TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
67nci Birleşim
8 Şubat 2017
Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Şırnak Milletvekili Aycan İrmezin, Roboskide anma ve adalet
nöbetinin engellendiği iddialarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Erzurum
Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlunun, Türkiyenin Afrika
açılımına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Uşak
Milletvekili Özkan Yalımın, Uşakın Ulubey ilçesinde yer
alan Blaundos antik kentinin turizme kazandırılmasına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Uşak
Milletvekili Mehmet Altayın, Uşak Milletvekili Özkan
Yalımın yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- Uşak
Milletvekili Özkan Yalımın, Uşak Milletvekili Mehmet
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Mersin Milletvekili
Ali Cumhur Taşkının, Türkiyenin ilk şehir hastanesi
Mersin Şehir Hastanesinin açılışının
yapıldığına ve ülkeye hayırlı olmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Onursal Adıgüzelin, onlarca emektar hocası ihraç edilen
Mülkiye koridorlarında hüzün hâkim olduğuna ilişkin
açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, ekonominin önündeki engel ve zorlukların
nedeninin iktidarın söylediği gibi dış kaynaklı
olmadığına, çözümün anahtarının milletin referandumda
kullanacağı hayır oyları olacağına ilişkin
açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, iktidarın, yat, kotra ve teknelerden
alınan yüzde 18lik KDVyi yüzde 1e indirmesine, yüzde 8 olan özel
tüketim vergisini tamamen kaldırmasına rağmen elektrik ve doğal
gaz faturalarındaki yüzde 18lik KDVyi indirmediğine ilişkin
açıklaması
7.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, ulusal
varlıkların, tarihî birikimlerin bir holding gibi yönetilecek bir
fona devredildiğine ve doğal koruma alanlarının
yapılaşmaya, ranta açılmaya
çalışıldığına ilişkin açıklaması
8.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, 686 sayılı
KHKyla birçok değerli akademisyen, sanatçı ve hocanın ihraç
edildiğine ve iktidara bu kanun hükmünde kararnameler
yanlışından dönülmesi için seslendiğine ilişkin
açıklaması
9.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın,
insanın sevgiye ve hürmete layık bir varlık olduğuna ve
zedelenen, yıkılan insan onurunu yeniden onarmak için herkesin
üzerine düşeni yapması gerektiğine ilişkin
açıklaması
10.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Keşan Orman
İşletmesi sorumluluğunda bulunan Çamlıca, Kadıköy ve
Pırnar köy sınırlarında yer alan 4 bin hektarı
aşkın genç çam ağacının tıraşlanarak düz ara
kesiminin yapılmasına ilişkin açıklaması
11.- Giresun Milletvekili
Bülent Yener Bektaşoğlunun, imamların ve diğer din
görevlilerinin referandum süresince dini siyasete ve iktidarın
çıkarlarına alet etmelerinin önüne geçilip geçilmeyeceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
12.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, 686 sayılı KHKyla
işten atılan kamu görevlilerinin birçoğunun Atatürkçü, sol,
sosyal demokrat dünya görüşüne sahip kişiler olduğuna
ilişkin açıklaması
13.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, kamuda insan kıyımına
devam edilerek 686 sayılı KHKyla 4.464 kişinin mesleklerinden
ihraç edildiğine ilişkin açıklaması
14.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, vatandaşın referandumda neden
evet demeyeceğini anlatan bir şiir okumak istediğine
ilişkin açıklaması
15.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, atama bekleyen öğretmenler ve
ailelerinin bir an önce sürecin sonuçlandırılmasını
beklediğine ve mağdur olan öğretmenlerin durumuyla ilgili
incelemelerin hangi aşamada olduğunu öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
16.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın, Kırklarelinin Vize ve
Pınarhisar ilçelerinin çevre yollarının ne zaman
yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
17.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, kanun hükmünde kararnamelerin
olağanüstü hâlin gereklerini fazlasıyla aştığına
ve iktidarın bu kanun ve hukuk dışı uygulamalardan
vazgeçmesini beklediğine ilişkin açıklaması
18.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, AKPnin, başkanlığın
faturasını ülkeye, eğitim sistemine, bilim adamlarına
ödetmeye devam ettiğine ve son yayımlanan KHKnın getirilmek
istenen otoriter rejimin ve tek adam düzeninin ayak sesi olduğuna
ilişkin açıklaması
19.- Hatay
Milletvekili Hilmi Yarayıcının, bilim ve sanat dünyasından
yüzlerce akademisyen ve binlerce öğretmenin ihraç edilmesine ve
iktidarın bilime, sanata, düşünmeye
düşmanlığının artık zulüm kavramını
bile aşacak şekilde gösterildiğine ilişkin
açıklaması
20.-
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın, 686
sayılı KHKyla bir gecede binlerce kişinin işine son
verildiğine ilişkin açıklaması
21.- İzmir
Milletvekili Murat Bakanın, Cumhurbaşkanının ABD
Başkanı Trumpla yaptığı kırk beş
dakikalık telefon görüşmesinin içeriğinin çok önemli
olduğuna ve CIA Başkanının Türkiyeyi ziyaret etmesinin
nedenini öğrenmenin Parlamentonun ve milletin en tabii hakkı
olduğuna ilişkin açıklaması
22.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun, Varlık Fonuna
devredilen ÇAYKURun devletin elinden çıkmasının o bölgede
Türkiye çaycılığının bitmesi anlamına
geldiğine ilişkin açıklaması
23.- Uşak
Milletvekili Özkan Yalımın, haksız yere görevden alınan
kişilerin bir an önce görevlerine iade edilmesini talep ettiğine,
siyasi propaganda yapan imamın emekli edilmesi ve camilere siyasetin
sokturulmaması nedeniyle Diyanet İşleri Başkanına
teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
24.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, halkın yarısından
fazlasının Anayasa değişikliğinin içeriğinden
habersiz olduğuna ve Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun tüm siyasi parti liderlerinin toplanıp
halkın canlı olarak izleyebileceği bir açık oturum yapma
çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması
25.- İzmir
Milletvekili Müslüm Doğanın, Manisada HDP il eş
başkanlarının da içinde bulunduğu 54 kişinin tam on
bir aydır mahkeme önüne çıkarılmadığına
ilişkin açıklaması
26.- Isparta Milletvekili
Sait Yücenin, 27 Mayısın getirdiği vesayetçi
cumhurbaşkanlığı sistemini ortadan kaldıran bir
Anayasa değişikliği gerçekleştiğine ve 1960 darbesinin
vesayetinin bitmesini isteyenlerin evet, devam etmesini isteyenlerin
hayır diyeceğine ilişkin açıklaması
27.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacının, 8 Şubat 1935te ilk kadın
milletvekillerinin seçilmesinin yıl dönümünde demokrasinin,
özgürlüğün konuşulması gerekirken KHKlarla haksız yere
görevden alınan kişilerin konuşulması durumunda kalındığına
ilişkin açıklaması
28.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, TÜİKin ocak ayına ilişkin
açıkladığı enflasyon oranıyla memur ve emeklilere
yapılan zamların daha ilk ayda eridiğine ve bu kesimlere yönelik
koruyucu tedbirlerin alınmasının aciliyet arz ettiğine
ilişkin açıklaması
29.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, 686 sayılı KHKyla
görevlerine son verilen 4.464 kişinin 330unun bilim insanı
olduğuna, bu şekilde bilime yönelik saldırının
olağanüstü hâl gerekçesiyle bağlantılı olduğunu iddia
etmenin olanaksız olduğuna ve Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan
İbişe yöneltilen tepkilere ilişkin açıklaması
30.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, 686 sayılı
KHKnın demokrasi tarihine kara bir leke olarak düştüğüne, bu
ülkede akademisyenlerin ve üniversitelerin hiçbir zaman bu dönemdeki kadar
baskı görmediğine ilişkin açıklaması
31.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün, Fırat Kalkanı operasyonunda
DEAŞ terör örgütü tarafından düzenlenen saldırıda 2 askerin
şehit olduğuna, bütün terör örgütleriyle son derece azimli ve
kararlı bir şekilde ve bunları bitirme noktasında mücadele
edildiğine, olağanüstü hâl uygulaması ve kanun hükmünde
kararnameleri değerlendirirken 15 Temmuzun unutulmaması
gerektiğine ilişkin açıklaması
32.- Erzurum
Milletvekili Kamil Aydının, Manisa Milletvekili Selçuk
Özdağın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
33.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
34.- Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunçun, Manisa Milletvekili Özgür Özelin yerinden
sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
35.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
36.- Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunçin, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Durmuş Fikri Sağlar ve 25 milletvekilinin, faili meçhul
cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/456)
2.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 26 milletvekilinin, ceza infaz
kurumlarında bulunan çocukların sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/457)
3.- Adana
Milletvekili Elif Doğan Türkmen ve 21 milletvekilinin, cezaevlerinde
sağlık hizmetlerinin sunumunda yaşanan aksaklık ve
eksikliklerin, hasta tutuklu ve hükümlüler ile sağlık personelinin
yaşadığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/458)
B) Tezkereler
1.-
Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde
muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele
amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden
Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010,
7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015 ve 9/2/2016 tarihli 956,
984, 1008, 1031, 1054, 1082 ve 1107 sayılı Kararları ile birer
yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2017 tarihinden itibaren bir
yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele
harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla
unsurlarımızın bölge ülkeleri karasuları
dışında (2317 [2016] sayılı BMGK Kararı
gereğince Somali karasuları dâhil olacak şekilde) denizde
terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi
(3/905)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Dışişleri
Komisyonu Kâtip Üyesi ve Samsun Milletvekili Hasan Basri Kurtun, Kosova
Parlamentosu tarafından 19-22 Şubat 2017 tarihlerinde Kosovanın
başkenti Priştinede düzenlenecek olan Parlamentolar Dış
İlişkiler Komiteleri Zirvesine katılmasına ilişkin
tezkeresi (3/909)
3.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Dışişleri
Komisyonu Başkanı ve Malatya Milletvekili Taha Özhan ile Başkan
Vekili ve Bursa Milletvekili Cemalettin Kani Torunun, Kenyanın başkenti
Nairobide 18-23 Şubat 2017 tarihlerinde düzenlenecek olan Dünya
Bankası ve Uluslararası Para Fonunun Parlamenterler Ağı
Çalışma Toplantılarına katılmalarına ilişkin
tezkeresi (3/910)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
8/2/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım
tarafından, başta emek, demokrasi ve barış mücadelesinin
öncü isimleri olan bilim insanları ve kamu emekçileri olmak üzere OHAL
KHKlarıyla kamu çalışanlarına yönelik ihraçların yol
açtığı hukuksuzlukların ve yarattığı
tahribatın tüm boyutlarıyla araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 8 Şubat 2017 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
8/2/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel
tarafından, son KHKyla üniversitelerden ihraç edilen akademisyenlerin ve
eğitim sisteminin geldiği son kritik evrede yeniden ele alınarak
çözüm önerilerinin ortaya konulması amacıyla verilmiş olan genel
görüşme önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak 8 Şubat 2017 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın, Manisa Milletvekili Selçuk
Özdağın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Mardin Milletvekili Mithat
Sancarın HDP grup önerisi üzerinde ve sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmaları sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
IX.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlara
Üye Seçimi
1.-
Adananın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana
gelen elim yangın vakasının araştırılması ve
benzer acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal
eğitim ve barınma haklarının tüm öğrenciler için
güvence altına alınıp
yaygınlaştırılması için alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/392) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçim
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Serbest
Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 443)
8
Şubat 2017 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----
0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Roboskide anma
ve adalet nöbetinin engellendiği iddialarıyla ilgili söz isteyen
Şırnak Milletvekili Sayın Aycan İrmeze aittir.
Buyurun Sayın İrmez. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Şırnak Milletvekili Aycan İrmezin, Roboskide
anma ve adalet nöbetinin engellendiği iddialarına ilişkin gündem
dışı konuşması
AYCAN İRMEZ (Şırnak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; halkların tarihinde toplumsal belleklerine sinmiş ve
durmadan kanayan yaralar vardır. Zalimler işledikleri zalim
suçların hesabını vermedikçe yani adalet gerçek anlamda
sağlanmadıkça bu yara kabuk bağlamaz, sürekli kanamaya devam
eder.
Roboski katliamından bu yana
Şırnakta yaşananlar bir halkın yarasını
kanatmaya devam ediyor. 28 Aralık 2011de TSKya bağlı
savaş uçakları Roboskiyi bombaladı, 19u çocuk, 34 yurttaş
bu şekilde acımasızca katledildi. Yakınlarının
ceset parçalarını dağlarda toplayan annelerin ve katledilenlerin
katır sırtındaki fotoğraflarıyla birlikte Roboski katliamı,
Kürt halkının toplumsal belleğinde yaşadığı
sayısız trajediden biri olarak hafızalarımıza
kazındı.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan...
AYCAN İRMEZ (Devamla) Başkanım, çok
uğultu var.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulda kendi aramızda konuşmayalım lütfen. Hatip konuşma
yapıyor, uğultu var.
Buyurunuz Sayın İrmez.
AYCAN İRMEZ (Devamla) Roboskide
yaşananların akabinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan, savaş uçaklarınca gerçekleştirilmiş bu
ölümlerin Ankaranın dehlizlerinde kaybolmayacağını ve
bunun ne pahasına olura olsun aydınlatılacağını
söylemişti. Aradan geçen altı yılı aşkın sürede
katliamın sorumlularının açığa
çıkarılmasına ilişkin herhangi bir ilerleme kaydedilmedi.
Mutlaka aydınlanacak. denilen Roboski katliamı, Ankaranın
dehlizlerinde kaybolmaya şimdiden mahkûm bırakıldı. Roboski
halkından bir özür bile dilemeyen AKP Hükûmeti bu katliamı
aydınlatmadığı gibi, hâlâ yas tutan ve adalet arayan halka
yönelik yeni bir saldırı dalgası daha sahneye koymuş
durumda. Katliamın yaşandığı ilk günden beri adalet
arayan Roboskili aileler, elli beşinci haftadan itibaren, her hafta adalet
talebiyle kaybettikleri yakınlarını anarak mezarlık
ziyareti yapıyorlardı. Bu hafta bu ziyaretlerin 266ncısı
yapılacaktı ancak Roboskili ailelerin adalet nöbeti OHAL
koşulları gerekçesiyle bölgedeki jandarmalar tarafından
engellendi. Şimdi isteniyor ki aileler mezarlık ziyareti bile yapmasın,
dua bile edemesin; adalet aramaktan, çocuklarını anmaktan vazgeçsin.
Değerli milletvekilleri, sormak gerekiyor: Bu
sistemin Roboski halkına duyduğu nefret nereden gelmektedir? Bu
bitmeyen öfke ve nefret nereden kaynaklanıyor? Öldürüyor, yetmiyor,
Şırnakın seçilmiş iradesine darbe yapıyor.
Şırnak Milletvekilimiz ve aynı zamanda Roboskili olan Sayın
Ferhat Encuyu rehin tutuyor, yetmiyor. Roboskide meydana gelen cinayetleri
araştırmak ve toplum vicdanını rahatlatacak adımlar
atmak yerine, Roboskide katledilenlerin akrabası olan Milletvekilimiz
Sayın Ferhat Encunun şu an rehin olması bu kin ve nefretin,
siyasetin bir devamı değil de nedir? KHKyla Roboskileri bir günde
kapatıyor, yetmiyor; köylülere baskı yapıyor, kan kusturuyor,
yetmiyor; Amedde Roboski katliamı anıtını
yıkıyor, yetmiyor; şimdi de yas tutan halka Yas tutma. diyor,
adalet arayan halka Adalet arama. diyor. Her Perşembe
yakınlarını anmaya giden analara Neden ellerinizde Türk Bayrağı
yok? gibi sorular soruluyor. Askerlerin talimatıyla korucular ve muhtar
harekete geçiyor ve artık mezarlık ziyaretine gitmemeleri konusunda
aileler tehdit ediliyor, mezarlığa giden herkesin gözaltına
alınacağı söyleniyor. Ancak, mezarlığı ziyaret etmeye
kararlı aileler bu sefer de dronlarla havadan taciz ediliyor ve âdeta
katliam günü yeniden hatırlatılıyor. Aileler müdahaleden
çekindikleri için herhangi bir açıklama yapmadan dağılmak
zorunda kalıyorlar. Nereden geliyor bu kin ve nefret? Bunu bir Hükûmet
yetkilisinin gelip bu kürsüden açıklaması gerekiyor artık.
Toplumsal barış ve vicdanın yanı
sıra hukuk devletinin bir gereği olarak, Roboskide gerçekleşen
katliamın zaman kaybedilmeksizin aydınlatılması gerekiyor.
Roboskide yaşananlarla, Türkiye'nin yakın siyasi tarihinde
yaşanmış pek çok benzer olaylarla devletin yüzleşmesi, bir
daha bu tür olayların yaşanmaması için de gereklidir.
Değerli arkadaşlar, Amerikalı
düşünür Judith Butler son derece doğru bir tespit yaparak Hangi
ölümün yasının tutulmaya değer, hangi yaşamın
yaşanmaya değer olduğunu belirleyen politikalar vardır.
der. İşte, Roboski katliamını ve ardından
yaşananları anlatan cümle budur değerli arkadaşlar.
Roboskide yaşayan Kürtler, bu devlet için belli ki hiçbir anlam ifade
etmiyor. Roboskide katledilen yurttaşların yasının
tutulmasına bile izin verilmiyor. Bu yüzden, her hafta mezarlığa
giderek hem dinî vecibelerini yerine getirip yas tutan hem de adalet arayan
katledilenlerin yakınlarına duyulan nefret ve korku ancak bu
şekilde açıklanabilir. Bu aynı zamanda aslında egemen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYCAN İRMEZ (Devamla) Sayın Başkan,
bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın İrmez, lütfen
tamamlayın.
Buyurun.
AYCAN İRMEZ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Diyarbakırın orta yerinde duran Roboski
anıtının sökülmesi, Roboski Derneğinin
kapatılması, Roboski köylülerine son iki aydır yapılan
baskılar, tacizler, son olarak mezarlık ziyaretlerinin OHAL gerekçe
gösterilerek yasaklanması özünde toplumsal hafızaya ve belleğe
bir saldırıdır. Egemenler bu katliamı unutmayan bu halka bu
katliamı unutturmaya çalışıyorlar, üstelik bunu zor ve
cebirle dayatıyorlar. Ben iktidarım; senin neyi hatırlayıp
hatırlamayacağına, neyi unutup unutmayacağına ben
karar veririm. diyor AKP iktidarı. Ancak, AKP iktidarı şunu
bilmeli ki: Unutursak kalbimiz kurusun demiştik; burada bir halkın
yüreği attıkça bu katliam hatırlanacak ve elbet bir gün
hesabı sorulacaktır.
Ayrıca, bugün, Cizre bodrumlarında
insanlık dışı katledilen ve öldürülen
arkadaşlarımızı da bir kez daha buradan anmak istiyorum.
Elbet bir gün bunların da hesabı muhakkak adalet önünde
sorulacaktır.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Reddediyoruz bunları
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
İrmez.
Gündem dışı ikinci söz Türkiye'nin
Afrika açılımı hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili
Sayın Zehra Taşkesenlioğluna aittir.
Sayın Taşkesenlioğlu, süreniz
beş dakika.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2.- Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlunun,
Türkiyenin Afrika açılımına ilişkin gündem dışı
konuşması
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Afrika
açılımıyla ilgili gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
Bolluğun içinde yokluğun,
Batının sömürüsünün merkezi hâline gelen Afrika, zengin doğal
kaynakları, genç ve dinamik bir nüfusu, devasa kalkınma
potansiyeliyle 21inci yüzyılın yeni cazibe merkezi hâline gelmiştir.
McKinsey Global Enstitüsünün verilerine göre mevcut potansiyelin kıtada
uzun vadeli ekonomik hedeflerle ortaya çıkması sonucu bu potansiyeli
fark eden başta Batılı odaklar yatırımlarını
bu bölgeye kaydırmış ve bolluk içinde yokluğun
kıtası olan Afrika yeni, bakir bir alan olarak hepimizin gözdesi
hâline gelmiştir. Bugün ekonomik sıçramanın eşiğinde
olan Afrika, Asyanın izinde gidebilecek güce sahiptir. IMF
rakamlarına göre Sahraaltı Afrika 2015 yılında 4,75
oranında büyümüş ve ekonomik gelişmesi sonucu 2020
yılında yüzde 10 gibi bir büyüme oranıyla gelişmesi
hedeflenmektedir. Yine McKinseynin hazırladığı bir rapora
göre Afrikadaki gayrisafi yurt içi hasıla artışı,
salgınlara, açlığa ve zaman zaman görülen tabi afetlere
rağmen 1990lı dönemlere göre 2 katına çıkmış ve
yüzde 4,9 seviyesinden yüzde 29,9 seviyesine çıkarak 1,6 trilyonluk bir
gayrisafi millî hasılaya ulaşmıştır. Bu durum
neredeyse Brezilya ve Rusyanın gayrisafi yurt içi hasılalarına
eşittir.
Türkiye'nin Afrika Kıtasıyla
ilişkilerini geliştirmeye başlaması yakın geçmişe
dayanmaktadır. Afrika ülkeleriyle özellikle 2000li yıllardan
itibaren başlayan Afrika açılım politikamız bugün
başarıyla devam etmektedir ve bunun sonucunda ticaret hacminden
siyasi diyalog mekanizmalarına, eğitim faaliyetlerinden ekonomik
yatırımlara kadar birçok alanda hızlı ilerlemeler
sağlanmıştır. Böylece, Osmanlıdan günümüze kadar bir
Afro-Avrasya ülkesi olan Türkiye 21inci yüzyılın gerçekleriyle uyum
içerisinde Afrika politikasında yeni bir döneme girmiştir. 2003
yılında Afrikayla ekonomik ve ticari ilişkilerin
güçlendirilmesi stratejisinin benimsenmesi, 2005 yılının
Türkiyede Afrika yılı ilan edilmesi, 2008 yılında Afrika
Birliğine stratejik ortaklık ilan edilmesi ve Afrika Kalkınma
Bankasına tam üyelik gibi ilişkiler Afrikayla
gerçekleştirdiğimiz ilişkilerin yapı
taşlarını oluşturmuştur. Türkiye ile Afrika
arasında aslında temel amacımız kazan-kazan politikası
uygulamak ve Afrika için Afrika çözümleri gerçekleştirmek. Buradan
özellikle bağımlılık, vesayet ve sömürü ilişkileri
kurmak yerine siyasi eşitlik ve karşılıklı ekonomik
çıkarları hedefliyoruz.
Afrika ülkeleri de Türkiye'nin kazan-kazan
politikasına olumlu yaklaşmış, son yıllarda üst düzey
ziyaretlerin sayısında önemli artışlar olmuştur.
Geride bıraktığımız on yıllık dönem
içerisinde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan
-önderliğinde oluşan iş ve ekonomi dünyasının
temsilcileriyle- 23 Afrika ülkesine 30dan fazla ziyaret gerçekleştirerek
Afrikalı olmayan liderler arasında bir rekora imza atmıştır.
Bu temaslar Afrika ülkeleriyle ikili ilişkilerimizin geliştirilmesine
yönelik stratejik vizyonumuzun bir parçasıdır. Bu kapsamda, 2004
yılında Afrika Kıtası genelinde yalnızca 12 olan
büyükelçilik sayımız 2016 yılında 39a yükselmiş, yine
2012-2013 döneminde Türkiye'nin Afrikada faaliyet gösteren muhtelif
yardım faaliyetlerine vermiş olduğu destek 80 milyon dolar
olmuştur.
Afrika ülkeleriyle aramızda
geliştirdiğimiz ticaret sonucunda 2002 yılında 3 milyar
dolar olan ticaret hacmimiz şu anda 30 milyar dolara
ulaşmıştır. Yine, Türk Hava Yolları 30dan fazla
Afrika ülkesine 40dan fazla uçuş gerçekleştirmiştir. Her
yıl en az 5 binden fazla Afrikalı öğrenciye burs vererek
Türkiye'nin eğitim faaliyetlerini bu kıtada sürdürmeye gayret
ediyoruz.
22-25 ocak tarihleri arasında Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın
önderliğinde Tanzanya, Madagaskar ve Mozambike
gerçekleştirdiğimiz ziyaretler sonucunda Tanzanyada 2 bin
kilometrelik demir yolu inşaatı, Mozambikte toplu konut
yapımı ve Madagaskarda elektrik santrallerinin yapımıyla
ilgili olan işlerde imzalar atılmıştır.
Tabii ki bu ziyaretlerimizde yine Afrika ülkelerinde
FETÖ mensuplarının ve örgüt iltisaklı kuruluşların
zararlı faaliyetlerinin yasaklanması talep edilmektedir.
Geçtiğimiz yirmi yılda Türkiyenin prestijini ve
imkânlarını kullanarak düzinelerce Afrika ülkesine yerleşen
örgüt üyelerinin foyası 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra
ortaya çıkmış ve birçok Afrika ülkesi bu darbe girişiminden
sonra bu belaya karşı gerekli adımları atmaya
başlamışlardır.
Son olarak Neden Afrikadayız, neden
Afrikalılarla ilişki hâlindeyiz? sorusuna vereceğimiz en güzel
cevabı Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinde okuyan Cemilin
ifadesiyle sonlandırmak isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Devamla)
Sayın Başkan, devam edebilir miyim?
BAŞKAN Tamamlayınız lütfen.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Devamla)
Cemil iki yıl önce Türkiyeye geldiğinde kendi yerel dili olan
Swahili dilini konuşurdu ve iki yıl sonra Türkçeyi öğrendi.
Söylediği cümle aynen şöyle: Biz küçük yaşlarda başta
Batılı diller olan İngilizce, Fransızcayı
öğrendik. Bu bize Afrikalıların ve Afrikanın fakir
olduğunu öğretti, ancak ben şimdi Türkiyede aslında
Afrikanın ve Afrikalıların ne kadar zengin ve ne kadar hami
gönüllü olduğunu öğrendim. Bana bunu öğrettiğiniz, bu
öğrenme fırsatını verdiğiniz için teşekkür
ederim. İşte bunun gibi gönülleri fethetmek, gönülleri fethettikten
sonra da ekonomik ilişkileri geliştirmek için gidemediğimiz yer
kalmayacaktır başta Afrika olmak üzere.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Taşkesenlioğlu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özür dilerim.
Sayın hatip Afrika ilişkilerini
anlattı. Kendilerinin, ailelerinin Afrikada yatırım yapan
şirketleri var mı, yok mu acaba yani bunları da bize bir izah
edebilirler mi?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Ne
alakası var?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gündem
dışı üçüncü söz, Uşakın Ulubey ilçesinde yer alan Blaundos
antik kentinin turizme kazandırılmasıyla ilgili söz isteyen
Uşak Milletvekili Sayın Özkan Yalıma aittir.
Buyurun, süreniz beş dakika. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın,
Uşakın Ulubey ilçesinde yer alan Blaundos antik kentinin turizme
kazandırılmasına ilişkin gündem dışı
konuşması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Evet, Türkiye içinden ve de ülke
dışından bizi izleyen bütün vatandaşlarımıza ve
de bütün değerli çalışma arkadaşlarımıza
hayırlı işler diliyorum, hayırlı günler diliyorum.
Evet, değerli arkadaşlar, ilk önce size
gerçek olan bir anımı anlatacağım: Ben milletvekili olmadan
önce ülke dışında yaşarken bazı gittiğim
toplantılarda -hem ülke dışında hem de İstanbulda
sık sık olmak üzere- tanıştığım iş
adamı arkadaşlarımız Nerelisin? dediklerinde
Uşaklıyım. cevabını verdikten sonra maalesef
karşımdaki kişiler Uşak nerede? İç Anadoluda
mı, Karadenizde mi? şeklinde sorular sorarlardı. Bunun iç
acısıyla bu zamana kadar geldik. Ben de milletvekili olduktan sonra
Uşakı tanıtmak adına elimden geleni yapacağıma
kendi kendime söz verdim ve de elimden gelenleri yapmaya da başladım.
Şimdi, ilk önce ilimizi nasıl
tanıtacağız? Üniversiteyle tanıtacağız.
Değerli arkadaşlar, üniversitemizin
şu anda 34 bin öğrencisi var. Uşakta çok çeşitli dallarda
artık yeterince öğrenciler eğitim görmeye başladı ve
hem tıp fakültesinden hem de değişik dallarda mühendisliklerden
yeni öğrencilerimiz mezun olduklarında Uşakı
tanıtacağız. İnşallah hedefimiz 50 bin öğrenci
olacak.
Diğer taraftan, biliyorsunuz, Uşak merkez
tarhanasıyla, Eşme kilimiyle, Sivaslı çileğiyle, Banaz yaylasıyla,
Karahallıda Clandrasıyla ünlüdür. Ama, esas, en önemli bizim
doğal zenginliklerimizden -çok değerli çalışma
arkadaşım Mehmet Altayın da memleketi olan, ilçesi olan,
hepimizin ilçesi olan- Ulubey ilçemizde dünyanın en uzun, en büyük kanyonu
bulunmaktadır; Ulubey Kanyonu. Biliyorsunuz, en büyüğü Amerikada.
Amerikada Arizona eyaletinde bulunan kanyondan sonra en uzunu Ulubeydedir.
Ben özellikle hangi partiden olursa olsun bütün milletvekili
arkadaşlarımızı Uşaka, Ulubeye davet ediyorum ve de
size bunu göstermek istiyorum. Bu şu anda Ulubey Kanyonundaki cam
terasımız ve de bu doğa harikası olan, gerçekten oldukça
güzel olan bu kanyonumuzun görüntüleri. Bu şekilde bütün milletvekili
arkadaşlarımızı da davet ediyoruz.
Çok değerli arkadaşlarım, bunun
yanında konuşmamdaki esas ana hat, ana konu, kanyonlara 5 kilometre
uzaklıkta olan tarihî Blaundos Antik Kenti. Milattan önce 3000
yılında kurulan Blaundos Kentinin maalesef yarısı toprak
altında yarısı toprak üstündedir. Çok değerli milletvekili
arkadaşlarımın da desteğiyle, Mehmet Altay ve Alim Tunç
kardeşimin de verecek olduğu destekle Turizm
Bakanlığından alacak olduğumuz 10 milyonluk bütçeyle biz
bunu ilk önce Ulubeye, Uşaka ve de Türkiyeye, hatta dünya turizmine
kazandıracağız. Onun için ben size Blaundosla ilgili bir iki
tane fotoğraf göstermek istiyorum, gerçekten çok beğeneceksiniz.
Türkiye ve dünyadan gelecek olan, turizmden etkilenen bütün vatandaşlara,
turizme ilgi duyan bütün vatandaşlara biz bu güzellikleri
sunacağız. Bu, hem Ulubey ilçemizin hem de Uşakın
ekonomisine ciddi derecede pay getirecektir. O kadar güzellikler var ki
maalesef yarısı hâlâ toprak altındadır.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, gelin Turizm Bakanlığımızdan bize destek verin. Verdiğim
önergeye de destek verin ve böylelikle 10 milyonluk bütçeyle, sayın
valimizle, il özel idaremizle birlikte bu güzelliği ortaya
çıkarıp bütün Türkiyeye ve dünya vatandaşlarına bu
güzelliği sunalım.
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yalım.
MEHMET ALTAY (Uşak) 60a göre kısa bir
açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Altay Uşak Milletvekili.
Gündem Uşaktı.
Yerinizden bilgilendirme yapmak için Uşak
Milletvekili olduğunuz için bir dakika size söz veriyorum.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Uşak Milletvekili Mehmet Altayın, Uşak
Milletvekili Özkan Yalımın yaptığı gündem
dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET ALTAY (Uşak) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Ben de öncelikle Sayın Vekilimizin
Uşakımızın tanıtımına ilişkin
belirtmiş olduğu Ulubey Kanyonu ve Ulubey Blaundos Antik Kentine
ilişkin, bütün parlamenter arkadaşlarımıza bu güzellikleri
görmeye ilişkin davetini tekrar ediyorum, tanıtımına
katkısından dolayı teşekkür ediyorum.
Özellikle burada şu hususu belirtmek istiyorum:
Blaundos Antik Kentiyle ilgili olarak çalışmalarımız
hızla devam etmekte. Özellikle 2016 ekim ve aralık ayları
içerisinde yüzeysel kazı çalışmaları tamamlanmış,
2017 yılı içerisinde de Kültür Bakanlığı ile Uşak
İl Özel İdaresi arasında protokol tanzim edilerek kazı evi
ve laboratuvarın kurulmasına ve burada alt kazı
çalışmalarının başlamasına ilişkin süreç
devam etmektedir. Bu konuda çalışmalarımız hızla devam
etmektedir.
Diğer taraftan, Ulubey Kanyonu, Orman ve Su
İşleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Süreniz bitti Sayın Altay.
MEHMET ALTAY (Uşak) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kayıtlara geçer,
istiyorsanız devam edin.
Neyse açıldı şansınıza.
Buyurun.
MEHMET ALTAY (Uşak) - Sayın vekilimizin
ifade ettiği Ulubey Kanyonu dünyanın 2nci uzun kanyonu, 73 kilometre
uzunluğunda. Bu kanyonlarla ilgili maalesef bu döneme kadar ciddi bir
çalışma yapılmamıştı. Özellikle Orman ve Su
İşleri Bakanlığındaki girişimlerimiz sonucunda
2012 yılında Ulubey Kanyonu Tabiat Parkı ilanı yapıldı
ve buraya ilişkin özellikle cam teras il özel idaresi ve (ZEKA)
Kalkınma Ajansı iş birliğiyle inşa edilip insanlara bu
güzelliği, bu doğa harikasını yerinde inceleme
fırsatı verilmiş oldu.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Altay.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Yalım
ÖZKAN YALIM (Uşak) Sayın
Başkanım, çok değerli vekil arkadaşımın
unuttuğu bir iki tane cümle var. İsterseniz mikrofondan onları
tamamlayayım.
BAŞKAN Siz burada zaten bir
dakikanızı bile bıraktınız Sayın Yalım.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Evet. Müsaade ederseniz
onları tamamlamak istiyorum.
BAŞKAN Peki.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Yerinizden o zaman, mikrofonu
açayım. Bitirelim ama lütfen.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Tabii ki.
BAŞKAN - Sayın Altay, sakın
sataşmadan söz istemeyin.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Sataşma yok zaten.
BAŞKAN Tamam.
Buyurun
2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, Uşak
Milletvekili Mehmet Altayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Kesinlikle, çok
değerli vekil arkadaşımla gayet uyumlu bir şekilde
çalışıyoruz, öyle bir sataşma da yok. Sadece Mehmet
Vekilimiz şunu özellikle söyledi
Valiliğin ve il özel idarenin
başlattığı çalışmalarda il özel idarenin ve valiliğin
çok kısıtlı bir bütçesi olduğundan dolayı bu yeterli
değil. Ben bundan dolayı sayın vekilimizin de ve vekil
arkadaşlarımızın da desteğiyle Kültür ve Turizm
Bakanlığının verecek olduğu bir 10 milyonluk destekle
tamamen o tarihî güzellikleri, tiyatroyu vesaireyi, o kenti Blaundos Kentini
ortaya çıkarıp bir an önce Türk turizmine
sunacağımızı belirtmek istiyorum. Ayrıca unuttuğu
bir şey daha var: Bütçe olmadığından dolayı
Bitirilen
cam terasın iki tane asansörü var. Bu asansörler yaklaşık 75 metre
aşağıya inip çıkacak. Bu asansörler yapılamadı.
Gelecek olan bütçeyle bu asansörleri de yaptığımızda
inanın Ulubey Kanyonunu bütün vatandaşlarımıza çok daha
güzel bir şekilde tanıtacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yalım.
Sayın milletvekilleri
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
kısa bir talebim olacaktı.
Çok sayıda arkadaşımız söz
talebinde bulunmuş durumdalar. Malum, dün akşam yayınlanan bir
OHAL KHKsıyla çok sayıda akademisyenin ve devlet memurunun
görevinden uzaklaştırıldığı bir durum var.
Bölgelerinden milletvekillerimize sayısız telefon geliyor. Bu konuyu
bir dakikalık söz haklarında değerlendirmek isterler ama malum,
tüm Meclis için sayı 15le sınırlı. Siz bu
sayının arttırılmasını takdir ederseniz çok
memnun olacağız.
Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş) Ben de Sayın
Özelin bu önerisine ve teklifine destek verdiğimi ifade etmek isterim.
BAŞKAN Peki.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi,
gündeme geçmeden önce sisteme giren ilk 15 milletvekiline, her gün,
aldığımız karar gereğince yerlerinden söz veriyoruz.
Ancak her iki grup başkan vekilinin talebi üzerine
Önemli bir mesele,
önemli bir gündem olduğu için aslında çok sayıda sayın
milletvekili sisteme girmişler Sayın Özelin de ifade ettiği
gibi. Dolayısıyla sadece bugüne mahsus olmak üzere sayıyı
15 değil 25 yapacağım bugün. Sisteme giren ilk 25 sayın
milletvekiline yerlerinden söz vereceğim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederiz.
BAŞKAN Sayın Taşkın, buyurun.
3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
Türkiyenin ilk şehir hastanesi Mersin Şehir Hastanesinin
açılışının yapıldığına ve ülkeye
hayırlı olmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Geçen hafta seçim bölgem Mersinde yapımı
tamamlanan, Türkiye'nin ve Avrupanın en büyük hastanesi olan, Sayın
Cumhurbaşkanımızın rüya projem dediği Türkiye'nin
ilk şehir hastanesi Mersin Şehir Hastanemizin
açılışı Sayın Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğan ve Sayın Başbakanımız Binali
Yıldırımın teşrifleriyle gerçekleşti. En son
teknolojik cihazlarla donatılmış, Mersinimize, ülkemize ve
komşu ülkelere dünya standartları üzerinde hizmet verecek olan
hastanemizde toplamda 1.300 yatak kapasitesiyle beş yıldızlı
otel konforunda sağlık hizmeti sunulacaktır. Hastanemizin
yapımında emeği geçen başta Sayın
Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Sayın
Başbakanımıza, Sağlık Bakanlarımıza ve
emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Mersin Şehir
Hastanemizin ilimize ve ülkemize hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Adıgüzel
4.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, onlarca
emektar hocası ihraç edilen Mülkiye koridorlarında hüzün hâkim
olduğuna ilişkin açıklaması
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Dün, onlarca emektar hocasını ihraç
ettiğiniz Mülkiyenin koridorlarında bugün hüzün hâkim Ama zannetmeyin
ki bu zafer sizin. Unutmayın, Mülkiyenin mirasında baskıya,
zulme karşı direniş vardır.
1897deki Osmanlı-Yunan Harbi zamanında
Mülkiyenin o dönemki Müdürü Recai Bey bir bayram zamanı öğrencilere
şeker dağıtır. Müdür şekerleri
dağıttıktan sonra öğrencilere Padişahım çok yaşa!
dedirtmek ister ama öğrenciler bu tezahüratlara katılmaz. Müdürün
zorlamalarına karşın öğrenciler Nuh der peygamber demez.
Sonunda bir öğrenci çıkar ve elindeki şekerleri yere atar. Az
sonra diğer öğrenciler de yere attıkları şekerlerin
üzerinde coşkuyla zıplarlar.
Bir memleket ya ilim ya zulüm ile idare edilir.
Zannetmeyin ki zafer sizin. Bu topraklarda zulme karşı ilmi yeniden
yeşertebilecek milyonlar var.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
5.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, ekonominin
önündeki engel ve zorlukların nedeninin iktidarın söylediği gibi
dış kaynaklı olmadığına, çözümün
anahtarının milletin referandumda kullanacağı hayır
oyları olacağına ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Uluslararası üç önemli kredi derecelendirme
kuruluşu Türkiye'yi yatırım yapılamaz ülkeler
kategorisine indirdi. Dünya Bankası 2017 büyüme tahminini ülkemiz için
yüzde 2,7 olarak açıkladı. TÜİK, enflasyonun bir önceki aya göre
artarak yüzde 9,22ye yükseldiğini açıkladı ve işsizlik
yüzde 12ye dayandı. Ekonominin önündeki engel ve zorlukların nedeni
bu ülkeyi ve ekonomiyi on beş yıldır yönetemeyen iktidarın
söylediği gibi dış kaynaklı değildir. Çözümü de
başkanlık referandumu uğruna ne vergilerin geçici olarak
kaldırılması ne tüm kamu varlıklarımızın
fonlara devredilmesi ne iş dünyasıyla işçi
pazarlığı ne de üniversiteleri baskı altına alıp
bilim insanlarının ihraç edilmesi değildir; 80 milyonun huzuru
ve refahı için hayırlı bir çözümün anahtarı, milletimizin
referandumda kullanacağı hayırlı oylar olacaktır.
BAŞKAN Sayın Engin
6.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin, iktidarın,
yat, kotra ve teknelerden alınan yüzde 18lik KDVyi yüzde 1e
indirmesine, yüzde 8 olan özel tüketim vergisini tamamen kaldırmasına
rağmen elektrik ve doğal gaz faturalarındaki yüzde 18lik KDVyi
indirmediğine ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul) Bu
kış günlerinde doğal gaz ve elektrik faturalarını
nasıl ödeyeceğiz? diye kara kara düşünen
vatandaşlarımıza sesleniyorum: Siz soğukta ısınmak
için evinizin sadece bir odasının kaloriferini açabiliyorken, elektrik
ve su faturalarınızı zar zor ödeyebiliyorken, AKP Hükûmeti,
yatlardan, kotralardan ve teknelerden alınan yüzde 18lik KDVyi yüzde 1e
indirdi ve yüzde 8 olan özel tüketim vergisini ise tamamen kaldırdı
ama dar gelirli vatandaşlarımızın elektrik ve doğal
gaz faturalarındaki yüzde 18lik KDVyi indirmek nedense hiç
akıllarına gelmedi. Yükselen feryatlarınızı
duymadılar bile. İşte, şimdi, o duyulmayan
feryatlarınızı referandum sandığında hayır
diyerek AKPye hatırlatma zamanıdır.
BAŞKAN Sayın Akın...
7.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, ulusal
varlıkların, tarihî birikimlerin bir holding gibi yönetilecek bir
fona devredildiğine ve doğal koruma alanlarının
yapılaşmaya, ranta açılmaya çalışıldığına
ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) AKPnin talan
anlayışıyla ulusal varlıklarımız, tarihî
birikimlerimiz bir holding gibi yönetilecek bir fona devredildi. Şimdi de
doğal koruma alanları yapılaşmaya, ranta açılmaya
çalışılıyor. 19.624 hektar yüz ölçümüyle Türkiyenin en
büyük tabiat parkı olan Ayvalık Tabiat Parkının koruma
düzeyi düşürülerek bir kısmı imara açılmak isteniyor. Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı, yaptığı bir
açıklamayla, koruma derecesini düşürerek Ayvalık Tabiat
Parkının talan edilmesine yol açacak bir girişim içerisinde
bulunuyor. Bunu kabul etmemiz asla mümkün değil. Eşsiz doğal
güzelliğe sahip Egenin incisi Ayvalıktaki bu gelişmeye
Ayvalık halkı, belediye ve sivil toplum örgütleri şiddetle
karşı; yaşam alanlarının, doğal güzelliklerinin
koruma kararının kaldırılmasını istemiyorlar.
Buradan Çevre ve Şehircilik Bakanına sesleniyorum: Ayvalıka,
Ayvalıkın doğal varlıklarına kıymayın,
ranta, yapılaşmaya yol vermeyin ve bu kararınızdan derhâl
vazgeçin.
BAŞKAN Sayın Kayışoğlu
8.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, 686 sayılı KHKyla birçok değerli
akademisyen, sanatçı ve hocanın ihraç edildiğine ve iktidara bu
kanun hükmünde kararnameler yanlışından dönülmesi için
seslendiğine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum.
Dün gece yayımlanan OHAL kanun hükmünde
kararnamesiyle, birçok değerli akademisyenimiz, sanatçımız,
hocalarımız ihraç edildi. 20 Temmuz darbesiyle muhaliflerin tasfiyesi
maalesef son hızla devam ediyor. Nazım Oratoryosuna şeflik
yapan, orada keman çalan sanatçılardan tutun Anayasa
değişikliğine karşı çıkan Sayın
Kaboğluna, HAS Parti kurucusuna kadar birçok farklı görüşe
sahip muhaliflerin tasfiyesi Yenikapı ruhundan kapı önü ruhuna teslim
olduğunuzun ya da kandırılarak sürüklendiğinizin açık
göstergesidir.
Bir gün gelecek Ergenekon, Balyoz, 2010 referandumu,
FETÖ gibi itiraflarınızın arasına bu kanun hükmünde
kararnameler de girecektir. O yüzden insanların hayatını daha
fazla karartmadan, daha fazla kul hakkı yemeden bu yanlışınızdan
dönün diye sesleniyorum iktidara.
Herkese hayırlı günler diliyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç
9.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, insanın sevgiye ve hürmete layık bir
varlık olduğuna ve zedelenen, yıkılan insan onurunu yeniden
onarmak için herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğine
ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
İnsanlık geneli olarak çok zamandır yaratılış
amacımızdan sapıp günübirlik telaşlar içinde
bencilliğin, hırsın zindanlarına hapsolmuş durumdayız.
Ayrımcılık, sömürgecilik, şiddet, terör gibi nice küresel
sorunların kıskacında yeryüzü sakinleri olarak büyük bir
sınavdan geçmekteyiz, hâlbuki hayatı onurluca yaşamak,
birbirimizi hakir görmemek şanımıza daha
yakışanıydı. Kanımız, malımız,
canımız, onurumuz dokunulmazdır. Mutluluğumuzun yolu
birbirimizi sevmekten geçmektedir; insan sevgiye ve hürmete layık olan
varlıktır. Siyahı da beyazı da her kesimi de
değerlidir ve onurludur; ölüsü de saygındır, dirisi de. Ne
ırk farkı ne dil farkı ne renk farkı hepimiz Ademin
çocuklarıyız, Adem ise topraktandır; birbirimizin eşiti ve
eşitleriyiz.
Zedelenen, yıkılan insan onurunu yeniden
onarmak için üzerimize düşeni hep beraber yapmalıyız.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
10.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun,
Keşan Orman İşletmesi sorumluluğunda bulunan Çamlıca,
Kadıköy ve Pırnar köy sınırlarında yer alan 4 bin
hektarı aşkın genç çam ağacının
tıraşlanarak düz ara kesiminin yapılmasına ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Orman Bakanına soruyorum: Evliya Çelebinin
Seyahatnamesinde Dünya cenneti dediği önemli bir turizm bölgesinde
olan, Keşan Orman İşletmesi sorumluluğunda bulunan
Çamlıca, Kadıköy ve Pırnarköy sınırlarında yer
alan 4 bin hektarı aşkın genç çam ağaçlarının
tıraşlanarak düz ara kesiminin yapıldığı
bilgisini almış bulunmaktayım yani bir ağaç katliamı
yapılıyor. Edindiğim bilgilere göre, bu ağaçların en
az 60 yaşındayken kesilmeleri gerekirken 25-30 yaşında
ağaçların kesildiği ve bir sanayi ürünü olan yongaya
dönüştürüldüğünü öğrendim. Bir otuz yıl daha beklemek
gerekirken, bu çam ağaçlarının daha değerli bir orman ürünü
olma şansı varken bu acele nedendir; yoksa buradan da
tükettiğiniz Türkiye bütçesine ve yeni kurduğunuz Varlık Fonuna
kaynak mı aktarmayı düşünüyorsunuz?
Hayırlı günler.
BAŞKAN - Sayın Bektaşoğlu
11.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun,
imamların ve diğer din görevlilerinin referandum süresince dini
siyasete ve iktidarın çıkarlarına alet etmelerinin önüne geçilip
geçilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ümraniye Modoko Camisi İmamı Hüseyin
Güleçin cuma vaazında, Anayasa referandumunda hayır diyecekleri
gafillikle, hainlikle
suçlaması, AKPnin icraatlarını sayarak evet propagandası
yapması önce o anda camide bulunan yurttaşlarımız ve daha
sonra da ülkemizin her tarafından tepkiyle
karşılanmıştır. Camiye ibadet için gelen cemaati ve
halkı ayrıştıran, kin ve nefret duyguları oluşmasına
neden olan bu imamdan sonra başka evetçi imamlar da türemiştir.
İmamların ve diğer din görevlilerinin referandum süresince
dinimizi bu şekilde siyasete ve iktidarın çıkarlarına alet
etmelerinin önüne geçilecek midir? Valilere, kaymakamlara, rektörlere ve
diğer kamu çalışanlarına tarafsızlık
uyarısı yapan bir genelge yayınlamayı düşünmekte
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Tüm
12.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, 686
sayılı KHKyla işten atılan kamu görevlilerinin
birçoğunun Atatürkçü, sol, sosyal demokrat dünya görüşüne sahip
kişiler olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Son yayımlanan kanun hükmünde kararnameyle
4.464 kamu görevlisi işten atıldı. Bunların
çoğunluğu öğretmenler ve akademisyenlerdir. İçlerinde
Profesör İbrahim Kaboğlu gibi isimlerin de bulunduğu
akademisyenlerin kimliklerine bakıldığında, birçoğu
Atatürkçü, sol, sosyal demokrat dünya görüşüne sahip kişilerdir.
Hükûmete soruyorum: Bu akademisyenleri,
öğretmenleri ve aydınları neden işten attınız?
Bunların terörle ne ilgisi var? Bugüne kadar demokrasi ve özgürlük
taleplerine öncülük eden Siyasal Bilgiler Fakültesini fiilen
kapattınız. Asıl amacınız Mülkiyeyi tamamen ortadan
kaldırmak mıdır, bunu açıkça ifade eder misiniz? OHAL
kararnameleriyle yargısız infaz yapmaya daha ne kadar devam
edeceksiniz? Bu yargısız infazlarla tüm akademisyenleri korkutarak
susturmak mı istiyorsunuz? Akademisyenleri hayır diyecekleri için
mi işten atıyorsunuz? Referanduma kadar daha kaç bilim
adamını işten atacaksınız? Bu konuda Hükûmetin bir zulüm planlaması var mıdır?
BAŞKAN - Sayın Aydın
13.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, kamuda insan
kıyımına devam edilerek 686 sayılı KHKyla 4.464
kişinin mesleklerinden ihraç edildiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hepinize hayırlı günler.
Kamuda insan kıyımı devam ediyor. 686
sayılı KHKyla 4.464 kişi mesleklerinden ihraç edildi; 2 bini
aşkın öğretmen, 330 akademisyen. Bu kişilerin çoğunun
ne FETÖyle ilişkisi var ne de yasalara aykırı bir şeyle.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi tiyatro bölümünde çok değerli
hocaların haksız yere ihraç edilmesiyle bölümde sadece 4 hoca
kaldı. Bu değerli akademisyenler kolay yetişmiyor. Bilim ve
sanat bu hocaların sayesinde gelişiyor. Eğer amaç bilim ve
sanatın gelişmesini durdurmak ise bundan en büyük zararı yine
Türkiye görecektir. Nitelikli akademisyen nitelikli akademisyendir,
değerli entelektüel değerli entelektüeldir, hiçbir KHK bu
vasıfları ortadan kaldıramaz. Olan memlekete, öğrenciye
olur, oluyor da. Sevgi ve saygınlığı hükme bağlayacak
bir hukuk normu görülmedi bugüne dek. Onlar saygınlıklarını
KHKyla kazanmadılar ki KHKyla kaybetsinler.
BAŞKAN Sayın Arık
14.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın,
vatandaşın referandumda neden evet demeyeceğini anlatan bir
şiir okumak istediğine ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yurdum insanı referandumda neden evet
demeyeceğini, bakın, bir şiirle ne güzel anlatmış:
Anamızı ağlattı çözüm süreci
Birliğimiz bozuldu, olduk bölgeci
İşsiz, boş geziyor yurdumun genci
Bunun için evet demem arkadaş.
Ekonomi çöktü, dolar fırladı
Terörle anıldı Türkiyenin adı,
Esnafın, memurun kalmadı tadı
Bunun için evet demem arkadaş.
Mehmetçik savaşır tipide, karda
İtibarımız kalmadı yurtta,
cihanda
Anaların ciğeri yanar her yanda
Bunun için evet demem arkadaş.
Sınırlar açıldı, insanlar doldu
Bir derdimiz var idi, bin beş yüz oldu
Teröristlerle birlikte masa kuruldu
Bunun için evet demem arkadaş.
Dış güçler oynadı, biz alet olduk
IŞİDle vurulduk, FETÖyle solduk
Suriyelileri yurda doldurduk
Bunun için evet demem arkadaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gürer
15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, atama bekleyen
öğretmenler ve ailelerinin bir an önce sürecin sonuçlandırılmasını
beklediğine ve mağdur olan öğretmenlerin durumuyla ilgili
incelemelerin hangi aşamada olduğunu öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Binlerce öğretmen atama bekliyor. Öğretmen
ataması Ağustos 2016da yapılacaktı, yapılmadı.
Şubat 2017de yapılacağı söylendi, şubat ayı
geldi, bu kez şubat atamalarının yetişmeyeceği
söyleniyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Maliye
Bakanı, Millî Eğitim Bakanının konuyla ilgili
açıklamaları birbiriyle örtüşmüyor. Ağustos 2016dan beri
bu süreç tamamlanamadı mı? 70 bin öğretmen açığı
var. diye Bakan diyor. İhtiyaçla birlikte 100 bin olduğu belirtilen
öğretmen açığı ne zaman giderilecek? Ne kadar öğretmen
ataması yapılacak? Bu dahi kesin söylenmiyor. Atama bekleyen
öğretmenler ve aileleri bir an önce sürecin
sonuçlandırılmasını istiyor. Okullar öğretmensiz.
Öğretmenler eğitim aldıkları mesleklerden mahrum
bırakılmamalı. Atama bekleyen öğretmenler için kesin tarih
açıklanmalı.
Ayrıca mağdur olan öğretmenlerin
durumu ne olacak? Öğretmenler görevlerine dönmek istiyorlar. Komisyon
incelemeleri hangi aşamada? Bununla ilgili çalışmaların
nasıl sonuçlanacağı merakla bekleniyor.
BAŞKAN Sayın Kayan
16.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın,
Kırklarelinin Vize ve Pınarhisar ilçelerinin çevre
yollarının ne zaman yapılacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Kırklarelinin Vize ve Pınarhisar
ilçelerinde 2 tane büyük çimento fabrikası vardır, 1 tane büyük kireç
fabrikası vardır. Bu fabrikalardan gerek malzeme getirme gerek
malzeme taşıma konusunda altmışar tonluk kamyonlar sürekli
olarak her dakika başı geçmektedirler ve bu kamyonlar Pınarhisar
ve Vize ilçelerimizin merkezindeki ana caddelerinden geçmekte, büyük bir
tehlike arz etmektedir ve aynı zamanda da bu yollarımızı
bozmaktadırlar. Ben Ulaştırma Bakanına soruyorum: Bu iki
tane ilçemizde çevre yolu ne zaman yapılacaktır ve bu çevre yollarının
yapılması için ova yeri mi seçilecektir, yoksa arkasındaki
dağın sert zemini mi tercih edilecektir? Onları öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal
17.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, kanun
hükmünde kararnamelerin olağanüstü hâlin gereklerini fazlasıyla
aştığına ve iktidarın bu kanun ve hukuk
dışı uygulamalardan vazgeçmesini beklediğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, milletimize
sesleniyorum: Üniversitelerin Orta Çağ medreselerine dönüşmesine
sessiz kalmak artık akla, bilime, demokrasiye, cumhuriyete, akademiye ve
üniversiteye ihanettir. Kanun hükmünde kararnameler olağanüstü hâlin
gereklerini fazlasıyla aştı. Profesör Doktor İbrahim
Kaboğlu gibi demokrat, insan hakları savunucusu ve saygın bilim
insanlarını ihraç etmenin amacı muhalif her kesimi tasfiye edip
yandaş kadrolara yer açmaktır. Adaleti, özgürlüğü, demokrasiyi
ve barışı savunan bir milletvekili olarak siyasi iktidarın
bu kanun ve hukuk dışı uygulamalardan vazgeçmesini bekliyorum.
Aksi takdirde millî birlik ve beraberliğimize zarar verecek, terör
örgütlerinin ekmeklerine yağ sürecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Hürriyet
18.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, AKPnin,
başkanlığın faturasını ülkeye, eğitim
sistemine, bilim adamlarına ödetmeye devam ettiğine ve son
yayımlanan KHKnın getirilmek istenen otoriter rejimin ve tek adam
düzeninin ayak sesi olduğuna ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
AKP, başkanlığın
faturasını ülkemize, eğitim sistemimize, bilim adamlarına
ödetmeye devam ediyor. Üniversiteleri neredeyse boşaltan, sırf
muhalif oldukları için akademisyenleri bir gecede üniversiteden koparan
zihniyete yazıklar olsun. Dün gece yayımlanan KHK, getirilmek istenen
otoriter rejimin ve tek adam düzeninin ayak sesidir. Son ihraçlar tarihe kara
leke olarak geçecektir. Herkesi terörist ilan eden bu karanlık zihniyet
aslında korkunun da göstergesidir, bu korkuya yenilmeyeceğiz. Biat
edenlere inat, itaat edenlere inat mücadelemiz devam edecektir. FETÖ
bahanesiyle ve KHK sopasıyla muhalifleri susturmak isteyen
Hukuksuzluk,
haksızlık ve vicdansızlık derhâl son bulmalıdır.
BAŞKAN Sayın Yarayıcı
19.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcının, bilim
ve sanat dünyasından yüzlerce akademisyen ve binlerce öğretmenin
ihraç edilmesine ve iktidarın bilime, sanata, düşünmeye
düşmanlığının artık zulüm kavramını
bile aşacak şekilde gösterildiğine ilişkin
açıklaması
HİLMİ YARAYICI (Hatay) Sayın
Başkan, Bursada havlucu Recepe/ Karabük fabrikasında tesviyeci
Hasana düşman/ Fakir köylü Hatice kadına, Irgat Süleymana
düşman/ Sana düşman, bana düşman/ Düşünen insana
düşman/ Vatan ki bu insanların evidir/ Sevgilim, onlar vatana
düşman. İktidarın son KHKsı ancak Nazım
Ustanın bu dizeleriyle anlatılabilir. Anayasa Profesörü İbrahim
Kaboğludan, orkestra şefi İbrahim Yazıcıya kadar
bilim ve sanat dünyasından yüzlerce akademisyen ve binlerce öğretmen
bir çırpıda ihraç edildi. İktidarın bilime de sanata da
düşünmeye de düşman olduğunu biliyoruz ve bu düşmanlığını
artık zulüm kavramını bile aşacak şekilde
göstermektedir. Tarih, çoktan bilime pranga vurmaya çalışanların
mezarlığına dönüşmüştür. İktidarın da bu
mezarlıktaki yerini alması yakındır. O nedenle, bu zulmün
akademisyenlerimizi, bilim insanlarımızı, sanatımızı
sindirmesi bir yana, bu zulüm sadece öfkemizi bilemektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yıldırım
20.- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın, 686 sayılı KHKyla bir gecede
binlerce kişinin işine son verildiğine ilişkin
açıklaması
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler
Başkanım.
