TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
13üncü
Birleşim
25
Ekim 2017 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Van Milletvekili Lezgin
Botanın, Van depreminin 6ncı yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Serap Yaşarın, 9-13 Ekim 2017 tarihlerinde yapılan
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Sonbahar Oturumu izlenimlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Adana Milletvekili Elif
Doğan Türkmenin, yargının sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
III.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili
Serdal Kuyucuoğlunun, Çukurova Havaalanı inşaatının
durumuna ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, staj sürelerinin borçlanma kapsamında
sayılması ve staj başlangıç tarihinin emeklilik
hesaplanmasında da başlangıç tarihi olarak kabul edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Balıkesir
Milletvekili Mehmet Tümün, Cumhurbaşkanına hakaretten hakkında
soruşturma başlatılan kişiler ile Abdullah Gül ve Ahmet
Necdet Sezer döneminde aynı suçtan hüküm giyen kişi sayısı
hakkında bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
4.- Adana Milletvekili
Zülfikar İnönü Tümerin, çiftçilerin, kredi borçlarının
ertelenmesiyle ilgili kararnamenin açıklanmasını beklediklerine
ilişkin açıklaması
5.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Akının, kömür fiyatlarındaki
artışa ve Hükûmeti bu konuda bir an evvel önlem almaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
6.- Mardin Milletvekili Ceyda
Bölünmez Çankırının, TÜRGEVin Mardinde açmış
olduğu öğrenci yurduna ilişkin açıklaması
7.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Çamakın, Hakkâri Çukurcada şehit olan Üsteğmen Ozan
Olgu Körekeye Allahtan rahmet dilediğine, terörü bitirme sözü verenlerin
bir öz eleştiri yapmalarını ve barış ve huzurun bir an
önce tesis edilmesini dilediğine ilişkin açıklaması
8.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, Hakkâri Çukurcada şehit düşen
hemşehri Üsteğmen Ozan Olgu Körekeye Allahtan rahmet
dilediğine ve milletin geçmişte olduğu gibi bugün ve yarın
da her türlü terör örgütüyle ve destekçileriyle mücadele edeceğine
ilişkin açıklaması
9.- Hatay Milletvekili Hilmi
Yarayıcının, Cumhurbaşkanı ve Hükûmetin Reza
Zarrabın ABDde tutuklanmasına gösterdiği ilgiyi Nuriye Gülmen
ve Semih Özakçadan neden esirgediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
10.- Manisa Milletvekili
Mazlum Nurlunun, AKPli belediye başkanlarının zorla istifa
ettirilmelerinin nedenini herkesin bilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
11.- Erzurum Milletvekili Orhan
Deligözün, PKKnın 25 Ekim 1993te Erzurumun Çat ilçesi Yavi
Mahallesinde gerçekleştirdiği katliamın yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
12.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Özün, çiftçilerin maliyet artırıcı unsurlarda ve
özellikle mazotta vergilerin kaldırılmasını dört gözle
beklediğine ilişkin açıklaması
13.- Kocaeli Milletvekili
Tahsin Tarhanın, bir kişinin her yere atama yapmasının
doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
14.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Çankırının Orta ilçesinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
15.- Adıyaman
Milletvekili Behçet Yıldırımın, halkın seçtiği
belediye başkanlarının serbest bırakılmasını
ve kayyumların geri çekilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
16.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Gültan Kışanak ve
Fırat Anlının gözaltına alınmalarının
yıl dönümüne, kayyumların toplumda yarattığı
tahribata, insan hakları savunucularının derhâl serbest
bırakılması gerektiğine ve önergelerine uygulanan sansürün
ciddi bir hâl aldığına ilişkin açıklaması
17.- Samsun Milletvekili
Erhan Ustanın, 11 Ağustos 2017 tarihinde Trabzonun Maçka ilçesinde
şehit edilen Eren Bülbülü rahmetle andığına ve
katillerinden birinin yakalanmasından memnuniyet duyduklarına, silahlı
saldırıya uğrayarak şehit olan güvenlik personeli Bilal
Dicleye Allahtan rahmet dilediğine ve bir gün önce Genel Kurulda
yapılan açık oylamada pusulayla oy kullanan milletvekillerinin
salonda bulunmamalarının tasvip edilecek bir husus olmadığına
ilişkin açıklaması
18.- Ankara Milletvekili
Levent Gökün, 25 Ekim Âşık Veyselin 123üncü doğum gününe,
Genel Kurul salonunda olmayanlar adına oy pusulası gönderilmesine ve
böyle bir tablonun Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygınlığına gölge düşürdüğüne, bu kişiler
hakkında işlem yapılmasını beklediklerine ilişkin
açıklaması
19.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, 25 Ekim Âşık Veyselin 123üncü
doğum gününe ve AK PARTİ Grubu olarak pusula veren milletvekillerinin
salondan ayrılmaması ve herhangi bir şekilde olmayan kişiler
adına kesinlikle pusula verilmemesi yaklaşımında
olduklarına ilişkin açıklaması
20.- Kırklareli
Milletvekili Türabi Kayanın, Tekirdağın Saray ilçesinde dere
taşması nedeniyle bir zırhlı aracın sel suyuna
kapıldığına ve bir askerin kaybolduğuna, Trakyanın
iklim yapısını bozan çevre tahribatının devam
ettiğine ilişkin açıklaması
21.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili Gülay
Yedekcinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
22.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrakın, İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürgenin
HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
23.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
24.- Ankara Milletvekili
Levent Gökün, duruma göre Cumhurbaşkanı veya AK PARTİ Genel
Başkanlığı sıfatlarının
kullanılmasının Türkiyede siyaseten yaşanılan en büyük
kargaşalardan biri olduğuna ilişkin açıklaması
25.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
26.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün, Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin
CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
27.- Ankara Milletvekili
Levent Gökün, İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin sağlık
sorunları nedeniyle istifa kararına ilişkin açıklaması
28.- Muş Milletvekili
Ahmet Yıldırımın, HDP Grubu olarak İstanbul
Milletvekili Şafak Paveye bundan sonraki yaşamında
başarılar ve sağlık problemlerinde şifa dilediklerine
ilişkin açıklaması
29.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Arnavutluk
Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu arasında yapılan sözleşmede
bazı hususların açıklığa kavuşturulması
gerektiğine ilişkin açıklaması
30.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kosova arasında
yapılan sözleşmenin süresiz olduğuna ve aynı maddenin
tekrar edildiğine ilişkin açıklaması
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, salonda olmayan milletvekilleri
adına oylama pusulası verilmesinin büyük bir rahatsızlık
yarattığına ve bu konuda hassasiyet gösterilmesi
gerektiğine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, Başkanlık Divanı
olarak İstanbul Milletvekili Şafak Paveye bundan sonraki
yaşamında başarılar ve sağlıklı günler
dilediklerine ilişkin konuşması
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- MHP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, şehirde
üretime, istihdama zarar verecek ve ciddi boyutlarda mağduriyetler yaşanmasına
yol açacak olan Samsun Gülsan Sanayi Sitesinin yıkılması
kararının tüm boyutlarıyla araştırılarak
sorunların çözümüne yönelik alınacak tedbirlerin ve
yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 25 Ekim 2017
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
25 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir
tarafından, İstanbulun silüetinin bozulmasının, tarihinin
yok edilmesinin ve çevre tahribatının geri dönülmez boyutlara
ulaşmasının araştırılması amacıyla
24/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
25 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, Marmara Denizinde boyutları gittikçe büyüyen
kirlenmenin ekonomik zararlarının araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan (10/1596) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 25
Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili Ertuğrul
Kürkcünün HDP grup önerisi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir Milletvekili
Ertuğrul Kürkcünün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Gülay Yedekcinin, İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürgenin
HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akarın, Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin CHP grup
önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Mardin Milletvekili Mithat Sancarın
480 sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
HDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Mardin Milletvekili
Mithat Sancarın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Muş Milletvekili
Ahmet Yıldırımın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
VII.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Şafak Paveyin milletvekilliğinden istifa ettiğine
ilişkin önergesi (4/109)
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Helal Akreditasyon Kurumu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 501)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Arasında Güvenlik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/740) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 480)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçluların
İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/479) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 121)
4.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Nijer Cumhuriyeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/661) ile Millî Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 325)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/316) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 10)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Uluslararası Kombine
Yük Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/826) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 482)
7.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik
Krallığı Hükümeti Arasında Savunma ile İlgili Gizlilik
Dereceli Bilginin Korunması Konusunda Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/735) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 479)
8.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik
Krallığı Hükümeti Arasında Askeri İş Birliği
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/509) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 142)
9.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/691) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 361)
10.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 477)
11.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Gemiadamlarının
Eğitim, Belgelendirme ve Vardiya Tutma Standartları Uluslararası
Sözleşmesi Uyarınca Belgelerin Karşılıklı
Tanınmasına İlişkin Mutabakat Zaptı ile Mutabakat
Zaptında Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/762) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 478)
12.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fransız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İç Güvenlik
Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/437) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 101)
13.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Başta Terörizm
ve Örgütlü Suçlar Olmak Üzere Ağır Suçlarla Mücadelede
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/436) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 100)
14.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Konseyi Arasında Bilim ve Teknolojide
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/667) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:463)
15.- AB-EFTA Ortak Transit
Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine
İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve
1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/745) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 457)
16.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/787) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)
17.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında
İşbirliği Anlaşması ile Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/723) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)
18.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Meteoroloji ve Hidroloji
Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/696) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 362)
19.- Tütün Ürünlerinin
Yasadışı Ticaretini Önlemeye Yönelik Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/575) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 365)
20.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Balıkçılık
ve Su Ürünleri Alanında Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/589) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 366)
21.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık
Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/630) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 367)
22.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık ve
Su Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/631) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 368)
IX.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
480) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu
Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması
2.- (S. Sayısı:
121) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Suçluların İadesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
3.- (S. Sayısı: 10)
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
4.- (S. Sayısı:
482) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında
Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
5.- (S. Sayısı:
478) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında
Gemiadamlarının Eğitim, Belgelendirme ve Vardiya Tutma
Standartları Uluslararası Sözleşmesi Uyarınca Belgelerin
Karşılıklı Tanınmasına İlişkin
Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
6.- (S. Sayısı:
101) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fransız Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında İç Güvenlik Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunmasına
Dair Kanun Tasarısının oylaması
7.- (S. Sayısı:
100) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Başta Terörizm ve Örgütlü Suçlar Olmak Üzere Ağır
Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
8.- (S. Sayısı:
362) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında
Meteoroloji ve Hidroloji Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
9.- (S. Sayısı:
365) Tütün Ürünlerinin Yasadışı Ticaretini Önlemeye Yönelik
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
10.- (S. Sayısı:
366) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Balıkçılık ve Su Ürünleri Alanında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Zonguldak Milletvekili
Şerafettin Turpcunun, kömür ithalatına getirilen ek mali
yükümlülüklerden elde edilen gelire ve kullanıldığı
alanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Naci
Ağbalın cevabı (7/14486)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrakın, kabine değişikliği
sonrasında bazı kamu bankalarının bir bakanın görev
alanı içinde gösterilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşekin cevabı
(7/16264)
3.- İzmir Milletvekili
Selin Sayek Bökenin, 2017 yılı borçlanma limitinin
aşılmasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Şimşekin cevabı (7/16309)
25 Ekim 2017 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13üncü Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Van depremi hakkında söz isteyen, Van
Milletvekili Sayın Lezgin Botana aittir.
Buyurun
Sayın Botan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Van Milletvekili Lezgin Botanın, Van depreminin
6ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
LEZGİN
BOTAN (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; altı
yıl önce 23 Ekim-9 Kasım 2011 tarihleri arasında Vanda 2 tane
büyük deprem felaketi yaşandı. Bu münasebetle söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Vanda
yaşanan 2 ayrı depremde 644 canımızı yitirmişiz;
2 bine yakın yurttaşımız yaralanmış, binlerce ev
hasar görmüş, on binlerce insanımız evsiz barksız
kalmış, binlerce iş yeri hasar görmüştür. Van halkı,
yaklaşık bir buçuk yıl boyunca kentten uzak, 52 ayrı kentte
yaşamak durumunda kalmıştır. Bu vesileyle,
yaşamını yitiren 644 yurttaşımızı,
canımızı rahmetle anıyor ve böylesi felaketlerin bir daha
yaşanmamasını temenni ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Van depreminin üzerinden altı yıl geçmesine
rağmen depremin etkileri hâlen devam etmektedir çünkü yıkım ve
tahribat ciddi boyutlarda olduğu hâlde, bütüncül ve bütün tarafların
katılımını esas alan bir planlama yapılmadı. Bu
zor süreçte, Van kendi yaralarını kendi sararak ayağa kalkmaya
çalıştı. Dolayısıyla, devletin afet yönetimi
konusundaki yetersizliğinin, hatta beceriksizliğinin
cezasını bir kez daha Van halkı ödemek durumunda kaldı.
Özellikle,
dönemin AKP Hükûmetinin siyasi saiklerle Vanı afet bölgesi ilan etmemesi
sorunları daha çok derinleştirdi çünkü deprem gibi ağır bir
sosyal travmada bile AKP, A belediyesi, B belediyesi hesabı yaparak o
dönemde büyük bir ayrımcılığa imza atmıştır.
AKP,
2011 yılındaki depremi bugün Vanda kayyumlar eliyle sürdürmektedir;
kayyumları atamak suretiyle Vanı, Van halkını bir kez daha
cezalandırmıştır. Dolayısıyla, iş yerlerinin
bir yıldan fazla süreyle kapandığı ve kent nüfusunun göç
ettiği Vanda ciddi ekonomik krizler yaşanmış, etkileri
hâlâ bugün de sürmektedir. Tabii, esnafın vergi ve kredi borçlarının
mücbir sebeplerle ertelenmesi olumlu olsa da başvuru süresinin
kısıtlı tutulması nedeniyle maalesef 20 bine yakın
mağdur bu durumdan yararlanamamış. Bunun da mutlaka gözetilmesi
ve bir çözüme kavuşturulması lazım. Çünkü benzer bir felakette,
Sakaryada, doğru bir yaklaşımla -1999 depreminde- devlet orada
vergi terkinine gitmiş ve esnafa ayağa kalkması,
yaralarını sarması için önemli imkânlar
sağlamıştı. Sakarya sanayi kenti olmasına rağmen,
Van Sakaryadan çok daha fakir bir kentken bunun aynısının,
vergi terkininin Vanda yapılmamasının sebebi acaba nedir?
Yine
doğal afetin yaşandığı birçok yerin afet bölgesi ilan
edildiğini biliyoruz. Neden Vanda aynı şekilde bu
yapılmadı? Doğuya ayrı, batıya ayrı bir hukuk mu
işletilmektedir? Müesses nizam olan yerleşik düzen devlet sisteminde,
kanunlarda uygulama birliği esastır. Kısacası bu
yaklaşım, tüccar ve esnafın bankalarla olan
sorunlarını derinleştirmiş, esnafın sicilinin
bozulmasına ve kredi kullanamamasına neden olmuş, daha büyük
sorunlar yaşamasına sebep olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, Van depremi sonrasında barınma sorunları da
yaşanmıştır; elektrik, altyapı sorunları devam
etmektedir. TOKİde hâlen elektrik, altyapı sorunları büyük bir
oranda çözülememiş. Oradaki şirket, hak sahiplerine yönetimi
devretmesi lazımken altı yıldır orada haksız bir
şekilde rant sağlamakta. Yoksul insanlarımızın oradaki
durumu gözetilerek hazine arazileri üzerine yapılan deprem
konutlarının
Yoksul, dar gelirli insanların TOKİ
borçlarının bir an önce silinmesi gerekmektedir.
Yine
o dönem Türkiye halklarının Vana sağladığı 4
katrilyonun üzerindeki -o dönemki rakamla, parayla söylüyorum- bu paranın
da nereye harcandığının ayrıca
soruşturulması lazım. Devlet veya AKP Hükûmeti bunun bir kader
ve mukadderat değil, depremlerin bilimsel olarak öngörülebileceğini,
bunun için deprem master planlarının oluşturulup bu tür
mağduriyetlerin başka kentlerimizde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEZGİN
BOTAN (Devamla) Deprem kuşağında
yaşadığımız için, benzer felaketlerle
karşılaşılmaması için gerekli tedbirlerin
alınması mevcut Hükûmetin sorumluluğundadır.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Botan.
Gündem
dışı ikinci söz, 9-13 Ekim 2017 tarihlerinde yapılan Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi Sonbahar Oturumu izlenimleri hakkında söz
isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Serap Yaşara aittir.
Buyurun
Sayın Yaşar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
2.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşarın, 9-13
Ekim 2017 tarihlerinde yapılan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Sonbahar
Oturumu izlenimlerine ilişkin gündem dışı
konuşması
SERAP
YAŞAR (İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 9-13 Ekim tarihleri arasında Avrupa Konseyi Karma Parlamenter
Meclisi toplantısı vesilesiyle Strazburgdaydık. Bunun bir hafta
öncesinde Fransanın Mulhouse şehrinde hepimizi derinden üzen
ırkçı bir kundaklama olayı gerçekleşti. 3 küçük yavrumuz,
28 yaşında genç bir anne Avrupada yükselen yabancı
düşmanlığı ve İslamofobinin kurbanı oldular.
Bu
kundaklama sonucu ağır yaralanan ve ardından hayatını
kaybeden genç anne Nihal Ertunçun cenaze törenine katıldım;
hayatını kaybeden 6 yaşındaki Emir, 7 yaşındaki
Damla, 9 yaşındaki Sanemin aileleriyle görüştüm, arkadaşlarının,
evlerinin önünde ağladıklarına şahitlik ettim. Böylesine
acı verici ve insanlık dışı bir olayın,
yabancı düşmanlığı ve İslamofobinin politik dil
ve medya dilinde her düzeyde yaygınlık kazanması ve
kullanılması sonucu meydana geldiğini düşünüyorum.
Çok
yakın bir zamanda, 3 Ekimde böylesine acı bir olay
yaşanmışken amacı insan hakları, çoğulcu
demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerini korumak ve güçlendirmek olan,
ırkçılık ve yabancı düşmanlığı
sorunlarına çözüm aramak olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin
Genel Kurulunda konuşma yapan bazı yüksek düzeyli devlet
görevlilerinin İslam düşmanlığı içeren ifadeler
kullanmaktan çekinmediklerini üzüntüyle izledim.
Genel
Kurulda söz alarak bu şahsiyetlerden daha sorumlu bir dil
kullanmalarını beklediğimizi; İslam ve terörizmi
aynı cümlede kullanarak bunu özellikle belirtmelerinin nefret söylemini
yaygınlaştırdığı ve bunun övündükleri Avrupa
değerlerini tahrip ettiği konusunda uyarıda bulundum. Bu
gidişe dur demeyenlerin de mevcut ve muhtemel kötü sonuçlara ortak
olacaklarını belirttim. Teröristlerin mensup oldukları din,
yaptıkları canice eylemleri iyi veya daha kötü yapmaz. Tek
başına terör ve terörist ifadesi eylemin kötülüğünü
yeterince güçlü biçimde ifade eder, fazladan başka bir tanımlamaya
veya herhangi bir sıfata ihtiyaç yoktur. Hiçbir din, terör ve terörizmi
desteklemez ve hiçbir din, terörizmle birlikte anılmayı da hak etmez.
Avrupada
İslam ve yabancı karşıtı popülist siyasetçilerin
güçlenip seçimleri kazanmasından sonra Avrupanın genelinde ortaya
çıkan tablo ırkçı ve İslam karşıtı
hareketler olarak AKPMye de yansımakta. Almanyada son seçimlerde
ırkçı, aşırı sağcı AfD Partisi 94
sandalyeyle Almanya Federal Meclisinin en kalabalık 3üncü partisi
olmuştur. Önümüzdeki dönemde bu milletvekilleri Konsey üyesi olarak AKPM
çatısı altında da faaliyette bulunacaklardır yani
yabancı düşmanları Konseyin en büyük gruplarından birisini
oluşturacak. Bunun yol açacağı tehlikelere dikkatinizi çekmek
isterim. Avrupa yakın tarihinde bugün bir utanç tarihi olarak
hatırlanan ırkçılığın acı
sonuçlarını bizzat yaşayarak gördük. Şimdi, göçmenlere ve
yabancılara yönelik nefret söylemi, çoğulculuğuyla övünen Avrupa
değerlerine zarar vermektedir.
Avrupada
aşırı sağın yükselişi ne yazık ki Avrupa
Konseyinin çalışmalarını da çok açık biçimde
etkilemektedir. Konsey Genel Kurulunda son olarak Vaclav Havel İnsan
Hakları Ödülü FETÖ terör örgütü üyeliğinden yargılanan ve insan
hakları alanında hiçbir çalışması bulunmayan bir
kişiye verildi. Sadece bu ödül konusunda yapılmış olan
tercih bile yalnız o ülkenin ve o sivil toplum kuruluşunun mesuliyeti
değildir, Konsey çatısı altında verildiği için
Konseyin saygınlığını ve güvenilirliğini de
zedelemiştir. Bir ülke demokrasisinin uğrayabileceği en
ağır ve en alçakça girişime hedef olan ülkemizde bu suçun
sorumlusu olarak tutuklu yargılanan bir şahsın böyle bir ödüle
layık görülmesi bizim bakımımızdan kabul edilemez bir
durumdur. AKPM böyle bir şahsa bu ödülü vermekle derin bir
yanılgıya düşmüştür. Bu tutumunu sürdürmeye devam ederse
biz ve bizim gibi ülkeleri bir daha kazanamamak üzere kaybetme riskiyle de
karşı karşıyadır.
En
temel insan hakkı olan yaşam hakkına kastetmiş terör
zanlısını insan hakları savunucusu gibi gösteren AKPMnin
temel değerlerinden saptığını söyleyebiliriz.
Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin koruyucusu
bir örgütün çatısı altında akıl almaz
yanlışlıklar gerçekleşmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERAP
YAŞAR (Devamla) Avrupa Konseyinin bir an önce bu yanlışlıklara
izin vermeyerek bir otokontrol mekanizması geliştirmesini umuyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yaşar.
Gündem
dışı üçüncü söz, yargının sorunları hakkında
söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Elif Doğan Türkmene aittir.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
3.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmenin,
yargının sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
ELİF
DOĞAN TÜRKMEN (Adana) Teşekkür ediyorum Değerli
Başkanım.
Kıymetli
milletvekili arkadaşlar, Türkiyede yargının durumuyla ilgili
2016da yapılan bir ankette, yargıya güvenin yüzde 33lerde
olduğu açık bir gerçektir. Bugünün Adalet Bakanı 2014
yılında Bursada yapmış olduğu bir konuşmada,
yargıya güvenin yüzde 20lerde olduğunu kendisi bizzat beyan
etmiştir. Bu durumda, Türkiyede yargıyı tesis etmekle görevli
hâkim ve savcıların adalete ve adil olmaya verdikleri değer
yüzde kaç dersiniz? Yüzde 3 yani yargıda adaleti temin edecek hâkim ve
savcıların da bu işe atfettikleri önem yüzde 3.
Peki,
15 Temmuz darbe girişimiyle, OHALin ilan edilmesiyle ve KHKlerle
yönetilen bir Türkiyede yargı bağımsızlığı
şimdi ne durumda, ona bir bakmak istiyorum. Bugün ne yazık ki
yargının işleyişi, temel hak ve özgürlükler, hukuk
güvenliği, evrensel hukuk kriterleri açısından
değerlendirildiğinde sınıfta kalmaktadır. Başta
Anayasa Mahkemesi kendi verdiği kararlara aykırı bir tutumla,
tutuklu milletvekilleri olmak üzere gazeteciler, iş insanları,
akademisyenler ve kamu görevlileri, bunlarla ilgili yürütülen
soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalar
Bütün bunlarda masumiyet
karinesi, suç ve cezanın şahsiliği, savunma ve adil yargılanma
haklarına ne yazık ki riayet edilmemektedir. Bugün görülen Büyükada
davasında insan hakları savunucuları neredeyse dört aya
ulaşan bir süreden sonra ilk kez bugün duruşmaya çıktılar,
yargı karşısına çıktılar. İşte, insan
hakları savunucularının dahi insan haklarına dönük
yapmış oldukları çalışmalardan dolayı
yargılandıkları bir Türkiyede yaşamaktayız.
Bunun
yanı sıra, yine OHALden sonra 100 bini aşkın kamu
görevlisi adli bir soruşturma olmaksızın görevden
uzaklaştırılmışlardır ve bunların mal
varlıklarına, gelirlerine de el konulmuştur. İşin kötü
tarafı, bununla ilgili idari yargıya başvurma hakları,
hukukları da ortadan kaldırılmıştır. Peki, hem iç
hukuka hem evrensel hukuka aykırı bu uygulamanın sonucunda ne
olmakta? 100 bini aşkın kamu görevlisi, ailesi ve çevresiyle birlikte
düşünüldüğünde 1 milyona yakın insan Türkiyede açlığa
mahkûm edilmiş durumda. Bu, aynı zamanda iktidar partisinin
iktidarını devam ettirme yöntemi olmuştur. Yargıyı bir
sopa olarak kullanarak ne yapmıştır? Siyaset yapmayı, ifade
ve medya özgürlüğünü, çalışma ve iş yapma özgürlüğünü,
akademik özgürlüğü ve en önemlisi hukuk güvenliğini, adil
yargılanma hakkını ortadan kaldırmıştır.
Gözaltında
yapılan keyfî uygulamalar, aşağılayıcı
uygulamalar hepimizin bilgisi dâhilinde; bunları basından, medyadan
izliyoruz. Yine, tutuklama nedenleri belli olmadan,
somutlaştırılmadan yapılan tutuklamaların yanı
sıra, artık infaza dönüşen uzun süreli tutuklamalar ve
tutukluluk hâlinin devamında da klişe gerekçelerle hukuk bir kez daha
yerler altına alınmıştır.
Avukat
görüşmelerinden bahsetmek istiyorum. Artık Türkiyede avukat
görüşmeleri kaydedilmekte, kaydedildiği gibi birinin de gözetiminde
yapılmakta. Hâkim bağımsızlığı yok. Ceza
muhakemesi hukuku ne yazık ki masumların kollandığı,
korunduğu bir alan olmaktan çıkarılmış ve Anayasa Mahkemesi
Milletvekilleri tutuklu yargılanmaz ancak cezanın kesinleşmesi
gerekir. demiş olmasına rağmen bugün tutuklu milletvekilleri.
İşte iktidarın kaybetme telaş ve korkusu, işte
iktidarının elden gideceği korkusuyla Türkiyenin
barışını ve hukuk güvenliğini yok sayan bir
anlayış. Aileleri ve çevreleriyle birlikte milyona yakın
insanı açlığa mahkûm eden bu anlayış, aynı
zamanda toplumsal barışımızı da ortadan
kaldırmaktadır.
Öncelikle,
Adalet Bakanına sesleniyorum: 2014te dile getirdiğin Türkiyede
yargının bağımsız olmadığına dair
sözünün arkasında dur ve bir Bakan olarak makamının
gereğini yap, yapmıyorsan da gereği istifadır.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Türkmen.
Sayın
milletvekilleri, şimdi sisteme giren sayın milletvekillerine, ilk on
beş milletvekiline yerinden birer dakika söz vereceğim.
Sayın
Taşkın
Yok.
Sayın
Kuyucuoğlu
III.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, Çukurova
Havaalanı inşaatının durumuna ilişkin
açıklaması
SERDAL
KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çukurova
Havaalanı inşaatının yapımına on yıllık
çalışma sonrasında başlandı, AKP iktidarının
da vaatlerinden biriydi. Birinci ihaleden sonra müteahhit işi
bıraktı, 9 Ocak 2017de tekrar ihale edildi ve yer teslimi
yapıldı. Aradan on aylık süre geçmesine rağmen -bunun
keşif bedeli 225 milyon liradır- 8 milyon liralık iş
yapıldı. Bu
gidişle, 12 Temmuz 2018 tarihinde bitirilmesi gereken bu
Çukurova Havalimanının bu şartlarda zamanında bitirilmesi
mümkün görülmüyor, çok yıllara sâri olacağı görülüyor. Bu nedenle,
bu konudaki engellerin ortadan kaldırılarak -Ulaştırma
Bakanlığını göreve çağırıyorum- bu istimlak
alanı içerisinde kalan mezarlık ve sulama kanallarının bir
an önce alanın dışına çıkarılarak ve müteahhidin
de uyarılarak, takip edilerek bu işin bitirilmesini istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Engin
2.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin, staj
sürelerinin borçlanma kapsamında sayılması ve staj
başlangıç tarihinin emeklilik hesaplanmasında da
başlangıç tarihi olarak kabul edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Kamuoyunda staj mağdurları olarak bilinen
vatandaşlarımız yıllardır seslerini Hükûmete duyurmaya
çalışıyorlar ve çok basit bir talepleri var. Aday çırak,
çırak ve mesleki staj olarak çalıştıkları sürelerin
sigortalılık borçlanma kapsamında sayılmasını ve
staj sigorta başlangıç tarihinin emeklilik hesaplanmasında da
başlangıç tarihi olarak kabul edilmesini istiyorlar çünkü bu
stajları sırasında hem mesleklerini öğreniyorlar hem de
fiilen çalışarak ülkemizin gayrisafi millî hasılasına
katkı sunuyorlar.
Staj mağdurlarının sesini daha önce de Mecliste dile
getirmiş, sosyal devlet ilkesine aykırı bu düzenlemenin son
bulması gerektiğini belirtmiştim ancak aradan geçen onca zamana
rağmen, ne yazık ki Hükûmet tarafından olumlu bir adım
atılmadı. Bütçe görüşmeleri öncesinde bu talebi tekrar
hatırlatıyorum ve tüm partilerimize çağrı yaparak Gelin,
bu haksızlığa son verelim. diyorum.
BAŞKAN Sayın Tüm
3.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün,
Cumhurbaşkanına hakaretten hakkında soruşturma
başlatılan kişiler ile Abdullah Gül ve Ahmet Necdet Sezer
döneminde aynı suçtan hüküm giyen kişi sayısı hakkında
bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Dün AKP Genel Başkanı Erdoğana sosyal medya
hesabından faşist diktatör diyerek paylaşım yapması
nedeniyle Tekirdağ Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem
Eşkinata Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma
başlatılmıştır. Bugün ise Düzcede sosyal medya
hesabından Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle
gözaltına alınan Ö.K adlı şahıs
tutuklanmıştır. Bu çerçeveden hareketle:
1) OHAL sürecinde Cumhurbaşkanına hakaretten hakkında
soruşturma başlatılan kişi sayısı kaçtır?
2) Bu suçtan dolayı yargılanan gazeteci sayısı
kaçtır?
3) Bu suçtan gözaltına alınan, tutuklanan ve hüküm giyen 18
yaş altı çocuk sayısı kaçtır?
4) Abdullah Gül ve Ahmet Necdet Sezer döneminde aynı suçtan hüküm
giyen kişi sayısı kaçtır?
BAŞKAN Sayın Tümer
4.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin,
çiftçilerin, kredi borçlarının ertelenmesiyle ilgili kararnamenin
açıklanmasını beklediklerine ilişkin açıklaması
ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) Sayın Başkan,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
kredi borçlarının ertelenmesiyle ilgili
kararnameyi hâlâ gündeme getirmemesi çiftçiyi darboğaza sokmuştur.
Sürecin uzaması hâlinde çiftçi tefecilerin eline düşecektir. Çiftçi
Kayıt Sistemi başvuruları 1 Eylül itibarıyla
başlamış ancak Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı kredi borçlarının ertelenmesine ilişkin
kararnameyi henüz açıklamamıştır. Bakanlıktan beklenen
haber gelmeyince aşırı yağış, dolu, Afrika sıcakları,
poyraz ve rekoltedeki düşüşten ötürü zarar gören üretici ÇKS
başvurularını yaptıramamış, geçen sezon
aldığı krediyle tarlasını eken, afetin vurduğu
üreticinin mağduriyeti, borç erteleme kararnamesinin
açıklanmamasıyla katlanmıştır. Çiftçimiz, daha fazla
zaman geçirmeden kredi borçlarının ertelenmesiyle ilgili kararnamenin
açıklanmasını beklemektedir. Konunun hassasiyetini dikkatinize
sunar, saygılar sunarım.
BAŞKAN
Sayın Akın
5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının,
kömür fiyatlarındaki artışa ve Hükûmeti bu konuda bir an evvel
önlem almaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
AHMET
AKIN (Balıkesir) Sayın Başkanım, teşekkürler.
Havalar
soğudu, artık doğal gaz ve kömür de bütün evlerde ihtiyaç hâline
geldi. Bu yıl özellikle doğal gazın olmadığı
yerlerde de kömür vatandaşlarımızın vazgeçilmezi.
Yalnız şöyle bir durum var: Balıkesirde kömürün tonu 750 liraya
satılıyor yani yarıdan fazlasına bir asgari ücretin.
Millet, oradaki vatandaşlarımız Akşama ekmeğimi
nasıl getireceğim? diye düşünürken bir de bu kömür parası
büyük bir darbe oldu. Bu fiyatlar. vatandaşların gerçekten,
sobasını değil, cebini yakar duruma geldi.
Bu
yıl kömür fiyatlarının geçen yıllara göre daha pahalı
olmasının nedeni, Hükûmetin MTVye yapmış olduğu
artış. Kömür satıcıları, esnaf odası
başkanları MTV zammının fiyatları doğrudan
etkilediğini söylüyor. Bu demek oluyor ki yine Hükûmet gariban
vatandaşımızın cebini hedef almış durumda.
Hükûmeti, soğuklar iyice kendisini hissettirmeden önlem almaya davet
ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çankırı
6.- Mardin Milletvekili Ceyda Bölünmez
Çankırının, TÜRGEVin Mardinde açmış olduğu
öğrenci yurduna ilişkin açıklaması
CEYDA
BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hafta sonu bölgemize yaptığımız ziyaretler
kapsamında TÜRGEV Kız Öğrenci Yurdumuzu ziyaret ederek
faaliyetleriyle ilgili bilgi aldık ve burada kalmakta olan
evlatlarımızla istişarelerde bulunduk. İlk olarak 1996
yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın riyasetiyle, Belediye Başkanlığı
döneminde İstanbulda 1 yurtla hizmet vermeye başlayan ve tarihini,
kendini ve hedefini iyi bilen, araştıran, sorgulayan, öğrenen,
üreten girişimci gençler yetiştirmeyi kendine düstur edinerek yola
çıkan TÜRGEVin Mardinde açmış olduğu öğrenci
yurduyla evlatlarımıza sunduğu imkânlar açısından
takdire şayan işlere imza attıklarına şahit olduk. Geleceğimizin
teminatı olan gençlerimizin eğitimlerini, sosyal ve bireysel
gelişimlerini en iyi şekilde geliştirebilecekleri bu yurtlarda
sunulan imkân ve hizmetlerden öğrencilerimizin memnuniyetlerini ifade
etmeleri bizleri de son derece mutlu etmiştir. Yurdumuzun dört bir
yanında
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çamak
7.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, Hakkâri
Çukurcada şehit olan Üsteğmen Ozan Olgu Körekeye Allahtan rahmet
dilediğine, terörü bitirme sözü verenlerin bir öz eleştiri
yapmalarını ve barış ve huzurun bir an önce tesis
edilmesini dilediğine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Neredeyse
her gün terör saldırıları ve ölüm haberleriyle
sarsılıyoruz. Dün Hakkâride şehit düşen Üsteğmen Ozan
Olgu Körekenin cenazesine katıldım. Şehidimize Allahtan
rahmet, acılı ailesine sabır diliyorum.
Birkaç
gün önce de Mersinde emniyet güçlerimizi hedef alan bir terör
saldırısı gerçekleşti.
İktidar
referanduma giderken terörü bitirme sözü vermişti, oysa bırakın
ülke içindeki terörü bitirmeyi, şimdi yabancı topraklardaki terörle
mücadelede gençlerimiz can vermeye devam ediyor. Ülkede şiddet ve ayrışma
kaygı verici biçimde artarken terörü bitirme sözü verenlerin bir öz
eleştiri yapmalarını bekliyor, barış ve huzurun bir an
önce tesis edilmesini diliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Taşkın, buyurun.
8.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
Hakkâri Çukurcada şehit düşen hemşehri Üsteğmen Ozan Olgu
Körekeye Allahtan rahmet dilediğine ve milletin geçmişte
olduğu gibi bugün ve yarın da her türlü terör örgütüyle ve
destekçileriyle mücadele edeceğine ilişkin açıklaması
ALİ
CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önceki
gün Hakkârinin Çukurca ilçesi kırsalında bölücü teröristlerce
tuzaklanan el yapımı patlayıcının infilak etmesi
sonucu yaralanan ve kaldırıldığı Hakkâri Devlet
Hastanesinde yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamayarak
şehit olan hemşehrim Üsteğmen Ozan Olgu Körekeyi dün Mersin
Tarsusta on binlerin katıldığı bir törenle ebediyete
uğurladık. Şehidimize Allahtan rahmet, kederli ailesine
başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Milletimizin
başı sağ olsun. Bu vesileyle tüm şehitlerimize Allahtan
rahmet diliyorum. Hain ve kalleş terör saldırısını en
şiddetli şekilde lanetliyorum.
Hainler
bilmelidir ki vatanımızın her karış
toprağını tarihi boyunca kanıyla, canıyla yoğuran
aziz milletimiz, geçmişte olduğu gibi bugün de ve yarın da her
türlü terör örgütüyle ve destekçileriyle mücadele edecektir diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Yarayıcı
9.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcının,
Cumhurbaşkanı ve Hükûmetin Reza Zarrabın ABDde
tutuklanmasına gösterdiği ilgiyi Nuriye Gülmen ve Semih Özakçadan
neden esirgediğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
HİLMİ
YARAYICI (Hatay) Sayın Başkan, 17-25 Aralık sürecinin baş
aktörlerinden Reza Zarrabın ABDde tutuklanmasına, başta
Cumhurbaşkanı olmak üzere Hükûmetin ilgisi artarak sürüyor, gerekçe
olarak da Vatandaşlarımızın bir başka ülkede
hukuksuzluğa uğramasına sessiz kalamayız. deniliyor.
Oysa,
yanı başımızda, bu iktidarın mağdurları olan
Nuriye ve Semih, iki yüz otuz gündür hukuksuzluk karşısında
açlık grevindeler ve iktidardan bir Allahın kulu dönüp
bakmıyor. Gözlerimizin önünde ömürlerini tüketen bu 2 gencimiz bu ülkenin
vatandaşı değil mi acaba? Neden bugüne kadar Nuriye ve Semihin
işten atılmalarına dair somut bir kanıt ortaya koymak
yerine, gözünüzü ve kulağınızı kapatıyorsunuz?
Zarraba uygulanmasını istediğiniz hukuku Nuriye ve Semihten
neden esirgiyorsunuz? Bahsettiğiniz hukuka nail olmaları için illa
hırsız ve dolandırıcı mı olmaları gerekir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Nurlu
10.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlunun, AKPli belediye
başkanlarının zorla istifa ettirilmelerinin nedenini herkesin
bilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MAZLUM
NURLU (Manisa) Sayın Başkan, AKPli belediye
başkanlarının neden zorla istifa ettirildikleri hâlâ açıklanmamıştır.
Hırsızlık mı var, yolsuzluk mu var, FETÖ terör örgütü
bağlantısı mı var, bunları herkesin bilmesi gerekiyor.
Bunlar açıklanmadan istifalar daha uzun süre gündemi meşgul edecektir.
Hızını
alamayan bir Manisa milletvekilimiz, CHP ve MHPli belediyelere de sıra
geleceğini söyleyerek açıkça tehdit etmektedir. Bizim
başkanlarımız zorla istifa ettirilemez. Eğer bir sorun
varsa, dosyalar ortaya konulur, biz de yargıda hesap vermeleri konusunda
elimizden geleni yaparız.
Değerli
milletvekilleri, şimdi Yiyen gitti, yiyen gitti. durumundayız.
Peki, hesabı kim ödeyecek? Hadi hesabı büyük olarak
Cumhurbaşkanı ödedi diyelim, bulaşıkları kim
yıkayacak diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Deligöz
11.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligözün, PKKnın 25
Ekim 1993te Erzurumun Çat ilçesi Yavi Mahallesinde
gerçekleştirdiği katliamın yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ORHAN
DELİGÖZ (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bundan tam yirmi dört yıl önce, bugün, 25 Ekim 1993te, PKK, Erzurum ili
Çat ilçesi Yavi Mahallesinde gerçekleştirdiği katliamda 33 masum
vatandaşımızı şehit ederek, 50
vatandaşımızı da yaralayarak terörün en
aşağılık yüzünü sergilemiştir. Bu olayın
acısını hâlen yüreklerimizde yaşıyoruz. Bu olay,
tarihe kara bir sayfa, kara bir gün olarak geçmiştir. İnsani hiçbir
açıklaması olmayan ideolojiler, Batılı emperyalist
devletlerin uşaklığını yapan PKKlı katiller ve
bu katillerin arkasındaki ülkeler, insanımızın inanç,
bayrak, millet ve vatanına bağlılığını
anlayamıyorlar. Bu hainler emellerine asla ulaşamayacaklar,
milletimizin birliğini, beraberliğini ve kardeşliğini asla
bozamayacaklardır.
Geçmişten
bugüne kadar geçen sürede hayatlarını kaybeden tüm şehitlerimize
Allahtan rahmet, gazilerimize şifalar diliyorum. Cenab-ı Hak
milletimize bir daha böyle acılar yaşatmasın diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Öz
12.- Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, çiftçilerin maliyet
artırıcı unsurlarda ve özellikle mazotta vergilerin
kaldırılmasını dört gözle beklediğine ilişkin
açıklaması
BÜLENT
ÖZ (Çanakkale) Sayın Başkan, sorum Tarım Bakanına.
Çanakkelemiz, AKPnin tüm yanlış tarım politikalarına
rağmen tarım kenti olmaya devam ediyor ama Çanakkale domatesi,
Lapseki kirazı, Umurbey şeftalisi, Yenice kapya biberi, Bayramiç
elması, Biga çeltiği, Bozcaada üzüm üreticileri, emeğinin
karşılığından değil, AKPnin üretim giderlerinin
artmasından nasibini alıyor ve her geçen gün artan borçlar yüzünden
çiftçimizin elinde tarım yapacağı arazi kalmıyor. Üretim
maliyetlerinin artmasının yanında, çiftçimiz kredi çekmeye
korkuyor çünkü kredi faizleri ödeme gücünün üzerindedir.
Ayrıca
ülkemizin ekonomik çöküşünün temel kaynağı, çiftçimizin
yoksullaşması olarak görülmektedir. Girdi maliyetlerinin, elektrik,
mazot, gübre ve ilacın dünya fiyatlarının üzerinde seyretmesi,
çiftçimizin belini bükmektedir.
Bu
bağlamda, tarımı ve çiftçimizi zora sokan maliyet
artırıcı bu unsurlarda, özellikle mazotta vergileri
kaldırmanızı çiftçilerimiz dört gözle beklemektedir. Bu konuda
bir projeniz var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tarhan
13.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhanın, bir
kişinin her yere atama yapmasının doğru olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Demokratik
olmayan yollarla doğu ve güneydoğuda yaklaşık 100e
yakın belediye başkanı görevden alındı, kayyum
atandı. Kayyum olarak atanan üyelerin yolsuzlukları
tartışılıyor. AKP, neyle suçladığı belli
olmayan yollarla büyükşehir belediye başkanlarını görevden
alıyor. Genel Başkanımız grup konuşmasında
Getirin, Anayasayı değiştirip yerel seçime gidelim. dedi. Her
konuşmanızda Millet, millet! diyorsunuz. Milletten korkuyor
musunuz? Hani Seçilmişler, atanmışlardan üstündür. diye
gelmiştiniz? Bir kişinin her yere atama yapmasının
doğru olduğunu düşünüyor musunuz? 80 milyonun seçtiklerini bir
kişi atıyor, tek
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) - Her yeri, bir kişinin atadıklarıyla
doldurdunuz. Demokrasi tramvayından ne zaman ineceksiniz?
BAŞKAN
Sayın Tanal
14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Çankırının Orta ilçesinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Ankaraya 110 kilometre uzaklıktaki Çankırı
ilimizin Orta ilçesi 1956 yılında kuruldu. Orta ilçesi 1956
yılında kurulduğu zaman adliye vardı. 2017nin Türkiyesinde
Orta ilçesinde adliye yok. Orta ilçesinde hastane tabelası var, uzman
doktor yok. Orta ilçesinde karakol var, yeteri kadar polis yok. Orta ilçesinin
köylerinin yolu yok. Orta ilçesinde organize sanayi olmadığı
için insanlar göç ediyor. Okullarında yeteri kadar öğretmen yok,
öğrencilerine okul yok. Kısacası, Orta ilçesi mağdur. Orta
halkının bu mağduriyeti ne zaman giderilecektir? Ankara merkeze
110 kilometre uzaklıkta bulunan Çankırılı ve Ortalı
mağdurdur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Son olarak Sayın Yıldırım
15.- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın, halkın seçtiği belediye
başkanlarının serbest bırakılmasını ve
kayyumların geri çekilmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
BEHÇET
YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler Başkanım.
Geçtiğimiz
yıl, bugün, Diyarbakır Belediyesi Eş Başkanları Gültan
Kışanak ve Fırat Anlı gözaltına alındı ve
ardından tutuklandılar. Mahkeme süreçleri hâlâ devam ediyor. Belediye
eş başkanlığı yaptıkları dönemdeki tüm
faaliyetleri müfettişler ve savcılıklar tarafından
kapsamlı bir şekilde incelendi ama hiçbir usulsüzlük ve hırsızlık
bulamadılar. Buna rağmen, bir yıldır belediye
başkanlıkları gasbedilmiş durumda.
