TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
49uncu Birleşim
3 Ocak 2017 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
İstanbul Ortaköyde yaşanan saldırının
amacının farklı hayat tarzları arasında bir
çatışma yaratılması olduğuna ve terör olaylarında
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine,
kalkınmış ve esenlik dolu bir Türkiye dileğiyle yeni
yılı kutladığına ilişkin konuşması
V.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Hüda Kayanın, İstanbul Reinada yaşanan
saldırıya ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Yılmaz Tezcanın, 3 Ocak Mersinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, 3 Ocak Mersinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl dönümüne ve Mersinde
yaşanan sel felaketine ilişkin gündem dışı
konuşması
B) Hükümetin
Gündem Dışı Açıklamaları
1.-
İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun, son günlerdeki
gelişmeler ve iç güvenliğe ilişkin gündem dışı
açıklaması ve MHP Grubu adına Samsun Milletvekili Erhan
Ustanın, HDP Grubu adına Mardin Milletvekili Mithat Sancarın,
CHP Grubu adına Ankara Milletvekili Levent Gökün ve AK PARTİ Grubu
adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının aynı
konuda görüşlerine ilişkin gündem dışı
açıklamaları
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Mardin Milletvekili Mithat
Sancarın Hükûmetin gündem dışı açıklaması
nedeniyle HDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının Hükûmetin gündem dışı
açıklaması nedeniyle AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkekin
(3/863) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fıratın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın (3/863) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili Halis
Dalkılıçın (3/863) esas numaralı Başbakanlık
Tezkeresi üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun (11/14) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.-
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin, İçişleri
Bakanı Süleyman Soylunun (11/14) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Onursal Adıgüzelin, bu ülkenin bir milletvekili olarak,
Halkevlerinin, gericiliğin değil laikliğin,
cihatçıların değil masum, katledilen insanların
yanında olan bildirgesinin altına imza attığına
ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, yeni yılın ilk saatlerinde
İstanbulda yaşanan hain terör saldırısını
kınadığına ve yaşamını kaybedenleri
saygıyla andığına, Hükûmetin tek hedefinin Anayasa
değişikliğiyle bu ülkeyi bir dikta rejimine sürüklemek
olduğuna ilişkin açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, 2017 yılının
tüm dünyada savaşların ve terörün sona ereceği bir yıl
olmasını temenni ettiğine, yeni yılın ilk saatlerinde
İstanbulda yaşanan hain terör saldırısını
lanetlediğine, Mersinde yaşanan sel felaketi nedeniyle geçmiş
olsun dileklerini sunduğuna ve 3 Ocak Mersinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
5.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacının, terörü lanetlediğine, ülke için
barış ve demokrasi dilediğine ve Cumhurbaşkanı ile
Başbakanın Şanghay Beşlisi konusundaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
6.- Erzurum
Milletvekili Orhan Deligözün, yılbaşı gecesi İstanbulda
yaşanan saldırıyı kınadığına,
yaşam tarzı ne olursa olsun bütün vatandaşların devletin
güvencesi altında olduğuna ve vatandaşları birlik ve
beraberlik içinde, basiretli ve sağduyulu olmaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
7.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, Kocaeli ve çevresindeki elektrik
kesintilerine ilişkin açıklaması
8.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, İstanbulda yaşanan terör
saldırısını kınadığına,
yılbaşı öncesinde kışkırtıcı haber,
broşür ve pankartlarla insanların yaşam biçimlerine tehdit
oluşturanlar hakkında bir işlem yapılıp
yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbulda yaşanan elektrik
kesintilerine ve Hükûmetin özgür basını susturmak için
gösterdiği çabayı IŞİD ve diğer terör örgütlerini
bastırmak ve susturmak için niçin göstermediğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
10.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, FETÖnün darbe
kalkışması nedeniyle ilan edilen OHALin gerçek nedeninin
terörle mücadele değil AKPnin gizli gündemini uygulamak olduğuna ve
tek adam yönetimi heveslilerine Meclisin ve halkın asla geçit vermeyeceğine
ilişkin açıklaması
11.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, yeni yılın ilk saatlerinde
İstanbulda yaşanan saldırı nedeniyle İçişleri
Bakanının istifa etmeyi düşünüp düşünmediğini ve
yılbaşı kutlamalarını hedef gösteren, nefret suçu
işleyen kamu görevlileri hakkında ne
yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
12.- İzmir
Milletvekili Musa Çamın, İstanbulda hain saldırı sonucu
hayatını kaybedenlere Tanrıdan rahmet dilediğine,
nedenleri ortaya çıkarılıp çözüm yolları
bulunmadığı sürece terörün devam edeceğine ve
iktidarın özellikle IŞID destekçisi tutum ve
davranışlarından vazgeçmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
13.- Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, günün laik cumhuriyette, demokratik
hukuk devletinde ve Atatürkün akıl yolunda birleşip bu Mecliste
parlamenter demokrasiyi hâkim kılma ve mutlaka bir birlik sağlama
günü olduğuna ilişkin açıklaması
14.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın,
kendilerinden olmayan herkesi tekfir ederek ötekileştiren
anlayışın İslam dünyasının kalbine bir hançer
gibi saplanmış olduğuna ve birleştirici değer ve
esaslara sarılmak gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Ordu
Milletvekili Seyit Torunun, 2017 yılının sağlık,
huzur ve barış getirmesi dilediğine, yeni yılın ilk
saatlerinde İstanbulda yaşanan saldırıda ölenlere rahmet
dilediğine, açıklamalarıyla masum insanları hedef hâline
getiren kurum, dernek ve kişiler hakkında ne gibi işlemler
yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
16.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, İstanbuldaki terör
olayını lanetlediğine, 21 Eylül 2016da Giresunda meydana gelen
sel felaketinin afet kapsamında değerlendirilmesi ve zararın
karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması
17.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, Hükûmetin, günlerdir yaşam
tarzları üzerinden yaratılan nefret iklimine ses
çıkarmadığına, Diyanet İşleri
Başkanlığının cuma hutbesi üzerinden bu
düşmanlığı daha da körüklediğine ve laiklik vurgusu
üzerinden IŞİDi eleştiren gençlerin tutuklanmasına
ilişkin açıklaması
18.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, İstanbuldaki
saldırıda yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet
dilediğine, Afyonkarahisarın Bolvadin ilçesindeki küçükbaş
hayvan hırsızlığı için yeterli önlemlerin
alınmamasının sebebini öğrenmek istediğine ve
Bolvadindeki alkaloid fabrikasında taşeron şirket
kanalıyla çalışan 40 işçinin işten
atılmasına ilişkin açıklaması
19.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, KOSGEBin 50 bin lira faizsiz
kredisini almaya hak kazanan işletmeler hakkında bilgi almak
istediğine ilişkin açıklaması
20.- Antalya
Milletvekili Niyazi Nefi Karanın, yeni yılın hayırlı
olmasını temenni ettiğine ve ülkemizde meydana gelen tüm terör
eylemlerini yapanları ve destekleyenleri lanetlediğine ilişkin
açıklaması
21.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, yılbaşı gecesi
İstanbulda meydana gelen terör olayını lanetlediğine, 2017
yılının sağlık, mutluluk, barış ve huzur
dolu bir yıl olmasını temenni ettiğine ve Başbakandan
ülkemize güven ortamı ve istikrarın ne zaman geleceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
22.- İzmir
Milletvekili Müslüm Doğanın, Manisa il eş
başkanlarının da içinde bulunduğu parti üyelerinin
aylardır yargı önüne çıkarılmadıklarına ve
altmış gündür tutuklu bulunan parti eş genel
başkanları da dâhil olmak üzere 12 milletvekilinin yasama
faaliyetlerine katılması için gereğinin
yapılmasını rica ettiğine ilişkin açıklaması
23.- Gaziantep
Milletvekili Mahmut Toğrulun, 2017 yılının
barışa, özgürlüğe, adil ve eşit bir yaşama vesile
olmasını dilediğine, toplumun her gün birbirine
düşürüldüğü bir ortamda İstanbul Reinada 39 kişinin
katledildiğine ve Gaziantepte suikast planı içerisinde olduğu
gerekçesiyle 4 gencin gözaltına alınmasıyla ilgili bilgi almak
istediğine ilişkin açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, İstanbuldaki terör
saldırısında hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet
dilediğine, bu ülkenin bir milletvekili olarak, Halkevlerinin,
gericiliğin değil laikliğin, cihatçıların değil masum,
katledilen insanların yanında olan bildirgesinin altına imza
attığına ilişkin açıklaması
25.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demirin, huzurlu, mutlu, bereketli, terörsüz bir
yıl ile terör olaylarında yaşamını kaybedenlere
Allahtan rahmet dilediğine, terör olaylarını önleyemeyen
MİT Müsteşarı ve İçişleri Bakanının neden
hâlâ görevlerine devam ettiklerini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
26.- Trabzon
Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlunun, 2017 yılının
hayırlar getirmesini dilediğine, bu zor zamanlarda Türkiyenin
ayrışmaya değil birleşmeye ihtiyacı olduğu
gerçeğiyle herkesi terörün amacına hizmet eden söylemlerden
kaçınmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
27.- İzmir
Milletvekili Kerem Ali Süreklinin, İstanbul Reinadaki alçakça
saldırıyı şiddetle kınadığına, terörle
mücadelenin sonuna kadar süreceğine, sağduyuyla bütün
sıkıntıların aşılacağı bir yıl
olmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması
28.- Antalya
Milletvekili Mustafa Akaydının, İstanbul Reinadaki terör
saldırısı nedeniyle İstanbul İl Emniyet Müdürünün
görevi bırakması gerektiğine, insanların yaşam tarzına
müdahale ederek âdeta bu saldırıyı kışkırtan
çevreleri kınadığına ve Diyanet İşleri
Başkanı Mehmet Görmezi aklıselime davet ettiğine
ilişkin açıklaması
29.- Burdur
Milletvekili Mehmet Gökerin, bu toplumun büyük bir çoğunluğunun
gelişmelerden memnun olmadığına ve barış ve huzur
içinde yaşanabilecek bir ülke istediğine ilişkin
açıklaması
30.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcanın, İçişleri Bakanını onurlu
bir devlet adamı gibi davranmaya ve istifa etmeye davet ettiğine
ilişkin açıklaması
31.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, laikliği korumak
amacıyla hareket eden gençlere yönelik saldırının
anlaşılmasının mümkün olmadığına ve yeni
yıl için halkın yaşama hakkının korunmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
32.- Bursa
Milletvekili Emine Yavuz Gözgeçin, 2017 yılının hayırlar
getirmesini dilediğine, yeni yılın ilk saatlerinde
İstanbulda yaşanan terör saldırısını
lanetlediğine, bu terör saldırısı üzerinden milleti bölmeye
çalışarak teröre hizmet edenleri kınadığına ve
yeni bir yönetim sistemini getiren Anayasa değişikliğinin kabul
edileceğine inandığına ilişkin açıklaması
33.- Adana
Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer, 6455 sayılı Gümrük Kanununun
20nci maddesinde yapılan bir değişiklik nedeniyle yaşanan
mağduriyetlerin giderilmesi için yeni bir düzenleme yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
34.- Çorum
Milletvekili Tufan Kösenin, yeni yılın ilk saatlerinde
yaşanılan hain terör olayını lanetlediğine, masum
insanların kanını akıtan teröre karşı her noktada
en şiddetli mücadelenin verilmesi gerektiğine ve terörle mücadelede
bütün millet olarak tek yürek olmak gerektiğine ilişkin
açıklaması
35.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, İstanbulda yapılan
hain saldırı sonrasında olay yerine giderek çiçek bırakmak
isteyen Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı ve
beraberindeki milletvekillerine saygısız ve saldırgan bir üslup
kullanan Murat Karakaya isimli Emniyet yetkilisi hakkında bir
soruşturma açılıp olayın tetkik edilmesini talep
ettiklerine ilişkin açıklaması
36.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Türkiyenin adım adım kaosa
doğru sürüklendiğine, Hükûmetin taziye dilemenin ötesinde bir
şeyler yapması gerektiğine ve FETÖyle mücadelede
mağduriyetlerin en aza indirilmesi konusunda tedbir alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
37.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, KKTC
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncının düşünce ve ifade
özgürlüğüyle ilgili ifadelerine ve sadece düşüncelerini ifade
ettikleri için eş başkanlarla birlikte 12 milletvekilinin
altmış gündür tutuklu bulunduğuna ilişkin açıklaması
38.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 2017 yılının
milletimize ve insanlığa hayırlı olmasını
dilediğine, Türkiyenin teröre karşı en önemli panzehrinin uzun
demokratik tecrübesi olduğuna ve teröre karşı ortak bir safta
toplanmanın son derece önemli olduğuna ilişkin
açıklaması
39.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Millî Güvenlik
Kurulu toplantısı yapılmadığı hâlde bir tavsiye
kararı alınarak (3/863) esas numaralı Başbakanlık
Tezkeresinin Meclise getirildiğine ve bu konuda bir açıklama
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
40.- Kars
Milletvekili Ayhan Bilgenin, Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuşun (3/863) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
41.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuşun (3/863) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
42.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, İstanbul Milletvekili Halis
Dalkılıçın (3/863) esas numaralı Başbakanlık
Tezkeresi üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
43.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Hükûmet
Sözcüsünün Bakanlar Kurulunda OHALin uzatılması gibi bir gündem
olmadığı açıklamasına ve çoğunluk tahakkümüyle
OHALin uzatılacağına ilişkin açıklaması
44.-
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun, İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
45.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Bitlis Milletvekili Mizgin
Irgatın (11/14) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde önerge
sahibi adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
46.- Bitlis
Milletvekili Mizgin Irgatın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
47.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Şanlıurfa
Milletvekili Osman Baydemirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, ülkemizin ev
sahipliğinde 12-23 Ekim 2015 tarihlerinde Ankarada Birleşmiş
Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) 12. Taraflar
Konferansının sürekli forumlarından biri olan Parlamenter
Forumu (COP) Başkanlığının Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından üstlenilmiş olması ve önümüzdeki iki yıl
boyunca da TBMM tarafından yürütülmesi ve Türkiyenin başkanlık yapacağı
sürede Parlamenter Forumu Yönlendirme Komitesinin her yıl
Başkanın çağrısıyla toplanacağı ve COP 12
esnasında alınan kararların destekleneceği
öngörüldüğünden, anılan nedenlerle 18/8/2016 tarihli 20
sayılı Divan Kararıyla 1 başkan ve 5 milletvekili (4,1,1)
olarak oluşturulmuş olan TBMM Çölleşmeyle Mücadele
Çalışma Grubu üye sayısının TBMMde temsil edilen tüm
siyasi partilerin temsil edilebilmesi açısından 1 başkan ve 8
milletvekili (5,2,1,1) olarak değiştirilmesi hususu Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 8/12/2016 tarihli ve 26
sayılı Kararıyla uygun bulunmuş olup, söz konusu
çalışma grubunun üye sayısının
arttırılması için siyasi parti gruplarınca bildirilen
isimlere ilişkin tezkeresi (3/863)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, İstanbul
Milletvekili Şafak Paveyin, BM İnsan Hakları Yüksek
Komiserliği 16ncı Komite Toplantısına
katılımı nedeniyle 15/8/2016 tarihinden itibaren yirmi altı
gün izinli sayılmasının Başkanlık Divanının
13/12/2016 tarihli ve 27 sayılı Kararıyla uygun
görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/866)
3.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Dünya Ticaret Örgütünün
(DTÖ) Doha Kalkınma Gündemi Küresel Emanet Fonunun mali desteğiyle
Merkezi ve Doğu Avrupa, Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinin milletvekilleri
için 21-23 Şubat 2017 tarihlerinde Avusturyanın başkenti
Viyanada düzenlenecek olan Parlamenterler İçin Dünya Ticaret Örgütü
Bölgesel Ticaret Çalıştayına katılım
sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/864 )
4.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Konya
Milletvekili Ziya Altunyaldızın, 23-24 Ocak 2017 tarihlerinde
İngilterenin başkenti Londrada düzenlenecek olan Orta Doğu ve
Kuzey Afrika Enerji Konferansına katılmasına ilişkin
tezkeresi (3/865 )
5.-
Başbakanlığın, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tespit olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının, NATOnun Afganistanda icra edeceği Kararlı
Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt dışına
gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı
kuvvetlerin anılan misyona katılmak için ülkemiz üzerinden
Afganistana intikali ile geri intikali kapsamında Türkiyede
bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 6/1/2015 tarihli ve 1079 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca 6/1/2017 tarihinden itibaren iki yıl uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/862)
6.-
Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016
tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde ilan
edilen ve 11/10/2016 tarihli ve 1130 sayılı Kararı uyarınca
devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2017 Perşembe günü saat 01.00den
geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/863)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Gülay Yedekci ve 23 milletvekilinin, Yedikule
Bostanlarını ve çevresini düzenleme
çalışmalarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/402)
2.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgil ve 21 milletvekilinin, FATİH Projesiyle
ilgili kurumsal yapıların uygulamaları ve kararları ile
yapılan usulsüz iş ve işlemlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/403)
3.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 21 milletvekilinin, nükleer enerji
santralinin yaratacağı risklerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/404)
C) Gensoru
Önergeleri
1.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
belediyelere kayyum ataması uygulaması ve eş başkanlar ile
milletvekillerinin tutuklanması nedeniyle gerçekleştiği iddia
edilen hak ihlallerinde ve artan terör olayları sebebiyle meydana gelen
ölümlerde sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/14)
D) Önergeler
1.-
Başkanlıkça, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın Plan ve Bütçe Komisyonu (4/74), İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu(4/75), Ağrı Milletvekili Berdan
Öztürkün Millî Savunma Komisyonu (4/76), Van Milletvekili Bedia Özgökçe
Ertanın Adalet Komisyonu (4/77), Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamanın Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu (4/78)
üyeliklerinden istifalarına ilişkin önerge yazıları
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/80) esas numaralı 5271
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/79)
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında
bulunan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmının 1inci sırasına alınmasına ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları kısmında bulunan Afganistana asker göndermeyle
(süre uzatımı) ilgili (3/862) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresinin okunarak görüşmelerinin 3 Ocak 2017
Salı günkü birleşiminde yapılmasını müteakip
olağanüstü hâlin uzatılmasına dair (3/863) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresinin okunarak görüşmelerinin 3 Ocak 2017
Salı günkü birleşiminde yapılmasına; bastırılarak
dağıtılan (11/14) esas numaralı Gensoru Önergesinin 3 Ocak
2017 Salı günkü gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmının 1inci sırasına
alınarak Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin bu
birleşiminde yapılmasına; yine bugünkü birleşiminde
gündemin Seçim kısmında Kişisel Verileri Koruma Kurulu
üyeliklerine üye seçiminin yapılması akabinde başkaca bir
işin görüşülmemesine; 446 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler halinde görüşülmesine ilişkin önerisi
X.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- HDP Grubu
adına, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, belediyelere kayyum ataması
uygulaması ve eş başkanlar ile milletvekillerinin
tutuklanması nedeniyle gerçekleştiği iddia edilen hak
ihlallerinde ve artan terör olayları sebebiyle meydana gelen ölümlerde
sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/14)
XI.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
açık bulunan üyeliklere seçim
1.- Plan ve Bütçe
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
XII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 24 Kasım 2016 tarihinde
TBMM Başkanlığına sunulan Damga Vergisi Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile yapılması
öngörülen düzenlemelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Naci Ağbalın cevabı (7/9543)
3 Ocak 2017 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA
(Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, İstanbul Ortaköyde yaşanan saldırının
amacının farklı hayat tarzları arasında bir
çatışma yaratılması olduğuna ve terör olaylarında
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine,
kalkınmış ve esenlik dolu bir Türkiye dileğiyle yeni
yılı kutladığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gündem
dışı sözleri vermeden önce, yeni yıl vesilesiyle düşüncelerimi,
duygularımı Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, 2017
yılının bu ilk oturumunda geçtiğimiz hafta sonu
İstanbul Ortaköyde yaşanan vahşete, korunaksız
insanların gencecik ölümlerine rağmen, şehitlerimize rağmen
ülkemizin aydınlık geleceğine olan inancımı ve umudumu
muhafaza ederek milletvekillerimize ve vatandaşlarımıza iyi bir
yıl diliyorum.
Yılbaşı gecesi Ortaköyde yeni
yılı kutlayan vatandaşlarımızı ve Türkiyeye
inanarak, güvenerek konuk olarak gelmiş insanları, orada
çalışan emekçi kardeşlerimizi, güvenlik görevlilerimizi hunharca
şehit ettiler. Terörün hedefi, Türkiye'nin birliğini,
barışını, huzurunu yok etmek, toplumsal
yapımızı parçalamaktır. Bu gerçeği hiçbir zaman gözden
uzak tutmamak gerekir. Terör, bu amaç doğrultusunda bugüne kadar, maç
seyreden, hafta sonu gezmesine veya işine gücüne giden, düğün yapan
insanlarımıza, görev başındaki askerimize, polisimize
karşı saldırılar gerçekleştirdi. Terör, bu defa
Ortaköyde bir eğlence yerini hedef aldı. Bu, bir yaşam
tarzına karşı gerçekleştirilmiş ağır bir
suikasttır. Bu insanlar yeni yıl kutlaması yaptıkları
için hedef seçildiler ve katledildiler. Amaç, farklı hayat tarzları
arasında bir çatışmanın yaratılmasıdır. Bu
açık seçik ortadadır, bunu görmemek, yok saymak, konuşmamak
doğru değildir.
Türkiye, bölgesinde farklı hayat
tarzlarının iç içe geçtiği, insanların yaşam
tarzlarını, dinlerini, inançlarını özgürce
yaşadıkları, laik, demokratik bir toplum geleneğine sahip
tek ülke, tek demokrasidir. Şimdi böylesi güzel bir yaşam sentezini
dağıtmak, sadece bizim için değil dünya için de kıymetli
olan bu mücevheri parçalamak istiyorlar. Çoğulculuk, çokluk bizim laik,
demokratik cumhuriyetimizin temel özelliğidir, terör bunu ortadan
kaldırmak istiyor. Buna karşı yapılması gereken bir ve
birlikte, kardeşçe, farklılıklarımızı yok etmeden
bir arada yaşamı sürdürmektir. Ölümü savunan şiddete karşı
hayatın vazgeçilmezi olan insanlık değerlerini ısrarla
savunmalı, farklı hayat tarzlarına tahammülsüzlük gibi
hastalıklı bir düşünceyi ortadan kaldırmalıyız.
Toplum siyaset kurumundan terörün önlenmesini beklemektedir. Terörü önlemek
başta Hükûmet olmak üzere bütün siyasi partilerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yani siyaset kurumunun görevidir. Herkes, bütün kurumlar bu konuda
üzerine düşün görevi süratle yerine getirmelidir. Terörün aramızdan
aldığı her insan bizimdir. Bu yas hepimizin yası
olmalıdır. Ortak yaslarımız olmazsa eğer
yaşamı yeniden kurmak için, müşterek değerler üretmek için
de bir araya gelemeyiz. Terörde hayatını kaybedenleri anarken de,
onları ebedî yolculuklarına uğurlarken de ellerimizi
sımsıkı kenetlemeliyiz birbirimize, omuzlarımızı
yaslamalıyız. Birlik ve beraberlik sadece törenlerde söylenen,
kayıplarımızın ardından sarf ettiğimiz sözler
olmamalı. Böylesi dönemlerde daha fazla dayanmalıyız
birbirimize, şimdi bunun zamanı.
Sayın milletvekilleri, yaşanan terör
olaylarında hayatını kaybeden insanlarımıza Allahtan
rahmet, yaralılarımıza şifa diliyorum, şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyorum. Ülkemizin ve insanlığın
başı sağ olsun. Toplumsal barışı
sağlamış, kavgasız, gürültüsüz, terör ve şiddetin
olmadığı, kalkınmış ve esenlik dolu bir Türkiye
dileğiyle yeni yılınızı tekrar kutluyorum. (CHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, İstanbuldaki
Reina saldırısı hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Hüda Kayaya aittir.
Buyurunuz Sayın Kaya. (HDP
sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Hüda Kayanın, İstanbul
Reinada yaşanan saldırıya ilişkin gündem
dışı konuşması
HÜDA KAYA (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; öncelikle 2017 yılı hepimiz ülkemiz,
halkımız ve bütün dünya halkları için hayırlara yol
açsın, hayırlara vesile olsun diyorum.
2017nin ülkemiz, bölgemiz ve bütün dünyamız
için barışta değil de savaşta ısrar edenlerin
kaybettiği bir yıl olmasını bütün kalbimle diliyorum.
Maalesef, Türkiyenin, içeride ve
dışarıda barış eksenli değil de savaş ve
yayılmacılık politikaları ile ülkemizin geldiği
noktada 2017nin ilk dakikalarında yeni bir katliam haberi içimizi
yaktı. Reinada 39 genç insan yaşamını yitirdi, 65
kişinin ise hâlâ tedavisi devam ediyor.
Pakistanı hatırlarsınız,
zamanında Taliban ve El Kaideyi Afganistan için besleyip büyüttü ve bir
gün o namlu kendilerine dönmüştü fakat bundan hiç ders
almamışçasına Türkiye Hükûmetimizin politikalarının
ülkeyi getirdiği sonuç işte burası. Sorumlu olan bu ülkeyi
yönetenlerdir. Cumhurbaşkanımızın sözlerini hepiniz, sizler
de biliyorsunuz. Ne demişti kendi ifadesiyle, Biz siyasiler, ülkemizde
işlenen cinayetlerden sorumluyuz, tavrımızı ortaya koymak
zorundayız çünkü halk size oylarını verirken Benim can
güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın. diye veriyor.
demişti Sayın Cumhurbaşkanı ve çok doğru demişti.
Fakat böylesine vahşi bir katliamda, her katliam sonrasında, her
lanetli, vahşi katliam sonrasında Hükûmet yöneticileri, siyasiler
derhâl, hiçbir daha delil ortada bile yokken ilk dakikalardan itibaren, hemen
halkımızın belli bir kesimini, hatta milyonları, o
milyonların temsilcisi olan 3üncü büyük bir partiyi hedef gösteren, linç
ettiren bir konuşma içerisine girebiliyorlar iken Reinadaki katliam
sonrasında maalesef, Bakanlar Kurulu sonrasında, Hükûmet sözcüsü
olarak konuşma yapan Numan Kurtulmuş Beyefendi tek bir kez
DAİŞ olabilir. gibi çok nezaketli bir kelimeyle bu iddiayı
geçiştirmişti. Maalesef, yılbaşında saldırı için
günler öncesinden bütün toplumumuzda inanç üzerinden bir linç kültürü
kampanyası başlatıldı. Reinayı eğer bir Noel
saldırısı olarak düşünürsek bir inanç
aşağılamasıdır, ötekileştirmesidir, lincidir.
Eğer bir yılbaşı kutlaması üzerinden bu
saldırı gerçekleşti dersek bir yaşam tarzına
müdahaledir, saldırıdır aynı zamanda. Ve bu kampanyalar
devam ederken üstelik Diyanetin resmî hutbeleriyle bu nefret ve linç kültürü
toplumun her kesimine sirayet etti.
Değerli arkadaşlar, sevgili
milletvekillerim; Bakara Suresi 256ncı ayetikerimeyi hepiniz çok iyi
biliyorsunuz: Dinde zorlama ve baskı yoktur, artık doğruluk
sapıklıktan ayrılmıştır. Nisa Suresi 80inci
ayette Seni onların başına bekçi göndermedik. der Allah.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bu
olayın dinle ilgisi olmadığını siz de bal gibi
biliyorsunuz, saptırmayalım lütfen.
HÜDA KAYA (Devamla) - Benim burada sözlerim henüz
var, sözlerim bitmedi ama Reinadaki o iç acıtıcı görüntülerden
bir tanesi beni çok etkiledi, saldırıdan kurtulan bir kadın
demiş ki: Muhammedin Allahına sığındım o
anda. İşte, bizim sığınmamız gereken Muhammedin
Rabbidir, Muhammedin Allahıdır, yoksa onun getirdiği vahiyden
başka üretilen saltanatçı bir dincilik, vahşet ve
yaşamları ötekileştiren, inançları ötekileştiren bir
yaşam tarzı, bir din olamaz, olmamalıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum
arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaya.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Bunları söylemek de size hiç yakışmıyor, gerçekten
yakışmıyor. Yani, bunun dinle bir alakası
olmadığını biliyorsunuz, sadece sabote ediyorsunuz. Yakışmıyor
size.
HÜDA KAYA (İstanbul) Yılbaşı
olunca
Yaşam tarzı.
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
3 Ocak Mersinin düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcana
aittir.
Buyurunuz Sayın Tezcan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bunun din
kaynaklı bir terör eylemi olmadığını biliyorsunuz
HÜDA KAYA (İstanbul) Hutbeler ortada.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bu din
kaynaklı bir terör eylemi değil. Hiç yakışmıyor size,
hiç.
HÜDA KAYA (İstanbul) Diyanet başı
çekti. Diyanet var ortada, daha niye böyle diyorsunuz ki?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Siz
yapmayın bari, din üzerinden bizi eleştirmeyin, siz yapmayın.
HÜDA KAYA (İstanbul) Bunu Diyanete söylememiz
lazım.
BAŞKAN Buyurun.
2.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcanın, 3 Ocak
Mersinin düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
YILMAZ TEZCAN (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 3 Ocak Mersinin kurtuluşunun 95inci
yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Yere düştü kaskınız, annenizin
öpmeye kıyamadığı alnınızı koruyan./ Bir
sedyeye koyuldu hayalleriniz, kim bilir kaçtı yaşınız./ 20,
21, 22? Yaşınızla ölçülebilir mi ki yiğitliğiniz?/
Şimdi ardınızdan gözlerimizde yaş, yüreğimizde
yangın kaldı./ Kinimiz diri kalacak./ Allah gözü yaşlı
ailelerinize sabır versin. Mekânınız cennet olsun
kardeşlerim. Şehit polis Burak Yıldız 10 Aralıkta
Beşiktaşta şehit olan arkadaşları için
yazmıştı bu satırları. Ortaköydeki hain ve alçak
terör saldırısıyla kendisini dün Mersinde ebedî yolculuğa
uğurladık, Allah rahmet eylesin. Cumartesi gecesi İstanbul
Ortaköyde masum ve korumasız vatandaşlarımıza ve
yabancı uyruklu misafirlerimize karşı gerçekleştirilen bu
alçak terör saldırısını kınıyor, vefat edenlere
Allahtan rahmet, ailelerine sabır, yaralılarımıza acil
şifalar diliyorum.
Terör eylemleriyle ülkemizde kaos ortamı
oluşturmaya çalışanlar, milletimizin moralini bozmaya
çalışanlar, ülkemizi istikrarsızlaştırmaya çalışanlar
bilsinler ki başaramayacaklar. Milletçe birbirimize daha fazla
kenetlenerek bu tür kirli oyunlara asla geçit vermeyeceğiz.
Ayrıca, geçen hafta Mersinimizin özellikle
Akdeniz, Yenişehir, Toroslar, Mezitli ve Tarsus ilçelerimizde meydana
gelen sel felaketinde vefat eden 5 vatandaşımıza Allahtan
rahmet, ailelerine sabır diliyorum. 2001 yılında da benzeri bir
felaket yaşayan kentimiz, geçen hafta ortalama metrekareye 170 kilogram
yağışla doğal bir afet olarak karşımıza
gelmiştir. Afet haberini alır almaz Kalkınma Bakanımız
Sayın Lütfi Elvan ve bölge milletvekilleri olarak hemen Mersine hareket
ettik. Başta Sayın Valimiz olmak üzere tüm kamu kurum ve
kuruluşlarımız bütün araç ve gereçleriyle seferber edildi ve
yaralar en kısa sürede sarılacak. Sayın Başbakanımız
da bugünkü grup toplantısında Mersinli hemşehrilerimize bu sel
felaketi nedeniyle geçmiş olsun dileklerini ilettiler ve maddi olarak
yardımda bulunacakları sözünü verdiler.
Büyük bir doğal afetle karşı
karşıya kalan Mersinimizin bu felaketi bu denli
yaşamasının sebepleri arasında yıllarca ihmal
edilmiş altyapı yatırımları ve dere yataklarına
yapılan yapılaşmalar ve binalarda vardır. Bunları
aşmak için kent dinamikleri olarak hep birlikte bir araya gelmemiz
gerektiğini ifade ediyorum.
Yine, Mersinimizin Anamur, Aydıncık,
Bozyazı, Silifke ilçelerinde fırtına nedeniyle ve Erdemli
ilçemizde kar nedeniyle seraları zarar gören
vatandaşlarımıza da buradan bir kez daha geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum.
Malum, komisyondaki yoğun çalışmalar
sonucu kabul edilen yeni anayasa taslağı değişiklik
paketimiz Meclis Genel Kuruluna geliyor. Anayasa değişikliği
paketinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum.
3 Ocak, Türk milleti ve Mersin halkı için
bağımsızlığı ifade eden önemli ve özel bir gündür.
17 Aralık 1918de Mersinden işgale başlayan İngilizler,
daha sonra müttefikleri Fransızlara Mersini, Adanayı,
Kahramanmaraşı, Gaziantepi, Şanlıurfayı ve Antalyayı
bırakmışlardır. Bu işgale uğrayan Akdenizin
incisi olan kentimiz, Mersinimiz, Türk milletinin hiçbir zaman esarete boyun
eğmeyeceğini yürekleriyle, bedenleriyle ve göğüslerindeki iman
aşkıyla göstererek bağımsızlık meşalesini 3
Ocak 1922 yılında yakmıştır.
Bu şanlı tarihimizin onuruna layık
olmak için farklı değerleri bir arada yaşatan,
farklılıkları zenginlik olarak kabul eden bir millet olarak tüm
unsurlarıyla, tüm etnik kökenleriyle, tüm inanç grupları ve
mezhepleriyle yıllar boyunca olduğu gibi bundan sonra da hoşgörü
ve barış medeniyetinin mirasçıları olarak birbirimizi
sevgiyle, kardeşçe kucaklayarak geleceğe umutla ve
kararlılıkla yürüyeceğiz.
Ayrıca 27 Aralık Tarsus ilçemizin
düşman işgalinden kurtuluş günüdür, 5 Ocak da Adanamızın
kurtuluş günüdür, kutlu olsun diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle bugünü bize
armağan eden aziz şehitlerimize ve hayatta olmayan gazilerimize Allahtan
rahmet diliyorum. 2017 yılının dünyaya ve ülkemize huzur,
barış, sağlık ve mutluluk getirmesini temenni ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tezcan.
Gündem dışı üçüncü söz, 3 Ocak Mersinin
düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıldönümü ve Mersinde
yaşanan sel felaketi hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcıya aittir.
Buyurunuz Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, 3
Ocak Mersinin düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl
dönümüne ve Mersinde yaşanan sel felaketine ilişkin gündem
dışı konuşması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Mersin, 3 Ocak 1922de,
doksan beş yıl önce bugün düşman işgalinden kurtuldu.
Düşman Mersini nasıl işgal etti? Tarihi anlamadan bugünü
anlamamız mümkün değil.
1918 yılında tüm yetkileri elinde toplayan
bir kişi yani padişah Osmanlının teslim
anlaşmasını imzalamış ve yabancı devletlerin
istedikleri yerleri işgal etmesini kabul ederek fiilen kendi devletinin
tarih sahnesinden silinmesini imzalamıştır. O bir kişi ki
halkın tüm bütçesine tek başına karar veriyordu, o bir kişi
ki tek başına savaş kararı alıyordu, o bir kişi
ki yabancılarla tek başına her türlü anlaşmayı
imzalıyordu, o bir kişi ki tüm yöneticileri tek başına
atıyor ve görevlerine son veriyordu. Bu anlattıklarım bugün için
de size bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Anadolu halkı
yetkilerin tümünü kendisinde toplayan ve bu yetkiye dayanarak ordusunu
dağıtan, silahlarını teslim eden, topraklarını
bırakıp kaçan tek kişi yani padişahtan bir umut
olmayacağını anlamıştır. Ardından
halkımız tek kişinin iradesine isyan etmiş, kendi
geleceğini kendi eline almış ve kurtuluş ateşini
Anadoluda yakmıştır. Ulusal Kurtuluş Savaşının
ateşi Anadolumuzun her köşesinde olduğu gibi Mersinde de
yaşanmış ve kurtuluş
başarılmıştır. Mersinin kurtuluşu aklın,
özgürlük istencinin ve halkın dayanışması sonucunda Gözne
yaylasında kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin örgütlü mücadelesiyle
başarılmıştır. Mersinin yiğit evlatları
emperyal güçlere kafa tutmuş, her ırktan, her inançtan, her cinsten vatandaşlar
vatanlarına sahip çıkmışlardır. Karanlık bir
dönemi muzaffer orduların komutanı Mustafa Kemal Atatürkün
önderliğinde geride bırakan halkımız, kurtuluş
sonrası yeni bir anlayışla tüm yetkilerin yani egemenliğin
bir kişide toplanmadığı yeni bir devlet sistemi
kurmuştur. Tarihi anlamanın önemi tam da burada ortaya
çıkmaktadır. Halkımız tüm yetkilerin yani egemenliğin
bir kişiye devrinin ne demek olduğunu, kanı, canı,
malı ile çok ağır bedeller ödeyerek yaşamış ve
anlamıştır. Halkımız, ağır bedellerle eline
aldığı yönetme yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisinde
parlamenter sistemle kurumsallaştırıp
kullanmıştır. Doksan beş yıl sonra yönetme yetkisini
tek elde toplayıp tarih akışını tersine çevirmek
isteyenler bilsinler ki bu yol karanlıktır, halkımız bu
karanlığa asla teslim olmayacaktır. Kurtuluş ve
çağdaş bir kuruluşun lideri büyük önder devrimci Mustafa Kemal
Atatürk başta olmak üzere kahraman gazilerimizi minnetle, vatanı
uğruna hayatlarını feda eden ve bu güzel ülkeyi bizlere
armağan eden bütün şehitlerimizi rahmet ve şükranla
anıyorum.
Değerli milletvekilleri, doksan beş
yıl sonra Mersinin düşman işgalinden kurtuluşunu
kutladığımız bu özel günde, ne yazık ki Mersin
halkı acı günler yaşamaktadır. Mersinde bir yandan
yoğun kar yağışı bir yandan sel felaketi
dolayısıyla Mersinin düşman işgalinden kurtuluşunu
maalesef buruk kutluyoruz. Resmî açıklamalara göre Mersine, 30
Aralık 2016da, altı yedi saat içinde yılın toplamında
yağan yağmurun üçte 1i yağmış ve sel felaketi meydana
gelmiştir. Selde 5 canımızı kaybettik. Mersin halkı,
elektriksiz, susuz, evsiz ve işsiz kaldı, milyonlarca metrekare sera
ve tarla sular altında. Tarsusta özellikle Kelahmet, Kulak,
Bahşiş, Atalar, Yeşiltepe köyleri çiftçileri, Akdeniz ilçemizde
Kazanlı ve Adanalıoğlu çiftçileri ile şehir merkezindeki
bütün esnaf perişan durumdadır. Yoğun kardan etkilenen Gülnar,
Mut, Çamlıyayla, Silifke, Erdemli ilçeleri ve seraları yerle bir olan
Anamur, Bozyazı ve Aydıncık ilçelerinde köylü ve çiftçilerimiz
zor durumdadır. Ülkeyi yönetemeyen Hükûmet, hiç değilse, derhâl tüm
Mersini afet bölgesi ilan ederek yaraların hızla
sarılmasına yardımcı olmalıdır. Acilen çiftçi,
esnaf ve selden etkilenen tüm vatandaşların tüm kredi borçları
faizsiz olarak ertelenmeli ve zarar gören çiftçi, köylü ve esnafa maddi
yardım yapılmalıdır. İnsanlar sizlerden Geçmiş
olsun dileği değil yardım beklemektedir. Türkiyenin
ekonomisine ciddi katkılar sağlayan ve vergi ödeme
sıralamasında 7nci olan Mersin, hiç olmazsa bu zor günlerde devletin
şefkatini beklemektedir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Atıcı.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 59uncu
maddesinin birinci fıkrasına göre yapılan gündem
dışı konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi, bir başka gündem
dışı konuşma talebi vardır, bu talebin gereğini
yerine getireceğim.
Sayın milletvekilleri, son günlerde
yaşanan olaylar ve iç güvenlik tedbirleri hakkında Hükûmet adına
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylunun İç Tüzükün
59uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre gündem dışı
söz talebi vardır, gündeme geçmeden önce bu talebi yerine
getireceğim.
Sayın Bakanın açıklamasından
sonra, istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan
milletvekillerinden birine söz vereceğim.
Konuşma süreleri, Hükûmet için yirmi, siyasi
parti grupları için on, grubu bulunmayan milletvekili için beş
dakikadır.
Evet, buyurunuz Sayın Bakanım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, ifade ettiğim gibi
konuşma süreniz yirmi dakikadır.
B) Hükümetin Gündem Dışı Açıklamaları
1.- İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun, son
günlerdeki gelişmeler ve iç güvenliğe ilişkin gündem
dışı açıklaması ve MHP Grubu adına Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, HDP Grubu adına Mardin Milletvekili
Mithat Sancarın, CHP Grubu adına Ankara Milletvekili Levent Gökün
ve AK PARTİ Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının aynı konuda görüşlerine ilişkin gündem
dışı açıklamaları
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Trabzon) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; son
günlerde yaşanan olaylar ve iç güvenlik tedbirleri konusunda İç Tüzükün
59uncu maddesi hükmü gereğince Genel Kurulumuzu bilgilendirmek üzere söz
almış bulunuyor, yüce heyetinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hangi ülkede meydana gelirse gelsin, terör, yerel veya
bölgesel değil global, uluslararası bir sorundur; uluslararası
ayaklara, bağlantılara ve desteklere sahiptir. En önemlisi, terör,
hem şekil değiştirmiş hem de biçim değiştirmiştir;
kaynakları, ilişkileri, kullandığı araçları itibarıyla
da şekil değiştirmiştir. Birbirinden çok farklı gibi
görünen terör örgütlerinin tek çizgide buluşabildiği,
dönüşebildiği, eylem tarzlarını dönüştürebildiği
bir terör yapılanması bugün dünyanın tamamını tehdit
etmektedir.
Dünya 21inci yüzyıla terör ve göç gibi
sorunların gölgesinde adım atmıştır. Özellikle Orta
Doğu küresel güçler tarafından terörün tecrit edilmiş oyun
alanı gibi görülmüş, burada palazlanmasına bir şekilde
ortam sağlanmıştır. Birinci ve İkinci Dünya
Savaşlarını ekonomilerini düzeltici savaş olarak
değerlendiren dünya, Orta Doğuyu da ekonomilerini düzeltici bölge
olarak görmek gibi küresel bir yanlışın içindedir.
Küresel terörizmi koordine edenler, küresel
planların doğrultusunda bölgemizdeki arzularını
gerçekleştirmek istemekte ve adımlarını buna göre
atmaktadırlar. Bunun neticesinde, 21inci yüzyılın devlet
sistemlerini tehdit eder hâle gelen, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü
kabul etmeyen bu yapı sınır tanımadan dünyanın
medeniyet seviyesine karşı ataklarına başlamıştır.
Terörün, Halepteki insani yardımdan Andrey Karlov suikastine kadar,
Kayseri, Beşiktaş ve Ortaköy patlamalarıyla cevap vermesi bu
karanlık arzuların yansımasıdır. Terör bu ataklarla
Türkiyede ekonomiye zarar vermek istiyor, yerli ve yabancı sermayeyi
ürkütmeye çalışıyor, Türkiye'nin en önemli gücü olan
kardeşliğine ve birliğine zarar vermek istiyor. Ancak Türkiye bu
ataklara her seferinde kendi medeniyet kodlarıyla, Anadolunun medeniyet
kodlarıyla cevap vermiştir. 7 Haziran sonrası başlayan
terör hadiselerine Marmarayla, Osmangazi Köprüsüyle, 15 Temmuzda Yavuz Sultan
Selim Köprüsüyle, Avrasya Tüneliyle cevap vermiştir. Terörün, bu
noktada, Türkiyeyi 2023, 2053 ve 2071 hedeflerinden döndürmesinin mümkün
olmayacağı verdiğimiz bu cevaplarla çok açık ve nettir.
Türkiye, bu cevaplarının yanı sıra Emniyet güçleriyle,
polisiyle, Jandarmasıyla, güvenlik korucularıyla, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin mensuplarıyla terörü kaynağında yok etmek için
yeni bir mücadele konsepti içinde, devlet sorumluluğu içerisinde, hukuk ve
demokrasi içinde terörle mücadelesini sürdürmektedir. İçeride PKK,
uzantıları ve FETÖyle ve aynı zamanda DEAŞla;
dışarıda Fırat Kalkanı operasyonu
vasıtasıyla DEAŞla etkin bir mücadele sürdürülmektedir. Terörün
şekil değiştirmesine karşı ülkemiz de bu yeni mücadele
konseptiyle tehlikeyi kendi sahasında değil oluştuğu
noktada bertaraf etmeyi önceleyen, güvenlik politikaları ile ekonomiyi,
gençlik politikalarını, sosyal politikaları entegre eden bir
anlayış ortaya koymuştur.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; bugün Türkiye sadece terörle mücadele değil, terörü
tasfiye etme noktasındadır. İzniniz olursa bu aşamada
yapılanları şöyle bir gözden geçirmek ve yüce kurulunuza bir bilgi
arz etmek isterim: PKKyla mücadelede, bir, girilemez denilen sözde tüm üs ve
barınma bölgelerine girildi. Sadece son üç ayda 5.826 operasyon
gerçekleştirildi.
İki, merkez ve taşradaki tüm
birimlerimizle birlikte tam bir koordinasyon içerisinde terörle mücadeleyi
yürütüyor, operasyonlarımızı yapıyoruz, Türk Silahlı
Kuvvetleri, Jandarma Özel Harekâtımız, Polis Özel
Harekâtımız, güvenlik korucularımız hep birlikte.
Ve yine Genel Kurulumuza şu bilgiyi ifade etmek
istiyorum: Son on beş günde, yirmi günlük zaman zarfı içerisinde
güneydoğuda yaklaşık 10 vilayetimizi dolaştım. Her
birinde bir taraftan sivil toplum örgütleriyle, valilerimizle,
kaymakamlarımızla, güvenlik korucularımızla, aşiretlerimizle
ve hemen hemen herkesle sabahın saat sekizinde, dokuzunda başlayan ve
gecenin saat birine, ikisine kadar giden Acaba neyi, nasıl
yapmalıyız? ve Türkiyeyi terörden nasıl
arındırmalıyız? Neyi daha doğru
anlatmalıyız? şeklinde hakikaten tam bir saha
çalışması neticesinde bir çalışmayı ortaya
koyduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Öğrendiklerimizin çok olduğunu ifade etmek istiyorum çünkü eğer
terörü tasfiye etme konusunda bir irade sahibiysek, bunu, terörün özellikle
karşı karşıya kaldığı Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde de insanlarımızla, orada
çalışanlarımızla, güvenlik kuvvetlerimizle,
evlatlarımızla hem bilgi açısından hem de moral ve
motivasyon açısından iyi bir noktaya
taşıyacağımız önemlidir.
Üç; kış aylarında -ocak, şubat,
mart- kırsalda yine bu bilgilerimiz çerçevesinde güvenlik kuvvetlerimizle
oturduk Sadece bahar aylarında ve yaz aylarında değil,
kış aylarında da terörü çaresiz bırakmak zorundayız.
diye yaklaşık 125 üs bölgesinde operasyon planladık. İfade
etmeliyim ki, Kasım 21den itibaren bu üs bölgelerinde sürekli -1 metre de
kar olsa, 1,5 metre de kar olsa, eksi 20 derece soğuk da olsa- orada
evlatlarımız büyük bir mücadeleyi kararlılıkla ortaya
koymaktadır.
Dört; yine şunu söylemeliyim ki: Şu ana
kadar da 57 bölgede 85 operasyon yapıldı. 2016 yılında bu
bölgede tespit edilen 485i son üç ayda -bunun da altını çizmek
istiyorum- 805 adet sığınak, barınak kullanılamaz hâle
getirilmiştir. Bunun sebebi tektir, terör örgütüne, PKKya, KCKya, YPGye
kış üslenmesi imkânı vermemek için güvenlik kuvvetlerimiz büyük
bir stratejiyle çalışma ortaya koymuştur.
Beş; terör örgütünün köy ve şehir
yapılanmalarında faaliyet gösteren, yardım ve yataklık
yapan, lojistik ve eleman temin eden kişi, sivil toplum örgütleri ve
diğer yapılanmaların tamamına karşı operasyonlar
yapılarak idari ve adli mercilerle gerekli cezai yaptırımlar da
aynen uygulanmaya devam etmektedir. Bu sabah dahi teröre müzahir olan ve
milislik yapan, milislik yaptığını iddia edenlerin
gözaltına alındığını, hangi kilometrede olursa
olsun, ne noktada olursa olsun bu mücadelenin devam ettiğini ifade etmek
isterim.
Bir taraftan hava unsurlarımızla birlikte
bunu devam ettiriyoruz. Kalekol, kulekol, polis güvenlik noktası
yapımı ve buraların gece görüş ve termal kameralarla
donatılmasını ve merkeze entegre edilip izlenmesini
sağlıyoruz. Yani teknolojiyi en üst seviyede kullanabilecek bir hâli
de terörle mücadelede ortaya koyuyoruz.
Yine sınır güvenliğini
sağlayarak terör örgütlerinin ülkemize sızması ve özellikle
kaçakçılık yolunda terörün finanse edilmesinin önüne geçiyoruz. 911
kilometre Suriye sınırı, 42 kilometre Ağrı-Van
sınırı, 58 kilometre Iğdır-İran
sınırı, 75 kilometre Çukurca-Dağlıca yolu ve 76
kilometre Şırnak-Van-Siirt hatlarına güvenlik yol
yapımları konusunda da
Bilmenizi istiyorum ki özellikle Suriye
hattındaki güvenlik duvarlarında son noktaya geldik. Daha üç gün
önce, dört gün önce cuma günü Toplu Konut İdaresiyle birlikte
Ağrı ile Iğdır hatlarımızın tamamına
güvenlik duvarları yapılması konusundaki protokolümüzü icra
ettik. İnşallah çok yakın bir zamanda da
Çünkü Iğdır
sınırı kaçakçılıkla ilgili, Ağrı
sınırı da özellikle Tendürekte terör örgütünün
yuvalanmasıyla ilgili önemli süreçlerden bir tanesidir.
Yine, şunu ifade etmek istiyorum ki Emniyet
Genel Müdürlüğümüz 264.294, Jandarma Genel
Komutanlığımız 138.580, Sahil Güvenlik
Komutanlığımız 5.233
Ayrıca, 47.354 güvenlik
korucusu, 18.355 gönüllü güvenlik korucusu olmak üzere toplam 65.889 güvenlik
korucusu bulunmaktadır.
Yüce heyetinize ifade etmek istiyorum: Terör
örgütünü adım adım izliyoruz ve terör örgütünü izlerken de
-altını çizerek söylüyorum- hangi hareket kabiliyetlerini ve
stratejilerini ortaya koymaya çalıştıklarını da bir
şekilde öğrenip tedbirlerimizi, ona göre, terör örgütünün
hamlelerinden önce yapmak üzere ortaya koymaya
çalıştığımızı bir kere daha ifade etmek
istiyorum. Bunu şunun için söyledim: 10 bin polis alımı
yapıldı, artı 10 bin Özel Harekât alımı
yapılıyor. Normalde bizim polislerimizin altı ay, yedi ay normal
öğrenim zaman dilimleri vardır. Bir çalışma daha
yaptık, cumartesi ve pazarı da öğrenim günleri içerisine koyduk.
İnşallah, 20 Martta yeni polislerimiz sahada olabilecek şekilde
-özellikle FETÖden ihraç edilenlerin yerine- polis gücümüzü bir şekilde
takviye etmek suretiyle öğrenim dönemini, zaman dilimini biraz daha geriye
çekip polis gücümüzü sahada biraz daha takviye eden bir anlayış
ortaya koyduk.
Yine, 13.150 Jandarma, 790 Sahil Güvenlik, 733 bekçi
ve güvenlik korucuları
Güvenlik korucularının statülerini
değiştirdik. Yani, 45-50, 50-55 yaşları arasındaki
güvenlik korucularımızdan 45-50 arasını ihtiyari olarak, 50den
sonrasını da mecburi olarak emekli ediyor, yerlerine onların
yakınlarını almaya çalışıyoruz. Sebebi şu,
çok net ve açık: Bugün korucularımızın yaş
ortalaması yaklaşık 41. Hedefimiz, onu 32ye düşürmek ve bu
mücadeleyi onlarla beraber sahada daha güçlü bir şekilde yapabilmektir.
Emekli ettiğimiz koruculardan da istifade edeceğimizi burada bir kez
daha ifade etmek istiyorum.
Yine, teröre yardım ve yataklık yapan
lojistik ve finansal destek sağlayan belediyelere görevlendirme yapıldı.
Bu konu da gensoru oylamasının konularından birisi olduğu
için de bu konuda daha tafsilatlı ve geniş bilgiyi heyetinize ifade
edeceğim.
Yine bunun yanı sıra, terör örgütünün
haraç, bağış, kaçakçılık, müzahir şirket,
belediyelerden elde edilen gelirlerine yönelik operasyonlar
yapılmaktadır. 26 Aralıkta 5 ile yönelik 15 milyon dolarlık
bir operasyonu gerek Jandarma gerek Emniyet istihbaratımız
vasıtasıyla tamamlamış bulunmaktayız. Ama önümüzdeki
günlerde özellikle terörü besleyen bu anlayışa yönelik operasyonlarımızı
sıklaştıracağımızı da ifade etmek istiyorum.
Terörün hangi bağlantısı varsa çok net bir şekilde burada
bilmenizi isterim ki o bağlantılarını tek tek tespit edip
hukuka, adli mercilere gönderen ve orada yargılanmalarını
sağlayan bir anlayışın içerisinde olduğumuzu bir kez
daha heyetinizin huzurunda belirtmek isterim.
Yine terörün en önemli paydaşlarından ve
ortaklarından bir tanesi olan narko terörle mücadele yani PKK, KCK terör
örgütünün uyuşturucudan sadece yılda 1,5 milyar dolar gelir elde
ettiği değerlendirilmektedir. Sadece Licede 4 milyar lira
değerinde uyuşturucu ele geçirildi. Yine geçen gün Licede 4.630
kilogram toz esrar ele geçirildi.
Yani yapılan bütün operasyonlar da bilmenizi
isterim ki hedefe yönelik operasyonlardır. İllerimizin
uyuşturucu bölge haritasını çıkardık. Nerelere
operasyon yapacağımızı ortaya koyduk. Tek tek bu
operasyonları, nasıl terörün üs bölgelerinin
operasyonlarını yapmış ve ortaya koymuş ve devam
ettiriyorsak aynısını uyuşturucu konusunda da
değerlendirdiğimizi yine bilgi olarak arz ederim.
Yine narko terör konusunda narko timler önemli
organizasyonlardır, Emniyet organizasyonları. İllerin
sayısını 29dan 50ye çıkardık. Bu da Türkiyenin
yüzde 92sinde narko terörle mücadele edebilecek eleman
sayımızın oluştuğunu çok açık bir şekilde
ortaya koymaktadır.
Derneklerle ilgili konuya da akşam yine
fırsatımız olursa, yine gensorunun bir konusu olduğu için
cevap vereceğim. Türkiyede yaklaşık 110 bin dernek var. Bu
derneklerden 1.108i FETÖ bağlantılı, 189u PKK, KCK; 20si
DHKP-C, 8i de DEAŞ olmak üzere, toplam 1.325 dernek
kapatılmıştır.
Yine, özellikle patlayıcı maddeleri
engellemek, patlayıcı maddeleri taşıyanların
engellenmesini sağlayabilmek için şehir güvenliği ve yol
güvenliği bizim en önemli unsurlarımızdan bir tanesidir.
Yol güvenliği:
Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak,
terör örgütlerinin hareket alanını daraltmak amacıyla Jandarma,
Emniyet ve koruculardan oluşan karma timlerle yirmi dört saat esasına
göre 2.650 kontrol noktasında 24.500 personelin katılımıyla
sürekli yol güvenliği uygulaması yapılmaktadır. Tüm kent
güvenliği yönetim sistemleri, PTS, EDS, belediye, UKOME, akaryakıt
istasyonları, AVM otoparklarındaki PTSler, PolNet entegresi
yapılıyor. Bilmenizi istiyorum ki bu entegreyi yaklaşık üç
aydır, dört aydır
Yani bir taraftan OGSyle kara yollarından
gidenin entegresi yine Emniyetin sistemine, akaryakıt istasyonunda benzin
alanın entegresi Emniyet sistemine, AVMnin otoparkına girecek
eğer yanlış bir araçsa Emniyet sistemine ve yine ifade etmek
istiyorum ki bütün bunların tamamını koordine eden özellikle
belediyelerin UKOMElerin sistemi de Emniyet sistemine düşecek. Yani,
terörle ilgili bu adımı atarken de tedbirlerimizi en güzel
şekilde alıyoruz.
Yine, bu da sevindirici bir haber: Doğu
illerimizin 22sinde 1 Mart 2017 tarihinde Plaka Tanıma Sisteminin
tamamını ASELSANla yapmış olduğumuz bir sözleme
sonucunda bitireceğimizi de burada ifade etmek isterim. Yine, özellikle
çalıntı araç ve sahte plakalarla ilgili kanun hükmünde kararnamelerde
düzenlemeler yaptık. Bu çok önemliydi yani cezaları çok düşüktü
ve bu konuda trafikten men gibi, ceza gibi çok düşüklükler söz konusuydu.
Burada ciddi şekilde yani Emniyetin kendi tarif ettiği plaka
modelinin dışında bir plaka yazılmasının, onun Plaka
Tanıma Sistemi tarafından veya teknik sistemler tarafından
okunmasını engelleyen bütün sistemleri yani plaka
yazımlarını ortadan tamamen kaldırdık. Bu
düzenlemelerle alarm üreten araç sayısı 1 milyon 43 binden 489 bine
indirilmiştir. Sebebi şu: Nokta araç, nokta hedefi, nokta tayini
ortaya koyabilmek, daha fazla ve silinmemiş araç üzerinden, hedef olmayan
araç üzerinden güvenlik kuvvetlerimizin zamanını engellememek için bu
tedbirlerin tamamını ortaya koyduk. Özellikle halkın yoğun
olduğu yerlerde; metro, tramvaylar, otobüsler, otobüs mola yerleri ve
terminaller, tren garı, havalimanı, liman iskeleleri gibi halkın
yoğun olduğu yerlerde güvenlik tedbirleri
artırılmaktadır. Bu konuda çok netiz. Geçen gün yine bir
Güneydoğu Anadolu vilayetindeydim. Bir AVM yetkilisi güvenlik tedbirlerini
artırmayacağını, norm güvenlik tedbirlerine
uymayacağını söyleyince kendisiyle görüştüm ve kendisinden
rica ettim: Ya artırırsınız ya da biz bu AVMyi kapatmak
zorunda kalırız. Yine, aynısı, Ankara'da uluslararası
bir şirketle karşı karşıya geldik. Yani, bir
uluslararası şirket Biz güvenlik tedbirlerimizi sizin
normlarınızda artırmayız. dediğinde, Ankara Valimize
sadece O ülkenin içişleri bakanını arıyorum ve bu
şirketin kendi ülkelerinde aynı güvenlik tedbirleri istendiğinde
böyle bir cevap verip veremeyeceği kabiliyeti olup
olmadığını kendisine söyleyeceğim. Dediğimde,
ilgili şirket çağırıldı -çok büyük bir şirket- ve
tüm güvenlik tedbirlerini alma konusundaki iradeyi ortaya koydu.
En önemli mesele, günübirlik kiralık evler
terör konusunda bizim temel problemlerimizden bir tanesiydi. Bu konuda da
onların Emniyete bildirilmesi hususunu kanun hükmünde kararnamede
çıkardık.
Yine, akaryakıt istasyonlarıyla ilgili
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumumuzla bir protokol imzaladık.
Yine, çocuklarımızın gittiği
okullarla ilgili, yaklaşık ifade etmek istiyorum ki 17 bin
civarında okul tespit ettik ama bunların içerisinde en öncelikli 762
okulla ilgili Millî Eğitim Bakanlığımızla bir protokol
gerçekleştirdik. Üç ay içerisinde 762 güvenlik öncelikli okulun tüm kamera
sistemlerini oluşturuyoruz.
Yine, sosyal medyada son altı ayda örgüt
propagandası yapan, milletimizin temel hassasiyetlerine dokunan,
karşılıklı nefreti ortaya koymaya çalışan her kim
varsa bunları savcılıklarımızla beraber takip
ediyoruz. Bu konuda 3.847 kişi hakkında işlem
yapılmış ve 1.729u da tutuklanmıştır. Yani,
sosyal medyada herkesin ülkemizin birliğine, beraberliğine,
bütünlüğüne, huzuruna, sükûnuna ve bizim kardeşliğimizi ortadan
kaldırabilecek birtakım nefret üretici söylemlere karşı
adımlarımızı da atmış durumdayız.
Yine, bununla ilgili sonuçlara gelmek istiyorum.
2016 yılında 339 önemli olay engellenmiştir. 313ü PKK, 22si
DEAŞ, 4ü radikal sol örgüt; 247 patlayıcı, 61 bombalı
araç, 23 canlı bomba şüphelisi, eylem yapacak 42 örgüt mensubu
yakalanmıştır. Son üç ayda ise 80 önemli olay
engellenmiştir.
Örgüte katılım durumu, 2015
yılında 3.572 teröristken 2016 yılında 559 terörist
olmuştur. Son iki aydaki rakamı size vermek istiyorum, sadece 5; son
iki ayda örgüte katılım bütün izlemelerimiz ve takiplerimiz sonucu
sadece 5 olmuştur. Teslim olma, son on yedi yılın en yüksek
seviyesine çıkmış, 2016 yılında 457 kişi terör
örgütünden kaçarak adli makamlara teslim olmuştur. 2016 yılında
110 sözde üst düzey terörist -80i arananlar listesinde- etkisiz hâle
getirilmiş, son üç ayda arananlar listesindeki 44 terörist etkisiz hâle
getirilmiştir.
DEAŞa yönelik yapılan operasyonlarda 2016
yılında 3.506 DEAŞ mensubu gözaltına
alınmış, 1.531i yabancıdır. Bunlardan 694'ü yabancı
olmak üzere 1.338i tutuklanmıştır. Şunu yüce heyetinize
söylemek istiyorum: Tam iki aydan beri DEAŞla ilgili çok ciddi
çalışmalarımızı, uzun zamandan beri sürdürdüğümüz
çalışmaları en yüksek seviyesine getirerek devam ettirmekteyiz.
Bütün Emniyet mensuplarımız, Jandarma mensuplarımız bu
konuda çok önemli ve çok ciddi çalışmalar ortaya koymuş;
Gaziantepten İstanbula kadar, Konyaya kadar, Muğlaya kadar birçok
yerde ülkemizin huzurunu bozmaya çalışan, bunun için planlar yapan
DEAŞ örgütü mensuplarına operasyonlarımızı devam
ettiriyoruz. Yine, yabancı terörist savaşçılarla ilgili yani 145
ülkeden 52.072 kişiye giriş yasağı konulmuştur. 98
ülkeden de 4.019 kişi sınır dışı edilmiştir.
Sadece DEAŞ ve PKK değil, ülkemizin bir
diğer baş belası da FETÖ terör örgütüdür. 92.538 kişi
gözaltına alınmış, 41.749 kişi tutuklanmış,
hâlâ 779 kişinin gözaltı işlemleri devam etmektedir. 2016da 921
kişi yakalanmış, 421 kişi de tutuklanmıştır.
Bir iki dakikamız daha olabilir mi?
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bakan, devam
ediniz.
İki dakika ek süre veriyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Sağ olun.
Değerli milletvekilleri, terör tek bir yere
mesaj göndermemektedir; dünyaya, Türkiye'ye, millî iradeye mesaj
göndermektedir. Fransada 2015te yılbaşı gecesinde 602 araç
yakılmıştır. 2016 yılbaşı gecesinde ise yani
bu yılbaşı gecesinde ise 650 araç
kundaklanmıştır. Terör tek bir şey istemektedir:
Hâkimiyetin demokraside, insanlıkta, insanların özgür iradesinde
değil, kendisinde olduğunu anlatmak, zorla kabul ettirmek
istemektedir. İşte bu noktada sadece Türkiye değil, bütün
insanlık topyekûn bir duruş sergilemek zorundadır. Türkiye
terörü bitirir, bitirecektir de; DEAŞı, PKKsı, FETÖsü, KCKsı,
YPGsi vesairesi ama önemli olan terörizmi bitirmektir. Bunu yapabilmek için de
bütün dünyanın kararlı bir irade göstermesi gerekir. Dünyanın
NATO, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası birlikleri
kurduğu gibi, belki de bugün uluslararası terörle mücadele
noktasında sadece sözle değil, lafızla değil, tamamen
kararlı bu anlayışı ortaya koyabilecek bir
yapılanmayı da hepimiz bekliyoruz ve bu, bir veya birkaç ülkenin
iradesiyle değil, küresel bir iradeyle çözülmelidir.
Terör, bizi korkutmaya çalışıyor,
korkmayacağımızı söylemeyelim. Terör, bizi tedirgin etmeye
çalışıyor, tedirgin olmayacağımızı
söylemeliyiz. Terör, endişeyle yaşamamızı istemektedir,
elbette ki bunun olmayacağını tekrar ifade etmek
zorundayız. Buna teslim olmamız mümkün değildir. Tüm kapasitemizi,
tüm imkânlarımızı, tüm gücümüzü ortaya koyacak ve elbette terörü,
Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi
kaynağında yok edeceğiz. Bundan hiç kimsenin endişesi
olmasın.
Bilmenizi istiyorum, birçok ataklar yiyoruz. Elbette
ki sorumluluk bize aittir. İnanın ki gecenin saat üçüne kadar ne ben
ne Jandarma Genel Komutanım ne Emniyet Genel Müdürüm ne
Müsteşarım ne de alt tarafta çalışan, bu işin
sorumluluğunu yaşayan hiç kimse uyumamaktadır. Bir taraftan
terörün biçim değiştir anlayışına karşı
yoğun bir mücadele ortaya koyuyor, diğer taraftan da bu mücadeleyi
ortaya koyan ve gerçekleştiren, terörle mücadele eden güvenlik
kuvvetlerimize hem teknik kabiliyet sağlıyor hem de onların
morallerinin en üst seviyede olması konusundaki irademizi sergiliyoruz.
Hiç endişeniz olmasın, terörle mücadelede hem terörü tamamen ortadan
kaldırabilmek, milletimizin huzurunu gerçekleştirebilmek, şu
milletin ve şu Millet Meclisinin gündeminden terörü kaldırabilmek
için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Terör sizin sözünüzedir,
terör demokrasiyedir, terör bizim sözümüzedir, birliğimizedir ve kardeşliğimizedir.
Bu vesileyle, şehit olan bütün
vatandaşlarımıza Cenab-ı Allahtan rahmet, yaralananlara
şifalar diliyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla ve muhabbetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Hükûmetin gündem dışı
konuşması sonrasında siyasi parti gruplarına söz
vereceğim.
İlk konuşmacı, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Erhan Usta, Samsun Mlletvekili.
Buyurunuz Sayın Usta. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanının terörle ilgili
bilgilendirmesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
2016 yılı ülkemiz açısından zor
bir yıl olmuştur. Toplumsal ve kültürel ayrışmanın
sinsi provalarının yapıldığı,
vatanımıza yönelik hain emellerin yerli ve yabancı iş
birlikçileri sayesinde alenen ortaya çıktığı bir yılı
geride bırakmış bulunmaktayız.
Taşeron terör örgütleri eş güdüm hâlinde
ülkemizi hedef almıştır. Türkiye bölücü, yıkıcı,
ayırıcı, aynı zamanda silah ve şiddete
sırtını yaslamış her türlü terör ve cinayet örgütünün
hedefindedir.
Ülkemiz 2016 yılında Ankara, Bursa,
Diyarbakır, Elâzığ, Gaziantep, Hakkâri, Şırnak,
İstanbul ve en son Kayseride canlı bombalar
aracılığıyla kan gölüne dönmüştür.
2016 yılında toplam şehit
sayımız 839dur. 20 Temmuz 2015ten bu yana 600 askerimiz, 382
polisimiz, 63 korucumuz, 35 sivil memurumuz olmak üzere toplam 1.080
evladımız şehit olmuş, 663 vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. Yaklaşık 2.105 askerimiz, 1.564
polisimiz, 74 korucumuz, 4.277 vatandaşımız
yaralanmıştır.
Yılbaşı gecesinde ise İstanbul
Ortaköydeki gece kulübünü, insan kanından beslenen, en küçük acıma
duygusuna, vicdan kırıntısına sahip olmayan şerefsiz
terör cellatları kana bulamıştır. Saldırıda 1
polisimiz şehit olmuş, 38 kişi hayatını kaybetmiş
ve 65 kişi de yaralanmıştır.
Yaralıların içinde durumu ağır
olanlar da vardır. Cenab-ı Allahtan tüm
yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyorum. Şehit
polisimize ve hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet, kederli yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Saldırıda hedef ne bir düğün
alayı ne bir futbol maçı ne bir yaşam tarzıdır. Hedef
esasen Türkiyedir, Türk milletinin millî birlik ve kardeşliğidir.
Dünya ekonomik ve siyasi çalkantılarla,
yürekleri yakan acı görüntülerle 2017 yılını
karşılamaktadır. Bu, uygarlığın geldiği
seviye göz önüne alındığında üzücü ve düşündürücü bir
tablodur. Özellikle ülkemizin merkezini oluşturduğu yakın
coğrafyamızda kara bulutlar dolaşmakta, Irak'taki mezhep ve
etnik merkezli istikrarsızlık hızla tırmanmakta, Suriye
fiilen parçalanmakta, Halep ve diğer Türkmen bölgelerinde katliamlar
yaşanmaktadır.
ABD'nin FETÖye mevzi açması, IŞİDi
el altından kışkırtması, YPGye silah dağıtması,
Kandile zırh olması, teröristleri silahlandırıp
eğitim vermesi ülkemiz aleyhine ilave risk ve tehditleri ortaya
çıkarmıştır. Ülkemiz 2016 yılında ateş
çemberine düşürülmüştür.
BAŞKAN Sayın Usta, bir saniye efendim.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir
uğultu var, ben dahi kürsüden hatibi dinlemekte zorlanıyorum. Lütfen
efendim, sohbet edecek arkadaşlar dışarı
çıksınlar, sohbetlerini orada yapsınlar.
Buyurunuz Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yanlış nerede, ihmal ve iradesizliğin
failleri kimlerdir? Vatan topraklarımıza teröristler nasıl
yuvalanmış, hangi kaynak ve ilişki ağlarından
beslenmiş, arkalarına kim ya da kimleri almışlardır?
Tüm bu belirsizliklerin asgariye indirilmesi çok önemlidir ve bunda da
sorumluluk Hükûmete aittir.
Az önce rakamlarla ifade ettiğim tablo, millî
bir yıkım tablosudur. Analar ağlamayacak, terör bitecek,
ülkemize bahar havası gelecekti. Dağlardan korkusuzca kardelenlerin
toplanacağı, Murat ve Fırat nehirlerinin suları barışa
akacağı söyleniyordu. Peki, Türkiye hangi ara bu tuzağa
düştü?
Türkiyenin başına eş zamanlı
musallat olan PKK, PYD-YPG, FETÖ, IŞİD ve DHKP-C gibi terör
örgütlerinin gövdeleri aynı, yalnızca dalları
farklıdır. Vatanımıza ve vatandaşlarımıza
yapılan her türlü saldırıya gereken cevabın verilmesi,
sınırımızın ve bölgedeki halkın güvenliğinin
sağlanması, kontrol altına alınması ve göç sorununun
yok edilmesi için Suriyede gerçekleştirilen Fırat Kalkanı
operasyonu çok önemlidir
2017 yılında da terör örgütleriyle
mücadele sonuna kadar devam etmelidir. Teröristler nerede ise, nerelerden
üreyip saldırıya geçiyorlarsa oralarda imha edilmeli, Fırat
Kalkanı operasyonu da sadece Suriyeyle sınırlı
kalmamalı, vatanımıza karşı nereden tehdit gelirse
terörü ve teröristi yerinde yok edinceye kadar devam etmelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi, sonuna kadar,
devletinin, sınır içinde ve sınır ötesinde kahramanca
mücadele veren Türk Silahlı Kuvvetlerinin hem destekçisi hem de
duacısıdır.
Terörün hedefi Türkiyedir. Devleti ile milletiyle
bir ve bütün yaşama iradesi kırılmak istenen Türkiyedir. Bu
nedenledir ki tüm bu terör saldırıları birbirlerinden ayrı
düşünülemez, hepsi birbirini tamamlayan, nihai amacı
değişmeyen hain terör saldırılarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, her türlü iğrenç ve namert
operasyonu göğüsleyip ezecek güç ve kudrettedir. PKK, PYD-YPG, FETÖ ve
DHKP-C, millî vakar ve namus karşısında yerle yeksan
olacaktır. Bunun başka bir alternatif ve yolu
kalmamıştır. Vatan topraklarının parçalanması,
bir ve beraberliğimizin bozulması amacıyla terörü ve teröristi
besleyen yerli ve yabancılara açık ve net bir mesaj göndermek
gerekmektedir.
Türkiye teslim alınmak istenmektedir ancak Türk
milleti, bu kan selinde boğulmayacaktır. Millet olarak terör
karşısında en küçük bir yılgınlık göstermeden,
yaşanan vahşetler karşısında daha çok
kenetleneceğiz.
Terörle mücadele konusunda, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, Hükûmeti net bir şekilde desteklediğimizi ifade
ettik. Ancak devleti yönetenler, insanımızın can ve mal
emniyetini sağlayacak gerekli tedbirleri almalıdırlar.
Silahlı ve bombalı alçaklar hedeflerine kilitlenip keşif
anından saldırı pozisyonuna geçinceye kadar serbestçe
dolaşırken güvenlik ve istihbarat kurumları neyle
uğraşmaktadır?
Cinayetler bir an önce son bulmalı, ülkemiz ve
milletimiz huzur ve asayişe kavuşmalıdır. İstanbulun
göbeğinde, en işlek ve canlı semtinde, elinde Kaleşnikofla
gelip meşhur bir eğlence mekânını basarak kana bulayan cani
ve eylemi hakkında kafalarda oldukça fazla soru işareti
belirmiştir.
Benzeri saldırılara Avrupa ve Amerikada
da rastlanıyor olması ihmallere kılıf
olmamalıdır. Büyük şehirlerimizde, İstanbul gibi
dünyanın en büyük Türk kentinde, böylesi terör
saldırılarının yapılabilmesi oldukça düşündürücüdür.
2017 yılında da terör örgütleri
durmayacak, provokasyonlarını sürdüreceklerdir. Buna
hazırlıklı olmak zorunluluğu vardır. Kastedilmek
istenen ülkemizin geleceğidir, imhası amaçlanan millî birlik ve
bağımsızlığımızdır.
Türk milletinin tamamı kanlı namlunun
ucundadır. Düşmana karşı ayağa kalkmak, tüm vatan
sathını korumaya almak yalnızca iktidarın değil,
hepimizin manevi sorumluluğu altındadır. Ne yaparlarsa
yapsınlar milletimizi bölemeyecek, ülkemizi
paylaşamayacaklardır.
Terörle mücadele konusunda Hükûmet
kararlılığını ortaya koymalıdır. Terör
saldırılarına karşı istihbarattan moral, teçhizat ve
saha stratejilerine kadar terörle mücadeledeki her bir adım gözden
geçirilmelidir; hatalar ve eksiklikler süratle giderilmelidir.
On dört yıllık Hükûmet uygulamaları
esnasında, bütün kurumlarda olduğu gibi, Emniyet, istihbarat ve
diğer güvenlik kurumlarında da ciddi zafiyetler meydana
gelmiştir. İnsan kaynağımızın ve
kurumlarımızın çok hızlı bir şekilde, daha
işlevsel, planlı, etkili ve sonuç alıcı bir yapıya
kavuşturulmaları gerekmektedir. Bu mücadele kararlılık
isteyen bir süreçtir. Devleti yönetenler, artık teröre karşı
kınama ve lanetleme yarışından daha fazlasını
yapmalıdır. Klasik yöntem ve araçlarının yanında tam
saha mücadelenin oluşturulması şarttır.
Hükûmet uzlaşı kültürü içinde, daha
stratejik bakış açısıyla, akılcı, bilimsel,
sürdürülebilir ve millî bir terörle mücadele politikası
oluşturmalıdır. Terörle mücadeleyle ilgili yasal mevzuat
güvenlik güçlerine ve halka hizmet eder nitelikte ve gelişen şartlara
uygun olarak revize edilmelidir.
Terörist faaliyetlerde bulunanların
vatandaşlık hak ve menfaatlerinden yararlanmalarını
engelleyici düzenlemeler yapılmalıdır.
Terör örgütlerinin kökünü kurutmak önemli
olduğu kadar, bunları destekleyen, elinden tutan, besleyip
palazlandıran asıl suçlularla yüzleşmek, daha da ötesi
hesaplaşmak mecburi hâl almıştır. Bu yönde kapsamlı
bir mücadeleyi de Hükûmetten bekliyoruz.
Yaklaşan ağır tehlikeler
karşısında artık vakit kaybına tahammül
kalmamıştır. Hiçbir ayrım yapmadan bayrak, vatan ve millet
ortak paydasında buluşmanın zamanı gelmiştir.
Göğsünü gere gere ülkem, milletim, vatanım diyen herkesle
beraberlik şarttır, tarihî önemdedir. Beraberce mutlu günlere
doğru katedeceğimiz daha nice yıllar vardır ve
olmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bütün
samimiyetimizle ve muhabbetle, ortak paydamıza saygı gösteren herkese
elimizi uzatıyoruz. Ancak bölünme gayreti içerisinde olanları da
affetmemizin mümkün olmadığını buradan ilan ediyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçileri, Türkiyenin millî
birliğini ve kardeşlik hukukunu korumaya ant içmiştir. Biz
doğulusunu da batılısını da, Alevisini de Sünnisini
de kucaklayacak büyük sevgilerle dolu bir davanın mensuplarıyız.
Bu topraklara vatanım diyen, üzerinde yaşayan insanlara milletim
diyen, vatan toprakları üzerinde dalgalanan ay yıldızlı al
bayrağına benim diyen, kısacası Bu ülke benim. diyen
herkesle uzlaşır, gönlümüzü açarız.
2017 yılının hem ülkemizi hem
dünyayı terör ve savaşın korkutucu, çirkin, soğuk yüzünden
uzak tutmasını, büyük Türk milletinin ve bütün
insanlığın susadığı barışı,
refahı ve huzuru getirmesini Cenab-ı Allahtan niyaz ederim.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Usta.
Gruplar adına ikinci konuşmacı, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Mithat Sancar.
Buyurunuz Sayın Sancar. (HDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Sancar, süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce İçişleri
Bakanı burada Hükûmet adına son günlerdeki gelişmelerle ilgili
bilgilendirme konuşması yaptı. Doğrusu,
konuşmasına Özür dileriz, hatalarımız var, güvenlik
konusunda zaaflarımız var, ölen insanların bu cinayetlere kurban
gitmemesi için yapılması gerekenleri yapamadık; biz milletten
özür diliyoruz, sizden de, Genel Kuruldan da özür diliyoruz. diye
başlasaydı, iyi bir yola girdiğimize dair ciddi bir umut
besleyebilirdik, istifa noktasına gelmesine belki gerek kalmazdı
çünkü Türkiye'de istifa kurumu bu tür durumlarda pek işlemiyor, biliyoruz.
Oysa -uygar bir ülkede- bunun ardından da Ben görevini yerine
getirememiş bir İçişleri Bakanı olarak, iç güvenlik
görevini, kamu düzenini sağlama görevini yerine getirememiş bir
İçişleri Bakanı olarak istifa ediyorum
huzurlarınızda. deseydi, belki de Türkiye'de yeni bir
başlangıcın ilk adımını atar, bir simge hâline
gelirdi ama onu yapmadı.
Peki, bunu yapmadı, başka şeyler
yapabilirdi, mesela yılbaşındaki bu korkunç katliamla ilgili
daha ayrıntılı bilgiler verebilirdi. O katliamın nasıl
oluştuğunu, katillerin nasıl
hazırlandığını ve ortamın nasıl
hazırlandığını burada bize objektif olarak,
olabildiğince objektif olarak anlatmaya çalışsaydı bu da
gerçekten medeni bir adım olurdu, belki bundan sonra bu tür
saldırıların toplumsal barışı bozmasını
önleyecek bir atmosfer, bir siyasi, sosyal hava yaratılmasına
katkıda bulunurdu; onu da yapmadı.
Sayın Bakan bundan önce bazı
saldırılardan, katliamlardan sonra konuşmalar yaptı ve
intikam yeminleri etti, hatta neredeyse intikam çağrıları
yaptı. Bir hukuk devleti olmanın ilk şartı, şüphesiz,
hukuka bağlı olmaktır. Hatta hukuk devleti olmak için
değil, bir devlet olabilmek için de hukuka bağlılık şarttır.
Bakın, yıllarca, belki yirmi yıldan fazla süre devlet teorisi
dersi verdim ve üniversite 2nci sınıf öğrencilerine ilk
söylediğimiz şey şudur: İktidar geniş bir
kavramdır, devletteki iktidar bunun bir parçasıdır. Başka
alanlarda da iktidarlar vardır. Mesela derneklerde, çetelerde, mafyada da
iktidar olur. Onlarda da, bir kısmında, en azından suç
örgütlerinde, mafya dâhil suç örgütlerinde şiddet kullanma imkânları
da olur. Hatta kendi içlerinde bir şiddet tekeli de kurabilirler. Bütün
bunlar devlet iktidarının da özellikleridir. Peki, devlet
iktidarını, suç örgütlerini, mafyavari veya terör örgütlerini
içindeki bu iktidardan ayıran nedir? Bizim en kritik bilgimizdir, en basit
bilgi, en kritik bilgi, en hassas bilgi: Hukuka
bağlılıktır. Devlet ile mafya ve terör örgütleri, suç
örgütleri arasındaki sınırı kaldıran şey, devleti
çeteye dönüştüren şey devlet iktidarının hukukla
bağlı olmaktan çıkmasıdır. Mesela, intikam gibi bir
yöntem, çağdaş bir hukuk devletinde bir bakanın, hele de bir
İçişleri Bakanının ağzına almaması gereken
bir kelimedir. Hukuk içinde hesap sorma hem görevidir hem sorumluluğudur.