OHALe karşı olduğunu söyleyip,
propagandasını yıllarca yapıp
OHALi çok seven iktidar,
yirmi günde bir KHK çıkartıp kendinden olmayan herkesin işine
son vermektedir. Son çıkarılan KHKyla yine bir gecede binlerce
kişinin işine son verilmiştir. Son KHKyla ihraç edilenler,
başta eğitimciler olmak üzere, Alevi derneklerinin yönetici ve
üyeleri, Kadın Yaşam Derneğinin üye ve yöneticileri,
KÜRDİ-DERin üye ve yöneticileri, kültür ve sanat merkezlerinin üye ve
yöneticilerinden oluşmaktadır. Kültür ve sanat merkezi
çalışanlarının darbeyle, bu ülkeyi bölmekle nasıl bir
ilişkisi olabilir? Ankara Üniversitesinin Tiyatro Bölümündeki
hocaların neredeyse tamamı ihraç edildi. Günü geldiğinde sizin
bu halka yaptığınız zulmü sahnelerler diye mi korktunuz?
Aydın insanlardan, bilim kültür ve sanatla uğraşan insanlardan
neden bu kadar korkuyorsunuz? Sizin gibi düşünmeyen, biat etmeyen herkes
terörist mi?
BAŞKAN Sayın Bakan
21.- İzmir Milletvekili Murat Bakanın,
Cumhurbaşkanının ABD Başkanı Trumpla
yaptığı kırk beş dakikalık telefon
görüşmesinin içeriğinin çok önemli olduğuna ve CIA
Başkanının Türkiyeyi ziyaret etmesinin nedenini öğrenmenin
Parlamentonun ve milletin en tabii hakkı olduğuna ilişkin
açıklaması
MURAT BAKAN (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Cumhurbaşkanının
ABD Başkanı Trumpla kırk beş dakikalık bir telefon
görüşmesi yaptığını basından öğrendik. Bu
görüşmenin içeriği çok önemlidir. Bu görüşmede 7 tane Müslüman
ülkeye Trumpın kararıyla uygulanan vize yasağı
görüşülmüş müdür? Sayın Cumhurbaşkanı bununla ilgili
Trumpa telefonda
(x)
demiş midir? O demediyse biz diyoruz: Sayın Trump,
(x x) İnsanları inançları
ve dinleri dolayısıyla ayrımcılığa tabi
tutamazsınız.
Ayrıca, yine bu görüşmenin arkasından
CIA Başkanının Türkiyeyi ziyaret edeceğini öğrendik.
Niye Trump değil, niye ABD Dışişleri Bakanı
değil, niye ABD Ekonomi Bakanı değil de CIA Başkanı
geliyor? Bunun da sebebini öğrenmek bu Parlamentonun en tabii
hakkıdır, bu milletin en tabii hakkıdır diye
düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Bekaroğlu
22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun,
Varlık Fonuna devredilen ÇAYKURun devletin elinden
çıkmasının o bölgede Türkiye
çaycılığının bitmesi anlamına geldiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz günlerde
Ziraat Bankası, TÜRKSAT, BOTAŞ, Eti Maden gibi ÇAYKUR da Varlık
Fonuna devredildi.
ÇAYKUR sıradan bir kamu iktisadi kuruluşu
değildir, o bölgede 1,5 milyon insanın yaşamasını
sağlayan bir kuruluştur. ÇAYKUR olmazsa çay olmuyor, çay olmazsa da
bölge, Rize olmuyor.
İktidar partisi milletvekilleri bunun daha iyi
bir şey olduğunu, hiçbir şekilde ÇAYKURun
varlıklarının rehin edilmeyeceğini söylüyor ve insanları
aldatıyorlar. Kanunda Finansman sağlanırken Türkiye Varlık
Fonu portföyü üzerinde teminat, rehin, kefalet ve ipotek tesis edilebilir.
deniliyor. Bunun anlamı da ÇAYKURun varlıkları bir şekilde
borç para almak için rehin edilecek, ipotek edilecek ve bir süre sonra da
ÇAYKUR devletin elinden çıkacak. ÇAYKURun devletin elinden
çıkması demek, o bölgede Türkiye
çaycılığının bitmesi anlamına geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yalım
23.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, haksız
yere görevden alınan kişilerin bir an önce görevlerine iade
edilmesini talep ettiğine, siyasi propaganda yapan imamın emekli
edilmesi ve camilere siyasetin sokturulmaması nedeniyle Diyanet İşleri
Başkanına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, dün gece olağanüstü
hâlden faydalanaraktan kanun üstü kararnameyle 4.464 kişi, akademisyen ve
birçok öğretmen görevden alındı. Bu haksız yere görevden
alınan kişilerin bir an önce görevlerine iade edilmesini buradan
talep ediyoruz.
Çok Değerli Başkan, geçen cuma
İstanbul Ümraniyede cami imamı cuma namazı öncesi siyasi
propaganda yapmıştır ve de bu yaptığı
propagandadan dolayı hem cemaatin hem de Sayın Diyanet İşleri
Başkanının tepkisini almıştır. Buradan Sayın
Diyanet İşleri Başkanına bu yaptığı
olağanüstü durumdan dolayı, camilere siyaseti sokturmamasından
dolayı, bu imamı da emekli etmesinden dolayı teşekkürlerimizi
bildiriyorum. İmama da sesleniyorum: Eğer çok istiyorsan siyaset
yapmayı, çıkar ceketini gel.
BAŞKAN Sayın Özdiş
24.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, halkın
yarısından fazlasının Anayasa değişikliğinin
içeriğinden habersiz olduğuna ve Ana Muhalefet Partisi Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun tüm siyasi parti
liderlerinin toplanıp halkın canlı olarak izleyebileceği
bir açık oturum yapma çağrısında bulunduğuna
ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Başbakana: Önümüzde çok önemli
bir referandum süreci var. Kamuoyu yoklamalarından
anladığımız kadarıyla halkın yarısından
fazlası bu Anayasa değişikliğinin içeriğinden
habersiz. Bu Anayasa teklifinize bu kadar güveniyorsanız neden tüm siyasi
parti liderleri toplanıp halkın canlı olarak izleyebileceği
açık oturum yapmıyorsunuz? Gelin, canlı yayında herkesin
bilgilenebileceği şekilde bu konuyu liderler olarak
tartışın. Siz eveti savunun, bizler de hayırı
savunalım. Halkımız sandığa Anayasa değişiklik
teklifinizin detaylarını bilerek, bilinçli bir şekilde gitsin.
Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın
Kılıçdaroğlu çeşitli defalar bu çağrıda bulundu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ok
Yok.
Sayın Doğan
25.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Manisada
HDP il eş başkanlarının da içinde bulunduğu 54
kişinin tam on bir aydır mahkeme önüne
çıkarılmadığına ilişkin açıklaması
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, Manisada il eş başkanlarımızın da içinde
bulunduğu 54 kişi tam 11 aydır mahkeme önüne
çıkarılmadı. Bu arkadaşlarımızın ailelerini,
etrafını, sosyal çevresini düşündüğümüzde gerçekten hukuk
dışı bir işlem söz konusudur. Bu
arkadaşlarımızın bir an önce yargı önüne
çıkarılarak bu durumun giderilmesi gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yüce
26.- Isparta Milletvekili Sait Yücenin, 27 Mayısın
getirdiği vesayetçi cumhurbaşkanlığı sistemini ortadan
kaldıran bir Anayasa değişikliği gerçekleştiğine
ve 1960 darbesinin vesayetinin bitmesini isteyenlerin evet, devam etmesini
isteyenlerin hayır diyeceğine ilişkin açıklaması
SAİT YÜCE (Isparta) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Referanduma yaklaştığımız
şu günlerde maalesef milletimizin kafasını
karıştırmak isteyenler var. Türkiyede şu ana kadar
seçilmiş bütün cumhurbaşkanları ya partili ya darbelerin ya da
darbecilerin getirdiği -birisi hariç- kişilerdir. Kafamızı
karıştırmasına izin vermememiz gerekiyor. 27 Mayısa
evet diyenler bugün hayır diyor, Menderesin asılmasına
evet diyenler bugün hayır diyor, 1971 muhtırasına evet
diyenler bugün hayır diyor, 28 Şubata evet diyenler bugün
hayır diyor, 17-25 Aralığa evet diyenler bugün hayır
diyor, 15 Temmuza evet diyenler bugün hayır diyor; özetle, 27
Mayısın getirdiği vesayetçi cumhurbaşkanlığı
sistemini ortadan kaldıran bir Anayasa değişikliği
gerçekleşiyor. 1960 darbesinin vesayetinin bitmesini isteyenler evet,
devam etmesini isteyenler hayır diyecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SAİT YÜCE (Isparta) Biz, bütün milletin
şuurla, büyük bir kararlılıkla, inşallah, yüzde 50nin
üzerinde evet diyeceğine inanıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sayı
normalde 25 oldu ancak sadece bir milletvekili sisteme girdi ve konuşmayan
bir tek o kaldı, o da kadın olduğu için pozitif
ayrımcılık yapıyorum.
Sayın Basmacı, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
27.- Denizli Milletvekili Melike Basmacının, 8
Şubat 1935te ilk kadın milletvekillerinin seçilmesinin yıl
dönümünde demokrasinin, özgürlüğün konuşulması gerekirken
KHKlarla haksız yere görevden alınan kişilerin
konuşulması durumunda kalındığına ilişkin
açıklaması
MELİKE BASMACI (Denizli) Sayın
Başkan, bugün 8 Şubat. 8 Şubat 1935 yılında Türkiye
Büyük Millet Meclisine 17 kadın milletvekili girdi. Demokrasinin,
özgürlüğün konuşulması gerektiği günlerde maalesef bizler
kanun hükmünde kararnamelerle haksız yere içeri alınan, görevden
alınan kişileri konuşuyoruz. Ama, inşallah, vicdanları
acıtır da -ve umuyorum ki- siyasi ayağı da bir an önce
kanun hükmünde kararnamelerle temizlenir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum sayın
milletvekilleri.
Şimdi, sisteme giren sayın grup
başkan vekillerine söz vereceğim sırasıyla.
Sayın Akçay, buyurun.
28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, TÜİKin ocak
ayına ilişkin açıkladığı enflasyon oranıyla
memur ve emeklilere yapılan zamların daha ilk ayda eridiğine ve
bu kesimlere yönelik koruyucu tedbirlerin alınmasının aciliyet
arz ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
TÜİK, ocak ayına ilişkin enflasyon
oranını yüzde 2,46 olarak açıkladı. Bu oran, 2015
yılında imzalanan ve 2017 yılının ilk altı
ayı içinde yüzde 3lük bir artışı öngören memur ve emekli
maaşı zamlarını daha ilk ayda bitirme noktasına
getirmiştir yani altı aylık zam yüzde 3, ilk ay enflasyon yüzde
2,46. Memur ve emeklilere yapılan bu zammın anlamlı olabilmesi
için kalan beş ayda enflasyonun sıfır çıkması
gerekmektedir. Oysa döviz endeksi, mevsim şartları, genel ekonomik
tablo itibarıyla Merkez Bankasının 2017 yılı için
beklentisini 1,5 puan yükselttiği bir ekonomik tabloda önümüzdeki beş
ayda enflasyonun sıfır çıkmasını beklemek hayalcilik
olacaktır.
Öte yandan, enflasyon paketi şu an 414
çeşit ürünü kapsamakla birlikte gıda ürünlerinin bu sepetteki
ağırlığının düşürülmüş olması
ancak bugünlerde mutfaktaki ateşi dikkate aldığınızda
memur ve emeklilerimizin 2017 yılı zamlarının daha
yılın ilk ayında eridiğini görebiliriz. Ülkemizde
yaklaşık 3 milyon 300 bin kamu personeli ve 2 milyon emekli var. Bu geniş
toplum kesimlerine yönelik koruyucu tedbirlerin alınması aciliyet arz
etmektedir. Bütüncül bir yaklaşımla bakıldığında
memur ve emeklilere yönelik yapılacak çalışmalar ekonomiye
topyekûn bir olumlu etki olarak yansıyacaktır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Şenal
Sarıhan grup adına konuşacak.
BAŞKAN Tabii ki.
Sayın Sarıhan, buyurun.
29.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın, 686
sayılı KHKyla görevlerine son verilen 4.464 kişinin 330unun
bilim insanı olduğuna, bu şekilde bilime yönelik
saldırının olağanüstü hâl gerekçesiyle
bağlantılı olduğunu iddia etmenin olanaksız
olduğuna ve Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbişe yöneltilen
tepkilere ilişkin açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkan, öncelikle Başkan Vekilimize de teşekkür ederim söz
hakkını bana devrettikleri için.
Biraz önce Siyasal Bilgeler Fakültesi
bahçesindeydik. Görevlerine son verilmiş olan 71
arkadaşımızla bir arada idik, çok sayıda milletvekilimiz de
oradaydı. Bildiğiniz gibi ve biraz önce arkadaşlarımın
ifade ettikleri gibi 4.464 kişinin 330unu bilim adamları
oluşturuyor, bilim kadınları, bilim insanları
oluşturuyor. Şimdi bu saldırının, bilime yönelik
saldırının herhangi bir biçimde bir olağanüstü hâl
gerekçesiyle bağlantılı olduğunu iddia etmenin
olanaksız olduğu inancındayız. OHAL hangi nedenle ilan
edilmişti, uygulamalar nereye doğru gidiyor? Bu soruyu bir kez daha
sormak istiyoruz.
Görevlerine son verilmiş 2.585 kişi de
Millî Eğitim Bakanlığı kapsamı içinde görevli olan ve
çoğu da öğretmen olan arkadaşlarımız. Bugün Mülkiyeliler
Birliğinden arkadaşlarımız da orada idiler, daha önceki
mezunlar da orada idiler ve hem 12 Mart hem 12 Eylüllerde Mülkiyeye yönelik
böyle bir saldırıyla
karşılaşılmadığını ifade ettiler. 12
Mart gibi karanlığın en yoğun olduğu dönemlerde dahi rastlanmayan
bu saldırının bugün gerçekleştirilmiş olması
karşısında biz, hem tepkimizi hem de iktidarı hukuka davet
etmek konusundaki istemimizi bir kez daha bilgilerinize sunmak istiyoruz.
Sadece Siyasal Bilgiler Fakültesi ve İletişim Fakültesinden bugüne
kadar görevine son verilen öğretim üyeleri sayısı 101e
ulaştı. 101 öğretim üyesi görevinden alındı ve ilginç
olan, bunların 58i, son alınan 71 kişinin -daha önceki
alınanlar da dâhil olmak üzere- 58i EĞİTİM-SEN üyesi. Yani
hiçbir gerekçe hiçbir gerçek dışı beyan bu gerçeği
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sarıhan, açıyorum
mikrofonunuzu, buyurunuz.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Teşekkür ederim.
Bu konuda söylenebilecek herhangi bir gerekçeyi,
Efendim, bunlar farklı görüntülerde kendilerini ifade eden
kişilerdi. gibi bir gerekçeyi kabul etmemiz mümkün değildir.
Ayrıca, bugün yükseltilen tepkiler
arasında Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbişe büyük bir
tepki vardı. Bu tepkinin haklı gerekçeleri vardır. Kendi bilim
elemanlarını yiyen bir rektörün herhâlde bundan sonra bilim
adına konuşma hakkı yoktur. Bunu saygıyla paylaşmak
isterim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Sarıhan.
Sayın Yıldırım
30.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
686 sayılı KHKnın demokrasi tarihine kara bir leke olarak
düştüğüne, bu ülkede akademisyenlerin ve üniversitelerin hiçbir zaman
bu dönemdeki kadar baskı görmediğine ilişkin
açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, bugün sıkça gündeme getirildi ve
çok önemli olduğu için daha fazla da gündemde kalacaktır diye...
Şu ülke demokrasi tarihine bir kara leke olarak düşen dünkü KHK,
özellikle vicdanlarda açılmış bir yaradır. Şöyle ki
hem insanlık tarihi boyunca hem de Türkiyede cumhuriyet tarihi boyunca,
muhalif akademisyenler hiçbir zaman iktidarlar tarafından sevilmediler;
muhalif akademisyenler her zaman iktidarların hışmına
uğradılar. Muhalif akademisyenlerin eleştirileri
iktidarları hep rahatsız etti. Oysa muhalif akademisyenlerin tek
doğrusu, özellikle edinmiş oldukları bilimsel bilgi ve görgüyü
toplumsal meselelerin çözümünde iktidar baskısı, muhalefet
yandaşlığı gözetmeksizin açıkça dile getirebilmektir.
Cumhuriyet tarihi boyunca üniversiteler ve
akademisyenler hep zapturapt altına alınmaya
çalışıldı ama özellikle 2002 yılında AKP iktidara
geldiğinde üniversitelere ilişkin söylediklerini bir göz önüne
getiriyorum da -o zaman da bir akademisyendim ben ve yirmi bir yıl
Türkiye'nin üç ayrı üniversitesinde çalışma olanağı
buldum- YÖKün kaldırılması, üniversitelerin
özerkleştirilmesi, akademisyenlerin özgürleştirilmesi üzerine
söylenen o sözlerin AKP için ne kadar iktidarını tahkim etmek için
bir hamaset olduğunu bugün çok daha iyi anlıyorum.
Cumhuriyet tarihi boyunca bu ülkede akademisyenler
ve üniversiteler hep baskı gördüler ama hiçbir zaman bu dönemdeki kadar
pespaye baskı görmediler. Bunu açıkça ifade etmek zorundayım.
Şöyle ki akademisyenler artık eleştirilerinden rahatsız
olunan bir zümre değil, maalesef, iktidarın düşmanı olarak
görülmeye başlandılar, düşman muamelesi görüyorlar. Öyle ki
onların yıllara, on yıllara sâri bilimsel emekleri bir
çırpıda ucube bir KHKyla ortadan kaldırılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açıyorum Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Bu ülke 12 Eylüller
gördü, 28 Şubatlar gördü, 90lı yılların
baskısını gördü ama iyi kötü o dönemin
uygulayıcıları iktidarları ve saltanatları sona
erdiğinde insanların yüzüne bakabilecek bir pay bıraktılar
ama iktidar, siyasi iktidar, AKP iktidarı o kadar kötü kullandı ki
iktidarını yarın bir gün bu uygulamaların sahipleri bu
ülkede selam verebilecekleri, maalesef, yaşayabilecekleri bir alan
bırakmadılar.
Bugün direnen akademisyenler onurla
doğruları söyledikleri için kendilerini savunabilecekler, ihraç
edildikleri için utanmayacaklar ve doğruları savundukları için
utanmayacaklar ama bu pespaye kararların sahipleri büyük bir utanç
duyacaklar. Bu ülkenin yarınları buna gebedir diyorum, bütün Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Yıldırım.
Sayın İnceöz
31.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün, Fırat
Kalkanı operasyonunda DEAŞ terör örgütü tarafından düzenlenen
saldırıda 2 askerin şehit olduğuna, bütün terör
örgütleriyle son derece azimli ve kararlı bir şekilde ve bunları
bitirme noktasında mücadele edildiğine, olağanüstü hâl
uygulaması ve kanun hükmünde kararnameleri değerlendirirken 15
Temmuzun unutulmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de güzel bir çalışma
haftası diliyorum. İki hafta aradan sonra Meclis
çalışmalarına başladı.
Değerli milletvekilleri, Fırat
Kalkanı operasyonunun, Harekâtının 169uncu gününde, harekâta katılan
askerlerimizin bulunduğu bölgede, El Bab bölgesinde birliğe, bu sabah
saatlerinde DEAŞ terör örgütü tarafından hain bir saldırı
düzenlenmiş ve bu hain saldırıda 2 askerimiz şehit
olmuş, 15 askerimizin de hafif şekilde yaralandığı
bilgisini almış bulunmaktayız. Yaralı askerlerimiz Kilis
Devlet Hastanesinde tedavi altına alınmış bulunmakta. Bu
durumda, terör saldırısını lanetlendiğimizi, orada
mücadele veren, ülkemizin birlik, beraberliği ve bütünlüğü için
mücadele veren askerlerimizin de her daim yanlarında olduğumuzu,
şehitlerimizin yakınlarına da
başsağlığı dileklerimizi özellikle belirtmek istiyorum
çünkü ülkemizin bugün dört bir tarafında olan olaylardan
Terör örgütüyle
mücadelede birlik ve beraberlik, sadece bir DEAŞ terör örgütüyle
değil, bütün terör örgütleriyle son derece azimli ve kararlı bir
şekilde, mücadelenin ötesinde, artık taarruz ve bunları bitirme
noktasında kararlılığımızı bir kez daha bu
vesileyle vurgulamak gerekmekte.
Şimdi, burada şunu unutmamamız
lazım: 15 Temmuzu bu Parlamentoda hep birlikte yaşadık. O gece
bombalar, Sikorsky helikopterlerle saldırı aslında sadece millî
iradeye değil, sadece milletimize değil; 79 milyonun bir ve beraber
yaşama kaderine, ülkemizin birlik ve beraberliğine ve
bütünlüğüne ilişkin sadece bir terör saldırısı
değil, bir darbe girişimi değil, bunun ötesinde bir işgal
girişimi olduğunu da unutmamak lazım. Onun için, gerek
olağanüstü hâl uygulaması gerekse kanun hükmündeki kararnameleri değerlendirirken
de bu çerçeveden ve bu merkezden uzaklaşmamak gerekmektedir. Burada
yapılan iş, bununla mücadele etmek. Sadece FETÖ terör örgütüyle, eli
silahlı bir terör örgütüyle değil, PKKyla, DHKP-Cyle, DEAŞla
mücadele
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açıyorum Sayın İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) -
ettiğimiz
bir dönemde söylemlerimizin, toplumu kutuplaştırmaya sevk edecek,
kamplara bölecek şekilde söylemlerden uzak olması, aksine -her zaman
söylediğimiz gibi- farklılıklarımızın zenginlik
olduğunu, bir ve beraber ve her birimizin kaderini 79 milyonun kaderi
olarak gördüğümüzü ve
Bu merkezden uzaklaşmamak gerekmektedir. Bu,
terörle mücadeledir. Zaman zaman bununla ilgili bazen iadeler olmakta. Bununla
ilgili -KHK da geçmiş dönem içerisinde yayımlandı- ön
incelemeler, yargı yolu vesaire bunların da
açılacağını hepimiz bilmekteyiz. Dolayısıyla,
burada sanki bir iktidar hırsıyla ve iktidar birilerinden öç
alıyormuş gibi, bu mücadeleye bu söylemler zarar vermektedir. 15
Temmuzu hiçbirimizin unutmaması gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
İnceöz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Durmuş Fikri Sağlar ve 25
milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/456)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de faili meçhul kalan cinayetler ve onlarca
insanın ölümüne sebep olan bombalı saldırılar toplumun
kanayan yarası olmaya devam etmektedir. İşlenen bu siyasi
cinayetler, toplumda kırılmalara sebep olurken olayın
arkasındaki karanlık eller ve tetikçiler bir türlü ortaya
çıkarılamamaktadır.
Faili meçhul defteri kabardıkça yeni
cinayetlerin işlenmesine cesaret vermektedir. Toplumdaki bireylerin
devlete, hukuka ve adalete olan güvenlerinin de günbegün
azaldığı tespit edilmiştir. Devlete güveni azalan vatandaş
ise hakkını illegal yollarla, kendi başına aramaya
kalkışmaktadır.
90'lı yıllarda yaşanan siyasi
cinayetlerin faillerinin birçoğu hâlâ bulunamamışken ya da
bulunan failler kamuoyunu ikna edememişken, 2000li yılların
90'lardan çok da farksız geçmediği görülmektedir. Kamuoyunda,
Türkiye'nin faili meçhul siyasi cinayetler ve saldırılar
bataklığına dönüştüğü kanısı
oluşmuştur. Toplum siyaseti kirli, kanlı, puslu ve yanlı
gördüğü için düşünmekten ve düşündüğünü ifade etmekten
uzaklaşmaktadır.
Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı, Santa
Maria Kilisesi Rahibi Santoro'ya yapılan saldırı, Hrant Dink'in
öldürülmesi, Muhsin Yazıcıoğlu'nun uçak kazası, Uludere
katliamı, Av. Tahir Elçi'nin vurulması gibi birçok faili meçhul
siyasi suikast ve saldırı yaşanmıştır.
Yalnızca on üç yıllık AKP dönemi
değil; Abdi İpekçi, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi 90'larda
yaşanan ve hâlâ failleri bulunamayan siyasi suikastların incelemeleri
yarım kalmış veya örtbas edilmiştir. 1990
yıllarında kurulan "Faili Meçhul Siyasi Cinayet Komisyonu"nun
hazırlamış olduğu rapor maalesef TBMM'ye girememiştir.
Son yirmi yılda ortaya çıkan faili meçhul
cinayetler devletimize karşı yurttaşlarımızın
saygılarını yitirmesine neden olarak toplumda duygusal
çözünmelere neden olmaktadır.
Toplumun hukuka, devlete tekrar güvenini
sağlamak amacıyla tüm bu karanlık cinayetlerin
aydınlatılması için Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün
104 ve 105'inci maddeleri uyarınca "faili meçhul siyasi cinayetlerin
aydınlatılması" konusunda bir Meclis
araştırmasını talep ederiz.
1) Durmuş Fikri Sağlar (Mersin)
2) Vecdi Gündoğdu (Kırklareli)
3) Kadim Durmaz (Tokat)
4) Veli Ağbaba (Malatya)
5) Orhan Sarıbal (Bursa)
6) Kemal Zeybek (Samsun)
7) Nihat Yeşil (Ankara)
8) Hüseyin Çamak (Mersin)
9) Gülay Yedekci (İstanbul)
10) Ahmet Akın (Balıkesir)
11) Tekin Bingöl (Ankara)
12) Utku Çakırözer (Eskişehir)
13) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
14) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
15) Mehmet Göker (Burdur)
16) Candan Yüceer (Tekirdağ)
17) İrfan Bakır (Isparta)
18) Mahmut Tanal (İstanbul)
19) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
20) Muharrem Erkek (Çanakkale)
21) Mevlüt Dudu (Hatay)
22) Yakup Akkaya (İstanbul)
23) Bülent Öz (Çanakkale)
24) Elif Doğan Türkmen (Adana)
25) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
26) Musa Çam (İzmir)
2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 26
milletvekilinin, ceza infaz kurumlarında bulunan çocukların
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/457)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ceza infaz kurumlarının fiziki
şartları ve yasal uygulamalar, tutuklu ve hükümlü çocuklar ile
annelerinin yanında kalmak zorunda olan çocuklar açısından
sağlıklı değildir.
Tutuklu, hükümlü ve annelerinin yanında kalmak
zorunda olan çocukların içinde bulunduğu sorunların tespiti ve
çözüm yollarının geliştirilmesi için Anayasa'nın 98 ve
İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını teklif ederiz.
1) Aytuğ Atıcı (Mersin)
2) Kazım Arslan (Denizli)
3) Candan Yüceer (Tekirdağ)
4) Ceyhun İrgil (Bursa)
5) Hüseyin Yıldız (Aydın)
6) Musa Çam (İzmir)
7) Orhan Sarıbal (Bursa)
8) Ahmet Akın (Balıkesir)
9) Kadim Durmaz (Tokat)
10) Tekin Bingöl (Ankara)
11) Utku Çakırözer (Eskişehir)
12) Veli Ağbaba (Malatya)
13) Nihat Yeşil (Ankara)
14) Kemal Zeybek (Samsun)
15) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
16) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
17) Vecdi Gündoğdu (Kırklareli)
18) Hüseyin Çamak (Mersin)
19) Mehmet Göker (Burdur)
20) Mahmut Tanal (İstanbul)
21) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
22) Muharrem Erkek (Çanakkale)
23) Mevlüt Dudu (Hatay)
24) Yakup Akkaya (İstanbul)
25) Bülent Öz (Çanakkale)
26) Elif Doğan Türkmen (Adana)
27) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
Gerekçe:
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
verilerine göre, güvenlik birimlerine suça sürüklenmeyle getirilen çocuk
sayısı 2008'de 62.430 iken 2012'de 100.831'e
çıkmıştır. Bunların 89.667'si erkek, 11.164'ü kız
çocuğudur. Yapılan açıklamalarda, yasalarımıza göre
ceza ehliyeti olan yaklaşık 2.300 tutuklu ve hükümlü çocuk bulunmaktadır.
Suça sürüklenen çocuk sayısında son dört
yılda yaklaşık yüzde 70 oranındaki artış ciddi
toplumsal sorunlarımız olduğunun somut göstergesidir.
Giderek derinleşen ve çocukları suça iten
ekonomik, siyasi, sosyal sebeplerin her biri ayrı ayrı önemli birer
çalışma konusudur. Ancak bugünkü yasal uygulamaların
cezaevlerinde bulunan çocuklarımızı rehabilite etmekten uzak ve
sorun yaratma potansiyeline sahip olduğu güncel olaylardan görülmektedir.
Çocukların tutuklu ve hükümlü olarak ceza infaz
kurumlarında tutulması çağdaş anlayışa uygun
değildir. Ceza infaz kurumlarının fiziki şartları ve
yasal uygulamalar hem tutuklu ve hükümlü çocuklar hem de annelerinin
yanında kalmak zorunda olan çocuklar açısından
sağlıklı değildir.
Çocukları suça iten faktörlerin düzeltilmesi
uzun sürede sonuç verecek uygulamalardır. Bu sebeple, en kısa
zamanda, cezaevlerindeki çocuklarımızı daha iyi şartlarda
topluma kazandırmanın yöntemlerini bulmak TBMM'nin görevidir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti suça itilmiş ve
emanet aldığı yaklaşık 2.300 çocuğunu en güncel
bilimsel yöntemlerle rehabilite edebilecek, topluma kazandıracak para ve
insan kaynağına sahiptir.
Kurulacak komisyonun amacı, çocukların
ceza infaz kurumlarında ve eğitim evlerindeki sorunlarını
ortaya koymak, topluma kazandırılmaları ve iyi
yetiştirilmeleri için çağdaş yöntemler bulmak üzere
gerektiğinde yasal değişiklik için girişimde
bulunmaktır.
3.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen ve 21
milletvekilinin, cezaevlerinde sağlık hizmetlerinin sunumunda
yaşanan aksaklık ve eksikliklerin, hasta tutuklu ve hükümlüler ile
sağlık personelinin yaşadığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/458)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizdeki cezaevlerinde sağlık
hizmetlerinin sunumunda yaşanan aksaklık ve eksikliklerin tespiti,
hasta tutuklu ve hükümlüleri ile sağlık personelinin
yaşadığı sorunların nedenlerinin belirlenmesi tutuklu
ve hükümlülerin mağduriyetlerinin giderilmesi, cezaevlerinde
sağlık koşullarının iyileştirilmesi için
alınacak önlem ve politikaların belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
Saygılarımızla.
1) Elif
Doğan Türkmen (Adana)
2) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
3) Hüseyin
Çamak (Mersin)
4) Seyit
Torun (Ordu)
5) Nurhayat
Altaca Kayışoğlu (Bursa)
6) Akif
Ekici (Gaziantep)
7) Hilmi
Yarayıcı (Hatay)
8) Barış
Karadeniz (Sinop)
9) Devrim
Kök (Antalya)
10) Kemal
Zeybek (Samsun)
11) Zeynep
Altıok (İzmir)
12) Gülay
Yedekci (İstanbul)
13) Musa
Çam (İzmir)
14) Çetin
Osman Budak (Antalya)
15) İrfan
Bakır (Isparta)
16) Bülent
Tezcan (Aydın)
17) Mahmut
Tanal (İstanbul)
18) Tur
Yıldız Biçer (Manisa)
19) Muharrem
Erkek (Çanakkale)
20) Mevlüt
Dudu (Hatay)
21) Yakup
Akkaya (İstanbul)
22) Bülent
Öz (Çanakkale)
Gerekçe:
Adalet Bakanlığının
açıkladığı rakamlara göre, cezaevlerinde ağır ve
sürekli hastalığı sağlık kurulu raporuyla tespit
edilen tutuklu ve hükümlü sayısı 24 Aralık 2015 tarihi
itibarıyla 387'dir. Bunlardan 114'ünün ise kanser hastası olduğu
belirtilmektedir.
Ülkemizde sadece 5 kampüs tipi cezaevinde 50
yataklı hastane mevcutken, bin kişilik cezaevlerinde ise aile hekimi
uygulamasıyla haftada iki gün, toplam on iki saat doktorlar cezaevlerine
gelip tutuklu ve hükümlülere sağlık hizmeti vermeye
çalışmaktadır. Tutuklu ve hükümlüler dilekçe vererek muayene
taleplerini iletirken yoğunluk durumunda hastalığın
aciliyetine bakılmaksızın iki üç hafta sıra beklemek
zorunda kalmaktadırlar.
Böylesine bir yoğunluk içinde olan doktorlar da
tetkik yapmadan ağrı kesici veya antidepresan vererek hastaları
geri göndermek zorunda kalmaktadır. Tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinden
hastanelere sevk edilmelerinde de benzer sıkıntılar
yaşanmakta, araç ve personel yetersizliği nedeniyle sevkler de
sıraya konulmaktadır.
Tüm bu uzun ve sıkıntılı süreci
atlattıktan sonra hastaneye sevki gerçekleşen tutuklu ya da
hükümlünün hastanede kalmasına karar verilmesi durumunda ise
çoğunlukla hastanelerin bodrum katlarında yer alan kötü
şartlarda, penceresi olmayan mahkûm koğuşu denilen odalara
yatırılmakta, tutuklu ve hükümlüler bu odalarda kalmaktansa cezaevine
dönmeyi tercih etmektedirler.
Hasta mahpusların sağlık hizmetleri
konusunda cezaevi ve hastanelerde yaşadıkları tüm bu
olumsuzluklar çok ciddi insan hakları ihlalleridir. Cezaevlerinde yeterli
ve nitelikli sağlık hizmeti verilememesi bir anlamda işkence ve
kötü muameleye denk gelen bir uygulamadır.
Devletin bu insanlara yeterli ve nitelikli bir
sağlık hizmeti sunabilmesi için farklı bir yöntem
geliştirmesi şarttır. Cezaevlerinde sağlık hizmetleri,
özel bakım gerektiren gruplar, hukuki sorumluluklar, özlük hakları ve
etik yaklaşım gibi farklı konularla yeniden ele
alınmalı; cezaevlerinin toplu yaşanılan yerler olması
bakımından taşıdığı riskler de dikkate
alınmalıdır. Verilecek sağlık hizmeti, içinde sosyal
hizmet uzmanı, psikolog bulunan bir ekiple yürütülmelidir. Yukarıda
belirtilen sorunları giderecek uygun bir sağlık hizmeti
sunulması için yeni politikalar hayata geçirilmelidir.
Cezaevlerinde bütün görevlerin aile hekimlerine
yüklenmesi de mahpuslar için olduğu kadar, hekimler içinde büyük
sıkıntıdır. Hekimler herhangi bir sertifikasyon
programına dâhil edilmeden kendilerini cezaevi ortamında
bulmaktadırlar. Ayrı bir disiplin, yaklaşım, organizasyon
gerektiren bir hekimlik dalını, organizasyonu olmayan bir sistemde
yapmaya çalışan hekimler de yaşanan yoğunlukta reçete
yazmaktan öteye gidememektedir.
Yukarıda bahsedilen nedenlerle, ülkemizdeki
cezaevlerinde sağlık hizmetlerinin sunumunda yaşanan
aksaklık ve eksikliklerin tespiti, hasta tutuklu ve hükümlüleri ile
sağlık personelinin yaşadığı sorunların
nedenlerinin belirlenmesi, hasta mahpusların mağduriyetinin
giderilmesi, cezaevlerinde sağlık koşullarının
iyileştirilmesi ve alınacak önlem ve politikaların belirlenmesi
için bir Meclis araştırması açılması uygun
olacaktır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.11
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.26
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Anayasanın 92nci maddesine göre
Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum.
B) Tezkereler
1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve
Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin
şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013,
16/1/2014, 3/2/2015 ve 9/2/2016 tarihli 956, 984, 1008, 1031, 1054, 1082 ve
1107 sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin
süresinin 10/2/2017 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele
harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla
unsurlarımızın bölge ülkeleri karasuları
dışında (2317 [2016] sayılı BMGK Kararı
gereğince Somali karasuları dâhil olacak şekilde) denizde
terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi
(3/905)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan
korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri
hakkında 2008 yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı
ile bir yıl için verdiği, bilahare 2/2/2010 tarihli ve 956
sayılı, 7/2/2011 tarihli ve 984 sayılı, 25/1/2012 tarihli
ve 1008 sayılı, 5/2/2013 tarihli ve 1031 sayılı, 16/1/2014
tarihli ve 1054 sayılı ve 3/2/2015 tarihli ve 1082 sayılı
ve 9/2/2016 tarihli ve 1107 sayılı kararlarıyla birer yıl
süreyle uzattığı izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurları konuşlandırılmak suretiyle bölgede seyreden
Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin
emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca
yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleriyle müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda
bulunulması sağlanmış, bu alanda Birleşmiş
Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız
rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Anılan bölgelerde meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca
mücadele edilebilmesine cevaz veren BGMKnın ilgili kararlarının
süresi son olarak 9/11/2016 tarihli ve 2316 sayılı Kararla bir
yıl daha uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 9/2/2016 tarihli ve 1107
sayılı Karar ile 10/2/2016 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılan izin süresinin, anılan kararlarda belirlenen ilke ve esaslar
dâhilinde, 10/2/2017 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılması, ayrıca denizde terörizmle mücadele
harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla
unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları
dışında (2317 [2016] sayılı BMGK Kararı
gereğince Somali kara suları dâhil olacak şekilde) denizde
terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin hükûmet tarafından yapılması için izin
verilmesini Anayasanın 92nci maddesi uyarınca arz ederim.
Binali
Yıldırım
Başbakan
BAŞKAN Hükûmet burada.
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç
Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara,
Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri, gruplar ve hükûmet için
yirmişer dakika; şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde ilk söz, Hükûmet adına Millî
Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmazındır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bakan.
Süreniz yirmi dakika.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Somali kara suları açıkları ve bu
bölgede vuku bulan deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun
eylemleriyle uluslararası mücadele kapsamında, Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının bu bölgelerde görevlendirilmesine
ilişkin olarak yüce Meclisimiz tarafından Hükûmete verilen bir
yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla
hazırlanan yeni tezkerenin gerekçesini açıklamak üzere
huzurlarınızda bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bildiğiniz gibi deniz
taşımacılığı dünya ticaretinde önemli bir paya
sahiptir. Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90ı deniz
taşımacılığıyla gerçekleştirildiği
cihetle, denizlerin güvenliği neredeyse bütün ülkelerin refahı
açısından çok önemlidir. Ancak deniz
taşımacılığında artan ticaret hacmi, bilhassa
istikrarsız bölgelerde ticari malları taşıyan gemilerin
cazip bir hedef hâline gelmesine yol açmıştır. Nitekim, deniz
ticaretinin önemli bir bölümünün gelip geçtiği Aden Körfezi, Somali kara
suları açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerinde bilhassa
2008den itibaren ortaya çıkan deniz haydutluğu ve denizde
silahlı soygun eylemleri seyrüsefer serbestisini kesintiye
uğratmış, deniz taşımacılığı ve
uluslararası ticareti de olumsuz bir şekilde etkilemiştir.
Tüm tehdit ve tehlikelere rağmen, bu bölge
dünya deniz ticaretinin vazgeçilmez bir bölgesini oluşturmaktadır.
Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Aden Körfezi, Arap Denizi ve
mücavir bölgelerden yılda ortalama 22 bin adet ticari gemi geçiş
yapmaktadır; bu geçişler dünya ticaretinin yüzde 14üne,
yıllık yaklaşık 1,8 trilyon dolara karşılık
gelmektedir ve dünya petrol ticaretinin yüzde 26sına, yıllık
yaklaşık 315 milyar dolara tekabül etmektedir. Tüm bunların yanında,
Avrupa'ya giden petrolün yüzde 30u, Amerika Birleşik Devletleri ve
Avrupa'ya giden toplam petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 18i de yine bu
bölgeden geçmektedir.
Türk dış ticareti açısından da
bölge hayati önemi haizdir. Türkiye'nin toplam 33 ülkeyle ithalat ve ihracat
gerçekleştirdiği bu güzergâhtan geçen ticaret gemileriyle
aktarılan dış ticaret hacmi 80 milyar ABD dolarıdır ve
bu, ticaret hacmimizin yüzde 20sini oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ortaya çıkan tehditler ve riskler
karşısında, 2008 yılından günümüze kadar
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince alınan birçok kararla,
deniz haydutluğuyla ortak mücadelede uluslararası toplumun yakın
iş birliğini ve eş güdümünü kolaylaştıracak bir
meşruiyet zemini tesis edilmiştir. Böylece, Somali Hükûmetiyle
iş birliği içinde olmak kaydıyla, Birleşmiş Milletler
üyesi ülkelere deniz haydutluğu konusunda gerekli tüm önlemlerin
alınması bakımından yetki verilmiştir. Bu yetki, son
olarak 9 Kasım 2016 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 2316 sayılı Kararıyla bir yıl daha
uzatılmıştır.
Bu kapsamda, bölgede deniz haydutluğuyla
mücadele faaliyetleri hâlihazırda Avrupa Birliğinin Atalanta
Harekâtı, Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki
Birleşik Deniz Kuvvetleri ve müstakil hareket eden Rusya Federasyonu, Çin,
Kore Cumhuriyeti, Japonya, Hindistan ve İran gibi devletlere ait gemiler
vasıtasıyla geniş bir uluslararası katılımla
yürütülmektedir. Bu bölgede güvenliğe katkıda bulunan kuvvetlerden
biri de 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren ABD önderliğinde ana
karargâhı Manama Bahreynde Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde
teşkil eden Birleşik Görev Kuvveti 151dir.
İlgili Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararlarına istinaden Türk Deniz Kuvvetleri unsurlarının
görevlendirilmesi maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
ilk karar 10 Şubat 2009 tarihinde alınmıştır. Bu
arada, Somali Cumhuriyeti de 2009 yılında aldığı
kararla Türk gemilerine Somali ana karası açıklarındaki tüm
sularda deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun olaylarına
karşı fark gözetmeksizin müdahalede bulunma yetkisi vermiştir.
Bu yetkilere dayanarak Türk Deniz Kuvvetleri 25
Şubat 2009 tarihinden itibaren, bölgede sürekli olarak asgari 1
fırkateynini deniz haydutluğuna ve denizde silahlı soyguna
karşı mücadele maksadıyla görevlendirmektedir. Ayrıca,
Birleşik Görev Kuvvetiyle birlikte NATO Okyanus Kalkanı Harekâtı
emrinde dönüşümlü olarak görevlendirdiği fırkateynleri
vasıtasıyla deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine destek
sağlanmaktadır.
Deniz Kuvvetleri unsurlarımız, deniz
haydutları ve denizde silahlı soygun icra eden kişilere yönelik
olup Somali toprakları üzerinde herhangi bir kara harekâtında bir
görevlendirmesi yoktur. Ülkemiz bugüne kadar Deniz Haydutluğu ile Mücadele
Harekâtına dönüşümlü olarak 1 fırkateynle toplam 22 dönem
destek vermiştir. Ayrıca, 2011-2014 yıllarında Türk Deniz
Görev Grubu aktivasyonu kapsamında 5 fırkateyn, 1 korvet ve 1
akaryakıt gemisiyle 2 dönem, 2015 yılında ise 2 fırkateynle
toplam 4 dönem Deniz Haydutluğu ile Mücadele Harekâtına destek
sağlamıştır.
Birleşik Görev Kuvveti 151in komutası,
2009, 2011, 2012 ve 2015 yıllarında olmak üzere 4 kez Türkiye
tarafından üstlenilmiş ve böylece ülkemiz, NATOdaki görevleri
dışında bir Birleşmiş Milletler görevinde de ilk defa
denizde çok uluslu bir gücün komutanlığını
yürütmüştür.
Şimdi, 29 Haziran-26 Ekim 2017 tarihleri
arasında Türkiye'nin 5inci kez Birleşik Görev Kuvvetinin
komutasını üstlenmesi planlanmaktadır Meclisimizden izin
alırsa.
Bunun yanı sıra, Bahreynde konuşlu
Birleşik Deniz Kuvvetleri Karargâhında, ülke temsilcisi olarak daimî
1 personel görevlendirmekteyiz.
Yine, gelen davetlere istinaden, Birleşik Görev
Kuvveti 151i komuta eden diğer ülke karargâhlarına da personel
desteği verilmektedir. Bugüne kadar Türk Kızılayı
adına Mogadişu Somaliye insani yardım malzemesi taşıyan
toplam 8 ticari gemiye, deniz haydutluğu riski bulunan bölgelerde
unsurlarımız tarafından refakat ve koruma
sağlanmıştır.
Yine, Birleşik Deniz Kuvvetleri emrinde görev
yapan Birleşik Görev Kuvveti 150 ise 2317 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı gereğince,
aynı bölgede, denizde terörizmle mücadele görevini icra etmektedir.
Diğer taraftan, aynı kararla,
Birleşik Görev Kuvveti 151in deniz haydutluğuyla mücadele görevinin
yanı sıra başta El Şebab olmak üzere muhtelif terör
örgütlerine finansal destek sağlayabilen kömür ve diğer ham
maddelerin deniz yoluyla taşınmasının engellenmesi
kapsamında terörizmle mücadele görevi yapması da ihtimal
dâhilindedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, deniz haydutluğuyla mücadelede sürdürdüğü
çabaların yanı sıra diğer alanlarda da Somaliye yönelik
muhtelif yardımlarına devam etmektedir. Somali, 19 Ağustos 2011
tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakan
olduğu dönemde bu ülkeye yaptığı tarihî ziyaretle
uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmiştir ve o tarihten sonra da
uluslararası gündemin bir parçası olmuştur.
Bu çerçevede Somaliye, insani yardım,
kalkınma ve altyapı projeleriyle siyasi uzlaşma, askerî ve
güvenlik alanlarında destek vermekteyiz.
Türkiye-Somali ilişkileri Osmanlı
İmparatorluğu Dönemine uzanan bir geçmişe sahiptir. Somalide
1979 yılında açılan ancak yaşanan iç savaş sebebiyle
1991 yılında kapatılan Mogadişu Büyükelçiliğimiz 2011
yılında yeniden açılmıştır.
Somali son dört yıldır Türkiyenin resmî
kalkınma yardımlarından en çok yararlanan ilk 3 ülke
arasında bulunmaktadır. Yirmi yıldan uzun süredir iç
savaşla boğuşan Somalide devlet kurumlarının yeniden
inşası amacıyla Birleşmiş Milletler ve uluslararası
toplumun desteğiyle devam eden teknik iş birliği faaliyetlerinde
ülkemiz öncü rol oynamaktadır. Bu kapsamda, Somali devlet
kurumlarının gerekli kapasitelerinin kurulması sürecinde
eğitim ve teknik iş birliği desteği, danışmanlar
görevlendirilmesi ve altyapı kurulması desteği verilmekte,
uluslararası toplum tarafından oluşturulan barışı
ve devleti inşa gruplarının güvenlikle ilgili ikinci grubuna
Amerika Birleşik Devletleriyle birlikte eş başkanlık
yapılmaktadır.
Bu vesileyle, 15 Temmuz FETÖ terör örgütünün hain
darbe girişimine karşı Somali Hükûmetinin aynı gece
yaptığı yazılı açıklamayla ortaya koyduğu
dayanışma ve göstermiş olduğu destek için buradan özellikle
teşekkürlerimizi belirtmek isterim. Somali Federal Hükûmeti Bakanlar
Kurulunun 16 Temmuz günü aldığı bir kararla FETÖye ait
okulları kapatması da bizleri memnun etmiştir; bu,
dayanışmanın ilave bir göstergesi olmuştur. Türk ve Somali
halkları birbirlerini zor günlerde karşılıklı
destekleyerek gerçek dost olduklarını
kanıtlamıştır.
Öte yandan, Somali Silahlı Kuvvetlerinin
teşkilat, eğitim, öğretim, askerî altyapı ve lojistik
sistemlerinin iyileştirilmesi kapsamında destek ve yardım
sağlamak maksadıyla Somalide bir Türk görev kuvvetinin teşkil
edilmesi kararlaştırılmıştır. Türk Görev
Kuvvetinin görevine başlamasıyla birlikte Somalide üst düzey yönetim
kademesini oluşturacak potansiyeli haiz kadroların
yetiştirilmesi, Somali Silahlı Kuvvetlerinin harekât kabiliyeti
kazanarak ülkede güvenliği tesis etmesi ve istikrarın
sağlanması hedeflenmektedir. Somali Türk Görev Kuvvetinin 2017
Nisan-Mayıs aylarında Somaliye intikal ettirilmesi, birlik
eğitiminin temmuz ayında, harp okulu ve astsubay okulunun eylül
ayında eğitime başlaması planlanmaktadır. Tüm bunlara
ek olarak, ülkemiz Somaliye insani yardım ve kalkınma alanında
bugüne kadar 500 milyon ABD dolarından fazla yardım
yapmıştır. Türkiye uluslararası toplumla iş
birliği içinde, Somalideki çok boyutlu faaliyetlerini kararlılıkla
sürdürmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Deniz Kuvvetlerimizin gemileri 2009 Temmuz ayından
bugüne kadar bölgedeki görevini başarıyla icra etmiştir. Bundan
sonraki süreçte, bölgede sürekli mevcudiyet sergilemek yerine, daha ziyade,
ihtiyaç duyulan dönemlerde esnek bir yaklaşımla deniz unsurlarını
bulundurmayı planlamaktayız. Esasen, alınan tüm bu önlemler
sayesinde Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap
Denizi ve mücavir bölgelerde son bir yıl içerisinde, Türk bayraklı
veya Türk bağlantılı hiçbir ticari gemi saldırıya
uğramamıştır. Bununla birlikte, bölgedeki deniz
haydutluğu potansiyeli hâlâ mevcudiyetini devam ettirmektedir. Neticede,
bölgeden geçiş yapan Türk bayraklı veya Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin emniyetinin etkin bir
şekilde muhafazasına devam edilmesi gerekmektedir. Yine, bölgeye
yönelik yapılacak insani yardım faaliyetlerinin de aksamadan devam
etmesi gerekmektedir. Birleşmiş Miletler sistemi içerisinde ve
bölgesel ölçekte etkinliğimizin ve görünürlüğümüzün sürdürülmesi
maksadıyla, deniz haydutluğu, denizde silahlı soygun ve denizde
terörizmle mücadele için millî olarak ya da çok uluslu deniz görev
grupları bünyesinde, bölgede ihtiyaç olan dönemlerde varlık
göstermeye devam etmemizin ülkemiz açısından zaruri olduğunu
düşünmekteyiz.
Bu düşüncelerle, Anayasanın 92nci
maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla belirlenen ilke ve esaslar
dâhilinde başlatılan ve son olarak 9 Şubat 2016 tarihli kararla
bir yıl süreyle uzatılan deniz haydutluğu ve denizde
silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları
ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde 10 Şubat 2017
tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması ile
yine aynı bölgede denizde terörizmle mücadele için gerekli yetkinin
verilmesi hususunda huzurlarınızda olan Hükûmet tezkeresine
desteğinizi talep eder, bu vesileyle Gazi Meclisimizi bir kez daha
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Süre vardı
Sayın Bakanım; şu, atanamayan öğretmenleri de bir
söyleseydiniz.
BAŞKAN - Gruplar adına konuşmalara
geçiyoruz.
İlk konuşmacı, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.
Süreniz yirmi dakika, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
Değerli milletvekilleri, sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce, bugün ve yarın,
8-9 Şubat Milliyetçi Hareket Partisinin 48inci kuruluş yıl
dönümü, yarın resmî günü. Bu vesileyle, başta Başbuğumuz
Alparslan Türkeş olmak üzere hareketimizin kuruluşundan bugüne
emeği geçen bütün dava arkadaşlarımıza; ebediyete intikal
etmiş olanlara Allahtan rahmet, kalanlara da minnet duygularımı
burada paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin uluslararası
görevlendirmelerine her zaman devlet politikası olarak destek olduk. Daha
önceki, Afganistanla ilgili; yine, Suriyeyle ilgili; yine, bu konuda
Körfezdeki Adenle, Somaliyle ilgili tezkerelerde de ilke olarak, devlet
politikası olarak desteğimizi sürdürüyoruz.
Tabii ki Sayın Bakan da az önce belirtti, daha
önce NATO ve Birleşmiş Milletler görev güçlerine verdiğimiz
destek kapsamında, bu kara sularının önemi hem güvenlik
açısından hem deniz ticareti açısından hem de son
rakamlarla yaklaşık 80 milyar -yanlış
hatırlamıyorsam, Sayın Bakan ifade etti- Türkiyenin de ticaretinde
payı olan bu bölgelerde bizlerin de görev alması; Türkiyenin, Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının orada görev alması
önemlidir. Hem bu kapsamda kendi gemilerimizin ve uluslararası ticaretin
korunması açısından hem de aynı zamanda Deniz Kuvvetleri
unsurlarımızın burada hem tecrübe kazanması hem
uluslararası iş birliğini geliştirmesi açısından
önemli olduğu kanaatindeyim. Ancak, bu vesileyle, Deniz Kuvvetlerimizin
son yıllarda yaşadığı travmalar diyelim artık, ta
kumpaslardan başlayarak, sonrasında yine FETÖ terör örgütüyle ilgili
yapılan çalışmalarda belli ölçüde insan kaynakları
açısından zafiyetler oluştuğunu, bunların da bir an
önce giderilmesi gerektiğini biliyoruz. Hem teçhizat açısından
geciken projelerin bir an önce tamamlanmasını ve yarımada olan
ülkemizin -etrafı denizlerle çevrili olan bir konumda- daha güçlü bir
şekilde donanmasını güçlendirmesini, takviye etmesini bu
vesileyle temenni ettiğimizi belirtmek istiyorum. Çünkü bölgemiz hareketli
bir dönemden geçiyor. Doğu Akdenizde bütün ülkelerin gemileri, uçak
gemileri tabiri caizse fır fır dönüyor. Bizim de bu kapsamda yeniden
Deniz Kuvvetlerinin planlamasını yapmamız gerektiğini bu
vesileyle hatırlatmış olayım.
Tabii Doğu Akdeniz deyince dış
politikayla ilgili de birkaç hususu belirtmeden geçemeyeceğim. Önceki
haftalarda Kıbrıs meselesini burada da görüştük, bir
araştırma önergesiyle ilgili de görüştük, Sayın Bakana da
sözlü olarak, gördüğümüz yerlerde, bu konuda biraz bilgi vermesini
söyledik ama gündem yoğunluğu, Anayasa oylamaları ve şu
anda da yine farklı gündemler olduğu için devam ediyor. Yalnız,
ben, Sayın Akıncının bir açıklamasını
okudum web sitesinde. Bu konuda Türkiyenin bu şekliyle bunları
kabullenmesi mümkün değil, bir şeylere müdahale etmek
gerektiğini düşünüyorum. Aynen şöyle bir cümle yer alıyor,
diyor ki: İşte, sorunlu olan daha fazla yüzdesi olan bir toprakta,
AİHMde sorunlu olan, uluslararası arenada sorunlu olan bir toprakta
yaşamaktansa çözülmüş ama daha düşük
Ki, yüzde 29u
kastediyor. Geçmişten bugüne böyledir ve başka türlü de toprak
vermeden çözemeyiz. gibi bir açıklama var. Böyle bir açıklamayı
hem de müzakereci olan Sayın Cumhurbaşkanının
yapmasını ben gerçekten üzüntüyle karşıladım.
Açıklamanın içerisinde hiç olmaması gereken, şu anda Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin mevcut Başbakanı Sayın
Özgürgünle ilgili de, Sayın Eroğluyla ilgili de
karşılıklı sanki siyasi çekişmelere konu olacak
birtakım şeyler var. Anlıyoruz ki burada bir kafa
karışıklığı var. Burada, müzakereciyi
görevlendiren otorite belli. Bu şekliyle girdiğiniz zaman zaten
müzakereden istediğiniz şeyi almanız mümkün değil. Yani o
topraklar nereden isteniyor? Karpazdan verdiğimiz zaman ne olacak?
Aşağıda tartışmalı bölgeden verdiğimiz zaman
ne olacak? Mesele, sadece yüzde 28, 28, 32 meselesi değil ki. Bu, tamamıyla,
az önce bahsettiğimiz, Deniz Kuvvetlerimizi de ilgilendiren, kıta
sahanlığımızla ilgili, FIR hattıyla ilgili,
münhasır ekonomik bölgelerle ilgili birçok sakıncayı beraberinde
getirecek bir konu. Onun için, böyle çok basit bir şekilde, sanki
uzlaşma olurmuş gibi yapılmasını doğru
bulmuyoruz. Türkiye, garantör ülke olarak ara toplantılara
katıldı ama kamuoyuna sadece bir haritanın kasaya
saklandığının dışında herhangi bir şey
gelmedi. Hem bu Doğu Akdenizdeki hakimiyetimiz açısından hem
Kıbrısın hem de Türkiye'nin güvenliği açısından
önemli bir konudur.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman
söyledik, bizim için iki toplumlu, iki devletli, bir eşit ilkeye
dayalı çözüm olmadığı sürece bunun kabul edilmesi mümkün
değildir. Toprak görüşmeleri ayrıdır ama burada taviz
verilir bir şekilde yapıldığı zaman da maalesef Rum
tarafının uzlaşmaz tutumu, Annan Planından sonra
olduğu gibi yine devam edecektir.
Ben, az önce de Avrupa Birliği üyesi ülkelerin
yetkilileriyle görüştüm, sordukları zaman kendilerine aynen şunu
söyledim Kıbrıs meselesiyle ilgili: Bu işin temelinde sizin
kendilerini şımartmanız ve Türk tarafıyla sorunu çözmeden
üye olarak kabul etmeniz yatıyor. Onun için, aslında bugün
değilmiş gibi olsa da Annan Planına onlar hayır dedikleri
zaman eğer üye olarak almak yerine, tam tersine, baskı uygulamış
olsaydınız şimdi bu sorunlar bu hâle gelmezdi. Bizim de Türkiye
Cumhuriyeti devleti olarak burada garantör ülke olarak, özellikle de garanti ve
ittifak anlaşmalarından kesinlikle taviz verilmemesi
gerektiğini, bu tezkere vesilesiyle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de
oradaki varlığının garanti altına alınması
gerektiğini bir kez daha hatırlatmış olayım.
Gündemde yine dış politikayla ilgili ve
ülkemizin güvenliğiyle ilgili sıcak konu, dün gece itibarıyla
Sayın Cumhurbaşkanıyla ABD Başkanı Sayın Trumpun
görüşmesine ilişkin kısa açıklamalar yapıldı,
fikir birliğine varıldığı söyleniyor ama aslolan nihai
olarak bu konuların görüşülmesi. Her ne kadar stratejik ortaklık
vurgusu yapılsa da henüz Suriyede şu anda yaşamakta
olduğumuz sorunun temelinde yatan ve yıllardır devam eden PKK
terör örgütünün uzantısı olan PYDye ve YPGye başta Amerika
Birleşik Devletleri olmak üzere Batılı ülkelerin bakış
açısı yatıyor.
