TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
14üncü Birleşim
26 Ekim 2017 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ordu
Milletvekili Seyit Torunun, belediye başkanlarının
istifalarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Diyarbakır Milletvekili Feleknas Ucanın, Ezidilerin maruz
kaldığı sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, cana kıyma ve intihara
ilişkin gündem dışı konuşması
III.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, tüm partilere emeklilerin bekledikleri intibak
düzenlemesinin bir an evvel yapılması çağrısında
bulunduğuna ilişkin açıklaması
2.- Çorum
Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurtun, Çorumda yürütülen
Laçinde Fırsat Var Projesine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Serap Yaşarın, Zeytinburnu Belediyesine bağlı
Kente Uyum biriminde mültecilere yönelik entegrasyon
çalışmalarına ilişkin açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, Uluslararası Şeffaflık
Derneğinin 2016 Yolsuzluk Algı Endeksinde Türkiyenin 75inci
sırada yer aldığını açıkladığına
ilişkin açıklaması
5.- Adıyaman
Milletvekili Behçet Yıldırımın, HDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaşın kitabı Seherin
halktan büyük ilgi gördüğüne ve halkı 4 Kasım Cumartesi günü
Beylikdüzü TÜYAP Kitap Fuarında yapılacak imza gününe davet
ettiğine ilişkin açıklaması
6.- Kayseri
Milletvekili Sami Dedeoğlunun, dijital arşivciliğin öneminin
arttığına ve Dünya Görsel İşitsel Miras Gününde
etkinlik gösteren tüm kuruluşları saygıyla
selamladığına ilişkin açıklaması
7.- İzmir
Milletvekili Kerem Ali Süreklinin, 26 Ekim Hasta Hakları Gününe
ilişkin açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, 8 Mart 2012den bugüne terör
saldırılarında kaybedilen asker ve polislerle ilgili sorusuna
Millî Savunma Bakanı Nurettin Caniklinin cevabına ilişkin
açıklaması
9.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, Sağlık Bakanlığına
ek atama sözünün bir an evvel yerine getirilmesini beklediğine
ilişkin açıklaması
10.- Mersin
Milletvekili Hacı Özkanın, esnafın kullanacağı
işletme kredisi limitinin artırıldığına ve
esnafın yükünü hafifletecek vergiler konusunda da çok ciddi
iyileşmelerin gerçekleşeceğine ilişkin açıklaması
11.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Aydemirin, Nevzat Kösoğlunun Erzurumun sembol
isimlerinden olduğuna ilişkin açıklaması
12.- Adana
Milletvekili Elif Doğan Türkmenin, Türkiyede işsizlik oranının
en yüksek olduğu kentler arasında olan Adananın bu sorununun
giderilmesi anlamında bir proje olup olmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
13.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbulun Üsküdar
ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması
14.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, devlete ve millete zarar veren
müşteri ve kâr garantili yap-işlet-devret projelerinden vazgeçilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Tekirdağın Saray ilçesinde sel sularına
kapılarak şehit olan askere Allahtan rahmet dilediğine, 25 Ekim
Ziya Gökalpin vefatının 93üncü yıl dönümüne ve 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
16.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, Şırnak
Milletvekili Ferhat Encuya tedavi için hastaneye götürülmesi
sırasında kelepçe takılmak istenmesine ve Meclis
Başkanlığının bu konuyla ilgili tutumuna ilişkin
açıklaması
17.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını
kutladığına, Türkiyede adalet kavramının giderek
yara aldığına ve tutuklamaların sanıklar için âdeta
bir ceza aracına dönüştüğüne ilişkin açıklaması
18.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramını kutladığına, Tekirdağda sele
kapılarak şehit olan askere Allahtan rahmet dilediğine, 25 Ekim
Ziya Gökalpin vefatının 93üncü, 10 Ekim Nevzat Kösoğlunun
vefatının 4üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
19.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, muhalefetin sözünün topluma
ulaştırılmaması için yapılan süre kısıtlaması
kuralının iktidarı da süre yetmeme gerçekliğiyle
karşı karşıya bıraktığına ilişkin
açıklaması
20.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, CHP grup başkan vekilliği görevini
Sakarya Milletvekili Engin Özkoça devrettiğine ve herkese teşekkür
ettiğine ilişkin açıklaması
21.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, CHP Grubunun seçilen
Başkanlık Divanı adayları ile grup başkan vekillerini
tebrik ettiklerine ve Ankara Milletvekili Levent Göke bundan sonraki siyasi
hayatında başarılar dilediklerine ilişkin
açıklaması
22.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, CHP Grubunun
seçilen Başkanlık Divanı adayları ile grup başkan
vekillerini tebrik ettiklerine ve Ankara Milletvekili Levent Göke bundan
sonraki siyasi hayatında başarılar dilediklerine ilişkin
açıklaması
23.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, CHP Grubunun seçilen
Başkanlık Divanı adayları ile grup başkan vekillerini
tebrik ettiklerine ve Ankara Milletvekili Levent Göke bundan sonraki siyasi
hayatında başarılar dilediklerine ilişkin açıklaması
24.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, CHP Grubunun seçilen Başkanlık
Divanı adayları ile grup başkan vekillerini tebrik ettiklerine
ve Ankara Milletvekili Levent Göke bundan sonraki siyasi hayatında
başarılar dilediklerine ilişkin açıklaması
25.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, CHP grup başkan vekili seçilmesi nedeniyle
teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
26.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun, CHP Grubunun seçilen
Başkanlık Divanı adayları ile grup başkan vekillerini
tebrik ettiklerine ve Ankara Milletvekili Levent Göke bundan sonraki siyasi
hayatında başarılar dilediklerine ilişkin
açıklaması
27.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Adıyaman Milletvekili
Behçet Yıldırımın 367 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
28.- Van
Milletvekili Lezgin Botanın, Vanın Özalp ilçesine bağlı
merkez köylerden birinde askerî kolluk güçlerince bir eve yapılanlarla
ilgili olarak Hükûmet yetkililerinin bir soruşturma açıp
açmayacaklarını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın, tutuklu