Yine,
Demokratik Bölgeler Partisinin 94 belediyesine hukuksuz bir şekilde kayyum
atandı, 75 belediye eş başkanı ve başkan vekili
tutuklandı.
Buradan
bir kez daha tekrarlıyorum: Bu hukuksuzluğa son verin, halkın
seçtiği belediye başkanlarını serbest bırakın,
kayyumları geri çekin. Diyarbakırda, Vanda, Mardinde, Siirtte,
Şırnakta, Hakkâride ve kayyum atanan tüm il ve ilçelerdeki
sandık sonuçlarına saygı gösterin, halkın iradesine
saygı duyun.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.
Şimdi
grup başkan vekillerine yerlerinden söz vereceğim.
Sayın
Usta gelince söz hakkını kullanır.
Sayın
Kerestecioğlu, buyurun.
16.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin, Gültan Kışanak ve Fırat Anlının
gözaltına alınmalarının yıl dönümüne, kayyumların
toplumda yarattığı tahribata, insan hakları savunucularının
derhâl serbest bırakılması gerektiğine ve önergelerine
uygulanan sansürün ciddi bir hâl aldığına ilişkin
açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bugün,
Sevgili Gültan Kışanak ve Fırat Anlının
gözaltına alınmalarının yıl dönümü. Bu
gözaltılarla birlikte tüm belediye başkanlarının yerine
kayyumlar atanmıştı biliyorsunuz. Gültan Hanım Darbe
Araştırma Komisyonunda beyanlarını ifade ettikten ve
buradan uğurlandıktan sonra maalesef gözaltına alındı
ama hâlâ darbenin siyasi ayağı ya ortada yok ya da yargısız
olarak temizlenmeye gayret ediliyor.
Kayyumların
toplumda yarattığı tahribatı, belediye
başkanlarının gözaltına alınmasının,
tutuklanmalarının yarattığı tahribatı tekrar
tekrar ifade etmemize belki, herhâlde artık gerek yok ama Türkiyede yerel
yönetim diye bir şey kalmadı çünkü yerelin kendini yönetmesine izin
verilmiyor.
Kayyum
icraatlarıyla kadın kurumları kapatıldı, Roboski
Anıtı, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol Anıtları
kaldırıldı, Tahir Elçinin adı sokakta
değiştirilmeye çalışıldı, çok dilli tabelalar
kaldırıldı. Tek suçu, temiz bir belediyecilik yapmak olan, rant
için değil toplum için belediyecilik yapmak olan Gültan Kışanak
ve tüm belediye başkanları derhâl serbest
bırakılmalıdır. Bu konuda Venedik Komisyonunun da kesin bir
talep ve uyarısı bulunmaktadır.
Bugün
aynı zamanda, haksız yere, yüz günü aşkın süredir
gözaltında ve tutuklu olarak özgürlüklerinden alıkonulan 10 hak
savunucusunun da duruşması görülüyor. Türkiye yargısında
suç isnatları: Gazetecilik yapmak, insan haklarını savunmak. Tutuklu
bulunan kişileri, eminim, insan hakları geleneğinden gelen
milletvekillerinin hepsi tanıyordur. Şimdi söyleyin,
Uluslararası Af Örgütü, Kadın Koalisyonu, Helsinki Yurttaşlar
Derneği gibi derneklerin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Ek sürenizi veriyorum Sayın Kerestecioğlu, buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler.
iddianamede
geçen terör örgütüne üyelik gibi suçlarla ne gibi bir ilgisi olabilir? Bir kez
daha çağrı yapıyoruz: İnsan hakları
savunucularını derhâl serbest bırakın.
Sayın
Başkan, önergelere uygulanan sansür ciddi bir hâl aldı. Bugün
İstanbul önergemizle ilgili de kısaca söylemek istiyorum:
İstanbulun yaşanmaz hâle getirildiği, silüetinin
bozulduğu, tarihinin ve hafızasının yok edildiği,
betonlaştırıldığı, çevre
tahribatlarının geri dönülmez boyutlara ulaştığı,
Kuzey ormanlarında tahrip edilen ağaç sayısının yüz
binlerle ifade edildiği, iş insanlarının siyasi
duruşuna göre muamele gördüğü bir kenti yönetmiş olan Kadir Topbaşın
istifa ettirilmesiyle sonuçlanan sürecin araştırılması
amacıyla
Şimdi, bu laflarda değiştirilecek ne vardır
gerçekten? Yani bunu bir kez daha ifade etmiştik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun tamamlayın.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Tamamlıyorum.
Siyasi
sözü biz kurarız. Biz bir siyasi partiyiz. Artık bu saçmalıklara
derhâl bir son verilsin. Biz Kadir Topbaşa K.T mi diyeceğiz,
baş harfleriyle mi anacağız? On beş milyon nüfuslu,
milletvekili olduğum bir kentten bahsediyoruz. Sorumluluk, tabii ki
ondadır ve onun çevresinde, aynı zamanda onu oraya getirenlerdedir ya
da istifaya zorlayanlardadır. Yargı süreci varsa yargı
işlesin ama yargılama yoksa da o zaman bizim önergelerimize müdahale
edilmesin. Herkesin adını istediğimiz gibi kullanarak önerge
verme hakkına sahibiz. Bunu asla kabul etmediğimizi de ifade
ediyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.
Sayın
Usta, buyurun.
17.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, 11 Ağustos
2017 tarihinde Trabzonun Maçka ilçesinde şehit edilen Eren Bülbülü
rahmetle andığına ve katillerinden birinin yakalanmasından
memnuniyet duyduklarına, silahlı saldırıya uğrayarak
şehit olan güvenlik personeli Bilal Dicleye Allahtan rahmet
dilediğine ve bir gün önce Genel Kurulda yapılan açık oylamada
pusulayla oy kullanan milletvekillerinin salonda bulunmamalarının
tasvip edilecek bir husus olmadığına ilişkin
açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
11
Ağustos 2017 tarihinde Trabzonun Maçka ilçesinde Eren Bülbül adlı
daha çocuk yaştaki, on beş yaşındaki bir gencimiz
şehit edilmişti. Teröristlerin erzak çalmalarını güvenlik
güçlerine haber vermişti. Kahraman bir delikanlıydı. Kendisini
tekrar rahmetle anıyoruz. Onun katillerinden birinin
yakalandığını memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu konunun üzerine gidilmelidir. Yani hiç olmazsa devletine, milletine
bağlı olan insanların, güvenlik güçlerine yardımcı
olan insanların cezalandırılması gibi bir sonuçla
karşılaşılmaması lazım ve bu katil de hak
ettiği cezayı kanunlar çerçevesinde en sert şekilde almalı.
Diğer
bir husus: Dün de burada, yaralandığını ifade
etmiştik, Diyarbakırda bir yaralımız vardı.
Silahlı saldırıya uğrayan bir güvenlik personelimiz Bilal
Dicle şehit olmuştur; kendisine de Cenab-ı Allahtan rahmet
diliyorum. Bu tür olaylar hiçbir zaman terörle mücadelede güvenlik güçlerimizi
pes ettirmeyecektir, tam tersine güvenlik kuvvetlerimizin
kararlılığını artıracaktır. Bunu da buradan
ifade etmek isterim.
Sayın
Başkan, dün gece Genel Kurulda hiç hoş olmayan, hatta çirkin
diyebileceğimiz bir olay yaşandı, hepinizin malumu. Oylamada
kâğıt pusulayla oy kullanan 15 milletvekilinin, daha sonra
yapılan yoklamada Genel Kurulda olmadığı
anlaşıldı. Şimdi, bu, tabii, hiçbir şekilde tasvip
edilecek bir husus değil. Buradaki kusur nedir veya ne
yapılmıştır? Bir sahte oy kullanımı mı var,
yoksa hakikaten bu arkadaşlar oyunu kullandı ama Genel Kurulu terk mi
ettiler, öyle bir durum mu var? Bunun olması da çok ihtimal dâhilinde
değil çünkü herkes biliyor ki sonrasında burada bir yoklama
yapılacaktır. Onlar adına bir başkası mı bu
pusulalarla oy kullanmıştır? Bu konunun
araştırılması lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Ek sürenizi veriyorum.
Buyurun.
ERHAN
USTA (Samsun) - Bu olay, hiçbir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygınlığına yakışmıyor, bunu tasvip etmek
mümkün değildir, bunun üzerini kapatmak da mümkün değildir.
Bunların bir daha yaşanmaması için bu olayın üzerine
gidilmesi lazım çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin temsil
edildiği yerdir, Meclisin saygınlığını azaltacak
davranışlardan kaçınmak lazım. Referansımız ne
olursa olsun dürüst olmamız gerekiyor. Evrensel bir kural, ta ilk
toplumlardan itibaren herkesin dürüstlüğe önem verdiği bir ortamda,
dürüstlükle çelişebilecek... Olayın tam detayını
bilmediğimiz için o yüzden araştırılmalı diyorum, bir
şey söylemek istemiyorum ama şu andaki kanaat odur, bu gölgeden bu
Meclisi kurtarmak lazım. Çünkü örneğin kendi dinimizden referans
verecek olursak bizim Peygamberimizin en büyük sıfatı, daha
peygamberlik gelmeden emin olmasıydı, Muhammedülemin deniliyordu
ona. Şimdi biz emin olamayacak mıyız burada? Böyle bir şey
olmaz.
Hatta
bir söz gördüm ben, Kızılderili sözü, çok da enteresan...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN
USTA (Samsun) Çok kısa...
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın.
ERHAN
USTA (Samsun) Bir Kızılderili sözü diyor ki: Her zaman dürüst ol
çünkü dürüstlük, kişinin bu evrendeki amacının
sınanması anlamına gelir. Çok önemli, o yüzden birbirimize
güvenebilmemiz lazım, burada herkesin dürüst olması lazım. Bunu
gölgeleyecek bir durum varsa bunun da ortaya çıkarılmasında
fayda var; ha, böyle bir problem yoksa da yine bunun tespit edilmesi
lazım.
Ben
Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Usta.
Sayın
Gök...
18.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, 25 Ekim
Âşık Veyselin 123üncü doğum gününe, Genel Kurul salonunda
olmayanlar adına oy pusulası gönderilmesine ve böyle bir tablonun
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına gölge
düşürdüğüne, bu kişiler hakkında işlem
yapılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan, Türk kültürünün oluşmasında
önemli kilometre taşlarından biri olan Âşık Veyselin bugün
123üncü doğum günü. Âşık Veysel, bundan tam yüz yirmi üç
yıl önce 25 Ekim 1894 yılında doğdu. Kendisi çok
mütevazı bir yaşantı sürdü ama onurlu bir isim
bıraktı. Hâlâ kendisini saygıyla anıyoruz. Ben giderim adım kalır/
Dostlar beni hatırlasın/ Düğün olur bayram gelir/ Dostlar beni
hatırlasın. diyerek de hepimizin övgüyle, her zaman saygıyla
hatırladığı dizeleri bizlere bıraktı. Ruhu
şad olsun.
Dostlar
beni iyi hatırlasın. diyen Âşık Veysele karşı,
herhâlde AKPyi kimse iyi hatırlamayacak. Sayın Başkan, dün,
sizin yönettiğiniz oturumda tespit ettik ki iktidar partisinin
milletvekillerinden Genel Kurul salonunda olmayanlar adına yine AKP
milletvekillerinin bir kısmı, isim ve imza koyarak Divan Başkanlığına
pusula gönderdiler. Burası, Türkiye Cumhuriyetinin en önemli
kurumlarından bir tanesi. Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle
usulsüzlükler, sahtecilikler yaşanırsa bu devletin ayakta
kalması mümkün olabilir mi? Herkese örnek olması gereken bir kurumun
içerisinde yaşanılan bu davranışların bir bedeli
olmayacak mı? Ben, dünkü tutanaklardan çıkarak, bu tutanakta
belirtilen, isimleri sizlere bildirilen kişilerle ilgili işlem
yapılmasını Sayın Meclis Başkanlığından
bekliyorum Sayın Başkanım. AKP Grubunun da buna ihtiyacı
olduğunu düşünüyorum. Eğer varsa içlerinde kötüler,
temizlesinler. Eğer bunlara rıza göstermişlerse o da bir
başka boyut, bir başka felaket. Böyle bir tablo, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygınlığına gölge düşürmüştür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Ek sürenizi veriyorum.
Buyurun.
LEVENT
GÖK (Ankara) Biz bu konunun çok titiz bir takipçisi olacağız.
İktidar partisinin iyi hatırlanmayacağı olaylardan bir
tanesidir. Kendileri gidecek ama iyi bir isim bırakmayacaklar. Hangi ismi
bırakacaklar? Mecliste dahi usulsüzlüğü teşvik eden, yapan bir
parti olarak adları kalacak. Umarım, AKP yönetimi de bundan gerekli
dersleri çıkartır ve gerekli işlemleri yapar. Bunlar her kimse
teşhir edilmeli ve gerekli işlemler yapılmalıdır
Sayın Başkan.
Saygılarımla.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gök.
Sayın
Bostancı, buyurun.
19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
25 Ekim Âşık Veyselin 123üncü doğum gününe ve AK PARTİ
Grubu olarak pusula veren milletvekillerinin salondan ayrılmaması ve
herhangi bir şekilde olmayan kişiler adına kesinlikle pusula
verilmemesi yaklaşımında olduklarına ilişkin
açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Âşık
Veysel, rahmetlinin, 123üncü doğum günü, kendisini bir kez daha rahmet ve
minnetle anıyorum.
Sazın
ve sözün kudretini gösteren bir ozan. Sivasın bir köyünden
çıkıp gözleri görmeyen bir ozan olarak ve elinde, o dönemin
şartlarında sadece saz ve söz olan bir kişi olarak böylesine
geniş bir coğrafyada bu kadar insanı ortak bir
duyarlılıkta birleştirebilmek kolay bir iş değil. Bu,
elbette Âşık Veyselin geldiği gelenek ve onun gücü,
Âşık Veyselin türkülerinde bu milletin kendisini bulma
gerçekliğinde karşılık buluyor.
Dün
yaşanan hadise
Daha önceleri de bilindiği gibi bu tür oylamalarda
bazı milletvekilleri burada parmakları okunmadığı için
pusula veriyorlar. Bu pusulalara ilişkin nihai değerlendirme,
Başkanlık Divanı tarafından yapılıyor ve
oylamalarda pusula verenlerin dışarı çıkmaması gerektiği
ifade edildiği gibi, pusulalar okunuyor ve burada olmayanlar var ise onlar
zaten oylamaya katılmış kabul edilmiyor; Başkanlık
Divanının yaptığı uygulama bu istikamette.
Biz
AK PARTİ Grubu olarak, pusula veren arkadaşların kesinlikle
buradan ayrılmaması, herhangi bir şekilde olmayan kişiler
adına kesinlikle pusula verilmemesi hususunda bir karar ve irade
sahibiyiz. Esasen, Sayın Gök de bunu bilir. Dün kendisiyle
yaptığımız görüşmede de ifade ettik, her zaman da
yaklaşımımız budur. Tutanakları ben de
aldırdım, ne olduğuna bakacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın Sayın Bostancı.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Meclisin kuralları, hepimiz için çok
önemlidir. Burada parti farkı gözetmeksizin o kurallara hayatiyet vermek
ve işlerin düzgün bir şekilde sürmesini temin etmek hepimizin
boynunun borcudur. AK PARTİ Grubu olarak, oylamalara ilişkin bizim
yaklaşımımız da budur. O tutanaklar çerçevesinde gerekli
değerlendirmeyi yapacağız.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederiz Sayın Bostancı.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bu, suç teşkil eden bir şey Sayın
Başkanım. Başkasının yerine pusula vermek, bu Meclisin
değerlendirme konusunun dışında. Aslında, resen
cumhuriyet başsavcılıklarını göreve davet ediyoruz;
işin doğrusu bu. Yani burada, salonda olmayan birisi hakkında
başka birisinin, varmış gibi pusula vermesi sahteciliktir.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederiz Sayın Tanal.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Tanal varsayımda bulunuyor
Sayın Başkanım, varsayımda bulunuyor.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin
Buldanın, salonda olmayan milletvekilleri adına oylama pusulası
verilmesinin büyük bir rahatsızlık yarattığına ve bu
konuda hassasiyet gösterilmesi gerektiğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
Sayın Bostancı, gerekli açıklamalar yapıldı. Ben de
Başkanlık Divanı adına en azından bu konuda önemli bir
hassasiyet gösterilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Dün
yaşanandan hepimiz büyük bir üzüntü duyduk elbette ve burada olmayan
sayın milletvekilleri adına verilen pusulaların bizde de büyük
bir rahatsızlık yarattığını özellikle belirtmek
isterim. Ancak, Sayın Bostancı yaptığı
açıklamayla birlikte, hem Sayın Ustanın hem Sayın Gökün
ifade ettiği hususlar doğrultusunda, bu konuyu grup yönetimi olarak
incelemeye alacaklarını ve gerekli hassasiyetin gösterileceğini
ifade etti. Umarım, bundan sonra böylesi durumlarla
karşılaşmayız. En azından, ben, bundan sonra, kendi
yönettiğim oturumlarda pusula veren arkadaşların, milletvekillerinin
Genel Kuruldan çıkmamaları doğrultusunda bir uyarı
yapacağımı da belirtmek isterim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili
Erhan Usta tarafından, şehirde üretime, istihdama zarar verecek ve
ciddi boyutlarda mağduriyetler yaşanmasına yol açacak olan
Samsun Gülsan Sanayi Sitesinin yıkılması kararının
tüm boyutlarıyla araştırılarak sorunların çözümüne
yönelik alınacak tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin
belirlenmesi amacıyla 25 Ekim 2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 25 Ekim 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
25/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 25 Ekim 2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erhan
Usta
Samsun
MHP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
25
Ekim 2017 tarih, 2017/2446 sayıyla TBMM Başkanlığına
vermiş olduğumuz -Grup Başkan Vekili ve Samsun Milletvekili
Erhan Ustanın- Samsun Gülsan Sanayi Sitesinin yıkılma
kararı şehirde üretime, istihdama zarar verecek ve ciddi boyutlarda
mağduriyetler yaşanacaktır. Konunun tüm boyutlarıyla
araştırılarak sorunların çözümüne yönelik alınacak
tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına dair önergemizin
görüşmelerinin 25 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.
Buyurun
Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
MHP
GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, tabii, spesifik bir konu gibi görünmüş olsa da esas
itibarıyla, Samsunda bir infiale neden olmuş bir konuyu bugün Genel
Kurula getirmiş bulunuyoruz. Konu şu: Gülsan Sanayi Sitesi diye
Samsunun -aslında esas yani büyükşehir sınırları
içerisinde elbette, merkez diye geçiyor ama esas ana merkez olan değil
ama- Canik ilçesindeki bir sanayi sitesi, 25 hektarlık bir alan, 1.250
tane iş yeri var, 6 bin de istihdam sağlanıyor.
Şimdi,
baktığınız zaman, buranın zaman içerisinde şehrin
içerisinde kaldığı ifade ediliyor ve buradan
kaldırılması diye bir durum söz konusu. Önce, başlayan yani
sürecin hukuki boyutunu
Bir defa, burada Büyükşehir Belediyesi hukuka
falan uymuyor, hukuk tanımıyor, onu bir görmemiz lazım. Niye?
Çünkü, Büyükşehir Belediyesi zamanında burada 1/50.000lik bir plan
yapıyor ve o planda diyor ki: Sanayi sitesinin bulunduğu yere
kültürel, sosyal ve dinî tesis kurmak için bir imar planı
değişikliği yapıyor. Buna oradaki esnaf ve iş yeri
sahipleri dava açıyor, yürütmeyi durdurma kararı alınıyor.
Normal şartlarda, yürütmeyi durdurma kararı alındıktan
sonra burada başka bir işlem yapılmaması lazım, hukuk
ne diyor, yargı ne diyor, onu beklemek lazım fakat o
yapılmıyor.
Belediye,
bundan sonra, oradaki gariban olarak gördüğü -tırnak içerisinde
söylüyorum- malının peşine düşemeyecek adam çekmiş
Hollandaya gitmiş veya vârisleri var, şeyler belli değil- yani
işin peşine düşecek insanların olmadığı böyle
dükkânları, iş yerlerini tespit ediyor, onlar için bir imar
planı değişikliğine gitmeye çalışıyor.
Bununla ilgili de tekrar dava açılıyor -dava da karar
aşamasında, daha doğrusu dava şu anda görülüyor- buradan da
bir karar çıkmış değil, bir davaya konu olmuş bir
durum.
Bu
arada belediye, tek tek bu kişilere kamulaştırma davası
açıyor. Birçoğunun davadan haberi dahi yok çünkü işte
Hollandadaki adam, burada kimsesi yok veya vârisleri olan yani işinin
sahibi olmayan insanlar.
Burada
bunu şunun için söylüyorum. Bir defa burada bir iyi niyet yok yani
işini takip edemeyecek garibanları cımbızla buluyorsunuz,
onlara dava açıp davaları kazanacaksınız, oradan bir emsal
ile mahkemenin esas itibarıyla durdurduğu işi yapmaya
çalışacaksınız, böyle bir şey olmaz. Nitekim, başarılı
da oluyor, 90 tane davayı kazanıyor ama içlerinden davayı takip edenlerden
60 tanesinin de avukatlarının bize verdiği bilgiye göre Biz
yürütmeyi durdurma kararını almak üzereyiz. diyorlar. Şimdi,
ortada hukuken de böyle tutarsız bir durum var.
Şimdi,
tabii, burada belediyenin stratejisi, komple bu işi
kotaramadığı için -tabiri caizse- parça parça yut, ondan sonra
orayı tahrip et, orayı ortadan kaldır. Kaldırıp da ne
yapacaksın? Yani bu insanlara niye iş yeri gösterilmiyor?
İnsanlara dağın başında bir yer gösteriliyor.
Bunların birçoğu küçük esnaf yani olmayacak bir şey.
Dolayısıyla zaten ondan sonra yer göstermekten de vazgeçiyor,
doğrudan satın alma şeklinde bir noktaya gidiliyor. Onunla
ilgili belgeler var, isteyen arkadaşlar olursa onları buradan
gösteririz.
Ha,
satın alma derken de bakın, hemen yanında Canik Belediyesince
-100 metrekare üzerinden söyleyeyim kolay anlaşılması için 350
bin liradan satışa çıkartılıyor- buradaki yerler için
tespit edilen değer de 30 bin ile 50 bin lira yani yerine de onda 1i
kadar para tespit ediliyor. Kaldı ki bakın, buradaki insanların
yüzde 75i de kiracı, küçük esnaf, işçi
çalıştırıyor. Şimdi, istersen rayicinden
almış ol yeri, kiracı olan esnaf ne yapacak? Bu adamların
tezgâhı dağılacak.
Bu
memlekette istihdamdan daha önemli bir şey yok arkadaşlar. Yani ahlak
filan, onlar ayrı bir şey de yani böyle maddi bir mesele olarak
istihdamdan daha önemli bir şey yok. Yeşil alan yapılacak, dinî
alan yapılacak. Yani bu cami fetişizmine de bir son vermek
lazım, protokol camisi yapılacak buraya. Yani oradaki 6 bin
kişilik istihdamı kaldıracaksın
Camiye karşı
olan birisi değilim, beş vakit çok şükür namaz kılan
birisiyim, mümkün olduğu kadar camiye gitmeye çalışıyorum.
Bir de cami yıkılacak cami yapmak için. Yahu cami de var orada,
protokol camisi yapılacak.
Söylentilere
filan girmiyorum, orada birileri arsa topladı, onların önü
açılacak, orada bir yeşil alan oluşturuluyor, oralar değer
kazanacak filan, o meselelere filan girmiyorum ama bir not olarak da bunu da
düşmüş olalım. Şimdi bu, olacak iş değil, buna
bir dur demek lazım, bu belediye başkanına birisinin dur
demesi lazım. Mahkeme dur diyemediği için biz bu meseleyi buraya
getiriyoruz; Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu meseleye bir bakması
lazım.
Şimdi,
yıldırma politikası var, bunlar olacak iş değil ya,
böyle bir şey görülmüş değil. Yazı yazılıyor,
bakın, yazılar elimde, su abonesi adama, kiracıya deniyor ki:
Abonelik üzerinize değil, aboneliği üzerinize alın. Ondan
sonra, adam, tabii, iptal ettiriyor, aboneliği üzerine almak için gidiyor,
deniyor ki: Burada yıkım kararı var, abonelik vermeyiz. Susuz
bırakılıyor; yıldırma politikası, Kerbelâ
yaşatılmaya çalışılıyor, böyle bir şey
olmaz, buna dur demek lazım. Bunu buradan kim savunacak, bunun aksini
kim söyleyecek, onu da bilmiyorum ama bu yanlışa dur dememiz
lazım. Daha söyleyecek çok şey vardı ama sürem bittiği için
onları ifade edemeyeceğim.
Mecliste
görüşülen torba kanundaki madde, onu söyleyecek olursa arkadaşlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
Tamamlayın
Sayın Usta.
ERHAN
USTA (Devamla) Mecliste görüşülen torba kanun
Aslında bakın,
Hükûmetin bakış açısı, belediyenin bakış
açısından farklı; onu da ifade edeyim, hakkı teslim edelim.
Hükûmet diyor ki: Bu tür yıkım kararları verilirse onlar 5084
kapsamındaki -36, sonra 49 oldu- o iller kapsamında olursa oralara
bedelsiz arsa bile verilebilir. Diğerlerine de işte, harç değeri
üzerinden arsa verilir. Yani, burada belediyenin böyle bir şey yapma
şeyi yok, burada belediye, tamamen meseleyi dağıtmaya yönelik,
oradaki ocakları söndürmeye, tezgâhları yıkmaya yönelik bir
tutum sergiliyor; bu tutum yanlış bir tutumdur, bunun
karşısında olmak lazım. Buradan hiç olmazsa belki bir
kamuoyu gündemi oluşturulabilir diye bunu, belediyenin bu yanlış
politikalarını yüce Meclisin gündemine getirdik.
Sonra,
hiç kimseyle istişare yok, orada çağırın üç beş tane,
yılların esnafları var, onlarla bu sorunu nasıl çözeriz
diye bir konuşun yani nihayetinde o yörenin halkı; hiçbir şey
yapılmadan ben bilirim, ben yaparım anlayışıyla
hareket ediliyor. Bu yanlışa dur demek lazım, bu anlamda
önergemize destek bekliyoruz.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Usta.
Şimdi,
diğer siyasi parti grupları adına konuşmalar yapılacak
üçer dakika.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Meral
Danış Beştaş.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
HDP
GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; doğrusu üç dakikada ne anlatılır
bilmiyoruz ama İç Tüzük görüşmelerinde bunu oldukça eleştirdik
ve önergelerin zaten kabul edilmeyen, iktidar partisi tarafından kabul
edilmeyen önergelerde konuşma süreleri kısaltılarak böylece
muhalefetin denetim yetkisinin kuşa çevrildiğini ve bu sürelerin
kabul edilemez olduğunu ben de bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Bugün,
Amed Belediyesi eş başkanlarına yapılan
gözaltının yıl dönümü. Grup başkan vekilimiz de ifade etti
ve maalesef, hâlâ, Sevgili Gültan Kışanak, Kandıra Cezaevinde
rehin olarak tutulmaya devam ediliyor. Gözaltından önce belediyenin
etrafı kuş uçurtulmaz şekilde etten duvar örülerek bir operasyon
yapılmıştı, o gün biz Diyarbakır milletvekillerimizle
birlikte oradaydık ve belediye âdeta işgal edilirmişçesine
emniyet güçleri, kolluk görevlileri, panzerlerle etrafı
kuşatılarak ve hiçbir şekilde içeriye milletvekillerinin
girişi dışında -bizimkini de sonra engellediler- izin
verilmeyerek, belediye meclisi üyeleri dışarıda
bırakılarak aslında adı kayyum ama gasbedildi belediye.
Diyarbakırı
Erdoğanın çok istediğini biliyorduk, geçmiş seçimlerde de
sürekli Diyarbakır, istediği illerden biriydi. Seçimlerle
alamadığı Diyarbakırı iktidar partisi, şimdi
kayyum eliyle kendince yönettiğini varsayıyor ama biz
Diyarbakırla ilgili şunu söyleyelim: Yapılacak ilk seçimde Amed
yine Amedlilerin belediyesi olacak. Onlar bu şekilde kayyum atayarak,
gasbederek halkın iradesini daha fazla engelleyemeyecek demek istiyorum.
Eş başkanlarımızı buradan sevgiyle, saygıyla
selamlamak istiyorum.
Diğeri,
şu anda hak savunucularının duruşması devam ediyor,
lütfen zamanınız olursa ifadelerine ve iddianameye bir göz atın,
duruşma tarihlerinin defterde yazılmış olmasının
bile yargılama konusu yapıldığı bir davadan söz
ediyoruz. Hak savunuculuğu yaptıkları için, hak
savunuculuğunun yasaklı olduğu bir ülkede sanık konumuna
düştüler; bu, kabul edilemez, bir an önce bu
arkadaşlarımızın salıverilmesini bekliyoruz.
Son
olarak da, bugün yeni bir haber, 100 avukat hakkında dosyalardan el
çektirme kararı alınmış. Yargıyı zapturapt
altına alan iktidar, savunmaya gözünü dikmiş durumda. Gün geçmiyor ki
avukatlara yönelik bir operasyon olmasın. Son hamle de dosyalardan el
çektirmek. Ama halkı avukatsız bırakamayacaksınız
diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Beştaş.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Kemal Zeybek.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
CHP
GRUBU ADINA KEMAL ZEYBEK (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün
Milliyetçi Hareket Partisinin gündeme getirdiği, Meclis
araştırması istediği Gülsan Sanayi Sitesi, Samsunda çok
önemli bir merkez, bölge. Bundan kırk-kırk beş yıl öncesi
mezbelelik, bataklık, sineklik bu alanı şu anda rantçıların
ve belediyelerin gelir elde etmek için, rant uğruna orada imar
yaptıkları, imar değiştirdikleri, kendilerine bir gelir
kaynağı elde etme yeri olarak gördükleri bir yer. Bu alanda şu
anda 1.250 iş yeri mevcut. Bu 1.250 iş yerinin içerisinde dükkânlar
ikiye, üçe bölünmüş, 2.100ün üzerinde insanımız orada
işveren durumunda. Bu işveren insanlarımız, 6.000-6.500
kişiyi istihdam eder durumda.
Şimdi,
burada rant elde etmek için, onun yanı başında cezaevi mahallesi
var, o mahalle tamamen yıkıldı ve burası
kamulaştırmaktan öte, TOKİyle beraber Türkiyede gündemde olan
inşaat firmalarının şu anda iştahını
kabartan bir yer. Buranın bir şekilde daha iyi rant alanı hâline
getirilmesi için de şu anda, Gülsan Sanayi Sitesine cami
yaptıracağız, camiyi kaç metrekare alana
yaptırırız
Burada 500 dekar alan var arkadaşlar. Caminin
olduğu alanın 5-10 dekardan fazla olmaması gerektiğini
hepimiz biliyoruz ama ne yazıktır ki bununla beraber o bölgedeki 150
tane iş yerinin şu anda orta alanda istimlak edilmesini doğru
görmüyoruz. O 150 iş yerini istimlak ederek orayı parçalayıp
iş yerlerini tamamen işlevsiz hâle getirmek; oradaki insanların,
işverenlerimizin, çalışanlarımızın işlerini
durdurarak, oradan göç etmesini sağlayarak, bir alan yaratmak istiyorlar.
Buna dur demek zorundayız. Orada şu anda mevcut Hükûmetin kendi
siyasal anlayışında bir belediye bu rantı daha iyi hâle
getirmeye çalışabilir ama şehirlerimizin bu
alanlarının -bizim ileride yeniden
oluşturamayacağımız- yeşil alanların
olacağı bir yer olması gerekiyorken şu anda mevcut durum
itibarıyla bilirkişiler 1.200-1.300 TLden burada muhammen bedel
belirlemişlerdir. Ne yazıktır ki şu anda belediyenin veya
Millî Emlakin orada 3.000-3.500 liradan yer sattığı
gözükmektedir, bedel istemektedirler. Bu yerler bu şekilde birilerine peşkeş
çekilecektir. Buna bir şekilde Samsun halkı dur demek zorunda.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri olarak biz de buna dur
demek zorundayız.
Saygılarımı
arz ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Zeybek.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına bir konuşmacı var ancak
Sayın Kayanın 60a göre bir söz talebi var.
Buyurunuz.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın,
Tekirdağın Saray ilçesinde dere taşması nedeniyle bir
zırhlı aracın sel suyuna kapıldığına ve bir
askerin kaybolduğuna, Trakyanın iklim yapısını bozan
çevre tahribatının devam ettiğine ilişkin
açıklaması
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tekirdağ
Saray ilçemizde dere taşmasından sel suyuna bir zırhlı araç
kapılmış ve 1 askerimiz kaybolmuştur. Trakyanın iklim
yapısını bozan çevreyi tahribat hâlâ devam etmektedir.
İğneada gibi dünyada üç bölgede bulunan Longoz
Ormanlarının hemen yanında nükleer santral kurulma
çalışmalarının hâlâ devam etmesi; Vize bölgesinde 2,
Marmara Ereğlisinde 2 adet termik santral yapma
çalışmalarının hâlâ devam etmesi
Bunların
yanında 4 çimento fabrikasının ormanı tamamen tahrip eden
malzeme alımı hâlâ devam ediyor. Taş ocakları, malzeme alırken
ormanı mahvetmektedirler. Ocakların taş alınan yerleri
tekrar düzeltip oraya ağaç dikmeleri gerekirken hiçbir şekilde bunu
yapmamaktadırlar. Yasal zorunluluğu olduğu hâlde buna hiçbir
şirket yanaşmamaktadır. Bu da doğayı tahrip etmekte,
sonuç olarak da seller can ve mal kayıplarına meydan vermektedir.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederiz Sayın Kayan.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili
Erhan Usta tarafından, şehirde üretime, istihdama zarar verecek ve
ciddi boyutlarda mağduriyetler yaşanmasına yol açacak olan
Samsun Gülsan Sanayi Sitesinin yıkılması kararının
tüm boyutlarıyla araştırılarak sorunların çözümüne
yönelik alınacak tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin
belirlenmesi amacıyla 25 Ekim 2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 25 Ekim 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Şimdi, Adalet ve Kalkınma Parti Grubu adına Samsun
Milletvekili Sayın Hasan Basri Kurt.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA HASAN BASRİ KURT (Samsun) Sayın Başkan,
çok teşekkür ediyorum.
Çok
kıymetli milletvekillerimiz, Samsunumuzun bugün Meclis gündemimizde
olması bizim açımızdan aslında sevindirici. Bir taraftan
Samsunun sanayisinin konuşuluyor olması, Samsunun
şehirleşmesinin konuşuluyor olması, Samsunun aslında
Türkiyede ve özellikle Karadeniz Bölgesinde ne kadar önemli, ne kadar hassas
bir bölge olduğunun da ifadesi.
Tabii,
konu Samsunun -belki bir iki yıldır çok daha yoğun bir
şekilde ama- belki yirmi yıllık bir konusu. Samsunun esas
şehir merkezini oluşturan İlkadım ve Canik ilçeleri
toplamda Samsun şehir nüfusunun 450 bin kişisini oluşturuyor;
nüfusun dörtte 3ü bu bölgede yaşıyor ve gerçekten artık
şehri taşıyamayan, bir ilçe düzeyinde görülebilecek bir sanayi
sitesinin daha yenisiyle, daha iyisiyle değiştirilmesi süreci ve bu,
şehirde uzun zamandır tartışılan, uzun zamandır
gündemde olan bir konu.
Şimdi,
geçen iki ay önce burada bir dondurma imalathanesinde bir patlama meydana geldi
ve yanındaki oto sanayisi yapan yani oto servis işletmeciliği
yapan dükkândaki bütün araçlar da burada yok oldu. Allahtan bir can kaybı
olmadı, o gazın olduğu
Aslında hem bina yüksekliği
açısından hem bina genişlikleri açısından 1970lerde
kalmış, 1980lerde kalmış bir sanayi sitesini biz daha
iyisiyle değiştirmek üzere ve şehre de bir yeşil alan
kazandırmak üzere
Yani buradan bir rant alanı gibi şeyler
çıkartılması asla ve asla söz konusu değil. Buranın
önüne Büyükşehir Belediyemiz Doğu Park olarak denizi doldurarak park
yaptı. O kadar yoğun bir şehirleşme gerçekleşmiş
ki burada, bundan otuz sene önce, otuz beş sene önce gerçekleşen bu
şehirleşmeden kaçmak için dolguyla yeşil alan oluşturdu. Bu
yeşil alanı geliştirme projesi bu. Burada
esnafımızın; yıllardır burada Samsuna hizmet veren,
Samsuna evlatlar yetiştiren, alnının teriyle orada sanayide zor
şartlar altında, çocuklarını okutmak için,
çocuklarının geçimlerini sağlamak için çabalayan
esnafımızın, bunların mağduriyetine AK PARTİnin
asla ve asla, herhangi bir şekilde göz yumması da söz konusu olamaz.
Artık
devir değişti; sanayiler büyüyor, sanayiler gelişiyor ki bunun
örneği yapıldı, Keresteciler Sanayi Sitesi; 300 metrekare
üzerine oturan dükkânlar, şu anda şehrin dışında,
inşaatı bitmek üzere, 800-900 metrekare ile 1.500 metrekare
arasındaki, daha geniş ve bina yükseklikleri daha yüksek olan sanayi
bölgelerine taşınıyor. Şimdi, buradaki oto sanayicisi
kendisinin yerinin yetmediğinden şikâyetçi; yan tarafındaki,
başka bir imalatçıyla olan ilişkisinden artık
şikâyetçi, bunları da ayırmamız gerekiyor. Şehre bir
planlama gerekiyordu ve bu, planlamanın neticesinde oldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN
BASRİ KURT (Devamla) Süre verecek misiniz, bitireyim mi?
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın.
HASAN
BASRİ KURT (Devamla) Burada Büyükşehir Belediyemiz, esnaf
kooperatifleriyle olsun, bu sitenin derneğiyle olsun sürekli görüşme
hâlinde ve bunlara daha geniş bir arazide, artık şehrin içindeki
bu çirkin görüntüden kurtaracak daha geniş bir arazide ve meslek
gruplarına da ayrı ayrı hitap edebilecek
Çünkü çevre
sorunları da oluyor; yani, bir oto tamircisinin atığı ile
kimyasal işi yapan bir iş yerinin atığı aynı
değil, bunlar geçmişte ruhsatını almış,
işlem yapmaya devam ediyor; şehri de kirleten bir boyutu var, denizi
de kirleten bir boyutu var. Bunlara da çare olacak çözümler
araştırıyoruz. Şehrin gelişimine katkı
verecektir. Esnafımızın da burada asla ve asla mağdur
olmaması için biz AK PARTİ milletvekilleri olarak sonuna kadar her
türlü görüşmeye, her türlü iletişime açığız zaten
başından beri ve buna devam edeceğiz.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kurt.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, İstanbulun
silüetinin bozulmasının, tarihinin yok edilmesinin ve çevre
tahribatının geri dönülmez boyutlara ulaşmasının
araştırılması amacıyla 24/10/2017 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 25 Ekim 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
25/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 25/10/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Filiz
Kerestecioğlu Demir
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
24
Ekim 2017 tarihinde İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Filiz
Kerestecioğlu Demir tarafından (5722 sıra numaralı)
İstanbulun silüetinin bozulmasının, tarihinin yok edilmesinin
ve çevre tahribatının geri dönülmez boyutlara
ulaşmasının araştırılması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
25/10/2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak
üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
HDP
GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; İstanbul hakkında bir Meclis
araştırması aslında çok önceleri
yapılmalıydı ve bugün İstanbulun kendisi için, Türkiye
için ve genel olarak Türkiye'nin toplumsal ve politik geleceği için
oluşturmuş olduğu sorunların birçoğu çoktan
önlenmiş olmalıydı ancak çok büyük bir meseleyle yüz yüzeyiz.
Meselenin birincisi politik olandır ve ötekilerin önüne ister istemez ve
belki de ne yazık ki geçiyor çünkü Türkiye'nin bütün büyük metropol
belediyeleriyle birlikte İstanbul Belediye Başkanı Kadir
Topbaş da biliyorsunuz on üç yıl görev yaptıktan sonra
görevinden istifa ettirildi; zorla görevinden ayrılması kendisine
dayatıldı, buna mecbur edildi, bunun için gönüllü değildi fakat
bunun sebebini de hâlâ bilmiyoruz. Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanının görevden alınması ihtiyacının
nereden doğduğunu, bunun sebebini bilmiyoruz; Bursa, Balıkesir,
diğerleri
Eğer mesele belediyecilik meselesi ise belediyecilik
meselesi bu belediye başkanlarına bırakılamayacak kadar
geniş, genel, politik, hatta devlete ait bir mesele. O nedenle bu belediye
başkanlarının ne yapıp da, niçin hakarete uğrayarak
görevlerini bırakmak zorunda kaldıklarını belki de
Cumhurbaşkanı kendisi açıklamalıdır. Çünkü
aslında İstanbul Belediye Başkanını belediye
başkanlığından eden bütün sorunların hepsi Tayyip
Erdoğanla birlikte tartışılmaya başlanmış
olan meselelerdir. Unutmayalım Tayyip Erdoğan kendisi Başbakan
olmadan, milletvekili olmadan evvel altı yıl İstanbul Belediye
Başkanlığı yaptı. Bütün bu dönem boyunca
İstanbulun karşı karşıya kaldığı
meseleler bugünkü meselelerle aynıydı. O nedenle Türkiye'de
yaşayanlar ve İstanbulda yaşayanlar bilmek zorundalar,
İstanbul Belediye Başkanı esasen neden sorumludur? Biz biliyoruz
neden sorumlu olduğunu; Tayyip Erdoğanla ve Binali
Yıldırımla beraber, değişen bütün
cumhurbaşkanları ve başbakanlarla beraber kentin kendisinin bir
alım satım nesnesi hâline getirildiği ekonomik
politikaların içinde görevli olarak çalışmaktan sorumludur. Ama
Adalet ve Kalkınma Partisinin genel stratejisi, genel kent
yaklaşımı bu değil midir? Kadir Topbaş görevinden
alınmıştır ama İstanbulun kalbinden bir bıçak
yarası gibi geçecek olan Kanal İstanbul Projesi gündemdedir; İstanbulun
bütün kuzeyini yerle bir ederek gereksiz yere inşa edilmiş olan
üçüncü köprü, kötü adıyla Yavuz Sultan Selim Köprüsü orada
durmaktadır; üçüncü havalimanı inşaatı devam etmektedir.
Bütün bunların hepsi kentin kuzey, güney yönündeki gelişmesini son
derece kanserleştiren, kötüleştiren ve kenti bir bütün olarak yap-sat
işlemlerine açan iktisadi yaklaşımın
sonuçlarıdır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendisi
nihayet aslında, tabii, insan ne olsa çatlar- dedi ki: Ben de
sorumluyum, hepimiz bu şehre ihanet ettik.
Şimdi,
sevgili arkadaşlar, ihanet aldatılmak, bu sözler çok sık ve
anlamını yitirecek kadar her yerde kullanılıyor ama bu,
kendisine ve herkese karşı yapılmış çok ağır
bir itham, öyle değil mi? İhanet ettiyseniz ihanetin bir bedeli
olmalı. Allah affetsin
Biz Allah değiliz, affedemeyiz, bize
söylemeyeceksin onu; biz hesap soracağız. Madem ihanet ettiniz
Biz
sizin niçin ihanet hâlinde olduğunuzu yıllardır söylüyoruz.
Türkiye'nin bütün ekonomisini İstanbula yönlendirerek, Marmara Bölgesine
yönlendirerek, bir ülkenin nüfusunun üçte 1ini bir şehre
yığarak siz zaten bu kapıyı açtınız. Ondan sonra
hangi belediye başkanını getirseniz ya kamu çıkarına
aykırı hareket edecek ya planlara ihanet edecek ve hepsinden önemlisi
halka, halkın esenliği için, yemin etmiş olduğu bu amaç
için çalışmayarak halka ihanet etmiş olacak. Bu ihanetin bedeli
mutlaka ödenmelidir, Meclis bu ihanetin hesabını
sormalıdır. O yüzden bir Meclis araştırması şarttır.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kürkcü.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Bostancı...
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Genel Başkanımızın
sözleri bağlamından farklı bir anlama
taşınmış -tırnak içerisinde- bedeli ödenmesi gereken
bir ihanet olarak takdim edilmiştir. Oradaki ifadelerin
dışında farklı bir anlama
taşındığı için 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bostancı.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Yani daha farklı bir ihanet mi, nasıl bir
ihanet Sayın Bostancı?
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün HDP grup önerisi üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; Sayın Kürkcü, Kadir Topbaş Beyin, İstanbul
Belediye Başkanının niçin istifa ettiğini bilmediğini
söyledi, peşinden de aslında İstanbulun alım satım
işlerine ilişkin bağlar çerçevesinde istifa etmiş
olduğunu söyledi. Bu esasen Ertuğrul Beyin muhakeme
referansları bakımından kendisine çok uygun düşmeyen bir
tenakuz, bir çelişki olarak ortaya çıkar. Sayın Kadir
Topbaşın istifa etmesinin sebebi, AK PARTİnin
belediyeciliğe ilişkin yapılan çalışmaları
kendisinin değerlendirmesi neticesinde yetkili kurullarda, nihai olarak bu
işlere ilişkin halkın beklentilerini, arzularını esas
alan bir siyasi yaklaşımın neticesidir. İşin tabii ki
bir siyasi tarafı vardır, elbette aynı zamanda bir de hukuki
tarafı vardır.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Onu millet seçti ya, 2019da cezalandırır.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Siz siyaseten o arkadaşın orada
değil başka bir yerde daha değerli olacağını
düşünürsünüz, hukuken de bunun karşılığı
kişisel bir istifadır. Dolayısıyla her iki şart da
kurallara uygun bir şekilde yerine getirilmiş olur.