Bunu yapmak elbette ona düşen iştir. Bunu söyleyebilir ama intikam
çağrıları yapamaz.
Peki, başka neler yapılıyor? Linç
girişimleri. Türkiye linç girişimlerini iyi tanıyor,
geçmişimizde bunun çok kötü, çok karanlık ve kirli örnekleri var. Bir
ülkede, hele Türkiyede, özellikle Türkiyede linç girişimleri, siyasi
otoritenin, devlet yöneticilerinin doğrudan ya da dolaylı onayı,
hoşgörüsü, bazen teşviki olmadan ortaya çıkmaz. Türkiyede
linçlerin tarihini incelediğinizde görürsünüz, mutlaka devletin, siyasi
iktidarın içinde görevliler buna zemin
hazırlamışlardır, bunları hoş görmüşlerdir,
bazen de teşvik etmişlerdir.
Bazı terör saldırıları veya
katliamlar sonrası kendi üzerlerindeki sorumluluğu, kendilerine
yönelebilecek halk tepkisini savuşturmak için linçlerin önünü
açmışlardır. TAK ya da benzeri örgütlerin üstlendiği
katliamlardan sonra HDP hedef gösterilmiştir. İl, ilçe
binalarımıza saldırılar olmuştur; sadece onlara
değil, bazı yerlerde doğrudan doğruya partiyle ilgisi
olmayan Kürtlere de saldırılar olmuştur. Bunlarla ilgili neler
yapıldı, hukuken ne gibi soruşturmalar açıldı?
Bunları soruyoruz ama gelen bilgiler çok sınırlı. Veriler
de hiç tatminkâr değil. Ne oluyor sonra? Linç bir yönetim tekniği
olarak kullanılmaya devam ediliyor. Yönetim tekniği olarak lincin
amacı şudur: Size yönelebilecek halk tepkisini başka yere
yönlendirmek, sorumluluktan kurtulmak.
Bakın, Reinadaki bu korkunç katliamdan sonra,
sosyal medyada yeni bir günah keçisi yaratılıyor, Aleviler hedef
gösteriliyor, sanki bu ortamdan Aleviler sorumluymuş gibi hedef
gösteriliyorlar. AKPnin içinde veya çevresinde bulunanlar televizyonlara
çıkıp Alevi örgütlerinin liderleri Türkiyede öldürülürler. diye
söyleyebiliyorlar. Yılbaşından önce bağıra
çağıra gelen bir katliam söz konusu. Sosyal medya
paylaşımları
Şimdi Soruşturma açıldı.
diyor Sayın Bakan. Peki, bunlar yapılırken niye hiç sesiniz
çıkmadı? Tek bir eleştirel tweetten dolayı insanlar
tutuklanabiliyor ama katliam çağrısı yapanlar sosyal medyada
istedikleri gibi yazıp çizebiliyorlar. Birileri, katliam
çağrısı yapar ve bunu asla kendilerine dokunulmayacağı
güveniyle sürekli yürütürler; birileri, Cumhurbaşkanını veya
Hükûmeti eleştirdi diye derhâl tutuklanırlar. Böyle bir ülkede siz
şiddeti de terörü de önleyemezsiniz çünkü terörü, şiddeti önlemenin
iki ayağı vardır: Güvenlik, siyaset. Güvenlik ayağında
zaten durum ortada, ne güvenlik sağlanabiliyor ne istihbarat var ortada. Katliamlar
arka arkaya geliyor, insanlarımız öldürülüyor, Türkiye bir katliam
cenneti hâline gelmiş durumda, kan gölüne dönmüş durumda ve bundan
dolayı da herhangi bir sorumluluk üstlenmeye yanaşmıyor hiç
kimse, Hükûmet yanaşmıyor, sürekli sorumluluğu başkalarına
atmaya çalışıyor. Bari siyasetinizle bu ortamı şiddete
ve katliamlara elverişli hâlden çıkarmaya çalışın.
Nedir o? Bu gerilimi düşürmek, toplumsal diyalog, Düşman.
söyleminden vazgeçmek, demokrasiyi geliştirmek, özgürlüklere
saldırmaktansa özgürlüklere kastedenlere karşı tedbir almak.
Bunları da yapmadığınız zaman ülkeyi karpuz gibi
ikiye, bazen dörde bölebiliyorsunuz. Bu söylem, bu
düşmanlaştırma ve gerilim söylemi, intikam ve linç politikası
ülkeyi parçalıyor. Ülkeyi parçaladığınız zaman da
dış güçler de içerideki başka güçler de bundan elbette
yararlanır. Onlar yararlanıyor diye sizin sorumluluğunuz ortadan
kalkmaz. Katliamların olduğu bir ülkede sorumluluk her şeyden
önce siyasi otoritenindir. Nasıl Bölünmüş yollar, otoyollar, Avrasya
tünelleri bizimdir. diye övünüyorsanız katliamlar, bu cinayetler, bu
barışı bozan, ülkeyi kana bulayan bütün olaylar da sizin
sorumluluğunuzdadır. Bunun da hesabını vermenin en medeni
yolu bu konularla ilgili bakanların önce burada samimi bir öz
eleştiri, açık bir bilgilendirme, ardından istifa etmeleridir.
Evet, inşallah, 2017 o yılbaşı
gecesindeki o korkunç katliama rağmen barış, huzur
bulacağımız bir yıl olur.
Saygıyla selamlıyorum sizleri. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sancar.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın Sancar, konuşmasında, yanlış
anlamadıysam, Televizyonlarda bazı AK PARTİliler
çıkıp Alevi liderler öldürülür. diyerek Alevilere yönelik bir
tahrik kampanyası yapıyorlar. tarzında bir
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) AK PARTİ falan demedi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hayır, hayır
öyle dedi, AK PARTİli dedi. Tutanaklara bakın.
BAŞKAN Buyurun, sataşma nedeniyle
Pardon, bir açıklaması varsa alalım
Sayın Sancarın.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Ben yakın duran
dedim, AK PARTİ yöneticisi. demedim ama AK PARTİnin çevresinde
olan. dedim, istiyorsa cevap versin Sayın Başkanım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) O zaman
düzeltsin Mithat Bey de yani AK PARTİyle ilgisi yok.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Yani ben böyle AK
PARTİ yöneticisi. demedim.
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurunuz,
iki dakika söz veriyorum size, 69uncu madde çerçevesinde. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın Hükûmetin gündem dışı
açıklaması nedeniyle HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Sancar konuşurken,
konuşmalarını tabii dikkatle takip ediyoruz, AK PARTİli
dedi, daha sonra yakın olarak ifade etti galiba. Bu,
yılbaşı gecesi yaşanan katliama ilişkin olarak yeni
bir tahrik dalgası yapılıyor ve Alevi liderler hedef
gösteriliyor. şeklinde bir beyanda bulundu. Bunu şiddetle
reddediyorum. Bir kere AK PARTİnin siyasal anlayışı, bütün
Türkiyeyi kucaklamak ve barış, esenlik içerisinde bu ülkenin
geleceğini inşa etmek istikametindeki bir yaklaşımdır.
Hiçbir tahrik, insanları birbirine düşürücü hiçbir yaklaşım
asla bizimle ilişkili değildir. Bunu sosyal medyada yapanlar var,
zaman zaman televizyonlarda da maksadını aşan ifadeler kullanan
birileri var ama bunların AK PARTİyle yahut da meşru
mecralardaki siyaset kurumlarıyla bir ilgisi olduğunu düşünmek
istemem.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Sancar
MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın Başkan
çok kısa bir açıklama yapayım.
BAŞKAN Buyurunuz, mikrofonunuzu açayım.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Mardin Milletvekili Mithat Sancarın, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MİTHAT SANCAR (Mardin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Alevilerin hedef gösterilmesiyle ilgili pek çok
yayın var. Sadece sosyal medyada değil, maalesef, doğrudan
doğruya AKPye hizmet ettiğini saklamayan televizyon
kanallarında da oluyor. Sayısız televizyon kanalı
kapatıldı. Bunlarla ilgili bir işlem yapılmaz mı?
Bakın, Özdemir Özdemir, sizinle ne ilişkisi olduğunu bilmiyorum,
araştırmadım ama okudum.
VELİ AĞBABA (Malatya) Kendi kurduğu
derneğin başkanı.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Diyor ki:
Aklınızı başınıza alın, ortalık
karışırsa Alevi STK başkanlarını Türkiye'de
öldürürler. Nerede söylüyor beyler? A Haberde söylüyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) Kanal Ada, Kanal
Ada.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Kanal Ada söylüyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) AKPnin
kurmuş olduğu dernek başkanı.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Biz tanımıyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Tanımıyoruz.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Şimdi, peki,
Sayın Başkan -Naci Bostancıya sesleniyorum- bunlarla ilgili,
çıkın, anında bir söz söyleyin.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Halt etmiş.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Şevki Yılmazla
ilgili bir açıklamanız oldu mu? Şevki Yılmaz dedi ki:
MİTin görevi HDPli vekilleri infaz etmek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın
Başkan, çok kısa...
BAŞKAN Tamamlayınız, açıyorum
mikrofonunuzu.
VELİ AĞBABA (Malatya) İzmir
milletvekilleriniz bilir.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Peki, onunla ilgili
bir açıklamanız oldu mu? Bir işlem var mı?
Bundan çok, asla kıyaslanmayacak sözler
kullananlar içeride tutuklu, katliam ve infaz çağrısı yapanlar
hiçbir soruşturmaya uğramıyor.
Son bir cümle: Sayın Yasin Aktay -burada
mı, bilmiyorum- bizim arkadaşların tutuklanmasını
teselli olarak niteledi. Reina için teselli senin tutuklanman mı Yasin? Bu
mudur hukuk devleti? Bunlarla ilgili bir söz söyleyin, ondan sonra da toplumsal
barışı savunduğunuza yürekten inanalım. Biz de bunun
için hazırız, her şeyi yapmaya hazırız.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ne alakası var?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sancar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Bostancı...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Televizyonlarda
Ahmet, Mehmet çıkmış bir şey söylemiş.
GARO PAYLAN (İstanbul) A Haberde.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) A Haberin kimin
olduğunu biliyoruz Sayın Bostancı.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Doğru haber
olsun, B haber olsun ya.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bir siyasal
bağlantı üzerinden bizim çıkıp, bunun bizimle sanki
bağlantısı varmış gibi bir savunma durumuna geçmemiz
düşünülemez.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sizin sunduğunuz
imkânlarla, sağladığınız kaynaklarla...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Ama, aynı
şekilde, Mithat Beyin söylediği gibi aynı şekilde her kim,
hangi kesime yönelik olursa olsun, televizyonda, sosyal medyada tahrikçilik
yapıyorsa savcılar göreve diyorum. Benim diyeceğim budur.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan, kayda geçsin diye bir iki şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Ağbaba...
VELİ AĞBABA
(Malatya) Bu Kanal A televizyonu her hafta, her akşam nefret kusuyor.
Geçtiğimiz hafta CHP ve esrarla ilgili program yapmıştı.
AKPnin besleyip büyüttüğü kanallardan birisi, haram medyası, havuz
medyası. Her akşam
Dün akşam da AKPnin kurdurmuş
olduğu yandaş bir Alevi derneği sözde
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Başkanım, ne
alakası var şimdi? Başkanım, parti ile televizyonun ne
alakası var? Ne alakası var?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Alevi dernek
başkanlarını açıkça ölümle tehdit ediyor, açıkça O
koltuğa oturamaz, hepiniz ölürsünüz. diyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Böyle bir
yaklaşım olur mu efendim? Partiyle ne alakası var televizyonun?
VELİ AĞBABA (Malatya) Bu, kayda geçsin
diye söylüyorum; bu Kanal A televizyonu ve yandaş kanalları, CHPye,
laikliğe, insanlığa düşman olan kanalları da
kınıyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Başkanım,
böyle bir usul yok, ne oluyor?
VELİ AĞBABA (Malatya) Ayrıca, RTÜKte
çoğunlukları var
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ağbaba.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Böyle bir şey yok
efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Ağbabanın yorumlarını reddediyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Reddediyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Tamamen
spekülatif ve subjektif yorumlardır.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Evet,
kışkırtıcı efendim,
kışkırtıcı bir yaklaşım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bostancı.
Konuşmalar tutanaklara geçmiştir.
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
B) Hükümetin Gündem Dışı Açıklamaları
(Devam)
1.- İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun, son
günlerdeki gelişmeler ve iç güvenliğe ilişkin gündem
dışı açıklaması ve MHP Grubu adına Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, HDP Grubu adına Mardin Milletvekili
Mithat Sancarın, CHP Grubu adına Ankara Milletvekili Levent Gökün
ve AK PARTİ Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının aynı konuda görüşlerine ilişkin gündem
dışı açıklamaları (Devam)
BAŞKAN Gruplar adına üçüncü
konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Levent Gök.
Buyurunuz Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çok taze umutlarla, geleceğe
dair iddialarımızla, Türkiyede yaşayan 80 milyon insanın
31 Aralık akşamı tek düşüncesi, arzusu, 2017
yılının terörsüz geçmesi. Herkes diğer
iddialarını, arzularını geri plana bıraktı ama
bir tek şey istedi; 2017 terörsüz geçsin, bir tek masum insanın
hayatı kaybolmasın, Türkiye acılar çekmesin derken günün ilk
ışıklarıyla İstanbulda patlayan bomba bütün bu
umutları, arzuları, istemleri aldı götürdü.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önce İçişleri Bakanını izledik burada,
büyük bir hayal kırıklığı yaşadım.
Sayın Bakan burada sanki bir okul müsameresinde, bir münazara heyetinde
bir konu anlatır gibi anlatıyor. Neyi anlatıyor? Daha iki gün
önce İstanbulda 39 kişi hayatını kaybetmiş, daha
ölümlerin travmalarını yaşıyoruz
Hükûmetin
bilgilendirmesine teşekkür ederiz, biz zaten talep de ediyorduk ama
doyurucu, hepimizi ikna edici, geleceğe dair güven
duygularımızı artırıcı bir konuşma
beklerken, bir hayal kırıklığı içerisinde, işte
laf olsun torba dolsun diye yapılan bir konuşma.
Sayın Bakan, böyle olmaz yani sizin
sorumluluğunuz var. Siz madem geldiniz, bu kürsüye çıktınız
Ben milletime, Meclisime hesap vereceğim. dediniz; e hesabını
veriniz. Siz, hesabı vermeden kaçıyorsunuz. Ya, burada hesap
kesilmedi arkadaşlar, hesap boş duruyor.
Bakın, Sayın Bakan 31 Ağustosta
göreve geldi. 31 Ağustostan bugüne değin, Sayın Bakanın
görevde olduğu sürede, diğerlerini saymıyorum
Diğerlerini
de söyleyeyim: Haziran 2015ten 2016 sonuna kadar 18 ayda 423
yurttaşımız patlayan bombalarla hayatını kaybetti, 3
bine yakın insanımız yaralandı, 3 bin; hayatını
kaybeden 423. Hayatını kaybeden bu insanların 118i Sayın
Bakan döneminde. 31 Ağustosta göreve gelmiş; 9 Ekimde Hakkâride, 4
Kasımda Diyarbakırda, 24 Kasımda Adanada, 10 Aralıkta
İstanbulda, 17 Aralıkta Kayseride, 1 Ocakta İstanbulda
patlayan bombalarla, saldırılarla tam 118 kişi
hayatını kaybetmiş Sayın Bakanın döneminde.
Şimdi, Sayın Bakan, biz, yaşam
hakkı diyoruz, yaşam hakkı! Yani, yaşam hakkının
olabildiğince örselendiği, olabildiğince artık -üzülerek
söylüyorum- Türkiyede kanıksatılır hâle geldiği bir
dönemden geçiyoruz. Artık, bir patlayan bombanın daha
acısını unutmadan, bir patlayan bomba önceki acıları
unutturuyor Türkiyeye. Böyle bir tablo yaşanıyor. Böyle bir tablo
içerisinde, ölenlerin kimlikleriyle, nerede öldükleriyle ayrışma
konusu yaratılıyor. Yani yılbaşı programı
kutlayanların ölmesine herkesin tepki göstermesi gerekirken binlerce trol
İyi ki bunlar öldü. diye tweet atıyorlar. Nasıl oluyor
bunlar?
Yılbaşına gelmeden önce bildiriler,
billboardlarda yılbaşı kutlamalarına karşı bir
tepki oluşturmalar; bütün bunlar bir yana, devletin resmî kurumu Diyanet
Bunlar vahim hatalar değerli kardeşlerim. O hutbeler nereden çıkıyor?
Yani bir yılbaşı kutlanmasının Türkiyeye
getireceği eksi ne olabilir? İnsanlar çoluğunu çocuğunu
almış, evinde tavuğunu yiyor, pilavını yiyor,
kuruyemişini yiyor, geleceğe dair, bir yıl iyi geçsin... Bunun
neresinde bir suç var?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hiçbir şey yok.
LEVENT GÖK (Devamla) - Şimdiye kadar böyle bir
tablo yoktu Türkiyede ama bu dil, edilgen dil, iktidarın görmeyen edilgen
dili bu hâle getirdi değerli arkadaşlarım. Sayın Bakan,
niye yakasına yapışmıyorsunuz; o gazetelerdeki, havuz
medyasındaki manşetlerin, o bildirilerin yakasına niye
yapışmıyorsunuz? Olay olduktan sonra çok geç ve samimi
değil, inandırıcı değil. Türkiye çok hızlı
bir kutuplaşmanın içerisinde, çok hızlı bir
ayrışmanın içerisinde. Buna engel olması gereken iktidar
partisi.
Şimdi, yurttaşlar da ülkede bir iktidar
var diyorlar, ülkede bir Emniyet var diyorlar, güveniyorlar. Emniyet Genel
Müdürlüğü yılbaşından önce bir bildiri yayınladı
Yılbaşında Alınacak Tedbirler diye. Herkes bu tedbirleri
televizyonlardan duydu, gazetelerden okudu, dedi ki: Polisimiz, Emniyetimiz,
askerimiz bizim güvenliğimizi sağlıyor. Emniyet Genel
Müdürlüğü vatandaşların yılbaşını huzur
içinde geçirmesini temin için önlemler
Ne diyor burada?
Vatandaşların yoğun olduğu yerlerde, eğlence
merkezlerinde tedbirlerimizi artırdık. E, nerede bu? İstanbulun
Ortaköyünde, eğlence merkezinin en yoğun olduğu bir yerde.
Nasıl oluyor? Bir saldırgan elini kolunu sallaya sallaya içeri
giriyor, içeri girmeden ateş ediyor, ateşin yankıları
karşı kıyıdan duyuluyor, 250 metre ötede karakolumuz var.
Ortalık polis kaynıyor. diyorlar. İçeride yedi dakika
kalınıyor, 6 şarjör değiştirdiği ifade ediliyor,
elini kolunu sallaya sallaya çıkıp gidiyor. Sayın Bakan,
bunları niye anlatmıyorsunuz, nasıl oluyor bunlar? İstanbulun
en renkli, en kalabalık yerinde, eğlence merkezinde bunlar nasıl
olabiliyor? Hani sizin tedbirleriniz, nerede kaldı? O 39 kişi,
hayatını kaybedenler, yaralananlar sizin
açıkladığınız tedbirlere güvenerek geldi oraya.
İnsanlar yılbaşı kutlamalarına sizin
açıkladığınız tedbirlerin bir inancı içerisinde
girdi Bize bugün bir şey olmaz. diye. Yazık değil mi? 27si
yabancı, ülkemize gelmişler, ülkemizde misafirler, konuklar, hepsi
hayatlarını kaybetti. Böyle bir tabloda siz burada
çıkmışsınız, Şunu yapmaya
çalıştık, bunu yapmaya çalıştık. Yapacağınız
tek bir şey var Sayın Bakan, tek bir şey var, buraya geldikten
sonra Arkadaşlar, ben İçişleri Bakanlığı
görevini üstlendim, elimden gelen çabayı gösterdim ama terör
olaylarını önleyemiyorum, masum insanların ölmesini
önleyemiyorum. Bunda benim de kabahatim var. Onurlu bir şekilde istifa
ediyorum. demeniz lazım, yapmanız gereken bu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Hükûmet hep mağdur, her olayda mağdur.
Peki, bu olaylara nasıl geliniyor? Sizin dış
politikanızın hiç sonuçları yok mu bunda? Yönetememe krizi,
Türkiyeyi ve sorunlarını tahlil edememe krizi
Bu insanlar Türkiyeye
nasıl elini kolunu sallaya sallaya geliyor, bu yabancı terör örgütü
mensupları? Bunların bir kayıtları yok mu? Elini kolunu
sallayan Türkiyede. Zaten güneyimiz kevgire dönmüş durumda. Böyle bir
tabloda dünyanın en acımasız örgütleri cirit atıyor. PKK
bir yandan, IŞİD bir yandan, DHKP-C gibi örgütler, bir de FETÖyle
mücadele ediyoruz. E, peki, ne yapmamız lazım? Herkes diyor ki
Birlik olalım. E, biz de söylüyoruz Birlik olalım. ve bu konudan
asla taviz vermiyoruz, her türlü konuda Hükûmete destek vereceğimizi ifade
ediyoruz. Terörün bizi yenmemesi için, bizim
alışkanlıklarımızı, yaşam
tarzımızı, laik cumhuriyetimizi etkilememesi için, Türkiyenin
geleceğinin daha aydınlık olması için dik durmaya
çalışıyoruz. Ölümler art arda geliyor, aynı sözleri
söylüyoruz ama bir sorumlu var kardeşim; siyasi iktidardır bunun
sorumlusu. Havuz medyasını açın, sanki sorumlu Cumhuriyet Halk
Partisi. Böyle rezillik olur mu Sayın Bakan, bu yayınları niçin
önlemiyorsunuz? Türkiyeyi ayrıştıran bu dile niye son
vermiyorsunuz? Nasıl beraber olacağız terör
karşısında? Biz açıklıyoruz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak. Getirin, yasal önlemleri, temel hak ve özgürlükleri sınırlamamak
kaydıyla Biz şu önlemlerle terörü önlüyoruz. deyin, bütün
konuşmalarımızı geri çekelim, yasal önlemleri alalım,
biz bunu teklif ediyoruz ama iktidar partisi gereğini yapmıyorsa
gereğini yapacağı tek bir şey kalıyor, istifadır
değerli arkadaşlarım.
Biz yaşam hakkı istiyoruz. Türkiyede
korkmadan, özgürce yaşamak istiyoruz. Bu özlemimizi milyonlarca kişi
dile getiriyor. Herkes yarına dair korku içerisinde. Bir yandan
Birleşelim. diyoruz ama en büyük ayrışmalar Hükûmet
tarafından yapılıyor.
Anayasa değişikliği
Şimdi,
birazdan AKPnin grup önerisini görüşeceğiz. Türkiyede bu ölümler
olmamış gibi, terörün en korkunç örgütleriyle mücadele
etmiyormuşuz gibi varsa yoksa başkanlık rejimi; bütün günleri
çalışalım, televizyonun olmadığı saatlerde de
çalışalım; Türkiye, kim ne söylüyor, CHP ne söylüyor, diğer
partiler ne söylüyor duymasın, varsa yoksa başkanlık.
Başkan olsan kaç yazar, olmasan kaç yazar! Yeter ki benim bir tek masum
insanımın burnu kanamasın değerli arkadaşlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Onunla bunun ne alakası var Sayın Başkan?
LEVENT GÖK (Devamla) Türkiyeyi
ayrıştırmayın, Türkiyeyi kutuplaştırmayın,
çekin bu Anayasa teklifini. Gelin, terör konusunda oturalım, ne
yapılması gerekiyorsa hep beraber konuşalım ama öncelikle
Sayın Bakanın da istifa etmesi gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Son söz hakkı Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancıya aittir.
Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Levent Beyin konuşmaları en
tazesi. Anayasa değişiklik teklifini terör dolayısıyla
çekmemizi istiyor.
LEVENT GÖK (Ankara) Toplumu germeyin. diyorum
Sayın Naci Bey.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Toptan
çekmenizi istiyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Levent Bey,
siyasi tartışmalar medeni müzakere zemininde yürüdüğü sürece
toplum bundan gerilmez.
LEVENT GÖK (Ankara) Komisyonda neler
yaşandığını biliyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bunları
paranteze almayacağız, Türkiyede bu siyasi tartışmalar,
tez ve teklifler muhakkak olacak. Terör var diye Onu konuşma, bunu
konuşma, tartışma yapma. şeklinde teröre teslim olan bir
siyaseti reddediyoruz, böyle bir şey yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Çarpıtıyorsunuz Naci Bey, Levent Beyin söylerini
çarpıtıyorsunuz Sayın Başkan ya da
anlamamışsınız Levent Beyin ne demek istediğini.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Hayır,
Anayasa değişiklik teklifini de konuşuruz Engin Altay Beyin,
Levent Beyin nazik ve zarif üslubuyla elbette. Böyle konuştuğumuz
sürece toplum niye gerilsin?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, benim o üslubun
dışında olduğumu mu kastediyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Hayır,
Özgür Beyin, aynı zamanda bütün arkadaşların
katkılarıyla.
LEVENT GÖK (Ankara) Bu anlam çıktı ama.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Böyle
konuştuğumuz sürece toplum niye gerilsin? Niye bu işten
başka anlamlar çıkarsın? Siz olmaması gerektiğini
söyleyin, biz olması gerektiğini söyleyelim, HDP, MHP fikirlerini
söylesin ve sonuçta, halkımız karar versin. Her referandum, her
Anayasa değişiklik teklifi milleti böler. diye bir
yaklaşımı doğru bulmayız.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Bu rejim
değişikliği Sayın Başkan, normal bir Anayasa
değişikliği değil. Cumhuriyeti yıkmak istiyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) İkincisi,
evet, terörle Türkiye mücadele ediyor. Terörle mücadele etmede iktidar dâhil,
muhalefet dâhil her kesimin üzerine düşen çok temel bir görev var: Teröre
teslim olmamak, terörün gündemine teslim olmamak, katılıp kalmamak.
Terör var. diye oturduğun yerde Aman onu konuşmayayım,
yanlış anlaşılır; aman bunu konuşmayayım, yanlış
anlaşılır. Hayır
ENGİN ALTAY (İstanbul) Nasıl
çarpıtıyor ya.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
Hayatımızı normal bir şekilde sürdüreceğiz. Bu Meclis
çalışacak, insanlar fikirlerini söyleyecek, partiler programları
doğrultusunda hareket edecekler ama her şeyi o meşru zeminlerin
dili, üslubu, yaklaşımı içerisinde gerçekleştireceğiz.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) İnsanlar
düşünmeye, konuşmaya korkar oldu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kıymetli
arkadaşlar, başımız sağ olsun, bütün
insanlığın başı sağ olsun çünkü terör, bir
insanlık suçudur. İstanbulda olması, bunun bir insanlık
suçu olma vasfını ortadan kaldırmaz. Yapan kim olursa olsun,
arkasındaki güç kim olursa olsun, bunlar katillerdir, canilerdir. Her
aklı başında insan, her meşru zeminleri savunan insan
terörü elinin tersiyle reddeder, ona karşı direnir, eliyle, diliyle,
kalbiyle mücadele eder. Elbette, yine bütün bunlar meşru referanslar
çerçevesinde
Bu işler niye oluyor? 19uncu Yüzyılda da
vardı, geçmişte de vardı, modern zamanlarda da var. Esasen,
terör, zayıfların bir siyaset silahı olarak öne çıkar, bunu
unutmayalım. Terörü kullananlar zayıflardır, güçlü olanlar
değildir. Peki, bunlar terör marifetiyle ne murat ederler? Aslında,
hedefleri o kurbanlar değildir. O aşağılık katilin
hedefi Reinada eğlenen insanlar değildi, oradakiler değildi;
oradakilerin korkusu, kanlı bedenleri üzerinden, onların görüntüsü
üzerinden üzerinden bütün bir topluma kendi kanlı mesajını
iletmek, zayıflığını telafi edici bir güçle sahada
olmak istedi.
Terör, kendi eyleminden sonra arkadan gelecek
toplumsal dalgaya bel bağlar. Ümit eder ki, o toplumun içinde insanlar
birbirlerine düşsünler, birbirleriyle kavga etsinler, birbirlerini
suçlasınlar -sosyal medyada örneğini görüyoruz ya- ama Allahtan
sadece maskeli balonun yaşandığı o yerde görüyoruz ve o
hesapların büyük bir kısmının da sahte olduğunu
buradan ifade etmeliyim. Nitekim, hukuken yapılan takibatlarda da bunlar
çıkıyor.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Sizin
trolleriniz onlar Sayın Başkan, AK troller.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Onları
toplumun gerçek temsili olarak ben görmüyorum, hukuki takibatlar da bunu
söylüyor.
Anadoluya gidin, insanlarla oturun, konuşun,
terörün ümit ettiği o toplumsal fay hatlarını
çalıştırma, insanların birbirine hasım olma durumunu
Anadoluda göremezsiniz. Ne mezhep esaslı ne din esaslı ne etnik
temel esaslı bir çatışma, bir gerilim, bir kavga hâlini
olağan şartlarda görmezsiniz. Ama bu tür eylemler aslında
toplumdaki esasen var olan ve medeni bir şekilde bir arada
yaşamanın yol ve yöntemlerini tarih içerisinde zamanla
öğrenmiş olan bu halkı birbirine karşı
kışkırtmak ister, birileri de bu provokasyon marifetiyle netice
alacağını ümit ederek buraları kaşımak ister.
Şimdi, işin terör marifetiyle provokasyon
tarafı olduğunu biliyoruz ama diğer yandan da bu provokasyon
ümidini sanki uygun bir toplumsal atmosfer varmış gibi onlara verecek
tartışmalardan, değerlendirmelerden, yaklaşımlardan
uzak kalmak teröre verilecek bir başka cevaptır.
Bu yılbaşı meselesi
Reina
katliamı sebebiyle bir yılbaşı
tartışmasıdır gidiyor. Bizim toplumumuzda geçmişten
beri buna ilişkin inanılmaz bir tartışma vardır. Ben
hatırlıyorum, 1980li yıllarda televizyonda gece on iki
olduğunda, işte, affedersiniz, bir dansöz çıkacak mı
çıkmayacak mı tartışması günlerce sürmüştü,
insanlar bunun üzerine inanılmaz bir şekilde tartışmalar
yapmışlardı. Şimdi, bunların
varlığını bir kere olağan kabul etmek lazım.
İnsanlar tartışabilir, bunun üzerine konuşabilir ama
bunları konuşurken ve tartışırken farklı kanaatte
olan, farklı yaklaşımlara sahip insanları
aşağılayan, onları hakir gören, onlara karşı öfke
ve nefret dilini kullanan insanlar varsa, çevreler varsa arıza
buradadır; bunlara karşı uyarı yapmak, bunlara had
bildirmek, bunların, tam da teröristlerin ümit ettiği o toplumsal fay
hatlarını çalıştırıcı bir rolü
üstlendiğine işaret etmek hepimizin görevi. Kim adına olursa
olsun, ne adına olursa olsun eğer teröristlere bu şekilde ümit
veren çevreler, bu toplumsal fay hatlarını
çalıştırabilecekleri duygusunu onlara veren
tartışmaları öfkeli bir şekilde sürdüren çevreler var ise
-ki zaman zaman bunun örneklerini görüyoruz- bunları reddetmek, bunlara
had bildirmek kesinlikle herkesin görevi.
Kıymetli arkadaşlar, biz büyük bir
imparatorluk geleneğinden geliyoruz, bir ulus devlet kurduk, uzun
yıllara sari bir kültür oluşturduk. Geçmişten beri
baktığımızda, modernliğe ilişkin, muhafazakârlığa
ilişkin, milliyete ilişkin birçok tartışmalar
yaptığımızı görürüz; bunun siyasi, entelektüel
temsilleri vardır ama bu tartışmalar sonuçta bu ülkenin ortak
kader ve gelecek istikametindeki varlığına akan tartışmalardır.
Ben Türk halkına baktığımda, Türkiyedeki siyasete
baktığımda, meşru mecralardaki temsilcilerine
baktığımda terörün ümit ettiği provokasyonun
olacağı bir ortam görmüyorum.
İktidar elbette görevini yapacaktır,
terörü önleme doğrultusunda güvenlik, istihbarat vesaire onları
yerine getirecektir ama emin olun mesele sadece iktidarla bitmez. Hepimiz yeri
geldiğinde bu iktidar mevzularına ilişkin atıflarda
bulunuyoruz, buna ilişkin çalışma yapan o meşhur Foucault,
iktidarın tek bir yerde toplanmadığını, aslında
çok farklı yerlerde iktidarların bulunduğunu söyler. CHPde de
bir iktidar vardır, HDPde de bir iktidar vardır, MHPde de bir
iktidar vardır, toplumsal kurumlar da, dernekler de, vakıflar da,
bunların hepsi belli ölçeklerde toplumsal ve politik iktidarları
temsil eden yerlerdir. Dolayısıyla, her iktidar odağının,
mutlak surette, teröre karşı mücadele verilirken, toplum adına,
toplumun kardeşliği ve barışı adına
söyleyeceği sözler olmalı, teröristlere fırsat ve imkân verecek,
Evet, biz zayıfız ama bu kanlı eylemi
yaptığımızda insanları birbirlerine düşürebiliriz.
ümidini verecek her tür açıklamadan, yaklaşımdan, birer iktidar
merkezi olarak kaçınmaları son derece önemlidir. Teröre
karşı safların ortak olması, siyasetin teröre
karşı ortak bir safta durması, emin olun teröre verilen en güzel
cevaptır ve o zayıf kaynaklı, eylemi marifetiyle güç kazanmaya
çalışan terör, halkın ortaklığını, siyasetin
ortaklığını gördüğünde, bu tür eylemlerin para
etmeyeceğine ilişkin bir akletmeyle davranacaktır.
Bu bir cevaptır, iktidar cevabını
verecektir, diplomasi marifetiyle cevaplar verilecektir, ama halkın
ortaklığı ve hep beraber teröre karşı dikilmesi de bir
cevaptır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
tamamlayınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sayın
Başkanım, ben, sosyal medyada olsun başka yerlerde olsun,
tahrikçilik yapan, provokasyona sebep olacak değerlendirmelerde bulunan,
insanları birbirlerine kışkırtan her kim varsa -halkın
büyük bir çoğunluğu kesinlikle bunları yapmıyor, biliyoruz,
siyasetin meşru mecralarında bunlar yapılmıyor ama-
bunları yapan her kimse, bunlara karşı hukuku,
savcıları göreve çağırıyorum, milletimizin
birliği ve geleceği için savcılar göreve diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bostancı.
Sayın Bostancı değerlendirmelerine
zaman zaman entelektüel katkılar yapıyor, Faucaulttan bir
alıntıyla mikro iktidar alanlarına ilişkin bir
değerlendirme yaptı. Çok doğru. Faucault, özellikle
İktidarın Gözü kitabında, bireysel ilişkilerde dahi, iki
insan ilişkisinde dahi bir iktidar ilişkisi olduğunu söyler ve
bütün kitaplarında ya da iktidarla ilgili değerlendirmelerinde bu
iktidarın çözümlemesini yapar. Ben de bu vesileyle böyle bir katkıda
bulunmuş olayım.
Sayın Gök, benim bu açıklamamdan sonra
herhâlde söz istemeyeceksiniz.
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
gerçekten, siz de doyurucu bir açıklama yaptınız, teşekkür
ederiz ancak Sayın Naci Bostancının konuşmasının
başında, yaptığım konuşmada Terör olduğu
zaman Mecliste başka konu konuşulmaz. şeklindeki bir
değerlendirmesi, tamamen maksadımın dışında bir
değerlendirmedir.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Gök, 69uncu
maddeye göre iki dakika süreyle söz veriyorum.
Lütfen bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının Hükûmetin gündem dışı
açıklaması nedeniyle AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; herkes burada kimin ne söylediğini, ne
yaptığını biliyor. 15 Temmuz gecesi hepimiz
buradaydık. Bombalar yağıyordu ve bombaların altına bu
Meclisi açtık ve çalıştırdık. Amacımız,
parlamenter demokrasi çalışsın ve işlesin. O gün burada
yayınlanan bildirinin ne anlamı vardı? Parlamenter demokrasinin
gücüne atıfta bulunuldu ve ertesi günlerden itibaren başlayarak biz
AKPli arkadaşlarımıza dedik ki: Meclisi asla tatil etmeyelim,
çalışalım; terör karşısında, FETÖ
karşısında dik durduğumuzu gösterelim ki Meclisin
çalıştığını herkes görsün. Halkın
yararına, kamu yararına her türlü yasayı burada
çıkartalım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna hazırız.
dedik arkadaşlar, Meclis yeter ki çalışsın. Ama bir
farklı tablo, Anayasa Komisyonundaki tartışmaları gördük.
Ben ne söylüyorum, ne ifade ediyoruz biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak? Komisyonda yaşanan tartışmalar dalga dalga
bütün topluma yayılacak. FETÖ bir yandan bizi gözlüyor, PKK bir yandan
bizi gözlüyor, IŞİD, diğer örgütler bir yandan; Aman bunlar bir
yerinden ayrışsın, zayıflasın da biz terör
eylemleriyle Türkiyeyi bir mahkûm edelim. anlayışına
getirebilirler. Bu, tarihî bir uyarıdır. Bizim söylediğimiz,
toplumda gerginlik yaratan, kutuplaşma yaratan bütün tartışma
alanlarından geri durmaktır. Çok haklıdır, çok haklı
bir gerekçedir, bunun ötesinde durduğumuz zaman biz bu mücadelelerde
başarıya ulaşabiliriz. Aksi takdirde toplumda
kırılganlık yaratan her olayda, her kanunda bu toplumun
ayrışmasından terör örgütleri ellerini ovuşturarak bizi
izlerler. Biz de bunu önlemeye çalışıyoruz değerli
arkadaşlarım. Yapmaya çalıştığımız
tablo bu. Yapmaya çalıştığımız, tarihî bir sorumluluk
anlayışı içerisinde, Meclisimizin halktan yana yasaları
geçirmesi, kamudan yana yasaları geçirmesi, tartışma
alanlarının dışında tutulması ve bütün siyasi
partilerin her türlü terör örgütü karşısında dimdik ayakta
durmasıdır, yapmaya çalıştığımız budur.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 59uncu
maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılan görüşmeler sona
ermiştir.
Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep
eden sayın milletvekillerine birer dakika süreyle söz vereceğim.
Bildiğiniz gibi, her birleşimde 15
sayın milletvekiline birer dakika süreyle söz veriyoruz. Ancak, bugün 2017
yılının ilk birleşimini yaşıyor olmamız
nedeniyle ben bugün 30 sayın milletvekiline söz vereceğim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Evet, birleşimin başında
yaptığım konuşma bile bu kadar alkış almamıştı.
Şimdi, söz verme işlemini
başlatıyorum.
İlk konuşma, ilk söz hakkı Sayın
Onursal Adıgüzele aittir.
Buyurunuz Sayın Adıgüzel.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, bu
ülkenin bir milletvekili olarak, Halkevlerinin, gericiliğin değil
laikliğin, cihatçıların değil masum, katledilen
insanların yanında olan bildirgesinin altına imza
attığına ilişkin açıklaması
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bunlar, katliamlarıyla hayatı bize
zulmetmeye çalışan insanlardır. Artık yeter, artık
buraya kadar. Bundan sonra mahallelerimizde ne bir IŞİDciye ne de
herhangi bir gerici, cihatçı çeteye izin vermeyeceğiz.
Gericiliğin karşısında yükseltilmesi gereken bir bayrak
vardır. Bu bayrağın adı da laiklik
bayrağıdır. Bugün laiklik demek, özgürlük demektir,
kardeşlik demektir, insanca bir yaşam mücadelesi demektir. Bizler
herkesi bu mücadelenin birer neferi olmaya çağırıyoruz.
Gericilerden, faşistlerden, başkanlık sevdalılarından
hesap sormaya çağırıyoruz.
Buradan, laikliği savunan gençleri hedef
gösteren İçişleri Bakanlığına sesleniyorum. Ben bu
ülkenin milletvekili olarak gericiliğin değil, laikliğin;
cihatçıların değil, masum, katledilen insanların yanında
olan bu bildirgenin altına imza atıyorum. Eğer gücünüz yetiyorsa
gelin, bizi de alın.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Sibel Özdemir
3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, yeni
yılın ilk saatlerinde İstanbulda yaşanan hain terör
saldırısını kınadığına ve
yaşamını kaybedenleri saygıyla andığına,
Hükûmetin tek hedefinin Anayasa değişikliğiyle bu ülkeyi bir
dikta rejimine sürüklemek olduğuna ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yeni yılın ilk saatlerinde yaşanan,
farklı yaşam tarzları, ülkemizin laiklik yapısı,
birliği ve bütünlüğünü hedef alan hain terör
saldırısını kınıyor, yaşamını
kaybeden tüm vatandaşlarımızı ve ülkemizde misafir olan
farklı ülke vatandaşlarını da saygıyla anıyorum.
On dört yıldır bu ülkeyi yöneten
iktidarlar döneminde, Anayasayla güvence ve teminat altına
alınmış hukukun üstünlüğü, kuvvetler
ayrılığı, yargının
bağımsızlığı, düşünce ve ifade özgürlükleri
gibi temel değerlerimizin bir bir yok edilişinin yanında
farklı yaşam tarzlarına saldırıyla laiklik ilkesi
kazanımlarımızı da kaybettiğimiz son süreçteyiz. Terör
ve kaos ortamının yanında daimî OHAL döneminde olan bir ülke
olmanın tek sorumlusu, bu ülkeyi on dört yıldır
aralıksız tek başına yöneten iktidarın kendini
sorgulaması, öz eleştiri yapması ve hesap vermesini bekliyoruz.
Ancak, bütün bu yaşananlara sorumsuzca kulaklarını tıkayan
iktidarın, Hükûmetin tek gündemi, amacı, hedefi, Anayasa
değişikliğiyle bu ülkeyi bir dikta rejimine sürüklemektir.
Buradan tekrar uyarıyoruz: Bu Anayasa değişikliği teklifini
tartışmak yerine halkımızın yaşam
haklarını, güvenliklerini, huzurunu önceleyerek ortak mücadele
edelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Taşkın
4.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, 2017
yılının tüm dünyada savaşların ve terörün sona
ereceği bir yıl olmasını temenni ettiğine, yeni
yılın ilk saatlerinde İstanbulda yaşanan hain terör
saldırısını lanetlediğine, Mersinde yaşanan sel
felaketi nedeniyle geçmiş olsun dileklerini sunduğuna ve 3 Ocak
Mersinin düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, 2017 yılının tüm dünyada
akan gözyaşı ve kanın duracağı, savaşların
ve terörün sona ereceği bir yıl olmasını temenni ederken
yeni yılın daha ilk saatlerinde İstanbulda yüzünü gösteren hain
terör eylemini gerçekleştirenleri ve onların arkasındaki
şer güçleri en şiddetli biçimde lanetliyorum. Saldırıda
şehit olan koruma polisi Mersinli hemşehrim Burak Yıldıza
ve hayatını kaybeden herkese Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Yine, 2016 yılının son günlerinde
seçim bölgem Mersinde büyük bir sel felaketi meydana gelmiş olup can ve
mal kaybına yol açmıştır. Sele kapılarak
hayatını kaybeden hemşehrilerimize de Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum. Afet dolayısıyla
zarar gören esnafımıza, çiftçilerimize ve tüm halkımıza
geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Bilindiği gibi, 3 Ocak, Mersinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl dönümü. Tüm Mersinli
hemşehrilerimizin kurtuluş gününü kutluyorum. Bu vesileyle, tüm
şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Basmacı
5.- Denizli Milletvekili Melike Basmacının, terörü
lanetlediğine, ülke için barış ve demokrasi dilediğine ve
Cumhurbaşkanı ile Başbakanın Şanghay Beşlisi
konusundaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MELİKE BASMACI (Denizli) Sayın
Başkan, öncelikle terörü lanetliyorum, ülkem için barış ve
demokrasi diliyorum.
Benim bilmek istediğim
tabii, cevabını bilen varsa- bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
20 Kasım 2016da Pakistan dönüşü
Sayın Cumhurbaşkanı Avrupa Birliği bizi oyalıyor.
Merak etmeyin Şanghay Birliği ticari alternatiftir. dedi. Fakat, 15
Aralık 2016da Sayın Ekonomi Bakanı ise diyor ki: Şanghay
Beşlisi ve oluşumları Avrupa Birliğinin ticari alternatifi
olamaz. Şimdi merak ediyorum, sizce kim perhizde, kim lahana
turşusunda?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Deligöz
6.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligözün, yılbaşı
gecesi İstanbulda yaşanan saldırıyı
kınadığına, yaşam tarzı ne olursa olsun bütün
vatandaşların devletin güvencesi altında olduğuna ve
vatandaşları birlik ve beraberlik içinde, basiretli ve sağduyulu
olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yılbaşı gecesi
İstanbulda Reina adlı gece kulübünde silahlı
saldırı sonucunda hayatlarını kaybedenlerin ailelerine ve
ülkelerine sabrıcemil diyor, saldırıyı kınıyorum.
Rusya Büyükelçisi Karlov, Türkiye ve Rusyanın
enerjiyle ilgili yapacağı toplantıdan bir gün önce FETÖcü bir
teröristçe öldürüldü. Yine, İstanbuldaki alçakça saldırı, Rusya
ve Türkiye'nin Suriyede sağladığı ateşkesin
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde görüşülmesinden bir gün
önce gerçekleştirildi. Bu saldırıyı DEAŞ üstlenerek
gerekçe olarak Fırat Kalkanı harekâtını gösterdi. Buradan
anlaşılıyor ki PKK, DEAŞ ve FETÖ aynı üst akıl
tarafından yönetildiği bir kez daha ortaya
çıkmıştır. Yaşam tarzı ne olursa olsun bütün
vatandaşlarımız devletimizin güvencesi altındadır.
Vatandaşlarımızı oyuna gelmemeye, birlik ve beraberlik
içinde, basiretli ve sağduyulu olmaya davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akar
7.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, Kocaeli ve
çevresindeki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, 29 Aralık
2016 Perşembe günü saat 04.00ten itibaren İstanbulun doğusunda
ve Kocaelinin batısında elektrik bulunmuyor ve ne zaman
geleceği de belli değil. Gebze bölgesinde 16 civarında organize
sanayi bölgemiz mevcut ve yüzlerce üretici firma yer almaktadır bu
bölgede. İşçiler makine başında bekliyor ve üretim
yapamıyorlar. Zaten bir kısım işçiye de izin verilmiş
durumda. Kayıp 300 milyon euroyu aşmış vaziyette. Böyle
giderse -ki ne zaman geleceği belli değil elektriğin- bu kaybımızın
daha da artacağı düşünülebilir. Yine, Kocaelinin Yukarı
Hereke bölgesinde, 13 bin kişinin ikamet ettiği bir bölgede tam
altı gündür elektrik verilmiyor. Baktığınız zaman
Yukarı Hereke bölgesine sadece elektrik değil, belediyenin de yeterli
hizmeti götürmediği açık ve net bir şekilde görülmektedir.
Bakkallarda, marketlerde mum dahi kalmamış. İnsanlara
Doğal gazı getirdik. diye müjde verenler, o doğal gazla
ısınma imkânını ellerinden almışlar
elektriklerini keserek.
21inci yüzyılda Türkiyede hep beraber
görüyoruz ki Yeni Türkiye diye adlandırdıkları Türkiyede
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan Hürriyet
8.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin,
İstanbulda yaşanan terör saldırısını
kınadığına, yılbaşı öncesinde
kışkırtıcı haber, broşür ve pankartlarla
insanların yaşam biçimlerine tehdit oluşturanlar hakkında
bir işlem yapılıp yapılmayacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
İstanbulda sadece ailesi ve dostlarıyla
güzel zaman geçirmek isteyen insanlarımıza yönelik gerçekleşen
terör saldırısını kınıyor, hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Ne yazık ki takvimin ilk yaprağına
kan bulaştı. Yılbaşı öncesinde kutlamalara katılan
insanlara yönelik kışkırtıcı haber, broşür ve
pankartlar insanların yaşam biçimlerine tehdit
oluşturmuştur. Benim de seçim bölgem olan Kocaeli Kartepe ilçemizde
de aynı mahiyetteki pankartın asıldığını
gördük ne yazık ki. Dinci terörün beslendiği bu bağnaz iklime
derhâl son verilmelidir. Bu pankartları yaptıranlar, azmettirenler,
yılbaşı kutlamasını lanetleyenler, Haramdır.
fetvası verenler, Yılbaşı da neymiş? diyerek
ölümlere üzülmeyenler aklınızı başınıza
alın. Terör propagandasından yüzlerce kişiyi tutuklatan iktidar
sahipleri bu pankartları yaptıran ve azmettirenleri de tutuklatacak
mıdır? Asıl düşmanı yurt içinde kendi elleriyle
yaratanlar, düşmanlık duygularını besleyenler de hak
ettikleri cezaya çarptırılmalıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal
9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
İstanbulda yaşanan elektrik kesintilerine ve Hükûmetin özgür
basını susturmak için gösterdiği çabayı IŞİD ve
diğer terör örgütlerini bastırmak ve susturmak için niçin
göstermediğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İstanbulun çeşitli semtlerinde
elektrikler kesik, hem hastalar mağdur hem de işverenler ve
vatandaşımız mağdur. Siyasi iktidar bu mağduriyeti ne
zaman giderecektir?
Ayrıca, Cumhuriyet gazetesinin yazarları
bugün itibarıyla tam altmış gündür tutukludurlar. Daha bir hafta
öncesi gazetenin çaycısı bile gözaltına alındı. Dik
duruşundan ödün vermeyen Ahmet Şık ise 30 Aralıktan beri
tutuklu, Hüsnü Mahalli tutuklu ve siyasi iktidar, muhalifleri türlü bahanelerle
ya gözaltına alıyor veya tutukluyor, korkutmaya
çalışıyor. Bu kadar iyi çalışan istihbarat veya
MİT yılbaşı gecesi neredeydi? IŞİD
militanları ülkenin dört bir yanında örgütlenirken özgür
basını susturmak için her türlü çaba gösteriliyor. Acaba özgür
basını susturmak için gösterdikleri ellerinden gelen bu çabayı
IŞİD terör örgütü ve diğer örgütleri bastırmak ve susturmak
için niçin göstermiyorlar?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Atıcı
10.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, FETÖnün
darbe kalkışması nedeniyle ilan edilen OHALin gerçek nedeninin
terörle mücadele değil AKPnin gizli gündemini uygulamak olduğuna ve
tek adam yönetimi heveslilerine Meclisin ve halkın asla geçit
vermeyeceğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Hükûmetin olağanüstü hâl
uygulamasını üç ay daha uzatmak istediği
anlaşılmaktadır. FETÖnün darbe kalkışması
nedeniyle ilan edilen OHALin gerçek nedeninin terörle mücadele değil, AKPnin
gizli gündemini uygulamak olduğunu görüyoruz. Bu gizli gündem yani
başkanlık hayali halkın gündeminden kopuktur. Normal zamanda
başkanlık sistemini halka dayatamayan AKP, OHALin arkasına
sığınmakta ve asimetrik bir propaganda yapmaktadır. Ancak
AKP, milletvekillerimizin ve halkımızın asimetrik zekâsını
ve asimetrik bilgeliğini dikkate almamaktadır. Beni ve
sakalımı her gördüğünüzde OHAL ilan ettiğiniz için
utanmanızı sağlamak ve sizi protesto etmek için sakal
bırakmıştım. Anlaşılan o ki utanma duygusu çoktan
yok olmuş. Ancak tek adam yönetimi heveslilerine Meclisimiz ve
halkımız asla geçit vermeyecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tüm
11.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, yeni
yılın ilk saatlerinde İstanbulda yaşanan saldırı
nedeniyle İçişleri Bakanının istifa etmeyi düşünüp düşünmediğini
ve yılbaşı kutlamalarını hedef gösteren, nefret suçu
işleyen kamu görevlileri hakkında ne
yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ne yazık ki büyük
umutlarla girdiğimiz 2017 yılının daha ilk saatlerinde
ülkemiz yine kana bulandı, 39 genç insan katledildi. Hükûmete sormak
istiyorum: 20 Temmuz 2015ten beri devam eden bu şiddet ve terörün siyasi
sorumlusu kimdir? İstifa eden bir tek kamu görevlisi var mıdır?
Her terör olayından sonra görmeye alışık olduğumuz
Sayın İçişleri Bakanı nutuk atmak yerine istifa etmeyi
düşünüyor mu? Her gün onlarca insanın yaşamını
kaybettiği demokratik bir ülkede istifa etmeden göreve devam eden bir
içişleri bakanı var mıdır? Bu ülkenin Emniyeti, Millî
İstihbarat Teşkilatı ne iş yapar, merak ediyoruz.
Sayın Başbakan,
günlerdir yılbaşı kutlamalarını hedef gösteren, bu
konuda inançları sömüren, nefret suçu işleyen kamu görevlileri
hakkında ne yaptınız? Hükûmetin bu konuda açtığı bir
tek soruşturma var mıdır, yoksa açmayı düşünüyor
musunuz? Hükûmet olarak yönetemediğiniz bu ülkeye bir iyilik yaparak bir
an önce görevden çekilmeyi düşünüyor musunuz?
Alevilerin tek kanalı
olan YOL Televizyonunu neden kapattınız, açıklar
mısınız.
BAŞKAN Sayın Çam
12.- İzmir Milletvekili Musa Çamın, İstanbulda
hain saldırı sonucu hayatını kaybedenlere Tanrıdan
rahmet dilediğine, nedenleri ortaya çıkarılıp çözüm
yolları bulunmadığı sürece terörün devam edeceğine ve
iktidarın özellikle IŞID destekçisi tutum ve
davranışlarından vazgeçmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUSA ÇAM (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İstanbulda hain saldırı sonucu
hayatını kaybeden yurttaşlarımıza,
vatandaşlarımıza ve konuklarımıza Tanrıdan
rahmet, yaralılara da acil şifa diliyorum, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Biraz önce Sayın İçişleri
Bakanını burada dinledik. Sayın İçişleri
Bakanından çok önemli açıklamaları bekliyorduk, büyük bir hayal
kırıklığı yaşadığımızın
altını çizmemiz gerekiyor.
Terör bir sonuç. Nedenlerini ortaya
çıkarıp çözüm yollarını bulmadığımız
sürece terör devam edecektir. Oysa biz, Sayın İçişleri
Bakanından terörün nedenlerini ve gerekçelerini burada konuşup
bununla ilgili çözüm ve önerilerini dinlemek isterken ne yazık ki
Sayın Bakandan sadece istatistiki bilgilerin dışında bir
şey öğrenemedik.
Kindar ve dindar bir nesil yaratacağız.
duygusundan ve ifadesinden kurtulmadığımız sürece, içeride
ve dışarıda IŞİD destekçiliğini
bırakmadığımız sürece ülkemizin ne yazık ki bu
tip terör olaylarına daha çok sahne olacağını düşünüyorum.
İktidar, özellikle IŞID destekçisi tutum ve
davranışlarından vazgeçmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bozkurt...
13.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun, günün laik
cumhuriyette, demokratik hukuk devletinde ve Atatürkün akıl yolunda
birleşip bu Mecliste parlamenter demokrasiyi hâkim kılma ve mutlaka
bir birlik sağlama günü olduğuna ilişkin açıklaması
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya)
On dört yıllık AKP iktidarının ülkemizi getirdiği
nokta, kendi ifadeleriyle, devletimizin bekası, ülkemizin ve milletimizin
bütünlüğü, çocuklarımızın geleceğinin tehdit
altında olduğu bir nokta. Böyle durumlarda Atatürk gibi
düşünmek. deyimini hatırlamalıyız. Atatürk şunu
diyor: İç cephede bütün millî güçlerin birliğini sağlamadıkça
hiçbir savaşı kazanmanız mümkün değildir.
Değerli
kardeşlerim, görev, Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Görev, laik
cumhuriyette, demokratik hukuk devletinde ve Atatürkün akıl yolunda
birleşip bu Mecliste parlamenter demokrasiyi hâkim kılma ve mutlaka
bir birlik sağlama günüdür; yarın çok geç olabilir, hemen, bugün,
şimdi.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Kılıç...
14.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, kendilerinden olmayan herkesi tekfir ederek
ötekileştiren anlayışın İslam dünyasının
kalbine bir hançer gibi saplanmış olduğuna ve birleştirici
değer ve esaslara sarılmak gerektiğine ilişkin
açıklaması
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hiçbir kimse, bir
başkasını İslamı kendisinin anladığı
gibi algılayıp yaşamadığından ötürü suçlayamaz.
Kendilerinden olmayan herkesi tekfir ederek ötekileştiren
anlayış, İslam dünyasının kalbine bir hançer gibi
saplanmış durumdadır. Hiçbir strateji insan kanının
dökülmesini önlemekten daha değerli değildir.
Tarihte Endülüs ve Maveraünnehir medeniyetlerini ve Osmanlı Devlet-i Aliyyesini
kaybettik, şimdi, sıra nelere ve nerelere gelsin ki? Akan kanın
rengi sorulmaz; kan, kardeş kanıdır, insan kanıdır.
Birbirimizi suçlamakla yanan ateşi söndüremeyiz. Geliniz,
topraklarımıza ekilen fitne tohumlarının daha fazla
filizlenmesine izin vermeyelim. Ayrıştırıcı
olanları kaşımaktansa birleştirici değer ve esaslara
sarılalım. Huzurumuz da geleceğimiz de buna bağlıdır.
BAŞKAN Sayın Torun
15.- Ordu Milletvekili Seyit Torunun, 2017 yılının
sağlık, huzur ve barış getirmesi dilediğine, yeni
yılın ilk saatlerinde İstanbulda yaşanan
saldırıda ölenlere rahmet dilediğine, açıklamalarıyla
masum insanları hedef hâline getiren kurum, dernek ve kişiler
hakkında ne gibi işlemler yapılacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
SEYİT TORUN (Ordu) Teşekkürler
Sayın Başkan.
2017 yılının ülkemize ve tüm dünyaya
sağlık, huzur ve barış getirmesi dileğimi iletiyorum.
Büyük acılarla, gözyaşı ve
ızdıraplarla dolu bir yılı geride bıraktık. Yeni
umutlarla girmek istediğimiz 2017 yılının ilk saatlerinde
39 insanımız, gencecik bir polisimiz hunharca katledildi. Öncelikle,
ölenlere rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Sorum Sayın Başbakana: MİT
Müsteşarı, İçişleri Bakanı ve istihbaratınız
sadece kendinize muhalifleri takip etmek için midir? Bütün bu olanların
sorumluluğunu kim üstlenecektir? Daha ne kadar taziye dilemeye devam
edeceksiniz? Türkiyeyi yönetemediğiniz, hiç kimsenin can güvenliğini
sağlayamadığınız konusunda ne diyeceksiniz? İstifa
mekanizmasını harekete geçirecek misiniz? Açıklamalarıyla
masum insanlarımızı hedef hâline getiren kurum, dernek ve
kişiler hakkında ne gibi işlemler yapacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bektaşoğlu
16.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun,
İstanbuldaki terör olayını lanetlediğine, 21 Eylül 2016da
Giresunda meydana gelen sel felaketinin afet kapsamında
değerlendirilmesi ve zararın karşılanması
gerektiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bütün terör olaylarını olduğu gibi,
İstanbuldaki olayı da kınıyorum, lanetliyorum. Bir daha
olmamasını gönülden arzu ediyorum.
21 Eylül 2016 tarihinde meydana gelen ilim Giresundaki
sel felaketinin Görele ve Eynesil ilçelerimizde yer alan işletmelerimizde
toplam 1 milyon TLnin üzerinde maddi zarara yol açtığı tespit
edilmiştir. Yaşanan afetin ardından mağdur olan
vatandaşlarımızın, esnaflarımızın ekonomik
kayıplarının bir an önce giderilmesi yönünde acil bir
çalışma yürütülmesi hususunu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
taşıdım. Soru önergemize yanıt gelmedi fakat oluşan
zararın giderilmediğini de üzülerek görmekteyiz. Bu sel sonucu
oluşan zararın afet kapsamında değerlendirilmesi ve
karşılanması gerektiğini Hükûmetin ve ilgili bakanın
bilgisine bir kez daha sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yarayıcı
17.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcının,
Hükûmetin, günlerdir yaşam tarzları üzerinden yaratılan nefret
iklimine ses çıkarmadığına, Diyanet İşleri
Başkanlığının cuma hutbesi üzerinden bu
düşmanlığı daha da körüklediğine ve laiklik vurgusu
üzerinden IŞİDi eleştiren gençlerin tutuklanmasına
ilişkin açıklaması
HİLMİ YARAYICI (Hatay) Sayın
Başkanım, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, AKPli olan, olmayan üzerinden
bölünmüş olmak yetmiyormuş gibi, şimdi de yılbaşı
eğlencesi üzerinden bölünüyoruz. Hükûmet, günlerdir yaşam
tarzları üzerinden yaratılan nefret iklimine ses
çıkarmadığı gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı
cuma hutbesi üzerinden bu düşmanlığı daha da
körüklemiştir. Yaşam tarzları üzerinden yaratılan bu nefret
öylesine büyük olmuştur ki Reina katliamı sonrası sosyal medya
katliam şakşakçılarından geçilmez olmuştur. Bu çok
acıdır. Bu topraklar hiçbir zaman bu kadar nefretle yüklü
olmamıştı. Bu, sizin eserinizdir.
Katili yakalayamayan ve bu nefreti körükleyenlere
hiçbir şey yapmayan iktidar, laiklik vurgusu üzerinden IŞİDi
eleştiren Halkevci gençleri teröristmiş gibi sabaha karşı
evlerinden alıp tutuklamıştır. Laikliği savunmak ne
zamandır suç hâline gelmiştir?
İnsanların yaşam tarzına,
kültürüne, sanatına ve sanatçılarına yönelik bağnazca
söylemler son bulsun. Artık sorumlu davranın, hedef göstermeyi
bırakın.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Burcu Köksal
18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın,
İstanbuldaki saldırıda yaşamını yitirenlere
Allahtan rahmet dilediğine, Afyonkarahisarın Bolvadin ilçesindeki
küçükbaş hayvan hırsızlığı için yeterli
önlemlerin alınmamasının sebebini öğrenmek istediğine
ve Bolvadindeki alkaloid fabrikasında taşeron şirket
kanalıyla çalışan 40 işçinin işten
atılmasına ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, öncelikle İstanbuldaki saldırıda
yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil
şifalar diliyorum ve terörün her türlüsünü lanetliyorum.
Seçim bölgem Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçesinde
son zamanlarda özellikle küçükbaş hayvan
hırsızlığı had safhaya ulaşmıştır.
Bu konuda şikâyetlerin artmasına,
hırsızlığın devam etmesine rağmen güvenlik
güçleri tarafından gerekli ve yeterli önlemlerin
alınmamasının ve güzergâh üzerinde çok sayıda kamera
olmasına rağmen hâlâ kamera çözümlemelerinin
yapılmamasının sebebi nedir?
Yine, Bolvadin ilçesinde bulunan alkaloid
fabrikasındaki taşeron şirketin ihalesi 15 Temmuz sonrası
FETÖcü olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir ve bu şirket
kanalıyla çalışan 40 işçi işten
atılmıştır. Sonrasında, işçilere, Toprak
Mahsulleri Ofisi genel müdür yardımcısıyla görüşmelerinde,
kendilerinin külfet olduğu söylenip tekrar iş verilmeyeceği
belirtilmiştir.
15 Temmuz öncesi külfet olmayan işçiler
şimdi mi külfet kabul edilmiştir?
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
19.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun,
KOSGEBin 50 bin lira faizsiz kredisini almaya hak kazanan işletmeler
hakkında bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Yaklaşık 245 bin kişinin binbir
zorlukla sabahlara kadar bilgisayar başında kalarak
başvurabildiği, ancak sadece 15 bin kişinin almaya hak
kazandığı KOSGEBin 50 bin lira faizsiz kredi sonuçları
açıklandı. Ancak, kredinin hangi kriterlere göre verildiği
kamuoyuna yeterince anlatılamamış. Bu nedenle, toplumun büyük
çoğunluğunda kredinin Hükûmete yakın yandaş
işletmelere verildiği iddiaları dile getirilmektedir.
Sayın Bakana soruyorum: Krediyi almaya hak
kazanan 15 bin işletmenin hangi kriterlere göre belirlendiğini, hangi
sektörlere verildiğini, krediyi alanların kimler olduğunu ve de
il dağılımlarını açıklayacak
mısınız? Bir sonraki kredi başvurularında
başvuran esnafların KOSGEB sistemlerinden kaynaklı aynı
sorunları yaşamamaları için önlem alınacak mıdır?
Her zaman söylüyorum, esnafa kredi tek
başına fayda etmez. İşçinin, emeklinin, çiftçinin
gelirlerini artırmayı deneyin, zaten o zaman esnaf kazanacaktır.
BAŞKAN Sayın Kara
20.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Karanın, yeni
yılın hayırlı olmasını temenni ettiğine ve
ülkemizde meydana gelen tüm terör eylemlerini yapanları ve destekleyenleri
lanetlediğine ilişkin açıklaması
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Yeni yılın milletimize hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum.
Ayrıca, ülkemizde meydana gelen tüm terör
eylemlerini yapanları ve destekleyenleri lanetliyorum. Ülkemizde yeniden
barışın, kardeşliğin, demokrasinin, özgürlüğün
yeşermesini temenni ediyorum. Terörün tek çözümü, laik, demokratik, sosyal,
hukuk devletine sahip çıkmaktır ve sahip çıkmaya devam
edeceğiz.
BAŞKAN Sayın Kazım Arslan
21.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın,
yılbaşı gecesi İstanbulda meydana gelen terör
olayını lanetlediğine, 2017 yılının
sağlık, mutluluk, barış ve huzur dolu bir yıl
olmasını temenni ettiğine ve Başbakandan ülkemize güven
ortamı ve istikrarın ne zaman geleceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın
Başkanım, öncelikle, yılbaşı gecesi İstanbul
Ortaköyde meydana gelen terör olayını lanetliyorum, şiddetle ve
nefretle kınıyorum. Bu olayda hayatlarını kaybeden 39
canımıza Allahtan rahmet, yaralı olanlara da acil şifalar
diliyorum.
Ayrıca, tüm vekil arkadaşlarımın
yeni yılını candan kutluyor, 2017 yılının
sağlık, mutluluk, barış ve huzur dolu bir yıl
olmasını temenni ediyorum.
Sorum Başbakana: Siyasi
iktidarınızın iş başına gelmesinden bu yana,
terör olaylarının bitirileceği sözünü verdiğiniz hâlde
terör olayları giderek artmaya devam ediyor. Ülkemizdeki terör olaylarını
ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz? Ülkemize güven ortamı ve istikrar
ne zaman gelecek? Terörü bitirip vatandaşlarımıza güven
veremeyecekseniz görevinizden istifa etmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tarhan
Sayın Müslüm Doğan
22.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Manisa il
eş başkanlarının da içinde bulunduğu parti üyelerinin
aylardır yargı önüne çıkarılmadıklarına ve
altmış gündür tutuklu bulunan parti eş genel
başkanları da dâhil olmak üzere 12 milletvekilinin yasama
faaliyetlerine katılması için gereğinin
yapılmasını rica ettiğine ilişkin açıklaması
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, Manisa il eş başkanlarımızın da içinde
bulunduğu iki farklı grup -ve bunlar parti üyelerimiz- bir grup dokuz
ay, diğer grup on bir ay olmak üzere gözaltında tutuluyorlar,
bazılarının tutukluluk hâlleri var, hâlâ yargı önüne
çıkarılamadılar. Bu arkadaşlarımızın bir
aile reisi olduğu, sosyal çevresinin olduğu, sosyal
hayatının olduğu dikkate alınmıyor mu? Bu
partililerimizin derhâl yargı önüne çıkarılarak özgürlüklerine
kavuşmasını talep ediyorum.
Ayrıca, altmış gündür tutuklu bulunan
parti eş genel başkanlarımız da dâhil olmak üzere 12
milletvekilimizin yasama faaliyetlerine katılması için gereğinin
yapılmasını rica ediyorum.
BAŞKAN Sayın Toğrul
23.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun, 2017
yılının barışa, özgürlüğe, adil ve eşit bir
yaşama vesile olmasını dilediğine, toplumun her gün
birbirine düşürüldüğü bir ortamda İstanbul Reinada 39
kişinin katledildiğine ve Gaziantepte suikast planı içerisinde
olduğu gerekçesiyle 4 gencin gözaltına alınmasıyla ilgili
bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ben
de 2017 yılının barışa, özgürlüğe, adil ve
eşit bir yaşama vesile olmasını diliyorum.
Bu özellikle sosyal medyada her gün toplumu
kutuplaştıran, farklı kimliklerle AKPnin
borazanlığı yapılan, çeşitli televizyon
kanallarında tartışmalar yürütülen bir ortamda, toplumun her gün
kutuplaştığı, her gün birbirine düşürüldüğü bir
ortamda İstanbulda da, biliyorsunuz, Reinadaki katliamda 39
yurttaşımız katledildi.
Ben Adalet Bakanına bir soru sormak istiyorum,
Adalet Bakanı şu soruya cevap vermelidir: Sayın Başkan,
Gaziantepte bir IŞİD militanına, suikast planı içerisinde
olduğu gerekçesiyle, Gaziantepte 4 genç gözaltına alındı.
Bu suikast planının yapılacağı, IŞİDli
olduğu nasıl tespit edilmiş? Eğer, IŞİDliyse
bugüne kadar neden tutuklanmamış? Suikast kanıtı olarak
gösterilen şeyler de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şeker
24.- İstanbul Milletvekili Ali Şekerin,
İstanbuldaki terör saldırısında hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine, bu ülkenin bir milletvekili
olarak, Halkevlerinin, gericiliğin değil laikliğin,
cihatçıların değil masum, katledilen insanların
yanında olan bildirgesinin altına imza attığına
ilişkin açıklaması
ALİ ŞEKER (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
İstanbuldaki terör saldırısında
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yakınlarına
sabır ve başsağlığı diliyorum, yaralılara da
acil şifalar diliyorum.
Bunlar katliamlarıyla hayatı bize
zulmetmeye çalışan insanlardır. Artık yeter! Artık
buraya kadar! Bundan sonra mahallelerimizde ne IŞİDçiye ne de
herhangi bir cihatçı, gerici çeteye izin vermeyeceğiz.
Gericiliğin karşısında yükseltilmesi gereken bir bayrak
vardır, bu bayrağın adı da laiklik
bayrağıdır. Bugün laiklik demek özgürlük demektir,
kardeşlik demektir, insanca bir yaşam mücadelesi demektir. Bizler
herkesi bu mücadelenin birer neferi olmaya çağırıyoruz;
gericilerden, faşistlerden, başkanlık sevdalılarından
hesap sormaya çağırıyoruz. dedikleri için çocuklar
gözaltına alındı. Buradan laikliği savunan gençleri hedef
gösteren İçişleri Bakanlığına bir çağrıda
bulunuyorum: Ben bu ülkenin bir milletvekili olarak gericiliğin
değil, laikliğin; katil, selefi cihatçıların değil,
katledilen masum insanların yanında durarak bu metnin altına
imza atıyorum, laikliğe sahip çıkan gençleri de kutluyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Nurettin Demir
25.- Muğla Milletvekili Nurettin Demirin, huzurlu, mutlu,
bereketli, terörsüz bir yıl ile terör olaylarında
yaşamını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine, terör
olaylarını önleyemeyen MİT Müsteşarı ve
İçişleri Bakanının neden hâlâ görevlerine devam ettiklerini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Huzurlu, mutlu, bereketli ve terörsüz bir yıl
diliyorum. Terör olaylarında yaşamını kaybedenlere Allahtan
rahmet, yakınlarına başsağlığı,
sabırlar diliyorum.
Halkımız terör olaylarından,
ölümlerden bıktı. Mutsuzluk, umutsuzluk, korku yerleşti. Müzmin,
kronik bir hastalık gibi tüm toplumu sardı. OHALe rağmen, güçlü
bir MİTe ve İçişleri Bakanlığına rağmen -sözüm
ona- terörler durmuyor, ölümler durmuyor, bitmiyor. MİT
Müsteşarı Hakan Fidan 200den fazla terör olayını
öngöremedi, önleyemedi, hâlâ görev başında. Televizyon
programcısı Müge Anlı ise 54 faili meçhul olayı
aydınlattı, 740tan fazla kayıp insanı buldu. Benim önerim
Hükûmete. MİT Müsteşarı, İçişleri Bakanı hâlâ
neden görevine devam ediyor? Müge Anlıyı MİT
müsteşarı olarak atamayı düşünmezler mi?
BAŞKAN Sayın Köseoğlu
26.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlunun, 2017
yılının hayırlar getirmesini dilediğine, bu zor
zamanlarda Türkiyenin ayrışmaya değil birleşmeye
ihtiyacı olduğu gerçeğiyle herkesi terörün amacına hizmet
eden söylemlerden kaçınmaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle 2017 yılının ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini Cenab-ı Allahtan diliyorum.
Yeni yılın ilk saatlerinde İstanbulda
bir eğlence merkezinde meydana gelen saldırı sivillerin ölümüyle
sonuçlansa da bu saldırı gerçekte devletimizin ve milletimizin
birliğini hedef almaktadır. Bu terör eylemi de PKK, DEAŞ, FETÖ,
DHKP-C gibi silahlı terör örgütlerinin eylemler silsilesinin bir
parçasıdır. İster bir eğlence merkezine karşı
isterse bir mabede karşı gerçekleşsin bütün terör eylemlerinin
amacı Türkiyenin birlik ve beraberliğini bozmaktır. Ancak bu
terör eylemi de Türkiye aleyhine bugüne kadar gerçekleştirilen
onlarcası gibi amacına ulaşamayacaktır. Bu zor zamanlarda
Türkiyemizin ayrışmaya değil birleşmeye ihtiyacı
olduğu gerçeğiyle herkesi terörün amacına hizmet eden
söylemlerden kaçınmaya davet ediyorum. Bir insanı öldürmenin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sürekli
27.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Süreklinin, İstanbul
Reinadaki alçakça saldırıyı şiddetle
kınadığına, terörle mücadelenin sonuna kadar
süreceğine, sağduyuyla bütün sıkıntıların
aşılacağı bir yıl olmasını temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir)
Teşekkürler Sayın Başkan.
İstanbul Reinadaki hain, alçakça
saldırıyı şiddetle kınıyorum. Hayatını
kaybedenlere Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum, yaralılara acil
şifalar diliyorum.
Terörle mücadelemiz sonuna kadar sürecek. Üst
aklın organize ettiği terör örgütleri FETÖ, DAEŞ
(IŞİD), hepsiyle mücadelemiz sürecek. Bunlarla mücadelede
kararlıyız, yalnız bu mücadelede birlik ve beraberliğimiz
çok önemli. Terörle mücadelede bunun panzehri bir olmamız, beraber
olmamız, hep beraber milletçe bunun üstesinden gelineceği bilincini
taşımamız olacaktır.
Ben, sağduyuyla bütün
sıkıntıları aşacağımız bir yıl
olmasını Cenab-ı Allahtan temenni ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akaydın
28.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydının,
İstanbul Reinadaki terör saldırısı nedeniyle İstanbul
İl Emniyet Müdürünün görevi bırakması gerektiğine,
insanların yaşam tarzına müdahale ederek âdeta bu
saldırıyı kışkırtan çevreleri
kınadığına ve Diyanet İşleri Başkanı
Mehmet Görmezi aklıselime davet ettiğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Reina isimli gece kulübüne yeni yılın
ilk saatinde yapılan terör saldırısı bugüne kadar
yapılanlara pek benzemiyor. Eli silahlı bir terörist İstanbulun
en korumalı bölgelerini aşarak elindeki tüfekle 39 kişiyi
katlediyor, 7 dakika süreyle 4 şarjör boşaltarak ateş ediyor,
bir de üzerini değiştirecek zamanı bulup çekip gidiyor. En
azından bu sahneye seyirci kalan polisimizin, İstanbul İl
Emniyet Müdürünün görevini bırakması gerekmez mi? Bu
saldırıyı insanımızın yaşam tarzına
müdahale ederek âdeta kışkırtan çevreleri kınıyorum.
Diyanet İşlerimizin cuma hutbesinde
verdiği mesaj ile saldırı sonrası verdiği mesaj tam
bir çelişkidir. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmezi
aklıselime davet ediyorum.
Sosyal medya ortamında laik yaşam
tarzına yapılan saldırıları lanetliyorum. Türk
adaletinden rica ediyorum, masum gazetecileri bırakınız, sosyal
medya teröristlerine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Göker
29.- Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin, bu toplumun büyük bir
çoğunluğunun gelişmelerden memnun olmadığına ve
barış ve huzur içinde yaşanabilecek bir ülke istediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET GÖKER (Burdur) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biz bu toplumun büyük bir çoğunluğu
olarak gelişmelerden memnun değiliz; huzursuzuz, güvensiziz,
geleceği göremiyoruz, böyle yaşamak da istemiyoruz. Bu toprakların
ortak sahibi olan bizler barış ve huzur içinde
yaşayabileceğimiz bir ülke istiyoruz; savaş istemiyoruz,
şehit istemiyoruz, çocuklarımızın ölmesini istemiyoruz.
Düşman cephelere bölünmek, kardeşliğimizi,
ortaklığımızı yitirmek istemiyoruz. Kadın-erkek
hepimiz inançlarımızı, dinimizi, kültürümüzü özgürce,
eşitçe yaşamak istiyoruz. Biz halkız, vicdanlı, iyi
insanlarız; bizleri tahrikle kötücülleştirmeyin, kin ve nefret
sözleriyle ayrıştırmayın, kana ve ölüme
alıştırmayın.
BAŞKAN Sayın Özcan
30.- Bolu Milletvekili Tanju Özcanın, İçişleri
Bakanını onurlu bir devlet adamı gibi davranmaya ve istifa
etmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması
TANJU ÖZCAN (Bolu) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, biliyorsunuz, ben bu AKP
Hükûmetine güvenoyu vermedim. Bugün itibarıyla da ne kadar isabetli bir
karar verdiğimi görüyorum, bugün de fikrim değişmiş
değil.
Şimdiye kadar
kurulmuş bu AKP hükûmetlerinin ortak bir özelliği var. Maalesef
içişleri bakanları anlamında gelen gideni aratıyor; bu
noktadayız.
Sayın İçişleri Bakanı,
Türkiye'nin, Sayın Cumhurbaşkanından sonra en çok konuşan
siyasetçisi. Ben kendisine şu öneride bulunmak istiyorum: Şu
konuşma sürelerinin yarısını terörle mücadeleye ayırsa
inanın bugüne kadar meydana gelen olayların en az yarısı
meydana gelmiş olmazdı.
Demokratik ülkelerde biliyorsunuz sorumlu olan
siyasetçiler sorumluluğunun gereğini yaparlar. Şu olayların
yarısı Japonyada olsaydı, bugün Japon İçişleri
Bakanı 10 kez istifa etmiş olurdu. Sayın Bakanı, onurlu bir
devlet adamı gibi davranmaya ve istifa etmeye davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Sarıhan
31.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın,
laikliği korumak amacıyla hareket eden gençlere yönelik
saldırının anlaşılmasının mümkün
olmadığına ve yeni yıl için halkın yaşama
hakkının korunmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkan, değerli vekil arkadaşlarım; ben de halkevleri
üzerinde düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Halkevleri laiklik ve çağdaş bir toplum
kurulması ve örgütlenmesi amacıyla 1932 yılında kuruldu.
Aradan seksen dört yıl geçti. Bu derneğin asıl amacı
laikliği korumaktır. Laikliği korumak amacıyla hareket eden
gençlerimize yönelik saldırının gerçekten anlaşılması
mümkün değildir. Özellikle sosyal medyada ve gerici medyada, şu anda
Başkanı olan Avukat Oya Ersoyun hedef gösterilmesi, kendisinin tutuklanacağının
ifade edilmesi büyük bir tehlikeyi de işaret etmektedir. Eğer
haksız, hukuksuz bir tutuklamayla karşı karşıya
kalınırsa bu işlerin hangi üst akılla
yapıldığı konusundaki kaygımız daha net bir
biçimde ortaya çıkacaktır.
Yeni yıl için sadece şunu dilemek isterim:
Yaşama hakkımız korunsun, halkın yaşama hakkı
korunsun.
BAŞKAN Sayın Gözgeç
32.- Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeçin, 2017
yılının hayırlar getirmesini dilediğine, yeni
yılın ilk saatlerinde İstanbulda yaşanan terör
saldırısını lanetlediğine, bu terör
saldırısı üzerinden milleti bölmeye çalışarak teröre
hizmet edenleri kınadığına ve yeni bir yönetim sistemini
getiren Anayasa değişikliğinin kabul edileceğine
inandığına ilişkin açıklaması
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) 2017
yılının ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini
diliyorum. Yeni yılın ilk saatlerinde milletimizi
ayrıştırmaya yönelik terör saldırısını lanetliyorum.
Bu terör saldırısı üzerinden milleti bölmeye çalışarak
teröre hizmet edenleri de ayrıca kınıyorum. Bu coğrafyada
yıllardır farklı inançlar, farklı dinler, farklı
kültürler, farklı yaşam tarzları barış ve huzur içinde
yaşamıştır, yaşamaya devam edecektir.