milletvekillerinin tedaviye kelepçeli götürülmeleri meselesinin uzun
zamandır sorun olduğuna ve bu konuda Meclis Başkanıyla bir
görüşme yapacağına ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldanın,
Başkanlık Divanı olarak Cumhuriyet Halk Partisinin
yapmış olduğu seçim neticesinde göreve yeni seçilenlere ve
görevi bırakanlara başarılar dilediklerine ilişkin
konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.-
Başkanlıkça, İzmir Milletvekili Aytun Çırayın üyesi
bulunduğu siyasi partiden istifasına ilişkin önerge
yazısı (4/112)
B) Çeşitli
İşler
1.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Pakistan-Türkiye Parlamentolar
Arası Dostluk Grubu Başkanı, Ticaret ve Tekstil Bakanı
Muhammad Pervaiz Malik ve beraberindeki heyete Hoş geldiniz. denilmesi
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
ve arkadaşları tarafından Hatay ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/235) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 26
Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
26/10/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırım tarafından, Türkiyede biri israftan diğeri
tasarruf ve yoksullaşmadan oluşan iki suretli ekonomik durumun
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin 26
Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
26/10/2017 tarihinde Ankara Milletvekili Murat Emir ve arkadaşları
tarafından, Ankaralıların ortak mülki niteliği EGO
hangarlarının ihalesini alan Pasifik-Çiftay
Ortaklığının alanda yapacağını
duyurduğu projenin incelenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin 26
Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Helal
Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Nijer Cumhuriyeti Arasında Savunma Sanayi
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/661) ile Millî Savunma
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı:
325)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik
Krallığı Hükümeti Arasında Savunma ile İlgili Gizlilik
Dereceli Bilginin Korunması Konusunda Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/735) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 479)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik
Krallığı Hükümeti Arasında Askeri İş Birliği
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/509) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 142)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/691) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 361)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 477)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Konseyi Arasında Bilim ve
Teknolojide İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/667) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:463)
8.- AB-EFTA Ortak
Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987 Tarihli Ortak Transit Rejimine
İlişkin Sözleşmeyi Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve
1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/745) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 457)
9.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/787) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)
10.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Eğitim
Alanında İşbirliği Anlaşması ile Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/723) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)
11.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık
Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/630) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 367)
12.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ormancılık ve Su Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/631) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 368)
13.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ormancılık Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/633) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 369)
14.- Türkiye
Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti
Tarım Bakanlığı Arasında Orman ve Ormancılık
Araştırmaları Alanlarında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/635) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 370)
15.- Çiftçilik
Amaçlarıyla Beslenen Hayvanların Korunmasına Dair Avrupa
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı (1/647) ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 371)
16.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Ormancılık
Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/703) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 373)
17.-
Havaaraçlarında İşlenen Suçlar ve Diğer Bazı Eylemlere
İlişkin Tokyo Sözleşmesini Tadil Eden Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/469) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 374)
18.- Yasa
Dışı, Kayıt Dışı ve Düzenlenmemiş
Balıkçılığı Önleme, Caydırma ve Ortadan
Kaldırmaya Yönelik Liman Devleti Tedbirlerine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/471) ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 375)
19.- 2001, Gemilerdeki
Zararlı Organik Tutunma Önleyici Sistemlerin Kontrolüne İlişkin
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/562) ile Çevre Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı 376)
20.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İkili
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/685) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 379)
21.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Yolcu ve
Eşyanın Karayoluyla Uluslararası Taşınmasına
İlişkin Anlaşma ve Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/705) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 382)
VIII.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 367) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
2.- (S.
Sayısı: 368) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ormancılık ve Su Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
3.- (S.
Sayısı: 369) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
4.- (S.
Sayısı: 370) Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman
Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Tarım
Bakanlığı Arasında Orman ve Ormancılık
Araştırmaları Alanlarında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
5.- (S.
