TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
10’uncu
Birleşim
18
Ekim 2017 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Balıkesir Milletvekili
Ali Aydınlıoğlu’nun, Arakan’da yaşayan Müslümanlara yönelik
katliam ve soykırıma ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Antalya Milletvekili
Ahmet Selim Yurdakul’un, sağlık çalışanlarının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Eskişehir Milletvekili
Utku Çakırözer’in, dış politika ve insan haklarına
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Akın’ın, Şırnak’ta kömür
ocağında meydana gelen göçükte hayatını kaybedenlere
Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Didem Engin’in, emeklilikte yaşa takılanların
sesini Meclis çatısı altında bir kez daha duyurmak
istediğine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Emniyet mensuplarının ek gösterge
sorunu ve çalışma koşullarının ne zaman
düzeleceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Yakup Akkaya’nın, Şırnak maden sahalarıyla
ilgili komisyon kurularak maden sahalarının kapatılması
kararına karşılık üretime devam edildiğine
ilişkin açıklaması
5.- Adana Milletvekili Tamer
Dağlı’nın, Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Başkanı
Deniz Baykal’a acil şifalar dilediğine ve Adana’nın Saimbeyli
ilçesinin düşman işgalinden kurtuluşunun 97’nci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili
Sibel Özdemir’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
müftülere nikâh kıyma yetkisi verilmesiyle ilgili CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
7.- Ordu Milletvekili Metin
Gündoğdu’nun, 18 Ekim Azerbaycan’ın kuruluşunun 26’ncı
yıl dönümüne ve Azerbaycan Bağımsızlık Günü’nü
kutladığına ilişkin açıklaması
8.- Denizli Milletvekili
Melike Basmacı’nın, herhangi bir KİT kurumunda yönetim kurulu
üyesi olmak için danışman olmak ya da danışman olmak için
yönetim kurulu üyesi mi olmak gerektiğini merak ettiğine ilişkin
açıklaması
9.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Çamak’ın, 400 bin öğretmen atama beklerken okul öncesi ve
sınıf öğretmenliği için görevlendirilen ücretli
öğretmenlerin ilgisiz bölümlerin ön lisans mezunlarından
seçildiğine ilişkin açıklaması
10.- Bursa Milletvekili
Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa’nın Osmangazi
ilçesinin Demirtaş Mahallesi’nin bağlı olduğu belediye
Büyükşehir Yasası’yla kapatıldığı için hizmet
alamadıklarına ve 100 bine yakın nüfuslarıyla ilçe olmak
istediklerine ilişkin açıklaması
11.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşek’in, sosyal medya hesaplarıyla gerekli protokollerin
imzalanarak hakaret içeren sayfaların şikâyet anında
kapatılmasını ve mağduriyetlerin ivedi olarak çözülmesini
talep ettiğine ilişkin açıklaması
12.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslan’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığından emekliler arasındaki eşitsizliğin
ne zaman giderileceğini ve Suriyeliler için yapılan kesintilere ne
zaman son verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
13.- Diyarbakır
Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, Şırnak’ta kömür
ocağında meydana gelen göçükte hayatını kaybedenlere
Allah’tan rahmet dilediğine, Sağlık Bakanlığı
tarafından ataması yapıldığı hâlde güvenlik
soruşturması ve/veya arşiv araştırması
tamamlanmadığı için göreve başlatılmayan kaç personel
olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
14.- Iğdır
Milletvekili Nurettin Aras’ın, 18 Ekim Azerbaycan’ın kuruluşunun
26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
15.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkın’ın, Mersin’de Emniyet mensupları servis
aracına yönelik terör saldırısında yaralananlara acil
şifalar dilediğine ve bu hain saldırıyı şiddet ve
nefretle kınadığına ilişkin açıklaması
16.- Mersin Milletvekili Sami
Dedeoğlu’nun, 18 Ekim Azerbaycan’ın kuruluşunun 26’ncı
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
17.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkan’ın, Mersin’de Emniyet mensupları servis aracına
yönelik terör saldırısında yaralananlara acil şifalar
dilediğine ve bu hain saldırıyı şiddet ve nefretle kınadığına
ilişkin açıklaması
18.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, HDP Grubu olarak verdikleri
önergelerin birçoğunun ret veya iade edildiğine, kendi sözlerine
kendilerinin karar vereceğine ve bu durumu kabul etmediklerine
ilişkin açıklaması
19.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, 18 Ekim Azerbaycan’ın kuruluşunun 26’ncı
yıl dönümüne, Şırnak’ta kömür ocağında meydana gelen
göçükte hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, kaçak
maden çalıştırma durumunun devam ettiğine, Mersin’de
Emniyet mensupları servis aracına yönelik terör
saldırısında yaralananlara acil şifalar dilediğine
ilişkin açıklaması
20.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, CHP Grubu adına Muğla Milas Muharip Gaziler
Derneği üyelerine “Hoş geldiniz.” dediğine, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş ile İstanbul Milletvekili Eren Erdem
arasındaki yargılamanın sonucuna, bir saldırıda
öldürülen Helin Palandöken’in babasının Başbakanla
konuşmalarının sansürlendiğine ve Soma komisyonu raporunun
Meclis gündemine alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
21.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel
Başkanı Deniz Baykal’a acil şifalar dilediğine, 18 Ekim
Azerbaycan’ın 26’ncı kuruluş yıl dönümüne ve İstanbul
Milletvekili Eren Erdem ile kendisi arasındaki davada mahkemenin
kararına ilişkin açıklaması
22.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
23.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
24.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, görüşülmekte olan yasa
tasarısına çoklu hukuk yaratacağı endişesiyle
karşı çıktıklarına ve hem dinler arası hem de
cinsler arası bir ayrımcılık olduğuna ilişkin
açıklaması
25.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu’nun 497 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
26.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Şırnak’ta terör
örgütlerinin maden ocağı işlettiğinden söz etmenin
ölenlerin hatırasına saygısızlık olduğuna ve
Türkiye’de siyasi makamlarda sorumluluk almak diye bir şeyin söz konusu
olmadığına ilişkin açıklaması
27.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, CHP Grubunun bireysel silahlanmayla ilgili bir
araştırma komisyonu kurulmasına dair önerisinin
görüşmelerinde İçişleri Bakanı da bulunursa memnun
olacaklarına ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu’nun, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın o makamda bir partili olarak
bulunmadığına ve eleştirilerde haklılık payı
olup olmadığını düşünmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
30.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
31.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
32.- Ankara Milletvekili
Şenal Sarıhan’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
33.- Muğla Milletvekili
Mehmet Erdoğan’ın, Ankara Milletvekili Şenal
Sarıhan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli
İşler
1.- Başkanlıkça,
Genel Kurulu ziyaret eden Muğla Milas Muharip Gaziler Derneği
üyelerine “Hoş geldiniz.” denilmesi
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 18 Ekim Azerbaycan’ın
bağımsızlık yıl dönümünü kutladığına
ilişkin konuşması
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- MHP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, ülkedeki
pamuk üreticilerinin içinde bulunduğu sorunların tespiti ve çözümü
konusunda gerekli araştırmalar yapılması, buna göre
alınacak önlemlerin ve gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların
yerine getirilmesi amacıyla 18 Ekim 2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 18 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir
tarafından, barış talebini dile getiren akademisyen ve
öğretmenler ile diğer kamu emekçilerine yönelik işten
çıkartma, yargılama ve diğer cezalandırmaların ulusal
ve uluslararası hukuk ile akademik özgürlükler bağlamında
araştırılması amacıyla 18/10/2017 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Ekim 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan, Ankara’da yıkılan ve yıkılma
tehdidi bulunan Cumhuriyet Dönemi yapılarının korunması,
sorunların tespiti ve çözümlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/1770) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 18 Ekim 2017 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/868) ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin
İstanbul İli Eyüp İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak
Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1826) ve İçişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/787) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında
İşbirliği Anlaşması ile Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/723) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)
IX.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- 497 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın Anayasa’ya aykırı
maddeler içerdiği ve bu nedenle Komisyona iade edilmesi gerekip
gerekmediği hakkında
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın usul görüşmesi nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Malatya Milletvekili
Nurettin Yaşar’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Malatya Milletvekili Nurettin
Yaşar’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın 497 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- Muğla Milletvekili
Mehmet Erdoğan’ın, Ankara Milletvekili Şenal
Sarıhan’ın 497 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- Ankara Milletvekili
Şenal Sarıhan’ın, Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
XI.- DÜZELTİŞLER
1.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, 497 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
tümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
açıklaması
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun,
bağlı kurum ve kuruluşlarda mobbinge maruz kalan kişilere
ve bunlarla ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/16429)
18 Ekim 2017 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10’uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Arakan’da yaşanan katliam hakkında söz isteyen
Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın
Aydınlıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır, lütfen süreye riayet edelim.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Balıkesir Milletvekili Ali
Aydınlıoğlu’nun, Arakan’da yaşayan Müslümanlara yönelik
katliam ve soykırıma ilişkin gündem dışı
konuşması
ALİ AYDINLIOĞLU
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Arakan’da yaşayan Müslümanlara yönelik katliam ve soykırım
üzerine gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerimin başında,
ağır bir beyin ameliyatı geçiren Cumhuriyet Halk Partisinin eski
Genel Başkanı Sayın Baykal’a Cenab-ı Allah’tan acil
şifalar diliyorum, Cumhuriyet Halk Partisi camiasına geçmiş olsun
dileklerimde bulunuyorum.
Myanmar ordusunun
silahlı militanlarla mücadeleyi öne sürerek Arakan’da sivillere yönelik
düzenlediği saldırılarda 25 Ağustostan bu yana binlerce
Müslüman maalesef hayatını kaybetti. Myanmar yönetiminin bölgeye giriş
çıkışlara izin vermemesi nedeniyle ölen sivil sayısı
tam olarak tespit edilemiyor. Saldırılarda 200 civarında köy,
ordu ve Budist milliyetçiler tarafından yakıldı ya da
kullanılamaz hâle getirildi, on binlerce Arakanlı Müslüman can
güvenliği nedeniyle hâlâ bölgeden uzaklaşmaya devam ediyor. Myanmar’dan
kaçan siviller dağlık bölgeler, Naf Nehri ya da deniz üzerinden
Bangladeş’e geçmeye çalışıyorlar. Bangladeş’e 25
Ağustostan bu yana 540 binden fazla Arakanlı Müslüman
ulaştı.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye başta olmak üzere, uluslararası camianın bütün
baskılarına rağmen Myanmar ordusu ve radikal Budistlerin
Arakanlı Müslümanlara yönelik zulmü maalesef devam ediyor.
Birleşmiş Milletler
Türkiye'nin Arakanlı Müslümanların maruz kaldığı
şiddete dikkat çekmek amacıyla sunduğu acil görüşme
talebini reddetti. Peki, neden? Arakan katliamının sebebi petrol ve
doğal gaz. Arakan Güneydoğu Asya’da Myanmar’ın 7 eyaletinden
birisi. Yaklaşık 1 milyon Müslüman yaşıyor. Arakanlı
Müslümanlara yönelik Budist katliamlar 2012 yılından bu yana
sistematik olarak devam ediyor. Saldırı politikasının
arkasında ise Arakan’ın stratejik konumu var. Myanmar Güneydoğu
Asya’da Bengal Körfezi’nde yer alıyor, Arakan Eyaleti ise tam
kıyı şeridinde. 2010 yılında Arakan’dan
başlayıp Çin’in Yünnan Eyaletine uzanan iki ayrı boru
hattının inşaatına başlandı. Çin’e enerji
taşıyan hatlar denizden Arakan üzerinden Yünnan’a gidiyor. Boru
hatlarının inşaatıyla birlikte hatların geçtiği
topraklar askerî bölge hâline getirildi ve o bölgedeki Müslüman köylerine
saldırılar başladı. Arakan uzak doğuya enerji
transferinde doğal bir liman konumunda. En az maliyetli güzergâh
burası. Hatlardan birinden doğal gaz, birinden petrol geçiyor.
2010’da başlayan inşaat 2013’te tamamlanarak bu hatlardan Çin’e
yıllık ortalama 12 milyar metreküp doğal gaz
taşınıyor ve bu süreçte topraklarından boru hatları
geçen Arakanlı Müslümanlar hunharca katlediliyor. Ayrıca, Arakan
bölgesinde petrol ve doğal gaz rezervleri tespit edildi.
Müslümanların topraklarında 1,2 trilyon metreküplük gaz ve 2,1 milyar
varillik petrol rezervleri bulundu. Doğal gaz ve petrol boru
hatlarının korunması güvenlik çemberine alınması gibi
gerekçelerle maalesef, Müslümanlar katlediliyor. Ancak, maalesef, dünya buna
sessiz, dünya suskun, Birleşmiş Milletler suskun. Birleşmiş
Milletlerin varlık amacı nedir? Güvenlik Konseyi ne işe yarar?
Bu katliamlar sırasında ölümden kaçan Arakanlılar botlarla nehri
aşıp Bangladeş’e kaçmaya çalışırken bunların
çoğu öldü, bebeklerin cansız bedenleri denizin
kıyılarına vurdu ama hiçbir Batı ülkesi o görünüşlere
aldırış etmedi. Neticede Arakanlı Müslümanlar Çin’e
taşınan enerji için katledilmeye devam ediliyor. Petrol ve doğal
gaz pompalarının başındaki şirketlere
bakılınca mesele daha net anlaşılıyor.
Değerli milletvekilleri,
devlet arşivlerimizde Arakanlı Müslümanların ülkemize olan
sevgisi, ilgisi ve yardımları mevcuttur. Türkiye olarak Arakan’da
yaşanan dramın son bulması için çok taraflı bir diplomasi
yürütüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız yaşanan
katliamların başladığı günden bu yana konuyla ilgili
olarak birçok liderle telefon veya yüz yüze görüşme gerçekleştirdi.
Ayrıca, eşi, Dışişleri Bakanı, oğlu ve
bakanlarımız Bangladeş’e sığınan
Müslümanları ziyaret ettiler, sorunun tüm muhataplarıyla
görüştüler, bir yandan da insani yardımları o bölgeye
ulaştırmaya çalıştık. Bangladeş yönetimi bize bir
bölgeyi tahsis etseydi çadır kamplarını burada deneyimimizle
fevkalade kuracaktık. Güvenilir çadır kentler kurmayı
planlıyoruz ve hâlen Türkiye Cumhuriyeti olarak bu talebimiz devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ AYDINLIOĞLU
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, inşallah Arakan
başta olmak üzere tüm dünyada özellikle Müslümanlara karşı
başlatılan katliamların bir an önce son bulmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydınlıoğlu.
Gündem dışı
ikinci söz, sağlık çalışanlarının sorunları
hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’a aittir.
Buyurun Sayın Yurdakul.
(MHP sıralarından alkışlar)
2.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un,
sağlık çalışanlarının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
AHMET SELİM YURDAKUL
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
saygıdeğer vatandaşlar, vefakâr sağlık camiası;
sağlığı, sağlığımızı ve bu
alanda çalışan tepeden tırnağa eğitimli ve özverili
sağlık çalışanlarımızın
sorunlarını konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına
söz aldım.
Hayatlarımızı
emanet ettiğimiz bu camianın gündeme alınmasını
istediği sıkıntılar var. Sağlık camiamız her
şeyden önce bizden sağlıkta şiddettin bitirilmesini
istiyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak sağlıkta şiddetin
önlenmesi için verdiğimiz kanun tekliflerini ya da ortaklaşa
getireceğimiz kanun teklifini bir an önce yasal hâle getirelim.
İkinci önemli konu
yıpranma payı. Seçim beyannamesinde yıpranma payını
parti politikası hâline getirdiğimizi zaten tüm sağlık
camiası biliyor. Ne dedik: Gecesi gündüzü olmayan bu özverili işin
hakkı olan her dört yıl için bir yıllık yıpranma
payı verilmelidir. Biz her fırsatta bunu samimiyetle dile getiriyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Sağlık
bakanlarının da yıpranma payı sözü verdiğini biliyoruz
ama sonuç yok. Belki AKP Grubundan bir vekil neden yıpranma
payının hâlâ verilmediğini birazdan bize açıklar.
Şunu da ifade etmek
isterim: Gerek yıpranma payı olsun gerek döner sermaye gelirlerinin
emekli maaşlarına yansıtılması olsun Milliyetçi
Hareket Partisi olarak tavrımız ve duruşumuz bellidir. Bu iki
hususta ve çalışanların ve emeklilerin mevcut
maaşlarının artırılması konusundaki kanun tekliflerimiz
de, diğer önergelerimiz de Meclis Başkanlığında
beklemektedir. Sağlık Bakanından, buradan, istirham ediyorum:
Lütfen gündeme alın. Hızlıca sağlık
camiamızın özlük haklarını iyileştirelim.
Muhterem milletvekilleri,
sevgili vatandaşlar; şu anda ekranları karşısında
bizleri dinleyen bir grup Türk genci var, sayıları 450 bin kadar yani
aileleriyle birlikte 1 milyon 800 bin Türk vatandaşının basit
bir talebi var, “Biz vatandaşlarımıza hizmet etmek, onlara
sağlıklarını kazandırmak için sağlık
alanında yüksek tahsil yaptık. Bunca eğitime rağmen
hastanelere bizim yerimize bizim kadar eğitim almadığı
hâlde, yetkinliği belli olmayan sertifikalarla personel
alınıyor.” diyerek serzenişte bunuluyorlar.
Sağlık
kurumlarındaki ihtiyaca rağmen istihdam edilmeyen ya da meslek
tanımı ve mevzuat problemleri nedeniyle mesleğini yapamayan
kardeşlerim bizlerden bir umut bekliyor. 36 branştan 450 bin genç
Hükûmetten haklarını istiyorlar. Neredeyse tamamı için
Milliyetçi Hareket Partisi olarak önergeler verdik. Bu gençlerin dertleriyle
dertleniyoruz. İnanıyorum ki Hükûmet üyelerinin de vicdanları bu
duruma sessiz kalmayacak. Gelin çözelim, bunlar basit şeyler, millet
olarak birleşip bütünleştiğimiz bir dönemde on dakikalık
işler. Genel Başkanımız ve liderimiz Sayın Devlet
Bahçeli’nin ifade ettiği gibi, taş üstüne taş koymak hatta
gerekirse taşın altına elimizi uzatmak bizi biz yapan siyaset
ilkelerimiz arasındadır. 2017 yılı bitmeden
yardımcı sağlık personeline yeni bir atamayla birçok genci
mutlu edebilirsiniz.
Bir başka konu ise,
güvenlik soruşturmalarının tamamlanmasını bekleyen,
atanan ancak işbaşı yapamayan kardeşlerimiz var. En
azından, arşiv kayıtları sorunsuz olanları
işbaşı yaptıralım. 3.300’ü son atamadan olmak üzere
altı üstü birkaç bin kişi. Bu kardeşlerimiz aylardır
bekliyor. İnanın hepsinin psikolojisi bozuldu. Eğer güvenlik
araştırması olumsuz sonuçlanırsa zaten işlerini sona
erdirebilirsiniz.
Aslında
sağlıkta konuşulacak konular bitmez ancak maalesef süremiz
beş dakika.
Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yurdakul.
Gündem dışı
üçüncü söz, dış politika ve insan hakları hakkında söz
isteyen Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’e aittir.
Sayın Çakırözer,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in,
dış politika ve insan haklarına ilişkin gündem
dışı konuşması
UTKU ÇAKIRÖZER
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün Eskişehir’de
defnettiğimiz kahraman uzman çavuşumuz Seçkin Arıkan
kardeşimiz ve tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine
ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Yine, Şırnak’ta
kaza diyemeyeceğimiz, iş cinayetinde hayatını kaybeden
yurttaşlarımıza da rahmet diliyorum.
Ayrıca, ülkemize çok
değerli hizmetler veren önceki genel başkanımız Sayın
Deniz Baykal’a da kendisini bir an önce aramızda görme arzumuz ile en
içten geçmiş olsun dileklerimizi iletmek isterim.
Değerli
arkadaşlarım, dış politikamızın en temel
çıpası olan Batılı uluslararası kurum ve
kuruluşlarla güçlü iş birliğimiz son dönemlerde önemli hasar
almakta. “Avrupa’nın vicdanı” dediğimiz Avrupa Konseyinin
kurucusu olan ülkemiz, vahim hak ihlalleri nedeniyle 12 Eylül darbesinde
olduğu gibi yeniden inceleme sürecine sokuldu. Konseyin saygın hukuk
kolu Venedik Komisyonu Anayasa ve yasalarımızdaki
değişikliklerin demokratik standartlardan
uzaklaştığını ortaya koyan raporları birbiri
ardına yayınlamakta.
Yine, kurucusu olduğumuz
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği teşkilatı Anayasa
referandumu üzerine nasıl gölge düştüğünü
ayrıntılı bir biçimde raporladı.
AB üyelik sürecimiz resmen
olmasa bile fiilen donmuş durumda.
En eski ve en etkili
üyelerinden olduğumuz Kuzey Atlantik İşbirliği
teşkilatı içinde bölgemizde barışa, istikrara
katkımız sorgulanır hâle geldi. Bu örgütlerin başaktörleri
konumundaki Almanya, ABD gibi dost ve müttefiklerimizle ikili ilişkilerde
geçmişte hiç yaşanmayan gerginlikler yaşanmakta.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’nin çok yakın geçmişte, bölgemizde ve
dünyada parmakla gösterilen bir ülke olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun en
önemli nedeni içinde bulunduğumuz coğrafyada halkı Müslüman olan
onlarca ülke arasında, yüzünü demokrasiye, hukuk devletine, özgürlüklere,
laikliğe, çoğulculuğa, kadın-erkek eşitliğine ve
bilime yöneltebilen tek ülke olmamızdı. Bizim bu özelliklerimizden
giderek sapmamız, bugüne kadar uluslararası itibarımıza
katkı sağlayan Batı kurumlarıyla olan ilişkilerimizi
de sakatlamakta. Tabii ki geri giden ilişkilerde
muhataplarımızın hataları, sorumlulukları olduğu
inkâr edilemez. İlişkilerimizin tüm dünyada yükselen ırkçı,
İslam karşıtı akımlar ile onlarla rekabet içindeki
popülizme yönelen siyasetçilerin, 15 Temmuz darbe girişiminin faillerinin
bir çeşit rehini hâline gelmesi hepimizi üzmekte.
Avrupa kurumlarının
Türkiye’deki otoriter yönelim nedeniyle vatandaşlarımızı
cezalandıran yaklaşımlarının
yanlışlığını her fırsatta
vurgulamaktayız. ABD yönetiminin Ankara’yla yaşanan kriz nedeniyle
halkımızı cezalandırmasının kabul edilemez
olduğunu söyledik, bundan sonra da söylemeye ve krizin çözümüne katkı
sağlamaya devam edeceğiz. Tüm bunları söylerken
çuvaldızı kendimize de batırmalıyız.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, “üç ay” diye getirilen OHAL yönetimi ve
Parlamentomuzu baypas ederek KHK’larla yönetme düzeni 5’inci kez
uzatılıyor. OHAL yönetimi, FETÖ darbe girişiminin failleri ve
destekçileriyle mücadele dışında neredeyse her amaç için
kullanılmakta. Anayasal güvence altında olmasına, Anayasa
Mahkemesinin kararları olmasına rağmen, seçilmiş milletvekilleri
aylardır tutuklu. İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu, üst
mahkemenin tutukluluk gerekçelerini ortadan kaldıran kararına
rağmen, bugün dört duvar arasında 125’inci gününü yaşıyor.
Bir kez daha soruyoruz: Bozulmuş bir kararın tutukluluğu olur mu
değerli arkadaşlarım?
Cumhuriyet gazetesi Genel
Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve gazetenin diğer
çalışanları gelecek hafta Silivri Cezaevinde 1’inci
yıllarını dolduracak. Birgün Muhabiri Mahir Kanaat iki yüz
yetmiş dört gündür yeni doğmuş olan bebeğini doya doya
kucağına alabilmiş değil, haftaya ilk kez hâkim
karşısına çıkacak. Sözcü Muhabiri Gökmen Ulu yüz kırk
altı gündür tutuklu, darbecilere Cumhurbaşkanının yerini
gösteren haber yaptı diye. Ama bakın, bugün gazetelerde haber var,
Akıncı davasındaki belgelerde darbecilerin Marmaris’e Gökmen’in
haberiyle değil, ellerindeki işaretli haritalarla gittiğini
anlatıyor. Ali Bulaç, Mehmet Altan, Şahin Alpay, Nazlı
Ilıcak’ın da aralarında bulunduğu 60 gazeteci, dört yüz
günü geçen tutukluluklarında müebbet hapisle cezalandırılmak
isteniyorlar. Yurttaşlarımızı öldüren eli kanlı
çeteciler ile sadece yazıları nedeniyle yargılanan bu isimleri
nasıl aynı kefeye koyarız?
İnsan hakları
savunucuları İdil Eser’i, İlknur Üstün’ü, Özlem
Dalkıran’ı, Nalan Erkem’i ve diğerlerini tutuklamayı
dünyaya anlatamazsınız. Hiç kimse yargıdan
bağışık değildir ama sırf takas yaparız
diye, rehin tutma mantığıyla ne kendi ülkemizin ne başka
ülkelerin vatandaşları hapiste tutulamaz. İki yüz yirmi dört
gündür açlık grevinde bedenlerini ortaya koyan Nuriye ve Semih’in adalet
haykırışını duymalıyız. 10 Ekimde 102
canını anmak isteyen ailelerin bu hissine saygılı
olmalıyız. Yurttaşlarımızı adaleti ağaç
tepelerinde değil, bağımsız mahkemelerde arar hâle
getirmeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) –
Ülkemizde demokrasimizi, hukuk devletimizi güçlendirdikçe; bilimsel, laik
eğitimi güçlendirdikçe uluslararası arenada hak ettiğimiz
saygın yeri yeniden kazanacağımıza yürekten
inanıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çakırözer.
Şimdi sisteme giren on
beş sayın milletvekiline İç Tüzük 60 gereği birer dakika
süreyle söz vereceğim.
Sayın Akın…
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın,
Şırnak’ta kömür ocağında meydana gelen göçükte
hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Dün Şırnak’ta kömür
ocağında meydana gelen göçük sonucu 7 işçimiz
yaşamını yitirdi. Ülke olarak Soma’nın acısını
unutmadan yeni acılar yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu
acıların sorumluları “fıtrat” diyerek, “Madenin
ruhsatı yoktu.” diyerek sorumluluktan kaçan iktidardır. On beş
senedir ülkeyi siz yönetiyorsunuz, nerenin ruhsatsız, nerenin
ruhsatlı olduğunu nasıl bilmezsiniz? Şimdi de maden
şirketi mi sizi kandırdı? Kaçak madenin çalışabiliyor
olmasının sorumlusu kimdir? Bu sorumlular hakkında ne
yapacaksınız? Yoksa “OHAL’deyiz.” diyerek yine işvereni korumaya
devam mı edeceksiniz? Sorumluluk alamıyorsanız, yönetemiyorsunuz
derhâl istifa edin.
Bu düşüncelerle, göçükte
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Engin…
2.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, emeklilikte
yaşa takılanların sesini Meclis çatısı altında
bir kez daha duyurmak istediğine ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaş
şartı olmaksızın, prim günü ve sigortalılık
süresiyle emekli olabilecekken yapılan bir düzenleme sonrasında
yaş şartı getirilen ve mağdur olan
vatandaşlarımızın yani emeklilikte yaşa
takılanların sesini Meclis çatısı altında bir kez daha
duyurmak istiyorum.
EYT’lilerin
sorunlarını ve çözüm beklentilerini hem yazılı ve sözlü
soru önergeleri hem de basın açıklamaları yoluyla pek çok kez
dile getirdim. Konuyla ilgili yazılı soru önergeme “Yaşla ilgili
bir düzenleme Sosyal Güvenlik Kurumunun aktüeryal dengesini olumsuz etkiler ve
hazine transferlerinin artmasına sebep olur.” cevabı verilmişti.
Yani saraylara, yazlıklara, yandaşlara gelince “İtibardan
tasarruf olmaz.” diyenler, konu vatandaşlarımız olduğunda
bir anda devlet hazinesini düşünür oluyorlar.
Buradan bütün partilere
sesleniyorum: Gelin, 2018 bütçesinde EYT’lilere hak ettikleri müjdeyi hep
birlikte verelim.
BAŞKAN – Sayın
Tanal…
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Emniyet
mensuplarının ek gösterge sorunu ve çalışma
koşullarının ne zaman düzeleceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
halkın polisi olan Emniyet mensupları bizim yegâne değerimizdir.
Anayasa’mızın 5’inci maddesi uyarınca devletin temel amaç ve
görevleri, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamaktır. Ağır şartlarda görev yapan polislerin
hayat standartlarının, emeklilikleri boyunca refah seviyelerinin
yükseltilmesi için ek göstergelerinin 3.000’den 3.600’e
çıkarılması için kanun teklifi verdim. Emniyet mensupları
bundan ve çalışma koşullarının ağır
oluşundan dolayı büyük bir mağduriyet yaşamaktadırlar.
Emniyet mensuplarının ek gösterge sorunu ve çalışma
koşullarının ağır olması ne zaman düzelecektir?
Bu ek gösterge kanun teklifimizi Meclis Başkanlığı ne zaman
gündeme getirecektir? İktidar buna neden destek vermemektedir? Tüm Emniyet
mensupları bu iyi haberi bekliyor.
Hepinize teşekkür
ediyorum, selam ve saygılarımı iletiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Adıgüzel yerine Sayın Akkaya...
4.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın,
Şırnak maden sahalarıyla ilgili komisyon kurularak maden
sahalarının kapatılması kararına
karşılık üretime devam edildiğine ilişkin
açıklaması
YAKUP AKKAYA (İstanbul)
– Bu Mecliste Şırnak maden sahalarıyla ilgili komisyon kuruldu,
“Maden sahaları kapatılsın.” denildi. Çalışma
Bakanlığı müfettiş gönderdi,
kapatıldığı açıklandı. Peki, kapatıldı
mı? Hayır, üretime devam edildi.
2013 yılında yine
iş cinayeti oldu, Çalışma Bakanlığı müfettiş
gönderdi. Enerji Bakanı açıklama yaptı: “Kaçak madenler
kapatılacak.” Kapatıldı mı? Hayır.
2014-2015, yine aynı
yerde yine iş cinayeti, yine benzer açıklamalar: “Kaçak madenler
kapatılacak.” Kapatıldı mı? Hayır.
Dün yine 7 işçi iş
cinayetine kurban gitti. Açıklama aynı: “Madenler kaçak,
kapatılacak.”
Değerli arkadaşlar,
bu süreç içinde 18 işçi iş cinayetine kurban gitti.
Soru şu:
Şırnak maden sahasını bile denetlemeden âciz bir Hükûmet bu
ülkeyi sağlıklı bir şekilde yönetebilir mi?
BAŞKAN – Sayın
Dağlı...
5.- Adana Milletvekili Tamer Dağlı’nın,
Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Başkanı Deniz Baykal’a acil
şifalar dilediğine ve Adana’nın Saimbeyli ilçesinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 97’nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
TAMER DAĞLI (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de öncelikle CHP Grubuna
geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Sayın Deniz Baykal’a da
Allah'tan acil şifalar diliyorum.
Bugün, Adana’mızın
şirin, güzel ilçesi -ilçemiz- Saimbeyli’nin düşman işgalinden
kurtuluşunun 97’nci yıl dönümü. Bu vesileyle, başta
kurtuluş mücadelesinin başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
silah arkadaşları olmak üzere, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet,
şükran ve minnetle anıyorum. Saimbeylili tüm hemşehrilerimin
kurtuluş gününü kutluyorum. Tüm hemşehrilerime selam ve
saygılarımı iletiyor, hemşehrilerimin tamamını
Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir...
6.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın müftülere nikâh
kıyma yetkisi verilmesiyle ilgili CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu’na yönelik bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Parti Genel Başkanı
Sayın Cumhurbaşkanının “İsteseniz de istemeseniz de bu
yasa Meclisten geçecek.” dediği müftülüklere nikâh kıyma yetkisi
veren yasa daha Genel Kuruldan geçmeden toplumu ayrıştırdı.
Sayın Genel Başkanımıza yönelik “Senin
memurlarının lafını Anadolu’daki genç dinlemez ama bir hoca
efendinin lafını dinler.” gibi ayrıştırıcı,
kutuplaştırıcı bu söylemi kabul etmemiz mümkün
değildir. Genel Başkanımızın memurları kimlerdir?
Peki, Sayın Cumhurbaşkanı, sizin memurlarınız
kimlerdir? Toplumu dinlere, mezheplere, yaşam tarzlarına göre
ayrıştıran, toplumun tüm kesimlerinin hassasiyetini dikkate
almayan bu çoğunlukçu siyaseti kabul etmiyoruz. İşte daha bu
yasa Genel Kuruldan geçmeden, yürürlüğe girmeden toplumu
ayrıştıran bu düzenlemenin tasarıdan
çıkarılması çağrısında tekrar bulunuyorum.
BAŞKAN – Sayın
Gündoğdu…
7.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, 18 Ekim
Azerbaycan’ın kuruluşunun 26’ncı yıl dönümüne ve Azerbaycan
Bağımsızlık Günü’nü kutladığına ilişkin
açıklaması
METİN GÜNDOĞDU
(Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İki devlet bir millet
olduğumuz can Azerbaycan, 18 Ekim 1991 yılında
bağımsızlığına kavuşmuştur.
Bağımsızlığına kavuşan can
Azerbaycan’ın 26’ncı yıl kutlamalarını ve 26’ncı
yıl Bağımsızlık Günü’nü kutluyorum. Azerbaycan
halkına, iki devlet bir millet olan Türkiye’ye hayırlı
olmasını diliyorum. Ebet müddet de bu
bağımsızlığın sürmesini temenni ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Basmacı…
8.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın,
herhangi bir KİT kurumunda yönetim kurulu üyesi olmak için
danışman olmak ya da danışman olmak için yönetim kurulu
üyesi mi olmak gerektiğini merak ettiğine ilişkin açıklaması
MELİKE BASMACI (Denizli)
– Sayın Başkan, sevgili vekiller; bugün TÜRKSAT İşletme
Anonim Şirketinde denetimdeydik KİT Komisyon üyeleri olarak.
Biliyorsunuz TÜRKSAT, çok ciddi paraların
yatırıldığı, çok emek harcandığı,
ülkemizin yüz aklarından biri. Fakat çok enteresan, Yönetim Kurulu
listesine baktım, Maksut Serim, İbrahim Kalın, Mustafa Varank
Cumhurbaşkanı danışmanı kadrosundan; Ali Taha Koç
Başbakan danışmanı kadrosundan. Merak ettiğim için
soruyorum, bilen varsa lütfen cevaplasın: Herhangi bir KİT kurumunda
yönetim kurulu üyesi olmak için danışman olmak mı şart ya
da danışman olmak için yönetim kurulu üyesi olmak mı şart?
Bunu merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Çamak…
9.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, 400 bin
öğretmen atama beklerken okul öncesi ve sınıf
öğretmenliği için görevlendirilen ücretli öğretmenlerin ilgisiz
bölümlerin ön lisans mezunlarından seçildiğine ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hâlen 80 bin civarında
öğretmen açığı olan ülkemizde 400 bin öğretmen atama
beklerken iktidara muhalif öğretmenler atılıp yerleri düşük
ücretli öğretmenlerle dolduruluyor. Van’ın Çaldıran ilçesi
örneğinde gördüğümüz üzere, okul öncesi ve sınıf
öğretmenliği için görevlendirilen ücretli öğretmenlerin
bazıları tarla bitkileri, büyük ve küçükbaş
hayvancılık, mobilya ve dekorasyon gibi ilgisiz iki yıllık
ön lisans bölümlerinden seçiliyor. Millî Eğitim Bakanının
tabiriyle, elmastan değerli mevcut eğitim sistemimiz sayesinde
şu anda davar gütmesi, odun yontması veya sebze yetiştirmesi
gerekenler maalesef öğrenci yetiştiriyor. AKP iktidarı bunu
daimi kılmak için Türkiye’nin geleceğini göz göre göre cehalete
kurban ediyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Kayışoğlu…
10.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu’nun, Bursa’nın Osmangazi ilçesinin Demirtaş
Mahallesi’nin bağlı olduğu belediye Büyükşehir
Yasası’yla kapatıldığı için hizmet
alamadıklarına ve 100 bine yakın nüfuslarıyla ilçe olmak
istediklerine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler.
AKP’li belediye
başkanları büyükşehirlerde seçim kaybetmesinler diye
Büyükşehir Yasası’yla belediyelerinin kapısına kilit
vurulan birçok beldede vatandaş perişan durumda. Hizmet
alamadıkları gibi, dertlerini anlatacak bir muhatap da
bulamıyorlar.
Bursa Osmangazi ilçemizin
Demirtaş Mahallesi’nde aynı sorunlar yaşanıyor. Hizmet
alabilmek için 100 bine dayanmış nüfusuyla ilçe olmak istiyor
Demirtaşlılar çünkü belediyeleri ellerinden
alındığından beri hizmet alamadıkları gibi,
yolları, sokakları perişan durumda.
İnsan odaklı
olmayan belediyecilik anlayışınızın
ulaşamadığı bu mahallelinin talebini yerine getirin ve ilçe
olmasını sağlayın.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın
Şimşek…
11.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, sosyal
medya hesaplarıyla gerekli protokollerin imzalanarak hakaret içeren
sayfaların şikâyet anında kapatılmasını ve
mağduriyetlerin ivedi olarak çözülmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ülke olarak yüksek teknoloji
içeren cihazları üretemememize rağmen, bu ürünleri kullanmakta dünyada
ilk sıralarda yer alıyoruz. Cep telefonu, internet, Facebook,
Twitter, Instagram gibi sosyal medya hesapları
vatandaşlarımızın çoğunluğu tarafından
kullanılmaktadır. Yalnız, sosyal medyada insanlar birbirlerine
küfür, hakaret, meydan okuma gibi davranışlarda bulunmaktadır.
Yasal eksiklikler yüzünden şikâyetlere uzun süre cevap
alınamamaktadır.
Facebook, Twitter gibi sosyal
medya hesaplarıyla gerekli protokoller imzalanarak hakaret içeren
sayfaların şikâyet anında kapatılmasını,
mahkemelerin daha sonra devam etmesini ve mağduriyetlerin ivedi olarak
çözülmesini talep ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın
Arslan…
12.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından emekliler
arasındaki eşitsizliğin ne zaman giderileceğini ve
Suriyeliler için yapılan kesintilere ne zaman son verileceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) –
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına soruyorum:
Bakanlığınıza bağlı Sosyal Güvenlik Kurumundan
önceden emekli olanlar ile yeni emekli olanlar arasında 200 ila 500 Türk
lirası arasında farklı emekli ücretleri ödendiği
söylenmektedir. Kurumunuza daha çok prim ödeyen emekli az ücret almakta, az
prim ödeyen emekli daha fazla ücret almaktadır. Bu, emekliler
arasında eşitsizlik yaratmakta, şikâyetleri
artırmaktadır.
Bakanlık olarak
emekliler arasındaki eşitsizliği ne zaman gidereceksiniz? Bu
konuda intibak düzenlemesini ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
Ayrıca, emekli
maaşlarından Suriyeliler için kesinti yapıldığı
şikâyetleri vardır. Bu kesintilere ne zaman son vereceksiniz? Emekli
olmak için süre bekleyenler için bir iyileştirme yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Yiğitalp…
13.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in,
Şırnak’ta kömür ocağında meydana gelen göçükte
hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine,
Sağlık Bakanlığı tarafından ataması
yapıldığı hâlde güvenlik soruşturması ve/veya
arşiv araştırması tamamlanmadığı için göreve
başlatılmayan kaç personel olduğunu öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
Şırnak’ta maden cinayetinde yaşamını yitiren, iş
cinayetinde yaşamını yitiren yurttaşlarımıza
Allah’tan rahmet diliyorum.
OHAL ilanının
ardından çıkarılan 676 sayılı KHK’yla, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48’inci maddesinde belirlenen
memur olabilmek için aranan şartlara güvenlik soruşturması
ve/veya arşiv araştırması yapılmış olma
şartı getirilmiştir. Bu yüzden Sağlık
Bakanlığında Haziran 2017’de atanan 12.500 sağlık
personelinden 3.233 personel güvenlik soruşturmasına
takılmış, üzerinden dört ay geçmesine rağmen hâlen göreve
başlatılamamışlardır. Aynı şekilde, birçok
branştan ataması gerçekleştirilen personeller de aynı
soruşturmaya takılmış ve göreve başlatılmayı
beklemektedir. Son günlerde tarafımıza konuyla ilgili birçok
başvuru olmuştur.
Bakanlığınız
tarafından ataması yapıldığı hâlde güvenlik
soruşturması ve/veya arşiv araştırması
tamamlanmadığı için göreve başlatılmayan kaç personel
vardır? Bakanlığınıza bağlı sağlık
personellerinin atamalarının yapılabilmesi için…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kılıç’ın yerine Sayın Aras…
14.- Iğdır Milletvekili Nurettin Aras’ın, 18
Ekim Azerbaycan’ın kuruluşunun 26’ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
NURETTİN ARAS
(Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
de dost ve kardeş Azerbaycan halkına kuruluşunun 26’ncı
yıl dönümünde devlet ve millet hayatında başarılar
arzuluyorum.
1918 yılında kurulan,
Şark’ın ilk halk cumhuriyeti olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti iki
yıl kadar ancak yaşatılmış, 1920 yılında
Kızıl Ordu Bakü’ye girerek Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin
varlığına son vermiştir. Yetmiş yıl Sovyetler
Birliği’nin terkibinde kalan Azerbaycan yeniden kurma hareketlerinin
başladığı 1980’li yıllardaki glasnost çerçevesinde
yeniden bağımsızlık taleplerinde bulunmuş ve
Baltık cumhuriyetlerine, Ermenistan’a, Gürcistan’a müsamahakâr davranan
Sovyetler Birliği 20 Ocak günü Beta ve Alfa timleriyle Bakü’ye girerek
Azerbaycan halkını katliamdan geçirmiştir. Buna rağmen
mücadelesinden vazgeçmeyen Azerbaycan halkı 1991 18 Ekiminde
bağımsızlığına kavuşmuş, ondan sonra da
bölgenin şımarık ülkesi olan Ermenistan’ın tecavüzüne
uğramış, yedi reyonlu ve kadim bir Türk yurdu olan
Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a
kaptırmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Taşkın…
15.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın,
Mersin’de Emniyet mensupları servis aracına yönelik terör saldırısında
yaralananlara acil şifalar dilediğine ve bu hain
saldırıyı şiddet ve nefretle kınadığına
ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün Mersin’de İl Emniyet
Müdürlüğümüze ait personel servis aracına yönelik terör
saldırısı sonucu polislerimizden ve sivil
vatandaşlarımızdan yaralananlar oldu.
Yaralılarımıza Allah’tan acil şifalar diliyorum. Ülkemizin
huzuruna, kardeşliğimize, birlik ve beraberliğimize kasteden bu
hain saldırıyı şiddet ve nefretle kınıyor,
lanetliyorum. AK PARTİ Mersin milletvekilleri olarak olayın hemen
ardından Mersin’e gittik, yaralı polislerimizi ve sivil
vatandaşlarımızı tedavi gördükleri hastanelerde ziyaret
ettik. Ülkemizin huzurunu, refahını ve iç
barışını bozmaya yönelik şer odakları tarafından
tasarlanan bu hain saldırılar dün olduğu gibi bugün de hiçbir
şekilde amacına ulaşamayacak, aksine ülkemiz birlik ve
beraberlik içerisinde tek yürek olarak yükselişini, istikrarını
ve büyümesini artırarak sürdürecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Dedeoğlu…
16.- Mersin Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, 18 Ekim
Azerbaycan’ın kuruluşunun 26’ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
SAMİ DEDEOĞLU
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
Azerbaycan’ın bağımsızlık günü. Sovyetler
Birliği’nin çöküşünün ardından Azerbaycan halkı son
asırda ikinci kez kıyama kalkıp kendi geleceğini belirleme
şansını yakalayarak
bağımsızlığını ilan etti. Azerbaycan Ali
Meclisi 18 Ekim 1991 oturumunda tarihî “Azerbaycan Cumhuriyeti
Bağımsızlığı” anayasal tasarısını
oy birliğiyle kabul etti. Bugün Kafkasya’da parlayan bir yıldız
durumunda olan Azerbaycan, dilini, dinini, millî ve manevi değerlerini göz
bebeği gibi koruyan, dünyada sayılı bir medeni devlet hâline
geldi. Sosyal, kültürel, ekonomik ve ticari alanda büyük gelişmeler
sağladı.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Son olarak Sayın Özkan…
17.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin’de
Emniyet mensupları servis aracına yönelik terör
saldırısında yaralananlara acil şifalar dilediğine ve
bu hain saldırıyı şiddet ve nefretle
kınadığına ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Dün seçim bölgem Mersin’de
emniyet mensuplarını taşıyan personel aracına yönelik
hain terör saldırısı gerçekleştirildi. Olayın hemen
ardından Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
çalışmalarımıza ara vererek milletvekili
arkadaşlarımızla şehrimize gittik. Yaralı
polislerimizi ve hemşehrilerimizi hastanelerde ziyaret ederek acil
şifalar temennisinde bulunduk.
Türkiye'nin terörle
mücadelesi her şeye rağmen, her şartta devam edecektir.
Bilinmelidir ki, yaşanan bu saldırılar terörle mücadelemizi
zaafa düşürmez. Türkiye'nin daha etkin mücadelesi bundan sonra da
sürecektir. Terörün her çeşidini lanetliyor, yaralı polislerimize ve
hemşehrilerime Allah’tan acil şifalar diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, sisteme giren
sayın grup başkan vekillerine ikişer dakika süreyle söz
vereceğim.
Sayın
Kerestecioğlu, buyurun.
18.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demir’in, HDP Grubu olarak verdikleri önergelerin birçoğunun ret veya iade
edildiğine, kendi sözlerine kendilerinin karar vereceğine ve bu
durumu kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Mecliste çok enteresan bir
muameleyle karşı karşıyayız, bunu dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Hakikaten bazı noktalar trajikomik. Şimdi elimde
122 tane ret veya iade edilen önergemiz var bu 26’ncı Dönemde. 122 çok önemli
bir sayı ama bunların içerisinde bu Mecliste aslında
görüşülmüş olan yani burada basbayağı bizim
tarafımızdan, gruplar tarafından görüşler ifade
edildiği hâlde sonrasında “ret”, “iade” diye yazılanlar da var,
gelenlerden de var.
Şimdi, bugünkü
önergemizle ilgili özellikle belirtmek isterim: “Kısa bir süre içerisinde
imzacı akademisyenlere yönelik gözaltı, tutuklama, işten
çıkarma, tehdit, istifaya ya da emekliye ayrılmaya zorlanma, idari
görevlerden el çektirilme, mobbing ve bunun gibi hukuksuz birçok uygulama ardı
ardına yaşanmaya başlandı.” Bu cümle çizilmiş.
Şimdi, biz kimin istediğini ifade etmek zorundayız? Yani sürekli
“yapmadık”, “yapmadık”; “olmadı”, “olmadı” diyerek ve
sorumluluk almayarak iktidar yürütülmez.
Bir başka cümle:
“‘Çocuklar ölmesin.’ diyen Ayşe öğretmen kendi çocuğunu cezaevi
koşullarında dünyaya getirmeye mahkûm edilmiştir.” Bunun yerine
“getirmiştir” deniliyor. Şimdi, sözlerimizi kime göre seçeceğiz,
yine sormak istiyorum.
“Barış talebi en
ağır şekilde cezalandırılmaktadır tüm bu
örneklerde görüldüğü üzere son iki yılda…” diye başlıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - “Barış talebinin
suç olarak değerlendirildiği bir ülkede hukuktan, demokrasiden ve
insan haklarından söz etmek mümkün değildir.”
Şimdi, gerçekten ne
yapmamız isteniyor? Ne kadar iyisiniz, ne kadar güzel yönetiyorsunuz; bu
ülkede ne geniş, ne ferah bir demokrasi var, hepimiz çok mutluyuz ve… Yani
biz bir siyasi partiyiz ve muhalefet partisiyiz, bu Meclisin 3’üncü büyük
partisiyiz ve kendi sözlerimize kendimiz karar veririz hakaret etmediğimiz
sürece. Bunu ciddi biçimde reddettiğimizi, size de Meclise de genel olarak
ifade etmek isteriz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz.
Sayın Akçay…
19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 18 Ekim
Azerbaycan’ın kuruluşunun 26’ncı yıl dönümüne,
Şırnak’ta kömür ocağında meydana gelen göçükte
hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, kaçak maden
çalıştırma durumunun devam ettiğine, Mersin’de Emniyet
mensupları servis aracına yönelik terör saldırısında
yaralananlara acil şifalar dilediğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün dost ve kardeş
Azerbaycan’ın bağımsızlığının yıl
dönümü. Mehmed Emin Resulzade, 1918’de Azerbaycan ilk kez
bağımsızlığını ilan ettiğinde, “Bir
kere yükselen bayrak bir daha inmez.” demişti ve o bayrak inmemiştir.
Azerbaycan’da, 18 Ekim
1991’de Azerbaycan Cumhuriyetinin Devlet
Bağımsızlığı Hakkında Anayasa Akti kabul
edilmiştir. Bağımsızlığının üzerinden
geçen yirmi altı yıla rağmen, Azerbaycan’ın toprak
bütünlüğü halen sağlanamamıştır, Azerbaycan
topraklarındaki işgal devam etmektedir. Ülke nüfusunun yüzde 10’undan
fazlasını oluşturan Azeriler yerlerinden edilmiş ve halen
sığınmacı durumundadır. İnşallah, gün
gelecek Dağlık Karabağ da esaretten, işgalden kurtulacak ve
vatanıyla bütünleşecektir.
Türkiye ile Azerbaycan
arasında sarsılmaz temellere dayanan dostluk ve kardeşlik
ilişkilerinin ve iş birliğinin, “Tek millet, iki devlet”
anlayışına uygun olarak ebediyete kadar gelişeceğine
inancımızı ve irademizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Bu vesileyle, ömrünü
Azerbaycan’ın hürriyet mücadelesine adayan, başta Mehmed Emin
Resulzade ve Ebulfez Elçibey olmak üzere, Millî Azatlık Hareketi’nin mensuplarını
rahmet ve minnetle anıyor, Azerbaycan’ın
bağımsızlık yıl dönümünü kutluyorum.
Sayın Başkan, dün,
Şırnak’ta maden ocağında meydana gelen göçükte 7
işçimizin hayatını kaybettiğini öğrendik ve dün de
ifade ettiğimiz üzere, hayatını kaybeden maden işçilerine
Allah’tan rahmet diliyoruz ve ailelerine, yakınlarına, milletimize
başsağlığı diliyoruz.
Bu kaçak maden
çalıştırma konusu maalesef devam etmektedir. Özellikle Soma
maden kazasından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma
komisyonu tarafından düzenlenen raporun bugüne kadar dikkate
alınıp gereğinin yapılmadığını da
üzülerek biliyoruz ve takipçisiyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Aklın yolu birdir. Kesinlikle bu maden ve iş kazaları ve
işçi ölümleriyle ilgili hadiselere bir an evvel gereken tedbirlerin
alınması ve kaçak maden
çalıştırılmasının kesinkes önüne geçilmesi
gerekmektedir.
Dün Mersin’de bir polis aracının
geçişi sırasında bombalı bir saldırı
yapıldı. 12 polisimizin yaralandığı bu terör
saldırısında can kaybının olmaması tek
tesellimizdir. Emniyet camiasına ve Mersin’e “Geçmiş olsun.” diyor,
yaralı polislerimize acil şifalar temenni ediyorum.
Terör saldırıları
zamandan ve mekândan bağımsız olarak değerlendirilemez. Dün
Mersin’de gerçekleşen saldırının Irak ve Suriye’de
Türkiye’nin millî politikasına uygun gelişmelerin olduğu bir dönemde
yaşanması da tesadüf değildir. Suriye’de İdlib’de
operasyonlar devam etmektedir. Bölgede bir terör koridoruna izin vermeyecek
şekilde varlığımızın devam etmesi, bu arada
gerekli diplomatik adımların atılması da gerekmektedir.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akçay.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden
Muğla Milas Muharip Gaziler Derneği üyelerine “Hoş geldiniz.”
denilmesi
BAŞKAN – Bu arada Genel
Kurulumuza Muğla Milas Muharip Gaziler Derneğinden kardeşlerimiz
geldiler, kendilerine “Hoş geldin.” diyoruz, bütün gazilerimizi
şükranla yâd ediyoruz. (Alkışlar) Aynı zamanda terörle
mücadelede hayatını kaybeden tüm şehitlerimize de bu vesileyle
bir kez daha Allah’tan rahmet diliyoruz.
Evet, söz sırası
Sayın Özel’de.
Buyurun Sayın Özel.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, CHP Grubu adına
Muğla Milas Muharip Gaziler Derneği üyelerine “Hoş geldiniz.”
dediğine, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ile İstanbul
Milletvekili Eren Erdem arasındaki yargılamanın sonucuna, bir
saldırıda öldürülen Helin Palandöken’in babasının
Başbakanla konuşmalarının sansürlendiğine ve Soma
komisyonu raporunun Meclis gündemine alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Muharip Gaziler Derneğimizin değerli
üyelerini, yöneticilerini minnetle selamlıyorum, kendilerine “Hoş
geldiniz.” diyorum. Muğla gezilerim sırasında da kendileriyle
birlikte olmuştuk. Meclisimize şeref verdiler. Onlara karşı
milletimizin, halkımızın minnettarlığı ömürleri
boyunca, ömrümüz boyunca sürecektir.
Sayın
Başkanım, Mehmet Muş Başkanımın burada
olması iyi bir tesadüf oldu. Grubumuzdan milletvekilimiz Sayın Eren
Erdem’le aralarında hararetli tartışmalar
yaşanmış ve bu meselede Sayın Muş tarafından da
-yargıya intikal ettiği şekliyle- Eren Erdem birazcık
baştan suçlu ilan edilmişti. O yargılama tamamlandı. Bu
Mecliste çok konuşuldu. Eren Erdem’i halkı kin ve düşmanlığa
tahrik suçundan şikâyet edenler, iktidar partisi grubuna uzak insanlar
değil ve şikâyet şuydu: Eren Erdem bir “tweet” atmış
ve demiş ki: “Türkiye ile İran karşı karşıya
gelirse İran safında olurum. İran düşerse bütün Doğu
düşer.” diye bir şey ve savcılık bu ihbarı
almış. Önce Kriminal Polis Laboratuvarına, ondan gelen cevaptan
sonra Siber Suçlara, her yere yazmış çizmiş ve bir karar
vermiş, demiş ki: “Böyle bir iddia olmakla beraber, ne şikâyette
bulunanlar ne de yazdığım çizdiğim bu kurumlar böyle bir
“tweet”in atıldığını doğrulamadı.
Kovuşturmaya gerek yoktur.” Eren Erdem “Böyle bir şey
ispatlanırsa gereğini yapacağım. Bütün yollar açık.”
demişti. Silinen bir “tweet”in de bulunabildiğini ve iddia
sahiplerinin bunu ispatlayamadığı bir süreçte -ben Sayın Muş’la
polemik için değil ama Meclis çatısı altında çok gündeme
geldi- Eren’in söylediği sözün arkasında olduğunu ve
yargılamanın da Eren Erdem’i ve grubumuzu mahcup etmediğini bir
kez daha ifade etmek istedim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
İkinci bir konu, daha önce de konuştuk, üzüntümüzü hep beraber ifade
ettik: Helin Palandöken’in -babasıyla yaptığım
konuşmadan da bahsetmiştim- babasının dün Cumhuriyet
gazetesinde bir röportajı vardı, orada diyor ki: “Sağ olsun,
beni herkes aradı, Başbakan da aradı ama Başbakanla
yaptığımız konuşmayı sansürlediler. Benim
dediklerimi söylemediler.” Mesela o “Başbakana ‘Kadın cinayetlerine
karşı ilgili yasalar çıkarın. Bu sizin iki saatinizi
alır. Her gün bir yasa çıkıyor. Kadınlarla ilgili yasa
neden çıkmasın?’ dedim. Medya sadece Başbakanın
konuşmalarını verdi.” diyor. Burada, tabii, sadece
Başbakanlık muhabirlerinin kameralarının
alındığı, sonra görüşmenin ajanslar üzerinden servis
edildiği durumlarda bir babanın bu kadar haklı bir şeyinin
servise değer görülmemesini ve bir karartma uygulanmasını da dün
Cumhuriyet gazetesindeki röportajdan ben üzülerek okudum. Bu konuda iktidar
partisi grubu biraz daha dikkatli davranabilir, Başbakana bu
serzenişimizi iletebilirler.
Son olarak da şunu ifade
etmek isterim: Biraz önce Sayın Erkan Akçay da söyledi, biz birlikte o
komisyonda görev yaptık. Bunu her gün söylemeye devam edeceğiz. Bu
Meclisin, önemli bir kısmında ortaklaştığı bir
Soma raporu var; bundan sonra maden kazası olmasın diye 130 sayfa
önerisi var; bu önerilerin 12 sayfalık özeti var. Şu Meclis gündemine
gelmiyor. Lütfen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Açalım
arkadaşlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
İktidar partisi grubuna ve Meclis Başkanlığına
sesleniyoruz: Bu raporun Meclis gündemine alınması lazım. O gün
o Komisyona başkanlık eden iktidar partisinden değerli
milletvekilimiz 25’inci Dönemde ilgili bakanlığı da yaptı.
Kendisi de yeniden davet edilebilir, görüşleri alınabilir. O
komisyonda çalışan Balıkesir milletvekilimiz var, Bartın
milletvekilimiz var. Oturalım, hep beraber o raporun gereğini
yapalım, Hükûmetin gereğini yapmasını sağlayalım;
maden kazalarından sonra şehitlerimize ağlamayalım.
Bir de Sayın Albayrak’a
şunu söyleyelim: “O maden -her seferinde- kaçak işliyor.” diyor, “Ama
daha sonra denetim yapıyoruz, kapalı.” diyor; yine birileri ölüyor.
Böyle bir mazeret kabul edilebilir değil, Bakanlık görevinin
gereğini yapsın. Önümüzdeki günlerde bu konuda Meclisin üzerine
düşeceği etkin bir yöntemle -gensoru olabilir, araştırma
olabilir ama- Sayın Bakanın bu sorumsuzluğunun da peşinde
olacağımızı ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Muş…
21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un,
Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Başkanı Deniz Baykal’a acil
şifalar dilediğine, 18 Ekim Azerbaycan’ın 26’ncı
kuruluş yıl dönümüne ve İstanbul Milletvekili Eren Erdem ile
kendisi arasındaki davada mahkemenin kararına ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın Baykal’a
-sağlık durumunu biz de takip ediyoruz- tekrar acil şifalar
diliyorum. Bir an önce sağlığına kavuşup tekrar
aramıza dönmesini ümit ediyorum.
Bu arada, bugün
Azerbaycan’ın 26’ncı kuruluş yıl dönümü. Tüm Azerbaycan
halkına hayırlı olsun diyorum ve Azerbaycan halkını
tebrik ediyorum.
Sayın Özel’in kendisi
burada değildi yaşanan tartışmada. Ben konuşmamda Eren
Erdem’le ilgili “İran-Türkiye savaşırsa İran’ı
tutarım.” diyen birisisin dedim kendisine. Sonra kendisi kürsüye çıktı,
“Ben böyle bir şey söylemedim, mahkeme kararı var.” dedi, beni
yalancılıkla suçladı, “Hemen mahkeme kararını
gönderiyorum.” dedi. Tabii, hemen göndermedi, pazartesi günü veya salı
günü bize ulaştı. Orada şöyle bir durum var… Ve daha sonra, ben
aşağıya geldim, Eren Erdem bir açıklama yapıyor,
“tweet”in atıldığını kabul ediyor. O
açıklamayı ben Sayın Özel’e gönderebilirim. Kendi
beyanatlarında Doğan Haber Ajansına böyle bir şeyin
atıldığı itiraf ediyor, söylüyor, “Atıldı.” diyor.
Daha sonra kendi Twitter hesabından açıklamalar yapıyor “O günün
şartlarında, o günün anlamı içerisinde
atılmıştır.” gibi ifadeler de kullanıyor. Mahkeme
Twitter’da -merkezi Amerika’da- çeşitli yazışmalar yapıyor,
o yazışmalar neticesinde gerekli bilgiler gelmediği için
Sayın Özel’in söylediği kararı veriyor yani burada bunu teyit
edemiyor mahkeme. Fakat Sayın Eren Erdem kendi beyanatlarında bu
“tweet”in atıldığını söylüyor. Bu
açıklamasını da, Doğan Haber Ajansındaki bu
açıklamayı da ben Sayın Özel’e gönderebilirim. Bu açıdan
benim kullanmış olduğum ifadeler daha önce
yapılmış olan, kullanılan beyanatlara karşı
ifadelerdir. Ha, burada Eren Erdem bununla alakalı hatasını
anlamış “Başkasına ait bir sözdü, ben konuşmayı
atıyordum da, bir söyleşideydi, bir konferansta kullanılan bir
sözdü de o sözleri paylaştım.” gibi başka açıklamalar da yapmış
gelen tepkiler üzerine. Ben, Türkiye Cumhuriyeti’nde milletvekilliği yapan
birinin tabii ki böyle bir durumda Türkiye'nin saflarında
olmasını ümit ederim, beklerim, böyle bir yanlışı
yapıp bunun farkına varmış ve buradan dönmüşse de bunu
takdirle karşılarım ama söylediklerim doğrudur. Sayın
Özel’e de birazdan o yapmış olduğu açıklamayı da
göndereceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan, tutanağa geçsin. Sayın Eren Erdem şimdi
telefonla da bildirdi, konuyu aynen de biliyoruz, ifadesi şu: “Bu ‘tweet’
bana ait değil. Ben bir başkasına ait söylenmiş bir sözü
tekzip ettiğim hâlde, bunları da gösterdiğim hâlde -orada 6 tane
‘tweet’ göstermişti- onu buradan, bunu buradan alıp bu anlamı
çıkardılar.” demişti. Kapı gibi mahkeme kararı var,
buyurun bakalım. O gün demiştiniz ki: “O mahkeme kararını
gösteremezsiniz.” Gösterdik.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Kayıtlara geçmiştir
Sayın Özel.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Muş…
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Özel, o gün burada değil. Ben kendisine...
“Hemen gönderiyorum.” dedi; gittim, aradan iki-üç saat geçti, geldim, hâlâ bir
karar falan gelmedi dedim. Bakın, mahkeme kararına iyi bakmak
lazım, mahkeme...
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Ses verin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Açalım.
Bitirelim ama artık bu
polemiği Sayın Muş.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Bu polemiği ben sürdürmüyorum, beyanatları ortada.
Mahkeme, Twitter’a
yazıyor, diyor ki: “Böyle bir şey atılmış mı?”
Twitter bizim Emniyetin, buradaki ilgili kurumların yazışmalarına
cevap vermiyor. Vermeyince, mahkeme oradan cevap alamayınca bir karar
veremiyor fakat Eren Erdem’in kendi ifadesi var Doğan Haber
Ajansının yaptığı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok
diyor adam ya, yok.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Ben göndereceğim size birazdan, tarihi, sayısı
var.
BAŞKAN – Peki,
tutanaklara geçmiştir Sayın Muş.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Orada böyle bir “twett”in atıldığını
söylüyor, sonra da diyor ki: “Ya, bu atılmış, doğru ama bu
bir yazarındı, ben bir söyleşide bir konferansta attım bunları.”
Sonra sahiplenmemeye gitti. Niye atıyorsunuz böyle bir sözü,
yanlış anlaşılabilecek bir sözü? Dikkat edeceksiniz, siz
siyasetçisiniz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan, ben de aynı haktan yararlanmak isterim.
BAŞKAN –
Karşılıklı siz...
Birer çay içirelim size
isterseniz böyle.
Biz devam edelim gündemimize.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Devamlı sizin çayınızı içiyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özel.
Bitirelim lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan, birincisi, bir kere Mecliste şunu doğru
bulurum: Bir kişi “Ben böyle bir ‘tweet’ atmadım.” diyorsa,
“İspatlayamazsınız.” diyorsa, sonra da size mahkeme kaydı
gösteriyorsa hâlâ daha, madem onu niye böyle yaptınız... Adam
“Yapmadım.” dedi, “Mahkeme kararı getiremezsin.” dediniz, getirdi. Bu
vakitten sonra aksine bir mahkeme kararı getirmediğiniz sürece Eren
Erdem’e bir özür borcumuz var, ben bunu hatırlatmak isterim.
Eren Erdem’in maksadı
zaten o gün de hasıl olmuştu, kürsüde söylüyor “Böyle bir söz yok,
filancanın sözünü tekzip ederek söyledim.” diyor adam.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Özel, gönderelim size. Özür dilemesi gereken
Sayın Erdem.
BAŞKAN – Peki, tutanaklara
geçmiştir.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın’ın, 18 Ekim Azerbaycan’ın bağımsızlık
yıl dönümünü kutladığına ilişkin konuşması
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, biz de Başkanlık Divanı olarak dost ve
kardeş Azerbaycan’ın bağımsızlık yıl
dönümünü kutluyoruz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili
Erkan Akçay tarafından, ülkedeki pamuk üreticilerinin içinde
bulunduğu sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli
araştırmalar yapılması, buna göre alınacak önlemlerin
ve gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi
amacıyla 18 Ekim 2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 18 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
18/10/2017
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
18/10/2017 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
18 Ekim 2017 tarih, 2428
sayıyla TBMM Başkanlığına MHP Grup Başkan Vekili
ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın “Ülkemizdeki pamuk üreticilerinin
içinde bulunduğu sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli
araştırmalar yapılması, buna göre alınacak önlemlerin
ve gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi
amacıyla” Meclis araştırması açılmasına dair
önergemizin görüşmelerinin 18/10/2017 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde, öneri sahibi olarak Adana Milletvekili
Muharrem Varlı konuşacaktır.
Sayın Varlı,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUHARREM
VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün Adana ilimizin
Saimbeyli ilçesinin kurtuluş yıl dönümü. Buradan, bir daha böyle bir
acı yaşamamayı, bir daha bir kurtuluş mücadelesi vermemeyi
temenni ederek bütün Saimbeylilerin kurtuluş gününü kutluyorum.
Yine, Azerbaycan’ın
kurtuluşunun, bağımsızlığının yıl
dönümü. Buradan, Azeri kardeşlerimizin, oradaki Türk kardeşlerimizin
de sonsuza dek bağımsızlıklarını sürdürmelerini
temenni ediyorum.
Pamuk üreticilerinin
problemleriyle ilgili araştırma önergemiz üzerinde söz aldım.
Değerli arkadaşlar,
geçen yıl da burada söylemiştim, Hükûmetin buna bir tedbir
alması gerektiğini anlatmıştım. Çözüm? Çözümü de
söylemiştim ama sanki biz onu söylememişiz de farklı
söylemişiz gibi, yine çok farklı bir uygulamayla ve pamuk
üreticilerini mağdur edecek bir sıkıntıyla karşı
karşıyayız.
Geçen yıl kütlü
pamuğun fiyatı serbest piyasada 2,85 TL yani eski parayla 2 milyon
850 bin lira. Şu anda kütlü pamuğun fiyatı 2,35 TL yani eski
parayla 2 milyon 350 bin lira. Arada 500 bin lira gibi –eski rakamla- bir
kayıp var. Şimdi, gübre fiyatları ve mazot fiyatları yüzde
10 ile yüzde 15 arasında bir artış göstermişken pamuk
fiyatının yüzde 10’ları geçen bir düşüş yaşaması
acaba size neyi hatırlatıyor? Yani, burada kim kazandı, kim kaybetti,
geçen de bunu sormuştum, yine soruyorum. Yani, bizim pamuk üretmemiz
lazımken, Türkiye’nin 3,5 milyon ton kütlü pamuğa ihtiyacı
varken, yılda 2 milyar dolarlık dışarıdan pamuk ithal
ederken pamuk üretimini artırmak, pamuk üretimini desteklemek mi bizim
yapmamız gereken yoksa pamuk fiyatlarını aşağı
düşürüp, çiftçinin kazancının önüne geçip üç beş tane
tüccarın inisiyatifine bırakmak mı bizim kazancımız?
Elbette ki bizim kazancımız, çiftçinin üretim yapmasını
temin etmek ve her geçen yıl çiftçiyi zarar ettirmeyecek şekilde,
çiftçinin pamuktan para kazanacak şekilde üretimini teşvik etmemiz
gerekir. Ancak, hep yanlış politika hep yanlış politika gün
geçtikçe çiftçinin kaybı artarak devam ediyor.