Öncelikle, burada bir netleşme olması
gerekiyor. Biz yetkililerle görüştüğümüz zaman kendilerine de iletiyoruz;
Türkiye olarak bizim önceliğimiz -ki Sayın
Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada da
bunların vurgulandığı söyleniyor ama vurgulanması
yetmiyor- bunların, yapılacak görüşmelerde, yetkililerle
yapılacak görüşmelerde Türkiye'nin hassasiyetinin özellikle bu konuda
anlaşılması ve PYD/YPGnin bir terör örgütü olduğunu,
aynı şekilde DAEŞle mücadele kadar bunların da aynı
paralelde değerlendirilmesi gerektiğini, sadece Amerikayla
ilişkilerimizin FETÖ terör örgütü elebaşının ve diğer
unsurların iadesine odaklanmadan tüm güvenlik unsurlarıyla ilgili
aleyhimize olabilecek gelişmeleri kapsaması gerektiğini
düşünüyorum. Bu kapsamda da Amerika Birleşik Devletlerinin yeni
yönetiminin başta Sayın Trump olmak üzere Türkiye'nin bu önemini
dikkate alarak yeni bir stratejiyle görüşmelere başlaması
gerektiğini, Türkiye'nin de bunları masada görüşmesi
gerektiğini tekraren vurgulamak istiyorum.
Diğer bir husus, Suriye deyince, yine hem
Rusyayla ilişkilerimiz ve bu kapsamda Suriye konusunda yapılan
Astana görüşmeleri, Cenevre görüşmeleri kapsamında yine
bazı karanlık bölgeler olduğu görülüyor. Ortada kaldı,
haberler yer alıyor, bir anayasa taslağından bahsediliyor ama ne
olduğunu tam olarak bilen yok, kimisi yalanlıyor, kimisi
yalanlamıyor. Orada gördüğümüz şey de yine sanki böyle
gevşek bir özerklik gibi, kültürel bir özerklik gibi toprak bütünlüğü
korunarak ama yine Iraktakine benzer şekilde fiilî bir durum
oluşturularak sonrasında batıda sözde bir kürdistan
kurmanın temelleri olduğunu görüyoruz. Bu kapsamda, bütün bu
görüşmelerin hassasiyetle Türkiyenin çıkarları
açısından ele alınması gerektiğini ve ileride çok daha
büyük kayıplara yol açabilecek gelişmelere yol açmaması
gerektiğini düşünüyoruz. Bu kapsamda da bu çalışmalara
dikkatli bir şekilde devam edilmesini
Suriyedeki görüşmeleri de,
yine, İranla da, Suriyeyle de, Esad rejimiyle de, Rusyayla da, Amerika
Birleşik Devletleriyle de, hepsiyle yapalım ama bu hassasiyetleri
dikkate alarak yarın orada bir oldubittiyle karşılaşmadan
bu işleri götürmemiz gerekiyor. Niye bu konuda hassasiyetimiz arttı?
Çünkü güvenli bölge, güvenlikli bölge tartışmalarına paralel
olarak bu anayasa tartışmaları da gündeme getiriliyor, Türkiye
bir oldubittiyle karşı karşıya bırakılmamalı.
Bu kapsamda da gerekli önlemleri almamız gerekiyor çünkü paralel olarak
devam eden bir süreç var gibi görünüyor, her ne kadar resmî olarak hepsi
doğrulanmasa da birtakım araştırma kuruluşları
veya bazı medya kuruluşları tarafından bu haberler
sızdırılıyor.
Esasen, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak güvenli
bölge önerisini 2012 yılında yapmıştık; sadece Suriye
için de değil, Sayın Genel Başkanımız o günün
şartlarında Kandilden Afrine kadar bu terör koridorunun
temizlenmesi gerektiğini ve buraya oradan kaçan, göçen insanların
tekrar yerleştirilmesi için güvenliklerinin sağlanması
gerektiğini, bu konuda da uluslararası kuruluşlarla iş
birliği yaparak kendilerinin orada iskân edilmesi gerektiğini
söylüyordu. O zamandan bu zamana gelinen noktada yine söyleniyor ama
onların aklından geçen güvenli bölge daha önce Çekiç Güçle,
Keşif Güçle, uçuşa yasak bölgeyle yapıldığı gibi
olursa yine Türkiyenin aleyhine olacak bir sonuç doğuracaktır.
İnşallah, bu hususlarda da belli çalışmalar yapılır
ve dikkate alınır.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu bölgenin
tamamen terörden arındırılması gerektiğini; Azezin
doğusu, batısı, Cerablustu, Menbicdi, bunları
tartışmadan bütün o bölgenin Kandilden Afrine kadar terörden
arındırılması ve burada sayıları 3,5 milyonu
bulan insanların tekrar yurtlarına dönmesi gerektiğini
düşünüyoruz; uluslararası kuruluşlar tarafından da bunlarla
ilgili yapılacak çalışmalarda destek olunması ve onlarla
ilgili bütün ekonomik yükün paylaşılması gerektiğini
düşünüyoruz.
Bu vesileyle, bu coğrafyada yaşayan, o
sorunu şu anda çok daha yakından hisseden insanların da bir an
önce ülkelerine dönerek kendi topraklarında yaşama
haklarının kendilerine teslim edilmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Tabii, AByle ilişkilerde, maalesef, biraz
karşılıklı anlayış eksikliğinin
arttığını da görüyoruz; karşılıklı
birtakım raporlar, bunlara karşı açıklamalar, bazı
restleşmeler yanlış noktalara doğru gidiyor. Az önce
konuştuğum bazı temsilcilere bazı bilgileri aktardım,
konuştuk ama, burada da bir bilgi kirliliğinin olduğunu ve
Türkiye'nin durumunu anlamak yerine birtakım çevrelerce verilen bilgilerin
doğru kabul edildiğini, özellikle 15 Temmuz sonrasında FETÖ
terör örgütünün lobi faaliyetlerinin buralarda etkili olduğunu ve
aleyhimize birtakım kampanyaların yürütüldüğünü görüyoruz.
Evet, ilişkilerde bir kötüye gidiş... Daha
önce başta sözde Ermeni tasarısıyla ilgili Almanyada
yaşanan gerilimler, sonrasında geçtiğimiz dönemde yeniden
alevlenen bazı tartışmalar ilişkileri belli ölçüde sekteye
uğrattı. Bu konuyu yeniden gözden geçirmek gerekir, evet; özellikle
de Gümrük Birliğiyle ilgili konunun yeniden gözden geçirilmesi
gerektiğini artık yetkililerimiz de kabul ediyor. Bu konunun da
yeniden Türkiye'nin çıkarları açısından ele alınarak
ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini, eğer bir
ilerleme sağlanamıyorsa Gümrük Birliği sürecinin de yeniden
değerlendirilerek ikili ticari anlaşmalara cevaz verecek şekilde
yeni bir sürece girilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu kapsamda, biz, bütün komşularıyla
barış içinde yaşayan, çok yönlü millî bir dış politika
izleyen bir Türkiye Cumhuriyeti anlayışından yanayız. Bu
kapsamda da yapılacak çalışmalarda ülkemizin lehine olan
bazı politikaları destekleyeceğimizi, ama eksiklikleri de zaman
içerisinde uyarmaya devam edeceğimizi söylüyoruz ve bu, gündemimizde olan
tezkereye de bu anlayışla destek vereceğimizi, ama dış
politikanın da bu Anayasa tartışmalarına paralel olarak,
bunun ötelenmesine neden olmadan yeniden ele alınması
gerektiğini ve millî bir dış politika
anlayışının bütün muhalefet partileriyle birlikte, bir
bilgilendirmeyle yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor
ve Sayın Dışişleri Bakanından ve Hükûmetten
bunları bekliyoruz.
Ben bu duygularla tekrar sizlere teşekkür
ediyorum ve hayırlı günler diliyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederiz,
hayırlı günler dileriz biz de size.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Gruplar adına ikinci konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Öztürk
Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi ve açıkları,
Arap Denizi açıkları, Somali kara suları açıkları ve
açık denizde Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlendirilmesine
ilişkin gelen tezkerenin bir yıl daha uzatılması konusunda
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Biz bu tezkereye geçen yıl evet dedik çünkü
bizim de ticaretimizin önemli bir bölümü bu bölgeden geçiyor, bu bölgenin
güvenliği bizi de çok yakından ilgilendiriyor; dolayısıyla
bu yıl da tezkereye evet diyeceğiz.
Tabii, biz Aden Körfezinin güvenliğinden
bahsederken, bizim çevremizde ne oluyor, Türkiyenin en yakın
coğrafyasında neler oluyor, onu da değerlendirmek gerekiyor. Bu
coğrafyanın, maalesef, kaderi değişmiyor, hep
uluslararası müdahale bu coğrafyaya oluyor. Bizim kurdumuz,
ayrıca, içimizde çünkü Orta Doğu coğrafyası kanadıkça
Türkiyeyi istikrarsızlaştırıyor ve Türkiye
istikrarsızlaşınca da Orta Doğuda güvenlik kayboluyor.
Sayın Başkan, şöyle bir özet yapmak
istiyorum: Ne olmuş bu süre içerisinde? Geçen zaman içerisinde ne
olmuş? Öncelikle, Birinci Körfez Savaşı oldu. Biliyorsunuz,
Birinci Körfez Savaşı olduğunda Saddam Hüseyin Bağdata
hapsedildi. 36ncı paralel ve 32nci paralelin kuzeyi ve güneyi
arasında uçuşa yasak bölge ilan edildi, Irak ordusunun kolu
kanadı kırıldı ve uçuşa yasak bölgenin olduğu
alanlarda yeniden yapılandırılmaya gidildi. Esasen, Irakın
üniter yapısının beli kırıldı, o dönemde kırıldı.
Saddam Hüseyin uçak uçuramadı. O dönemde Bağdatın hem kuzeyi
hem güneyi, esasen, fiilî olarak yeni bir statüye kavuşturuldu. Bizde o
dönemde Çekiç Güç konuşlandırıldı ve Çekiç Güçün görevi de
bu uçuşa yasak bölgelerin, özellikle kuzeydeki uçuşa yasak bölgenin
güvenliğini sağlamak oldu ve uçuşa yasak bölge daha sonra yeni
bir oluşuma sürüklendi. Sonra ne oldu? İkinci Körfez Savaşı
oldu, Saddamın askerleri çöle gömüldü, Saddam idam edildi ve ne oldu?
Bremer anayasası gündeme geldi. Amerika, Irakı işgal etti.
Irakta bir iç savaş başladı: Mezhep arası savaş.
Irakın hiç alışık olmadığı bir şeydi;
ondan önce bu kadar, böyle çapta bir savaşı Irak hiç görmemişti
ve Irakta kan gövdeyi götürdü. Sonra ne oldu? Bir gün uyandık ki Bremer
anayasasıyla Irakın üniter yapısı bozulmuş, fedaral
bir Iraka geçiş başlamıştı ve Irak federal bir
sisteme sürüklendi. Dicle Nehrinin geçtiği bu ülkede sonra ne oldu?
IŞİD belası sardı. IŞİD belasının
bıraktığı topraklar Irakın içerisinde el
değiştirdi. Amerika, o bölgede de esasen bir taraf oldu. Irakın
güya toprak bütünlüğü destekleniyormuş gibi bir süreç uygulandı
ama Bölgesel Kürt Yönetiminin toprakları Dicle Nehrinin doğusunu
içerecek yüzde 40 büyümeyle sonuçlandı, Dicle Nehrinin doğusunda
yeni bir oluşum ortaya çıktı.
Şimdi, Dicle Nehrinin doğusunda bu
olurken Fıratın doğusunda, Suriyede ne oldu?
Fıratın doğusunda, Suriyede de esasen yeni bir denklem
oluştu. Irak politikasında Biz 1 koyup 3 alacağız. anlayışı
Irakı
Evet, 1 konuldu ama Irak 3e bölündü, hiçbir şey
alınamadı. Keza, Fırat Nehrinin geçtiği Suriyede de bu
defa Emevi Camisi konusu gündeme geldi. Suriyede rejim
değişikliğine kalkışıldı, Suriyede ne kadar
cihatçı grup varsa Suriyeye konuşlandı, Suriyenin toprak
bütünlüğü, egemenliği ve bağımsızlığı
bitirildi.
Bizim bugün şikâyet ettiğimiz ne kadar
unsur varsa Suriye politikasının
yanlışlığından kaynaklandı. Egemen, hegemon
güçler bu bölgedeki dizaynlarını henüz daha bitirmiş
değiller ve bu bölgenin kaderi, maalesef, giderek ufalanma, giderek
parçalanma, giderek küçülme, birbiriyle kavga ettirilme, iyice birbirine
düşman olma ve ayrışma politikası üzerine kurulu. Bunun
devam edeceğini görüyoruz.
Suriyede ne oldu? Suriyeden 3 milyon kontrolsüz
göç Türkiyeye girdi. Bunun yüzde 10u kamplara yerleştirildi, diğer
yüzde 90ı şehirlere yayıldı, şehirlerin
güvenliği bitirildi. Bu kontrolsüz güçle gelen cihatçı gruplar
Türkiyede eylem yaptı, insanlarımız şehit oldu. Bugün,
Türkiye'nin güvenliği, esasen, hiçbir dönemde olmadığı
kadar potansiyel bir risk altındadır. Yarın ne
olacağını, nerede hangi bombanın
patlayacağını bilemiyoruz maalesef. Ülkemiz, ülkemizin ulusal
güvenliği çok ciddi yara aldı.
Şimdi, Suriyedeki ve Iraktaki,
dolayısıyla komşularımızdaki bu süreç bitmedi,
bitmeyecek. Biz önce Amerikayla yola koyulduk, onların oyun planına
uyduk, sanki kendi oyun planımızmış gibi sandık ve
yarı yolda bırakıldık. Sonra Ruslarla Astana
toplantısı münasebetiyle bir araya geldik. Görüldü ki esasen,
Rusyayla da Amerikayla da bu konuda hareket ettiğiniz zaman farklı
bir sonuç ortaya çıkmıyor. Nereden anlıyoruz? Astana
görüşmelerinde Rusların muhaliflere sunmuş olduğu anayasa
taslağından anlaşılıyor bu. Suriye de aynen Irak benzeri
yeni bir yapılanmaya gidiyor. Suriyenin bütünlüğünün de kaç grup arasında
parçalanacağı belli değil. Dolayısıyla yeni bir
dinamik başlıyor orada da. Türkiye, hem Irak politikasında hem
Suriye politikasında kendisine ait olmayan bir siyaset takip ettiği
için şu an itibarıyla kaybeden ülke konumundadır.
Biz hep söyledik, Suriyede en önemli konu, buraya
bir yabancı el değdi, buraya bir yabancı el değdi, Iraka
bir yabancı el değdi; buranın politikasını siz bu
yabancı ellerle düzeltemezsiniz dedik, kimse dinlemiyor. Çünkü, esasen
olayın nereye gideceğini herkes biliyor, elini vicdanına koyan
herkes biliyor olayın nereye gideceğini. On yıl sonra çevremizde
nasıl bir oluşum ortaya çıkacağını herkes biliyor
ama sessiz, sessizlik, kimse ses çıkarmıyor çeşitli
gerekçelerden dolayı.
Bakınız, bir şey söyleyeceğim.
Şimdi, efendim, diyorlar ki: Biz Suriye konusunda Cenevrede
görüşmeler yapacağız, Suriyede ateşkes
sağlayacağız. Suriyede ateşkes sağlasanız ne
olur, sağlamazsanız ne olur? Suriyenin geleceğini tartışıyor
insanlar. Astanada tartışılan güya ateşkes, Suriyenin
geleceği tartışılıyor, Suriyenin nasıl bir
Suriye olacağı tartışılıyor. Anlıyoruz ki
-daha önceden de defalarca bu kürsüden belirttiğimiz gibi- artık Suriye
eski Suriye olmuyor. Şimdi bunun hesabını kim verecek? Biz
yanlış politika uyguladık. deyip birisi bunu teslim edebilecek
mi? Sanmıyoruz.
Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri, yeni
yönetim, Biz Suriyede güvenli bölgeler ilan edeceğiz. diyor, biz hemen
heyecanlanıyoruz. Evet, biz de güvenli bölge istiyoruz, Amerika
Birleşik Devletleri de güvenli bölge istiyor. diyoruz,
yanılıyoruz, yanılıyoruz. Amerika Birleşik
Devletlerinin istediği güvenli bölgeler ile bizim istediğimiz
güvenli bölge aynı şey değil. Amerika Birleşik Devletleri
tamamen mülteci ağırlıklı, Suriyenin, Libyanın,
Yemenin içinde ve mücavir bölgede bölgeler kurulmasını istiyor ve
bunun için Amerikan askerlerinin daha fazla orada
konuşlanmasını, daha fazla Amerikan askerinin yer
almasını, daha fazla Amerikan birliğinin o ülkelerde
konuşlanmasını istiyor. Bizim istediğimiz güvenli bölge,
Amerikanın istediği güvenli bölgeyle aynı değil, aynı
olmadığını da yapılan açıklamalardan herkes
görmüş oldu.
Şimdi, bu Astana görüşmeleri, sonra
Cenevre görüşmeleri
İki konu var, iki konuda bizim acilen hareket
etmemiz lazım. Bir tanesi, biz Astanada Esadla endirekt olarak,
dolaylı olarak görüşüyoruz. Bütün güç diplomaside Rusya üzerinden
yürüyor. Ben bu gücü Rusyaya niye bahşedeyim? Madem görüşüyorsun
niye kendin görüşmüyorsun? Rusyanın elindeki harita Suriyenin
parçalanmasına ilişkin. Peki, bunu görüşüyorsan niye
doğrudan görüşmüyorsun? Ne eksik kalır doğrudan
görüşülmesiyle? Bunun, Türkiyenin pazarlık marjını
düşüreceğini değil, artıracağını
söyleyebiliriz, Türkiyenin pazarlık marjını
artıracağını söyleyebiliriz. Yerel unsurlarla, artık
Türkiye, mutlaka ve mutlaka Suriyedeki rejimle de görüşmeli. Rusya
Türkiyede muhaliflerle görüşüyor, Türkiyenin eğittiği
muhaliflerle görüşüyor, Suriyede de onları bombalıyor. Türkiye
niye görüşmüyor? Bu kanalın mutlaka açılması lazım,
aksi takdirde kaybediyoruz.
İkinci konu: Yüz altmış yedi gündür
El Baba çakılıp kaldık. Bizim Mehmetimiz orada can veriyor.
Bugün 2 şehidimiz var; Allahtan rahmet diliyoruz. 15 yaralımız
var orada. Bu ne olacak? Biz daha önce bu kürsüde fazla aşağıya
sarkmasın dedik, sarktığınız zaman
çıkamazsınız dedik ve sonra Biz Rakkaya kadar gideceğiz.
dendi, sonra Sayın Cumhurbaşkanı Rakkaya gitmeyeceğiz. El
Babda hızlı bir şekilde işimizi bitirip oradan
döneceğiz. dedi. Şimdi, bu U dönüşü normalde Türkiye'nin
faydasına olduğu için hiç eleştirmedik. Şimdi, yeniden
Trumpla yapılan görüşmede: Biz, El Babdan sonra da Rakkaya
gideceğiz. Siz kime güvenerek nereye gidiyorsunuz? El Babda
çakılıp kaldık. Bakınız, Türkiye'nin ikinci yapması
gereken konu şudur: Bu savaş bitecek gibi görünmüyor. Bu savaşa
diplomatik çözüm söyleyenler ikiyüzlülük yapıyor: Onun için mutlaka ve
mutlaka oradaki, Türkiyedeki unsurlarla ÖSOyu takviye etmek gerekiyor. Onu
Türk askeri yapmayacak, onu buradaki Suriyeli gençler yapacak. El Babı
Türkiye alıp Türkiyeye mi katacak? Burada lütfen bunun da
değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Efendim diyebilirler:
Biz zaten ÖSOyla bunu yapıyoruz. Benim söylediğim başka bir
şey, ben farklı bir şeyden bahsediyorum.
Bir başka konu: İsrail askerlerinin bütün
yargısal süreçlerden affını öngören anlaşma bu Mecliste
AKPnin oylarıyla kabul edildi. Biz o zaman buna karşı
çıktık. Normalleşmeyi biz başından beri
destekliyorduk. İsraille normalleşmeyi destekliyorduk ama illa da
böyle bir anlaşma yapılmak zorunda değildi. Şimdi, bu
anlaşma ne oldu? İsrail askerleri yargısal süreçlerden
affedildi, dava açılamıyor ve bu konu maalesef kapanmadı.
Bakınız, aileler bu işin peşine düşmüş
durumdalar. Bizlere bu konularla ilgili şikâyetler geliyor.
Bir başka konu: Şimdi, tekrar normalleşmeye
geçiyoruz; güzel. Turizm Bakanı İsraile gittiği gün İsrail
Gazzeye saldırı yapıyor. Dışişleri
Bakanlığından yayınlanan açıklamaya bakıyorsunuz,
ruhsuz bir açıklama: Kınıyoruz. Kim inanır
kınadığınıza?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Gözleri görmez
oldu!
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Bu kınama, normalde
ilişkilerin gergin olduğu zaman yapılsaydı belki
vatandaşlar buna inanırdı ama kâğıt üzerinde kalan bir
kınamadan ibaret bu.
Bir başka konu Kıbrıs konusu: Biz,
Kıbrısta kapsamlı çözümün yapılmasına, kapsamlı
çözümün devreye sokulmasına hep destek verdik. İki toplumlu dedi.
İki kesimli, mutlak manada iki kesimin siyasi eşitliğine
dayanan, Türkiye'nin etkin ve fiilî garantisini içeren bir anlaşmayı
destekledik ve destekliyoruz ama bugün baktığımız zaman,
KKTC Cumhurbaşkanı, on tane laf bize söylüyor, dönüp bir laf da
güneyde KKTCnin egemenliğini yok edenlere söyleyemiyor; bunu
eleştiriyoruz. Siz bizi bırakın, biz ölmedikçe o davanın
sahipleriyiz; siz kendi işinize bakın, kendi davanıza
bakın, kendi Başbakanınızla bir yol tutturun, millî
konularda dik durun. Siz illa da bir şeyleri vermek zorunda
değilsiniz. Anlayışa bakın: Biz Rumdan egemenlik
alacağız, dolayısıyla toprak vermek zorundaymışız.
Senin egemenliğin Rumdan kaynaklanmıyor, sen zaten egemensin. Rumun
sana egemenlik bahşetmesine gerek yok, sen zaten egemensin. Ayrıca,
toprak vermek zorunda da değilsin. Bu, kutsal bir kitapta mı
yazıyor, Allahın emri mi senin toprak vereceğin? Lütfen
Bugünler geçicidir, tarih farklı yazar sizi. Şimdi, insanların
nerede durduğu önemlidir. Türkiye'nin üzerinde nasıl olsa baskı
var, Türkiye baskıya maruz kalıyor, Hükûmet ses
çıkaramıyor. diye işi bu kadar gevşeğe almayın,
hiçbir zaman almayın; bu, millî bir konudur ve bitmemiştir.
Bir son yok, bakıyorsunuz bir son yok. Hani,
Cenevrede garantiler konusunda bir anlaşma olmadığı zaman
bu son olacaktı. Bitirmiyorlar, bitirmezler; size açıklayayım,
bu ikiyüzlülük bitmez. İngiltere, bağımsızlık için İskoçyayı
referanduma götürme kararı alıyor mu? Alıyor. Peki, Rusya
Ukraynanın Donetsk bölgesini işgal ediyor mu? Ediyor.
Kırımı ilhak ediyor mu? Ediyor. Abhazyayı, Osetyayı
alıyor mu? Alıyor. Üniter yapıları bozuyor mu? Bozuyor.
Peki, Amerika Birleşik Devletlerinin Suriyeyi, Irakı ne hâle
getirdiği belli mi? Belli. Peki, ne oldu? Bunlar orada
ayrışmayı savunurken KKTCde niye birleşmeyi savunuyorlar?
Neden savunuyorlar? Bu ikiyüzlülük değil mi? Siyasette, maalesef,
artık bu ikiyüzlülükler devam edemez. Bizim kendi konularımıza
sahip çıkmamız lazım, bizim nerede durduğumuzu bilmemiz
lazım.
Ayrıca şu var: KKTCde bakıyorsunuz
bir son yok. Ne kadar sürecek bu? Peki, hep biz veriyoruz, toprak da veriyoruz.
Egemenliği sulandırıyorlar, iki kesimliliği
sulandırıyorlar. İki toplumluk zaten sulanmış oluyor.
Nedir bu? Niye vermek zorundayız? Tavsiyemiz: Doğru olan, siz
haklıysanız o masayı bozarsınız, kalkarsınız
oradan -kalktığınız için küçülmezsiniz büyürsünüz- bu
millet sizi her zaman takdir eder. Efendim, üzerimde baskı var,
dolayısıyla illa bir şey yapmak zorundayım. anlayışıyla
giderseniz duvara toslarsınız. Alırlar ve bir daha da geri
vermezler hiçbir şeyi. Giden geri gelmiyor.
Biz burada vicdanımızla sesleniyoruz. Bir
çıkarımız yok, kimseye eyvallahımız da yok bizim.
Vicdanımızla sesleniyoruz. Biz bu ülkenin garantörü müyüz? Evet. Bize
kimsenin bir şey deme hakkı var mı biz bunu
konuştuğumuz için? Türkiye garantör değil mi? Biz ana muhalefet
partisinin bir temsilcisi değil miyiz? Biz garantör bir ülke değil
miyiz? Niye konuşuyorsunuz? Onun için bu konu herkesin meselesidir, bütün
partilerin meselesidir. Ben Türkiyedeki bütün partilerin, şu Meclisteki
bütün partilerin buna sahip çıktığını biliyorum, bütün
kardeşlerimizin buna sahip çıktığını biliyorum
ama konjonktür böyle diye illa da bir anlaşma yapmak
zorundaymışız gibi kendini hissedenlerin de biraz kendine
çekidüzen vermesi gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yılmaz.
Üçüncü konuşmacı, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın
Sırrı Süreyya Önder.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Önder.
HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara)
Sayın Başkan, değerli üyeler; bu Hükûmetin dış
politikasına dair bir betimleme, belirleme yapmıştım,
onunla başlamak istiyorum: İktidara geldiği günü milat kabul
edersek, bugün, gelinen nokta arasında bu dış politikayı
özetlemek gerekirse, yılan takip etseydi bel kemiği
kırılırdı; o kadar zikzaklı, o kadar hareket
kabiliyetini zorlayan gidişlerden dönüşlerden ibaret bir şey.
Anlaşılmayan bir şey var, bu bizim
dışımızdaki siyasal partilerin de neye karşı
çıktığını anlamakta
zorlandığımızı itiraf etmeliyim. Öfkeyle söylenen
sözlerin mefhumumuhalifi, belki de alternatifi, yine bakıyorsunuz,
Hükûmetin çözüm diye getirdiği cılız, karşılıksız
politikalarda saklı.
Şimdi komisyon sıralarında asker
üyeler var, muhtemelen kurmaydırlar; ben rütbelerden anlamıyorum, o
yüzden beni bağışlasınlar. Yeni dönemin uluslararası
politika anlayışı şu: Böyle ajan provokatörler devri geçti,
yeni dönemde büyük devletler ve onların istihbarat örgütleri
gelişmelere meyil veriyorlar. Yani, Hükûmetin Üst akıl, üst
akıl. deyip kuş mu, deve mi neye benzediğini söylemekten
özellikle imtina ettiği mesele var ya -emperyalizm diyelim, biz
adını böyle kuralım- onlar artık hükûmet adamlarını
satın almak ya da karar süreçlerine kendi, bordrolu, kadrolu
adamlarını yerleştirmek falan, bunlarla
uğraşmıyorlar. Daha makro ölçekli, bir alan
boşaltıyorlar, bir meyil veriyorlar, buna muktedirler, her şeyin
artık oraya doğru akacağı fizik yasasına güvenip geri
çekiliyorlar. Burada dirayet ne olabilir? Bunu görüp buna karşı
durabilmek. Bunun yeter şartı ya da olmazsa olmazı ne? Kendi iç
yapılanmanızı buna uygun bir şekilde tahkim edebilmek.
Suriye, bu asker ihracı meselesi
Somaliye
sadece asker göndermiyoruz, şimdi, Katarla beraber bu iki yerde askerî üs
kurma hazırlığımız var ya da başladık. Bunu
koyun bir kenara, şu doğruyla beraber her zaman hatırlayın:
Askerî olarak test edilmeyen siyasi güç, güç değildir. Hükûmetin kabul
ettiği bir bölge paradigması var, dış politikada baz
aldığı bir şey var; dediğim gibi, yılan takip
etse bel kemiği kırılır ama yine de hiç taviz vermedikleri
birtakım müstenitleri var, yapmadıkları ama tek şey.
Burada, Suriye tezkereleri başta olmak üzere her tezkerede -bir tevafuk mudur
bilinmez- ya da birçoğunda partim adına ben konuşmuşum ve
birçoğunda dile getirdiğim bir şey var çözüm olarak. Biz
kendimize yeter bir ekonomik gücü olan bir ülke miyiz? Değiliz. Enerjide
ağırlıklı olarak dışa bağımlı
mıyız? Bağımlıyız. Üretim sektöründe kayda
değer bir yer, bir hacim işgal ediyor muyuz? Etmiyoruz.
İnovasyonda esamemiz okunuyor mu? Okunmuyor. Tarımda ne
durumdayız? Bizim Konya vilayetimiz kadar olan Hollandanın toplam
üretiminin dörtte 1i kadarını biz Konyanın 10 katı
toprakla yapamıyoruz. Türkiye, Türk propagandası yapmaya gelince,
hamaset yapmaya gelince iş kolay, ver gazı gitsin, çal mehteri
yürüsün ama rakamların dili acıdır fakat gerçektir.
Bakıyorsunuz, bunlarda nal toplamakla meşgulüz dünya
klasmanında. Birisi çıksın Biz sadece tarımda tohum
istilasına şöyle bir millî duruş sergiledik ya da buna niyet
ettik. desin, inanın, tarımın, tohumun, beslenmenin,
gıdanın emperyalist ilgi alanlarında teşkil ettiği
yeri bilen bir antiemperyalist olarak sonsuz şükran duyacağım.
Millîlik dedin mi buralardan arkalarına
bakmadan bir firar etme anlayışı var. Millîlik
dediğinizde, kendi doğal enerji kaynaklarımızı verimli
bir şekilde kullanmak, bu ülkenin taşını
toprağını, hani o Bir tek çakılı için dünyaları
feda ederiz. dediğiniz şeyleri gelişmiş Batılı
kapitalist ülkelere HES olarak, maden olarak, içinde
Hırsızın
millîsi, gayrimillîsi olmaz ama hadi ona da diyelim ki: Bu para burada
kalacak. diyeceğin bir tane millî şirket yok arkasında.
Uluslararası sermayelere bu ülkenin toprağını, deresini,
doğal kaynaklarını peşkeş çekiyorsunuz.
Dolayısıyla, bu savaşı isteyen bütün yorumların eksik
kalan yönü bu.
Bu savaşı isteyen öncelikle Türkiyedeki
büyük sermayedir. Bunu dile getiren olmadı. Büyük sermayenin
yapısı ayrı bir tartışmanın konusu fakat şu
özelliğini hemen söyleyebiliriz: Artık, bir sermaye transformasyonu
gelişiyor bu ülkede ve savunma sanayisi, savaş sanayisi diğer
tüm sektörleri geride bırakacak bir büyüklüğe geliyor. Bu, Millîsini
yapıyoruz. derken, eğer aklımızla alay etmiyorlarsa,
dışarıya daha çok bağlanmanın yapı taşlarını
döşemekten başka bir seyir izlemiyor. Ne olabilirdi? Bunun bir tek
yolu vardı, Hükûmet, bu yol hariç geri kalan her yolda ısrar ediyor.
Defalarca söyledik, Suriye meselesi için de altın bir anahtar, Irak için
de, İranla ilişkiler için de, Rusyayla ilişkiler için de hepsi
için altın anahtar. Test ettiğinizde bir tek bu bütün mâniaları
rahatlıkla aşan bir özelliğe sahip. Nedir o? Bölgeye demokratik
bir teklif sunabilmek, bölgedeki çatışma alanlarına demokratik
bir teklif sunabilmek. Bu da şu değil: Hani bir mektuba demokratik
bir şeyler yazıp bir ihale teklifi gibi vermek değil
kastettiğim. Daha önce yaptığım bir konuşmada Kime
teklif edeceğiz? diye soran vekiller oldu, bu şu: Kendi iç demokrasimizi
güçlendirmek, bununla model olabilmek. Sen askerî enstrümanlarla ne Rusyayla
savaşabilirsin ne Amerikayla, vazgeçtim sen IŞİDle
savaşamıyorsun. ÖSO, ÖSO deyip allayıp
pulladığınızın hepsi arazi oldu. Eğer askerîyede
olsa hepsinin firarı yazılacaktı, niye bu halklardan gerçekleri
saklıyorsunuz? Ortada ÖSO yok, yarısı IŞİDe asker
yazıldı, yarısı sizlerden para alıp firar etti. Geri
kalanı da suç örgütü niteliğinde, çeteleşme niteliğinde
olan yapılar. Orada çatışan düzenli Türk askerî birlikler. Güya
bu akıl, hani bu cin akıl sizden başka kimsede yok: Efendim biz
yapmadık miki yaptı. Çocuklar bile buna inanmıyor artık.
Orada savaşan Türk askeri, dolayısıyla hayatını
kaybeden, üstelik ne uğruna olduğu belli olmayacak, sonunda ne
geleceği belli olmayacak bir amaç uğruna yıllar yıllar
sonra bir Genelkurmay başkanı şu cesareti gösterebildi,
korkarak: Yahu aslında bizim Yemende ne işimiz vardı, bunu
sorgulamalıydık. dedi. Üstünden bir asır geçmiş daha yeni,
titrek bir sesle söylenebiliyor. Siz Savunma Fonunu, askerî harcamaları,
kamusal denetim alanının dışına
çıkardığınız zaman, bizatihi askerî faaliyetleri bir
milliyetçi hamasetle toplumun denetiminden
kaçırdığınız zaman ancak iş işten
geçtiğinde toplum reaksiyon gösterir. Nedir o? Allah korusun, büyük can
kayıpları olur, o zaman bu halk sorar Yahu, biz burada kimin için
ölüyorduk, bizim El-Babda ne işimiz vardı? Kilis ile El-Bab
arasında ne kadar yer var, oradaki millî çıkarımız ne?
Çıkıp bu logaritmayı şu millete izah edecek içinizde bir
tane personel yok. Bu sizin yetersizliğinizden ya da acemiliğinizden
de kaynaklanmıyor çünkü böyle bir izahı yok. Ne diyeceksiniz?
Başkasının değneğini orada sallıyoruz.
diyemeyeceğinize göre bunun dışındaki her açıklama
gerçekle uzak yakın temas etmeyen bir açıklama. Demokratik teklif,
demokrasinizle örnek olarak Amerikanın bölgedeki etkisiyle de,
Rusyanın etkisiyle de, İranın etkisiyle de, İsrailin
etkisiyle de yarışabilirsiniz, savaşabilirsiniz. Bakın,
bizde bu coğrafyadaki savaşlar ne savaşı? Öncelikle İslamın
iç savaşı. Bunu burada söyleme cesaretini gösteren bir kişi
çıktı mı? Lafı, ortada kuyu var yandan geç, dolaş
dolaş
Yürüyen İslamın iç savaşı, yürüyen mezhepler
savaşı, inançlar savaşı. Ama buna meyil veren kim?
Batılı emperyalist güçler. Peki, neyle örnek olabilirdiniz?
Bakın kardeşim, bizde Alevi ve Sünni itikadı bir arada
barış içinde ve kendisi olarak ve kendisi kalarak yaşayabiliyor.
Biz bunu hukuken ve cari bütün kanunlarla ve ülkedeki iklimle teminat
altına alabildik. Hristiyanlarımız da emnüeman içinde, Yahudilerimiz
de emnüeman içinde, Alevimiz de, Sünnimiz de. Gücünüz bir tek buradan
gelebilirdi. Bölgeye o zaman söylediğiniz sözün bir
ağırlığı olurdu. Şimdi el atıyla
gerdeğe gidiyorsunuz siz. Askerî gücünüz mü var, hangi envanterle
övüneceksiniz? NATO ordususunuz, bitti gitti, NATO ordususunuz; geri
kalanı propaganda yani NATOnun hâkim gücü, vananızı keserse
şu an itibarıyla bir hiçsiniz. Bu ordunun yarısı terörist
çıktı, felç oldu. Daha denetleyemediğiniz, alan
açtığınız, zemin sunduğunuz yerleri de hiç
konuşmuyorum bile. Onun için böyle asker göndermek, askerî üs kurmak falan
bunlar maliyetli işler, ülkedeki sermaye yapısını da
savunma sanayisine de ağır verecek şekilde yukarıdan
aşağı bilinçli bir şekilde transforme ediyorsunuz fakat
bütün bunlar, bu ülkeye büyük toplumsal maliyetler oluşturacak
şekilde sonuçlanacaktır. Nedir? Hem maddi maliyetler hem Orta
Doğuda El Baba mı girdiğiniz, Rakkaya mı
girdiğiniz, Afrinde mi durduğunuz sorusuna verilecek cevap bile
kendi içinizde Sivası, Çorumu, Maraşı,
Diyarbakırı, Hakkâriyi, İstanbulu ve bunun dengelerini ve
bundaki barışı, bundaki gerilimleri değiştirebilecek
güçte ve hüviyette. Var mı sizde bunu hesap edecek bir akıl? Yok.
Çünkü olduysa da burada çıkıp duymadık.
Bir Davutoğlu, avazeyi cihana
salmıştı, kapalı bir oturum yaptık, Bin atlı
akınlarda çocuklar gibi şendik. dedi burada kapalı oturumda.
Bıraksan Emevide gerçekten kaça kaça gidip namaz kılacaktı,
şimdi yeller esiyor yerinde. Burada o dış politikaya ait
şeyler söylediğim zaman
Biz burada muhalefet sözcüleri ezkaza Menderese
laf ettiğinde, Hükûmet Bize sataşma var. diye söz alıyor;
Davutoğluna bu kadar laf söyledik, tam naçar kalmış, Buradan
bir kişi, hiçbiriniz söz almıyorsunuz Başbakanımıza
sataşma var diye dedim, grup başkan vekili Doğru söze ne
denir? dedi.
Şimdi, dolayısıyla
ALTAN TAN (Diyarbakır) Yalnız, hep bize
anlatıyorsun, biraz o tarafa anlat.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Hayır,
Sayın Bakana sırtımı dönmüş olmayayım,
ağırlıklı olarak ona hitap ediyorum çünkü katılım
az.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Bakanlar
dinlemiyorlar zaten.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Dolayısıyla bu emperyalizm güzel tarif etmişti: Sizin bir tane
ihraç malınız var, o da ordunuz. demişti. Yapılmakta olan,
bu hamasetten arındırın, yapılmakta olan iştir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı falan işin
süsü, nakışıdır. Ama Nakış işlemeyi
biliyorsunuz diye her yere iş işlemeyin. diyen de bir Anadolu sözü
vardır. Bu Meclisi, bu halkları, bu inançları bu kadar da yok
saymayın. Bu kadar da Biz her türlü bölge dengeleriyle
oynayacağız, açık sinir uçlarına bilip bilmeden, sonunu
hesap etmeden dokunacağız ve buralar sabit kalacak. Bunu demeyin
çünkü büyük bir toplumsal kargaşa ve Allah korusun, kaos olarak hepimiz
bunun bedelini ödeyeceğiz. Ama bunun böyle olmadığı, zaman
zaman inançlar hakkında, inanç özgürlüğü hakkında
açığa çıkan bir lapsus olarak, zaman zaman da kör göze parmak
olarak söylenen nefret söylemlerinde kendini ele veriyor.
Sayın Bakan, hem bu ülkenin -gedikli mi denir-
deneyimli savunma bakanlarındansınız hem Meclis
Başkanlığı yaptınız, şimdi de Millî
Eğitim size emanet. İyi kötü de bir mesaimiz var, şahsiyetiniz
hakkında menfi olmayan fikirlere sahibiz. Bu akşam, bu ülkede 3 bine
yakın öğretmenin evinde yas var, bunu mutlaka biliyorsunuzdur. Bunun
yarısından fazlası EĞİTİMSEN üyesi. Bunların
çocukları -benden duymuş olun, hepinizin vicdanına seslenmek
istiyorum- bunların aileleri artık geleceksizleştirildiler,
artık nana muhtaç hâldeler. Kendine yeter birisi, öğretmenlik gibi
çok düşük gelirle yapılabilecek ve ancak idealist düşüncelerle
yapılabilecek bir mesleği yapmazdı başka bir seçeneği
olsaydı, inanın. Siz bunların hepsini ekmeksiz, aşsız
bıraktınız. Mazlumun ahı, devirir şahı
demişler. Sadece bir an için ki hiç inanmıyorum, birçoğunu
tanıyorum, kendi akrabalarım var, bir gün kapınıza gelmedik
bunun için, birçoğunu biliyorum bu kanun hükmünde kararnamenin
kapsamına girmeyecek konumda insanlar, çocukları hepinize sabah
akşam beddua ediyorlar. Eğer bu istihkakınız doluysa dönsün
kendilerine çarpsın, ama değilse hepinizin akıbeti için ancak
veyl diyebiliriz yani bundan kendinizi alıkoyun. En iktidar
yanlısı kalemler bile kantarın ucunun
kaçtığını düşünüyorlar.
İbrahim Kaboğlunu bu memlekete ne bölücü
ne cemaatçi ne başka bir şeyci olarak yutturamazsınız.
Dünyanın bütün gayretlerini bir araya getirseniz buna inanacak
Kendi
Meclis grubunuzda bir kapalı oylama yapın eğer dörtte 1ini
inandırırsanız geri kalan hepsini dağıtın.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul)
İnanırlar
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bu ülkenin
ziyası hamuş oluyor, ışığını
söndürüyorsunuz. Öğretim üyesi sizden olmayabilir, ne var bunda? Size çok
karşı da olabilir. Siz bu ülkenin sahibi misiniz?
Zıllullahıfilâlem misiniz? Kendinizi Allahın yeryüzündeki
gölgesi mi sayıyorsunuz? Nizamülmülk müsünüz, nesiniz siz, milletin
ekmeğiyle bu kadar oynuyorsunuz? Onların çoluk çocuklarının
ne suçu var? Bir an için hepsini suçlu kabul etsek, onları
rızksız, nana muhtaç bir vaziyete nasıl getirirsiniz? Evinizde
nasıl uyursunuz, çocuğunuzu nasıl seversiniz?
Bunun ahı size yeter, fazlaca bir şey
söylemeye gerek yok.
İç barışa dönük bir şey
söyledim, bölgeye ancak demokratik bir teklif sunarak, İranda, Irakta,
Suriyede bölge halklarında bir saygınlığınız
olması için şunu diyeceksiniz: Bakın, kardeşim, biz, kendi
Kürtümüzle, kendi Alevimizle, kendi Hristiyanımızlar, Asurimizle,
Süryanimizle, Ermenimizle, Ezidimizle barış içinde bir arada
yaşıyoruz ve haklarını teslim ediyoruz ama
ağzınızdan dökülen kibir: Biz ana malız, sermayeyiz, onlar
da bizim faizimiz. En sevimli lafınız: Onlar bizim
zenginliğimiz. Zenginlik demek, faizdir; yani, Biz anaparayız,
onlar da bizim faizimiz. Bununla gidilecek bir yer yok. Size denilecek olan
sadece şudur, sarhoşlar için söylenir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Elleşmeyin, üç
adım sonra yıkılacaklar. derler. Akıbetiniz, bu kadar ah
olduktan sonra inanın ki bundan farklı olmayacak.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Önder.
Dördüncü konuşmacı, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Şirin Ünal.
Süreniz yirmi dakika.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde vuku bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
mücadele kapsamında, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin, yüce Meclisin 9
Şubat 2016 tarihli ve 1107 sayılı kararıyla Hükûmete
verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması
maksadıyla verilen tezkere üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, değişen
tehdit algılamaları, güvenlik stratejileri ve küreselleşen
dünyanın karşılıklı ekonomik
bağımlılık olgusu, başta, yerküremizin yaklaşık
dörtte 3ünü kaplayan deniz alanları olmak üzere, tüm ulusların kullanımına
açık ulaşım yollarının açık tutulmasını
gerekli kılmaktadır. Bu kapsamda, dünya ticaretinin
yaklaşık yüzde 90ının deniz
taşımacılığıyla gerçekleştirildiği göz
önüne alındığında, günümüzde denizlerin önemi, ülkelerin
güvenliği ve ekonomik kalkınması açısından daha da
artmıştır. Deniz taşımacılığı,
demir yolu, hava yolu ve kara yolu
taşımacılığından çok daha ucuz ve ekonomiktir. Bu
nedenle, deniz taşımacılığı dünya ticaretinde
önemli bir paya sahiptir. Ancak deniz
taşımacılığındaki artan ticaret hacmi,
istikrarsız bölgelerde risk ve tehditleri de beraberinde getirmiştir.
Özellikle tezkerenin konusunu oluşturan Aden Körfezi, Somali
karasuları açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde cereyan
eden deniz haydutluğu ve silahlı soygun olayları, uluslararası
ticareti ve dolayısıyla da bölgesel ve küresel güvenliği de
tehdit etmeye başlamıştır.
Deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleri sadece can ve mal emniyetini tehdit etmekle kalmamakta, seyrüsefer
serbestisini de kesintiye uğratmakta, deniz taşımacılığı
ve uluslararası ticareti de olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
Ayrıca, bu eylemler, Somali ile Afrika ülkelerine yapılan insani
yardımların deniz yoluyla intikalini de güçleştirmektedir. Bu nedenle
sorunun çok daha büyük bir güvenlik sorunu hâline dönüştüğünü
görmekteyiz. Aden Körfezi ve Somali açıklarında Somalinin
egemenliği altında bulunan deniz alanlarının yeterince
kontrol edilememesi, siyasi istikrarsızlık sonucu oluşan hükûmet
ve otorite boşluğu, ekonomik sorunlarla, modern teknolojik imkânlara
sahip olan deniz haydutlarının açık denizlerdeki geniş bir
sahada faaliyet göstermeleri ve söz konusu haydutların tutuklanıp
yargılanması konusunda karşılaşılan sorunlar da
bu deniz haydutluğu ve silahlı soygun olaylarının
artmasının başlıca nedenleri olarak sayılabilir.
Değerli milletvekilleri, deniz
haydutluğuna yönelik çözüm anahtarının karada olduğu
değerlendirilmektedir. Çözüm, Somalinin istikrarlı bir devlet hâline
gelmesi, iç düzeninin sağlanması, refah ve huzura kavuşturulmasıyla
mümkündür. Bu minvalde uluslararası toplumun kapsayıcı bir
yaklaşımla müşterek hareket etmesi ve etkin tedbirler
alması gerekmektedir. Ülkemiz, bu çerçevede deniz haydutluğuyla
mücadelede sürdürdüğü çabaların yanı sıra Somaliye de
yardıma devam etmektedir. Somali, ülkemizin ilgisinden sonra dünyanın
gündemine girmiş bir ülkedir. Bu çerçevede, insani yardım,
kalkınma ve altyapı projeleri ile siyasi uzlaşma
çalışmalarına, askerî ve güvenlik alanlarında yapılan
çalışmalara Türkiye olarak destek vermekteyiz. Bu kapsamda, Somali
Silahlı Kuvvetlerinin teşkilat, eğitim öğretim, askerî
altyapı ve lojistik sistemlerinin iyileştirilmesi ile eğitim
desteği ve yardımı sağlamak maksadıyla Somalide bir
Türk görev kuvvetinin teşkil edilmesi
kararlaştırılmıştır.
Ülkemiz, Somaliye insani yardım ve
kalkınma alanında yaklaşık 400 milyon Amerikan doları
yardım yapmıştır. Türkiye, uluslararası toplumla
birlikte iş birliği hâlinde, Somalideki çok boyutlu faaliyetlerini
kararlılıkla sürdürmektedir. Tüm tehdit ve tehlikelere rağmen bu
bölge, dünya ticaretinin önemli bir halkasını
oluşturmaktadır. Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve
Aden Körfezi, Arap Denizi ve mücavir bölgelerden yıllık ortalama 22
bin adet ticaret gemisi geçiş yapmaktadır. Bu geçişler, dünya
ticaretinin yaklaşık yüzde 14üne, dünya petrol ihracatının
yüzde 26sına karşılık gelmektedir. Tüm bunların
yanında, Avrupaya gelen petrolün yüzde 30u, Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupaya giden toplam petrol ve petrol ürünlerinin de yüzde 18i
bu bölgeden geçmektedir.
Türk dış ticareti açısından da
bölge, hayati öneme sahiptir. Bu bölgeden geçen ticaret gemileriyle
gerçekleştirilen Türk dış ticaret hacmi, 80 milyar Amerikan
doları tutarında olup bu, dış ticaret hacmimizin yüzde
20sine tekabül etmektedir. Bölgeden geçiş yapan Türk bayraklı veya
Türkiye bağlantılı ticari gemi sayısı yıllara
bağlı olarak artış göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, Aden Körfezi ve Somali
açıklarında deniz haydutluğu eylemleri azalmış olmakla
birlikte henüz devam etmektedir. Bu eylemlerden Türk ve Türkiye bağlantılı
ticaret gemileri de zarar görmektedir. Söz konusu eylemlerin özellikle muson
yağmurlarının daha az olduğu dönemlerde,
mart-nisan-mayıs veya eylül-ekim-kasım aylarında artış
gösterdiği de gözlenmektedir. Bu nedenle, NATO tarafından daimî
olarak bölgede faaliyet yapılması yerine, tercihen haydutluk
faaliyetlerinin artış göstermesinin beklendiği dönemlerde
varlık gösterilmesine karar verilmiştir.
Stratejik önemi her geçen gün artan bölgeye yönelik
politikamız doğrultusunda, bölgeden geçiş yapan Türk bayraklı
ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin emniyetinin etkin
şekilde muhafazası, bölgeye yönelik yapılacak insani yardım
faaliyetlerine destek sağlaması, Birleşmiş Milletler
sistemi içerisinde ve bölgesel ölçekte etkinlik ve görünürlüğümüzün sürdürülmesi
maksadıyla, deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele için
NATO tarafından da karar verildiği üzere, muson geçiş
dönemleriyle sınırlı olmak üzere, NATO ya da millî harekâtlar
kapsamında belirlenecek dönemlerde bölgede varlık gösterilmesinin bir
gereklilik olduğuna inanmaktayız. Bu kapsamda gerek tek
başına bir güç olarak gerekse üyesi olduğu uluslararası
kuruluşlar vasıtasıyla geniş bir yelpazede
barışçıl, ilkeli ve etkin bir güvenlik politikası izlemekte
olan ülkemiz, bugün üzerinde konuştuğumuz deniz haydutluğuyla
mücadelede uluslararası toplumun müşterek hareket etmesini,
uluslararası yetkin tedbirlerin alınmasını ve
uygulanmasını da desteklemektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, bugüne kadar
deniz haydutluğuyla mücadelede harekâta dönüşümlü olarak 1
fırkateynle 22 dönem destek vermiştir. Ayrıca 2011 ve 2014
yıllarında Türk Deniz Görev Grubu aktivasyonu kapsamında 5
fırkateyn, 1 korvet ve 1 akaryakıt gemisiyle 2 dönem; 2015
yılında ise 3 fırkateynle toplam 5 dönem deniz
haydutluğuyla mücadele harekâtına destek
sağlamıştır. Birleşik Görev Kuvveti 151in
komutası, daha önce 4 kez ülkemiz tarafından üstlenilmiştir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Böylece ülkemiz,
NATOdaki görevleri dışında bir Birleşmiş Milletler
görevinde ilk defa denizde çok uluslu bir gücün komutanlığı
görevini de yürütmüştür. Ayrıca Türk Kızılayı
adına Somaliye insani yardım malzemesi taşıyan 6 ticari
gemiye bölgede bulunan fırkateynlerimiz tarafından deniz
haydutluğu ve silahlı soygun riski bulunan bölgelerde refakat ve koruma
sağlanmıştır.
Bu düşüncelerle Anayasanın 92nci maddesi
gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10
Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve
son olarak 9 Şubat 2016 tarihli ve 1107 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kararıyla 10 Şubat 2016 tarihinden itibaren bir
yıl süreyle uzatılan deniz haydutluğu ve silahlı soygunla
mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları,
Arap Denizi ve mücavir bölgelerde 10 Şubat 2017 tarihinden itibaren bir
yıl süreyle bir kez daha uzatılması için gerekli yetkinin
verilmesi hususunda huzurlarınızda olan Hükûmet tezkeresine
desteğinizi talep eder, bu vesileyle yüce Meclisi bir kez daha
saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ünal.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına ilk
konuşmacı, Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Akın.
Süreniz on dakika Sayın Akın.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezinde görevlendirilmesiyle ilgili Hükûmete
verilen izin süresinin bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle El Babda IŞİD denilen katil
sürüsünün saldırısında bugün şehit olan askerlerimize
Allahtan rahmet ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum. Umut ediyorum ki bu,
son şehidimiz olur, bir daha böyle acılar yaşamayız.
Çok değerli milletvekilleri,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları
doğrultusunda görev yapan bu güce katılmamızın, geleneksel
dış politikamızın çerçevesinde uygun olduğunu
düşünmüş ve olumlu bulmuştuk. Gerçekten, biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak korsanlık, haydutluk ve kanun dışılıkla
hep mücadeleden yana olduk; bunda da bu şekilde olmaya devam ediyoruz.
Geleneksel, barışçı dış politikamızın da
sürdürülmesinden yanayız. Atatürk Yurtta barış, cihanda
barış diyerek Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda dış
politikamızın ana eksenini tüm dünyaya ilan etmişti. Elbette
öncelikle ülkemizin huzuru ve bölgemizin huzuru için çaba sarf etmek
zorundayız ve bunu akılcı politikalarla yapmak gibi de bir
sorumluluğumuz var.
Dış politika geleneğimiz, ülkemizin
çıkarlarını en üst düzeyde korumak üzerine inşa
edilmiştir. Tutarlılık, dış politikamızın en
önemli unsurlarından birisi olmuştur. Ancak, Adalet ve Kalkınma
Partisi döneminde dış politikamız, ne yazık ki bu eksenden
tamamen çıkmış ve tutarsızlıklarla dolu bir
dış politika örneği ortaya koymuştur. Bölgemiz ve
komşularımızdaki gelişmeler doğrudan bizim için
önemliyken ve bu konuda çok daha duyarlı ve dikkatli olmamız gerekirken,
tüm bunlara dikkat etmeyen bir çizgide ilerlememiz, maalesef bugünkü sonuçlara
neden olmuştur.
Suriyenin toprak bütünlüğü, bizim kendi
güvenliğimiz için çok önemli. dedik, sürekli de bu konularda
uyarılarda bulunduk. Müdahale etmeyin. dedik ama dinletemedik ve
Suriyede uygulanan dış politika ülkemize maalesef çok pahalıya
patladı. O günlerde bizim uyarılarımıza ve önerilerimize
kulak tıkayanlar, bugün dediğimiz noktaya gelmek zorunda
kaldılar.
Dış politika, duygusal konularla
gerçekleştirilemez değerli arkadaşlar, akıl ve bilimle
yönetilmesi gerekir, ortak akılla yönetilmesi gerekir. Suriyede
yaptığınız bu vahim hatanın bedelini şimdi Türk
halkı olarak hepimiz ödüyoruz. Öfkeli gençler olarak
tanımladığınız IŞİD denilen katiller
sürüsü, sizin hatalarınız yüzünden bugün ülkemizi kana buluyor,
askerlerimizi şehit ediyorlar. Neden çıkıp bu konuda
yaptığınız hatayı belirtip yüce halkın önünde
özür dilemiyorsunuz? FETÖde olduğu gibi, neden çıkıp Suriye
politikasında bu millete ödettiğiniz bedel için samimiyetle özür
dilemiyorsunuz? Maşallah, Kandırıldık." deyip her
şeyin içerisinden çıkmaya, sıyrılmaya çok iyi
alıştınız. Burada sizi kim kandırdı, lütfen onu
da açıklayın değerli arkadaşlar.
İsraille Mavi Marmara olayından sonra çok
sert tartışmalar yaşandı, hatta o zamanın
Başbakanı, İsraili terörist ülke olarak ilan etti ve çok
önemli şartlar koştu. Bugün nereye gelindi? O şartların
yerinde yeller esiyor. Terörist dediğiniz İsraille dost oldunuz. O
günlerde her gün manşetlerde İsrailin Gazzede
uyguladığı zulmü yazan yandaş medyanız, bugün için
suspus oldu. Dış politikada tutarlılık ilkesini altüst
ettiniz. Uyguladığınız dış politikanın
maalesef, her yerinden tutarsızlık akıyor. 20 milyon dolar
karşılığında tüm iddialarınızdan ve
şartlarınızdan vazgeçtiniz. Birkaç yıl önce
demediğinizi bırakmadığınız ve
(x) çektiğiniz İsraile
şimdi bakanlarınız resmî ziyaretler yaparak mutlu, mesut
fotoğraflar çektiriyor. Hatta İsrailli mevkidaşıyla
Batı Şeriadaki Yahudi yerleşim yerlerini meşrulaştıran
kanun konusunda iddiaya girip dalgasını bile geçebiliyor. Gazzedeki
masumların neler yaşadığından artık bahseden
kimse yok.
Bir başka önemli dış politika
tutarsızlığınız da Rusyada oldu. Rusyayla
yaşanan uçak düşürme krizinden sonra bütün ipleri kopardınız.
Rusyayla ilgili yorum yapanları vatan haini ilan ettiniz.
Yandaşlarınız yalan ve çarpıtmalarla haysiyet
cellatlığına soyundu. Bugün ne oldu? En yakın dostunuz
Putin oldu. Olsun tabii, biz bundan rahatsız değiliz. Biz ülkemizin,
komşularımızla çıkarlarımız doğrultusunda
iyi ilişkiler kurmasından yanayız ve tarafız, bizim burada
bir tutarsızlık sorunumuz yok, hiç de olmadı,
tutarsızlık, tamamen sizin yaptıklarınızda oldu.
Rusyayla yarattığınız
dış politika sorununun bedelini siz değil, maalesef, yüce Türk
milleti ödüyor. Bakın bu yüzden turizm sektörü çok zor durumda. Tarım
ürünü ihracatımız çok büyük ölçüde zarar gördü. Dış
politikadaki hatalarınız nedeniyle Balıkesirdeki ve diğer
illerimizdeki üreticilerimizin sütleri, ürünleri ellerinde kalıyor, para
etmiyor. Hepsi borç batağında ve icralar kapıda. 7 Müslüman
ülkeye Amerika Birleşik Devletlerine giriş yasağı koyan
Trumpa bir cümle olsun bir şey söylemezken telefon başında
saygı içerisinde onun aramasını bekliyorsunuz,
aradığında da çocuklar gibi şen oluyorsunuz. Şimdi,
bütün bu yanlışlar, sıkıntılar, hatalar ortadayken
getirdiğiniz Anayasa değişikliğiyle Bundan sonra bütün
bunların yapımına, bu politikalara bir kişi karar versin.
diyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, heyet hâlinde hepiniz,
hep birlikte yanlış karar verirken tek kişi doğru
kararı nasıl verecek? Bunu anlamış değiliz. Önüne
geleni terörist ve düşman ilan eden, sağduyuyla değil,
duygularıyla keyfî kararlar veren birisinin -Allah korusun- başkan
seçildiğini bir düşünelim; bu koşullarda nasıl bir
dış politika ortaya çıkar, nasıl uygulanır,
düşünemiyorum bile. Bu, ülkemiz için net bir felaket olur değerli
arkadaşlar.