Sayısı: 371) Çiftçilik Amaçlarıyla Beslenen Hayvanların
Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının oylaması
6.- (S.
Sayısı: 373) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti
Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
7.- (S.
Sayısı: 374) Havaaraçlarında İşlenen Suçlar ve
Diğer Bazı Eylemlere İlişkin Tokyo Sözleşmesini Tadil
Eden Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
8.- (S.
Sayısı: 375) Yasa Dışı, Kayıt Dışı
ve Düzenlenmemiş Balıkçılığı Önleme,
Caydırma ve Ortadan Kaldırmaya Yönelik Liman Devleti Tedbirlerine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının oylaması
9.- (S.
Sayısı: 376) Gemilerdeki Zararlı Organik Tutunma Önleyici
Sistemlerin Kontrolüne İlişkin Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
IX.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, eğitim kurumlarında
kadın ve erkek mescidi bulunmasını öngören yönetmelik
değişikliğine ilişkin sorusu ve Milli Eğitim
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/15423)
2.- Bingöl
Milletvekili Hişyar Özsoyun, Bingölde özel bir sürücü kursunun
ruhsatının iptal edilerek kapatılmasına ilişkin sorusu
ve Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/15424)
3.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Çanakkale Bayramiçte bir
lisede görevli Kuran dersi öğretmeninin öğrencilere şiddet
uyguladığı iddiasına ilişkin sorusu ve Milli
Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/15425)
4.- İzmir
Milletvekili Atila Sertelin, TEOG sınavlarına ve fen ve anadolu
liselerinin kontenjanlarının azaldığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı İsmet
Yılmazın cevabı (7/15426)
5.- Ankara
Milletvekili Murat Emirin, yurt dışında bulunan
Bakanlığa bağlı okullara ilişkin sorusu ve Milli
Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/15427)
6.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Ankara Haymana Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
binasının tadilatına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/15428)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, bir anadolu imam hatip lisesi
tarafından hazırlanan broşürdeki bazı ifadelere
ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı İsmet
Yılmazın cevabı (7/15429)
8.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydarın, İzmirin Buca ilçesinde bulunan
bir ilkokulun kapatılmasına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/15431)
9.- Ordu
Milletvekili Seyit Torunun, Ordu ili ve ilçelerinde ilk ve ortaöğretim
başarı oranına, sınıf öğretmeni kadrosu
dışında yapılan görevlendirmelere ve eğitimde
yaşanan sorunların incelenmesi ve çözümüne ilişkin sorusu ve
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/15432)
10.-
Şırnak Milletvekili Leyla Birlikin, Cizrede Dicle Nehri
kenarındaki bir parkta bulunan ağaçların kesilmesine
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/15434)
11.- Antalya
Milletvekili Niyazi Nefi Karanın, Düden ve Kurşunlu
şelalelerinin kuruduğuna dair tespitlere ve sebeplerinin
araştırılmasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/15435)
12.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, yurtlarda sağlık ve güvenlik
tedbirlerinin artırılması amacıyla hazırlanan
yönergenin 2019 yılına ertelenmesine ve mevzuata
uymadığı tespit edilen yurtlarla ilgili işlemlere
ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı İsmet
Yılmazın cevabı (7/15756)
13.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, yeni eğitim
müfredatı ile yapılan değişikliklere ilişkin sorusu ve
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/15758)
14.- İzmir
Milletvekili Murat Bakanın, Bakanlığın ve bağlı
kurum ve kuruluşların İzmire yönelik devam eden ve yapılacak
olan yatırımlarına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/15759)
15.- Bursa
Milletvekili Orhan Sarıbalın, Bursanın Kestel ilçesinde
bulunan Deliçay Deresi üzerinden aktarım hatları çekilerek OSBye su
tahsisine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/15761)
16.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, Mersinin Silifke ilçesine
bağlı Yeşilovacık Mahallesinde Orman ve Su
İşleri Bakanlığına ait alanın özel bir
şirkete kiralanmasına, yapılan inşaat çalışmalarına
ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/15779)
17.- Ordu
Milletvekili Seyit Torunun, Orduda görevli bir ilçe milli eğitim
müdürünün tasarrufları ile ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu
ve Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/15867)
18.- Mersin
Milletvekili Durmuş Fikri Sağların, Mersinin Silifke ilçesinde
bir ilkokul müdürünün bir öğretmene tacizde bulunduğuna dair
iddianın soruşturulmasına Kaymakamlığın izin
vermemesine ve okullardaki taciz vakalarına ilişkin sorusu ve Milli
Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/15868)
19.- Mardin
Milletvekili Erol Doranın, Türkiyede ambalajlı su sektöründeki
büyümeye, firmaların denetimine ve vatandaşların
sağlık koşullarına uygun suya erişiminin
sağlanmasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/15869)
