin yeterince gelişememesi ve beklenen sosyal ve ekonomik
faydanın ortaya konulamaması ise fikrî hakların
anlamının ve öneminin yeterince anlaşılamamış
olması ve buna bağlı olarak kapsamlı bir strateji
belgesinin üretilememesine bağlıdır. Diğer taraftan, fikrî
haklara ilişkin politikaların belirlenmesinde ekonomi, sanayi, bilim
ve teknoloji, kültür, eğitim, yatırım ve dış ticaret
politikalarıyla bir eş güdüm sağlanması gerektiği
hâlde bugüne değin bu bağın kurulamadığı ve
konjonktürel değişimlerden bağımsız, ileriye dönük,
uzun vadeli bir strateji ortaya konulamadığı görülmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim
beyannamemizde millî yenilik sistemi oluşturulması başta olmak
üzere, AR-GE payının artırılacağı, bilginin
ticarileştirileceği, yenilikçiliğin ve girişimciliğin
kurumsallaştırılacağı, dünyada Türk markalı ve
patentli ürünlerin yaygınlaştırılması suretiyle
bilimsel ve teknolojik araştırmaların yenilikler ve buna
bağlı olarak verilecek patentler aracılığıyla
üretime ve toplumsal faydaya dönüşmesi sağlanacağı
belirtilmiştir. Ayrıca, patent, ticari marka, endüstriyel
tasarım ve telif haklarının korunması amacıyla fikrî
mülkiyet hakları sisteminin etkinleştirileceği, AR-GE
sonuçlarının sanayiye ve üretime aktarılabilmesi için teknoloji
transfer merkezlerinin yaygınlaştırılacağı ve
özel sektörün AR-GE ve teknoloji üretimi yatırımlarının
destekleneceğine vurgu yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, sınai haklar
sistemimizin temel kurumsal altyapısı 544 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle 1994te kurulan Türk Patent Enstitüsüdür. Enstitü,
kuruluşundan itibaren teknik ve fiziki açıdan hızlı bir gelişim
göstermiş, gerçekleştirdiği başvuru, işlem
miktarı ve etkinlik bakımından Avrupanın bu alandaki etkin
kurumlarından biri olmuştur. Ancak, tescil
başvurularının içerik açısından
araştırılması ve incelenmesi konularında büyük ölçüde
yurt dışı otoritelerine bağımlı durumda
olunması sınai haklar sisteminin önemli bir altyapı sorunudur.
Uzman ve teknik altyapı yetersizliği olmak üzere iki boyutu olan bu
sorun nedeniyle inceleme gereken alanlarda maliyet yükselmektedir. Sınai
hak konusu, ürünlerin yüksek kalite standartlarına uygun olması, Türk
malı imajının ve dünya çapında tanınmış Türk
markalarının yaratılması ekonominin uluslararası
alanda rekabetini artıracaktır. Türk sanayisinin ihracata dönük,
teknoloji yoğun, katma değeri yüksek, yerli kaynaklara dayalı,
istihdam sağlayan, uluslararası rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir
bir üretim yapısına sahip olarak Avrasyanın ileri bir üretim
merkezi olması hedeflenmesi gerekir. Orta ve yüksek teknolojili
sektörlerin üretim ve ihracat içindeki payının artırılması,
nispeten düşük teknolojili sektörlerde tasarım, markalaşma ve
etkin pazarlama yoluyla katma değeri yüksek bir yapıya geçişin
sağlanmasına gayret edilmelidir. İmalat sanayisinin ileri
teknoloji üreten ve kullanabilen, azami düzeyde yerli kaynak kullanan ve etkin
bir girdi tedariki sağlayan, uluslararası rekabet gücü
kazanmış bir konuma ulaşması gerekmektedir. Bu amaçla
girişimciliğin geliştirilmesi ve KOBİlerin yenilik,
verimlilik, pazarlama, ortak iş yapma ve iş birliği istihdam artışına
yönelik faaliyetleri desteklenmelidir. Tasarıda kurulması öngörülen
fikrî mülkiyet akademisinin hiyerarşideki yeri ve konumuyla statüsü
açıklığa kavuşturulmamıştır. Hem uygulamada
imkân bakımından sıkıntıların ortaya
çıkabileceği hem de görev, yetki geçişine, dolayısıyla
çatışmasına sebep olacak düzenlemeler bulunmaktadır. Bu
çerçevede akademiye ve akademi bünyesinde görev yapacağı belirtilen
Türk Patent Enstitüsü Sınai Mülkiyet Hakları Eğitim Merkezine
tahsis edilebilecek herhangi bir kadroya yer verilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, Türk sanayisinin
yapısal sorunlarının çözümü için öncelikli olarak dünyadaki
gelişmelere uygun, sanayiye sürdürülebilir uluslararası rekabet gücü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL FARUK AKSU (Devamla)
kazandıracak politikaların kamu, özel sektör ve üniversite kesiminin
iş birliğiyle etkin bir şekilde uygulanması zorunlu
bulunmaktadır..
Bu düşünceyle kanunun ülkemiz için
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir konuşacaklar.
Buyurun Sayın Taşdemir. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA DİRAYET TAŞDEMİR
(Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4
Kasımdan beri Kandıra Cezaevinde aslında rehin tutulan Eş
Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağın Genel
Kurulumuzla ve halkımızla paylaşmak için gönderdiği mektubu
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle son haftalarda bombalı saldırılarda
yaşamını yitiren asker, polis, sivil
yurttaşlarımıza rahmet, yaralılara acil şifalar
diliyorum. Yaşanan şiddeti ve bu şiddete yol açanları
lanetliyorum. Aynı zamanda ortak acımızı ayıran,
taziyelerde bile birleşme zeminini tahrip eden; vicdanen samimiyetimize
siyasi etiketler yapıştırıp bu zor günleri
dayanışma ve demokratik yapıcılıkla aşma
niyetlerini karartan siyasi anlayışı da kınıyorum.
Bugün ne yazık ki doğrudan siyaset yapma
hakkım ipotek altında olduğu için Genel Kurula dolaylı
sesleniyorum. Baskı ve antidemokratik uygulamaların hep doğrudan
yaşandığı bu ülkede demokratik söz hakkını
kullanmak ise dolaylı olabiliyor ancak.
Ben bu seslenişi kaleme alırken partimin
eş başkanlarla birlikte tutuklu milletvekili sayısı 12ye
ulaşmıştı. Tutuklanan parti yöneticilerinin
sayısı da 3 bine dayandı. Dışarıda neredeyse
muhalefet bırakılmadı. Ama, iktidar hâlâ memnun değil, hâlâ
öfke siyaseti yapıyor ve öfkesini sözünden, ilkelerinden başka gücü
olmayan HDPye boca ediyor, hedef gösteriyor. Sorunu çözemeyen, bizzat sorunun
kaynağı hâline gelen iktidar başka bir sorun merkezi icat ederek
orayı taşlatma ayinleri düzenliyor. Bugün 12 HDPli seçilmişin
hapsedilmiş olması partimize yönelik yok etme, tasfiye etme
operasyonunun Meclis çatısı altındaki hâlidir. Milyonlarca
yurttaşın oyuna, iradesine, seçme hakkına alenen
gerçekleştirilen bu operasyon, darbecilerin yarım
bıraktığı işi tamamlamaktan başka bir şey
değil. Eğer darbe girişimi başarılı olsaydı,
belki de Meclis'teki birçok milletvekiliyle birlikte bu hapishanelerde
olacaktık.
Son bir yılda Meclisin başına
gelenlerden kendisi dışında herkesi sorumlu gören iktidar,
partime dönük siyasi linç ve tasfiye kampanyasıyla sorumluluğunu
savabileceğini düşünüyorsa yanılıyor. Soruyorum: Ülkenin
içine düştüğü çıkmazın faturası HDP'ye kesilince,
seçimle sahip olduğumuz mazbatalarımız ayaklar altına
alınınca, yeni saray koalisyonunun aczi HDP'ye linç ve nefret
ayinleriyle örtülünce ne oluyor? Gerçek buharlaşıyor mu? Bakın,
hâlâ varız ve zulmün, esaretin karşısında öncekinden daha
haklıyız. Hatırlanmalıdır ki bundan önceki bütün
iktidarlar da ezilen halklarımız ne zaman merkezî siyasette güç
almaya başladıysa bu gücü ve gerçeği buharlaştırmak
için elinden geleni ardına koymadı. Ama, bir partinin
yaşayabileceği en ağır saldırılara,
kayıplara rağmen yine buradayız ve emin olun teker teker, onar
onar hapsedilsek de, katledilsek de yine geleceğiz, daha güçlü
geleceğiz. Çünkü, bizler salt bir kişiden ibaret değiliz.
Halklarımızın gelişen yeni siyaset gerçeğiyiz. Bir
halkın hayallerinin, isteklerinin gerçek olmasından korkanlar, kendi
küflenmiş siyasi statükosunu tehdit altında görenler bu gerçeği
değiştiremezler.
Bu durum aynı zamanda bir temsiliyet krizi
dolayısıyla TBMM'nin krizidir. Ancak, başkanlık kurumu
başta olmak üzere, bütün bir Meclis mekanizması böyle
işleyiş ve meşruiyet krizi yokmuş gibi davranmaktadır.
Yasama dokunulmazlığı orta yerde dururken yasama süreçlerinden
alıkonulan, her tür siyasi haktan mahrum bırakılan 12
milletvekilinin tutuklu olduğu bir Mecliste her şey normalmiş
gibi davranılamaz.
Ülkenin OHAL ile KHK'lerle yönetildiği bir
ortamda demokratik temsil mekanizmasının işlediğinden söz
edilemez. Üstelik bu şekilde kötürümleştirilen bir Meclisin
Anayasa'yı değiştirme iddiası gerçekçi olamaz. Meclis
gündemine getirilen Anayasa değişikliği, koşullar demokratik
biçimde değişmediği durumda bir dayatma, zorlama olabilir ancak.
Diğer yandan gerek Anayasa tartışmalarının bütününde
gerekse de dört partiyi kapsaması gereken tüm siyasi işleyiş ve
muhataplık süreçlerinde HDP'nin dışlanması sonucu
baştan kadük hâle gelmiştir. Ne hazindir ki Türkiye'ye
kurtarıcı bir model getireceklerini iddia edenler, var olan temsili
parlamenter modelin de canına okumaktır. Bütün yetki ve otoriteyi tek
elde toplama sevdası, bu ülkenin iyi kötü varlığını
borçlu olduğu temsili Meclis modelini tasfiye ediyor. İleriye
doğru gelişmeyen, HDP ve demokrasi dinamiklerine dar gelen Meclis,
şimdi geriye savruluyor. Önerilen anayasa, 20nci yüzyılın kral,
padişah organlarına, diktatörlüklerindeki danışma
meclislerine benzetiliyor. Egemenlik kayıtsız, şartsız
milletin olmaktan çıkıyor. Başkanlık anayasasını
savunan tüm Meclis bileşeni, gözümüzün içine baka baka ama
karşısındaki duvarda yazana bakmadan, millet egemenliğini
tek kişiye bağlamak iyidir diyor. Artık, milletin en yüksek yüce
temsilini tek kişide birleştiriyor. Bunun adına ne
denildiğinin bir önemi yok ama kesinlikle demokrasi değil.
Halkın siyasi yönetimdeki temsili
varlığı, temsilcinin tekelinde değildir. Bu varlık yok
edilemez, temsiliyet sorumluluğu kötüye kullanılamaz. Vekil, partisinden
önce kendine oy veren yurttaşının temel, evrensel siyasi
haklarını, çıkarlarını korumakla yükümlüdür. Bu
nedenle yurttaşın temel siyasi varlığını ve
iradesini yok edecek bir rejim değişikliğini onaylamak,
halkın vekili aracılığıyla yanlışa
yönlendirilmesi demektir. Bugün, günlük siyasete doğrudan katılamayan
halklarımıza kendi egemenliğinden vazgeçmek
dayatılıyor. Bir toplumu Bizler mi egemen olalım yoksa bizim
adımıza tek bir kişi mi her şeye egemen olsun? seçimiyle
yüz yüze bırakmak bir siyasi tükeniş yaratır.
Dayatılmış bir Anayasa referandumunun
yolu açıldığında, daha doğrusu topluma tek yol
bırakıldığında bunun adı demokratik seçim,
milletin teveccühü olmayacak. Bu gerçeği halklarımıza tek yol
bırakanlar da çok iyi biliyor. OHAL ve ağır baskı
koşullarında, yasak, sansür, yalan ve ölümlerin ortasında
muhalif her sesin kısıldığı, hapse
atıldığı, alternatif yoldan gitmeye cüret edenlerin iktidar
hışmına uğradığı bir atmosferde adil,
meşru bir seçimden, oylamadan söz edilebilir mi? Velhasıl 82 Anayasası
referandumunda olduğu gibi bugün de halk seçmeyecek, seçmeye zorlanacak.
Seçim yapmak için özgür olmak gerekir. O da bu ülkede yok.
Eğer her şeye rağmen bugün Mecliste,
demokratik siyasette ısrar ediyorsak bunun tek nedeni
halklarımızdan koparılıp alınan bu seçme
özgürlüğünü kazanmaktır. Tabii, siyasi özgürlükler temsiliyet
bazında dahi bu çatının altında mumla aranır noktaya
gelmişse özgürlükleri kazanma derdi sadece bizim olamaz. Bu gidiş
durdurulmazsa Meclis çatısı altında, tüm yaşam
alanlarında dokunacak, koruyacak bir şey kalmayacak.
Bugün siyasi faaliyetlerimiz ve kürsüde
söylediğimiz sözler nedeniyle yargılanıyoruz. HDP'yle
konuşmayı beceremeyenler, şimdi mahkemeler
aracılığıyla konuşuyor bizimle. İktidarın
seviyesi bizim sözlerimizin seviyesine yetmemiş olacak ki şimdi
yargıç kürsüsü seviyesinden, tepeden hesap sormaya
çalışıyor bizden. Bizler yasama sorumsuzluğu
hakkımızı kullanamıyoruz ama bizleri tutuklatan Meclis
çoğunluğu, tarihindeki en sorumsuz ve rahat günlerini
yaşıyor sanki.
Bizlerin hapisliği, yargılanması
Meclis kurumuna bir ayıp değilmiş gibi, sanki çivi yerinden
çıkmamış ve HDP dışında herkes
şerbetliymiş, kimsenin başına böyle bir şey gelmezmiş
gibi Belayı başımızdan yargıya attık, başka
da sorumluluğumuz yok. der gibi bir rahatlık hâkim. Anayasanın
evrensel temel hükmünü delip dokunulmazlığımızı
kaldırma görevini yerine getirenler, bağımsız
yargının görevini yapacağından eminler. Ne diyeyim? Dilerim
ki halkın temsil hakkını mahkeme kapılarına paspas
edenler, yargının bağımsızlığını
ve güvenirliliğini bizim gibi doğrudan test etme şansına
mazhar olurlar. Bugün tutuklanmamız, yargılanmamız yani esas
olarak görevimizden alıkonulmamızın sorumluluğunu
yargıya havale edenler, yarın memleketi de yargı yönetiyordu mu
diyecekler? Yargının siyasete müdahalesinin önünü açıp
kurumsallaştıranlar asıl sorumlular olarak
sorumluluklarını karartamazlar. Bu hayati kriterde sergilenen
sorumsuzluk düşünülenin aksine bize değil Türkiye'nin asgari politik
standartlarına zarar veriyor.
Bize gelince, tutsak edilen ilk siyasetçiler
olmadığımızı biliyoruz. Meclis'te
doğmadığımız için onun dışındaki her
yerde yaşamayı, kendimizi ve ideallerimizi sürdürmeyi biliriz. Ama
her şeye rağmen Meclisin demokratik bir temsil mekanizması
olarak tahkim edilmesi, halklarımızı içermesi ve
birleştirmesi için mücadeleden de vazgeçmeyiz. Milyonların bu
Meclisteki hakkını yedirmemek içindir bütün mücadelemiz. Ve
vazgeçmeyeceğiz. Partimiz bütün bileşenleriyle Türkiye'nin yapıcı
ve demokratik yeniden kurucu gücü olma iddiasından hiçbir koşulda
taviz vermeyecek. İnanıyorum ki bundan bütün Türkiye kazanacak.
Kurulu selamlıyor, ülkemizin özgür demokratik
geleceğine hizmet eden bir çalışma süreci diliyorum.
Figen
Yüksekdağ
Biz de buradan bir kez daha tutuklu olan eş
genel başkanlarımız başta Sayın Selahattin
Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere diğer grup
başkanvekillerimiz ve milletvekillerimize buradan saygı ve
selamlarımızı iletiyoruz.
Tekrardan hepinizi selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Tacettin Bayır konuşacaklar.
Buyurunuz Sayın Bayır. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACETTİN BAYIR (İzmir)
Öncelikle, 16 yiğit evladımıza Allahtan rahmet, ailelerine
sabırlar diliyorum.
Sayın Meclis, bizi bu saatte izleyen
değerli TRT 3 seyircilerine burada ne olupbittiği konusunda
kısaca bilgi vermek istiyorum. Şu anda bu Meclis
çalışmalarımız bir tarafta yürürken yukarıda Anayasa
Komisyonu harıl harıl çalışıyor ve yiğit Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarımız bu Anayasanın Meclise
gelmemesi için orada direniyorlar. Niçin direniyorlar? Çünkü darbeler dönemi
hâlâ devam ediyor. Anayasayı çiğneyip fiilî duruma uygun hâle
getirmek aslında bir darbe yöntemidir. Bu teklif 12 Eylül, 12 Mart
darbecilerinin dahi vermedikleri yetkiyi bir kişiye verme projesidir.
Aslında bu süreç de bir dizi darbe sonucu ortaya
çıkmıştır. Önce, saray darbesiyle seçilmiş Sayın
Başbakan Davutoğlu devrilmiştir. Ardından gelen 15 Temmuz
darbe girişimi ortak bir direnişle püskürtülmüştür. Ancak,
buradan güçlü bir demokrasi ittifakı çıkarmak yerine iktidarın
otoriter rejim fırsatçılığı ortaya
çıkmıştır. 20 Temmuz darbesiyle olağanüstü hâl rejimi
kurulmuştur. Son olarak, her darbede olduğu gibi 20 Temmuz darbesinde
de kendi anayasasını yapmak üzere bu diktatörlük anayasası bize
dayatılmaktadır. Yetkili ama sorumsuz, hesap vermeyen bir
Cumhurbaşkanı. Nasıl? Bakın açıklayayım:
Dayatılan bu anayasayla yürütme yetkisi doğrudan ve tamamen
Cumhurbaşkanına veriliyor; Başbakanlık, Bakanlar Kurulu
kalkıyor. Cumhurbaşkanı istediği bakanı istediği
gibi atayacak veya azledecek. Hükûmet, tamamen Cumhurbaşkanına
bağlı olacak. Bakanlar ve Hükûmet için artık Türkiye Büyük
Millet Meclisinin güvenoyu vermesi gerekmiyor. Hükûmeti denetleyecek gensoru
kurumu kaldırılıyor. Bakanlar, sadece ve sadece
Cumhurbaşkanına hesap verecek, ama Cumhurbaşkanı Meclise
hesap vermeyecek, ne Meclisin ne de başka bir kurumun hesap sorma
hakkı olmayacak. Bakanlıkları, kamu idaresinin
tamamını, istediği gibi Cumhurbaşkanlığı
kararnameleriyle düzenleyebilecek; bakanlıkları, devlet dairelerini,
kurumları kuracak, kaldıracak, görevlerini belirleyecek, atayacak,
azledecek, disiplin işlerini düzenleyecek, ne kadar devlet yetkisi varsa
kullanacak ama kendisi hesap vermeyecek ve denetlenilmeyecek.
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükûmet yetkililerinin
tamamını ve hatta fazlasını kullanabilecek ama
yargılanması neredeyse imkânsız hâle gelecek.
İşlediği suçlar için 600 milletvekili üzerinden salt
çoğunlukla 301 imzayla soruşturma istenebilecek, ancak 360 oyla
soruşturma açılacak, 400 oyla da Yüce Divana sevk edilebilecek. Bu,
mümkün mü sizce? Cumhurbaşkanı yardımcıları veya
bakanları suçları için de aynı kural geçerli. Şu anda
Başbakan ve bakanların soruşturulması, Meclisin sadece
yüzde 10 imzasıyla, 55 vekille istenebilmektedir. Ancak salt
çoğunlukta 276 oyla Yüce Divana sevk edilmektedir, şu andaki
uygulama. Bu düzenleme, hem Cumhurbaşkanını hem
yardımcılarını hem de bakanları neredeyse
yargılanamaz ve dokunulamaz hâle getirmiştir. Doğrusu, 276dan
400e çıkarılması akla şunu getiriyor: Nedir bu korku? Ne
gerek var buna dedirtiyor. Cumhurbaşkanı, madem başbakan ve
bakanların yetkileriyle hatta daha fazlasıyla donatılıyor,
o zaman cezai sorumluluğu da en azından onların şu andaki
sorumluluklarına denk olmalıdır.
Hem
Cumhurbaşkanlığı hem parti başkanlığı
yapacaksınız, parti başkanı olarak hem bürokratları
atayacak hem Millî Güvenlik Kuruluna başkanlık yapacaksınız
hem Hâkimler Yüksek Kurulu üyelerini hem Anayasa Mahkemesini, Danıştay
üyeleri ile Yargıtay başsavcısını, başsavcı
vekilini atayacaksınız hem milletvekillerini belirleyeceksiniz hem de
devletin ve milletin birliğini temsil edeceksiniz. Nasıl olacaksa?
Hukuk olacak guguk.
Hem tarafsızlık
üzerine yemin edeceksiniz. Cumhurbaşkanının yemin etmesini
düzenleyen 103üncü madde oysa duruyor orada, aynen duruyor. Nasıl
tarafsız olabileceksiniz?
Cumhurbaşkanı
seçimi, Meclis seçimiyle aynı gün yapılacak, böylece, parti
başkanı olan Cumhurbaşkanı aynı zamanda milletvekili
adaylarını da belirleyip kendine uygun tam bir kadroyla yasamayı
belirleyecek. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkararak
yasama yetkisi kullanacak, Meclisi işlevsiz hâle getirip ülkeyi
Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetecek; Meclisi
istediği zaman, hiçbir gerekçe göstermeden feshetme yetkisine sahip
olacak, kendi seçimiyle birlikte. Cumhurbaşkanı, bu kararı tek
başına verebilirken Meclis, 360 oyla Cumhurbaşkanının
görevine son verebilecek. 1924 yılında Meclisin Atatürke dahi
vermediği fesih yetkisine sahip olacak. Yargıyı dizayn edecek.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 12 üyesinden 6sını
doğrudan o seçecek, Diğer 6 üyeyi ise siz seçin Mecliste. diyecek,
15 üyeli Anayasa Mahkemesinin 12 üyesini yani yüzde 80ini bizzat kendisi
seçecek beyefendi, 3 üyesini de lütfedip, Meclise Siz seçin. diyecek.
Alın size adalet! Yargıtay cumhuriyet başsavcısı ve
başsavcı vekilini tek başına seçecek, Danıştay
üyelerinin dörtte 1ini tek başına seçecek, denge ve denetimin en
önemli unsuru olan bağımsız yargı yok edilecek ve
halkın seçtiği vekillerin yok sayıldığı, denetim
yetkisi sıfırlanmış, itibarsız bir Meclis hâline
getirileceğiz.