Yeni bir yönetim sistemini getiren Anayasa
değişikliği teklifimizin de cumhuriyetin temeli olan cumhurun
oylarıyla kabul edileceğine, güçlü Türkiye yolunda daha da
ilerleyeceğimize inanıyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Tümer
33.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer, 6455
sayılı Gümrük Kanununun 20nci maddesinde yapılan bir
değişiklik nedeniyle yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi
için yeni bir düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) Sayın
Başkan, 6455 sayılı Gümrük Kanununun 20nci maddesinde
yapılan bir değişiklik nedeniyle bugün yaklaşık bin
petrol istasyonu sahibi aileleriyle birlikte mağdur olmuş
durumdadır. Söz konusu kanun değişikliği gereğince
petrol istasyonunu kiralayıp kira döneminde ilgili kanunlarca belirlenen
kurallara aykırı bir şekilde akaryakıt
satışı yapan ya da kaçak akaryakıt satan işletmeler
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ya da mahkeme
kararı kesinleşinceye kadar geçici olarak kapatılıyor. Bu
süre içinde de söz konusu tesis için başka bir gerçek veya tüzel
kişiye lisans verilmediği gibi lisans sahibine de idari para
cezası veriliyor. Mülk sahibi bu cezayı ödemeden lisansa konu tesis
için lisans alamıyor yani kiracısının işlediği
suç nedeniyle mülk sahibi cezalandırılıyor. Her birinde
yaklaşık 10 kişinin çalıştığı göz önüne
alındığında yaklaşık bin işletmede 10 bin
çalışan aileleriyle birlikte mağdur olmuş durumda. Bu
adaletsizliğin ortadan kalkması için yeni bir düzenleme
yapılması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Köse
34.- Çorum Milletvekili Tufan Kösenin, yeni yılın ilk
saatlerinde yaşanılan hain terör olayını
lanetlediğine, masum insanların kanını akıtan teröre
karşı her noktada en şiddetli mücadelenin verilmesi
gerektiğine ve terörle mücadelede bütün millet olarak tek yürek olmak
gerektiğine ilişkin açıklaması
TUFAN KÖSE (Çorum) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Büyük umutlarla girmek istediğimiz 2017nin ilk
saatlerinde yaşadığımız hain terör olayını
ben de lanetliyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun ve kim
tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin masum
insanların kanını akıtan teröre karşı her noktada
en şiddetli mücadele verilmelidir.
Şunu görüyoruz ki PKKsı, IŞİDi,
FETÖsü, dindar, muhafazakâr, laik, Alevi, Sünni, Kürt, Türk ayırmadığına
göre, bütün milletimizi hedef aldığına göre bütün millet olarak
tek yürek terörle mücadelede bir arada olmalıyız ancak terörü bir
şekilde motive eden, teröristlere meşruiyet sağlamaya
çalışan bir kısım açıklamalardan ve Hükûmetin
icraatlarından da en kısa sürede dönülmesini diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Köse.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, ülkemizin ev sahipliğinde 12-23
Ekim 2015 tarihlerinde Ankarada Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle
Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) 12. Taraflar Konferansının sürekli
forumlarından biri olan Parlamenter Forumu (COP)
Başkanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından üstlenilmiş olması ve önümüzdeki iki yıl boyunca
da TBMM tarafından yürütülmesi ve Türkiyenin başkanlık
yapacağı sürede Parlamenter Forumu Yönlendirme Komitesinin her
yıl Başkanın çağrısıyla toplanacağı ve
COP 12 esnasında alınan kararların destekleneceği
öngörüldüğünden, anılan nedenlerle 18/8/2016 tarihli 20 sayılı
Divan Kararıyla 1 başkan ve 5 milletvekili (4,1,1) olarak
oluşturulmuş olan TBMM Çölleşmeyle Mücadele Çalışma
Grubu üye sayısının TBMMde temsil edilen tüm siyasi partilerin
temsil edilebilmesi açısından 1 başkan ve 8 milletvekili
(5,2,1,1) olarak değiştirilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 8/12/2016 tarihli ve 26
sayılı Kararıyla uygun bulunmuş olup, söz konusu
çalışma grubunun üye sayısının
arttırılması için siyasi parti gruplarınca bildirilen
isimlere ilişkin tezkeresi (3/863)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Ülkemizin ev
sahipliğinde 12-23 Ekim 2015 tarihlerinde Ankarada Birleşmiş
Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) 12. Taraflar
Konferansının sürekli forumlarından biri olan Parlamenter
Forumu (COP) başkanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından üstlenilmiş olup önümüzdeki iki yıl boyunca da TBMM
tarafından yürütülmesi ve Türkiyenin başkanlık
yapacağı sürede Parlamenter Forumu Yönlendirme Komitesi her yıl
Başkanın çağrısıyla toplanacak ve COP 12
esnasında alınan kararların desteklenmesi öngörülmektedir.
Anılan nedenlerle 18.08.2016 tarihli 20
sayılı Divan kararıyla 1 başkan ve 5 milletvekili (4,1,1)
olarak oluşturulmuş olan TBMM Çölleşmeyle Mücadele
Çalışma Grubu üye sayısının TBMMde temsil edilen tüm
siyasi partilerin temsil edilebilmesi açısından 1 başkan ve 8 milletvekili
(5,2,1,1) olarak değiştirilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 08.12.2016 tarihli ve 26
sayılı Kararıyla uygun bulunmuştur.
Söz konusu çalışma grubunun üye
sayısının arttırılması hususu 28.3.1990 tarihli
ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 1inci maddesinin
(c) bendi ile 4üncü maddesi gereğince siyasi parti gruplarınca
bildirilen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ad ve Soyad Seçim Çevresi
Orhan Sarıbal Bursa
Milletvekili
Sema Ramazanoğlu Denizli
Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu İzmir
Milletvekili
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve 23
milletvekilinin, Yedikule Bostanlarını ve çevresini düzenleme
çalışmalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/402)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İnsanlığın ortak mirası
olarak kabul edilen evrensel değerlere sahip kültürel ve doğal
sitleri dünyaya tanıtmak, toplumda söz konusu evrensel mirasa sahip
çıkacak bilinci oluşturmak ve çeşitli sebeplerle bozulan veya
yok olan kültürel ve doğal değerlerin yaşatılması için
gerekli iş birliğini sağlamak amacıyla Birleşmiş
Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü 16 Kasım 1972 tarihinde;
"Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair
Sözleşmesi"ni kabul etmiştir. Tüm dünya ülkelerinin sahip
oldukları kültürel ve doğal varlıklarını,
uluslararası bir platformda korunması ve gelecek nesillere
aktarılması için tarihi bir adım atmış ve
insanlık tarihi boyunca farklı kültür ve medeniyetler tarafından
ortaya konan, bu ortak geçmişin farklı evrelerine,
aşamalarına, zenginlik ve farklılığına
ışık tutan varlıklar, "birinin kaybı tüm
insanlık hafızasının kaybıdır"
anlayışıyla koruma altına alınmıştır.
2011 yılında
UNESCO, İBB ve ilgili bakanlıklarca da kabul edilerek karara
bağlanan İstanbul Tarihî Yarımada Yönetim Planında da yer
alan Yedikule Bostanlarının korunması esas olmalıdır.
Telafisi mümkün olmayan zararlar doğurmadan önce bilimsel bir
anlayışla Yedikule Bostanlarını ve çevresini düzenleme
çalışmalarının yeniden değerlendirilmesi amacıyla
Anayasa'mızın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'nci
maddeleri kapsamında Meclis araştırması açılması
konusunda gereğini arz ederiz.
1) Gülay Yedekci
(İstanbul)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Kadim Durmaz
(Tokat)
4) Kazım Arslan
(Denizli)
5) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
6) Tahsin Tarhan
(Kocaeli)
7) Namık Havutça
(Balıkesir)
8) Haydar Akar
(Kocaeli)
9) Ceyhun İrgil
(Bursa)
10) Nihat Yeşil
(Ankara)
11) Yakup Akkaya
(İstanbul)
12) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu
(Bursa)
13) Mahmut Tanal
(İstanbul)
14) Orhan Sarıbal
(Bursa)
15) Melike Basmacı (Denizli)
16) Dursun Çiçek
(İstanbul)
17) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
18) Tekin Bingöl
(Ankara)
19) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
20) Erkan Aydın
(Bursa)
21) Çetin Arık
(Kayseri)
22) Aytuğ
Atıcı
(Mersin)
23) Akın Üstündağ (Muğla)
24) Ali Akyıldız
(Sivas)
Gerekçe:
İstanbul yoğun yapılaşma,
sürekli ve hızlı dönüşüm, kentsel dönüşüm adı
altında yapılan "soylulaştırma", "yerinden
etme", "ekonomik değer arttırma" gibi kentsel
çalışmalardan korunmalıdır, tarihî ve kültürel dokusunu,
kimliğini koruyarak gelişen bir dünya kenti olmalıdır.
Yedikule semti, gerek zindanları gerek surları gerekse
bostanlarıyla bu duruma en etkin katkı sunacak semtlerden biridir.
Ayvansaray'dan Yedikule'ye kadar tarihî kara
surları boyunca uzanan hendekler Osmanlı döneminde sur duvarıyla
birlikte hem kentin savunmasına hem de tarımsal üretime yönelik
çeşitli işlevleri yerine getirmekteydi. Hendeklerin tarımsal
üretimin gerçekleştiği bir alan olma özelliği Osmanlı
kentlerinin önemli bir niteliğidir. Silivrikapı-Yedikule
arasındaki hendek içindeki bostanlar bu niteliği yansıtan bilebildiğimiz
son örnektir. Bu bostanlar içerisinde yer alan kuyu, su dolabı,
bostancı odaları, meyve ağaçları ve fidanlıklarla
birlikte Osmanlı kayıtlarında ayrıntılı bir
şekilde kendine yer bulmuştur.
Tarih boyunca surların yakın çevresinde
genellikle bostan, bahçe ya da yeşil alanlar yer almış, etkili
bir yapılaşma olmamıştır. Bizans döneminden kalan o
dönemde şehrin sebze ihtiyaçlarını karşılayan en
önemli yerlerinden biri olan, şu an hâlâ Fatih ilçesine bağlı
Yedikule Bostanları birkaç adet olarak varlığını
sürdürmektedir. Kent içinde kalan nadide tarımsal alanlar olan bu
bostanlar günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.
Gelişmiş bir teknoloji, emek ve sistematik
bir zekâyla kurulan bostanlar aynı titizlik ve ilgiyle
tasarlanmış, makro ölçekte düzenlenmiş ve kentin tüm
bileşenlerinin hesaplanmış olduğu bilimsel bir planlama
anlayışıyla düzenlenmelidir. Söz konusu alanın karakteri
bozulmadan sürdürebilir, katılımcı bir süreçle kimliğini
koruyarak açığa çıkaracağı kamusal kullanımlarla
hem Yedikule'ye hem de İstanbul'a yeni kentsel kullanımlar sunan
projeler geliştirilebilir.
Kentsel tarım, özellikle bostan,
İstanbul'un tarihi gelişiminin vazgeçilmez bir parçası ve kent
toplumunun sürdürülebilir kentsel peyzaj ve
canlılığını koruması için önemli bir fırsat
olmuştur.
Gelecek kuşakların Yarımada'yı
kültürel değerleriyle birlikte görebilmeleri için kentin
hafızasını oluşturmak ve korumak bir anlamda
mimarlığın, arkeolojinin, tarihçilerin, bir anlamda da kentli
olma bilincinde olan tüm insanların görevidir.
Kaynaklara göre 1.500 yıldan uzun süredir
kentsel tarım alanı olan Yedikule Bostanlarının mekânsal
ve tarihi karakteristiklerini anlamak esasen kent içinde yaşayanlara
kentli olmalarının sorumluluğunu hatırlatan bir kavram
olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Yedikule Bostanlarıyla yitirilen
mimarlığımız, kültürel ve tarihi
varlıklarımız, kent kimliğimiz, belleğimiz,
yeşilimiz, aslında yaşamlarımızdır. Tarihi miras
bugünü de içerecek şekilde tüm zamansal, kültürel ve doğal
katmanlarıyla birlikte korunmalı ve temsil edilmelidir.
2.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil ve 21 milletvekilinin,
FATİH Projesiyle ilgili kurumsal yapıların uygulamaları ve
kararları ile yapılan usulsüz iş ve işlemlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/403)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından 2010 yılında
Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi
(FATİH Projesi) adı altında örgün eğitim
kurumlarının tümünü kapsayan bir proje
başlatılmıştır. 2010 yılında, Millî
Eğitim Bakanlığı, projenin 2014 yılında
bitirileceğini açıklamıştır. Sonrasında, projenin
2015'te, daha sonra 2017'de, 2015-2019 MEB Stratejik Planında ise 2018'de
bitirileceği ifade edilmiştir. 21/10/2015 tarihine kadar FATİH
Projesinin sadece yüzde 14,33'ü tamamlanabilmiştir. Bunun yanı
sıra, proje kapsamında birçok usulsüz işlerin
yapıldığı, bazı aşamalarının
yargıya taşındığı, açılmış olan
soruşturmaların bazı müfettişler tarafından bilinçli
olarak kapatılmaya çalışıldığı bilgileri
basında yer bulmuştur.
Bu nedenlerle Anayasanın
98 ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılması hususunda gereğini
arz ederiz. 15/01/2016
1) Ceyhun İrgil (Bursa)
2) Kazım Arslan (Denizli)
3) Kadim Durmaz (Tokat)
4) Yakup Akkaya (İstanbul)
5) Nihat
Yeşil (Ankara)
6) Mahmut
Tanal (İstanbul)
7) Nurhayat
Altaca Kayışoğlu (Bursa)
8) Orhan
Sarıbal (Bursa)
9) Tahsin
Tarhan (Kocaeli)
10) Melike
Basmacı (Denizli)
11) Dursun
Çiçek (İstanbul)
12) Zeynel
Emre (İstanbul)
13) Serdal
Kuyucuoğlu (Mersin)
14) Tekin
Bingöl (Ankara)
15) Onursal
Adıgüzel (İstanbul)
16) Erkan
Aydın (Bursa)
17) Çetin
Arık (Kayseri)
18) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
19) Akın
Üstündağ (Muğla)
20) Ali
Akyıldız (Sivas)
21) Mazlum
Nurlu (Manisa)
22) Gülay
Yedekci (İstanbul)
Gerekçe:
Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi
İyileştirme Hareketi (FATİH Projesi), 2010 yılında
dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından büyük bir törenle başlatılmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından yapılan tanıtımlarda FATİH Projesinin
eğitim sistemimizde çığır açacağı, eğitimin
niteliğinin arttırılması hususunda çok önemli katkılar
sunacağı, projenin hayata geçmesiyle örgün eğitim
kapsamındaki öğrencilere kitap
dağıtılmayacağı, tabletler üzerinden tüm derslerin
işleneceği bilgilerine yer verilmiştir
Projeye toplamda 8,5 milyar TL bütçe
ayrılmıştır. 21/10/2015 tarihine kadar proje
kapsamında donanım ve altyapı hizmetleri için 44 milyon 449 bin
478,55 TL, tabletler için 512 milyon 173 bin 855 TL harcama yapılmıştır.
2015 yılı için projeye 1 milyar TL bütçe
ayrılmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığı
FATİH Projesinin uygulandığı okullarda etkileşimli
tahtaların ve tabletlerin eğitime katkısı
araştırılmış ve niteliğe
katkısının olmadığı yönünde sonuçlara ulaşılmıştır.
Ayrıca, FATİH Projesi kapsamında
okulların alan ağı altyapı işlerinin usulüne uygun
yapılmadığı, teknik şartnamelere uygun olmayan
malzemelerin kullanıldığı, planlamanın
yapılamadığı, etkileşimli tahtalar ile tabletlerin
bağlantı kuramadığı bilinmektedir.
Bunun yanı sıra, FATİH Projesi
kapsamında, Bakanlık içinde ve Bakanlık dışında
farklı yapılanmalar olduğu, bu yapılanmaların ihale
süreçlerini takip ettiği, karıştıkları bazı
olayların yargıya intikal ettiği tüm kamuoyu tarafından
konuşulmaktadır.
FATİH Projesinin bitirilme tarihinin sürekli
ertelenmesi, usulsüzlük ve yolsuzluk gerekçesiyle açılan
soruşturmaların müfettişler tarafından bilinçli olarak
kapatılması, alan ağı altyapı işlerinin usulsüz,
plansız ve devleti zarara uğratacak bir şekilde yapılması,
etkileşimli tahtaların tabletlerle iletişim kuramaması,
ihale süreçlerinde cinayete varan olayların olması nedeniyle
yaşanan sorunların tespit edilmesi gerekmektedir.
Bu nedenlerle, FATİH
Projesiyle ilgili kurumsal yapıların uygulamalarının ve
kararlarının incelenmesi, değerlendirilmesi, Millî Eğitim
Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı, diğer kamu ve özel kurumlarla
bağlantılı yönlerinin araştırılması,
yapılan usulsüz iş ve işlemlerin tespit edilmesi amacıyla
bir Meclis araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.
3.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 21 milletvekilinin,
nükleer enerji santralinin yaratacağı risklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/404)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Nükleer santraller konusundaki tartışmalar
uzun yıllardır sürdürülmektedir. 2011 yılında Japonya'da
Fukuşima Nükleer Santralinde yaşanan kaza ve 1986 Çernobil
faciası nükleer santrallerin taşıdığı riskleri gösteren
somut örneklerdir. Fransa, ABD, İsveç ve Japonya'da yakın dönemde
yaşanan kazalar facialara ramak kala durdurulabilmiştir. Bu örnekler,
hâlen çözümlenememiş sorunlarıyla nükleer santral inşa
edilmesinde ısrar edilmesi hâlinde yeni Fukuşima ve Çernobil benzeri
kazaların olası olduğunu göstermektedir. En basit maden
kazasına dahi müdahale edemeyen, yer altında kaybettiği
madencileri günlerce yerin altından çıkartamayan bir ülkede,
yaşanacak nükleer kazanın yol açacağı felaketin
sonuçları ve yaratacağı yıkım çok daha büyük
olacaktır.
Türkiye, dünyanın temiz ve yerli enerji
kaynakları potansiyeli en yüksek ülkelerinden biridir. Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının kendi verileri bile 2014
yılında tükettiğimiz elektrik enerjisinin 3 katından fazla
yerli kaynağımız olduğunu göstermektedir. Ülkemizin temiz
enerji kaynakları konusunda bu kadar yüksek potansiyeline rağmen
nükleer enerji konusunda ısrar eden hükümete Uluslararası Atom
Enerjisi Ajansı, Kasım 2013'te Akkuyu Nükleer Santrali konusunda
toplam 39 ayrı hususta toparladığı uyarılar içeren bir
rapor sunmuştur. Bu rapor kamuoyundan gizlenmektedir. Bu raporun
içeriğini bilmek nükleer santralin gerek işletmesinden ve gerekse
oluşacak atıklarından dolayı risk altına girebilecek
tüm vatandaşlarımızın en kutsal hakkıdır.
Tüm bu nedenlerle; nükleer enerji santralinin
yaratacağı risklerin saptanmasını, temiz ve yerli enerji
kaynaklarının etkin şekilde kullanılmasını,
yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji politikalarının
oluşturulmasını saptamak amacıyla, Anayasa'nın 98,
İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
1) Aylin
Nazlı Aka (Ankara)
2) Orhan
Sarıbal (Bursa)
3) Ömer Fethi
Gürer (Niğde)
4) Kadim
Durmaz (Tokat)
5) Nihat
Yeşil (Ankara)
6) Kazım
Arslan (Denizli)
7) Ceyhun
İrgil (Bursa)
8) Melike
Basmacı (Denizli)
9) Dursun
Çiçek (İstanbul)
10) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
11) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
12) Tekin Bingöl (Ankara)
13) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
14) Erkan Aydın (Bursa)
15) Çetin Arık (Kayseri)
16) Aytuğ Atıcı (Mersin)
17) Akın Üstündağ (Muğla)
18) Mahmut Tanal (İstanbul)
19) Ali Akyıldız (Sivas)
20) Mazlum Nurlu (Manisa)
21) Gülay Yedekci (İstanbul)
22) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
Gerekçe:
Enerji, dünyada ve ülkemizde önemli ve stratejik
sektörlerin başında gelmektedir. Temiz enerji kaynakları
potansiyeli konusunda dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan
Türkiye, bir taraftan özelleştirmelerle enerji alanında
sıkıntılı bir döneme girerken, diğer yandan da enerji
alanında her geçen yıl biraz daha dışa
bağımlı hâle gelmiştir.
Türkiye 2000 yılında
kullandığı enerjinin yüzde 67'sini ithal ederken, bu oran 2014
yılında 7 puanlık artışla yüzde 75'e
yükselmiştir. 2002 yılında 9,2 milyar dolar olan enerji ithalat
faturamız on iki yılda 6 kat artarak azalan enerji tüketimi ve
düşen petrol fiyatlarına karşın 55 milyar dolara
yükselmiştir. 1990-2012 yıllarında enerji talebimiz yüzde 129
artarken, enerji ithalatımız ise yüzde 220 artmıştır.
Oysa yerli kaynaklarımız 2015 yılında tüketilen
yaklaşık 260 milyar kilovatsaat elektriğin en az 3
katını üretecek potansiyeldedir. Bu potansiyel hatalı ve
dışa bağımlı politikalar nedeniyle atıl
konumdadır.
Ülkemiz 3.500 kilometre kıyı
şeridiyle özellikle Marmara ve Ege kıyıları sürekli ve
düzenli rüzgâr almaktadır. Ülkemiz güneş enerjisi açısından
şanslı ülkeler arasındadır. Yaklaşık rakamlarla
Almanya'nın güneş enerjisinde kurulu gücü 35.948 megavat,
İtalya'nın 17.600 megavat, Yunanistan'ın 2.579 megavat,
Türkiye'nin güneş enerjisi gücü ise 23,8 megavat yani yok denecek kadar
azdır. Rüzgârda Almanya 34.316 megavat, İtalya 8.448 megavat,
Yunanistan 1.065 megavat, Türkiye ise 2013 yılı sonu itibariyle 2.760
megavat güneş enerjisi üretmektedir. Bu rakamlar Türkiye'de temiz enerji
kaynaklarının kullanılmadığını gösterir
niteliktedir.
Mersin ili sınırları içerisinde yer
alan Akkuyu'da yapımı planlanan nükleer santralin kurulma süreci
devam etmektedir. Bu santralin yapımı Çevre ve Şehircilik
Bakanlığından ÇED raporu için olumlu kararı
çıkmasıyla kritik bir noktaya gelmiştir. Gelinen noktanın
birçok açıdan eleştirel bir gözle yeniden gözden geçirilmesi
gerekmektedir.
Türk Tabipler Birliğinin katkılarıyla
Akkuyu ÇED Raporu incelenmiş ve önemli saptamalar yer
almıştır. Söz konusu çalışmada Akkuyu Nükleer Güç
Santrali ÇED Raporu ''Halk sağlığı açısından
birçok yönüyle ciddi sorunlar, eksiklikler ve hatalar içermektedir. Bu sorun,
hata ve eksikliklerle bir nükleer tesisin faaliyete geçirilmesi halk
sağlığı açısından felakete davetiye çıkarmak
anlamına gelecektir" denilmektedir.
Ülkemizin yetkin bilim adamları, sadece Akkuyunun
yakınlarına kadar uzanan Ecemiş fayı nedeniyle değil,
diğer bir dizi tektonik risk nedeniyle, Akkuyu'nun yer seçiminin
yanlış olduğunu ve büyük bir tehdit oluşturduğunu öne
sürmektedirler.
Türkiye, dünyanın temiz enerji potansiyeli en
yüksek ülkelerinden biridir. Nükleer enerji santralinin inşa, işletme
ve atık yönetimi süreçlerinde yaratacağı risklerin
saptanması, temiz enerji kaynaklarının daha etkin şekilde
kullanılmasını sağlayacak politikaların
oluşturulması, yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji
politikalarının oluşturulması, Akkuyu Nükleer Santrali'nin
yaratacağı risklerin araştırılması için bir
komisyon kurulması ülkemizin geleceği, halkın
sağlığının korunması ve doğanın yok
olmaması için hayati önemdedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın Altay, söz talebiniz var.
Mikrofonunuzu açıyorum, buyurunuz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gündeme
geçmeden kısmını kaçırdık ama iki dakika rica
edeceğim.
BAŞKAN Buyurunuz, iki dakika süreyle
mikrofonunuzu açıyorum Sayın Altay.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İstanbulda yapılan hain saldırı sonrasında olay
yerine giderek çiçek bırakmak isteyen Cumhuriyet Halk Partisi
İstanbul İl Başkanı ve beraberindeki milletvekillerine
saygısız ve saldırgan bir üslup kullanan Murat Karakaya isimli
Emniyet yetkilisi hakkında bir soruşturma açılıp
olayın tetkik edilmesini talep ettiklerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Hükûmetin öngörüsüz,
beceriksiz ve isteksiz tutumuna rağmen terörle mücadele eden güvenlik
kuvvetlerimizin yanındayız. Allahım onlara güç kuvvet versin ve
bilsinler ki milletçe hepimiz güvenlik kuvvetlerimizin arkasındayız.
Ancak, Sayın Başkan, her kurumda olduğu gibi, Emniyet
teşkilatında da kurumun itibarını gölgeleyecek, kurum
terbiyesinden ve aidiyetinden nasiplenmemiş yetkililerle de
karşılaşıyoruz. Bunun son örneği olarak, maalesef, 1
Ocak günü Ortaköyde yapılan hain saldırı sonrasında olay
yerine giderek ölen şehitlerimize saygı ve minnet hislerini ifade
etmek ve bir çiçek bırakmak isteyen Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul
İl Başkanımıza ve beraberindeki milletvekillerine Emniyet
Müdür Yardımcısı olduğunu öğrendiğimiz Murat
Karakaya isimli yetkili fiziki basınç uygulamak suretiyle,
saygısız bir üslupla saldırgan ifadeler kullanmak suretiyle
görev kusuru işlemiş ve siyaset müessesesine özünde büyük bir
hakarette bulunmuştur. Hükûmetin 2 üyesi orada. Bu gibi olayların hiç
kimseye bir faydası yoktur. Herkesin haddini bilmesi gerekir. Kimsenin
kaynağını Anayasadan almadığı bir yetkiyi de
kullanma hakkı yoktur.
Sayın Başkan, bu Murat Karakaya adlı
Emniyet Müdür Yardımcısının olay yerine giden Cumhuriyet
Halk Partisi heyetine yönelik olumsuz, hakaretamiz, saygısız tutumu
nedeniyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
tamamlayınız Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) -
Hükûmetin bize
ve İstanbul il başkanlığımıza önce bir özür borcu
vardır, sonrasında da Murat Karakaya isimli Emniyet görevlisi
hakkında işlem yapması gerekir. Unutulmamalıdır ki
Meclisin ve milletvekillerinin itibarı aynı zamanda milletimizin de
itibarıdır. Yine unutulmamalıdır ki siyasetçinin
itibarı da demokrasimizin itibarıdır. Hükûmetten, İstanbul
Valiliğinden Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda bir açıklama ve
Murat Karakaya isimli Emniyet yetkilisi hakkında da bir soruşturma
açılıp olayın tetkik edilmesini yüce millet adına ve
partimiz adına talep etmekteyiz.
Arz ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan,
aynı kapsamda söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Usta.
36.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Türkiyenin
adım adım kaosa doğru sürüklendiğine, Hükûmetin taziye
dilemenin ötesinde bir şeyler yapması gerektiğine ve FETÖyle
mücadelede mağduriyetlerin en aza indirilmesi konusunda tedbir
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Az önceki konuşmamda Temmuz 2015ten bu yana
ülkemizde meydana gelen olaylara ilişkin bir bilançoyu vermiştim.
Yani, yaklaşık 1.743 kişi hayatını kaybetmiş
arkadaşlar son bir buçuk yılda, 8 bin kişi de
yaralanmış. Özellikle bu son Ortaköy olayı, üzerinde çok boyutlu
olarak araştırma yapılması gereken bir olaydır diye
düşünüyoruz.
Türkiyenin sinir uçlarına dokunuluyor. Türkiye
adım adım kaosa doğru sürükleniyor, bunu görmek, bunun
farkına varmak gerekiyor. Artık Hükûmetin de devleti yönetenlerin de
taziye dilemenin ötesinde bir şeyler yapması gerekiyor. Türkiye,
ülkemiz, bütün millî unsurlarıyla terörle mücadele etmelidir. Devleti
yönetenlerden gelen mesajlar bizi maalesef umutsuzluğa itiyor. Yani,
bugün, İçişleri Bakanımızın konuşması
aynı şekilde veya Hükûmet yetkililerinden gelen diğer mesajlar,
devletin en tepesinden gelen mesajlar, olayın iyi
kavranmadığı yönünde ciddi bir algı oluşturuyor.
Türkiye nasıl oldu da bu kadar teröre açık
hâle geldi? Bunun sebepleri nelerdir? Geçmişte ne tür hatalar
yapılmıştır? Kimlerin ihmali olmuştur? Başta
Hükûmet olmak üzere, bu soruların cevapları üzerinde hepimizin
düşünmesi, tefekkür etmesi gerekiyor. Saldırıların hedefi
Türkiyedir yani ayrıştırıcı araçlar kullanmakla
birlikte, hedef Türkiyenin birliği ve bütünlüğüdür. Milletimiz büyük
bir hüzün ve karamsarlık içerisindedir tabii ki bu durumda, özellikle
bazı uygulamalarımız da bu karamsarlığı
artırmaktadır. Milletimize umut verecek, onlara gelecek vadedecek
işleri yapmamız gerekiyor devleti yönetenler olarak. Mesela, bu
bağlamda, ben zaman zaman dile getiriyorum, başka arkadaşlarımız
da elbette dile getiriyor, bu FETÖyle mücadele
Biz, tabii ki sonuna kadar
FETÖyle mücadele yapılmasından yana olduğumuzu bir siyasi parti
olarak zaten söylüyoruz ancak bu mücadelede ciddi mağduriyetlerin
olduğu unutulmamalıdır. Bu mağduriyetlerin en aza
indirilmesi yönünde Hükûmetin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız Sayın
Usta, mikrofonunuzu açıyorum.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Başkanım.
FETÖyle mücadelede mağduriyetlerin en aza
indirilmesi konusunda tedbir alınması gerektiğini
düşünüyoruz. Aman benim başıma bir şey gelmesin. diye
milletin canını yakan bürokrat ve siyasetçiler var ve bunların
bu uygulamaları insanımızda devletine, milletine karşı
ciddi bir güvensizlik oluşturuyor, sıkıntı
oluşturuyor. Özellikle, işte, tutuklu erlerin olması, tutuklu
askerî öğrencilerin, uzman erbaşların, işinden olan
öğretmenlerin, polislerin
Buralarda çok ciddi bir inceleme sonucunda bu
işleri yürütmemiz gerekir. Eğer FETÖyle mücadeleyi Türkiye
Cumhuriyeti devleti düzgün bir zemine oturtmazsa bizim gelecek on yıllarımız
da karanlık olacaktır. Bu konuda ben Hükûmeti bir kez daha uyarmak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Usta.
Sayın Kerestecioğlu, buyurunuz.
37.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncının düşünce ve
ifade özgürlüğüyle ilgili ifadelerine ve sadece düşüncelerini ifade
ettikleri için eş başkanlarla birlikte 12 milletvekilinin
altmış gündür tutuklu bulunduğuna ilişkin
açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ben de aynı konuda söz almak istedim Sayın
Başkan.
2017ye gerçekten herkes umutlarla girmek istedi ama
maalesef, yine 2016da kalmamız istendi özellikle bu zalim
saldırıları düzenleyenler tarafından ve 2017ye insanlar o
umutları hakikaten hüzünle çerçeveleyerek girdiler. Ama, bugün, maalesef,
geç saatlerde görüşülecek olan, aslında insanların
izleyebileceği ve tartışmaları görebileceği saatte
tartışılması, konuşulması gereken
İçişleri Bakanlığıyla ilgili gensorumuzdan söz
ediyorum.
Burada, aynı zamanda, siyasi iktidarın ve
burada sorumlu olan İçişleri Bakanının da
sorumluluğunu yadsıyamayız. Çünkü, sadece birlik beraberlik
genel lafları ederek o birlik beraberlik sağlanmıyor. Oraya
gidip Reinada katledilen insanların anısına, kendileri de Suruç
katliamını yaşamış olan ya da
yakınlarını kaybetmiş olan insanlar karanfil koydular ve
sırf karanfil koydukları için dün geceye kadar gözaltında
kaldılar. Bunların içerisinde 2 avukat meslektaşım da
vardı. Şimdi, bu ayıpla gerçekten yaşanmaz.
Ben bir metin okumak istiyorum. Tabii, bu metnin
aslında bizim Cumhurbaşkanımızdan ve bu Parlamentodan
gelmiş olmasını isterdim. Kuzey Kıbrıs
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Linç kültürü ülkemizin
taşıyamayacağı kadar ağır bir yüktür.
başlığıyla düşünce ve ifade özgürlüğüne dikkat
çekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Kerestecioğlu.
Buyurunuz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Çok sesli demokratik toplum hayatı,
özgürlüklerin farklı düşünenlere saygıyı esas alan bir
üslubu gözeterek kullanılmasına dayanır. İster doğru
ister yanlış olsun, tüm düşünce ve görüşlerin ifadesinin
üslubunda saygı sınırının aşılmaması
elbette gereklidir. Ne var ki üsluba gösterilen tepkinin ifrata kaçması ve
hele bir linç girişimine dönüşmesi haklı gösterilemez. diyor ve
gayet güzel ifadelerle devam ediyor açıklamaya: Ülkemizde son günlerde,
farklı görüş sahipleri arasında onaylanması mümkün olmayan
tehlikeli bir gerilimin de giderek tırmanmakta olduğunu
endişeyle gözlemliyorum. Siyasal linç kültürü ülkemizin
taşıyamayacağı kadar ağır bir yüktür. Hepimizin
birbirimize ihtiyacı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Tamamlayacağım.
BAŞKAN Buyurunuz, tamamlayınız.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bütün kesimleri sorumluluk bilinciyle hareket etmeye ve
gerilimi tırmandırmaktan uzak durmaya çağırıyorum.
Mustafa Akıncı, Cumhurbaşkanı
Evet, biz bu temennilerin, bu dileklerin gerçekten
bu ülkede gerçekleşmesini de çok isteriz ama düşünce ve ifade
özgürlüğü bir yana, altmış gündür sadece düşüncelerini
ifade ettikleri için bu Parlamentoda eş başkanlarımızla
birlikte 12 milletvekilimiz hâlen tutuklu bulunuyor. Bunu da hiçbir
şekilde unutmayacağız ve unutturmayacağız.
Parlamentonun da her hâlde hatırlaması gerekiyor bu milletvekillerini
ve bunun için bir çaba göstermesi gerekiyor diye düşünüyoruz.
Nezaketiniz için, süre
tanıdığınız için çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu.
Sayın Bostancı
38.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 2017
yılının milletimize ve insanlığa hayırlı
olmasını dilediğine, Türkiyenin teröre karşı en
önemli panzehrinin uzun demokratik tecrübesi olduğuna ve teröre
karşı ortak bir safta toplanmanın son derece önemli
olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
2017 milletimize ve insanlığa
hayırlı olsun. Bu temenniyi sadece temennide bırakmayacak, fail
olarak bunun gereğini yerine getirecek bir halkımız, milletimiz
olduğunu unutmayalım. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve ülkesi,
imparatorluğun bakiyesi bir ulus devlet olarak uzun bir tarihî tecrübe neticesinde
bugünlere geldi. Biz biliyoruz ki bu ülkede Alevi, Sünni, Türk, Kürt, herkes o
uzun geleneğin içinde birlikte yaşama kültürünü tecrübe ederek ortak
kader ve gelecek istikametinde bir anlayışa, bir yaklaşıma
sahipler. Elbette görüş farklılıkları olabilir, esasen
bunlar tartışılır, konuşulur. Türkiye'nin teröre
karşı en önemli panzehri uzun demokratik tecrübesidir. Demokrasi
marifetiyle iktidarlar halk tarafından iş başına getirilir,
yine halk tarafından götürülür; birilerinin güç kullanmasına veyahut
da başka yol ve yöntemleri denemesine gerek yoktur. Halkın
dileği ve istikametinde iktidarlar şekillenir. Muhalefetin iktidar
olma yolları açıktır Türkiyede. Bu yollar kullanılır
ve halkla bağlantı kurulur, halk desteklerse, geçmişteki
örneklerde de olduğu gibi, muhalefetin de iktidar olma imkânı
mevcuttur; bu yollar kapalı değildir. Din ve vicdan hürriyeti
anlamında sağlam bir laiklik geleneği vardır. Esasen, sahip
olduğumuz İslam anlayışı, son derece toleranslı
ve kucaklayıcı bir anlayıştır ve esas itibarıyla,
sadece Türkiyenin o sınırlı renkliliği değil,
dünyanın mevcut renkliliğinin de Allahın takdiri olduğuna
inanan bir anlayışa sahip olduğumuzu unutmayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Bostancı, tamamlayınız lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Trajik olaylar
yaşandığında, terör kanlı yüzünü gösterdiğinde,
partisi ne olursa olsun halkın ve temsilcilerin elbette eleştirileri
olacaktır, iktidara yönelik farklı çağrılar yer
bulacaktır, bunlar ifade edilecektir ama teröre karşı ortak bir
safta toplanması, teröre karşı seslerini yükseltmesi son derece
önemlidir. Biz, bu zayıf terörün mutlak surette hakkından
geleceğiz. Bu güç, bu kültür, bu anlayış, bu inanç, bu gelenek,
bu irade, bu kurumlaşma Türkiye Cumhuriyetinde mevcuttur, halkında
mevcuttur. Biz buna inanıyor ve geleceğe de bu şekilde
bakıyoruz.
Çok teşekkür ediyorum. Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Bir gensoru önergesi vardır.
Önerge daha önce bastırılıp
sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Gensoru Önergeleri
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, belediyelere kayyum ataması
uygulaması ve eş başkanlar ile milletvekillerinin
tutuklanması nedeniyle gerçekleştiği iddia edilen hak
ihlallerinde ve artan terör olayları sebebiyle meydana gelen ölümlerde
sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/14)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde demokratik siyaset kurumuna yönelik
baskılar, gerçekleşen hak ihlalleri, mağduriyetler, yaşanan
ölümler ve artan şiddet olaylarından dolayı sorumluluğu
bulunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında Anayasanın
98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri
uyarınca gensoru açılmasını arz ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Ahmet
Yıldırım
İstanbul Muş
HDP
Grup Başkan Vekili HDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
İçişleri Bakanlığı, yetkisi
altındaki polis ve bürokrasi teşkilatıyla önleyici işlemler
başta olmak üzere güvenliği, kendisine bağlı olan mahalli
idareler yoluyla da demokrasiyi ve halkın refahı için halka hizmet
yapılmasını sağlar. İçişleri
Bakanlığı makamında bulunan temsilcilerin
başarılı olup olmadığının göstergesi bu iki
ana kategoridir. Fakat, Türkiye'de başarılı bir bakanlık
pratiğinin gerektirdiği teamüller ve kıstaslar yerine, bazı
dönemlerde çeşitli iktidar ortaklıklarındaki dengelerle
bakanlık temsili sağlanmaktadır. Bu antidemokratik ve liyakatten
uzak teamül neticesinde İçişleri Bakanlığı gibi önemli
bir kurum halkın refahını, güvenliğini, toplumun
istikrarını ve birlikte yaşamını sağlamakta büyük
sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Bu bağlamda, Türkiye'de gerek bir önceki
İçişleri Bakanı gerekse de Ağustos 2016 tarihi
itibarıyla görevi devralan İçişleri Bakanı döneminde bir
devamlılık sağlanmış, bu devamlılık fiziki,
siyasi, psikolojik açıdan büyük yıkımları da
halklarımıza getirmiştir. Söz konusu dönemde demokratik siyaset
kurumu büyük zararlar görmüştür. Partimiz ve Demokratik Bölgeler Partisi
özelinde yoğunlaşan baskılar neticesinde 63'ü belediye eş
başkanı ve başkan vekilimiz olmak üzere binlerce yerel
siyasetçimiz ve seçilmişimiz cezaevlerine konulmuştur. Bu süreçte,
Türkiye tarihinde "özel hukuk" uygulaması olan kayyım atama
yöntemi belediyelerimize uygulanmış ve aralarında
büyükşehir belediyelerimizin de olduğu 45 belediyemize kayyım
atanmıştır. Demokratik siyaset alanında, halkın temsil
iradesini alarak siyaset üreten seçilmişlerimize yönelik baskılar
yine bu dönemde genişleyerek Türkiye'nin 3üncü büyük partisi olan
partimizin eş başkanlarına ve milletvekillerine
yönelmiştir. 5 Kasım ve 12 Aralık tarihlerinde yapılan
siyasi operasyonlarda eş başkanlarımız ve
milletvekillerimiz tutuklanmıştır. 7 Haziran 2015 tarihinin
öncesinden başlamak üzere, bugüne kadar Genel Merkezimiz başta olmak
üzere yüzlerce parti binamız saldırıya uğramış ve
saldırganlar hakkında herhangi bir cezai işlem uygulanmayarak
örtülü destek sunulmuştur.
Partimizin yanı sıra, söz konusu
Bakanın pratiğinde Şırnak ilimiz haritadan silinmek
istenmiş, sokağa çıkma yasağının
uygulandığı kent merkezlerinde yaralar derinleşmiştir.
Ülkemiz, tarihinde eşi görülmeyen bombalı saldırıların
adresi olmuştur. Sadece 2016 yılının ilk gününden bugüne
kadar 27 saldırı gerçekleşmiş ve bu saldırılarda
328 kişi yaşamını yitirmiştir. Vandan
İstanbul'a, Adana'dan Kayseri'ye kadar tüm ülke,
yurttaşlarımız açısından güvensizlik adasına
dönüşmüştür. Bunların yanı sıra, Türkiye'de sivil
toplum dinamiğini ayakta tutan yüzlerce dernek İçişleri
Bakanlığı marifetiyle kapatılmıştır.
Ayrıca, en son 19 Aralık tarihinde Rus Büyükelçi Karlov'a
yapılan suikastın önlenememiş olmasının
sorumluluğu da İçişleri Bakanının hanesine
yazılmıştır.
Yukarıdaki örneklerden de
anlaşılacağı üzere, tescilli bir
başarısızlık örneği olan bu dönemde,
İçişleri Bakanı sorumlulukları gereği istifa etmesi
gerekirken partimize, ülkenin demokrat, ilerici, devrimci güçlerine yönelik düşmanca
bir dil kullanarak koltukta kalma tekniği üretmeye
çalışmaktadır. Oysaki, bu açıklamalar ülkedeki toplumsal
ayrışmayı ve kutuplaşmayı derinleştirmekten
başka bir sonuç üretmemektedir. Bu tehlikeleri bertaraf etmesi gereken
Bakan ise tarihin karanlık sayfalarına yazılmış olan
1990'lar pratiğini güncellemek için her geçen gün daha fazla dilini
sivrileştirmektedir.
Açıktır ki bu manzara, kimlikler
arasındaki duygusal kopuşu derinleştirmekte, aynı zamanda
ülkemizdeki darbe mekaniğinin canlı kalmasına neden
olmaktadır.
Tüm bu gerekçelerden hareketle, görevini
layıkıyla yerine getiremeyen ve toplumsal ayrışmayı
derinleştiren İçişleri Bakanı hakkında gensoru
önergesini vermiş bulunmaktayız.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergenin görüşme günü, Danışma
Kurulu veya siyasi parti grup önerileri çerçevesinde oylarınıza
sunularak belirlenecektir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.46
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA
(Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
D) Önergeler
1.- Başkanlıkça, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın Plan ve Bütçe Komisyonu (4/74), İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu(4/75), Ağrı Milletvekili Berdan
Öztürkün Millî Savunma Komisyonu (4/76 ), Van Milletvekili Bedia Özgökçe
Ertanın Adalet Komisyonu (4/77), Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamanın Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu (4/78)
üyeliklerinden istifalarına ilişkin önerge yazıları
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Muş
Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırımın Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin, İstanbul
Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu Demirin Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliğinden istifasına
ilişkin, Ağrı Milletvekili Sayın Berdan Öztürkün Millî
Savunma Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin, Van
Milletvekili Sayın Bedia Özgökçe Ertanın Adalet Komisyonu
üyeliğinden istifasına ilişkin, Iğdır Milletvekili
Sayın Mehmet Emin Adıyamanın Güvenlik ve İstihbarat
Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazıları
29/12/2016 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bir
milletvekilinin izinli sayılmasına dair bir tezkeresi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, İstanbul Milletvekili Şafak
Paveyin, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği 16ncı Komite
Toplantısına katılımı nedeniyle 15/8/2016 tarihinden
itibaren yirmi altı gün izinli sayılmasının
Başkanlık Divanının 13/12/2016 tarihli ve 27 sayılı
Kararıyla uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/866)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey'in, BM İnsan Hakları Yüksek
Komiserliği 16'ncı Komite Toplantısına
katılımı nedeniyle 15/8/2016 tarihinden itibaren yirmi altı
gün izinli sayılması, Başkanlık Divanının
13/12/2016 tarihli ve 27 sayılı Kararıyla uygun
görülmüştür.
Genel
Kurulun onayına sunulur.
Ahmet
Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi daha
vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) Doha
Kalkınma Gündemi Küresel Emanet Fonunun mali desteğiyle Merkezi ve
Doğu Avrupa, Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinin milletvekilleri için 21-23
Şubat 2017 tarihlerinde Avusturyanın başkenti Viyanada
düzenlenecek olan Parlamenterler İçin Dünya Ticaret Örgütü Bölgesel
Ticaret Çalıştayına katılım sağlanmasına
ilişkin tezkeresi (3/864 )
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Dünya
Ticaret Örgütünün (DTÖ) Doha Kalkınma Gündemi Küresel Emanet Fonu'nun mali
desteğiyle Merkezî ve Doğu Avrupa, Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinin
milletvekilleri için 21-23 Şubat 2017 tarihlerinde Avusturya'nın
başkenti Viyana'da Parlamenterler İçin Dünya Ticaret Örgütü Bölgesel
Ticaret Çalıştayı düzenlenecektir.
Söz
konusu çalıştaya katılım sağlanması hususu,
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un
9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Konya Milletvekili
Ziya Altunyaldızın, 23-24 Ocak 2017 tarihlerinde İngilterenin
başkenti Londrada düzenlenecek olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika Enerji
Konferansına katılmasına ilişkin tezkeresi (3/865 )
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
23-24
Ocak 2017 tarihlerinde İngiltere'nin başkenti Londra'da düzenlenecek
olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika Enerji Konferansı'na Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı, Konya
Milletvekili Ziya Altunyaldız'ın katılması hususu,
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un
9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında bulunan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bu kısmının 1inci sırasına alınmasına ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları kısmında bulunan Afganistana asker göndermeyle
(süre uzatımı) ilgili (3/862) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresinin okunarak görüşmelerinin 3 Ocak 2017
Salı günkü birleşiminde yapılmasını müteakip
olağanüstü hâlin uzatılmasına dair (3/863) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresinin okunarak görüşmelerinin 3 Ocak 2017
Salı günkü birleşiminde yapılmasına; bastırılarak
dağıtılan (11/14) esas numaralı Gensoru Önergesinin 3 Ocak
2017 Salı günkü gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmının 1inci sırasına
alınarak Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin bu
birleşiminde yapılmasına; yine bugünkü birleşiminde
gündemin Seçim kısmında Kişisel Verileri Koruma Kurulu
üyeliklerine üye seçiminin yapılması akabinde başkaca bir
işin görüşülmemesine; 446 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler halinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 3/1/2017 Salı günü
(bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederiz.
Mehmet
Naci Bostancı
Amasya
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında
bulunan 446 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmının 1inci sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi;
Genel Kurulun, Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları kısmında, 3/1/2017 tarih ve 30/38
sayılı Afganistan'a asker gönderme (süre uzatımı) ile
ilgili Başbakanlık Tezkeresinin
okunarak görüşmelerinin 3 Ocak 2017 Salı günkü (bugün)
birleşiminde yapılmasını müteakip, 3/1/2017 tarih ve 2-46
sayılı olağanüstü hâlin uzatılmasına dair
Başbakanlık Tezkeresinin okunarak,
görüşmelerinin 3 Ocak 2017 Salı günkü (bugün) birleşiminde
yapılması;
Bastırılarak dağıtılan
(11/14) esas numaralı Gensoru Önergesinin 3 Ocak 2017 Salı günkü
(bugün) gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmının 1inci sırasına alınarak
Anayasa'nın 99'uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin bu
birleşiminde yapılması; yine bugünkü birleşiminde gündemin Seçim
kısmında Kişisel Verileri Koruma Kurulu üyeliklerine üye
seçiminin yapılması, akabinde başkaca bir işin
görüşülmemesi;
4 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde
440 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
5 Ocak 2017 Perşembe günkü birleşiminde 39
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Haftalık çalışma günlerinin
dışında 6, 9, 13, 14, 15, 16, 20, 21, 22 ve 23, Cuma, Cumartesi,
Pazar ve Pazartesi günleri saat 14.00te toplanarak bu birleşimlerinde
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi;
6 Ocak 2017 Cuma günkü birleşiminde 302
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
9 Ocak 2017 Pazartesi günkü birleşiminde 116
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
10 Ocak 2017 Salı günkü birleşiminde 285
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
11 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde
356 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
12 Ocak 2017 Perşembe günkü birleşiminde
169 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
13 Ocak 2017 Cuma günkü birleşiminde 109
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
14 Ocak 2017 Cumartesi günkü birleşiminde 137
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
15 Ocak 2017 Pazar günkü birleşiminde 380
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
16 Ocak 2017 Pazartesi günkü birleşiminde 88
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
17 Ocak 2017 Salı günkü birleşiminde 35
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
18 Ocak 2017 Çarşamba günkü birleşiminde
181 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
19 Ocak 2017 Perşembe günkü birleşiminde
248 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
20 Ocak 2017 Cuma günkü birleşiminde 142
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
21 Ocak 2017 Cumartesi günkü birleşiminde 392
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
22 Ocak 2017 Pazar günkü birleşiminde 192
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
23 Ocak 2017 Pazartesi günkü birleşiminde 194
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
24 Ocak 2017 Salı günkü birleşiminde 191
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Yukarıda belirtilen birleşimlerinde gece
24.00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük
programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi;
446 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91'inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki
şekliyle olması önerilmiştir.
446 Sıra Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/796) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM
MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 15 inci
maddeler arası |
15 |
2. BÖLÜM |
16 ila 38 inci
maddeler arası |
23 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
38 |
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisinin lehinde ve aleyhinde söz talep eden sayın milletvekillerine söz
vereceğim.
Lehinde ilk konuşmacı Mehmet Doğan
Kubat, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kubat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; grup
önerimizin lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım.
Değerli arkadaşlar, grup önerimizde,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 Ocağa kadarki çalışma gün ve
saatleri ile gündemde değişiklik yapılmasına ilişkin
bir kısım öneriler yer almaktadır.
Buna göre, bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının NATOnun Afganistanda icra edeceği Kararlı
Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt dışına
gönderilmesi, aynı zamanda aynı amaçlara yönelik olmak üzere
Silahlı Kuvvetlerin anılan misyona katılmak için ülkemiz
üzerinden Afganistana intikali ile geri intikali kapsamında Türkiyede
bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 6 Ocak 2017
tarihinden itibaren, 2015te verilen yetkinin iki yıl süreyle tekrar
uzatılması talebi vardır. Buna ilişkin
Başbakanlık tezkeresinin görüşmelerinin bugün
yapılmasını öneriyoruz.
Keza, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 Temmuz 2016
tarih ve 1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan edilen ve
11/10/2016 tarihli ve 1130 sayılı Karar uyarınca devam etmekte
olan olağanüstü hâlin 19 Ocak 2017 Perşembe günü saat 01.00den
geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresinin de yine bugün gündeme alınarak
görüşmelerinin tamamlanması
Keza, İçişleri Bakanı Sayın
Süleyman Soylu hakkında verilen (11/14) esas numaralı Gensoru
Önergesinin, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmının 1inci sırasına alınmak suretiyle
görüşmelerinin bugün yapılması önerilmektedir.
Öte yandan, kamuoyunun da
ilgiyle beklediği 446 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ve bazı KHKlarda değişiklik
yapılmasına ilişkin tasarı 38 madde, iki bölümden oluşuyor.
Burada da gerçekten vatandaşlarımızı ilgilendiren önemli
düzenlemeler var. Özellikle emekliliğe müstahak süresi otuz yıldan
fazla olduğu hâlde otuz yıl üzerinden emekli ikramiyesi alan bu
vatandaşlarımızın aşan sürelere ilişkin
mağduriyetinin giderilmesi; keza, yatırımcılara yönelik
vergi ve harç istisnalarıyla donatılmış bu kanun
tasarısı oldukça önemli. İnşallah bunu da gündemin 1inci
sırasına alınmak suretiyle görüşmelerini bugün, yarın,
cuma gününe kadar inşallah bitirmeyi planlıyoruz.
9 Ocak Pazartesiden 23 Ocak
Pazartesi gününe kadar hafta sonları da dâhil olmak üzere Genel Kurulun
aralıksız çalışmasını, çalışma
saatlerinin salı günü saat üçten itibaren, diğer günlerde ise saat
ikiden itibaren başlamasını önermekteyiz.
Önerimize desteklerinizi
bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Kubat.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisi aleyhinde Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Akar.
(CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP grup önerisi üzerine
konuşacağız. AKP grup önerisi Meclis çalışma
saatlerini düzenliyor hepinizin bildiği gibi. Genelde de planlı,
programlı çalışamadıkları için her hafta bir grup önerisi
getirirler ve bu çalışma saatlerini her seferinde baştan
düzenlerler. Bu seferki tabii çok farklı bir şey. Niye
yapıyorlar bunu? Bir Anayasa değişikliğine gitmek için,
kısmi bir Anayasa değişikliğine -Anayasa
değişikliği de denmeyebilir buna- gitmek için bu durumu bugün
Meclise getiriyorlar.
Getirilen çalışma sürelerine
baktığınız zaman, bu hafta cumaya kadar
çalışacağız, cuma dâhil çalışacağız.
İşte, biraz evvel de belirttikleri gibi, içerisinde bazı ekonomik
tedbirlerin olduğu, yine, emekli olan ve otuz yılı
aşkın devlet memurluğu yapan vatandaşların kıdem
tazminatlarındaki eksiklerin giderilmesiyle ilgili bir yasa teklifi var;
bunun içindeki birçok şeyi biz de onaylıyoruz, bu konuda bir tereddüt
yok. Yani toplumun temel menfaatlerini ilgilendiren yasa önerileri, yasa
teklifleri geldiğinde biz bunları destekliyoruz.
Ne zaman çalışacağız asıl
Anayasayı? 9 Ocak 2017 Pazartesi günü başlayacağız ve 24
Ocağa kadar sürecek ve aralıksız
çalışacağız. Şimdi, cuma, cumartesi, pazar ve
pazartesi de dâhil olacak bu işe. Biliyorsunuz, TRT veya Meclis TV, sadece
salı, çarşamba, perşembe günleri yayın yapıyor ve saat
19.00a kadar yayın yapıyor, diğer günlerde yayın yok.
Şimdi, biz neyi görüşeceğiz?
Toplumsal mutabakat metni dediğimiz Anayasa teklifini görüşeceğiz,
yani sizin Anayasa dediğiniz, bizim tek adamlı rejime evrilme
dediğimiz rejim değişikliğini görüşeceğiz. Böyle
bir rejim değişikliği Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunda
görüşülürken, Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşlarını da
bilgilendirme hakkı var. Yani bundan korkmamalısınız,
değil mi? Yani ne yapmamız lazım? 9 Ocak Pazartesi günü
başlayacağımız görüşmelerin bütününün bu
televizyonlardan, TRTden, Meclis TVden verilmesi gerekiyor, hatta diğer
ulusal televizyonlara da izin verilmesi gerekiyor. Hani, çapsız yorumcular
çıkıyorlar ya, Anayasa tekliflerinizi bile okumadan, oralarda, o
başkanlık sistemini destekleyen açıklamalar yapıyorlar,
onların da öğrenmesini sağlayacak bir yayını hep birlikte,
burada milletimizle buluşturmak zorundayız.
Niye buluşturmak zorundayız?
Getirdiğiniz teklifi millet öğrensin diye. Hep millî iradeden söz
ediyorsunuz, toplumsal mutabakattan söz ediyorsunuz, siz bu yayını
yasaklarsanız veya yayına izin vermezseniz, topluma bunun hesabını
vermek zorunda kalırsınız. Öğrenecekler, siz mi doğru
söylüyorsunuz, biz mi doğru söylüyoruz. Siz mi kısmi bir Anayasa
değişikliği yapıyorsunuz ve toplumun temel problemlerini
çözecek önerilerle geliyorsunuz, yoksa biz mi cumhuriyetin, 1920de
kurulmuş Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerinin alınıp,
yani saraydan alınıp millete verilen yetkilerin tekrar milletten
alınıp saraya nasıl verildiğini söylüyoruz? Bunu bu millete
nasıl anlatacağız? Hep birlikte siz önerilerinizi söyleyeceksiniz,
biz de söyleyeceğiz, millet sandığa gidecek ve doğru
kararı verecek, sandıktan çıkan iradeye hepimiz
saygılıyız. Bu nedenle de bu yayınların
yapılması gerekiyor, herkesin bu Anayasa
değişikliğinin maddelerini bilmesi gerekiyor ve sandığa
gittiğimizde de bu bilinç seviyesiyle de oylarımızı
kullanmamız gerekiyor.
Peki, bu Anayasa nedir? Ne dedik? Toplumsal
mutabakat metnidir. dedik, değil mi? Eğer anayasalar toplumda yüzde
80lerle, 90larla geçerse, o toplumun dinamiklerini bir arada
buluşturabilirse, işte toplumsal barış o zaman
sağlanır.
Hep diyorsunuz ya 15 Temmuz, 15 Temmuz, biz de
diyoruz 15 Temmuz; 15 Temmuzu çabuk unuttunuz arkadaşlar, çabuk
unuttunuz. 15 Temmuzda ne yaptık? Burada, Mecliste grubu bulunan 4 siyasi
parti hep beraber bir metin imzaladık, bildirge yayınladık. Bu
bildirgenin altına imza atmayan var mıydı burada? Hepimizin
adına Meclis Başkanı açıkladı ve hep birlikte o
bildirgeyi destekledik. Ne diyordu o bildirgede? Parlamenter rejimin
desteklenmesi ve parlamenter rejimin önündeki eksikliklerin giderilmesi. 15
Temmuz bertaraf edilmişse parlamenter rejim sayesinde. Kısacası,
bildirgenin özeti, 15 Temmuzun parlamenter rejim sayesinde bertaraf
edildiğiydi.
Tamam, buraya kadar normal. Şimdi, baktık,
ondan sonra sesiniz çıkmadı, ne sarayda oturan Sayın
Cumhurbaşkanının sesi çıktı ne de AKPnin Genel
Başkanının, bakanlarının ve milletvekillerinin sesi
çıktı, asla başkanlığı dillendirmediniz. O
noktaya gelmeden, nasıl gündeme geldiğine gelmeden biraz geriye
dönüyorum. Hatırlayın 7 Haziran 2015 seçimlerini,
başkanlık, başkanlık diye sokaklara döküldünüz, seçim
kampanyalarınızın birinci maddesi başkanlıktı ve
millet size öyle bir tokat attı ki kendinizi
şaşırdınız ve ne yapacağınıza, neye
karar vereceğinize bir türlü karar veremediniz ve yola öyle
çıktınız. Sonra da diğer siyasi partilere hükûmet kurma
görevi verilmeden 1 Kasım seçimine götürüldü bu ülke. 1 Kasım
seçimine götürülürken yani milletin iradesi yok sayılarak 1 Kasım
seçimine götürülürken 7 Haziran ile 1 Kasım arasında AKPnin
ağzından bir kez bile başkanlık lafını
duymadık. Ne konuştunuz o zaman giderken? Millî mutabakat ve 400
milletvekili verirseniz biz terörü çözeriz, ekonomik istikrar devam eder. diye
bir aldatmacayla birlikte Cumhuriyet Halk Partisinin projelerine
sarıldınız. Demek ki bizim projelerimiz doğruydu ve öyle
yürüdük.
Şimdi geldik 15 Temmuza tekrar. 15 Temmuzdan
sonra sesiniz çıkmaz iken 11 Ekim 2016da Sayın Bahçeli, ortada hiç
bir neden yok iken Ortada fiilî bir durum var, bu fiilî durumu fiilî durum
yaratarak uydurmalıyız. dedi. Kimdi bu fiilî durumu yaratan? Anayasayı
saymayan, Anayasayı takmayan, hatta yargının vermiş
olduğu kararlara Ben bu yargıyı tanımam. diyen bir
Cumhurbaşkanıydı.
Sayın milletvekilleri, eğer bir
Cumhurbaşkanı Anayasaya uymuyorsa, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin
verdiği kararlara uymuyorsa o ülkede adaletten söz etmek,
yargının bağımsızlığından söz etmek
mümkün değildir, bir başka vatandaşın da o yasalara
uymasını beklemek mümkün değildir.
Sayın Bahçeli bunu getirince üzerine
atladınız ve o gün bugündür başkanlığı
konuşuyor bu Türkiye, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi değil,
Türkiye başkanlığı konuşuyor televizyonlarda, sokakta
ve Mecliste.
Peki, bizim bütün problemimiz başkanlık
mı? On dört yıldır tek adam iktidarında çözülemeyen
problemler
Elinizi vicdanınıza koyun ve sorun kendinize şu
soruyu: On dört yıldır iktidarız. Bu iktidarımız
döneminde biz terörü çözdük mü, çözebildik mi? Her söylediği söz kanun
olan, size her dikte ettiği şey, bu Mecliste saatlerce
tartışılıp oylarınızla geçirdiğiniz her
şey yerine gelirken terörü çözebildiniz mi? On sekiz ayda 400ün üzerinde
şehit vermişiz, 3 binin üzerinde yaralımız var ve her gün
ülkemizde bombalar patlıyor, her gün insanlar ölümle burun buruna geliyor.
Türkiyede yaşayan vatandaşların güvenliğini çözebildi mi
tek adam? Bunu sorun vicdanlarınıza.
On dört yıldır iktidardasınız,
çok da güçlü bir iktidarsınız, sorun vicdanlarınıza: On
dört yıldır biz burada işsizliği çözebildik mi?
Çözemediniz, değil mi? Türkiye şu anda tarihin en büyük
işsizliğini yaşıyor arkadaşlar.
Peki, on dört yıllık
iktidarınızda Eğitimi çözdük mü? diye sorun; çözemediniz,
değil mi? Yine buna da cevap veremeyeceksiniz. Ucube, garip bir sistem
getirdiniz, 4+4+4 diye bir sistem ve sizin iktidarınızın başladığı
dönemde 1 yaşında olan çocuklar bugün 15 yaşında. O 15
yaşındaki çocuklardan 540 bini bir teste tabi tutuldu, PISA testine
tabi tutuldu. Bilimde, matematikte ve okuduğunu anlamada 70 ülke
arasında 50nci sıradalar, 48inci sıradalar. İşte, bu
sizin iktidarınız döneminde oldu. Peki, sorun şimdi
vicdanlarınıza: Biz eğitimi çözebildik mi?
Sıfır sorunla
geldiğiniz ve bugün sırf sorun hâline getirdiğiniz dış
politikanızı sorun vicdanlarınıza Çözebildik mi? diye.
Kardeşim Esad dediğiniz bir vatandaşı birilerinin talebi
üzerine Esed yaptınız, sonra da Rusyada tekrar Esad hâline
dönüştürdünüz, yine Kardeşim Esad diye yürüyorsunuz şimdi.
Şimdi size soruyorum, siz de sorun vicdanlarınıza: Çözebildiniz
mi dış politikayı? Ya, Allah aşkına, elektrik problemini
çözebildiniz mi Türkiye'nin? Övünerek anlatıyorsunuz elektrik üretimini,
özel sektörün yaptığı elektrik üretimini övünerek
anlatıyorsunuz, benim kentimde 16 tane organize sanayi bölgesinin
yarısından fazlasında elektrik yok, 300 milyon eurodan fazla
zararı var. 13 bin nüfuslu köyde, mahallede, beldede, ne derseniz deyin,
tam yedi gündür elektrik yok. Bakkalda, markette mum bitmiş, doğal
gazını yakamıyor elektriği olmadığı için.
Çözebildiniz mi arkadaşlar? Sorun vicdanlarınıza. Tek adamı
getirip, on dört yıldır iktidarda bulunan tek adamı getirip, tek
adam rejimini getirip, rejimi değiştirip bunları
çözebileceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Bu soruları
sorarsanız size halk tarafından, millet tarafından verilen
yetkiyi bir adama teslim etmezsiniz diyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisine,
Atatürkün kurmuş olduğu rejime sahip çıkarsınız
diyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Akar.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU
(Trabzon) Sizin sorduğunuz sistem sorunu, sistemi düzelteceğiz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O
zaman bu soruları sor.
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde Erhan Usta, Samsun Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Usta.
(MHP sıralarından alkışlar)
ERHAN USTA (Samsun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Şimdi, tabii, Adalet ve
Kalkınma Partisinin getirdiği her grup önerisi gibi bu da yine bir
plansızlığın, programsızlığın eseri
aslında; biz bunu her konuşmamızda, her defasında
söylüyoruz. Yani, bir plan, program dairesinde maalesef Meclis hareket
edemiyor. Böyle söz sırası gelince 2071lere kadar takvim veriyoruz
ama -bugün yaşadığımız bir şeyi
anlatacağım ben- bir saat sonrasını göremiyoruz.
Dün akşam itibarıyla,
bugünkü gündeme ilişkin, sayın grup başkan vekilinden nelerin
olabileceğine ilişkin bir kısım bilgiler geldi ancak
sabahleyin bu bilgilerin hepsi değiştirildi gruptan gelen, AKP
Grubundan... Bugün bizim arkadaşlar -şöyle bakın, bizim grubun
hazırladığı gündem- 6 defa gündem değiştirdiler.
Yani, son dakikaya kadar da, saat ikiye kadar da bugün Afganistan tezkeresi
görüşülecek mi, OHAL tezkeresi görüşülecek mi, bizim tam bir bilgimiz
yoktu. Şimdi, bu şekilde bir Meclis çalışması, bu
şekilde bir gündem oluşturulması
Bu Esas itibarıyla tabii,
bugünkü grup önerisinde gelen içeriğe ilişkin çok fazla bir
itirazımız yok; Afganistan, OHAL tezkereleri, bunların
görüşülmesi lazım ancak yanlış hatırlamıyorsam bu
Afganistan tezkeresi 6 Ocakta bitiyor. Bakın, üç gün sonra bitecek. Niye
bu vakte kadar bekleniyor, niye bunları düzgün bir plan ve program
dairesinde yapmıyoruz diye ben sormak istiyorum.
Tabii, bu yönetim tarzı
ülkenin tamamını saran bir anlayış hâline geldi, işin
kötüsü o. Hani sadece böyle günübirlik bu tür şeylerle
sınırlı kalsa çok dert değil ama inanın, ülke bütün
yönleriyle bu şekilde yönetiliyor. Yani böyle 2071i konuşan fakat
bir saat sonrasına ilişkin planı, programı olmayan bir
yönetim anlayışıyla, maalesef, biz bu ülkeyi yönetiyoruz.
Örneğin, pazartesi günü, Bakanlar Kurulu sonrası Sayın Hükûmet
Sözcüsü Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşa
Bakanlar Kurulunda OHAL tezkeresi görüşüldü mü? diye soruldu.
Hayır, görüşülmedi. dedi fakat sabahleyin OHAL tezkeresi Bakanlar
Kurulu tarafından imzalanmış oldu. Bunlar nasıl oluyor?
Yani büyük ihtimal, Hükûmetteki birçok bakanımız benim bu
söylediğim şeylere içinden katılıyordur, Biz de bir
şey göremiyoruz, nasıl oluyor, bu işler nasıl yürütülüyor?
diye onlar da herhâlde feryat ediyorlardır ama maalesef, söyleyemiyorlar
diye düşünüyorum.
Şimdi, tabii, günübirlik politikalarla büyük
sorunları çözmek mümkün değil arkadaşlar. Türkiye bir ateş
çemberi içerisinde yani işte sabahtan beri terörü konuşuyoruz,
terörde ciddi sorunlarımız var, iç siyasette ciddi sorunlar var,
çözülmesi gereken işler var, dış politika aslında tamamen
bitmiş durumda, Türkiye orada da tam bir cenderenin içerisinde. Ekonomiye -birazdan
belki bir miktar detaylarını konuşmak gerekebilir-
bakıyorsunuz, orada da ciddi zorluklar içerisindeyiz. Ama, biz,
bunları böyle günübirlik meselelerle katılımcı olmayan,
istişareden uzak... Bırakın muhalefetle istişare etmeyi
kurumlar arasında istişare yok. Bakın, ben bürokrasiden gelen
bir arkadaşınızım, çok yakinen bürokrasiyi de takip
ediyoruz tabii işimizin bir gereği olarak; bürokraside bir
istişare yok, bir koordinasyon yok, kararlar alınıyor, en temel
konularda bir konu getiriliyor onunla alakalı diğer kurumların
haberi yok, Mecliste haber olmuyor, Mecliste haberi olmayan nöbetçi bakanlar
kendi kurumlarını ilgilendiren fakat bir başka
bakanlığın getirdiği konuyu hiç haberi olmadan savunmak
zorunda kalıyor. Eğer çok ısrar ederseniz bunların
örneklerini de ben size verebilirim. Şimdi, tabii, bu şekilde yönetim
anlayışının da ülkeyi gelip
tıkadığını hep beraber görüyoruz.
Türkiye zor günlerden geçiyor diyoruz, birlik
beraberlik vurgusunun biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak özellikle
-diğer siyasi partilerimiz de yapıyor elbette- üzerinde çok
duruyoruz; birlik beraberlik diyoruz, terörle mücadelede Hükûmeti destekliyoruz
diyoruz. Ancak, tabii, bu birlik beraberliğin de biraz altını
doldurmak gerekiyor. Yani, birlik beraberliği, sıkıntı
anında Hükûmetin veya iktidar grubunun muhalefet partilerini aradığı
ama sıkıntıyı biraz savuşturduğunda -ne bileyim,
oy hesabı yapıldığında- kendi oylarının
bazı işleri yapmaya yettiği durumlarda muhalefeti
hatırlamadığı siyasi bir ortamda uzun süre sürdürmenin
imkânı yoktur. Hele hele böyle büyük sorunları çözmek istiyorsak bu
ülkenin her tarafında uzlaşmayı, istişareyi hâkim
kılmalıyız. Bu Mecliste de, dışarıda da,
kurumlarda da her şeyde uzlaşmayı, istişareyi hâkim
kılmalıyız. Şimdi, tabii, dolayısıyla
Bildiğim gibi yönetirim. anlayışından Hükûmet vazgeçmek
durumundadır eğer biz bu ülkenin meselelerini çözmek istiyorsak.
Tabii, bu programı yaparken biz AKP Grubundan
şunu da bekliyoruz, Hükûmete sürekli söylüyoruz, diyoruz ki: Türkiye
ekonomisi de çok ciddi sıkıntılar içerisinde; getirin
programlarınızı, buradan, Meclisten hızlı bir
şekilde geçirelim. Diğer muhalefet partileri de söylüyor bunu. Ancak,
şu ana kadar bunlara ilişkin bir şey gelmiş değil.
Türkiye ekonomisinin sorunlarını çözecek yapısal mahiyetli,
reform mahiyetli çalışmalar şu anda ne komisyonlarda var ne
Genel Kurul gündeminde var yani buralarda bekleyen hiçbir şey yok. Niye
bunlar yapılmıyor, niye bunlar getirilmiyor? Biz bunları görmek
istiyoruz. Yani, AKPnin grup önerilerinde, biz burada Türkiye ekonomisinin
sorunlarını çözecek kanun tasarılarının gündeme
alındığını görmek istiyoruz.
Tabii, ilk yapılması
gereken iş bir belirsizliği gidermemiz lazım, ekonomideki güveni
tazelememiz lazım, güveni zedeleyecek davranışlardan da
Hükûmetin kaçınması lazım. Bakın, bakanların
çelişkili açıklamaları bu ülkede güveni zedeleyen,
belirsizliği artıran en önemli unsurdur. Şimdi vaktimiz dar
olduğu için bunlara örnek veremeyeceğim ama değişik
konuşmalarda bunları defalarca gündeme getirdik.
Dolayısıyla, güveni zedelemememiz lazım, belirsizlikleri
azaltmamız lazım ki bu ülkede yatırım yapılabilsin,
istihdam yapılabilsin. Bir gün sonrasını göremeyen
müteşebbisten yatırım yapmasını bekleyemeyiz çok
saygıdeğer arkadaşlar.
Şimdi, Hükûmet bir millî gelir serisi
açıkladı, daha doğrusu, TÜİK bir millî gelir serisi
açıkladı; bununla ilgili defalarca eleştirilerde bulunduk, ciddi
teknik eleştirilerimiz var, siyasi eleştirilerimiz var; daha
Hükûmetten çıt çıkmadı. Kim konuşuyor? TÜİK
Başkanı açıklamalar yaptı; doğrudur, yerindedir
açıklama yapması ama Hükûmet konuşmuyor, Sayın
Cumhurbaşkanı buradaki eleştirilere cevap veriyor. Yani, cevap
mahiyetinde bir şey yok ancak tabii, sözü kesiyor, Doğrudur
yaptığımız. diyor, sözü kesiyor. Ama biz burada,
Hükûmetten, bu yaptığımız eleştirilere ilişkin
açıklama bekliyoruz, diyoruz ki: Eğer bu millî gelir serisi
doğruysa, bu ölçüm doğruysa Türkiye, bütün politika
dokümanlarını -Hükûmet programından başlayarak- Hükûmet
programını, kalkınma planını, orta vadeli
programı, yıllık programı çöpe atmalıdır. Çünkü,
oradaki politikalar ile bu serinin söylediği şeyler tamamen
farklı. Meğer Türkiye'nin sorunları çok
farklıymış, Türkiye'nin bildik sorunları yokmuş; bu
seri bunu söylüyor. Şimdi, buna ilişkin, Hükûmetin bir şey
söylemesi gerekmiyor mu Allah aşkına? Niye bunlara ilişkin bize
bir şeyler getirilmiyor? Niye bunlar bizim gündemimizde yer almıyor?
Dolayısıyla, politikada bir belirsizlik var. Türkiye
pusulasını kaybetti, yönünü bulmakta zorlanıyor, yön
bulamıyor; bu şekilde Türkiye ekonomisini yürütmeye
çalışıyoruz.
Şimdi, tabii, 2017 yılı ciddi
risklerle karşı karşıya olduğumuz bir yıl.
Bakın, iç şartlar açısından 2016 kadar kötü bir
yılı inşallah yaşamayız. Yani, hakikaten, 15 Temmuz,
hain bir darbe girişimi, sarsıntılar; onun öncesinde,
ekonomideki zorluklar, terörle mücadele derken
Ancak, 2017 yılı
küresel koşullar açısından, Türkiye ekonomisi
açısından çok daha zor bir yıl olacaktır, Türkiye buna
hazırlıklı olmalıdır. Buna ilişkin hiçbir
hazırlık görmemek, eski bir bürokrat, yeni bir siyasetçi olarak beni,
inanın, ürkütüyor; hiçbir hazırlık yok. Bakın, kurumlarda
da bir çalışma yok arkadaşlar. Zannetmeyin ki hani, Bize
gelmedi de kurumlar çalışıyor. Öyle bir şey yok. Yani,
Türkiye 2017nin risklerine karşı
Önümüzde, işte, FEDin
alacağı kararlar var, almaya başladı ama para biraz daha,
gelişmiş ekonomilere doğru akacak, bunlara ilişkin
Mesela,
kamu maliyesinde ciddi risklerle karşı karşıyayız.
Kamu-özel iş birliği projeleri bu ülkenin başındaki en
büyük sıkıntıdır. Bakın, Osman Gazi Köprüsüyle ilgili
sıkıntılar -küçücük bir örnek üzerinden şimdi görebiliyoruz
bunu- had safhaya ulaştı. Yani, yatırımcının, iki
yılda bütün yatırım maliyetini garanti kapsamında devletten
alacağı bir ortam var şimdi ama bunlarla sürekli övünülüyor.
Nesiyle övünüyorsun kardeşim bunun? Yani, Türkiye yokluk zamanlarında
bunu kendi bütçesinden yapmıştır, şimdi yap-işlet-devretlerle,
kamu-özel iş birliğiyle yapıyoruz da devletin üzerine önümüzdeki
dönem için çocuklarımıza ciddi bir risk getiriyoruz ama bunları
Türkiye konuşamıyor, bunlara ilişkin bir hesap kitap ortada yok,
Hükûmet herhangi bir şey getiremiyor. Şimdi, Osman Gazi Köprüsünün
geçiş ücretleri düşürüldü. Tabii, bu maliyeti kim yüklenecek? Bunu
yatırımcı yüklenmeyecek. Bütçe bunun altından nasıl
kalkacak, önümüzdeki projelerden ne kadar maliyet gelecek? Defalarca hem
komisyonlarda hem Genel Kurulda bununla ilgili bilgi istiyoruz, hiçbir bilgi
gelmiyor.
Arkadaşlar, bunları şunun için
söylüyorum: Madem bir gündem konuşuyorsak Türkiye'nin gündemi önümüzdeki
bu riskler olmalıdır. Tabii, ekonomi kökenli olduğum için biraz
ekonomi ağırlıklı konuştum ama siyasetle ilgili,
dış politikayla ilgili bu ülke ciddi risklerle karşı
karşıyadır fakat bu riskleri azaltacak, bu riskleri minimize
edecek, bu riskleri konuşacak bir gündemle Hükûmet maalesef gelmiyor, bugün
de gelmiyor, yarın da gelmeyeceğinden ben son derece eminim. Tabii,
petrol fiyatları, Avrupa ülkelerindeki seçimler, bunun
yansımaları, Amerika Birleşik Devletlerinin korumacı
politikaları
Bakın, işi kökten değiştirecek
birtakım meseleler konuşuluyor Amerikada yani küresel düzeyde bütün
ticareti etkileyecek korumacı politikalar konuşuluyor, bunlara
ilişkin Türkiyede herhangi şey alınmıyor, hiçbir reform
ajandası da maalesef önümüzde yok.
Ben yine de iyi niyetimi korumaya
çalışıyorum ve Hükûmeti ve AKP Grubunu bu tür bir programla
gelmeye davet ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Usta.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi
aleyhinde, son konuşmacı Osman Baydemir, Şanlıurfa
Milletvekili.
Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tüm milletvekillerini saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Sayın Başkan, travmalarla, acılarla,
yürek yangılarıyla geçirmiş olduğumuz 2016
yılının
Bu coğrafyanın hiçbir evladının,
hiçbir annesinin, hiçbir babasının, hiçbir ferdinin benzer bir
acıyı yaşamaması temennisiyle başlamak istiyorum ve bu
temenninin hayat bulabilmesi için iktidar partisinin sunmuş olduğu
çalışma takvimini içeren önergenin de aleyhinde, müsaadenizle,
konuşmamı grubum adına sürdüreceğim.
Her şeyden önce 2016da yaşamış
olduğumuz bütün musibetlerin bu ülkeden defedilebilmesi
açısından bu Parlamentonun en acil ihtiyacı, en acil
tartışma konusu Barışı nasıl inşa ederiz?
tartışması olmalıdır. Her şeyden önce bugün reel siyasete
baktığımızda, günlük hayata
baktığımızda tarihimizin neredeyse en karanlık
döneminden geçiyoruz ve bu karanlığa ışık tutmak
parlamenter olmanın, bu milleti temsil etmiş olmanın
sorumluluğuyla her şeyden önce insani, ahlaki, vicdani, siyasi bir
ödevdir, siyasi bir görevdir. Maalesef, uzun bir süredir -en azından Osman
Baydemir olarak benim tanıklığım itibarıyla
söylüyorum- Haziranın 8inden bugüne değin, Parlamentoya ayak
bastığımız günden beri Parlamentonun iradesi neredeyse
elinden alınmış bulunuyor. Parlamentonun yürütmeye
çalışmış olduğu bütün yasama gündemi neredeyse
Parlamento dışında belirleniyor. Hâl böyle olunca da buradaki
vicdan, buradaki akıl maalesef devreye girmiyor.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyet tarihinde
bir ilk başarıldı. 2013-2015 Nisan, Mayıs aylarına
kadar bu ülkede insanlar hayatını yitirmedi, yüz yıllık
sorun istişare, müzakere yoluyla çözülmenin gayreti içerisine girildi. Ben
şimdi bütün vicdanlara; bizi ekranları başında izleyen Türkün
de, Kürtün de, Alevinin de, Sünninin de, inananın da, laikin de
vicdanına soruyorum: 2013-2015 Nisan, Mayıs, Temmuz ayları
mı; 2016nın, 2017nin bugünleri mi? Önümüze bir tercih konulursa
hangisini tercih ederiz? Ben 2013ü, 2014ü, 2015i tercih ederim ve
reddederim; şiddeti reddederim, ölümü reddederim, kanı,
gözyaşını reddederim. Eğer bu minvalde bir sonuca
ulaşmak istiyorsak o zaman bir kez daha demokrasiye, bir kez daha
özgürlüklere, bir kez daha birlikte yaşam arzusuna sahip çıkmamız
gerekiyor.