20.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Niğdenin Ulukışla ilçesine
bağlı Çanakçı Köyünün sulama göleti ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/15870)
21.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, TRTde ve bazı özel
televizyon kanallarında Türk bayrağından elde edilen 15 Temmuz
logosunun kullanılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı
(7/15915)
22.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfada
bazı Devlet okullarında ailelerden kayıt parası talep
edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/15954)
23.- İstanbul
Milletvekili Garo Paylanın, İstanbulda bir ilkokulda kız
çocuklarına gelinlik benzeri kıyafetler giydirilmesi
olayının incelenmesine ilişkin sorusu ve Milli Eğitim
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/15955)
24.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, yeni müfredat
değişikliğinin Atatürk ilke ve inkılapları ile laiklik
ilkesi karşısındaki durumuna ilişkin sorusu ve Milli
Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/16232)
25.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, yeni ilköğretim ve
lise müfredatı taslağını hazırlayan kurula ve
görüş alınan kişi ve kuruluşlara ilişkin sorusu ve
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/16233)
26.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, yeni müfredatta Din Kültürü
ve Ahlak Bilgisi dersinin kapsamında yapılan değişikliklere
ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı İsmet
Yılmazın cevabı (7/16234)
27.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Polatlı Beştepe Mesleki ve Teknik Anadolu
Lisesinin taşınma gerekçesine ilişkin sorusu ve Milli
Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/16235)
28.- Uşak
Milletvekili Özkan Yalımın, öğretmenlere 3600 ek gösterge
verilmesine yönelik bir çalışma yapılıp
yapılmadığına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/16236)
29.- Van
Milletvekili Lezgin Botanın, Ankara ilindeki Mehmet Akif Ersoy Mesleki
Teknik Anadolu Lisesinin taşınmasının nedenine ve sahip
olduğu değerli arazilerin akıbetine ilişkin sorusu ve Milli
Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/16237)
30.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 4+4 eğitim sistemiyle başka
alanlara geçen ve 2014 yılından itibaren asıl branşına
dönüş hakkı verilmeyen sınıf öğretmenleriyle ilgili
bir düzenleme düşünülüp düşünülmediğine ilişkin sorusu ve
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/16238)
31.- Eskişehir
Milletvekili Utku Çakırözerin, Eskişehir Odunpazarı
Belediyesine tahsis edilen Kanlıpınar Göletinin DSİye
geçmesine ve piknik alanının ve çalışanların
akıbetine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/16242)
32.- Muğla
Milletvekili Ömer Süha Aldanın, Muğlanın Seydikemer
ilçesindeki Boğalar Seki Barajı inşaatının
durdurulmasına, yeni bir ihale yapılıp
yapılmayacağına ve barajın faaliyete geçiş takvimine
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16243)
33.- Denizli
Milletvekili Melike Basmacının, Denizli Tavas Devlet Hastanesinin
ulaşım yolundaki bir kamulaştırma sorununa ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/16244)
26 Ekim 2017 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 14üncü Birleşimini açıyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
İlk
söz, belediye başkanlarının istifaları hakkında söz
isteyen Ordu Milletvekili Sayın Seyit Toruna aittir.
Sayın
Torun, süreniz beş dakika.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ordu Milletvekili Seyit Torunun, belediye
başkanlarının istifalarına ilişkin gündem
dışı konuşması
SEYİT
TORUN (Ordu) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; belediye
başkanlarının istifalarıyla ilgili gündem
dışı söz aldım. Öncelikle, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye günlerdir bir
hukuksuzluktan başka bir hukuksuzluğa savrulan bir süreç
yaşıyor. Belediye başkanları zorla istifa ettiriliyor,
etmeyen için İçişleri Bakanlığı göreve
çağrılıyor, mahkeme, sanık sandalyesiyle tehdit ediliyor ve
bunları kim yapıyor? Millet iradesinden bahseden ama aslında tek
adamın iradesiyle yönetilen bir partinin genel başkanı. Her
şeyde olduğu gibi bu da millete danışılmadan, hukuki
çözüm aranmadan, tek kişinin iradesiyle yapılan hukuksuzluklardan
biri olarak karşımıza çıkıyor. Görüyoruz ki iktidar
genel politikalardaki beceriksizliğini halk tarafından seçilen
belediye başkanlarını değiştirerek örtmeye
çalışıyor. Biz adalet derken aslında bunlar için de
adalet diyorduk. Halkın iradesine saygı halkın seçtiği
belediye başkanlarını istifaya zorlamakla olmaz.
Değerli arkadaşlar, günah keçisi ilan
edilip zorla istifa ettirilen bu kişiler FETÖcü mü? Terör örgütleriyle
bağlantısı mı var? Kayyum mekanizmanıza ne oldu?
Yolsuzluk mu yaptılar? Yargı ne güne duruyor? İstanbul, Ankara
talan edilirken, şehirler betonlaştırılırken tüm
bunları kimin bilgisi dâhilinde yaptılar? Suçlu sadece bunlar
mı? Referandum sonuçlarının sorumlusu mu bunlar? Halk,
referandumda belediye başkanınıza mı hayır dedi.