Gensoru ve güvenoyu kurumu yok. Meclisin, Hükûmet
üzerinde ne kurulurken ne görevi sırasında ne de
bakanlığın işlemlerini denetleme yetkisi de yok. Meclis
soruşturmasının şartları ise çok
ağırlaştırılmış, ancak 400 oyla Yüce Divana
sevk edilir hâle gelecek. Meclisin en önemli yetkisi olan kanun yapma yetkisi
sınırlanıyor arkadaşlar. Cumhurbaşkanına
kararname yoluyla aynı alan açılıyor, artık bizim burada
toplanıp da kararname çıkarmak gibi bir lüksümüze gerek yok,
Sayın Cumhurbaşkanı bunları tek başına
yapabilecek yetkiye sahip; veto da edebiliyor istediği kanunu, aynı
kanunu salt çoğunlukla çıkarması gerekse bile Meclisin
denetleyemediği Cumhurbaşkanı tarafından alınan
kararlar feshedilebiliyor. Fesih için gerekli hiçbir özel şart yok yani
Meclisi Cumhurbaşkanının feshetmesinden bahsediyorum
arkadaşlar, halkın seçtiği Meclisi Cumhurbaşkanı,
hiçbir şart göstermeden feshedebiliyor. Meclisin Cumhurbaşkanını
seçime götürmesi ise üçte 2ye bağlı.
Arkadaşlar, bunun adı, bölünmenin
altyapısını hazırlamaktır. Cumhurbaşkanına,
kararname çıkararak merkezî idare kapsamında bölgesel yönetim
birimleri, bölgesel yapılar, bölgesel kamu kurum ve kuruluşları
oluşturabilme yetkisi veriyor. Bu, federasyona geçiş
hazırlığıdır; bu, bölünmenin yolunu açar.
Peki, bu anayasa geçerse ne olur? Bu anayasayla
yaratsak yaratsak bir diktatör yaratırız. Her şeye dokunan ama
kendisine dokunulmayan bir diktatör ortaya çıkar. Demokratik rejimden
tamamen ayrılıp otoriter bir rejim kurulur. Hiçbir
vatandaşın can, mal ve hukuk güvenliği kalmaz. Her kişi,
kurum ve kuruluş tek bir kişinin, bir diktatörün vicdanına terk
edilir. Yönetenleri denetleyecek hiçbir üst kalmaz. Devlet yönetiminde ve
ülkede zorbalık hâkim olur. Bir kişi, hem Hükûmet hem Meclis hem
mahkeme olur. Yasama, yürütme, yargı bir tek elde toplanır.
Seçimlerde sınırsız örtülü ödeneğiyle istediği
parayı harcar, kamu kurum ve kuruluşlarının
başına bürokrat ve hamilerini partisinin il, ilçe başkanı
gibi çalıştırır. Devletin bütün imkânlarını,
uçağını, aracını seçimlere alet eder. Bunun adına
da Demokratik seçim yapıyorum. der. Etkisiz, yetkisiz, âciz ve sembolik
bir Meclis ortaya çıkar. Meclisi mezara, demokrasiyi tarihe gömeriz.
Son olarak, genç şehitlerimiz için
Toprak
utandı, su utandı, bahar kokulu çocukları yıkayıp
gömmekten.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli konuşmacının Anayasa
değişikliğine ilişkin yapmış olduğu takdim
değerlendirme, hiçbirine katılmıyoruz. Hususen, federasyonu,
bölünmeyi hedeflediği şeklindeki yaklaşımları
açık bir şekilde reddediyoruz.
Esasen, şu anda patent yasasını
görüşüyoruz. Komisyonda da bu Anayasa değişikliğine
ilişkin tartışmalar yaşanıyor, şu anda Komisyon
da faaliyette, Genel Kurula da gelecek. Geldiğinde hem orada hem burada
enine boyuna konuşuruz, tartışırız.
VELİ AĞBABA (Malatya) Bundan niye
rahatsızsın Sayın Bostancı? Bundan niye
rahatsızlık duyuyorsun?
TACETTİN BAYIR (İzmir) Onu
anlaştık Komisyonda, burada da buna zaman kaldı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Şimdi,
patent yasasının salim bir şekilde görüşülmesi doğrultusunda
buna fırsat tanımak için sadece bu kanaatlerin kayda geçirilmesiyle
iktifa ediyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Niye rahatsız
olmuş Sayın Bostancı bu konuda?
BAŞKAN Şahsı adına Kocaeli
Milletvekili Sayın Zeki Aygün konuşacak. Yok.
Sayın Kazım Arslan, Denizli Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, El Babdaki 16 şehidimizin ailelerine
başsağlığı diliyorum, ulusumuza
başsağlığı diliyorum, yaralı olanlara da acil
şifalar diliyorum. Artık bu tür asker şehadetlerini bir daha
yaşamayalım, görmeyelim diye de özellikle belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sınai Mülkiyet
Kanunu Tasarısının beşinci bölümünde şahsım
adına söz aldım. Bu bölümün 113 ve 141inci maddelerin
arasını kapsadığını görmekteyiz. Bölümde,
çalışanların buluşlarının
değerlendirildiğini, hizmet buluşu için patent müracaatı
yapabilmesinin, bu konuda taraflara tanınan hak ve mükellefiyetlerin ve
çalışanın ön alım hakkının düzenlendiğini,
ek ve gizli patent durumları, sözleşmeye dayalı olarak lisans
hakları, zorunlu lisans durumları gibi konuları ve hakkın
sona ermesi konularını düzenlediğini görmekteyiz. Her konuşmamızda
belirttiğimiz gibi, yine bugün bu yasada, bu yasanın düzenlemesinde
bazı eksiklikler olsa da olumlu bulduğumuzu ve bir an önce bu
yasanın çıkarılması için de desteklediğimizi
belirtiyorum.
Bu düzenlemeler önemli ancak iş dünyası için
güvenliğin, mal ve can güvenliğinin ve insanların iş
güvenliğinin daha önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Tabii,
yasaları çıkarabilirsiniz; önemli olan, bu yasaların
uygulaması sırasındaki aksaklıkların hem giderilmesi
hem de ülkenin bir an önce normalleştirilmesi için terörle mücadelenin en
etkin bir şekilde yapılması ve Türkiye'nin terör
kıskacından kurtarılması gerekiyor çünkü bunu
yapmadığımız takdirde ülkede sürekli bir kaotik
ortamın oluşması, güvensizlik
ortamının oluşması, iş dünyasını gerçekten
çok fazlasıyla rahatsız etmektedir.
FETÖ terör örgütüyle mücadele ediliyor,
temizleyeceğiz. deniliyor ama hâlâ işin özüne inilebilmiş
değil. İşin teferruatıyla uğraşılıyor
ve bu işin elebaşıları kimdir, nerededir; bunlar kesinlikle
ortaya çıkarılmıyor. Siyasi ayağı hem yerel anlamda
hem de genel anlamda Meclisteki durumu itibarıyla ortaya
çıkarılmıyor. Bu alanlarda hiçbir şey de söylenmiyor.
IŞİDle mücadele ediliyor. deniliyor,
IŞİDin Türkiye içindeki sorumluları hâlâ otaya
çıkarılabilmiş değil. Türkiyede IŞİDin 71 ilde
yuvalandığı, örgütlendiği söyleniyor ve IŞİDe
katılımların bu illerden olduğu belirtiliyor ama bu konuda
gerekli araştırmaların yapılmadığını,
ortaya çıkarılmadığını ve çıkarılarak
adalete de teslim edilmediğini görüyoruz.
Şimdi, bunlar yetmiyor, kendi ülkemiz içindeki
IŞİDi temizlemeden başka bölgelerde, Orta Doğudaki
IŞİDi temizleme çalışmalarına giriyoruz. Orada da
birçok sıkıntıları yaşıyoruz ve askerlerimizin de
gerçekten anlamsız bir şekilde şehit edildiklerini de görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu
kadar telaşın, bu kadar sorunun olduğu bir dönemde Anayasa
değişikliğini gündeme getiriyorsunuz, kişilere
bağlı, kişiye bağlı, kuruma bağlı bir Anayasa
değişikliği değil, özgürlüklerin genişletilmesine ve
demokrasinin kökleştirilmesine yönelik olarak değişiklikleri
içermeyen, tamamen Meclisi baypas eden ve Meclisin buradaki sorumluluğunu
ortadan kaldıran, gensoru gibi, Hükûmetin sorumluluğu gibi
sorumlulukları ortadan kaldıran ve tek bir kişiye çok
fazlasıyla yetkiler veren bir Anayasa değişikliğini
gündemde tutuyorsunuz ve bu değişikliği
tartıştırıyorsunuz.
Şimdi, bu değişiklik geldiği
takdirde, gerçekten, mevcut sistemimiz, laik, demokratik sistemimiz, cumhuriyet
sistemimiz, rejimimiz tamamen ortadan kalkacak, bambaşka bir rejim
Türkiye'ye gelmiş olacaktır ki, bunu kesinlikle kabul etmemiz mümkün
değildir.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, 60a göre bir söz...
BAŞKAN Sayın Altay...
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Yol
TVnin RTÜK tarafından uydudan çıkarılmasına ve RTÜK
üyelerini kınadığına ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, her an, her saniye huzurumuzu kaçıran, toplumu
kamplaştıran, kutuplaştıran iş ve işlemlere neden
olan gelişmelerle karşı karşıyayız.
Şimdi, biraz önce bir haber aldım: Yol TV,
RTÜK tarafından Cumhurbaşkanına hakaret gerekçesiyle uydudan
çıkarılmış. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı
artık sıcak siyasete de girdiğine göre ve çok sayıda mahkeme
kararı var Siyasetçilerin eleştirilere daha tahammüllü olmaları
gerekir. diye. Burada müteaddit defalar tutanaklara geçmiş,
Cumhurbaşkanının, hakaret etmeme kaydıyla
eleştirilmesi normal. Şimdi, bu RTÜKteki beyleri anlamıyorum
yani bu kadar işgüzar, bu kadar dalkavukça tutumlarını anlamak
mümkün değil. Yani Alevi hakları savunusuyla ön plana
çıkmış bir televizyon kanalını uydudan atmak,
Türkiye'de insanları daha çok kamplaştırmaya zemin hazırlamaktan
başka ne işe yarar bilmiyorum. Bir şeyi daha bilmiyorum: Bu
RTÜK'teki efendiler, beyler, işgüzarlar sabahtan akşama kadar
Atatürke hakaret eden kanalları niye görmezler, bunu da anlamam mümkün
değil. Buradan RTÜK üyelerini kınıyorum! (CHP
sıralarından alkışlar)
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 341) (Devam)
BAŞKAN Sayın Zeki Aygün burada mı?
Yok.
Sayın milletvekilleri, şu anda
beşinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, beşinci bölümde yer alan maddeleri
ve varsa madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
113üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341
sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 113üncü maddesinin (5)inci fıkrasında
geçen üçte birinden ifadesinin yarısından şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Ruhi
Ersoy Kamil
Aydın
Hatay Osmaniye Erzurum
Baki
Şimşek Deniz
Depboylu
Mersin Aydın
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 113üncü maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Yıldırım Mizgin
Irgat Dirayet
Taşdemir
Muş
Bitlis Ağrı
Feleknas
Uca Osman Baydemir
Diyarbakır Şanlıurfa
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili
Sayın Mizgin Irgat konuşacak.
Buyurun Sayın Irgat. (HDP
sıralarından alkışlar)
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, en iyi kanun kötü bir
uygulayıcının elinde adaletsiz sonuçlar verebileceği gibi,
en kötü kanun da iyi uygulayıcılar elinde adil sonuçlar verebilir.
Bugün tartıştığımız patent yasası bir
tarafa, yaşadığımız son süreçteki AKP Hükûmetinin
uygulamaları, partimiz nezdinde yaşanan hukuksuzluklar bence burada
tartışılmadan, bir sonuca varılmadan ve özellikle bu
Meclisin 12 üyesinin özgürlüğü sağlanmadan
tartışacağı, sonuca vardıracağı hiçbir
konunun olmadığını düşünüyorum. Öncelikle, partimizin
genel başkanları, grup başkan vekilleri, milletvekillerimiz,
şu anda hukuksuzca gözaltında tutulan, rehine olan belediye
başkanlarımızın özgürlüğünün bir an önce
sağlanması gerekmektedir.
Anayasa tartışmalarına hiç
geçmeyeceğim. Ben de Komisyonu izledim, söz konusu tasarıyı ben
de takip ediyorum. Getirmiş olduğu yenilikler adı altında
yapılan tek şey, başlı başına tek adam rejimi
uygulamasının ötesine geçen bir değişiklik değildir.
Dolayısıyla, bununla ilgili görüşlerimizi başka
platformlarda ve bu kürsüde dile getireceğim.
Fakat, burada paylaşmak istediğim çok
önemli bir şey var. Evet, birçok DBP belediyesinin
yaşadığı sıkıntıların yanında
benim ilimin yani Bitliste yaşadıklarımızı sizlerle
paylaşmak istiyorum. 14 Aralık 2014te yapılan yerel seçimlerde
Bitliste 6 belediyenin iktidarını, 6 belediyenin seçim
sonuçlarını kazanan partimizin bütün belediye başkanları
yani tam 6sı şu anda cezaevinde. Bizim partimizin
kazanamadığı yani AKPnin iktidar olduğu Ahlat, Adilcevaz,
Tatvan ve 4 beldedeki belediye başkanları ise şu an görevleri
başında. Bu belediye başkanlarımızın
tutuklanmasının ve rehin alınmasının hemen akabinde
kendi yerlerine gece yarısı, bazılarına bir pazar günü,
bazılarına ise dün gece Yolalan Belediyesinde olduğu gibi gece
ikide kayyum atanmıştır.
Diğer bir gelişme, Samsun Belediyesinin
Bitlis Belediyesi çalışmalarını yapmak üzere kardeş
belediye olarak şehre gelmiş olduğunu öğrendik. Bitlis
ilimizde yapmış oldukları toplantı sonucunda Samsun
Belediyesinin tecrübeleri ve imkânlarıyla Bitliste bir
çığır açılmak istenmiş, Bitliste yepyeni bir
çalışmayla bir AKP belediyesinin hizmetine kavuşma sistemi
tartışılmış. Bu, nasıl kardeşlik, bu,
nasıl AKP Hükûmetinin yönetme zihniyeti? Buradan sorarım: Bu
kardeşliği çok istiyor idiyseniz belediye
başkanlarımızı görev başındayken yani
seçildikleri yerlerinde görevlerini yaparken neden yapmadınız? Bu
kardeşliği göstermek için onları cezaevlerine mi göndermeniz
gerekiyordu ve yerlerine kayyum atandıktan sonra mı Bitlisin
ihtiyaçlarını görür oldunuz?
Havaalanı olmayan tek il. Bölge hastanesi
adı altında devlet hastanesi kurdunuz, hem de ilçenin kilometrelerce
ötesinde. Yıl boyu, o ilimizde tek bir çukur olmaksızın,
bırakın hendeği, tek bir çukur olmaksızın, hiçbir
faaliyet olmadığı hâlde, her gün, her ay yaylalara çıkma
yasağı, köylere çıkma yasağı adı altında
bölgede bir terör estirdiniz. Partimizin hiçbir açıklamasına müsaade
etmediniz. Antepte yaşanan olayı dahi kınamamıza izin
vermediniz. Bugün 6 belediye başkanımızı tutuklayarak,
cezaevlerine atarak yerlerine kayyumları getirerek Bitlis halkıyla
gönül köprülerini kuramazsınız. O halkın iradesine, o halkın
seçilmişlerine duyduğunuz saygısızlığı,
yaptığınız hakareti bu halkımız asla ve asla
kabul etmeyecektir. Gönül köprülerini biz Samsun halkıyla, tüm
Türkiyeyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİZGİN IRGAT (Devamla)
elbette kurmaya her
zaman hazırız.
BAŞKAN Sayın Irgat, teşekkür
ederim.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Ama
seçilmişlerin, seçildikleri yerde kalarak ve bu halkın hukukuna
riayet ederek yapılması gerektiğini düşünüyorum.
BAŞKAN Sayın Irgat, süreniz bitti,
lütfen
MİZGİN IRGAT (Devamla) Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341
sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 113üncü maddesinin (5)inci fıkrasında
geçen üçte birinden ifadesinin yarısından şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Aydın
Milletvekili Sayın Deniz Depboylu konuşacak.
Buyurun Sayın Depboylu. (MHP
sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 113üncü maddesiyle ilgili konuşmak üzere
Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Fırat
Kalkanı Harekâtı kapsamında El Babda şehit düşen
askerlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil şifa,
yine şehitlerimizin ailelerine ve silah arkadaşlarına
başsağlığı, Allahtan sabır diliyorum. Aziz Türk
milletinin başı sağ olsun. Sınırlarımız
içinde ve dışında terörle mücadele eden askerlerimizin,
polislerimizin Allah yardımcısı olsun.
Değerli milletvekilleri, terör, Latince
kökenli bir kelimedir ve anlamı korkudan titremedir. Adından da
anlaşılacağı gibi terör, korkudan, zafiyetten,
umutsuzluktan, çaresizlikten beslenir. Terör, yaratmak istediği ortama
eş değer özellikteki kişileri kendi bünyesine seçerek kendi
gruplarını oluşturur. Terörist olma sürecinde ilk aşama,
sosyal çevre içerisinde kendi benlik saygısını yükseltemeyen,
benimsediği değerleri toplumla buluşturmakta zorluk çeken
kişilerin bireysel kimliğini grup kimliğinin hizmetine
verdiği aşamadır. Eğer bu tanıma, bu açıklamaya
bakacak olursak, aslında gözünü kırpmadan, hiçbir değer
yargısını, belki kaybetmiş, belki de dikkate almadan,
karşısındaki çoluk çocuk, genç ihtiyar demeden insanları
ölüme götüren, gerek ateş eden gerekse canlı bomba olup birçok
kişinin ölümüne yol açan insanların nasıl yetiştiğini,
ne tür zafiyetlerinin olduğunu anlamak da mümkün. Teröristlerin
yetiştirildiği ortamlar, devletin hâkim olamadığı
ortamlardır ve ne yazık ki bu terör eylemlerinde seçilen
kişilerin seçildiği zamanlar genellikle ergenlik çağlarında
olduğu, henüz çocukluk çağlarında olduğu, 18
yaşının altında beyinlerinin yıkanmaya
başlandığı dönemlerdir.
FETÖye baktığımızda,
zamanında Gülen cemaati olarak makbul olup maalesef tarafınızdan
okulları iyi denetlenmeyen, iyi değerlendirilemeyen böyle bir örgütün
elinde çocuklarımızın, gençlerimizin beyinlerinin nasıl
yıkandığını ve nihayetinde yetişkin
olduklarında ne gibi sonuçları ülkemize getirdiklerini, neler
yaşattıklarını çok iyi biliyoruz. Yakın zamanda, bir
iki gün önce Rus Büyükelçisinin de maalesef polislik görevinde olan biri
tarafından öldürülmesi çok acıdır. Şöyle bir geçmişine
baktığımızda yine bu terör örgütüyle bağını
görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, kontrol çok önemlidir.
İhmal edilen her çocuk ya ihmal nedeniyle istismar mağdurudur -ki
zaten istismar mağdurlarının da bugün
yaptığını görüyoruz, nihayetinde FETÖ örgütünün de
yaptığı, zamanında dinsel ve ideolojik istismardı
çocuklara yönelik- ya da ileride geleceğin istismarcıları
olurlar.
Terör, bir yıldırma hareketidir; terör,
psikolojik savaşın etkileme yöntemidir; yaptığı
eylemlerle toplumla korku, telaş ve güvensizlik yaymayı amaçlar.
Terörle gerek sınırlarımız içinde gerekse
sınırlarımız dışında mücadele etmek, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin en doğal hakkıdır.
Bugün, burada sınai mülkiyetle ilgili kanun
tasarısında patentlerle, buluşlarla ilgili konuşmanın
içeriğinde, yaptığımız buluşları öne
getirerek, buluşlardan ne kadar zengin, bilimsel, sanayi açıdan
gelişmiş bir toplum olduğumuzu konuşmayı çok isterdim
ama bu tür sorunları konuşmak durumunda kalıyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak vatanın
bölünmezliği, milletimizin güvenliği, devletimizin bekası
noktasındaki hassasiyetimiz yüksektir. Bu mevzuda verdiğimiz
desteğin yanı sıra titizlikle süreci takip ediyor, iktidarı
her zaman olduğu gibi bu sefer de uyarıyoruz. Dün, Milliyetçi Hareket
Partimizin ve liderimiz Sayın Devlet Bahçelinin
uyarılarını dinlemediniz, bugün geldiğimiz sonuç
ortadadır. Umarım, bundan sonra bizim size sunduğumuz
eleştirileri dikkate alır, önerilerimizi dinlersiniz, bir daha bu
günleri yaşamayız diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Depboylu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 114üncü maddede üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanun Tasarısının 114üncü
maddesinin 1inci fıkrasında geçen veya ibaresinin ya da olarak
değiştirilmesi için gereğini saygılarımızla arz
ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin Tarhan Tacettin Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Kadim
Durmaz Gamze
Akkuş İlgezdi Ömer
Fethi Güner
Tokat İstanbul Niğde
İbrahim
Özdiş İrfan
Bakır Hilmi
Yarayıcı
Adana Isparta Hatay
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının
114üncü maddesinin (4)üncü fıkrasında geçen iki ifadesinin bir
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhi
Ersoy Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Mustafa
Mit
Osmaniye Hatay Ankara
Baki
Şimşek Kamil
Aydın
Mersin Erzurum
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 114üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Yıldırım Mizgin
Irgat Dirayet
Taşdemir
Muş Bitlis Ağrı
Feleknas
Uca Osman Baydemir
Sibel
Yiğitalp
Diyarbakır Şanlıurfa Diyarbakır
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Diyarbakır
Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp konuşacaklar.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün yine
kayyumları konuşacağız çünkü bu kayyumların,
demokratik yaşam biçimine, demokratik ülke esasına bir darbe
olduğunu burada olduğumuz süre içerisinde bıkmadan, usanmadan
anlatacağız.
Bakın, bugün Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesine atanan kayyumun marifetlerini size anlatayım. Önce
şuraya bakarsanız, bu, güya Sur Belediyesi ama önüne
baktığınızda ne var? Güvenlik, kolluk güçleri var.
Burayı kapattığınızda ne düşünür insan, ne görür?
Bir Emniyet teşkilatı olarak görür, bir karakol görür; asla bir
belediye hizmet binası olarak görmez. Yine, bunun gibi onlarca resim size
gösterebiliriz. Bu da Büyükşehrin. Şimdi, burayı
kapattığımızda, bakın, şurayı kapatınca
ne görüyorsunuz? Karakol, Emniyet binası. Oysa burası, Amed
Büyükşehir Belediyesi ve burası, halkın binbir emek ve
zahmetlerle, ağır bedeller ödeyerek her türlü kıt imkânlara
rağmen bütün çabasıyla kazanılmış olan demokratik
hakkını, kendi iradesini bu şekilde darbeleyerek, kendince,
orada AKPnin kendi iktidarını oluşturma gibi gayrimeşru
yollarla oluşturmuş olduğu politikaların eseri.