Öte
taraftan, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesi, esasen,
genel manada şehirleşmeye ilişkin sorumlu makamlardaki
insanların kendi durumlarına yönelik öz eleştiri muhakemesine
bir çağrıdır, kendisini de dâhil ederek herkese yönelttiği
bir çağrı olarak okumak gerekir. Eğer biz Türkiyedeki
şehirleşmelerden -partileri geçiyorum, bütün partileri hesaba katarak
söylüyorum- bütün metropollerde bu şehirleşmeden memnunsak problem
yok ama...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) ...hepimizin dâhil olduğu, Türkiyenin
yaşadığı şehirleşmeye, metropolleşmeye
ilişkin itirazlarımız varsa, Sayın
Cumhurbaşkanımızın ifade ettiğini bu bağlamda ve
herkesin kendisine bir öz eleştiri çıkarması gereken bir
çağrı olarak okumak gerekir.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bostancı.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Sayın Kürkcü...
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Benim konuşmamı sayın hatip
yanlış ve tersine yorumlayarak Kadir Topbaşın
istifasına dair bir gerekçe sunduğumu söyledi, ben böyle bir gerekçe
sunmadım. Ne söylemiş olduğumu tekrar buradan açıklamam
gerekir ki bu yanlış anlamayı giderelim. Bu bir
sataşmadır aslında, tenakuz denilerek de bu
sataşmayı gerçekleştirmiştir.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Ben kayıtlara bakarım efendim.
Söylediğine göre, ben kayıtlara bakar, değerlendiririm.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sataşmayı karşılamam gerekiyor.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kürkcü.
2.- İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Bostancı, ne kadar isteseniz bir tenakuz
bulamazsınız çünkü ben Sayın Topbaşın
istifasının nedeninin bu olamayacağını, çünkü
partinizin tamamının bundan sorumlu olduğunu, birinizin
diğerine bundan ötürü bir suçlama getiremeyeceğinizi, bunun AKPnin
genel siyaset ve stratejisinin bir parçası olduğunu söyledim.
Dolayısıyla, tutarlılık için bir tartışma
yapacaksak, bu tutarlılığın
karşılığını sizde arıyorum, kendimde
değil; birinci nokta budur.
İkincisi:
Yap-sat diye, kolayca geçiştiremeyeceğimiz bir şeyden söz
ediyoruz. Şehrin kendisinin bir alım satım nesnesi hâline
getirildiğini; bloklar hâlinde, büyük kent arazilerinin, kent
yapılarının, kentin doğal çevresinin, ekosisteminin
ticarete, alışverişe, satışa
açıldığını ve dolayısıyla buradan doğan
ilişkiler içerisinde aslında partinin tamamının yer aldığını
ifade ediyorum; o nedenle, mevzu budur.
Üçüncüsü:
Sayın Cumhurbaşkanının ya da herhangi birimizin ihanet
sözünü bu kadar retorik manada kullanmadığımızı ben
düşünüyorum. Çünkü bunun kullanıldığı her yerde, bunun
arkasında ağır kent suçları, doğaya karşı
işlenmiş ağır suçlar, ağır toplumsal suçlar var
ve bunlar, kenti yönetenler, ülkeyi yönetenler tarafından icra ediliyor.
Hesap vermeyecekler mi? Bu nedenle, bunu sadece seçmenin oyuna bırakamayız;
aynı zamanda, Meclisin bunu ele alıp toplumun ve kentin geleceği
bakımından, bir daha aynı ihanetlerin, aynı suçların
işlenmemesi bakımından değerlendirmesi gerekir.
Dolayısıyla, benim konuşmam bu açıdan tenakuz içinde
değildir; tam tersine, sizi tutarlı bir biçimde bir bağlama
oturtmaktadır, Cumhurbaşkanından size kadar süren bir sorumluluk
zincirinden söz ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kürkcü.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, İstanbulun
silüetinin bozulmasının, tarihinin yok edilmesinin ve çevre
tahribatının geri dönülmez boyutlara ulaşmasının
araştırılması amacıyla 24/10/2017 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 25 Ekim 2017
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın
Erhan Usta.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
MHP
GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Şimdi,
bu inşaat meselesi İstanbulu da tahrip etti, aslında Türkiye'yi
de tahrip etti, Türkiye ekonomisini de tahrip etti. Bunu ben burada defalarca
anlattım; iktisadi anlamda da bu sorun var, şehirleşme
anlamında da İstanbul bozuldu. Bunu aslında belki çok fazla
uzatmaya bile gerek yok, Sayın Cumhurbaşkanı zaten bu
itirafı yaptı, ben sadece şehirleşme kısmını
söylüyorum; yani, o anlamda İstanbula ihanet edildiğini, kendisinin
de sorumlu olduğunu söyledi. Başka sorunlar da var elbette.
Nihayetinde yirmi üç yıldır bugünkü yönetim İstanbulu
yönetiyor. İstanbul, trafiğiyle, şehriyle, işte tarihî doku
kalmadı, yeşil alanlarının tahrip olması gibi ciddi
sorunlarla karşı karşıya. Buradan daha önceden de ifade
ettik ama bu vesileyle, eğer bir de Kanal İstanbula başlarsak
tamamen İstanbulu da, Türkiye ekonomisini de bitireceğiz. Ben
buradan defalarca söyledim; bu şehir hastaneleri olsun, diğer
mucizevi olarak görülen Hiç para ayırmadık, para mı veriyoruz
ki biz bunlara. deyip böyle gelişigüzel yapılan
yatırımların -iktisadi açıdan bakılsa bile sadece-
Türkiye'ye ne kadar zarar verdiğini defalarca söyledik. Eğer Kanal
İstanbul Projesine -işin çevre boyutu, başka boyutları da
bir yana- girilirse zaten iktisadi açıdan da iş tamamen gelecek
tıkanacak. O yüzden, maalesef, İstanbulu bitirdiniz.
Şimdi,
az önce Gülsanla ilgili tartışmaya belki kısa, bir iki noktada
ilave yapmak gerekebilir. Arkadaşımız daha yenisiyle
değiştirilmesini ifade etti. Bakın, burada daha yenisiyle
değiştirme yok, herhangi bir alternatif sunulmuyor. Yazılar var
elimizde Yerinizi satın almak istiyoruz. deniliyor ve rayicinin onda 1i
değerde bir fiyat teklif ediliyor. Yani, bunları, aynı
şeyleri ifade etmek istemiyorum ama kesinlikle onlara bir yer
gösterilmiş de bu insanlar oraya gitmemiş falan değil. Bunlar
küçük esnaf, bunları olduğu yerden 50 kilometre öteye, hiç kimsenin
gelmeyeceği, sadece büyük fabrikaların gidebileceği bir yere
gönderirseniz zaten bu Tezgâhı kapat. demektir ve bu insanlar
tezgâhlarını kapatmakla karşı karşıya
kalmışlardır; bunu başka bir şekilde ifade etmek
kesinlikle yanlış olacaktır. Hani, dernek
Dernek zaten isyan
ediyor; dernek kurulmuş, dernek isyan ediyor bu olup bitenlere.
Yeşil
alan meselesi de
Yani bir yandan yeşil alanları keseceksiniz,
inşaat yapacaksınız, ondan sonra milletin ekmek yediği,
tezgâhı olduğu, işçi çalıştırdığı,
efendim, çırağın yetiştiği yerleri de yıkıp,
bozup Ben yeşil alan yapacağım. diyeceksiniz; böyle bir
anlayışı kabul etmek mümkün değil. Burada bir yeşil
alan meşil alan meselesi falan yok, burada tamamen anlaşılamaz
bir şekilde buradaki küçük esnafın sıkıntıya
sokulması meselesi vardır.
Zaten
belediyenin kafasının karışık olduğu da çok net
belli. 2005 yılında burayı ticaret alanı ilan ediyor, 2017
geliyor, yeşil alan ilan ediyor; böyle bir şey olamaz. On iki
yılda neye göre değiştirdiniz bunu? Yani yan taraftaki eski
sanayi sitesine 4 kat imar veriyor, buraya hiç imar vermiyor. Bunların
hepsi insanları bezdirmeye ve ellerinden mallarını almaya
yönelik bir tutumdur.
Teşekkür
ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Usta.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Gülay
Yedekci.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
CHP
GRUBU ADINA GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi içtenlikle, sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
İstanbul,
dünyanın en kadim kentlerinden bir tanesi, en güzide kentlerinden bir
tanesi, bence en kıymetli olanı, bir mücevher. Şimdi, geçenlerde
bir söylemde, İstanbul nezdinde bir ihanet itirafında bulunuldu ve
Türk Dil Kurumunda geçen anlamıyla ihanet doğrudan tasarlanan,
planlanan ve uygulanandır. Şimdi ben sormak istiyorum: Mülkiyet
hakkının yok edilip buralarda yaşayan insanların yaşam
alanlarına el konularak mı ihanet edildi? Mecidiyeköyde
yıkılan fabrikanın yerine, mahkemenin olumsuz kararına
rağmen, gökdelen inşa edilmesine izin verilerek mi ihanet edildi?
Kuzey ormanlarını üçüncü köprü ve üçüncü havaalanı
inşaatları nedeniyle katlederek mi ihanet edildi? Yoksa
Kabataşa bir beton martı heykeli konularak mı ihanet edildi?
Haliç metro köprüsünün ve Marmarayın yarattığı tahribat,
Aksaraydaki yıkımlar, Fener Balattaki acele kamulaştırma,
Sulukuledeki yerinden etme, Yenikapıda yapılan dolgu miting
alanı sonucunda tarihî yarımadada yaratılan tahribatlarla
mı ihanet edildi? Bu tahribatlar sonucunda UNESCO ve ICOMOS
tarafından evrensel değer kabul edilen İstanbulun bu
niteliği kaybetmesiyle karşı karşıya
bırakılarak mı ihanet edildi? Taksim Yayalaştırma
Projesiyle, büyük bir halk dayanışması ve mücadelesiyle kurtardığımız
Gezi Parkı dışında, meydanın her yerini betona gömerek
mi ihanet ettiniz? Yoksa, İstanbulu alışveriş merkezi
cehennemine çevirerek mi ihanet ettiniz? Dünyanın en büyük adalet
sarayını yaptığınızı söylediğiniz
İstanbulda hiç adalet bırakmayarak mı ihanet ettiniz? Yoksa,
493 deprem toplanma alanını 77ye düşürerek mi ihanet ettiniz?
Merak ediyorum, Mimar Sinanın göğe uzanan minarelerini gölgede
bırakan, ranta uzanan kuleler yaparak mı ihanet ettiniz? İmar
hakkını artırarak, kişiye özel imar hakları vererek mi
ihanet ettiniz? Yoksa, kimliksiz bir TOKİ şehrine İstanbulu
çevirerek mi ihanet ettiniz? İstanbulun trafik sorununu kördüğüm
hâline getirerek mi ihanet ettiniz? İstanbulun yeşil
alanlarını imara açarak, Kuzey ormanlarını talan ederek mi
ihanet ettiniz? Dere yataklarında inşaatlara göz yumarak mı
ihanet ettiniz? İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanının istifa sürecini kamuoyundan gizleyerek mi ihanet
ettiniz?
Yıllardır
söyledik dinlemediniz, tekrar uyarıyoruz: İstanbula ihanet etmekten
vazgeçin. Türkiye'deki bütün kentlerin üzerine sıvamaya
çalıştığınız kimliksiz mimari
anlayıştan vazgeçin. Rant odaklı yönetim
anlayışından vazgeçin. Kentlerimizin üzerindeki vahşi
kapitalist elinizi bir an önce çekin, İstanbulumuzdan elinizi çekin.
Teşekkür
eder; sevgiler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yedekci.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Hüseyin Bürge; buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Sayın
Başkanım, sizleri ve saygıdeğer milletvekillerimi, aziz
milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle
bütün şehitlerimize Cenab-ı Haktan rahmet diliyorum. Bir belediye
başkanı olarak da, eski bir belediye başkanı olarak da
Tekirdağ Süleymanpaşa Belediye Başkanının
Kıymetli Cumhurbaşkanımıza hakaretini esefle
kınıyorum, bir belediye başkanına yakışmayacak
bir harekettir diye de ifade etmek istiyorum.
İstanbul,
arkadaşlarımızın söylediği gibi dünyanın en
önemli şehirlerinden bir tanesi. Avrupanın şehirlerinin
güzelliği, içinden nehirlerin akmasıdır ama İstanbulun
ortasından deniz akar.
Konuyla
alakalı olarak da HDPnin verdiği önerge doğrultusunda bir
şey söylemek istiyorum. Kadir Topbaş Beyin istifasını
konuştuğunuz kadar, gündeme getirdiğiniz kadar SHPden
aldığımız 1994 yılındaki İstanbulun
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) 2017deyiz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Keşke olsa, keşke kalsa.
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) Bitmedi kardeşim, bitmedi. Bitmeyecek. Milletin
unutmadıklarını söylemek istiyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ne var?
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) 2017deyiz, 2017.
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) İstanbulun kaderini değiştirenlerden, o günün
belediye başkanlarından birisi olarak söylüyorum. Susuz bir
İstanbula, çöp içerisinde bir İstanbula elini
değdirdiğinden dolayı Recep Tayyip Erdoğanın
hapishaneye gideceği zaman nutkunuz tutuldu, söyleyecek lafınız
olmadı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ya biz milletvekili yaptık, daha ne istiyorsunuz ya?
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) Bu istifayı gündeme getirmediğinizde kendi siyasi
iradenin içerisinde bir arkadaşımızın istifa etmesi
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Biz milletvekili yaptık, biz. Biz yaptık ya!
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) Sizin içinizde de belediye başkanlığından
istifa ederek milletvekili olmuş veya kenara çekilmiş
arkadaşlarımız var.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Saygı duyuyorum, kendileri istifa ettiler.
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) Ben de istifa ederek milletvekili olmuş
arkadaşlarınızdan bir tanesiyim. İstanbulda yapılanları
bu söylediklerinizle gölgelemeye kalkmak hak değildir diye söylüyorum. Siz
öz eleştiriyi de anlayamıyorsunuz. Kıymetli
Cumhurbaşkanımızın Peygamber şehri, Peygamberin bile
müjdesine mazhar olmuş İstanbulla alakalı öz eleştiri
yapmayı bile, yapıyor olmayı bile hazmedemediğinizi
görüyorum.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) İhanetin neyini izah edeceksiniz?
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) Bu sebeple şunu söylemek istiyorum: İstanbul,
İstanbulluların şehri. Çok güzel işler oldu.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Yarın kimler istifa edecek? Kim kandırdı, FETÖ
mü kandırdı onları?
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) Doldurma alanlarından bahsediyorsunuz. 1999 depremini
yaşamış olanlardan bir tanesiyim. Acil Eylem Planı
içerisinde yapılanlardan bahsediyorsunuz. Bunların üzerinde bir de üçüncü
havaalanıyla alakalı konuşuyorsunuz ya pes doğrusu!
Milletin istekleri doğrultusunda İstanbuldaki şehircilik
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Deprem toplanma alanlarını imara
açtınız.
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) Elbette ki eksikliklerimiz var, senin de benim de
eksikliğim var. Eksiklik başka bir şey, yanlış
başka bir şey, hata başka bir şey.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Niye başka bir şey? İhanet ettik.
diyor. Sen hâlâ ne anlatıyorsun?
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) İstanbul şehrini İstanbullu
kardeşlerimizle birlikte imar ediyoruz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ya İhanet ettik diyor, İhanet ettik. diyor. Biz
yapmadık, siz yapmışsınız.
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) Bu güzel İstanbula emek veren dün Recep Tayyip
Erdoğandan bugüne kadar bütün arkadaşlarımıza, ağabeylerimize,
büyüklerimize ben teşekkürü bir borç biliyorum.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Niye teşekkür ediyorsun ki? İhanet ettik.
diyor.
HÜSEYİN
BÜRGE (Devamla) Önergeye katılmadığımı bir kere daha
ifade etmek istiyorum.
Aziz
İstanbulluları bir kere daha saygıyla, sevgiyle selamlamak
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bürge.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Yedekci
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Sayın Başkanım, bizim az önceki
açıklamamızın üzerine sayın konuşucu bazı
söylemlerde bulundu. Bununla ilgili açıklama yapmak isterim.
BAŞKAN
Açıklama mı, sataşma mı Sayın Yedekci?
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Sataşmadan dolayı söz almak istiyorum.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, açıklamalar
üzerine değil grup önerisi çerçevesinde partimiz adına konuştu.
Elbette kendi görüşlerini söyleyecek.
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Sayın Gök, buyurun.
LEVENT
GÖK (Ankara) Az önce konuşan hatip bütün konuşmasını
Cumhuriyet Halk Partisinin konuşmaları üzerine inşa etmek ve
partimizin önceki partisi olan SHP zamanından almak suretiyle bir
sataşmada bulundu. Arkadaşımız cevap verecektir.
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) Cumhuriyet Halk Partisi demedim, SHP dedim, SHP.
BAŞKAN
Peki, Sayın Yedekci, sataşmadan size söz veriyorum. Açıklama
yapmak istediğiniz zaman yerinizden veririm.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekcinin,
İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürgenin HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Peki, çok teşekkür ediyorum.
Tekrar
hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Biz
İstanbula yapılan bütün kötülükleri burada anlatmaya kalksak
günlerimizi alır. İstanbul artık yaşanmaz bir kent hâlini
almıştır. İstanbulda artık açık bir otoparktan
bahsediyoruz, caddelerde ilerlemek mümkün değil. Yeşil alanların
imara açılmasından, bazı vakıflara, Hükûmete yakın
bazı vakıflara bazı gayrimenkullerin peşkeş
çekilmesinden bahsetmeye zamanımız olmadı. Kanal
İstanbulun İstanbula yapacağı felaketlerden bahsetmeye
zamanımız olmadı. Bu imkânı verdiğiniz için
teşekkür ediyorum.
İstanbul
bugün için, Sayın Cumhurbaşkanının da söylediği gibi,
ihanete uğramış bir kenttir. Bu ihanetleri süslü kelimelerle
değiştirmeye çalışmanız mümkün değildir.
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) Çöp içerisinde bıraktığınız
İstanbuldan bahsettim. Niye rahatsız oluyorsunuz?
GÜLAY
YEDEKCİ (Devamla) Bugün için İstanbulda kıyı
alanları inşaata açılmıştır, yeşil alanlar
imara açılmıştır, kişiye özel imar alanları
verilmiştir, içecek su bulunamayacak bir hâle getirilecektir.
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) İçilecek su bulunmayan bir İstanbuldan
bahsettim. Bundan mı rahatsız oldunuz?
GÜLAY
YEDEKCİ (Devamla) Su havzalarının üzerine inşaatlar
yapılmaktadır. Kuzey ormanlarına inşaatlar
yapılmaktadır. Özellikle bazı mega projeler adı
altında İstanbula yapılmak istenen ihanetler çok büyüktür.
Yapılan
bu açıklamadan sonra yani ihanet itirafından sonra
yapılması gereken, bundan sonra bu ihanetlerin
durdurulmasıdır.
Lütfen,
çıkıp açıklama yapsın Hükûmet. Desin ki: Hiçbir yeşil
alanı imara açmayacağız. İnsanlarımızın kamuya
ait yararını bir firmaya ya da bir kişiye peşkeş
çekmeyeceğiz. Doğru olan budur. İstanbul, bugün, bizim
yaşadığımız bir kenttir. Atalarımızdan miras
aldık, torunlarımıza bırakmakla yükümlüyüz ama
İstanbulu yaşanmaz hâle getirenler de hukuk karşısında
elbette bunun bedelini ödemelidirler.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yedekci.
Sayın
Bostancı, sisteme girmişsiniz, buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
İstanbul Milletvekili Gülay Yedekcinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Şimdi
ihanet lafı havada uçuşuyor. Coşku dolu konuşmaların
ötesinde soğukkanlı, mantıklı bakarak değerlendirme
yapmak herkes açısından faydalı olur.
Sayın
Cumhurbaşkanımızın orada yapmış olduğu
konuşma, bütüne, tamamına bakıldığında;
İstanbulun müstesna bir şehir olduğuna vurgu yapan ve bu
müstesna kimliğini korumaya yönelik bir ortak akla çağrı yapan,
süreç içerisinde de bu özel niteliğine uygun olmayan kimi
şehirleşmelere ilişkin eleştiri dile getirirken Burada
bizim de payımız var. şeklindeki bir öz eleştiridir.
Siyasi partiler, liderler elbette öz eleştiri yapabilirler. Yapılan
öz eleştirilerin üzerine bir siyasal fırsatçılıkla
atladığınızda, başkalarına da yapılan,
kendilerine ilişkin, toplumun
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) -
ortak çıkarı, ortak faydası
istikametinde kimi hatalar, kusurlar söz konusuysa, bunların genel
bağlamda ortak iyilik için ifade edilmesine yönelik yöntemin yolunu
kapamış olursunuz. Dolayısıyla burada bir siyasal
fırsatçılık gözetmeyi doğru bulmam.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederiz.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Sayın Başkanım, son yirmi üç
yıldır İstanbulu AKP hükûmetlerinin yönettiğini
kayıtlara geçmesi için söylemek isterim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Hepinize
teşekkür ediyoruz.
Sayın
Öztrak, 60a göre bir söz talebiniz var, buyurun.
22.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın,
İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürgenin HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
FAİK
ÖZTRAK (Tekirdağ) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biraz
önce, bir önceki hatip yapmış olduğu konuşmada
Tekirdağımızın Süleymanpaşa Belediye
Başkanının Sayın Cumhurbaşkanına hakaret
ettiği gerekçesiyle kendisini kınadı.
Şimdi,
bakınız, bu konuşma yapıldığında ben o ilçe
kongresindeydim. Bu konuşmada kullanılan sözler faşist ve
diktatör sözleridir. Bu iki sözcük normal olarak siyaset jargonunda hakaret
addedilmeyen, hakaret olarak addedilmemesi gereken ama bir uyarı mahiyette
bir davranış biçimine karşı kullanılan sözcüklerdir.
Şimdi, bunu alacaksınız, büyüteceksiniz ve diyeceksiniz ki:
Bunlar hakarettir.
Bakın,
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; eğer bir ülkede
Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanı
oluyorsa siyaset çerçevesinde sarf edilen bu sözleri de hakaret olarak
addetmemelidir, mahkemeler de bunun üstüne gitmemelidir.
Arz
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öztrak.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Karar yeter sayısı istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Daha ben bir şey söylemedim Sayın Danış.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ben önceden söyleyeyim de
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından, İstanbulun
silüetinin bozulmasının, tarihinin yok edilmesinin ve çevre
tahribatının geri dönülmez boyutlara ulaşmasının
araştırılması amacıyla 24/10/2017 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 25 Ekim 2017 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.39
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri
kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan, Marmara Denizinde
boyutları gittikçe büyüyen kirlenmenin ekonomik zararlarının
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan (10/1596) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 25 Ekim 2017 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
25/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 25/10/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Levent
Gök
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, Marmara Denizi'nde boyutları gittikçe büyüyen
kirlenmenin ekonomik zararlarının araştırılması
amacıyla verilen (10/1596) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun
25/10/2017 Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
CHP
GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Marmara Denizi ve Körfezdeki
kirlilik üzerine bir araştırma önergesi vermiştik. Tabii,
Marmara Denizi etrafındaki birçok kent bundan etkilenmekte ama ben tabii
Marmara Denizi etrafındaki kentlerin içinde en çok etkilenen Kocaeliden
bahsetmek istiyorum.
Geçen
hafta aslında, Kocaeliye karşı AKP iktidarları döneminde
yapılanları ve göz ardı edilen, Kocaelinin gelirlerine
tırpan vurulan konuları üç başlık altında gündeme
getirmiştim. Bir tanesi, Kocaelide vatandaş kişi
başına 30 bin TL vergi öderken karşılığında
3 bin TLlik yani onda 1i kadar bir yatırım almasıydı
Kocaelinin.
İkincisi:
Kocaelinin ödemiş olduğu yaklaşık 58 milyarlık
verginin 29 milyarı ÖTV kanalıyla akaryakıt vergilerinden
alınmaktaydı, Kocaeli bundan pay alamıyordu. Bunun düzeltilmesi
gerektiğini söylemiştim.
Üçüncüsü:
Kocaelide üretim yapan 600 tane firmanın vergilerini başka illerde
yatırmasını ve bu nedenle de Kocaelinin bu vergiden pay
alamamasını dile getirmiştim.
Tabii,
Kocaelinin problemleri bununla da bitmiyor ve Kocaelinin problemleri devam
ediyor. Neydi Kocaelinin devam eden problemleri, ne hâle geldi Kocaeli
baktığınız zaman? Bir defa, ben Kocaeliye ihanet
ettiniz. demeyeceğim ama Kocaelinin havasını kanser ettiniz,
Kocaelinin suyunu kanser ettiniz, Kocaelinin toprağını kanser
ettiniz, Kocaelinin denizini kanser ettiniz; en sonunda,
dayanamadınız, Kocaelinin vatandaşını, yaşayan
insanları da kanser etmeyi başardınız.
Şimdi,
Kocaeli gibi yönetilemeyen -Türkiye gibi yönetilemeyen- bir kent
Nasıl
Türkiye'de AKP iktidarları döneminde sorunlar çığ gibi
büyümüşse Kocaelide de sorunlar çığ gibi büyümüş ve bu
problemler artarak devam ediyor. Çok hızlı bir şekilde,
başlıklar hâlinde Kocaelinin problemlerini
sıraladığımda şunları çok rahatlıkla
görüyoruz: Kirlilik
Biraz sonra iktidar partisi milletvekili
arkadaşım gelecek; mavi bayraklar, arıtma tesisleri,
yeşillendirmeyi söyleyecek burada. Hatta bunları yapabilmek için,
daha çok hizmet edebilmek için Yuvacık Barajını gündeme
getirecek. Ben onları söylemeyeceğim şimdi. Ama kirlilik bir
problem Kocaelide.
Trafik
Trafik başlı başına bir problem. Artan sanayi tesisleriyle,
OSBleriyle şehir içi trafiği, demir yolu trafiği, otoyol,
organize sanayi bölgeleri ve limanlarla beraber trafik ciddi boyutlara
ulaşmış vaziyette.
Sağlık
deseniz, her gün, her gün şikâyet var, her gün yoğun bakım
üniteleri konusunda talep alıyoruz.
Eğitim
En kötüsü işsizlik ve yoksulluk. Türkiye'ye Türkiye'nin yüzde 12sini
karşılayan vergi veren bir kentte işsizlik Türkiye
ortalamalarının üzerinde, yoksulluk Türkiye ortalamalarının
üzerinde.
Bakın,
o kadar kötü durumdayız ki Türkiye'deki belediyelerden en çok geliri olan
belediyelerden bir tanesi Kocaeli Büyükşehir Belediyesidir. Birçok
bakanlık bütçesinden fazla bütçeye sahiptir ama maalesef 130 milyon TLlik
tramvay hattını yapabilmek için kredi kullanan bir belediyeden
bahsediyoruz.
Kocaelinin
iki yakası bir araya gelmiyor arkadaşlar. Bir köprü
yaptırdınız özel şirkete, övündüğünüz Osman Gazi
Köprüsü. Ama özel şirket tarafından yapılan köprüyü Kocaelili
vatandaşlar kullanamıyor. Sadece ayda yirmi beş gün, işine
gidip gelmek için kullanmak isteyen vatandaşımın 3.200 TL para
ödemesi gerekiyor.
Öyle
bir kent düşünün ki Kocaeliyi, Türkiyenin en küçük yüz ölçümüne sahip
olmasına rağmen metrosu olmayan bir kent. Düşünebiliyor musunuz,
İstanbulda Ulaştırma Bakanlığı yapıyor,
Ankarada Ulaştırma Bakanlığı yapıyor,
İzmirde Büyükşehir yapıyor. İzmirde bunun kilometresi 56
milyona mal olurken İstanbulda 140 milyon, Ankarada 90 milyona mal
oluyor ama Türkiyeye en çok vergi veren kentin en büyük problemi trafik
olmasına rağmen maalesef bir metromuz bile yok.
Sevgili
arkadaşlar, size bir önerim var, özellikle iktidar partisi
milletvekillerine; beraber mücadele edelim, gelin Kocaeliye metroyu
kazandıralım. 50 kilometrelik bir metroya ihtiyacımız var.
Eğer bunu başaramayacaksanız
Çok
doğru bulmuyorum kayyum atamasını, doğru bulmuyoruz,
yanlış, demokrasiye de bir ihanettir kayyum ataması. Siz bir
şey yaptınız, güneydoğu illerine Kocaelideki belediye
başkanlarını yardımcı olarak yolladınız. Ben
şimdi size öneriyorum: Kocaeliye İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanımızı, Eskişehir Büyükşehir Belediye
Başkanımızı, Çankaya Belediye
Başkanımızı, Bakırköy Belediye
Başkanımızı, sayamayacağım birçok belediye
başkanımızı yollayın ve bu projeleri
gerçekleştirelim diyorum. Onun için, bu araştırma önergemin
kabul edilmesi yönünde oy kullanırsanız çok memnun olurum.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Diğer
siyasi parti grupları adına konuşmalara geçiyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Saffet
Sancaklı
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
MHP
GRUBU ADINA SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; çevre konusu çok hassas bir konudur ve bu
konuda hassas olmak için siyasetçi olmaya veya milletvekili olmaya gerek yok,
insan olmak yeterlidir.
Tabii,
bu konuyla ilgili ben de Çevre Komisyonu üyesi olarak yetkililerden biraz bilgi
aldım Kocaeli ve Marmara Deniziyle ilgili neler yapıyoruz diye.
Marmara Denizi kıyılarında yoğunlaşan kentleşme,
kıyı bölgelerinin sunduğu imkânlar nedeniyle kara ve denizde
gerçekleştirilen turizm faaliyetleri, hızlı artan endüstriyel
faaliyetler, deniz taşımacılığı, iç bölgesel
nehir ve dereler vasıtasıyla gelen tarımsal, evsel ve endüstriyel
kirlilik gibi çeşitli kaynaklardan kirlenmeye maruz kalmaktadır.
Yüzme
Suyu Kalitesi Yönetmeliği kapsamında Marmara Denizinin
kıyısı olan 141 yüzme suyu alanından numune
alınmış; bunların bir kısmı iyi
çıkmış, bir kısmı orta çıkmış, bir
kısmı da kötü sınıf kategorisinde yer
almıştır. Bakanlığımızın müşterisi
olduğu TÜBİTAK MAM tarafından yürütülen Deniz ve Kıyı
Suları Kalite Durumlarının Belirlenmesi ve
Sınıflandırılması Projesi olan DEKOS Marmara
Denizinde 22 su yönetim birimi belirlemiştir. Marmara Denizi ekolojik
durum değerlendirmesi haritasında özellikle Gebze, Küçükçekmece
bölgelerinin kötü kalitesi sınıfında; İzmit Körfezi,
İstanbul Boğazının Marmara çıkışı ve
Bandırma Körfezinin zayıf kalite sınıfında
olduğunu belirtmiştir. Yani Çevre Bakanlığından
aldığım bilgiler bunlar. Tabii, bu raporlarda birtakım
şeylerin, birtakım çalışmaların
yapıldığı ortaya çıkıyor ama yeterli
olmadığı gözüküyor. Ancak bu raporlardan çıkan başka
bir sonuç da Marmara Denizinin ciddi boyutlarda kirlendiğini ve müdahale
etmemiz gerektiğini gösteriyor.
Kocaeli
özeline gelince de bugün Googlea girdiğinizde 2 denizi, dağı
ve gölü olan şehir hangisidir dünyada? diye
yazdığınızda Kocaeli çıkıyor saygıdeğer
milletvekilleri. Peki, bu neyi gösteriyor? Kocaeli bir doğa cenneti. Peki,
biz bu doğa cennetini iyi değerlendirebiliyor muyuz? Acaba biz
bununla ilgili gerekeni yapıyor muyuz? Maalesef hepimizin bildiği
yeterli değil, maalesef yapmıyoruz, yapamıyoruz.
Bugün
sayın vekilimizin söylediği çok şeye katılıyorum ama onun
dışında bu kadar 2 denizi, gölü ve dağı olan bir
şehirde eğer yaz veya kış olimpiyatları
yapılmıyorsa bu da ayrıyeten bir soru işareti çünkü buna
imkânımız var. Kocaeli Belediyesinin bütçesi birçok bakanlıktan
da üstte, yukarıda. Bunu rahatlıkla yapabiliriz ama bu, vizyon
meselesi, misyon meselesi. On üç, on dört yıldır yöneten
arkadaşlarımızın böyle bir vizyonu maalesef ki yok.
Tabii,
metro konusuna gelince de katılıyorum Sayın Akara. Kocaelinin
nüfusu 2 milyona yaklaştı ve inanın arabalar yürümüyor, trafik
çok sıkıştı, bir metro ihtiyacımız var. Tabii,
orada 11 milletvekiliyiz, parti ayrımı yapmadan bu konuyu hep beraber
çalışıp Bakanlığımızdan,
Başbakanlığımızdan bunu istememiz lazım ve
yapmamız gerekiyor, buna da katılıyorum. Bu yüzden, CHPnin verdiği
Meclis araştırması önergesini destekliyorum ve lehte oy
kullanacağımızı belirtiyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sancaklı.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Müslüm
Doğan konuşacak.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
HDP
GRUBU ADINA MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; CHP Grubunun Meclis araştırma önergesi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu önergeyi
desteklediğimi hemen ifade etmek istiyorum.
Marmara
Denizi hem kara hem de deniz kökenli kirlenme tehlikesini çok ağır
bir şekilde yaşamaktadır. Özellikle, altyapının
yetersiz olması, kanalizasyon toplama şebekesi ve arıtma
tesislerinin bulunmaması ve işletme maliyeti nedeniyle arıtma
tesislerinin çalıştırılamaması, evsel kirlilik
problemlerinin temelini de teşkil ediyor. İstanbul civarında
bulunan 4.500 ile 5.000 kadar endüstri kuruluşundan 0,3 milyon metreküp
civarında atık su deşarj edilmektedir. Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu atık suların yüzde 50si ise arıtma
işlemine tabi tutulmadan denize bırakılmaktadır.
Yapılan son araştırmaya göre İzmit Körfezine günde 6,6
kilogram kurşun, 43,2 kilogram çinko, 1,9 kilogram bakır, 209
kilogram krom, 5,1 kilogram cıva gibi ağır metallerin yanı
sıra 10,9 ton azot ve 30,8 ton atık karışmaktadır.
Marmaraya İstanbuldan günde 1,2 milyon metreküp, Bursadan günde 0,3
milyon metreküp, İzmitten 0,2 milyon metreküp, diğer beş
şehirden ise 0,4 milyon metreküp olmak üzere bölge genelinde 2,1 milyon
metreküp evsel atık su deşarj edilmektedir.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, petrol sızıntısı da burada
ayrı bir konu. Burada aslında meselenin esası, AK PARTİli
belediyeler tarafından ortaya doğru dürüst bir projenin
konmamasıyla ilgili, kentlerin yönetiminin gerçekten ihtiyaç temelli, kent
insanlarını ekolojiye zarar vermeden kentin doğru
yönetilemediği, planların doğru
yapılamadığıyla ilgili bir husus. Bugün Ankara çevre düzeni
planı 42 kez değiştirilmiş, 1/25.000 ölçekli çevre düzeni
planını 42 defa değiştiriyorsunuz. Ne için
değiştiriyorsunuz? Sosyal donatı alanlarını,
yerleşim alanlarına açıyorsunuz. Sözüm ona bir ulaşım
planı yaptınız, bu ulaşım planlarını da 32
defa değiştirdiniz -güzergâh değişikliğinden
bahsediyorum- 32 kez bir çevre düzeni planıyla oynanmaz arkadaşlar.
Şimdi,
CHPli vekil arkadaşımız Kayyuma çok katılmamakla
birlikte... dedi ama kayyum atamaya az veya çok katılınmaz. Kayyum
atamak demokratik bir işleyiş tarzı değildir
demokrasilerde. Partimizin belediye başkanlarına karşı
yapılan bu işlem hukuksuz bir işlemdir. Kent yönetimini kentli
iradeye, kenti seçen insanlara bırakacaksınız. O yüzden, AK
PARTİ hükûmetleri ve belediyeleri tarafından kentçilik işleminde
ne kadar olumsuz bir işleme tabi tutulduğunu, kentlerin yaşanmaz
hâle getirildiğini hepimiz biliyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜSLÜM
DOĞAN (Devamla) Özellikle Sayın Cumhurbaşkanının da
bu konuya, İstanbulla ilgili o konuya işaret etmesi ise bir öz
eleştiri olacaksa kabulümüzdür ama eğer bir öz eleştiri
değilse de buradan şiddetle reddettiğimizi ifade etmek ve bunun
bir bedelinin ödenmesi gerektiğini de arz etmek isterim size.
Saygılarımı
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Doğan.
Sayın
Akar...
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın konuşmacı Kayyum atamanın az veya
çoğu olmaz. şeklinde bir ifade kullandığımı
ifade etti. Ben öyle bir ifade kullanmadım, kayyum atamasına
doğal olarak karşıyız. Böyle bir şey olamaz,
demokrasilerde olamaz. Milletin sandığından çıkan insanların
yine milletin sandığıyla beraber gitmesi gerektiğine
inanıyoruz. Kayyum atamalarını doğru bulmuyoruz çünkü
belediye meclisleri var. Bugün, AKPnin yaptığı gibi belediye
meclislerinden de başkan seçebilir, ki kanunlar da bunu emrediyor bize.
Uygulama yanlıştır.
Benim
söylemek istediğim, orada, o kayyum atanan illere birer belediye
başkanı atadılar dışarıdan yani valiler,
kaymakamların dışında, yardımcı olsun diye kendi
mevcut belediye başkanlarından birer kişi atadılar. Benim
kentimde de var bunlar; Diyarbakıra, bildiğim kadarıyla
Bitlise... Ben de Oralara belediye başkanı atamanıza gerek
yok. dedim sözlerimde. Bizim çok başarılı belediye
başkanlarımız var; kentin sosyal yaşam alanlarını
düzenleyen, sosyal donatı alanlarını düzenleyen belediye başkanlarımız
var; gelsinler, AKPli belediye başkanlarına yardımcı
olsunlar. Böyle zorla istifaya da gerek olmadığını ifade
etmeye çalıştım.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Peki. Sözleriniz kayıtlara geçti Sayın Akar.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın
İlyas Şeker, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, Marmara
Denizinin kirliliği hakkında vermiş olduğu önerge üzerinde
söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Tabii
önergeyi veren milletvekili arkadaşım, dostum Haydar Akarı
dinleyince halk arasında kullanılan şu söz aklıma geldi:
Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar. Sayın Haydar
Akarın vermiş olduğu önergenin içeriği ile buradaki
sözleri tam 180 derece zıt.
Ben
yine de Körfezde denizle ilgili yapılan temizlikle ilgili,
çalışmalarla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum, gerçi
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili arkadaşım genel noktalara
değindi. Denize girilen 141 noktada yapılan incelemelerde, yüzme suyu
kalitesiyle ilgili incelemelerde 95 tanesi mükemmel çıkıyor
arkadaşlar, 32 tanesi iyi çıkıyor, sadece ve sadece 4 tanesi
kötü çıkıyor, o da inşallah iyi olacaktır yakın
zamanda. Bununla ilgili olarak bakanlıklar
aracılığıyla üniversitelerle, TÜBİTAKla, Atom
Enerjisi Kurumuyla ortak projeler var, yapılıyor ve yapılmaya da
devam ediyor. AK PARTİ iktidarları olarak biz, çevreyi misafir
odamız olarak kabul ediyoruz, denizleri de soframız olarak kabul
ediyoruz; bu hassasiyetle de çalışmalar devam ediyor.
Tabii
şöyle denize sınırı olan, kıyısı olan illere
bakıyoruz; Kocaeli var, İstanbul var, Tekirdağ var, Bursa var,
Yalova var. Kocaeliyle ilgili son kısımda izah edeceğim.
İstanbul suların yüzde 99unu arıtıyor,
arıttıktan sonra denize deşarj ediyor. AK PARTİ belediye
başkanlığı döneminde, belediye AK PARTİde olduğu
dönemde Yalovada arıtma tesisi yapılmış, şu anda
işletiliyor. Sadece, Yalovada Cumhuriyet Halk Partisine ait olan bir
beldemizde maalesef şu anda arıtılmadan denize deşarj
ediliyor.
Diğer
taraftan, Tekirdağa bakıyoruz arkadaşlar. Maalesef,
Tekirdağda arıtılmadan denize deşarj ediliyor. Ben
şimdi buradan özellikle söylüyorum, Tekirdağlı milletvekili
arkadaşlarımıza da söylüyorum: Tekirdağ Büyükşehir
Belediye Meclis üyeleri Belediye Meclisinde Süleymanpaşa -hani şu
gündemde olan var ya, haddinden büyük sözler sarf eden, kendi işiyle
ilgilenmeyip de devlet büyükleriyle ilgili sözler söyleyen belediye var ya-
Belediye sınırları içerisindeki bir arıtma tesisi neden
çalıştırılmıyor? diye önerge vermiş. Buyursun,
incelesinler.
Diğer
taraftan, Kocaeliye geldiğimiz zaman, arkadaşlar, Kocaelinin 72
kilometre Marmara Körfezine sınırı var ve bu sınır
içerisinde toplam 20 tane plajımız var. Bu plajlardan 4 tanesinde
mavi bayrak var ve diğerlerinde de tamamıyla denize girilebilecek
kalitede deniz temizliği var.
Bununla
birlikte, özellikle İzmit Körfezinin doğusundaki en kirli olan
noktada, bundan üç sene önce o bölgede deniz dibi temizliği yapılarak
oradaki çamurların tamamı çıkarıldı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS
ŞEKER (Devamla) Bunun gibi daha birçok çalışma var.
Ben
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum ve aleyhte olduğumu da
belirtiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şeker
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Akar
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın konuşmacı, milletvekili
arkadaşım -kentimin milletvekili tabii- benim için Karakolda
doğru söyler, mahkemede şaşar. ifadesini kullanarak
OSMAN
BOYRAZ (İstanbul) O bir türkü sözü ya.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Hiç önergeden bahsetmedin ki Haydar.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) Sana demedi, ismin geçmedi.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) -
benim doğru söylemediğimi, konunun
dışına çıktığımı ifade etti.
BAŞKAN
Sataşmadan söz istiyorsunuz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Evet efendim.
BAŞKAN
Buyurun.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Akar milletvekili
olduğu müddetçe kaç belediye kazanmışlar Kocaelide, onu da
lütfen açıklasın. Aldıkları belediye var mı, lütfen
açıklasın.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, Kocaeli
Milletvekili İlyas Şekerin CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Şimdi, sevgili arkadaşlar, İlyas Beyin biraz
şirazesini bozduğum için
Onun klasik şeyleri vardır: Mavi
bayrak, arıtma tesisi, Yuvacık Barajı. Ben onları
söyledim, öyle bir defans yapacağını söyledim.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür ediyorum, şovu yaptın şovu.
HAYDAR
AKAR (Devamla) Kocaeli, Marmara Denizi ve Körfezin
araştırılmasıyla ilgili bir araştırma önergesi
verdim, buna ihtiyaç var.
Geçen
hafta, Çevre Mühendisleri Odası Başkanlığının
açıklamalarını okuduğunuzda
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Konu hakkında hiç konuşmadın ki.
HAYDAR
AKAR (Devamla) -
Körfezde denize girilemeyeceğini, balık
yenemeyeceğini ifade ediyor. Körfez temizlenmedi, kimse kimseyi
kandırmasın ve her gün kirlilik artıyor.
Diğer
konuya gelince -araya gireyim- belediye başkanımızla ilgili
söylediğiniz sözler
Belediye başkanlarımız da devlet
büyükleridir, onlar da bir kenti yönetiyorlar ve sandıktan
çıkıyorlar. Ne kadar devlet büyükleri diye tanımladığınız
kişiler sandıktan çıkıyor millî irade diyorlarsa,
belediye başkanları da millî irade sonucunda seçilmektedirler, bir.
(CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi:
Belediye başkanımız, Cumhurbaşkanımıza mı
-sizin tabir ettiğiniz, biz hakaret içerdiğini düşünmüyoruz ama-
hakaret etmiştir yoksa AKP Genel Başkanına mı hakaret
etmiştir, bir bunu ayırmamız gerekiyor.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Haydar, önergeden bahset, önergeden.
HAYDAR
AKAR (Devamla) Eleştiri tamamen siyasi bir eleştiridir.
Bir
şeye karar vereceksiniz: AKP Genel Başkanı olarak bir
Cumhurbaşkanı kalkıp herkese hakaret etme gücünü ve
istediğini söyleme gücünü kendinde görüyorsa siyasilerin de aynı gücü
kendinde görmesi kadar doğal bir şey olamaz, bunu kabul edeceksiniz
bir defa.