Değerli milletvekilleri, on beş yılın
sonunda genelde ve yerelde Türkiye'nin önünde ödenmesi gereken ağır
ve kabarık bir fatura duruyor. Belli ki AKP Genel Başkanı fatura
ödemek istemiyor, 2019 öncesi güya temiz bir sayfa açmak istiyor. Peki, ABD
ilişkilerinden Orta Doğu politikasına, ekonomiden eğitime
Türkiyeyi her alanda felakete sürükleyen AKPnin Genel Başkanı
değil midir? Onun her söylediğine biat eden, sadece onun
doğrularını kabul edenler, devleti on beş yıldır
yönetenler hesap vermeden temiz bir sayfa açılabilir mi?
Millet iradesi diyor ya, Türkiyede şu anda
yüzde 40lık bir seçmenin oy verdiği belediye başkanı
görevde değil, 101 belediye kayyumla yönetiliyor. Millete Sen kimsin,
senin iradeni ben tanımam. diyor. Aslında hiçbir zaman millet
iradesine saygı duyulmadı. Geçmişte kimleri tasfiye
ettiğine bir bakın, zaman sizin için de çalışıyor.
Şimdi iktidar
teftiş sopası gösteriyor. Sayın İçişleri Bakanı
burada açıkladı, dedi ki: İktidar-muhalefet ayrımı
yapmadan belediyelerle ilgili özel teftiş başlattık. Buyursun.
Bizim hiçbir korkumuz yok, belediyelerimize güvenimiz tam. Cumhuriyet Halk
Partili belediyeler hiçbir zaman AKPli belediyelerin battığı ve
hesabını veremediği rant bataklığının bir
parçası olmamıştır ve olmayacaktır. Belli ki birçok
AKPli belediyede görevden el çekmeyi gerektiren usulsüzlük, yolsuzluk ve FETÖ
bağlantısı var. Niye istifa ettiriyorsunuz? CHP'li belediyeler
için görevlendirdiğiniz müfettişleri o belediyelere de gönderin.
Kapalı kapılar ardında pazarlıkla değil, hukukun
kuralları içinde bunu yapsanıza.
AK PARTİ
belediyeciliğinin ranta ve betona tapan şehircilik
anlayışı iflas etmiştir. AKP belediyelerince yapılan
uygulamaların kentlerimize büyük bir ihanet anlamına geldiğini
zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da kabul etmek durumunda
kalmıştır. Genel Başkanımız grup
konuşmasında İhanet hata değildir,
yanlışlık da değildir. demiştir. Bu ihanet hepimizin
gözleri önünde yapıldı. Bizlerin, sivil toplum
kuruluşlarının, meslek odalarının
uyarılarına kulak asılmadı, göz göre göre kadim
İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerimiz bir daha geri dönülemez
biçimde tahrip edildi. Görünen o ki, yerelden başlayarak iktidara gelen
AKPnin sonunu da yerel hazırlamaktadır.
Genel
Başkanımız grup konuşmasında bir çağrı
yapmıştır. Çağrımızı Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında bir kez daha yineliyoruz. Millî iradeye
saygınız varsa, korkmuyorsanız, gelin, o iradeye saygı
duyalım ve erken seçime gidelim, kentlerimizi yönetecek belediye
başkanlarımızı tek bir kişi değil,
halkımız belirlesin. Buradan erken yerel seçimle ilgili
çağrımızı tekrar iletiyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Torun.
Gündem dışı ikinci söz, Ezidilerin
maruz kaldığı sorunlar hakkında söz isteyen Diyarbakır
Milletvekili Sayın Feleknas Ucaya aittir.
Süreniz beş dakika, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
2.- Diyarbakır Milletvekili Feleknas Ucanın, Ezidilerin
maruz kaldığı sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
FELEKNAS UCA (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarih boyunca inançları
nedeniyle göçe zorlanmış ve katledilmiş Ezidiler son olarak 3
Ağustos 2014 tarihinde ana yurtları olan Şengalde barbar
IŞİD çetelerinin saldırısına uğradı. Bu
katliam dünyanın birçok ülkesi tarafından soykırım olarak
kabul edildi. IŞİDin Şengale saldırısı
sonrası Ezidilere yönelik katliam ve soykırım politikaları
tüm dünyanın gündemine oturdu. Ezidilerin yaşadığı
insanlık dışı uygulamalar pek çok kez
raporlaştırıldı. Son olarak, Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi katliamı soykırım olarak tanıdı ve
IŞİD üyelerinin Uluslararası Ceza Mahkemesinde
yargılanmasının önünü açacak bir karara imza attı. Ancak Ezidilere
uygulanan son katliam Türkiye tarafından resmî olarak kabul
edilmemiştir. Geçtiğimiz günlerde Hükûmetin sözcülüğünü yapan
yandaş medya, Ezidi kadınların kafeslerde diri diri
yakıldığı IŞİDin elindeki Rakka kentinin
özgürleştirilmesini absürt bir biçimde soykırım olarak niteledi.