Bugün büyükşehir belediyesine atanan kayyum
kalkmış, çok iyi bir şeymiş gibi, bu kadar gayrimeşru
bir görevdeyken, görev yapmaya çalışırken Amedi
kaldırmış, üstüne de Diyarbakır yazdırarak
sanıyor ki bununla büyük bir hizmet vermiş. Şimdi, insanın
ufku, vizyonu budur. Yani oraya atanmış olan kayyumların vizyonu
ancak bu kadar olabilir. Amedi silip yerine Diyarbakırı yazarsan,
sanıyorsun ki oradaki hakikati kaybedeceksin.
Şimdi, işin en ilginç tarafı da
Hükûmet sözcüsünün bugün yapmış olduğu bir itiraf var. Diyor ki:
Milletvekillerinin tutuklanması toplumda bir teselli oluşturuyor.
Seçilmiş olanları tutuklamak ne zamandan beri teselli
oluşturuyor? Bakın, milletvekillerini tutuklamak kime teselli oluyor
arkadaşlar? Ben AKPye soruyorum. Bir Hükûmet sözcüsü nasıl olur da
böyle bir cümle sarf eder? Yani bizim arkadaşlarımızın
tutuklanmış olması kimleri teselli ediyor? Kimler bizim
tutuklanmamızdan dolayı mutlu oluyor? Eğer bizim
tutuklanmamız birilerini teselli ediyorsa, bizim seçmenlerimiz de kalkar
kendine göre bir teselli mekanizması oluşturur. Bu kadar talihsizce,
bu kadar gayriciddi bir yaklaşımla cümle kurulabilir mi? Bu ülkenin
bir yasası, bir adliyesi, bir yargısı, bir emniyeti yok mu? Yani
siz buradan şunu söyleyebilir misiniz: Biz, aslında siyaset olarak
yargıya müdahale etmiyoruz, yargı işini yapıyor. Bu cümle
nedir? Bunu soruyorum. HDPli milletvekillerinin tutuklanması bir
tesellidir. cümlesini gerçekten açıklayabilecek cesur, yürekli bir AKPli
milletvekili varsa açıklasın, ama bundan da hiç şeyim yok, onu
da söylemiş olayım.
Bunun dışında, bugün, yine
Ağrıya bir kayyum atandı ve buradan şuraya gelmeye
çalışıyorum: Her gün oraya kayyum atayarak, kadınların
kazanımlarını yok sayarak, kadın kurumlarını
kapatarak, hatta kadın çalışanların bir
kısmını görevden alarak, bir kısmını da pasif
görevlere atayarak eril bakış açısını yani o
savaşçı bakış açısını hayata geçirmeye
çalışıyorsunuz.
Bakın, bir halk -tarihte görülmemiştir-
gelecek, kendi belediyesine, kendi iradesine kayyum atanacağını
görecek ve o kayyum da büyük emniyet, güvenlik güçleriyle kendini koruma
altına alacak. Peki, sormak
istiyorum
Oraya bir vatandaş gittiğinde, su faturasını
ödemek istediğinde veya bir işi olup gittiğinde onlarca GBT
noktasından geçecek, hâlen gidecek, belediyeyi geçmiş olacak ve bunun
arkasından da siz gelip bize hâlen burada ağır suçlamalarda
bulunmuş olacaksınız. Hiç kusura bakmayın, yapmış
olduğunuz bunca usulsüzlük, antidemokratik uygulamalar ve siyaseten
yapmış olduğunuz darbeler sizin önünüze çıkacak ve buradan
da şuraya geleceğim: Bu yapmış olduğunuz bütün
darbeler siyasetin tamamen önünü kapattığı gibi
Hani, Mehmet
Ağar gibi faili meçhullerle adı anılan biri bile zamanında
şunu demişti: Düz ovaya gelsinler, siyaset yapsınlar. Peki,
sorarım size: Siyasetin önünü kapatın, belediyelere kayyum
atayın, bütün seçilmişleri tutuklayın, bir günde 40 tane il ve
ilçe örgütümüzü kundaklayın, sonra da gelip deyin ki: Kürt halkı
vardır. ya da Bu partinin iradesine saygı duyuyoruz. Bunu deseniz
kimse size inanır mı? Bunun hiçbir sahici yönü yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Bunun
ısrarla ve inatla altını çizerek söylüyorum: Bugün bu Hükûmet
sözcüsünün HDPli milletvekillerinin tutuklanması bir tesellidir.
demesinin açıklanmasını istiyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yiğitalp.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 114üncü maddesinin (4)üncü fıkrasında
geçen iki ifadesinin bir şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Osmaniye Milletvekili
Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; az önce Genel Kurulla da
paylaşmış olduğum Sayın Genel
Başkanımızın basın açıklamasındaki mesajlarını
buradan okumayı grup olarak uygun bulduk, onu arz etmek istiyorum:
Türk milleti varlığını muhafaza
etmek için ağır bedeller ödemekte, nice badirelerle
boğuşmaktadır. Ancak, bu çileli ve külfetli mücadeleden geri
dönüş düşünülemeyecektir. Çünkü atılacak her geri adım
mevzi kaybına, hatta vatan mahvına yol açabilecektir.
Türkiye'nin terör örgütleri tarafından ablukaya
alındığı ortadadır. Çevremizde gittikçe
şiddetlenen, şiddetlendikçe kan, gözyaşı ve acıya
neden olan bir ateş çemberi bulunmaktadır. Bunlardan en yürek
yaralayıcı olan, Halep'te mazlumlar acımazsızca ve
sistematik şekilde katledilmektedir. Aramızda tarihî ve kültürel
bağlar bulunan Halepli kardeşlerimizin yaşadıkları dramlar,
sivil ve masum insanların tahliyesinde yaşanan tıkanma ve
fecaatler insanlık vicdanını titretmektedir. Halep'le ilgili
sorunların çözümü için bir siyasi iklim doğmuşken, Rusya
Federasyonu Ankara Büyükelçisinin FETÖ bağlantılı olduğu
söylenen bir katil tarafından kalleşçe sırtından
vurulması nasıl büyük bir kuşatmaya maruz
kaldığımızın görülmesi bakımından çok
önemlidir. Maalesef ülkemiz her yönüyle darboğazdadır.
Suriye topraklarında derinleşip
yaygınlaşan kaos millî güvenliğimizi vahim ölçülerde
etkilemekte, tehdit etmektedir. Türkiye'nin Suriye topraklarındaki
mevcudiyeti ise tamamen millî güvenliğini sağlamaya dönüktür. Bu
itibarla, teröristleri kaynak ve odağında yok etmek ülkemizin
istikbal ve istiklali için tarihî bir zorunluluktur.
El Bab kuşatması tüm zorluk ve
sorunlarına rağmen sürdürülmektedir. Kaldı ki başka yol ve
çare de kalmamıştır. IŞİD'in El Bab'dan sökülüp
atılması, bu Suriye kentinin huzur ve istikrara
kavuşturulması kaçınılmaz bir gereklilik ve mecburi bir
ihtiyaçtır.
El Bab'ın meskûn mahallinin kontrol ve
temizliği ne pahasına olursa olsun sağlanmalı, terörizmle
yoğunlaşan mücadele tavsamadan, taviz vermeden, herhangi bir engele
takılmadan sonuca ulaştırılmalıdır. Birbirini
destekleyip, birbiriyle canciğer kuzu sarması olan ve dahası,
şer bir müttefiklik ekseninde buluşan terör örgütleri Türkiyeyi dize
getiremeyecek, Türk milletini pes ettiremeyecektir. Nitekim, Türk milletinin
şaşmaz iradesi de budur. Türkiye taşeron terör örgütleriyle çok
cepheli mücadele ederken Hükûmetin daha akıllı, daha sorumlu ve daha
birleştirici politikalar takip etmesi de millî bir vazifedir.
Karşımızdaki ihanet yapılanmasıyla, birlik ve
beraberlik hukukunu güçlendirerek, dayanışma ve yardımlaşma
kanallarını açık tutarak başa çıkmak tek seçenektir.
Başka bir Türkiye yoktur. Tıpkı Millî Mücadele
yıllarında olduğu gibi, milletimiz sahnelenen
düşmanlıkların üzerine topyekûn gitmeli, ayrımcı ve
dışlayıcı siyasi üsluptan
kaçınılmalıdır.
Türkiye seferdedir. Zafer için bir olmak, diri
olmak, hep birlikte büyük bir millet gibi davranmak şarttır.
Milliyetçi Hareket Partisi, cansiparane mücadele eden şerefli Türk
askerinin ön şartsız arkasındadır. Türk milleti,
yılgınlık ve gevşekliğe prim vermeden, erinden
Genelkurmay Başkanına kadar, TSKnın tüm mensuplarının
sonuna kadar yanında duracak, dua ve desteğini eksik etmeyecektir.
Bu düşüncelerle, El Bab kuşatmasında
şehit olan evlatlarımız başta olmak üzere
hayatlarını vatan ve bayrak uğruna kaybetmiş bütün
kahramanlarımıza Allahtan rahmet diliyorum. Ailelerine, milletimize
ve silah arkadaşlarına sabır ve
başsağlığı niyaz ediyorum. Tedavi altında tutulan
kardeşlerimize de şifalar temenni ediyorum. diyor Sayın Genel
Başkan Devlet Bahçeli Beyefendi.
Genel Kurulla paylaşmayı grubumuz
adına uygun bulduk. Başta Hükûmetin ve genel anlamda tüm siyaset
kurumunun bu hassasiyetler üzerinde yol yürüyeceğine yürekten
inanıyoruz, inanmak istiyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 114üncü maddesinin (1)inci fıkrasında
geçen veya ibaresinin ya da olarak değiştirilmesi için
gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Hilmi Yarayıcı (Hatay) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Hatay Milletvekili
Sayın Hilmi Yarayıcı konuşacak.
Buyurun Sayın Yarayıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
HİLMİ YARAYICI (Hatay) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin bilim dünyasını
geliştirmesi beklenen, hedeflenen TÜBİTAK gibi bir kurumda besmele
çekerek ekmeği taze tutan ekmek kutuları, duayla kanserin
iyileştirilmesi, dua okuyup Kâbeyi tavaf eden pilli robot projelerini
bilimsel proje diye yutturursanız, Uluslararası Patent
Birliğinin 2015 raporundaki verilere göre patent başvuru
sayısında Türkiye'nin ilk 50ye bile girememesi hiç kimse için
şaşırtıcı olmayacaktır. Eğitimde, ekonomide,
yüksek teknolojili ürün ihracatında, markalaşmada yarattığınız
tablo karanlıktır.
Karanlık, bu alanlarla mı
sınırlı? Hayır. Elbette ki daha birçok alanda bu
karanlık tablo devam ediyor. Demokratikleşmeden dış
politikaya kadar hemen her alanda ülkemizi daha da karanlık bir girdaba sürüklemektesiniz.
Son olarak, dün El Babda ne yazık ki 16 askerimiz bir dönem öfkeli
çocuklar diye meşrulaştırmaya
çalıştığınız teröristlerce katledildi.
Kaybettiğimiz askerlerimize rahmet, yakınlarına, ailelerine
başsağlığı, tüm ulusumuza
başsağlığı ve yaralı olan askerlerimize acil
şifalar diliyorum.
Her alanda olduğu gibi Suriye
politikasında da Hükûmeti uyarmıştık bu konuda. Suriye
halklarıyla tarihsel, siyasal, kültürel ve sosyal alanda çok derin
bağlarımızın olduğunu, bağımsız bir
ülkenin iç işlerine karışmamızın doğru olmadığını,
müdahale etmemizin doğru olmadığını, Esadı
devirme adı altında kanlı katilleri beslemenin, onlara
lojistik, askerî, siyasi, ekonomik yardım yapmanın doğru olmadığını
hep söyledik ama söylediklerimizi ne duydunuz ne işittiniz ne anlamak
istediniz. Sözde Bir vizyon. dediniz ama sizin vizyonunuzu da gördük, Moskova
anlaşmasında gördük bunu. Anlaşmanın 1inci ve 8inci
maddesi bu iflasın bir sonucudur. Anlaşmanın 1inci maddesinde
İran, Rusya ve Türkiye, çok sayıda etnik yapı
barındıran, çok dinli, mezhepçi olmayan, demokratik ve laik bir
devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyetinin egemenliğine,
bağımsızlığına, birliğine ve toprak
bütünlüğüne saygılarını bir kez daha ifade ederler. diyor.
Tek başına bile bu madde, Suriye politikanızın
çöküşünün bir sonucu olarak önümüze çıkıyor. Madem demokratik,
laik Suriye Arap Cumhuriyetine saygı duyacaktınız, yüz binlerce
insanın ölümüne neden olan bu savaşa neden evet dediniz? Katillere
neden destek verdiniz? Biz, IŞİD ve El Nusra gibi terörist örgütlere
bulaşmayın dedikçe Cumhurbaşkanı, El Nusraya neden terör
örgütü denilmemesi gerektiğini anlatıyordu. Bugün geldiğiniz
nokta ise 8inci maddeyle bir kez daha ortaya çıkmıştır, ki
IŞİD ve El Nusraya karşı birleşik mücadele
ibaresinde de görüldüğü gibi.
Rusya ve İranla bu anlaşmayı
imzalayacak idiyseniz dökülen yüz binlerce insanın kanı da ne
yazık ki bu acıların bir sonucu olarak ellerinize
bulaşmıştır. Bu politikaların mimarlarında azıcık
vicdan, azıcık merhamet, azıcık dürüstlük kaldıysa
çıkıp bizlere anlatsınlar şurada. Ama hayır, bunu
yapmayacağınızı, yapamayacağınızı
biliyoruz çünkü kürsüye çıktığınızda, Suriyede ölen,
Roboskide ölen, Suruçta ölen, Antepte, Ankarada ve İstanbulda ölen
yüzlerce insanımızda olduğu gibi, Egenin soğuk
sularında cansız bedeni kıyıya vuran Aylan bebeğin ve
daha nice çocukların kanları ne yazık ki elinize
bulaşmıştır.
Bu iradenin tek başına hâkim olduğu
son bir buçuk yıla bir bakın; Cizre, Şırnak, Sur başta
olmak üzere Kürt kentleri yakıldı, yıkıldı, binlerce
insanımız yaşamını yitirdi. Kürt halkının
iradesi hiçe sayıldı, genel başkanları başta olmak
üzere birçok milletvekili ve belediye başkanları tutuklandı. 21
bombalı saldırıda 411 kişi hayatını kaybetti.
Olağanüstü hâl koşullarında akademisyenleri, öğretmenleri
-on binlercesine vardırırcasına hatta- gözaltına
aldınız, açığa aldınız, ihraç ettiniz.
Bu koşullarda anayasa düzenlemesi
yapıyorsunuz. Gerçekten, akıl erdirmek çok zor, çok güç çünkü bu
koşullarda anayasayı konuşmayı bile ayıp ve zül olarak
sayıyorum. Sivil toplum örgütleri susturulmuş, muhalif sesler
gözaltı, işkence ve tutuklamayla sindirilmiş, gazeteler,
radyolar, televizyonlar kapatılmış ve siz bu koşullarda
anayasa yapmaya kalkıyorsunuz. Alevi ve Kürt vatandaşlarımıza
yönelik nefret söylemi almış başını gitmiş ve siz
hâlâ anayasayı tartışıyorsunuz. Ama sizin tek derdiniz,
varsa yoksa başkanlık. Tartışmasına girmeyeceğim
elbette burada. Adına başkanlık deyin, partili
cumhurbaşkanlığı deyin, ne derseniz deyin, bizim için
bunun tek adı rejim değişikliğidir, diktatörlüktür ve var
olduğumuz sürece geleceğimizin bir diktatörün ellerine
bırakılmasına asla izin vermeyeceğiz. Şimdilik dünya
beşten büyük olmayabilir ama bir gerçek var ki Türkiye kesinlikle birden
büyüktür.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
115inci maddede üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341
sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 115inci maddesinin (11)inci fıkrasında
geçen yönetmelikle ifadesinin yönetmelik hükümlerine göre şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Arzu Erdem
Kamil
Aydın Baki
Şimşek
İstanbul Erzurum Mersin
Ruhi
Ersoy Mustafa
Mit Emin Haluk
Ayhan
Osmaniye Ankara Denizli
Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu
Hatay
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341
sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 115inci maddesinin (1)inci fıkrasında
geçen dört ay ibaresinin üç ay olarak değiştirilmesi için
gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Kadim
Durmaz Gamze Akkuş
İlgezdi Ömer Fethi
Gürer
Tokat İstanbul Niğde
İbrahim
Özdiş İrfan
Bakır Cemal
Okan Yüksel
Adana Isparta Eskişehir
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısının 115inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ahmet
Yıldırım Mizgin
Irgat Dirayet
Taşdemir
Muş Bitlis Ağrı
Osman
Baydemir Feleknas
Uca Müslüm
Doğan
Şanlıurfa Diyarbakır İzmir
BAŞKAN
Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde İzmir
Milletvekili Sayın Müslüm Doğan konuşacak.
Buyurun Sayın Doğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce,
Avrupada Alevi emekçilerinin yirmi yıldır
uğraştıkları bir kurum var, Yol TV. Yirmi yıldır
imece usulü oluşturdukları bu Alevi kurumunun tek bir yayın
politikası var. Bu yayın politikası, Alevi inancını ve
öğretisinin özgün hâlini ileri kuşaklara aktarma. Sadece
duazları, deyişleri, Alevi kültürü ve inancının
ritüellerini ileri kuşaklara aktarma konusunda yayın yapan bir
televizyon maalesef RTÜK tarafından kapatılıyor. Ve şunu da
ifade etmek isterim ki -aslında kendime de
yakıştıramıyorum diğer yayınları burada
eleştirmeyi- o kadar bu ülke barışını
sıkıntıya sokacak yayınlar varken, Alevi
inancının ve öğretisinin bir kurumu olan Yol TVnin
kapatılmasını şiddetle kınıyorum ve bu durumun da
düzeltilmesini istiyorum.
Değerli milletvekilleri, anayasa
tartışmaları elli yılı aşkın bir süredir
Türkiye siyasal gündeminin önde gelen konusu olarak karşımıza
çıkan bir husus. Kısacası, Türkiyede hep bir anayasa sorunu
oldu, hep var olan anayasa sorununa ilişkin olarak maalesef mevcut
koşullar nedeniyle kuvvetler ayrılığına dayanan bir
Anayasa değişikliği şu anda mümkün değildir. Bana
göre, yani nesnel olarak da bu iktidardan demokratik bir anayasa beklemek
boş bir hayaldir. Genel Kurula gelmek üzere Komisyonda görüşülen
maddeler, anayasalarda devletin bahşettiği, tam da bu nedenle gerek
duyduğunda geri alabildiği haklar ve bu sistemi sürdüren bir
yapı öngörmekten öteye gidemedi. Bu son değişiklik önerisi de
buna açık bir kanıttır.
Her ekonomi politik gerçeklik gibi, anayasa,
devletin temel kuruluşunu, işleyişini, kişilerin hak ve
özgürlüklerini düzenleyen ana kanun olarak bir toplum sözleşmesi
niteliği taşımaktadır. Anayasaların ideolojisiz
olması gerektiği yönündeki genel kabul, sosyal, felsefi, iktisadi
yapımızın, toplumsal uzlaşmanın hukuki
çatısı olarak da değerlendirilebilir. Bu nedenledir ki, anayasa
yapma sürecinin de asli öznesi ve aktörünün toplum olduğu hususu tartışmasız
bir durumdur. Eğer gerçekten çoğulcu demokratik bir düzende
barış içinde bir arada yaşamak istiyorsak, anayasayı da
buna hizmet eden bir toplumsal sözleşme olarak görmek zorundayız. Başka
bir deyişle, anayasa yapım sürecine toplumun en geniş ve etkili
bir şekilde katılımının sağlanması
gerekmektedir. Peki, bu süreçte böyle bir durum söz konusu mu değerli
milletvekilleri?
Bakın, şu anda tutuklu olan Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaş ne diyordu: Gelin, anayasa
yapalım. diyorlar. Eğer karşımızdaki zihniyet bu
şekilde bir anlayış olmasa biz bundan mutluluk duyardık.
Darbe anayasalarından kurtulmak bizim ideallerimiz arasındadır
fakat böyle bir devlet 'Gelin, anayasa yapalım.' dediğinde bin defa
düşünmek zorundayız. Bunlar nasıl bir anayasa, nasıl bir
özgürlük, nasıl bir demokrasi anlayışıyla anayasa
yapacaklar?"
Değerli milletvekilleri, demokratik bir
tartışma zemininin olmadığı yerde yeni anayasa
çalışması yapılamaz ve bunun anlamı olmaz. Türkiye'nin
bugün acil olarak demokratik bir anayasaya ihtiyacı vardır.
Demokratik katılımcılığın önünün
açılması gerekmektedir. Partimiz bu teklifi onlarca kez yaptı
ama hiçbirisinden sonuç alamadı. Çıkarılacak yasalarla ilgili,
sivil toplum örgütlerinin katılımının sağlanması,
Parlamento dışındaki partilerin katılabileceği,
halkın katılabileceği bir demokratik anayasa tartışma
sürecini hemen başlatma konusunda çağrılarımız oldu
-ve bu çağrıyı yineliyorum- ama dikkate alınmadı bu
çağrılarımız. Milletvekili çoğunluğunu esas alan,
gerektiğinde referanduma götürme çoğunluğunu elde etme yoluyla
yapılan çalışmalar nasıl demokratik bir süreç olarak
değerlendirilecektir?
Nasıl bir anayasa toplumda yaşayan tüm
bireylerin ilgilendiği bir husustur, genel bir paydada nasıl
toplanabilir, şöyle ifade edebiliriz: Anayasa kişisel iktidarı
değil, toplumu oluşturan yurttaşların özel ve kolektif
temel hak ve özgürlüklerini korumalıdır, insan haklarına ve
onuruna saygı duymalıdır. Ayrım gözetmeksizin eşit yurttaş
ve eşit haklar ilkesiyle toplumsal çoğulculuğu barış
ve huzur zemininde buluşturmalıdır. Anayasa tüm bunları
güvence altına almalıdır. Yani anayasa her bir
yurttaşın hakkını korumak ve güvence altına almak
zorundadır, 78 milyon yurttaşa eşit ve aynı gözle
bakmalıdır.
Eğer niyet gerçekten demokratik bir anayasa ise
öncelikle antidemokratik yasal düzenlemelerin acilen
kaldırılması ve demokratik bir anayasa için ilk
koşulların sağlanması, gerek anayasa
kazanımlarını değersizleştirmek ve öğütmek
oyununa da gelmeden bu süreci tamamlamamız lazım diye
düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı
Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 115inci maddesinin (1)inci
fıkrasında geçen dört ay ibaresinin üç ay olarak
değiştirilmesi için gereğini saygılarımızla arz
ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Eskişehir
Milletvekili Sayın Cemal Okan Yüksel konuşacak.
Buyurun Sayın Yüksel. (CHP
sıralarından alkışlar)
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; malum, gündemimizde Anayasa,
başkanlık tartışması var.