Ve müsaadenizle ben dikkatinizi bir kez daha o
ağır bilançolara çekmek istiyorum: Geçen on dokuz ayda sadece ve
sadece canlı bomba saldırılarında 573 insan
yaşamını yitirdi, 2.664 kişi yaralandı yani neredeyse
ayda 30 can toprağa düşüyor. Allah aşkına, yetmiş
yıl boyunca bugün Hükûmetin kurmaylarının kullanmış
olduğu dil kullanıldı ve bunun dışında bir tablo,
bunun dışında bir bilanço olmadı.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) O dönemde
neden çukurları kazdınız o zaman?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - O hâlde gelin aynen
bu soruyu soralım: Ne oldu da o süreç akamete uğradı?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Neden
bombaları döşediniz o yerlere? Oralara neden bomba döşediniz,
onları açıklayın.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Ne oldu da o süreç
nihayete erdirilmedi ve ne olursa, ne yapılırsa ve aynı zamanda
ne yapılmazsa o zemine bir kez daha geri dönülebilinir, bir kez daha ortak
bir gelecek inşa edilebilinir? Ama, hiçbirinizin şüphesi olmasın
ki bu ülkede şu anda yok edilmeye çalışılan, aynı
zamanda legal demokratik siyasetin ta kendisidir.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bu soruya
cevap vermediğiniz sürece söylediğiniz her şey tiyatro.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Seçilmiş
olduğum şehir olan Urfada, aralarında 2 belediye eş
başkanının da bulunduğu 190 kişi tam yirmi üç gündür
toplama kampı koşullarında tutuluyor, avukatların
gözaltındakilerle görüşebilmesi için ailelerinden özel bir izin
almaları gerekiyor. Birileri katliam yapıyor, birileri suç
işliyor, birileri önlemekte basiret gösteremiyor ama faturası HDPye
çıkarılmaya çalışılıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 12 Aralık günü Ceylanpınar HDP ilçe
teşkilatı binasına arama adı altında giren
kolluğun, ilçe teşkilatını getirmiş olduğu hâlin
tablosunu görüyorsunuz. Çok açık ve net söylüyorum; bu, hukuksuzluktur ve
bu uygulamayı reva görenler tarihte emin olun ki barbar olarak
anılacaklardır. Bakın, binanın 1inci katından 2nci
katına, konferans salonuna bütün kapılar
kırılmış, bütün eşyalar tahrip edilmiş durumda.
Aynı şekilde, öyle bir saik düşünün
ki şiddetin, ölümün ve kan dökmenin yegâne mağduru -bir kez daha
söylüyorum- hayatını yitirenlerdir, ölüme gönderilenlerdir. Ama onun
yaratmış olduğu bir diğer sonuç da vardır: Legal
demokratik siyaset zemini ortadan kaldırılıyor. Bu minvalde de
legal demokratik siyasete yöneltilen saldırıların en büyük
mağduru şüphesiz ki HDPdir. Bugün bu sıralarda olması
gereken 12 milletvekili arkadaşımız şu anda bu
sıralarda değil, cezaevinde bulunuyor.
Çok açık ve net söylüyorum, bütün HDP milletvekillerini
cezaevine koysanız, bütün ilçe, il teşkilatlarımızı
alsanız cezaevine koysanız, yetmedi 6 milyon seçmeni cezaevine
koysanız, tablo bunun dışında bir tablo olmayacaktır
çünkü yetmiş yıl boyunca tablo bunun dışında bir tablo
olmadı. O hâlde yegâne yol var, yegâne çözüm var; o da ortak
değerlerde, ortak paydalarda bir kez daha buluşmanın
arayışı içerisine yani çözümün arayışı içerisine
girmektir.
Bakın, gündem okunduğunda, bu ayın
gündemi okunduğunda
Parlamentoda sözüm ona bir anayasa oylanacak. Peki, Anayasa
-Allah aşkına, hukukçular var- bir toplumsal sözleşmedir;
toplumun tümünün ortak paydalarda buluşması ve geleceğini
şekillendirmesi, eşitçe, kardeşçe, özgürce, hakça bir yaşam
sürdürmesinin, âdeta birbirini bağlayan, birbirine gelecek adına söz
veren bir metnidir ama gelin görün ki bu metnin bu Parlamento çatısı
altında toplumla dahi paylaşılmasına müsaade edilmiyor.
Yaklaşık olarak iki yüz saatlik bir çalışma öngörülüyor ama
bu iki yüz saatin ancak ve ancak en fazla yirmi sekiz saati TRTde canlı
yayınlanacak. Peki, mademki toplumsal sözleşme, mademki milletin
iradesine başvuruyoruz, mademki milletin iradesine gidiyoruz o hâlde
tartışmanın kendisini, özünü milletle, milletin huzurunda
tartışmaktan neden imtina ediyoruz?
Değerli milletvekilleri, çok açık ve net
söylüyorum, şiddetten, ölmekten ve öldürmekten, ölüme göndermekten hiç
kimse ama hiç kimse sonuç itibarıyla kazançlı
çıkmayacaktır. Yetmiş yıl boyunca bu coğrafyada
yaşanan ölüm, savaş, kavga, çatışmanın -adına ne
derseniz deyin- özü itibarıyla hiçbir kazananı
olmamıştır, sadece ve sadece emperyallere
kaşıyabilecekleri yaralar sunma fırsatı vermek
dışında ve bugün, maalesef, bu ülke pek çok kesimin
kaşıyabileceği açık yaralar hâline dönüşmüştür. O
hâlde, gelin, bir kez daha bu gidişata bir Dur. diyelim; gelin, bir kez
daha toplumsal sözleşme diyebileceğimiz onurlu bir
barışı çocuklarımıza, evlatlarımıza,
torunlarımıza miras olarak bırakabileceğimiz bir zemin
üzerinden, istişare zemini üzerinden, diyalog zemini üzerinden, ortak paydalarda
buluşma zemini üzerinden yeni bir sayfa açalım. Eğer bu sayfayı
açmayı başarmazsak başta Hükûmet olmak üzere, burada bulunan
bütün parlamenter hem halkın huzurunda hem de Hakkın huzurunda mesul
olacaklardır.
Bu duygularla, hepinizi bir kez daha saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baydemir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini
oylarınıza
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
yoklama talebimiz var.
BAŞKAN - Evet, oylarınıza
sunacağım ancak bir yoklama talebi vardır. Bu nedenle yoklama
işlemini gerçekleştireceğim.
Talepte bulunan
milletvekillerini tespit ediyorum: Sayın Gök, Sayın Arslan,
Sayın Çamak, Sayın Durmaz, Sayın Karadeniz, Sayın
Bektaşoğlu, Sayın Yedekci, Sayın Demirtaş, Sayın
Tümer, Sayın Purçu, Sayın Akaydın, Sayın Özdemir,
Sayın Usluer, Sayın Yıldız, Sayın Göker, Sayın
Demir, Sayın Çam, Sayın Ayata, Sayın Kuşoğlu,
Sayın Gaytancıoğlu.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında bulunan 446 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmının 1inci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları
kısmında bulunan Afganistana asker göndermeyle (süre
uzatımı) ilgili (3/862) esas numaralı Başbakanlık
Tezkeresinin okunarak görüşmelerinin 3 Ocak 2017 Salı günkü
birleşiminde yapılmasını müteakip olağanüstü hâlin uzatılmasına
dair (3/863) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresinin okunarak
görüşmelerinin 3 Ocak 2017 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına; bastırılarak dağıtılan (11/14)
esas numaralı Gensoru Önergesinin 3 Ocak 2017 Salı günkü gündeminin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının
1inci sırasına alınarak Anayasanın 99uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin bu birleşiminde yapılmasına; yine bugünkü
birleşiminde gündemin Seçim kısmında Kişisel Verileri
Koruma Kurulu üyeliklerine üye seçiminin yapılması akabinde
başkaca bir işin görüşülmemesine; 446 sıra sayılı
Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak bölümler halinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, Anayasanın
92nci maddesine göre verilmiş olan Başbakanlık tezkeresinin
görüşmelerine başlıyoruz.
Şimdi, tezkereyi okutuyorum:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
5.- Başbakanlığın, hudut, şümul, miktar
ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit olunacak şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, NATOnun Afganistanda icra
edeceği Kararlı Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt
dışına gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere
yabancı silahlı kuvvetlerin anılan misyona katılmak için
ülkemiz üzerinden Afganistana intikali ile geri intikali kapsamında
Türkiyede bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6/1/2015 tarihli ve 1079 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca 6/1/2017 tarihinden itibaren iki yıl uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/862)
3/1/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik
Konseyinin 1368 (2001), 1373 (2001) ve 1386 (2001) sayılı Kararları
çerçevesinde ve 5 Aralık 2001 tarihli Bonn Konferansı sonuçları
uyarınca, Afganistan Hükümetinin güvenlik durumunun iyileştirilmesi
ve kendi güvenlik kabiliyetlerinin oluşturulmasına yardımcı
olmak amacıyla 2001 yılında Uluslararası Güvenlik ve
Yardım Kuvveti (ISAF) oluşturulmuş; 2003 yılında bu
kuvvetin sorumluluk alanı 1510 (2003) sayılı BM Güvenlik Konseyi
Kararıyla Kabil'in ötesine genişletilerek stratejik komuta, kontrol
ve eşgüdümü NATO Daimî Konseyinin 16 Nisan 2003 tarihli kararıyla
NATO tarafından üstlenilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Ekim 2001 tarihli ve 722 sayılı
Kararıyla Hükümete verdiği yetki temelinde, Afganistan'da ISAF
Harekâtının başlangıcından itibaren görev
almıştır.
NATO devlet ve hükûmet başkanları, 20-21
Mayıs 2012 tarihlerinde Şikago'da ve 4-5 Eylül 2014 tarihlerinde
Galler'de gerçekleştirilen zirvelerde, Afganistan'ın
mutabakatıyla, ISAF'ın bitiminden sonra Afganistan'da muharip olmayan
Kararlı Destek Misyonunun başlatılmasını
kararlaştırmışlardır. Söz konusu Misyon, ülke
genelinde güvenlik sorumluluğunu üstlenecek Afgan ulusal güvenlik
güçlerine eğitim, danışmanlık ve yardım
sağlamaktadır.
Afganistanla köklü kardeşlik ve dostluk
ilişkileri bulunan Türkiye, Afganistan'ın millî birliği ve
bütünlüğü ile bağımsızlığını her zaman
desteklemiş; Afgan halkının barış, istikrar ve refah
içinde yaşamasını teminen, her alanda Afganistanla
dayanışma içinde olmuştur. Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı
dış yardım programlarından birini Afganistan'da yürütmekte
olan ülkemiz, 6/1/2015 tarihli ve 1079 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kararı temelinde söz konusu Misyona katkıda
bulunmaktadır.
NATO devlet ve hükûmet başkanları, 8-9
Temmuz 2016 tarihlerinde Varşova'da düzenlenen Zirvede, 2016
yılı sonrasında da Misyon kapsamında Afganistan'a
sağlanmakta olan katkıların sürdürüleceğini taahhüt
etmişlerdir. Bu çerçevede, Misyona katkımızın
sürdürülmesinin Afganistanla ikili ilişkilerimizin ve bölgede izlemekte
olduğumuz faal dış politikamızın doğal bir
uzantısını oluşturacağı
değerlendirilmektedir.
Bu mülahazalar ışığında
hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATO'nun
Afganistan'da icra edeceği Kararlı Destek Misyonu ve devamı
kapsamında yurt dışına gönderilmesi, aynı amaçlara
yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin anılan Misyona
katılmak amacıyla ülkemiz üzerinden Afganistan'a intikali ile geri
intikali kapsamında Türkiye'de bulunması ve bunlara imkân
sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması için, 6/1/2015 tarihli ve 1079 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin
6/1/2017 tarihinden itibaren iki yıl uzatılmasını Anayasanın
92nci maddesi uyarınca arz ederim.
Binali
Yıldırım
Başbakan
BAŞKAN - Hükûmet? Burada.
Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İç
Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki
üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Hükûmet adına Sayın Fikri Işık,
Millî Savunma Bakanı. Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu, İstanbul Milletvekili;
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Hişyar Özsoy, Bingöl
Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Öztürk Yılmaz, Ardahan
Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Şirin Ünal,
İstanbul Milletvekili. Şahıslar adına, Ruhi Ersoy, Osmaniye
Milletvekili; Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili.
Şimdi, ilk söz Hükûmetin. Hükûmet adına
Sayın Fikri Işık, Millî Savunma Bakanı.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATOnun Afganistanda icra
etmekte olduğu Kararlı Destek Misyonu ve devamı kapsamında
yurt dışında konuşlandırılması; aynı
amaçlara yönelik olmak üzere, yabancı silahlı kuvvetlerin söz konusu
Misyona katılmak için ülkemiz üzerinden Afganistana intikali ile geri
intikali kapsamında Türkiyede bulunmasına izin verilmesine dair
tezkerenin gerekçesi üzerinde Hükûmet adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, 2017
yılının ülkemiz için, milletimiz için ve bütün insanlık
için hayırlar getirmesini temenni ediyorum ve özellikle,
yılbaşı gecesi İstanbulda yaşanan o hain terör
saldırısını şiddetle ve nefretle kınıyorum.
Bu saldırıda hayatını kaybeden tüm insanlarımıza
Allahtan rahmet diliyorum.
Terörün hedefi millî birlik
ve beraberliğimizdir, bunun panzehri ise bu millî birlik ve
beraberliğimizi korumaktır. Bu noktada Türkiye yoğun bir terörle
mücadele süreci yaşıyor ve terörle yoğun şekilde mücadele
ediyor. Şu anda dünyada bu kadar fazla terör örgütüyle aynı anda
mücadele eden bir tek ülke var, o da Türkiye ama Allahın izniyle
birliğimizi ve beraberliğimizi koruyarak bu terör belasının
üstesinden gelmesini de bileceğiz. Bu konuda özellikle askerimizin,
polisimizin, jandarmamızın ve bütün güvenlik güçlerimizin ortaya
koyduğu gayretten dolayı hepsine müteşekkiriz. Bu vesileyle, bu
toprakların bize vatan olması ve vatan kalması için
hayatını kaybeden bütün şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyorum, gazilerimize acil şifalar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şuna inancımı bir kez
daha ifade ediyorum: Birliğimiz, beraberliğimiz daim olduğu
sürece ülkemizin bekası da garanti altında olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Avrupa, Asya ve Afrika
kıtaları arasındaki kesişme noktası olmasından
dolayı çok ciddi fırsatları ve aynı zamanda çok ciddi
sorumlulukları var. Böylesine hassas bir coğrafyanın merkezinde
yer alan ülkemizin ulusal düzeydeki gücünü ve potansiyelini tahkim eden NATO
üyeliği, uluslararası güvenlik ve savunma politikamızın da
temel unsurlarından birisini oluşturmaktadır. Bildiğiniz
gibi NATO ittifakı, Avrupa-Atlantik bölgesinde ve ötesinde istikrar ve
barışın temini amacıyla, Kosovadan Afganistana uzanan
coğrafyada, muhtelif misyonlar üstlenmiş olup bu sayede uluslararası
güvenlik ve istikrara önemli katkılar sağlamaktadır.
Derin tarihî ve yakın ilişkilere sahip
olduğumuz dost ve kardeş ülkelerden birisi de hiç kuşkusuz
Afganistandır. Cumhuriyet öncesine uzanan iki ülke arasındaki
ilişkiler, Afganistanın Ankara Hükûmetini, dikkatinizi çekiyorum, 1
Mart 1921 tarihinde yani Kurtuluş Savaşı devam ederken
tanıyan ilk ülke olması nedeniyle ayrı bir anlam ve önem
taşımaktadır. Afgan halkının, Türk milletinin kurtuluş
mücadelesine en baştan itibaren verdiği destek gönüllerimizde ve
hafızalarımızda müstesna yerini korumaktadır.
Bildiğiniz gibi Kurtuluş Savaşımız
sırasında Afgan kadınları ziynet eşyalarını
bile vermek suretiyle bu mücadeleye destek sağlamıştı.
Bizimle birlikte Çanakkalede Afganların
savaştığını biliyoruz.
Özetle, köklü bir tarihten kaynaklanan Afganistanla
ilişkilerimiz karşılıklı saygı, iş
birliği, hakiki dostluk ve kardeşlik bağları temelinde
günümüze kadar süregelmiştir. Türkiye de Afganistanın millî
birliğini, bütünlüğünü ve
bağımsızlığını her zaman desteklemiş,
kardeş Afgan halkının barış, istikrar ve refah
içerisinde yaşamasını teminen Afganistanla her alanda
dayanışma içerisinde olmuştur. Nitekim, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk en seçkin subaylarını Afganistanın millî ordusunun
teşkil edilmesi için görevlendirmiştir. Bugün dahi Afgan ordusunda
kullanılan koğuş, karavana gibi kelimeler bu çabaların
ne kadar kalıcı neticeler doğurduğunun göstergesidir.
Türkiye, 1920lerde ve 1930larda sadece Afgan
ordusunun teşkilinde değil, Afganistanın ilk modern hastanesi
ve tıp fakültesinin kurulmasında, hukuk ve siyasal bilgiler
fakültelerinin geliştirilmesinde de çok önemli katkılar
sağlamıştır.
İkinci Dünya Savaşının altüst
ettiği dengeler Asyada da etkili olmuş, soğuk savaş dönemi
dost ve kardeş pek çok ülkenin arzu ettiği seviyede ilişkilerini
geliştirmesine maalesef izin vermemiştir.
1979 yılından başlayarak büyük
badireler atlatan dost ve kardeş ülke Afganistan, sonunda
uluslararası camianın yardımına muhtaç hâle gelmiştir.
Neticede Afganistanın yeniden istikrara ve güvenliğe
kavuşturulması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
tarafından 2001 yılında alınan kararlar çerçevesinde ve 5
Aralık 2001 tarihli Bonn Konferansı sonuçları uyarınca
Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti yani ISAF oluşturulmuştur.
Afgan Hükûmetine ülkedeki güvenlik durumunun iyileştirilmesi ve kendi
güvenlik kabiliyetlerinin oluşturulması konusunda yardımcı
olmak amacıyla teşkil edilen ISAFın sorumluluk alanı 1510
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararıyla
2003 yılında Kâbilin ötesine de genişletilmiş ve stratejik
komuta kontrol ve eş güdümü NATO tarafından üstlenilmiştir.
ISAF hakkında NATO üyelerinin yanı
sıra özellikle bu harekâta dünyanın dört bir köşesinden pek çok
ülke de personel katkısında bulunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti,
tarihten gelen bağlarla dost ve kardeş olduğu Afgan halkı
için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Ekim 2001 tarihinde
aldığı 722 sayılı Kararla Hükûmete verdiği yetki
temelinde en başından itibaren ISAF harekâtının içerisinde
yer almıştır. Harekâtın liderliğinin ülkeler
tarafından dönüşümlü olarak yürütüldüğü dönemde Türkiye iki kez
tüm harekâtın liderliğini üstlenmiştir. Harekât bölgelere
ayrıldıktan sonra ise, önce İtalya ve Fransayla dönüşümlü
olarak, bilahare 1 Kasım 2009 tarihinden 1 Ocak 2015 tarihine kadar tek
başına Kâbil Bölge Komutanlığı görevini
üstlenmiştir. Ülkemiz tıpkı 1920lerde ve 1930larda
yaptığı gibi, NATOnun misyonları kapsamında, 2000li
yıllarda da Afgan Ulusal Ordusu ve polisi için gerek Afganistanda gerekse
Türkiyede çeşitli seviyelerde ve farklı konularda çok sayıda
eğitim vermiş, Afganistandaki NATO eğitim Misyonuna personel
katkısında bulunmuş ve Kâbilde Gazi Askerî Eğitim
Merkezini kurmuştur.
Türkiye, katkılarını sadece savunma
ve güvenlik alanıyla sınırlamamış, Afganistanda
yeniden imar ve kalkınma faaliyetlerinde de bulunmuştur. Bu amaçla
biri Kâbile yakın olan Vardak vilayetinde, diğeri Cevizcan
vilayetinde olmak üzere, iki adet bölgesel imar ekibi kurarak Afgan
halkının doğrudan yararına olacak sulama,
bayındırlık, okul, hastane inşası, kurs ve eğitim
faaliyetlerini icra etmiştir. Bu zor dönemde askerî, iktisadi, sosyal ve
kültürel olmak üzere, her alanda verdiğimiz desteğin Afgan
halkının gönlünde ayrı bir yeri olmuştur. Bu
katkılarımız Afganistanla tarihe dayanan ve zor
zamanlarımızda birbirimize yardımcı olmayı gelenek
hâline getirdiğimiz köklü ilişkilerimizin doğal bir neticesidir.
Ayrıca, ISAF kapsamındaki görevlerimiz,
ittifak dayanışması ve Kuzey Atlantik Antlaşmasından
kaynaklanan yükümlülüklerimizle de uyum içerisinde olmuştur. Afganistanda
bu çabalar sayesinde sağlanan ilerleme neticesinde Afgan ordusu ve
polisinin daha fazla sorumluluk alabilecek seviyeye geldiği
değerlendirilerek ülkenin güvenlik ve sorumluluğu en istikrarlı
bölgelerden başlamak üzere 2011-2014 yılları arasında 5
aşamada Afgan makamlarına devredilmiştir. Böylece, Afgan ulusal
güvenlik ve savunma güçleri Afganistanın tamamında güvenlik
sorumluluğunu üstlenmiştir. Bunun üzerine, NATO, harekâtın
karakteri ve kapsamının değiştirilmesi cihetine giderek
ISAF Harekâtı 2014 yılında bitirilmiştir.
Bunun yerine, NATO devlet ve hükûmet
başkanlarının 2012de Chicagoda ve 2014te Galler zirvelerinde
aldığı kararlar uyarınca, Afganistanın da
mutabakatıyla, ISAFın bitiminden sonra Afganistanda muharip olmayan
yeni bir misyonun başlatılması
kararlaştırılmıştır. Kararlı Destek
Misyonu adı verilen ve yine NATO liderliğinde yürütülen bu görev 1
Ocak 2015 tarihinde başlatılmıştır. Bu misyon
kapsamında, ülke genelinde güvenlik sorumluluğu üstlenen Afgan ulusal
güvenlik güçlerine eğitim, danışmanlık ve yardım
faaliyetleri sağlanmaktadır. Bu yeni Misyona NATO ülkelerinin
yanı sıra NATO üyesi olmayan Azerbaycan, Gürcistan, Arnavutluk,
Makedonya ve Bosna-Hersek gibi gönüllü dost ülkeler de iştirak etmektedir.
Türkiye, ISAF Harekâtında olduğu gibi
Kararlı Destek Misyonunda da önemli görevler üstlenmiştir ve
üstlenmeye devam etmektedir. Bu kapsamda, Türkiye, Kâbil Bölge
Komutanlığı güvenlik sorumluluğunu Afgan güvenlik
kuvvetlerine devretmiş, Kararlı Destek Misyonu için bu defa Kâbil
bölgesinin çerçeve ülkesi olmuştur. Bu görev, eğitim,
danışmanlık ve yardım faaliyetlerinin yanı sıra,
Kâbil bölgesinde diğer katılımcı ülkelerin faaliyetlerinin
koordinasyonunu içermektedir. Yeni Misyon çerçevesinde Afganistandaki toplam
personel mevcudumuz 700ün üzerindedir. Ayrıca, denize
kıyısı bulunmayan hatta coğrafi ve siyasi nedenlerle en
yakın denizlere erişimi bile çok zor olan Afganistanın dünyaya
açılan en önemli kapısı durumundaki Kâbil Uluslararası
Havaalanının işletmesi de 2017 yılına kadar Türk
Silahlı Kuvvetleri tarafından üstlenilmiş bulunmaktadır.
Kâbil Uluslararası Havaalanının işletilmesi görevi
kapsamında dost ülkelerden Azerbaycan, Arnavutluk ve Makedonyanın
personeli de Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının emir
komutasında görev yapmaktadır. Bu kapsamda, Azerbaycan ve Arnavutluk
personelinin maaş dâhil tüm masrafları, Makedon personelin de
lojistik destek ihtiyaçları ülkemiz tarafından karşılanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, Afganistanda üstlenmiş olduğu
sorumluluğu tarihî dostluk ve kardeşlik bağlarına sahip
olduğumuz cihetle memnuniyetle taşımaktadır.
Üstlendiğimiz bu sorumluluklar ülkemizin uluslararası barışın
sağlanmasına ve korunmasına verdiği önemi de somut olarak
ortaya koymaktadır. Nitekim, Türkiye'nin ittifakın gerek askerî gerek
siyasi etkinliğinin muhafazası yönünde sarf ettiği çabalara ve
üstlendiği önemli rollere yönelik olarak hem müttefiklerce hem de NATO
ortağı ülkelerce hakkı teslim edilmektedir.
Cumhuriyet tarihinin en büyük dış
yardım programını Afganistanda yürütmekteyiz ve ülkemizin NATOnun
Kararlı Destek Misyonuna katkıda bulunmasını Afganistanla
ikili ilişkilerimizin ve bölgede izlemekte olduğumuz aktif
dış politikamızın doğal bir neticesi olarak görüyoruz.
Türkiye, bu anlayışla, Afganistanın yeniden imarı ve
kalkınması için 2012 yılındaki Tokyo Konferansında ve
2016 yılındaki Brüksel Konferansında Afganistan için yüz
ellişer milyon ABD doları tutarında kaynak tahsis etmiştir.
Afganistana katkılarımız sadece
ikili düzeyde de kalmamıştır. Nitekim,
Türkiye-Afganistan-Pakistan arasında üçlü iş birliği
mekanizması olan Ankara süreci, keza Afganistan odaklı bölgesel
iş birliğini teşvik etmek üzere 2011 yılında
tarafımızdan Afganistanla birlikte başlatılan Asyanın
Kalbi-İstanbul Süreci bizim inisiyatifimizle ortaya çıkan ve hâlâ
devam eden çok tesirli girişimlerdir.
Benim Millî Savunma Bakanlığı
görevini üstlendiğim ilk hafta yaptığım Afganistan
ziyaretinde, özellikle Afganistanın Pakistanla olan
sorunlarının çözümünde doğrudan görüşmeler, bunun mümkün
olmadığı ölçüde de Türkiye olarak tek
çıkarımızın Afganistan ve Pakistanın dostluğu
olduğunu vurgulayarak bu sorunların çözümü için Türkiye'nin ortaya
koyduğu yaklaşımı bir kez daha ifade ettim. Özellikle
bölgedeki başka saiklerle bu sorunlara dahli olan, dâhil olan pek çok
ülkenin aslında birinci amaçlarının bölgenin
sorunlarını çözmek olmadığını defalarca ifade
ettik. Biz Afganistan ve Pakistan arasındaki var olan sorunların
dostluk ve kardeşlik temelinde öncelikle kendi aralarında çözülmesini
birinci tercih olarak ortaya koyduk. Bu olmadığı sürede de
kesinlikle Türkiye'nin bu noktada gönüllü olarak ara buluculuk
yapacağını, iki ülke arasında ayrım yapmadan sadece ve
sadece Afganistan ve Pakistanın ortak çıkarına hizmet edecek
bir çözüm için Türkiye'nin gayret sarf etmeye devam edeceğini kendilerine
bir kez daha ilettik.
Netice olarak, Afganistanda barış ve
istikrarın tesisi için sürdürülen çabalara başından beri
katkıda bulunan Türkiye, gelecekte de dostluk ve kardeşlik hisleri
içerisinde bize ihtiyaç duyduğu ve istediği müddetçe Afgan
halkının yanında bulunmaya devam edecektir.
Bu düşüncelerle, kapsamı ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tespit olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının NATOnun Afganistanda icra etmekte olduğu
Kararlı Destek Misyonu kapsamında yurt dışına
gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı
kuvvetlerin söz konusu Misyona katılmak için ülkemiz üzerinden Afganistana
intikali ile geri intikali kapsamında Türkiye'de bulunması ve bunlara
imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için, Anayasamızın 92nci maddesi
uyarınca Hükûmete iki yıl süreyle izin verilmesini yüce Meclisin
takdirine sunuyorum. Bu noktada bütün partilerimizin aynı
anlayış içerisinde olduğunu biliyorum ve şimdiden
verdiğiniz destek için her birinize, bütün gruplarımıza
ayrı ayrı teşekkür ediyor, yüce Meclisi en içten sevgiyle saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şimdi gruplara söz vereceğim.
Gruplar adına ilk konuşmacı,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu.
Buyurunuz Sayın İhsanoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EKMELEDDİN MEHMET
İHSANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığının Sayın
Bakanı, Bakanlığın güzide temsilcileri; Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının, NATOnun Afganistanda icra edeceği Kararlı
Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt dışına
gönderilmesiyle ilgili düzenlenen, 3 Ocak 2017 tarihli Hükûmet tezkeresi
konusunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; yeni
bir yıla başlarken ve huzurunuzda ilk konuşmamı yaparken
daha mutlu bir ruh hâleti içerisinde olmayı isterdim fakat ne yazık
ki yılbaşında İstanbul Ortaköyde vuku bulan hunharca
cinayet neticesinde 39 insanımızı ve misafirimizi kaybetmiş
bulunuyoruz, onun için başka türlü bir ruh hâleti içinde olmak mümkün
değildir. Dolayısıyla, sözlerimin başında bu menfur
hadiseyi en şiddetli şekilde telin ederek, bu hâlin son olması
ümidiyle, vefat eden mağdurlara Cenab-ı Allahtan rahmet niyaz
ederken, ailelerine ve ülkelerine en halisane taziyetlerimi sunmak isterim.
Yine, sözlerime başlamadan önce Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahramana acil
şifalar diler ve en kısa zamanda sağlığına
kavuşmasını ve aramıza katılmasını temenni
ederim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben konuşmamda üç konu üzerinde duracağım.
Birincisi, dost ülke, kardeş ülke Afganistan; ikincisi, terör; üçüncüsü,
NATO içindeki Türk katkısı ve mevzubahis olan tezkerenin
desteklenmesi hususu.
Birinci konuda yani Türkiye-Afganistan münasebetleri
konusunda ve bu münasebetlerin stratejik önemi üzerine şunu söylemek
istiyorum: Türk milleti ile Afgan milleti arasında kökleri tarihe uzanan
çok kadim münasebetler bulunmaktadır. Bunlar Orta Asyada komşu 2
kavim, 2 millet ve 2 devlet olarak devam etmiştir. Daha sonra
bağımsız bir ülke olarak 1919da ortaya çıkan yeni
Afganistan devletinin Türkiye Cumhuriyetiyle münasebetleri daha doğum
hâlindeyken, o günden itibaren -Sayın Bakanın da işaret
ettiği gibi- çok önemli bir noktada başlamıştır ve
1919da kurulan Afganistan devleti 1923te kurulan Türkiye Cumhuriyetini
tanıyan ilk ülke olmuştur. Bu Meclisten çıkan ilk kararlardan
biri Kâbilde bir Türk temsilciliğinin açılması olmuştur.
Hatta ilk temsilci, Afgan asıllı bir Türk subayı olan
Abdurrahman Samadan Bey olmuştur. 1921 tarihinde bu Meclis
Türkiye-Afganistan İttifak Muahedenamesiyle diplomatik ilişkileri
kurmuştur Türkiye ile Afganistan arasında ve orada ilk büyükelçimiz
tayin edilmiştir. Kâbile gidenler bilirler, orada en büyük sefaret
binası ve mekânı Türk Sefaretine aittir. O da o günkü devletin
devletimize hediyesidir.
O bakımdan, Afganistan ile Türkiye
arasında kuruluşundan itibaren, 1919dan itibaren çok önemli
ilişkiler olmuştur ve Türk insanı modern Afganistanın
kuruluşunda önemli katkılar sağlamıştır. Mesela
Kâbilde üniversite kurulurken, darülfünun kurulurken, Kâbil Darülfünunu
İstanbul Darülfünun örneği üzerinden kurulmuştur ve
İstanbul Darülfünunun hocaları gidip oradaki tıbbiyeyi
kurmuşlardır ve diğer fakülteleri kurmuşlardır, uzun
yıllar hocalık yapmışlardır ve orada kurulan hastane,
kurucusu olan Türk hekimin adını hâlâ taşımaktadır. Bu
1910lu yıllar boyunca devam eden münasebetler 1979a kadar devam
etmiştir. Maalesef, Sovyet işgali Afganistanın çok kötü bir
duruma düşmesine yol açmıştır ve Afganistanın bir terör
odağı hâline gelmesini tevlit etmiştir.
Bugün terör üzerinde dururken şunu
hatırlamamız lazım: Şimdi, terörle mücadele ederken biz 20nci
yüzyıldaki terörün nereden nereye geldiğini iyi idrak etmek
durumundayız çünkü 20nci yüzyılda terör tarihinin en önemli
dönüşüm mekânı olan Afganistan üzerinde durmak gerekir. 20nci
yüzyılda terör yani karanlık güçlerin elinde maşa olarak
kullanılan tedhiş faaliyetleri ilk önce Birinci Dünya
Savaşı öncesinde hemen başlamıştır ve Birinci
Dünya Savaşı boyunca devam etmiştir fakat kapsamı
dardı, hedefleri mahduttu. Afganistana gelindiği zaman, Afganistanda
cihat adına vekâlet savaşları başlamıştır ve
işin rengi ve boyutları değişmiştir. Belirli global ve
bölgesel aktörlerin gayretiyle hezimete uğratılan işgalci Sovyet
orduları çekildikten sonra, vekâleten savaşan vekiller bu sefer
müvekkillerine dönüp onları vurmaya
çalışmışlardır. Böyle bir acı bir şeyi
vardır. O bakımdan, Afganistanda terör hareketinin önemi çok
büyüktür, onu idrak etmek lazım.
Biraz önce arz ettiğim gibi, Birinci Dünya
Savaşının öncesinde, Avusturya Arşidükünün suikasta
uğramasıyla Birinci Dünya Savaşı
patlamıştır. Birinci Dünya Savaşı esnasında da en
büyük tedhiş hareketleri Osmanlıya olmuştur. Arap
Yarımadasında Hicaz demir yollarını patlatan bedeviler o
silahları, o infilak eden bombaları ve cephaneyi İngiliz
istihbaratından ve Arabistanlı Lawrencetan
almışlardır. O bakımdan, o tedhiş hareketleri, o terör
hareketleri ile 1989dan sonra yani Sovyetlerin çekilmesinden sonra
başlayan terör hareketleri arasında çok büyük fark var. Burada global
ve bölgesel faktörlerin gayretiyle cihat adına yeni bir faaliyet türü
başlıyor, bir terör türü başlıyor ve cihat adına
yapılan terör faaliyetleri çok global boyutlar alıyor.
Şimdi, Sovyetler çekildikten sonra ve Sovyetler
mücahitlerin gayretleriyle, savaşmasıyla hezimete
uğradıktan sonra Taliban iktidara geldi ve bu sefer El Kaide, vesaire
gibi terör güçleri daha da ileri boyuta intikal etmişlerdir.
Şimdi, mesela, hatırlarsınız, 11
Eylül 2001de New Yorka yapılan saldırılar El Kaidenin
yaptığı noktasında
O bakımdan, o terör ile biraz
önceki terör arasındaki mücadele farkı çok önemlidir ve Amerika
Birleşik Devletleri 7 Ekim 2001 tarihinde terörle mücadele politikası
kapsamında Afganistana askerî müdahalede bulunmuştur.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Bonn
Konferansı sonuçları uyarınca 2001 yılında ISAF yani
Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti oluşturulmuştur. Bu
kuvvetin, ISAFın, 2003 yılında stratejik komuta, kontrol ve
eş güdümü NATO tarafından üstlenilmiştir.
Şimdi, 2001 tarihinde yani 57nci Hükûmet
iktidardayken bu yüce Meclise bir tezkere getiriliyor, bugünkü tezkerenin
temeli olan ilk tezkere buraya getiriliyor 10 Ekim 2001 tarihinde ve ISAFa
Türkiyenin katılması sağlanıyor. 2001 yılı Ekim
ayında gerçekleştirilen Genel Kurul görüşmelerinde ortaya
koyduğu prensiplere sadık kalarak Milliyetçi Hareket Partisi bu
tezkereyi o günden bugüne kadar desteklemiştir. O gün yani Ekim 2001de,
bu tezkere bu Mecliste mevzubahis olurken Milliyetçi Hareket Partisi grup
başkan vekili şu cümleyi söylemişti: Türkiye savaş
sonrasında Afganistanın geleceğini tanzim konusunda misyon
üstlenmelidir. Grup başkan vekilimiz bunu söylemiştir.
Değerli arkadaşlar, bugüne kadar devam
eden bu tavır o günkü eleştiri ve itirazlara rağmen
karşılık bulmuş ve ülkemiz Afganistanın
istikrarı ve kalkınması konusunda önemli adımlar
atmıştır.
Keza, o günlerde ülke ve millet bütünlüğümüzü
koruyabilmek için Türkiye'nin terörle mücadelede küresel bir misyon yüklenmesinin
mecburi olduğunu ortaya koymuştuk MHP olarak, bugün de aynı
kanaatlere sahibiz. Temenni ederiz ki bugün, Hükûmetimiz Türkiye'nin terörle
mücadelesinde NATOnun ülkemizin yanında durmasını
sağlayacak tedbirleri ve iş birliğini geliştirmelidir. Bugün,
Türkiye terörle mücadelede yalnız kalmıştır. NATO,
Türkiye'nin yanında durmuyor. Afganistanda NATOnun yanına biz
gittik, katkı yaptık ama NATO, bugün, bizim çok yönlü terör
savaşımızda bize destek vermemektedir. O bakımdan, bu
hususların yeniden teemmül edilmesi lazım.
2001den itibaren, ülkemiz uzun süre ISAF
Komutanlığını ve Kâbil Bölge
Komutanlığını da yürütmüştür, Afganistandaki NATO
eğitim misyonuna personel katkısında bulunmuştur. Kâbil
Bölge Komutanlığında Gazi Askerî Eğitim Merkezini
kurmuş, Vardak ve Cevizcanda iki il imar ekibi tesis etmiştir ve
önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Ordumuz, Afganistanda muharip olarak
bulunmamıştır ve bundan sonra bulunmayacaktır. Biraz sonra
da bu konuyu izah edeceğim, muharip olmayarak, gayrimuharip bir güç olarak
katılmanın ne kadar önemli olduğunu izah edeceğim.
ISAF Harekâtı, 2012 Chicago Zirvesi ile 2014
Galler Zirvesinde NATO devlet ve hükümet başkanlarının
aldığı karar doğrultusunda 31 Aralık 2014 tarihinde
tamamlanmıştır.
1 Ocak 2015 tarihinde başlatılan
Kararlı Destek Misyonu, muharip bir nitelik taşımamaktadır.
Bu Misyon, ülke genelinde güvenlik sorumluluğunu bütünüyle üstlenecek olan
Afgan ulusal güvenlik güçlerine ve güvenlik kurumlarına eğitim, danışmanlık
ve yardım sağlamak amacını taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçtiğimiz temmuz ayında gerçekleştirilen NATO
Varşova Zirvesinde alınan kararla Afganistan Misyonu 2020
yılına kadar uzatılmıştır. Bu karar ve Misyonun
devam etmesini biz destekliyoruz MHP olarak.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2001 yılı Ekim ayında bu tezkere buraya ilk
geldiğinde, 57nci Hükümet zamanında ilk geldiğinde 2000
yılında muhalefet sıralarından -iktidar
sıralarında başkaları vardı- bu tezkereye çok büyük
itirazlar yapıldı, ama 57nci Hükümet ve MHP bu tezkereyi buradan
geçirdi. Ama nasıl geçirdi? Gayrimuharip olarak geçirdi yani muharip
olmayan bir güç gönderilmesi ve bu çok isabetli bir karardı çünkü
eğer hakikaten Türk ordusu, Türk askerî unsurları Afganistana
muharip olarak gitselerdi çok büyük bir felaket olurdu ve Türkiye için, Türkiyenin
tarihî itibarı için çok büyük bir yanlış olurdu. Böyle bir
yanlışı bu Meclis ve 57nci Hükümet, bunu yapmadı. Bu,
takdire şayan bir şey, kayda düşmesi lazım. Yani oradaki
siyasi kararın ne kadar önemli olduğunu, NATOnun
çağrısına katılıyoruz, uluslararası
çağrılara katılıyoruz. Biz NATO üyesiyiz ve NATOda da olan
mükellefiyetimizi yerine getiriyoruz, ama bunu yerine getirirken millî
menfaatlerimizi esas alarak -NATOya sadığız, NATO üyesiyiz,
mükellefiz, mecburiyetlerimiz var, ama- biz, bunları millî menfaat
prizmasından geçirerek yapıyoruz.
O bakımdan, Türkiye'nin 2001de
aldığı karar çok önemli bir karardı. O günkü muhalefet
-isim vermeyeceğim, bunlar kayıtlarda var- tezkerenin geçmemesi için
çalışırken diyordu ki: Böylesi bir adım Türkiye'yi Asyaya
yabancılaştıracaktır. O zaman muharip bir kuvvet gitseydi
yabancılaşma olurdu, ama muharip bir kuvvet gitmedi,
barışçıl bir kuvvet, imar edici bir kuvvet,
bayındırlık kuvveti gitti ve orada çok büyük hizmetler
yapıldı. O günkü Hükûmetin ülkemizin NATOdaki
katkısını gayrimuharip olarak sınırlaması, bugün
bu kararın ne kadar doğru ve isabetli bir karar olduğunu ortaya
koymaktadır. 2001 yılından bu yana, Türkiye, Afganistanın
harap olması değil kalkınması, çatışmaya
değil huzura ve istikrara kavuşması yolunda önemli hizmetlerde
bulunmuştur.
Son on sene içerisinde Afganistana müteaddit
defalar gittim İslam İşbirliği Teşkilatı Genel
Sekreteri olarak ve orada, sokaktaki insandan Devlet Reisine kadar bütün Afganistan
halkı içerisinde Türkiye'ye karşı olan sevginin, itibarın,
hem tarihten gelen hem ISAFtan gelen hizmetlerden dolayı çok büyük
olduğunu görüyorum. İşte, bununla iftihar ediyoruz ve biz, bunun
da örnek olmasını temenni ediyoruz. Afgan halkının ve devlet
yetkililerinin, Türkiye'nin bu hizmetlerinin ne kadar değerli
olduğunu ifade ettiklerine bizzat şahit oldum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, Türkiye, İslam İşbirliği
Teşkilatı Zirve Başkanlığını 2016
yılından itibaren deruhte etmiş bulunmaktadır. Bugün Türkiye
bu zirvenin başkanlığını yürütmektedir. Geçmiş
yılların birikimini seferber ederek barışın ve
refahın sağlanması hususunda katkı yapacağına
inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; temennimiz, Afganistan örneğinde olduğu gibi,
Türkiye'nin uluslararası ittifaklarla birlikte daha
sağlıklı bir iş birliği içerisinde
bulunmasıdır. Bugün karşılaşmakta olduğumuz çok
yönlü terör savaşında bu tavır izlenirse ülkemizin
bayrağı, milletimizin misyonu ve devletimizin
ağırlığı şüphesiz daha ileri bir noktaya
taşınacaktır.
Konuşmama son verirken yüce Meclisi
saygıyla selamlar, hepinize hürmetlerimi sunarım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İhsanoğlu.
Gruplar adına ikinci söz hakkı
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili
Hişyar Özsoya aittir.
Buyurunuz Sayın Özsoy. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de partim HDP adına, Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının NATOnun Afganistanda icra edeceği
Kararlı Destek Misyonuna şu ana kadar sunduğu desteğin iki
yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık Tezkeresi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce 2016
yılına dair birkaç şey söylemek istiyorum. Az önce içeride,
kuliste, şu an Divanda olan bir arkadaşımızla sohbet
ederken arkadaşının kendisine söylediği bir şeyi
sadece burada tekrarlamak istiyorum. Demiş ki arkadaşı: 2016
yılında Türkiye'nin başına bir tek meteor düşmedi,
onun dışında her şey oldu. Gerçekten inanılmaz zor,
kanlı bir yıl yaşadık. 2017nin daha iyi olmasını
umut ediyoruz ama biliyoruz ki ve öyle görünüyor ki bu umutlarımız da
boş temenniler çünkü 2017 yılında ekonomik anlamda
inanılmaz zorlanacağız, Suriye savaşı devam edecek,
Avrupayla ilişkiler daha gerilimli bir hâl alacak. Yani, kızıl
kıyamet bir sürecin içerisinden geçerken üstüne üstlük bir de
başkanlık sistemi mevzusunda birbirimizi götürüp getireceğiz,
Allah hepimizin sonunu hayır etsin diyorum baştan.
Meteor düşmeyebilir Türkiyenin
başına 2017 yılında ama meteor şiddetinde
birtakım siyasal gelişmelere şehadet edebiliriz, şahitlik
edebiliriz çünkü Türkiyede bütün kurumlar dağılmış
durumda, hemen hemen işleyen tek bir kurum yok. Bu hengâmenin, bu
karambolün içerisinden belki başkanlık sistemiyle çıkabiliriz.
gibi bir düşünce var ama öyle görünüyor ki başkanlık sistemi
olsa dahi Türkiyenin temel problemlerinde, temel sorunlarında
çelişkiler artarak devam edecek.
Değerli arkadaşlar, hem Sayın Bakan
hem gruplar adına şu ana kadar söz alan arkadaşlarımız
bu NATO bağlamında Afganistana verilen desteğin önemli oranda
insani gerekçelerini konuştular. Arkadaşlar, şu ana kadar NATOnun
herhangi bir dünya ülkesine insani kaygılarla müdahale ettiği
görülmemiştir, bir defa bunun gerçekle hiçbir alakası yoktur.
İslam coğrafyasında yaptığı sadece son üç
müdahaleye bakın: Afganistana bakın, Iraka bakın, Libyaya
bakın. Yani Türkiye bir NATO üyesi, tabii birtakım yükümlülükleri söz
konusu. Bu yükümlülükler çerçevesinde kendisinden talep edilir, müzakere eder,
bu çerçevede NATOya katkılarını sunar. Şimdi oturup derin
bir Türkiye-NATO ilişkilerine girecek bir durumumuz yok. Bu tezkere de
zaten geçecek, onu da gayet iyi biliyoruz.
Sadece şunun altını çizmek istiyorum:
Bu askerî müdahaleleri insani gerekçelerle meşrulaştırma -bugün
AKPnin böyle çok canhıraş bir şekilde savunduğu bu durum-
çok basit bir şekilde 11 Eylülden sonra Bush Doktrini çerçevesinde
yapılanmış bir konsept. Afganistana özgürlük götüreceklerdi,
değil mi? İnsani anlamda oraya gidip müdahalede bulunacaklardı,
esaret altındaki o özellikle Afgan kadınlarını
kurtaracaklardı. Açıkça, İslamofobik dünya kadar söylemin
kullanıldığı, mobilize edildiği bir askerî müdahaleyi
insani birtakım gerekçelerle, o onun sosuydu, o onun kılıfıydı
Bunu yaptılar. Irakta hakeza. Yine, zaten dışarıdan askerî
müdahaleler olduğu zaman onu sürekli olarak insani birtakım
gerekçelerle siz meşrulaştırırsınız. Yani, Iraka
müdahale ettiği zaman Vallahi, ben gidiyorum, Irakta o petrol için
gidiyorum. ya da İsrailin güvenliği için gidiyorum. falan demez,
Irakta bir diktatör var
Ki vardı yani Saddam bir diktatördü, onu
yadsımıyoruz ama gerekçe burada diktatörleri ortadan
kaldırıp demokrasi getirme, daha insani bir yaşam kurma falan
değil, kimse kimseyi kandırmasın. Bu Meclisin de gerçekten
saygınlığına halel geliyor gibi düşünüyorum.
Diktatörleri indirecekse gitsin Suudi Arabistandan başlasın. Dünyada
başka diktatör mü yok? Her taraf diktatör ve o diktatörlerin çok önemli
bir kısmı zaten NATO tarafından da desteklenmiş. Yani,
bütün bunlar kayıtlı, tarihte var. Dolayısıyla, böyle
romantik bir yerden Dostumuz, canımız, ciğerimiz, biz
destekliyoruzun ötesinde, Türkiyenin yükümlülükleri var, bu yükümlülükleri
yerine getiriyor. Bunları da insani birtakım gerekçelerle
meşrulaştırmanın çok anlamı yok. Bu arada, Afganistana
yapılan hastaneler var, onlar var, okullar var falan filan da ben
gerçekten merak ediyorum, bunun ne kadarını şu an FETÖcü
olarak adlandırdığınız kesimler yapmış.
Sayın Bakan az önce hepsini sahiplendi. Biliyorsunuz onlar hizmet
adı altında birçok ülkede hastaneler, okullar falan
yapıyorlardı. Gerçekten bilmediğim için soruyorum bunu.
Değerli arkadaşlar, Afganistanı
bugün ben size konuşmayayım; Türkiye-Afganistan ilişkilerini,
NATO-Afganistan ilişkilerini. Onunla ilintili, onunla alakalı ama
Türkiyeyi çok daha fazla ilgilendiren Pakistanı konuşalım
istiyorum bugün. Birazcık Pakistanı konuşalım çünkü
Pakistan, daha doğrusu Pakistanlaşma kelimesi 2014
yılından itibaren uluslararası siyaset çevrelerinde, siyaset
bilimcileri arasında, siyaset yapıcılar arasında sürekli
kullanılan bir kavram ve Türkiye için kullanılıyor. Türkiye
Pakistanlaşıyor mu? diye yüzlerce yazı yazıldı;
Türkiyede de yazıldı, dışarıda da yazıldı.
Bundan kasıt şu: Biliyorsunuz Pakistanın 1980ler, 1990lar
boyunca -hatta hâlâ devam ediyor bu- son otuz beş yıldır
değişik biçimlerde Afganistanın iç siyasetine müdahil
olduğunu biliyoruz ve Türkiye'nin Suriyeyle olan ilişkilerine çok
büyük benzerlik arz ettiği için sürekli olarak Pakistanlaşma
kavramı kullanıldı bu son dönem Türkiye-Suriye ilişkilerini
anlama bakımından.
Tabii, benim yaşım öyle çok fazla
değil ama hatırlıyorum, bu Ziya-ül Haklı dönemleri
hatırlıyorum. O zaman sürekli olarak TRT 1de, sonra 1990larda
kanallar çıktı sürekli izliyorduk işte Pakistan, Afganistan,
Peştunlar gidiyor destek veriliyor, mücahitler vardı. Biz de
küçüğüz tabii, bütün bunlara inanılmaz bir sempatiyle bakıyoruz.
O zamanlar tabii hatırlarsınız Cive Pakistan diye
şarkılar falan da yapılırdı 1980lerin sonunda, 1990larda.
Ne yaptı Ziya-ül Hak? Çok benzer bir şekilde bu stratejik
derinliğe yani Davutoğlu-Erdoğan Hükûmetinin öngördüğü o
stratejik derinliğe benzer bir şekilde Ziya-ül Hak da biraz
panislamist bir şekilde, Afganistan, Özbekistan, Tacikistan, İranı
kapsayacak şekilde nüfuz alanını genişletmeye
çalışıyordu.
Yine, Pakistan Cumhurbaşkanı Kabilde cuma
namazı kılacağını söylüyordu. Bilmiyorum bir benzerlik
kurabiliyor musunuz? Buradaki Hükûmetin Suriyede Emevi Camisinde cuma
namazını hatırlatıyor bize.
Bunun dışında, Pakistan, Afganistandaki
etnik, politik, mezhepsel çelişkileri derinleştirdikçe aslında
kendi ülkesinde de etnik, mezhepsel çelişkileri derinleştirdi -ki
birazdan gireceğim o konuya da- bunun Pakistana daha sonra faturası
çok büyük oldu, bumerang etkisi yaptı, Pakistana etkisi çok büyük oldu.
Başka ne vardı? Peşaver,
uluslararası, Selefilerin, Vahabilerin, değişik fundamentalist
grupların merkezi hâline gelmişti. Pakistan dünyanın her bir
tarafından gelen militanları oradan Afganistana gönderiyordu.
Peşaver biraz bizim Gaziantepe benziyor güncel bağlamda. Bu da
yapıldı.
Pakistanın istediği, Afganistanda
kendisine yakın birtakım İslamcı grupların iktidarda
olmasıydı. Suriyede, biliyorsunuz, Hükümet de, bizim Hükûmetimiz de
İhvan üzerinden orada bir değişikliğe gitmeye
çalıştı, temel konseptini burada kurdu. Bunun
dışında, Pakistan CIAyle birlikte çalışıp
eğit donat yapıyordu. Afganistandan da Pakistana 3 milyon kadar
mülteci gitmişti ve o mültecilerin önemli bir kesimi
militanlaştırılıp tekrar Afganistana postalanıyordu.
Türkiyeye de 3 milyon civarında mülteci geldi. Biz biliyoruz ki o
mültecilerin en azından bir kısmı
militanlaştırıldı, hem de CIA tarafından eğit
donat programlarıyla birlikte yapıldı. Benzerlikler çok fazla,
çok ilginç.
Bunun dışında ne yapıldı?
Biliyorsunuz, Taliban militanları Pakistanda
silahlandırıldı, eğitildi, finanse edildi. Pakistan
istihbaratı bütün bunları organize ediyordu. Yani, MİTin Suriyedeki
değişik örgütlerle kurduğu, hani aşırı
dedikleri örgütlerle kurduğu ilişkilere ben artık burada
gitmeyeyim. Burası inkâr etse bile bütün dünya âlem konuşuyor yani
belgeleriyle bulgularıyla konuşuyor, ortada böylesi bir durum söz
konusu. Ama, çok da ilginç bir durum daha var arkadaşlar: Şimdi,
Pakistanın desteklediği bu gruplar bir noktadan sonra dönüp Pakistanı
vurmaya başladı. Biz dâhil buradaki muhalefet partileri defalarca
-kavram olarak kullandılar mı bilmiyorum ama- bumerang
kavramını kullandık, dedik ki, siz bu şekilde Suriye
savaşına müdahil olup önünüze gelen örgüte destek verirseniz
yarın döner gelir, bu ülkeyi vurur dedik. IŞİDi, El Nusrayı,
Ahrar-uş Şamı buralarda zikrettik. Hatta, bunu söylerken
Pakistan örneğini o zaman da vermiştik -ben kendim de bunu bu
kürsüden konuşmuştum- dedik ki: Gelecek, sizi vuracak. Niye vuracak?
Bakın, Pakistanda o militanların Afganistandan dönüp Pakistanı
vurmasının temelinde 11 Eylül saldırıları vardı.
11 Eylül çok kritik bir dönem, 11 Eylülden sonra Pakistan üzerinde
uluslararası baskı inanılmaz arttı. Yani, Pakistana dediler
ki: Bu cihadist dedikleri, selefi dedikleri örgütlerle ilişkini kes çünkü
o örgütler bir dönem komünistlere karşı savaşıyordu,
şu an bizim başımızın belası oldular. Yani, bizim
desteklediğimiz, beslediğimiz, büyüttüğümüz gruplar şu an
bizim başımızın belası oldu.
Pakistan o gruplara sırtını dönmeye,
o gruplara yaptırım uygulamaya başladığı noktada
Taliban dönüp, öyle mi, yirmi yıldır kullanıyorsunuz bizi,
şimdi de bir paçavra gibi bizi bir köşeye atacaksınız dedi,
döndü, Pakistana saldırdı ve Pakistanda şu an doğru
düzgün bir devlet egemenliği yok, kırsal alanların çok önemli
bir kesimi değişik örgütlerin elinde şu an, devlet çökmüş
durumda. Bumerang etkisinden kastımız buydu.
Değerli arkadaşlar, maalesef, gelinen
aşamada, biz bu IŞİD saldırısını, buradaki
IŞİD saldırısını bir rastlantı gibi
görmüyoruz. Öyle, dış mihraklar Türkiye'nin bekasını
bozacak falan filan, bunlar gerçekten, bir noktada, hamaset ve boş laf.
Dış mihrak her zaman ülkeyi karıştırmak isteyebilir,
siyasi sorumluluk şunu gerektirir: Sen bu ülkenin içinin
karışmasını engelleyecek önlemleri siyaseten
alacaksın. Olabilir, Türkiye'nin bölgesel, küresel rakipleri var,
düşmanları var, olabilir, her ülkenin var. Yok mu? Ama sen kendi
ülkeni öyle bir dizayn edeceksin ki dışarıdan gelecek olan bu
tehditleri zamanında farkına varıp bloke edesin. Bu
yapılmadı. Ne yapıldı? Esadı indireceğiz.
dediler. Bütün dünya durdu yani böyle bir şeyi mümkün görmedi, Amerika
dâhil; ısrarlı bir şekilde, Esadı indireceğiz.
dediler, önüne gelen bütün örgütlere dolaylı, direkt ekonomik destek,
lojistik destek, diplomatik destek, askerî destek sundular.
Hatırlıyorsunuz, İstanbulda heyet üstüne heyet,
toplantılar yapılırdı. Türkiye'nin sınırları
içerisinde onlarca militan yetiştirme kampı yaptılar. Bir de
bunları da NATO üyesi olarak yaptılar ha, bir de ortada böyle ilginç
bir durum var, NATO üyesi olarak yaptılar. Tabii, NATO bunları da
yazıyor, o da ayrı bir şey. Biliyorsunuz, bu tür şeyler
unutulmaz, vakti zamanı geldiği zaman dosyaları raflardan
indirirler, önlerine koyarlar, öyle pazarlık yaparlar.
11 Eylül saldırılarından sonra Pakistan,
siyasetini değiştirmeye başlayınca bu tür örgütlerle, bu
örgütler dönüp vurdular. IŞİD saldırıları ne
zamandır Türkiyeyi sarsmaya başladı? Tabii, şeyi
alıyoruz, o daha çok HDP kitlesine yönelik olan saldırıları
bir köşeye bırakıyoruz çünkü onlar genelde sayılmıyor
zaten bu saldırılardan, mesela, Diyarbakırda bizim mitingimize
yapılan ilk saldırı, değil mi, genel
başkanımız, grup başkan vekillerimiz ölümden
kurtulmuştu, sonra Kobanide oldu, sonra Ankaraya geldi, Antepe gitti,
İstanbula gitti. Boğazımızı yırttık burada,
bir araştırma komisyonu şu Meclise kurdurtamadık Ne
oluyor, ne bitiyor bir öğrenelim? diye, muhtemelen kapatmak istedikleri
vardı, görünmesini istemediği onlarca ilişki vardı, biz
yapamadık. Şimdi, IŞİD gidiyor, vuruyor, burada boş
hamasetle, yine aynı kelimelerle Terörün kökünü getireceğiz, ininde
vuracağız, başını ezeceğiz. Kimse
inanmıyor. Ben 40 yaşındayım, kırk yıldır
aynı saçma sapan lafları dinliyorum. Şu an Ankarada
Kızılayda, İstanbulda Taksimde, Beşiktaşta,
Kadıköyde hiçbir yerde insanlar kalabalık bir ortama giremiyor. Neyi
bitiriyorsunuz? Gerçekçi olun, hamaset yapmayın. Siyaseten bir
sorumluluğunuz var, bu ülkedeki insanların her birinin can
güvenliği sizin sorumluluğunuz. Sadece eleştiri olsun diye de
söylemiyoruz, gerçekten sırf polemik, eleştiri yapmak için
konuşmanın çok çok ötesindeyiz çünkü az önce dediğim gibi, 2017de
Türkiye'nin başına meteor düşmüşten daha beter şeyler
gelebilir ve hepimiz de bunun içerisindeyiz, hepimiz de
kaygılanıyoruz, o konuda en azından kaygılarımız
ortak. Yani burada 4 partideki bütün arkadaşların, siyaseten
birbirimizi neredeyse reddettiğimiz noktada bile
kaygılarının ortak olduğunu görüyoruz.
İnsanlar Türkiyede rahat değil
dediğimiz zaman şuradan, şu sıralardan bize laf
atıyorlardı: Yok, biz hepimiz çok rahatız, rahat olmayan
sizlersiniz. diyorlardı. Bakın, kimse rahat değil. Ekonomik
kriz önümüzdeki dönem derinleşecek, Suriyedeki iç savaş öyle kolay
kolay bitecek durumda değil. Ortada bölgesel bir kriz, Türkiyedeki siyasi
kriz, Türkiyedeki ekonomik kriz, küresel kriz ve bütün bu krizlerin içerisinde
4 tane siyasi parti yan yana gelip bir konuyu, herhangi bir konuyu
aklıselim bir şekilde konuşabilecek durumda değil. Bu kadar
kamplaşma, bu kadar kutuplaşma yapıldıktan sonra şimdi
de Cumhurbaşkanı her tarafta oturuyor: Hadi gelin, bir olalım,
birlik olalım. Güler misin, ağlar mısın!
Değerli arkadaşlar, Türkiye
uluslararası baskı sonucu IŞİDle olan ilişkilerini
revize etmeye çalışıyor belli. IŞİD üzerinde
birtakım yaptırımlar uygulamaya başladılar,
sınır kontrollerini daha sağlam yaptılar yani
IŞİDle bir şekilde mücadeleye başladılar, bu
gördüğümüz bir durum. Ne kadar istekli, ne değil, bunu ayrı
tartışıyoruz ama belli ki IŞİD Türkiyenin içine
girdiği son dönem ilişkileri kendisine tehdit olarak görmüş ve
şu an şu psikolojide: Direkt veyahut da dolaylı bizi
desteklediniz, bize göz yumdunuz, şimdi de bizi satışa mı
getiriyorsunuz? Bir önceki burada yaptığım konuşmada aynen
onu söylemiştik. Öyle politikada çiçekten çiçeğe
konamazsınız, bir çiçekten diğerine geçersiniz
başınıza dünya kadar felaket getirirler. Spekülasyon yapmak istemiyoruz
ama öyle görünüyor ki Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri Türkiyenin İran
ve Rusyayla yakınlaşmasından son derece rahatsızlar,
sadece bir yerde not düşmek lazım bunu. Bu tür herhangi bir suçlama
getirmiyorum burada ama Türkiye hani bütün hepsini idare etmeye
çalışırken bir taraftan Suudileri, Körfezi, Amerikayı,
bir taraftan İranı, Rusyayı, herkesi idare edebileceğini
düşünüyor. Değerli arkadaşlar, çelişkilerin bu kadar
sertleştiği bir yerde herkesi idare etmeye
çalışırsınız sonra herkesten olursunuz, cıs
cıbıldak ortada kalabilirsiniz. Ortada böyle bir durum var, tercih
tabii ki Hükûmetin yani orada bizim o konuyu çok hani eleştiririz,
söyleriz de bunu belirleyecek bir durumda değiliz, kendi paşa
gönülleri bilir. Ama, bunun siyasi faturasını sadece kendileri
değil, bütün bir halk olarak herkes ödüyor bu ülkede.
Hâl böyleyken biz tekrar söyleyelim yani Afganistanla
başladık, Pakistanla devam ettik, getirdik Suriyeye
bağladık. Önümüzdeki dönem öyle görünüyor Türkiyenin temel
dış politikasının ekseni yine Suriye olacak. Biz, hâlâ geç
olmadığını düşünüyoruz, belki de geçtir de öyle umut
etmek istiyoruz, diyoruz ki Türkiyeye: Suriyeyle ilgili politikanda
stratejik bir değişikliğe git. Burada onlarca defa
tekrarladık, bir daha söylüyoruz: Kürtleri Türkiye Cumhuriyeti devletinin
beka sorunu olarak görme, onlarla dostane, yapıcı ilişkiler kur.
Zaten kurmuş olsaydın şu an IŞİD veyahut da başka
örgütlerin başına getirdiği felaketler başına
gelmemiş olurdu. Maalesef görebildiğimiz kadarıyla derin
sularda, muğlak sularda, labirentler içerisinde dış politika olarak
hâlâ nereye gideceğini bilmeyen bir Türkiye gerçeği var. Umuyoruz bu,
Türkiyenin başını belalardan belalara sokmaz.
2017 yılında hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özsoy.
Şimdi, konuşma sırası Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmazda.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; NATOnun Afganistanda icra
ettiği Kararlı Destek Misyonu çerçevesinde silahlı kuvvetler
unsurlarımızın görevlendirilmesine ilişkin Hükûmetin
sunmuş olduğu tezkere konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Afganistan, bizim dostumuz, kardeşimiz, tarihin
önemli bir dönemini birlikte paylaşmışız. Orada bizim
dilimizi konuşan topluluklar var, mezarışerif var ve Afganistan,
gerçekten bizim Kurtuluş Savaşımıza da önemli destekleri
olmuş bir ülke.
Afganistanın son çeyrek asır, hatta yarım
yüzyıldır içinden geçtiği trajedi gerçekten konuşulmaya
değer. Önce Sovyet işgali, arkasından işgalin püskürtülmesi
ve sonlandırılması, sonra Talibanın Afganistana
çöreklenmesi, El Kaidenin yönetime ortak olmak istemesi ve daha sonra 11 Eylül
saldırısı ve Taliban rejiminin devrilmesi, akabinde Afganistanda
yeni bir yönetim yapılanmasına geçiş, Bonn süreci ve ondan sonra
ISAF ve geliyoruz bugün Kararlı Destek Misyonu. Neredeyse otuz
yıldır Afganistan kan kaybediyor, ülke hâlâ istikrara
kavuşamadı. Afganistandaki çekişme, Kâbilde, Kandeharda,
Mezar-ı Şerifteki çekişme bitmedi ve böyle giderse kolay da
bitmeyecek.
Obama yönetimi başa geldiğinde iki cephede
savaşı bitirme stratejisi vardı; bir tanesi Afganistandı
ve diğeri Iraktı. Iraktan erken çekildiği için
eleştirildi ve Irakın başına gelenler hepinizin malumu.
Afganistanda da aynı kararı uygulayacaktı, tam ona gidiyordu ki
bu, Kararlı Destek Misyonu gündeme geldi. Esasen Afganistandaki
uluslararası mevcudiyet bir kenara bırakılırsa Afganistanın
tekrar Taliban dönemine dönme riski mevcuttur ve bu, gerçek bir risktir.
Biz elbette Afganistanın istikrarı,
bağımsızlığı, toprak bütünlüğü, Afganistanda
iyi bir yönetim yapılanmasının oluşturulması ve
içeriden kaynaklı tehditlerin Afganistanda bertaraf edilmesi konusunda
Afganistana her türlü desteği sürdürmeye devam etme konusunda
kararlıyız. Dolayısıyla bugün gelen tezkereyi de
destekleyeceğiz. Umuyorum ki Afganistan bir gün gelir uluslararası
mevcudiyetin olmadığı bir Afganistan olur ve Afganistan kendini
yönetir hâle gelir.
Esasen uluslararası sistemde bir noktada manda
sistemi devam ediyor. Bosnada manda sistemi devam etti uzunca süre ve hâlâ
devam ediyor, Afganistanda da olan odur. Bu ülkelerin hiçbiri kendi
yönetimlerine karar veremiyor, hep ya bir uluslararası mevcudiyet
bunların üstünde konumlanıyor ya da bunlar iç çatışma ve
savaş nedeniyle uluslararası toplumun desteğine ihtiyaç
duyuyorlar ve sonuçta bu ülkeler kendilerini yönetemiyorlar. Bunlar
başarısız ülkeler, dostumuz, kardeşimiz, desteğimiz
sonsuz ama başarısız ülkeler, kendi toprakları üzerinde bir
devlet oluşturamamış, merkezî idareyi kuramamış
devletler, başarısız olmuş devletler. Biz, o başarısızlığı
gidermek için uluslararası toplumla birlikte çalışıyoruz.
Afganistandaki bu yönetim yapısının
boşluğunda ne oldu, neydi Afganistanı bu çamurun içine
sürükleyen? Afganistandaki en önemli konu radikal cihatçı
unsurlardır, Afganistanı perişan ettiler. Afganistanın
bugün belini hâlâ doğrultamamasının temel sebebi bunlar. Bunlar,
Afganistanın kültürel karakterini değiştirmek istediler,
Afganistanın normal tarihin akışında devam eden tarihine
set vurmak istediler ve Afganistanı radikalleştirmek istediler.
Sonuçta Afgan toplumunun bir kısmı bunlara hasmane hâle geldi ve sonuçta
olan oldu.
Bakınız, Afganistandaki
bu tehdit, Afganistanda biraz işler uluslararası mevcudiyetle yoluna
girdikten sonra dünyanın başka bölgelerine yayılır hâle
geldi. Bunlar, bu tehdit Çeçenistanda ortaya çıktı, orayı
radikalleştirmeye başladılar; ora bitti, Iraka geldiler, Irakı
allak bullak ettiler. Irakta El Kaidenin öldürdüğü, Amerikan
askerlerinin öldürdüğünden daha fazla hâle geldi yani Irakta
Iraklıların Iraklıları öldürme oranı
Amerikalıların Iraklıları öldürme oranını geçti
çünkü bu radikal cihatçı grupların kana doymayan hırsları,
ihtirasları Irakı perişan etti. Ne oldu sonra? Irakı
çökerttiler, Irakta merkezî bir otoritenin olmasını engellediler ve
Irakta çare olarak da maalesef doğru dürüst bir yönetim değil,
mezhepçilik endeksli bir yönetimle bu işin içinden
çıkılacağı anlaşıldı, böyle bir
yanlış yola girildi. Sonuçta olan oldu ve Irak fiilen defakto olarak
üçe bölündü. Irakta bitmedi bunlar, Suriyeye yerleştiler. Suriyede AKP
yönetimi rejim değişikliğine kalkışıp Suriyede
bir rejim değişikliği sevdasına girip Suriyede yeni bir
yönetim yapılanması oluşturmaya başladığı
andan itibaren Esad gitsin de ne olursa olsun. anlayışıyla
hareket edince maalesef radikal unsurlar, cihatçı unsurlar desteklendi, bu
araziye sürüldü, burada da merkezî otorite Iraktaki gibi
zayıflatıldı, merkezî otoritenin beli kırıldı.
Sonra bunlar bölgelere yığılmaya başladılar, alan
hakimiyeti oluştu. Önce El Nusra Rakkayı elinde bulunduruyordu,
kendi yapılanması olan IŞİD çıktı, Rakkayı
El Nusradan aldı. Bakınız, bu tehdit burada da bitmedi, devam
etti, Maliye sıçradı bunlar, Libyaya sıçradı, Libyada
Sirte bölgesine hâkim oldular, orayı işgal ettiler. Bu cihatçı
kafa, bu radikal unsurlar Nijeryaya gittiler, Nijeryada merkezî otoriteyi
zorlayacak eylemlere giriştiler, ülkenin bir bölümüne hâkim olmaya
çalıştılar. Devam etti bunlar, Somaliye geçtiler, Somalide
maalesef içler acısı katliamlar yaptılar. Yemende bugün büyük
bir varlık gösteriyor aynı cihatçı kafa ve burada da bitmeyecek
bu. Bakınız, olayı doğru teşhis edelim. Bu
cihatçı kafa, radikal kafa, bu kökten dinci kafa devam ettiği sürece
Müslüman dünyasına barış gelmeyecektir çünkü bunlar kan kusuyor.
Bunların öldürdüğü başka bir inanca sahip insanlar değil
maalesef ve maalesef bunlar kendi inancındaki insanları yok
ediyorlar, en fazla Müslümanlara düşman bunlar. Bütün inançlara
düşman, Hristiyana düşman, Museviye düşman, ateiste
düşman, herkese düşman bunlar. Bu insanlar, maalesef bizim kültürün
arka bahçesinde yer alan pislikler. Bu pislikler bütün bu coğrafyayı
allak bullak ettiler. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
coğrafya bunlardan temizlenmedikçe dünyaya huzur, barış
gelmeyecektir. Açıkça söylüyorum, bu yüzyılın tehdidini
başka yerde aramayın, bunlardır tehdit. İstanbulda bomba patlatanlar,
insanları, sivil insanları tarayanlardır bu tehdit. Bütün, her
tarafa bunlar yayılmıştır. Bunlara sahip çıkmadan,
bunların üzerine bütün kararlılıkla gittiğimiz zaman ancak
bu önlenebilecektir.
Bir başka konu,
belirtmek isterim, bu tehdidi elbette bir tek Hükûmetin sorumluluğuyla
aşamayacağımızı bilmeliyiz. Biz bu konuda her türlü
desteği vermeye hazırız yeter ki bu kafa
anlaşılsın, bunların ne yapmak istedikleri anlaşılsın,
bu tekfiri grupların, bu cihatçı grupların, bu kökten dinci
grupların niçin savaş verdikleri anlaşılsın ve bunlara
göre yeni bir strateji geliştirilsin. MİTteki yapılanma bunlara
göre yapılansın, Diyanet İşleri
Başkanlığında bunlarla ilgili psikolojik yeni merkezler
kurulsun, Millî Eğitim Bakanlığı bunlarla ilgili yeni bir
öğreti geliştirsin; yeter ki kapsamlı mücadele olsun biz o
mücadelenin bayraktarlığını yaparız.
2016 yılının
2017 yılına devrettiği en önemli konulardan bir tanesi hiç
şüphesiz Kıbrıs konusudur. Bakınız, Kıbrıs
konusunda 9 Ocaktan 11 Ocağa kadar iki lider Cenevrede görüşme
yapacaklar; 12sinde ise garantör ülkelerin, yani Türkiye, Yunanistan ve
İngilterenin de yer aldığı, 3 ülkenin de yer
aldığı 5li görüşmeler olacak. Kıbrıs konusunda
kritik bir aşamaya gelindi. Biz Kıbrıs konusunun hiçbir surette
taviz verilerek kapatılmasını kabul edemeyiz, etmemeliyiz. Hele
özellikle, Akdenizin incisi, bir gemi gibi olan, Orta Doğuya hâkim bir
coğrafyanın timsali olan böyle bir yeri biz sırf çözüm olsun
diye verip kalkamayız. Kıbrıs konusu elzemdir.
Bakınız, hiçbir dönemde
olmadığı kadar toprak tavizleri veriliyor. Biz reddediyoruz,
diyoruz ki Yok böyle bir şey, her konuda anlaşılmadıktan
sonra hiçbir konuda anlaşılmış sayılmayız. ama
yüzde 29,2yi kabul ettik. Daha henüz müzakereler bitmedi; iki kesimlilik sulandırıldı,
80-90 bin Rum aşağıdan geliyor yukarıya. Daha önemlisi,
garanti sistemi sulandırıldı, garanti sisteminin ne
olacağı belli değil. Daha önce bu kürsüde bunu bilmem kaç defa
dile getirdik ama yine dile getiriyoruz çünkü kritik bir aşamaya geldik.
Artık ocaktan sonraki dönem ya bu işin bittiği ya da
kapatıldığı dönem olacaktır. Maalesef biz bunu tavizle
kapatmak istemiyoruz. Kıbrıs konusuna ciddi emekler verdi
Dışişleri bürokrasisi kaç yıldır, yıllardır
bu işin içinde; askeriye bunun içinde, Türk halkı bunun
arkasında, milyarlarca dolar para harcandı ve daha da önemlisi, bizim
orada ideallerimiz ve toprağımız var.
Şimdi, normal bir çatışma konusunda
ya toprak verirsiniz, kurtulursunuz, mülkiyet ve tazminata girmezsiniz ya
mülkiyet konusunu halledersiniz, toprak vermezsiniz ya da mülteci
alırsınız, diğerlerini vermezsiniz ama bu Kıbrıs
konusunda biz hem toprak veriyoruz hem ağır bir mülkiyet için
tazminat ödüyoruz ve hem de içimize Rumları kabul ediyoruz, 80-90 bin Rumu
kabul ediyoruz ve ona da Kuzey Kıbrıs Kurucu Türk Devleti diyoruz,
ismi sadece Kıbrıs Kurucu Türk Devleti. Aynen neye benziyor,
biliyor musunuz? Tek adam rejimine Cumhurbaşkanlığı
demeye benziyor bu. (CHP sıralarından alkışlar) Lütfen
ciddi olalım. Kıbrıs konusu ulusal bir konudur diyoruz. Bu
görüşmeleri yakından takip edeceğiz. Biz elbette
Kıbrıs konusunda kapsamlı bir çözüme destek veriyoruz, bundan
kimsenin şüphesi olmasın ama Kıbrıstaki kapsamlı
müzakereler Kuzey Kıbrısın çözülmesi sürecine dönmemeli. Geri
dönüşü yoktur. Ben şahsen kaygılıyım çünkü Hükûmetin
söylediği ama arkasında durmadığı, U
dönüşleriyle meşhur olan bir politikasını gördükçe
kaygılıyız, Kıbrıs konusunda kaygılıyız.
Bundan kim, ne anlıyorsa anlasın; biz kaygılıyız,
ülkemiz için kaygılıyız çünkü bu konuda geri dönüşü olmayan
bir yola giriyoruz.
Cenevrede ikinci bir konu Suriye görüşmeleri
olacak, Suriye görüşmeleri de yine Cenevrede oluyor, ikinci kritik konu.
Güvenlik Konseyi 31 Aralıkta yani 2016 yılında son gün bir karar
aldı, oy birliğiyle aldılar. Esasen Rusya ve Türkiye'nin Moskovadaki
toplantısı ve akabinde yayınlanan, AKPnin U dönüşü ama
Türkiye için hayırlı olan, deklarasyon konusunda biz olumlu
şeyler söyledik. O deklarasyonu da içine alan Güvenlik Konseyi kararı
çıktı. Güvenlik Konseyi kararında atıfta bulunan bir tane
cümle var, o hiç konuşulmuyor, hep Astana toplantısından
bahsediliyor, sanki bundan sonraki bütün görüşmeler artık Cenevrede
değil, Astanada yapılacakmış gibi bir hava estiriliyor.
Hayır, 8 Şubatta 2017 tarihinde Suriye görüşmeleri rejim ile
muhalifler arasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
gözetiminde ve Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisinin
uhdesinde Cenevrede yapılacak. Buna da iyi hazırlanmak lazım.
Suriyenin birliği, dirliği, toprak bütünlüğü bizim için son
derece önemli. Suriye, komşumuz; buradaki istikrarsızlık Türkiyeyi
nasıl etkiliyor, hepimiz görüyoruz.
Suriyede bundan sonraki en önemli konu, bu
ateşkesin ortadan kalkması hâlinde ilk çatışma alanı
İdlip olacaktır. İdlip Hataya komşudur ve oradan gelecek
göç dalgası Hatayın tamamen, topyekûn karakterini
değiştirecek, Hatayla ilgili başka konuşmalar olacak bu
Mecliste. Lütfen, Suriye konusunu ötelemeden, Esad saplantısına daha
fazla takılmadan, Suriyenin toprak bütünlüğü çerçevesinde bu konuyu
çözmeliyiz. Türkiye, bu zamana kadar, maalesef, Suriyede rejimi
değiştirmek için taraf oldu, şimdi artık Suriyenin toprak
bütünlüğünü isteyenlerle birlikte ona taraf olmalı ve Suriyenin
toprak bütünlüğü, birliği, toparlanması, terör örgütlerinin
buradan defedilmesi bizim için hayati önem taşımaktadır ve bu
konuda da kararlı olmak zorundayız.
Bir başka konu, yine 2016nın 2017ye
devrettiği en önemli konulardan bir tanesi, bizim Amerika Birleşik
Devletleriyle ilişkilerimiz. Bakınız, bu konu sanki yokmuş
gibi, sanki önemli değilmiş gibi hep buradan geçiştiriliyor;
yapılan açıklamalara baktığımız zaman, üst
perdeden o konuşmalara baktığımız zaman sanki önemli
değilmiş gibi gösteriliyor. Suriyede Amerika Birleşik
Devletlerinin olumlu veya olumsuz yapacağı katkı veya zarar
önemlidir. Suriye dosyası bugün Putinin eline teslim edilmiş gibi
görünüyor ama Amerika Birlik Devletlerinin kendini tablonun
dışında olduğunu hissetmesi hâlinde sürece olacak freni
sert olabilir. Lütfen, kapsayıcı bir görüşmeler olsun burada.
Türkiye, bu konuyu sadece ve sadece doğru yaptığı, bütün
kayıplardan sonra, geç de olsa Moskovada doğru bir eksene
oturttuğu görüşmeleri, şimdi sırf başka konularda
alerjisi olduğu için Amerika Birleşik Devletlerini öteleyerek bunu
götüremez. Bakınız, bu küresel bir güçtür. Yeni yönetim 20 Ocakta
devralıyor ve ondan sonra önündeki ilk dosyalardan bir tanesi de Suriye
dosyası olacaktır. Suriye dosyası bizi bekliyor. Moskova
toplantısında Amerika Birleşik Devletlerinin böyle kenardan
baktığını biliyoruz. Güvenlik Konseyi kararına da
tekrar Cenevre diye koydular, bunu da biliyoruz. Bu gerçekleri bilelim ve
gerçeklerle hareket edelim. Bu dış politika fantezi dünyası
değildir, lütfen.
Başka bir konu, Avrupa Birliğiyle
ilişkiler. Avrupa Birliğiyle ilişkiler esasen
Avrupa
Parlamentosu karar aldı biliyorsunuz, müzakereleri donduracaktı,
tavsiyede bulundu fakat Avrupa Konseyi de bunu hiçbir şekilde dinlemedi.
Ama niye böyle davrandılar? İki konu var, bir, evet, Türkiyeyi bir
mesafede tutmak istiyorlar, üye yapmak istemiyor olabilirler, zaten bir
niyetleri yok, şu anda öyle bir ortam yok. Kaldı ki Türkiye şu
başkanlık sistemini getirdikten sonra zaten Kopenhag Kriterlerini
çöpe atmış oluyor. Bundan sonra hiçbir fasıl açamayacak, hatta
açılmış fasılları da belki Avrupa Birliği
kapatıp Türkiyeyi Avrupa Birliğinden, Avrupa Konseyinden ve NATOdan
belki uzaklaştıracaklar. (CHP sıralarından
alkışlar)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY
KILIÇ (Samsun) Ne alakası var?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Bizim Avrupa
Birliğiyle ilişkilerimizde iki konu önemli, birincisi, bu Avrupa
Birliğindeki sessizlik nedir? Niye sessizler, onu anlamak lazım.
Sessizler çünkü Kıbrıs konusundaki görüşmelerin ne mecraya
sürüklendiğini bilmek istiyorlar. Kıbrıs konusunda
görüşmeler nasıl gidecek ona bakmak istiyorlar. Bu önemlidir yani
esasen o sessizliğin bir ayağında Kıbrıs konusundaki
görüşmelerin seyridir. Süreç devam ederken, öyle tavizli bir şekilde
giderken Türkiyeyi bir anda antagonize edip Türkiyeyi oyun alanının
dışına itmek istemiyorlar.