Ancak bütün dünyanın soykırım olarak kabul ettiği Ezidi
kıyımı Türkiyede hâlâ soykırım kategorisinde ele
alınmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Ezidi güçleri
YJŞ/YBŞ tarafından özgürleştirilen Şengalin
işgali bir kez daha gündeme gelmiştir. IŞİDden sonra
şimdi de Haşdi Şabi bölgeye yerleşmiş durumda ve
Şengal bir kez daha soykırımla karşı
karşıyadır. Fakat Şengal Ezidilerin ana yurdudur ve herkes
buna saygı duymak zorundadır.
Ezidiler Türkiyede hâlen mülteci veya misafir gibi
herhangi bir statüye sahip değildir. Kaldıkları AFAD Midyat
kampı ziyarete tamamen kapatıldığından yaşam
koşullarından haberdar değiliz. Yaşam biçimi ve kültürü
Ezidilik inancı üzerine kurulu olan bu özgün toplumun kampta dinî
vecibelerini yerine getirip getirmediklerini dahi bilmiyoruz. Yaşam
koşullarını yerinde incelemek için defalarca başvuruda
bulunduğumuz hâlde AFAD Ezidilerin Midyat kampını ziyaret
etmemize izin vermedi.
Ezidilerin sorunlarının tespit edilmesi,
kimlik ve inançlarının korunması amacıyla 29 Temmuz 2016
tarihinde TBMMnin ilk Ezidi milletvekilleri olarak Meclis
araştırması açılması için önerge sunmuştuk. Söz
konusu önerge Şengal Ezidi soykırımının 2nci yıl
dönümünde HDP grup önerisi olarak TBMM Genel Kurulunda tüm siyasi parti grupları
tarafından tartışılmış ve önerge Genel Kurulun da
oylamasına sunulmuştu ancak aynı önerge dört ay sonra, 17 Ekim
2017de Meclis Başkanlığı tarafından asimilasyon ve
zulüm ifadeleri gerekçe gösterilerek iade edilmiştir. Önerge üzerinde
Genel Kurulda konuşulduktan sonra önergenin iade edilmesi, hem Meclis
İçtüzüğüne hem de teamüllere aykırıdır. Tüm
dünyanın Ezidilere uygulanan katliamı soykırım olarak kabul
ettiği ve Şengal işgalinin bir kez daha gündemde olduğu bir
süreçte, önergemizin on dört ay sonra iade edilmesi tesadüf değildi. Bu
uygulama, AKPnin Ezidilere yönelik sistematikleşmiş inkâr politikasının
açık ifadesidir. Söz konusu politika, son AKPM kararında AKP üyesinin
çekimser kalmasıyla da kendisini ifşa etmiştir. Bizler bu tutumu
kabul etmiyoruz. Eski dinî inançların, kültürlerin mirasçısı
Ezidilerin maruz kaldığı sorunların bir an önce çözüme
kavuşması amacıyla, öncelikle Şengal Ezidi
soykırımının resmî olarak kabul edilmesi için Meclisin
derhâl harekete geçmesi gerekmektedir.
Son olarak, yaklaşık bir yıldır,
başta eş genel başkanlarımız olmak üzere,
milyonların iradesini temsil eden milletvekillerimiz hâlâ rehin
tutulmaktadır. Bazı milletvekillerimize hukuksuzca cezalar verilerek
vekillikleri düşürülmüştür. Böylece, halkın iradesini temsil
eden milletvekillerimiz yasama faaliyetlerinden tamamen dışlanmıştır.
Benzer şekilde, demokrasinin gereği olarak parlamenter sistem
çatısı altında yürüttüğümüz çalışmalar sürekli
engellenmektedir.
Hakkımda yurt dışına
çıkış yasağına ilişkin mahkeme kararı
olmadığı hâlde ve aynı zamanda Alman vatandaşı
olmama rağmen, Almanya dâhil olmak üzere yurt dışına
çıkışım fiilen engellenmektedir.
Sayın Başkan, bu Parlamentonun bir üyesi
olarak, yasama çalışmalarının bir parçası olan yurt
dışındaki faaliyetlerden men edilerek yurt dışına
çıkışımın engellendiğinden haberdar mısınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
FELEKNAS UCA (Devamla) Kaç milletvekilinin
pasaportu iptal edilmiş ve yurt dışına
çıkışı engellenmiştir. Yasama faaliyetlerine aktif
olarak katılmamız amacıyla, bu hukuksuzluğun derhâl son
bulması için Sayın Meclis Başkanının inisiyatif
alması gerekmektedir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Uca.
Gündem dışı
üçüncü söz, cana kıyma ve intihar hakkında söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın İmran Kılıça aittir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun, süreniz beş
dakika.
