TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
66ncı
Birleşim
7
Şubat 2017 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Isparta
Milletvekili Sait Yücenin, millî eğitim müfredatına ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Artvin ilinin sorunları ile
Artvin-Hopa (Cankurtaran) Tüneline ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönterin, İstanbulun
Şile ilçesinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Artvin
Milletvekili İsrafil Kışlanın, Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili
İzzet Ulvi Yönterin yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki baz ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, yatlarda ve gezi teknelerinde KDV
ve ÖTVnin sıfırlanmasına, beyaz eşya, mobilya ve
elektrikli ev aletlerinde KDVnin düşürülmesine ilişkin
açıklaması
4.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Hükûmetin daha referandum olmadan
başkanın bütçesini hazırladığına ve devletin en
önemli kurumlarının Varlık Yönetim Fonuna devredilmesine
ilişkin açıklaması
5.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, tarafsızlık yemini
etmiş bir Cumhurbaşkanının referandumda nasıl taraf
olabildiğini öğrenmek istediğine ve Hükûmetten bu konuda bir
açıklama beklediğine ilişkin açıklaması
6.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, Kocaeli Büyükşehir Belediyesine
bağlı KENT KONUT AŞde 50 milyonu aşan zarar ve
skandalların ortaya çıktığına ve İçişleri
Bakanlığının bir işlem yapıp
yapmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
7.-
Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkekin, Çanakkalenin Ayvacık ilçesinde
yaşanan deprem ve yine kısa bir süre önce Küçükkuyu beldesinde
yaşanan sel felaketi nedeniyle bu bölgenin afet bölgesi ilan edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
8.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdede geçen yıl don
ve dolu nedeniyle zarar gören çiftçilere ve Niğde-Gölcük arasında
otoyol inşaatıyla tarım alanları alınan
Pınarcık köylülerine gereken ödemelerin yapılması
çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması
9.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Bursada halkın
sağlık konusundaki hizmetleri nedeniyle iktidara teşekkür
ettiğine ilişkin açıklaması
10.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın, Kırklarelinin Demirköy
ilçesinde orman köylülerinin topraklarının 2/B kapsamında
satılmasının köylülere büyük bir ihanet olduğuna
ilişkin açıklaması
11.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, müteahhidin
altyapı çalışmalarını eksik ve kusurlu yapması ve
yağan yağmurlar sebebiyle Misakça köyünde köylülerin
tarlalarının sular altında kaldığına ve Gönen,
Manyas ve Bandırma kara yollarının durumuna ilişkin
açıklaması
12.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, Uşak çevre yolunun bir an
önce bitirilmesi için bütçe tahsis edilmesi gerektiğine ve yolun
geçtiği yerlerde istimlak edilen arazilerin bedellerinin hâlâ
ödenmediğine ilişkin açıklaması
13.-
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın, Cizre
vahşet bodrumunda öldürülüp yakılan 103 sivil vatandaşın
ölüm yıl dönümüne ve vicdanları sızlatan bu vahşetin
aydınlatılması, faillerin yargı önüne
çıkarılması için Meclisi göreve davet ettiğine ilişkin
açıklaması
14.- Bursa
Milletvekili Emine Yavuz Gözgeçin, milletin daha güçlü bir Türkiye için evet
diyeceğine inandığına ilişkin açıklaması
15.- Mersin
Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, daha referandum süreci başlamadan
hayır yönünde görüş bildiren ve çalışma yapan insanlara
karşı acımasızca bir linç girişimi başlatıldığına
ilişkin açıklaması
16.-
İzmir Milletvekili Ali Yiğitin, 9756 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle büyük kamu kuruluşlarının hazineye ait
hisselerinin tamamının Varlık Fonuna
aktarıldığına ve İşsizlik Fonunun Varlık
Fonuna devredilip devredilmeyeceğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
17.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, Mersinde can kayıplarına ve
milyarlarca lira zarara mal olan fırtına ve sel felaketinin üzerinden
günler geçmesine rağmen hâlen yaraların
sarılmadığına ve çiftçilerin acil maddi destek
beklediğine ilişkin açıklaması
18.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, 6 Şubatta Çanakkalenin Ayvacık
ilçesinin Gülpınar köyü açıklarında 5,3 büyüklüğünde bir
deprem meydana geldiğine, Çanakkale Valiliği, AFAD, Kızılay
başta olmak üzere bölgeye acil yardım ekiplerini gönderen
belediyelere teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
19.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, 6 Şubatta Çanakkalenin Ayvacık
ilçesinde yaşanan deprem nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisi olarak
vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduklarına,
depremle mücadelede can kaybını azaltmak, ekonomik kaybı minimum
düzeye indirmek için stratejiler geliştirilmesi ve uygulanması
gerektiğine ve 6 Şubat Osman Bölükbaşının
vefatının 15inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
20.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, tahliye edilen Diyarbakır Milletvekili
İdris Balukene geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, Kocaeli
Milletvekili Saffet Sancaklıya eşinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine, 6 Şubatta
Çanakkalenin Ayvacık ilçesinde yaşanan deprem nedeniyle Cumhuriyet
Halk Partisi olarak vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde
bulunduklarına ve Başbakanın hayır diyenleri terörizmle
yaftalamasını kınadıklarına ilişkin
açıklaması
21.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, 7 Şubat MİT krizi
olarak adlandırılan sürecin yıl dönümüne, 6 Şubatta
Çanakkalenin Ayvacık ilçesinde yaşanan deprem nedeniyle Çanakkale
halkına geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve devletin
ilgili bütün kurumlarının deprem bölgesinde bulunduğuna ilişkin
açıklaması
22.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
23.-
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın, 6 Şubatta
Çanakkalenin Ayvacık ilçesinde yaşanan depreme, Roboskide meydana
gelen elim olayla ilgili köylülerin anma törenlerinin OHAL nedeniyle
yasaklanmasına, iktidarı bu anlamsız uygulamasından
vazgeçmeye ve bu ailelerin acılarını hafifletecek olan bir
adaletin tesis edilmesi hususunda gereğini yapmaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
24.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, TRTde yayınlanan bir
belgeselde Milis Yarbay Osman Ağayla ilgili kullanılan bazı
ifadeleri kınadığına ve bu belgeselin yayından
kaldırılmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
25.-
Çanakkale Milletvekili Ayhan Giderin, 6 Şubatta Çanakkalenin
Ayvacık ilçesinde yaşanan deprem nedeniyle vatandaşlara
geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, bölgede bulunan tüm
belediyelere ve kamu kurumlarına teşekkür ettiğine ilişkin
açıklaması
26.- Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın, İzmir Milletvekili Hamza
Dağın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
27.-
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, üç aylık tutukluluk
süresi içerisindeki sıkıntılardan dolayı herhangi bir kin,
öfke, nefret duygusu taşımadığına,
barışı, demokrasiyi ve kardeşliği savunmaya devam
edeceğine ve Parlamentodaki üçüncü büyük siyasi parti grubunun eş
başkanlarının ve 10 milletvekilinin tutuklu olmasının
ülkenin demokrasi tarihine yakışmadığına ilişkin
açıklaması
28.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Diyarbakır Milletvekili İdris
Balukene geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin
açıklaması
29.-
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun, Isparta Milletvekili Süreyya
Sadi Bilgiçin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
30.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, 13 Mayıs Soma maden faciasının
yıl dönümünün Maden İşçisinin Can Güvenliği Günü olarak
ilan edilmesine ilişkin kanun teklifine karşı
çıkılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
31.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, 13 Mayıs gününün Maden
İşçisinin Can Güvenliği Günü ilan edilmesi hakkındaki
kanun teklifinin gündeme alınmasına olumlu oy vereceklerine
ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Tahliye edilen
Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Ahmet Türke geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen ile Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
tutuklanmalarını üzüntüyle karşıladığına ve
Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklıya eşinin
yaşamını yitirmesi nedeniyle başsağlığı
dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın,
Başkanlık Divanı olarak Çanakkale ve çevresinde yaşanan
depremden dolayı Çanakkale halkına geçmiş olsun dileğinde
bulunduklarına ilişkin açıklaması
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Halkların
Demokratik Partisinin tüm tutuklu milletvekillerine bir kez daha geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna ve basında Şanlıurfa
Milletvekili Dilek Öcalanın gözaltına alındığına
dair bilgiler yer aldığına ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa
Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 30-31
Ocak 2017 tarihinde Belçikanın Başkenti Brükselde düzenlenecek olan
Genişleme Bölgesinde Yerel ve Bölgesel Yönetimler ve AB Bölgesel
Politikası başlıklı parlamentolar arası konferansa
katılması Genel Kurulun 18/1/2017 tarihli 61inci Birleşiminde
kabul edilen heyetleri oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının
bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/906)
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Dünya Ticaret
Örgütünün (DTÖ) Doha Kalkınma Gündemi Küresel Emanet Fonunun mali
desteğiyle Merkezî ve Doğu Avrupa, Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinin
milletvekilleri için 21-23 Şubat 2017 tarihleri arasında
Avusturyanın Başkenti Viyanada düzenlenecek olan Parlamenterler
İçin Dünya Ticaret Örgütü Bölgesel Ticaret Çalıştayına
katılması Genel Kurulun 3/1/2017 tarihli 49uncu Birleşiminde
kabul edilen heyetleri oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının
bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/907)
3.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 30 Ocak-1
Şubat 2017 tarihlerinde Belçikanın Başkenti Brükselde Malta
Temsilciler Meclisi ve Avrupa Parlamentosu ile ortaklaşa olarak
düzenlenecek olan Avrupa Sömestri Konferansına ve "Avrupa
Birliği içinde İstikrar, Ekonomik Koordinasyon ve Yönetişim
konulu parlamentolar arası konferansa katılması Genel Kurulun
18/1/2017 tarihli 61inci Birleşiminde kabul edilen heyetleri
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş
olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/908)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Eren Erdem ve 21 milletvekilinin, basına
yönelik saldırıların arkasındaki güçlerin ve bunların
nihai hedefinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/453)
2.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 21 milletvekilinin, Artvin Hopa
Dağı (Cankurtaran) Tünelinin taahhüt edilen süre zarfında
tamamlanmamasının nedenlerinin ve inşaatta yaşanan
aksaklıkların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/454)
3.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalım ve 26 milletvekilinin, çocuk
istismarlarının ve yaşam standartlarının ihlalleri
hakkındaki sorunların ve çözüm önerilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/455)
C) Önergeler
1.-
Başkanlıkça, Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmenin
Başkanlık Divanı üyeliğinden istifasına ilişkin
önerge (4/82) yazısı
2.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/196) esas
numaralı 13 Mayıs Gününün Maden İşçisinin Can
Güvenliği Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/83)
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- HDP
Grubunun, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve arkadaşları
tarafından, OHAL kapsamında Türkiye Cumhuriyetinin
yurttaşlarına karşı uluslararası
sorumluluklarını yerine getirip getirmediğini incelemek
amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Şubat 2017
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP
Grubunun, İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke ve arkadaşları tarafından,
Ziraat Bankası, Türkiye Petrolleri, PTT, BOTAŞ, Borsa İstanbul,
TÜRKSAT, TÜRK TELEKOMun hazine hisseleri, Eti Maden ile ÇAYKURun Varlık
Fonuna devredilmesiyle ilgili 7/2/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 7 Şubat
2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, İzmir Milletvekili
Hamza Dağın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
İzmir Milletvekili Hamza Dağın, Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Samsun Milletvekili Hasan
Basri Kurtun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.-
İzmir Milletvekili Selin Sayek Bökenin, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiçin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Serbest
Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 443)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Cezai Konularda
Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve Suçluların
İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/650) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 439)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye
Cumhuriyeti Topraklarında Bulunan Rus Defin Yerleri ile Rusya Federasyonu
Topraklarında Bulunan Türk Defin Yerleri Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/656) ile Dışişleri Komisyonu ve Milli Savunma
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 440)
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Batman
Milletvekili Ayşe Acar Başaranın, 6284 sayılı Kanun
kapsamında koruma talebinde bulunan kadınlara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Bekir Bozdağın cevabı (7/189)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 18 yaş altında ve
engelli çocuklara yönelik cinsel istismar vakaları hakkında sürmekte
olan davalara ve tutuksuz yargılanan şüpheli sayısına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın cevabı (7/9226)
3.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Türk Hava Yollarının
Tunustan lüks bir uçak satın almasına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Naci Ağbalın cevabı (7/9822)
4.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, bankalar lehine hacizli bulunan
gayrimenkullere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Nurettin Caniklinin cevabı (7/9925)
5.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda boş bulunan
engelli kadrolarına ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı
Ömer Çelikin cevabı (7/10050)
6.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Gelir İdaresi
Başkanlığınca hazırlanan Vergi Usul Kanunu Genel
Tebliğ Taslağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci
Ağbalın cevabı (7/10114)
7.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda boş bulunan
engelli kadrolarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı (7/10138)
8.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, TBMM bünyesinde hizmet veren
Meclis Devlet Hastanesinin ısınma sorununa ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının
cevabı (7/10146)
9.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, TBMM ile
bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmet alımı yoluyla
çalışan personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/10148)
10.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Türk Kızılay
Derneğinin işe alım sürecine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Caniklinin
cevabı (7/10155)
11.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, mevzuatın
engellilere yönelik ayrımcılığın önlenmesi
bakımından taranmasına ilişkin sorusu ve Avrupa
Birliği Bakanı Ömer Çelikin cevabı (7/10169)
12.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Türk Hava Yollarının
Bosna-Hersek Hava Yolları hisseleriyle ilgili işlemlerine ve
uğranan zararın soruşturulmasına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Naci Ağbalın cevabı (7/10195)
13.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Anayasa Komisyonu
toplantılarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/10210)
14.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Moskova Deklarasyonuna ve
Fırat Kalkanı operasyonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı
(7/10218)
15.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Ziraat Bankasınca
yapılandırılan borçlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Şimşekin cevabı (7/10264)
16.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Türkiye Vakıflar
Bankasınca yapılandırılan borçlara ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşekin cevabı
(7/10265)
17.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, bağlı
kurum ve kuruluşlarda hizmet alımı yoluyla çalışan
personele,
Bağlı
kurum ve kuruluşlarca gerçekleştirilen açılış
törenlerine,
İstanbulda
olası bir depremin etkilerinden korunmak için yapılan
çalışmalara,
Bağlı
kurum ve kuruluşlarca Adıyamana yönelik hizmetler için ayrılan
ödeneklere,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı
Yıldırım Tuğrul Türkeşin cevabı (7/10268),
(7/10269), (7/10270), (7/10271)
18.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarca
gerçekleştirilen açılış törenlerine ilişkin sorusu ve
Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelikin cevabı (7/10284)
19.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, İstanbulda
olası bir depremin etkilerinden korunmak için yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı
Ömer Çelikin cevabı (7/10286)
20.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmet
alımı yoluyla çalışan personele ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı
(7/10330)
21.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, İstanbulda
olası bir depremin etkilerinden korunmak için yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı (7/10331)
22.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarca
gerçekleştirilen açılış törenlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat
Zeybekcinin cevabı (7/10332)
23.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmet
alımı yoluyla çalışan personele ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/10333)
24.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, İstanbulda
olası bir depremin etkilerinden korunmak için yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat
Zeybekcinin cevabı (7/10334)
25.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, patates tüketimine ilişkin
sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/10357)
26.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, Kütahyanın Simav ilçesinde
seracılığın geliştirilmesine yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/10358)
27.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacının, stratejik ürünler listesine ve pamuk
ithalatına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/10359)
28.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacının, Bodrumda mandalina üreticilerinin
sorunlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/10360)
29.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, çiftçilerin tarım
kredi kooperatifi borçlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/10361)
30.- Bursa
Milletvekili Orhan Sarıbalın, Tarımsal ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu hakkındaki çeşitli iddialara
ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/10364)
31.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmet
alımı yoluyla çalışan personele ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/10366)
32.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, İstanbulda
olası bir depremin etkilerinden korunmak için yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/10369)
33.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Mardin ilindeki vergi
tahsilatına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci
Ağbalın cevabı (7/10408)
34.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarca
gerçekleştirilen açılış törenlerine,
İstanbulda
olası bir depremin etkilerinden korunmak için yapılan
çalışmalara,
İlişkin
soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/10444), (7/10448)
35.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdede çıkan orman
yangınlarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/10446)
36.- Adana
Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin, İstanbul Beşiktaşta
TBMMye ait bir otoparkın tahsisine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı
(7/10562)
37.- Van
Milletvekili Nadir Yıldırımın, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin oylamasında gizli oylama kurallarına riayet
edilmediğine yönelik iddialarla ilgili incelemeye ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının
cevabı (7/10564)
38.-
Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın, OECDnin bir raporuna
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/10590)
39.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, dış politikayla
ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı (7/10607)
40.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, ekonominin durumuna ve
değişimine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat
Zeybekcinin cevabı (7/10608)
41.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarca Adıyamana
yönelik hizmetler için ayrılan ödeneklere ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/10770)
42.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, sosyal medya
paylaşımları sebebiyle hakkında işlem yapılan
kurum personeline ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent
Tüfenkcinin cevabı (7/10780)
43.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacının, TBMM TV
çalışmalarının engellilerin erişimine uygun hale
getirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı
(7/10816)
44.- Van
Milletvekili Bedia Özgökçe Ertanın, soru önergelerinin iadesi
kapsamında yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı
(7/10817)
45.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, ülkemizde 2016 yılında
üretimi yapılıp tüketilen deterjan miktarına ilişkin sorusu
ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/10853)
46.- Manisa
Milletvekili Tur Yıldız Biçerin, 2002 yılından itibaren
Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekillerince yöneltilen yazılı
soru önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Ahmet Aydının cevabı (7/11039)
7 Şubat 2017 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66ncı
Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan
teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel
aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını ve salondan
ayrılmamalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN
- Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Millî
Eğitim müfredatı hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili
Sayın Sait Yüceye aittir.
Süreniz beş dakika Sayın Yüce.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Isparta Milletvekili Sait Yücenin, millî eğitim
müfredatına ilişkin gündem dışı konuşması
SAİT YÜCE (Isparta) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde yapılan
tüm yatırımlara ve güzel gelişmelere yaraşır bir
şekilde, eğitimin de istenen seviyeye ulaşması için gayret
ediyoruz.
Müfredat programları ait olduğu dersin tüm
konularını öğrencilere kazandıracak hedef
davranışları içeren metinlerdir. Eğitim sistemimizin
ideolojik değil, bilimsel temeller üzerinde yükselmesini istiyoruz.
Müfredat bir milletin geleceğini şekillendirir. İfsat
komitelerinin, global güçlerin arzuları yönünde değil, bilimsel
gerçekler millî değerlere sahip iyi insan yetiştirmeyi
hedeflemelidir.
Bugün aklıselim sahibi herkesi rahatsız
eden şey, fen bilimlerinin dine muhalif göstererek inançsızlık
zeminine oturtulmaya çalışılmasıdır. Fen bilimleri tüm
ideolojilerden arındırılmalıdır.
Yardımlaşma, hayat, rızık, denge, temizlik,
israfsızlık, hikmet, gaye gibi gerçekler öğrenilmesi gereken
asıl tabiat gerçekleridir. Bu yüzden müfredatlarda
yaratıcının kâinat üzerindeki tasarrufunu, ilmini, iradesini,
kudretini, hikmetini ve rahmetini görmezden gelerek kâinatı tesadüfe ve
şuursuz tabiata veren bir anlayışa asla prim verilmemelidir.
Eğitimde kullandığımız
bilim dilimiz Batının hastalıklı ve şirke
batmış dilini taklit etmemeli, hakikatin dili olmalıdır.
Oysa bugün tabiat bilimlerinde kullanılmakta olan dil, Batının
geliştirdiği ve bize bilim dili olarak sunduğu bir dildir. Bir
tahlile tabi tutulduğunda, objektiflikten uzak, bir tür inanç dili ve
ideoloji dili olduğu kolayca anlaşılacaktır. Bir tabiat
olayını açıklarken kullanılan fiiller dikkatli bir
şekilde incelendiğinde görülecektir ki bu metinlerde
sıklıkla karşılaşılan oluşmuştur,
gelişmiştir şeklindeki ifadeler, içinde
yaşadığımız kâinatta olup bitenlerin failsiz,
amaçsız, hikmetsiz, tesadüfen, kendi kendine yahut evrim, doğa gibi
birtakım kavramlar tarafından gerçekleştirildiği fikrini
peşin bir inanç şeklinde zihinlere yerleştirmektedir.
BAŞKAN Sayın Yüce, Genel Kurulda çok
uğultu var.
Sayın milletvekilleri, Sayın Yüce kürsüde
konuşma yapıyor ancak uğultudan dolayı ne söylediği
gerçekten anlaşılmıyor. Kendi aranızda
yapacağınız konuşmaları lütfen Genel Kurul
dışında yapınız.
Sayın Yüce, buyurunuz, devam ediniz.
SAİT YÜCE (Devamla) Teşekkür ederim.
Bu bakış açısıyla yetişen
nesillerin kâinat algısı failsiz ve amaçsız bir şekilde
meydana gelmiş, anlamsız bir âlem şeklinde teşekkül
etmektedir. Tabii ki başıboş âlemde insanın da özel bir
yeri ve anlamı yoktur; o da amaçsız, anlamsız ve
başıboş bir şekilde bu âlemde bir süre yaşayıp
sonra da yok olacak bir varlıktan ibarettir. Bu dil insanlara çaresizlikten
ve ümitsizlikten başka bir şey katmamaktadır. Kuran ise
bakışımızı kâinata yönelten yüzlerce ayetinde bütün bu
varlıkların ve olayların bir yaratıcı tarafından
hikmetli bir şekilde ve insanın yararları gözetilerek
düzenlendiğini anlatmaktadır. İnsanları bu ikilemden
kurtararak ders kitaplarında Kuranın diline ters düşmeyen bir
dile ihtiyaç vardır. Bu dili kullanırken de varlıklarda ve
tabiat olaylarında failsizlik ve amaçsızlık çağrışımı
yapan yahut Allahtan başkasına yaratıcılık
özellikleri yakıştırmak anlamına gelen ifadelerden
kesinlikle kaçınılmalı, her şeyin sonsuz bir hikmet ve
iradeyle düzenlendiği gerçeği anlatılarak
gelişmiştir, oluşmuştur şeklindeki ifadelerin
düzenlenmiştir, yapılmıştır şeklinde yani her
varlığın ve olayın arkasında bir fail ve sâni
olduğu ihsas edilmelidir. Ayetikerimede, Mülk Suresinde Yedi göğü
birbiriyle uyum içinde yaratan da odur. Rahmanın
yaratışında hiçbir düzensizlik göremezsin. Haydi çevir gözünü,
bir kusur görüyor musun? Sonra, tekrar tekrar gözünü çevirsen de bitkin
düşmüş, hor ve hakir hâlde o göz sana döner. buyurulmaktadır.
İnsanlık, tarihi boyunca içinde
yaşadığı dünyayı, evreni
araştırmıştır. En büyük teleskoplarla makroâlem
incelenirken elektron mikroskoplarıyla mikroâlemin derinliklerine inilmiş,
bütün bu araştırma ve buluşlarsa kâinattaki nizamın
mükemmeliyetine yönelik hayretin artmasına sebep olmuş, asla bir
noksanlık ortaya çıkmamıştır. Bediüzzaman bu hakikati
şöyle izah etmiştir: Beyhude yoruldum, kusuru yok. demesiyle
gösteriyor ki nizam ve intizam gayet mükemmeldir. Demek, intizamıkâinat,
vahdaniyetin kati şahididir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SAİT YÜCE (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika
Tamamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Yüce, lütfen
tamamlayınız.
SAİT YÜCE (Devamla) Mesela tıp
fenninden sorulsa Bu kâinat nedir? elbette diyecektir ki gayet muntazam ve
mükemmel bir eczahaneikübrâdır, içinde her bir ilaç güzelce ihzar ve istif
edilmiştir. Fennikimyadan sorulsa Bu küreiarz nedir? diyecek gayet
muntazam ve mükemmel bir kimyahanedir. Bir köy muhtarsız olmaz, bir
iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz, bir harf kâtipsiz olamaz;
biliyorsun. Nasıl oluyor ki nihayet derecede muntazam şu memleket
hâkimsiz olur. Bu misallerde olduğu gibi hangi bilim dalına objektif
bir şekilde kulak verecek olursak bütün varlık âlemini bütün
ayrıntılarıyla kuşatan muhteşem bir düzenin
varlığına şahitlik ettiğini işitiriz. Zaten böyle
olmasa pozitif bilimler olmazdı. Bilim, var olan bir düzeni
keşfetmekten başka nedir ki? Onun için, gelin,
evlatlarımızı bu muhteşem düzenin
varlığını ve sahibini yok sayan anlayışların
telkinlerine maruz bırakmayalım.
Teşekkür eder, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yüce.
Gündem dışı ikinci söz, Artvinin
sorunları ile Artvin Hopa Cankurtaran Tüneli hakkında söz isteyen
Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutana aittir.
Sayın Bayraktutan, süreniz beş dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Artvin
ilinin sorunları ile Artvin-Hopa (Cankurtaran) Tüneline ilişkin
gündem dışı konuşması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hayırlı bir yasama haftası dileyerek sizleri
saygıyla selamlıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayırlı
konuşmalar olsun.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Öyle olsun
inşallah.
Değerli milletvekilleri, 29 Ekim 2010da
Artvinde, Artvinliler için bir kâbus hâline gelen, Artvini Hopaya
bağlayan, Rizeye bağlayan Cankurtaran Tünelinin temel atma töreni
yapıldı. O törenin yapıldığı tarihte ben de il
başkanı olarak bulunuyordum. Dönemin Ulaştırma Bakanı
şimdiki Başbakan törenin açılışında, 29 Ekim 2010da
bir konuşma yaptı, üç satırlık konuşmadan bir pasaj
paylaşmak istiyorum, dikkat edin: Ey Artvinliler, böylece sizlerin
yarım asırlık hasretini sona erdiriyoruz. Ferhat ile
Şirinin buluştuğu gibi, bu tünelle Hopalılar
Borçkalılarla, Artvinliler Ardahanlılar ve Erzurumlularla buluşacak.
Artvinin kaderini üç yıldan kısa bir sürede bu tünel bitirecek ve
Türkiye'nin en uzun tüneli olacak. diyordu değerli
arkadaşlarım. Eğer şimdiki Sayın Başbakanın
bu sözleri doğru olsaydı Ferhat ile Şirin tarihte hiç
buluşmayacaktı değerli arkadaşlar, hiç
buluşmayacaktı. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, o tarihte -ben izliyordum- dönemin
müteahhidini yanına çağırdı, dedi ki: Gel bakayım
buraya -İsimlerini de veriyorum şirket yetkililerinin: Birinin
adı Bilal Çelik, diğerinin adı Esat Ulu- bir kurban
pazarlığı yapalım. dedi. İhale şartnamesinde ihalenin
dokuz yüz on günde, otuz ayda biteceğine ilişkin amir hüküm
vardı. Sayın Başbakan, o zamanın Ulaştırma
Bakanı dedi ki: Hayır, bunu kabul etmiyorum, bunu dört ay daha
erkene çekeceğiz, yirmi altı ay. El sıkıştılar,
ben de oradaydım. Kabul mü?, Kabul. Var mısın?,
Varım., Tamam mı? Tamam. Biz kalktık hepimiz
alkışladık, dedik ki: Ne kadar güzel, Artvinin bu kaderini
ortadan kaldırıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, o tarihten
bugüne kadar yirmi altı ayda biteceği iddia edilen tünelle
alakalı olarak kaç ay geçti biliyor musunuz? Yetmiş beş ay geçti
değerli Artvinliler, saygıdeğer Büyük Millet Meclisinin
milletvekilleri. Yetmiş beş aydır Artvinliler tünelin bitmesini
bekliyor.
Bakın, on beş güne yakındır
Artvindeydim. Artvinin bir kaderi var, büyük bir
sıkıntısı var. Artvinde hastalar -Allah göstermesin- bir
kalp krizi geçirdiği zaman, Artvin Devlet Hastanesinde anjiyo ünitesi yok,
insanları ambulanslarla oradan öbür tarafa, en yakın devlet hastanesi
niteliğinde olan Rizeye göndermeye çalışıyoruz ama
bakıyoruz ki hastalar Rizeye giderken kardan dolayı, dağdaki bu
ulaşım yetersizliklerinden dolayı bu dağı
aşamıyorlar.
Geçen hafta bir koordinasyon toplantısı
yapıldı -basına sızdı- Vali Karayolları Bölge
Müdürüyle beraber bir toplantı yapıyor Bu yol ne zaman bitecek?
diyor. Bana verilen bilgilere göre, basına sızan bilgilere göre
2018de bitmesi çok zor çünkü bağlantı yollarıyla alakalı 2
firmanın arasında ihaleden kaynaklanan bir sorun var, Kamu İhale
Kurumunda itirazlı olarak duruyor.
Sayın bakanlardan burada kimse var mı
bilmiyorum. Değerli AKP milletvekilleri, bu konuyla alakalı şu
anda bakın, cenaze orada duruyor. Hopada Cankurtaran Tüneli kapalı.
Yapılmasıyla alakalı gereken girişimi yaptınız,
teşekkür ediyorum ama bir yandan da yetmiş beş aydır bir
cenazeyi orada saklıyoruz. Ben buradan soruyorum. Bakın, bundan önce
de 4 kere sordum, 4 kere, yazılı soru. Soruyorum: Bu tünel ne zaman
açılacak? Vallahi taştan ses var, Ulaştırma Bakanından,
Başbakandan ses yok. (CHP sıralarından alkışlar) 4
kere soru sordum, yazılı soru, Meclis araştırmasında
sordum. Bütün Artvinliler bekliyor ki, bu tünel ne zaman açılacak? Ben de
yüce Parlamentodan bütün Artvine, bütün Parlamentoya, Türkiye'ye sesleniyorum:
Hani Ferhat ile Şirin buluşacaktı? Ne zaman buluşacak bu
Ferhat ile Şirin? Niye zamanında bitirmediniz? Niye zamanında bu
bitmiyor? Artvinliler bu çileyi niye çekiyor? O dağda 1,5 metre karda bu
kâbusu neden yaşıyorlar? Bunun bir an önce bitirilmesini talep ediyoruz
değerli arkadaşlarım. Onunla alakalı girişimlerde
bulunulmasını istiyorum.
Bunun haricinde bir problemimiz daha var: Artvinde
olağanüstü hâlle alakalı yasaklar devam ediyor. Basın
açıklaması yapmak yasak, toplantı, gösteri yürüyüşü yapmak
yasak. Artvinde fiilen vali olan bir iş adamı var, o koyuyor
yasakları, vali de koymuyor. Kaldırın bu yasakları,
kaldırın bu aymazlığı ortadan.
Değerli arkadaşlarım, Cerattepeyle
alakalı, ki Artvinin en büyük sorunu, Cerattepe başımızda
bir bela olarak duruyor, Hükûmetle yaptığımız
görüşmelerde Namus, şeref sözü veriyoruz size. Yargılama süreci
bitmeden, yargı herhangi bir şekilde kesinleşmiş karar
vermeden Cerattepeye müdahale etmeyeceğiz. diye namus, şeref sözü
verdiler. Ama buna rağmen biliyoruz ki, şirket orada
çalışmalarına devam ediyor değerli arkadaşlarım.
Bu çalışmaları bir an evvel durdurup, yargı sürecinin
sonucunu beklemek durumundayız.
Bir başka sorunumuz daha var: Havaalanı.
Bakın, bu havaalanının ismi Artvin-Rize Havaalanı.
Havaalanının ortada olması gerekiyor, her 2 ile de aynı
uzaklıkta olması gerekiyor. Artvin Valiliğinden havaalanına
126 kilometre, Rize Valiliğinden havaalanına 34 kilometre. Biz mi
hesap bilmiyoruz, bizim hesabımızda mı bir
yanlışlık var değerli arkadaşlarım? Bu
yanlışlıkların bir an evvel düzeltilmesi gerekiyor, Artvinin
mağduriyetlerinin bir an evvel önlenmesi gerekiyor.
Memleketimiz kırıktır, arazisi
kırıktır, arazimiz bayırdır ama şunu bilin,
bunlara rağmen kararımız hayırdır diyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bayraktutan.
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Sayın
Başkan
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Konuyla ilgili
olduğu için, 60a göre bir dakika açıklaması olacak
arkadaşımızın.
BAŞKAN Sayın Kışla, 60a göre
yerinizden söz talebiniz var.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin Milletvekili İsrafil
Kışlanın, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın
yaptığı gündem dışı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hopa tüneli devam eden en büyük
tünellerden bir tanesi, 5.300 metre, çift tüp olarak başladı. Tabii,
geç kaldığı doğrudur. Tünel bitti aslında fakat
bağlantı yollarında Hopa tarafında
kamulaştırmadan dolayı bir yıl bir kayıp var.
Diğer taraftan, Kamu İhale Kurumundaki itirazlar son buldu, firma
netleşti, sözleşme yapıldı. İnşallah, 2017
içerisinde, bu yaza varmadan açılması planlanıyor. Bir an önce
biter ve Artvinli de inşallah amacına ulaşmış olur diyorum.
Bu bilgiyi sizlerle paylaşmak istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kışla.
Gündem dışı üçüncü söz,
İstanbulun Şile ilçesinin sorunları hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Sayın İzzet Ulvi Yöntere aittir.
Süreniz beş dakika Sayın Yönter.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönterin,
İstanbulun Şile ilçesinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Şile
ilçesinin sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
İstanbulumuzun tabiat ve kültür
varlıklarının zenginliğiyle ünlü şirin ilçesi
Şile, İstanbulun fethinden önce bölgeye yerleştirilen
Türkmenler sayesinde altı yüz yılı aşkın bir süredir
bu vatanın bir parçasıdır ve bir Türkmen yurdudur. Şile
ilçemiz tabiat ve kültür varlıklarıyla turistik bir ilçe
olmasının yanında yüzyıllardır Şileye
bağlı köylerde yürütülen tarım ve hayvancılık faaliyetleriyle
de İstanbulumuza önemli katkılarda bulunmaktadır.
1960lı yılların sonundan itibaren
Şilenin 13 köyünü de kapsayan bir barajın yapılması
planlanmıştı. 1987 yılında ilçede yapılan ölçüm
ve teknik analizler neticesinde, köylerde yaşayan vatandaşlarımızın
tapu kayıtlarının üzerine su havzası şerhi
İSKİ lehine konulmuştu. O günden bu yana baraj inşaatı
için müspet hiçbir girişimde bulunulmamıştır. Tapu kayıtlarında
mevcut bulunan şerhler nedeniyle Şilenin köylerinde bir çivi dahi
çakılmasına izin verilmemiştir. Şilenin elli
yıllık kanayan yarası hâline gelmiş bu proje hasebiyle
Şile ve köylerinin gelişimi tamamen durmuş, büyüyen ailelerin
köylerine gelip yatacak -deyim yerindeyse- bir damları dahi
olmamıştır.
Şilede, 1960larda yapımı planlanan
ama yılan hikâyesine dönen Osmangazi ve Sungurlu barajlarının
yapımına bu yıl içerisinde tekrar başlanacağı
ifade edilmiştir. Mevcut proje neticesinde pek çok köy ve mahallenin
mezarlık ve camileri dahi sular altında kalacaktır ve bu,
hiçbirimizin tasvip edemeyeceği bir yanlışlık
olacaktır. Altı yüz yılı aşkın süredir ata
topraklarında yaşayan Şileli köylülerimizin
topraklarının bu şekilde yok olmasına gönlümüz razı
değildir, hiçbir Şileli bunu onaylamamaktadır. Şilenin
köylerinde yaşayan vatandaşlarımız şikâyet hâlindedir.
Kadim Türkmen obalarının yok olmaması, sular altında
kalmaması adına, bölgede yaşayan vatandaşlarımız
mevcut baraj projelerinin revize edilmesi gerektiğini düşünmektedir.
Büyük ve tek bir gölet alanının inşası yerine, su havzasının
geniş ve alçak yataklarına yapılacak paket ve küçük barajlar hem
bölgedeki taşkın tehlikesini ortadan kaldıracak hem
İstanbulun su ihtiyacını karşılayacak hem de yüzlerce
yıllık tarihe sahip Türk obalarının muhafazasını
mümkün kılacaktır. Baraj projesi revize edilemediği zaman pek
çok tarım alanı, uyarıyorum, şimdiden ikaz ediyorum ki
sular altında kalacaktır. Bölgede yıllardır yapılan
tarım ve hayvancılık maalesef sona erme noktasına kadar
gelmiştir. Dünyada buna benzer pek çok proje mevcuttur. Romanyada Olga
Nehri üzerinde yapılmış paket baraj, yine Romanyada Slatina,
Piteşti paket barajları, Avusturyada Linz, İtalyada Verona,
Udine barajları örnek olarak gösterilebilecektir. Bu bölgelerde tarım
ve hayvancılık faaliyetleri devam etmektedir. Bölgede yaşayanlar
ise yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda
kalmamışlardır. Dünyadaki bu örneklerin Şile köylerini
kapsayan baraj projesi için de uygulanması yıllardır mağdur
edilen Şileli köylülerimizi ziyadesiyle memnun edecektir ve beklentimiz
budur, Şilelinin talebi budur.
Bu projeyle ilgili olarak Orman ve Su
İşleri Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı son kez
köylülerimize ve bölge halkına kulak vermelidir. Bizim de talebimiz,
isteğimiz, arzumuz bu yöndedir. Şileli köylülerimizin mağdur
edilmemesi, köylerimizin yok olmaması için projenin revize edilmesi
şarttır.
Yine, Şilede Darlık köyümüz var. Bu
köyümüzün bulunduğu alana 1985li yıllarda Darlık Barajı
yapılmaya başlanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yönter, lütfen tamamlayınız.
Buyurunuz.
İZZET ULVİ YÖNTER (Devamla) Köylünün
arazileri istimlak edilip valilik kararıyla köyün yeni
yerleşeceği yer Köy Hizmetleri tarafından makinelerle
düzenlenerek köylüye veriliyor. Darlık köylülerine on üç yıl sonra
Orman İdaresince Orman alanına yerleştiniz. diye dava
açılmış. Dava sonucunda yanlış yerleşimde
köylünün herhangi bir kastı olmadığına fakat bir
kısım binaların orman alanı içinde kaldığından
müsaderesine karar verilmiş. Darlık Barajı nedeniyle yerinden
yurdundan, toprağından olan ve baraj yapımı için gerekli
fedakârlığı gösteren köylülerimiz, yeni yerleşim
yerlerindeki orman vasfını kaybetmiş, mahkemece müsadere
kararı verilmiş bu arazilerin -köylü lehine- orman arazisi
vasfından çıkarılıp kendilerine verilmesini talep etmektedir.
Sözlerime burada son verirken Şilenin
Çataklı, Gökmaslı, Göksu, Hacıllı, Soğullu, Kalemköy,
Geredeli ve Darlık köylülerimize de selamlarımı, hürmetlerimi,
en iyi dileklerimi iletiyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
ÖZKAN YALIM (Uşak) Hayırlı olsun.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul)
Hayırlı olsun.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yönter.
Sayın Tanal, 60a göre, Şileyle ilgili,
İstanbul Milletvekili olarak sanırım bir açıklama yapma
talebiniz var.
Yerinizden, bir dakika, buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönterin yaptığı
gündem dışı konuşmasındaki baz ifadelerine
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli hatibi kutluyorum. Bugüne kadar
Şilenin bu sorunlarını hep dile getirdik. Maalesef şu anda
Şile Devlet Hastanesinde uzman doktor yok, hastaneye sevk edilen tüm
hastalar direkt İstanbula sevk ediliyor. Aynı zamanda otoparkı
yok, aynı zamanda belediye otobüsleri çalışmıyor, halk
otobüsleri çalışıyor ve bu barajla ilgili alınan raporlar
eski raporlardır. ÇED raporları güncelleştirilmemiştir.
Güncelleştirilmediği için aynı zamanda vatandaş o bölgede
bu konuyla ilgili de bilgilendirilmemiştir ve oradaki bilgilendirmeler de
eksik ve siyasi baskılar nedeniyle yetersiz ve yok hükmündedir.
Bu sebepten dolayı, aslında orada fiziki
ve coğrafi koşullar baraj yapılmasına uygun
olmadığı hâlde baraj projesi halka yapılabilecek en büyük
kötülük ve felakettir.
Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin
Buldanın, Tahliye edilen Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken
ile Ahmet Türke geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, Kars Milletvekili
Ayhan Bilgen ile Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın tutuklanmalarını üzüntüyle
karşıladığına ve Kocaeli Milletvekili Saffet
Sancaklıya eşinin yaşamını yitirmesi nedeniyle
başsağlığı dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sisteme
giren ilk on beş milletvekiline yerlerinden söz vereceğim ancak
sayın milletvekillerine söz vermeden önce, geçen hafta tahliye olan, 4
Kasım akşamı gözaltına alınan ve üç aylık bir cezaevi
sürecinden sonra tahliye edilen Halkların Demokratik Partisi
Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Balukene geçmiş olsun
dileklerimi ifade etmek istiyorum. Yine, Sayın Ahmet Türkün tahliyesinden
duyduğumuz sevinci burada özellikle sizlerle paylaşmak isterim. Hem
Sayın Ahmet Türke hem de Sayın İdris Balukene bir kez daha
geçmiş olsun dileklerimizi belirtmek isterim ancak hâlâ şu anda
cezaevinde olan, bu Parlamentonun üyesi 12 milletvekilinin tutuklu
olduğunu da belirtmek ve hatırlatmak isterim.