E, şimdi, biz Anayasa metnini ilk
açıkladığınızda bir refleksle dedik ki: Böyle bir
anayasa dünyanın hiçbir ülkesinde, başkanlıklarda dahi yok. Bu,
AKPnin kendine göre hazırladığı bir anayasa.
Konuşmalarımızın birisinde bizim Adalet Komisyonu grup
sözcümüz Ömer Süha Aldan dedi ki: Yahu, Cemal, senin İngilizcen de var,
ben buradaki maddelerin bir kısmını hatırlıyorum bir
yerden, gel, şu anayasayı bir çevirsene oradan. Ben de oturdum, iki
günde 156 maddelik bahsedilen anayasayı çevirdim ve
yanıldığımızı gördüm. Yani, grup başkan
vekillerimiz, genel başkan yardımcılarımız bir sürü
açıklama yaptı Kendine özgü bir anayasa bu. diye ve
yanıldığımızı gördüm. Bir hukukçu olarak, tabii,
doğruya doğru dememiz gerek,
yanıldığımızı itiraf edelim.
Şimdi, bir anayasada sizdeki hükümler var.
Örneğin, o anayasada diyor ki: Madde 93 Cumhuriyet başkanı
-yani cumhurbaşkanı- bu anayasada tanınan sınırlar
dâhilinde halk adına yürütme yetkisini uygular. E, sizin taslakta da,
8inci maddede Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı
tarafından kullanılır. diyor. Aynısı,
uydurmamışsınız, almışsınız yani. O
anayasada madde 95 diyor ki: Cumhurbaşkanı, bir veya daha fazla
başkan yardımcısı seçer, görevlerinin bir
kısmını onlara verir. Cumhurbaşkanı, ayrıca
bakanları atar, istifalarını kabul eder, görevlerinden
uzaklaştırır. E, bizim Anayasada, sizin tasarınızda,
104üncü maddede aynı madde var, Cumhurbaşkanı,
yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir.
O anayasada da, biz Yok. diyorduk ama, başka bir yerde, 107nci maddede
Cumhurbaşkanı sebepleri açıklayan bir kararla halk meclisini feshedebilir.
diyor. E, bizde de 116ncı maddede Cumhurbaşkanı Meclisi
feshedebiliyor, bir aykırılık yok.
Örneğin, anayasa mahkemesi o ülkede 5 üyeden
oluşuyor, hepsini, yüce divan sıfatıyla kendini
yargılayacak olanları -139uncu maddesinde- cumhurbaşkanı
atıyor. Siz biraz daha hafif yapmışsınız, 15 Anayasa
Mahkemesi üyesinin 12sini Cumhurbaşkanı atıyor, 3ünü de ona
bağlı olan Meclis atıyor.
Bütçeyle ilgili bir şey buldum. Bizim taslakta
diyor ki: Bütçe Meclis tarafından kabul edilmediği takdirde, eski
yılın bütçesi artırılarak devam eder. Bu anayasada da onu
söylüyor, diyor ki: Meclis, bütçeyi yeni mali yılın
başlangıcından önce onaylamazsa bir önceki mali yıl
bütçesi, yeni bütçe onaylanıncaya kadar yürürlükte kalır.
Ve bizim en çok eleştirdiğimiz,
Cumhurbaşkanı kanun çıkarıyor, kararname çıkarıyor
diyoruz, 104üncü maddede var gene. E, bu anayasada da var bu, 111inci
maddesinde cumhurbaşkanının kararname çıkarması var.
Yani, bu AKPye özgü bir anayasa değil ki. Hangi ülkenin anayasası
bu?
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Zimbabve(!)
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Bu, diktatör
Esadın Suriye Anayasası. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Oradan mı
kopya çekmişler?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Suriyeden mi kopya
çekmişler?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sevgili
arkadaşlar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Barışıyorlar
ya şimdi, kardeş oldular.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla)
Esad bu anayasadan
aldığı yetkiyle memleketinde senelerden beri zulüm yapıyor.
250 binden fazla Suriyelinin ölümüne sebep oldu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Cemalciğim, kardeş
oldular iki gün önce.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Sevgili
arkadaşlar, bu anayasayı model almak belki size
yakışır ama Türkiyeye yakışmaz.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Arkadaşlar, modelimiz orası değil, hiçbir zaman da olmadı;
saptırmayalım.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Yapmayın,
etmeyin, Türkiye Suriyelileşecek dendiği bugünlerde, Türkiyeye
Suriye Anayasasını getirmeyin.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Demagojiyle
olmaz bu işler.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Yanlış
yapmayın.
Biz, daha önce, bir önceki Anayasa
değişikliğinizde Yapmayın, yanlış
yapıyorsunuz. dedik, Anayasayı değiştirdiniz,
Fetullahı yargıya soktunuz, teslim ettiniz; zararlarını
hep beraber çektik.
En son, küçük çocuklara tecavüzle ilgili cinsel
istismarda Yapmayın. dedik, Hayır, yapacağız. dedi
Sayın Bakan. Onu da geri çekmek zorunda kaldınız. Daha önce
dinleme yetkilerini sulh cezadan ağır cezaya verdiniz,
Yapmayın. dedik, şimdi, en son düzenlemeyle tekrar ona döndünüz.
Arkadaşlar, yapmayın, Türkiyeyi Suriyeye
çevirmeyin.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 115inci maddesinin (11)inci fıkrasında
geçen yönetmelikle ifadesinin yönetmelik hükümlerine göre şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Arzu
Erdem (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Sayın Arzu Erdem konuşacak.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sınai Mülkiyet
Kanunu Tasarısının 115inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi,
bizleri ekranları başında izleyen aziz Türk milletini ve
kıymetli basın mensuplarımızı ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi çalışanlarını saygılarımla
selamlıyorum.
Henüz İstanbul patlamasının
yaraları sarılmadan, yüreğimizdeki yangını sönmeden,
henüz Kayseri patlamasının yaraları sarılmadan,
yüreğimizdeki yangını sönmeden bu kez El Bab şehitlerimizin
haberlerini almaya başladık. Maalesef, yüreğimiz bunlarla yanmaya
başladı. Her birine Allahtan rahmet, kederli ailelerine sabır
ve büyük Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Türkiye kırk yıla yaklaşan bir
süreden beri terör illetiyle mücadele etmektedir. Bu mücadele özellikle
hepimizde çok derin yaralar açmıştır. Takvimler ise 2002
yılını gösterdiğinde neredeyse PKK terör örgütü yok
edilmiş durumdaydı. Kasım 2002den günümüze kadar neler
yaşandı, buradan bir kez daha anlatmak istemiyorum. İnanın,
istatistiki verilerle de burada hiç zamanınızı meşgul
etmeyeceğim. Zira şehidimizin biri de bir, bini de bir. Zira
gazimizin biri de bir, bini de bir. İşte, Milliyetçi Hareket
Partisini belki farklı kılan, işte, yüreği vatan
sevdasıyla atan tüm insanları farklı kılan da budur, bunu
da buradan belirtmek isterim.
2002den bugüne kadar terörle mücadele konusunda
nice hatalar yapıldı. Buradan sadece özetle şunu söylemek
istiyorum: Bu hatalar tekrar yapılmaması gereken hatalar olduğu
gibi, bundan sonra izlenecek olan yol konusunda da Milliyetçi Hareket Partisi
etkin olarak terörle mücadele konusunda desteğini vermiştir, vermeye
de devam edecektir.
Ülkemiz yangın yeri, yüreğimiz yangın
yeri. Her sabah kalktığımızda Acaba bugün bir olayla
karşı karşıya kalacak mıyız? diye tereddüt ve
tedirginlik içerisindeyiz. Evlatlarımızı kapıdan
uğurlarken Acaba bir olayla karşı karşıya kalacaklar
mı? diye bir tedirginlik içerisindeyiz. İstanbulda Haseki
Hastanesinde tedavi altında olan, yoğun bakımdan
çıkmış olan kardeşlerimizi ziyaret ettim, aileleriyle
konuştum. İstanbul patlamasında yaralanan kardeşlerimiz
bunlar. Birçoğu, bırakın yaralarının
sarılmasını, psikolojik olarak ağır etki
altındalar. Her gün o manada başhekimimizin de gayretli çabaları
sonucu o kardeşlerimize psikolojik terapi de verilmektedir.
Buradan bilinmeli ki gazilik, o kadar, sadece
gazilik makamı gibi görülmemeli, gazilik unvanı gibi görülmemeli.
Gerçekten, o insanların yaşadığı travmalar, o
travmaların sarılması, ailelerin bununla mücadele etmesi
noktasında da gereken gayret gösterilmeli. Terör, darbe, iş
kazaları, yangınlar, doğal afetler, tam da 2016 senesinin son
günlerinde
Çok hareketli, felaketlerle dolu bir yılı geride
bıraktık. 2017 senesinde, gelin, yangın yerlerine dönen
vatanımızın yiğitleri olan gazilerimiz ve
şehitlerimize beklentilerini verelim. Nedir bu eksikler, nedir
beklentiler? Nedir aslında kendilerinin dertleri? Bilmiyorum, iktidar
partisi bu manada kulaklarını ne kadar açıyor ama gelin
onları ben buradan tekrar edeyim.
Ocak ayında gelecek olan torba kanunda bu
konuyla ilgili düzenlemeler gelsin. Terörle mücadelede yaralanıp gazi
sayılmayan kardeşlerimizin tamamının istediği sadece o
şerefiye, diyorlar ki: Benim evladım ben ahirete intikal
ettiğimde Benim babam terörle mücadele etti ve gazi sayıldı.
desin, başka hiçbir şey istemiyoruz. Yine aynı şekilde,
gelin, bu bizim mücadelemiz olmasın, bunu birlikte çözelim,
kahramanlarımıza bu haklarını verelim. Gelin, şehit
aile ve yakınlarına istihdam konusunda her birimiz feragatte
bulunalım, onlara istihdam sağlayalım ve aralarındaki
farkı kaldıralım. Gelin, yine gaziler arasındaki farkı
da kaldıralım. Muharip gazisi de bizim gazimizdir, Kore gazisi de
bizim gazimizdir, Kıbrıs gazisi de bizim gazimizdir; aralarında
hak farklılıkları var.
Değerli milletvekilleri, gelin, bunları
bir masaya yatıralım, dert ne dinleyelim ve buna bir çözüm getirelim.
Gazi Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
115inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime kırk
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.04
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
341
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
116ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 116ncı maddesinin (1)inci
fıkrasında geçen yükümlüdür ibaresinin mükelleftir olarak
değiştirilmesi için gereğini saygılarımızla arz
ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Kadim
Durmaz Mehmet
Tüm Çetin
Arık
Tokat Balıkesir Kayseri
Ömer
Fethi Gürer Gamze
Akkuş İlgezdi İrfan
Bakır
Niğde İstanbul Isparta
İbrahim
Özdiş
Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısının
116ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Yıldırım Mizgin
Irgat Dirayet
Taşdemir
Muş Bitlis Ağrı
Osman
Baydemir Feleknas
Uca
Şanlıurfa Diyarbakır
BAŞKAN Şimdi, aslında Osman
Baydemiri konuşmaya alacaktık ama henüz gelmediler, Mehmet Bey sizi
alalım.
Ben işlemini yapayım, sizi
çağıracağım.
Mehmet Tüm imzalı önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Balıkesir
Milletvekili Sayın Mehmet Tüm konuşacak.
Buyurun Sayın Tüm. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET TÜM (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yine, ulusça içimiz kan ağlıyor, Suriyede
16 şehidimiz var. Şehitlerimize Allahtan rahmet,
yaralılarımıza acil şifalar, ailelerine
başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, her şehit
cenazesinden sonra hepimiz bu kürsüden acılarımızı
paylaşıyor ve bu şehitlerin son olmasını diliyoruz.
Değerli milletvekilleri, ancak gerçekçi olmak gerekirse bu öfke ve kin
politikası devam ettiği sürece içeride ve dışarıda
şehit vermeye devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye,
Başbakanlıktan yapılan açıklamayla, 24 Ağustosta
başlayan Fırat Kalkanı Harekâtının gerekçesini,
sınırlarımızı korumak ve güvenliğimizi
sağlamak adına bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesi olarak
halkımıza ve dünyaya duyurdu. Bizler ülkemizin güvenliği
adına alınacak her türlü önlemi destekliyoruz ancak bu harekâtın
asıl amacının bu olmadığı çok kısa süre
geçmeden anlaşıldı. Sayın Cumhurbaşkanı Biz
oraya zalim Esedin hükümranlığına son vermek için girdik.
dedi. Gelen tepkiler üzerine Cumhurbaşkanı geri adım attı
ve açıklamasını düzeltmek zorunda kaldı. Şimdi, 20
Aralıkta Moskovada imzalanan protokolde zalim dediğiniz
Esadı tanımış oldunuz, keşke Suriyeyi parçalamadan
bunu yapsaydınız.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin
Suriye politikasını tek kişi belirliyor, Emevî Camisinde namaz
kılma hayaliyle başlayan, bugün de Moskovada Esadı
tanımayla sonuçlanan bu politikanın mimarı sizce kimdir? Tabii
ki Cumhurbaşkanıdır. Umarım, yarın bu politikadan
vazgeçmez.
Değerli arkadaşlarım, Fırat
Kalkanı başladığı günden bugüne 37 şehidimiz var,
yaralı sayımız 100ü geçti. Peki, tüm bunların sorumlusu
sizce kimdir? Değerli milletvekilleri, bunun en büyük sorumlusu, tüm bu
yanlış politikalara onay veren Hükûmettir ve sizlersiniz. Reis ne
yaparsa doğru yapar. diye parmak kaldıran, içeride yapılan her
hatayı FETÖye, dışarıdaki her yanlışı
Esada bağlayan sizlersiniz. Biat etmek yerine biraz oturup
düşünseydiniz bu kadar ocak sönmezdi, bu kadar gencecik
çocuklarımız şehit olmazdı.
Değerli arkadaşlar, bakınız, 19
Aralıkta Fırat Kalkanında şehit olan Fatih Olcayın
babasının evine haber vermek üzere giden askerî yetkililere baba
Ramazan Olcayın ilk sözü Hangi oğlum; Fatih mi, Ferhat mı
şehit oldu? sorusu oluyor çünkü iki oğlu da askerde. Değerli
arkadaşlarım, bir babaya, yürekleri yakan bu acıyı
yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu durumda biraz empati
yapmanız gerekmiyor mu? Bu acılar, öyle, atılan sloganlarla, bağlanan
maaşlarla ya da bir bakanın Ben de şehit olmak istiyorum.
sözleriyle asla dindirilemez.
Değerli milletvekilleri, ülkede ilan
ettiğiniz OHALin sonucu size yapılan en ufak bir eleştiride
insanları ya işinden ediyorsunuz ya da içeri atıyorsunuz,
sırf size muhalif diye, Alevilerin tek kanalı olan Yol televizyonunu
kapatıyorsunuz, herkesin sizin gibi düşünmesini ve
yanlışlarınıza ortak olmasını istiyorsunuz.
Ülkenin gidişatı hiç umurunuzda değildir. Sizin için varsa yoksa
reisin saltanatıdır, geleceğidir. Laik cumhuriyeti bir türlü
içinize sindiremediniz. Sizin için yeter ki reis mutlu olsun, geridekilerin
hiçbir önemi yoktur. Sizin için, ekonomi duvara toslamış; yoksulluk,
işsizlik, açlık artmış, hiç önemi yoktur. Siz her gün 20
şehidin gelmesine Bu işin fıtratında vardır.
Asıl önemli olan başkanlıktır. diyorsunuz. Türkiyeye ne
olduğu belli olmayan bir deli gömleği giydirmek istiyorsunuz. 1
Kasım 1922de kaldırılan saltanatı arka kapıdan
dolaşarak yeniden getirmek istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, sizlere soruyorum:
Peki, bundan sonra siz bu Mecliste ne iş yapacaksınız? Bundan
sonra çıkarılacak yasa da kalmayacağına göre parmak
kaldırıp parmak indiremeyeceksiniz. Bu durumu içinize gerçekten
sindirebilecek misiniz?
Değerli milletvekillerim, ben sizlerin ülke
sevginizden asla şüphe duymuyorum ancak reise olan sevginiz ülke
sevgisinin çok önüne geçmiş durumdadır. Önce reis. demek yerine
Önce insan ve Türkiye. diyebilseydiniz, ülkede barışı ve
demokrasiyi birlikte kurabilirdik.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
1940larda Almanyada bir reis yaratıldı, her dediği
alkışlandı ve onaylandı. Gördük ki reis yani Führer
dünyanın başına bela oldu ve dünyayı kana buladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüm.
MEHMET TÜM (Devamla) Eğer tarihten ders
çıkarmazsak yaşanacak felaketleri hep birlikte seyretmiş oluruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısının
116ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Osman
Baydemir (Şanlıurfa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Osman Baydemir konuşacak.
Buyurun Sayın Baydemir. (HDP
sıralarından alkışlar)
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu beş
dakikalık zaman dilimi içerisinde, müsaadenizle, ilginizi, düşünce
dünyanızı bir kez daha hem realiteye hem de bu realite içerisinden
çıkış noktasına çekmek istiyorum.
Dün ve bugün, Parlamento çatısı
altında, seçim bölgem olan Urfada maruz kaldığımız,
maruz bırakılmış olduğumuz hukuka
aykırılıkları, zulmü ifade etmeye çalıştım.
210 insan, şu an, Urfada kapalı spor salonunda âdeta bir toplama
kampında tutuluyor. Çok açık ve net söylüyorum: Bu yetmiyor, şu
anda, şu saatte il teşkilatımız zırhlı araçlarla
kuşatma altına alınmış durumda. Bakın, bu çözüm
değil, bu legal demokratik siyaseti yok etmektir. HDPnin il ve ilçe
teşkilatlarına da kayyum mu atamak istiyor Hükûmet?
Urfa ilinde 2 siyasi parti büyük oranda
yarıştı, başka siyasal partilerimiz de var ama Parlamentoda
temsiliyet ehliyetini halk tarafından elde eden 2 siyasi parti var. Biri
şu anda Hükûmette, biri muhalefette ve Hükûmetteki parti, yegâne muhalefet
dinamiğini Urfada yok etmek istiyor. Eğer demokraside siz muhalefeti
yok ederseniz bir müddet sonra o size dönecektir. Emin olun, bugün
yaşamış olduğumuz tehlike çok ama çok büyüktür ve dünden
daha büyüktür.
Bugün bütün gruplardaki hatipleri
cankulağıyla dinlemeye ve not etmeye çalıştım.
Doğru kimden gelirse gelsin, gelin doğruya sahip çıkalım.
Mesela, bir doğru, AKP Grup Başkan Vekili Sayın
Bostancıdan geldi, dedi ki: Bu coğrafyanın tüm insanları
ortak bir kadere sahip, kaderimiz ortak yani acı da olsa beraber
yaşamak durumundayız, huzur da olsa birlikte yaşamak
durumundayız. Son derece doğru bir tespit. Yine bir diğer
hatip, Sayın Hilmi Yarayıcı yapmış olduğu bütün
konuşmada, bu badireden nasıl çıkacağımıza dair
tespitini, önermesini adan zye ortaya koydu.
Şimdi bir kez daha söylüyorum: Bir gün hukuk
hepinize, hepimize lazım olacaktır. Neyle mücadele ederseniz edin,
adına ne derseniz deyin hukuk zemininin dışına
çıktığınızda meşruluğunuzu yitirirsiniz.
Şimdi çıkıp derler ki: Atamalar, kayyumlar, bütün bu
tutuklamalar hendek, barikat siyasetinin sonucu. İyi de Urfada hendek mi
vardı, Urfada barikat mı vardı? Yok, Urfada muhalefet var.
Muhalefet olduğu için bunu hayata geçiriyorsunuz.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Osman Bey, sen
bilirsin, burada ne oluyor, bize anlatır mısın?
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen
konuşmacının insicamını bozmayın.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bakın, bir gün
gelecek hukuk size de lazım olacak.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) Burada ne
oluyor, burada?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) İki gözüm
(X) Bir gün gelecek hukuk sana da
lazım olacak, sana da.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Amudede ne
oluyor, Amudede?
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen
konuşmacının insicamını bozmayınız, rica
ediyorum.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Buradan
çıkış mı istiyorsunuz, buradan çıkmak mı
istiyoruz? Bugünün Türkiyesinden, Allah aşkına, memnun olan bir
Allahın kulu var mı? Bu kan revandan, bu şiddet
ortamından, bu ölümden, bu yakımdan hangi biriniz, hangi birimiz
memnun olabiliriz? Peki, bunda ısrarın anlamı ne? Bunda
ısrar, çözümsüzlükte ısrardır; bu siyasette ısrar,
yıkımda ısrardır. Bu yıkımın altında
hepimiz kalacağız. Çıkış yolu var. Eğer bir
düşman belleyeceksek, yenmemiz gereken bir şey var diyorsak o da her
şeyden önce o kinden, husumetten, nefretten arınmadır. Eğer
o kini, o husumeti, o nefreti yenmeyi başarırsak bu ülke ortak
kaderinin yol haritasını bir kez daha yakalayabilir ve 2013-2015
Nisanına kadar yürümüş olduğu o yolda bir kez daha yürüyebilir.
Bu kez gerçekten başarmak için Hükûmet, muhalefet, bizler de bu soruları
kendimize sormaya hazırız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Nerede eksik
bıraktık? Nerede hata yaptık? Neden sonuca ulaşmadık?
sorularını sorabiliriz, birlikte yanıt üretebiliriz.
En derin saygılarımı sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baydemir.
Sayın Baydemir, hiç kuşku yok ki elbette
kaderimiz ortaktır. Bunda hiçbir kuşku yok, elbette ki her zaman bunu
ifade edeceğiz, bilmenizi istedim.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan, tespitiniz ve desteğiniz için
teşekkür ediyorum. İşte bu ortak kaderin hayat bulması
için, sevincin ve tasanın ortaklaşması için ortak çabaya ihtiyaç
var Sayın Başkan, ortak çabaya.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
117nci maddede iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 117nci
maddesinin (1)inci fıkrasında geçen aykırı olacak
şekilde ibaresinin aykırılık teşkil edecek
şekilde olarak değiştirilmesi için gereğini
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli
Kocaeli İzmir
Ömer
Fethi Gürer Çetin
Arık Kadim
Durmaz
Niğde Kayseri Tokat
Gamze
Akkuş İlgezdi İrfan
Bakır Niyazi
Nefi Kara
İstanbul Isparta Antalya
Erkan
Aydın
Bursa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 117nci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Yıldırım Mizgin
Irgat Osman
Baydemir
Muş Bitlis Şanlıurfa
Feleknas
Uca Dirayet
Taşdemir
Diyarbakır
Ağrı
BAŞKAN Okunan son önergeye Komisyon
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
AHMET YILDIRIM (Muş)- Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen sınai mülkiyet
tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama ve benzeri süreçlerinde üretkenlik
sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle
elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın
tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey,
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka ve benzeri
haklarını koruma altına alarak ülke içinde
uygulanmasının önüne geçmek olamaz. Zira, böyle bir ortamda AR-GE'ye
dayalı üretim yapan uluslararası tekeller ile başta
KOBİ'ler olmak üzere kamu kuruluşları, yerli şirketler ve
kooperatifler arasında üretici güçler açısından bir asimetri
doğacak, bu asimetri de yüksek teknolojili üretim pazarında yerli
unsurları çok daha savunmasız bırakacaktır. Tasarıya
gerekçe yapılan ve Anayasa Mahkemesinin iptallerinden doğduğu
belirtilen hak kayıpları ve sorunlar, uluslararası tekellerin
sorunları ve hak kayıplarından başka bir şey
değildir. Sadece makroekonomik bakış açısıyla
düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının yasalaşmasının Türkiye'nin ekonomik
gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en
temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı
bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli
üreticilerin uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir.