3.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, cana kıyma ve intihara ilişkin gündem
dışı konuşması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan,
Yaratıcının şaheseri, başyapıtıdır;
ruh, beden ve akıldan müteşekkildir. Bedenimiz en mükemmel organlarla
örülmüş, aklımız ve ruhumuz ulvi yeteneklerle
donatılmıştır. Vücut gemi, akıl kaptan, ruh dümendir
hayat denizinde.
İnsan saygın bir
varlık olup onlar arasında insan olma bakımından herhangi
bir fark yoktur; eşit hak ve görevlere, kıymet ve değerlere
sahiptirler. Allah insanlara kendi ruhundan üflemiş, onları meleklerden
bile üstün, şerefli bir yere yüceltmiştir. İnsan büyük bir âlem,
kainatın özü, özeti, göz bebeği ve baş tacıdır.
İnsanların birçok dokunulmazlıkları yanında, hayat
hakkı ve can güvenlikleri de dokunulmazdır ve korunmuştur.
Hayatın korunması için gerek İslam gerekse de diğer bütün
sistemler maddi ve manevi tedbirler almışlardır. Kim bir
insanın hayatına son verirse o sanki bütün insanları
öldürmüştür. Her kim de birisini hayatını kurtararak
yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır.
Maide suresi, 2nci ayet.
Hiçbir kimseye hem başkalarının
hayatına son verme hem de kişilere yaşama haklarını
kendi elleriyle yok etme demek olan intihar hakkı verilmemiş, öldürme
ve intihar büyük suç ve günah sayılmış, karşılığında
dünya ve ahirette ağır cezalar öngörülmüştür. Cana kıyma ve
intihar pek çok insanın nefret ettiği, kötü bir olay olarak
gördüğü ancak yine dünya üzerinde saniyelerle ölçülecek zaman dilimi
içerisinde birçok kişinin karşı karşıya
kaldığı ve teşebbüs ettiği bir olgudur. Bu konu
aynı zamanda psikolojik bir mesele olup bazen isteyerek bazen de hata ve
kaza sonucu meydana gelebilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu olgu, toplumun manevi, sosyal, psikolojik ve ekonomik
yapısının önemli göstergelerinden birisi olup çok
değişkenli bir olaydır. Dünya ve ülke genelinde cana kıyan
ve intihar edenlerin sayısı, nedeni ve şeklinin bilinmesinin
önemli bir yeri bulunmaktadır. Günümüzde insanlık genelinde cana
kıyma ve intihar hadiseleri sosyal bir afet hâlini
almıştır. Cana kıyma ve intihar olaylarının
nedenleri arasında
Durkheime göre fert ile toplum arasındaki
bağların gevşediği, kişide manevi ve ahlaki
yapının sarsıntıya uğrayıp dirençsiz
kaldığı ortamlarda bu eğilimler daha da artar.
Dünya ve ülkemiz genelinde bu konuyla ilgili olarak
yapılan birçok araştırma ve istatistik sonuçlarına vakit
yetersizliğinden dolayı değinemeyeceğim.
İslam dini, cana ve onun korunmasına çok
büyük bir önem vermiş, hem başkalarının hem de kendimizin
canına kıymayı kesinlikle yasaklamıştır. Canlar
bize sahibi adına yüklenen en büyük emanettir. Hiç kimse bu emanet
üzerinde dilediğini yapmaya yetkili de değildir. Gelmiş
geçmiş bütün semavi dinlerin günümüze kadar ortak
taşıdığı özelliklerinden birisi nefsi, canı
korumaktır. Bu, insanlara yüklenen en önemli sorumluluktur.
Gözyaşı ve kanın rengine bakılmaz. Terörün dini, milliyeti,
ırkı olmaz. Canlara hürmet edip korumak imanın gereğidir,
insanlığın icabıdır.
Bu duygularla hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kılıç.
Sayın
milletvekilleri, şimdi on beş sayın milletvekiline yerlerinden
birer dakika söz vereceğim.
Sayın
Engin, sizinle başlayalım.
Buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin, tüm partilere
emeklilerin bekledikleri intibak düzenlemesinin bir an evvel
yapılması çağrısında bulunduğuna ilişkin
açıklaması
DİDEM
ENGİN (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ömürlerini
ülkemizin refahı ve kalkınması için çalışarak
geçirmiş olan milyonlarca emeklimiz, çok zor ekonomik koşullarda
hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Yapılan bir
araştırmaya göre ülkemiz emeklilik gelirinin yeterliliği
bakımından 49 ülke arasında 42nci sırada yer alıyor.
Hâl böyleyken emeklilerimiz emeklilik günlerinin tadını çıkarmak
yerine geçim derdiyle iş aramakta, artan işsizlik ve ekonomik
durgunlukta iş bulabilirlerse çalışmaktalar.
Emeklilerimizin
çilesi bununla sınırlı değil, milyonlarca emeklimiz 2000
yılı öncesinde emekli olan vatandaşlarımıza
yapılan intibak zammı düzenlemesinin 2000 ve sonrasında emekli
olanlara da yapılmasını ve mevcut adaletsizliğin
giderilmesini talep ediyorlar.