Gelelim
önergeye yine, tekrar aynı yere dönelim: Tekirdağ -Tekirdağdan
bahsettiniz- ve Kocaeli İstanbulun çöplüğü yapılıyor. Biz
de Kocaelide yaşıyoruz, birlikte yaşıyoruz Kocaelide.
İstanbulun ne kadar kirli sanayisi varsa, ne kadar limanı varsa
Kocaeliye taşınıyor.
Biraz
evvel Kocaelideki deniz kıyımızın yüz ölçümünü verdiniz.
Orada kaç tane liman var? 44 tane liman var, 34 tanesi aktif. Bunları
konuşabiliriz ama süre yetmiyor. 34 tane limanın yarısı
dolgu istiyor ve siz dolgu veriyorsunuz. Neredeyse Gölcüke
yapıştık kara olarak, Körfezin iki yakası bir araya
gelmeye başladı. Yüzde 50de bile kapasiteye
ulaşmamışken bu limanlar siz yeni dolgu alanları
veriyorsunuz, dolduruyorsunuz denizi. Sizler yani sizin iktidarınız
veriyor, siz vermiyorsunuz tabii ki, kişisel olarak hitap etmiyorum.
Bunların önüne geçmemiz gerekiyor.
Kocaelinin
temel ihtiyacı olan trafik probleminin çözülebilmesi için
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR
AKAR (Devamla) Bir otuz saniye rica ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Otuz saniye olmuyor Sayın Akar.
HAYDAR
AKAR (Devamla) Bir dakika verin o zaman, ilk defa istiyorum.
BAŞKAN
Peki, buyurun, lütfen tamamlayın.
HAYDAR
AKAR (Devamla) Kocaelinin temel problemleri var, sizden destek istiyoruz.
Bakın, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi sizin belediyeniz, siz
Kocaelinin iktidar partisi milletvekillerisiniz. Biraz evvel Saffet Bey
söyledi, ben muhalefet partisindenim, o da muhalefet partisinden, diyoruz ki:
Kocaelinin bir metroya ihtiyacı var. Bunu hak ediyor muyuz? Hak ediyoruz,
değil mi? Niye hak ediyoruz? Çünkü Türkiyeye en çok vergi veren 2nci
iliz, en çok vergi veren 2nci iliz. Bakın, sadece bir yılda
verdiğimiz verginin onda 1ini bize versinler metroyu hallediyoruz, 50
kilometrelik metroyu. İzmir fiyatlarıyla, İstanbulla
halledemeyiz, Ankarayla halledemeyiz çünkü İzmirde kilometresi 56
milyona mal edilirken İstanbulda 140 milyona, Ankarada 90 milyona
hallediliyor. Bırakın bizi Allah aşkınıza ya! Verin bu
parayı, bırakın bize, yapalım metroyu, aynı İzmirdeki
gibi, aynı Eskişehirdeki gibi, aynı diğer CHPli
belediyelerde olduğu gibi. Kimseyi kayyum atamanıza falan gerek yok,
belediye başkanlarını da istifa ettirmeyin, bizim belediye
başkanlarımızı danışman yollayalım,
bakın nasıl çözülüyor kentin problemi hep beraber yaşayarak
görelim arkadaşlar.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akar.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Akar, Kocaelide kaç belediye
kazandın, onu da söyle.
BAŞKAN
- Sayın Bostancı, sisteme girmişsiniz, buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, eleştiri ile
hakaret birbirinden farklıdır. Hakaret, kim yaparsa yapsın cezai
olarak hukuken değerlendirilir. Cumhurbaşkanına yönelik
eleştiri elbette yapılabilir fakat
Cumhurbaşkanlığı makamına yönelik olarak hakaret Türk
Ceza Kanununun 299uncu maddesine göre suçtur. 16 Nisanda şu oldu, bu
oldu. Artık Cumhurbaşkanı bir siyasi partiyle
bağlantılı. O yüzden ben bu tür şeyleri hakaret olarak
görmem. diyemezsiniz. Yasalara karşı saygı herkesin görevidir.
Bu yasanın doğru olmadığını iddia edebilirsiniz.
Burada hakaret değil, eleştiri var. bunu
tartışabilirsiniz ama nihai hükmü mahkemeler verir, yargı verir.
Hiç kimse kendisini burada yasaların üzerinde göremez.
Cumhurbaşkanlığı makamı meri hukukumuzda garanti
altına alınmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Bostancı.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, buna siyaseten
itiraz etmek farklı bir şeydir ama fiilen hakaret etmek farklı
bir şeydir. Hakaret eden cezasını bulur.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Sayın Gök, buyurun.
24.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, duruma göre
Cumhurbaşkanı veya AK PARTİ Genel Başkanlığı
sıfatlarının kullanılmasının Türkiyede siyaseten
yaşanılan en büyük kargaşalardan biri olduğuna ilişkin
açıklaması
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan, Türkiyede sistemin, kurumların ve
kuralların nasıl alaşağı edildiğinin tipik
uygulamalarını yaşıyoruz. Yerine göre
Cumhurbaşkanı, yerine göre AK PARTİ Genel Başkanı, kendisi
her toplantısında bütün muhalefeti suçlayacak, hakaret edecek,
siyaseten sorumsuz, yargının zaten üzerine gitme şansı yok
ama kendisiyle ilgili bir siyasi değerlendirme üzerine geldiğinde
hemen AK PARTİ Genel Başkanlığı sıfatından
sıyrılarak Cumhurbaşkanlığı
zırhının arkasına sığınmaya
çalışan bir şahsiyet var karşımızda. Yani, siz
Cumhurbaşkanı mısınız, AK PARTİ Genel
Başkanı mısınız? Ne zaman AK PARTİ Genel
Başkanısınız, ne zaman
Cumhurbaşkanısınız? Böyle bir tablonun sürdürülemeyeceği
ortada. İşine geldiği zaman AK PARTİ Genel
Başkanı sıfatıyla hakaret et, hatta Cumhurbaşkanı
sıfatıyla hakaret et ama işine gelmediği zaman da kendine
yönelen eleştirileri de
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Gök.
LEVENT
GÖK (Ankara)
Ben Cumhurbaşkanıyım, Cumhurbaşkanına
hakaret suçu vardır. diyerek bunu bir zırhla geçiştirmeye ve
korunma altına alınmaya çalışmaya kalkışmak
siyaseten Türkiyede yaşadığımız en büyük
kargaşalardan bir tanesidir. Cumhurbaşkanı bir kere ne
olduğuna karar verecek, ne olduysa öyle görünecek. Türkiyedeki siyasal
sistemi allak bullak eden bu uygulamaların bizlere
yarattığı, dayattığı sonuçlardır bunlar,
herkes de kendi yarattığı sonuca katlanmak durumundadır.
Saygıyla.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Şeker
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Sayın Başkan, bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
25.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Sayın Başkanım,
arkadaşımız Kocaelideki yapılan hizmetler ile
ulaşımla ilgili eksiklik olduğundan bahsetti. Ben şöylece
kısa bir bilgi vermek istiyorum: Derince ilçemizden giriyoruz, İzmit
merkezi geçiyoruz, Kartepe ilçemize kadar olan bütün ışıklar
kaldırılmıştır ve bölünmüş yol hâline
getirilmiştir. Diğer taraftan, İzmit merkezdeki tramvay Yahya
Kaptandan başlayıp SEKA Parka kadar bitirilmiştir ve
devamı şu anda yapılmaktadır. Özellikle Gebzemizde,
organize sanayi bölgeleri ile Gebze ve Darıca ilçemizi kapsayan metro
proje çalışmaları bitmiştir, bu yıl sonu itibarıyla
ihaleye çıkacaktır. Diğer taraftan, yine Hükûmetin
yapmış olduğu Kuzey Marmara Otoyolunun hızlı bir
şekilde yapımı devam etmektedir. O yolun bir an önce bitmesi
gerekiyor şehir içinin rahatlatılması açısından.
Aynı zamanda, güneyimizi de kapsayan Güney Anadolu Otoyolu projeleri de
şu anda devam ediyor ve bunun gibi birçok proje var, burada saymamız
mümkün değil.
Ben
teşekkür ediyorum bu fırsatı verdiği için bana.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şeker.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Metroyu söyle İlyas, metroyu yapacak mıyız,
yapmayacak mıyız?
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan, Sayın Emre Köprülünün bir
dakikalık bir talebi var Tekirdağ Milletvekili sıfatıyla.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sayın Başkanım, sayın
konuşmacı az önce Tekirdağ milletvekilleri gelsin bu hususa
cevap versin. diye açıkça bir beyanda bulunmuştur. Ben o sırada
Genel Kurul salonunda değildim ama takip ediyordum televizyon
yayınından. Cevap vermek istiyorum iddialara.
BAŞKAN
Yerinizden lütfen, açacağım mikrofonunuzu.
26.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, Kocaeli
Milletvekili İlyas Şekerin CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
konuşmacı tabii, grup önerimiz hakkında kendi grubunun
görüşlerini belirtirken Tekirdağda belediyelerimize, yerel
yönetimlerimize açıkça bir sataşmada bulunmuştur. Şunu
söylemek lazım: Tekirdağda bugün için yaşanan durumda,
Tekirdağ İstanbulun bir arka bahçesi yapılmak istenmekte,
İstanbulun kirli sanayisi, aynı zamanda da termik santraller
özellikle Tekirdağ iline kaydırılmaya
çalışılmaktadır. Bununla beraber, grup önerisinin konusunu
oluşturan denizin kirliliğiyle ilgili de şöyle çok
sıkıntılı bir durum vardır: Biliyorsunuz, senelerdir
çözülmeyen, AKP iktidarının da söz verdiği ama somut bir çözüm
üretmediği Ergene Nehrinin kirliliğiyle ilgili durumda da Ergene
Nehrinin kirliliği bugün Marmara Denizine aktarılmaya
çalışılmaktadır. Bu dahi AKPnin Marmarayla ilgili, çevre
kirliliğiyle ilgili bakışını da ortaya
koymaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Konuşmasında belirttiği bir hususu
daha söylemek istiyorum: Süleymanpaşa Belediye Başkanımızla
ilgili konu -grup başkan vekilimiz ve Haydar Beyin de
açıklamasında bulunduğu gibi- bir
Cumhurbaşkanının aynı zamanda bir siyasi partinin genel
başkanı olmasının yarattığı bir sorundur.
Cumhurbaşkanı istediği her kişiye sataşmada, hakarette
bulunabilme hakkını kendisinde görmekte fakat kendisine siyasal bir
eleştiri geldiğindeyse Cumhurbaşkanlığı
kimliğini öne çıkarmaktadır. Bu, 16 Nisan referandumundan sonra
Türkiyenin yaşadığı sıkıntının da en
önemli göstergelerinden bir tanesidir.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ediyoruz.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan, Marmara Denizinde
boyutları gittikçe büyüyen kirlenmenin ekonomik zararlarının
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan (10/1596) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 25 Ekim 2017 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Şimdi
gündemin Oylaması Yapılacak İşler kısmına
geçiyoruz.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin
milletvekilliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/109)
BAŞKAN
İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin milletvekilliğinden
istifa etmesi nedeniyle Anayasanın 84üncü, İç Tüzükün 135 ve
136ncı maddeleri gereğince üyeliğinin düşmesinin
oylamasını yapacağız. İstifa yazısının
gerçekliği ve geçerliliği Başkanlık Divanınca tespit
edilmiştir.
İstifa
yazısını okutuyorum:
15/9/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Siyasete
başladığım 2011 yılından bu yana seçmenimize olan
sorumluluklarımı yerine getirmek için var gücümle
çalıştım. Yüksek tempoda, aralıksız geçen yıllar
içinde, ortaya çıkan sağlık sorunlarını çoğu
zaman göz ardı ettim. Gelinen noktada sağlık
sorunlarımı daha fazla ertelemem mümkün olmadığı için
milletvekilliğinden istifa kararı aldım.
Öncelikle,
seçmenimize, bana siyasete girerek hizmet etme fırsatı tanıyan
genel başkanımıza, yol arkadaşlarıma ve partime
teşekkür ederim. Altı yıldır yürekten inanarak
sürdürdüğüm mücadeleye bundan sonra da milletvekili olmadan devam etmeye
kararlıyım.
Gereğinin
yapılmasını saygıyla arz ederim.
Şafak
Pavey
İstanbul
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Gök
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, İstanbul Milletvekili
Şafak Paveyin sağlık sorunları nedeniyle istifa
kararına ilişkin açıklaması
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkanım, Sayın Şafak Pavey,
hepimizin çok sevdiği, çok değer verdiği bir milletvekili.
Kendisi, önemli sağlık sorunlarını gerekçe göstererek ve
çok da etik sayılan bir davranışla bir istifa talebini Meclis
Başkanlığına ulaştırmış bulunuyor.
Siyaset hayatımızda pek rastladığımız bir
duruş değildir bu. Sağlık gerekçeleriyle
milletvekilliği yapmasına olanak kalmadığını
ifade ediyor Şafak Hanım ve Meclisten bu konuda bir karar
alınmasını talep ediyor. Şafak Hanımın bu
tavrı her türlü övgüye değer. Kendisi, gerçekten sağlık
sorunlarının büyük bir oranda giderilmesi amacıyla önemli bir
tedavi görmeyi amaçlıyor. Bunun uzun süreceği de
anlaşıldığından, böyle bir tasarrufta bulunmuş.
Elbette, bizi üzen bir istifadır. Elbette, sonuçta da istifa
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın.
LEVENT
GÖK (Ankara) -
tek taraflı bir irade beyanıdır. Biz, Sayın
Şafak Paveyin milletvekilliğinden istifasını büyük bir
üzüntüyle karşıladığımızı belirtiyor,
konunun Sayın Meclisin, Genel Kurulun takdirinde olduğunu ifade
ediyoruz.
Saygılarımla.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gök.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin
Buldanın, Başkanlık Divanı olarak İstanbul
Milletvekili Şafak Paveye bundan sonraki yaşamında
başarılar ve sağlıklı günler dilediklerine
ilişkin konuşması
BAŞKAN
- Biz de Başkanlık Divanı olarak Sayın Şafak Paveye
bundan sonraki yaşamında hem başarılar hem de
sağlıklı günler dilediğimizi ifade etmek istiyoruz.
AHMET
YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Yıldırım, buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, HDP Grubu olarak İstanbul Milletvekili
Şafak Paveye bundan sonraki yaşamında başarılar ve
sağlık problemlerinde şifa dilediklerine ilişkin
açıklaması
AHMET
YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz
de özellikle bu istifa sürecinde Şafak Hanımın gösterdiği
etik tavırdan ötürü, özellikle Parlamento işleyişinde, sadece
burada belli oylamalar esnasında şu salonun doldurulduğu, onun
dışında salonun büyük bölümünün boş kaldığı,
buraya hiç uğramayan daha önce bakanlık veya Başbakanlık
yaptığı için devamsızlıkları göz ardı
edilen, dünkü örnekte olduğu üzere yerlerine pusula doldurma süreçlerinin
yaşandığı bu Parlamento gerçekliğinde böyle bir
tavrın anlamlı ve değerli olduğunu ifade ediyor, parti
olarak, partimizin grubu olarak kendisine bundan sonraki yaşamında
başarılar, sağlık problemlerinde ise şifa diliyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
A) Önergeler (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin
milletvekilliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/109)
(Devam)
BAŞKAN
- Şimdi, istifa sebebiyle üyeliğinin düşmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bu
sonuca göre, İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeliği düşmüştür.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:16.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti
Bakanlar Kurulu Arasında Güvenlik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti
Bakanlar Kurulu Arasında Güvenlik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/740) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 480) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet burada.
Komisyon
Raporu 480 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Şimdi,
tasarının tümü üzerinde gruplar adına konuşmalar
gerçekleşecek.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına, ilk konuşmacı, Mardin Milletvekili
Sayın Mithat Sancar. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika Sayın Sancar.
Buyurun.
HDP
GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir uluslararası sözleşmeyi görüşüyoruz, bu
vesileyle uluslararası ilişkilere bir genel bakış yöneltme
ihtiyacı hissediyorum bir giriş babında, sonra da Hükûmetin
dış politikasına ilişkin görüşlerimizi
paylaşacağım sizlerle.
Yeni
bir dönem yaşadığımız genellikle kabul ediliyor
uluslararası ilişkiler alanında. 1945 sonrası dünyanın
daha fazla idealist eğilimler içerdiği bir süreç 1990lara kadar
işledi ancak 1990lardan sonra, yani soğuk savaşın
ardından bir yalpalama dönemi başladı. İdealist
eğilimlerin daha fazla öne çıkmasının anlamı
şudur: Uluslararası ilişkiler, sadece reel politikaya, sadece
çıkar ilişkilerine göre yürütülemez, uluslararası sistemin belli
temel değerleri ve ilkeleri de olmalıdır. Bu temel
değerler, demokrasi, özellikle insan hakları ve hukukun
üstünlüğü şeklinde özetlenebilir.
Nitekim,
Birleşmiş Milletlerin kuruluş anlaşmasında da
uluslararası topluluğun temel dayanakları olarak bu ilkeler dile
getirilmiştir, daha sonra yapılan pek çok uluslararası
sözleşmenin konusunu da bu ilkeler ve değerler oluşturmuştur.
Ardından Avrupa Konseyi oluşmuş ve bu kuruluş da yine,
temel amacını demokrasiyi yaygınlaştırmak, insan
haklarına saygıyı geliştirmek olarak belirlemiştir.
Yani uluslararası ilişkiler kuru çıkar ilişkilerinden
ibaret değildir şeklinde özetleyebileceğimiz bu
anlayış, aşağı yukarı bir elli yıl uluslararası
ilişkilerde öyle ya da böyle bir ağırlık sahibi
olmuştur, bir ağırlığı olmuştur.
Soğuk
savaşın ardından da -hatırlayacaksınız- Paris
Şartı gibi belgeler imzalandı, yine, demokrasinin ve insan
haklarının zaferi şeklinde değerlendirmeler
yapıldı ama özellikle son on yılda bu alanda bir geriye
gidiş yaşandığı da genel olarak kabul ediliyor.
Artık, uluslararası ilişkilerde çıplak güç dengelerinin,
doğrudan çıkar hesaplarının çok daha belirleyici
olduğu, hatta insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi
ilkelerin birer lüks, birer romantizm ifadesi olduğu şeklinde
yaklaşımlar güçlenmiştir. Özellikle son on yılda adım
adım gelişmiştir bu anlayış, eskiden beri de var olan
bir yaklaşımdır. Realizm denir buna uluslararası
ilişkilerde ve realizmin de en katı, en soğuk şekli son
beş yılda özellikle daha da belirgin hâle gelmiştir.
AKP
hükûmetlerinin serüvenine baktığımızda, 2002de, daha çok,
idealist eğilime, idealist görüşe doğru bir tercihte
bulunduğunu söylemek mümkün. Avrupa Birliğine tam üyelik hedefi
önemli bir hedefti. Bu çerçevede yapılan reformlar insan hakları,
hukukun üstünlüğü ve demokrasi yönünde gelişmeleri temsil ediyordu,
bir gelişmeyi temsil ediyordu. Bu sürecin beş yıl kadar
sürdüğünü de ekleyelim. Aslında müzakere tarihi verildiği zamana
kadar AKPnin bu eğilimi devam etmiştir ama ondan sonra bir
başka trend ortaya çıkmıştır AKPnin dış
politikasında. Bu dış politikanın temelinde de daha fazla
kendi iktidarını ve kendi bölgesel hesaplarını ya da
planlarını takip etmek yer alıyordu. Şimdi, bu tarihî seyri
çok uzun anlatmayacağım ama 2011den sonra bu eğilimin daha da
belirginleştiğinin altını çizelim. Son beş yılda,
özellikle Suriye iç savaşıyla birlikte AKP artık tamamen realist
anlayışa, reel politik bakışa yaslamıştır
dış politikasını. Bundan da kastımız Bana fayda
sağlayan ne varsa, hangi tercih varsa o şartlarda bu tercihi seçerim
ve ilkelere, değerlere aldırmam. Yani insan hakları, hukukun
üstünlüğü, demokrasi gibi değerler benim dış politikamda
belirleyici birer parametre olarak yer alamazlar.
2012den
itibaren bu yöndeki politikaları teşvik eden çok önemli bir faktör
var. Evet, Suriyede iç savaş dedik ama bu iç savaşa Hükûmetin
yaklaşımı, o zamanki iktidarın yaklaşımı da
bir fırsatçılıktı. Kendi bölgesel planlarını -biz
buna mezhepçi bir hegemonya politikası diyoruz- bu politikayı
başarılı kılmak için, bu politikayı başarıya
götürmek için pek çok angajmana girdi Suriyede. Bir an önce Esadın
yıkılması, yerine AKPnin tercih edeceği bir iktidarın
-buna Müslüman Kardeşler eksenli bir iktidar da diyebiliriz-
kurulması için pek çok karmaşık ilişkiye, hatta
karanlık ilişkiye girmiştir ve ondan sonra da artık
rotası kalmamıştır. Yani hangi ortamda, hangi
şartlarda nasıl bir çıkar sağlayabilirim hesabı
belirleyici olmuştur.
Artık,
Esadın kısa sürede devrilemeyeceği anlaşılınca
bu sefer başka arayışlara girilmiş, dış
politikada bir yıl önce ilan edilen hedefler kolayca askıya
alınmış, ilga edilmiş, hatta tersi hedefler takip
edilmiştir. Yani her gün yazboz tahtası gibi değişen bir
dış politika tablosuyla karşı karşıya kalır
olduk. Bunun yarattığı krizleri tek tek saymaya zaman yetmez ama
en önemlilerinin altını çizelim: Rusya krizi
Uçağın
düşürülmesiyle başlayan Rusya krizinde
alıştığımız meydan okumalar, hatta bir tür
kabadayılık gösterisi sergilendi ama daha sonra açık ve
dolaylı pek çok şekilde özür dilendi. Bir zamanlar, kısa bir
süre önce düşman, azılı düşman ilan edilen bir devlet
artık müttefik ve dost olarak nitelenmeye başlandı.
Bunların
pek çok sonucu oluyor. Bakın, aynı şey İsraille
ilişkilerde de yaşandı. İsrail için kullanılmadık
ağır tabir kalmadı ama daha sonra İsraille iyi
ilişkilerin ne kadar önemli olduğuna dair nutuklar dinlemeye başladık
iktidarın en tepesinden sözcülerine kadar. Bütün bunların toplumlara
bir faturası oluyor şüphesiz.
Aynı
şey Avrupayla ilişkilerde de karşımıza
çıktı. Avrupaya yönelik üslubun pek çok yerleşik nezaket
kuralını da yerle bir ettiğini hatırlatalım. Burada
ilişkinin ayrıntılı analizine girecek değilim Avrupa
devletleriyle tek tek yaşanan o gerilimde. Hangi faktörler, ne kadar rol
oynadı bunun ayrıntılarına girmeyeceğim ama bizim
yanlış bulduğumuz, Hükûmetin o ilişkilerdeki gerilimi bir
tür iç politika malzemesi hâline getirip krizi derinleştiren bir yol
izlemiş olmasıdır. Yine hatırlayalım, en üst perdeden
meydan okumalar, en üst perdeden kavga üslubu bu çerçevede her gün
karşımıza çıktı fakat ardından yine çark etme
diye niteleyebileceğimiz girişimlere de tanık olduk. Bir yandan
Avrupa Birliğini istemiyoruz. diyor iktidarın temsilcileri, öbür
yandan Avrupa Birliği kendisi vazgeçerse geçsin, biz vazgeçmeyiz. Avrupa
Birliği üyeliği bizim bir hedefimiz olarak devam ediyor. dediler.
Avrupa
Konseyinde de sıkıntılı bir durum yaşanıyor.
Avrupa Konseyi organlarına yönelik çoğu zaman yine
aşağılayıcı ifadeler kullanıldı. Mesela,
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin
yayınladığı raporlar değersiz ilan edildi,
Parlamentonun aldığı kararlar yine ağır laflarla
reddedildi ya da ağır laflar kullanılarak bunların
reddedildiği söylendi.
Bütün
bunların ülkeyi getirdiği bir yer var değerli arkadaşlar,
bunları da kısaca özetleyeceğim ama son, güney Kürdistanda Irak
Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından yapılması planlanan
referanduma ilişkin açıklamaları da hatırlatayım.
Artık o açıklamalar bir dış politika tercihinin
savunulmasının çok ötesine geçmişti. Olabilir, Hükûmet, bir
yerde referanduma karşı çıkabilir, böyle bir olayda tercihini
başka türlü kullanabilir ama o dönemde benimsenen dil sadece bir
dış politika tercihinin dışa vurumundan ibaret
değildi, bir bölgeyi, o bölgede yaşayan halkı
aşağılayan, tehdit eden bir üsluptu. Her gün Kürtleri, o bölgede
yaşayan bütün Kürtleri neredeyse hedef alan,
aşağılayıcı bir üslup, tehdit edici bir
yaklaşım sergilendi. Bunun sonuçları şüphesiz olacak, oluyor
da. Aynı şey Suriye politikasında da devam ediyor. Zaten bir
süredir Suriyedeki bütün hedefler çökünce bir tek hedef benimsendi, bir tek
hedef kaldı. İlan edilen, takip edilen tek hedef, Kürt koridorunu
engellemek adı altında Kürtlerin Rojavada, kuzey Suriyede
oluşturmaya çalıştıkları yapıyı, demokratik
federasyon projesini engellemek. Burada da yine gerçi PYDye, YPGye laf
söyleniyor gibi görünüyor ama açıklamaları okursanız pek çok
yerde açıkça Kürtlerin hedef alındığını
görürsünüz. Şimdi, bölgede Kürtleri hedef alan, Kürtleri
düşmanlaştıran bir anlayışın ülkeye herhangi bir
faydasının olması mümkün değil; tam tersine bu, ülkede
barışı da, demokrasiyi de, insan haklarını da
kurmayı çok zorlaştırır, hatta
imkânsızlaştırır. Yani Kürtlerle çatışma üzerine
bir dış politika ya da bir bölge politikası kurarsanız
ülkenizi çatışma içinde tutarsınız, sürekli bir
çatışma, sürekli bir gerilim içinde tutarsınız. Bunun
demokrasiye de -dediğim gibi- insan haklarına da ağır
yansımaları olur, çok ağır bedelleri olur. Dış
politikadaki bütün bu zikzakların şüphesiz ülkenin itibarına
-tırnak içinde- bir zararı olmuştur ama somut olarak
insanlarına da zararı oluyor. ABDyle neden bu kadar fazla kavga
edildiğini de yine iktidarın temsilcilerinden itiraf şeklindeki
açıklamalara bakarak öğrenebiliyoruz. Burada ulusal çıkar
adı altında takip edilen şeyin kendilerini korumak ve kurtarmak,
iktidarın temsilcilerini korumak ve kurtarmak, iktidarın bu
şekilde gerilim politikasıyla devamını sağlamak
olduğu görülüyor.
Bütün
bunları tekrar bir toparlayarak şöyle bir özet yapmak mümkün: Bu
iktidarın artık dış politikası ulusal çıkar
adı altında özetlenebilecek bir manzumeye dayanmıyor. Esasen
ulusal çıkar dediğiniz şeyin de demokratik yollarla belirlenmesi
gerekiyor; tepeden, tek kişinin kararıyla belirlenebilecek bir
şey değildir. Eğer demokratik usullerle belirlemiyorsanız
ulusal çıkarı, bunu kendi iktidarınızı korumak için
hamasetten fazla bir anlama kavuşturamazsınız yani ulusal
çıkar dediğiniz zaman, esasen bu durumda hamaset yapmış
olursunuz ve içeriye oynamış olursunuz, kendi
iktidarınızı korumaya, kollamaya, kendinizi kurtarmaya
oynamış olursunuz.
Şimdi,
Türkiye'nin insan hakları karnesine baktığımızda
uluslararası kuruluşların yayınladıkları raporlar
bunu apaçık gösteriyor. Demokrasi endeksinde en altlarda görünüyor
Türkiye, hukukun üstünlüğü endeksinde en altlarda, basın
özgürlüğünde en altlarda görünüyor. Bu konuda dışarıdan,
uluslararası kuruluşlardan veya devletlerden eleştiri
geldiğinde de derhâl bir komplodan söz edilir oluyor yani bütün
eleştiriler bu iktidara bir komplo olarak görülüyor, böylece bu
eleştirilerin değersizleştirileceği varsayılıyor.
Şimdi,
ülkemizde insan hakları ihlallerinin ne kadar yoğun olduğunu
anlamak için bizlerin bu raporlara bakmaya da ihtiyacı yok. Sadece bugün
görülen davaları dikkate alın, insan hakları
savunucularının bir komplo içinde oldukları iddiasıyla,
ajan oldukları iddiasıyla yargılandıkları davaya
bakın. Yargı bağımsız diyor iktidarın
temsilcileri ama bu komplo iddiaları haftalarca iktidar medyası
tarafından işlendi. Ayrıca, başta AKP Genel
Başkanı ve Cumhurbaşkanı olmak üzere, partinin sözcüleri,
Hükûmetin temsilcileri de, Hükûmet üyeleri de bu insanları ajan olarak
suçladılar.
Şimdi,
olağanüstü hâl şartlarındayız ve iktidar istediği
zaman, istediği hâkimi gerekçe göstermeye gerek kalmadan, herhangi bir
usul işletme ihtiyacı duymadan ihraç edebilir, yerini
değiştirebilir. Bu şartlarda hangi hâkim çıkıp da
iktidarın söylediklerinin aksine bir karar verebilir? Sadece o değil,
ben bizim davaları illa örnek olarak burada tekrar hatırlatmak
ihtiyacı bile duymuyorum. Artık bunun ne kadar gayrimeşru
olduğu ortada, arkadaşlarımızın içeride tutulma
nedenleri de artık herkesçe biliniyor. Her gün bunları sizlere tekrar
anlatmayı da bazen hakikaten gereksiz görüyorum. Ama zaten tutuklanan
birinin yargılaması devam ederken, hatta iddianamesi bile
hazırlanmamışken -mesela Eş Başkanımız
Demirtaş için öyle olmuştur- Cumhurbaşkanı, AKP Genel
Başkanı ve Hükûmet üyeleri çıkıp ağır ithamlarda
bulunurlarsa peki, bu yargıdan nasıl adil karar bekleyeceksiniz?
Gazeteciler için aynı şey geçerli. Bütün bunlar
Mesela, Osman
Kavalanın gözaltına alınması. Diyebilirsiniz ki Bir
insanın gözaltına alınmasında ne var? Zaten yargı
karar verecek. Öyle değil. Çünkü bu gözaltından önce, en az bir
hafta on gün süreyle iktidar medyası sürekli hedef gösteren bir yayın
yaptı ve o hedef göstermelerin ardından gözaltı geldi. Bugün
Yeni Şafakta, açın okuyun, sanki mahkeme kararı yazar gibi bir
geniş yazı yayımlanmış, hiç Bunlar iddiadır.
demiyor, Osman Kavalayla ilgili olmadık şeyler ardı ardına
sıralanıyor ve sanıyorsunuz ki son otuz yılda
yapılanların yani iktidarın kötü bulduğu şeylerin
tamamının organizatörü bu insanmış. Peki, şimdi,
mahkemeye çıkacak, hâkim önüne çıkacak -ne kadar süreceğini
bilmiyoruz gözaltının- hangi hâkim bu şartlarda tahliye
kararı verebilir? Hangi savcı takipsizlik kararı verebilir? Daha
dün AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı kendisini itham eden
ağır sözler kullandı, Türkiye'nin Sorosu. dedi; oysa Sorosla
kendilerinin de 2003te çekilmiş çok samimi fotoğrafları
vardı. Ayrıca, biliniyor ki Sorostan da yardım istediler.
Şimdi, bir dönem sizlerin, iktidarın, AKPnin yaptıkları, o
zaman aynısını yapanlar için bugün suç oluyor. Ben kendimi de
söyleyeyim, daha önce de söyledim: 2011-2014 yılları arasında
DTKnin konferanslarına davet edildiğim için silahlı örgüt üyesi
olmak gerekçesiyle yargılanmak isteniyorum, fezleke var hakkımda. O
toplantılara, Hükûmet üyeleri de gelmişti benim
katıldığım bazı toplantılara, üstelik o zaman
Akil İnsanlar Heyeti üyesiydim. Şimdi aynen böyle
yapılıyor. Bir dönem, burada şimdi bulunan ve daha önce
bulunmuş AKP milletvekilleri, bakanlar o şeyleri yaparlardı, o
faaliyetlerin içinde olurlardı, onlar için herhangi bir sorun yok ama
aynı zamanda aynı faaliyetleri yürütenler bugün vatan haini, bugün
terörist ilan ediliyor.
Bakın,
hukuku bu kadar altüst ederseniz kimsenin güvencesi kalmaz, en başta AKP
milletvekillerinin de güvencesi kalmaz, bakanların da kalmaz. Ben
biliyorum, büyük tedirginlik var sizlerde de, sıranın kime
geleceğini kimse bilmiyor çünkü. Bu kararlar yukarıda
alınıyor, iktidarın derin odaklarında, muhtemelen sarayda
Ergenekon ve MHP katkısıyla yürütülen istişareler ve alınan
kararlarla yapılıyor bu operasyonlar. AKPnin bunca yılın
iddialarını getirip teslim edeceği
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİTHAT
SANCAR (Devamla) İki dakika daha rica edebilir miyim.
BAŞKAN
Bir dakika
Lütfen
tamamlayın Sayın Sancar.
MİTHAT
SANCAR (Devamla) AKPnin bu kadar zaman yüksek sesle dile getirdiği
iddiaları gelip teslim edeceği yer burası mıydı? Bunu
sorgulayan kimse yok mu aranızda?
Yeni
bir hikâye yazılma ihtiyacı var. diye değerlendirmeler
yapıyor iktidara yakın kalemler, Hikâye bitti. diyorlar. Evet,
hikâye bitti. Yeni hikâye yazamıyor iktidar, en eski hikâyeyi, bu devletin
geleneklerinde bulunan baskıcılığı,
inkârcılığı, tasfiyeciliği yeniden parlatarak
pazarlamak yeni hikâye yazmak olmaz, toplum da bunun farkında. Eminim,
şu an bu güvensizlik duygusu bu grupta ve bu gruptaki milletvekillerine oy
veren tabanda ciddi bir sorgulama konusu olmuştur. Evet Dönüp
dolaşıp hikâyeyi bağlayacağınız yer bu
karanlık tablo olamaz, bu karanlık odaklar olamaz. diyenlerin
sesinin daha yüksek çıkacağını umuyorum.
Teşekkürlerimi
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sancar.
Sayın
Bostancı, buyurun.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Sancar yaptığı
konuşmada hem dış politikaya ilişkin mezhepçi politikalar,
Kürt düşmanı politikalar ifadelerini kullanmıştır hem
de son dönemde siyasette yaşanan olaylara ilişkin, tırnak
içerisinde, operasyon kelimesiyle Gizli saklı, mahrem yerlerde
birtakım işler yapılıyor, bu da genelde bir güvensizlik
doğuruyor. intibaını yaratmak istemiştir. Bu çerçevede
BAŞKAN
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Mardin Milletvekili Mithat Sancarın 480 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; siyasi partiler açık, aleni yapılardır,
aldıkları kararları kendi karar mercilerinin içinde, o süreç
çerçevesinde müzakere ederek alırlar, AK PARTİnin almış
olduğu kararlar da bunlardır. Sayın Sancarın ifade
ettiği gibi, gizli yerlerde, mahrem odalarda operasyon amacına matuf,
insanlar da korku içerisinde Sıra kime gelecek?
Böyle bir durum söz
konusu değil ama böyle bir intiba yaratmak istiyorsanız -ki böyle
olmadığını ümit etmek isterim- bunun yanlış
olduğunu ifade ediyorum.
Türkiye
Cumhuriyetinin Orta Doğuya yaklaşımı şudur: Orta
Doğuda bir emperyal hayalet dolaşıyor. Bu emperyal hayalet
mezhepçi ve etnik kimlikçi siyasetleri birbirine karşı kullanarak
burada bir hegemonya kurmak istiyor, bir patronaj oluşturmak istiyor.
Türkiyenin dış politikası merkezî yapıları
desteklerken esasen gerek Şia olsun gerek Sünni olsun gerek Kürt, Arap,
Türkmen, Farisi, kim olursa olsun bunların mevcut merkezî yapılar
içerisinde birbirinin hakkına hukukuna dikkat ederek ancak beraber esenlik
ve barış içinde yaşayabilecekleri ve emperyal siyasetlere
karşı da sağlam dayanışma birlikleri
oluşturabilecekleri temel politikasına yaslanıyor. Dolayısıyla
Türkiye Cumhuriyetinin politikası Sayın Sancarın dediği
gibi kesinlikle mezhepçi yani emperyal siyasetin kullanmak istediği
angajmanlara, fırsatlara yaslanan bir politika değildir, bunun böyle
olmadığına ilişkin sayısız kanıt
vardır, Sayın Sancar da bilir bunları. Kürt düşmanı
Niye Kürt düşmanı olsun, Türkiyede yaşayan birçok Kürt
vatandaşımız var. Türkiye Cumhuriyeti terör örgütlerine
karşı hasımdır; unutmayın, Kuzey Iraktaki o
yapılanma 500 bin Kürtün canına okudu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kürt düşmanı kim, halkımız
biliyor.
Saygılarımla.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bostancı.
AHMET
YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Yıldırım
AHMET
YILDIRIM (Muş) Sayın Bostancı, hatibimiz Sayın
Sancarın konuşmasıyla ilgili gerçek dışı bir
intiba yaratma ithamında bulundu, İç Tüzük 69a göre sataşmadan
söz istiyorum.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Öyle olmamasını ümit etmek isterim
dedim.
MİTHAT
SANCAR (Mardin) Onu anlatayım.
BAŞKAN
Sayın Yıldırım, sizin ayrıca bir söz talebiniz mi
var?
AHMET
YILDIRIM (Muş) Var.
BAŞKAN
Tamam.
Buyurun
Sayın Sancar.
6.- Mardin Milletvekili Mithat Sancarın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MİTHAT
SANCAR (Mardin) Teşekkürler Sayın Başkan.
Mahrem
falan demedim, aslında her şey ortada. Şöyle:
İktidarın mekanizmaları nasıl işliyor görebilmek için
buyurun, son belediye başkanları -tırnak içinde- operasyonuna
bakalım. Evet, operasyon var burada çünkü belediye
başkanlarının istifa ettirilmek istendiği önce gizli bilgi
olarak yayıldı yani kulislere sızdırıldı, sonra
da bu, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı tarafından
açıkça dile getirildi. Biz sebebi bilmiyoruz, kamuoyu olarak da
bilmiyoruz. Diyelim ki ben AKPye oy vermiş bir Ankara hemşehrisi
olsaydım sorardım: Bu Başkan niye gidiyor? Efendim, halk
bundan rahatsız diyorsanız seçim var, oraya gidilir. İstanbul
Belediye Başkanı için de aynı şey geçerli.
Bakın,
bugün tam bir yıl önce Diyarbakır Büyükşehir Belediye eş
başkanlarımız tutuklandı. Sayın Kışanak
burada darbe komisyonuna açıklamalarda bulunduktan sonra Diyarbakıra
gitti ve alındı, ondan önce de sevgili Fırat Anlı da
gözaltına alınmıştı. İddianamelere bakıyoruz
herhangi bir inandırıcı delil yok. Bu bir operasyondur, bu bir
siyasi operasyondur. Bugüne kadar soyut, işte, teröre yardım
iddiaları dışında bizlerle ilgili, belediye
başkanlarımızla ilgili inandırıcı bir kanıt
yok. Biz daha o zaman söylemiştik: Bu, siyasi darbe operasyonudur, bizim
belediyelerle sınırlı kalmaz, başka yere de gider. Nitekim
oraya geldi. Benim sizden istirhamım, hemen cevap vermek yerine
bunları bir düşünün, bir yüzleşme denemesi yapın.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sancar.
Sayın
Yıldırım
7.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET
YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, şimdi, Sayın Bostancı konuşmasında çok
isabetli bir şey söyledi: Siyasi partiler şeffaf
yapılardır. Bu herhâlde sadece kendi partisi için geçerli olan bir husus
değil. Ama, siyasi partilerle ilgili yürütülen özellikle bazı
yargısal süreçlere değindi. Daha yargı kararı
olmaksızın, özellikle eş genel başkanımız
başta olmak üzere, milletvekillerimiz ve siyasetçilerimizle ilgili bir
tomar mesnetsiz iddiada bulunan bir Hükûmet partisinin mensubu olduğunu
unutuyor herhâlde.
Bir
diğer husus, Orta Doğudaki gelişmelerle ilgili emperyal
güçlerle iş birliğinden söz etti; hayretle dinledim, kendi Genel
Başkanından, partisinin çıkarmış olduğu Hükûmetin
başından, Başbakanından, bakanlarından, haberdar.
Kürt düşmanı kavramımızdan rahatsız oluyormuş.
Rakkada, Deyrez Zorda siz niye
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın.
AHMET
YILDIRIM (Muş) Koalisyon güçleriyle birlikte Rakkaya operasyon yapan
Suriye demokratik güçlerine ne diyor Genel Başkanları? Onlarla
yapmayın bizimle yapın. Koalisyon güçlerini oluşturan devletler
emperyal devletler değil midir? Bu ne canhıraşlık? Onunla
bulmadı, bir tek emperyal güçler batıda değil, ülkenin kuzeyindeki,
Rusyayla bugün Suriyede yürütülen ortak operasyonlar başka bir
emperyalistle iş birliğinin ürünü değil de nedir? Yani,
başkası kendini savunmak üzere koalisyon güçleriyle ortak operasyon
yapınca problem oluyor, emperyalistlerle iş birliği oluyor
1952den beri bu ülkenin üyesi olduğu NATOnun ve onu forse eden ülkelerle
olan iş birliğini göz ardı eden bir yaklaşımı
anlamak mümkün değil.
Teşekkürler
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti
Bakanlar Kurulu Arasında Güvenlik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/740) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 480) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi, gruplar adına ikinci konuşmacı Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
MHP
GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uluslararası sözleşmeler bağlamında
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim,
bugün 25 Ekim, şerefle temsil ettiğim Erzurumun yakın tarihine
kara bir sayfa olarak düştüğü gün. 25 Ekim 1993 tarihi, Erzurumun
Çat ilçesi, Yavi beldesinde maalesef, bir grup PKKlı, terör örgütü
tarafından sabah namazını müteakiben köye baskın düzenlenip
çok ince planlanan bir proje gereği önce elektrikleri, sonra telefon
kabloları koparılarak, kesilerek köydeki 40ın üzerinde sivil
vatandaşı bir kahveye doldurup seri bir katliama tabi tuttukları
günün adıdır. O gün o kahvede 35 kardeşimiz şehit oldu ve
bugün Yavi beldemizde o şehitlik duruyor ama ben gerçekten bugün
onları ruhaniyetleri önünde selamla, saygıyla, hürmetle yâd etmek
istiyorum. Aradan bir hafta geçmeden, 30 Ekimde bu sefer planın ikinci bir
ayağı, Pasinler ilçemizin Çiçekli beldesinde aynı katliam girişimi
oluyor. Orada da 6 şehidimiz, 13 yaralımız var yani bir hafta
içinde 40ın üzerinde teröre şehit verildiği tarihleri
yaşıyoruz. Onun için heyecanımı
bağışlayın. Unutmadık, unutturmayacağız
inşallah.
Saygıdeğer
milletvekilleri, evet, bugün uluslararası bir sözleşme
bağlamında konuşuyoruz. Uluslararası rekabet çok önemlidir.
Baktığımız zaman, bütün dünyada uluslararası rekabetin
sistematik hâle dönüşmesinin ta tarihsel geçmişine
baktığımızda ilk uluslaşma süreçlerinin başladığı
aydınlanma çağı yani Rönesansın ilk dönemlerine kadar
uzanır yani artık İngilizleşme, Fransızlaşma,
Almanlaşma, Portekizleşme, İspanyollaşma dönemine kadar
gideriz. Burada bir rekabet başlar, bununla beraber ilişkiler de
başlar. Bu ilişkiler ağı, bu rekabet ortamı, özellikle
19uncu yüzyıla gelindiğinde, yavaş yavaş bilimin ve
teknolojinin de artmasıyla, Sanayi Devrimiyle birlikte bu sefer üç önemli
ayak üzerinden daha da şiddetlenir, bu uluslararası rekabet. Bu
neydi? Bu ham madde, insan gücü ve pazar. Üç boyutlu bir kazanım ekseninde
uluslararası rekabet biraz daha şiddetlenir. Şimdi, o günden
başlayarak Batıda bir de Şarkiyat araştırma
merkezleri kurulur. Çünkü o yıllar gerçekten Doğunun keşif
yıllarıdır. Nasıl ki aydınlanma döneminde Latin
Amerika keşfedilip oraya bir şekilde sömürü amacıyla gidildiyse
Orta Doğuda, özellikle Musul, Kerkük başta olmak üzere, bütün Orta
Doğu coğrafyasında yeraltı zenginliklerinin ve doğal
güzelliklerin keşfiyle birlikte orası mercek altına
alındı, odak noktası hâline getirildi ve bunlarla ilgili saha
çalışmaları düzenlendi. Amaç neydi? Her zaman ifade edilen amaç
masumdu, birkaç iyi kavrama sokuşturulmuş, gizlenmiş
şekilde ifade ediliyordu. Bunlar da özgürleştirme,
bağımsızlaştırma, kalkındırma, eğitme,
donatma, ekonomisini geliştirme bağlamlıydı. Bugün de
aynı, söylemler çok değişmiyor. Ama bunu bir de tabii
yazılı bir metin hâline getirmek lazım buna destek olacak,
dayanak olacak birtakım kaynaklar oluşturmak lazım, ki ikna
olunsun. İşte size bir kitap isminden bahsedeceğim. Kolombiya
Üniversitesinde karşılaştırmalı kültürel çalışmalarıyla
ünlü Filistin asıllı sosyal bilimci Edward Saidin Oryantalizm diye
bir kitabı var. Bu kitap Batının Doğu üzerindeki öteki
adlandırması altında kendini ben yaparak, her türlü olumlu
sıfatları, nitelikleri kendinde bulundurarak karşısına
bir öteki koyduğunu, genelde bütün Doğu milletleri, özelde de Orta
Doğuyu ötekileştirme sürecini çok iyi anlatan bir kitaptır,
1978 yazımıdır. Orada oryantalizm adı altında
Nedir
oryantalizm? İşte bugün o yüksek idealleri, sömürgecilik ideallerini
gerçekleştirmeye çalışan Batı ne yapmıştı?