Değerli
arkadaşlarım, bugün eğer ki çiftçimiz gerçekten Çukurova’da,
Ege’de, Urfa ve Diyarbakır bölgesinde pamuk üretmiş olsa
inancınız olsun 3,5 milyon ton kütlü pamuğu biz üretebilecek
durumdayız; buna toprağımız da müsait, havamız da
müsait, suyumuz da müsait ve çiftçimiz de pamuk ekmeyi biliyor, pamuk üretmeyi
biliyor. Ama, biz ne yapıyoruz? Pamuk üretimini teşvik etmemiz
gerekirken pamuk üretimini âdeta baltalıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, prim konusunda geçen yıl burada
söyledim, sayın bakanla bire bir görüşmemizde de, bir önceki bakanla
görüşmemizde de kendisine söyledim ve haklılığımı
ifade etmesine rağmen pamuk prim destekleri hâlâ 800 bin lirada. Ya, gelin
biz bu ülkenin çiftçisine pamuk ektirelim; demin de söyledim,
toprağımız müsait, suyumuz müsait, havamız müsait. Yani,
başkalarının çiftçisine, Yunanistan’ın çiftçisine,
Hindistan’ın çiftçisine, Amerika’nın çiftçisine 2 milyar dolar
paramızı götürüp onların cebine koyacağımıza
gelin Türk çiftçisinin kazancı olsun, Türk devletinin kazancı olsun.
Tekstil sanayimiz bizim dışarıya satış
yaptığımız en rekabetçi kurumumuz. Ham maddesi ne? Pamuk.
Biz nereden alıyoruz pamuğu? Dışarıdan alıyoruz
ve dünyanın parasını ödeyerek alıyoruz. Yani, bunu yapmak
mı doğru yoksa çiftçiye prim desteğini artırarak, 200
milyon dolar vererek 3,5 milyon ton pamuğu üretip, kendi pamuğumuzu
işletip, kendi pamuğumuzu tekstil sanayisinde kullanıp
dışarıya satmak mı bizim için daha kârlı? Elbette ki
ham maddesini kendimizin ürettiği, dışarıya da
pazarlayabileceğimiz tekstil sanayimizi kendimizin desteklemesi doğru
ama biz burada söylüyoruz, ne yazık ki Tarım Bakanlığı
bu uygulamayı bir türlü beceremedi, bir türlü başaramadı. Bir ay
önce serbest piyasada 2 milyon 850 bin lirayken eski parayla pamuk şu anda
2 milyon 350 bin lira. Kim kazandı? Paradan para kazananlar kazandı.
Kim kazandı? Faiz lobileri kazandı. Kaybeden kim? Ne yazık ki
çiftçi.
Hepinize saygılar. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Altan Tan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye'nin yıllardır en fazla övündüğü şeylerden birisi
Türkiye'nin tarım ve hayvancılıkta dünyada kendine yeten,
yetebilen 7 ülkeden biri olduğuydu. Fakat ne hikmetse yıllar
içerisinde bu efsane çok büyük bir başarısızlığa ve
maalesef içi boş bir iddiaya dönüştü ve öyle bir noktaya gelindi ki
Türkiye saman bile ithal etmek zorunda kalan, Sırbistan’dan et ithal etmek zorunda kalan,
dışarıdan pamuk ithal etmek zorunda kalan bir ülke hâline geldi.
Niye, neden, niçin, nasıl? İşte, bize tanınan üç
dakikalık bir sürede bunları maalesef izah etmek mümkün değil
ama dünyada çok meşhur bir laf var: Amerika’yı yeniden
keşfetmek. Amerika’yı yeniden keşfetmenize gerek yok. Dünyada bu
işi dört dörtlük yapan ülkeler var. Başta Hollanda, Fransa, Amerika
Birleşik Devletleri, küçücük İsrail özelikle tohumculuk konusunda
rekor üstüne rekor kırıyorlar hem tarımsal ürünlerde hem de
hayvancılık noktasında. Türkiye'de ise her şey var;
işte, un var, yağ var, şeker var, ateş var, tencere var,
tava var ama maalesef doğru düzgün yemek yapabilecek bir aşçı
yok ve bir sürü gerekçe var… Bir Ceylânpınar Devlet Üretme Çiftliği
var, 1 milyon 800 bin dönümlük bir alana sahip, neredeyse küçük bir ülke kadar,
Lüksemburg kadar ama maalesef bu üretim rakamlarına
baktığımız vakit bir fiyaskoyla karşı
karşıyayız.
Değerli arkadaşlar,
insan hiçbir şey bilmiyorsa ve yapamıyorsa işte, Fransa’yı,
Amerika’yı, Hollanda’yı çağırır, “Yahu, kardeşim,
siz ne yapıyorsunuz, nasıl beceriyorsunuz bu işi? Hem sanayide
onlarca markanız var, ürününüz var, dünya kadar ihracat yapıyorsunuz
hem de bu tarım ve hayvancılığı nasıl
yapıyorsunuz?” diye insan bir sorar. Ben kendi imkânlarım dâhilinde
bu ülkelerin hemen hemen tamamını gezdim, yine kendi imkânlarım
dâhilinde ne yaptıklarını, nasıl
yaptıklarını anlamaya, görmeye ve çözmeye
çalıştım. Sadece Hollanda’yı örnek verelim -herkes örnek
veriyor, ben de örnek vereyim- Konya ilimizin sınırları
büyüklüğünde bir ülke, yıllık 85 milyar euro, yaklaşık
100 milyar dolar tarım ve hayvancılık ihracatı
yapıyor, 100 milyar dolar. Bizim bütün ihracatımız 145 milyar
dolar. Tarım Bakanlığı ne yapıyor, Devlet Planlama
Teşkilatı ne yapıyor, merak ediyorum. Bir an evvel ciddi bir
çalışma yapılması lazım.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN SARIBAL
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pamuğu tartışıyoruz,
tarımın diğer alanlarında olduğu gibi, ama baştan
şunu söylemek gerekiyor özellikle iktidara: Biliniz, tarımın
problemleri teknik değil, tarımın problemleri ekonomik de
değil, tarımın problemleri insan iş gücü veya buna benzer
mekanik meseleler de değil, tarımın sorunu Hükûmetin
uyguladığı politikalardır yani tarımın sorunu
siyasidir, elbette pamuğun da sorunu siyasidir; nereden
baktığınıza bağlı.
2015 yılında 143
milyar dolarlık tarımsal genel bir ihracat var. Bunun, ihracatın
18 milyar doları tekstil sanayisi. Tekstil sanayisinin kaynağı
ne? Pamuk. Türkiye yılda 1,5 milyon ton pamuk tüketmektedir. Bunun 700-750
bin tonu yerli üretim, geri kalanını ithal ediyoruz. Nereden? Amerika
Birleşik Devletleri’nden. Nereden? Türkmenistan’dan. Nereden? Yunanistan’dan.
Yunanistan’da üretilen pamuğun yüzde 40’ını bu topraklar
alıyor, bizler alıyoruz ve Yunanistan’ın köylüsünü bu
şekilde zengin ediyoruz. Peki, biz burada ne yapıyoruz, bizim
yaptığımız iş ne? Biz şunu yapıyoruz, biz
diyoruz ki iktidar olarak ve siyaseten: 1995 yılında Dünya Ticaret
Örgütüyle yaptığımız anlaşma, Avrupa Birliği
süreci, gümrüğün sıfırlanması; mesele tam da bu. Bu ithalat
meselesi Adalet ve Kalkınma Partisinin temel tarım stratejisi hâline
gelmiş durumda. “Bu ülkenin toprakları 3 milyon ton pamuğu
rahatlıkla üretebilir bir konumdadır, bu mümkün" diye söylendi.
Aynı şekilde, buğday, mısır, arpa, kanola,
ayçiçeği, pirinç, hayvancılık alanı... Bu topraklar 200-250
milyon insanı beslemeye muktedir bir yapıya sahip; iklimi,
toprağı, coğrafyası, her türlü zenginlikleri buna müsait,
bu mümkün. Peki sorun ne? Sorun, Adalet ve Kalkınma Partisi bu
topraklardaki köylünün, çiftçinin kalkınmasını istemiyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Adalet ve Kalkınma Partisi bu
ülkenin topraklarında üretim yapılmasını istemiyor.
Bakın, değerli
siyasiler, çok açık, “toprak gasbı” denen bir kavram vardır.
Emperyalistlerin bu topraklarda ve az gelişmiş ülkelerde
uyguladığı yöntem şudur:
1) Önce çiftçilerinizi
yoksullaştırır, girdileriniz pahalılaşır,
çiftçileriniz köyünü terk eder, kentlere gelir.
2) Sonra o topraklara
yabancılar yavaş yavaş girer, oraları kiralar,
sözleşmeli ve emanet tarım yaptırır.
3) Gelir, bu toprakları
satın alır, siz de kendi topraklarınızda köle olarak
yaşarsınız eğer çalışacak ortam bulur iseniz.
Şu anda uygulanan tarımdaki politikanın temel kaynağı
bu. Çıkmak mümkün mü? Elbette mümkün.
1) Şu ithalat
sevdanızdan vazgeçin. Şu ithalatçılarla bu sevginiz, bu
yandaşlığınız nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ORHAN SARIBAL (Devamla) -
Gerçekten merak ediyorum, şunu bir anlatın şu kürsüde, bir
anlayalım.
2) Mutlaka ve mutlaka sahici
bir destekleme yapmak gerekir.
3) ANTBİRLİK,
ÇUKOBİRLİK, TARİŞ birliğini desteklemek gerekir.
4) Girdilerin
fiyatını düşürmek gerekir.
Bu olursa, bu topraklarda
değil tütün, değil pamuk, her türlü ürünü üretip gıda
egemenliği ve gıda güvenliği açısından ayakta durma
çabamız olur.
Sevgili Başkan, ne
yapayım, üç dakikada bu kadar söylenebiliyor.
Teşekkür ediyorum, kolay
gelsin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sarıbal.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, barış
talebini dile getiren akademisyen ve öğretmenler ile diğer kamu
emekçilerine yönelik işten çıkartma, yargılama ve diğer
cezalandırmaların ulusal ve uluslararası hukuk ile akademik
özgürlükler bağlamında araştırılması
amacıyla 18/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18 Ekim 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
18/10/2017 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Filiz
Kerestecioğlu Demir
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
18 Ekim 2017 tarihinde
İstanbul Milletvekili, Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu
tarafından verilen 5662 sıra numaralı barış talebini
dile getiren akademisyen ve öğretmenler ile diğer kamu emekçilerine
yönelik işten çıkartma, yargılama ve diğer
cezalandırmaların ulusal ve uluslararası hukuk ile akademik
özgürlükler bağlamında araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerinin 18/10/2017 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneri üzerinde
ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, öneri sahibi
olarak Mardin Milletvekili Mithat Sancar.
Buyurun Sayın Sancar.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu ülkenin yakın tarihinin en önemli, en
olumlu aşamalarından, devrelerinden biri çözüm süreciydi. Türkiye’de
on yıllardır devam eden çok zor bir sorunu diyalog ve müzakereyle
çözmek üzere bir süreç başlatılmıştı. Ne yazık ki
o süreç tam da başarıya doğru önemli bir ivme
kazanmışken rafa kaldırıldı. Dolmabahçe
mutabakatı diye bilinen o önemli tarihî toplantı ve
buluşmanın ardından böyle bir mutabakatın
tanınmayacağını bizzat dönemin Cumhurbaşkanı
belirtmişti, ondan sonrası ise çatışmalara yeniden
dönülmesi oldu. İki buçuk yıl süren bir
çatışmasızlığın ardından şiddetin
yeniden başlamasının çok yıkıcı sonuçlar
doğuracağı o dönemde sıkça belirtildi; benim de üyesi
olduğum Akil insanlar heyeti toplantılarında bu görüşler
hem rapor olarak hem de sözlü bir biçimde dönemin Başbakanına ve
ilgili bakanlarına defalarca aktarıldı ama maalesef bu süreç
devam ettirilmedi. Ardından gelen çatışmaların
sonlanması için çeşitli çevrelerin barış talebi oldu. Bu
talep çeşitli etkinliklerle dile getirildi. Mesela, kamu emekçilerinin 29
Aralıkta bir günlük iş bırakma eylemi vardı, amaç da
barış hemen, şimdi çağrısını yaygınlaştırmaktı;
“Savaşa hayır, barış hemen, şimdi.” şiarıyla
yapılmıştı. Daha sonra, akademisyenlerin, 1.128 yerli ve
yabancı akademisyenin “Bu suça ortak olmayacağız.”
başlığıyla bir bildirisi yayınlandı. Burada da
talep edilen şey çözüm sürecine yeniden dönmek, barış
şartlarını yeniden tesis etmekti. Fakat, iktidar bir kere, artık,
şiddet politikalarına, savaş stratejisine dönmeye karar
vermişti. Ondan önce, çözüm süreci devam ederken “barış” sözünü
ağzına almayan hain ilan ediliyordu. Orada da bir
yanlışlık vardı. Tabii ki sürece yönelik eleştiriler
yapılabilirdi fakat kim süreci eleştiriyor idiyse derhâl hain ilan
ediliyordu. Barışın, “barış” sözcüğünün sadece
iktidarın tekelinde olduğu iddia ediliyordu. Ardından, bu sefer
“barış” sözcüğünü ağzına alan hain ilan edilmeye
başlandı. Hain ilan edilmek tek başına sözde kalsa neyse
ama 10 Ekimde barış talebiyle Ankara’da yapılan mitinge Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin en kanlı saldırısı yapıldı,
en ağır, en vahşi katliamı yaşandı.
Barış artık talep olarak dile getirildiğinde çok
ağır bedeli olan bir kavram, bir şiar hâline gelmişti. Sonra,
akademisyenlere yönelik tasfiye süreci başladı. Sadece işten
atmalar değil, pasaportlara el koymalar, yurt dışına
çıkış yasakları ve ardından da yargılamalar
geldi. Bütün bunlar barış politikalarını savunmayı her
alanda engellemeye yöneliktir çünkü iktidar ancak şiddet ve savaş
politikalarıyla bu hükmünü sürdürebileceğine
inanmıştı, barış talebi bu stratejiyi sarsıyordu,
rahatsız ediyordu. Engellenen barış eylemleri, katledilen barış
göstericileri, tasfiye edilen barış akademisyenleri bize bir
şeyi yeniden hatırlatmalı değerli milletvekilleri.
Eğer savaş politikalarıyla devam ederseniz yarın öbür gün
bu politikalar sizleri bizzat parti ve iktidar olarak da fena hâlde vurmaya
başlayacak çünkü bu politikaların üzerine inşa edilen şey
tek adam yönetimi, tekçi yönetimdir. Bu yönetimde kimseye, sizlere de söz
hakkı olmaz, herkes bundan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MİTHAT SANCAR (Devamla)
– …nasibini alır, burada bedelini ödemek zorunda kalır. Tek
çıkar yol var Türkiye için: Barış. Çözüm için de tek yol var:
Diyalog, müzakere, demokrasi.
Saygılarımla
efendim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sancar. (HDP sıralarından
alkışlar)
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Ali Şeker konuşacaktır.
Buyurun Sayın
Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ
ŞEKER (İstanbul) – 8 Ocak 2016 tarihinde bir televizyon
programına bağlanan Ayşe öğretmen şunları
söylemişti: “Ülkenin doğusunda yaşananların farkında
mısınız? Burada yaşananlar medyada çok farklı
aktarılıyor. Sessiz kalmayın, insan olarak biraz daha
hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun ve artık bize el verin.
Yazık, insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın.”
“Çocuklar ölmesin, öldürülmesin, analar ağlamasın.” diyen Ayşe
öğretmen hakkında yandaş gazetelerde tetikçiler tarafından
ihbar yazıları yayınlandı, hain ilan edildi, dava
açıldı. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen
davada savcı, Ayşe öğretmen için “örgüt propagandası
yapmak” iddiasıyla yedi buçuk yıla kadar ceza talebinde bulundu. 2
Ekim 2017 tarihinde de dava sonuçlandı ve bir yıl üç ay hapis
cezası onaylandı. Ayşe öğretmene çocuğunu hapiste
doğurması reva görüldü. Bugün Ayşe öğretmeni hapse atarken,
çocuğunu hapiste doğurması zorlanırken sübyan mekteplerinde
eğittirdiğiniz çocuklar bir an önce ölme meyilinde, intihar
eğiliminde ve 3-5 yaşındaki çocuklar intihar etmeyi
düşünüyorlar. Getirdiğiniz eğitim sistemi bu.
7 Haziran 2015 seçimlerinin
hemen öncesinde “ya 400 vekil ya kaos” başlıklarıyla
başlayan dönemde ülkemizde yaşanan katliamlarla birçok sivil
yurttaşımızı, askerimizi, polisimizi kaybettik. Biz CHP
olarak yaşanan terör olaylarının Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından araştırılmasını istedik, tüm
önerilerimizi reddettiniz. Ülkede akan kandan
rahatsızlığını dile getiren hemen herkes iktidar ve
onun yalakaları tarafından hain olarak ilan edildi, haklarında
ihbar yazıları yayınlandı, suçlu ilan edildi.
İki buçuk
yıldır Parlamentodayım, barış için
attığınız herhangi bir adımı görmedim. Mesela
Şehit Yüzbaşı Ali Alkan’ın ağabeyi Yarbay Mehmet
Alkan’ı “Dün ‘barış’ diyenler bugün neden ‘sonuna kadar
savaş’ diyorsunuz?” dediği için hemen ihraç ettiniz.
Ayşe öğretmen gibi
barış isteyen ve bunun için bir bildiri imzalayan Barış
Akademisyenleri yargılanıyor. 12 Eylül faşist cuntası
döneminde, barış isteyen ve kamuoyunda “Barış Derneği
Davası” olarak bilinen davada barış isteyen aydınlar
yargılanmıştı. Aynısını siz Barış
Akademisyenlerine yapıyorsunuz. Diğer darbelerden bir
eksiğinizin kalmadığını ispat etmeye
çalışıyorsunuz.
Sevgili milletvekilleri,
“Çocuklar ölmesin, analar ağlamasın.” diyen genç öğretmen
Ayşe Çelik’i kendi çocuğunu cezaevinde doğurmaya mahkûm ederek,
damatlar hakkında kamuoyuna yansıyan maillerdeki suç unsurlarını
haber yaptığı için Tunca Öğreten, Mahir Kanaat ve Ömer
Çelik’i uzun süre iddianame hazırlamadan, iki yüz yetmiş dört gündür
hapiste tutarak, “Barış istiyoruz. Bu suça ortak
olmayacağız.” diyen akademisyenleri ve kamu
çalışanlarını kanun hükmünde kararnamelerle işten
atıp hapse atarak, işlerini geri isteyen, bunun için iki yüz yirmi
dört gündür bedenlerini açlığa yatıran Nuriye ve Semih’in
haklı isyanlarını görmezden gelerek kendi
suçlarınızı, gerçekleri gözlerden kaçıramazsınız.
Sizler unutmayın, adalet
bir gün sizlere de lazım olacak. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şeker.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alıyor ve oylarınıza sunuyorum:
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Ankara’da
yıkılan ve yıkılma tehdidi bulunan Cumhuriyet Dönemi
yapılarının korunması, sorunların tespiti ve
çözümlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan (10/1770) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 18
Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
18/10/2017 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan,
Ankara'da yıkılan ve yıkılma tehdidi bulunan Cumhuriyet
Dönemi yapılarının korunması, sorunların tespiti ve
çözümlenmesi amacıyla (10/1770) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin, Genel Kurulun
18/10/2017 Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerinde ilk söz, öneri sahibi adına Ankara
Milletvekili Nihat Yeşil’e aittir.
Sayın Yeşil, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NİHAT
YEŞİL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Cumhuriyet Dönemi yapılarına ait ve korunması gereken
yapılar üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi, yüce
Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
başta, eski dönem Genel Başkanımız Sayın Deniz
Baykal’ın rahatsızlığından dolayı öncelikle acil
şifalar diliyorum. Maden kazasında şehit olan, ölen vatandaşlarımızı
da rahmetle anıyorum. Mersin’de menfur bir saldırıyla
karşı karşıya kalan güvenlik görevlilerimize acil
şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
başkent Ankara modern Türkiye'nin ve modern Türk şehrinin
örneğini oluşturuyordu, modern Türkiye'nin ve cumhuriyet rejimi
ideallerinin bir sembolüydü. Ankara’nın öncelikle kent olması
yalnızca kentsel, mekânsal değil, sosyal ve kültürel
boyutlarıydı. Dolayısıyla Ankara yalnızca yapılan
örnekler açısından değil sembolize ettiği değerler
açısından cumhuriyet tarihi ve kültürü için çok önem arz ediyordu.
Değerli arkadaşlar,
yıkılma tehdidi bulunan yapılar içerisinde Ankara Ulus’ta
Cumhuriyet Dönemi eseri olarak kabul edilen tarihî İller Bankası
binası da vardı ve bir gece yarısı operasyonla haziran ayında
yıkıldı. Melih Gökçek yıkıntılarının
üzerinde zafer pozu verdi. Gökçek’in Ankara’daki temel görevi, cumhuriyetin bu
kentteki izini silmekti. 16 Haziran 2017’de bir gece baskınıyla
yıkılan cumhuriyet mirası İller Bankası
binasının yıkıntıları üzerinde zafer pozu
vermesinin nedeni de buydu. Biz önergeyi mayıs ayında vermiştik.
Ankara’nın yine bir
cumhuriyet mirası olan, en önemli yeşil alanlarından Atatürk
Orman Çiftliği de bu süreçte yol projeleriyle paramparça edildi. Atatürk
Orman Çiftliği’nin yok edilmesi süreci, kaçak saray inşa edilmesiyle
de sürdürüldü. Cumhuriyetin ilk yıllarında 20 bin dekarlık çorak
ve bataklık bir arazinin ıslah edilmesiyle kent çiftliği olarak
kurulan ve 52 bin dekarla hazineye emanet edilen arazi yıllar içinde
paramparça yağmalandı. Cumhuriyet döneminin önemli sanayi hamlesi
olarak kurulan hava gazı fabrikası, Ankara’nın hava gazı,
kok kömürüyle çalışan ilk elektrik üretim tesisiydi. Ülkemizde 2000
yılı ve öncesi yıllarda yapılan tüm yapılarda asbest
içeren malzemeler kullanıldığı herkesin bilgisi dâhilinde
olduğu hâlde ve 350 ton asbestli malzeme bulunan Maltepe Hava Gazı
Fabrikası, insan sağlığına telafisi mümkün olmayan
zararlar verdiği bilindiği hâlde yıkıldı.
Cumhuriyetin ilk toplu konut
projesi olan Saraçoğlu Mahallesi de yine hedefteki alanlardan biriydi.
Ankara’nın en önemli merkezî noktasında bulunan konut alanı
büyük bir rantın odağında yer alırken cumhuriyetin ilk
toplu konut projesi olan mahalle zorla tahliyelerle
boşaltılmıştır. Tarihî dokusu, özgün mimarisi ve yeşillik
içindeki görüntüsüyle başkent havzasında önemli bir yere sahip
mahallenin başka kurumlara ve özellikle değişik, TÜRGEV gibi
vakıflara peşkeş çekildiğini hepimiz duyduk.
Değerli arkadaşlar,
AKP cumhuriyet döneminde bir tek yapılarla uğraşmadı,
aynı zamanda tüm cumhuriyet değerlerinin tümüyle uğraşmak
için elinden gelen her türlü şeyi yapmaya çalıştı. Daha
şimdi görüşmekte olduğumuz kanunla ilgili,
kadınlarımız dün gelip imam nikâhı dedikleri meseleyle
bunları gündeme getirmeye çalışırken her türlü zulümle
baş başa kaldılar. Onun için, AKP sadece yapılarla
uğraşmıyor, cumhuriyetin tüm değerleriyle
uğraşıyor. Cumhuriyetin kurmuş olduğu, bize nimet
olarak sunduğu tüm değerleri yok etmek için elinden gelen her türlü
çabayı sarf ediyor. Eğitimde, kültürde, sağlıkta, her
alanda olduğu gibi bu alanda da böyle bir çabanın içerisindedir.
Burada saymakla bitiremediğimiz yüzlerce yapının bu dönem
içerisinde tarumar edildiğini -zaten müstafi durumda olan- AK PARTİ
yönetimi içerisindeki Sayın Belediye Başkanı -resmî müstafi
sayılmasa da gayriresmî sayılan- Melih Gökçek’in, giderayak bu tür
yöntemlerine, parsel parsel Ankara’yı parsellediğine hepimiz
gözlerimizle tanık olduk. Biz de Ankara milletvekilleri olarak bunu
gündeme getirirken ne garip ki buna karşı seyircisiz kaldı.
Çeşitli bahanelerle bunları gündeme getirmek için uğraş
veriyorlardı ama nedenlerini ve niçinlerini hiç açıklamadılar,
sadece görevden istifa ettirmek için böyle bir baskıyı uygulamaya
çalışıyorlar. Biz de diyoruz ki, niçin istifa ettiklerini, önce
bunun hesabını, parsel parsel sattığı bu kenti, bunun
hesabını vermeden gitmesini asla doğru bulmuyoruz. O anlamda,
Sayın Melih Gökçek buradan gitmeden, bunların nedenlerini
açıklamadan biz hep davacı olacağız, Ankaralı olarak
bunun hesabını sormaya devam edeceğiz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Yeşil.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Mustafa Mit konuşacaktır.
Sayın Mit, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
MİT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşuna şahitlik etmiş ve
cumhuriyetle özdeşleşmiş bulunan Ankara Türkiye’dir, Türkiye
Cumhuriyeti’dir. Biz, dünyaya Ankara’dan, Türk-İslam medeniyeti
açısından bakarız. Ankara, bir taraftan Hacı Bayram-ı
Veli ve Ahilik geleneğiyle geçmişi, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
cumhuriyetle modern Türkiye'yi ve geleceği temsil etmektedir.
Ankara’nın zihinlerde
oluşmuş bir silüeti vardır. Yapılan imar
değişiklikleriyle zihinlerdeki Ankara günbegün yok olmaktadır.
Ankara’nın, cumhuriyetin simgesi olan mimari eserlerin daha görünür hâle
getirilmesi için etrafındaki yapılaşmanın temizlenmesi,
Kızılay ve Ulus’un yeşil alanlarının
artırılması gerekmektedir. Ulus bir bütün olarak
değerlendirilmeli, bir taraftan tarihiyle, bir taraftan da modern
Ankara’nın turistik merkezi hâline getirilmelidir. Devlet kurumlarının
bu anlayış içerisinde bulunmaları gerekmektedir ancak bazı
kurumların, genel müdürlüklerin Ankara’dan taşınması
doğru olmamıştır. Ulus’taki İş Bankası,
Ulus’taki Ziraat Bankası binaları bu kurumlarla Ankara’yı
cumhuriyetle özdeşleştirmiştir. Devletin
hükümranlığını erozyona uğratan bu uygulamalardan
vazgeçilmelidir. Ankara’yı temsil eden mimari eserlerle devletin
hükümranlığı aynileşmiştir. Bunlardan birisine yönelik
tavır diğerlerini de etkileyecektir. Ankara Gar Binası, Opera
Binası, Türk Ocağı Binası gibi yapılar Ankara’nın
sembolik yapılarıdır. Tamamen rant merkezli
yoğunlaşmaların getirdiği sorunlar bütün Ankara’yı,
bütün Ankaralıyı etkilemektedir. Bu açıdan, Ankara’nın
tarihî ve doğal çevre ve çehresinin ortaya çıkarılması,
Ankara’nın temsil ettiği zihniyetin gelecek nesillere
aktarılması sadece siyasetin değil, her kurumun görevidir diyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gruplar adına son
konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir.
Buyurun Sayın Pir. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ZİYA
PİR (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii ki cumhuriyetin bir hafızası vardır ama
ondan önce Osmanlı da vardı, ondan önce çeşitli medeniyetlerin
de hafızası vardır ama aynı zamanda şehirlerin de
toplumların da hafızası vardır. Bizim sadece cumhuriyetin
hafızasına değil, aynı zamanda saymış
olduğum diğerlerinin de hafızasına sahip çıkmamız
gerekiyor, onları yok edilmekten korumamız gerekiyor.
Şimdi, şehirlerin
dışında elbette toplumlardan da bahsettik, toplumların da
hafızası vardır. Türkiye’de sadece Türkler, Lazlar değil,
aynı zamanda Kürtler de yaşamaktadır. Ben de bir Diyarbakır
Milletvekili olarak biraz dikkatinizi o tarafa çekmek istiyorum. Şu anda
Suriçi’nde, Diyarbakır’ın merkez ilçesi Sur’un, Suriçi’nde
yıkımlar yapılıyor. Sizinle şu polemiğe de girmek
istemiyorum: İşte, orada çatışma oldu, şu yaktı,
bu yıktı, o yaptı falan bunlara girmeden hiçbir şekilde
çatışmaların olmadığı Ali Paşa ve Lalebey’de
şu anda yıkımlar yapılıyor. Suriçi 7 bin
yıllık tarihe sahiptir ve şu anda yıkımı
yapılan yer sit alanıdır. Orada, toprağın altında
ne olduğunu şu an kimse bilmemektedir. Orada yıkım
yapılmadan önce, oraya binalar yapılmadan önce bilimsel bir ekibin
girip arkeolojik kazılar yapması gerekiyor bakacak altında ne
var buranın. 7 bin yıllık şehrin altında,
toprağın altında 50 santim, belki 1 metre altında mutlaka
bir şeyler vardır. Bunu araştırmadan şu anda
toptancı TOKİ zihniyetiyle oraya girilmiş, her taraf
kapatılmış, kim nasıl ihale aldı, hangi plana göre
yapıyor, bunlar da açıklanmadan böyle bir yıkım
gerçekleşmektedir; bu da hem o medeniyetlerin hem de Kürtlerin
hafızasını yok etmeyle eş değerdir.
Başka şeyler
sayalım size, son aylarda olanlar: Diyarbakır Yenişehir Kayyumu
Mehmet Uzun’un tabelasını indirmiştir, Mehmet Uzun ismi tekrar
yazılmıştır ama Kürtçe yazılar şu an eksiktir,
yazılmadı. Doğubeyazıt Kayyumu Ahmedi Hani heykelini
yıktı. Diyarbakır Kayyumu Roboski anıtını
yıktı. Kızıltepe Kayyumu, 12 yaşında 13
kurşunla vurulan, katledilen Uğur Kaymaz’ın
anıtını yıktı. Cizre’de, buranın üyesi olan daha
önce, Orhan Doğan’ın anıtı yıkıldı. Önceki
Diyarbakır Yenişehir Kayyumu -o da yolsuzluk yaptı diye yeni
kayyum atandı- Mervaniler medeniyetine ait kabartmaları ve Ahmed Arif
heykelini yıktı.
Arkadaşlar, bu TOKİ
zihniyetinden artık vazgeçin, sadece cumhuriyetin değil bütün
varlıklarımıza, kültürel varlıklarımıza hep
birlikte sahip çıkma zamanı geldi geçiyor.
Saygılar. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Öneri kabul edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4
Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp İlçesinin Adının
Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/868) ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul
İli Eyüp İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak
Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1826) ve İçişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 497 sıra
sayılı kanun tasarısının tümü üzerindeki
görüşmelerde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapılmıştı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özel
söz vereceğim ama şu hatırlatmayı da yapayım.
Dün ara verdik, soru için
sisteme giren sayın milletvekillerinin isimlerini ben tekrarlayayım
onlar öncelikle sisteme girsin: Sayın Tanal, Sayın Basmacı,
Sayın Özel, Sayın Sarıhan, Sayın Akar, Sayın Balbay,
Sayın Özdiş, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Tekin,
Sayın Özdemir. Bu arkadaşlar dün tümü üzerindeki görüşmelere
başlanınca soru sormak üzere sisteme dâhil olmuşlardı,
tekrar ilgili arkadaşlarımız sisteme girerse hakları zayi
olmaz.
Sayın Özel, sizi
dinliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan, görüşmelere devam ediyoruz. 497 sıra
sayısı, Adalet ve Kalkınma Partisinin özellikle 24’üncü Dönemde
çokça suistimal ettiği, 26’ncı Dönemde de artık bir başka
yöntemi benimsemeden devam ettiği şekilde yine hem bir torba kanun
hem de temel kanun olarak geldi. Torba kanun olarak geldiğinde çok
desteklediğiniz bir maddeyle tamamen karşı olduğumuz bir
maddenin birlikte görüşülmesi ve madde üzerinde konuşma
imkânının olmaması söz konusu. Bu görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesini oyladığınızda -ki
dolayısıyla bölüm görüşmeleri başlayacak- bu yasanın
Meclis tarafından kabul edilmesi, gündemine alınması ve
artık maddeler üzerinde görüşmeleri başlayacak. Aslında biz
hem ilgili Komisyonda hem Meclis Başkanlığı bunu sevk ederken
497 sıra sayısının özellikle içindeki 6’ncı madde ve
31’inci madde yönünden Anayasa’ya açık aykırılıklar
taşıdığını ifade etmiştik. Şimdi bugün
görüşmelerine başlamak üzere olduğumuz kanunda eğer siz
bunu komisyona iade etmez ya da bu 6’ncı ve 31’inci maddeler bu
torbanın içinden ayıklanacak bir irade ortaya koymazsak Anayasa’ya
aykırı bir iş yapmış olacağız. Bu sebepten
görüşmelerin sürdürülmeyerek Komisyona iade edilmesi ve 6 ve 31’inci
maddelerin başta olmak üzere Anayasa’ya aykırı bu hükümlerin
ayıklandıktan sonra görüşmelere devam edilmesini riyaset
makamından arz ve talep ederiz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) -
Görüşmelere başlandı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) -
Dün başladık ama.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
Grubunuzla konuşun da ona göre itiraz edin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) -
Zamanında bulunacaksın Anayasa’ya aykırılık…
BAŞKAN – Sayın
Özel, tabii bu tür tartışmalar ve konuşmalar
aşağı yukarı pek çok temel kanunda dile getirildi benzer
mahiyette ve Başkanlığın da aslında yeknesak bir
uygulaması olarak verdiği kararlar var. Dolayısıyla zaten
biz bugün bu tartışmayı yapacağız diye
konuşmuştuk, maddenin tümü üzerindeki konuşmalara da
başladık. Ama onun dışında söz konusu tasarı
Başkanlıkça İçişleri Komisyonuna havale edilmiş.
İçişleri Komisyonu aynı tartışmaları sürmekte, sürdürmekte
ve o tartışmaları karara bağlamıştır,
bağlama yetkisini haizdir daha doğrusu ve bunu bir rapora
bağlamış. Bu rapor dağıtılmış ve Genel
Kurulun oylamasıyla da bugünkü gündemimize bu iş girmiş oldu,
dün itibarıyla girmiş oldu. Dolayısıyla Meclis Başkanlık
Divanı olarak, şu anda yürütmekte olan Divan olarak önümüze gelen
karara bağlanmış, rapora bağlanmış bir konuyu
görüşmemek gibi bir lüksümüz yok bizim, böyle bir imkânımız yok;
kaldı ki bu tür tartışmalar gerek Komisyon sürecinde gerekse de
işte maddelerine geçilirken zaten Genel Kurulun onayına
sunacağız, Genel Kurul dikkate alacak ve madde madde aslında
İç Tüzük bunu, Anayasa’ya aykırılıklarını az önce
bahsettiğiniz 6, 31’inci maddelerle ilgili eğer böyle ciddi bir
iddianız varsa ki bunu yine maddeler üzerinde -zaten İç Tüzük onu
emrediyor- ilgili maddeler üzerinde öncelikle onu zaten yine görüşüp Genel
Kurulun rızasını arayacağız ve Genel Kuruldan dahi bu
kanun tümden geçerse yine Anayasa Mahkemesi gibi bir denetim imkânı var.
Dolayısıyla bu hâle gelmiş, pişmiş, tekamül etmiş
bir teklifi ya da tasarıyı Başkanlık Divanı olarak
görüşmekten başka hiçbir imkânımız yok. Bunda usul
tartışması dahi açılmaması gerekir kanaatindeyim ama
sizin ısrarınıza binaen hem geneli üzerindeki görüşmelerine
başladık hem de ısrarınızı da dikkate alarak
teamül kaydetmemek kaydıyla ben usul tartışmasını
açıyorum.
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) – Lehte Sayın Başkan.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Lehte.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aleyhte
Sayın Başkan ve aleyhte Mahmut Tanal.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Usule aykırı tartışma olmaz Sayın Başkanım;
usule uygun başladık biz konuşmaya.
BAŞKAN – Lehte,
Sayın Mehmet Muş, Sayın Mehmet Doğan Kubat; aleyhte,
Sayın Özel ve Sayın Kerestecioğlu.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Başkan, kamera Sayın Turan’ı bir zumlayabilir mi?
Sayın Cumhurbaşkanı görsün istiyoruz Genel Kurulda
olduğunu.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Geçti bunlar artık ya!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, aslında tutumunuz hakkında usul
tartışması açmak gerekir çünkü 6’ncı madde üzerinde rahat
böyle bir şey yapılabilir. Önergeyle yapılacaktı ama bunu
sadece istem üzerine yaptığınızı kayıtlara
geçirebilirseniz.
BAŞKAN – Evet, teamül
kaydetmemek kaydıyla.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Görüş bildirmek demek daha doğru olur çünkü usul tartışmasının
burada olabilme imkânı yok, herhâlde arkadaşlarımız
görüş bildirmek üzere kürsüde bulunacaklar.
BAŞKAN – Evet, zaten ben
kanaatimi ifade ettim yani bu konuda usul tartışması… Çünkü biz
usule uyuyoruz yani usule uyduğum için zaten bunu görüşmekten
başka bir çaremin olmadığını ifade ettim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan, burada özel bir durum var; o kayda geçsin.
BAŞKAN – Kayda geçecek,
şimdi kürsüde konuşacağız bunları,
konuşacaksınız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Onu
değil, Sayın Elitaş da hak verecektir. Anayasa’ya
aykırılık iddiası her bir kanun için farklı Anayasa
maddesi ona özel olduğu için bunu böyle usulen “Nasılsa
başlıyoruz.” demek yerine bu imkânı vermek Anayasa’ya saygı
ve Meclise saygı açısından çok uygun. Yani, aslında bu usul
tartışmasını açma konusundaki tutumunuzun da lehindeyim,
onu ifade edeyim.
BAŞKAN – Çok
teşekkür ediyorum, peki.
Evet, şimdi usul
tartışmasında tutumum lehinde ilk söz Sayın Mehmet
Muş’a aittir.
Buyurun Sayın Muş.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 497 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın Anayasa’ya aykırı maddeler içerdiği
ve bu nedenle Komisyona iade edilmesi gerekip gerekmediği hakkında
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
defa, burada usul tartışması açılmasını
doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. Zaten kanunun
üzerinde görüşmeler başladı; görüşmeleri başlanan bir
kanun metni üzerinde tekrar “Anayasa’ya aykırılığı
var.” diye bir usul tartışması açmak doğru da
değildir, İç Tüzük’e de aykırıdır. Herkesi İç
Tüzük’e uygun şekilde hareket etmeye davet ediyorum.
İç Tüzük’ün 38’inci
maddesi çok açıktır: “ Komisyonlar, kendilerine havale edilen
tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna
aykırı olup olmadığını tetkik etmekle
yükümlüdürler.” Dolayısıyla, Komisyon bunu buraya sevk etmişse
Anayasa’ya aykırılık noktasındaki tartışmalar
biter.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Olmadı, olmadı Sayın Başkan, olmadı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Yapmamışlar.
MEHMET MUŞ (Devamla) –
Anayasa’ya aykırılık noktasındaki tartışmalar
biter, burada tekrar aynı tartışmaları açmak yersizdir.
Gelelim 6’ncı maddeye.
6’ncı maddede ne var? 6’ncı maddede, değerli milletvekilleri,
resmî nikâhın kıyılmasıyla ilgili il ve ilçe müftülüklerine
de yetki verilmesi söz konusu. Ana muhalefet bunun Anayasa’ya aykırı
olduğunu iddia etmekte ve buradan, bu tasarıdan bu metnin
çıkarılmasını istemektedir. Şimdi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kendisine tasarı olarak gelen ve Komisyonda
görüşülüp buraya sevk edilen -eğer Anayasa’ya bir
aykırılık olsaydı bu Komisyonda görüşülürdü- bir
yetkiyle alakalı açılmış olan tartışmanın
doğru olmadığını ifade etmek isterim. Türkiye Büyük
Millet Meclisi meşruiyetini milletten alır, millet adına kanun
yapma yetkisine sahiptir. Nikâh kıyma yetkisi belediye başkanı
ya da belediye başkanının görevlendireceği bir memur,
köylerde muhtar, il ve ilçe nüfus müdürlükleri, dış temsilcilikler;
buna bir de il ve ilçe müftülükleri ekleniyor. Burada, il ve ilçe
müftülüklerinin kıyacağı nikâh dinî nikâh değildir.
Nasıl ki belediyedeki memur bir nikâh kıyıyorsa, nasıl ki
dış temsilcilikteki ilgili bürokrat ya da memur bir nikâh
kıyıyorsa…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Muhtar…
MEHMET MUŞ (Devamla) -
…nasıl ki muhtar bir nikâh kıyıyorsa müftülüğün de
kıyacağı nikâh aynı usul ve esaslara tabidir, Medeni
Kanun’da herhangi bir değişiklik yoktur. Resmî nikâhın
gerekliliklerinde ve şartlarında herhangi bir değişiklik
yoktur. Bir kişinin resmî nikâh yapabilmesi için 18 yaşını
doldurma şartı belediyedeki memura da gitseniz, muhtara da gitseniz
aynı, müftülüğe gelseniz de aynı. Burada herhangi bir
değişiklik söz konusu değildir
MEHMET METİNER
(İstanbul) - Müftü de bu ülkenin bir görevlisi ya. Müftü başka bir
devletin görevlisi mi?
MEHMET MUŞ (Devamla) -
Fakat burada şöyle bir şey yapılmaya
çalışılıyor: Sanki müftülüklerin kıyacağı
nikâh dinî bir nikâhmış gibi, bu dinî nikâha da bir resmiyet
kazandırılıyormuş gibi bir algı oluşturulmaya
çalışılıyor. Bu anlamda sayın grup başkan
vekilini kanun metnini bir daha dikkatli şekilde okumaya davet ediyorum. Müftülüklerin
kıyacağı nikâh dinî nikâh olmaz. Ayrıca birisi dinî nikâh
yapmak istiyorsa onu ayrıca yapması gerekir.
Genel kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) - Komisyon Başkanı, toplantıda
söyledi “İkisini bir arada çıkartacağız.” diye.
BAŞKAN – Tutumum
aleyhinde ilk söz, Sayın Tanal’a aittir.
Buyurun Sayın Tanal.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Tanal alkış iyi geldi size gruptan. Yeni bir
adaylık falan mı var?
BAŞKAN - Sayın
Tanal’a teveccüh…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Değerli Başkanım, sizden de alkış bekliyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Biraz sonra alkışlarız.
MAHMUT TANAL (Devamla) –
İnşallah.
Değerli
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
hürmetle selamlıyorum.
“Bu tasarı Anayasa’ya
aykırı mıdır değil midir?” tartışması
Komisyonda ileri sürüldü, Komisyon üyesi arkadaşlarımız ileri
sürdüler, alt komisyonda da ileri sürdüler, gayet rahat, sıra sayısı
burada, elimizde. Hukukta “Söz uçar yazı kalır.” denilen bir ilke var
ve bu Komisyonda, alt komisyonda ve ana komisyonda ileri sürülen Anayasa’ya
aykırılık iddiası Komisyon tarafından karara
bağlanmış değil, Anayasa’ya aykırı
olmadığı şekilde bir karar oluşmuş değil.
Öncelikle bunu belirtmekte yarar var.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, biraz önce hatip dedi ki… Burada resmî nikâhı herhangi bir
dinî referans taşımayan devlet memurlarına verirsek o zaman
dediklerinize katılırız. Dinî referans taşıyan bir
devlet memuruna bunun verilmesinin tartışılması bugünün konusu
değil. 1923 tarihinde Lozan Sözleşmesi’nin 42’nci maddesi
tartışıldığı dönemde, o dönemde de
azınlıklar kendi hukuklarıyla ilgili, evlenmeyi,
boşanmayı, nafakayı, bunları tartışmışlardı.
O dönemdeki gerek Hristiyan gerek Musevi diğer semavi dinler tarafından
bu hak, imtiyaz istendiği zaman denilmiş ki: “Türkiye Cumhuriyeti
devleti laik bir devlet olacak. O sebepten dolayı herhangi bir din, mezhep
üzerinde bir ayrıştırma olmaksızın herkese dinî
referansı olmayan kişi tarafından nikâh kıyılacak.”
Ancak o dönem böyle bir güvence Türkiye Cumhuriyeti devleti veremedi çünkü
Medeni Kanun 1926’da yürürlüğe girdi, Lozan Sözleşmesi’yle 1923’te bu
tartışmalar başladı. Ancak yıl 1925’e geliyoruz. O
dönemde Musevi ve Hristiyanlar ve diğer semavi dinlerin yetkililerince bu
haktan feragat ediliyor, tek bir hukuk sistemi ülkede uygulansın diye 1926
tarihinde Medeni Kanun kabul ediliyor. Bizim o dönemdeki Medeni Kanunu’muzun
110’uncu maddesi, Sayın Muş, Anayasa 174/4, açık ve net
yazıyor, devrim yasaları ve bu değiştirilemez;
Anayasa’nın 2’nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine, Anayasa’nın
4’üncü maddesindeki “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif
edilemez” hükmüne, Anayasa’mızın 24’üncü maddesinin son
fıkrasına ve en önemlisi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Sayın Başkan, bitireceğim, bir iki dakika… Özür dilerim.
BAŞKAN – İki dakika
veremem de, bir dakika ilave vereyim hadi.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Hayır, Sayın Başkan, bana da vereceksiniz o
zaman. Hayır, ama biz süremize riayet ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Tanal, teveccüh fazlaydı.
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Bunun ortasını bulalım Başkan.
BAŞKAN – Buyurun,
tamamlayın lütfen.
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Peki.
Şimdi, Anayasa’nın
24 son, Anayasa’nın 10’uncu maddesi eşitlik ve 174; bunların
hepsine aykırı. Şimdi, arkadaşlar…
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Devlet memuru mu değil mi, onu söyleyin Sayın
Tanal.
MAHMUT TANAL (Devamla) -
Sayın Muş, bakın, ülkeyi parçalamak ve bölmenin yolu buradan
geçer, açık ve net. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Yahu, siz bölüyorsunuz.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Bu
proje FETÖ’nun projesidir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
proje laik hukuk devletinin projesi değil. Roma’da dinler arası
diyalog görüşmelerinde şu denilmişti, Roma’daki diyalog
görüşmelerinde: “Ya efendim, siz ne güzel kilisede nikâh
kıyıyorsunuz da biz niye camide kıyamıyoruz.” Bu FETÖ’nun
projesi. Eğer FETÖ’yle bağlarınızı kesmişseniz bu
projenizden vazgeçin ama yok gizli ittifaklarınız devam ediyorsa da
bu iş için kendi oylarınız fazla.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Sen kestin mi sen?
MAHMUT TANAL (Devamla) - Ama
bu, Türkiye'de hukuk devleti varsa, hukuk kırıntısı varsa
Anayasa’nın 2’nci maddesine, 4’üncü maddesine, 10’uncu maddesine, 24’üncü
maddenin son fıkrasına ve 174/(4)’e aykırıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) -
Benim sizden istirhamım: Ne olur, gelin ülkeyi bölmeyelim,
parçalamayalım. Millî birlik ve beraberliğimiz için bu ülkenin
terörle ilgili sorunlarını çözmeye çalışalım,
işsizliği çözmeye çalışalım, fakirliği çözelim.
Yani sorunlarımız bu değerli arkadaşlar.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Sen FETÖ’yle ilişkini kestin mi, FETÖ’yle? Sayın Tanal,
FETÖ’yle ilişki düzeyiniz ne?
MAHMUT TANAL (Devamla) -
Teşekkür ediyorum saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tanal.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Sayın Tanal, FETÖ’yle ilişki ne düzeyde?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Muş…
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Tanal, ismimi zikrederek
ülkeyi bölmeye çalıştığımızı…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) – Öyle bir şey demedi.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Bu yasayı getirmekle ülkeyi bölüyorsunuz. Evet,
ülkeyi bölüyorsunuz.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – …bunun FETÖ’nün bir projesi olduğunu… Bana hitaben bu
tip sorular yöneltmiştir. 69’a göre ismimi zikrederek sataşmada
bulunmuştur.
BAŞKAN – Buyurun.
Lütfen, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
İki dakika süreyle…
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın usul görüşmesi nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
yani ülkeyi bölmek gibi bir gündemimiz olmadı, hiçbir zaman olmadı.
Hatta Türkiye’nin çimentosu olarak ifade edilebilecek bir partiyiz çünkü
Türkiye'nin 78 vilayetinden milletvekili çıkarabilen tek partisiyiz. Önce
bu realiteyi ortaya koymamış lazım.
Değerli milletvekilleri,
bakın, müftü de devlet görevlisidir yani memurdur. Belediyede
çalışan da memurdur. Kamu görevliliği noktasında ikisinin
arasında hiçbir fark yoktur.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Vardır.
MEHMET MUŞ (Devamla) –
Bir kamu görevlisi veya nüfus müdürlüğünde çalışan bir kamu
görevlisi de memurdur, bunların ikisi de memurdur.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Birinin dinsel etiketi vardır.
MEHMET MUŞ (Devamla) –
Bu resmî nikâh, bir dinî nikâh değildir. Efendim, yurt
dışından bazı örnekler veriliyor. Yurt
dışındaki örneklerle... “Yurt içindeki farklı din ve
gruplara mensup olanlar da böyle bir nikâh yaparlarsa bu da kabul edilecek mi?”
deniliyor. Kabul edilmeyecek değerli dostlar. Sebebi de şudur: Onlar
devlet memuru değiller.
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) - Neden müftü ama?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)
– O zaman mal müdürü de imzalasın, ne var!
MEHMET MUŞ (Devamla) –
Dinî ritüellerine göre, insanlar nikâh akitleri yapabilirler ama bunun resmî
nikâh sayılabilmesi için kamu görevlisi eliyle kanunda belirtilen
şekil ve esaslara uygun şekilde yapılması
lazımdır. Burada verilen yetki budur.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) – Bölüyorsunuz, bölüyorsunuz!
MEHMET MUŞ (Devamla) –
Kaldı ki bunun ötesinde kullanılacak olan ifadelerin hiçbir
dayanağı ve temeli yoktur. Şunu da ifade etmek isterim, efendim,
“Bu bir FETÖ projesiymiş, bundan vazgeçin, FETÖ’yle
bağınızı kestiğinizi görelim.”
ALİ ŞEKER
(İstanbul) – Kesmediler ki neyi göreceğiz?
MEHMET MUŞ (Devamla) –
Valla değerli dostlar, biz FETÖ’yle kararlı bir şekilde mücadele
eden bir partiyiz ve bu kararlığımızı da sürdürerek
devam ettiriyoruz. [CHP sıralarından alkışlar(!)]
Ama size bir şey
söyleyeyim mi? FETÖ’nün kanalları kapatılıyorken Tarık
Toros’un odasında “Bu kanalların kapatılmasını
engelleyemedim, çok üzgünüm.” diye gözyaşı dökenler FETÖ’yle
mücadeleyi zaten anlayamazlar.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MİTHAT SANCAR (Mardin) –
Kanallarının açılmasına kim imza attı, hangi bakan?
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın
Tanal...
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Hatip beni ima ederek sataşmada bulunmuştur, 69’a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN –
Gözyaşını döken siz miydiniz? Yani “Gözyaşını
dökenler." dedi, isim isim söylemedi. Eğer üzerinize
alınıyorsanız buyurun.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Gözyaşı dökeni Sayın Başkan.
Gözyaşı dökmüş mü?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Şimdi, bakın, biraz önce ben konuştum ve bu sözü bana...
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Mahmut Tanal, ağladınız mı,
ağlamadınız mı?
BAŞKAN – Buyurun iki
dakika veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; konuyu
mecradan hiç uzaklaştırmayalım, biz konumuza gelelim.
Şimdi, mevcut olan bu
tasarı devrim yasalarını, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki
eşitlik ilkesi... Yarın öbür gün Türk vatandaşı olan
Hristiyan kardeşlerimiz, Türk vatandaşı olan Musevi
kardeşlerimiz “Kardeşim, biz de bu şekilde dini referans alarak
bizim de kendi dinî vecibelerimize göre bunu kıydırtmak veya nikâh
kıymak istiyoruz.” derse ne yapacaksınız?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Yapabilir ama resmî nikâh olmaz.
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Beyefendi, arkadaşlarımız teklif verdi, niye reddettiniz?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Resmî nikâh olmaz, kamu görevlisi olması lazım.
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Bakın, ikincisi: Bu FETÖ’yü daha dün size gösterdim önergeyi Akit’ten “Al
sana bir, al sana iki.” dedim. Bunu bitiren… (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, Türkiye’de iyi
bir hukukçu arkadaşımız burada, Sayın
Cumhurbaşkanının da avukatıydı.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Mahmut Bey, gerçekten FETÖ’yle ilişkiniz devam ediyor mu?
MEHMET MUŞ (İstanbul)
– Ağladınız mı, ağlamadınız mı?
MAHMUT TANAL (Devamla) – Ve
çok iyi de bilir, 37’nci madde…
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Tanal, ağladınız mı,
ağlamadınız mı, onu söyleyin?
MAHMUT TANAL (Devamla) – Türk
Ceza Kanunu’nun 37’nci maddesi “Her türlü katkı ve yardım, suç
ortağıdır.” diyor, suç ortağı. (CHP
sıralarından alkışlar) Şimdi, siz suç ortağı
mısınız, değil misiniz? Elini vicdanına koysun,
hukukçu arkadaşımız.
ZEYİD ASLAN (Tokat) –
Yapma ya, bana söz hakkı verme şimdi.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Tanal, ağladın mı,
ağlamadın mı?
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Yani, bakın, bunun 37’nci maddesinin son fıkrası.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Ağladın mı, ağlamadın mı
Sayın Tanal?
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Üstadım gelir konuşur, onun hukukçuluğundan şüphem yok, kanundan
alıp anlatırsa daha iyi olacak.
ZEYİD ASLAN (Tokat) –
Yapacak işimiz var, bir an önce gidelim.
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Bakın, Ceza Kanunu’nun 37’nci maddesi…
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, ağlayıp
ağlamadığını soruyoruz.
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Bunun zaman aşımı otuz yedi yıldır, zaman
aşımından bahsediyor. Neticede…
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Ağlamaya açıklık getir ya!
MAHMUT TANAL (Devamla) - Siz
fabrikayı açarken kimin parasıyla açtınız? Gel, o
fabrikanın açılış paralarını anlat, gel. Anladın
mı?
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – O konuya açıklık getir.
MAHMUT TANAL (Devamla) – O
fabrikaları kimin desteğiyle açtın?
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Ağladın mı, ağlamadın mı?
MAHMUT TANAL (Devamla) -
Kimden mal alışverişi yaptın? (CHP sıralarından alkışlar)
Senin o fabrikanda kim sana destek oldu? Ekonomik katkını söyle bana?
Bunların hepsi… Siz onlarla iş birliği hâlindesiniz.
BAŞKAN – Lütfen
sataşmayalım, şahsiyatla uğraşmayalım.
MAHMUT TANAL (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Saygılarımı
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, zabıtlara geçmesi için
söylüyorum.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye,
Sayın Muş’u dinliyorum.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, çok açık bir soru sorduk.
Ağlayıp ağlamadığını…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Onun malını kim aldı, FETÖ’nün malını
pazarlıyordu. Mallarını kim satıyor senin?
Mallarınızı nereye satıyorsunuz?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, ben “gözyaşı dökenler” diye
bir ifade kullandım. “Gözyaşı kim dökmüştür?” dedim.
“Gözyaşı dökenler bunu anlayamaz.” dedim. Fakat, Sayın Tanal, bu
gözyaşı dökülmesiyle alakalı bir açıklama getirmedi.
Ağladı mı, ağlamadı mı? Onu söylesin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yaşar, siz?
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Bireysel bir sataşma oldu. “Fabrikayı kimin
parasıyla açtın? FETÖ’yle açtın.” dedi.
BAŞKAN – Buyurun.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
İsim vermedi ki üzerine alınmış. Demek ki…
BAŞKAN – Lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeyin.
3.- Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Yani, espri yeteneğimizi de belli bir düzeyin altına
düşürmeden espri yapabilirsek… Bu Meclisin ortalama bir zekâ düzeyi var,
ben o düzeyin, mümkün oldukça vasatın da üstünde bir şeyler söylemeye
çalışacağım.
Bir: Evet, ailemin yirmi
beş yıl önce kurduğu bir fabrika var ve bu fabrikada, bunun
içinde, dışında zerresinde ne bir kuruş haram para var ne
FETÖ var ne CHP var ne PKK var ne falan var ne filan var; sadece aileye ait bir
kuruluş.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya, sen
CHP ile FETÖ’yü aynı cümlede nasıl kullanıyorsun?
NURETTİN YAŞAR
(Devamla) – Burada kalkıp da ucuz polemiklerle böyle kişisel haysiyet
cellatlığı yapmak bir düzeysizliktir, buna cevap vermek gerekir
diye düşünüyorum çünkü bu tür şeyler çoğalmaya
başladı.
Sadece,
arkadaşımız Mehmet Muş ağlayıp
ağlamadığını sordu Sayın Tanal’a. Gelip burada
ağladığını ya da ağlamadığını
söyleyeceğine başka şeyler söyledi.
İkincisi: Sayın
Tanal’a ben açıkça bir soru soruyorum, bendeki kanaat şu: FETÖ’yle
çok yakın ilişkileri vardı.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Yuh ya! Yuh ya!
NURETTİN YAŞAR
(Devamla) – Gördüğümü söylüyorum, yani organik bağını filan
bilmiyorum. Gerçekten bu ilişkisi devam ediyor mu yoksa kesildi mi? Maddi
bir ilişkisi var mıydı? Bunu bilmiyorum ben ama medyadan
izlediğim, kamuoyunda gördüğüm kadarıyla çok bariz, yakın
bir ilişki içindeydi, hatta organik bağı da olabilir diye
düşünüyordum ama bunu illa vardır diye iddia edebilecek durumda
değilim.
MURAT EMİR (Ankara) –
Havuz medyası, havuz medyası!
NURETTİN YAŞAR
(Devamla) – Eğer siz de gazete okuyorsanız, televizyon
izliyorsanız bütün bunları görebilme imkânına sahipsiniz.
Üçüncüsü:
Anladığım kadarıyla, bu yeni yasa tasarısında
CHP’lilerin müftülükte nikâh kıydırma zorunluluğu yok,
dolayısıyla bu telaşa gerek yok. Müftülükte nikâh
kıydırmak isteyen vatandaşların da haklarına ve
özgürlüklerine saygı duymak gibi bir zorunluluğumuz var.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Toplumu bölüyorsunuz sayın hatip, bölüyorsunuz,
ayrıştırıyorsunuz.
NURETTİN YAŞAR
(Devamla) – Yurttaşların haklarına ve özgürlüklerine saygı
duymak zorundayız. Meclis olarak, millî iradeyi temsil eden bir makam
olarak asıl amacımız vatandaşın, yurttaşın
özgürlük alanını genişletmektir; yoksa, herkesi belli bir yöne
yöneltmek, “İlla şurada nikâh kıyacaksın.” demek
değil. CHP’lilerin özgürlüğünü savunuyorum, CHP’liler müftülükte
nikâh kıydırmak zorunda değillerdir. Bunun mücadelesinde ben
yanlarında olacağım, söz veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Bölüyorsunuz işte, bölüyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Tanal, lütfen bitirelim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Şimdi açık ve net sataşmada bulundu, sizden istirham ediyorum.
BAŞKAN – Tamam,
anlıyorum ben ama siz de konuşurken bir başkasını
itham etmeden, yeni sataşmaya meydan vermeden lütfen
meramınızı ifade edin.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Ben teşekkür ederim bu duyarlılığınıza.
Bakın, ben
konuşurken değerli arkadaşımız oradan laf atıyor.
Aslında sizin… Bu İç Tüzük’ü biz niçin değiştirdik? Bu tür
sataşmaları engellemek için. Sizin normal koşullarda…
BAŞKAN – İşte,
siz birbirinize sataşmazsanız zaten problem yok.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Ben derdimi, meramımı anlatıyordum yani laf
atılmasaydı bu tartışma olmayacaktı Sayın
Başkanım.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Tanal, bütün FETÖ’cüleri açıkla.
BAŞKAN – Lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim.
Buyurun Sayın Tanal.
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Malatya
Milletvekili Nurettin Yaşar’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Değerli Başkan, değerli milletvekilleri, değerli
arkadaşlar; “FETÖ'yle doğal bir bağlantınız…” dedi.
Ben ne FETÖ’cü bir aileden evlenmişim -benim evlendiğim aile devrimci
bir aile- ne de benim çocuğum FETÖ’cü bir aileden evlendi ne benim
kızım FETÖ’cü aileden evlendi ne damadım var FETÖ’cüden ne
gelinim var FETÖ’cüden. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sadece ağlar!
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Madem ilgin yok, niye ağlıyorsun?
MAHMUT TANAL (Devamla) – Yani
burada “Kim FETÖ'yle bağlantılı?” diyeceksiniz. Bakın,
burada “CHP’den ‘Gülen’i bitirin…’” Bunu bana söyler misiniz ya, niye
bitirmediniz? Al, bu da “Gülen’i AK PARTİ kurtardı.” Bak, görüyor
musun? Kim kurtardı? Kim “Bitirin.” dedi?
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Kim kurtarmış FETÖ’yü?
MAHMUT TANAL (Devamla) –
İki: Ya, arkadaş, benim şöyle bir fotoğrafımı
gösterebilir misiniz? Amerika’nın daha yolunu bilmem, daha gitmemişim
ya. Kim gitti arkadaş? Siz gittiniz.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Bak burada var. Sayın Tanal, bak, Bank Asya’nın
önünde.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Yani
kusura bakmayın, Genel Başkanınıza ben bunu göstermek
istemezdim ama benim şöyle bir fotoğrafımı veya Genel
Başkanımın şöyle bir fotoğrafını gösterir
misiniz? (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Bak, senin fotoğrafın.
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Bakın, benim Genel Başkanımın veya birinin böyle
fotoğrafını… Yani, özür dilerim, ben bunu Sayın
Cumhurbaşkanına söylemem ama kendiniz o aşamaya getiriyorsunuz.
Üç: Bakın, şurada…
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Bak, şurada var.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Tanal, bak, burada var.
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Değerli Başkan, bak, Grup Başkan Vekilisin, ilkokul müsadereleri
gibi, başkanları gibi sürekli laf kesiyorsun. (CHP
sıralarından alkışlar) Yani, özür dilerim, bu, AK
PARTİ'nin grubuna yakışan bir başkanlık tarzı
değil.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Bak, burada var.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Bu
nedir? 2004 tarihinde Millî Güvenlik Kurulunun kararı, o dönem “FETÖ’yü
bitirin.” diyor. O dönem Sayın Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın imzası var. FETÖ’yü siz bitirmiyorsunuz arkadaş.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Lafı dolandırma. “Niye ağladın?” deniyor. Niye
ağladın?
MAHMUT TANAL (Devamla) –
FETÖ’yü büyüten besleyen, bu güne kadar getiren, han hamam sahibi yapan,
damatları yetiştiren, gelinleri getiren sizsiniz, biz değiliz
arkadaş. CHP’de FETÖ’cü bir tane damat bulamazsın, CHP’de FETÖ’cü bir
tane gelin bulamazsın. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Ya, niye ağladın, onu soruyoruz.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Ben
bunu, içinizde çok iyi niyetli arkadaşlarımız da var, hepsinin
kendi üzerine alınmasını istemem ama bu konunun buraya gelmesi
iyi bir şey değil tabii ki sizin açınızdan.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Muş…
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Tanal bir seviyesizlik
yaparak bir ilkokul müsaderesinde olduğumuzu ima ederek…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Muş.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
“Müsamere” dedi.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Tanal’ın onun söylediklerinin hepsi doğru.
BAŞKAN – Lütfen bu
polemiği bitirelim arkadaşlar.
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, biz
görevimizi yapıyoruz. Burada açıkça bir soru sordum,
ağlayıp ağlamadığını sordum. Dolanıyor
etrafında, dolanıp duruyor. Oradan fotoğraflar gösteriyor. Kendi
fotoğrafını gösterdim, bu Bank Asya’nın
kapatılması sürecinde orada gösteri yapanların
arasındaydı Sayın Tanal. Bunlara bir cevap ver diyorum. Bunlarla
alakalı bir cevap yok.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) – Açılışını niye göstermiyor?
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Açılışını niye göstermedin
Sayın Muş?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Daha
sonra… Bakın, Sayın Özdiş, siz de Mecliste idare amiri
olursunuz, sakin olun.
NİHAT YEŞİL
(Ankara) – Açılış yaparken.
MEHMET MUŞ (Devamla) –
Daha sonra şu ifadeyi kullanıyor: Benim yerimden ısrarla
kendisine bu soruyu sormamdan sonra ilkokul müsaderesinden bahsediyor.
Bakın, Sayın Tanal, daha önce bir arkadaşınız daha
bunu yaptı, cevap vermek istemedim fakat bu Meclisin bir seviyesi var,
hepimiz görev yapıyoruz. Akıl yaşta değil,
baştadır. Densizce ifadelerin burada kullanılmasını
kesinlikle kabul edemem.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Temiz bir dile davet edin
Sayın Başkan.
MEHMET MUŞ (Devamla) –
Şahsımı hedef almanızı asla kabul edemem. Bakın,
siz, bırakın ilkokul müsaderelerini, ilkokul müsaderelerinde dahi AK
PARTİ’nin önünden geçemezsiniz, seviyeniz ve kapasiteniz buna müsaade
etmez, almazlar sizi.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
“Müsadere” değil, müsamere! Doğrusu bu.
MEHMET MUŞ (Devamla) –
Şahsiyetle uğraşmayı bırakın politik olarak ne
söyleyecekseniz söyleyin. Size yönelttiğimiz sorulara cevap verin.
Eğer verecek cevabınız yoksa kürsüyü boşu boşuna
işgal etmeyin. Eğer camdan eviniz varsa başkalarının
evine taş atmayın, sizin evinize taş gelir, bunu hiçbir zaman
unutmayın.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Tanal, bu tartışmayı kapatıyoruz. Yani aynı ifadeler
dönüp birkaç defa gidip gelindi.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Aynı ifade olmayacak Sayın Başkan, aynı ifade olmayacak.
Özür dilerim, yani bakın, ben bu seviyeye gelmesini istemedim.
BAŞKAN – Varsa
kayıtlara geçsin. Ben bu tartışmayı kapatıyorum.
Bakın, bir usul tartışması açtık şimdi, bunun
üzerinde usul tartışmasına geçtik, polemiklerle geçiyor. Ben
teşekkür ediyorum, meramınızı anlattınız
Sayın Tanal. Lütfen istirham ediyorum, bu işi kapatalım.
Söyleyin, tutanaklara geçsin.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Bank Asyayı açan
ben değilim, kurdeleyi kesen ben değilim. Bunlara ruhsat iznini veren
ben değilim.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Tamam.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Köprülerin OGS geçiş kartlarını veren bu siyasi iktidar, ben
değilim.
NURETTİN YAŞAR
(Malatya) – Ne yapmadığını değil, ne
yaptığını soruyorlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Siz Adıyamanlısınız, ben
Şanlıurfalıyım ama rahmetli annem babam esas Adıyaman
kökenli. Bizim orada dağ keklikleri olurdu. Avcılar ne yapardı
Sayın Başkan? Sizin tecrübeniz olduğu için… Giderler, bir tane
evcil kekliği güzel bir yere koyarlardı, o ötünce yabani keklikler
gelip onu avlardı. Şimdi Bank Asyayı açan bu iktidar, kurdeleyi
kesen bu iktidar, orada hesap açan vatandaşların hepsi terörist
oluyor, açılmasına izin verenin hiçbirisi terörist olmuyor.
BAŞKAN – Peki,
kayıtlara geçti.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Özür dilerim. Yani bu ne demek Sayın Başkan? Bu şu demek:
Devlet vatandaşına pusu kurmaz. Devlet pusu kurmamalı. Yani…
BAŞKAN – Sayın
Tanal, tamam, kayıtlara geçmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Bitiyor, son cümle.
Yani avcı nasıl
kekliğe pusu kuruyorsa iktidar da masum vatandaşlara pusu
kurmamalı.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- 497 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın Anayasa’ya aykırı maddeler içerdiği
ve bu nedenle Komisyona iade edilmesi gerekip gerekmediği hakkında
(Devam)
BAŞKAN – Tutumum lehinde
ikinci söz Sayın Mehmet Doğan Kubat’a aittir.
Buyurun Sayın Kubat. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) – Değerli Başkanım, açılan usul
görüşmesinde Başkanlık makamının tutumu lehinde
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Özel, görüşmekte olduğumuz 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün Anayasa’ya
aykırı olduğunu ifade etmek suretiyle bunun Komisyona iade
edilmesi gerektiğine, görüşmelerin devam edemeyeceğine dair bir
usuli itiraz ileri sürdü ama konu mecrasından biraz saptı.
Başkanlık makamı bu konuda kendisinin bir yetkisi
olmadığını ifade etti. Bu doğru bir tutumdur. Buna
ilişkin aşağı yukarı dört tane usul
tartışması daha önce de yapıldı. Dolayısıyla
Başkanlık makamının bu konuda yapacağı herhangi
bir işlem bulunmamaktadır.
Esasen, değerli
arkadaşlar, bir siyasi parti grubunun da böyle bir talepte bulunma yetkisi
İç Tüzük’e göre yok. Değerli arkadaşlar, bir kanun
tasarısı veya teklifinin Anayasa’ya uygunluk denetiminin ne
şekilde yapılacağının yasalaşma süreci içerisinde
İç Tüzük’te net biçimde düzenlenmiş. İç Tüzük’ün 67’nci
maddesinde, Başkanlık makamı kendisine gelen tasarı ve
teklifleri inceliyor.
