TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
88inci
Birleşim
4
Mayıs 2017 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Batman Milletvekili
Mehmet Ali Aslanın, 28 Nisan-4 Mayıs Kardeşlik Haftasına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, 6 Mayıs Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının idam edilmelerinin 45inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Konya
Milletvekili Halil Etyemezin, 4-10 Mayıs İş
Sağlığı ve Güvenliği Haftasına ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, AKPnin kendisine boyun
eğmediği için Mersini cezalandırmaya devam ettiğine ilişkin
açıklaması
2.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, AKP iktidarının liyakati esas
almayıp yandaşı esas alan tutumuyla Türkiye Cumhuriyetinin
temeline dinamit koyduğuna ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, bir bürokratın milletvekilinin
partisini sorarak ona göre muamele yapmasının kabul edilebilir bir
şey olmadığına ilişkin açıklaması
4.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, Ceyhan ile Erzin arasındaki
sınır ihtilafı ve BOTAŞ yetki sahası içerisinde
bulunan çeşitli firmaların iskelelerinin İskenderuna
devredilmesi konularının düzeltilmesi için ne zaman girişimde
bulunulacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
5.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın,
hakkını ve haddini bilmenin en büyük erdem olduğuna ilişkin
açıklaması
6.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, Başbakanı ve
Bakanlar Kurulunu ülkenin ekonomisini düzeltmek adına gerekli
adımların atılması konusunda göreve davet ettiğine
ilişkin açıklaması
7.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, bir yanlış atamanın ülkeyi FETÖye
teslim edebileceğine, hukuk mücadelelerinin ve yarına umutla
bakışlarının sürdüğüne ilişkin
açıklaması
8.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, YSK müdahalesiyle
meşruluğu tartışmalı hâle gelen Anayasa
değişikliğinin partili Cumhurbaşkanı maddesinin hayata
geçirildiğine ve Cumhurbaşkanının partisini mi devleti mi
temsil edeceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
9.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, büyümesi düşen, ekonomisi
tıkanmış piyasa için ne tür önlemler düşünüldüğünü,
üretim odaklı ekonomiye ne zaman geçileceğini ve ihracatçıya kur
garantisi verilip verilmeyeceğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
10.-
Şırnak Milletvekili Aycan İrmezin, Silopide MHP ilçe
binası önünde nöbet tutan polislerin alkollü araç kullanmaları sonucu
yaşanan kazaya ve Valiliğin kader olarak bu olayın üzerini
örtmesinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması
11.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, 4-10 Mayıs İş
Sağlığı ve Güvenliği Haftasına ilişkin
açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Suruç
katliamının ilk duruşmasının bugün
yapılacağına ve ailelerin, bu davanın ciddiyetle,
yakınlarının anısına saygıyla yürütülmesini
istediklerine, Dersim katliamının 80inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
13.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Fatsayı halk komiteleriyle yöneten devrimci
Belediye Başkanı Fikri Sönmezin ölümünün 32nci yıl dönümüne,
4-10 Mayıs İş Sağlığı ve Güvenliği
Haftasına, CHP olarak bugün görüşülmeye başlanan Suruç
katliamı davasını yakından izleyip tüm sorumlularının
yargılanıp ceza aldığı güne kadar da peşini
bırakmayacaklarına ilişkin açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Hakkâri Çukurcada teröristlerle
çatışmada yaralanan 7 askere acil şifalar dilediğine,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörle mücadelede gösterdiği
kararlılığın neticesi olarak terörün tamamen bitirilmesi
konusunda önemli bir noktaya erişildiğine ilişkin
açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, polis
araçlarının yaptığı kazalar konusunda
İçişleri Bakanlığını göreve davet ettiğine
ilişkin açıklaması
16.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, şeker fabrikalarının ve
şeker işçilerinin sorunlarının çözümü konusunda ortak bir
anlayışta buluşmak gerektiğine ilişkin
açıklaması
17.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, anne ve bebek ölüm
hızlarının bir ülkedeki sağlık hâlinin en iyi
göstergelerinden biri olduğuna ve AKP döneminde bebek ölüm
hızının arttığına ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşek ve 20 milletvekilinin, çiftçilerin üretim ve
pazarlama konusunda yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/515)
2.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşek ve 20 milletvekilinin, çocuk kaybolma
vakalarının sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516)
3.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşek ve 20 milletvekilinin, kayısı
üretiminde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/517)
4.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Manisa
Milletvekili Özgür Özel, Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan
Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, çölyak hastalığıyla ilgili farkındalık
yaratılması, teşhis aşamasıyla ilgili önlem
alınması, sebep ve sonuçlarının detaylı bir
şekilde araştırılması ve bu hususlarda çözümler
üretilmesi, ayrıca bu hastalığa maruz kalan hastalara
kalıcı yardımlar sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/518)
VI.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, çölyak hastalığının sebepleri
ve sonuçlarını konu alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel, Halkların
Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından grupları adına
imzalı ortak Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
4 Mayıs 2017 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına ve ön
görüşmesinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına;
söz konusu görüşmede Hükûmet, siyasi parti grupları ve önerge sahipleri
adına yapılacak konuşmaların onar dakika olarak
yapılmasına ilişkin önerisi
VII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön
Görüşmeler
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Manisa
Milletvekili Özgür Özel, Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan
Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, çölyak hastalığıyla ilgili farkındalık
yaratılması, teşhis aşamasıyla ilgili önlem
alınması, sebep ve sonuçlarının detaylı bir
şekilde araştırılması ve bu hususlarda çözümler
üretilmesi, ayrıca bu hastalığa maruz kalan hastalara
kalıcı yardımlar sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/518)
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti
Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve
Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/606) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 358)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Azerbaycan
Cumhuriyeti Devlet Gümrük İdaresi Arasında Gümrük Alanında Ortak
Komite Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/684) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 359)
IX.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın,
seçimlerden önce yurt dışından gelen yüksek tutarlı para
girişlerinin kaynağına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşekin cevabı
(7/11968)
2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in,
farklı eğitim durumlarındaki işsiz sayılarına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet
Müezzinoğlunun cevabı (7/12372)
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın, Türkiye İş Kurumunda bulunan iş ve meslek
danışmanı kadrolarına ve yapılan atamalara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet
Müezzinoğlunun cevabı (7/12947)
4 Mayıs 2017 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
88inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kardeşlik
Haftası münasebetiyle söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslana
aittir.
Buyurun Sayın Aslan. (HDP
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslanın, 28 Nisan-4
Mayıs Kardeşlik Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET ALİ ASLAN (Batman) Sayın
Başkan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bugün, bu hafta hem Kardeşlik
Haftası hem Hıdırellez -yani Hazreti Hızır ve
İlyas Haftası- hem Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası. Bundan
dolayı hepsine değineceğim ama Kardeşlik Haftasında
Adanada, Mersinde, Hatayda AKPli ve MHPli belediyelerin Arapça
tabelaları indirmesini şiddetle kınıyorum. Kaç gündür Arap
yurttaşlarımız, kardeşlerimiz bu konudaki
rahatsızlıklarını dile getiriyorlar, bize iletiyorlar.
Kardeşlik Haftasında, kardeş dediğimiz insanların
dillerine saldırmamalıyız, tabelalarına
karışmamalıyız.
Bakın, bununla ilgili bir ayetikerime okumak
istiyorum. Rûm suresi 22nci ayette buyuruyor:
(x)
Yani Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin
farklı olmasında, bilenler için, akıl sahipleri için ibretler
vardır. diyor. Yani Allahutaala, dünyayı tek dilli
yaratmadığı gibi Türkiyeyi de tek dilli yaratmamıştır.
Ayetikerimede diyor ki: Ben, sizi çok dilli ve çok renkli yarattım.
Dolayısıyla bizim bütün dillere, bütün renklere saygılı
olmamız gerekiyor ve yine Kardeşlik Haftasının bir
gereği olarak kardeşlikle ilgili bin dört yüz yıl önce söylenmiş
bir hadisişerifi de nakledeyim: Kendiniz için istediğinizi, kendi
nefsiniz için istediğinizi kardeşiniz için istemedikçe tam iman
etmiş sayılmazsınız, tam mümin
sayılmazsınız. diyor.
Peki, biz, kendi dilimiz için, kendi
ırkımız için, kendi kültürümüz için istediğimiz
şeyleri neden bir başka kültür için, bir başka dil için
istemiyoruz? Bizim buradan başlamamız gerekiyor. Bu anlamda AK
PARTİli belediyelerden ve MHPli belediyelerden de bu konuda
açıklama bekliyoruz. Referandumda yaptıkları ittifakın ilk
somut icraatı, Arapça dil tabelalarını indirmek olmuş. Arap
kardeşlerimiz de bizler de buradan hesabını soruyoruz ve ben,
bunu Arapça olarak da kınamak istiyorum:
(x)
Yani şimdi ben, Arapça konuşuyorum diye herhâlde gelip dilimi sökecek
değilsiniz. Allah, bana bu dili bahşetmiş. Lütfen,
kardeşliğin gereğini yerine getirelim. Bu uygulamaların hiç
kimseye bir faydası yoktur. Yabancı tabelalar da tabii, indirilmesin
ama yabancı tabelalar yani İngilizce, Fransızca, Almanca,
Japonca neyse duruyor ama Arapça tabelalara saldırı var. Bu da
ayrıca tartışılması, görüşülmesi, konuşulması
gereken bir meseledir.
Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası da dedik.
Bakın ne demiş:
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi,
Elin yüzün yumaz değil.
Gelin tanış olalım.
İşi kolay kılalım.
Sevelim sevilelim.
Dünya kimseye kalmaz.
Bir dörtlüğünü daha paylaşayım:
Olsun be aldırma Yaradan yardır.
Sanma ki zalimin ettiği kârdır.
Mazlumun ahı indirir şahı.
Her şeyin bir vakti vardır.
İyi ki Yunus Emre, bu zamanda, bu
yüzyılda, bu yılda yaşamıyor yoksa büyük ihtimalle bu
dörtlüklerinden dolayı barış, kardeşlik dediği için
şu anda belki de Selahattin Demirtaş Eş
Başkanımızla aynı koğuşta şiir
yazacaktı, saz çalacaktı. Komik gelebilir ama Ayşe öğretmen
Çocuklar ölmesin, analar ağlamasın. dediği için -ki hepiniz
dinlediniz- on beş ay hapis cezası aldı. Yani kardeşlik
istemenin, barış istemenin bu ülkede ceza değil, bilakis
ödüllendirilmesi gerekiyor. Umarım bu yanlış yoldan bir an önce
dönülür ve acı, gözyaşı dindirilir.
Ayrıca, dinlediğiniz için hepinize
teşekkür ediyorum, hepinizin Kardeşlik Haftası da kutlu olsun.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aslan.
Gündem dışı ikinci söz, Deniz
Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmelerinin yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğluna aittir.
Buyurun Sayın Kuyucuoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, 6
Mayıs Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam
edilmelerinin 45inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 6 Mayısın, Türkiye
devrimci hareketinin lideri Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının
idam edilişlerinin yıl dönümü olması nedeniyle gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
6 Mayıs 2017 yani iki gün sonra Denizlerin
idamının 45inci yılı. Emperyalizme ve
işbirlikçilerine karşı çıktıkları için Deniz
Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildiler. O gün idam edilen
sadece 3 devrimci değildi, adalet de vicdan da akıl da idam edildi.
(CHP sıralarından alkışlar) Yargılamanın hiçbir
aşamasında hukuk kuralları içinde kalınmadı,
taraflı ve bağımlı mahkemelerin ürünü oldu bu cinayetler.
Vicdanlar, intikamla kararmıştı; hortlayan karşı
devrim, öç alma peşindeydi; akılları, ihanetin altında
ezilmiş, dumura uğramıştı. Tarihten ders
alınmıyor, tarih geriye doğru aksın isteniyordu. Gençler,
vatanlarına bağımsızlık ve demokrasi, halklarına
kardeşlik ve birlik istiyorlardı. (CHP sıralarından
alkışlar) Tarih, onları haklı çıkardı, yüceltti.
Sınırlarımıza dayanan emperyalist ordular ve
işbirlikçileri daha sonra, yıktıkları devletlerin ve yok
ettikleri halkların üzerine basarak bize tehditler savuruyorlar, bayrak
gösteriyorlar.
Elli yıl önce 1967de ABD desteğindeki
İsrail, yeni toprak kazanmak, yerleşik Filistin halkını
vatanından uzaklaştırmak için komşularına
saldırdı, işgal etti. Elbette Filistin halkı da
direnişe geçti. İdam edilen 3 devrimci genç de direnen Filistin halkının
yanında arkadaşlarıyla beraber savaşa katıldılar;
halkların kardeşliği, özgürlüğü,
bağımsızlığı için savaştılar;
kanları, canları pahasına katıldılar halkların
mücadele saflarına; üniversitelerinde, yaşadıkları şehirlerin
sokaklarında, meydanlarında tam bağımsız Türkiyenin
mücadelesini verdiler. ABD 6ncı Filo erlerini denize, Vietnam Kasabı
Komeri ülkesine iade ettiler. (CHP sıralarından alkışlar)
İşçi, köylü direnişlerinin hep yanında ve ön
saflarında oldular.
Bugün iyi biliyoruz ve hatırlıyoruz ki
onlar, yüz yıldır halkların birbirine
boğazlatıldığı bu koca kıtada halkların
özgürlüğünü, kardeşliğini ve birliğini savunuyorlardı.
Bugün, kırk beş yıl sonra kim haklı çıktı?
Asılan devrimci gençler mi, onları asan ve bugün adları bile
hatırlanmayan iş birlikçi yöneticiler mi? Emperyalistlerin
yedeğinde onursuzca sürüklenirken bizi ve vatanımızı beka
sorunuyla karşı karşıya bıraktılar. 1975
yılında ambargolarla kuşatılmış ülkemizde iç
kargaşayı kışkırtarak 12 Eylül darbesine kadar
sürüklediler.
12 Eylülün diktatörleri ve destekçileri, cumhuriyet
devrimi kazanımlarını ortadan kaldırmak için
tarikatçılığı, cemaatçiliği dayanak yaparak müttefik
bulmaya çalıştılar; Irakın ABD tarafından
işgalini fırsat olarak gördüler; Irakın
parçalanmasının aracı olmayı Demokrasi gelecek. diye
yutturmaya çalıştılar; zenginlikleri yağmalanırken
utanmazca pay beklediler; Libya, haydutlar tarafından
yağmalanırken pay almaya koştular. Sonra Suriyeye geldi
sıra. Arap-Müslüman dünyasındaki emperyalist yalanın adı
Arap Baharı oldu. Bizimkiler de sınırları açarak
katıldı kampanyaya. Sonuçta ABD bayraklı zırhlılar
sınırlarımızda göründü.
Emperyalist işgalciler, Batı Akdenizden,
Orta Doğudan çekilmelidir. Bölge halkları, kendi
sorunlarını kendileri çözerler. Türkiye ve Orta Doğu üzerindeki
Amerikan emperyalizminin hesapları ve oyunları devam ediyor. Bu
işbirlikçi emperyalistlerin taşeronu olmaktan, tekçi ve
baskıcı yönetimden ülkemizin kurtulması için birlik ve
dayanışmaya ihtiyacımız vardır.
Değerli arkadaşlar, Deniz Gezmiş,
Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanı bir kez daha saygı ve sevgiyle,
özlemle anarken bütün heyecanımız ve samimiyetimizle tekrar
haykırıyoruz: Kahrolsun emperyalizm! (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kuyucuoğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, iş
sağlığı ve güvenliği haftası münasebetiyle söz
isteyen Konya Milletvekili Halil Etyemeze aittir.
Buyurun Sayın Etyemez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Konya Milletvekili Halil Etyemezin, 4-10 Mayıs
İş Sağlığı ve Güvenliği Haftasına
ilişkin gündem dışı konuşması
HALİL ETYEMEZ (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 4-10 Mayıs tarihleri arası İş
Sağlığı ve Güvenliği Haftası olması
münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Bayramını geçtiğimiz Pazartesi günü kutlayan emekçilerimizin ve
sendikalarımızın huzur içerisinde yapmış
oldukları bu dayanışma gününden dolayı kendilerine
teşekkür ediyorum.
Sosyal uyumun ana unsurlarından birisi de
çalışma barışıdır. Çalışma
barışının tesisi için iş sağlığı
ve güvenliğinin sağlanması gerektiği konusunda hiç
şüphemiz yoktur. Bu açıdan bir ülkedeki iş
sağlığı ve güvenliğinin seviyesi, aynı zamanda o
ülkede insan hayatına verilen değerin bir
yansımasıdır.
Değerli milletvekilleri, iş
sağlığı ve güvenliği, tüm dünyanın çözüm üretmesi
gereken ortak sorunudur. Dünyada her yıl 2 milyonu meslek
hastalıkları, 350 bini iş kazaları nedeniyle toplamda 2
milyon 350 binden fazla çalışan, hayatını kaybetmektedir.
İş kazalarının dünya ekonomisine maliyeti,
yaklaşık olarak 600 milyar dolar civarındadır. Bu rakam, ülkemiz
için 2016 yılında yaklaşık 12 milyar TL olarak
hesaplanmaktadır.
İş sağlığı ve
güvenliği alanında hem özel hem kamu olarak bütün
çalışanlarımızı kapsayan ve ülkemizin ilk müstakil
iş sağlığı ve güvenliği yasası olan 6331
sayılı Kanunu yasalaştırarak çalışma
hayatının hizmetine sunduk.
İş sağlığı ve
güvenliği konusunda ülkemizin vizyonuna yakışır
standartlara uygun mevzuata sahip olmanın yanında Uluslararası
Çalışma Örgütü sözleşmelerinin onaylanması da büyük öneme
sahiptir. 2013 yılına kadar onaylanmamış olan 155/161
sayılı sözleşmeler, çerçeve sözleşmeleri, 167
sayılı İnşaatlarda Sağlık ve Güvenlik
Hakkındaki Sözleşme ile 176 sayılı Madenlerde
Sağlık ve Güvenlik Hakkındaki Sözleşmeler
imzalanmıştır. İş sağlığı ve
güvenliği mevzuatının çağdaş ve uluslararası
normlara uyumlu hâle getirilmesini sağlayan toplam 36 yönetmelik, 7
tebliğ yayımlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, iş
kazalarının yüzde 98i, meslek hastalıklarının ise
yüzde 100ü önlenebilir. İş sağlığı ve
güvenliği tedbirlerinin uyulması gereken bir mecburiyetten ziyade
çalışanların sağlığını ve
güvenliğini gözeten, verimi ve kaliteyi artıran bir unsur olarak
görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kültürün oluşturulması, iş
kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesine katkı
sağlayacak, maddi ve manevi kayıpların önüne geçecek, böylece
işçi kavramı yerine çalışan kavramı getirilerek,
tüm çalışanlar ve tüm iş yerleri aynı kanun altında
toplandı. Kuralcı bir yaklaşım yerine risk
değerlendirmesine dayalı proaktif yani önleyici, iyileştirici ve
geliştirici bir yaklaşım benimsenmektedir.
İş kazaları ve meslek
hastalıklarının azaltılması,
çalışanların çalışma ortamlarının
iyileştirilmesi ve yaşam kalitesinin artırılması
amacıyla AK PARTİ Hükûmeti olarak önemli çalışmalar
yaptık ve yapıyoruz. İşte, bu anlamda, bizler, önlemenin
ödemekten daha ucuz ve insani olduğunun bilincinde hareket ediyoruz.
Eğitimde okul öncesinden yüksek öğretime
öğrencilerin iş sağlığı ve güvenliği
kültürüne sahip olmasını sağlayacak İş
Sağlığı ve Güvenliğinin Eğitim Sistemine Entegre
Edilmesi Projesi başlatılmıştır.