Özetle, tasarım, buluş ve benzeri
süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut
olarak da yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini,
kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları
tekel sermayesine bağımlı kılacak olan bu
tasarının yasalaşmasına parti olarak ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 117nci maddesinin (1)inci fıkrasında
geçen aykırı olacak şekilde ibaresinin
aykırılık teşkil edecek şekilde olarak
değiştirilmesi için gereğini saygılarımızla arz
ve teklif ederiz.
Erkan Aydın (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Bursa Milletvekili
Sayın Erkan Aydın konuşacak.
Buyurun Sayın Aydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 341 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 117nci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Evet, bu kadar çocuk ölürken, bu kadar felaket
yaşanırken, Suriyeden her gün şehit haberleri gelirken biz hep
birlikte oturmuş başkanlık sistemini konuşuyoruz.
Öncelikle, Suriyede şehit olan 16 askerimize Allahtan rahmet, ülkemize
ve yakınlarına da başsağlığı,
yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Bakın, Suriye politikası
insanlarımızı sadece rakamdan ibaret bir hâle getirdi. Her gün
Kaç şehidimiz var, kaç yaralımız var? Orada ne oldu? diye
birlikte birbirimize bakıyoruz. Bütün bunlar olurken peki, Moskovada
Dışişleri Bakanının imzaladığı
anlaşmada ne oldu? Hep birlikte bakalım 1inci maddeye. Ne diyor?
İran, Rusya ve Türkiye, içerisinde pek çok etnik grubu
barındıran, çok mezhepli, demokratik ve laik bir devlet olarak Suriye
Arap Cumhuriyetinin egemenliğini,
bağımsızlığını, birliğini ve toprak
bütünlüğünü tamamen destekliyor. Yani, kendi ülkesinde Meclis
Başkanı Anayasadan laikliğin çıkarılması
gerekir. derken Suriyede laikliği destekleyen açıklamaya en önce
imza atıyor. Bir kere bu çelişkinin ortadan giderilmesi gerekiyor.
Laiklik, evet, Suriyede lazım ama bizde de lazım, Irakta da
lazım; bütün Orta Doğuda lazım. Eğer bunu yapmazsak
hepimizin sonu korkarım ki Orta Doğu bataklığı gibi
olur.
Gene bakıyoruz Kırmızı
çizgimiz. dediğiniz YPG-PYDyi hiçbir şekilde anlaşmanın
herhangi bir yerine koyduramadınız; tek bir kelime, tek bir cümle
dahi yok. Ülkeyi Orta Doğu bataklığına soktunuz, terör
örgütlerinin cirit attığı bir merkez hâline getirdiniz ve
nerede, ne zaman bomba patlayacağını bilmediğimiz bir
sürece getirdiniz. Bu süreç içerisinde, evet, Anayasa Komisyonunda şu anda
başkanlık sistemi, sizin deyişinizle
Cumhurbaşkanlığı tartışılıyor.
Bakın, dün Sayın Başbakan sizleri
topladı, bir toplantı yaptı ve orada 20ye yakın, sizler,
milletvekilleriniz çekincelerinizi ortaya koydunuz. Ne dediniz? Örneğin,
Cumhurbaşkanını seçtik ama partimiz yüzde 42de kaldı,
başka bir parti birinci çıktı, biz güçlü bir parti olarak
Mecliste denetim görevini bile yapamayacağız. dediniz. Çok
doğru ve haklı bir eleştiri. Gene
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kalırsa
muhalefet birleşir, Cumhurbaşkanlığını da
alırsa hem Cumhurbaşkanlığında hem Parlamentoda
koalisyon dönemleri olabilir. dediniz. Gerekçelerde koalisyona atıfta
bulunuyordunuz ya ama kendiniz de elinizi vicdanınıza koyup
aslında gerçekleri görüyorsunuz. Gene bir eleştiri daha: Sanki
mevcut yaşadığımız travmalar ve komploların etkisiyle
tek kişilik bir düzenleme yapıyormuşuz etkisi var. diyorsunuz.
Tayyip Erdoğan sanki sonsuza kadar görevde kalacakmış gibi bir
düzenleme yapılıyor. diye sizin arkadaşlarınız orada
ifade ediyor. (CHP sıralarından alkışlar)
TAMER DAĞLI (Adana) Yanlış bilgi
gelmiş, yanlış.
ERKAN AYDIN (Devamla) Valla, bilemiyorum.
Basından aldığımız bu.
Millî iradenin asıl kaynağının
Meclis olduğunu söyleyerek -biz bu hâlde- geldik. Kendi
egemenliğimizi tek bir kişiye neden teslim ediyoruz? diye kendi
ifadeleriniz var. Burada beş yılda sadece birer defa bakanları
görebileceğinizi, bakanların yani yürütmenin kendi seçim bölgelerine
hizmet istediklerinde ulaşamayabileceğinizin de altını
çizerek burada ifade etmişsiniz. Gene, KHKlarla HSYKnın da önüne
geçileceğini ve yargı
bağımsızlığının da gideceğini ifade
etmişsiniz. Bunların hepsi sizlerin kendi eleştirileriniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) AKP milletvekilleri mi
yapmış?
ERKAN AYDIN (Devamla) Evet, AKP milletvekilleri,
20ye yakın. Kendilerine teşekkür ediyoruz.
Müezzinoğluyla ilgili de yurt
dışında doğmuş birisinin Cumhurbaşkanı
olamayabileceğinin de gene altını çizmişsiniz.
Bunların da inşallah, kendi partiniz tarafından önü alınır
demek istiyorum.
Tabii, vaktimiz doldu ama Atatürkün şu
sözleriyle tabii, bitirmek istiyorum: Her millet icraatına tahammül
ettiği hükûmetin mesuliyetine ortak olur. Demek istediğim, bu
çektiğimiz sancı bir doğum sancısı değil, bir
ölüm sancısıdır diyorum.
Ve en son olarak, bize bu
ülkeyi emanet eden Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Atatürkün, bugün Rizede
şu fotoğraflarla heykelinin kaldırılmasını da bir
kenara yazdığımızı söylüyorum. Bu fotoğrafları
asla unutmayacağız. Atatürkü de ne yaparsanız yapın kalbimizden
silemeyeceksiniz. Bu milletin bağrından çıkmış bir
vatan evladına bu fotoğrafların
yakışmadığını söylüyor,
unutturamayacaksınız diyorum.
Hepinize saygı ve
sevgilerimle konuşmamı tamamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Aydın.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
118inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341
sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanun
Tasarısı'nın 118'inci maddesinin (2)nci fıkrasında
geçen "veya" ibarelerinin "ya da" olarak
değiştirilmesi için gereğini saygılarımızla arz
ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Kadim
Durmaz Çetin
Arık Ömer
Fethi Gürer
Tokat Kayseri Niğde
İbrahim
Özdiş Gamze
Akkuş İlgezdi İrfan
Bakır
Adana İstanbul Isparta
Erkan
Aydın Haydar
Akar
Bursa Kocaeli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341
sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 118'inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ahmet
Yıldırım Mizgin
Irgat Dirayet
Taşdemir
Muş Bitlis Ağrı
Osman
Baydemir Feleknas
Uca
Şanlıurfa Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon okunan
son önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz efendim.
FELEKNAS
UCA (Diyarbakır) Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai
Mülkiyet Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama ve benzeri süreçlerinde üretkenlik
sağlayan bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle
elinde bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın
tekel varlığını korumaya yönelik bir önlem sağlamaktadır.
Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj ve ara malı
imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE olanaklarını
geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey uluslararası
tekellerin tasarım, teknoloji, marka ve benzeri haklarını koruma
altına alarak ülke içinde uygulanmasının önüne geçmek olamaz.
Zira böyle bir ortamda AR-GEye dayalı üretim yapan uluslararası
tekeller ile başta KOBİ'ler olmak üzere kamu kuruluşları,
yerli şirketler ve kooperatifler arasında üretici güçler
açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de yüksek
teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha savunmasız
bırakacaktır. Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa
Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen hak kayıpları
ve sorunlar, uluslararası tekellerin sorunları ve hak kayıplarından
başka bir şey değildir. Sadece makroekonomik bakış
açısıyla düşündüğümüzde dahi söz konusu Sınai Mülkiyet
Kanunu Tasarısının yasalaşmasının, Türkiye'nin
ekonomik gelişimi için faydadan çok zarar getireceği görülebilir.
Bunun en temel sebebi de Türkiye ekonomisinin bir üretim değil, borca
dayalı bir tüketim ekonomisi olduğu ve tasarı
yasalaşırsa yerli üreticilerin uluslararası tekeller
karşısında zararlı çıkacağı gerçeğidir.
Özetle, tasarım,
buluş ve benzeri süreçlerin tek taraflı mülkleştirilmesini
tescilleyecek ve somut olarak da yabancı sermaye karşısında
kamu ekonomisini, kooperatifleri ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma
getirip halkları tekel sermayesine bağımlı kılacak
olan bu tasarının yasalaşmasına parti olarak ilkesel olarak
muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının 118nci maddesinin (2)nci fıkrasında
geçen veya ibarelerinin ya da olarak değiştirilmesi için
gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Kazım Arslan (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet,
Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı üzerinde konuşuyoruz,
bayağı da mesafe katettik. Hepinizin bildiği gibi, bu kanunu
destekliyoruz; Türkiye'nin ihtiyacı olan, sanayicilerimizin ihtiyacı
olan bir kanun ve hep birlikte bu kanunu çıkarmak için gayret sarf
ediyoruz. Bayağı da bir yoğun maddeler var ama ben bazı
tespitlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu kanunu çıkarmak yetmiyor. Niye yetmiyor
biliyor musunuz? Şu kullandığımız kürsü teknolojik bir
ürün ama bize ait bir teknoloji değil. Başkanın
kullandığı kürsü teknolojik bir ürün, bize ait bir ürün
değil. Yaşamımızı kolaylaştıran her
şey, baktığınız zaman, evlerinizde
kullandığınız televizyonlar -değil mi yıllarca
günah diye yutturuldu, Osmanlı Döneminde matbaa gibi, daha sonra
Cumhuriyet Döneminde televizyonlar günah diye yutturuldu- ya da
kullandığınız telefonlar, akıllı telefonlar veya
akıllı olmayan telefonlar, buzdolapları, çamaşır
makineleri; aklınıza ne gelirse gelsin, bunların içerisinde
bizim tarafımızdan geliştirilmiş, patenti
alınmış, marka hâline getirilmiş dünyada bir örnek
gösterebilir misiniz? Gösteremeyiz değil mi? Demek ki bu patent, marka
yasalarını çıkarmak, Türkiyede üretimin
artırılmasının, patentin artmasının,
markaların artmasının temel gerekçesi değil. O zaman, ne
yapmalıyız? Önce eğitim. diyoruz değil mi? Önce
eğitim.
Bakın, PISA, 15 yaşında
çocukları alarak, 500 bin çocukla bir test yapmış, 72 ülkede
yapmış bu testi ve sonuçlara baktığımızda,
bilimde 70 ülke arasında 52nci sıradayız; yine, okumada 70 ülke
arasında 50nci sıradayız yani okuduğumuzu anlamayan bir
ülkeyiz, çocuklarız, öğrencileriz; matematikte 70 ülke arasında
49uncu sıradayız. 15 yaşında diyorum, bu size bir anlam
ifade etmeli. On dört yıldır iktidardasınız; bu
çocukların, bugün sınava giren çocukların, test edilen
çocukların hepsi sizin döneminizde, siz iktidara geldiğinizde 1
yaşındaydı yani sizin eğitiminizden geçti, sizin bu Türkiye
için öngörmüş olduğunuz eğitimden geçti bu çocuklar;
geldiğimiz sonuç burada arkadaşlar.
Bakın 78 milyonluk, 80 milyonluk ülke. diye
övünüyoruz değil mi? 80 milyonluk ülkede dünya markası bir futbolcu
bile yaratamıyoruz ama Almanyadaki 1,5 milyonluk Türk nüfusundan dünya
markası bir futbolcu çıkabiliyor. Demek ki arkada sistem yok
arkadaşlar. Eğer sistem olmazsa başarıyı da yakalama
şansımızın olmadığını göreceğiz.
Dünkü konuşmamda da söylemiştim Sayın
Bakana, iktidara geldikten sonra, yüksek teknoloji ürünü dediğimiz ya da
katma değeri yüksek ürün dediğimiz ürünlerin hem üretiminde hem
ihracatında düşmüşüz. Geldiğimiz noktaya bakıyoruz,
bugün bunları artırmak için çaba sarf ediyoruz ama yine yapay
işlerle uğraşıyoruz, suni işlerle
uğraşıyoruz; temelindeki problemi çözemiyoruz.
Kore, örnek vermek istiyorum: Korenin yüksek
teknoloji ihracatı 2013te 130 milyar dolar arkadaşlar. Bakın,
Kore ile biz
Hatırlayın, 1980li yıllarda gayrisafi millî
hasılası bizden düşük olan bir ülkeydi değil mi? Bugün
geldiğimiz noktada biz sadece 7,5 milyar dolarlık ihracat yapıyoruz
diyoruz yüksek teknoloji ürünü, bunu Dünya Bankası kabul etmiyor
arkadaşlar. Bizim ihracatımız 2,2 milyar dolar çünkü Dünya
Bankasının yüksek teknoloji ürünü diye
sınıflandırdığı kategoride, bizim TÜİKin
yaptığı ya da Bakanlığın yaptığı
bu listelemedeki o ürünler yok.
Korenin AR-GEye ayırdığı paya
bakıyoruz, yüzde 4 yani gayrisafi millî hasılanın yüzde 4ü.
2002de geldiğinizde AR-GE 0,7ydi, 1in altındaydı;
geldiğiniz noktada, gayrisafi millî hasıladan AR-GEye ayrılan
pay 1,1. Yeter mi? Yetmez. Bu mantıkla, bu
ayırdığımız paylarla Türkiyede teknolojiyi
geliştirme, katma değeri yüksek ürün üretme şansımız
var mı? Asla yok. Nedir dünyanın ortalaması? 2,2-2,4
civarında bir dünya ortalaması var.
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) Neyin
ortalaması?
HAYDAR AKAR (Devamla) AR-GEnin ortalaması,
dinleseydin... Yeni geldin, sana baştan bir daha anlatırım ben
bunu, hiç merak etme.
BAŞKAN Sayın Akar, lütfen Genel Kurula
hitap edin.
HAYDAR AKAR (Devamla) Evet, şimdi, Türkiyede
ilk 500e giren şirketlere baktığımızda
arkadaşlar, en düşük teknoloji üretimiyle ihracat yapan 186
şirket var; 500 büyük şirket arasında düşük teknoloji
üretimi yapıp ihraç eden 186 şirket var. İlk 500de en
düşük 186, düşük 163 şirket var, orta dediğimiz 109
şirket var, yüksek teknoloji üreten Türkiyede sadece 12 tane şirket
var arkadaşlar. Demek ki on dört yıllık iktidarınız
döneminde yüksek teknoloji ürünü üretmek, katma değeri yüksek ürün üretmek
gibi hedefiniz asla olmamış.
İhracata bakıyoruz, ihracatta ilk 20den
bahsetmek mümkün değil. Hani bir zaman övünüyordunuz ya G20 diye, G20 de
olsanız ihracatın ilk 20sinde yoksunuz. Neyde varsınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Devamla) Tüketen bir toplumda
varsınız, ithal eden bir toplumda varsınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akar.
HAYDAR AKAR (Devamla) Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
119uncu maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının
119uncu maddesinin (2)nci fıkrasında geçen üç ay ibaresinin bir
ay olarak değiştirilmesi için gereğini
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli
Kocaeli İzmir
Ömer
Fethi Gürer Çetin
Arık Kadim
Durmaz
Niğde Kayseri Tokat
İbrahim
Özdiş İrfan
Bakır Gamze
Akkuş İlgezdi
Adana Isparta İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN SERT (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Niğde
Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer konuşacak.
Buyurun Sayın Gürer. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; KOSGEB illerde kredi
dağıtımıyla ilgili yapılan başvuruları
sonuçlandırdı. Niğde ilinde 50 bin liralık kredi için 1.631
KOBİden 1.471i başvuruda bulundu, ne yazık ki bunun 67si bu
krediden yararlanabiliyor. Bu bağlamda, Sayın Bakanın dikkatine
sunuyorum; bölgemizde KOBİlerin durumu 50 bin liralık krediyi alma
zorunluluğu hissedecek kadar sorunlu, bu anlamda Niğdeye bir
ayrıcalık yapmanızı temenni ediyorum.
Ayrıca Niğde Kahveciler Odası
Başkanımız Kadir Yamaner gönderdiği mektupta diyor ki:
Niğde Kahveciler Odası olarak KOSGEB kredilerinden faydalanmak
istiyoruz ancak bizleri bu tür kredilerde hiç değerlendirmeye
almıyorlar, biz mağdur durumdayız. Sayın
Başkanın isteğini Sayın Bakanımıza iletmiş
oluyorum.
Bunun yanında Niğdedeki BİRKO
fabrikası çok önemli bir işletme. Dört aya yakın iplik
fabrikasında yaşanan sorun BİRKOyu da sardı çünkü
Niğdenin köklü kuruluşlarından biri. Bankalardan kredi
alması yönünde yaşadığı sorun yanında, Hükûmetle görüşerek
kapısını açık tutmak istiyor. Aksi takdirde, işçi
çıkarılmasına yol açacak bir uygulamaya girecek ki bu Niğde
için felaket olur. Şu anda Niğdede 4e yakın fabrika ne
yazık ki üretimine ara vermek zorunda kaldı. KOBİler gibi
fabrikalarımız da sorun yaşıyor. Bu bağlamda,
Hükûmetin, bölgedeki iş yerlerinin sorunlarına, esnafların
sorunlarına, KOBİlerin sorunlarına eğilmesini istiyoruz.
Hükûmetin esnaflar için
açıkladığı bir 30 bin liralık kredi vardı. Bu
krediyle ilgili duyurular öylesine coşkuyla yapıldı ki
Türkiyede 1 milyon 700 bine yakın esnafın önemli bölümü heyecanlanarak
dosya hazırladı. 350-400 liralık dosyalarla gidip başvuruda
bulundular. Ama başvuruda bulunduklarında
karşılaştıkları önemli sorunlardan birkaçı: Bunu
alabilmeleri için 2 tane kefil gerekiyordu, bir ipotek gerekiyordu, bir de
bankaya borcu olmaması gerekiyordu. Ülkemizde, bankalara borcu olmayan
esnaf sayısı çok sınırlı.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) Yok.
ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) - Buna rağmen
esnaf, dosyasını hazırladı, başvuruda bulundu.
KİT Komisyonunda Halkbankası Genel Müdürüne sordum, 48.285 kişi
bu 30 bin liralık krediden yararlanabilmiş. Oysa bu kredinin
kamuoyuna sunumunda neredeyse tüm esnafımızın sorununun
çözüleceğini sanırdınız, öyle anlatım vardı. Keza
önce beş yıl dendi, sonra on sekiz aya kadar faizsiz ödemeler
düştü.
Kısacası, esnaf şu anda gerçek
anlamda mağdur, KOBİler mağdur, fabrikalar üretimlerini
neredeyse sonlandıracak noktada. İşsizlik ülkemizde giderek
çığ gibi büyüyor. Özelleştirme mantığıyla kapanan
devlet kuruluşlarına ait işletmelerden sonra sizlere de gelen
iş başvurularının önemli bölümü Belediyelere bizleri
yerleştirin. anlayışıyla oluyor. Oysa belediyelerin hepsi
de norm kadrolarının üzerinde işçi çalıştırmak
zorunda kalıyor.
Taşeron uygulamasıyla da ülkemizde kamuda
çalışan 750 bin işçiye üç ay içinde kadro sözü, ne yazık ki
bir yıl geçmesine rağmen gerçekleşmedi. Sanayicisi sorunlu,
işçisi sorunlu, esnafı sorunlu ve giderek artan
sıkıntılar karşısında tıkanan bir ekonomi.
Bu bağlamda, 2017 yılının daha da sorunlu bir sürece
doğru gittiği görülüyor. Bunun için Hükûmetin önlemlerini, sözden öte
pratiğe de yansıtması gerekiyor. Yani büyük vaatlerin
sokağa yansıması, iş yerlerine yansıması,
insanlarımıza yansıması için söylenenlerin yaşam
bulması gerekiyor. Bu bağlamda, bugüne kadar söz verilen konulardaki
uygulamalar iyi örnekler değil. 2017 yılı için dileğimiz,
temennimiz, esnafımızın da, KOBİlerimizin de,
sanayicimizin de destekleneceği ve söylenenin alanda da
karşılık bulacağı uygulamaların
gerçekleştirilmesi diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Rizede
Atatürk heykelinin kaldırılmasıyla ilgili Rize Valiliği ya
da Hükûmetten bir açıklama talep ettiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkanım, bugün öğleden
sonra itibarıyla sosyal medyada çok yoğun bir tepki var yani
şöyle: Biraz önce Bursa Milletvekilimiz Sayın Erkan Aydın da
gösterdi. Rizede meydandaki bir Atatürk heykeli, çok şükür Saddamın
heykelinin yıkıldığı gibi
yıkılmamış yani yerlere devrilmemiş ama bir heykel
kaldırılması olayı... Biz, bunun, kasten tümüyle
kaldırılacağını aklımıza dahi getirmek istemiyoruz.
BAŞKAN Elbette.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şüphesiz,
Rize Valiliğinin bir gerekçesi vardır. Yalnız, kamuoyunu ve
sosyal medyadaki infiali rahatlatmak açısından Rize Valiliğinden
ya da Hükûmetten bu konuda bir açıklama, izahat talep ediyoruz.
Arz ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun.
24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Rizede Atatürk heykelinin kaldırılmasının meydanın
düzenlenmesiyle ilgili olduğuna, herhangi bir
saygısızlığın söz konusu olmadığına
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Kesinlikle Atatürke, Atatürkün heykeline
karşı herhangi bir saygısızlık söz konusu
değildir. Belediyenin yapmış olduğu, Valilikle beraber
koordineli bir şekilde Atatürk heykelinin Vilayetin önüne kaldırılması,
meydanın da yeni bir düzenlemeyle değerlendirilmesi şeklindedir.
Dolayısıyla, doğrudan Atatürke anlaşılabilecek
şekilde heykeline yönelik herhangi bir saygısızlık
şeklinde bir durum söz konusu değildir. Ayrıca, önemli olan, her
şeyin ötesinde, bunlar elbette semboliktir ve kıymetlidir, bunlara
dikkat etmek gerekir. Ayrıca, aslolan, cumhuriyetin kuruluşundan
bugüne ve geleceğe baktığımızda, cumhuriyeti kuran
başta Atatürk olmak üzere bütün o kadrolara ve cumhuriyetin temel
fikirlerine, ruhuna uygun bir şekilde davranmaktır. Asıl dikkat
edilmesi gereken, sembolik tarafları bir yana bunlardır. Bu konuda da
zannediyorum, siyasi partiler arasında temelde herhangi bir görüş
farklılığı yoktur.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Rize Milletvekili Sayın Bak, sisteme mi
girdiniz?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Evet.