Kendini Doğuyu tanımlama, betimleme, roller biçme noktasında
yetkin görmüştü. İşte bunun adı oryantalize etmekti,
oryantalizmdi. Bunu çok güzel bir şekilde ifade etmiş yazar.
Nasıl yapmış bunu? Bunu ikili bir karşıtlık
içerisinde gerçekleştirmiş. Yani ben ve öteki demiş; bütün
olumlu nitelikleri bene yüklemiş. Yani kim? Eğitimli, özgürlükçü,
barışçı, gelişmiş, okur yazar, çalışkan,
beyaz ve judeo Hristiyan. Öteki kim? Öteki de efendim, siyah,
gelişmemiş, kaba saba, Müslüman ve Doğu.
Bakın,
Batı böyle bir ikilemle ortaya koyduğu söylemini ne için yaptı?
İşgal süresince belirli bir sistematik dayanak üretmek adına
yaptı. Bu amaçla bu coğrafyaya o kadar çok bilim adamı geldi ki,
arkeolog kılığında, sosyal bilimci, fizikçi, kimyacı.
Bir tanesi Iraka geldi, Gertrude Bell diye bir hanımefendi.
Lawrenceı hepiniz biliyorsunuz, Oxford kökenlidir; hani o deşifre
olduğu için. O kadar çok var ki Anadoluda, kazı yapmaya gelenler,
dil bilimsel çalışmalar yapmaya gelenler ama asıl amaçları
neydi biliyor musunuz? O söylenmeyen amaca hizmet etmekti ve çok güzel bir etüt
çalışması yaptılar, bir gen haritası
çıkardılar. Ta o günden etnik köken araştırmaları,
mezhep temelli araştırmalar gerçekleştirip onu bir
sistematiğe tabi tuttular ve uzun vadeli bir sömürgeleştirme
projesinin dayanağı hâline getirdiler.
Şimdi,
biraz böyle okumakta yarar var. O günden beri, bugüne kadar
baktığımızda Orta Doğu her zaman büyük
çalkantıların, büyük mücadelelerin olduğu, en çok kanın
döküldüğü bir coğrafya hâline geldi. Evet, kadim bir coğrafya.
Zaten dikkat çekilmesinin nedeni o. Evet, verimli bir coğrafya. Evet,
dikkat çekilmesinin nedeni odur zaten.
Şimdi,
uluslararası ilişkileri okurken gerçekten birazcık sebep sonuç
ilişkisi kuracağız. Peki, ne yapmak lazım? Gandhi buna
karşı mücadele verdi; başardı mı, emperyalizmi yendi
mi? Yendi, hem de bir sivil itaatsizlikle, tek kurşun atmadan yendi. Türk
milleti de bu coğrafyada zaman zaman bu tür tehlikelere karşı
kendi doğal refleksini göstererek bu tür girişimlere Dur!
diyebildi. Buna sadece yakın tarihten iki örnek vereceğim: Bir
tanesi, Millî Mücadele yıllarımız, Mustafa Kemal
önderliğinde ortaya koyduğumuz Ya istiklal ya ölüm!
düşüncesinin bütün vatan sathına yayılmasıydı; bir de
1970lerin başında yine hesap kargaşasına düşüp Acaba
Türk milletini bir gaflet ve dalalet anında yakalayabilir miyiz? dediler,
ikincisini de Kıbrısta yaptık, oyunu bozduk. Oyun bitmedi.
Büyük oyun diyor İngilizler ona, yüz yıllık bir oyun; bitmedi
çünkü Lozan görüşmelerinde Lord Curzon, aynen Bitmedi, devamı var.
Son söz söylenmedi. dedi.
Şimdi,
maalesef bugün Orta Doğuda yaşadığımız,
özellikle bizi ilgilendiren meselelere bakarken birazcık böyle bakmakta
yarar var. Elbette ki siyaset bilimi klasik kitaplarına bakın,
hepimiz bakıyoruz. Allah aşkına, reel politik nedir, reel
politik nedir? Sebep sonuç ilişkisi kurmaktır, şartları
dikkate alarak hamle yapmaktır. Reel politik bütün bilimsel kitaplarda
-isterseniz Kapaninin kitabına bakın, isterseniz Heywoodun
kitabına bakın- siyaset bilimine giriş kitaplarında,
uluslararası ilişkilerde temel şey şudur: Ülkenin
öncelediği en önemli iki şey güvenlik ve refahtır ve bu, iç
politikayla eş güdümlü olmak zorundadır. Yani, içeride de refahı
önceliyorsanız dışarıda da önceleyeceksiniz,
ilişkilerde; içeride de güvenliği önceliyorsanız
dışarıda da güvenliği ön plana çıkarmanız
lazım. Bunun dışında, seçmeli de olsa üçüncü bir
şeyimiz daha var: Ülkenin sosyokültürel tanıtımı da
yapılmalıdır uluslararası ilişkilerde ama bu ikisi çok
önemli. Şimdi, ne yapacağız? Bunun adı reel politiktir,
bu hayalî değildir. Ben güvende olmak zorundayım, ben önce kendi
refahımı düşünmek zorundayım; bu, insanın
doğasına da aykırı bir şey değildir: Önce can,
sonra canan.
Şimdi,
böyle bir düşünce içerisinde ne oldu son zamanlarda? Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak gerçekten kararlıyız. Bizim kendi
dinamiklerimiz var. Şimdi, nedir o dinamiklerimiz? Kudretimizin
kaynağı olan tarihten -biraz önce 2 isim örnek verdim-
aldığımız güce biraz bakalım. Zor bir
coğrafyadayız ama Allaha şükür bugüne kadar birçok zorluğu
aşmış bir gelenekten geliyoruz. Şimdi, nedir o zaman? O
zaman fabrika ayarlarına dönüp sağda solda dayatma,
aşağılık kompleksine kapılarak birilerinin
büyüklüğünü ebedî bir büyüklük kabul ederek değil, kendi direncimizi,
millet olma azim ve kararlılığımızı, devletimizin
dinamiklerini dikkate alarak yani öz kaynaklara dönerek bir şeyleri ortaya
koymalıyız.
Ee,
ne oldu? Somut bir örnek vereyim. Ee, 1920de işte böyle oldu. Bakın,
direkt alıntı olarak okuyacağım size,
sabrınızı zorlamak istemiyorum. Mustafa Kemal 1920de bir
şey söylüyor: Milletimizin güçlü, mutlu ve güvenlik içinde
yaşayabilmesi için, devletin tamamen millî bir siyaset izlemesi ve bu
siyasetin iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı
olması gerekir. Millî siyaset dediğim zaman
amaçladığım mana ve anlam şudur: Millî
sınırlarımız içinde, her şeyden evvel kendi
kuvvetimize dayanıp varlığımızı koruyarak millet
ve memleketin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına
çalışmak, genel olarak erişilmeyecek hayalî emeller peşinde
milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak, uygar dünyadan
burasının altını çizerek söylüyorum- uygar ve insanca davranış
ve karşılıklı dostluk beklemektir. Şimdi, uygar
dünyadan karşılıklı dostluk ve anlayış
beklemektedir.
Şimdi,
biz tırnak içinde- uygar dünya
Kime göre uygar, neye göre uygar? Uygar
dünyanın temsilcileri 9 bin kilometre uzaktan gelip benim kardeşlik
hukukum olan, komşuluk hukukum olan ve
sınırdaşlığım olan bir coğrafyada hâkimiyet
provaları yaparken bunu hangi uygarlık, hangi
karşılıklı dostluk ve anlayışla
açıklayabiliriz? Yani bakıyorum o zihinleri psikolojikman oryantalize
olmuş aydınlarımıza, bu noktada hiçbir şey
söylemiyorlar; o konu uzmanları, stratejistler
Niye söylemiyorsunuz? Bu
nedir? Orada yıllardır o elma şekerine dönüştürülmüş
zehri akıtanlar hangi özgürlük adına
1991de de özgürlük diye
geldiler, 2003te Özgürlük getirdik. dediler. Onlarca diktatör, bizim de
diktatör olduklarına inandığımız Saddamlar, Kaddafiler
gidince ne oldu, özgürlük geldi mi? Hayır.
Şimdi
ben o zaman, yurtta sulh, cihanda sulh evet, genel ilkemiz budur ama
güvenliğimi ve refahımı öncelemek zorundayım. Şimdi,
bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti devletinin gerek Suriyede gerek Irakta meydana
gelen olaylara kayıtsız kalması düşünülemez. Bugün,
gerçekten biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak sürekli gündemde tuttuk ve
desteklediğimizi söyledik. Biz ne dedik? Fırat Kalkanı
operasyonu yapılmalıdır, Fırat Kalkanı operasyonu
-kimse hafife almasın- başarılı bir operasyondur;
Kıbrıs Harekâtı kadar başarılı bir operasyondur;
akabinde İdlibe gidişimiz de başarılı bir
karardır, zorunlu bir karardır. Eğer biz
sınırımızın hemen önüne, bahçemizin ön tarafına
bir gecekondu yapılanmasına müsaade edeceksek, evet, onu hep
birlikte, psikolojik yenilgi ruhaniyeti içerisinde kabul edelim ama
etmeyeceksek gereğini yapacağız, aynen Mustafa Kemalin veciz
söylem hâline getirdiği ilkelerde belirttiği gibi.
Peki,
şimdi, Kerkükte ne işimiz var? Bunu söylemek gerçekten tarihe,
insanlığa saygısızlıktır. Ne demek Kerkükte ne
işimiz var? Şimdi, ne işimiz var biliyor musunuz?
İnsanlık adına gidiş var; 1991de
sınırlarımızı açıp da Saddam zulmüne düçar kalan
kardeşlerimize kucak açmak ne için idiyse bugün de Kerkükte zulmet
altında olanlara her türlü yardımı, her türlü desteği
sağlamak o kadar elzemdir. Ben söylemiyorum
Şimdi, buradan, yapay
bir Kürt düşmanlığı pompalanıyor. Yapmayın,
zorlamayın, buradan bir şey çıkmaz, malzeme çıkmaz. Bu
millet, kardeşliğini ispatlayacak o kadar çok şey
yaşadı ki bugüne kadar, zorlamayın. 1990lı yıllarda
kucağını açtı, Balkanlardan gelen göçmenlere
kucağını açtı. Tarihe bir bakın, Kırımdan
gelenlere kucağını açtı. Biz, bugün Avrupanın
sınırlarını kapatıp muhabirlerinin evladı
kucağında çiti geçmeye çalışan insanlara tekme
attığı bir kültürden gelmiyoruz. Biz geçmişten bugüne kadar
nerede bir mazlum varsa nerede bir garip gureba varsa kucağını
açmış bir milletin, büyük bir kültürün evlatlarıyız. Bunu
Kırım için de yaptık, Balkanlardan gelenler için de yaptık
ve güneydeki kardeşlerimiz için de yaptık. O gün
sıkıntılıydılar, can havliyle o sınırlar
kapatılmadı.
Şimdi,
ben demiyorum
Buradan, bugün, benim gerçekten sınır
güvenliğime, saygı duyduğum komşumun toprak
bütünlüğüne ve orada yaptıkları etnik temizliğe rağmen
Benim Kerkükte ne işim var? demeye hiç kimsenin hakkı yok,
kimsenin hakkı yok. Ben söylemiyorum -dün basına düştü, hepiniz
takip ettiniz- Celal Talabaninin yeğeni söylüyor, Rüzgar İhsan
Talabani diye o bölgenin bir insanı diyor ki: Bakın, Baas Partisi
döneminde Saddam orayı Araplaştırmaya çalıştı,
büyük bir zulüm uyguladı, maalesef Barzani de aynen onun
yaptığını yaptı. Barzani de bölgesel yönetimi
aldıktan sonra aynı şeyi yaptı, bölgeyi
peşmergeleştirmeye çalıştı. Şimdi Benim ne
işim var? Peki, ne yapacağım ben? Hadi benim
kandaşım, soydaşım, kardeşim; bırakalım;
insanlık adına, her iki zulmün de altında kalmış
Türkmenlere, Ezidilere, Keldanilere el uzatmayalım mı? Ne
yapalım? Onları çaresiz mi bırakalım? Şimdi,
bakın, Sayın İhsan Talabani net bir şekilde söyledi: Kimse
Kürtlerin temsilcisi gibi görmesin kendini. Batının
uşaklığını yaparak, İsraile kalkan bir devlet,
yapay bir devlet oluşturarak -aynen biraz önce söylediğim gibi-
birilerine taşeronluk yaparak o bölgede hiç kimse hâkimiyet kurmaya
çalışmasın. Türkmen varlığı orada olduğu
sürece biz varız, zulüm olduğu sürece biz varız, işkence
olduğu sürece, etnik temizlik söz konusu olduğu sürece Türk milleti
orada vardır, Türkiye Cumhuriyeti devleti de var olacaktır. Önce,
orada yuvalarından edilen, evleri barkları yakılan, nüfus
kayıtları yok edilen insanların trajedilerine son
vereceğiz. Yok öyle, Bugün güç bende, aldım; dolayısıyla
her şey benim. mantığıyla hareket edemeyiz.
İşte, bizim bölge siyasetini okumamızın temelinde bu var
yani millî bir duruş var. Açık konuşayım, insanlık
adına da bu, olmazsa olmazımız. Niye? Çünkü gerçekten biz bunu
yapmazsak kendimizi de inkâr etmiş oluruz, Edward Saidın
yazdığı gibi, zihinlerimiz de oryantalize olursa artık biz
de müstemlekeliği kabul etmiş oluruz. O zaman ne yurtta
barış olur ne cihanda barış olur. Onun için, bizim
gerçekten...
Efendim,
Rakka operasyonu... Yani, şimdi, başka güçlerin elbisesini giyerek
orada varlık ifade edenlere çıt yok, ses yok. Bakıyorsun tipine,
adam tipik Amerikalı ama peşmerge kıyafeti var, hiç
eleştiri yok. Ben oraya barış, güvenlik amacıyla
gitmişim, etnik temizliği önleme adına oradayım ama
televizyonlarda...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL
AYDIN (Devamla) Rica etsem...
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
Buyurun.
KAMİL
AYDIN (Devamla) Ama niyeyse söz konusu bizim millî
çıkarlarımız olduğunda herkes demokrat kesiliyor, herkes
insan hakları savunucusu kesiliyor. Ama orada, bakın, Rakkada neler
oldu, ne oldu, hangi teröristler nereye kaçtılar? İllegal olarak,
bakın, yapıları ürettiler, onları illegal taşeron
kullandılar, bir de legal, Barzani gibi yapılara güya -sözüm ona-
bağımsızlık sözü verip, bir parmak bal çalıp, o
yapıları taşeron kullandılar. Şimdi, 2 taşeron
yapı birbirine düşmüş. E, danışıklı
dövüş. Biri ön kapıdan giriyor, diğeri arka kapıdan
çıkıyor, diğeri tekrar dönüp geliyor, diğerine yerini
bırakıyor. Bunun adı da ne oluyor: Bölgenin temizlenmesi.
Türkiye
Cumhuriyeti devleti, iki bin iki yüz yıllık ordu ve devlet olma
geleneğine sahip bir millet, bu kadar basit, ucuz kandırmalara
gelmez. Onun için, bizim gerçekten, bölgeyi düşündüğümüzde, çok reel
politik icra etme adına, önce güvenliğimizi ve
refahımızı dikkate alıp bu bağlamda hareket etmemiz
gerektiğini özellikle ifade etmek istiyorum ve bu ifadelerimle sizleri
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aydın.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök. (CHP
sıralarından alkışlar.)
Süreniz
yirmi dakika.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 480 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlarım.
Evet,
bir uluslararası anlaşma görüşüyoruz. Anlaşmaların
yükümlülükleri var. Her anlaşmanın yükümlülüğü var ama bir de
ona uymak gibi hepimize düşen bir görev var.
Anayasalar
da bir toplum sözleşmesi. Anayasalar hepimizi bağlayan, toplumun
bütün fertlerini ortak paydada birleştiren bir toplumsal mutabakat metni.
Aslolan, ülke içinde geçerli olan anayasalara uymak. Elbette, diğer
devletlerle yaptığımız anlaşmalara uyacağız
ama kendi içimizde yaptığımız anlaşmalara, toplumsal
mutabakata uymazsak ne olacak? Bu sorunun cevabı çok önemli. Türkiye böyle
bir problemli süreçten geçiyor değerli arkadaşlarım.
Bakın,
Anayasamız Hiçbir kimseye, sınıfa, aileye, zümreye imtiyaz
tanınamaz. der, Kanun önünde herkes eşittir. der. E, ama öyle mi?
Türkiye böyle bir ülke mi?
Türkiye
15 Temmuzda yaşadığımız bir darbe girişimiyle,
bir gerçekle yüzleştiğinde, baktık ki, Anayasaya
aykırı bir şekilde, bir cemaat grubu, Hükûmetin, iktidarın
verdiği desteklerle büyütülen, palazlandırılan bir örgüt
Türkiye'nin başına çöktü, bu Meclisin üstüne bombalar
yağdırdı. Ee, hani Anayasada deniyordu ki Hiç kimseye imtiyaz
tanınamaz. Sonra Yanıldık. denildi, bir de
kızgınlıkla sitem edildi onlara Ya, biz size ne istediniz de
vermedik? denildi; garip gurebaya bir şey verilmedi, çiftçiye bir
şey verilmedi, esnafa bir şey verilmedi, yoksul kesimlere bir
şey verilmedi, cemaate bir şeyler verildi ve sitem edildi Ne
istediniz de vermedik? diye; sanki kesesinden veriliyor, devletin
olanakları, bütçesi, kamu kaynakları, devletin arsaları hem iktidar
tarafından hem de belediye başkanlıkları tarafından
peşkeş çekildi, bu, yetkili ağızlar tarafından da
ifade edildi Parsel parsel satıldı. diye. Şimdi, onlara parsel
parsel ver, fakire, garip gurebaya bir şey verme. Bu, Anayasaya uydu mu?
Uymadı. Uymayınca ne oldu? Çeteler türedi. Çetelerle, böyle
örgütlerle palazlandırılan bir sürece girildi ve
başımıza bombalar yağdı. Yanıldık.
denildi, bir kenara çekilinmeye başlandı.
Değerli
arkadaşlarım, orada yanıldın, Oslo görüşmelerinde
görüşmelere başladınız, Görüşme yapan
şerefsizdir. dediniz, daha sonra O görüşmeleri ben
başlattım, sıkıntısı olan bana gelsin. dediniz
ama Türkiye yangın yerine dönmüş durumda her konuda; terör konusunda
öyle, ekonomi konusunda öyle, tarım çökmüş durumda, esnaf kan
ağlıyor, ticaret durma noktasında, dış
itibarımız yerlerde sürünüyor ve biz kendi Anayasamıza uymayan
bir tarzda yönetilmeye çalışıyoruz.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, 15 Temmuz gecesi çok sorgulanmaya muhtaç
hâle gelmeye başladı. Bu konuyla hepimiz çok ciddi yüzleşmek
durumundayız.
Şimdi,
geçtiğimiz günlerde Sayın Abdulkadir Selvi eski Hava Kuvvetleri
Komutanıyla bir söyleşi yayınladı. Bilmiyorum bu
söyleşiyi izlediniz mi, dinlediniz mi?
SAMİ
DEDEOĞLU (Kayseri) İzledik.
LEVENT
GÖK (Devamla) Estağfurullah, konuşmaya devam edebilirsiniz, ben
anlatabiliyorum gene de.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Dinliyoruz, dinliyoruz.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) Kulağımız sende.
LEVENT
GÖK (Devamla) Şimdi, Abdulkadir Selvi önemli bilgiler veriyor
değerli arkadaşlarım, acaba dikkatinizi çekti mi bu?
Bunları dikkatinize sunmak istiyorum. Bence sorular giderek artıyor.
Yani 15 Temmuzda burada hep beraber bir darbe girişimini
hayatımız pahasına göğüslerken bizi acaba hangi süreç o
noktaya götürdü, karanlık noktalar neler? Bunların ortaya
çıkması gerekiyor değerli arkadaşlarım. 250
yurttaşımız bedavadan ölmedi, 2.500e yakın
yaralımız, gazimiz bedavadan yaralanmadı, biz o gün burada ölümü
bedavadan göze almadık; demokrasi adına dedik, hukukun üstünlüğü
dedik, Anayasa dedik, millî egemenlik dedik, onun için buradaydık,
kucaklaştık o gün. Ama bakın, değerli
arkadaşlarım, eski Hava Kuvvetleri Komutanı -kendisinin o
geceyle ilgili kamera görüntüsü çıkınca- diyor ki Abdulkadir Selviye
verdiği demeçte: İlginç olan, benim olduğum yerde kamera
vardı ama nedense Akıncı Üssü Komutanının
odasının olduğu ve Genelkurmay Başkanının
olduğu yerde kamera görüntüleri yok. Bakın, şimdi, değerli
arkadaşlarım, Akıncı Üssü Komutanının olduğu
yerde de Genelkurmay Başkanının olduğu yerde de kamera
görüntüleri yok. Şu cümleyi söylüyor: Darbecilerle müzakere orada
yapıldı. Nerede yapıldı? Akıncı Üssü
Komutanının olduğu odada, Genelkurmay Başkanının
olduğu odada. Bu, sizler için sorgulanmayacak bir şey mi değerli
arkadaşlarım? Hemen geçiştirebilir miyiz bu konuyu? Ciddiye
almayacak mıyız bu sözleri? Önemli bir söz. Burada darbecilerle
pazarlık yapıldı. diyor, Müzakere yapıldı. diyor,
O görüntülerin ortaya çıkması lazım. diyor. Evet, bu
görüntüler niçin çıkarılmıyor değerli
arkadaşlarım? Bunu söyleyen, o gece derdest edilen bir eski Kuvvet
Komutanı. Hangi odada pazarlık yapılmış?
Akıncı Üssü Komutanının olduğu ve Genelkurmay
Başkanının olduğu odada. Bunu -sıradan-
geçiştirebilir misiniz şimdi, bu sözü? Bununla yüzleşmeden biz
15 Temmuz gerçeğini, gecesini anlayabilir miyiz? Ve devam ediyor Abidin
Ünal
Biliyorsunuz, Akın Öztürk meselesi Türkiye'nin gündeminde.
Genelkurmay Başkanlığı bu darbe olduktan sonra bir bildiri
yayınladı. O bildiriyi de büyük ölçüde Abidin Ünalın, eski Hava
Kuvvetleri Komutanının yazdığı belli,
yaptığı açıklamadan. Genelkurmay
Başkanlığının resmî sitesinde yapılan
açıklamada Akın Öztürkün o darbeyle ilgisi olmadığına
dair bir cümle vardı değerli arkadaşlarım, hepiniz
sanırım çok net hatırlıyorsunuz bunu. Şimdi, Abidin
Ünal, o bildiriye atfen Ben hiçbir zaman Akın Öztürkün darbeyle
ilişkisi olmadığı iddiasında bulunmadım."
diyor, bildiriyi yazan Abidin Ünal. Her kimse, benden sonra eklenmiş o
cümle. Yani Akın Öztürkün darbeyle ilişkili
olmadığı cümlesi benim yazdığım bildiriden sonra
eklenmiş." diyor. Değerli arkadaşlarım, vahim bir
tablo. Yani bu tablonun üzerine gitmeyecek miyiz? Yani diyor ki: Birisi benim
yayınlanmak üzere gönderdiğim bildirinin üstüne bir cümle yazdı
ve Akın Öztürkün darbeyle ilgisi yoktur. diye bir ibare bildiride geçti
Genelkurmay Başkanlığının resmî sitesinde.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunları sorgulamayacak
mıyız? Ve devam ediyor diyor ki: Mecliste 15 Temmuz Komisyonu beni
çağırmadı. Çağırsaydı gelir her şeyi
anlatırdım. Şimdi, değerli arkadaşlarım, ciddi
olalım. Türkiye önemli bir süreçten geçti. Bakın, bu darbe gecesi
bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkmadığı
müddetçe bu ve buna benzer sorularla, cevap verilemeyecek bir noktaya
gelinebilir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir kez daha
haykırıyoruz, biz millî egemenliği savunan bir partiyiz,
darbecilerin, Türkiye'nin başına musallat olan, başta Meclisimiz
olmak üzere her yeri bombalayıp insanlarımızın şehit
edilmesine neden olanların her birinin yakasına
yapışmalı, onlara mutlaka yargı önünde en ciddi cezalar
verilmeli ama bu soruların da cevapları mutlaka Türkiye kamuoyuyla
paylaşılmalıdır. Bu
paylaşılmadığı, üzeri örtüldüğü zaman,
değerli arkadaşlarım, Türkiye bundan sonraki süreçlerde de
benzer durumlarla karşılaşabilir ve bütün çabamıza
rağmen önleyemeyeceğimiz başka süreçler yaşayabiliriz.
Önceden tedbirimizi alalım. Bunların nedenlerini,
sonuçlarını, etkilerini ve olayda gerçekten konuşması
gerekenlerin, ama Darbe Komisyonuna ifade vermeyenlerin konuşması
gereken günlerdir. Hele bu soruların ortaya atıldığı
bir zaman dilimi içerisinde bunlar kaçınılmaz olmuştur
değerli arkadaşlarım.
Biz
Anayasamızı nasıl koruyacağız? Gerçekçi, şeffaf
olmak kaydıyla, yüzleşerek, üzerine giderek. Nereye giderse gitsin,
ucu nereye dokunursa dokunsun, hangi partiye dokunursa dokunsun, hangi siyasiye
dokunursa dokunsun, hangi askere dokunursa dokunsun üzerine gitmek
durumundayız. Bir taraftan örterek, bir taraftan yapıyormuş gibi
bu gerçekle yüzleşilemeyeceği ortaya çıkmıştır.
Ben
bu iddiaları önemsiyorum. Bu iddiaları önemsiyorum, bu sözleri
önemsiyorum ve bunların da gereğinin yapılması
gerektiğini sizlerle paylaşıyorum değerli
arkadaşlarım. Kafamızı kuma gömerek gerçeklerden
kaçamayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; günlerdir, AK PARTİden
seçilmiş belediye başkanlarının istifa süreçlerini
tartışıyoruz. Bu sürecin pek çok boyutu var. Bu süreçte
işte Anayasamız var değerli arkadaşlarım, Anayasamız
elimizde. Şimdi Cumhurbaşkanlığı makamında oturan
kişi aynı zamanda AK PARTİ Genel Başkanı. Belediye
başkanları da AK PARTİli ama artık belediye
başkanları değerli arkadaşlarım seçildikten sonra
parti rozetini çıkartırlar, onlar bir kamu görevlisidir,
İçişleri Bakanlığının denetimine tabi kamu
görevlisidir. 2019da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine
-sizin deyiminizle- geçeceğiz seçimlerden sonra ama şu andaki
Anayasamıza göre bir Cumhurbaşkanı var ve
Cumhurbaşkanı siyaseten sorumsuz, Cumhurbaşkanı siyaseten
sorumsuz. Siyaseten sorumsuz bir Cumhurbaşkanı belediye başkanlarının
istifasını istiyor, belediye başkanları saraya
çıkıyor, saraydan çıktıktan sonra açıklamalarda
bulunuyorlar
Ama değerli arkadaşlarım, şu andaki
Anayasamıza göre, yürürlükteki Anayasamıza göre bu ülkenin bir
Başbakanı var ve İçişleri Bakanı var. Siyaseten
sorumsuz Cumhurbaşkanı istifa talep ediyor, Başbakanda tık
yok, İçişleri Bakanında tık yok.
Değerli
arkadaşlarım, şimdiki anayasal sistemimize göre belediye
başkanları hakkında İçişleri Bakanlığı,
işte Başbakanlık bir işlem yürütecekse yürütecek diğer
belediyelerde olduğu gibi.
Şimdi
diyeceksiniz ki O aynı zamanda AK PARTİ Genel Başkanı.
Hayır, belediye başkanı seçildiği andan itibaren bir kamu
görevlisidir, AK PARTİli olabilir ama onun hakkında tasarrufta
bulunacak makam Başbakan ve İçişleri Bakanıdır.
Şimdi,
ne yapmaya çalışıyoruz? 2019da yürürlüğe girmesi beklenen
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini iki yıl öne çekerek
Anayasayı çiğniyoruz değerli arkadaşlar. Yapılan
Türkiyede budur. Türkiyede Anayasa çiğnenmektedir.
Şimdi,
bu belediye başkanlarının her biri kentlerine karşı
suç işlediler değerli arkadaşlarım. Ankarayı ele
alalım. Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek tam yirmi üç
yıldır Ankarada Belediye Başkanı. Ondan kısa bir süre
önce milletvekilliği yaptı, beş yıl da Keçiörende belediye
başkanlığı yaptı. Tam yirmi sekiz yıldır
Ankaranın kaderiyle oynuyor.
Değerli
arkadaşlarım, Ankara cumhuriyetin başkenti. Ankara
aydınlanmanın başkenti. Ankara kültürümüzün başkenti.
Ankarayı herkes zanneder ki Ankara bir bozkır kasabası. Öyledir,
bozkır kasabası ama siz bilir misiniz ki Ankarada çokça sayıda
dere vardır, ırmak vardır ve bunların üzerileri
kapatılmak suretiyle çevreye karşı bir katliam
yapılmıştır.
Şöyle,
oturduğunuz yerden, Ankaranın semt isimlerini bir
hatırlayın sayın milletvekilleri, bana hak vereceksiniz hemen.
Ankaranın semt isimlerine baktığınızda
karşınıza ne çıkar biliyor musunuz, hemen
yakınınızdaki semtlerden bahsedelim; Kavaklıdere,
Hoşdere, Dikmen Deresi, Çayyolu, Bentderesi, İncesu Deresi,
Bayındır Deresi yani Ankaranın pek çok semtinin ismi dereyle,
bir su ile özdeşleşmiştir ama Ankarada yapılan ve çevreye
karşı verilen tahribatla Ankaranın ırmakları,
nehirleri ya yer altına itilmiştir ya da kurutulmuştur. Büyük
bir çevre katliamı yapılmıştır, kent suçu işlenmiştir
Ankarada. Ankara, üzüm bağlarıyla meşhur bir kentken işte
şimdi tam anlamıyla bir bozkır kenti olmuştur, yoksa
Ankaranın geçmişi öyle değildir. Ankaranın
adlarından bir tanesi de Engürüdür, Farsça üzüm anlamına gelir. O
Ankara kayboldu. Eskiden, çok değil elli altmış yıl önce
Bentderesinde sallarla gezildiğini düşünün değerli
arkadaşlarım. Ankara bu kentken bu hâle geldi. Ve bu dereleri kapatan
-şu anda Ankara Çayının geçtiği yer üzerinde ANKAPARK-
işgal eden Melih Gökçekten başkası değildir. Çok devasa
bütçe harcanan ANKAPARK bir su üzerine kurulmuştur, bunu
Danıştay durdurmuştur yumuşak bir zemin olduğu için
ama hâlen orada inşaat devam ettirilmiştir. Ankaralıların
elinden hayvanat bahçesi alınmıştır. Hayvanat bahçesi
beş yıl önce kapatıldı, hayvanlarımızın
nerede olduğunu bilmiyoruz.
Doğal
gaz
Türkiyenin en büyük doğal gaz
dağıtıcılarından olan BAŞKENTGAZ
özelleştirildi, dört yıl önce özelleştirdiler ve sizler oy
verdiniz buna. Melih Gökçek hepinizi ikna etti, dedi ki: Biz doğal
gazı özelleştirirsek, ben, özelleştirmeden elde edeceğim
parayla metroyu yapacağım. Ben burada çırpındım,
anlattım, Yazıktır, doğal gaz gibi yakıtta tekel olan
bir konuyu bir özel şirkete vermeyin. Belediye AK PARTİli de olsa
kamunun menfaatini düşünür, zam yapmaz. dedim, dinlemediniz. Sizler de
suçlusunuz. Özelleştirme kanununa oy verdiniz, BAŞKENTGAZ
özelleştirildi metro yapılıyor gerekçesiyle ama Melih Gökçek ilk
olarak da size ihanet etti ve ne yaptı? O doğal gazdan elde
edeceği parayla, özelleştirmeden elde edeceği parayla metro
yapacakken Ulaştırma Bakanlığına devretti
metroların yapımını. Hem kamunun kaynakları Ankara
Büyükşehire haksız yere aktarıldı hem de doğal gazın
özelleştirilmesiyle elde edilen gelir Büyükşehir tarafından
buharlaştırıldı. Ne oldu şimdi? Siz de suçlusunuz.
Bir
gece buraya bir yasa geldi, Çayyolunun çok önemli bir bölümünü Yenimahalleden
kopardınız Çankayaya bağladınız. İki belediye de
bizde ama zannettiniz ki Yenimahalleden o bölümü alırsak Yenimahalle
Belediyesini alırız. diye düşündünüz ama çok
başarılı bir belediye başkanımızın
olduğu yerde onu da gerçekleştiremediniz.
Değerli
arkadaşlarım, Atatürk Orman Çiftliği kaderine terk edildi.
İçinden geçen yollarla, yapılan binalarla, ranta peşkeş
çekilen konularla Atatürk Orman Çiftliği yok edildi.
Ankarada
bir kent kimliği yoktur. Ankaranın meydanları yoktur. Ankarada
yurt dışına gidip baktığınız zaman
gördüğünüz devasa meydanların yanında bana meydan
diyeceğiniz bir alan var mıdır değerli
arkadaşlarım? Kızılay meydan mıdır, Tandoğan
meydan mıdır? Kavşakların geçtiği bir yol
güzergâhından ibaret.
Alt-üst
geçitlerle Ankara trafiği altüst edilmiştir. Metro
yapımında başarılı olunamamıştır,
çökmüştür ve Ankara trafiği bugün işin içinden
çıkılmaz bir hâle gelmiştir. Hele hoyratça saldırılan
ODTÜ arazileri. Yıkılan ağaçlar, kaldırılan
yeşillikler... Melih Gökçek bunların hesabını vermeyecek
mi? Şimdi, siz diyorsunuz ki Melih Gökçeke ve diğer belediye
başkanlarına: İstifa et. İstifa ederse aklanacaklar
mı sizce? Bu kent suçunun hesabı sorulmayacak mı? Sayın
Bülent Arınçın Parsel parsel dağıttın. dediği
arsanın hesabını siz sormayacak mısınız?
Ankaranın FETÖ örgütünün mali kaynak yönünden en güçlü olduğu il
olduğunu biliyor musunuz? Bu kaynakların büyük ölçüde Ankara
Büyükşehir tarafından sağlandığını biliyor
musunuz değerli arkadaşlarım? Bunlarla yüzleşmeye
hazır mısınız? İstifa ederse alkışlayacak
mısınız? Hesabını sormayacak mısınız?
Yargıya göndermeyecek misiniz ya da Sayın Hayati
Yazıcının dediği gibi İstifa etmezsen kayyum
atanır. diye tehdit mi edeceksiniz?
Bunların
her biri bir anayasal konudur. Ankara birçok bakanlıktan daha fazla bütçe
kullanan bir belediyedir. Bu yılki bütçesi ASKİ ve EGOyu
kattığın zaman 9 milyar liradır değerli
arkadaşlarım, 9 katrilyon lira. Dışişleri
Bakanlığının bütçesinin eski parayla 4 katrilyon
olduğunu düşünün; Kültür Bakanlığının bütçesinin
2,8 milyar, eski parayla 2,8 katrilyon olduğunu düşündüğünüzde,
Ankara Belediyesininki tam 4 bakanlığının bütçesinden
fazladır, İstanbulunki 10 bakanlığın bütçesinden
fazladır. Yani şimdi, 10 tane bakanlığı istifa
ettirmiş gibisiniz; burada, Ankarada 5 tane bakanlığı
istifa ettirmiş gibisiniz. E, bunların bir sorumlusu olmayacak mı?
Bunlar ne yaptılarsa tek başlarına mı yaptılar?
Erdoğan Bayraktarın dediği gibi, yapılandan hiç Recep
Tayyip Erdoğanın haberi yok muydu, talimatları yok muydu?
Metal yorgunluğu deyip geçileceğini mi zannediyorsunuz?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kentimize karşı
işlenen ve metal yorgunluğu diye halkımıza yutturulmaya
çalışılan bu uygulamalar karşısında sessiz
kalmayacağımızı; Türkiyede yaşayan bütün
yurttaşlarımızın gelirini harcayan bu belediye
başkanlarından da yargıda sonuna kadar hesap
soracağımızı herkesin bilmesini ister, hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın
milletvekilleri, şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğiz.
Sisteme
giren sayın milletvekillerine on dakikalık süre içerisinde söz
vereceğim, diğer on dakika Sayın Bakana ait olacak.
Sayın
Arslan, buyurun.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Sayın Bakana soruyorum: Ülkemizde bulunan tüm
varlıklarımızı sattınız. 60 milyara yakın
özelleştirme yaptınız. Doksan yıllık
varlıklarımızın satışına
karşılık ülkemizde bir tek fabrika yapmadınız.
Şimdi de ülkemizin geleceğini hem tüketiyor hem de ipotek
ediyorsunuz. Avrasya Tüneli, Osman Gazi Köprüsü, üçüncü boğaz köprüsü,
üçüncü havaalanı, yapma şekliyle ülkemizin geleceğini ipotek
ediyorsunuz. Kullanmadığımız geçitlerin ve köprülerin paralarını
geçmeyenlere ödetiyorsunuz. Şimdi de şehir hastaneleriyle
sağlık alanlarımızı da peşkeş çekiyorsunuz.
Bu yaptığınız ve yapacak olduğunuz iş ve
hizmetlere karşı değiliz, ancak yapılma şekline
karşıyız. Dünyanın hiçbir ülkesinde kâr ve müşteri
garantili, iş ve finans garantili bir yatırım yoktur. Bu
nedenle, ülkemize faydadan ziyade zarar verecek bu tür yatırımlara
son vermenizi istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Gaytancıoğlu
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) Ben de Maliye Bakanına soruyorum.
AKP
iktidarının başladığı yıl olan 2002de
tarımsal nakit kredi kullanımı 1 milyar lira iken 2017
yılı Ağustos ayı itibarıyla sadece bankaların ve
tarım kooperatiflerinin çiftçiye kredi kullandırımı
toplamı 88 milyar liraya ulaşmıştır. Ayrıca
bankaların 2,2 milyar lira alacağı takiptedir. Bunun
yanında yaklaşık 2 milyar liralık gayri nakdî kredi
kullanımı söz konusudur. Çiftçinin gelirinin
artmadığını, yıllardır aynı fiyatlardan ürün
sattığını biliyoruz. Girdi fiyatlarının sürekli
arttığı bir ortamda çiftçinin biraz rahatlaması için
tarımsal kredi faizlerinin silinmesi, ertelenmesi ya da yeniden
yapılandırılması söz konusu mudur? Çiftçimiz bunu dört
gözle beklemektedir.
BAŞKAN
Sayın Yıldırım
BEHÇET
YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler Başkan.
Yalnız,
ben sorularımı Maliye Bakanı için
hazırlamıştım. Şu anda sorularımı heba etmek
istemiyorum.
BAŞKAN
Sayın Özcan
TANJU
ÖZCAN (Bolu) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben
de aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.
Sayın
Bakan, biz bu soruları defalarca sorduk ama henüz bir cevap alabilmiş
değiliz. 6 belediye başkanı -partinize mensup ama halk
tarafından seçilen- sarayın iradesiyle istifa ettiriliyor. Hâlâ bu
istifaların neden gerçekleştiği konusunda kamuoyunu aydınlatıcı
herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu belediye
başkanlarıyla ilgili somut yolsuzluk iddiaları var mı? Bu
belediye başkanlarının FETÖ terör örgütüyle
bağlantıları var mı? Bu 6 belediyede yaklaşık 30
milyon seçmen mevcut. Bu durumda, bu kadar seçmen iradesi açığa
çıktıktan sonra bir erken yerel seçim gündeminizde var
mıdır?
BAŞKAN
Sayın Pekşen
HALUK
PEKŞEN (Trabzon) Sayın Bakan, Trabzon Kaşüstü Kanuni
Araştırma Hastanesi... Bu hastanede yapılmış olan
imalatlarda büyük yolsuzluklar bizzat yerinde tespit edilmiştir. Buna
ilişkin, cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda
bulunduk. O kadar çok sabit ki temelinden en üstüne kadar hastanenin her
tarafında, inşaatta, yolsuzluklar ayan beyan görülüyor. Ama bugüne
kadar bu yolsuzluklarla ilgili herhangi bir soruşturma ve kovuşturma kararı
tarafıma tebliğ edilmedi. Bu konuyla ilgilenecek misiniz, bu konunun
üzerine gidecek misiniz?
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Bakanım, FETÖ terör örgütüyle irtibatı, iltisakı gerekçesiyle
kapatılan dernek, okul, hastane, yurt vesaire, bunlara devredilen
gayrimenkuller hangi bakanlar, hangi belediye başkanları, hangi
tarihlerde, bedelli mi, bedelsiz mi bunlara tahsis edildi; ayrıntılı
listesini, ayrıntılı bilgiyi verir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Özdiş
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum
Sayın Ahmet Eşref Fakıbabaya: Çukurovada pamuk üreticileri zor
günler yaşıyor. Beyaz sinek ve Akdeniz meyve sineği pamuğa
ciddi zarar verdi. Bu konuda herhangi bir önlem almayı düşünüyor
musunuz?
Ayrıca,
çiftçilerimiz 1 Eylülden bu yana yani elli beş gündür kredi
borçlarının ertelenmesine dair kararınızı bekliyor.
Borcunu ödeyemeyen üretici, karar açıklanmadığı için
bankalardan yeni kredi alamıyor. Çiftçimizi tefecilerin eline
bırakmayın Sayın Bakan.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Kayışoğlu
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkürler.
Öncelikle,
neredeyse her gün bir avukat meslektaşımız görevi nedeniyle
saldırıya uğruyor, katlediliyor, görevi nedeniyle şehit
ediliyor. Bugün, yine, Bursada benzer bir olay yaşandı, bir
meslektaşımız yaralandı ve saldırgan serbest
bırakıldı. İktidar mensuplarına en ufak hakaret dahi
hapis cezasıyla neticelenirken avukatlara, kamu görevi yapan, adaletin
tesisi için görev yapan bu meslektaşlarımıza yapılan
saldırılara yönelik verilen bu serbest bırakma kararları bu
saldırıları teşvik etmiyor mu?
Bir
diğeri şu: Bursada Karacabey ve Mustafakemalpaşada dolu
afetiyle karşı karşıya kaldı çiftçilerimiz. Onlara
yardımlar yapılıyor ama diğer yandan kamu alacakları,
sulama birliği alacakları gibi alacaklar nedeniyle bloke konuluyor.
Yani devlet bir eliyle verdiğini öbür eliyle köylüden alıyor. Sizce
bu yöntemle çiftçinin mağduriyeti giderilmiş oluyor mu?
BAŞKAN
Sayın Tümer
ZÜLFİKAR
İNÖNÜ TÜMER (Adana) Sayın Bakan; Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının kredi
borçlarının ertelenmesiyle ilgili kararnameyi hâlâ gündeme
getirmemesi çiftçiyi darboğaza sokmuştur. Sürecin uzaması
hâlinde çiftçiler tefecilerin eline düşecektir. Çiftçi Kayıt Sistemi
(ÇKS) başvuruları 1 Eylül itibarıyla başlamış
ancak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
kredi borçlarının ertelenmesine ilişkin kararnameyi henüz
açıklamamıştır. Bakanlıktan beklenen haber gelmeyince
aşırı yağış, dolu, Afrika sıcakları,
poyraz ve rekoltedeki düşüşten ötürü zarar gören üretici ÇKS
başvurularını yaptıramamış; geçen sezon
aldığı krediyle tarlasını eken ancak afetin
vurduğu üreticinin mağduriyeti borç erteleme kararnamesinin
açıklanmasına kalmıştır. Çiftçimiz daha fazla zaman
geçirilmeden kredi borçlarının ertelenmesiyle ilgili kararnamenin
açıklanmasını beklemektedir.
BAŞKAN
Sayın Erdem
ARZU
ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstanbul
Şişlide bulunan bir okul kampüsüyle ilgili bir sorum olacak.
Şişli Endüstri Meslek Lisesi olarak geçen motor teknik lisesinin
olduğu yer burası. 6 bin öğrenci eğitim görüyordu.
Yıllardır, oraya bir imar planı tadilatı yapılarak
eğitim alanı olan yer ticari alan, konut alanı, AVM olarak
değiştirilme çabasında. Veliler, okul yetkilileri, sendikalar,
odalar; hepsi yıllardır itiraz etmekte, işlemi durdurmaya
çalışmaktalar. Bir süre, tepkiler üzerine durdurulan işlemler
kısa süre sonra tekrar gündeme getirilmektedir.