Sayın İdris Balukenin tahliye olduğu
gün 2 sayın milletvekilinin, Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen ve
Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaşın
tutuklanmasını üzüntüyle
karşıladığımızı ve tüm milletvekili arkadaşlarımızın
bir an önce serbest kalması gerektiğini özellikle ifade eder,
teşekkür ederim.
Ayrıca, Kocaeli Milletvekili Sayın Saffet
Sancaklının eşinin yaşamını yitirmesinden
dolayı hem Sayın Sancaklı ailesine hem de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubuna başsağlığı dileklerimi de belirtmek
isterim.
Şimdi, sisteme giren sayın
milletvekillerine yerlerinden birer dakikalık söz vereceğim.
Sayın Gaytancıoğluyla
başlayalım.
Buyurun Sayın Gaytancıoğlu.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun,
yatlarda ve gezi teknelerinde KDV ve ÖTVnin sıfırlanmasına,
beyaz eşya, mobilya ve elektrikli ev aletlerinde KDVnin
düşürülmesine ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Hayırlı
günler diyerek başlıyorum.
Dört gün önce yani 3 Şubat 2017de
çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle yatlarda ve gezi teknelerinde
KDV ve ÖTV sıfırlandı. Zaten bu yat ve gezi teknelerini kullanan
kişiler mazotu ÖTV ve KDV ödemeden yaklaşık 1 lira 70
kuruştan alıyorlardı. Toprağa alın terini döküp
ürettiğinin karşılığını alamayan, Atatürkün
efendisi olan çiftçiler ise 1 litre mazota 5 liraya yakın ödemede
bulunuyorlar. Son günlerde beyaz eşya, mobilya ve elektrikli ev
aletlerinde KDVyi düşürdünüz. Peki, neden çiftçinin mazotunu da KDV ve
ÖTV olmadan 1 lira 70 kuruştan vermiyorsunuz? Tabii, siz sadece
ithalatçıları düşünürsünüz, siz sadece aracıları
düşünürsünüz. Çiftçiyi düşünmeniz ve ona ucuz mazot vermeniz için
çiftçinin traktörüne gezi teknesi süsü vermesi mi gerekmektedir?
Hayırlı günler.
BAŞKAN Sayın Aydın
4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Hükûmetin
daha referandum olmadan başkanın bütçesini
hazırladığına ve devletin en önemli kurumlarının
Varlık Yönetim Fonuna devredilmesine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türk halkı giderek yoksullaşırken
Hükûmet daha referandum olmadan başkanın bütçesini şimdiden
hazırladı bile. Bir pazar günü aldıkları kararla devletin
en önemli kurumlarını Varlık Yönetim Fonuna devrettiler ama
petrol yok, doğal gaz yok, tasarruf yok, ihracat geliri yok. E, öyleyse
fonun kaynağı neresi? O da belli: İşsizlik Fonu
yağmalanacak. Resmî verilere göre 3 milyon kişinin işsiz
olduğu Türkiyede İşsizlik Fonunda biriken 100 milyar lira
işsizlere verilmezken Varlık Fonuna kaynak aktarılacak. Yani,
kamunun malı satılacak, geliri kamuya değil özel sektöre
aktarılacak. Hesaplarına göre de başkanın hiçbir denetime
tabi olmayan bütçesi olacak. Halk mı? Başta Bursa olmak üzere
ekmeğe yüzde 25 zam yapıldı, bu kimin umurunda?
Varlığımız saraydakilerin
varlığına armağan oldu şimdiden.
Hepinize hayırlı günler diliyorum.
BAŞKAN Sayın Özdiş
5.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin,
tarafsızlık yemini etmiş bir Cumhurbaşkanının
referandumda nasıl taraf olabildiğini öğrenmek istediğine
ve Hükûmetten bu konuda bir açıklama beklediğine ilişkin
açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Başbakana.
Cumhurbaşkanı Erdoğan önümüzdeki referandum
çalışmalarında nasıl taraf olabiliyor? Yüksek Seçim Kurulu
bu konuda yetkili olmadıklarını belirtip sorumluluk
almıyor. Anayasa Mahkemesi de bu konuyu gündemine almıyor maalesef.
Hükûmete sesleniyorum, siz bu konuda bir
açıklama yapmayacak mısınız? Tarafsızlık yemini
etmiş bir Cumhurbaşkanı referandumda nasıl taraf
olabiliyor? Bu bir anayasal suç değil midir? Gençler hayır
broşürleri dağıtıyor diye gözaltına
alınırken, Başbakan olarak, Sayın
Cumhurbaşkanından ettiği yemine uygun hareket etmesini ne zaman
isteyeceksiniz?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Hürriyet
6.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, Kocaeli
Büyükşehir Belediyesine bağlı KENT KONUT AŞde 50 milyonu
aşan zarar ve skandalların ortaya çıktığına ve
İçişleri Bakanlığının bir işlem yapıp
yapmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
2016 Ekim ayında açıklanan
Sayıştay denetim raporunda, Kocaeli Büyükşehir Belediyesine
bağlı KENT KONUT AŞde 50 milyonun üzerinde zarar tespit edildi.
Satışlarda yapılan ekstra genel müdür indirimleri, sosyal konut
olarak yapılan konutların birden fazla satın alınarak
ticari amaç için kullanılması, vadeli satışlara peşin
indirimi uygulanması, ramazan ayı olmamasına rağmen toplu
iftar faturası adı altında ödenen haksız bedeller,
görevlendirilen denetçiler raporlama yapmadığı hâlde bu
denetçilere ödenen ücretler nedeniyle 50 milyonu aşan zarar ve skandallar
ortaya çıkmıştır. 50 milyonluk zararın ve dinî
değerleri istismar ederek ramazan ayına denk gelmeyen iftar
yemeği denen organizasyonların hesabını kim verecektir?
İçişleri Bakanlığı bu skandallar hakkında bir
işlem başlatacak mıdır? Kurum içinde zarara neden olan
şahıslar hakkında bir işlem yapılacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Erkek
7.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkekin, Çanakkalenin
Ayvacık ilçesinde yaşanan deprem ve yine kısa bir süre önce
Küçükkuyu beldesinde yaşanan sel felaketi nedeniyle bu bölgenin afet
bölgesi ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
İki gündür Çanakkale depremlerle
sallanıyor. Özellikle Ayvacık ilçemizin Yukarıköy,
Kızılkeçili, Tuzla, Çamköy ve Gülpınar yöresinde 300ün üzerinde
ağır hasarlı ev mevcut. Birçok insan konutunu kaybetti,
yaralılarımız var, telef olan hayvanlar var. Herkes
hayırlı bir şeyler yaparak acıları sarmaya
çalışıyor.
Kısa bir süre önce yine Ayvacık ilçemizin
Küçükkuyu beldesinde ki önemli bir beldedir- ciddi bir sel felaketi de
yaşandı. Bu konuda biz 2 milletvekili olarak önerge de verdik. Bu
bölgenin mutlaka ve mutlaka afet bölgesi ilan edilmesi gerekiyor ki
yaraları çok daha ciddi bir şekilde ve aileler açısından
giderilmesi imkânsız mağduriyetler doğmadan saralım.
Şu anda yapılanlar da çok çok önemli ama bölgenin afet bölgesi ilan
edilmesi ve bir an önce, özellikle bu soğuk kış günlerinde, bu
dönemde evsiz kalan ailelere yardımcı olmamız çok önemli.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN Sayın Gürer
8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
Niğdede geçen yıl don ve dolu nedeniyle zarar gören çiftçilere ve Niğde-Gölcük
arasında otoyol inşaatıyla tarım alanları alınan
Pınarcık köylülerine gereken ödemelerin yapılması
çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Niğde çiftçilerinin çok yönlü sorunları
vardır; ürünlerini zor koşullarda üretmekte ve pazarlamada sorun
yaşamaktadır. Hükûmet ne yazık ki üreticinin hak edişlerini
dahi zamanında vermeyerek mağduriyetlerinin artmasına neden
olmaktadır. Niğde ilinde 2016 yılında verilmesi gereken
sertifikalı patates tohum desteği, yasaklı tarla desteği,
hububat ve bakliyat desteği, mazot, gübre desteği gibi ödemelerin
yapılmaması çiftçileri zor durumda bırakmıştır.
Geçen yıl don ve dolu nedeniyle zarar gören çiftçi de gereken desteği
alamamıştır.
Niğde-Gölcük arasında otoyol
inşaatıyla tarım alanları alınan Pınarcık
köylülerine yapılması gereken ödemeler
yapılmadığı için köylüler aylardır mağdurdur.
Bir an önce çiftçilere yapılması gereken
ödemelerin yapılması ve mağduriyetlerinin giderilmesi için
Hükûmete çağrıda bulunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kayışoğlu
9.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, Bursada halkın sağlık konusundaki
hizmetleri nedeniyle iktidara teşekkür ettiğine ilişkin
açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkürler.
Geçtiğimiz iki hafta içerisinde Bursada
dolaştım. İktidara sağlık konusunda teşekkür
mesajı getirdim, diyorlar ki: Artık ilaç almak için kuyruk
beklemiyoruz çünkü birçok ilaç SGK kapsamından çıkarıldığı
için paramız varsa alıyoruz., Artık sıra beklemiyoruz,
gelişen teknoloji sayesinde evimizden sıra alıyoruz; ölmezsek üç
ay sonra MR, tomografi çektirebiliyoruz., 18 yaşına kadar herkese
bakılıyor ama üniversite hastanelerinde günlük 50 lira yatak
parası ödemek zorunda kalıyoruz, ödeyemezsek zaten evde ölüyoruz.,
Hastanelerde sıra beklemiyoruz çünkü yoğun bakımlıksak
zaten yoğun bakım olmadığı için ölüyoruz. Ve
sıra beklemedikleri için iktidara teşekkür ediyorlar.
Hayırlı çalışmalar diliyorum
herkese.
BAŞKAN Sayın Kayan
10.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın,
Kırklarelinin Demirköy ilçesinde orman köylülerinin
topraklarının 2/B kapsamında satılmasının
köylülere büyük bir ihanet olduğuna ilişkin açıklaması
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Kırklareliye bağlı Demirköy
ilçemizde orman köylüleri yüzlerce yıl bu topraklarda
yaşamaktadırlar. Devlet, bu toprakları 2/Bye
ayırdığı yetmiyormuş gibi, şimdi de 2/B
arazilerini onlara parayla satmaya çalışıyor hem de dönümünü 17
bin TLye. Trakyanın en kıymetli arazisinin değeri 5 bin
lirayken bu toprakları devlet o köylülere 17 bin TLye satmaya
çalışıyor. Devlet kendi öz varlıklarını
peşkeş çekerken iktidarın yandaşlarına, şimdi bu
köylülerden 17 bin lira istemektedir. Bu, köylülere büyük bir ihanettir. Bunlar
köylülerin kendi dedesinden, babasından kalma mallarıdır,
bunlara bedava verilmesi gerekir çünkü bunların en doğal
hakkıdır diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Havutça
11.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın,
müteahhidin altyapı çalışmalarını eksik ve kusurlu
yapması ve yağan yağmurlar sebebiyle Misakça köyünde köylülerin
tarlalarının sular altında kaldığına ve Gönen,
Manyas ve Bandırma kara yollarının durumuna ilişkin
açıklaması
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben de Balıkesirden Meclisimize
hayırlı selamlar getirdim.
Balıkesirin Gönen ilçesinde, Bandırma
ilçesinde Tahirova sulama çalışmaları var. Burada altyapı
çalışmalarını müteahhidin eksik ve kusurlu yapması
sebebiyle, yağan yağmurlar sebebiyle Misakça köyünde köylülerin
tarlaları olduğu gibi sular altında kalmış. Köylülerin
buğdayları bozularak köylünün bu dönemde harman yapamamasına
neden olacak eksikli ve kusurlu hizmetler var. Buradan ben Orman ve Su
İşleri Bakanımıza sesleniyorum: Bölgeye görevlileri göndererek
derhâl gereken incelemeyi yapmanızı talep ediyorum.
İkincisi de Gönen ve Manyas kara
yollarının, Manyas-Bandırma ilçe yollarının bugün
traktörlerin dahi zor gideceği bir şekilde bozuk, hatalı,
eksikli ve kusurlu olduğunu görüyorum. Buradan Ulaştırma
Bakanımıza Siz o bölgede hiç görevlilerinizi gezdiriyor musunuz,
gönderiyor musunuz, görüyor musunuz? diye sesleniyorum.
BAŞKAN Sayın Yalım
12.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın,
Uşak çevre yolunun bir an önce bitirilmesi için bütçe tahsis edilmesi gerektiğine
ve yolun geçtiği yerlerde istimlak edilen arazilerin bedellerinin hâlâ
ödenmediğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bizi izleyen bütün vatandaşlarımıza
ve de Meclisteki bütün çalışma arkadaşlarıma
hayırlı işler diliyorum.
Uşak çevre yolunun bundan yaklaşık
beş yıl önce ihalesi yapılmıştı. Ancak Uşak
çevre yolu, sözleşme taahhüdü tarihi bitmesine rağmen bütçe
verilememesi sonucundan dolayı maalesef tamamlanamamıştır,
hâlâ üstyapı işlerine başlanamamıştır. Bir an
önce Ulaştırma Bakanından bu çevre yoluyla ilgili gerekli
bütçenin ayrılmasını, verilmesini talep ediyorum ve de
yapıcı firmanın bir an önce çevre yolunu bitirebilmesi için
bütçenin tahsis edilmesinin gerekmekte olduğunu özellikle belirtmek
istiyorum. Yolun geçtiği yerlerdeki çiftçilerin arazileri, istimlak edilen
arazilerinin de bedelleri hâlâ ödenmemiştir. Yaklaşık 150
civarında çiftçimiz hem arazilerini kaybetmiştir hem de arazilerinin
bedellerini alamamıştır. Bu mağduriyetin bir an önce
giderilmesini talep ediyoruz.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Yıldırım...
13.- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın, Cizre vahşet bodrumunda öldürülüp
yakılan 103 sivil vatandaşın ölüm yıl dönümüne ve
vicdanları sızlatan bu vahşetin aydınlatılması,
faillerin yargı önüne çıkarılması için Meclisi göreve davet
ettiğine ilişkin açıklaması
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler
Başkanım.
Bugün Cizre vahşet bodrumunda hunharca
öldürülüp yakılan 103 sivil vatandaşın ölüm yıl dönümü.
İçlerinde onlarca çocuğun da bulunduğu bu vahşette
cesetlerin çoğu tanınmaz hâlde bulundu. Hâlâ teşhis edilemeyen
cesetlerin varlığından söz ediliyor. Geçen yıl bu konuyu
defalarca gündeme getirmiştik. Bu vahşetin önüne geçilmesi için
zamanın Başbakan Yardımcısı, İçişleri
Bakanı ve Sağlık Bakanıyla irtibata geçilmiş, bir
ambulansın bile olay yerine ulaşmasına imkân
sağlanamamıştır.
15 Temmuz FETÖ darbesinden sonra, bu vahşeti
yaşatanların büyük bir bölümü FETÖ soruşturmasından
dolayı ya ihraç edilmiş ya da tutuklanmıştır. Bu olay,
üstü kapatılacak bir olay değildir. Bu vahşeti
unutmayacağız, unutturmayacağız. Vicdanları
sızlatan bu vahşetin aydınlatılması, faillerin
yargı önüne çıkarılması için Meclisi göreve davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Gözgeç...
14.- Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeçin, milletin daha
güçlü bir Türkiye için evet diyeceğine inandığına
ilişkin açıklaması
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ
(Bursa) Cumhurbaşkanlığı sistemi, milleti ve onun
iradesine güveni esas almaktadır. Millet, sandıkta Hükûmeti kuracak
Cumhurbaşkanı için ayrı, yasama için ayrı oy kullanacak,
kimi Cumhurbaşkanı seçerse Hükûmeti o kuracak; belirsizlik ortadan
kalkıyor.
Geçmişte Meclisin
Cumhurbaşkanını seçmesine izin vermeyenler, vesayet
odaklarından medet umanlar, bugün de milletin karar vermesine engel olmak
istemişlerdir. Halkımız nasıl ki o gün
Cumhurbaşkanını ben seçeceğim. diyerek gereken
cevabı verdiyse bugün de milletin iradesini esas alan bu
değişikliği rejim krizi olarak sunmak isteyenlere gereken
cevabı verecektir.
Yeni başlangıçlar
hep evet le başlar, statükodan yana olanlar direnir hayır derler.
Ben inanıyorum ki milletimiz ilk günkü aşkla daha güçlü bir Türkiye
için evet diyecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Kuyucuoğlu...
15.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, daha
referandum süreci başlamadan hayır yönünde görüş bildiren ve
çalışma yapan insanlara karşı acımasızca bir linç
girişimi başlatıldığına ilişkin
açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU
(Mersin) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başbakana
sormak istiyorum: Daha referandum süreci başlamadan hayır yönünde
görüş bildiren ve çalışma yapan insanlarımıza
karşı acımasızca bir linç girişimi
başlatılmıştır. Toplum güvenliğinden sorumlu kamu
görevlilerince bu insanlara saldırılmakta, silah çekilmektedir. Mafya
babalarınca tehditler savrulmakta fakat ne sizden ne de İçişleri
Bakanından herhangi bir açıklama gelmemektedir. Elinde silahla
sokakta poz verenler uydurma soruşturmalarla geçiştirilmektedir.
Hatta, bizzat aracılığınızla hayır diyenleri
terör örgütü üyesi ilan eden imalarda bulunulmaktadır. Sizin
anladığınız demokrasi ve halk iradesine saygı böyle
bir şey midir? PKK, FETÖ hayır dediği için biz evet
diyoruz. diyorsunuz. PKK ya da eski ortağınız FETÖ çıkıp
biz evet diyoruz derse siz hayır diyecek misiniz? Halkımız bütün
bunları görüp değerlendirecektir.
BAŞKAN Sayın Yiğit
16.- İzmir Milletvekili Ali Yiğitin, 9756
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle büyük kamu
kuruluşlarının hazineye ait hisselerinin tamamının
Varlık Fonuna aktarıldığına ve İşsizlik
Fonunun Varlık Fonuna devredilip devredilmeyeceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ALİ YİĞİT (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizdeki işsizliğin çok yönlü
etkilerini azaltmak için 2002 yılında kurulmuş olan
İşsizlik Fonu, 2016 yılı Aralık sonu itibarıyla
103 milyar liralık dev bir bütçeye ulaşmıştır. Fon
kurulduğundan bu yana işsizlere ödenen toplam para ise aralık
ayı sonu itibarıyla 14 milyar liradır. Öte yandan, 9756
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ülkemizdeki büyük kamu
kuruluşlarının hazineye ait hisselerinin tamamı Varlık
Fonuna aktarılmıştır. Bu kapsamda, İşsizlik
Sigortası Fonunun da Varlık Fonuna aktarılacağı, bu
paraların farklı yerlerde kullanılacağı
söylenmektedir. Bir: İşsizlik Fonu Varlık Fonuna devredilecek
mi? İkincisi ise bu kurumlarda çalışanların sorunları
nasıl halledilecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çamak
17.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, Mersinde can
kayıplarına ve milyarlarca lira zarara mal olan fırtına ve
sel felaketinin üzerinden günler geçmesine rağmen hâlen yaraların
sarılmadığına ve çiftçilerin acil maddi destek
beklediğine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Mersinde can kayıplarına ve milyarlarca
lira zarara mal olan fırtına ve sel felaketinin üzerinden günler
geçmesine rağmen hâlen yaralar sarılmadı. Sel felaketi
olduğunda alana ilk çıkan vekillerdendim. Bu afet
karşısında acıyı, çaresizliği ve hüznü orada
bizzat görüp vatandaşları teselli etmek için uğraştım.
Vatandaşlarımız en azından bundan sonrası için
devletin yanlarında olacağı tesellisiyle ayakta tutunmaya
çalıştı. Beş gün önce yine beraberdim. Zarara uğrayan
üreticilerimize, esnafımıza ve evi barkı yıkılan
insanlarımıza yeterli destek verilmedi; çiftçilerimiz ikinci ekim
için acil maddi destek bekliyorlar. Afet Fonu acil olarak gerekli mali kaynak
için devreye girerse vatandaşlarımıza hayırlı bir
iş yapmış olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, son olarak, Çanakkalede
yaşanan depremden dolayı söz isteyen Çanakkale Milletvekili
Sayın Öze bir dakika söz vereceğim yerinden.
Buyurunuz Sayın Öz.
18.- Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, 6 Şubatta
Çanakkalenin Ayvacık ilçesinin Gülpınar köyü açıklarında
5,3 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiğine, Çanakkale Valiliği,
AFAD, Kızılay başta olmak üzere bölgeye acil yardım
ekiplerini gönderen belediyelere teşekkür ettiğine ilişkin
açıklaması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
6 Şubat tarihinde Ayvacık ilçesi
Gülpınar köyü açıklarında 5,3 büyüklüğünde deprem meydana
gelmiştir. Can kaybının olmadığı depremde,
yapılan hasar tespit çalışmalarına göre, Ayvacık
ilçesi Yukarıköy başta olmak üzere, 14 yerleşim biriminde 238
ağır hasarlı konut, 75 hafif hasarlı konut ve 31
ağır hasarlı ahır, depo tespit edilmiştir.
8 vatandaşımızın
yaralandığı depremde 3 vatandaşımızın
tedavileri devam etmektedir.
Çanakkale Valiliği, AFAD, Kızılay
yetkilileri başta olmak üzere depremin haber alınmasından hemen
sonra bölgeye acil yardım ekipleri gönderen Küçükkuyu Belediyesine,
Ayvacık Belediyesi başta olmak üzere Çanakkaledeki tüm belediye
başkanlarımıza, İzmir Büyükşehir Belediyesine,
Beşiktaş ve Kadıköy Belediyelerine teşekkür ederiz.
Yalnız, Yukarıköyle birlikte Ayvacıka bağlı
Gülpınar, Taşağıl, Kızılkeçili ve civar köylerde
hâlâ barınma, yiyecek, ilaç ve battaniye sorunu yaşanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız
Sayın Öz. Önemli bir mesele olduğu için size tekrar söz
vereceğim.
Buyurun.
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Bu konuda,
yardımların artırılarak devam ettirilmesi gerekmektedir,
yıkılan konutlar var oturulamayacak şekilde. Evet, Çanakkale
Valiliğimiz, AFAD ve belediyelerimiz oradadır, yardım
etmektedirler ama bu yardımların acilen artırılması
gerekir. Hâlen şu anda ilaç, battaniye ihtiyacı vardır.
Bir de şu konuyu çok kısa belirtmek
istiyorum: İzmir Büyükşehir Belediyesinden battaniyeler ve
çadırlar gelmiştir. Orada görevli yetkililer tarafından
çadırların kurdurulmadığı haberini aldık.
Çanakkale Valiliğini arayarak bu çıkarılan zorluğu
giderdik; giderdik ama ilerleyen saatlerde de maalesef böyle bir zorluk
çıkarılmış. Yani, burada, CHPli belediye, diğer
belediye şeklinde bakılmaması gerekir. Hangi belediye olursa
olsun, gelen yardımda Orada çadır kurulamaz. şeklinde söylemler
yanlıştır diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Şimdi, sisteme giren sayın grup
başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın Akçay, sizden başlayalım.
Buyurunuz.
19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 6 Şubatta Çanakkalenin
Ayvacık ilçesinde yaşanan deprem nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisi
olarak vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduklarına,
depremle mücadelede can kaybını azaltmak, ekonomik kaybı minimum
düzeye indirmek için stratejiler geliştirilmesi ve uygulanması
gerektiğine ve 6 Şubat Osman Bölükbaşının
vefatının 15inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İki gündür Çanakkalenin Ayvacık ilçesinde
vatandaşlarımızın ciddi bir şekilde hissettiği ve
bazı köylerde yıkımlara sebep olan üç ayrı deprem ve
onlarca artçı sarsıntı meydana geldi. Çanakkale
Valiliğinden yapılan açıklamada, depremde 8
vatandaşımızın yaralandığını ve
bazı evler ve camilerde hasarlar meydana geldiğini öğrendik.
Ege Denizindeki bu hareketlilik deprem
gerçeğini bir kez daha hatırlamamıza vesile olmuştur.
Depremler, şüphesiz ki doğal afetlerdir ancak bu hususu bahane ederek
göz göre göre bir felakete sürüklenemeyiz. Depremle, öncesi ve sonrasıyla iki
aşamalı bir planla mücadele edilmeli ve önlem
alınmalıdır. Elbette, son vakada Çanakkalede AFAD ve
Kızılay ekiplerini, vatandaşlarımızın
yaralarını sarmak için yapmış olduğu
çalışmalardan dolayı tebrik ve takdir ediyoruz. Ancak, depremle
mücadele, sadece deprem sonrasında yara sarma odaklı bir politika
değildir. Depreme hazır olmak, sadece deprem sonrasına
hazır olmak değildir. Depremle mücadelede can kaybını
azaltmak, ekonomik kaybı minimum düzeye indirmek için stratejiler
geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Çanakkale Ayvacıktaki bütün vatandaşlarımıza geçmiş
olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Ayrıca, 6 Şubat tarihi Osman
Bölükbaşının vefatının da yıl dönümüdür. Kimi
siyasi şahsiyetler vardır ki Türk siyasetinin çok önemli
simaları olarak tarihte haklı bir şekilde yerlerini
almışlar ve siyasi hayatımıza damga vurmuşlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akçay, ek sürenizi
veriyorum.
Buyurunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Merhum Osman Bölükbaşı da gerek siyasi
üslubuyla gerek duruşuyla ve milliyetçi, muhafazakâr dünya görüşüyle
siyaset tarihimizin önemli simalarından biridir. 1958de kurulan
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin Genel Başkanlığına
gelen Bölükbaşı, milliyetçi düşüncenin fikirden siyasete
taşınmasında büyük bir rol üstlenmiştir. Halk arasında
Anadolu Fırtınası lakabıyla anılan merhum
Bölükbaşı, 1946 yılından başlayarak 1973
yılına kadar yer aldığı aktif siyasette
hazırcevaplığıyla, hitabetiyle siyasetimizde derin izler
bırakmıştır.
Bu vesileyle Osman Bölükbaşını
aramızdan ayrılışının 15inci seneidevriyesinde
rahmetle anıyoruz, ruhu şad olsun.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın Özel, buyurun.
20.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, tahliye edilen
Diyarbakır Milletvekili İdris Balukene geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna, Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklıya
eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı
dilediğine, 6 Şubatta Çanakkalenin Ayvacık ilçesinde
yaşanan deprem nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi olarak vatandaşlara
geçmiş olsun dileğinde bulunduklarına ve Başbakanın
hayır diyenleri terörizmle yaftalamasını
kınadıklarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle, Sayın İdris Balukene
cezaevinde geçirdiği sürede
Buradan defalarca söylemiştik,
milletvekillerinin tutuklu olarak yargılanmalarını hiçbir zaman
doğru bulmuyoruz. Bir grup başkan vekilinin cezaevinde olması bu
Parlamento için önemli bir ayıptı, bu ortadan kalktı, İdris
Başkan aramıza döndü, kendisine geçmiş olsun diyoruz.
Sayın Saffet Sancaklı Anayasa
değişikliği görüşmeleri sırasında çok acı
bir olay yaşamıştı, acısı bütün Parlamento
tarafından paylaşılmıştı, kendisi de burada gelip
çok duygu dolu ve bir aileye hitap eder gibi bir konuşma yapmıştı,
hepimizin duaları kendisiyle, değerli eşiyle birlikteydi ancak
daha sonra eşi Hakkın rahmetine kavuştu.
Acılarını paylaşıyoruz. Sayın Saffet
Sancaklıya bir kez daha başsağlığı diliyor, hem
kendisine hem Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna acılarını paylaştığımızı
ve yanlarında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Çanakkalede dün yaşanan 5,3lük deprem 13
köyde 8 vatandaşımızın yaralanmasına, çok sayıda
vatandaşımızın evsiz kalmasına sebebiyet verdi. Olay
duyulduğu andan itibaren Çanakkale Milletvekilimiz Bülent Öz bölgedeydi,
biraz önce kendisi de izlenimlerini paylaştı. Sayın Muharrem
Erkek de bugünden itibaren bölgeye hareket etti ve bundan sonra orada yer
alacak. Cumhuriyet Halk Partisi olarak konunun takipçisi olduğumuzu ifade ediyor,
vatandaşlara hızla devletin şefkatli elinin uzatılması
gerektiğini düşünüyoruz.
Dün İzmir Büyükşehir Belediyesinin
çadırlarının kurdurulmaması sürecini son derece
yanlış olarak değerlendiriyoruz. Daha sonra kriz
aşılmıştı ama bu tip durumlarda yardıma koşan
hangi kamu kurum, kuruluşu olursa olsun oradaki mülki idarenin bu konuda
ayrımcılık yapmadan davranması gerektiğinin
altını çizmek isterim bir kez daha ve vatandaşlarımıza
bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak geçmiş olsun diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun,
tamamlayınız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Son olarak, dün Sayın
Başbakanın hafta sonu yapmış olduğu konuşmaya
Cumhuriyet Halk Partisi olarak tepkimizi dile getirmiştik ve kendisinden
bir özür beklediğimizi söylemiştik çünkü halkın
yarısına terörist diyen, evinde örgü ören, sobanın
kenarında oturan, torunu Anneanne referanduma ne diyeceksin? diyen
teyzelere terörist diyen bir Başbakanı kabul etmemizin mümkün olmadığını,
evet kadar hayırın, hayır kadar evetin
vatandaşların referandumda kullanacakları ve bir
vatandaşlık görevi olarak sandık başına gidecekleri ve
tercihlerini belirleyecekleri bir noktayken ülkenin Başbakanının
hayır diyenleri terörizmle yaftalamasını reddettiğimizi,
Sayın Binali Yıldırımdan özür beklediğimizi ifade
etmiştik ama bugünkü grup toplantısında benzer ifadeler
kullandı. Bunu kınadığımızı ve bu
yaklaşımın Türkiyeyi kutuplaştıran, toplumu birbirine
düşüren, toplumun bir kısmına bir kısmını hedef
gösteren ve ahlaktan, siyasi ahlaktan yoksun bir davranış
olduğunu ifade ediyor, kendisinden bu tavrını derhâl gözden
geçirmesini ve durdurmasını talep ettiğimizi ifade ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özel.
Sayın Turan, buyurun.
21.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, 7
Şubat MİT krizi olarak adlandırılan sürecin yıl
dönümüne, 6 Şubatta Çanakkalenin Ayvacık ilçesinde yaşanan
deprem nedeniyle Çanakkale halkına geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ve devletin ilgili bütün kurumlarının deprem
bölgesinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; öncelikle, ben de iki hafta sonra bir arada
olmaktan duyduğum mutluluğu ifade etmek istiyorum; ümit ediyorum
başarılı, huzurlu bir yasama dönemi olur bu yeni dönem.
Bugün 7 Şubat, Türk siyasi tarihinde önemli
günlerden bir tanesi. Biliyorsunuz, beş yıl kadar önce MİT
krizi adıyla ifade edilen bir operasyon, bir süreç
başlamıştı. Aslında, o zamanki MİT krizi diye
ifade edilen sürecin 17-25 Aralığın öncüsü olduğunu, 15
Temmuzun öncüsü olduğunu bugün çok daha net görüyoruz. Görüldü ki MİT
krizi de, 17 Aralık da, 15 Temmuz da bu ülkenin millî iradesine, halk
yönetimine yan bakan, engel olmak isteyen farklı güçlerin içerideki uzantıları.
Bir daha gördük ki ortak değerlerimizin hep önde olması lazım.
Siyasi parti fark etmeksizin, ideolojik ön yargı olmaksızın, gün
geldiğinde beraber adım atmamız gerektiğini, MİT
krizinde beraber durmamız gerektiğini, 17 Aralıkta beraber
durmamız gerektiğini, 15 Temmuzda beraber durmamız
gerektiğini bir daha görmüş olduk çünkü siyasi partiler bugün var
yarın yok ama ülkemiz, bayrağımız, Hükûmetimiz, devletimiz
ilanihaye olacaktır. O yüzden, ben tekrar 7 Şubat krizini
hatırlatmak istedim.
Teşekkür ediyorum.
Onun dışında, Sayın Başkan,
ben Çanakkale Milletvekiliyim. Arkadaşlar ifade ettiler, maalesef
Çanakkalemizde Ege merkezli olmak üzere iki günden beri sürekli devam eden bir
deprem süreci başladı. Her depremden sonra Bundan sonra daha
küçüğü olur. denmesine rağmen benzer sallantıların,
depremlerin devam ettiğini üzülerek gördük. En büyük tesellimiz hiçbir can
kaybının olmaması. 8 yaralımız var, 2si kısmen
ağır, asla ölümcül değil ama onun dışında bir
cana ilişkin bir problemimiz yok hamdolsun. 13 köyümüzde ve 1 mahallemizde,
Yukarıköy başta olmak üzere, Ayvacıkın değişik
köylerinde sıkıntılarımız var. Fakat, o kadar
gururluyum ki her ne kadar üzüntülerimizi ifade etsek de, her ne kadar bu
konuda mağduriyetleri ortaya koysak da devlet-millet
kaynaşmasının ne demek olduğunu dün Çanakkalede bir daha
yaşadık. İlk andan itibaren vekillerimiz, valimiz,
kaymakamımız, çevre belediyelerimiz, AFAD Başkanımız,
Kızılay Başkanımız tüm ekipleriyle beraber deprem
bölgesinde oldular. Asla şu an bir çadır ihtiyacımız yok,
konteyner ihtiyacımız yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Şu an yeni
duyuruyorum: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın
girişimiyle 1 milyon 200 bin lira gibi bir rakam sadece ilk ihtiyaçlar için
ailelere verilmek üzere gönderildi ve devamı gelecek. Bütün
kurumlarımız, devletimizin ilgili kurumları orada. Yemek
imkânları, barınma imkânları, sobalar, battaniyeler,
çadırlar, konteynerler hepsi planlandı. Tabii ki oranın bir kriz
yönetimi var. Başta valimiz olmak üzere tüm ekibimiz orada. Ben
şuradan geldim bunu yapacağım, oradan geldim bunu
vereceğim. Bu, doğru bir yaklaşım değil. Tüm
belediyelerimiz, kurumlarımız o kriz merkezi koordinesiyle çalışıyorlar;
ihtiyaç neyse, gerek neyse ona göre hareket ediyorlar.
Vatandaşlarımızın uygun olmayan evlere girmesinin
engellenmesinden tutun da geceleyin barınma imkânlarına, yemek
imkânlarına kadar, hatta çay, kahvelerine kadar elimizden geldiğince
uğraşıyoruz. O yüzden buraya bir siyasi yaklaşımla,
ideolojik yaklaşımla o belediyeye destek verdik, buna vermedik
tarzını doğru bulmuyorum. Her belediyemiz, AK PARTİli,
CHPli oraya gidecekler kriz merkezinin öngördüğü şekilde
yardımcı olacaklar; özeti budur. Onun dışında
sobalarımızın gittiğini, yardımların gittiğini,
konteynerlerimizin gittiğini söylemek istiyorum. Depremden sonra ilk gün
hiç kimsenin dışarıda kalmamış olması en büyük
gururumuz. İnşallah daha büyük sıkıntı olmaz,
inşallah deprem ve sallantılar durur ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız lütfen
Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) ...bir an önce
kalıcı konutlar için çalışmaya başlarız. Hasar
tespitleri bitirildi, bundan sonra diğer aşamalara geçildi.
Ben tekrar, emeği geçen tüm
çalışanlarımıza, siyasetçilerimize ve devletimizin
değişik görevlilerine teşekkür ediyorum.
Başta Ayvacıktaki 13 köyümüz olmak üzere
tüm Çanakkale halkına geçmiş olsun diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Turan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin
Buldanın, Başkanlık Divanı olarak Çanakkale ve çevresinde
yaşanan depremden dolayı Çanakkale halkına geçmiş olsun
dileğinde bulunduklarına ilişkin açıklaması
BAŞKAN Sayın Özel, biz de Divan olarak
özellikle Çanakkale ve çevresinde yaşanan depremden dolayı Çanakkale
halkına geçmiş olsun dileklerimizi ifade etmek istiyoruz. Yaralı
olan vatandaşlarımıza acil şifalar temenni ediyoruz ve tüm
mağduriyetlerin bir an önce giderilmesi gerektiğini özellikle
belirtmek istiyoruz.
Geçmiş olsun herkese.
Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili, zaten geçmiş
olsun dileklerimizi ilettik. Defalarca da bu sebeple siz haklı olarak söz hakkı
verdiniz ve ifade etti. Ancak orada Çanakkale Milletvekilimiz Bülent Özün
ifade ettiği bir konuda Sayın Bülent Turanın ifadeleri sanki
biz genel koordinasyonun dışında bir şey yapmaya
çalışmışız gibi algılanıyor. Müsaade
ederseniz, seçmenlerin de son derece dikkatle takip ettiği bir ortamda
Sayın Bülent Öz bir dakika bu konuda cevap hakkını kullanmak
istiyor.
BAŞKAN Peki.
Buyurun Sayın Öz.
Yerinizden bir dakika lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii, tabii efendim,
yerinden.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın
Başkanım, oraya gelen İzmir Büyükşehir Belediyesi ekipleri
yani Biz kendi bildiğimizle şuraya çadır kuracağız,
buraya çadır kuracağız. demedi. Elbette zaten Aziz
Kocaoğlu da ekipleri gönderirken Çanakkale Valiliğinin koordinesinde
bu işin yapılması gerektiğini söyledi. Orada, sadece orada
ikili görüşmelerde, Çanakkale Valiliğinin de bilgisi
dışında, bu izinler bir ara verilmedi, böyle bir kriz
yaşandı. Ben de Çanakkale Valimizi aradım, bu kriz o anda
aşıldı. Onu söylemeye çalıştım ben burada, yoksa
İzmir Büyükşehir Belediyesi kendi bildiğini
okumamıştır orada.
BAŞKAN Anlaşıldı.
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Teşekkürler, sağ
olun.
BAŞKAN Peki Sayın Öz, teşekkür
ederiz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) İşin
başındayız Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Turan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hep beraber
başındayız, yerel yönetimler de biz de Çanakkale de.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
evet, siz yoktunuz burada, sayın grup başkan vekilleri söz
haklarını kullandılar.
Buyurunuz, sizin de mikrofonunuzu açıyorum.
23.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, 6 Şubatta Çanakkalenin Ayvacık
ilçesinde yaşanan depreme, Roboskide meydana gelen elim olayla ilgili
köylülerin anma törenlerinin OHAL nedeniyle yasaklanmasına, iktidarı
bu anlamsız uygulamasından vazgeçmeye ve bu ailelerin acılarını
hafifletecek olan bir adaletin tesis edilmesi hususunda gereğini yapmaya
davet ettiğine ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de son birkaç gündür artçı
sarsıntılarıyla birlikte birkaç kere Çanakkale ilimizde
gerçekleşen depremde evi zarar görmüş, kendisi
Şükür ki hiçbir
can kaybının olmayışından ötürü bu bizim sevinç
nedenimiz. 8 kişinin yaralanmış olması bizi üzüntüye
boğmuş ama bu yaralılara Allahtan acil şifalar diliyorum.
Parti olarak bu konuda bir an önce Hükûmetin harekete geçmesini ve daha fazla
mağduriyetlerin açığa çıkmaması için gerekli
tedbirlerin alınmasını talep ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; beş yıl önce 28 Aralık 2011de savaş
uçaklarıyla 34 çocuğumuzun ölümüne neden olan Uluderenin Roboski
köyünde meydana gelen elim olay sonrası etkin bir soruşturma
yürütülmedi. Bu konuda özellikle cezasızlık toplum vicdanında
derin yaralar açmış durumda ve bu vicdansızlık durumu devam
ediyor. Ancak iki haftadan beri bu köylülerin her perşembe günü hem dinî
vecibelerini yerine getirmek, çocuklarının mezarları
başında Fatiha okumak hem de bir adalet arayışı
içerisinde, hiçbir kin, nefret, rövanşist duygu gütmeden özellikle adalet
arayışıyla bir anma düzenlenmesi ucube bir şekilde OHAL
gerekçesiyle yasaklanmış bulunmaktadır. Düşünün, akla zarar
bir durumla karşı karşıyayız. Annelerin,
kardeşlerin kendi kardeşleri ve evlatları üzerinde dua etmeleri,
Fatiha okumaları ve dinî vecibelerini yerine getirmeleri, ki bu hem bir
dinî vecibe hem de bir toplumsal geleneğimizdir. Her perşembe günü
akşamı mezarları başında ölülerin arkasından
dualar okunur. Bu, OHAL gerekçesiyle yasaklanmış. Düşünün,
şuursuzluk siyasi iktidarda öyle bir noktaya varmış ki, dua
okuma bile maalesef KHKlarla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yıldırım, ek
sürenizi veriyorum.
Buyurun.