Halkımıza bu Anayasa
değişikliğinin biraz da bu yönlerini anlatmanızı rica
ediyoruz. Yaratmak istediğiniz tek adam rejiminin ve kuvvetler
birliğinin ülkemize hangi belaları açacağını
halkımıza lütfen anlatın. Sağı solu, aslı
astarı olmayan çarpıtmalarla referandum suçlamaları
çalışması yapacağınıza, teklifinizin
içeriğini anlatın, ne yapmak isteğinizi halkımıza
anlatın. Bunu anlatamadığınız,
savunamadığınız için de bir sürü karalamalar
yapıyorsunuz.
Biz anlatıyoruz değerli arkadaşlar,
neye karşı olduğumuzu tane tane, tek tek anlatıyoruz.
Hiçbir çarpıtma ve karalama yapmadan anlatıyoruz. Niye hayır
diyoruz, onu halkımıza tek tek anlatıyoruz ama siz, maalesef
niye evet dediğinizi anlatamıyorsunuz. Halkımız siz niye
tek adam rejimi kurmak istediğinizi öğrenmek ve bilmek istiyor.
Demokrasilerin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığını
neden ortadan kaldırmak istiyorsunuz? Gazi Meclisi neden etkisiz ve
yetkisiz bir hâle getirmek istiyorsunuz? Halkımız bunları
öğrenmek istiyor. Halkımızın karşısına
çıkın ve bunları lütfen tek tek anlatın değerli arkadaşlar.
Akla ve mantığa aykırı, yalan ve
çarpıtmaya dayalı mazeretler üretmek, hiç kimseye hiçbir şey
katmaz. Aslında olağanüstü hâle yaslanarak
yaptıklarınız, tek adam rejiminde yapmak istediklerinizin de en
somut göstergesidir. Olağanüstü hâlle hiçbir ilgisi olmayan konularda
çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle ne yapmak istediğiniz
konusunda hepimiz net bir karar içerisindeyiz. Dün akşam
çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle üniversitelerimize bir darbe
daha vurdunuz.
FETÖyle mücadeleye bu toplum hep destek verdi ama
FETÖyle mücadele görüntüsü altında hiç ilgisi olmayan bu ülkenin
yetiştirilmiş hocalarını üniversitelerinden
attınız. Bu ülkeye yazık ediyorsunuz. Üniversite özgürlüğü
bırakmadığınız gibi kanun hükmünde kararnameleri,
üniversitelerin üzerinde Demoklesin kılıcı yaptınız,
ülkeyi korku imparatorluğuna çevirdiniz, bilim üretemez hâle getirdiniz.
Sizin gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımayan uygulamalara
imza attınız. Son ihraçlarla tüm halkımızın
vicdanını sızlattınız, adalet duygusunu zedelediniz.
Değerli arkadaşlarım, sizleri
uyarıyorum bir milletvekili olarak değil, vatanını
milletini çok seven, Atatürk ilkelerine bağlı, çağdaş bir
Türkiye hayali içerisinde olan ve bunun için çalışan bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olarak uyarıyorum. Gelin, bu ülkemizi,
bizi daha fazla dünyaya karşı mahcup etmeyin.
Politikalarınızda ve söylediklerinizde tutarlı olun.
Sevdanız ve çabanız, cumhuriyet ve demokrasi olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Akın.
Şahısları adına ikinci ve son
konuşmacı, Bursa Milletvekili Sayın Cemalettin Kani Torun.
Süreniz on dakika.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bahse konu tezkerede adı geçen Aden ve Somali
sahillerinde olan korsanlık ve diğer kanun dışı
hadiselere yönelik olarak birlik gönderme ve deniz kuvvetlerinin o bölgede
konuşlandırılması konusuna girmeden önce bölge
hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Aden, bildiğiniz gibi, Osmanlı
toprağı idi ve 1918e kadar o bölgede bizim bayrağımız
dalgalandı. Hemen Adenin karşısında bulunan Berbera
Limanı ki şu anda Somali toprağıdır, o da bir
Osmanlı limanıdır. Hâlen Berbera şehrinin içme suyunun
yaklaşık yarısı Osmanlının
yaptığı su kanallarıyla sağlanmaktadır yani
bölgedeki hatıralarımız hâlâ canlıdır.
Peki, o bölgeyle olan kültürel ve tarihî ilgilerimiz
sadece bununla mı ilintili? Hayır. Bildiğiniz gibi 1991de
Somalide bir iç savaş başladı. Esasen, korsanlığı
anlatmadan önce bu iç savaşın nasıl olduğundan bahsetmek
lazım çünkü korsanlık bunun bir sonucu. İç savaş şöyle
oldu: 1969da Somalide yönetimi ele geçiren General Siad Barre askerî yönetimi
1991e kadar görevde kaldı ve son dönemlerinde, son üç yıl, 1988-1991
arasında çok ciddi bir biçimde, 3 ayrı kurtuluş ordusu
tarafından, başkent kuşatılarak yerinden edildi. Ocak
1991de Somalide Siad Barre yönetimi sona erdi, ancak yerine bir başka
yönetim tesis edilemedi, kabileler arası rekabet bunu engelledi. General
Farrah Aidid ve Ali Mahdi arasındaki rekabet maalesef bir iç
savaşı körükledi ve bu iç savaşta Somalililer maalesef kendi
elleriyle Mogadişuyu yerle bir ettiler. Bu iç savaşa
uluslararası toplum müdahale etti. Biliyorsunuz, Birleşmiş
Milletler o dönemde birlik gönderdi. Hatta bir Türk generali, Çevik Bir, o
dönemde o Birleşmiş Milletler birliğinin de
komutanlığını yaptı.
1993 yılında, Amerikanın
önerdiği bu tekliflere Hayır. diyen General Farrah Aidide
karşı yapılan bir operasyon -ki bu operasyon askerî operasyondu
Mogadişuda- başarısızlıkla sonuçlandı ve 18
Amerikan askeri öldürülerek Amerika geri çekilmeye zorlandı. Bu Kara
Şahin Düştü isimli meşhur film bu konuyu anlatır, gerçek
bir olaydır. Ben olayın bizzat şahitlerini de yakından
tanıyorum.
Sonrasında, bu kabileler arası iç
savaş, devlet çöktüğü için 2009a kadar devam etti. 2009da geçici
bir hükûmet kuruldu. 2009-2011 arasında bu geçici hükûmet
işbaşına geldi, ancak savaş hâlâ devam ediyordu. Savaş,
başlangıçta kabileler arası bir savaş iken, bilahare
kabileleri geçerek daha ideolojik bir savaş hâline dönüştü ve El
Şebab dediğimiz, bilahare El Kaideye katılan bir terör
örgütünün burada yönetime karşı savaştığını
görmeye başladık.
2009da uluslararası toplumun desteğiyle
Şeyh Şerif Ahmet başkanlığında geçici bir hükûmet
kuruldu, ancak o dönemde bile Mogadişunun yaklaşık
yarısı Şebabın kontrolündeydi. Sonrasında 2011de çok
ciddi bir kuraklık ve açlık sorunu yaşandı ve özellikle bu
kuraklık ve açlık sorunu basına yansıdıktan sonra, o
dönemde Başbakan olan Cumhurbaşkanımızın tarihî
Mogadişu ziyareti 19 Ağustos 2011de gerçekleşti ve bu ziyaret
akabinde Somalide yeni bir devlet oluşumu için adım
atıldı. Biz de ekim sonu itibarıyla oraya büyükelçilik
açtık ve ben de orada büyükelçi olarak üç yıl
çalıştım.
Bu dönemde, 2011den sonra Somalide yeni bir
devletin teşekkülü için Türkiye'nin ciddi gayretleri oldu. 2012de bir
seçim gerçekleştirildi bizim desteğimizle ve Hasan Şeyh Mahmud
Cumhurbaşkanı oldu. Daha sonra bu süreç içinde Türkiye hem
kalkınma yardımları hem insani yardımlar hem de iş
adamlarımızın yatırımlarıyla Somalide en etkin
aktör hâline geldi. Bu siyasi süreç hâlen devam etmekte ve bugün daha şu
anda Somalide cumhurbaşkanlığı seçimleri Parlamentoda
yapılmaktadır, henüz daha kimin kazandığı belli
değil.
Bu bölge, tarih boyunca -eğer coğrafi
olarak bakarsanız- daima bir istikrarsızlık sorununa muhatap
olmuş çünkü stratejik olarak çok önemli bir bölge. Kuzeyiyle Aden
Körfezini, Kızıldenizin çıkışını kontrol
ediyor, doğusuyla da Hint Okyanusu geçişini kontrol ediyor; böyle
stratejik bir bölge.
Peki, bu bölgede nasıl oldu da korsanlık
başladı? O da ayrı bir hikâye. O da şöyle: 1991de devlet
çöktükten sonra Somali sınırlarını koruyan herhangi bir
askerî güç olmayınca
Özellikle, Somalide çok ciddi
balıkçılık kaynakları var -mavi orkinos- yılın
altı ayı orkinos akını var ve özellikle Japonyadan,
Koreden bu bölgeye gelen balıkçılar en ufak bir para ödemeden burada
balık tutmakta ve hatta kendi çöplerini de buraya bırakıp gitmekteydiler.
İlk başta bu korsanlık aslında iyi niyetlerle
başladı. Bunlara bir ders vermek, Somalinin
kıyılarını korumak amacıyla oradaki
balıkçılar bir şekilde bunları korkutmaya
başladılar ve birkaçını rehin aldılar. Rehin
aldıktan sonra serbest bırakmak için ödenen paralar çok cazip geldi
ve balıkçılığı bırakıp korsanlığa
başladılar. Özellikle 2006-2011 arası bu had safhaya
ulaştı, uluslararası sigorta giderleri, sigorta ücretleri 5
katına çıktı. Türkiye'den Afrikanın doğusuna mal
gönderen bütün firmalar çok yüksek fiyatlara aynı zamanda diğer
ülkeler de tabii- sigortalandırılmaya başladılar.
2010 sonlarında Atalanta Misyonu adı
altında NATO tarafından bu bölgede korsanlığı önlemek
amacıyla bir girişim başlatıldı ve Türkiye bu
girişimde bir ortak olarak, girişime paydaş olarak gemi gönderdi
ve uzun süre orada gemimiz kaldı ve hâlen de o bölgede bizim bu
çalışmalar devam ediyor. Bu, aynı zamanda Türkiye'nin bölgede
askerî olarak da bulunmasının yolunu açtı.
Bildiğiniz gibi -daha önceki
konuşmacılar da bahsetti- Türkiye Somalide bir askerî üs açacak.
Esasen bu bir eğitim üssü, Somali ordusunun subay ve astsubayı Türk
ordusu tarafından eğitilecek. Yani oraya bir harp okulu ve astsubay
okulu kurduk, yakında inşallah faaliyete geçecek ve bu yolla uzun vadede
Somali ve o bölge, bir anlamda, istikrara kavuşacak.
Unutmayalım ki Türkiye açısından
-elbette tarihî ve kültürel bağlarla bağlıyız bu bölgeye
ancak- dediğim gibi, stratejik olarak, jeostratejik olarak bu bölge çok
önemli bir bölge, hem Kızıldeniz çıkışını
hem Hint Okyanusu geçişini kontrol ettiği için uzun vadede bizim
bigâne kalabileceğimiz bir yer değil.
Ayrıca, Türkiye ekonomik olarak da
Doğu
Afrikada bir ekonomik üs olarak, Somali, uzun vadede bizim için bir ekonomik
üs olarak, bizim menfaatlerimizi ya da ortak ticari
çıkarlarımızı beraberce sürdürebileceğimiz iyi bir
ortaktır çünkü Somalililer gerçekten o bölgenin en çalışkan ve
iş bilen insanlarıdır. Hemen hemen bölgedeki bütün ülkelere gidin,
o ülkelerin iş adamları, önde gelenleri genelde Somali
asıllıdır.
Dolayısıyla, Türkiye orada doğru bir
iş yaparak yeni bir devlet kuruluşuna öncülük etti. Esasen, bu,
bizim, Kıbrıstan sonra ikinci devlet kurma deneyimimizdir ve son
derece başarılı bir şekilde geçiyor, geçmiştir ve
hâlen de devam ediyor bu süreç ve inşallah, yeni cumhurbaşkanı
bugün seçildikten sonra, yeni cumhurbaşkanıyla beraber, yeni
hükûmetle beraber bu ilişkiler çok daha ileriye götürülecek. Bu
açılardan, bu Başbakanlık tezkeresinin onaylanıp bizim bu
bölgelerdeki misyonumuzun devam etmesi çok hayırlı bir iştir.
Bu vesileyle, oyumuzun evet olması
gerektiğini söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Torun.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
Dışişleri Komisyonu Kâtip Üyesi ve Samsun Milletvekili Hasan
Basri Kurtun, Kosova Parlamentosu tarafından 19-22 Şubat 2017
tarihlerinde Kosovanın başkenti Priştinede düzenlenecek olan
Parlamentolar Dış İlişkiler Komiteleri Zirvesine
katılmasına ilişkin tezkeresi (3/909)
6/2/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Kosova Parlamentosu tarafından 19-22 Şubat
2017 tarihlerinde Kosova'nın başkenti Priştine'de düzenlenecek
"Dış İlişkiler Komiteleri Zirvesi"ne
Dışişleri Komisyonu Kâtip Üyesi ve Samsun Milletvekili
Sayın Hasan Basri Kurtun katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve
3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Ahmet
Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
V.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Dışişleri Komisyonu
Başkanı ve Malatya Milletvekili Taha Özhan ile Başkan Vekili ve
Bursa Milletvekili Cemalettin Kani Torunun, Kenyanın başkenti
Nairobide 18-23 Şubat 2017 tarihlerinde düzenlenecek olan Dünya
Bankası ve Uluslararası Para Fonunun Parlamenterler Ağı
Çalışma Toplantılarına katılmalarına ilişkin
tezkeresi (3/910)
7/2/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Kenya'nın başkenti Nayrobi'de 18-23
Şubat 2017 tarihlerinde düzenlenecek olan Dünya Bankası ve
Uluslararası Para Fonunun Parlamenterler Ağı çalışma
toplantılarına Dışişleri Komisyonu Başkanı
ve Malatya Milletvekili Taha Özhan ile Başkan Vekili ve Bursa Milletvekili
Cemalettin Kani Torunun katılmaları hususu, 28/3/1990 tarihli ve
3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca
Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Ahmet
Aydın
TBMM
Başkanı Vekili
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.11
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.24
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, 8/2/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, başta
emek, demokrasi ve barış mücadelesinin öncü isimleri olan bilim
insanları ve kamu emekçileri olmak üzere OHAL KHKlarıyla kamu
çalışanlarına yönelik ihraçların yol açtığı
hukuksuzlukların ve yarattığı tahribatın tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 8 Şubat
2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
8/2/2017
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 8/2/2017 Çarşamba günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ahmet
Yıldırım
Muş
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
8 Şubat 2017 tarihinde Muş Milletvekili
Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım tarafından (3821
sıra numaralı) başta emek, demokrasi ve barış
mücadelesinin öncü isimleri olan bilim insanları ve kamu emekçileri olmak
üzere OHAL KHK'larıyla kamu çalışanlarına yönelik ihraçların
yol açtığı hukuksuzlukların ve yarattığı
tahribatın tüm boyutlarıyla araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 8/2/2017 Çarşamba
günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Grup önerisinin lehinde olmak üzere
ilk konuşmacı Mardin Milletvekili Sayın Mithat Sancar. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün gece bir KHK terörü daha
yaşandı; kanun hükmünde kararname, tam anlamıyla terör. Terör
kelimesini her konuda rahatça ve her kesimi suçlamak için kullanan bu Hükûmet, AK
PARTİ, nedense bu uygulamaların tam da terör etkisi
yarattığını kabul etmiyor ya da görmek istemiyor. Toplumun
geniş bir kesimini sindirmek, korku salmak terörün en ilksel
tanımıdır, bunu daha önce de söyledim.
Şimdi, dün binlerce kamu görevlisi işten
çıkarıldı, ihraç edildi. Biz, üniversitedeki ihraçlar üzerine
araştırma önergesi verdik. Ben de konuşmamı esas olarak bu
ihraçlarla sınırlayacağım. Kimler ihraç edildi?
Bunların darbeyle nasıl bir ilişkisi olabilir?
Olağanüstü hâl niye ilan edildi? 15 Temmuzdaki
o kanlı darbe girişiminin etkilerini ortadan kaldırmak için.
Olağanüstü hâl bunun için ilan edildi, kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi de buradan geliyor. Peki, bu akademisyenlerin, 15 Temmuz
darbe girişimiyle ilişkisi nedir? İbrahim Kaboğlu, benim
hem hocam hem de uzun süre Diyarbakırda birlikte
çalıştığım meslektaşım. Darbe
girişimiyle ne ilişkisi var? Öğrencisi ve meslektaşı
olmaktan onur duyduğum bir insandır. İbrahim Kaboğlunu
bile atabiliyorsa kanun hükmünde kararnameyle bu Hükûmet, vermek istediği
mesaj açıktır: Herkesi atabilirim ben. Yani, sindirme amaçlı
bir düzenleme, bir icraattır bu.
Devam ediyorum: Ahmet Haşim Köse, Siyasal
Bilgiler Fakültesinden meslektaşım, otuz yıla yakın
aynı kampüsü paylaştığım arkadaşlarım. Ne
ilişkisi var arkadaşlar? Gerekçe ne? Belgeleriniz, bilgileriniz,
kanıtlarınız ne bu insanlarla ilgili? Nasıl bu kadar keyfî
davranabiliyorsunuz?
Devam edelim: Gökçen Alpkaya, kendi alanında en
yetkin arkadaşlarımızdan, akademisyenlerimizden biri;
yıllardır pek çok alanda birlikte çalıştığım
dostum, arkadaşım. Ne ilişkisi var darbe girişimiyle? Yok
efendim, işte Başka terör örgütleri. diyeceksiniz. Ya, bir tek
kanıt, Allah için bir makul şüphe sunamazsınız.
Devam ediyorum: Murat Sevinç, benim sevgili dostum
ve Türkiye'de anayasa hukuku konusunda en yetkin isimlerden biri. Tam da
İbrahim Kaboğluyla birlikte Anayasa süreciyle ilgili değerli
yazılar yazmaktayken ihraç edildi.
Öğrencilerim var, benimle
doktoralarını yapan, yıllarca benimle birlikte çalışan
arkadaşlarım, öğrencilerim, sonra meslektaşlarım;
Kıvılcım Turanlı, Uğur Kara, Kasım Akbaş,
İnci Solak, Nisan Kuyucu. Hepsi tertemiz bir emekle çalıştılar,
alınlarının akıyla ve gerçekten büyük bir emekle, bu
mesleği şevkle, aşkla yürüten çocuklar bunlar. Yıllarca
saatlerimizi, günlerimizi doktora tezleriyle, master tezleriyle
tartışmalara ayırdık. Bunlara nasıl
kıyabiliyorsunuz ya?
Devam ediyorum: Çok değerli dostum Cem
Kaptanoğlu, Türkiyede psikanaliz konusunda belki de en müstesna
isimlerden biri. Ya, nedir kanıtınız, iddianız ne? Yüksel
Taşkın, AKPyi bile en objektif araştıran, Türkiyede
İslamcı hareket konusunda her çevrenin, İslamcıların
da saygıyla, itibarla okudukları bir akademisyen. Niye
atarsınız?
Şimdi, sorulacak sorular çok fazla, süre çok
az. Biliyorsunuz, bu ülkede çeşitli dönemlerde akademisyen tasfiyesi
yapıldı üniversitelerde.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Hocam,
muhaliflerdir, onun için atılmışlardır.
MİTHAT SANCAR (Devamla) Onu
söyleyeceğiz.
1947de, 1956da, 1960ta, 1970te, 1980de,
1990larda, her darbeden sonra, darbenin olmadığı zamanlarda
insanlar atıldı. Bugün kimler itibarla, saygıyla, onurla
anılıyor? O gün tasfiyeye uğrayanlar. Kimler itibarsız?
Onları atanlar.
28 Şubatı çok konuştuk ama yine söyleyeceğim.
Burada 28 Şubatta mağdur edilmiş, haksızlığa
uğramış milletvekilleri var. Nerede Beşir Hoca, Beşir
Atalay? Bir tek sözünüz yok mu Beşir Hoca? Siz
atıldığınızda bütün bu demokratlar arkanızda
durdu, itiraz etti, başlarında ben vardım. Niye bir sözünüz yok?
Ahmet Gündoğdu, neredesin?
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Buradayım.
MİTHAT SANCAR (Devamla) Şu Bir Daha
Asla! raporunu hazırladınız. Bir Daha Asla! sizin için miydi,
herkes için miydi?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Hocam,
saraydan korkuyorlar, saraydan.
MİTHAT SANCAR (Devamla) Bir Daha Asla!
neydi? 28 Şubat tasfiyelerini yazıyorsunuz. Kaç akademisyen
atıldı? 139, 139.
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Teröre destek
MİTHAT SANCAR (Devamla) Nasıl Teröre
destek verdi. diyebiliyorsunuz? Tek kanıtınız mı var? O
zaman da size mürteci dediler, Bunlar Türkiye Cumhuriyetini yıkacak.
dediler.
Bakıyorum, Talip orada, Talip Küçükcan. Kendi
28 Şubat anılarını böyle, biraz da dramatik bir
şekilde anlatmayı seviyor, haklı da çünkü
haksızlığa uğradı. Bugün bir sözün yok mu Talip?
Fatma Benli, İnsan Hakları Komisyonu
Başkan Vekili, birlikte insan hakları mücadelesi yürüttük. İnsan
hakları sadece size yaradığı zaman mı insan
hakları olarak kabul edilir? Siz mağdur olduğunuzda insan
hakları var ama sizin sevmedikleriniz, size muhalif olanlar
haksızlığa uğradığında yok; onlara insan
hakları işlemez, onlar terörist. Ya, size de terörist dediler, daha
beterini yaptılar. O zaman yapılan haksızlıklara itiraz
etti vicdanlı, dürüst, demokrat insanlar. Bu insanların bir
kısmı bugün üniversiteden uzaklaştırıldı. Naci
Hoca o dönem üniversitedeydi, gayet iyi biliyor. Ya, bu insanlarla ilgili bir
sözünüz yok mu?
Devam ediyoruz. Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesinden atılan arkadaşların adlarını,
hocalarımızın, büyüklerimizin adlarını okuyayım,
sonra kim itibarlı, kim itibarsız bakalım: Pertev Naili Boratav,
Türkiyede folklor konusunda dünya çapında hatta dünyanın en büyük
alimlerinden birisi, o zaman atıldı. Niye? Görüşleri yüzünden
atıldı. Peki, kim kaybetti? O dönem Türkiye kaybetti, onu atanlar
rezil oldular ama Pertev Naili Boratav bir pırlanta gibi
varlığını sürdürdü. Behice Boran. Evet, fikri vardı;
evet, İşçi Partisinin de lideriydi, daha sonra oldu. Ee? Onu atanlar
fikirlerinden dolayı attılar. Türkiyede pek çok alanda değerli
eserler veren, bugün de eserleri kaynak olan Niyazi Berkes,
saygıdeğer eşi akademisyen Mediha Berkes, onlar da
atılmıştı. Bunlarla ilgili söyleyebileceğiniz tek söz
yoktur.
Bakın arkadaşlar, bu yapılanın
adı açıktır: Bu bir terördür, açık ve net terördür,
sindirme eylemidir. Terörle mücadele adı altında toplumu bölen,
toplumun yarısını düşman ilan eden anlayış, kendi
önünde itiraz eden kimse bırakmak istemiyor, bütün muhalifleri tasfiye
etmeyi aklına koymuş, bu muhalifleri gözüne kestirmiş görünüyor.
Bunu yapanlar bugüne kadar başarı sağladılar mı? 28
Şubat bin yıl sürmeyecek miydi? Bugün 28 Şubatı savunabilen
var mı? Ama, 28 Şubat hikâyeleriyle bugün efsaneler yaratmaya
çalışanların da bir vicdan borcu yok mu?
Haksızlığa eşit olarak karşı çıkmadıkça,
yapılan sadece kendi hakkına sahip çıkmaksa, bu ikiyüzlülüktür;
yapılan emek ve gelecek haramiliğidir. Bu insanların emekleri
çalınıyor, bu ülkenin geleceği çalınıyor.
Yapılan, arkadaşlar, Barış
Bildirisi bahane edilerek insanların tasfiyesiyse, güvercin
kasaplığıdır. Bu da Tahsin Saraçın sözüdür,
şiirinin başlığıdır.
Buradan, meslektaşı olmaktan onur
duyduğum bütün bu arkadaşlara, öğrencim olmalarından gurur
duyduğum bütün arkadaşlara sesleniyorum.
Bir dakika daha verme imkânınız var
mı Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın Sancar, lütfen
tamamlayınız.
Buyurun.
MİTHAT SANCAR (Devamla) Asla boyun
eğmeyin. Bu harami saltanatı bitecek. Hiçbir harami saltanatı,
hiçbir adaletsiz düzen, kendine biçtiği ömrün yüzde 1ini bile
yaşamamıştır, kendine biçtiği başarı ömrünün
yüzde 1ini bile yaşamamıştır. İsterdim ki bunu çok
değil, daha yirmi yıl önce yaşayan AKP sıralarındaki
arkadaşlar bizden önce söylesinler, çıksınlar itiraz etsinler,
Kabul etmeyiz. desinler. Başörtüsü Bildirisine Serbest olsun. diye imza
atan o demokrat insanlar, başörtüsünü savundukları için değil
illa başörtüsünü savunmak gerekmiyordu, bunun bir hak olduğunu kabul
etmek yeterliydi ve böyle yaptılar. Sizler bir itiraz, tek itiraz, tarih
huzurunda tek itiraz söyleyin. Kimse boyun eğmesin, bu saltanat bitecek.
Bütün dostlara buradan sevgiler, saygılar,
selamlar iletiyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Sancar.
Grup önerisinin aleyhinde olmak üzere ilk
konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; HDPnin Meclis araştırması
komisyonu kurulması üzerine vermiş olduğu grup önerisi üzerinde
aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye son elli yıl içerisinde iki önemli
kalkışmaya şahit oldu. Birisi, 1982 yılında
başlayan PKK terörü. Şemdinli ve Eruhta 1984te katliam
yaptılar. O günden sonra kadınları öldürmeye, askerleri
öldürmeye, polisleri öldürmeye, çocukları öldürmeye, doktorları
öldürmeye, hemşireleri öldürmeye, korucuları öldürmeye devam ettiler.
Bu kalkışma yaklaşık 1984ten bugüne kadar devam etti.
Bununla ilgili çeşitli tedbirler aldık, ardından çözüm sürecini
gündeme getirdik. Türkiyede suça karışmayanlar, Kandilde veya yurt
dışında bulunanlar Türkiyeye dönsünler ve de devletin
işine, aşına sahip olsunlar, birlikte yaşama iradesini
göstersinler istedik, suça karışanlar da başka bir ülkede suçları
kadar yaşasınlar, üçüncü bir ülkeden daha sonra Türkiyeye gelsinler
istemiştik ama önce buna inananlar, ardından böyle bir
çalışmayı ve çabayı sanki Güneydoğu Anadoluda yeni
bir devlet, yeni bir bayrak, yeni bir İstiklal Marşı
söyleyeceklermiş gibi algıladılar ve orada jenoside imza
attılar. Kendilerinden olmayan hiç kimseyi o bölgede
barındırmadılar, herkesi o bölgeden kaçırmaya
başladılar, Kürtler dâhil olmak üzere. Kendilerinden olmayan AK
PARTİli Kürtlere, CHPli Kürtlere, Saadet Partili, Büyük Birlik Partili
Kürtlere veya başka Kürtlere, HÜDA PARlı Kürtlere de Bu bölgede
yaşamayacaksınız, bu bölge bize aittir. dediler ve
ardından da zaten, kendileri devrimci halk savaşını
başlattılar, hendek savaşlarını başlattılar,
ardından da çok büyük bir yenilgiyle karşılaştılar.
Kürtler, önce bu insanlara inanmışlardı, 7 Haziran seçimlerinde
bu insanlara oy verdiler Kardeş kanı akmayacak, barış
olacak, kardeşlik olacak. diyerek; ardından, bunların hâlâ
kanla beslendiklerini görünce de buna Dur. dediler, 1 Kasımda da
gereğini yaptılar, Adalet ve Kalkınma Partisini iktidar
yaptılar, kendilerine de ciddi bir mesaj verdiler.
İkinci kalkışma hareketi 15 Temmuz.
Yaklaşık elli yıllık bir hareket, önce ibadetle
başladı ve ardından, hizmetle beraber cemaat saikiyle
Türkiyeye hizmet etmek için çalıştı. Bir görünen
kısmı vardı, bir de görünmeyen kısmı vardı.
Görünen kısmında ibadet, okullar, dershaneler vardı. Görünmeyen
kısmında ise devleti bir gün ele geçirmek, iktidarlara ortak olmak ve
iktidarları terbiye etmek, tedip etmek, ardından da devlet olmak gibi
bir hayalleri vardı. Bunu önce 7 Şubat 2012 tarihinde MİT
Müsteşarına karşı yapmışlardı.
Ardından, 17-25 Aralığı yaptılar. Önce MİT
tırları, ardından 17-25 Aralık ekonomik darbe -bir noktada
siyasi darbe- ardından da 15 Temmuzu yaşattılar bu ülkeye.
Uzun bir geceydi ve trajik bir geceydi. Hep beraber,
başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakan, Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet
Bahçeliyle beraber, ordu içerisinde ve polisin içerisinde bulunan, demokrasiye
ram olmuş güvenlik güçleriyle beraber ve milletimizin genlerinde bulunan
kahramanlığıyla birlikte demokrasiyi yeniden inşa ettik, bu
Parlamentoyu yaşattık.
Şimdi, Türkiyede olağanüstü hâl ilan
edildi. Olağanüstü hâl, mecburiyet karşısında ilan edildi.
Bunu Fransa da ilan etti, zaman zaman başka ülkeler de ilan etti. Bizim
ülkemizde yaşamış olduğumuz olay, olgu ve de trajedi
karşısında bakıyoruz ki oradakiler çok küçük kalıyor
ve onlarda hâlâ olağanüstü hâl devam ediyor.
Olağanüstü hâl, elan yürürlükte olan 1982
Anayasasının ikinci bölümünde Olağanüstü yönetim hâlleri
başlıklı 119, 120 ve 121inci maddelerinde düzenlenmiştir.
Ülkemiz sathında ilan edilmiş olan olağanüstü hâl, Anayasanın
Hükûmete vermiş olduğu yetki çerçevesinde ilan edilmiştir.
Hükûmetin kullanmış olduğu yetki tamamen Anayasadan
aldığı yetkidir, aksini iddia etmek mümkün değildir.
Kullanılan yetkinin hukuki olmadığı ve Anayasada yeri
olmayan bir yetki kullanıldığı iddiaları geçerli
olsaydı, Anayasa Mahkemesi sürece dâhil edilir ve iptal hükümleri
alınarak uygulamaya son verilirdi.
Kamu görevlileri hakkında yürütülen
soruşturma ve kovuşturmalar, en genel manasıyla yapılan
takibat, başta 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu olmak
üzere, ilgili kanunlar ve kanun hükmünde kararname hükümlerine göre
yapılmış ve yapılmaktadır. Araştırma
komisyonu kurulmasını talep eden HDP tarafından tanzim edilen
teklif yazısında, olağanüstü hâlin keyfî, hukuka aykırı
ve hukuksuzlukla ilan edildiği iddia edilmiştir. Yukarıda
açıklanan sebeplerle, söz konusu iddiaların haklı hiçbir mesnedi
yoktur.
Kamu kurum ve kuruluşlarına ihtiyaç
nispetinde yapılan memur alımları ise her kuruluşun kendi
mevzuatı dâhilinde yapılmaktadır. Mevzuat haricinde herhangi bir
şekilde memur alımı yapılmamaktadır ve zaten
kurumların mevzuatına aykırı bir şekilde eleman
almaları da mümkün değildir.
İhraçlar: Tabii ki bu ihraçlar
yapılacaktır. Eğer teröre iltisakınız varsa, eğer
teröre müzahirliğiniz varsa bu ihraçları hak etmişsiniz
demektir. Eğer teröre bir iltisakınız, bir müzahirliğiniz
yoksa da hukuk veyahut da siyasi irade, hep beraber Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak gereğini yapacağız, yapmaya da devam ediyoruz.
Cumhuriyet tarihinin en karanlık gecesini yaşadık, en trajik
gecesini yaşadık ve Türkiyede belki bir iç savaş çıkacak,
belki rejim değişecekti ve Türkiye belki tarih sahnesinde
silinmiş olacaktı, Sevrde yapamadıklarını 15 Temmuz
akşamı yapacaklardı. Bunlara karşı, bu 100 bin kişiyle,
bu bahsetmiş olduğunuz kişilerle ilgili herhangi bir tasarrufta bulunmayalım
mı? Hâlâ bu ülkede himmet paraları mı toplasınlar? Hâlâ
tekrar, yeniden 17-25 Aralığı mı tecelli ettirsinler
veyahut da 8 Şubatı mı tecelli ettirsinler? Elbette ki bu
insanlar ihraç edilecekler.
AHMET YILDIRIM (Muş) İbrahim
Kaboğlu mu?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) Eğer
üniversitelerde
Ben 28 Şubatta atıldım, 3 defa
atıldım ve 3 defada da geri döndüm. En son Danıştay 8.
Dairesi önce beni haklı buldu, ardından aynı daire aynı
gerekçelerle haksız buldu. Milletvekili olduktan sonra tekrar itiraz ettim,
itiraz sürecim devam ediyordu, Danıştay Daireler Kurulu
tarafından da hakkım teslim edilmişti. Eğer burada
çeşitli akademisyenlerle ilgili bir haksızlık varsa, eğer
bir ince eleyip sık dokuma yapılmamışsa, bunlarla ilgili
şimdiye kadar olduğu gibi nasıl düzeltmeler yapıldıysa
hep beraber, HDP olarak, CHP olarak, AK PARTİ olarak ve MHP olarak
bunları düzeltmek de bizim için hem vicdanı bir borç hem de insani
bir borçtur. Bunları elbette ki düzelteceğiz. Bir yanlışlık
varsa, bir iltisakları yoksa bunları yapmak da bizim görevimizdir.
Çünkü, geçmişte, 1960ta bunlar yaşandı, 1980de
yaşandı, daha sonra 28 Şubatta yaşandı.
AHMET YILDIRIM (Muş) Şimdi siz
yaşatıyorsunuz.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bu dönem içerisinde,
olağanüstü bir dönemden geçerken mutlaka ki yapılan her şey
mükemmeldir demek mümkün değildir. Elbette ki yanlışlıklar
vardır, layüsel olan sadece ve sadece Allahtır. Allahın
haricinde herkes hata yapar, peygamberler de hata yapmışlardır,
onların da hatalarına zelle ifadesi
kullanılmıştır. Bu hatalara -önemli olan- bilinçli mi
yapılıyor, bilinçsiz mi yapılıyor diye bakmak lazım.
Yüz binlerce insanın ihraç edildiği, yaklaşık 150 bine
yakın insanın teröre müzahir olduğu; bir yandan PKKya, bir
diğer yandan YPGye, bir diğer yandan DAEŞe, IŞİDe,
bir diğer yandan FETÖye müzahir olduğu bir ortamda, elbette ki zaman
zaman insanların olduğu yerde yanlışlıklar da
yapılabilir.
Tabii ki bu ihraçlarla ilgili istisnaları
kenarda tutmak lazım. Suç işlemek için örgüt kuran, çalışma
yapan, söz konusu suç teşkil eden eylemlerde bulunan ve hatta tam
teşebbüs hâlinde kasıtlı ve iradi olarak suç işleyen, darbe
yapan, masum insanların canına kıyan her kim olursa olsun her
toplumda ve her hukuk düzeninde cezalandırılır. Yapılan
ihraçlar kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerden alınan yetki dâhilinde
yapılmakta ve suç işlemiş olanlar bağımsız
mahkemelerce cezalandırılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti
bir hukuk devletidir. Hükûmetimiz hukuk çerçevesi içinde kanunlardan
aldığı yetkilerle görevlerini icra etmektedir. Hiç kimsenin
düşüncelerinden ve fikirlerinden dolayı takibata uğramasına
da müsaade edilemez, edilmemesi gerekmektedir.
Ülkemiz 15 Temmuzda hain bir darbe teşebbüsüne
sahne oldu. Halkımızın dik duruşu ve demokrasiye sahip
çıkması sonucu bu darbe akamete uğratıldı. 15
Temmuzdan beri yapılan operasyonlar, işten çıkarmalar bu maksada
matuftur. İşten çıkarılan birçok kişinin sonradan
tutuklanması bu suç örgütüyle iltisaklı olduklarını
göstermektedir.
Hukuk insanların meslekleri veya
meşrepleriyle ilgilenmez, eylemleriyle ilgilenir. Yargının
karşısında gazeteci, bilim insanı, kadın, erkek
yoktur; şüpheli vardır. Bu bakımdan, bilim insanlarını
öteki vatandaşlardan veya meslek gruplarından ayırmak mümkün
değildir. Elbette, bu devasa soruşturmalarda personel, istihbarat
veya başka tür eksikliklerden kaynaklanan yanlışlar da
vardır. Sayın Cumhurbaşkanımız bunun için, zaman zaman
söylemiş olduğu gibi At izi it izine karıştı.
diyerek yargı ve kolluğu daha hassas olmaya
çağırmıştır. Ayrıca, bu olağanüstü dönemde şahsi
hesaplarını FETÖ operasyonları üzerinden görmek isteyenler de
olabilir. Nitekim, bu ihtimal yüzünden isimsiz, imzasız ihbarlar
soruşturma dışı tutulmuştur. Kaldı ki
yargıyı şahsi hesaplarına alet etmek isteyenler dikkatle
takip edilmektedir. Hükûmetimiz soruşturmalarda hata olabileceği
endişesiyle komisyon kurmuş ayrıca, gelen müracaatlar ve
incelemelerden sonra binlerce personel görevine dönmüştür. Partimiz, her
türlü hassasiyet çağrısına açıktır,
vatandaşlarımızın müracaatlarına açıktır.
Hatalar tespit edildiğinde derhâl düzeltilmektedir. Eğer dünkü kanun
hükmünde kararnameyle ilgili de hatalar varsa ve bunlar da komisyonlar
tarafından tespit edilirse düzeltilmesi de biraz önce söylemiş
olduğum gibi insani ve vicdani olarak bizim, hepimizin boynumuzun
borcudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özdağ, açıyorum
mikrofonu; lütfen, tamamlayın.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) Bunun
dışında, meslek ayırımı yaparak farklı bir
muamele veya işlem beklemek hukuka uygun değildir. Elbette daha
hassas, daha dikkatli olacağız ama bir daha kimse darbeye tevessül
etmesin diyerek de son derece kararlı olacağız çünkü Türkiye
darbelerden çok çekti. 1960, 1971, 1980, 28 Şubat, 27 Nisan 2007
e-muhtırası ve 15 Temmuz darbe girişimi; bu darbelerin tamamı
ekonomimize zarar verdi, kültürel savrulmaları oluşturdu ve de
milletleşme sürecimizi dumura uğrattı, demokrasiyi
içselleştirmemizi geciktirdi. O nedenle, yapmış olduğumuz
tüm tasarruflar hukuka uygun olsun diyerek çalışıyoruz. Hukuk
dışına çıkmamaya, tekrar, yeniden demokrasiyi Türkiyede
tam ve kâmil manada içselleştirmek için gayret sarf ediyoruz.
O nedenle, ben diyorum ki: Hep beraber darbeye
karşı çıkalım, hep beraber FETÖye, PKKya, DAEŞe,
IŞİDe, PYDye karşı çıkalım, demokrasinin
Türkiyede çok daha farklı bir şekilde algılanmasını
sağlayalım. Hukukun üstünlüğü, insan hakları ve
özgürlüklerin alanını genişletelim, siyasete seviye getirelim,
siyasetçinin seviyesini yükseltelim ve de fikir hürriyetini, inanç hürriyetini
ve teşebbüs hürriyetini Türkiyede hâkim kılalım.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Özdağ.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
şimdi, sayın hatip gerçekten bizi hayretler içerisinde bırakan
bir konuşma yaptı. Konuşmasının ilk beş
dakikası ile ikinci beş dakikası biri birini tekzip eden bir
konuşma.
Biz, burada, haksızlığa
uğramış akademisyenlerden söz ediyoruz. 7 Haziranda bunlar
mı seçime girip oy aldılar veya bunlar mı savaşa girdiler?
Ondan sonra, 1 Kasımda oyları düşen bunlar mı? Biz, bariz,
alabildiğine somut, bu gece oturup yazdığımız bir
araştırma önergesiyle Meclisin karşısına
çıktık. Ne diyor partimize: 7 Haziranda oy verdiler ama onlar kandan
beslenmeye devam ettiler, 1 Kasımda onlara ders verildi.
Şimdi, neresinden tutalım bu işin?
Biz, adli ve idari hiçbir soruşturmaya maruz kalmadan, iktidar
tarafından, onlar gibi düşünmediği için işlerine son
verilmiş, mesleklerinden ihraç edilmiş kamu
çalışanlarından söz ediyoruz.
Şimdi, buradan hareketle, partimize
ağır sataşmada bulunmuştur, İç Tüzük 69a göre
sataşmadan söz istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Sancar
konuşacak.
BAŞKAN Sayın Sancar, buyurun.
İki dakika söz vereceğim.
AHMET YILDIRIM (Muş) Hayret bir şey ya,
İbrahim Kaboğlu seçime girmiş!
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Mardin Milletvekili Mithat Sancarın, Manisa Milletvekili
Selçuk Özdağın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MİTHAT SANCAR (Mardin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Keşke, Sayın Özdağ bugün yaşanan
bu somut ihraçlarla ilgili tek bir kelime etseydi. Kolay değil mi?
Terörist deyip geçin. Ben size söylüyorum: Bu muamele ve bu politika
terörizmdir, açık ve net söylüyorum. Ortak komisyon kuralım. dedik
15 Temmuzdan sonra, burada. Biz de içinde olalım, darbeye karşı
birlikte mücadele edelim. Tasfiye edilecekse haktır, darbeyle iş
birliği yapanlar tasfiye edilsin. Burada ortak komisyon kuralım,
birlikte bunları araştıralım. dedik, niye reddettiniz?
İkincisi, FETÖcü diye kime diyorsunuz siz?
Ya, bu soruyu bin kere sorduk. Siyasi kadroları sorduk, cevap yok. Darbe
Komisyonunda birlikte çalıştık Sayın Özdağ. Neden
Genelkurmay Başkanı gelmedi? Neden MİT Müsteşarı
çağrılmadı? Neden önerdiğimiz pek çok ismi çağırmadınız?
Neden bu darbe girişiminin arkasındaki siyasi
bağlantıları -hangi partide olursa olsun- siyasi kadroları
araştırmaya izin vermediniz?
Şimdi de bir heyula gibi memleketin üstünde
FETÖ suçlamasını dolaştırıp bütün muhalifleri tasfiye
etme aracı olarak kullanıyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı
söylemedi mi? 15 Temmuza karşı bir karşı darbe
yaptık. dedi. Evet, bu bir darbedir. Apaçık 15 Temmuz bir darbe
girişimiydi, lanetli bir darbe girişimiydi, her platformda
karşı çıktık. 20 Temmuz ve sonrası da darbedir.
Türkiye tarihine 1997deki 28 Şubat nasıl darbe olarak girdiyse -postmodern
darbe- bu da post postmodern darbe olarak vicdanlara, akıllara
kaydolacaktır ve bu darbeye omuz verenler de çok değil, çok kısa
bir süre sonra utanacaklardır.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Sancar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Aydın, sonra
dinleyeceğim sizi.
Sayın Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Sancar hem önceki konuşmasında hem de sataşmadan söz
aldığı konuşmasında meşru bir iktidarın
Anayasadan ve yasalardan kaynaklanan bir uygulamasını terörizmle
suçlamıştır ve aynı zamanda, AK PARTİyi de kendisine
uymayan herkesi teröristlikle suçladığı iddiası üzerinden,
aslında karşıtları AK PARTİye karşı hasmane
duygulara sevk eden bir konuşma yapmıştır.
AHMET YILDIRIM (Muş) Dört dakika Başkan,
2 defa sataştı Mithat Hoca.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu
bakımdan, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın HDP grup önerisi üzerinde ve sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmaları sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hiçbir darbe olağan yollarla,
halkın oylarıyla iktidara gelmez Sayın Sancar.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Gelir, gelir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) On dört
yıl içerisinde sürekli halka başvurmuş ve o şekilde
gelmiş bir iktidarı eleştirebilirsiniz, yaptığı
uygulamalara yönelik itirazlarınız olabilir ama onun
uygulamalarını terörizm diye suçlayamazsınız,
yaptığı işlere postmodern darbe, karşı darbe
diyemezsiniz.
MİTHAT SANCAR (Mardin)
Cumhurbaşkanı söyledi, ben değil.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sizin hukukçu
kimliğiniz siyasi asabiyenizin önüne geçmeli diye düşünürüm,
diğeri öbürünün önüne geçmemeli. Bizi eleştirin,
yaptığımız işlere ilişkin elbette
eleştirinizi dile getireceksiniz ama terörizm dediğiniz hadise
gayrimeşru bir yöntemdir, meşruiyetle hiçbir alakası yoktur.
Bütünüyle meşru zeminlerde teşekkül eden, yapılan işlemlere
ilişkin itiraz yollarının açık olduğu
uygulamaları terörizm diye adlandırmak çok yanlış, çok
haksız, çok tahrikkâr bir ifadedir. Ne AK PARTİ ne Hükûmet, şu
Anayasa halk oylamasında evet demeyecek olanları, hayır
diyecek olanları terörizmle suçlamadı, bu bir yalan, bu açık bir
yalan. Evet diyenler de Hayır diyenler de saygıdeğerdir ama
teröristler de bu işte rol almıyorlar mı? Teröristler sahne
almıyorlar mı? Söylenen, terör örgütlerinin yapmış
olduğu açıklamalar çerçevesinde onlara yapılan bir
atıftır. Bunu göre göre, sanki Hayır diyenlere siz terörist
diyorsunuz. propagandası ve yalanı, aslında AK PARTİye oy
veren ve Evet diyecek olanlara karşı Hayır diyenleri
galeyana getirme kastına yönelik bir propaganda dilidir, şiddetle
reddediyorum.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Bostancı.
Buyurun Sayın Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan, az
önce söyledim, tekrar söylüyorum: Anlaşılan o ki iktidar partisi, dün
akşam Bakanlar Kurulunun, Başbakanın yayınlamış
olduğu KHKyı savunamıyor ve oraya da girmiyor, giremiyor,
savunamıyor ama hatibimizi yalancılık, tahrik edicilik ve
çarpıtıcılıkla suçladı, ağır bir
sataşmada bulundu Sayın Bostancı, İç Tüzük 69a
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) AK
PARTİnin uygulamalarını terörizm olarak suçladı Sayın
Sancar.
MİTHAT SANCAR (Mardin) Açıklayayım
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Sancar, buyurun.
Size iki dakika söz veriyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Eğer böyle
demediyse açıklasın.
BAŞKAN Peki, dinleyeceğiz Sayın
Bostancı.
AHMET YILDIRIM (Muş) Önergemizi gelin,
tartışın ya!
3.- Mardin Milletvekili Mithat Sancarın, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MİTHAT SANCAR (Mardin) Doğrusu, burada,
ben, AK PARTİnin büyük çoğunluğunda vicdanlı
insanların bulunduğundan emin olduğum tabanına
sesleniyorum. Biz de akademide birlikte çalışmalar yaptık Naci
Hoca. Hükûmetler terör yöntemleri kullanırlar, bunu biliyoruz, literatürü
açıp bakarsanız darbe yöntemleri de kullanırlar. Seçimle
gelmiş olmak, bunları kullanmayı bütünüyle imkânsız
kılıyor. diye bir şey söylerseniz, siyaset biliminden asla
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Varsayımlar değil Sayın Sancar, pratiğe bakın, AK
PARTİye bakın.
MİTHAT SANCAR (Devamla) Söylüyorum,
söylüyorum.
Diyorum ki terör yönteminin amacı tedhiş
ve sindirmedir. Bunu silahla yapabilirsiniz, korkutmayla yapabilirsiniz,
tehditle yapabilirsiniz, şantajla yapabilirsiniz. Ben de diyorum ki
Kaboğlunu, Murat Sevinçi ve burada sayamadığım onlarca
insanı Atarım, bir gecede atarım ben. demek, farklı
düşünen herkese şantajdır, tehdittir, Hepinizi atarım.
demektir. Bu, o eşiğin aşılmasıdır ve bir terör
yöntemidir, tekrar ediyorum.
Diğerine gelince, hukuk yolu zaten kapalı,
biliyorsunuz kanun hükmünde kararnamelere. Bir inceleme komisyonu kuruldu,
evlere şenlik. Söylediğimiz çok açık arkadaşlar. Burada
başkanlık diye bir hırsla, her şeyi bir kenara bırakan
bir tutum hâkim olmuştur. Ben, bu grupta bundan rahatsız olanlar
vardır, biliyorum ve bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Eğer sizinle
dışarıda, şimdi iki milletvekili olarak konuşmasaydık,
bunda, bu konuda anlaşacağımızı da zannediyorum.
Ya, 4.811 öğretim üyesi atılmış,
bir gecede 330 akademisyen atılmış ve pırıl
pırıl insanlar. Adı ne bunun, amacı ne bunun? Bir tek
kelimeyle açıklayın, bir tek gerekçe gösterin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİTHAT SANCAR (Devamla) Bu vebal
ağırdır, bu günah büyüktür. Bunun uyarısını
yapıyoruz. Tarih bunu kaydediyor, birlikte okuyacağız, ömrümüz
yetmezse çocuklarımız okuyacak ve kimin o kara lekeyi alnında
taşıdığını, kimin alnı açık
olduğunu gösterecektir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Sancar.
Sayın Aydın, söz talebiniz niçin?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın
Özdağın biraz da partimizi ilzam altında bırakacak
yanlış bir ifadesi, eksik bir ifadesi var; o konuda bir
dakikalık söz almak istiyorum.
BAŞKAN Peki Sayın Aydın, Sayın
Akçay yok, grubunuz adına size söz veriyorum.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydının, Manisa
Milletvekili Selçuk Özdağın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
KAMİL AYDIN (Erzurum) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Özdağ konuşmasının
bir yerinde Terörist yapılanma şiddet kullanarak bölgedeki CHPli,
AKPli, hatta Saadet Partili, Büyük Birlik Partili Kürtleri
dışlamıştır, sürmüştür. derken umarım ki
bir dil sürçmesiyle, Milliyetçi Hareket Partisinin ismini telaffuz
etmemiştir. Bu eğer böyle değilse, kasıtlı olarak bir
ifade söz konusu ise bu, birkaç saat önce ev sahipliği yaptığımız
Kürt kökenli kardeşlerimizin ve teşkilat
mensuplarımızın zoruna giden bir ifadedir. Burada
geçmişteki alışkanlıklarımızı bir kenara
bırakıp -zaten, bugüne kadar böyle etnik merkezli birçok söylem
geliştirildi- bari siyasette, ne olur, etnik odaklı siyasi
yapılanma ifadelerinden uzak duralım diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Aydın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Esasında, sayın grup
başkan vekilinin konuşması sırasında, kürsüden cevap
vermeyi de gerektirecek şekilde bir sataşma bizi de içeriyor. Çünkü,
son günlerde sürekli dile getirdiğimiz bir
rahatsızlığı
Sayın Başbakan tarafından
hayır oyu vereceklerin teröristlerle birlikte hareket etme gibi
suçlanıyor olmasına ilişkin bir değerlendirmede bulundu.
Uygun görürseniz kürsüden cevap vermek isterim, uygun görmediğiniz
durumda
Çünkü Doğrudan sataşma var, yok. o sizin
değerlendirmeniz olacaktır, yerimden de verebilirim.
BAŞKAN Sayın Özel, yerinizden buyurunuz,
açıyoruz mikrofonu.
33.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
bir siyasi parti, altına imzasını koyduğu bir Anayasa
değişikliğini toplam 339 oyla referandum
sınırında halk oylamasına gidecek şekilde Meclisten
geçirmiş durumda. Çıkıp tekliflerini savunabilirler, 600
milletvekiline niye ihtiyaç duyulduğunu anlatabilirler, partili
cumhurbaşkanının sabahleyin il başkanı, öğleden
sonra vali atayan kararnameleri imzalayacağını anlatabilirler,
Başkanlık kararnamesiyle yüce Meclisin yetkilerinin nasıl
devredildiğini ve buna niye ihtiyaç duyulduğunu anlatabilirler, bir
kişinin hem yasamayı hem yürütmeyi hem yargıyı elinde tutacak
yetkilerini anlatabilirler. Bunu yapacak argümanlar yok ellerinde, izah
edemiyorlar, ne söyleseler kamuoyunda ağır eleştiri konusu
oluyor ve dönüp, çıkıp Hükûmet sözcüsü ağzıyla, bir trol
hesaptan internette değil, Evet çıkarsa eğer terör örgütleri kafasını
bir daha kaldıramaz. diyor. Buna tepki gelince düzeltiyor, diyor ki:
Evet oyları terörle mücadeleye destek anlamını da
taşıyacaktır. Sonra bunun tekzibini istiyoruz, Başbakana
Bu ayıba ortak olma. diyoruz. Başbakan çıkıyor, Kimler
Hayır. diyor? diye bir sürü terör örgütünün ismini sayıyor,
Bunlar Hayır. diyor diye biz Evet. diyoruz. diyor ve hayır
oyu veren herkesi teröristlerle birlikte anacak kadar bir acziyet içerisinde.
Sonra da bunlar kürsüden hatırlatılınca grup başkan vekili
büyük bir sinirle çıkıp Bunu söyleyenler şöyledir, böyledir.
diye bir de bize hakaret ediyor. Bu, kabul edilebilir değil. Bu acziyet,
bu argümansızlık, bu kanıtsızlık, bu savunamama hâlini
ve suçüstü yakalanmış olmaktan dolayı suçluların
psikolojisi içinde saldırma hâlini kınıyoruz, deşifre
ediyoruz, milletimize şikâyet ediyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özel.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, 8/2/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, başta
emek, demokrasi ve barış mücadelesinin öncü isimleri olan bilim
insanları ve kamu emekçileri olmak üzere OHAL KHKlarıyla kamu
çalışanlarına yönelik ihraçların yol açtığı
hukuksuzlukların ve yarattığı tahribatın tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 8 Şubat
2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin lehinde olmak üzere ikinci konuşmacı İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz evvel konuşan iktidar partisinin sözcüsü
At izi it izine karıştı. dedi. Bugün değil değerli
arkadaşlarım, ta baştan beri at izi it izine
karışmış durumdadır. Bugün izah edemediğiniz bu
FETÖ terör örgütü aslında sizin iktidar döneminizde, at izinin it izine
karıştığı bir dönemde devlete yerleşmiştir
ve siz bunun hesabını daha vermediniz, araştırma
komisyonunda da maalesef bunu örttünüz.
Değerli arkadaşlarım, bugün bu
öneride ve biraz sonra Cumhuriyet Halk Partisinin sunacağı öneride
konuşacağımız konu dün akşam yayınlanan kanun
hükmünde kararname ve buradan ihraç edilenler, özellikle akademisyenleri
konuşuyoruz. Bu konuya hiç giremiyorsunuz, iktidar partisi bu konuya
girmiyor sayın başkan vekili. Niye girmiyor? Çünkü söyleyecek bir
sözü yok. Aynı şekilde, halk oylamasına sunulacak olan Anayasa
değişikliğini savunmak için de bir sözü olmadığı
için başka konularda geziyor.
Biraz evvel isimleri geçti, birkaç ismi ben
tekrarlayayım: İbrahim Kaboğlu, Cihangir İslam, Yüksel
Taşkın, Öget Öktem Tanör -82 yaşında, rahmetli Bülent
Tanörün eşi, Türkiyenin ilk nöropsikoloğu- psikiyatrist Cem
Kaptanoğlu, eski Türk Tabipleri Birliği Başkanı Özdemir
Aktan, Murat Sevinç, dünya kadar isim. Numan Kurtulmuş buralarda yok sanıyorum,
HAS Parti döneminde Sayın Kaboğlunu anayasa paneline
çağırmıştık ve alkışlamıştık.
Her dönem, her dönem insan haklarını, hakkaniyeti savunmuş bir
insan. Ama çok daha önemli bir isim var burada, Profesör Cihangir İslam. Türkiyenin
en iyi omurga cerrahı. Saadet Partisi ve HAS Partinin kurucusu. 28
Şubat döneminde ve daha öncesinde 3 defa Ankara Üniversitesinden
atılmış ama o dönem mahkeme yolları açık olduğu
için geri dönmüş arkadaşlar. Tarihe geçiyorsunuz, tarihe. Kenan
Evreni geçtiniz, inanın Kenan Evreni geçtiniz. Sizin
yaptıklarınızı hiçbir şekilde 28 Şubatla mukayese
edemeyiz. Çok sayıda insan görevinden alındı 28 Şubatta,
mahkeme kararıyla geri döndü ben dâhil. Siz ne yapıyorsunuz
arkadaşlar? Gerçekten ne yapıyorsunuz? Bindiğiniz dalı
mı kesiyorsunuz yoksa siz bir referandum stratejisi olarak mı OHALi
kullanıyorsunuz? Gerçekten Allahın lütfu böyle mi değerli
arkadaşlarım?
Bakın, onlarca insan, gazeteci hiç FETÖyle
falan ilişki kurulamayacak insanlar herhangi bir iddia hazırlanmadan
altı aydan beri içerideler. Önce bu arkadaşların
Ali Bulaç,
Sayın Tayyip Erdoğana da danışmanlık
yapmıştır. Ali Bulaçın mallarına -ki gariban dünya
kadar kitap yazmış, 2 tane dairesi, 1 dükkânı çıktı-
önce tedbir koydunuz, sonra müsadere ettiniz, el koydunuz ve eşine
yazı yazdınız Şu tarihte evi boşalt. diye.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten,
herhangi bir ahlakilikle bunları izah edemeyiz. Yoldan
çıktınız, yoldan değerli arkadaşlarım. 12 Eylülü
geçtiniz, Kenan Evreni geçtiniz, tarihe geçiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, Adalet ve
Kalkınma Partisi, partiniz gerçekten ahlakiliğini, söylem
üstünlüğünü, ütopyasını yitirdi, savunacak hiçbir şeyi yok.