YÖK Kanununda yaptığımız
değişiklikle üniversitelerde, mezunları iş güvenliği
uzmanı olabilecek fakültelerde iş sağlığı ve
güvenliği derslerini zorunlu kıldık. Madenlerde kaza
sırasında veya acil durum anında çalışanların
hayatlarını kurtarabilecek sığınma odaları gibi
uygulamaların iç yönetmelikle düzenlemesi yapıldı. Ayrıca
ölümlü iş kazaları meydana gelen maden iş yerlerinde işveren,
mahkeme kararıyla iki yıl kamu ihalesinden menedilecek. İş
kazası olmayan iş yerleri ödüllendirilerek sosyal güvenlik
işveren payı, yüzde 2den yüzde 1e indirildi. Yapı denetim
kuruluşlarına iş sağlığı ve güvenliği
şartlarını kontrol etme yükümlülüğü getirildi. 2017
yılı itibarıyla iş güvenliği uzmanı ve iş
yeri hekimi görevlendirilmesi yapıldı. İş yerlerine iş
sağlığı ve güvenliği hizmetleri sunumunu
gerçekleştiren ortak sağlık ve güvenlik birimleri
sayısı 2.384e ulaşmıştır. Bugün itibarıyla
toplam 105.475 iş güvenliği uzmanı 32.974 iş yeri hekimi
hizmet sunmak üzere belgelendirildi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tüm süre içerisinde ifade edebildiğim ve edemediğim
çalışmalarımıza baktığımızda iş
sağlığı ve güvenliği alanında çıktığımız
yol ve aldığımız mesafe, önemli ve kayda değerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Etyemez.
HALİL ETYEMEZ (Devamla) Bu anlamda sadece
çalışanlarımızın sağlık ve güvenliğini
değil, tüm toplumun sağlık ve güvenliğinin değerini
bilerek ve onu korumak adına gereken ne varsa yaparak 2023 hedeflerine
emin adımlarla yürümekteyiz.
Tekrar yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim, Sayın
Etyemez.
Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren
ve söz isteyen sayın milletvekillerine yerlerinden birer dakikalık
söz vereceğim.
Söz talebinde bulunan sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum: Sayın Atıcı, Sayın Arık,
Sayın Çamak, Sayın Özdiş, Sayın Kılıç, Sayın
Yalım, Sayın Öz, Sayın Özdemir, Sayın Arslan ve Sayın
İrmez. Bugün 10 kişi söz talebinde bulunmuş.
Başlıyoruz.
Sayın Atıcı, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının,
AKPnin kendisine boyun eğmediği için Mersini cezalandırmaya
devam ettiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, AKP, kendisine boyun
eğmediği için Mersini cezalandırmaya devam ediyor. Mersin,
Türkiye genelinde vergi ödemede 6ncı sıradayken yatırım
alma sırasındaysa 22nci sıradadır. Yapılan yatırımlar
ise Mersinin öz varlıkları satılarak yapılmaktadır.
Üstelik AKP, bu satışlardan da kâr etmektedir, Mersini açıkça
sömürmektedir. Örneğin, Tevfik Sırrı Gür Stadyumu TOKİye
satılmış ve bu gelirin sadece bir kısmıyla spor
tesisleri yapılmıştır.
Şimdi de Mersin Taşucu Limanı
açıkça peşkeş çekilmektedir. Taşucu Limanının,
otuz altı yıl süreyle işletme hakkının devredilerek
özelleştirileceği ilan edilmişti. Şimdi ise bir hülleyle
limanın çok kıymetli olan geri sahası açıkça
satışa çıkarılmıştır. Vatan toprakları,
AKP tarafından parsel parsel satılmaktadır. AKP elini Mersinden
çekmelidir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Arık...
2.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, AKP
iktidarının liyakati esas almayıp yandaşı esas alan
tutumuyla Türkiye Cumhuriyetinin temeline dinamit koyduğuna ilişkin
açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Sayın Başkan,
tarih, tarihten ders almayanlar için tekerrür eder. Görüyoruz ki AKP
iktidarı, Türkiyeyi uçuruma sürüklediği onca olaya rağmen,
yaşadığı ve yaşattığı olumsuzluklara
rağmen tarihten ders almıyor. Dün yandaşı atama uğruna
Türkiyenin kilit noktalarını FETÖye teslim edip bu güzel ülkeye 15
Temmuzu yaşatan AKP iktidarı, yine liyakati göz ardı edip
düzmece mülakatlarla yandaşı almaya devam ediyor. Hani yargı
tarafsız ve bağımsız olacaktı? Bakın,
atadığınız 341 hâkimin yüzde 90ı, AKPde yöneticilik
yapan avukatlar. Tarafsız ve bağımsız yargıyı
böyle mi sağlayacaksınız? Liyakati esas almayıp
yandaşı esas alan bu tutumunuzla Türkiye Cumhuriyetinin temeline
dinamit koyuyorsunuz. Sizi uyarıyorum, hâkimin, polisin, öğretmenin
yandaşı olmaz; devletin hâkimi, polisi, öğretmeni olur.
Atamaları yandaşa göre değil, liyakate göre yapın.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Çamak...
3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, bir
bürokratın milletvekilinin partisini sorarak ona göre muamele
yapmasının kabul edilebilir bir şey olmadığına
ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
KPSSyle ataması çıkan ama aylardır
bekletilen bir vatandaşın sadece göreve başlatılmama
nedenini öğrenmek için bağlı olduğu kurumu aradım.
Danışmanım Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak mümkünse ilgili
kişiden bilgi almak ister. deyince telefondan gelen tepki aynen
şuydu: AK PARTİ milletvekili, değil mi? CHP milletvekili
olduğumuzu öğrendikten sonra ilgili kişiden maalesef konu
hakkında bilgi alamadık. Hepinize soruyorum: Muhalefet
milletvekilleri bu milletin temsilcileri değil mi? Vatandaşa
sunulmayan bilgi hakkı o vatandaşın vekiline de verilemeyecekse
bizim bu Mecliste ne işimiz var? Bir bürokratın vekilin partisini
sorarak ona göre muamele yapması kabul edilebilir bir şey
değildir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özdiş
4.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, Ceyhan ile
Erzin arasındaki sınır ihtilafı ve BOTAŞ yetki
sahası içerisinde bulunan çeşitli firmaların iskelelerinin
İskenderuna devredilmesi konularının düzeltilmesi için ne zaman
girişimde bulunulacağını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum, Sayın Ömer Çelike: Sizin de bilginiz
var, müfettişlerin Ceyhan lehine rapor vermesine rağmen Ceyhan ile
Erzin arasında bir sınır ihtilafı söz konusu. Daha bu
çözülmemişken, şimdi de BOTAŞ yetki sahası içerisinde
bulunan çeşitli firmaların iskeleleri İskenderuna devredildi.
Bu durumun Ceyhan başta olmak üzere tüm Adananın ekonomisini
nasıl etkileyeceğini siz de benim gibi biliyorsunuz. Bu iki konuyu
düzeltmek için ne zaman girişimde bulunacaksınız? Ceyhan ve
Adana sahipsiz mi sanılıyor Sayın Bakan? Siz de
Adanalısınız, Hükûmetin Bakanısınız, Adanaya
bugün değil de ne zaman sahip çıkacaksınız?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de Sayın
Özdiş.
Sayın Kılıç
5.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, hakkını ve haddini bilmenin en büyük erdem
olduğuna ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hakkını ve haddini bilmek en büyük
erdemdir. Ulu bir çınar ağacının yanında bir
sarmaşık filizi, baharla birlikte boy verip kavak
ağacının gövdesine sarılarak yükselmeye
başlamış, hızla büyümüş ve neredeyse kavak
ağacının boyuna yetişmiş. Bir gün kavak
ağacına sormuş sarmaşık: Sen kaç ayda bu hâle
geldin? Kavak: On yılda. demiş. Kibirle yapraklarını
sallayıp gülmüş sarmaşık ve On yılda mı? Ben
neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak. demiş. Kavak
Doğrusun. demiş ve başka bir şey söylememiş. Sonra,
sonbahar gelmiş, sarmaşığın yaprakları savrulup
solmaya ve büzülerek aşağıya doğru inmeye
başlamış ve endişeyle Bana ne oluyor? diye kavağa
sormuş. Kavak, haddini bildiren sözünü söylemiş
sarmaşığa: Benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda
gelmeye çalıştığın için. demiş.
Hakka eğilene halk eğilir.
BAŞKAN Sayın Yalım
6.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın,
Başbakanı ve Bakanlar Kurulunu ülkenin ekonomisini düzeltmek
adına gerekli adımların atılması konusunda göreve
davet ettiğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar
ve de Türkiye Cumhuriyetindeki bütün vatandaşlarımız;
enflasyon, son sekiz buçuk yılın en yüksek oranına
ulaşmıştır, ortalama 14ü bulmuştur.
İşsizlik şu anda 17yi geçmiş, üretici mağdur, esnaf
mağdur, fabrikatör mağdur durumdadır. Maalesef, AK PARTİ
Hükûmeti referandumda ülkenin bütün bütçesini har vurup harman savurmuştur
ve de korkarım bu rakamlar önümüzdeki yılbaşına kadar daha
da yükselecektir. Ben buradan Başbakanı ve de Bakanlar Kurulunu
göreve davet ediyorum. Ülkenin ekonomisini düzeltmesi adına gerekli
adımların atılmasını özellikle belirtiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Öz
7.- Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, bir yanlış
atamanın ülkeyi FETÖye teslim edebileceğine, hukuk mücadelelerinin
ve yarına umutla bakışlarının sürdüğüne
ilişkin açıklaması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) Sayın Başkan,
tarafsızlık yemini etmiş fakat partisiyle ilişkisi hiç
kesilmemiş ve taraf olmaktan rahatsızlık duymayan
Cumhurbaşkanının, AK PARTİye hasret duyduğuna
şaşırıyoruz. Üyelik esnasında ağlayan
Başbakan da Başbakanlık gittiği için
ağlamıştır herhâlde.
Referandum sonrası Sayın
Cumhurbaşkanı, bizim söylediklerimizi kabul edercesine üstelik Onlar
kendilerini gayet iyi gizliyorlar. diyerek hâlâ gizlenmiş FETÖcülerden
bahsetti. Her seferinde uyardık ama Olmaz öyle şey." dediler.
Bu bir itiraftır. Gizlenmiş anlayışınız nedir?
Ya kendini gizlemiş bir FETÖcü, Cumhurbaşkanı
yardımcısı atanırsa yine Aldatıldık. mı
diyeceksiniz? Darbeler artık bitti. diyenlere sesleniyorum: Bir
yanlış atama ülkemizi FETÖye teslim edebilir. Ülkemizi böyle bir
tehlikeye atmamak için hayır dedik. Bu, olur. demiyoruz ama ihtimal
dâhilindedir. Hukuk mücadelemiz ve yarına umutla
bakışımız sürüyor çünkü Hayır, daha bitmedi.
diyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özdemir
8.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, YSK
müdahalesiyle meşruluğu tartışmalı hâle gelen Anayasa
değişikliğinin partili Cumhurbaşkanı maddesinin hayata
geçirildiğine ve Cumhurbaşkanının partisini mi devleti mi
temsil edeceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
YSK müdahalesiyle meşruluğu
tartışmalı hâle gelen Anayasa değişikliğinin
partili Cumhurbaşkanı maddesi hayata geçirildi. Partili
Cumhurbaşkanı, önümüzdeki günlerde aynı zamanda bir siyasi
partinin de genel başkanı olacak. Tarafsızlık yemini yapan
partisiz Cumhurbaşkanına verilen tüm yetkileri kullanacak. Anayasa
Cumhurbaşkanı, devletin başıdır, bu sıfatla
Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin birliğini temsil eder. derken
partili ve siyasi parti genel başkanı olan bir
Cumhurbaşkanı, kimin, nerenin başı olacak? Bu
sıfatlarla devleti mi, yoksa âşığı olduğu
partisini mi temsil edecek? Devletin mi yoksa partisinin mi
çıkarlarını savunacak? Ülkemiz ve geleceğimiz için hayati
olan bu soruları, bir kez daha tüm değerli milletvekillerinin ve
milletimizin takdirlerine sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Sayın Arslan
9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, büyümesi
düşen, ekonomisi tıkanmış piyasa için ne tür önlemler
düşünüldüğünü, üretim odaklı ekonomiye ne zaman
geçileceğini ve ihracatçıya kur garantisi verilip
verilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Ekonomi Bakanına
soruyorum: Uygulamış olduğunuz yanlış ekonomik
politikalar nedeniyle yıllık TÜFE enflasyonu yüzde 11,87 olmuş,
üretici enflasyonu da yüzde 16,37 olmuştur. İşsizlik yüzde 13e
yükselmiş, genç işsizlerimizin oranı yüzde 25in üzerine
çıkmıştır. İş yaratma bakımından 187
ülke içinde 130uncu sıradayız. OHAL ekonomisi, büyüme
oranımızı düşürmüştür. 1950den 2002ye kadar tek
parti ve koalisyon döneminde büyüme ortalaması yüzde 5,1 iken 2002den
2016 arasındaki büyüme ortalaması yüzde 4,6dır. Sürekli yüksek
teknolojik mal alıyor, buna karşılık düşük katma
değerli mal ihraç ediyoruz. Büyümesi düşen, ekonomisi
tıkanmış bu piyasa için ne tür önlemler almayı
düşünüyorsunuz?
Tüketim ve borçlanma ekonomisinden üretim
odaklı ekonomiye ne zaman geçeceğiz?
Dalgalanan kurlar karşısında
ihracatçımıza kur garantisi vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın İrmez
10.- Şırnak Milletvekili Aycan İrmezin,
Silopide MHP ilçe binası önünde nöbet tutan polislerin alkollü araç
kullanmaları sonucu yaşanan kazaya ve Valiliğin kader olarak
bu olayın üzerini örtmesinin kabul edilemez olduğuna ilişkin
açıklaması
AYCAN İRMEZ (Şırnak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, dün gece saat bir
sularında Silopi ilçemizde MHP ilçe binası önünde nöbet tutan polisler,
fazlaca alkol almışlar ve alkol aldıkları hâlde araç
kullanmışlar ve bu aracın kullanılması esnasında
Furkan ve Muhammed isimli, 6 ve 7 yaşlarında 2 kardeş evin
salonunda uyurken zırhlı aracın eve girmesi sonucu üzerlerine
duvar yıkılıyor ve maalesef yaşamlarını
yitiriyorlar. Bu kolluk kuvvetlerine görev başında alkol kullanma ve
bu pervasız tutumlarda bulunmalarını yasal olarak koruyan siyasi
iktidar ve kader diyerek olayın vahametini ortadan kaldıran
valilik, bu cinayetin ortağıdır. Özellikle bunu belirtmek
istiyoruz. Valiliğin özellikle bu olaya kader diyerek üzerini örtmesi de
kabul edilemez. Bu açık ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İrmez.
Şimdi sisteme giren sayın grup başkan
vekillerine söz vereceğim.
Sayın Akçay, buyurun.
11.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 4-10 Mayıs
İş Sağlığı ve Güvenliği Haftasına
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) 4 ve 10 Mayıs tarihleri
arası, İş Sağlığı ve Güvenliği
Haftasıdır. Çalışanların çalışma ortam ve
koşulları, sağlık ve güvenlik açısından sürekli
bir iyileştirme alanıdır. İş
sağlığı ve güvenliği, tavizsiz önem verilmesi gereken
bir konudur. Bu alanı sadece teknik boyutuyla görmemek gerekir. Meselenin
hukuki ve toplumsal bilinç düzeyini ilgilendiren tarafları da vardır.
13 Mayıs 2014te Somada 301 madencimizin hayatını
kaybettiği kazadan sonra bir komisyon kurmuştuk. Komisyonun adı:
Manisanın Soma İlçesinde Başta 13 Mayıs 2014 Tarihinde
Olmak Üzere Meydana Gelen Maden Kazalarının
Araştırılarak Bu Sektörde Alınması Gereken
İş Sağlığı ve İş Güvenliği
Tedbirlerinin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Bu komisyonda çok önemli
çalışmalar yaptık ve neticede 2 ciltlik büyük bir rapor ortaya
çıktı. Bu raporda muhalefet şerhleriyle birlikte iş
sağlığı ve güvenliğine ilişkin çok önemli
tespitler ve öneriler yer aldı. Ancak bu rapor Meclis Genel Kurulumuzda
görüşülmedi.
İş Sağlığı ve
Güvenliği Haftasını idrak ettiğimiz bugün itibarıyla
Soma Maden Kazası Komisyonu raporunun Genel Kurul gündemine getirilerek
görüşülmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Böylece, iş sağlığı ve güvenliğinin hukuki ve
toplumsal bilinç boyutu Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yönde
göstereceği iradeyle şekillenecektir. Bu görev, iş
kazalarında, maden kazalarında hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza ve yüz binlerce çalışanımıza
karşı bir görevdir. Bu vesileyle bir kez daha belirtmek isterim ki
iş sağlığı ve güvenliği mevzuatlarının,
gelişmiş ülke mevzuatları da dikkate alınmak suretiyle,
ülkemizin ihtiyaçları da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
göz önünde bulundurularak
yeniden ele alınma mecburiyeti vardır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim.
Sayın Kerestecioğlu
12.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin, Suruç katliamının ilk duruşmasının bugün
yapılacağına ve ailelerin, bu davanın ciddiyetle,
yakınlarının anısına saygıyla yürütülmesini
istediklerine, Dersim katliamının 80inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Yirmi bir ay önce gerçekleşen ve 33 kişinin
hayatını kaybettiği, IŞİD ve bazı karanlık
güçler tarafından gerçekleştirilen Suruç katliamının ilk
duruşması bugün, Genel Kurulun şu saatlerinde Hilvanda
başlayacak.
Gencecik insanlar sınırların hemen
öbür tarafında insanların yaşadıkları acılara ve
IŞİDin katliamlarına sessiz kalmamış ve tüm güzel ve
devrimci duygularıyla, Kobanede kreş yapmak, kütüphane yapmak için
Suruça gelmişlerdi ve Suruçta bu yolculuklarıyla ilgili basın
açıklaması yaptıkları sırada Türkiye tarihindeki en
karanlık saldırılardan biri meydana geldi. Türkiyedeki
barışa yönelik bu saldırı sonrası onlarca
saldırı daha gerçekleşti ve binlerce sivil hayatını
kaybetti. Bu planlı saldırının arkasında çok karanlık
güçler olduğuna eminiz ve bunu planlayanlar bugün bu davada yargılanmıyorlar
ama ileride mutlaka ortaya çıkarılacaklar.
Suruç katliamı davasında iddianame
katliamdan tam on sekiz ay sonra hazırlanmıştı ve yirmi bir
ay sonra, katliamdan yirmi bir ay sonra bugün ilk duruşma
yapılıyor. Bu bile zaten Türkiyede adaletin ve cezasızlığın
vardığı durumu, noktayı gösteriyor. İddianamede
yalnızca 3 sanık hakkında yüz dörder kez müebbet hapis
cezası isteniyor. Sorumlu kamu görevlileriyle ilgili istenen bir ceza yok
ve bugüne kadar yalnızca Suruç Emniyet Müdürü hakkında, görevi kötüye
kullanmak suçundan 7.500 lira para cezası verilmişti.
Bugün mahkemede aileler bir kez daha davanın
ciddiyetle, yakınlarının anısına saygıyla
yürütülmesini istediklerini ifade ettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) - Esas failler yakalanana ve siyasi sorumlular yargılanana
kadar bizler de adalet mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz.
Bugün, aynı şekilde, Dersim
katliamının da 80inci yıl dönümü. Orada kaybettiğimiz
insanları da saygıyla anıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kerestecioğlu.
Sayın Özel, buyurun.