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
olağanüstü hâl gerekçe gösterilerek ibadetler,
dinî vecibeler, anmalar yasaklanmaktadır. Bu, olsa olsa bir akıl
tutulmasına tekabül eder. Bu, bir siyasi iktidarın veya devletin
gücüne delalet değildir. Güçlü devletler, güçlü iktidarlar öz güven
sahibidir ve böyle bir acziyete başvurmazlar. Nasıl bir
akıldır ki -bir siyasi iktidar- hayatlarını,
çocuklarının hayatını elim bir şekilde, elim bir
kazada kaybetmiş olanların mezarı başında dua etme ve
onları anma hakkı olağanüstü hâl gerekçe gösterilerek
engelleniyor. Siyasi iktidarı bu konuda ivedi olarak bu anlamsız,
saçma sapan uygulamasından vazgeçmeye ve bunların, bu ailelerin
acılarını hafifletecek olan bir adaletin tesis edilmesi
hususunda gereğini yapmaya davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Sayın Bektaşoğlu, bir bilgilendirme
yapmak için söz istemişler.
Sayın Bektaşoğlu, bir dakika
mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun.
24.- Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlunun, TRTde yayınlanan bir belgeselde Milis Yarbay
Osman Ağayla ilgili kullanılan bazı ifadeleri
kınadığına ve bu belgeselin yayından
kaldırılmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genç yaşında katıldığı
Balkan Savaşında bir ayağını kaybederek gazi olan ve
bu nedenle Topal Osman olarak anılan Milis Yarbay Osman Ağa
Kurtuluş Savaşına Giresun yöresinde kurduğu gönüllü
alaylarla katılmış, zaferin kazanılmasında, ülkemizin
işgalden kurtarılmasında önemli bir başarı elde
etmiştir. Giresun eski belediye başkanlarındandır,
cumhuriyetimizin kurucu kadrosunda yer alan şahsiyetlerindendir, kahramanlarımızdan
birisidir. Atatürkün canını emanet ettiği Muhafız
Alayının ilk komutanıdır.
Tüm bunlar ortadayken, devletin yayın
organı olan, milletin vergileriyle kurumsal varlığını
sürdüren TRTden milyonlarca lira verilerek hazırlanan belgeselde bilgi ve
belgeye dayanmadan, objektifliği tartışılan kişiler
tarafından ona katil, cahil gibi hakaret dolu ifadelerle
saldırılmasını kınıyorum, lanetliyorum. Bu
belgeselin derhâl yayından kaldırılmasını ve
Giresunlulardan özür dilenmesini bekliyorum.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Bektaşoğlu.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup bilgilerinize sunacağım:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu (AP)
Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 30-31 Ocak 2017 tarihinde
Belçikanın Başkenti Brükselde düzenlenecek olan Genişleme
Bölgesinde Yerel ve Bölgesel Yönetimler ve AB Bölgesel Politikası başlıklı
parlamentolar arası konferansa katılması Genel Kurulun 18/1/2017
tarihli 61inci Birleşiminde kabul edilen heyetleri oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin
tezkeresi (3/906)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi
Eylem Birimi tarafından 30-31 Ocak 2017 tarihlerinde Belçikanın
başkenti Brükselde düzenlenecek olan Genişleme Bölgesinde Yerel ve
Bölgesel Yönetimler ve AB Bölgesel Politikası başlıklı
Parlamentolar Arası Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir
heyetin katılması Genel Kurulun 18/1/2017 tarihli 61inci
Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 2nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
Ahmet
Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Ad ve Soyad Seçim Çevresi
Murat Bakan İzmir
Ertuğrul Kürkcü İzmir
Celalettin Güvenç Kahramanmaraş
Cemil Yaman Kocaeli
Mustafa Baloğlu Konya
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) Doha
Kalkınma Gündemi Küresel Emanet Fonunun mali desteğiyle Merkezî ve
Doğu Avrupa, Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinin milletvekilleri için 21-23
Şubat 2017 tarihleri arasında Avusturyanın Başkenti
Viyanada düzenlenecek olan Parlamenterler İçin Dünya Ticaret Örgütü
Bölgesel Ticaret Çalıştayına katılması Genel Kurulun
3/1/2017 tarihli 49uncu Birleşiminde kabul edilen heyetleri
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş
olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/907)
3/2/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) Doha Kalkınma
Gündemi Küresel Emanet Fonunun mali desteğiyle Merkezî ve Doğu
Avrupa, Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinin milletvekilleri için 21-23 Şubat
2017 tarihleri arasında Avusturya'nın başkenti Viyana'da
düzenlenecek olan Parlamenterler İçin Dünya Ticaret Örgütü Bölgesel
Ticaret Çalıştayına Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir
heyetin katılması hususu Genel Kurulun 3/1/2017 tarihli 49'uncu
Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
Ahmet
Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Ad
ve Soyad Seçim
Çevresi
Mehmet
Galip Ensarioğlu Diyarbakır
Tahsin
Tarhan Kocaeli
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, 30 Ocak-1 Şubat 2017 tarihlerinde
Belçikanın Başkenti Brükselde Malta Temsilciler Meclisi ve Avrupa
Parlamentosu ile ortaklaşa olarak düzenlenecek olan Avrupa Sömestri
Konferansına ve "Avrupa Birliği içinde İstikrar, Ekonomik
Koordinasyon ve Yönetişim konulu parlamentolar arası konferansa
katılması Genel Kurulun 18/1/2017 tarihli 61inci Birleşiminde
kabul edilen heyetleri oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının
bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/908)
3/2/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
30 Ocak-1 Şubat 2017 tarihlerinde
Belçika'nın başkenti Brüksel'de Malta Temsilciler Meclisi ve Avrupa
Parlamentosuyla ortaklaşa olarak düzenlenecek olan "Avrupa Sömestri
Konferansı" ve "Avrupa Birliği İçinde İstikrar,
Ekonomik Koordinasyon ve Yönetişim konulu Parlamentolar Arası
Konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması
Genel Kurulun 18/1/2017 tarihli 61inci Birleşiminde kabul
edilmiştir.
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 2nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
Ahmet
Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Ad ve Soyadı Seçim Çevresi
Bülent Kuşoğlu Ankara
Cemal Öztürk Giresun
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Eren Erdem ve 21 milletvekilinin,
basına yönelik saldırıların arkasındaki güçlerin ve
bunların nihai hedefinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/453)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1 Kasım seçimlerinin ardından 2016
yılının Ocak ayı itibarıyla toplumsal
kutuplaşmanın derinleştirilmesiyle birlikte toplumsal muhalefete
yönelik baskı ve susturma politikaları da ciddi bir oranda artmıştır.
İçinde bulunulan baskı koşullarından en çok
yurttaşlara gerçekleri duyurma bilinci ve sorumluluğuyla hareket eden
tarafsız medya etkilenmiş ve bu nedenle, yapılan haberlerin
objektifliği ve niteliğinden çok, haberin hangi kişi, grup,
parti veya politikalara hizmet ettiği tartışma konusu hâline
getirilerek medya kutuplaştırılmak istenmiştir.
Son aylarda ciddi düzeyde artan işçi
cinayetleri, kadın katliamları, terör saldırıları,
yabancı ülkelerle yaşanan sıkıntılar gibi
konuları haberleştiren tarafsız basın, yaratılan bu
algı nedeniyle âdeta
düşmanlaştırılmıştır. Yaptığı
haber nedeniyle birçok gazeteci, köşe yazarı ve düşün
insanı çeşitli suçlamalara maruz bırakılıp
yargılanmıştır. Bir yandan Cumhuriyet gazetesi
yazarları Can Dündar ve Erdem Gülün 1i
ağırlaştırılmış 2 müebbet ve kırk iki
yılla yargılanmasının yarattığı korku
psikolojisi sürerken, diğer yandan Cumhuriyet gazetesi Haber Koordinatörü
Ayşe Yıldırım Başlangıç gibi, hakkında Türk
Ceza Kanununun 301inci maddesinden soruşturma başlatılan
gazetecilerin sayısının artması, gazetecilerin otosansür
uygulamasına ve objektif haberciliğin bir gereği olarak
tarafsız ve gerçekliği olduğu gibi aktarmak yerine
iktidarın istekleri doğrultusunda haberin bilgisini dönüştürmeye
zorlanmasına neden olmaktadır.
Bir diğer sansür ve baskı aracı
olarak, TCK 299uncu maddede geçen Cumhurbaşkanına hakaret gibi,
neredeyse hiçbir gelişmiş demokraside örneği bulunmayan bir
suçlama yoluyla gazeteciler ve köşe yazarları korkutulmaya ve
sindirilmeye çalışılmaktadır. 2015 Aralık ayında
Birgün gazetesinin Yayın Danışmanı Barış
İnce, Yazı İşleri Müdürü Berkant Gültekin ve Sorumlu
Yazı İşleri Müdürü Can Uğurun Cumhurbaşkanına
hakaret suçundan on bir ay yirmişer gün hapis cezasına
çarptırılmasının ardından yeni yılla birlikte
onlarca gazeteciye "eleştiri sınırını"
aştığı gerekçesiyle aynı kapsamda davalar
açılmıştır. En son Cumhuriyet gazetesi yazarlarından
Özgür Mumcu'nun 18 Mart 2015 tarihli "Zalim ve Korkak"
yazısı gerekçe gösterilerek Cumhurbaşkanına hakaret
suçlamasıyla dört yıl sekiz aya kadar hapsi istenmiştir.
Medyaya ve gazetecilere yönelik sistematik
saldırı sadece yargı yoluyla cezalandırma ve korkutma
taktiklerini değil medya gruplarına yönelik ekonomik
yaptırımları da kapsamaktadır. Bu anlamda birçok medya
kuruluşuna RTÜK gibi kurul ve yargı yoluyla cezalar ve tazminat yaptırımları
uygulanmaktadır. Bu cezaları karşılayamayan basın
kuruluşları maddi zorluklara maruz bırakılarak yayın
hayatını sürdürmeye zorlanmaktadır. Diğer taraftan, iktidar
baskısı nedeniyle bazı kuruluşlar maddi zorlukları
gerekçe göstererek "İktidarın hoşlanmadığı"
haberler yapan basın emekçilerinin işine son vermektedir.
İnternet medyası da benzer şekilde
medyaya yönelik sistematik saldırının hedefi hâlindedir.
Sendika.org'da olduğu gibi bir haber sitesinin 8 kere
kapatılması durumunun, faşist ve diktatörlükle yönetilen ülkeler
hariç neredeyse hiçbir dünya ülkesinde örneği yoktur. Sosyal medyada
bireysel olarak haber paylaşan, haberlere yorum yapan ve görüş
bildiren kişiler de bu baskılara bağlı olarak saldırı
altındadır.
Yaşanan tüm bu süreçler, medyaya yönelik
açıkça ve alenen sistematik ve iktidar eliyle yapılan bir
saldırı yapıldığının ve ülkemizde doğru
ve tarafsız haber yapmanın bir bedeli olduğunun göstergesi
niteliğindedir. Bu anlamda medyayı ve basın emekçilerini
tehditlere karşı korumanın yollarının tespiti büyük
önem arz etmektedir.
Basına yönelik saldırıların
arkasındaki güçlerin ve bunların nihai hedefinin tespit edilmesi,
baskı, sansür ve tehditlerin engellenmesi, gazetecilerin cezaevlerindeki
koşullarının iyileştirilmesi ve medyanın sindirme
politikalarına karşı desteklenmesinin yollarının
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci maddesi ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir
araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1) Eren Erdem (İstanbul)
2) Orhan Sarıbal (Bursa)
3) Veli Ağbaba (Malatya)
4) Nihat Yeşil (Ankara)
5) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
6) Kadim Durmaz (Tokat)
7) Vecdi Gündoğdu (Kırklareli)
8) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
9) Kemal Zeybek (Samsun)
10) Mehmet Göker (Burdur)
11) Candan Yüceer (Tekirdağ)
12) İrfan Bakır (Isparta)
13) Mahmut Tanal (İstanbul)
14) Tur Yıldız
Biçer (Manisa)
15) Muharrem Erkek (Çanakkale)
16) Hüseyin Çamak (Mersin)
17) Mevlüt Dudu (Hatay)
18) Yakup Akkaya (İstanbul)
19) Bülent Öz (Çanakkale)
20) Elif Doğan Türkmen (Adana)
21) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
22) Musa Çam (İzmir)
2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 21
milletvekilinin, Artvin Hopa Dağı (Cankurtaran) Tünelinin taahhüt
edilen süre zarfında tamamlanmamasının nedenlerinin ve
inşaatta yaşanan aksaklıkların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/454)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Artvin Hopa Dağı (Cankurtaran) tünelinin
taahhüt edilen süre zarfında tamamlanmaması ve inşaatta
yaşanan aksaklıkların araştırılıp, yerinde
tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98inci ve İç Tüzükümüzün
104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırma
komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Uğur Bayraktutan (Artvin)
2) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
3) Kadim Durmaz (Tokat)
4) Kemal Zeybek (Samsun)
5) Nihat Yeşil (Ankara)
6) Gülay Yedekci (İstanbul)
7) Ceyhun İrgil (Bursa)
8) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
9) Vecdi Gündoğdu (Kırklareli)
10) Mehmet Göker (Burdur)
11) Candan Yüceer (Tekirdağ)
12) İrfan Bakır (Isparta)
13) Mahmut Tanal (İstanbul)
14) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
15) Muharrem Erkek (Çanakkale)
16) Hüseyin Çamak (Mersin)
17) Mevlüt Dudu (Hatay)
18) Yakup Akkaya (İstanbul)
19) Bülent Öz (Çanakkale)
20) Elif Doğan Türkmen (Adana)
21) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
22) Musa Çam (İzmir)
Gerekçe:
Artvin Hopa Cankurtaran tünel inşaatı
yılan hikâyesine dönmüş durumda. 2010 yılında
Ulaştırma Bakanı tarafından temeli atılan tünelin
henüz tamamlanmamış olması, verilen sözlerin yerine
getirilmemiş olması beraberinde büyük soru işaretlerine neden
olmuştur.
29 Ekim 2010 tarihinde Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali
Yıldırım tarafından Artvin Hopa Cankurtaran tünelinin temel
atma töreninde Bakan Yıldırım tarafından yapılan
konuşmada ...böylece sizlerin yarım asırlık hasretinizi
sona erdiriyoruz. Ferhat'ın Şirinle buluştuğu gibi bu
tünelle Hopalılar Borçkalılarla, Artvinliler Ardahanlılar ve
Erzurumlularla buluşacak. Artvin'in kaderini değiştirecek
tünelin temelini atıyoruz. Üç yıldan kısa bir süre sonra bu
tünel bitecek ve Türkiye'nin en uzun tüneli olma özelliğini
taşıyacak. ifadelerine yer verilmiş, dokuz yüz on günde
tamamlanması gereken projenin daha erken tamamlanabilmesi için projenin
yüklenici firma temsilcileri Bilal Çelik ve Esat Ulu'yu kürsüye
çağırarak firma temsilcileriyle pazarlık yaptığı
ve tünelin iki yıl iki ayda tamamlanması konusunda söz
aldığını temel atma törenine katılan ve televizyonu
başından izleyen vatandaşlarımız bizzat
gözlemlemiştir.
Ancak aradan geçen süre zarfında,
bırakın iki yıl iki ayda, normal süresi olan dokuz yüz on günde
bile tamamlanmayan projenin yapımı gecikmiş, tünel henüz
trafiğe açılmamıştır. Temel atma töreninin üzerinden
neredeyse altı senelik bir zaman geçmiş olmasına rağmen
tünel maalesef tamamlanamamıştır.
Artvin Hopa Dağı tünelinin
tamamlanamaması konusunda birçok iddialar mevcuttur.
İnşaatın taahhüt edilen süre zarfının uzaması,
hafriyat ve yüklenici firmaların yapılan protokole ek olarak ücret
talep etmeleri, ihale şartnamesine uygun olmayan işlerin
yapıldığı şekilde birçok iddialar ve nihayetinde
inşaatın tamamlanmamış olması gibi birçok
cevapsız sorular kamuoyundan cevap beklemektedir.
Yukarıda belirtilen hususlar
ışığında Artvin Hopa Dağı (Cankurtaran)
tünelinin taahhüt edilen süre zarfında tamamlanmaması ve
inşaatta yaşanan aksaklıkların araştırılıp,
yerinde tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98inci ve İç
Tüzükümüzün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırma komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ederiz.
3.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım ve 26
milletvekilinin, çocuk istismarlarının ve yaşam
standartlarının ihlalleri hakkındaki sorunların ve çözüm
önerilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/455)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Çocuk istismarlarının ve yaşam
standartlarının ihlalleri hakkındaki sorunların ve çözüm
önerilerinin sunulması amacıyla Anayasanın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereği Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz
ederiz.
1) Özkan Yalım (Uşak)
2) Kazım Arslan (Denizli)
3) Kadim Durmaz (Tokat)
4) Candan Yüceer (Tekirdağ)
5) Musa Çam (İzmir)
6) Ceyhun İrgil (Bursa)
7) Hüseyin Yıldız (Aydın)
8) Ahmet Akın (Balıkesir)
9) Orhan Sarıbal (Bursa)
10) İrfan Bakır (Isparta)
11) Tekin Bingöl (Ankara)
12) Veli Ağbaba (Malatya)
13) Nihat Yeşil (Ankara)
14) Vecdi Gündoğdu (Kırklareli)
15) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
16) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
17) Mehmet Göker (Burdur)
18) Mahmut Tanal (İstanbul)
19) Tur Yıldız
Biçer (Manisa)
20) Muharrem Erkek (Çanakkale)
21) Hüseyin Çamak (Mersin)
22) Mevlüt Dudu (Hatay)
23) Yakup Akkaya (İstanbul)
24) Kemal Zeybek (Samsun)
25) Bülent Öz (Çanakkale)
26) Elif Doğan Türkmen (Adana)
27) Nurhayat Altaca
Kayışoğlu (Bursa)
Gerekçe:
Çocuklarımızın
yaşadığı istismarlar, ihlaller ve haksızlıklar
hepimizi derinden yaralamaktadır. Ülkenin gelecek nesli olan çocuklarımızı
her alanda devlet korumalı ve daha iyi yetişmeleri için gerekli yasal
düzenlemeleri yapması zorunludur.
Maalesef okul çağındaki
çocuklarımız kırmızı ışıklarda
dilendirilmeye, ayakkabı boyacılığı yapmaya ve
değişik iş dallarında çalıştırılmaya zorlanmaktadır.
Gerekli eğitimleri almadıkları için sokaklarda büyüyen
çocuklarımız maalesef başta bali olmak üzere bir çok
uyuşturucu maddeye çok rahat ulaşabilmektedir. Bir başka husus
ise aileleri tarafından terk edilen veya şiddet mağduru olan
çocuklarımızın çocuk esirgeme yurtlarında iyi konumda
yetiştirilmedikleri ve istismarlara uğradıkları kamuoyunca
bilinmektedir. Bununla ilgili olarak da neredeyse her gün yazılı ve
görsel basında bir acılı dramla
karşılaşmaktayız.
Ülkemizin geleceğini oluşturacak ve ülke
yönetiminde söz sahibi olacak, kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışacak, aile reisi olacak çocuklarımızın en iyi
şekilde yetiştirilmesi ve hiçbir mağduriyete uğramadan
devlet tarafından izlenmeleri ve takip edilmeleri şarttır.
Bununla ilgili kurulacak olan Meclis araştırma komisyonunun
bahsettiğimiz konular üzerinde ve çocuklarımızı
ilgilendiren diğer alanlarda incelemeler yaparak gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması için komisyonun kurulması önem arz
etmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Çanakkale Milletvekili Sayın Gider sisteme
girmiş.
Sayın Gider, buyurun, size de yerinizden söz
veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Çanakkale Milletvekili Ayhan Giderin, 6 Şubatta
Çanakkalenin Ayvacık ilçesinde yaşanan deprem nedeniyle
vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, bölgede
bulunan tüm belediyelere ve kamu kurumlarına teşekkür ettiğine
ilişkin açıklaması
AYHAN GİDER (Çanakkale) Öncelikle
yaşadığımız depremle ilgili tüm
vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileğinde bulunuyorum.
Dün sabahtan itibaren bölgedeydik,
Yukarıköydeydik, etkilenen diğer köylerimizi gezdik. Gerek
valiliğimiz gerek Kızılay gerek AFAD ve tüm
kurumlarımız üzerine düşen vazifeyi yaptılar. En kısa
sürede vatandaşlarımıza sıcak yemek
dağıtımı başladı. Akşam geçici
çadırları, bugün de konteynerleri kurulmaya başladı.
Allaha şükür ki aç ve açıkta hiç kimse yok. Bölgedeki tüm
belediyelerimize ve kamu kurumlarımıza bu anlamda teşekkür
ediyorum. Gösterdikleri ilgi için de tüm kamuoyuna teşekkür ediyorum,
sağ olun.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Gider.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
C) Önergeler
1.- Başkanlıkça, Adana Milletvekili Elif Doğan
Türkmenin Başkanlık Divanı üyeliğinden istifasına
ilişkin önerge (4/82) yazısı
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Adana
Milletvekili Sayın Elif Doğan Türkmenin Başkanlık
Divanı üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı
4/2/2017 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, İzmir Milletvekili Ertuğrul
Kürkcü ve arkadaşları tarafından, OHAL kapsamında Türkiye
Cumhuriyetinin yurttaşlarına karşı uluslararası
sorumluluklarını yerine getirip getirmediğini incelemek
amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
7 Şubat 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
7/2/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 7/2/2017 Salı günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ahmet
Yıldırım
Muş
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
18 Ekim 2016 tarihinde, İzmir Milletvekili
Sayın Ertuğrul Kürkcü ve arkadaşları tarafından
verilen 3086 sıra numaralı, OHAL kapsamında Türkiye
Cumhuriyeti'nin yurttaşlarına karşı uluslararası
sorumluluklarını yerine getirip getirmediğini incelemek
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 7/2/2017 Salı günlü
Birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin lehinde olmak üzere ilk konuşmacı Mardin Milletvekili
Sayın Mithat Sancar. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Sancar.
Buyurun.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe
girişiminin ardından olağanüstü hâl ilan edilmişti
biliyorsunuz ve 21 Temmuzda yürürlüğe girmişti olağanüstü hâl.
Hükûmetin olağanüstü hâl ilan kararında ayrıca bazı
uluslararası sözleşmelerin askıya alındığına
dair bir beyan da vardı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve
Birleşmiş Milletlerin Kişisel ve Siyasal Haklar
Uluslararası Sözleşmesinin bazı maddeleri bu beyan
gereğince askıya alınmıştı, daha doğrusu
Hükûmet bunları askıya aldığını belirtmişti.
Şimdi, olağanüstü hâl rejimleri de birer
hukuk rejimi olarak kabul edilir çağdaş hukuk devleti sistemlerinde.
Bunun böyle kabul edilmesinin bir nedeni vardır. Tabii, keyfîlik yönetimi
değildir olağanüstü hâl rejimleri. Geçici olmak zorundadır,
kısa olmak zorundadır, olağanlaşmamak zorundadır. Bu
nedenle de uluslararası standartlar öngörülmüştür. Bu
uluslararası standartlar tam da iki dünya savaşı arasında
otoriter ve totaliter rejimlerin yükselişinin verdiği tecrübeden
çıkarılmış derslerdir.
1945 sonrası oluşan uluslararası
hukukta olağanüstü hâl yönetimlerinin hangi sınırlara göre
uygulanacağı da belirlenmiştir. Dediğim gibi burada
altını çizmemiz gereken şey şu: İki dünya
savaşı arası dönemde 1920lerin sonlarından itibaren
dünyada çeşitli ülkelerde otoriter rejimler yükselmiş ve bunlar
olağanüstü hâl rejimleri kurmak suretiyle yerleşik hâle
gelmişlerdir. İtalyada faşizmin, İspanyada Franco
rejiminin falanjizminin ve Almanyada Nazi rejiminin öncülüğünü
olağanüstü hâl uygulamaları yapmıştır. İşte,
bu tecrübeyi dikkate alan insanlık âleminin temsilcileri olağanüstü
hâlin keyfî olamayacağını belirlemiş ve bunun için
standartlar koymuştur. Dolayısıyla, bir olağanüstü hâl
rejiminin hukuka uygun meşru kabul edilebilmesi için bu
sınırlara uygun işlemesi gerekiyor ama maalesef Türkiye'de bu
sınırlara uygun işlemiyor.
Evet, uluslararası hukuk olağanüstü hâl
rejimlerinde uluslararası bazı sözleşmeleri ya da bazı
sözleşmelerin bazı hükümlerini askıya alma hakkı
tanıyor. Ancak dokunulamayacak çekirdek alanı da belirlemiştir.
Hiçbir şart altında ihlal edilemeyecek haklar vardır
uluslararası hukukta. Savaş sırasında dahi ihlal edilmesi
kabul görmeyen haklardır bunlar ama maalesef, burada, ülkemizde bu son
sekizinci ayını doldurmakta olan olağanüstü hâl
uygulamalarında bu çekirdek alan haklarının da ihlal
edildiğini görüyoruz, hem de sıklıkla ihlal edildiğini
söylememiz mümkün. Mesela, işkence yasağı savaş
sırasında bile ihlal edilemeyecek bir güvencedir ama maalesef bu süre
içinde bu da ihlal edilmiştir.
Yine, medeni ölüm, sivil ölüm anlamına gelen
insanları kişilik haklarından ve kişilik statüsünden yoksun
bırakma uygulamaları da yasaktır, hiçbir dönemde kabul edilemez.
Oysa işten atmalara göz attığımızda, işten atma
uygulamalarına baktığımızda bugün işten
atılanların hiçbir kamu kurumunda görev almaları mümkün
değil; ayrıca, başka bir işte çalışmaları da
önleniyor. Kısacası, sanki sivil ölüm yaratılıyor bu
uygulamalarla.
Arkadaşlar, bunların ötesinde, bakın,
dikkatinizi çekmek istediğimiz çok önemli bir nokta var: Olağanüstü
hâl uygulamaları, aynı zamanda, Türkiyede hem 2014teki yerel
seçimlerin hem 2015teki genel seçimlerin sonuçlarını ve etkilerini
hükümsüz kılmaya yönelik operasyonların da vesilesi
yapılmıştır. Olağanüstü hâli fırsat bilerek,
Hükûmet, yerel yönetimlere kayyum ataması uygulamasını
getirmiştir.
Farkında mısınız değerli
milletvekilleri
Gerçi burada fazla milletvekili yok dolayısıyla, AKP
sıralarına hitap etmek için fazla bir sebep de bulunmuyor çünkü
gerçekten, en fazla 15 kişi var, 315 kişiden 15 kişi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yeter, yeter.
MİTHAT SANCAR (Devamla) Biz buradan
halkımıza seslenelim ve şunu söyleyelim: Olağanüstü hâl
uygulamalarıyla en büyük ihlal nerede oldu? Yerel seçim sonuçları
iptal edildi. Bugün DBPye bağlı 70in üzerinde belediyeye kayyum
atanmış durumda. DBPnin kazandığı belediyelerin yüzde
80ine yakını bugün kayyumla yönetiliyor. Bu ne demektir? Halkın
iradesinin geçersiz, iptal edilmesi demektir. Halkın iradesini iptal
yetkisini nereden alıyor bu Hükûmet? Olağanüstü hâl
şartlarından aldığını söylüyor. Olağanüstü
hâl şartları ve uygulaması eğer seçimlerin
sonuçlarını geçersiz kılma yetkisi tanıyorsa, öyle
yorumlanıyorsa bu olağanüstü hâl uygulamaları Hükûmet
tarafından, demek ki olağanüstü hâli bir uluslararası hukuk
rejimi, hukuk devleti çerçevesinde işleyecek bir rejim gibi görmüyor, tam
tersine, seçimlerin sonuçlarını bile tanımayacağı bir
diktatörlük, bir keyfîlik rejimi olarak görüyor; esasen, böyle de
uygulanıyor.
Ayrıca, 2015 Kasım seçim sonuçları da
geçersiz kılınmak isteniyor bu olağanüstü hâl süresi boyunca.
Aslında, 7 Haziran seçimlerinin nasıl geçersiz
kılındığını hep birlikte yaşadık ve
bunu defalarca bu kürsülerden, bu kürsüden, buradan dile getirdik. Hangi operasyonlarla,
hangi manevralarla 7 Haziran seçim sonuçları iptal edildi, bunları
ayrıntılı anlattık. Hadi, tamam, o şartlarda 1
Kasımda seçime gidildi ama 1 Kasım seçim sonuçları da iptal
edildi.
Bizim partimizin eş genel başkanları
dâhil, bugüne kadar 14 milletvekili tutuklandı, 2si serbest
bırakıldı, şu an cezaevlerinde 12 milletvekilimiz var ve
bunların arasında 2 tane eş başkanımız var.
İl, ilçe örgütlerimiz boşaltıldı, bunların hepsi
olağanüstü hâli fırsat bilen uygulamaların sonuçlarıdır.
Elde bir yargı kararı yok, elde herhangi makul bir suçlamaya temel
oluşturacak bir delil yok ama ortada olağanüstü hâlin verdiği
keyfî yetkiler var.
Şimdi, bu uygulamalarla Türkiyeyi bir
referanduma götürmektedir bu Hükûmet, bu AK PARTİ ve
Cumhurbaşkanı. Ancak, referandum süresince de belli ki bu keyfî
imkânları, bu sınırsız yetkileri kullanacak. Centilmence
bir mücadeleye yanaşmayacağı ortada. Milletin yarısı
hayır derse, bu yarıyı terörist ilan etmiş durumda.
Bırakın yarısını, yüzde 40ı desin, yüzde 45i
terörist mi olacak? Gerekçeniz olmayınca, sürekli kendi tezlerinizi
destekleyecek gerekçeler bulamayınca karşı tarafı
teröristlikle suçlamak en kolay yol. Terörizmin kendisi toplumu tehdit
etmektir, tanımı budur, toplumu tehdit altında tutmaktır ve
bugün AKPnin de yaptığı budur, sürekli bir tehdit söylemi ve
tehdit pratiğiyle yönetiyor. Bunun adı, gerçek anlamda, geniş
anlamda terörizmdir arkadaşlar. Eğer böyle yapmaya devam ederseniz,
Türkiyeyi kalıcı olağanüstü hâl şartlarına mahkûm
etmek istediğiniz sonucunu çıkarmak gerekiyor buradan. Zaten, Anayasa
değişikliğiyle hedeflenen de Türkiyede olağanüstü hâli
kalıcı hâle getirmektir. Sadece olağanüstü hâli değil, bu
vesileyle toplumu ikiye bölme uygulamasını da derinleştirme gibi
bir hedefi vardır AKPnin bu değişiklikle. Evet, daha önce de
uyardık, bu süreç hem Anayasa değişikliğindeki fikirler,
öneriler hem de referandum süreci toplumu keskin bir şekilde
kutuplaştırma ve sürekli bölünmüş hâlde tutma süreçleridir. AKP,
bunları böyle işletmektedir, şimdiden önümüze çıkmaya
başladı bu örnekler. Başbakanın konuşmasını
herhangi bir şekilde kabul etmenin imkânı yoktur arkadaşlar.
Biz olağanüstü hâl vesilesi veya
fırsatıyla getirilen bütün bu hukuksuzluklara,
haksızlıklara hayır diyoruz. Bu
hayırımızı referandum sürecinde de en etkili şekilde
göstereceğiz, en etkili şekilde hayır kampanyamızı
yürüteceğiz.
Hükûmetin bir başka oyununa da dikkat çekmek
gerekiyor. Hayır vermek isteyen çevreleri birbirine düşürme
niyetindeler, bunun için de çeşitli, basit ve bana göre ucuz manevralara
başvuruyorlar. Biz herkesin kendi gerekçesiyle hayır oyu vermesini,
hayır kampanyası yürütmesini meşru, normal bir durum olarak
görüyoruz. Kendimiz de kendi gerekçelerimizle hayırı, hayır
kampanyasını bütün imkânlarla sonuna kadar yürüteceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİTHAT SANCAR (Devamla) Bir dakika daha
tanıma imkânınız var mı?
BAŞKAN Sayın Sancar, lütfen
tamamlayınız.
MİTHAT SANCAR (Devamla) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Farklı gerekçelerimiz olabilir hayır
için, hayır kampanyasında farklı üsluplar, sloganlar,
farklı yöntemler kullanabiliriz ama ortak paydamız ortadadır
arkadaşlar. Biz Türkiye'de bu gidişata birlikte hayır demek
zorundayız; Türkiye'de keyfî yönetime, bu soygun düzenine, sürekli
yalanlarla manipüle edilen ortama hayır demek zorundayız. Her
birimizin evet dediği değerler farklı olabilir, ilkeler
farklı olabilir ama evet dediğimiz ilkeleri, değerleri gerçekleştirebilmemiz
için bu gidişatı durdurmamız lazım. Bu gidişatı
durdurma konusunda kim elinden ne geliyorsa mutlaka yapmalıdır. Biz
HDP olarak kendi hayırımızı en net şekilde ortaya
koyuyoruz ve herkesin kendi hayırını hayırlı
sonuçlar için, ülkenin hayrı için kullanacağını
düşünüyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Sancar.
Grup önerisinin aleyhinde olmak üzere ilk
konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Hamza Dağ.
Süreniz on dakika.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HAMZA DAĞ (İzmir) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, HDP grup önerisi
aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Olağanüstü hâl, 19 Temmuz 1987 tarihinde o
dönemde terör örgütleri üzerindeki meseleden dolayı geçici olarak ilan
edilmiş ve 2002 yılına kadar 46 kez aralıksız olarak
uzatılmıştır. 2002 yılında AK PARTİ iktidara
geldiğinde Herkes özgür olmadıkça kimse özgür değildir.
anlayışıyla -AK PARTİ 2002 yılında iktidara
gelmesinin hemen ertesinde- o dönemde uygulanan olağanüstü hâli
kaldırmıştır ve AK PARTİ iktidara geldiğinde 3 Y,
yasaklardan, yolsuzluktan bahsederek yasakları da tamamen ortadan
kaldıracağını ifade edip burada olağanüstü hâli
ortadan kaldırmış. Neticesinde ve sonrasında bugüne kadar da
demokratikleşme anlamında, özgürlük anlamında birçok
düzenlemeler yaparak Avrupa Birliği normları noktasında çok
önemli düzenlemeler yapmıştır. Bu noktada milletimiz de
defalarca AK PARTİyle birlikte olduğunu ve AK PARTİnin bu
düzenlemelerine destek verdiğini girmiş olduğumuz seçimlerde
desteğini en üst seviyede vererek göstermiştir. O süreçten bu sürece
gelinceye kadar açıkçası ülkemizde tabii, birçok badireler
yaşandı. Sadece yönetimden kaynaklanan değil, vesayet rejiminin
devamı noktasında da birçok sıkıntılar, birçok
problemler yaşandı ama son birkaç yıldır
yaşadığımız çok önemli sorunlar var.
Birincisi, 17-25 Aralık sürecini
yaşadık. 17-25 Aralık sürecinde o dönemde devletin içine
girmiş, hukuk üzerinden seçilmiş iktidara karşı darbe yapma
yoluna gittiler. Bu kürsüden defalarca konuştuğumda ve
değişik vesilelerle artık darbe girişimi olduğu
anlaşılmayınca da birkaç defa başkaca dillerde de ifade
ettiğim gibi 17-25 Aralık esasında bir darbe girişimiydi,
MİT tırları bir darbe girişimiydi ve bu 17-25 Aralığı,
MİT tırları operasyonlarını yapanlarla ilgili terör
örgütü ilanı yapıldığında, bunlar terör örgütü olarak
Hükûmet tarafından lanse edildiğinde ne yazık ki 15 Temmuza kadar
bazı siyasi partilerimiz bu örgütü bazen oyu düşünerek, bazen de
başkaca vesilelerle, bazen muhalefet olsun diye destekleme gibi bir durum
içine geldiler. 15 Temmuza geldiğimizde gerçekten, 15 Temmuz bu milletin
tarihinde, sadece bu milletin tarihinde değil, belki de dünya tarihinde
eşi görülmemiş belki bundan sonra da eşi benzeri görülmeyecek
bir hadisedir. 15 Temmuzda kendi ülkemizin askerleri, silahını
verdiğimiz, topunu verdiğimiz, uçağını verdiğimiz
askerleri başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gazi Meclis olmak üzere
Türkiye'nin birçok yerinde bombalara, mermilere mahal vererek bu milletin
insanlarına, milletimize, insanlarımıza,
vatandaşlarımıza kurşun sıkar noktaya gittiler. O gece
246 kardeşimizi şehit verdik ve birçok da yaralımız
vardı. Açıkçası olağanüstü hâl biraz önceki
konuşmacının da ifade ettiği gibi, uluslararası hukukta
kabul edilen bir düzenlemedir. Ben bakıyorum, 15 Temmuz gibi bir hadise
dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın
açıkçası, mutlaka sonrasında olağanüstü hâl gerektiren bir
düzenlemedir. Bu 15 Temmuzun bir adım ötesi açıkçası
olağanüstü hâl ilanı değil, savaş ilanıdır. O
gece yaşananlara baktığınızda, olağanüstü hâl
ilanının ne kadar doğru olduğuna bakarsınız.
Grup önerisine
baktığımızda, grup önerisinin gerekçesi olarak söylenen
araştırma önergesi kurulmasıyla alakalı bu düzenlemeye
baktığımızda insan hakları ihlallerinin
bazılarından bahsediliyor. Bunların içinde gazetelerin
kapatılması var. Değerli arkadaşlar, kapatılan
gazeteler, bu milletin değerlerine hakaret eden, şehidiyle dalga
geçen, gazisiyle dalga geçen, patlayan bombalardan sevinç duyan gazetelerdir.
Samanyolu televizyonu, Zaman gazetesi, Bugün televizyonu ve gazetesi, Özgür
Gündem, İMC TV hepsi kapatılmıştır. İyi ki de
kapatılmıştır çünkü bunlar, bu ülkenin değerlerine
sürekli olarak hakaret etmekte, şehidimize, gazimize hakaret etmektedir. Dolayısıyla
bunun kapatılmasından dolayı bir insanlık ihlali
olduğu kanaatinde değilim, biz bunu iyi
yaptığımızın da kanaatindeyim.
Aynı şekilde,
işkence ve kötü muameleden bahsediliyor bu öneride. İşkence ve
kötü muamele noktasında, birkaç gün önce biliyorsunuz Mardin
Büyükşehir Belediye Başkanı tahliye oldu ve tahliyesinden sonra
da kendisi bir demeç verdi, bir röportaj verdi ve röportajında da her
şeyi anlattı: Dürüstçe konuşmak lazım. Bana
karşı zorlayıcı bir yaklaşımları
olmadı. Tam tersine çok insani bir yaklaşım sergilediler. Beni
bıraksanız da kaçmam diye şakalaştım. Onlar da bana,
kaçmayacağımı bildiklerini, birinin bana saldırmaması
için bir şey olduğunda çok zor duruma düşeceklerini ifade edip
Gayet insani bir konuşmayla, sonrasında yaşanan o kola girme
meselesinin de buzdan dolayı düşme ihtimaline karşı
yapıldığını ifade ettiler. Mardin Büyükşehir
Belediye Başkanı Ahmet Türk dahi, bulunmuş olduğu
cezaevinde buna dair bir vesileye, bir duruma açıkçası şahit
olmadığını ifade ediyor. Dolayısıyla,
işkence ve kötü muameleyle ilgili bugüne kadar bize de herhangi bir
şikâyet, herhangi bir durum söz konusu olmamıştır.
Gözaltı süreleri konusundan burada
bahsediliyor. Otuz güne yakın bir gözaltı süresi olduğundan
bahsediliyor. Bu, ilk olağanüstü hâl ilan edildiğinde o
şekildeydi, otuz güne yakın gözaltı süresi vardı. Bu da
açıkçası birçok hâkim, savcı tutuklanmıştı, onlar
da yargılanıyor, aynı zamanda yargılananların çok olması
yargılayanların bu anlamda az olması bu süreci mutlaka uzatmak
gibi bir mecburiyet ortaya koyuyordu. Herhâlde bu grup önerisi verildiği
zaman olduğu için -onuncu ayda verilmiş- o sebeple bu
yazılmıştır. Şu anda ise bu gözaltı süresi yedi
artı yedi güne düşürüldü. Bu dahi aslında bu sürecin yani bu
yaşanan meselenin ne kadar insan haklarına bakarak, insan
hakları noktasında dikkat ederek -bu sürecin- işletilmeye
çalışıldığının en büyük göstergesi.
Bu öneriyi veren arkadaşa
baktığımızda, Ertuğrul Kürkcü Bey bu öneriyi
vermiş, ne yazık ki -geçenlerde
karşılaştığımız- her seferinde Avrupa
İnsan Hakları Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
şikâyetleri söz konusu. Ne yazık ki sürekli olarak Türkiye
Cumhuriyetini bu tarzda kuruluşlara şikâyet ederek ve bu tarzdaki
kuruluşlara şikâyet edip bir sonuç almaya çalışmak, orada
yalvarır noktada Türkiyeye karşı yaptırım
uygulanmasını istemek, o dönemden bu döneme Türkiyeye hâlen
girmemiş olmak açıkçası çok dürüstçe bir yaklaşım
değildir.