Bu baskıların, bu hukuksuzluğun, bu kibrin,
saldırganlığın başka hiçbir anlamı olamaz değerli
arkadaşlarım. Bakın, gerçekten, bu gerginliği
tırmandırmayı, kutuplaşmayı artırmayı bir
referandum stratejisi olarak kullanıyorsunuz. Çünkü, siz yapmış
olduğunuz Anayasa değişikliğinin millet tarafından
bilinmesini istemiyorsunuz, sürekli millî irade, millî irade, millet,
millet, Seçildik., Seçiliyoruz. diyorsunuz ama bunun ne anlama
geldiğinin millet tarafından bilinmesini istemiyorsunuz. Kanun
hükmünde kararnamelerle değişik insanları görevinden
atıyorsunuz, uzaklaştırıyorsunuz, hapsediyorsunuz,
hayır kampanyası yapanların üzerine saldırıyorsunuz,
toplumu geriyorsunuz; oradan resimler çekeceksiniz ve hayırın
meşruiyetini ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz ama
kendi meşruiyetinizi ortadan kaldırıyorsunuz değerli
arkadaşlarım. Başbakan yardımcısı çıktı
terör dedi, Eğer evet çıkarsa terör bitecek. Sonra başka
bir şeyler söyledi.
Sayın Bakan Bekir Bozdağ Yozgatta
çıktı, terör örgütlerini saydı, arkasından Cumhuriyet Halk
Partisini söylemeye başladı. Dün ve daha bugün Sayın
Başbakanın ısrarla ve ısrarla söylediği şey: Kim
Hayır. diyor? PKKnın sözde üst düzey yöneticileri, FETÖnün kaçak
terörist sürüsü. Başka kim yürütüyor Hayır. kampanyasını?
CHP, HDP. Bu ne aymazlık arkadaşlar? Başka kelime
bulamıyorum. Bu ne sorumsuzluk değerli arkadaşlarım? Bir
ülkenin Başbakanı, ana muhalefet partisini, Mecliste grubu bulunan
partileri nasıl terör örgütleriyle birlikte anabilir arkadaşlar?
Burada ahlakilik nerede, siyasi ahlak nerede, burada insaf nerede, hatta ve
hatta bunu hangi terbiye ölçüsüyle izah edebiliyoruz değerli
arkadaşlarım? Ne yapıyorsunuz siz, ne yapıyorsunuz? Böyle
bir şey yapmaya hakkınız var mı değerli
arkadaşlarım? Savunduğunuzun gerçekten
Anayasa
değişikliğini savunamıyorsunuz arkadaşlar. Bunun
anlamını milletin öğrenmesini istemiyorsunuz, istemiyorsunuz.
Bunun yerine şantajla, tehditle, hatta -ben terör demeyeceğim-
toplumu terörize ederek referandumda böyle bir hava oluşturmaya
çalışıyorsunuz. Bu âcizliktir değerli
arkadaşlarım, gerçekten âcizliktir, güvensizliktir. Adalet ve
Kalkınma Partisi -biz beğeniriz, beğenmeyiz- onlarca böylesine
önemli olaylardan geçti, ilk defa ve ilk defa kendisini savunamıyor, ilk
defa söylem üstünlüğünü kaybetmiş durumdadır. Öylesine
kaybetmiş ki Başbakanın ağzından çıkan sözlerin
ne anlama geldiğini düşünmeyecek kadar kaybetmiş
durumdadır. Bugüne kadar böyle değildiniz arkadaşlar, bugün bu
hâle geldiniz. Niye bu hâle geldiniz? Çünkü aklınız
başınızdan gitti. Ne zaman gitti söyleyeyim size: Bekir
Bozdağ, Sayın Bakan -hatırlıyor musunuz- kongrenizde
Cumhurbaşkanının mektubu geldi de, sizi ayağa
kaldırdı tazim vaziyetinde dinlediniz ya,
alkışladınız ya, o zaman aklınız
başınızdan gitti; o zaman liderinizin normal bir insan
olduğunu unuttunuz ve şimdi hâlâ o büyünün içindesiniz, sihrin
içindesiniz, ne yaptığınızı bilmez
durumdasınız değerli arkadaşlarımız.
Yaptığınız işe güvenmiyorsunuz, niçin bunu
yaptığını bilemiyorsunuz, çift başlılık
diyorsunuz, öbür taraftan çıkıyorsunuz Efendim, koalisyonlar
kötüdür. diyorsunuz. Ee, peki, niçin çıkıp ne yaptığınızı
anlatmıyorsunuz? Anlatamıyorsunuz çünkü. Şöyle bir şeyi
nasıl anlatacaksınız: Diyeceksiniz ki
Cumhurbaşkanı
mesela çıkacak diyecek ki: Artık benim cezai sorumluluğum var,
benim atadığım insanlar beni yargılayacak. Ey millet, bu
iyi bir şeydir, rey ver. Bunu nasıl diyeceksiniz, bunu
savunmanız mümkün mü arkadaşlar, nasıl anlatacaksınız
bunu? Bir adamı seçip kral yetkileriyle onu donatıyoruz. nasıl
diyeceksiniz? Milletvekillerini, yargıçları, tüm bakanları,
bürokratları, hepsini o seçecek. İşte bu demokrasidir.
nasıl diyeceksiniz arkadaşlarım? Diyemezsiniz, savunamazsınız.
O nedenle bugün burada konuştuğumuz akademisyenlerin görevlerinden
KHKyla uzaklaştırılması konusuna hiç girmedi sözcünüz,
giremez de, grup başkan vekiliniz de giremez çünkü savunacak bir
tarafı yok. Bu insanlar niçin görevlerinden atıldı? Bunu söyleyecek
bir şey yok. Bu Cihangir İslam
Bir şey daha söyleyeyim,
Cihangir İslam -hani dedim ya, HAS Partinin ve Saadet Partisinin kurucusu-
bildiriye filan da imza atmamış. Böyle bir şey yok. Daha sonra
Bu bildiri ifade özgürlüğüdür, ifade özgürlüğünü savunuyorum. diye
ikinci bildiriye imza atmış. Dolayısıyla
savunacağınız hiçbir şey yok.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
bundan vazgeçin. Bu, toplumu bölüyor. Bu, gerçekten hepimize zarar veriyor. Bu
havayla, bu gerginlikle Hayır. diyen herkesi, evet, Sayın
Bostancı, Hayır. diyen herkesi teröre yazıyorsunuz, teröre bir
şekilde iliştiriyorsunuz. Bu şekilde bu referandumun
güvenliği olmaz, yanlış yapıyorsunuz, buradan herkes zarar
eder.
Bakın, ben, Başbakana buradan bir şey
söyleyeyim, eğer kendinize güveniyorsanız size de söylüyorum-
eğer gerçekten onur sahibi insanlarsanız, haysiyet sahibi
insanlarsanız, bakın, gelin, ben size söyleyeyim: Çıksın
Sayın Başbakan Hayır kampanyası yapanların üzerine
herhangi bir baskı uygulamasını kınıyorum, valiler ya
da devlet görevlileri bunları yaparsa bunları
kovuşturacağım. desin. Çıksın Sayın
Başbakan, bizim vergilerimizle kurulan TRT ve Anadolu Ajansı gibi
mecralarda evet ve hayırın eşit bir şekilde
savunulacağının teminatını versin, gelsin, söylesin.
Çıksın Sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanı devlet
imkânlarını, bizim paralarımızla, vergilerimizle
alınan uçakları, arabaları bu iş için
kullanmayacaklarının sözünü versinler, bunu ilan etsinler. Bu
iş için beytülmalden bir kuruş almayacağız. söyleyin,
gerçekten onurlu insanlarsanız. Çıksın Sayın Başbakan
ve Sayın Cumhurbaşkanı RTÜK aracılığıyla
kanunlara uygun bir şekilde bütün televizyonlarda Evet. ve Hayır.
diyenlerin eşit bir şekilde temsil edileceğinin garantisini
ortaya koysunlar ve çıksın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) -
Sayın
Başbakan ve Cumhurbaşkanı belediye imkânlarının da
evet lehine kullanılmayacağını ilan etsin. Ve başka
bir şey daha söyleyeyim: Bu SEÇSİS üzerinde, bu seçim sistemi
üzerinde çok ciddi şaibeler var, konuşmalar var. Bunu gidermenin bir
yolu var Sayın Başbakan, çıkın, bunu yapın. Nasıl
yapacaksınız? Bunu şeffaflaştıracaksınız.
Bunu gerçekten siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerinin denetimine
açacaksınız, bunları yapmazsanız bu seçim, bu referandum
şaibeli olur değerli arkadaşlarım ve yıllarca ve
yıllarca bu konuşulur. Eğer gerçekten sözünüz sözse, eğer
gerçekten Biz hâlâ hakkaniyetin kırıntısını içimizde
taşıyoruz. diyorsanız bunları yapın ve hodri meydan,
gidelim, bakalım halk ne diyormuş, onu görelim değerli
arkadaşlarım.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bekaroğlu.
Grup önerisinin aleyhinde olmak üzere ikinci ve son
konuşmacı, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; HDP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu
vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Bekaroğlu konuşmasında AK
PARTİnin savunamayacağı icraatlar var. dedi. AK PARTİnin
on beş yıllık iktidar süresi içerisinde savunamayacağı
icraatları yoktur, bütün icraatlarının arkasındadır ve
bu icraatları sayesinde de zaten cumhuriyet tarihi, demokrasi tarihimiz
boyunca oylarını artırarak iktidara gelmiştir ve bu
icraatları sayesinde de 15 Temmuz gecesi milletimiz canını
vererek bu icraatlara sahip çıkmıştır. Bunu öncelikle
belirtmek istiyorum.
HDP grup önerisi, OHAL kanun hükmünde
kararnameleriyle kamu çalışanlarına yönelik ihraçların
hukuksuzluklara yol açtığı iddiası ve bunun
yarattığı iddia edilen tahribatın tüm boyutlarıyla
araştırılması amacıyla bir Meclis araştırma
komisyonu kurulması talebinden ibarettir.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe
girişimi sonrasında 20 Temmuzda gerçekleştirilen Millî Güvenlik
Kurulu toplantısında alınan tavsiye kararı ve ardından
gerçekleştirilen Cumhurbaşkanımızın
başkanlığındaki Bakanlar Kurulu toplantısıyla
birlikte Anayasanın 120nci maddesi çerçevesi içerisinde ilan edilen OHAL
kararı 21 Temmuzda da yüce Meclis tarafından onaylanmış ve
bu OHAL kararı çerçevesi içerisinde de 21 tane kanun hükmünde kararname
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Öncelikle şunu ifade
etmemiz lazım: 15 Temmuz darbe girişimi, cumhuriyetimize yönelik,
demokrasimize yönelik bir saldırıdır, ülkemize karşı
bir işgal girişimidir, millî iradeye, Türkiye Büyük Millet Meclisine
saldırıdır, temel hak ve özgürlükleri yok etme girişimidir.
Milletimiz 15 Temmuz gecesi gösterdiği kahramanlıkla bu hain
girişimi bertaraf etmiş, ülkesine, bayrağına, istiklal ve
istikbaline sahip çıkmış, tüm dünyaya demokrasi mücadelesinin
nasıl verildiğini göstermiştir. Milletimizin bu mücadelesini
akim bırakmamak için devletimizin tüm kurumları devreye girerek
alınması gereken tedbirleri almaya başlamışlardır.
Cumhurbaşkanımızın başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulunca alınan OHAL kararının Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından onaylanmasıyla birlikte, darbeye teşebbüs
eden FETÖ mensuplarının devletin kurumlarından temizlenmesi ve
darbeye zemin hazırlayan mevzuatın değiştirilmesi, idari
yapıya yönelik tedbirler süratle alınmaya
başlanmıştır. Bu mücadelenin hukuki dayanağı;
başta, Anayasamızın 119, 120, 121inci maddeleri ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesidir. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin ilgili maddesinde, devletlerin kendilerini korumaya yönelik
alacakları kararlar orada belirtilmektedir. Bu çerçevede OHAL kararı
alınmış ve kanun hükmünde kararnameler de bu çerçevede
yayımlanmakta ve yürürlüğe girmektedir.
Ülke olarak darbe girişimini gerçekleştiren
FETÖ mensuplarıyla mücadelemizi sürdürürken, darbeyi tüm unsurlarıyla
bertaraf etmeye çalışırken diğer terör örgütleri de
aynı anda düğmeye basmışlar, ülkemize karşı âdeta
topyekûn bir saldırıya geçmişlerdir. O nedenle, ilan edilen OHAL
tüm terör örgütleriyle, PKKyla, PYDyle, DAİŞle, DHKP-C ve
diğer terör örgütleriyle mücadeleyi de kapsamaktadır. Nitekim,
çıkarılan KHKlarda bu örgütlerle mücadelenin göstergesi olan
kararların da alındığını ve uygulamaya
konulduğunu görmekteyiz.
FETÖ terör örgütünün özellikle yargı, emniyet,
askeriye, millî eğitim ve üniversiteler başta olmak üzere devletin
tüm kurumlarından temizlenmesi, bu tehlikenin tamamen ortadan
kaldırılması için bir mücadele verilmektedir. Bu mücadelede
başarılı olmak zorundayız değerli milletvekilleri,
ülkemizin aynı tehlikelerle bir daha karşılaşmaması
için gerekli tedbirleri almak durumundayız; aksi takdirde
geleceğimize, çocuklarımıza karşı sorumlu oluruz.
Bugüne kadar yürürlüğe konulan kanun hükmünde
kararnamelerle, dünkü 686 sayılı KHKyla birlikte toplam 98.058 kamu
çalışanı ihraç edilmiştir. Yine, ülke genelindeki toplam
110 bin dernekten 1.401 tanesi bu KHKlarla kapatılmıştır.
Terör örgütüne destek olan özel şirketlere kayyum atanarak terör örgütünün
finans kaynaklarına el konulmuş, özel okullar, yurtlar
kapatılarak mülkiyetleri millete iade edilmiştir. FETÖyle aidiyeti,
irtibatı, iltisakı olan kişilerin tespitinde kılı
kırk yaran bir inceleme yapılmaktadır. Kamu kurumlarında
öncelikle açığa alma işlemi yapılarak bir
araştırma neticesinde ihracın gerçekleştiğini
görüyoruz. 100 bin kişiden bahsediyoruz değerli milletvekilleri, bu
sayı daha da artabilir çünkü soruşturmalar devam ediyor. Bu kadar
büyük bir sayı içerisinde hatalar da olabilir ama bu hataların zaman
içerisinde düzeltildiğini, KHKlar yayınlanırken iade
kararlarının da verildiğini hep birlikte görüyoruz.
İtirazlar için oluşturulan mekanizmada başvuru
sayısının yoğunluğu, mükerrer başvurular, bu
kadar yoğun bir başvuru neticesinde, tabii ki soruşturmalar
neticesinde alınacak kararlarda elbette ki gecikmeler olmaktadır;
bunları da olumlu karşılamak gerekir çünkü 15 Temmuzun ülkemize
verdiği hasar çok büyüktür, bu hasarı giderirken de biraz sabır
gerekmektedir. Bu hasarı gidermekte de siyasi partilerimiz birlik ve
beraberlik içerisinde olmalıdır.
OHAL KHKlarının halkımıza
yönelik olmadığını hep söylüyoruz, terör örgütüyle
irtibatlı kişiler için olduğunu söylüyoruz. Bu mücadele
yapılırken de elbette ki hukuk içerisinde kalınmasına azami
gayret gösterilmektedir ve gösterilmelidir, temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edilmemesine özen gösterilmelidir. Bu konuda Hükûmetimizin hassasiyetinin en
önemli göstergesi nedir? 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedir. 23
Ocak 2017 tarihli bu Kararnameyle Olağanüstü Hâl İşlemleri
İnceleme Komisyonunun kurulmasına karar verilmiştir. Bu
Komisyon, olağanüstü hâl kapsamında terör örgütlerine veya Millî
Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla
irtibatı olduğu gerekçesiyle, başka bir idari işlem tesis
edilmeksizin, doğrudan kanun hükmünde kararname hükümleri tesis edilerek
gerçekleştirilen ihraç ya da kayyum atanan diğer idari
işlemlerle ilgili, kanun hükmünde kararname kararlarıyla alakalı
bu Komisyona başvuru yapılabilecektir.
Bu Komisyon 7 kişiden oluşacak. 3ünü
Başbakanımız atayacak, 1isi Adalet Bakanlığınca
hâkim ve savcılar arasından atanacak, 1 üyesi İçişleri
Bakanlığınca mülki amirler arasından atanacak, 2 üyesi de
HSYK tarafından Yargıtaydan ve Danıştaydan olmak üzere Danıştay
tetkik hâkimleri arasından oluşturulacak 7 kişilik Komisyon iki
yıl süreyle görev yapacak. Bunların teminatı olacak; aynı
şekilde, hâkimlik teminatı gibi bu süre içerisinde bunlar görevden alınamayacak.
OHAL kanun hükmünde kararnameleri nedeniyle işlemin haksız
olduğunu iddia edenler bu Komisyona başvurabilecekler. Komisyonunun
kararına itiraz etmek isteyenler Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca belirlenecek Ankara İdare Mahkemesinde iptal davası
açabilecek. Böylece Komisyon kararlarına yargı denetimi de
getirilmiş oluyor.
Ayrıca, meslekte kalmalarının uygun
olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar
verilenler kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün
içinde de ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştaya dava
açabilecekler. Bu nedenle araştırma önergesinde yargı yolunun
kapalı olduğuna ilişkin görüşlere katılmak mümkün
değildir. OHAL Komisyonunun kurulmasıyla birlikte OHAL Komisyonu
kararlarına karşı yargı yolu açılmaktadır.
MURAT EMİR (Ankara) Komisyon yargı yeri
mi?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Komisyon idari bir karar
verecek. Bu idari karara karşı Ankara İdare Mahkemesinde ya da
Danıştayda dava açabileceksiniz.
MURAT EMİR (Ankara) O kadar.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Mevcut düzenlemede OHAL
KHKları
Bakın, değerli arkadaşlar, AK
PARTİnin ve özellikle Anayasa değişikliği teklifini
okuduğumuzda 18 maddeden bir tanesi de OHALle ilgili düzenlemedir. Mevcut
Anayasamızda OHAL düzenlemesi nasıldır? Olağanüstü hâl
kanun hükmünde kararnameleri yayımlandığı gün Meclise sevk
edilir. Meclis görüşme usulü İç Tüzükte belirlenir. İç Tüzükte
ne diyor? Üç ay içerisinde görüşülür. diyor. Görüşülmezse ne olur?
Bunun sonucu yok. Burada bir hukuki boşluk var. Şimdi, sizin
hayır verdiğiniz Anayasa değişikliği, hayır
vermek istediğiniz Anayasa değişikliğinin en önemli
maddelerinden bir tanesi de bu. OHAL kanun hükmünde kararnameleri eğer
Mecliste üç ay içerisinde görüşülmezse hükümsüz kalacak. İşte,
demokratik hukuk devletini güçlendiren Anayasa değişikliği
maddelerinden bir tanesi de budur. Buna Evet. demeye davet ediyoruz sizleri.
Eğer samimiyseniz bunu yapmanız gerekir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu duygu ve düşüncelerle HDP grup önerisinin
aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tunç.
LEVENT GÖK (Ankara) - Yılmaz yanlış
söyledin yalnız onu, üç ay süre demedi. O olağanüstü hâller hemen
geliyor, hemen.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Hemen geliyor, tamam.
Görüşülme usulünü diyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Tunç kullandığı ifadede OHAL KHKlarının üç
ay içinde görüşülmesi gerektiğini söylüyor; bu, doğru
değil; o, 91e göre çıkan KHKlarla ilgili usule bir yanlış
gidiş. Doğrusu, derhâl gelecek, komisyonda yirmi gün içinde gündeme
alınacak, alınmadığı takdirde bir ay dolduğunda
Mecliste görüşülmesi gerekir. Müeyyidesinin olmadığı
doğrudur. Müeyyide yokluğunu, bir müeyyidenin olmamasını
Parlamentoda bunun görüşülmemesi olarak kullanmak iktidar partisinin
Anayasadaki bir boşluğu kötüye kullanmasıdır. Doğrusu,
iktidar grubunun bu süre dolmadan KHKları getirip Mecliste
görüşmesidir. Bugüne kadar yapmadıkları bu durumu savunmak için
başka bir maddeye gidip hatalı tarihler vermek, süreler vermek ve
yapılan hukuksuzluğu mazur göstermek doğru değildir.
Kayıtlara geçmesi açısından arz
ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özel.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tunç
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Söylediğim sözü
çarpıtarak
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Kısa bir
açıklaması olacak.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kürsüden de olabilir,
yerimden de olabilir.
BAŞKAN Peki, Sayın Tunç, mikrofonunuzu
açıyorum, bir dakika
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
34.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, benim söylediğim açık. Mevcut
Anayasamız olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinin
yayımlandığı gün Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderileceğini belirtiyor. Bunun görüşme usulünün ise Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde belirleneceğini söylüyor. İç
Tüzükün ilgili maddesine baksın arkadaşımız, o maddede
diyor ki: Üç ay içerisinde görüşülür. Görüşülmezse ne olur? Çünkü
üç ay içerisinde görüşülmeyen kanun hükmünde kararnameler geçmişte
olmuştur ama geçerliliğini devam ettirmiştir. Şimdi, burada
yeni Anayasa değişikliğinin 12nci maddesinde diyoruz ki
339
milletvekilinin buradan Evet oyuyla kanunlaşan, halk oylamasıyla
yürürlüğe inşallah girecek olan Anayasa değişikliğinin
12nci maddesinde şunu söylüyor, madde açık, maddeyi aynen okuyorum,
diyor ki: Savaş ve mücbir sebeplerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin
toplanamaması hâli hariç olmak üzere; olağanüstü hal sırasında
çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri üç ay
içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülür ve karara
bağlanır. Aksi halde olağanüstü hallerde çıkarılan
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kendiliğinden yürürlükten
kalkar. İşte, bu kadar cesaretli bir düzenlemeyi
gerçekleştiriyoruz ama muhalefet buna da Hayır. diyor.
BAŞKAN Peki, Sayın Tunç.
LEVENT GÖK (Ankara) Yılmaz, yanlış
bilgi veriyorsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bir
dakika yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN Peki, size de açıyorum mikrofonu.
Buyurun.
35.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunçun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Tunç bir hukukçu ama hukukçular metinlerle bağlıdırlar.
Kendisi kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermede Anayasanın
91inci maddesini, normal şartlarda Türkiye Büyük Millet Meclisinden
Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi maddesinden
hareketle bu yorumu yaptı, yanlış. Oysa ki olağanüstü hâl
KHKlarının İç Tüzükün 126 ve 128inci maddelerine göre
görüşülmesi gerekiyor. 128inci maddede açık ve net şekilde
Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve
tekliflerinden önce, ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür ve karara
bağlanır. diyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Aksi hâlde, aksi hâlde?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir eczacı olarak
kendisine, bir hukukçuya bunu hatırlatmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkanım, bir hukukçu olarak eczacıya cevap vermek istiyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yeni düzenleme ayrı.
Mevcut düzenlemede
BAŞKAN Sayın Tunç, yani şimdi
Sayın Özel size doğru değil diyor, siz ona cevap veriyorsunuz.
Bu, bu şekilde gidecek mi?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ama yani eczacı
işi değil ki bu. Anayasanın metni açık.
BAŞKAN Her ikiniz de İç Tüzükü
okuyorsunuz sonuçta.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, ilk
başta dedi ki: Mevcut hâlde doksan müeyyidesi yok. Mevcut hâlde otuz. Bu
dediğiniz yeni düzenleme, ona ben bir şey demiyorum, sen konuşup
duruyorsun orada.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yeni düzenlemede
Görüşülmezse hükümsüz kalır. diyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Söylediğin Eski hâliyle
doksan gün içinde görüşülür. dedin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Eski hâlde hükümsüz
kalacağına ilişkin bir düzenleme var mı?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Doksan gün değil, otuz!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hayır hayır.
Aksi hâlde, görüşülmediği takdirde
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Otuz! Otuz! Açık
yazıyor.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hayır, niye
bağırıyorsun? Öyle bir şey yok ya.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Milleti kandırma, otuz!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne kandırması?
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Tamam
Özgür, sakin ol!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bak, doğrusunu söylesin.
BAŞKAN Tamam Sayın Özel.
Sayın Tunç, buyurun.
36.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçin, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkanım, yani durum açık bunun tartışılacak bir
tarafı yok. Mevcut Anayasamızda ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde OHAL kararnamesi otuz gün içerisinde
görüşülmediği takdirde geçersiz sayılacağına
ilişkin bir hüküm yok, ben bunu söylüyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Doksan dedin, şimdi
düzelttin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Ama yeni Anayasa
değişikliğiyle üç ay içerisinde görüşülmediği takdirde
hükümsüz sayılacağına ilişkin bir düzenleme var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Demin söylediği bu
değil.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Bunu söylüyorum, her
şey açık, milletin gözü önünde. Kimin yanlış, kimin
doğru söylediğini milletimiz takdir ediyor.
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bakın Kimin
yanlış, kimin doğru
değil, tutanağı getirsin.
Doksan gün içinde ele alınır, 91e göre. dedi, şimdi otuz
diye düzeltiyor, sonra da bizi yanlış söylemekle itham ediyor.
Şu anda doğrusunu söyledi.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hayır, hükümsüz
kalıp kalmaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben Hükümlü kalır, hükümsüz
kalır. diye bir şey demedim.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Doksan gün
içinde görüşülmezse hükümsüz kalır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Öyle bir şey yok.
BAŞKAN Tamam, doğrusu söylendiyse sorun
kapanmıştır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Göz göre göre yalan, göz göre
göre yalan!
BAŞKAN - Sorun kapanmıştır
Sayın Özel, doğrusu söylendiyse
anlaşılmıştır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir kere de Yanlış
yaptım. de ya, ne olur yani!
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tamam Sayın
Başkanım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, 8/2/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili
Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, başta
emek, demokrasi ve barış mücadelesinin öncü isimleri olan bilim
insanları ve kamu emekçileri olmak üzere OHAL KHKlarıyla kamu
çalışanlarına yönelik ihraçların yol açtığı
hukuksuzlukların ve yarattığı tahribatın tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 8 Şubat
2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, 8/2/2017 tarihinde Grup
Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, son KHKyla
üniversitelerden ihraç edilen akademisyenlerin ve eğitim sisteminin
geldiği son kritik evrede yeniden ele alınarak çözüm önerilerinin
ortaya konulması amacıyla verilmiş olan genel görüşme
önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 8 Şubat 2017 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 08/02/2017 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Manisa Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Özgür
Özel tarafından, son KHKyle üniversitelerden ihraç edilen
akademisyenlerin ve eğitim sisteminin geldiği son kritik evrede
yeniden ele alınarak çözüm önerilerinin ortaya konulması
amacıyla 08/02/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme
önergesinin (16 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 08/02/2017 Çarşamba
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin lehinde olmak üzere ilk konuşmacı, Eskişehir
Milletvekili Sayın Gaye Usluer. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Usluer, buyurunuz.
GAYE USLUER (Eskişehir) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün gece yine bir kanun hükmünde kararnameyle
sarsıldık. Bu nasıl bir korkudur anlamak güç. 4.464 insan bir
gecede göçük altında kaldı, 330u öğretim üyesi. Birçoğunu
da tanıyoruz. Nereden tanıyoruz? Muhalif duruşlarından.
Nereden tanıyoruz? Memleket sevdalarından, birikimlerinden,
kitaplarından tanıyoruz. Bazı isimleri belki siz
tanımıyorsunuz ama dünya tanıyor. Türk Tabipler Birliği
eski başkanı sevgili arkadaşım, okuldaşım
Profesör Doktor Özdemir Aktan; asistanlık arkadaşım,
işkenceye karşı duruşuyla Türkiye'de ilkleri çeken
Psikiyatrist Profesör Doktor Cem Kaptanoğlu ve Profesör Doktor
İbrahim Kaboğlu. Öyle çok değerli isim var ki Türkiye'nin en
kıymetli anayasa hocaları, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin
duayen tiyatro hocaları.
Bakın bu ülkede bir yanlışlık
var: Diploması olmayan birisi gelmiş en üst mertebeye oturmuş,
diplomalılar ise memurluğa layık görülmüyor. Diploması olanlara
bu nefret neden acaba diye düşündüğümde, kitap özeti okuyanlar kitap
yazanları işten atıyorlar. Fetullah Güleni övmek için kitap
yazan kişiyi dekan yaptınız, aynı okulda barış
bildirgesine imza atan kişileri ihraç ettiniz. Bunun adı, tek
kelimeyle zulüm başka bir şey değil. Mülkiye, bu ülkenin göz
bebeği; Mülkiye, cumhuriyetin temeli. Cumhuriyete düşman olanlar,
diktatörlük hevesinde olanlar tarihin her döneminde Mülkiyeye düşman
olmuşlardır ve demişlerdir ki: Önce Mülkiye, sonra Türkiye.
Bakın, Mülkiyeye kilit vurdular ama bilin ki Mülkiyeyi Mülkiye yapan
öğretim üyeleridir, Mülkiyeyi Mülkiye yapan öğrencileridir; ne o
öğretim üyelerinin ne öğrencilerin beynine, diline, kalemine kilit
vuramayacaksınız.
Barış imzacısı akademisyen
arkadaşlarımızdan Pelin Hoca, Pelin Yalçınoğlu,
Anadolu Üniversitesinden, benim şehrimden demiş ki:
Çocuklarının bedenlerini derin dondurucuda saklamak zorunda kalan
anaların olduğu bir ülkeye idi itirazımız. Hâlâ da öyle.
Ne güzel bir temenni. Ne istediniz bunu dileyen insanlardan? İyilik
istemek suç oldu bu ülkede. Ama, merak etmeyin, bu ülkeye iyiliği biz
getireceğiz, sizin kötülüklerinizi bizim iyiliklerimiz eninde sonunda alt
edecek.
Bu koşullarda, OHALle, karabasan kanun
hükmünde kararnamelerle referanduma gidiyoruz. OHALde referanduma gitti.
dedirtmeyiz. diyen sizdiniz. Bu nasıl bir yaman çelişki?
Okulların içini boşalttınız. Kim ders verecek okullarda,
düşünüyor musunuz sayın milletvekili? Memlekette hoca bırakmadınız,
hoca!
Sayın rektörler, FETÖ muhabbetleriniz
başladığında kendinizi aklamak için solcu akademisyenleri
öne sürüyordunuz. Sayın rektörler, bugünleri unutmayın çünkü kimse
yemedi bu hareketlerinizi ve bilin ki sıra size de gelecek. O zaman ne
diyeceksiniz Sayın FETÖcü rektörler, size soruyorum.
Ve buradan YÖKe de seslenmek istiyorum.
Geçtiğimiz aylarda size dedim ki: Aslında bugün YÖK yok hükmünde. O
zaman tepki gösterdiniz bana. Bugün, bakalım, sevgili YÖK, sevgili YÖK
Başkanı, YÖKün üyeleri, kim dinliyor sizi? Hangi adımı
kendi isteğinizle atabiliyorsunuz?
Bu olan bitenden rahatsız olan akademisyene,
öğretmene, okutmana ve kendisi için Ben kendimi yetiştirdim, ülkeye
faydalı bir bireyim. diyen herkese sesleniyorum: Bu olup bitene sessiz
kalanın eğitiminden de öğretmenliğinden de akademisyenliğinden
de şüphe ederim. Kusura bakmayın. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bravo.
GAYE USLUER (Devamla) Yollarınızı
anlatıp duruyorsunuz ya, hani sürekli göçen, hep bir tadilat hâlinde olan
o yollarınızı anlata anlata bizi de çıkmaz yollara
sürüklediniz; mutsuz, karamsar bir ülke olduk. Siz gülüyorsunuz ama ülkede
sizden başka gülen hiç kimse yok değerli milletvekilleri.
Bu ihraç ettiğiniz akademisyen
arkadaşlarımızın çoğu da size Bunu yapmayın.
Ülkeyi karanlığa sürüklemeyin. dediler. Bu yüzden ihraç ettiniz
onları, bunları söyledikleri için. Onlar bugün ne diyor sizin
zorbalığınıza? Gülen yüzlü milletvekili
arkadaşlarım, size söylüyorum: Onlar size Ferman
padişahınsa akademiler bizim. diyorlar. Başka ne diyorlar?
Acımadı ki. diyorlar, Yazmaya, inadına yazmaya devam
edeceğiz. diyorlar ve sizden korkmuyorlar efendiler, sizden korkmuyorlar.
Bu yaptığınız, bu yaptıklarınız hem
yapacaklarınızın teminatı hem de aslında sizin
korktuğunuzun resmidir. (CHP sıralarından alkışlar)
Cumhurbaşkanı kararnameleriyle neler
yapılabileceğini gördük. Bütün bu yaşananlar aslında
yarın yaşayacaklarımızın, yarın yaşatmak
istediklerinizin bir kanıtı. Gece uykudan uyanıp bir anda
imzalanan kararnamelerle ülkemiz, bir anda bir başka Türkiyeye uyanabilir
değerli milletvekilleri.
Bugün Anadolu Üniversitesinde ihraç edilen
akademisyen arkadaşlarımızın kampüse
alınmadığı haberini aldık. Demişler ki kırk
yıldır o üniversitede çalışan akademisyenlere: Ancak yanınızda
ihraç edilmeyen bir hoca size eşlik ederse üniversiteye girebilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, bunlar öğretim
üyesi, öğretim üyesi -bu ülkede öğretim üyesi kolayca
yetişmiyor- terörist değil. Siz ki bunu IŞİD
militanlarına bile yapmadınız, kapıları sonuna kadar
açtınız.
Resmen Orta Çağı yaşıyoruz,
zulüm günleri, karartma geceleri ama biz çok iyi biliyoruz ki
kışın sonu bahardır. Hayırlısıyla
baharı umutla, sevinçle, davulla, zurnayla hayırlayacağız
hep birlikte değerli milletvekilleri.
Ve bu ülkenin onurlu akademisyenleri, sizler bizim
geleceğimizin teminatısınız. Hepinize buradan bin selam
olsun.
Cevat Geray Hocayı bilir misiniz? Hoca, Siyasal
Bilgilerden bir akademisyen arkadaşımıza, Kamuran Akına ne
demiş? Şereftir oğlum, üzülme; geçmiş değil, gelecek
olsun. demiş Geray Hoca. Ben de buradan, dün acımadan ihraç
ettiğiniz, bugün bu kürsüden acımadan Suçsuzlarsa ispat etsin.
diyebildiğiniz akademisyen arkadaşlarıma Geçmiş olsun.
demiyorum, Gelecek olsun. diyorum o akademisyen arkadaşlarıma. (CHP
sıralarından alkışlar) Gelecek olsun ki onlar yeniden
gelecek ve yeniden inadına, inadına yeşertecekler bu ülkeyi.
Ülkenin en önemli anayasa hocalarını
işten atanlar ya darbe anayasasını ya da dikta
anayasasını yazabilirler; gerçek bir anayasayı değil,
gerçek bir toplumsal uzlaşma sözleşmesini değil. Bunu
bilmeyenler de ancak oturduğu yerden gülümseyebilirler beceremedikleri
için.
Binlerce insanı sağlığına
kavuşturan doktorları ihraç edenler, hasta sayılarının
artması ile beş yıldızlı otel niyetine
yaptıkları hastanelerle belki övünebilirler. Unutmayın ki o
doktorlar tıbbın el verdiği kadar hastalığa çare
bulabilirler. Ancak, sizin hastalığınız, iktidarın
hastalığı artık tedavi edilemez durumda. Herkesi terörist
ilan eden, İnsan ölmesin. diyen akademisyenlerin ekmeğiyle oynayan
iktidarınız hastadır, yatalaktır şu anda. Bu
hastalığı ancak ve ancak, göreceksiniz, 55 milyon tablet -iyi
duyun- sizlere de 55 milyon tablet hayır vererek çözeceğiz.
Ve sözlerimi bitiriyorum Sayın Başkan
müsaade ederseniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açıyorum, tamamlayın lütfen.
GAYE USLUER (Devamla) Sözlerimi bitirirken diyorum
ki, Nesimînin dediği gibi, zalimin talim ettiği yola minnet
etmeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Usluer.
Grup önerisinin aleyhinde olmak üzere birinci
konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk
Aksu.
Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından verilen grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmamın başında, 169uncu
gününe giren Fırat Kalkanı harekâtında şehit olan
askerlerimize Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar, milletimize
de başsağlığı diliyorum.
Yine, 8-9 Şubat 1969da kurulan partimizin
48inci kuruluş yıl dönümünün hayırlı olmasını
temenni ediyor, kurucu Genel Başkanımız, Başbuğumuz
Alparslan Türkeşe, bütün şehitlerimize, dava büyüklerimize Allahtan
rahmet, hayatta bulunanlara sağlıklı, uzun ömür diliyorum.
Liderimiz Devlet Bahçelinin dediği gibi,
bıraktıkları miras emin ve ehil ellerdedir. Milliyetçi hareket,
Türklüğün bekası, devletin devamlılığı ve
milletin varlığı konusunda tavizsiz şekilde sürdürdüğü
onurlu duruşunu her şartta muhafaza edecektir. Yarım asra
yaklaşan zorlu mücadelemiz, tertemiz ülkücü vicdanların ihlas, iddia
ve iradesiyle tarihsel yolculuğunu sürdürecektir. Yol doğru, yolcu
inanmış, yolculuk ise mübarektir.
Değerli milletvekilleri, CHP grup önerisinde,
son olarak çıkarılan 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
özelinde, OHAL süresi içinde kanun hükmünde kararnamelerle yapılan
işlemlere ilişkin değerlendirmeler ve eleştiriler dile
getirilmiştir.
Bilindiği gibi, 15 Temmuz hain darbe
girişimi, parti ayrımı gözetmeksizin bütün siyaset
kurumlarına, Türk devletinin kuruluş esaslarına ve milletimizin
tamamına yapılmıştır. Yıllarca Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve diğer kurumlara sirayet eden FETÖcü hainler, Türkiyeyi
ateşe vermek, vatana ve millete kastetmek amacıyla Türk milletine
silah doğrultmuş, Türk tarihinde nadir görülebilecek bir ihanete imza
atmışlardır. Türkiyenin siyasi alanda yalnızlaştırılması,
ekonomik alanda zorda kalması ve bir iç savaşa sürüklenmesi
hedeflenmiştir. Bu nedenle, 15 Temmuzdaki FETÖcü kalkışmaya
karışan kim varsa ismi, unvanı, sıfatı ve mevkisi ne
olursa olsun hesap vermeli ve bedelini ödemelidir. Kimsenin de 15 Temmuz
yaşanmamış gibi davranmaya, bu hain kalkışmayı
görmezden gelmeye hakkı bulunmamaktadır.
Yaşanan bu olağandışı
gelişmeler sonucu, Anayasanın 120nci maddesi uyarınca Bakanlar
Kurulu 21 Temmuz 2016dan itibaren ülkenin bütününde doksan gün süreyle
olağanüstü hâl ilan etmiş, olağanüstü hâl kararı önce 19
Ekim 2016dan itibaren doksan gün süreyle, daha sonrasında da 19 Ocak
2017den itibaren üç ay daha uzatılmış; her 3 karar da Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, bilindiği gibi, olağanüstü hâl uygulamasına ilişkin
her 3 karara da terörün kökü kazınana, FETÖyle hesaplaşma bitene
kadar devletin elini güçlendirmek için destek verdik.
Alınan olağanüstü hâl kararı
çerçevesinde, bugüne kadar toplam 20 adet kanun hükmünde kararname
çıkarılmıştır. Kararnamelerle, FETÖyle mücadele
kapsamında gerekli önlemlerin alınması maksadıyla FETÖyle
irtibatı ve iltisakı bulunan bazı eğitim ve
sağlık kurumları, öğrenci yurtları, üniversite, vakıf,
dernek ve sendikalar kapatılırken yargı ve Türk Silahlı
Kuvvetleri mensupları ile üniversite ve diğer kurumlardaki kamu
çalışanlarının kamu görevlerinden
çıkarılmalarına yönelik tedbirler uygulanmıştır.
Kanun hükmünde kararnamelerle bugüne kadar asker, hâkim, öğretim görevlisi
ve memur olmak üzere 99.284 kamu görevlisi görevinden
çıkarılmıştır, 725 kişi ise görevine iade
edilmiştir. İadeler düşüldükten sonra net olarak ihraç edilen
kamu görevlisi sayısı 98.559dur.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve kamu kurumları
içinde 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine adı karışan, göz
yuman veya görevinin sorumluluklarına riayet etmeyen kim varsa
ayıklanması şarttır ve bunda bir tereddüt yoktur. Bununla
birlikte, bu tespitlerin bir soruşturmaya dayanması ve
soruşturma süreçleriyle somutlaştırılması
gerekmektedir. Yeterli inceleme ve soruşturma yapılmadığı
için bir isnada dayalı olarak kimsenin itibar ve
saygınlıklarıyla oynanmamalı, mağduriyet
yaratılmamalıdır. İtiraz mekanizmaları
sağlıklı bir şekilde ve talepler ciddiye alınarak
işletilmelidir. Yanlış ve yanlı uygulamalar nedeniyle
devlete olan inanç zedelenmemeli, güven kaybı
yaşanmamalıdır. Haksız ve mesnetsiz yere açığa
alınan veya ihraç edilenler daha fazla mağdur olmadan görevlerine
döndürülmelidir.
Bilgi eksikliği ya da
yanlışlığına dayalı olarak yapılan
işlemlerin düzeltiliyor olmasını ve bunun süreklilik
kazanmasını önemsiyoruz. Bununla birlikte, suç kriteri ve tasnifinin
de kurumlar arasında bir kriter ve uygulama birliği oluşturacak
tarzda düzenlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. 685 sayılı Kanunu
Hükmünde Kararnameyle oluşturulması öngörülen ve 23 Şubata
kadar teşekkül ettirilmesi gereken komisyonun bu anlamda önemli bir
işlevi yerine getirebilecek şekilde
yapılandırılması şarttır. 15 Temmuzun
elebaşları, siyasettekiler dâhil, her kesimdeki ayağı bir
an önce açığa çıkarılmalıdır. Aksi durum, FETÖ
mücadelesinin istismarına ve sulandırılmasına yol açacak,
suçlunun suçsuzdan ayrılmasını zorlaştıracak ve terör
örgütüyle mücadeleye zarar verecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi hukukun üstünlüğüne
inanmakta, demokrasi ve insan hakları gibi vazgeçilmez ilkeleri
savunmaktadır. Bu anlayış çerçevesinde adaletin gecikmeden
tecelli etmesini ve adil yargılanma hakkına titizlikle
uyulmasını gerekli görmektedir.
Olağanüstü hâl uygulamasının hukuk
çerçevesinde yapılması gereği açıktır. Bu süreçte
vatandaşlarımızın uygulamadan dolayı kaygı
duydukları ve bizlere yansıyan hususların başında,
adaletin tesisi gelmektedir. Hak arama özgürlüğünün
kısıtlanması, kamu görevlilerinin somut bulgulara dayanmadan
görevine son verilmesi, savunma hakkının göz ardı edilmesi,
asılsız ihbar ve şikâyetlere dayalı işlem
yapılması ve yapılan hataların düzeltilmesinde geç
kalınması endişe duyulan diğer hususlardır. Her gün
anneler, babalar ve eşlerden yüzlerce telefon ve mesaj alıyoruz.
Askerî öğrenciler, er ve erbaşlar, uzman erbaşlar ve birçok alt
rütbeli askerin tatbikat, teröre müdahale ve benzeri emirlerle nereye
gittiklerini ve neye hizmet ettiklerini bilmeden o gece dışarı
çıkarılmış oldukları; yine, kamu kurumlarında çalışanlardan,
asılsız ihbar ve şikâyetlere dayalı olarak şüphe
üzerine ihraç edilenler bulunduğu gibi hususlar, ifade edilen ortak
mağduriyet noktaları olarak dikkat çekmektedir.
Öte yandan, olağanüstü hâl ilanı
sonrasında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin, yer yer
olağanüstü hâl ilanını gerektiren konular
dışındaki hususları da düzenlediği görülmektedir.
Artık, bütün bunlarla ilgili bir düzenin tesis edilmiş,
soruşturmaların yapılmış, ilgililerin
durumlarının net olarak ortaya çıkmış olması; bu
doğrultuda, suçsuz olan varsa mağduriyetlerinin bir an evvel
giderilmesi gerekmektedir. Zira, bu insanların maaşına, evine,
arabasına, her şeyine tedbir konulmaktadır ve şayet bu
işlemler yanlışlığa dayalı olarak
yapılmışsa telafisi imkânsız mağduriyetlere yol
açmaktadır.
Olağanüstü hâl, şartlarının
gerektirdiği durumlarda başvurulması gereken anayasal bir
kurumdur. Bununla birlikte, uygulamanın hukuk esas alınarak, adalet
anlayışını egemen kılarak ve haklı ile
haksızı, suçlu ile suçsuzu birbirinden ayıracak adil bir yönetim
anlayışı ortaya koyarak sürdürülmesi zorunludur. Bu durumda,
vatandaşlarımızda oluşan soru işaretleri
giderilmiş, topyekûn bir mücadele anlayışı hâkim
kılınmış olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, her gelişmeyi,
devlet ve millet yararına, hak, hukuk ve adalet adına titizlikle
izleyip doğru gördüklerini desteklerken yanlış
bulduklarını da eleştirmeyi sürdürecektir. FETÖ kalkışması
ve artçı terör saldırıları, ne yazık ki millî birlik
ve kardeşliğimiz üzerinde telafisi ve tamiri zaman alacak
yıkım ve yaralar açmıştır. Her türlü mülahazanın
üzerinde olan, Türk devletinin ve milletinin birlik, bütünlük ve
bekasının temini için kuşkusuz ki devlet tüm unsurlarıyla
çaba sarf edecektir. Beklentimiz, bu çabanın, hukukun üstünlüğüne
riayet edilerek ve demokrasinin kılavuzluğunda
yapılmasıdır.
Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aksu.
Grup önerisinin lehinde olmak üzere, Muş
Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım.
Süreniz on dakika, buyurun.
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; belki çok klişe bir laf olarak algılanacak ama
gerçekten ülke ve toplum olarak çok zor günlerden geçmekteyiz ve tarihî
günlerden geçmekteyiz. Öyle tarihî günlerden geçiyoruz ki, işte altı
yıl sonra bu ülkenin kuruluşunun 100üncü yılını
-eğer yaşarsak- birlikte görmüş olacağız. Yüz yıl
değil, bir yüz yıl daha ekleyin, iki yüz yıl geçsin ve bu ülkenin
iki yüz yıllık tarihi yazılsın, beş cümleyle
yazılsın; bu yaşadığımız günlerden söz
edilmeden o beş cümleyle bu ülkenin tarihi anılmadan geçilmeyecek. Bu
ülkedeki bugün yaşayan zalimleri de o beş cümle içerisinde
göreceğiz, bu zalimliğe ve saltanat düzenini kurmaya
çalışanlara karşı direnenleri de göreceğiz.
Bu ülkenin -deyim yerindeyse- düşmanı
olabilecek bir ekibe bir görev versek ve Alın, bu devletteki müesses
nizamı bozun, devletin hiyerarşik düzenini altüst edin. desek
herhâlde ancak bugünkü siyasi iktidar kadar başarılı olunur.
Şöyle ki: Bir şekliyle mutlaka, dünya tarihi, mevcut iktidarın
zulüm derecesini yazacak ama bir devletin adım adım giderek
çökertilme modelleri üzerine bir bilimsel akım oluşturulsa ve bir
külliyat yazılsa inanın AKPnin uygulamaları, siyasi
iktidarın uygulamaları bu bilimsel akım içerisinde ve literatür
içerisinde yerini alacaktır. Şüphesiz, devletlerin belli bir koruma
güdüsü vardır ancak devletlerin koruma güdüleri ile siyasi iktidarların
kendilerini koruma güdüleri birbirinden bağımsızdır.
Devletler eğer kendilerini korumak istiyorlarsa kendi
varlıklarını toplumsal muhalefetin varlığı ve
güçlülüğü üzerine bina ederler. Buradan hareketle, bu gerçeklik üzerinden
yaşama nereden bakarsanız bakın, siyasete nereden bakarsanız
bakın, diyalektik üzerinden, isterseniz zıtlıkların
varlığı üzerinden, kendini var eden yapısalcı bir
anlayış üzerinden, isterseniz sevap-günah ilişkisi üzerinden
bakın ama bilinmesi gereken bir husus: Toplumlar tarihi şuna
şahittir ki karşıtlıklar ve zıtlıklar bir
toplumun, bir hiyerarşik yapının, bir müesses nizamın
olmazsa olmazıdır.
Öyle ki şunu ifade edelim: Değerli
milletvekilleri, bakın, ikili karşıtlıkların mevcut
hâli düşüncenin ön koşuludur. İnanç değerleri üzerinden
olaya bakalım. Hazreti Âdem ile Hazreti Havvanın cennetten
atılma gerekçelerini oluşturan günah, ancak kendisini sevap üzerinden
var edebilmiştir ve böyle anlam kazanmıştır.
İnsanlığın anası ve babası olarak kabul edilen
ilk insanlardan itibaren cennet kavramı, kendisini cehennem kavramı
üzerinden var edebilmiştir. Buna benzer düşünce
yapılarını Doğu felsefesinde de görebiliriz. Buradan
hareketle, siyasi iktidar gibi düşünmeyen, ona muhalif olan, onu
eleştiren, onun bu toplumun huzuru için daha doğru
çalışmasını öneren, başta akademisyenler olmak üzere,
aydınlar, yazarlar, çizerlere karşı siyasi iktidarın
tahammülsüzlüğü çok kötü bir noktaya varmış durumdadır.
Allah aşkına soruyoruz: Siyasi iktidar, bu ülkenin aydın vicdanı
olan, toplumsal vicdanı olan akademisyenleri kendileri gibi
düşünmediği için atarak ne yapmaya çalışıyor?
Doğanın en temel kanunu olan karşıtlıklar ilkesini yok
saymaya mı çalışıyor? Allah aşkına soruyoruz:
Siyah karşısında beyazı yok etmeye mi
çalışıyorsunuz? Kötü karşısında iyiyi yok etmeye
mi çalışıyorsunuz? Pişmişlik karşısında
doğallığı mı yok etmeye çalışıyorsunuz?
Karanlık karşısında aydınlığı mı
yok etmeye çalışıyorsunuz? Öteki karşısında beni
mi yok etmeye çalışıyorsunuz? Küçük karşısında
büyüğü, yalan karşısında doğruyu ve özellikle ifade
edelim ki batıl karşısında hakkı, hak olanı
mı yok etmeye çalışıyorsunuz?
Bunu uzatabiliriz ama unutmamalıyız ki bu
karşıtlıklar üzerinden bir toplum ve devlet yapısı var
olur. Karşıtlıkların olmadığı, herkesin
aynı olduğu, tek tip, monolitik, Allaha mahsus olan bir toplum
yaratamazsınız. Bununla kendi iktidarınıza, toplumunuza,
devletinize olsa olsa ancak zarar verebilirsiniz. Ve iktidar, dört nala devleti
yok etmeye doğru götürüyor; Devleti ele geçireyim. arzusu,
hırsı, ihtirası, egosu ele geçirmeye değil, devleti çökertmeye
doğru hızla götürüyor.
Buradan hareketle, bakın, doğa bile
tahakküm altına alınmaya belli bir yere kadar tepkisiz kalır ama
bir yerde gelir, o doğa patlar. Şöyle ki: Bakın, insan
aklının varmış olduğu en önemli fen, bilimsel
çalışma nükleer fiziktir. Nükleer fiziğin ürünü olan nükleer
santrallerin Allah aşkına bir tsunami karşısında ne
hükmü var? Veya söyleyelim, ormanları yıkarak betonlar üzerinde
yükseltilen devasa plazaların, yapıların bir deprem
karşısında ne hükmü var? Akarsuların doğal
akışını durduran barajların bir volkan patlaması
karşısında ne hükmü var?
Türkiye toplumu, şu anda, volkanik
coğrafyada bir literatür kavram olan solfatar safhasını
yaşıyor; toplum patlamak üzeredir. Buradan hareketle, siyasi iktidar
mensuplarının tamamının da bugünkü uygulamaları tasvip
etmediğini, hepsinin bu uygulayıcılar ve dar karar vericiler
gibi düşünmediğinden hareketle ifade ediyorum: Ne varsa
karnınızda sözünüz, bugün söyleyin; yarınınızı,
öbür dünyanızı, bugününüzü, bu dünyanızı bugün
söyleyeceğiniz sözlerle kurtarabilirsiniz. Büyük bir zulüm, büyük bir
günahla, mazlum insanlar sadece sizin gibi düşünmediği için -deyim
yerindeyse- bir terör şeklinde estiriliyor.
Değerli milletvekilleri, iyilik
yapmıyorsunuz. Bu topluma da, iktidarınıza da, devlete de iyilik
yapmıyorsunuz. Devleti ele geçireyim derken devleti yok etmeye
çalışıyorsunuz.
Ne diyordu az önceki hatip? Yargıya gidilsin.
diyor. Yargıya güven ne aşamada ya? Bundan beş yıl önce
yargıya güven yüzde 80ler düzeyindeyken -bütün araştırma
şirketlerinin verileri gösteriyor- iktidar tarafından
boğazına kadar siyasallaştırılmış
yargıya güven yüzde 30ların altına düştü. Bu, sizin
eseriniz.
Yine, buradan hareketle yargıyla ilgili bir iki
örnek verelim. Bakın, yargı, dilinize pelesenk ettiğiniz, özellikle,
bu ülkede Parlamentodaki 3üncü büyük siyasi partinin bir referandumda
Başkanlık hayallerinizi suya düşürebilme gücünü ortadan
kaldırabilmek amacıyla rehin alma peşinde siyasetin malzemesi,
oyuncağı hâline getirilmiş. Bu yönüyle de ifade edelim.
İyi gitmiyor. Bakın, devleti sürdürmek
isteyen bir yapı, farklılığın süreklilik için ön
koşul olduğunu bilir. Eğer bu devlette süreklilik
istiyorsanız, bu toplumda kardeşlik, eşitlik istiyorsanız,
farklılıkları güçlü kılın; hep sizi övenlerden korkun,
sizi eleştirenleri sevin; sizi eleştirenlerin size haksız yere
övgüler düzenlerden daha büyük bir hayır içerisinde olduğunu asla
unutmayın.
Bakın, Wall Street direnişçilerine
konuşma yapan Slavoj Zizek o veciz konuşmasında diyor ki: Siz
hiçbir şeyi yok etmiyorsunuz, sadece sistemin kendi kendini nasıl da
yok ettiğine şahit oluyorsunuz. Hepimiz çizgi filmdeki o klasik
sahneyi biliriz. Kedi bir uçuruma ulaşmıştır ancak
altında hiçbir şey olmadığı gerçeğine
aldırış etmeden yürümeye devam ediyor. Ancak,
aşağıya baktığında ve farkına
vardığında aşağıya düşmüştür ve
paramparça olmuştur.
Yine, Slavoj Zizekin özellikle o eski zamanlardan
anlattığı hikâyeyle
Doğu Almanyadan bir adam Sibiryada
çalışmaya gönderilir ve giden adam, mektubunun denetçiler
tarafından okunacağını bilerek yanından
ayrıldığı arkadaşlarına şöyle der: Gelin
bir şifre oluşturalım. Ben size mektup göndereceğim ama
mavi mürekkeple yazılmış mektupları benden
alırsanız orada yazdıklarımın gerçek olduğunu
bilin. Kırmızı mürekkeple mektup yazarsam baskı
altında yazdığımı ve o mektupta
yazdıklarımın yanlış olduğunu bilin. Ve bir ay
sonra arkadaşları Sibiryaya giden kendi yoldaşlarından bir
mektup alır. Mektup mavi mürekkeple yazılmıştır ve
mektupta der ki: Burada her şey harika. Dükkânlar güzel yiyeceklerle
dolu. Sinema Batıdan gelen güzel filmlerle gösterimde. Apartmanlar çok
büyük ve çok rahat. Tek satın alamadığınız şey
kırmızı mürekkep. Şimdi ülke tek renge boyandı ve
renklerin yasaklandığı, düşüncelerin
yasaklandığı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
lütfen tamamlayın.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Ülkede sadece kendisine
övgüler dizenlerin kıymete bindirildiği ve bu haksız övgüler,
abartılmış övgüler üzerinden haksız kazançların
sağlandığı bir ülkeden sadece siyasi iktidar değil,
hiç kimse hayır görmeyecektir ve aynen Slavoj Zizekin söylediği gibi
altında hiçbir şeyin olmadığını fark etmeden
uçurumun kenarına gelmiş, devleti ele geçirme ihtirasıyla devleti
çökertmeye ve parçalatmaya dönük hızla giden ve maalesef bu çöküşe de
ramak kalan bir süreci yaşıyoruz diyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde
ikinci ve son konuşmacı Aksaray Milletvekili Sayın Mustafa
Serdengeçti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun.
MUSTAFA SERDENGEÇTİ (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup
önerisi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere,
devletimiz, ülkemiz ve milletimiz 1970 yılından itibaren çok
değişik terör örgütleriyle mücadele etmektedir. Bu uğurda çok
canlar, çok gençler heba olmuştur, devletin ve ülkemizin kaynakları
harcanmıştır. 1980 sonrası baş gösteren PKK terör
örgütüyle mücadele hâlen devam etmektedir. Son olarak FETÖ terör örgütü
marifetiyle gerçekleştirilmeye çalışılan 15 Temmuz darbe
girişimi terör örgütleriyle ciddi bir mücadele yapılmasını
ve devletteki uzantılarının temizlenmesinin gerekliliğini
bize gösterdi.
Devlette güvenlik ve milletin devletine güveni
esastır. Eğer milletin güvenliğinin, milletin
bekasının temeline dinamit koyanlar üstelik bir de memur kimliği
taşıyorsa milletin devlete olan güvenini ortadan kaldırır.
Bunların devletten temizlenmesi, milletin devletine tam bir güvenle
bağlanması için büyük önem arz etmektedir. Bir kişinin devlet
memuru olması onun örgüt üyesi olmayacağı anlamına gelmez.
Terör örgütü üyesi olan veya onlara hizmet eden kişiler devlet memuru
sıfatı nedeniyle korunaklı olmamalıdır. Esasında,
devlet ile memuru arasında sadece vatandaşına hizmet götürme
konusunda bir anlaşma ve ahitleşme vardır. Bu
anlaşmanın dışına çıkan kişilere devlet de
elbette gereğini yapar ve o kişilerle çalışmak istememe
hakkına sahiptir.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ
hükûmetleri olarak son on beş yıl içinde ülkemizin ihtiyacı olan
akademik personelin yetişmesi için çok çalıştık. Toplamda
2002-2003 eğitim öğretim yılında 76.090 olan akademik personel
sayısı şu anda 148.287ye yükseldi. Daha fazla gencimizin
üniversite eğitimi alması için 2002 yılında 76 olan
üniversite sayımız 182ye çıktı. 2002-2003 öğretim
yılında 1 milyon 918 bin öğrenci varken şu anda 7 milyon
300 bin öğrenci var. Uluslararası öğrenci sayımız da
16 binden 100 bine çıktı.