BAŞKAN Silindi yalnız söz talebiniz,
ısrarlı mısınız?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Benim
açıklamam kâfidir.
BAŞKAN Peki.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şöyle:
Tabii, iktidar partisinin grup başkan vekilinin açıklaması bizce
kâfi de bir işin usulü, adabı, erkânı bakımından
uygulamayı yapan yürütme organıdır. Dolayısıyla, Rize
Valiliğinin
Bizce sorun yok, biz onu aklımızdan bile geçirmeyiz,
Atatürk heykelinin kaldırılıp bir depoya
koyulacağını da
BAŞKAN Elbette.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
sosyal
medyayı rahatlatmak için yürütmenin bir açıklama yapmasında
fayda var.
Sayın Bostancıya da ayrıca
teşekkür ederim hassasiyeti için efendim.
BAŞKAN Biz de teşekkür ederiz. Hepimizin
hassas olduğu bir konudur, bu da böyle bilinmelidir diyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 341) (Devam)
BAŞKAN 120nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
121inci maddeyi oylarınıza sunuyorum
Bir adet önerge var. Benim de aklım
karıştı Heykeli kaldırdınız. deyince. Etkilendim
gerçekten.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, siz de
üzüldünüz duruma. Siz de üzüldünüz birdenbire, anlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Gerçekten etkilendim ama.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 121inci maddesinin (1)inci
fıkrasında yer alan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet
Teşkilatına ibaresinin Milli Savunma Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığına şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erhan
Usta Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Ruhi Ersoy
Samsun Hatay Osmaniye
Baki
Şimşek Erkan
Haberal
Mersin Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN SERT (İstanbul) Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 121inci maddesindeki düzenlemenin
15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi sonrası ilan
edilen olağanüstü hâl uygulaması çerçevesinde çıkarılan 31
Temmuz 2016 tarihli ve 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Türk
Silahlı Kuvvetlerine ve Emniyet teşkilatına bağlı
kurumların bağlılık durumlarının
değişmesi sebebiyle ortaya çıkan durumla
uyumlaştırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
122nci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 122nci
maddesinin (1)inci fıkrasının Kamu kurum ve
kuruluşları tarafından desteklenen ve bir kamu kurum ya da
kuruluşunca yapılan ve özel sektörün taraf olmadığı
projelerde ortaya çıkan buluşların, destek sağlayan kamu
kurumuna yönetmeliğe uygun olarak bildirilmesi zorunludur. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk
Ayhan Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Kamil
Aydın
Denizli
Hatay Erzurum
Arzu
Erdem Erhan
Usta
İstanbul Samsun
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN SERT
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI
FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulamanın bir tarafı kamu, diğer
tarafı özel sektör olan projelerde de uygulamaya alınmaması
amacıyla ekleme yapılması uygun mütalaa edilmektedir. Bu
maddeyle özel sektörün fikrî haklar edinimi ve sonrasında
kullanımına ilişkin sınırlar ya da tercih edilmeyecek
kullanım biçimleri gelebilecektir. Dolayısıyla, maddenin hangi
hâllerde uygulanabileceğine dair bir açıklık getirilmesi ve
bunun kamu-kamu ortak projeleriyle sınırlı olması
öngörülmektedir. Kamu özel sektör projelerinde fikrî haklar
bakımından hâlihazırda ilgili kamu kurumu ya da ilgili proje
özelinde yapılan sözleşmelerle fikrî haklar düzenlenmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
123üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
124üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
125inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
126ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
127nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
128inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
129uncu maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
130uncu maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
131inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
132nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
133üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
134üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
135inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
136ncı maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
137nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
138inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
139uncu maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
140ıncı maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
141inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, beşinci bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, altıncı bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Altıncı bölüm 142 ila 171inci maddeleri
kapsamaktadır.
Altıncı bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz
Tor konuşacaktır.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının altıncı bölümü üzerinde MHP adına
söz almış bulunuyorum.
Fırat Kalkanı operasyonları
sırasında El Babda dün 14 askerimizin daha şehit olduğunu
maalesef üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Şehitlerimize Allahtan
rahmet diliyorum, yaralılarımıza da şifa niyaz ediyorum.
İnşallah, bunlar son şehitlerimiz olur. Acımız
sonsuzdur. Susuyoruz amma gönlümüz de razı değildir. Kim dost, kim
düşman ayrılamaz hâle gelinmiştir. Gerçek olan, ateşin
düştüğü yeri yaktığıdır. Allah ailelerine, geride
kalanlara sabrıcemil, Sabrıeyüp ihsan eylesin diyorum.
Değerli milletvekilleri, Sınai Mülkiyet
Kanunu Tasarısının altıncı bölümü 142 ila 171inci
maddelerden oluşmaktadır. Söz konusu maddeler de faydalı modelle
ilgili düzenlemeleri, sınai mülkiyet hakkına ilişkin süreler ve
bildirimleri, hak sahibinin tecavüze uğraması ve tazminatı,
zaman aşımını, ihtiyati tedbiri, ücretleri, ödeme
sürelerini ve sonuçlarını, kurumun danışma kurulu ve
eğitim merkezi, yeni daireler kurulması ve görevleriyle ilgili
düzenlemeler içermektedir. Teknik konulardır, ilgili komisyonlarda
etraflı olarak değerlendirmeler yapılmış, Milliyetçi
Hareket Partisi Komisyon üyelerimiz gerekli katkıları
sağlamıştır.
Ben yeniden aynı konularda bir
değerlendirme yapmak yerine on dakikalık süremi KİT Komisyonu
üyesi de olmam sebebiyle ülkemiz için hem ekonomik hem de sosyal, stratejik
nedenlerle son derece önemli olan KİTlerin iyi yönetilmemesi ve etkin bir
biçimde denetlenmemesi sonucunda getirildikleri nokta hususunda bir
değerlendirmede bulunacağım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Malumunuz, KİT statüsünü haiz kuruluşlar
çoğunlukla devletin doğal tekel konumunda olduğu piyasalar ile
ülke için kritik, stratejik önemi olan alan ve sektörlerde faaliyet
göstermektedirler. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, ülkemizde
de başta enerji, ulaştırma, bankacılık gibi alanlar
olmak üzere değişik sektörlerde KİTler faaliyet göstermektedir.
2016 yılı yasama faaliyetleri çerçevesinde bugüne kadar KİT
Komisyonunda birçok kamu iktisadi teşebbüsünün Sayıştay
raporları ilgili kuruluşların yöneticilerinin de hazır
bulunduğu toplantılarda müzakere edilmiştir. Bu toplantılar
da maalesef bu kuruluşların birçoğunun hem iyi
yönetilmediğini hem de etkin bir şekilde denetlenmeyerek
yöneticilerinin hesap vermediğini açıkça göstermiştir. Sadece
bir örnek vermek gerekirse, İller Bankasında
Sayıştayın 100e yakın inceleme, soruşturma talebi
maalesef aradan uzun yıllar geçtiği, hatta zaman
aşımına da girdiği hâlde
sonuçlandırılamamıştır. Eski genel müdürün 3628den
yargılandığı bu kurumda inceleme, soruşturma
taleplerine daha bir titizlik gösterilmesi gerekirken gerçeğin ortaya
çıkarılmasına maalesef kayıtsız
kalınmıştır. Allahın emrine önem verildiğini hâl
ve hareketleriyle hâl ve hareketleriyle gösterme gayretinde olanlara, sizlere,
bildiğiniz üzere, hatırlatmak isterim ki kendinize, anne ve
babanıza ve yakınlarınıza bile olsa, zengin veya fakir de
olsalar Allah için adaleti yerine getiren şahitler olun. Adaletli
davranmak için artık nefsinize uymayın ve eğer dilinizi
eğip bükerseniz, sözü değiştirirseniz veya haktan, adaletten yüz
çevirirseniz o takdirde muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan
haberdar olandır.
Değerli arkadaşlar, bu
kuruluşların başarılı olabilmesinin ilk
şartı, yöneticilerin işin gerektirdiği donanıma ve
kapasiteye sahip, ehil kişiler arasından seçilerek göreve
atanmış olmalarıdır. Yüce Mevla tam da bu konuda bize
şu şekilde emir ve tavsiyelerde bulunmaktadır: Şüphe yok
ki Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm
verdiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Peygamber Efendimiz de
Cenab-ı Hakkın bu emir ve tavsiyelerine hayatı boyunca riayet
etmiştir, koyduğu kuralları önce kendinde
uygulamıştır. Örneğin, Mekkenin fethindeki olayı biliyorsunuz.
Tekrar etmek gerekirse, Müslümanlar için son derece önemli ve değerli olan
Kâbenin anahtarını sahabeden birine değil, o sırada henüz
Müslüman olmayan ama o vazifeyi en iyi şekilde yerine getirebilecek
kişi olan Osman Bin Talhaya teslim etmiştir. Yani, kendinden olmayan
birine teslim etmiştir. Bugün bu uygulamadan, bu anlayıştan çok
uzak olunduğunu belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu konuda ölçü ve
kriter, hiç tartışmaya, amaya fakata girmeden çok
açıktır: İşi ehline vereceksiniz. Ellerimizi açıp
Allaha yalvarıyorsak, alnımızı secdeye koyuyorsak bunu
yapmak mecburiyetindeyiz. Bunun vebalinin büyüklüğü, günahı namazda
da yoktur, oruçta da yoktur zira bunda kul hakkı vardır.
Peki, bizde uygulama nasıldır? Maalesef,
KİT yöneticilerinin büyük bir kısmı ya eski AKP milletvekili,
partili, ya partiyle çok yakın ilişkiler içerisinde olan kişiler
veya daha değişik kurumlarda hâlihazırda müsteşar, genel
müdür, vali gibi görevde bulunan, sanki geçinemiyormuş gibi bir yerden
daha maaş alsın diye yönetim veya denetim kurulu üyesi yapılan
üst düzey bürokratlardır. Tabii, liyakat ve ehliyetin yerini sadakat ve
sonsuz bağlılık gibi kriterler alınca sonuç da
kaçınılmaz olarak adrese teslim, şahsa münhasır banka
kredilerine, devasa rakamlara ulaşan genel yönetim giderlerine ve faaliyet
zararlarına, mal ve hizmet alımlarında yaşanan ihale
usulsüzlüklerine, tahsil edilmeyen banka kredilerine ve milletin
sırtına yüklenen kamu zararlarına dönüşüyor. Böyle olunca
da 2017 yılında bütçeye görev zararları için 7,2 milyar lira
ödenek ayırmak zorunda kalıyoruz, 7,2 milyar lira görev
zararları. Bunlar fakirin fukaranın binbir güçlükle ödediği
vergilerdir. İşin ehli olmayan yönetim kurulu üyeleri
attıkları imzaların ne tür sonuçlar
doğuracağının farkında olsalar, inanın, sabahlara
kadar uyuyamazlar. Böyle bir anlayışla bırakın milyonlarca
lira piyasa değeri olan bir KİTi, bir mahalle bakkalı dahi
işletilemez, yönetilemez.
Diğer içler acısı konu ise, bu
kuruluşların gerek kendi denetim birimleri gerek bağlı veya
ilgili oldukları bakanlıkların denetim birimleri gerekse de
Sayıştay tarafından etkin ve adil bir biçimde
denetlenememesidir. Teftiş kurulu bir bağlı
ortaklığın genel müdürü hakkında elde ettiği delil ve
tespitler sonucunda cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda
bulunulmasını talep ediyor fakat rapor ilgili bakanlık denetim
birimince yapılan soruşturmayla âdeta temizleniyor. Ülke olarak bu
hastalığı da yenmek mecburiyetimiz vardır, yenemezsek
yenileceğimiz açıktır. Yüce Meclis adına denetim yapan
Sayıştay birçok konuda yolsuzluk ve usulsüzlük tespit ettiği,
bunlar hakkında gereğine tevessül edilmesini önerdiği hâlde,
maalesef, zamanında, hatta zaman aşımına dahi
uğratıldığı hâlde raporların gereği
yapılmamakta, sorumlular hakkında savcılara suç duyurusu
yapılmakta çekingen ve âciz kalınmaktadır. Vaktinde incelenmeyen,
soruşturulmayan veya soruşturma esnasında bilerek zaman aşımına
uğratılan raporlar nedeniyle sorumlular almaları gereken
cezalardan kurtarılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bir
hırsızlık olayında Peygamberimizin Sizden önceki
insanları helak eden neydi biliyor musunuz? Onlar içlerinden şerefli
ve soylu birisi hırsızlık yaptığı zaman onu
cezasız bırakırlar, içlerinden fakir ve zayıf biri
hırsızlık yaptığında ona ceza verirlerdi.
Vallahi, hırsızlığı sabit olan Mahzum kabilesinden
Fatıma değil, kızım Fatıma bile olsa ayrım yapmaz
ve cezasını verirdim. Evet, bu tavır, maalesef, örnek
olmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, ben
hırsızlık yapanın şerefsiz biri olduğuna
inananlardanım zira burada kul hakkı vardır, kul hakkı
yenmektedir. Bu ayrı bir konu. Bugün toplumda itibarlı geçinen
birinin cezalandırılması çok istisnai bir durum hâline
gelmiştir, acı olan budur. Bu, halkın büyük çoğunluğu
Müslüman olan bu ülkeye yakışmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, son olarak, iktidar
partisiyle yakın ve kirli ilişkiler içine giren KİTlerin bir
ülkeye nasıl zararlar verebileceğine ilişkin en güzel ve
çarpıcı olaylardan biri çok kısa bir süre önce Brezilyada
yaşanmıştır. Brezilyada yaşanan Petrobras olayı
Brezilyayı büyük ve derin ekonomik ve siyasi krize sokmuştur; birçok
kamu görevlisi, şirket yöneticisi tutuklanmıştır, Devlet
Başkanı Dilma görevinde azledilmiş, eski Devlet
Başkanı Lula da Silva hakkında da soruşturma
açılmıştır. Tüm bu olayların neticesinde ülke
ekonomisi 2015 yılında yüzde 3,8 küçülmüş, 2014
yılında yaklaşık 2 trilyon 420 milyar dolar olan gayrisafi
millî hasıla 2015te 1 trilyon 775 milyar dolara gerilemiş, 2015te
yaklaşık 25 milyar Amerikan doları civarında doğrudan
yabancı sermaye kaybı yaşanmış, ülkede fakirlik ve
huzursuzluk artmıştır. Cefayı çeken fakir, garip gureba
halk olmuştur. Benzer hadiselerin ülkemizde yaşanmaması en büyük
dileğimdir. Hakka ve hukuka, adalete sımsıkı
sarılmamız gerektiğini, gerçekten önem vermemiz gerektiğini
belirtiyor, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tor.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş
konuşacak.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, Anayasa Komisyonu
çalışmalarına devam ediyoruz, üç gün oldu başlayalı,
sabahlara kadar oradayız. Buradan da hem Parlamentoyu hem de
halkımızı bilgilendirmek ve açıkçası, halktan
gizlenen, toplumdan gizlenen çalışmanın birkaç satır
başıyla ayrıntılarını paylaşmak isterim zira
konuşmalardan sıra bile gelmiyor, iki gündür sıra bekliyoruz,
orada düşünceleri ifade etmek bile mümkün değil.
İlk gün bulunduğumuz taleplerin tümü
reddedildi. Basın-yayın organları izleyebilsin. dedik,
reddedildi. 3 tane ajans kalsın; bu, halkı yakından
ilgilendiriyor, halk kendisi için yapılan sözleşmeyi görmek,
tartışmak istiyor. dedik, reddedildi. Genel Kurulu bir hafta tatil
edelim, bütün milletvekilleri bu çalışmaya katılmak istiyor.
dedik, reddedildi. Eşit temsille bir komisyon -tıpkı
geçmişte olduğu gibi- yapalım. dedik, reddedildi. Velhasıl
iktidar partisinden oluşan Başkanlık Divanı, partilerin
bütün taleplerini reddederek üç gündür çalışmalara devam ediyor.
Peki, nedir? Ne yapıyoruz biz? Orada
kapalı kapılar ardında partiler düşüncelerini söylüyor, ama
kimsenin ikna olma niyeti yok, tartışma niyeti yok; herkes kendi
pozisyonunu orada anlatarak, halka duyurmadan, verilen bir kararın
aslında nasıl yaşama geçeceği, ne kadar sürede yaşama
geçeceği daha önce kararlaştırılan bir takvime
yetiştirilmeye çalışılıyor.
Bugün, Sayın Başbakan da söylemiş,
Ocak ayının başında Meclis Genel Kuruluna gelmesini
bekliyoruz. Bu, Ocak ayının başına kadar biz bu Komisyonu
çalıştıracağız. anlamına geliyor.
Peki, başka ne yapıyoruz orada? Nasıl
bir ortamda gidiyoruz? Biliyorsunuz, daha dün Suriyede El Babda yaşanan
büyük kaybı, Kayseriyi, Beşiktaşı, emekçileri, öldürülen
kadınları, hiç hız kesmeden yaşanan ekonomik krizi,
doların alıp başını gittiği bir ortamda,
cezaevlerinin tıka basa dolu olduğu bir ortamda, siyasetçilerin
cezaevinde tutulduğu bir ortamda biz Anayasa tartışıyoruz.
Ne büyük lüks değil mi? Gerçekten tartışabiliyor muyuz?
Hayır, tabii ki tartışamıyoruz.
Peki, ne diyorlar bu teklifin sahipleri? Ben
muhalefet partisinden başlayayım. 2012, 2013 yılında
Anayasa Uzlaşma Komisyonunda beraber
çalıştığımızda, MHP temsilcileri, bizzat
Sayın Parsak, Bu seçilmiş krallık önerisidir. diyordu, bugün
ise teklifin arkasında, büyük bir arzuyla ve tutkuyla bunu
savunduklarını görüyoruz.
Peki, bugün Yasin Aktayın, Hükûmet sözcüsünün
sözüne ne demeli? HDPli vekillerin tutuklanması halkta teselli
oluşturuyormuş. Böyle bir şey olabilir mi? Gerçi bu bir itiraf.
Biz yeni itiraflar bekliyoruz. Her gün reddediyorlar ama milletvekillerinin
nasıl, ne zaman, nerede, hangi iddiayla tutuklanacaklarının
kararını bizzat iktidar içinden, merkezî bir akıl
tarafından verildiğini biliyorduk ama bugün Yasin Aktay, gerçekten,
güzel bir şekilde itiraf etmiş bulunuyor.
Peki, topluma tümüyle kulak tıkanmış
vaziyette. Kim yapacak bu anayasayı? Bugün Başbakanın
açıklamasından kendisinin de gerçekten bu anayasayı
bilmediğini öğrendik. Ne garip, değil mi? Bugün Sayın
Başbakanın açıklamalarını umarım iktidar partisi
milletvekilleri de okumuştur. Ne diyor? Sayın Başbakan diyor ki:
Arkadaşlarımızın kafasını
karıştıran bir iki husus var. Bu da bir itiraf. Bir iki husus
değil, imzalar atıldıktan sonra, kamuoyuyla
paylaşıldıktan sonra iktidar partisi milletvekilleri de bizim
gibi öğrendiler. Onlar da öncesini bilmiyorlar zaten çünkü kişiye
özel bir anayasa yapılıyor. Peki, ne diyor Başbakan? Diyor ki:
Bütçeyi Meclis onaylayacak. Ya, gülelim mi, ağlayalım mı? Başbakanın
taslaktan haberi yok. Başka ne diyor? Çünkü, bütçe hakkı
Meclisindir. Tasarıyla, taslakla, teklifle sıfır ilgi. Hâlbuki,
bütçe hakkı tümüyle Cumhurbaşkanına veriliyor ve Meclisin bütçe
yapma yetkisi, en önemli yetkisi elinden alınıyor. Sonra ne diyor?
Geneli itibarıyla, görüyorum ki toplumda ciddi bir kabul gördü. Ya, el
insaf! Hangi toplum? Nerede kabul gördü? Kime anlattınız? Daha siz
bilmiyorsunuz, daha milletvekilleriniz bilmiyor, daha partiler bunu
tartışamadı. Siz uzayda mı yaşıyorsunuz Sayın
Başbakan? Toplumda nasıl kabul gördü? Daha toplumun haberi yok ki bu
anayasa taslağından.
Başka bir şey: Düzelecek maddeler
üzerinde çalışacağız. diyor. Tasarı Komisyona
gelmiş ve sonra diyor ki: Virgülüne bile MHP olmadan dokunamayız. Bu
bir uzlaşma metnidir. Biz iki ay önce yaptığımız açıklamada
Halkların Demokratik Partisi olarak MHP, AKPnin peşine
takılmadı; AKP, MHPnin peşine takıldı. dedik.
Dediğimizi zaten her gün, her gün, doğruluyorlar. Peki MHPyi mutlu
etmediyse o zaman bu uzlaşma olmaz. diyor, aynen Başbakan böyle
söylüyor. Bir de ne gariptir ki belediye başkanı ve belediye meclis
üyeliğiyle aynen kıyaslıyor. Cumhurbaşkanı belediye
başkanı ve nitekim vekiller de belediye meclis üyesi gibi
çalışacak. diyor. Daha da ileri gidiyor ve bu sistemde halkın
Cumhurbaşkanına icraat yapması ve çalışması için,
Meclise de Cumhurbaşkanının ihtiyacı olan, memleketin
ihtiyacı olan kanunları çıkarması ve ekibini takip etmesi
için yetki vereceğini söylüyor. Yani, yeni sistemde hepimiz
-milletvekilleri, toplum, halk, 79 milyon- Cumhurbaşkanına icraat
yapması için yetki vereceğiz. Bunu Başbakan söylüyor, ben
söylemiyorum.
Ve diyor ki: Meydanlara ineceğiz. Kim inecek?
Siz ineceksiniz. Sizin dışınızda kimse meydanlara
inebiliyor mu? Kimse miting yapabiliyor mu? Basın-yayın
organlarında hiçbirimiz konuşabiliyor muyuz? Bakın Anayasa
haberlerine, ben bugün baktım biraz, Adalet Bakanından HDPlilere
tokat gibi cevap diyor. Allah Allah, orada olmasam diyeceğim ki gerçekten
cevap verdi. Biz diyoruz ki: Rus Büyükelçisini polis öldürdü. Bu yalan mı?
Yalan değil. Görevde mi? Görevde. Kimliği var mı? Var. Bunu
çözmemiz lazım diyoruz, oradan bize Siz nasıl böyle dersiniz? diyor
ve bize tokat atmış oluyor. Tokat yediğinin farkında
değil. Biz uluslararası alanda tokat yiyoruz ama yandaş
basın geliyor, ha bire tokat edebiyatıyla bu işi yapıyor.
Peki, ne olacak? STKların haberi yok,
akademisyenlerin yok, hukukçuların yok ve bugün iktidar partisi temsilcisi
Millet için yapıyoruz. dedi. Ya, hangi millet? Kim milleti dinliyor?