Benim tavsiyem: Oralarda bu tarzda fiiliyatla
uğraşmaktansa burada Ertuğrul Kürkcüye de, şahsına,
Ertuğrul Kürkcünün şahsına sataşıyorum özellikle-
kendisi, orada bu tarzda işler yapmaktansa -her ikimiz de İzmir
Milletvekiliyiz- sahada millete anlatarak bu yolu izlese çok daha faydalı
olacaktır, çok daha sonuca gidecek bir durum olacaktır.
Olağanüstü hâl kesinlikle ve kesinlikle
muhalefete ilan edilmemiştir. Olağanüstü hâl terör örgütlerine,
devletin içine sızmış teröristlere ve terör örgütlerine
karşı ilan edilmiştir. OHALi muhalefete karşı
yapılmış bir operasyon olarak lanse etmeye çalışmak
tam bir acziyetin ve çaresizliğin göstergesidir. Çünkü terör örgütlerinin
saldırıları karşısında milletin değil terör
örgütlerinin yanında olanlar, hendeklere karşı milletin
değil terör örgütünün yanında saf tutanlar, vatandaşa haraç
kesmeye çalışanlara karşı vatandaşı
savunmayanlar, milletin iradesine ipotek koymaya kalkan terör örgütüne
Yanlış yapıyorsun. dahi diyemeyenler, terör örgütleri
karşısında üç maymunu oynayıp milleti kan akan musluklarla
tehdit edenler elbet çaresizliklerine bir bahane arayacaklardır. Açıkçası
bu bahane, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ya da Birleşmiş
Milletler değildir, milletin kendisidir, millete Biz yanlış
yaptık, affedin. demektir.
Olağanüstü hâl sürecinde, yaşam
hakkı, işkence, kötü muamele, din-vicdan hürriyeti,
açıkçası bu noktada bir insan hakkı ihlali olduğu
iddiası boş bir iddiadan ibarettir.
Bu süreçte, Allaha hamdolsun Fırat Simpiller,
Yasin Börülerin vefat etmemiş olması ve bu tarzdaki vefatların
bundan sonra, inşallah, olmayacak olması olağanüstü hâlin bir
kazancı olacaktır diyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Dağ.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Hatip
konuşmasında partimizin ve doğal olarak da partimizin İzmir
Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcünün
HAMZA DAĞ (İzmir) Şahsına
AHMET YILDIRIM (Muş) Bir müsaade edin.
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
hukuk kurumlarında, özellikle açığa çıkmış insan
hakları ihlalleriyle ilgili bir hak arama sürecine dönük ağır
ithamlarda bulundu. İç Tüzük 69a göre sataşmadan söz istiyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Yıldırım, Ertuğrul Beyin cevap vermesi lazım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Siz Hükûmet adına
bayağı cevap veriyorsunuz, hiç Hükûmet gelmiyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Cevap çok olmadı ama
neyse yani. Ertuğrul Bey de gelsin.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yıldırım.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, İzmir Milletvekili Hamza Dağın
HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Hamza Dağ, yanılmıyorsam
yıllarca insan hakları kurumlarında görev yapmış biri,
bir hukukçu ama bir insan hakları savunuculuğu
Ben de insan
hakları derneği üyeliği ve yöneticiliği yaptım, hâlâ
üyeliğim devam ediyor, gerçekten, medya özgürlüğüne ve
uluslararası platformlarda hak arayıcılığına
dönük söylemlerinizden hicap duydum, ifade etmek isterim.
Bakın Hükûmetsiniz, on beş
yıldır Hükûmetsiniz. O zaman, bunlara taraf olmaktan çekilirsiniz,
Avrupa Birliğine üyelik sürecinden çekilirsiniz;
tanımazsınız bu kurumları. Bu Hükûmet ve ondan önceki
hükûmetlerin elli yılı aşkın bir Avrupa Birliği
serüveni vardır, buna binaen bir uluslararası hukuk kurulmuştur;
yasa dışı bir iş yapmıyoruz. Türkiye'nin, altına
imza koyduğu uluslararası sözleşmelere binaen ve Türkiye için de
bağlayıcı olan hukuk kurumları nezdinde hak
savunuculuğunun neresi terörizme hizmet ediyor? Bu, insan hakları
savunuculuğu açısından gerçekten hicap duyulacak bir durum.
Bir diğeri ise hiç, keşke İMC TVyle
ilgili bunları söylememiş olsaydınız. Neymiş, bu
ülkenin ölen evlatlarına, şehitlerine dönük aleyhte yayın ve
propaganda yapıyormuş. Bir örneği yok. Bakın, dört buçuk
yıl ben Radyo Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptım. Bir tane
ceza almamış bir yayın kuruluşundan söz ediyorsunuz
Sayın Dağ. Kaç ceza almış biliyor musunuz? RTÜK niye var
orada, bostan korkuluğu mu? Yirmi dört saat bunların
yayınları izleniyor. Nereden çıkardınız bunu? Deyin
ki: Siyasi olarak bizi rahatsız ediyor, bunların eleştirilerine
karşı tahammülkâr değiliz, bundan ötürü de kapattık. Ya
değilse, peki, doksan yıllık Cumhuriyet gazetesinin İcra
Kurulu Başkanını tutuklamak neyin nesi, yazarlarını
tutuklamak neyin nesi? Bunlar bu ülkenin neyine hakaret ettiler, anlamakta
güçlük çekiyoruz.
Ahmet Türke dair bazı şeyler söylediniz.
Ondan iki gün önce Adana Milletvekilimiz yine bir hukuk garabetiyle
tutuklandığında 50 asker zorla, kelepçeleyerek cezaevi sevkini,
naklini yapmıştır. Bunu da bir insan hakları savunucusu
olarak sizin bilginize sunarım.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Yıldırım.
Sayın Dağ
HAMZA DAĞ (İzmir) Sayın
Başkanım, Sayın Yıldırım konuşmasının
hemen başlangıcında insan hakları aktivisti olduğumu
-evet, bunu şey yaptım- ve düşüncelerimden dolayı hicap
duyduğunu söyledi. Sataştığı için 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Dağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Size de iki dakika söz veriyorum.
2.- İzmir Milletvekili Hamza Dağın, Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HAMZA DAĞ (İzmir) Sayın
Yıldırımın bahsettiği gibi, uzun yıllar ben de
MAZLUMDERde çalıştım ve geçen dönem de İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliği yaptım.
Açıkçası, gözlemlediğim bir şeyi söylemek istiyorum, samimi
olarak. İnsan hakları aktivisti olarak çalışmış,
işkence davalarına gitmiş, kötü muamele davalarına
gitmiş, Uşakta, Edremitte davalara katılmış bir
kardeşiniz olarak şunu söylüyorum: Bakın, ne yazık ki
dünyada insan hakkı dediğimiz mesele, Devletlerin içişlerine
karışılmaz. ifadesi var ya, ne yazık ki birileri
tarafından, üstten bakanlar tarafından devletlerin içişlerine
karışmanın bir gerekçesi olmuş hâle geldi. Bu şekilde,
gittiğimiz bütün uluslararası toplantılarda görüyoruz ki bize
ders verenler
Bakın, bize -çok anlatacağım şey var bu konuda
da- Çağdaş Hukukçular Derneği gözaltı süresinin yirmi dört
saat bile çok fazla olduğunu, İnsan Hakları Sözleşmesinde
o yirmi dört saatin iki saati işlemi bitirdin, mahkeme önüne çıkarman
lazım. diyorlardı. Ama Hollandaya gittiğimizde Hollandada
sorduk geçen dönem, altı güne kadar, savcılık kararıyla
gözaltı süresi uzatılabiliyor; bunlar bize hep anlatıldı.
Aldatıldık. Ben aldatıldığımı hissediyorum,
işin doğrusu.
İMC TV konusunda, İMC TVyle ilgili,
açıkçası, İMC TVnin, terör örgütünü sempatik gösteren ve
sempatik noktada yayınlar yaptığını hepimiz gördük.
Yani bunu görmediğimizi
Nereden bileceğiz? Kırmızı
fularlı kız haberini hepimiz gördük. Bu, benim sadece haber izlerken
karşılaştığım, belki takip etsem
onlarcasını da bu anlamda görme durumu söz konusu olurdu.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Dağ.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Sancar
İç Tüzük 60a göre bir dakika yerinden söz talep ediyor. Sisteme giremedi,
onun için ben
MİTHAT SANCAR (Mardin) Söylenenlerle ilgili
bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN Peki Sayın Sancar, bir dakika,
buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Mardin Milletvekili Mithat Sancarın, İzmir
Milletvekili Hamza Dağın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MİTHAT SANCAR (Mardin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Dağ, MAZLUMDER üyeliği
yaptığınız zamanda, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi dâhil kaç tane uluslararası başvuruya siz vesile oldunuz,
teşvik ettiniz? Baş örtüsü yasağının kaldırılması
için bütün uluslararası kuruluşlara başvurulmadı mı?
İktidara gelince mi unutuluyor bütün bunlar?
Evet, doğru diyorsunuz, insan hakları
mazlumların haklarıdır fakat muktedirler insan haklarından
rahatsız oluyorlar. Tamamen soyut iddialarla bir televizyon kurumunu
Öyledir Sayın Dağ, biliyoruz, otuz yıl insan hakları dersi
verdim.
HAMZA DAĞ (İzmir) Dersle uygulama
farklı Hocam, sen derste kalmışsın, sen uygulamayı
görmemişsin daha.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Uluslararası
insan hakları hukuku dersi verdim ve bunu şöyle anlatıyoruz
size
HAMZA DAĞ (İzmir) Hocam, biz
uygulamanın içindeydik yıllarca, avukattık.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Neden
uluslararası kuruluşlara başvurmak bir hainlik oluyor da yani,
şimdi, siz o zaman başvurdunuz?
HAMZA DAĞ (İzmir) Yani, 2002den bu yana
işkence diye bir şey yok.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Bir dinleyin,
bakın, size şunu söyleyeyim, daha önce
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAMZA DAĞ (İzmir) Hayır, cevap
hakkım olmayacak yani.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Verirsiniz cevap,
hakkınızı kullanırsınız.
Tamamlayayım Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Sancar, lütfen
tamamlayınız.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Şimdi, insan
haklarının çok temel kuralları var. Evet, doğrudur,
devletler birbirlerine karşı bunu iç işlerine müdahale için
kullanırlar fakat insan hakları ihlalleri iç hukuk meselesi
değildir. 1945ten itibaren insan hakları hukuku alanındaki
temel, en basit, birinci cümle, ders cümlesi budur. İnsan hakları iç
işleri meselesi değildir.
Eğer siz bir uluslararası sözleşmeye
imza atmışsanız, onun yükümlülüklerini yerine getirmek için de
taahhütte bulunmuşsunuzdur. Kaldı ki 90ıncı maddeye o son
fıkrayı ekleyen de AKP iktidarıydı. Uluslararası
sözleşmeleri iç hukukumuzda kanunlardan daha üstün duruma getirdiniz.
Neyden şikâyet ediyorsunuz? Niye yaptınız o zaman?
HAMZA DAĞ (İzmir)
Olmadığını söylüyoruz Hocam.
MİTHAT SANCAR (Mardin) O zaman şimdi
bunların gereklerini kabul edeceksiniz. İnsan hakları hukukuna,
değerlerine ve etiğine saygılı olacaksınız. Bu
kadar basit.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Sancar.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, İzmir Milletvekili Ertuğrul
Kürkcü ve arkadaşları tarafından, OHAL kapsamında Türkiye
Cumhuriyetinin yurttaşlarına karşı uluslararası
sorumluluklarını yerine getirip getirmediğini incelemek
amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Şubat 2017
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde olmak üzere ikinci
konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın İlhan Cihaner.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Cihaner.
Buyurun.
İLHAN CİHANER (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, bu önergenin 18/10/2016 tarihinde
verilmiş olması ve sonrasında gözaltı süresinin
kısaltılmış olması, bazı, komisyon kurulması
gibi adımların atılmış olması bu komisyonun
kurulma ihtiyacını ortadan kaldırmaz. Tam tersi, Türkiyenin
şu anda çok ciddi bir bilançoya ihtiyacı var; yani hem bu, kanun
hükmünde kararnameler ve olağanüstü hâl ilanının gerçekten
çıkarılma ihtiyacını karşılayıp
karşılamadığı hem de bu, HDPnin teklifindeki
komisyonun kurulmasındaki insan hakları ihlallerinin gerçekleşip
gerçekleşmediği konusunda.
Bir kere, AKPliler bu OHAL ilanına sürekli
Devlete karşı ilan edildi, millete karşı ilan edilmedi.
diyor ama biz biliyoruz ki millet bundan doğrudan doğruya
etkileniyor. Yani EĞİTİM-SEN ne zamandan beri devlet, Yol TV ne
zamandan beri devlet, Hayat TV ne zamandan beri devlet, TV 10 ne zamandan beri
devlet? Dolayısıyla, bu kanun hükmünde kararnameler ve OHALin en
yakıcı sonuçlarını doğrudan doğruya
yurttaşlarımız yaşamaktadır.
Ben 3 başlıkta ele alacağım ama
ondan önce bir bilanço, bir, kabataslak neler yaşandı, onu görmemiz
lazım. Bugüne kadar Millî Eğitim Bakanlığından 32.470
Millî Eğitim Bakanlığı mensubu ihraç edildi ve
bunların çok önemli bir kısmı da geçmişleri tam da Fetullahçı
yapılanmayla mücadeleyle geçmiş olan EĞİTİM-SEN
mensubu öğretmenler. 17.615 Emniyet Genel Müdürlüğünden, 17 bin
Sağlık Bakanlığından, 5.665 Millî Savunma
Bakanlığından, 2.349 belediyelerden, 1.642 Maliye
Bakanlığından, 1.768 Diyanet İşleri Başkanlığından,
bu liste sürekli devam ediyor. Bunun yanında, kayyum atanan belediyeler,
içlerinden 3ü büyükşehir, 5i il belediyesi olmak üzere. Bu tablonun
tamamı, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin duruma vaziyet edip
en azından olağanüstü hâl ilanı ve çıkarılan kanun
hükmünde kararnamelerin başarıya ulaşıp
ulaşmadığı noktasında bir bilanço yapmasını
zorunlu kılmaktadır ve biraz önceki sayıları da birlikte
değerlendirdiğimiz zaman, doğrudan doğruya bunun -devlete
değil- devletin mevcut iktidarın planı doğrultusunda ele
geçirilmesine dair bir fırsata çevrildiği çok açık bir
şekilde görülüyor.
Ben bu konuyla ilgili 3 başlık içerisinde
görüşümüzü belirteceğim. Bir tanesi ve en önemlisi, önergede de,
önerge teklifinde de yer alan insan hakları meselesi. İnsan
hakları Türkiyede maalesef en talihsiz kavramlardan birisi çünkü insan
hakları insan haklarının en yoğun ihlal edildiği
dönemlerde tartışılır. Denir ya Kavga ettiğinizle
barışırsınız., insan hakları
tartışmaları da insan haklarının en yoğun ihlal
edildiği dönemlerde tartışılır. Bir kere, her
şeyden önce, hemen darbe girişimi sonrasında ortaya çıkan
bazı uygulamaları hatırlayalım. Gözaltı süresinin
uzatılması
Bu, insan haklarını ilgilendirmiyorsa ne
ilgilendirecek? Cezaevi inceleme komisyonlarının iptal edilip önemli
bir süre çalışmamış olması ki insan haklarıyla
ilgilenen herkes cezaevlerindeki hak ihlallerinin minimize edilmesinde, cezaevi
izleme komisyonlarının ne kadar önemli görevler
yaptığını ortaya koymuştur.
Şimdi, bununla ilgili size, özellikle 2010
referandumunda iktidarın en çok propagandasını
yaptığı, Anayasanın geçici 15inci maddesini
okuyacağım; daha sonra da AKPnin KHKyla getirdiği başka
bir maddeyi okuyacağım: 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler
sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını
oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini
Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Millî
Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin,
2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden
Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından
dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası
ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine
başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili
kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından
dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında
da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Bu dönem içinde çıkarılan kanunlar, kanun
hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında
Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasaya
aykırılığı iddia edilemez. Dehşet bir madde
değil mi? Hem bir dokunulmazlık getiriyor hem de o dönem içerisinde
işkence dâhil yapılan tüm eylemlerin cezasızlığını
getiriyor, mahkeme yolunu da kapatıyor.
Şimdi, geliyoruz, bu maddeyi 2010
değişikliğinde en çok sömüren AKPnin OHALle getirip daha sonra
da yasalaştırdığı madde hükmüne: 15/7/2016 tarihinde
gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların
devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması
kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve
idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal
süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar
alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri
nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz. Yani 12
Eylül Anayasasının getirdiği cezasızlık hükmünden çok
daha geniş, üstelik zaman kısıtlaması olmayan bir düzenleme
getirilmiş oluyor. Nitekim, bu çerçevede, Trabzon Cumhuriyet
Başsavcılığı işkenceye
uğradığını iddia eden bir vatandaşla ilgili
olarak 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin -daha sonra
kanunlaşan- bu hükmünü esas alarak takipsizlik kararı verdi. Bu
nasıl bir demokrasi anlayışıdır, bu nasıl insan
hakları anlayışıdır?
Tabii, bir diğer başlık da ilan
edilme gerekçeleriyle bu kanun hükmünde kararnamelerin acaba başarıya
ulaşıp ulaşmadıkları. AKP adına konuşan
hatip aldatıldığını söyledi, üstelik insan hakları
kurallarıyla ilgili olarak aldatıldığını söyledi.
Eğer bu aldatılma serisini devam ettirmek istemiyorlarsa bu
komisyonun mutlaka kurulup Türkiye Büyük Millet Meclisinin duruma vaziyet
etmesi gerekir.
Bakın, bu, OHALin ilan edilmesi konusunda
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Birleşmiş Milletlerin
kriterleri var, bu kriterler Birleşmiş Milletlerin Sirakuza
Kriterleri olarak adlandırdığı kriterler. Doğrudur,
belli koşullarda, anayasal bir rejim olarak, anayasal bir hâl olarak OHAL
ilan edilebilir ve Fetullahçı yapılanmanın 15 Temmuzda
gerçekleştirdiği, onun öncesinde gerçekleştirdiği durum da
buna denk geliyor olabilir ancak ondan sonrasındaki, özellikle çekirdek
insan haklarının ihlal edilebileceği anlamına gelmez.
Örneğin, Nüfusun tamamını ve devletin topraklarının
bir kısmını veya tamamını etkilemesi bu koşulu
karşılıyor olabilir. Toprağın önemli bir
kısmında etkisini göstermesi, tehdidin bütün nüfusu etkileyecek
olması gibi birtakım koşullar var. Bir kere, bu
koşulların tamamının gerçekleştiğini kabul etsek bile
kesinlikle müdahale edilemeyecek işkence yasağı, kölelik gibi birtakım
çekirdek haklara müdahale edildiğini görüyoruz ama en önemlisi de ilan
edilme gerekçelerinin başında gelen etkin soruşturma. Şu
anda yürüyen süreç içerisinde öyle bir garip hâl almış durumda ki,
Fetullahçı hâkim, savcıları tutuklayan hâkimi tutuklayan, daha
sonra bunu serbest bıraktığı ancak byLock listesinde
olduğu anlaşılan hâkimlerin gözaltına
alındığı gibi telaffuz etmesi bile zor durumla
karşı karşıyayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu
incelemeyecekse neyi inceleyecek? Yani, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bu tarz bir duruma vaziyet ederek bir araştırma komisyonu kurup
sahiden bu tedbirlerin başarıya ulaşıp
ulaşmadığını, insan hakları ihlalleri
dışında bu tedbirlerin başarıya ulaşıp
ulaşmadığını tespit etmesi için böyle bir komisyonun
kurulması oldukça faydalı olacaktır.
Kuşkusuz şöyle bir sorunla da
karşı karşıyayız: Fetullahçı yargı
pratiği zamanında insan hakları öyle bir algıya
dönüştü ki, öyle bir zemin kayması yaşadı ki, sanki ceza
muhakemesi hukukunda ve genel olarak insan hakları hukukunda var olan
usuli güvenceler sadece suçsuz insanlara ilişkin getirilmiş
hükümlermiş gibi
Oysa tam tersi, insan hakları ve ceza muhakemesi
hukukundaki usuli güvenceler suç şüphesi altındaki insanlar içindir.
Zaten suç şüphesi altında değilse, bir insanın bu tarz
ihlallerle karşı karşıya kalmaması gerekir. Yani, bir
kimsenin şu ya da bu adla adlandırılan herhangi bir suçla
ilişkilendirilmesi, o suç ne olursa olsun, kesinlikle bu kurallardan, bu güvencelerden
muaf tutulması anlamına gelmez; tam tersi, suç şüphesi
altındaki insanların faydalanacağı olgulardır bunlar.
Gene, en önemli sorunlardan birisi insan
hakları ihlalleriyle ilgili, bu 16 Temmuz darbesiyle ilgili. Malum, bu
süreçte kritik görev almış birçok Fetullahçı kimse yurt
dışına kaçtı. Ancak, sizin, şu süreç içerisinde iade
taleplerinin reddedilmesine siyasi gerekçelerle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Cihaner, lütfen
tamamlayınız.
İLHAN CİHANER (Devamla)
kızmak
yerine o iade taleplerinin niçin reddedildiğine bir göz atmanız
gerekir. Bunların tamamında insan haklarının ihlali olgusu
vardır. Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi ve ikili
sözleşmelerin tamamında neredeyse idam cezası varsa,
işkence görme riski varsa, hatta adil yargılanmaya ilişkin birtakım
sıkıntılar söz konusuysa iade edilmeyecektir. Eğer Türkiye
bu koşulları karşılamayan ülkelere daha önceden iade
yapmışsa Türkiyenin yaptığı yanlıştır.
Bir müddet önce Cumhurbaşkanı böyle bir açıklama
yapmıştı Amerika Birleşik Devletlerine iade ederken biz
belge, delil sormadık. Asıl yapılan yanlış oydu.
Suçluların iadesi sözleşmelerinin tamamı bu koşulları
karşılamak zorundadır.
Bu anlamda, böyle bir araştırma komisyonu
kurulup insan hakları ihlallerinin nerelerde
yoğunlaştığı, bunlara dair alınacak tedbirler
sadece insan haklarının ihlal edilmesinin önüne geçmeyecektir,
OHALin ilan edilmesinin en temel gerekçesi olan Fetullahçı
yapılanmayla mücadeleye de çok önemli faydalar sağlayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLHAN CİHANER (Devamla) Sonuç olarak, bu
komisyonun kurulması ülkemiz için hayırlı olacaktır, oyumuz
da o yönde olacaktır.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Cihaner.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Samsun Milletvekili Sayın
Hasan Basri Kurt.
Süreniz on dakika.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Çok kıymetli milletvekilleri, Halkların
Demokratik Partisi Grubu tarafından verilen, OHAL kapsamında
Hükûmetin uluslararası sözleşmelere bağlı kalıp
kalmadığıyla ilgili araştırma komisyonu
kurulmasıyla ilgili önerge var, bunun üzerine söz almış
bulunuyoruz.
Önergenin içeriğine
baktığımızda, önerge aslında soyut ifadelerle -net,
bize objektif delil olabilecek, delil getirebilecek Şurada şu
vardır. veya Bugüne kadar sistematik olarak şurada şuna
rastlanmıştır. demek yerine- tamamen muğlak, bazı
bölümleri kopyala yapıştır şeklinde ifadelerle önümüze
getirilmiş bir önerge. Tarih olarak da 2016 yılının onuncu
ayı. Ondan sonra biz mecburen, aslında istemeyerek de olsa mevcut
durumda OHAL şartlarından
çıkılamadığını gördüğümüz için OHALi
uzatmak durumunda kaldık. Yani, bu 1inci OHAL sürecinde verilmiş bir
önerge.
Hâlihazırda OHAL gerektiren şartlar
Türkiye açısından devam ettiği için -ki uluslararası
kamuoyu tarafından da Türkiyedeki OHAL uygulamasının
gerekliliği çok net bir şekilde kabul ediliyor- Türkiyenin
Birleşmiş Milletler gözlemcileri, Avrupa Birliğinin ilgili
komisyonları, heyetleri, bu konuda, Türkiye'nin OHAL sürecinde
yapmış olduğu uygulamalarla ilgili, geldiler burada çok ciddi
araştırmalar da yaptılar; Adalet
Bakanlığımız, Dışişleri
Bakanlığımız onlara gerekli bütün kolaylıkları
gösterdi ve ortaya çıkan raporlar, Türkiyede OHAL
şartlarının, öyle, burada bahsedildiği gibi işkence,
şu bu veya insanlık suçu oluşturabilecek diğer durumlardan
çok çok uzakta olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor.
AK PARTİ işkenceye sıfır
toleransla iktidarını sürdürdü. 2002 yılından bu yana biz
her attığımız adımla, Türkiyede işkencenin
azaltılmasından, Türkiyede insanlık onurunu zedeleyen, uzun
tutukluluk sürelerinden tutun da tüm insan hakları ihlalleriyle ilgili çok
ciddi gelişmeler sağladık. Bunun herkes şahididir, bunun
hiç kimsenin inkâr etme şansı yoktur ancak karşı
karşıya kaldığımız OHAL durumu, bizlerin zorunlu
olarak bu tutukluluk sürelerini otuz güne çıkarmak
Çünkü, çok ciddi bir
tehditle, çok yüksek sayıda bu suça iştirak eden bir grupla
karşı karşıyayız. AK PARTİ Hükûmetinin, Türkiye
Cumhuriyetinin uluslararası sözleşmelere
bağlılığı, uluslararası angajmanlara
bağlılığı devam etmektedir. Bunda herhangi bir
tereddüt yoktur.
Türkiyede işkence iddiaları, bundan önce
de bu kürsüde farklı şekillerde dile getirildi ve hepsi,
kanıtlarıyla, şununla bununla yalanlandı, Adalet
Bakanlığımız bu konuda gerekli çalışmayı
yaptı.
Önergenin aleyhinde olduğumuzu ifade etmek
istiyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kurt.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
sayın hatip, önergemizin subjektif ve muğlak ifadelerle dolu
olduğu, verildiği dönemin manidar olduğu hususunda önergemize
dönük sataşmada bulundu. İç Tüzük 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yıldırım.
İki dakika
HAMZA DAĞ (İzmir) Çok zorlama ya.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ya, konuşmadı
bile.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, Samsun Milletvekili Hasan Basri Kurtun HDP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, bir önergenin hangi ifadelerle
tariflendiği o siyasi partiyi bağlar, yazıldığı
dönem veya ifadelerin muğlaklığı da sizin bakış
açınızın subjektifliğiyle alakalı bir durum.
Bakın, ülkede OHALin uzatılması
yeni, insan haklarının önlenmesine dönük bir hizmet içermiyor. Her
geçen gün bu ülkede insan hakları ihlalleri artıyor. İşte,
sizden önceki hatibiniz çıktı, Sayın Ahmet Türkün elinin
kelepçelenmediği üzerinden bir beyanda bulundu ama geçen hafta bugün
Sayın Meral Danış Beştaş tutuklandıktan sonra;
hukuksuz, delillerden yoksun, mesnetsizce iddialarla tutuklandıktan sonra
Diyarbakır Cezaevinden Silivri Cezaevine sevk edilirken 50 tane sivil
asker eşliğinde sevk ediliyor ve zorla eli kelepçeleniyor. Bir
milletvekiline dönük hak ihlallerinin bu kadar arttığı, savunulabilir
hiçbir tarafının olmadığı bir ülkede OHALin
getirdiği insan hakları ihlallerinin özellikle
araştırılmasından daha tabii ne olabilir veya insan
hakları ihlalleri ortadan kalkmış, ülke demokratik teamüller
açısından belli bir raya oturmuş ise bu OHALi uzatmanın
gerekçesi nedir? Ve OHAL, ihlalleri önleyen değil, maalesef anakronik bir
şekilde ihlallerin artmasına hizmet eden bir noktaya varmış
durumdadır.
Bu yönüyle de biz önergemizin lehinde oy
kullanılmasını ve böyle bir araştırma komisyonu
kurulmasını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Yıldırım.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, İzmir Milletvekili Ertuğrul
Kürkcü ve arkadaşları tarafından, OHAL kapsamında Türkiye
Cumhuriyetinin yurttaşlarına karşı uluslararası
sorumluluklarını yerine getirip getirmediğini incelemek
amacıyla 18/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7 Şubat 2017
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
AHMET YILDIRIM (Muş) Karar yeter
sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunacağım, karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.22
ÜÇÜNÇÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 66'ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Grup önerisini tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün
19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza
sunacağım.
2.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke ve
arkadaşları tarafından, Ziraat Bankası, Türkiye Petrolleri,
PTT, BOTAŞ, Borsa İstanbul, TÜRKSAT, TÜRK TELEKOMun hazine
hisseleri, Eti Maden ile ÇAYKURun Varlık Fonuna devredilmesiyle ilgili
7/2/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme
önergesinin, Genel Kurulun 7 Şubat 2017 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 7/2/2017 Salı günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
(Manisa)
Grup
Başkan Vekili
Öneri
İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke ve
arkadaşları tarafından "Ziraat Bankası, Türkiye
Petrolleri, PTT, BOTAŞ, Borsa İstanbul, TÜRKSAT, TÜRK TELEKOM'un
hazine hisseleri, Eti Maden ile ÇAYKUR'un Varlık Fonu'na devredilmesi"
ile İlgili 7/2/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Genel Görüşme
Önergesi'nin (15 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7/2/2017 Salı günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin
Buldanın, Halkların Demokratik Partisinin tüm tutuklu
milletvekillerine bir kez daha geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ve basında Şanlıurfa Milletvekili Dilek
Öcalanın gözaltına alındığına dair bilgiler yer
aldığına ilişkin açıklaması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi hakkında ilk konuşmacıyı kürsüye
davet edeceğim ancak Halkların Demokratik Partisi Diyarbakır
Milletvekili Sayın İdris Baluken üç aylık tutukluluk sürecinden
sonra bugün bir kez daha Genel Kurula geldi. Birleşimin başında
kendisine ve grubuna geçmiş olsun dileklerimizi ifade etmiştik.
Sayın İdris Baluken şahsında Halkların Demokratik
Partisinin tüm tutuklu milletvekillerine bir kez daha geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyoruz ve şu anda cezaevinde bulunan diğer tutuklu
milletvekillerinin de bir an önce serbest bırakılması ve bu
çatı altında siyasi görevlerini yerine getirmek adına buraya
gelmeleri temennisinde bulunuyoruz.
Şu an itibarıyla Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Dilek Öcalanın da gözaltına
alındığına dair basında bilgiler var.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Bu ne ya,
haber mi veriyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Dilek Öcalana da
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor ve kendisinin de bir an önce serbest
kalması gerektiğini belirtmek istiyoruz.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Haberleri
dinlediniz(!)
BAŞKAN - Sayın Baluken sanırım
yerinden söz istiyor, kendisine söz vereceğiz.
Sayın Baluken, buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Diyarbakır Milletvekili İdris Balukenin, üç
aylık tutukluluk süresi içerisindeki sıkıntılardan
dolayı herhangi bir kin, öfke, nefret duygusu
taşımadığına, barışı, demokrasiyi ve
kardeşliği savunmaya devam edeceğine ve Parlamentodaki üçüncü
büyük siyasi parti grubunun eş başkanlarının ve 10
milletvekilinin tutuklu olmasının ülkenin demokrasi tarihine
yakışmadığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, gerek Başkanlık
Divanı olarak yapmış olduğunuz değerlendirmelere
gerekse bugünkü oturum boyunca grup başkan vekillerimizin,
milletvekillerimizin yapmış olduğu olumlu değerlendirmelere
teşekkür etmek için söz aldım.
Üç aylık ağır tecrit
koşulları altında, zorlu bir süreçten sonra Meclis Genel
Kuruluna geldim. Burada bireysel sıkıntılarımızı
asla memleketin sıkıntılarının,
halkımızın yaşadığı
sıkıntıların önüne geçirecek bir pozisyonda olamayız.
Bu süreç içerisinde dokunulmazlıkların
kaldırılmasından başlayarak milletvekillerinin hukuksuz bir
şekilde cezaevlerine, ağır tecrit koşullarına
götürülmesine kadar giden o süreci uzun uzun tartışacak, sorumluluk
sahibini burada arayacak değilim. Ancak gerek cezaevi sürecinde gerekse de
tahliyeden sonra bizlere selam gönderen, dayanışma
duygularını, geçmiş olsun dileklerini ileten her partiden
sayın milletvekillerine teşekkür etmek istiyorum. Benim tahliyem
buruk bir sevinç dışında maalesef çok farklı bir umuda yol
açmadı. Temennim bir an önce bu burukluğun ortadan
kaldırılmasıdır. Çünkü tahliye olduğum saatlerde,
cezaevinden henüz dışarı çıkarken, 2 milletvekili
arkadaşımın tutuklanmasıyla ilgili karar sürecinden
haberdar oldum.
Aynı şekilde, şu anda 6 milyon oy
almış, Parlamentodaki üçüncü büyük siyasi parti grubunun eş
başkanlarının ve 10 milletvekilinin tutuklu olması ülkemize
yakışmıyor, ülkemizin demokrasi tarihine
yakışmıyor. Bu ayıbın bir an önce ortadan
kalkması lazım. Ayrım yapmadan, bu konuda Parlamentonun,
milletvekillerinin, siyaset kurumunun itibarını sağlayacak şekilde
bir an önce bu Meclisin inisiyatif alması gerektiği kanaatindeyiz.
Ben tekrar altını çizerek ifade ediyorum:
Bu yaşadığım üç aylık süre içerisindeki
sıkıntılardan dolayı hiç kimseye karşı en küçük
bir kin, öfke, nefret duygusu taşıyor değilim. Tek temennimiz
yaşadığımız bu bireysel
sıkıntıların ülkemizin ve halkımızın
yaşamış olduğu sıkıntıların
giderilmesine bir vesile olmasıdır. Biz cezaevine girerken de
barışı, demokrasiyi, kardeşliği savunduk;
cezaevindeyken de barışı, demokrasiyi ve kardeşliği savunduk;
bugün çıktığımızda da aynı noktada,
barışı, demokrasiyi, kardeşliği savunmaya devam
ediyoruz.
Umarım ki ülkemiz açısından hiçbir
şekilde olumlu karşılayamayacağımız bu tablo bir
an önce ortadan kaldırılır. Umarım, bizimle ilgili,
Sayın Ahmet Türkle ilgili kamuoyunda oluşan umutlar berhava edilmez,
bu tahliyeler, demokratik geleceğe, ortak vatan perspektifiyle bu ülkenin
demokratikleşmesine katkı sunar, vesile olur diyorum.
Selam ve dayanışma duygularını
gönderen bütün arkadaşlarımıza tekrar teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Baluken.
Tekrar, aramıza hoş geldiniz.
Sayın Akçay, buyurunuz.
28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Diyarbakır
Milletvekili İdris Balukene geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de Halkların Demokratik Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın İdris Balukene geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum ve aramıza hoş geldiniz diyorum ve bundan
böyle de çalışmalarının başarıyla devam etmesini
temenni ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke ve
arkadaşları tarafından, Ziraat Bankası, Türkiye Petrolleri,
PTT, BOTAŞ, Borsa İstanbul, TÜRKSAT, TÜRK TELEKOMun hazine
hisseleri, Eti Maden ile ÇAYKURun Varlık Fonuna devredilmesiyle ilgili
7/2/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 7 Şubat
2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin lehinde olmak üzere ilk konuşmacı
İzmir Milletvekili Sayın Selin Sayek Böke. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Böke, süreniz on dakika.
Buyurun.
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) Teşekkür
ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri, her şeyden önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuzda bu yüce Meclis sokaktaki masum
vatandaşlarımızla birlikte bombalandı. İstiklal
Savaşını yönetmiş bu Meclise atılan bombalar,
sizlerin devleti ele geçirmek hedefiyle, bilerek, isteyerek, kendi
tercihinizle, görerek bir paralel devlet oluşturmanızın
sonucunda gerçekleşti. Yıllarca uyardık, dinlemediniz,
Türkiyeyi paralel bir devlete görerek, isteyerek teslim ettiniz.
Şimdi, buradan bir kez daha tarihî bir
uyarı yapmak gerekiyor: Varlık Fonu adıyla kurulmuş olan ve
milletin malını, cumhuriyetin bütün servetini, halkın alın
teriyle oluşturulmuş olan kimisi cumhuriyet çocuğu, kimisi Osmanlıdan
yadigâr kurumları, haraç mezat, ipotek ettiğiniz bir fon kurdunuz.
Bu, bir paralel hazinedir. Paralel devlet kurdurttuğunuz FETÖ nasıl
Türkiye'yi bombalattıysa, bu paralel hazine de Türkiye ekonomisinin
üzerine düşen bir bombadır. Dün paralel devlet kurdunuz, devleti
sırf yandaş bildiğiniz için FETÖ'ye elinizle teslim ettiniz.
Sonra ortaklık bozuldu, ortağınızdan kazık yiyince
Allah affetsin. dediniz. Olan Türkiye'ye oldu, olan hukuk düzenimize oldu,
olan demokrasiye oldu, olan yüzlerce insanın canı oldu.
Şimdi, paralel hazine kurup bu kez de
Türkiye'nin varının yoğunun üzerine çöküyorsunuz, millî
servetimizi ipotek ettiriyorsunuz, rehin veriyorsunuz. Ziraat Bankası
ipotek ettiriliyor. Yüz elli dört yıllık bir tarih. Osmanlıdan
cumhuriyete Türkiye'de çiftçinin destekçisi olan kara gün dostu Ziraat
Bankası. Genç cumhuriyet, Türkiye'de tarımsal kalkınmayı
hayal etmiş, Çiftçimiz yücelsin. demiş, köylü için bir refah hayali
kurmuş. Doksan dört yıl boyunca sağcısı, solcusu,
hangi iktidar gelirse gelsin Ziraatı sahiplenmiş, yüceltmek için
elinden gelen her şeyi yapmış.
Şimdi, siz, işte bu rant ekonomisini
döndürmek için, yandaşlarınızı beslemek için Ziraat
Bankasını rehin bırakıyorsunuz. Siz, Ziraatın
Anadoludaki çiftçi için ne anlama geldiğini bilir misiniz? Siz,
Ziraatın kasabadaki esnaf için ne anlama geldiğini bilir misiniz?
Siz, sınırda bekleyen asker için Ziraat Bankasının
nasıl bir değeri olduğunu bilir misiniz? Saraylar bunların
anlamını bilmez ama yaşayan halk yaşayarak bu değeri
bilir ve yaşatmak için de her şeyi yapar.
Çiftçinin umudunu, tarımın destekçisini,
Osmanlının mirasını, cumhuriyetin bir değerini,
sizler Türkiyenin geleceğini ipotek ediyorsunuz.
ÇAYKUR, ipotek ettiriliyor. Çayın türküsünü
dilinden düşürmeyen, düğün derneğinde çayını toplarken
söyleyen Karadeniz insanı için ÇAYKURun değerini belki siz
bilmiyorsunuzdur. Genç cumhuriyet bir hayal kurmuş, çay içen Türkiye
çayını kendisi üretsin istemiş ve bu kurduğu bu hayali
1924te başlatmış; o cumhuriyet ki, o genç cumhuriyet nice
savaştan sonra 1947de ÇAYKURu kurabilmiş. Sizin kurabildiğiniz
bir fabrika bile yok. Oysa, işte cumhuriyetin emek emek kurduğu bu
fabrikaları, şimdi sizler bunu reva görerek ipotek ediyorsunuz, rehin
bırakıyorsunuz. Tam bir mirasyedi hikâyesi. Öyle ki anne-baba yokluk
içerisinde, alın teri dökerek, çocukları ve torunları rahat
etsin diye çalışmış çabalamış, güçlükle, emek
emek bir ev almış. Sonra hayırsız evlat gelmiş,
babadan kalma evi ipotek ettirmiş, sonra da hayalî işlerin,
maceraların peşinde koşarak o evi de orada
bırakıvermiş. İşte, Türkiyeye
dayattığınız hikâye tam da bu.
Velhasıl, genç cumhuriyet yokluk içinde var
etti, inşa etti; siz sattınız. Şimdi, satacak bir şey
kalmayınca da artık evi barkı, malı mülkü yeni maceralara
borç bulmak için ipotek ettiriyorsunuz. Gerçek budur. Bunun adına
Varlık Fonu deniyor ama bu fon bir ipotek fonudur, bu fon bir varlık
fonu değildir. Siz, yalandan Varlık Fonu deseniz de bu fonun
gerçekte ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Milletin parasıyla
yandaşların batıkları temizlenecek, o yandaşların
havuz medyasına da Dünya devi olacağız. diye manşetler
attırılacak. Bütün bunlar yapılsa da herkes gerçeği çok iyi
biliyor. Varlık Fonu dediğiniz, çok ihtiyaç duyulan borcu bulmak
için yaratılmış olan bir rehin düzenidir, cumhuriyetin
ekonomisine ve halkın varlıklarına el koyan sarayın ipotek
fonudur, rant ekonomisinin iflasının açık beyanıdır.