AK PARTİ olarak her zaman akademik
özgürlüğün ve bunun yanında ifade özgürlüğünün de yanında
olduk. Esasen, 2547 sayılı öğretim üyeleriyle ilgili kanun zaten
öğretim üyelerine geniş bir özgürlük alanı vermektedir. Bu alan,
öğretim üyesine bilimsel ve akademik çalışmaları
yanında, siyasi parti yönetimlerinde yer alma yetkisi vermektedir ancak
öğretim üyesi kimliğiyle bilimsel, akademik veya ifade
özgürlüğüyle bağdaşmayacak şekilde milleti kin, nefret ve
bölücülüğe sevk eden, doğrudan devleti hedef alan, milleti devletiyle
karşı karşıya getiren faaliyette bulunulması takdir
edersiniz ki bilimsel özgürlük kapsamında değerlendirilemez.
Barış İçin Akademisyenler
İnisiyatifi ismiyle yayınlanan bir bildirinin girişi aynen
şöyle başlamaktadır: Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarını
açlığa, susuzluğa mahkûm etmekte, ağır silahlarla
saldırmaktadır.
Şimdi, terör örgütünden hiç bahsetmeyerek,
sanki o çukurları terör örgütü kazmamış, insanları kendi
evlerinde esir etmemiş gibi, bütün suçu devletine yıkarak devletini
uluslararası camiaya şikâyet etmek hangi bilimsel ve akademik
özgürlüklerle açıklanabilir? Bunun neresi aydınlık
vicdandır?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kim yapmış söyleyin,
hepsini birden töhmet altında bırakmayın.
MUSTAFA SERDENGEÇTİ (Devamla) Bu bildirinin
akademisyenlikle ne ilgisi olabilir?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Söyleyin, kim
yapmış? İsim söyle. 4 bin kişiyi birden töhmet altında
bırakıyorsunuz.
MUSTAFA SERDENGEÇTİ (Devamla) Listeler belli
efendim, 110 kişi, 116 kişi, işte yazılı. Bunu ben
internetten aldım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Nereye kimi şikâyet
etmiş anlamadım ki?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Siz
konuşmanıza devam edin Sayın Hatip, lütfen, cevap vermeyin. Siz
konuşmanıza devam edin.
MUSTAFA SERDENGEÇTİ (Devamla) Değerli
milletvekilleri, hain kalkışma girişiminden sonra devleti ele
geçirmeye çalışan hain çeteyle elbette mücadele edilecektir, yoksa o
şehitlerin iki elleri yakamızdan düşmeyecektir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayrünnisa Gül Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine giderken meşru yol. Hepsi gitti, Merve
gitti.
MUSTAFA SERDENGEÇTİ (Devamla) Ancak elbette
bu mücadelede adaletten ayrılmayacağız. Demokratik hukuk devleti
bu mücadeleyi yine hukuk kuralları içerisinde sürdürecektir. Bu
mücadelede, bilindiği gibi, her kararnamede iade listeleri de
çıkmaktadır. İhraç edilenler için son olarak kurulan üst kurul,
üst komisyon hukuk içerisinde mücadele edileceğinin de yine bir
göstergesidir. Bu konuda kamuoyunun hiçbir şüphesi olmamalıdır,
gerekenler yapılmaktadır. Şikâyeti haklı bulunan
vatandaşlarımızın tüm hakları iade edilmektedir. Ancak
bu itirazların FETÖ'yle mücadeleyi zaafa uğratmaması için
gerekli tedbirleri de almaya devam edeceğiz. Bu tedbirler devletimizin
bekası için gereklidir. Bunun yanında terör örgütleriyle alenen
bağlantıları olanlar, bu yapının her türlü kurumlarıyla
ilişkisi olanlar, hatta deşifre edilen byLock programıyla
dehşete düşüren yazışmalar yapanlar kamuoyuna masum
olduğunu anlatıyor, hiçbir hain Ben hainim. demiyor. Bu durum,
doğrudan, iktidar partisi olarak bizlere zarar verdiği hâlde biz bu
örgütlerle mücadeleyi ülkemizin bekası için devam ettiriyoruz, her türlü
siyasi riskleri de göze almaya devam ediyoruz. Bunun yüce milletimiz
tarafından takdir edileceğine inanıyoruz fakat gerçekten, terör
örgütüyle hiçbir iltisakı olmadığı hâlde idarenin keyfî
tasarrufu, sahte belge veya ihbarlarla ihraç edilenler varsa elbette bu yola
tevessül eden kişi ve yöneticiler bedelini ödeyecektir. Nasıl ki
devleti ele geçirmek için yıllarca hayâsızca ve ahlaksızca
sınav sorularını çalanlar, gariban Anadolu evlatlarının
haklarını yiyenler, ele geçirdikleri devlet kurumlarında veya
üniversitelerde kendilerinden olmayanlara yaşam hakkı
tanımayanlar nasıl bugün hesap veriyorsa bir gün masumlara iftira
atanlar varsa onlar da hesap verecektir. Biz hiçbir mağduriyetin olmaması
için elimizden geleni yapıyoruz. Sonuçta, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk
devletidir, hukuk ve adalet mutlaka galip gelecektir.
Son olarak, CHP grup önerisini, terör örgütleriyle
yapılan mücadele hukuk çerçevesinde devam ettiği için ve ülkemizin ve
milletimizin bekası için devam etmesi gerekliliği nedeniyle
desteklemiyoruz.
Bu vesileyle, milletimizin var olduğu günden
bugüne kadar ve 15 Temmuz gecesi ülkesi ve milleti için canlarından
vazgeçen tüm aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, kahraman
milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Serdengeçti.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama
talebimiz var Sayın Başkan.
BAŞKAN
sunacağım ancak bir yoklama talebi var.
Sayın Özel, Sayın
Emre, Sayın Tanal, Sayın Gürer, Sayın Usluer, Sayın
Basmacı, Sayın Bayır, Sayın Tarhan, Sayın Tümer,
Sayın Şeker, Sayın Tuncer, Sayın Yedekci, Sayın Emir,
Sayın Yüceer, Sayın Adıgüzel, Sayın Öz, Sayın Özdemir,
Sayın Çamak, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Durmaz.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.16
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.27
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, 8/2/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili
Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, son KHKyla üniversitelerden
ihraç edilen akademisyenlerin ve eğitim sisteminin geldiği son kritik
evrede yeniden ele alınarak çözüm önerilerinin ortaya konulması
amacıyla verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 8
Şubat 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Gündemin "Seçim" kısmına
geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Adananın Aladağ ilçesinde kız öğrenci
yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının
araştırılması ve benzer acıların bir kez daha
yaşanmaması ve kamusal eğitim ve barınma
haklarının tüm öğrenciler için güvence altına
alınıp yaygınlaştırılması için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/392) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
üyeliklerine seçim
BAŞKAN Adana'nın Aladağ ilçesinde
kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın
vakasının araştırılması ve benzer
acıların bir kez daha yaşanmaması ve kamusal eğitim ve
barınma haklarının tüm öğrencilerimiz için güvence
altına alınıp yaygınlaştırılması için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/392) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye
seçimi yapılacaktır.
Komisyon üyelikleri için siyasi parti
gruplarınca gösterilen adayların listesini okutup
oylarınıza sunacağım:
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
AK Parti (9)
Fatma Güldemet Sarı Adana
Tamer Dağlı Adana
Hatice Dudu Özkal Afyonkarahisar
Osman Mesten Bursa
Ayhan Gider Çanakkale
Fevzi Şanverdi Hatay
Kerem Ali Sürekli İzmir
İsmail Tamer Kayseri
Leyla Şahin Usta Konya
CHP (4)
Muhammet Rıza
Yalçınkaya Bartın
Gaye Usluer Eskişehir
Gülay Yedekci İstanbul
Mustafa Ali Balbay İzmir
HDP (1)
Hüda Kaya İstanbul
MHP (1)
Deniz Depboylu Aydın
BAŞKAN Okunan listeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Meclis araştırması komisyonuna
seçilmiş bulunan sayın üyelerin 9/2/2017 Perşembe günü saat
13.00'te Ana Bina 2'nci Kat 511 Numaralı Meclis Araştırması
ve Soruşturması Komisyonları Toplantı Salonu'nda toplanarak
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını
rica ediyorum. Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma
ekrandan ilan edilmiştir.
Bilgilerinize sunulur.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Serbest Bölgeler Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/666) ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/666) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 443) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 443 sıra sayılı
Kanun Tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime kırk dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.33
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.25
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
443 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 9uncu maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Necmettin Ahrazoğluna ait.
Süreniz on dakika.
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU
(Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 443 sıra
sayılı Serbest Bölge Kanunu Tasarısının birinci bölümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, genel olarak serbest
bölgeler ülkede geçerli ticari, mali, iktisadi alanlara ilişkin hukuki ve idari
düzenlemelerin uygulanmadığı veya kısmen
uygulandığı, sınai ve ticari faaliyetler için daha
geniş teşviklerin tanındığı ve fizikî olarak
ülkenin diğer kısımlarından ayrılan yerler olarak
tanımlanmıştır. 3218 sayılı Serbest Bölgeler
Kanununda serbest bölgelerin kurulması ve işletilmesindeki temel
amaçlar; ihracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek,
doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji
girişini hızlandırmak, işletmeleri ihracata yönlendirmek,
uluslararası ticareti geliştirmek olarak
sıralanmıştır. Bulundukları ülke ekonomilerine
sağladıkları katkıların yanında, dolayı
esnek ve çağdaş idari yapılarıyla dış ticarete
yönelmek isteyen firmalara modern ve gelişmiş bir yatırım
ortamını sağlayan serbest bölgelerin lojistik merkezler olarak
ülkemizde de önemleri gittikçe artmaktadır. Ülkemizde temel olarak
ihracata dayalı yatırım ve üretimi teşvik etmek
amacıyla 1987 yılından bu yana Mersin, Antalya, Adana
Yumurtalık, Denizli, İzmir, Rize, Samsun, Mardin, Gaziantep ve Kayseri
gibi 18 yerde serbest bölge kurulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son yıllarda serbest bölgelere gereken önem
verilmemiş, ihracatta ve yatırımlarda beklenen katkı
sağlanamamıştır. Serbest bölgelerin ülke ekonomisine
katkısı ve fonksiyonlarından ziyade, bazı serbest
bölgelerin faaliyetlerinin desteklenmesi ve bölgelere verilen imtiyazların
kullanılması üzerinde odaklanılmıştır. Bu
yaklaşım, maalesef, kanun tasarısının komisyonlarda
görüşülmesi sırasında da ortaya konulmuştur.
Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğünün
verilerinden yapılan hesaplamalara göre, yurt dışı da dâhil
olmak üzere, 2005-2014 arasındaki son on yıllık dönemde serbest
bölgelerin toplam ihracatının Türkiyenin ihracatına oranı
ortalama yüzde 17den 8e, ithalatı da yüzde 9,3ten yüzde 4e
gerilemiştir. Ülkemizde faaliyet gösteren 18 serbest bölgede ticaret hacmi
düşüş sergilemektedir. 2015 yılında 20 milyar dolara, 2016
yılının ilk dokuz aylık dönemindeyse 14,5 milyar dolara
gerilemiştir. Serbest bölgelerde ticaret hacmi son beş
yıldır artış göstermemiştir. 2011 yılında
22,6 milyar dolarlık ticaret hacmi 2015 yılı sonunda 20,2 milyar
dolara inmiştir. Serbest bölge ticaret hacminin yalnızca yüzde 35i
serbest bölgelerden yurt dışına yapılan ticarettir;
miktarı ise, 2014 yılında 7,9 milyar dolardan 2015
yılında 7,5 milyar dolara inmiştir. Ticaret hacminin yönü
itibarıyla bakıldığında ise, serbest bölgelerden yurt
içine, yurt içinden serbest bölgelere ve yurt dışından serbest
bölgelere ticaret akışı, serbest bölgelerden yurt
dışına yapılan ihracatın 2 katıdır. Bu
manzara, serbest bölgenin kuruluş amaçlarına uygun
çalıştırılmadığını ve hedeflerine
ulaşmadığını, son yıllarda bu konunun ciddiyetle
ele alınmadığını teyit etmektedir. Gelinen son
noktada, serbest bölgelerin ihracat ve yabancı yatırımlar
dolayısıyla ekonomik kalkınmayı destekleme aracı olma
vasfı ortadan kalkmıştır. Bugün itibarıyla
iktidarın serbest bölgelere bakışı hususundaki tavrı
Komisyon görüşmelerinde de ortaya çıkmıştır.
Kanun tasarısının amacı, serbest
bölgelerin mevcut işleyişindeki problemlerin bertaraf edilmesi, yeni
nesil serbest bölgelere geçişin sağlanması, ülkemizin lojistik
potansiyeline katkı sağlayacak biçimde serbest bölgelerdeki
hizmetlerin artırılması, ülke ekonomisinin ihtiyaçları ve
cari açığın azaltılması bakımından önem arz
eden yabancı yatırımların artırılması olarak
ifade edilmiştir. Ancak getirilen maddelerle, serbest bölgelerin
arkasına sığınarak bazı yatırım ve
yatırımcılara daha fazla avantaj ve imtiyaz verme, acele kamulaştırma
imkânı tanıma, Ekonomi Bakanlığının yetkilerini
artırma, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve ihracatçı
birliklerini kamu kuruluşu niteliğinde meslek kuruluşu hâline
getirme, Ekonomi Bakanlığı dış kadrolarına atama
kriterlerinin tamamen ortadan kaldırılması gibi kanun
tasarısının amacıyla ilgisi olmayan hususlar düzenlenmektedir.
Değerli milletvekilleri, serbest bölgeler,
depolama ve alım satım yapan, kamu imkânından faydalanan, vergi
istisnası sağlayan yerler durumundadır. İmalat ve üretim
ise tamamen teknoloji getiren veya yüksek teknoloji ürünlerinin üretildiği
yerler olmaktan çok uzaktır. Örnek olarak, Türkiyenin ilk kurulan ve
yüksek hacme sahip Mersin Serbest Bölgesini incelediğimizde bu acı
durum ortaya çıkmaktadır. Mersin Serbest Bölgesinde yüzde 72
oranında alım satım, kiralama, depolama, bankacılık,
sigortacılık ve diğer sektörlerde 372 yerli firma, 92
yabancı, 41 yerli-yabancı ortalığı olmak üzere toplam
505 firma bulunmaktadır. Üretim sektöründe ise yüzde 28 oranında
olmak üzere 137 yerli, 44 yabancı, 12 yerli-yabancı ve toplam 193
firma bulunması bu acı gerçeği teyit etmektedir.
Tasarının Komisyon görüşmelerinde
AKPli üyeler tarafından verilen önergelerle maddelerin neredeyse
tamamı değiştirilmiş, Komisyonda sağlıksız
ve hazırlıksız bir ortam yaratılmıştır.
AKPli üyeler tarafından toplam 10 maddenin tasarıdan
çıkarılması, 11 maddede değişiklik yapılması
için verilen önergeler kabul edilmiş, toplam 24 madde olan kanun
tasarısının hemen hemen tüm maddeleri AKP milletvekillerinin
verdikleri önergelerle değiştirilmiş veya tasarıdan
çıkarılmıştır. Tasarıda yapılan değişiklikler
AKPli Komisyon üyeleri ile Hükûmet arasındaki görüş
ayrılıklarını ve hazırlığın yetersiz
olduğunu ortaya koymuştur. Zaman zaman aynı madde üzerinde
AKPli üyeler tarafından 1den fazla önergenin verildiği
olmuştur. Bu değişikliklerden bazıları grubumuzun
verdiği önergelerde de dile getirilmesine rağmen muhalefet talep ve
önergeleri genelde dikkate alınmamış, AKP Grubunun önergeleri
doğrultusunda değişiklikler yapılmıştır.
Yalnızca Türkiye İhracatçılar Meclisi statüsünün
değiştirilmesi ve 5910 sayılı Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik öngören
hususların maddelerinin tasarıdan çıkarılması
konusunda Komisyonda partilerin ortak yaklaşım sergilediği
gözlenmiştir. Tasarının 13üncü maddesi üzerinde verilen paralel
önergeler çerçevesinde madde tasarıdan
çıkarılmıştır. Bunun sonucunda, Türkiye
İhracatçılar Meclisi Kanununda değişiklik öngören ilgili
diğer maddeler de AKP Grubunun önergeleriyle tasarıdan
çıkarılmıştır. Bakanlığın bu husustaki
maddelerden neden vazgeçtiği tam olarak da
anlaşılamamıştır.
Değerli milletvekilleri, yer seçimleri,
yönetimleri, büyüklükleri ve bunun gibi konulardaki sorunlar nedeniyle serbest
bölgelerimizin performansı tartışılabilir ancak aradan
geçen sürede serbest bölge modelimizin geliştirilmesi, üretim, istihdam ve
ihracata olan katkısının artırılması yerine,
bazı kötüye kullanımlardan hareketle, bu bölgelere karşı
kamu idarelerinde oluşan olumsuz yaklaşımların etkisiyle,
serbest bölgeler aleyhine düzenlemeler ve uygulamalar birbirini takip
etmiştir.
2004 yılında yürürlüğe giren 5084
sayılı Kanunun 9uncu maddesiyle 3218 sayılı Serbest
Bölgeler Kanununda yapılan değişiklikler ve sonrasında
muhtelif kamu kurumlarının uygulamaları, serbest bölgelerimizin
gelişimini ve gelecek beklentilerini olumsuz etkilemiştir.
Yapılan düzenlemelerin etkisiyle, 2004 yılından sonra Türkiye'de
yeni nesil serbest bölge kurulmadığı gibi, mevcut serbest bölge
modelimizin daha iddialı üretim ve ihracat artışını
sağlayabileceği özel ekonomi bölgeleri gibi yeni model
çalışmaları, arayışları da
sonuçlandırılamamıştır. Ayrıca, ilk olarak
Bakanlar Kurulunca 9/3/2015 tarihinde kararlaştırılmış
olan kanun tasarısı 22/4/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ahrazoğlu,
tamamlayınız, buyurunuz.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla)
Tasarı ekinde imzası bulunan Bakanlar Kurulu üyelerinin önemli bir
kısmı, Ekonomi Bakanı da dâhil olmak üzere,
değişmiş ancak İç Tüzükün 77nci maddesi uyarınca
hükümsüz sayılan, anılan Bakanlar Kurulu kararı hiçbir
değişiklik yapılmadan 23/2/2016 tarihinde Kanunlar Kararlar
Genel Müdürlüğü yazısı ve dönemin Başbakanının
imzasıyla tekrar Meclise sunulmuştur. Kapak yazısında
ilgili Bakanlar Kurulu kararının yenilenmesinin uygun görüldüğü
ifade edilmesine rağmen, yenilemeye ilişkin Bakanlar Kurulu
kararı talep etmemize ve kanunun geneli üzerinde
konuşmacımız, Genel Başkan Yardımcımız
Sayın Emin Haluk Ayhan Beyin ısrarla sormasına rağmen hâlâ
Komisyona veyahut da tarafımıza sunulmamıştır. Bunun
bir an önce Sayın Bakanımız tarafından tarafımıza
verilmesini bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ahrazoğlu.
İkinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Tacettin
Bayır.
Süreniz on dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACETTİN BAYIR (İzmir)
Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
görüşmeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Serbest bölgelerin kurulma amacının
ihracatı artırmak, üretimi teşvik etmek olduğunu hepimiz
pekâlâ biliyoruz. Peki, uygulamada gerçekten bunu yapabiliyor muyuz? Acaba
üretim sevdalısı sanayicimize yani istihdam sağlayan, katma
değer yaratan, ülkeye döviz kazandıran sanayicimize gerçekten sahip
çıkabiliyor muyuz? Yoksa her yapılan hesap hatasının, her
bütçe açığının kapatılmasıyla ilgili dolaylı
vergilerle onları cezalandırıyor muyuz? Sözüm ona
İhracatı artıralım, üretimi artıralım. diye
dilimize doluyoruz, ancak kaçak elektrik bedelini, ağırlaşan
vergi yükünü sanayicinin sırtına bindirmekten de bir türlü
vazgeçmiyoruz.
Sanayisi gelişmiş diğer ülkelerin
tamamında sanayiciye sahip çıkılır. Biz onların üretim
maliyetlerini ve genel giderlerini artırmamalıyız ki
dış pazarda başarılı olabilsinler. Eğer
malını dış pazara çıkaran sanayici girdi maliyetlerinden
kaynaklanan ürünüyle rekabet edemez hâle gelirse ihracat
yapamazsınız. Bunun çok yakın bir örneğini Sayın
Sanayi Bakanının da bildiğinden çok eminim; bugün Burdurda
üretilen mermer, blok hâlinde Çinliler tarafından alınıyor,
Çine götürülüyor, Çinde işleniyor, daha sonra Avrupa Birliği
ülkelerinde rakip olarak karşımıza 32 dolardan
çıkıyor. Düşünebiliyor musunuz sevgili arkadaşlar; mermeri
ham madde, blok hâlinde alan Çinli buradan Çine taşıyor, o kadar
nakliye parası veriyor, onu orada işliyor, sonra geliyor
İtalyada Türk mermerine rakip oluyor. Bunun nedeni nedir? diye acaba
hiç araştırdınız mı? Yani Çinli kendi ülkesinden bu
desteği alıp İtalyada, Avrupa Birliği ülkelerinde bize
posta koyarken, mal sattırmazken benim sanayicim niye orada çaresiz
kalıyor? Unutmamalıyız ki üretmeyen, ürettiğini
dış pazarlarda satamayan, devamlı tüketen toplumlar ekonomik
olarak çökerler ve üretenlerin kölesi olurlar. Biz köle olmak istemiyoruz.
Diğer taraftan, yıllarca emek verilerek
kazanılmış müşterilere, Avrupa Birliğiyle kırk
yılı aşan ilişkilerle kurulmuş bir pazara yani
yabancı müşterilerimize acaba nasıl davranıyoruz? Biraz
geriye gidip bakalım. Avrupa Birliği dediğimiz ülkelere bugün
Türkiye'nin ihracatı yüzde 50ye yakın arkadaşlar ve Türkiye'de
yapılan yabancı yatırımların da yaklaşık
yüzde 70i Avrupa Birliği ülkelerine ait. Peki, ne yapıyoruz? Avrupa
Birliğiyle aslında yıllarca verilen emeğin sonunda
karşılıklı güven ve ilişkilerle
sağlanmış bir ticaret ortaklığımız var ama
geçenlerde hiç olmasını istemediğimiz bir biçimde Avrupa
Birliğine Al oyunu başına çal, size ihtiyacımız yok.
şeklinde ülkemizin birinci ağızdan yetkilileri ifade
kullandılar. Yani Türkiye, aslında en iyi müşterisi olan Avrupa
Birliğine bir anlamda bozuk attı, bir anlamda restleşti.
Arkadaşlar, Allah aşkına, insan dükkânının en iyi
müşterisine fırça atar mı, bozuk atar mı, kötü
davranır mı? O zaman ürettiğiniz ürünü kime
satacaksınız? Komşularla ilişkilerimizi devamlı
bozarsak bizden kim mal alacak? Kim ülkemize gelip yatırım yapacak?
Eğer yatırımcıya güven vermezseniz, eğer her olayda
onlara tepeden bakar bir havada kendinizi onlardan koparırsanız
yalnız kalırsınız,
yalnızlaşırsınız ve dünyaya kendinizi
kapatırsınız. Zorunlu olmak kaydıyla
aldığınız yüksek teknoloji ürünleri ithal eder duruma gelir
ama kendi ürettiğinizi pazarlayamaz ve satamazsınız. Ticaret
erbabı, iş adamı, esnaf güler yüzlü olur, kabadayı olmaz;
müşterisine kötü davranmaz. Bugün ülkemizde yaşanan krizin,
yaşanan korku ve endişe yüklü ortamın temeli aslında küresel
değildir; Türkiye'nin kendi iç dinamiklerinin durağan hâle
getirilmesinden ve AKPnin başkanlık inadından başka bir
şey değildir. Ülkemizi terör ve güvenlik zafiyetiyle, askerî
darbelerle karşı karşıya bırakan, diplomatik
yalnızlığa düşülen bir dönemle birlikte yol
aldığı, devleti el birliğiyle uçuruma sürüklediği
örgütlere bugün terörist diyen siyasi iktidar, dış ticareti ve
yatırımları azaltan, dövizi, ham madde maliyetlerini yükselten
ekonomik istikrarsızlığın ve millî güvenlik krizinin ana
aktörü olmuştur ne yazık ki. Siyasi iktidar, üreticinin,
işçinin, esnafın, KOBİlerin, turizmcinin, sanayicinin,
yatırımcının, serbest bölge işveren ve
çalışanlarının temel yapısal reformları
beklediği bir dönemde başkanlık inadı uğruna OHAL
şartlarında ülkemizi adı konmamış, derin bir ekonomik
krize sürüklemektedir.
Ayrıca, bazı tüketim mallarında
geçici olarak ÖTVyi azaltarak ya da kaldırarak referandum öncesinde âdeta
seçim rüşveti gibi verdiğiniz yüzde 8lik ÖTV indirimi bana göre bir
kandırmacadır, halkımız da bunun farkında çünkü
dövizin artışıyla alakalı daha iki ay öncesine kadar dolar
ve euronun yüzde 20, yüzde 25 değer artışından zaten beyaz
eşyanın da elektronik aletlerin de fiyatları otomatikman yüzde
25 arttı. Esnaf zaten kan ağlıyor, bunu satamıyor. Siz
şimdi fiyatı yüzde 25 artan bir ürüne ÖTVde yüzde 8 kolaylık
sağlayarak piyasayı canlandıracağınızı
zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Dövizi kontrol etmediğiniz
sürece bunu başarmanız mümkün değildir. Aslında biraz da
baktığımda Acaba insanları bilerek mi
yoksullaştırıyorsunuz? diye kafama bir soru işareti
takılıyor. İşin doğrusu bence bunu bilerek
yapıyorsunuz. Önce insanları yoksullaştırıyorsunuz,
sonra yapacağınız yardıma muhtaç hâle getiriyorsunuz, bu
şekilde oylarına talip oluyorsunuz, Bakın, size biz yardım
ettik, verdik, şimdi bize oy verin. deyip oy avcılığı
yapıyorsunuz sanki verdiğiniz yardımı ve zammı kendi
cebinizden veriyormuş gibi. Kimin parasını kime veriyorsunuz? Dolaylı
vergilerle vatandaşın cebinden hortumlananı yine vatandaşa,
asıl sahibine veriyorsunuz. Verdiğiniz zaten adamın kendi
parası. Bu yardım karşılığında oy beklemek
haramdır bizim dinimizde, haram.
3 Şubat 2017de bir kararname çıktı
arkadaşlar. Kararname maddelerinden bir tanesinde yatlar, kotralar,
tekneler ve lüks gezinti gemileri için KDV yüzde 18den yüzde 1e indirildi,
ÖTV sıfırlandı. Evine ekmek götürmek isteyen esnaf hafif ticari
araç alırsa araca 13 bin lira ÖTV ödüyor bu arada. Yani, zengin
vatandaş alacağı yat için ÖTVden muaf tutuldu, yata ÖTV yok,
hafif ticari arabaya var. Ne güzel bir gelişme değil mi
arkadaşlar, doğrusu halkımız da İzmirde,
İstanbulda sıraya girmiş yat almayı bekliyorlardı.
Şimdi, ÖTV düşünce, kapış kapış yat
satılıyor Türkiyede. Toplumun her kesimini ilgilendiren,
halkımızın derdine deva olacak bir ilaç bulmuşlar âdeta.
Hükûmeti bir kez daha tebrik ediyorum bu yaklaşımından ve
davranışından dolayı.
Ya arkadaşlar, siz bizim aklımızla
alay mı ediyorsunuz? Üreten ve emek veren kesimin
çıkarlarını korumak sizin asli göreviniz değil mi? Hangi çiftçi
kardeşimizin yatı var? Siz hiç traktörün arkasına yat
bağlamış bir çiftçi gördünüz mü arkadaşlar? (CHP
sıralarından alkışlar) Traktörün arkasına yat
bağlayan çiftçi olur mu?
Siz meydanlara çıkıp seçim arifesinde
demediniz mi Sayın Başbakan, Bu traktörün deposunun
yarısını Hükûmet olarak biz dolduracağız. diye
kasım seçimlerinde söylemediniz mi?
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Gitti o
Başbakan.
TACETTİN BAYIR (Devamla) - Peki, ne
yaptınız? Şu anda traktörün deposu yerine yatların deposunu
dolduruyorsunuz. Bunun neresi adalet, neresi adalet bunun? (CHP
sıralarından alkışlar)
Sevgili arkadaşlar, sabahın köründe
traktörüne binip giden bu insanlar elbette bunun hesabını önümüzdeki
süreçte soracaklardır. Piyasaya çıkıp referandumla ilgili
Hayır diyenler şeytandır. diyorlar, Hayır diyenler
teröristtir. diyorlar, Hayır diyenler cehenneme gidecek. diyorlar.
Ben Hayır diyorum, terörist ya da şeytana benziyor muyum? Sadece
aklımı kullanıyor ve Hayır diyorum, Hayır demeye
de devam edeceğim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bayır.
Üçüncü konuşmacı, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Serbest Bölgeler Kanununda
değişiklik yapılmasına dair 443 sıra sayılı
Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerinde Halkların
Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, genel olarak, serbest
bölgeler bir ülkede geçerli ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin
hukuki ve idari düzenlemeler bağlamında, sanayi ve ticari faaliyetler
için daha geniş teşviklerin tanındığı ve fiziki olarak
ülkenin diğer kısımlarından ayrılan yerlerdir. Tabii,
şimdi içerisinde bulunduğumuz son derece istikrarsız bir ülke
ortamında AKP Hükûmetinin bu düzenlemeyle yapmak istediği de ülke
ekonomisinde yaşanan derin krizi hafifletmek yolunda bir çaba olarak
okunabilir ancak belirtmeliyiz ki bu çaba yapısal değil, son derece
yüzeysel bir niteliktedir.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti iktidara
geldiği günden beri neredeyse her iki yılda bir, altını
çizerek belirtelim ki, patronlar için teşvik paketleri açıklamaktadır.
Diğer taraftan, sıra işçilerin, emekçilerin haklarına
geldiğinde ise bu hakları pervasızca törpülemekten geri
durmamaktadır. Serbest bölgelerde işverenlerin birlikte hareket
etmesi ve sendikalaşan ya da sendikalaşmaya meyilli olan işçiler
hakkında kara listeler oluşturularak bu işçilerin aynı
bölgedeki farklı işletmelerde iş bulmasını engelleme
uygulamaları görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
hatırlayacağınız üzere, Türkiye'de ilk kez 1985te, Teşekkür
ederim, Özal döneminde Serbest Bölgeler Kanunuyla serbest bölgelerin
kurulmasının önü açıldı. O dönemde ihracata yönelik
yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı
yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak,
işletmeleri ihracata yönlendirmek ve uluslararası ticareti
geliştirmek amacıyla serbest bölgelerin kurulması, yer ve
sınırları ile faaliyet konularının belirlenmesi,
yönetimi, işletilmesi, bölgelerdeki yapı ve tesislerin
teşkiliyle ilgili hususları kapsayan bir kanun yapılmıştır.
Kanunun amacı ise İşletmecilerin uluslararası pazara
açılmasını ve daha da büyümesini sağlamak, yabancı
sermayeyi Türkiye'ye çekmek. biçiminde belirtilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, bugün geldiğimiz noktada ülke ekonomisinin belki
de cumhuriyet tarihinin en derin krizini yaşadığı bir
süreçten geçmekteyiz. Elbette Hükûmetin bu süreçte, sözüm ona, ekonomiyi
rahatlatmak, üreticiyi desteklemek, ticareti geliştirmek adına
alelacele ve panikle bu tip düzenlemelere gidiyor oluşu
anlaşılır bir durumdur ancak bu düzenlemelerin ekonomik krizin
gerçek nedenlerini ortadan kaldıracak bir mahiyette
olmadığı aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
serbest bölgelerde işletmecilere, işverenlere âdeta her türlü kamu
nimetinden faydalanmanın önü açılmaktadır. İşçilerin
ücretleri daha ceplerine girmeden gelir vergisi kesilirken işverenler
serbest bölgelerde gelir vergisi, kurumlar vergisi ve KDV dâhil bütün
vergilerden muaf tutulmaktadır. Diğer taraftan, işverenler
işçi ücretleri üzerinden gelir vergisi ödemedikleri için işçilik
maliyeti de düşüktür. Bunun yanında, işletmeler kamunun ortak
malı olan elektrik, su, doğal gaz, haberleşme gibi her türlü
altyapı hizmetlerinden de KDVsiz olarak yararlanabileceklerdir. Özetle
belirtirsek, işçilerin ceplerinden âdeta gasbedilen artı değer
işletmecilere ücretsiz hizmet olarak geri verilmektedir. İşçiler
başlarını sokacak bir ev bulmakta dahi zorlanırken,
yıkık dökük evlere dahi kira ödemekte zorlanarak barınmaya
çalışırken işverenlere, fabrika kuracaklara arsalar
noktasında önemli kolaylıklar ve devlet hibeleri
sağlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, içinden
geçtiğimiz kriz sürecinde esnek ve kuralsız çalışmanın
daha da yaygınlaştığı ortadadır. Söz konusu
serbest bölgelerde de denetimler diğer bölgelerde faaliyet gösteren
iş yerlerine göre daha az yapıldığından ya da hiç
yapılmadığından emekçilerin çalışma
koşullarında yaşanan her türlü hak ihlali artarak devam
etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisi son
derece kötü yönetilmektedir ve bu ekonomiyi on dört yıldır AKP
Hükûmeti yönetmektedir. Hepimizin malumu, rakamlar ortadadır. 2015
yılında yüzde 6,1 olarak gerçekleşen büyüme hızı 2016
yılında yüzde 2lere gerilemiştir. Türkiye'nin 2016
yıllık enflasyonu yüzde 5 olan hedeften yüzde 59 sapmayla yüzde 8,53
olarak gerçekleşmiştir. Türkiyede özel sektörün kısa ve uzun
vadeli dış borcu geçen yıl ekim ayı itibarıyla 224
milyar doları aşmıştır. TLnin sürekli değer
kaybı kontrol edilemez bir hâl almıştır.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
açlık sınırı resmî rakamlara göre 1.479 TL oldu, asgari ücret
ise 1.404 TLdir yani asgari ücretle çalışan tüm
yurttaşlarımız açlık sınırının
altında bir yaşam standardına mahkûm edilmiştir. Güncel
verilere göre, Türkiyede her çocuk 9.570 lira borçla doğmaktadır.
Yine bir başka vahim veriyi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
açıkladı. Buna göre, 2016 Aralık ayında bir önceki aya göre
kurulan şirket sayısında yüzde 12,81 azalış
yaşandı. Bununla birlikte daha vahim olanı kapanan şirket
sayısında yüzde 61,5 artış oldu. Tabii, yaşanan krizin
derinliğiyle ilgili rakamsal verileri daha da uzatmak mümkündür. 80 milyon
yurttaş olarak içerisinde bulunduğumuz durumun vahameti
ortadadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarıyla yapılmak istenen fırsatçı
düzenlemelerden birisi de acele kamulaştırma meselesidir. AKP
Hükûmetinin hemen hemen bütün rant içerikli uygulamalarında
başvurduğu acele kamulaştırma yetkisi bu tasarıda da
önümüze gelmektedir. Tasarıda serbest bölgelerde Bakanlar Kurulu
kararıyla işletmeciler lehine yetki kullanımı
düzenlenmiştir. Daha önce özellikle HES uygulamalarında sıkça
başvurulan bu yetki, başta mülkiyet hakkı olmak üzere temel
insan haklarını yok sayan bir boyuta varmış
bulunmaktadır. Afet Kanunu, Maden Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu,
Doğal Gaz Piyasası Kanunu gibi yasalarla yaygınlık kazanan
acele kamulaştırma yetkisi, artık birçok kanunda
karşımıza çıkmaktadır. Bildiğiniz gibi acele
kamulaştırmanın referansı 1939 yılında savaş
koşullarına göre çıkarılan 3634 sayılı
Yasadır. AKPnin iktidar olduğu dönemdeyse bu yasaya çok sık
başvurularak özellikle yandaş sermaye lehine, kamunun ve
doğanın ise aleyhine olacak biçimde suistimaller devam etmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; temel meselelerimizi tali ve yüzeysel düzenlemelerle
çözemeyeceğimizi artık anlamak durumundayız. Türkiye'nin kendi
kapasitesinin ve iç dinamiklerinin durağan hâle getirilmesinden,
kırılgan hâle getirilmesinden AKP Hükûmeti sorumludur. Bunu gizlemeye
çalışmak bu gerçeği değiştirmeyecektir.
Değerli milletvekilleri, şu gerçeğin
altını çizmeliyiz: Bir ülkenin üçüncü siyasi partisinin eş genel
başkanlarının, milletvekillerinin evrensel hukuka ve Anayasaya
aykırı biçimde dokunulmazlıklarının
kaldırıldığı ve sonrasında yine hukuksuzca tutuklandıkları,
her an keyfî biçimde gözaltına alındıkları, seçilmiş
belediye başkanlarının tutuklandıkları, belediyelere
kayyumların atandığı bir ülkede yaşamaktayız.
Keyfî OHAL uygulamaları, insanların
KHKlarla sorgusuz sualsiz işten atılmaları, akademisyenlerin
üniversitelerden atılmaları, sivil toplum örgütlerinin
kapılarının mühürlenmesi, mallarına el konulması,
gazetelerin, televizyonların pervasızca kapatılması,
gazetecilerin cezaevlerine atılması siyasi krizlerle birlikte
ekonomik krizlere de özel davetiye çıkarmak anlamına gelmektedir.
İnsanlarımız ve dış dünya, ülkemizin geleceğine
dair son derece kaygılıdır. Kimsenin can güvenliği
kalmamış durumdadır. Şu an
yaşadığımız krizlerin gerçek sebepleri bunlardır.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, antidemokratik
yöntemlerle hazırlanan ve antidemokratik bir ortamda referanduma
götürülecek olan ve ülke sorunlarımızı katlayarak artıracak
bir Anayasa değişikliği paketini halkın önüne götürmek gibi
son derece yanlış ve tehlikeli bir gelişmeyle maalesef
karşı karşıyayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; siyasi istikrarın bulunmadığı bir ülke
ekonomik yatırımlar bakımından da güvenilir bir ülke
olamaz. Çünkü bir yatırımcının yatırım yaparken
arayacağı en önemli temel şartlardan birisi de istikrardır.
İstikrarı sağlamadan yapılacak yüzeysel yasal
düzenlemelerin gerçekçi bir karşılığı olamayacaktır.
İstikrar için acilen atmamız gereken en acil adım ise demokratik
siyasetin, demokratik toplumsal yaşamın önünü açmaktır diyor,
tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dora.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahıslar adına ilk
konuşmacı Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Uğur
Dilipak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika, buyurun.
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 443 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerine şahsım adına
lehte söz almış bulunuyorum, bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, serbest bölgelerimiz
işlevleri itibarıyla, bürokratik işlemlerin
azaltıldığı, profesyonel işleticilerce yönetilen,
yerli ve yabancı yatırımcı ayrımı yapılmayan
yatırım alanlarıdır. Batıdan doğuya uzanan bu
değerli coğrafyada hedef pazarlara açılan önemli kapılar
güzide ülkemizden geçmektedir. Bu stratejik konumu serbest bölgemizle
taçlandırmak, ülkemizi küresel üretim, ticaret ve lojistik üretim merkezi
hâline getirebilmemizle mümkündür. Daha önce Gazi Meclisimizde kabul edilen,
proje bazlı teşvik sisteminin tamamlayıcı düzenlemeleri
arasında yer alan bu kanun tasarımız, ülkemizin,
yatırım, üretim, istihdam, ihracat hedeflerine ulaşmasında,
hiçbir eksiğin kalmamasında önem arz etmektedir.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde uygulanmaya
başlayan
1980den bugüne yani son otuz yedi senede dünyada çok şey
değişti. Bu süreçte, serbest bölgelerle ilgili olarak çok başka
boyutlara geçildi. Dünyada ilk nesil anlayış olan birinci nesil
serbest bölgelerden şu anda dördüncü nesil, beşinci nesil serbest
bölgelere doğru çıkılmıştır. Biz ise
mevzuatımızı günün koşullarına göre ve
ihtiyaçlarına göre yeniden belirleyip, bugün burada bu tasarıyla
yenileyeceğiz inşallah.
Değerli arkadaşlar, dünyada teknoloji
hızla gelişmektedir. Bu gelişme dünya ölçeğinde ticari
sınırları da zorlamaktadır. Üreten ülkeler en ücra
köşelere kadar ihracat yaparak potansiyellerini artırmaktadır,
üretmeyen ülkeler ise ithalat yapma mecburiyetinde kalmaktadırlar.
Ülkemizin ticari potansiyelini artırmada ve
ekonomik olarak kalkınmasında üretim kadar üretilenin ihraç edilmesi
de önem arz etmektedir. Bu kapsamda, üç tarafı denizlerle çevrili olan
ülkemizde önemli limanlar olan Mersin, İzmir, İskenderun, Trabzon,
Samsun gibi limanlar, ülkemizi bir uçtan bir uca bağlayan demir ağlar
ve her köşeye duble yollarla bağlanan kara yollarıyla bu
coğrafyada serbest bölge ticaretinde de daha aktif olunması
gerektiği önem arz etmektedir. Bu da bizim sorumluluğumuzdadır.
Değerli arkadaşlar, bu yasayla, serbest
bölgelerin mevcut işleyiş probleminin bertaraf edilmesi, lojistik ve
benzeri hizmet sunumunun kolaylaştırılması
amaçlanmaktadır. Ayrıca, çağın koşullarına uygun,
girişimciyle yatırımcı arasındaki farkı kapatarak
ticari faaliyet yapma imkânları sunulmaktadır. Bugüne kadar
Hükûmetimiz, her alanda olduğu gibi serbest bölgelerin de önünü açmak
için, o bölgede faaliyet gösteren firmaların sağlam bir yasal zeminde
dünyayla rekabet edebilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni
yapmaktadır. Serbest bölgeler, ülkemiz ekonomisine katkı
sağlayacaktır. Bölge ve dünyayla entegrasyon daha hızlı bir
şekilde gerçekleştirilecektir.
Bizim bir hedefimiz var, bu hedefimiz 2023. Bu
hedefimize ulaşmak için, dünyanın en zengin ülkelerinden olabilmek
için bu düzenlemeleri hızlı bir şekilde yapıp
mevzuatları daha yerinde yapmamız gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, burada önemli bir
konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Bu hafta,
Kahramanmaraşımızın düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yılını kutlamanın gururu ve
onurunu yaşamaktayız. Memleketim Kahramanmaraşta, işgale
karşı, 12 Şubat 1920 günü, Millî Mücadelenin fitilini
ateşleyen ve bu millete bağımsızlık ruhu
aşılayan, başta Sütçü İmam, Çakmakçı Sait, Avukat
Mehmet Ali, Alparslan Bey, Arslan Bey, Senem Ayşe olmak üzere bütün millî
mücadele kahramanlarını rahmetle anıyorum. Ayrıca, 15
Temmuz gecesi ve öncesinde hain ve bölücülere karşı
Kahramanmaraş ruhuyla vatanı için canlarını feda eden Ömer
Halis Demir, Fethi Sekin, Savcı Mehmet Selim Kiraz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Devamla)
Kaymakam Muhammed Safitürk ve diğer arkadaşları rahmetle,
minnetle anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Dilipak.
Şimdi Hükûmet adına Ekonomi Bakanı
Sayın Nihat Zeybekci
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Bakan.
Buyurun.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; maddelerini görüşmeye başlayacağımız
Serbest Bölgeler Kanunu ve Ekonomi Bakanlığı Kanun Hükmünde
Kararnamesindeki değişiklikleri içeren kanun tasarımız
hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, bugün tüm
ülkeler, yatırımcı, üretici ve ihracatçı sermayeyi çekmek,
ülkelerine sermayenin yanında, bilgi ve teknoloji transfer edebilmek için
kıyasıya bir yarış hâlindedirler. Bu yarış,
ülkelerin yer altı ve yer üstü coğrafi tüm avantajlarının
yanı sıra, yatırımcılara sağladıkları
yasal ve vergisel avantajlarla da olmaktadır. Yarışta, en az
gelişmiş ülkelerden en gelişmiş ülkelere kadar,
istisnasız tüm ülkeler yer almaktadır.
Serbest bölgeler veya serbest bölge
mantığı, ülkelerin diğer tüm cezbedici enstrümanları
arasında en sık başvurulanlardandır. Bazı ülkeler ülke
sınırlarının tamamını serbest bölge
şartlarıyla donatırken bazı ülkeler adalarını,
bazı ülkeler bir bina ve fabrikayı serbest bölge statüsüyle
donatabilmektedir. Serbest bölgeler sadece daha az bürokrasi yaratmaları açısından
değil, yeni teknolojilerin kullanımı ve bu yeni teknolojilerin
ülkeye kazandırılması ve aranan beyin gücünün ülkeye getirilmesi
açısından etkin bir role sahiptir. Yıllar itibarıyla
serbest bölgelerin rolleri de yavaş yavaş teknoloji yoğun bir
niteliğe de kavuşmuştur.
Serbest bölgelerin tarihçesine bakacak olursak
16ncı yüzyılın sonrasında kurulmaya başlanan serbest
bölgeler tarih boyunca çok hızlı bir değişim
geçirmişlerdir. Bugün artık altıncı nesil serbest
bölgelerden bahseder hâle geldik. Serbest bölge uygulamalarını
tarihsel bir bakışla ele alırsak birinci nesil serbest bölgeler
16ncı yüzyılda Almanyadaki Hamburg ve Bremen kentlerindeki
bölgeler, Portekizdeki Porto serbest bölgeleridir. İkinci nesil serbest
bölgelerse -ki Türkiyedeki serbest bölgeler bu kapsama girer- 1940 sonrasında
örneklerde görülen serbest bölgelerdir. Bu bağlamda, İrlandadaki
Shannon, Tayvandaki Kaohsiung bölgeleri ilk akla gelen serbest bölgelerdir.
Üçüncü nesil serbest bölgeler ise sigortacılık gibi hizmetler ve
bankacılık gibi sektörleri de içerir, bu tür serbest bölgelerin
örnekleri arasında New York, Londra, Bahreyn, Lüksemburg ve Bahamalardaki
serbest bölgeler sayılabilir. Dördüncü nesil serbest bölgeler ise bilim ve
teknoloji odaklı serbest böğelerdir. 1970lerden sonra kurulan bu
serbest bölgeler arasında Stanford Araştırma Parkı ve
Japonyadaki Tsukuba Japon Bilim Kentidir. Yine, 1980lerden sonra kurulan
beşinci nesil serbest bölgeler çok yönlü ve karma yapıları
barındırmaktadır. Bunlar arasında ilk etapta akla gelenler
Çindeki Shenzhen, Singapurdaki Jurong Adası ki dünyadaki en
başarılı serbest bölgelerdendir. Son olarak, 1990lardan sonra
altıncı nesil serbest bölgeler ise sınır ötesi ekonomik
iş birliği bölgeleri ve sınır ötesi büyüme bölgeleridir.
Bunlar da Singapur, Malezya, Endonezya gibi ve aynı zamanda Kuzey Kore-Çin
hattındaki Tumen bölgeleridir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Türkiye olarak serbest bölge uygulamalarında oldukça geç
kaldık. Maalesef bu konuda biraz cesaretsiz ve tutucu davrandık.
Dünya, serbest bölgelerde yeni nesil uygulamalara doğru yol alırken
biz Serbest Bölgeler Kanunumuzu 2004 ve 2008 yıllarında AB ilerleme
süreciyle birlikte Avrupa Birliğinde serbest bölge yok, onun için biz de
tedricen serbest bölgelerden vazgeçelim. diyerek bazı vergisel
teşviklerden gerileme yönünde adımlar attık. O günden bu yana
birinci ve ikinci nesil serbest bölgeler seviyesinde kalan serbest
bölgelerimizde her şeye rağmen önemli başarılar da elde
ettik.
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu 1985
yılında çıkarıldı ve ilk 1987 yılında
Antalya ve Mersin serbest bölgeleri kuruldu ve bugüne kadar da Türkiyede
kurulmuş olan 18 serbest bölgemiz oldu. Kısıtlı hukuksal
çerçeve ve teşvik imkânlarımızla serbest bölgelerimiz, ihracata
yönelik yatırım ve üretimi teşvik etme, doğrudan
yabancı yatırımları ve teknoloji girişini
hızlandırma, işletmeleri ihracata yönlendirme, uluslararası
ticareti geliştirme noktasında ciddi katkılar bütün bunlara
rağmen- verdiler. Serbest bölgeler, bu işlevleriyle ülkemizin önemli
kalkınma ve dış ticaret politikası araçlarından da
birisi olmuştur.
2016 sonu itibarıyla serbest bölgelerimizde
530u yabancı, 1.495i yerli olmak üzere 2.025 firma faaliyet
göstermektedir. Hâlihazırda, serbest bölgelerimizde 66.095 kişi
istihdam edilmektedir. Buna ek olarak serbest bölgelerin 2016 sonu
itibarıyla toplam ticaret hacmi 19 milyar dolara ulaştı. Bu
tutarın 7 milyar doları, net yurt dışına yapılan
ihracattır. Ayrıca, serbest bölgelerde 2016 yılı
itibarıyla 34,6 milyon dolar kamuya ait olmak üzere -burası önemli-
özel sektöre aitse 4,6 milyar dolarlık yatırım gerçekleştirildi.
2016 Ocak-Aralık döneminde kamu hazinesine 110,2 milyon TLlik serbest
bölgelerden özel hesap geliri elde edildi. 3218 sayılı Serbest
Bölgeler Kanunundaki dünyadaki gelişim ve ülkemizin ihtiyaçlarına
cevap verecek şekilde değişiklik çalışmaları son
on yıldan bugüne kadar devam etti.
Bugün arz ettiğimiz tasarımız Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda çok
yapıcı tartışmalarla görüşülerek Gazi Meclisimizin
huzuruna getirildi. Bu vesileyle, Komisyon Başkanımıza ve tüm
Komisyon üyelerimize, milletvekillerimize huzurlarınızda
katkılarından dolayı teşekkür etmek istiyorum.
Bu kanun tasarısı, serbest bölgelerimizin
hâlihazırdaki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla
hazırlandı. Şüphesiz, ilerleyen zamanlarda, dünyadaki baş
döndürücü gelişmeler doğrultusunda ortaya çıkacak yeni
teknolojik ve hukuksal ihtiyaçlar çerçevesinde kanunumuz tabii ki yeniden
düzenlemelere tabi olacaktır ancak ben, bugün görüşülecek
tasarımızın ülkemizin ihracatına,
yatırımına, teknoloji ve yatırım sermayesi trendlerine
büyük katkılar vereceğine inanıyorum. Bu kapsamda, bugün ele
alacağımız tasarının 3218 sayılı Serbest
Bölgeler Kanununda değişiklik yapılacak hükümlerinde
işleyiş sorunlarının giderilmesi, yatırım yeri
olma statülerinin kuvvetlendirilmesi, stratejik öncelikli ve büyük ölçekli
yatırımların bu bölgelere çekilebilmesi, ülkemizin lojistik
potansiyeline katkıların artırılması adına önemli
düzenlemelere yer verdik. Ayrıca, tasarıyla, 638 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle -Bakanlığımızın
kuruluş kararnamesi- Bakanlığımızın yurt
dışı teşkilatına verilen görevlerin daha verimli ve
etkin bir şekilde yerine getirilmesi için yurt dışındaki
görevlendirmelere ilişkin süre kayıtları hususunda düzenlemeleri
de Meclisimizin takdirlerine arz ediyoruz.
Son olarak, 5910 sayılı Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik
yapılarak Türkiye tanıtım grubunun oluşturulmasının
da önünü açıyoruz.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bugün, dünya ekonomilerinde baş döndürücü gelişmeler
yaşanıyor, tüm ülkeler ve ülke grupları tüm güçleriyle ekonomik
bir savaş veriyor. Ekonomilerin temel amacı sürdürülebilir büyüme ve
üretim, bilgi ve teknolojiye sahip olma, enerji ve ham madde geleceğini
garanti altına alma, tüketim alışkanlıklarını
belirleme, dağıtım ve tüketim kanallarına egemen olma gibi
gayretler içindedir. Bunlara sahip olanlar halklarının
refahını ve istihdamını artırabilen etken ülkeler,
bunlara tabi olanlar da edilgen ülkeler olarak yer alıyor.
Özellikle 2008 krizinden sonra dünyadaki bu çabalar
farklı boyutlara geldi. Bu mücadelenin en öne çıkan şekli, faiz
ve kur enstrümanlarının yoğun olarak
kullanıldığı, son dört beş yıldır ülkelerin
kendi iç tüketimlerinin artmaması sonucu süregelen durgunlukla
mücadeledir; enflasyonlarını artırma, deflasyonla mücadele etme
gibi çabalarını hep beraber görüyoruz. Ülkeler bu durumda yeniden
ihracatlarını artırmakla ilgili farklı yöntemler
buluyorlar.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; tabii, serbest bölgeler ki bugüne kadar serbest bölgelerin
Türkiye ekonomisine ciro olarak kazandırdığı rakamı
söylersem
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
tamamlayınız.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
1990 yılından bugüne kadar serbest
bölgelerin toplam cirosu 365 milyar 178 milyon dolar, ki bu eksiklerine
rağmen serbest bölgeler Türkiyeye bu kazancı
sağlamıştır. Bu düzenlemelerle, inşallah, serbest
bölgelerimiz dünyadaki diğer ülkelerin serbest bölgeleriyle Türkiyeye
yatırım sermayesini çekebilmek, Türkiyede istihdamı
artırabilmek, Türkiyenin ihracatını layık olduğu,
istediğimiz noktaya getirebilmek, Türkiyenin ihtiyaç duyduğu
yatırım sermayesini Türkiyenin değerlendirilemeyen yer
altı, yer üstü zenginliklerini, beyin gücünü değerlendirerek ihracata
yöneltmek, ihracat eliyle de kimseye faiz ve hesap vermediğimiz, öz
kaynaklarımız hâlinde ihracatımızı
artırmaktır.
Eğer ikinci bölümde de fırsat olursa
serbest bölgelerimizle ilgili anlatmaya devam edeceğim, sizlere bilgi arz
etmeye devam edeceğim.
Bu vesileyle, bu
çalışmalarımızın, Serbest Bölgeler Kanunumuzun
ülkemize, ekonomimize ve ihracatımıza hayırlı
olmasını dileyerek sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Şahıslar adına ikinci ve son
konuşmacı Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba.
Süreniz beş dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ilgili konuya geçmeden
önce, ben hepimizi yakından ilgilendiren, hepimizin direkt cebini,
emeğini ilgilendiren bir uygulamayla ilgili düşüncelerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin en önemli, en köklü ve en
kurumsal firmaları, varlıkları Varlık Fonuna devredildi ve
bu önemli kurumlar bu fona devredilirken âdeta yangından mal
kaçırılır gibi bu uygulamayla karşı karşıya
kaldık, hiçbirimizin haberi olmadı.
Varlık Fonunun başına öyle insanlar
geldi ki gelenler bile inanamadılar. Nasıl inansınlar ki? Onlara
birkaç yıl önce deseydiniz ki Türk Hava Yolları, Borsa, Halk
Bankası, Ziraat Bankası size teslim edilecek, siz bu kurumları
yöneteceksiniz. Hadi len, şaka yapma. derlerdi bunlar. Öyle ki
Varlık Fonuna ve atanan yöneticilerine bakınca olmaz diyorsunuz,
olamaz diyorsunuz. Bu uygulama kediye ciğer, kurda kuzu emanet etmeye
benziyor.
Değerli arkadaşlar, bu kurumlar
Ardahanlının, Aydınlının, Tokatlının yani
hepimizin ortak malı. Sökelinin, Zilelinin, Gölelinin malı jöleliye
emanet ediliyor. (CHP sıralarından alkışlar) İnsan
hayret ediyor, kimsede ses yok. Ayağa kalkması gereken Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği bu uygulamayı yapan insanları ayakta
alkışlıyor, esnaf odaları, çiftçiler, bütün toplumun
milyarlarca dolar malı birilerine devrediliyor, toplumda tıs yok.
Değerli arkadaşlar, normalde herkesin
ayağa kalkması gerekir. Bizim hepimizde, her ilde, eğer
toprağımıza, sınırımıza biri müdahale ederse
o sınırdan, en değersiz topraktan müdahale ettiği için
adamların kafası kırılır, kavga çıkar. Bütün
illerde böyledir. Ama, maalesef milyarlarca dolarlık mal devrediliyor,
tıs yok. Niye? O da anlatılırken, AKP, en
başarılı olduğu o algı yönetiminde
başarılı oluyor.
Burada yapılan şey, değerli
arkadaşlar, bu kurumlar Varlık Fonuna devredilerek Meclis
denetiminden kaçırılıyor. Çiftçilere kredi vermesi gereken,
Hasan amcaya, Mehmet amcaya kredi vermesi gereken Ziraat Bankası, millete
nokta nokta küfredenlere kredi verecek. O küçücük esnafa, bakkal amcaya kredi
vermesi gereken Halk Bankası kendi yandaşlarına kredi verecek.
Değerli arkadaşlar, bir şey daha var.
Bu kurumlarda çalışanlar ne kadar maaş alacak
bilemeyeceğiz. Örneğin, Doğan Kubat burada sabaha kadar mesai
yapacak, aldığı maaşı bileceğiz ama
-geçtiğimiz günlerde söyledim- bu Varlık Fonuna atananların ne
kadar maaş aldığını Doğan Kubat bilemeyecek;
hâlbuki Meclisin her şeyine hâkim.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakın, öyle bir şey ki senin benim, atalarımın her türlü
fedakârlıkla kurduğu ve büyüttüğümüz bu kurumları -Türk
Hava Yolları, Borsa, Halkbank, Ziraat Bankasını- Meclis
denetleyemeyecek. Kim yönetecek? Değerli arkadaşlar, senin benim
kabul etmediğimiz, senin geleneğinden gelmeyen ama bu dönem Tayyip
Erdoğana yakın olarak, ona çok yakını olarak atanan
insanlar gelecek.
Bakın, geçtiğimiz haftalarda burada, bu
kürsüde söyledim. Ben dedim ki: Bakın, bu tehlikeli bir uygulama. Demedim
mi Sayın Doğan Kubat? Trabzon Milletvekili Ayşe Hanım
nerede? Demedim mi? Artık, Türkiyeyi siz değil, jöleli yönetecek.
Bakın, ne yapacak jöleli? Alacak viskisini eline, böyle yuvarlayacak
yuvarlayacak, o viskisini içecek, talimat verecek. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Doğan Kubat, Ayşe Hanım
diyecek, Sen emek vermiş olabilirsin, belli bir siyasi emek vererek
buraya gelmiş olabilirsin ama kusura bakma, ben viskimi içeceğim.
diyecek.
Hani, siz insanların hayatlarına
karışıyorsunuz ya, içkisine falan karışıyorsunuz
ya, bakın, fakir fukara kendi cebinden içkisini içiyor. Jöleli kimin
cebinden içiyor? Jöleli de sizin cebinizden içiyor içkiyi, viskiyi. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) Veli, jölelinin telefon
faturasını sor.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Bakın, bu
jöleli ki, hepiniz elinizi vicdanınıza koyun değerli
arkadaşlar, bu her devrin adamı.