Millete gidip empoze ediyorsunuz Bunu böyle, böyle, böyle kabul edeceksiniz.
diye, tek taraflı bir propaganda var. Eş başkanlar,
milletvekilleri, belediye başkanları tutuklu, demokrasicilik
oynuyoruz, yok böyle bir şey. OHAL koşullarında, OHALi geçtim,
sınır ötesinde askerlerimizin her gün canını
yitirdiği, sivillerin katliamlara maruz kaldığı, burada
Maraş katliamının bile araştırılmasının
reddedildiği bir ortamda, işkencenin her yerde devam ettiği bir
ortamda biz demokratik bir anayasa yapamayız.
Ama şöyle bir şansımız var
değerli arkadaşlar: MHPnin temsilcisi şunu demiş
Tabii,
bunu Anayasa Komisyonunda çok ayrıntılı bir şekilde
anlatacağız. Anayasalar toplumsal sorunlara çözüm üretir, yeni
toplumsal sorunlar üretmez. Şu anda bu ülkede ihtiyaç nedir? Çoğulcu
bir anayasadır. Kürtüyle, Türküyle, Alevisiyle, Lazıyla,
kadınıyla, genciyle, çocuğuyla herkesin sorunlarına çözüm
bulacak bir anayasaya yani toplumsal barışı tesis edecek bir
anayasaya ihtiyaç var. Sayın Cumhurbaşkanı burada zaman yok,
Anayasa Komisyonunda eski konuşmalarını anlatacağım-
1991 yılında barış anayasasından söz ediyor, bugün
savaş anayasası oylanıyor. OHAL koşullarında
demokratik bir anayasanın esamesi okunamaz. Biz gerçekten vicdanlarınıza
hitap etmek istiyoruz: Türkiyeyi hep birlikte, kendinizle birlikte uçuruma
yuvarlıyorsunuz. Bizim seçilmiş krallığa
ihtiyacımız yok. Bizim bu ülkede, şu anda Anayasa hem de bu
koşullarda, dayatılan bir şekilde
On beş saat
çalıştırılarak eza niteliğinde Bu anayasayı
çıkarmak zorundayız çünkü talimat bu. şeklinde bir
dayatmayı kesinlikle bu halk görüyor. Şu anda burada ne
yapıyoruz? Gerçekten parlamento faaliyeti mi yapıyoruz? Hiç kimse
yok. Sayalım, toplam 50 kişiyiz. Neyi tartışıyoruz?
Kanundan hangimizin haberi var? Kim okudu Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısını? Anayasayı kim okudu? O imzalar boş
kâğıda atıldı ve şimdi Toplumsal sözleşme
yapıyoruz. diyoruz ama toplum yok, ama halk yok.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Halk oy veriyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Halk
bakalım verecek mi?
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, sayın konuşmacının iddialarına
ilişkin bütün cevaplar Komisyonda veriliyor, ayrıca konu Parlamentoya
geldiğinde aynı şekilde verilecek, kamuoyunda da tartışılacak.
Şu anda patent yasasını görüşüyoruz, sadece kayıtlara
bu açıklama geçsin diye söz aldım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Akın konuşacak.
Buyurun Sayın Akın. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET AKIN (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının
altıncı bölümü hakkında grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Fırat Kalkanı Harekâtında görev
yapmakta olan askerlerimizden yürek yakan haberler alıyoruz. Şehit
olan kahraman askerlerimize Allahtan rahmet, ulusumuza
başsağlığı, kederli ailelerine sabır ve yaralılarımıza
acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz tasarı, esasen bizim de genel anlamda olumlu
bulduğumuz, ihtiyacı karşıladığını
düşündüğümüz bir tasarı. Uluslararası sözleşmeler ve
AB müktesebatı da böyle bir ihtiyacı net olarak ortaya koyuyor. Daha
önemlisi, bilgi toplumu hedefi bunu gerektiriyor. Günümüzde yenilik üretimin,
büyümenin ve zenginlik yaratmanın kaynağı hâline gelmiştir.
Yenilik yapmanın, bilgi ekonomisine geçmenin yegâne aracı ise
kuşkusuz eğitim. Bu yüzden önce eğitim sistemimizi bu yolda
iyileştirmemiz gerekiyor. AKP, eğitime hep kendi dünyasına uygun
bir nesil yetiştirmek olarak baktı, bu ülkenin geleceği olan
gençlerimizi dünyadaki akranlarıyla aynı şekilde bilgiyle
donatmak gibi bir hedefi olmadı, hatta eğitimsizliğe, cehalete
övgü yağdıran, eğitimli insanlardan nefret ettiğini
açıklayan sözüm ona bir profesörü ödüllendirerek YÖK Denetleme Kurulu
üyesi yaptı. Yine, AKPli eski bir Bakan olan Taner Yıldız,
hatırlanacağı gibi, eğitim seviyesi yükseldikçe AKPnin oy
oranının azaldığını söylemişti. Başka
bir AKPli eski Bakan olan Erdoğan Bayraktarsa Bu ülke Müslüman bir
ülke. Bu yüzden icat yapamıyoruz, buluş yapamayız. diyerek
Türkiye'nin ara eleman yetiştirmeye odaklanmasını maalesef
önermişti. Bu açıklamalar AKPnin eğitime
bakışını maalesef özetler nitelikte. Bu yüzden de
eğitimde Adalet ve Kalkınma Partisi bunun gereğini yapıyor.
Eğitim sisteminin niteliğini bozarak içini boşaltıyor. En
gözde model oluşturan liselerimiz perişan ediliyor, dağıtılıyor.
Her bakan döneminde ayrı bir eğitim sistemi ortaya koyuluyor.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, 2015 PISA sonuçları ortada. Bu aslında bir
karne. İstediğiniz kadar Şöyle oldu, böyle oldu. diye
anlatın durun, çok somut bir gösterge var ortada; maalesef, eğitimde
çökmüşüz. Buna mazeret aramak yerine bu kötü gidişi
değiştirmek için ne yapılabilir, hep beraber bunu
düşünelim, bunu konuşalım çünkü bu konu sadece sizin değil,
hepimizin, ülkemizin de geleceğinin meselesidir.
OECD Yaratıcılık ve Problem Çözme
başlıklı bir değerlendirmeyle ülkelerin inovasyon
potansiyelini ölçüyor. Türkiyede bu testte başarılı olan
çocuklarımız sadece yüzde 2,2; OECD ortalaması yüzde 12, Güney
Korede ise bu oran yüzde 28. Bu değerlendirme nasıl bir sonuç ortaya
koyuyor, onu da izninizle ortaya koymak isteriz. 2013 yılında Güney
Korenin tek bir teknoloji şirketinin, hepimizin yakından
bildiği bir şirketin almış olduğu patent
sayısı, bizim ülke olarak son elli yılda
aldığımız patent sayısının tam 18 katı
çoğunluğunda.
Dünyayla rekabet edebilen bilgi ve donanıma
sahip özgür bireyler yetiştirmek eğitim sistemimizin temel amacı
olmak zorundadır. Eğitim toplumun, halkın, bu ülkenin,
geleceğin, hepimizin ihtiyacı. Başkanlık kimin
ihtiyacı? Bir ailenin ya da bir grubun ama asla bu ülkenin ihtiyacı
değil. Bakın, şu anda ülkemize başkanlık diyerek bir
hükümdarlık sistemini dayatmaya çalışıyorsunuz değerli
arkadaşlarım. Bırakın bu başkanlık,
padişahlık, hükümdarlık sevdasını; sevdanız bizleri,
hepimizi bir arada tutan cumhuriyet olsun. (CHP sıralarından
alkışlar) Her şeyin dermanı gördüğünüz ve maalesef,
dünya önünde komik duruma düşerek savunduğunuz başkanlık
sistemi eğitim sistemimizi daha da geriye düşürecektir çünkü
eğitim ortak akılla, birikimle geliştirilmesi gereken bir alandır.
Eğitim adına değerli, kıymetli, önemli, başarılı
ne varsa talan edilecek, yok edilecek.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, dünyada ayrıca, bildiğiniz gibi fosil enerji
kaynakları bir son ihtiva ediyor. Bunlar bir gün gelecek ve bitecek. Bilgi
ekonomisine dayalı üretim yapan ülkeler bugün bunun çözümü konusunda ciddi
oranda çalışıyorlar, enerjide bu dalda çok ciddi bir
dönüşüm yaşanıyor dünyada. Yenilenebilir enerji konusunda da
müthiş yenilikler ve ilerlemeler mevcut. Petrol yerine elektrikli araçlar
otomobil sektörünün en önemli rekabet alanı hâline gelmiş durumda.
Gelişmiş dünya rotasını buna çevirdi. Yerli ve millî
otomobil deyip duruyorsunuz. Evet, yerli bir otomobilimiz olsun, hatta bu
dünya markası olsun, biz de bunu çok isteriz ve her türlü desteği de
vermeye hazırız ama bilgi ekonomisinde rekabet bunun üzerine
şekillendirilmiş, onun için elektrikli otomobil üzerine devam edersek
daha başarılı olacağımızı düşünüyoruz.
Bundan beş altı yıl önce çok pahalı olduğunu bildiğimiz
rüzgâr ve güneş enerjisi üretimi yatırımları ve AR-GE
çalışmalarıyla bugün ekonomik bir duruma gelmiştir. Ülkeler
bu araştırmalar için ve bu AR-GE çalışmaları için çok
ciddi yatırımlar ve kaynaklar ayırıyorlar. Elektrik
enerjisini depolama olanaklarında da çok ciddi AR-GE
yatırımları ve çalışmaları var. Beş on
yıl sonra yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektrik
büyük ölçeklerde ve uzun sürelerde depolanabilir hâle gelecek. Biz bu konuyla
alakalı ne yapıyoruz değerli arkadaşlar? Hiçbir şey.
Her imkânımız var ama sizin ülkeyi ileriye taşımak gibi bir
niyetiniz yok.
Değerli milletvekilleri, yerli
kaynaklarımızdan sayılan enerji verimliliği konusunda kanun
çıkarılmış durumda, strateji belgeleri
hazırlanmış durumda ama yine burada da uygulama yok. Aynı mamulü
üretmek için OECD ülkelerinden yüzde 30 daha fazla enerji harcıyoruz. Bu
konunun derhâl uygulamaya alınması ve uygulamaya geçmesi de
zorunluluk ihtiva ediyor. Gelin, öncelikle kamu binalarından
başlayalım. Kamuda ilk önce Türkiye Büyük Millet Meclisi
binasından ve sonra da Enerji Bakanlığının kendi
binasından başlayalım. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürkün
emaneti olan cumhuriyetimizi muasır medeniyetler seviyesine
çıkarabilmek için bilgi ve teknoloji ihraç eden bir ülke olmak hedefiyle
çalışalım, hepimizin ortak hedefi bu olsun.
Çok değerli arkadaşlarım, isteyip de
yapamadığınız ne var çok merak ediyoruz. Lütfen bu soruyu
siz de kendinize sorun. Her şey elinizde, güç sizde, iktidar sizde, sizin
cumhuriyetten ne şikâyetiniz var, anlayamıyoruz. Tek adamlık ne
demek? Biz o defteri 1923 yılında kapattık. Egemenliğimizi
tek adamlıktan, padişahlıktan alıp egemenliğin
kayıtsız şartsız millete ait olduğu ve
atalarımızın çok büyük bedeller ödediği cumhuriyetimize
kavuştuk. Bu saatten sonra da tekrar egemenliği tek bir adama vermeye
niyetimiz yok. Ben buradan çok değerli AKPli ve MHPli milletvekili
arkadaşlarıma seslenmek istiyorum. Gelin, vazgeçin bu sevdadan,
çocuklarınızın, torunlarınızın geleceğini
karartmayın, harcamayın.
Çok Değerli Başkan ve değerli
milletvekilleri; ülkemiz gerçekten çok zor bir süreçten geçiyor ve siz ülkemizi
on dört yıldır tek başınıza yönetiyorsunuz. Gelinen
noktada terör azmış durumda, halkımız endişeli,
ekonomi bozulmuş, döviz almış başını gidiyor,
işsizlik rekorlar kırıyor, yatırım yok, iş yok,
dış politikada yapılan yanlışların faturası
çoktan önümüze gelmiş durumda, hiç kimse yarın ne
olacağını kestiremiyor, yatırımcı önünü görmüyor,
halkımız bu durumu da hak etmiyor değerli arkadaşlar.
Gelin, hep birlikte iyi şeyler yapalım, ortak aklı harekete
geçirelim, hepimiz halkımızın sorunlarına odaklanalım.
Biz böyle yapalım diyoruz ama iktidar ne yapıyor? Başkanlık
sistemi için mesai yapıyor. Ortalık yangın yeri siz hâlâ
başkanlık diyorsunuz. İktidar başkanlık
dışında ne yapıyor biliyor musunuz değerli
arkadaşlarım? Daha önce FETÖye Ne istedi de vermedik? diyerek
peşkeş çektiği kamu mallarını şimdi de
Cumhurbaşkanının çoluk çocuğuna ait vakıflara vermek
için torba tasarısı hazırlıyor ve şu anda bu
tasarı Plan Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. Belediyeleriniz zaten ne
var ne yok veriyor. Şimdi bu yasal düzenleme nereden çıktı?
TÜRGEV ve diğerleri üzerinden resmen kamu malı
yağmacılığı yapılıyor. Kamuya ait, halka ait
malları bir ailenin kontrolüne veriyorsunuz. Bütün bunları
halkımız görüyor, izliyor, değerlendiriyor. Hiçbir gereği
olmadan ülkeyi tek adam rejimine sürükleme çabanızın
karşılığı yok çok değerli arkadaşlar. Bunu
hepimiz görüyoruz. Otoriter rejim arayışınıza
halkımız asla izin vermeyecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Şahsı adına Denizli
Milletvekili
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Gene mi? Ben de...
BAŞKAN Lafım
yarıda kaldı.
Buyurun Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkanım, kıymetli
arkadaşımızın ifade ettiği gibi bir tasarı Plan
Bütçede mevcut değildir. Buraya geldiğinde konuşacağız
tabii.
Teşekkürler.
BAŞKAN Doğrudur,
evet.
Sayın Altay
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hep bilinir ki bu işler bir yerlerde pişirilir, son
anda Meclise, Plan Bütçeye iniverir. Arkadaşımızın
söylediği doğrudur. Plan Bütçeye gelmemiş olması böyle bir
şeyin olmadığı anlamına gelmez.
Arz ederim efendim.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
Şu anda yok zaten.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ben takdire bırakıyorum.
BAŞKAN Genel Kurula
geldiği zaman tartışırız onu.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet.
BAŞKAN Şu anda
bir şey bilmiyoruz bu konuda.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hayır, arkadaşımızı
Yanlış bilgi verdi. gibi bir algı yaratacak şekilde
konuştuğu için bunu açıklama gereği duydum.
BAŞKAN Belki
incelemiştir Sayın Bostancı, teklifi veya tasarıyı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Yok efendim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Var efendim, var.
BAŞKAN Peki.
Şahsı adına
şimdi Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan konuşacak.
Buyurun Sayın Arslan.
(CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sınai mülkiyetle ilgili
kanun tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Altıncı bölümde şahsım adına söz aldım. Yine bu
kanunla ilgili düşüncelerimi sizlere arz etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasanın anlaşmalı bir şekilde
iş dünyasının beklentisine cevap verecek bir şekilde
geçecek olmasından dolayı da bu çalışmalara katkı
koyan tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Tabii, bunların
ötesinde, özellikle son zamanlarda ülkemizde yaşanan gerek iç
barışın bozulması, hem de komşularla
ilişkilerimizin bozulmuş olması sebebiyle birçok ticari
ilişkilerimizi, ihracatımızı komşularımızla
yapamadığımız bir durumdayız. Ayrıca, komşu
ülkelerimizle ilişkilerimiz bitme noktasına geldiği gibi
ihracatımız da bitme noktasına gelmiştir. Tarımda
ürettiğimiz birçok ürün, sebzelerimiz, meyvelerimiz
satılamamış, çiftçilerimizin ve üreticilerimizin elinde
kalmıştır. Tabii ki bunun zararı öncelikle ülkemize
olduğu gibi çiftçilerimize, üreticilerimize ve turizmcilerimize çok
fazlasıyla olduğu bir gerçektir.
Şimdi, hep birlikte yeniden bir
değerlendirme yapalım değerli arkadaşlarım. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak komşularımızla ilişkilerimizi iyi götürmemiz
gerektiğini, Mustafa Kemal Atatürkün bize göstermiş olduğu
Yurtta sulh, cihanda sulh. ilkesinden ayrılmamamız
gerektiğini, bunun doksan üç yıldır Türkiyede, Türkiye
Cumhuriyetinde devam ettirildiğini ve Türkiye'nin de bu durumdan
dolayı da çok mesafe kazandığını ve bölgede güçlü bir
ülke konumuna geldiğini günlerce belirttik ve bu konuda ısrar ettik
ama bizleri dinlemediniz.
Suriyeyle ilişkilerimizin bozulması
sebebiyle, Esadla olan ilişkilerimizin tamamen altüst olması
sebebiyle dedik ki bu anlaşmazlığa son verin diye ısrar
ettik, bu sefer de Cumhuriyet Halk Partisine Siz Esadcısınız.
dediniz.
Değerli arkadaşlarım, hatta
şöyle bir düşüncenin içine girdiniz: Esad altı ay bile bu
iktidarda kalamaz, gider, sonuçta biz de Şamda cuma namazını
hep birlikte kılarız. diye bir karara da
varmıştınız. Ama üç yıla yakın bir zamandan beri
bu mücadele devam ediyor, Esad görevinde kalmaya, işini sürdürmeye devam
ediyor ama Türkiyeye zararı, inanın, her gün geçtikçe daha fazla
oluyor. Bunları görmenizi özellikle belirtmek istiyorum.
Çünkü bu ilişkilerin bozulmasından
dolayı bugün hem siyasi ilişkilerimiz hem de ticari
ilişkilerimiz, ihracat ilişkilerimiz o kadar çok bozuldu ki bu
noktada inanılmaz bir ticari kayba, siyasi kayba uğradığımızı
belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
işin en kötü yanı da ne biliyor musunuz? Tabii, orada Esadla
mücadele edilmesi sebebiyle, Esaddan kaçan birçok mülteci de geldi ülkemize
yerleşti, bunlara bakmak zorunda kaldık. Bunlarla ilgili de oldukça
bir yük taşıyoruz ve bunları ülkemize entegre etmeye
çalışıyoruz, onları burada yaşatmaya
çalışıyoruz. Bu konuda da Türkiye'nin yükü oldukça
artmış durumda değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
bunun ötesinde ne oldu biliyor musunuz? Biz Suriyeyle ilişkilerimizi
bozdukça Esad kendi alanına çekildi ve Suriyenin kuzeyini teröristlere
bırakmak suretiyle hem sınırımızdaki kontrolü gözden
uzak tuttu hem de Suriyenin kuzeyinde teröristlerin barınmasına olanak
sağlayacak, her türlü teröristin, PKKdan, PYDden, YPGden, El Nusradan
tutun da IŞİDciye kadar her türlü teröristin orada
yaşamasına ve barınmasına, lojistik destek bulmasına
olanak sağlayacak bir çalışmayı gerçekleştirdi. Bu
yönden de gerçekten, güneyimizdeki terörizmi önleyemediğimiz gibi, sınırlarımızın
güvenliğini de bir türlü yapamıyoruz ve bu güvensizlik sebebiyle de
ülke içinde ve ülke dışında da itibarımız her gün
zedeleniyor, her gün azalıyor diyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
Sayın milletvekilleri, altıncı bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, altıncı bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
142nci maddede bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 142nci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Yıldırım Mizgin
Irgat Dirayet
Taşdemir
Muş Bitlis Ağrı
Osman
Baydemir Feleknas
Uca
Şanlıurfa Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN SERT (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önümüze getirilen Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısı, şirketlerin meta olmayan ancak üretim,
dağıtım, pazarlama ve benzeri süreçlerinde üretkenlik sağlayan
bileşenlerinin hem rekabette öne geçici hem de özellikle elinde
bunları oldukça fazla sayıda bulunduran büyük firmanın tekel
varlığını korumaya yönelik bir önlem
sağlamaktadır. Uluslararası üretim arenasındaki rolü montaj
ve ara malı imalatına dayalı bir ülkenin AR-GE
olanaklarını geliştirmesi için ihtiyaç duyduğu şey,
uluslararası tekellerin tasarım, teknoloji, marka ve benzeri
haklarını koruma altına alarak ülke içinde uygulanmasının
önüne geçmek olamaz. Zira, böyle bir ortamda AR-GEye dayalı üretim yapan
uluslararası tekeller ile başta KOBİ'ler olmak üzere kamu
kuruluşları, yerli şirketler ve kooperatifler arasında
üretici güçler açısından bir asimetri doğacak, bu asimetri de
yüksek teknolojili üretim pazarında yerli unsurları çok daha
savunmasız bırakacaktır.
Tasarıya gerekçe yapılan ve Anayasa
Mahkemesinin iptallerinden doğduğu belirtilen hak kayıpları
ve sorunlar, uluslararası tekellerin sorunları ve hak
kayıplarından başka bir şey değildir. Sadece
makroekonomik bakış açısıyla düşündüğümüzde dahi
söz konusu Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının
yasalaşmasının Türkiye'nin ekonomik gelişimi için faydadan
çok zarar getireceği görülebilir. Bunun en temel sebebi de Türkiye
ekonomisinin bir üretim değil, borca dayalı bir tüketim ekonomisi
olduğu ve tasarı yasalaşırsa yerli üreticilerin
uluslararası tekeller karşısında zararlı
çıkacağı gerçeğidir.
Özetle, tasarım, buluş ve benzeri süreçlerin
tek taraflı mülkleştirilmesini tescilleyecek ve somut olarak da
yabancı sermaye karşısında kamu ekonomisini, kooperatifleri
ve KOBİ'leri yaşayamaz duruma getirip halkları tekel sermayesine
bağımlı kılacak olan bu tasarının
yasalaşmasına parti olarak, ilkesel olarak muhalefet etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
143üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 143üncü maddesinin beşinci
fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tacettin
Bayır Kazım
Arslan Haydar
Akar
İzmir
Denizli Kocaeli
Fatma Kaplan
Hürriyet Ömer Fethi Gürer
Kocaeli Niğde
Başvuru sahibi başvuruyla birlikte veya
herhangi bir bildirime gerek olmaksızın başvurunun şekli
şartlara uygunluk bakımından bir eksikliğinin
olmadığının veya eksikliklerin süresi içinde giderildiğinin
bildirildiği tarihten itibaren iki ay içinde ücretini ödeyerek ve yönetmelikte
belirtilen şartlara uygun olarak araştırma talebinde
bulunur."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN SERT
(İstanbul) Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI
FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tasarısının aynı
maddesinin (4)üncü fıkrasına göre, başvurunun şekli
şartlara uygun olmadığı anlaşılırsa
başvuru sahibinden bildirim tarihinden itibaren iki ay içinde
eksikliği gidermesi istenmekte ve eksikliğin bu süre içinde
giderilmemesi hâlinde başvuru reddedilmektedir. Bu fıkra
uyarınca, eğer başvuru sahibine şeklî eksiklikleri
gidermesi için bildirim yapılmışsa başvuru sahibinin
bildirim tarihinden itibaren iki ay içinde eksikleri gidermesi beklenecek,
eksiklikleri gidermezse başvurusu reddedilecektir. Bu durumda,
başvurunun şeklî eksiklikle ilgili incelemesi henüz tamamlanmadan ve
başvurunun uygun olduğuna daha karar verilmeden başvuru
sahibinin araştırma ücretini ödemesi gerekirse başvuru sahibinin
eksiklikleri giderememesi hâlinde reddedilecek bir başvuru için
araştırma ücretini ödemiş olacaktır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
144üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
145inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
146ncı maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
147nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
148inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
149uncu maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
150nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
151inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
152nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
153üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
154üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
155inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
156ncı maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
157nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
158inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
159uncu maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
160ıncı maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
161inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
162nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
163üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
164üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
165inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
166ncı maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
167nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
168inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
169uncu maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
FELEKNAS UCA (Diyarbakır) Sayın
Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Ne zaman?