İkinci konu, sizin
Cumhurbaşkanlığı dediğiniz, bizim tek adam rejimi
dediğimiz konudur. Bu konuda işin nereye gittiğini bir görmek
istiyorlar. Lütfen, dünyayı karşınıza bu kadar almayın
deriz. Sonuçta, hepimiz aynı gemideyiz ve hepimiz kaybediyoruz.
2017 yılında Türkiyeyi bekleyen en önemli
konu, doğrudan yabancı yatırımların gelmesi, turizmin
canlanması, Türkiyeye olan güvenin artmasıdır; ülkemizde,
yurdumuzda barış olmasıdır, huzur olmasıdır;
Türkiyeyi gerginliklere sürüklememektir. Bence -dış politikayla
direkt bağlantılı olduğu için söylüyorum- en önemli
konulardan bir tanesi de şu başkanlık sevdasından
vazgeçmeniz çünkü bu, dış politikada da bizi duvara toslatacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Birleşime kırk beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
saati: 20.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA
(Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 49uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Anayasanın 92nci maddesine göre verilmiş
olan Başbakanlık tezkeresinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Hükûmet yerinde.
Siyasi parti grupları adına konuşmalara
devam ediyoruz.
Grupları adına son konuşmacı,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Şirin Ünal.
Buyurunuz Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATOnun Afganistanda icra
edeceği Kararlı Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt
dışına gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere
yabancı silahlı kuvvetlerin anılan Misyona katılmak için
ülkemiz üzerinden Afganistana intikaliyle geri intikali kapsamında
Türkiyede bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için
Hükûmete Anayasanın 92nci maddesi uyarınca iki yıl süreyle
izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye üç kıtanın birleştiği
bir bölgede, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Kuzey Afrikayla
çevrelenmiş durumda. Ülkemiz, bu jeopolitik konumu nedeniyle
asırlardır, bu bölge kaynaklı dünyayı etkileyen
olayların merkezinde yer almış ve tarihi şekillendiren
gelişmelerde önemli rol üstlenmiştir. Ülkemiz, köklü geçmişiyle
dünyanın farklı bölgelerindeki ülkelerle uzun yıllara dayanan
tarihî, kültürel ve diplomatik ilişkilere sahiptir. Bu ilişkilerin
gerektirdiği dayanışmanın gösterilmesi de yine ülkemizden
beklenmektedir.
Ülkemizin uluslararası
güvenlik ve savunma politikasının temel unsurunu NATO üyeliğimiz
oluşturmaktadır. NATO, aynı zamanda dış politikaya
ilişkin kimliğimizin de temel unsurlarından birisidir.
İttifak, Avrupa Atlantik Bölgesi ve ötesinde istikrar ve barışın
temini amacıyla Kosovadan Afganistana uzanan bir coğrafyada birçok
görev ve harekâtı yürütmekte, uluslararası güven ve istikrara
katkıda bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, tarihî
bağlara sahip olduğumuz ve yakın ilişkilerimiz bulanan
ülkelerden biri de Afganistandır. Cumhuriyetin ilanı öncesi döneme
uzanan iki ülke ilişkileri Afganistanın Ankara Hükûmetini
tanıyan ilk ülkelerden biri olmasıyla da ayrı bir anlam
kazanmıştır. Cumhuriyetin ilanı sonrasında artan
yakınlıkla pekişen ilişkiler karşılıklı
saygı ve iş birliğinden kaynaklanan dostluk temelinde günümüze
değin süregelmiştir. Türkiye, Afganistanın millî birliği,
bütünlüğü ve bağımsızlığını her zaman
desteklemiştir. Afgan halkı talep ettiği sürece Afgan
halkının barış, istikrar ve refah içinde yaşamasını
teminen her alanda Afganistanla dayanışma içerisinde olmuştur.
Son otuz beş yıl
içerisinde büyük çalkantılar yaşayan dost ve kardeş ülke
Afganistan için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından
2001 yılında çıkarılan güvenlik konseyi kararları çerçevesinde
Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (ISAF) oluşturulmuştur. Bu kuvvetin
amacı, Afgan Hükûmetine ülkedeki güvenlik durumunun iyileştirilmesi
ve kendi güvenlik faaliyetlerinin oluşturulması konularında
yardımcı olmaktır. 2003 yılında bu kuvvetin sorumluluk
alanı 1510 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Kararıyla Kâbilin ötesine genişletilmiş ve kuvvetin stratejik
komuta kontrol ve eş güdümü NATO tarafından üstlenilmiştir.
Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti Harekâtına NATOnun 28
üyesinin yanı sıra, Latin Amerikadan Okyanusyaya kadar birçok ülke
de personel katkısında bulunmuşlardır. Yaklaşık
50 ülke Afganistanda barış ve istikrarın tesisi için bir
iş birliği içerisinde çalışmaktadırlar. Bu ülkelerden
biri olan Türkiye Cumhuriyeti de tarihten gelen bağlarla dost ve
kardeş kabul ettiği Afganistan için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10
Ekim 2001 tarihinde aldığı 722 sayılı Kararla
Hükûmete verdiği yetki temelinde en başından itibaren ISAF
harekâtı içerisinde yer almıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 20-21 Mayıs 2012 tarihinde Chicagoda, 4-5 Eylül 2014
tarihinde Gallerde gerçekleştirilen NATO devlet ve hükûmet
başkanları zirvelerinde alınan kararlar çerçevesinde Afgan asker
ve polisine bir müddet daha eğitim verilmesinin hem asker ve polisin
gelişiminin daha hızlı ve istenen seviyede olmasına
katkı sağlayacağı hem de Afgan halkı ve devletinin bu
süreçte yalnız olmadığının gösterilmesini teminen
uluslararası toplum tarafından Afganistan'da yeni bir görev
üstlenilmesine karar verilmiştir. Kararlı Destek Misyonu adı
verilen ve NATO liderliğinde yürütülecek olan bu görev 1 Ocak 2015
tarihinde başlamıştır. Görev kapsamında herhangi bir
muhalif faaliyette bulunulmayacak, üst seviyeli birlik ve karargâhlar için
eğitim, danışmanlık ve yardım faaliyeti
geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi önümüzdeki iki yıl için de
aynı şekilde sürdürülecektir. Bu süreçte de ülke genelindeki güvenlik
sorumluluğu bütünüyle Afgan güvenlik kuvvetleri tarafından
üstlenilecektir.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak Türkiye,
Afganistanın istikrara kavuşması amacıyla gerek bu ülkeyle
sahip olduğumuz özel ve köklü ilişkiler çerçevesinde gerekse de
Afganistanda yeniden istikrarsızlığın hâkim
olmasının bölgeden başlayarak tüm uluslararası toplum için
tehdit oluşturacağı yönündeki genel anlayış
doğrultusunda Afgan kardeşlerimiz ihtiyaç duyduğu sürece
yanlarında olacak ve Afganistana katkılarını
sürdürecektir.
Sözlerimi tamamlarken bugüne kadar ülkemizi ve
milletimizi farklı ülkelerde ve coğrafyalarda temsil etmiş ve
görev üstlenmiş ve hâlen görevinin başında olan tüm kahraman
Mehmetçiklerimize, polislerimize, devlet görevlilerimize
şükranlarımı arz ediyorum, hayatını kaybetmiş
olanları rahmet ve minnetle anıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle Afganistanın
barış ve istikrarı bakımından önem arz eden
Kararlı Destek Misyonu ve devamında görev almak üzere Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının yurt dışında
görevlendirilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı
silahlı kuvvetlerinin söz konusu Misyona katılmak için ülkemiz
üzerinden Afganistana intikali ile geri intikali kapsamında Türkiye'de
bulunmalarının uygun olacağını
değerlendirdiğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünal.
Şimdi, şahısları adına söz
talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Şahsı adına ilk konuşmacı,
Ruhi Ersoy, Osmaniye Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün Afganistanda Türk
askerinin oluş gerekçesi üzerine çok değerli konuşmalar
yapıldı. Bu düşünceleri paylaşan değerli hatiplere
teşekkür ediyorum.
Elbette Türk yerinde duran değil, cihan
hâkimiyeti mefkûresiyle başlayan, ilayıkelimetullah davasıyla
taçlanarak devam eden dinamik bir yaşam tarzını bir kültürel
pratik olarak ifade etmiş bir milletin adıdır. Bu milletin
devletleşme sürecinde, tarihin seyri ve akışı içerisinde
aynı zamanda birden farklı coğrafyada birden fazla devletleri
her daim olmuştur. Türk hiçbir zaman bir tek devletle yetinmemiş,
değişik coğrafyalarda aynı anda farklı devletlere
sahip olmuştur ve bunun ötesinde de insanlığa
barışı, huzuru, kardeşliği götürebilmek için Türkün
organize olarak vücut bulan vicdanının ve
insanlığının ifadesi olan Türk askeri de Metenin âdeta
onlu sistemi kabul etmiş olduğu ve tahta çıkış tarihi
olarak kabul ettiği 209 yılını esas olarak kabul eder.
Milattan önce 209 yılından bu tarafa Türk
ordusu dünyaya nizam verme, insanlığa adalet götürme noktasında
misyon üstlenmiştir. İşte bu arzu, bu düşünce
şiirlere, şairlere ilham kaynağı olmuştur. Şu
kopan Türk ordusudur Ya Rabbi
diye Yahya Kemalin o beyitlerinde anlam
bulan, fetihlerden gelenlere duyulan coşku, bir adım sonra Nuri
Paşa komutasında Azerbaycana, dönemin zalimlerinin zulmüne
uğrayan Müslüman Türklere karşı yapılan yardım ve
insani kurtarma hamlesinden sonra Çırpınırdın Karadeniz
bakıp Türkün bayrağına marşını
yazdırmıştır. Neden? Çünkü Türk, oraya beklendiği için
gitmiştir. İşte aynı Türk ordusu gittiği ve insanlığa
değer kattığı anlayışıyla hizmet ettiği
Bosnada, yardım götürmek için, yardım
dağıtılırken bir yaşlı teyzenin de yukarıda
olduğu haberini alan şerefli bir Türk subayı, komutanı
kendi sırtında yardım torbasını o kış
şartlarında kapısına kadar götürdüğünde Siz Türk
müsünüz? sorusuyla karşılaşmış ve Geleceğinizi
biliyordum. cevabına muhatap olmuştur.
Evet, bu söylediklerimiz zamanın ruhuna uygun,
Türk askerine ve ordusuna değer atfetmek için yapılan konuşmalar
değil; bunlar hakikatler, bunlar yaşanmışlıklar. Türk
askerinin sivil demokrasi ilişkisinde, sivil siyaset-ordu
ilişkisinde, askerin içerisine sızmış cunta
anlayışının değişik dönemlerde Türk milletine,
insanlığa zulüm gibi, darbelerle tehdit eden unsurları da
olmuştur. Birilerinin çocukluğuna talip olmuş ve Bizim çocuklar
başardı. durumlarıyla karşılaşan cuntacılar
olmuştur ve 15 Temmuz gecesi itibarıyla birilerinin gayrimeşru
çocuklarının başarısız olması da yine bu üniforma
içerisinde gerçekleşmiştir ama hiçbirisi, büyük Türk milletinin
gönlünde, Peygamber ocağı, Muhammedin, Mehmedin
ocağını küçültmemiştir ve şerefli Türk askerinin
vicdanıyla, ahlakıyla, erdemiyle yanında olmuştur.
Bugün itibarıyla Afganistan değişik
travmaları çok değişik duygularla yaşamış,
emperyalizmin, âdeta soğuk savaş yıllarında
Doğu-Batı Blokunun cephesi olmuş. O cepheleşme ve
kamplaşmalarda Yeşil Kuşak Projesiyle siyasal İslamı
ve radikal dinci örgütleri besleyen odak, gün gelmiş kendisine dönen büyük
tehditle karşılaşıp yüzleştiğinde,
yaptığı hataları fark etti mi acaba? diyoruz; umarım
fark etmiştir. Ama bugün itibarıyla orası, yine bir laboratuvar
gibi, insanlığın barışı, huzuru,
kardeşliği için aynı düşünceyle, Türk ordusunun, askerinin
hizmet odaklı, eğitim anlayışlı, katma değer
üretmek üzere, insana değer atfetmek üzere gittiği yerler
olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Türk
modernleşmesi asker üzerinden gerçekleşmiş. Modernleşme ve
asker ilişkisini hep tek tipleştirici veyahut da dikta rejimi olarak,
birilerinin iddia ettiği gibi, seküler laik anlayışlı
yaşam tarzını dayatan anlayış olarak
tanımlandı; entelektüeller, siyasetçiler, hep böyle gördü. Ama, ben
bir kavram ifade etmek istiyorum bir halk bilimci olarak. Hastaneye
gidiyorsunuz bir hasta ziyaretine Efendim, o dün taburcu oldu. diyorlar. E tabur
kavramı nereden geliyor, neden taburcu oluyor? Hasta neden
iyileşince tabura çıkıyor ve taburcu oluyor? Bakın,
sağlıkta, teknikte, tıpta, bilumum modern hayatın
içerisinde harbiyenin, aynı şekilde tıbbiyenin, siyasal
yaşamda da mülkiyenin büyük hizmetleri olmuştur ama Türkiye
harbiyeye, tıbbiyeye, mülkiyeye sığmayacak kadar, sivil
siyasetle eğitimli orta sınıfı geliştirip kendine ait
bir inisiyatif almaya başladıktan sonra herkes kendi rolünü bir
şekliyle benimseyerek asli unsurlarına dönmek durumunda
kalmıştır. İşte biz, milliyetçilik ve demokrasi
ilişkisiyle bu asli unsuruna dönüp hakkın, hukukun, halkın
yanında olan anlayışla askeri kışlasında ve
evrensel değerler üreterek uluslararası bu tür çalışmalarda
gördükçe mutlu olan, alkışlayan, yüreklendiren bir siyasal
anlayışın temsilcileriyiz. Zaman, hak, hakikat yerini
bulabiliyor.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulla
paylaşmak istediğim bir başka husus: Bugün Sayın
İçişleri Bakanı konuşmalarında terörle mücadelede en
büyük problemlerimizden bir tanesinin apart daireler ve gündelik kiralık
evler olduğu gerçeğini vurguladı. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu bu konuda 3 Mart 2016 tarihinde Bakanlığa bir soru önergesi
verdi, şahsıma ait olan ve apartların denetimi ve oradaki,
başta fuhşiyat olmak üzere, gündelik yaşam tarzına etki
eden problemlerden bahseden bir raporu da dönemin Bakanlığına
sadece soru önergesi vermekle yetinmeyip, yapılan basın
açıklamasını da ilgili bürokratlarla paylaştık. Şimdi,
Biz haklı çıkmadık mı? demek istemiyor Milliyetçi Hareket
Partisi; sadece, siyaseten yönetici pozisyonunda olan iktidar safına,
bürokrasisine, muhalefetin söylediklerini lütfen kayda alın, istemezük
üzerinden yaklaşmayın
Muhalefet de yapıcı muhalefetle
problemin parçası değil, çözümün paydaşı öneriler üreten,
değerler üreten siyasetler ortaya koyduğunda, Meclisin mehabeti daha
bir anlam kazanacak. Ama son zamanlarda dikkatimizi çeken bir şey var
Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; Siyasal vizyonun ortaya
koyduğu eylem biçimi ile onun uygulayıcısı olan bürokrasi
arasında bir uyum ve eşgüdüm problemi mi var? demek istiyoruz, gerek
devlet yönetim anlayışında, istihbarat ağlarında,
özellikle güvenlik politikalarında gerekse kamu bürokrasisinin genelinde.
Buradan bürokrasiye seslenmek istiyorum: Gün sadece genel müdürlük,
müsteşarlık, daire başkanlığı yapacak, makam
mansıbı koruyacak gün değildir. Gün birlik beraberlik
içerisinde, her makam işgal eden insanın hakikaten ateşten
gömlek giydiği günlere aittir. İşte, gece uyumadan, gündüz
yorulmadan çalışma elbette asli görevimiz ama eyleme konulan
çalışmaların AR-GE çalışması, mutfak
çalışması, stratejisi, plan, programı ve vizyoner
yaklaşımı en az sahadaki eylem kadar anlamlıdır arkadaşlar.
Uykusuz geçen gecelerle geldik, sizlere hizmet ediyoruz. diyen bürokratlara
saygı duyuyorum ama Sayın Grup Başkan Vekili Erhan Beyin ifade
ettiği gibi, lütfen uyuyun kardeşim, zihninizi toparlayın;
uyuyun, dinlenin, kalkın, sağlıklı bir şekilde
çalışın ve bu çalışmada Milliyetçi Hareket Partisinin
önerilerini
Bakın az önce sadece apartlardan bahsettim, Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanının salı grup
konuşmalarındaki önerilerini saymıyorum bile. Terörizmle
mücadele konseptli eylem planı ve bugün ortaya koyduğu Türkiyenin
sorunlarını birlikte çözelim. meselesiyle ilgili yaklaşım
stratejileri siyasete çok değer katacaktır. Ben yaptım oldu, ben
bilirimden çok birlikte ne yapabiliriz anlayışının hâkim
olması gereken günlerdeyiz. Sözde, söylemde değil; hakikatte, eylemde
birlikte ne yapabiliriz; birlikte nasıl yürünebilir ve ortak millî
akıl nasıl ortaya çıkarak, bu kuşatma kırılarak
sağlıklı, huzurlu bir geleceğe neslimizi,
geleceğimizi, devletimizi nasıl taşıyabiliriz, bunu
vekâletini taşıdığımız millet adına bizler
sormak durumundayız. Kamu bürokrasisinden üniversiteye, aydınlardan
sivil topluma kadar her unsurun bu soruya cevap araması ve kendi üzerine
düşen alanda bir şeyler üretmesi gereken günlerden geçiyoruz. Siyasal
kurumların da bu üretilenleri dikkate almak gibi bir mecburiyeti var diyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Şahsı adına ikinci
konuşmacı Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.
Buyurunuz Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün NATO
çerçevesinde Afganistana asker göndermekten bahsediyoruz ama Hükûmet
yetkililerimiz her fırsatta aslında NATOyla işlerinin
bittiğini ve Şanghay Beşlisine doğru yol
aldıklarını ifade ediyorlar. Aslında, bu, son dönemdeki
dış ilişkilerimize, dış politikamıza,
uluslararası ilişkilerimize de yansıyan ve aslında, sanki
yol ayrımındaymış gibi bir görüntüyü kamuoyuna pompalayan
bir yaklaşım tarzı. Bildiğiniz üzere, biz Komşularla
sıfır sorun., İçeride barış, dışarıda
barış. noktasından komşuların tamamıyla sorunlu
hâle geldik ve Avrupayla, özellikle yanlış Suriye dış
politikası üzerinden tüm komşularımızla ilişkilerimiz
bozuldu ve şu anda, aslında yalnızlaşmış, tek
başına kalmış ve bu anlamda,
yalnızlığına NATO dışında bir ülkede çare
arayan ve bunun için Rusyaya her türlü imtiyazı, her türlü imkânı
veren bir dış politikamız var.
Değerli arkadaşlar, Afganistanın
durumu derken gerçekten Afganistan ile Pakistanın ilişkileriyle,
bugün, bizim, Türkiye ve Suriye ilişkilerimiz son derece yakın, üst
üste çakışan benzerlikler gösteriyor.
Biliyorsunuz, daha önce Rusyanın Afganistana
müdahalesi sırasında Rusyayla mücadele etsin diye El Kaide güçleri
maalesef Pakistan tarafından desteklendi ve yine Afganistandan 3 milyonu
aşkın bir mültecinin Pakistana gelmesi üzerinden politika yürütüldü
ama günün birinde Pakistan El Kaideye yönelik strateji belirlemek zorunda
kalınca, El Kaide bumerang gibi dönerek Pakistanı vurmaya
başladı. Bugün bizler aynı benzerliği
baktığımızda,, IŞİDle benzer ilişkiler
görüyoruz. Türkiye, maalesef Rojavada Irakın kuzeyinde olduğu gibi
bir oldubittiye izin vermemek adına
Hâlbuki, biz, bugün Irak Kürdistan
Bölgesi yönetimiyle 12 milyar dolarlık dış ticaret
yapıyorken, ekonomik olarak ihracatımızın büyük bir
kısmını oraya yapıyorken, bugün Rojavada böyle bir
oldubittiye imkân vermeyiz, böyle bir oldubittiyi kabul etmeyiz diye maalesef
Türklere karşı bir savaş projesi başlatıldı.
Hâlbuki baktığımızda, Rojavadan bugüne kadar Türkiye'ye bir
tek çakıl taşı atılmamıştı ve her
fırsatta YPG-YPJ güçleri ve onların yöneticileri Türkiye'yle dostane
ilişkiler geliştirmek istediklerini öteden beri ifade etmiş
olmalarına rağmen, maalesef Türklerle yakın ilişki kabul
edilmedi, Kürtlerin orada bir statüye sahip olmaları, Kürtlerin oradaki
halklarla beraber bir statüyü geliştirmeleri; çoğulcu, demokratik,
laik temelde bir strateji geliştirmeleri ve bir statü
oluşturmaları öteden beri Türkiye için bir tehdit gibi algılandı.
Ve sırf oradaki gelişmeyi engellemek adına IŞİD
belasıyla maalesef iş tuttuk. Karkamış-Kilis
hattının IŞİD'in geçiş güzergâhı olduğunu
kabul ettik ve böyle davrandık. Dünyanın çeteleri geldiler, Antep üzerinden
Karkamış-Kilis hattından Suriyeye girdiler, orada
savaştılar ve tekrar aynı yolları kullanarak Türkiye içine
girdiler ve kendilerini birçok yerde halka zarar verecek şekilde
patlattılar. Sadece Türkiye'yle kalmadılar, Avrupanın birçok
yerinde kendilerini patlatarak insanlığa en büyük zararı
verdiler.
IŞİD dediğimiz kimlerdi?
Dünyanın en belalı tecavüzcüler ordusu olan IŞİD'in bu
hattı kullanmasını görmezden geldik. Ne uğruna görmezden
geldik? İşte Rojavada bir Kürt statüsü oluşmasın diye ya
da olası bir Kobani-Afrin hattının tamamlanmasını
engellemek adına.
Biraz önce söyledim, aslında Kürt güçleri
defaatle söylemişlerdi, Bizim Türkiyeyle herhangi bir sorunumuz yok, biz
Türkiye'yle dostane ilişkiler geliştirmek istiyoruz. Ki tarihte
bunun en somut örnekleri var. Ne zaman Türkiye dış politikada
sıkışsa, ne zaman bir tecavüze uğrasa, yanı
başında Kürtleri görmüştür; Çanakkalede Kürtleri
görmüştür, Antep savunmasında Karayılanı görmüştür
ama, dediğim gibi, bir paranoya hâline gelmiş bir Kürt
düşmanlığı, bizi, maalesef, Suriyede olmaz işlerin
içine itti. IŞİD biraz kriminal bir örgüt hâline gelince, yedekte bu
sefer El Nusrayı, Ahrar El Şamı yanında, yedekte tutmaya
çalıştık ve hâlâ, bugün, maalesef, IŞİDin yedeği
olarak tuttuğumuz El Nusra, Ahrar El Şama ÖSO adı
altında büyük destekler, büyük silah ve cephane yardımları
yapılıyor.
Biz biliyoruz değerli arkadaşlar, bugünkü
ÖSO dediğiniz güçler başlıca üç gruptan oluşuyor: El
Nusra, Ahrar El Şam, Fatih Sultan Mehmet Tugayları diye kendisini
ifade eden üç tane cihadist örgüt. Bunların üçü de cihadisttir
aslında, IŞİDden farkları yoktur. IŞİDle
farkı, IŞİD, El Kaidenin halifeliğini kabul etmiyor, El
Bağdadi diyor ki: Ben halifeyim. diğerleri Halifemiz El Kaidedir.
diyor. Böyle farkı olmayan bu örgütlerle Türkiye hâlâ iş tutmaya
devam ediyor. Nereden anlıyoruz? Bakın, Rusya, Halepin
boşaltılması sırasında, El Nusranın oradan
çekilmesini bizden talep ediyor.
Dolayısıyla, bizlerin bu çıkmazı
bugün yaşıyor olmamız, ülke olarak hem siyasi hem de ekonomik
istikrarsızlığımızın temelinde
oluşturduğumuz Kürt karşıtı politika yatıyor
değerli arkadaşlar. Hâlbuki içeride kendi sorununu çözmüş,
Kürtlerle sorununu çözüm noktasına, konuşulabilir,
tartışılabilir bir noktaya çekmiş bir Türkiyede ve yine,
sınır başındaki Kürtlerle iyi komşuluk ilişkisi
geliştirmiş bir Türkiyede, bugün bambaşka bir noktayı
tartışıyor olabilirdik.
Değerli arkadaşlar, her fırsatta
2013-2015 arasındaki çözüm arayışlarını kriminalize
ediyoruz. Hâlbuki, bugün geldiğimiz noktada hangisini tercih ederiz?
2013-2015i mi yoksa bugün Türkiye'nin yaşadığı kaosu mu
tercih ederiz? Bugün Türkiye ciddi bir kaosun eşiğindedir ve dünyada
artık bizimle ilgili Acaba çöküş sürecinde midir? diye makaleler
yazılıyor. Biliyorsunuz, The Independentın yazarı Robert
Fisk Türkiyeyle ilgili şunu söylüyor: Osmanlıdan bu yana en
ağır bunalımını yaşıyor Türkiye,
çöküşün eşiğindedir. Bundan çıkmanın biricik ve tek
yolu Kürtlerle iyi diyalog geliştirmektir; hem kendi içindeki Kürt
sorununu demokratik, barışçıl zeminde çözmek hem de
dışarıdaki, yanı başındaki
komşularıyla, Kürtlerle iyi ilişkiler geliştirmektir.
Kürtlerle ne zaman düşmanlık başlarsa bu ülkenin
yıkımı asıl ondan sonra başlar değerli
arkadaşlar. Kürtlerle iyi ilişkiler geliştirmek, tam tersi, bu
ülkenin bekasıdır, bu ülkenin, bir arada yaşamanın
geleceğidir. Buna eğer dikkat etmezsek, buna göre çözüm üretemezsek
maalesef gideceğimiz yer korkarım ki bir Suriye, bir Iraklaşma
veya sıklıkla söylediğimiz gibi, Türkiye'nin bu yanlış
politikasında ısrarı Türkiye'nin Pakistanlaşması,
özellikle sınır kentlerimiz Antep, Hatay, Urfanın da
Peşaverleşmesi anlamına gelir.
Değerli arkadaşlar, bundan bir an önce
çıkmak gerekiyor. Bugün Kürte karşı ilan ettiğiniz
savaş, HDPnin Eş Genel Başkanları, milletvekilleri,
belediye başkanlarını tutuklamak bu ülkeye hiçbir şey
kazandırmaz. Bundan çıkışın yolu, biraz önce
söylediğim gibi, bu sorunu konuşulabilir, bu sorunu
tartışılabilir bir zemine çekmektir diyorum, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Toğrul.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, Sayın Toğrul konuşmasında Kürtlere
karşı ilan ettiğiniz savaş diye bir cümle kullandı.
Bu bütünüyle yanlış bir ifade.
GARO PAYLAN (İstanbul) Hükûmete diyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Türkiye
Cumhuriyeti devleti terör örgütleriyle bir mücadele içindedir; içeride olsun
dışarıda olsun, terörle bağlantısı olmayan,
bağı olmayan her tür insan -Kürtler, Türkler, Araplar-
başımızın üstündedir.
Arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı, tutanaklara geçmiştir.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince Anayasanın
121inci maddesine göre verilmiş olan Başbakanlık tezkeresinin
görüşmelerine başlıyoruz.
Şimdi tezkereyi okutuyorum:
6.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca
ülke genelinde ilan edilen ve 11/10/2016 tarihli ve 1130 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2017
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/863)
3/1/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve
1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan edilen ve 11/10/2016
tarihli ve 1130 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan
olağanüstü hâlin, 19/1/2017 Perşembe günü saat 01.00den geçerli
olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet
Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 3/1/2017 tarihinde
kararlaştırılmıştır.
Gereğini arz ederim.
Binali
Yıldırım
Başbakan
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç
Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki
üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Şimdi tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına İsmail Faruk Aksu, İstanbul Milletvekili; Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Ayhan Bilgen, Kars Milletvekili; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Muharrem Erkek, Çanakkale Milletvekili; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Hurşit Yıldırım,
İstanbul Milletvekili.
Hükûmet adına Numan Kurtulmuş,
Başbakan Yardımcısı.
Şahıslar adına, Mahmut Tanal,
İstanbul Milletvekili; Halis Dalkılıç, İstanbul
Milletvekili.
Şimdi gruplar adına söz talep eden
sayın milletvekillerine söz vereceğim.
İlk söz hakkı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksuya aittir.
Buyurunuz Sayın Aksu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Aksu, bir saniye.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresinin görüşmelerine başlıyoruz.
Sayın hatip kürsüdedir ancak Genel Kurulda büyük
bir uğultu vardır, lütfen uğultuyu sonlandırınız.
Uğultu devam ediyor, eğer uğultu
devam ederse birleşime ara vermek zorunda kalacağım.
Sayın milletvekilleri, sohbet etmek isteyenler
lütfen Genel Kurulun dışına çıksınlar.
Sayın Aksu, sürenizi yeniden
başlatıyorum.
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 21 Temmuz
2016dan itibaren uygulanmakta olan olağanüstü hâlin, 19 Ocak 2017
tarihinden itibaren üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2016 yılında
yaşanan kâbus dolu günlerin sona ermesini, şehit haberlerinin
artık gelmemesini, ülkemizin huzura kavuşmasını ve
milletimizin rahat etmesini beklerken İstanbul Ortaköyde bir eğlence
mekânına yapılan terör saldırısı yine hepimizi derin
bir üzüntüye sevk etmiştir. Saldırıda hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar, milletimize
başsağlığı diliyorum. Ülkemizde misafir olarak bulunan
yabancı ülke vatandaşlarının ailelerine taziyelerimi
sunuyorum. Yaşadığımız bu acıların son
bulmasını Cenab-ı Allahtan niyaz ediyorum.
Yol açtığı acılar ve toplumun
geleceğine yönelttiği tehditlerle birlikte terör, temel insan
hakları değerlerine, demokrasiye ve hukukun üstünlüğü ilkesine
de indirilen bir darbedir. Şüphesiz ki terörizm
varlığımıza, birliğimize ve bizi bir arada tutan ortak
değerlere kast etmek, kardeşlik hukukumuzu bozmak ve ülkemizi bir
kaos girdabına sokmak istemekte, terör örgütleri ise ülkemizi abluka
altına almaya çalışmaktadır. Türkiyeyi teslim almak
isteyenlerin niyetleri açıktır. Milletimizi
ayrıştırmak isteyenlerin oyunları da malumdur.
Bunların bilincinde siyaset yapmak, politika üretmekse hepimizin ayrı
ayrı yükümlülüğüdür. Ancak esas olan, ülkemizi yöneten
kadroların bunların farkında olarak hareket etmesi ve çare
üretmesidir. Teröristlerin, suikastçıların, bombacıların
hareket alanı bulabildiği bir Türkiye tablosu, terörle mücadelenin
esasını oluşturan istihbarattaki zafiyeti göstermektedir.
Kimsenin akıbetinden emin olmadığı bir durum, yönetenlerin
işini yeterli düzeyde yapmadığı ya da yapamadığını
göstermektedir. Bu durumda, Hükûmetin öncelikli olarak yapması gereken
önleyici tedbirlere odaklanmak olmalıdır. Sebebi ne olursa olsun
yönetme sorumluluğunda olanların eksik ve yanlış yapma ve
ihmalde bulunma hakkı yoktur.
Türkiye, taşeron terör örgütleriyle çok cepheli
bir şekilde mücadele ederken Hükûmetin daha akıllı, daha sorumlu
ve daha birleştirici politikalar takip etmesi millî bir vazifedir.
Karşınızdaki ihanet yapılanmasıyla ancak birlik ve
beraberlik hukuku güçlendirilerek başa çıkmak mümkün olabilecektir.
Kuşkusuz ki bu gelişmeler iyi yönetilmediği takdirde, var olan
temel sorunlarla birlikte, ekonomik ve sosyal hayatımızı da
olumsuz etkileyecektir. Son dört ayda açıklanan tüketici ve ekonomi güven
endeksleri, vatandaşlarımızın ülkenin geleceğinden
endişe duymakta olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, belli bir toprak
parçası üzerinde münhasır yetkiye yani egemenliğe sahip olmak
devlet olmanın temel kriterlerinden birisidir. Belli sınırlar
üzerinde egemenliğin tek sahibi olmanın yanı sıra, bu
egemenlik alanında yani vatanda yaşayan bireylerin temel
ihtiyaçlarını karşılayabilmek, sınır ötesi güçler
karşısında sınırların güvenliğini
sağlayabilmek ve vatandaşlar arasında huzur ve asayişi
gerekirse kuvvet kullanarak temin edebilmek, organize olmuş bir
yapının devlet olarak nitelendirilebilmesi için olmazsa
olmazdır. Devleti devlet yapan kriterlerin birini ya da
bazılarını sağlayamayan devletler, genellikle
kırılgan devlet olarak adlandırılmaktadır. Bu terim
üzerinde evrensel bir mutabakatın varlığından bahsedilemese
de OECDnin genel kabul gören tanımına göre
kırılganlık, devletin güvenlik, eğitim, sağlık,
adalet gibi temel kamu hizmetlerini sunmakta yetersiz kalmasıdır.
Devletin bireylerin ihtiyaçlarını eksiksiz şekilde karşılayamadığı
durumlarda ortaya çıkan kırılgan devlet, siyasi, ekonomik ve
toplumsal krizlere maruz kalma potansiyeli barındıracaktır.
Devletin kırılganlığı devletin etkinlik ve
otoritesiyle ilgili olduğu kadar, meşruiyetiyle de yakından
ilgilidir. Dolayısıyla, kırılganlığın
artması, devletin etkinliğinin ve otoritesinin zayıflaması
ve meşruiyetinin sorgulanması anlamına da gelmektedir.
Kırılganlığın önlenememesi ve daha da ileri bir boyuta
ulaşmasıyla merkezî otoritenin tamamen işlevsiz kalması
hâlinde ise başarısız devletler ortaya çıkmaktadır.
Başarısız devletler, Afganistanda olduğu gibi bazen tüm
devlet kurumlarının çökmesiyle, bazen Sierra Leonede olduğu
gibi iç savaş neticesinde, bazen de potansiyelin çok altında bir
refah seviyesi sağlayarak bireyleri çok zor şartlar altında
yaşamaya mecbur bıraktığı için ortaya çıkmaktadır.
Birçok akademik kuruluş ve uluslararası
örgüt devletlerin kırılganlığına ilişkin
endeksler oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Amerika Birleşik
Devletleri merkezli bir kuruluşun hazırladığı 2016
yılı Kırılgan Devletler Endeksi, 12 ayrı sosyal,
ekonomik, siyasi ve askerî göstergeye dayanarak devletlerin ne derecede
kırılgan olduğunu ortaya koymuştur. Genel olarak
bakıldığında, Türkiye'nin 178 ülke arasında en
kırılgan 79uncu ülke olduğu, son on yıllık trendinin
olumsuz yönde geliştiği ve bu süreçte 14 ülkenin daha gerisine
düştüğü görülmektedir. Özellikle devletin güvenlik
aygıtının kırılganlığının
artıyor olması, yaşanan gelişmelerin ve güvenlik
endişesinin bir sonucu olup ciddi önlemlerin alınmasını,
alınmaya devam edilmesini gerektirmektedir. OHAL uygulaması da bu
çerçevede ele alınmalı ve bu risklere çare olacak şekilde
düzenlenmelidir.
15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye hain bir darbe
girişimiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu
hain saldırı, bütün siyaset kurumlarına, Türk devletinin
kuruluş esaslarına ve son tahlilde, milletimizin tamamına
yapılmıştır. Yıllarca Türk Silahlı Kuvvetlerine
ve diğer kurumlara sirayet eden FETÖcü hainler, Türkiyeyi ateşe
vermek, vatana ve millete kastetmek amacıyla Türk milletine silah
doğrultmuş, Türk tarihinde nadir görülebilecek bir ihanete imza
atmışlardır. Demokrasiye vurulmak istenen darbe, Türk milletinin
engin feraseti sayesinde önlenmiş, demokrasi uçurumdan
döndürülmüştür. Bu nedenle, 15 Temmuzdaki FETÖcü kalkışmaya
karışan kim varsa ismi, unvanı, sıfatı ve mevkisi ne
olursa olsun hesap vermeli ve bedelini ödemelidir. Bu hain girişim
karşısında tankların önüne yatan, doğrultulan
silahlara göğsünü geren 249 vatandaşımız şehit
olmuştur. Türk milletinin, demokrasi tarihine altın harflerle
yazılacak demokrasi mücadelesi karşısında başta Avrupa
Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere dünya, demokratik,
çağdaş değerlere sahip çıkmak adına sınıfta
kalmıştır. 15 Temmuz, hiçbir siyasi mülahazanın
vatanın ve milletin bekasının, birlik ve bütünlüğünün
önünde ve üzerinde olmadığını herkese göstermiştir.
Yine 15 Temmuz, ülke yönetiminde ve kamu görevinde bulunanların Türk
devletine ve Türk vatanına sadakatinin ne kadar önemli olduğunu da
ortaya koymuştur.
Değerli milletvekilleri, bu
yaşananların ardından Türkiye'nin siyasi alanda
yalnızlaştırılmasına, ekonomik alandaysa zorda
kalmasına yönelik hamleler birbirinin peşi sıra gelmeye
başlamıştır. Yurt dışında FETÖcülerin
öncülüğünde Türkiye aleyhine bir lobi faaliyeti
başlatılmış, bir yandan da koordinasyonunun tek merkezden
olduğu değerlendirilen farklı terör eylemleri art arda
gelmiştir. Yaşanan olağandışı gelişmeler
sonucu, Anayasanın 120nci maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu 21
Temmuz 2016 gününden itibaren ülkenin bütününde doksan gün süreyle
olağanüstü hâl ilan etmiş, olağanüstü hâl kararı 19 Ekim
2016dan itibaren doksan gün süreyle uzatılmış, her iki karar da
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiştir. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, bilindiği gibi, olağanüstü hâl uygulamasına
ilişkin her iki kararı da Türkiye Büyük Millet Meclisinde destekledik
çünkü ülkemizde olabilecek en olağan dışı durum meydana
gelmiş, Türk devletini ve Türk milletini hedef alan bir
saldırıya maruz kalınmıştır. Bu alçak kalkışmayla
yapılacak mücadelenin de ancak olağanüstü hâl şartlarında
mümkün olabileceği değerlendirilmiştir. Olağanüstü hâl,
millete pusu kuran ve devlete ağır zayiat verdirmek isteyen odaklara
karşı bir güvence ve anayasal bir tedbir olarak görülmüş,
toplumsal huzurun temini ve asayişin sağlanması maksadıyla
Türkiye'nin beka düzeyinde tehditlerle karşı karşıya
olduğu bir dönemde devletin elinin güçlendirilmesi istenmiştir.
Alınan olağanüstü hâl kararı
çerçevesinde bugüne kadar toplam 12 adet kanun hükmünde kararname
çıkarılmıştır. Kararnamelerle FETÖyle irtibatı
ve iltisakı bulunan bazı eğitim ve sağlık
kurumları, öğrenci yurtları, üniversite, vakıf, dernek ve
sendikalar kapatılırken yargı ve Türk Silahlı Kuvvetleri
mensupları ile diğer kamu çalışanlarının kamu
görevinden çıkarılmasına yönelik tedbirler
uygulanmıştır. Bu kapsamda, kanun hükmünde kararnamelerle bugüne
kadar 85.645 kamu görevlisinin görevine son verilmiştir, bu sayıya
kamu kurumlarınca görevine son verilmiş olan kamu görevlileri dâhil
değildir. FETÖyle birlikte PKK, IŞİD ve diğer terör
örgütlerinin kamudaki yapılanmalarının da ortaya
çıkarılması ve bunlarla irtibatı ve iltisakı
bulunanların görevlerine son verilmesi için daha etkili bir mücadele
yürütülmesini de gerekli görmekteyiz. Türk Silahlı Kuvvetleri ve kamu
kurumları içinde 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine adı
karışan, göz yuman veya görevinin sorumluluklarına riayet
etmeyen kim varsa devlet kurumlarından ayıklanması yerindedir.
Tabii, bu tespitlerin bir soruşturmaya dayanması ve soruşturma
süreçleriyle somutlaştırılması gerekmektedir. Yeterli
inceleme ve soruşturma yapılmadığı için boşu
boşuna kimsenin itibarıyla ve saygınlığıyla
oynanmamalıdır. İtiraz mekanizmaları
sağlıklı bir şekilde ve talepler ciddiye alınarak
işletilmeli, bu doğrultuda ortak bir usul belirlenmelidir. Sonuçta
olan yine garibana oldu düşüncesi kamuoyunda oluşmamalı, bu
süreçte kazanılan halk desteği kaybedilmemeli, devlete olan inanç bu
sebeple zedelenmemelidir. Haksız ve mesnetsiz yere açığa
alınan veya ihraç edilenler mağduriyet yaşamadan eski konumuna
getirilmelidir. Devletimizin bunları tespit edebilecek, doğruyla
yanlışı ayırabilecek ve gerçek suçluyu yakalayarak mazlumu
mağdur etmeyecek gücü ve yeteneği olduğuna inanıyoruz,
yeter ki yönetsel hatalar yapılmasın, siyasi ve ideolojik koruma
anlayışı içinde hareket edilmesin ve ispiyon
fırsatçılığına izin verilmesin. Aksi durum FETÖ
mücadelesinin istismarına ve sulandırılmasına yol açacak,
savunma hakkını kısıtlayarak yürütülen soruşturma ve
kovuşturmalar suçlunun suçsuzdan ayrılmasını
imkânsızlaştıracak, gerçeği açığa
çıkaramayacak ve terör örgütüyle mücadeleye zarar verecektir. FETÖnün
devlete yoğun bir şekilde sızmaya, devleti ele geçirmeye
çalıştığı sırada yapılan ikazlara
rağmen bunun fark edilememesi ya da görmezden gelinmesi öngörüsüz bir
yönetimin sergilendiğini göstermektedir. Bu nedenle ülke yönetiminde
gösterilen zaafın tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması,
kastı ve ihmali olan her alandaki sorumluların tespit edilmesi,
Türkiyenin ve Türk milletinin huzurlu ve güvenli geleceği ve güçlü bir
demokrasisini inşası için gerekli bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, demokrasimiz üzerinde
o dolaşan kara bulutları kovmak ve antidemokratik eğilimlerin
önünü kesmek siyasetçilerin önde gelen sorumluluğudur. Bugünlerde birlik
ve beraberliğimizi daha da güçlendirmemizin bu sorumluluğun
gereği, aynı zamanda tarihî bir zorunluluk olduğuna
inanıyoruz. Zira devletin ve milletin bekası her türlü siyasi gayenin
üstündedir. Esas olan, Türkiyenin varlığı ve
bağımsızlığında mutabakat sağlamak, Türk
vatanının bölünmez bütünlüğünü sarsılmaz esas ve
teminatlara bağlamak, bu yönde gerekli hukuku oluşturmak, Türkiyenin
ve Türk milletinin bekasını huzurlu ve güvenli geleceğini temin
etmektir. Bu sorumluluktan hareketle siyasi iktidarın, demokrasiye
karşı bütün yasa dışı oluşumları ortaya
çıkarması ve hukuk içinde çözerek sonuçlandırması
beklentimizdir.
Milliyetçi Hareket Partisi, hukukun üstünlüğüne
inanan, demokrasi ve insan hakları gibi vazgeçilmez ilkeleri savunan bir
siyaset çizgisinin takipçisidir ve bu anlayış çerçevesinde adaletin
gecikmeden tecelli etmesini ve adil yargılama hakkına titizlikle
uyulmasını hukuk devletinin vazgeçilmez bir gereği olarak
görmektedir. Bu noktada, altı aydır devam eden olağanüstü hâl
uygulaması sırasında vatandaşlarımızın
karşılaştığı sorunlar ve
taşıdıkları endişelere işaret etmek,
dikkatlerinizi çekmek istiyorum, Bunlardan bazıları
şunlardır: Adaletin tesisine ilişkin kaygılar, hak arama
özgürlüğünün kısıtlanması, kamu görevlilerinin somut
bulgulara dayanmadan görevine son verilmesi, savunma hakkının göz
ardı edilmesi, asılsız ihbar ve şikâyetlere dayalı
işlem yapılması, alt düzeydeki görevlilerle
uğraşılırken üst düzey görevliler ve siyasetçilerle 15
Temmuzun lider kadrosu ve yurtta sulh konseyinin üyeleri hakkında bir
işlem yapılmaması, OHAL kapsamına girmediği hâlde
kanun hükmünde kararnamelerle farklı konularda da düzenleme
yapılması, kripto olarak görevlerine devam eden FETÖcülerin
bulundukları yerlerde kasıtlı, yanlış yönlendirmesiyle
oluşan mağduriyetler.
Olağanüstü hâl, kuşkusuz, bugün
olduğu gibi, şartların gerektirdiği durumlarda
başvurulması gereken anayasal bir kurumdur. Bununla birlikte,
uygulamanın hukuk ve adalet anlayışını egemen
kılarak ve haklıyla haksızı, suçluyla suçsuzu birbirinden
ayıracak adil bir yönetim anlayışı ortaya koyarak
sürdürülmesi zorunludur. Bu durumda ancak vatandaşlarımızda
oluşan soru işaretleri giderilmiş, topyekûn bir mücadele
anlayışı hâkim kılınmış olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, her gelişmeyi
devlet ve millet yararına, hak, hukuk ve adalet adına titizlikle
izleyip doğru gördüklerini desteklerken yanlış
bulduklarını da eleştirmeyi sürdürecektir. Bize göre Türkiye
hâlâ yakın tarihinin en sarsıcı ve yüksek risk ihtiva eden bir
dönemindedir. Hain darbe girişimi bertaraf edilmişse de artçı
sarsıntıları devam etmektedir. FETÖ kalkışması ve
artçı terör saldırıları, millî birlik ve
kardeşliğimiz üzerinde telafisi ve onarımı zaman alacak
yaralar açmıştır. Bu nedenle kimsenin, 15 Temmuz
yaşanmamış gibi davranması doğru olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, devletin temel
işlevi vatandaşlarının güvenliğini
sağlaması, anarşi ortamına fırsat vermemesidir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, başta FETÖ, IŞİD ve PKK olmak
üzere terörün kökü kazınana, FETÖyle hesaplaşma bitene kadar
devletin elini güçlendirmek için olağanüstü hâlin üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin tezkereye olumlu oy vereceğimizi ifade
ederek Genel Kurulun siz değerli üyelerini saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aksu.
İkinci olarak, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Ayhan Bilgen konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin bir
kez daha uzatılmasıyla ilgili Başbakanlığın ve
Bakanlar Kurulunun imzaladığı ve Meclise gönderdiği prensip
kararı var.
Tabii, konuya böyle girip girmeme konusunu epeyce
düşündüm. Bu konuyu bilen çok sayıda arkadaşı da
aradım, acaba ben mi bir yanlış değerlendirme
yapıyorum, okuduğum metni anlamakta zorlanıyorum ya da benim
bilmediğim bir şey mi var diye birkaç saattir çok ciddi bir
kaygı içerisindeyim.
Değerli arkadaşlar, gelen yazı aynen
şöyle diyor -giriş kısmını okumayayım, muhtemelen
bütün gruplarda vardır- görüştüğümüz konuyu eğer bütün
gruplar bilerek görüşüyorsak aynen şöyle yazı: Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 21/07/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı ile
ülke genelinde ilan edilen ve 11/10/2016 tarihli ve 1130 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2017
Perşembe günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere üniversite 3 ay süre ile
uzatılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı: Millî
Güvenlik Kurulunun 3/1/2017 -dikkatlerinizi buraya çekmek istiyorum
değerli milletvekilleri- tarihli ve 501 sayılı tavsiye
kararı göz önünde bulundurularak Bakanlar Kurulunca 3/1/2017 tarihinde
kararlaştırılmıştır.
Şimdi, bugün 3/1/2017 değerli
arkadaşlar. Bu yazı bize öğlen saatlerinde geldi. Bakanlar
Kurulunun dün bu konuyu görüşmediğini Hükûmet Sözcüsü en azından
ifade etti ama şekil esası yerine gelmiş, Başbakan
sabahleyin dedi ki: Hayır, görüşüldü, karara bağlandı,
imzalar var. İmzalar varsa gerisi siyasi etik meselesidir ama bu MGK ne
zaman yapıldı değerli arkadaşlar? Ayın 3ü bu gece on
ikiden sonradır. Saat on ikiden sonra, Bakanlar Kurulu
toplantısından önce bir tavsiye kararı alınmadıysa
tersine yapıyorsunuz işi demek ki yani önce burada
görüşeceğiz biz, ellerimizi kaldıracağız,
oylayacağız, ondan sonra muhtemel MGK kararında, değerli
arkadaşlar, karar defterine bir tavsiye kararı yazılacak.
Kanarya Sevenler Derneği böyle yönetilmez arkadaşlar. Böyle bir
şey olabilir mi?
MGKnın son toplantı tarihi, değerli
arkadaşlar, 30 Kasım 2016. 8 tane karar var, kamuoyuna
açıklanmış, tek tek okuyayım. Birinci karar: Terörün ülke
gündeminden çıkartılması. İkincisi: Teröre destek veren
ülkelerin uyarılması. Üçüncüsü: Fırat Kalkanı
Harekâtı. Dördüncüsü: Halep. Beşincisi: Irakın toprak
bütünlüğü. Altıncısı: Musul ve Telafer. Yedincisi: Sincar.
Sekizincisi Kıbrısla ilgili.
Şimdi, kasım
ayındaki toplantıda muhtemelen 500üncü karar çıkmış
olabilir yani sayılara bakıyorum ben, karar sayılarını
inceledim, 20/7/2016 tarihli OHALin ilk tavsiye kararının
verildiği toplantının karar sayısı 498. Bir sonraki
uzatma, 30/11/2016 toplantısından önceki karar, o da 28/9/2016, karar
sayısı 499. Şimdi, bu durumda her toplantıda bir karar
numarası veriliyorsa Millî Güvenlik Kurulunda, 500 no.lu Karar 30
Kasım toplantısında olabilir ama biraz önce okudum, böyle bir
karar yok. 501inci Karar da ancak bir sonraki MGKda alınabilir yani o da
rutin tarihi itibarıyla Ocak ayının sonu. Şimdi, Ocak
ayının sonunda yapılacak olan Millî Güvenlik Kurulu
toplantısında verilecek olan tavsiye kararını Bakanlar
Kurulu imzalamış ve Meclise göndermiş değerli
arkadaşlar, Meclise göndermiş. Meclis Başkanına
sağlık ve afiyet diliyoruz ama ben Sayın Başkan Vekiline
sormak istiyorum: Bu yazıyı
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) O kararlar olmadan da
Meclis karar alabilir Ayhan Bey.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Nasıl?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) O kararlar olmadan da
Meclis karar alabilir.
AYHAN BİLGEN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, yani Allah aşkına bunu savunmayın, bari bunu
savunmayın. Yani tamam, teşekkür ederim sağ olun.
Ben Meclis Başkanına sormak istiyorum:
Meclis Başkanlığı, Başbakanlıktan gelen bu
prensip kararını MGKnın hangi tavsiye kararını
görerek gruplara gönderdi ve bugün Genel Kurulun gündemine bu konu
alındı?
Değerli arkadaşlar, bakın, bu bir
imla hatası, bir harf hatası, bir şekil eksikliği olsa
deriz ki: Ya, bu ülke bu kadar ciddiyetsiz yönetiliyor. Yani tarih,
sayı, numara falan karışmış ama çok önemli değil.
MGK kararlarının ne ifade ettiğini tartışmıyoruz
değerli arkadaşlar. Eğer onları tartışacak
olursak başka şeyler var zaten tartışılacak.
Örneğin daha önce FETÖyle ilgili, MGK kararıyla ilgili bir
danışman ve milletvekilinin söylediği sözler var: Biz bu
kararları yok saydık. diyor. MGKnın siyasal sistem içerisinde
nerede olması gerektiğine dair galiba en radikal düşüncelere
sahip parti biziz. Ama bir işi yapıyorsanız ciddi
yapacaksınız. Yapılmamış Millî Güvenlik Kurulundan
Bakanlar Kuruluna tavsiye kararı çıktığı bu ülke
tarihinde görülmüş bir şey mi değerli arkadaşlar? Yani bu
toplantı yapıldığında böyle bir kararın
çıkacağından mı eminsiniz? Millî Güvenlik Kurulunu da burada
hazırladığımız Anayasa taslağı gibi önce
imzaya açıyoruz, sonra sosyal medyada paylaşıyoruz, sonra
içeriğini mi tartışıyoruz? Böyle mi oluyor? Bu yöntem böyle
mi artık? Devlet böyle mi yönetilecek bundan sonra?
Değerli arkadaşlar,
bu konu sadece bir şekil konusu değilse yani bir bilinçli yazım
varsa Başbakanlıkla Meclis arasındaki yazışmalar bu
kadar ciddiyetsiz yapılmıyordur, olamaz herhâlde, böyle
değildir, mutlaka bir bildikleri varsa
Yani bugün sabah, değerli
arkadaşlar, bu ülkede bir Millî Güvenlik Kurulu toplantısı
yapıldıysa, lütfen, birisi Hükûmet adına, iktidar partisi grubu
adına bu gizli Millî Güvenlik Kurulunda alınan başka kararlar
var mı bunu bize açıklasın. Çünkü belli ki bu geçtiğimiz on
on iki saat içerisinde ve muhtemelen sabahın ilk saatlerinde bu
toplantının yapılmış olması gerekiyor ama
Bakanlar Kurulu toplantısı dün yapıldı, hadi kararı
bugün imzaladı. Dün yapılan toplantıdan önce bir Millî Güvenlik
Kurulu toplantısı var mı? Hayır. Basında
tarıyorum, son toplantı 30 Kasım tarihinde.
Değerli arkadaşlar,
olağanüstü hâli tartışmanın, olağanüstü hâlde
çıkartılan kararnamelerin ciddiyetini tartışmanın bu
koşullarda gereği var mı bilmiyorum yani bu yazı Başbakanlıktan
Meclise gelirken ne kadar dikkatle, ne kadar özenle, ne kadar hukuk devleti
hassasiyetiyle, ne kadar ciddiyetle hareket ediliyorsa kanun hükmünde
kararnameler de o kadar ciddiyetle, o kadar hassasiyetle, o kadar insan
hakları duyarlılığıyla hazırlanıyor. Onun
için zaten Cihanbeylideki radyonun adı Radyo Cihan olduğu için,
cihan kelimesi de cemaate ait olduğu için FETÖden Cihanbeylideki radyo
kapatılabiliyor ya da anayasa çalışmaları için
kurulmuş bir dernek, sadece Cemil Çiçek
Başkanlığındaki Komisyon döneminde çalışmalara
katkı sunmak için paneller, konferanslar düzenlemiş bir dernek,
hiçbir üyesinin FETÖyle hiçbir ilişkisi olmadığı hâlde,
sırf ismi Aktif Toplum olduğu için, yani anayasa sürecine
katılım aktif toplum gerektirir -Aktif Toplum olduğu için-
aktif kelimesini de haber ajanslarında malum yapı
kullandığı için bir dernek kapatılır.
Değerli arkadaşlar,
isim benzerliğiyle avukatların kapısına mühür vurulur.
Eğer Başbakanlıkla Meclis Başkanlığı
arasındaki ilişki bu ciddiyetle yürütülüyorsa kanun hükmünde
kararnameler de ancak o ciddiyetle, o hukuka uygun, hukuka saygılı
mantıkla yürüyor olabilir.
Değerli arkadaşlar,
elbette bu konunun şekille ilgili boyutu vahamet düzeyindedir. Bu
vahametle ilgili, bu rezaletle ilgili bir açıklama
yapılmadığı takdirde, inandırıcı, ikna edici
bir açıklama yapılmadığı takdirde zaten bundan sonra
bu toplantı da, Genel Kurulda bu konunun tartışılması,
konuşulması da bana göre ciddi bir usul
tartışmasını gerektirir ama ben, buna rağmen, kalan
süremde OHALin neler doğurduğuna dair birkaç şeye dikkatinizi
çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, çok sayıda isim
var çünkü geçtiğimiz altı ay içerisinde yüzlerce gazeteci
gözaltına alındı ve bir o kadar sayı da tutuklu. Ama bir
isim, mesela Murat Aksoy, yüz yirmi gün olmuş değerli
arkadaşlar, hâlâ hakkında iddianame yok.
Şimdi, hukuk devletinde deliller vardır
elinizde, zanlıyla ilgili ciddi, kuvvetli bir şüphe vardır,
delillerin karartılma ihtimali vardır, şahsın kaçma
ihtimali vardır ya da suçun işlenmeye devam ediliyor olma ihtimali
vardır. Değerli arkadaşlar, Murat Aksoy yıllarca Yeni
Şafak gazetesinde yorum sayfasını hazırlayan,
birçoğunuzun tanıdığı bir arkadaş. Sadece,
geçimini gazetecilikten sağladığı için ve o dönemde
başka bir gazetede iş bulamadığı için o gruba
yakın gazetelerin birisinde yazı yazdı. Aranızda birçok
milletvekili var geçmişte o gazetelerde yazan, Sayın
Cumhurbaşkanının sözcüsü var o gazetelerde yazı yazan.
Şimdi, o gazetelerde yazı yazmak peşinen bir terör örgütüyle
ilişkilendirmeyi gerektiriyorsa yüz yirmi gün boyunca bir gazetecinin,
değerli arkadaşlar, evine ekmek götürecek başka hiçbir imkânı
olmayan, ihale takipçiliği yapmayan bir gazetecinin evindeki 2 küçük
çocuğunun ne yiyip içtiğini düşünüyorsunuz? Bu, sizi hiç
ilgilendirmiyor mu, hiçbir şey ifade etmiyor mu? Yıllarca size
yakın bir yayın organında bu arkadaş çok zor şartlarda,
fedakârca çalıştı; hiçbir şey hissettirmiyor mu bu size?
Değerli arkadaşlar, tabii, delilden
suçluya değil, zanlıya değil, önce kişiyi tutuklayıp
ondan sonra delil beklemeye devam ettiğinizde daha garip vakalar var.
Mesela HDPnin Manisa İl Örgütü yöneticilerinin bir kısmı dokuz
aydır, bir kısmı on bir aydır, değerli
arkadaşlar, hâlâ mahkemeye çıkarılmadı çünkü iddianame yok
ortada. Şimdi, dokuz ay boyunca iddianame hazırlamaya zaman bulamayan
savcılık, parti yöneticilerini hangi gerekçeyle tutuklamış
olabilir değerli arkadaşlar? Tutuklama bu kadar basit bir şey
mi, bu kadar keyfî bir şey mi? Önce tutukluyorsunuz, sonra delil
topluyorsunuz, bunu anladık da, üç gün, beş gün, hadi OHALde bir ay
Peki, dokuz ay, on bir ay boyunca delil toplayamadınız ve iddianame
hazırlayamadıysanız bu haksızlığı kim,
nasıl telafi edecek?
Değerli arkadaşlar, sadece son yirmi dört
saate baktığımızda bile görüyoruz ki işte, bir
modacı -düşüncelerine katılın katılmayın, benim
de eleştireceğim birçok şey var- apronda şiddete
uğruyor değerli arkadaşlar, apronda. Sivil havacılık
kurumlarının uluslararası mevzuatı var. Şimdi, bugün
açıklama yapılıyor Aprona dışarıdan hiç kimse
girmedi. diye. Peki, o zaman havaalanının işletmesinde
çalışan görevliler mi uyguladı bu şiddeti? Eğer
şahıs kendi kafasını yere vurup kanatmamışsa, o
fotoğraf bir başka şeyin eseri değilse birisi sorumlu
herhâlde buradan. Değerli arkadaşlar, bakın, hamaset yapmak
kolaydır ama uçuşları iptal ederler. Sivil havacılık
kurallarının uluslararası mevzuatını yok
sayarsanız uçuş izinleri kaldırılır, bunun bedelini bu
ülke ödemek zorunda kalır sizin linç kültürünüz ya da birilerinin hedef
göstermesi yüzünden.
Birkaç gün önce kapatılan dernekler var; birisi
Kürt Enstitüsü değerli arkadaşlar. Kürt Enstitüsünün bir siyasi
partiyle bağı olmadığını buradaki en azından
birazcık Kürt kültürüyle ilgili araştırma yapan milletvekilleri
bilirler. Sözlük çıkartan, dil kursu düzenleyen, bunun
dışında hiçbir siyasi tutum takınmayan ve muhtemelen daha
Kürt milliyetçisi çevrelere de yakın farklı siyasi partilere mensup
insanların gidip geldiği bir dernektir. Kürt Enstitüsü
kapatıldı. Ama kapatılan başka bir dernek var; Roboski
İçin Adalet Yeryüzü İçin Barış Derneği. Değerli
arkadaşlar, bu dernek Roboskide hayatını kaybeden 34
kişinin -çoğunun soy isimleri de aynıdır ve büyük
kısmı 15-16 yaşlarındadır- yakınlarının
kurduğu, ailelerin kurduğu bir dernek. Tek amacı vardı
değerli arkadaşlar, Roboskiye bir misafirhane yapmak ve orada bir
müze yapmak. Şimdi, 34 kişi hayatını kaybetmiş,
üzerinden beş yıl geçmiş, bir tek kişi
yargılanmamış, bir tek kişi hesap vermemiş ama
ailelerin kurduğu derneğin kapısına mühür vurulmuş;
olağanüstü hâlle alınan karar bu değerli arkadaşlar,
olağanüstü hâlin Roboskililere armağanı bu. Tabii, örnek çok ama
hepsini burada saymaya vakit yok.
Değerli arkadaşlar, eğer Türkiye'nin
bir kişinin yetkilerinin artırılmasıyla
kurtulacağına inanıyorsanız, dünyada bunun bir örneği
varsa bize gösterin biz de bilelim. Krizden, kaostan, çatışmadan,
gerilimden yetkileri bir kişiye devrederek, bir kişiyi daha fazla
yetkilendirerek çıkmış, millî birlik ve beraberliğini
sağlamış, toplumsal barışını tesis
etmiş bir örnek varsa bize gösterin. Benim bildiğim tek örnek Almanya
değerli arkadaşlar. Krizden yetkileri tek adamda toplayarak
çıkmayı denemiş tek ülke Almanya, sonucu ortada, İkinci
Dünya Savaşı. Sadece Almanyada yaşayanlar değil
komşularına, bütün bölgeye, insanlığa hayatı dar eden
Almanya ve Hitler deneyimi. Bunun dışında, değerli
arkadaşlar, doğru örnek yetki devretmektir, yetki paylaşmaktır,
katılımcı karar almaktır, sorumluluğa bütün toplumsal
dinamikleri ortak etmektir. Eğer bir ortak gelecekten söz ediyorsak,
birlikte yaşama iddiasını hâlâ taşıyorsak bu birlikte
yaşayacağımız insanlara güvenmek, onlarla yetki paylaşmak,
onları karar süreçlerine katmaktır. Ama belli ki bu kararnameyle
birlikte, bu biraz önce altını çizdiğim vahim hataya rağmen
belki duymazlıktan geleceksiniz, belki hiçbir açıklama
yapmayacaksınız, biraz sonra olağanüstü hâl uzatılacak.
Daha sabahleyin Başbakanın açıklamasıyla birlikte dolar
3,52lerden 3,53lerden 3,60a yaklaştı ve garip bir durum,
doların bu tarihlerde bu fiyatı bulacağını en iyi
tahmin eden kuruluş hangisiydi değerli arkadaşlar? Merkez
Bankası? Hayır. Ekonomi Bakanlığı? Hayır.
Ekonomiyle ilgili hiçbir kurum tahmin edemedi arkadaşlar. Bakın rakamlara
3,30lar, 3,40lar, en nihayet 3,50ler var tahminler içerisinde. En doğru
tahmin eden kurum, değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri
Başkanlığı çünkü hacla ilgili döviz kurunu 3,60 olarak
aylar öncesinde ilan etti. Devlet böyle yönetilirse biz de doğruları
ne yazık ki böyle yerlerde aramak zorunda kalırız.
Değerli arkadaşlar, olağanüstü hâlde
ekonomi-güven ilişkisini konuşmaya bile gerek yok. Yabancı
sermaye için, yabancı yatırımcı için ülkenin Tüketici Güven
Endeksi, Yatırımcı Güven Endeksi ne ifade ediyor, bunları
konuşmaya, tartışmaya gerek yok. Ama bir konu var ki bence çok
kritik. O da Sayın Başbakanın daha önce kamuoyuna vaat
ettiği, telaffuz ettiğinin aksine bu uzatma kararıyla birlikte
referandum muhtemelen olağanüstü hâl içerisinde yapılacak. Evet, bir
muhalefet partisinin lideri bunda hiçbir mahzur olmadığını
söyledi, dedi ki: Günlük hayat devam ediyorsa, evinize, işinize
gidiyorsanız gidip oy da kullanabilirsiniz. Eğer referandumu
sandığa gidip oy kullanmak olarak görüyorsanız bir mahzur yok
ama referandum bir tartışma süreciyse, bir kampanya süreciyse, miting
düzenleme, gösteri yapma, pankart asma, bildiri dağıtma süreciyse
yani bunun bir öncesi varsa, bir süreçse, YSKnın ilan ettiği
takvimin bir anlamı varsa, bir şey ifade ediyorsa bunun olağanüstü
hâl içerisinde yapılmasının ifade ettiği tek bir anlam var,
o da Türkiyeye, ikinci kez, değerli arkadaşlar, Kenan Evrenin 1982
Anayasasında yaptığını bir kez de siz
yapacaksınız. Evet, Kenan Evren de bunu böyle yaptı. O günkü
koşullarda hayır demenin yasak olduğu bir ortamda çok yüksek
bir oyla hem anayasasını geçirdi hem kendisini son derece yetkili bir
vesayet makamı olarak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna
taşıdı.
Şimdi, vesayeti bitirmek adına
Ortada
vesayet diye tarif ettiğiniz şeyin ne olduğunu doğrusu
bilmiyorum, Millî Güvenlik Kurulunun çocuk oyuncağına çevrildiği
bir ortamda bu vesayet kimden geliyor bilmiyorum ama vesayeti gerçekten
bitirmek istiyorsanız, gerçekten hukuk devleti, gerçekten demokrasi, refah,
barış istiyorsanız değerli arkadaşlar, olağanüstü
hâl şartlarında, olağanüstü hâl koşullarında bu
ülkenin bir referandumla böyle bir paketi geçirmesine izin vermeyin, buna
karşı durun, buna itiraz edin. Eğer Gücümüz yeter, sayımız
yeter, bu işi yaparız. derseniz siz yapınca nasıl oluyorsa
birilerinin başka olağanüstülükler yapmasının da
oldubittiye geleceğini bileceksiniz, bunu göze alacaksınız.
Değerli arkadaşlar, büyük devlet demek,
büyük tehditlere karşı, olağanüstü tehlikeye karşı
olağan yöntemlerle mücadele etmeyi becerebilen, başarabilen devlet
demektir. İnsan haklarına bağlı kalarak güvenlik
politikası, hukuka bağlı olarak, demokrasiye dayalı,
demokrasiye saygılı olarak tehdide karşı, baskıya
karşı, şiddete, saldırıya karşı mücadele
etmek büyük devlet demektir. Ama siz, her fırsatta olağanüstü hâli
uzatmayı, olağanüstü hâli uzatmayı bir yönetim tarzına
dönüştürmeyi ve bunu bir fırsata çevirip ülkeyi sürekli bir
savaş atmosferinde, savaş geriliminde tutarak eğer referandumu
kotarmayı düşünüyorsanız bu ülkeye büyük bir kötülük etmiş
olursunuz. Türkiye bir daha İstiklal Savaşı yaşamayacak
değerli arkadaşlar. Eğer siz birilerinin istikbal
savaşını bize İstiklal Savaşı diye yutturmaya
kalkıyorsanız, İstiklal Savaşı bu halk tarafından
yüz yıl önce verildi, bedeli herkes tarafından ödendi; bütün
inançlar, bütün kimlikler, bütün etnik kökenler bu cephede yerlerini
aldılar. Ya o ruha geri dönersiniz, evrensel değerlerle o ruhu esas
alan birlikte yaşamayı bu ülke için tercih edersiniz ya da
kişisel hırsınız uğruna bu ülke bir kurban olur ve
hepimiz kaybederiz.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
Gruplar adına üçüncü konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek.
Buyurunuz Sayın Erkek. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin
uzatılmasına ilişkin Başbakanlık teskeresi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 7 Haziranda bir genel
seçim yaşadık ve milletimiz 7 Haziranda hiçbir partiye tek
başına Hükûmeti kurma yetkisini vermedi, Uzlaşın,
koalisyon kurun ve uzlaşmayla ülkeyi yönetin. dedi. Ama dillerinden millet
kelimesini düşürmeyenler milletin bu iradesine, demokrasiye ve seçim
sonuçlarına saygı göstermedi, Millet kaosu tercih etti. dedi ve 1
Kasım seçimlerinden önce Bize tek başına iktidarı yeniden
verin, bu terör, şiddet, kaos, korku ortamı bitsin. dedi. 1
Kasımda tek başına iktidarı aldı ama terör,
şiddet, kaos, korku bitmedi, daha da arttı. Demek ki millete yalan
söylendi. Ve daha da kötüsü, ne oldu 1 Kasımdan sonra? Millet olarak
tarihimizin en acı gecelerinden birini yaşadık, 15 Temmuz gecesi
bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. On
beş yıllık tek başına hükûmetin, istikrarın
sonucu bir darbe girişimi oldu milletimiz için. Ve bu darbe girişimi
Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet güçleri içerisindeki
sağlıklı unsurlar, basiretli unsurlar ve medyanın,
Meclisin, siyasi partilerin dik duruşu ve milletimizin
kararlılığıyla engellendi. Bu darbe girişiminden sonra
16 Temmuz günü bu yüce Meclis çatısı altında bulunan 4 parti
ortak bir bildiri hazırlayarak millete sundu. Ne dedi bu bildiride yüce
Meclis millete? Dedi ki: Unutulmamalıdır ki Türkiye Büyük Millet
Meclisi demokratik parlamenter sistemi yıllar içinde
geliştirmiş, bir milleti yokluk ve yoksulluktan alıp muasır
medeniyet seviyesine çıkarmanın mücadelesini vermiş bir
Meclistir. Evet, demokratik parlamenter sistemi gerçekleştirmiş bir
Gazi Meclis. Peki, ne oldu şimdi? Neden Gazi Meclis, demokrasi, demokratik
parlamenter sistem yok edilmek isteniyor? Ve bu Gazi Meclis ve ana muhalefet
partisi olarak biz terörle mücadelede Hükûmete her türlü desteği verdik
Gelin bu zor günleri de Parlamentonun iradesiyle aşalım. dedik. Ama
siz ne yaptınız? Siz, 20 Temmuz günü OHAL ilan ettiniz. Ve Merak
etmeyin, kırk beş gün içerisinde bütün sorunlarımızı
çözüp OHALi kaldıracağız. dediniz millete ve Meclise. Ama görüyoruz
ki irade başka bir şekilde tecelli etti ve yeni bir darbe hukuku
uygulamaya sokuldu. Fiilî bir anayasasızlık ve hukuksuzluk dönemini
bu 20 Temmuzdaki OHAL ilanıyla tahkim ettiniz. Bu milletin en önemli
tarihî kurumlarını bir çırpıda sildiniz. Şunu
unuttunuz: Devletlerin gelişmişlik düzeyi demokratik sistemlerinin ve
kurumlarının sürekliliğiyle bir anlam ifade eder. Siz bu
değerleri de OHALle, OHAL uygulamalarıyla, maalesef, yok ettiniz.
100 bini aşkın kamu görevlisini tasfiye ettiniz; masumiyet karinesini,
cezaların şahsiliği ilkesini, adil yargılanma
hakkını ortadan kaldırdınız; doğrudan,
dolaylı, potansiyel mağdurlarla yüz binleri aşan mağdur
kitleleri yarattınız.
Size tarihimizden bir örnek vermek istiyorum: 1909
devrimi çok önemliydi ve 1909 yılında devlette liyakate uygun olmayan
çok sayıda memur tasfiye edildi bugün edildiği gibi ama o gün bile,
1909da bile bu çıkartılan bir kanunla yapıldı,
biliyorsunuz, Tenkisat Kanunu adı ve Parlamentonun denetiminde
yapıldı. Siz 1909da bu milletin yaptığını, bu
Parlamentonun yaptığını 2016 yılında maalesef
yapacak iradeyi ve cesareti gösteremediniz. Şimdi OHAL'i uzatmak
istiyorsunuz. Bakın, nasıl bir OHAL yaşıyoruz?
Biliyorsunuz, eylül ayında Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri
Ankara'yı ziyaret etti; Dışişleri Bakanıyla, Adalet
Bakanıyla, Anayasa Mahkemesi Başkanıyla,
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarıyla, Kamu
Başdenetçisiyle görüştü, birçok sivil toplum örgütü temsilcisiyle de
görüştü. Ondan sonra da Avrupa Konseyi İnsan Hakları
Komiserliği 7 Ekim 2016 tarihinde bir rapor yayınladı,
olağanüstü hâl kapsamında alınan tedbirlerin insan
haklarına etkilerine dair önemli bir rapor. Bu raporda ne diyor
değerli milletvekilleri? Diyor ki: Bu kararnamelerin kapsamı ve
uygulama, kamu sektörüyle sınırlı kalmamıştır. Kararnameler
sivil toplumu, belediyeleri, özel okulları, üniversiteleri ve
sağlık kuruluşlarını, hukuk profesyonellerini,
medyayı, iş ve finans alanını ve şüphelilerin
ailelerini de etkileyen geniş kapsamlı tedbirleri içermektedir. Buna
ek olarak, kararnameler kapsamında oluşturulan usuller, idare ve ceza
hukuku bağlamında olağan usul güvencelerinden önemli bir
sapmayı temsil etmektedir. Hani OHAL devlete karşı ilan
edilmişti? Hâlbuki uygulamada millete, muhaliflere ve herkese
karşı ilan edildiğini maalesef açıkça görüyoruz ve raporda
şöyle deniyor: Türkiye devleti yetkilileri uygulamada keyfîliğe son
derece yüksek olanak sağlayan ve olağan güvencelerden hayli
uzaklaşmış hükümlerden başlayarak olağanüstü hâl
kararnamelerini bir an önce yürürlükten kaldırmalıdır. Evet,
OHAL sürecinde Anayasayı, demokrasiyi, özgürlükleri askıya
aldınız, hukuk devletini temelinden sarstınız ve Türkiye
Cumhuriyetinin de itibarını dünyada maalesef zedelediniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ve OHAL ilanından sonra değerli milletvekilleri,
bakıyoruz
OHAL niçin ilan edildi? OHALi yaratan sebepleri ortadan
kaldıracak tedbirleri almak için ilan edildi. Unutmayınız ki:
OHAL de bir hukuk rejimidir. OHALden sonra da terör, şiddet, kaos
azalmadı. OHAL sürecinde bugüne kadar toplam 7 saldırı
gerçekleşti, yine canlı bombalar patladı ve tam 164 masum insan
hayatını kaybetti -evet, OHAL sürecinde- ve yüzlerce insan da birçok
organını kaybetti ve hayatları, yaşamları
karardı. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın
Hükûmet; demek ki OHAL patlayan bombaları durduramıyor.
Bakın, değerli milletvekilleri, OHALi
uzatmak istiyorsunuz. Ben çok yakın tarihten sizlerle bir şeyi
paylaşacağım. 22 Haziran 2010 Salı günü Adalet ve
Kalkınma Partisi grup toplantısını yapıyor ve
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşuyor. Ne
demiş 2010 yılında Sayın Erdoğan? Terör örgütü
Şemdinlide vuruyor, istismarcılar anında Ankaradan ses
veriyor. Terör örgütü OHAL yeniden ilan edilsin, Türkiye yeniden 90'ların
Türkiye'si olsun, Türkiye üçüncü dünya ülkesi gibi görünsün diye kanlı
eylemler yapıyor. Ankara'dan birileri anında terör örgütünün
ekmeğine yağ sürüyor. Malum muhalefet partisi, MHP OHAL ilan
edilsin. diyor. O sizin karakterinizde var, bizim iktidarımızın
karakterinde OHAL yok, o sizin aczinizin gereği. Terör istatistiklerinden
olağanüstü hâl dönemlerinde terörün zirve yaptığını
göreceksiniz. Olağanüstü hâl terörü derinleştirdi, halkı
mağdur etti, terörün istismar zeminini güçlendirdi. Olağanüstü hâl
istemek, terörün diline teslim olmaktır. Evet, siz olağanüstü hâli
uzatarak, değerli milletvekilleri -buna evet diyenler için söylüyorum-
demek ki terörün diline teslim oluyorsunuz, teröre hizmet ediyorsunuz.
Genel Başkanımız Sayın
Kılıçdaroğlu da bugün bir tespiti kamuoyuyla paylaştı.
Terör almış başını gidiyor, zam üstüne zam
yapılıyor. Millet can derdinde, vatandaşın can
güvenliği kalmamış, birileri zam derdinde. AKPnin on beş
yıllık iktidar sonucunda halka asıl hizmeti çöken bir devlet
oldu maalesef. Çünkü siz devletin bütün kurumlarını bir çeteye teslim
ettiniz. Ölen halk, zamlarla beli bükülen halk, acı çeken halk, her
şeyin bedelini halk ödüyor ama hükûmet edenlerden bir tek sorumlu
çıkmıyor. Halk ölüm korkusu içindeyse yöneticilerden hesap sorar.
Hükûmet, hesap soranlara terörist diyorsa terör konusunda hiçbir çözümü yok
demektir.
Evet, bütün bu kötülükleri bize eğer gerçekten
üst akıl yapıyorsa o zaman siz bu ülkeyi yönetemiyorsunuz. Sayın
Hükûmet, bu ülkeyi yönetemiyorsunuz. Özgürlük için zindanlarda bedel ödeyen
Namık Kemalin dediği gibi, izzetüikballe babı hükûmetten
çekilmeyi düşünmenizi öneriyorum ben sizlere, çok daha onurlu bir
duruş olur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, olağanüstü hâlde neler yaşıyoruz.
Ahmet Şık tutuklandı. Tutuklama gerekçelerinin içinde bütün terör
örgütleriyle ilişkilendirilmiş Ahmet Şık, FETÖyle de
ilişkilendirilmiş. Ne kadar trajikomik bir durum, OHALin bize
yaşattıklarına bakın. 2010 referandumundan sonra
yargıyı FETÖ çetesine teslim edenler yani siz Ahmet Şıkı
tutuklattınız. Neden tutuklandı Ahmet Şık?
İmamın Ordusu kitabını yazdığı için, FETÖyü
tüm çıplaklığıyla açığa
çıkardığı için. 15 Temmuz darbe girişimi
başarılı olsaydı darbecilerin ilk yapacağı
iş Ahmet Şıkı tutuklamak olacaktı, bugün siz de bunu
başardınız, sizleri tebrik ediyoruz(!)
Bakın, Hüsnü Mahalli tutuklandı. Hüsnü
Mahalli, altı yıllık sizin Suriye politikanız çöktü,
Moskova Bildirisini imzaladınız, Moskova Bildirisindeki hükümleri
savunan bir insandı, bir gazeteciydi; o da cezaevinde.
Bakın, Musa Kart; bir karikatürist, cezaevinde.
Karikatür çiziyor bu adam, yalnızca karikatür çiziyor. Musa Kart
cezaevinde ama Noel Babaya roket atan bir IŞİD militanını
karikatürize eden ve bunu sosyal medyada paylaşan bir gazeteci içeride
değil, dışarıda. Evet, yandaş medyadan bir gazeteci,
hakkında hiçbir işlem yapılmadı.
Bugün 2 genci tutukladınız; İstanbulda
Okmeydanında, mahallelerinde laikliği savundukları için,
Mahallelerimizde ne IŞİDcilere ne de gerici çetelere müsaade
etmeyeceğiz. Gericilerin karşısında laikliğin
bayrağını yücelteceğiz. dedikleri için, laiklik,
kardeşlik, özgürlük, barış dedikleri için 2 genci bugün
tutukladınız ama bugün IŞİDin Türkiye sorumlusu bu ülkede
serbestçe dolaşıyor, daha önce gözaltına aldınız, daha
sonra serbest bıraktınız. Evet, size göre bütün gazeteciler
terörist, sizin gibi düşünmeyen herkes hain. Bakın, sosyal medyada
nefret suçunu işleyen, yaşam tarzı nedeniyle insanları
hedef gösterenler hakkında bir işlem yapmıyorsunuz; bu ülkeyi
bölüyorsunuz, bu ülkeyi kutuplaştırıyorsunuz.
Ve diyorsunuz ki: Bizi sürekli
kandırıyorlar. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi İzleme
Komitesi 2013 Nisan ayında bir rapor yayınladı. Bu raporun 40ıncı
paragrafına lütfen göz atın. Orada İki yıllık
incelemeler sonucunda Türkiye'de gördük ki -2011-2013ü kastediyor- Amerikadaki
imam Fetullah Gülen tarafından yönetilen hareket yargıya ve tüm kamu
kurumlarına sirayet etmiş ve toplum üzerinde ciddi etkileri var.
diyor raportör. Bu rapora şerh koyan ve raportörü eleştiren sizden
bir milletvekili arkadaş da -ismini vermeyeceğim- diyor ki: Gülen
Hareketi hakkında hiçbir delil olmadan bu suçlamalar kabul edilemez.
Üstüne üstlük Gülen Hareketine mensup olan bir kişi devlette kamu görevi
niye üstlenmesin. İşte, bu zihniyet, bu anlayış maalesef
devleti yönetemiyor ve de bizi millet olarak bu ağır tabloyla
karşı karşıya bıraktı.