13.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Fatsayı halk
komiteleriyle yöneten devrimci Belediye Başkanı Fikri Sönmezin
ölümünün 32nci yıl dönümüne, 4-10 Mayıs İş
Sağlığı ve Güvenliği Haftasına, CHP olarak bugün
görüşülmeye başlanan Suruç katliamı davasını
yakından izleyip tüm sorumlularının yargılanıp ceza
aldığı güne kadar da peşini bırakmayacaklarına
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün Fatsayı halkla birlikte, halk
komiteleriyle yöneten devrimci Belediye Başkanı Fikri Sönmezin
ölümünün 32nci yıl dönümü. 1979da Ordunun Fatsa ilçesinde
bağımsız belediye başkanı olarak seçilen ve ilçeyi halkla
birlikte yöneten Terzi Fikriyi ve arkadaşlarını buradan
rahmetle anıyoruz. Dönemin hedef tahtasına oturtulmuştu. 12
Eylülde gözaltına alınmıştı. Darbe
koşullarında cezaevinde tutulmuş, işkence görmüş,
bozulan sağlık koşullarına rağmen içeride tutulmaya
devam etmiş ve o rejimin devamında 8 Temmuz 1980de Kenan Evrenin
talimatıyla başlayan operasyonun sonucunda 4 Mayıs 1985te
cezaevinde, geçirdiği iddia edilen bir kalp krizi sonucu, şüpheli
şekilde hayatını kaybetmişti. Terzi Fikriyi, onunla
birlikte Türkiyeye halkçı belediyeciliği, halkla birlikte yerel
yönetimi kazandıran tüm arkadaşlarını buradan minnetle ve
rahmetle bir kez daha anıyoruz.
İçinde bulunduğumuz İş
Sağlığı ve Güvenliği Haftasında, biraz önce
Sayın Grup Başkan Vekili Erkan Beyin de değindiği gibi, o
dönemde üyesi bulunduğumuz Soma Komisyonu raporunun, deyim yerindeyse, o
günlerde kamuoyundaki büyük beklentiye rağmen Meclisin tozlu
raflarında kaldığı ve Genel Kurul gündemine bir türlü
getirilmediği, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
bu konuda yapması gereken çalışmaların hiçbirini yerine
getirmediği, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının
çıkarmış olduğu yeni maden kanunlarında içindeki
önerilerden hiç yararlanmadığı ve bir sonraki facia
yaşandığında dönüp Komisyon bunları söylemişti,
o tedbirler alınsaydı bu acılar yaşanmazdı.
şeklindeki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
yakınmalarına kadar
Meclisin raflarında bekletilen bu rapora dikkat çekmek istiyoruz.
İktidar partisinin bunun Meclisin gündemine alınması konusunda
gösterdiği muhalefeti, gösterdiği geri duruşu anlamakta güçlük
çekiyoruz gerçekten.
Bugün, yirmi bir ay sonra, Suruçta yaşanan o
katliamın Hilvanda davası görülmeye başladı. Genel
Başkan Yardımcımız Veli Ağbabanın
başkanlığında Sayın Şenal Sarıhan, Necati
Yılmaz, Mahmut Tanal, Ali Şeker ve Mehmet Gökdağ
milletvekillerimiz bugün davayı Hilvanda takip ediyorlar. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak hem ailelerin, Suruç Dayanışma Platformunun hem de
kamuoyunun bu davayı gerçek azmettiricileriyle ve kasta varan
kusurlarıyla o katliama engel olamayanların da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha vereyim size.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hem tüm
bağlantılarıyla hem istihbarat zafiyetiyle hem kasta varan
kusurlarıyla Suruç katliamının gerçekleşmesini, o günkü, 7
Haziran-1 Kasım arasında yaşanan o tartışmalı
süreci de göz önünde bulundurarak, tüm boyutlarıyla ortaya
çıkarılması için takipçisi olacağımızı ifade
ediyoruz. Yirmi bir ay sonra başlamış olan bu davayı en
yakından izleyip tüm sorumlularının yargılanıp ceza
aldığı güne kadar da peşini
bırakmayacağımızı açıkça ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Muş, buyurun.
14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Hakkâri
Çukurcada teröristlerle çatışmada yaralanan 7 askere acil
şifalar dilediğine, Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörle mücadelede
gösterdiği kararlılığın neticesi olarak terörün
tamamen bitirilmesi konusunda önemli bir noktaya erişildiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bugün Hakkâri Çukurcada askerî üs bölgemize sızmaya
çalışan teröristlerle çatışmaya giren, 8 teröristi etkisiz
hâle getiren ve yaralanan 7 kahraman askerimize Cenab-ı Allahtan acil
şifalar diliyoruz.
Şu husus artık görülmektedir ki Türkiye
Cumhuriyeti devletinin terörle mücadelede gösterdiği
kararlılığın neticesi olarak son süreçte yürütülen büyük
çaplı operasyonlarla terör örgütünün beli kırılmış ve
terörün tamamen bitirilmesi konusunda önemli bir noktaya
erişilmiştir. Kuzey Irak Sincar bölgesinde, Suriyenin kuzeyinde ve
yurt içinde yürütülen operasyonlarla terör örgütü çok ağır
kayıplar vermiştir.
Özellikle Sincara yapılan şok ve ani hava
operasyonları PKK inlerini darmadağın etmiş, mühimmat
depolarını başlarına geçirmiş ve eli kanlı
teröristleri perişan etmiştir. Sincarda teröristin kafasına
düşen her bomba teröre destek verenlerin hezeyan dolu sözlerinde
yankı bulmuştur. Terörün sözcülüğünü yapanlar Sincar
operasyonları sonrası halkı sokağa davet etmiş,
ayaklanma çağrısında bulunmuş ve orada ölen teröristleri
kardeşleri olarak nitelendirme ihanetinde bulunmuşlardır.
Sincara düşen bombayı Diyarbakıra düşmüş gibi ifade
eden bu aymazların ayaklanma çağrılarına kimse iştirak
etmemiş ve hüsrana uğramışlardır. Kim ne yaparsa
yapsın, hangi söylemlerle terörü masumlaştırmaya
çalışırsa çalışsın Türkiye terörle mücadele
etmekten ve operasyonlarını sürdürmekten geri durmayacaktır.
Elinde silah olan bir terörist varsa; askerimize, sivil
vatandaşlarımıza, çocuklarımıza kurşun
sıkıyorsa o hain terörist eninde sonunda yok edilir ve kimse de bu
eli kanlı teröristi kardeşi olarak niteleyip yok edilmesini
engelleyemez.
Kahraman Mehmetçik Hakkâride teröriste
karşı kahramanca mücadele verirken, şehit olurken, gazi olurken
terör sözcüsü bazı siyasetçilerin teröristleri övmesi kamu
vicdanını yaralamaktadır. Aklı, insafı, vicdanı
ve ahlakı olan her bir siyasetçi eli kanlı teröristin siyasi avukatlığını
yapar mı; çocukları öldüren bir teröristi savunur mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu gibi terörü
övücü söylemleri gördükçe, bağımsız yargı tarafından
terörü destekleyenlere yönelik yapılan hukuki tahkikatların ne kadar
yerinde olduğunu milletimiz bir kere daha görmüştür.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
müsaadenizle bir konuyu tutanağa geçirip dikkatinize
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii bir yoğunluk da
yaşanıyor, Mersin Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Çamak ifade
ettiğinde belki dikkatinizden kaçmış olabilir.
Dün bir telefon görüşmesi yapıyor, Türkiye
Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanının Özel Kalemini arıyor,
bir konuda bilgi almak istiyorlar. Kendisi Vekilimiz AK PARTİ milletvekili
mi? diye soruyor. Hayır, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili.
dendiği andan itibaren bize bilgi verilemeyeceğini söylüyor Türkiye
Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanının Özel Kalemi. Telefon
numarası 705 10 00 ve saat olarak da yaklaşık on bir civarında.
Bu bence sizin doğrudan ilgilenmeniz gereken
bir husus. Biz bu konuda yaşananları, bu işin
soruşturulmasını, Meclisin itibarı ve devlet
kurumlarında görev yapan devlet memurlarının Hükûmet memuru ya da
iktidar partisi memuru değil, devletin memuru olduğu ve tüm
Parlamentonun denetim ve vatandaşın sorunlarını dile
getirme çabalarına karşı eşit mesafede davranmaları
gerektiği gerçeğini hem tutanaklara geçirmek için hem de
Başkanlık Divanının dikkatine arz ediyoruz bir kez daha
efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Çamak, geçmiş olsun.
Gerçekten yaşanması istenmeyen bir durumla
karşılaşmışsınız. İlgileneceğim
konusunda size bilgi vermek istedim.
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek ve 20
milletvekilinin, çiftçilerin üretim ve pazarlama konusunda
yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Çiftçilerimizin üretim ve pazarlama konusunda
yaşadıkları sorunların araştırılması,
gübre ve mazot fiyatlarının makul seviyelere çekilebilmesi için
gerekli araştırmaların yapılması, üretimin
artırılabilmesi için tarımsal arazilerin uygun şekilde kullanılması
ve saydığımız tüm bu sorunlara gerekli önlemlerin
alınması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzükün
104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Baki Şimşek (Mersin)
2) Erkan Akçay (Manisa)
3) Ahmet Kenan Tanrıkulu
(İzmir)
4) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
6) Mevlüt Karakaya (Adana)
7) Mehmet Erdoğan (Muğla)
8) Arzu Erdem (İstanbul)
9) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
10) Atila Kaya (İstanbul)
11) Erkan Haberal (Ankara)
12) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
13) Deniz Depboylu (Aydın)
14) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
15) Oktay Öztürk (Mersin)
16) Mustafa Mit (Ankara)
17) Kadir Koçdemir (Bursa)
18) Ümit Özdağ (Gaziantep)
19) Nuri Okutan (Isparta)
20) Ekmeleddin Mehmet
İhsanoğlu (İstanbul)
21) Zihni Açba (Sakarya)
Gerekçe:
Türkiye'nin 77,9 milyon hektar olan toprak
varlığının 26,3 milyon hektarını tarım
arazileri oluşturmaktadır. Ancak son yıllarda birçok ilimizde
çarpık kentleşmeden dolayı tarım arazileri bilinçsiz bir
şekilde kullanılmıştır. Yine, ülke içindeki göçler
sebebiyle büyük şehirlerimizde nüfus artışının
getirdiği plansız ve sağlıksız bir yapılaşma
tarım alanlarının bilinçsiz şekilde
kullanılmasına neden olmuştur.
Mevcut tarım arazilerimizin, çarpık
kentleşme, göç ve gerekli önlemlerin alınmaması sebebiyle büyük
bir kısmı yok edilmiş, geriye kalan tarım arazileriyle
uğraşan çiftçilerimiz için de üretim yapmak âdeta imkânsız hâle
gelmiştir. Öyle ki ülkemiz yakın zamana kadar tarım ürünleri
açısından kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biriyken son dönemlerdeki
tarımda uygulanan yanlış politikalar, tarım ürünlerinin
yurt dışından temin edilmesi, üreticilerin sattıkları
ürünlerinin paralarını altı-on iki ay gibi geç bir zaman dilimi
içerisinde almaları çiftçilerimizi âdeta çıkmaza sokmuştur. Ek
olarak, yüksek mazot fiyatları ve gübre fiyatlarını da
eklediğimizde, çiftçilik ve üretimin nerelere geldiğini daha
açık bir şekilde görebiliriz. 2002 yılında mazotun litre
fiyatı 0,94 TL iken 2014 yılında 4,56 TL olmuştur. Aynı
şekilde gübre fiyatlarında da çok büyük artışlar
olmuş, 2002 yılında gübrenin tonu 162 TL iken 2014
yılında 546 TL olmuştur.
Çiftçilerimizin üretim ve pazarlama konusunda
yaşadıkları sorunların araştırılması,
gübre ve mazot fiyatlarının makul seviyelere çekilebilmesi için
gerekli araştırmaların yapılması, üretimin
artırılabilmesi için tarımsal arazilerin uygun şekilde
kullanılması ve saydığımız tüm bu sorunlara
gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasa'nın 98'inci,
İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek ve 20
milletvekilinin, çocuk kaybolma vakalarının sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/516)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son günlerde çocuk kaybolma vakalarında
artışların olması nedeniyle bu vakaların sebeplerinin
araştırılması, kamuoyunun aydınlatılarak
endişelerin giderilmesi ve kayıpların önlenmesine yönelik
çalışmaların neler olabileceği konularının
araştırılarak tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın
98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Baki Şimşek (Mersin)
2) Erkan Akçay (Manisa)
3) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
4) Arzu Erdem (İstanbul)
5) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
6) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
7) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
8) Nuri Okutan (Isparta)
9) Oktay Öztürk (Mersin)
10) Mustafa Mit (Ankara)
11) Mevlüt Karakaya (Adana)
12) Celal Adan (İstanbul)
13) Muharrem Varlı (Adana)
14) Kadir Koçdemir (Bursa)
15) Kamil Aydın (Erzurum)
16) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
17) Mehmet Erdoğan (Muğla)
18) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) Erkan Haberal (Ankara)
21) Deniz Depboylu (Aydın)
Gerekçe:
Türkiye'de resmî kayıtlara göre
yaklaşık 2 bin civarında çocuğun kayıp olduğu
bilinmektedir. Çocukların suç örgütleri tarafından organ ticareti,
uyuşturucu dağıtımı, fuhuş gibi korkutucu pek çok
sebepten dolayı kaçırıldıkları şüphesi kamuoyunu
ciddi olarak meşgul etmektedir.
Toplum artık neredeyse her hafta birkaç
çocuğun kaybolması haberleriyle sarsılmaktadır. Kaybolan
çocukların uzun süre bulunamaması toplumsal travmalara yol açmakta,
ailelerin korku içinde yaşamalarına neden olmaktadır.
Türkiye'de kayıpların yüzde 75-80
oranında önemli bir bölümünün ilk on beş gün içinde
bulunabildiği ve kayıpların bulunmasında en çok ailenin
çabasının etkili olduğu ve geri kalan yüzde 20-25 oranında
küçümsenmeyecek kayıpların ise ya hiç bulunmadığı ya
da yıllar sonra bulunabildiği bilinmektedir. Bu durum toplumda bir
tedirginliğe ve güvensizliğe neden olmaktadır.
Kayseri'de 2009 yılında Ramazan
Bayramı'nın 2nci gününde şeker toplamak üzere evden çıkan
ve bir daha haberi alınamayan 3 çocuk bir buçuk yıl sonra
bulunmuş, çocukların hunharca katledildiği görülmüştür.
Yine geçtiğimiz aralık ayında Tokat'ın Reşadiye
ilçesinde komşu çocukları olan 8 yaşındaki Bayram Erol ile
5 yaşındaki Dursun Kağan Taşçı'nın evlerinin
yakınlarında parkta oynarken kaybolmalarının ardından
çocuklardan hâlâ bir haber alınamamıştır.
Türkiye'de çocuklarını kaybetmenin
üzüntüsünü yaşayan yüzlerce aile bulunmaktadır. Bu suretle hem
ailelerin hem de çocukların kaçırılma olaylarına
karşı eğitilmeleri önemli bir husustur. Çocuk kaçırılmasıyla
ilgili yasal düzenlemelerimizin gözden geçirilmesi, varsa yetersizliklerinin
giderilmesi, yasaların caydırıcı hâle getirilmesi de
gereklidir.
Son günlerde çocuk kaybolma vakalarında
artışların olması nedeniyle bu vakaların sebeplerinin
araştırılması, kamuoyunun aydınlatılarak
endişelerin giderilmesi ve kayıpların önlenmesine yönelik
çalışmaların neler olabileceği konularının
araştırılarak tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın
98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
3.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek ve 20
milletvekilinin, kayısı üretiminde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/517)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizin en önemli ihraç ürünlerinden biri olan
kayısının, Mersinin Mut ilçesi başta olmak üzere, ülke
ekonomisine daha fazla katkı sağlaması, Türkiye'nin ihracattaki
payının artırılması ve sorunların giderilmesi
için gerekli önlemlerin alınması hususunda Anayasanın 98inci
ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Baki Şimşek (Mersin)
2) Erkan Akçay (Manisa)
3) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
4) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
6) Mevlüt Karakaya (Adana)
7) Mehmet Erdoğan (Muğla)
8) Arzu Erdem (İstanbul)
9) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
10) Atila Kaya (İstanbul)
11) Erkan Haberal (Ankara)
12) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
13) Deniz Depboylu (Aydın)
14) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
15) Oktay Öztürk (Mersin)
16) Mustafa Mit (Ankara)
17) Kadir Koçdemir (Bursa)
18) Ümit Özdağ (Gaziantep)
19) Nuri Okutan (Isparta)
20) Ekmeleddin Mehmet
İhsanoğlu (İstanbul)
21) Zihni Açba (Sakarya)
Gerekçe:
Kayısı coğrafi olarak dünyanın
hemen her yerine dağılmış olsa da üretiminin en yoğun
yapıldığı ülkeler Avrupa ve Akdeniz'e komşu olan
ülkelerdir.
Kayısı ağacı, yazları çok
sıcak ve kurak geçen bölgelerde, dağların güneş gören güney
eteklerinde ve su tutmayan bölgelerde çok iyi yetişmektedir. Ülkemizde
kayısı üretiminde Malatya ili başta gelmektedir. Malatya
çevresinde Baskil (Elâzığ), Elbistan (Kahramanmaraş),
Gölbaşı (Adıyaman), Gürün (Sivas) ilçelerinde kayısı
yoğun olarak üretilmektedir. Coğrafi olarak Malatya'ya da çok
yakın olan bu bölgelerde üretilen kayısılar da hemen hemen
Malatya kayısısıyla aynı özelliklere sahiptir.
Kayısı üretimi yapılan diğer iller ise Nevşehir,
Kahramanmaraş, Iğdır, Kayseri, Elâzığ, İçel,
Konya, Ankara, Sivas, ve Erzincan'dır. Malatya'nın yanı
sıra Niğde, Elâzığ, Nevşehir ve Erzincan'da
kurutmalık, diğer illerde ise sofralık kayısı üretimi
yapılmaktadır.
Kayısı dendiği zaman
aklımıza ilk Malatya gelse de Türkiye'nin sofralık
kayısı ihracatının yüzde 80'ini Mersinin Mut ilçesi
karşılamaktadır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
İlçe Müdürlüğü verilerine göre toplam 55.240 dekar kayısı
bahçesinde 912.113 adet meyve verir kayısı ağacının
bulunduğu ilçenin yıllık rekoltesi ise 80 bin ton
civarındadır ancak kayısının bölge halkına ve
ülke ekonomisine katkısı henüz istenilen düzeyde değildir.
Malatya kayısı üretimi, Türkiye yaş
kayısı üretiminin yaklaşık yüzde 50-55'ini teşkil
etmektedir. Ülkemizde ticari manada yapılan kuru kayısı
üretiminin ise hemen hemen tümü Malatya ilinde gerçekleştirilmektedir.
Üretilen kuru kayısının önemli bir bölümü ihraç edilmektedir.
Malatya'da halkın yarısından
fazlası geçimini doğrudan ya da dolaylı olarak
kayısıdan sağlamaktadır. Türkiye'de üretilen
kayısıdan üreticiler değil, en çok yurt dışındaki
aracılar kazanmaktadır. Markette satılan kayısı ile
üreticiden çıktığı fiyat arasında kayda değer bir
fiyat uçurumu vardır. Bu da üreticinin kayısıyı toplayana
kadar yapmış olduğu elektrik, su, gübre ve benzeri
masrafları karşılayamayacak duruma gelmesine ve
aldığı kredileri ödeyemediğinden icra davalarıyla
karşı karşıya gelmesine neden olmaktadır.
Fiyat istikrarsızlığı,
ilkbaharda yaşanan don olayları, tarımsal işletme
büyüklüklerinin yetersiz olması, aktif üretici ve ihracatçı
birlikleri ile düzenleyici bir kurumun olmaması gibi temel sebepler
nedeniyle kayısıdan istenilen düzeyde verim
alınamamıştır.
Yine, kayısının ulusal ve
uluslararası alanda medyada reklamı ya da
tanıtımının ciddi bir şekilde yapılmaması,
kayısı üretim ve pazarlama problemlerine dair bir çalışmanın
olmaması üreticilerimizin bugünkü durumda olmalarının
nedenlerinden biridir.