AHMET YILDIRIM (Muş) Şimdi, bu maddede.
FELEKNAS UCA (Diyarbakır) Şimdi, bu
madde için.
BAŞKAN 170inci madde de?
FELEKNAS UCA (Diyarbakır) Evet.
AHMET YILDIRIM (Muş) Evet.
BAŞKAN 170inci maddeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.28
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ali Haydar
HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
170inci
maddenin oylaması sırasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
341
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
171inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Altıncı
bölümde yer alan maddelerin oylaması da böylelikle tamamlanmış
oluyor.
Şimdi, yedinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Yedinci bölüm, 172nci maddeye bağlı 15/A,
15/B ve 15/C maddeleri ile geçici madde 1, geçici madde 2, geçici madde 3,
geçici madde 4, geçici madde 5 ve geçici madde 6 dâhil, 172 ile 193üncü
maddeleri kapsamaktadır.
Yedinci bölüm üzerinde söz isteyen Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu olacak.
Buyurun Sayın Ahrazoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU
(Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanun Tasarısının yedinci
bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Uzun zamandır, konuşmamıza
şehitlerimizi anarak, taziye bildirilerinde bulunarak
başlıyoruz. Maalesef, bugün de aydınlık, huzurlu bir güne
başlayamadık, uyanamadık. Dün gece, Türk Silahlı Kuvvetleri
tarafından yürütülen Fırat Kalkanı Harekâtında El Babda
yaşanan çatışmalardan acı haberler geldi. El Babda 16
askerimiz şehit, 33 askerimiz de yaralandı. 133 DEAŞ
teröristinin öldürüldüğü çatışmalarda yaralı
askerlerimizden 18inin durumunun ağır olduğu
belirtilmişti. Şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralı
Mehmetçiklerimize şifalar diliyorum. Ailelerine, yakınlarına ve
yüce Türk milletine, kahraman ordumuza başımız sağ olsun
diyorum. Ve Arif Nihat Asyanın Şehitler tepesi boş
değil/Biri var bekliyor/ Ve bir göğüs, nefes almak için/Rüzgâr
bekliyor/Şehitler tepesi boş değil, toprağını kahramanlar
bekliyor/Ve bir bayrak, dalgalanmak için rüzgâr bekliyor. dizelerinin, içimizi
yakarken, bugünleri anlattığına inanıyorum.
Kayseride meydana gelen patlamayla terör bir kez
daha Mehmetçiklerimizin canına kastetmiş, ülkemizi yangın
yerine
Bir yandan İstanbul ve Kayseride PKKnın
gerçekleştirdiği açıklanan terör olayları, bir yandan
Cumhurbaşkanınca FETÖ terör örgütü tarafından
gerçekleştirildiği açıklanan, ülkemizin konuğu olan,
canı bize emanet Rus Büyükelçisinin hayatını kaybetmesi ve
suikast eylemi, bir yandan Türkiyenin Suriye sınırından
teröristlerin sızmasını engelleyerek, sınır
güvenliğini sağlayarak ve bizlerin can güvenliğini korumak
amacıyla yürütülen Fırat Kalkanı operasyonu ve Mehmetçikimizin
cesurca mücadele ettiği IŞİD terör örgütü, bir yandan da çevremizde
yaşanan vesayet savaşının, mezhep
çatışmalarının ülkemize taşınması için çaba
gösteren içimizdeki hainler.
Değerli milletvekilleri, eli kanlı PKK,
IŞİD ve FETÖyle mücadele ederken hep bir üst akıldan,
dış güçlerden bahsedilmektedir. Doğrudur, ülkemizin konumu,
milletimizin özgürlüğüne düşkünlüğü bazı ülkelerin
politikalarıyla uyuşmamaktadır. Ancak, bunlara karşı
ortak bir aklın oluşturulmaması kimin suçudur? On dört
yıldır tek başına yasama, yürütme ve yargıda
istediği gibi hareket edebilen, her türlü imkâna sahip Hükûmetin hiç mi
suçu yok? Hâlâ istihbaratta zafiyet olduğunu reddetmeye devam mı
edeceğiz? İyileştirme yapmak, bu eylemlere karşı
tedbir alabilmek için öncelikle nerede eksikliğimiz var, onu tespit
etmemiz ve Ben dedim, oldu.dan vazgeçip çözüm üretmemiz gerekmektedir.
Birlik ve beraberlik gösterisi, sadece şehit
cenazelerinde bir araya gelip terörü lanetlemek değildir. Güvenlikle
ilgili zafiyetin giderilmesinde de Meclisin hep beraber çalışabilmesi
gerekmektedir. Yüce Türk milleti, teröre karşı hep birlikte, tek
vücut olarak mücadele verilebildiğini 15 Temmuzda göstermiştir.
Ancak, Hükûmet ne bürokraside ne de Meclis çatısı altında
birliği tesis etmeye yönelik bir adım atmamıştır.
Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı da hâlâ
şehit verilmekte, hâlâ acılarımızı yüreğimizde
hissetmekteyiz.
Ülkemizin konumu belli, İran, Irak ve Suriye
ile kaynayan bir Orta Doğu içerisinde sürdürülebilir dış
politikayla dimdik, bağımsız, bütünlüğünü koruyan bir
Türkiye için Milliyetçi Hareket Partisi olarak var gücümüzle
çalışmaya devam edeceğimizi bildirmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hâlihazırda sınai mülkiyet haklarıyla ilgili
uygulama kararları aynı zamanda çıkartılan kanun, kanun
hükmünde kararnameler, yönetmelik ve tebliğlerle tanımlanmaktaydı.
Uluslararası sözleşmelere ve AB mevzuatına uyumun
artırılması veya uygulamada karşılaşılan
sorunların çözümüne ilişkin daha nitelikli, etkin bir sınai
mülkiyet sistemine geçişin sağlanması için mevcut sistemin
revize edilmesi zorunlu bir ihtiyaçtır.
Bu çerçevede marka, coğrafi işaret,
tasarım, patent ve faydalı model haklarına ilişkin
düzenlemeler yapılmış, mevcut sistemde yer almayan geleneksel
ürün adı korunması sisteme dâhil edilmiştir. Ancak, alt komisyon
çalışmalarında da ifade ettiğimiz gibi, terim
birlikteliğinin sağlanmamış olması, somut ayırt
ediciliğe vurgu yapılmaması, özellikle coğrafi
işaretlemeye ilişkin denetim sistemindeki eksiklikler gibi
konuları düzenleme ihtiyacının olmasına rağmen yasa
tasarısında gerekli düzenlemenin yapılması temin
edilememiştir.
2424 sayılı AB Marka Tüzüğünün 7nci
maddesinde marka olarak tescil edilemeyecek, herhangi bir ayırt edici
niteliğe sahip olmayan, işaretlemelerle ilgili bir düzenleme mevcut
bulunurken yeni teknikle ilgili mal veya hizmetler için ayırt
ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla tüketiciler tarafından
marka olarak algılanmayacak işaretlerin tescil edilmeyeceği
düzenlemesi yapılırken somut ayırt edicilik net şekilde
ifade edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, her ne kadar 5846
sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda fikrî mülkiyet hakkına
ilişkin uygulama esasları yer almış olsa da kanun
tasarısı içerisinde fikrî mülkiyet hakları
kavramının yer almamış olması da tarafımızca
bir eksik olarak değerlendirilmiştir. Tanımlamaların
yapılmasıyla sınai mülkiyet hakkı ile fikrî mülkiyet hakkı
arasındaki temel ilişkilerin belirleneceği düşünülmektedir.
Yargı kararları işleyişinde
karşılaşılan sorunların çözümünde de her ne kadar
dikkate alınsa da bazı durumlarda idarenin yargı
kararlarına rağmen, kendi uygulamalarında ısrarcı
olduğu görülmektedir. Yasa teklifinin revizyonunun sebeplerinin biri de
budur. Şimdiye kadar enstitü ile başvuru sahibi arasında
karşılaşılan ve çözüm bulunamayarak yargıya
taşınan olayların tekrarlanmaması ve kuralların net
bir şekilde tanımlanması da kanun teklifi hedeflerinden biriydi.
Kanun teklifinin 20nci maddesinin (2)nci
fıkrasında yer alan İtiraz süresinden sonra itiraz gerekçeleri
değiştirilemez ve yeni gerekçeler eklenemez. denilmiş olsa da
gerekçelerin değiştirilmemesi veya yeni gerekçelerin eklenmemesi hak
kayıplarına yol açabilecektir. Bu nedenle de Sınai Mülkiyet
Kanunu Tasarısına, itiraz süresi dolduktan sonra ve itiraz
işlemleri sonuçlanmadan önce itiraz konusunu etkileyecek nitelikte bir
yargı kararının sunulmasını mümkün kılacak
eklemenin yapılmasının faydalı olacağını
düşünmekteydik.
Marka sahipleri ve marka tescil ettirmek isteyenler
arasında zaman zaman itiraz olayları yaşanmaktadır.
Amacımız, etkin ve verimli bir çalışma sistemini
tanımlamak ise Türk Patent Enstitüsü bünyesinde itiraz işlemleri sürerken
ya da tamamlandıktan sonra konuya ilişkin dava sonuçlarının
idareye sunulması, daha sonradan açılması muhtemel yeni
davaların önünü kapatacaktır. Böylece işlem hem Enstitü içinde
ilk defa sonuçlanacak hem de adli yargıya yansıtılan
işlemler sayısı azaltılacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türk Patent
Enstitüsünün organizasyonu için birimlerin görev tanımları
yapılmış, yeni yasayla personele yönelik hususlar
açıklanmıştır. Personelin hak ettiği sosyal imkânlara
sahip olması bizim için de önemlidir. Bu değişiklikle umut
ederiz ki Sayıştay raporlarında belirtilen eksikliklerin
giderilmesi faydalı olur.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak eksik bulmakla birlikte, Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısının sanayicinin ve ilgililerin beklentilerine cevap
vermesini ve onlara katkı sağlamasını umuyor, milletimize,
devletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ahrazoğlu.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
konuşmacı var mı?
AHMET YILDIRIM (Muş) Yok.
BAŞKAN Yok.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Sayın Tahsin Tarhan konuşacak.
Buyurun Sayın Tarhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının yedinci
bölümü üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, son derece
kapsamlı bir tasarının son bölümüne geldik. Biz burada
markayı, patenti konuşuyoruz, yukarıda Anayasa Komisyonunda
başkanlık sistemi görüşülüyor, bir yanda da El Babdan
şehit haberleri geliyor. Bizleri, halkımızı,
yurttaşlarımızı nasıl bir tabloyla karşı
karşıya bıraktığınızı görüyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, TÜİK, Merkez
Bankası, Hazine Müsteşarlığı, Kalkınma
Bakanlığı verilerine göre Türkiye ekonomisi krizin
eşiğinde. 2017nin ilk çeyreğinde halkı, esnafı,
çiftçiyi, sanayiciyi derinden etkileyecek bu krizin
varlığını biz değil, yukarıda
saydığımız kurumlar söylüyor. Gıdadan benzine,
elektrikten doğal gaza gelen zamlar zaten belli. Daha da büyük sorunlar
bekliyor bizleri. Bu krizi atlatabilmenin temel yolu, var olan politik krizi
aşmakla olur. Politik krizi ancak OHALi kaldırarak, demokrasiyi ve
parlamenter rejimi güçlendirerek aşarsınız. Bu krizi tek adam
rejimini dayatarak çözemezsiniz. Sürekli terör
saldırılarının olduğu bir ortamda hangi
yatırımcı gelir bu ülkeye? Yarın ne olacağı belli
olmayan bu ülkede istikrar yalanıyla yutturmaya
çalıştığınız başkanlık bu ülkeyi daha
da çıkmaza sokacaktır.
İşsizlik günden güne artıyor. Büyüme
rakamları düşüyor. Yoksulluk sınırı 4.500 lira.
Açlık sınırı 1.500 lira olmuş.
Karşılıksız çeklerin tutarı yüzde 3,2 oranında
artmış. Karşılıksız işlemi yapılan çek
adedi yüzde 4 oranında artmış. 2016 yılının ilk
on ayında 838 bin adet senet protesto edilmiş. Bunların
tutarı 9,5 milyar Türk lirası. Protesto edilen senet adedi yüzde 1,5
arttı. Senet tutarıysa yüzde 20,8 oranında artmış.
2016 Kasım ayında, kapanan şirket sayısında yüzde 47,8
artış olmuş. Kapanan kooperatif sayısında
artış yüzde 10,59. Kapanan gerçek kişi ticari işletme
sayısındaysa yüzde 83,32 artış gerçekleşmiş.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sanayi, ekonominin can damarı. Sanayi içinde organize
sanayi bölgelerinin yeri önemli. Plan ve Bütçe görüşmelerinde Sayın
Bakan, 294 OSB olduğunu söyledi ve doluluk oranlarını yüzde 71
olarak açıkladı. Böyle bakınca durum gayet iyi görünüyor.
Ankaradaki OSBlerin doluluk oranı yüzde 59, İzmirdekilerse yüzde
69 ama Kocaelide OSBlerin doluluk oranı yüzde 50. Çorumda bu rakam
yüzde 29a düşüyor.
Şimdi, ben buradan Sayın Bakana bir
çağrıda bulunuyorum: Doluluk oranı yüzde 100 olan bir OSBye
birlikte gidelim, satılık, kiralık kaç fabrika, kaç işletme
var, birlikte bakalım. Bunları OSBden düşünce acaba yine
aynı doluluk oranlarını bulabilecek misiniz?
Değerli milletvekilleri, defalarca söyledik,
sadece teşvik paketleri, vergi affıyla olmuyor ya da adı Üretim
Reform Paketi olan ama içeriğinin üretimle ilgisi olmayan yasa
hazırlamakla olmaz. Zaten ortada da ne var? Askerî alanları,
zeytinlik alanları, yeşil alanları imara nasıl açarız?
Bütün derdiniz, tasanız bu. Varsa inşaat yoksa inşaat, varsa
köprü yoksa köprü, varsa yol yoksa yol. Artık yeter! Yola, köprüye,
inşaata doydu bu memleket. Ana yolları yapıyorsunuz ama bir de
yan yollara bakın. Zaten yapmanız gereken şeyleri marifet gibi
pazarlıyorsunuz. Devlet vatandaşına hizmet verir, hizmet satmaz.
Köprü yaptınız, geçiş ücretini dolara endekslediniz. Bir
başka ülkenin para biriminin bu kadar altüst ettiği başka hangi
ülke var? Adı Osman Gazi ama geçiş ücreti dolar üzerinden. Osman Gazi
mezardan kalkıp gelse, vallahi yüzünüze tükürür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sanayideki önemini söylediğimiz OSBlerin çevre
açısından durumu nasıl? OSBlerin yalnızca 22sinde
tehlikeli atık yönetimi var. 112 OSBde ön atık su arıtma
tesisi, 74 OSBde merkezî atık su arıtması, 72 OSBde ise evsel
atık yönetimi var. Proses atık yönetimine sahip OSB sayısı
28. 26 OSBdeyse ambalaj atığı yönetimi var. 31.804
firmanın faaliyet gösterdiği OSBlerde çevre uzmanı olarak
toplam 300 kişi çalışıyor. Hem sanayiyi hem de çevreyi
tüketen bir anlayışın sonucu bütün bunlar.
Değerli milletvekilleri, yıllarca
Türkiyenin tarım ülkesi olduğunu söyledik. Tarım ülkesi olarak
bilinen ülkemizde, 2013-2015 yılları arasında Türkiye tarım
ve gıda ithalatı için 400 milyar Türk lirası ödedi. Türkiye
buğdayını Ukraynadan, samanı Gürcistandan aldı. Arpayı
İngiltere ile Hırvatistandan; pamuğu Amerikadan, bir de Hindistandan;
çeltik ve pirinci de Amerikadan, yetmeyince Vietnamdan, İtalyadan
aldı. Mısır ve Çinden kuru fasulye aldı, yeşil
mercimek ve nohudu da Kanadadan ithal etti. Bezelyeyi Ukraynadan,
Bulgaristandan kurbanlık koyunu, Şiliden büyükbaş hayvanı,
Bosna-Hersekten lop eti ithal etti.
Değerli milletvekilleri, bu ülke bu hâldeyken
konuşacak daha önemli bir konumuz olduğu için
Başkanlığı görüşelim, Anayasayı
değiştirelim. diyorsunuz. El insaf diyorum, pes diyorum, sizi
vicdana davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıda
önemli gördüğümüz şeyler var, birkaç başlıkta saymak
istiyorum: Yeni marka türlerinin tescillerine imkân sağlanacak.
Coğrafi işaret tescil maliyetleri azalacak. Tasarımlar daha
kısa sürede tescil edilecek. Öğretim elemanlarının
yaptığı tasarımların hak sahibi üniversiteler olacak.
Patentlerin kalitesi artırılacak. İncelemesiz patent sistemi
kaldırılacak. Hak kayıplarının önlenmesi için daha
esnek bir yapıya geçilecek. Üniversitelerdeki patent potansiyeli harekete
geçirilecek. Sınai mülkiyet mevzuatı uluslararası
anlaşmalara ve AB mevzuatına uyumlu hâle getirilecek.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; peki, ülkenin içinde bulunduğu bu ortamda tüm bunlardan
kim faydalanacak? Demokrasiyi ve parlamenter rejimi güçlendirip OHALi
kaldırdığınız zaman bu yapılanlar bir anlam ifade
eder.
Tasarının hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Yedinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi yedinci bölümde yer alan maddeleri, varsa
o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
172ye bağlı 15/A maddesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
172ye bağlı 15/B maddesini kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
172ye bağlı 15/C maddesinde bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 341 sıra
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısının 172nci
maddesi ile 5000 sayılı Kanuna eklenen 15/C maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tahsin
Tarhan Kazım
Arslan Ramazan
Can
Kocaeli Denizli Kırıkkale
Halil
Eldemir Mustafa
Şükrü Nazlı Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
Bilecik Kütahya Hatay
Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Dairesi
Başkanlığı, sınai mülkiyet hakları ve geleneksel
ürün adları ile ilgili işlemlere ilişkin ilgili dairenin nihai
olarak almış olduğu kararlara karşı, kararın
bildirim tarihinden itibaren iki ay içinde işlemlerin tarafı olan ve
karar nedeniyle menfaati etkilenen kişiler tarafından yapılacak
itirazların incelenmesi ve değerlendirilmesi işlemlerini
doğrudan Kurum Başkanına bağlı olarak yürütür.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenleme ile Kurum kararlarına
karşı yapılan itirazların güçlendirilmiş bir merci
tarafından karara bağlanması sağlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
173üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
174üncü maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
175inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
176ncı maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
177nci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
178inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
179uncu maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
180inci maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
181inci maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
182nci maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
183üncü maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
184üncü maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
185inci maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
186ncı maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
187nci maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
188inci maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
189uncu maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
190ıncı maddeyi
kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
191inci maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 1inci maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2yi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 3ü kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 4ü kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 5i kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 6yı kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 192yi kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 193ü kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yedinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylamadan önce, İç Tüzükün 86ncı maddesi gereğince oyunun
rengini belli etmek üzere, lehte, İstanbul Milletvekili Sayın Engin
Altay konuşacaktır.
Buyurun Sayın Altay.
(CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Demek ki oluyormuş
sayın milletvekilleri; ülke menfaatine bir kanun olduğu zaman,
Parlamentoda bulunan birbirinden farklı renkteki dört siyasi parti de
ittifak hâlinde, geçicilerle beraber 202 maddelik bir kanunu üç gün gibi bir
sürede yasalaştırabiliyormuş. Bunu Türkiyeye de bir mesaj
olarak veriyorum. Parlamentomuzun işlevi bakımından,
Parlamentomuza güven, parlamenter demokratik sistemimizin devamı ve
bekası bakımından önemli bir iş
gerçekleştirilmiştir. Bu kanun, ayrıca, sanayicimizin, iş
adamlarımızın; TÜSİADından ticaret ve sanayi odalarına
kadar, TOBBuna kadar Türk sanayisine emek veren bütün lokomotif şirketlerimizin
beklediği bir kanundu. Bakanlık bürokratlarına da teşekkür
ediyoruz.
Umarım ve dilerim ki bu kanundan sonra
sanayimizde daha ciddi gelişmeler ve hamleler olacak. Ülkemiz gerçekten,
bu noktada, dünyayla boy ölçüşen, yarışan bir ülke hâline gelecektir.
Söz konusu ülkemizse, milletimizse Cumhuriyet Halk Partisi her zaman her türlü
fedakârlığa hazırdır.
Bu vesileyle, kanunda emeği geçen herkese -tek
tek saymıyorum- teşekkür ediyoruz.
Kanuna müspet oy vereceğiz.
Hayırlı uğurlu olsun. (CHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Altay.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Usta, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, kanunun ülkemiz
için hayırlı olmasını temenni ettiğine ve Milliyetçi
Hareket Partisi olarak olumlu oy kullanacaklarına ilişkin
açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de bu kanunun inşallah ülkemiz için
hayırlı olmasını temenni ediyorum, sanayimiz için
hayırlı olsun.
Burada, bir kez daha, uzlaşının ne
kadar önemli olduğunu gördük. Çok zor çıkabilecek bir kanunu
kısa sürede çıkardık.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanuna
olumlu oy kullanacağız.
Ben Sayın Bakanı, Komisyonu ve
Bakanlık çalışanlarını tebrik etmek istiyorum.
Hayırlı uğurlu olsun efendim.
Teşekkür ederiz. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 341) (Devam)
BAŞKAN Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için beş dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sınai
Mülkiyet Kanunu Tasarısı açık oylama sonucunu okuyorum:
Kullanılan oy
sayısı : 232
Kabul : 232 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
İshak Gazel Ali Haydar
Hakverdi
Kütahya Ankara
Bu şekilde, tasarı kanunlaşmış
ve kabul edilmiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, 2nci sırada bulunan 443 sıra sayılı Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı 443)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan 439 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında
Cezai Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve
Suçluların İadesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/650) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 439)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 27 Aralık 2016 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sayın
milletvekilleri, sayın Meclis çalışanları; yeni
yılınızı kutluyorum. Yeni yılın hepimize
sağlık, sıhhat, başarı ve huzur getirmesini diliyorum.
Kardeşçe yaşayabileceğimiz bir 2017 yılı diliyorum ve
hepinize çok çok teşekkür ediyorum.
İyi
tatiller.
Kapanma Saati: 22.49