Nadide
bir yerde olan ve 6 bin öğrencinin sorununu çözen, eğitim problemini
çözen ve önemli eğitimlerin verildiği bu yerle ilgili akıbet ne
olacak? Bununla ilgili kamulaştırma mı yapılacak? Durum
nedir? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Yarkadaş
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Sayın Bakan, İstanbulda, özellikle
son dönemlerde hastanelerde yoğun bakım ünitelerinde ciddi bir sorun
yaşanıyor. Hastalar yoğun bakımda tedavi olmakta zorluk
çekiyorlar çünkü ünitelerin yetersiz olduğunu görüyoruz.
Ayrıca
Şişli Endüstri Meslek Lisesinin bulunduğu alan, 6 bin
öğrenciye sahip olan bu okul ne yazık ki Taşyapı
adlı bir firmaya peşkeş çekilmek isteniyor. Şişli
Endüstri Meslek Lisesinin 60 dönümlük yeşil arazisini Taşyapı
firmasına AVM ve rezidans yapılmak üzere verme planınız var
mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Arslan, bir daha girmişsiniz.
Buyurun
son kez.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Evet, Sayın Bakana soruyorum: Uygulamış
olduğunuz ekonomik ve mali politikalar nedeniyle piyasalar
tıkanmış vaziyettedir. Çiftçimiz, işçimiz, köylümüz,
emeklimiz, esnafımız, sanayicimiz ve ihracatçımız çok zor
durumdadır. Piyasanın tıkanmasına rağmen vergileri
artırmaya devam ediyorsunuz. Çiftçilerimizin, köylümüzün,
esnafımızın zor durumlarını düşünerek bankalara
olan borçlarını faizsiz ertelemeyi düşünüyor musunuz?
Çiftçilerimizin afat nedeniyle çok büyük zararlar gördüğü gerçektir,
tespitler de yapılmıştır. Kimisine çok düşük ödemeler
yapılmıştır, kimisine de hâlâ hiç
yapılmamıştır. Bunları ne zaman gerçekçi ödemeyi
düşünüyorsunuz, ödenmeyenlere de ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Sayın
Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Soruları
soran milletvekili arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Birinci
soru özelleştirme konusuyla alakalıydı. Tabii, Türkiyede bu konu
senelerdir tartışılıyor, bizim de AK PARTİ olarak
iktidara geldiğimiz günden beri tartışılan bir konudur.
Aslında yerinde ve zamanında yapılan özelleştirmenin
devletin kaynaklarını, kamunun kaynaklarını çarçur etmeme
anlamında çok büyük faydalar getirdiğini biliyoruz, nitekim bizim
özelleştirme mantığımız başından beri hep
böyle yürümüştür. Kamuyu büyütmek, kamu kaynaklarıyla kamuda üretim
yaparak aslında özel sektörün yapabileceği işleri aktarmak
aslında artık çağımızda büyük ölçüde terk edilen bir
husustur. Kamu, elbette vatandaşa hizmetler açısından, güvenlik,
sağlık, eğitim gibi alanlarda, altyapı gibi alanlarda
önemli inisiyatifler almalı ancak bu bahsettiğimiz konularda da
mesele özel sektöre verilmelidir, bu işin doğru tarafı budur ve
bizim politikalarımız hep bu yönde oldu. Bunun, ülkenin yararına
olduğuna da inanıyoruz, başından beri inanıyoruz,
şimdi de inanıyoruz.
Kamu-özel
ortaklığıyla yapılan işler, gerek Ulaştırma
Bakanlığımızın gerekse Sağlık
Bakanlığımızın yaptığı işler
tamamen vatandaşımızın hizmetlerine yöneliktir değerli
arkadaşlar. Hani yapılan bir köprü için, havaalanı için,
otoyollar için, Bunlar gerekli midir, gerekli değil midir?
tartışmasını burada teknik olarak yapmak gerçekten biraz
beyhude olur, bu zaman isteyen bir husus.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Gerekliliğine değil, şekline
karşıyız; yapılma şekline karşıyız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Müsaade edin efendim.
Neticesinde,
siz kamu olarak, borçlanarak bunları yapabilirsiniz, özel sektörü
borçlandırarak yapabilirsiniz. Ben doğrusu şunu gördüm,
şehir hastaneleriyle ilgili projeleri başından beri takip eden
bir bakan olarak: Bugün hangi şehir hastanesini ziyaret etseniz -şu
anda tamamlanmış olan 4 hastane var- kaliteli yapılarla
karşılaşacaksınız. Çünkü, bir taraftan
patronluğunu devletin yaptığı bu alanlarda özel sektörün
dinamizmi ve özel sektörün finans bulma kabiliyeti, özel sektörün işletme
kabiliyeti, bunlardan istifade ederken öbür taraftan da ödemeleri yirmi
yıl, yirmi beş yıl gibi vadelere yaydığınız
için özel sektör işleri çok kaliteli yapmak zorunda kalıyor. Yani
Türkiyede biz onlarca, yüzlerce bina yaptırdık, hastane binası,
başka binalar; istirham ediyorum, bu soruları soran
arkadaşlarımız, değerli milletvekillerimiz bu hastanelere
gidip bir görsünler; normal, klasik ihalelerle yapılmış olan
hastaneleri de görsünler. İşin tabiatında var yani klasik ihale
usulüyle yapılan bir binada ya da bir başka altyapı
yatırımında yüklenici işi yapıyor, parasını
alıyor ve gidiyor. Siz devlet olarak artık onun peşinden
koşmak zorunda kalıyorsunuz. Oysa kamu-özel ortaklıklarında
yirmi beş yıl boyunca kaliteli biçimde o hizmeti yürütmek zorunda
olan bir yüklenici var, bir firma ya da firmalar ortaklığı var.
Dolayısıyla, meseleye bu yönden yaklaşmak lazım. Kamu-özel
ortaklığı modelini biz...
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Dünyanın neresinde var müşteri garantisi, kâr
garantisi, iş garantisi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Müsaade eder misiniz. Çok yerinde var.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Hiçbir yerinde yok.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Çok yerinde var.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Sadece Türkiye'de bu uygulanıyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Müsaade edin arkadaşlar.
Bakın...
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Bundan dolayı zarar görüyor devlet.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Müsaade ediniz.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Hizmet verecekseniz zarar vermeden olsun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Biz, vatandaşımıza,
ihtiyacı olan yolu, köprüyü; vatandaşımıza, ihtiyacı
olan hastaneyi marjinal faydasını dikkate alarak bir an önce
yapıp teslim etmiş, vatandaşımızın hizmetine
sunmuş oluyoruz.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Sayın Bakan, aynı şeyleri
söylemiyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Şimdi burada gereksiz bir polemik
oluşturmak istemem.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Aynı şeyleri söylemiyorsunuz,
farklı şeyleri söylüyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Ancak ülkemizde bu yeni bir
tartışma değil. Belki kırk senedir, elli senedir
yapılan, iktidarın yaptığı yatırımlara Ben
yaptırmam. diye direnenler oldu. Ankara-İstanbul Otoyolu
yapılırken maalesef bununla karşılaştık, ilk
Boğaz Köprüsünü yaparken bunlarla karşılaştık.
Dolayısıyla, bugün, dünyanın en büyük havalimanlarından
birini, bütün dünyanın uçacağı, bir hub olarak
kullanacağı bir havalimanını yapmayı sadece
alkışlamak gerekir. Bundan dolayı birtakım ülkeler de
tedirginlik içerisindeler yani Avrupa'daki bazı merkezlerin Türkiye'ye
kayacağını çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla, siz
yöntemi beğenmiyor olabilirsiniz ama bu yöntem bütün dünyaca
kullanılan bir yöntemdir ve biz yararlı olduğuna
inanıyoruz.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Zarar verici bir yöntemdir.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Siz öyle inanıyorsunuz, biz
yararlı olduğuna inanıyoruz.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Göreceğiz gelecekte.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Neticesinde vatandaşımız
karar verecek.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Sıfır risk... Devlet garantisi...
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli kardeşlerim,
değerli milletvekilleri; burada Maliye Bakanımıza sorulan bir
soru var. 1 milyar lira kredi almışken zamanında, geçmişte
köylümüz, 88 milyar kredi kullanmış bunun sadece 2,2 milyarı
takipte. Aslında, soruyu soran değerli milletvekilimiz sorusuyla
cevabını da vermiş oluyor yani 88 milyar lira kredinin eğer
sadece 2,2 milyarı takipteyse burada ciddi bir sorun yok demektir. Bu
krediler geri ödeniyor demektir, bu kadar açık. Biz geldiğimiz zaman,
Halk Bankasında, Ziraat Bankasında yüzde 30 batık vardı.
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) İpotekli krediler var.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Yüzde 30 batık vardı,
bakın, biz böyle bir iktidar devraldık. 2002 yılında
geldiğimizde devlet bankalarında yüzde 30lar civarında
batık vardı. Bugün, bunların, böyle 88 milyardan 2 milyara falan
düşmüş olması aslında devlet bankalarının,
ekonominin bu hususta ne kadar iyi yönetildiğini gösteriyor,
vatandaşın ödeme gücünün de olduğunu gösteriyor.
Birçok
milletvekilimiz benzeri soruyu sordular: Çiftçi borçlarıyla ilgili bir
yeniden yapılandırma ya da faizlerin affedilmesi benzeri bir husus
yapılacak mı? Doğrusu, bunu ilgili bakanlarımızla
görüşmek lazım. Buna ben şu anda cevap verebilecek
ayrıntılı bilgiye sahip değilim.
Belediye
başkanlarının görevlerinden ayrılmasının talep edilmesi
meselesi. Neticede değerli arkadaşlar, istifa, kişinin bireysel
olarak karar verdiği ve uyguladığı bir husustur. AK
PARTİ Genel Merkezimiz, Genel Başkanımız, bu
arkadaşlarımızın istifalarını halkımıza
verilecek hizmetler açısından faydalı bulmuştur
yapılan istişareler neticesinde. Dolayısıyla kesinlikle
reddediyorum belli iradelerin baskısıyla bu istifaların
gerçekleştiği meselesini. Arkadaşlarımıza
partilerinin, kendilerini belediye başkanlığına
taşıyan partilerinin bir istişaresi ve bir kararı bildirilmiştir,
onlar da bu karara uymaktadırlar. Bakınız, piyasada birçok
spekülasyon yapılıyor, tartışılıyor ama
neticesinde istifa -söylediğim gibi- tek taraflı bir karardır ve
bu kararı arkadaşlarımız vererek ayrıldılar.
Önümüzdeki günlerde de istifası arzu edilen, istişareyle AK
PARTİmizin bu şekilde karar aldığı konularda
istifası arzu edilen değerli arkadaşlarımızın da
davranışlarını hep birlikte göreceğiz, hep birlikte
izleyeceğiz.
ÇETİN
ARIK (Kayseri) Devamı gelecek mi?
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) İstişareyi kimler yapmış Sayın
Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Elbette istişareyi partimizin
ilgili kurulları yapıyor. Bu, çok tabii bir şeydir
arkadaşlar.
ÇETİN
ARIK (Kayseri) Halk seçiyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Bakın, değerli
milletvekilleri, oturulan koltuklar kimsenin mülkü falan değildir. O
koltuklara oturan herkes
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Halk verir, halk alır.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
siz de biz de partilerimizin
kararıyla aday olan kişileriz. Bu kişilerin hiçbiri
bağımsız olarak aday olmuş ve seçilmiş değildir.
Seçim, kişinin kendisi ve partisinin gücüyle birlikte
gerçekleşmektedir. Dolayısıyla partilerinin kararına
uyabilirler, uymayabilirler -tekrar söylediğim gibi- bu, kendilerinin
kararıdır. Ortada demokrasiye aykırı, ortada demokratik
teamüllere aykırı herhangi bir şey de yoktur, her şey
kamuoyunun önünde, şeffaf bir biçimde de cereyan etmektedir.
HALUK
PEKŞEN (Trabzon) Bir tane örneği mi var bunun? Bir örneği var
mı Sayın Bakan? Tarihte bir örneği var mı bunun?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Çok sağlıklı bir süreç
yaşıyoruz.
HALUK
PEKŞEN (Trabzon) Hangi teamülmüş bu ya?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Son derece sağlıklı bir
süreç yaşıyoruz.
HALUK
PEKŞEN (Trabzon) Tarihte bir örneği daha var mı Sayın
Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Siz buna alışık
olmayabilirsiniz. AK PARTİnin kendisine ait gelenekleri var, AK
PARTİnin kendisine ait ilkeleri var; biz bu ilkeleri takip ediyoruz.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Seçmen de size mi ait ya?
HALUK
PEKŞEN (Trabzon) Ya, bu geleneğin bir örneği daha var mı
Allah aşkına?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sayın Tanalın sorusuna
takdir ederler ki burada tek tek cevap vermemiz mümkün değil, konuya
bakıp bu hususta çalışma yapmak gerekiyor.
ÇETİN
ARIK (Kayseri) Halkın iradesini saray ipotek etmiş.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Aynı şekilde, bu biraz önce
bahsettiğimiz çiftçi borçlarıyla ilgili olarak sorulan diğer
sorular için de aynı cevabı verebilirim: Bu hususta yeterli
malumatım yok.
Bu,
avukatlara saldırılar ya da doktorlara, sağlık
çalışanlarına saldırılar
Kime saldırı
olursa olsun elbette bunlarla şiddetle mücadele etmek lazım ama
soruyu soran değerli milletvekilimiz de şunu takdir edecektir ki bu
saldırılara karşı savcıların ve mahkemelerin
kararlarıyla hareket ediliyor. Yani, ben de, zaman zaman, Sağlık
Bakanlığı yaptığım dönemde,
sağlıkçılara yapılan saldırılardan sonraki
salıvermeleri şiddetle eleştirdim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Tamamlıyorum.
BAŞKAN
Tabii, buyurun tamamlayın Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Cümlemi tamamlayayım müsaade
ederseniz.
Doğrusu,
avukata da doktora da ya da başka bir meslek erbabına da
saldırıların son derece ciddiyetle yargı tarafından
takip edilmesinin ben de taraftarıyım ama bunun tarafı biz
değiliz Hükûmet olarak, bunun tarafı yargıdır;
savcılar, hâkimler birlikte karar verecekler, ona göre de muamele
yapacaklar.
Diğerleri
için de arkadaşlarımıza bilahare cevap verelim.
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:18.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
480
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği üzere, tasarının
başlığı 1inci maddeyle birlikte okunmakta ve işlem
görmektedir. Bugünkü birleşimde tasarıların görüşmelerine
başlanırken tarafımca tasarıların
başlıklarının okunmasından sonra siyasi parti
grupları arasında uzlaşı olması ve arada işlem
bulunmaması nedeniyle 1inci madde işlemleri sırasında
ayrıca tasarının başlığı
okunmayacaktır. Bununla birlikte, tutanakta 1inci madde işlemleri
sırasında da tasarının başlığına yer
verilecektir.
Şimdi
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ARNAVUTLUK
CUMHURİYETİ BAKANLAR KURULU ARASINDA GÜVENLİK
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 13
Mayıs 2015 tarihinde Tiranda imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Arnavutluk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Arasında Güvenlik
İşbirliği Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN
1inci madde üzerinde konuşmacı yok.
Soru-cevap
işlemi yok.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Soru vardı.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Soru-cevap var Başkan.
BAŞKAN
2nci maddeyi okutuyorum.
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
2nci madde üzerinde konuşmacı yok.
Soru-cevap
işlemi yok.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Var efendim.
BAŞKAN
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
Tanal, buyurun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkanım, ben 1inci maddeden
itibaren soru-cevaba girmiştim. Oradaki kayıtlara bakarsak benim
soru-cevaba girdiğim açık ve nettir yani bu konuda sizden istirham
ediyorum.
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Tanal, arkada bir görüşme yapıldı.
Dolayısıyla soru-cevap işlemi olmayacağına dair de
bana bilgi verildi. Ben bilemem, siz kendi Grup Başkan Vekilinizle
görüşün.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, Grup Başkan Vekili ile bizi
karşı karşıya getirmenizi bir Meclis Başkan Vekiline
ben yakıştıramıyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal, lütfen.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Yani, burada Anayasa ve İç Tüzük belli.
BAŞKAN
Sayın Tanal, biz arkada bir görüşme gerçekleştiği için
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Yani bunu söyleyebilirsiniz ama
Grup
Başkan Vekili Arkadaşımız niye böyle
BAŞKAN
Lütfen bu sorununuzu Grup Başkan Vekilinizle çözün.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
3üncü madde üzerinde konuşmacı yok, soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bugünkü birleşimde görüşülecek diğer
uluslararası anlaşmaların açık oylamalarının
tamamının da ayrı ayrı elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Açık
oylamaya ilişkin genel kuralları her seferinde tekrar
etmeyeceğim, şu anda bilginize sunacağım kurallar bütün
açık oylamalar için geçerlidir.
Oylama
için verilen süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin
oy pusulalarını oylama için öngörülen süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Şimdi
bu anlaşmanın oylaması için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, oylama işlemine pusulayla katılan
sayın milletvekillerinin Genel Kuruldan ayrılmamalarını
rica ediyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN
Sayın Nurettin Nebati burada mı? Evet.
Sayın
Serkan Bayram? Burada.
Sayın
Bennur Karaburun? Burada.
Sayın
Cemil Çiçek? Burada.
Sayın
Nurettin Canikli? Vekâleten verildi, tamam.
Sayın
Nabi Avcı? Burada.
Sayın
Ahmet Uzer? Burada.
Teşekkür
ederiz.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Arasında
Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 213
Kabul : 204
Ret :
9 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ömer
Serdar Fehmi
Küpçü
Elâzığ
Bolu
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT
GÖK (Ankara) Mahmut Beye bir dakika söz verir misiniz.
BAŞKAN
Tabii ki.
Sayın
Tanal, 60a göre bir söz talebiniz var, sisteme girin.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, 60a göre ben söze girmeyeceğim çünkü
kanuna karşı hile olur. 56 yaşındayım, hayatım
boyunca bugüne kadar hep kanunun dediğini yaptım, kanunun
arkasından hileli, dolanarak işlem yapmadım ama bugün, biraz
önce yaptığınız uygulama hatalı ve
yanlıştır. Çünkü Anayasa ve İç Tüzük bana yetki
vermiştir. Burada sizin yapacağınız anlaşma -arka
tarafta- hiçbir milletvekilini ilzam etmez ve bağlamaz. Milletvekillerinin
üzerinde astlık-üstlük yoktur. O hiyerarşik sıralama nedeniyle
bana söz vermemenizi kınıyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.01
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Sayın
Tanal, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu arasında
yapılan sözleşmede bazı hususların açıklığa
kavuşturulması gerektiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, sizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Bakanım, bu 480 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Arnavutluk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu arasında yapılan
sözleşmede -biraz önce Genel Kurul oyuyla geçti- 2nci maddedeki
İşbirliği Şekillerinde (f) fıkrasında Cesetlerin
kimliklerinin tespit edilmesine yönelik bilgi teatisi. diyor. Nedir bu, ne
cesetleri?
İkincisi:
Aynı zamanda, bu sözleşme 3 madde, 3 maddede 18 yerde bilgi teatisi
geçiyor.
Sözleşmenin
1inci maddesinin İşbirliği Alanlarının (e) bendinde
Uyuşturucu kullanımı talep azaltımı diyor; talep
azaltımı ekonomik ve iktisadi bir olay, burada talep
azaltımı yerine mücadele olması gerekir.
Burada
son maddelere baktığımız zaman
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) -
Türkçe, İngilizce ve Arnavutça
yazılmış -özür dilerim, bitiyor Sayın Başkanım-
esas olayda İngilizce esas alınacak diyor. Bunlar yanlış
tercüme midir, bu ne cesetleridir? Sözleşmenin amacına
baktığınız zaman cesetlerle ilgili bir ibare geçmiyor.
Ayrıca,
taraflar arasındaki sözleşmeler sözlü yapılır diyor,
yazılı ibaresi yok. Yani devletler arasında sözlü
Söz uçar,
yazı kalır; yarın öbür gün bunu nasıl
ispatlayacağız? Bunlara bir açıklık getirmeniz mümkün mü
acaba?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 3üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçluların
İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Suçluların İadesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/479) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 121)
(x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 121 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde konuşmacı yok.
Soru-cevap
işlemi yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KOSOVA
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SUÇLULARIN İADESİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 31
Mayıs 2011 tarihinde Priştinede imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçluların
İadesi Anlaşması ile söz konusu Anlaşmaya ilişkin
Notaların onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
1inci madde üzerinde gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Aydın Milletvekili Sayın Deniz Depboylu; buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
MHP
GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üzerinde görüştüğümüz kanun
tasarısının 1inci maddesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi, aziz
Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Ben,
bugün, size -daha önceden de birçok kez gündeme getirdik ama-
Aydının sorunlarından bahsetmek istiyorum ki özellikle en büyük
sıkıntımız olan jeotermal tesislerinin Aydında yarattığı
sorunlarla ilgili ve incirimize verdiği zararla ilgili konuşmak
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Aydında hava kirliliği, su kirliliğinden sonra
en önemli ikinci çevre kirliliği ve maalesef, Aydın, 2014
yılında yapılan ölçümlerde Türkiye'nin en kirli havasına
sahip 8inci il olmuş durumda. Özellikle yaz döneminde kükürtdioksit
ortalamasının en fazla olduğu iki ilden birisidir Aydın,
diğeri de Bursadır.
Peki,
neden yaz aylarında kükürtdioksit bu kadar yüksek çıkıyor? Tabii
ki bunun en büyük sebebinin jeotermal santrallerinin havaya
bıraktığı buharlardan kaynaklanmış olduğu da
malumunuzdur.
2015
yılında Adnan Menderes Üniversitesi Jeotermal Enerji
Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından yapılan
yayında, Aydın bölgesindeki jeotermal gazlardaki hidrojen sülfürün
bin ila 2 bin ppm arasında olduğu tespit edilmiş ve raporla
sunulmuştur.
Hidrojen
sülfür havadan ağır olduğu için atmosferde uçup gitmez,
kırk iki gün havada asılı kalır,
salındığı bacadan 26 kilometrelik bir mesafeye
ulaşır ve sonra yeryüzüne çöker. İnsanı etkilemeye
başladığı en düşük doz 2 ppmdir, kokunun hissedilmeye
başladığı dozsa 30 ppmdir. Yani Aydında şu anda
hissedilen bu kokuyla birlikte insanların ne kadar gaza maruz
kaldıkları ve aynı zamanda sağlıklarının
nasıl etkilendiği ortadadır.
Aydında
şu anda üretimde olan jeotermal santrallerin tümü havaya 1 kömürlü santral
kadar karbondioksit, 3 kömürlü santral kadar kükürt dioksit, 1 kömürlü santral
kadar nitrojen dioksit salınımı yapmaktadır. Aydın
jeotermal kapasitesinin tümü kullanılmaya başlayınca Aydın
havasına salınan tüm bu gaz emisyonlarının her biri 5 ila
25 kat artacaktır. Aydında jeotermal santrallerin
saldığı bor ve kükürt dioksitin incire olan etkisi üzerine
yapılan araştırmalar da laboratuvar incelemelerinde maalesef
tasdiklenmiştir.
Biliyorsunuz,
bir yönetmelik var, ÇED raporu aranıyor Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliğine göre. Maalesef, bu rapor, özellikle 5 megavat altında
enerji üreten sanayi tesisleri için kullanılmıyor. Yani dolayısıyla
Aydında bulunan jeotermal tesislerin belli bir kısmında ÇED
raporu da aranmış değil. Şu anda Aydında 23 tane
jeotermal santral var ve bu 23 jeotermal santralin sadece 13ü ÇED raporu
almış -bunları ben daha önceden de ifade ettim- 10 tanesinde ÇED
raporu aranmamış. Peki, bu ÇED raporu neden önemli? Özellikle
bulunduğu bölgenin havasına, toprağına, suyuna,
insanına, bitkisine zarar vermemesi için ve yine kurulacağı
alanın özellikleri açısından, kurulacak olan tesisin ne kadar
etki edeceğinin belirlenmesi açısından ve de denetlenmesi
açısından çok önemli bir rapor.
Türkiyede
bugün devrede olan 35 adet jeotermal tesis var, 23 tanesi Aydında.
Türkiyede yapımı devam eden toplam 4 tane jeotermal tesis var, 1
tanesi Aydında. Türkiyede üretim lisansı alan 6 tane daha jeotermal
tesis var, bunun 2si Aydında. Yine Türkiyede ön lisans alan toplam 19
tane jeotermal tesis var, bunların 4 tanesi Aydında. Yine Türkiye
genelinde yapılması planlanan 7 adet jeotermal santral tesisi var,
bunun 3 tanesi gene Aydında. Yani bütün bunlar bittiğinde
Aydında toplam 33 tane jeotermal tesis olacak. Burada dikkatimi çekiyor
-Manisalı milletvekillerimiz de buradadır- bunların 19 tanesi de
Manisada planlanıyor, bitecek. Nihayetinde şunu da üzülerek belirtmek
isterim ki Aydında jeotermal tesislerin yakınında olan
köylerde, tarım alanlarında üzüm maalesef büyük zarar gördü, bitti
denilecek düzeye geldi.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Tedbirler alınabilir Sayın Vekilim.
DENİZ
DEPBOYLU (Devamla) Manisalı milletvekili arkadaşlarımız
da bu konuda ne düşünecek, neler planlayacak? Aydın Milletvekili
olarak onları da biraz daha konuya dikkat etmeleri için
araştırmaya davet ediyorum.
Bakın,
ÇED raporu gerçekten çok önemli. Bu jeotermal santrallerin
Biz enerji
üretimine karşı değiliz, enerji üretimine ihtiyacımız
var ancak enerji üretiminin planlanması aşamasında titizlikle
davranılması gerekiyor ve nihayetinde yapılan tüm santrallerin
de çok iyi denetlenmesi gerekiyor. Temiz olan yenilenebilir enerji bizim için
de çok önemli. Ama biz biliyoruz ki bugüne kadar yapılan tesislerde Adnan
Menderes Üniversitesi kampüsünün dibine, İmamköy Sağlık
Ocağının yanına, Büyük Menderese 20 metre
uzaklığa, yerleşim alanlarının içine, birinci sınıf
tarım arazilerine, hatta sit alanı kabul edilen Magnesia Antik Kentinin
sınırlarının içerisine jeotermal tesisler için kuyular
açıldı. ÇED raporu aranmayınca ortaya çıkan durum ortada.
Peki,
bu jeotermal tesisler acaba etik ilkelerle mi çalışıyor? O zaman
burada olan arkadaşlarım bunu belki hatırlarsınız, bu
bir jeotermal tesisinin açılan kuyusu. Peki, bunlar ne yapıyorlar?
Bunların içinde etik çalışan da vardır ama gördüğünüz
gibi, atıklarını doğaya bırakan, aynı zamanda da
hem bitkilere hem toprağa hem suya zarar veren jeotermal tesis
kuyuları da mevcut. Buna bilim adamlarının neler
dediğinden, yapılan araştırmalardan biraz bahsettik ama bir
konuda daha size bilgi vermek istiyorum.
2016-2017
Üretim Sezonu Ege Bölgesi Kuru İncir Rekoltesi Tahmin Heyeti Raporu
hazırlanmış. Bu heyetin içerisinde İzmir Ticaret
Borsası var, Aydın Ticaret Borsası var, hem İzmirin hem
Aydının Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı il müdürlükleri var, yine incir araştırma
enstitüleri var, ziraat odaları var. 13üncü maddede ne demişler
biliyor musunuz: Jeotermal enerji üretimine yönelik kuyu açma ve üretim
tesisiyle bağlantı borularının yaygınlaşmaya ve
kırtaban alanlar ağırlıklı olmak üzere
dağlık alanlara doğru yayılmaya
başladığı görülmüştür. Buna bağlı olarak
rekolte tespit çalışmaları sırasında özellikle
kuyuların yaygın olduğu bölgelerle birlikte uzak mesafelerde
dahi jeotermale özgü koku yoğun olarak hissedilmiştir. Bunlarla
ilişkili olarak tarımsal faaliyetlerin olumsuz etkilenmesi toz ve
çevresel atıkların ürün kalitesini olumsuz etkilediği örneklere
rastlanmıştır. Bakın, burada tarım il
müdürlüğünün imzası da var. Aynı konu 2017 üretim sezonuyla
ilgili raporun 6ncı maddesinde tekrar dile getirilmiş.
İncirimiz
çok değerli. Şöyle söyleyeyim size: Dünyanın en iyi incirini
üretiyoruz, rekoltede çok büyük bir sıkıntımız yok ama
artan incir fiyatlarını da görmüşsünüzdür. Sebebini söyleyeyim,
kalitede, özellikle bu jeotermal santrallerin olduğu bölgelerdeki kalitede
ciddi bir düşme var. İncir için ideal yükseklik 600 ila 800 metre
civarındadır. Dağ köylerimizde herhangi bir
sıkıntı yaşamıyoruz. İhracata yetişebilmek
mümkün değil. 2002de ihracat yapan 6 şirket vardı, 2017de
108e ulaştı. Biz diyoruz ki incir ağaçlarının dikimi
Boş, makilik araziler var. Orman ve Su İşleri ile Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlıklarının projeleri
var fıstık ağaçlarıyla ilgili olarak; çok güzel ilerledi ve
çok güzel sonuç verdi. İncir ekelim boş maki alanlara, köylülerimize
verelim, hem onlar kazansın, baksın hem Türkiye kazansın.
Ayrıca,
enerji, evet, önemli ama şunu da hatırlatmak istiyorum sayın
milletvekilleri; bir Kızılderili atasözü var, diyor ki: Son
ağaç kesildiğinde, son nehir zehirlendiğinde, son balık
öldüğünde paranın yenilebilir bir şey
olmadığını öğreneceksiniz. Havamızı,
toprağımızı, suyumuzu kirletmelerini istemiyoruz.
Havamız, suyumuz, toprağımız kirleniyor diye
hastalanıyoruz, nefes alamıyoruz, kokudan perişan oluyoruz.
diyen Aydınlılara gözünüzü yumar, kulağınızı
tıkarsanız bu sizin sorumluluk bilincinize uymayacak diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) - Vekilim, jeotermal enerjiye mi
karşısınız, onu tam anlamadım ben.
DENİZ
DEPBOYLU (Devamla) Hayır.
İzin
verir misiniz Başkanım.
BAŞKAN
Tabii, buyurun, tamamlayın Sayın Depboylu.
DENİZ
DEPBOYLU (Devamla) Başından beri söylüyorum, temiz enerjiye biz
karşı değiliz. Bu santrallerin açılmasında ÇED raporu
aranmasını istiyoruz. Yine ÇED raporu arandıktan sonra
sıkı denetlemeye girmesini istiyoruz. Yerleşim birimlerine
yakın olmamasını istiyoruz. Nehirlerimize yakın
olmamasını istiyoruz. Toprağımızı,
havamızı, suyumuzu kirletmesin istiyoruz. Bugün Nazilliye,
Aydına gelin, Nazillide yeni bir kuyu evlerin dibine açılıyor,
daha yeni, haberlere bakarsanız göreceksiniz ve Aydına gittiğinizde
sizi karşılayan o yasemin, limon çiçeği, portakal çiçeği
kokuları yerine, şimdi çürük yumurta kokularıyla
karşılaşacaksınız. Bunu da Aydınlılara
yapamazsınız diyorum yani bu kadarına herhâlde artık
yüreğiniz yetmez. Bizim bir araştırma önergemiz bekliyor
hâlihazırda. Adalet ve Kalkınma Partisi Aydın milletvekili
arkadaşlarımızın aynı görüşte olduğunu
biliyorum ve hatta Sayın Mehmet Erdemin bu konuyla ilgili ek olarak
araştırma önergesi verdiğini de biliyorum. E madem öyle, bütün
gruplar da aynı görüşteyse hepimiz getirelim grup önerilerimizi, bir
araştırma komisyonu kuralım diyorum.
Teşekkür
ederim, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Depboylu.
Madde
üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü konuşacaktır.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
HDP
GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; bir uluslararası ilişkiler paketi üzerine
konuşuyoruz, maddelerin her birinin tek tek ne olduğu biraz da
önemsiz ama gene de evet, Kosovayla suçlu iadesi yapılsın mı?
Yapılsın ama adil yargılanma hükümleri her iki taraf
bakımından da güvence altında mıdır, bundan
şahsen ben emin değilim çünkü adil bir yargılamaya tabi
tutulmayan bir grubun, 9 üyesi hapiste olan bir grubun adına konuşuyorum.
Nasıl derim ki Kosovadan gelecek olanlar burada adil yargılanacak,
ben buna kefil olamam ama yapın anlaşmanızı.
Ancak
esasen bizim uluslararası ilişkiler düzenimiz hakkında
konuşmamız gerekirse tek tek devletlerle yapılan
anlaşmaların ötesinde, Türkiye'nin uzun zamandır bir
uluslararası ilişkiler prensibi var mıdır, varsa nedir? Bu
konu tamamen açıkta ve anlaşılmaz bir durumdadır. Türkiye,
geçmişte kurduğu uluslararası ittifakların içinde midir,
dışında mıdır? Türkiye, örneğin NATO üyesi olmaya
devam etmektedir ve NATO üyeleriyle dostane bir ilişkisi mi vardır,
yoksa hasım mıyız NATO üyesi ülkelerle? Çevremizdeki komşu
ülkelerle, kendilerine karşı savunma tedbirleri
aldığımız Rusya gibi ülkelerle, dost muyuz, düşman
mıyız hâlâ? Türkiye'nin doğu ve güney sınırları
belirli midir, sabit midir, yoksa bunlar değişebilir
sınırlardır ve Türkiye bu sınırları
genişletmeye, komşularının arazisinden kendisine pay almaya
mı, nüfuz elde etmeye mi uğraşmaktadır? Bütün bunlar
bakımından bir konsensüs olduğu kanaatinde ben değilim
doğrusu çünkü Türkiye'nin uluslararası ilişkilerine yön veren
esas kuvvet merkezi ve esas siyasi merkez olan
Cumhurbaşkanlığı sarayından dünyaya bakış,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kurumlarının ve
uluslararası anlaşmalarla çizilmiş olan uluslararası
ilişkiler düzeninin ötesinde bambaşka bir yere bakmaktadır.
Birinci
mesele şudur: Türkiye, Birleşmiş Milletler düzeninin
dışında bir düzen arayışı içindedir. Bunu
Cumhurbaşkanı defaatle ifade etti ve bundan ötürü de
Birleşmiş Milletlerin oluşturmuş bulunduğu konsensüs
alanının dışından sürece baktığını
açıkça ilan etti. Doğrusu, Türkiyede sosyalistler, devrimciler,
demokratlar, radikal demokratlar, Müslüman demokratlar, sosyal demokratlar
yıllardır bu uluslararası ilişkiler düzeninin adil olmadığını
iddia edegeldiler. Lafımızı yiyecek değiliz Tayyip
Erdoğan da aynı şeyleri söylüyor diye ama itiraz noktamıza
bakalım. İtiraz noktamız şudur: Biz ezilen milletlerin,
yoksul halkların sesinin avantajlı bir biçimde içinde
dillendirilmediği bir uluslararası düzenden şikâyetçiyiz,
Cumhurbaşkanı ise Müslümanlara aslan payı verilmediği için
şikâyetçi. Biz sınıf esaslı, toplumsal esaslı bir
itiraz dile getiriyoruz; Tayyip Erdoğan bir dinler tartışması
yapıyor. Eğer dinler tartışmasının içerisine
girecek olursak yani Dünya 5ten büyüktür. dendiğinde Bu 5in içinde
neden Müslüman ülkeler yok? diye soru sorulduğunda bambaşka bir yere
varırız çünkü dünyada hiçbir devlet dinine göre
tanımlanmamaktadır. İran İslam Cumhuriyeti
dışında kendisini bir din devleti ilan etmiş herhangi bir
ülke yoktur dünyada. 5 ülkenin içerisinde Rusya ve Çin çok büyük ölçüde büyük
bir Müslüman nüfus da barındırıyorlar. Avrupa ülkeleri büyük
ölçüde 4 milyona yakın, 5 milyona yakın Müslüman nüfus barındırıyor.
Dolayısıyla Türkiye, Müslümanlar adına bu ülkelerden daha çok
konuşma hakkına sahip değil. İkincisi: Biz devlet
yetkililerimize din adına konuşma yetkisi veriyor değiliz.
Dolayısıyla bizi anlaşılmaz, belirsiz, kaygan bir zemin
üzerinde tutan bir dış politika tanımı var fakat bu
dış politika tanımı zaman zaman en ultra milliyetçi
yaklaşımlarla da bezeniyor. Bir yandan
baktığımızda, biz kendimizi sadece bir Müslüman olanlar ve
olmayanlar ikilemi içerisinde değil, aynı zamanda bir
Doğu-Batı ikiliği içerisinde, bir Avrupa-Asya ikiliği
içerisinde de buluyoruz fakat bunların hiçbiri, esasen dış
politikaya yön verebilecek ilkeler değil.
Sınırlarımızın neresi olduğuna dair son derece
kaygan bir tartışma içerisindeyiz. Sık sık
Cumhurbaşkanlığı mevzisinden aslında Lozanda
kaybedilmiş ve kazanılması gereken bir davamız olduğu
iddiası ortaya atılıyor ve böylece, Irakın, Suriyenin
toprakları içerisinde bizim de bir payımız olduğuna dair
bir sanı, bir halüsinasyon toplum arasında yayılıyor.
Egeye döndüğümüz zaman, orada bizim adalarımız olduğunu
düşünen insanlara Cumhurbaşkanlığı mevkisinden
katkılarda bulunuluyor.
Şimdi,
dolayısıyla, böyle bir dış politika anlayışı
esasen kimin gücü kime yeterse anlayışını ister istemez
gündeme getirir, bu bizi herhangi bir uluslararası düzen
tanımından uzaklaştırır çünkü bütün uluslararası
düzenlerin merkezinde aslında barışı sağlamak
değil, bir çatışmayı, savaşı önlemek vardır;
bu ise esasen bir çatışmayı teşvik eden bir dış
politika anlayışıdır.
Şimdi,
tabii, bunun karşısında, Türkiyede tartışan insanlar,
tartışan güçler var ve bir başka hat da vardır Türkiyede,
o da yurttaş diplomasisi hattı. Bu yurttaş diplomasisi
hattını insan hakları temelli kuruluşlar, özgürlük,
azınlık hakları, cinsiyet hakları merkezli
çalışmalar yürüten kuruluşlar yıllardır yapageliyorlar.
Çoğu zaman engelle karşılaşsalar da özellikle 2000li
yıllar, onların etkinliklerini artırdıkları
yıllar oldu. Bu yıllar içerisinde uluslararası ilişkiler
kuran, yurttaştan yurttaşa ilişkiler kuran pek çok kuruluş,
aslında Türkiye'nin demokratik yönden gelişmesi bakımından
çok önemli kamuoyu yaratma araçları ortaya çıkardılar ama ne
yazık ki biz şimdi, bu uluslararası ilişkilere
bakışın değişmesiyle Türkiye'nin insan hakları
eksenli bir uluslararası politikadan gücü yeten yetene ilkesine
dayalı bir politikaya geçişiyle beraber içeride de bütün bunlara
düşman, casus muamelesi yapmaya başladı.
Sevgili
arkadaşlar, bugün İstanbulda görüşülen insan hakları
savunucuları davası olsun, şu an göz altında bulunan Osman
Kavalaya yönelik iddialar dolayısıyla olsun bugünkü yönetimin,
özellikle Cumhurbaşkanlığının son derece tehlikeli bir
yöne doğru Türkiyeyi taşıdığını açıkça
söyleyebiliriz. Çünkü bu gücü yeten yetene ilkesini çelen her şey bugün
Türkiyede bir politik farklılık, insan hakları
farklılığı olarak değil bir casusluk faaliyeti olarak
görülüyor. Bugün Osman Kavalaya suçlama yöneltirken Cumhurbaşkanı
diyor ki: Bu kızıl Sorostur. Sorosun kızıl ya da
başka rengi olup olmadığını bilmiyorum ama Sayın
Cumhurbaşkanının 2003te kendisiyle yakın dostluk
kurmuş olduğunu görüyorum. Şimdi, bir Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşı, bir insan hakları savunucusu Sorosla ya da başka
bir fon sağlayıcıyla ya da başka bir yaklaşım
sahibiyle oturup konuşabilir ama Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı, şimdi kötülediği, bir casusluk faaliyetinin
organizatörü olduğunu söylediği bir kişiyle konuşamaz.
2003te çekilmiş olan bu fotoğraf, eğer Soros hakkındaki
iddialar doğruysa, bir casusluk görüşmesi olarak daha çok
adlandırılabilir çünkü bir devlet adamı bunu herhangi bir
sivilden çok daha etkili bir biçimde gerçekleştirebilir.
Dilin
endazesi yok, gözümüzü kararttığımız zaman herkesi
kazığa oturtmak için elimizden geleni yapabiliriz ama hakikatleri bu
şekilde değiştiremeyiz. Sana haram, bana helal ilkesiyle ne iç
politika ne dış politika yürütülebilir. Türkiye, esasen, içeride
halkların özgürlüğü, dışarıda özgür halklarla
ortaklık üzerine kurulu bir iç ve dış politika gütmedikçe yani
aslında, bütün çatışmaların merkezinde olan Kürt meselesini
demokratik ve özgürlükçü bir biçimde çözmedikçe haydut devletler ailesinin
üyesi olmaya doğru doludizgin gidecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) - Bunu önlemek hepinizin görevi.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kürkcü.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Kazım
Arslan.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
CHP
GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
121 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Kosova Hükûmeti arasında yapılmış olan
suçluların iadesiyle ilgili anlaşmanın onaylanmasıyla
ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, bu tür anlaşmalar ülkeler arasında
mutlaka yapılıyor, böyle anlaşmalara da büyük ihtiyaç var.
Tabii, bu anlaşmalar yapılırken bu anlaşmaların
gerekleri yargıda ne kadar yerine getirilecek, nasıl yerine
getirilecek? Gerçekten, Türkiyede bağımsız bir yargı var
mı, bunu oluşturduk mu? Gelen işlerin nasıl bir
şekilde ivedi olarak hızlı bir şekilde görüleceği
konusunda bir garantimiz var? Bu konularda maalesef Türkiyede birçok soru
işaretiyle karşı karşıyayız. Onun için,
yargının hem bağımsız hem tarafsız olması
için hızla tarafsızlığını ve
bağımsızlığını oluşturacak uygulamalara
yer vermek gerektiğine inanıyorum. Ayrıca, yargının
adil bir yargılama yapması noktasında da, onları, hem
vicdanlarına göre hem de kanunlara göre hiçbir kişinin etkisi ve
tesiri altında kalmadan kararlarını verebilecek bir duruma
getirmek durumundayız değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, bir de biliyorsunuz, Türkiyede inanılmaz bir
gerginlik yaşanıyor. Bu gerginliği azaltacak tedbirleri,
yaklaşımları hem gruplar olarak hem partiler olarak hem de
Cumhurbaşkanı başta olmak üzere bunu sağlamak
zorundadır. Eğer, Cumhurbaşkanı taraf olursa, partilere
karşı cephe alırsa, partilerin liderlerine karşı kötü
sözler, ağır sözler kullanırsa bu gerginliklerin ortadan
kalkması mümkün değildir. Cumhurbaşkanı
tarafsızlığını ve herkese eşit mesafede
davranarak herkesi kucaklayacak bir noktayı Türkiyeye getirmek
zorundadır. Yani Türkiyedeki siyasi tansiyonu düşürecek hem
söylemleri hem ifadeleri kullanmak zorundadır. Bunu
sağlamalıyız, eğer bunu sağlayamazsak dışarıda
bizi bekleyen, bizim kargaşamızı bekleyen sömürgeci ülkelere
fırsat vermiş oluruz. Onlar bizim bölünmemizi, onlar bizim
karışmamızı ve onlar bunu fırsata dönüştürmeye
her zaman gayret edeceklerdir. Kesinlikle Türkiyenin böyle bir ortamdan,
atmosferden bir an önce kurtulması gerekir değerli
arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; tabii, ikili anlaşma
üzerine çok fazla söyleyecek sözümüz yok ama Türkiyenin gündemini teşkil
eden taşeron işçiliği üzerine birkaç şey söylemek
istiyorum. Ülkemizin çok önemli bir sorunudur taşeron işçiliği.
Oluşmasında devlet aracılık yapıyor, devlet buna
fırsat veriyor. Devletin kurumları, üniversiteleri ve birçok
belediyeleri bunu kullanarak hem vatandaş arasında hem
çalışanlar arasında aynı iş yerinde çalışan
insanlarımızın eşit işe eşit ücret olması
gerekirken, devletin bunu sağlaması gerekirken maalesef bu
eşitsizliğe devletimiz fırsat vermiş oluyor. Kesinlikle bu
uygulamadan vazgeçmek, bir an önce taşeron işçilerimizin kadroya
alınarak onların haklarını ellerine teslim etmek
zorundayız. Madem devletin ihtiyacı var bu işçiye, neden
taşeron aracılığıyla bu işçilerimizi
kullanıyoruz, onları çalıştırıyoruz? Gerçekten
sosyal bir hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyetine bu uygulama kesinlikle
yakışmıyor değerli arkadaşlarım. Değerli
arkadaşlarım, taşeron işçiliğinde aslında kurulan
şirketlerle, yapılan ödemelerle, verilen ücretlerle öyle büyük
haksızlıklar yapılıyor ki, inanın, işe
alınırken sanki AKPnin işçi bulma kurumu gibi çalışan
taşeron şirketleri var. Yani oraya gittiğiniz zaman eğer
AKPde kaydınız yoksa işe girmeniz kesinlikle mümkün değil.