Kayısı üretimi hâlen geleneksel
yöntemlerle yapılmakta, bu da ürünlere önemli ölçüde zarar vermektedir. Bu
sebeple bilimsel yöntemlerle yeni tarım metotları
kullanılmalıdır.
Kayısı çekirdeklerinin tatlı
olanları çerez olarak tüketilmekte, acı olanları ise kozmetik ve
ilaç sanayisinde ham madde olarak kullanılmaktadır. Ancak
yapılan çalışmalarda yaş kayısı gibi
kayısı çekirdeğinin de kabuk ve iç kabuk olarak
değerlendirilmesi istenilen seviyede değildir.
Bu saydığımız sebeplerden
dolayı kayısının bölge ve ülke ekonomisine daha fazla
katkı sağlaması, Türkiye'nin ihracattaki payının
artırılması ve sorunların giderilmesi için gerekli
önlemlerin alınması için bir Meclis araştırması
yaptırılmasını arz ederim.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, şimdi
grupların önerilerini görüşeceğiz. Yalnız, öncelikle
görüşeceğimiz Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinde
sanıyorum diğer partilerin de ortak bir tavır alma durumu söz
konusu.
Bunun için on beş dakika ara veriyorum ve grup
başkan vekillerini toplantıya davet ediyorum.
Kapanma Saati: 14.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.44
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 88inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Danışma Kurulunun İç Tüzük'ün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, çölyak
hastalığının sebepleri ve sonuçlarını konu alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
Manisa Milletvekili Özgür Özel, Halkların Demokratik Partisi Grup
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçay tarafından grupları adına imzalı ortak Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Mayıs 2017
Perşembe günkü birleşiminde okunmasına ve ön görüşmesinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına; söz konusu
görüşmede Hükûmet, siyasi parti grupları ve önerge sahipleri
adına yapılacak konuşmaların onar dakika olarak
yapılmasına ilişkin önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
4/5/2017
Danışma Kurulunun 4/5/2017 Perşembe
günü yaptığı toplantıda, çölyak hastalığının
sebepleri ve sonuçlarını konu alan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel,
Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından
grupları adına imzalı ortak Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 4/5/2017 günkü (bugün) birleşiminde
okunması, bu önergenin görüşmesinin Genel Kurulun 4/5/2017 günkü
(bugün) birleşiminde yapılması, söz konusu görüşmede
Hükûmet ve siyasi parti grupları adına yapılacak
konuşmaların onar dakika, önerge sahipleri adına yapılacak
konuşmaların onar dakika olarak yapılması önerilmiştir.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mehmet Muş Özgür Özel
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Erkan Akçay Filiz
Kerestecioğlu Demir
Milliyetçi Hareket Partisi Halkların Demokratik Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Alınan karar gereğince gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmına geçiyoruz.
Görüşülecek olan Meclis
araştırması önergesi bilgiye sunulmadığı için,
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Meclis Araştırması Önergeleri (Devam)
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel, Halkların Demokratik
Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, çölyak hastalığıyla
ilgili farkındalık yaratılması, teşhis
aşamasıyla ilgili önlem alınması, sebep ve
sonuçlarının detaylı bir şekilde
araştırılması ve bu hususlarda çözümler üretilmesi,
ayrıca bu hastalığa maruz kalan hastalara kalıcı
yardımlar sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/518)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dünyada geleceğin hastalığı
olarak görülen çölyak hastalığı ülkemizde de
yaygınlaşan bir hastalıktır. Çölyak
hastalığıyla ilgili farkındalık yaratılması,
teşhis aşamasıyla ilgili önlem alınması, sebep ve
sonuçlarının detaylı bir şekilde
araştırılması ve bu hususlarda çözümler üretilmesi,
ayrıca bu hastalığa maruz kalan hastalara kalıcı
yardımlar sağlanması amacıyla Anayasamızın
98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.
Erkan Akçay Özgür
Özel
Manisa Manisa
MHP Grup Başkan Vekili CHP Grup Başkan Vekili
Filiz Kerestecioğlu Demir Mehmet Muş
İstanbul İstanbul
HDP Grup Başkan Vekili AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Çölyak hastalığı, genetik
yatkınlığı olan çocuk ve erişkinlerde çeşitli
tahıl (buğday, çavdar, yulaf ve arpa) proteinlerinin (glüten)
oluşturduğu ve daha çok ince bağırsaklarda emilim
bozukluğunun ön planda olduğu sistemik bir hastalıktır.
Çölyak, çeşitli tahıl proteinlerinin
oluşturduğu, ön planda ince bağırsağın hasara
uğradığı ama neredeyse her organı da
etkileyebilmektedir. Bu durumun sonucu olarak çölyak hastaları tahıl
ve tahıl ürünlerinden yapılan (ekmek, pasta, kek vs.) hiçbir besin
maddesiyle beslenememektedir. Ve bu mağduriyetleri dikkate alacak olursak
günlük hayatta ne kadar zorluk çektiklerini tahmin etmek çok da güç
olmayacaktır. Bu durumda, çölyak hastaları ömür boyu yediklerine,
içtiklerine, giydiklerine hatta başka hastalıklar için tedavi
amaçlı aldıkları ilaçlara dikkat etmek zorunda kalmaktadır.
Çoğunlukla gizli seyreden çölyak
hastalığının teşhis edilebilmesi için öncelikle bu
hastalığın bireyler tarafından tanınması ve bu
hastalığa dikkat çekilmesi gerekmektedir. Bundan sonraki aşama
ise kan testleri ve ince bağırsaktan biyopsiyle parça
alınmasıyla hastalığın teşhisidir. Çölyak
hastalığının farkında olmayan sağlık
çalışanları yüzünden teşhisler gecikebilmektedir ve
teşhis koyulması için yapılması gereken testin ücreti
devlet tarafından karşılanmasına rağmen,
farkındalığı olmayan sağlık
çalışanları tarafından yapılmamaktadır.
Ayrıca, sağlık çalışanlarının meslek
sonrası literatürdeki yenilikleri de takip edip farkındalıklarını
arttırmaları gerekmektedir. Aynı zamanda bu
farkındalığı arttırmak için de hastanelerde bulunan
gastroenteroloji bölümlerinin sayısının
artırılması ve geliştirilmesi gerekmektedir.
Çölyak hastalığı teşhis
edildikten sonra, tedavi şekli ancak ve ancak diyetle olmaktadır,
başka tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Bunun için glütensiz bir diyet
yapılması gerekmektedir. Çölyak hastaları yediklerine ve
içtiklerine dikkat etmeyip ömür boyu diyet yapmazlarsa kemik erimesinden
kanserin birçok çeşidi gibi birçok hastalıkla karşı
karşıya kalmaktadır.
Çölyak hastalarının diyetlerine dikkat
edebilmesi için alacakları ürünlerin glütensiz olması gerekmektedir.
Bu ürünler belirli büyük alışveriş merkezlerinde satılmakta
ve fiyatları çok pahalıdır. Çölyak hastalarına devlet
tarafından yapılan yardımlar ise çok azdır. Hastalara 0-5
yaş aralığında ise 78.75 TL, 5-15 yaş
aralığında ise 120 TL ve 15 yaş üstü için 108,75 TL
yardım yapılmaktadır.
Çölyak hastalarının sosyal hayatları
da sekteye uğramaktadır. Dışarıda yemek yiyebilecekleri
mekânlar kısıtlıdır. Çölyak hastaları için menü
hazırlayan mekânlarda ise fiyatlar çok pahalıdır. Örneğin,
1 dilim su böreği 20 TL, 4 dilim baklava 50 TL, 1 simit 5 TL ve 1 gofret
12 TL'dir. Türkiye'de gıda ve diğer sektörler çölyak hastaları
için özel üretim yapmadığından ürünler
yurtdışından gelmektedir. Türkiye'de üretilen tek bir marka
sadece kek ve bisküvi üretmektedir. Bu da yeterli değil ve bu ürünler her
markette bulunmamaktadır. Ayrıca, yurtdışında çölyak
hastaları için sadece gıda sektörü ürünleri değil, ilaç,
kıyafet ve temizlik ürünleri de onlara göre üretilmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle çölyak
hastalığıyla ilgili farkındalık yaratılması,
teşhis aşamasıyla ilgili önlem alınması, sebep ve
sonuçların detaylı bir şeklide araştırılması
ve bu hususlarda çözümler üretilmesi, ayrıca bu hastalığa maruz
kalan hastalara kalıcı yardımlar sağlanması
amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekli
görülmektedir.
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu, söz
talebiniz var.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin, polis araçlarının yaptığı kazalar konusunda
İçişleri Bakanlığını göreve davet ettiğine
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, söz almak zorunda hissettim kendimi
çünkü bu görüntü şimdi elimize ulaştı. Az önce Şırnak
vekilimizin söz ettiği ve gece 01.00de eve girip de bir evi bu hâle
getiren zırhlı araçtan, polis aracından söz ediyoruz. Yani,
insan hayatı gerçekten hiçbir dönem bu kadar ucuz
olmamıştı. 6 ve 7 yaşlarında 2 çocuk uyurken öldüler.
Yani herkes kendi çocuklarını düşünsün ve kendini bunun yerine
koysun. Böyle bir şey olamaz ve bu araçlar şehirlerin her yerinde
gayet fütursuzca dolaşmaya devam ediyorlar, insan hayatını
hiçbir şekilde önemsemiyorlar. Örneğin, Van Edremitte 17 Nisanda 3
yurttaşa çarpıyor polis aracı; 1 ölü, 2 yaralı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
Bir dakika daha süre veriyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yine Van Edremitte, aynı gün, 17 Nisanda 18
yaşında bir yurttaşa çarpıyorlar ve ağır
yaralı. 23 Nisanda Elif Çağ, Van merkezde polis aracının
çarpması sonucu yaralanıyor. En son da Silopide bu ve daha kaydedemediğimiz
birçok olay var. Bununla ilgili açılmış olan hiçbir soruşturma
da yok. Yani İçişleri Bakanlığının herhâlde biraz
da bununla ilgilenmesi gerekiyor. Gerçekten insan hayatı, yaşam
hakkı herkes için saygıdeğerdir ve herkesin buna dikkat etmesi
gerekiyor başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere.
Bir talimat mı verilecek, ne yapılacak, şehir içlerinde bu
araçların doğru dürüst hareket etmesi ve insanların
yaşamına dikkat etmesi, özen göstermesi gerekiyor. Bunu nefretle
kınadığımızı belirtmek isterim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, çölyak
hastalığının sebeplerinin ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel, Halkların Demokratik
Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından grupları adına
imzalı olarak verilen ortak Meclis araştırması önergesinin
görüşmelerine başlıyoruz.
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel, Halkların Demokratik
Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, çölyak hastalığıyla
ilgili farkındalık yaratılması, teşhis
aşamasıyla ilgili önlem alınması, sebep ve sonuçlarının
detaylı bir şekilde araştırılması ve bu
hususlarda çözümler üretilmesi, ayrıca bu hastalığa maruz kalan
hastalara kalıcı yardımlar sağlanması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/518)
BAŞKAN - Hükûmet? Yerinde.
İç Tüzükümüze göre Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda
sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki
birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza
sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri, Hükûmet ve gruplar için onar
dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul konuşacak.
Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP
sıralarından alkışlar)
Siz, aynı zamanda hem önerge sahibi olarak hem
de grubunuz adına konuşacaksınız, bu yüzden konuşma
süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genetik bir hastalık
olan çölyak hastalığını ve çölyak hastalarının
beklentilerini ifade etmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
aldım.
Çölyak hastalığı genetik bir
hastalık olup ince bağırsağın glüten adlı
proteine karşı ömür boyu süren ve kronikleşen alerjisi ve
hassasiyetidir. Bu alerji ve hassasiyet kişinin bağışıklık
sistemini etkileyip vücutta birçok dengeyi bozarak başka
hastalıkların oluşmasına sebep olmakta ve kişinin
yaşam kalitesini maalesef kötü etkilemektedir.
Genetik bir hastalık olan çölyak
hastalığı kimi zaman doğuştan, kimi zaman da çevresel
faktörlerin tetiklemesiyle ileri yaşlarda da ortaya çıkabilmektedir.
Geleneksel beslenme alışkanlıklarımızdan çok olumsuz
etkilenen bir hastalıktır. Buğday, arpa, çavdar ve yulaf gibi
glüten içeren tahıllar insanların beslenmesinde büyük yer
kaplamaktadır.
Sayın milletvekilleri, muhterem vatandaşlar;
genetik bir hastalık olan çölyak geleneksel beslenme
alışkanlıklarımızdan çok olumsuz etkilenen bir
hastalıktır. Bu hastalığa sahip olmayan
vatandaşlarımızın rahatlıkla tüketebildiği glüten
içeren ekmek, gofret, makarna hatta çikolata bile çölyak hastalarında çok
ciddi rahatsızlıklara neden olmaktadır. Geçtiğimiz gün
grubumuzu ziyaret eden çölyak hastaları Milliyetçi Hareket Partisine bu
sorunlarını ilettiler. Yaptığımız istişarelerde,
birkaç değişiklikle, bu hastalıkla mücadele eden vatandaşlarımızın
hayatlarını rahatlıkla kolaylaştırabileceğimize
kanaat getirdik. Hükûmetin de az sonra ileteceğimiz önerileri müspet bir
şekilde değerlendireceğini düşünüyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, çölyak
hastalığıyla ancak özel bir diyetle mücadele edilmektedir.
Bilinen tek tedavi biçimi glüten içermeyen gıdaların tüketilmesidir.
Aslında çok basit olmasına rağmen, uygulama çeşitli
nedenlerden dolayı çok zordur. Bunun için, devlet düzenleyici rolüyle
çölyak hastalarına pozitif ayrım uygulamalıdır. Pozitif ayrımdan
ne kastediyoruz? Örneğin, küçük bir mevzuat değişikliğiyle,
belli metrekarelerin üstündeki marketlerde glütensiz yiyecek reyonları
kurulması sağlanmalıdır. Glütensiz gıda üretimini
teşvik etmek için vergilerde bir düzenleme yapılmalıdır.
Tam sayısı bilinmemekle birlikte, ülkemizde yaklaşık 750
bin çölyak hastası olduğunu hatırlatmak isterim. Beraber
yaşadığımız, beraber
çalıştığımız ve bu ülke için hizmet eden kardeşlerimizin
hayatını kolaylaştıralım.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, daha önce
vermiş olduğumuz önergelerde ifade ettiğimiz gibi, beslenme
hassasiyetlerinde tüm çölyak hastalarının ve ailelerin
yanındayız. Yalnızca Ankara, İstanbul ve İzmir gibi
büyük kentlerimizde bulunan glütensiz yiyeceklerin Anadolunun her bir
tarafına yayılması şarttır. Biz, büyük bir ülkeyiz
Antalya İbradıdan veya Nevşehirden çölyak hastası bir
çocuğumuza istediği bir çikolatayı sağlayamıyorsak
veya makarnayı o kardeşimize ulaştıramıyorsak bu
meseleyi hep birlikte çözüme kavuşturmalıyız.
Binlerce yıldır birçok medeniyete ev
sahipliği yapan Anadolu, aslında tarım ve
hayvancılıkla anıldı. Bugün bizler endüstriyel ziraata
geçmek zorundayız. Gıda güvenliği için, genetiği
değiştirilmiş organizmaları beslenme zincirimizden
kesinlikle uzaklaştırmalıyız. Hükûmet ve devlet
vatandaşlarının sağlığından sorumludur,
sağlıklı nesiller oluşturmanın en önemli yolu da
sağlıklı ve doğru bir beslenmedir. Devlet olarak sahip
olduğumuz imkânlarla gıda sektörünü denetlemek ve
vatandaşlarımızın taleplerini sağlamak çok kolay.
Bakın, çölyak hastalarının tüketmek
zorunda olduğu birkaç glütensiz gıdanın fiyatını
sizlerle paylaşmak istiyorum: Bizim 2 liraya aldığımız
makarnanın glütensiz olanı 6 lira, 75 kuruşa satılan
sıradan bir bisküvinin glütensiz olanı 9 lira, 50 kuruşa
aldığımız krakerin çölyak hastalarının
tüketebileceği tipi 9 lira ve bunu bulmak da gerçekten hiç kolay
değil.
Saygıdeğer milletvekilleri, muhterem
vatandaşlar; gördüğünüz gibi, çölyak hastaları beslenme
tarzı itibarıyla önemli bir maliyetle karşı
karşıyalar. Sosyal Güvenlik Kurumu, rapor sahibi bu
hastalarımız için, yaş gruplarına göre, 78 lira ila 150
lira arasından bir ödeme yapıyor. Allah devletimizden razı olsun
ancak bu ödeme günün şartlarına göre çok da uygun değil,
düzeltilmesi gerekir. Çölyak hastalarının tükettiği çoğu
gıda yurt dışından şu anda ithal edilebiliyor,
sıradan gıdalar gibi vergilendirilen glütensiz gıdalar çölyak
hastalarının yaşam şartlarını zorlaştırıyor.
Bakın, domates fiyatlarının üç kat arttığı andan
itibaren, bir haftadır domates fiyatları gündemimizde oysa çölyak
hastaları yıllardır her aldıkları için en az üç kat
para ödemek zorunda kalmaktadırlar. Bu nedenle, Sağlık
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Tarım ve Sanayi Bakanlıkları ortak bir
çalışmayla glütensiz gıdaların ülkemizde üretimini
teşvik edecek programları bir an önce hayata geçirmelidirler. Devlet
destekleri planlanırken 1 milyona yakın çölyak hastasının
ve ailelerinin yaşam şartlarını kolaylaştırmak
gayet mümkün. Belki bugün bizler sağlıklıyız ancak bunun
yarını da var, bir tedbir almak için başımıza bir
musibet gelmesini veya bir hastalığa yakalanmayı beklemeyelim.
Büyük devletler, sağlık sisteminin her bir
bileşenini ayakta tutmak için gerçekten büyük çabalar sarf eder.
Sağlık sisteminin en önemli parçası da sağlık
çalışanlarıdır. Yeri gelmişken ifade etmek isterim,
özveriyle gece ve gündüz çalışan sağlık
çalışanlarının alamadığı ve beklemediği
bazı haklar var, yıpranma payı talebi de bu haklardan biri.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, her söz
hakkımızda yıpranma payını dile getirdik, bununla
ilgili kanun teklifleri verdik, Sayın Sağlık
Bakanlığımıza her 14 Martta ve akabinde yıpranma
payı taleplerimizi ifade ettik. Gerek Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti,
Başbakanları gerekse Sağlık Bakanlarımız bu
hakkın verileceği sözünü çeşitli açılışlarda ve
toplantılarda ifade ettiler, son olarak Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan da sağlık
çalışanlarına yıpranma payı hakkını dile
getirdi. Umuyoruz ki Sağlık Bakanlığımız, bu
konuyla ilgili çalışmaları aradan geçen elli günün ardından
neticelendirmek üzeredir, bu konuda da duyumlar almak üzereyiz. Adalet ve
Kalkınma Partisinin hem kurucusu olan hem de
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
sağlıkçılara verdiği bu yıpranma payını
artık gündeme getireceğini düşünüyoruz ve tekrar umuyoruz ki
Sağlık Bakanlığımız en kısa zamanda bu
konudaki düzenlemeyi hayata geçirecektir.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri,
sevgili vatandaşlarımız; bu konuyu ısrarla dile
getirmemizin sebebi şu: Ben de bir sağlık
çalışanıyım ve bu sağlık
çalışanları gerçekten bizleri ısrarla aramakta ve
yıllardır, yaklaşık on beş yıldır bu
isteklerinin bir an önce gerçekleştirilmesi için bu Mecliste bulunan tüm
partilere bunları ifade etmektedirler. Aslında tüm partilerimiz de bu
konuda hemfikirdir. Ben de umuyorum ki Cumhurbaşkanımızın
da talimatıyla bu konu bir an önce Meclise gelir ve bu sağlık
çalışanlarımıza bu müjdeyi hep birlikte veririz çünkü bu
siyasi bir konu değil, uzun zamandır bekliyorlar. Ben de görüyorum ki
tüm partilerin yetkilileri de biraz önce konuştum- bu konuda hemfikirler.