İki: Komisyonlar İç
Tüzük’ün 38’inci maddesine göre kendisine gelen kanun tasarı ve
tekliflerinin Anayasa’nın lafzına ve ruhuna sarih veya zımni
olarak aykırılık denetimini yapıp aykırı görmezse
görüşmelere devam ediyor, aykırı görürse de reddederek denetimi
yapıyor.
Yine, Genel Kurul
aşamasında da bir Anayasa’ya uygunluk denetimi yapıyoruz.
Nasıl yapıyoruz? 87’nci madde, tasarının maddelerinin veya
tümünün değiştirilmesine ilişkin bir önerge verileceğini
ifade etmekle birlikte, yine 87’nci maddede “İçtüzükte başkaca bir
hüküm yoksa” demek suretiyle buna bir istisna getiriyor.
İç Tüzük’ün 88’inci
maddesine göre, bir tasarı veya teklifin komisyona geri verilmesini isteme
yetkisi sadece esas komisyon ve hükûmete aittir, böyle bir yetki de şu
anda kullanılmamıştır. Muhalefet partilerimiz Anayasa’ya
aykırı olduğunu iddia ettikleri o 6’ncı madde ve diğer
maddelerle ilgili de o maddede Anayasa’ya aykırılık önergesi
verilebilir, 84’üncü maddeye göre zaten bunlar öncelikli görüşülecek.
Biraz önce yapılan esasa ilişkin tartışmaların yeri de
orasıdır. Yani maddeler, sırası geldiğinde, ona
ilişkin olarak milletvekillerimiz aykırılık önergelerini
verecekler, o önergelerin görüşmesi yapılırken burada Anayasa’ya
aykırılık itirazlarını yaparlar, Genel Kurul bir karar
verir. Ki biraz sonra da tümünün oylanmasında Genel Kurul bir karar
verecek, bu iddiaları ciddi görürse, tasarının Anayasa’ya
aykırı olduğuna kani olursa reddeder bu tasarının
tümünün maddelerine geçilmesini. Böyle bir denetim de yine Genel Kurul
tarafından yapılmış olacaktır. Dolayısıyla,
Başkanlık makamının tutumu yerindedir.
Bu duygularla yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kubat.
Sayın Özel, sisteme
girdiniz.
60’a göre, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Malatya Milletvekili
Nurettin Yaşar’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Biraz önce Değerli
Malatya Milletvekilimiz Nurettin Bey kendi ailesinin kurduğu bir
müesseseden bahsederken “Bunun sermayesinde FETÖ yok.” deyip sonra bildiği
bütün terör örgütlerinin ismini sayıp arada bir de nedense -tahmin
ediyorum, öyle olduğunu ummak istiyorum, sürçülisan ederek- “Cumhuriyet
Halk Partisi de yok.” dedi. Benzer bir şeyi Adalet ve Kalkınma
Partisinden bir değerli milletvekili yapmış. Biz, o gün burada
bulunan, bütçe görüşmelerindeki bakana “Bu kanaate katılıyor
musunuz?” deyince o bakan, “Türkiye’nin ana muhalefet partisinin böyle
anılabilmesini ayıp karşılarım.” dedi diye de
köşesinden möşesinden tartışmalar
çıkmıştı. Amacım AKP’nin içindeki bir çelişkiyi
açığa çıkarmak değil. O yüzden, Sayın Bakana dönüp “Bu
milletvekilinin bu klasifikasyonuna ne diyorsunuz?” demiyorum ama bir daha
böyle bir şeyin yapılmaması gerektiğini, bunun incitici
olduğunu ve eğer bundan bir siyasi kâr elde ediliyorsa bunun negatif
haneye yazılacak bir zarar olacağını hatırlatmak
isterim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- 497 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın Anayasa’ya aykırı maddeler içerdiği
ve bu nedenle Komisyona iade edilmesi gerekip gerekmediği hakkında
(Devam)
BAŞKAN – Tutumum
aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Sayın Filiz
Kerestecioğlu.
Buyurun Sayın
Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu Meclisin ortalama bir zeka düzeyine sahip
olduğu doğru olabilir ama ortalama bir vicdan düzeyine sahip olup
olmadığından gerçekten emin değilim. Çünkü, bu yasa en
fazla kadınları ilgilendiriyor ama bu tartışma nasıl gene
bu noktalara geldi, nasıl bir erkek atışmasına dönüştü
gerçekten bunu da anlayabilmiş değilim. Ve ben esas olarak
aslında, o genç yaşta zorla evlendirilen kadınların
seslerine ses olmak istiyorum ve bu nedenle Anayasa’ya aykırılık
iddialarını ifade etmek istiyorum.
Şimdi, müftülüklere
nikâh kıyma yetkisi veren bu olağanüstü kanun teklifi,
olağanüstü hâl koşullarında bu şekilde halktan
kaçırılarak yasalaştırılamaz. Kadınların
medeni haklarını tehlikeye atan, çocuk yaşta evlilikleri bırakın
azaltmayı, denetimsizliğe yol açarak, artıracak bir yasayı
her türlü muhalefetin en sert biçimde bastırıldığı bir
dönemde getirmek yasama yetkisini millet adına Meclise veren
Anayasa’nın 7’nci maddesine aykırıdır. Siz kadınlara
sormadan, onların seslerine kulaklarınızı tıkayarak,
bir de bu itirazlarını basın açıklamasıyla dile
getiren kadınlara saldırarak, onları üstelik gözaltına
alarak bu yasayı çıkarma hakkına sahip değilsiniz.
Tahakkümünüzle çıkartabilirsiniz ama bu daha önceki pek çok yasanın
meşru olmadığı gibi meşru olmayacaktır.
Anayasa’nın 10’uncu
maddesine göre, herkes dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet ve benzeri
sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Şimdi ne
yapılıyor? Müslüman vatandaşlar, Hristiyan vatandaşlar,
inananlar, inanmayanlar bizzat devlet eliyle ayrıştırılıyor.
Oysa AİHM’in de belirttiği gibi, bu kanunla getirilen din ve
inançlarına göre bireyler arasında muamele
farklılığı hem ayrımcılığı
yasaklayan Anayasa’ya hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne
aykırıdır. Bu kanun medeni hukuku ve Anayasa’nın Türkiye
Cumhuriyeti’ni laik bir hukuk devleti olarak tanımlayan 2’nci maddesini de
ihlal eder. Müftü öyle söylenildiği gibi herhangi bir memur değildir,
Diyaneti temsil eden bir din görevlisidir, Diyaneti temsil eden bir din
görevlisidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Refah Partisinin
başvurusu sonrasında çok hukukluluğun yani Alevilere,
Nusayrilere, Hristiyanlara, Yahudilere, Bahailere ayrı hukuk kuralı
getirmenin insan hakları sözleşmesine aykırı
olacağını ifade etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, ben de
süre istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi, bir
dakika süre… Biz daha önce böyle, bu konuda bir mutabakat, birer… Bu usul
tartışmasına mahsus yalnız, bundan sonra süre
uzatımları olmayacak.
Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Çok hukukluluk, devletin hak ve
özgürlükleri koruma görevinin Diyanet gibi kadınlar aleyhinde pek çok
ayrımcı açıklama yapmış kurumlara devredilmesine yol
açar. Bakın, bugün, daha 3 yaşında çocukları sübyan
mekteplerine göndermeye varan bir anlayış topluma
dayatılıyor. İmamlara nikâh yetkisi toplumu AKP’nin kendi
anlayışına göre dizayn etme projesinin önemli bir
aşamasıdır. Toplumu dindar, dindar olmayan ayrıştırmasına
sürüklemeye hiç çalışmayın. Halkın inancını,
dinini özgürce yaşamasının güvencesi devletin elini
vatandaşın dininden çekmesidir.
Evet, Anayasa madde 41 de
devletin çocukları koruması için gerekli tedbirleri almaktan söz
ediyor ama bugün Türkiye’de “çocuk yaşta evlilik” gibi çok ciddi bir sorun
var ve ne yazık ki bizzat resmî imamlar 18 yaş altı kız
çocuklara imam nikâhı kıyıyorlar.
Biz, kadınların
boşanma, miras, mal paylaşımı gibi haklarını
tehdit eden, çocukları istismara açık hâle getiren bu yasanın
Anayasa’ya aykırı olduğunu ve bugün oylanmaması gerektiğini
söylüyoruz.
Teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
sözlerimin başında da ifade ettim, aslında bu konuyla ilgili bir
usul tartışmasının dahi açılmaması gerekir çünkü
burada yapmış olduğumuz, tamamen usule uymak, Genel Kurulun
kararıyla gündeme gelen bir hususu yürütmekten başka bir şey
değil.
Şimdi
Başkanlığımızın bu konudaki görüşünü
kısaca sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine uygun
olarak verilmiş olan söz konusu tasarı,
Başkanlığımız tarafından esas olarak
İçişleri Komisyonuna havale edilmiş ve Komisyon tarafından
da görüşülerek rapora bağlanmıştır.
İç Tüzük’ün 38’inci
maddesine göre komisyonlar kendilerine havale edilen tasarı ve tekliflerin
ilk önce Anayasa’nın metin ve ruhuna aykırı olup
olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Komisyon
Anayasa’ya aykırı gördüğü tasarıyı maddelerine
geçmeden zaten reddetmek zorundadır.
İçişleri Komisyonu
tasarıyı Anayasa’ya aykırı görmeyerek raporunu
Başkanlığımıza intikal ettirmiş ve tasarı
gündemimizdeki yerini almıştır.
Genel Kurulun, tümü
üzerindeki görüşmelerinden sonra Anayasa’ya aykırılık
iddialarını ciddi görerek maddelere geçilmesini reddetme yetkisi de
bulunmaktadır.
Yine İç Tüzük’ün 84’üncü
maddesine göre tasarının belli bir maddesinin Genel Kurulda
görüşülmesi sırasında Anayasa’ya aykırı olduğu
gerekçesiyle reddini isteyen önergeler diğer önergelerden önce oylanır.
Görüldüğü gibi, bir
tasarının Anayasa’ya aykırı görülmesi hâlinde gerek
komisyonda gerekse Genel Kurulda reddedilmesine imkân tanıyan çok
sayıda kural bulunmaktadır.
Bu vesileyle ben tutumumun
devamı yönünde kararımı açıklıyorum. Tutumumda bir
değişiklik yoktur.
Kaldığımız
yerden müzakerelere, görüşmelere devam ediyoruz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/868) ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul
İli Eyüp İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak
Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerindeki konuşmalara
başlamıştık.
Gruplar adına ikinci
söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’na aittir.
Buyurun Sayın
Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
kadınlar buraya geldiler ve dediler ki: ”Sayın Milletvekili,
eşit ve özgür bir hayat istiyoruz.” Bunun için de neden karşı
çıktıklarını izah ettiler, Meclisteki bütün
milletvekillerine bu mektubu gönderdiler. Onların mücadelesini bir kez
daha saygıyla selamlıyorum.
Şırnak’ta maden
göçüğünde hayatını kaybeden yurttaşlarımızın
ailelerine de bir kez daha başsağlığı dileyerek
sözlerime başlamak istiyorum.
Evet, önümüzde
İçişleri Komisyonundan jet hızıyla -neredeyse bütünüyle
erkeklerden oluşan- alt komisyona, oradan tekrar İçişleri
Komisyonuna, oradan da Meclise gelen bir torba kanun var. Bu torba kanunla
yapılması öngörülen değişiklik müftülüklere nikâh kıyma
yetkisi verilmesi. Kadınlar haftalardır bu tasarıya
karşı sokakta, bugün hem sosyal medyada hem meydanlarda hem de
Mecliste bu yasanın sakıncalarını, az önce de
söylediğim gibi, sizlere birer birer anlattılar. Ama sanıyorum
AK PARTİ’li bütün milletvekilleri bu yasaya vâkıflar.
Dolayısıyla, Sayın Naci Bostancı’dan ve birkaç
arkadaştan başka galiba kimse bunu dinleme gereğini duymuyor.
Yani bu ülkenin yarıdan fazlasını neredeyse ilgilendiren bir yasadan
söz ediyoruz ama her seferinde bu manzarayla karşılaşıyoruz.
Hakikaten bunu bu Meclis adına ben esefle kınıyorum ve kabul
edilmez buluyorum.
Hatırlarsınız,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Betül Sayan Kaya “Müftü
kıysın nikâhı, imam niye kıysın.” demişti. Buna
rağmen, tasarı, müftülerin yetkisini imam ve vaizlere
devredebilmelerine izin verecek şekilde genişletildi. Bu küçük bir
ayrıntı değil; burada, tasarıdaki “müftüler” ifadesi
“müftülükler” olarak değiştirildi yani imam ve vaizler de
aslında nikâh kıyabilecekler. Korkarız ki bu ifadeye dayanarak
“Köyde, küçük beldelerde yaşayıp müftü nikâhı isteyenlerin
taleplerinin tümünü karşılayamıyoruz.” denilecek. Müftünün
sorumluluk sahasındaki geniş il sınırları,
ulaşımı bahane edilecek ve imamlara da nikâh
kıydırmanın önü açılacak. Yani tasarı “müftülük
yasası” diye anılsa da imamlara, vaizlere, müftülere nikâh kıyma
yetkisi veriyor. Ya Fatma Betül Sayan Kaya gerçekten halkı bilerek
yanlış bilgilendiriyor ya da ne acıdır ki
kadınların hayatını bu kadar derinden etkileyen bir
tasarıyla ilgili kendisinin de tasarrufu yok. Kimin tasarrufu var? Recep
Tayyip Erdoğan, cuma günü “İsteseniz de istemeseniz de bu yasa
Meclisten geçecek.” demişti. Yine maalesef, anlaşılıyor ki
bu yasa da yukarıdan bir talimatla gelmiş. Bu yasayla hedeflenen,
4+4+4’ten beri uygulamaya sokulmaya çalışılan, dinin
yaşamın her alanına egemen olduğu bir sistem yaratmak,
muhafazakâr bir tek tip hayat dayatması.
Bu sistemi tesis etmek için
neler yapıldı ve nasıl zararlar yarattı, bir bakalım.
Çocuklar, henüz 3 yaşında, ağır bir dinî eğitime tabi
tutuldukları sübyan okullarına mahkûm edildi. Ensar Vakfı gibi
vakıflara dindar ve kindar bir nesil yetiştirme görevi verildi. Tüm
bunlar o kadar hoyratça, o kadar hızla yapılmaya
çalışıldı ki denetimsiz kurumlarda çocuklar istismara
uğradı. Kadın ve aileden sorumlu devlet
bakanlığının adı değiştirilerek Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı yapıldı. Kadın-erkek
eşitliğini güçlendirmek konusunda politikalar üretmekle görevli tek
resmî mekanizma olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü,
Bakanlık altında etkisiz ve yetkisiz bir birim hâline getirildi.
Kadına yönelik şiddetin temel nedeni, erkekler ve kadınlar
arasındaki eşitsizliktir. Türkiye'nin imzacısı olduğu
İstanbul Sözleşmesi’nde bunun altı kalın harflerle
çizilmiş olmasına rağmen, kadın-erkek eşitliği
fikri bilerek tahrip edildi ve soyut bir aile mefhumu her kadına
dayatıldı. Kadınların yaşadıkları sorunlara
dinî yanıtlar arandı. Diyanetle yapılan protokoller
aracılığıyla aile eğitimi, aile
danışmanlığı adı altında kadına yönelik
şiddeti görmezden gelen eğitimler verildi. Kadınların
hayattaki isteklerinin ne olduğu gözetilmeden üç beş çocuk istendi
kendilerinden. Hayatları boyunca bilime teşvik edilme
şansına erişememiş eğitimli genç nesiller erken
evliliğe teşvik edildi. Kürtaj yasağı getirilmeye çalışıldı.
Pek çok yargı kararında erkek şiddeti meşru
görüldüğünden ve kanunlar uygulanmadığından kadın
cinayetleri arttı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
bütçesinin yüzde 95’ini ayırdığı sosyal yardımlarla,
Diyanetle iş birliğiyle o kadar meşguldü ki kadınlar
savcılığa başvurdukları hâlde öldürülmeye devam
ettiler.
Bianet’in yerel ve ulusal
gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre,
erkekler, eylül ayında en az 28 kadın öldürdü, 7 kadına tecavüz
etti, 29 kadını taciz etti, 22 kız çocuğuna cinsel
istismarda bulundu ve 28 kadını yaraladı.
Değerli arkadaşlar,
ne yazık ki bu yasayla kadın-erkek eşitliğine açıkça
inanmadığını ifade eden, kadınlara sürekli
boşanmamaları gerektiğini telkin eden bir kuruma çok ciddi bir yetki
verilecek. Bu yetki genişlemesinin doğurabileceği sonuçlar
üzerineyse hiç mi hiç düşünülmemiş.
İmamlara nikâh
kıydırmak medeni hukukun dışına çıkmak
anlamına geliyor ve korkarız ki çoklu hukuka geçmenin de bir ön
adımı atılıyor. Bu gerçekleşirse bir sonraki adımda
İslam hukuku öne sürülerek yanlış yorumlamalarla
kadınların kazandıkları medeni haklar da tehlikeye
düşebilecek. Belki de bir sonraki adımda hukukun bazı
alanlarının İslam hukukuna devredilmesini
tartışacağız. Bu nedenle, kadınların medeni
hukukla edindikleri mal paylaşımı, boşanma gibi pek çok
haklarının tehlike altında olduğunu düşünüyoruz. Tam
da bu yüzden, çok iyi biliyoruz ki her cenahtan kadın bu tasarıya
karşı; hatta, bazı muhafazakâr kadın yazarlar da bunu
açıkça dile getirdiler. AKP içindeki muhafazakâr kadınlar bile
direniyor müftü nikâhına çünkü yasanın getireceği
sakıncaların farkındalar. Çünkü kadınlar, Müslüman
kadınların da mal paylaşımı, boşanma gibi
konularda ta Osmanlı döneminde başlattıkları mücadeleyi
biliyorlar.
Bildiğiniz gibi, kadınlara
sürekli bazı hakların yukarıdan verildiği söylenerek
onların mücadelesi yani mücadelemiz hasıraltına itilmeye
çalışılır. Aslında, bu, tarih okumamaktan ya da
fazlaca resmî tarih okumaktan kaynaklıdır. Henüz Osmanlı
döneminde hem Müslüman hem Ermeni kadınlar, kadınların
sorunlarıyla ilgili dergiler çıkarıyor, eğitim hakkı,
çoklu evliliğin önlenmesi, cemaatleri içinde daha çok söz sahibi olmak
için mücadele veriyorlardı. Hayganuş Mark, Nezihe Muhiddin gibi o
dönem kadın hareketinde aktif mücadele yürüten pek çok kadın
vardı. Zira, 20’nci yüzyılın başında Osmanlı’da
meşrutiyetle gelen özgürlük ve eşitlik ortamının da
katkısıyla kadınlar kısmi de olsa medeni haklar elde ettiler.
Evlilik için minimum yaş tayin edildi. Çoklu evliliğe itiraz
hakkı ve boşanma hakkı elde ettiler. Daha sonra bu medeni yasa
tekrar rafa kalktı ama cumhuriyetle birlikte, 1926’da revize edilerek
yürürlüğe girdi. Kadınlar mücadelelerinin sonucunda medeni haklar
elde ettiler bu güçle. Bu tarihi bilen Müslüman olsun, Hristiyan olsun hiçbir
kadın dinî gerekçelerle bu yasaya onay vermeyecektir.
Kadınların hak
mücadelesi Medeni Kanun’un kabulüyle de bitmedi çünkü hâlen Medeni Kanun’da
erkek egemen maddeler mevcuttu. Uzun bir mücadele sonunda 1990’da
kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan
yasa maddesini iptal ettirdik. Daha sonra, 2002 yılında Medeni Kanun
değişiklikleriyle “ailenin reisi” kalktı. Velayette
kadının hakkı olmamasına rağmen, ondan sonra
yapılan değişikliklerle artık velayetin eşit olarak
paylaşılması söz konusu oldu ve daha burada
sayamayacağım -sürem yetmeyeceği için- pek çok şey, mal
paylaşımı kadın-erkek arasında, evlilikte tecavüz
mesela. 2005’te cinsel suçlarla ilgili maddeler değişti ve 2005
yılında Türk Ceza Kanunu’ndaki maddelerin değişmesiyle de
çok önemli kazanımlar oldu ve orada önemli bir madde, başlık da
vardı “genel ahlak ve adaba aykırı cürümler” deniyordu
kadınlara cinsel saldırıya yönelik suçlarda, biz de diyorduk ki:
“Hayır, bu genel ahlakı, adabı ilgilendiren bir şey
değildir; bu, kadınlara yöneliktir ya da tecavüze uğrayan kimse
o bireye yöneliktir, çocuk olsun, erkek olsun fark etmez.” Daha sonrasında
bu tanımlar değişti, “cinsel dokunulmazlığa
karşı suçlar” tanımı geldi. Şimdi, bu kadar mücadeleden
sonra eğer gözü başka çıkar ve iktidar ilişkileri içinde
kapanmadıysa, Osmanlı’dan genç cumhuriyete ve günümüze
kadınların uğruna mücadele ettikleri bu haklardan kim
vazgeçebilir? Hiçbirimiz bunlardan vazgeçmek istemiyoruz.
Değerli arkadaşlar,
laik devletlerde devlet, yurttaşların dinî özgürlüğüne
karışmaz fakat aynı zamanda hiçbir dini desteklemek için kamu
kaynakları da kullanılamaz; din, devlet eliyle yönetilemez, devletin
diniyse asla olmaz, olmamalıdır. Laik bir ülkede kamu
kaynaklarının herhangi bir eğitim kurumunda dinî eğitim
için kullanılması skandallara yol açar ve mahkemeler derhâl bu
uygulamayı mahkûm eder oysa Türkiye’de tek bir inanç ortaya
çıkarılıyor, öne çıkarılıyor. Diyanetin
yıllık bütçesi 6,8 milyar lira. Bu da yetmiyor, Hükûmetten ek bütçe istiyor.
Yetmiyor, çeşitli bakanlıklarla protokoller imzalayarak etki
alanını genişletiyor. Yani din, Türkiye’de “Orada da dinî nikâh
var.” diye örnek gösterilen Batı ülkelerinin aksine devletten
ayrılmamış, devlet dini hâline gelmiş durumda.
Erdoğan’ın
“Batı’da bu işi kilise yapıyor.” iddiasına da yanıt
vermek isterim. ABD’de hemen hemen her eyalette ve çoğu Avrupa ülkesinde
bir resmî belgesini kiliseye ibraz etmeden kilisede evlilik töreni
gerçekleşemiyor. Kilisede sembolik olarak kişiler evlenebiliyorlar.
Müftülüklere nikâh yetkisi
vermenin sakıncaları sadece bunlarla sınırlı
değil ve bu ayrıştırmalarla tabii. Türkiye gibi çocuk
yaşta evliliklerin yani çocuk istismarının yaygın
olduğu bir ülkede imamlara, müftülere nikâh kıydırmak
bırakın, Bakanın önerdiği gibi küçük yaşta
yapılan imam nikâhlı evlilikler ile ikinci eş
olaylarını sona erdirmeyi, korkarız ki çocuk yaşta
evliliklerin artmasına neden olacak. Bu yasa tasarısına
karşı kadınların milletvekillerine gönderdikleri mektupta
da ifade ediliyor. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsünün Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı destekli 2014 yılı
araştırmasına göre 18 yaş altı çocukların
evlendirildiği imam nikâhlarının çoğunu resmî imamlar
kıyıyor biliyor musunuz arkadaşlar? Yani devlet görevlisi
imamlar hâlihazırda suça ortak oluyorlar. Bu çok açık bir veri, Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
yaptırdığı araştırmanın sonuçları
bunlar. Şimdi, kendisi bu araştırmayı okumamış
mı ya da sonuçlarının farkında mı? Eğer öyleyse
neden toplumdaki bu yakıcı sorunu çözmek yerine imamlara daha fazla
yetki tanınarak daha fazla çocuğun hayatı
karartılıyor, daha fazla çocuğun hayatı tehlikeye
atılıyor.
Değerli arkadaşlar,
nikâhın din görevlileri tarafından düzenlenmesi, özellikle küçük
yerlerde din adamlarının -kadınlar yok tabii- gereğinden
fazla onların inisiyatif almasına neden olacak ve onların bu
kadar inisiyatif alması neyle sonuçlanacak? Demin o araştırmada
da söylediğim gibi, 18 yaş altı kız çocuklarını
mevcut durumda evlendiren pek çok resmî imam varsa, ne yazık ki imamlara
bu yetkinin verilmesi tacizcinin, tecavüzcünün korunması, gerekirse imam
nikâhı yapılarak olayın üstünün kapatılmasıyla
sonuçlanacak. Üstelik, bu yetki verilirse yeni bir düzenleme, yönetmelik
düzenlemesi yapmak gerekecek. Biz bu yönetmeliğin nasıl
düzenleneceğini de bilmiyoruz şu anda, bu yönetmelikte neler
getirilecek bunu da bilmiyoruz ve bu ciddi bir denetimsizliğe yol açacak
maalesef.
Çoklu evliliği önlemek
için hiçbir etkisi yok bu değişikliğin. Erkekler ya kız
çocuklarıyla evlenebilmek için ya da birden çok kez evlenebilmek için imam
nikâhını tercih ediyorlar. Dolayısıyla, resmî nikâhı
ister müftü, ister imam kıysın kıymasın, bu konuda gerçek
tedbirler alınmadığı müddetçe yine bunu yapan erkekler yine
resmî nikâh değil, yine imam nikâhını yapmaya devam edecekler.
2015’teki Anayasa Mahkemesi kararıyla da, bildiğiniz gibi, resmî
nikâh olmadan dinî nikâh kıyılması da suç olmaktan
çıkarıldığı için, aslında yargı yoluyla da
bir şekilde bu tür evliliklerin önü açılmış oldu maalesef.
Evet, bu kanun
tasarısı ayrıca, korkarız ki toplumda hâlihazırda var
olan kutuplaşmanın daha da büyümesine hizmet edecek. Tıpkı,
gönderecek okul bulamadığı için çocuklarını imam-hatip
liselerine, okullarına ya da sübyan mekteplerine gönderen aileler gibi,
kadınlar da, imamlara resmî nikâh kıydırmak norm hâline
geleceği ve olağanlaşacağı için artık
nikâhlarını onlara kıydırmak durumunda kalacaklar. Mahalle
baskısı nedeniyle birçok kadın istese de istemese de dinin
hayatına daha fazla hâkim olduğunu hissedecek. Ayrıca toplumda
“belediyenin kıydığı nikâh”, “müftünün
kıydığı nikâh” gibi yeni kutuplaşmalar doğacak.
Evet, bu konuda
Birleşmiş Milletler Türkiye ülke ekibinin de Nüfus Hizmetleri
Kanunu’yla ilgili bazı görüşleri var. Bu, özellikle sözlü bildirimle
ilgili yani tehlikeli, önemli maddelerden bir tanesi bu. Birleşmiş
Milletler Türkiye ülke ekibi, özellikle bu tasarının doğumdan
sonra sözlü bildirimde bulunulması bölümüyle ilgili şöyle bir
görüş beyan ediyor. Şimdi, burada düzenleme şöyle, yeni düzenlemede
aslında, eski düzenlemede de hâlihazırda sözlü bildirim söz konusu
yani dünyada bu kadar savaşlar, göçler yaşanırken tabii ki
doğumların sadece yazılı bildirimle olması söz konusu
olmayabilir, sözlü bildirim yapılabilir. Ama, bu sözlü bildirim şu
anda bir iyileştirme olarak aslında öne sürülerek şöyle ifade
ediliyor: “Mülki amirin talimatıyla aile hekimleri tarafından
araştırılır.” Şimdi, bu bir iyileştirme
değil arkadaşlar. Mülki amirin talimatına gerek yok bunun için.
Sözlü bildirim zaten hâlihazırda riskli bir şeydir çünkü bu
aslında küçük yaşta, mesela, doğum yapmış ve bunun
gizlenmesi istenen bir durumda hele de çoklu evlilik varsa, başka bir
kadının üstüne çok rahatlıkla o çocuğun kaydettirilmesini
sağlar ve mülki amirin bundan haberi olmaz, aile hekiminin bundan haberi
olmaz. O nedenle, sözlü bildirimin olduğu her yerde denetim
zayıftır, bu nedenle hiçbir şekilde aslında talimata,
vesaireye gerek kalmadan bunun araştırılması gerekir.
Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler raporu da öyle söylüyor,
“Araştırmanın yapılmaması özellikle ensest ilişki
sonucunda gebelikler, doğum, kumalık, çoklu evlilik sonucu gebelikler
ve tecavüz sonucu oluşan gebelikler konusunda nüfusa kayıt
işlemini mümkün kılabilme riski taşımaktadır.” diyor.
Evet, son bir durum da
dediğim gibi, mültecilerin evlenmesiyle ilgili genel ahlak kriterinin
getirilmesi… Bu erkeklerin ahlakıdır arkadaşlar. Genel ahlak
kriteri sadece kadınlara getirilen bir kriterdir. Bunun kalkması için
biz yıllarca mücadele ettik. Tamamıyla sübjektif, hiçbir ölçüsü
olmayan bir kavramdır bu.
Evet son olarak söylemek
isterim ki, Mirabal Kardeşler gibi öldürülseler de, gerçekten Nezihe
Muhiddin gibi akıl hastanesine konulsalar da kadınlar mücadeleden
vazgeçmek istemiyorlar. Herhangi bir siyasi iktidarın onların medeni
haklarını ellerinden almasına izin vermeyecekler. Ben umudumuzu
kaybetmememiz gerektiğini düşünüyorum. Bugün bu yasa geçse de
mücadelemiz devam edecek ve daha sonra da biz bunun iptali için
uğraşacağız.
Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gruplar adına üçüncü
söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Murat
Bakan’a aittir.
Sayın Bakan, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT BAKAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
öncelikle şunu belirtmek isterim, İçişleri Komisyonunun Cumhuriyet
Halk Partili üyelerinin Komisyona gelen yasa tasarısıyla ilgili
yaklaşımı yapıcıdır. Sadece bu yasa
tasarısıyla ilgili söylemiyorum bunu, komisyona gelen tüm
tasarılarla ilgili yaklaşımımız
yapıcıdır, tam bir uzlaşı içinde yasa çıksın
isteriz ve tüm çalışmayı da bunun üzerine kurgularız. Ancak
bizim yaklaşımımızın tam olarak komisyonda
karşılık bulduğunu söyleyemem. Bunu size
açıklayayım:
Komisyona çağrı
kural olarak eğer acil bir durum yoksa iki gün önceden yapılır.
Ancak bizim komisyona bu kanun tasarısıyla ilgili çağrı 1
Ekim günü Meclisin sadece yasama faaliyetinin bir seremoniden ibaret
olduğu gün öğleden sonra elektronik posta adreslerine
gönderilmiştir, odalarımıza dağıtılması
yasama faaliyetinin yapılmadığı pazartesi günü
olmuştur, salı günü de görüşülmeye
başlanmıştır.
Yine, Komisyon
görüşmeleri sırasında yasama faaliyetinin kaliteli olması
bakımından bizim önerilerimiz dikkate
alınmamıştır. Biz dedik ki: Konu, öncelikle Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna, Anayasa’ya
aykırılık iddiamız bakımından Anayasa
Komisyonuna, yine nikâhın bir medeni hukuk düzenlemesi olması
bakımından Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonuna gönderilmesi gerekir. Bu komisyonlarda
olgunlaşan görüşlerin komisyona geldikten sonra alt komisyonda tam
bir uzlaşı içinde çıkması gerekir dedik ancak bunda da
muvaffak olamadık.
İçişleri
Komisyonunun esas olarak gündeminde bekleyen her biri de ülkenin çok önemli
sorunlarıyla ilgili olan tam 323 adet kanun tasarı ve teklifi varken
bunların hepsi atlanarak öncelikle bu kanun tasarı ve teklifi
Komisyona gelmiştir. İç Tüzük’e göre öncelikle incelenmesi gereken
Anayasa’ya aykırılık iddiamız ise hiç
değerlendirilmemiştir, bununla ilgili bir oylama da
yapılmamıştır. Laik cumhuriyetin tasfiye stratejisinin bir
aşaması olarak görülen bu düzenlemede biz öyle düşünüyoruz ki
hukuk tamamen göz ardı edilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
biz, bu düzenlemenin Meclis gündemine geliş zamanlamasını
doğru bulmuyoruz. Meclis 26’ncı Dönemde geçirmiş olduğu iki
yasama yılında her biri birçok sivil ve asker
vatandaşımızın şehit olmasına neden olan terör
eylemleri, darbe girişimiyle karşı karşıya
kalmıştır. Terör eylemlerinden bazıları Ankara’da,
ülkemizin başkentinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok
yakınında gerçekleşmiştir. 10 Ekim gar katliamının
yıl dönümünü daha bir hafta önce andık. Ülkemiz bir darbe
girişimi yaşamış, Gazi Meclisimiz
bombalanmıştır. Dış politikada komşu ülkelerle
yaşadığımız krizlerden, yanı
başımızda, Orta Doğu’da yaşanan kanlı
boğazlaşmadan kaçan, savaştan, tacizden, tecavüzden kaçan ve
ülkemize sığınan 4 milyon Suriyeliden hiç bahsetmiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye çok hassas bir coğrafyada, ülkemiz hem iç güvenlik hem de
dış güvenlik bakımından cumhuriyet tarihinin belki de en
zor zamanlarını geçirmektedir. Peki, bundan kim sorumlu? Komşuların
toprak bütünlüğünden yana, “Yurtta barış, dünyada
barış.” felsefesiyle ihtiyatlı ve dengeli bir dış
politika izleyen, bölgede bir istikrar adası olan Atatürk Türkiyesi mi
yoksa yeni Osmanlıcılık hayalleriyle macera peşinde
koşan AKP iktidarı mı? Bu meseleyi biz zaten her gün ifade
ediyoruz. Herkes eksikliği kendi özünde arayacak.
Peki değerli
arkadaşlar, Türkiye’nin içinde bulunduğu ahval ve şerait ülkenin
bekası bakımından bu derece önem arz ederken biz neyi
konuşuyoruz? Müftülere nikâh yetkisi verelim mi vermeyelim mi?
Arkadaşlar, milletin derdi, tasası bu mu Allah aşkına.
Ülkemizde
vatandaşın banka borcu on dört yılda 63 kat artmış,
her 4 gençten 1’i işsiz, çiftçi toprağını terk etmekte,
işlediğimiz tarımsal alan miktarı 4,5 milyon hektar
azalmış. Biz neyi konuşuyoruz peki? Müftülüklere nikâh yetkisi
verelim mi vermeyelim mi?
Sürekli yapboz tahtasına
dönüşen eğitim sistemi tüm öğrencileri ve ailelerini
perişan etmiş. Ki, ben de o velilerden biriyim, 12 yaşında
oğlum var, önümüzdeki sene TEOG’a girecekti, şimdi ne olacağını
bilmiyoruz, hangi sistem gelecek yerine. UNICEF’e göre eğitim
sıralamasında kırk bir ülke arasında 41’inci
sıradayız. Çocuklarımız okuduğunu anlamıyor PISA
kriterine göre. 2015-2016 eğitim yılında okula gönderilmeyen 143
bin kız çocuğumuz var. Peki biz neyi konuşuyoruz? Müftülere
nikâh yetkisi verelim mi vermeyelim mi?
Son on beş yılda
ülkemizde boşanmalar yüzde 38 artmış, fuhuş yüzde 790,
çocukların cinsel istismarı yüzde 434, cinsel taciz yüzde 449,
uyuşturucu bağımlılığı ise yüzde 678 oranında
artmış. Peki biz neyi konuşuyoruz? Müftülere nikâh yetkisi
verelim mi vermeyelim mi?
Ülkemizde çocuk hükümlü
sayısı beş yılda 5 kat artmış, 2002-2016
yılları arasında 5.734 kadın cinayeti
gerçekleşmiş, son on yılda 482 bin kız çocuğu
ülkemizde zorla evlendirilmiş, gazeteciler tutuklu, milletvekilleri
tutuklu. Peki biz neyi konuşuyoruz? Müftülüklere nikâh yetkisi verelim mi
vermeyelim mi?
Ege Denizi’nde
adalarımız Yunanistan tarafından işgal edilmiş,
Mehmetçik Azez’te, Cerablus’ta, İdlib’de, El Rai’de, her geçen gün bir
haber alıyoruz bir vatan evladımız şehit oluyor. Türkiye
bunca mühim sorunun yanı sıra, tüm bu sorunlara çözüm üretmesi
gereken Parlamentonun bu sorunları bir yana bırakarak il ve ilçe
müftülüklerine nikâh yetkisini vermeyi tartışması öncelikle
şehitlerimize ve onların aziz hatırasına
saygısızlık ve milletin sorunlarına da
sırtının dönülmesi demektir.
Değerli arkadaşlar,
bizim bu yasa tasarısının birçok hükmüne de katkımız
oldu. Bizim yapıcı yaklaşımımıza destek veren
iktidar ve muhalefet partisinden milletvekili arkadaşlarımızla
bazı hükümlerde değişiklik yaptık. Ancak bu yasa
tasarısının olumlu destek verdiğimiz elektronik devletle
ilgili hükümleri ne yazık ki bu müftülüklere nikâh yetkisi veren
6’ncı maddenin gölgesi altında kalmıştır. Soruyorum,
yılda 600 bin civarında nikâhın yapıldığı
ülkemizde insanların nikâh kıymasında nasıl bir sorun
vardır? Belediyelerin önünde nikâh kuyrukları mı
oluşmuştur? Köy muhtarlarının sayısı mı yeterli
olmamıştır? Ülkede buna ilişkin bir sosyolojik sorun,
kanayan yara mı vardır? Elbette hayır.
Peki, ülkede nikâh
kuyrukları yokken, isteyenin dinî nikâh kıydırmasına
herhangi bir engel de yokken bu tasarı niye Parlamentoya gelmiştir?
Bu düzenleme, bir taraftan ülkenin yakıcı gündeminden
vatandaşı uzaklaştırarak yapay gündem yaratmanın
aracıdır, diğer taraftan ise ülkemizde her alanda toplumun
dinselleştirilmesi stratejisinin bir parçasıdır. Orduda imam,
okulda imam, hastanede imam, sivil savunmada imam, şimdi de nikâhta imam.
Bu tavır muhafazakâr demokrat gömleğini çıkarıp siyasal
İslamcı gömleğini giymektir değerli arkadaşlar.
Sayın AKP Genel
Başkanı son günlerde her konuşmasında Hünkâr Hacı
Bektaş-ı Veli’nin bir sözünü söylüyor, diyor ki: “Bir olalım,
iri olalım, diri olalım.” Diğer taraftan da toplumun değişik
ve geniş kesimlerinde oluşan tepkilere karşı ne diyor:
“İsteseniz de geçecek, istemeseniz de geçecek.” “Senin
memurlarının lafını o Anadolu’daki genç dinlemez ama bir
hoca efendinin lafını o kız da o erkek de dinler.” diyor. Daha
kanun çıkmadan devletin memurunu ötekileştirmek değil mi bu?
Hoca efendi konusuna hiç
girmiyorum o konuda borçlu çıkarsınız arkadaşlar.
Hani bir olacak, iri olacak,
diri olacaktık? Hani ortak akla, dayanışmaya ihtiyaç vardı?
Ben ne dersem o olur, son sözü ben söylerim anlayışıyla ortak
akıl olur mu? Bırakın ortak aklı bu anlayışla
ülkede demokrasi olur mu değerli arkadaşlar? Eğer Parlamentoda
oylama yapılmadan, iktidarıyla muhalefetiyle Parlamentoda bu konuyu
tartışmadan bu işin akıbetini Sayın AKP Genel
Başkanı açıklıyorsa değerli arkadaşlar, sizlerin
milletvekili olarak ne kıymetiharbiyeniz var? Bu, yüce Meclisin iradesine
ipotek koymak değil midir? Bu tasarı
yasalaştığında vatandaşlar “dinî nikâh töreniyle
evlenenler” ve “resmî nikâh töreniyle evlenenler” olarak ayrışacak,
toplum “müftüye nikâh kıydıranlar” ve “belediyeye nikâh
kıydıranlar” olarak bölünecek. Evlenecek çiftler arasında, daha
nikâh kıyılmadan, “Müftülük nikâhı mı kıyalım,
belediye nikâhı mı kıyalım?” diye tartışmalar çıkmayacak
mı değerli arkadaşlar?
Yaşanacak bir başka
sorun da farklı inançlara sahip yurttaşlarımız
arasında olacaktır. Anayasa’mıza göre herkes dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Dolayısıyla,
Hristiyan, Yahudi, Ezidi vatandaşlarımız ya da toplumumuzun
önemli bir bölümünü oluşturan Alevi vatandaşlarımız ya da
Hanefilik dışında diğer mezheplere aidiyet duyan
vatandaşlarımız, belirtilen “eşitlik” ilkesi uyarınca,
Alevi dedesinin, papazın, hahamın, Caferi
vatandaşlarımız kendi cami hocalarının, Şafiiler
melelerin önünde bu hakkı kullanmak isterse nasıl bir uygulama
olacaktır?
Değerli arkadaşlar,
din adamlarına nikâh yetkisi verilmesi Anayasa’nın “laiklik” ilkesine
aykırıdır. Zira, laiklik başta din ve vicdan hürriyeti
olmak üzere tüm hak ve özgürlüklerin güvencesi, eşitliğin
kaynağı, dünya ve devlet işlerinin din kurallarından
ayrılarak toplumsal hayatta din kurallarının değil hukuk
kurallarının egemen olması, bilim ve aklın, medeni
yaşamın güncel ihtiyaçlarına göre düzenlenmesidir. Siz burada ne
yapıyorsunuz? Tam tersine, devleti eğitimden evliliğe kadar her
alanda dinselleştiriyorsunuz.
Sayın Bakan Komisyonda
müftünün “evlendirme memuru” sıfatıyla hareket edeceğini, dinî
nikâh kıymayacağını söyledi. Sayın AKP grup
başkan vekili de aynı şeyi söyledi: “Resmî nikâh olacak bu.”
İşin aslını kim söylüyor, biliyor musunuz? Sayın
Cumhurbaşkanı söylüyor. Ne diyor? “Müslümanların inancı
gereği de bu adımı atmak gerekir.” diyor. Hani dinî nikâh
değildi? Müftülüklere nikâh kıyma yetkisi verilmesi, basit
anlatımıyla, halk dilinde “imam nikâhı”nın
resmîleştirilmesidir arkadaşlar. İmam nikâhı, kilise
nikâhı veya başka bir inancın nikâhı dinsel usullere, dinî
ritüellere göre “evlilik” anlamı taşır ve bir din
adamının huzurunda olur. Başka bir deyişle, evlenecek
kişilerin bir din adamının önünde uzlaşmayı dile
getirmesi ve karşılıklı söz vermeleri demektir.
İnsanın ruhani ve vicdani dünyasını kapsar. Dinsel nikâh
Tanrı’nın selametini ve yardımını dilemek için
yapılır oysaki evlilik dünyevi bir olgudur, bireyin dininden,
dilinden, ırkından bağımsızdır. Resmî evlilik
dinsel değil, seküler bir alan olmak zorundadır zira mirastan
boşanmaya, mal edinmeden aile hukukuna kadar çok geniş bir hukuksal
alanı kapsar; kişilerin sadece birbirleriyle
uzlaşmalarını, birbirlerine güven ve
bağlılıklarını değil, birbirlerine
karşı hak ve sorumluluklarının da devlet güvencesi
altına alınması demektir; çocukları,
yaşlılığı, boşanmayı, varlık ve
mirası da güvence altına alır. Ayrıca, evlilik
ilişkisi de zayıf olanın korunması demektir. Bizim gibi
toplumlarda da o zayıf olan her zaman kadındır değerli
arkadaşlar. Yani kısacası, imam nikâhı ile resmî nikâh
tamamen birbirinden farklıdır. Resmî nikâh, imam nikâhını
çok çok aşan bir durumdur. Sadece nikâhı kıyacak kişilerin
değişmesi ve belediye yerine müftülüklerin gelmesi değildir.
Batı’da iki bin yıldır kurumlaşmış kiliseler dahi
bu yükün altından kalkamamaktadır. Bu yüzden Protestanlar
kendiliklerinden bu hakkı devlete devretmişlerdir. “Avrupa’da
papazlar kilisede nikâh kıyıyor. Bizde müftüler kıyınca
mı sorun oluyor?” yaklaşımı da doğru değildir.
Zira kilise kavramı Hristiyanlıkta sadece ibadethaneyi değil,
kurumsal olan Hristiyan dinini ve kimliğini de kapsamaktadır. Bir
ruhban sınıfı vardır ve bir nevi devlet gibi
kurumlaşmıştır. Kiliselerde doğumdan itibaren her
şeyin kaydı tutulmaktadır. Oysa ülkemizde bu anlamda buna
karşılık gelen bir kurum yoktur.
Değerli arkadaşlar,
Avrupa’da laik bir devlet olan Fransa’da din adamları nikâh
kıymamaktadır. Almanya’da Katolik kiliselerinde nikâh
kıyılmakta, resmî nikâh olarak kabul edilmemektedir. Protestan
Kilisesi kendisine tanınan hakkı kullanmamaktadır. Dinî
nikâhı resmî nikâh olarak tanıyan İngiltere’de ise bu tüm
inançlara eşit olarak tanınmıştır.
SELİNA DOĞAN
(İstanbul) – Ayrıca memur değil oradakiler.
MURAT BAKAN (Devamla) - Yani
sadece oradaki Anglikan Kilisesi resmî olarak İngilizlerin değil,
Budist rahip de nikâh kıyıyor, Alevi dedesi de, imam da nikâh
kıyıyor. Tüm inançlara o dinî nikah hakkını tanımıştır
İngiltere ama tüm bu mukayeseleri kendi ülkemizden bağımsız
düşünemeyiz. Türkiye Cumhuriyeti devrimlerinin bir parçası olan
Medeni Yasa’yla seçme ve seçilme hakkı ve medeni nikâh hakkı
Avrupa’da birçok ülkeden önce ülkemizde kabul edilmiştir. Resmî nikâh,
yurttaşlarımızın kendi inanç ve ritüellerine uygun olarak
evliliklerinin kutsanması için dinî nikâh yapmalarına engel
olmamaktadır. TÜİK istatistiklerine göre ülkemizde yaşayan
yurttaşlarımızın yüzde 85,9’u resmî nikâhtan sonra dinî nikâh
da kıymaktadır, bu bakımdan da ülkemizde bir sorun, bir engel
yoktur.
Değerli milletvekilleri,
belirtmek gerekir ki il ve ilçe müftülüklerine nikâh kıydırma yetkisi
verilmesi, Tanzimat’la başlayan, Cumhuriyet’le devam eden Türk
kanunlaştırma hareketinin gelişim çizgisine de aykırı,
uygarlık yolunda ileriye değil geriye gidişin bir göstergesi,
Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacı güden devrim
kanunlarını zaafa uğratma, Anayasa’yı delme çabasından
başka bir şey değildir.
Ayrıca, 1926
yılında uygulanmaya başlanan ve Türk kadınının toplum
yaşantısında erkeklerle eşit birey olmasının
yolunu açmış olan Medeni Kanun’a da aykırı bir
düzenlemedir. Çünkü resmî nikâh, Anayasa’mızın 174/(4) maddesiyle
koruma altına alınmış inkılap kanunları
arasında bulunmaktadır. Aynı maddede resmî nikâhı kimin
kıyabileceği de sayılmıştır. Medeni Kanun’daki
gibi evlenme akdinin evlendirme memurunun önünde yapılacağı
belirtilmektedir. Söz konusu düzenlemeyle evlenme memuru olarak
kılınacak müftülüklerin görev alanı ise dinî alanla
sınırlıdır. 633 sayılı Diyanet İşleri
Yasası’na göre “İl ve ilçe müftüleri, bölgelerinde Diyanet
İşleri Başkanlığını temsil eder, din
hizmetlerini, dini müesseseleri yönetir ve din görevlilerinin hizmetlerini
düzenleyip denetler.” Dolayısıyla evlendirme memurlarının
görev tanımları ile müftülerin görev tanımları birbirinden
tamamen farklıdır.
Tasarıda maddenin
gerekçesi olarak “Vatandaşlarımızın evlenme
işlemlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde
hizmet almalarını sağlamak” ifadeleri yer almaktadır. Kanun
gerekçesinde belirtildiği üzere, evlenme işlemleri aksamakta ya da bu
konuda bir sıkıntı yaşanmakta mıdır? Böyle bir
ihtiyaç olsa dahi, memuru görevlendirme konusunda çok sayıda idari
personel görevlendirilebilecekken neden müftülükler gündeme getirilmiştir?
Böyle bir ihtiyaç hasıl ise Sayın Başbakanın 28 Haziran
2016’da tüm muhtarlara yetki verilmesiyle ilgili olarak verdiği sözü niye
tutmadınız değerli arkadaşlar? Bu ve benzeri soruları
yanıtlamadan tasarıdaki madde ve gerekçe gerçeklikten uzak
kalacaktır.
Değerli arkadaşlar,
bir hafta içerisinde 6 evladımız şehit oldu. Bu tasarı,
ülkemizin içinde bulunduğu koşullar düşünüldüğünde ülkeye
yarar getirmeyecek, bilakis yeni ayrışmalar, kutuplaşmalar
yaratacak düzenlemeler içermektedir. Tüm yurttaşlarımızın
birlik, beraberliğine en çok ihtiyacımız olduğu şu
günlerde yasama organının, milletvekillerinin ve Hükûmetin görevi bu
birliği, beraberliği sağlayacak bir tavır içinde
olmaktır.
Sonuç olarak, aydın,
çağdaş, cumhuriyetin temel kavramlarıyla sorunu olmayan
müftülere, imamlara, saygımız sonsuzdur -birisi de burada,
Değerli Arkadaşım İmran Kılıç, onu ayrı
tutuyorum- onların başımızın üstünde yeri var. Ancak
kadınlara yönelik aşağılama, karalama en çok sözde din
adamlarından gelmiyor mu değerli arkadaşlar? Toplumu
şimdiden yine inanç ekseninde ayırmıyor muyuz? Bu durum en çok
dine zarar vermiyor mu? Biz değil Tunus’un Müslüman Kardeşleri
Nahda’nın lideri Gannuşi dinî ve siyasi faaliyetleri ayırmak
istediklerini, bunun din için de iyi olacağını söylüyor, “Bu,
siyasetçiler için iyi olacak çünkü artık çıkarları için dini
manipüle etmekle suçlanmayacaklar. Din için de iyi olacak çünkü artık
siyasetin esiri olmayacak.” diyor. Bizim seksen yıl önce
yaptığımızı bugün Müslüman Kardeşler’in
Tunus’taki lideri Raşid Gannuşi söylüyor.
Ayrıca, nikâh kıyma
yetkisi belediye nikâh memurlarının, nüfus memurlarının
elinde, bunların büyük bir bölümü kadın. Bu yönüyle
bakıldığında, bir kadın müftü, bir kadın din
görevlisi var mı değerli arkadaşlar? Kadını erkek
egemen bir zümreye teslim ediyorsunuz. Türkiye kadın örgütlerinin
dediği gibi, bu hamleniz kadın kıyımıdır.
Cumhuriyetin en önemli değeri Medeni Kanun’u din eksenli bir kanunla
değiştirmenize Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşıyız,
karşı oy kullanacağız. Cumhuriyetin eseri olan bu Gazi Mecliste
milletvekili olarak bulunan sizleri, başta kadın milletvekillerimiz
olmak üzere 6’ncı maddeye hayır oyu kullanmaya davet ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu Adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı
konuşacaktır.
Buyurun Sayın
Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; buradaki müzakereleri dinlerken bazı hususlara
açıklık getirme kastıyla, müzakerelere katkı
sağlasın diye grup adına konuşma lüzumunu hissettim. Esasen
bu konuşma yoktu, doğrudan şahıs adına konuşma
yapılacaktı.
Burada getirilen teklif, dinî
alana ilişkin bir düzenleme değildir, medeni alana ilişkin bir
düzenlemedir; dinî muamelata, dinî normlara dayalı “Biz ne yaparız?”
sorusuna cevap mahiyetinde bir çalışma değildir.
MURAT BAKAN (İzmir) –
Sayın Cumhurbaşkanı farklı söylüyor ama.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Bildiğiniz gibi, halkımız “belediye nikâhı”
diye, o resmî nikâhın adını çok veciz bir şekilde böyle
adlandırmış.
Esasen, burada bir nevi onun
muadili olarak kullanılan “müftülük nikâhı” ifadesi, aynı kategoride
medeni nikâhtır. Yapılan nikâhın kendisi, doğurduğu
hukuki sonuçlar bütünüyle, hukuki manada dün belediyenin yaptığı
nikâhla aynı sınıftadır; aynı şekilde, taraflara,
nikâh akdeden kişilere hukuki sonuçlar doğuran bir
bağıtı ifade eder. O bakımdan, meseleyi, sanki dinî bir
alan üzerinden...
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Niye müftülük?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – ...getirilen kanun teklifiyle birlikte hususen İslamiyete
ilişkin özel alanda muamelata dair bir iş, bir düzenleme
yapılıyormuş şeklinde takdim etmeyi bir kere doğru
bulmam.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – İhtiyaç var mı? Onu bir söyleyin bize.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – İkincisi: Diyanet İşleri
Başkanlığı 3 Mart 1924’te kuruldu, kurulurken de
Şeriye ve Evkaf Vekâletinin yerine kuruldu. O dönemdeki
tartışmaları da hatırlayın. Devlet ile din
ilişkilerini rasyonel, cumhuriyetin esasen temel ilkeleri
doğrultusunda düzenleme kastıyla getirilmiş bir kurumdur.
“Müftü” dediğimiz insanlar, “imam” dediğimiz insanlar dinî
ihtiyaçları karşılamak… Dinî dediğimiz fakat esasen
insanların sosyal taleplerini karşılamak kastıyla
örgütlenmiş bir yapıdır.
Esasen, İslamcı
tartışmalardan haberdar olanlar, kurumlaşmış bir imam
görevliliğinin İslam’da yeri olmadığına ilişkin o
zengin tartışmaları hatırlayacaklardır. “Camiye
gittiğinizde, bir imam sırtına elbiseyi giyerek gelip orada
devletin görevlisi, devletten maaş alan birisi normalde namaz
kıldıramaz.” der kimi İslamcı tartışmalar. O
cemaatin içerisinden birisi gelir, en ehil olan kişi kimse namazı o
kıldırır. Ama devlet marifetiyle siz, laik ve seküler
esaslı bir yapı içerisinde dinî alanı düzenlemek
istediğinizde, devletin görevlilerini oraya tayin edersiniz.
Dolayısıyla bizim “müftü” dediğimiz, “imam” dediğimiz
kişiler, devletin görevlileridir; dinî alana ilişkin sosyal talepleri
karşılamakla mükellef olan insanlardır. Diyanet İşleri
Başkanlığının kuruluş kastı da esasen buna
yöneliktir.
Denildi ki biraz önce
“Diyanet İşleri Başkanlığı homojen, tek tip bir
İslam anlayışını dayatmak için birtakım
faaliyetler yapıyor.”
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hocam,
Sayın Cumhurbaşkanı farklı anlatıyor, buna bir
açıklama getirirseniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Yani İslamiyet’in o geniş tefekkür
coğrafyasında, Türkiye’nin içinde, periferinde, genel olarak
İslam coğrafyasında yaşanan o son derece canlı
tartışmaları, renkliliği ve farklılığı
ıskalarsanız, böyle, tek tip bir din anlayışı,
otomatik, totaliter bir yapı ortaya çıkar vehmine kapılabilirsiniz,
öyle bir şey yok.
Mesele sadece mezhepler
meselesi değil, modernleşmeyle birlikte, esasen her konuya
ilişkin İslamiyet’te çok yönlü tartışmalar olmuştur.
Cemaleddin Efgani’yle başlar, Abduh’la devam eder, bunun öncesi de
vardır, Mehmet Akif Ersoy vardır, Sebilürreşad vardır. O
tartışmaları ıskalamak, bugün yapılan
tartışmaları ıskalamak ve sanki “İslam”
denildiğinde böyle, bu işin bir matematiği var, bu matematik
çerçevesinde Diyanet İşleri de totaliter bir yapı olarak dini
şekillendiriyor şeklinde yanlış bir algıya insanlar
kapılabilir. Böyle bir şey yok.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – İslamiyet’te ruhban sınıfı var mı Hocam?
Müftü var mı İslamiyet’te?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Bizim burada yapmaya çalıştığımız,
esasen aile kurumunu tahkim etmektir, aile kurumunu hukuki teminat altına
almaktır; genç yaşta evlilikler, çocuk yaşta evlilikler,
bunlarla hiçbir illiyet bağı yoktur. Bu bahsedilen hususlar, çok
çocuk yapmak, az çocuk yapmak, çocuk yaşta evlilik, şu tür evlilik,
bu tür evlilik, bunların hepsi esasen toplumların sosyolojisinde
kayıtlıdır. Köye giderseniz, köyde insanlar çok çocuk yapar;
şehre giderseniz, insanlar az çocuk yapar. Yaşadıkları
toplumsal şartlar, iktisadi şartlar, dünya görüşü onlara bir
aile perspektifi verir ve siz ne söylerseniz söyleyin, sonuçta onların
çocuk yapma biçimleri üzerinde ancak marjinal bir etki yaratabilirsiniz.
Türkiye'nin nüfus artış hızı azalıyor. Niçin
azalıyor? Çünkü şehirleştikçe, kırsal alandan
şehirlere doğru nüfus arttıkça, insanlar şehre
yerleştikçe, çekirdek aile oturdukça insanlar da çocuk yapmıyor.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Yoksullaştıkça…
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Yoksullaşmayla ilgisi yok, o ayrı bir bahis. Şehirli
insanlar az çocuk yapar. Zenginlerin kaç çocuğu var? 1-2, yoksullukla
ilgili değil.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Gelecek endişesi.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Bazen yoksulların 10-11 çocuğu vardır. Yani
yoksulluğu bir parametre olarak ortaya koymak çok doğru değil.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Değil, tek parametreye koyamayız.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Çocuk yaşta evlilikler: Hiçbir hukuki düzenleme bunu
onaylamaz. AK PARTİ’nin on beş yıllık iktidarında bunu
teyit edecek hiçbir unsur gösteremezsiniz.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Çok var
Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Ama toplumumuzda böyle bir yara vardır. Buna karşı
biz mücadele ettik, siz de mücadele ediyorsunuz. Doğrudur, çok
yanlış bir uygulama, çok hatalı bir iş, çocuk yaşta
evlilik olmaz, bunu ortadan kaldırmak için bütün kurumların,
grupların, siyasetin yaptığı çalışmalara da biz
teşekkür ederiz çünkü 12-13 yaşındaki çocuğun -hepimizin
çocukları var- evlenmesini kabul edebilir miyiz? Böyle bir şey yok.
Bu getirilen düzenleme de asla, hiçbir biçimde bunu
kolaylaştırmıyor. Öyle bir bağ kurmak, o illiyet
bağı doğru bir bağ değil.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Toplumu ikiye bölecek, Sayın Hatip. Toplumu
ikiye bölecek müftülükte kıyanlar, belediyede kıyanlar diye.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Bu, daha çok politik propagandanın bir dili olarak ortaya
çıkar.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya,
Cumhurbaşkanı söylüyor, biz söylemiyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, bakın, aslında vahim
olanı şudur: Sosyolojiye bakarsanız, geniş aileden çekirdek
aileye doğru insanoğlu evrildi, kabilelerde daha farklıydı.
Şimdi çekirdek aile de modern hayatla birlikte çok ciddi meydan okumalarla
karşı karşıya. Avrupa'ya gittiğinizde görürsünüz,
gitmeye gerek yok, parametreler de ortaya koyuyor, boşanma oranları
son derece yüksektir. İnsanlar tek başına hayat kurmaya
başladılar, tek başlarına yaşıyorlar. New York’a
gidin, Manhattan’da tek başına insanların
yaşadığı yerler görürsünüz.
Aile, kesinlikle yeni
yetişen kuşakların hem birtakım sosyal normları
edinmesi bakımından hem de toplumda dayanışma içinde
olmaları açısından son derece önemli bir birim; asla
aşağılanacak, hakir görülecek, bir kenara atılacak bir
kurum değil. Geçmişte, kimi devrimci hareketler bunu burjuvazinin bir
tahakküm kurumu olarak takdim ettiler. 1968, Fransa’daki gençliği
hatırlayın, bunlar kır komünleri, şehir komünleri kurdular
ve burjuva aile tipine karşı burada, o tür değil, gönüllü
birliktelik esaslı yapılar kurmaya kalkıştılar. Yürüdü
mü? Yürümedi, kır komünlerinde kaldı, bir adım ileriye gitmedi.
Sonuç da şu: Çocuklar yetişiyor, gelecek kuşaklar toplumla
entegre olacaklar; kesinlikle o çocukların norm kazanması, değer
sahibi olması, Mevlâna’nın dediği gibi ayaklarını bir
yere basmaları ama aynı zamanda küresel bir ufukla donanmaları
çok önemli ve hayati; burada da aile biriminin oynadığı
eşsiz bir rol var. Bizim burada esasen tartışmamız gereken,
“Aileyi tahkim etmek için devlet hukuken daha neler yapabilir?” Bu bir yoldur
yani şu -tırnak içerisinde- “müftü nikâhı” denilen ve hukuki
sonuç doğuran nikâh işlemini kolaylaştırmak bir yoldur.
Aile kurumunu tahkim etmek için önereceğiniz başka yollar var ise
bunları da hep beraber değerlendirelim. Çünkü Türkiye de
modernleştikçe, benim gördüğüm, boşanma oranlarının
artması, ailelerin parçalanması ve bunun sonucunda bugün kesinlikle
öngörmekte zorlandığımız, “defekte” uğramış,
normlarını yitirmiş yeni kuşakların yetişmesi
tehdidi söz konusu.
Feminizm, elbette
modernleşmeyle birlikte ortaya çıkan bir akım olarak
kadının kamusal hayat içerisindeki yerine, mücadelesine çok önemli,
anlamlı katkılar sağladı. Feminizmin de tek bir versiyonu
olmadığını biliyoruz, onun da kendi içerisinde liberalinden
sosyal demokratına, Marksistine kadar, İslamcı feminizmine kadar
çeşitli versiyonları olduğunu biliyoruz çünkü modern hayat,
kadını bu şekilde bir mücadeleyle donattığında,
elbette bunun ideolojik olarak, toplumsal normlar itibarıyla çeşitli
kategorilerde karşılığı olur, oluyor da. Ama hangi
feminist hareket, hangi kadın hareketi kamusal hayatta kadınlara daha
fazla özgürlük, eşitlik, hak talep eden hangi eğilim olursa olsun,
esasen hukuki sonuç doğuran bir nikâh bağıtını
sağlayan bu kuruma karşı, bunun yanında olması
gerektiğini düşünüyorum ben çünkü bu kadınların da
lehinedir.
Virginia Woolf, daha bir
asır geçmedi üzerinden, 1936’da intihar etti, “Kendine Ait Bir Oda”yı
yazdığında -feminizmin en önemli kitaplarından birisi-
İngiltere toplumundaki o 1839-1901 dönemine Victoria dönemine ilişkin
kadını aşağılayan topluma karşı bir meydan
okuma göstermişti, kadına yeni bir yol açmaya
çalışmıştı. “Kadının uğradığı
haksızlık.” denildiğinde aklına hemen “İşte, din
adamları kadını aşağılıyorlar.”
şeklinde bir tekerleme gelen arkadaşların, bu işin esasen
tarihsel olarak Batı’da, Doğu’da az gelişmişlikten
kaynaklanan -dinle ilgisi yok- sosyolojiden ve az gelişmişlikten
kaynaklanan bir durum olduğunu, modernlikle birlikte kadının
yeni hayat içerisinde yeni roller edinmek için bir hamle, cüretkâr bir hamle
yaptığını görmeleri gerekiyor.
HAYATİ TEKİN
(Samsun) – Orta Doğu’dan da bir örnek ver Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Marilyn Yalom -tabii, Irvin Yalom’un eşi- kadının
tarihini yazdı. Orada İslamiyet’e ilişkin bir bölüm yoktur ama
Batı tarihinde, Roma’dan itibaren, Amerika’da kadının nasıl
aşağılandığını, nasıl yok
sayıldığını anlatır. Bu iş az
gelişmişlik işi, onu diyorum.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hocam,
bunun kanunla ne ilgisi var?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Yani özür dilerim, burada kendi içine gömülü bir akılla
meseleyi, birtakım, 2-3 saçma sapan, adı “din adamı” olan
kişinin -esasen dinle ilgisiz- geleneksel kategoriler içerisinde akletme
biçimi olan kadına yönelik aşağılayıcı dilini
İslam adına anlatmak doğru değil. Bu, İslam’dan da
habersizliktir. Koskoca bir medeniyete, çok zengin bir tefekkür dünyasına
karşı emin olun saygısızlıktır.
Sonuç olarak, kıymetli
arkadaşlar, bu yapılan iş, Türkiye’de aileyi tahkim eden bir
iştir. Hukuki sonuç doğuran nikâha ilişkin laik ve seküler
devletin bir işidir. Bu nikâhı gerçekleştiren kişiler
devletin görevlileridir tıpkı belediyenin insanları gibi.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Başkan, hatibi konuya dönmeye davet eder misiniz?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Ve birtakım korkuları, “işte çocuk yaşta
evliliklerin böylelikle önü açılacak, şu olacak bu olacak”
tarzında korkulara yaslanan bir dili, bu getirilen kanunla ilgisi olmayan
bu dili uygun bulmam.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – İç
Tüzük’ü hatırlatıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – İç Tüzük
sizin müdahale etmemenizi gerektiriyor Sayın Özcan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – O da var
da. O sonraki madde.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Söylediğimiz sözlerin, yaptığımız
analizlerin hakkaniyetli ve adil olması, emin olun son derece
saygıdeğer her partinin tabanı, özellikle konuşan
kişilerin kendi rasyonel tabanları bakımından da önemlidir
ve değerlidir.
LEVENT GÖK (Ankara) –
Sayın Başkan, konuya dön.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Bunları kısaca beyan etmek için söz aldım, çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Hocam, sizi kutluyorum. On beş dakika konuştunuz ama neden
müftünün nikâh kıyması gerektiğini anlatmadınız. Paris
Komünü’nü müftüye bağladınız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Sayın
Özel, 60’a göre sistemi açıyorum.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
23.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın 497 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Naci Bostancı
yirmi dakikalık bir süreyle kürsüye gelince her zamanki gibi zevkle
kendisini dinledik ama henüz süresi de vardı ve ondan beklediklerimizi
söylemesi için ağzının içine baktık. Örneğin, 28
Haziran 2016 günü Sayın Binali Yıldırım grup
toplantısında “Köy muhtarlarında olan nikâh kıyma yetkisini
tüm muhtarlara vereceğim.” deyip salon, balkon ayakta
alkışladıktan sonra, şimdi burada, bu konuda köy
muhtarlarında olan yetkiyi tüm mahalle muhtarlarına da verip
amaçladığınız erişim kolaylığını
sağlamayı düşünüyor musunuz? Yoksa o gün öyle dediniz ama
bugünkü yaptığınız gibi “Her ne kadar bu bir hukuki
düzenleme değildir, dinî düzenleme değildir, sadece ve sadece
yapılan düzenleme hizmetin veriliş yerine, şekline göre
değişen bir şeydir.” demenin bir mantığını
anlamak mümkün değil. Yetkiyi verdikleriniz İçişleri
Bakanlığı teşkilatına bağlı memurlar
değil, bambaşka bir teşkilata yeni görev
tanımlıyorsunuz
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Devletin memurları Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Oysa
onlara bağlı seçilmişler var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Özür
dilerim, bir cümle… Tamamını da kullanmayacağım.
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Hayır, sizin yaklaşımınıza bakarsak, Sayın
Cumhurbaşkanı, partinizin Genel Başkanı diyor ki: “Senin
memurun.” Belediye memurları sanki Kemal Bey’in memurları, devletin
memurları. “Senin belediye memurların kıyıyor da
benimki...” Bir kere ne imamları size bırakırız ne belediye
başkanları sadece bizim; hepsi devletin memurlarıdır ama
burada bir adım atacaksanız, Başbakan eğer hâlâ
Başbakansa, hâlâ yürütmenin başındaysa, yetki sahibiyse
Başbakanın sözünü tutun önce.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Kerestecioğlu
size de söz vereyim 60’a göre, buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ortaya bakma… Engeliniz
var genelde.
BAŞKAN – Hayır,
işaret ederseniz…
Buyurun.