Eğer kaydınızı yaptırıp geliyorsanız o zaman
çalışma imkânı buluyorsunuz. Onun dışında birçok
çalışan işçimizin ücretlerinin ödenmediğini, kıdem
tazminatlarının ödenmediğini, haklarının
verilmediğini de görüyoruz. Bazı taşeron firmaları gerek
bilerek gerekse değişik durumlar göstererek iflas ediyorlar ve
işçilerin ücretlerini, haklarını da vermiyorlar. Bu da
işçilerimizin gerçekten hak kaybına uğramasına neden oluyor
değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bir kere bu taşeron işçilerimizi
kadroya geçirmek suretiyle devlet güvencesine, sosyal güvence altına almak
zorundayız. Ayrıca, bunlar geçirilinceye kadar her türlü
haklarının, ücretlerinin, kıdem tazminatlarının hangi
kurumda çalışıyorsa o kurumlar tarafından garanti edilmek
suretiyle de haklarının kendilerine verilmesine ihtiyaç vardır.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi gerçekten taşeron işçiliğinde
çok büyük eşitsizliklerin, haksızlıkların ortada
olduğunu görüyoruz. Bunların bir an önce giderilmesi yönünde iktidar
ve muhalefet olarak bir araya gelerek bunun çözümünü hep birlikte bulmak
zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; iş dünyasında
büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. İşçimizden
çiftçimize, köylümüzden esnafımıza, sanayicimizden ihracatçımıza
kadar her kesimin piyasa sıkıntısının altında
ezildiğine şahit olmaktayız. Bunları gittiğiniz zaman
da görüyorsunuz. Birçok esnafımızın siftah etmeden kepengini
kapattığını görüyoruz. Birçok esnafımız
vergilerini ödeyemiyor, kiralarını ödeyemiyor, borçlarını
ödeyemiyor. Birçok dükkânın da kapalı olduğunu görüyorsunuz.
Gittiğiniz piyasada, gezdiğinizde birçok iş yerinin kiralık
olduğunu görüyorsunuz. Demek ki piyasa rahat çalışmıyor. O
nedenle, önümüzdeki günlerde Meclisimize gelecek olan bu vergi artışları
sebebiyle yeni bir yük getirecek olan, piyasanın işleyişine
zarar verecek olan bu vergi artışlarından mutlak surette
vazgeçmeliyiz çünkü artık piyasanın bu yükleri kaldırma gücü
yoktur. Daha çok imkânlarımızı, gelirlerimizi giderimize göre
harcamak suretiyle
Aşırı israf yapmak suretiyle, gereksiz yere
harcamalar yapmak suretiyle vatandaşın üzerine bu kadar yükü
getirirsek artık bu vatandaş gerçekten gelecekte bu yükü
kaldıramayacaktır ve piyasa tamamen tıkanmış
olacaktır değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
söylüyorsunuz enflasyon yüzde 10, büyüme yüzde 5. Şimdi, bakıyoruz
büyüme nerede gerçekleşmiş ağırlıklı olarak?
Üretimde yok, tüketimde var, ithalatta var, borçlar katlanarak büyüyor. Tabii,
bu şartlar çerçevesinde de yüzde 5 büyümeyi bizim önümüze koyuyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bu gerçekçi bir büyüme değil. Üretime dayalı,
rekabet odaklı gerçek bir çalışmayı
yurttaşımızın önüne koymadığımız
sürece, gerekli destekleri onlara vermediğimiz sürece Türkiyede gerçek
anlamda kalıcı ve sürdürülebilir bir kalkınmanın
gerçekleşmesi kesinlikle mümkün değildir. Onun için, bunların
üzerinde önemle durmalıyız. Artık daha fazla vergi getirerek
vatandaşın sırtına yük getirmemeliyiz. Özellikle borçlu
olan vatandaşlarımızın borçlarını tolere edecek,
ayrıca faizsiz olarak bunların ertelenmesine yönelik olarak
çalışmaların yapılacağı düzenlemeleri mutlaka en
kısa sürede bu Meclise getirip buradan geçirmek durumundayız.
Yine,
çiftçilerimizin afat sebebiyle birçok zararı vardır. Bu
zararları tespit edilmiştir ama şimdiye kadar ödeme maalesef
yapılmamıştır. Bunların da bir an önce ödemelerinin
yapılmasını
Çiftçimize nefes alacak bir uygulamanın ve
ödemenin kendilerine gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Bunlara
çok büyük ihtiyacımız var. Birlikte olmaya, beraber olmaya, güç
birliği yapmaya çok büyük ihtiyacımız var. Bunu ne kadar çok
yaparsak dışarıya karşı o kadar güçlü oluruz diyorum,
hepinizi tekrar sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aslan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi 1inci madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap
işlemini gerçekleştireceğiz. Sisteme giren sayın
milletvekillerine beş dakikalık süre boyunca söz vereceğim.
Sayın
Türkmenden başlayalım.
Sayın
Türkmen, buyurun.
ELİF
DOĞAN TÜRKMEN (Adana) Teşekkür ederim Başkanım.
Adanada
narenciye çiftçisinin ürünü şu anda pazarlama döneminde. Ancak, ne
yazık ki on beş yıldan bu yana her yıl olduğu gibi bu
yıl da çiftçi ürününü 35 kuruşa dahi satacak tüccar bulamıyor ve
şu anda Adanalı çiftçiler faiz batağına gömülmüş
durumda. AKP iktidarı Faiz lobisi, faiz lobisi. derken en büyük faiz
lobisi, çiftçide, Ziraat Bankası. AKP iktidarı Ziraat
Bankasının çiftçiyi faize boğması konusunda bir önlem
düşünüyor mu, yoksa tıpkı emeklilerde olduğu gibi,
işçide olduğu gibi, tüccar ve esnafta olduğu gibi çiftçiyi de
faiz lobisine muhtaç etme politikasına devam mı edecek?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Çamak
HÜSEYİN
ÇAMAK (Mersin) Sayın Bakan, sizin burada olmanız iyi bir şans
oldu. Hizmete yeni açılan Mersin Şehir Hastanesi, tüm
olumsuzlukları bir yana, ulaşım açısından oldukça
sıkıntılı bir noktaya kurulmuştur. Özellikle
ilçelerdeki hastaların acil olarak hastaneye ulaştırılması
gerektiğinde bile ambulanslar şehir trafiğine girmek zorunda kalıyor.
Acil durumlarda saniyelerin dahi ne kadar hayati olduğu
düşünüldüğünde bu ulaşım probleminin bir an önce
giderilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Şehir Hastanesi
kurulurken ulaşımın dikkate alınmadığı
açıktır. Sabah saatlerinde trafik tamamen tıkanıyor.
Mersinliler çok yakın mesafede olan otoyoldan hastaneye acil bir
girişin açılmasını talep etmektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Sertel
ATİLA
SERTEL (İzmir) Sayın Bakan, biz toplumun sesi olmak zorundayız
ve milletvekilleri olarak toplumdan aldığımızı
iktidara iletmek zorundayız.
İzmirde
yaklaşık kırk beş yıldır çiçekçilik yapan Ahmet
Lökün size selamı var. Çiçekçiler artık Türkiye genelinde siftah
etmeden kapatır noktaya geldiler dükkânlarını ve ekonomik olarak
büyük zorluklar içerisindeler. Siftahsız kapattım. diyen çiçekçi
sayısı gibi, kırk beş yıldır çiçekçilik yapan ve
sektörde Çiçekçiler Odasında da ikinci başkanlık görevinde bir
dönem bulunan Ahmet Lök bugünü 2 çiçek siparişiyle kapatmış.
Yüzde 18 KDV, bunun yüzde 8e düşürülmesini istiyorlar. Bütün çiçekçiler
adına size çiçek de göndermeye söz verdiler. İnşallah sözünüzde
durursunuz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tüm
MEHMET
TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Balıkesir ilinde tüm ilçeler dâhil olmak üzere ciddi bir
sağlık sorunu yaşanıyor. Bandırma en çok hava
kirliliğinin yaşandığı ilçelerin başında
geliyor. Her gün bir otobüs dolusu insan, kanser hastası Bursaya
taşınıyor. Bandırmada bir onkoloji servisi yapmayı
düşünüyor musunuz?
Artı,
Balıkesirde tıp fakültesi kuruldu. Tıp fakültesinin şu
anda acil servisi yok, doğru dürüst hiçbir bölümde uzman yok, 200
yataklı bir hastane. Ancak Balıkesirin ihtiyacını en az
bin yataklı bir hastane karşılar. Bu konuda bir
çalışmanız var mıdır? Acilen Balıkesir halkı
bunların cevabını beklemektedir.
BAŞKAN
Sayın Kayışoğlu
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkürler.
Sayın
Bakan, her gün ülkemizde birileri maganda kurşunlarına maalesef
kurban gidiyor veya yaralanıyor. Geçen gün de Kütahyada üniversite
öğrencisi Sıla Demircan isimli bir genç kızımız
yolda yürürken bir anda kafasına kurşun isabet ediyor. Allahtan
yaralanarak kurtuluyor bu kötü durumdan. Bu fütursuzca, kontrolsüz bir
şekilde gerçekleşen silahlanmaya karşı Hükûmet olarak
herhangi bir önlem almayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Sayın Özdiş
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum
Sayın Maliye Bakanına. Gün geçmiyor ki benzine zam gelmesin.
Aslında temel bir ihtiyaç olan araba sayenizde lüks tüketim aracına,
benzin istasyonları ise âdeta vergi tahsilat şubesine
dönüşmüştür. Ülkemizin de üyesi olduğu OECD ülkeleri
arasında akaryakıt üzerindeki vergi sıralaması nedir? Sizin
deyişinizle, kıskanılan, dünya lideri ülkemiz acaba bu
istatistikte de vergi şampiyonu olmuş mudur? Hep sorduk, tekrar
soruyoruz: Çiftçinin kullandığı mazotta vergi indirimi
düşünüyor musunuz Sayın Bakan?
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Bakan, buyurun, süre size ait.
KALKINMA
BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Çiftçilerimize
yönelik bir soru yöneltildi. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum:
Çiftçilerimize vermiş olduğumuz destek, son on dört on beş
yılda 10 katın üzerinde bir artış gösterdi. 2002
yılında aşağı yukarı 1,8 milyar dolar
civarında olan çiftçiye verilen destek, bugün, Ziraat Bankası gibi
bazı kamu bankalarının yapmış olduğu ve bizim de
desteklediğimiz sübvansiyonlu destekler hariç, 12 milyar lirayı
geçmiş durumda. Ziraat Bankasına yapmış olduğumuz
sübvansiyonları dikkate aldığımızda, 15 milyar
liranın üzerinde bir desteğimiz söz konusu.
Ziraat
Bankasındaki faiz oranlarına gelince, yine, yüzde 0a varan faizle
desteklerimiz söz konusu. Özellikle iyi tarım uygulamalarında yüzde
0a varan bir destek söz konusu. Yine, 0-6 arası faiz oranı büyük ölçüde
banka tarafından uygulanıyor. Dolayısıyla, çiftçilerimizin
de bankaya yoğun talepleri olduğunu biliyoruz.
Bir
diğer soru Sayın Çamak tarafından soruldu Mersin Şehir
Hastanesiyle ilgili olarak. Mersin Şehir Hastanesine otoyol üzerinden iki
ayrı girişimiz var -siz de biliyorsunuz- ama ikisi arasında 3
kilometrelik de bir mesafe var. Özellikle Şehir Hastanemize otoyoldan
girişten sonra Karayolları Genel Müdürlüğümüz tarafından
bir kavşak yapılacak ve doğrudan hastaneye ulaşım söz
konusu olacak. Ancak şunu ifade etmeliyim: Özellikle Şehir
Hastanesine gidecek olanların mutlaka otoyolu kullanmaları gerekiyor,
otoyola girmeleri hâlinde kolay bir şekilde Şehir Hastanesine
ulaşmaları da mümkün. Ancak orada kavşakla ilgili bir
çalışmamız var, bunu da bilgi olarak vermek istiyorum. Yine
Mersin Şehir Hastanesine ulaşımla ilgili olarak, özellikle
otobüs ve minibüslerin ulaşımına yönelik de
sıkıntılar var idi. Bunları da Büyükşehir Belediye
Başkanlığına ileterek bu sıkıntıları
bir nebze de olsa giderdik.
Ancak
son derece iyi çalışan bir hastanemiz; günde yaklaşık 8 bin
hastaya hizmet veren ve ayda 7 binin üzerinde ameliyat gerçekleştirilen
bir hastane. Oldukça da modern bir hastanemiz. Bu hastanemizle de gurur
duyuyoruz, onu da ifade etmeliyim. Gerçekten sadece Türkiye'nin değil,
Avrupanın en modern şehir hastanesine sahip bir ilimiz var.
Bir
diğer konu bu KDV oranının düşürülmesine yönelik. Şu
anda KDV oranının düşürülmesi yönünde böyle bir düşüncemiz
yok ama tabii bu konuyu da Maliye Bakanımıza aktaracağım.
Bir çalışma yapıp, bunun bir etki analizini yapıp buna göre
bir değerlendirme yapılması söz konusu olabilir ama
bildiğim kadarıyla böyle bir çalışma şu aşamada
söz konusu değil.
Yine,
bir başka soru Balıkesiri ilgilendiren bir soru. Balıkesirde
Tıp Fakültesinin acil servisinin olmadığı ve yeterli
düzeyde uzman olmadığı ifade edildi. Bunu da Sağlık
Bakanımızla paylaşacağım. Eksiklikler nedir, bu konuda
neler yapabiliriz, sizleri yine bilgilendirme imkânımız
olacaktır. Ama sağlık yönü itibarıyla şunu da ifade
etmeliyim, yüzde 75in üzerinde vatandaşımızın bir
memnuniyeti söz konusu ki vatandaşlarımızdan dünyanın
birçok gelişmiş ülkesinden daha fazla memnuniyet sonuçları
aldığımız bir alan.
Sayın
Kayışoğlu maganda kurşunu ve fütursuzca silahlanma konusuna
değindi. Bu konuyla ilgili olarak, silah almanın usul ve
esasları bellidir. Herkes o usul ve esaslara uymak zorundadır; o
kurallar, kaideler neyse bunlara uymakla yükümlüdür. Tabii ki yasa
dışı şekilde silah sahibi olanlara yönelik de mücadelemiz
devam ediyor.
Sayın
Özdiş akaryakıttaki sıralamayı sordu. Bununla ilgili,
elimde bir bilgi yok ama bu bilgileri daha sonra sizinle paylaşmamız
mümkün olur diye düşünüyor ve teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, 1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
2nci madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
HDP
GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 25 Ekim 2017, bir yıl
önce tam bugün Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine operasyon
yapıldı ve Sayın Kışanak ve Sayın Fırat
Anlı gözaltına alındı. Hemen ardından, 1 Kasımda
Büyükşehir Belediyesine kayyum atandı.
HDPnin
çoğulcu, ekolojik, cinsiyet eşitlikçi ve çok dilli, çok kültürlü
hizmet veren halkçı belediyesini tekçi zihniyet gasbetti, el koydu. Biz,
kentimizin sorunlarını anlatmak ve kentimizin sorunlarına
duyarsız kalmamak gibi bir sorumluluğa da sahibiz. 5 Ekimde ben
burada 9 kayyumun tekrar görevden alındığı ve 9 kayyum
üzerinden yolsuzluk yapıldığı iddiası üzerinden bir
konuşma yaptım. Bu konuşmam, bu iddialarım Milliyet
gazetesinde köşe yazısı olarak çıktı ve ardından
dün İçişleri Bakanı bunun üzerinden bir tekzip
yayımladı. Tekzibin dili ve yaklaşımı son derece
ölçüsüzdü. Eleştiri dili böyle değildir.
Bakın,
biz Türkiyenin 3üncü büyük partisiyiz. Canınız her
sıkıldığında, işleriniz her rast
gitmediğinde, ülke krize her girdiğinde, her kaosta HDPyi stres topu
hâline getirip HDP üzerinden hakaret ederek, HDPyi sürekli
Böyle, yakışık
olmayan
Gerçekten, insan okuduğunda, bir bakanın, bir Hükûmet
yetkilisinin bu dili nasıl kullandığını
düşündüğünde hayretler içerisinde kaldığı bir dil
içerisinde bir tekzip yayımlamış.
Biz
eleştiri yapmak zorundayız, bizim sorumluluğumuz budur,
zorunluluğumuz da budur. Biz tabii ki kentimizdeki sorunları
anlatacağız, tabii ki bunları ikaz edeceğiz. Varsa böyle
bir şey açıklaması yapılır, yoksa da böyle
olmadığı söylenir. Bunun arkasını hakaret içerikli bir
şekilde yazmak hiç kimseye yakışmaz, hele bu ülkenin
İçişleri Bakanına hiç yakışmaz.
Bu
ülkenin İçişleri Bakanı milyonlarca insanın huzurunu
korumakla görevlidir, güvenliğini sağlamakla görevlidir. Bunu
yapmadığı gibi, bakın, bunu yapmadığı gibi,
yaptığımız her eleştiriye karşı hakaret
diliyle bize cevap veriyor. Ben sormak istiyorum: Peki, bu kayyumları
Ben
yine buradan soracağım ve ben bugün buna dair bir soru önergesi
verdim. Büyükşehir belediyesine kayyum atandığında, bu ve
diğer belediyelere atandığında
Bizim Diyarbakır kentinin
belediyelerine atanan kayyumların bütçesini soruyorum, buradan da
soruyorum: İlk aldığında, kayyum olarak gittiğinizde,
atandığınızda orada bütçe neydi, şu ana kadar bütçe
nedir, hangi harcamaları yaptınız, harcama kaleminiz var mı
ve kendi bünyenizde idari ve adli soruşturma üzerinden yolsuzluk
yapıldı mı, yapıldıysa nedir, yapılmadıysa
nedir? Ben buradan da soruyorum. Yazılı sordum, buradan sözlü de
soruyorum. Herhâlde bunu sorma hakkına da sahibim. Benim
anlayamadığım şey, bu hakkı nereden buluyorsunuz ya?
Her defasında HDP üzerinden hakaret etmeyi nasıl buluyorsunuz?
Çocuklar ölüyor, bize hakaret ediyorsunuz; Suruçta insanlar katlediliyor, bize
hakaret ediyorsunuz; Ankarada 102 insan ölüyor, bize hakaret ediyorsunuz; 301
maden işçisi katlediliyor, onların yakınlarına hakaret
ediyorsunuz; yolsuzluk yapılıyor, bize hakaret ediyorsunuz. Bu
hakkı, bu haddi nasıl buluyorsunuz? Varsa bir sorununuz bunun çözümü
var, burası konuşma yeridir, oturup tartışarak bu işi
konuşabiliriz. Baskıyla, zorla, zorun gücüyle herkese hakaret ederek
kimseyi kendinize biat ve itaat ettiremezsiniz. Bizler bir iradeyiz ve
Türkiyenin 3üncü büyük partisi olarak iradeyiz. Bireysel kimliğimizle
burada değiliz, temsiliyetlerimizle buradayız aynı sizler gibi.
Bu sizler gibi olduğumuz, hak ettiğimiz ve sonuna kadar bunun
mücadelesini yürüttüğümüz bir yerden kentin sorunlarını, kentte
yaşanan problemleri, varsa eleştirilerimizi yapmak gibi bir
sorumluluğumuz da var.
Ben
şunu soruyorum İçişleri Bakanına ve Hükûmete soruyorum
aynı zamanda: Şırnakta, Silopide çocuklar panzerlerle
ezildiğinde, o panzerlerle ezilen çocuklara, sokakta ezilen çocuklara
Niye sokaktasınız, sokakta ne işiniz var? diyen bir polis
anlayışı var. Aynı şekilde, gecenin bir vakti, hani
sizin Bir gece ansızın gidebilirim. dediğiniz şeyin
aslında yurtta bir gece ansızın gidebildiğiniz evlerin içi
olduğunu görüyoruz. Muhammet ve Furkan katledildi, panzer ezdi ama buna
dair hiçbir şey yapılmadı. Nevrozda Kemal Kurkut
-fotoğraflarla ispat edildi- infaz edildi, buna dair kimseden bir ses çıkmadı.
Yine, Licede dört günde 8 insan panzer tarafından ezildi, buradan bir ses
çıkmadı. Yani hayatlarını bu kadar değersiz
gördüğünüz insanların bir irade olduğunu, yaşam
hakkına sahip olduğunu ve bu ülkeyle hak, hukuk temelinde bir
bağı olduğunu ve yaşam hakkının anayasal olarak
güvence altına alındığını unutmadan
yaklaşmak gibi bir sorumluluğumuz var ve ölçüleriyle.
Türkiye'nin
siyasi tarihine baktığınızda, yakın ve uzak tarihine
baktığınızda böyle bir Hükûmetin böyle bir
yaklaşımda olduğunu hiç görmedim, yoktur böyle bir şey.
1990lı yıllarda 17 bin faili meçhul olduğu bir yerde, 5 bin
köyün boşaltıldığı bir dönemde o dönemin aktörleri
dahi, bundan sorumlu olan aktörleri bile böyle bir dili
kullanmamıştır. En sonunda ne demişlerdir: Gelsinler, düz
ovada siyaset yapsınlar. demişlerdir. Şimdiki aktörlere
baktığınızda dağın yolunu gösteren ve sürekli
nefret dilini işleten ve bunu da ta polislerin diline kadar götürüp yolda
panzerlerin ezmesine sebep olan bir zihniyetin maalesef burada herkes sonuçlarını
yaşıyor. Biz bunları söylemeyecek miyiz, biz burada gelip böyle
suspus oturacak mıyız yani? Buna hakkımız var, bu bizim en
doğal hakkımızdır, yasal hakkımızdır, insan
olma hakkımızdır, ahlaki değerlerimizdir, evrensel insan
hakkıdır. Yaşam hakkına sahip olmak ve saygı duymak
gibi, siyaset yapma hakkımız olduğu gibi sizin de buna
saygı duymanız şarttır, mecbursunuz. Biz size burada hiçbir
gün hakaret etmedik, biz size hiçbir gün burada utandıracak, gerçekten
kaba ve yaralayıcı, o tırnak içerisindeki sözler sarf etmedik.
Sizin çocuklarınızın tırnağı taşa değse
siz bu ülkeyi havaya kaldırırsınız. Her gün orada o
çocuklar ölüyor ve o çocukların anneleri, babaları, her gün ve her
gün burayı izlediğinde demokratik siyaset temeli üzerinden
ısrarla taleplerini dile getiriyor. Ama bunların hiçbir tanesine
cevap alamadığımız gibi eleştirilerimiz kaba, sert,
ölçüsüz ve son derece düzeyden uzak bir dille bize yaklaşım
gösteriliyor. Varsa bir açıklamanız yaparsınız, bu
işin yolu yöntemi var. Yaptık, araştırma yaptık,
soruşturma yaptık, çözülmedi. ya da Soruşturma sonucu böyle
bir durumla karşılaşmadık,
karşılaşmadığımız için de böyle bir
problemimiz yok. dersiniz, bu kadar basittir.
Bize
yaptığınızı şu anda basına da
yapıyorsunuz, bunu da biliyorum. Bakın, bunu köşesine
taşıyan elli yıllık gazeteci Melih Aşık
köşesinde yazdığı için ona da büyük bir hakaret var, ona da
büyük bir baskı var. Sen bu konuyu, HDPnin iddiasını
nasıl olur köşene taşırsın. diye bunun üzerinden de
bir işaret etme hâli var, aslında direkt söylenmiş bir hâl var.
Bunu da görüyoruz, basının bizim üzerimizdeki ambargosunu
güçlendiren, yine basını bizim üzerimize tecrit ettiren hem bizi
tecrit ettiren hem basının bizimle temasını kesen bildiri
olduğunu da görüyoruz ama hakikatler inatçıdır. Bugün
çıkmaz yarın çıkar, yarın çıkmaz öbür gün çıkar
ve çıkmıştır da. Kemal Kurkut nasıl Nevrozda infaz
edildiğinde, ilk günde, ilk saatlerde böyle bir şey
olmadığını söylediler, ikinci saatte ortaya
çıktı. Panzerlerin nasıl ezdiği ortaya çıktı?
Cizrede çıktı, siz şu anda zorun gücüyle saklıyorsunuz ama
o da çok yakın bir tarihte çıkacaktır.
Dün
bize bunu yaptınız, şimdi siz yaşıyorsunuz.
Bakın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına, ne için
alındığını kimse açıklayamıyor. Ankara
Belediye Başkanı üzerinde de aynı baskı var, o bile
kendisine açıklayamıyor. Çeyrek asırdır bu kentin
Büyükşehir Belediye Başkanıdır ve ben eminim ki, toplumun
yüzde 75i de bundan, onun belediyeciliğinden memnun değildir ama ona
şahsıyla birlikte, onun partisiyle birlikte ona oy veren iradeye de,
seçmene de aynı yaklaşımı göstermeye
başladınız. Bir gün Kürte yaptınız, bir gün Aleviye
yaptınız, bir gün kadına yaptınız; Nasıl olsa
onların bizimle bir alakası yok. dediniz. Bugün Ankara'da da oldu,
İstanbulda da oldu, Bursada da oldu ve öyle görünüyor ki bu devam edecek;
il ve ilçe teşkilatlarına kadar götüreceksiniz bu işi ama
şu da bir gerçektir ki, insan odaklı olmayan hiçbir siyasetin
toplumsal karşılığı yoktur.
Bunun
için insan odaklı, insani değerlerle, ahlaki değerlerle
yaklaşmadıkça bu işin çözümü olmaz. 50 kez de siz belediye
başkanını değiştirin, 100 kez il
başkanlarını değiştirin, bundan bir şey
çıkmaz; çıkacak tek şey ortak değerlerdir, insan olma
değerleridir, ahlak değerleridir, ortak yaşam değerleridir,
ortak vatan değerleridir. Ve şunu söyleyelim ki, biz bu
değerlere sahip çıkacağız ve bizim sorumluluğumuzdur,
zorunluluğumuzdur çünkü biz buraya seçimle geldik ve seçim olana kadar da
gitmeyeceğiz. Halk iradesini bize teslim etmiştir; halk alır,
halk verir. Aynı biz bu halk iradesine saygı duyduğumuz gibi
diğerlerinin de iradesine saygı duyulmasını beklerdik ama
pratik bunu göstermediği için diyecek hiçbir şey yok.
Şunu
son defa söylüyorum: Hayatlarını yaşanmaya değer
bulmadığınız insanlar olabilir ama biz, insanların,
kim olursa olsun, hangi ırkı, hangi inancı, hangi değeri
taşırsa taşısın, ne yaparsa yapsın her
insanın bir değer olduğunu biliriz ve o temelde bakarız. Bu
işin hukukla ancak tartışılabileceğini biliriz. Umarız
ve dileriz ki, bir gün hukuka sizin de ihtiyacınızın
olduğunu bir an önce hatırlarsınız.
Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yiğitalp.
Sayın
Bostancı...
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, kayıtlara
geçsin diye söz aldım.
Değerli
konuşmacının burada dile getirmiş olduğu
eleştirileri reddediyoruz, onlara katılmıyoruz. Bunlar
geçmişte de çok konuşuldu ve cevaplarımız var.
Katıldığımız bir cümlesi var, onu belirtmek istiyorum:
İnsan odaklı olmayan hiçbir siyaset toplumda karşılık
görmez. diyor. Çok haklı. Toplum zaten takdir ediyor.
Saygılarımla.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Toplumun takdir ettiğini siz de eder misiniz lütfen.
Vekillerimizi hapisten çıkartın.
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Tanalın bir dakikalık bir talebi var 60a
göre.
BAŞKAN
Sayın Tanal, sisteme girmişsiniz, 60a göre söz talebiniz var.
Buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kosova arasında yapılan sözleşmenin
süresiz olduğuna ve aynı maddenin tekrar edildiğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, biraz önce -sıra sayısı 480- Arnavutluk ile
Türkiye arasındaki sözleşmede sözleşmenin süresi beş
yıl geçiyor, feshedilmesi için altı ay öncesinden şart
gerekiyor. Şu anda görüştüğümüz 121 sıra sayılı
Kosova ile Türkiye arasındaki sözleşmenin süresi süresiz geçiyor.
Birinde beş yıl, birisinde süresiz.
Daha
önemlisi, 9uncu madde ile 8inci maddeye bakar mısınız acaba?
8inci madde başlığında diyor ki: Aynı Fiillerden
Takibat Yapılması Hali Yani Aynı fiilde birden fazla takibat
yapılırsa iade edilmez. diyor, İadesi reddedilir. diyor.
9uncu madde başlığında Ne bis in idem yani bu da Latince
olan bir cümle. Latince olan cümleyi de Türkçeye çevirmişler,
aynısını da 9uncu maddeye eklemişler. Yani Latincedeki
9uncu madde ile Türkçe yazmış olduğunuz 8inci madde birbirinin
aynısıdır, tekrarıdır bu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bu anlamda temel bir ilke var, kanun koyucu boş
işlerle uğraşmaz. Bu, boş iş değil midir? Niye
aynı konuyla ilgili iki maddeyi koyuyorsunuz alt alta?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Suçluların İadesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/479) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 121)
(Devam)
BAŞKAN
Şimdi 2nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Edirne Milletvekili Sayın Okan Gaytancıoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
Süreniz
on dakika.
CHP
GRUBU ADINA OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye ile Kosova Cumhuriyeti arasında
yapılan uluslararası sözleşmeler adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kosova
Cumhuriyeti, Sırbistandan ayrılarak 2008de
bağımsızlığına kavuşmuştur; bunu
hepimiz biliyoruz. Ayrıldığı Sırbistan, Kosovayı
devlet olarak tanımamıştır. Kim
tanımıştır? İlk tanıyan ülkelerden biri Türkiye
Cumhuriyeti olmuştur. Nüfusunun yüzde 96sı Müslümandır.
Kosovada hâlen Birleşmiş Milletler güçleri görev yapmaktadır ve
ağırlıklı olarak da Türk askerleri görev yapmaktadır.
Şimdi,
konumuz da buradaki Türk askerleriyle ilgili. Neden? Türkiye 2010
yılına kadar et ithalatı yapmıyordu. Bakın, hemen
güncel bir konuya geçiyoruz. Konu, Türkiyede uygulanan hayvancılık
politikası, ithalat politikası. Ne ilgisi var diyeceksiniz; o kadar
çok ilgisi var ki, şimdi anlatacağım.
Dünyada
bazı anlaşmalar var. Örneğin, Dünya Ticaret Örgütü Tarım
Anlaşması var, Avrupa Birliği Gümrük Birliği
Anlaşması var; Türkiye de Gümrük Birliği
Anlaşmasını imzalamış. İmzalarken de o dönemin
yöneticileri bazı tavizler vermişler. Örneğin 28 bin ton
pirinci sıfır gümrükle alacağım. demiş, işte 20
bin ton kırmızı eti sıfır gümrükle
alacağım. demiş, o şekilde tavizler verilmiş.
Şimdi,
deli dana hastalığı çıktığı için de Türkiye
bütün ithalat kapılarını kırmızı ette,
büyükbaş hayvanda, canlı hayvanda kapatmış. Ne zamana
kadar? Baskılar gelene kadar. Bizden et alın, almanız gerekli.
diye baskılar yapıldığı için Türkiye Hayır, ben
yerli üreticiyi korumak istiyorum, çiftçimi korumak istiyorum.
Dışarıdan et gelirse, düşük fiyatlı et gelirse ben
nasıl üreticiyi koruyabilirim? diye o dönemin yöneticileri
korumuşlar, korumuşlar ama en sonunda akıllarına Bosnadaki
Türk birliği gelmiş. Evet, alalım ama Türkiyeye
sokmayalım, Bosnadaki Türk birliğine bu eti yedirelim. Ayrıca
bizim orada Müslüman soydaşlarımız var, yoksul
vatandaşlarımız var, hiç olmadı bu eti alalım, onlara
yedirelim. demişler. Bakın, mantık bu.
Ee,
şimdiki mantık ne? Şimdiki mantık, artık duvarlar
açılmış, 2010 yılından beri Türkiyeye şakır
şakır kırmızı et geliyor, canlı hayvan geliyor,
küçükbaş hayvan geliyor, büyükbaş hayvan geliyor; şimdi lop et
gelecek.
Peki,
tam altı yıldan beri ithalat yapıyoruz; et fiyatı
düştü mü, kıyma fiyatı düştü mü? 2011 yılında 18
lira olan kıyma fiyatı şu an 45 lira ile 50 lira arasında
değişiyor. Yani ithalat yapmayla fiyatları düşüremezsiniz,
bu mantıktan artık vazgeçin.
Şimdi,
ben az önce bir soru sordum, dedim ki: Çiftçinin 88 milyar lira borcu var, 2
milyar lirası takipte, 2 milyar liralık da ayni kredi almış
yani çiftçimiz borçlu. Siz iktidar olduğunuzda 1 katrilyon lira borcu
vardı, şimdi 88 katrilyon lira borcu var ve hâlâ bir
yapılandırma düşünmüyorsunuz. Bana dedi ki Bakan: Ya, 88 milyarda
2 milyar, çok önemli bir rakam değil. Ya, böyle mi bakıyorsunuz
arkadaşlar? Çiftçinin alacağı desteği vermiyorsunuz,
çiftçinin o kadar çok alacağı birikti ki yasaya göre tam 87,5 milyar
da alacağı var. Niye? Yasalara uymadığınızdan
dolayı.
Biz
neden adalet yürüyüşü yaptık, neden Adalet Kurultayı
yaptık, çiftçiye niye adalet istedik, insanlarımıza niye adalet
istiyoruz? Yasalara uymuyorsunuz. Yasa ne diyor? Gayrisafi millî
hasılanın yüzde 1inden az olmaz. Ne olmaz? Çiftçiye verilecek
destek miktarı. Siz bunu vermiyorsunuz, üstüne üstlük çiftçiyi
borçlandırıyorsunuz, borcu birikiyor, diyor ki Bakan: 2 milyar
lirası takipte.
Ya,
çiftçi borcunu ödemek için neler yapıyor biliyor musunuz? Bir bankadan
alıyor, başka bankaya gidiyor, öteki bankaya gidiyor. Cebinde
çıkarın bakalım kaç tane kredi kartı var, ne kadar borcu
var? Çiftçinin tarlasında kullandığı traktör bankanın,
çiftçinin ahırındaki inekler bankanın, kimsenin kimseye
artık borç verecek parası kalmadı. 88 milyar lira çiftçinin borcu
var, aracıya, tefeciye olan borcunu saymıyorum. Bankacılarla
konuşuyoruz, diyorlar ki: Ya, bu borç daha da fazla, bizim
dışımızda çok daha fazla borç var. Siz de
milletvekilisiniz, anlaşın, hiç olmadı banka üzerinden
borçlansın; aracılar, tefeciler çok fazla çiftçinin kanını
emiyor. Siz bunu görmüyor musunuz? Hâlâ ithalat yapmaya
çalışıyorsunuz.
Bir
Bakan atadınız, Bakan üç ayda bir formül buldu, Halka ucuz et
yedireceğim. formülü. Nasıl yedireceksin? Neymiş efendim,
zincir mağazalarda vatandaşa ucuza et yedirecekmiş. Nasıl
yapacaksınız bunu? Yine başka ülkelerden et gelecek, Et ve Süt
Kurumuna görev vereceksiniz. Şu an ithalat kararnamesinde ne yazıyor
biliyor musunuz? Et ve Süt Kurumunun dışında özel sektör de
ithalat yapabilecek. Kararname bu şekilde çıktı. Konuşuyoruz,
Ya, biz buna izin vermeyiz. Vermezsiniz ama kararname bu şekilde
çıktı. Yani, Türkiye ithalat cenneti mi olsun?
Bakın,
tam 6 liradan et satın almaya başlamışız, şu anda
14 liradan satın alıyoruz. Ya, bunun sonu yok mu? Ben dünyada hiçbir
zaman ithalatla kalkınan bir ülke görmedim. Üretmeyen bir ülke nasıl
kalkınır arkadaşlar? 50 milyon dönüm araziniz boş,
çiftçiniz köyden kente göç etmiş, çiftçiniz borçlu, çiftçiniz
böbreğini satıyor, evini satıyor, tarlasını ipotek
ettiriyor, siz gidiyorsunuz başka ülkelerden bu sorunu çözmeye
çalışıyorsunuz. Bu yanlış, bu yanlıştan bir
an önce dönmeniz lazım.
Hele
şimdi marketlerde et satacaksınız. Kime bunun kazancı
olacak? Çiftçiye kazancı olacak mı? Hayır, aracılar
kazanacak, taşıyıcılar kazanacak. Başka ülkelerin
çiftçileri niye bu kadar çok düşünülüyor, ben bunu anlayamıyorum.
Neden destekleme vermiyoruz? Hep beraber verelim.
Şimdi,
4 Tarım Bakanı değişti, hiçbir tanesi çare bulamadı,
şimdiki Bakan çare bulacakmış. Çare bulsun, alnından öpelim
ama bunun çaresi inanın bu değil. 5 milyar dolar veriyorsunuz, 5
milyar dolar karşılığında ne et fiyatı
düşüyor ne kıyma fiyatı düşüyor. Kasaplarla
konuşuyorum Ya, ithal et geldiğinde fiyatlar düşüyor mu?
Evet, bir-iki hafta 1 lira düşüyor, bilemediniz 2 lira düşüyor. Ama
bu gerçek arkadaşlar yani fiyatların düşmediği çok
açık. Ne diyorsunuz?
Bakın,
buradan uyarıyorum: Gün gelecek paramızla dahi et
bulamayacağız. Hani sizin Genel Başkanınız diyor ya
Paramızla silah alamıyoruz. Bu kadar
itibarsızlaşırsa bu ülke, bu kadar ithalata
bağımlı olursa başka ülkelerden et de
bulamazsınız çünkü dünya nüfusu artıyor. Şu an 7,5 milyara
yaklaştı dünya nüfusu, elli yıl sonra 9 milyar olacak. Topraklar
aynı topraklar, su kaynakları aynı su kaynakları, ne değişecek?
Arkadaşlar, toprak kimdeyse hükümdar o olacak. Şu an bizim
topraklarımız var, Anadoluda kullanmadığımız 50
milyon dönüm toprak var. Gelin bu toprakları işleyelim, gelin
çiftçiye verelim ama siz ne yapıyorsunuz? Meralara
saldırıyorsunuz. Ne için? Rant için. 2 tane daha fazla AVM
yapmayın artık, yeter, bina dikmeyin! Topraklarımızı
koruyalım, gelecek nesillere bırakalım. Zeytinliklere
saldırıyorsunuz, bize kızıyorsunuz sonra. Ya, bu
toprağı korumak zorundayız arkadaşlar. 50 milyon dönüm meramız
vardı, 13 milyon dönüme düştü. Peki, biz nasıl rekabet
edeceğiz? Meralarımızı korursak rekabet edebiliriz.
Hayvanlar ucuza yem yesin.
Bakın,
Yeni Zelandada sütün litre fiyatı 38 kuruş ama süt üreticisi para
kazanıyor. Neden? Hayvanlar bedava yem yiyor. Bizde 1 lira 40 kuruş,
Süt Konseyinin açıkladığı rakam. 1 lira 30 kuruştan, 1
lira 20 kuruştan gidiyor, üretici kan ağlıyor. 1 lira olan var.
Niye? Yem fiyatı ile süt fiyatı aynı. Şimdi, bu
mantıkla ne siz süt hayvancılığını
geliştirebilirsiniz, ne et yiyebilirsiniz, hiçbir şey
yapamazsınız. Bunun çözümü her yerde aynıdır, nereye
giderseniz gidin. Üreticiyi desteklemek zorundasınız, yasa var. Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak neden adalet yürüyüşü yaptık, niye
çiftçiye adalet dedik? Yasa var, yasa çok açık. Çiftçiye vermeniz
gereken paranın yarısını veriyorsunuz, ondan sonra çiftçi
borçlandığı zaman Bu borç değil. diyorsunuz, çiftçi
borcunu ödeyebilmek için banka banka geziyor, bunu da görmezden geliyorsunuz.
Gelin bu borçları silelim, en azından faizlerini silelim. Çiftçiye
bir nefes aldıralım, üretmeye başlasın, biz de et ithal
etmeyelim. Bu kadar açık, bu kadar net. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gaytancıoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Fahrettin Oğuz Tor
Sayın
Tor, sizin şahıslarda da konuşmanız var, o yüzden sürenizi
on beş dakika yapıyorum.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 121 sıra sayılı
Tasarının 2nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı ve sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarı vesilesiyle Millî
Eğitim Bakanlığında kanayan bir yara hâline gelen
sözleşmeli öğretmen sınavları ve idareci atamaları
konularında görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Bu kanayan
yaranın sona ermesi de en büyük dileğimdir. Bildiğiniz üzere,
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun birçok defa değiştirilmiştir. Teknolojik ve
diğer alanlardaki gelişmelerde, kısaca çağın
gereklerine uygun olarak bazı değişikliklerin
yapılması doğaldır. Hiç kuşku yok ki yapılan
değişiklikler Millî Eğitim Temel Kanununda yer
aldığı üzere, ailesini, vatanını, milletini seven ve
daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın
başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve
sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline
getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek; beden, zihin, ahlak, ruh
ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı
şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve
bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan
haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer
veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı,
yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek amacına
hizmet etmelidir. Bu amacı gerçekleştirmenin yolu da bilgili, fikri,
vicdanı hür, ehliyetli, insanı seven, hukukun üstünlüğüne inanan
öğretmen ve idarecilerden geçmektedir. Maalesef yapılan
değişikliklerde, eğitimin niteliğini yükseltmekten çok
Millî Eğitim Bakanlığının merkez ve taşra
teşkilatında görev yapan kadroların değiştirilmesine
yönelik toptancı bir yaklaşım sergilenmiştir.
Yıllarını Türk millî eğitimine adamış, gerçekten,
ehliyetli, kıdemli, işini bilen kadroların korunması, hatta
yükseltilmesi, yüceltilmesi gerekirken bir çırpıda silinip
atılmış, yüzlercesi uzman, araştırmacı
yapılarak heba edilmiştir. Bugün Millî Eğitim
Bakanlığında on binlerce okulda belli bir sendika haricinde okul
müdürü ve yardımcı idareci sayısı yok denecek kadar
azdır. Bu, iktidara yakın olmayan tüm öğretmenleri
dışlamaktır. Atayanlar ve atananlar bakımından bu
ayrımcı politika görünmeyebilir ama gerçek olan şu ki sizden
olmadığını varsaydığınız idareciler ve
öğretmenler arasında Bakanlık Müsteşarınız dâhil
birçoğunu bilgisiyle ve görgüsüyle ona yirmiye katlayacak eli öpülesi
araştırmacı uzman ve öğretmen vardır. Bunun
neticesinde, olan maalesef ülkeye olmuştur. Öğrencilerin
uluslararası ölçekte fen, matematik ve okuma becerilerinin ölçüldüğü
en önemli sınavlardan birisi olan PISA sonuçlarına göre ülkemiz, on
iki yıl önceki sonuçların bile altına gerilemiştir.
Türkiye'nin 70 ülke içinde fende 51inci, matematikte 48inci, okumada 49uncu
olmasının sebeplerini, işin ehline verilmemesinde aramak
lazımdır. Bu, eğitimin dibe vurduğunun göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, işsizlik, hayat pahalılığı, istihdam,
terör, dış güvenlik konularında
sıkıntılarımız olabilir. Türk milleti
alicenaptır, ekmeğini paylaşır, aşını
bölüşür, namerde muhtaç olmamak için her fedakârlığı yapar,
hiç yapmamamız gereken güvenin sarsılmamasıdır. Biz, hak ve
hukuku, adaleti görmezsek huzurlu, mutlu bir toplum yaratamayız.
Bakınız,
Millî Eğitim Bakanlığı sözleşmeli öğretmen
alıyor. Eskiden KPSS puanları esas alınarak yerleştirme
yapılırken bugün, KPSS sınavlarıyla sözlüye girecek olanlar
belirlense de nihayetinde, sözlü sınavlar esas alınarak
yerleştirme, atama yapılmaktadır. Hepimiz biliyoruz ki mülakat
sağlıklı bir yöntem değildir, sözlü demek, mülakat demek
torpil demektir. Bölge düzeyinde yapılan sınavlar için yüzlerce
mülakat komisyonunda standart sağlayamazsınız. Mülakatı
denetlemeniz mümkün değildir, haksızlığa yol açar, subjektiftir.