Hatta biraz önce Bakanımız da burada ifade etti, bu konuyu tekrar
gündeme getireceğini söyledi. Dolayısıyla, aslında, Meclis
olarak da sağlık çalışanlarımıza buradan bir
müjde verebiliriz diye düşünüyorum.
Bununla birlikte, darbe girişimi, terör, yurt
içi ve yurt dışı kaynakla mücadele ettiğimiz
sıkıntılı bir dönemi Allahın izniyle geride
bırakacağız. Çok şükür, Türk varlığını
tehdit eden tüm odaklara hak ettikleri cevabı verebilecek güçlü bir
devlete sahibiz. Bizi yıktıklarını düşündükleri anda
arkalarında onlarca zırhlı gemi enkazı bırakan
devletler tarihten bir kez daha ders çıkarmalılar. Tarih bize
Karamsar olma. diyor; tarih bize Hiçbir düşmandan korkmana gerek yok.
diyor; tarih bize Düşmanlarına asla ama asla arkanı dönme.
diyor. Şimdi biz de Yüksek Seçim Kurulunun da onayladığı
referandumun arkasından ülkemizi kalkındırmak ve güvenlik
meseleleri başta olmak üzere vatandaşlarımızın huzuru
amacıyla çalışmak durumundayız.
Genel Başkanımız ve liderimiz
Sayın Devlet Bahçeli geçtiğimiz grup toplantımızda
ülkemizin gündemini şu dört başlıkta özetlemiştir:
Birincisi, öncelikli olarak terörle mücadelenin çok
etkin, çok acımasız, çok kararlı ve millî güç
unsurlarının çok yoğun katılımıyla icrası ve
devamı şarttır.
İkincisi, cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemine istikrar içinde geçebilmek amacıyla uyum
yasalarının uzlaşmayla çıkarılması, devlet ve
toplum hayatının yeni sisteme bir an önce uyarlanması gerekir.
Üçüncüsü, ilk iki gündem konusuyla eş
zamanlı olarak, gecikmiş, ihmale uğramış,
vatandaşlarımızın umutla beklediği sosyal ve ekonomik
iyileştirmeler ve yapısal reformlar acilen hayata geçirilmelidir.
Dördüncüsü ise dış politikadan kaynaklanan
zincirleme açmaz ve kördüğümlerin bir an önce hep birlikte giderilmesi
gerekmektedir. Bunun için de hep birlikte saygı ve sevgi içinde
çalışmamız gerekir.
Ben burada konuşmama son verirken Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu, çölyak hastaları ve
onların yakınlarıyla ilgili beklentileri ifade ettiğimiz bu
önergenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde tüm gruplarla birlikte, başta
Hükûmetimiz ve muhalefetimiz olmak üzere hep birlikte kabul edilmesi için
birlikte toplu bir önerge verildiği için ben hepinize huzurunuzda
teşekkür ederim, saygı ve sevgilerimi iletirim. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yurdakul.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş
konuşacak.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çölyak
hastalığıyla ilgili sorunlar gerçekten çok ciddi bir
aşamada. Biz partimiz adına da daha önce defalarca araştırma
önergeleri vermiştik ama bugün dört partinin anlaşarak bu meselede
ortak komisyon kurulması aşamasına gelmesi sevindirici bir
durum. Öncelikle bunu ifade etmek istiyorum.
Partimiz Halkların Demokratik Partisi
adına da şunu ifade etmek istiyorum: Gerçekten, çölyak
hastalığıyla ilgili özellikle farkındalık
yaratılması, teşhisin doğru temelde yapılması,
önlemlerin alınması noktasında araştırmalar
yapılması gerekiyor. Hatta Türkiyede çölyak hastalığının
haritasının tespit edilmesi gerekiyor ve buna ilişkin
Çölyak hastaları, beslenme konusunda ekonomik
olarak çok ciddi bir zorlukla da karşı karşıyalar yani
partimize, grubumuza da yaptıkları ziyaretlerde ve bizim bilgimiz
dâhilinde olduğu kadarıyla gerçekten beslenme
ihtiyaçlarının çok pahalı karşılanması söz
konusu. Buna dair kurulacak komisyonda da eminim bütün bu önlemlerin
alınması değerlendirilecektir. Örneğin derneklerinin
yaptığı tespite göre günlük beslenmeleri 120 lira yani bizim
elimize geçen bilgiye göre. Biz simidi 1 liradan alıyoruz ama onlar 11
liradan almak zorunda ve glütensiz ekmeklerin olmaması, bu konuda
fırınların olmaması, havaalanlarında, toplu alanlarda
kendi yiyeceklerini alamamaları sebebiyle çok ciddi bir
sıkıntıyla
Aynı zamanda, yaşamlarını devam
ettirmeleri için hayati bir mesele bu uygun yiyecek bulma meselesi. Bütün
bunlar bu komisyonla, umarız gerekli önlemleri almak suretiyle çözülecek
diyorum ve parti olarak bu konuda bizim de komisyonda gerekli
katkıları yapacağımızı ifade etmek istiyorum. Ama
aynı zamanda cezaevlerinde de çölyak hastalarının olduğunu
ve orada çok daha zor koşullarda bulunduklarını ifade etmek
istiyorum. Yıllar önce hasta tutuklularla ilgili partimiz adına
yaptığımız bir çalışmada, birçok hastanın
olduğunu gördüm. Mesela, bizzat Nesimi Kalkan isimli hükümlüyle
görüşmüştüm. Zorluklarını uzun uzun
anlatmıştı. Dışarıda çölyak hastası olmak
korkunç ama cezaevinde çölyak hastası olmak daha da korkunç bir
aşamada. Umarız ileride bu komisyon en kısa zamanda gerekli
önlemleri alır.
Değerli arkadaşlar, çölyak
hastalarına ilişkin ortaklaştığımızdan dolayı
bu konuyu daha fazla açmak istemiyorum, zaten herkes konuşacak. Ülke
gündemi çok yoğun, gelişmeler çok sıcak. Aslında yargı
konusunda bir önergemiz vardı, haftaya yine indireceğiz ama çok acil
olduğu için birkaç başlıkla buna da değinmek istiyorum.
Bu arada, geldikten sonra öğrendim,
basında da izlemiştim; bu KHKlerle ihraçlar gerçekten artık
yaşama mal olmaya başladı, birçok intihar haberi duyuyoruz
cezaevlerinde, dışarıda ama bir tanesi yanı
başımızda meydana gelmiş, basından okudum. 27 Nisanda,
yedi gün önce, burada, kulislerde, bizim kulislerimizde, muhalefet kulislerinde
görev yapan bir polis memuru intihar etmiş; Hasan Erkuş. Yani o
vasıtayla aynı zamanda bu KHK ve OHAL sisteminin ne kadar büyük
zararlara sebebiyet verdiğini, bizim birlikte çalıştığımız
güvenlik personelinin bile bundan ne kadar ağır etkilendiğini
ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, her ne kadar boş
olsa da sıralar ben yine de halkımız diyerek başlamak
istiyorum. Yargı vahim bir pratik içinde. Son dönemlerde, Sayın Yarkadaşın
da üzerinde durduğu, benim de bir iki önerge verdiğim ve dikkatle
izlediğimiz kadrolaşma faaliyetleri var. Çok çok ileri boyutlara
vardı ve 900 hâkim, savcıdan 800ü AKPli. Yani bu iddia değil,
bunların hepsi gün gün açıklanıyor; isimler. Bağımlı
yargı demek yetmiyor, başka bir şey oluşuyor burada.
Artık, yargı var mı, yok mu, yargı ne yapıyor,
aslında onu tartışmamız gerektiğine inanıyorum.
Çünkü öyle bir süreçte yaşıyoruz ki yargı verdiği
kararlardan dolayı tutuklanıyor, çok söyledik bunu. Tutuklanmamak
için hâkimler tutuklama kararı veriyor. Bunu artık hiçbir zaman göz
önünden ayırmayalım. Yani hukukçu arkadaşların birçok
sınıf arkadaşı, okul arkadaşı vardır. Ben
Dicle Üniversitesinde okudum ve o dönem hukuk fakülteleri çok azdı,
sınıfımın yüzde 80i hâkim, savcı oldu,
birçoğuyla da zaman zaman görüşürüz. Emin olun, onun
dışında da hâkim, savcılarla temasımız var,
gördüğümüz her yerde, ufak temaslarda bile ne kadar baskı
altında olduklarını, özgürlüklerinden yoksun
olduklarını çok net bir şekilde görüyoruz. Korkuyla bile ifade
edilemeyecek bir durum. Yani yargı, şu kadrolaşmayla birlikte
aynı zamanda bağımlılık dışında,
bağlılık dışında büyük de bir tehdit altında.
Çünkü kendi görevini yapamıyor, vicdanıyla karar veremiyor.
Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken hâlâ
Sincan Cezaevinde. Bu kürsüden çok söylendi, biz de söyledik, izledik de bunu,
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı tahliye
kararı verdi diye Ankaraya icra hâkimi olarak atandı, cezalandırıldı.
Yine, ben Silivrideyken -bunu çok söylemeyeceğim ama aklıma geliyor,
ne yapayım- 21 kişi Silivriden tahliye oldu ve biz sabaha kadar
uyumadık. Neden? Çünkü tahliyeler çıktı. Ne oluyor dedik 21
kişi tahliye olmuş. dediler. Sonra tekrar gürültü başladı,
görevlilere şimdi ne oluyor dedik Vallahi, tekrar gözaltı
kararı alınmış, geri geldiler. dediler. Sabah bir
haberlere baktık, aman Allahım, bütün mahkeme heyeti -işte
önümde- Mahkeme Başkanı İbrahim Lorasdağı, Barış
Cömert, Necla Yeşilyurt
Gülbiçim, HSYK
tarafından açığa alındı; bu heyet, tahliye kararı
veren heyet. Üstüne üstlük onlar da tekrar geri götürüldüler gözaltına ve
önemli bir kısmı tutuklandı. Şimdi, biz buna bir
yargılama faaliyeti diyemeyiz, hiç kendi kendimizi
kandırmayalım. Açığa alınacak, çocuğu var,
eşi var, yaşamı var, kariyeri var. Açığa
alınmamak için, ihraç edilmemek için, cezaevine girmemek için ne
yapıyor? İstenilen doğrultuda karar vermek zorunda kalıyor.
Yani aslında hâkim ve savcılar da özgür değiller, asıl
hapishanede olan onlar. Onlar kendi vicdan muhasebesiyle vicdanlarına
hapsolmuş durumdalar çünkü vicdanları doğrultusunda maalesef
karar veremiyorlar.
Yani siyasetin müdahalesini falan, onları sonra
önergemizde ayrıntılı konuşacağız ama kıskaç
çok büyük, vicdani kanaatine göre karar veren hâkimler ya tutuklanıyor ya
açığa alınıyor ya ihraç ediliyor. E zaten AKPden, iktidar
partisinden doğru, alınanların böyle bir sorunu yok, zaten
partililer, parti ne isterse onu yapıyor. Hâkim ve savcılar bence
artık bu duruma bir son vermeli. Biz hâkim ve savcıları da direnişe
davet ediyoruz, vicdanları doğrultusunda, adalet
duygularını gerçekten unutmadan, daha fazla köreltmeden,
vicdanlarının sesini, aldıkları hukuk eğitiminin
gereğini yerine getirmeleri gerekiyor. Korku nereye kadar? Korkarak
yaşanmaz, cesaretle yaşanır, direnerek yaşanır. Bizim
her zaman temel bir sloganımız vardır Direne direne
kazanacağız. diye. Gerçekten yargı direnmeli çünkü başka
yolu yok. Yani birkaç hâkim çıkıp kafa tutsa Ya ben artık bu
vicdanıma hesap veremiyorum. dese eminim peşinden binlerce
yargı mensubu gelecek. Onlar karar veremiyorlar, ben görüyorum, duyuyorum,
konuşuyorum, mektup alıyorum, temas ediyorum, eminim hepinizde var
çünkü büyük bir baskı var ve şimdi bunu görenler temizleye temizleye
Bu arada hemen not düşeyim, iktidar partisi Biz Gülen cemaatini,
cemaatçileri temizleyeceğiz. diye -bir türlü bu yargı düzelmedi,
bitiremediler bu temizliği- her gün değişiklik yapıyorlar,
2010da yaptılar, şimdi yeni pakette de diyorlar HSYKyı değiştireceğiz.
Temizlik dedikleri kendi emir ve talimatlarıyla çalışacak
yargı mensuplarını aslında göreve almak.
Gerçekten, emirle, talimatla karar veren hâkimler
demir parmaklıklar arasında değil ama bizce asıl onlar
demir parmaklıklar arasında çünkü vicdanları ömür boyu
onların yakasını bırakmıyor. Bu nedenle
yargıyı suçlamak yerine aslında yargının
özgürleşmesi için, tarafsız hâle gelebilmesi için hepimize de büyük
görevler düşüyor diyorum ve bugünlerde en önemli meselelerden birinin bu
olduğuna inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Danış Beştaş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Eskişehir Milletvekili Sayın Gaye Usluer konuşacak.
Buyurun Sayın Usluer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER (Eskişehir)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir hekim olarak Mecliste siyasi değil de
tıbbi bir konuda konuşma yapıyor olmaktan, yapacak olmaktan
gerçekten çok mutluyum.
Çölyak hastalığı toplumun bir
yarası; hem sağlık personeli, hekimler açısından ciddi
önemli konulardan biri hem de hasta popülasyonu, hastaların
yakınları açısından son derece önemli bir konu. Bu konunun
Mecliste bir araştırma önergesi şeklinde görüşmeye
açılması, ardından dört siyasi partinin bu konuda uzlaşma
içinde olması, konunun önemi, konudan muzdarip olan kişiler
açısından çok önemli diye düşünüyorum. Bu açıdan da burada
bulunan herkese bu uzlaşı için teşekkür etmek istiyorum.
Şimdi, Türkiyede çölyak
hastalığı gerçekten önemli sağlık problemlerinden
biri. Her 150 kişiden 1i çölyak hastası Türkiyede. Görülme
sıklığı aslında yüzde 1 ile binde 3 arasında
değişiyor ki özellikle, akraba evliliklerinin fazla olduğu
ülkelerde çölyak hastalığının daha da önemli bir sorun
olduğunu biliyoruz.
Şimdi, bu hastaların -birçok ülkede
aynı, bizim ülkemizde de- ancak yüzde 10una tanı konulabiliyor.
Türkiyede tahmin edilen rakam, 250 bin ile 750 bin arasında çölyak
hastası olduğu ancak tanı konulmuş hasta sayısına
baktığımızda Türkiyede 25 bin ile 75 bin arasında
çölyak hastası olduğunu görüyoruz.
Şimdi, glüten alerjisi, yaşam boyu süren,
hastanın yaşamını tehlikeye atan, hastanın
yaşamsal fonksiyonlarını bozan bir gıda alerjisi ve
yaşamı boyunca bireyin glüten içermeyen bir diyet alması
gerekiyor. Şimdi, glüten dediğimizde aklımıza sadece arpa,
buğday, çavdar, yulaf geliyor ve diyoruz ki ekmeksiz yaşam gibi bir
yaşam; aslında değil. Bir kişinin ömür boyu ekmek
yemediğini, makarna, pasta, baklava, gofret, boyoz yemediğini
düşünün. Yaşamı buna göre şekillenecek ve yaşamı
birtakım eksiklikler üzerinden devam edecek çocuklardan,
erişkinlerden bahsediyoruz, yaşam boyu süren bir alerjiden.
Şimdi, sorunlar neler? Neden sağlık
personeli, metabolizma hekimleri bu konuyu sıkça gündeme getiriyorlar?
Neden hasta sahipleri burada bulunan tüm siyasi parti üyelerini,
milletvekillerini sıkça çölyakla ilgili sorunlar nedeniyle ziyaret
ediyorlar? Bir kere, hastalığın tanı sorunları var.
Biraz önce söyledim, gerçek rakamlar, tanı konulan rakamlar ancak onda
1lik bir grubu temsil ediyor. Bu şekilde
baktığımızda, bu hastalar poliklinik poliklinik, hastane
hastane dolaşıyorlar ve çok farklı tanılar alıyorlar
gerçek tanıya ulaşana kadar. Bir tanısal sorun çözümü gerekiyor
iş birliğiyle.
Bir başka önemli sorun tedavi sorunları ki
çölyak hastalarında tedavi dediğimizde glütensiz diyet, glütensiz
besinlere kolay ulaşımı tartışmamız gerekiyor.
Tabii ki burada diyetle birlikte, gıdaya kolay ulaşımla birlikte
maliyet sorunlarının da hemen devreye girdiğini görüyoruz. Bir
kısmı erkek bu hastaların; erkek hastaların askerlikle
birlikte bu işi, bu hastalığı birlikte götürebilmeleri
mümkün değil, askerlik muafiyeti konusunda gerekli düzenlemelerin ve
kolaylıkların sağlanması gerekiyor.
Bir başka önemli sorun, bu hastaları
aynı zamanda engelli olarak kabul etmemiz gerekiyor mevcut durumları
nedeniyle. Mutlaka engellilik durumlarının belirlenmesi, belgelenmesi
ve tüm yaşamlarını da içermesi gerekmekte.
Bakınız, 24üncü Dönemde Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Özgür Özelin konuyla ilgili bir yasa teklifi var.
Gerçekten bu dönem önemli, geçtiğimiz dönem önemliymiş, ondan önceki
dönemde de önemli ama bu dönemin farkı bir araştırma
komisyonunun kurulacak olması, belki de çözüm yolunda gerekli
adımların atılabilecek olması önemli diye düşünüyorum.
Nisan 2004te aslında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları
döneminde bir düzenleme yapılmış, demişler ki: Çölyak
hastalığı bir metabolik hastalık, hastalara bir heyet
raporu verilsin, bu heyet raporuyla hastalığın tanımı
belirlensin ve bu hastaların gıdaya ücretsiz
ulaşımları sağlansın. Bakınız, son derece
güzel bir düzenleme ve olması gereken bir düzenleme ama Mayıs 2006da
muhtemeldir ki maliyet çok fazlaya çıkınca yeni bir düzenleme
getirilmiş, demişler ki: Gıdaya ücretsiz ulaşım
olmasın da kişi başı 5 kilogram glütensiz ürün verelim
kişilere. Tabii, kişilerin yaş dağılımına
baktığımızda çocuk hastaya verilen miktar ile erişkin
hastanın miktarı birbirinden farklı olacak, dolayısıyla
bu işin de çok fazla olumlu bir süreci dâhil etmediğini görüyoruz.
Şimdi, Türkiyede glütensiz besinlerin üretimi
yok, esas sorun bu. Türkiye bu soruna sorun diye yaklaşırken
öncelikle bu ürünlerin üretimini sağlamamız gerekiyor. Glütensiz
ürünler Türkiyeye ithal ürünler olarak getiriliyorlar ve ithal edilen
ülkelerde bu ürünlerin fiyatları son derece makul iken ithal edilmeleri
nedeniyle üzerine gümrük vergisinin de ilave edilmesiyle örneğin glütensiz
ekmeğin fiyatının Türkiyede yedi kat fazla olduğunu,
glüten içermeyen yiyeceklerin fiyatlarının yurt
dışından yedi kat, on kat daha fazla olduğunu görüyoruz.
Demek ki birinci sorun ve çözmemiz gereken sorun, glütensiz ürünlerin
Türkiyede üretiminin sağlanması.