Başka örnekleri var mı? Var. Bakın,
ailece yanında oturup, Sayın Tayyip Erdoğanın
yanağını okşayan birisi var ya, onun oğlu bir
televizyonda hakaret ediyor, karısı bir televizyonda program
yapıyor, yakında onu da bir fonun başına getirirlerse o da
viskisini içerek, malt viskisini içerek ne yapacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) Sayın
Doğan Kubat, çalış bakalım Mecliste, Cumhuriyet Halk Partililerle
kavga et, diyalog kur, ben viskimi içerek uygulamalara devam edeceğim.
diyecek.
Hepiniz elinizi vicdanınıza koyun, bu
konuştuklarımı bir düşünün.(CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) Veli, beraber içersiniz, niye sıkıntı
yapıyorsun? Beraber içersiniz Veli.
ŞAHİN TİN (Denizli) Herkes
istediğini içebilir, problem yok bizde, kısıtlama yok.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ağbaba.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, zabıtlara girmesi açısından bunları özellikle
belirtmek istiyorum.
Burada her türlü eleştiri yapılabilir, her
türlü eleştiriye de tahammülü göstermekteyiz ancak objektif eleştiri
olmak kaydıyla. Ama burada şahıslarla, subjektif
eleştiriler, eleştiri sınırlarını aşan,
kişiselleştiren, onlara cevap hakkı doğuran
Bu bir
eleştiri değildir, hakaret, tahkir ve tağyir etmektir. Bu da
kayıtlara girmesi açısından son derece önemli.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, ne
hatibimiz ne Cumhuriyet Halk Partisinden hiçbir hatip yaptığı
değerlendirmelerinde kişileri ve kişilerin şahsiyetlerini
değil
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Şahsiyeti
konuşuyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
o şahsiyetlerin temsil
ettikleri makamları, halkın adına yapılması gereken
bir görevi, özel görevlendirmelerle kerameti kendinden menkul, kerameti ve gücü
milletten değil, gücü bir başkasından alanların
getirildiği görevlerin ne kadar kritik olduğunu ve bu Meclise ne büyük
hakaret içerdiğinin altını çizmek için çarpıcı bir
örnek olarak kullanılmıştır.
Bu da aynen sayın grup başkan vekilinin
dediği gibi tutanaklara geçsin. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyoruz.
Hem Sayın İnceözün hem de Sayın
Özelin sözleri tutanaklara geçmiştir.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Doğan Kubata da sataştım ben.
BAŞKAN Sayın Ağbaba
Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölüm
üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğiz. Sürenin yarısı sayın
milletvekillerine, diğer yarısı da Komisyon ve Hükûmete aittir.
Sisteme giren sayın milletvekillerine
sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Kayışoğlu, buyurun.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Sayın Bakan, daha önce mart ayında engelli memur atamaları
yapılacağı duyurulmuştu fakat şimdi bu atamaların
temmuz ayında yapılacağı söyleniyor. Birincisi, temmuz
ayında engelli memur ataması yapılacak mı?
İkincisi, engelli kadrolarında ne kadar
boşluk var?
Son olarak, engellilerimizin temmuz atamasında
en az 10 bin kadro beklentisi var. Bu karşılanacak mı?
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Hürriyet
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, ben Kocaeli iliyle ilgili
soracağım. Körfez ölüyor büyük bir kirlilik nedeniyle, yetkililer ne
yazık ki susuyor. 12 Ocakta İzmit Körfezinde meydana gelen bir
kirlilik yaşandı denizde. Bu kirliliğe neden olan firmanın
tespiti için 28 ayrı yerden numune alınıp analiz için
TÜBİTAKa gönderildi ancak bu analiz sonuçları hâlâ
açıklanmadı. Poliport isimli firmaya ceza kesildiği
açıklandı ancak bu ceza neyin tazminidir? Bu tazminat seyre
çıkamayan gemiler için midir, yoksa zarar gören diğer liman
işletmeleri için midir bilinmiyor ne yazık ki ve bir açıklama da
yapılmıyor.
Diğer yandan, deniz ekosisteminin durumu nedir?
Hangi yaptırımlar uygulanacaktır? Bu konuda yetkililer ne gibi
önlemler alacaktır? Kamuoyu bu konuda bilgi beklemektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yedekci
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Ülkemizde her konuşan, her düşünen
gözaltına alınmakta ya da görevinden uzaklaştırılmaktadır.
Son darbeyi de yine akademisyenlere vurdu Hükûmet. Burada amaç nedir? Tabela
üniversitelerinin sayısı mı artırılmak istenmektedir?
Düşünen, araştıran, araştırdığını
insanlara anlatmak isteyen akademisyenlerle Hükûmetinizin alıp veremediği
nedir?
Şimdi, akademisyenlerin görevden
uzaklaştırılmasını bardağı taşıran
son damla olarak niteleyebiliriz ama her yer ıslak, artık görünmüyor.
Burada yapılmak istenenin ne olduğunu çok merak ediyoruz. FETÖyle
mücadele mi etmek istiyorsunuz, Türkiyede devletin, kurumların içini
boşaltmak mı istiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Mersin Milletvekilimiz
Sayın Profesör Doktor Aytuğ Atıcı olağanüstü hâl kaldırılmadığı
müddetçe sakalını kesmeyeceğini ifade etmiştir. Sayın
Profesör Doktor Aytuğ Atıcının sakalını kesmesi
için olağanüstü hâli ne zaman kaldıracaksınız? (CHP
sıralarından alkışlar)
HİKMET AYAR (Rize) Biz sakalından
memnunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bir başka sorum
şu: Avrasya Tüneli için aylık hazine güvencesi ne kadardır?
Tünelin açıldığı günden bugüne kadar ne kadar araç
geçmiştir?
Soru üç: Üçüncü Köprüye hazinenin vermiş
olduğu aylık güvence ne kadardır? Açıldığı
günden bugüne kadar ne kadar araç geçmiştir?
Soru dört: Osmangazi Köprüsü ne zaman
açılmıştır? Hazine güvencesi ne kadardır?
Açıldığı günden bugüne kadar kaç araç geçmiştir?
Geçen sefer sordum, sorularıma cevap
vermediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sorulara cevap
verinceye kadar ben bunları sormaya devam edeceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Durmaz
KADİM DURMAZ (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Tokatta bulunan Kazova, Erbaa ve Niksar
ovaları öncelikli toprağı korunması gereken ovalar
arasına alındı. Korumaya alınan ovalarla ilgili özel bir
kalkınma ve destek programı var mıdır? Tokatta bu verimli
ovalardan, çiftçi, ürün bazlı yeterli destek almadığı için
üretemiyor, ürettiği de para etmiyor ve bu ovalardan göçmek zorunda kalıyor.
Tokat özelinde Ziraat Bankası, ÇEDAŞ, Tarım Kredi
Kooperatifleri, kamu ve özel bankalara borçlu çiftçi sayısı
kaçtır, ülke geneline oranı nedir? Uzun vadeli bir
yapılandırma ve çiftçiyi rahatlatma programı var
mıdır? Bankaların ÇKS sistemini ele geçirdiği doğru
mudur?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADİM DURMAZ (Tokat) Güvenliğini hangi
kurum denetlemektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tuncer
MUSTAFA TUNCER (Amasya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
7 Şubat gecesi yangından mal kaçırırcasına
çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle yine kamuda ihraçlar
yapılmıştır, ancak ihraçların büyük bir
çoğunluğu akademisyenler olarak da bilinen üniversite öğretim
üyelerinden oluşmaktadır. İhraç edilen öğretim üyeleri
içinde FETÖ'yle hiçbir ilintisi olmayan, cumhuriyetine ve demokrasiye
bağlı olanlar da bulunmaktadır. Profesör Doktor İbrahim
Kaboğlu bunlardan biridir. Sayın Bakan, İbrahim Kaboğlunun
FETÖ'yle ilişiği ve iltisakı nedir? Bir ilgisi yoksa gerçek
ihraç sebebi nedir?
İki: Amasyanın Karadeniz limanlarına
çıkış yolu olan Taşova-Ayvacık yolu söz verildiği
hâlde 2016 yılında da yapılmadı. 2017 yılında bu
yol yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çam
MUSA ÇAM (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, arazisi hazineye ait serbest
bölgelerde mülkiyet söz konusu olmadığından, faaliyet
ruhsatı süresi sonunda üst yapılar devlete
bırakılacağından, Serbest Bölgeler Kanununun geçici 3üncü
maddesindeki vergi, resim, harç istisnaları kapsamında serbest
bölgelerin kuruluşundan bu yana emlak vergisi söz konusu
olmamıştır ancak 2004 yılında ve 2008
yılında 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununda muafiyet ve
istisnaların kısıtlanmasına ilişkin düzenlemeler sonucunda
bazı bölgelerde belediyelerce emlak vergisi tahakkuku oluşmuştur
ancak arazisi hazineye ait serbest bölgede ruhsatlı firmalar
tarafından yapılan binaların emlak vergisinden istisna
tutulacağına dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Hâlen bu
konuda Ege Serbest Bölgede 30u aşkın dava devam etmektedir. Bununla
ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gürer
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Ziraat Bankası, Millî
Piyango, Eti Maden, BOTAŞ, ÇAYKUR, PTT, Halk Bankası gibi
Sayıştay ve Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu
denetimine tabi kuruluşlar Varlık Fonuna devredilmiştir.
Varlık Fonuna ait şirketlerde çalışanlar bu devirden
nasıl etkileneceklerdir? Varlık Fonuna dâhil edilen bu şirketlerin
bazılarının yurt dışında da şirketleri
vardı, o şirketler Türkiyede Sayıştay ve KİT
denetimine tabi değil, yurt dışında özel bir denetime
tabiydi. O şirketler de bu Varlık Fonuna devredilen şirketler
arasında mıdır?
Varlık Fonunun giderleri konusunda yasada bir
düzenleme olmadığına göre bu kanunda yeni bir düzenleme mi
düşünülmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İki tane sorum var.
İç pazarlara oranla ihracat pazarlarında
malların daha ucuza satılmasını önlemek amacıyla Hükûmetin
ithalat üzerinden aldığı kısıtlamalardan oluşan
antidamping uygulamalarında serbest bölgelerde üretilen Türk menşeli
ürünlerin üçüncü ülke ürünleri gibi değerlendirilmemesi amacıyla
alınan tedbirler nelerdir?
İki: Yarattığı doğrudan
istihdamın yanı sıra, bölgedeki üretim ve ticari faaliyet ile
ülke içindeki faaliyetlere olan etkisi nedeniyle dolaylı istihdam da
sağlayan serbest bölgelere satılan elektrik enerjisi bedeli üzerinden
diğer tüm kullanıcılardan alınan TRT payı ve Enerji
Fonu alınmamasıyla ilgili bir girişim olacak mıdır?
BAŞKAN Sayın Tümer
ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, serbest bölgelerde faaliyette
bulunan şirketler Türkiyede yerleşik firmalardan Türk lirası
olarak aldıkları mal ve hizmetlerin bedellerini ne yazık ki
Serbest Bölgeler Kanununun 9uncu maddesi uyarınca dövizle yapmak zorunda
kalmaktadır. Serbest bölgelerdeki faaliyetlerle ilgili her türlü ödemenin
Türk lirası veya dövizle yapılabilmesine imkân tanınmasına
yönelik bir çalışma yapılabilir mi?
Öte yandan serbest bölgelerde on yıl üzerinde
olan eski makine ve tesislerin ithalatına izin verilerek ülkemiz âdeta
hurda cennetine dönüştürülmüştür. Eski ve kullanılmış
makine ve tesislerin ithaline Yatırım Teşvik Belgesi
kapsamında kesinlikle izin verilmemesi, yatırım
teşviklerinden yararlandırılmasının serbest bölgeler
dâhil izne tabi tutulması gereği konusunda düşünceleriniz
nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, geri kalan süre size
aittir.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle, saygıdeğer milletvekillerimizin
sordukları soruların, tabii, serbest bölgeler ve şu anda
görüştüğümüz konularla ilgili bölümleri oldukça az. Onlardan
başlayarak cevaplamak istiyorum ama ilk sorumuz tabii ki engellilerle
ilgili. Türkiyedeki şu anda, temmuz ayında yapılacak olan
toplam engelli atamalarıyla ilgili yazılı cevap vereceğim
ama bizim hemen, derhâl cevap verebileceğimiz bölüm,
Bakanlığımızda şu anda yüzde 3 oranında engelli
çalıştırılıyor, dolu. 61 engelli kardeşimiz var.
9 personelin de yerleştirmesi yapıldı, güvenlik
soruşturmalarının sonucunda atamaları derhâl
yapılacak; böylelikle de Bakanlığımızda engelli,
boş kadromuz kalmamış olacaktır.
Tabii ki körfezdeki -Kocelideki- kazayla ilgili basından
takip edebildiğim kadarıyla bilgim vardır. Denizlerimiz,
topraklarımız, nehirlerimiz, havamız bütün
insanlığın malıdır. Bu konuda her türlü hassasiyetin
gösterilmesi gerekiyor. Bu hassasiyetle, bu konuyla ilgili, orada kesilen
cezaların ne kapsamda kesildiğini, ne tür bir kazadan
kaynaklandığını sayın milletvekilimizle beraber ben de
öğrenmiş olacağım, kendilerine de bu konuda bilgi
vereceğim.
Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekilleri; 15 Temmuz günü buradaki birçok arkadaşımızla
beraber buradaydık, Meclisteydik, bu kürsüdeydik. Burada sizlerle beraber
15 Temmuz
Ki ben ona bir darbe girişimi demiyorum, bir işgal
girişimi. Türkiyenin bölünmesi ve parçalanmasıyla ilgili büyük bir
badire atlatıldı ve bu millet, ferasetiyle ve Allahın izniyle
dünya demokrasi tarihine geçecek ve ileride öyle anılacak bir sivil Türk
demokrasi zaferi ve devrimini yazdı. Bunu yapanlar bellidir, bunu
yapanların arkasında kimlerin olduğu da bellidir.
Dolayısıyla, kendi savunma refleksiyle bunun hesabını bu
millet ve bu devlet mutlaka soracaktır ve sonuna kadar gidilecektir. Ama,
bu süreçte eğer haksız bir uygulama yapıldıysa, eğer
yanlış bir uygulama yapıldıysa bunlardan dönmekle ilgili de
uygulamaların birçok örneğini de görüyoruz. Ki en son yapılan
kanun hükmünde kararnamede, önceden kamudan ihraç edilen bazı isimlerin,
bazı çalışanların geri döndüğünü, geri
alındığını da görüyoruz. Tabii, burada da iddia
edildiği gibi, suçsuz yere, masum, akademisyenlerden, üniversitelerden
böyle ihraçlar varsa -ki bunlar bu milletin kazancıdır, bu milletin
zenginlikleridir, kolay yetişmiyor- bunlarla ilgili de gerekli
yolların bütün hepsi sonuna kadar açıktır ve düzeltmeler de
yapılacaktır.
Sayın Tanalın, olağanüstü hâlin ne
zaman kalkacağıyla ilgili
Bu kanunun Komisyon görüşmeleri
sırasında, yine -şu anda hatırlayamıyorum ama-
sanırım Cumhuriyet Halk Partisinden bir saygıdeğer
milletvekili bununla ilgili konuyu gündeme getirdiğinde bütün
milletvekilleri gibi, bu ülkede yaşayan 80 milyon insan gibi ben de
olağanüstü hâli istemediğimi söyledim. Türkiye eğer bu ihanet
çeteleriyle mücadelesini bitirdiyse, Türkiye gerek bölücü terörle gerekse bu
ihanet FETÖ terör örgütüyle mücadelesini bitirdiği, devlet olarak bu
tehlikenin yok olduğu kanaatine varırsa tabii ki olağanüstü hâl
derhâl kaldırılmalıdır. Onun için de aynı görüşte
olduğumun altını çizmek istiyorum.
Gerek Avrasya Tüneli -ki Avrasya Tüneli şu
anlamda başarılı bir sonuçtur, herhâlde en kısa sürede
kamunun üzerindeki garantiden kaynaklı maliyetleri ortadan
kalkacaktır- ve bunun dışında Osman Gazi, Yavuz Sultan
Selim gibi projelerde de hazine garantisi vardır. Burada yapılan tüm
ödemeler şeffaftır, milletin tüm denetim mekanizmaları
altında yapılmaktadır. Bununla ilgili bilgi bugüne kadar sorduk cevap
alamadık diyorsunuz ama ben de ilgili kurumlara söyleyeceğim, mutlaka
sizin bu konudaki sorunuzun cevaplanmasının
sağlanmasının da takipçisi olacağım.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığımızın en son, havza bazındaki tarım
projeleri ile bazı tarım alanlarının doğal sit
alanı olarak yani kültürel sit, doğal sit gibi, tarım sit
alanları gibi korunması yönünde attığı adım
gelecek nesiller ve ülkemizin tarımsal güvenliği, tarım üretimi
anlamında da son derece önemli bir karardır. Tabii ki burada o
coğrafyadaki vatandaşlarımızın, Tokattaki vatandaşlarımızın
topraklarının verimsiz olmasıyla ilgili de Hükûmetimizin,
devletimizin başlattığı birçok proje, gerek GAP gerek DOKAP
gerek DAP gibi projeler kapsamında da bu coğrafyayla ilgili de sulama
projeleri var. Eminim, inşallah bunlar en kısa sürede gerçekleştirilir
ama buradaki, borçlu olan çiftçilerle ilgili...
Değerli arkadaşlar, tarıma,
tarımdaki vatandaşlarımıza, çiftçimize yıllık
ortalama, bütçemizden yani Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen bütçeden 12
milyar TLnin üzerinde doğrudan destek vardır.
Bir düzeltme de yapayım bu arada: Seçim
kampanyaları sırasında Başbakanımız meydanlara
çıkarak Deponun yarısı bizden. dememiştir. Bu, yeni,
65inci Hükûmetin ilerleyen günlerinde, daha yeni söylenen bir şeydir,
şu anda da uygulamadadır, Tarım Bakanlığımız
tarafından takip edilmektedir. Çiftçilerimizin tarlalarını
işlemekle ilgili zirai araçlarının depolarının
yarısı da yine bu milletin kaynaklarıyla oluşturulmuş
olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütçesinden gerçekleştirilecektir.
Amasya-Taşova Karadeniz sahiline ulaşacak
yolla ilgili -eminim, bununla ilgili de notlarımızı aldık-
burada elimde bu konuyla ilgili bir bilgi yoktur.
Sayın Çamın sormuş olduğu
İzmir ESBAŞ Serbest Bölgesi, Türkiyede bizim şu anda en
başarılı olan serbest bölgelerimizden bir tanesidir;
yaklaşık olarak 20 binin üzerinde çalışanının
olduğu ve tek başına 8 milyar doların üzerinde cirosu olan
bir serbest bölgemizdir. Tabii, buralarda yani şunu ne olur hep beraber
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakika veriyorum
lütfen tamamlayınız.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Emlak vergisi ve diğer vergilerle ilgili muafiyetlerde bir
şey ya vardır ya yoktur. Bir serbest bölgede siz oradaki tüm
faaliyetleri gelir vergisi ve kurumlar vergisinden muaf tuttuysanız
eğer diğer vergilerle ilgili de bu çalışma
yapılmalı. Yani, emlak vergisi gibi tamamen o şeydeki vergi
muafiyetlerine de yerel yönetimler de o konuda katkı vermelidir çünkü
emlak vergisi biliyorsunuz ki yerel yönetimlerin bir geliridir.
Biraz önceki diğer bir
arkadaşımız da Oradaki çalışan firmalar, gelir elde
eden firmalar, ihracat yapan firmalar her türlü vergiden muaf iken oradaki
çalışan işçiler gelir vergisine tabidir. dedi; doğru bir
tespittir. Önceki Serbest Bölgeler Kanununda olmasına rağmen
Maliyenin sanki biraz daha detaylı bir açıklama istemesi kanunda bir
düzenleme istemesiyle ilgili bir durumdur o. İnşallah, bu kanun
bittiğinde, Meclisimizin takdirinden geçtiğinde düzeltilmiş bir
şekilde bunun da geçtiğini göreceğiz.
Diğer soruları da, sayın
milletvekillerimizin sorularını da mutlaka
cevaplandıracağım.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
1inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette
olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tasarısının 1inci
maddesinde yer alan "Bakanlar Kurulu bu arazi ve tesislerin acele
kamulaştırılmasını kararlaştırabilir."
ifadesinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
Emin Haluk
Ayhan Mehmet Necmettin
Ahrazoğlu Baki
Şimşek
Denizli
Hatay Mersin
İsmail
Faruk Aksu Fahrettin
Oğuz Tor Deniz
Depboylu
İstanbul Kahramanmaraş
Aydın
Ruhi
Ersoy Kamil
Aydın
Osmaniye Erzurum
BAŞKAN Şimdi okutacağım iki
önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 1'inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz
ederiz.
Muharrem Erkek Erkan
Aydın Tahsin
Tarhan
Çanakkale Bursa Kocaeli
Candan Yüceer Çetin
Arık Gülay
Yedekci
Tekirdağ Kayseri İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ahmet Yıldırım Aycan
İrmez Saadet
Becerekli
Muş Şırnak Batman
Müslüm Doğan Erol Dora Burcu Çelik
İzmir Mardin Muş
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKÇİ
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Müslüm
Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün yayımlanan son kanun
hükmünde kararnameyle maalesef, Türkiye akademisi, akademisyenleri ve bilimi
katledilmiştir. Bunun yanında yine eğitim emekçileri
işlerinden edilmiştir, aşlarından edilmiştir,
öğrencilerinden uzaklaştırılmıştır.
Gerçekten kabullenilebilecek bir süreç değil. Belki de Türkiye demokrasi
tarihinde, Türkiye sürecinde bu kadar ağır bir süreci
yaşadığımızı düşünmüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kararnameyle,
Türkiyede akademik düzeyde tiyatro eğitimi veren ilk kuruluş olan
Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü fiilen
kapatılmıştır. Muhsin Ertuğruldan Sevda Şenere,
Metin Anddan Nurhan Karadağa kadar uzanan bir mirası yok etmeye
çalışmanız, içine düştüğünüz azciyetin bir
göstergesidir. Aydınlarına, sanatçılarına,
akademisyenlerine sahip çıkmayan milletler, karanlıkta kalmaya
mahkûmdurlar. Sırf sizin gibi düşünmüyor diye, muhalif diye
akademisyenleri ihraç etmek, bu ülkenin geleceğine, yarınına
ihanet etmektir. Bu ülkede bu kadar mı nefret ediyorsunuz? Adım
adım karanlığa sürüklüyorsunuz bizi. Buna gözünü,
kulağını kapatan herkes bu durumdan bizzat tarih önünde sorumlu olacaktır.
Değerli milletvekilleri, 443 sıra
sayılı Kanun Tasarısının başlıklarına
baktığımızda gördüğümüz şey, acele
kamulaştırma, Ekonomi Bakanlığına verilen yeni
yetkiler, serbest bölgelerin kurulması, işletmecilere verilen
ayrıcalıklar ve rant odaklı politikalar. Acele
kamulaştırmanın üzerinde özellikle durmak istiyorum değerli
milletvekilleri. Kamu yararının olduğu bazı acil durumlarda
gecikmeye fırsat vermeksizin bilirkişi raporu düzenlenerek diğer
işlemlerin kamulaştırma işlemlerinden sonra yapıldığı
bu kamulaştırma işine acele kamulaştırma
dediğimizi biliyorsunuz.
Peki, Hükûmetin bugüne kadar yaptığı
hangi acele kamulaştırmada kamu yararı gözetilmiştir? Daha
önce özellikle HES uygulamalarında sıkça başvurulan bu yetki
başta mülkiyet hakkı olmak üzere temel insan haklarını yok
sayan bir boyuta ulaşmıştır. Nerede bir doğa
talanı, nerede bir ekolojik tahribat varsa orada acele
kamulaştırmanın olduğunu maalesef görüyoruz. Devletin
tasarrufu altında bulunan kıyıların, tarım
arazilerinin, meraların bu maddeyle serbest bölgelerin kapsamı
içerisine alınması akıllara doğrudan, geçmiş
dönemlerde yaşanan rant projelerini getirmektedir. Şimdi, bu kanunla
yeni yıkımların, yeni talanların
olmayacağının garantisini kim verebilir?
2nci maddeyle serbest bölgelerde faaliyet gösteren
yatırımcılara sağlanacak vergi ve teşvik
avantajlarından işleticilerin de yararlandırılmaya
çalışılması bu kaygıları
derinleştirmektedir. Yatırımcıların lehine olan bu
düzenlemeye işleticilerin de eklenmesi kanunun amacına uygun mudur?
Burada nasıl bir kamu yararı gözetilmektedir? İşletmeciye
yönelik haksız kazancın önünü açan bu uygulamada nasıl bir kamu
yararı vardır? Bunu hiç düşündünüz mü değerli
milletvekilleri? Bu konuda tatmin edici bir cevap bekliyoruz.
Serbest bölgenin neresi olacağı
belirlenmeden, ne tür üretim ve ticari faaliyetlerin yapılacağı
açıklanmadan vergi muafiyetlerinin sağlanması, imtiyazlar
verilmesi ve ayrıcalıklı pozisyon sağlanması kanunun
çıkarılış amacının sorgulanmasına neden
olmaktadır. Tabii ki serbest bölgelerin oluşturulması
doğrudan ekonomiyi etkileyecektir. Serbest bölgeler doğru
planlandığında istihdamı artırabilir, ihracatı
geliştirebilir ve pazarların genişlemesine neden olabilir,
önemli bir döviz getirisi ve ekonomik canlanmaya da neden olabilir. Ama ülkenin
giderek uçurumun kenarına itildiği, toplumun kutuplaştırıldığı,
şiddetin artık kanıksandığı ülkemizde sadece bu
tasarıyla ekonominin istenen düzeylere ulaşması da mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri, kişi
başına ortalama gelirin gerileyip kişi başına ortalama
borcun arttığı bir süreçte ilave borçlanmaların iktisadi
refah artışı ve büyümeye değil günü kurtarmaya yönelik
olduğunu da biliyoruz. Yaşananların içinden çıkılamaz
borç döngüsü harekete geçtiğinde, -ki geçiyor- bu gelişim olduğunda
-Türkiye 1970lerde ve 1994 krizi öncesi deneyimlerinden biliyor- Türkiye de
çok hızlı bir şekilde borç girdabına sürüklenmektedir.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının
Türkiyenin ve bankalarının notlarını düşürmeye devam
etmesi, Türkiyeyle ilgili makro ekonomik göstergeler konusunda olumsuz
beklentiler, özellikle büyüme tahminlerindeki olumsuz gelişmeler Türkiye
ekonomisinin hem içinde bulunduğu krizi gösteriyor hem de bu krizin
aşılma sorununun en az kriz kadar ciddi boyutta olduğunu
göstermektedir.
Bu durumun Türkiyenin yeni kaynak bulma maliyetlerini,
kaynak sorunu ve kaynakların kullanım koşullarını da
etkilediğini tekrar belirterek hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Doğan.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde diğer
konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi içtenlikle, sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde bütün dünyanın gıptayla
baktığı çok güzel gençlerimiz var, aydınlık, yürekli
gençlerimiz var. Bu gençlere iyi bir gelecek kurgulamak öncelikle biz
siyasetçilerin görevidir. Türkiye katma değeri yüksek ürünler üretmek
zorundadır. Türkiyenin yüzünü bilime, fenne, teknolojiye dönmesi bir
tercih değildir, bir zorunluluktur. Ülkemiz artık, katma değeri
yüksek ürünler üretmelidir. Bugün dünyaya baktığınızda,
teknoloji ürünlerinin pazarlandığını ve teknoloji yönünde
çalışan ülkelerin zenginlik ve ferah içerisinde yaşadığını
görebiliyorsunuz. Ben öğrencilerime üniversitede, Hepiniz birer pergel
gibi olmalısınız; bir ayağınız özünüzde
durmalı, diğer ayağınızla bütün dünyayı
taramalı ve dünyadaki teknolojileri ülkemize getirmelisiniz. diyordum,
özünüzü kaybetmeden, bir ayağınız özünüzde durarak.
Ama şimdi öğrenciler, gençler birbirleriyle
telefonda konuşmaya, İnternette konuşmaya korkar hâle geldiler.
Bırakın gençlerimizi, hocaların tamamını içeriye
attınız ya da görevden aldınız. Burada amacınız
Türkiyeyi susturmak mıdır, nedir, çok merak ediyoruz.
Memleketin sahillerini, meralarını,
derelerini kamulaştırma yapıp üzerine
yandaşlarınıza göstermelik işletmeler kurdurmak ve bu
işletme yerlerinin dışında, bu teşviklerden
faydalanarak başka yerlerde işletme sahiplerini destekliyor olmak, en
basit tabiriyle, bu gençlerin geleceğini çalmaktır.
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; sanayiciler, işletmeler bırakın yeni
yatırım yapmayı, günü kurtarabilmenin derdinde. Şirketler
iflas ediyor, bazıları da iflasın eşiğinde. Ama siz ne
yapıyorsunuz? Bir gecede bir Varlık Fonu çıkarıyorsunuz ve
bu Varlık Fonuna, ülkemizdeki her bir ferdin ilmek ilmek işleyip
emek emek ördüğü, büyüttüğü Ziraat Bankasını, Halk
Bankasını, Türk Hava Yollarını, Çaykuru devrediyorsunuz ve
2 milyon dönüm araziyi devrediyorsunuz. Amacınız ne? Yine imar
rantı üzerinden ekonomik gelir elde etmeye çalışıyorsunuz.
Ormanlar gitti, meralar gitti, dereler gitti, bir başbakan
yardımcınız çıktı bir büyükşehir belediye
başkanınıza dedi ki: Parsel parsel her yeri satıyorsunuz.
Takip edebildiniz mi nereleri satmışlar, kimlere ne vermişler?
Sayın milletvekilleri, sahilleri korumak sadece
Cumhuriyet Halk Partisinin değil bütün milletvekillerinin görevi
olmalıdır. Hazine arazilerini yandaş firmalara vereceksiniz, ÇED
raporu istemeyeceksiniz.
Askerî alanları imara açmayın. diyoruz,
Park yapın, yeşil alan yapın. İşte, geçtiğimiz
günlerde Çanakkalede deprem oldu. Her an, Türkiyenin her yerinde deprem
olabilir. Niçin deprem toplanma alanları yapmıyorsunuz? Bir
yeşil alan, bir boş alan görünce, niçin hemen inşaat yapmak
aklınıza geliyor?
Arazi ve tesislerin
kamulaştırılması, acele kamulaştırma yetkisi de
bu maddeyle Bakanlığa veriliyor, acele kamulaştırma zorunlu
hâllerde yapılması gerekirken şimdi olağan hâle getiriliyor.
2007de bu serbest bölgelerin kurulmasındaki
amaç istihdam yaratmaktır, amaçlardan biri üretimi artırmak ve
istihdam yaratmaktır. 2007 yılında 50 bin olan istihdam
sayısı 2015te sadece 62 bin olmuş yani sekiz yılda 12 bin
artmış; demek ki amacına uygun da
çalışmamış.
Hükûmet, asgari ücretlinin İşsizlik Fonu
katkısını Kanal İstanbulu yapmak üzere
kullanacakmış, BESi de mega projeler için kullanacakmış.
Marmara Denizini bir sülfür gölü hâline çevirecek, İstanbulu yaşanmaz
hâle getirecek mega projelerinizi alıp bir an önce İstanbuldan da,
Türkiyeden de elinizi çekmenizi istiyoruz.
Referandumdan Hayır
çıkacağını anladığınızı ve bu
vesileyle artık torba yasa değil torba madde
yaptığınızı düşünüyoruz.
Peki, bu teşviklerle ilgili olarak bu bölgede
teşvik alamayan firmalara ayrıca Bakanlar Kurulu eliyle teşvik
verebileceğinizi söylüyorsunuz. Bu demektir ki, şimdiye kadar
çıkan teşvikler geçersiz.
Değerli milletvekilleri, kamuya ait bütün
değerleri haraç mezat birilerine peşkeş çekiyorsunuz. Bir
milletvekiliniz hiç utanmadan çıkıyor pranga diyor ve pranga
dediğiniz cumhuriyet değerlerini de fütursuzca satıp
yandaşa aktarıyorsunuz. Emeklilik Fonu, İşsizlik Fonu gibi
değerleri de mega projeler adı altında aktarıyorsunuz. Her
düşüneni terörist ilan edip içeriye atıyorsunuz; ülkede
akademisyenleri, gazetecileri bırakmadınız.
Peki, biz ne yapıyoruz? Biz, emekten yana,
terörden uzak, huzurla yaşanabilir bir Türkiye için bütün bunlara ve size
hayır diyoruz. Boyun eğmeyeceğiz bu saltanat sona erecektir.
Yandaş kayırmaya, yolsuzluğa hayır diyoruz, gençlerimizin
umutsuz ve mutsuz olmasına hayır diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) - Bir başka
Türkiyenin mümkün olduğuna inanıyor ve hayır diyoruz, yüz bin
kere hayır diyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Yedekci.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunacağım.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sadece
tutanaklara girmesi açısından söyleyeceğim.
Biraz evvel hatip konuşması içerisinde
Bir an önce İstanbuldan ve Türkiyeden elinizi çekmenizi istiyoruz.
diye bir ifade kullandı. Bu talihsiz bir ifadeydi. Buna karar verecek olan,
İstanbulda da, Türkiye genelinde de milletimizdir. Milletimizden
başka da bir irade görmedik. Egemenlik kayıtsız,
şartsız milletindir. Bunun da tutuklara geçmesini istiyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan,
tutanaklara geçmesi açısından: Biraz önce milletvekilimizin ifadeleri
tamamen bir erken seçim çağrısı niteliğindedir. Daha önce
buradan ifade etmiştik: Eğer kendilerine güveniyorlarsa hodri meydan
diyoruz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Biz
duyduğumuza cevap verdik.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İstanbulda da,
Türkiyede de vatandaşın karşısına çıkalım.
(CHP sıralarından alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Çok açık ve
net: Milletin takdirine sunuyoruz.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tasarısının 1inci
maddesinde yer alan Bakanlar Kurulu bu arazi ve tesislerin acele
kamulaştırmasını kararlaştırabilir. ifadesinin
madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Fahrettin
Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde, Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde verilen önerge
hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Tasarının özü serbest bölgelerin
iyileştirilmesine yönelik olsa da 24 maddelik tasarı yürütme ve
yürürlük maddeleri dâhil 15 maddeye düşürülmüştür; bu,
tasarının gerekli titizlik gösterilerek
hazırlanmadığının açık delilidir. Tasarı,
serbest bölgelerin ülke ekonomisine katkısı ve fonksiyonlarından
ziyade bazı serbest bölgelerin faaliyetlerinin desteklenmesi ve bölgelere
verilen imtiyazların kullanılması üzerine
yoğunlaşmıştır. Bu yaklaşım, maalesef,
serbest bölgelerden beklenen faydayı sağlamayacaktır.
Tasarının söz konusu maddesi Komisyonda etraflıca
tartışılmıştır. Bu sebeple, ben ülkemizin genel
durumuna başlıklar hâlinde kısaca değindikten sonra
meseleye nereden başlanması gerektiği konusunda açıklamalarda
bulunacağım.
Değerli milletvekilleri, asgari ücrete bile razı
olan üniversite mezunu işsizler, her gün kapımızı çalan Ne
olursa olsun iş. diyenler, iş aradığı hâlde
bulamayıp umudunu yitiren yüz binlerce işsiz, hülasa tarihî rekor
kırmış işsizlik oranı ülkemizin gerçeğidir.
İşsizlik konusunda bıçağın kemiğe dayandığının
nihayet fark edilerek patronlara işe alma, işsizliği gümbür
gümbür indirme çağrısı yapılması işin
ciddiyetinin nihayet anlaşıldığını
göstermektedir. Yeterince üretmeyen ekonomi, yarınının ne
olacağını bilemeyen milyonlar, had safhaya
ulaşmış israf, kamuda taşeron işçisi olabilmek için
bile parti referansı istendiği, bu sabah itibarıyla 4.464
kişinin daha işine son verildiği, kısaca Şubat 2017
Türkiyesinin içinde bulunduğu hazin manzara budur. Tabii ki dilin
kemiği yoktur, isteyen istediği gibi değerlendirmelerde
bulunabilir. Yıllardan beri trilyonlarca kamu bütçe geliri
harcandığı, bizatihi görevi de bu olduğu hâlde Yol
yaptık, köprü yaptık, okul yaptık, uçak aldık,
bağışları artırdık. diye övünülebilir ama
acı bir gerçek var ki bugün itibarıyla dolar 3,73 TLdir, avro 3,98
TLdir, işsizlik 11,8dir. Eğitimin kalitesi yerlerde sürünmektedir.
Özel hastanelerde dar gelirlinin muayene olması âdeta ortadan
kalkmıştır. Yıllık enflasyon 9,22dir. Nüfusumuzun bir
önceki yıla göre 1 milyon 73 bin kişi, çalışma
çağındaki nüfusun bir önceki yıla göre yüzde 1,6
arttığı yeni yılda ekmek ve aş isteyen
sayısı mevcutlara ilaveten yaklaşık 320 bin kişi daha
artmıştır. Buna rağmen 2016 3üncü çeyrekte yurt içi
hasıla bir önceki yılın aynı dönemine göre hem Türk lirası
hem de dolar bazında gerilemiştir. Hane halkı tüketim
harcamaları yüzde 3,2 azalmıştır yani hane halkı
fakirleşmiştir. Aynı dönemde devletin nihai tüketim
harcamaları ise yüzde 23,8 artmıştır. Mal ve hizmet
ihracatı yüzde 9,2 azalmış, ithalat yüzde 2,4
artmıştır. Acı ama gerçek, gelinen noktada ekonomik, sosyal
olarak ciddi sıkıntılar vardır.
Değerli milletvekilleri,
başımızı elimizin arasına alıp düşünmenin
zamanı geçmektedir. Geleceğimizi, çocuklarımızın
istikbalini düşüneceksek samimiyetle, en baştan başlayarak çok
çalışmak, israfı önlemek, tasarruf yapmak zorundayız. Günü
kurtaracak tedbirlerle geçirilecek zaman yoktur. Kesinlikle iç ve dış
iş çevrelerine güven vermek lazımdır, kesinlikle bugüne kadar
yapılan yanlışlıklardan kaçınılmalıdır.
Firma elemanı olabilmek için dahi parti referansı istemenin,
ayrımcılığın bu ülkeye faydası
olmamıştır, bunun görülmesi lazımdır. Bürokraside adil
davranılmalıdır, yıllarını canla başla
çalışarak geçirmiş, dürüst, ehliyetli insanların önleri
kapatılmamalı, heyecanları yok edilmemelidir. Unvan
yükselmelerinde parti referansının, sendika referansının
yegâne tercih olması derhâl terk edilmelidir, yolsuzlukla etkin mücadele
edilmelidir.
İktidarın terörle mücadele, Suriye
konusunda geldiği nokta fevkalade önemlidir, desteğimiz tamdır.
Keşke geçmişte muhalefetin tenkitlerine kulak asılsaydı da
tahribat daha az hasarla atlatılabilseydi. Aynı
duyarlılığın yolsuzluk konusunda, işin ehline
verilmesi konusunda, adaletle hükmedilmesi konusunda gösterilmesini bekliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesinde yer alan
"ile işleticiler" ibaresinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Doğan Kubat Tahsin Tarhan Ahmet Yıldırım
İstanbul Kocaeli Muş
Halis Dalkılıç Kamil
Aydın Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
İstanbul Erzurum Hatay
Didem Engin Baki
Şimşek
İstanbul Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kanun kapsamında kazançları gelir veya
kurumlar vergisinden istisna tutulmayan işleticilerin teşviklerden
yararlanması hususu yeniden düzenlenmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde üç
ayrı önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443
sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesinde geçen büyük ölçekli veya
öncelikli ibaresinin büyük ölçekli ya da öncelikli olarak
değiştirilmesi için gereğini saygılarımızla arz
ederiz.
Muharrem Erkek Tahsin
Tarhan Erkan
Aydın
Çanakkale Kocaeli Bursa
Çetin Arık Candan Yüceer Mustafa Tuncer
Kayseri Tekirdağ Amasya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesinde yer alan
"büyük ölçekli veya öncelikli yatırımlar" ibaresinin
"büyük ölçekli ve öncelikli yatırımlar" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Aycan
İrmez Burcu
Çelik
Muş Şırnak Muş
Erol Dora Saadet
Becerekli Behçet
Yıldırım
Mardin Batman Adıyaman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tasarısının 3üncü
maddesinde geçen "kanuni seviyesine kadar" ifadesinin önüne
"tekrar" ifadesinin eklenmesini arz, teklif ederiz.
Emin
Haluk Ayhan Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Baki
Şimşek
Denizli Hatay Mersin
Deniz Depboylu Ruhi
Ersoy İsmail
Faruk Aksu
Aydın Osmaniye İstanbul
Mustafa Kalaycı Kamil Aydın
Konya Erzurum
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Kalaycı. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Görüştüğümüz 3üncü maddeyle serbest
bölgelerin gelir ve harcamalarının düzenlendiği 3218
sayılı Kanunun 7nci maddesinde değişiklik
yapılmaktadır. Bu değişiklikle bölge içi satışlarda
özel hesap ücreti tahsilatı esaslarının netleştirilmesi
öngörülmekte. Stratejik büyük ölçekli veya öncelikli yatırım olarak
belirlenen yatırımlara yönelik olarak özel hesap ücreti
oranlarının bölge, sektör, faaliyet alanı veya yatırım
türü itibarıyla Bakanlar Kurulu kararıyla indirilebilmesini ve kanun
seviyesine kadar artırılabilmesini sağlayacak düzenlemelere yer
verilmektedir. Serbest bölgelerin kurulu olduğu illere ve ülke ekonomisine
pek çok açıdan katkıları bulunmaktadır.
Konya'ya serbest bölge kurulması
yıllardır dillendirilmesine rağmen, herhangi bir adım
atılmamıştır. 2017 yılı bütçe görüşmelerinde
konuyu gündeme getirmem üzerine Ekonomi Bakanı Sayın Zeybekci,
Aydın ve Konya'da serbest bölge çalışmalarının olduğunu
ve olgunlaştığında açıklayacaklarını
söylemiştir. Konya'nın sanayi ve ihracat potansiyelinin
değerlendirilmesi ve ülke ekonomisine yapacağı katkı
dikkate alınarak Konya serbest bölgesi bir an önce kurulmalıdır.
Bugün Konya, tüm özellikleriyle Türkiye'nin
merkezidir ve her açıdan hızla gelişmesi için yüksek potansiyele
sahiptir. Arazi potansiyeli olarak da Konya, Türkiye'nin en şanslı
şehri sayılabilir. Konya, küreselleşme sürecinde dünya
ticaretini ve teknolojisini yakından takip ederek düzgün sanayi
altyapısıyla modern sanayileşmeyi yakalamıştır.
Konya, mükemmel sanayisiyle ülke ekonomisine önemli bir katma değer
sağlayan üretim merkezlerinden birisidir. Esnek üretim yapısıyla
imalat sanayisinde küresel piyasalara entegre olmaya başlayan bir
endüstriyel büyüme odağı olmaya doğru ilerlemektedir. Konya'da
yapılan ihracatın tamamına yakınının imalat
sanayisinden kaynaklı olması bu duruma en çarpıcı örnektir.
Sanayide önde gelen sektörler, otomotiv yan sanayisi, makine imalat sanayisi,
tarım makineleri, vinç imalatı, ayakkabıcılık ve
gıda sanayisidir. Otomotivde kaliteli ürünleriyle dünyada çok önemli bir
merkez hâline gelen Konya'da otomobilin her parçası üretilebilmektedir.
Yeni bir motor üretmek için yeterli altyapısı vardır. Bu
itibarla yeni bir tasarımla Türk malı ilk otomobili yapabilecek en
uygun şehir Konya'dır. Hükümetin de bu gerçeği göreceğini
ve kabul edeceğini umuyor ve bekliyoruz.
Konyada savunma sanayisi yönünden de önemli bir
potansiyel bulunmaktadır ve bu potansiyel en iyi şekilde
değerlendirilmelidir. Özellikle Beyşehir, Üzümlü ve Huğluda
yüzyılı aşan mazisi bulunan av tüfeği ve silah sanayisi
geliştirilmeli ve savunma sanayisine entegre edilmelidir. Bu çerçevede,
Silah İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Projesi uygulamaya mutlaka
konulmalıdır.
Ayrıca, Konya ekonomisinin daha büyük hamleler
yapabilmesi, dinamik gücünden ve geniş üretim potansiyelinden daha çok
yararlanılması için sanayi ve ihracatla doğrudan ilişkili
lojistik merkez, limana hızlı ulaşım, sivil
havalimanı, teknik üniversite gibi fiziki altyapı eksiklikleri
giderilmeli, mevcut yatırımlara hız verilmelidir.
Her ne hikmetse Konyanın bu kapsamdaki
projeleri on yılı aşkın süredir konuşulmasına ve
sözler verilmesine rağmen uygulamada yeterli mesafe
alınamamaktadır. Konya Kayacık Lojistik Merkezi Projesi 2008
yılında yatırım programına alınmasına
karşın hâlâ bir çivi bile çakılmamıştır.
Aynı yılda programlanan lojistik merkezlerinin bir çoğu hizmete
bile açılmıştır. Konya ekonomisi için büyük önem arz eden
Kayacık lojistik merkezi yapımına hızla
başlanmalı ve bir an önce bitirilmelidir.
Konya sanayicisinin kalifiye teknik eleman
ihtiyacını karşılayacak AR-GE, yenilikçilik ve katma
değeri yüksek ileri teknolojiler konusunda sanayiciye destek verecek örnek
bir üniversite artık zaruret olmuştur. Konyaya bir teknik üniversite
de mutlaka kurulmalıdır.
Teşekkür ediyorum, tasarının
hayırlara vesile olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kalaycı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesinde yer alan
büyük ölçekli veya öncelikli yatırımlar" ibaresinin büyük
ölçekli ve öncelikli yatırımlar" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Behçet Yıldırım (Adıyaman) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Adıyaman
Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 443 sıra sayılı Serbest Bölgeler Yasa
Tasarısının 3üncü maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Serbest Bölgeler Kanununun amacı, ihracata
yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan
yabancı yatırımları ve teknoloji girişini
hızlandırmak, işletmeleri ihracata yönlendirmek,
uluslararası ticareti geliştirmek olarak belirlenmiştir.
Yine, tasarının gerekçesinde ülke
ekonomisinin ihtiyaçları ve cari açığın azaltılması
bakımından önem arz eden uluslararası yatırımları
çekmede serbest bölgelerin bir politika aracı hâline getirilmesi
amacıyla bu tasarının hazırlandığı
belirtilmektedir. Ancak, bizim burada defaatle söylediğimiz bir şey
var ve gelinen noktada şu an yaşanan ekonomik darboğaz da bizi
doğrulamaktadır. Dört tarafı düşmanla kaplanmış
bir ülkeden bahsederek, komşularla sıfır sorundan
sıfır ilişkiye gelerek uluslararası ticareti geliştiremezsiniz.
Serbest bölgeleri cari açığı kapatmak
adına politika aracı yapmaktan bahsediyorsunuz ancak cari
açığın nedeni, yürüttüğünüz topyekûn savaş
politikalarıdır. Dışarıda gelişen her durumu iç
politikada oya devşirmeye yönelik yürüttüğünüz politikalar ülkeyi bu
hâle getirmiştir. Bu noktada da komşularıyla
barışçıl ilişkiler geliştirebilen, komşu
ülkelerle sosyal, ekonomik ilişkilerini istikrarlı ve
barışçıl bir noktada tutan ülkeler hem ihracatı hem de
işlenmek üzere ithalatı kolaylaştıracaktır.
Her önüne gelene Ey! diye bağırarak
mahalle kabadayılığına soyunmanın komşu ülkelerle
ticarette nasıl bir karşılığı olduğu
Rusya
uçağının düşürülmesinde de esnafın
yaşadığı sorunlar dikkate alınarak bir ders
alınmalıdır.
Olağanüstü hâlle yönetilen bir ülkeye, kanun
yerine ferman niteliğindeki kanun hükmünde kararnamelerle yönetilen bir
ülkeye uluslararası yatırımcıyı çekemezsiniz.
Yargının bağımsız olmadığı bir ülkeye
yatırımcıyı çekemezsiniz. Demokratik standartları
gelişmemiş, şeffaf ve denetlenebilir yönetim ilkelerinin
oturmadığı ve savaş ekonomisinin hüküm sürdüğü bir
ülkeye uluslararası yatırımcıyı çekemezsiniz.
Serbest bölgeler kuruyorsunuz, işleyişini
hızlandırmaya çalışıyorsunuz, ha bire teşviklerle
çalışır hâle getirmeye, işlemleri hızlandırmaya
çalışıyorsunuz ancak serbest piyasanın kurallarına
bile uymuyorsunuz.
Türkiye içe kapanan evrensel piyasa
kurallarının sadece ekonomik göstergeleriyle yürümez. Serbest
piyasanın bile asgari demokratik altyapısı ve
sınırları vardır. İhalelerin nasıl ve kime
verildiği, mülkiyet hakkına saygı duyulup
duyulmadığı, bağımsız yargının olup
olmadığı hususlarını es geçerseniz, Ben serbest
bölgelerin işleyişini hızlandırarak, teşvik ederek
büyüyeceğim. derseniz, Cari açığı kapatacağım.
derseniz yanılırsınız.
Bu nedenle hem ülkenin içinde huzuru ve
barışçıl bir ortamı yaratamayan hem de dışarıda
iyice savaş politikalarına sarılmaya çalışan bir
anlayışın, bir politikanın serbest bölge politikaları
için palyatif çözüm arayışlarıyla bir yere varılacağı
kanısında değilim.
Bu Meclis teşvik üzerine teşvik diyor,
her gün şu alanın, bu alanın teşvik edilmesi gibi düzenleme
getiriyor ama maalesef bu darboğazdan kurtulamıyoruz. Bu
darboğazı sadece sanıldığı gibi bu tür
düzenlemelerle yapmak değil, iş dünyası, sermaye için bile
önemli olan özgürlüklerdir, fırsat eşitliğidir. Bu özgürlükleri,
fırsat eşitliğini güvenceye alan da demokratik temayül ve temel
hukuk güvencesidir.
Temel hukuk güvencesinin olmadığı
hiçbir ülke güvenli liman olarak addedilemez ve sermaye oraya yerleşmez.
Bu nedenle ciddi politika değişikliğine gitmeden düze
çıkmamız mümkün değildir. Bizi bu darboğazdan, bu
sıkışmışlıktan kurtaracak olan öyle
sanıldığı gibi istikrarlı hükûmetler değil, bu
tasarı gibi palyatif çözüm arayışları değil;
istikrarlı barış politikalarıdır, gerçek
barış politikalarıdır.
Savaşın maliyeti hem can kaybı hem
mal kaybı olarak çok ağırdır. Savaş hem insanı
öldürür hem ekonomiyi; barışın ise hiçbir maliyeti yoktur hem
insanı yaşatır hem ekonomiyi büyütür.
Serbest Bölgeler Kanununda
yapacağınız değişiklikle yaratmayı
düşündüğünüz ekonomik girdinin 10 katını tek bir kelimede,
hem ekonomide hem sosyal yaşamda domino etkisi yapacak tek bir kelimede
vardır; bu kelime barıştır. Barışın yolu
da iç barıştan geçer, Kürt sorununu çözmekten geçer.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443
sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesinde geçen büyük ölçekli veya
öncelikli ibaresinin büyük ölçekli ya da öncelikli olarak değiştirilmesi
için gereğini saygılarımızla arz ederiz.
Mustafa Tuncer (Amasya) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Amasya Milletvekili
Sayın Mustafa Tuncer. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA TUNCER (Amasya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
7 Şubat 1990 tarihinde Kayadüzündeki Yeni
Çeltek Kömür İşletmesinde grizu patlaması meydana gelmiş,
patlama sonucu 68 maden işçisi insanımız, canımız
maden şehidi olmuştur. Aradan yirmi yedi yıl geçmiş
olmasına rağmen şehit madencilerimiz, Kayadüzü kasabası
halkı tarafından acıyla anılmaya devam edilmektedir. Tüm
maden şehitlerimize Allahtan rahmet diliyor, aziz anıları
önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının
serbest bölgeler üzerinde yatırımcıya, üreticiye
kolaylıklar sağlayan düzenlemelerine ilke düzeyinde
katılıyor ve serbest bölgeler üzerindeki çalışmaların
gecikmiş bir kanun tasarısı olduğunu savunuyoruz. Bununla
birlikte, kanun tasarısının sektör içinde çift başlılık
yaratabilecek maddelerine kısmen karşı duruşumuzu ise koruyoruz.
Türkiye ekonomisi kötü yönetilmektedir. İçinde
bulunduğumuz ortam, adı resmen konmamış bir ekonomik kriz,
adı çoktan konmuş bir devlet krizidir. Eşikteki büyük reel
sektör krizi ne 1994, 2001 krizine ne de 2008 küresel finans krizine
benzemektedir. İşsizlik verileri, ihracat ve turizm rakamları,
büyüme dinamikleri, Türk lirasındaki değer yitimi, gündelik ticaretin
yaşadığı sancılar, özel sektör borçluluğu, Avrupa
Birliğiyle yaşanan sorunlar, dış politikanın
geldiği aşama, krizin sorumlusu olan Hükûmete çok ciddi sinyaller
vermektedir. 2016nın başında ödememiz gereken toplam borcun
Türk lirası değeri 493 milyar TL iken, Türk lirasının
değer kaybıyla bugün ödememiz gereken borcun değeri 570 milyar TLye
ulaşmıştır.
Bugün ülkemizde yaşanan krizin, yaşanan
korku ve endişe yüklü ortamın temeli küresel değildir,
Türkiye'nin kendi iç dinamiklerinin durağan hâle getirilmesinden ve
AKPnin başkanlık inadından kaynaklanmaktadır. Ülkemizi
terör ve güvenlik zafiyeti ile askerî darbelerle karşı
karşıya bırakan, diplomatik yalnızlığa
düşüren, bir dönem birlikte yol aldığı, devleti el
birliğiyle uçuruma sürüklediği örgütlere bugün terörist diyen
siyasi iktidar, dış ticareti ve yatırımları azaltan,
dövizi ve ham madde maliyetlerini yükselten, ekonomik istikrarsızlığın
ve millî güvenlik krizinin ana aktörü olmuştur. (CHP
sıralarından alkışlar)
Siyasi iktidar, üreticinin, işçinin,
esnafın, KOBİlerin, turizmcinin, sanayicinin,
yatırımcının, serbest bölge işveren ve
çalışanlarının temel yapısal reformları
beklediği bir dönemde başkanlık inadı uğruna ve OHAL
şartlarında ülkemizi adı konmamış derin bir ekonomik
krize sürüklemektedir.
Değerli milletvekilleri, başkanlık ve
tek adamlık sevdasını birinci, topluma ve toplumun dinamiklerini
ise ikinci plana bıraktınız. Ekim ayı başlarında
Sayın Başbakan Binali Yıldırım Çiftçiye mazotu
yarı fiyatına vereceğiz. diye açıklama yaptı. Bu
doğru karar ve açıklama çiftçiler tarafından sevinçle karşılandı.
Mazot yarı fiyatına verilecek. dendiğinde mazotun litresi 4
liraydı, aradan dört ay geçti, mazotun litresi çiftçiye yarı
fiyatına verilmediği gibi, maalesef, litresi 4 liradan 4,70
kuruşa çıkmış oldu.
Başka neler yaptınız? Çiftçiler için
zaruri ihtiyaç ve bir üretim aracı olan traktörlerin katma değer
vergisini yüzde 1e düşürüp ÖTVsini kaldırmanız gerekirken siz,
lüks kullanım aracı olan yat ve kotrada KDVyi yüzde 1e düşürüp
ÖTVyi kaldırdınız. Yine zenginlere hizmet ettiniz.
ABDULLAH ÖZTÜRK (Kırıkkale) Traktörde
ÖTV yok, sadece yüzde 8 KDV var.
MUSTAFA TUNCER (Devamla) - Türkiye'nin en verimli ve
en büyük ovalarına sahip olan seçim bölgem Amasyamızın
çiftçileri tarlalarını yat ve kotralarla mı ekip biçsinler?
Değerli milletvekilleri, tek adamlık ve
başkanlık hevesiyle ekonomiye büyük zararlar veriyorsunuz. Böyle bir
tartışma gündemde yokken, 1 tonu 1.340 lira olan DAP gübresinin
fiyatı başkanlık tartışması sonrasında 1.450
liraya çıkmıştır. Yine, tonu 800 lira olan 26lık
nitrat gübre 900 liraya, 1.100 lira olan üre gübre 1.200 liraya, 50
kilogramlık torbası 37 lira olan yem 45 liraya, torbası 70 lira
olan un 80 liraya çıkmıştır. Buna karşılık,
yedi-sekiz ay üretimi süren ve kilogramı 35-40 kuruşa mal olan kuru
soğanın satış fiyatı ise sadece 20 kuruştur,
doğru dürüst alanı da yoktur. Böyle devam ederse, üretilen
soğanlar yine dere kenarlarına dökülecektir.
Unutulmamalı ki güçlü Türkiye hayali güçlü
tarım ve güçlü çiftçiyle sağlanabilecektir diyorum, hepinize
hayırlı akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz sayın
Tuncer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
4üncü madde üzerinde üç ayrı önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesinde geçen makine ve ekipmanın
ibaresinin makine ile ekipmanın olarak değiştirilmesi için
gereğini saygılarımızla arz ederiz.
Muharrem Erkek Tahsin Tarhan Erkan
Aydın
Çanakkale Kocaeli Bursa
Çetin Arık Candan Yüceer Ömer
Fethi Gürer
Kayseri Tekirdağ Niğde
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443
sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tasarısının
4üncü maddesinde geçen Bakanlığınca ifadesinin
Bakanlığı tarafından şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Baki Şimşek
Denizli Hatay Mersin
Ruhi Ersoy Deniz Depboylu İsmail Faruk Aksu
Osmaniye Aydın İstanbul
Kamil
Aydın
Erzurum
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinde yer alan
ve benzeri özellik arz eden durumlarda ibaresinin durumunda şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Aycan İrmez Burcu Çelik
Muş Şırnak Muş
Saadet Becerekli Erol
Dora
Batman Mardin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKÇİ
(Denizli) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Şırnak
Milletvekili Sayın Arcan İrmez. (HDP sıralarından
alkışlar)
AYCAN İRMEZ (Şırnak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 443 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şu an görüşülmekte olan kanun
tasarısının genel gerekçesi olarak Hükûmet bizlere şunu
söylemektedir: Serbest bölgelerin mevcut işleyiş problemlerinin
bertaraf edilmesi, ülkemizin lojistik potansiyeline katkı sağlayacak
biçimde serbest bölgelerde verilebilecek lojistik ve benzeri hizmet sunumunun
kolaylaştırılması, ülke ekonomisinin ihtiyaçları ve
cari açığın azaltılması bakımından önem arz
eden uluslararası yatırımları çekmede serbest bölgeleri bir
politika aracı hâline getirmek.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmetinin
iktidara geldiği günden bu yana, aynı zamanda, hakikati ters yüz
etmek gibi bir görevi olduğunu daha önce defalarca söyledik. Kanun
tasarısında belirtilen gerekçe için tasarıda yapılan
düzenlemelerin neredeyse hiçbiri kapsamlı ve kalıcı düzenlemeler
değildir. Emekten yana değil, işletmeciden yana olan bu
tasarıyla Bakanlar Kurulu iş dünyasına, emek düşmanlığı
yaparak nefes aldırmaya çalışmaktadır.