Evet, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; OHAL sürecindeyiz ve OHAL sürecinde anayasa yapım
koşullarının olduğunu hiç kimse bize söyleyemez. Bütün
anayasa hukukçuları, bütün siyaset bilimcileri, Sayın Burhan Kuzuda
dâhil -Burhan Kuzunun 1993 yılındaki yayınlanan kitabında
bile açıkça yazıyor- OHAL süreçlerinde anayasayı
değiştiremezsiniz çünkü OHAL sürecinde olağanüstü yetkiler
kullanan organların bu yetkilerle bir anayasa değişikliğine
gitmesi demokrasiyi temelinden zedeler. diyor.
BURHAN KUZU (İstanbul) Öyle bir şey yok.
MUHARREM ERKEK (Devamla) Evet, bugün gazeteciler,
akademisyenler, yazarlar, çizerler, gençler, eleştirenler cezaevinde,
basın yayın organları kapatılmış, düşünce ve
ifade özgürlüğü yok edilmiş, siz Anayasa, üstelik çok çok önemli bir
Anayasa değişikliğini olağanüstü hâl sürecinde
gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz.
Bakın, Komisyonda ana muhalefet partisi olarak
iki önerge verdik, Bu Komisyona üniversitelerin anayasa hukuku dalında
uzman akademisyenlerini çağırın, Türkiye Barolar Birliğinin
temsilcilerini çağırın, uzmanları çağırın.
dedik, reddedildi. Komisyondaki görüşmeleri milletimiz canlı dinlesin,
Genel Kurulu takip ettiği gibi Komisyon görüşmeleri milletin huzurunda
gerçekleşsin çünkü milleti yakından ilgilendiren bir rejim
değişikliğiyle, sistem değişikliğiyle
karşı karşıyayız, canlı yayınlansın.
diye önerge verdik, o da reddedildi. Siz olağanüstü hâli
anlaşılan çok çok sevmişsiniz ama olağanüstü hâl,
sıkıyönetim gibi dönemlerde anayasa değiştirmek bir
felakete götürebilir güzel ülkemizi. Bakın, 1971 değişiklikleri
sıkıyönetim döneminde yapıldığı için hiçbir zaman
meşruluk kazanamadı. 1982 Anayasasının yapım ve
oylama koşulları bugüne kadar birçok olumlu değişikliğe,
demokratik yönde değişikliğe uğradığı hâlde
hâlâ tartışılan bir Anayasa ve bugün 80lerden, 70lerden çok
daha ağır bir tabloyla karşı karşıya
olduğumuz hâlde siz böylesine önemli bir Anayasa
değişikliğini OHAL sürecinde yapmayı planlıyorsunuz.
Evet, bugün de OHALi uzatmak istiyorsunuz. Demek ki referandum sürecini ve
referandum oylamasını OHAL sürecinde yapmayı
planlıyorsunuz. Bu, Türkiyeyi felakete götürür değerli
milletvekilleri.
Siz bir OHAL cumhuriyeti yaratmak isteyebilirsiniz
ama biz bir demokratik cumhuriyet yaratmak istiyoruz, cumhuriyetimizi
demokrasiyle taçlandırmak istiyoruz. Siz bugün OHALi uzatıyorsunuz,
eğer bu sunduğunuz, millete sunmak istediğiniz paket
yürürlüğe girerse -ki millet, egemenliğinin devrine kesinlikle
müsaade etmeyecektir, bu referandumda size dur diyecektir- sizin
amacınız sürekli bir OHALle ülkeyi yönetmek ama biz laik, demokratik
cumhuriyete, demokrasiye ve özgürlüklere sonuna kadar sahip
çıkacağız.
Bakın OHALle Anayasayı askıya
aldınız, Anayasanın koruduğu hak ve özgürlükleri
askıya aldınız ama şiddet, terör, kaos her geçen gün
artıyor. Demek ki bizim OHALe değil, olağan süreçlere
ihtiyacımız var; bizim hukuk devletine, demokrasiye, özgürlüklere
ihtiyacımız var; OHALe ihtiyacımız yok değerli
milletvekilleri. Biz hızla normalleşmek zorundayız.
Bugün OHAL sürecinde sunduğunuz Anayasa
değişikliği teklifiyle yürütmeyi tekleştiriyorsunuz,
devleti tekelleştiriyorsunuz ve egemenliği
şahsileştiriyorsunuz. Bu millet buna asla müsaade etmeyecektir.
Anayasalar iktidarı sınırlayan belgelerdir değerli
milletvekilleri. Eğer bir anayasa iktidarı
sınırlıyorsa o anayasanın merkezinde insan ve o
insanın doğuştan kazandığı hakları
vardır ama siz böyle bir anayasa istemiyorsunuz. Anayasal denetimden uzak
bir iktidar anlayışına sahipsiniz ve maalesef şeklen legal
gözüken bir yöntemle iktidar olarak Anayasayı araç olarak
kullanıyorsunuz ve otoriterleşme yolunda adımlar atmak
istiyorsunuz. Bu meşru ve haklı değildir ve hiçbir zaman da
olmayacaktır. Anayasal denetimin amacı devlet erklerinin
birleşmesinden doğacak keyfiliğe engel olmaktır
değerli milletvekilleri, bu keyfiliğe yol açmak değildir.
Bakın, Montesquieunun 1748 yılında
yazdığı Kanunların Ruhu kitabını hemen hemen
herkes bilir, çok çok önemli bir eserdir. Montesquieu şöyle diyor: Ezeli
tecrübeyle sabittir ki, elinde kuvvet bulunan onu kötüye kullanmaya meyleder ve
bir sınırla karşılaşıncaya kadar da kötüye
kullanmaya devam eder. Evet, bugün, elindeki yetkileri kötüye kullananlara,
fiilî bir hukuksuzluk, anayasasızlık dönemi yaratanlara Dur.
diyecek, o sınırı koyacak tek güç de bu Gazi Meclistir, milletin
kayıtsız şartsız egemenliğinin tecelli ettiği bu
Parlamentodur.
Onun için, bu Parlamento, bu Gazi Meclis, bu
keyfiliğe mutlaka ve mutlaka Dur. demelidir ve ülkemizi demokrasiyle,
hukuk devletiyle, özgürlüklerle buluşturmalıdır diyorum, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erkek.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurunuz,
dinliyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, Sayın Erkek yapmış olduğu konuşmada Size
göre bütün gazeteciler terörist. demiş; yine, sosyal medya tahrikçilerine
ilişkin hiç bir işlem yapılmadığından söz
etmiş ve nihayet
LEVENT GÖK (Ankara) Size göre hepsi değil,
muhalifler dedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
2010
yılında Genel Başkanımızın, Sayın
Başbakanın bir ifadesi üzerine OHAL meselesine ilişkin, o
dönemki eleştirisini bugüne bağlayarak oradan Siz, OHAL üzerinden
teröristlere destek çıkıyorsunuz. şeklinde farklı bir
çarpıtmaya götürmüştür. Bu açık bir sataşmadır.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Çanakkale
Milletvekili Muharrem Erkekin (3/863) esas numaralı Başbakanlık
Tezkeresi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Erkek Bütün
gazeteciler size göre terörist. dedi.
LEVENT GÖK (Ankara) - Öyle değil, Size muhalif
olanlar. dedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Hiç kimsenin
öyle bir fikri yok, öyle bir yaklaşımı da yok.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Var,
var.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Yandaş
gazetecileri kastetmedim.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) - Bu konulara ilişkin, kimin terörist, kimin değil, kimin
haklı, kimin adil, kimin haksız olduğuna ilişkin
kararları biz vermeyiz
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Saray
verir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Bağımsız yargı verir! O bağımsız yargı
var ya.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
mahkemeler
verir, mahkemeler verir.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Hangi mahkemeler?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Hiçbir meslek
grubu, daha baştan sadece o meslek grubundan olması
dolayısıyla masum veya suçlu addedilemez, bizim
yaklaşımımız bu. Her neredeyse kişi hakkında yaptığı
eylemin fiilî çerçevesinde karar verecek olan mahkemelerdir.
Daha biraz önce burada İçişleri
Bakanı sosyal medya tahrikçilerine ilişkin işlemler
yapıldığından bahsetti, herhâlde Sayın Erkek yoktu
burada, 1.700 küsur işlemden bahsedildi.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Hepsine
yapılmıyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Eğer
ayrıca yapılmadığına ilişkin elinizde somut veri
var ise, lütfen, onları iletin, onları da değerlendirsin hukuk,
bunu bir çağrı olarak ifade ediyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hiç
duymadınız, hiç bilmiyorsunuz değil mi Naci Bey?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - 2010
yılındaki Genel Başkanımız, o dönemde Başbakan
olan Sayın Erdoğanın OHALe ilişkin değerlendirmesini
1987den 2002ye kadar on beş yıl süren ve esasen olumlu bir etki
yapmaktan ziyade olumsuz etkilerine ilişkin eleştirilerin
yoğunlaştığı bir OHAL uygulamasına ilişkin
anlamak gerekir. Eğer o dönemde Sayın Erkek doğuya gitmişse
OHALin nasıl uygulandığı ve sivil vatandaşlar
üzerinde ne tür bir etki yarattığına ilişkin kendisinin de
şahsi tecrübeleri olurdu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) -
Şimdi daha beter. Şimdi daha beter.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bugün
karşılaştığımız durum bambaşka bir
durumdur. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Şimdi daha beter, beraber gidelim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
devletin ve
toplumun çeşitli kesimlerine nüfuz etmiş bir çeteye karşı
mücadele ediyoruz hepimiz. Bu mücadelenin esaslı bir şekilde
sürdürülebilmesi özel yöntemler gerektiriyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) -
elbette
Anayasa'nın ve hukukun çerçevesinde. OHAL bu esas üzerine ilan edildi ve
sürdürülüyor, bugünkü uzatma da bu çerçevede.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, ben, kayıtlara
geçmesi açısından bir konuyu tekrar sayın Meclisimizin bilgisine
sunmak istiyorum.
Şimdi, konuşmacımızın ifade
ettiği konuşma 22 Haziran 2010 tarihli AKP grup toplantısı.
Konuşmacımız hiçbir yorum yapmadı, tamamen, zamanın
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğanın şu sözlerini ifade
etti: Terör örgütü Şemdinlide vuruyor, istismarcılar anında
Ankaradan ses veriyor. Terör örgütü OHAL yeniden ilan edilsin istiyor. O sizin
aczinizin gereği. Bizim iktidarımızın karakterinde
olağanüstü hâl yok. Terör istatistiklerinden olağanüstü hâl
dönemlerinde terörün zirve yaptığını göreceksiniz.
Olağanüstü hâl terörü derinleştirdi, halkı mağdur etti,
terörün istismar zeminini güçlendirdi. Olağanüstü hâl istemek terörün
diline teslim olmaktır.
Bunu söyleyen bizim arkadaşımız
değil, zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Şartlar
değişti. Unuttunuz herhâlde darbeyi!
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Tutanaklara geçmiştir.
Sayın Kerestecioğlu, 60ıncı maddeye
göre bir söz talebiniz var sanıyorum.
Buyurunuz, bir dakika süreyle mikrofonunuzu
açıyorum.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
39.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Millî Güvenlik Kurulu toplantısı yapılmadığı
hâlde bir tavsiye kararı alınarak (3/863) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresinin Meclise getirildiğine ve bu konuda bir
açıklama yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, az önce, konuşmacımız
Sayın Ayhan Bilgen önemli bir konuyu gündeme getirdi.
Şu anda, bütün Türkiye'yi etkileyen ve birçok
hukuksuzluğa, haksızlığa yol açan bir OHAL
uygulamasında yaşıyoruz ve bunun uzatılmasını
konuşuyoruz, ancak, burada, Bakanlar Kurulu prensip kararında
belirtildiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üç ay süreyle
uzatılmasının arzı, Millî Güvenlik Kurulunun, 3 Ocak 2017
tarihli ve 501 sayılı Tavsiye Kararı göz önünde bulundurularak,
Bakanlar Kurulunca 3 Ocak 2017 tarihinde kararlaştırılmıştır.
deniliyor.
Şimdi, dün akşam, Hükûmet Sözcüsü Sayın
Numan Kurtulmuş, Bakanlar Kurulunda böyle bir OHAL uzatması
görüşülmedi. diyor, bugün Millî Güvenlik Kurulu toplantısı
olmadığı hâlde böyle bir karar verilmiş oluyor. Şimdi,
böyle bir ciddiyetsizlikle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum,
tamamlayınız.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul)
biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde OHALin
uzatılmasını görüşüyoruz. Ya, siz, Başkanlık
olarak, lütfen, bu konuda bir açıklama yapın ya da Hükûmeti bir
açıklama yapmaya davet edin, görüşmeler ondan sonra devam etsin ya da
bu tezkere geri çekilsin ve gerçekten usulüne uygun bir şekilde
getirilecekse getirilsin, Parlamentoya da Türkiye'ye de bu ciddiyetsizlikle
yaklaşılmasın düşüncesindeyiz.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu.
Konuya ilişkin Hükûmetin bir açıklama
talebi olursa kendilerine söz vereceğim. Ancak, son konuşmacı
olan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşacak olan
Sayın Yıldırımın konuşmasından sonra
Hükûmete söz vereceğim, Hükûmetin orada bu konuyu
değerlendireceğini düşünüyorum.
Başkanlık Divanı olarak şu
açıklamayı yapabilirim size: Anayasanın 121inci maddesine göre
olağanüstü hâl, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından, her defasında dört ayı geçmemek üzere,
uzatılabilir. İç Tüzükün 49uncu maddesine göre, Genel Kurul gündemi
49uncu maddede sayılan unsurlardan oluşur. O unsurların 1inci
sırasında Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları yer almaktadır. Başbakanlık tezkereleri de
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları bölümünde
Genel Kurulun bilgisine, görüşüne veya değerlendirilmesine sunulur,
gündem bu şekilde oluşur. Başbakanlık tezkeresi Türkiye
Büyük Millet Meclisine, Kanunlar ve Kararlar Başkanlığına
ulaştığı anda Kanunlar ve Kararlar
Başkanlığı ve Başkanlık Divanı elbette bu
tezkerenin taşıması gereken içeriğe sahip olup
olmadığına bakar. Burada Başkanlık Divanının
bakacağı husus, Başbakanlık tezkeresi ekinde yer alan
Bakanlar Kurulu kararında olağanüstü hâlin uzatılıp
uzatılmadığına ya da uzatılmasına ilişkin
bir talep varsa bunun kaç ay süreyle olduğuna ilişkindir, buna
bakılır. Ancak, Sayın Bilgen ve siz önemli bir konuya
değindiniz. 3 Ocak tarihinde Millî Güvenlik Kurulu
toplanmadığına göre -bunu da bilemiyorum tabii, siz ifade
ediyorsunuz- Bakanlar Kurulu kararında yer alan ve kararın
dayanağı olarak gösterilen böyle bir karar nasıl
alınmıştır? diyorsunuz, bu konuda bir soru soruyorsunuz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Doğrudur.
BAŞKAN Sanıyorum, bu sorunuzu, söz
sırası Hükûmete gelince Hükûmet cevaplandıracaktır.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yani, ciddiyetsiz bir vesikayla karşı
karşıya olduğumuzu ifade ediyoruz.
BAŞKAN Evet, söylediğinizi
anlıyorum. Sanıyorum, Hükûmet buna bir cevap verecektir.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
6.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca
ülke genelinde ilan edilen ve 11/10/2016 tarihli ve 1130 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2017
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/863) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Hurşit
Yıldırım konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HURŞİT YILDIRIM
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 21 Temmuz 2016 tarihli ve 1116 sayılı
Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâlin 19 Ocak 2017
tarihinden itibaren üç ay daha uzatılmasının Türkiye Büyük
Millet Meclisine arzıyla ilgili söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, ülkemizin
güvenliği, devletimizin bekası için ahirete intikal etmiş
şehitlerimiz ile terör eylemlerinde kaybettiğimiz tüm
şehitlerimize Allahtan rahmet, gazilerimize şifalar diliyorum.
Sayın milletvekilleri, OHALi niçin aldık
ve niçin uzatmak istiyoruz, sizlere arz etmek istiyorum. Ülkemiz uzun
zamandır çok uluslu küresel güçlerin ve terör örgütlerinin tehdidiyle
karşı karşıyadır. Gezi olayları, 17-25
Aralık hukuk eliyle darbe girişimi ve nihayetinde 15 Temmuz hain FETÖ
terör örgütünün darbe girişimiyle ülkemizi anahtar teslim elimizden almak
istediler. Kurgulanan tüm oyunları Gezide de 17-25 Aralıkta da 15
Temmuzda da hamdolsun bozduk.
15 Temmuzdan sonra bütün siyasi partilerin millî
iradeye sahip çıkmasını, darbe girişiminden hemen sonra
Gazi Meclisimizde bütün partiler tarafından kaleme alınan ortak
bildiriyi de anlamlı buluyor ve imzası bulunan bütün partilere
teşekkür ediyorum. 15 Temmuz milletimiz tarafından millî iradeye ve
millet egemenliğine sahip çıkılmasıdır. Bu, hep
birlikte, tek yürek olarak Türkiyenin geleceğine sahip
çıkılması demektir. Milletçe en büyük
kazancımızın 15 Temmuz ruhu yani millî birlik ve beraberlik
olduğuna inanıyorum.
15 Temmuzda gerek Ankarada,
burada bulunan milletvekillerimiz gerekse seçim bölgelerinde bulunan
milletvekillerimiz, hep beraber demokrasiye darbe vurmak isteyenlerin
karşısına çıktık ve dedik ki: Milletin verdiği
emaneti asla ve kata yere düşürmeyiz. Darbe teşebbüsünün
başarısız kalmasında hareket eden tüm
vatandaşlarımıza, Sayın Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip Erdoğana, Başbakanımıza, Meclis
Başkanımıza, milletvekillerimize, sivil toplum
kuruluşlarımıza, medyamıza, güvenlik güçlerimize,
hasılı demokrasi yanında yer alan herkese de ayrıca
teşekkür ediyorum. Ülkemizin seçilmiş Cumhurbaşkanına,
seçilmiş milletvekillerine, millî iradeye karşı göbeği
küresel güçlere bağlı FETÖ terör örgütü, millî iradenin tecellisi
olan bu Gazi Meclisi bombaladı. O gece Sayın
Cumhurbaşkanımızın önderliğinde vatandaşlarımız,
dünya görüşü ne olursa olsun, ideolojik görüşü ne olursa olsun
gözlerini bile kırpmadan milleti, vatanı ve devleti için
canlarını feda ettiler.
Darbe girişimine
karşı ayakta kalan kurumlardan bir tanesi de hiç şüphesiz ki
siyaset kurumudur. Darbe girişiminin ilk hedefi millî egemenlik, millî
irade ve biz seçilmiş siyasetçilerdir. Özellikle biz seçilmişlerin
aziz milletimize ve şehitlerimize karşı can ve vefa borcu
olduğuna inanıyorum. Zira, o gün hain darbe girişimi
başarılı olmuş olsaydı, biz seçilmişlerin
tamamı eski darbelerde olduğu gibi ya tutuklanacak ya da öldürülecektik.
15 Temmuzda 78 milyon yeniden bir oldu ve yeniden millî mutabakat ortaya
çıktı, darbecilere karşı ortak bir dil ve ortak bir
tavır ortaya koyduk. Hamdolsun ki 15 Temmuz gecesi ülkeyi karanlıktan
kurtarıp, ertesi gün işine gücüne gidip darbeye cevaz vermeyecek
kadar cesur ve aynı zamanda ülkenin normalleşmesine katkı
yapacak kadar da yürekli bir millete sahibiz. Türkiye özellikle 15 Temmuzdan
sonra, FETÖ darbe girişiminden sonra yeni bir kurtuluş
savaşı vermektedir. Çünkü 15 Temmuz, ikinci istiklal harbinin
başlangıcıdır. 15 Temmuz, bir milletin tanka, uçağa,
topa, kurşuna karşı canını siper ettiği kutlu bir
milattır. 15 Temmuz, aziz Türk milletinin içerideki,
dışarıdaki hainlere vurduğu tokattır. 15 Temmuz, tüm
dünyada hayranlık uyandıran, aynı zamanda tek yürek olarak
verdiğimiz bir demokrasi dersidir. 15 Temmuz, bu millete
yaşatılmak istenen bir cehennemken şahadet şerbetiyle
onurlandırılmış cennetimizdir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, demokrasinin ve millet iradesinin olması için huzur ve kamu
düzeninin de olması gerekir. Kamu düzeninin olmadığı bir
yerde hiçbir şeyin manası olmaz, olamaz. Devletin, Hükûmetin ve
millet iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin de asli
görevlerinden biri ve en önemlisi de kamu düzeniyle ilgili tedbirleri
almaktır.
Bazen Nereden
çıktı bu OHAL? gibi anlatımlarla karşı
karşıya kalıyoruz. Biraz önce de bahsettiğim gibi, 15
Temmuz hain darbe girişimine ve terör eylemlerine karşı yine
hukuk içerisinde kalarak Anayasamızın 119, 120 ve 121inci maddelerinde
ifade edilen OHAL düzenlemesini yürürlüğe koymak zaruri olmuştur.
Böyle bir zamanda OHAL ilan edilmeyecek de ne zaman ilan edilecektir?
Olağanüstü dönemlerde olağanüstü kararlar almak gerekir. Anayasayla
kurulan hür demokrasi düzenini korumak, temel hak ve hürriyetleri korumak,
anayasal düzeni korumak, asayiş ve kamu düzenini korumak; demokrasimizi,
hukuk devletimizi ve millî iradenin tecelli yeri olan bu Meclisimizi,
Cumhurbaşkanımızı ve Hükûmeti darbe teşebbüsüyle yok
etmeye çalışan FETÖ terör örgütüyle mücadele etmek ve terör
unsurlarını da devletten ayırmak için OHAL kararı
alınmıştır.
Her türlü kirli yolu,
hainliği deneyen FETÖ ve diğer terör örgütlerinin her gün bize
karşı açıkça ve acımasızca bir
saldırısıyla karşı karşıyayız. Bir gün
Kürt-Türk kardeşliğinden bizi vurmaya kalkıyorlar,
bakıyorlar olmadı hemen oyun değişiyor, ertesi gün
inançlardan ve yaşam şekillerimizden vurmaya kalkıyorlar;
bakıyorlar bu da olmuyor bu sefer terör patronları tarafından
vizyonda başka bir oyun sergileniyor. Roller değişiyor ama kurgu
aynı.
Peki, ne yapmak gerekiyor? Nasıl mücadele etmek
gerekiyor? Herkes aynı şeyi istiyor, hepimiz istiyoruz terörü
bitirmeyi. Bunun için de terörle topyekûn mücadele etmeliyiz, terörle etkin
mücadele etmeliyiz, terörle millî seferberlik ruhuyla da mücadele etmeliyiz.
Terörle mücadele unsurlarından bir tanesi de kaynağını
Anayasada belirtmiş olduğumuz işte bu OHAL müessesesidir. OHAL,
sadece darbeye girişmiş FETÖ terör örgütüyle ilgili olmayıp tüm
terör örgütlerini ve tüm terör faaliyetlerini de esas almaktadır. OHAL,
sadece ulusal güvenliğimizi ve ülkemizi tehdit eden terör örgütlerinin
faaliyetlerine karşı alınmış yasal bir hukuki
uygulamadır. AK PARTİ iktidarlarından önce de pek çok defa
uygulamaya konulmuştur. Merhum Turgut Özal zamanında, 19 Temmuz 1987
tarihinde doğudaki 14 ili kapsayacak şekilde yürürlüğe konulan
OHAL tam 46 kez uzatılmış ve 30 Kasım 2002 tarihinde AK
PARTİ tarafından kaldırılmıştır. Başka
bir ifadeyle, AK PARTİ özgürlükçü bir kararla yıllardır
uygulanan OHALi kaldıran bir partidir. O gün ihtiyaç
olmadığı için OHAL uygulaması
kaldırılmıştı, bugün ise terörle mücadele zaruri
olduğu için OHAL kararını almak gerekir. Gerek 15 Temmuz hain
darbe girişimi gerekse zaman zaman yaşadığımız
terör olaylarına karşı OHAL süresini de uzatmak gerekir. Fransa,
Charlie Hebdo ve Paris katliamı gibi iki üzücü yerel bazdaki terör
olayına karşı OHAL kararı almış ve bunu da bir
yıldan beri uzatmaktadır. Biz ise onca yaşadığımız
terör olayı ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra almayacaktık
da ne zaman alacaktık?
OHAL kapsamında devletin demokratik
işleyişini bozan kamu personeli ve unsurlarının da
bürokrasiden temizlenmesi gerekir arkadaşlar. Başka bir ifadeyle,
devlete sadakatle bağlı olmayan bürokrasi ile devletin beraber
çalışması düşünülemez. OHAL toplumun gündelik rutin
yaşamını da etkilememektedir. Tam aksine,
vatandaşlarımızın gündelik hayatlarını idame
ettirmesi sebebiyle Anayasada tarif edildiği şekliyle
alınmıştır. Bazen OHAL kararıyla Parlamentonun hukuken
devre dışı kaldığı ifade ediliyor. OHALin
uzatılmasını, Bakanlar Kurulu kararını Parlamento
olarak onaylama veya reddetme hakkımız vardır. Ne gibi? Bugün burada
görüştüğümüz bu mesele gibi. Bunu da gerek OHAL gerekse KHKlarla
Parlamentonun devrede olduğu, İç Tüzük ve Anayasa gereği mevcut
hükümlerin uygulandığı hukuk sistemiyle ifade etmek gerekir
diyorum.
Biraz önce sayın vekilimiz OHALin referandum
süreciyle alakalı olduğunu söyledi. OHALin referandum süreciyle
uzaktan yakından alakası yoktur. Zira, OHAL kararı alındığı
zaman Anayasa değişiklikleri gündemde dahi değildi. OHAL siyasi
bir metot da değildir, siyasette mücadele için alınmış bir
müessese değildir; OHAL, Anayasada tarif edilen hukuki bir metot olup
terörle mücadele amacı taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülke olarak bütün
küresel güçlere karşı tam bir bağımsızlık
direnişi veriyoruz. Küresel güçler, organize ettiği terör
örgütleriyle güya bizi hizaya çekmeye çalışıyorlar, eski Türkiyede
alışık oldukları, kendilerine göre yaptıkları
kurguya bizim uymamızı istiyorlar ama Türkiye, eski Türkiye
değil. Türkiye, tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak dedikçe ve
onların kurguları işe yaramadıkça onlar daha çok
çıldırıyor. Türkiye, onların beklediği veya
umduğu refleksleri vermiyor, asla da vermeyecek. Dünyanın herhangi
bir başka ülkesinde şu yaşadığımız
olayların herhangi birini başka bir ülke yaşamış olsa
paramparça olurdu. Ama bizim kadim medeniyetimiz, devlet geleneğimiz ve dünya
durdukça duracak bir milletimiz ve devletimiz var Allahın izniyle. Bizce
asıl olan, dünyayı arkana alıp Anadoluya meydan okumak
değil, Anadoluyu arkana alıp dünyaya meydan okumaktır.
Türkiyeyi terör ülkesi olarak anılmaya
çalıştırıyorlar ve buna İslamı da alet ederek
ırkçılık ve ayrımcılık nifakı sokuluyor.
Türkiye üzerinden dünyada bir İslamofobi
çığırtkanlığı yapılıyor. Sayın
milletvekilleri, küresel bir çağ yaşayan dünyada bir kısım
küresel güçler, teröre karşı ortak tavır yerine menfaat
ilişkileri içinde terör ve terör örgütleriyle yakın ilişki
yaşamaktadır. Bazen silah verme, bazen terör örgütlerini
şımartma, bazen lojistik destek verme, bazen de terör örgütü
üyelerini teslim etmeme gibi bir tavır sergileyen ülkeler önünde sonunda
terörün eline düşeceklerdir. Biz bütün ülkelerden şunu bekliyoruz:
Dürüst olun, dürüst olun. Terörün dini, milleti, hatta coğrafyası
olmaz, terör bir dünya sorunudur. Terör yılan gibidir, önünde sonunda, kim
koynunda terörü besliyorsa o yılan gelir, günü gelince ona destek vereni
de sokar.
Sayın milletvekilleri, Batılı
devletler bazen de -bizim içimizde iyi niyetli olmayanlar gibi- Türkiyeyi
DAEŞ terör örgütüyle ilişkilendirmek veya buna yakın mesaj
vererek Türkiyeye karşı, ülkemize karşı haksız bir
algı operasyonu oluşturmak istiyorlar. Bu algı, haksız
olduğu gibi, aynı zamanda, terörün ekmeğine de yağ
sürmektedir. Bu algı baştan beri yine yanlış olduğu
gibi, bu algı da aslında tamamen çökmüştür. Zira, DAEŞe
karşı savaşan tek ülke Türkiyedir; DAEŞle mücadele eden
ve bedel ödeyen tek ülke de yine Türkiyedir; DAEŞin en çok eylem yaptığı,
eylem yaptırdığı ülke yine Türkiyedir. Bugün Fırat
Kalkanı Harekâtının 130uncu günü. Bugüne kadar 1.270 DAEŞ
mensubu etkisiz hâle getirildi, yakalananların sayısı 1.561
kişi. Dünya DAEŞ diyor ama yaptığı herhangi bir
şey yok. Suriyede ve Irakta köşeye sıkışan DAEŞ
Türkiyeyi hedef alarak kendisine bir alan oluşturmaya
çalışıyor. Biz, Sayın
Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, terörü kendi
bataklığında yok edeceğiz. DAEŞle
savaştığını söyleyen ülkelerin hiçbiri aslında
DAEŞle samimi olarak savaşmıyor, DAEŞ ve diğer terör
örgütleri üzerinden birbirleriyle bilek güreştiriyorlar, vesayet
savaşları yapıyorlar, DAEŞin varlığını
pazarlıklarını artırmanın bir formülü olarak
görüyorlar. Batı kendi refah demokrasisinin devamı için Doğu
medeniyetlerini çatıştırmak istiyor. Bu, Batı için
sürdürülebilir bir mantık değildir. Dünyada kazanan terör değil,
dünyada kazanan eninde sonunda insanlık olacaktır.
Sayın milletvekilleri, dost ve müttefik olarak
bildiğimiz Amerika Birleşik Devletlerinin yakın coğrafyamızda
son dönemdeki tutarsız politikalarını ibretle izliyoruz. Bugün
grup toplantımızda Sayın Başbakanımızın da
ifade ettiği üzere, biz yıllardır NATOda ABDyle beraberiz,
birçok alanda stratejik ortaklığımız var, bütün bu
ortaklığın bir terör örgütü tarafından gölgelenmesine ABD
izin vermemelidir. FETÖ orada, PKKnın uzantıları
sınırımıza gelmiş, yanımıza
yanaşmış, YPGsi, PYDsi
YPG eşittir PKKdır. Biz
bunların artık ABD tarafından da görülmesini istiyoruz. Türkiye
Cumhuriyeti bunu yeni Amerikan hükûmetinden bekliyor. Suriyeyle uzun bir
sınırımız var. Yaşanan iç savaş nedeniyle
ülkemizi çok rahatsız eden bir durumla karşı
karşıyayız. 3 milyon mülteci kardeşimizi
barındırıyoruz. ABDnin YPG ve PYDden hızla
uzaklaşmasını ve terörle mücadelede bize destek vermesini
bekliyoruz. Biz burada yeni yönetimi sorumlu tutmuyoruz, inşallah, yeni
yönetim teröre karşı evrensel bir amaçla ve evrensel değerlerle
mücadele eder diyoruz. Bu Obama yönetiminin maalesef marifeti, mafyayı
kullanarak mafyayı alt etmek mümkün olmadığı gibi terör
örgütünü kullanarak da terör örgütünü ortadan kaldırmak mümkün
değildir, böyle bir devlet anlayışı olamaz. Sayın
Barack Obama seçildiği zaman dünya barışı için bir umut
olacak zannedilen Obama yönetimi maalesef görev süresi içerisinde
başarılı olamamıştır. Aktivistler ve dünya
barışı için uğraşanlar, Barack Obama için artık
Barack Obama yerine bırak Obama demeyi tercih eder
olmuşlardır.
Sayın milletvekilleri, özellikle terör
saldırılarından sonra sosyal medya üzerinden yapılan ötekileştirici,
sorumsuz, milletimizi bölmeye yönelik, devletimizin bekasını tehdit
edecek bu sosyal medya hesaplarından gönderilen mesajları hep beraber
reddetmeli ve bu tür sosyal medya hesaplarına asla prim vermemeliyiz. Dönem
farklılıklarımızın, yaşam tarzlarımızın,
ayrılıklarımızın konuşulacağı bir dönem
değildir. Dönem, millî birlik ve kardeşliğimizi esas alan,
sağduyulu, uyanık, kararlı ve itidalli olma dönemidir. Sosyal
medyada veya farklı alanlarda yaşam ve inanç tarzı, etnisite ve
mezhep üzerinden kim kimi üzüyorsa, kim bir başkasını
kınıyorsa şiddetle hep beraber karşı
çıkmamız gerekir. Madem terörün hedefi kaos çıkarmak, madem
terör fitneyle ayrımcılığı artırarak moral
değerlerimizi sıfırlamak istiyor, tam tersine bir
anlayışla, herkesin ferdî sorumluluğunu da bilerek, toplumsal
psikolojiyi ayakta tutarak, itidalli ve uyanık bir stratejiyle millî
birlik ve beraberliğimizi pekiştirmeli, kardeşliğimizin
farkına varmalıyız. Aynı zamanda terörle mücadelemizde güya
yumuşak mesajlar veren ancak terörle aynı yerde duran ikircikli
davranış ve yapılara karşı da uyanık
olmalıyız. Her türlü ayrıştırıcı,
kutuplaştırıcı söylemler terörün amacına hizmet eder.
En büyük gücümüz millî birlik ve beraberliğimizdir. Türkiye sosyal bir
hukuk devletidir, bütün vatandaşlarımızın hayat
tarzları, inançları ve düşünceleri devletimizin güvencesi
altındadır. Dolayısıyla ne terör ne de terör sevicileri
bizi asla ama asla bölemez.
Sayın milletvekilleri, özellikle son zamanlarda
farklı terör örgütleri bir araya gelerek alçakça katliamlarla bizi
köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Terör
örgütlerinin hepsinin patronları aynı, hepsinin hedefi ise Türkiyedir.
Biz, terörle verilen hiçbir mesajı almıyor, teröristlerin
verdiği hiçbir mesajı da kabul etmiyoruz. Daha bir ay önce
Beşiktaş Şehitler Tepesinde polislerimize yapılan
kalleş saldırı, Kayseride askerlerimize yapılan kahpece
eylem ve son olarak Reinada katledilen insanlarımız, hiçbirini
unutmadık ve unutmayacağız. Bunlar belki de farklı terör
örgütü eylemleri fakat niyet ve amaç aynı, Türkiyeyi kaosa,
ümitsizliğe ve panik hâline sürüklemek, Türkiyenin itibarını
azaltmak ama asla bunu elde edemeyecekler.
Birileri tüm bunlara gözlerini kapayıp, imdat
çığlıklarına kulaklarını tıkayıp
soruyorlar: Neden mücadele etmiyorsunuz? Neden bunları engellemiyorsunuz?
Suriyede ne işiniz var? diyorlar, hemen cevap verelim: Oralarda olma
sebebimiz burada yani ülkemizde teröre kurban verdiğimiz
şehitlerimizdir. Masum insanları katleden silahlar oralardan
geldiği ve gelmeye devam ettiği içindir. Ve hiç kimse unutmasın
ki Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir, dolayısıyla Türkiye
terörü kendi topraklarında değil, vatandaşlarımıza,
insanlarımıza ölüm nereden ithal ediliyorsa orada müdahale etme hakkına
sonuna kadar sahiptir.
Evet, gerekirse öleceğiz, belki şehitler
vereceğiz ama asla diz çökmeyeceğiz
ÖZKAN YALIM (Uşak) Niye vereceğiz ya,
boşu boşuna niye vereceğiz şehit ya?
HURŞİT YILDIRIM (Devamla) -
asla zalime
boyun eğmeyeceğiz, terörün ağına
takılmayacağız. Biz, bin yıllık farklı inanç mozaiği
ve kültürümüzle beraber yaşıyor ve birbirimizi seviyoruz. Malazgirtte
Kutülamarede, Çanakkalede, Sakaryada, Dumlupınarda nasıl toplu
vurduysa yürekler, 9 Eylülde düşmanı nasıl inançla, imanla tek
yumruk olarak döktüysek denize, yine aynı inanç ve kararlılıkla
terör ve teröristleri de tarihe gömeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Konuşmama son verirken, ülkemiz, milletimiz ve
devletimizin bekası için, tarifi Anayasada geçen hukuk düzenimizi
korumak, terör örgütleriyle mücadelemizi hızlı ve etkin sürdürebilmek
için OHALin uzatılmasının faydalı, zaruri ve acil
olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Efendim, kayıtlara girmesi açısından 60a göre pek kısa bir
söz istiyorum şu bakımdan: Biraz önce konuşan hatip,
olağanüstü hâlin 2002 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti
tarafından kaldırıldığını ifade etti; bu,
tamamen yanlıştır.
Şöyle yanlıştır: 19 Haziran 2002
tarihinde toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hakkâri ve Tunceli illerinde
devam eden olağanüstü hâlin kaldırılmasına ve
Diyarbakır ve Şırnak illerinde ise son kez
uzatılmasına karar verilmiştir ve son kez uzatılma tabiri
geçmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti 3
Kasım seçimlerinden sonra iktidar olmuştur, iktidara gelmiştir
ve Hükûmetin aldığı herhangi bir karar yoktur
kaldırılma konusunda, bir tasarrufu yoktur. Kayıtlara geçmesi
açısından ifade ettim efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu,
tutanaklara geçmiştir.
HURŞİT YILDIRIM (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım
HURŞİT YILDIRIM (İstanbul)
Sayın Başkan, söylediğim beyanlarda bir çelişki yoktur, 30
Kasım 2002 tarihinde OHAL kaldırılmıştır.
BAŞKAN Sizin söyledikleriniz de tutanaklara
geçmiştir Sayın Yıldırım.
Siyasi parti grupları adına yapılan
konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi, Hükümete söz vereceğim.
Başbakan Yardımcısı Sayın
Numan Kurtulmuş, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Bakan, konuşma süreniz yirmi
dakikadır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Olağanüstü hâlin üç ay süreyle
uzatılması yönündeki Hükûmetimizin prensip kararı üzerindeki
görüşmelerin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Daha önce, Millî Güvenlik Kurulu tavsiye kararı ve Bakanlar Kurulunun
prensip kararı doğrultusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin
vermiş olduğu olağanüstü hâl, görülen lüzum üzerine bir kere
daha uzatılmıştı. Bir kez daha, Bakanlar Kurulumuz
tarafından bugün itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen
prensip kararıyla önümüzdeki 19 Ocak 2017 Perşembe akşamı
saat birden itibaren geçerli olmak üzere olağanüstü hâlin üç ay süreyle
uzatılması yönündeki kararımızı Türkiye Büyük Millet
Meclisine göndermiş bulunuyoruz.
Tabii ki karar ne Hükûmetin prensip
kararıdır ne Millî Güvenlik Kurulunun verdiği tavsiyelerdir,
karar nihayetinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıdır. Yüce
Meclisin almış olduğu karar çerçevesinde de olağanüstü
hâlin uzatılıp uzatılmayacağına karar verilecektir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, 120nci madde, Anayasanın 120nci maddesi, Anayasayla
kurulan hür demokrasi düzeninin, temel hak ve hürriyetlerin ortadan
kaldırılmasına yönelik herhangi bir yaygın şiddet
eylemi ortaya çıktığında Türkiye Büyük Millet Meclisine
olağanüstü hâl ilan etme yetkisini veriyor. Ayrıca 121inci maddede
Bakanlar Kuruluna her defasında dört ayı geçmemek üzere
olağanüstü hâli uzatma yetkisini veriyor. Bütün bunları
kullandık, bugün bir kere daha kullanmak üzere prensip kararını
Meclisin tensiplerine arz ediyoruz. Ayrıca 120nci ve 121inci madde
çerçevesinde yapılan uygulamalar 667 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle çizilen ana çerçevede de uygulamaya devam etmiş, bugüne
kadar da uygulamalar sürdürülmüştür.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
olağanüstü hâle niçin ihtiyaç var? Buradan başlayarak
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Oraya geçmeden önce
bunlara cevap verilmeliydi. Millî Güvenlik Kurulu kararı
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Onu da söyleyeceğim, hiç merak etmeyin, onu da
söyleyeceğim.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Son kez
mi Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Olağanüstü hâlin devamıyla ilgili niçin ihtiyaç var? O
sorudan başlamak istiyorum. Aslında Türkiyenin içinde bulunduğu
olağanüstü şartlar devam ettiği için Türkiyede bir olağanüstü
hâl uygulamasına ihtiyaç var. Burada uzun uzun konuşarak vaktinizi
almak istemem ama üç tane temel şartın, Türkiyeye millî güvenlik
tehdidi oluşturan temel unsurun varlıklarını devam
ettirdiği görülüyor. Bunlardan birisi, Türkiyenin yakın çevresindeki
şartların, buralarda ortaya çıkmış olan derin
istikrarsızlık ve siyasi türbülansların ülkelerde, Suriyede,
Irakta ve bölgemizdeki diğer ülkelerdeki bölünme ve dağılma
senaryolarının uygulamaya konulmasının, ayrıca çok
sayıda silahlı terör grubunun bu bölgelerde çok rahatlıkla
hareket ederek hem bu ülkelerin insanlarına ziyan vermesi, zarar vermesi
hem de bu ülkelerdeki varlıkları üzerinden Türkiyeyi tehdit
altına almaya devam etmesinin hepimiz tarafından gözlemlendiği
bir gerçektir. Dolayısıyla Türkiye, çevresinde bu kadar büyük oyunlar
devam ederken, bu kadar büyük terör saldırıları devam ederken,
her an Türkiyenin sınırlarının ötesinden Türkiyeye
karşı tehditler ulusal güvenlik riski olarak
karşımızda dururken olağan şartlar içerisinde
yaşıyor diyemeyiz. Dolayısıyla tek başına bunun
da bir olağanüstü millî güvenlik meselesi olduğunu görmek
mecburiyetindeyiz.
İkincisi: 2015 yılının Temmuz
ayından itibaren devam eden doğrudan doğruya Türkiyeyi,
tarafı ne olursa olsun, hangi gerekçeyle hareket ederse etsin, hangi
toplumsal kesimi hedef seçmiş olursa olsun, hangi eylem türünü
benimsemiş olursa olsun ortak hedef olarak Türkiye Cumhuriyeti devletini
ve aziz milletimizi hedef alan bir terör saldırısıyla
karşı karşıyayız. Bu terör örgütleri eş
zamanlı olarak Türkiyeyi tehdit altında tutmaya devam ediyorlar. Tek
tek bütün olayları saymak değil, sadece
yaşadığımız son dört terör olayını bir kere
daha gözden geçirirsek Türkiyenin ne büyük bir saldırıyla
karşı karşıya olduğunu ve bu tehdidin nasıl
artarak devam etmekte olduğunu görürüz: Bunlardan birisi
Beşiktaş saldırısıdır, birisi Kayseri
saldırısıdır, bir diğeri Rus Büyükelçisine
yapılan saldırıdır, en sonuncusu da maalesef Ortaköyde
yılbaşı gecesi yapılan saldırıdır. Bu
saldırıların her birisinde kullanılan terörist yöntemler
farklıdır, bu saldırıdaki her bir terör örgütünün
kimliği farklıdır, bu saldırıda hedef alınan
kitlelerin her birisi de farklı farklı kitlelerdir. Ama Allah aşkına
bana söyleyebilir misiniz Ortaköydeki saldırının hedefiyle Kayserideki
saldırının hedefi arasında ne fark vardır? Hepsinin
hedefi bu aziz milletimizdir, vatanımızdır, ülkemizin
birliğidir, ulusal güvenliğimizdir ve Türkiyenin geleceğidir.
Onun için bu saldırının Türkiyeye karşı
yapılmış bir saldırı olduğunu, bu saldırılara
karşı milletçe yekvücut olarak durmamızın mecburi
olduğunu bir kere daha hatırlatmak isterim. Özellikle son Ortaköy
saldırısı üzerinden daha önceki terör
saldırılarında verilen mesajlardan başka farklı
mesajlar da verilmek isteniyor. Bunlardan birisi Biz 2017 yılında da
milletin başına bela olmaya devam edeceğiz. deniliyor. Biz de
çok açık söylüyoruz: Hangi terör örgütü olursa olsun, arkasında kim
olursa olsun, motivasyonları ne olursa olsun biz de 2017 yılında
bütün terör örgütleriyle mücadele etmeye kararlıyız, sonuna kadar
mücadele edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ayrıca, diyorlar ki
Son
zamanlarda maalesef bunu sosyal medya üzerinden de derinleştirmeye
çalışan bazı gafiller ve hainler var. Çok açık söyleyeyim,
onların hepsini de takip ediyoruz, takip etmeye devam edeceğiz. Bu
memlekette hayat tarzları üzerinden bir ayrışma yapmaya
çalışıyorlar; Ortaköy saldırılarının
arkasındaki temel nedenlerden birisi de budur. Buna karşı da
uyanık olmak zorundayız.
Yine, Ortaköy
saldırısının özellikle Türkiyenin Türkiye
sınırları dışındaki terörle mücadelesindeki
başarısını hazmedemeyenlerin bir işi olduğunun da
altını çizmek isterim. Türkiyeye diyorlar ki Sesinizi
çıkarmayın, terörün başka ülkelerdeki kaynaklarını
kurutmaya kalkmayın. Çok açık ifade etmek istiyoruz, ülkemize
karşı tehdit nereden gelirse gelsin, hangi coğrafyadan Türkiyeye
karşı terör örgütleri bir tehdit oluşturmaya devam ederse etsin
hepsiyle mücadele etmeye de devam edeceğiz.
Yine aynı şekilde, 15 Temmuz 2016 FETÖ
terör saldırısını, bu Gazi Meclisin
yaşadığı o saldırıları da bir kere daha
hatırlıyoruz, bir kere daha 15 Temmuz sonrasında milletimizin
verdiği o kahramanca mücadeleyi takdirle, şükranla yâd ediyoruz.
Allah bir daha milletimize öyle günler göstermesin ama 15 Temmuzdan
aldığımız dersi de tekrar tekrar hatırlayarak birlik
içerisinde, dirlik içerisinde yolumuza devam etmemiz gerektiğini de bir
kere daha hatırlıyoruz. Ancak 15 Temmuzdan sonra bu yüce Meclisin
olağanüstü hâli ilan etmesini gerektiren FETÖ terör örgütünün
saldırıları ki her ne kadar bir darbe teşebbüsünde
bulunamayacak şekilde belleri kırılmışsa da devlet
içerisinde hâlâ bazı noktalarda varlıkları devam ediyor. Örnek
olarak söylüyorum, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin içerisinden çok
sayıda FETÖ mensubu eşkıya dışarıya
çıkarılmış olmasına rağmen, bugün bile
yapılan soruşturmalar sonucunda bazı rütbeli subaylar olmak
üzere açığa alınanlar oldu. Aynı şekilde adliye teşkilatımızın
içinde, aynı şekilde Emniyet teşkilatımızın
içinde, aynı şekilde devletin başka gruplarının
içerisinde de maalesef FETÖ ve onunla bağlantılı, iltisaklı
grupların, kişilerin varlığını biliyoruz.
Dolayısıyla, tam hukuki tabiriyle söyleyeyim: Henüz FETÖnün
devletten arındırılması
sonlandırılmamıştır. FETÖnün ve bütün terör
örgütlerinin devletin içerisinden arındırılmasını
sağlayana kadar olağanüstü hâl uygulamasına
ihtiyacımız olduğunu bir kere daha sizlerle paylaşmak
istiyoruz. Gönlümüz arzu eder ki bu ve saydığımız
saymadığımız olağanüstü hâli gerektiren başka
gerekçeler bir an evvel ortadan kalkar ve Türkiyede olağanüstü hâlin
devam etmesine gerek kalmaz. Hiçbir hükûmet olağanüstü hâlin sürekli devam
etmesini istemez. Hele AK PARTİ gibi sayısal çoğunluğuyla
istediği yasayı çıkarma gücüne sahip olan bir iktidarın
olağanüstü hâle başvurması, bunu kullanarak
yapamadığı bazı şeyleri yapması anlamında
değildir. Olağanüstü hâl, devletin millî güvenliği
bakımından gereklidir, zorunludur ve inşallah bir müddet daha...
Eğer Genel Kurul tasvip ederse, bu süre içerisinde de olağanüstü hâli
gerektiren gerekçeleri ortadan kaldırarak inşallah yolumuza devam
edeceğiz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
olağanüstü hâl uygulamaları içerisinde güvenlik ve özgürlük dengesine
dikkat ediyoruz. Bu çerçevede, inanın ki kılı kırk yararak
vatandaşlarımızın günlük hayatını etkileyecek
hiçbir uygulamanın olmasına müsaade etmiyoruz. Hiçbiriniz
diyemezsiniz ki sokaktaki vatandaşımızı günlük
hayatında ilgilendiren, ticaretini, eğitimini, diğer meseleleri
ilgilendiren, olağanüstü hâlden kaynaklanan herhangi bir sorun ortada
olsun. Ancak devlete karşı birtakım eylemler içerisinde
olanların, FETÖyle irtibatlı, iltisaklı olanların, terör
gruplarıyla irtibatlı olanların karşısında da
titizlikle mücadele vermeye her hâlde devam edeceğiz.
Dolayısıyla, özgürlük-güvenlik dengesinde mümkün olduğu
hassasiyetle konunun üzerinde duruyoruz, vatandaşımızın
günlük hayatını etkilemeden olağanüstü hâlin sürdürülmesine
dikkat ediyoruz.
Bir başka önemli mesele ise, olabilecek olan
adaletsizliklere karşı inanın ki en az sizler kadar titiz ve
hassas davranıyoruz. Çok önemli, çok geniş çaplı
operasyonların yapıldığını biliyoruz. Arada
haksızlık, yanlışlık yapılanlar varsa,
hazırlanan kanun hükmünde kararnamelerle haksızlık
yapılanlar -memuriyetten uzaklaştırılanlar ya da
kapatılan kurum ve kuruluşlar- yapılan soruşturmalar
çerçevesinde eğer bunlara bir haksızlık
yapıldığı ortaya çıkıyorsa yeniden görevlerine
iade ediliyor.
Sonuç olarak olağanüstü hâlin üç ay daha
uzatılması doğru ve yerinde bir karardır; üç açıdan
doğrudur: Birincisi, anayasaldır, anayasal dayanağı
vardır, mevcuttur ve bu anayasal dayanak doğru ve yerinde bir
şekilde kullanılmaktadır. İkincisi, sadece anayasal
olması yeterli değil, aynı zamanda bir meşruiyet zemini söz
konusudur. Meşruiyet zemini ülkemizin millî birliğinin, beraberliğinin
sağlanması, kamu düzeninin, devlet düzeninin korunması ve bu
alandaki gerekli adımların atılabilmesi için kamu yönetimine
ilave desteklerin verilmesidir. Üçüncüsü ise somut bir zarurete dayanıyor.
Değerli arkadaşlarım, demin
saydığım, teferruatına vakit darlığı ve geç
olduğu için girmediğim bu üç gerekçe dolayısıyla bir
taraftan terör örgütlerinin her birisiyle canhıraş bir mücadele
verirken, bir taraftan FETÖ ve onunla bağlantılı grupların
hâlâ devam eden fitne ve fesat işlerine karşı mücadele verirken
bu somut bir millî güvenlik gerekçesi oluşturuyor ve bu somut zarurete
dayalı olarak da olağanüstü hâlin üç ay daha
uzatılmasını takdirlerinize arz ediyoruz.
Şimdi, müsaadenizle, konuşmaları
sırasında hakikaten değerli tavsiyeleri olan
arkadaşlarımız oldu, onları not aldık, onlardan ciddi
şekilde istifade etmeye çalışacağız. Bir kere daha
ifade etmek isterim, sosyal medyadaki provokatörlere karşı son derece
hassas ve dikkatli bir şekilde davranıyoruz. Bazı
arkadaşlar alındılar ama kusura bakmayın sosyal medya
dingonun ahırı değildir. Sosyal medya çok önemli bir yer, çok
büyük bir bereket, çok büyük bir lütuf. Bunu iyi, olumlu bir şekilde
kullanırsak,. milletimizin ve insanlığın hayrına
kullanırsak çok verimli sonuçlar elde edebiliriz. Ama sosyal medya
üzerinden, oturdukları köşelerden, üç beş tane trol, hayat
tarzları üzerinden insanları bölmeye kalkacak, Sen Alevisin, sen
Sünnisin. diye bunların üzerinde oyunlar oynamaya çalışacak;
üç beş tane trol bu memleketteki insanların itibarlarını
zedeleyecek, halkı bölecek birtakım işler yapacak; bunlara
müsaade etmeyiz. Bakın, sadece geçen hafta içerisinde 92 kişi bu tür
tweetleri dolayısıyla takip edilmiş, hakkında tahkikat
açılmış ve ilgili makamlara gönderilmişlerdir. Burada demin
konuşulduğu için ifade ediyorum, sizlerin de elinizde somut bilgi,
belge varsa bunları ilgili kurumlara bildirin.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Şevki
Yılmazla ilgili bir şey yaptınız mı Sayın
Bakanım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Bunların hepsine karşı soruşturmalar
başlatılıyor. Bunların bir kısmı mahkemelere sevk
edilmiştir. Hepsinden hesabını soracağız.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Diyanet
İşleri Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Dinle dinle!
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Bir dinleyin. Varsa elinizde somut bir şey verin, onlarla
ilgili şey yapalım.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Açıklaması var, açıklaması var.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Kamuoyundan
açıklamaları var. Koskoca Diyanet İşleri Başkanı
açıklama yapıyor. Siz kulaklarınızı
tıkıyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Yılbaşı kutlanmasın diyor; bu nasıl bir şey?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri
Başkanının
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Bu
yaşam biçimine müdahale değil midir Sayın Bakanım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Müsaade eder misiniz.
Diyanet İşleri Başkanının
terör saldırısı karşısında yapmış
olduğu açıklama hepimizin ortak yeridir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Öncesinde, öncesinde
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Diyor ki: Bu saldırı ha bir eğlence yerine
yapıldı, ha bir camiye yapıldı.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Yılbaşı
öncesinde
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Dolayısıyla, bunlar üzerinden toplumu bölmeyelim. Herkes
bunlara dikkat etsin.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Bakan
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Öncesi,
öncesi
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Bakan, Şevki Yılmaza ne diyorsunuz?
HÜDA KAYA (İstanbul) Şevki Yılmaz
için ne diyorsunuz Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Ben size laf atmadım. Bak, siz konuştunuz; gelin,
söyleyeceğiniz varsa söyleyin. Böyle bir şey yok.
BAŞKAN Siz devam edin Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla)
Şimdi, arkadaşlar, iki sefer söylendiği için cevap vermek
mecburiyetindeyim. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş olan
3/1/2017 sayılı Bakanlar Kurulu Prensip Kararı ve bu prensip
kararından
Ancak şunu demeye getirdiniz: Usulsüzlük yaptınız.
falan gibi ya da hatta hadi biraz daha hafif söylediniz diyeyim, Gümrükten mal
kaçırdınız. demeye getirdiniz. Kusura bakmayın, ayın
11inde rutin Millî Güvenlik Kurulu toplantısı var. Ayın 15inde
rutin Bakanlar Kurulu toplantımız var. Ayrıca, ayın 19unda
bitiyor -yani önümüzdeki hafta- bu olağanüstü hâl meselesi.
Dolayısıyla, burada herhangi bir usul hatası
yapılmamıştır. Ben basın açıklaması
yaptığım zaman
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ayın 3ü
yazmışsınız Sayın Bakan, ayın 3ü.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Bir, dinler misin. Bir dinle, cevap vereyim kardeşim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Dinliyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Dün basın toplantısı sırasında, Bakanlar
Kurulu sırasında ben basın toplantısını yaparken
bu konu gündeme gelmemişti. Ondan sonra konu gündeme geldi.
Değerli arkadaşlar, Olağanüstü Hâl
Yasasının 3üncü maddesine göre, olağanüstü hâlin
uzatılmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu bu prensip kararını
alırken aynen ifadesi, diyor ki: Karar almadan önce Millî Güvenlik
Kurulunun görüşünü alır. Bu sabah itibarıyla Millî Güvenlik
Kurulu üyelerinin ve Bakanlar Kurulu üyelerinin bu konuyla ilgili
kararları, iradeleri gerçekleştirilmiş, imzaları
alınmış ve bu anlamda Bakanlar Kurulunun prensip kararına
dayanak teşkil eden Millî Güvenlik Kurulunun prensip kararı da
Bakanlar Kuruluna gönderilmiştir. Herhangi bir işlem eksikliği
yoktur.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ne zaman?
Nasıl oldu? Evrak üzerinden mi aldınız? Millî Güvenlik Kurulunu
ne zaman topladınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Arkadaşlar, bakın, Bakanlar Kurulunda -şu karar da-
biliyorsunuz bazı kararlar elden dolaştırılarak
alınır, hatta bazen öyle olur ki uzakta olanlar faksla
imzalarını verir. İdari kararlarda karar
alıcıların iradesinin beyan edilmesi yeterlidir ve idari
kararları tamamlar.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz buraya niye
böyle yazdınız efendim?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Dolayısıyla, meselenin aslı budur, herhangi bir usul
hatası yoktur, imzalar tamdır. Herhangi bir şekilde
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Cesaretlice özür
dileyin, Yanlışlık oldu. deyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ
(Devamla) Bakın, şu alışkanlığı da terk
etmemiz lazım: Millî Güvenlik Kurulu Olağanüstü hâli
uzatmayın. dese, Bakanlar Kurulu Uzatın. dese, gelir, çıkar.
Tam tersi, Millî Güvenlik Kurulu Uzatın. dese, Bakanlar Kurulu
Hayır, uzatmıyorum. dese yine Bakanlar Kurulunun prensip
kararı esastır. Dolayısıyla, burada prensip kararları
ve prensip kararına dayanak teşkil eden kararların
alınması bakımından, idare hukuku bakımından
hiçbir eksiklik yoktur, karar yerinde ve doğrudur. Bundan sonra
kararı verecek olan siz milletvekillerisiniz.
Hayırlı uğurlu olsun. Hepinize sevgi
ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bilgen,
dinliyorum.
AYHAN BİLGEN (Kars) Çok kısa yerimden
söyleyebilirim isterseniz.
BAŞKAN Buyurunuz.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuşun (3/863) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
Millî Güvenlik Kurulunun bütün kararları tavsiye kararı
niteliğindedir. Dolayısıyla, biz Bakanlar Kurulunun üzerinde bir
irade, bir vesayeti parti olarak zaten doğru bulmuyoruz, politik olarak
kabul etmiyoruz. Ama, önümüzde bir yazı var ve bu yazıda çok
açık biçimde bir toplantı tarihi ve bir karar no.su var. Karar tek
tek üyelerin görüşleri alınarak alınmaz, toplantıda
alınır. Millî Güvenlik Kurulu toplantı yapmadan, tek tek
görüş alarak bir karar alma usulü, teamülü yok. Eğer, Millî Güvenlik
Kurulunun çalışma esaslarıyla ilgili kendi sitesinde nasıl
karar aldığı, nasıl toplandığıyla ilgili
düzenleme doğruysa, bizim okuduğumuz Anayasadan başka bir
anayasası yoksa bu ülkenin, nasıl toplanacağı, nasıl
karar alacağı konusu çok nettir. Dolayısıyla, bu
yazıda açık bir usul hatası vardır, en kibar biçimiyle
ifade ediyorum, aksi takdirde Bakanlar Kurulunun Meclisi
yanıltmasıyla ilgili bir tartışma yapmak zorunda
kalırız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bilgen.
Sayın Gök
41.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuşun (3/863) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Tabii, bu iktidarın en büyük sorunu,
inandırıcı olabilmek sorunu. Bir planlama yok, günlük yürüyen
işlere göre kararlar alınıp süreçler götürülüyor.
Ben şimdi Sayın Numan Kurtulmuşu
izlerken hangi Sayın Numan Kurtulmuş diye içimden geçirmek durumunda
kaldım. Çünkü olağanüstü hâlin ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşüldüğü 21 Temmuz 2016 tarihinde, o zaman burada Adalet
Bakanı Sayın Bekir Bozdağ konuşma yaptı ve
olağanüstüyü savunarak dedi ki hepimize: Arkadaşlar, merak etmeyin,
amacımız üç aydan daha kısa sürede OHALi
kaldırmaktır.
Hemen ertesi gün de Sayın Numan Kurtulmuş
-bugün burada olağanüstü hâlin uzatılmasından bahsediyor- aynen
şunları ifade etti: Olağanüstü hâlden kırk-kırk
beş gün içinde sonuç alıp bitirmeyi planlıyoruz.
Şimdi ben de haklı olarak soruyorum: Hangi
Sayın Numan Kurtulmuş? O andaki Sayın Numan Kurtulmuş mu,
şu andaki Sayın Numan Kurtulmuş mu? Yani, bir iktidarın bir
kararlılık içerisinde olması gerekir, böyle kararları
sürekli değişen bir iktidarın
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
LEVENT GÖK (Ankara) Toparlayayım izin
verirseniz.
BAŞKAN Buyurunuz, mikrofonunuzu
açıyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) Kararları, sürekli güncel
olaylara göre değişen, öngörüsü olmayan bir iktidar gerçeğiyle
karşı karşıyayız. Daha başlangıçta
söyledikleri sözlerin aksine bir tutumla şu anda Sayın Kurtulmuş
daha da uzatılabileceğini de ima eden bir açıklamada bulundu.
Yani, iktidar partisine yakışan tavır bu değildir. Gerçekçi
olmak gerekir. Ben baştaki Sayın Numan Kurtulmuşun
açıklamalarının daha muteber olmasını dilerdim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
6.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca
ülke genelinde ilan edilen ve 11/10/2016 tarihli ve 1130 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2017
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/863) (Devam)
BAŞKAN Şahsı adına Mahmut
Tanal, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, olağanüstü hâlle ilgili sayın grup
başkan vekilimiz söyledi, daha önceki dönemlerde olağanüstü hâlin
devlete karşı yapıldığını, halka
karşı yapılmadığını yetkililer
söylemişti, hatta Sayın Kurtulmuş kırk beş gün
süreceğini söylemişti ancak bu kırk beş gün değil,
altı ay bitti, şimdi üçüncü bir üç ay daha isteniyor ki tam dokuz ay
sürmüş olacak. Gerçekten siyasi iktidarın inandırıcılık
sorunu çok önemli.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Daha bir üç ay daha gelir.
MAHMUT TANAL (Devamla) Öncelikle, siyasi
iktidarın bu inandırıcılığını kamuoyuna
kabul ettirmesi lazım.
Şimdi, Sayın Başbakan
Yardımcısı dedi ki: Olağanüstü hâli üç gerekçeden
dolayı uzatıyoruz. Bir, komşu devletlerin
dağılması neticesinde yaygın olan olaylar denildi. Bir
sefer, Anayasamızın ne 120nci maddesinde ne de 121inci maddesinde
diğer devletlerin dağılması sonucunda Türkiyede
olağanüstü hâlin ilan edileceğine ilişkin bir hüküm yoktur. Siz,
başından itibaren olağanüstü hâlin kuruluş amacı ve
gerekçesi neyse ancak o argümanlarla ileriye gidebilirsiniz, ancak o
argümanlarla yeni bir süre uzatım talebinde bulunabilirsiniz.
İkincisi, dediniz ki: Türkiyede 2015 Temmuzundan sonra yaygın olan
olaylardan dolayı buna ihtiyaç vardır. Peki, 2015 Temmuzundan sonra
buna ihtiyaç varsa 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimine kadar niye
beklediniz? Sizin bu argümanınız da doğru ve yerinde değil.
Ayrıca, ilk olağanüstü hâl ilan
edildiği zaman Bakanlar Kurulunun kararında ve Millî Güvenlik
Kurulunun tavsiye kararında 15 Temmuz 2015 olaylarına
değinilmiyor; diğer ülkelerin dağılmasına, yaygın
şiddet olaylarına değinilmiyor. Yani, bu anlamda ileri
sürmüş olduğunuz argümanlar çürük.
Geliyorum son argümanınıza. Son
argümanınız nedir? Diyorsunuz ki: Efendim, Türkiye'de son yaygın
olaylar var. Allah'tan korkun ya! Siz olağanüstü hâli ilan etmeseydiniz
yine bu olaylar ne olacaktı, daha kötüsü mü olacaktı? Bundan daha
kötü, daha büyük bir felaket nasıl bu toplumun başına gelebilir?
Kayseri'de oluyor, Beşiktaşta oluyor, Ortaköyde oluyor, Ankara Gar
olayında da oldu, neredeydiniz siz? Yani, onun için, eğer
olağanüstü hâl de olmasaydı olabilecek olan budur; olağanüstü
hâl de var, hiçbir güvenlik tedbiri, hiçbir şey almadınız. Onun
için, gerçekten bu olayın asıl amacı terör örgütleriyle mücadele
değil. Eğer sizin asıl amacınız terör örgütleriyle
mücadele olmuş olsaydı
Bakın, Bitliste İl Jandarma
Komutanlığı PKK terör örgütüne yönelik operasyon yapmak istiyor,
Valilikten izin almak istiyor, kararları burada, Valilik diyor ki:
Efendim, bu operasyonu bir başka zamana erteleyin.
Bitlis milletvekilimiz de burada, buyurun size
fotokopisi.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Tarihi kaç onun?
MAHMUT TANAL (Devamla) 2013. Buyurunuz, buyurunuz,
inceleyin değerli arkadaşım.
Onun için, terör örgütlerini büyüten, besleyen,
yeşerten, bugüne getiren sizlersiniz.
Şimdi, yine AKP Grubu adına konuşan
bir başka arkadaşımız şunu söyledi, dedi ki
arkadaş
Efendim, 15 Temmuz darbe girişimi öncesinden kalktılar
17-25 Aralığa geldiler. 17-25 Aralık da bir devletin nasıl
soyulduğunu gösterdi ya. Bakın, benim taktığım saat 50
lira. O saati kim taktı? FETÖcüler mi o bakanın eline o saati
taktı? O bakanların evine para kutularını, dolarları,
kasaları FETÖcüler mi götürdü? Peki, FETÖcüler götürdüyse faiziyle
birlikte niye FETÖcülere iade etmediniz? Kim aldı onu faiziyle birlikte?
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın, burada Millî Eğitim
Bakanı oturuyor herhâlde
Oturuyor. AKP milletvekillerinden bir
arkadaşınız -kendisi de burada- Sayın Salih Bey bir gün
beni aradı, dedi ki: Ya, arkadaş, bu Aktif Sendika var. FETÖ terör
örgütünün sendikası diyorlar. Bu, 17-25 Aralıktan sonra
kurulmamış, bakanın bu karardan haberi yok. Bana bir tane verir
misiniz, ben kendisine göstereceğim. Ben de kendisine Whatsappdan
attım. Bilmiyorum gösterdi mi göstermedi mi. Bakın, 2 Ocak 2014
tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı Türkiye'deki 81 ile
yazı gönderiyor, diyor ki: Bu Aktif Sendikası kurulmuştur, IBAN
numarası şudur, hesap numarası şudur, lütfen bunu
valilikler tüm il millî eğitim müdürlüklerine bildirsinler, bu
sendikanın üyeliği hususunda yardımcı olsunlar.
Buyurun ben size veriyorum Beyefendi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yardımcı kelimesi var mı? Yok. Abartma!
MAHMUT TANAL (Devamla) Ne var?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yardımcı olmak yok, haber verme var.
MAHMUT TANAL (Devamla) Haber verme var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bütün sendikalara yapılan şey gibi.
MAHMUT TANAL (Devamla) Peki, sizin
arkadaşlarınız, vekiller diyor ki: Bu terör örgütüdür. Niye
kurdurttunuz, niye izin verdiniz? Vatandaşı niye üye
yaptınız? Suç değilse niye bu insanlar sırf sendikaya üye
oldu diye açığa aldınız?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Herkese yapılan bir uygulama.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Bilmeden konuşma.
MAHMUT TANAL (Devamla) Bakın, daha ötesi
Maliye Bakanı laf atıyor. Şimdi, Maliye Bakanına cevap.
Maliye Bakanı, siz bu sendikaların aidatlarını niye
kaynaktan kestiniz? Siz de o suça ortak olmadınız mı?
Bakın, bir, sendikayı üye yapan Millî Eğitim
Bakanlığı, aidatını kesen Maliye Bakanı.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt)
Bilmeden konuşma!
MAHMUT TANAL (Devamla) Bana laf
atacağına bu insan
Devlet vatandaşa pusu kurmaz. Devlet
vatandaşı hukuk içerisinde yaşatır. Siz vatandaşa pusu
kurdunuz, pusu. (CHP sıralarından alkışlar)
Bizde, bakın, Şanlıurfada
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) FETÖ
vekâlet mi verdi sana?
MAHMUT TANAL (Devamla) Bakın, Sayın
Adalet Bakanı, sana geliyorum şimdi, laf atan hepinize. Senin
hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcısı fezleke düzenlediği
zaman, IŞİD terör örgütüne -Sayın Türkeş de burada
olsaydı- o silahları gönderirken orada Lütfen, bunların
geçişine izinsiz geçiş verin. diyen siz değil misiniz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Bunların hepsi FETÖnün lafları.
MAHMUT TANAL (Devamla) Sizin hakkınızda
fezleke düzenlendiği zaman Türk Ceza Kanununun 278inci maddesinde
Soruşturmada adli yargıyı etkileme suçu
kaldırılsın. diye sizin için kanuni düzenleme
yapılmadı mı?
Bakın, sizin FETÖ terör örgütü
FETÖyü öven
sizsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen Genel Kurula
hitap edin.
MAHMUT TANAL (Devamla) Bakın, FETÖyü öven,
Adalet Bakanı, Adalet Bakanı.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Sen FETÖnün
avukatı mısın?
MAHMUT TANAL (Devamla) Ne diyordu? Efendim
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Avukatı
mısın sen FETÖnün?
MAHMUT TANAL (Devamla) Ben
insanlığın avukatıyım, ben mazlumların
avukatıyım, ben kimsesizlerin avukatıyım.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Hayır,
hayır, asla öyle değilsin. Asla, asla öyle değilsin sen.
MAHMUT TANAL (Devamla) Zalimin
karşısında, mazlumun yanındayız biz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Yanlış
konuşuyorsun. FETÖnün avukatlığını yapıyorsun
şu anda.
MAHMUT TANAL (Devamla) Bakın, FETÖyü
arıyorsanız, Genel Başkan Yardımcınız Şaban
Dişliyi sorun. FETÖyü arıyorsanız, kardeşi Mehmet
Dişliyi sorun. FETÖyü arıyorsanız, şurada
parmağımı kıran Muhyettin Aksak vardı ya,
arkasından sizler de itiyordunuz, FETÖden aranan Erzurum Milletvekili,
onu sorun. Eğer FETÖ
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Biraz önce Sayın Bakan dedi ki: Biz FETÖnün
her türlü ayağına girdik. Siyasi ayağınız nerede?
Siyasi ayağınız nerede kardeşlerim? (AK PARTİ sıralarından
Kürsüde, kürsüde sesleri, gürültüler)
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) CHP
ne yapıyor siyasi ayağına? CHP ne yapıyor FETÖnün siyasi
ayağına?
MAHMUT TANAL (Devamla) Bakın, Türkiyede bu
15 Temmuz FETÖ darbesini yapan tüm generallerin atanmasıyla ilgili o
kararların altında sizin imzanız var. Ben Ergenekon, Balyozda
gidip Siz haksızlık yapıyorsunuz, hukuksuzluk
yapıyorsunuz. dediğimde, aynı Bekir Bozdağ Sen
darbecilerin avukatı mısın? derdi. O dönemde ne diyorduk biz?
Siz orduya kumpas kurdunuz. diyorduk biz.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) 17-25ten
sonra ne dediniz, bir de onu söyleyin.
MAHMUT TANAL (Devamla) O dönemde yine burada
bulunan arkadaşlarımız -Sayın Doğan burada, Sayın
Metiner burada, Sayın Naci Bostancı- Ya, kardeşim, bu
Ergenekon, Balyoza niçin gidiyorsunuz? diyorlardı.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) 17-25
Aralıktan sonra ne dediniz, ondan bahsedin biraz.
MAHMUT TANAL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Ergenekon, Balyozda da doğruları biz söyledik, bugün
de yine nerede hukuka aykırılık varsa, nerede adaletsizlik varsa
biz haksızlıkların karşısındayız.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Siz
FETÖcülere sahip çıktınız.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
FETÖye selam!
MAHMUT TANAL (Devamla) Ceza Kanununda ne deniyor?
Kişi, mahkûmiyet kararı kesinleşinceye kadar masumdur.
Bakın, Aksarayda bir soruşturma var, size
de sosyal medyadan gelmiştir. Sezaryenle doğum yapılıyor,
çocuk şu anda kuvözde; çocuktan annesi ayrılıyor ve getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, içimizde anne olan arkadaşlarımız
var, kardeşlerimiz var; kuvözdeki bir çocuk anneden ayrılır
mı ya? Bu hangi zihniyetle yapılır? Bunu hangi hukuk kabul eder?
Bunu hangi düşünce kabul eder?
Onun için, hukuk herkese lazım. Ülkeyi
cemaatlere teslim eden AKPdir, FETÖye teslim eden AKPdir. Şu anda
Menzil tarikatına, Okuyucular tarikatına vesaireye teslim ettiniz.
Onun için, devletler hukukla yaşar, devletler cemaat kültürüyle
yaşamaz değerli arkadaşlar. Size önerim, hukuk
dışına çıkmayın. Bu olağanüstü hâl kanunu
gerçekten devlet içerisinde kayırmacılığa yöneliktir,
liyakat esaslarını bitiren bir husustur.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
SALİH FIRAT (Adıyaman) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman) Adım
zikredilerek sendikayla ilgili bir bilgi aldığımı
söylediler. O konuda sataşmadan dolayı bir söz almak istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz, iki dakika süreyle söz
veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
4.- Adıyaman Milletvekili Salih Fıratın,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın (3/863) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SALİH FIRAT (Adıyaman) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Sayın Tanal bu sendikayla ilgili bir açıklama yaparken daha önce
burada, 2014 yılında AKTİF-SEN adında bir sendikanın
kurulduğunu, Hükûmetin buna izin verdiğini beyan ederek, bir de bir
belge göstererek Hükûmeti zan altında bırakmıştı. Ben
de bu doğru mu, değil mi diye Tanaldan bu yazının
fotokopisini istedim, Sayın Tanal da WhatsApptan bana gönderdi. O bilgiyi
aldım, bir de Sayın Bakan Yardımcımızla görüştüm,
bu sendika hakikaten 2014te mi kurulmuş, yoksa daha önce mi
kurulmuş? Oradaki yazıda sendikanın kurucuları
Bakanlıktan bilgi istiyorlar. Bizim sendikamız 2013
yılında kurulmuştur, ancak valiliklerde bununla ilgili
üyelerimizin kayıtları konusunda bilgilendirme yapılmıyor.
Bu konuda bilgilendirme için bize yazı yazar mısınız?
deniyor ve ona cevaben sendikanın 2013 yılında kurulduğu ve
sendikanın hesap numarası ve banka bilgisi
paylaşılıyor. Yani, sendika 2013 yılında
kurulmuş, 2013 17-25 Aralık sürecinden önce kurulmuş. 2014te
kurulmamış olduğunu öğrenmiş oldum, Bakanlıktan
da bu bilgiyi teyit ettim. Konu bundan ibarettir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Fırat.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
6.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca
ülke genelinde ilan edilen ve 11/10/2016 tarihli ve 1130 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2017
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/863) (Devam)
BAŞKAN Şahsı adına ikinci
konuşmacı Halis Dalkılıç, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Dalkılıç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasimizin, milletimizin,
vatanımızın hedef alındığı 15 Temmuz alçak
darbe ve işgal girişiminin bir neticesi olarak OHAL
kararının üç ay daha süreyle uzatılması hakkında söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ben siyasetin vatandaşlara ve rakiplerine
karşı bir nezaket ve üslup olduğunu bilenlerdenim. Sayın
Tanal biraz önceki konuşmasında mikser gibi dönerek sürekli, herhangi
bir mesnede dayanmaksızın Hükûmeti, Hükûmet üyelerini hedef alan,
sürekli iftiralar, çarpıtmalar
Sayın Tanal, FETÖden girip
başka alanlardan çıkan bir üslupla, CHPye de bir
faydasının olmadığını, bu üslubun milletin de
gözünde bir kıymetinin olmadığını maalesef hâlâ
bilmiyor. Eğer bu Parlamento çatısı altında bir FETÖcülük
konuşuluyorsa ittifakla, burada FETÖcülüğü tek şüphe
taşımayan belki Tanal çıkar. Onun için döne döne burada FETÖcülükle
ilgili edebiyat parçalamanın bir mantığı yoktur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, üç gün önce
İstanbulda bir gece kulübünde hain ve alçak bir terör girişiminde
hem vatandaşlarımızı hedef alan hem misafirlerimizi hedef
alan bir terör saldırısı gerçekleşti. Diyanet
İşleri Başkanımız Mehmet Görmezin ifadesiyle, biz
terörün nereden geldiğine, mezhebine, meşrebine, ırkına,
vatanına bakmadan, her türlüsünü hem lanetliyoruz hem de her türlüsüyle
mutlak suretle mücadele etmeye devam edeceğimizi beyan ediyoruz. Orada
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve misafirlerimize
Allahtan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acilen şifalar
diliyorum.
Değerli arkadaşlar, olağanüstü hâl
kararıyla ilgili üç aylık uzatma süresinin neden
kaynaklandığını biraz önce Saygıdeğer
Bakanım, daha önceki konuşmacılar anlattı. Ancak, olağanüstü
hâl kararı daha önce devletin içerisine sızmışların,
kurumların içerisine sızmışların, vatanına,
milletine hizmet etmekten ziyade daha farklı odaklara hizmet edenlerin bu
kurumlardan, devletin yapılarının içerisinden temizlenmesi için
alınmış bir karardır. Milletimizi, vatandaşlarımızın
günlük hayatını asla etkilemeyen bir karar ve uygulamadır.
Dolayısıyla, eğer bu kararları almamış
olsaydık, olağanüstü hâl kararı olmasaydı da mevcut duruma
göre eğer bu temizliği yapacak olsaydık
Parlamentoda görüyoruz,
bir maddeyi çıkarmak için günlerce burada mücadele ettiğimize her
biriniz şahitsiniz. Dolayısıyla, bu mücadeleyi olağanüstü
hâl kararlarını alarak vermeseydik bugün FETÖcü hainler devletten
maaş alarak devletin kurumları içerisinde devam edecekti. Bu
kararı almasaydık, devletin ve milletin aleyhine çalışan 55
gazete, 28 televizyon kanalı, 35 radyo, 18 dergi, 3 haber ajansı ve
on binlerce hain devletin içerisinde bulunmaya devam edecekti. Bunların
temizliğiyle ilgili, olağanüstü hâl kararlarıyla ilgili
hızlı, kararlı, dinamik bir süreci yönetmek durumundayız ve
bu sürecin, üç aylık sürecin uzamasıyla ilgili gelen teklifi
değerlendiriyoruz hep birlikte.
Değerli arkadaşlar, maalesef muhalefet
partisinden söz alan arkadaşlar, 2002 öncesinde sanki Türkiye güllük
gülistanlıktı, terör yoktu, ekonomik sıkıntı yoktu,
IMF diye bir problem yoktu, enflasyon diye bir sıkıntı yoktu
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Evet
yoktu, terör sıfırdı.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
gençlerimizin
umudunun yitip gittiği, yarına dair umutlarımızın
kalmadığı bir Türkiye değildi de; sanki güllük
gülistanlık bir Türkiyeyi devraldık ve bugün gelen, olan, bölgede
olan, ülkede olan olumsuz, alçak girişimlerin sebebini AK PARTİ
kadroları olarak göstermek en basitiyle vicdansızlıktır,
insafsızlıktır, adaletsizliktir. Dolayısıyla, bunu
milletimiz biliyor. Milletimiz, sizin dediğinizi demiyor, gerçekler de
bunu demiyor değerli arkadaşlar, gerçekler de onu demiyor.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Yahu, on
dört yıldır iktidarda siz varsınız, on dört
yıldır.
HALİS DALKILIÇ (Devamla) - Nereden mi
biliyorum? Söyleyeyim o hâlde: 2002den bugüne kadar her girdiğimiz
seçimde, millet, bizim yaptığımız hizmetleri, Türkiyeyi
nereden aldık, nereye getirdik, Türkiyedeki gelişmeleri biliyor.
Maalesef, Orta Doğuyu tahkim edenler, Orta
Doğuyu planlayanlar önce adını tanımlayıp daha sonra
Orta Doğuda büyük planlar yapanlar, mezhep çatışmalarıyla,
ırk çatışmalarıyla Orta Doğuyu kan gölüne
çevirenlerin Türkiyeyle ilgili de bir hesapları vardı. Türkiyeyle
ilgili 15 Temmuzda başlayan ve daha önce de devam eden, 15 Temmuz
sonrasında da devam eden bir süreci beraber yaşıyoruz. Onun için
değerli arkadaşlar, bölgeyi tahkim edenlerin, bugün, Türkiyeye
biçtikleri, Türkiyeye reva gördükleri iddialarından vazgeçtiklerini mi
düşünüyorsunuz? Bugün, DEAŞ, PKK, PYD, FETÖ, YPG, bunların her
birinin aynı merkezden idare edildiğiyle ilgili, bunların
hepsinin aynı merkezden kurulduğuyla ilgili bir şüpheniz var
mı? 15 Temmuzda sadece AK PARTİ kadroları hedef
alınmadı, CHP de hedefteydi, MHP de hedefteydi, HDP de hedefteydi,
topyekûn milletin evlatları hedefteydi. O hâlde, ne değişti?