Bakın, 2011 yılında daha feci bir
düzenlemeyle karşılaşıyoruz. 11 Mart 2011de Sosyal
Güvenlik Kurumu bir tebliğ yayımlıyor ve diyor ki: Çölyak
hastaları için gıda ürünlerinin bir kısmında geri ödemeyi
kaldırıyoruz. Bu ne demek? Bizim seçtiğimiz ürünleri çölyak
hastaları yesinler ama bizim pahalı bulduğumuz ürünleri parası
olan çölyak hastaları yesinler, paraları varsa alsınlar, onun
dışında biz Sosyal Güvenlik Kurumu olarak bunu ödemiyoruz
diyorlar ve ürünlerin hepsinin reçeteye yazılma zorunluluğu da 2011
yılında kaldırılıyor. Bakın, 2011
yılına kadar hekim raporuyla glütensiz diyete çölyak hastaları
rahatlıkla ulaşabilirken 2011 yılından sonra bu iş
değişiyor. Son noktada geldiği yere
baktığımızda, diyorlar ki: Artık biz bu reçete
işinden de vazgeçiyoruz, çölyak hastaları bundan sonra nakdî
yardımla glütensiz besinlere ulaşacaklar. Gıda
satışında azalma ortaya çıkıyor. Örneğin bir aile
başına glütensiz diyet için 5 bin lira nakdî yardım
yapılıyorsa bakılıyor ki aileler bu nakdî yardımı
glütensiz yiyecekleri almak yerine evin diğer ihtiyaçlarını da
karşılamak için kullanıyorlar ve glütensiz besinlerin
satışı 2011 yılındaki bu tebliğden sonra yüzde 50
oranında azalıyor. Hasta mı azalıyor? Hayır, hasta
sayısı aynı ama çoğu yoksul olan aileler nakdî yapılan
yardımı çocukları için değil, evdeki hastaları için
değil, evin genel ihtiyaçları yönünde kullanma yoluna gidiyorlar.
Bir başka sorun, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde aslında Sağlık Yeteneği Yönetmeliğine
göre çölyak hastaları askerlikten muaf. Buradaki sorun ne? Bu hastalar
genelde üniversite hastanelerinde biyopsi yapılarak tanı konmuş
hastalar ama askerlik yaşına gelince Millî Savunma
Bakanlığı diyor ki: Ben bu tanıyı, bu teşhisi
kabul etmem, ben sil baştan geçeceğim, yeniden tanı sürecini
başlatacağım. Ama tanı sürecinin başlayabilmesi için
de hastaların glüten diyetine son veriliyor. Yani diyorlar ki: Hele bir
siz glütenli yemeye başlayın, semptomlar ya da bulgular ortaya
çıksın, ondan sonra biz size tanı yöntemlerini
uygulayalım. İşte bu noktada da askerliğe gidişle
birlikte kişilerin sağlık durumlarında bozulma görüyoruz.
Burada da bir ortak noktanın oluşturulması gerekiyor.
Son bir sorun olarak da bu hastaların
engellilik durumunun tartışılması gerekiyor. Bakın bu
hastalar mutlaka ve mutlaka gıda engelli olarak kabul edilmelidirler;
örneğin, Avusturyada çölyak hastaları yüzde 65 oranında engelli
hasta olarak kabul edilmektedir. Bizde de en az yüzde 50 oranında bir
engellilik durumunun kabul edilmesi, gelir vergisinden muaf olmaları,
sakatlık indirimi uygulanması, daha kolay iş bulmaları,
erken emeklilik, kamu ulaşım araçlarından ücretsiz
faydalanım; sanıyorum tüm bunları ele
aldığımızda çölyak hastaları için daha umutlu bir
geleceği hep birlikte inşa edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Usluer.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya
Milletvekili Sayın Vural Kavuncu konuşacak.
Buyurun Sayın Kavuncu.
AK PARTİ GRUBU ADINA VURAL KAVUNCU (Kütahya)
Kıymetli Başkanım, değerli arkadaşlar, değerli
vatandaşlar, çölyak hastaları ve yakınları; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Güzel bir önerge çünkü dört partinin
ortaklaştığı, bir ortak sorun olarak
algıladığı ve çözüm yolları araştırmak için
çölyak hastalarının ve yakınlarının maruz
kaldığı sıkıntılarla ilişkili bir
araştırma komisyonu kurulması için. Dört parti grup başkan
vekiline özellikle teşekkürlerimi iletiyorum bu duyarlılık ve
hassasiyetleri için çünkü aslında bir hastalığın
tedavisinde sadece şikâyetlerin giderilmesi veya hastalıkla
ilişkili yeti yitiminin yerine konulması değil ama bu
hastaların beraberinde toplumsal katılımı, mesleki
katılımı ve engellilik diye tabir ettiğimiz o
tamamlayıcı unsurların da yerine getirilmesi, mümkün
olduğunca iyileştirilmesi yönünde yapılacak çalışmalar
da artık sağlık tanımımızın içerisinde.
Ben burada bir sağlık dersi anlamında
bir şeyler anlatmak istemiyorum ama çok kısaca çölyak
hastalığıyla ilişkili çok basit birkaç tanımlama:
Bahsettiler ama bu bir genetik zeminde bir immünolojik yani
bağışıklık sistemiyle alakalı bir rahatsızlık.
Tahılların içerisindeki glüten isimli proteine karşı
bazı bünyelerin hassasiyeti var ve ne zamanki bu bünye bu proteinle,
tahılla karşılaşıyor -yani bebekler için bu ek
gıdaların başlandığı zamandır- ince
bağırsaklarda bir alerjik reaksiyon gelişiyor. Oralarda
bağırsakların emilimini sağlayan çok sayıda girinti ve
çıkıntılar var. Bu bağışıklık sistemi
nedeniyle, bozukluk nedeniyle bu girinti ve çıkıntılar bozulmaya
başlıyor ve artık emilim bozuluyor; emilim bozulunca da
çeşitli vitaminler, mineraller vücuda giremiyor, bazı eksiklikler ve
sorunlar meydana çıkmaya başlıyor. Bunların ortaya
çıkması çok sinsi olabiliyor, gizli kalabiliyor, seneler sonra ortaya
çıkan veya hiç çıkmayan bazı glüten enteropatisi yani çölyak
hastaları var. Bunlar da şöyle tahmin ediliyor: Bir görülme
sıklığı var yüzde 0,3 ile 1 arasında yani Türkiyede
aslında 500-700 bin civarında bir hasta bu noktada olması
öngörülürken şu anda kayıtlı olarak 67-68 bin kadar
hastamız var yani yapacak daha çok iş var, henüz tanınamayan
hasta grupları var. Bunların bir kısmı belki
hastaların dikkatli olmaması, belki bir kısmı çeşitli
nedenlerle hekim bakılarında yeterli dikkate maruz kalmaması
nedeniyle olabilir. Tabii ki bunlar araştırma konusu. Ama bu
hastalık eğer teşhis edilmezse artık geri dönüşümsüz
hasarlar oluşabiliyor ve yaşam kalitesini bozan, bazen de yaşam
süresini kısaltan nedenler ortaya çıkabiliyor. Tabii bunun için
şüphelenilen vakalarda öncelikle alerji testleri var. Alerji testleri
eğer müspet çıkarsa daha sonra da biyopsiyle kesin tanı
konulabiliyor. Bu tanı konulduktan sonra, tabii, asıl iş o zaman
başlıyor; aileye ve hastaya yeni bir yaşam, yeni bir yaşam
şekli merhaba diyor. Çünkü bu hastalığın tek tedavisi çok
sıkı bir diyet ve bu diyette asla glüten denilen proteinle de
karşılaşılmaması gerekiyor. Bu kolay bir şey
değil tabii. Öyle ki bir çay kaşığı miktarınca bu
unla yani bu glüten içeren unla temas edildiği zaman bile
hastalığın alevlenmesi söz konusu. Elbette bizim günlük
yaşam alışkanlığı içerisinde kullandığımız
besinlerin pek çoğundan muaf olmak, pek çoğunu engellemek
Hele çocuk
yaşta bunların hepsi gerçekten önemli sorunlar. Bunları
aşmak elbette vazifemiz.
Önce anlamak lazım, bu aileler, bu hastalar
nelerle karşılaşıyor? İşin maddi konusu bir yana
ama ulaşılabilirlik açısından, örneğin bu hastalar
istedikleri yerlerde bu gıdalara ulaşabiliyorlar mı özellikle
toplu tüketim yerlerinde, marketlerde ve önemli alanlarda? Tabii bunun tüm
Türkiyede çok yaygın olduğunu da doğrusu söyleyemeyiz.
Özellikle büyük şehirlerde bu yaygınlaşmış durumda ama
herhâlde yapmamız gereken bütün Türkiyede bu hastaların bu tip
gıdalara en kolay bir şekilde ulaşması. Bunların
önemli bir kısmı ithal ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının bir yönetmeliğine
tabi, bu yönetmeliğe göre geliyor. Tabii yurt dışından
geldiği zaman da fiyatlar farklılaşabiliyor. O zaman bunun yerli
üretim modellerini desteklemek, zenginleştirmek ve
yaygınlaştırma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Burada bu
hastalara diyet katkısı olarak -biraz evvel de bahsedildi- şu
anda Sosyal Güvenlik Kurumu belirli yaş gruplarına göre
yaklaşık 88 lira ile 120 lira arasında bir ödeme yapıyor.
Tabii bu ödemeler hastaların ihtiyaçlarının tamamını
karşılamaya yetecek bir düzeyde değil. Bunun için bununla ilgili
düzenlemeler yapılabilir ama geleneksel ürünlerimizin glütensiz özel
tahıllarla evde yapılabilecek şekillerinin de öğretilmesi
ve geliştirilmesi lazım. Bu konuda derneklerin yaptığı
faaliyetleri gerçekten takdir etmek lazım. Dernekler bununla ilişkili
değişik formülleri üretebiliyorlar ve çeşitli web
sayfalarında, sanal ortamda bunları hasta yakınlarına
iletiyor ve mutfaklarını biraz daha zenginleştirmeye yönelik
çalışma yapılıyor.
Engellilikten bahsedildi. Tabii ki engellilik,
sağlıkla ilişkili yeti yitimlerinin ortaya
çıkardığı katılım sorunlarıdır yani bir
hasta eğer sorunu nedeniyle günlük yaşamda bazı dezavantajlarla
karşılaşıyorsa bunlar engelliliktir. Önce, engelliliği
azaltıcı yönde çalışmalar yapmamız lazım. Bunun
için bu eğitimlerin yanı sıra bu hastaların bu gıdalara
ulaşabilmesinin kolaylaştırılması, bilinçlendirilmesi,
tanının biraz daha farkındalık oluşturularak
yaygınlaştırılması en önemli konular.
Ben kurulacak olan bu komisyonda bunların çok
detaylı bir şekilde konuşulacağı ve önemli çözüm
yolları üretileceği kanaatindeyim. Bununla ilişkili
bakanlıklarımızın daha önce yapmış olduğu 2016-2020
Eylem Planınında da özellikle bu kronik hastalık ve çölyak
eylem planında önemli bir yol haritası
çıkarılmıştı. Bunlar da rehber olabilir, eğer
eksikleri varsa bunlar tamamlanır üstüne konulur ve üstümüze düşen de
en güzel bir şekilde yapılır.
Ben tekrar, bu duygularla bu önergenin verilmesine
katkıda bulunan tüm gruplara teşekkürlerimi sunuyorum. Hasta
derneklerine, sorumluluk sahibi hasta yakınlarına tekrar
teşekkür ediyorum.
Komisyonumuzun güzel ve hayırlı sonuçlar
getirmesi, hastalarımıza ve yakınlarımıza yaşam
kalitesi getirmesi temennisiyle hepinize saygılarımı,
sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kavuncu.
Şimdi, önerge sahipleri adına
konuşmalar bölümüne geçeceğiz ancak Sayın Durmaz sisteme
girmiş.
Buyurun Sayın Durmaz, size bir dakikalık
bir süre veriyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Tokat Milletvekili Kadim Durmazın, şeker
fabrikalarının ve şeker işçilerinin sorunlarının
çözümü konusunda ortak bir anlayışta buluşmak gerektiğine
ilişkin açıklaması
KADİM DURMAZ (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi örnek günlerinden
birini daha yaşıyor. Bu anlamda, değerli grup başkan
vekillerimize ve Başkanlık Divanına teşekkür ediyorum. 750
bin çölyak hastasının sorunuyla ortak mücadele ve gerekli yasal
düzenlemelerin yapılmasıyla ilgili bir çalışma ve komisyon
kurulacak. Bu anlayışla, emek verecek arkadaşlarıma
şimdiden de teşekkür ediyorum.
Tam da bu noktada, tabii, bizim geri çekmek
durumunda kaldığımız, şeker fabrikaları ve
şeker işçilerinin sorunları da bu anlamda önem arz ediyor. Yani
vücut organizmamızı tanımayan, doğal gıdalarla
beslenmenin araştırılmasıydı. Bu konuda bu ülkede
yarın fabrikası özelleştirilerek geleceğini göremeyen;
mazotunu, gübresini, sulama parasını zor ödeyen;
evlatlarını göçe kurban etmiş pancar üreticisi için
sendikaların, ziraat odalarının, üretici birliklerinin, meslek
odalarının ve tüm siyasi partilerin az önceki örnek anlayışla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen, bir dakika
daha veriyorum size Sayın Durmaz.
KADİM DURMAZ (Tokat) Teşekkür ederim.
şeker fabrikalarımız ve şeker
işçilerinin sorunları noktasına da ortak bir anlayışla
yaklaşacaklarına inanıyorum.
Tabii, bu kapanan ofislerin açılıp köylüyü
yeniden milletin efendisi yapmak; üretim için çiftçimize ÖTVsiz ve KDVsiz
mazot vermek; onurlu emek mücadelesi veren şeker işçilerinin kadro
sorunlarını çözmek; kaçak şeker girişine neden olan, üretimin
engeli pancar ekim kotasını kaldırmak; cumhuriyetin ilk
yıllarında üretim ve sosyal bir kalkınma projesi olan, ülkemize
serpiştirilmiş şeker fabrikalarının özelleştirme
havuzundan çıkartılması; çiftçiye 2016 yılı fiyatlarıyla
2017de yapılan şeker pancarı ödemelerinin taban fiyat
sistemiyle düzenlenmesi; ülkemiz insanının
sağlığını tehdit eden nişasta bazlı
şeker kotasının Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi
sıfıra kadar indirilmesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Durmaz, bir dakikalık
bir ek süre daha veriyorum. Tamamlayın lütfen.
KADİM DURMAZ (Tokat) Sayın
Başkanım, toparlıyorum.
şekerle ilgili gelecek her türlü düzenlemede
ortak hedefimiz olacak; üreticimiz köylüyü, ŞEKER-İŞ
emekçilerini ve millî şeker üretim politikamız için herkesi ortak bir
anlayışta buluşmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Durmaz.
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel, Halkların Demokratik
Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, çölyak hastalığıyla
ilgili farkındalık yaratılması, teşhis
aşamasıyla ilgili önlem alınması, sebep ve
sonuçlarının detaylı bir şekilde
araştırılması ve bu hususlarda çözümler üretilmesi,
ayrıca bu hastalığa maruz kalan hastalara kalıcı
yardımlar sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/518)
(Devam)
BAŞKAN - Şimdi, önerge sahibi olarak
Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı konuşacak.
Süreniz on dakika Sayın Atıcı.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, çölyak
hastalığının sebep ve sonuçlarının
araştırılması için bir komisyon kurulmasını
desteklemek üzere söz almış bulunuyorum. Çocuklarımızın
toplumun ortak değeri olduğunu idrak eden, çocuklarını
kendi emelleri için kullanmayan, çocuklar arasında ırk, ana dil,
mezhep ayrımını gerçekten yapmayan milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, çölyak
hastalığıyla ilgili genel olarak söylenecekler söylendi, bana da
bir özet yapmak düştü. Çölyak hastalığının bir ince
bağırsak hastalığı olduğunu biliyoruz. İnce
bağırsaklarda tahılların içinde bulunan glüten isimli bir
proteine karşı bir alerjik durum sonucunda bir hastalık ortaya
çıktığını biliyoruz. Çölyak hastaları bu glütenli
yiyecekleri tükettiklerinde bağırsaklarının iç yüzleri
alerji nedeniyle giderek küçülüyor ve besinler emilemez hâle geliyor ve
bebekler açlık içinde oluyorlar. Böylece, sonuçta, beslenme
bozukluğuna bağlı çok ciddi sorunlar ortaya çıkıyor.
Ülkemizde de tanı konulmuş 70 bin civarında çölyak hastası
olduğunu biliyoruz. Bu nedenle bu hastaların derdine derman olmak
üzere bir komisyon kurulması, çok pahalı olan diyetlerin belki de
daha ucuzlatılması ya da ücretsiz verilmesi gibi konulara parmak
basılacak. Bu komisyonu canıgönülden destekliyoruz.
Peki, çölyak hastalarını anladık.
Bunlar hasta, bunlar hasta oldukları için besinleri ememiyorlar ve zor
durumda kalıyorlar. Peki, ülkemizde bağırsakları
sağlam olduğu hâlde acaba çocuklar yeterince besleniyor mu ya da
açlıktan ölüyor mu? Bütün mesele bu. 70 bin çocuğumuzu,
hastamızı elbette başımızın üstünde
taşıyacağız ama bağırsakları sağlam
olanları acaba yeterince besleyebiliyor muyuz? Hükûmetin anayasal görevlerinden,
devleti yöneten Hükûmetin anayasal görevlerinden biri toplumunu
sağlıklı bir şekilde beslemektir.
Şimdi bakalım
Ben ana muhalefet
partisinin bir milletvekiliyim, kendim sizlere bazı sonuçlar verirsem
belki şüpheye düşebilirsiniz ama ben size TÜİK yani sizin
elinizde olan bir kurum ve OECD yani Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Örgütünün bazı rakamlarını vereceğim.
Örneğin TÜRK-İŞ -hani size de çok uzak değil ya- diyor ki:
Asgari ücretin 1.400 Türk lirası olduğu ülkemizde açlık
sınırı 1.518 Türk lirasıdır. Bunun anlamı nedir?
Bunun anlamı asgari ücretle çalışan herkes bu ülkede açtır
arkadaşlar. Şimdi, bu konudan kaçmak nereye kadar? Bu konunun üstüne
gideceğiz. En az bunun kadar önemli, 1.400 lira asgari ücretin olduğu
bir ülkede yoksulluk sınırını yine TÜRK-İŞ 4.945
lira olarak belirliyor. Yani özetle diyor ki: 5 haneden 1 tanesi yoksulluk
sınırı altındadır. Bakın, bunlar çölyaklı
filan değil normal; anam, babam, evladım, kardeşim, bacım.
Bunlar, her 5 haneden 1 tanesi yoksulluk sınırının
altında. Daha çarpıcı bir rakam vereyim mi? Ülkemizde 6,6 milyon
kişi açlık sınırının altında
yaşıyor. Bunların bağırsakları sağlam,
bunların bağırsaklarında glütene karşı herhangi
bir hassasiyet ya da alerji yok. Evlatlarınızı düşünün. 6,6
milyon kişi bu ülkede açlık sınırının
altında yani 2 milyon aile, 2 milyon aile ülkemizde açlık
sınırının altında.
Şimdi gelelim, acaba Avrupadan nasıl
görünüyoruz, Avrupa bizi nasıl görüyor? OECD rakamlarına göre
Türkiyede -utanılacak bir durum- çocuklarımızın dörtte 1i
yani 25i yoksuldur, OECD yeni güncelledi bu rakamları. Eşitsizlik
raporuna göre yoksulluğun oranı genel anlamda Türkiye'de yüzde
17yken çocuklar arasında yani 18 yaş altı çocuklar
arasında yoksulluk oranı yüzde 25 yani her 4 çocuktan 1i ülkemizde
yoksul.