Nitekim, sınav sonrasında binlerce kişinin KPSS
puanının yüksek olduğu, sözlüde kendisine düşük puan
verildiği ve kendisine haksızlık yapıldığı
şeklinde binlerce dilekçe vermesi güvensizliğin bir sonucudur,
haklılık payı da fevkalade yüksektir. KPSSsi çok yüksek
olmasına rağmen mülakatta çok düşük puan verilerek elenenler
olduğu gibi KPSSsi düşük olduğu hâlde mülakatta yüksek puan
verilerek ataması sağlananlar olmuştur. Sadece beş dakikada
sorulan iki soruyla bir ölçme yapılabilmesi mümkün değildir. Günlerce
evinde, dershanede çalışarak, KPSSden yüksek puan alarak gelen
birçok kişinin, iddia ediyorum, eğitim bilimlerindeki birikimleri
birçok komisyon üyesinden daha fazladır. Sözlü sınavlarda parti
listelerinin savaştığı şeklinde ciddi sızlanmalar
vardır, birçok emare de bunu doğrulamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde KPSSden çok yüksek not
almış, kendi alanında Türkiye 4üncüsü olmuş bir kadın
öğretmen kardeşimizin mektubundan bahsetmek istiyorum. Bu mektuptan
daha önce de bahsetmiştim. Tabii, bu arkadaşımızın
ismini vermeyeceğim, olur ki bir daha sözlü sınava girer,
başına bu sebeple bir şey gelsin istemem. Çok şey söylüyor
kadın kardeşimiz ama ben kısaltarak anlatacağım: Evli
ve 1 çocuk sahibiyim, 29 yaşındayım ve yıllardır
KPSSye hazırlanıyorum. Evladım yanımda ilgi beklerken,
hüngür hüngür ağlarken ben vicdanım sızlaya sızlaya ders
çalıştım. Yemedim içmedim, gezmedim tozmadım,
uyumadım. Öyle ki, dershane hocam Aynada kendine hiç bakmıyor musun,
git biraz uyu lütfen. diyordu. P10dan 84 aldım ve bölümümde Türkiye
4üncüsü oldum. P121den 84 aldım ve bu kez de Türkiye 24üncüsü oldum.
Geçerliliği, güvenilirliği yüksek 3 ayrı sınava girdim ve
yüksek bir başarı elde ettim. Sonrasında, 2 Mayısta
Adanada mülakata girdim, zarftan çıkan 2 soruya sular seller gibi cevap
verdim, hiç takılmadım, tereddüde düşmedim, konulara çok
vâkıf olduğumu belli ettim ancak bunların
karşılığında 53 puan verildi ve elendim. Şimdi
ders çalışırken ilgi beklediği için ağlayan 2,5
yaşındaki evladım benim gözyaşlarımı siliyor ve
Ağlama canım annem. diyor. Ben hakkımı zerre kadar helal
etmiyorum, evladımın gözyaşları umarım kabusunuz
olur. diyor bu kardeşimiz.
Gecenizi
gündüzünüze katarak çalışacaksınız, Türkiye 4üncüsü
olacaksınız, sonra da sözlüde eleneceksiniz, bunu kimseye izah
etmeniz mümkün değildir.
Kıymetli
arkadaşlar, bundan daha büyük kul hakkı yoktur. Bu,
uygulamanızla ilgili sadece bir örnektir, örnekleri çoğaltmak
mümkündür. Bu kadın kardeşimiz gibi yüzlercesi, binlercesi
şikâyet dilekçesi vermiştir. Bunların hakkının
hesabını nasıl vereceksiniz? Sayın Bakan ve yönetimine
söylüyorum, böyle giderse bunların vebalinden kurtulmanız mümkün
değildir.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz ay Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı okullarda boş kadrolara müdür
ve yardımcısı sınavları yapıldı. Daha önce tıpkı
teşkilat yasası değişikliklerinde olduğu gibi,
tıpkı sözleşmeli öğretmen sınavlarında
olduğu gibi çok büyük ölçüde belli bir görüşün, belli bir sendika
üyeliğinin haricinde sınav kazandırılan olmamış,
büyük ayrımcılık yapılmıştır.
Referanslı, sizden olanların tamamına yakını
ehliyetli, kabiliyetli de sizden olmayanların tamamına
yakını ehliyetsiz midir? Elbette değildir. Sizden
olmayanların içinde birçok bakanlığın en üst düzey yöneticilerini
10a katlayacak güzide öğretmenlerimiz vardır. Siz atamalarda,
öğretmen seçiminde liyakati, ehliyeti tercih etmezseniz sonucu da PISAda
yerlerde sürünmek olacaktır.
Sayın
Millî Eğitim Bakanı Malatya Valiliğine geçmişte
gerçekleştirdiği ziyaret esnasında Türkiyedeki eğitim
standartlarının İngiltereden, hatta Amerikadan daha iyi
olduğu iddiasında bulunmuştur. Bu iddiaya sadece kendinizi
inandırırsınız, sadece kendinizi
kandırırsınız. Türkiye, Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı Eğitim Endeksinde 69uncu
sıradadır. Eğitim Endeksinin 1980-2013 yılları
ortalamasına göre Türkiye listede 69uncu sırada yer alırken ABD
5inci, İngiltere 14üncü sırada yer almıştır.
OECDnin de eğitim kalitesi konusunda önemli çalışmaları
bulunmaktadır. OECD 2016 Eğitime Bakış Raporunun
Eğitim Finansmanı bölümünde öğrenci başına harcanan
para açısından yıllık 3.227 dolarla Türkiye 10.493
dolarlık OECD ortalamasının çok altındadır. Yine OECD
raporuna göre, sınıf mevcudu, öğretmen başına
düşen öğrenci sayısı ve öğretmen maaşları
alanlarında Türkiye OECD ortalamasının yanı sıra ABD
ve İngilterenin de gerisinde kalmıştır. Bir diğer
önemli eğitim kalitesi endeksi ise UNESCOnun desteğiyle
hazırlanan Herkes İçin Eğitim Gelişim Endeksidir.
İlköğretime erişim, yetişkin okuryazarlığı,
eğitim kalitesi ve cinsiyet eşitliği kriterlerini dikkate alan
bu endekse göre İngiltere 2nci sırada yer alırken, ABD
40ıncı, Türkiye ise 65inci sıradadır.
Özel
araştırmalarda da durum farklı değildir. Özel bir marka
stratejisi geliştirme ve danışmanlık firması, 4
kıtada 16 bin kişiyle yaptığı uluslararası anket
çalışmasında, 3 kritere göre en iyi eğitim
olanaklarına sahip ülkeleri sıralıyor. Bu kriterler, ülkedeki
üniversitelerin kalitesi, devlet eliyle sağlanan eğitim sistemi ve
üniversiteye girme oranını dikkate alıyor. Raporda
İngiltere 1inci, ABD 3üncü, Türkiye ise 30uncu sırada yer
almaktadır.
Eğitim
kalitesi konusunda araştırmalar yapan bir diğer
bağımsız araştırma kuruluşu olan Pearson ise,
PISA, TIMSS, PIRLS gibi hazırda var olan küresel veri setlerini,
ülkelerdeki okuryazarlık oranı ve mezuniyet dereceleri gibi
ölçülebilir verilerle harmanlayarak kendi sıralamasını
oluşturuyor.
Pearson
endeksi sonucunda, diğer birçok veri setinden farklı olarak,
eğitim kalitesi konusunda ilk sıralarda Asya ülkelerinin
olduğunu görüyoruz. İngilterenin 6ncı, ABDnin 14üncü
olduğu listede Türkiye ise 34üncü sırada yer
almıştır.
Dikkate
aldığımız 5 farklı eğitim kalitesi endeksinin
hiçbirinde, Türkiye'deki eğitim standartlarının İngiltere
ve ABDnin ilerisinde olduğuna dair en küçük bir ibareye
rastlanmamıştır. Bu durumda, Sayın Millî Eğitim
Bakanı İsmet Yılmazın iddiasının da
doğruluk payı yoktur.
Sonuç
olarak, eğitimde gidişat kötüdür, üzerinde ciddiyetle
durulmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığında hak,
hukuk ve adalete dönün diyorum, işi ehline verin diyorum, ayrımcılık
yapmayın, mağduriyetleri giderin diyorum, yol yakınken daha
fazla vebal toplamayın diyorum.
Bu,
toplumsal huzura da olumlu katkılar sağlayacaktır diyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tor.
Sayın
milletvekilleri, 2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
3üncü madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem.
Süreniz
on dakika, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. Ekranları başında bizleri izleyen Türk
milletini de selamlıyorum.
Ben
biraz önce soru olarak Sayın Bakana iletmiştim ama buradan biraz daha
detaylı, Şişlide bulanan endüstri meslek lisesiyle ilgili hem
bilgi vermek istiyorum hem gerçekten akıbetini çok merak ettiğim
için
Orada hem öğrenciler haber bekliyor hem oradaki vatandaş haber
bekliyor. Eminim ki hepiniz aynı hassasiyeti göstereceksinizdir ve bu
konuya bir cevap alabiliriz diye düşünüyorum.
Şişlide
bulunan okulun adı endüstri meslek lisesi, motor teknik lisesinin olduğu yerde bu ve çok büyük bir arazi
üzerinde. Yıllardır oraya bir imar planı uygulaması
yapılıyor ve bu eğitim alanından çıkarılıp
önce ticari alan, konut alanı, AVM ve birçok değişiklik
yapılıyor. Veliler, okul yetkilileri, sendikalar, odalar, hepsi
yıllardır itiraz etmekte ve işlemi durdurmaya
çalışmaktadır. Tepkiler üzerine bir süre durdurulmuştur ve
kısa süre sonra tekrar gündeme getirilmiştir.
Bu
okul hakkında da biraz daha detaylı bilgi vermek istiyorum.
Burası Şişlinin göbeğinde, 1960tan beri okul olarak devam
etmektedir. Burası bir meslek lisesidir. Burada okuyan öğrencilerin
gelir düzeyi oldukça düşük yani 3 lira, 5 lira harçlık verilemeyen
çocuklar okuyor burada. Bu gençler okulu bitirir bitirmez -burası çok
önemli- bir mesleğe sahip oluyorlar. Bu anlamda da iş imkânı
sağladığı için talep gören de bir okul. İşsizlik
gün geçtikçe artmış, günümüzde de çok büyük sorun hâline gelmiş,
gençlerin travması hâline dönüşmüş iken bu anlamda kambur üstüne
bir kambur daha bindiriyoruz ve bu okuldaki 6 bin öğrenciyi mağdur
ediyoruz. Hizmet verilememekte. 6 bin öğrenci, ortalama 6 bin aile
demektir. O öğrenciler ve aileler her gün veryansın etmekteler,
seslerini duyurabilmek adına sosyal medyada çalışmalar yapmakta,
Okuluma dokunma! şeklinde sloganlarla meydana çıkmakta
Hatta
hashtagler açılmıştır bu anlamda da, mutlaka
karşılaşmışsınızdır. Okullarına
öyle güzel sahip çıkıyorlar ki okumanızı öneriyorum,
incelemenizi öneriyorum.
Değerli
milletvekilleri, Şişli ilçesinin en büyük okul kampüsü olan bu yer,
içinde bütün özel sektörün atölyelerini, AR-GE merkezlerini
barındırmaktadır. Hakikaten örnek teşkil edecek olan
Hepimiz eğitimle ilgili de çalışmalar
yaptığımız için, bir sıkıntı olarak önümüzde
de durduğu için incelemeye uygun bir durum olduğunu düşünüyorum.
Ülkemizin en büyük firmaları gelmiş, okulun kampüsü içerisinde
çocukların çalışacağı yerler kurmuş ve bu
çocuklara iş imkânı sunmuşlardır. Bu imkânları neden
yok ediyoruz, hep birlikte bir düşünmemiz gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, eğitim sistemimizin -özellikle hepimiz anne-baba olarak
bu sıkıntıyla da karşı karşıya
olduğumuz için- gerçekten daha sıkıntılı hâle
geldiği, son on beş yıllık iktidarlık döneminde 7
bakanın değiştiği, 22nin üzerinde köklü
değişiklik diyebileceğimiz değişikliğin
yapıldığı bir dönemden geçiyoruz. Hepimiz yarın acaba
nasıl bir değişiklik olacak diye düşünüyor muyuz? Düşünüyoruz.
Çocuklarımız travmalarla karşı karşıya
kalıyor mu? Kalıyor. Kendi evlatlarımdan da örnek vermek
istiyorum: Kızım üç sene SBSye girdi, oğlum tek sene SBSye
girdi; daha sonraki çocuklar, biliyorsunuz, TEOG sınavına girdi,
şimdi TEOG da yok.
Evet,
biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, liderimizin yapmış
olduğu açıklamaya da istinaden, seçim beyannamemizde de yer
alması hasebiyle senelerden beri yönlendirmeli eğitim modeli ve
sınavsız eğitim sistemini öneriyoruz ve burada çocukların
hem yetenekleri hem donanımları göz önünde bulundurulmak suretiyle
gerçekten her meslek grubunda yetişmiş eleman yetişmesi
noktasında da çalışmaların yapılması
gerektiğine inanıyoruz.
Gelin,
bu eğitim konusunda gerekli çalışmaları hep birlikte
yapalım. Önce -grup başkanlığındaki
araştırma önergemizi inşallah nasip olursa önümüzdeki hafta
getireceğiz- eğitimle ilgili bir araştırma komisyonu
kuralım. Bu araştırma komisyonu çalışmalar yapsın
Türkiye genelinde, ailelerle görüşsün, öğrencilerle görüşsün,
çok kıymetli Türk akademisyenlerimiz var, bunlarla görüşsün.
Eğitimin eksiklerini tespit edelim ve kalıcı bir eğitim
reformu yapalım. Bu kalıcı eğitim reformuyla birlikte
aileler ve çocuklar, gerçekten, ertesi sene, ondan sonraki sene neyle
karşı karşıya olacaklarını bilsinler. Bunu yaparken
millî, manevi ve ahlaki değerlerin güçlendirilmesi için eğitim müfredatını,
eğitim materyallerini belirleyelim.
Bu
anlamda bilhassa verdiğimiz bir kanun teklifi var. 1960lı
yıllarda adabımuaşeret dersleri vardı, hepimizin
özlediği ve hepimizin aslında, gerçekten, nerede kaldı görgü
kuralları dediğimiz bir dönemden geçiyoruz. Gelin, hep birlikte
bunları ders müfredatına aldıralım. Hitabet dersleri
vardı. Hepimiz şikâyetçi değil miyiz çocuklarımız
iletişim kuramıyor birbirleriyle ve bizimle diye? Konuşmuyorlar
artık çünkü karşılıklı diyalogların yerini
gerçekten o küçücük cihazın içindeki dünya aldı. Okullarda da
karşılıklı çalışmalar ve bu tarz diyalog
çalışmaları yapılmadığı için gerçekten büyük
sıkıntı hâline geldi. Gelin, eğitim müfredatında
gerekli olan derslere hep birlikte karar verelim, bunun
çalışmalarını yapalım. Gelin hep birlikte, eğitim
müfredatı içerisinde kullanılması gereken kaynak kitapları
da doğru belirleyelim ki millî şuura sahip, vatana millete
hayırlı, bu anlamda asla ve asla ihaneti vatanına milletine
düşünmeyen bireyler yetiştirelim. Evet, ailede başlar
eğitim belki; anne karnında şekillenir, ailede devam eder ama
eğitim hayatında gelin, öğretmenlerimizin de bu anlamda
eksiklerini, sıkıntılarını dinleyelim, nasıl
sorunlarla karşı karşıyalar bunlara da karar verelim.
Bu
anlamda umuyorum önümüzdeki hafta vereceğimiz araştırma önergesi
tüm partiler tarafından kabul edilir, eğitimle ilgili
yapılması gereken çalışmalar noktasında aynı
hassasiyeti gösterir.
Şunu
düşünürüz en azından: Muhalefet partisinden gelen bir
araştırma önergesi olarak değil de hakikaten siyaset üstü bir
mesele olan eğitimle ilgili aynı hassasiyeti, aynı refleksi
birer anne-baba olarak, birer siyasetçi olarak gösteririz.
Hepinize
çok teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdem.
İkinci
konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis
Milletvekili Sayın Mahmut Celadet Gaydalı, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
HDP
GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; partim ve grubum adına, görüşülmekte olan
uluslararası sözleşmelerle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, toplumun güvenliğini sağlamakla yükümlü olması
gereken kolluk güçleri sürekli olarak Kürt illerinde neden oldukları
panzer cinayetleriyle gündemdeler. Son olarak Siirt ve Bitlis illerinde benzer
cinayetler meydana geldi. 21 Ekim 2017de Siirtte Aydınlar Caddesi
üzerinde Emniyet Müdürlüğüne bağlı zırhlı araç, 6
yaşındaki kız çocuğu Felek Baturu ezerek katletti. 20 Ekim
2017 tarihinde Bitlisin Hizan ilçesinde 55 yaşındaki Gülten
Yaraşlı zırhlı araç tarafından ezilerek katledildi.
Kendilerine Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Yaşanan
can kayıplarının siyasi sorumluluğu Hükûmetindir. Hükûmet,
bu sorumluluğu almadığı gibi, söz konusu olaylar
karşısında gerekli idari ve hukuki süreçleri
işletmemektedir. Cezasızlık yaygınlaşmaktadır. AKP
Genel Başkanı Erdoğan, mülki amirlerle yaptığı
kamuoyuna açık toplantılarda mevzuatın bir kenara
bırakılması talimatını vermektedir. Bu politikalar
sonucu polisler kalkıp Felek Baturun ailesine gönül
rahatlığıyla Çocuğun sokakta ne işi var?
diyebilmektedir. Devlet, son iki yıldır Kürt kentlerinde
zırhlı araçlarla mobil taciz uygulamaktadır. Kentin
göbeğinde yüzlerce insanın oturduğu bir parkta çay içerken her
an önünüzden, arkanızdan tonlarca ağırlıkta bir
zırhlı araç hızla geçebilir, gece gündüz bu fark etmiyor. Güvenlik
güçleri koca koca zırhlı araçlarla kent meydanlarında, kent
sokaklarında, kent ortasında Nasılsa ceza almam.
rahatlığıyla direksiyon sallamaktadırlar. Zırhlı
aracın kent merkezinde işi nedir? Sözüm ona halkın
güvenliği için alınan bu araçlar halkın üzerine bir ölüm
makinesine dönüştürülmüştür. İnsanlar bırakın sokakta,
kahvede ya da başka bir yerde, kendi evlerinde uyurken bile
zırhlı araçlarla can vermektedir. Şırnakın Silopi
ilçesine bağlı Karşıyaka Mahallesinde 3 Nisan gecesi
polisin kullandığı Alman panzeri bir evin duvarını
yıkarak içeri girdi, aracın çarptığı odada uyuyan 7
yaşındaki Muhammet ve 6 yaşındaki Furkan
Yıldırım kardeşler can verdi. İçişleri
Bakanı kalkıp cevap versin, bunlar birer kaza mıdır yoksa
cinayet mi? Sizlerin bu cezasızlık anlayışı bundan
sonraki ölümlerin de izni niteliğindedir. İktidar suçluları ön
kapıdan alıp arka kapıdan saldığı sürece adalet
toplum için bir ütopyadan başka bir şey olmayacaktır. Son bir
yılda Kürt kentlerinde çoğu çocuk 28 kişi bu zırhlı
araçlar tarafından katledildi. Halkın güvenliğinden sorumlu ve
yine halkın ödediği vergilerle alınan bu araçların bir
bölümü de valilikler, kaymakamlıklar ve kayyumların hukuksuzca zapt
edildiği belediye binalarının önünde durmaktadır. Halka
hizmetle yükümlü bu alanlar birer kaleye çevrilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bakın, bugün 25 Ekim 2017, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesine yönelik siyasi operasyon üzerinden tam bir
yıl geçti. Toplum iradesine yönelik komplo mantığıyla bütün
DBPli belediyelere kayyum atandı, bütün belediye
başkanlarımıza yönelik suçlamaların
tamamında en ufak bir delil bulamayan iktidar, uydurma, gizli
tanıklarla hukuka aykırı bir şekilde cezai süreçleri
işletirken FETÖye methiyeler düzen belediye başkanlarında
hiçbir şeye rastlayamaması oldukça düşündürücüdür. AKP
iktidarının hukuk anlayışının tezahürü olarak bu
gözüküyor. Özellikle Bitlis ilinde bir hukuk garabeti yaşanmaktadır.
Belediyelere kayyum atanarak tüm ilde bir kayyum mantığı
yürürlüğe konmuştur. İstanbulda ve olası Ankara
Belediyesinde Belediye Meclisinden başkan seçmek hukuksal bir gereklilikken
Kürt illerinde hukuk bir ayak bağı veya külfet olarak görülmektedir.
Bir ile veya ilçeye kendi meclisinden belediye başkanı
çıkarmasına dahi izin verilmedi. Halk, belediye
başkanlarından memnun iken OHALin vermiş olduğu
hukuksuzluk anlayışı toplumda derin yaralara neden
olmuştur. Bitliste toplum nezdinde yarattığınız bu
duygusal kopuşun cevabını da demokratik ve adil yapılacak
ilk seçimde alacaksınız. Kürt kardeşimdir mantığı
AKP iktidarı döneminde geçerliliğini yitirmiştir. Sadece Kürtler
için değil, Kürtçe için de devlet tarafından derin bir savaş
başlatılmıştır. Atadığınız
kayyumlarla ilk olarak Kürtçe tabelaları yenileyeceğiz. diyerek
kaldırdınız, parkların, sokakların ismini
değiştirdiniz. Bu, toplumun kültürel yapısına, ana diline
yapılan doğrudan bir saldırıdır. Kürtçe sadece
binalarda ya da parklarda değil, okullarda ve günlük yaşamda da
saldırı altındadır. Son olarak, Silopide bir
öğretmenin duvara astığı Kürtçe
konuşmayacağım. yazısıyla
karşılaştık. Bugün, cezaevlerinde, mahkemelerde, devlet
aklının hüküm sürdüğü birçok alanda bu yasakçı zihniyet
devam etmektedir. En basit örneği
(x) desem tutanaklara
girer fakat ben bunu Kürtçe ifade etsem çarpı işaretleriyle
geçiştirilir. Bunu sadece bireysel olarak ben ya da HDP Grubu olarak
bizler değil, şu an Genel Kurulda bulunan, ana dili Kürtçe olan bütün
milletvekillerinin de kabul etmesi mümkün değildir. Aynı zamanda,
sadece Kürtler değil, ana dilin bir hak ve özgürlük olduğuna inanan
tüm milletvekillerinin de kabul etmeyeceğine inanıyorum.
Sayın
Erdoğan yaptığı birçok konuşmada Kürtçeyi kastederek
kendi dönemlerinde inkâr ve asimilasyonun son bulduğunu ifade
etmiştir. Bakın, bundan yedi yıl önce dönemin
Başbakanı yaptığı bir konuşmasında
asimilasyonla ilgili olarak Ben bu konuyu âdeta matematik olarak görüyorum,
iki kere iki dört eder ve bunun bilimsel bir altyapısı var. Yani
asimilasyon -tanımını şöyle masaya
yatırdığımız zaman, iyi ele alırsak- bir
insanın değerlerinin devşirilmesidir. Bu, zaman zaman zorla
devşirilmesidir; bu, dinde, kültürde değişime zorla tabi
tutulmasıdır. Örflerinden, âdetlerinden, geleneklerinden zorla tecrit
edilmesi, soyutlanmasıdır ki insanoğlunu buna zorlamak
kesinlikle bir insanlık suçudur. demişti. Şimdi ise bu
insanlık suçu her kurumda, kuruluşta kendisini net bir biçimde
hissettirmektedir.
AKP
Genel Başkanı grup toplantısında devlet obezliği ve
hantallığından bahsetmiştir. Doğru bir tespit.
Yalnız, bu obezite geçtiğimiz son on yılda
aşırıya kaçmıştır ve son on beş
yılı siz yönettiğinize göre bunda sizin payınız en
büyüktür. Devlet kaynaklarını kimlere ve ne zaman çiğnemeden
yutturduğunuzu en iyi siz bilirsiniz. Bir çocuk obez olmuşsa bunun
müsebbibi ebeveynidir, aynı ebeveyn tedaviyi de üstlenemez, profesyonelce
çalışan rehabilitasyon merkezine ihtiyaç vardır.
Sadece
mukayese için söylüyorum: Çin gibi devasa bir coğrafyaya, nüfusa sahip bir
ülke on yıl gibi bir süreçte toparlanmış, hamle
yapmıştır. Siz ise on beş yıllık iktidar
muhasebesinde hatalarınıza, yanlışlarınıza
kılıf arıyorsunuz, yoksa bunu da Hata yaptık, ihanet
ettik, suçumuz var. deyip geçiştirirsiniz. O zaman hapishanelerde 300 bin
üzerindeki vatandaşın büyük çoğunluğu da
yaptıklarından pişmandır ve af dileyebilir Allahtan da,
kuldan da. Onlar niçin içeride duruyorlar? Anlaşılan, siz bu gemiyi
götüremiyorsunuz, gemi su alıyor.
Çok
başlılık var, ondan rotamızı bulamıyoruz.
denildi, Tek kaptan işi götürür. denildi. Baktınız olmuyor,
şimdi de Fazla yük oluyor. diye safralarınızı
atıyorsunuz. Bu da iş görmeyecek. Metal yorulması dediniz ama
esas mesele korozyon yani metal çürümesidir.
Pompada
su bitti. dediniz ama hortumlar su dolu. Pompa çalışmadan hortumdaki
suyun işe yaramayacağını da anlayacaksınız.
Geminin derhâl bir tersaneye çekilip revizyondan geçmesi lazım; aksi
takdirde, bu gemi batar. Biz gemi mürettebatına değil, içindeki 80
milyon yolcuya acıdığımız için uyarıyoruz.
Ekonomimiz
iyi. demekle ekonomi düzelmez, Adalet var. demekle adalet sağlanmaz,
Eğitimde başarılıyız. demekle eğitimdeki
fiyasko kapatılamaz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gaydalı.
3üncü
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Oğuz Kaan Salıcı.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
CHP
GRUBU ADINA OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bundan yaklaşık on
gün önce biz burada yeni bir uluslararası anlaşmayı
konuşuyorduk, tartışıyorduk; bizim de üzerine şerh
yazdığımız bir anlaşmaydı,
hatırlarsınız belki, birazcık da gerginlik olmuştu.
TCG Anadolu, İspanyollarla yapılan bir anlaşmadan
bahsediyorduk. Orada ben uzun uzun, on beş dakika boyunca bizim bu
anlaşmaya neden şerh yazdığımızı
anlattım, hatta işin ihale sürecinin sıkıntılı
olduğunu anlattım. İhale sürecini yürüten dönemdeki Sayın
Millî Savunma Bakanı da o gün rastlantı sonucu, görev gereği
buradaydı, hatta kendisine de Buyurun, çıkın, söz alın,
cevap verin. dedik; Sayın Bakan cevap vermedi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubundan da cevap veren başka bir arkadaşımız
olmadı. Gelin görün ki bunu ben niye söylüyorum? Bu konuşmadan dört
gün sonra sizin çok sevdiğiniz o medyada haber çıktı
arkadaşlar. Haber şu: CHPliler uçak gemisine de karşı.
Alt başlığı okuyayım: Niyetleri
bağımlı Türkiye filan.
Şimdi,
biz bu meseleleri çok konuştuk, şöyle konuştuk: Bu iş zarar
veriyor yani bu iş, bu yandaş medya meselesi, bu
bağımlı medya meselesi zarar veriyor. Size zarar vermiyor ya da
Cumhuriyet Halk Partisine zarar vermiyor ya da herhangi bir partiye zarar
vermiyor; Türkiye'nin siyasetine zarar verir bir hâle geldi. Yine, ben son
konuşmacıydım, onun için, Meclis grubu da böyle doluydu oy verme
işlemi olacağı için, orada da birçok arkadaşımız
benim yaptığım konuşmayı gayet rahat dinledi. Girip
internetten de görebilirsiniz, on iki dakikanın tamamını oraya
bağladık. Önemli iddialarda bulunduk, bu iddiaların hiçbirine
bir cevap gelmedi ama üzerine böyle bir haber geldi. Hani, yanlış,
yönlendirilmiş filan bir şey olmanın ötesinde artık yalan
haber; çok açık, çok aşikâr, bunu bilginize sunuyorum.
İkincisi:
Değerli arkadaşlar, Osman Kavala bizim çoğu zaman
görüşleriyle örtüşmediğimiz bir kişi. Kendisi sivil toplum
örgütlerinde aktivist olarak ya da organizatör olarak
çalışmış bir kişi, bir iş adamı. Yeri yurdu
belli, kim olduğu belli fakat bir süreden beri öyle bir yıpratma
kampanyası vardı ki sonuç, göz altına alınmasıyla
sonuçlandı. Daha iddianame ortada yok ama bu süreçte öyle iddianameler
çıkıyor ki gerçekten içi boş. İşte, bugün görülen
davada olduğu gibi, insan hakları aktivistlerinin davasıyla
ilgili 17 sayfalık bir iddianame var, Rasim Ozan Kütahyalı bile Bu
iddianame olmamış." dedi, yazdı. Şimdi, bu işte
bir terslik var.
Üçüncüsü:
Az önce başka hatipler de bahsettiler, onun için ben o konuya çok fazla
girmeyeceğim ama mesele Soros olduğunda, tabii,
fotoğrafları ortaya koyuyorsunuz. 2003 yılında, 2005
yılında yapılmış, söylenmiş işler var.
Buradaki çelişkiyi de dikkatinize sunmak istiyorum. Çelişkiyi
söylememdeki neden şu: İktidarınızın ilk
yıllarındaki yapmış olduğunuz ve söylemiş
olduğunuz şeyler ile bugün yaptığınız ve
söylediğiniz şeyler arasında taban tabana zıt bir durum
var. Partinizi kurduğunuz zaman ortaya koymuş olduğunuz program
ile bugün söylediğiniz şeyler arasında taban tabana zıt bir
durum var. İlk başlarda müttefik olduğunuz, iyi görüş alışverişinde
bulunduğunuz, sizi destekleyen kesimler ile bugün yanınızda
duran kesimler arasında taban tabana zıt bir durum var, bunu ortaya
koymak açısından söylüyorum.
Değerli
arkadaşlar, bizim, iktidarın dış politikasıyla ilgili
yapmış olduğumuz eleştiriler biliniyor ama son dönemlerde
şöyle bir refleks gelişti bu eleştirilere karşı:
Hayır, bu eleştiriler doğru değildir, siz yanlış
eleştirilerde bulunuyorsunuz. denmiyor, şu söyleniyor: Biz çok zor
bir coğrafyadayız. deniyor ya da bugün de telaffuz edildi- Bu
bölgede emperyal hayalet dolaşıyor. Dolayısıyla, bunların
yaratmış olduğu bir sıkıntı var, bundan
dolayı. deniyor ya da Türkiye'nin çok fazla düşmanı var,
Türkiye'nin büyümesini çekemiyorlar. Dolayısıyla, Türkiyeyi
aşağı çekmeye çalışıyorlar. gibi bahaneler
üretiliyor. Neden bahane? Değerli arkadaşlar, siz Türkiyeyi on
beş yıldır yönetiyorsunuz ama Türkiye bu coğrafyaya 2002
yılında göç etmedi ki. Bin yıldan uzun bir zamandır bizler
bu coğrafyadayız, bu coğrafyada yaşıyoruz, devlet kurduk,
o devlet yıkıldı, yerine cumhuriyeti kurduk. Böyle bir durumda Türkiye
zor bir coğrafyada. demenin ne coğrafyayla ne tarihle ne de
gerçeklerle bağdaşır bir tarafı yok.
Emperyal
hayaletler bölümüne gelince: Doğrudur, emperyal hayaletler bu bölgede
dolaşıyor, dolaşıyor ama emperyal hayaletler 1990larda da
dolaşıyordu arkadaşlar. Iraka müdahale 1991 yılında
oldu, Nükleer silah bulacağız. diye gittiler, su tabancası
bile bulamadılar. Bu oldu, ondan önce de oldu. Yani hatırlayın,
doksan yıl önce devlet kurulduğunda yedi düvele karşı
savaştık. Bu savaşmış olduğumuz yedi düvelin
hiçbirisi emperyal değil miydi? Hepsi emperyaldi. Dolayısıyla,
bizim yapmamız gereken şey şu: Muhalefetin eleştirilerinin
bir kısmı hoşunuza gitmeyebilir ama bunların arasında
şu anda bulunduğumuz durumu değiştirecek, şu anda
bulunduğumuz duruma uygun olanlarını alıp bunlar üzerinden
politika konusunda revize etmek Dışişleri
Bakanlığının görevidir, Adalet ve Kalkınma Partisinde
dış politikaya yön veren arkadaşların görevidir. Bu tür
bahanelerin arkasına sığınmak bizlere bir şey
kazandırmaz, Türkiye'nin dış politikasına da hiçbir
şey kazandırmaz. Örneğin, bu emperyal meselesi çok
konuşuluyor. Mesela, bir cümle söyleyeceğim, sizin
tanıdığınız bir cümle, bunu da lütfen bu emperyal kontekstinde
değerlendirin: Şamda Emevi Camisinde namaz
kılacağız. sözünü bu kontekstte bir değerlendirin
arkadaşlar ve Allah aşkına, aranızdan birisi
çıksın, bu sözün doğru olduğunu bugün burada savunsun. Bu
sözü savunamıyorsunuz, o gün de savunamıyordunuz, bugün de
savunamıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Öyle bir
dış politika izliyoruz ki bir noktadan öbür noktaya savruluyoruz.
Güncel
konu, bugün Haydar El İbadi Ankarada önemli görüşmeler yaptı.
Haydar El İbadi, bir sene önce, ağır sözlerle
Cumhurbaşkanının, partinizin Genel Başkanının çok
ağır sözlerle yüklendiği Kalitemde değilsin,
karatımda değilsin. gibi ağır sözlerle yani dış
politik nezaketin çok ötesinde sözlerle yüklendiği bir kişiydi, bugün
yakın dostunuz. Barzani, üç ay önce çok yakın dostunuzdu, 25 Eylülden
sonra aramızda ciddi bir husumet ortaya çıktı. Bunu şunun
için söylüyorum: Devletlerin ilişkileri bozulur ya da düzelir ama bu kadar
kısa sürede bu kadar çok zikzak yaşanırsa o devletlerin
arasındaki ilişkilerin bozulmasının ya da düzelmesinin ötesinde
bir hasar bırakır bu ülkenin dış politikasına. Benzer
bir durumu Rusya için de söyleyebiliriz, Amerika için de söyleyebiliriz.
Hatırlayın, biz heyet olarak Amerikaya gitmiştik, orada o
sırada Clintonla Trumpın yarışı söz konusuydu.
Dış politikayı yöneten arkadaşlar sürekli şunu
söylüyorlardı: Clinton FETÖcü, FETÖden para yardımı
alıyor, dolayısıyla Trump seçilirse Türkiyenin
çıkarları açısından daha doğru olur.
İtirazım yok, bir bakış açısı ama Trump seçildi,
dendi ki. Trump güçlü bir lider, bizim Cumhurbaşkanımız da
güçlü lider, iki güçlü lider kendi arasında oturup konuşursa bu
sorunları halleder. Arkadaşlar, Konuşma yirmi üç dakika
sürdü. diye, Girdisi çıktısı yirmi üç dakika sürdü. diye
ağzından yanlışlıkla kaçıran bir televizyon
habercisi işinden oldu. Evet, yirmi üç dakika sürdü, görüşüldü de,
başka görüşmeler de yapıldı ama sonucunda Kıbrıs
Barış Harekâtı sırasında bile bu ülkenin
başına gelmeyen ağır bir yaptırımla
karşı karşıya kaldık. Bir vize yasağı kondu,
bir tür ambargo. Üzerine gidildi. Cumhurbaşkanı
korumalarının bir kısmıyla ilgili dava açıldı.
Bunlar ağır şeyler, bu ülkenin onuru için, bu ülkenin
geleceği için ve bu ülkenin duruşu için ağır şeyler.
Bunlar yapıldı, silah ambargosu kondu. Bunlar kabul edilebilir, doğru
bulunabilir şeyler değil. Türkiye Cumhuriyetinde iktidarlar
değişir, yeni gelen iktidarlara da böyle bir şey yapılsa o
zaman da doğru değildir. Siz bugün iktidardasınız. Siz
yarın öbür gün muhalefette olduğunuz zaman da, eminim, bunların
doğru olmadığını bir muhalefet partisi milletvekili
olarak çıkar buradan da söylersiniz ama problem şurada: Bizi böyle
şeylerle muhatap ediyorsunuz arkadaşlar, bizi bu tür
sıkıntılı durumlarla muhatap ediyorsunuz.
Gündem
biraz yoğun, onun için tamamına değinmeyeceğim ama geçen
günlerde Sayın Cumhurbaşkanı bir söz söyledi, benim de
hoşuma giden bir söz oldu, dedi ki: Türkiye bir kabile değil -yani
biz bir kabile değiliz- Türkiye de bir kabile devleti değil.
Doğru. Ben de ne yaptım? Girdim literatüre. Dedim ki: Acaba kabile
devletleri nasıl oluyor da biz öyle değiliz? Sürem çok fazla
kalmadı, onun için, iki sayfalık bir şey var... Maalesef çok
ciddi benzerlikler var. Bunu üzülerek söylüyorum ama size bir iki maddeyi
okuyayım müsaade ederseniz. Örnek: Basın özgürlüğü yoktur,
hükûmetin eleştirilere karşı tahammül eşiği
düşük, hatta hiç yoktur. Maddelerden bir tanesi söyleyeyim, seçerek
söylemiyorum: Para ve iktidar sahibi olanların, halkı
kafasının estiği gibi yönetmeye kalktığı zulüm
düzeni hâkimdir. Toplumsal ilişkilerde karşılıklı
bağımlılık ve kişisel çıkar ilişkisi
egemendir. Bu devletlerin karakteristik özelliklerinden birisi yasayı
söyleyenin de uygulayanın da aynı organ olmasıdır. Bu
sebepten yargının bağımsızlığından söz
edebilmek mümkün değildir. Maddeler çoğaltılıyor.
Üzülerek
söylüyorum, maalesef benzerlikler var. Bu benzerliklerin Türkiyenin ali
menfaatleri için, millî ve yerli dış politika
iddiasındasınız ya o politikanın de gerçekten
başarılı olabilmesi için, gerçekten millî ve yerli bir
dış politikanın da kurulabilmesi için ortadan
kaldırılması gerekiyor çünkü ülkenin içinde bir bütünlük, birlik
ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OĞUZ
KAAN SALICI (Devamla) -
adalet duygusu olmazsa dış politika da
olmaz.
Hepinize
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Salıcı.
Sayın
milletvekilleri, 3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama
için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçluların İadesi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 216
Kabul : 215
Çekimser : 1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ömer
Serdar Fehmi
Küpçü
Elâzığ
Bolu
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
4üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile
Nijer Cumhuriyeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Nijer Cumhuriyeti Arasında
Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/661) ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 325)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/316) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 10) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 10 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE NİJER
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GÜVENLİK
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 11 Mart
2014 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama
için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
10 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 230
Kabul : 228
Çekimser : 2 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ömer
Serdar Fehmi
Küpçü
Elâzığ
Bolu
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
6ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Uluslararası Kombine
Yük Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu
Arasında Uluslararası Kombine Yük
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/826) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 482)
(xx)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 482 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE UKRAYNA BAKANLAR
KURULU ARASINDA ULUSLARARASI KOMBİNE YÜK TAŞIMACILIĞI
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 4
Kasım 2016 tarihinde İstanbulda imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Uluslararası Kombine
Yük Taşımacılığı Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 482 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu
Arasında Uluslararası Kombine Yük
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 218
Kabul : 217
Çekimser : 1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ömer
Serdar Fehmi
Küpçü
Elâzığ
Bolu
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
7nci sırada yer alan, 479
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve
Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında
Savunma ile İlgili Gizlilik Dereceli Bilginin Korunması Konusunda
Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey
İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında
Savunma ile İlgili Gizlilik Dereceli Bilginin Korunması Konusunda
Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/735) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 479)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8inci sırada yer alan, 142
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve
Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında
Askeri İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey
İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında
Askeri İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/509) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 142)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9uncu sırada yer alan, 361
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/691) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
361)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
10uncu sırada yer alan, 477
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti
Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Deniz Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/729) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 477)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
11inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti
Arasında Gemiadamlarının Eğitim, Belgelendirme ve Vardiya
Tutma Standartları Uluslararası Sözleşmesi Uyarınca
Belgelerin Karşılıklı Tanınmasına İlişkin
Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti
Arasında Gemiadamlarının Eğitim, Belgelendirme ve Vardiya
Tutma Standartları Uluslararası Sözleşmesi Uyarınca
Belgelerin Karşılıklı Tanınmasına
İlişkin Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/762) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 478)
(x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 478 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE KATAR DEVLETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA GEMİADAMLARININ EĞİTİM,
BELGELENDİRME VE VARDİYA TUTMA STANDARTLARI ULUSLARARASI
SÖZLEŞMESİ UYARINCA BELGELERİN KARŞILIKLI TANINMASINA
İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTI İLE MUTABAKAT ZAPTINDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN
NOTALARIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 2
Aralık 2015 tarihinde Dohada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Katar Devleti Hükümeti Arasında Gemiadamlarının Eğitim,
Belgelendirme ve Vardiya Tutma Standartları Uluslararası
Sözleşmesi Uyarınca Belgelerin Karşılıklı
Tanınmasına İlişkin Mutabakat Zaptı ile Mutabakat
Zaptında değişiklik yapılmasına ilişkin
Notaların onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama
için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
478 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti
Hükümeti Arasında Gemiadamlarının Eğitim, Belgelendirme ve
Vardiya Tutma Standartları Uluslararası Sözleşmesi Uyarınca
Belgelerin Karşılıklı Tanınmasına
İlişkin Mutabakat Zaptı ile Mutabakat Zaptında
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 225
Kabul : 221
Çekimser : 4 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ömer
Serdar Fehmi
Küpçü
Elâzığ Bolu
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
12nci
sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fransız Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında İç Güvenlik Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fransız
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İç Güvenlik Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunmasına Dair Kanun Tasarısı (1/437) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 101) (xx)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 101 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE FRANSIZ
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA İÇ GÜVENLİK ALANINDA
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 7 Ekim
2011 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Fransız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İç Güvenlik Alanında
İşbirliği Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama
için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 101 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fransız Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında İç Güvenlik Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunmasına
Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 226
Kabul : 222
Ret : 1
Çekimser : 3 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ömer
Serdar Fehmi
Küpçü
Elâzığ
Bolu
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
13üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Başta Terörizm ve Örgütlü Suçlar Olmak Üzere
Ağır Suçlarla Mücadelede İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Başta Terörizm ve Örgütlü Suçlar Olmak Üzere
Ağır Suçlarla Mücadelede İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/436) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 100) (xx)
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu 100 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İTALYA
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA BAŞTA TERÖRİZM VE
ÖRGÜTLÜ SUÇLAR OLMAK ÜZERE AĞIR SUÇLARLA MÜCADELEDE
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 8
Mayıs 2012 tarihinde Romada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Başta Terörizm ve Örgütlü
Suçlar Olmak Üzere Ağır Suçlarla Mücadelede İşbirliği
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama
için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 100 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Başta Terörizm ve Örgütlü Suçlar Olmak Üzere Ağır Suçlarla
Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 224
Kabul : 222
Çekimser : 2 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ömer
Serdar Fehmi
Küpçü
Elâzığ
Bolu
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
14üncü
sırada yer alan, 463 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Konseyi Arasında Bilim ve Teknolojide
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar
Konseyi Arasında Bilim ve Teknolojide İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/667) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S.Sayısı:463)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
15inci
sırada yer alan, 457 sıra sayılı AB-EFTA Ortak Transit
Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine
İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve
1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
15.- AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs
1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi
Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/745) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 457)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
16ncı
sırada yer alan, 461 sıra sayılı Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
16.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke
Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/787) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
17nci
sırada yer alan, 464 sıra sayılı Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
17.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Eğitim Alanında İşbirliği
Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/723) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
18inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Hükümeti Arasında
Meteoroloji ve Hidroloji Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
18.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti
Arasında Meteoroloji ve Hidroloji Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/696) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 362) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 362 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ROMANYA
HÜKÜMETİ ARASINDA METEOROLOJİ VE HİDROLOJİ ALANINDA
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 1 Nisan
2015 tarihinde Bükreşte imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Romanya Hükümeti Arasında Meteoroloji ve Hidroloji Alanında
İşbirliği Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama
için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
362 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya
Hükümeti Arasında Meteoroloji ve Hidroloji Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama
sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 224
Kabul : 222
Çekimser : 2 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ömer
Serdar Fehmi
Küpçü
Elâzığ
Bolu
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
19uncu sırada yer alan, Tütün Ürünlerinin
Yasadışı Ticaretini Önlemeye Yönelik Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
19.- Tütün Ürünlerinin Yasadışı Ticaretini
Önlemeye Yönelik Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/575) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 365) (xx)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 365 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜTÜN ÜRÜNLERİNİN YASADIŞI TİCARETİNİ
ÖNLEMEYE YÖNELİK PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1)
Hükümetimiz adına 10 Ocak 2013 tarihinde Cenevrede imzalanan Tütün
Ürünlerinin Yasadışı Ticaretini Önlemeye Yönelik Protokolün
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
365 sıra sayılı Tütün Ürünlerinin Yasadışı Ticaretini
Önlemeye Yönelik Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 222
Kabul : 222 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ömer
Serdar Fehmi
Küpçü
Elâzığ
Bolu
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
20nci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Balıkçılık ve Su Ürünleri Alanında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
20.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Balıkçılık ve Su Ürünleri Alanında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/589) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 366) (xx)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 366 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TUNUS
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA BALIKÇILIK VE SU ÜRÜNLERİ
ALANINDA PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 6
Haziran 2013 tarihinde Tunusta imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Balıkçılık ve Su
Ürünleri Alanında Protokolün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama
için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
366 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Balıkçılık ve Su Ürünleri
Alanında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 217
Kabul : 216
Çekimser : 1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ömer
Serdar Fehmi
Küpçü
Elâzığ Bolu
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
21inci
sırada yer alan, 367 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık
Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
21.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/630) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 367)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
22nci
sırada yer alan, 368 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık ve
Su Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
22.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ormancılık ve Su Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/631) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 368)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 26 Ekim 2017 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.37
(x) 480 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 121 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 10 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 482 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 478 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 101 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 100 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 362 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 365 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 366 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.