24.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, görüşülmekte
olan yasa tasarısına çoklu hukuk yaratacağı
endişesiyle karşı çıktıklarına ve hem dinler
arası hem de cinsler arası bir ayrımcılık
olduğuna ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Şimdi, öncelikle bu
konuda yani böyle bir şeye ihtiyaç olmadığı defalarca
söylendi ama sadece mesele ihtiyaç değil, tabii ki bir ihtiyaç var çünkü
hayatı başka bir şekilde dizayn etme ihtiyacı var. Bu kişiler,
konuşmamda da söylediğim gibi, herhangi bir memur değiller,
Diyanet görevlileri ve bir dinin görevlileri, başka bir dinin görevlileri
de değiller. Olmasından yana değiliz yani bu aynı zamanda
çoklu hukuku yaratacak bir şey ve bunun endişesiyle de karşı
çıkıyoruz ama burada hem dinler arası bir
ayrımcılık var, ayrıca hepsi de erkek, nikâh memurları
böyle değil, cinsler arası da bir ayrımcılık var, hiç
bu açıdan da bakılmıyor olaya. Yani hakikaten tek tip,
muhafazakâr bir hayat dayatması ve benim bundan da öte, en çok endişe
duyduğum şey, denetimin azalması ve orada aile
baskısıyla, gerçekten, genç kızların başına
gelebilecekler. Bunun ciddi endişesini taşıyorum. Bunun
örneklerini göreceğiz, görmek istemiyorum, gerçekten görmek istemiyorum
ama maalesef göreceğiz ve o zaman da ben sizlere tekrar sormak istiyorum
ama herhâlde iş işten geçmiş olacak.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868) ile Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp İlçesinin
Adının Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497)
(Devam)
BAŞKAN – Şimdi,
tasarının tümü üzerinde şahıslar adına ilk söz Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’a aittir.
Buyurun Sayın Özcan.
(CHP sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
şunu belirtmeliyim: Hiç bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi.
Ülkemizin Cumhurbaşkanı, partinizin Genel Başkanına ben ilk
kez bir konuda katılıyorum şu tabloyu gördükten sonra yani
toplam 15 kişi var içeride. Demişti ki Sayın
Cumhurbaşkanı: “AK PARTİ’de metal yorgunluğu var.” Ben de
diyorum ki: Sayın Cumhurbaşkanı, bu artık metal
yorgunluğunu geçmiş, metal yorgunluğu fırtınasına
dönüşmüş ya da şöyle bir direniş var, onu da çözemedim…
Daha iki gün önce size “Genel Kurul çalışmalarını takip
edin.” demedi mi? Bir iktidar partisi grubuna yakışıyor mu? Ama
ya gerçekten ciddi bir metal yorgunluğu var sizde, kullanım süresi dolmuş
ya da bir direniş var. Sayın Melih Gökçek’in direniş
anlayışı grubunuza dalga dalga yayılmış,
Sayın Cumhurbaşkanına direniyorsunuz. Bunu anlayabilmek mümkün
değil.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonda bu konudaki değerlendirmelerimizi çok açık olarak söyledik.
Dedik ki: “Bu tasarı son derece lüzumsuz, toplumu kutuplaştırmak
amacını güden, aynı zamanda gündemi değiştirmek için
ortaya atılmış.” Bu çok net.
Ya, bu tasarının
6’ncı maddesiyle ilgili değerlendirmelerimizi anlattık size
Komisyonda. Komisyondaki AKP’li üyeler aslında ne dediğimizi tam
olarak anladılar. Biz diyoruz ki: “Niye buna ihtiyaç duyuldu?” Niye buna
ihtiyaç duyuldu? Devletin resmî nikâh kıyacak memuru mu kalmadı? Siz
diyorsunuz ki: “Müftüler devlet memuru.” Siz bunu bir de vatandaşa anlatın.
Doğru, müftüler devlet memuru ama vatandaş nezdinde müftüler din
adamı, İslam dininin Sünni mezhebini temsil eden din adamı
olarak değerlendiriliyorlar ve onların kıyacağı nikâh
her ne kadar “resmî nikâh” olarak anılsa bile “dinî nikâh” olarak
tanımlanacak. Bakın, uyardık sizi, “Bu, toplumu böler.
Artık ‘belediyeye nikâh kıydıranlar’ ile ‘müftüye nikâh
kıydıranlar’ olarak toplum ikiye ayrılır.” dedik. Zaten
özellikle sizin belediye başkanlarınız son zamanlarda medeni
hukuka uygun olmayan nikâhlar kıymaya başladı, suistimal
ettiler. O nikâh akitlerinde söylediklerini hepiniz biliyorsunuz. “Yarın,
bunu birilerine yaranmak isteyen müftüler çok daha farklı bir alana
çekebilir.” endişemizi sizinle defalarca paylaştık.
Komisyonun başında
söyledik, dedik ki: “Bu tasarı açıkça Anayasa’ya aykırı,
gelin, bunu Anayasa Komisyonunda görüşelim.” Maalesef, bu konuda bir “ret”
kararı bile verilmedi. “Bakın, başka komisyonları
ilgilendiren düzenlemeler var, bunları diğer komisyonlara havale
edelim, onların görüşünü alalım, Anayasa ve İç Tüzük bunu
zaten bize emrediyor, bunun gereğini yapalım.” dedik ancak yine
maalesef, Komisyon Başkanımız bu konuda da herhangi bir
adım atmaya yanaşmadı, tasarının 6’ncı maddesi
üzerinde yoğunlaştı bütün tartışmalar.
Bizim
kaygılarımız çok mu boş? Bence değil. Zaten bizim
kaygılarımızın doğru olduğunu partinizin Genel
Başkanı olan Sayın Cumhurbaşkanı her
konuşmasında söylüyor. Zaten bu görüşmelere bile onun şu
veciz sözüyle başladık: “İsteseniz de istemeseniz de geçecek.”
Zaten bizim endişelerimizi her konuşmasında söylüyor, artık
resmî nikâhın bu düzenlemeyle birlikte dinî nikâha dönüşeceğini
Sayın Cumhurbaşkanı her ortamda anlatıyor siz ne kadar
bunun aksini savunsanız da. Az önce Sayın Elitaş’a dedik ki:
Sayın Cumhurbaşkanı böyle demiyor. Diyor ki: “Kanunun içine
bakın, ne yazıyor, buna bakın.”
Sayın milletvekilleri,
ben hukukçuyum. Kanunun bir lafzı vardır, bir de ruhu vardır.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) –
Bir de uygulayıcılar vardır.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bir
de uygulayıcılar vardır, bravo.
Şimdi, hem ruhunu
anlatıp hem de bu kanunu uygulayacak olan sizin Genel
Başkanınız, uygulatacak olan da o ve bizim
kaygılarımızın ne kadar doğru olduğunu
aslında kendi ağzıyla defalarca söylüyor.
Siz enteresan bir
iktidarsınız. Bakın, 1917 yılında şeri hukukla
yönetilen Osmanlı bile bir padişahlık kararnamesiyle
şeyhülislamdan alıyor bu tür işlemleri, nikâh
kayıtlarının tutulması işlemlerini. Kime veriyor?
Kadılıklara veriyor, mahkemelere veriyor ama siz 1917’deki
Osmanlı’nın bile gerisine götürüyorsunuz, yapmayın bunu.
Bakın, milyonlarca Alevi
vatandaşımız var siz görmek istemeseniz de, yüz binlerce
gayrimüslim vatandaş var Hristiyan ve Musevi bu ülkede. Siz onlara
nasıl böyle bir şeyi dayatma hakkını kendinizde
buluyorsunuz, hiç bunu sorguladınız mı? Neden böyle bir dayatma
yapıyorsunuz? Bence bu düzenleme derhâl bu tasarının içerisinden
çekilmeli.
Ayrıca, az önce bir konu
oldu, değerli hocam, ben de sormak istiyorum: Müslümanlıkta ruhban
sınıfı var mı? Yok. Ama bu düzenleme getirilirken bize dediler
ki: “Papazların nikâh kıyma yetkisi var.” Ya, papazlar ruhban
sınıfının üyeleri, bizim dinimizde böyle bir şey yok.
Siz Avrupa’daki Hristiyan papazla Türkiye’deki müftüyü veya imamı
aynı kefeye koyamazsınız. Bunu anlatmaya çalıştık
ama ya anlatamadık ya anlamamazlıktan geldiniz.
Sayın milletvekilleri,
bu tasarının tek tartışmalı maddesi bu değil
bence, bir 28’inci maddesi var -Komisyonda Sayın Bakana iki sefer sordum,
cevap alamadım- Türk vatandaşlığına geçişi
kolaylaştırıyor. Neden bunu yapıyorsunuz? 3,5 milyon
Suriyelinin vatandaş yapılması için mi hızlı bir
şekilde yapıyorsunuz, bunu söyleyin veya böyle bir amacınız
yoksa tutanaklara geçsin dedik. Ancak Sayın Bakan hiç sesini
çıkartamadı, sessiz sessiz dinledi. Ben 28’inci maddeye özellikle
dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yine, burada bir 31’inci
madde var genel ahlakla ilgili, arkadaşlarım değindi, ben de
katılıyorum. Devlet ahlak bekçiliğine soyunmuş,
neymiş? Yabancıyla yapılan evlilikte, o yabancının
süre dolduktan sonra Türk vatandaşı olabilmesi için geçmişteki
hayatının genel ahlaka uygun olması gerekiyormuş.
Sayın milletvekilleri, Komisyonda da anlattım, bakın, benim 15
yaşında bir oğlum var. Dünya artık küçülüyor; benim
oğlum bir Fransız veya İspanyol vatandaşı bir genç
kızla tanışırsa, onu severse, o da onu severse, evlenmeye
karar verirlerse hangi sıfatla devlet benim gelin adayımın genel
ahlaka uygun yaşayıp yaşamadığını
denetleyecek? Var mı böyle bir hakkı, var mı böyle bir yetkisi?
Genel ahlakı neye göre tanımlıyorsunuz bu bile belli değil.
O yüzden bu tasarının ben derhâl çekilmesini talep ediyorum.
Yine, Komisyonda çok gündeme
geldi, Sayın Bakan ısrarla cevap vermedi ama Türkiye’nin güncel
konusu şu belediye başkanları meselesi. İçişleri
Komisyonunu da çok ilgilendiriyordu. Tuhaf bir şey başladı,
belediye başkanları saraydaki Sayın Genel
Başkanınız istedi diye istifa ediyor. Şimdi, bakın, il
başkanlarınızı da istifa ettiriyorsunuz, o beni şahsen
hiç ilgilendirmiyor; AKP delegeleri seçiyor il başkanlarını,
hesabını AKP üyelerine verirsiniz. Belediye
başkanlarını halk seçiyor, halk; halk seçtiği için biz de
halk adına hesap soruyoruz. Niye istifa ettirtiliyor?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) –
Soruşturma var mı haklarında?
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Nedir
bunlar? FETÖ’cü mü kardeşim bunlar, FETÖ’yle iltisaklı mı? O
zaman niye istifa ettirtiyorsunuz, niye suç duyurusunda bulunmuyorsunuz? Niye
HDP’li belediye başkanlarına yaptığınız gibi
kayyum atamıyorsunuz? Ben bunun cevabını arıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Peki, ikinci ihtimal
aklıma geliyor: Yolsuzluk. Ama ben yolsuzlukla ilgili olduğunu
zannetmiyorum çünkü sizin belediye başkanlarında yaygın bir
yolsuzluk uygulaması olduğu belli zaten. Bu yolsuzluklar da sizi hiç
rahatsız etmiyor. O zaman üçüncü bir ihtimal aklıma geliyor: Acaba
reise gereken saygıyı göstermekten imtina mı ettiler, bundan
dolayı mı istifaları isteniyor? Ya var mı
Cumhurbaşkanımızın kanunda böyle bir yetkisi?
Ben şunu söylüyorum:
Bakın, FETÖ’cüyse bunlar gereğini yapın, üzerine gidin,
savcılara verin elinizdeki belgeleri; yolsuzluk yaptılarsa da
gereğini yapın ama “senin kaşın üstünde gözün var, senin
bakışlarını beğenmiyorum” tarzında istifa
ettiriyorsanız da bu belediye başkanları direnmeli.
Bakın, bizim Bolu
Belediye Başkanıyla ilgili de muhtemelen sizlerden birileri
basına düşürmüş. Ben Bolu Belediye Başkanına
çıktım basının önünde: Kardeşim -en büyük siyasi
rakibimdir Bolu’da- eğer senin FETÖ’yle bir bağlantın yoksa,
eğer senin büyük bir yolsuzluğun yoksa istifa etme, biz
arkandayız ama bunlarla bir bağlantın varsa, bu FETÖ’yle, terör
örgütüyle veya bir yolsuzluğun varsa git savcıya, kendin teslim ol,
dedim. Böyle de olmalı. Zaten bu istifaların ben FETÖ’yle mücadeleyle
ilgili alınmış bir karar olduğunu düşünmüyorum. Melih
Gökçek’in istifasını isterken parsel parsel verdiklerinden
dolayı istifasını istediğini de düşünmüyorum. O konuda
samimi olsa, FETÖ’yle mücadele konusunda partiniz ve Sayın
Cumhurbaşkanı…
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) –
Aday yapmazlardı 2014’te.
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Bakın, Sayın Metiner bir konuşma yaptı burada, “15 Temmuz
törenlerinde, anma törenlerinde Mecliste Sayın
Cumhurbaşkanının yanında FETÖ’cü 2 eski bakan vardı.”
dedi. Kim dedik, cevap vermedi. Ben baktım o resimlere. O resimlerde,
orada 2 eski bakan var, doğru; isimleri de biri Bülent Arınç, biri Suat
Çelik.(x)
Sayın Metiner,
mertseniz, sözünüzün arkasındaysanız çıkar, burada
açıklarsınız. Bu isimler Bülent Arınç ve Suat Çelik miydi?
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Suat
Kılıç olacak.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Tanju Bey, öküz yere düşünce bıçak getiren çok olur.
BAŞKAN – Sayın
Bostancı…
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin diye söz
aldım.
Sayın Özcan bize
akıl verdi.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) –
Ona ihtiyaç var.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Dedi ki: “İstifa eden -tırnak içinde- istifa ettirilen
belediye başkanları yolsuzluk yaptıysa gidin savcılara,
bunu verin.” Ama hemen bu cümlenin öncesinde, bize akıl verirken hemen
cümlenin öncesinde “Sizlerde yolsuzluk zaten belediyelerde yaygın.” dedi.
Ben soruyorum: Bu bilgiye dayanarak cumhuriyet savcılıklarına
yönelik şikâyeti var mı, yok mu?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Resen ihbarda bulundu işte, o ihbar işte.
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) – Yok ki, yalan söylüyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Var mı, yok mu?
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) – İftira atıyor, yok ki.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Kendi bize verdiği aklı…
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet, siz de
tutanaklara geçsin diye söyleyin, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Bize verdiği aklı kendisine soruyorum.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – İftira atıyor, iftira.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Şimdi, efendim, konuşma…
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Savcılarınız görev yapmıyor o zaman.
BAŞKAN – Tamam, buyurun.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Şimdi, efendim, öncelikle bir hususu kürsüden düzeltmem gerekiyor. Bir
sayın eski bakanın, Sayın Metiner’in bahsettiği eski
bakanın soyismini yanlış zikrettim, bunu düzeltmem gerekiyor.
BAŞKAN – Tamam düzeltin,
tutanaklara geçiyor, dinliyoruz.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
İkincisi: Bir de Sayın Başkan, benim söylediğim sözleri
yanlış anlatarak, benim kastettiklerimi farklı anlatarak Genel
Kurulda bir sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN – Tamam, siz de
söyleyin, kayıtlara geçsin.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Müsaadenizle
kürsüden bir dakikada ifade edeyim.
BAŞKAN – Sayın
Özcan, şimdiye kadar bitirmiştiniz zaten, söylemiştiniz.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Bitireyim efendim.
BAŞKAN – Söyleyin,
soyadının ne olduğunu söyleyin, oldubitti.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ben çok
sık sataşmadan söz isteyen biri değilim Sayın Başkan.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sataşma yok Sayın Başkanım, sataşma yok.
BAŞKAN – Bakın,
sataşma değil, diyor ki: “Ya, bize bir akıl verdi, soruyorum:
Böyle bir şey var mı?” Siz de var ya da yok, cevap verin.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Kendi akıl verdi, aklını uyguladı mı
diyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Aklını uyguladı mı diyorum.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim
ama müsaade ederseniz kürsüden söyledim, kürsüde cevap vereyim.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Belediye başkanlarınızla ilgili yüzlerce suç duyurusu
var, hiçbiri sonuca ulaştı mı? Yüzlerce suç duyurusu var
BAŞKAN – Bakın
“Hakikaten biz böyle bir akıl verdi düşüncesiyle kendisine soruyoruz.
Eğer gerçekten böyle bir yolsuzluk iddiası varsa...”
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Yaygın yolsuzluklara ilişkin…
BAŞKAN – “…bu konuyla
ilgili herhangi bir müracaatı oldu mu olmadı mı?” diye sordu.
Bunu söyleyin.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) –
Soruşturmaları yürütecek cesareti olan savcı kaldı mı
acaba?
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Başkanım, müsaade edin anlatayım, onu söylemedim
çünkü başka bir şey söyledim.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Yaygın yolsuzluklara ilişkin, yaygın bir şekilde
savcılıklara müracaat etti mi; sorduğum bu.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hemen
iki dakikada toparlayabilirim sataşmaya mahal vermeden.
BAŞKAN – Sayın
Özcan, ya yerinizden mikrofonu açıp vereyim ya da tutanak…
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Soruşturmaya gerek yok. İçişleri
Bakanlığından izin isteniyor ama vermiyor.
BAŞKAN – Yerinizden ben
mikrofonu açayım.
Buyurun 60’a göre.
XI.-
DÜZELTİŞLER
1.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, 497 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin açıklaması
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Öncelikle kürsüdeki konuşmamda Sayın Metiner’in kastettiği eski
bakanın soyismini yanlış telaffuz ettim; Suat Kılıç(x)
diyecekken Suat Çelik demişim, bunu düzeltmek istiyorum. Sayın
Metiner de başıyla onaylıyor, teşekkür ediyorum.
MEHMET METİNER
(İstanbul) – Ben onları isim vererek eleştirdim zaten, o kadar
mertim yani merak etmeyin.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
İkincisi: Ben şunu söyledim, dedim ki: Bu başkanlar FETÖ’cü
oldukları için mi istifası isteniyor, yolsuzlukla ilgili mi?
Yolsuzlukla ilgili olduğunu zannetmiyorum dedim çünkü yolsuzlukla ilgili
bir soruşturma yok, sizi de çok rahatsız eden bir husus
olmadığını düşünüyorum. Ancak, ben şunu
yapacağım: Önümüzdeki günlerde bu görevden alınan belediye
başkanlarının görevden alınışıyla ilgili
yargıya müracaat edeceğim, Sayın Cumhurbaşkanının
da tanık olarak dinlenmesini isteyeceğim, bildiği bir şey
varsa savcılardan da esirgemeyecektir diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şunu özellikle istirham edeyim: Bakın, buralarda kaç
gündür sıkça farklı isimler zikrediliyor ve töhmet altında
bırakılıyor.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – İstifa ettirilen belediye başkanları töhmet
altında kalmıyor mu?
BAŞKAN - Bakın,
burası bir mahkeme değil, burası yargılama makamlığı
yapan bir yer değil. Lütfen, ne olursunuz, dedikodularla yola çıkarak
birilerini zan altında bırakacak suç isnadı şeklindeki
ithamları asla ve asla kabul etmiyoruz; bu, doğru değil.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Hangisini söylüyorsunuz?
BAŞKAN – Kim olursa olsun
-vardır, yoktur- bir mahkeme kararı olmadan buradan birilerinin bu
şekilde itham edilmesini şu ya da bu şekilde… Sadece bunlar için
demiyorum, bakın, kaç gündür var; bu, doğru bir şey değil.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) –
Sayın Başkan…
CEYHUN İRGİL (Bursa)
– Sayın Başkan, Sayın Metiner’e sorun.
BAŞKAN – Burada olmayan
insanlarla ilgili lütfen sözlerimize dikkat edelim. Kim olursa olsun,
vardır ya da yoktur çok önemli değil ama istirham ediyorum, bütün
milletvekilleri -sizi kastederek demiyorum Sayın Özcan- tüm
milletvekilleri buradaki konuşmalarımızda tabii ki
düşüncelerimizi ifade edeceğiz, en özgür bir şekilde ifade
edeceğiz ama bunu ifade ederken de birilerini ilzam edecek, tahkim edecek,
itham edecek ya da suç isnadı şeklindeki ifadelerimizden de ne olursunuz
kaçınalım diye temenni ediyorum ve hassasiyetinize de teşekkür
ediyorum.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Tutanağa geçmesi açısından söylemek istiyorum. Benim suç
isnadı gibi bir gayretim söz konusu değil. Ben zaten konuşmamda
da…
BAŞKAN – Ya, isimler
havada uçuyor, “FETÖ’cü” diyorsunuz, şunu diyorsunuz, bunu diyorsunuz; bu
kabul edilebilir bir şey mi ya, bu kolay bir şey mi?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, bizim için de
değil. Neler diyorsunuz. Herkes aynı hassasiyeti göstersin. Bize
gelince temizlik…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim,
müsaade edin, tutanağa geçsin, hassas bir konu diye söylüyorum.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Binlerce insan bu ülkede işten atıldı.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Müsaade
eder misiniz?
Sayın Başkan, o
kişileri FETÖ’cü olarak ilan eden, hatta bir gazete köşe
yazısıyla yazan Sayın Metiner burada oturuyor, başıyla
da tasdikliyor, “İsimler doğrudur.” diyor; herkese sataşmadan
bir söz verin, sataşmadan da bir söz hakkı olmalı.
BAŞKAN – Ya, herhangi
bir olay, herhangi bir isim için söylemiyorum, genel bir söylemdi benimki.
Teşekkür ediyorum,
tutanaklara geçti.
Evet, şimdi, söz
sırası Hükûmet adına…
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Yüzlerce insan bu ülkede haksız yere zan altında
kaldı.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) –
Sayın Başkan, havuz medyasından alınan haberlerle her gün
CHP suçlanıyor burada.
BAŞKAN – Şimdi,
havuz medyası şu ya da bu şekilde, ben hiçbirini doğru
bulmam itham eden sözlerin ama bir milletvekilinin de bir milletvekili
sorumluluğu içerisinde… Bu Mecliste bunu yönetmekle biz mükellefiz.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Daha dün milletvekiliniz suçladı.
BAŞKAN –
Dışarıdaki her olayı, her tartışmayı, her
dedikoduyu buraya getirip gerçekmiş gibi addetmeye hiçbirimizin
hakkı, hukuku yoktur; lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Daha dün bu kürsüden konuşan genel başkan
yardımcınız saygısızlık yaptı.
BAŞKAN – Hükûmet
adına…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan, çok özür dilerim ama siz tabii, birçok şey… Ben de
bir kelimeyi kayda geçeyim.
BAŞKAN – Ya,
söylediğime hak veriyor musunuz, vermiyor musunuz Allah aşkına?
Ben yanlış bir şey söylemiyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hak
vereceğim de siz buna hak verirseniz ben de ona hak vereceğim.
Adalet ve Kalkınma
Partisinin Sayın Genel Başkanı her grup toplantısında
bir milletvekilimizin dedesi hakkında konuşuyor. O dede o
toplantıya katılıyor mu, milletvekilimiz rencide olmuyor mu?
İsmet Paşa sizin grup toplantı salonunuzda var mı da her
toplantı bizimle uğraşıyorsunuz? CHP aşağı,
CHP yukarı; İsmet İnönü aşağı, İsmet
İnönü yukarı. Bunu biraz da dönün o tarafa doğru söyleyin. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Ben, tabii, İç Tüzük’te
şahsiyatla uğraşmak kesinlikle yasaklandığı için
onu özellikle söylüyorum.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Onu Sayın Cumhurbaşkanına söyleyin.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868) ile Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp İlçesinin
Adının Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Evet,
şimdi söz sırası Hükûmet adına İçişleri
Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya aittir.
Buyurun Sayın Soylu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır,
lütfen riayet edelim.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında Hükûmetim adına söz almış bulunuyor, bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlarken, öncelikle, tarihin gördüğü en acımasız terör
saldırılardan birine maruz kalan Somali’ye ve Somali halkına
başsağlığı diliyorum.
Yine, dün
Şırnak’taki göçük faciasında hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
Dün Mersin’de hain bir terör
saldırısıyla karşı karşıya kalan, Allah’a
çok şükürler olsun ki şehit haberi almadığımız,
yaralılarımızın da hafif bir şekilde yaralandığı
ve hastaneden büyük ölçüde her birinin taburcu olduğu, şu anda
yaklaşık 7 kişinin hastanede kaldığı bu menfur
terör saldırısını da şiddetle kınıyor,
yaralılara Cenab-ı Allah’tan acil şifalar diliyorum.
Ayrıca, şu anda
hastanede tedavi gören Cumhuriyet Halk Partisinin eski Genel Başkanı
Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal’a da Cenab-ı Allah’tan
şifalar diliyorum. Bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
inşallah, çalışmalarda birlikte olma temennisini de her birinize
tekrar iletmek istiyorum.
Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; müsaadenizle nüfus konusunda önemli
gördüğüm bir tartışmaya temas ederek sözlerime başlamak
isterim. Birleşmiş Milletlerdeki araştırmacılara göre,
2050 yılında tüm dünyada, günümüze göre, 248 milyondan daha az çocuk
olacağı, 2020 yılından itibaren 65 yaş üzerindeki
insan sayısının maalesef 5 yaşın altındaki çocuk
sayısını geçmeye başlayacağı öngörülmektedir.
2050 yılında Avrupa nüfusunun yıllık kaybının 3
milyon civarında olacağı hesaplanmaktadır. Bu sayı
bugün için 700 bin civarındadır. Bunlar gibi başka verilere
bakarak küresel nüfusun 21’inci yüzyıl ortalarından sonraki hâlini
“demografik kış” olarak tarif eden bilim adamı sayısı
maalesef hiç de az değildir. Bu resmin tamamı, aslında nüfus
meselesinin doğru ve efektif bir şekilde yönetilmesinin gerekliliğini
anlatmaktadır. Mesele sadece nüfusun sayıca artırılmasını
sağlamak değil. Kayıtlarımızı doğru
şekilde tutabilmek, doğum, ölüm ve evlenme gibi olaylarda
vatandaşların kamu hizmetine kolay ve hızlı bir
şekilde ulaşabilmesini temin edebilmek, vatandaşların
üzerindeki bürokrasi yükünü azaltmak, teknolojiyi bu konuda en üst seviyede
kullanmak, gelişmiş bir nüfus kayıt sisteminin
yardımıyla tapudan askerliğe, maliyeden adalete kadar her alanda
etkinlik ve verimliliği artırmak modern devletin yükümlülük ve
hedefleri arasında elbette ki yer almaktadır.
Esas itibarıyla, köklü
bir devlet geleneğine ve ciddi bir bürokrasi geleneğine sahibiz.
Ülkemizde 17’nci yüzyıldan başlayarak farklı maksatlarla
önceleri yerel, sonra da ulusal bazda nüfus sayımları
yapılagelmiştir. Yani devletin esasını oluşturan insan
unsuruyla ilgili kayıt tutma ve bunu yönetmeye dair geçmişten gelen
bir altyapımız söz konusudur. Bu yapı tıpkı bir
canlı organizma gibi sürekli yenilenen, sürekli değişen, yeni
ihtiyaçlar ortaya koyabilen bir karakter göstermektedir ve hızla
gelişen teknoloji, nüfus ve vatandaşlık işlerinde de
giderek artan oranda yer almaktadır. Dolayısıyla, bugün
huzurlarınıza getirilen kanun teklifimiz böyle bir sürecin
devamıdır.
Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; değerlendirmelerinize sunulan teklifimiz
temel olarak 3 kanunda yapılması öngörülen değişiklikleri
içermektedir. İlk olarak, Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda 24 madde
değiştirilmekte, 7 yeni madde eklenmekte, 2 maddenin kendisi ve 1
maddenin de 1 fıkrası yürürlükten kaldırılmaktadır.
İkinci olarak, Türk
Vatandaşlığı Kanunu’nda 6 madde değişmekte, 1
yeni madde eklenmekte ve 2 maddenin birer fıkrası yürürlükten
kaldırılmaktadır.
Ve son olarak da, 3152
sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun’a da 1 yeni madde ilave edilmektedir.
Hükûmet olarak bu tasarının
yasalaşmasıyla;
1) Bürokrasinin
azaltılmasını,
2) Hizmet sunumunda etkinlik
ve verimliliğin artırılmasını,
3) İç iş
süreçlerinin basitleştirilmesi ve kısaltılmasını,
4) Kâğıt
ortamında bazı hizmetlerin on-line olarak sunulmasını,
5)Birtakım fiilî durumlara
hukuki dayanak kazandırılmasını amaçlıyoruz.
Tasarının
getirdiği düzenlemelere ilişkin Komisyondaki sunuş
konuşmamda maddeler üzerinde detaylı bilgi vermeye
çalıştım. Burada da önemli gördüğüm bazı noktalara
ilişkin sizleri ve kamuoyunu bilgilendirmek isterim.
Getirilen en önemli
yeniliklerden biri elektronik ortamdaki aile kütüklerinde artık
kişiye ait tek bir kayıt tutulacaktır. Bu sayede kişi ve
olay kayıtlarının T.C. kimlik numarasıyla
ilişkilendirilmesi, nüfus kayıtları arasında gerekli
bağların kurulması, mükerrer kayıtların önlenmesi ve
tüm işlemlerde teknik denetim sağlanması amaçlanmaktadır.
Bu altyapıya
bağlı olarak diğer bir yenilik de “KPS” olarak bilinen Kimlik
Paylaşım Sistemi’dir. Bugün Kimlik Paylaşım Sistemi’yle
bürokrasiden kaynaklanan iş gücü ve zaman kaybı önemli ölçüde
önlenmiştir. Ülkemizde hâlen Kimlik Paylaşım Sistemi’ne
bağlanarak hizmet yürüten kurum ve kuruluş sayısı tam
2.020’dir. Getirilen yeni teklifle, Kimlik Paylaşım Sistemi ve
MERNİS’teki nüfus kayıtlarına ilgili kurum ve
kuruluşların elektronik ortamda anlık olarak ulaşabilmesi
imkânı sağlanmaktadır. Yani artık kamu kurum ve
kuruluşları, üniversiteler, noterler, bankalar
vatandaşlarımızdan nüfus kayıt örneği, kimlik
kartı örneği, yerleşim yeri ve diğer adres bilgisi talep
etmeyip bunları Kimlik Paylaşım Sistemi’nden otomatik olarak
alabilme imkânına sahip olacaktır. Komisyonda da ifade ettiğim
gibi, bu düzenlemeyle, devletin bir cebindekini öbür cebine koyması için
vatandaşı koşturması gibi anlamsız bir uygulama veya şu
anda teknolojiyle beraber anlamsız olan bir uygulama elbette ki son
bulacaktır.
Ayrıca, yapılan bu
düzenlemeyle, kamu kurumları ve noterlerce ölüm olaylarının
tespiti de elektronik ortamda yapılacaktır. Vergi dairelerine ve
noterlere kâğıt ortamında bildirime ait uygulama, mücbir
sebepler dışında sona erecektir yani artık noterlerle… Bir
taraftan, ölüm olaylarıyla ilgili -vesayetti, verasetti- birtakım
meselelerin elektronik ortamda anında çok rahat bir şekilde çözülebileceği
ve kayda geçeceği de bu yeni yasayla apaçık ortadadır. Tabii ki
bu konuda veri güvenliği de dikkate alınmıştır.
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 45 ve 65’inci maddelerinde
yapılan değişiklikle ve eklenen bir geçici maddeyle Veri
Paylaşımı Kurulu oluşturulmuş, kimlik
paylaşımına ilişkin esas ve usuller ile ücretleme yeniden
düzenlenmiştir.
Tasarının
getirdiği başka bazı düzenlemeleri de kısaca ifade etmek
gerekirse… Hastanelere, mahkemelere, dış temsilciliklere ve
evlendirme memurluklarına nüfus müdürlüklerine gitmeden doğum, ölüm,
evlenme gibi nüfus olaylarını elektronik ortamda bildirme ve tescil
etme yetkisi tanınmaktadır. Bu hastanedeki olaylardan şunu
kastediyoruz: Çocuk doğduğu andan itibaren ailesinin artık
tekrar nüfus idaresine gitmesine gerek kalmadan hastanedeki yetkili, doğan
çocuğun eğer adı hastanede konulmuşsa adını ve
soyadını, doğan çocuğun eğer adı hastanede
konulmamışsa soyadını ilgili nüfus idaresine on-line
sistemle belirtecek ve ondan sonra da çocuğun nüfus kâğıdı
-adı ve soyadı belirtilmişse- ailenin adresine gitmiş
olacaktır. Yani aslında teknolojinin getirmiş olduğu bir
imkânı çok net bir şekilde kullanmış oluyoruz.
Ayrıca, mahkeme
kararı gerekmeksizin değiştirilmesi imkânı tanınan
isim ve soyadları ve imla hatası bulunan isim ve soyadlarıyla
ilgili de çok kolaylaştırıcı bir düzenleme geliyor. Mahkeme
kararıyla kocasının soyadını kullanabilen
kadınlarımıza da istedikleri takdirde sadece nüfus
müdürlüğüne vereceği dilekçeyle, mahkeme kararına gerek olmadan
evlenmeden önceki soyadlarını yeniden kullanabilme imkânı
tanınmaktadır.
Göçmen olarak Türk
vatandaşlığına alınan, doğum yeri ve doğum
tarihi hatalı olan kişilerin -ki buna hepimiz şahit oluyoruz-
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl içinde,
usulüne göre onaylanmış doğum belgeleriyle nüfus müdürlüğüne
müracaatları hâlinde, mahkeme kararı aranmaksızın
doğum yeri ve doğum tarihlerinin düzeltilmesi
sağlanacaktır.
18 yaşını
tamamladığı hâlde aile kütüklerine kaydedilmemiş olan
kişilerin -bu da çok önemli bir değişim- anne ve
babasının, bunların ölmüş olmaları hâlinde ise varsa
kardeşlerinin tıbbi rapor ibrazı hâlinde başka bir belge
istenmeden tescil işlemlerinin gerçekleştirilmesi, yine bu
tasarımızın getirdiği önemli yeniliklerden bazılarıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine bu kanun değişikliğiyle
getirilen önemli bir yenilik de doğum olaylarının tesciliyle
ilgilidir. Mevcut uygulamalarda doğum olaylarının tescili resmî
belgeye veya -burayı dikkatle dinlemenizi isterim- sözlü beyana göre
yapılmaktadır. Ülkemizde halen doğum olaylarının yüzde
98’i sağlık kuruluşlarında gerçekleştirilmektedir.
Doğumlarda sözlü beyanın araştırılması görevi ise
mülki idare amirinin talimatıyla şimdi aile hekimlerine
verilmiştir. Yani, burada, doğum olaylarında sözlü beyana ek
olarak başka bir değerlendirme daha ortaya konulmuştur.
Biz, bunu Komisyonda ilk
tartıştığımız zaman, bazı kadın
dernekleri, hiçbir şekilde bunu anlamadan ve okumadan, maalesef, burada
farklı bir düzenleme yaptığımızı düşünerek
çok anlamsız bir karşı koyuş ortaya koydular; işin
esasını öğrendikten ve okuduktan sonra da bundan
vazgeçtiklerini… Çünkü, burada kolaylaştırıcı değil
tam tersi sıhhatleştirici, sağlık açısından daha
doğru olan bir kayıt sistemine geçici bir düzenleme
gerçekleştirilmektedir.
Adı konulan çocuğun
doğum olayına ait bilgilerin MERNİS veri tabanına
elektronik yolla tescil edilebilmesi, sağlık kuruluşlarında
dünyaya gelen ancak adı konulmayan çocuğun da biraz önce
anlattığım gibi MERNİS veri tabanına elektronik bir
şekilde kaydedilmesi amaçlanmaktadır.
Yine, yaptığımız
değerlendirmeler neticesinde, Türk Vatandaşlığı
Kanunu’nun bazı maddelerinin yeniden gözden geçirilmesi gereği
doğmuştur.
Bilindiği gibi,
çalışma izni ve Türkiye'ye yerleşme niyeti gösteren, geçerli bir
ikametle beş yıl kesintisiz olarak Türkiye'de bulunan
yabancıların Türk vatandaşlığına başvuru
hakkı vardır. Bu kapsamda, doktor, mühendis, iş adamı veya
bilimsel, teknolojik, ekonomik, sosyal, sportif, kültürel ve sanatsal alanlarda
katkısı olan veya olacağı düşünülen kişilerin
faaliyetlerinin niteliği gereğince bu beş yıllık zaman
zarfında yurt dışında kalabilme süreleri en fazla altı
aydı. Çok doğaldır ki gerek seyahat imkânlarının
gelişmesi gerek küreselleşmenin getirdiği imkânla buradaki bu
yetkin kişilerin ülkemiz vatandaşlığını hak
edebilmelerini temin etmek maksadıyla, beş yıllık süre
içerisinde altı ay dışarıda kalma süresini bir yıla
yani on iki aya çıkarıyoruz.
Kamuoyu veya medya gündeminde
yoğun olarak yer bulan bir düzenlemeye ilişkin olarak da sizleri,
yüce Meclisi bilgilendirmek isterim. Yapılan düzenlemeyle ilgili nikâh
kıyma yetkisi Medeni Kanun’daki ve Evlendirme Yönetmeliği’ndeki
hükümler çerçevesinde mevcut görevlilere ilave olarak il ve ilçe müftülüklerine
de genişletilmektedir. Yani nikâhın şekliyle değil, nikâh
işlemini uygulayacak memur tanımına bir ek
yapılmasıyla ilgili bir düzenlemeyi Meclisimizin huzuruna
getirmiş bulunuyoruz.
İzin verirseniz önce
mevcut hukuki ve fiilî durumu izah etmek isterim. Nikâh türü itibarıyla
ülkemiz nezdinde ve devlet nezdinde geçerli olan nikâh, resmî nikâhtır.
Medeni Kanun’umuzda, aynı zamanda da Medeni Kanun’umuzla birlikte
Evlendirme Yönetmeliği’mizde bunun usul ve esasları açıkça
belirlenmiştir. Getirilen düzenlemeyle buradaki usul ve esaslarda herhangi
bir değişikliğe gidilmesi veya değişiklik
yapılması söz konusu değildir. Nikâh kıymaya yetkili
kişiler açısından mevcut durum da şöyledir:
Hâlihazırda belediye ve köy evlendirme memurlukları, nüfus
müdürlükleri ve dış temsilciliklerimizde nikâh
kıyılmaktadır. Tabii ki nikâh çok ciddi bir hukuki işlem
olduğu için kimlerin bu yetkiyi kullanabileceği noktasında
düzenlemeler açıktır ve nettir ve bu uygulama da bugüne kadar
sürmektedir. Hatta daha önce de bu rakamları vermiştim, tekrar etmek
isterim. 2017 yılbaşından tasarı komisyona geldiği
güne kadar 426.258 nikâh belediyelerimizdeki nikâh memurlarımız
tarafından, 3.212 nikâh işlemi nüfus müdürlüklerimiz tarafından,
16.543 nikâh işlemi de muhtarlarımız tarafından, 19.979
nikâh işlemi de dış temsilciliklerimizde yetkilendirilmiş
kişiler tarafından gerçekleştirilmiştir. Şimdi, bu
tasarıya yapılan, bu gruplara ilave olarak il ve ilçe müftülüklerine
de nikâh kıyma yetkisi ve görevi verilmesinden ibarettir. Buradaki
yetkilendirme de tamamen İçişleri Bakanlığının
uhdesindedir aynen nüfus müdürlüklerinde olduğu gibi.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Peki,
müftüler imamlara yetki verecek mi?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Burada yapılmak istenilen, gerek
ülkemizin özellikle bazı bölgelerinin coğrafi şartları
gerekse yetkili memur sayısı dikkate alınarak insanların
resmî nikâha ulaşılabilirliğini artırmaktadır.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Müftüler
bu yetkilerini devredecek mi Sayın Bakan, onu soruyoruz.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Nikâh konusunda kanunlarımızın
hiçbir yerinde herhangi bir boşluk veya yoruma açık bir durum söz
konusu değildir.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Camilerde imam yok, müftüler camide namaz
kıldırsın.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Bunu tekrar ifade etmek istiyorum: Nikâh
konusunda kanunlarımızın hiçbir yerinde herhangi bir boşluk
veya yoruma açık bir durum söz konusu değildir.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Müftüler
bu yetkilerini devredecek mi Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Medeni Kanun’umuz gereğince evlenme
iradesinin bizzat evlenecek kişiler tarafından yetkili resmî memurun
önünde açıklanmasıyla gerçekleşecek olan medeni evlenme,
Türkiye’de yapılabilecek tek evlenme şeklidir ve yine Medeni
Kanun’umuzla, evlendirme yetki ve görevinin belediyede bulunan yerlerde
belediye başkanına veya başkanın evlendirme işlerine
memur ettiği görevliye, köylerde muhtarlara verilmiş olduğu da
bilinmektedir. 5490 sayılı Kanun’la belediye başkanı ve muhtarlar
dışında İçişleri Bakanlığınca il nüfus
ve vatandaşlık müdürleri ile nüfus müdürlükleri ve dış
temsilciliklere de evlendirme memurluğu görev ve yetkisi verilmektedir.
Bugün sizlere sunduğumuz
tasarıyla da il ve ilçe müftülüklerine de evlendirme memurluğu görev
ve yetkisi verilerek bu saha genişletilmektedir. Her
vatandaşımız kanuni şartlara uymak kaydıyla resmî
nikâhını dilediği evlendirme memurluğunda
kıydırma hak ve yetkisine sahiptir. İsteyen belediye evlendirme
memurluğuna, isteyen nüfus müdürlüğüne, isteyen muhtara, isteyen il
ve ilçe müftülüklerinde evlendirme işlemleri yaptırabilecektir. Bu
tercih tamamen vatandaşlarımıza aittir. Ancak hangi memurla
yapılırsa yapılsın, kıyılan nikâh
aynıdır ve resmî nikâhtır. Bunun da altını çizerek
söylüyorum: Evlendirme işlemlerinde, müracaattan tören yerine,
düzenlenecek belgeden memurun giydiği cübbeye kadar belediye evlendirme
memurunun uyguladığı Türk Medeni Kanunu ve Evlendirme
Yönetmeliği hükümlerini aynen il ve ilçe müftülükleri de
uygulayacaktır, yapılacak evlenmeler hiçbir farklılık
göstermeyecektir. Yani il veya ilçe müftüsü nikâh kıyarken belediyenin
nikâh memurunun giydiği cübbeyi giyecek ve keza ibadethanelerde
kanunumuzun ve yönetmeliklerimizin öngördüğü şekilde de resmî nikâh
kıyılamayacaktır. Evlenme usul ve esaslarını
düzenleyen mevzuatta bu konu açıkça belirtilmiştir: Dinî mekânlarda
resmî nikâh işlemi yapılamaz.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Ya bırakın, müftülerimiz müftü olarak kalsın.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Evet, tabii, burada önemli bir noktayı
daha izah etmek isterim. Şimdi, biz bunu komisyonda
tartıştık, çok net bir şekilde değerlendirmelerimizi
ortaya koyduk. Bence Komisyondaki tartışmalar da çok olgun geçti,
herkes kendi değerlendirmesini ortaya koydu. Burada, isteyen
vatandaşımız istediği memura, yetkisi olan memura bunu
kıydırabilir. Arkadaşlarımız şu
tartışmayı yapıyorlar: “İşte, Avrupa’da kilisede
nikâh kıyılıyor, şurada şöyle yapılıyor.”
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Papazın boş vakti var.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Bakınız, bizim bu getirdiğimiz
uygulamayla Avrupa’daki veya herhangi bir ülkedeki uygulama arasında bir
benzerlik veya bir örneklik söz konusu değildir. Tam tersi, burada
laiklikle ilgili yani din ve vicdan hürriyetimizi bağlayıcı bir
kısıtlılığı olan bir anlayış da söz
konusu değildir. Tam anlamıyla, esas itibarıyla bunun
cinsiyetçilikle de bir alakası yoktur, bunu da çok net söylüyorum.
Nikâhın iki cinsi vardır, kadın ve erkek. Bunun cinsiyetçilikle
de bir alakası yoktur.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Kadın müftü var mı?
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Bir tane kadın müftü ismi verebilir misiniz Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Yine şunu da ifade etmek istiyorum yani
çok net bir şekilde altını çizmek istiyorum. Bu, tamamen…
Özellikle şu tartışma da beni yaralamaktadır: Yani bizim,
grup olarak hepimizin, gerek kadın hakları olsun gerek evlilik
hakları olsun, bu konudaki hassasiyetimiz çok açık ve ortadadır.
Yani burada kadınların küçük yaşta evlendirilmeleri değil,
tam tersi evliliklerin meşruiyetine yönelik,
yaygınlaştırılmalarına yönelik bir adım
atılmaktadır. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna seslenerek
ifade etmek istiyorum ki bence bunu sizin desteklemeniz lazım.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Hiç öyle değil, hiç öyle değil.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Çünkü bir evlenme yetkisinin
meşruiyetini ve bir evlenme yetkisinin alanını
yaygınlaştırıyoruz ve…
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Küçük yaşta evlendirme çoğalacak.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – …bu konuda özellikle, çok önemli bir
şekilde ifade etmek istiyorum ki bunu bugünkü resmî nikâh mevzuatı ve
kanunu çerçevesinde gerçekleştiriyoruz. Bunu sizin desteklemeniz, esas
itibarıyla bugüne kadar itiraz edilen konuların ortadan kalkmasına
sebebiyet teşkil edecektir.
Bu vesileyle şunu ifade
etmek istiyorum ki: Özellikle yasalarımızın bu noktada herhangi
bir suistimali engellemek maksadıyla... Bakınız, dinî nikâh ile
resmî nikâh arasındaki bağı engellemek için yasalarımızın
aldığı tedbirler açık ve nettir.
Birincisi: Medeni Kanun’un
143’üncü maddesi uyarınca, aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dinî
töreni yapılamaz; açık ve net.
Bir dakikalık veya bir
buçuk dakikalık ek süre isterim eğer mümkünse.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen bir dakikada tamamlayın.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Sayın Bakan, cenazelere imam bulunamıyor. Müftüler ne
yapsın, namaz mı kıldırsın, nikâh mı
kıysın?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – İkincisi: Diyanet İşleri
Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nce
Medeni Kanuna göre akdedilen nikâhtan sonra isteyenlere nikâhın dinî
merasimini icra etmek hükmü uyarınca, aile cüzdanı ibraz edilmeden
bir dinî nikâh da Diyanet İşlerinin kendi yönetmeliğine göre
yapılamaz.
Ayrıca, bu konunun,
biraz önce bahsettiğim gibi, cinsiyet temelinde
tartışılmasını da çok net söylüyorum, anlamakta zorluk
çekiyorum.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Erkek olarak bakıyorsunuz.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Özet olarak, nikâhın şekli
değişmiyor, nikâh merasiminin mekânı değişmiyor, dinî
nikâhla ilgili herhangi bir düzenleme yapılmıyor.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Ülkenin eğitimi, sağlığı dibe vurmuş,
ekonomi can çekişiyor, sizin uğraştığınız
işlere bak!
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Sadece, hâlihazırda nikâh kıyma
yetkisi tanımlanmış devlet memurlarına il ve ilçe
müftülüklerinin de ilave edilmesinin önü açılmış oluyor.
Bizim şu anda yüce
Meclise sunduğumuz yasa tasarısı bu kadar.
Bir cümle de
İçişleri Bakanı olmam vesilesiyle, belediye
başkanlarına girdiğiniz için söylemek istiyorum.
Bakınız, yolsuzluk yapan kim olursa olsun, kanuna aykırı
davranan her kim varsa, bu belediye başkanıdır, X’dir, Y’dir,
Z’dir, bizim yetkimiz dâhilinde, biz gözünün yaşına bakmayız. Bu
saatten sonra muhalefet belediyeleri de iktidar belediyeleri de nasıl
gözünün yaşına bakmayacağımızı görecekler ama o
zaman oralardan da ses çıkarmasınlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
18.04
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet
AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir),
Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
497 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu,
60’a göre söz veriyorum.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
25.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in,
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 497 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet
adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Bakan
konuşması sırasında, doğumun sözlü beyanıyla
ilgili “Kadın kurumları maddeyi anlayınca muhalefetten
vazgeçti.” minvalinde bir söz söyledi. Bunun doğru
olmadığını ifade etmek için söz aldım. Burada aksine,
daha yetkin bir iyileştirmenin yapılması gerektiği ve bu
sözlü beyanın her zaman risk taşıdığı ve
özellikle mülki amirin inisiyatifine de bırakılmadan sözlü beyanlarda
ciddi olarak bir araştırmanın yapılması gerektiği
hâlâ ısrarla söyleniyor. Birleşmiş Milletler Ülke Ekibi de
“Araştırmanın yapılmaması, özellikle ensest
ilişki sonucunda gebelikler, doğum; kumalık, çoklu evlilik
sonucu gebelikler, doğum; tecavüz sonucu oluşan gebelikler ve
doğum; çocuk yaşta tecavüze uğrama ve evlendirilme sonucu
gebelikler ve doğum konularında herhangi bir araştırma
olmadan sözlü beyanla nüfus kayıt işlemini mümkün kılabilme
riski taşımaktadır.” diyor. O nedenle kadın
kuruluşlarının bunu anlamaması ya da bunu kabul etmesi gibi
bir şey söz konusu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet, bu şekilde bir
ifadeleri söz konusu değil. Sadece burada sözlü beyanda mutlaka
araştırmanın yapılması gerektiğini, aksine bu
risklerin her zaman taşındığını -yani bugün de
taşıyor o riskleri, gelecekte de taşıyor- bunu ifade
ediyorlar, bunu söylemek istedim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi,
tasarının…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkanım, özür dilerim.
BAŞKAN – Sayın
Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Bakan kürsüde konuşurken: “Cumhuriyet Halk Partisinin de bu
tasarıyı, müftülere nikâh yetkisinin verilmesini desteklemesini
bekliyorum.” şeklinde bir ifade kullandı. Bu açıkça
Anayasa’nın 4’üncü maddesine, 2’nci maddesine, 10’uncu maddesine, 24/10,
174/4, Lozan Sözleşmesi’nin 42’nci maddesine aykırı olduğu
hâlde -bunu da Sayın Bakana dün ben makarayı verdim- bunu da
bildiği hâlde, Anayasa’yı ihlal suçu olduğu hâlde, bile bile
Anayasa’yı ihlal suçuna bizi ortak etmesini kabul etmiyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Eyvallah,
birazdan Genel Kurulun onayına sunacağız, Genel Kurulun kabulünü
arayacağız.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868) ile Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp İlçesinin
Adının Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497)
(Devam)
BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına son söz, Kilis
Milletvekilimiz Sayın Mustafa Hilmi Dülger’e aittir.
Buyurun Sayın Dülger.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA HİLMİ
DÜLGER (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nüfus
Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım
adına söz almış olup gerçekte tümü üzerine zaman yettiğince
görüşlerimi belirteceğim. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce Şırnak’ta dün göçükte hayatını kaybeden
işçilerimize Allah’tan rahmet, ailelerine
başsağlığı diliyorum. Yine, hain bir saldırı
sonucu Mersin’de yaralanan güvenlik güçlerimize acil şifalar diliyorum. Bu
arada Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Başkanı Sayın Deniz
Baykal’a da geçmiş olsun diyor, acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizlerin de çok iyi bildiği gibi vatandaşlık
hakkı devletin hükümranlık hakkının kişi üzerindeki iz
düşümü olup bunun kazanılması, kaybedilmesi ve buna
bağlı olayların süreçleri de zamana ve milletlerin farklı
hukuk anlayışlarına göre farklılıklar
gösterebilmektedir. Bu cümleden olmak üzere bu konudaki kanunlar ve
düzenlemeler bazen geleceğe dair beklentileri karşılamak bazen
de yaşanan gelişmeler ve ortaya çıkan yeni zaruretler sebebiyle
güncellenme ihtiyacı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hem dijital teknoloji kullanma oranımızın artması hem de
talep ve ihtiyaçlarımızın değişime
uğradığı günümüzde nüfus ve vatandaşlık konusunda
da yasal mevzuatımızda bazı güncellemeler yapmak ihtiyacı
ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği gibi nüfus kütüklerinin
güncelliği ve sürekliliği doğum, ölüm, evlenme, boşanma,
tapu, miras gibi hayatın en kritik süreçlerine temas eden son derece
önemli bir konudur. Söz konusu tasarıda elektronik ortamdaki aile
kütüklerine ait, kişiye ait artık tek bir kayıt
tutulacağı öngörülmüş olup bununla da kişi ve
olayların kayıtlarının Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarasıyla ilişkilendirilmesi; nüfus kayıtları
arasında gerekli bağların kurulması, mükerrer
kayıtların önlenmesi ve tüm işlerde teknik denetim
imkânının sağlanması amaçlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine bu tasarıyla vatandaşın günün
her saatinde hizmet için başvurduğu hastanelere, mahkemelere,
dış temsilciliklere ve evlendirme memurluklarına elektronik ortamda
bildirme ve nüfus olaylarının tescil yetkisi verilmekte, hizmette
sürat ve kolaylığın hedeflendiği, bu sayede, adı geçen
nüfus olaylarının tescilinde nüfus müdürlüklerine gitmeyerek ve buna
gerek kalmadan elektronik ortamda kolayca tesciline imkân sağlandığı
da görülmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ayrıca bu tasarıda günlük hayatta
önemli sıkıntılara yol açan, hepimizin zaman zaman
yaşadığı olaylardan birisi olan, yazım ve imla
hatası bulunan ve bu tür problemlerin artık mahkeme kararına
gerek kalmaksızın değiştirilmesine imkân
tanındığı da görülmektedir. Böylece düzenleme sayesinde hem
mahkemelerde iş yükü azalacak hem de uzun mahkeme kuyrukları ortadan
kalkacaktır.
Diğer bir başka
düzenleme de boşandığı hâlde mahkeme kararıyla kocasının
soyadını kullanabilen kadınlarımızı
ilgilendirmektedir. Bu düzenlemeyle, bu durumdaki kadınlarımız
istedikleri takdirde sadece nüfus müdürlüğüne vereceği dilekçeyle
mahkeme kararına gerek olmadan evlenmeden önceki soyadlarını da
kullanabilme imkânına kavuşacaklardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sonradan Türk vatandaşlığına
alınanlardan doğum yeri ve doğum tarihi hatalı olan
kişilerin mahkeme kararı olmaksızın durumlarının düzeltilmesi
de bu tasarıyla mümkün olmaktadır. Yine, 18 yaşını
tamamladığı hâlde aile kütüklerine kayıt edilmemiş
olan kişilerin istek ve gerekli şartları sağlamaları
hâlinde başka bir belge istemeden tescil işlemlerinin
gerçekleştirilmesi de yine bu tasarıyla mümkün olmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamuoyunda belki de en fazla memnuniyet yaratacak
olan değişikliklerden birisi de kimlik paylaşım sistemi
üzerindeki değişikliklerdir. Bu amaca yönelik olarak uygulamaya
konulan bu sistem kurumların erişimine açılmış olacak,
bu sayede ilgili kurum ve kuruluşların, vatandaşların
kimlik bilgilerine elektronik ortamda doğrudan ve hızlı
erişmeleri sağlanacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine, bu kanunla getirilen bir
değişiklik de doğum olaylarının tescilinde elektronik
tescil imkânının getirilmiş olduğu görülmektedir.
Diğer bir düzenlemeyle de sağlık kuruluşlarında
dünyaya gelen ve adı konulan çocuğun doğum olayına ait
bilgilerinin MERNİS veri tabanına elektronik yolla tescil edilmesi imkânı
da tasarıyla mümkün hâle gelecektir.
Yine, bu yapılan düzenlemeyle
bugün meri mevzuatımıza göre evlendirme işlemleri hâlen
belediye, köy evlendirme memurlukları, nüfus müdürlükleri ve dış
temsilciliklerimizde gerçekleştirilmekteyken şimdi bu tasarıyla
bu gruplara ilave olarak il ve ilçe müftülüklerine de nikâh kıyma yetkisi
ve görevi verilmektedir.
Öncelikle şu
noktayı açıkça ifade etmem gerekir ki, bu tasarıda yeni bir
nikâh tarzı veya dinî nikâhın resmîleşmesi gibi bir uygulama ve
bir öneri söz konusu değildir. Bunu on yedi yıl mülkiye
başmüfettişi olarak çalıştığım bir kurumun
görevlisi olarak söylemekteyim çünkü bizler gittiğimiz vakit; bir,
belediye evlendirme memurluklarının teftiş ve denetimini
yapardık; iki, aynı zamanda il ve ilçe nüfus müdürlüklerindeki
evlendirme iş ve işlemlerini denetlerdik. Yapılan işlem
mevcut resmî nikâh işleminin kanunda belirtildiği şekil ve
usulde, hatta nikâh kıyacak memurun giydiği cübbeye varıncaya
kadar mevcut durumla aynı olacak, il ve ilçe müftülüklerine bir yetkinin
verilmesinden başka bir şey değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde resmî olarak nikâh kıymadaki şekil unsuru
bile mevzuatla düzenlenmiş olup bu konuda bir değişikliğe
asla gidilmemektedir. Bu şekil kaynağını da Medeni
Kanun’umuzdan ve Evlendirme Yönetmeliği’nden almaktadır. Medeni
Kanun’umuz gereğince evlenme iradesinin bizzat evlenecek kişiler
tarafından yetkili ve resmî memurun önünde açıklanmasıyla
gerçekleşecek olan hukuki evlenme, Türkiye'de yapılacak tek evlenme
şeklidir. Medeni Kanun’umuzla, evlendirme yetki ve görevinin, belediye bulunan
yerlerde belediye başkanına ve başkanın evlendirme
işlemlerini memur ettiği görevliye, köylerde ise muhtarlara
verilmiş olduğu bilinmektedir.
5490 sayılı
Kanun’la belediye başkanı ve muhtarlar dışında,
İçişleri Bakanlığınca il nüfus vatandaşlık
müdürleri ile ilçe nüfus müdürleri ve dış temsilciliklere de bu yetki
devredilen yetki olarak verilebilmektedir.
Bugün, buraya sunulan, yüce
Meclise sunulan tasarıyla il, ilçe müftülüklerine de evlendirme
memurluğu görev ve yetkisi verilerek sadece hukuki saha
genişletilmektedir yani nikâhın şekliyle ilgili bir düzenleme
asla yoktur; sadece, nikâhı kıyacak devlet memurlarına bir ilave
söz konusudur.
Yine, Türk Medeni Kanunu ve
Evlendirme Yönetmeliği hükümlerine göre evlendirme memurunun kamu
görevlisi olması zorunludur. Neticede, müftüler de devlet memuru
olduğuna göre bu konuda bir kaygıya da gerek yoktur. Buna göre her
vatandaşımız kanuni şartlara uymak kaydıyla resmî
nikâhını dilediği evlendirme memuruna kıydırma hak ve
yetkisine sahiptir. İsteyen, belediye evlendirme memurluğuna;
isteyen, nüfus müdürlüğüne; isteyen, köy muhtarlığına;
isteyen de il, ilçe müftülüğüne müracaat edebilecektir. Bugüne kadar,
bundan dolayı toplumun kutuplaştığı da herhangi bir
kayda düşmüş değildir.
Değerli milletvekilleri,
ayrıca, evlendirme işlemleri belirli yasal kurallar ve formalitelere
uyarak kurulan bir müessesedir. Bu konuda herhangi bir kaygıya gerek
yoktur. Diğer yetkili görevlilerin teftiş ve denetimleri gibi
müftülükler de aynı usul ve esasa göre denetleneceklerdir.
Tasarının ülkemiz
için, milletimiz için, vatandaşımız için hayırlara vesile
olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dülger.
Böylece konuşmaları
tamamladık.
Şimdi
tasarının tümü üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın milletvekilleri,
dün de sisteme giren sayın milletvekilleri sırayla tekrar sisteme
girdiler. Ona göre yirmi dakikalık soru-cevap işleminin ilk on
dakikasında -soru olabilecek şekilde- sırayla sayın
milletvekillerine söz vereceğim, daha sonraki on dakikayı da o süreyi
de soruları cevaplandırmak üzere bakan için
tanıyacağım.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Diyanet İşleri Başkanlığı tüm, 81 ilimizde münhal
bulunan imam-hatip kadrolarına geçici cami görevlisini sınavla
almıştır. Sınav sonucu alınan bu cami imamları
temizlik işçisi statüsünde İŞKUR’a
kaydırılmıştır. İmam olarak, cami görevlisi
imamı olarak sınavla alınan bu cami imamları hangi yasaya, hangi
tüzüğe, hangi yönetmeliğe uygun olarak İŞKUR personeli
olarak kaydırılmıştır? Açılan sınavda
İŞKUR’a kaydedileceklerine ilişkin bir hüküm yoktur.
İŞKUR’a kaydırıldıkları zaman asgari ücretle
çalışmaktadırlar ancak cami imamı olarak görev
yaptıkları zaman hem özlük haklarında hem statülerinde bir
farklılık vardır. Bu, kanuna, nizama aykırı değil
midir? Bunların bu mağduriyeti ne zaman giderilecektir?
Soru 2: Tasarının
6’ncı maddesi, Anayasa’mızın 2’nci, 4’üncü, 10’uncu, 24’üncü,
174’üncü ve Lozan Sözleşmesi’nin 42’nci maddesine aykırı
değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Basmacı…
MELİKE BASMACI (Denizli)
– Sayın Başkan…
Sayın Bakan, ben çok
merak ediyorum; ülkemizde bugün terör var, cinayetler var, çok ciddi anlamda
kanun hükmünde kararnameler var, ekonomik sorunlar var, intihar edenler var,
acaba hangi zorunlu ihtiyaçtan dolayı biz bugün nikâhı müftülerin
kıyıp kıymayacağını konuşuyoruz? Ülkemizin
en elzem problemi bu mudur? Bunu merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Özel’in yerine Sayın İrgil…
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, her
fırsatta ve her açıklamanızda vatandaşlara “Rahat olun,
güvendesiniz. Devlet her yerde ve bizden habersiz kuş bile uçmaz,
güvenliğiniz tam.” diyorsunuz. 7 işçinin öldüğü,
kamyonların akşama kadar vızır vızır
çalıştığı kaçak madeni bile görmekten âciz olan ve onu
saptayamayan vali, kaymakam ve yöneticileriniz için bir işlem yapmayı
düşünüyor musunuz?
İkinci sorumsa,
bildiğiniz gibi, bu yeni dönemde atamalarda güvenlik soruşturmaları
yapılıyor. Çok sıkça vatandaşlardan ve ataması
yapılan sağlık personeli veya diğer memurlardan
atamaların geciktiğine dair ve altı aydır, yedi aydır
atamaların yapılmadığına dair şikâyetler var. Bu
konuda, atamaların hızlandırılması için veya sonuçlandırılması
için onlara bir müjde verebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Sarıhan…
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce
yapmış olduğunuz konuşmalarınızda “demografik
kış”tan söz ettiniz ve örnek olarak da gençliğin azalmakta
olduğunu, yaşlı nüfusun çoğalmakta olduğunu ifade ettiniz.
Acaba bu müftülüklere nikah yetkisi vermenizin bir gerekçesi olarak mı
bunu ifade ettiniz? Yani evliliği daha da yükseltmek gibi bir amaç
mı, bunu mu anlatmak istediniz?
Aynı zamanda, birini
kaçırdım ama üç koşuldan söz ettiniz bu yasa
tasarısıyla ilgili, “Bürokrasiyi azaltacak, iş sürelerini
azaltacak, fiilî duruma dayanak yaratacak.” dediniz. İlk ikisini
anlıyorum, buna katılıyorum da, olumluyorum da ama fiilî duruma
dayanaktan kastınızın ne olduğunu öğrenmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Akar’ın yerine Sayın İlgezdi…
GAMZE AKKUŞ
İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
Sayın Bakan, bu
tasarıyla müftülerin nikâh kıymasıyla ailelerin tahkim
edileceğini söylüyorsunuz. Aile kurumunu müftülerle nasıl tahkim
edeceksiniz? Boşanmaların temelinde eşler arasında din
eksenli bir ayrılık ya da dinî inanç eksikliği olduğunu mu
düşünüyorsunuz? Evlendirme memurları gibi Diyanet bünyesinde kurulan
aile irşat ve rehberlik bürosu görevlilerini de nikâh kıymakla
görevlendirecek misiniz?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın
Balbay…
MUSTAFA ALİ BALBAY
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, son
okuduğum kitaplardan biri Ali Bardakoğlu’nun “Yüzleşme”
kitabı. Orada üç dört yerden alıntı aktarmak istiyorum ama
sadece ikisini paylaşmak istiyorum: “Özellikle hukuk alanında
İslam ülkelerinin bugün geldiği nokta asırlar süren bir sürecin
ürünüdür. Merhum Erol Güngör’ün ifadesiyle ‘İslam dünyasındaki hukuk
hareketleri modern hayata yetişememiştir. İslam
dünyasındaki bu umumi gerilik, artık kapatılması
imkânsız görülen bir mesafe hâline geldikten sonra Batı
kanunlarından yararlanmak durumunda kalınmıştır.’” En
son birinde de “Din, etrafımızda olup biten her hadiseye çözüm
getirdiği, hayatın her alanında belirleyici duruma geldiği
an büyük zarar görmekte ve bir sorun oluşturmaktadır.” diyor.
Bunu bir CHP’li söylese tabii
ki farklı yorumlarsınız ama sizin döneminizde yedi yıl
Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış bir
kişi hukukta geriliğimizi ve İslam dünyasının bu
konudaki geriliğini vurguluyor.
Şimdi,
getirdiğinizle müftülük makamını zedelemeyecek misiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ALİ BALBAY
(İzmir) – ...günlük hayattaki akışı zorlayan bir sürece
girmeyecek misiniz?
81 müftüden tane kadın
yok, hepsi erkek. Erkek egemen bir toplumda kadınları ezmeyecek
misiniz?
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Özdiş…
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, müftülere
nikâh kıyma yetkisi vermeye çalıştığınız bu
yasa tasarısında vatandaşların evlenme işlemlerini
kolaylaştırmak, hızlandırmak gerekçesini savunuyorsunuz.
Mevcut durumdaki kurumların hangi aşamada yetersizliği,
yavaşlığı söz konusudur?
Belediyelerde ve nüfus
müdürlüklerinde evlendirme memurlarının sayısını
artırmak, özlük haklarını düzeltmek gibi çalışmalar
yapmış olsaydınız daha doğru olmaz mıydı?
Bu tasarıyla toplumda “belediyede
nikâh kıydıranlar” ve “müftüde nikâh kıydıranlar”
şeklinde kutuplaşma yaratacağınızın,
dolayısıyla toplumu böleceğinizin farkında değil
misiniz?
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Bektaşoğlu…
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, müftülere
nikâh kıyma yetkisini içeren tasarı devrim yasalarına,
laikliğe ve cumhuriyetimizin kadınlara tanıdığı
medeni haklara bir saldırıdır. Bu yetkiyle -hakları olmayan
Türk kadını- “resmî nikâhlı”, “müftülük nikâhlı” diye iki tip
aile kavramı yaratılmak isteniyor; kadınlar ve aileler
ayrıştırılıyor. Bu tasarı yasalaşırsa
resmî olmayan nikâh özendirilecektir çünkü böyle bir yetkinin din görevlileri
tarafından kullanılmasıyla küçük yaşta evlilikler, kız
çocuklarının zorla evlendirilmesi artacaktır. 18 yaş
altındaki çocuklara müftülüklerde dinî nikâh
kıydırılıp “Yaşı tutunca resmî nikâh
kıyarız.” demenin yolu açılacak, böylece kayıt
dışı evlilikler gerçekleştirilebilecektir. Şiddete,
tecavüze, tacize uğrayanların mağduriyeti ve suçlunun
cezalandırılmasının yasayla değil bu tip
evlendirmelerle giderilmesi gündeme gelecektir. Tepkiler üzerine geri
çektiğiniz tacizciyi, tecavüzcüyü koruma yasası yerine, şimdi
onların mağdurlarını müftülüklerde evlendirmek mi
istiyorsunuz?
Bu konuda imza toplayan
Giresunlu kadınlarımıza da buradan selam gönderiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Tekin…
HAYATİ TEKİN
(Samsun) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, son
zamanlarda uyuşturucuda önemli bir artış olduğu her gün
basınımızın malumudur. Sentetik uyuşturucudaki
yaygınlaşma toplumu tehdit eder hâle geldi. Amerika’da bir
uyuşturucu icat ediliyor, “Flakka”, iki günde ismi “Zombi” olarak
konuluyor ve maşallah, Türkiye'ye geliyor. Her gün bir iki şehidimiz
oluyor, tüm ülke olarak ağlıyoruz. Tahmin ederim ki her gün 10, belki
de 100 gencimizi uyuşturucu batağında kaybediyoruz.
Uyuşturucu mafyası önce gençleri alıştırıyor,
sonra mafya elemanı olarak kullanıyor; bu, mafya için tatlı bir
sirkülasyon, toplum için her gün yeni bir tehlike doğuruyor. Bu,
artık seni beni geçti, Hükûmeti de geçti. Bence, kanunları yeniden
düzenleyip toplumsal büyük bir seferberlik ilan etme zamanı geldi de geçti
diye düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz? Bununla ilgili bir projeniz
var mı?