Peki, karnı doyanlar mutlu mu, bakalım
kimin karnı doyuyormuş? OECD diyor ki; dikkat edin, size önemli bir
rapor veriyorum: Nüfusun en altta yer alan en fakir yüzde 10luk dilimi toplam
gelirinizin yüzde 2,5ini alıyor, hatta 2,3ünü alıyor. Yani
toplumun en yoksul yüzde 10luk kesimi toplam gelirimizin sadece yüzde 2,3ünü
kullanıyor. Peki, toplumumuzun en üstteki yani cebi dolu, karnı tok,
sırtı pek olan insanlar ne kadar kullanıyor? Yüzde 30.
Bakın, yüzde 10luk en yoksul kesim yüzde 2,3 geliri kullanırken en
çok zengin olan yüzde 10luk kesim gelirimizin yüzde 30unu kullanıyor.
Ben şimdi daha ne diyeyim size.
Elbette çölyak hastalarına bakacağız,
elbette bütün hastalarımıza bakacağız. Ben bir çocuk
hekimiyim, çölyağın ne demek olduğunu çok iyi bilirim, elbette
onlarla uğraşacağız ama geride milyonlar var,
sağlıklı ve devletimizin bakmakla yükümlü olduğu milyonlar
var.
Bakın, OECD bize diyor ki: Avrupada, daha
doğrusu OECD ülkeleri arasında çocuklar açısından
şartları en kötü olan ülke Türkiyedir. Yani açıkça bize
Türkiye'de çocuk olmayın. diyor.
Bakın, birçok rakam veriyor, diyor ki:
Yoksulluk ortalaması OECD ülkelerinde yüzde 13,2 -bu rakamı
unutmayın- Türkiyede yüzde 25,3. OECD ülkeleri derken öyle
aklınıza büyük ülkeler gelmesin, örneğin en düşük yoksulluk
Danimarkada yüzde 2,7. Bırakın onu bir kenara bize yakın
olanlara bakalım: Örneğin Macaristan, bizde 25,3 Macaristanda 11,8;
bizde 25,3 Estonyada 14,3; bizde 25,3 beğenmediğiniz -ekonomik
olarak beğenmediğiniz demek istiyorum- Yunanistanda 18,7. Görüyor
musunuz rakamları?
Peki, bu aç çocuklar, bu yoksul çocuklar bizim
karşımıza nasıl geliyorlar? Bunlar eğitimden mahrum
kalıyorlar. Her yıl 190 bin çocuk okulu bırakıyor yoksulluk
ve açlık yüzünden, her yıl; 143 bini de bunların kız
çocuğu. Bu çocuklar çocuk işçiliğine maruz kalıyorlar. 8 milyon
çocuk aç ve yoksul olduğu için bu ülkede çalışıyor,
çoğu mevsimlik tarım işçisi. Bunlar aç ve yoksul olduğu
için erken evlendiriliyorlar. Kızların erken evlilik oranı yani
18 yaş altı evlilik oranı yüzde 26 açlıktan ve yoksulluktan
dolayı. Bunların hiçbiri çölyak hastası değil
arkadaşlar. 18 yaşından önce babası bir an önce evinden
gitsin istiyor. Çocuklar aç ve yoksul oldukları için uyuşturucu
tuzağına düşüyor. Birazdan size uyuşturucu rakamlarını
da vereceğim.
Bakın, sizi biraz daha rahatsız
edeceğim. Her yıl 200 kişi ülkemizde açlıktan ölüyor,
başka hiçbir sebepten değil, bunlar çölyaklı da değiller.
Bu ülkede her yıl acından ölen 200 kişi var. 11.284 bebek her
yıl çeşitli sebeplerden dolayı ölüyorlar, biz bunları
yaşatamıyoruz.
Cezaevlerindeki çocuklar... Bakın, bir kitap
hazırladık, çocuk cezaevlerini tek tek gezdik, dikkatinize sunduk;
cezaevlerindeki çocuklar aç dedik size. 18 yaş altı her yıl
yaklaşık 2 bin, 3 bin çocuk cezaevinde, 18-20 yaş arası
8-10 bin çocuk cezaevinde. Bunlar yeterince beslenemiyor; gittim, gördüm, rapor
ettim çünkü bu çocukların beslenme ücretleri daha sonra tahsil ediliyor.
Annenin yanında kalan çocuklar... Her yıl yaklaşık 500
çocuk cezaevinde annesinin yanında kalıyor. Cezaevi yönetimi diyor
ki: Ya sen yemek yiyeceksin ya çocuk yemek yiyecek. Anne diyor ki: Ben aç
kalırım, çocuğuma verin bari. Bunlar çölyaklı değil,
bunlar yurdumuzun insanı ve iyi yönetilmediğimiz için açlık,
yoksulluk altında suç işlemişler; anneleri suç
işlemiş, cezaevine düşmüşler; şimdi de onları
orada da besleyemiyoruz.
Değerli arkadaşlar, elbette çölyak
hastaları önemli ama ülkemizin bütün çocuklarını hep birlikte
korumalı, kollamalıyız; bunun için de daha fazla komisyonlar
kurmalıyız.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Atıcı.
Önerge sahibi olarak şimdi de Muş
Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
Sizin de konuşma süreniz on dakika.
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten rakam dile kolay, 750 bin çölyak hastası,
ülkenin neredeyse yüzde 1ine tekabül ediyor. Bu, önemli bir rakam ve
artık böyle toplumsal bir mesele hâline gelmiş konuda Parlamentoda
grubu bulunan siyasi partilerin bir ortaklaşma sağlamış
olması, en azından ilk adım açısından ortaklaşma
sağlamış olması önemli. Ama umut ediyoruz ki kurulacak olan
araştırma komisyonu, bu hastaların ihtiyaçlarını
karşılayabilecek, onların derdine deva,
hastalığına şifa olabilecek neticeyi de iktidar partisinin
adım atması neticesinde sağlayabilirler.
Bu komisyona ve araştırma önergesine imza
koyduk ve ortaklaştık, bundan yana şüphe yok ancak ben gerek
Divanı gerek Genel Kurulu gerekse halkımızı farklı bir
konuyla alakalı olarak bilgilendireceğim.
O konuya geçmeden önce, bugün 4 Mayıs. 4
Mayıs 2017 bizim açımızdan Dersim tertelesinin 80inci yıl
dönümü. 4 Mayıs 1937de Tunceli Tenkil Harekâtı ismiyle bir
Bakanlar Kurulu kararı yayımlanıyor ve onu takip eden on-on bir
aylık süre içerisinde, maalesef, bugün adı Tunceli olan, dönemin
adı itibarıyla Dersim olan kentimizde on binlerce kadın,
çocuk, yaşlı, sivil bir göçe maruz bırakılıyor;
bunların büyük bir çoğunluğu katlediliyor ve kız çocuklar
ise ailelerinden koparılarak başka yerlere zorunlu evlatlık
olarak veriliyor. Ben 4 Mayıs Dersim tertelesinin ve orada yaşanan
dramın 80inci yıl dönümünde bu tertele mağdurlarını
saygıyla anıyorum.
Evet, benim dikkatinizi çekmek istediğim
noktalardan biri, Diyarbakır merkez Sur ilçesinde Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının TOKİ marifetiyle,
aracılığıyla yürüttüğü bir proje kapsamında hâlâ
insanların meskûn mahal olarak kullandığı evlerinin zorunlu
kamulaştırma kararıyla boşaltılmaya tabi
tutulmasıdır. Dünyada ve ülkemizde şiddetin gittikçe
tırmandığı ve uygarlıkların birikim alanları
olan kentlerin çatışmanın, yıkımın ve
ayrışmanın özneleri hâline getirildiği bir süreçte
yaşıyoruz. Diyarbakırı az biraz bilen biri, siyasi
iktidarın Başbakanları ve sözcüleri tarafından dile
getirilen Suru Toledo yapacağız. veya bugünkü adıyla bu
söylemin sahibi olan Başbakan Başbakanlığı elinden
alınıp düşürüldükten sonra yeni Hükûmet tarafından Suru
sevgiyle yükseltiyoruz. adı altında toplum vicdanında mahkûm
olmuş bir proje yürütülmeye çalışılıyor.
Diyarbakır tarihî Sur kenti beş bin
yıldır kesintisiz yaşamın devam ettiği bir yer. Bugün
yeryüzünde Diyarbakır Sur kenti gibi nüfuz etmiş, yaşam
bulmuş iki ayrı daha kent var: Biri Egede Faselis, diğeri ise
aşağı Mezopotamyada Ninova. Ancak Faselis de Ninova da şu
anda varlığını sürdürebilen kentler değildir,
Diyarbakır Sur kentiyle birlikte kurulmuş olan Faselis ve Ninova
kentsel yaşamlarını sonlandırmışlardır.
Diyarbakır Suru Toledoya benzeten bir iktidar anlayışı
Suru aslında ne kadar tanıdığını da ele
vermiş oluyor çünkü Diyarbakır Sura belli yerler benzetilebilinir,
Diyarbakır Surun bir yere benzetilebilinecek bir tarafı yok. Toledo
dediğiniz birkaç yüz yıllık geçmişe sahip. Diyarbakır
Sur beş bin yıllık yaşamın kesintisiz hüküm
sürdüğü bir antik kenttir ve bu kent şiirlere, söylencelere, edebi
eserlere, türkülere konu olmuş bir kenttir. İnsanların hamuru bu
kentin küçeleriyle birlikte yoğrulmuştur; acıları,
sevgileri, ezgileri, tınıları bu kentin mabetleriyle,
surlarıyla, yapılarıyla, camileriyle, kiliseleriyle birlikte
yoğrulmuştur. Bunu bilmeyenlerin Ankaradan merkezî kararlarla
almış oldukları yok Toledo yapma, yok Suru sevgiyle
yükseltme gibi projeler bir tek şeye hizmet etmektedir ki o da
betonlaşmadır. Zaten, bakın, mevcut Çevre ve Şehircilik Bakanlarımızdan
biri AKP iktidarı döneminde ne demişti? Beton makinesinin sesi bu
ülkede hiç eksik olmasın. Bunu bir Çevre ve Şehircilik Bakanı
söylüyor. Beton makinesinin sesi bu ülkede hiç eksik olmasın. Bu beton
makinesinden çok keyif alırım, onun sesinden, böyle pat pat
vurdukça. İşte tarih dediğiniz beton, yapı dediğiniz
beton, siyasetin betonlaşması gibi.
Bu sadece Sur kentine hissedilen bir duygu
değildir, Sur kentinin temsiliyetini ve vekâletini almış
siyasetçilerini nasıl eş genel başkanlarıyla birlikte içeri
tıkma, bir siyasi kararla yok etme, tasfiye etme çabası var ise,
belediye başkanının nasıl bir kayyum ucubesiyle iradesini
elinden alma ve zorla yönetme çabası var ise onun küçelerine yani
sokaklarına, kentlerine, tarihî eserlerine de aynı duyguyla
yaklaşılmaktadır.
Buradan hareketle söyleyelim. Hani Diyarbakır
Suru bilmeyenler karıştırabilir. Şu anda 1 Mayıs 2017
tarihi itibarıyla yıkım kararı alınmış olan
iki mahalle, Diyarbakır Alipaşa ve Lalebey mahalleleri, Alipaşa
ve Lalebey. İktidara bu konuda her eleştiri getirdiğimizde son
bir yıllık sokağa çıkma yasakları ile oradaki
çatışmalara çekerler. Hiçbir zaman sokağa çıkma
yasağının ilan edildiği Sur bölümleri değil
Alipaşa ile Lalebey ve 1 Mayıs 2017den itibaren yıkım
kararı almış olan Çevre Şehircilik
Bakanlığının projesi de öyle 2015in, 2016nın projesi
değil, 2010da alınmış bu karar. Yerel yönetimler, halk,
ahali itiraz edince 2012 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül Surlar artık benim himayemdedir. demiştir. Bu yıkım,
bu talan kültürü, 2010-2011e dayanmaktadır.
Mahalleli istemiyor. Mahallelinin avlusuyla birlikte
evine biçilen değer 33 bin lira. Hadi ben herhangi bir AKPli yönetici,
milletvekili ya da bakana söyleyeyim: Biri gelsin size,
kullandığınız, yıkılmamış, hâlâ içinde
yaşamını sürdürdüğünüz ev için 33 bin lira versin,
Çıkın buradan. desin bakayım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakana hemen teklif
edelim.
AHMET YILDIRIM (Devamla) Bunun adı
zorbalıktır, bunun adı yasa masa değildir.
Kaldı ki hani yasayla ilgili gidilecekse bu
kararın aykırı olduğu Anayasa, bazı yasa ve
uluslararası sözleşmeleri de söyleyeyim. Alipaşa ve Lalebey için
alınan karar, bu yıkım kararı hem Anayasanın
46ncı maddesindeki kamulaştırma hükmüne
aykırıdır hem Anayasanın 35inci maddesindeki mülkiyet
hakkına aykırıdır hem de -burada bir
aykırılıktan daha söz edeyim- Sur, tarihî Sur kenti çevresindeki
Hevsel Bahçeleriyle birlikte 2015 yılında Dünya UNESCO Kültürel Miras
Listesine alınmıştır ve buradan hareketle, özellikle
Surun Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alması nedeniyle
Türkiye'nin de onaylamış olduğu Dünya Kültürel ve Doğal
Mirasın Korunmasına Dair Sözleşmeye de
aykırıdır. Anayasaya aykırılık var, yasa ucube,
Anayasanın üzerinde kendini sayıyor ve yasaların,
Anayasanın üzerinde olan uluslararası sözleşmelere, Türkiye'nin
altına imza koymuş olduğu uluslararası sözleşmelere de
aykırılık var.
Yıkım nerede biliyor musunuz?
Yıkım
Sur içinde toplam 7.714 parsel var, yıkım 6.300
parsel için çıkarılmış yani yüzde 82si için
çıkarılmış yıkım kararı ve geri kalan yüzde
18lik kısım ne oluyor biliyor musunuz? TOKİ tarafından
kentsel dönüşüm kapsamında kamulaştırılan
alanları kapsıyor. Tarihe yaklaşım bu, doğaya
yaklaşım bu. Bu, sadece Diyarbakır Sur için mi böyle? Tabii ki
değil. Bu ülkenin Çevre ve Şehircilik Bakanı beton makinesinin
sesinden haz alıyorsa biz artık hayret etmiyoruz. AKPnin çevreden,
ekolojiden, şehircilikten anladığı betonlaşmadır;
Hasaykeyften biliyoruz, İztuzu Plajından biliyoruz, Bergamadaki
siyanürle altın aramadan biliyoruz, Cerrattepeden biliyoruz,
Karadenizdeki Yeşil Yoldan biliyoruz, Munzurdan biliyoruz. Bunu birçok
açıdan söyleyebiliriz ve daha Yırca ormanlıkları,
zeytinlikleriyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Devamla)
ilgili ve
sayabileceğimiz daha birçok yerle ilgili, siyasi iktidarın, maalesef,
özellikle doğaya ve tarihe karşı yaklaşımı
oldukça hoyrattır diyorum, bütün Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önerge sahipleri olarak şimdi de Kayseri
Milletvekili Sayın İsmail Tamer konuşacak.
Buyurun Sayın Tamer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, çölyak
hastalığıyla ilgili Mecliste grubu bulunan tüm partilerin
birlikte, beraber bir Meclis araştırması komisyonu
kurulmasıyla ilgili vermiş olduğumuz önerge hakkında
konuşmak istiyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bu arada, 4 partideki bu arkadaşlarıma da
ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Bu birlikteliğin bundan
sonra da Meclisteki çalışmalarımıza
yansımasını en büyük dileğim ve arzum olarak da ifade etmek
istiyorum.
Benden önce konuşan değerli
konuşmacılar, 4 doktor arkadaşım çölyakla ilgili konunun
aşağı yukarı tamamını izah ettiler. Ben de
kısaca şöyle ifade edebilirim: Glüten denilen proteinli maddelerin
vücuda girmesiyle birlikte özellikle ince bağırsaklarda alerji
meydana getirerek villus denilen bu çıkıntılardan emilimin yok
olması anlamına geliyor. Emilim niçin yok oluyor? Buradaki
villusları yok ederek yok oluyor. Dolayısıyla proteinler, vücuda
giren gıdaların büyük bir kısmı da ince bağırsaklarda
sindiriliyor ve ince bağırsaklardan emiliyor. Buna bağlı
olarak emilemeyen bu gıdalar o zaman ince bağırsağın
doku yapısında da bir bozukluk meydana getiriyor,
dolayısıyla fonksiyonunda da bir bozukluk söz konusu oluyor.
Fonksiyondaki bu bozuklukla birlikte de bağırsaktaki
aşırı hızlanmayla ishaller meydana geliyor. Bu, çocuk
yaşta da oluyor, hayatın diğer bir döneminde de ortaya
çıkabiliyor.
Bunun teşhisi zor çünkü diğer
hastalıklarla birlikte semptomları başka hastalıklarla da
karıştığı için teşhiste zorlanılıyor
ama kesin teşhisi de daha önce arkadaşların belirtmiş
olduğu gibi- doku biyopsileriyle yani ince bağırsak
biyopsileriyle birlikte kesin teşhis konuyor.
Tedavisi ne? Tedavisi de glütenli
gıdaların vücuttan uzaklaştırılması. Zaman içinde
bozulan bu ince bağırsak villusları bu gıdalarla
karşılaşmadığı andan itibaren de kendini
yeniliyor ve eski hâline geliyor, hastalıktan kurtulmuş oluyor.
Tabii, değerli arkadaşlarım
belirttiler, bu hastalık önemli bir hastalık, çölyak
hastalığı; Türkiyedeki popülasyonu da ifade edildi, yüzde 0,3
ile yüzde 1 arasında görülmesi. Şöyle nüfusumuza
oranladığımız zaman da aşağı yukarı
700-750 bin civarında hastanın olmasını beklememize
rağmen, bizim tespit ettiğimiz rakam, Sağlık Bakanlığımızın
da almış olduğu rakam 68 bin civarında hastanın
olduğudur.
AK PARTİ olarak bizler hem metabolik
hastalıklarda hem diğer hastalıklarda hem de çölyak
hastalığıyla ilgili önemli çalışmalar yaptık.
Bunu değerli Cumhuriyet Halk Partisinden konuşmacı
arkadaşım da burada ifade ettiler. Özellikle 2004 yılında
yapmış olduğumuz değişiklikler
Çünkü daha önceleri
hiç devlet desteği yok iken o zaman belli bir yardım
yapılmıştı. Sonra 2006, sonra 2011, daha sonrada da 2015
yılında yapmış olduğumuz değişikliklerle
birlikte bu hastalarla ilgili önemli çalışmalar yaptık ve
hastaları korumaya çalışıyoruz. Yeterli mi? Tabii ki
değil. Daha yeni yeni bu hastalarla ilgili çalışmalar yaparak bu
hastaların hem yaşam düzeylerindeki konforun
artırılması hem de toplum içerisindeki bireysel
haklarını bunlara iade etmemiz gerektiğini, sosyal devlet olarak
en önemli, altını çizerek bunu yapan parti de biziz diye ifade etmek
istiyorum.
İşte, kuracağımız bu Meclis
araştırması komisyonuyla birlikte bu hastalara daha neleri
yapabiliriz, ne iyilikler getirebiliriz, bunları birlikte inşallah o
komisyonda tartışacağız, eksikleri belirleyeceğiz, ona
göre de yeni yeni tedbirler alacağız. Gastroenterolog olan her
hastanede bu hastalara verilen raporlarla birlikte bunların bir yıl
kadar glütensiz gıdalara ücretsiz erişimlerini sağlamıştık.
Bunlarda değişiklikler söz konusuydu. Özellikle 2011
yılında hasta yakınlarının bu gıdaların
yetmemesiyle ilgili şikâyetleri üzerine Sosyal Güvenlik Kurumunun
toplanmasıyla bunlarda artışlar olmuştu.