Bir varlık fonunun olabilmesi için önce varlığa ihtiyaç
vardır. Emtia geliriniz olacak. O yoksa, petrolünüz, doğal
gazınız yoksa ticaret fazlanız olacak. O yoksa çok zengin
olacaksınız, tasarrufunuz olacak. Dünyada hiçbir ülkede, bu saydıklarımın
olmadığı koşullarda varlık fonu kurulmamıştır.
Bakın, şu anda en büyük ulusal varlık
fonuna sahip beş ülke, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Norveç, Suudi
Arabistan, Kuveyt. Tamamının fonu ya petrol kaynaklarından
geliyor ya da dış ticaret fazlasından. Türkiye'nin petrolü var
mı, doğal gazı var mı? Yok. Cari fazlası var mı?
Hayır, o da yok; dağ gibi cari açığı var sayenizde.
Geçici bir gelirimiz var mı kenara koyabileceğimiz? Ee, o da yok.
Peki, o zaman bu nasıl Varlık Fonu? Bu gerçekten bir varlık fonu
değil, bir ipotek fonu.
Peki, bu fon ne yapacak? Bu fonun ne
yapacağı çok açık; vatandaşın cebinden alacak, rant
sisteminin içindeki yandaşın cebine koyacak.
Devraldığı varlıkları teminat gösterecek, yeni borç
bulacak, bu borçla da kimsenin kontrol edemediği, keyfekeder kendisinin
istediği şeyi yapacak. Belki bir sabah kalkacak ve diyecek ki: Ben
bu borsanın gidişatından memnun değilim, biraz borsada
kâğıt alıp satayım. Belki bir sabah diyecek ki: El
koyduğum bunca güzel toprak, canım vatanım, ya, verdim gitti,
satayım yabancılara. Belki bir sabah diyecek ki: Çiftçi mi? Ya, biz
KDVyi, ÖTVyi yatlara sıfırlarız, çiftçi umurumda değil,
Ziraat Bankası, sat gitsin. (CHP sıralarından
alkışlar)
Belki bir gün Bor madenleri -yabancının
gözü orada zaten- ben bu sabah satmak istiyorum, keyfim böyle istiyor. diyecek
ve satacak. Belki de seçim harcamalarında kullanılacak, kimse hesap
soramayacak, kimse eleştiremeyecek, kimse laf söyleyemeyecek.
Referandumdan hayır
çıkacağını anlamış olmalısınız ki
ekonomiye referandumsuz Türk tipi Başkanlık sistemini getiriverme
telaşındasınız.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon)
Haberleşme giderlerinden gördük o yetkiyi nasıl
kullandığınızı!
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) Yani batan geminin
malları gibi bunca senede biriktirilmiş kamu sermayesini,
cumhuriyetin varlıklarını, Türkiyenin sermaye birikimini çarçur
edecek ve yiyip bitireceksiniz. Peki, bunun sonucunda ne olacak? Yiye yiye,
sata sata beş kuruş bırakmayıp, en sonunda evi ipotek
ettirip hanımın bileziklerini de bozduranın başına ne
gelirse Türkiyenin altın bileziklerini böyle yok sayanlar da Türkiyenin
başına aynen öyle bir dert sarıyorlar şu anda.
Bir: Bütçenin gelir kalemleri paralel hazineye
devredildiği için ya bütçe açığı olacak ya da yeni
vergilere ihtiyaç olacak. Dün devredilmiş olan kurumların 2016da Türkiye
bütçesine katkısı 5 milyar liraya yakındı. Nereden gelecek
şimdi o 5 milyar? Yeni vergiler mi toplanacak? Bütçe açık vermek için
mi bırakılacak? Yani yandaşı besleyen aile şirketinin
yükü, yine, yeni vergilerle, yeni cezalarla, yeni harçlarla, yeni zamlarla
vatandaştan alınacak.
İki: Hazinenin yanına paralel hazine,
bütçenin yanına aile şirketi ortak edilince mali disiplin tamamen
ortadan kalkacak. Türkiye ekonomisi 90ların krizlerine geri döndürülecek.
Üç: Bu paralel hazine Türkiye Cumhuriyetinin
hazinesine rakip olacak. Faizler artacak tüketici için, ticari krediler için,
konut kredileri için.
Dört: Gelecek nesillerin geliri bu fonla bugünden
harcanacak. Cumhuriyet sizlere varlık bıraktı; Saray,
çocuklarımıza borç bırakacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Böke, lütfen
tamamlayınız.
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) Hemen
tamamlıyorum, hayırlısıyla bitiriyorum.
Bu iş sarayı ve sarayın
uzantılarını kurtarmak için yapılıyor ama
kurtarması mümkün değil.
Türkiye mutlaka bu günleri aşacak, hep beraber
aşacağız. Türkiye bu düzene hayır diyecek. Saray
değil, mutlaka halk kazanacak.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Böke.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde
olmak üzere, Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Ağustos ayı içerisinde Meclisten bir kanun
geçti. Bu kanun Türkiyede bir varlık fonunun kurulmasına
ilişkin kanundu. Şimdi, öncelikle, kanun aşamasından
kısaca bahsetmek istiyorum ki daha sonra değerlendirmelerimiz,
özellikle, hani, öneri bazında Hükûmetin dikkatini çekmeye
çalışacağım bir kısım hususlar olacak. Onlara
daha fazla zaman ayırmak istiyorum çünkü süremiz çok
sınırlı.
Şimdi, hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de
Genel Kurulda gördük ki -özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda- bir defa, bu fon
teklifine ilişkin çalışma hiçbir şekilde kaliteli
yapılmış bir çalışma değildi; son derece kötü
hazırlanmış, kurumlar arasında hiçbir şekilde
tartışılmamış, bakanların konuya ilişkin
bilgileri yok, kulaktan dolma bilgileri var ve her bakan farklı
farklı şeyler söylüyor. Birazdan onların örneklerine
ilişkin size bilgiler arz edeceğim. Bu şekilde, bu
çalışma önümüze getirildi ve tabii ki Plan ve Bütçe Komisyonunda bir
miktar geliştirmeye yönelik müdahaleler yapılsa da tabii temel konulara
ilişkin de müdahale imkânı olmadı çünkü AKPnin oradaki
çoğunluğundan dolayı.
Şimdi, bir defa, en temel eleştirimiz, bu
fonun amacına, faaliyetlerine, hedeflerine, ne yapacağına
ilişkin olarak Komisyon ve Genel Kurul aşamasında bize bilgi
veren sayın bakanlar ve hatta şu anda açıklama yapan sayın
bakanlar ve bürokratlar arasında bir görüş birliği yok. Yani,
hani, görmeyen bir kişinin, çok affedersiniz, fili tarif etmesi gibi
herkes bunun bir yanını söylüyor. Şimdi, örneğin Maliye
Bakanı bu fonun büyüklüğünün aslında birkaç milyar TL
civarında olacağını ifade etti özel toplantılarda ve
Komisyon çalışmalarında ve Ekonomi Bakanı bunun 200 milyar
dolar olacağını ısrarla söylüyor. Ekonomi Bakanı bunun
kamu hesaplarının içine hiçbir şekilde giremeyeceğini,
borçlanmanın içerisinde görünmeyeceğini söyledi burada yapılan
harcamaların. Maliye Bakanı da -bizim de ısrarımız o
yönde oldu elbette Komisyonda- bunun kamu hesapları içerisinde yer
alacağını söyledi. Kanunda bir açıklık var mı
buna ilişkin? Yok, hepsi sözel, hepsi tutanaklardan ne çıkarsa
onunla. Sayın Canikli geldi O, Körfez sermayesini çekmeye yönelik. dedi,
diğer bir bakan geldi, başka bir şey söyledi. Sayın
Kurtulmuş da en son, bunun Türkiye ekonomisinin gücünü göstermeye yönelik,
dış müdahalelere karşı kuvvetlenmesini sağlamaya
yönelik, bir anlamda garanti mahiyetinde bir fon olduğunu söyledi. Bu
örneklerin hepsini artırabiliriz. Yani, böyle herkesin farklı bir
şey söylediği bir büyük miktarı, bir büyük fonu şu anda
tartışmaya çalışıyoruz.
Şimdi, tabii, Türkiye'nin
özelleştirilmemiş, elde kalan büyük firmaları, büyük
şirketleri bu fona şu anda devredildi. Bakın, arkadaşlar,
bu çalışmayla ilgili kanun aşamasında da, şu anda da
hiçbir rakamsal analiz yok. Yani, burada nereden ne kadar bir büyüklük gelecek,
nasıl olacak, buna ilişkin hiçbir çalışma yok. Hatta, çok
enteresan bir şey oldu, Komisyona gelen ilk hâlinde bunun on yıl
boyunca büyümeye yıllık ortalama yüzde 1,5 oranında katkı
sağlayacağı ifade edildi. Ben Komisyonda bunun
hesabının ne olduğunu sordum. Bunun hesabına ilişkin
hiç kimse bize bir şey söylemedi ve daha sonra gerekçeden bu yüzde 1,5luk
büyümeye katkı rakamı çıkarıldı. Demokrasisi
gelişmiş bir ülkede bu en az birkaç bakanın, birkaç
bürokratın istifası demektir ama hiç kimsenin bizim memlekette
kılı kıpırdamadı bunun
karşılığında.
Şimdi, tabii, denetim en büyük eksikliklerinden
bir tanesi. Bir defa, ne yapılacağının bilinmemesi en büyük
eksiklik. İkincisi de yapılacak işler nasıl bir denetim
çerçevesinde olacak? Sayıştay denetimine tabi değil. Orada
bizlerin, muhalefetin ısrarları sonucunda özel bir denetim öngörüldü
fakat bu da ne kadar yeterli yani orada da, işin doğrusu, benim
kuşkum var.
Bir defa, bu fon fikrini ortaya atanların
Türkiye ekonomisini bildiklerinden ben emin değilim. Niye? diyeceksiniz.
Bir defa -az önce de ifade edildi, hep de söyleniyor- bu tür fonlar gelir
fazlası olan ülkelerde oluşturulur. Ya ülkenin ticaret fazlası
vardır veya kamusunda gelir fazlası vardır. Bizim ikisi de yok.
Yani, biz buradan aslında bir borç yapacağız, bir borç yönetimi
fonu bu, bir varlık fonu değil. Yani, dünyadaki örnekleriyle taban
tabana zıt bir durum var.
Mesela, gerekçede bununla ilgili emeklilik
sisteminde biriken tasarrufların değerlendirilmesi deniliyor.
Arkadaşlar, farklı bir ülkeden mi bahsediyoruz? Türkiyede sosyal güvenlik
sisteminin fazlası mı var, bir yerde bir fonu mu var? Biz bu sosyal
güvenlik sistemini her yıl ayakta tutmak için 100 milyarlarca lira kaynak
aktarıyoruz bütçeden. Örneğin, 2017 yılı için
ayrılması öngörülen para 106 milyar TL. Yani, birileri herhâlde bir
yerlerde bir para var zannediyor. O parayı da bu fona aktaracaklar. Böyle
bir şey olabilir mi? Ha, bu bireysel emeklilikle ilgiliyse, kusura
bakmayın, kimse bireysel emekliliğin parasını buraya
aktaramaz çünkü o, şirketlerin kendi sorumluluklarında topladığı
fonlar. Yani onları getirip de Buradan birtakım kâğıtlar
al. diye zorlama imkânınız asla olamaz. Yani, dolayısıyla
bu kimin fikri, zaten o da tam anlaşılamadı ama Türkiyeyi
bilmedikleri kesin, Türkiye ekonomisini bilmeden oluşturulmuş bir fon
olduğu kesin.
Şimdi, reformlara da aykırı
olduğunu ifade ettik. Türkiyede 2000 yılından sonra
yapılan reformların önemli bir kısmına aykırı.
Mesela, işte borçlanma kanununun şeffaflaştırılması
konusu, bütçe birliğinin sağlanması konusu. Kara delikleri kapatmak
için fonları bu ülke tasfiye etti, reform adı altında;
şimdi teker teker fon kuruyoruz hem de böyle kocaman kocaman, büyük büyük
fonlar kuruyoruz. Dolayısıyla, Türkiyenin yaptığı
reformların önemli bir kısmına maalesef bu fon aykırı
tabii ama kuruldu. Bundan sonra ne yapılırsa hani bu iş daha
düzgün gidebilir? Ben ona ilişkin önerilerimi
sıralayacağım.
Şimdi, arkadaşlar, bir defa ekonomide
mucize yok. Şunu kabul etmemiz lazım, bunun aşılması
lazım, sorun bu: Türkiye, açık veren ve dış kaynağa
ihtiyacı olan bir ekonomi. Dolayısıyla, burada yapılacak
iş ülkeye kaynak çekmek. Dolayısıyla, bu, bir varlık fonu
değil, hadi adı yanlış konuldu diyelim. Eğer bu
yapılacaksa bile, bunu yaparken böyle mucizevi, çok olağanüstü,
fevkalade araçlar filan, öyle bir şey de yok. Hatta bunlara, bu yollara
tevessül edildiği zaman da buralarda çok ciddi riskler var. Bakın,
ben hep söylüyorum, burada şöyle geniş bir vaktimiz olup da
bunları konuşamadık: Kamu-özel iş birliği, mucizevi
fikir, finansman modeli olarak üretildi. Dünyadaki kamu-özel iş
birliği projelerinin yüzde 40ı Türkiyede. Bana bir tane daha örnek
söyleyin, dünyada olan neyin yüzde 40ı Türkiyede? Türkiye -kaba
ifadesiyle söylüyorum- kamu-özel iş birliği projelerinden ciddi bir
kazık yiyor, şimdi bunu görmek lazım. Yani böyle mucizevi
finansman modellerinin peşinde koşanların bu ülkeyi ciddi
risklerle karşı karşıya getireceğini görmemiz
lazım.
Şimdi, somut hiçbir şey söylenmedi, iyi
bir iletişim yok. Bakın, yapıldı edildi. Bu ülkede hepimiz
birlikte yaşıyoruz, öncelikle biz bu ekonominin zarar görmesini
istemiyoruz, kimse istemiyor. Dolayısıyla, bir defa piyasalara güven
verecek, topluma güven verecek bir iletişimin yapılması
lazım; bu fonun amacıyla ilgili, faaliyetleriyle ilgili,
yapılacak işlerle ilgili. Bunun için de bir fikir birliğinin
olması lazım. Bunun için de tabii, bir fikrin olması lazım.
Hiç kimsede bir fikir olmadığı için herkes bir tarafından
bir şeyler söylüyor. Bakın, üst üste getirin bakanlarımızın
konuşmalarını hepsi birbiriyle çelişiyor. Böyle şey
olmaz dolayısıyla iyi bir iletişim kurulması lazım.
Şimdi, biz Özelleştirme Fonunda şunu
tecrübe ettik: Gelişigüzel bir şekilde özelleştirme kapsam ve
programlarına alınan kuruluşların verimliliklerinde ciddi
sıkıntılar ortaya çıktı, motivasyonları
azaldı personelin. Şimdi bu fonda da bu riski ben görüyorum. Bu, ilk
günlerde olmaz hemen, bir süre sonra, kaldıktan sonra, oraya ciddi
müdahaleler yapılmaya başlandıktan sonra, keyfî yönetimler
ortaya çıkmaya başladıktan sonra bu şirketlerin verimlilikleri
üzerinde ben olumsuz etkilerin olacağını düşünüyorum,
bundan Hükûmetin kaçınması lazım.
Bir defa, diğer bir husus: Şimdi, burada,
hani Mucize yok. dedik, aslında yapılan iş var, iş belli.
Bu, ya Hazine Müsteşarlığının yaptığı
işi yapacak temel olarak ya Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının yaptığı işi. Yani,
ya bir özelleştirme, bir varlık satışı, ya bir menkule
dayalı bir kâğıt ihracı türü bir şey yapacak veya bir
şekilde borçlanma yapacak. Dolayısıyla, şu, beni
rahatsız ediyor: Yani, iyi kötü belli bir bürokrasisi olan,
uzmanlığı olan oturmuş kurumların denetiminden ve
onların alanından, inisiyatifinden çıkartılıp böyle
tamamen keyfî yönetilecek bir alana bu ülkenin şirketlerinin çekilmesi
beni rahatsız ediyor, bundan kaçınmamız lazım. Yani,
Özelleştirme Fonu bünyesinde durması gereken şeyin orada
durmasında ciddi fayda var.
Şimdi, iktisat politikası
açısından -vakit çok sınırlı, söyleyeceğim epeyce
şey var- ciddi sıkıntılarla karşı
karşıyayız gerekçeyi ve sayın bakanların konuşmalarını
dinleyince. Bir defa, maliye politikasında ciddi bir gevşeme
olacağına ilişkin güçlü bir izlenim var, bundan
kaçınmamız lazım. Bu ülkeyi, her şeye rağmen Türkiye
ekonomisini ayakta tutan mali disiplindir, mali disiplinden taviz verecek
hususlardan kaçınılması lazım içeride gerekçesinde ve
yapılacak işlere baktığımızda bununla ilgili
riskleri görüyorum.
Kamu hesaplarının
şeffaflığını daha da azaltan uygulamalardan
kaçınmamız lazım. Mesela deniliyor ki: Büyük altyapı
projelerine kamu kesimi borcu artırılmadan finansman sağlanacaktır.
Bunu nasıl yapacaksınız, bunu bir kişi bana bir söylesin.
Bu hesapların dışında birtakım şeyleri mi
atacağız? Yani, bu hesapların şeffaflığını
bozan ülkelerin uluslararası arenada başına neler geldiğini
biz biliyoruz, bunun çok ciddi acı tecrübeleri var, bundan kaçınmak
lazım.
Diğeri, kamu açığını
artıracak uygulamalardan kaçınmamız lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Usta, lütfen
tamamlayınız.
ERHAN USTA (Devamla) Gerekçedeki ifadeler, burada
para politikası açısından da para piyasalarına müdahale
edileceğine ilişkin ciddi ifadeler var. Mesela, piyasalarda
dalgalanma zamanlarında likidite azaldığında piyasaya
likidite mi verecek burası? Yani para politikasını Merkez
Bankası yönetir. O kadar tehlikeli ki, daha bunu şu anda piyasalar
görmüş değil, şu gerekçeyi piyasalar görmüş olsa
Türkiyeyle ilgili eminim ciddi kaygılar artar. Dolayısıyla,
para politikasını ve maliye politikasını etkisizleştirecek
hususlardan kaçınmamız lazım.
Dünyada sıfır faiz var. Yabancı
fonlar aç kurt gibi bekliyor. Böyle
yeni enstrümanlar deyip, ülkenin, bu milletin parasını
yabancılara peşkeş çekecek uygulamalardan, yeni enstrümanlardan
kaçınılması lazım. Ciddi risk görüyorum. Onların bir
şeye ilgi göstermesi, yapılan işin ülke açısından
faydalı ve doğru olacağı anlamına gelmez. Bununla
ilgili ben ciddi bir endişe taşıyorum.
Dolayısıyla, Türkiyeyi maceraya
sürükleyecek hususlardan, uygulamalardan kaçınmamız lazım. Bu
fonun, en azından bu çerçevede ülkenin faydasına yararlanılacak
şekilde kullanılması gerekir diye düşünüyorum.
Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Usta.
Grup önerisinin lehinde olmak üzere, Muş
Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım.
Süreniz on dakika Sayın
Yıldırım.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülke, baskı rejiminin binbir türlü çeşidiyle
karşı karşıyayken ve birçok uluslararası
kuruluşun yayımlamış olduğu raporlarda ülkenin özellikle
gerek ekonomik gerek sosyal gerekse siyasi olarak standardının
düştüğü ve diğer ülkelerle kıyaslandığında,
maalesef son sıralarda yer aldığı bir süreçte böyle bir
Varlık Fonunun oluşturulmasına ta Plan ve Bütçe Komisyonu
sürecinden itibaren şiddetle karşı çıktık çünkü bu fon
kurulurken Hükûmetin tek derdi şuydu: Mevcut ekonomik düzende nasıl
bir paralel bütçe yaratabiliriz ve yaratmış olduğumuz bu paralel
bütçe çerçevesinde özellikle şeffaflıktan nasıl
uzaklaşabiliriz? Yaptığımız harcamaları hesap
verilebilirlikten, Sayıştay denetiminden ve yargılamadan
nasıl azade kılabiliriz? çabası taşımaktadır. Bu
Varlık Fonunun paralel bütçe yaratmak ve bunun sorgulanmaz hâle
getirilmesinden başka hiçbir amacının
olmadığını üzülerek ifade etmek isterim.
Bir de yasalaşma sürecinde gerek Komisyon
tartışmalarında gerekse Genel Kurul tartışmalarında
karşımıza Hükûmet tarafından çıkarılan en önemli
argüman şuydu: G20 ülkelerinin hepsinde böyle bir fonun
varlığı gerekçe olarak gösterildi. Evet, doğru, G20
ülkelerinin çoğunda böyle bir fonun varlığından biz de
haberdarız ama bu, ülkede bu Varlık Fonunun gerek
hazırlanışına gerekse harcanma sürecine meşru bir
gerekçe oluşturmuyor -biz o zaman söyledik, yine söylüyoruz- çünkü bahsi
geçen G20 ülkelerinin tamamının ortak bir özelliği var: Bu ülkelerin
tamamı başta petrol olmak üzere enerji kaynakları
açısından muazzam zengin ülkelerdir. Bir diğer husus, bu
ülkelerin tamamı hem dış ticaret fazlası veriyor hem de
özellikle bütçe fazlası veren ülkeler. Birazdan bunlardan
birkaçını örneklemeye çalışacağım.
Peki, Türkiyede durum böyle mi? Maalesef, böyle
değil. Örneğin, Varlık Fonunun olduğu Rusya ve
Birleşik Arap Emirliği ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye'nin
petrol geliri var mı? Türkiye petrolden, enerjiden yüksek gelir elde eden
bir ülke midir? Yoksa, tam tersi, yüzde 85, yüzde 90 oranında
dışa bağımlı mıyız? Bu ülke, bir defa G20
ülkelerinde var olan Varlık Fonunun bulunduğu ülkeler gibi enerji
üreten değil, enerjiyi dışarıdan ithal eden bir ülkedir.
Bir diğeri, bir örnek daha verelim: Örneğin, Çinde, evet,
Varlık Fonu var ama Çin gerek dış ticarette gerekse bütçede en
fazla veren ülkelerin başında geliyor. Tam tersine, Türkiye, hem
dış ticarette hem bütçede ciddi açık veren bir ülkedir.
Örneğin, daha bir ay önce merkezî yönetim bütçesi görüşülürken 2016yı
kapattık; 2016da eski parayla 30 katrilyon, yeni parayla 30 milyar
açık vermiş bir bütçenin sahibiyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün ülkelerden, amacına uygun kurulmuş bütün
ülkelerden farklı seyreden amacına uygun kurulmayan bir iki
özelliğimiz daha var bizim. Bu fon, normalde, varlıklı ülkelerde
özellikle dış ticaret fazlası, bütçe fazlası olan,
refahın, o artı paranın yatay bir biçimde
dağıtılması için, özellikle orta direği güçlendiren,
zenginler ile fakirler arasındaki makası kapatan bir amaçla
kurulmuştur. Türkiyede ise şimdiye kadar izlediğimiz ve son
birkaç günde de Bakanlar Kurulu kararıyla bazı, bazı değil,
en zengin kamu şirketlerinin bu fona devredilmesinden anlıyoruz ki
bırakın burada refahı bütün topluma dağıtmayı,
bizde ise refahı mutlu bir azınlığın tekeline toplamak
için kurulmuş bir fon olduğunu daha baştan görüyoruz ve özel
sektör yatırımlarını artıracak önlemlerde bir biçimde
Varlık Fonu maalesef kullanılıyor.
Geldiğimiz noktada, Türkiyede
yatırımlara baktığımızda, büyümenin iyice
durduğu, hatta çoğu zaman eksi seyrettiği, verilen
teşviklerin artık bu krizi gidermeye hizmet etmediği ve millî
gelirin maalesef dörtte 3ünü tüketimden elde ettiğimiz bir ülke hâline
dönmüş durumdayız. Tüketim geriliyor çünkü en temel sebebi şu:
Borçlandırma politikaları artık en doğal
sınırlarına dayandı. Bir yurttaş, bir müteşebbis
istese bile borçlanabilmenin sınırını bundan daha fazla
genişletme şansına sahip değildir ve IMF verilerine göre,
Türkiyede yurttaş gelirlerinin yüzde 60ına yakın bir
kısmı kredilere gidiyor, geri kalan yüzde 40ı ise maalesef,
enflasyonunun ağır baskısı altında erimeye yüz
tutmuş durumda. Bunun üzerine, OHALi, ülkedeki çatışmalı
durumu, siyasi krizin, maalesef, bireysel ve zümresel ihtiraslar üzerinden
artırıldığı bir ülke gerçekliği
yaşıyoruz biz. Bu ülkede, varlık fonlarıyla, yeni torba
yasalarla, mali finansman sektörüne dönük farklı müdahalelerle bu krizi
aşamayacağımız gün gibi ortadadır.
Bu krizi aşabilmenin biricik yolu vardır.
Ülkede, başlatılmış ve toplum vicdanında mahkûm
olmuş olan bu bir buçuk iki yıllık çatışmalı
ortama bir an önce son vermektir. Özellikle, çatışmalardan
kaynaklı olarak sadece silah harcamalarından falan söz etmiyoruz,
sadece askerî personel harcamalarından söz etmiyoruz; özellikle,
barışçıl politikaların, yatırımcıyı cesaretlendireceğini,
kamu harcamalarını azaltacağını, tasarrufu
artıracağını, dış ticaret
açığını ve dışa
bağımlılığı azaltacağını hepimiz
çok iyi biliyoruz. Kalkıp burada, anlamsız yere, sadece sermayeyi
tatmin eden, mutlu azınlıklar yaratan yasalar peşinden
koşmak yerine, bu ülkede, 80 milyon insanın hem malına hem
canına halel gelmesini önleyebilecek bir barış iklimini
yaratmamızın bu fondan elli kez daha evla olduğunu ifade etmek
isterim.
Bir diğeri: Peki, bütün bu harcamalardan sonra
geriye ne kalıyor? Hükûmetin elinde tek bir şey kaldı;
özellikle, kamu harcamalarını hareketlendirerek piyasayı
canlandırma çabası var. Ama gerek AKP gerekse
Cumhurbaşkanlığı, zaten aktif bir enstrüman olarak kamu
harcamalarını kullanıyor ve bu aktiflik, son iki yılda
kabından taşarak, sadece çatışmalı ortamdan,
özellikle, Kürt şehirlerinde yaşanan çatışmalar ve oradaki
yıkımdan ötürü oraya kamu harcaması olarak götürülmek isteniyor,
orada da belli şirketlerin, belli büyük holdinglerin, belli inşaat
firmalarının tatmini amaçlanıyor. Yoksul halkın derdine
derman, yarasına merhem olan herhangi bir çaba göremiyoruz maalesef.
İşte, bu nedenlerden ötürü, buna
Varlık Fonu değil yokluk fonu diyoruz biz. Yokluk fonu bu
aşamada devreye giriyor. Ne yapılmak isteniyor? Potansiyel kaynağı
100 milyar TL olan İşsizlik Fonunun da -göreceğiz önümüzdeki
dönemde- kaynaklarının önemli bir bölümü buraya aktarılacak ve
kamu varlıklarından, en zengin kamu şirketlerinden buraya
aktarımlar sağlanıyor. Biz neyle uğraşıyoruz? Vatandaş
her geçen gün yoksullaşıyor, vatandaş her geçen gün açlıkla
boğuşuyor, pençeleşiyor, işsizlikle boğuşuyor,
buna karşı biz varsa yoksa sadece belli bir zümreyi mutlu edebilecek
ama bu belli bir zümrenin mutluluğunu çoğunluğun ve toplumun
geniş tabanlarının mutsuzluğu üzerine bina edecek bir rejim
değişikliğiyle uğraşıyoruz.
Şimdi soruyorum: Bu pakette, işte
Cumhurbaşkanının onayını -bugün yarın- bekleyen
ve bir referandumla toplumu daha fazla kamplaştıracak olan bu pakette
Kürte ve onun yüz yıllık sorununa dair bir şey var mı?
Yok. Bu pakette Alevinin sorununa çözüm olabilecek bir şey var mı?
Yok. Emekçiye bir çözüm var mı Anayasa paketinde? O da yok. Erkek egemen
sisteme karşı kadının baskı ve şiddet cenderesi
altından kurtulmasına, çalışma, siyasal, sosyal yaşama
katılmasına dönük bir şey var mı? Bir madde, bir bent bile
yok. Hatta daha ileri giderek söylüyorum, bu pakette yatırımcıya
da bir şey yok. Bu pakette sanatçıya, gazeteciye, akademisyene,
aydına, yazara, çizere bir şey var mı? Yok. Ondan sonra, ne âlâ
memleket!
Başbakan ne diyor? HDP hayır
dediği için biz evet diyeceğiz. Ya, Allah aşkına,
aylardır bu paketi HDP mi hazırlıyor? Siz hazırlarken
hiçbir evet argümanı üretemediniz mi? Şu Hükûmetin, siyasi
iktidarın aylardır üzerinde yoğunlaştığı yüz
yıllık bir sistemde rejim değişikliğine giden bu
pakette bir evet gerekçesi yok mu? Böyle bir negatif meşruiyet üzerinden
varlık gerekçesi olabilir mi? Siyaset felsefesinde buna negatif
meşruiyet diyorlar. Doğrularına güvenmeyen,
başkasının karşıtlığı üzerinden kendini
var etmeye çalışıyor. Bu, bir siyasi iktidarın âcziyetine
tekabül ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız
Sayın Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, düşünün, varsa yoksa toplum
algısında oluşturulmuş olan bir Kürt fobisi ve bir siyasi
partinin, Parlamentonun üçüncü büyük siyasi partisinin
karşıtlığı üzerinden zorba bir yöntemle bir vesayetçi
dikta rejimi inşa edilmeye çalışılıyor. Keşke,
Başbakan bugün grup toplantısında konuşurken kendi
doğruları üzerinden iki cümle söyleyebilseydi. Hiç mi hukukçusu yok
bu partinin? Hiç mi doğru üretemediniz? 18 maddeden Kürte, Aleviye,
emekçiye, sanatçıya, yazara, çizere, ekonomiste, müteşebbise vaatte
bulunabilecek bir cümleniz yok mu yahu? Varsa yoksa HDP hayır
dediği için. Peki, HDP evet demiş olsaydı bütün
argümanlarınız bitmiş olacaktı. HDP hayır diyecek.
HDP, 80 milyon insanın bu işte maalesef faydasını
görmediği için hayırda karar kılacaktır diyoruz.
Bu anlamda verilmiş araştırma
önergesinin de lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyor,
bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı,
Isparta Milletvekili Sayın Süreyya Sadi Bilgiç.
Süreniz on dakika Sayın Bilgiç.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum.
Tabii ki bütün değerli hatiplere teşekkür
ediyoruz, onları dinledik. Ancak tabii ki bu değerlendirmelere
maalesef katılmak mümkün değil, hele Sayın Bökenin
konuşmasını dinlediğimde bu konuşmanın neresinden
tutacağımı gerçekten bilemiyorum çünkü teknik hiçbir
değerlendirmeye bu konuşmada rastlama imkânımız
olmadı. Çökmek, haraç mezat ipotek vermek, batık temizlemek, rehin
düzeni, işte bütçenin görünür kalemlerinin hazineye devri gibi kavramlar
üzerinden bir düzenlemeyi anlatmaya çalıştı ama maalesef elle tutulur
hiçbir tarafı yok; çok özür diliyorum bunu söylerken.
Paralel hazineden bahsediyorlar. Demek ki 40 ülkede
80 tane fon var, bu da şu anlama geliyor: Demek ki bu 40 ülkede de 80 tane
de paralel hazine var. Başka ülkelerde siz bunu kurduğunuzda bu ülkelerin
varlıklarını bir yapıda toplayıp ülkenin ekonomisinin
güçlenmesine, büyümesine, yapılandırılmasına, piyasa
regülasyonuna ayırdığınızda bu, doğru oluyor ama
maalesef yani işte bu boğaz köprüsünü de Türkiyeye
yakıştıramayanlar, aynı zihniyet bugün de yıllar sonra
maalesef geliyorlar bir varlık fonunu da Türkiyeye
yakıştıramıyorlar.
Bugün 7 Şubat, MİT krizinin beşinci
yılını yaşıyoruz. MİT tırlarına
baskına alkış tutanlar, MİT Müsteşarına operasyon
yapmaya çalışan paralel yapıya, FETÖye arka çıkanlar bugün
paraleli konuşuyorlar. İşte Ziraat Bankasının, Halk
Bankasının hazine hisselerinin bu Varlık Fonuna
aktarılmasını konuşuyoruz ama hatırlamanız
gereken bir şey var: İşte, 2001 kriz sürecine
baktığınızda toplam piyasa değeri 1 milyar
doların altında olan sadece Halkbankın Gezi olayları
öncesi, mayıs ayındaki piyasa değerinin -değerli
arkadaşlar- 13 milyar doları bulduğunu hep beraber biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Varlık
Fonu, büyük projelerin finanse edilmesi, kısa vadeli ekonomik
şokların ve finansal piyasalarda meydana gelebilecek
dalgalanmaların etkilerinin en aza indirilmesi noktasında sigorta
görevi üstlenecek bir kurumdur. Evet, az önce ifade ettim, dünya genelinde
40tan fazla ülkede bugünkü hacim itibarıyla da 7,4 milyar dolar seviyesine
ulaşmış olan bir varlık fonu bulunmaktadır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Trilyon...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla)
Türkiyede 2020 yılında da bu sürecin ve bu toplam tutarın da
yeni kurulacak fonlarla beraber 15 trilyon dolara yükselmesi de beklenmekte ama
öbür taraftan da Türkiyenin bütün bu sürece bazı cenahlar da seyirci
kalmasını istiyorlar.
Küresel dağılıma
bakıldığında fonların, doğal kaynak zengini Orta
Doğu ve Orta Asya ile ihracat ve finans merkezlerine odaklı Uzak
Doğuda yoğunlaştığı görülüyor. Doğrudur ama
değerli milletvekilleri, fon, Türkiye Varlık Fonu, Varlık
Yönetim Şirketi, Kanal İstanbul, nükleer santraller, savunma
projeleri ve diğer büyük projelerin hayata geçirilebilmesi için önemli bir
finansman kaynağı konumunda bulunurken Türkiye ekonomisindeki
yapısal sorunların çözümünün yanı sıra ortaya
çıkaracağı ekonomik güç sayesinde önemli bir dış
politika aracı, potansiyeli de taşımaktadır.
Darbe girişimi sonrası muhtemel ekonomik
ve finansal şokların ekonomi yönetiminin başarılı
performansıyla atlatılmasının ardından ulusal
varlık fonu kurulma sürecinin hız kazanması, Türkiye
ekonomisinin geleceği açısından önemli bir yer tutmaktadır.
Varlık Fonu, bu alanda kısa vadeli şokların etkilerinin
azaltılması, döviz kurları ve finansal piyasalardaki
dalgalanmaların olumsuz etkilerinin bertaraf edilmesi, tasarrufların
yatırımlara yönlendirilmesi, dev projelerin ve uzun vadeli
yatırımların hayata geçirilmesine ve belki de en önemlisi
finansman ve fonlama maliyetlerinin aşağı çekilmesinde çok
önemli bir katkı sağlayacaktır. Ayrıca, AR-GE, ileri
teknoloji üretimi ve stratejik sektörlerin güçlendirilmesi ve bu yolla ekonomik
büyüme ve kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi
açısından da Türkiye Varlık Fonunun kurulması ve etkin bir
biçimde işletilmesi son derece önem arz etmektedir.
Değerli arkadaşlar, hayata geçirilecek
mega projelerin finansmanının kamu kesimi üzerindeki
ağırlığını azaltması beklenen Varlık
Fonuyla özellikle savunma sanayisi ve yüksek teknoloji üretimi, sermaye
yoğun ve stratejik sektörlerin finansmanı da sağlanabilecektir.
Bu yolla hem yeni istihdam alanları açılacak, Türkiyenin ekonomik
büyümesine katkı sağlanacak hem de stratejik alanların
gelişiminin teşvik edilmesiyle dışa
bağımlılık azaltılarak yerli ve millî sektörlerin önü
açılmış olacaktır.
Değerli arkadaşlar, inanıyorum ki -en
kısa zamanda 200 milyar dolara ulaşmasını bekliyoruz fonun-
Varlık Fonu, orta ve uzun vadede Türkiyenin, ülkemizin hem finansal
piyasalardaki istikrarına hem de kalkınma çabalarına önemli bir
katkı sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlar, Varlık Fonuyla
ilgili olarak Hükûmetimizin gerçekleştirmiş olduğu hamlelere de
çok kısa değinmek istiyorum: 19 Ağustos 2016da kabul edilen
6741 sayılı Kanun ile kuruldu. Sermayesi 50 milyon olan bu fonun
kaynakları, Özelleştirme Yüksek Kurulunca özelleştirme kapsam ve
programında bulunan ve fona devrine karar verilen kuruluş ve
varlıklara Özelleştirme Fonundan fona aktarılması
kararı verilen nakit haklarından oluşmaktadır. Bu çerçevede
kabul edilen kararnamelerle Ziraat Bankası, Halk Bankası, BOTAŞ,
Borsa İstanbul, Türk Hava Yollarında bulunan hazine hisseleri
varlık fonlarına devredilmiş oldu. Bu devirle ilgili, kamuoyunun
da bilgilendirilmesi anlamında buradaki devirden kastedilen şey,
hazineye ait hisselerin devridir. Örneğin, Halkbankın yüzde 51,11i,
Türk Hava Yollarının yüzde 49,12si, Türk Telekomun yüzde 6,88i fona
devredilmiştir. Bu devri doğru anlamak ve Varlık Fonunu
kuruluş amacından bağımsız değerlendirmemek
gerekmektedir. Fonun temel amacı, sermaye piyasalarında araç
çeşitliliğine ve derinliğe katkı sağlamak, yurt içinde
kamuya ait olan varlıkların ekonomiye kazandırılması,
dış kaynak temini, stratejik ve büyük ölçekli yatırımların
da teşvik edilmesidir. Eğer siz kamuoyuna, devredilen firmaların
isimlerini sayıp devir gerekçesini, gerçekleştirilmek istenen
amacı anlatmazsanız kamuoyunu en basit şekliyle yanlış
bilgilendirmiş olursunuz, aldatmış olursunuz.
Gene, değerli arkadaşlar, bütçeyle ilgili
olarak bu kurumların Varlık Fonuna devredilmesiyle birlikte 5 milyar
liralık bir vergi kaybından söz ediyorlar. Değerli
arkadaşlar, burada herhangi bir şekilde bir vergi kaybı falan
söz konusu değil. Bu şirketler çalışmaya devam ediyorlar,
faaliyet gelirlerinden doğan vergilerini de devlete ödemeye tabii ki devam
edecekler. Burada herhangi bir vergi kaybı söz konusu
olmadığı gibi bunlar da özel bütçeli kuruluşlar
olmadığı için doğrudan bunların kazançlarından
bütçeye herhangi bir aktarımın da söz konusu olmadığı
net ve açıktır. Burada oluşabileceği söylenen, ifade
edilen, hayal edilen ve olmayan bu vergi kayıplarından dolayı
birtakım yeni vergilerin ihdas edileceğini falan söylemek hayal
görmekten öteye gitmemektedir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Temettüler ne
olacak?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) Evet,
tabii ki temettüyü konuşabiliyorsunuz Sayın Erdoğdu, çok
doğru. Yani Halk Bankası -söyledik işte- bizim dönemimizde 13
milyar dolar noktasına geldi, kamu zararı oluşturmuyor, kâr
ediyor, tabii ki bu temettülerin Varlık Fonuna devri ve buradan
ekonominin daha güçlü bir şekilde gelişmesi için
aktarılmasından daha doğal bir şey olamaz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Gelir
kayıpları ne olacak?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) Zaten
Varlık Fonunun kuruluş ana amaçlarından bir tanesi de bu. Bunu
hatırlattığınız için size de ayrıca teşekkür
ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ben
teşekkür ederim.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla)
Ayrıca, Varlık Fonuna aktarılan kaynakların kredi temin
edilmesi amacıyla teminat olarak gösterileceğine ilişkin
söylemleri de doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Şöyle düşünün: Yine, Türk Hava Yollarındaki hazine payları
üzerinden gidelim. Buradaki payların bir piyasa değeri var. Bu
değer, Türk Hava Yolları firmasının piyasadaki kârlılığı,
yatırım planları, pazar payı gibi unsurlardan
oluşmaktadır. Bu, bir varlıktır ve iktisadi bir değeri
vardır. Siz bu hisseleri bir yere teminat göstererek finansman
sağlayabilirsiniz ve bu, sizin ifade ettiğiniz gibi
varlıkların rehin edilmesi gibi bir sonucu doğurur ama siz
kamuya ait bu varlığı satmadan, elden çıkarmadan, rehin
veya teminata vermeden kanunla oluşturduğumuz Türkiye Varlık
Fonu AŞ bünyesine dâhil ederek birlikten güç doğar bakış
açısı içerisinde tek tek firmaların sahip oldukları kredibiliteden
daha geniş ve aynı zamanda da daha az maliyetli finansman
imkânlarını oluşturabilmesine imkân verebiliyorsunuz.