AKP Hükûmetinin birçok alanda rant
kapısına dönüştürdüğü ve aslında sadece savaş
koşullarında uygulamaya konulması öngörülen acele
kamulaştırma yetkisi serbest bölgeler için sunulmaktadır. Bundan
önce baraj, maden, turizm, doğal gaz ve kentsel rant alanlarında
karşımıza çıkan acele kamulaştırma ilkesi
şimdi de sanayi alanında karşımıza
çıkmaktadır. Hukukun bizatihi kendisini bir sorun olarak gören bu
anlayış, tabiri caizse bu işlerle başını ağrıtmak
istememektedir. Yatırımcılara sağlanan teşvikin bir
torba kanunla işletmecileri de kapsaması, kısa vadede dahi
sorunlara bir çözüm olamayacağı gibi ekonomik bir rahatlama da
sağlamayacaktır.
Değerli milletvekilleri, acele
kamulaştırma yetkisinin nasıl hoyratça
kullanıldığını, aslında, biz Kürt kentlerinde
sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği sırada ya
da sonrasında ilan edilmeleri esnasında gördük. Tank ve toplarla
yıkıldıktan sonra geriye kalan binaların da iş
makineleriyle dümdüz edildiği Şırnak, Sur, Nusaybin ve Cizre
gibi yerlerde gördük, görmeye devam ediyoruz.
Ben Şırnak milletvekiliyim ve benim kentim
maalesef şu anda ortada yok değerli arkadaşlar. Şırnak,
kelimenin tam anlamıyla haritadan silinmiş durumda. Seçilmiş
olduğum kente her gittiğimde dümdüz edilmiş bir kent, AKP
Hükûmetine yamanmış ve bu durumdan rant devşirmeye çalışan
müteahhitler görüyorum. Ben seçilmiş olduğum kente gittiğimde
çadırlarda yaşamak zorunda bırakılan, bu yetmiyormuş
gibi çadırları başlarına yıkılan insanlar fakat
her şeye rağmen inatla yaşama tutunmaya çalışan
insanları görüyorum.
Şırnak talan edilmiş durumda. Burada
serbest bölgelerden söz ediyoruz ama Şırnakta esnaf kan
ağlıyor. Neredeyse her gün yaşanan gözaltı ve
operasyonların, hukuksuz, haksız uygulamaların yanı
sıra, ekonomik yaşam büyük bir darbe almış durumdadır.
Şırnak halkının evlerinin ve iş yerlerinin
yıkılması yetmiyormuş gibi, evlerinden ve iş
yerlerinden geri kalan moloz yığınlarına dahi
ulaşmalarına veya sahip çıkmalarına izin verilmedi.
Yasaklar esnasında, ilk seksen günde tank ve top
atışlarıyla yıkılan şehir, sonraki günlerde ise
iş makineleriyle yıkılmış ve yurttaşların
evlerinden geri kalan moloz yığınları da Hükûmetin
etrafında kümelenmiş olan bir grup çıkar çevresine
peşkeş çekilmiştir.
Devlet, üzerine düşen sorumluluktan
kaynaklı görevini yerine getirmediği gibi, halkın tahrip olan
evine, eşyasına tazminat dahi henüz ödemedi. Ganimet ihaleleri
yoluyla da bir kesimi zaten zenginleştiriyor. Bedava arsa almış,
ödemesi gereken tazminatı ödememiş, üstüne üstlük, bir de
yığınla hurda demir, değerli eşyayı
almış oluyor.
En iyimser tahminler, Şırnakın
önümüzdeki ilk on yıl boyunca kendine gelemeyeceği yönündedir.
Şırnakta sokağa çıkma yasağı adı
altında uygulanan yaşam alanlarının ve kent yıkımının
üzerinden uzun bir zaman geçmiş olmasına karşın yasaklar
esnasında Şırnakta meydana gelen yıkımlar ve maddi
zararların boyutuna dair hâlâ oluşturulmuş bir bilanço raporu
maalesef yoktur.
Değerli arkadaşlar, sokağa çıkma
yasaklarının kaldırılmasının hemen ardından
Şırnak Valiliği ve İçişleri
Bakanlığınca zarar tespit çalışmaları neticesinde
evleri ve iş yerleri zarar gören yurttaşlara en kısa zamanda
ekonomik destek sağlanacağı vaadinde bulunulmuştu fakat
Şırnaklı yurttaşların ve esnafın derdine derman
olacak hiçbir maddi destek sunulmuş değildir. Daha vahimi ise
Şırnaklıların en temel hakkı olan ve bu maddi
desteğin önümüzdeki günlerde yapılması planlanan referandum
için, halkın Evet oyu vermesi için siyasi bir şantaj aracına
dönüştürülmüş olmasıdır. Ya Evet dersiniz ya da size ev,
dükkân yok. şantajıyla Şırnak halkı esir alınmaya
çalışılmakta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Önergelerde ek süre verilmiyor
Sayın İrmez.
AYCAN İRMEZ (Devamla) Tutanağa geçmesi
kaydıyla
BAŞKAN Ancak kadın milletvekili
olduğunuz için size pozitif ayrımcılık yapıyorum, ayrıca
Şırnak Vekilisiniz, lütfen tamamlayın.
Buyurun.
AYCAN İRMEZ (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İnsanlık onur ve haysiyetinin hiçe
sayıldığı bir yöntemle barınma hakkının
referandum için bir şantaj aracına çevrilmesi girişimiyle
karşı karşıya bırakılmış olan
Şırnak halkı, Hükûmetin bu vicdansız tavrına gerekli
cevabı da verecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
İrmez.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, zabıtlara geçmesi için söylüyorum: Az evvelki hatibin
konuşmalarını reddettiğimizi, asılsız, mesnetsiz
iddialar olduğunu, asıl bilinenleri ters düz etmekte son derece
maharetli olduğunu belirtmek istiyorum. Bütün iddiaları reddediyoruz.
Bu söylediklerinin gerçekle hiçbir ilgisi yoktur.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) Şimdi, aslında
açıktan direkt sataşmada bulundu. Ancak, bir kişinin neyin
mesnetsiz olduğunu somut ifade etmesi lazım. Hiçbir hatibin, şu
Parlamentodaki hiçbir hatibin hiçbir konuşması kökten reddedilemez.
Bu ancak sayın mevkidaşıma yakışır, böyle bir
üslup ancak ona yakışır. Diyebilir ki: Şu sözüne, şu
örneğine, şu yaklaşımına katılmıyorum. Bir
konuşmanın neye
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Hepsi öyle,
hepsi öyle, bütünüyle öyle, bütün konuşması öyle.
AHMET YILDIRIM (Muş) O zaman ben de
kalkıp sizin topunuzu mu reddedeyim yani.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Baştan
öyleydi, baştan sona öyleydi.
AHMET YILDIRIM (Muş) Böyle bir üslup olabilir
mi? İade ediyorum sizin üslubunuzu size.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sen
istediğin kadar iade et, baştan sona öyleydi.
AHMET YILDIRIM (Muş) Neden
rahatsızsanız çıkın söyleyin, varsa
müktesebatınız konuşun.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Söylerim, bir
sonraki konuşmasında söylerim, merak etme.
AHMET YILDIRIM (Muş) Konuşun o zaman.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Konuşurum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Somut bir şey
söyleyin, cevabını alın bizden.
FATMA BENLİ (İstanbul) Ne
konuşacağına siz mi karar vereceksiniz?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Baştan sona
yalan söylüyor.
AHMET YILDIRIM (Muş) Yalancı sizsiniz!
Ayıp ya! Hemcinsinizi nasıl şey yaparsınız ya!
AYCAN İRMEZ (Şırnak)
Aynısını size iade ediyorlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O zaman bir karar yeter
sayısı isteyelim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Efendim
sunduk, oyladık.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray)
Oyladınız efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter sayısı
talep ediyorum efendim.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray)
Oyladınız, oylamayı yaptınız.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
AHMET YILDIRIM (Muş) Yok, yok bundan
sonrasında görürüz biz, daha çok önerge var. Ayıp ya, bir kadın
bir kadına böyle konuşur mu ya.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ya
sıkışınca kadın deyip durma, milletvekili,
milletvekilidir. Sen önce kendi üslubuna bak ya.
AHMET YILDIRIM (Muş) Bırak Allah
aşkına ya, sizin kadınlığınız da
kalmamış ki. Gidin Gülen efendinin önünde
başınızı kapatın, eğilin siz.
FATMA BENLİ (İstanbul) Çok çirkin
konuşuyorsunuz ama. Çok ayıp ama, size yakışıyor mu?
AHMET YILDIRIM (Muş) Gidin
hocanızın önüne, eğilin.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ya git sen ya.
Sıkışınca belli oluyor, bunu söyleyince başın
göğe eriyor.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443
sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tasarısının
4üncü maddesinde geçen Bakanlığınca ifadesinin
Bakanlığı tarafından şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI LÜTFİ
ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu.
MEHMET NECMETTİN
AHRAZOĞLU (Hatay) Çekiyoruz efendim.
BAŞKAN Çekiyorsunuz
önergeyi.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesinde geçen makine ve ekipmanın
ibaresinin makine ile ekipmanın olarak değiştirilmesi için
gereğini saygılarımızla arz ederiz.
Ömer Fethi Gürer (Niğde) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Niğde
Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Serbest Bölgeler Kanunu madde 4
üzerinde grubumuz adına görüşlerimi açıklayacağım.
Serbest bölgeler 1985-1987 aralığında
Türkiye gündemine geldiğinde bayağı ilgi yaratmış,
Türkiye'nin bir kurtuluşu gibi değerlendirilmişti. Aslında
doğru bir uygulama, yapılması gereken bir çalışma ama
uzun yıllar gereken önem o bölgelere verilmediği için de istenilen
gelişme sağlanamadı.
Madde 4de hurda ve atıklarla ilgili bir
düzenleme yapılmış. Bu anlamda Ekonomi Bakanlığı
ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığının müşterek
çalışmaları amaçlanıyor. Bir konuyu burada anımsatmak
istiyorum öncelikle. Bu çalışmada, Makine Kimya, Türkiyedeki
hurdaların alınmasını, kamu hurdalarının
alınmasını sağlayan KİT şu anda Varlık
Fonuna devredilenlerin içinde olmadığına göre, buradaki
hurdaların Makine Kimya eliyle değerlendirilmesinin doğru
olacağını düşünüyorum. Bunu da burada önermiş
olalım. Atıklar konusunda da dikkatli olunması gerektiğini
düşünüyorum çünkü atık ve çevreyle ilgili de hassas olmamız
gerekiyor.
Ben, serbest bölgeden sahipsiz bölgeye bir
geçiş yapmak istiyorum çünkü bizim Niğde biraz sahipsiz bir bölge.
(CHP sıralarından alkışlar) Seçimler dönemlerinde
Niğdeye gelen bakanlarımız artar, bürokratlarımız
artar, verilen sözler artar. Ulaştırma Bakanımız geçtiğimiz
günlerde yine bölgedeymiş, Aksarayda diyor ki: Niğde ile Aksaraya
ortak havaalanı yapacaktık, ondan vazgeçtik; Niğdeye ayrı
havaalanı yapacağız, Aksaraya ayrı havaalanı
yapacağız.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Ne güzel.
ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) Şimdi, on
dört yıldır her seçim döneminde geliniyor, havaalanı yapılıyor!
Tarih verin. diyorlar, bakan diyor ki: Tarih veremem ama yapılacak. E,
onu biz de biliyoruz, günün birinde yapılacak, o da CHP iktidarına
nasip olacak. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için gelip
söz verme yerine ya yapsınlar ya söylemesinler.
2016 Temmuz ayında, burada, Niğdenin
çevre felaketi Akkaya Barajıyla ilgili Meclis
araştırmasını getirmiştik. 100 bin insan risk
altında. Kanser riski altında olan bu insanlar için Meclis
araştırmasını şunun için istemiştik: Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarları döneminde Akkaya Barajıyla ilgili
çalışmalar yapılıyor, yapılıyor,
yapılıyor, bu çevre kirliliği bu bölgede yok edilemiyor. Temmuz
ayında -yine bakanlar ilgileniyor- Orman ve Su İşleri
Bakanımızla görüştük, İlgileniyorum. dedi; Çevre ve
Şehircilik Bakanıyla görüştük, İlgileniyoruz. dediler,
daha doğrusu yazılı soru önergelerimize yanıt verdiler ama
şimdi, geçtiğimiz günlerde Bor ilçemizi köpükler sardı. Akkaya
coştu, karın üzerinde köpüklü bir bölgeye dönüştü. Kent bu
köpüklerin nereden geldiğini bildiği için Hâlimiz ne olacak? dedi.
Yine bakanlarla toplantı yapılmış, Çözülecek. diyorlar.
Böyle giderse Bor ilçesinde yaşayan insanların hepsinin yaşam
riski var. Bu konuda Hükûmet acil davranmalı ve Akkaya Barajıyla
ilgili gerekli çalışmaları bir an önce yapmalı diyorum.
Ayrıca, Kalkınma Bakanımız
burada olduğu için kendisini de bulmuşken hemen söyleyelim:
Ulukışla ilçemize de geçtiğimiz aylarda Orman ve Su
İşleri Bakanımız Veysel Bey gitti, İçme suyu
sorununuzu çözeceğiz. dedi ama tabii, Kalkınma Bakanından proje
geldi, çalışma geldi; baktı, bu rakam büyük gibi geldi.
Şimdi, yazılı sordum, Ulukışla ilçesinin içme suyuyla
ilgili çalışma, o Bakanlıkta yürüyor. diyor. Aslında, o
Bakanlık, bunun olmasını istedi, Kalkınma
Bakanlığı para vermediği için, bütçeye ödenek
koymadığı için ne yazık ki Ulukışla ilçemizin
içme suyu sorunu da ortada kaldı.
Bir de Ulukışla ilçemizde hastane
yapıldı 2014te, hastane beş yüz elli gün sonra
açılacaktı, bir türlü açılamadı. Şimdi, referandum
ağzı, hatırlatalım da bu hastaneyi bir an önce
açsınlar.
Bir de bizim bir tıp fakültemiz var. 2015
yılında, YÖK, tıp fakültesinin kurulmasına karar verdi. Her
seçim döneminde fakülteyle ilgili bir çalışma yürüyor. Şimdi,
bir öğretim üyesi göreve başlamıştı, bugün de
baktım, tabelamız asılmış, Sağlık
Bakanlığı Niğde Kamu Hastaneleri Birliği Ömer
Halisdemir Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
tabelası asılmış. Üniversite yok, öğrenci yok,
profesörü yok, bununla ilgili çalışma yapacak kadro yok ama
tabelamız gelmiş! Umarım ve dilerim ki bu dönemden sonra da
tıp fakültesi, tabelalardan kurtarılıp öğretim üyeleriyle
bölgede faaliyete geçer çünkü Niğdenin hastalarını biz
Kayseriye, Ankaraya taşımaktan yorulmuyoruz, gururla o işi
yapıyoruz ama kendi bölgemizde bunların yürümesini istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) Çiftçilerimizin
de, esnaflarımızın da sorunları var. Süremiz bitti ama
söyleyelim, yatlara yaptığınız indirimi çiftçimiz,
traktöründeki mazotu için de istiyor.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gürer.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan,
karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.34
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.51
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
443 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi 4üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde üç ayrı önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tasarısının 5inci
maddesinde geçen "yönetmelikle" ifadesinin "yönetmelik hükümleri
ile" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin
Haluk Ayhan Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu Baki
Şimşek
Denizli Hatay Mersin
İsmail
Faruk Aksu Deniz
Depboylu Ruhi
Ersoy
İstanbul Aydın Osmaniye
Kamil
Aydın Arzu
Erdem Mehmet
Parsak
Erzurum İstanbul
Afyonkarahisar
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 5inci maddesinde yer alan
"sözleşme süresi Ekonomi Bakanlığınca belirlenen
süreler itibarıyla uzatılabilir" ibaresinin "sözleşme
süresi Ekonomi Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu
kararı ile belirlenen süreler itibarıyla uzatılabilir"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Aycan
İrmez Saadet
Becerekli
Muş Şırnak Batman
Erol Dora Burcu
Çelik Mahmut
Celadet Gaydalı
Mardin Muş
Bitlis
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5inci maddesiyle 3218 sayılı Kanuna
eklenen Ek Madde 1in birinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için
gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Muharrem Erkek Tahsin
Tarhan Erkan
Aydın
Çanakkale Kocaeli Bursa
Çetin Arık Candan Yüceer Haydar Akar
Kayseri Tekirdağ Kocaeli
1 -İşletme sözleşmesinin sona
ermesinden önce, işletici tarafından işletme sözleşmesinde
belirlenen taahhütlerin yerine getirilmiş olması ve Ekonomi
Bakanlığının geleceğe yönelik yatırım
taleplerinin kabul edilmesi halinde; 7 nci maddenin birinci
fıkrasının (c) bendi kapsamındaki gelirlerin
artırılması veya Ekonomi Bakanlığının mali
yükümlülüklerinin azaltılması bakımından mevcut
sözleşmelerdeki hükümler yeniden düzenlenmek suretiyle, sözleşme
süresi Ekonomi Bakanlığının teklifi, Bakanlar Kurulu
kararı ile uzatılabilir.
BAŞKAN Komisyon son okunan önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili
Sayın Haydar Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; serbest bölgeler hakkında bir kanun teklifi
üzerine konuşuyoruz, görüşmeler yapıyoruz ama önce Ekonomi
Bakanı, şimdi de Kalkınma Bakanı bakan sırasında,
Komisyon sırasında oturuyor. Bugün bir karne düzenlense bakanlar hakkında,
sınıfta kalacak, geçersiz not alacak 2 tane bakanlık; bir
Ekonomi Bakanlığı, bir de Kalkınma
Bakanlığı. Türkiye, ne kalkınabiliyor
iktidarlarınız döneminde ne de ekonomik olarak düzlüğe
çıkabiliyor. 2002den bu yana baktığınızda, hem döviz
kurlarına baktığınızda hem de büyüme
hızlarına baktığınızda hem de insanların
borçlanmasına, devletin borçlanmasına
baktığınızda ekonominin çöktüğünü görüyorsunuz. Yine,
Kalkınma Bakanlığına baktığınızda da
Kalkınma Bakanlığının bir adım daha ileriye
götürülemediğini, zamanım yeterse vereceğim örneklerden çok
rahatlıkla görebileceksiniz.
Sayın Bakan, buraya çeşitli teklifler
geliyor, tasarılar geliyor. Teklifler de genellikle böyle parça parça
teklifler şeklinde geliyor. Bu parça parça teklifleri, işte
Kalkınma Bakanı getiriyor, Ekonomi Bakanı getiriyor, Maliye
Bakanı getiriyor
Maliye Bakanı övünerek şunu söylüyor: 5 nüsha
olan damga pulunu eksilttik, her birini almayacağız, Türkiyede
yatırım patlaması olacak. diyor. İşte, Kalkınma
Bakanı geliyor veya Ekonomi Bakanı geliyor Serbest bölgelere
birtakım imtiyazlar daha verirsek inanın Türkiyede bir
yatırım patlaması olacak. diyor. Maliye Bakanı yine
farklı şeyler söylüyor, elde avuçta olanı da tüketmeye devam ediyoruz
bu arada.
Üretim yapmayan bir ülkenin kalkınması
mümkün değil, üretim yapmayan bir ülkenin kalkınması mümkün
değil. Üretim deyince de sadece serbest bölgelere bir imtiyaz
sağlanarak üretimi sağlayamazsınız. Üretimi, ham maddeden
ürettiğiniz ürüne kadar, arada kullandığınız yarı
mamule kadar, lojistiğinden beyaz yakalısına, mavi
yakalısına kadar, kullandığınız embedded
teknolojilere kadar bir bütün olarak düşünmek zorundasınız. Siz
böyle yapmıyorsunuz ki, siz her biri için ayrı ayrı imtiyazlar
getiriyorsunuz, bu imtiyazlarla ülkenin kalkınacağını düşünüyorsunuz,
mümkün değil.
Üretim deyince, on beş yıllık
iktidarınız döneminde yapmış olduğunuz bir üretim
tesisi söyleyebilir misiniz? Eskiden biz burada eleştiri yapınca
Devlet üretim mi yapar canım? derdiniz. Şimdi, gidiyorsunuz
Güneydoğuda, Doğu Anadoluda 23 ilde fabrika kuracağız,
bu fabrikaları daha sonra oradaki iş adamlarına vereceğiz.
diyorsunuz. On beş yıldır söylediğimiz söze bugün
gelmiş bulunuyorsunuz.
Evet, üretim yapmadınız ama ülkeyi öyle
hâle getirdiniz ki ülkeyi tüketim ekonomisiyle yürütebileceğinizi
düşündünüz, inşaat sektörüne yaptığınız
yatırımla bu ülkenin ekonomik olarak kalkınabileceğini
düşündünüz, tüketimden aldığınız dolaylı
vergilerle bu ülkeyi refaha ulaştıracağınızı
düşündünüz; olmaz, olmadı, dünyanın hiçbir ülkesinde olmadı
ve olmuyor da.
Bakın, size bir şey söyleyeyim, belki
hatırlamıyorsunuz, belki unuttunuz, 2002den bu yana üretim tesisi
diye adlandırdığımız cumhuriyetin değerleri, hani
diyorsunuz ya Bir dikili ağacınız yok, bir çiviniz yok. diye,
bir sayayım bakalım, hangisi size ait. Ünye Çimento size mi ait, siz
mi yaptınız, sattınız bunu? Trakya Cam, Anadolu Cam, Soda
Sanayii, ERDEMİR, İSDEMİR, ÇELBOR, TAKSAN, Oymapınar
Barajı -belki de birçoğunu hatırlamıyorsunuz şimdi-
Seydişehir Alüminyum, Gemlik Gübre Sanayii, Samsun Gübre Sanayii,
İstanbul Gübre Sanayii, Kütahya Gübre Sanayii, Adana Sigara
Fabrikası, Tokat Sigara Fabrikası, Bitlis Sigara Fabrikası,
İstanbul, Malatya, Samsun Sigara Fabrikaları, Sümerbanka ait tüm taşınmazlar,
Şeker Fabrikaları, PETKİM, TÜPRAŞ, akarsu santralleri,
termik santraller, elektrik dağıtım şirketleri, bankalar,
Etibanka ait tesisler, SEKA, limanlar, TÜRK TELEKOM, araç muayene istasyonu ve
binlerce taşınmazı sattınız. Bu saydıklarımız
içerisinde on beş yılda yaptığınız bir eser var
mı?
Kalkmışsınız, Cibutide serbest
bölge kuracaksınız. Size bir şey söyleyeyim mi ben? Türkiyedeki
18 serbest bölgenin ihracattaki payı sadece yüzde 10. Benim Gebze bölgem,
Türkiye ihracatının yüzde 4,5unu yapıyor, şurada
getirdiğiniz imtiyazların hiçbirine sahip değil. Onu o organize
sanayi bölgesinde kendi emekleriyle kuran sanayici, sizin burada
sağladığınız imtiyazların bir tanesine sahip
değil. KDV almayacaksınız, ÖTV almayacaksınız, acele
kamulaştırma yapacaksınız ve birçok imtiyazı
sağlayacaksınız. Neymiş? Serbest bölgeyle yatırım
yapılacakmış! Bir ülkede yatırım yapılabilmesi
için önce o ülkenin güvenli olması lazım, önce mülkiyet
hakkının olması lazım. Var mı Türkiyede bunların
hiçbiri? Yok değil mi maalesef? Olmaz Sayın Bakan, olmaz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 5inci maddesinde yer alan
"sözleşme süresi Ekonomi Bakanlığınca belirlenen
süreler itibarıyla uzatılabilir" ibaresinin "sözleşme
süresi Ekonomi Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu
kararı ile belirlenen süreler itibarıyla uzatılabilir"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım (Muş)
ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili
Sayın Mahmut Celadet Gaydalı konuşacak. (HDP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına,
görüşülmekte olan 443 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5inci maddesi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Serbest Bölgeler
Kanunu Tasarısı, geneli itibarıyla incelendiğinde, ülke
ekonomisinin ihtiyaçları ve cari açığın
azaltılması amacıyla uluslararası yatırımları
çekmek hedeflenmektedir. Serbest bölgeler hakkında yapılmış
birçok araştırma, var olan dünya örnekleri üzerinde
küreselleşmenin etkisiyle gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerde ticari büyüme anlamında bu yöntemin doğru olduğunu
göstermektedir.
Tabii, bu konunun tüm boyutlarının iyi bir
biçimde değerlendirilmesi, özellikle uzun vadede
kazanımlarının iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Tasarıda
her ne kadar yüzde 25 yabancı, yüzde 75 yerli firmaların
bulunacağı ifade edilse de, serbest bölgelerde özellikle
gelişmekte olan ülkeler adına elde edilen ticari başarı
daha fazla serbest bölgelerin kurulmasına neden olmakta, bu da beraberinde
yerli veya yabancı şirketlerden ziyade çok uluslu şirketlerin
faaliyet göstermelerinin önünü açmaktadır. Bu da, şüphesiz,
kapitalist sistemin daha da güçlenmesine, emeğin ve insanın ucuz
iş gücü olarak sömürülmesine neden olmaktadır.
Komisyonda istihdam sağlayacağı
yönünde bazı bilgiler verilmiştir. Doğrudur, belli ölçülerde bir
istihdam artışından söz etmek mümkündür. Fakat istihdamdan
bahsedeceksek, iş ve işçi güvenliğinden de bahsetmemiz
gerekmektedir. Ekonomi Bakanlığının serbest bölgeler
istihdam verilerine bakıldığı zaman, istihdam
açısından bölgesel farklılıklar görülmektedir. Serbest
bölgelerde 2014-2015 döneminde yaklaşık olarak Mersin bölgesinde
yüzde 6, Kocaeli bölgesinde yüzde 13, İzmir bölgesinde yüzde 17, Adana
Yumurtalık bölgesinde yüzde 61, Denizli bölgesinde yüzde 32
oranlarında istihdam düşüşü yaşanmıştır.
Gaziantep ve İstanbul bölgelerinde de düşüşler görülmektedir.
İşçi sayısındaki artışlar ve düşüşler
işlerin çoğunun geçici ve güvencesiz işler olduğunu
göstermektedir. Bu da, işsizlik sorununun ortadan
kaldırılması ya da serbest bölgelerin istihdam
açısından güvenilir olmadığını göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu konu
hakkında daha ayrıntılı konuşmak isterdim fakat
hepinizin de bildiği gibi, dün akşam saatlerinde yeni bir KHK
yayınlandı, çoğunluğu öğretmen ve akademisyen birçok
kamu çalışanı görevlerinden ihraç edildi. Artık
sarayın bir alışkanlık hâline getirdiği KHKların
kurduğunuz başkanlık hayaliyle rutin bir hâle geleceği de
kesin. Eğer iktidar bugün öğretmeni, akademisyeni kamudan ihraç etme
çabasının yarısını darbeyi açığa
çıkarmaya harcasaydı burada ihraçtaki hukuksuzluğu değil
demokrasinin kazanımlarını konuşuyor olurduk. Bizler iyi
biliyoruz ki çıkarılan KHKların amacı kamunun
güvenliği değil, AKPnin iktidarda kalma hırsıdır.
Muhalif her ses, sizden olmayan herkes buna kurban edilmeye çalışılmaktadır.
Barışın dili, uzlaşı ve hukuk âdeta yok
sayılmaktadır. İhraç edilen 330 akademisyenin 115i
barış bildirisini imzalamıştı ve bu 115 akademisyenin
suçu örgüt üyesi olmak değil, AKP üyesi olmamaktı. İşle,
ekmekle bu kadar basit oynamak, insanları KHKlarla görevden
uzaklaştırmak ve kriminalize etmeye çalışmak toplumun
neredeyse tüm kesimine yayılmış kutuplaşmayı ve
ayrışmayı daha da derinleştirmekten başka bir
şeye hizmet etmez. Özellikle referandumun öngörüldüğü şu zaman
diliminde herkesi aklıselime davet ediyorum.
Geçen hafta Bitlisteydim, Bitlis Valisi hiçbir
gerekçe göstermeden Hizan ilçemizin önce 18, daha sonra da 20 olduğunu
duyduğum köy muhtarının görevine son vermiştir. Hangi hukuk
anlayışıyla böyle bir karar verilmiştir? Her defasında
utanmadan Halktan niçin korkuyorsunuz? diyen siyasetçilere sorum, sizler
muhalefetten niçin bu kadar korkuyorsunuz? Demokrasiyi amaç değil de araç
olarak gören zihniyet geri vitese takılı bir aracı bir santim
bile ileri alamaz ve ileri demokrasi diye de bir safsata yapamaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Gaydalı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443
sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tasarısının
5inci maddesinde, geçen "yönetmelikle" ifadesinin "yönetmelik
hükümleri ile" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Parsak (Afyonkarahisar) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Mehmet Parsak
(MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Aziz Türk milleti,
saygıdeğer milletvekilleri; 443 sayılı Serbest Bölgeler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5inci maddesine dair önergemiz hakkında
grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Sayın
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin ekonomik
gelişiminde yatırımın ve üretimin en yüksek
katkıyı sağlayacak şekilde yönlendirilmesi amacıyla
başlatılan serbest bölge uygulaması her ne kadar Ekonomi
Bakanlığı uhdesinde yürütülmekteyse de 1985 yılından
bu yana serbest bölgelerin kurulması, yer ve
sınırlarının belirlenmesi hususlarında Bakanlar Kurulu
yetkilendirilmiştir. Serbest Bölgeler Kanunu o yıllarda Türkiyenin
dış ticaret politikasında önemli uygulamalardan birisi
olmuş, yapılan uygulamalar ile serbest bölge yöresinin üstünlük ve
fırsatları dikkate alınarak yatırımın
artırılması, mekanik ve tarımsal sanayinin
geliştirilmesi hedeflenerek özellikle yerli
yatırımcıların ihtiyaç duydukları mal ve hizmetleri
daha kısa zamanda ve düşük maliyetle alabilmesi
sağlanmıştır.
1985ten itibaren ülkemizde konuyla ilgili kayda
değer yatırımlar yapılmış, bugün toplam 19 adet
serbest bölge faaliyette bulunmaktadır. Ancak uygulamayla dış
ticaret hacminde hedeflenen artış önceki yıllara nazaran
yavaşlayarak yaklaşık 19 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Keza daha fazla olması planlanan istihdam da 60 binlerde kalmış,
hedeflenen iş sahası oluşturulamamıştır.
Tüm bunların yanında ülkemizde serbest
bölgelerin kurulmasının temelinde yatan en önemli etken olan
yabancı sermayenin yurt içine çekilmesi noktasında serbest bölgenin
sağladığı imkânlar serbest bölgeleri yerli
yatırımcılar için de cazibe merkezi hâline getirmiştir
ancak gerek yerel gerekse uluslararası finans krizinin
yaşandığı bugünlerde reel sektörün ciddi desteğe
ihtiyacı vardır. Cari açığın yıl sonu
itibarıyla 40 milyar doları aşacağı
düşünüldüğünde bu açığın finansmanı için ihracat
önemli bir kaynak olarak karşımızda durmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarının
5inci maddesiyle, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununa bir madde
eklenmek suretiyle yapılacak bazı değişiklikler, serbest
bölge işletici ve bölge kurucusu ve işleticisi sözleşmelerinin
yenilenmesi, değiştirilmesi ve süre uzatımlarının usul
ve esasa bağlanması, yeni bir işletici şirket
belirlenmesinde Ekonomi Bakanlığı tarafından
özelleştirme uygulamaları paralelinde işlem yapılabilmesine
yönelik yetki düzenlemelerinin yapılması öngörülmektedir. Burada,
serbest bölgede yeni işletici belirlenmesi ve sözleşmelerin
uzatılması yetkisi Ekonomi Bakanlığına verilmek
suretiyle Ekonomi Bakanlığının yetkileri
artırılmış ise de kanun kapsamında düzenlenen
sözleşmelerin tanzimi ve sürelerine ilişkin gerek mevcut gerekse yeni
ihdas edilen maddelerin neredeyse tamamında Bakanlar Kurulu kararı
şartının mevcut olduğu görülmektedir. Bu bağlamda,
önerilen tasarı metni ile mevcut kanunun Yetki başlıklı
2nci maddesinin birbiriyle çeliştiği görülmektedir. Öte yandan,
sözleşme sürelerinin uzatılmasında sözleşme hükümlerinin
yeniden düzenleneceğine dair bir ibarenin olması, bir nevi yeni
sözleşme imzalanması anlamını da
taşımaktadır. Bu durumda, maddenin tamamının
lafzına uygun olarak sözleşme süresinin uzatılmasında da
Ekonomi Bakanlığının teklif ve Bakanlar Kurulunun
kararının aranması daha doğru bir yaklaşım
olacaktır.
Sayın milletvekilleri, yabancı sermayenin
ilgisini çekebilmek için ülkemizdeki istikrarın ve uluslararası
rekabet gücümüzün yüksek olması şarttır. Türkiye
açısından bakıldığında ise dünya rekabet liginde
yıldan yıla gerileyerek alt sıralara düşüyor olmamız,
ülkemizin geleceği açısından üzerinde önemle durulması
gereken bir gelişmedir. Sayın Başbakan tarafından
dünyanın 16ncı büyük ekonomisi olmakla övünülen ülke ekonomimiz,
dünya ölçeğindeki büyük gelişmelere rağmen rekabet liginde âdeta
yerinde saymaktadır. Bu durumun sürekli değişen ülke gündeminde
gölgede kalmaması, aksine her zamandan daha fazla önemsenmesi
gerekmektedir.
Günümüzde yeni yatırım yapmayı
planlayan yerli ve yabancı sermayenin bazı nedenlerle tereddüde
düştüğü ve yeni yatırımların şimdilik
ertelendiği, mevcut yatırımların Türkiye yerine daha çok AB
ülkelerine taşınmasının gündeme geldiği bir ortamda,
Türkiye genelindeki tüm serbest bölgelerde azalan bir eğilim gösteren yeni
ruhsat için başvuran yatırımcı sayısı da ihracat
hamlesi ve istihdam açısından büyük tehdit teşkil etmektedir.
Özellikle nihai amacı teşvik ve sektörel gelişme olan bu tür
önemli konularda üretici ve yatırımcının görüşünü
alan, birbirini körelten veya birbiriyle çelişen mevzuatın
düzeltilecek yaklaşımlarla durumu kurtarmak adına değil,
kalıcı ve nihai çözümler elde etmek amacıyla düzenlemeler
yapılması gerekmektedir. Diğer yandan, serbest ticaret bölgesi
ve serbest üretim bölgelerinin entegre çalıştırılarak
özellikle yatırımcı firmaların ekonomik risk, mevzuat
vesaire gibi sorunlarının da çözülmesi gerekmektedir.
Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü talep
ediyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Parsak.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde ikisi aynı mahiyette
olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinin (1)inci fıkrasında
yer alan Bakanlar Kurulunca ibaresinin Bakanlar Kurulu tarafından
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem Erkek Erkan
Aydın Tahsin
Tarhan
Çanakkale Bursa Kocaeli
Candan Yüceer İrfan
Bakır Çetin
Arık
Tekirdağ Isparta Kayseri
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tasarısının 6ncı
maddesinde geçen "Kurulunca" ifadesinin "Kurulu
tarafından" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Baki Şimşek
Denizli Hatay Mersin
İsmail Faruk Aksu Deniz Depboylu Ruhi Ersoy
İstanbul Aydın Osmaniye
Kamil Aydın Arzu Erdem
Erzurum İstanbul
BAŞKAN Şimdi maddeye en aykırı
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 6ncı maddesinde yer
alan "ülkeleri belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir" ibaresinin
"ülkeleri belirlemeye Ekonomi Bakanlığının teklifi
üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Aycan
İrmez Saadet
Becerekli
Muş Şırnak Batman
Erol Dora Burcu
Çelik
Mardin Muş
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde kim konuşacak
Sayın Yıldırım?
AHMET YILDIRIM (Muş) Gerekçeyi okutalım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Teklif düzeyinin ilgili bakanlıkça
yapılması daha etkin bir planlama ve sonuç alınmasını
sağlayacaktır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Aynı mahiyetteki diğer önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinin (1)inci fıkrasında
yer alan Bakanlar Kurulunca ibaresinin Bakanlar Kurulu tarafından şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan Bakır (Isparta) ve
arkadaşları
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Arzu Erdem (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Arzu
Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, Gazi Meclisi
saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, serbest bölgelerin
mevcut işleyiş problemlerinin bertaraf edilmesi, ülkemizin lojistik
potansiyeline katkı sağlayacak biçimde lojistik ve benzeri hizmet
sunumunun kolaylaştırılması, ülke ekonomisinin
ihtiyaçları ve cari açığın azaltılması
bakımından önem arz eden uluslararası yatırımları
çekmede serbest bölgelerin bir politika aracı hâline getirilmesi
amaçlarıyla hazırlanmış olan bu kanun tasarısı aslında
9/3/2015 tarihinde kararlaştırılmıştır, 22/4/2015
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Tasarı
ekinde imzası bulunan Bakanlar Kurulu üyelerinin önemli bir
kısmı Ekonomi Bakanı da dâhil olmak üzere
değişmiş ancak İç Tüzükün 77nci maddesi yapılmadan
23/2/2016 tarihinde Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü yazısı
ve dönemin Başbakanının imzasıyla tekrar Türkiye Büyük
Millet Meclisi sunulmuştur. Kapak yazısında, ilgili Bakanlar
Kurulu kararının yenilenmesinin uygun görüldüğü ifade edilmesine
rağmen, yenilenmeye ilişkin Bakanlar Kurulu kararı talep
edilmesine rağmen Komisyona sunulmamıştır. Tüm bu
eksikliklere rağmen tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Yaklaşık son beş yıldır
serbest bölgelere gereken önem verilmemiş, ihracat ve yatırımlarla
beklenen katkı sağlanmamıştır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde on sekiz
serbest bölge faaliyet göstermektedir ve bu bölgelerde ticaret hacmi
düşüş yaşamaktadır. 2015 yılında 20 milyar
dolara, 2016 yılının ilk dokuz aylık döneminde ise 14,5 milyar
dolara gerilemiştir. Ticaret hacminin yönü itibarıyla bakıldığında
serbest bölgelere ve yurt içine, yurt içinden serbest bölgelere ve yurt
dışından serbest bölgelere ticaret akışı, serbest
bölgelerden yurt dışına yapılan ihracatın 2 katıdır.
Bu da demek oluyor ki serbest bölgeler kuruluş amacına uygun
çalıştırılmamakta ve yeteri kadar ciddiye
alınmamaktadır. Hâlbuki serbest bölge dediğimiz yerler,
ülkemizde geçerli olan ticari, mali ve iktisadi alanlarda hukuki ve idari
düzenlemelerin uygulanmadığı veya kısmen
uygulandığı, sanayi ve ticari faaliyetler için teşvikler
uygulanan ve fiziki manada ülkenin diğer kısımlarından
ayrılan yerlerdir.
Bu bölgelerin amacı ise ihracata yönelik
yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı
yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak,
işletmeleri ihracata yönlendirmek ve uluslararası ticareti
geliştirmektir. Bu da serbest bölgelerin önemini ve ihmal edilmemesi
gerektiğini göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, söz almış
olduğum tasarının 6ncı maddesi, yurt dışında
serbest bölge oluşturulması hususunu düzenlenmektedir. Yani bu
maddeyle serbest bölge kurulacak ülke, orada faaliyet gösterecek Türkiye'de
yerleşik şirketlerin seçimi ve o şirketlere verilecek
teşviklerde tek yetkili Bakanlar Kurulu olarak düzenlenmiştir. Ülke
ekonomimiz için bu denli önem taşıyan serbest bölge, özel bölge,
dış ticaret merkezi ve lojistik merkezlerinin kurulacağı
ülkelerin seçiminde incelemelerin titizlikle yapılması ve objektif
kararlar alınması hem ülkemizin bekası hem de milletimizin
kalkınması açısından son derece önem teşkil
etmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi, devlet ve milletin
bekası için, aziz Türk milletinin huzuru ve güvencesi için atılan her
adımı ölçüp tartmıştır, düşünüp
taşınmıştır ve kararlarını verirken
vatanı ve milletinin çıkarlarını ön planda tutmuştur.
Değerli milletvekilleri, biraz da milletimizin
sorunlarına değinmek istiyorum. Mülakat mağduriyetleri olan
öğretmenlerin bir türlü atanamaması, muharip gaziler ile diğer
gazilerin eşit hak ve şartlara sahip olamamaları, vekil ebelerin
ve daha birçok kolda görev yapan sağlıkçıların kadro
alamaması, turizm mezunu gençlerimizin turizm il müdürlüklerinde kadro
boşluğu bulamaması, emlak ve emlak yönetimi gibi birçok bölüm
mezunlarına istihdam sağlanamaması, emeklilikte yaşa
takılanların sorunlarının hâlâ çözülmüş olmaması,
4/C ve taşeron işçilerin sorunları, 1.709 şube müdürü
atamasındaki adaletsizliğin giderilmemesi, staj sürelerinin
başlangıca sayılması, annelerin sigorta öncesi doğum
borçlanması yapabilmesi, kamu kurum ve kuruluşlarında 4857
sayılı İş Kanununa göre kadrolu çalışanlar ve 25
bini bulan üniversite mezunu işçilerin memur olma mücadelesi,
öğretmen atamaları için verilen sözlerin yerine getirilmesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ARZU ERDEM (Devamla) Sayabileceğim daha çok
konu var ancak burada süremiz bu kadar.
Hepinize çok teşekkür ederim.
Saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Erdem.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde diğer
konuşmacı Isparta Milletvekili Sayın İrfan Bakır. (CHP
sıralarından alkışlar)
İRFAN BAKIR (Isparta) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle El-Babda şehit olan kahraman
askerlerimize Allahtan rahmet, yaralı askerlerimize de acil şifalar
diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 443 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6ncı maddesi
üzerine şahsım adına söz aldım. Gazi Meclisi ve
ekranları başında bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımı saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz tasarıya
baktığımızda, tasarı aslında Nisan 2015te 24
madde olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiş, 24üncü dönemde kanunlaşmadan
kadük kalmıştır yani durumu itibarıyla
yasalaşması beklenen hatta geç bile kalan bir tasarıyı
görüşüyoruz.
İlk olarak serbest bölgelerin ne olduğuna
bakarsak eğer: Ülkede geçerli ticari, mali ve iktisadi alanlara
ilişkin hukuki ve idari düzenlemelerin uygulanmadığı veya
kısmen uygulandığı, sanayi ve ticaret hayatı için daha
geniş teşviklerin tanındığı, fizikî olarak
ülkenin diğer kısımlarından ayrılan yerler olarak
tanımlanan, amaç olarak da ihracata yönelik yatırım ve üretimi
teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve
teknoloji girişimlerini hızlandırmak, işletmeleri ihracata
yönlendirmek, uluslararası ticareti geliştirmek olan yerler.
Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi
serbest bölgelerin ülke ekonomisindeki önemi, gerekliliği ve ekonomiye
olan katkısı göz ardı edilemez durumdadır. Ancak
yıllardır göz ardı edilmiş, gerekli düzenlemeler
yapılmamış ve yeteri kadar önem verilmemiş, ihmal
edilmiştir. Bu sebeple serbest bölgelerin ihracata ve
yatırımlara beklenen katkısı yıllardır
sağlanamamıştır. Uzun yıllardır serbest
bölgelerin ticari hacmi artış göstermemiş, tam tersi olarak
azalmıştır. Ülkemizde 18 serbest bölge faaliyet gösterirken 2011
yılında 23,6 milyar dolar olan ticaret hacmi 2015 yılında
20 milyar dolara, 2016da ilk dokuz aylık dönemde de 14,5 milyar dolara
gerilemiştir. Bu rakamsal sonuçlara bakıldığında
konulan ticari ve yatırım hedeflerinin çok gerisinde
kalındığını ve bu konunun yeterince ciddiye
alınmadığını görmekteyiz. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu kanun tasarısını gerek Komisyonda gerekse Genel
Kurulda görüşürken tasarının amacını ülke ekonomisine
katkı sağlanması, serbest bölgelerin işleyişindeki
problemlerin çözülmesi, cari açığın azaltılması ve
yabancı yatırımları ülkemize çekmek olarak ifade ettik.
Ancak tasarının maddelerini ayrı ayrı incelediğimizde,
bu amaçlardan uzaklaştığını, özellikle acele
kamulaştırmaya imkân sağlamanın, bazı
yatırımcılara imtiyaz sağlamanın ve Ekonomi
Bakanlığının yetkilerini artırmanın
amaçlandığını görmekteyiz. Bizim bu tasarıdan beklentimiz
bu değildir. Ülkemizin içinde bulunduğu, sadece ekonomik alanda
olmayan, gündelik hayatın ve dış politikanın kriz
içerisinde olduğu, borcumuz toplam 493 milyar lirayken Türk
lirasının değer kaybı yaşamasıyla bu borcun 570
milyar liraya ulaştığı bir süreçte, tasarıya yeterli
özenin gösterilmemesi mevcut durumdaki sorunların çözümü için bir yol
olmayacaktır. Ancak bu duruma çok şaşırmamak gerekir çünkü
iktidarın ve Hükûmetin gündemi başka, ülkenin, vatandaşlarımızın
gündemi çok başkadır. Ülkemizin, insanlarımızın
asıl gündemi terör, işsizlik, sürekli değer kaybeden Türk
lirası, geçim sıkıntısı, güvenlik ve eğitim iken,
iktidarın gündeminde tek bir şey var, o da Anayasa değişikliği.
Bu sorunlara samimiyetle eğilmedikten sonra, sokaktaki
vatandaşlarımızın derdini ülkeyi yönetenler kendilerine
dert edinmedikten sonra hiçbir sorun çözüme ulaşmayacaktır. (CHP
sıralarından alkışlar) Sadece sonuçları kısa bir
süre ertelemekten öteye geçemeyecektir.
Sonuç olarak ben sizlere ve aziz milletime şunu
söylemek istiyorum: Gelecek için her yönüyle karamsar bir tablo çizmek
doğru olmaz. Unutmayınız: Umutsuz durum yoktur, sadece umutsuz
insan vardır. Bilmenizi isterim ki, cumhuriyetin kuruluşundan
itibaren var olan Cumhuriyet Halk Partisi oldukça, umutsuz tek bir
insanımız da kalmayacaktır.
Ben, bu düşüncelerle, tasarının
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, sizleri
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bakır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Karar yeter
sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Biz ediyoruz.
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, siz hiç adaletsiz davranmazdınız ama gerçekte yok.
BAŞKAN - 6ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sizin adaletinize hep
bugüne kadar güvendik, inandık ama bu akşam
BAŞKAN Yine güvenmeye devam edin Sayın
Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kamere
kayıtlarına baksınlar.
BAŞKAN Var Sayın Tanal, biz buradan
sayıyoruz, var; olmasa yok derdim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şimdi Sayın
Başkanım, şu anda sisteme girsinler, varsa ben
milletvekilliğinden istifa edeceğim.
BAŞKAN Sayın Tanal, çok rica ediyorum,
lütfen
MAHMUT TANAL (İstanbul)
90 kişi varmış Sayın Başkan, 90 kişi.
BAŞKAN - 7nci madde üzerinde dört adet önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sayılı Kanun
Tasarısının 7nci maddesinde yer alan büyük ölçekli veya
öncelikli yatırımlar ibaresinin büyük ölçekli ve öncelikli
yatırımlar şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ahmet Yıldırım Aycan
İrmez Saadet
Becerikli
Muş Şırnak Batman
Erol Dora Burcu
Çelik
Mardin Muş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 7nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan Kubat Halis
Dalkılıç
Kayseri İstanbul İstanbul
Mustafa Açıkgöz Şirin Ünal İsmail
Emrah Karayel
Nevşehir İstanbul Kayseri
" "MADDE 7- 3218 sayılı Kanunun
geçici 3üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin ilk
cümlesine "elde ettikleri kazançları" ibaresinden sonra gelmek
üzere ile serbest bölgelerde, bakım, onarım, montaj, demontaj,
elleçleme, ayrıştırma, ambalajlama, etiketleme, test etme,
depolama hizmeti alanlarında faaliyette bulunan ve hizmetin
tamamını Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilerle,
işyeri, kanuni ve iş merkezi yurtdışında bulunanlara
veren hizmet işletmelerinin, söz konusu hizmetlere konu malların
serbest bölgelerden Türkiye'ye herhangi bir şekilde girişi
olmaksızın yabancı bir ülkeye gönderilmesi şartıyla bu
hizmetlerden elde ettikleri kazançları" ibaresi eklenmiş ve (b)
bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"b) Bu bölgelerde üretilen ürünlerin FOB
bedelinin en az % 85'ini yurtdışına ihraç eden mükelleflerin
istihdam ettikleri personele ödedikleri ücretler üzerinden asgari geçim
indirimi uygulandıktan sonra hesaplanan gelir vergisi, verilecek muhtasar
beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden indirilmek suretiyle terkin edilir.
Bu oranı % 50'ye kadar indirmeye ve kanuni seviyesine kadar yükseltmeye
Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bakanlar Kurulu bu yetkiyi, stratejik, büyük
ölçekli veya öncelikli yatırımlar ile konusu, sektörü ve
niteliği itibarıyla proje bazında desteklenmesine karar verilen
yatırımlara yönelik olarak, bölge, sektör ya da faaliyet alanı
itibariyle farklılaştırarak veya kademelendirerek kullanabilir.
Yıllık satış tutarı bu oranın altında kalan
mükelleflerden zamanında tahsil edilmeyen vergiler cezasız olarak,
gecikme zammıyla birlikte tahsil edilir." "
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem Erkek Erkan
Aydın Tahsin
Tarhan
Çanakkale Bursa Kocaeli
Çetin Arık Candan Yüceer Onursal
Adıgüzel
Kayseri Tekirdağ İstanbul
MADDE 7- 3218 sayılı Kanunun Geçici 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin ilk cümlesinde geçen,
"Serbest bölgelerde üretim faaliyetinde bulunan mükelleflerin bu
bölgelerde imal ettikleri ürünlerin satışından elde ettikleri
kazançları" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile serbest
bölgelerde, bakım, onarım, montaj, demontaj, elleçleme,
ayrıştırma, ambalajlama, etiketleme, test etme, depolama, film
endüstrisi hizmetleri, ses ve görüntü kayıt, call center faaliyetleri,
Ar-Ge ve Ar-Ge'ye dayalı hizmet ve döviz kazandırıcı
niteliği olan diğer hizmet alanlarında faaliyette bulunan ve
hizmetin tamamını Türkiye'de yerleşmiş olmayan
kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurtdışında
ve Serbest Bölgelerde bulunanlara veren hizmet işletmelerinin, söz konusu
hizmetlere konu malların serbest bölgelerden Türkiye'ye herhangi bir şekilde girişi
olmaksızın yabancı bir ülkeye gönderilmesi veya Serbest
Bölgedeki şirketlere teslimi şartıyla bu hizmetlerden elde
ettikleri kazançları" ifadesi eklenmiştir. İkinci
fıkrasının (b) bendi "Bu
bölgelerde üretilen ürünlerin (fason üretim dâhil) FOB bedelinin ve (a)
bendinde belirtilen hizmet ve faaliyetlerin toplam fatura tutarının
en az % 85'ini yurtdışına ihraç eden mükellefler ile bu
mükelleflere üretim yapan fason üreticilerin istihdam ettikleri personele
ödedikleri ücretler üzerinden asgari geçim indirimi uygulandıktan sonra
hesaplanacak gelir vergisi, verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk
eden vergiden indirilmek suretiyle terkin edilir. Bu oranı % 50"ye
kadar indirmeye ve kanuni seviyesine kadar yükseltmeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir. Bakanlar Kurulu bu yetkiyi, stratejik, büyük ölçekli veya öncelikli
yatırımlara yönelik olarak, bölge, sektör ya da faaliyet alanı
itibarıyla farklılaştırılarak veya kademelendirilerek
kullanabilir. Yıllık satış tutarı bu oranın
altında kalan mükelleflerden zamanında tahsil edilmeyen vergiler
cezasız olarak, gecikme zammıyla birlikte tahsil edilir" şeklinde değiştirilmiştir.
İkinci fıkrasının
(c) bendinde geçen "Bu bölgelerde gerçekleştirilen
faaliyetlerle ilgili olarak yapılan işlemler ve düzenlenen
kâğıtlar damga vergisi ve harçlardan" ibaresinden sonra gelmek
üzere ", bölgelere satılan ve bölgelerde üretilen elektrik enerjisi TRT payı
ile enerji fonundan" ibaresi eklenmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 443 sıra
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Tasarısının 7nci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mehmet Necmettin Ahrazoğlu Baki Şimşek
Denizli Hatay Mersin
Kamil Aydın Deniz Depboylu İsmail Faruk
Aksu
Erzurum Aydın İstanbul
Ruhi Ersoy
Osmaniye
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Erzurum Milletvekili
Sayın Kamil Aydın konuşacak. (MHP sıralarından
alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 443 sıra sayılı Serbest
Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına
verdiğimiz önerge üzerinde konuşmak üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, malumunuz, bizler bu
yüce Meclisin üyeleri olarak Türkiye'nin genel siyasetiyle ilgili birtakım
çözüm önerileri üretmekle mükellef olduğumuz gibi, milletvekili
olduğumuz illerin de yerel birtakım
sıkıntılarını ifade etme, dile getirme ve varsa çözüm
önerilerini sunmak da aynı zamanda görev ve sorumluluklarımız
arasındadır.
Bugün, Türkiye'de 20ye yakın bölgede faaliyet
gösteren serbest bölge ve 2 binin üzerinde firmanın bütün
paydaşlarının karşılaşmış olduğu
birtakım sıkıntıların çözümüne yönelik birtakım
iyileştirmeleri görüşmek üzere buradayız. Maalesef coğrafi
ve iklim koşulları itibarıyla birçok
imkânsızlıkları yaşayan milletvekili olduğum Erzurum
ilimizin de 1990ların başında bir serbest bölgesi vardı
ama maalesef o dönemin bölgedeki sıcak siyasi gelişmeleri, özellikle
Sovyetlerin çözülmesi ve Amerikanın etkin bir şekilde İrana
ambargo uygulaması nedeniyle biraz kadük kalmıştır yani bir
gelişim ifade edememiş, gösterememiştir. Dolayısıyla,
düşük işlem hacminden dolayı kapanmak zorunda
kalmıştır. Fakat bugün geldiğimiz nokta itibarıyla
özellikle bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmamızın öncelikle
etkili olması, öte yandan bu ülkelerle ulaşımın daha da
kolaylaşmış olması, bir de, malumunuz, geçenlerde ilimizi
de kapsayan 23 ilde cazibe merkezi oluşturulması kanununun
çıkmasıyla gerçekten bölgeye bir yatırım düşüncesinde
olan sermayenin kayması söz konusudur. Bütün bunları dikkate
aldığımızda, Erzurumdaki serbest ticaret bölgesinin
yeniden açılması elzemdir. Bu anlamda 2nci sanayi bölgemizi
işleme soktuk ve orada 26 firmaya ön ruhsat verilmiş
bulunmaktadır. Şayet Kalkınma Bakanlığında
işlemler hızlı sürdürülürse özellikle yaptığımız
çalışmalar şunu göstermektedir ki altı, sekiz ay içerisinde
fabrikalar bir an önce bitirilip hizmete sunulacaktır. Bunun için biz
serbest bölgemizin yeniden bölgemizde kurulmasından yanayız.
Öte yandan, Bakanlar Kurulunun mobilya, beyaz
eşya ve konut edinme gibi bazı sektör ve kalemlerde KDV ve ÖTV
oranlarında indirime gitmesi veya sıfırlaması
vatandaşlarımızı kısmen rahatlatmıştır.
Milletvekili olmaktan büyük onur duyduğum Erzurum başta olmak üzere,
Doğu Anadolu illerimizde doğrudan ithal edilen ve yoğunluklu
tüketilen doğal gaz başta olmak üzere, ısınmada kullanılan
tüketim maddelerinde de benzer uygulamaya gidilmesi bölge insanının
en büyük beklentisidir. Çünkü Doğu Anadoluda yaşayan, toplumun her
kesimindeki vatandaşlarımız zaten coğrafi ve iklim
şartlarından dolayı fazladan maddi ve manevi bir bedel ödemektedirler.
Buna bir de sekiz ay gibi uzun bir süre doğal bir ihtiyaç olan
ısınma amaçlı kullandığı doğal gaz ve
kömürün maliyeti eklenince ekonomik sıkıntılar bir tarafa
sağlık sorunları da bölgede sıklıkla artmaktadır.
Bizim burada dile getirdiğimiz, imkânsızı talep etmek olarak
algılanmamalıdır. Çünkü vatandaş da şunu sorguluyor:
Gezinti gemileri, yatlar, kotralar ve teknelerden alınan ÖTV, herhangi bir
süre sınırlaması olmaksızın sıfırlanırken
lüks tüketim olmayan, ısınma amaçlı yakıt tüketimindeki
vergilerin düşürülmemesi gerçekten izaha muhtaçtır. Bu şartlarda
esnaf da, işçi de, memur da, sanayici de ağır bedeller
ödemektedir bölgemizde. Hatta geçen sene bu konuda, iyi hatırlıyorum,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bölgede doğal gaz başta olmak
üzere ısınma amaçlı kullanılan kömürün ÖTVsinin
kaldırılması noktasında 17 Şubat 2016 tarihli bir
kanun teklifinde de bulunduk. Bu teklifimiz bugün de geçerlidir. Başta
Erzurum milletvekilleri olmak üzere, Doğu Anadolunun bu kış
şartlarında büyük bedeller ödeyen vatandaşının
adına diğer bölge milletvekillerinin de desteğiyle inşallah
bunu kanunlaştırır, halkımızı kısmen
rahatlatmış oluruz diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Aydın.
Önergeyi oylarınıza sunacağım...
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Bir yoklama talebi var.
Sayın Özel, Sayın Tarhan, Sayın Akar,
Sayın Aydın, Sayın Hürriyet, Sayın Tanal, Sayın
Yedekci, Sayın Bakan, Sayın Engin, Sayın Gürer, Sayın
Yıldız, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Yalım,
Sayın Atıcı, Sayın Çam, Sayın Adıgüzel,
Sayın Özdemir, Sayın Bakır, Sayın Kuşoğlu,
Sayın Yeşil.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.39
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Erzurum Milletvekili Kamil Aydın
ve arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce istem
üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ikinci
defa yapılan yoklama işleminde toplantı yeter sayısı
bulunamadığından, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 9 Şubat 2017 Perşembe günü, alınan karar gereğince,
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.47