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
tasarının ülke gündemine gelmesiyle birlikte, Komisyon, alt komisyon
çalışmalarında, nüfus hizmetleriyle ilgili önemli düzenlemeler
içeren bu kanun tasarısının 6’ncı maddesinde müftülüklere nikâh
kıyma yetkisinin verilmesine gerçekten tüm gerekçeleriyle karşı
çıktık ancak bugünkü konuşmanızda, tekrar,
“Vatandaşlarımızın resmî nikâha ulaşabilirlikleri
sağlanacaktır.” diye bir gerekçe sundunuz. Sizin
tarafınıza, Bakanlığınıza, gerçekten, böyle bir
talep, resmî nikâh işlemiyle ilgili böyle bir yığılma
nerelere oldu, nasıl bir talep geldi?
Ayrıca, diğer bir
sorum, resmî nikâh işlemi esnasında alınan bir bedel var
vatandaşlarımızdan. Bu bedel, belli bir mezhebe hizmet eden
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki müftülüklere
bir kaynak olarak mı aktarılacak? Bu da bir adaletsizlik yaratmayacak
mı toplumda?
BAŞKAN – Şimdi
soruları cevaplandırmak üzere sözü İçişleri Bakanı
Sayın Süleyman Soylu’ya bırakıyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Diyanet
İşleri Başkanlığının cami
imamlarının İŞKUR personeli olmasıyla ilgili Mahmut
Tanal’ın sorduğu soru, zannediyorum, tersinden sorulmuş bir
soru. Yani anlıyorum ki toplum yararına temizlik personeli olarak camiye
verilen kişilerle ilgili bir değerlendirme yapmak istiyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Yok, öyle değil.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yani onun ötesinde, Diyanetin İŞKUR
üzerinden bir alımı, daha doğrusu İŞKUR personeli
olarak bir alımı söz konusu olamaz.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Müftünün açıklaması var, müftünün.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Seçim
öncesi yaptınız üç aylık.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Niğde Müftüsü açıkladı geçen hafta.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yok, yok. Yani anlıyorum ki toplum
yararına bir çalışmayla ilgili bahsediyor ise…
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – O toplum yararına değil, seçim yararına.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – …toplum yararına çalışmalar
temizlikçi olarak oraya alınıyor ama cami içerisinde namaz
vakitlerinde bir kişinin kendisinin de namaz kıldırma ehliyeti
varsa, eğer cami imamı da yoksa bunu cemaatten normal birisi de
kıldırabilir, oradaki o temizlikçi kişi de ehliyet sahibiyse
kıldırabilme imkânına sahiptir.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Camiler imamsız, camiler. Niğde’de 57 camide imam yok.
O kadar imam-hatip var ama camilerde imam yok.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Ama diğer meseleyle ilgili
söylediğinize elbette ki ilgili arkadaşlarımız cevap
verebileceklerdir.
İkincisi, Türkiye’de
tabii bir taraftan terörle uğraşıyoruz, bir taraftan göçle
uğraşıyoruz, çok doğal olarak bir taraftan
sınırlarımızla uğraşıyoruz, diğer
taraftan da -İçişleri Bakanlığı olarak söylüyorum-
asayişle, uyuşturucuyla uğraşıyoruz. Tabii,
bunların her birini bir tarafa bırakmamız mümkün değil ama
bir taraftan da teknoloji gelişiyor. Yani burada biz özellikle sadece bu
tasarının 6’ncı maddesiyle ilgili bir değişikliği
ortaya koyuyor değiliz. Teknolojik birtakım gelişmeleri ve
değişmeleri de bizler hayatımızın bu olağan
akışı içerisinde yansıtmakla yükümlüyüz ve sorumluyuz.
Vatandaşımız da bizden zamanlarının kaybolmaması,
teknolojiden istifade edebilme ve kurumlar arasında sürekli bu
imkânsızlıklarla beraber boğuşma yerine… Elimizdeki
imkânı onlara sarf etmek durumundaydık, bu yasayla da bunu
sağlamaya çalışıyoruz.
MELİKE BASMACI (Denizli)
– Teknolojinin müfttü nikâhıyla ne alakası var Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - “Fiilî durumların hukuki durumlarla
ilgili nasıl bir değerlendirmesi var?” diye bir soru geldi. Evet,
fiilî olarak şunu söyleyeyim: Var olan, aslında fiilî olarak ortada
bir sorun olarak duran... Örneğin madde 8 ile ölü olması, muhtemel
kayıtlarla ilgili ölüm araştırması diye bir durum söz
konusu, madde 10 ile de e-devlet üzerinden nüfus kaydıyla yerleşim
yeri belgesi alınması. Biz bunları genelgelerle, birtakım
talimatlarla beraber yapıyor idik ama bunları genelgelerle ve
talimatlarla yapmaktan ziyade, bunları kanun içerisine dercedip bunu rahat
bir hâle getirebilmek çok daha doğrudur diye düşündük. Ben bakan
olduğum zaman, özellikle vatandaşlarımızın bu tip
belgeleri rahat bir şekilde kendilerinin almasını ve aynı
zamanda bu belgelerin de resmî bir hüviyet olarak, resmî bir belge olarak
kullanılması konusunda talimat verdim ama bu, kanunla beraber
tartışılabilir bir talimattı. Şimdi, burada bu
talimatı esas itibarıyla vatandaşlarımızın
işini kolaylaştırma için kanunla beraber kuvvetlendirdiğimizi,
tahkim ettiğimizi ifade etmek isterim.
Yine, bunun yanı
sıra, dün, hakikaten, Şırnak’ta üzücü bir hadise
yaşandı, Allah rahmet eylesin. Şunu söyleyeyim, burada bu
bilgiyi Meclisle paylaşmak isteriz: Özellikle burada, terör örgütlerinin
uzun zamandan beri, güvenlik güçlerinin müdahalesine rağmen, kaçak olarak
çalıştırmaya devam ettiği kömür ocakları vardı ve
buradan ciddi gelirler elde ediliyordu. Devletimizin bu konuda önemli bilgileri
oluştu.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Bu ocak öyle bir ocak mı?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bir dinlerseniz...
Bu bilgiler çerçevesinde
yaklaşık iki, iki buçuk ay, üç aydan beri o bölgede, o bölgeyi de
bilenler bilirler, Kösreli bölgesi ve diğer bölgelerde, güvenlik
güçlerimiz çok ciddi operasyonlar yaptı ama bu bölgeler coğrafi
olarak da zor bölgelerdir. Onun için, burada birçok kömür
ocağını terör örgütleriyle beraber çalışanlardan ve
kaçak olarak çalışanlardan arındırdık ve bunları
da adım adım gerçekleştirdiğimizi ifade etmek istiyorum
Güvenlik güçlerimizin ve oradaki kurumlarımızın ortaya
koymuş olduğu önemli bir değerlendirme olarak bunu ortaya koymak
isterim. Elbette ki burada bir hafriyat gerçekleşiyordu. Bu hafriyatla
beraber bu şey yaptı. Bu konudaki gerekli soruşturma hem ilgili
bakanlık tarafından, gerekli savcılık tarafından,
Adalet Bakanlığı tarafından da açıldı ve
gözaltılar da oldu, siz de takip ettiniz. Buradaki hukuki süreç devam
etmektedir. Ama şunu bilmenizi isterim: Terör örgütünün finans
kaynaklarından bir tanesi de kömür ocaklarıdır -yani o bölgedeki
kömür ocaklarıdır- ve o bölgedeki kömür ocaklarına yönelik de
bizim…
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Dört yıldır var, dört
yıldır orası var.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Üç yıldır, dört yıldır,
beş yıldır, altı yıldır… Hayır, 2013’te
oranın ruhsatı iptal edilmiştir ve iki, üç ay önce de orayla
ilgili ve diğer yerlerle ilgili -bölgeyle ilgili söylüyorum ben- bölgeyle
ilgili gerekli güvenlik önlemleri güvenlik kuvvetlerimizce de
alınmıştır.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Sayın Bakanım, bir saniye… Sayın Bakanım, benim
sorduğum o değil. Bu kadar kamyonun çalıştığı
yerde nasıl oluyor?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yine, bunun yanı sıra ifade etmek
isterim ki –“‘Demografik kış’ açısından neyi ifade etmek
istiyorsunuz?”- ben Birleşmiş Milletlerin ortaya koymuş
olduğu bir nüfus değerlendirmesini burada paylaştım.
İçişleri Bakanıyım, hem nüfustan hem göçten hem nüfus
hareketliliklerinden de sorumluyum. Burada bu imkânı bulmuşken yüce
Meclise bu konuda bir bilgi sunmak istedim. Bu, aile kurumunu tahkim eder mi?
Evet, evlilik müesseselerinin, özellikle evlilik müesseselerinin kayıt
dışı olmaktan kayıt içine dönmesi ve özellikle kayıt
altına alınması hem aile kurumunu tahkim eder hem de bu konuda
daha sağlıklı bir sonuca bizi ulaştırır.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Devlete maliyeti ne olacak?
CEYHUN İRGİL (Bursa)
– Oralarda güvenlik soruşturmasını söylemediniz.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Özellikle Sayın Bardakoğlu’ndan
bahisle, acaba müftülük makamını zedeler mi bu? Hiç böyle bir
değerlendirmeyi düşünmeyi aklımıza da getirmedik; tam tersi,
evliliği ve bu nikâh işlemini gerçekleştirmek önemli bir
olaydır çünkü hem aile temeli atmaktır. Bunun tam tersi, müftülük
makamıyla… Belediye başkanlarına nasıl bir onur
katıyorsa, belediye başkanlarına nasıl hem maddi hem de
manevi bir haz veya mutluluk katıyorsa aynen müftülere de
aynısını katacağı aşikârdır ve nettir.
Evlendirme
memurlarının denetimleriyle ilgili bir soru geldi. Özellikle Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ve mülkiye
müfettişleri bütün evlendirme daire ve memurluklarını, Genel Müdürlükçe
yetkilendirilen memurlar, vali, kaymakam, il ve ilçe müdürleri ve belediye
başkanları ilgili evlendirme daire ve memurlarını
denetlemeye yetkilidirler. Denetlenen müftülükler değil, elbette ki
buradaki yaptıkları işlemlerle alakalı mesele
olacağı için bu da çok açık ve nettir.
Yine, burada, özellikle
“Müftülüklerin nikâh kıyma yetkisi ve belediyelerin nikâh kıyma
yetkisi vatandaşlar arasında bir ayrıştırma
oluşturur mu?” Hayır, bir ayrıştırma oluşturmaz.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Kesinlikle olur.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Tam tersi, herkesin bu konuda kendi
istediğini yapabilme… Bugün nasıl muhtara gidiyorsa, nasıl nüfus
müdürüne veya nüfus memuruna, yetkilendirilmiş memura gidiyorsa,
nasıl Türkiye’de yaşayıp dış temsilciliklerde nikâh
kıydırma aynı şekilde burada da müftülüklerde nikâh
kıydırma veya bu konudaki kendi arzusunu kullanabilecektir.
Yine, özellikle, şunu
ifade etmek istiyorum, şunu kesinlikle reddediyorum, bunun bu
tartışma içerisinde olmasını da şahsım olarak
doğru bulmuyorum: Yani kız çocuklarının
yaşlarının daha küçük bir şekilde evlendirilmeleri ile
müftülüklerin nikâh kıyma yetkileri arasında en ufak bir korelasyon
söz konusu değil, böyle bir şey söz konusu değil.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Göreceğiz, göreceğiz!
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bunu ortaya koymak da doğru değil
yani.
Belki başka yerlerde bu
değerlendirmelerinizi yapabilirsiniz, siyasal olarak tutumunuzdur, bu
değerlendirmelerinize de elbette ki cevap vermek durumundayız ama
burada bu anlayış söz konusu değil.
Şunu söylemek isterim:
Özellikle, uyuşturucu konusunda son bir yılda bütün rakamlar, gerek
uyuşturucu miktarı gerek uyuşturucu operasyonları gerek
uyuşturucuyla ilgili kilogram konusundaki bütün oranlar 2 katına
çıkmıştır ama Türkiye uyuşturucu konusunda hem transit
ülkedir, Türkiye uyuşturucu konusunda aynı zamanda da bir taraftan
hedef ülkedir. Elbette ki bu sadece yakalamalarla ilgili bir mesele
değildir, topyekûn bir meseledir. Mahallî idarelerden muhtarlıklara
kadar, sivil toplum örgütlerinden siyasi partilere kadar bu konuda toplumsal
seferberlik bizim temel görevimizdir. Bu konuda, özellikle, son bir yılda
rakamları çok üst noktaya taşıdığımızı,
operasyonları çok üst noktaya
taşıdığımızı sizler de fark ediyorsunuz. Bu
konuda bütün bakanlıklarla beraber ortak çalışmamız var,
Başbakan Yardımcımız bu konuda bizim koordinatörümüzdür.
Herkes kendi görevini yapmaya çalışıyor ama bu konuda
alacağımız çok mesafe olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Özellikle, şunu söylemek
isterim…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Şurada bir cümle var, onu ifade edeyim.
BAŞKAN – Lütfen,
tamamlayın.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bu bilgiler yanlış, size verilen o
bilgiler yanlış.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yok, yok; bana verilen bilgiler
yanlış değil. Ben uyuşturucuyla ilgili bilgileri her gün
takip eden ve bu konuyu kendi meselesi hâline getirmiş ve akşamleyin
yatarken “Acaba bir çocuk bu konuda ne yapıyor?” diye düşünmeyi
valilerin temel fikrini ve kaymakamların temel düşüncesini
talimatlandırmış bir İçişleri Bakanı olarak
söylüyorum. Burada, bu bizim mücadelemizdir. Bugün terörle nasıl mücadele
ediyorsak uyuşturucuyla da aynı mücadeleyi ortaya koymak
durumundayız.
ÖMER GETHİ GÜRER
(Niğde) – Yaş 10’a düştü, yaş 10’a düştü.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Aynı şekilde şunu da ifade
edeyim: Bunu da defalarca kamuoyunda ifade ettim, teröriste hangi muameleyi
gerçekleştiriyorsak uyuşturucu satıcısına da güvenlik
kuvvetlerimizin aynı muameleyi gerçekleştirmelerinden erinmemelerini
de defalarca kendilerine salık verdim. Hiç merak etmeyin ama bu merak
etmemenin yanında, hepimiz de elimizi taşın altına koymak
durumundayız çünkü terörist nasıl ülkemizdeki birlik ve beraberliği
yok etmeye çalışıyorsa bu kimyasal terörizm üzerinden ve
uyuşturucu terörizmi üzerinden de aynı, hem aile bütünlüğümüz
hem ahlakımız hem geleneklerimiz, göreneklerimiz, medeniyetimiz ve
millet bütünlüğümüz açısından bir tehditle karşı
karşıyayız. Sadece biz de değiliz, etrafımızdaki
coğrafya ve ülkeler de karşı karşıyadır diye bir
düşünce içerisindeyim.
Yine, şunu söyleyeyim:
Özellikle -bana rakam gelmedi ama rakam gelirse diğer sorularda da
söyleyeceğim- bu rakamı sırf Mecliste bilgi vermek için
çıkardım, mafyayla mücadelede 2014’te -kanunu arkadaşlar
söyleyemediler- dinleme ve takip yetkisi bir kanunla beraber
kaldırılmıştı. İçişleri Bakanı
olduğum zaman getirdiğimiz ilk kanun hükmündeki kararname organize
suç şebekelerini takip yetkisidir ve bunu da getirdik. Bu ne
sağladı bize? Özellikle şu, getirdiğimiz andan itibaren
organize suç şebekelerine yönelik mücadelede iki katı operasyon ve
Türkiye’de birtakım organize suç şebekelerinin de cezalandırılmasına
yönelik bir adım ortaya konuldu.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, toparlayalım lütfen.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sebebi de şuydu, bunu da burada,
Mecliste ifade etmek istiyorum: FETÖ, Türkiye’de kendine ait bir alan
oluşturmuştu. Bu alan çıktıktan sonra bu alanı bir tek
güç ikame etmelidir; o güç de kanunlardır, yetkilerdir ve devletin
kendisidir. Burada “Başka bir güç bu boşluğa, polisimizin ve
güvenlik kuvvetlerimizin sayısının az olmasından,
başka meselelerle uğraşmasından dolayı girebilir.”
kanaatiyle beraber, burada 2014’te kaldırdığımız,
çeşitli saiklerle beraber kaldırdığımız –ki o gün
kaldırmak da doğru bir işti- 2016’nın sonu veya 2017’nin
başında -TCK 220- katalog suçlara organize suçlarla mücadeleyi
ekledik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Netice itibarıyla onun da şu anda
gerekli karşılığını görebilme durumunda
olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
Kerestecioğlu’na söz vereceğim.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bir cümlesi sayın milletvekilinin…
Özellikle, istirham ediyorum, onu da söylemem lazım, kamuyu
ilgilendiriyor.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Başkanım, izin verirseniz…
BAŞKAN – Bir saniye… Bir
saniye…
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bir cümlesi var sayın milletvekilinin, sordu;
kamuyu ilgilendiriyor, bir cevap vermem lazım.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Güvenlik soruşturmaları nedeniyle atanamayan
sağlıkçılar ve memurlar var, hepsi cevap bekliyorlar. En yetkili
kişi Sayın Bakan…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerinde de soru-cevap işlemi olacak,
kalan…
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Şuna bir cevap versin.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bir cümleyle vereyim.
BAŞKAN – Bir cümleyle
verin Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bir cümleyle şöyle vereyim: Bu konuda
yaklaşık on beş gün önce 12.500 sağlıkçının
güvenlik soruşturmasını hemen bitirdik ve gönderdik.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ama çok uzun, çok.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Şu anda yeni bir sistem daha
oluşturduk. İstihbarat, güvenlik soruşturması ve diğer
illerle yapılan çalışmaları… Daha bu sabah bu konunun
toplantısını yaptık, önümüzdeki hafta pazartesi
itibarıyla başlıyoruz. Bir tuşla beraber, güvenlik
soruşturması istenen kişinin, illerdeki ve ilçelerdeki
arkadaşlarımız da rahat bir şekilde güvenlik
soruşturmasını yapabilme kabiliyetine sahip olacaktır.
Zaman kaybetmeyeceğiz, herkes rahat olsun.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – “İçişleri Bakanlığında bekleyen
soruşturma yok.” diyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Kanuni birtakım mahkeme kararları
dışında bizde biriken bir soruşturma yok.
BAŞKAN - Sayın
Kerestecioğlu’na söz vereceğim.
Buyurun Sayın
Kerestecioğlu.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
26.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in,
Şırnak’ta terör örgütlerinin maden ocağı
işlettiğinden söz etmenin ölenlerin hatırasına
saygısızlık olduğuna ve Türkiye’de siyasi makamlarda
sorumluluk almak diye bir şeyin söz konusu olmadığına
ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Şimdi, bir yandan
Şırnak’ta kuş uçurulmadığı iddia edilirken;
diğer yandan, hakikaten orada terör örgütlerinin maden ocağı
işlettiğinden söz etmek, öncelikle ölenlerin hatırasına
saygısızlıktır. Gerçekten ben bu konuda esefle bunu
dinlediğimi ifade etmek isterim.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Burasıyla ilgili mi söylüyorsunuz?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - İkinci olarak da
-Genel Kurulun bilgisine sadece sunuyorum- Türkiye’de “sorumluluk almak” diye
bir şey maalesef makamlarda bulunmamaktadır. Bugün Portekiz
İçişleri Bakanı, geçen hafta olan orman
yangınlarının ardından kendisine yöneltilen
eleştiriler nedeniyle istifa etti. Geçen hafta da Hollanda Savunma
Bakanı, sadece kaza sonucu Mali’de ölen 2 asker nedeniyle istifa
etmişti, Genelkurmay Başkanı da görevden
ayrılmıştı. Bunun için herhangi bir yoruma gerek yok
sanıyorum ama biz de ülkemizde inşallah, bu sorumlulukların
alındığı ve “Gerçekten ben hata yapmışım.”
denilen günleri de göreceğiz, böyle bir siyaseti de özlüyoruz.
Teşekkür ederim.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868) ile Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp İlçesinin
Adının Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497)
(Devam)
BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Bir saniye…
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 20'nci
maddeleri kapsamaktadır.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın
Tanal, hayırdır?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Hayırdır.
BAŞKAN – Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Bakan dedi ki: Bilgi yanlış değil. Şimdi, bu
geçici cami görevlileri KPSS sınavıyla alındı Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – O ayrı bir şey.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– KPSS sınavıyla alındıktan sonra ayrıca din
hizmetleri bilgi testi sınavı yapıldı yani iki sınav
yapıldı. Bugüne kadar İŞKUR’a temizlik görevlisi olarak
alınanların hiçbirisi KPSS sınavıyla İŞKUR’a
alınmış değil Sayın Bakanım.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Size verilen bilgiler yanlıştır, bunu lütfen düzeltmenizi
istirham ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya’ya aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Yalçınkaya,
özlemiştik sizi, hoş geldiniz.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce 7 maden şehidimize Allah’tan rahmet, Mersin’de hain
terör saldırısında yaralanan polislerimize acil şifalar
diliyorum. Hâlen tedavisi devam eden önceki Genel Başkanımız ve
Antalya Milletvekilimiz Sayın Deniz Baykal’a acil şifalar diliyor,
bir an önce sağlığına kavuşarak aramıza dönmesini
ümit ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Cumhuriyetimizin en temel
niteliklerinden biri olan hukuk devleti olma özelliğimiz
Anayasa’mızda güvence altındadır ve değiştirilmesi
teklif dahi edilemeyecek mutlak bir hükümdür. Anayasa’mızın 10’uncu
maddesine göre herkes dil, din, ırk, mezhep, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir. Yine Anayasa’mızın 174’üncü maddesine göre devrim yasalarını
uygulamak ve toplumun çağdaş uygarlık düzeyine
çıkartılması devletimizin asli görevlerinden birisidir.
Devletimizin temel ideali hukukun üstünlüğüdür. Anayasa’mızda bu
ideale yer verilmiştir. Dolayısıyla hangi görüş ve
düşünceden olursak olalım Anayasa, yasalar ve yazılı
olmayan toplum kuralları hepimize önemli ödevler yüklemektedir.
Değerli arkadaşlar,
söylediklerimin ışığında müftülüklere nikâh kıyma
yetkisi verilmesine ilişkin düzenlemeye bir kez daha bakmanızı
sizlerden rica ediyorum. Bu maddenin kabulü açık Anayasa ihlalidir çünkü
bu madde Anayasa’mızın ruhuna ve Anayasa’mızın laiklik ve
eşitlik ilkelerine aykırıdır çünkü cumhuriyetimiz hukuk
devrimine dayanmaktadır. On bir gün sonra kuruluşunun 94’üncü
yılını coşkuyla kutlayacağımız
cumhuriyetimizin temel harcında hak vardır, hukuk vardır,
inancımızın temeli olan adalet vardır.
Kadınlarımızın
özgürlüğü, eşitliği ve birey olmaları cumhuriyetimizle
taçlandırılmıştır. Tüm insan haklarında
olduğu gibi kadın hakları cumhuriyetimizin hukuk rejimiyle teminat
altındadır. Oysa bu düzenleme, kadınlarımıza önemli
haklar kazandıran Medeni Kanun’umuzun sulandırılmasından
başka bir şey değildir. Bu düzenlemenin kabulü hukuk
birliğini ortadan kaldıracak niteliktedir.
Değerli milletvekilleri,
yasalar iki gerekçeyle hazırlanır: İhtiyaç ve amaç. Bu düzenleme
toplumsal bir ihtiyaçtan mı ortaya çıkmıştır?
Hayır. Bu maddenin, vatandaşlarımızın evlenme
işlemlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde
hizmet almalarını sağlamak amacıyla
hazırlandığı öne sürülmektedir. Ben sekiz buçuk yıl
belediye başkanlığı yaptım, on yıldır
milletvekilliği görevi yapıyorum. Her gün bölgemdeki ve ülkemizin
değişik yerlerindeki vatandaşlarımızdan
yardımcı olmamızı isteyen değişik talepler
alıyorum. Vatandaşlarımız kendisine güvenli ve huzurlu bir
gelecek, çocuklarına iş, aş ve ekmek istiyor. Eminim ki sizler
de benzer taleplerle karşılaşıyorsunuz ama
“Başkanım, nikâh işlemleri çok yoğun,
nikâhımızı kıydıramadık. Lütfen süreci
hızlandırın, bu sorunu çözün.” diye bir taleple siyasetin içinde
olduğum on sekiz yıl boyunca, siyasi hayatım boyunca hiç
karşılaşmadım.
Bugün 81 ilimizde, 919
ilçemizde evlendirme dairesi var. 18.332 köyümüzde muhtarlarımız
nikâh kıyıyor yani sorun yok, hiç kimse böyle bir ihtiyaçtan söz
etmiyor. Yine, 2015 yılında 626 bin, 2016 yılında ise tam 615
bin çiftimizin resmî nikâhı kıyılmış. Yıllar
itibarıyla anlamlı bir evlilik artışı var; ama nikâh
salonları önünde bir yığılma olmamış. Demek ki bu
düzenleme toplumsal bir ihtiyaçtan doğmamış. O hâlde amaç ne?
Durup dururken nereden çıktı bu? Amaç başka. Amaç,
cumhuriyetimizin taçlandırmış olduğu çağdaş
uygarlık ideali düzenlemelerini sulandırmaktır. Doğru
düzgün giden işe çomak sokmanın amacı da bu yapılmak
istenen düzenlemedir.
Değerli milletvekilleri,
korkarım ki bu düzenleme, din adamlarımız ile vatandaşlarımızın
arasında sorunlar ve toplumsal yaralar da ortaya çıkaracaktır,
toplumdaki kutuplaşma derinleşecektir. Vatandaşlarımız
“dinî nikâh töreniyle evlenenler” “resmî nikâh töreniyle evlenenler” olarak
ayrışacak, mahalle baskısı artacaktır. Farklı din
ve mezheplere inanan vatandaşlarımız ve aileleri arasına
daha nikâh kıyılmadan nikâhı kimin kıyacağına
dair ikilik araya girecektir. Oysa resmî nikâh, kanun önünde eşit
olmanın teminatıdır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, itirazımız dinî nikâha değildir. Dinî
nikâh zaten ülkemizde serbesttir. Ben de duanın kutsiyetine inanarak
inancımın gereği imam nikâhını
kıydırmış bir insanım. TÜİK’e göre
vatandaşlarımızın yüzde 86’sı resmî nikahlarından
sonra dinî nikâhını özgür bir biçimde kıydırmaktadır.
Yani dinî nikâha bir engel, bir itiraz yoktur. Tartışmaların
odağı da zaten dinî nikâh konusu değildir. Sorun,
çağdaş hukuk devleti rejimiyle çatışma ideolojisine zemin
hazırlamadır.
Esasen, ben, bu düzenleme
Komisyondayken İçişleri Bakanımıza “Yetki ve sorumluluğu
size ait olan bir konuyu neden Diyanet İşleri
Başkanlığıyla paylaşıyorsunuz? Yaşanabilecek
olumsuzlukların ve sorunların sorumluluğunu Bakanlık olarak
üzerinize alacak mısınız?” diye sordum ama yanıt
alamadım. Buradan bir kez daha Sayın Bakandan soruma cevap vermesini
rica ediyorum. Eğer gerçekten böyle bir sorun, böyle bir talep varsa bugün
köy muhtarlarımıza verilmiş olan yetkiyi mahalle
muhtarlarımıza da verelim. Muhtarlar da seçilmiş insanlar ve
vatandaşlarımızı en yakından tanıyan ve
sorunlarını en yakından bilen insanlar. Mahalle
muhtarlarımıza yetkiyi verelim, varsa sorun böylece ortadan
kalksın.
Değerli milletvekilleri,
bugün, yüreğimizi dağlayan terör sorunumuz var. Ülkemizin
işsizlik sorunu var, her 5 gencimizden 1’i işsiz.
Çalışanlarımızın yüzde 35’i kayıt
dışı. 9 milyon muhtaç vatandaşımız var.
Emeklilerimizin, çiftçilerimizin, öğrencilerimizin, velilerin
sorunları var. Sınırlarımızın ötesinde her geçen
gün büyüyen bir yangın var. Meclis olarak bizim bütün bu sorunlara çözüm
bulmamız gerekiyor.
Biz ülkemizde huzur içinde,
komşularımızla barış içinde yaşamak istiyoruz;
yapılan hataların bedelini halkımız ödemesin istiyoruz.
Kurucu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada
barış.” sözünü bu ülkenin temel var oluş felsefesi hâline
getirmek -bu ilkeden milim sapılmasın istiyoruz- 80 milyon özgür,
eşit ve kardeşçe birer yurttaş olarak yaşamak istiyoruz.
Onun için Anayasa’mıza, laik hukuk devletimize, Atatürk’ün ilkelerine ve
Büyük Önderimizin devlet prensiplerine ve ideallerine her zamankinden daha
fazla sahip çıkmak hepimizin görevi olmalıdır.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yalçınkaya.
Gruplar adına ikinci
söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
İsmail Faruk Aksu’ya aittir.
Sayın Aksu, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 497 sıra sayılı Nüfus Hizmetleri
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Bugün 18 Ekim, Azerbaycan
Türklüğü için önemli bir gün. Konuşmamın başında
Azerbaycan’ın Bağımsızlık Günü’nü kutluyorum.
Yine, yarın 19 Ekim,
Muhtarlar Günü’nü de kutluyor, tüm muhtarlarımıza başarılar
diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilişim teknolojilerindeki gelişmeler, birçok alanda olduğu gibi
kamuda da elektronik devlet uygulamalarını gündeme getirmiştir.
Bu durum, bir yandan kurumların hizmet sunumunda ihtiyaç duyduğu
bilgileri diğer kurumlardan elektronik olarak alabilmesini mümkün hâle
getirirken diğer yandan da vatandaşlarımızın kamu
kurumlarındaki işlemlerini bulunduğu yerden elektronik ortamda
yapabilmesine imkân sağlamaktadır.
Tasarının birinci
bölümüne bütün olarak bakıldığında, çağdaş
gelişmeler ve teknolojik yenilikler ile uygulamadan kaynaklanan bazı
ihtiyaçların karşılanmasına yönelik düzenlemelerin yapıldığı
anlaşılmaktadır. Doğum bildirimlerinin doğum
yapıldığı sağlık kurumuna yapılabilmesi,
evlendirme memurluğu yetkisinin genişletilmesi, nüfus bilgilerinin
e-devlet üzerinden sorgulanabilmesi, kişinin velayet ve vesayetine
ilişkin mahkeme kararlarının elektronik ortamda saklanması
ve mahkemelerin iş yükünü azaltmak amacıyla Soyadı Kanunu’nun
3’üncü maddesine aykırı soyadları ile yazım ve imla
hatası bulunan ad ve soyadlarının mahkeme kararı
aranmaksızın değiştirilebilmesi bunlardan bazılarıdır.
Değerli milletvekilleri,
nüfus hizmetlerine ilişkin iş ve işlemlerin daha etkin
yürütülmesi, hizmet sunumunda hız ve kalitenin artırılması,
vatandaş memnuniyetinin sağlanması ve bürokratik süreçlerin
kısaltılmasına yönelik tüm bu çalışmaların, Nüfus
Hizmetleri Kanunu ve diğer ilgili mevzuatta değişiklik
yapılmasını zaruri hâle getirdiği açıktır.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak seçim beyannamemizde, nüfus ve vatandaşlık işlerinin
kolaylaştırılması ve vatandaşlarımıza
sunulan bu anlamdaki hizmet kalitesinin artırılması için teknolojinin
imkânlarından yararlanılması gerekçesiyle hayatın her
alanında elektronik yaşam tarzının benimsenmesinin
sağlanacağı ifade edilmiştir. Elektronik yaşam
tarzının bir gereği olarak herkese nüfus, eğitim,
sağlık, sosyal güvenlik, vergi gibi vatandaşlık
bilgilerinin yer aldığı akıllı kart verilerek
hayatın kolaylaştırılmasının
sağlanacağı belirtilmiştir.
Burada önemle
altını çizdiğimiz husus ise kişisel verilerin
gizliliğinin temin edilmesidir. Zira bilgi güvenliğinin
sağlanması kritik öneme sahiptir. Özellikle, sosyal güvenlik, adres,
kimlik, askerlik, seçmen ve vergi kayıtları gibi kritik kişisel
verileri, bilgi ve belgeleri işleyen, sunan ve saklayanların bilgi ve
iletişim güvenliği mutlaka sağlanmalıdır.
Tasarının 5’inci
maddesiyle doğum bildirimlerinin sağlık kuruluşlarına
da yapılabilmesi öngörülmektedir. Buna göre doğum bildirimlerinin
özel sektör dâhil, doğumu gerçekleştiren sağlık
kuruluşları tarafından yapılabilmesi mümkün hâle
gelmektedir. Nüfus hizmetleri, bilindiği gibi, adalet, güvenlik, savunma,
tapu işlemleri gibi devletin temel görevleri arasında olup nüfus
kayıtlarının özel sektörü de kapsayan sağlık
kuruluşları yerine devletin kontrolünde yürütülmesi yerinde
olacaktır. Yine beyanların denetimi amacıyla aile hekimlerinin görevlendirilmesi
uygulamada zorluklara sebep olabilecektir. Bu doğrultuda, kişisel
verileri içeren nüfus kaydı işlemlerinin sadece devlet eliyle ve
kişisel verilerin korunmasında şüphe uyandırmayacak
şekilde yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
kanun tasarısının kamuoyunda en çok tartışılan ve
olduğundan farklı alanlara çekilen hükmü ise evlendirme yetkisini
düzenleyen 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 22’nci maddesinde
değişiklik öngören 6’ncı maddedir. Hukuk devletinde esas olan,
nikâh akdinin hukuk içerisinde gerçekleşmesidir ve bu alandaki hukuki
çerçeve de bilindiği gibi Medeni Kanun’la belirlenmiştir. 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 141’inci maddesinde, evlenme töreninin
evlendirme dairesinde, evlendirme memurunun ve ayırt etme gücüne sahip
ergin 2 tanığın önünde açık olarak
yapılacağı, ayrıca törenin evleneceklerin istemi üzerine
evlendirme memurunun uygun bulacağı diğer yerlerde de
yapılabileceği hükme bağlanmıştır. 142’nci
maddede ise törenin şekli düzenlenmiş ve evlendirme memurunun
evleneceklerden her birine birbiriyle evlenmek isteyip istemediklerini
soracağı, evlenmenin tarafların olumlu sözlü
cevaplarını verdikleri anda oluşacağı ve memurun,
evlenmenin tarafların karşılıklı rızasıyla
kanuna uygun olarak yapılmış olduğunu
açıklayacağı belirtilmiştir.
6’ncı maddeyle
yapılan düzenleme, nikâh akdinin mevcut gerekleri ve nitelikleriyle
çelişmemektedir. Unutulmamalıdır ki bu yetki resmî nikâhı
kıyma yetkisidir ve ilgililer sadece bu konudaki meri icapları yerine
getirecektir. Nikâhı kıyacak olan da yine bir devlet memurudur.
Laik hukuk düzeninde aslolan,
bu işlemin görevliler tarafından hangi kurallara göre
yapıldığıdır ki nikâh Türk Medeni Kanunu’na göre
devletin yetkili, resmî görevlileri aracılığıyla
kıyıldığı sürece ortada laikliğe aykırı
bir durum da asla olmayacaktır. Kaldı ki şu anda da evlendirme
memurlarının ideolojik ve felsefi düşüncesi kimseyi
ilgilendirmemekte, yaptığı işi Türk Medeni Kanunu’nda
belirtilen usul ve esaslara uygun yapıp yapmadığına
bakılmaktadır.
Nikâh işleminde esas
olan, nikâhın alenileşmesiyle, kamu görevlisi ve şahitlerin
önünde irade beyanıyla işlemin gerçekleştirilmesi ve resmî
kayıt altına alınmasıdır. Yeni düzenleme bu ilkelere
halel getirmemekte, bu işlemin müftülük görevlileri tarafından da yapılabilmesine
imkân sağlamaktadır. Ayrıca, evlenecek kişilerin takdir
yetkisi vardır ve isteyen istediği yerde nikâhını
kıydırabilme imkânına da sahiptir.
5490 sayılı Nüfus
Hizmetleri Kanunu’nun evlendirme yetkisini düzenleyen 22’nci maddesinde,
evlendirme memurunun belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya
bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtar olduğu,
Bakanlığın il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine ve
nüfus müdürlüklerine, ayrıca dış temsilciliklere evlendirme
memurluğu yetkisi ve görevi verebileceği belirtilmiştir. Yani,
meri kanunda da belediye dışında evlendirme yetkisi
verilmiş görevliler vardır. Bu defa da kanun tasarısıyla
evlendirme yetkilileri arasına il ve ilçe müftülükleri dâhil edilmektedir.
Müftülüklere yetki veren bu düzenlemenin dinî nikâh yetkisi olduğu yönünde
oluşturulmak istenen algı ise tamamen yanlıştır.
Değerli milletvekilleri,
Türk milletinin tarihinden, kültüründen, geleneklerinden ve inanç
dünyasından feyiz alarak şekil bulan milliyetçilik
anlayışımız, gelenekten geleceğe uzanan çizgide Türk
milletinin sahip olduğu millî ve manevi değerlerin
varlığını anlamlandırarak sürekli kılmayı
ifade etmektedir. Vatandaşların inançlarına saygı duyan,
din ve vicdan özgürlüğünü esas alan bir laiklik anlayışını
millî birlik ve bütünlüğün güvencesi olarak görmekteyiz. Millî ve manevi
değerlerin korunması, yaşatılması ve gelecek
kuşaklara aktarılmasında, millî bütünlüğün ve
dayanışmanın pekiştirilmesinde şüphesiz ki aile kurumu
büyük önem taşımaktadır.
Partimiz,
kadınların saygınlıklarına gölge düşüren, temel
hak ve özgürlüklerini kısıtlayan, istismarlarına yol açarak
toplumda geri planda kalmalarına sebep olan her türlü fiilî ve hukuki
ayrımcılığa ve kadın istismarına karşı
durmaktadır. Yapılan düzenleme, umuyoruz ki çocuk evliliklerinin,
kadınlara hukuki koruma imkânını ortadan kaldıran çok
eşlilik ve kayıt dışı nikâh uygulamasının
son bulmasına katkı sağlayacaktır. Söz konusu düzenleme,
resmî nikâh kıyılmadan dinî nikâh üzerinden sürdürülen evliliklerin,
aile, kadın ve çocukların maruz kaldığı telafisi zor
hukuki sorunların önüne geçecektir. İnanıyoruz ki bu düzenleme
ülkemizdeki resmî nikâhı artıracak, böylelikle de kayıt
dışı evliliklerin önünün kesilmesine ve kadın
istismarının azalmasına yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak müftülüklere
verilen resmî nikâh kıyma yetkisini hukuk devleti, laiklik, meşruiyet
ve toplumsal gereklilik bakımından yerinde bir düzenleme olarak
değerlendiriyoruz.
Bu düşüncelerle kanun
tasarısının aziz milletimiz için hayırlı olmasını
diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gruplar adına söz
sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’dadır.
Buyurun Sayın Kaya. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Genel Kurul,
milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken
evet, bugün Nüfus Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü
hakkında HDP adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, aradan önce AKP
grup sözcülerinden Sayın Naci Bostancı konuşmasında öyle
bir Türkiye ve Diyanet profili çizdi ki “Acaba ben hangi Türkiye’de
yaşıyorum?” diye bir hisse kapıldım. “Diyanet eşittir İslam”
gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Diyaneti
eleştirmek, bu yasaya muhalefet etmek İslam’a muhalefet etmek
değildir. Bunu, bizleri izleyen 80 milyon halkımıza da bizatihi
hatırlatmak istiyorum.
Evet, burada farklı
referanslarıyla muhalefet edenler var bu yasaya ve olacaktır da. Fakat
AKP sıralarında dün Diyanete “hıyanet kurumu” diyenlerin bugün
Diyaneti kutsayıcı konuşmalar yapması doğrusu çok
garip. Dün başörtüsü yasağına ses çıkarmayan Diyanet ne ise
bugün de işkence ve adaletsizliklere ses çıkarmayan Diyanet aynı
Diyanet değil mi? Ne değişti? Diyanetin gelenekçi, Emevici, eril
rivayetleri, referansları mı değişti? Peygamber adına
uydurulan rivayetlerle kadınları ve halkı iradesizleştiren
sahte kaynakları hâlâ öğretmiyor mu ilahiyatlarda, imam-hatiplerde?
Bu kaynaklar mı değişti?
Naci Bostancı şöyle
dedi: “Bu, aileyi tahkim eden bir iştir.” Benim de zaten komisyonda,
burada ve her an vurguladığım noktalardan bir tanesi buydu.
Kadınları, tahrif edilen muhafazakâr referanslara sahip zihniyetin
eline bırakmaktır bu yasa. Ülkemizde, toplumda her geçen gün
Teksas’ı aratmayan görüntüler varken ve her gün, toplum, kan revan
görüntüleriyle artık hasta bir topluma dönüşmek üzereyken
-dönüştü diyemiyorum, vicdanım yine de el vermiyor- yapay gündemler
oluşturuluyor ve insanlara, müftülük gibi dinî kılıflı
yapay kutsallıklarla bir uyuşturma, bir göz boyama, bir makyaj
sunuluyor.
Bu gerçekler
ışığında, kadın vahşetleri bitmeliyken,
kadınlar için güvenli yaşam imkânları geliştirilmeliyken,
kadın cinayetleri engelleneceğine, her yaştan erkeklere cinsiyet
eşitliği ve bilinci kazandıracak eğitim ve farklı
çalışmalar yapılması gerekirken iktidar, cinsiyetçi ve
erkekçi bir geleneğe, bir zihniyete teslim olmuş durumdadır. Bu
düzenlemeler kadınlar için değil, erkeklerin hayatını
kolaylaştırmak için getirilmektedir önümüze. Erkeklere pozitif
ayırımcılık için kadınların yaşamına
müdahaleyi getirmektedir.
Müftülere nikâh yetkisi
verilmesi yasasının geldiği ortama bakın: 2017
yılının ilk yedi ayında 170 kadın ve kız
çocuğu öldürülüyor. “Savaş mı var?” diyeceğiz, hayır;
kadın-erkek, cinsler arası savaş mı var? Hayır. Ama
bir şekilde, erkek yakınları tarafından, özellikle de
boşanmak isteyen kadınlardan katledilenlerin sayısı 170. Eylül
ayında ise erkekler tarafından 28 kadın öldürülüyor, 28’i
yaralı; taciz, tecavüz ve istismara uğrayan onlarca kadını
sıralamıyorum bile. Bunlar sadece resmî sayıya yansıyanlar,
resmî olmayanları düşünürsek bu rakamların buz
dağının görünen yüzü olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu toplum
içinde yaşayan her birimiz bu gerçeklerin farkındayız.
Sadece Temmuz ayında 20
kadın öldürülüyor, Eylülde 28. Her ay onlarca kadın öldürülürken Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ne yapıyor?
Kadınların nefes alacağı, eşit ve onurlu yaşam
süreceği bir geleceği gerçekleştirmekle
uğraşacağına mevlit vermekle, yaptığı
faaliyetlerle övünüyor.
Müftülere nikâh yetkisi
verilmesiyle kadınların boşanma gibi haklarının
gasbedilmesi kolaylaştırılacaktır.
Kadınlarımız diyorum ama asıl mağdur olacak olan
kadınlar, muhafazakâr ve gelenekçi çevrelerdeki kadınlarımız
olacaktır. Neden?
Bakın, partimiz –HDP-
adına farklı kimliklere sahip kadınlar söz alıyoruz. Ben,
Müslüman bir kadın olarak kendi referanslarımla, kendi durduğum
penceremden, kendi durduğum geleneklerimden, değerlerimden yola
çıkarak itirazlarımı ifade ediyorum. Her birimizin temsiliyeti
farklı olabilir ama bütün kadınların mücadelesi için el ele
veriyoruz.
Burada şunu özellikle
belirtmek istiyorum: Müftülere nikâh yetkisi olayı, toplumumuzdaki bütün
kadınlardan ziyade, muhafazakâr ve gelenekçi çevredeki
kadınların geleceğini etkileyecektir çünkü seküler bir
yaşama, referansa sahip kadınlar, zaten evlenmek için müftülükleri
tercih etmeyeceklerdir, belediyeyi tercih edeceklerdir fakat muhafazakâr toplum
içindeki kadınlar, daha fazla mahalle baskısına maruz
kalacağından müftülüklere başvuracaklardır. Boşanma
noktasına gelindiğinde şu denilebilecek ve yarın böyle bir
adım atılabilecek: “Sen evlenirken müftülüğü tercih ettin,
boşanırken de müftülüğün hukukunu, geleneğini tercih etmek
zorundasın.” Peki, böyle olursa ne olacak? Zaten gelenekçi ve Emevici bir
referansa sahip olarak yetiştirilen Diyanet mensupları,
kadının boşanamayacağı konusunda yaşamına
müdahale edeceklerdir.
Burada şunu özellikle
belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar: Bunu söylerken bir zihniyete
eleştiri yapıyorum, yoksa Diyanetin içinde de müftülerimiz
arasında, hocaların, imamların arasında da… Biz, herhangi
bir şahıs, onların bizatihi kendi
şahıslarını hedef alan bir noktadan bakmıyoruz olaya.
Müftü, hoca gibi şahsiyetleri hedef almamız zaten söz konusu olamaz.
Siz de biliyorsunuz ki bizim partimizde eski bir müftü olan Değerli
Hocamız Nimetullah Erdoğmuş gibi bir vekilimiz var. Onun gibi
pek çok dinî kademede hakikatin sesi olan değerli şahsiyetlerin var olduğunu
da biliyoruz.
Burada özellikle bir
zihniyete vurgu yapıldığını tekrarlamak istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanının “Anadolu’daki kız ve erkek
çocuklar, o müftünün sözünü dinlerler.” ifadesini hepiniz dinlediniz, hepiniz
biliyorsunuz. İşte benim anlatmak istediğim tam da bu
arkadaşlar. Muhafazakâr ve gelenekçi çevrelerde gençlere ve kadınlara
yapılacak olan mahalle baskısı, bizzat
Cumhurbaşkanının ifadesiyle afişe edilmiştir,
aşikâr edilmiştir. İşte ben tam da bu noktada çekincemi ve
eleştirimi sunuyorum. Dindar kadınlar, saltanatçı, erkekçi,
mezhepçi, cinsiyetçi, erkek cinsini yarı tanrılaştıran
dinciliğin, hakikatle uyuşmadığını fark
ettiklerinde ve kendi kimlik ve özgünlüklerinin farkına
vardıklarında, bu, muhafazakâr gelenekçi çevrelerin işine
gelmemektedir. Hakikatin tahrif edilmesiyle yine aynı cahiliye
dönemlerindeki gibi, kadınlara gelenek adına, sapkın inançlar
adına kendilerinin tercih etmedikleri yaşamlar “kader” diye
dayatılmaya çalışılmaktadır.
Ben konuşmamı
burada bitireceğim. Konumun yarım kalmasını istemiyorum.
9’uncu maddede, kalan bölümü tekrar sizlerle paylaşacağım
arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz.
Birinci bölüm üzerinde
şahıslar adına ilk söz, Kocaeli Milletvekili Cemil Yaman’a
aittir.
Sayın Yaman, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
CEMİL YAMAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nüfus Hizmetleri Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, zengin doğal
kaynakları, girişimci ruhlu insanları, tarihî, tabii
güzellikleri ve konumu nedeniyle büyük bir ekonomik kalkınma potansiyeline
sahiptir. Ayrıca, teknolojinin de getirdiği yenilikler sürekli olarak
uygulanmaktadır. Değişim bir bütündür, bu değişimi her
alana yansıtmak gerekmektedir. Bu nedenle, yasal düzenlemelerin
sağlıklı yürüyebilmesi için kanunlarda değişiklik
yapılması elzem hâle gelmektedir. Hizmet sunumunda hız ve
kalitenin artırılması, vatandaş memnuniyetinin
sağlanması, bilgi güvenliği ve bürokratik süreçlerin
kısaltılmasına yönelik olarak hem Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda
hem de Vatandaşlık Kanunu’nda düzenlemeler yapma ihtiyacı ortaya
çıkmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, nüfus kütükleri,
doğum, ölüm, evlenme, boşanma, tapu, miras gibi
hayatımızın en kritik süreçlerine temas etmektedir. Yasal
düzenlemeyle elektronik ortamdaki aile kütüklerinde kişiye ait artık
tek bir kayıt tutulacaktır. Kişi ve olayların
kayıtları, T.C. kimlik numarasıyla ilişkilendirilecektir.
Böylece, bir taraftan bürokrasi azaltılıp hizmet sunumu etkin ve
verimli hâle getirilirken diğer taraftan nüfus kayıtları arasında
gerekli bağların kurulması, mükerrer kayıtların önlenmesi
ve denetimi sağlanmış olacaktır.
Günümüzdeki
değişikliklerin bir sebebi olarak ülkeler arası nüfus hareketi
de artmıştır. Yabancıların kişisel hâllerine
ilişkin olarak bazı işlemlerin yapılması zorunlu hâle
gelmiştir. Birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye'de bulunan
yabancıların nüfus müdürlüklerine müracaatları hâlinde nüfus
olaylarına ilişkin formların tutulması
sağlanacaktır.
Yeni düzenlemeyle
sağlık kuruluşları, dünyaya gelen ve adı konulan
çocuğun doğum olayına ait bilgileri, MERNİS veri
tabanına elektronik olarak onay verebilecek. Yani çocuk doğacak,
hastane, elektronik ortamda nüfus genel müdürlüğüne çocuğun
kaydını gönderecek, böylece ailenin bir belgeyle nüfus idaresine
gitmesine gerek kalmayacaktır.
İçişleri
Bakanlığı yetkilendirmesi ve denetimi altında
hâlihazırda belediye ve köy muhtarları, nüfus müdürlükleri ve
dış temsilciliklerimiz nikâh işlemini gerçekleştirmektedir.
Buna ek olarak il ve ilçe müftülüklerine de nikâh kıyma yetkisi
verilmektedir. Bu konuyu açmak gerekirse nikâh merasimi, nikâh hükümleri ve
mekânları değişmemektedir, dinî nikâhla ilgili mevcut hükümler
değişmemektedir, sadece hâlihazırda nikâh kıyma yetkisi
tanımlanmış devlet memurlarına il ve ilçe müftüleri de
ilave edilmiş olacaktır.
Bu yasayla getirilen bir
diğer fayda ise babasıyla soy bağı kurulan çocukların
babasının hanesine baba adı ve soyadıyla
kaydedilebileceğidir.
Yine bu yasayla Genel
Müdürlüğe bazı yetkiler verilmektedir. Ölü olması muhtemel
kişilerin araştırılması için mülki idare amiri emriyle
kolluk kuvvetleri görevlendirilebilecektir.
Hayatımızı
kolaylaştıracak yeniliklerden biri de kişiler, kendileri ve alt
ya da üst soylarına ait nüfus kaydı örneklerini e-devlet
kapısı üzerinden sorgulayabilecek ve e-devlet üzerinden
aldığı belgeyi ilgili merciye verebilecektir. Bu belgeler, nüfus
müdürlüklerinden alınmış hukuki değere sahip bir belge
niteliğinde olacaktır.
MERNİS'teki nüfus
kayıtlarına, ilgili kurum ve kuruluşların anlık olarak
ulaşabilmesi için Kimlik Paylaşımı Sistemi
oluşturulmuştur. Böylece ilgili kurum ve kuruluşların,
vatandaşların kimlik bilgilerine elektronik ortamda doğrudan ve
hızla erişimi sağlanmış olacaktır. Örneğin,
hastanelere, mahkemelere, dış temsilciliklere ve evlendirme
memurluklarına elektronik ortamda hem bilgi alma hem de nüfus onayı
yetkisini veriyoruz. Bu sayede, nüfus müdürlüklerine gitmeye gerek kalmadan
elektronik ortamda işlemleri gerçekleştirmenin önünü açıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’ye hizmet yolunda
yaptığımız yasama faaliyetlerine bir yenisini daha ekliyoruz.
Bu kanunun şimdiden aziz milletimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yaman.
Şahıslar adına
ikinci ve son konuşmacı, Batman Milletvekili Ayşe Acar
Başaran’dır.
Sayın Acar Başaran,
buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
AYŞE ACAR BAŞARAN
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Mecliste çok kimse de kalmamış
selamlayacak, ekran başındakileri saygıyla selamlayayım o zaman,
böyle başlayayım. Yani bu kadar önemli bir mevzuda Meclisin bu kadar
boş olması da ayrıca tartışılması gereken
bir durum. Çünkü iktidar sırası, bize her defasında teklifler
getiriyor ama bomboş bir Meclise doğru konuşuyoruz.
Evet, arkadaşlar, biz,
özellikle bu son iki yıllık süreç içerisinde, özellikle
kadınlarla ilgili mevzuda her defasında toplumun ihtiyacı,
toplumun içerisindeki durum nedeniyle birtakım kanunları burada
görüşüyoruz. Ama bu toplumdan kasıt kim, kimin ihtiyaçları,
açıkçası buna cevap bulamıyoruz çünkü eğer gerçekten
kadınların ihtiyacıysa kadınlar kaç gündür gelip
ısrarla “Biz bizim hakkımızda erkeklerin, erkek egemen zihniyeti
taşıyanların konuşmasını istemiyoruz. Müftülük
yasası denilen aslında özü imam nikâhı olan, aslında özü
kadınların bir sürü kazanımını yok sayan,
bunların hepsini ortadan kaldıracak bir kanunun görüşülmesini
istemiyoruz.” diyerek Meclisin önünde protestolar yapıyorlar. Türkiye'nin
dört bir yanından kadınlar “Ey erkekler, bizim adımıza
artık karar vermeyin. Sizin, toplumun ihtiyacı dediğiniz, sizin
ihtiyaçlarınız; gelin bir de bize sorun.” diyorlar ama bir cevap yok.
Tabii, bunları örgütlü
bir hâlde söyleyemiyorlar çünkü 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan
edilen OHAL, “devlete karşı ilan edilen OHAL”, kadın kurumlarına
ilan edildi, kadın iradesine ilan edildi, kadının
örgütlülüğüne ilan edildi ve onlarca kadın kurumu
kapatıldı. Bu kapatma nedeniyle kadınlar, örgütlü gelip burada
belki sesini yükseltemiyor ama tek tek de olsa, o kurumlar
kapatılmış da olsa “Biz binalarda değil, her yerde
örgütleniriz.” deyip bu kanunun karşısında duruyorlar.
Peki, bu, kimin
ihtiyacını karşılıyor? Nasıl ki “tecavüz edenle
evlendirilir” dediğiniz ve burada bizi günlerce meşgul ettiğiniz
kanun kime hizmet ediyorsa bu kanun da ona hizmet ediyor.
Peki, bu zihniyetin
altında yatan neden ne? Binlerce yıldır kadınların
hakkını gasbeden, erkek egemen zihniyetle toplumu şekillendiren
ve bu şekillendirme çerçevesinde her yerde her alanda kadınlar adına
söz söyleyen sizlerden geliyor. Bakın, kadınları en çok
ilgilendiren kanun bu ama bu kanunu bizim tarafımızdan, muhalefetten
birkaç kadın olmasa burada sadece erkekler konuşacak. Peki,
kadınları ilgilendiren bu meselelerde pardon ama niye sizler konuşuyorsunuz?
Sayın İçişleri
Bakanı “Evlilik, kadın-erkek arasında geçer.” dedi. Doğru,
biz de bunu biliyoruz ama bu yasaların kadınlar aleyhine nasıl
sonuçlar doğurduğunu da biliyoruz ve kadınların nasıl
büyük mücadelelerle bu yasaları belli bir noktaya getirdiklerini de
biliyoruz. Bu, sadece benim değil, onlarca yıldır, hatta
yüzlerce yıldır kadınların büyük emekle, mücadeleyle
getirdiği bir nokta ama siz bir günde, bir kalemde bütün
kazanımların üstünü çizmeye çalışıyorsunuz.
Neymiş ihtiyaç? Memur
eksikliği varmış, insanlar ulaşım
sıkıntısı yaşıyormuş. Ya, muhtara mı
erişim sıkıntısı yaşıyor; yoksa,
belediyelerde yeterli personel mi yok? Peki, belediyelerde personel
açığı kapatılamıyor mu? İlla müftüye ya da
müftünün de bir şekilde görevlendireceği imamlara bir yetki vermek mi
gerekiyor? Çözüm bu mu? İşte, sizin tek çözümünüz, her zaman
yaptığınız gibi, ayrıştırıcı,
bölüştürücü, bölücü çözümlerden başka bir şey sunmuyorsunuz.
Ne olacak müftülük
nikâhıyla? Bir defa, erken yaşta evliliklerin bir şekilde önünü
açmış oluyorsunuz. Adım adım gidiyor, biz biliyoruz bunu,
adım adım ilerletiyorsunuz. Bir sonraki adım, buraya
getirdiğiniz, erken yaşta evliliği geçirtmeye
çalıştığınız ya da tecavüzlerle, tecavüzcülerle
evlendirmeye çalıştığınız düzenlemeye benzer bir
düzenlemeyle, adım adım, aslında, erken yaşta evliliğin
önünü açıyorsunuz.
İkincisi, ne
yapıyorsunuz? Tacizler, tecavüzler sonucunda, ensest sonucunda, erken
yaşta evlilik sonucunda doğacak çocukların, bir şekilde,
bildirimle, anneannesine, babaannesine ya da herhangi bir akrabasına ya da
ilk eşe bir şekilde kaydedilmesinin önünü açıyorsunuz. Adım
adım, aslında, siz, kadınların bütün
kazanımlarına saldırıyorsunuz.
Bir de toplumda şunu
tartışacağız: İmam nikâhı kıyanlar, imam
nikâhı kıymayanlar. Peki, buna gerek var mı, toplumu bu kadar
bölmeye? Zaten yeterince böldünüz, zaten her gün, her alanda toplumu
bölüyorsunuz. Bir defa daha bölmeye gerek var mı? Bence yok.
Özellikle
kadınların bu konuda birleşip buna karşı tek ses
olmasını bekliyorum ben. Biz kadınlar birleşip bunu geri
püskürtebiliriz, buna inanıyorum.
Yine, özellikle ekran
başında olanları saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz.
Birinci bölüm üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi on beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Bu sürenin
yarısını soru, yarısını da cevapta
kullanacağız.
Buyurun Sayın Gürer.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bazı
illerin büyükşehir yapılacağı, kasaba belediyelerinin
kapatılacağı, bazı ilçelerin ve köylerin birleştirileceği
yönünde kamuoyunda yaygın iddialar var. Bu anlamda çalışmalar
yapılmakta mıdır? Niğde ilinin, başka bir ille
birleştirilmesi söz konusu mudur? Tüm kentlerin tamamının yapı
envanteri yapılmış mıdır? Kaçak olarak teşekkül
eden yapı stokları ne kadardır? Ayrıca, ülkemizde, 2017
yılında kaç kişiye silah ruhsatı verilmiştir? Silah
ruhsatı gerekmeyen silah satışı ülkemizde ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, az evvel de
sormuştum size, bu düzenlemeyle birlikte bu kanun
tasarısının 6’ncı maddesindeki müftülüklere imam
nikâhı yapma yetkisinin verilmesi sonucunda, söylediğim gibi, belli
bir mezhebe yönelik hizmet eden ve Diyanet İşleri
Başkanlığı bünyesinde yer alan müftülüklere bir kaynak
aktarımı olacak mı? Şöyle ki: Resmî nikâh işlemleri
neticesinde vatandaşlarımızdan alınan bir hizmet bedeli
var. Bu bedel, Diyanet İşleri Başkanlığının
bünyesine mi aktarılacak? Bu soruya cevap vermenizi arz ediyorum.
Ayrıca, Sayın
Bakan, Küçükçekmece ilçemizde kadın sorunlarının çözümüne
duyarlılık oluşturmak için çalışmalar yapan Atakent
Kadın Meclisi üyeleriyle yapmış olduğum görüşme
sonucunda, kendilerinin kadın sorunlarıyla ilgili
duyarlılık yaratıcı etkinliklere Küçükçekmece Belediyesi
tarafından sürekli olumsuz yanıt verilmesi ve…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) – …ayırıcı politika uygulamaları konusunu
bilgilerinize arz ederim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Erdem.
ARZU ERDEM (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın Bakana: Son
polis özel harekât alımında, 10 bin erkek polis özel harekât
alımı yapılmıştır, kadın alımına
yer verilmemiştir. Anayasa’da eşitlik ilkesine aykırı olan
bu durum, teamüllere de aykırıdır. Bu hususta, bir sonraki
alımda kızlarımızın haklı talepleriyle ilgili bir
yaptırımınız olacak mıdır? Polis özel harekât
alımında kadın alımına yer verilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bektaşoğlu…
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
24 milyon hektar
büyüklüğünde tarım alanı olan Türkiye, 100’ü aşkın
ülkeden tarım ürünleri ithalatı yapıyor. Tohum verdiğimiz
mercimeği Kanada’dan, pamuğu Yunanistan’dan, mısırı
Ukrayna’dan, pirinci Mısır’dan, arpayı Fransa’dan,
buğdayı Rusya’dan, çayı Sri Lanka’dan, İrlanda’dan lahana,
İspanya’dan marul, simental düveyi Avusturya’dan, koyunu Arap ülkelerinden
alıyoruz. Daha üzücü olanı ise fındık ihracatının
yüzde 50’sini, Türkiye’de tekelleştiren, alıcıyken
satıcı olan üç yabancı firmanın gerçekleştirmesi, bu
firmalara alın terimizin sömürtülmesidir. AKP iktidarı sadece
demokrasiyi, cumhuriyeti, özgürlüğü değil, tarım ve özellikle de
fındığı yok etti. Tarımın,
fındığın kurtuluşu AKP’den kurtulmaya
bağlıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Şeker… Geçiyoruz.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Ümraniye ilçemizde Emniyet Müdürlüğünün bulunduğu bina var. Bina tam
şehir merkezinde, hem güvenlik açısından risk teşkil
etmekte hem de trafiği yoğun etkileyecek olan bir noktada
bulunmaktadır. Bunu, hem güvenlik sağlama açısından hem
risk teşkil etmemesi açısından, herhangi bir saldırı
vesaireye maruz kalmaması açısından ve trafiği rahatlatma
açısından başka bir yere nakletmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Arslan…
KAZIM ARSLAN (Denizli) –
Sayın Bakan, Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapacağınız
değişiklikle müftülere nikâh kıyma yetkisini vermek
istiyorsunuz.
Soru:
1) Belediyelerin bu hizmeti
en iyi şekilde yaptıkları, bilinen bir gerçektir. Durumun böyle
olmasına rağmen, ülkemizdeki devasa sorunlara karşın
müftülüklere nikâh kıyma yetkisini vermeye neden ihtiyaç duydunuz?
2) Müftülere nikâh kıyma
yetkisi vererek seçmenlerinize mesaj mı vermek istiyorsunuz?
3) Nikâh kıyma yetkisini
genişleterek müftülere yetki verilmesi, evlilik hizmetlerinde bir
dağınıklık ortaya çıkarmayacak mı?
4) Müftülere nikâh kıyma
yetkisi, Anayasa’mızın özüne, Medeni Kanun’umuzun ruhuna, laiklik
ilkemize aykırılık teşkil etmiyor mu?
5) Verilecek bu yetki,
toplumda ikilik yaratmayacak mı, ayrımcılığa neden
olmayacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Basmacı…
MELİKE BASMACI (Denizli)
– Sayın Bakan, Türkiye’de kaç Suriyeli göçmen var, kaç tanesi
savaşabilecek yaşta ve sağlıkta? Ama ülkelerini savunmaya
bizim askerlerimizi gönderiyoruz, onu merak ediyorum. Bir de kaç tane çocuk
var, onu da söylerseniz sevinirim.
BAŞKAN – Kısa
kısa sorarsanız çok arkadaş sorar.
Sayın Aydın…
ERKAN AYDIN (Bursa) – Ben de
Sayın Bakana soruyorum: Ülkemizde yaşayan çok sayıda Suriyeli
var, bunların birçoğu da çok eşli. Bu kişilerin bizim
yasalarımıza uygun evlilik yapmaları için ne öneriyorsunuz? Çok
eşli evliliğe onay mı vereceksiniz? Eğer verir iseniz bu,
emsal teşkil etmeyecek mi? Ya da çok eşli evlilik yapacakların
miras paylaşımı nasıl yapılacak?
BAŞKAN – Sayın
Kuyucuoğlu…
Sayın İrgil…
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Sayın Bakanım, birçok kişi, yurt dışına
çıkışları sırasında rastlantısal olarak ve o
anda pasaportlarının iptal edildiğini öğreniyor, bu
şikâyetler size de gelmiştir. Tabii, vatandaşlar bunun, hukuk
devletinde, neden olduğunu bilemedikleri için gerekçelerini de
öğrenmeye çalışıyorlar, çoğu da öğrenemiyorlar ve
bunların birçoğunun da byLock listesinde olduğu söyleniyor.
ByLock’lularla ilgili de çok tartışma var. Bazı telefon
şirketlerinin binlerce byLock listesini yanlış bildirdiğini
veya teknik sorunları olduğunu veya bilgisayarlara başka
programlar indirilirken byLock’un da indirilme ihtimali gibi iddialar da
ortadayken bu insanlar çok tedirgin ve zan altında yaşıyorlar.
Bu listelerin bir an önce sonuçlanması, haklarında hiçbir
soruşturma ve kovuşturma olmayan, mahkeme kararı olmayan
kişilere de bir an önce seyahat özgürlüklerinin geri verilmesi için
herhangi bir çalışma var mı? Bu konu acaba ne zaman
sonuçlanır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Son olarak
Sayın Sarıhan, size de söz verelim.
Buyurun.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakana sormak
istediğim soru şudur: “Deniz Bahçeci” isimli bir genç -üniversite
öğrencisi, Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi öğrencisi- 10 Ekim
günü AŞTİ’den kaçırılarak siyah bir minibüsle önce “polis”
diye kendisini tanıtan kişilerce alındı, daha sonra
polisin, kendisini “kamu güvenlik timi” diye tanıttığı
kişilere teslim ettiği haberi basında yer aldı. Bu genç
öğrenci ağır bir şekilde dövülerek de
bırakıldı. Bu çocukla ilgili, bu durumla ilgili nasıl bir
araştırma yapılacak? “Kamu güvenlik timi” denilen bir tim
gerçekten var mı? Bu tim, öğrencinin anlatımlarına göre
“Biz devletten daha güçlüyüz ve illegal örgüt temsilcileriyiz.” diye kendilerini
tanıtmış. Bu konuda acaba İçişlerinin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, soruları
cevaplandırmak üzere sözü İçişleri Bakanı Sayın
Süleyman Soylu’ya bırakıyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Son sorudan başlamak isterim. Yani ben
de gazetelerde okuduktan sonra arkadaşlarıma talimat verdim.
Şunu söyleyeyim: Yani kim devletten güçlüyüz diyorsa devlet, onun boyunun
ölçüsünü almasını bili;, bu, birincisi. Yani böyle bir hakkı,
yasaların tanımadığı, kanunun
tanımadığı hakkı kimse kendi adına kullanamaz,
buna hiçbirimiz müsaade etmeyiz, devlet de müsaade etmez, hukuk da müsaade
etmez. Böyle adı sanı meczup olan birtakım
kuruluşların kendi adına bir yerlerde eğer var ise
değerlendirme yapmalarına da tahammülümüz olmaz; bu, birincisi.
İkincisi, biraz önce bu
mafya ve organize suç çeteleriyle ilgili rakamlar elimde yoktu demiştim
ama onu vermek isterim. Özellikle 2014 yılında operasyon
sayısı 1.022, 2015’te 587’ye düşüyor, 2016’da 573’e
düşüyor, 2017’de de şu anda şu an itibarıyla 950’ye
çıkmış yani bu 2017 Ekim başı itibarıyla. Yani
ciddi bir şekilde son alınan TCK 220’den katalog suçlarına
girmesi, cebir ve şiddeti içererek, bir öncekinde cebir şiddet yoktu,
o, çeşitli sıkıntılar oluşturmuştu.
İkincisi, şüpheli sayısı özellikle 2014’te 65, 2015’te 59,
2016’da 37, şu ana kadar organize suç şebekeleriyle ilgili, mafyayla
ilgili alınan kişi sayısı 70 yani daha yılı
bitirmedik, bir önceki yıllardan çok daha fazla. Yine, tutuklanan şüpheli
sayısı, o da…
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Adamlar işkence yapıp video da yayınlıyorlar!
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - …129, 150, 210, 285 yani hem geçen senenin
üstünde hem bir önceki senenin 2 katında hem iki önceki senenin
yaklaşık 2,5 katında, yani bir taraftan FETÖ’yle mücadele
ederken, bir taraftan terörle mücadele ederken aslında organize suç ve
mafya konusunda da ciddi bir mücadele ortaya koyulduğunu ifade etmek
istiyorum. Daha fazla rakamlar var. Rakama boğmak istemem.
CEYHUN İRGİL (Bursa)
– Mafya babası işkence yapıyor, video yayınlıyor
sosyal medyada, hiçbir şey yapılmıyor!
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – “Özellikle evlendirme işlemleri
karşılığında acaba müftülüklere bir kaynak
ayrılacak mı?” Şu anda aile cüzdanı bedelinin
dışında -o da Maliye Bakanlığına
yatırılıyor, biliyorsunuz, onun da kendine ait bir usulü var-
hiçbir ücret alınmıyor ve alınmayacak. Bazı belediyeler
ancak evlendirme salonlarıyla ilgili birtakım şeyler
alıyorlar.