Hükûmetimizin de yaptığı budur. Bu noktayı iyi anlayabilmek
için bakış açımızı geniş tutmak, eski,
alışılagelmiş, klasik Dışarıdan kredi al,
proje yap. mantığından ziyade AK PARTİ hükûmetleri döneminde
Türkiyenin gündemine yerleşen mega projeler kavramını da iyi
kavramamız gerektiğini düşünüyorum.
Bu yapılanlar, az önce belirttiğim gibi
üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul, şehir hastanesi gibi mega
projeler için on, yirmi, otuz yıl vadeli çok büyük finansman
imkânları oluşturulabilir. Bu sayılan projeler, sizlerin de
bildiği gibi, kendi kendini zaman içerisinde amorti eden yapıya
sahiptir. Bu yapılarla, klasik anlamda teminat veya rehin vermeden
finansman imkânları çeşitlenecek, kamuoyunun da eli
rahatlayacaktır. Kaldı ki Varlık Fonunun tek amacı ve
işlevi, kredi olanaklarını genişletmek ve artırmak
değildir. Fon, kalkınmanın ve iktisadi büyümeye katkı
sunmak amacıyla çeşitli ve stratejik sektörlere yatırım da
yapacak ve gelir elde edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Bunun
en güzel örneği 865 milyar dolarlık büyüklüğüyle Norveçe ait
varlık fonudur. Küresel varlık fonları arasında ilk
sırada yer alan bu fonun dünyanın önemli şehirlerinde ofisleri
mevcuttur, Nestle, Royal Dutch Shell, Apple, Roche, Novartis gibi dünya
çapındaki önemli şirketlere de sermaye yatırımları
bulunmaktadır.
Diğer taraftan, bu fona devredilen bu
varlıkların inşallah önümüzdeki süreçte, tamamen Türkiye
Varlık Fonunun yapılandırma süreçleri tamamlandıktan
sonra, Türkiye ekonomisine yapmış olduğu katkıları da
dinamizmine yapacağı katkıları da hep beraber
gözlemleyeceğiz.
Ben, bu vesileyle tekrar Türkiye Varlık Fonu ve
Varlık Yönetimi Anonim Şirketinin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlara vesile olmasını diliyor ve Cumhuriyet Halk Partisi
önergesinin aleyhinde konuştuğumu da bir kez daha ifade etmek
istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bilgiç.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın hatip,
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisinin
konuşmacısı, hatibi Sayın Selik Sayek Bökeye FETÖye
destek verenler şimdi çıkmış bu kürsüde 17-25 Aralık
ve paralelden bahsediyorlar. demek suretiyle -daha birçok sataşma var
ama- cevap hakkı doğuracak bir sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Peki, size sataşmadan iki dakika
söz veriyorum.
Buyurun Sayın Böke. (CHP sıralarından
alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- İzmir Milletvekili Selin Sayek Bökenin, Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) Teşekkür
ederim Başkan.
FETÖyle kimlerin bir arada olduğu
bilindiği için ona cevap verme gerekliliği görmüyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Ancak, teknik bilgilerle ilgili
anlamamış olmaktan dolayı bir serzeniş duydum, bu
serzenişi giderme ihtiyacı duyuyorum.
Şimdi, o kadar karışık
yazılmış bir yasa teklifiydi ki, vatandaşı
doğrudan etkileyen bir olayı mümkün olduğunca
vatandaşın anlayacağı bir dile dökmeyi biz kendimize
sorumluluk görüyoruz. Burada işimiz vatandaşın derdini çözmekse,
yıllarca biriktirdiği varlıkları anlamlı bir işe
kullanmaksa, önce vatandaşa ne yaptığımızı
anlatabilecek basitlikte anlatmak, esas teknik bilgiyi kullanabilmekten geçer.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, izin verirseniz neresinden
tutulacağı bilinemeyen bilgileri hızlıca paylaşayım
sizlerle. 40 ülkede 80 fondan bahsediliyor. Bu ülkelerdekiler paralel
değil mi? deniyor. Bu ülkelerde paralel devlet de kurulmamış,
bizdeki açıkça paralel. Şöyle paralel: Bu ülkelerde cari fazla var. O
fazla bir yere kullanılamayınca, arttığı için bir fona
aktarılıyorlar veyahut da bütçe fazlası var, bir fazla
olduğu için, bunlar yatırım yapmak üzere bir fona
aktarılıyorlar. Bilmediğimiz bir fazla mı var? Sizin
bildiğiniz, bizden sakladığınız bir fazla mı
duruyor bir yerlerde? Eğer öyleyse o zaman bu fazlanın hemen bugün
açık edilmesi gerekiyor ki gerçek bir Varlık Fonu kurulduğuna
biz de ikna olalım, halkı beraber biz de ikna edelim. Bu ülkelerde
paralel değil çünkü açıkça varlığı bilinen, fazla
varlıklar buraya aktarılıyor ve yatırıma kanalize
ediliyor.
Şimdi, bir diğer bilgi: 5 milyar
liralık gelir aktarılmış. Bundan daha teknik bir bilgi
olabilir mi? Geçtiğimiz yıl bu kurumlar 5 milyar lirayı
vermişler. Böylece 5 milyar liralık bir servis ve hizmet
verebilmiş kamu. Peki, şimdi o 5 milyar yok oldu.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Niye
yok olacak?
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - Ne
yapacaksınız? Hangi vergiyle bunun yerine gelir
yaratacaksınız? Yaratmayacaksanız, bütçe
açığını 5 milyar daha
arttırdığınızda ortaya çıkacak
disiplinsizliği nasıl çözeceksiniz? Bunlar çok açık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) Sayın
Başkan, otuz saniye rica ediyorum.
BAŞKAN Otuz saniye olmuyor Sayın Böke.
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) Beş saniye
alsam, beş saniye?
BAŞKAN Sataşmada da böyle bir usul yok.
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) Peki, bir saniye
BAŞKAN Kayıtlara geçer.
Buyurun.
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) O zaman ben
sorayım buradan, soracak çok sorum var zira, çünkü
açıklayabilmiş değilsiniz, açıklamanız için de bizim çok
ihtiyacımız var.
Mesela Savunma Sanayiinden borç almak nereden
çıktı, neden borç alıyorsunuz, nereden bu yetkiyi edindiniz?
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Böke.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
anlayışınız için teşekkür ediyoruz.
Sayın hatibin konuşmasında
yaptığı bir diğer sataşma, sayın hatip
BAŞKAN Bir sefer sataşmadan söz verdik
Sayın Özel.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Böyle bir
şey olmaz! Böyle parça parça, perakende usulü sataşma olmaz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, Aykut
Erdoğdunun ismini anarak
BAŞKAN Sayın Erdoğduya
sataşmada bulunmadı Sayın Özel, verdiği bilgilerden
dolayı teşekkür etti.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, hayır.
BAŞKAN Evet.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Halk
Bankasını batırdın. dedi Sayın Başkan; rica
ederim ya, ben mi Halk Bankasını batırdım?
BAŞKAN Buyurun, sizi dinliyorum Sayın
Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Aykut Erdoğdu, Halk Bankası dönemimizde sizin
döneminizdeki gibi zarar etmiyor. dedi. Bizim böyle bir dönemimiz
olmadığı gibi, Halk Bankasını zarar ettirmekle,
batırmakla suçladığı Aykut Erdoğdunun bu cevap
hakkını kullanmaması durumunda
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sorun
yok o zaman Sayın Başkan.
BAŞKAN Burada sataşma yok Sayın
Özel. Sayın Erdoğdu bu konuyla ilgili açıklama ya da
bilgilendirme yapmak istiyorsa yerinden bir dakika söz verebilirim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Olur efendim.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun,
Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkan, adaletinizden hiçbir şüphem yok ama şimdi sayın
konuşmacı diyor ki: İşte, döneminizdeki Halk
Bankası
Meclisi bilgilendireyim: Arkadaşlar, eskiden görev
zararı vardı -bizim dönemimiz değildi- şimdi görev
zararının adı gelir kaybı konuldu, aynı zararlar devam
ediyor ve bu zararlar da -bilgi için söylüyorum, bu kötü bir şey
değil- mesela çiftçiden az faiz alıyorsunuz, esnafa sıfır
faizli kredi kullandırıyorsunuz, orada bir faiz farkı
doğuyor, işte, o fark görev zararı oluyor. Bu iyi bir şey,
esnafa veya çiftçiye verdiğimiz desteği gösteriyor ama öyle bir lisan
kullanıyorsunuz ki, öyle bilmeyenler Aman, çok büyük zarar var. diyor.
Gezi olayları diyorsunuz.
Arkadaşlar, Gezi olaylarında kur 4
kuruş düştü. E, şimdi Merkez Bankasına müdahale
ediyorsunuz, 60 kuruş birden gidiyor, 60 kuruş. Yani Geziye
çıkan o milyonlarca insanı böyle suçlamanın anlamı yok.
Yap-işlet-devret projesi diyorsunuz. Ya,
adı üstünde, yap-işlet-devret. Zaten adamlar finansmanı bulacak,
işletmeci finansmanı bulacak, size ne, devlet niye ona finansman
buluyor? Bu kadar açık bilgileri çarpıtmanın anlamı yok.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Erdoğdu.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Özel
anlatacağım kendisine.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke ve
arkadaşları tarafından, Ziraat Bankası, Türkiye Petrolleri,
PTT, BOTAŞ, Borsa İstanbul, TÜRKSAT, TÜRK TELEKOMun hazine
hisseleri, Eti Maden ile ÇAYKURun Varlık Fonuna devredilmesiyle ilgili
7/2/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme
önergesinin, Genel Kurulun 7 Şubat 2017 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi
dakika ara veriyorum ve sayın grup başkan vekillerini arkaya davet
ediyorum.
Kapanma Saati: 18.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 66'ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
C) Önergeler (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
(2/196) esas numaralı 13 Mayıs Gününün Maden İşçisinin Can
Güvenliği Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/83)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/196) esas no.lu Kanun Teklifimin İç
Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN Teklif sahibi olarak İstanbul
Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Süreniz beş dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İç Tüzük 37yle ilgili her teklifim nedense
saat yediden sonraya kalıyor Sayın Başkan. Aslında,
şimdi reyting rekoru kıracaktı yani televizyonun önünde
yüzlerce, binlerce, milyonlarca insan olacaktı ama maalesef, şu anda
yok, o yüzden de bütün motivasyonum gitti, onu peşinen size söyleyeyim.
İkinci olarak da şunu söylemek
durumundayım, bu şunu aklıma getirdi: Bazen Diyarbakır
uçakları İstanbulda en sondaki aprondan kalkıyor, yani
yirmi-yirmi beş dakika falan sürüyor gidişiniz uçağa. Uçakta
böyle, homurdanmalar falan oluyor. Hemşehrilerim Diyarbakır
uçağı olduğu için en sondan kalkıyor, değil mi? Yirmi
dakika, yirmi beş dakika bizi otobüsle oraya götürüyorsunuz? diyorlar.
Şimdi, yediden sonraya kalınca da aklıma bu geldi çünkü hep
yediden sonraya kalıyor ama sizin niyetinizin o
olmadığını biliyorum.
BAŞKAN Ben açıklama yaparım, siz
konuşmanızı yapın Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Tabii,
tabii.
Değerli arkadaşlar, 13 Mayıs gününün
maden işçisinin can güvenliği günü ilan edilmesi için bu kanun
teklifini vermiştim, o nedenle söz aldım.
Geçen hafta gerçekten çok üzüldüğüm bir olay
oldu. Ondan önce de, on beş, yirmi gün önce de Babamın
Kanatları adlı bir filmi izlemiştim İstanbulda, ödül alan
bir film. İnşaatlarda neler yaşandığı, iş
cinayetleri konusunda gerçekten çok öğretici bir sinema filmiydi ve ödül
de almıştı, onu izlemiştim. O sinema filminden çok
etkilendim. Aynı hikâye geçen hafta İstanbulda Esenyurtta
gerçekleşti değerli arkadaşlar. Yani, Parlamentonun bu işle
çok ilgili olmadığını biliyorum, iş cinayetleriyle
ilgili çok ilgili olmadığını biliyorum ama gerçekten içim
acıdı ve gözyaşı döktüm o haberi duyunca.
Vanda Yüzüncü Yıl Üniversitesinde okuyan Remzi
Ersu adlı bir 4üncü sınıf öğrencisi yarı yıl
tatilinde Vandan İstanbula gidiyor, yakınları orada, otuz saat
yol gidiyor otobüsle ve on beş gün, yirmi gün çalışacak, bir
harçlık edinecek, sonra tekrar dönecek, Vanda okuluna devam edecekti ama
Esenyurttaki inşaatta vinç düşüyor ve onun altında kalarak
yaşamını yitiriyor. Ölen, tıp fakültesi 4üncü
sınıf öğrencisi değerli arkadaşlar. Şunu dedim
kendi kendime ve yazdım da bunu: Lanet olsun bu yoksulluğa ve bu
yoksunluğa ki tıp fakültesi 4üncü sınıf öğrencisini
yarı yıl tatilinde Vandan İstanbula götürüp bin lira, 500 lira
çalışmaya zorlayan bu düzene lanet olsun! Bunu söyledim ve bu sözleri
de burada söylemek için söz aldım. Lanet olsun!
Yani, Türkiye'nin işi, büyük inşaatlar
sektör olarak. Büyük inşaatlar, inşaat sektörü çok önemli ama o
inşaatlarda yaşanan iş cinayetleri konusunda bir
duyarlılık var mı bu Parlamentoda? Vallahi yok, gerçekten yok bu
Parlamentoda, yaşanan dramlar konusunda. Harcı kanla
karılmış inşaatlardan mülk sahibi olmayı tek emel, tek
ideal hâline getirecek kadar mı yitirdik vicdanlarımızı? Bu
kadar mı betonlaştı kalplerimiz, bu kadar mı? Hiçbirini
görmüyoruz, hiçbirini, değerli arkadaşlar, neler
yaşandığını. Siyaset ve iktidar çürük bir inşaata
dönüştü, çürük bir inşaata, aynen bu şekilde, bütün bu
cinayetleri görmeyerek. Ve şu anda Parlamento da bunu görmüyor. Neler
yaşandığını bilmiyoruz. Ben isterdim ki bu
Parlamentoda Vanlı Remzi Ersuyla ilgili olarak birisi kalksın bir
konuşma yapsın, iktidardan bir başsağlığı
dileği gelsin. Var mı haberiniz? Yok. Bir sürü iş cinayeti
yaşandı, 13 Mayısta Somada olduğu gibi, dünyanın en büyük
ölümlü iş kazası. Neyle hatırlıyoruz biz onu,
iktidarı? Tekmeyle hatırlıyoruz, tekmeyle. Sadece bununla
hatırladık, tekme kaldı hafızalarımızda,
işçiye atılan tekme değerli arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar) Bunun dışında
herhangi bir vicdan ortaklığı, maalesef, burada yok.
Bakın, yakınlarını cinayette
yitirenler, iş cinayetlerinde yitirenler her ayın ilk pazar günü
İstanbulda meydanda toplanıyorlar; hepsi yoksul insanlar, hepsi
vicdan sahibi insanlar ve vicdan nöbeti tutuyorlar. 58inci
haftasıydı, pazar günü katıldım. Değerli arkadaşlar,
bakın, şu almanağı hazırladılar, 2016, yeni
çıktı bu. Bir sürü şeyler okuyoruz ama bu milletvekillerine,
özellikle AKPli milletvekili dostlarıma, arkadaşlarıma bu
almanağı okumalarını öneririm. Neler
yaşandığını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu,
tamamlayın, buyurun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Affınıza sığınarak bunu okumanızı öneriyorum
değerli arkadaşlar. Hangi hikâyeler var, neler yapmamız
lazım, hangi tedbirleri almamız lazım
Edinmeniz kolay,
alalım ki çürük inşaata dönüşen bu siyaseti kurtaralım.
Sadece rantı düşünmeyin, vicdanla, onurla hareket edelim ve
insanlarımızın iş cinayetine kurban gitmesini önleyelim.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Tanrıkulu.
Sayın Tanrıkulu, konuşma yaparken
özellikle konuşma saatinizin yayın saatinden sonraya
bırakıldığı konusunda bir eleştiri
yaptınız. Şunu belirtmek isterim ki kasti olarak yapılan bir
şey yok.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Biliyorum Sayın Başkan, ben de ondan söyledim zaten.
BAŞKAN Bunu özellikle bilmenizi isterim.
Sayın grup başkan vekillerinin Sayın
İdris Balukenle bir görüşme ve çay içme talepleri doğrultusunda
bu arayı -hem yemek arası olarak da değerlendirip- böylesi bir
fırsatı değerlendirmek istedik. Bir dahaki haftaya canlı
yayında inşallah seçmenlerinizle buluşursunuz, kusura
bakmayın.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Öyle
bir sorunum yok Sayın Başkanım, sağ olun.
BAŞKAN Tamam.
Şimdi, önerge üzerinde ikinci
konuşmacı Zonguldak Milletvekilli Sayın Ünal Demirtaş.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyor ve
hayırlı akşamlar diliyorum. Sözlerime hayırda hayır
vardır diyerek başlamak istiyorum. İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Sezgin Tanrıkulunun 13 Mayıs gününün maden işçisinin
can güvenliği günü ilan edilmesiyle ilgili verdiği kanun teklifi
üzerine söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, kömür bir ülkenin
ağır sanayisinin ve enerji üretiminin olmazsa olmazıdır
çünkü kömür, bugün için hem ağır sanayide hem de enerji üretiminde
kullanılan ana girdilerden birisidir. Bu sebeple, kömür üretimi bir
ihtiyaçtır. Sayıştay raporlarına göre, 2015
yılında Türkiye'de 33 milyon ton taş kömürü tüketilmiştir.
Bu taş kömürünün bir bölümü evlerde yakacak olarak kullanılmış,
bir bölümü ağır sanayide ve demir çelik sektöründe, bir bölümü de
termik santrallerde kullanılmıştır. Tüketilen bu taş
kömürünün 1,8 milyon tonu ülkemizde üretilmiş, 31 milyon tonu ise
dünyanın değişik ülkelerinden ithal edilmiştir. Nereden
ithal etmişiz taş kömürünü? Kolombiyadan, Rusyadan, Güney
Afrikadan ve daha birçok dünya ülkesinden ithal etmişiz.
Yaklaşık 4 milyar dolar da 2015 yılında para ödemişiz.
Kömür ithalatına son beş yılda ödediğimiz para ise
yaklaşık 20 milyar dolar.
Yani değerli milletvekilleri, taş kömürüne
ve linyit kömürüne ihtiyacımız var ama taş kömürü üretmiyoruz,
ithal ediyoruz. Taş kömüründe ithalata bağımlılıktan
kurtulmalıyız. Bunun için yer altı kömür madenciliğine de
önem vermemiz gerekiyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda Enerji Bakanım Kömür
üretiminde yerli üretime önem vereceğiz." dedi, gayet güzel bir söz.
Peki, bu uygulanıyor mu? Elbette ki hayır. İktidar yerli kömür
üretimine önem vermemektedir. Türkiye Taşkömürü Kurumunda
çalışan işçi sayısı 2002 yılında 22 bin
dolayındaydı, şimdi 8 binlere kadar düştü ve 2011
yılından bu yana Türkiye Taşkömürü Kurumuna işçi
alınmıyor oysa TTKnın işçi açıkları
giderilmelidir ve bu tablodan anladığımız şu ki AKP
iktidarının söyledikleri ile yaptıkları çelişiyor. Bu
olmaz arkadaşlar, yer altı kömür üretimini artıracak
politikaları uygulamalıyız.
Değerli milletvekilleri, ancak yer altı
kömür madenciliği dünyanın en ağır ve tehlikeli
işidir. Bu sebeple, kömür üretimini yaparken, üretimi artırırken
maden işçisinin yaşamını ve vücut bütünlüğünü ön
planda tutmalıyız, maden işçilerimizin iş kazasına
uğramadan yaşamlarını ve vücut bütünlüklerini güvence
altına almalıyız. Ancak, maalesef, Türkiyede işçi
hayatı ucuz, iş kazası rakamları korkunç, bilimin ve
teknolojinin son derece ilerlediği 2000li yıllarda
inanılmayacak rakamlar. Maalesef, on beş yıllık AKP
iktidarında yaklaşık 18 bin işçimiz iş cinayetlerinde
yaşamını yitirmiş durumda. Geçen yıl, 2016
yılında ölen işçi sayımız maalesef 1.970. Yine, geçen
yıl, biliyorsunuz, Siirt Şirvanda bakır madeninde 16 maden
işçimiz yaşamını yitirdi.
Değerli milletvekilleri, 13 Mayıs 2014
tarihinde Somada Türkiye tarihinin en büyük, en feci ve en dramatik maden
faciası yaşandı, 301 madencimiz yanarak feci şekilde
yaşamını yitirdi. Bu büyük maden faciası, iş
adamı, bürokrat, siyasetçi üçgeninin birlikte, zincirleme kusurları
ve ihmalleriyle ortaya çıktı. Akhisar Ağır Ceza
Mahkemesinde devam eden, sorumluların yargılandığı
davada alınan bilirkişi raporları kusur ve ihmaller zincirlerini
ortaya koymuştur ve şu anda yargılama devam etmektedir. Umuyor
ve diliyorum ki adalete ve vicdana uygun bir kararla tüm sorumlular kanunlar
çerçevesinde hak ettikleri cezayı alırlar ve adalet tecelli eder.
Ancak, değerli arkadaşlarım, bizlerin
görevi bir kez daha böyle faciaların olmasını önlemektir. Bu
sebeple, böylesine dramatik faciaların, böylesine büyük acıların
bir kez daha yaşanmaması için maden işçilerimizin can
güvenliğini sağlamamız gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) Toparlayabilmek
için kısa bir süre rica ediyorum.
BAŞKAN Sayın Demirtaş, lütfen
toparlayınız.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) İşte,
bunun yollarından birisi de böylesine büyük maden facialarını
unutmamamız ve unutturmamamızdır.
Bu sebeple, 13 Mayıs gününün maden
işçisinin can güvenliği günü ilan edilmesiyle ilgili kanun
teklifimizin kabul edilmesini diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, herkese
hayırlı akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Demirtaş.
Sayın Özel, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, 13 Mayıs Soma
maden faciasının yıl dönümünün Maden İşçisinin Can
Güvenliği Günü olarak ilan edilmesine ilişkin kanun teklifine
karşı çıkılmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
Sayın Tanrıkulu daha önce de defalarca Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından gündeme getirilen bir konuda, 13 Mayıs Soma maden
faciasının yıl dönümünün işçinin can güvenliği günü
olarak ilan edilmesine ilişkin hem kamuoyu
farkındalığını artıracak hem iş güvenliği
konusunda bir bilinç oluşturulmasına izin verecek hem de 13
Mayısta Somada hayatını kaybeden 301 maden işçisi
hemşehrimizin, canımızın aziz hatıralarını
yaşatacak, son derece doğru ve bu Mecliste görev yapan hiç kimsenin
karşı çıkmaması gerektiğini düşündüğümüz bir
teklifi ortaya koydular.
13 Mayıstan ders aldığımız
ve bir daha madenlerde 13 Mayıs gibi faciaların yaşanmaması
için görevimizi yerine getirdiğimiz söylenemez. Bu yüzden, bu kanun
teklifi oylanırken muhalefet partisinden bir milletvekilinin önerisini
reddetme refleksiyle değil de konunun önemine binaen
Ki Milliyetçi
Hareket Partisinin Sayın Grup Başkan Vekili de Manisalıdır,
ben de Manisalıyım, Manisalı olan, olmayan
Zonguldaktan bir
milletvekilinin konu hakkında söyledikleri dinlendi. Burada kanun da
oylanmıyor, sadece gündeme alınması ve önümüzdeki bir takvimde
Mecliste görüşülmesi teklif ediliyor. Soma faciasından hemen sonra
Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın vermiş olduğu bir önerge,
muhalefetten geliyor olmasına rağmen, iktidar partisi grup refleksi
oluşmadan kabul edilmişti. O günkü hissiyattan bugünkü hissiyata
baktığımızda, burada sayın milletvekillerimizden,
böyle bir şeyin
Bu, devlete külfet getirmeyecek ama geleceğe
ışık tutabilecek, katkı sağlayacak, can
kayıplarını ortadan kaldırabilecek bir bilinç yaratmaya
yönelik sembolik ama çok önemli bir tekliftir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bunun reddedilmemesi
gerektiğini bir kez de bir Manisa Milletvekili olarak, o acıyı
hepinizle birlikte yüreğinde hisseden bir milletvekili olarak Genel
Kuruldan hassaten rica ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özel.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun.
31.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 13 Mayıs
gününün Maden İşçisinin Can Güvenliği Günü ilan edilmesi
hakkındaki kanun teklifinin gündeme alınmasına olumlu oy
vereceklerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu 13
Mayıs gününün maden işçisinin can güvenliği günü ilan edilmesi
hakkındaki kanun teklifinin gündeme alınmasına olumlu oy
vereceğimizi ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
C) Önergeler (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, (2/196) esas numaralı 13 Mayıs Gününün Maden
İşçisinin Can Güvenliği Günü İlan Edilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/83) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Reddetmeyin,
kıymayın.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) 1 Mayıs var
zaten.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tutanağa geçmesi
açısından: Sayın Erkan Akçayın, muhalefet
milletvekillerinin tutumuna çok teşekkür ediyoruz ancak yine bir iktidar
refleksiyle reddedildi efendim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Serbest Bölgeler Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 443) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 443 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Şimdi tasarının tümü üzerinde gruplar
adına ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan.
Buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 443 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
serbest bölgelere gereken önem verilmemiştir, ihracat ve
yatırımlara da beklenen katkı
sağlanmamıştır. Serbest bölgelerin ülke ekonomisine
katkısı ve fonksiyonlarından ziyade, maalesef bazı serbest
bölgelerin faaliyetlerinin desteklenmesi veya serbest bölgelere verilen
imtiyazlardan menfaat sağlama üzerine odaklanılmıştır.
Bu yaklaşım, kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülmesi sırasında da ortaya konmuştur.
Ülkemizde faaliyet gösteren 18 serbest bölge ticaret hacmi düşüş
sergilemektedir. Serbest bölgelerde ticaret hacmi son beş yıldır
artış göstermemiştir. 2011 yılında 22,6 milyar dolarlık
ticaret hacmi 2015 yılı sonunda 20,2 milyar dolara gerilemiştir.
Ticaret hacmi 2014 yılında yüzde 3,5; 2015 yılında yüzde
9,7 azalmıştır. Serbest bölge ticaret hacminin -burada
dikkatinizi çekmek istiyorum- yüzde 35i serbest bölgelerden yurt
dışına yapılan ticarettir, değeri ise 2014
yılında 7,9 milyar dolardan 2015 yılında 7,5 milyar dolara
gerilemiştir. Gelinen nokta, serbest bölgeler ihracatının ve
yabancı yatırımların, dolayısıyla ekonomik
kalkınmanın destekleme aracı olma vasfını ortadan
kaldırmıştır. Zaten bu, Komisyonda farklı bir biçimde
ifade edilmiştir.
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı 23-24 Kasım 2016
tarihinde Komisyonda görüşülmüştür. Görüşmeler sırasında
AKPli üyeler tarafından verilen önergelerle tasarıdaki maddelerin
neredeyse tamamı değişikliğe uğramış veya
ortadan kaldırılmıştır. Tasarının toplam 19
maddesi AKP üyelerince verilen değişiklik önergeleriyle
değişikliğe uğratılmış, bu kapsamda 9 tane
madde tasarıdan çıkartılmış, Komisyona sunulan
tasarının sadece 5 maddesi değişmeden kabul
edilmiştir. Tasarının Komisyondaki görüşme süreci bugüne
kadar hiç görülmemiş bir şekilde cereyan etmiştir. Maddelere
geçildikten sonra, Komisyon çalışmalarına başkan
tarafından ara verilmiş, bürokratlar AKP grubu odalarında gece
boyunca iktidar partisi milletvekilleri imzasıyla sunulacak
değişiklik önergelerini hazırlamaya koyulmuşlardır.
Böyle bir olay vaki değilse özür dilemeye de hazırız.
Yanılmıyorsam, Komisyonda iktidarın 21 önergesi, 16 muhalefet
önergesi vardı.
Tasarının toplamı 24-25 madde.
Ayrıca, maddeler çekilince muhalefetin önergelerinin bazıları da
düşmüş. Kabul edilen 21 önergenin 19unda bir AKP vekilinin
imzası var. 19 imzalı önergenin 8ini aynı milletvekili tek
başına imzalamış. Bu milletvekilinin imzası olan
önergelerin 9u, sizin imzanızla gelen tasarının -yani
Bakanlığın, Bakanlar Kurulunun- istediğiniz veya
istediğinizi teklif ettiğiniz maddelerinin tasarıdan
çıkarılmasıyla ilgili. Sayın Bakanım, size söylemek
zorundaydım. Diğer Bakan hem hemşehrim hem dostumuzdu ama
bunları duysa çok iyi olacaktı, çok da üzülüyorum.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Milletvekili de
Bakanın hemşehrisi.
NECİP KALKAN (İzmir)
Yardımcısı var.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Bize göre,
çıkarılmasına ilişkin taleple ilgili ihtimallerden birisi
bunların tasarıda lüzumsuz addedilmesi, lüzumsuz görülmesidir. Bu
doğaldır, iktidar herhangi bir şey getirdiğinde tasarı
olarak, onu iktidar partisi milletvekilleri lüzumsuz olarak addedebilir, bu
doğaldır. Ancak, bunun savunulması gereklidir.
Bu milletvekili, iş adamı
arkadaşımız doğru da yapmış. Zaten Komisyonda,
muhalefetin tasarıya katkı vermediği, hep tenkit ettiği,
eleştiri yaptığı mealinde ifadeler kullandı. Hatta
Sayın Bakan bana döndü, Sakın alınma üzerine. der gibi de
işaret etti. Mesela 8inci maddeyle ilgili önergelerde böyle bir
düzenleme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması nedeniyle diyor
önergenin altında. Önergelerin hepsini aldım, istedim. Neymiş?
Böyle bir düzenlemeye ihtiyaç yokmuş, yani Hükûmetin getirdiği böyle
bir düzenlemeye ihtiyaç yokmuş. Diğerleri mevcut uygulamanın
devamı sebebiyle diyor, onun arzusu. Yani çıkarılması bir
tarafa, onlar gitti, gerek yok, diğerlerinde de ne varmış?
Mevcut uygulama devam etse daha iyi olurmuş. Şimdi, bunu bir Hükûmet
getiriyor, Hükûmete mensup Komisyon üyelerinden milletvekilleri de bunu
söylüyor. Siz bu kadar beraber oluyorsunuz. Yani bu şöyle
hazırlanmıştır: Sayın Bakan ile o milletvekili
arkadaş -hatta uçakla yurt dışına seyahate gittiklerini
söylüyorlardı- yolda ne konuşuyorlar Allah aşkına?
Bunları çıkarın. diye mi konuşuyorlar? Ya da Bakan
doğruyu mu söylemiyor bize? Bunun çok net bir şekilde
anlaşılması lazım. Hadi karar veremiyorsunuz, amenna, yani
olabilir, milletvekili istemeyebilir ama bu, iki gün, orada gece
yarısı konuşuldu. Daha önce de bunlar oldu, biz bunları
biliyoruz ama sizin yaptığınız işin
beğenilmediğini düşünerek veriliyorsa ona diyecek bir şeyimiz
yok.
Aslında -çok özür dileyerek söylüyorum Sayın
Bakan- Komisyonda yapılan, sadece ritüeli yerine getirmekti.
Bürokratları 2nci kata götürüp AKP Grubunda bunlara karar verdiğiniz
kanaati bizde var. Yanlış ise özür dileriz. de dedik. Biz bunun
daha önce nasıl geliştiğini başka tasarılardan da
biliyoruz, ben dört dönemdir milletvekiliyim. Bizim size Komisyonda
görüşmeler esnasında söyleyip sizin bize aranızda
Yani
Sayın Bakan Aramızda ağabey-kardeş ilişkisi var,
cevap vermem. dedi ama 3 kere, benim Bakanlıkta oturup buna
çalışmadınız, dolaşıyorsunuz. dememe
alındığını Sayın Bakan bizzat telaffuz etti ama
bu söylediklerim, bu anlattıklarım bu tasarıya iyi
çalışılmadığını gösteriyor. Yoksa hangi
bakan getirirse getirsin 24-25 maddelik tasarının yarısı
çıkar mı? Bırak, git. Demek ki yeterince vakit harcanmıyor,
çalışılsaydı bu tasarı bu hâle gelmezdi.
Burada bir de Komisyon Başkanına beni
bağışlasın- bir sitemim var. Biz birlikte
çalıştık, Sayın Başkan benim maiyetimde de
çalıştı -bunu bir şey vesilesi olarak da söylüyorum, müspet
anlamda- ama öyle bir olay oldu ki söylemesem bu ukde olarak içimde kalacak.
Biz birlikte çalıştık, benden muhalefet şerhi istiyorlar
-bakın kaç ay geçti- dedim ki Ya, komisyon raporunu verin. Komisyon
raporunu bana vermiyorlar. Ya, ben muhalefet şerhi yazacağım,
komisyon raporu olmazsa nasıl yazacağım? Hatta, Komisyon
görevlileriyle daha önceden başka konularda çok iyi
çalışmamıza rağmen birlikte, bizim
danışmanları sıkıştırıyorlar Yahu
şunu bir an önce yazın. diye, Vermeyin. dedim. Vermeyiz;
yazsınlar, öyle göndersinler baskıya, bunu net bir şekilde
söyledim. Hatta, ben şu sıranın en sonunda oturuyordum -o günkü
görüntüler de çıkar- Sayın Başkan da şurada 4üncü
sırada oturuyordu Ya, yeni âdet mi çıkarıyorsunuz? diye
Sayın Başkan bana söyledi. Arkasında da Plan ve Bütçe Komisyonunun
nesi var? Tecrübeli Başkanı var. Döndü, bir şeyler konuştu,
ne konuştu bilmem. Sağ olsun, bana geldi Ağabey sana
gönderiyorum. dedi, saat biri sekiz geçe bana geldi. Komisyonun görevlisini
nerede buldu, nasıl geldi
Tenkit için söylemiyorum. Bu yasa yapım
tekniği
Yarın bunlar kayda geçecek. Parlamento tarihini yazanlar,
kanun yapım sürecini ifade edenler Türkiyede bu konulara nasıl
çalışıldığını bilsinler diye kayda geçsin
istiyorum. Yoksa, benim bu kadar dostluğum olan insanlarla niye bu kadar
cebelleşelim, bir şeyler söyleyelim? Her zaman bir araya
geleceğiz.
Şimdi, bütün bunları söyledikten sonra,
müsaadelerinizle bir hususa daha değinmek istiyorum. İlk olarak,
Bakanlar Kurulunca 9/3/2015 tarihinde -dikkatinizi çekiyorum-
kararlaştırılmış olan bu tasarı, 22/4/2015
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ediliyor. Tasarı ekinde
imzası bulunan Bakanlar Kurulu üyelerinin önemli bir kısmı,
Ekonomi Bakanı da dâhil olmak üzere değişmiş. İç Tüzükün
77nci maddesi uyarınca hükümsüz sayılan anılan Bakanlar Kurulu
kararı hiçbir değişiklik yapılmadan 23/2/2016 tarihinde
Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü yazısı ve dönemin
Başbakanının imzasıyla tekrar Türkiye Büyük Millet
Meclisine geliyor. Kapak yazısında, ilgili Bakanlar Kurulu
kararının yenilenmesinin uygun görüldüğü ifade edilmesine
rağmen, yenilemeye ilişkin Bakanlar Kurulu kararını talep
etmemize rağmen -bakın söylüyorum, talep etmemize rağmen-
şu ana kadar bize hâlâ sunulabilmiş değil. Bir yerde vardır
bu, olmaması mümkün değil ama görmek istedik yahu, görmek istedik,
bunda ne mahzur var? Ya temin edilemiyor ya da bir başka bir şey.
Bunu bizim talep etmemiz en doğal bir şey. Komisyonda,
toplantıda dile getirilmiş ancak mezkûr Bakanlar Kurulu kararı
Komisyonda, toplantı öncesinde ve toplantılar sırasında
sunulamadı. Bu eksikliğe rağmen tasarının
görüşmeleri ne oldu? Tamamlandı. Tasarıda öngörülen düzenlemeler
ve yapılan değişiklikler ayrıca ne yapılabilir? Ele alınabilir.
Bunlarda arkadaşlarımız detaya girecek.
Sayın Bakan daha önce ihracatçı birlikleri
başkanıydı, ben de bu işten sorumlu müsteşar
yardımcısıydım. O zaman TİMle ilgili talep
ettiklerinin bugün tam tersini yapıyor, merkezîleştiriyorsunuz;
sıkıntıya giriyor. TİMle ilgili bütün maddeleri ne
yaptınız? Aşağı yukarı geri çektiniz.
Şimdi, burada dış ticaret,
sınır ticaretinden bahsediyorsunuz serbest bölgelerle ilgili.
Allahınızı severseniz, biz güney sınırına duvar
çekiyoruz boydan boya ya, insanlar nasıl serbest girip çıkacak?
Bunların vuzuha kavuşması lazımdı,
açıklığa kavuşması lazımdı, net olması
lazımdı, bilmemiz lazımdı. Bütün bunların
detayına girmek mümkün.
Geçen, TÜSİAD üyeleri Sanayi 4.0ı bize
Komisyonda anlatırken bir arkadaşımız sordu? Peki, ne
olacak bununla? Orta gelir tuzağından kurtulacağız.
dedi, ben de dedim ki: TÜİK yapıyor zaten bunu, sizin buna
uğraşmanıza gerek yok. İhtiyaç hasıl olduğunda
yeniden bir düzenleme yapıyor, düzeltiyorlar. Ondan sonra da o bürokrat
direndi mi gidiyor zaten, ona gerek yok. Hatta Komisyondaki bazı AKPye
mensup milletvekili arkadaşlar İşin ciddiyeti kaçmasın.
dediler, ben de TÜİK gayriciddi mi çalışıyor? dedim.
Tutanaklarda vardır bunlar.
Tabii ki bütün bunları söylemek mümkün ama
ifade etmek istediğim şu: Türk ekonomisinin algısı iyice
sıkıntılı; CDS primleri fırlamış, 27 Ocakta
son yatırım yapılabilir ülke yatırım notunu da
kaybetmişiz. Bunlardan hiç bahsetmeyeceğim ancak sırayla,
paraya, ithalata ve inşaata dayalı ekonomik sistem sürdürülemez hâle
gelmiş. Döviz kuru almış başını gitmiş,
enflasyon çift haneye tırmanmış, işsizlik ve faizler çift
hane, Reel Sektör Güven Endeksi kriz seviyelerine gerilemiş, Türkiyede
ekonomik darboğazın dinamikleri oluşmuş. Maalesef, on
beş senede geldiğimiz nokta bu; üzülüyoruz.
Sayın Bakan hakikaten vazifeli olduğu
alanın dışında daha çok demeç veriyor. Neler hakkında
veriyor? Faiz, kur, enflasyon; üçünün de hâli meydanda. Şimdi, hakikaten,
Sayın Bakan üçünü de konuşmasa daha iyi olacak ancak dış
ticaretle ilgili daha fazla bakanlığın mesai harcamasına
ihtiyaç var.
Kasım ayında, Komisyon toplantılarında
ben ikaz ettim Daha az gezin, daha çok dış ticaretin meseleleriyle
alakadar olun. dedim. Bakın, işe yaramaya başladı,
ihracat arttı. diyeceğim ama gerçekten öyle söylenildiği gibi de
değil. Ocak ayı ihracatı 10,5 milyar dolar olarak açıklandı.
TİM Başkanı bu yüzde 15 artışı rekor olarak
açıkladı. Esasen bir süredir o da ortalıkta gözükmüyordu, her ay
ihracat rakamlarını açıklamaktan vazgeçmişlerdi, bunu da
kamuoyuna duyurmuşlardı. Bu, esasen Türkiye için sevinilecek
değil, üzülünecek bir ihracat rakamı. Bizim aylık ortalama
ihracatımızın 12 milyar dolar olması lazım. Zira 2013
yılından bu yana ocak ayı ihracatına baksanız,
sırasıyla 11,5; 12,4; 12,3 milyar dolarken, 2016 Ocakta göçmüş;
9,5 milyar dolar.
Şimdi, kırk dokuz ayın rekor
artışından bahsediyorsunuz. 9,5ten yukarı çıkacak.
Nasıl olacak bu? Atılım yılı filan da ilan ederseniz
hakikaten gülünç duruma düşersiniz. Ben bunları yüreğim
sızlayarak söylüyorum, bunda da samimiyim. Ama biz bunları burada
söylemeyeceğiz de nerede söyleyeceğiz?
Bakın, Varlık Fonu konuşuluyor birkaç
gündür yoğun bir şekilde. Biraz daha aydınlansın diye o
konu hakkında pek görüş beyan etmedim ama şunu söyleyeyim:
Burada bir kadro tasfiye hareketi mi olacak, onu da merak ediyorum. Bunu
birilerinin bu kürsüde söylemesi lazım. Dışarıda fondan
anlaşılan ile burada icat edilen biraz daha farklı, birbiri
üzerine örtüşmüyor.