O konuyla ilgili özellikle ifade etmek istiyorum,
sadece çölyak hastalıklarıyla ilgili değil, aynı zamanda
protein emilimine bağlı diğer metabolik hastalıkları
olan hastalara da bu yardımlar yapılmıştı. Aylara göre
ifade edecek olursam -bunu protein metabolizması bozuk olan, metabolik
hastalığı olan hastalar için söylüyorum- 0-12 aylık hastalara
31 TL verilirken yüzde 50 artışla bu rakam 46,50 TLye yükseltildi ve
rakamlar 120 liraya kadar da çıktı. Çölyak hastalarında 78 ile
120 lira arasında değişiklikler söz konusu oldu. Son
zamanlardaki bu artışlar yeterli mi? Yeterli bulmuyoruz.
Sağlık Bakanlığımız bir çalışma
yapıyor, bu çalışma kapsamında da inşallah bir yol
haritası belirleyeceğiz. Özellikle STKlar, üniversiteler, özel
sektör... Erişkin bazı metabolizma hastalıkları, bunlar ne
olabilir? Tiroit, tiroidit, osteoporoz, gut gibi hastalıklar da dâhil
olmak üzere, çölyak hastalığında kontrol programıyla
ilgili, Sağlık Bakanlığındaki yol haritası
belirlenmiş oldu. Hep beraber, inşallah bu Meclis araştırma
komisyonunda da bunların çalışmalarının
içeriğini, genişliğini orada görmüş olacağız. Bu kapsamda,
2017-2021 eylem planını yapmış oluyoruz.
Tabii, Tarım Bakanlığının
da hastalarla ilgili çalışmaları söz konusu çünkü benden önceki
arkadaşların yine ifade etmiş oldukları gibi burada
gıdaların büyük bir kısmı Türkiye'de üretilmemekte, bunlar
yurt dışından ithal edilmektedir. İthal edilenler
arasında da glütensiz denilmesine rağmen glütenli
gıdaların olması da dikkat çekmektedir. Bunu ortadan
kaldırmak adına Tarım Bakanlığı etkin bir
şekilde bunların kontrolünü ve denetimlerini yapabilmektedir. Bunlar
hatta bazen yüzde 20 glütenli gıdalara bile glütensiz
yazıldığı görülmüştür. Bu açıdan, Tarım
Bakanlığımızın da dikkatli bir şekilde üzerine
giderek bu gıdaların ithalini daha doğru bir şekilde yapma
adına çalışmaları mevcuttur. Bu bağlamda, tüm partilerin
duyarlı olmasından dolayı herkese teşekkür etmek istiyorum.
Yine, ben, Milliyetçi Hareket Partisinden Ahmet
Beyin ifade etmiş olduğu özellikle yıpranma payıyla ilgili
görüşlerini, onun kendisini bu kürsüden destekleyeceğimi ifade etmek
istiyorum çünkü sağlık çalışanları gerçek anlamda
emekçi kardeşlerimizdir, çünkü onlar geceleri gündüzleri olmadan,
sabahlara kadar evlerine gitmeden nöbet tutmaktadırlar, ağır
işçi konumundadırlar. Bunların yıpranma payını
vermenin de bizim görevimiz olması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Yine, sağlık çalışanlarıyla ilgili
yapacağımız iyileştirmeler de çok önemli.
Tabii, değerli kardeşim diye hitap
edeceğim Cumhuriyet Halk Partisinden Aytuğ Beyin birtakım
eleştirileri söz konusu oldu, ona da buradan şunu ifade etmek
istiyorum: Değerli kardeşim, Türkiye sağlık alanında
çok önemli yerlere gelmiştir. Sen de biliyorsun ki özellikle bir ülkede
sağlık oranlarına bakmak, sağlıkta ilerleme anne ölüm
hızı ve bebek ölüm hızıyla tabir edilebilir, görülebilir.
Türkiyede binde 30ların üzerindeki bebek ölüm hızları bugün
binde 7lere, Avrupa Birliği standartlarına çekilmiştir. Bu ne
zaman yapılmıştır? On yıl içinde
yapılmıştır. Gelişen ülkelerde bu, otuz yıl
içerisinde yapılmıştır. Anne ölüm hızları da yine
aynı, 100 bin kişide 64 iken bugün artık 17lere kadar
inmiştir. Bu da Türkiyenin sağlık alanında
yapmış olduğu büyük bir başarıdır diyorum ama
yeterli mi? Değil. Daha ileriye gitmemiz lazım, daha çok
çalışmamız lazım diyor, hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum, hoşça kalın diyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tamer.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Açıklama mı yapacaksınız
Sayın Atıcı?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Evet Sayın
Başkan, izniniz olursa bir dakika içerisinde
BAŞKAN Buyurun, bir dakika.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının,
anne ve bebek ölüm hızlarının bir ülkedeki sağlık
hâlinin en iyi göstergelerinden biri olduğuna ve AKP döneminde bebek ölüm
hızının arttığına ilişkin
açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Değerli
arkadaşlar, anne ve bebek ölüm hızları bir ülkedeki
sağlık hâlinin en iyi göstergelerinden bir tanesidir ve maalesef,
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana ilk defa AKP döneminde anne ölüm
hızları da bebek ölüm hızları da artmıştır.
Bakın, başka hiçbir hükûmet döneminde böyle bir artış
olmamıştır, AKP döneminde artmıştır. Daha sonra
tekrar azalmıştır ama asla Avrupa standartlarına maalesef
gelememiştir. Keşke gelse, ben de bunu çok arzu ederim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel, Halkların Demokratik
Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, çölyak hastalığıyla
ilgili farkındalık yaratılması, teşhis
aşamasıyla ilgili önlem alınması, sebep ve
sonuçlarının detaylı bir şekilde
araştırılması ve bu hususlarda çözümler üretilmesi,
ayrıca bu hastalığa maruz kalan hastalara kalıcı
yardımlar sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/518)
(Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım: Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir. (Alkışlar)
Biz de Divan olarak bütün parti gruplarına
böyle anlamlı ve güzel bir harekette ortaklaşa hareket ettikleri için
çok teşekkür ediyoruz.
Meclis araştırmasını yapacak komisyonun
15 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden itibaren üç ay
olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara
dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İyi çalışmalar diliyorum bu
komisyonda görev alacak olan sayın milletvekili arkadaşlarımıza.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyondan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti
Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti
Ulaştırma Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve
Meteorolojik Araştırmalar Alanlarında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman
Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Ulaştırma
Bakanlığı Arasında Meteoroloji ve Meteorolojik
Araştırmalar Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/606) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 358)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet
Gümrük İdaresi Arasında Gümrük Alanında Ortak Komite
Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı ile Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Gümrük İdaresi
Arasında Gümrük Alanında Ortak Komite Kurulmasına
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/684) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 359) (X)
BAŞKAN Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Komisyon Raporu 359 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANLIĞI İLE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ DEVLET
GÜMRÜK İDARESİ ARASINDA GÜMRÜK ALANINDA ORTAK KOMİTE KURULMASINA
İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 15 Ocak 2015 tarihinde Ankarada
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Gümrük İdaresi Arasında Gümrük
Alanında Ortak Komite Kurulmasına İlişkin Mutabakat
Zaptının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Didem Engin
konuşacak.
Buyurun Sayın Engin. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DİDEM ENGİN
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hazreti Mevlâna
bir şiirinde Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.
der. Bu referandumda Adalet ve Kalkınma Partisi olarak olduğunuz ya
da göründüğünüz gibi değil, gerçekleri tamamen gizleyerek,
halkımızı aldatma ve yanıltma üzerine Makyavelist bir anlayışla
kurguladığınız bir tiyatroyu oynadınız.
Bir taraftan kuvvetler birliğini hedefleyerek
yargının siyasileşmesi için teklif hazırladınız,
diğer taraftan Yargı bağımsızlığı için
evet pankartları astınız. Bir taraftan, Meclisin yetkilerini
sınırlandıran, milletvekillerinin sözlü soru sorma
imkânını bile kaldıran ve ülkemizdeki tüm yetkileri tek bir
kişide toplayan maddeleri hazırladınız, diğer taraftan
Güçlü Meclis için evet pankartlarıyla her yeri donattınız.
İyi niyetli vatandaşlarımızın oylarına göz diken
sinsi siyasetçilerin yalanlar üzerine kurulu bir propagandayı nasıl
yürütebildiklerini tüm dünyaya gösterdiniz ve ülkemizin demokrasi tarihine kara
bir leke olarak kayda geçirdiniz. Bu Anayasa değişikliğiyle
ülkemizi bir ateşin, bir kaosun içine atarak her türlü dış
kumpasa açık hâle getirdiniz. Tarih, 26ncı Dönem Meclisini kendi
yetkilerini ve işlevselliğini kısıtlayarak,
alkışlarla demokrasimizi rafa kaldıran bir Meclis olarak kayda
geçirmiştir. Bu onur evet oyu veren tüm milletvekillerine yeter. Partili
Cumhurbaşkanlığıyla Cumhurbaşkanlığı
makamının manevi saygınlığını yok ettiniz,
ülkemizin birlik ve bütünlüğünün altına dinamit konulmasına göz
yumdunuz. Bundan sonra Cumhurbaşkanı cumhurun başkanı
olamayacaktır, sadece kendi partisinin başkanı olacak ve bu
şekilde karşılık bulacaktır.
Adalet sistemini siyasileştirerek hukuk
devletini yok ettiniz. Şimdi bütün dünyanın önünde milletimizin
gözüne bakarak Buna da alışacaklar. umursamazlığı
içinde Hâkimler ve Savcılar Kurulunun siyasi yapısını
oluşturuyorsunuz.
Baskılarınızla evet demek zorunda
kalan vatandaşlarımızın bile gönlünde kabul görmeyen bu
Anayasa değişikliğiyle, halkımızın sahip
olduğu demokrasi bilincine rağmen ülkemizi bu şekilde
yönetemezsiniz. Çünkü bu Anayasa değişikliğiyle oluşacak
hukuk sistemiyle Türkiye içte ve dışta öngörülemez bir ülke konumuna
düşmüştür. İşte, AGİT ve Venedik Komisyonu
raporları ve son olarak Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi kararı.
Siz istediğiniz kadar mezarlıkta
ıslık çalarak Bu kararların hiçbir kıymetiharbiyesi
yoktur. deyin, bu referandum sonucunun meşruiyeti sadece ülkemizde
değil, tüm dünyada sorgulanmaktadır. Yürüttüğünüz dış
politikayla zaten dünyadan tecrit edilmiş duruma getirdiğiniz
ülkemize bu kararların hem dış politikada hem de ekonomide
faturası çok ağır olacaktır. Hem yerli hem de yabancı
yatırımcıların, yatırımların
durmasının, ülkemizden sermaye çıkışlarının
hızlanmasının, ihracatın her geçen yıl daha da
gerilemesinin, turizm gelirlerinin her yıl daha da azalmasının,
finansman bulunmasının zorlaşmasının, cari
açıkların tolere edilemez boyutlara ulaşmasının,
ekonomimizdeki çarkların yavaşlamasının, iflasların
hızla artmasının, sokaklarımızı çığ
gibi büyüyen işsizler ordusunun kaplamasının, ülkemizin içinden
çıkılamaz bir girdabın içine sürüklenmesinin müsebbibi bu
sorunları görmezden gelerek sadece kendi çıkarlarını
düşünen ve kendi menfaatleri için Anayasa değiştiren,
olağanüstü hâl sürecinde referandum düzenleyen ve güzel ülkemizi bir parti
devletine dönüştürmeye çalışan AKP olacaktır.
Hemen her fırsatta millet iradesinden
bahsediyorsunuz. Bu Mecliste her tartışmada millet iradesinin
arkasına sığınıyordunuz, Millet iradesinin
başımızın üzerinde yeri var. diyordunuz.
Şimdi soruyorum: Referandumda milletimizin
iradesinden neden korktunuz? Neden milletimizin iradesinin özgürce
sandığa yansımasını engellemek için her türlü
baskıyı denediniz? Milletimizin vergilerini neden evet için
hesapsızca harcadınız? Neden bütün vatandaşlarımızın
cebinden çıkan vergileri kullanarak dağı taşı evet afişleriyle
donattınız? Neden hayır afişlerine tahammül edemediniz?
Neden hayır pankartlarının çoğunu
asıldığı gün kestiniz, yırttınız,
kaldırdınız? Neden lise öğrencilerini, kamu
çalışanlarını evet propagandası
yaptığınız açılışlarınıza,
mitinglerinize katılmaya zorladınız? Neden taşeron
işçileri ve belediye çalışanlarını işten atma
tehditleriyle evet oyu vermeye zorladınız ve bu oylarını
fotoğraflarla ispatlama mecburiyetinde bıraktırdınız?
Neden hayır diyen vatandaşlarımıza terörist, vatan haini,
çukur yakıştırmalarını yaptınız? Neden?
Bu referandumun bir faydası oldu, o da sizin
millet iradesi söylemlerinizin cilalarını dökerek, o cilanın
altındaki gerçek yüzünüzü halkımıza göstermiş
olmasıdır.
Bu Anayasa değişiklik teklifiyle ilgili Genel
Kurulda şunları söylemiştim: AKP, bu defolu Anayasa
değişiklik teklifiyle üzerine yapışan bu kapkara lekeyi
asla silemeyecektir. Teklif bu Meclisten geçsin ya da geçmesin, demokrasi
tarihimize bir ibret vesikası olarak zaten geçmiştir. Kapalı
kapılar ardında hazırlanan, dar bir kadro tarafından
hazırlanan metni görmeden imzalayan milletvekilleriyle, eleştiri ve
önerilerin görmezden gelinmesiyle, konuşmaların televizyondan
canlı yayınlanması talebimizin gerekçesiz reddedilmesiyle, sivil
toplum kuruluşlarına, anayasa hukukçularına, akademisyenlere
Komisyonda söz hakkı verilmemesiyle, kifayeti müzakere önergeleriyle,
Genel Kurulda gizli oylamada açık evet oyu kullanılmasıyla, bu
teklif artık AKP ruhunun silinemez alametifarikası olmuştur. 16
Nisan referandumu ise bu alametifarikayı tescillemiştir. Mühürsüz oy
pusulaları ve zarfların Yüksek Seçim Kurulu tarafından geçerli
sayılmasıyla, Türkiye'nin her yerinde devletin tüm
imkânlarının evet için seferber edilmesiyle, baskıyla,
hileyle, kanunsuzlukla, Evet çıkması için her yol mubahtır.
anlayışıyla ölülere bile evet oyu verdirilmesiyle, silahla oy
kabinlerinin önünde bekleyen yandaşların
vatandaşlarımızı evete zorlamasıyla, oy vermeye
gitmeyen seçmenlerin yerine evet oyu kullanılmasıyla, seçim kurullarının
tercih mührü yerine evet mühürleri dağıtmasıyla,
şaibeli milyonlarca oyla bu alametifarika ilelebet tescillenmiştir.
Tüm bu yaşananlar AKP Türkiyesinin artık bir hukuk devleti
olmadığının acı birer göstergesidir.
İşte gerçek yüzünüz, itaat etme ve boyun
eğme üzerine kurgulanmış yönetim felsefeniz, işte sizin
demokrasi anlayışınız. Bundan sonra demokrasiden
bahsedemeyeceksiniz çünkü her demokrasi diye ağzınızı
açtığınızda, her millet iradesi diye övündüğünüzde
İşte sizin demokrasi anlayışınızın
alametifarikası bu Anayasa değişiklik teklifi ve bu
referandumdur. cevabını alacaksınız. Milletimiz,
demokrasimizi rafa kaldıran bu Anayasa değişiklik teklifini
devlet terörüne ve her türlü baskıya rağmen, sahip olduğu
demokrasi bilinciyle reddetmiştir. Halkımız, hâkimiyetin
kayıtsız şartsız millete değil bir tek kişiye ait
olduğu dayatmasını, bu oldubittiyi hiçbir zaman kabul
etmeyecektir; asla itaat etmeyecek ve asla boyun eğmeyecektir.
Son Meclis konuşmamda Bu referandum AKPnin
çöküş sandığı olacaktır. demiştim. AKPnin
çöküş ve izmihlali de bu referandumla başlamıştır.
Alkışlarla kabul ettiğiniz partili
Cumhurbaşkanlığıyla da bu çöküş
hızlanmıştır. Minareyi kılıfına
uydurduğunuzu zannediyorsanız, Bu iş oldu da bitti
maşallah. diyorsanız, Kurduğumuz düzene halkımız
nasıl olsa zamanla alışır. diyorsanız
yanıldığınızı kısa sürede
anlayacaksınız. Kaçırdığınız at henüz
Üsküdara varamamıştır ve maç da henüz bitmemiştir.
Referandum sürecinde ve oy sayım gecesinde
yaşadıklarımız hem evet diyen hem de hayır diyen
tüm yurtsever vatandaşlarımızın vicdanını
sızlatmıştır. Vicdanı sızlayan bütün
vatandaşlarımızın mühürsüz seçim yapanlarla ve bu mizanseni
hazırlayanlarla ilk sandıkta görülecek bir hesabı vardır.
Bu defa elinizdeki sopayla, tehditle, baskıyla, zulümle milletimizi
korkutamayacaksınız. Ne sandıkta yapacağınız
katakulliler ve ne de seçim kurullarınız sizleri
kurtaramayacaktır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Engin.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde kabul edilmiştir.
Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bir açıklamada bulunmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın hatip
referandumla alakalı aslı astarı olmayan pek çok ifadede
bulundu. Dün, yapılan referandumla ilgili gerekli açıklamaları
yaptım. Türkiyede yapılan referandum Anayasa ve yasalara uygun bir
şekilde yapılmıştır. Referandum sürecinde, az önce
hatibin kullandığı bir ifade vardır, devlet terörü
ifadesini kullanmıştır. Bu, kesinlikle kabul edilemez bir
ifadedir ve bunu düzeltmeye davet ediyorum hatibi. Devlet terörü diye bir
ifade Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekiline yakışmaz, doğru
değildir.
DİDEM ENGİN (İstanbul) Gerçeklerin
düzeltilmesini istememeniz lazım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Eğer bu
ifadelerinde ısrar ederlerse bunu milletimize şikâyet
edeceğimizi ifade etmek isterim. Kimsenin de minareye bir şey
uydurduğu yok. Millet her şeyi olduğu gibi uydurmuş
vaziyette teslim etmiştir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
DİDEM ENGİN (İstanbul) Sayın
Başkan, ben de tutanaklara geçirilmesini istiyorum. Gerçekler sadece AKP
grup başkan vekilinin söyledikleri değildir. Gerçekler, referandum
sürecinde ve referandum oylarının sayıldığı gece
bütün milletimizin gözlerinin önünde tecelli etmiştir. Medyanın
kısıtlanmasına, bütün baskılara rağmen gerçekleri
milletimiz
O yüzden konuşmamda bahsettim, evet oyu veren ve hayır
oyu veren bütün vatandaşlarımızın vicdanını
sızlatmıştır bu süreç.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN 3üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.50
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 88inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
359 sıra sayılı Kanun
Tasarısının yapılan açık oylamasında
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tasarının açık oylamasını
elektronik cihazla tekrarlayacağım.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve
oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN Pusula veren sayın
milletvekilleri lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Pusula veren sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Sayın Halil Yıldız? Burada.
Sayın Mustafa Yeneroğlu? Burada.
Sayın Selçuk Özdağ? Burada.
Sayın Abdullah Ağralı
Sayın Nurettin Nebati? Burada.
Sayın Nurettin Canikli? Sayın Nurettin
Canikliyi vekâleten Veysi Kaynak oy kullanmıştır.
Sayın Bennur Karaburun...
Sayın Serkan Bayram
Sayın Emine Yavuz Görgeç? Burada.
Sayın Emrullah İşler
Sayın Hasan Karal...
Sayın Harun Karaca
Sayın Selva Çam
Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci
yoklamada da toplantı yeter sayısı
bulunamadığından, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 9 Mayıs 2017 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 17.59