PÖH alımlarıyla
ilgili bir soru geldi. 10 bin polis özel harekât alımında hakikaten
kadın tercihi yapılmadı. Bunun arkadaşlarımız
kendine ait bir sebebi olduğu konusunda bir değerlendirme ortaya
koydular. O dönem böyle bir ihtiyacın ancak böyle olduğuydu ama
şimdi hem bu konuda kızlarımızdan gelen yoğun talep
hem bizim kendi ihtiyaç değerlendirmemiz üzerine, sizlerin
değerlendirmesi, milletvekili arkadaşlarımızın
değerlendirmesi üzerinden bundan sonra PÖH alımlarında bir
kadın kontenjanı kullandırılacaktır.
Aynı zamanda özellikle
kadın polis alımında mesela 8.400 alındı şu anda,
1.000’i kadın. Bizim orada bir standardımız var, o
standardı 13 bin polis alınacak, bunun 1.200’ü şu anda
kadın; 2.200 komiser yardımcısı alınıyor, bunun
200’ü kadın. Yani bu konudaki ihtiyacı değerlendirebilecek bir
skala ortaya konulmaktadır.
Şu anda 3 milyon 235 bin
Suriyeli var. Bunun 1 milyon 511 bini 0-18 yaş grubu arası. Böyle bir
soru gelmişti. Tabii, şöyle bir değerlendirmeyi doğru
bulmamak gerekir. Yani bu, çok manipüle ediliyor. “İşte savaşacak
insanlar gitsinler orada savaşsınlar.” Ya bir taraftan
savaşmayı meneden bir akıl ortaya konulmakta, sürekli bu
akıl salık verilmekte, diğer taraftan da “Biz onların
adına niye savaş…” Bakınız, şu anda bizim Cerablus’ta
bulunmamız, şu anda bizim Azez’de bulunmamız ve şu anda
bizim El Bab’da bulunmamız, esas itibarıyla Türkiye’ye yönelebilecek
birtakım tehditlerin orada engellenmesi adına çok önemli bir
politikadır. Ve bir şey daha söyleyeyim: Şu anda Irak’ın
kuzeyinde Avaşin-Basyan ve bir taraftan oradaki diğer üs
bölgelerinde, bizim Türk Silahlı Kuvvetlerimiz büyük bir mücadele ortaya
koyuyorlar ve biz orada şehit de veriyoruz. Ama bunu Meclisin huzurunda
söylemek isterim: Biz içeride karşı karşıya
kalabileceğimiz birtakım sıkıntıları dışarıda
karşılamak zorundayız, iki iki daha dört. Ve burada özellikle
Irak’ın kuzeyinden -o bölgeyi iyi bilirler- bir taraftan Derecik’i, bir
taraftan da Şemdinli ve Çukurca’yı esas itibarıyla bizim
haritamız kendi içerisine alır. Yani içeri giren, o bölgeden içeri
giren hem Derecik’e istediği…
Ki geçen günlerde -keşke
o, dile getirilmiş olsaydı- çok defalarca, orada bir kamp yani
insanların orada gelip bize sığındıkları kamp,
dışarıdan atılan havanlarla beraber bombalandı,
çocuklar yaralandı ve insanlar öldü. Çok özür dileyerek söylüyorum ki buna
bizim siyasetimiz ve burada Meclis çok fazla ehemmiyet vermedi. Ama insan ve
bize gelmiş, sığınmış ve orada PKK’nın
attığı füzelerle birlikte oradaki insanlar tarumar oldu. Ve
orada olduklarını da biliyorlar. Yaklaşık 2 bin, 2.500
civarındaydılar.
Ve bunu böyle bir derecelendirme
içerisine getirmek ve bize sığınmış insanlarla kendi
vatandaşlarımız arasında bir fitne oluşturmaya
çalışan, adım atmayı isteyenler var. Biz kendi
sorumluluğumuzla ve insanlık adına buna müsaade etmemeliyiz.
Bize misafir gelmişler ve dikkat ederseniz, şu anda 60 binin üzerinde
insan da Cerablus’a, Azez’e dönmüş durumda. Biz oralara giderek hem
oralara dönüşü kolaylaştırıyoruz hem oradan DEAŞ
dâhil, PKK dâhil, PYD dâhil ülkemize bir saldırı yapılması
konusunda engel teşkil etmeye çalışıyoruz.
Yine, onun ötesinde özellikle
silah ruhsatı konusunda bir soru var. Silah ruhsatı sayısı
azalmaktadır. Yani 2015 yılında polis bölgesinde 100.836 silah
ruhsatı verilmiştir.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Gerek yok ki. İnsanlar internetten 300 liraya pompalı silah
alıyor.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Eylül 2016’da 84.268 ruhsat verilmiştir.
Eylül 2017 tarih itibarıyla da 63.453 silah ruhsatı verilmiştir.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Sayın Bakan, silah ruhsatına gerek yok. millet internetten
alıyor silahı.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yine, bunun ötesinde, özellikle çeşitli
ülkelerdeki ruhsatlı silahların toplam nüfusa oranlarına
bakıldığında, Finlandiya yüzde 8, İsveç yüzde 6,7;
ülkemizde ise bu rakam yaklaşık yüzde 3 civarındadır.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Ruhsatsız silah ne kadar?
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Ruhsatsız silahlar ne olacak? İnsanlar internetten
pompalı tüfek alıyor, onlar kayıt içinde değil ki.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yani bu değerlendirmeyi de özellikle
arkadaşlarımızla beraber paylaşmak istiyorum.
Ümraniye İlçe Emniyet
Müdürlüğü binasıyla ilgili…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen,
tamamlayalım Sayın Bakanım.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Ruhsatsız silah sayısını sormuştuk
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Ruhsatsız silah sayısı diye
bir şey olur mu Allah rızası için? Tövbe estağfurullah.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Canım silah satıyorlar ya, pompalı silah
satıyorlar ya.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – İnternetten satın alıyorlar. İnternetten
pompalı tüfek alıyorlar, 300 lira. Gitti, işte, Helin’i vurdu.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Kurusıkıyı normal tabancaya çeviriyorlar.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bakın, pompalı tüfekler konusunda
da yaklaşık beş, altı ay önce bir değerlendirme
yaptık, bir genelge yayınladık ve bir kanun hükmünde kararnamede
de düzenlemeler yaptık. Nerede boşluk varsa, yaklaşık bir
yıldır, bir buçuk yıldır bu konuda bütün adımları,
özellikle silah ve pompalı tüfekler konusundaki adımları
atıyoruz.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Sayın Bakan, çocuk daha geçen hafta aldı.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Kanun hükmünde kararnamede gerek kurşun
taşınması gerek pompalı tüfekler konusunda, özellikle
internetten satılması konusunda… Yine, rakamları bu sabah
çıkarttırdım, buraya gelmekle ilgili değil,
arkadaşlarımızla yapmış olduğumuz
toplantıda. Şu anda çok ciddi operasyonlar gerçekleşiyor ve
eğer arkadaşlar bir sonraki soruda bana bu pompalı tüfeklerle
ilgili ve silahlarla ilgili, daha doğrusu sorduğu sorularla ilgili
değerlendirmeleri ortaya koyarlarsa bu rakamlar da hazırdı.
Burada kötüleşme yoktur, burada kesinlikle buna yönelik bir iyileşme
söz konusudur.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Bizimki birinci soruydu. İller birleşecek mi,
birleşmeyecek mi? İller birleşmesi var mı, yok mu; onu halk
bekliyor, soruyor.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Ona da bir cevap veririm.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Ne zaman?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bir sonrakinde veririm.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Yazılı soruyoruz vermiyorsunuz, sözlü soruyoruz
vermiyorsunuz. En sondan başlıyor en baştan
başlayacağı yerde.
BAŞKAN – Sondan
başa doğru geldiği için, işte yetişmedi demek ki. Siz
de biraz daha sonlarda girseydiniz sisteme, hep başta giriyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Özel…
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
27.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, CHP Grubunun bireysel silahlanmayla ilgili
bir araştırma komisyonu kurulmasına dair önerisinin
görüşmelerinde İçişleri Bakanı da bulunursa memnun
olacaklarına ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii,
iki husus söyleyeceğim Sayın Bakana. Bir tanesi, tabii eğer
programları uygunsa, uygun görürlerse, bireysel silahlanma, bunun
Türkiye’de yarattığı riskler ve geçen hafta -Helin üzerinden-
yaşadığımız o acı olay üzerinden bir
araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili yarın Cumhuriyet
Halk Partisinin bir grup önerisi olacak, diğer gruplarla da bu bilgiyi paylaştık.
Hemen bir yirmi dakika sonra da bu kanun başlayacak. Eğer Sayın
Bakan yarın burada olacaksa, kanundan biraz önce salonda olursa,
tartışmayı ve buradaki bütün grupların görüşlerini
dinlerse çok faydalı olur. Böyle bir imkân var yarın, çok da memnun
oluruz eğer bir yarım saat önce teşrif edebilirlerse.
İkinci bir husus: Ben,
biraz önce tam anlayamamıştım. Tutanaktan bakınca
Sayın Bakanın konuşmasının son paragrafında
“Bundan sonra, iktidardan olsun muhalefetten olsun, yolsuzluk yapan
belediyelerin nasıl gözünün yaşına
bakmayacağımızı hep birlikte görecekler, o zaman da ses
çıkaramayacaklar.” gibi bir şey söylemiş.
Şimdi, yolsuzlukla
mücadele konusunda yerel yönetimlerde iktidar-muhalefet ayrımı
ayrı bir şey ama eğer yapılmaya çalışılan
bugüne kadar iktidar partisinin belediyelerden el çektirmelerine
karşı bir algı operasyonu ve ona karşı bir
yıldırma ve had bildirmeyse Türkiye'nin en bilindik, en güçlü
belediyelerimize 280 müfettişle gidilip, üç sene kalınıp
nasıl eli boş dönüldüğünü biliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müsaade
ederseniz…
BAŞKAN – Lütfen
tamamlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Cumhuriyet Halk Partisi olarak belediye başkanlarımıza
güvenimizi tam olarak ifade etmekle beraber, bu işin iktidarı
muhalefeti olmaz ama iktidar partisi olunca “Gördüğüm lüzum üzerine…” Ki
biz bugün Niğde Belediye Başkanının ifadesini “gördüğü
lüzum üzerine” değil “gördüğü zulüm üzerine” istifa ettiği
olarak yorumladık. Bundan sonraki süreçte sizinkiler lüzum üzerine olup
bizimkiler yolsuzluk şeyiyse o zaman burada bir algı yönetimi yapıyor
olursunuz. Ne yapıyorsanız, ne biliyorsanız zaman geçirmeden
savcılıklara intikal ettirmeniz gerekir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, kısa
bir cevap verelim olmazsa bir dakikada.
Buyurun.
28.-
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Arkadaşınızın
yapmış olduğu bir değerlendirme üzerine sarf ettiğim
bir cümleydi ama şunu bilmenizi isterim: Burası Meclis, biz
yürütmeyiz ve birkaç çember içerisinde denetleniyoruz. Belediyeleri de
denetlemek bizim asli görevimizdir ve buradan ilan ediyorum, size de
söylüyorum: Türkiye’de belediyelerle ilgili özel teftişe
başlıyoruz, iktidar-muhalefet. Bu, benim görevim, bizim görevimiz.
Denetlenemeyen…
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Şimdiye kadar…
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Şimdiye kadar, yaklaşık iki üç
yıldır, dört yıldır Türkiye'nin
yaşadığı macerayı herhâlde siz benden çok daha iyi
biliyorsunuz yani ve nelerle uğraşıldığını
ve müfettiş sayımızın nerelere düştüğünü ve bu
konuda nasıl adım atıldığını. Bu
denetimsizlik de maalesef… Siz bunun için de teşekkür etmelisiniz çünkü
siz de ben de biliyoruz ki belediyeler konusunda -CHP’li belediyeler olsun, diğer
belediyeler olsun- merkezî idarelerin bu konudaki denetimleri mümkün
olduğunca kısıtlıdır. Oysa devlet kendi denetimini
ortaya koymalıdır. Eğer yanlış iş yapan varsa bu
açığa çıkar, doğru iş yapan varsa da bu şey
yapar; bundan hiç kimse gocunmasın.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868) ile Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp İlçesinin
Adının Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497)
(Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler böylece
tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1’inci madde üzerinde üç adet
önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin
(k) bendinde yer alan “kamu hizmeti sunan tüzel kişiler” ibaresinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Zihni
Açba Zühal
Topcu Kamil
Aydın
Sakarya Ankara Erzurum
Mehmet
Erdoğan Baki
Şimşek Mustafa
Mit
Muğla Mersin Ankara
Ahmet
Selim Yurdakul
Antalya
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Erzurum Milletvekili Kamil Aydın.
Buyurunuz Sayın
Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra
sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Fakat sözlerime
başlamadan önce, dün, çok kıymetli, değerli hemşehrimin
evladı olan, Hakkâri Çukurca’da şehit verdiğimiz, İmran
Gezer arkadaşımın evladı Adem Gezer’i şehitler
efendileriyle beraber cennete gönderdik. Allah Adem’in şahsında bütün
şehitlerimize rahmet eylesin inşallah, nur içinde yatsınlar.
Bu arada yine, alın
teri, göz nuru emeklerinin peşine, helal kazanç peşine düşerek
madende hayatlarını kaybeden değerli
vatandaşlarımıza da Allah’tan rahmet, ailelerine ve yüce Türk
milletine başsağlığı diliyorum.
Şimdi, Sayın
İçişleri Bakanımız buradayken -ilgili maddeye sonra
döneceğim ama- terörle mücadelede belirli bir mesafe katedildi, gerçekten
burada cansiparane mücadele veren güvenlik kuvvetlerimiz zaman zaman bu
mücadelede, bu psikolojik üstünlükte karşılaştıkları
birtakım sıkıntıları -onların moral motivasyonunu
artıracak- birtakım sorunlarını bize ilettiler, ben de
buradan kendilerine iletmek istiyorum.
Sayın Bakanım,
kolluk kuvvetlerimizin, gerek sizin Bakanlığınıza
bağlı gerek TSK adı altında mücadele veren
arkadaşlarımızın gerçekten özlük haklarıyla ilgili
birtakım sıkıntıları var. Özellikle emniyet
kuvvetlerinde emeklilik sonrası yaşam garantisi
olamayacağını düşünerek ek göstergeleri konusunda bir
hassasiyet var. Bunu göz ardı etmeyelim, bunu her zaman söylüyoruz.
Ayrıca, bölgede mücadele
eden emniyet kuvvetlerimizin aile bütünlüğünü sağlama adına, hiç
değilse akşamları evlerine gittiklerinde ya da gece
çalışıyorsa gündüz aileleriyle birlikte bir sıcak çorba içmelerini
sağlayacak bu eş durumu tayinlerinde eğer bir fedakârlık,
bir özveri olacaksa onlar öncelikli olmalı diye düşünüyoruz.
Bir de daha spesifik
olması hasebiyle, uzman çavuşlar... Bakın, terörle mücadelede
artık, Allah’a şükür, tuzaklar, mayınlar, şunlar bunlardan
pek fazla söz etmiyoruz ama daha kahpe, daha sinsi şeylerden zaman zaman
söz etmek durumundayız. Şehitlerimiz, mesela, geçen bir uzman
çavuşumuz sivilken -görev başında değilken- şehit
edildi. Şimdi, bu uzman çavuşlarımızın bir ruhsatlı
silah sıkıntıları var. Bu konuda yardımcı
olunması konusunda gereğinin yapılması... Yine aynı
şekilde, bir de bölgede gönüllü ve kadrolu korucularımız var.
Bakın, bunlar zaten o bölgenin insanları, aynı mekânda aynı
zamanda yaşadıkları için risk taşıyorlar. Bunlar,
ruhsatlı silah sorunları ve özlük haklarında iyileştirmeler
istiyorlar. Niye? Çünkü hem aileleri hem kendileri aynı zamanda o köyde
çiftçilik yapıyor mesela. Geçmişte yaşamadık mı,
bundan yıllar yıllar öncesinde? Ailelerinden biri zarar gördü, tehdit
edildi ya da hunharca katledildi. Bütün bunları bir araya toplayınca,
gerçekten, ek ödenek mi dersiniz, fazla mesai mi dersiniz, silah ruhsatı
bağlamında mı dersiniz, yan gösterge-ek gösterge mi dersiniz,
bunları bir şekilde iyileştirme çalışması olarak
gündeme almamız gerekiyor.
Şimdi, ilgili madde yer
isimleri içerikli bir madde. Bunu da yaparken ne olur biraz işin
uzmanlarına, bölgenin hassasiyetine dikkat ederek yapalım.
Bakın, bazen -kendi seçim bölgemden yaşadıklarımı
söyleyeyim- kaş yapalım derken göz çıkarıyoruz. Bazı
yer isimleri… Mesela, tarihe not düşmüş, geçmişi olan, kültürü
olan, hakkında türküsü olan, mânisi olan mahalle, ilçe, belde, nahiye
isimlerimiz var. Bunları bir çırpıda değiştiriyoruz, 3
kişi, o şehirle sosyokültürel hiçbir bağı olmayan bir
yetkili tutuyor o bölgenin ismini, o mahallenin, o sokağın, o
caddenin ismini değiştiriyor. Bunu böyle yapmaktansa, gerçekten,
büyük bir istişare sonucu, dokuya da uygun bir şekilde bu isimlerde
biraz hassasiyet gösterelim. Somut bir örnek istiyorsanız vereyim. Bir Aziziye
ilçemiz oldu.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Bakanım, dinleyin.
KAMİL AYDIN (Devamla) –
Ilıca’ydı daha önceki ismi, Sayın Mustafa Ilıcalı
kendine pay çıkarmasın. Tarihi, geçmişi çok eski olan bir
ilçemizin adı.
Sayın Bakan bunları
dinlemedi ama sanıyorum kayıtlardan… Bu, çok önemli bir şeydi,
keşke soru olarak sorsaydık oradan bir dakikalık, daha etkili
olurdu.
Şimdi, bakın, ne
oldu? Bütün o, Ilıca’nın tarihi, kültürü, geleneği,
göreneği bir tarafa atıldı, “Aziziye” diye önümüze bir şey
konuldu, hiçbirimizin haberi yok bu ilçenin adından.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla) –
Bu konuda da hassasiyet bekliyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesiyle
değiştirilen 5490 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin
(1)’inci fıkrasının (c) bendinde yer alan “adres bilgisine”
ibaresinin “adres bilgilerine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Nihat
Yeşil Kemal
Zeybek Hayati
Tekin
Ankara Samsun Samsun
Gürsel
Erol Burcu
Köksal Murat
Bakan
Tunceli Afyonkarahisar İzmir
Gamze
Akkuş İlgezdi
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi.
Buyurun Sayın Akkuş
İlgezdi. (CHP sıralarından alkışlar)
GAMZE AKKUŞ
İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, kadınlarımızı mutlak
sessizliğe mahkûm edecek bir tasarıyı görüşüyoruz. Yeni bir
cinsiyet rejiminin inşa edilmesine, kadınsız bir kadın,
hukuksuz bir hukuk yaratılmasına şahitlik ediyoruz. Bugün,
kadının yaşamı, varlığı, hakları,
namusu ve nasıl evleneceği hep erkekler tarafından
tartışılıyor.
Bundan iki asır önce,
Tanzimat günlerinde Ahmet Cevat şu soruyu sormuştu: “İslam
kadına yüce bir hukuk bahşetmiştir fakat biz hukuku
kadınlara layıkıyla verebiliyor muyuz?” Ne acı ki iki
yüzyıl sonra, daha dün, kadınların Meclisin kapısından
içeri alınmayarak şiddete maruz kaldığını gördük.
İşte, bu 21’inci yüzyılda bile süregelen erkek tahakkümünün en
acı göstergesidir.
Biz biliyoruz ki Medeni
Kanun’la sorununuz var; içinize sindiremiyorsunuz, barışık
değilsiniz, şeri hukuka geçmek istiyorsunuz, müftülere evlendirme
yetkisini vermek de bunun bir adımıdır ancak İslam hukukuna
baktığınızda göreceksiniz ki evlilik dinî bir akit
değildir, ibadet olarak görülmemektedir. Dolayısıyla, İslam
hukukunda din adamlarına nikâh kıydırma zorunluluğu yoktur
ki şeri hukukla yönetilen Osmanlı’da dahi nikâh için imama ya da
kadıya gitme zorunluluğu aranmamıştır.
Evet, Osmanlı’da
nikâhı imamlar kıymıştır ancak bunun sebebi, okuma
yazmanın yaygın olmadığı bir dönemde okuma ve
yazmayı bilmeleri ve her mahallede yaygın biçimde
bulunmalarıdır. Yani Osmanlı’da imamların nikâh
kıyması dinin bir gereği değildir, medeni hayata
ilişkin sosyolojik bir görevdir.
Doğal olarak buradan
sormak istiyorum: Türkiye'de yeterli sayıda belediye memuru varken ne oldu
da müftülere bu yetkiyi verme ihtiyacı duydunuz? Acaba, devlet okullarını
kapatarak açtığınız ancak içini
dolduramadığınız imam-hatipleri
meşrulaştırmak için mi? Özendirici olmak adına bu okul
mezunlarına yeni iş alanları açmak için mi? Zira,
sağlıktan sosyal hizmetlere, yurtlardan cezaevlerine her alanda bu
okul mezunlarının görevlendirilmesini başka nasıl
yorumlayabiliriz?
Soruyorum: Müftüler nikâh
kıyarsa ne olacak? Ülkemiz daha mı yaşanır bir hâle
gelecek? İnsanların yüzü mü gülecek? Olacaklar belli, tam tersini
savunsanız da “İmam nikâhlarını kayıt altına alıyoruz.”
derken, aslında dinî nikâhı zorunlu kılıyorsunuz. Öyle ya,
imam nikâhını suç sayan maddeyi TCK’dan çıkararak ilk
adımı atmıştınız zaten. Şimdi de
nikâhları fetva düzenine bağlayarak evlilik kurumunu
dinselleştireceksiniz. Bakın, birisi “Duydun mu, Ayşe ile Mehmet
nikâhı belediyeye kıydırmış.” derken bir diğeri “Vay
dinsizler vay!” derse ne yapacaksınız, ne diyeceksiniz? Yapmayın
değerli vekiller, bir de böyle ayrıştırmayın.
Yargının yükü
bayağı ağır diyerek müftülere boşanma yetkisini de
verecek misiniz acaba yarın? Böylece erkeklere “Boş ol.” deme
hakkını verip “Müftü huzurunda evlendim, mahkeme önünde hesap
vermem.” de dedirtirsiniz.
Başka bir konu da
“Kilise nikâh kıyabiliyorsa müftüler niye kıyamıyor?”
diyorsunuz. Arkadaşlar, kilisenin laikleşmesinin üzerinden
yüzyıllar geçti. Bugün Avrupa’da devlet nikâhı kıyılmamışsa
kilise asla dinî nikâhı kıymıyor, uymayanlara da para ve hapis
cezası veriliyor. Oysa bizim ülkemizde hâlâ imam nikâhıyla
yaşayan binlerce kadın var. Öte taraftan devlet nikâhının
ardından kilise nikâhının yapılmasının sebebiyse
Hristiyanlara göre ruhani bir otorite önünde gerçekleşmeyen evliliğin
geçerli sayılmamasıdır. Çünkü evlilik, Hazreti İsa’nın
kilise ve Tanrı’yla oluşturduğu kutsal birlikteliğin
ifadesidir onlarda. Ancak yeryüzüne inmiş en ileri din olarak
İslamiyet’te böyle bir onaya ihtiyaç yoktur, dolayısıyla bu
polemiklere de gerek yoktur. Esas tartışılması gereken,
bugün bizim ülkemizdeki kadınların çok yıllar önce
haklarını almasına rağmen niye geri bırakıldıklarıdır.
Anayasa’ya aykırı
olan bu düzenlemeyle bugün tarihe bir not düşüyoruz. Bu yetki beraberinde
çocuk gelinleri yaygınlaştırır, çok eşliliği
yaygınlaştırır, çocuk istismarını
yasallaştırır, Medeni Kanun’u dinselleştirir,
etkisizleştirir, namus cinayetlerine bahaneler çıkarır, sözlü
doğum bildirimi çocukları savunmasız bırakır,
istismarcıları cesaretlendirir, kadını ıslah etmeye
çalışan zihniyete meşruiyet kazandırır.
Sonuç olarak
ayrımcılığın karanlık sokaklarında
kadınlarımızı dışlayan ve ötekileştiren
dayatmanın yeni bir adımıyla karşı
karşıyayız. Üstelik bunu sizin verileriniz gösteriyor bize çünkü
ülkenin her yanında bugün, şu an ölen, istismara uğrayan hâlâ
yüzlerce kadın var. Oysa Anadolu’nun binlerce yıllık kadim
tarihi kulağımıza farklı şeyler fısıldıyor.
Bakın, siz kadın için “Erkeğin eşidir.” derken Orta
Çağ’da Hacı Bektaş “Erkek kadının eşitidir.”
diyor. Aynı Hacı Bektaş “Kızlarınızı okutun,
ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” diyor. Siz
“Kadının sırtından sopayı eksik etmeyin.” derken bu
toprakların ozanı Neşet Ertaş “İki büyük nimetim var;
biri anam, biri yârim.” diyor.
Türkiye'nin aydınlanma
birikiminin karanlığı ve bu tasarıyı
yırtacağına olan inancımla, kadınlara
saygılı olun çünkü insanoğlunun anasıdır diyerek
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde
yer alan, (c) numaralı bentte yer alan “gibi” ibaresinin “ve benzeri”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Ziya
Pir Hüda
Kaya
İstanbul Diyarbakır İstanbul
Mehmet
Emin Adıyaman Mehmet
Ali Aslan Müslüm
Doğan
Iğdır Batman İzmir
Mahmut
Celadet Gaydalı
Bitlis
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir.
Buyurun Sayın Pir. (HDP
sıralarından alkışlar)
ZİYA PİR
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şu benim hazırlamış olduğum konuşma ama bunu ters
çevireceğim; biraz önce dinî referanslara atıfta bulunuldu, ben de o
konudan devam etmek istiyorum. HDP Milletvekili olarak ben burada
konuşuyorum. Hep birlikte ilmihâl bilgilerimizi biraz tazeleyelim.
Şimdi, müftülere
verilecek olan yetkilerden burada bahsediyoruz yani resmî nikâhı onlar da
yapabilir eğer bu kanun geçerse. Şimdi, bir kanun yapmadan, bir yasa
yapmadan önce tabii ki bir simülasyon yapılır önceden. Ben de biraz
önce düşünürken şöyle bir simülasyon yaptım, dedim ki: Bizim
dinimizde… Ben o mahalleden geliyorum. Şu an sizlerin yandaşları
yüzünden pek uğramıyorum ama o mahalleden gelen birisiyim. Bizim
dinimize göre birden fazla evlilik mümkün mü erkekler için? Dinimize göre
mümkün, değil mi? Belli şartları yerine getirirse ikinci
eşi, üçüncü, dördüncü eşi alabilir; belli şartları yerine
getirebilirse.
Şimdi, şöyle bir
şey düşünün: Bir şahıs, erkek, bir kadınla birlikte,
yanına da şahitlerini almış müftülüğe gidiyor, diyor
ki: “Ben resmî nikâhımı yaptıracağım.” Bütün evraklar
hazır, sadece orada gidip imzasını atacak ve ondan sonra da dinî
nikâhı yerine gelsin diye duasını ettirecek, nasihatlerde
bulunacak. Buraya kadar tamam mı? Tamam. İmzayı attı,
evrakları nüfusa gitti, buraya kadar sıkıntı yok. Bir saat
sonra aynı adam, aynı erkek, aynı şahitlerle, başka
bir kadınla müftülüğe geldi, müftünün önüne oturdu, dedi ki: “Müftü
bey, ben biraz önce resmî nikâhı yaptırdım ama şu anda dinî
nikâh yaptırmak istiyorum başka bir kadınla.” Müftü ne yapacak?
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) – Öyle bir şey yok ya.
ZİYA PİR (Devamla)
– Müftü ne yapacak? Bir din adamı olarak “evet” mi diyecek, yoksa laik
cumhuriyetin bir memuru olarak “hayır” mı diyecek?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Öyle bir yetki vermiyoruz, şu anda öyle bir yetki vermiyoruz, ne
yapacağı belli.
ZİYA PİR (Devamla)
– Arkadaşlar, bu olur mu, olmaz mı?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Kanunda belirlenmiş ne yapacağı. “Böyle derse...”
Doğmamış çocuğa niye don biçiyorsun?
ZİYA PİR (Devamla)
– Ya, olur mu bu? Simülasyon yapıyoruz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Böyle bir şey yok.
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) – Normal bir örnek veriyor.
ZİYA PİR (Devamla)
– Mümkün mü? Mümkün. Olacak bu, Anadolu’nun her şehrinde bu olacak, her
şehirde bu olacak.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Çok önemli bir şey söylüyor bakın.
ZİYA PİR (Devamla)
– Bu müftü ne yapacak Sayın Bakan, sayın bürokratlar? Siz böyle bir
yasayı yapıyorsunuz ama o adam bir saat sonra ikinci bir eşle,
bir kadınla gelip de “Bana dinî nikâh yapacaksınız.” derse ne
yapacaksınız?
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Nikâhı kıyarsa yaptırımı ne olacak,
sorumluluğu ne olacak, cezası var mı?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Önce resmî nikâhı soruyor.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Şu anda ne yapılıyorsa o zaman da öyle yapılır.
ZİYA PİR (Devamla)
– Laik devletin memuru olarak, laik cumhuriyetin memuru olarak “hayır”
mı diyecek, yoksa din adamı olarak “evet” mi diyecek? Ya, bu önemli
bir şey. Sizin aranızda da bu bilgilere sahip olanlar var, buna cevap
verin.
Başka bir simülasyon…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET HAMDİ ÇAMLI
(İstanbul) - Şimdi nasıl yapıyor?
ZİYA PİR (Devamla)
– Yeliz daha iyi bilir bunu, laf atmayın oradan.
CEYHUN İRGİL
(Bursa) – Sorumluluğu ne olacak, yaptırımı ne olacak?
ZİYA PİR (Devamla)
– Şimdi, başka bir sıkıntı, başka bir simülasyon
yapalım, başka bir simülasyon. Bir Müslüman erkek, o dört kitaba
inanan, Hak kitaba inanan bir kadınla evlenebilir bizim dinimize göre, bu
caizdir ve o kadın dininden çıkma durumunda değildir. O erkek
gitti o kadınla ve şahitlerle müftünün önüne oturdu. Ne olacak? Müftü
bu nikâhı kıyabilir mi, resmî nikâhı? Evet. Dinî nikâhı
bizim dinimize göre kıyabilir mi? Evet. Buraya kadar
sıkıntı yok ama düşünün, bir kadın, Müslüman bir
kadın bir Hristiyan erkekle evlenmek istiyor. Sizin gibi bu ilmihâl
bilgilerine sahip değil, müftünün önüne gidiyor. Müslüman kadın, bizim
dinimize göre gayrimüslim bir erkekle evlenemez, caiz değil dinimize göre.
Gitti müftünün önüne oturdu. Ne yapacak bu müftü?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Resmî nikâhını kıyacak.
ZİYA PİR (Devamla)
– Resmî nikâhını kıyacak, sonra, diyecek ki... Kusura bakmayın,
siz insanları ayrıştırıyorsunuz,
kutuplaştırıyorsunuz yine bununla.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Simülasyon karıştı Sayın Pir.
ZİYA PİR (Devamla)
- Gülmeyin, bak, ben, bunları yurt dışında
yaşadım, Hristiyan bir ülkede yaşadım,
biz bunların hepsini tecrübe edindik, bunları Türkiye’ye
taşıyorsunuz.
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) – Yasayı geri çekin. Aslında yasanın geri çekilmesi
lazım.
ZİYA PİR (Devamla)
– Arkadaşlar, bu simülasyonları yapmadan böyle işlere
girişmeyin. Özellikle siz kendi memurunuzu çok zor durumda
bırakıyorsunuz. Diyorsunuz ki: Sen laik memur musun yoksa din âlimi
misin? İkiye bölüyorsunuz adamı yani müftüyü ikiye bölüyorsunuz,
karar verme durumunda bırakıyorsunuz, zor durumda
bırakıyorsunuz. Müftüye vermeyin bunu, başkalarına verin,
orada sıkıntı yok ama müftüleri zor durumda
bırakıyorsunuz.
On beş saniyem
kaldı, şurada başka şeyler de vardı ama onu başka
maddelere bırakıyorum.
Ama herkes, müftüye bu
yetkileri verirken biraz da ilmihâl bilgilerini tazelesin, illa da bunları
bir HDP’li milletvekilinden dinlemek durumunda kalmayın.
Saygılar. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde üç adet
önerge vardır, okutup, işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde
yer alan “bu durumda” ibaresinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Baki
Şimşek Ahmet
Selim Yurdakul Mustafa
Mit
Mersin Antalya Ankara
Zühal
Topcu Zihni
Açba Mehmet
Erdoğan
Ankara
Sakarya Muğla
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Ankara Milletvekili Mustafa Mit.
Buyurun Sayın Mit. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA MİT (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
497 sıra sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarının gerekçesinde, nüfus hizmetlerine ilişkin iş ve
işlemlerin daha etkili yürütülmesi, hizmet sunumunda hız ve kalitenin
artırılması, vatandaş memnuniyetinin sağlanması
ve bürokratik işlemleri kısaltmak amacıyla 5490 sayılı
Nüfus Hizmetleri Kanunu ve 5901 sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanunu’nda yeni düzenleme yapılması
gerektiği belirtilmektedir. Getirilen tasarı, bir bütün olarak,
teknolojideki gelişmeler ve çağın ihtiyaçlarını
karşılama açısından yerinde ve faydalıdır.
Getirilen bu tasarının en dikkat çeken ve kamuoyunda en çok
tartışılan tarafı evlendirme yetkisi verilen kamu
görevlilerine il ve ilçe müftülerinin de ilave edilmesidir.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği üzere, mevcut uygulamada evlendirme memuru, belediye
başkanı veya başkanın görevlendirdiği memur ile
köylerde muhtarlardır. Bunlara ilaveten, İçişleri
Bakanlığı, il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine,
dış temsilciliklere nikâh kıyma yetki ve görevi de
verebilmektedir. Getirilen tasarıyla, İçişleri
Bakanlığının, yukarıda sayılanlara ilaveten, il
ve ilçe müftülüklerine de nikâh kıyma yetkisi ve görevi vermesi düzenlenmektedir.
Yukarıda sayılan bütün kamu görevlileri bu toplumun birer üyesi
olduğu gibi, müftüler de kamu görevine layık görülen bu toplumun
birer üyeleridir. Bu bakımdan “Bazı kamu görevlileri makbul,
bazıları makbul değil.” gibi sunulması son derece
yanlış, yaşadığımız hayata uygun olmayan bir
durumdur. Esasen, “Allah’ın emri, Peygamber’in kavliyle” başlayan
evlilik kurumunun nikâhla alenileşmesi ve bu durumun nüfus kütüğüne
kaydının aynı zamanda kamu görevlisi olan müftülerce
yapılması laikliğe de, hukuka da uygun olacaktır.
Ülkemizde kamuoyunda bilinen
isimlerle hâlen iki nikâh yapılmaktadır: Birincisi, resmî nikâh;
ikincisi, imam nikâhı. Vatandaşlarımızın neredeyse
tamamına yakını evlilik akdini bu şekilde
gerçekleştirmektedir. Müftülerin nikâh kıyabilmesi
vatandaşlarımıza çok büyük bir kolaylık getirecektir. Diğer
taraftan, evli olup olmadığı incelendikten, evliliklerine engel
bir durum olup olmadığını tespit ettikten sonra nikâh
kıyacak müftü, bundan böyle yasal sınırlamaya tabi
olacaktır. Dinî ve resmî nikâhın aynı anda müftüler eliyle
kıyılması, toplumda nikâh şartlarına uymayan,
rızaya dayanmayan çocuk yaşta evliliklerin de önüne geçecektir.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği üzere, nikâhın şartları, tarafların
rızası, ilan edilerek alenileşmesi, şahitlik, dördüncü
olarak da kadının korunması maksadıyla verilecek
geçimliktir. Bu şartlar hukuken tam tahakkuk etmeden yapılacak bir
akit, sakattır. Bu hususta, bu konuda malumat sahibi kamu görevlileri
tarafından kurulan akit, hem dinî vecibeler açısından hem de
meri hukuk açısından ikmal edilmiş ve hukuken taraflara da
sorumluluk yükletmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 2’nci maddesiyle elektronik ortamda tutulan aile
kütüklerinde kişiye ait tek bir kaydın tutulması
düzenlenmektedir. Kimlik numarasıyla oluşturulacak bu kaydın
birçok karışıklığı önleyeceği de
açıktır diyerek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde
yer alan “kişiye ait tek bir kaydın tutulmasına, kişi ve
olay kayıtlarının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ile
ilişkilendirilmesine” ibaresinin “kişiye ait tek bir kaydın
tutulmasında, kişi ve olay kayıtlarının Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarası ile ilişkilendirilmesinde” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sibel
Yiğitalp Ziya
Pir Mehmet
Ali Aslan
Diyarbakır
Diyarbakır
Batman
Müslüm
Doğan Mahmut
Celadet Gaydalı Hüda
Kaya
İzmir
Bitlis
İstanbul
Mehmet
Emin Adıyaman
Iğdır
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp.
Buyurun Sayın
Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım.
Halkların Demokratik
Partisinin bir milletvekili olduğum için de az önce yine kendimle gurur
duydum. Özellikle, erkek milletvekili arkadaşlarımızın,
toplumda bu kadar cinsiyetçiliğin, eril zihniyetin ve her gün erkek
şiddetinin, cinayetlerin olduğu bir anda, bir iklimde erkek
zihniyetini aşıp, cinsiyetçi temellerin dışına
çıkıp ortak ve gerçekten, bizim paradigmamızı hayatına
geçirmiş bir vekille beraber çalışmak ayrıca beni çok mutlu
etti. Bunu da söyleyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Az önce burada bir
tartışma olmuştu Sayın Başkan, siz buranın Meclis
olduğunu ve aynı zamanda, buranın yargılama makamı
olmadığını ve ne olursa olsun, dedikodulardan yola çıkarak
birilerini zan altında bırakacak, suç isnadı şeklindeki
ithamları asla ve asla kabul etmediğinizi söylediniz. Yine, “Bir
mahkeme kararı olmadan buradan birilerinin bu şekilde itham
edilmesine… Şu ya da bu şekilde, sadece bunlar için demiyorum, bakın,
kaç gündür bunlar var.” deyip yine bu konudaki sözünüzü ve itirazını
yaptınız. Yine, bu minvalde, burada tamamen yasama faaliyetlerinin
olduğunun ve milletvekillerine saygı duyulması
gerektiğinin, asla ve asla itham edilmemesi gerektiğinin ısrarla
altını çizdiniz. Bu şimdiye kadar gayet iyi, güzel; peki, size
şunu sormak isterim: Güçlü olma haklılığı değil,
haklı olmanın getirdiği bir güçlülük üzerinden bakmanız
gerekirdi. Taraf olabilirsiniz -ki nitekim tarafsınız- lakin,
aynı zamanda, burayı adil ve vicdanlı bir şekilde yönetmek
gibi bir sorumluluğa da sahipsiniz. Bakın, bizim Eş Genel
Başkanımız tam 259 gündür, on gün sonra yaklaşık bir
yılı dolacak, tutuklandığı davadan henüz mahkeme önüne
çıkmış değil. Peki, soruyorum: Bizim milletvekillerimize
-cezaevinde olmasından kaynaklı- neden aynı hassasiyeti
göstermiyorsunuz? Madem, bu cümleleri sarf ettiniz, bu cümlelerin
pratiğini ve sorumluluğunu yerine getirmeniz gerekmez mi? Ya da
buradan söz isteme noktasına gelindiğinde, hemen yanı
başınızı görüp, diğer tarafı görüp ve kendi
tarafınızı görüp söz hakkı verip, bununla birlikte,
eğer hoşunuza gitmeyecek bir şeyse bizim tarafı görmezden
geliyorsunuz, tam bir eril zihniyetle yaklaşıyorsunuz ve tam bu eril
zihniyet toplumun her tarafına sirayet etmiş durumda. Size önerim…
BAŞKAN – Ya, kanunda, bu
maddede bunlar mı zikrediliyor, bunu mu konuşuyorsunuz Sayın
Yiğitalp?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Evet, bu çok önemli bir şeydir. Adalet
ve vicdan bu ülkenin kanayan yarasıdır.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Önergen ne üzerine?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Bu adalet ve vicdan üzerinden cümle
kurmadıkça bugün erkek cinayetlerinin, erkek şiddetinin, ayda 30
kadının öldürüldüğü bir toplumda, bir ülkede bunların önüne
geçecek bir yasa yapmadığınız gibi… Asıl, birinci
dereceden sorumlusu burası ve sizsiniz. Sizin pratiğinizi söylemek
adına bunu söylüyorum. Bu pratikle bu topluma adalet ve vicdan
getireceğinizi düşünüyorsanız bunun hiçbir zaman
gerçekleşmeyeceğini tekrar söyleyeyim.
Şunu söylemek için
soruyorum: Peki, bu yasa geldiğinde, ayda 39 ya da 29 kadın, ortalama
32 kadın öldürülüyor, erkek cinayeti oluyor, bunu engelleyecek mi? Çocuk
evliliklerini engelleyecek mi? Tırnak içinde “çocuk evlilikleri” diyorum,
aslında onlar istismardır.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Bu konularda dünyadan daha öndeyiz, dünyadakilerden çok daha öndeyiz.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Peki, Alevilerin, Müslümanların ve
Müslüman olmayanların ve kendi inançları ve mezhep
farklılıklarının sorunlarını çözecek mi?
Sayın Bakan az önce
şöyle bir cümle kurdu, dedi ki: “Biz bürokratik işlemler azalsın
diye yapıyoruz. Coğrafi şartlardan dolayı resmî nikâh
yaptırılması engelleniyor, o yüzden, işte bundan
dolayı böyle bir şey yapıyoruz?” Sormak istiyorum: Hangi
coğrafi şartlar evliliğe engel oldu? Kaç tane evlenmek isteyen
mağdur oldu da size geldi? Bunu bir söyler misiniz, çok merak ettim
gerçekten. Ya da neden müftülere verildi? İllaki verilecekse
Sağlık Bakanlığına verin, Millî Eğitim
Bakanlığına verin, niye müftüler? Müftülerle bu işin ne
alakası var? Yani her mantığın…
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) – Ne mahzuru var?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Yeni bir rejim inşa ediyorsunuz çünkü.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Senin seçildiğin bölgedeki seçmene sor ki Sağlık
Bakanlığını mı istiyor, müftülüğü mü istiyor?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Bakın, az önce bizim erkek
milletvekili arkadaşımız, size bir soru sordu, cevap
veremediniz; hem ölçüler açısından hem yaklaşım
açısından hem hayata bakış açısından, hangi
yerden bakarsanız bakın anlatamamanın çaresizliğini
yaşıyorsunuz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Yok, yok… Aksine, neyi anlatmak istediğimizi anlatıyoruz, siz
anlamak istemiyorsunuz.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) – Bunu çok güzel gördük, anlatamamanın
çaresizliği var, adil olmamanın, vicdanlı
yaklaşmamanın da pratiği var.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Efendim, hem adil hem de
vicdanlı bir şekilde yaklaşıyorum.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ben hissetmedikten sonra
anlamı yok.
BAŞKAN – Şu Meclisi
tamamen İç Tüzük kurallarına uygun bir şekilde yönetmeye
çalışıyorum, sizin onları ifade etmeniz haklı
olduğunuz anlamına gelmez. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sizin de böyle demeniz.
BAŞKAN – Kaldı ki
yargı makamlarını ilgilendiren bir konuda da bizim ne bir
yetkimiz var ne de burada ifade edebilecek bir sözümüz olabilir, kusura
bakmayın.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Mesele HDP olunca yargı da…
BAŞKAN – Hayır,
herkes ne yaptığını çok iyi bilecek.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Biliyoruz.
BAŞKAN – Herkes ne
yaptığını çok iyi bilecek ve bu ülkede hiç kimse sorumsuz
değildir ben de dâhil olmak üzere, siz de dâhil olmak üzere, her birimiz
sorumluluğun bilincinde hareket etmek zorundayız.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Davutoğlu da bir
zamanlar sizin gibi konuşuyordu.
BAŞKAN – Ben bu Meclisi
tamamen bu İç Tüzük’e uygun olarak yönetiyorum. Hesabınıza
gelmeyebilir, uygun görmeyebilirsiniz, o sizin takdirinizdedir ama bütün
Türkiye kamuoyu da biliyor, bu Parlamento da biliyor ki bu Meclisi en iyi
şekilde yönettiğime herhâlde şehadet edersiniz, bilmiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Onu biz takdir edeceğiz.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan,
bir söz almak istiyorum o adil yönetiminizle ilgili daha çok.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kerestecioğlu…
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Dün dediniz “Ben karar veririm.”
diye.
BAŞKAN – Bakın,
sizi görüyorum, kaçmıyorum yani.
Yani çok haksız
isnatlardı, teessüflerimi bildiriyorum aynı zamanda Sayın
Yiğitalp’e.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) – Olabilir, yapacak bir şey yok.
BAŞKAN – Buyurun…
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
29.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın o makamda
bir partili olarak bulunmadığına ve eleştirilerde
haklılık payı olup olmadığını düşünmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan,
şimdi alkış almanız mümkün ama eleştirilmeniz de
mümkün. Yani alkış almanız sizin haklı olduğunuzu
gösteren bir şey değil herhâlde hepimiz değişik yerlerden
alkış alabiliyoruz ama bir eleştiri geldiğinde lütfen,
gerçekten bir kere de siz kendinize dönüp bakın ve hemen başka
ithamlarla buna karşılık vermeyin çünkü sizin oturduğunuz…
BAŞKAN –
Konuşmanın tamamını itham üzerinden yürüttü ama.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, siz başka
ithamlarla cevap vermeyin çünkü siz, orada başka bir makamda
bulunuyorsunuz yani siz bir partili olarak bulunmuyorsunuz orada. Pervin
Hanım da olduğunda bulunmuyor, Akif Bey bulunduğunda da öyle
olmuyor. O nedenle, gerçekten, bazen kendinizce adil olduğunuzu
zannedebilirsiniz ama öyle olmadığınız zamanlar var. Biz
bunları sadece tarafgir olarak ve sizi karşımıza almak için
söylemiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Çünkü böyle bir şeyin
bize sağlayacağı bir fayda da yok. Yani aksine bizim söz
almamız sizin daha çok taraflı davranmanızı
sağlayacaktır, bizim bu tutumumuz.
BAŞKAN – Bakın,
ben…
FİLİZ
KERESETECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani eleştiri…
BAŞKAN – Mikrofonu
açalım arkadaşlar, konuşsun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani eleştiri,
hakikaten bu toplumda maalesef, hazmedilmesi çok kolay bir şey olmuyor. Bu
sadece size dair bir şey değil, genel olarak böyle. Az önce
sorumluluk makamlarıyla ilgili, sorumluluk almakla ilgili de aynı
eleştiriyi yapmıştım. Gerçekten zor. Bunun için daha çok
yollar almamız lazım ama hakikaten eğer bir partinin
milletvekilleri, grup başkan vekilleri sizi eleştiriyorsa o zaman
lütfen, siz de zaman zaman gerçekten haklı oldukları bir yan var
mıdır diye düşünün. Ben kişisel olarak bunu yapardım.
Yapılmasını öneririm.
BAŞKAN –
Yapardınız ama şu anda yapmıyorsunuz onu maalesef. Şu
anda yapmıyorsunuz. Tamamen…
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Saygılar
sunarım.
BAŞKAN – Peki, peki. Siz
de zaman zaman yaparsanız gerçekten iyi olacak diye düşünüyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Eleştiri hepimizi geliştirir Sayın Başkan.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – İnşallah
geliştirir.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868) ile Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp İlçesinin
Adının Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497)
(Devam)
BAŞKAN – Sayın
Yiğitalp ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Tasarı’nın 2’nci maddesiyle düzenlenen
5490 sayılı Kanun’un 5’inci maddesine eklenen (3) numaralı
fıkrasında yer alan “kişi ve olay kayıtlarının”
ibaresinin “kişi ile olay kayıtları” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zeynel
Emre Murat
Bakan Burcu
Köksal
İstanbul
İzmir
Afyonkarahisar
Kemal
Zeybek Nihat
Yeşil Gürsel
Erol
Samsun
Ankara
Tunceli
Hayati
Tekin
Samsun
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Başkanım, özür dilerim.
Bakanım, kırk
yılın başında Sayın Zeynel Emre’nin bir talebi oldu,
onu kabul edin. İlki bu olacak Sayın Bakan. İki buçuk
yıldır sizden bir tane talebi bu oldu, o da bu önergeyle oldu.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen İstanbul Milletvekili Zeynel Emre.
Buyurun Sayın Emre. (CHP
sıralarından alkışlar)
ZEYNEL EMRE (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün, Sayın Başbakan
Binali Yıldırım grup konuşması esnasında
muhalefet belediyelerine hitaben dedi ki: “Ben yaptım oldu yok.” Bu söz,
artık açıkçası AKP’nin komik bir röntgeni aslında. Önüne
mikrofon gelen bir tutturmuş “Ben yaptım oldu yok.” Politikadan,
üsluptan eser yok, âdeta mahalle ağabeyleri gibi gelene gidene “Bir dakika
birader.” deniyor. Başbakan kendi belediyeleri patoz edilmişken
tutmuş bizim belediyelerimize “Ben yaptım oldu yok.” diyerek hiza
vermeye çalışıyor.
Bakın, kendi
bakanları yüzde 40 zam kararı almış. Reisleri onlara da
“Ben yaptım oldu yok.” dedi ve zammı hedef alan açıklama
yaptı. Aslında, ortada cam gibi berrak olan bir durum var, o da
şu: Dervişin fikri neyse zikri de odur derler. Sadece “Ben
yaptım oldu, Erdoğan.” ve “İsteseler de istemeseler de,
Erdoğan.” cümlelerini internette arattığımız zaman
sonuçlar karşısında aklı başında kim olsa dumura
uğrar arkadaşlar.
Birkaç örnek vereceğim.
Bakın, Sayın Erdoğan “Taksim Kışlası isteseler de
istemeseler de tarihine uygun yapılacak.” dedi, yapılamadı.
Osmanlıca dersiyle ilgili “İsteseler de istemeseler de bu ülkede
Osmanlıca öğrenilecek.” dedi, öğrenilmedi. AB’ye hitaben
“İsteseniz de istemeseniz de biz muasır medeniyetler seviyesinin
üstüne çıkacağız.” dedi, çıkamadık o seviyeye.
“İsteseler de istemeseler de Türkiye ekonomide tavan yapacak.” dedi, taban
yaptık.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Hiç de taban yapmadık.
ZEYNEL EMRE (Devamla) –
“İsteseler de istemeseler de 18-25 yaş arası gençlik 16 Nisandan
sonra adım adım Parlamentoya hazırlanıyor.” dendi,
görünürde hâlâ bir şey yok.
Bu arada,
Cumhurbaşkanı böyle konuşurken bakanların,
milletvekillerinin söylediklerine bakmaya gücümüz yetmez, tahmin etmek zor
değil. Orada da asmalar kesmeler devam ediyor. Tek cümleyle “Kararına
uymuyorum, saygı da duymuyorum.” devri devam ediyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
Diğer bir söz de: “Ben
yaptım oldu yok.” Bu sözü araştırdığımız
zaman da karşınıza “İsteseler de istemeseler de”den daha
fazla sonuç çıkıyor çünkü dedim ya fikri neyse zikri de odur diye, bu
da onun göstergesi. Bu söz ilk başta aslında, temel argüman olarak
“otoriterliğe yer yok” diyor gibi görülebilir fakat gerçekten böyle
olduğunu anlatmaya bildiğimiz diller yetmez âdeta. Hatta bunu
açıklamaya kalksak, geçen hafta Bekir Bozdağ’ın “Türkiye’de
yargı Batı’dakinden daha adil.” ya da “Türkiye’de elbette adalet
var.” sözleri gibi, bizim de alay ettiğimiz bile düşünülebilir. Bu,
tıpkı Sayın Erdoğan’ın Gökçek için “Makamlara gelirken
iyi, giderken mi sorun oluyor?” demesi fakat bir yandan da seçim
sonuçlarına var gücüyle müdahale etmesi hatta kendi seçmeninin
oylarına aykırı davranarak belediye başkanlarını,
başbakanları kovması gibi derin bir çelişki.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Önerge, önerge…
ZEYNEL EMRE (Devamla) - Çünkü
bunun “Ben yaptım oldu yok.” sözlerinin asıl tercümesi “Var mı
bana yan bakan?” anlamındadır.
Değerli arkadaşlar,
bunun son örneği olarak işte bugünkü, müftülerin nikâh
kıymasıyla ilgili düzenleme için yine “İsteseniz de istemeseniz
de Meclisten geçecek.” cümlesi geldi. Aslında bu cümle tek
başına bile şahane bir oksimoron örneğidir çünkü Meclis
konuşulan, istişare edilen yerdir. Konuşulmadan, istişare
edemeden, “isteseniz de istemeseniz de” gibi bir cümle olmaz, böyle bir
şey sarf edilemez, bu, akla bile gelemez. Aslında, sizler bu sözleri
sarf ettiğinizde, Meclis kapısında meramlarını ifade
etmek üzere toplanan kadınlara da gaz sıkılması gayet
doğaldır çünkü devletin tepesinde “Astığım astık,
kestiğim kestik.” bir davranış görülürse aşağıda
da kadınlarımıza tabii ki gaz sıkılır.
Nedir mesele? Müftülere nikâh
kıyma yetkisinin verilmesi. Bakın, şu anda İstanbul tüm
dünya kadınları için en tehlikeli 10 şehir arasında
gösteriliyor; birlikte anıldığı şehirler Jakarta,
Kahire, Lagos, Karaçi gibi şehirler.
Bu ülkenin bir rektörü
yabancı kadınlarla el sıkışmak hakkında bazı
cehennem tasvirleri yapabiliyor. Toplu taşımada kadınlara
şiddetle müdahale edilen günlerden geçiyoruz. Kıyafetleri,
gebelikleri, her şeyleri âdeta sorun muamelesi yapılıyor.
Bakın, Türkiye’de o
kadar çok mesele var ki bununla ilgili söylenecek. Çocuk gelin meselesinde 155
ülke arasında 55’inci sıradayız. Yine, birlikte
anıldığımız ülkeleri burada dile getirmek istemem.
“İsteseniz de istemeseniz de biz muasır medeniyetler seviyesinin
üstüne çıkacağız.” demek bedava tabii ama listelerde,
istatistiklerde maalesef en aşağılardayız.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Ne alakası var?
ZEYNEL EMRE (Devamla) -
Dolayısıyla en azından kendi sözlerinizi aklınızdan,
en azından kadın meselesini isteseniz de istemeseniz de hiç ama hiç
aklınızdan çıkarmayın. “Ben yaptım oldu, yok.”
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Sayın Muş, buyurun,
60’a göre.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un,
İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin 497 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, az önce Genel
Başkanımıza atıfla bazı ifadelerde bulundu hatip,
üzülerek dinlediğimi belirtmek isterim. Biz muasır medeniyetler
seviyesine Türkiye’yi çıkaracağız, Türkiye’yi hak ettiği
noktalara getireceğiz. Buradan bazı seçme ifadelerle bazı
toplumsal olaylar karşısında bizim neler söylediğimizi ve
bu noktaları da yapamadığımızı iddia etti hatip. Şimdi,
ben çıkıp buradan şunu mu söyleyeyim bu akşam: 16 Nisan
referandumuyla ilgili de “Bunu Parlamentoya getiremezsiniz, biz bunu
değiştirtmeyiz, engelleriz, hiçbir şekilde buna müsaade
etmeyiz…” Ama oldu, şimdi ben de çıkıp bunu mu söyleyeyim? O
açıdan, yapacağımız konuşmalarda söz
aldığımız konularla ilgili, maddelerle ilgili
konuşursak hem Meclise hem de topluma daha faydalı oluruz diye
düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özel, size de
vereyim aynı gerekçeyle.
Buyurun, 60’a göre.
31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan, 16 Nisan referandumuna giderken referanduma destek
verecek partilerin oy toplamı yüzde 60’ın üzerinde, 62, son kamuoyu
araştırmaları 65’in üzerindeydi ve “Siz Parlamentoda
filancayı sağlam tutun, ben milletimden alır gelirim, orada
sıkıntı olmaz.” diyenlerin tek adamlık, başkanlık
hevesleri bütünlemeye kaldı. 16 Nisan seçimini bir referandum gibi yaşamayıp
bir genel seçime çevirdiniz ama her tez kendi antitezini üretir, önümüzde
yapılacak ilk genel seçim bir referandum niteliğindedir…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yenilen pehlivan güreşe doymazmış, senin hâlâ
sırtın yerde duruyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …ve tek
adamlık hevesi bütünleme sınavından da sınıfta
kalacaktır.
Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/868) ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul
İli Eyüp İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak
Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1826) ve İçişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN –Şimdi
3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım inşallah.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Tasarı’nın 3’üncü maddesiyle 5490
sayılı Kanun’un 7’nci maddesinin birinci fıkrasına eklenen
(ı) bendinin “Velayet ile vesayete ilişkin bilgileri.” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nihat
Yeşil Burcu
Köksal Şenal
Sarıhan
Ankara Afyonkarahisar Ankara
Murat
Bakan Kemal
Zeybek Gürsel
Erol
İzmir Samsun Tunceli
Hayati
Tekin
Samsun
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan.
Buyurun Sayın
Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Değerli arkadaşlar, bundan böyle sadece böylece sesleneceğim
çünkü zamanla yarışmak durumunda kalıyoruz. Bir
saygısızlık diye nitelendirilmesin lütfen.
Bugün sabahtan bu yana, daha
doğrusu öğle saatlerinden bu yana
tartıştığımız yasa tasarısında, hepimiz
dönüp dolaşıp bu tasarıyla kıyametin kopmasına neden
olan müftülüklere verilen yetki üzerine konuşuyoruz. Pek çok şey
söylendi ve pek çok şey söylenirken laiklik ilkesinin ihlal edildiği
konusuna da değinildi. Ben, birkaç şeyden söz ederek bir
değerlendirmeyi izninizle bilgilerinize sunmak istiyorum:
Değerli arkadaşlar,
bir devletin örgütlenmesinde, hukukunun oluşturulmasında ve
işletilmesinde herhangi bir dinin anlayışlarının ve
normlarının belirleyici, etkileyici ve yönlendirici olmaması
hukuken laiklik kavramının bir
karşılığıdır; herhangi bir dinin hukuk sistemini
etkileyici, yönlendirici olmaması.
Şimdi, biz
bakıyoruz, elimizdeki, tartıştığımız bu
soruna ilişkin olarak arkadaşlar 1917’ten bahsettiler, 1924’ten
bahsettiler. Zamanı iyi kullanmak için sadece Anayasa'nın
136’ncı maddesine atıf yapacağım, 136’ncı maddesi
şöyle diyor: Kuruluş amacı. Kimin? Diyanet İşleri
Başkanlığının kuruluş amacı. “Laiklik ilkesi
doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin
dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve
bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine
getirir.” Şimdi, 136’ncı madde bu. Peki, hiç konuşulmayan bir
yasa var, hangi yasa bu? 633 sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Yasa.
Değerli arkadaşlar,
bu yasa ne der biliyor musunuz, nasıl tanımlar biliyor musunuz
Diyanet İşlerinin kapsamındaki görevleri? Şöyle der:
“İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili
işleri yürütmek...” Tekrar altını çiziyorum: “İslam Dininin
inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek,
din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek…” 3’üncü
madde Başkanın görevlerini ele alır, “din hizmetlerini etkin
biçimde yürütmek.” 7’nci madde hizmet birimlerinin görevlerinden ve
yetkilerinden söz eder, orada tek tek sayar; müftü, vaiz, müezzin, imam, bütün
bunların cami içindeki görevlerini ve inançla ilgili görevlerini
işaret eder. Şimdi, siz bu yasa tasarısında
yaptığınız değişiklikle bir yasayı da ihlal
ediyorsunuz, Anayasa’yı ihlal ettiğiniz gibi. Yasadaki düzenlemeye
rağmen… Bunu Komisyonda sıkça konuştuk değerli
arkadaşlar, şöyle özetledim, dedim ki: Din ve dünya işi. Bu, bir
dünya işidir, evlilik bir dünya işidir. Siz dünya işini din
işleriyle görevli bir kamu yetkilisine -kamu yetkilisi olmak yetmez-
verdiğiniz zaman, gerçek anlamda, Anayasa’da güvence altına alınmış
olan laiklik ilkesini ihlal etmiş olursunuz, dünya işine dinin
müdahalesini sağlamış olursunuz ki bundan doksan bir yıl
önce vazgeçtik.
Şimdi şuna
değinmek istiyorum, belki tekrar söz aldığımda da üzerinde
duracağım: Komisyonu üç gün süreyle Değerli Sibel
Arkadaşımızla ve başka kadın
arkadaşlarımızla izleyeme çalıştık. MHP beni
hayretler içinde bıraktı. Neden hayretler içinde bıraktı?
MHP’li arkadaşlarımız karakolda doğru söylediler, Mecliste
şaştılar. (CHP sıralarından alkışlar)
Nasıl oldu? Biraz önce elime alıp gelmeyi düşünüyordum,
sanıyorum 62’nci sayfa, açıp bakınız, orada kendilerinin
açıklamaları var, diyorlar ki: “Evet, 6’ncı madde hukuka
aykırıdır, bunu bu şekilde düzenlemek yanlıştır.”
Acaba şu mu etkiledi, bugün defalarca söylenmiş olan, Sayın
Parti Başkanının, Genel Başkanın, Sayın AKP Genel
Başkanının sözleri mi etkiledi: “Nasıl olsa geçecek, her
hâlükârda geçecek.”
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Ayıp, ayıp, o kadar da değil artık. Çok ayıp
konuşuyorsunuz!
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
- Biz bunu biliyoruz, bile bile oynuyoruz aslında çünkü çoğunluk el
kaldırıyor ve o çoğunluk bizi hiç dinlemeden el
kaldırıyor, bunu da gayet iyi biliyoruz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Bunu biliyorsunuz da niye “Geçmeyecek.” diyorsunuz, o zaman sükût edin,
oturun aşağıya.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
- Ama bir muhalefet partisinin hiçbir inandırıcı gerekçe olmadan
ki biraz sonra söz aldığımda 6’ncı maddede buna da
değineceğim, söz aldığımda anlatacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Size mi soracaklar!
AHMET SELİM YURDAKUL
(Antalya) – Bir okusaydın açıklamaları, ikna olurdun ama sen
açıklamaları okumuyorsun ki.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Bu tam bir cayma hâlidir, bu hukuka uygun bir durum değildir.
AHMET SELİM YURDAKUL
(Antalya) – Grup başkan vekilinin açıklaması var,
konuşmalar var, hiçbirini okumuyorsun, ondan sonra ezbere
konuşuyorsun.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Daha ileri cümleler kurmak istemiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET SELİM YURDAKUL
(Antalya) – Algı operasyonu mu yapıyorsun?
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Sayın milletvekili konuşmasında açık bir sataşmada
bulunmuştur, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
Lütfen, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhan’ın 497 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi
nasıl bir tutum alacağını sayın milletvekilinden
öğrenecek değil. Milletvekilleri de fikri hür, vicdanı hür bir
şekilde komisyonlardaki görevlerini yerine getirir ve bunların
gruplar bakımından bir bağlayıcılığı
yoktur. Milliyetçi Hareket Partisinin İçişlerinde 2 komisyon üyesi
vardır ve çok kıymetli Muğla Milletvekilimiz Sayın Mehmet
Erdoğan da bu Komisyonda elinden gelen katkıyı vermiş ve
kanaatlerini de dile getirmiştir, ayrıca müftülere bu nikâh
kıyma yetkisi verilmekle birlikte bir değerlendirmede
bulunmuştur; yapılan hadise budur. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, 5 Ekim tarihinde benim basına verdiğim beyanatta, ertesi
hafta yine 2 grup başkan vekili olarak yaptığımız
açıklamada ve dün, grup adına tasarının tümü üzerine
yapılan konuşmada da çok açık bir şekilde ifade ettiğimiz
üzere, biz bu 6’ncı maddeyi Milliyetçi Hareket Partisi olarak
destekliyoruz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kesinlikle laikliğe aykırı bir durum görmüyoruz. Biz Cumhuriyet
Halk Partisi gibi düşünmek zorunda değiliz. Ben sizin
görüşlerinize, düşüncelerinize saygı duyarım ama Milliyetçi
Hareket Partisinin tutumuna, tavrına ve oyuna da saygı bekleriz.
Durum bundan ibarettir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
İç Tüzük 69’a göre söz istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Efendim, bir sataşma yoktur Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Daha
yerindeyken sataştı.
BAŞKAN - Bir saniye…
Sayın Sarıhan…
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
İç Tüzük 69’a göre söz istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Burada
bunun üzerinden polemik yaratmaya çalışıyorlarsa Cumhuriyet Halk
Partisinin çelişkilerini de ortaya koyarız.
BAŞKAN – Bir dakika,
69’a göre değil de, 60’a göre size söz veririm ben, 60’a göre. Size
herhangi bir sataşma olmadı. Siz sordunuz, yerinizden 60’a göre söz
vereyim.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Yerimden o zaman… İzin verirseniz, şunu…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Efendim, sataşma yok, veremezsiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye… Ona
ben karar veririm. Sayın Akçay, ona ben karar veririm.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Evet,
Sayın Başkan, siz karar verirsiniz ama bir durum var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi,
şu var: Siz, Milliyetçi Hareket Partisine açıktan bir sataşmada
bulundunuz.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Sayın Başkan, bir sataşmada bulunmadım, bir gerçekliği
anlattım.
BAŞKAN - Onlar da
kalktı “Bu kararı biz veririz.” diyerek kanaatlerini ortaya koydu,
grup olarak kanaatlerini ortaya koydu.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Bir gerçekliği anlattım, sataşmadım. Gerçek olmayan bir
şeyi demedim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ne
dedi Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sizin
şahsınıza yönelik bir şey söylemedi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Biz de
cevap verdik efendim, daha hâlen ne uzatıyorsunuz ki?
KAMİL AYDIN (Erzurum) –
Karakolda doğru söyler, Mecliste şaşarmış!
BAŞKAN - Bakın,
60’a göre ben söz vereyim.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben
yalnız şunu söyleyeyim: Bütün milletvekillerine karşı
üslubuyla, nezaketiyle ve “siz” kelimesiyle ve birinci çoğul
şahıs dışında bir dil kullanmayan bir hatibimize
karşı…
BAŞKAN – Evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …gerek
Milliyetçi Hareket Partisinin yerinden sataşan hatipleri hem had bildiren
hem de “Sen onu yapma….” Bu bir kez kırıcıdır. Böyle bir
dille muhatap olmadığınız için, bizi böyle bir dile muhatap
etmeyin.
KAMİL AYDIN (Erzurum) –
“Karakolda doğru söyler, Mecliste şaşar.” nedir? hangi nezaket
kurallarına sığıyor?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir
kadın milletvekiline karşı kullanılan bu dili de bir
muhalefet milletvekili olarak kınadığımı ifade
ediyorum.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – İşine bak, işine bak! Sen
kimsin de kınayacaksın ya?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Katılmıyorum ben ona, hayır.
BAŞKAN – Sayın
Sarıhan, sisteme girin.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Orada, kürsüde her şeyi söyleyeceksiniz, olmaz öyle şey.
Kürsüde ama Milliyetçi Hareket Partisine…
KAMİL AYDIN (Erzurum) -
“Karakolda doğru söyler, Mecliste şaşar.” hangi nezakete
sığar?
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Sayın Başkan, hatibin konuşması son derece
sataşmacı ve kaba bir dil kullanmıştır. Biz de o
sataşmaya karşı cevap verdik.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Hayır, hayır, cevap verecek tabii. Ben başka bir şey dedim.
Ben başka bir şey söyledim. Ben başka bir şey söyledim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, Milliyetçi Hareket Partisinin bir milletvekilini,
“Yaptığı açıklama grup baskısı altında” diye
itham etmek doğru bir şey değildir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben
başka bir şey söyledim. Ben başka bir şey söyledim.
Ayrıca partiler muhalefet şerhleriyle bağlıdır
Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Orada konuşan nezaketli olacak.
BAŞKAN – Sayın
Özel, lütfen…
Sayın Sarıhan’a söz
veriyoruz 60’a göre.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Partiler muhalefet şerhleriyle bağlıdır, bağlı.
Şerh basmışsın.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Olur mu, bağlı değildir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Ayrıca, cinsiyetçi bir dil kullanmaktan da menediyorum kendilerini.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Partiler muhalefet şerhleriyle bağlıdır Sayın
Başkan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Bağlı değildir.
KAMİL AYDIN (Erzurum) -
Bağlı değildir. Parti sözcüsü vardır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Niye veriyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sarıhan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – 2
üyemiz var, birisinin imzası var.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Burada partinin adını yazmıyor, şahsın
adını yazıyor.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın,
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Değerli arkadaşlar…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Muhalefet şerhine katılmıyorsanız o ayrı bir sorun,
onu bilemem.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Bağlı değiliz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Sarıhan, mikrofonunuzu açtım, siz konuşun, devreye girin.