Şimdi, Kalkınma Bakanı OVPde ne yok
diyor? Revizyon yok. diyor. Allahtan korkun ya! Hiç mi Allahtan
korkmuyorsunuz? TÜİK ne hâle getirdi? Yeni millî gelir hesabı var,
yeni var. Zaten bu kadar kötü bir hâle geldi ki, biz oradaki bürokrat
arkadaşlara söyledik Bu zillete nasıl katlanıyorsunuz? Sonra
Bakan da oldu.
Bakıyoruz, döviz kuru artıyor. Döviz
kuruyla ilgili siz 3,52yi ne kabul ettiniz? Kabullendiniz, Bu bizim.
dediniz. Zaten Cumhurbaşkanlığı çevrelerinden de
danışmanlar bunları söylüyorlar. 3,52yi kabullenmiş
vaziyettesiniz. Bu geçenlerde çıkan kanun hükmünde kararnamede ne
vardı? Bayağı sıkıntılı şey vardı.
Bütün bu özel sektörün kamuya olan borçlarını buradan ne
yapıyordunuz? Çok sakat o da, kabulleniyordunuz. Bu farkı devlet
üstlendi. Hazine garantisi yok, görev zararı yok vesaire. Çok
sıkıntılı bir dönemdi.
Dolayısıyla, ben bu tasarının
çok faydalı olacağı kanaatinde değilim. Zaten
yarısından vazgeçtiniz, gelin, şunu doğru dürüst
inceleyelim, hep birlikte memlekete yararı olacak bir şeyi daha
hazırlayalım. Bunu çıkarın, zararı yok. Biz buna
muhalefet ediyoruz, komisyon raporuna da muhalefet ediyoruz. Neden? Bakan ne
söyledi, Başkan ne söyledi? Muhalefetin söylediğinden orada üç
satır, o da kimin söylediği belli değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız Sayın
Ayhan, açıyorum mikrofonunuzu.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, bütün bunları ifade etmek istedim.
Yine de bu tasarının -pek düşünmüyorum, ama- memleket için
hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bir de burada ifade etmek istediğim bir iş
var. Bu, özellikle bazı arazilerin alınmasıyla ilgili husus var
burada, o da çok hassas -Sayın Bakan Birkaç ufak şey
dedi ama-
onun da neticesinin ne olacağını takip etmek istiyorum, onu
ileride Sayın Bakanla da görüşürüm.
Ben yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ayhan.
Gruplar adına ikinci konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Tahsin
Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 443 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının
Komisyon görüşmeleri sırasında tam bir karmaşa vardı.
24 madde olarak Komisyona gelen tasarı 15 maddeye düşürüldü. Kalan
maddelerde de verilen önergelerle değişiklik yapıldı.
Görüşmelere defalarca ara verildi. Kurum ve kuruluşların
temsilcileri konuşmadı. Üstelik, kurum ve kuruluşların
görüşleri bize iletilmedi. Görüşmeler sırasında
değişiklik önergeleri dışarıdan bürokratlar
tarafından hazırlandı. Önergelerin gerekçeleri birbirine
karıştı. Önergelerde imzası olan milletvekilleri bu
önergelerin içeriğini açıklayamadı. Bakanlık, yeni madde
oluşturulmasına neden ihtiyaç duyduğunu anlatamadı. Bizim
verdiğimiz ve tasarıyı daha işlevli hâle getirecek
önergeler AKPli üyelerin oylarıyla reddedildi. Yani, bu tasarı, iyi
çalışılmamış, yasa yapma tekniği açısından
da uygun olmayan bir tasarı olarak önümüze geldi.
Ayrıca, Komisyon görüşmeleri
sırasında Türkiye İhracatçılar Birliğiyle ilgili
bölümün ilgili kurumlara gönderilmediğini öğrendik. Oysaki bu
düzenlemelerde TİMin bütün yapı ve işleyişi baştan
sona değiştiriliyor. Böylesine ciddiyetsiz, lakayıt bir ortamda
serbest bölgeler yasa tasarısı görüşüldü. Üstelik, bu
tasarı Kasım 2016da Komisyonda görüşüldü. Üzerinden iki ay
geçtikten sonra Genel Kurula geliyor. Komisyon görüşmeleri
sırasında alt komisyon kurulması ısrarla kabul edilmedi.
Doğal olarak merak ediyoruz, acele bir şekilde Komisyondan geçirilen
ve bu yasayla kaçırılmaya çalışılan şey nedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarıyı ilk elimize
aldığımızda 2 ayrı bölüm olduğunu gördük.
İlki, serbest bölgelerle ilgili düzenlemelerin olduğu bölüm,
diğeri de Türkiye İhracatçılar Birliğiyle ilgili.
İkinci bölümde amaç, Türkiye
İhracatçılar Birliğine kamu kurumu niteliğinde meslek
kuruluşu statüsü tanınmasıydı. Bu kadar özensiz bir
çalışma olur mu? Hangi hatadan başlayacağımı
bilemiyorum. İhracat bir meslek değil, faaliyettir. Bu faaliyette
bulunan sanayiciler kendi bulundukları bölgede sanayi ve ticaret
odalarına kayıtlıdır. TİMe kamu kurumu statüsü
tanırsanız bir çift başlılık olur, çift aidat ödenir,
bu niteliği haiz kurumlar karşı karşıya gelir. Bu da
sanayiciyi olumsuz etkileyecek bir durumdur. Üstelik kamu kurumu statüsü,
bağımsızlığı doğrudan etkileyen bir
durumdur. TİMe kamu statüsü tanınması, iktidarın,
Hükûmetin istediklerini yapan yandaş şirketlere ayrıcalık
tanınan bir tabloyu ortaya çıkarır. Kaldı ki bu tasarı
Komisyona geldiği andan itibaren, henüz düzenlemeler yasalaşmadan bu
söylediklerimin doğruluğu ortaya çıktı. TİM temsilcisi,
Komisyon görüşmelerinde bırakın düşünce ifade etmeyi, bir
sözcük dahi edemedi. TİMi kamu niteliğinde meslek kuruluşu
yapma çabası vardı. Ülkeyi bölmeye kalktığınız
gibi sanayicileri de bölecek bir uygulama bu. (CHP sıralarından
alkışlar) Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun yanlış
olduğunu anlattık. İhracatın bir meslek değil faaliyet
olduğu ve ne olursa olsun TİM için bunun olmaması gerektiği
konusunda ısrarcı olduk. Sanayiciler, ihracatçılar öyle bir
durumda ne olacaklardı? Özgürce çalışma mücadelesi vermek
yerine, kendileri büyüyerek ülkeyi büyütmeye uğraşmak yerine bürokrasiyle
uğraşacaklardı. TİM Başkanı,
anlaşılıyor ki bu tasarıyla ilgili olarak odalara bilgi
vermemiş. Zaten açıklamalarına bakıldığında
TİM Başkanı âdeta AKP sözcüsü gibi davranıyor, her ihracat
rakamı açıklandığında bunu Hükûmete yaranmaya
çalışan bir dille duyuruyor. TİM Başkanının
görevi ihracatı ve ihracatçıyı korumak, onların
yanında olmak, özgürce çalışma mücadelelerini desteklemek
değil midir? Siz ki ihracatçı ağlarken eğer bu görevi
layıkıyla yapmıyorsanız oradan ayrılmalısınız.
Biz burada ihracatçıyı savunuyoruz, biz burada sizi koruyarak bu
maddeyi tekliften çıkartıyoruz; duvardan ses geliyor, sizden ses
gelmiyor, baskı bu kadar büyük yani. İhracatçıların temsili
bu kadar düşük, bu kadar sönük ve bu kadar zayıf mıdır?
Özel ya da kamu fark etmez, ekonomide tüm bileşenler arasında bir
denge vardır. Bu dengeyi bozacak her hamle güvensizliği körükler, bu
da ekonomiyi daha da kötü hâle sokar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının ilk bölümünde ise serbest bölgelere
ilişkin düzenlemeler yer alıyor. Burada da tam bir muamma var, acele
kamulaştırma var, serbest bölge işletmecilerine vergi muafiyeti
var, yurt dışında serbest bölge oluşturulmasında
Bakanlar Kurulu tek yetkili. Serbest bölgeleri destekleyelim elbette,
teşvik edelim, vergi muafiyetleri sağlayalım ama bunu yaparken
neden acele kamulaştırma yapıyoruz? Bir şeyi yaparken neden
diğerini bozuyoruz? Çok ihtiyacınız varsa normal
kamulaştırma prosedürünü takip edin. Acele kamulaştırmada
ısrarınızın nedeni ne? Hatta soruyu şöyle
soralım: Son zamanlarda neredeyse bütün yasalarda acele
kamulaştırma olmasının sebebi ne? Bu tasarıda
kıyıların, tarım arazilerinin, askerî alanların,
çayır ve meraların acele kamulaştırma
dışında kalmasını istedik ama önergemiz reddedildi.
Merak ediyorum, acaba hangi kıyıyı beğendiniz de bu
yasayı getirip önümüze dayadınız? Acaba, hangi zeytinlikte
gözünüz kaldı da yarın, öbür gün birilerine peşkeş çekmeye
karar verdiniz? Bu ilk değil, son değil, AKPnin bu tür
uygulamaları nasıl kullandığı ortadadır. Bunun
olmasına nasıl müsaade edilir?
Bir diğer konu ise serbest bölgeleri kullanan
yatırımcılara sağlanan vergi muafiyeti ile vergi
dışı teşvikler. Bu madde de görüşülürken verilen bir
önergeyle kullanıcılara işleticiler ibaresi eklenmiştir,
tekrar ediyorum, işleticiler. Üstelik bununla ilgili olarak da basit bir
sözcük ilavesi açıklaması getirilmiştir. Bu madde
görüşülürken verilen bir önergeyle kullanıcılara
işleticiler ibaresi eklenmiştir. Konu elbette bu kadar basit ve
sıradan değildir. Serbest bölge üzerinde ticaret yapan
işletmelerin de vergi muafiyetinden ve teşviklerden yararlanması
sağlanacak. Burada nasıl bir üretim faaliyeti var?
Arkadaşlar, sıradan bir ticari faaliyet
vergi muafiyeti kapsamına neden alınıyor? Burada düşünmeden
edemiyorum, acaba iktidara yakın hangi alan serbest bölge ilan edilecek de
burası için imtiyazlar sağlanacak? Yani göz koydukları o yerler
var ya, onları birilerine rant sağlamak için kamulaştırmak
yetmiyor efendim. Bir de kime peşkeş çektilerse ona vergi muafiyeti
ve benzer ayrıcalıklar getiriyorlar.
Bir diğer konu da şu: Yurt
dışında serbest bölge oluşturulması. Sayın Bakan
konuşmasında Cibutiye bir serbest bölge kuracağını
söyledi. Bilenler parmak kaldırsın, Cibuti nerede? Serbest bölge
kurulacak ülke tercihi çok dikkatli yapılmalı, objektif kararlar
alınmalıdır. Ayrıca, yurt dışında oluşturulacak
serbest bölgelerin bakanlıklar üzerinden değil, bir kurum üzerinden
oluşturulması gerekiyor. Ancak bu şekilde yabancı bir
ülkede kurulacak serbest bölgenin Adan Zye her şeyini bilme ve denetleme
şansımız olabilir; aksi hâlde, yapılacak tüm iş ve
işlemler şaibeli olacaktır.
Bir diğer nokta, orada faaliyet gösterecek
şirketlerin seçimi ve o şirketlere verilecek teşvikler de çok
önemlidir. Oysa, bu yasayla hepsinde tek yetkili Bakanlar Kurulu
olacaktır. Burada faaliyet gösterecek şirketlerle ilgili ısrarla
sorumuza Sayın Bakan çelişkili yanıtlar verdi. Önce demonte
mallar dedi, sonra başka bir şey söyledi, Afrika pazarına
yakın olmak için dedi. Yani, Sayın Bakan da hangi şirket hangi
üretimle ilgili orada olacak bilmiyor. Çok merak ediyorum, kafanızda
hazırladığınız bu Cibutide faaliyet gösterecek
şirket kimdir? Nasıl teşviklerden yararlanacaktır? Bu
ülkede verdiğiniz ayrıcalıklarla yetinmediğiniz o
şirket hangisi? Cibutiyi biraz geçin, az ileride sola dönüp geri gelin de
Karsa kuralım serbest bölgeyi, Ağrıya kuralım, bütün
Türkiyeyi serbest bölge yapalım gerekirse.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; serbest bölgelere karşı değiliz çünkü serbest
bölgeler doğrudan döviz kazançlarıdır. İhracatın
artmasını, ihracat pazarlarının genişlemesini
sağlar. İstihdam artırır, yabancı sermayeyi çeker.
Çeker çekmesine de nerede çeker? Güvenli, demokratik, sağlam bir ekonomisi
olan ülkede çeker. Bu ülke güvenli mi, sağlam mı ekonomisi? Her gün
terör tehdidi var; her yanında savaş var, hem de bu savaşın
bilfiil içinde; her gün dış politikada U dönüşü var. Bizim
ülkemizde serbest bölgeler neye yarıyor biliyor musunuz?
İthalatın artmasına yarıyor sadece. Neden? Tüm bu
saydıklarımın yanı sıra, bir üretici için, yeni
pazarlar ayarlayan bir ticari işletme sahibi için cazip bir durum yok
çünkü serbest bölgede yatırım yapacak yabancı yatırımcı
için bir maliyet avantajı yok, zaten maliyetler her gün yükseliyor. Riski
böleyim. diye düşünmez adam, zaten yaşamak risk bu ülkede; iç pazar
çoktan çökmüş, bir dış pazar büyütme avantajı yok; ihracatçılar
kan ağlıyor, yabancılara dert anlatmaktan mal satamıyorlar.
Türkiyede 18 serbest bölge bulunuyor; bunlardan 2
tanesi kamu arazisi üzerinde kamu tarafından işletiliyor, 8 tanesi
özel sektör tarafından işletiliyor, 8 tanesi ise kamu arazisi
üzerinde özel sektör tarafından işletiliyor. Son dönemde dünyada
serbest bölgelere çok da rağbet edilmiyor. Şimdi, sizin pul, bandrol,
çöp, nakliye vergisi, teşvik gibi kılıflarla cazip kılmaya
çalıştığınız serbest bölgelerde asıl amaç
özelleştirme mi?
Türkiye'nin nasıl bir ekonomik durum içinde
olduğuna bir bakalım: Türkiye ekonomisi 27 çeyrek sonra,
2016nın üçüncü çeyreğinde ilk defa küçüldü; 2016 üçüncü çeyrek,
büyüme eksi yüzde 1,8. Ekonomik özgürlükte 15 ülkenin daha gerisine
düştük, 178 ülke arasında 79uncu sıradayız. İş
yapma kolaylığında 18 ülkenin daha gerisine düştük, 190
ülke arasında 69uncu sıradayız. Küresel rekabet gücünde 10
ülkenin daha gerisine düştük, 138 ülke arasında 65inci
sıradayız. Ahbap çavuş düzeni endeksinde 6 basamak daha kötüye
giderek bu düzenin en yaygın olduğu 8inci ülke olduk. Yolsuzluk
algısında 11 ülke daha gerileyerek 176 ülke arasında 75inci
sıraya geldik. Böyle bir ortamda Serbest Bölgeler Kanunu
Tasarısını yasalaştırsanız ne olacak ki? Ülkede
güven yok, huzur yok, sürekli uzatılan OHAL var, bitmek bilmez bir
başkanlık sevdası var. Tereddüt etmeden
uzatacağınız OHALin bu ülkenin ekonomisine ne kadar derin izler
bıraktığının farkında değil misiniz? (CHP
sıralarından alkışlar)
3 Ekim 2016da 3 lira olan dolar 3,83e kadar
çıktı, Türk lirası yüzde 25 değer kaybetti. TL, 3 Ekim
sonrası, 150 para birimi içerisinde en çok değer kaybeden 3üncü para
birimi oldu. TLnin 1 kuruş değer kaybetmesi şirketlerin 2,1
milyar TL kur zararı yazmasına neden oldu. Bu da önümüzdeki bir
yıl içerisinde ödenmesi gereken dış borçlarının 1,63
milyar TL artmasına yol açıyor. Yani, TLnin her 1 kuruş
değer kaybında Türkiye 3,73 milyar TL fakirleşiyor. Ekim
ayında yüzde 6,53 olan enflasyon aralık ayında yüzde 8,53e,
ocak ayında ise yüzde 9,22ye çıktı. Fiilî
başkanlığın provasını OHAL kanun hükmünde
kararnameleriyle yapan iktidar bunu da yaptı.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de Varlık
Fonuna devredilen kamu kaynakları var. Varlık Fonuna, gelecek
kuşaklar için, kullanmadığın kamu kaynakları
aktarılır; oysa AKP, bu fonu, kaynak sıkıntısını
gidermek için kullanmaktadır. AKP, yaptığı
açıklamalarla kamu kaynaklarını denetim varken
yönetemediğini itiraf etmiştir. Kamu kaynaklarını bu
şekilde daha etkin yöneteceğini söyleyenler, aslında
yıllardır kamu kaynaklarını, ekonomiyi yani bu ülkeyi
yönetemediklerini itiraf etmektedir. Buradan AKP Hükûmetine tavsiyem sakin
olmalarıdır çünkü yönetim zafiyetinin, başkanlık
hırslarının, halkın gündeminde olmayan konularla Türkiye
Büyük Millet Meclisini baypas eden anlayışın
yanıtını çok yakında millet kendilerine verecektir.
Yönetmeyi bilmeyenler gidecek, Türkiye çok yakın bir zamanda halkın
gündemine hâkim, millet iradesine saygılı, demokrasiyi özümsemiş
bir anlayışla yönetilecektir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasa yapma tekniğine uygun olmayan, AKP milletvekilleri,
hatta bakan tarafından bile tam olarak anlaşılmamış
olan, ülke gündeminden uzak bu tasarı acilen geri çekilmelidir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tüm milletimize hayırlı günler diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Tarhan.
Gruplar adına üçüncü konuşmacı
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili
Sayın Ahmet Yıldırım.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de 443 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde partim adına söz almış
bulunmaktayım. Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu 443 sıra sayılı Kanun
Tasarısı aslında 9 başlıktan oluşuyor: Son bir
iki yıldaki iktidar uygulamalarından çok sıkça bildiğimiz
acele kamulaştırma, işletmecilere muafiyet, işletme
sözleşmelerinin yenilenmesi yetkisinin Bakanlar Kurulundan alınarak
Ekonomi Bakanlığına verilmesi, yurt dışında serbest
bölgelerin kurulması, işletmecilere gelir ve kurumlar vergisinden
muafiyet, emlak vergisi muafiyeti sağlayan bir madde, sektörel
tanıtım gruplarının kapatılarak Türkiye
Tanıtım Grubunun oluşturulması, sektörel tanıtım
gruplarının Türkiye Tanıtım Grubuna devredileceği bir
başka madde ve Ekonomi Bakanlığının yetkilerinin
genişletilmesi.
Evet, şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonunda iki
yasama döneminde çalışmış bir milletvekili olarak
söyleyeyim: Maalesef, bu siyasi iktidar benzer ruha ve felsefeye sahip olan
çokça maddeyi Plan ve Bütçe Komisyonunda torba yasalar içerisine dercederek
Genel Kuruldan geçirerek yasalaştırmış oldu. Ancak,
özellikle AKP Hükûmetinin hemen hemen bütün rant içerikli uygulamalarında
başvurduğu en kolay yöntem acele kamulaştırma yöntemi. Rant
kokan her şeyde acele kamulaştırmayı maalesef görüyoruz. Bu
tasarıda da önümüze geliyor ve ilk maddede serbest bölgelerde Bakanlar
Kurulu kararıyla işletmeciler lehine bir yetki
kullanımının düzenlenmesi söz konusu. Bu iktidar, benzer bir
şeyi daha önce HES uygulamalarında da çok sıkça başvurulan
bir yetki olarak, başta mülkiyet hakkı olmak üzere, temel insan
haklarını yok sayan boyuta varıncaya kadar özellikle
yasalaştırıp geçirmişti.
Aynı şekilde Afet Kanunu, Maden Kanunu,
Turizmi Teşvik Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu gibi yasalarla
yaygınlık kazanan acele kamulaştırma yetkisini, biz bir de
özellikle Diyarbakırlılar olarak geçen yıl bu vakitler
Diyarbakırın Sur ilçesinden biliyoruz. Orada bize göre
insanlığa karşı suça tekabül eden suçların üstünü
örtmek ve oradaki işlenmiş suçların delillerini kaldırmak
üzere acele kamulaştırma yetkisi bir Bakanlar Kurulu kararıyla
çıkarılmıştır ve sonrasında, özellikle Surda
mağdur olan yurttaşların mağduriyetini katmerli bir
şekilde artıran uygulamaları, insanların kendi özel
eşyalarının alınmasına bile müsaade edilmeden hatta
bazıları da tescilli tarihî yapılar olan yapıların
ortadan kaldırılmasına vardıracak kadar acele kamulaştırma
uygulamaları biz görmüştük.
Şimdi buradan hareketle, şüphesiz, bir
ülkenin dünya ticaretinde etkin olabilmesi, bir ülkenin dünya ticaretinde
serbest dolaşımı teşvik edebilmesi için Serbest Bölgeler
Kanununun önemli olduğunu düşünenlerdeniz ancak
unutulmamalıdır ki bir ülkede, yalnız başına, serbest
dolaşım sadece yasalarla sağlanabilecek bir durum değildir.
Bir ülkede serbest dolaşımı ve uluslararası ticareti etkin
kılmak istiyorsanız, dış ticaret
açığınızı kendi lehinize kapatmak istiyorsanız,
yine bunun yanı sıra dünya ticaretinde etkin olmak istiyorsanız
bu yasalardan daha çok siz barışçıl bir ülke olan,
uluslararası sermayeye güven veren, istikrarı sağlayan,
yarınlara güvenle bakabilen bir ülke hüviyetine sahip misiniz, değil
misiniz; buna hizmet eden politikaları cari kılabiliyor musunuz,
kılamıyor musunuz?
Ya değilse şimdi, bu 443 sıra
sayılı Tasarıyla dünya ticaretiyle hemhâl olmuş
uluslararası ticari şirketler çok ilgilenmeyecektir, söyleyelim ama
ondan daha ziyade ilgilenecekleri bir şey vardır: Bu ülkeye turist
güvenle geliyor mu, bu ülkede ticaret hacmi giderek artıyor mu, bu ülkede
yabancı sermayeyi cezbedebilecek siyasi atmosfer ve koşullar var
mıdır, bu ülkede barış hâkim midir, bu ülke kendi iç
barışını sağlayabilmiş midir; müteşebbis,
özellikle de uluslararası müteşebbis olaya buradan bakacaktır.
Ya değilse burada muafiyet sağlanan, özellikle de sermayeye muafiyet
sağlanan birçok husus, özellikle sermayenin vergi yükünün hafifletilmesi,
buna mukabil emekçinin vergi yükünün artırılmasıyla
neticeleniyor.
Bakın, kangrene dönüşmüş ve tedavisi
bu gibi yanlış politik adımlarla daha da zorlaşan bazı
çarpıcı rakamlar üzerinden örnekler vereyim. Bugün Varlık
Fonuyla ilgili bir araştırma önergesi de görüşüldü. Hem bu
kanunla hem de o araştırma önergesine konu olan Varlık Fonuyla
ilgili birkaç örnek vereyim: Şimdi, halkımız korkunç vergilere
boğulmuş durumdadır. Yoksul halk, emekçi halk tamamıyla bir
vergi cenderesine alınmışken biz sermayeyi rahatlatan, onun
yükünü hafifleten, krizden en az hasarla hatta bazen de rant elde ederek
çıkmasını sağlayacak adımlar atıyoruz. Buna göre
şimdi bir örnek verelim: Bu ülkeye özellikle benzin ve mazotun giriş
fiyatı 1 lira olsun. Hani biz enerji ihtiyacımızın yüzde
90ını dışarıdan temin ediyoruz ve 1 liradan
alalım; Rusyadan, İrandan, Iraktan veya bir başka ülkeden
mazot ve benzini 1 liradan almış olsak bile bu vatandaşa pompada
benzin 2,79 liradan, mazot 2,11 liradan satılır 1 liradan ithal
etmiş olsak bile. Halk 1 TLye aldığı simit için ne kadar
KDV ödüyor? Yüzde 8 KDV ödüyor. Zenginler ise 5 milyon TLye, eski parayla 5
trilyona aldığı bir lüks yata yüzde 1 KDV ödüyor. Düşünün,
simidin KDVsi yüzde 8 ama 5 trilyonluk bir lüks yatın KDVsi yüzde 1. Bu,
sadece son birkaç ayda sermayenin sermayesine zenginlik katan, zengini daha
fazla zenginleştiren bir yasal tedbir olarak geliştirildi. Yine, 10
TLlik bir sigara paketinden 8,16 lira vergi alınıyor. Düşünün,
bir paket sigaradaki vergi yükü yüzde 81. Böyle bir şey olabilir mi?
Değerli milletvekilleri, buradan hareketle
bazı hususlara özellikle dikkat çekmek istiyoruz. Şimdi, bu
Varlık Fonuyla ilgili olarak çok fazla tartışma yürüdü bugün
ama biz Varlık Fonuyla alakalı olarak bir hususa daha dikkat çekmek
isteriz. O da özellikle yüksek sermayeye sahip ve kâr düzeyi de belli bir
limitin üzerinde olan şirketlerin Varlık Fonuna devredilmesi
neticesinde bu şirketler üzerinden Varlık Fonuna ne sağlanmak
isteniyor? İki şey olabilir: Bu şirketler, maliyeti yüksek,
sermayesi yüksek bu şirketler, Türk Hava Yolları, Ziraat Bankası
gibi şirketler ya satılıp yüksek gelir elde edilecek ya da bu
şirketler teminat gösterilerek daha fazla dışa
bağımlı hâle gelinecek.
Bakın, Varlık Fonuyla ilgili olarak
iktidar partisi adına konuşan hatip şöyle bir şey
söylemişti: Yeni vergi kalemleri çıkarmak artık hayal. dedi.
2002de bu ülkede dışa bağımlılık da hayal
olacaktı, 2002de AKP iktidara geldiğinde Ekonominin dışa
bağımlılığı artık hayal olacak. diye
söylenmişti. Şimdi soruyoruz: Bakın, 2002de gerek kamu gerekse
özel dış borç ne kadardı, bugün ne kadar? 2002ye göre kaç kat
dış borcumuz arttı bizim? Evet, AKP 2002den 2008e kadar
dış borcu giderek azaltan bir yol haritası izledi ama bu, onun
başarısı değildi. Hepimiz iyi biliyoruz ki AKP 2002de
iktidar olmadan önce Kemal Derviş döneminde imzalanmış olan bir
stand-by anlaşması vardı ve 2008e kadar -kendisinin
hazırladığı değil- Kemal Dervişin IMF ve Dünya
Bankası üzerinden hazırlamış olduğu stand-by
anlaşmasını harfiyen uygulayarak iktidarlarının ilk
altı yılında dış borcun azalmasına hizmet eden
bir başarı öyküsü yakaladılar ama bu başarı öyküsü
onların öyküsü değildi. Onlardan önce, o ekonomik kriz ve devalüasyon
sonrası Amerikadan gelerek bu ülkede dışarıdan Bakan olan
Kemal Derviş IMF Başkan Yardımcısıyken gelmiş,
böyle bir bakan olarak uluslararası finans kurumlarıyla sözleşme
imzalamış ve altı yıl o harfiyen uygulandığı
için dış borç giderek minimize olmuştu; AKP de bunu sanki
kendisi yapmış gibi millete yutturmaya çalıştı.
Hâlbuki iktidarının ilk altı yılında dış
borcu azaltmaya imza attıkları başarı efsanesi onların
başarısı değildi.
Bir diğer husus: Bakın, AKPnin özellikle
bir başkanlık sevdası, tek adamlık rejimini tesis etme
sevdasının üç aylık öyküsünü hepimiz burada neyi izleyerek
yaşadık? Şunu izledik arkadaşlar: Ben Plan ve Bütçe
Komisyonu üyesi olarak
Kasım ayının ilk haftasında
Sayın Maliye Bakanı, 2017 Merkezi Yönetim Bütçe Yasa
Tasarısı kapsamında geldi, 2017 bütçesini sundu;
yanılmıyorsam, hafızam beni yanıltmıyorsa
kasımın ilk günleriydi ve Maliye Bakanı 641 milyar lira olarak
bütçeyi sundu. O gün -hiç unutmuyorum, notlarımın arasına
almıştım- 641 milyar lira olarak Komisyonda 2017 merkezî yönetim
bütçesi açıklandığı zaman döviz, dolar kuru 3,07 idi ve ben
o zaman hesaplamıştım, bizim 641 milyar liramız 209 milyar
dolardı yani bütçe Komisyona sunulduğu gün bizim 2017 bütçemiz 209 milyar
dolardı. Bugün ne kadar biliyor musunuz değerli milletvekilleri? 165
milyar dolar. Daha biz o bütçenin bir ayını kullanmadan bütçenin
dörtte 1ini kaybettik, 209 milyar dolardan 44 milyar dolar kaybetmiş bir
ülkeyiz biz. O ara, Maliye Bakanı, bütçe görüşmeleri sürecinde
yaptığımız eleştirilere Bu, Türkiyenin sorunu
değil, bütün dünyada dolar karşısında bir değer
kaybı söz konusudur... Benden önceki hatip de ifade ettiği için çok
girmeyeceğim ayrıntısına ama şunu iyi biliyoruz biz:
165 ülke arasında dolar karşısında en fazla değer
kaybeden üç para biriminden biriyiz biz. Hiç de öyle değil. Hangi ülke iki
ayda veya bir yıllık bütçesinin daha bir ayını kullanmadan
bütçesinin dörtte 1ini kaybetmiş olabilir? Biz dışa
bağımlı olduğumuz bütün ürünleri dışarıdan
döviz kurları üzerinden alıyoruz, dolar ve euro üzerinden
alıyoruz. İki ayda bu ülkede döviz yüzde 30 artmış,
petrolü, doğalgazı dışarıdan biz bunlarla
alıyoruz. Arabaya doldurduğumuz benzinden
aldığımız gübreye, zavallı çiftçinin
aldığı tohuma kadar her şey dövize endekslidir;
inşaatçının demirine, çimentosuna vesairine hiç girmiyorum bile.
Hani bize ekonomide bir başarı efsanesi
Aslında, bu, bir başarı efsanesi değil, tam bir fiyaskodur.
İnsanlar aç, insanların karnı zil çalıyor, çocuklarına
rızkını götürememenin mahcubiyetini yaşıyorlar. Bu
ülkede 3 milyon insan, aileleriyle birlikte minimum 10 milyon insan kredi
kartı borçlarını ödemediği için takibata
alınmışlar. Böyle bir ülkeden siyasi iktidar gurur duyabiliyorsa
duyabilsin. Ben ne gurur duyabilirim ne de kendi ülkemden utanabilirim ama
ülkemin 80 milyon insanı adına üzülüyorum. Ülkemizdeki ebeveynlerin,
annelerin, babaların çocuklarının rızkını
götüremeyişi karşısında çocuklarına karşı
duyabileceği mahcubiyetten daha ağır bir psikoloji olamaz. Bu
iktidar insanlara artık psikolojik travmalar yaşatan bir iktidar
hâline gelmiştir. Kredisini ödemeyen, kredi
sınırlarının, borçlanma sınırlarının
son duvarına dayanmış insanlarla karşı
karşıyayız. Ne yapmaya çalışıyor?
Cumhurbaşkanı sürekli çağrı yapıyor: Merkez
Bankası faiz yükseltemez. Düşürmek istiyoruz ki konut kredisini, araç
kredisini, sağlık kredisini, eğitim kredisini ve bunların
kullanımını dahi cazip hâle getirelim. Şunu söyleyelim:
Siz kredideki faiz oranlarını sıfıra dahi düşürseniz
insanların borçlanma mecali kalmadı ya, insanlar perişan
durumda.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) - Bu nasıl mantık ya?
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Siz eğer
ödeyemiyorsanız, bana bir yıllığına, üç
yıllığına, beş yıllığına
sıfır faizle Türk parası üzerinden borç verseniz bile benim
gelirim yoksa, ödeyemiyorsam faiz oranı yüzde 20 olsa ne olur, yüzde 10
olsa ne olur, yüzde sıfır olsa ne olur? Ama, maalesef işte sorun
bu.
Nasıl mantık? Siz bana
ödeyemeyeceğim, borçlarımı kapattıktan sonra size
ödeyebilecek bir gelirimin olmadığı bir borcu verdikten sonra
bunun faiz oranının ne anlamı var? Sorun bu işte; ana,
kronik vaka. Bir vaka işte.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Asıl vaka sensin.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Ben rakamla
konuşuyorum ve iki dönem bu ülkede hazırlanmış bir, geçici
bütçe; iki, merkezî yönetim bütçesinin bütün aşamalarında yer
almış biri olarak söylüyorum. Ama siyasi ve ideolojik körlük
üzerinden değerlendirme yapıp inanmışlık ve
adanmışlıklar üzerinden körü körüne inanırsanız sonucu
bu olur.
Değerli milletvekilleri, şimdi bütün
bunlara rağmen -serbest dolaşım konumuz ya- bir de bir hafta
önce bu ülkenin Başbakanının vermiş olduğu bir demeci
hatırlatarak sizin bilginize sunmak istiyorum. Geçen hafta Sayın
Başbakanın Amerikanın yeni Başkanı Trumpa Meksika
sınırına örmüş olduğu duvarla ilgili söylediği
cümlenin hiçbir kelimesine dokunmadan söylüyorum, Sayın Binali
Yıldırım Trumpa söylüyor: Duvarları yükselterek hiçbir
sorunu çözemezsiniz. Ya, cumhuriyet tarihinin, hatta dünya tarihinin en büyük
duvarı şu anda Suriyede örülüyor ya. Siz hangi sorunu çözmeye
çalışıyorsunuz peki orada? Serbest dolaşımı
nasıl artırmaya çalışıyorsunuz? Neredeyse 784 bin
kilometrekarelik vatan toprağının güvenlik sorununu mu
aşmak istiyorsunuz? Siz, içte ve dışta rasyonel bir politika
izleyerek, barışçıl yöntemlerle iç ve dış
sorunlarınıza yaklaşarak, komşularınızla iyi
geçinerek, diyalog yolunu esas alarak, kendiniz için istediğinizi
dünyadaki bütün uluslar için isteyerek aşabilirsiniz. Aşırı
güvenlikçi politikalar, bu ülkeyi dünyada her geçen gün daha fazla tecrit eder
bir noktaya gelmiştir. Trumpın Meksikaya ördüğü duvarla
ilgili, bırakın bir tarafa
Bize ne Trump hangi ülkenin neresine
duvar örüyor? Eğer Trumpla ilgili bir şey söyleyecekseniz,
Trumpın Meksika sınırına ördüğü duvarı bir
kenara bırakın, bırakın o kararı siz, hani İslami
hassasiyetleri bütün seçimlerde seçim propagandası hâline getirmiş
bir iktidar, Trumpın İslam ülkelerindeki yurttaşların
Amerikaya girişiyle ilgili bir kelime etmemiş bir iktidardır. 7
Müslüman ülkenin yurttaşları o ülkenin vatandaşı olsa bile,
artık o ülkeye giremiyor; eşler ayrılıyor, kardeşler
ayrılıyor, ebeveynler ile evlatlar ayrılıyor, Müslüman
olduklarından ve dini kimliklerinden ötürü bu tecride,
ayrımcılığa, ötekileştirilmeye maruz kalıyor;
İslami hassasiyetleri kendi iktidarı için pespaye bir biçimde
kullanmış bu iktidar daha bugüne kadar bir kelime edebilmiş
değil. Niye susuyoruz acaba? Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde kendi
ülkemiz dışındaki bütün Müslümanları gözden çıkaran
bir madde mi var? Ya değilse Trumptan daha farklı bir rant
ilişkisiyle bir medet mi umuyoruz biz?
Bırakın Trumpın Meksika
sınırındaki duvarını -evet, biz dünyadaki bütün
duvarlara karşıyız- bu ülkede ülkenin sınırları
içerisinde yaşayan toplumlar arasına duvarlar örülmüş, ülke
kamplaştırılmış ve bir başkanlık sistemi
sayesinde insanlar birbirine artık siyasi rakipler gibi değil
düşman gibi bakar hâle gelmiş; eskiden birbirlerinin dertlerine,
sorunlarına, acılarına, sevinçlerine kayıtsız kalanlar,
birbirlerinin acılarına sevinir, nara atar hâle gelmiş ya. Ülke
maalesef bu hâlde. Varsa yoksa bir kişinin başkanlık hayali ve
içte, dışta bütün politikaların duvara çarpan bir sonucu. Biz
bırakalım Meksika ile Amerikalılar arasındaki
Şüphesiz mecalimiz yeterse onlara da bir barış
çağrısı yapalım ama biz önce kendi içimizdeki 80 milyon
insanın iç barışıyla uğraşalım diyorum ve
bu, Serbest Bölgeler Kanunuyla ilgi tasarıdan çok daha değerli bir
katkı sunacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Hani serbest bölgeler
üzerinden hem müteşebbisin hem de bu ülkenin parlak beyinlerinin
uluslararası prestijini artırmaya çalışıyoruz ya -son
bir bilgiyle bitireyim- sadece KHKlarla işten atılmış 95
bin insanın -akademisyen, aydın, yazar, çizer, bürokrat her ne
sebeple olursa olsun atıldı, amenna- bunların pasaportuna el
konuldu. Bakın, Serbest Bölgeler Kanununu tartışıyoruz ya;
95 bin kişiye yurt dışı yasağı koydu, yetmedi.
Bir örnek anlatayım size: Evet, ben de yirmi bir yıl akademisyenlik
yaptım. Bir akademisyenin -hiçbir zaman fikrî dünyamız uyuşmaz
ama- kendisine yurt dışı yasağı konmuş; eşi
üniversitede çalışıyor, eşinin bir uluslararası
sempozyumda bildirisi var. E, ben ceza alacağım, yurt
dışı yasağım olacak; eşimle ilgili hiçbir karar
olmadığı hâlde o da yurt dışına çıkamayacak.
95 bin aile bu hâlde; çocuklar okumaya çıkamıyor, eşler bilimsel
etkinliklerde bulunamıyorlar.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Gruplar adına söz bitmiştir.
Şimdi, şahıslar adına İzmir
Milletvekili Sayın Necip Kalkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
NECİP KALKAN (İzmir) - Sayın Meclis
Başkanım, Sayın Divan, değerli milletvekilleri; hepinizi
şahsım adına sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Efendim,
443 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının tamamı üzerine söz almış
bulunmaktayım.
Efendim, buraya gelirken bir araştırma
yaptım, notlardan İzmirde ve Türkiyede serbest bölgeler, nerede ne
var diye bir liste çıkardım.
Ben İzmir Ticaret Odasının Meclis
Başkanlığını yaptığım dönemde Ege
Serbest Bölge kuruldu. Bu Serbest Bölge kurulurken buraya en
aşağı 10 defa geldim, kurulsun diye yardımcı oldum. O
zaman da Serbest Bölgeler Genel Müdürü Yalçın Alaybeyoğluydu. Kaya
Beyle beraber gittik, geldik. Bir şeyi niçin bu kadar geriye dönerek
anlattım? O zaman, Serbest Bölgeyi kurduğumuzda İzmirde 1inci
yılında tam 380 kişi vardı. Şimdi, Ege Serbest
Bölgenin başındaki arkadaşı aradım, bana
söylediği rakam: Şu an İzmir Ege Serbest Bölgede sadece 19.250
kişi çalışıyor; bir.
Mersin Serbest Bölge 1987de kurulmuş. Antalya
Serbest Bölge 1987de kurulmuş. Ege Serbest Bölge 1990da kurulmuş.
İstanbul Atatürk Havalimanı Serbest Bölge 1990da kurulmuş.
Sonra Trabzon, Doğu Anadolu, Mardin, İzmir Menemen Deri Sanayi, Rize,
Samsun, İstanbul, Kayseri, Avrupa, Gaziantep, Adana, Bursa, Denizli, Kocaeli
Serbest Bölgeleri bu memlekette kurulmuş. Ve bugün son o 19 bin
kişinin Egede çalıştığı, 1987 senesinde sadece
380 kişinin çalıştığı serbest bölgelerdeki
bugünkü mevcut sayı 65 bin.
Serbest bölgeler ne ihracat yapıyor, onun da
rakamlarını vereyim: 2011 yılında 22 milyar 646 milyon
doların üzerinde ihracat yapmış, 2012de 23 milyar dolar,
fazlası var, 2012de 23, 2013te 23, 2014te 22,432 ve 2015te bir
düşüş olmuş, 20 milyar dolar yapmış ve
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hiç
değişmemiş, hep aynı.
NECİP KALKAN (Devamla) Olsun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İstihdam
artmış, ihracat artmamış.
NECİP KALKAN (Devamla) Olsun, hep var ya, hep
65 bin kişi var ya.