Bugün, mücadele devam ediyor. Güvenlik güçlerimiz, canlarını
dişlerine takarak mücadele ederken onların motivasyonlarını
artıracak söylemler, siyasetler üretmemiz gerekirken, o mücadeleyi
verenlerin motivasyonlarını düşürecek söylemlerden
kaçınmamız bizim sorumluluğumuzda değil mi? Maalesef,
sosyal medya aracılığıyla siyasi parti yöneticileri, kanaat
önderleri, Türkiyede, bölgede işlenmek istenen tehlikenin
boyutlarını fark etmiyorlar herhâlde ki hâlâ sorumsuzlukla birçok
çağrılara, birçok manipülasyonlara devam ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, terörün her türlüsüyle
mücadele edeceğimizi her vesileyle Cumhurbaşkanımız
söylüyor, Başbakanımız söylüyor, bakanlarımız
söylüyor, AK PARTİ kadroları söylüyor, diyoruz ki: Gelin, bu
mücadeleyi omuz omuza verelim. Bizim siyasi
farklılıklarımız olabilir, farklı düşüncelerimiz
olabilir, bunları tartışalım. Ama vatan söz konusuysa
burada ucuz iç siyaset malzemesi yapılamaz. Gelin, beraberce yürüyelim.
Ülkemizin, vatanımızın, insanlarımızın can
güvenliği, mal güvenliği sağlandığında bu ülkede
konuşacağımız, kendi iç
tartışmalarımızı devam ettireceğimiz bir zemini
mutlaka bulacağız. Ama terörün ülkemizi hedef aldığı,
kuşatma altında tuttuğu bu dönemde maalesef bu sorumsuzluk devam
ediyor. Bakıyorsunuz, bazı Twitter hesaplarından milleti
sokağa çağıranlar, efendim, öbür tarafta farklı bir
şekilde birlik, beraberlik mesajını sadece Biz Hükûmete destek
vereceğiz. diyerek söylemde bırakanlar acımasız ve
insafsızca Hükûmeti ve bu mücadeleyi yürütenleri eleştirmeye devam
ediyor.
Değerli arkadaşlar, bu mücadele devam
edecek. Milletin bize yüklediği bir sorumluluk var. OHAL de bu
sorumluluğun içerisinde, terörle mücadele de bu sorumluluğun
içerisinde, biz bu yürüyüşe devam edeceğiz. Bu toprakların
evlatlarının birbirleriyle olan kavgaları asla bu
toprakların hesabı değildir. Bizim kavgalarımız
ısmarlanmış kavgalardır. Bizim birbirimize
bakışımızı dışarıdan tahkim ettiklerini
bilmemiz gerekiyor. Lütfen, uyanalım, birleşelim, güçlerimizi
birleştirelim; Orta Doğu'yu, ülkemizi kan gölüne çevirmek isteyen
emperyalizmle mücadelemizi birleştirelim. Bunu yaparsak bu milletten
aldığımız sorumluluğun hakkını vermiş
oluruz. Yapmazsak, kısır siyasi çekişmelerle her vesileyle
iktidara -bırakın eleştirmeyi- hakareti bir siyaset zanneden
anlayışla siyaset üretmenin bu millete de bir faydası yok,
maalesef muhalefet partilerine de bir faydası yok.
Onun için, değerli arkadaşlar, şimdi,
Türkiye'nin büyük medeniyet yürüyüşü dedik, bu yürüyüşü öyle veya
böyle devam ettireceğiz. Milletimiz müsterih olsun. Geri adım atmak
mı? Asla. Yola çıktık, ayağa kalktık bir defa, daha
geri dönüş haramdır, çünkü milletimiz bizden büyük yürüyüşü
tamamlamamızı bekliyor. Bölgesinde güç olan, bölgesinde küresel güç
olan, söz sahibi olan, kendi iç barışını
sağlamış, vatandaşlarını
kucaklaştırmış ve 2023 hedeflerine yürüyen bir Türkiye,
Türkiye'de yaşayan her bir vatandaşımızın,
kardeşimizin hedefi olmalı. Bunu beraberce
başarmalıyız. Bu vatan söz konusu olduğunda, vatan tehdidi
söz konusu olduğunda, içeride kavganın, gürültünün ve
çatışmanın bir anlamı yoktur.
Değerli arkadaşlar, kardeşlik sözde
kalmamalı, beraberlik içerisinde, önümüzde Türkiye'nin büyük hedeflere
yürüyeceği günlere beraberce yelken açacağız inşallah. Her
şeye rağmen Türkiye'nin tecrübesi tüm bu oyunları bozacak. Bu
konuda milletimizin duası var, desteği var, Parlamentosu var. Allahın
izniyle Durmak yok, yola devam. diyeceğiz ve yürümeye devam
edeceğiz.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Dalkılıç.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın hatip, biraz önce konuşmasında şöyle bir
cümle sarf etti, Mikser gibi dönüyorsunuz. dedi. Bu bir sataşmadır,
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul
Milletvekili Halis Dalkılıçın (3/863) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; eğer mikser gibi dönen bir
grup diyorsak, Sayın Cumhurbaşkanı ne demişti? Bizimle
FETÖnün menzili aynıydı, biz kandırıldık. dedi.
Çözüm sürecinde HDPyle kol kola girmiştiniz, aynıydı. Yani ilk
önce, mikser gibi dönen varsa, Türkiye'de ne kadar terör örgütü varsa siyasi
iktidar kol kola girdi, bir kendine baksın.
İki, 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe
girişiminde, biz, o darbelere karşı, o bombalara karşı
buradayken ne güzel, hep birlikte millî birlik ve beraberlikten bahsediyordunuz
ve biz, her türlü hukuksuzluğa, darbeye karşı hep
karşı durduk, hep duruyoruz. Biz, ne sivil darbe ne askerî darbe
diyoruz, hem sivil darbeye karşıyız hem de askerî darbeye
karşıyız, tam demokratik Türkiye'den yanayız biz.
Değerli arkadaşlar, şunu siz
unuttunuz mu: Dikkat edilirse, geçmişte dinler arası diyalogla FETÖyle
kol kola giren yine siz değil miydiniz?
Daha ötesi, Türkçe Olimpiyatlarıyla ilgili, 10uncu
yılına binaen Atatürkün resmini paradan çıkarıp Türkçe
Olimpiyatlarına özgü para basmadınız mı? Hep ne içindi?
FETÖ sevinsin diye bunların hepsini yaptınız siz. Onun için,
değerli arkadaşlar, burada biz hiçbir zaman terör örgütleriyle
iş tutmadık, biz terör örgütlerinin her dönem
karşısına dikildik, hep o mücadeleyi verdik. O dönem de biz
burada Terör örgütleriyle iş tutmayın. dediğimizde, efendim
Analar ağlamasın. dediniz, efendim Siz barışa
karşısınız, siz barışın
düşmanısınız. dediniz. Ülkeyi kan gölüne çevirdiniz
değerli arkadaşlar.
Onun için, eğit donat programına
bakın. Eğit donat programındaki -İçişleri Bakanı
burada, tüm bakanlar burada- kaç kişi IŞİDe katıldı,
kaç kişi El Nusraya katıldı? Bunun listesini bize sayar
mısınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Ve bunlarla ilgili,
IŞİDle ilgili Türkiyede kaç dosya kapandı, IŞİDin
kaç dosyasına takipsizlik kararı verildi? Bunların hepsinin
açıklanmaya ihtiyacı var.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) DAEŞle
tek mücadele eden biziz.
MAHMUT TANAL (Devamla) Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan, madde
60a göre
BAŞKAN Sayın Usta, bir saniye
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Tanal mikser gibi dönmenin bir sataşma olduğundan bahisle söz istedi;
geldi, Mikser gibi söz dönüyorsunuz. dedi, birtakım örnekler söyledi.
Aynı gerekçeyle söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bostancı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; AK PARTİ açık ve
aleni bir siyasi yapı, kendi iradesini halktan alıyor, halkla
sözleşme yaparak yolunda ilerliyor. Bizim yöneldiğimiz istikamet
belli: Bu ülkenin barışı, hakkaniyet ve adalet. Bu, kerameti
bizden menkul bir laf değil, halkla yaptığımız sözleşmenin
istikameti. Biz bu istikamette olduğumuz sürece halk bizi destekler. Bu
istikametten saparsak, emin olun, halkın sağduyusu sapanları
desteklemez. Bu doğrultuda her kim kendisini böyle gösterir, bu
doğrultuda bir çaba içinde olur ise biz iyi niyetle, bu halkın
barışı, bu halkın kardeşliği, hakkaniyet ve
adalet istikametinde toplumun her kesimiyle elbette bu yolda ilerleriz ama ne
zamanki bunlar bir çete hâline gelir, karanlık ve gizli niyetlerin merkezi
olur, ona karşı da en sert şekilde tedbirleri alır,
hadlerini bildiririz.
FETÖden bahsediyorsunuz. FETÖ ne zaman FETÖ oldu?
Kırk yıllık bir tarihten bahsediyoruz. Ne zaman FETÖ oldu?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Ne zaman
gücüne erişti?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - 15 Temmuzda
oldu, bu bir; 17-25 Aralıkta oldu bu iki. Niçin? Bakın, ikisi de
halkın seçtiği bir iktidara, bir iradeye karşı
girişimdir. Siz 17-25 Aralığı saymak istemiyorsunuz ama
sizin de bizim de meşruiyetini borçlu olduğumuz halkın iradesi
var arkasında.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Yolsuzluk yok muydu Sayın Grup Başkan Vekili, yolsuzluk yok muydu?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kendinizi ne
kadar meşru sayıyorsanız aynı ahlaki gerekçeyle 17-25
Aralığa karşı çıkmanız gerekir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) O
paralar nereden geldi? Nereden geldi o paralar?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Biz FETÖ, FETÖ
olduktan sonra onun tepesine bindik; çetelerin, örgütlerin de tepesine bineriz,
bundan sonraki yolumuz da böyledir. Bu böyle biline.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Gök...
LEVENT GÖK (Ankara) Efendim, ben kayıtlara
geçmesi açısından bir cümle ifade edeceğim.
Sayın Naci Bostancı FETÖ ne zaman FETÖ
oldu? derken iki tarih verdi: Birisi 15 Temmuzdur. dedi, Diğeri 17-25
Aralıktır. dedi. Sayın Bostancı, FETÖ o tarihlerden önce
de bizim için FETÖydü. Biz bunu her yerde söyledik, Mecliste söyledik ama
sizler inanmadınız. Yani FETÖ, 17-25 Aralığın çok
öncesinden itibaren Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerince defalarca
söylenmiş, Yakasına yapışalım. denmiş ama
maalesef iktidar partisi tarafından kollanmıştır.
Şimdi 17-25 Aralığı baz almalarını biz kabul
etmiyoruz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok öncesinden itibaren FETÖnün
adını koyduk, araştırma önergeleri verdik, reddettiler.
Yani bunun kayıtlara geçmesini istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Tutanaklara geçmiştir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, ben de bu mantığa sormak isterim: 17-25
Aralıktan önce FETÖ dediyseniz 17-25 Aralıkta niçin demediniz? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
LEVENT GÖK (Ankara) Biz her zaman söylüyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Niçin 17-25
Aralıkta FETÖnün kayığına bindiniz, ayakkabı
kutularının
(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Bostancı, Sayın Gök, lütfen efendim, böyle bir usulümüz yok.
LEVENT GÖK (Ankara) Biz yıllar önce söyledik
bunları Sayın Naci Bostancı.
BAŞKAN Sayın Usta, 60ıncı
maddeye göre talebiniz olduğunu görüyorum, mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurunuz.
Bir dakika süreyle söz veriyorum.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
42.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, İstanbul
Milletvekili Halis Dalkılıçın (3/863) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, birlik beraberlik
diyoruz, zor günlerden geçiyoruz diyoruz fakat hemen fırsatını
bulunca bazı AKPli vekiller hemen böyle haksız ithamlarda
bulunmaktan da hiç çekinmiyorlar maalesef. Az önceki konuşmacı Sanki
2002 bugünden daha mı iyiydi? gibi bir soru sordu. Şimdi, evet, 2002
bugünden çok daha iyiydi. Nasıl iyiydi, bakalım
Ya, her gün bir
yerde bir patlama oluyor. Ya, işte bugün sabahleyin bilançosunu verdik;
son bir buçuk yılda 8 bin kişi yaralanmış, 2 bin kişi
hayatını kaybetmiş bu ülkede; dış politikada
başarısızlık, itibarsızlık. Beka düzeyinde
sorunlarla karşı karşıya bu ülke diyoruz. Bu ne demek?
Sayın Cumhurbaşkanı Kurtuluş mücadelesi veriyoruz. diyor.
Yüz yıl öncesine gitti bu ülke.
HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) - IMF diye bir kurum var mıydı Türkiyede Sayın
Usta?
ERHAN USTA (Samsun)
Şimdi, ekonomi, IMF filan hemen böyle kalıplaşmış
lafları filan konuşuyorlar. Ben size -devletin rakamları ortada-
birkaç göstergeyi söyleyeyim. Bakın, burada ekonomiden sorumlu
bakanlarımız var, onlar size elinizde rakam yoksa versinler.
İşsizlik rakamlarına bir bakın, cari açık
rakamına bir bakın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) Bir
dakika daha uzatma imkânınız var mı?
BAŞKAN - Peki,
açıyorum, tamamlayınız lütfen.
ERHAN USTA (Samsun)
Dış borç rakamlarına bir bakın, özel sektörün özellikle
dış borcuna, hane halkının borçlarına bir bakın,
esnafın durumuna, sanayinin millî gelir içerisindeki payına bir
bakın, büyümeye bir bakın; 6,2 büyüyen bir ekonomi
devraldınız siz. Bütün kırılganlık göstergeleri 2002den
çok daha kötü. 2002den çok daha kötü derken 2002deki Hükûmet on
yılların sorunlarını çözmek için gelmiş, on
yılların sorunları üzerine gelmiş bir Hükûmetti.
Yatırımın düzeyine bakın, tasarrufun düzeyine bakın.
Arkadaşlar, lütfen biraz
daha dikkatli, biraz daha sorumlu olalım. Birlik beraberliği
bozmayalım diyoruz, hemen böyle fırsatını bulunca,
ayağınız azıcık bir yere değince akla hayale
gelmedik laflar konuşuyorsunuz. Ben AKP Grubunu bu konuda uyarmak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Usta.
Sayın
Kerestecioğlu, buyurunuz.
Size de 60ncı maddeye
göre söz veriyorum.
43.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Hükûmet Sözcüsünün Bakanlar Kurulunda OHALin uzatılması gibi bir
gündem olmadığı açıklamasına ve çoğunluk
tahakkümüyle OHALin uzatılacağına ilişkin
açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben son
kez ifade etmek istiyorum yapılacak oylamayla ilgili olarak. Sayın
Kurtulmuş, bir MGK toplantısı yapılmadan tavsiye
kararı alındığını söyledi. Böyle bir usul
bulunmamaktadır, AKP iktidarı döneminde de böyle bir usul
bulunmamaktadır. Biz şu anda, birazdan, aslında daha önce birçok
kez yapıldığı gibi çoğunluğun tahakkümüne
dayanarak her türlü usulün yok sayılabildiği bir oylamayı
izleyeceğiz. Bu Mecliste buna izin verilmemesi gerektiği konusundaki
düşüncemizi bir kez daha ifade ediyoruz. Hem de kendi Hükûmet sözcüleri
tarafından OHALin uzatılması gibi bir gündem yoktu Bakanlar
Kurulunda. açıklamasına rağmen bugün biz OHALin burada,
dediğim gibi, çoğunluk tahakkümüyle uzatılmasını
yaşayacağız.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bakan,
mikrofonunuzu açıyorum.
44.- Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuşun, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
Demin konuşmamda da açıkladım, ben Bakanlar Kurulu
sırasında açıklamayı yaparken Bakanlar Kurulu
toplantısının ondan sonra da devam ettiğini söyledim.
Bakanlar Kurulunun uzadığı günlerde böyle bir uygulama
yapıyoruz, bunu çok net bir şekilde söyledim. Bir kere daha
kayıtlara geçmesi bakımından söylüyorum, idari bakımdan
yapılan işlemde en ufak bir eksiklik, en ufak bir usulsüzlük yoktur.
Kaldı ki Millî Güvenlik Kurulunun herhangi bir... Olağanüstü Hal
Yasasının 3üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu prensip
kararını alır, alırken Millî Güvenlik Kurulunun uzatmada
kararına, daha doğrusu tavsiye niteliğindeki Millî Güvenlik
Kurulunun tavsiyesine ihtiyaç duyar ya da duymaz. Yasadaki ifade çok
açıktır, Uzatmak için prensip kararı alırken Bakanlar
Kurulu, Millî Güvenlik Kurulundan bu konuyla ilgili bilgi alır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu)
....görüşünü alır. diyor. Bir kere daha açıklıkla bunu
ifade etmek istiyorum, işlemde en ufak bir usulsüzlük yoktur,
arkadaşlarımın bu konuyu bir kere daha değerlendirmesini
ifade ediyorum.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) 501 no.lu karar nerede Sayın Bakan, 501 no.lu karar?
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
6.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca
ülke genelinde ilan edilen ve 11/10/2016 tarihli ve 1130 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2017
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/863) (Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
D) Önergeler (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
(2/80) esas numaralı 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/79)
BAŞKAN İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/80 esas numaralı Kanun
Teklifimin İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN Önerge üzerinde teklif sahibi olarak
Mustafa Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (CHP
sıralarından alkışlar)
37nci madde önergesi çok erken gelirdi ama bugün
gündem yoğun olduğu için bu saatlere kaldı ama Genel Kurul dolu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Evet
efendim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, önceki gün İstanbulda katledilen
bütün yurttaşlarımızı, insanlarımızı, dünya
yurttaşlarını saygıyla anıyorum ve katliamı
lanetliyorum. On beş ay önce Suruçta, Suriye sınırında
başlayan katliamlar zinciri maalesef on beş ay sonra İstanbulda,
Ankarada, Türkiye'nin her yerinde yaygınlaştı ve Türkiye, her
on günde bir, büyük ölümleri, büyük katliamları, büyük terör eylemlerini
konuşur hâle geldi. Bu da Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı
döneminde ve sayesinde oldu.
Değerli arkadaşlar, (2/80)
sayılı Yasa Teklifi üzerinde söz aldım ancak bu teklif
tutuklamaya ilişkin. Geçen Cuma günü Çağlayan Adliyesindeydim -bakan
buradaysa- Çağlayan Adliyesi gerçekten bir toplama kampı gibiydi
-Ahmet Şıkın duruşması için oradaydım- tam bir
toplama kampı. Kapıdan girdiğim andan itibaren 30 yaşlarında
-ismi bende var- Amasyalı bir kadın, ağabeyi gözaltında,
altı gündür gözaltındaymış mali şubede ve avukatı
aracılığıyla şikâyet dilekçesi getirmişti;
dişleri darmadağın, kaburgaları kırık bir biçimde
gözaltında işkence görüyormuş ve savcı dilekçesini
almıyordu, hakaret görüyordu. Zar zor araya girmemizle dilekçesini
aldı. Orada bulunan bütün avukatlarla görüştüm, gözaltında
işkence bir idari pratik hâline gelmiş gözaltı merkezlerinde ve
hiçbir soruşturma yapılamıyor.
Değerli arkadaşlar, OHAL güllük gülistanlık
bir rejim değil, bunu biliyoruz, temel hak ve özgürlüklerin askıya
alındığı bir rejim, bunu da biliyoruz. Burada hiçbir
şey olmamış gibi de OHALi anlatmayın. Gözaltı süresi
otuz gün, otuz günün kendisi işkencedir. Bugün, on bir gündür
gözaltında bulunan 6 gazeteci var, 6 gazeteci. Hangi koşullarda
gözaltındadırlar bunlar? Olağanüstü hâl koşullarında.
Bakın, daha iki gün önce Okmeydanında 2 genç bir kahvede laiklikle
ilgili sözler söylüyorlar, aynen okuyorum: Bunlar katliamlarıyla
hayatı bize zulmetmeye çalışan insanlardır. Artık
yeter! Artık buraya kadar! Bundan sonra mahallerimizde ne IŞİDçiye
ne de herhangi bir cihatçı, gerici çeteye izin vermeyeceğiz.
Gericiliğin karşısında yükseltilmesi gereken bir bayrak
vardır, bu bayrağın adı da laiklik
bayrağıdır. Bugün laiklik demek özgürlük demektir,
kardeşlik demektir, insanca bir yaşam mücadelesi demektir. Bizler
herkesi bu mücadelenin birer neferi olmaya çağırıyoruz;
gericilerden, faşistlerden, başkanlık sevdalılarından
hesap sormaya çağırıyoruz. Dinlediğiniz için teşekkür
ederiz. Bu konuşmayı yapıyorlar değerli arkadaşlar.
İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğünü
mentionlayarak hedef gösteriyor ve gözaltına alındılar
sabahın erken saatlerinde ve bugün de adliyeye
çıkarıldılar. Bakın, bugün Türkiyede laikliği
savunmak
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, bir saniye
efendim
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Sayın Bakan dinlemiyor ki.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Tanrıkulu konuşuyor ama uğultudan, inanın, zaman zaman,
yakın mesafede olmama rağmen ben Tanrıkulunu takip etmekte
zorlanıyorum. Lütfen efendim
Sayın bakanları da sayın
milletvekilleri lütfen rahat bıraksınlar.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Sayın İçişleri Bakanı dinlesin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Sayın
Adalet Bakanının dinlemesini özellikle rica ediyorum, Sayın
Adalet Bakanının.
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, devam
ediniz efendim.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Bakın, Sayın Bakan
Bugün laikliği savunmak, halkı kin ve
düşmanlığa tahrik etmek sayılıyor. Okuyorum
kararı
Bu okuduğum metinden dolayı, biraz önce okuduğum bu
metinden dolayı bu iki genç tutuklandı. Hangi maddeden
tutuklandı? Ceza Yasasının 216ncı maddesinden yani
Halkı, halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri
alenen aşağılayan kişi
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) O tweeti bir oku
da bir dinleyelim.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) 216dan,
216dan tutuklandı, bundan tutuklandı değerli arkadaşlar.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) O tweeti bir oku,
tweeti bir oku.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bugün
laikliği savunmak 216ncı maddeye göre suç sayılıyor, suç
ve bunu yapan da Çağlayan Adliyesinde bir hâkim ve ne diyor biliyor
musunuz değerli arkadaşlar? Cezanın üst sınırı
Üst sınır ne kadar? Altı aydan bir yıla kadar. Bir
yıla kadar olan ceza ne zamandan beri tutuklama sebebiydi Sayın
Bakan, ne zamandan beri?
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Hâkimi öldüren
teröristi nasıl savunursun!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Burada
çıkın söyleyin bakalım.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Savcıyı
öldürenleri savunuyorsun, savcıyı öldürenleri!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Bakın, Çağlayan Adliyesi ve diğer adliyeler toplama kampına
dönüşmüş. Bakın, tarafsız ve bağımsız
olmayan bir yargı düzeni var ve bu yargı düzeni tamamen
(CHP
sıralarından alkışlar)
ŞAHİN TİN (Denizli) Teröristleri
savunma!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) O masum
dediğinin attığı tweeti söylesene.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
itaate
dayalı olarak çalışıyor ve kurulan sulh ceza hâkimlikleri
sistemi de Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmedi, Anayasa Mahkemesi de
bu düzenin, bu hukuksuzlukların mesulüdür, buradan ifade ediyorum.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Devletine hainlik
yapan şahsın tweetini de anlatalım.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Ya, gel
buradan konuş be! Gel buradan konuş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Tweeti de söyle.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Gel
buradan konuş.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Anlatıyorum
ben.
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu,
konuşmanızı kesmek zorunda kaldığım için bir
dakika ek süre veriyorum.
Buyurunuz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bugün laikliği savunmak bütün
yurttaşlarımızın görevidir, bütün
yurttaşlarımızın. (CHP sıralarından
alkışlar) Anayasa tarafından koruma altına alınan
laiklik ilkesi suç sayılamaz, hiçbir hâkim de bundan dolayı tutuklama
kararı veremez. O hâkimlerin de biz alnını
karışlarız, alnını! (CHP sıralarından
alkışlar)
HASAN TURAN (İstanbul)
Saptırıyorsun, saptırıyorsun.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tanrıkulu.
Sayın milletvekilleri, biraz önce Genel
Kuruldaki uğultudan söz ettim ancak bu uyarıma rağmen bu
uğultu kesilmedi. Sayın milletvekillerinin sayın bakanları
rahat bırakmasını söyledim çünkü bazı sayın
bakanları ilgilendiren konuşma yapıyordu Sayın
Tanrıkulu.
Uğultunun kesilmesi amacıyla
birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.04
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 00.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Zihni AÇBA
(Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 49uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu tarafından verilmiş olan
doğrudan gündeme alınma önergesinin görüşmelerine devam
ediyoruz.
Şimdi söz sırası bir milletvekili
sıfatıyla Eskişehir Milletvekili Gaye Usluerde.
Evet, buyurunuz Sayın Usluer. (CHP
sıralarından alkışlar)
GAYE USLUER (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, biraz önce üçüncü OHAL
dönemi Adalet ve Kalkınma Partisi oylarıyla kabul edildi. Altı
aydan beri OHAL hâlindeyiz; tutuklamalar, ihraçlar, işten açığa
alınmalar, gözaltılar
Altı aydan beri ülkede OHALde ne
değişti de bir üç ay daha OHAL ilan ediyoruz? Ülkenin içi ve
dışı, duvarların içi ve dışı açık
hapishaneye döndü; konuşan, fikrini söyleyen, okuyan ve düşünen
herkes ya gözaltında ya da tutuklu. Adalet sistemimiz kangren oldu,
eğer bu kangreni hep birlikte tedavi etmezsek bilin ki bir gün bu kangren
sizin de bacağınızın kesilmesine neden olacak.
Dün can yoldaşı olan
arkadaşlarınız bugün eğer başınıza bomba
yağdırdılarsa yarını daha iyi düşünmeniz
gerekiyor. Her zamankinden daha fazla özgürlük, her zamankinden daha fazla laiklik
vurgusuna ihtiyacımız var. Bakınız, Sayın Sezgin
Tanrıkulunun vermiş olduğu kanun teklifi son derece önemli.
OHAL adı altında altı aydan beri temel insan
haklarının tamamı ayaklar altında. Otuz güne kadar
gözaltı, aylardan beri tutuklu olup neyle suçlandıklarını
bilmeyen insanlar, hâlâ yargı önüne çıkmayı bekleyen insanlar
bizim vatandaşlarımız. Devlet bireylerin,
yurttaşlarının can güvenliğini ve hürriyetlerini korumak ve
gözetmekle yükümlüyken bugün devlet tüm yurttaşlarını potansiyel
suçlu ilan etmiş durumda.
Değerli milletvekilleri, bu ne yaman
çelişki, bu ne yaman karşıtlık, bu ne yaman paradoks.
Cezaevlerinde daha ne kadar tutuklu kalacaklarını bilmeyen
gazeteciler, akademisyenler, hâkimler ve askerler
Size muhalif herkes
düşman ve size muhalif herkes OHALde tutuklanmalı. mı
diyorsunuz? İnsanların inançlarını sömürdünüz, meslek
onurlarını çiğnediniz, yetmedi. Fikrini söyleyen bir gazeteciyi
tutukluyorsunuz da yandaş kanallarda, yandaş gazetelerde nefretini
kusan, linç operasyonları başlatan kendini bilmezleri neden
alkışlıyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
Hırçınlığınızın
giderek artmasının nedeni ayağınızın
altındaki yerin sarsılması. Ayağınız
kaydıkça hırçınlığınız da artıyor. Dün
Ergenekondan içeri aldığınız insanlara Pardon. dediniz.
Peki, yarın ne olacak? Bugün tutuklu olanlardan ne zaman özür
dileyeceksiniz? Bugün tutuklu olanlardan özür dilerken yeniden
Kandırıldık. demeye yüzünüz olacak mı?
Ahmet Şık FETÖnün ipliğini pazara
çıkarırken, bugün Ahmet Şıkı FETÖ propagandası
yapmaktan içeri alan sizlersiniz. Ahmetten, Ahmetin yazdıklarından
ve tüm doğrulardan korkuyorsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Ahmet içeriden hepimize mesaj göndermiş, diyor ki:
Enseyi karartmayın. Ben de buradan Ahmet Şıka ve onun gibi
dokuz köyden kovulanlara selam gönderiyorum. İçeri hapsettiğiniz
insanların aydınlık zihinlerini asla ve asla
kirletemeyeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve son olarak diyorum ki: Bir ülkeyi tanımak
istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne
bakın. demiş Albert Camus. Ben de diyorum ki, bir iktidarı
tanımak istiyorsanız o iktidarın hapishanelerde kimi tutsak
ettiğine bakın.
Saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Usluer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince, gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırım'ın; belediyelere kayyım ataması uygulaması
ve eş başkanlar ile milletvekillerinin tutuklanması nedeniyle
gerçekleştiği iddia edilen hak ihlallerinde ve artan terör
olayları sebebiyle meydana gelen ölümlerde sorumluluğu bulunduğu
iddiasıyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin (11/14) esas numaralı Gensoru
Önergesi'nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere başlıyoruz.
X.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, belediyelere kayyum ataması
uygulaması ve eş başkanlar ile milletvekillerinin
tutuklanması nedeniyle gerçekleştiği iddia edilen hak
ihlallerinde ve artan terör olayları sebebiyle meydana gelen ölümlerde
sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/14)
BAŞKAN Hükûmet yerinde.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldı ve bugünkü birleşimin başında
okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99uncu
maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti
grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika,
gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Önerge sahibi olarak Mizgin Irgat, Bitlis Milletvekili; gruplar
adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Erdoğan,
Muğla Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Filiz Kerestecioğlu, İstanbul Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Faik Öztrak, Tekirdağ Milletvekili; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Mehmet Muş, İstanbul
Milletvekili; Hükûmet adına Süleyman Soylu, İçişleri
Bakanı.
Şimdi, ilk söz sahibi olarak önerge sahibi
Mizgin Irgat, Bitlis Milletvekiline söz veriyorum.
Buyurunuz Sayın Irgat. (HDP
sıralarından alkışlar.
Sayın Irgat, süreniz on dakikadır.
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gündeme geçmeden önce, burada
aslında partimiz grubunca açıkça dile getirilen usule
aykırı bir yöntemle, bu gensorunun sebebini oluşturan,
kaynağını oluşturan OHALin üç ay uzatılması ve
belki de süresiz bir süre boyunca, ne zamana kadar uzatılacağı
belli olmayan hukuksuz bir sürece evet dedik ve üç ay daha bu süreci
uzattık.
Evet, bugün Sayın Bostancı örnek verdi,
Meclisi yöneten Başkanımız Foucaultdan örnekler verdiler. Evet,
Foucault, aslında kitaplarında çokça bugün
yaşadığımız sıkıntılara vurgular yapar,
var olan ilişkiler içerisindeki alanların tamamının
siyasallaştığını ortaya koyar. Üstelik bu
ilişkilerin tarihsel kurgular olduğunu, dolayısıyla
dönüştürülebilir olduğun; seminerlerinde ve son dönem
yoğunlaştığı etik çalışmalarında,
bireylerin kendilerini kuşatan koşulları sürekli olarak
sorgulamalarının ve koşulları zorlamalarının
gerekli bir tutum olduğunu iddia eder. Özel ve kamusal alan ekonomik,
teknik ilişkiler ağında tüm alanların da siyasallaştığını
ortaya koymaktadır. Üstelik bu ilişkiler tarihsel kurgulardır.
Dolayısıyla dönüştürülebilir veya tersine çevrilebilir
durumlardır. tespitinde bulunur. Ve Foucaultnun diğer önemli bir
kitabı Hapishanenin Doğuşu kitabını birçoğumuz
okumuştur. 1757 yılında Paris Kilisesinin önünde yapılan
bir infazı anlatır. Kerpetenle etlerinin koparılma
kısmını, çok ayrıntılı bir şekilde o
infazları anlatır. Yani karar vericilerin bedene
yaptıklarını anlatır aynı zamanda. Şimdiki karar
vericiler ise belki birçok defa bedene yapmadıklarını iddia
etseler de hem bedene hem ruha tatbik ettikleri şiddetin, Ortaçağda
kalan şiddetin bugünkü modern dünyamızda devam ettiğini çok
açıkça dile getirebiliriz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı, yetkisi
altındaki polis ve bürokrasi teşkilatıyla önleyici işlemler
başta olmak üzere, güvenliği kendisine bağlı olan mahallî
idareler yoluyla da demokrasiyi ve halkın refahı için halka hizmet
yapılmasını sağlar. Yani özetle, İçişleri
Bakanlığı iç huzuru sağlamakla görevlidir.
İçişleri Bakanlığı makamında bulunan temsilcilerin
başarılı olup olmadığının göstergesi ise bu
iki ana kategoriyle çokça alakalıdır.
İçişleri bakanlarından
devralınan bakiyeyle şu anda yürütülmekte olan -görev süresine
baktığımızda, hizmet süresine
baktığımızda- konuşmanın başında da
dile getirdiğim gibi OHAL süresi, OHAL uygulamaları ve belki de
doksan yıllık cumhuriyet bakiyesinin yaptığı
eksiklerden ve hukuka aykırılıklardan çok uzak değildir.
Buradaki konuşmacılar birçok şeyi
dile getirdiler, Doğuya gidelim de OHALi orada soralım. dediler.
Ben oradan geliyorum değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Bitlisten
geliyorum. Bitliste 6 belediyemiz seçimleri kazanmıştı -bunu
daha önce de dile getirmiştim- ama her 6 belediye
başkanımız ise aynı anda aynı iddialarla ve
valiliğin yapmış olduğu aynı açıklamalarla,
aynı şablonla cezaevlerine gönderildiler ve yerlerine
Bakanlığınızca kayyumlar atandı.
Hukukta kategorik, tek tip, tek dille
oluşturulan soruşturmaların aslında bir noktadan, bir
merkezden hareketle üretildiğini çok iyi biliyoruz. Burada Bitlis Valiliğinin
açıklamaları var. Yazdığı dile
baktığımda, yapılan operasyonlar sonucu yapılan
aramalarda, evlerde ve belediyelerde hem de başkanların kendi
evlerinde çokça dijital veriye rastlandığı ve bu delillerin
sonucunda söz konusu belediye başkanlarının ve eş
başkanların tutuklandığını dile getirmektedir;
oysa Bitlis Valiliği, yaptığı açıklamaya dayanak
teşkil eden söz konusu delillerin hiçbirini açıklayamamaktadır.
Aylarca müfettişleriniz, belediye binalarımızda gerekli
delilleri bulmak ve belki de suçüstü yapmak için bayağı bir mesai
harcadılar ama ne hikmetse hiçbir belediyede tek bir delile ulaşmayan
müfettişleriniz
En son OHAL gerekçe yapılarak 65e, şu an 70e
yakın belediye eş başkanı, DBP belediye eş
başkanı tutuklanmış, yerlerine de haksız hukuksuz bir
şekilde kayyum atanmıştır.
Sayın Bakan, gittiğiniz bu illerde
halkımızla, belediyede çalışanlarla, cezaevindeki belediye
başkanlarıyla bir görüşme gerçekleştirdiniz mi?
Kendilerinden de fikir aldınız mı? Sadece yaptığınız
resmî prosedürlerle valilik ve şehrin bürokrasisi dışında
gerçekten bu belediyelere oy verenlerle görüştünüz mü, onların
fikrini aldınız mı? Onların yaşadığı
ruh hâlini inceleme fırsatı buldunuz mu?
Bitlis, bildim bileli aynı Bitlis. Ve şu
anda gözaltına alınan, tutuklanan illerin tamamına
baktığımızda ise, aslında bir asayiş problemi
olarak görülen ve çalışma sistemi boyunca merkezî hiçbir desteği
alamayan belediyelerimize en sonunda cezaevleri reva görülmüştür. Hakeza,
bu Meclisin 3üncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisinin
eş başkanları ve 12 milletvekili şu anda burada değil,
bu Meclis çalışmalarında değil, hapishanede
oluşlarını hangi hukukla açıklayacağız? OHAL,
olağanüstü hâl, bu hukuksuzluğu açıklamaya yetecek bir veri
midir? Bu ülkede maalesef iç dengeler, komşularla sıfır sorun
adı altında yürüttüğümüz aslında tam sorun
politikası, içte halkların, toplumların, Türkiyeyi
oluşturan tüm halkların sorunlarını çözmeye muktedir
olmayan bu iktidarın ne zaman öz eleştiri vereceğini bizler de
merak ediyoruz.
Evet, bu gensorunun amacı, bu gensorunun
verilme gerekçesi sizlere dağıtıldı, sizler de açıkça
okudunuz. Bu manzara ve yaşadıklarımız
karşısında Sayın Bakan, İçişleri Bakanlığı
görevini layıkıyla yerine getirememiştir. En önemli görevi olan
iç huzuru sağlayamamıştır. Halklar arasındaki
kutuplaşmayı azaltma yerine bu kutuplaştırmayı
artırmıştır. Ve bugün burada oylarınızla geçen
OHALin üç ay daha uzatılmasıyla yani yeni KHKlarla ülkeyi en
antidemokratik uygulamalara yani Foucaultnun ortaçağına
götüreceğine hiçbir şüphe yoktur. Buradan çıktıktan sonra
ve yarın bölgede, Türkiyenin herhangi bir yerinde bu OHAL
uygulamasının sonuçlarını ve
yaşadığımız haksız, hukuksuz süreci anlatmaya
yetmeyecektir yaşadıklarımız. Dolayısıyla, biz
burada bu önergeyle belki de Türkiyenin barışına, Türkiyenin
sorunlarına gerçekten çözüm bulma adına bir adım atmış
olduk.
Muhalefet partisi olarak buradan sesleniyoruz;
yapmaya çalıştığınız yeni anayasa bu halkın,
Türkiyenin tüm sorunlarını çözmeye yetecek,
sancılarımızdan kurtaracak bir anayasa değildir. Var olan
Anayasa, getirilmeye çalışılan sistem, OHALin yüz yıl daha
devam ettirileceği, hakların, hukukların ve gerçekten ihtiyaç
duyduğumuz demokrasinin çok ötesine bizi taşımayacak yeni bir
anayasadır. Yeri geldiğinde onu da burada
tartışacağız. Fakat kayyumlar eliyle ve bölgede günlerce
süren sokağa çıkma yasaklarıyla, Şırnakı bu
listeden, haritadan silecek noktaya getiren uygulamalarla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Irgat,
yaşadığınız süre kaybı nedeniyle bir dakika ek
süre veriyorum size, buyurunuz.
MİZGİN IRGAT (Devamla) Teşekkür
ederim.
tutuklamalarla ve gözaltına almalarla
işten atılan, ihraç edilen kamu emekçilerinin mağduriyetini
gidermeye yetmeyen ve bu anlamda sınıfta kalan İçişleri Bakanı
hakkında gensoru önergesini verdik.
Dolayısıyla bizler Türkiye'de bir dönem
müzakere yöntemleriyle tartışılmış ve belki de iyi bir
yol alınmış günlerin bu ülkenin en büyük çözümü
olacağını düşünüyoruz. Çünkü o gün gerçekten -7 Hazirandan
sonraki günleri düşünün- bu ülkede bir barış atmosferi ve
sorunların çözümü noktasında bir umut doğmuştu. Ama
maalesef partimiz nezdinde 7 Haziran sonrası başlayan, ardından
Suruç, Ankara Gar ve bugün Reinada devam eden patlamalar
ışığında bir korku cumhuriyetinin yaratıldığı
ve bunun da devamı olan, garantisi olan OHALin bugün de
oylarınızla geçen sistemini bu ülkede demokratik bir sistemi
kurmayacağına inanıyorum.
Sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Irgat.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Bostancı, buyurunuz,
mikrofonunuzu açıyorum.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
45.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Bitlis Milletvekili Mizgin Irgatın (11/14) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde önerge sahibi adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, buradaki siyasi tartışmalarda literatüre
atıf yapılmasından memnuniyet duyarız. Ancak bu atıf
yapılırken mübalağa sınırlarını da aşan
birtakım benzetmelerin haklı ve yerinde olmadığına
ilişkin itirazlarımızın da kayda geçmesini isteriz.
Sayın Irgatın bahsettiği kitap
Hapishanenin Doğuşu. Onun gelişinde 1757de krala
karşı suikast girişiminde bulunan Damiens isimli birisine
sabahtan akşama kadar Pariste kendi bedeni üzerine yapılan eza ve
cefaya dayalı bir infazdan bahsedilir, sayfalarca sürer, tutanaklardan
aktarılır. Esasen Foucault bu kitapta büyük kapatma olarak
adlandırdığı hapishanenin doğuşunu, bunun nedenlerini
irdelerken ondan önce bir cezalandırma yöntemi olarak insan bedeni
üzerinde iktidarın eza ve cefa üzerine tecessümünü anlatır.
Şimdi, orada Damiens örneğinden kalkıp Adalet ve Kalkınma
Partinin bugünkü uygulamalarıyla bağ kurmak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum Sayın
Bostancı.
Buyurunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
böyle bir
bağlantı kurmak gerçekten de mübalağanın da
sınırlarını aşar ve esasen böyle bir illiyet
bağı kurmanın çok doğru olmadığını ifade
etmek isterim.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
MİZGİN IRGAT (Bitlis) - Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir entelektüel tartışma
var. Bana da bir sataşma var sanıyorum Sayın Meclis Başkan
Vekili de Foucaultdan söz etti. dedi. Sanıyorum benim de savunma
hakkım var zannediyorum.
Buyurunuz Sayın Irgat.
Mikrofonunuzu açıyorum.
46.- Bitlis Milletvekili Mizgin Irgatın, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MİZGİN IRGAT (Bitlis) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Evet, yani Foucaultyu ve Foucaultnun
kitaplarını burada tartışmaya ne zamanımız var ne
enerjimiz var. Burada aslında en önemli nokta ve gündem, olağanüstü
hâlin bizlerde yaşattığı mağduriyetlerden
bahsediyoruz. Yani şu an karakollarda, cezaevlerinde yaşanan hak
gasplarına, yaşadıklarımıza, bunlara ben açıklama
getirmek adına aslında kısa bir örnek vermek istedim. Foucaultu
tartışmak istersek bunun için ayrı bir gündem yaratabiliriz, ben
de söz alabilirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN O zaman bir gün Foucault oturumu
yapalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanın
başkanlığında
BAŞKAN Ben yönetirsem memnun olurum.
Foucaultun en beğendiğim tanımı
şudur, aydın tanımını yapar, aydın-entelektüel,
bu iki kavramı çok güzel değerlendirir. Aydını şöyle
tanımlar: Birikimini siyasi mücadele alanında kullanan kişi.
Güzel bir tanımdır. Bu vesileyle ben de bu konuşmaya, bu
tartışmaya bir katkı yapmış olayım.
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, belediyelere kayyum ataması
uygulaması ve eş başkanlar ile milletvekillerinin tutuklanması
nedeniyle gerçekleştiği iddia edilen hak ihlallerinde ve artan terör
olayları sebebiyle meydana gelen ölümlerde sorumluluğu bulunduğu
iddiasıyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/14) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, gruplara söz
vereceğim.
Gruplar adına ilk söz hakkı, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğana
aittir.
Buyurunuz Sayın Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu hakkında
vermiş olduğu gensoru önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2017 yılının Türk devleti ve Türk
milleti için, bütün insanlık âlemi için hayırlara vesile
olmasını Cenab-ı Allahtan niyaz ediyorum.
Bugüne kadar devletimizin, milletimizin birliği
ve bekası için şehit olmuş kahramanlarımızı
rahmetle ve minnetle yâd ediyorum. Gazilerimize de şükranlarımı
sunuyorum, onlara sağlıklı, huzurlu ömürler diliyorum. Şu
anda zor şartlarda terörle mücadele eden askerimize, polisimize ve bütün
güvenlik güçlerimize başarılar diliyorum. Allah onların yâr ve
yardımcıları olsun.
Maksadımız eleştirmek olmamakla
birlikte, hafızalarımızı tazelemek ve bundan sonra da
terörle mücadele konusunda daha sağlıklı düşünebilmek
bakımından bazı hususlara dikkatinizi çekmek istiyorum.
On beş yıldır Türkiyeyi idare eden
AKP iktidarının İçişleri Bakanı, 10 Aralık günü
bu kürsüden PKKnın 2011, 2012, 2013, 2014 yıllarında ne kadar
militanı dağa götürdüğünü söyledi, Biz de devletin resmî
rakamlarını öğrenmiş olduk. Burada dikkat çeken tarihler de
2013 ve 2014 yıllarıdır. 2013 yılında 2.519, 2014
yılında ise 5.312 militanın dağa götürüldüğünü burada
Sayın Bakan ifade etti.
Bu noktada, Sayın Bakanın da dikkatlerini
çekmek açısından 14/12/2013 tarihli Genel Kurul konuşmamın
bir paragrafını sizlere hatırlatmak istiyorum: Yine, sözde
açılım sürecinde Her şey çok güzel olacak. dediniz ama
gelişmeler pek de öyle gözükmemektedir. Eğer her şey güzel olacaksa
PKK niye silah bırakmamakta, yurt dışına bir
kısım militanlarını götürmekle beraber en önemlisi, PKK
şimdiye kadar, otuz yıldır, hiç bu kadarını
yapamadığı şekilde binlerce gencimizi dağlara
çıkartmaktadır? Eğer her şey güzel olacaksa bu gençlerin
dağa çıkartılmasının gerekçesi nedir? Eğer bundan
sonra hiç gürültü olmayacaksa, silahlar konuşmayacaksa, bu gençler
dağda çiçek mi toplayacaklar arkadaşlar? Siz, yılanla çuvala
girilmeyeceğini ne zaman anlayacaksınız? Eğer her şey
güllük gülistanlık bir hâle geldiyse, Kandildeki yılan
başı niye iki de bir başını kaldırıp sizi ve
ülkemizi tehdit etmektedir? Türkiyeyi Kandilden tehdit edenlere
karşı sesinizi çıkarmayacaksınız, ondan sonra Her
şey güllük gülistanlık. diyeceksiniz, böyle bir şey yok arkadaşlar.
İşte bu ifadeleri o tarihlerde biz
söylediğimizde maalesef kimseye sesimizi duyuramadık ve o günleri
yaşatanların bugün bu tablolarla bu kürsüye çıkmasını
da anlayabilmiş değiliz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine o günlerde Sayın Genel Başkanımız
Devlet Bahçeli birçok konuşmasında çözüm adlı çözülme
sürecinin ülkemize bir şey kazandırmayacağını
defalarca tekrar etti. Bugün geldiğimiz nokta, 2013ün çok daha
ötesindedir. Bugün PKK, PYD, IŞİD, DHKP-C ve FETÖ gibi aynı
kaynaktan beslenen ve aynı nihai hedefe ulaşmaya çalışan
ihanet şebekeleri içeride ve dışarıda devletimize ve
milletimize karşı nöbetleşe olarak eylem yapmaktadır.
Hepsinin ortak amacı, Türkiyeyi de bölgedeki diğer hedef ülkeler
gibi kaosa sürüklemek, millî birlik ve kardeşliğimizi bozmaktır.
Bugün artık olaya çok daha farklı pencereden bakmak ve bu terör
sarmalından Türk milletini, Türk devletini çıkartmak hepimiz için en
önemli görevdir.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu manada
bugüne kadar Önce ülkem ve milletim, sonra partim. düsturuyla hareket ettik
ve ülkemizin bekasıyla ilgili konularda hiçbir zaman günübirlik siyasi
çıkarların peşine düşmedik, bundan sonra da böyle bir
niyetimiz yoktur.
Buradan çıkışla ilgili herkesin
üzerine düşeni yapması lazım. Öncelikle, her gün Terörle sonuna
kadar mücadele edeceğiz. diyen Sayın İçişleri Bakanı,
size ilk tavsiyem, Bakanlığınıza bağlı Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının sitesindeki
çözüm zırvalarını kaldırarak bu mücadeleye
başlamanızdır. Her gün yaptıklarınızı anlatmaya
çalışıyorsunuz ama eylemler de tüm hızıyla devam
ediyor. Yine, 16 Temmuz 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6551
sayılı Kanun yerinde durmaktadır Sayın Bakan. Sözde çözüm
sürecinin eseri olan Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin
Güçlendirilmesine Dair Kanunun yürürlükten kaldırılması ve bu
kanuna göre yanlış yapanlardan hesap sorulmasını sizden
beklemekteyiz. Terörle mücadele konusunda OHAL dediniz, OHALe bu mücadele için
gerekli olduğunu düşünerek destek verdik. Terörle Mücadele Kanununda
bir eksiklik varsa getirin, görüşelim, oradaki eksikliği de ortadan
kaldıralım, Ceza Kanununda bir eksiklik varsa getirin, onu da
görüşelim. Ama tabii ki yapılması gerekenler bunlarla
sınırlı değil Sayın Bakanım.
Yıllarca FETÖyü görmezden geldiniz, FETÖ,
devletin birçok kurumunu tahrip etti. Bugün, devletin tahrip edilmiş bu
kurumlarının yeniden yapılandırılması lazım.
İstihbarattaki ve terörle mücadele konusundaki devlet
hafızasındaki boşlukların muhakkak doldurulması
lazım. Teröristleri ve teröristbaşını övenlerin bu ülkede
hâlâ -sayenizde- valilik yapmaması lazım Sayın Bakan.
Artık, bu saatten sonra terörle mücadeleyi millî mücadele gibi gören
Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh ki
bütün vatandır. ruhuna sahip bir güvenlik bürokrasisini
kurmanızı bekliyoruz sizden.
Terörle mücadele konusundaki en önemli unsurlardan
biri de elbette istihbarattır. Bugün, ülkemizde yaşanan olaylarda
maalesef istihbaratın yeterli olduğunu söyleyebilmek zordur.
İstihbarat yapımızın şu anda karşı
karşıya olduğumuz terör örgütleriyle mücadele edebilecek
şekilde güçlendirilmesi ve alınan istihbaratların da anında
değerlendirilerek istihbarata dayalı operasyon
sayısının artırılması gerekmektedir. Terörle
mücadelede genel istihbaratın çok fazla etkili olmadığı
ortadadır. Bu sebeple, nokta istihbaratlarla nokta operasyonların
yapılması ve toplumun tedirgin edilmemesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir diğer husus da sosyal medyadır. Sosyal medya
üzerinden tahrik içerikli, kışkırtıcı, toplumumuzu
tedirgin edecek paylaşımlar yapılmaktadır. Bu, aynı
zamanda bilgi kirliliğine de sebep olmaktadır. Günümüzde sosyal
medyanın bir gerçeklik olduğunu da unutturmadan yetkili kurumlar
tarafından toplumun doğru ve zamanında bilgilendirilmesi önem
arz etmektedir.
Yine, sosyal medya üzerinden birçok terör örgütü
yandaşının oluşturmaya çalıştığı
kaos ve algı yönetimine karşı ciddi bir psikolojik harekât
merkezinin yönetilmesi gerekmektedir Bakanlığınızca. Bu
çerçevede sosyal medya üzerinden toplumu kamplaştırmaya
çalışan, toplumda kin ve nifak tohumlarını yeşertmeye
çalışan bölücülere ve hainlere karşı da gereken yasal
işlemlerin süratle yapılması gerekmektedir.
Yine, bu kürsüden defalarca söyledim: OHAL
uygulaması birtakım keyfî uygulamalar için değil, terörün
bitirilmesi maksadıyla kullanılmalıdır. Bu manada,
teröristlerin büyükşehirlerde eylem yapmasını
kolaylaştıran büyükşehirlerdeki terör yuvalarının
yerle bir edilmesi lazım. Bugüne kadar bu manada bizi ve kamuoyunu tatmin
edecek hangi büyükşehirde hangi operasyonları yaptınız?
Bunları biz göremedik Sayın Bakanım. Büyükşehirlerdeki
terör yapılanmalarından destek alan teröristler de
büyükşehirlerdeki eylemlerini yapmaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mülki idare teşkilatı bugüne kadar Türkiye'nin
birliğinin ve huzurunun sağlanması için çok önemli hizmetler
yapmıştır ancak 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu, il
sınırlarını kapsayan bir belediye uygulamasıyla vali ve
kaymakamlarımızın köylerle ve beldelerle olan
irtibatını azaltmıştır. Terörle mücadele
kapsamında bugüne kadar terörle mücadeleye engel olan bu Büyükşehir
Kanununun da kaldırılarak köyler ve beldeler tekrar tüzel
kişiliklerine kavuşturulmalı ve devlet millet
kucaklaşmasının da güçlendirilmesi sağlanmalıdır.
Sayın Bakan, bir diğer tavsiyemiz de
şudur: Lütfen, çalışan sistemlerle uğraşmayın.
Özel Harekât göz bebeğimizdir, terörle mücadele konusunda kendisini
ispatlamış bir birimdir. Bugüne kadar bu birime hep personel seçimi
Emniyet teşkilatının içerisinden olmuştur, polis memurlarının
içinden gönüllü olanlar seçilmiş ve eğitimleri tekamül ettirilerek bu
yapı bugüne kadar kullanılmıştır. Şimdi buraya
doğrudan eleman almaya başladınız. Bu çok yanlış
bir uygulamadır, vakit varken, bu sınavlar bitmeden bu
uygulamanızdan vazgeçin, o çocukları emniyet teşkilatına
polis memuru olarak alın ve onların içerisinden gönüllü olanları
Özel Harekâta gönderin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 15 Temmuzdan bu yana olağanüstü hâlin
sağladığı imkânlar eksik
kullanılmıştır. Burada sadece FETÖyle irtibatı olan
alt düzeydeki birtakım kamu görevlilerine çok ağır bir
şekilde müdahale edilmiş, gerek FETÖnün üst bürokrasi kadrosu,
gerekse siyaset ayağına hiç dokunulmamıştır. Yine,
devletin içindeki PKK ve diğer terör örgütleriyle irtibatlı olan
unsurların üzerine de adam gibi gidilmemiştir. Eğer
bunların üzerine adam gibi gidilseydi Derik Kaymakamımız
Şehit Muhammet Fatih Safitürk belki de bugün aramızda olacaktı.
Eğer bugün gencecik beyinleri yıkamaya devam eden beyinleri
yıkanmış birtakım militanlar hâlâ görevdeyse biz terörle
mücadeleyi nasıl başarıya ulaştıracağız? Bu
bakımdan olağanüstü hâlin sağladığı
imkânların bütün terör örgütlerine karşı sonuna kadar etkin bir
şekilde kullanılmasını beklemekteyiz.
Yapılması gereken bir diğer şey
de terör örgütlerinin mali kaynaklarının kurutulmasıdır.
Hâlâ Kızılayın göbeğinde kaçak sigara bulmak mümkün, hâlâ
Ankaranın dört bir yanında ucuz mazot satma
yarışındaki petrol istasyonları gözümüzü rahatsız
etmektedir. Ülkemiz eskiden uyuşturucunun geçiş noktası olarak
biliniyordu ama bugün maalesef, ülkemizde uyuşturucu kullanma
yaşı ortaokula kadar inmiştir. Bu meselenin üzerine ciddi bir
şekilde gidilmesi hem gelecek nesillerin korunması hem de
teröristlerin kaynaklarının kurutulması bakımından çok
önemlidir.
Yeri gelmişken, bugün FETÖnün mali
ayağıyla ilgili birçok şirkete kayyum atanmakta veya el
konulmaktadır. Bizim buna bir itirazımız yok, ancak beklentimiz,
aynı duyarlılığı PKKya, DAEŞe ve diğer
terör örgütlerine yardım eden işletmelere ve şirketlere
karşı da göstermenizdir. Hükûmetin bu konuda da gereken
adımları zaman kaybetmeden atmasını beklemekteyiz.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin en önemli
sorunlarından birisi de sınır güvenliğidir. Bu manada,
ülkemizde son zamanlarda meydana gelen olaylara
baktığımızda, birçok teröristin hâlâ
sınırlarımızdan geçişinin engellenemediği
görülmektedir. Bu bakımdan, sınır güvenliğinin
sağlanmasında önceliğin TOKİ
aracılığıyla birilerine kaynak aktarma uygulamasından
çıkarılarak önemli noktalara kaydırılması
gerekmektedir. Irak sınırı üzerinden PKKnın Kandil
bağının kesilmesi, Suriye sınırında
IŞİDin, DEAŞın Suriye bağlantısının
kesilmesi gerekmektedir.
Yine, bazı ülkelerin terör örgütlerine silah ve
mühimmat akışı sağlamasının da önüne geçilmelidir
çünkü büyük şehirlerde yaşanan son terör
saldırılarında kullanılan patlayıcıların
nitelikli patlayıcılar olduğu; el yapımı, basit
patlayıcılar olmadığı; kullanılan
patlayıcıların ancak ciddi orduların envanterinde
bulunduğu bilinmektedir. Bu bakımdan, sınır güvenliği
her geçen gün biraz daha önem kazanmaktadır.
Bu kapsamda Fırat Kalkanı operasyonu da
Suriyedeki terör yapılanmasının yerinde yok edilmesi
bakımından önemlidir. İnşallah, bundan sonra hem Suriyedeki
soydaşlarımız hem de Suriyeliler kendi memleketlerinde huzura
kavuşurlar, Suriye üzerinden terör örgütleri
aracılığıyla birilerinin Türkiyeye kaos ve kargaşa
dayatmasının önüne geçilmiş olur. Önümüzdeki süreçte Kandilin
de yerle bir edilmesi sağlanarak Kandil üzerinden Türkiyedeki terör örgütü
üyelerini sevk ve idare edilmesine son verilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sık sık gündeme gelen konulardan birisi de özel
güvenlik yapılanmasıdır. Bugün birtakım özel güvenlik
okulları, özel güvenlik sertifikası fabrikasına dönüşmüştür.
1 milyona yakın insan özel güvenlik sertifikası almış ve
hâlihazırda istihdam edilen özel güvenlik personeli sayısı da
polisimizin sayısını geçmiştir. Ancak, bunların
eğitimi, istihdamı ve olaylara müdahale kabiliyeti bundan sonra daha
da çok tartışılacaktır. Bu bakımdan, özel güvenlik
teşkilatının yapılanması ve eğitimi yeniden ele
alınmalıdır, özel güvenlik teşkilatı, ucuz güvenlik
teşkilatı olmaktan çıkarılarak gerçekten
güvenliğimizin bir parçası hâline getirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
20 Temmuz 2015ten bugüne kadar, aralarında 600 askerimizin, 382 polis ve
bekçimizin, 63 korucumuzun ve 35 sivil memurumuzun olduğu 1.080
evladımız şehit olmuş, 663 vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. 2.105 askerimiz, 1.564 polisimiz, 74
korucumuz, 4.277 vatandaşımız yaralanmıştır.
Artık söz söyleme zamanı bitmiştir. Yüce Türk milleti Gazi
Meclisten ve Hükûmetten irade beklemektedir. Milletimizin her zamankinden daha
çok huzura, birliğe ve dirliğe ihtiyacı vardır. Mazeret
üretmek yerine, varsa bizim söylediklerimizin dışında bir çözüm
yolu, getirin, hep birlikte konuşalım, yeni çözümler üretelim. Bugüne
kadar önerilerimizi, tekliflerimizi hep göz ardı ettiniz. Hiç olmazsa
bugün önerilerimize, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçelinin
terörle mücadele konusunda defalarca tekrar ettiği terörle mücadele
konseptine, stratejisine kulak verin ve Türkiye'yi hep birlikte huzura
kavuşturalım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; terör konuşulduğu müddetçe Türkiye'nin gerçek
gündemini konuşamamaktayız. Bugün Türkiye'nin gerçek gündeminde
işsizlik var, bugün Türkiye'nin gerçek gündeminde ekonomik zorluklar var,
geçim sıkıntısı var. Bugün köylümüz ürettiği
mahsulleri satamamakta, onlardan para kazanamamaktadır. Yaşanan hain
terör olayları sebebiyle turizm sektörü büyük
sıkıntıdadır. Bu sektörün ayakta duracak takati
kalmamıştır. Dolayısıyla terörü Türkiye'nin
gündeminden olabildiğince hızlı ve kökten bir şekilde
çıkarmamız gerekmektedir.
Sözlerimin son bölümünde Sayın Genel
Başkanımızın bugünkü grup toplantısındaki
çağrılarını tekrar etmek istiyorum: Türk devleti, Türk
vatanı ve millî kimlik şehit kanlarıyla
kazanılmıştır ve hatırdan
çıkarılmamalıdır ki, tarihin hiçbir döneminde Türk
milletine yapılan ihanet karşılıksız ve cezasız
bırakılmamıştır. Biz, doğulusunu da,
batılısını da, Alevisini de, Sünnisini de kucaklayacak
büyük sevgilerle dolu bir davanın mensuplarıyız. Bu topraklara
vatanım diyen, bu insanlara milletim diyen, Bu bayrak benim, bu ülke
benim. diyen herkesle uzlaşır, gönlümüzü açarız.
Ayrılıkta hayır yoktur. Gün birleşme günüdür.
Birleşmenin adresi ise büyük Türk milletidir. Uzlaşma ve huzurun
merkezi de Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bize yol gösteren geçmişin
acı hatıraları değil, geleceğin
aydınlığıdır. Çağrım tüm siyaset kurumuna ve
Hükûmetedir: Beklemeksizin bir olalım, diri olalım, iri olalım.
Türkiyenin geleceğini birlikte inşa edelim. Huzur dolu, refah
içindeki geleceğe birlikte ulaşalım. Terörizmi millî mutabakat
içinde imha edelim. Ya onurlu ve huzurlu bağımsız bir millet
olarak yaşayacağız ya da küresel oyunlara boyun eğerek
bölünme ve parçalanma tuzağına düşeceğiz. Türkiye, Türk
milletinin ebedi vatanı olarak hep var olacaktır. Şerefli Türk
Bayrağı, bu vatan üzerinde hain ellerin uzanamayacağı
yükseklerde ilelebet dalgalanacaktır. Türkiyenin birliği,
refahı, mutluluğu ve geleceğinin yegâne teminatı, ay
yıldızlı al bayrak altında birleşmekten geçmektedir.
Bir milletin şerefi ve haysiyeti, ortak değerler üzerinde yükselen
millî birliği ve kardeşliğidir. Milli birliğimiz yara
alır, kardeşlik ruhumuz sarsılırsa bunun geriye dönüşü
mümkün değildir. İnancım odur ki Türk milleti yapay
ayrımlara, beyhude çabalara fırsat vermeyecek, beraberliğini
sonsuza kadar sürdürecektir. Bunu başarmak tarihe, ecdadımıza,
aziz milletimize ve gelecek nesillere borcumuzdur. Bu borcun ödeneceği gün
gelmiştir. Türkiyeyi onurlu bir geleceğe taşıyacak
çelikten bir irade teşkil edilirse, bizi hiç kimse tutamayacak, önümüze
hiç kimse geçemeyecek, kriz, kaos ve darbe çığırtkanları
inanıyorum ki kadavraya dönüşeceklerdir. Gelin, Türkiyeyi bölgenin
ve kürenin parlayan yıldızı yapalım. Gelin, ihanetin belini
müştereken kıralım. Gelin, Ne Mutlu Türküm Diyene sözüne
ebediyetin mührünü vuralım, hep birlikte saldırı ve
düşmanlıklara karşı etten, imandan, inançtan, ülküden
aşılmaz, yıkılmaz, dağılmaz bir duvar çekelim.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu gensoruya
hayır oyu vereceğiz. Biz başkaları gibi terörle
yapılan mücadeleden rahatsızlık duymayız. Bizim
eleştirilerimiz, terörle mücadelenin olması gereken şekilde
yapılmadığına ilişkindir. Bu bakımdan,
yapılan terörle mücadeleyi eleştiren bu gensoru önergesine
hayır oyu vereceğimizi, reddedeceğimizi ifade etmek istiyorum.
Ancak, bu gensoruya destek vermememiz Sayın Bakanın terörle
mücadeleyi çok iyi yaptığı anlamına da gelmemektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Erdoğan.
Söz sırası Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirde.
Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, şu anda bizi izleyemeyen sevgili
halkımız; İçişleri Bakanı, ülkedeki yurttaşların
ve ülkeye misafir olarak gelen yabancıların can ve mal
güvenliğini sağlamak, kurumların düzenli ve istikrarlı
çalışmalarını tesis etmek üzere görevlendirilmiş
yürütme erkinin bir üyesidir. Bu görev tanımı içerisinde
değerlendirilen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde
ülkemiz, Dantenin cehennemine doğru ilerleyen bir felaket lokomotifi
hâline dönüşmüştür. Ülkedeki her yer saldırı
gerçekleşme potansiyelinin olduğu bir mecra, her yurttaş
potansiyel bir suçlu konumuna dönüştürülmüştür. Açıktır ki
cumhuriyet tarihi boyunca böylesi bir yıkım tablosu hiçbir zaman
gerçekleşmemiştir.
Hakkında gensoru önergesi verdiğimiz
İçişleri Bakanı döneminde, 12 Eylül 2016 tarihinde Van
şehir merkezinde bombalı araçla saldırı düzenlendi. Bu
saldırıda 7 yurttaşımız ağır olmak üzere
toplamda 56 yurttaşımız yaralandı. 6 Ekim 2016 tarihinde
İstanbul Yenibosnada motosiklette bulunan bombanın patlaması
sonucu 10 yurttaşımız yaralandı. 24 Kasım 2016
tarihinde Adana Valiliği otoparkında bomba yüklü araç
patlatıldı. Saldırıda 2 yurttaşımız
hayatını kaybetti, 33 yurttaşımız da yaralandı. 4
Kasım 2016 tarihinde Diyarbakırın Bağlar ilçesinde bulunan
Emniyet Müdürlüğünün ek binası yakınlarında bomba yüklü bir
araçla düzenlenen saldırıda 2si polis 11 yurttaşımız
hayatını kaybetti. 10 Aralık 2016 tarihinde İstanbul
Beşiktaşta düzenlenen iki ayrı saldırıda 45
yurttaşımız hayatını kaybetti, 155
yurttaşımız yaralandı. 17 Aralık 2016 tarihinde
Kayseride askerleri taşıyan otobüse bomba yüklü araçla
saldırı düzenlendi. Türk Silahlı Kuvvetleri 13 askerin hayatını
kaybettiğini, 48 askerin yaralandığını
açıkladı. 19 Aralık 2016 tarihinde Rusyanın Ankara
Büyükelçisi Andrey Karlov Ankarada katıldığı bir sergide
uğradığı silahlı saldırıda
hayatını kaybetti. Saldırıyı İçişleri
Bakanına bağlı Emniyet teşkilatına mensup polis memuru
Mevlüt Mert Altıntaş gerçekleştirdi ve bu saldırgan,
sağ yakalanması için onlarca yol varken öldürüldü. Son olarak ise 1
Ocak 2017 tarihinde İstanbulun en ünlü gece kulüplerinden birisi olan
Reinada yeni yılın ilk saatlerinde silahlı saldırı
gerçekleşti. İçeride yeni yıl kutlaması için bulunanlara
kurşun yağdıran saldırgan 1i polis 39 kişiyi
katletti. Saldırıda 4ü ağır, 65 kişi yaralandı.
Özellikle yılbaşı akşamı için ABD dâhil birçok
kaynaktan istihbarat gelmiş olmasına rağmen ve İstanbul
Emniyet Müdür Yardımcısı 25 bin polisle güvenlik önlemi
aldık. demiş olmasına rağmen gerçekleşen bu katliam,
göz göre göre gerçekleşmiş bir katliam olarak da tarihe not
düşülmüştür. Reina saldırganı elini kolunu sallaya sallaya
kaçarken İçişleri Bakanı Twitterde katliama tepki gösteren
gençlerin peşine düşüp ihbarda bulunmuştur. Diğer yandan,
Suruçta yakınlarını kaybeden insanlar Reinada yaşanan
acıyı paylaşmak için karanfil koymaya gittiler o mekâna ve bu
insanlar da İçişleri Bakanının maiyetindeki polisler
tarafından gözaltına alındılar. Acılı
insanları gözaltına almak ne demektir arkadaşlar? Bu insanlar
dün gece yarısına kadar gözaltında tutuldular. O ana kadar ise
Reina saldırısıyla ilgili tek bir kişi dahi gözaltına
alınmış değildi.
Sayın Süleyman Soylu döneminde ülke bir yandan
kaybettiklerinin acısını yaşarken diğer yandan sivil
toplum kuruluşlarına, basın ve yayın kurumlarına
yönelik dayatılan baskılarla, kapatmalarla meşgul
olmaktaydı. Aralık 2016 tarihi itibarıyla Hükûmetin sivilleri
etkilemeyeceğini iddia ettiği OHALin bilançosu derlendi. Buna göre,
83 bin kişi ihraç edildi, 83 bin kişi ihraç edildi, 2 bini
aşkın kurum kapatıldı. İçişleri
Bakanlığı marifetiyle darbeyle, darbe girişimiyle
alakası olmayan yüzlerce derneğin kapısına kilit vuruldu.
AKPli olmayan hemen hemen tüm basın ve yayın kuruluşları
kapatıldı. Bugün yandaş medya yazıp yandaş medya
okuyor. Yıllardır simge hâline gelmiş gazeteciler bugün
hapisteler. En son 30 Aralık 2016 tarihinde İçişleri
Bakanının talimatıyla 20 ilde 96 dernek kapatıldı.
Modern devletin varlık sebeplerinden biri olan ve bileşeni olan sivil
toplum, düşmanca yaklaşımlarla bugün yok edilmeye
çalışılıyor. Çocuklardan mültecilere, kadınlardan yoksullara
kadar geniş yelpazede hizmet veren ve darbecilerle AKP ortaklığında
da baskılara maruz kalan birçok dernek kapatıldı. Bu kapatmalar
sonrası ise Bakan Süleyman Soylu aynen şöyle bir açıklama
gerçekleştirdi: 370 dernek kapattık. Neden? Oralarda konaklayacaklar,
pinekleyecekler, terör örgütüne destek sağlayacaklar, biz de onları
meşru bir organ olarak göreceğiz. Vurduk kilidi gitti. Hadi
bakalım, açın da görelim.
Şimdi, bu açıklamaya
baktığımız zaman görünen kişi sizce kimdir? (a)
şıkkı bir mafya lideri olabilir, (b) şıkkı
kadın düşmanı bir erkek, (c) şıkkı bir mahalle
kabadayısı, (d) şıkkı ise iktidarın
zehirlediği ve muhtemelen yakın bir gelecekte adını bile
anmayacağımız bir siyasetçi. Bize görüneni (d)
şıkkıdır.
İnsanları, darbe girişimiyle ilgisi
olmamasına rağmen KHKlarla işinden edip işkencelere
sürükleyen bir bakanlık pratiğini ise önce sizlerin, sonra ise
kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz.
Sayın Süleyman Soylunun
devraldığı İçişleri Bakanlığını
ironik olarak en başarılı şekilde devam ettirdiği
alan, partimize yönelik saldırılar ve baskılardır.
7 Hazirandan önce 200den fazla parti binamıza
taşlı, silahlı, bombalı saldırı gerçekleşti.
Diyarbakırda 5 Haziranda Büyük İnsanlık Mitingimiz
bombalandı. 7 Haziran ile 1 Kasım arasında yine 300e yakın
parti büromuz saldırıya uğramıştı.
Süleyman Soylu döneminde ise bir basamak daha
atlandı, Genel Merkezimize girişimiz yasaklandı, Genel
Merkezimize ve parti binalarımıza çok sayıda saldırı
gerçekleşti. Eş başkanlarımız ve milletvekillerimiz
rehin alındı ve en son komedi mi, dram mı, trajedi mi
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) PKK yaptı, PKK! Bunu size PKK yaptı!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Onları da Bakana soracaksınız, çünkü PKKdan da
sorumlu olan o, DAEŞten de sorumlu, IŞİDden de sorumlu,
kokteyl örgütlerden de, FETÖden de. Yani Bakan olan o olduğu için ona
soracaksınız, kusura bakmayın, ben cevap veremiyorum.
Evet, en son komedi mi, dram mı, trajedi mi
diye aramızda çok tartıştığımız, ama karar
veremediğimiz bir olay daha oldu. Genel Merkezimizin hemen önünde,
arkadaşlarımız tarafından yapılan kardan insana
polisler tarafından saldırı gerçekleştirilip kolları
kırıldı. Evet, kardan insana dahi bu yapıldı
İçişleri Bakanı döneminde.
22 Temmuz 2015 tarihinden bu yana partimize,
partimiz tabanına ve bileşenlerine yönelik gerçekleşen siyasi
soykırım operasyonları neticesinde toplam 8.737 kişi
gözaltına alındı. Aralarında eş genel
başkanlarımız, milletvekillerimiz, il ve ilçe eş
başkanlarımız, yöneticilerimiz ve parti üyelerimizin
bulunduğu 2.704 kişi tutuklandı. Sadece 12 Aralıktan bugüne
kadar ise 19 HDP il eş başkanı ve 56 ilçe eş
başkanının da bulunduğu 976 kişi gözaltına
alındı, 218 kişi tutuklandı.
Yukarıda saydığımız
IŞİD saldırıları sonrasında ise kimse
gözaltına alınmazken bu ülkede gazetecilik yapan, yazarlık yapan
Ahmet Altan, Mehmet Altan, Hüsnü Mahalli, Ahmet Şık, Engin
Aydın, karikatürist Musa Kart, Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç,
Şahin Alpay, siyasetçi Eş Başkanlarımız Selahattin
Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, Grup Başkan Vekillerimiz -çok
yakından tanıdığınız- İdris Baluken,
Çağlar Demirel ve milletvekili arkadaşlarımız
gözaltına alınarak tutuklandılar.
Maalesef yine Süleyman Soylunun
Bakanlığı döneminde yıllardır 81 il olan ülkemizde
Şırnak haritadan silindi ve il sayısı 80e düşürüldü.
Geçtiğimiz yılın sonuna kadar Diyarbakırda 71, Mardinde
18, Şırnakta 14, Hakkâride 11, Muş, Batman ve Bingölde
ikişer kez ve Tuncelide 1 kez ilan edilen, toplam 9 il ve en az 35 ilçede
125 kez ilan edilen sokağa çıkma yasakları toplamda 2.585 günü
bulmuştur. Bu tablonun kendisi bile ülkenin yönetilemediğini
göstermektedir ve bundaki en büyük pay sahibinin de İçişleri
Bakanı olduğunu kanıtlamaktadır.
Diğer yandan, her fırsatta militarizmi
överek savaşı ve erkekliği yücelten Sayın Bakan
kadınlara yönelik şiddetten de sorumludur. Bugün ülkedeki herkesin
güvenliğini korumakla ve İstanbul Sözleşmesini uygulamakla
yükümlü olan Bakan, kadınları koruyamadığı
yetmezmiş gibi yine erkeklere fedakârlık öğütleyerek ve imtiyaz
vadederek o militarist erkek egemen damara hitap etmeye
çalışıyor. Kapatılan dernekler arasında uzun
yıllardır kadına yönelik şiddet alanında
çalışan, önemli deneyimler biriktiren ve 1998 yılından beri
düzenlenen kadın sığınakları ve dayanışma
merkezleri kurultayı bileşeni olan 7 kadın örgütü de var.
Benzer şekilde eylül ayında birçok
belediyeye kayyum atanması da yine uzun yıllardır kadına
yönelik şiddet alanında deneyimi olan belediyeye bağlı
kadın danışma merkezlerinin kapatılmasına neden oldu.
Bugün belediyelerde kadınlara destek olan kadın birimleri
kapanırken kayyum atanan belediyelerde nasıl hizmetler veriliyor,
biliyor musunuz? Ağrı Diyadin Belediyesine atanan kayyum Erdoğan
adına takvim bastırıp zorla esnafa astırtıyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yok canım
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Evet, fotoğrafları var. OHAL nedeniyle, kadınlar
polise başvurduklarında personel yetersizliği nedeniyle
sığınaklara yerleştirilemediklerini ya da karakollarda
saatlerce beklemek zorunda kaldıklarını ifade ediyorlar. Bugün
Sayın Radiye Katırcıoğlu, Sayın Fatma Benliyle
birlikte olduğumuz Mor Çatının ziyaretinde de aynı şey
dile getirildi. Şiddete uğrayan kadınlar karakollarda beklemek
zorunda kalıyorlar personel yetersizliğinden dolayı. Şiddet
öyle gülünecek edilecek bir şey değil. Kadına yönelik
şiddet özellikle böyle bütün ülkede, bütün dünyada şiddetin, terörün
çok daha fazla yükseldiği zamanlarda çok daha fazla görmezden gelinir ve o
ev içlerinde yaşananları, sokaklarda, köşelerde
yaşananları çoğu zaman duymazsınız bile, o şiddet
her zaman devam eden bir şiddettir. Gülen yüzlerinize
baktığım zaman gerçekten bir şey anlayamıyorum.
Evet, bugün Türkiyede radikal Selefi
yapıların ülkede örgütlenmesini görmezden gelen İçişleri
Bakanlığı, Rusya Büyükelçisi Andrey Karlova yönelik suikasta
tanık olduğumuz gibi bu yapıların devlet içinde
örgütlenmesine sebep olmuştur. Bize HDPliler üçüncü sınıf
siyasetçi. deme cüretini gösteren bakanın görevde bulunduğu
ülkemizde yalnızca son bir ayda Rus Büyükelçi öldürülüyor ve maiyetindeki
bir polis memuru tarafından öldürülüyor, Boğazın ortasında
katliam gerçekleştiren bir kişi elini kolunu sallayarak kaçabiliyor.
Biz ise maalesef Sayın Bakanın kendisine iki, üç, dört falan
değil ama sınıf tayin etmekte zorlanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Reina katliamı
göz göre göre geldi. Günlerce birçok kişi sosyal medyada Noel
kutlamayın. diyerek ülkemizde zaten tedirginlik içinde yaşayan
Hristiyan toplumunu ve yılbaşını huzur içinde, 2016da
yaşanan acıların geride kalması dileğiyle kutlamak
isteyenleri hedef gösterdi. Neden İçişleri Bakanı
çıkıp Bu ülkenin vatandaşları istediği gibi
bayramlarını kutlarlar. diye bir açıklama yapmadı, neden
Diyanet İşlerinin yayınladığı hutbeye
karşı Hocam, zaten ülkede herkes düşmanlaşmış
durumda, herkese barış dileyin, birlik dileyin. demedi?
İçişleri Bakanı neden Şevki Yılmaz isimli
şahıs televizyonda açıkça MİTin HDPlilere yönelik
suikastlar düzenlemesini isterken, -onun sözleriyle tekrarlıyorum-
MİTin bazı kelleleri alması gerektiğini, bunun İslami
olduğunu, terörle, Anayasa ve kanunla mücadele edilemeyeceğini
söylerken hiçbir şey yapmıyor da IŞİDe tepki gösteren
Halkevci gençleri hemen Twitterda hedef gösterebiliyor? Bugün o gençlerin
protesto ettiği, radikal Selefi gruplar yaptıkları kanlı
saldırılarla Türkiyede yaşayan vatandaşların
yaşama hakkını tehdit ettikleri yetmezmiş gibi,
kadınlar başta olmak üzere, tüm vatandaşların gündelik
hayatı üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyorlar. Şort
giydiği, parkta spor yaptığı gerekçesiyle kadınlara
saldıranlar Türkiyede örgütlenmeleri meşru hâle gelmiş bu
grupların yarattığı iklimden cesaret alıyorlar. Bakan,
bugün tweet atarak IŞİDe tepki gösteren yurttaşları
ihbar etmek yerine, kadınların sokaklarında özgürce
dolaşabilecekleri, şiddete uğramadan insanca
yaşayabilecekleri herkes için huzurlu bir ortamı tesis etmelidir.
Evet, ülkenin sakinleşmeye, ortak dile, huzura
ihtiyacı varken İçişleri Bakanı bir konuşmasında
Yarından tezi yok birinci öncelikli iş intikam almaktır.
demişti. Biz Sayın Soyluya Cemal Süreyanın dizeleriyle cevap
vermek istiyoruz.
Kan var bütün kelimelerin altında
Bir gül al eline sözgelimi
Kan var bütün kelimelerin altında
Beş dakka tut bir aynanın önünde
Kan var bütün kelimelerin altında
Sonra kes o aynadan bir tutam
Beyaz bir tülbent içinde
Koy iç cebine
Bütün bir ömür kokar o ayna
Kan var bütün kelimelerin altında.
Sayın Bakanın iktidarın ömür boyu
sürmeyeceğini iyi bildiğini tahmin ediyoruz; geçmişte doğru
atı oynamak misali, AKPye hakaretler yağdırıp sonra
bakanlığa kadar yükselişinden biliyoruz. Sayın Bakanın
14 Mart 2009da seçim sürecinde Türkiyede çok manidar işler oluyor. AKP
mensupları uzun zamandır Genel Başkanları ve
Başbakanlarını, Başbakan da kendisini padişah olarak
görmek istiyor. Ülkemizde sadaka kültürü var. Türkiyede 3 kişiden 1i
fukaralık sınırının altındadır.
Eleştirilmesi gerekenler insanları bu duruma düşüren
Hükûmettir. sözlerini de alıyor buraya koyuyor, bırakıyor ve
memleketin siyasi geleceğini, bu gelecekte Soylunun yeni
duraklarını gözlemeyi tercih ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, parlamenter hükûmet
sistemlerinde içişleri bakanlarının görevi, halkın can
güvenliğini sağlamak, kadınlara yönelik şiddeti önlemek,
işkenceye asla izin vermemek, uzun gözaltılara karşı
durmak, toplumsal kutuplaşmayı artıran söylemlerden uzak durmak,
düşmanlaştırıcı değil kucaklayıcı bir
yaklaşıma sahip olmaktır. Bunları yapamayan bakanlar, dünya
siyasi tarihinde pek çok kez istifa etmişlerdir. Keşke
İçişleri Bakanı ülkedeki bunca olaydan sonra kendisi istifa
etseydi ve biz de gensoru müessesesine başvurmak zorunda kalmasaydık.