Buyurun.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Değerli arkadaşlar…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Siz,
Cumhuriyet Halk Partisi, tezkereye verdiğiniz oyla bağlı
değil misiniz?
HAYATİ TEKİN
(Samsun) – Bağlıyız. Hani, hani... Savaşa haydi! Haydi,
Barzani çadır devletini kurdu, haydi! AK PARTİ’ye de söylüyorum,
haydi! Boşuna mı verdik o tezkereyi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir
şey söyleyeceğim: Bu konuda söz verecekseniz verin, çıkıp
konuşalım.
BAŞKAN – Sayın
Sarıhan’a mikrofonu açtım.
Buyurun Sayın
Sarıhan, konuşun lütfen.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Herkes konuştuğu için bana söz…
BAŞKAN – Siz mikrofondan
konuşun. Diğerleri mikrofonsuz konuşuyor.
Buyurun.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Değerli arkadaşlar, ilkeler gerçekler üzerine oluşur. Gerçek
nedir? Gerçek hep birlikte arayıp bulduğumuz bir sonuç değildir,
gerçektir, ortada durur.
Şimdi, şurada,
Meclis kayıtlarına geçmiş sıra sayısı 487, sayfa
62’de gayet ayrıntılı bir biçimde muhalefet şerhi
bulunmaktadır. Bu hem alt komisyonda hem daha sonra üst komisyonda da
kabul edilmiş bir metindir. Bunun eğer dün konuşan sayın
milletvekili tarafından bizi ikna eden bir açıklaması olsa idi,
belki bu konuya değinme gereği hissetmezdik ama böyle bir tutum yani
bir muhalefet partisinin böyle bir tutumu, önce yaptığı
değerlendirmeleri sonra külliyen reddetmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sizden
mi öğreneceğiz? Ayıp yaptığınız ya!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, burada sayfa 40’ta -sıra
sayısı- milletvekillerinin adı yazılmış, hangi
partili olduğu ifade edilmiyor.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – E, bundan sonra böyle
kabul ederiz o zaman. Yani gerçekten inanılır gibi değil.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın milletvekilinin bunu bilmesi gerekir ve milletvekilinin
iradesi ile siyasi partinin iradesinin de paralel olduğunu ifade etmek
tamamen yanlış bir düşüncedir.
BAŞKAN – Birleşime
otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
20.58
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 21.40
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
497 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Erdoğan, 60’a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
33.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın,
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tutanaklara geçmesi için
birkaç hususun altını çizmek istiyorum. Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı 6’ncı maddeden ibaret
değildir, bu tasarıda 39 madde vardır. Bu kanun
tasarısının hem alt komisyon çalışmalarına hem
Komisyon çalışmalarına katılmış ve en çok
katkıyı sunmuş milletvekili benim. Bu, tutanaklarda vardır,
alt komisyonda ve normal Komisyonda yapılan değişikliklerde
vardır.
6’ncı maddeyle ilgili
olarak da bizim muhalefet şerhinde de arkadaşlarımız tekrar
okursa göreceklerdir ki… Burada, Medeni Kanun’da bir değişiklik
olmadığına göre nikâhı kimin kıydığı
önemli değil, önemli olan nikâhın kayıt altına
alınmasıdır. Bu 6’ncı maddedeki mevcut hükümle de yüz bin
kişiye kadar bir sayının nikâh kıyma yetkisine
kavuşabileceği ortadadır. Benim, esas olarak, bu kaydı
zorlaştıracağı için bu maddede bir sınırlandırma
getirilmesi talebim Komisyonda vardır, tutanaklarda vardır. Muhalefet
şerhinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Tamamlayın lütfen.
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Bizim yaptığımız bütün yazılı ve
sözlü açıklamalar, Komisyon tutanaklarındaki açıklamalar
ortadadır. Milliyetçi Hareket Partisinin bu konudaki tutumu da açık
ve nettir. Benim üzerimden kimsenin siyaset yapmasına gerek yoktur. Bu
kanun tasarısındaki diğer sıkıntıların
birçoğunu da bizim üzerimizden polemik yapan arkadaşlar bizden
öğrenmiştir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Tutanaklara geçmesi açısından şunu söyleyeyim: Biz Sayın
Erdoğan’ın birçok komisyona verdiği olumlu katkıyı
saygıyla karşılayan bir grubuz. Buradaki fikirlerinden de
istifade ettiğimiz doğrudur. Ancak 6’ncı maddeyle ilgili
söylediğinin üstünde, kendi imzasıyla kanun metninden
çıkarılma önergesi verilmiş, iktidar partisi tarafından
reddedilmiştir. 6’ncı maddede, düzeltmeden öte, belki arzu
ettiği düzeltmeler olmadığı için kanun metninden tümüyle
çıkartılma önergesi kendi imzasıyla tutanaklarda mevcuttur.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Tutanaklara geçmesine gerek yok, zaten muhalefet şerhinde yazıyor.
BAŞKAN – Var, zaten
muhalefet şerhinde var.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/868) ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul
İli Eyüp İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi
ve Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – 3’üncü madde
üzerindeki önerge işlemlerinde kalmıştık.
Sıradaki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde
yer alan “kayıtlar sadece elektronik ortamda tutulur” ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ziya
Pir Mehmet
Emin Adıyaman Hüda
Kaya
Diyarbakır Iğdır İstanbul
Müslüm
Doğan Mehmet
Ali Aslan Mahmut
Celadet Gaydalı
İzmir Batman Bitlis
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen İzmir Milletvekili Müslüm Doğan.
Sayın Doğan,
buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili çok önemli
görüşler ortaya konuldu. Birincisi, Anayasa’ya
aykırılığı ortaya konuldu. Eğer bu müftü meselesi
geçerse Lozan’ın tartışılacağı, Lozan’daki haklar
nedeniyle gayrimüslimlerin yeni hak taleplerinde bulunabilecekleri -haklı
olarak- gibi konuların hepsi tartışıldı. Yalnız,
ben şurada samimi olarak ifade etmek istiyorum. Neden müftülere
veriyorsunuz bu yetkiyi? Tapu sicil müdürlerine niye vermiyorsunuz, tapu
memurları niye yapmasın?
Bakın, arkadaşlar,
itiraz noktası şurada: Müftüler, fetva verebilen, Müslümanlık
dininin temsilcileri, yetkili memurları. Bunlar fetva verebiliyorlar,
Diyanet İşleri Başkanlığının memurları.
Bu yüzden büyük bir tepki alıyor. Şimdi, kurulan yeni bir sistem var,
yeni bir sistem kurdunuz. Bu yeni sisteme “siyasal İslam” diyorum ben.
Siyasal İslam’ın kurumlarını inşa ediyorsunuz. Ama
nasıl inşa ediyorsunuz? Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin bile
reddettiği şeri hukuku yeniden inşa etmek istiyorsunuz. Medeni
hukuktan uzaklaşarak şeri bir hukuku tesis etmek günümüz
şartlarında gerçekten bir ihtiyaç mı değil mi, bunu
nasıl belirlediniz? Akıllara zeval verecek bir durum var burada, bir
akıl tutulması var.
Şimdi, örneklememi
yaparken yanlış anlaşılmamı da burada önlemek
amacıyla söyleyeyim, gerçekten konuştuğum şeylerden de
rahatsız olacağım ben, kendim rahatsız oluyorum. Bir kere,
Alevi, Sünni; Kürt, Türk, bunları derken gerçekten ben rahatsız
oluyorum. Bu ülkede özellikle Alevi inancının ve öğretisinin bir
insanı olarak tüm insanlara bir gözle bakıyorum ben. Irklar, inançlar
farklı olabilir ama biz neticede insanız.
Şimdi, Alevi bir ailenin
evlenen çocukları müftüye gitmez arkadaşlar, açık söyleyeyim
yani bunu açık ifade edeyim, kesinlikle müftüye gidip nikâh
kıydırmazlar. Ne yapar? Dede sadece Alevi erkânına göre dua yapıyor.
Medeni hukukta ne gerekiyorsa gidip nikâhını yapar ama isterlerse
dede, mürşit, pir, rehber önünde de rızalık esasına dayanan
bu evliliği bir duayla sonuçlandırırlar. Şimdi, burada
gerçekten toplumu kasma, toplumu ayrıştırma gibi… Sizin kötü
niyetli olduğunuzu da düşünmüyorum.
Şimdi, bakın, yasaları
Millet Meclisi yapar, çoğunluk ekibi yapmaz. Çoğunluk partisi AK
PARTİ’nin “Bu yasaları ben yapacağım, geçireceğim
buradan.” diye bir iddiada bulunmaması gerekir. Kanun yapma yetkisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve üyelerinindir. Burada niye uzlaşma
sağlayamıyoruz?
Bir örnek olarak: Şimdi,
gündeme gelecek olan 37’nci maddede Eyüp ilçesinin ismi “Eyüpsultan”
yapılmış. Bence son derece doğru bir şey. Ama ben grup
başkan vekillerine bir öneri getirdim, dedim ki Alevi Bektaşi dünyasının
serçeşmesi olan, Alevi Bektaşi dünyasının çok önemli inanç
merkezi olan Hacı Bektaş Veli’nin yaşadığı
ilçenin adı “Hacıbektaş.” Gelin, bu konuda samimiyseniz
arkadaşlar, bu ilçenin adını “Hacı Bektaş Veli” diye
değiştirelim. Değil mi arkadaşlar, bunda var mı bir
olumsuzluk? Yani ben 37’nci madde geldiğinde bunu dile getireceğim.
Şimdi, arkadaşlar,
bir müftüye görev vermekle aslında laiklik ilkesi de çiğnenmiyor, ben
diğer partiler gibi de düşünmüyorum ama burada esas mesele
laikliğin doğru algılanıp algılanmadığıyla
ilgilidir. Eğer özgürlükçü laiklik, gerçek ileri Batılı
ülkelerdeki laiklik ilkesi bu ülkede uygulanabilseydi zaten bu sorunlarla
karşılaşmayacaktık, inançlar özgür olacaktı, inançlar
kendi demokratik yapısı içerisinde kendi ihtiyaçlarını
karşılayacaklardı, toplumsal sorunlara belki de çözüm
olacaklardı. Ama burada bir inancın egemenliği söz konusu, tekçi
bir anlayış var. Cumhuriyetin kurucu iradesi Diyanet İşleri
Reisliğini kurarken, 1924’te bu
kanunu çıkartırken şeyhülislamlığı bir iktidar
aracı olarak görmüş ve iktidarını sürekli sağlam
tutmak için de Diyanet İşleri Reisliğini kurmuş.
Şimdi, bu reislik, bugünkü başkanlık maalesef bir inanca hizmet
etmiş, sadece bir inancın gelişmesi için mücadele etmiş ve
siz bu inancın görevlendirdiği bir memurla da bir evlilik akdini
sonuçlandırmak istiyorsunuz. E, buna tabii ki karşı
olacağız arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) -
Bir tapu sicil müdürünün bu konuda görevlendirilmesi ne kadar abes ise
inanın müftünün de görevlendirilmesini abes diye değerlendiriyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde
yer alan “sadece” ibaresinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Baki
Şimşek Ahmet
Selim Yurdakul Mustafa
Mit
Mersin Antalya Ankara
Zühal
Topcu Zihni
Açba Mehmet
Erdoğan
Ankara
Sakarya Muğla
Mehmet
Parsak
Afyonkarahisar
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ
(Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak.
Buyurun Sayın Parsak.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde
değişiklik yapılmasına dair Milliyetçi Hareket Partisi
olarak vermiş olduğumuz önerge hususunda söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Önergemizle ilgili
sözlerimize geçmeden önce, Hakkâri’de bölücü terör örgütü tarafından
şehit edilen tüm Mehmetçiklerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet
diliyorum, milletimize sabır diliyorum.
Gene, Mersin’de bölücü terör
örgütünün hain saldırısı neticesinde yaralanan polis
kardeşlerimize ve sivil vatandaşlarımıza da yüce Allah’tan
acil şifalar niyaz ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bugün, bizim “bir millet, iki devlet” dediğimiz can
Azerbaycan’ın da cumhuriyetinin bağımsızlık günü. Bunu
da bu vesileyle yüce Meclisin Genel Kurulunda kutluyorum.
Aynı şekilde,
yarın kanun çalışmaları kapsamında sözüm
olmadığı için ve önemsediğim için ifade ediyorum,
yarın da Muhtarlar Günü. Muhtarlarımızın da bizim için son
derece önemli, devletimizin en esaslı kılcal damarları olduğunu
değerlendirerek onların da bu güzide günlerini kutluyorum.
Değerli milletvekilleri,
497 sıra sayılı Kanun Tasarısı çerçevesinde, işbu
maddeyle velayete ve vesayete ilişkin belgelerin de aile kütükleri içinde
yer alacağı belirlenmiş; bununla birlikte, aynı
fıkranın son cümlesi de değiştirilerek velayet ve vesayete
ilişkin belgelerin de sadece elektronik ortamda tutulacağı hüküm
altına alınmıştır. Bize göre de isabetli olan
düzenlemenin amacı kamu yönetiminde verimliliği ve etkinliği
sağlamak olarak değerlendirilmelidir. Nitekim, partimiz Milliyetçi
Hareket Partisi, 8 Kasım 2009’da yayımlanan “Gelece Doğru”
adlı parti programımızda ve 2011 seçim beyannamemizde bu
hususları belirtmiş ve “Kamu Yönetimi” başlığı
altında “Partimiz, demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde
hakkaniyeti, verimliliği ve yeni gelişmeleri birlikte gözeten bir
yönetim yapısının ve işleyişinin
oluşturulmasını, yönetimde ihtiyaçlara göre esnek ve
hızlı bir yapı ile kaliteli hizmet sunumu
anlayışının ve buna ilişkin etkin yöntemlerin
yerleştirilmesini kamu yönetiminin temel amacı olarak
değerlendirmektedir.” şeklinde bu hususu açıkça
vurgulamıştır. Keza, 2015 seçim beyannamemizde de “Halkın
güven duyduğu ve halkına güvenen bir kamu yönetimi tesis edilecek.”
denilerek e-dönüşümün bu hususta önemi vurgulanmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisinin
yeniliklere ve gelişmeye yönelik politikalarının
haklılığı ve yapıcı siyaset
anlayışı, bu belgelerde de bir kere daha işbu kanun
tasarısının yürürlüğe girmesiyle birlikte yeniden
anlaşılabilecektir. Nitekim, Sayın Genel
Başkanımız, bu hafta, 17 Ekim 2017 tarihli grup
toplantısında yaptığı konuşmada Milliyetçi
Hareket Partisinin sorumlu ve yapıcı siyaset anlayışı
kapsamında, yalnızca eleştirmenin, kulp takmanın,
karalamanın ahlaken ve siyaseten mahzurlu olduğuna içtenlikle
inanmakta olduğunu belirtmiş ve devamen, bu nedenle taş üstüne
taş koymanın, hatta gerekirse taşın altına elimizi
uzatmanın bizi biz yapan siyaset ilkelerimiz arasında olduğunu
ifade ederek politikalarımızın
haklılığını ve yapıcılığını,
muhalefet anlayışımızı bir kere daha gözler önüne
sermiştir.
Bu kapsamda, kişinin
velayet ve vesayetine ilişkin mahkeme kararlarının da elektronik
ortamda saklanmasına ve kütük bilgisi içinde yer almasına olanak
sağlayan işbu düzenlemenin nüfus ve vatandaşlık
hizmetlerinin geleceğe yönelik çalışmaları için de uygun
olup kamuda verimliliğin artmasına yönelik bir düzenleme
olduğunu değerlendirmekle birlikte, değişiklik önergemizin
kabulü hâlinde tasarının mevcut hâlinden daha iyi bir noktaya
geleceğini düşünerek işbu değişiklik önergesini verdik
ve o çerçevede, değişiklik önergemizin kabulünü talep ediyoruz.
Böylelikle önergemize ilişkin sözlerimizi de tamamladıktan sonra
kalan sürede bir çağrıda, bir davette bulunmak isterim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ben bundan önce de Afyonkarahisar ve İlçeleri
Dayanışma Derneğimizin altı yıl süreyle Genel
Başkanlığını yapmıştım. Ankara’da
faaliyet gösteren 8 Ege ilimizin vakıf ve derneklerinin “Egem Platformu”
adı altında güzel bir birlikteliği var on iki yıldır
faaliyet gösteren. Ve on yıldır da Ege’nin tüm güzelliklerini
cumhuriyetimizin başkenti Ankara’ya taşımakta bu derneklerimiz.
Bugün, Ege İlleri Tanıtım Günlerimizin
açılışını gerçekleştirdik tüm Ege’den
milletvekillerimizle, bürokratlarımızla, iş adamlarımızla,
aydınlarımızla birlikte. Tüm milletvekillerimizi de bu vesileyle
pazar gününe kadar devam edecek, açık kalacak söz konusu Ege günlerine
davet ederek sizleri bir kere daha saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde üç adet
önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Tasarı’nın 4’üncü maddesiyle 5490
sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin değiştirilen (1)’inci
fıkrasının son cümlesinin “Diplomatik misyon mensupları bu
hükmün kapsamında değildir” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Nihat
Yeşil Hayati
Tekin Murat
Bakan
Ankara
Samsun
İzmir
Gürsel
Erol Kemal
Zeybek Burcu
Köksal
Tunceli
Samsun
Afyonkarahisar
BAŞKAN – Önergeye
Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan,
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal.
Sayın Köksal, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Afyonkarahisar’dan gidiyoruz…
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde onca sorun
varken biz burada müftülere nikâh kıyma yetkisini
tartışıyoruz sanki millet evlenmek için sıraya girmiş,
kuyruk oluşturmuş gibi.
Türkiye’de 50.292 muhtar,
1.397 belediyede 14 bin çalışan var; bunlar yeterli gelmiyor da 957
müftüye bu yetkiyi verince mi sorun çözülecek? Ben bugüne kadar
“Evleneceğim ama nikâhımı kıydıracak birini
bulamadım.” diyen, bu konuda şikâyet eden kimseye rastlamadım.
Dolayısıyla, bu yetki ihtiyaçtan dolayı verilmek istenmiyor.
Kaldı ki ihtiyaçtan bile olsa sorunun çözümü belli, evlendirme
memurlarının sayısını artırırsınız.
Peki, niçin müftülere bu
yetkiyi veriyorsunuz? Amaç, özellikle Anadolu’da, taşrada toplumsal
baskı yaratarak müftü nikâhını
yaygınlaştırıp giderek belediye nikâhının yerini
alacak hâle getirmek yani aslında bu bir proje. Toplum zamanla “müftüye
nikâh kıydıranlar” ve “belediyeye nikâh kıydıranlar” olarak
ikiye ayrılacak ve müftü nikâhını kıydıranların
ne kadar dindar olduğu ama belediye nikâhını
kıydıranların ise dinsiz olduğu teması işlenecek.
Anayasa’nın laiklik ve eşitlik ilkesi hiçe sayılarak hukuk
birliği ortadan kaldırılacak, zamanla çok hukukluluk ortaya
çıkacak. Hukuk inançlara göre şekillenecek, inanç
farklılıklarına dayanan değişik hukukların
uygulanması ise ulusal bütünlüğümüzü bozacak. Çünkü ulus olmanın
koşullarından biri, yargı ve hukuk birliğidir
arkadaşlar. Siz, şimdi bu birliği bozmaya
çalışıyorsunuz.
Bizlerin, müftülerin nikâh
kıyma yetkisine karşı çıkışımıza ise
“Cumhuriyet Halk Partisi İslam’dan ve din görevlilerinden
rahatsızlık duyuyor.” diye beyanat veriyorsunuz. Yıllardır
her yerde “Dinsiz Cumhuriyet Halk Partisi, bunlara oy vermeyin. Bunlar iktidara
gelirse ezanı susturur, camiyi ahıra çevirir, imam hatipleri
kapatır.” diye Cumhuriyet Halk Partisine çamur attınız. Çekin
ellerinizi Cumhuriyet Halk Partililerin inançlarından.
Bakın, bizim oralarda
bir laf vardır: Para ile imanın kimde olduğu bilinmez. Siz
kimsiniz Cumhuriyet Halk Partililerin inançlarını sorguluyorsunuz?
Aynada kendinize bakın önce. “Müslümanım.” diyorsunuz,
Sırbistan’da besmelesiz kesilen etleri millete yedirmeye
kalkıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
“Müslümanım.” diyorsunuz, “İşi ehlî olana verin.” diyen
İslam dinine aykırı olarak işi yandaşa, yoldaşa
veriyorsunuz. “Müslümanım.” diyorsunuz, “İsraftan kaçının.”
diyen dinimize göre değil, bu ülkede en müsrif iktidar olarak tarihe
geçiyorsunuz. “Müslümanım.” diyorsunuz, “Komşusu açken tok yatan
bizden değildir.” diyor İslam dini, bizim dinimiz ama sizin
iktidarınızda bu ülkede binlerce insan aç yatıyor. Çekin
ellerinizi Cumhuriyet Halk Partililerin inançlarından.
Bakın, size örnek
vereyim: Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili hak etmediği saati koluna takmaz.
Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili haramla kazandığı ya da hak
etmediği bir parayı yatak odasına saklamaz. Hele hele hiçbir
Cumhuriyet Halk Partili yetim hakkı olan paraları
sıfırlamaz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– 1940’a kadar neler yaptıklarınız belli. Camileri
kapattınız, kütüphaneleri yaktınız, dini yok ettiniz; hangi
birini sayalım.
BURCU KÖKSAL (Devamla) -
Bırakın artık toplumu ayrıştırmayı,
ötekileştirmeyi; bırakın artık din istismarını.
Biz, Medeni Kanun’un bize sunduğu hakları, kazanımları asla
size teslim etmeyeceğiz, cumhuriyetten asla vazgeçmeyeceğiz. Sizin
gücünüz bizlere, özellikle kadınlara verilen hakları almaya hiçbir
zaman yetmeyecek.
Herkese
saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde
yer alan “Bakanlık” ibaresinin “Bakanlar Kurulu” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Baki
Şimşek Zühal
Topcu Arzu
Erdem
Mersin Ankara İstanbul
Zihni
Açba Mehmet
Erdoğan Mustafa
Mit
Sakarya Muğla Ankara
Ahmet
Selim Yurdakul
Antalya
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen, İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
ARZU ERDEM (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle, dün Şırnak’taki kömür ocağındaki göçükte
hayatını kaybeden tüm madenci kardeşlerimize Allah’tan rahmet
diliyorum, kederli ailelerine sabır diliyorum. Büyük Türk milletinin
başı sağ olsun.
Değerli milletvekilleri,
kömürün karası, hayatın karası, toplumun yarası olmaya
devam ediyor. Bu açıdan bunu çok iyi değerlendirip gerekli
denetimlerin yapılıp, bu anlamda özellikle madencilerimizin güvence
altına alınmasını sağlamamız gerekmektedir, bu da
bize yine bunu göstermiştir.
Yine, dün Mersin’imizde
polisimize yapılan hain saldırıda yaralanan yiğitlerimize
Allah’tan acil şifalar diliyorum. Allah vatanımızı ve
milletimizi bu vatan hainlerinden korusun. Aziz Türk milletimize geçmiş
olsun.
Söz konusu kanun
tasarısının, nüfus hizmetlerine ilişkin iş ve
işlemlerin daha etkin yürütülmesi, hizmet sunumunda hızın ve
kalitenin artırılması, milletimizin memnuniyetinin
sağlanması ve bürokratik süreçlerin kısaltılması hedef
alınarak hazırlandığı belirtilmektedir.
Günümüz teknolojisindeki
gelişmeler ve çağın gereksinimleri göz önünde
bulundurulduğunda, milletimizin yararına yapılan her düzenlemeye
Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek verdik, vermeye de devam
edeceğiz. Şiarımız olan “Önce vatanımız ve
milletimiz, sonra partim.” şiarıyla hareket ettik, bundan sonra da
hareket etmeye devam edeceğiz. Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin de
Anayasa oylamasından sonra grup toplantısında da gündeme
taşıdığı gibi siyasi kısır çekişmeleri
bir kenara bıraktık, ülkemiz ve milletimizin sorunlarının
çözümü için bir araya geldik, Meclis çatısı altında,
geciktirilmiş sosyal sorunların çözümü için mücadele etmemiz
gerektiğinin bilinciyle de hareket etmekteyiz.
Yarın
muhtarlarımızın günü. Muhtarlarımız,
çocukluğumdan hatırlarım, aynı ilkokul öğretmenimiz
gibi mahallemizin, bölgemizin, yöremizin kıymetlileriydi çünkü bir evde
kavga olduğu vakit muhtar çözerdi, bir yerde fakir olduğu vakit muhtar
bilirdi, zengine söylerdi, oradaki sorun çözülürdü. Ancak
muhtarlarımızla ilgili her ne kadar iyileştirmeler
yapılmaya çalışılmış olsa bile yeteri kadar
iyileştirmenin yapılmadığını kendilerinden
aldığımız bilgiler ışığında burada
aktarmak isterim. Muhtarlarımızın özlük hakları yeteri
kadar sağlanmamıştır. Onun dışında, şu
anda görev yaptıkları yerler küçük binalar, geziyorsunuz, siz de
görüyorsunuz; bir kısmının icra takibi altında, icralarla
uğraştığını görüyoruz, kiralarını
ödeyemiyorlar çünkü bir gelirleri yok. Bununla ilgili, onlar devletin
işini yaptığı için, mutlaka aciliyetle bir çözüm
bulunması gerektiğini de buradan vurgulamak isterim.
Son olarak, gazilerimiz ve
şehit yakınlarımızdan gelen talebi de iletmek istiyorum.
Gazilerimiz arasında, muharip gazileri, Kore gazileri, Kıbrıs
gazileri, her biri bize geldiğinde kendi aralarında
eşitsizliklerin olduğunu görüyoruz. Bu eşitsizlikler umarım
bundan sonra yapılacak olan kanunlarla düzene kavuşur. Her bir
gazimizin bize kutsal bir emanet olduğunun bilinciyle hareket
edeceğimize inanıyorum. Bu anlamda, özellikle iktidar partisinin
bunları ortaya koyup, aradaki farkları ortaya koyup bu farkların
çözümüyle alakalı da gerekli adımları atması
gerektiğini belirtmek isterim.
Şehit
yakınlarıyla ilgili de adaletsizliklerin olduğu noktasında
sizlere de mutlaka müracaatlar geliyordur. Bilhassa, kutsalımız olan
vatanın müdafaasında hayatını kaybetmiş olan
şehitlerimizden bize emanet kalan yakınlarıyla ilgili istihdam
sorununun henüz çözülmediğini biliyorum. Bu anlamda gerekli
girişimlerin de yine iktidar partisiyle birlikte yerine
getirileceğine ve aynı şekilde muhalefet partilerinin de buna
hassasiyet göstereceğine inanıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak… Dediğim gibi geciktirilmiş sosyal sorunların her birini
hep birlikte çözme mükellefiyetimiz var. Bu koltuklar her birimize vebal olarak
bu milletimizin bize bıraktığı veballerdir. Bu veballer
doğrultusunda da bunları doğru taşımak, bunları
sonuca kavuşturmak bu koltuklardan ayrıldığımız
vakitte doğru anılmak adına gerekli.
Hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Arzu Erdem ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde
yer alan “Bakanlık” ibaresi yerine “İçişleri
Bakanlığı” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ziya
Pir Mehmet
Emin Adıyaman Mehmet
Ali Aslan
Diyarbakır Iğdır Batman
Hüda
Kaya Mahmut
Celadet Gaydalı Erol
Dora
İstanbul Bitlis Mardin
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım,
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora.
Buyurun Sayın Dora. (HDP
sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nüfus Hizmetleri Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Halkların Demokratik
Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Biz Medeni Kanunu’muzu bildiğiniz
gibi İsviçre’den iktibas ettik. Türk Medeni Kanunu Madde 134’e göre
evlendirme memuru belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu
işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır. Nüfus
Hizmetleri Kanunu uygulamada kolaylık açısından İçişleri
Bakanlığına, Madde 22’de belirtildiği üzere nüfus
müdürlüklerine ve dış temsilciliklere de evlendirme memuru görevi
vermiştir. Bu yetkiye sahip olan evlendirme memurlarının
nasıl nikâh kıyacağı yani nikâhın şekli Türk
Medeni Kanunu Madde 135 ve değişik hükümlerine
bağlanmıştır. Dolayısıyla Türkiye’de evlenme
başvurusu ve töreni Medeni Kanun’da belirlendiği üzere resmî nikâh
şeklinde yerine getirilecektir. Medeni Kanun’da kabul edilen resmî nikâh
Türkiye’de gerçekleşen bütün evlendirme işlemleri için vatandaş-yabancı
ayrımı olmaksızın herkes için geçerli olan tek evlilik
biçimidir. Böylelikle dini, inancı, etnik kökeni ne olursa olsun herkes
tek ve aynı hukuk kuralına tabi olmaktadır. Dolayısıyla
insanların mensup oldukları din, mezhep ve cemaate göre farklı
hukuka tabi olmayıp ayrıcalıksız, herkes için uygulanabilen
hukuk sisteminin varlığı, adalet ve demokrasinin de
teminatıdır.
Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin
en önemli kazanımı, vatandaşları arasında dinî inanca
göre ayrım yapmaksızın hepsine aynı hukuku uygulamasıdır.
Müftülere evlendirme memurluğu yetkisi verilmesiyle bu sistem temelden
sarsılmaktadır. Zira evlendirme memurluğu yetkisi verilen bu
makam, devletin diğer memurlarından farklı olarak Müslümanların
din işlerine bakan görevli olarak tanımlanan müftüleri
kapsamaktadır. Dolayısıyla bizim
anlayışımıza göre evrensel, demokratik, özgürlükçü, laik
bir sistemde herhangi bir din referans alınamaz. Ve Türkiye gibi bir yerde
çok farklı dinlerin, etnisitelerin olduğu bir ülkede ki
Anayasa’mızın 2’nci maddesinde de belirtildiği üzere Türkiye
Cumhuriyeti’nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğu
vurgulanmaktadır. Ayrıca, Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde
de bütün vatandaşların kanun önünde eşit olduğu
vurgulanmaktadır. Türkiye’de Müslümanların dışında,
bildiğiniz gibi Aleviler, Museviler, Hristiyanlar, Ezidi
kardeşlerimiz de vardır. Dolayısıyla bu dinlerden
yalnız birisinin görevlisinin referans alarak görevlendirilmesi, ülkemizde
hem laiklik açısından hem vatandaşlarımızın
kendilerinin dışlanmış olmaları hasebiyle bir
kutuplaşma yaratacaktır. Bu açıdan, biz bu düzenlemeyi ülkemizin
çoğulcu yapısına ve ilgili Anayasa maddesine ve
uluslararası imzalamış olduğumuz sözleşmelere de
aykırı bulmaktayız.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, mevcut Anayasa, birçok yönden temel hak ve özgürlükleri
kısıtlıyor olması nedeniyle, sürekli
eleştirdiğimiz, mutlaka değiştirilmesini belirttiğimiz
bir muhtevadadır. Buna rağmen, asgari ölçütlerde evrensel hukuk bağlamında
kimi ilkesel kabulleri barındırıyor olmasını da önemsemekteyiz.
Anayasa’nın bu niteliklerinden konumuz bağlamında en önemli
olanları laiklik ve demokrasi ilkeleridir, tabii bir de 90’ıncı
maddede karşılığını bulan uluslararası
sözleşmelerin iç hukukun üzerinde tutulacağına dair
düzenlemedir. Uluslarüstü düzlemde ise inanç hürriyetine dair
çoğulculuğun önemini vurgulayan, her inançtan bireyin ve grubun
evrensel haklarının ne düzeyde garanti altına
alındığını birçok konuşmamızda dile
getirdiğimiz için burada yeniden tekrar etmeyeceğim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şu kadarını belirtmek isterim ki
Türkiye’nin yüzünü -bana göre- bir kez daha Avrupa Birliğine ve Kopenhag
Kriterlerine çevirmesi gerektiğine inanmaktayız. Bizim Avrupa
Birliğine çok meraklı olduğumuzdan değil, bizim
açımızdan önemli olan evrensel değerlerdir yani demokrasi,
hukukun üstünlüğü, azınlık hakları ve insan
haklarıdır. Ülkemizde de -bildiğiniz gibi- laik olduğunu
vurguladığımız Anayasa maddesinde belirtildiği gibi,
bu tür düzenlemelere biz bir gereklilik olmadığını
düşünüyoruz. Medeni Kanunu’muz -isminden de belli olduğu gibi- çok
güzel bir şekilde bütün vatandaşlarımızı kapsayan
medeni bir evlenme sözleşmesinin, akdinin gerçekleşmesini
düzenlemiştir. Bu açıdan tekrar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın
cümlenizi isterseniz.
EROL DORA (Devamla) – Biz,
hiçbir inanç ve etnik ayrım yapmaksızın bütün
vatandaşlarımıza eşit bir gözle bakan Medeni Kanunu’muzdaki
bu düzenlemeyi, evrensel ilkeler bağlamında, kadın-erkek
eşitliği bağlamında ve özellikle kadınların,
çocukların haklarının korunması bağlamında çok
ilerici evrensel bir düzenleme olarak görmekteyiz. Tabii ki uygulamasında
büyük aksaklıklar vardır, bunun da giderilmesi için Türkiye’de
öncelikle kadın ve erkek eşitliğinin gerçek anlamda kalben
içselleştirilmesi gerekir, yalnız söylemde olmamalıdır.
Dolayısıyla böyle bir düzenlemeye biz gereksinim
olmadığını düşünüyoruz.
Bu duygularla tekrar Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
5’inci madde üzerinde 3 adet
önerge vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüda
Kaya Dilek
Öcalan Mehmet
Ali Aslan
İstanbul Şanlıurfa
Batman
Ziya
Pir Mahmut
Celadet Gaydalı
Diyarbakır Bitlis
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan.
Buyurun Sayın Dilek
Öcalan. (HDP sıralarından alkışlar)
DİLEK ÖCALAN
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu maddeyle Nüfus Hizmetleri Kanunu'nda yapılmak istenen
değişiklikte "Sağlık personelinin takibi
dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus
müdürlüklerine sözlü beyanla yapılır.” şeklinde bir ibare
bulunmaktadır.
Aslında bu ibare şu
anda yürürlükte olan kanunda da mevcuttur fakat yapılacak her yeni yasal
düzenlemenin bir öncekinden daha iyi ve sağlık hizmetlerinin çok daha
sistematik ve yaygın olduğu günümüz koşullarına daha uygun
olması gerekir. Tam da bu bağlamda önerilen değişiklikte
sözlü doğum beyanının koşulları tanımlanıyor
ve "Beyanın teyidi amacıyla mülki idare amirinin emriyle, aile
hekimlerinin aracılığıyla araştırma
yaptırılır.” ifadesi eklenerek bir çeşit denetime tabi
tutulması öngörülüyor. Fakat mülki amir emir vermediği sürece
araştırma gerekmediği gibi, araştırma
yapılmadığı durumda herhangi bir cezai yaptırım
getirilmiyor.
Değerli milletvekilleri,
elbette ki çocukların nüfusa kaydedilebilmesi çok önemlidir. Özellikle
savaş ve göç hâlinde doğum her zaman sağlık personeli
takibinde gerçekleşmeyebiliyor. Yani sözlü beyanın tamamen kaldırılması
mümkün olmayabilir ama öte yandan şu da bir gerçek, çocuk yaşta zorla
evlendirme yoluyla çocukların istismarı çoğunlukla hamilelikleri
sırasında bir sağlık kurumuna gitmeleriyle ortaya
çıkıyor. Dolayısıyla sözlü beyan cinsel istismarın
üzerini örtmenin bir yöntemi hâline gelebiliyor. Çocuk yaşta evlendirme
bir cinsel istismar biçimidir ve örtbas edilmesi için yasalarda ve uygulamada
herhangi bir açık bulunmamalıdır. Sözlü beyanla nüfus
kaydında her aşamada bir araştırma gerçekleştirilmeli,
mülki amirin emrinin olmadığı durumlar asla buna istisna
sayılmamalı ve araştırmanın gereken özenle
yapılmaması yaptırıma tabi olmalıdır. Bu sözlü
bildirim çocuk yaşta evlilikleri arttıracaktır
düşüncesindeyiz çünkü kontrol maddesini zorlayıcı unsur yoktur.
Evde doğum yapmış kadınların çocuklarına da
kimlik verilebileceğine dair bu düzenlemeyle, 13 yaşındaki bir
çocuk evde doğum yaptığında, onun çocuğuna da rahatça
kimlik verilecek, erken yaşta tacizin, tecavüzün
araştırılması yapılmayacaktır. Özcesi, bu
düzenleme ensest, çocuk evliliği ve tecavüz sonucu hamile kalmış
kişiler için büyük riskler doğuracaktır.
Değerli milletvekilleri,
hepinizin bildiği üzere zorla çocuk yaşta evlilikleri gelenek olarak
nitelendiren ifadelerin yer aldığı ders kitaplarıyla ilgili
yakın zamanda önemli tartışmalar yürüttük. Erkek egemen
zihniyetin ürünü olan bu eğitim politikasıyla bir toplumsal zihniyet
inşasının gerçekleştirilmek istendiği
açıktır. Tabii, bu zihniyet inşası salt eğitim
alanında değil, bir bütün Hükûmet politikası olarak yürütülüyor.
Bugün de gördüğümüz üzere, yasalara sirayet eden bu zihniyetle eğer
bu madde geçerse çocuk yaşta evlilikler de artacaktır. Bu konudaki
endişeler toplumun tüm kesimlerince duyulmaktadır. Tabii, bu
kaygıların oluşmasının çok haklı sebeplerinin var
olduğunu belirtmek gerekir. Öyle ki Türkiye’de AKP’nin iktidarda
olduğu 2002’den bu yana 18 yaşın altındaki 440 bin çocuk
doğum yapmıştır. 15 yaşın altında cinsel
istismara uğrayarak doğum yapan çocuk sayısı ise
15.937’dir. Yine, hatırlatmakta yarar var, küçük yaşta evliliklerin
önünü açan, tecavüzü aklayan yasalar geçmiş yıllarda, yine AKP
iktidarı döneminde Meclisten geçirilmeye çalışıldı.
Dolayısıyla çocuk yaşta evlendirmenin suç olarak düzenlenmesi ve
sözlü beyanın, çocukların cinsel istismarının üzerini
örtmeye yönelik olarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin
anlaşılması bakımından
araştırılması şartı sadece mülki idare amirinin
emrine bırakılmamalı, yasayla bu hak korunmalıdır.
Çocuk yaşta evlilikler kesinlikle engellenmeli, açıkça suç olarak
düzenlenmelidir. Bu noktada bu yasanın akla, mantığa hiçbir
şekilde hizmet etmediğini tekrar belirtmek istiyoruz. Gerçek
meselelere Türkiye’de bir an evvel dönülmesi gerekiyor. Ne kadar bu
yanlışlardan dönülürse kârdır diyoruz, Genel Kurulu
selamlıyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle
değiştirilen 15’inci maddenin birinci fıkrasının son
cümlesi ile dördüncü fıkrasının son cümlesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Baki
Şimşek Ahmet
Selim Yurdakul Mustafa
Mit
Mersin Antalya Ankara
Zühal
Topcu Zihni
Açba Mehmet
Erdoğan
Ankara Sakarya Muğla
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen, Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul.
Buyurun Sayın Yurdakul.
(MHP sıralarından alkışlar)
AHMET SELİM YURDAKUL
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 497 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım.
Muhterem vatandaşlar, bu
değişikliğin yaratacağı
sıkıntıları ve yapılması gereken
değişiklikleri İçişleri Komisyonunda ifade etmiştik.
Karşı çıktığımız hususlar ne yazık ki
AKP’li üyeler tarafından oylanarak geri çevrildi. Oysa biz, milliyetçi
hareket olarak Türk milletinin tüm taraflarından
aldığımız görüşlerle Türk milletinin
çıkarları için çalışıyoruz. Bunu daha önce defalarca
dile getirdik. Seslerini Hükûmete ulaştırmakta zorlanan vatandaşların
hakkını daha önceden olduğu gibi bundan sonra da
savunacağız.
Kanuna gelirsek, bu kanunun
5’inci maddesi 7 fıkradan oluşmaktadır. Esasen potansiyel adli
unsurları da içeren ve büyük oranda sağlık camiasını
ilgilendiren bu maddenin Sağlık Komisyonunda görüşülmesi uygun
olurdu lakin Hükûmetin ve iktidar partisinin Meclis grubunun bu konudaki
yaklaşımını biliyoruz. Eğer bu madde sağlık
ihtisas komisyonunda görüşülseydi ülkemiz neler kazanırdı biliyor
musunuz? Konunun ilgili esas komisyonda görüşülmesi nedeniyle kanun
hatasız ve milletimiz için daha yararlı hâle gelirdi.
Sağlık alanında uzman Parlamento üyelerinin görüşleri
kanuna yansırdı. Konunun muhatabı meslek mensupları, sivil
toplum örgütleri ve vatandaşların görüşleriyle kanun çok daha
kabul edilebilir bir hâl alacaktı, keşke bu yola gidilseydi.
Sayın milletvekilleri,
kanun yapımı sürecindeki her katılım hazırlanan
kanunların güncel ve uzun ömürlü olmasını sağlar.
Milletimizi etkileyecek bir düzenlemede muhalefeti ve vatandaşları
dinlemekle önce millet kazanır. Biz her fırsatta size bu
çağrıları yapacağız. Hep birlikte Türk milletini
ileriye götürelim diyoruz.
Maddeye gelirsek, siz
yapmadınız ama biz yaptık, sivil toplum örgütlerinden
görüşler aldık, ilgili meslek mensuplarını dinledik.
Sağlık camiasına mensup hekim ve öğretim üyesi bir
milletvekili olarak bu maddenin yanlış taraflarını ifade
etmek isterim.
Birincisi, doğum
bildirimleri ülkemizin sosyokültürel özellikleri nedeniyle hiçbir suistimale
açık olmayacak bir şekilde düzenlenmelidir.
İkinci olarak,
yapılacak düzenlemede konunun potansiyel adli süreçleri göz ardı
edilmemelidir.
Üçüncü olarak, çeşitli
suçlar neticesinde meydana gelen doğumların neticesi ve adli
sonuçları detaylı bir şekilde bu düzenlemede yer
almalıydı.
Dördüncü olarak, özel hastanelere
verilecek yetkinin kontrolü ve denetlemesiyle ilgili tepkiler dikkate
alınarak ek düzenlemeler yapılmalıydı.
Beşinci olarak, maddenin
(4)’üncü fıkrasında “Sağlık personelinin takibi
dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus
müdürlüklerine sözlü beyanla yapılır. Beyanın teyidi
amacıyla mülki idare amirinin emri ve aile hekimleri
aracılığıyla araştırma
yaptırılır.” denilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
aklınıza gelen her durumda, her fırsatta aile hekimlerine yeni
görevler yükleme yaklaşımınızı hakikaten
anlamıyorum. Bu arkadaşlar koruyucu tıp
anlayışının asli unsuru olarak ülkemize hizmet etmek üzere
bu görevleri üstlendiler. En başından beri koruyucu tıp
anlayışını destekleyen bir partiyiz. Siz de bu
programı iyi niyetle devreye aldınız. Partimizin
sağlık politikası başlı başına koruyucu
tıp üzerine kurulu. Ancak bugün bu değerli programın
altını oyuyorsunuz. Aile hekimlerine takip dışı
doğumlarla ilgili bir görev yüklemek tepeden tırnağa
yanlış bir yaklaşımdır. Zaten şiddet tehdidi
atındaki aile hekimlerini yeni odaklara hedef edersiniz. Esas görevlerini
yapmakta zorlanan aile hekimliği kurumunu bozmak üzeresiniz. Lütfen,
uyarılarımızı dikkate alınız.
Hepinizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Madde üzerinde son önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Tasarı’nın 5’inci maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 5490 sayılı Kanun’un 15’inci
maddesinin (1)’inci fıkrasının son cümlesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Gürsel
Erol Kemal
Zeybek Burcu
Köksal
Tunceli Samsun Afyonkarahisar
Didem
Engin Murat
Bakan Hayati
Tekin
İstanbul İzmir Samsun
Nihat
Yeşil
Ankara
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan,
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
İstanbul Milletvekili Didem Engin konuşacaktır.
Buyurun Sayın Engin.
(CHP sıralarından alkışlar)
DİDEM ENGİN
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yıl
1926 yani tam doksan bir yıl önce Mustafa Kemal Atatürk, vizyoner lider
kişiliğiyle ülkemizde kadın-erkek eşitliğini esas
alarak Medeni Kanun’u hazırlattı ve kadınlarımıza
yaşamın her alanın erkeklerle eşit haklara sahip
olmalarını sağlayacak düzenlemeleri hayata geçirdi.
Yıl 2017, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bir üniversite rektörü sosyal medya hesabından
şu fetvayı veriyor: “Bir kadın elinin yabancı bir
erkeğin eline değmesi zaruret yokken haramdır. Yabancı bir
kadın elini tokalaşmak için tutmak ateş tutmaktan daha
korkunçtur.” Oysaki üniversite demek, hayatın her alanına yönelik
araştırma demektir, bilim ve teknoloji dünyasındaki
gelişmelerde üniversiteler başat role sahiptir. Bizim
üniversitelerimiz de ön yargılardan ve dogmalardan uzak, fikri,
irfanı, vicdanı hür, çok yönlü düşünen, araştıran yaratıcı
bireylerin ve nesillerin yetişeceği adresler olmalı ve
teknolojik gelişmemize öncülük yapmalıdır. Ne acıdır
ki, bir rektörün bu fetvalarına Hükûmetten ciddi bir tepki
gelmemiştir. 21’inci yüzyılda gelmiş olduğumuz durumu
göstermesi açısından ne kadar ibret verici, değil mi?
Bir başka sözde ilahiyatçı
çıkıyor, kadınların pantolon giymesinin, üniversiteye
gitmesinin günah olduğunu söylüyor. Şort giydikleri için
kadınlarımız otobüslerde, parklarda saldırıya
uğruyorlar, saldırganlar gözaltına bile alınmıyor,
Başbakan bunları yapanlara “Mırıldanabilirsiniz.” diyor.
İşte 2017 Türkiyesi, işte AKP Türkiyesi.
2015-2016 eğitim
yılında okula devam etmeyen 143 bin kız çocuğumuz var. 2002
yılından bugüne zorla evlendirilen kız
çocuklarımızın sayısı ise resmî rakamlara göre 643
bin. Durum bu kadar vahimken ülkemizi tek başına yöneten AKP
iktidarında, 2015 yılında imam nikâhı kıymak için
resmî nikâh kıyma şartı kaldırıldı. Bugün ise
müftülüklere evlendirme yetkisi verilerek kadın-erkek eşitliğini
temel alan Medeni Kanun’un altı oyuluyor. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanının ise sesini duyan yok çünkü kendisini Türkiye’deki
kadınları temsil eden bir Bakan olarak görmüyor. Ne acıdır
ki sadece kendisine tepeden talimat geldiğinde gereğini yapıyor.
Günlerdir kadın hakları konusunda çalışan sivil toplum
kuruluşları endişelerini dile getiriyorlar ve bu
tasarının, kız çocuklarımızın geleceği,
erken yaşta evlendirilmeleri, aile ve sosyal yapımızda ortaya
çıkabilecek travmalar açısından içerdiği tehlikeye dikkat
çekmeye çalışıyorlar ama nafile, Hükûmette dinleyen yok, çünkü
AKP, ülkemizin geleceğini değil, dini kullanarak gelecek seçimlerde
oylarını artırmanın peşinde.
Cumhurbaşkanı
“İsteseniz de istemeseniz de bu yasa geçecek.” diyerek Meclise talimat
veriyor. İşte AKP’nin ileri demokrasi anlayışı.
Farklı görüşü ya da endişesi olanları dinlemekten ziyade,
onları “dinsiz” diye yaftalatmak, dayatmayla, talimatla Meclisten yasa
geçirtmek, kendi partisinin vekillerinin itibarını yok etmek, sonra
da meydanlarda güçlü Meclis safsatalarıyla halkımızı
kandırarak oy peşinde koşmak. (CHP sıralarından
alkışlar) Zaten ayrışmış,
kutuplaşmış toplumumuzu birleştirecek ve
bütünleştirecek düzenlemelerden ziyade, bir de evlilik müessesesinde
ayrıştırmak, müftü nikâhı ile belediye nikâhı
ayrımını yerleştirmek toplumumuza nasıl bir fayda
sağlayabilir?
Bizlerin, siyasetçilerin en
önemli görevi halkımıza karşı dürüst ve iyi niyetli
olmaktır. Kadınlarımızın, genç
kızlarımızın aleyhine bir kanunu bu Meclisten
geçirmemeliyiz.
Genel
Başkanınızın “İsteseniz de istemeseniz de bu yasa
Meclisten geçecek.” talimatına uyup oy verirseniz, bu yasadan zarar
görecek bütün kadınların, zarar görecek bütün genç
kızlarımızın vebali sizin boynunuza olacaktır.
Hikâyeyi bilirsiniz. IV.
Murat döneminde yaşadığı söylenen Bekri Mustafa, bir
cenazede namaz kıldırmak için imam arayanlar tarafından,
başında sarığı olunca imam sanısıyla cenaze
namazını kıldırmak mecburiyetinde bırakılır.
Bekri hayatını kaybeden kişinin kulağına eğilerek
“Bu dünyanın hâlini soranlara ‘Bekri imam oldu.’ dersin, onlar bu
dünyayı anlarlar.” demiş. Bekri bugünkü Türkiye'de
yaşasaydı, muhtemeldir ki hayatını kaybedenin
kulağına eğildiğinde, “‘Bilim merkezi olması gereken
üniversitelerin rektörlüğünü softa madrabaz profesörler yapıyor, nikâhları
ise artık müftülükler kıyıyor.’ dersin, onlar AKP’nin Türkiye'yi
dönüştürmek istediği hâli anlarlar.” derdi.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde
aynı mahiyette olmak üzere iki önerge vardır. Önergeleri
okutacağım ve birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Saadet
Becerekli Müslüm
Doğan
İstanbul Batman İzmir
Erol
Dora Erdal
Ataş Ayşe
Acar Başaran
Mardin İstanbul Batman
Mehmet
Ali Aslan
Batman
Aynı mahiyetteki diğer
önergenin imza sahipleri:
Gürsel
Erol Nihat
Yeşil Hayati
Tekin
Tunceli Ankara Samsun
Murat
Bakan Kemal
Zeybek Burcu
Köksal
İzmir Samsun Afyonkarahisar
Şenal
Sarıhan
Ankara
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım,
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Batman Milletvekili Saadet
Becerekli.
Buyurun Sayın Becerekli.
(HDP sıralarından alkışlar)
SAADET BECEREKLİ
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birtakım
yeni düzenlemeler öngören kanun tasarısının kimi maddelerine
yapılan itirazlara karşın AKP Genel Başkanının
“İsteseniz de istemeseniz de Meclisten geçecek.” demesi, birçok alanda
yapılan uygulamalardaki dayatmalarla, Hükûmet yetkililerinin zaman zaman
toplumla alay edercesine yaptıkları açıklamalarla neredeyse
aynı yönde yürüyor. Yaptıkları açıklamalar neydi Hükûmet
yetkililerinin? Türkiye’de çok ileri bir demokrasi var açıklamaları
ve bugün bu dayatılan maddenin de aslında o çok ileri demokrasinin
bir parçası olduğunu öngörüyorlar sanırım.
Tabii, bu kanun
değişikliğinde özellikle müftülere verilen nikâh kıyma
yetkisinin ısrarını sormak gerekiyor: Niye bu dayatmalar? Nedir
bu kadar aciliyet gerektiren şey? Söylendiği gibi ne toplumsal bir
talep olduğuna inanmak mümkün ne de nikâh işlemlerinde bir
tıkanma çünkü öyle bir şeyle hiç karşılaşmadık,
hiçbir yerde bir talebi duymadık.
Şayet öyle olsa bile her
bir il ve ilçede bulunan nüfus müdürlükleri niye seçilmedi ya da niye
farklı resmî bir kurum seçilmedi de özellikle müftülere bu yetki verildi?
Tabii, burada çok farklı bir amaç güdüldüğünü, farklı bir amacın
olduğunu, insanların kafasında soru işaretleri
yarattığını da söylemek mümkün. Uyarıyoruz, bu
düzenleme toplumu “dindarlar-dinsizler” diye ayrıştırma
noktasına vardırabilir ki son yıllarda giderek hızla
kutuplaştırılmasına, toplumsal ayrışmanın
daha da derinleştirilmesine… Şimdiye kadar yadırganmadan
-alışıldık biçimde kıyılan nikâhlardan-
farklı inançtan insanlarımız etkilenmeden, sorunsuz yürütülen bu
işlemlerde bunun toplum nezdinde yine tehlikeli bir ayrışma
yaratacağını görmek gerekiyor.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye’de çözüm bekleyen, çözüm üretilmediği için sorunlar
yumağı hâline gelen devasa sorunlara bir yenisini eklemek,
doğrusu, ancak bu iktidarın yapabileceği bir maharet ister.
Oysaki bu nikâh meselesi bu kadar dayatılacağına, bu kadar
enerji ve zaman sarf edileceğine her geçen gün artan kadın
cinayetlerinin önlenmesi için bir çaba olsaydı eğer, kimi için ana,
kimi için kız kardeş, kimileri için abla, teyze, hala, yeğen
olan bunca kadın belki cinayete kurban gitmeyecekti, belki bu
kadınların hepsi bugün yaşıyor olacaktı. Eğer bir
çözüm üretilseydi, bunun yerine çaba harcansaydı kadın cinayetlerini
önlemek için, belki bugün Helin Palandöken de yaşıyor olacaktı.
Eğer bir şeyler
değişme ihtiyacı gösteriyorsa ve devlet mekanizması onun
günün koşullarına uymadığını, ihtiyaçları
karşılamadığını öngörüyorsa onun yerine
getirilecek olan şey, kanun maddesi ya da başka bir alanda
farklı bir şey de olabilir, ne olursa olsun, öncelikle toplumun
talepleri mutlaka dikkate alınmalı, toplumsal kırılma
yaratmadan günün koşulu, önceliği ve evrensel değerler
çerçevesinde değişim sağlanmalıdır. Çünkü toplumsal
kırılmaların onarımı oldukça zordur, bunu bilmeniz
gerekiyor.
Ayrıştırdığınız
topluma taze bir örnek vermek istiyorum. Dün Meclis kapısında bir
grup kadının belki de söyleyecek sözleri, bazı şeylere
itirazları vardı. İçeri girmek istediler, içeri
alınmadılar, darp edildiler, üzerlerine gaz sıkıldı,
gözaltına alındılar. Burası halkın Meclisi değil
mi? Bu ayrışmayı niye Meclise kadar getiriyorsunuz, Meclis içine
kadar sokuyorsunuz? Birçok insan elini kolunu sallayarak rahatça içeri girerken
kimilerinden niye bu kadar korkuyorsunuz? Çünkü bu kadınların
söyleyecek sözleri vardı, itirazları vardı birçok şey için.
Türkiye devletinin
altına imza koyduğu sözleşmeler var ve bunlar Türkiye’yi
yükümlülük altına sokuyor. Türkiye bu yükümlülüğü yerine getirmekle
sorumludur, hatta zorunludur diyebiliriz. Birkaç örnek vermek istiyorum:
Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi, yine kadına karşı her türlü
ayrımcılığı önleyen CEDAW Sözleşmesi, yine
İstanbul Protokolü. Bunların iç hukukta uygulanmasına yönelik
devlet altına imza koymuş. İşte bu kadınların
buradan doğan haklarının, iç hukuktan doğan
haklarının uygulanması için elbette ki itiraz edeceklerini,
mücadele edeceklerini ve elde ettikleri hakları ne müftülük yasasına
ne de onlar aleyhine, toplum aleyhine olan hiçbir yasaya feda etmeyeceklerini
belirtmek istiyorum.
Genel Kurulu
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili
Şenal Sarıhan.
Buyurun Sayın
Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Kalınan yerden devam etmek istiyorum. Tartışmadan değil,
ona da döneceğim esasında.
Şimdi, 2016
yılı TÜİK verileri var elimde. 594.493 evlilik
gerçekleşmiş, 126.164 de boşanma gerçekleşmiş. Evlenme
geçen yıla göre 1,41 oranında artmış, boşanma ise
yüzde 4,30 oranında artmış. Hem resmî nikâh hem dinî nikâh
yapanların oranı yüzde 97,11; sadece dinî nikâh yapanlar 1,8.
Şimdi, buradan baktığımızda, acaba evlenme konusunda
kuyruklar mı oluştu, bu konuda yeterli kurum mu yok gibi sorular
sorulmuştu. Bu sayılar bunu gösteriyor.
Şimdi, niye kaygı
duyuyoruz? Bu kaygı dinî bir kaygı mı? Dinle ilgili bir
tartışma mı var ortada? Hayır, başka bir
tartışma var. Onunla ilgili de birkaç veriden söz edeceğim.
Türkiye’de çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları
sıralamasında Avrupa 2’ncisiyiz. Sadece son bir yılda
evlendirilen kız çocuğu sayısının yüzde 94,2
artışla 181 bini aştığını görüyoruz.
Başka bir rakam daha, çocuk istismarı vakaları son on yılda
yüzde 700 arttı, 300 bini geçtiğinin de altını çiziyoruz.
Ayrıca, Ocak 2017-Eylül 2017 arasında yani dokuz ayda 285 çocuğun
cinsel istismara uğradığına dikkat çekiyoruz.
Kaygımız çocuk evlilikleri, kaygımız laiklik ilkesi
-altını çizdim- kaygımız eksikliklerden doğacak,
evlilik birliğinin güvencelerini ortadan kaldıracak düzenlemeler,
kaygımız köy muhtarlarının yarattığı
problemlerin şimdi de imamlar üzerinden ya da müftülükler ya da onların
görevlendireceği kişiler üzerinden ortaya çıkması. Ama
burada konuşan birkaç arkadaşımız -çok üzülerek dinledim-
şöyle dediler: “Bu konuya karşı tepki gösterenler ya
evlenmemişler ya bir iki yılda boşanmışlar ya
kafalarına göre takılanlar ya da çağdaş birlikteliği
-bu ne demekse- tercih edenler.”
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Nikâhsız… Neyi kastettiğini biliyorsunuz.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, ben 1974 yılında evlendim, kırk
üç yıldır evliyim ve bu yasa tasarısına karşı
çıkıyorum, ayaklarım da yere basıyor. “Çağdaş
evlilik” dediğiniz evlilik Medeni Yasa kuralları içinde evlilikse
birçoğunuz gibi ben de bu evliliği kurdum. Kapıda içeri
almadığınız kadınların da çoğunluğu ya
evli ya da evli olmayan ama geleceklerinden ve Türkiye'nin kız çocuklarından
endişeli olanlardı. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, dönüyorum
değerli arkadaşımız Mustafa Erdoğan’a, büyük bir
saygıyla onu dinledim tartışmalar sırasında
komisyonlarda. Dediği doğrudur, evet, kendisinden çok şey
öğrendim, şimdi öğrendiklerimi sizinle de paylaşmak
istiyorum izin verirseniz. Neler öğrendim? Şu mesela, 3/10/2017
tarihli konuşmasından şunu öğrendim: “Müftüye şahsen
verilmediği içinde, müftü bunu bütün köydeki imamlara verebilir. Ben böyle
anlıyorum, hukukçu arkadaşlarımız farklı bir şey
anlıyorlarsa ya da Bakanlığımızın farklı bir
amacı varsa bunun anlatılması lazım. Şimdi,
azınlıklar da işte kiliseye, havraya bu yetkileri isterse onlara
ne diyeceğiz?” diyor. Evet, ben düşündüm bunun üzerinde, onlara ne
diyeceğiz diye düşündüm.
Devam ediyorum: Bugün
Türkiye'nin gündeminde bir dolu başka sıkıntı varken yani
“il ve ilçe müftülüklerine” diyerek ucu açık bir yetkinin burada
tartışılması hem baştaki kanunun birinci
fıkrasıyla, işin bütünlüğüyle örtüşen bir durum
değil...
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Azınlıklar kullanıyor hakkını, papazlar kişisel
nikâh kıyıyor, kullanıyorlar.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Türkiye'nin gündeminde bence bu konu hiç yok.
Devam ediyorum
arkadaşlar. O bakımdan bu ilave edilen metni kanun
tasarısından çıkartarak bu gürültü patırtıyı
bırakalım çünkü kanunda çok önemli hükümler var, gerçekten
Türkiye'nin ihtiyaçları dolayısıyla, teknolojideki
gelişmeler dolayısıyla bir an önce yürürlüğe girmesi
lazım. Bu lüzumsuz düzenlemenin buradan çıkartılmasını
talep ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, ben
Cumhuriyet Halk Partisini temsilen konuşuyorum, söylediğim her
şey Cumhuriyet Halk Partisini bağlar.
Bir komisyonda görev alan
arkadaşlarımın da...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
Cumhuriyet Halk Partisi bizi bağlamaz, Cumhuriyet Halk Partisi sizi
bağlar.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Lütfen, bir dakika, rica ediyorum.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Tezkerede niye yarınız “Evet.”
yarınız “Hayır.” verdiniz? Cumhuriyet Halk Partisinin
kararı değil miydi peki bu?
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Bu kadınlarla ilgili bir konu, rica ediyorum, herkese veriyorsunuz.
BAŞKAN – Vermiyorum,
herkese vermiyorum, sadece Sayın Dora’ya bir dakika vermiştim.
Siz de cümlenizi
tamamlayın. Tamamlayın cümlenizi Sayın Sarıhan.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Tezkerede birazınız “Evet.”
birazınız “Hayır.” dedi.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Bunun duyulmasını isterim.
BAŞKAN – Tamam,
duyulacak, tamamlayın bir dakikada.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Peki, bu ikili tutumunuzu unutmuyoruz sayın avukat arkadaşım.
Arkadaşlar, sevgili
arkadaşlar, şimdi, sorunları çözerken bir
ayrıştırmaya sebep olacaksa, yeniden çok hukukluluğu
yaratacaksa, doksan bir yıl öncesinde terk ettiğiniz bir kuralı
getirerek kadınlar avazları çıktığı kadar
bağırıyorsa, bir avuç kadın da başka bir şey
istiyorsa ki istemediklerine eminim, öyle istemediklerine eminim çünkü evlilik
birliği bir emek birliğidir.
MEHMET UĞUR
DİLİPAK (Kahramanmaraş) – “Bir avuç kadın” ne demek?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Hakaret etme, kadınlara hakaret etme.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
- Emeğinizin karşılığını
çocuklarınızla da, malınızla da, mülkünüzle de almak
istersiniz.
ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) – Bir avuç sizin gibi düşünüyor, yanlış
düşünüyor.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
- Şayet bunu yapamıyor iseniz, bunu yapmayacaksak biz, kendi
çocuklarımızdan, bize hesap sorulmasından
kurtulamayacağız.
ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) – Sizi kimse zorlamıyor.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Ailenin temeli duayla atılacak ki -yüzde 4- boşanma oranı
azalacak inşallah.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
- Hepinizi çocuklarınıza karşı sorumluluğa,
analarınıza karşı, bacılarınıza
karşı sorumluluğa davet ediyorum ve cumhuriyet hukukuna sahip
çıkmaya davet ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye…
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önergeler kabul edilmemiştir.
6’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Sayın Başkan, hatip sözlerimi çarpıtarak ifade
etmiştir.
BAŞKAN – “Mustafa
Erdoğan” dedi ama “Mehmet Erdoğan” demedi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hem
adını da çarpıtarak…
BAŞKAN – Peki, buyurun.
İki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
Sayın milletvekilleri,
bir kez daha duyuruyorum: Süreleri uzatmayacağım artık. Lütfen…
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın,
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın 497 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Öncelikle, hatibi ismimi
öğrenmeye davet ediyorum. Ben yedi senedir Parlamentodayım ve o
Komisyonda tutanakları okursa ismi en çok yer alan milletvekili benim.
Benim ismim “Mehmet Erdoğan”, Milliyetçi Hareket Partisi Muğla Milletvekiliyim.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Ben gayet iyi biliyorum sizi, çok iyi tanıyorum.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla)
– Söylediğim sözlerimin hepsinin arkasındayım, biraz önce
yaptığım açıklamada da söyledim: Ben Komisyonda
endişelerimi ifade ettim ancak bu işin Anayasa’ya aykırı
olduğunu, laikliğe aykırı olduğunu ifade etmedim.
Sonuçta, Medeni Kanun’da bir değişiklik olmadığı
müddetçe nikâhı kimin yaptığının bir detayı yok
ancak nikâh işleminin her şeyden önce bir kayıt meselesi
olduğunu, bu kaydı yapacak kişilerin sayısının
çok fazla olmasının denetimi ve eğitimi
zorlaştıracağını ifade ettim. O tutanakları bir
daha okursanız görürsünüz.
Benim söylediğim sözler
elbette ki beni bağlar, partimin kararı da gene beni bağlar, ben
de partimin kararının arkasındayım. Ancak sizin sözleriniz
mi bir partiyi bağlıyor, partinin sözleri mi sizi bağlıyor?
Mesela, geçtiğimiz günlerde oylanan tezkerede Sayın
Kılıçdaroğlu ve grubunuz tezkereye “Evet.” dediği hâlde siz
“Evet.” mi dediniz, “Hayır.” mı dediniz, gelin bunu
açıklayın.
Saygıyla hepinizi selamlıyorum,
teşekkür ediyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sarıhan.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Şimdi söz hakkı istiyorum, açıkça sataşma var. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Buyurun size de
iki dakika süre veriyorum.
Lütfen, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim Sayın Sarıhan.
8.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın,
Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Arkadaşlar, herkes kendi eylemlerinden ve işlemlerinden sorumludur
ama herkes bir partiyi temsil ediyorsa o partinin kurallarını,
partinin aldığı kararlar çerçevesinde uygulamakla da sorumludur.
Biz somut bir yasa
tasarısının görüşülmesinden söz ediyoruz, bir tezkereden
söz etmiyoruz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Söz sözdür.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Konuyu çarpıtarak, konuyu farklı bir yere götürerek bir yanıt
vermeye çalışmanın işin özünden uzaklaşmak
olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Tezkereye gel, tezkereye!
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– İşte, elinizde, okudum size tutanakları, ben öğrendim,
teşekkür ederim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Biraz
evvelki konuşmanızla çelişkiye düşüyorsunuz.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Kendisinin Mustafa değil, Mehmet olduğunu öğrenememişim,
bu bir eksikliktir. Ben yedi yıldır Parlamentoda değilim, iki
yıldır Parlamentodayım ve Komisyonda komisyon üyesi de olmadan
sürekli bir şekilde katıldım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sizin
konuşmanız mı partiyi bağlıyor, partinin kararı
mı sizi bağlıyor? Onun bir cevabını verin bakayım
burada.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Keşke partinizin diğer üyeleri de o Komisyona
katılmış ve görüşlerini söylemiş, bu çelişki
doğmamış olsaydı…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Çelişkidesiniz ve tutarsızsınız, tutarsız!
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– …ya da AKP’yi ikna edeceğimiz, hep beraber ikna edeceğimiz bir yol,
yöntem bulunmuş olsaydı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Tezkereye “Evet.” mi dedin, “Hayır.” mı dedin?
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Şu ana, şu ana bakalım, şu ana bakalım, bu andaki
durum nedir?
KAMİL AYDIN (Erzurum) –
“Hayır” parmağını gördük.
ŞENAL SARIHAN (Devamla)
– Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Parti
grubunuz tezkereye “Evet.” derken “Hayır.” mı dediniz, “Evet.” mi
dediniz?
ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Sizi ilgilendirmez.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sizi
ne ilgilendiriyor; ilgilendirmiyor.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/868) ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul
İli Eyüp İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak
Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1826) ve İçişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – 7’nci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alacağım,
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinde
yer alan “nakledilir” ibaresinin “tescil edilir” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bedia
Özgökçe Ertan Ziya
Pir Hüda
Kaya
Van
Diyarbakır
İstanbul
Mehmet
Emin Adıyaman Mehmet
Ali Aslan Mahmut
Celadet Gaydalı
Iğdır
Batman
Bitlis
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ
(Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım,
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Özgökçe
Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN
(Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Başlarken,
yıllarını, ömrünü kadının özgürlüğü mücadelesine
adamış, bu uğurda hayatını kaybetmiş binlerce
kadın kahramanı saygıyla anıyorum.
7’nci maddeye dair
görüşlerimizi evvelce belirtmiştik. Önümüzdeki tasarı, torba
yasa mantığıyla düzenlenmiş, açıkça topluma
dayatılmış durumdadır. Bu tasarı, iddia edildiği
gibi, halkın ihtiyacı, toplumun beklentisi olan bir tasarı
değildir. Bu tasarı, toplumsal yaşamda onlarca yıldır
verilen mücadelelerin sonucu elde edilen hakların kadınların
elinden alınmak istenmesine yöneliktir. Açıkça, “Kadın önce
erkeğe itaat etmeli.” diye düşünenlerin tasarısıdır.