Şimdi, efendim, bu kanun
değişikliğini hazırlayıp -taslak hâlinde
getirdiğimiz- yapmamızın sebebi, dünyada serbest bölge
kavramı değişti, 1inci nesil serbest bölgelerden 4üncü, 5inci
nesil serbest bölgeye geçiş oldu. Bizim amacımız buradaki 20
milyar doları, 22 milyar doları 40 milyar dolar, 50 milyar dolar
yapabilmek. Bizim amacımız 65 bin kişiyi de 165 bin kişi
yapmak. Bizim amacımız bu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Üretmeden olmaz. Kaç tane
fabrika açtınız? Üretmeden olmaz.
NECİP KALKAN (Devamla) Bu kanun
değişikliğini, bu yeni kanunu getirmemizin sebebi bu.
Efendim, serbest bölgeler, bugüne kadar serbest
ticarette sağladıkları destek, yeni teknolojiler, istihdam
imkânları, üretim ve ihracatla ülkemizde ihracat ocağı hâline
gelmiştir ve önemli fonksiyonlar üstlenmiştir. Serbest bölge
kavramı ülkemize 1985 yılında gelmiştir. Bu kapsamda
serbest bölgelerde kurumlar vergisi, gelir vergisi, stopaj gibi pek çok
destekler ortaya konulmuştur. Bugün burada -esas konumuz bu- ihracatta
merkez olma gücünün sağlanması, bilgi transferinin temini, iç pazar
ve dış pazar entegrasyonunun, ilişkilerinin
artırılması hususlarında önemli değişiklikler
öngören bir kanun tasarısını görüşüyoruz. 2004 ve 2008
yılında Serbest Bölgeler Kanununda bazı değişiklikler
yapılmış, bugün geldiğimiz nokta itibarıyla kanunun
yapısında değişikliğe ihtiyaç duyulmuştur. Niçin?
O 4üncü, 5inci dereceye yükselenlerin arkasında kalmamak için. Niçin? O
20 milyar doları 50-60 milyar dolara çıkarmak için. Efendim, serbest
bölgelerin üretim gücü, üretim ve yatırım yeri olması
niteliğinin artırılması ve bu kapsamda öncelikli ve büyük
ölçekli yatırımların bu bölgelere çekilmesi gerekmektedir.
Efendim, değerli milletvekilleri, bu kanunda
neler var, onları anlatayım size. Yeni düzenlemeyle serbest bölgelere
stratejik ve büyük ölçekli yatırımlar çekilebilecek. Buralarda
yatırım kolaylaşacak, yurt dışında serbest bölge
ve dış ticaret merkezleri kurulabilecek.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Organize sanayi bölgelerinde
ihracat yapanlar ne olacak Necip Bey?
MELİKE BASMACI (Denizli) Cibuti ne olacak,
Cibuti? Nerede Cibuti?
NECİP KALKAN (Devamla) Serbest bölgeler
ihracatı ve üretimi artırmak, yabancı yatırımları
çekmek için cazibe merkezi hâline dönüştürülecek.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Cibutide mi ihracatı
artıracağız, istihdamı artıracağız?
NECİP KALKAN (Devamla) Demin
arkadaşların saydığı, Ahmet Beyin de
saydığı 9 tane madde var tabii, onları yapmazsak cazibe
merkezi hâline dönüştürebilir miyiz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Cibutiye yapıyoruz.
diyorsunuz.
NECİP KALKAN (Devamla) Yeni düzenleme serbest
bölgelere yatırım kolaylığı getiriyor. Stratejik,
öncelikli ve büyük ölçekli yatırımlara özel hesap ücreti, stopaj
esnekliği sağlanacak, serbest bölgelerde yaşanan
işleyiş sorunları sonlandırılacaktır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Damga vergileri de
kalkıyor mu serbest bölgelerde?
NECİP KALKAN (Devamla) Bir dakika efendim.
Yurt dışında serbest bölge
dış ticaret merkezi, özel bölge ve lojistik merkezleri
kurulabilecektir ve bu bölge merkezlerine yapılacak Türk
yatırımlarına devlet yardımı verilebilmesi konusunda
Bakanlar Kurulu yetkili olacaktır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ya, tek
başarılı olan yer İzmir, o da Hayır. dediği
için.
NECİP KALKAN (Devamla) Tamamı yurt
dışında verilmek üzere
Serbest bölgelerde verilecek lojistik
hizmetlere gelir ve kurumlar vergisi istisnası sağlanacaktır.
Bunları yapmazsak adamlar gelir mi? Tabii yapacağız bunları
yani.
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) Şu anda var
zaten bu.
NECİP KALKAN (Devamla) Bakanlar Kurulu
serbest bölge ilan edilen yerlerdeki arazi ve tesislerin acele
kamulaştırılması kararı alacaktır.
Tahsin Beyin dediği gibi Kim bilir kime?
filan, öyle bir şey yok. Hemen karamsar olarak, kötü olarak
bardağın boş tarafından bakmanıza da gerek yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama her şey acele
kamulaştırma
O zaman Kamulaştırma Kanununu
kaldıralım, acele kamulaştırma getirin.
NECİP KALKAN (Devamla) Devletin hüküm ve
tasarrufu altındaki yerler ile bunlar üzerinde bulunan bina ve tesisler
kiralanabilecek veya aynı süreyle kullanma izni verilecektir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Çok aceleniz var(!)
ŞAHİN TİN (Denizli) Vakit
kaybetmeyeceğiz, acelemiz çok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Nisana mı
yetişmesi lazım?
NECİP KALKAN (Devamla) Bir dakika
İhracattın artırılması,
üretimin teşvik edilmesi, yabancı yatırımcının
Türkiyeye çekilmesi, know how transferi, teknoloji girişinin
hızlandırılması anlamında, serbest bölgeler yenilik
anlamında, çok büyük önem arz ediyor. Serbest bölgeler, serbest ticarette
sağladıkları destek hizmetleri, yeni teknolojileri, uygulama
kapasiteleri, istihdam imkânlarıyla küresel ölçekte ve Türkiye'de önemli
kalkınma ve dış ticaret politikası araçları
arasında yer alacaktır.
Ayrıca, ihracatımızın en önemli
şeyi tanıtımdır. Bu kapsamda belirlenen ihracat
politikaları, hedef pazarlar, tanıtım faaliyetleri çerçevesinde
sektörel tanıtım grupları kurulmuştur. Tanıtım
faaliyetlerinin tek elden yürütülmesi gerçeği ortaya çıkınca bu
tasarıyla -demin söylediğiniz konu- 15 farklı tanıtım
grubu yerine Türkiye Tanıtım Grubu kurulmuştur.
Bu tasarının ülkeme, ülkemize faydalı
olması temennisiyle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kalkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayırlı
akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)
MELİKE BASMACI (Denizli) Hayırlı
akşamlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İzmir hep Hayır.
diyor efendim.
ŞAHİN TİN (Denizli) Evet diyor
evet.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bravo size Necip Bey.
İzmirli olduğun belli.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tebrik ederiz, İzmirli
hayır diyor. (CHP sıralarından Bravo! sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına ikinci
konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Serdal Kuyucuoğlu.
Süreniz on dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Serbest Bölgeler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde 18 adet serbest
bölgede, hâlen, yerli veya yabancı 2 binin üzerinde firma faaliyet
göstermekte. 350 milyar dolar civarında toplam dış ticaret
hacmimizin de 19 milyar dolarlık kısmı serbest bölgelerde
sağlanmaktadır. Bu rakam önceki yıla oranla yüzde 6
oranında düşüş kaydetmiştir, artmamıştır
yani sadece Ege Bölgede bir artış var yüzde 5lik, diğerlerinin
hepsinde düşme var. En büyük ikinci bölge olan Mersin Bölgede yüzde
16lık bir düşüş var maalesef.
Yine, bu bölgelerimizde istihdam edilen kişi
sayısı da 65 bin kişidir ve buradan
anlaşılacağı üzere de ülkemizin ekonomisi
açısından oldukça önemli olan bölgelerimizde daha fazla firmanın
faaliyet gösterebilmesi ve gerek dış ticaretimizin artması
gerekse de istihdamın artması açısından 3218
sayılı Serbest Bölgeler Kanununda bazı düzenlemelere ihtiyaç
duyulduğu görülmektedir. Elbette bu kanun tasarısı Komisyona
geldiğinde muhalefetin, ilgili kurumların, iş
dünyasının görüşlerinin dikkate alınması ve katkı
sunmalarına izin verilmesi çok daha sağlıklı bir
tasarının ortaya çıkmasını sağlayacaktı;
maalesef, bu, komisyonlarda gerçekleştirilmemiş.
Parti olarak ülkemize yapılacak yabancı
yatırımlara destek olunması, ihracatımızın
geliştirilmesi, istihdamın artırılması yönündeki
atılacak tüm adımların yanında olduğumuzu bir kez daha
belirtmek isterim. Bu tasarıda olumlu bulduğumuz yanları
desteklemekle birlikte, bazı endişelerimizi ve önerilerimizi de dile
getirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu acele
kamulaştırmadan ne anlamalıyız? Bildiğiniz gibi,
Anayasamızda devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
kıyılar, tarım arazileri, çayırlar ve meralar acele
kamulaştırma dışında bırakılarak koruma
altına alınmıştır. Bu nedenle bu
kamulaştırmalarda netlik olmalı ve devletin koruması
altındaki bu alanlarda acele kamulaştırma
yapılamayacağı açıkça belirtilmelidir.
Mersin gibi yine bir kısım serbest
bölgelerimizde kıyı kenar çizgisi yasası öncesi kenarda kalan
bölümlere de çözüm bulunmalıdır. Ayrıca, özel serbest
bölgelerdeki kamulaştırma bedellerinin talep eden firmadan
alınması, kamuya ait serbest bölgelerdeki
kamulaştırmanın da devlet tarafından yapılmasına
açıklık getirilmesi çift başlılığı da
önleyecektir.
Uluslararası ticarette rekabetin bu kadar
önemli olduğu günümüzde çıkardığımız kanunlar bir
yandan rekabette firmaların önünü açarken diğer yandan da ülkemizdeki
bazı değerlerin korunmasına yönelik olmalıdır.
Yine tasarıda, serbest bölgeleri kullanan
yatırımcılara getirilen vergi muafiyetinin üretim yapmayan,
sadece bölge üzerinden ticaret yapan işletmeler için de getirilmesi
hakkaniyetli değildir. Ayrıca, yurt dışında
oluşturulacak serbest bölgeler için kriterlerin belirlenmesinde objektif
olunması ve bu konuda ilgili kurumların görüşlerinin
alınması ve değerlendirilmesi de önemlidir. Serbest bölgelerde
yapılan yatırım, istihdam ve faaliyetlerin devamı
niteliğinde olan film endüstrisi hizmetleri, AR-GE ve AR-GEye dayalı
hizmetler ile döviz kazandırıcı diğer hizmet işlemleri
de gelir veya kurumlar vergisi istisnasına tabi olmalıdır.
Yine, serbest bölgelerde fason üretim yapan
firmaların çalışanları gelir vergisine tabi
tutulmaktadır. Oysaki Ekonomi Bakanlığından faaliyet
ruhsatı alarak serbest bölge sınırları içerisinde üretim
yapan fason imalatçıların istihdam ettikleri personelin ücretleri de
gelir vergisi kapsamı dışında tutulmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi,
seçim bölgem Mersin, serbest bölgenin kalbi illerden biridir ve Türkiyede ilk
serbest bölge 1987 yılında Mersinde kurulmuştur. Bölgem
özelinden başlayarak Türkiyedeki serbest bölgelerin tasarıda yer
almayan bazı taleplerini de dile getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada bir
fotoğraf görüyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanının,
Sayın Başbakanın cuma günü Mersinde bir
açılışı vardı, hastaneler açtı, billboardlarda bu
fotoğraf vardı. Yanlarında bir de Sayın Zafer Çağlayan
var. Sayın Zafer Çağlayan -ben rüşvetten bahsetmeyeceğim,
17-25 Aralıktan da bahsetmeyeceğim veya kol saatinden falan
bahsetmeyeceğim- Mersin Milletvekiliydi ve Sayın Bakanın
selefiydi, önceki Ekonomi Bakanıydı ve Mersinle ilgili 2011
seçimlerinde -hâlen beraber gezdiklerine göre kendisine sahip
çıkıyorlar, vaatlerine de sahip çıkıyorlar- Mersine 5 tane
yeni nesil serbest bölge vaadi var ama aradan altı sene geçti, Zafer
Çağlayan gitti, bu vaatlerin arkasında kimseler durmadı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Evet, bugün 18 tane serbest bölgemiz var. 2015
yılında 20 milyar liralık, 20 milyar 261 milyon liralık
üretim yapmışlar total, 2016da 19 milyara düşmüş yani 1
milyar 300 milyon civarında bir düşüş var.
Şimdi, Sayın Bakan, 18 tane serbest
bölgemizden 7 tanesi total olarak, ticaret hacmi olarak yüzde 82sini
teşkil ediyor, diğer 11 tanesiyse sadece yüzde 17sini yapıyor
yani bazı serbest bölgeler şunu gösteriyor ki ciddi olarak
çalışmıyor. O nedenle, çok miktarda serbest bölge
açacağınıza bunların daha rantabl, daha düzenli
çalışması için çalışmamız gerektiği
görülüyor.
Evet, yüzde 85 ihracat şartı var serbest
bölgelerde fason üretim yapanlarda. Şimdi, yüzde 85 ihracat
yaptığında vergi muafiyetinden faydalanıyor, yüzde 84 olduğunda
yok. Burada bir haksızlık var. O zaman bu rakamın yüzde 50ye
çekilip 50 ile 85 arasının da kademelendirilmesi lazım.
Yine, biliyorsunuz, uluslararası
taşımacılıkta motorin tesliminde KDV istisnası
sağlanıyor. Bu istisna bu tasarıyla düzenlenerek serbest
bölgelerden yabancı ülkeler arasında mal taşıması
yapan araçların da motorin tesliminde, Sayın Bakan, KDV indiriminden
yararlanması gerekir.
Yine, elektrik enerjisi üretimiyle ilgili, serbest
bölgelerde bu imkân yok. EPDK mevzuatında gerekli değişikliklerle,
düzeltilerek serbest bölgelerde de enerji dağıtım ve üretiminin
dâhil edilmesinin uygun olacağını düşünüyorum.
Yine, dolaylı vergilerden muaf tutulması
Serbest bölgelerin tabi olmadığı dolaylı vergiler,
değişik yorum ve uygulamalarla tahsil edilmektedir. Bu bölgelere
yapılan mal teslimleri ve verilen hizmetler katma değer vergisi, özel
tüketim vergisi ve özel iletişim vergisine tabidir. Serbest bölgelere
yapılan mal teslimleri ihracat sayılır ve hizmetlerin katma
değer vergisinden, özel tüketim vergisinden istisnalı olması
lazım. Bununla ilgili bir tereddüt var ise teminat alınır ve
ihraç yapıldıktan sonra o ürünle ilgili teminat çözülür.
Yine, serbest bölge adresli mallara yakın
limanlarda verilen terminal hizmetleri katma değer vergisinden, firmalar
tarafından üretilen Türk menşeli ürünler Ekonomi
Bakanlığınca düzenlenen koruma önlemleri uygulamasından
muaf tutulmalıdır.
Yine, başka bir kesinti var, TRT payı ve
enerji fonu kesintisi. Buna da, serbest bölgede satılan elektrikten enerji
bedeli üzerinden TRT payı ve enerji fonunun alınmasına da son
verilmelidir.
Değerli milletvekilleri, konuşmama son
verirken kanunun görüşülmesi sırasında bahsettiğim
eksikliklerin giderilerek yasanın daha yararlı ve uygulanabilir hâle
getirilmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kuyucuoğlu.
Sayın milletvekilleri, şimdi yirmi dakika
süre içerisinde soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. On
dakikalık süre içerisinde, sisteme giren sayın milletvekillerine süre
yettiği kadar söz vereceğim; geri kalan on dakikası Hükûmete,
sayın bakanlara ait.
Şimdi sırasıyla sayın
milletvekillerine soru sormaları için söz veriyorum.
Sayın Sarıhan, buyurunuz.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkan, Martin Luther Kingin şöyle bir sözü vardır, Herhangi
bir yerde adaletsizlik var ise bu her yerdeki adalete yönelik bir
tehdittir." der ve şöyle devam eder: Bir kişiyi doğrudan
etkileyen şey herkesi dolaylı olarak etkiler. Bu söz özerinden
giderek oradaki Sayın kadın Bakanımıza bir soru yöneltmek
istiyorum: Kirazda yaşanan olaylar, Kirazın iki köyünde
yaşanmış olan olaylar, yani kız çocuklarının
erken evlilikleri acaba Türkiye'nin geneli için bir tehdit değil midir? Bu
konuda alacakları önlem sadece oradan alınmış önlemler
olarak mı kalacaktır? Bunu sormak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Hürriyet
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu kanun tasarısında ve
aslında son dönemde gelen pek çok tasarıda acele kamulaştırmaya
dair hükümler yer almaktadır. Kıyılar, çayır ve meralar ile
askerî bölgeler acele kamulaştırma kapsamında birer birer yok
edilmektedir. Oysaki bu alanlar Anayasayla koruma altına
alınmıştır ve kamu yararının gözetilmesi
gerektiği belirtilmiştir. Bu kanunda serbest bölge ilanında
zaten normal kamulaştırma işlemi yapabiliyorken ısrarla
acele kamulaştırmanın getirilmesinde nasıl bir kamu
yararı bulunmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bayır
TACETTİN BAYIR (İzmir) Teşekkür
ederim.
Yeni kurulan Türkiye Varlık Fonu her tür
denetimden uzak, birçok muafiyetle donatılmış, doğrudan
Başbakanlığa bağlı, yasalarüstü bir şirket. Yani
yeni bir örtülü ödenek şekli gibi, sorgulanamaz. Dünyadaki örneklerde özel
sektör ve sendikalar gibi farklı temsilciler yer alırken, ülkemizdeki
yönetiminin, 4 kişinin de Hükûmete yakın olduğunu ve
kullandığı jölesiyle meşhur olduğunu biliyoruz. Sizce
bu yönetim tarzı doğru mudur?
BAŞKAN Sayın Zeybek
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Sayın Bakanım,
tarım kredi kooperatiflerinden, diğer çiftçi örgütlerinden ve
bankalardan faizli para alan çiftçilerimiz borçlarını ödeyemeyip
intihar ediyorlar. Şöyle ki: Bundan bir hafta önce, Samsunun Havza ilçesi
Ortaklar köyünde Murat Sağlam isimli bir yurttaşımız...
Allah rahmet eylesin, ailesine sabır diliyorum,
başsağlığı diliyorum. Bu, 21 bin lira para çekiyor
tarım kredi kooperatifinden, bunun 11 bin lira da faizi, oluyor 32 bin
lira. 32 bin lira parayı ödeyemeyen yurttaşımız onuru, şerefi
ar ederek intihar ediyor. Şimdi, böyle yurttaşlarımızın
namusu, şerefi adına, borcunu ödeyemeyerek ve
Namuslu
insanlarımızın borçlarını ödeyebilecek bir yol, yöntem
bulunamaz mıydı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Tarım kredi kooperatifi
bu borcun ödenmesi için, icra yoluyla tahsilat için defalarca yazı
gönderiyor, devamlı taciz ediyor. Bunların doğru
olmadığını belirtiyor, bu tür eylemlerden dolayı bu
tür yurttaşlarımızın intihar etmemesi için bir yol, yöntem
bulunmasını diliyorum.
Saygılarımı arz ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, ihracat
pazarlarının artırılması için sadece serbest bölge ve
serbest bölgelere getirilen imtiyazlar ihracatı
artırmayacağı gibi, ihracattan çok ithalatı artıracaktır.
Gerçekten Türkiye'nin ihracatını artırmak istiyorsanız
sanayicinin üzerindeki vergi yükünü düşürecek misiniz? Sanayicinin
kullandığı elektriğin maliyetini düşürecek misiniz?
Sanayicinin kullandığı buharın maliyetini düşürecek
misiniz? Sanayicinin lojistik maliyetlerini düşürecek misiniz? Bu saydıklarımı
yapmadığınız sürece ne kadar serbest bölge kurarsanız
kurun ne kadar imtiyaz verirseniz verin, ne istihdamı ne de ihracatı
artırabilirsiniz.
BAŞKAN Sayın Kayışoğlu
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Sayın
Bakan, görüşülmekte olan Serbest Bölgeler Kanunuyla ilgili tasarıya
göre, kurulacak olan bir serbest bölgede örneğin 100 işletme olsa, bu
100 işletmeden aynı zamanda kira geliri elde edilse bu kazanç vergiye
tabi olmayacak. Serbest bölgelerin teşvik edilmesi adı altında
bazı arsa sahiplerinin haksız kazanç elde etmesinin yolu
açılacak bu şekilde. Aslında sıradan ticari bir faaliyet
olan kiralama işleminin vergiden muaf tutulmasının nedeni nedir?
BAŞKAN Sayın Özdemir
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan Komisyon görüşmelerinde Cibutiye
serbest bölge kurulacağını ifade etti ancak buradaki serbest
bölgede hangi şirketlerin ne tür ürünlerle yer alacağına dair
net bir yanıt vermedi. Cibutide kurulacak serbest bölgede yer alacak
firmalar ne tür ürünlerle orada yer alacak? Şu anda Cibutide faaliyet
gösteren Türk firmaları hangileridir ve bu firmaların faaliyet
alanları nelerdir? Serbest bölge kurulması planlanan Cibuti
dışında başka ülkeler var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kuyucuoğlu
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Referanduma doğru gidiyoruz ancak her yerde
baskılar hissediliyor, valiler toplantıları yasaklıyor,
devlet görevlileri bu konuda çalışmalar yapıyor, taraf oluyor,
Hükûmet ve tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı kampanya
yürütüyor, devlet kaynakları ve örtülü ödenek kullanılıyor. Bu
nasıl adil referandum olacak?
Savunma Sanayi Destekleme Fonundan 3 milyar TL üç
aylığına fona devredildi. Bu fondaki paralar acaba -üç
aylığına devredildiğine göre- referandumda mı
kullanılacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Şimşek
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 1987 yılında Mersin
serbest bölge ilan edildi, Antalya turizm bölgesi ilan edildi. Bu bölgede
fabrikalar kuruldu. Fabrikalar kurulduktan sonra her işimizde olduğu
gibi kıyı kenar çizgisi geçirildi, birçok tesis kıyı kenar
çizgisinin içerisinde kaldı. Yıllardır bu mağduriyet
çözülmüyor. Yapılacak bir düzenlemeyle bu kıyı kenar çizgisi
içerisinde kalan tesislerin kıyı kenar çizgisi dışına
çıkartılması gerekiyor, yoksa bu insanların
mağduriyetini gidermemiz mümkün değil.
İkinci sorum: Serbest bölgede ticaret yapan
insanlara potansiyel suçlu gözüyle bakılıyor, kaçakçı muamelesi
yapılıyor. Kaçakçılık yapanların en ağır
şekilde cezalandırılması ama namusuyla, şerefiyle
ticaret yapan insanların da önünün açılması gerekiyor.
Birleşmiş Milletlere mal satacak esnaf,
her koliye 5 kilo şeker istiyor Birleşmiş Milletler, bizim
yönetmelikte diyor ki Her koliye 2 kilodan fazla şeker koyamazsın.
İnsanlar ticaret yapacaklar, ticareti niye engelliyoruz?
Birleşmiş Milletler 5 kilo istiyor, her koliye 5 kilo koysun.
Mersinde Sayın Bakanla toplantı
yapıyoruz, fabrikatörlerin Sayın Bakana sorduğu ilk soru
şu: Gümrük ve Ticaret Bakanlığı gümrük ve ticareti
engelleme bakanlığı mı yapıyor? Bu soruya da makul
bir cevap alamıyoruz, bu konuda yardımcı olmanızı
bekliyoruz.
BAŞKAN Sayın Tarhan
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sayın Bakan,
birinci sorum: Komisyon toplantısında OHALe
karşıyım. dediniz, hâlâ aynı noktada mısınız,
OHALe karşı mısınız?
İkinci sorum: Kamu ortaklığı ve
kamuya ait serbest bölgeler özelleştirme gündeminizde var mı?
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben Bakana teşekkür ederim. Neden? Bugüne kadar
burada görmüş olduğumuz tüm bakanlıkların kanunları
görüşülürken kadrolarında bu kadar kadın yoktu, onun için
kutluyorum.
Sorum şu: Üçüncü köprü
açıldığı tarihten bugüne kadar kaç araç geçmiştir?
Soru iki: Avrasya Tüneli
açıldığı günden bugüne kadar kaç araç geçmiştir?
Soru üç: Osmangazi Köprüsü
açıldığı günden bugüne kadar kaç araç geçmiştir?
Devlet garantisi bu üç köprüde ne kadardır ve mevcut olan bu garanti
karşılığında devlet zarar mı etmiştir, kâr mı
etmiştir? Eğer bu, araştırmayı gerektiren bir konuysa
bakanlar şu anda zaman yoksa bana yazılı cevap verirler mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çam
MUSA ÇAM (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Ziraat Bankası, Borsa
İstanbul, BOTAŞ, PTT, TPAO, TÜRKSAT, Eti Maden, ÇAYKUR, Varlık
Fonuna sizin imzalarınızla devredildi. Şimdi, Türk tarihinde bu
tip devirler çok önemlidir. III. Selimin padişahlığı
sırasında, 1793 yılında iradıcedit hazinesi
kurulmuş ve böylece Osmanlı İmparatorluğunda tek ve
merkezî hazine düşüncesinden ilk sapma ortaya çıkmıştır.
Bunu tersane hazinesi ve zahire hazinesi izlemiştir. Sonraki dönemlerde
hazine sayısı artmaya devam etmiştir. Mukataat hazinesi, mansure
hazinesi, redif hazinesi, darphane hazinesi ve maliye hazinesi bunların en
önemlileridir. Hazinelerin çoğalması Osmanlı mali sistemini
rahatlatmamış, tam tersine mali disiplini altüst etmiştir.
Hazine sayısının artmasının Osmanlı
İmparatorluğunun çöküşünde özel bir yeri vardır. 1839
yılında tek ve merkezî hazine sistemine geri dönülmüştür.
Şimdi, aradan yüz yetmiş sekiz yıl geçtikten sonra tekrar eski
hazine sistemine geri dönüyorsunuz. Bunda neden böyle bir karar
aldınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Son olarak Sayın Ayhan
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, Denizli Serbest Bölgede kaç firma
faaliyet gösteriyor? Son beş yılda kaç firma faaliyete
başladı? Yeni yatırım gözüküyor mu? Ne kadar istihdam var?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Evet, birinci soruyla ilgili
Tabii ki adalet
herkese lazımdır, adalet mülkün temelidir, adalet ülkenin temelidir.
Adaletle ilgili
Herkes adaletle davranmalıdır, herkes adaletle
hükmetmelidir. Bununla ilgili de, kimsenin bir diğerinden daha adaletli
olduğunu iddia etmek gibi bir iddia içinde de olmaması gerekir. Tabii
ki Ben senden daha çok eşitim, ben senden daha çok adilim, sen adil
değilsin. gibi kimsenin böyle bir şeye de hakkı yoktur.
Acele kamulaştırma, tabii ki, gerek genel
konuşmalar gerekse soruların içinde gelen en önemli sorulardan bir
tanesidir. Acele kamulaştırmaya tabi olmayan bölümler, gerek askerî
bölümler gerekse kıyı kenar çizgisi yani kıyı bölgeleri
gerekse meralar acele kamulaştırmanın tamamen kapsamı
dışındadır. Yani, burada acele kamulaştırma
yapılarak kamunun yani Türkiyenin varlığı olan bu alanlar
kamulaştırılarak özel sektöre veyahut da serbest bölgelerdeki
şirketlere peşkeş çekilecek gibi bir mantıkla
yaklaşmak, bence gerek özel yatırımlara gerek Türkiyedeki özel
sektöre gerekse üretime yapılan en büyük haksızlıklardan bir
tanesidir.
Bakın, şöyle anlatayım: Hepimiz gelip
geçiciyiz. Ben de özel sektörden gelen birisiyim. Burada Denizlili
milletvekillerimiz de var. Hâlâ şirketlerimiz özel sektör olarak da
faaliyetlerine devam etmektedir. Bu şekilde bakıyorum ben. Ben
emanetçisiydim, emaneti devrettim benden sonrakilere, buraya geldim ve ülkeme
genel anlamda da hizmet ediyorum. Bizden sonra gelenler de devredecektir ama
aslolan şudur: Özel sektör olsa dahi, şahıslara ait olsa dahi
bütün varlıklar bu ülkeye ve bu millete aittir; bu milletin ve bu ülkenin
envanterinde, aktifinde kayıtlı varlıklardır. Onun için,
eğer Türkiyeyi büyüteceksek, eğer Türkiyeyi
kalkındıracaksak bunu illa ve illa özel sektör eliyle yapacağız
ve illa üretim eliyle yapacağız. Tabii ki daha çok nitelikli
üretimle, daha çok yüksek teknolojiye dayalı, know howu, bilgisi,
teknolojisi, patenti bize ait, bizde olmayan teknolojileri de Türkiyeye
transfer ederek illa özel sektör eliyle yapacağız.
Tabii ki arkadaşlarımız bazı
bilgileri verdiler. Türkiyede 18 tane serbest bölge var. Bunların
bazıları kamu arazileri üzerinde, bazıları özel sektör
arazileri üzerinde ama Hükûmete verilen yetki bir bölgeyi serbest bölge ilan
etme yetkisidir ve şu andaki mantığımız tabii ki
zorunlu olarak, biraz önce Sayın Ayhanın da sorduğu gibi,
Denizli gibi bazı serbest bölgeler var ki buralar tam faal değil,
buralarda kamu işletmecisi olarak devam ediyoruz ama Türkiyede, aslolan,
biraz önce örnekleri verilen Mersin Serbest Bölgesi, Antalya Serbest Bölgesi,
İzmir ESBAŞ Serbest Bölgesi gibi tüm serbest bölgelerde aslolan tüm
bunların işletimlerini özel sektöre vermek, özel sektör eliyle
yapmak. Tabii, özel sektöre verdik de bunun mülkiyetini mi verdik? Hayır,
belirli bir süreyle oranın işletimini, operasyonunu, işlerinin
yapılmasını, altyapı hizmetlerinin
sağlanmasını, bunların tamamını özel sektör
eliyle yapmak. Yoksa onun dışında orada serbest bölgedeki tüm
devlet faaliyetlerini devlet olarak devam ettiriyoruz. Kapısında
Türkiye Cumhuriyeti gümrükleri, yani Gümrük ve Ticaret
Bakanlığımızın görevlileri, gümrük memurları var,
içeride de Ekonomi Bakanlığının memurları
tarafından içerideki tüm faaliyetler denetleniyor. Devlet bunu
yapmalı zaten. Kontrol etmeli, denetlemeli, gerektiğinde gümrük
vergisi veyahut da diğer vergi, rüsum ve harçlarını almalı.
Onun için burada yani acele kamulaştırma, derhâl burada
Ne olur özel sektöre, bu ülkenin sanayicisine,
iş dünyasına, iş temsilcilerine şunu yapmayalım.
Şöyle bir söz vardır bizde ve yanlış bir sözdür -ona belki
de böyle atasözü denmez- Çok mal haramsız, çok söz yalansız
olmaz. diye.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Evet.
MELİKE BASMACI (Denizli) Evet.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) - Ne olur bundan kurtaralım, bu ülkeyi bundan kurtaralım.
MELİKE BASMACI (Denizli) Biz de istiyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bunu
Cumhurbaşkanı söylüyor Sayın Bakanım.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Bakanım, sorulara gelin, hamaset yapmayın. Sayın
Bakanım, siz sorulara gelin, sorularımıza cevap istiyoruz.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Tayyip Beyin
lafıdır, Cumhurbaşkanının lafı.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Tayyip
Erdoğana söyle, o söyledi, Tayyip Beyin lafı,
Cumhurbaşkanının lafı,
Cumhurbaşkanınızın sözü.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Bu ülkenin bütün özel sektörü, bu ülkedeki 26-27 milyon Türk
vatandaşını istihdam eden özel sektörün tamamı
analarından emdikleri ak süt gibi helaldir, aktır.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Milletin
asıyla ilgilenen iş adamı buna dâhil mi?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Değerli arkadaşlar
HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) Sayın
Bakanım, siz el koyuyorsunuz kamunun varlıklarına.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
dinleyelim.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Ben sizlerin sorularını ve konuşmacıları
gayet rahat dinledim ve sürem içinde de sizlere elimden geldiğince
cevaplandırmaya çalışacağım.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Hiçbir soruya cevap
vermiyorsunuz ki siz, geyik yapıyorsunuz.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) - Yarın, ki birinci bölümün başında da, kapsamlı
bir şekilde serbest bölgelerle ilgili genel anlamda bir bilgi
vereceğim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Siz sorulara cevap
verin.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Hakikaten, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar Komisyonunun
Komisyon Başkanına, Divana ve bütün Komisyon üyelerine çok teşekkür
ediyorum. Serbest Bölgeler Kanunu çok sağlıklı bir şekilde
tartışıldı. Öncesinde Bakanlık olarak Komisyona bizzat
bilgi verdik, bilgi arz ettik. Sonra da Komisyon görüşmeleri
sırasında da bunu hiçbir sınırlamaya tabi
olmaksızın tartıştık. Kaldı ki, Serbest Bölgeler
Kanunu benden önceki diğer bakanlar zamanında yaklaşık
olarak on yıldan beri Türkiye gündeminde tartışılıyor
daha iyileştirmekle ilgili. Yani 2005 yılındaki en son olumsuz
düzenleme, onu da kabul ediyorum. Yani Avrupa Birliğine gireceğiz, Avrupa
Birliğinde serbest bölge yok. Dolayısıyla, Avrupa
Birliğinin ilerleme paketlerinde açılan gündem maddeleriyle ilgili
bir bölümünde, serbest bölgeleri biraz törpüleyelim mantığıyla
yapılmış olan düzenlemelerden dolayı serbest bölgelerimiz
geri gitmiş, ama şimdi yapacak olduğumuz, yani Meclisimizin
oluruna gelen, Meclisimizin iradesine gelen kanun tasarısında,
Serbest Bölgeler Kanununda önemli bir gelişme
sağlayacağız, sağlamaya çalışacağız.
Tabii, bitmeyecek. Gelişen dünya, dünyadaki tüm ekonomik sistemler çok
hızlı bir şekilde değişiyor, teknoloji
değişiyor, rekabet şartları değişiyor.
Bakın, son beş yıl içinde olan
gelişmeleri söyleyeyim ben size. Dünya ticaretinin, bugün Çinde
yaklaşık olarak yüzde 20si elektronik ticaretle yapılır
hâle geldi ve yıllık artış hızı yüzde 40. Bir
İnternet sitesi, web sitesi bir günde 18 milyar dolarlık ticaret
yapabilir hâle geldi, bir saatte 5,8 milyar dolarlık ciro yapar hâle
geldi. Dolayısıyla, dünyada değişen teknolojiye uygun yeni
hukuki düzenlemelerle serbest bölgeler ve dünya ticaretiyle ilgili
yaptığımız düzenlemeler olacaktır ve bunlar son derece
doğaldır.
İhracatla ilgili, 2017 yılı ihracat
seferberlik yılımız. İhracat seferberliğinde, 2016
yılının Ekim ayında yüzde 4, Kasım ayında yüzde
9,7; Aralık ayında yüzde 9,3lük bir ihracat artışı
sağladık, Ocak 2017de de bu artış trendimiz devam ediyor.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığının vermiş olduğu
rakamlar -altın dâhil söylüyorum- yüzde 18in üzerinde bir
artış. Evet, 2016 yılı Ocak ayındaki düşüklükten
kaynaklanan, baz etkisi sebebiyle de artış biraz yüksek görünmüş
olabilir ama net artışımız yüzde 10un üzerindedir ve
Şubat ayı itibarıyla da bu artışımızın
devam ettiğini hep beraber göreceğiz.
Değerli arkadaşlar, Cibutiyle ilgili
gerek konuşmacılar gerekse sizler de burada sorularla
Bakın, Cibuti Afrika Boynuzu dediğimiz,
Kızıldenizin en sonunda, en dar bölgede. Cibuti, yaklaşık
olarak 1 milyon nüfusu olan, o bölgede bir liman ülkesi olan, tarihten bugüne
kadar da ticaret merkezi olmuş olan bir ülke. Cibuti, aynı zamanda da
6 ülkenin askerî üssü olan bir ülke, 6 tane. Amerikasından,
Japonyasından Çinine, İtalyasından Fransasına kadar
bütün ülkelerin askerî deniz üssü ve hava üssünün olduğu bir ülke. Türkiye
olarak biz Cibutiye gittiğimizde Cibutide şunu gördük: Cibuti,
gerek Sudan gerek Somali gerek Etiyopya, Etiyopyanın arkasında da
Ruanda, Kenya, Uganda gibi Doğu Afrika bölgesinin de bir giriş
kapısı, tek limanı. Hakikaten de güvenli bir ülke. Dedik ki: Biz
burada bir Türkiye ticaret üssü kuralım. Orada herhangi bir Türk
şirketi şu anda faaliyet göstermiyor. Hedefimiz şu: Türkiyeye
Cibuti Hükûmeti tarafından Cibutinin en büyük limanına
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın Bakan,
tebrik ederim, on dakika konuştunuz, bir tane soruya yanıt
vermediniz.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Hepsine cevap veririz, merak etmeyin.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Tebrik ederim,
Süleyman Demirelden sonra rekor sizde.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Bakın, arkadaşlar, eğer sorulan sorular
arasında Cibutiden çok daha fazla sorulan varsa Sayın
Başkanımız süre versin
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Ya Sayın Bakan, 32 bin
lira yüzünden insan intihar ediyor, intihar. Bunun cevabını
istiyoruz.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Ona da cevap vereceğim Sayın Başkan süre verirse.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Değerli arkadaşlar, Cibutiyle ilgili, Cibuti Hükûmeti 5
bin dönümlük bir alanı, limana direkt teması olan bir alanı
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine tahsis etti.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Emlakçı gibi
bakıyorsunuz Sayın Bakan, işiniz gücünüz emlak.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Biz de orayı Türk şirketleri için bir, depolama; iki,
lojistik; üç, montaj ve oradan da Afrikadaki 7-8 tane ülkeye servis yapabilme
imkânı sağlayacak Türk ticaret bölgesi sağlayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Dünyanın
birçok ülkesinin Cibutide öyle istasyonu var. TİKA kara
parasının aklanma noktası Cibuti.
MELİKE BASMACI (Denizli) Aynen.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Sayın Başkan, son birkaç
BAŞKAN Sayın Bakan, son bir dakika,
lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Biraz önce değerli arkadaşımızın
söylediği
Tabii ki Allah kimseye vermesin. Yani, hiçbir şey insan
hayatından daha değerli değildir; hiçbir para birimi, dünyadaki,
yeryüzündeki para birimi ve değer birimi bir insanın bir
tırnağından daha değerli değildir. Samsunun Havza
ilçesinde adı geçen merhum vatandaşımızın, intihar
eden vatandaşımızın -intihar sebebinin- tefeciye
düşmüş olduğunu arkadaşlarımız söylediler.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Hayır, değil
efendim, tarım kredi kooperatifi.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Değerli arkadaşlar, bu, sizin iddianız.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Olur mu öyle şey?
BAŞKAN Sayın Zeybek, Sayın
Milletvekili, lütfen
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) - Bir değerli milletvekilimiz de Samsundan bir milletvekilimiz
de bana bu bilgiyi getirdi.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Ölenin arkasından öyle
konuşmayalım.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) O senin iddian. Nasıl senin iddiana saygı gösterildiyse
bu cevaba da saygı göstereceksiniz.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Olur mu öyle şey?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) 20 vatandaşımız aynı köyden
yapılandırmaya tabi tutulmuş. Bugün milyonlarca
vatandaşımızın borçlarıyla ilgili gerekli düzenlemeler
yapılıyor.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Tarım kredi
kooperatifinin icrası yüzünden oldu.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Sayın Başkan, geri kalanlarıyla ilgili de
yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Hayır, devletin
tefecilik yapmasından öldü.
BAŞKAN Sayın Zeybek, çok rica ediyorum,
lütfen
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Sayın
Başkan, kadın Bakanımıza da bir soru vardı, önemli bir
soru.
BAŞKAN Süre bitti Sayın Hürriyet, takdir
kendisinin, cevaplandırmayabilir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Yani böyle
bakanlara, kadın bakan, erkek bakan gibi ithamların da bu Meclise
yakışmadığını belirtmek lazım.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) O soruya
cevap vermiyor Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı.
BAŞKAN Sayın Hürriyet, bu kendisinin
karar verebileceği bir şey, ben bir şey söyleyemem,
yazılı olarak belki cevaplandırabilir.
Yazılı olarak
cevaplandıracağını ifade ediyor.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.12
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 66'ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
443 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan 439 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında
Cezai Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve
Suçluların İadesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/650) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 439)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan 440 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti Topraklarında Bulunan Rus Defin
Yerleri ile Rusya Federasyonu Topraklarında Bulunan Türk Defin Yerleri
Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/656) ile
Dışişleri Komisyonu ve Milli Savunma Komisyonu Raporları
(S. Sayısı: 440)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların olmayacağı
anlaşıldığından, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının, Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık Tezkeresi
ile alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 8 Şubat 2017 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.14