Ancak bunu görmek maalesef bu ülkede mümkün olmuyor, sadece mertlik,
delikanlılık gibi erkek egemen kışkırtmalar duyuyoruz
siyasilerden. Oysa bir bakanın görevi delikanlılık, mertlik
değildir; işini iyi yapmaktır, görevini iyi yapmaktır,
önleme sorumluluğunu yerine getirmek, hukuki sorumluluğu almak ve
ülkeyi yaşanabilir bir yer kılmaktır. Bakanın görevi
Türkiyeyi birbirini seven insanların dayanışma içinde
yaşadığı, yurttaşlarının yaşam
hakkının korunduğu bir ülke hâline getirmektir.
Değerli arkadaşlar, karanfil maalesef
acının simgesidir ve gerçek karanfiller de acı kokarlar. Ben bu
yüzden sizlere acıları paylaşmak, bunu öğrenebilmek için bu
karanfilleri vermek istiyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) -
çünkü bu acıların yaşanmadığı bir
ülke hâline gelsin ülkemiz istiyorum ve İçişleri Bakanını
istifaya çağırmamızın da, gensorumuzun da nedeni budur.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
İçişleri Bakanımız da bu acılara son vermek için
çalışıyor. Merak etmeyin.
BAŞKAN Şimdi söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakta.
Buyurunuz Sayın Öztrak. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, İçişleri
Bakanı Sayın Süleyman Soylu hakkında verilen gensoru önergesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuzda bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülke olarak çok
sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Cumhurbaşkanı ve
bakanlar artık Sevr ve Kurtuluş Savaşı
koşullarından söz eder oldu. Önceden bölücü terör örgütüyle mücadele
ediyorduk, şimdi buna IŞİD, FETÖ gibi, inancı istismar eden
örgütler de eklendi. Terör olaylarında yitirdiğimiz
şehitlerimize, masum vatandaşlarımıza ve bu ülkedeki
misafirlerimize Allahtan rahmet dilemeden bu kürsüden
konuşmalarımıza başlayamaz olduk. En son Ekonomi
Bakanlığının bütçesi üzerine Genel Kurula hitap
etmiştim. O konuşmamda bölücü hainlerin Beşiktaşın
ortasında gerçekleştirdiği kahpe saldırıda şehit
düşen 36sı polis, 44 vatandaşımıza Allahtan rahmet
dileyerek sözlerime başlamıştım. O konuşmanın
üzerinden geçen on dokuz günde acılarımıza yeni acılar
eklendi. İlkin Kayseride 14 aslan parçası Mehmetçiğimiz
çarşı izni yolunda kalleş bir pusuyla bölücü hainler
tarafından şehit düşürüldü, yüreğimiz dağlandı.
Yetmedi, birkaç gün sonra, bu sefer, ülkemizin toprak bütünlüğünü korumak
için Suriyede görev yapan 16 yiğit askerimiz IŞİD canilerinin
pususunda şehit düştü. Son olarak, 2017nin ilk saatlerinde
Beşiktaşta, daha yirmi gün önce canlı bombaların
patlatıldığı yere on beş dakikalık mesafede,
Ortaköyde gerçekleştirilen bir başka hain terörist saldırıda
14 vatandaşımızı, 25 de misafirimizi yani 39 masum
canı kaybettik. Yine içimiz yandı, etimizden âdeta et koptu. Bir ay
dolmadan gerçekleşen bu dört hain saldırıda 113 hayat
aramızdan kahpece alındı. Ülkede Rus Büyükelçisi öldürüldü hem
de bir özel harekât polisi tarafından.
Değerli milletvekilleri, ideolojisi,
amacı, gerekçesi, hedefi ne olursa olsun terör büyük bir insanlık
suçudur. Masum insanların canına kasteden kalleşlerin
kimliği ne olursa olsun adı teröristtir, bu kalleşlerin
yaptığı işin adı da terörizmdir. Güzel dinimizi
istismar ederek kendilerine cihatçı süsü veren sapkınların da,
kendilerine gerilla diyen bölücülerin de işledikleri cinayetler bizim için
terörizmdir. Emperyalist güçler bunların hepsini maşa olarak
kullanır. Türkiye'nin en köklü siyasi hareketi olan Cumhuriyet Halk
Partisi, nereden ve kimden gelirse gelsin teröre karşı her zaman
amasız, fakatsız, kararlı bir duruş sergilemiş, bunu
insani ve millî bir görev bilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altında yer alan her partiden de
kimliğine bakmaksızın terörü lanetlemesini, teröristlerle
arasına mesafe koymasını bekleriz. Cumhuriyet Halk Partisi millî
meselelerde ülke çıkarlarını daima parti
çıkarlarının önüne koyar. Terör ve teröristle mücadele elbette
birlik ve beraberlik gerektiren bir millî meseledir. Bu mücadelede Türkiye'nin
çıkarı her çıkarın önünde gelir. Türkiye için gerekli olan
Cumhuriyet Halk Partisi için de gereklidir. Bu nedenle, biz terör ve terör
örgütleriyle mücadelede Hükûmete, hükûmetlere her zaman açık çek verdik,
vermeye de devam edeceğiz ancak tıpkı Haburda teröristlerin
ayağına çadır mahkemeleri götürüldüğünde olduğu gibi,
tıpkı bölücü teröristler şehirlerde kendi mahkemelerini, vergi
dairelerini kurup şehirlerin altına bombalar döşerken seyirci
kalındığında olduğu gibi, tıpkı
Fetullahçı yapılar devlete yerleştirildiğinde olduğu
gibi, tıpkı Suriyenin bölünmesinin önünü açan yanlış
dış politikanın ülkemizde yarattığı güvenlik
zafiyetlerine dikkat çektiğimiz gibi terörle mücadelede yapılan
yanlışları ve önerilerimizi Hükûmetle, milletin Meclisiyle ve
kamuoyuyla paylaşmaya ve ana muhalefet olmanın verdiği görev ve
sorumlulukları yerine getirmeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Orta Doğuda
sınırların yeniden çizilmek istendiği de, ülkemizin
bölgedeki şiddet sarmalının içine çekilmek istendiği de bir
gerçektir ancak Orta Doğuda oyun kuracağım. diyerek yola
çıkan iktidarın içeride ve dışarıda izlediği
basiretsiz politikaların ülkemizi hızla Orta Doğunun
başarısız ülkeleri ligine sürüklediği de bir diğer
önemli gerçektir. Ülkede 2007 yılında başlayan yanlış
ve hatalı politikalar 2014ten sonra zirve yapmıştır.
Milletimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğanı tıpkı
kendinden önceki Sayın Abdullah Gül gibi anayasal çerçevede kalarak
temsilî görev yapması için Cumhurbaşkanı seçti ama kendisi
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Bu yetkiler bana dar gelir. diyerek
parlamenter sistemi bekleme odasına aldığını ilan
etti. Bu hukuksuzluk diğer fiilî durum yaratma heveslilerine cesaret verdi,
ülke darbe girişimleriyle savruldu, terör azdı, huzursuzluk da,
hukuksuzluk da arttı. Son bir buçuk yılda yaşanan karabasan
iktidarın milletin iradesini bir kenara iterek 7 Haziran seçimlerini
tekrarlamak için, tekrarlatmak için elinden geleni ardına koymamasıyla
başladı. Bu süreçte patlayan şiddet ve teröre bugüne kadar
polis, asker, korucu, binden fazla güvenlik görevlimizi şehit verdik. Oysa
1974 Kıbrıs Barış Harekâtında verdiğimiz
şehit sayısı 486, 1950-1953 arasında üç yılda Kore
Savaşında verdiğimiz şehit sayısı da 731 yani
son bir buçuk yılda verdiğimiz şehitlerin sayısı
neredeyse Kıbrıs Barış Harekâtı ve Kore
savaşlarında verdiğimiz şehitlerin sayısına
eşit. Bu bir buçuk yıllık terör dalgasında
yaşamını yitiren 415 masum sivil canı da hesaba katarsak
kaybımızın çok daha büyük olduğu görülür.
Değerli milletvekilleri, sorunu doğru
tanımlayıp teşhis etmezsek çözümü de bulamayız. Ülkemiz
terörle mücadele edecek akla da, bilgiye de, birikim ve tecrübeye de sahiptir
ama Hükûmet bu olayların arkasında kendinden daha üstün bir
aklın olduğunu ya kabullenmiştir ya da siyaseten öyle
görünmektedir. Üst akıl söylemi terörle mücadelede yapılabilecek en
büyük hatadır. Güçlü devletler terör karşısında acze
düştüğü görüntüsünü vermez, kendi göbeğini kendi keser. Terör
belasını önleyemiyor musunuz? O zaman bu milletin ortak aklına,
irfanına, ferasetine başvuracaksınız. Ortak aklın
aranacağı, bulunacağı yer de kuşkusuz bu Gazi
Meclistir.
Değerli milletvekilleri, uzunca bir süredir
toplumsal yaşamımızda, kurumsal yapımızda,
komşularımızla ilişkilerimizde ve ekonomimizde biriken
kırılganlıklara bu kürsüden dikkat çekmeye
çalışıyoruz. Bakıyorum her terör
saldırısının ardından ülkeyi yöneten kadrolardan hep
aynı mesajlar geliyor. Terör zaten tüm dünyada var, biz değil, üst
akıl sorumlu. Bizi eleştirirseniz birlik, beraberlik ve
kardeşliğimizi bozarsınız. deniyor. Birlik, beraberlik ve
kardeşlik bu işin tabii ki olmazsa olmazı ama Hükûmet olarak siz
bunun gereğini yerine getiriyor musunuz? Bu ülkeyi, bu toplumu bir ve bir
arada tutan millî değerlerimize, kurucu ilkelerimize sahip
çıkıyor musunuz? Yoksa ülkenin taşıyıcı
kolonlarına dönük saldırılara Yüzyıllık parantez
kapanıyor. diyerek sessiz mi kalıyorsunuz? Bıraktım on
dört yılı, son birkaç haftada yaşadıklarımız bile
bunun cevabını açıkça veriyor arkadaşlar. Bu cumhuriyeti
kuran, emperyalizmi dize getiren Gazi Mustafa Kemal Atatürkün heykeli Rizede
yerinden kaldırılıyor. Densizin biri milleti galeyana getirmek
için her türlü tahriki yapıyor. Hükûmetten bu saygısızlığa
karşı bıraktık gür bir sesi tık yok arkadaşlar,
tık yok. İçişleri Bakanlığı müfettişleri ne
zaman görevlendirilecek? Bu da yetmiyor, toplum yılbaşı kutlaması
üzerinden ikiye bölünüyor. Bunun için sosyal medyada kampanyalar
başlatılıyor. Yetmiyor, bu ülkenin
vatandaşlarının vergileriyle çalışan Diyanet
İşleri Başkanlığı geçtiğimiz cuma günü
ülkenin tüm camilerinde yılbaşı kutlamasını
gayrimeşru olarak değerlendiren bir hutbe okutuyor. Tüm bunlar
ülkenin birliğine, kardeşliğine mi hizmet eder, yoksa bu ülkenin
birliğini, beraberliğini bozmak isteyen terör odaklarının
değirmenine su mu taşır?
Değerli milletvekilleri, terörle etkin mücadele
için kurumsal yapımızı da akıl ve mantıkla hızla
onarmamız gerekiyor. İnanç odaklı siyaset geleneğinden
gelen, laiklikle sorunu olan kadroların kurduğu koalisyon on dört
yıldır ülkeyi yönetiyor. Dinimiz İşi ehline ver. diyerek
liyakati överken siyasi İslamcılar Aynı menzile yürüyenden,
alnı secde görenden zarar gelmez. diyerek mensubiyeti, sadakati liyakatin
önüne çıkarıyorlar. Ancak, inanç odaklı siyasetin
yapıldığı mahallede sadakatin devlete veya millete
olmayacağını her defasında çok acı bedeller ödeyerek
öğreniyoruz. Bu defa da bu mahallenin ülkeyi yönetmek için
oluşturduğu koalisyonun ortaklarından biri diğerine askerî
darbe yapmaya teşebbüs etti; 246 vatandaşımız
canını yitirdi, şehit oldu, yüzlerce insanımız sakat
kaldı, gazi oldu. Bu yaşanan felaket, bu ülkeyi bir ve bir arada
tutan en önemli çimentonun laiklik olduğunu bir defa daha gösterdi.
Türkiyeyi bulunduğu coğrafyada yönetmekte başarısız
devletlerden ayıran ana kurumsal sütün laikliktir. Yarın, Orta
Doğunun başarısız devletleri ligine düşmemizi
engelleyecek olan da yine laiklik ilkesi olacaktır. Terörle etkin mücadele
için sığınacağımız diğer bir mevzi ise güçlü
parlamenter rejim, özgürlükçü demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür.
Güvenlik-özgürlük dengesinde terazimiz hukuk olmalıdır. Türkiyede
hukuk maalesef kaybedilmektedir. On dört yılın sonunda AKP
iktidarı ülkeyi, OHAL rejimiyle yönetir hâle getirdi; buna da
yönetilebiliyor denirse.
Değerli milletvekilleri, ülke yangın
yerine dönmüşken, toplumsal, kurumsal, ekonomik fay hatları
çatırdarken iktidarın tek bir önceliği vardır, o da 2014ten
beri süren ve ülkeyi içinde bulunduğu bu duruma düşüren hukuksuz
fiilî başkanlığı hukuki hâle getirmek.
Değerli milletvekilleri, soruyorum size:
Meclisimizin, suçlular yasaya uymazsa yasayı suçlulara uydurmak gibi bir
görevi mi var? Fiilîsinin iki yıldır ülkede yaptığı
tahribat, gerçeği gelirse bu ülkenin ne hâle geleceğini göstermiyor
mu? Bize benzeyen toplumlarda başkanlık sisteminin
kutuplaşmayı daha da artıracağını ve bölünmeyi
hızlandıracağını akıl söylüyor, bilim söylüyor,
tarih söylüyor. Bunlara rağmen Hükûmet sözcüsü, dün sarayda yapılan
Kabine toplantısından sonra ülkede yangın her yeri
sarmışken hâlâ, başkanlık rejimine geçme
çalışmalarının devam edeceğini müjde gibi söylüyor. Bu
sürecin yarattığı ve yaratmaya da devam edeceği kutuplaşmanın,
siyasi belirsizliğin, terörün ve ekonomide süren yangının
üzerine benzin döktüğünü bu iktidar ya görmüyor ya da bu ortamı,
ülkeyi diktatörlüğe sürükleyecek, milletin iradesini tek bir adama teslim
edecek ucube bir başkanlık önerisinin gerekçesi olarak kullanmak
istiyor.
Değerli milletvekilleri, terörle etkin bir
mücadele için güçlü ve kapsayıcı bir ekonominin kaldıraç gücüne
ihtiyacımız var. Oysa Türk ekonomisi çok büyük
sıkıntılar içinde. Yapılan hesap makyajları ve Yüksek
gelirli ülkeler ligine çıktık. gibi aslı astarı olmayan
söylemler de artık gerçekleri saklayamıyor.
Bakın, bugün başkanlık gündemini ve
OHALi uzatacağınızı açıkladınız, dolar Türk
lirası karşısında yeni bir rekor kırdı, 3 lira 60
kuruşun üzerini gördü. Şirketler geçen yıldan bilançolarına
130 milyar Türk lirası kur farkı zararı yazdılar. Ekonomide
güven dibe vurmuş, enflasyon hedefi de revize tahminlerin çok üstüne
çıkmış. İş bulma ümidini kaybedenlerle beraber
işsiz sayısı 6 milyonu aşmış. Ekonomi, 27 çeyrek
sonra ilk kez daralmış. Yatırımcının, tüketicinin
ufku iyice kararmış. Ülkenin Cumhurbaşkanı tulumbada suyun
bittiğini ilan etmiş, Türkiye 2017de en kırılgan ülke
listelerinde Brezilya ve Güney Afrikayla beraber başa
yerleşmiş.
Hâl böyle iken ekonomiyi konuşmuyoruz, Bizansın
son günlerinde meleklerin cinsiyetini tartışanların
yaptığı gibi demokratik rejimi bitirecek ucube bir
başkanlık sistemiyle vakit geçiriyoruz. Oysa siyaset kurumunun ve
iktidarın bu ülkenin gençlerine aş ve iş sunmak gibi bir
yükümlülüğü var. 15-29 yaş aralığında her gencimizden
30u ne eğitimde ne işte ne de stajda yani aylak arkadaşlar.
OECD ülkeleri içinde en kötü durumda olan ülke Türkiye. Eğer bu gençlere
aş ve iş sunamazsak, nitelikli eğitim veremezsek, en önemlisi
bunlara bir gelecek umudu sunamazsak küreselleşen terör örgütlerinin adam
devşirmeye çalışacağı umutsuz kitlelere yarın
bizim gençlerimiz de eklenecek.
Değerli milletvekilleri, günümüzde terör ve
terör örgütleriyle hakkıyla mücadele edebilmek için mutlak surette
uluslararası iş birliğine ihtiyacımız var. Başta
komşularımız olmak üzere diğer ülkelerle iyi ilişkiler
geliştirmek, düşmanlarımızı azaltmak,
dostlarımızı artırmak zorundayız. Cumhuriyetin
yaptığı ilk işlerden birisi komşularıyla
sağlam iş birlikleri kurmak olmuştur. Bunu da Yurtta sulh,
cihanda sulh. ilkesiyle taçlandırmıştır. 2011den bu yana
Suriyede yaşanan tecrübe, umarım ve dilerim bunun
doğruluğunu AKP iktidarına da göstermiştir. Suriyede
sağlanan ateşkesin Suriyenin toprak bütünlüğünü koruyacak
kalıcı bir barışa dönmesi Cumhuriyet Halk Partisi olarak
bizim de en büyük dileğimizdir. Türkiye 1952den bu yana stratejik bir
tercihle kendini Batı blokunda konumlandırmayı tercih
etmiştir. Ancak iktidar şimdi bu blokla kavgaya tutuşmuş
görünüyor. Bu gensoruya muhatap olan İçişleri Bakanı daha geçen
yıl 16 Temmuzda bir televizyon kanalında üstüne basa basa Darbe
girişiminin arkasında Amerika var. dedi. Türkiye Cumhuriyetinin
Bakanı müttefik bir ülke hakkında istihbarata dayanmayan, delili
olmayan bir iddiada bulunmaz. Şimdi soruyorum: Hâlâ neden acil bir NATO
zirvesi talep etmiyorsunuz? Neden orada bildiklerinizi paylaşıp
üyelerden yaptırım talep etmiyorsunuz? Neden İncirlik ve
Diyarbakır üslerinin kullanımını gündeme getirmiyorsunuz?
Yoksa bu söylemle yedi düvele karşı mücadele verdiğiniz
izlenimini yaratarak başkanlık sürecine içeride destek mi devşirmeye
çalışıyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, başta NATO olmak
üzere üyesi olduğumuz tüm uluslararası kuruluşların ve
müttefiklerimizin teröre karşı bizimle en etkili iş
birliğini yapmalarını talep etmek ve bunun yerine getirilmesini
beklemek yaptığımız ittifakların hukukunun
gereğidir, hakkımızdır. Bu ilişkileri iç siyasete
malzeme yapmak ise terörle mücadeleyi zaafa uğratacaktır.
Değerli milletvekilleri, bir an önce huzura
kavuşmamız, geleceğe güvenle bakmamız için Hükûmetin acilen
bazı adımları atması lazım. Önce Sayın
Cumhurbaşkanının 12 Şubat 2015te Amerika Birleşik
Devletleri muhataplarına söylediği şu sözleri
hatırlayalım: Biz siyasiler ülkemizde işlenen cinayetlerden
sorumluyuz. Bir aydan kısa bir sürede sadece İstanbulun bir
ilçesinde, Başbakanlık Çalışma Ofisine çok yakın bir
mesafede iki ayrı terör saldırısında 83 insan teröre kurban
verildi. Zafiyet, ihmal, savsaklama nerede bunu tespit edelim. Bunun siyasi ve
idari sorumluluğunu taşıyan makamlar gereğini yapma, istifa
etme erdemini göstersinler. Eğer bu erdem gösterilmeyecekse ve bugün
olduğu gibi Sayın Bakanın suya sabuna dokunmayan konuşmalar
yapmaya devam etmesi hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin duruma vaziyet
etmesi ve gensoru müessesesini işletmesi gerekir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere
cumhuriyetin kurucularını, bu ülkenin millî değerlerini,
kuruluş felsefesini, hasılı laik cumhuriyeti tartışma
konusu olmaktan çıkarın; toplumu kutuplaştıran, bölen fay
hatlarını kısa vadeli siyasi çıkarlar için
kaşımaktan vazgeçin; sosyal medyada ve havuz medyanızda terör
estiren ak trolleri zapt edin; ülkeyi diktaya sürükleyecek ucube
Başkanlık önerisini Meclisin gündeminden çekin; her alanda fay
hatlarını tahkim edecek, insanları dışlamak yerine
herkesi kucaklayacak bir siyaseti benimseyin; başta terörizmle mücadele
olmak üzere işi mutlaka ehline verin; özellikle istihbaratta, orduda,
emniyette ve adalette tarikat ve cemaatlerle yeni koalisyonlara girmeyin;
güvenlik-özgürlük terazisinde dengeyi güçlü parlamenter rejim, kuvvetler
ayrılığına dayanan özgürlükçü demokrasi ve hukukun
üstünlüğüyle sağlayın; hızlı kalkınma sürecini
yeniden başlatacak reformları hızla yapmaya başlayın.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet terörle
mücadelede çerçevesini çizdiğim bu adımları atsın, biz zaten
bu konuda destek için açık çek verdik. Gazi Meclisimiz ülkemizi bu
sıkıntılı günlerden hızla çekip çıkarır,
bizler de milletimizden hak edilmiş bir hayır duası
alırız.
Bu vesileyle sözlerimi tamamlarken Genel Kurulu ve
bizleri takip eden çok değerli vatandaşlarımızı bir
kez daha saygıyla selamlıyor, sıkıntılı
başlayan 2017nin milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Öztrak.
Gruplar adına son söz hakkı Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşa aittir.
Buyurunuz Sayın Muş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimin başında Fırat Kalkanı Harekâtında ve
diğer terör operasyonlarında şehit olan güvenlik güçlerimize
Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Yine, son İstanbul saldırısında yaşamını
yitirenlere Allahtan rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ
olsun.
Devlet ve millet olarak son süreçte terör örgütlerine
yönelik çok çetin bir mücadele yürütmekteyiz. Taşeron terör örgütleri
eliyle asimetrik bir saldırı altında olduğumuz bu süreçte
terör örgütlerinin üzerine kararlılıkla gidilmektedir. Artık
terör örgütleri Türkiyeye karşı saldırıya geçmeden,
kaynağında, yani saklandıkları yerde yok edilmektedir. Licede,
Cudide, Çukurcada ve daha birçok yerde, kış şartlarına
rağmen, PKK mağaralarına ve inlerine operasyonlar
yapılmaktadır. Sadece PKKya değil, ülkemizin ve milletimizin
birliğini hedef alan PYD ve DEAŞ gibi terör örgütlerine yönelik de
sınır ötesinde, yani Suriyede operasyonlar yürütülmektedir.
Tekrar tekrar söylüyoruz: Türkiye için PKK da, PYD
de, DEAŞ da, DHKP-C de, FETÖ de yok edilmesi gereken hain birer terör
örgütüdür. Bizim için birinin diğerinden farkı yoktur.
Irakta Kandilin tepesine uçaklarımız
bomba yağdırırken Kuzey Suriyede DEAŞ ve PYD hedefleri
birer birer yok edilmektedir. Amacımız, terörün kökünü kazımak;
hedefimiz -Mecliste birileri bu ifadeden rahatsız olsa da- son terörist
yok olana kadar terörle mücadeleyi sürdürmektir. Bu, Türkiye'nin beka
meselesidir; bu, millî bir meseledir çünkü terör örgütleri doğrudan
milletimizin varlığını tehdit etmekte ve Türkiye
Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetler yürütmektedir. Zira,
devletimizin başı Sayın Cumhurbaşkanımız teröre
karşı millî seferberlik ilan ederken bu millî bilince işaret
etmiştir.
Bakınız, öyle bir asimetrik
saldırıyla karşı karşıyayız ki sanki
aynı yerden emir almış gibi PKK canlı bombayla bir terör
eylemi yaparken aynı yöntemlerle, aynı süreçte DEAŞ eylem
yapıyor, FETÖ terör örgütünün uzantıları da bu eylemler
üzerinden Türkiyeye yönelik algı operasyonları yürütüyor. Sadece
şu son süreçteki terör saldırılarına
baktığımızda, bu terör örgütlerinin nasıl ortak
çalıştığını, nasıl bir merkezden
yönetildiğini görebiliriz.
Bakınız, bir yandan DEAŞ canlı
bomba eylemleri yaparken, diğer yandan Beşiktaş ve Kayseride
PKK canlı bomba saldırıları gerçekleştiriyor. Bundan
hemen kısa bir süre sonra ise FETÖ tarafından Rus Büyükelçisine
suikast yapılıyor. Tüm bu saldırılar, farklı terör
örgütlerinin bir yerden emir almışçasına aynı zaman
diliminde Türkiyeye karşı nasıl ortak hareket ettiğinin
açık göstergesidir. Bu saldırıların arkasında
onları yöneten bir akıl olduğu aşikârdır. Bir istikrar
adası olan Türkiyeyi istikrarsızlaştırmak için, küresel ve
bölgesel meselelerden uzak tutmak için, Türkiyenin yarınlarını
karartmak için her türlü kirli oyunu devreye koyuyorlar. Bakın, bir kez
daha üstüne basa basa söylüyorum; terör örgütü ve onun sözcülüğünü
yapanlar taşerondur, onların efendileri, patronları
dışarıdadır, onlar Türkiye'de kaos yaratmak için
kullanılan birer maşadır.
Değerli milletvekilleri, tabii, bugün bu
gensoru üzerine söz aldım. Burada şu hususu özellikle ifade etmek
istiyorum ki bugün görüşmekte olduğumuz bu gensoru İçişleri
Bakanımıza yönelik Terörle niye bu kadar etkin mücadele ediyorsun?
saikiyle hazırlanmış bir gensorudur. Bu gensoruyu verenler
istiyorlar ki Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı
terörle mücadele etmesin, Türkiye teröre karşı eli kolu
bağlı şekilde otursun ve teröre göz yumsun. Hayır, Türkiye
bunu yapmıyor, yapmayacak, Türkiye teröre teslim olmayacak. Bu gensoru
göstermektedir ki güvenlik güçlerimizin terörle mücadele kapsamında
yürüttüğü operasyonlar sadece terör örgütlerini değil
başkalarını da rahatsız etmiştir. Kim rahatsız
olursa olsun, kim terör örgütleri adına sözcülük yaparsa yapsın
devletimiz terörle mücadeledeki kararlılığını
sürdürecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu gensoru metnine baktığımızda,
tutuklanan HDPli milletvekillerine adli işlemler uygulanmasıyla
ilgili ifadeler görüyoruz. Neticede, bağımsız yargıyla
ilgili hukuki bir konu vardır. Burada yargılama safahatıyla
ilgili bir şey söylemeyeceğim ama siyaseten HDPnin bir terör örgütü
PKKya nasıl angaje olduğunu, nasıl onun kontrolünde
olduğunu birkaç örnekle burada hatırlatmak isterim. Evvela şu
hususu öncelikle hatırlatalım: HDP, PKKyı bir terör örgütü
olarak görmemektedir. PKKnın yaptığı terör eylemlerinde
dahi PKK ismini vererek kınama yapamamaktadır. Şöyle bir
arşivlere baktım, PKK ve DEAŞ terör saldırıları
sonrası HDP nasıl açıklamalar yapmış, hangi ifadeleri
kullanmış? diye inceledim. Çok ilginçtir, DEAŞın terör
eylemleri sonrası defalarca DEAŞın ismini zikrederek en
ağır ifadeleri kullanan HDP, nedense PKK eylemleri sonrası PKKnın
ismini kullanmadan bir cümleyle kınama yapmış. Yani
saldırıyı yapan DEAŞ olunca örgüt ismi veren HDP,
saldırıyı yapan PKK olunca örgüt ismi vermekten çekinmiş.
Nedense PKK eylemleri sonrası HDPnin yaptığı
açıklamaların tümünde devlet suçlanmış, dış
politika suçlanmış, Hükûmet suçlanmış, siyaset kurumu
suçlanmış fakat eylemi yapan PKKya tek söz edilmemiş. Sanki bu
insanlar PKKnın terör saldırılarında değil de bir
doğal afet neticesinde yaşamını yitirmiş. HDPye
soruyorum: Söz konusu olan PKK olunca dilinizi mi yutuyorsunuz? Bu ikiyüzlü
yaklaşımı milletimizin takdirine bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, gerek
Avrupa Birliği gerekse Amerika Birleşik Devletleri başta olmak
üzere dünyanın hemen hemen tüm demokratik ülkelerinde PKK, terör örgütü
listesinde yer almaktadır. Yani teröre örtülü destek veren bazı
Batılı ülkeler bile PKK vahşetinin bir terör örgütü
olduğunu, bir terör olduğunu kabul etmiştir ama Türkiye'de siyaset
yapan HDPnin eş başkanlarına ve sözcülerine
baktığımızda tam tersi bir tabloyu görüyoruz. Bakın,
şu an tutuklu bulanan HDPli Hakkâri milletvekili PKKyla ilgili
nasıl bir tanımlama yapmış? PKK, Türkiyeyi ve Orta
Doğuyu güller bahçesine çevirmek için ortaya çıkmış
barış ve halk hareketidir. 27 Temmuz 2015 tarihinde söylüyor bunu.
HDP milletvekilinin güller bahçesinden kastı bombalar, mayınlar,
silahlar olsa gerek çünkü PKKnın tek bir amacı var, o da Türkiyeyi
gül bahçesine değil kan gölüne çevirmek. Bu nasıl bir
aymazlıktır, bu nasıl bir gözü dönmüşlüktür, bu nasıl
bir ihanettir? Yine bunu da milletimizin takdirine bırakıyorum.
Keza HDP Eş Başkanı Selahattin
Demirtaş daha birkaç ay önce aynen şöyle demiş: Biz PKKyı
terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. Yine, HDP Eş
Başkanı Figen Yüksekdağ da aynen şunu söylüyor: PKKnın
yaptığı terör değil. Yani, Figen Yüksekdağ şunu
mu söylemek istiyor: Çocukları, sivilleri, güvenlik güçlerini katletmek
terör değildir. Allah aşkına siz kimi kandırıyorsunuz?
Siz kime hizmet ediyorsunuz, kimi aklamaya çalışıyorsunuz?
Şimdi, HDP Grubuna soruyorum: Eş
başkanlarının ve sözcülerinin terörü öven bu ifadelerine
katılıyorlar mı, katılmıyorlar mı? Yani, PKKnın
çocuklarımızı, güvenlik güçlerimizi şehit etmesine
tıpkı Figen Yüksekdağ gibi Terör eylemi değil. diyorlar
mı? Tabii, ben HDPnin bu anlamda bir cevap verebileceğini hiç
zannetmiyorum. Neden biliyor musunuz? Çünkü, daha geçtiğimiz ay, grup
başkan vekilleri Bizim PKKyı eleştirme yetkimiz yok.
minvalinde bir ifadeyi bu Meclis çatısı altında
kullanmıştır. Soruyorum: Devleti eleştirme
hakkınız var, Hükûmeti eleştirme hakkınız var ama
terör örgütü PKKyı eleştirme hakkınız yok, öyle mi?
Yine, HDP sözcüsü, PKKnın terör eylemi
sonrası HDPye yapılan operasyonlarla ilgili aynen şu ifadeleri
kullanıyor: Ankara, İstanbul, Adana, Manisa, Mardin ve Mersinde HDPye
operasyon yaparak ölümlerin bitirilmesi değil, şiddetin körüklenmesi
mi hedefleniyor? Aslında HDP sözcüsü şunu ima ediyor: Siz terör
eylemleriyle iltisakı olan HDPlilere operasyon yaptıkça PKK da terör
eylemeleri yapacak. Esasen bu sözler HDPnin bir PKK aygıtı
olduğunun bizzat kendi sözcüleri tarafından ikrarıdır.
Yani, HDP sözcüsü HDP ile PKKyı bizzat kendisi eş tutmakta ve bu
ülkeyi PKK terörüyle tehdit etmektedir. Biz bu tehditlere şimdiye kadar
pabuç bırakmadık, bundan sonra da bırakmayız. Kimse
arkasına terör örgütünü alarak bu milleti de tehdit edemez.
Değerli milletvekilleri, Allah
aşkına, soruyorum: Dünyanın hangi demokratik ülkesinde bu kadar terörle
iç içe geçmiş bir siyasi partiye müsamaha gösterilir? HDP gibi bir siyasi
parti Avrupanın herhangi bir ülkesinde faaliyet gösterilmiş olsa idi
bakın bir değil yüz kere adli soruşturmalara konu edilirdi.
Avrupadaki örneklere baktığımızda bu sonucu görüyoruz,
birazdan tek tek sıralayacağım.
Biliyorsunuz, İspanyada Batasuna adlı bir
siyasi parti ETA terör örgütünün siyasi temsilciğini yapıyordu.
İspanya yargı makamları bu partinin terör ve şiddetle
ilişkisi olduğuna dair karar verdi. Daha sonra parti yöneticileri
sürekli buradan, AİHMden örnekler verilir, AİHMe götürdüler bu
başvuruyu ve AİHM İspanya yargı makamlarının
Batasunayla ilgili verdiği kararı onayladı.
AİHMin vermiş olduğu karara
dayanarak birkaç hususu HDPyle mukayese ederek sizlerin dikkatine sunmak
istiyorum. Bakın, AİHM kararında, Batasunalı belediyelerin
bazı pankartlar ve çizimlerle terör örgütü ETAya destek verdiği ve
bunun suç olduğu ifade edilmiş ve bu AİHM tarafından da
kabul edilmiş. Bizdeki HDPli belediyelere bakacak olursak, HDPli
belediyelerin araçlarından ve binalarından mühimmat
çıktığını görürsünüz. Yine, HDPli Suruç Belediyesinin
terörist adına hark açtığını görürsünüz.
AİHMin Batasuna kararında, şiddet
çağrısı ve terör ile siyaset arasında görevlerin kasten
paylaşılması vurgusunun suç olduğu ifade ediliyor. HDPye
baktığımızda, daha önce de burada ifade ettiğim gibi,
HDP eş başkanlarının PKKyı terör örgütü olarak
görmediklerine ilişkin beyanları ortadadır.
Biliyorsunuz, değerli milletvekilleri, HDPden
önce faaliyet gösteren DTP vardı, onun bir genel başkanı
vardı, şu an Kandilde olan Nurettin Demirtaş. Bırakın
terörist fotoğrafı asmayı, siz Kandile eski genel
başkanınızı terörist olarak gönderiyorsunuz. Bunu
nasıl izah edeceksiniz?
Yine, AİHMin kararında, ETA teröristine
destek gösterisi suç olarak kabul edilmiş. HDPye
baktığımızda, terörist cenazelerinde boy gösterdiklerini,
hatta bu teröristleri kahraman gibi lanse ettiklerini görürsünüz. O kadar
ileriye gidiyorlar ki onları -tırnak içinde söylüyorum- şehit olarak
ifade ediyorlar.
AİHM kararında, Batasunanın ETA için
sokağa çıkma çağrısı yapması suç olarak
gösterilmiş. HDPye baktığımızda 6-7 Ekim
olayları öncesinde bizzat HDP MYKsının sokağa nasıl
çağrı yaptığını hepimiz biliyoruz. Sonraki
süreçte de HDP sözcülerinin sokağı karıştırmak için
neler söylediği tüm kamuoyunun malumudur.
Bakın, bugün, çok defa atıf yapılan
AB ülkelerinin çoğunda terörle mücadeleye yönelik çok sert
yaptırımların olduğu yasalar mevcuttur. İngilterede
1974 yılında IRA terör örgütüne yönelik terörle mücadele yasası
çıkarılıyor. Bu yasayla, herhangi bir adli makam kararı
olmadan terörle ilgili şüpheli görülen kişilere yönelik içişleri
bakanlığının tasarrufuyla yirmi sekiz güne kadar
gözaltı işlemleri uygulanabiliyor, bu süre yargı kararıyla
kırk beş güne kadar çıkarılabiliyor. İçişleri
bakanına ve polise sadece şüphe unsuru oluşması
kaydıyla her türlü temel hak ve hürriyeti kısıtlama yetkisi
veriliyor. İçişleri bakanı, terörizme
karıştığına inandığı ulusal ve
uluslararası örgütleri terörist örgüt ilan etme yetkisine sahip. Terör
örgütüne aidiyet veya terör örgütüne davet suç olarak
tanımlanmıştır. Terör örgütü üyesi veya destekçisi
olduğu şüphesini uyandıracak şekilde giyinmek, bu
örgütlerin simgelerini taşımak veya göstermek suç olarak kabul
edilmiştir. Terör örgütü ilan edilip edilmediğine
bakılmaksızın terörle ilgili finansman sağlamak veya para
toplamak, terör amaçlı bilgi toplamak ayrıca suç olarak kabul
edilmiştir. Bu yasaya göre, terörü teşvik eden ve
kışkırtan örgütler teröre karışan örgütler olarak
kabul edilmiştir. Yasaya göre, terör eylemleri işlenmesine
ilişkin her türlü eylemi hangi seviyede olursa olsun idare edenler suçlu
sayılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yine pek çok
örneğin verildiği Fransadaki OHAL uygulamalarına biraz
bakalım. Bakınız, OHAL uygulamalarında makul şüphe
gerekçesiyle bir kanıta gerek duyulmadan aramalar yapılabiliyor.
Terör propagandası yapan internet siteleri ve sosyal medya
ağları engellenebiliyor. Tüm gösteri ve yürüyüşler
engellenebiliyor. Kamu düzenini bozacak dernek ve organizasyonlar
kapatılabiliyor. Güvenlik tehdidi oluşturduğu
düşünülenlerin sıralandığı S dosyasındaki
isimler ev hapsinde tutulabiliyor, iletişimlerinin kesilmesine ve gerektiğinde
bu kişilere elektronik kelepçe takılmasına imkân
tanınıyor.
Şimdi, bu örneklere
baktığımızda şunu görüyoruz: Avrupa, kendi
güvenliği söz konusu olduğunda ve terör tehdidiyle karşı
karşıya kaldığında her türlü tedbiri almaktan geri
durmuyor ama söz konusu olan Türkiye olduğunda insan hakları ve evrensel
hukuku hatırlatıyor. Tabii, bizde de terörle mücadele adına
atılan adımlara AB hukukuna vurgu yaparak karşı çıkan
siyasetçiler var. Şimdi onlara hatırlatmak istiyorum: Az önce
saydığım tüm bu tedbirler, AB ülkelerinde uygulanan
tedbirlerdir.
Değerli milletvekilleri, bakın, bu
Parlamento içerisinde bulunan gene milletvekiliniz ve aynı zamanda genel
başkan yardımcınız açık bir şekilde DHKP-C terör
örgütüne teşekkür ediyor. DHKP-C kim? Mart sonunda makamında
Savcı Mehmet Kirazı şehit eden terör örgütü. Olay şöyle:
Adana'da HDP binasına saldırı yapılıyor,
sonrasında Hükûmet bunun DHKP-Cli teröristler tarafından
yapıldığını açıklıyor fakat milletvekilleri
ve aynı zamanda genel başkan yardımcıları aynen
şu ifadeleri kullanıyor 22 Mayısta: DHKP-C bizim asla
düşünmediğimiz bir adrestir. Kendileri de açıklama
yapmıştır. Bize desteklerini ifade etmişlerdir. Yani,
terör örgütü DHKP-C onlara desteklerini ifade ediyor. Kendilerine
teşekkür ediyoruz. Bunu HDPnin genel başkan
yardımcısı söylüyor 22 Mayısta, 7 Haziran seçimlerinin
öncesinde. Keza, aynı partinin Eş Başkanının, Figen
Yüksekdağın MLKP üyesi olduğuna dair yargı kararı
mevcuttur. Tüm bunlar münferit olaylar mıdır değerli
milletvekilleri, bu saydıklarımın hepsi? Elbette değildir.
Bir parti düşünün ki her türlü terör örgütüyle
iltisakı ortaya çıkmış vaziyette, hatta bu partinin eş
başkanı sırtlarını terör örgütüne
dayadıklarını bizzat kabul etmiş durumda. Şimdi, durum
bu iken neyin gensorusunu hangi yüzle veriyorsunuz, onu anlayabilmiş
değilim, açık söyleyeyim bunu.
Belediyelere neden kayyum atanıyor? yine
önergede geçen ifadelerden. Şimdiye kadar saydığım
sebepleri ve burada uzun uzun daha fazla anlatmaya gerek duymayacağım
pek çok sebebin yanında, tüm kamuoyu HDP'li belediyelerin PKK'ya finansman
sağladığını, eylemler için araçlarını tahsis
ettiğini, mühimmat deposu verdiğini, PKK sempatizanlarını
işe aldığını gayet iyi biliyor. Tüm bunlar ulu orta
duruyor. Şimdi, terörle bu kadar iç içe geçmiş bir yapıya
yönelik adli makamlar harekete geçince bir kaşık suda
fırtına koparılıyor. Dokunulmazlığın
kaldırılması tartışmaları
başladığında Dokunulmazlığımız
kalksın. diye dilekçe verenler iş ciddiye binince çark etti. Ne
diyordu Figen Yüksekdağ? Sıkıysa gelin. Peki, Demirtaş ne
diyordu? Bizi yargılamaya güçleri yetmeyecek. Kim kimi yargılayacak
göreceğiz. Bu işi Tereyağından kıl çeker gibi
yaparız. diye düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Biz her türlü
hazırlığımızı yaptık, her şeye
hazırlıklıyız. 17 Nisan 2016
Demokrasilerde ve hukuk
devletlerinde kimse suçtan muaf değildir, kimse Ben mahkemeye gitmem.
diyemez. Sonuçta ne oldu? Tıpış tıpış
gitmeyeceğiz. diyen Demirtaş ve milletvekilleri tıpış
tıpış yargı önüne çıkartıldılar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bundan sonrası yasama ya da yürütmenin
değil, mahkemelerin işidir. Herkes hukukun verdiği kararı
beklemek zorundadır. Ama siyaseten şunu söylemek istiyorum: HDP, PKKyla
arasına mesafe koymak yerine milletle arasına mesafe koymuştur.
HDP, Türkiye partisi olmak yerine PKKnın partisi olmayı tercih etmiştir.
HDP, bir yandan PKKyı savunarak diğer yandan sürekli barış
ve kardeşlik diyerek barış kelimesini bile kirletmeye
yeltenmiştir. HDP, demokrasiye değil, şiddete ve sokağa
çağrı yapmıştır.
Değerli milletvekilleri, PKK, Türk, Kürt, Laz,
Çerkez, Arap demeden bu milletin tamamını yok etmeye
çalışan eli kanlı bir terör örgütüdür. Bebek katili PKK bu
milletin düşmanıdır. PKK sadece Türkiye'de çocukları
öldüren ve katliam yapan bir terör örgütü değil, aynı zamanda Suriyedeki
koluda diğer etnik grupları yok etmeye çalışan bir
kanlı terör örgütüdür. Suriyenin Amûde bölgesinde PYDnin kendisi gibi
düşünmeyen Kürtlere nasıl katliam yapıldığı tüm
dünya tarafından görülmüştür. Amûdede PYDli teröristler Kürt
çocuklarını katletmiştir. Bakın, bunların adı
PKK da olsa, PYD de olsa aynı vahşeti uygulamaktadırlar.
İşte Amûdede yani hani Diyarbakırda Yasin Börünün cenazesinde
işkence yapmışlardı ya, arabayla üzerinden
geçmişlerdi, aynısını, Amûdede 5 yaşındaki bir
kız çocuğunu katletmiş, diğerini de arabayla ezmişlerdi.
İşte bunlar böyle insanlıktan çıkmış
mahlûkâtlardır.
Yine, Türkiye'de doğu ve güneydoğu
illerimizde partimiz yöneticilerine yönelik siyasi suikastlar
gerçekleştiren PKK ve onun yandaşlarıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (Devamla) Sayın Başkan,
toparlamam için bir dakika verir misiniz?
BAŞKAN Buyurunuz, bir dakika veriyorum
Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (Devamla) Terör
saldırılarıyla sivilleri ve emniyet güçlerini katleden caniler
terör örgütü PKK mensupları ve onları himaye eden siyasi
temsilcileridir. Buradan bir kez daha PKK, DEAŞ, FETÖ ve diğer tüm
terör örgütlerini kınadığımızı,
lanetlediğimizi ve köklerini kazıyacağımızı ifade
etmek istiyorum.
Ve tüm bu sebeplerden dolayı,
İçişleri Bakanımız hakkında verilen bu gensorunun
aleyhinde olacağımızı, AK PARTİ Grubu olarak
kararlı bir şekilde Hükûmetimizin arkasında
olacağımızı ve Sayın
Başbakanımızın ifade ettiği gibi, bu terörü Türkiye'nin
gündeminden çıkaracağımızı ifade ediyor, gensorunun
aleyhinde oy kullanacağımızı bilgilerinize sunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Muş.
Sayın Kerestecioğlu
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Örnek vermeme gerek var mı bilmiyorum ama zaten bütün
konuşma HDPden ibaretti.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Kerestecioğlu.
İki dakika süreyle söz veriyorum.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
7.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun (11/14) esas numaralı
Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında bütün bir konuşma boyunca bir acziyeti izledik.
SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) Gerçekler
acıdır, acı.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Yani şöyle demek istiyorum ben: Gensoru İçişleri
Bakanı hakkında verildi ama biz istifa ediyoruz. Yani gerçekten
denebilecek tek söz budur Sayın Mehmet Muş.
Ayrıca, kullandığınız
sözlerle ilgili olarak tutanakları inceleyip yasal yollara da
başvuracağımızı ifade etmek isterim çünkü zaten
aslında 1990lardan beri bu ülkenin politikasını çok iyi
özümsemişsiniz ve aynı şeyi siz de sürdürüyorsunuz, aynı
siyaseti sürdürüyorsunuz. Bu ülkede hesap vermiyorsunuz, bu ülkede
barışın kalıcı tesisini sağlayamamış ve
bunca can kaybından sorumlu bir iktidar olarak ve bu iktidarın
İçişleri Bakanıyla ilgili verilmiş bir önergeyle ilgili
olarak da bütün konuşmanız boyunca, maalesef, sadece HDP
konuşuyorsunuz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Ya, bir defa PKKyı
lanetleyin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Konuşmaya da devam edeceksiniz, devam edin ama bunu defalarca
bu kürsüden ifade ettim
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sataşmalarıma cevap verin Sayın Kerestecioğlu,
sataşmalarıma cevap verin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla)
ister PKK deyin ister FETÖ deyin ister IŞİD deyin
ister DHKP-C deyin, ne diyorsanız deyin, hangi kokteylleri
yapıyorsanız yapın, on dört yıldır siz iktidardasınız,
biz değiliz; biz olsaydık istifa ederdik.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu.
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, belediyelere kayyum ataması
uygulaması ve eş başkanlar ile milletvekillerinin
tutuklanması nedeniyle gerçekleştiği iddia edilen hak
ihlallerinde ve artan terör olayları sebebiyle meydana gelen ölümlerde
sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/14) (Devam)
BAŞKAN Siyasi parti grupları adına
yapılan konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi Hükûmete söz vereceğim.
Hükûmet adına İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz yirmi dakikadır.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Trabzon) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. HDP milletvekilleri
tarafından İçişleri Bakanlığı hakkında
verilen gensoru önergesine ilişkin olarak şahsım ve Hükûmetimiz
adına söz almış bulunuyorum.
Saygıdeğer milletvekillerim, üzerinde
yaşadığımız Anadolu toprakları ve komşu
olduğu Orta Doğu coğrafyası binlerce yıldır
savaşlara, çatışmalara sahne olmuş ve bu karakterini bu
yüzyıla kadar sürdüregelmiştir. Anadolumuz, geçiş
yollarının, enerji koridorlarının, su
kaynaklarının üzerinde olması, Orta Doğuya komşu
bulunması neticesinde sadece coğrafi değil, birçok siyasi
hesabın da ortasında yer almıştır. 1960tan
başlayan ihtilaller de, 1980 öncesindeki anarşi ve terör de bu
çatışma süreci içinde yer almaktadır. Darbe zihniyetinin
yöneticileri çıkardıkları anayasalarla vesayetçi
anlayışlarını kurumsallaştırmayı belli
oranda başarabilmişlerdir. Terörü yöneten odaklar ise 1978den
itibaren PKK eliyle terörü kurumsallaştırmaya ve
araçsallaştırmaya çalışmışlardır. Türkiyede
gerçekleşen darbelerin hiçbirisinin dışarıdan
bağımsız gerçekleşmediği yıllardır
çeşitli bilgilerle net olarak ortaya konulmuştur. Tıpkı
bunun gibi, PKKnın da dışarıdan ciddi destek
aldığı, para, silah ve yardım aldığı,
Türkiye içinde ve Orta Doğuda bir araç olarak
kullanıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla, Türkiyenin
terörle mücadele sürecini sadece içerideki basit bir silahlı çeteyle
mücadele olarak görmek ciddi bir tespit hatasıdır. Türkiyenin
terörle mücadelesi aslında küresel güçlerle, terörü araç olarak kullanan
ve -bazılarının hazzetmediği bir terim olacak ama- bir üst
akla karşı verilen bir mücadeledir. Türkiyeye karşı PKK,
FETÖ, DEAŞ ve aşırı örgütler eliyle bu mücadeleyi
yürütenlerin birinci amacı, Türkiyeyi bölmek, en azından gücünü
azaltmak, Orta Doğuda ekonomisiyle, kültürüyle, millî birliğiyle,
kardeşliğiyle ayakta durabilen, gelişen bir Türkiyeye engel
olmaktır. Türkiyenin geliştiği veya gelişmeye
başladığı ve bunun kaydolduğu dönemlerde terörün, iç
çatışma girişimlerinin tırmanması bunun en açık
göstergesidir.
Çok basit bir örnek vermek isterim. Sayın
Başbakanımız da burada, o tarihleri kendisi de çok net bir
şekilde kürsülerden, televizyon ekranlarından defalarca ifade etti. 3
Mayıs 2013, Sinop Nükleer Santrali yapım sözleşmesi
imzalandı, bedeli 22 milyar dolar. Yine, 3 Mayıs 2013te üçüncü
havalimanı ihalesi yapıldı, bedeli daha sonraki
katkılarıyla beraber 25 milyar euro. 14 Mayıs 2013te IMF borcu
bitiriliyor. Mayıs 2013 itibarıyla borçlanma faizi tarihin en
düşük seviyesinde, oran yüzde 4,5. Peki, bunun sonunda ne oluyor? 11
Mayısta Reyhanlı saldırısı gerçekleşiyor, 28 Mayıs
2013te de Gezi olayları başlıyor.
Şimdi, tekrar bir tarih söyleyeyim. Rusyayla
yakınlaşmaya başlıyoruz. Coğrafyamızdaki en
önemli adımlardan birisi olarak nitelendiriliyor ama ne zaman bu
yakınlaşma başlıyor ve bölgesel sürecin,
barışın, büyük bir adımın gerçekleşmesi için
önemli bir safha gelişiyor ve Türkiyede 15 Temmuz darbe girişimi
gerçekleşiyor. Yetmiyor -aradaki süreci çok anlatmaya gerek yok- en son,
Sayın Dışişleri Bakanımızın Moskovada
olduğu tarihte Rus Büyükelçisi Karlov Türkiyede katlediliyor. Yine ifade
etmek isterim ki, şu 4 olay yani burada muhalefet partisi sözcülerinin de
değerlendirdiği 4 olay yani İstanbul Beşiktaş
stadyumundan başlayan ve ardından hemen Kayseride, daha sonra Rus
Büyükelçisi Karlovun katledilmesi ve yine, ardından, en son,
İstanbulda 2016yı 2017ye bağlayan gecede ve 2017nin hemen
ilk saatlerinde, 01.15te gerçekleşen olay da, ifade etmek istiyorum ki bu
4 olay da çok profesyonelce hazırlanmış, içeriyi bilmeyen,
dışarıyı bilmeyen, her hattını bir şekilde hesap
edemeyen bir anlayışın gerçekleştiremeyeceği, biraz
önce bahsettiğim Sinop nükleer santraliyle bir şekilde
ilişkilendirebileceğimiz, üçüncü havalimanıyla
ilişkilendirebileceğimiz, Yavuz Sultan Selim Köprüsüyle
ilişkilendirebileceğimiz Türkiyenin bir sürecini daha bertaraf etmek
üzere gerçekleştirilmiş olaylar dizisidir.
Şunu ifade etmek isterim: Terörün
kullanımındaki bir amaç gelişmeyi engellemekse, bir amaç da
Türkiyenin kardeşliğinin, medeniyet birikiminin, bir arada
yaşama kültürünün bu gönül coğrafyasına ve dünyaya umut
vermesinin engellenmesidir. 2002den itibaren sadece altyapısıyla
değil demokratik gelişim noktasında da önemli adımlara imza
atan Türkiye, biraz önce bahsettiğim darbelerin kurumsallaşma
kalıntılarından büyük ölçüde kurtulmuş ve yeni anayasa
önerisiyle birlikte bu süreci yüce Meclisimizin ve aziz milletimizin takdirine,
kararına ve iradesine arz etmiştir. PKK ve onunla aynı çizgide
buluşan FETÖ, PKKnın uzantıları, KCK, YPG,
sınırımızın dışında gelişen ama
önemli hedefleri içinde yer aldığımız DEAŞ terör
örgütü de ülkemizin bu gelişmesine karşı küresel güçlerin sahaya
sürdükleri son argümanlardır.
Terör çeşitlenmiştir, terörizm
çeşitlenmiştir, terörün mücadele alanları, eylem türleri
çeşitlenmiştir ancak bilinmelidir ki Türkiye eski Türkiye
değildir. Türkiye, bugün, her alanda ve her anlamda
İfade etmek
istiyorum ki 1699 Karlofça bizim gerilemeye
başladığımız dönemdir, 21inci yüzyılın ilk
yılından itibaren, 2002 yılından itibaren de Türkiye bu
tarihini ters yüz etmiştir ve Allaha şükürler olsun, birçok
saldırıyla karşı karşıyayız ama Türkiyeye
bunu onurla söyleyebiliriz ki Türkiye, Karlofçadan itibaren son üç yüz
yılının en güçlü dönemindedir, en güçlü anındadır ve
en güçlü zeminindedir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ekonomisi güçlenmiştir, siyasi istikrarı ve
iradesi güçlenmiştir, demokrasisi güçlenmiştir, güvenlik kapasitesi
ve teknolojisi de güçlenmiştir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Onun
için, olağanüstü hâlle idare ediliyor, değil mi?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) - Vallahi, Türkiye'nin güçlü olmasından endişe
duyanları da bu Meclis çatısı altında nasıl
değerlendirmek lazım, onu bilmiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Güçlü bir ülkede bu kadar insan
ölmez. Güçlü bir hükûmet bu kadar borçlanmaz.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) - Hepimiz Türkiye'nin güçlü olmasından mutlu olalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Biz, güçlü olmaktan gurur
duyarız ama yalanlarla değil, gerçek güçle.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Güçlülüğümüzün ölçüsü OHAL mi?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) - Hepimizin Türkiye'nin eksiklerinin ortadan
kaldırılmasından mutlu olalım.
Artık, patlayan bombalarla, günübirlik kur
hareketleriyle
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ya, siz ne iş yapıyorsunuz
o zaman? Bunları niye anlatıyorsun?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) -
siyasi istikrarı sarsılan, koalisyonlarla felç edilen
bir Türkiye yoktur. Türkiye, 21inci asrın vebası olan terörle
mücadelesinde bugün, hiç olmadığı kadar kararlıdır,
güçlüdür ve sona yaklaşmıştır.
LEVENT GÖK (Ankara) İnşallah sona
yaklaşmıştır, samimi söylüyorum, inşallah. Ne zaman
son desen patlama oluyor.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) - Sayın Başkan ve kıymetli milletvekilleri; gensoru
metninde belediyelere yapılan görevlendirmelere ilişkin
eleştirilere yer verilmiştir. İzninizle, bu noktada yüce
Meclisimizi ve milletvekillerimizi bilgilendirmek isterim. Öncelikle, bu
uygulamanın hukuki dayanağından bahsedeyim: Belediye
başkanı ya da başkan vekili görevlendirme işlemleri
Belediye Kanununun 45inci maddesinin verdiği yetki çerçevesinde
gerçekleştirilmektedir. Belediye Kanununun söz konusu maddesi sadece
terör suçları nedeniyle görevden uzaklaştırılan ya da
tutuklanan belediye başkanları yerine görevlendirmeyi
sağlamaktadır. Uygulama örneği olarak söylemek isterim: Mesela,
terör suçları dışında bu yetkiyi vermediği için
yolsuzluk yaptıkları müfettişlerce ve mahkemelerce
belirlendiği için görevden alınan Karakoçan ve Digor Belediye
Başkanları için Bakanlığımızda böyle bir
görevlendirme yapılmamıştır. Halihazırdaki başkan
vekillerini belediye meclisleri kendileri seçmiştir. Şu ana kadar 9
il, 45 ilçe, 9 belde olmak üzere toplam 63 belediye başkanı PKK ve
FETÖ terör örgütleriyle ilişkisi nedeniyle görevden
alınmıştır. Bu 63 belediyenin tamamına görevlendirme
yapılmış ve belediye hizmetleri aksamadan sürdürülmektedir.
Ayrıca, 154 meclis üyesi de aynı sebepten görevden
alınmıştır. Görevden alınan bu kişilerden 42
belediye başkanı ve 95 meclis üyesi adli makamlarca
tutuklanmıştır. Bu tutuklamalara kaynaklık eden olaylardan
ve denetim raporlarına girmiş bulgulardan bazı örnekleri de
burada paylaşmak isterim:
Van Büyükşehir Belediyesi VASKİ Genel
Müdürlüğü Destek Hizmetleri Daire Başkanlığına
kayıtlı görevli hizmet aracı. Yani biz bu belediyeleri niçin
görevden aldık ve niçin bu belediyeler şu anda geçici
görevlendirdiğimiz kişiler tarafından idare ediliyorlar? 15
Haziran 2016 tarihinde silahlı çatışmaya karışmış,
araçtaki 3 terörist etkisiz hâle getirilmiş, yapılan arama sonucu
araçta 1 adet Kaleşnikof marka otomatik tüfek, 2 adet el bombası, 1
adet roketatar.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Makam aracı bu,
makam!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Şu tarafa gösterin
Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Van Büyükşehir Belediyesi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Su mu
bağlayacaklardı?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Evet, şunu Meclisin görmesini istiyorum.
Yine devam edeceğim
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Mahkeme kurdunuz herhâlde orada? Yargıladınız
herkesi, bitti.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Su arızası
mı vardı Sayın Bakanım?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Aslında daha önemlisi var.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Gültan Kışanakı da
yargıladınız, Ahmet Türkü de
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Şurası bir silah deposu değil, çok kıymetli
milletvekillerimiz, burası bir silah deposu değil, burası Mardin
Dargeçit Belediyesine ait bir traktörde ele geçirilen malzeme listesi, oldukça
uzun, teker teker saymıyorum, sadece birkaç örnek vereyim: 7 adet
roketatar, 5 adet Kaleşnikof, 1 adet Kanas.
Biraz önce melek yüzlüydünüz hanımefendi, niye
nefret dolu bakışlarla bana bakıyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yine öyleyim beyefendi, yine öyleyim beyefendi.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) - Ben sadece terörü ifade ediyorum, terörü ifade ediyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bu ülkede yüzlerce insan sizin
Bakanlığınızda öldü, benim değil.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Ve 24 antitank roket mermisi, 7 adet el bombası
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Siz hiçbir zaman melek yüzlü bile olmadınız.
HARUN KARACA (İstanbul) Gerçeklerle
yüzleşeceksiniz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sizin yüzünüzü çok kez gördük.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Ve Şırnak Belediye binasında 28 Haziran 2016
tarihinde 19 adet havan mermisi ve 1 tabanca ele geçirilmiştir.
GARO PAYLAN (İstanbul) Cemaat de delilleri
öyle koyuyordu, polis fezlekeleriyle yapıyordu.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) - Ve yine 9 Temmuz 2016da Mardin Artuklu Cevizlik Jandarma
Karakoluna bombalı araçla saldırı düzenlenmiş, 2 asker ve 1
sivil olmak üzere 3 kişi şehit olmuş, 16sı sivil olmak
üzere toplam 40 kişi yaralanmıştır. Bu
saldırılarda bombalı araç olarak kullanılan kamyonun
Mazıdağı Belediyesine ait olduğu -kamyon falan yok,
Mazıdağı Belediyesi de yok, hiçbir şey yok- ve
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) İstanbuldan söz et, İstanbuldan.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY
KILIÇ (Samsun) Burası başka bir ülke mi?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla)
belediyenin aracı olduğu, teröristlerin
kaçtığı minibüsün ise Mardin Büyükşehir Belediyesi
hizmetlerinde kullanılan minibüs olduğu tespit edilmiştir.
Ayrıca, özellikle 7 Haziran seçimleri
sonrası meydana gelen olaylarda, güvenlik güçlerine karşı hendek
kazmak ve barikat hazırlamak için, yine bu belediyelerin iş
makinelerini kullandığı da defalarca tespit edilmiştir.
Sadece şunlar
Bunlardan onlarca, yüzlerce örnek var ve bu örnekleri hep
birlikte gösterebiliriz.
Yine, şunu ifade etmek istiyorum: Terörist
cenazelerine belediye araçlarının tahsis edildiği, üzerlerine
örgüt sembollerinin konulduğu, belediye kaynaklarından yapılan
yurt dışı gezilerinin genellikle terör örgütünün
toplantılarının yapıldığı ülkelerde tertip
edildiği, Irak ve Suriyede ilgisiz yerlerle kardeş belediyeler icat
edilerek Kandil ziyaretlerinin bu belediyelerin davetleri altına
gizlendiği, sosyal yardımların sadece dağdaki teröristlerin
ailelerine yapıldığı, belediyedeki istihdamın
değer ailesi olarak adlandırılan, herhangi bir
yakını dağda terörist olan ailelerden
yapıldığı, söz konusu belediyelerde sadece zaruri
gelirlerin kayıtlara geçtiği, diğer gelir kalemlerinin örgüt
tarafından açıktan tahsil edildiği. Örneğin, Vanda
belediyeye ait -ismini vermeyeceğim bir kooperatife ve bir odaya-
taşınmazların kiralarının örgüt tarafından tahsil
edildiği, ayni yardım malzemesi alımı için ihaleye
çıkıldığı, ancak ihalenin malzemenin
dağıtımına ilişkin herhangi bir kaydı
olmadığı, malzemenin doğrudan dağ kadrosuna
gönderildiği, bunun için bazı derneklerin aracılık
ettiği, evrakların delil olabileceği yerlerde durup dururken
-buna da dikkat etmenizi isterim- hasar meydana geldiği, mesela Mardin
Belediye arşivinde yangın, Iğdır Belediyesi arşivinde
de su baskını yaşandığı, belediye
avukatlarının açıkça terör örgütü mensuplarının
davalarına baktığı, bu belediyelerin terör örgütüyle
doğrudan ilişki içinde olduğuna dair denetim raporları ve
hukuki deliller net bir şekilde ortadadır.
Şimdi, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gensoruda dile getirilen bir başka husus da
kapatılan dernek ve sivil toplum kuruluşlarıyla ilgilidir. Bu
konudaki detayları da sizinle paylaşmak isterim.
Türkiye'de hâlihazırda 110 bin dernek var,
öğleyin bu sayıyı verdim. Şimdi, bunun 1.125i FETÖ, 189u
PKK/KCK, 20si DHKP-C, 8i DEAŞ iltisaklı olmak üzere
kapatılmıştır. Kapatılan bu derneklerin somut
faaliyetleri arasında yayın organlarında terör örgütlerinin
propagandasının yapılması, Türkiye Cumhuriyetini
aşağılayıcı ifadelere yer verilmesi, bölücü ve
diğer tutuklular için açıklama yapılması, dernek
etkinliklerinde teröristbaşının posterlerinin asılması
gibi eylemler yer almaktadır.
Biraz önce Değerli Kerestecioğlu
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Değerli
değil!
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla)
kadınla ilgili bir değerlendirme ortaya koydu. Vanda
bir kadın derneği, ilginç bir dernek, gelirlerinin yüzde 92si yurt
dışı kaynaklı. 2013te yurt dışı geliri
18.247; 2014te durup dururken fırlıyor, 234.180 oluyor; 2015te
191.167. Dernek 2004te kurulmuş. Sivil toplum işleri yapanlar
vardır aranızda, hatta milletvekilliği yapıyorsunuz. Bir
derneğe veya bir spor kulübüne 10 bin liralık bir yardımın
bile ne kadar zor olduğunu hepimiz görüyoruz, yaşıyoruz ve
zorluk çekiyoruz. Şimdi, dünyanın değişik ülkelerinden -birtakımını
da PKKyla olan ilişkilerinden yakın tanıyoruz- kurulduğu
günden kapatılana kadar -şu rakamlara dikkat etmenizi istiyorum-
767.795 euro, 184.590 TL, 57.199 sterlin, 92.761 dolar, 20 bin İsveç kronu
yardım almış.
Şimdi devam edeceğim: Yurt
dışı ilişkileri ilginç bir dernek de -yine isim vermeden-
bir yerin yardımlaşma ve dayanışma derneği. Gelirinin
yüzde 83ü yurt dışı kaynaklı. Yurt dışı
gelirleri 2013te sıfır, 2014te 281.339, 2015te 935.273.
Bir de bir çocuk derneği
Gelirinin yüzde 84ü
yurt dışı kaynaklı. 2014 yurt dışı geliri
374.668; 2015te birdenbire azalmış, 5 bin seviyesine
düşmüş.
Yine dış yardım noktasında
dikkat çeken örnek de aslında Sarmaşık Derneği ama
Sarmaşık Derneğinin yurt dışı
yardımlarını söylemeyeceğim. Çünkü, Diyarbakır
Belediyesinde çalışan her işçi -emekten, sömürüden, alın
terinden bahsedenlere söylüyorum- 200 lira bu derneğe vermek
zorundadır ve yıllarca 200 lira bu derneğe para
kesilmiştir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) O paraları nasıl
harcadıklarını, kime yardım ettiklerini de söylesenize
Sayın Bakan. O yardımları kime yaptıklarını da
söyleyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) - Biraz önce elbette ki hem kadından hem de çocuktan bahsedenler,
şimdi merak etmeyin, size başka bir şey söylemek istiyorum, bu
önemli. Bunların hepsi olabilir, yapılıyor, devlet gereğini
de yerine getiriyor, bundan hiç kimsenin endişesi olmasın. Biraz önce
Kerestecioğlunun söylediği sözlerin dibinde Hukuk ve demokrasiyi
kendi içerisinde barındıran başımın üzerindedir.
lafını söylemekten de imtina etti, onun da burada altını
çiziyorum. Ama başka bir şey söyleyeyim: 18 yaş altı 310
erkek ve 31 kadını yani kızımızı dağa
çıkardılar. Keşke bu lafı burada söyleseydin.
Şimdi ifade edeceğim, M.Y,
kızımızın ismini söyleyemem ama baş harfleriyle
söylüyorum: Şahsın yolu kesilerek, eli kolu bağlanarak, bir
araca bindirilerek kaçırıldığı, Hakurk kampına,
oradan da Kandile götürüldüğü, Kandilde on gün kaldıktan sonra
eğitime götürdükleri sırada bir yolunu bulup kaçtığı
ve günlerce yolda olduğu ve sora sora, kendilerine yardım edecek
birisini bulduktan sonra ailesiyle buluştuğu... Kendi ifadeleri,
geçen gün televizyonda belki seyretme imkânı bulmuşsunuzdur. Yine
söyleyeyim, ismi E.A, 2001 doğumlu, 15 yaşında ve endüstri
meslek lisesine giderken bir otobüs durağından
kaçırılmış, hayatı kararmış. Şurada
belki de onlarca, yüzlerce örnek var.
Şimdi buradan gelip melek yüzlerinizle beraber
burada bizim farklı bir anlayış içerisinde olduğumuzu ifade
ediyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şunu çok net bir şekilde söyleyeyim -bir tabloyu daha ifade etmek
istiyorum, burada var- şimdi çocuklara şu lazım: Mardinde
Dargeçit Belediyesinde bu insanların yapamadıkları ama sadece ve
sadece şu kadar kısa bir sürede 11 parkın
Sayın
Başbakanımız burada. Sabah, akşam, gece, gündüz
bunları takip etmekteyiz, talimatıyla takip etmekteyiz, kendisi takip
etmekte. Neden? Çünkü orada insanlarımızın artık istismar
edilmelerinden hepimiz buraya geldik. Biz birlik içinde, biz beraberlik
içerisinde, biz kardeşlik içerisinde, biz sonuna kadar hukukun ve
demokrasinin içerisinde yaşamak istiyoruz. Daha var burada; nasıl HDP
binalarından insanların Kandile gönderildikleri var, nasıl BDP
binalarından insanların Kandile gönderildikleri var.
Bakınız, siz, orada halkın seçtiği milletvekillerisiniz.
Biz de bölgeye gidiyoruz, bütün arkadaşlarımız gidiyor yöreye,
illere, oradaki insanlara. Size şunları göstermek istiyorum. Şunu
düşünüyor musunuz acaba: Şu insanlar niçin şu teröre lanet
yürüyüşlerini Hakkâri Çukurcada ve Hakkâri Yüksekovada yaptılar,
niçin ay yıldızlı bayraklarla sokağa döküldüler ve
Artık yeter! diyorlar? Terör örgütüne, PKKya, bizim milletimizi, etnik
kimliğimizi istismar edenlere Hayır. diyorlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İşte teröre lanet
yürüyüşleri. Biraz bizi sorgulayacağınıza, acaba, dönüp bu
gensoruyu bana vereceğinize siz niçin bir taraftan bu insanları katlediyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum.
Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Tamam.
PKK örgütüymüş, TAK örgütüymüş, YPGymiş
diye bu ülkeyi kan gölüne döndürüyorsunuz. diye bana vereceğiniz
gensoruyu acaba Kandile hiç sormayı düşündünüz mü?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) - Ya, Bakan sizsiniz, Bakan. Sen soracaksın, biz mi
soracağız?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Sakın uzak durduğunuzu zannetmeyin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bakan sensin.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Bunlar kim, bunların cevabını vermelisiniz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Onları kim
gönderdi oraya?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Kim verdi? Bunlar kim?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Gizli mi gittiler?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Bunlar kim, bunları söyleyeceksiniz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Gizli mi gittiler?
Senin Hükûmetinin bilgisi dâhilinde gittiler.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Bunların kim olduğunu söyleyeceksiniz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Arkada oturan bakanlarınız da vardı orada.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Yine şunu ifade etmek istiyorum, evet, şu çok net ve
açıktır, bir şeyi daha burada söyleyeyim eğer Sayın
Başkan müsaade ederse, önemli bir şey, bir yanlışı
düzeltmek isterim en azından çünkü siyasi partilerimiz de bu konuda
değerlendirmeler yapıyorlar. Günlerden 1 Ocak ve Reinada bir
saldırı oluyor. Kahramanmaraşı hepimiz
yaşamışızdır,
yaşamışsınızdır, Çorumlular var aramızda,
Çorumu yaşamışsınızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
tamamlayınız, bir dakika daha süre veriyorum.
Buyurunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Kahramanmaraşta Alevi mahalleleri ile Sünni mahallelerinin
nasıl 26 piyangocuyla birlikte birbirine sokulduğunu hepimiz
yaşamışızdır. Türkiyede bir olay oluyor ve o
akşam birileri... Hepimizin ortak değeri var, maneviyatımız
ortak değerimizdir, milliyetimiz ortak değerimizdir,
değerlerimiz, kimliklerimiz, hukuk hepimizin ortak değeridir, laiklik
ortak değerimizdir; bu ortak değerleri istismar ederek...
Şurada, Ayşegül Başar, masum görebilirsiniz, bu masumdur
diyebilirsiniz ama bir şey söyleyeyim: Terörist devlettir, bir. İki:
Biz de sizi seviyoruz Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Savcıyı
öldürenler bunlar.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Ne anlatayım Allahınızı severseniz! Kim
bunlar? Selim Kirazı katledenler.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Katil seviciler,
katilleri seviyorlar, hainleri, teröristleri seviyorlar.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Evet, laikliği biz gelin bunlara bırakmayalım, bu
ülkenin ortak değerlerini bunlara bırakmayalım, istismar
etmeyelim, istismar ettirmeyelim ve sadece ve sadece bu ülkenin
yarınlarına huzurla ve güvenle gidelim.
Sorumluluk bizimdir elbette tabii. Bunu kabul
ediyoruz sonuna kadar, öğleyin de söyledim, kulaklarınız
duymuyor, onun için. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) - Yok canım ne münasebet, rica ederim, asla asla!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sizin olur mu, siz
sorumsuzsunuz zaten, hiçbir sorumluluğunuz yok, hiçbir
sorumluluğunuz!
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Ama sorduğunuz bir soruya cevap vereceğim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Hiç merak etmeyin, Türkiyeyi tehdit
eden ne kadar unsur varsa bunları ortadan kaldırmaksa, Kandiliyse de
öbür taraftan Sincanıysa da bu terör örgütleriyse de şu grubun,
şu Hükûmetin ve bu Meclisin namusudur, biz bu namusun gereğini yerine
getireceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz
olsak da yerine getireceğiz, biz olmasak da yerine getireceğiz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Kırk
yıldır aynı terane!
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU
(Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Baydemir...
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Bakan konuşmasını gerçekleştirirken... (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim, Sayın Baydemiri duyamıyorum.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
...mütemadiyen grubumuzu hedefleyen hakaretlerde bulunmuştur.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Merak ediyoruz Sayın
Başkan, ne diyecek bakalım.
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sataşmadan dolayı söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baydemir.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
8.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin,
İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun (11/14) esas numaralı
Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri ve Sayın
Başbakan; Zeytinyağı nasıl suyun üzerine çıkar? diye
bir şey sorarsak (AK PARTİ sıralarından gürültüler) demin
Sayın Bakanın...
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
efendim...
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) -
bütün
beyanlarından zeytinyağının suyun yüzeyine nasıl
çıktığını gördük. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Aynen öylesiniz!
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir)
Zeytinyağı sensin, sen!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Çok açık ve net
bir dille ifade ediyorum: Sayın Bakanın ve sayın hatibin demin
ifade etmiş olduğu hususlara belki en az yirmi dakika konuşarak
ancak yanıt verebilirim. Ancak, bir soru sormak istiyorum: Sayın
Bakan, tek başına bir derneğe yurt dışından
kaynak gelmesi o derneğin kapatılmasının nedeni olabilir
mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HÜDA KAYA (İstanbul) Başkan, sessizlik!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Eğer olursa
TÜRGEVe yurt dışından ne kadar kaynak geldi? Hadi
sıkıysa TÜRGEVe kayyum atayın. Hadi sıkıysa TÜRGEVi
de bir kanun hükmünde kararnameyle kapatın. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ŞAHİN TİN (Denizli) Şov yapma!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
hatibi dinleyin efendim. Lütfen rica ediyorum.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Mesele bu
değil, meselenin özü şudur, Sayın Bakanın bütün
konuşmalarından çıkan bir sonuç var: Yasama, yürütme ve
yargı tek bir elde toplatılmış durumda.
ŞAHİN TİN (Denizli) PKK şu an
nerede?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Sayın Bakan,
sizin de ifade etmiş olduklarınızın bazıları emin
olun ki ithamdır, bazıları da iddiadır.
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir) - Yüzde 100ü
doğrudur, yüzde 100ü.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Ben ithamları
iade ediyorum, iddiaların tespit edilme yeri yargıdır Sayın
Bakan, yargıdır, siz değilsiniz. Yargıya gider,
kesinleşir hüküm, ondan sonra sorumluları hakkında işlem
yapılır.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Yargıya
güvenmediğinizi söylüyorsunuz.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bakın,
Sayın Başbakanımız burada, Sayın Başbakan burada,
nasıl ki halkın, milletin iradesiyle geldiniz, ancak ve ancak
milletin iradesi sizi götürebilir. Bu nasıl bir meşruiyetse
Selahattin Demirtaşın, milletvekillerimizin ve belediye
başkanlarımızın da hakkı odur. Bu bir siyasi etik
meselesidir, bu bir siyasi ahlak meselesidir.
ALİM TUNÇ (Uşak) Millete
sırtımızı dayıyoruz.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bugün bana
yapılan yarın size yapılabilir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Teröre
bulaşmadan önce
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sizin hangi teröre
bulaştığınızı biz biliyoruz.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bugün bana
yapılana karşı çıkarsanız, yarın size
yapılanlara karşı çıkmanın imkânına sahip
olursunuz. Sizler
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Sen çukur
kazdın, sana nasıl sahip çıkılsın?
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Sayın
Başkan, biliyorsunuz
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum, bir
dakika süre veriyorum.
Lütfen tamamlayınız Sayın Baydemir.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) İddialara cevap
verdi Sayın Başkan!..
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Şimdi, gerek
Sayın Bakanın ve gerekse grup adına konuşma yapan hatibin
kullanmış olduğu yöntem ve tarza bakıyoruz. Ya, Allah
aşkına, 2009 yılında cemaatin kullanmış
olduğu sistematiğin aynısı ve o sistematik 17-25
Aralıkta sizin aleyhinize kullanıldı.
ŞAHİN TİN (Denizli) Hadi, geç bunu.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Cemaat
diyor, terör örgütüne cemaat diyor.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) O sistematiğin
aynısı bugün burada bir kez daha kullanılıyor. Sayın
Bakan, hukukun üstünlüğü
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir) Ya, bırak bu
tiyatro işlerini!
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Siz hem bakan hem
yasama organı hem de yargı olamazsınız, bunun adı
demokrasi olmaz, bunun adı diktatörlük olur.
BENNUR KARABURUN (Bursa) Vatan hainliği
yapmayın o zaman.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) Bakın, bir kez
daha söylüyorum: İstifa beklemiyoruz sizden
ŞAHİN TİN (Denizli) Ne
istifası ya! Siz istifa edin.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla)
eğer Japonya
olsaydı harakiri mi yaparlardı, kirihara mı yaparlardı
onu bilemiyorum ama beklemiyorum. Bir siyasi etik bekleme hakkımız
var. Kendinize reva görmediğinizi bize niye reva görüyorsunuz? Kendinize
reva görmediğinizi bir başkasına niye görüyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) En derin
saygılarımı sunuyorum sayın milletvekillerine, özellikle de
cezaevinde bulunan eş genel başkanlarımıza. (HDP
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, PKKya da bir
şey söyle, PKKya da bir şey söyle Osman Bey, PKKya da bir şey
söyle.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baydemir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun,
mikrofonunuzu açıyorum.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
47.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemirin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Milletvekillerine ilişkin hukuki süreçler,
Mecliste gerçekleştirilen dokunulmazlığa ilişkin geçici
Anayasa maddesinden sonra bu konu hukuka havale edildiği için hukuk
tarafından, mahkemeler tarafından, savcılar tarafından
yürütülen bir süreçle karar altına alınmıştır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) 5 ilde mahkemeler
aynı anda onun için faaliyete geçtiler!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Yoksa, yasama,
yürütme ve yargının aynı elde toplanması ve bu çerçevede
uygulanması söz konusu değildir, Sayın Baydemir de bunu biliyor.
Keza, belediye başkanlarına ilişkin uygulamalar da
yargının aldığı kararlar çerçevesinde yürümektedir.
Yargının kararlarını beğenmeyebiliriz, buna itiraz
etme yolları da açıktır. Burada siyasi spekülasyonlar
yapılabilir ama asıl itirazın yapılacağı yer ve
bu manada, hukuki değer taşıyan itirazların adresi hukukun
kendisidir. Eminim, oralara da gereken itirazları yapıyorlardır,
onu da hukuk değerlendirecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Dolayısıyla, kuvvetler ayrılığından bahsederken
aynı zamanda, hukukun kendi mecrasında yürüdüğünü ve hukuki
referanslar çerçevesinde bu kararların alındığını,
keza, HDP Grubunun da bu yargılamalara ilişkin itirazlarını
hukuk çerçevesinde -eminim- ifa ettiğini, ortaya koyduğunu
unutmayalım. Bunları birbirine karıştırmamakta fayda
var. Hukuk bizim kontrolümüzde, bizim emrimizde değil. Burada hukuka
ilişkin tartışmalar yapılıyor, bazen hukukun kimi
kararları onaylanıyor, tarafsız ve adil hukuk olarak takdim
ediliyor, bazen taraflı hukuk olarak takdim ediliyor. Politik pozisyona
göre hukuka ilişkin konular mütalaa edilebilir ama bizim Türk hukuk
sistemi önünde sonunda adaletin tecelli ettiği bir sistemdir. Gereken her
türlü itirazı, değerlendirmeyi o çerçevede yapmakta fayda
vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, belediyelere kayyum ataması
uygulaması ve eş başkanlar ile milletvekillerinin tutuklanması
nedeniyle gerçekleştiği iddia edilen hak ihlallerinde ve artan terör
olayları sebebiyle meydana gelen ölümlerde sorumluluğu bulunduğu
iddiasıyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/14) (Devam)
BAŞKAN İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.36
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 02.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49uncu
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin
Seçim kısmına geçiyoruz.
XI.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda açık bulunan üyeliklere seçim
1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN Şimdi, bazı komisyonlarda
boş bulunan ve Halkların Demokratik Partisi Grubuna düşen
üyelikler için seçim yapacağız.
Adayları okuyorum: Plan ve Bütçe Komisyonunda
boş bulunan üyelik için Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.
Kabul edenler
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.39
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 02.40
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 49uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonunda Halkların Demokratik
Partisi Grubuna düşen üyelik için yapılan oylamada karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yeniden oylama yapacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime bir dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.41
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 02.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif
HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 49uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonunda Halkların Demokratik
Partisi Grubuna düşen üyelik için yapılan ikinci oylamada da karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yeniden oylama yapacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Yapılan üçüncü oylamada da karar yeter
sayısı bulunamadığından, Kişisel Verileri Koruma
Kuruluna üye seçimi yapmak ve kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 4 Ocak 2017 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 02.43