Şu gerçeği görmemiz
gerekiyor: Türkiye artık demokratik bir ülke olmaktan hızla
uzaklaşan bir yere gidiyor. Çünkü uzun zamandır, Meclis, artık
bir kişinin talimatlarını onaylayan bir kuruma dönüştürülmeye
çalışılıyor. Yoksa, “İsteseniz de, istemeseniz de
Meclisten geçecek.” ifadesini başka türlü anlamak ve yorumlamak mümkün
değildir. İşin aslı şu ki birkaç maddeyle toplumu
şekillendirme isteğinin bir yansımasıdır ve
açıkça talimatı da verilmiştir. Bu cümle, demokrasimizin iflas
ettiğinin kanıtıdır. İktidar partisi içinde de eminiz
ki bu tasarıya şüpheyle bakanlar ve içine sinmeyenler vardır,
bunu iyi biliyoruz. Ancak, bu talimat sonrası ve çoğunluk oyuyla her
maddeyi onaylamanız karşısında bu şüphenin artık
bir anlamı yoktur.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Talimat değil bu. Van halkına sordun mu? Van halkı ve
kadınları bu maddeyi istiyor.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN
(Devamla) – Bu düzenlemelerin yol açacağı travmalara bugün sessiz
kalanlar bilmeliler ki artık çocuk gelinlerin, çocuğun cinsel
istismarı vakalarının, kadına yönelik tüm şiddet
olaylarının artmasının vebali bugün sessiz kalanların
boynunda olacaktır.
Sayın milletvekilleri,
tasarıya dair çok çeşitli kaygılar dile getirildi, itirazlar
yükseldi. Hükûmetin ve Meclisin esas görevi bu itirazlara kayıtsız kalmak
olamaz. Toplumun kaygılarına ciddiyetle yaklaşmamız
gerekir. Bizim önceliğimiz, itiraz edenlerin, kadınların dikkat
çektiği ve bizlerin de bu kürsüden dile getirdiği konular
olmalıdır. Biz buradan anlatıyor ve uyarıyoruz ancak
görüyoruz ki istesek de istemesek de geçecek sözünün ağır
baskısı var bu salonda, inanın bu salonda bu hava çok bariz bir
şekilde hissediliyor.
Öte yandan, bizler
basında Adıyaman Üniversitesi Rektörünün sözlerine maruz
kalıyoruz. Kadınla tokalaşmak ateş tutmaktan daha korkunçmuş
bu zata göre. Eğer bu rektör sözleri nedeniyle hâlâ görevinden
alınmıyorsa kamuoyu bilmelidir ki bu sözler birileri tarafından
onaylanmakta ve kabul görmektedir. Bu tasarının yasalaşması
hâlinde ise böylesi cüretkâr sözler eyleme geçecek ve kadınlar toplumsal
yaşamdan dışlanacaklardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; popülist söylemlerle tasarının en basit
ve gerçek amacı açıkça gizleniyor. Bürokratik bir işlemmiş
gibi sunulan değişikliklerle kadınların eşitlik
mücadelesinden geriye dönülmesi istenmektedir. Bu adım, başta
eşitlik ilkesi olmak üzere anayasal hakların yok edilmek
istenmesidir. Bu nedenlerle bizler oluşturulan suni gündemler eliyle esas
sorunların sümen altı edilmesine karşı çıkıyoruz.
Kadınların sorunu eşit işe eşit ücret uygulanmamasıdır,
katleden, tecavüz eden, taciz eden, istismar eden erkeklerin aramızda
geziyor olmasıdır, cezasızlıktır. Devasa sorun
alanına dönüşen bu konularda bir sorumluluk yok ama her kesimin
karşı çıktığı düzenlemeler bir bir
dayatılıyor. Bizlerin sorunu cinsiyetçi eğitim
politikalarının uygulanmaya başlanmasıdır, Millî
Eğitim Bakanının övüne övüne bitiremediği yeni müfredatla
ilgili “Erkekler güç ve kuvvet yönünden daha ileri olduğundan ailenin
sorumluluğu onlara verilmiştir.” şeklindeki sözleridir, benzeri
ifadelerle kadının erkeğe itaat etmesinin istenmesi bizlerin
esas derdidir.
Sayın milletvekilleri,
kadınlar müftünün, imamın nikâh memuru olmasını değil,
Hükûmetin ilk imzacısı olmakla her fırsatla övündüğü
İstanbul Sözleşmesi’nin asgari gereklerini yerine getirmesini
bekliyor fakat biliyoruz ki İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe
girdiği 2014’ten sonra ne kadına yönelik şiddet olaylarında
ve ne de faillere uygulanan indirimlerde kayda değer bir azalma
görülmemiştir. Kadınlar, devletin 2016 yılında tecavüze
uğrayanların yüzde 52’sinin, tacize uğrayanların ise yüzde
90’ının çocuklardan oluştuğu gerçeğine bir yanıt
vermesini bekliyor. Kadınlar, her sene 120 bin şiddet mağduru
kadın olmasına rağmen nasıl oluyor da tüm Türkiye’de sadece
30 tane elektronik kelepçe olabildiğine yanıt verilmesini istiyor
fakat siz bunlara çözüm üretmek yerine kadınların, toplumun
yaşantısına müdahale ediyorsunuz, toplumu
kutuplaştırıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihazla
kapatıldı)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN
(Devamla) – Son olarak bunu yapmayı kabul etmediğimizi…
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Van halkına soralım, Van halkına. Sizi mi destekliyorlar, AK
PARTİ’yi mi, soralım.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN
(Devamla) – …bu yasaların böyle geçmeyeceğini bildirmek istiyoruz.
Saygılar sunuyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Tasarı'nın 7’nci maddesi ile düzenlenen
5490 sayılı Kanun’un 28’inci maddesinin dördüncü fıkrasında
yer alan “nakledilir” ibaresinin “nakledilirler” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gürsel
Erol Nihat
Yeşil Hayati
Tekin
Tunceli Ankara Samsun
Murat
Bakan Kemal
Zeybek Burcu
Köksal
İzmir Samsun Afyonkarahisar
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Samsun Milletvekili Hayati Tekin konuşacaktır.
Buyurun Sayın Tekin.
(CHP sıralarından alkışlar)
HAYATİ TEKİN
(Samsun) – Evet, Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
CHP Grubu adına, 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinde
verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle,
oldubittiye getirilmeye çalışılan bu iki kanunun Birinci Dünya
Savaşı’nın yaşandığı zor yıllarda
çıkartılması bir yıl sürmüştür, buradaki komisyonlarda
iki gün sürdü. 22 Mayıs 1916’da toplanan komisyon yaptığı
çalışma neticesinde aile hukuku kararnamesi hazırlamış
ve bu komisyonda Yahudi hahamlar, Hristiyan ruhbanlar da hazır
bulunmuştur. Gelinen noktada hâkim veya hâkim
yardımcısının nezaretinde nikâh akdi yapılması ve
buna uymayanlar hakkında da imam veya ruhani önderlere bir ay ile
altı ay arasında hapis cezası öngörülmüştür. Yüz bir
yıl sonra geldiğimiz noktada önce Bakanlık kendini inkâr ediyor.
Biz bu kadar belediye, 50 bin memur, 10 bin muhtar ve nüfus müdürlüklerimiz ile
bu işi beceremiyoruz, yetersiziz, öyleyse Diyanetin il ve ilçe müftülerine
bu görevimizi devredelim manası taşımaktadır.
Buradan Sayın Bakan
soruyorum: Belediyeler nikâh kıymayı yetiştiremiyor mu, herhangi
bir sorun mu yaşanıyor, evlenmek isteyen çiftler sırada mı
bekliyor? Hayır. Amaç toplumu dincileştirmek, toplumu bölmek, yani
müftüye nikâh kıydıranlar, belediyeye nikâh kıydıranlar
manasıyla toplumu ayrıştırmak.
Soruyorum: Yüzde 99’u
Müslüman olan bir ülkede müftü Müslüman da nikâh memuru gâvur mu? Şimdi
niyetiniz belli. Seçim zamanı sanki bir şey
yapmışsınız gibi kürsülere çıkıp “Hamdolsun,
müftülere de nikâh hakkı tanıdık.” deyip saf, temiz, dindar
halkımızın duygularına hitap ederek oy devşirmek.
Yalnız unuttuğunuz çok büyük bir günahınız var.
ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) – Halkımız öyle şeylere…
HAYATİ TEKİN
(Devamla) – Bekle, bekle.
1926’da Atatürk’ün
çıkarttığı kanunun 440 ve 441’inci maddelerine istinaden
suç sayılan zinayı, hamdolsun, 2004’te nasıl Avrupa
Birliğine yaranırız sevdasıyla suç olmaktan
çıkarttınız ve istatistiklerle belirlenen fuhuşta o günden
bugüne yüzde 700 artış gerçekleşti. Bu kanunla da yine olan
küçük yaştaki kızlarımıza ve kadınlarımıza
olacaktır.
Evet “Efendim, kilisede nikâh
kıyılıyormuş.” Evet, biraz önce Osmanlı’daki
örneği anlattık. Bilindiği üzere Hristiyanlarda ruhban
sınıfı var. Onlar para alırlar, devlet kurarlar, günah
çıkartırlar, mal edinirler. Bizim inancımızda Allah ile
kulun arasına hiç kimse giremez. “Yeryüzü mescittir.” Bildiğiniz gibi
İsra 8’inci ayet.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– İşte biz de diyoruz ki Allah adına sınav olacak.
HAYATİ TEKİN
(Devamla) – Dur, dur, senin…
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Tam onu diyoruz işte, Allah adına…
HAYATİ TEKİN
(Devamla) – Hristiyanların İslamiyet’le
yarıştırılması abesle iştigaldir. Müftünün, Alevi
vatandaşların veya başka mezheplerden olanın ya da
saçı açık gelinin nikâhını nasıl
kıyacağı gibi sorular ortada dururken bizi bekleyen başka
tehlike var. Şu an ülkemizde az da olsa yaşayan Katolik ve Ortodoks
Hristiyanlar var. Doğal olarak tarihten gelen, Osmanlı zamanında
kabul edilen özel hukuk çerçevesinde kamusal haklarını yani kilisede
nikâh hakkı dâhil isteyeceklerdir. Dolayısıyla Fener Rum
Patrikhanesi bu konuyu dayanak yaparak ekümenlik hakkını gündeme
getirecektir. Bir yandan Avrupa’ya hayt huyt diyoruz, bir yandan Ortodoks
dininin kapısını aralayarak ayağımıza kurşun
sıkıyoruz. Biz muhalefet olarak endişelerimizi dile getiriyoruz
ama Hükûmet bu dincilik şovunu bilerek yapıyor. Anlaşılan
amaç, sadece oy avcılığı değil, aynı zamanda
Katoliklerin Vatikan’ı var, Ortodoksların Patrikhanesi var, öyleyse
İslam’ın halifesi niye yok pozisyonuna getirmek.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Meclis…
HAYATİ TEKİN
(Devamla) – Peki, netice ne olacak? Sayın Erdoğan yakın tarihte
“Biz aynı menzile giden iki yolcuyuz.” demişti. Evet, yolcunun biri
FETÖ, bertaraf oldu; diğer yolcu BOP projesinde görülen İslami
merkezin makamını hedef almış. O makamdan ya küresel
ekonomiye bülbüllük yapılır ya da şahin olup Sünni-Şii
savaşı başlatılır. Dolayısıyla Evanjelizmin
beklediği Orta Doğu’daki savaş mucizesi gerçekleşir. Her
iki hâlde de Evanjelizm sizinle gurur duyuyor. Sizin de bir günahınız
yok çünkü karar vermekte yetenek ve karar sahibi değilsiniz. Onun için
sizleri de suçlamıyorum.
Hepinize teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) – Hayati başkan, doğru söyle, bu söylediklerine
inanıyor musun?
HAYATİ TEKİN
(Samsun) – İtiraz ediyorsunuz da karar yetkiniz yok.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
7’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
8’inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutup işleme alacağım,
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinde
yer alan “Merkezi veri tabanında yer alan kayıtlara göre uzun süre
işlem görmeyen” ibaresinin “Merkezi veri tabanında yer alıp uzun
süre işlem görmeyen” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ziya
Pir Mehmet
Emin Adıyaman Hüda
Kaya
Diyarbakır
Iğdır
İstanbul
Mahmut
Celadet Gaydalı Mehmet
Ali Aslan Ertuğrul
Kürkcü
Bitlis
Batman
İzmir
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım,
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; aslında
biraz önce, bugüne kadar özellikle kadın hareketinin, kadınların
özgürlüğü ve eşitliği için mücadele edenlerin büyük bir kavga
verdikleri madde ne yazık ki az sayıda erkeğin oylarıyla bu
Meclisten geçti. Yani tartışmayı bu manada belki bitti
sayabilirsiniz ama inanın ki çok daha büyük bir tartışmanın
kapısını böylelikle açmış oldunuz. Çünkü
kadınları ayağa kaldıran şey, sadece ve sadece hangi
devlet memurunun bir nikâh kıyacağı tartışması
değildi, çok daha geniş bir tartışma içerisinde o
tartışmayı tamlayan bir başka tartışma
açtınız.
Millî eğitimde “cihat”
kavramını merkezî kavram olarak çocuklara öğretmek yani bugün
özellikle Orta Doğu’da kitlelerin, milyonlarca insanın birbirine
karşı cinayetlerini, katliamlarını, yok edişlerini
meşru kılmak için kullanılan en önemli kavramı millî
eğitimin içerisine soktunuz.
Kadınlarla erkeklerin
eşitliği ilkesini millî eğitimden başlayarak sosyal
hayatın her yanında yok eden eski tezleri yeniden pişirip
devreye soktunuz. Kız çocuklarının ikincilliğini hatta
kız çocuklarının çocuk yaşta, bebekken dahi
evlendirilebileceklerini öne süren fetvalar sunan insanları yücelttiniz,
onları değerli kıldınız. Bütün bu atmosfer içerisinde
Türkiye, dolu dizgin, bugüne kadarki bütün kazanımlarını
postmodern koşullarda tersine çeviren bir uygulamalar ve
saldırılar dizisi içerisinde ilerlerken kadınlar elbette ki bu
nikâhın, hangi tarzda –akdin- kayıt altına
alınacağı meselesini bütün bunların
tamamlayıcısı bir mesele olarak gördüler ve tamamen de
haklıydılar.
Bu mesele sadece
kadınlara bırakılacak bir mesele midir? Sadece kadınlar
açısından mı problemdir? Bunun erkekler açısından,
toplumun diğer yarısı açısından bir mesele
özelliği yok mudur? Eğer derli toplu düşünürsek
kadınları ezen bütün yasaların, aslında bütün
yurttaşları ezen bir zihniyetin ürünü olduğunu hep beraber
görürüz.
Faşizm, erkekliği,
erkek özelliklerini, erkek kimliğini yükselterek iktidara yürür ve
kadınları ayaklar altına alırken aslında işçileri
ayaklar altına alır, azınlıkları ayaklar altına
alır, farklı cinsel yönelimleri ayaklar altına alır ve
sonuçta, erkeklerin de çok büyük bir bölümü, seçkin bir azınlık erkek
grubunun dışında, bu faşizmin bedelini öderler. Ama
kadınlara yöneldiği zaman mızrağın sivri ucu
çoğunlukla uyumuşlardır, tıpkı Yahudi
olmayanların mızrak Yahudilere yöneldiği zaman uyudukları
gibi, tıpkı muhafazakârların mızrak komünistlere yöneldiği
zaman uyudukları gibi, tıpkı eşcinsellere mızrak
yöneldiğinde erkeklerin çoğunun uyuduğu gibi.
O yüzden, bu, bütünsel bir
tartışma, sadece bir nikâh tartışması değil ama
bu boyutuyla bile kadınların, özellikle en çok kadınların
kazanmış olduğu Türkiye'nin yarım porsiyon laikliğinin
geri kalan son bölümlerinin de ellerinden alınmakta olması
dolayısıyla.
Bu nedenle,
kadınları, konuyu yanlış anlamak ya da bütünüyle
kadınlık açısından meseleyi değerlendirmekle suçlamak…
Aslında bugün insanlığın özgürlük mücadelesinin esasen
kadınlar elinde yükseldiğini, çağımızın yükselen
mücadele gücünün emekçilerin yanında kadınlar olduğunu görmezden
gelirseniz ne olduğunu anlamazsınız. Ama bugün hepimiz kabul
edelim, dünya çapında bir savaş var ve Türkiye’de bir iç savaş
var kadınlar ile erkekler arasında. Bu iç savaşta
kadınların yanında yer almayanlar, kadınlardan yana taraf
olmayanlar, eninde sonunda bertaraf olacaklardır ve çok
şaşıracaklardır gelecekte özgürlüklerini, eşitlik
haklarını, kendi kurtuluşlarını kadınların
kurtuluşuna bağlamadıkları için ne kadar çok zaman, ne
kadar çok hayat, ne kadar çok özgürlük hakkını elden
çıkarttıklarını görünce.
O nedenle,
kadınların yanında mutlaka ve mutlaka yer alıyoruz. Bu
yasaya da bugünden itibaren her yerde, sokakta, evde, fabrikada karşı
çıkmaya devam ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Tasarı’nın 8’inci maddesiyle düzenlenen
5490 sayılı Kanun’un 33’üncü maddesine eklenen (2) numaralı
fıkrada yer alan “muhtemel” ibaresinin “olası” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gürsel
Erol Elif
Doğan Türkmen Nihat
Yeşil
Tunceli Adana Ankara
Burcu
Köksal Murat
Bakan Hayati
Tekin
Afyonkarahisar İzmir Samsun
Kemal
Zeybek
Samsun
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım,
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen, Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen.
Buyurun Sayın Türkmen.
(CHP sıralarından alkışlar)
ELİF DOĞAN TÜRKMEN
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
Adana’mızın ilçelerinden Saimbeyli’nin kurtuluş gününün yıl
dönümü. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emperyalizme karşı tüm
Türkiye’de, Anadolu’da başlattığı mücadelenin Adana’daki
çoban ateşini yakan ilçemiz. Bu nedenle, Meclisten Saimbeyli’ye selamlar
olsun, saygılar olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Yıl dönümünde mektup yazdın mı?
ELİF DOĞAN TÜRKMEN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığının sayfasında “müftülük”
tanımını okudum, şöyle diyor: “İslam dini
hakkında aydınlatan, din hizmetleri konusunda düzenlemeler veya denetimler
yapan, hutbe ve vaaz konularını belirleyen, hac ve umreyle ilgili
işlemleri yürüten, Başkanlık kadrosunda çalışan
kişi.” Müftünün Diyanet İşleri
Başkanlığındaki tanımı bu. Bu tanımın
içerisinde, müftülerin nikâh kıymasını uygulayabilecekleri bir
tanımlama ne yazık ki mevcut değil. Ama Adalet ve Kalkınma
Partisi bu kanun tasarısıyla, yüzyıl önce dünyevi ve devlet
işlerinden çıkarılmış dini yeniden dünyevi, hukuki
ilişkiler içerisine koymakta yani laiklik ilkesini delmektedir.
Buna
şaşırmıyoruz. Daha yeni, sıbyan mekteplerinde
çocuklara annenin kazandığı parayı haram olarak
öğreten bir yapı söz konusu. Bu yapının müftülere resmî
nikâh kıydırmasının gereği bugün bu Mecliste şeriat
devletine doğru yürümektir. Bugün bu Mecliste, demokrasinin en önemli toplumsal
ilkesi olan laikliğin kavram ve uygulama olarak içinin
boşaltıldığı gündür. Adalet ve Kalkınma Partisi
toplumun tüm kesimlerini kendi siyasal anlayışı temelinde
dönüştürmenin peşindedir. Bu nedenle, kadının
olmadığı bir kamusal alanı yaratmak istemektedir,
kadın olarak kazanılan, bireysel ve toplumsal hakların, kolektif
hakların ortadan kaldırılması için yasal düzenlemeler
yapmaktadır ve bütün bunları yaparken de dini referans alan eril
resmî ağzı kadınlar üzerinden kullanarak toplumu dönüştürme
görevini edinmiştir. Bu yapının Türkiye'yi getireceği nokta
ne yazık ki son on beş yılda her alanda olduğu gibi medeni
haklar alanında da kadınların kaybedeceği alanlardır.
Sevgili kadınlar ve
kadınlarla yol yürüyen erkeklere seslenmek istiyorum. Gazi Mustafa Kemal
Atatürk “Bir toplum cinslerden yalnız birinin
yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse o
toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun
uğradığı başarısızlıkların
sebepleri kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”
demiş. Yüzyıl önce bu durum tespitini yapan ve bu durum tespitine
uygun devrim kanunlarını yapan bir dünya liderinden,
kadınları ve kadınlar üzerinden ülkeyi karanlıklara
sürükleyen bir ülke yönetimine gelmiş bulunmaktayız.
Son söz olarak şunu
söylemek isterim: Her karanlık gecenin bir sabahı vardır ve o
sabahı doğuracak olanlar da biz kadınlarız. İşte
bu nedenledir ki günlerdir Türkiye'de o sabahlara sahip çıkan
kadınlar direniyor; dün direndiler, bugün direniyoruz, yarın da
direneceğiz. Siz bu kanun maddesini çıkarmış olabilirsiniz
ama bu ülke cumhuriyet değerlerine dün sahip çıktı, bugün sahip
çıkıyor, yarın da sahip çıkacak.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
8’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
9’uncu madde üzerinde iki
adet önerge vardır, işleme alıyorum onları.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinde
yer alan "çocuklarının baba veya ana adına ilişkin
kaydı" ibaresinin "çocuklarının baba veya ana
adına dair kayıtlar" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ziya
Pir Mehmet
Emin Adıyaman Mehmet
Ali Aslan
Diyarbakır Iğdır Batman
Hüda
Kaya Mahmut
Celadet Gaydalı
İstanbul Bitlis
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen İstanbul Milletvekili Hüda Kaya.
Buyurun Sayın Kaya. (HDP
sıralarından alkışlar)
HÜDA KAYA (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Başkan.
Değerli vekillerimiz,
bir önceki konuşmamdan eksik kalan kısmı şimdi bu maddede sizlerle
paylaşmaya devam edeceğim. Söz aldığımda bir AKP grup
sözcüsü arkadaşımız şöyle ifade etmişti: “Müftülerin
kıydığı nikâh dinî nikâh değildir, müftü nikâh
kıydıktan sonra ayrıca dinî nikâh da gerekir.” Şimdi,
Başbakana bakıyoruz, ayrı tarif ediyor,
Cumhurbaşkanına bakıyoruz, ayrı tarif ediyor, grup
sözcüleri ayrı tarif ediyor, sıralardaki arkadaşlar ayrı
bir yorum getiriyorlar fakat…
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Kanunun metnine bak, metnine.
HÜDA KAYA (Devamla) –
Efendim?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum)
– Kanun metninde ne yazıyorsa odur.
HÜDA KAYA (Devamla) – Ben
yorumlarınızı hedef alıyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.
HÜDA KAYA (Devamla) –
Sayın Cumhurbaşkanı hani demişti ya bu yasaya muhalefet
edenlere hitaben: “Nikâhı anlatsam anlamazlar.” Aslında
Cumhurbaşkanının nikâhın ne olduğunu başta AKP
grup sözcülerine anlatması gerekiyor ki anlaşılabilsin çünkü
sizlerde de kafa karışıklığı olduğunu görüyorum
arkadaşlar.
Nikâhı, dinî nikâh yapan
özellik ne sarıktır ne cübbedir arkadaşlar ne de meslektir.
Nikâhın dinî değil toplumsal bir işlevi vardır. İki
şahit olmasının sebebi, iki insanın
yaşamlarını ortaklaştırdıklarını kamuya
ilan etmelerine şahitlik etmelerinin sebebi, iki insanın birbirlerine
karşı hukuklarının resmileştirilmesidir,
hukuklarının güvence altına alınmasıdır, bundan
başka da hiçbir karşılığı yoktur, yapay
kutsallıklara gerek yok. İki insan hangi inançtan, hangi dilden,
hangi renkten olursa olsun kendi inanç, kültür, geleneklerine göre bir araya
gelme, bundan sonra birlikte yaşama kararı aldıktan sonra,
toplumsal hukuka karşı, birbirlerine karşı sorumlu
olmalarının gereği şahitler vardır ve
birlikteliklerinin kamuoyuna ilanı eşittir nikâhtır arkadaşlar.
Bundan başka, yok dinî nikâh, yok resmî nikâh, yok sarık, yok cüppe,
yok sakal, yok müftü, yok hoca gerekmiyor; hele nikâh için erkek olmak hiç
gerekmiyor arkadaşlar.
Geçen hafta
İçişleri Komisyonundan toplantı daveti geldiğinde orada da
ifade ettim. Yirmi dört saat öncesinde İzmir’deydim, orada Meryem
Ana’daydım. Bir gece öncesinden resmî nikâhlarını yapan 2
Müslüman gencimizin Meryem Ana’da nikâhlarını ben kıydım.
Kendi dilimizde duamızı ettik, iyilik temennilerinde bulunduk ve
kendi hâlimizde nikâhımızı gerçekleştirdik. Bunun için
müftü olacaksın, imam olacaksın, hoca olacaksın diye hiçbir… Ne
ilahi metinlerde böyle bir kayıt var, orijinallerinde… Böyle
saptırılmış, saltanatçı, erkekçi, Emevici, Yezid
kafalı, virüs karıştırılmış dinci
kaynaklardaki yorumlardan hiç bahsetmiyorum. Sayın Ziya Vekilimiz sizlere
ilmihâlleri tavsiye etti ama ben asla tavsiye etmiyorum, asıl virüslü
kaynaklar onlar. Siz ilahi metinlerdeki orijinal, bozulmayan metinlere
dönerseniz bütün bunların zaten sahte kutsallar ve safsatalar
olduğunu göreceksiniz arkadaşlar.
ZİYA PİR
(Diyarbakır) – Kur’an’ın özeti yok, o yüzden ilmihâl dedim.
HÜDA KAYA (Devamla) – Yok,
yok, hiç Kur’an’ın özeti değil, asla değil.
Evet, sevgili
arkadaşlar, genel ahlak tanımı -vakit de bitiyor ama-
kadınlar üzerinden genelde örnek verilerek negatif anlamda ifade ediliyor.
Sanki ülkemizi kadınlar yönetiyor, sanki ülkemizde ekonomik, ahlaki,
inançsal, sosyal, toplumsal her türlü çürümüşlüğe kadınlar sebep
olmuşlar gibi genel ahlak tanımı kadınların negatif
pratikliği üzerinden örneklendirilerek bize anlatılıyor. Hâlbuki
kadınlar değil, Türkiye'nin, toplumun, inançların çürümesinin,
ahlakın, vicdanın çürümesinin asıl sebebi; maalesef eril
zihniyetin, saltanatçı zihniyetin, tahakkümcü zihniyetin Türkiye'yi bu
hâle getirmesinin sonucu ortadadır.
Daha sonra yine devam
edeceğim.
Teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarımıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Tasarı’nın 9’uncu maddesiyle düzenlenen
5490 sayılı Kanun’un 36’ncı maddesinin (1)’inci
fıkrasında yer alan “ad” ibaresinin “isim” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gürsel
Erol Nihat
Yeşil Burcu
Köksal
Tunceli
Ankara
Afyonkarahisar
Sibel
Özdemir Murat
Bakan Kemal
Zeybek
İstanbul
İzmir Samsun
Hayati
Tekin
Samsun
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
– Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım,
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine grubumuz adına söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
üzerinde konuştuğumuz nüfus hizmetleriyle ilgili kanun tasarısı
içerisinde vatandaşlarımızı ilgilendiren evlenme,
doğum, ölüm gibi çok önemli konularda düzenlemeler yer almaktadır.
Arşiv, evrak yönetimi, tescil işlemleri, nüfus kütüklerinin güvenli
şekilde dijital ortamlara aktarılması, yeni teknoloji sistemlerinin
kullanılması, özellikle kişisel verilerin güvenliğinin
sağlanması konularında vatandaşlarımızın
daha iyi, daha kaliteli hizmet almaları konusundaki düzenlemelere elbette
karşı çıkmıyor ve destekliyoruz. Tasarının 39
maddesinin 34’ünü destekledik, 4’üne muhalefet şerhimizi çok önemli
gerekçeyle birlikte ortaya koyduk fakat 6’ncı maddenin tasarıdan
çıkarılmasını ısrarla talep ettik.
Değerli milletvekilleri,
şu anda üzerinde konuştuğum 9’uncu maddede yapılan
düzenlemeyle, Anayasa Mahkemesinin 30/3/2012 tarihli kararı gereği
vatandaşlarımız ad değişikliğine ilişkin
sadece bir kez dava açabiliyorken bundan sonra birden fazla dava açabilecekler.
Vatandaşlarımızın hayatlarını kolaylaştıracak
bu değişikliği, hizmet sunumundaki etkinlik ve verimliliğin
yükseltilmesi yönünden destekliyoruz.
Ancak ülkemizin öncelikli
sorunlarını çözmek ve vatandaşlarımızın öncelikli
taleplerini karşılamak yerine talep ve ihtiyaç olmadan, bir konuda
uzlaşıyı ve ortak aklı hâkim kılmadan, bir oldubittiyle
ana muhalefet partisi ve 2 muhalefet partisinin Komisyon aşamasındaki
tüm itirazlarına rağmen müftülüklere nikâh kıyma yetkisi veren
tasarının 6’ncı maddesi Genel Kurulun gündemine maalesef
getirildi. Kadın sorunlarıyla ilgili sahada çalışmalar
yürüten sivil toplum kuruluşlarının, ilahiyat fakültelerinin,
kadın ve aile sorunları üzerinde önemli çalışmaları
olan akademisyenlerin, belediyelerin ve hatta müftülüklerin dahi görüşü
alınmadı. Bizler, ülkemizin ve vatandaşlarımızın
öncelikli sorun ve taleplerinin karşılanmasına yönelik -iktidar
ve muhalefetin karşılıklı uzlaşı ve tam bir
mutabakatla- gayretlerimizi gerek komisyon gerekse diğer alt komisyon
çalışmalarında ortaya koyduk. Bu talep sadece ana muhalefet
partisi tarafından değil, 2 muhalefet partisi tarafından da
Komisyonda ve alt komisyon çalışmalarında çok açık ve net
bir şekilde ortaya konuldu. Toplumun tüm kesimlerinin hassasiyetlerinin
dikkate alınmadığını biz ısrarla vurguladık.
Komisyon görüşmelerinde,
özetle, bugün Sayın Bakanın da gerekçe olarak belirttiği, resmî
nikâha ulaşılabilirlikleri kolaylaştırmak dediği
gerekçeyi biz kanun tasarısının gerekçesinde maalesef göremedik.
Yani bu maddenin düzenlenmesiyle ilgili gerekçeler çok açık ve net ortaya
konulmamıştı.
Vatandaşlarımızın
öncelikli bir talebinin olmadığını, maddenin Anayasa’ya
aykırı olduğunu, Medeni Kanun’la kadınların elde
ettiği hakların ellerinden alınacağını, kız
çocuklarının mağdur edileceğini, Anayasa’ya göre sorumluluk
alanı İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla
ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet
yerlerini yönetmek olan Diyanet İşleri
Başkanlığına bağlı müftülüklere nikâh yetkisinin
verilemeyeceğini, daha da önemli olan, toplumda ayrışma ve
kutuplaşmalara yol açacağını, farklı din ve mezhepler
arasında eşitlik ilkesini zedeleyeceğini gerçekten biz burada
gerekçeleriyle ortaya koyduk ve bugün de konuşmaya ve anlatmaya devam
ediyoruz. Daha birçok konuda -muhalefet partileri- çekinceleri ortaya koyarak
maddenin tasarıdan çıkarılmasını talep ettik.
Kamuoyundaki tartışmalar da bu maddenin Genel Kurula getirilmeden
tasarıdan çıkarılması yönünde.
İşte, değerli
milletvekilleri, bu düzenleme daha tartışılırken Sayın
Cumhurbaşkanının “İsteseniz de istemeseniz de bu yasa
Meclisten geçecek.” söylemi bu tasarı daha Meclise gelmeden toplumda büyük
bir ayrışmaya yol açtı. İşte, Sayın Genel
Başkanımıza yönelik söylemiş olduğu “Senin
memurlarının lafını Anadolu’da genç dinlemez ama bir hoca
efendinin lafını dinler.” gibi ayrıştırıcı
ve kutuplaştırıcı söylemi hiçbirimiz kabul etmiyoruz.
Sonuç olarak Anayasa’ya
aykırı olan, şu an için toplumumuzda talep ve ihtiyaç olmayan ve
toplumda ayrışmalara yol açacak olan bu 6’ncı maddenin
tasarıdan çıkarılması gerektiğini bir kez daha ben
dile getirmek istiyorum.
Yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
9’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
23.22
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.49
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
497 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Buyurun Sayın
Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Şimdi, kanunun geneli
üzerine konuşma yaptığım zaman da ifade etmiştim,
riskli olan, risk taşıyan maddelerden bir tanesi de doğumdan
sonra sözlü bildirimle ilgili olan maddeydi. Şimdi, şu anda,
hâlihazırda olandan daha iyi bir düzenleme yapıldığı
iddia ediliyor ve deniyor ki “Sağlık personelinin takibi
dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus
müdürlüklerine sözlü beyanla yapılır.” Bu, zaten var olan durum.
“Beyanın teyidi amacıyla mülki idare amirinin emriyle, aile hekimleri
aracılığıyla araştırma
yaptırılır.” Ancak, bu ikinci paragrafta belki niyet edileni tam
olarak ifade etmeyen bir muğlaklık söz konusu, “beyanın teyidi”
amacıyla deniyor. Yani beyan, teyit edilmek istenmezse sanki bu, mülki
amirin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU
DEMİR (İstanbul) - …keyfiyetinde ve dolayısıyla bu
araştırmayı yaptırmayabilir, aile hekimlerine inceleme
yaptırmayabilir. Bu konunun özellikle açıklanmasını rica
ediyorum. Bu mülki idare amirinin emri, bu kanunda bir zorunluluk mudur? Bunun
bir cezai yaptırımı var mıdır,
yapılmadığı takdirde? O doğan çocuğun annesinin
gerçek anne olup olmadığı, yoksa, örneğin, başka bir
kişinin üzerine mi kayda geçirilip geçirilmeyeceği endişesini
giderecek düzenlemeler yapılacak mıdır, bununla ilgili bir
açıklık getirmeniz mümkün mü? Çünkü, bu, niyet edilen, daha iyi bir
şey yapma amacına ancak bu şekilde hizmet edebilir. Herhâlde
kamuoyunun da bu anlamda daha net olarak bilgilenmesi, yapılacak
yönetmeliğin nasıl olduğunun ve aslında amaçlananın ne
olduğunun tarifi sizin tarafınızdan yapılırsa iyi
olacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Bakan, buyurun.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Böyle bir imkân verildiği için
teşekkür ederim, bunu hakikaten açıklamaya gerek vardı. Bir
önceki kanunda veya meri kanunda, cari kanunda “İlgilinin herhangi bir
belge ibraz edememesi halinde sözlü beyanı esas alınarak bildirim
tutanaklara geçirilir ve doğum tutanakları, bildirimi yapan ile
görevliler tarafından imzalanır.” diye bir madde vardı, hepsi bu
kadardı. Yani sözlü beyan esas alınıyor.
Oysa, biz bu kanunun
hazırlanması aşamasında, taslağın
hazırlanması aşamasında bunun yeterli
olmadığını, daha ziyade, doğumların hastaneye
yönlendirilmesinin esas tutulması lazım geldiğini, bunun için de
burada yeni birtakım düzenlemeler yapılması lazım
geldiğini konuştuk arkadaşlarımızla. “Ne yapabiliriz?”
ve “Nasıl yapabiliriz?” dendiğinde -bir aile hekimi sistemimiz var-
bir, aile hekimi sistemini işin içerisine koyalım diye düşündük.
İki, sadece aile hekimiyle beraber bu sistemi de
gerçekleştiremeyeceğimizi düşündük ve bunu hemen mülki idare
amiriyle beraber tamamlayalım istedik. Buradaki esas amacımız,
takdire bırakmak değil yani mülki idare amirinin takdirine
bırakmak değil; tam tersi, mülki idare amirine takdir hakkı
bırakmadan burada zorlamaktır. Burada kayıt esastır. Yani
kayıt dışılığı ortadan kaldırmak ve
kaydı esas almak.
Burada düşündüğümüz
de şudur, bu, biraz da benim tarzımdan kaynaklanıyor. Yani ben
bu tip kanunların ve kanun maddelerinin çerçeve olması lazım
geldiğini düşünenlerdenim. Onun için, biz bunu ikincil yönetmelikle
daha sıkı ve daha kavi bir şekilde yapalım diye bir
değerlendirme içerisinde olduk. Amacımız, sadece sözlü beyana
bırakmak değil. Sözlü beyanı hem mülki idare amiri hem de öteki
taraftan aile hekimiyle beraber… Çünkü aile hekimi hamilelikten itibaren
doğumu izlemekle yükümlü olan kişi. Burada onu bağlayarak…
Yani şundan herkes emin
olsun ki, yönetmelikte yani ikincil düzenlemelerde bu… Burada zaten
“yaptırılır” veya “verilir” diye bir kavram söylemiyor, direkt
emrediyor ve takdir hakkı bırakmıyor. Belki burada şüpheye
düşüren kavram “teyit” kavramıdır. Aslında teyit
kavramı, bu doğumun doğrulamasını gerçekleştirmek
için yapılan bir kavramdır ama buradaki bu şüpheyi ortadan
kaldırabilecek -bize göre şüphe değil ama böyle bir şüphe
uyanabilir- ikincil düzenlemedir, ikincil düzenlemede bunu çok daha kavi bir
şekilde, çok daha kuvvetli bir şekilde yaparız. Çünkü bizim
muradımız, boşluk bırakmak değildir; tam tersi,
sıkılaştırmak ve kayıt altına almak ve buradan
bir istismarı önlemektir.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bir ek yapmam mümkün mü?
BAŞKAN – Buyurun, bir ek
yapın.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – O zaman, yönetmelikte her
sözlü bildirimde bunun yapılacağı ve bir zorunluluk olduğu
ifade edilecek midir?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Tabii, tabii, kesin bir şekilde
yönetmelikte muradımız bu. Yani kesin bir şekilde yönetmelikte
her sözlü bildirimde bu, mülki idare amiri tarafından aile hekimiyle
beraber şey yapılabilir. Hatta burada belki kolluk kuvvetlerinin de
bu konuda kullanılması konusundaki bir değerlendirmeyi de
işin içerisine koymak bizim için esastır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum, konu açıklığa kavuşmuştur.
10’uncu madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Tasarı’nın 10’uncu maddesinde yer alan
“maddesinin (1)’inci fıkrasının (g) bendinde yer alan “vekillik
belgesini” ibaresi “vekâletnameyi şeklinde değiştirilmiş
ve” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Gürsel
Erol Kemal
Zeybek Burcu
Köksal
Tunceli Samsun Afyonkarahisar
Murat
Bakan Hayati
Tekin Nihat
Yeşil
İzmir Samsun Ankara
Özgür
Özel Erkan
Aydın
Manisa Bursa
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen, Bursa Milletvekili Erkan Aydın.
Buyurun Sayın
Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AYDIN (Bursa) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Kanun’un 10’uncu
maddesi üzerine verilen önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle, hastanede bulunan
önceki dönem Genel Başkanımız Sayın Baykal’a acil
şifalar diliyor, dualarımızın onunla olduğunu ifade
etmek istiyorum.
Evet, iktidar, yine toplumda
bölünmeyi artıracak, ülkeyi daha fazla korku imparatorluğuna
çevirecek yeni bir yasa tasarısını önümüze attı. Hem de
bütün toplumsal muhalefete karşı öyle bir baskı rejimi
yarattılar ki, dün Meclis kapısının önüne gelen kadınların
protestolarına dahi tahammül edemediler, orantısız güç, şiddet,
biber gazı gibi birtakım eylemlerle engellemeye
çalıştılar. Protesto eden bu masum kadınların gelip en
azından şurada kendilerini ifade etmesiyle ne kaybederlerdi, onu da
kendilerine sormak istiyorum. Belli ki korkuyla toplumu teslim almak ve kendilerini
de vazgeçilmez kılmak için yapılan bir uygulama fakat günün sonunda
kuşkusuz ki toplumu da çürütecek bir strateji çünkü korkuya teslim olan
toplumlar aklı, sağduyuyu kaybederler, neyin doğru neyin
yanlış olduğunu fark edemez hâle gelirler ve sonunda da
çürürler.
Şimdi, iktidar hem
dış politikayı malzeme yapıp korku üretiyor hem de iç
politikada toplumsal duyarlılıkları hiçe sayarak bütün kesimlere
gözdağı vermeye çalışıyor. Belli ki şimdi de toplumu
“müftü nikâhı yapanlar” ve “yapmayanlar” diye ikiye bölerek bu korkuyu
sürdürmek istiyorlar. Sonra da çıkıp “Ülkede beka sorunu var.” deyip
bunu devam ettirecekler.
Peki, ülkede beka sorunu var
mı? Elbette var ama kaynağı, sadece dış güçler
değil, AKP’nin yanlış politikaları; aynen Irak’ta,
Suriye’de, Libya’da uygulanan yanlış politikalar gibi. Orta
Doğu’yu bu hâle getiren ülkeler, yine ülkelerinde korku imparatorluğu
yaratmaya çalışmışlardı. Özgürlükleri
kısıtlayan, toplumsal barışı tesis edemeyen, iktidarda
kalmak için toplumu bölen, ayrıştıran, halkı yoksullukla
boğuşurken saraylarda lüks, şatafat içinde yaşayan
kişilerdi, ülkelerini kendi babalarının malı gibi görüp tek
adam rejimiyle yönettiler. Eğitimi, ekonomiyi, toplumsal bütünlüğü,
ülkenin değerlerini dert etmeyip kendilerinden başka kimsenin
aklına, yaklaşımına itibar etmediler. Peki, sonuç ne oldu?
Sonucu hep birlikte gördük, şu anda her taraf, hemen dibimiz de
yangın yeri.
AKP Genel
Başkanının bitmek tükenmek bilmeyen kavgacı siyaset
anlayışı içinde toplumu kendine kenetlemek için
yarattığı bu hamaset siyaseti ve devamlı düşman
yaratma hevesi ülkenin geldiği son nokta. Evet, bu yanlışlar
neticesinde dünya nezdinde kaybedilen itibar, oradan gelecek cezanın
faturasının da gene bu ülkenin masum vatandaşlarına
ödetilmeye çalışılacak olması. Toplumsal
barışını sağlamış, adaletini tesis
etmiş, değerlerini korumuş, refah düzeyini
artırmış, yani yaşanabilir ülke yapmış
toplumları, devletleri dışardan bölmeye kimsenin gücü yetmez.
Türkiye'yi beka sorunu
yaşayan bir devlet hâline getiren şey de aslında, hem
eğitimin hem de bu değerlerin çökmüş olmasıdır,
hukukun devre dışı bırakılmasıdır, sokak
dilinin ülkeye yönetim felsefesi olarak hâkim kılınmasıdır,
40 milyon insanı yoksulluk sınırında yaşarken
“İtibardan tasarruf olmaz.” diyerek saraylarda lüks, şatafat içinde
yaşayan iktidar anlayışıdır. Ne yazık ki bu
kişisel beka sorunlarını Türkiye'nin beka sorunu gibi
yansıtmaya çalışmak da ülkemizin içinden çıkılmaz bir
sorunu hâline gelmiştir. Neticesinde bunları çözmek, burayı
tekrardan yaşanabilir bir ülke hâline getirmek de hepimizin ortak
kaygısı olmalıdır.
Türkiye'yi bölmeye
çalışanlar var mı? Elbette var ama görüyorum ki şu anda
dış güçlerden önce, üzerinde konuştuğumuz yasalar da
içeride toplumu daha fazla bölüyor, daha fazla ayrıştırıyor
ve o dışarıdan bölmek isteyenlerin ekmeğine de yağ
sürüyor.
Biz de bu
ayrımcılıktan beslenen iktidarı burada bir kez daha
uyarıyoruz: Bu hatadan bir an önce geri dönün. İnsanları tepede
ayrıştırıp aşağıda daha fazla kavga edecek
duruma getirmeden, “dinli” “dinsiz” gibi birtakım yaklaşımlara,
yaftalara gerek kalmadan bu yasa tasarısının geri çekilmesini
öneriyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinde
yer alan “fiziki veya elektronik ortamda merciine verebilirler” ibaresinin,
“fiziki veya elektronik ortamda ilgili merciye verebilirler” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ziya
Pir Hüda
Kaya Mehmet
Ali Aslan
Diyarbakır İstanbul Batman
Mehmet
Emin Adıyaman Mahmut
Celadet Gaydalı
Iğdır Bitlis
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan,
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan.
Buyurun Sayın Aslan.
(HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ ASLAN
(Batman) – Sayın Başkanı ve Sayın Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
İlk bu tasarı
medyaya düştüğünde, konuşulduğunda gerçekten
şaşırmıştım yani ülkenin şu sakallarım
sayısınca sorunları varken ve gerçekten bu sakallarımdan
daha görünür bir şekilde, nispette sorunlar görünür iken böylesi bir kanun
tasarısının ülkenin gündemini teşkil edecek şekilde,
meşgul edecek şekilde gündeme gelmesini gerçekten ben esefle
karşılıyorum ve anlam veremiyorum.
Bakın, ülkenin
sorunlarından sadece bir tanesini sizinle paylaşayım. Ondan önce
Çinlilerin neden bizi kıskandığını anlatayım.
Çinliler de bizi kıskanıyor. Şu Çin Seddi, iki bin yılda 9
bin kilometreye yakın Çin Seddi duvarı inşa edildi ve yer yer 9
metre genişliğinde yani bir taksinin, bir arabanın
geçebileceği genişlikte ve yer yer 4 metre yüksekliğinde duvar
inşa edilmiş. Yüzlerce kulesi var. Takriben 2 bin yılda 9 bin
kilometre, günde 12 metreye tekabül ediyor. Denizden yüksekliği de 1.570
metre. Bu da Mardin-Midyat arasındaki Hop Geçidi, 2 kilometre ve yedi
yılda bitirilmiş değil. 2010’da ihalesi verilmiş, 2.555
gündür bu yol bitirilmiş değil yani günde 1 metre mesafe
alınmış değildir.
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) – Ama zemin granit, o yüzden çalışamıyorlar(!)
MEHMET ALİ ASLAN
(Devamla) – İğneyle kazılsa bu yol bitmiş olacaktı.
Tabii, Çin Seddi’nin zemini ile Mardin-Midyat arasındaki yolun zeminini
karşılaştırmak da insafsızlık olur. Çin Seddi’nin
zemini çok daha sarptır, çok daha büyük kayalar vesaireler, nehirler,
kayalıklar içermektedir.
Şimdi, biz bunu gündeme
getirdiğimiz zaman, özellikle iktidar tarafından bazı yetkililer
diyor ki: “Ahmet Türk niye yapmadı? Mardin Büyükşehir Belediyesi niye
yapmadı?” Ya, birincisi, 2010’da Mardin büyükşehir değildi.
Ahmet Türk de 2014’te seçildi. Bu ihale de 2010’da verildi. İkincisi de
şehirler arası yola belediyeler, büyükşehir bakmaz.
Tamamıyla, böyle, halkı manipüle etmeye dönük savunmalar
yapılıyor. Ben bunun hesabını gerçekten sormak istiyorum.
Yani bilmediğimiz bir şey mi var bu işin içinde? Yedi yılda
2 kilometrelik yol neden bitirilmiş değildir? Yani bu bir sorun.
Bakın biz neyle uğraşıyoruz ama 2 kilometrelik yol maalesef
bitirilmiş değil.
Şimdi, bazen siz de
görmüşsünüzdür, kamyonetlerin arkasında, şehir içi minibüslerin,
taksilerin arkasında “Nazar etme ne olur, çalış senin de olur.”
yazısı var. Şimdi, biz de Çinlilere ve dünyalılara diyoruz
ki: Nazar etmeyin, kıskanmayın ne olur, çalışmayın,
sizin de böyle olur.
Bir konu daha: Bu ay içinde
Elâzığ, Malatya ve Diyarbakır güzergâhında yüksek
hızlı tren ihalesinin verilmesi planlanıyor, düşünülüyor.
Batman halkı, Mardin halkı, Şırnak, Silopi’ye kadar, Cizre,
Kurtalan, Midyat, Nusaybin, Kızıltepe de yüksek hızlı
trenin bu güzergâhlarda yer almasını istiyor ama gerçekten
hızlı tren istiyorlar. “İstanbul-Ankara arası
hızlı tren” diyorlar ama 450 kilometre dört saatte alınıyor
yani saatte 110 kilometreye tekabül ediyor. Gerçekten bu hızlı tren
değildir.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Vekilim, 250 kilometre/saat altyapısı tamamlanmadığı
için…
MEHMET ALİ ASLAN
(Devamla) – Ama belli, dört saatte gidiliyor 450 kilometre. Çin’de 500
kilometreyi bulan hızlı trenler var. Biraz da biz Çin’i
kıskanalım; dünya, herkese terakki, bize tedenni dünyası
olmasın.
Teşekkürler, sağ
olun. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
10’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
11’inci madde üzerinde dört
adet önerge vardır, okutuyorum ve işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ziya
Pir Mehmet
Emin Adıyaman Hüda
Kaya
Diyarbakır Iğdır İstanbul
Mehmet
Ali Aslan Filiz
Kerestecioğlu Demir Mahmut
Celadet Gaydalı
Batman
İstanbul Bitlis
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
(HDP sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gün boyu aslında birçok açıdan bu
kanunun neden olmaması gerektiği, aslında hiç ihtiyaç
olmadığı hâlde getirilmiş bir kanun olduğu ve itirazlar
anlatıldı. Ben, gerçekten, aslında bu kanunun geri çekilmesi
gerektiğini bir kez daha ifade etmek isterim ama bunun böyle
olmayacağını biliyorum. Çünkü bu, ciddi müzakerelerle ve
herkesin eleştirisi alınarak, özellikle de muhatabı olan
kadınların eleştirileri dikkate alınarak incelenen ve
hazırlanan bir kanun değil.
İçinde bazı
maddelerle, evet, iyileştirmeler yapılmak istenmiş olabilir. Her
kanunun içinde zaten mutlaka böyle şeyler vardır. Ama burada bir kez
daha söylemek istiyorum ki önemli olan, bu ülkede kız
çocuklarının, genç kadınların durumlarıdır ve
onlara yönelik şiddetin önlenmesidir; Bedia Vekilimizin az önce de ifade
ettiği gibi, o birinci imzalamakla övündüğümüz ve İstanbul’da
imzalandığı için adı “İstanbul Sözleşmesi” olan
sözleşmenin hayata geçirilmesidir. Bize ciddi yükümlülükler getiriyor bu
sözleşme.
Şimdi,
baktığınız zaman, aslında ta 1990’lı
yıllardan beri yapılan yasal değişiklikler de yani
örneğin, bugün 6284 olan, 1998 yılında, o zaman 4320 olan
Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun birçok tedbir
getiriyor ya da sadece aslında baktığınızda İnsan
Hakları Evrensel Sözleşmesi bile kadın-erkek
eşitliğini sağlamaya yetebilir eğer öyle bir yorumla
bakarsanız. Ama o yetmemiş, Kadına Yönelik
Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası
Sözleşmesi getirilmiş, CEDAW sözleşmesi ve Anayasa’mıza
birçok metin konmuş, madde konmuş, eşitlik ilkesi konmuş. O
yasalar da yetmemiş, arkasından çok daha yakın bir zamanda
İstanbul Sözleşmesi imzalanmış.
Şimdi, buna engel
olanlar kimler? Gerçekten, bu kadar kadının öldürülmesine neden
olanlar ve bunu önlemeyenler kimler? Bunu hep birlikte hepimizin
başımızı önümüze eğip düşünmesi gerekiyor.
Hakikaten Helin Palandöken’in, geçen hafta katledilen genç kızımızın
babası “Evet, çok kısa sürede şiddete karşı bir yasa
geçirilebilir, neden geçmemiş?” demiş. Aslında yasa geçirmeye de
gerek yok. Çünkü, zaten, dediğim gibi, yasalar yeterince var ama önemli
olan etkin uygulama. Türkiye’de her zaman gördüğümüz eksiklik bir kanunun
uygulanması, onun etkin bir şekilde uygulanması.
Arkadaşlar,
“İşkence makbuldür.” diyeniniz var mı ya da “Bir çocuğun
evlenmesi makbuldür.” diyeniniz var mı ya da “Tecavüz, cinsel
saldırı, evet, neden olmasın?” diyeniniz var mı ya da kendi
çocuklarınızı düşündüğünüz zaman, gerçekten
kalkıp zorla evlendirilen bir çocuğun yerine kendi çocuğunuzu
koyabiliyor musunuz? Düşünebiliyor
musunuz, onlara en iyi eğitimleri vermeye çalışıyorsunuz,
istiyorsunuz ki en iyi noktalara gelsinler. Kadın olsun, erkek olsun,
herhâlde ayrımcılık yapmıyorsunuz, kız çocuğumu
evlendireyim, sadece erkek çocuğumu okutayım demiyorsunuz. Türkiye
Büyük Millet Meclisine gelmişsiniz, hepimiz gelmişiz ve sonuçta
herhâlde böyle düşünüyoruz hep birlikte. E, o zaman, böyle
düşünüyorsak o genç kızların, genç kadınların
çığlıklarına kulak verin. Buna en ufak bir şüphe
duyuracak en ufak bir ihtimal dahi varsa öyle bir yasayı geçirmeye
çalışmayın. Gerçekten düşünün öncesinde “Böyle bir şey
olabilir mi?” diye. Neden bu kadar kadın kuruluşu karşı
çıkıyor? Hepsi kentli ya da işte din karşıtı
falan oldukları için mi? Hayır. Hüda Vekilimiz burada ya da inanan
çok sayıda insan var buna karşı çıkan. Neden
karşı çıkıyorlar? Aynı zamanda dinler arasında da
ayrımcılık yapıyor. Başka bir görevliye o yetkiyi
vermiyorsunuz, nikâh kıyma yetkisini. Ama genç kadınları kurban
etmeyelim, gerçekten onların sesine kulak verelim diyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başbakanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesiyle
değiştirilen 45’inci maddenin (2)’inci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Baki
Şimşek Ahmet
Selim Yurdakul Mustafa
Mit
Mersin Antalya Ankara
Zühal
Topcu Zihni
Açba Mehmet
Erdoğan
Ankara
Sakarya Muğla
“(2) Veri
paylaşımından yararlanacakları belirlemeye,
paylaşımın kapsamına ve hangi yöntemle
yapılacağına karar vermek üzere Bakanlık bünyesinde
Bakanlık Müsteşarının başkanlığında
Veri Paylaşımı Kurulu oluşturulur. Veri
Paylaşımı Kurulunun çalışma usul ve esasları
Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Mersin Milletvekili Baki Şimşek.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 497 sıra sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 11’inci maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi
adına verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hâlen Kimlik
Paylaşımı Sistemi’ne bağlanarak hizmet veren kurum ve kuruluş
sayısı 2.020’dir. Bu tasarıyla kamu kurum ve
kuruluşlarının, üniversitelerin, noterlerin ve bankaların
nüfus kayıt örneği, yerleşim yeri belgesi ve kimlik kartı
örneğini vatandaştan talep etmeyip Kimlik Paylaşımı
Sistemi üzerinden temin etmesi öngörülmektedir. Netice olarak, Kimlik
Paylaşımı Sistemi’ne bağlanarak hizmet yürüten kurum ve
kuruluş sayısının artırılması
amaçlanmaktadır. Bu konuda vatandaşın zaman kaybına,
gereksiz bir koşuşturmaya ve kâğıt israfına yol açan
bürokratik işlemlerin tamamen ortadan kaldırılmasının
hedeflendiği ifade edilmektedir. Hatta “Devletin bir cebindeki bilgiyi
öbür cebine koyması için vatandaşı koşturması gibi
anlamsız bir uygulama artık son bulacaktır.” denilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler de
devletin kendi içerisindeki işlemlerde kâğıt israfına,
zaman kaybına neden olan, vatandaşlarımızı gereksiz
yere yoran bürokratik işlemlerin ortadan kaldırılmasını
sonuna kadar destekliyoruz. Ancak tasarının bu maddesinde hizmet
sunumunda doğrudan adres bilgilerini esas alarak işlem tesis eden
elektrik, doğal gaz şirketleri gibi, altyapı
kuruluşları ile bankalar, sigorta ve emeklilik şirketleri gibi
finansal kuruluşlarla da adres paylaşımına imkân
sağlanmaktadır. Kişisel verilerin içinde özel sektörü de
barındıran, kamu kurumu dışında kalan finansal
kuruluşlar gibi kuruluşlara da verilmesini sağlayan bu düzenleme
birçok riski barındıran bir düzenlemedir. Özellikle kişisel
verilerin korunması başta olmak üzere, millî güvenlik ve istihbarat
açısından bu bilgilerin kimlerle paylaşılacağı
daha da önem arz etmektedir. “Bu düzenlemeyle kırtasiyeciliği
bitireceğiz. Vatandaşlarımız artık ikametgâhla, nüfus
cüzdanı suretiyle uğraşmayacak.” deyip
insanımızın kişisel verilerinin korunması
kapsamında, özel hayatın gizliliği, can ve mal güvenliği
tehlikeye atılmamalıdır. Söz konusu ciddi bilgilerin kimlerle
paylaşılacağına ilişkin karar verecek olan Veri
Paylaşımı Kurulunun, Genel Müdürlük bünyesinde değil,
Bakanlık bünyesinde ve Müsteşar başkanlığında
kurulması ve kurula hukuk müşavirinin ve Bilgi İşlem Daire
Başkanının da muhakkak dâhil edilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; maddeyle ilgili görüşlerimizi
açıkladıktan sonra, Türkiye’de başka bir problem olan Suriyeli
mülteciler konusuna girmek istiyorum. Türkiye’de belediyelere nüfusa göre para
gönderilmektedir. Yalnız, 3 milyon Suriyelinin yaklaşık 2
milyonunun yaşadığı Antep, Urfa, Hatay, Kilis, Mersin ve
Adana’da yüz binlerce Suriyeli yaşamakta, belediyeler buradaki
Suriyelilere de hizmet götürmektedir. Yalnız, belediyelere gönderilen bu
paranın içerisinde Suriyeliler yoktur.
Bakanlığınızın buna destek vererek belediyelere burada
yaşayan Suriyeli sayısına göre ödenek göndermesini talep
ediyoruz.
Ayrıca, yine, “Belediyeleri
araştıracağız, soruşturacağız.” diyorsunuz,
belediyelerimizin kendilerinin asli vazifelerini yapmalarını… Ankara
Büyükşehir Belediyesinin yaptığı erzak yardımı
veya sosyal yardım ilçe belediyelerinin toplam bütçesinden fazladır.
Büyükşehir Yasası’yla beraber ilçe belediyelerinin bütçesi,
büyükşehir belediyelerinin bir tek yol müdürlüğünün ya da fen
müdürlüğünün bütçesi kadar kalmamıştır. Burada da bir
düzenleme yapılmasını, belediyelerin öncelikle vatandaşlara
karşı sorumluluk alanları olan altyapı, yol gibi hizmetleri
yerine getirmesini, diğer sosyal yardımların da
Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma
aracılığıyla, erzak ve kömür yardımı yerine,
bunun doğru tespitleri yapılarak bunlara direkt nakdî yardım
olarak… Çünkü bunlarda çok sayıda usulsüzlük duyumları da
alıyoruz. Bütün siyasi partilerin belediyeleri “sosyal yardım”
adı altında, “erzak yardımı” adı altında
yardım yapıyorlar, çok büyük şikayetler alıyoruz.
Belediyelerin bu kısımda devre dışı
bırakılmasını ve bu yardımın direkt Sosyal
Yardımlaşma aracılığıyla ve insanlara nakdî
-para- olarak verilmesini talep ediyor, bu vesileyle hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Tasarı’nın 11’inci maddesinde yer alan
“19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu
çerçevesinde faaliyette bulunan bankaların ve 3/6/2007 tarihli ve 5684
sayılı Sigortacılık Kanunu çerçevesinde faaliyette bulunan
sigorta ve emeklilik şirketleri” ibaresinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Gürsel
Erol Nihat
Yeşil Kemal
Zeybek
Tunceli Ankara Samsun
Hayati
Tekin Murat
Bakan Burcu
Köksal
Samsun İzmir Afyonkarahisar
Kazım
Arslan Özgür
Özel
Denizli Manisa
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan,
katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Denizli Milletvekili Kazım Arslan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Arslan, muhtemelen
günün son konuşmacısı olabilirsiniz, yoğun bir
alkış eşliğinde geldiniz.
Buyurun efendim.
KAZIM ARSLAN (Denizli) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi, öncelikle, sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
497 sıra
sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 11’inci maddesinde vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım ve bunun
üzerine konuşma yapacağım.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz 11’inci madde, Kimlik Paylaşım
Sistemi’nin kullanılmasıyla ilgilidir. Şimdi, kanun çerçevesinde
görev yapan kurumlara ve kanunen kamu hizmeti görmekte olan tüzel
kişilere, sırasıyla, bankalara, sigorta ve emeklilik
şirketlerine, Bakanlık tarafından belirlenecek adrese
dayalı bilgilerin paylaşılmasına olanak
tanımaktadır. Hâlbuki, biz burada, yüce Mecliste kişisel
verilerin korunmasıyla ilgili bir yasa çıkardık ama öyle
görünüyor ki, bu maddenin, o korumayı yok eden, hatta, o kanunu ortadan
kaldıracak noktada bir düzenleme getiren bir çelişkiyle karşı
karşıya kalan bir düzenleme olduğunu belirtmek istiyorum.
Şimdi, orada Genel
Müdürlük nezdinde Veri Paylaşımı Kurulunun
oluşturulacağı söylense de bu kurulun bu görevi hakkıyla,
layıkıyla yapabileceğini hiç zannetmiyorum çünkü kişisel
verilerin gizliliği, özel hayatın gizliliği burada tamamen yok edilmiş
ve birçok özel bankaya, finans kuruluşuna, sigorta ve emeklilik
şirketlerine bile verilebilen bir noktaya getirilmiş bir kişisel
veri durumu olacaktır ki kesinlikle bunun kanunda yeri olmaması
gerekir, çıkartılmasında fayda vardır diye belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
esasen bu düzenlemenin can alıcı noktası 6’ncı maddedir,
her ne kadar burada geçmişse de bunun üzerine de birkaç söz söylemek
istiyorum. Özellikle, 6’ncı maddede il ve ilçe müftülüklerine verilen
nikâh yetkisinin gerçekten hem Anayasa’mızın 174/(4)’üncü maddesine
hem de Medeni Kanun’umuza aykırı bir düzenleme olduğunu
açıkça belirtmek istiyorum. Hatta, öyle ki kanunun genel gerekçesine
baktığımda genel gerekçede bile hizmetlerin hızlı
yürütülmesi ve kolaylaştırılması gibi bir genel gerekçe
konulmuş; hâlbuki burada bir zorluk yok, nikâh memurları çok
rahatlıkla, vatandaşın işlemlerini çok iyi bir
şekilde, hızlı bir şekilde yapıyorlar. Maddenin
gerekçesine baktım, okuyorum, hiçbir gerekçeye yer verilmeden madde
geçiştirilmiştir. Demek ki bu maddenin konulmasının bir
anlamı, bir faydası, bir gerekçesi ortada yok Sayın Bakan. O
nedenle, bu maddeyi niye koydunuz, onu anlamakta zorluk çektiğimizi
belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bunları dinî nikâha karşı olduğum
için söylemiyorum ama bu tür düzenlemenin gerçekten toplumda yeni bir
ayrıştırmaya ve insanlar arasında ikilik yaratmaya,
farklı farklı yapıların, düşüncelerin, ortaya
çıkmasına olanak sağlayacak bir düzenleme olduğunu
belirtmek istiyorum.
Şimdi, evlilik
işlemlerinin kolaylaştırılması diyorsunuz, evlilik
işlemlerini gerçekten çok kolay bir şekilde vatandaşların
yaptığını görüyoruz. Demek ki bu düzenlemeye ihtiyaç yok
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, öyle bir şey
yapılıyor ki, kanunun içinde genel bir değerlendirme yapılıyor,
genel bir düzenleme yapılıyor ama işin içine farklı
maddeler konulmak suretiyle sistemi zedeleyen, laikliği ortadan
kaldıran, eşitliği ortadan kaldıran, vatandaş
arasında ayrımcılık yaratan bir düzenlemeyi ortaya
koyuyorsunuz ve burada gerçekten Meclisin onayından bunu geçirmeye
çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, ülkenin birliğe, beraberliğe,
dayanışmaya ihtiyacı var; bu tür ayrışmalara sebebiyet
verecek bir düzenlemeye kesinlikle ihtiyacı yok. Bunlardan hızla
kaçınılarak gerçek anlamda ülkenin önemli sorunlarının
üzerinde durulması gerekir diye belirtmek istiyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
11’inci madde üzerindeki son
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497
sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 11’inci maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 5490 sayılı Kanun’un 45’inci
maddesinin (1)’inci ve (3)’üncü fıkralarının
aşağıdaki şekilde, (4)’üncü fıkrasında yer alan
“Kimlik Paylaşımı Sistemine bağlı kurumlar veya tüzel
kişiler” ibaresinin “birinci fıkrada belirtilenler” şeklinde,
(6)’ncı fıkrasında yer alan “Kurumun” ibaresinin “Kurum ve tüzel
kişiliğin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Muş Mehmet
Doğan Kubat Salih
Çetinkaya
İstanbul
İstanbul Kırşehir
Hasan
Basri Kurt Necip
Kalkan Mahmut
Atilla Kaya
Samsun İzmir
İzmir
“(1) Bakanlık, merkezi
veri tabanında tutulan verileri bu kanunda belirtilen usul ve esaslar
çerçevesinde kurumlarla; kimlik verilerini, kamu hizmeti sunan tüzel
kişilikler, 03/06/2007 tarih ve 5684 sayılı
Sigortacılık Kanunu çerçevesinde faaliyette bulunan sigorta ve
emeklilik şirketleri, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı
Bankacılık Kanunu çerçevesinde faaliyette bulunan bankalar, Risk
Merkezi ve 5411 sayılı Kanunun 73 üncü maddesinin son
fıkrası uyarınca bilgi paylaşımı amacıyla
kurulmuş şirketler, 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı
Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu
kapsamındaki finansman şirketleri; yerleşim yeri ve diğer
adres bilgilerini ise Bakanlıkça belirlenen adrese dayalı kamu
hizmeti sunan kuruluşlar, 5684 sayılı Sigortacılık
Kanunu çerçevesinde faaliyette bulunan sigorta ve emeklilik şirketleri,
5411 sayılı Bankacılık Kanunu çerçevesinde faaliyette
bulunan bankalar, Risk Merkezi ve 5411 sayılı Kanunun 73 üncü
maddesinin son fıkrası uyarınca bilgi paylaşımı
amacıyla kurulmuş şirketler, 6361 sayılı Finansal
Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu kapsamındaki
finansman şirketleri ile paylaşabilir.”
“(3) Birinci fıkrada
belirtilenler kendi iş ve işlemlerine esas olmak üzere sadece ilgili
kişilerin bilgilerini alabilirler ve aldıkları bilgileri
tanımlanmış hizmetlerin yerine getirilmesi
dışında başka hiçbir amaçla kullanamaz; ilgilisi veya 44
üncü maddede belirtilenler dışında kimseye veremez. Sistemin
bütün aşamalarında görev yapan yetkililer de bu kurallara uymakla
yükümlüdür. Bu yükümlülük, kamu görevlilerinin görevlerinden ayrılmalarından
sonra da devam eder. Bu fıkra hükümlerine aykırı davrananlar
hakkında 24/3/2016 tarih ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin
Korunması Kanunu hükümlerine göre işlem yapılır.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Düzenlemeyle hizmet sunumunda
doğrudan adres bilgilerini esas alarak işlem tesis eden elektrik,
doğal gaz şirketleri gibi altyapı kuruluşları, 5411
sayılı Bankacılık Kanunu çerçevesinde faaliyette bulunan
bankalar, Risk Merkezi ve bu kanunun 73’üncü maddesinin son fıkrası
uyarınca bilgi paylaşımı amacıyla kurulmuş
şirketler, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman
Şirketleri Kanunu kapsamındaki finansman şirketlerinin
paylaşımına imkân sağlanmaktadır.
Ayrıca 6698
sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'na
aykırı davrananlara, bu kanundaki hükümlere göre işlem
yapılması amaçlanmıştır.
Kişinin kimliğine
ilişkin verilerin ise yukarıda belirtilen kurum ve
kuruluşların yanı sıra kamu hizmeti sunan tüzel
kişiliklerle de paylaşılması amaçlanmaktadır.
Diğer taraftan, maddenin
(3)’üncü, (4)’üncü ve (6)’ncı fıkralarında (1)’inci fıkraya
atıf yapılarak fıkralar arasında uyum
sağlanmaktadır.
BAŞKAN – Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı,
Mehmet Doğan Kubat ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime ara vermeden
önce yapacağımız bazı hususlar daha var.
Şimdi, 12’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
13’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
14’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
15’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
16’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
17’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
18’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
20’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime iki dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
00.31
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 00.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
497 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada bulunan 461
sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke
Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/787) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada bulunan
464 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Eğitim Alanında İşbirliği
Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/723) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir
konu bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 19 Ekim 2017 Perşembe günü saat
14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hayırlı
geceler diliyorum.
Kapanma Saati:
00.33