Buradan
tüm partilere sesleniyorum: Gelin, emeklilerimize bekledikleri intibak
düzenlemesi müjdesini bir an evvel verelim.
BAŞKAN
Sayın Ceritoğlu Kurt
2.- Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurtun,
Çorumda yürütülen Laçinde Fırsat Var Projesine ilişkin
açıklaması
LÜTFİYE
İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, ben de ilim Çorumdaki Laçinde
Fırsat Var Projesini anlatmak istiyorum. 3 bin nüfuslu Laçin ilçemizde
kadınlarımız, Avrupa Birliği fonlarıyla
aldıkları eğitim sonrasında gezen tavuk ve örtü altı
seracılığıyla ilgili -önce eğitimlerini
tamamladılar- neyi nasıl yapacaklarını öğrendiler,
şimdi de bir araya gelen öğrenciler, teyzeler, anneler hepsi birlikte
bir kooperatif kurdular ve kooperatifleriyle iç piyasaya, ilçelerine ve
şehrin diğer kısımlarına, zincirlere gezen
tavukları ve örtü altı seracılığıyla
yetiştirdikleri sebzeleri satıyorlar. Biz
aradığımızda, ihtiyacımız olan tavuğu,
yumurtayı istediğimizde de Kalmadı Sayın Vekilim.
diyorlar. Ben bu mutluluğu tüm ilçelerimizde yaşamak istiyorum,
onların gözlerinin mutluluğunu ve öz güvenlerini de hissettirmek
istiyorum. Sizinle paylaşmak istedim.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Sayın Yaşar
3.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşarın,
Zeytinburnu Belediyesine bağlı Kente Uyum biriminde mültecilere
yönelik entegrasyon çalışmalarına ilişkin
açıklaması
SERAP
YAŞAR (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de bugün size Zeytinburnu Belediyesine bağlı
Kente Uyum biriminde mültecilere yönelik entegrasyon
çalışmalarından bahsetmek istiyorum. Burada mültecilere sosyal
ve psikolojik danışmanlık hizmetinin yanında,
çocukların asimile olmadan entegre olmalarına yönelik uyum
okullarına devamları sağlanmaktadır. Merkezde
gerçekleştirilen spor ve sanat faaliyetleriyle Türk çocuklarla bir araya
getirilerek beraber yaşama bilinci ve kaynaşmaları
amaçlanmaktadır. Proje kapsamında kadınların hobi
atölyesinde yaptığı çalışmalardan bir marka
oluşturuldu. Markanın adı Kar Serçesi, bu marka bir kadın
el emeğinin ürünüdür. Suriyede yaşayan 20 milyon insandan bugün
sadece 6 milyon insan topraklarını terk etmiştir, bunun 2,5
milyon kadarı da bizim ülkemizdedir. Bu kardeşlerimizin hikâyesi
bulundukları toprakları zor terk eden kar serçelerinin hikâyesidir.
Buradan kar serçelerine, göçmen kardeşlerimize selamlarımı
gönderiyorum. Onlara ev sahipliği yapan Zeytinburnu Belediyemize de
teşekkürlerimi sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Çamak...
4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, Uluslararası
Şeffaflık Derneğinin 2016 Yolsuzluk Algı Endeksinde
Türkiyenin 75inci sırada yer aldığını
açıkladığına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Uluslararası Şeffaflık Derneği,
yolsuzluk algı indeksinde Türkiye'nin geçtiğimiz yıl 9 sıra
gerileyerek 176 ülke içinde 75inci sırada yer
aldığını açıkladı. Başbakanın 2018
yılı için şaşaa ve debdebenin bittiğini
söylediği, Sayın Babacanın partinin adına AK deyip
şeffaflık ve yolsuzluğa ilgisiz
kalınamayacağını belirttiği, Sayın
Arınçın taşıttan binaya israf olduğunu
açıkladığı bir iklimde bu ifadeler ekonominin iyi
yönetilemediğini gösteriyor. Kuvvetler ayrılığı,
şeffaflık, bağımsız kamu denetimleri sadece birer araç
değil, ağır bedellerle, acı tecrübelerle geliştirilmiş
demokratik unsurlardır. Bunları tahrif etmek ya da denetimlerden
kaçınmak ülkemize ve çocuklarımızın geleceğine en
büyük ihanettir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yıldırım...
5.- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaşın kitabı Seherin halktan büyük ilgi gördüğüne
ve halkı 4 Kasım Cumartesi günü Beylikdüzü TÜYAP Kitap Fuarında
yapılacak imza gününe davet ettiğine ilişkin
açıklaması
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler
Başkanım.
Cezaevine konulan ama hapsedilemeyen Eş Genel
Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaşın
kitabı Seher halktan büyük ilgi gördü. Bunun bir sebebi kitabın çok
güzel olmasıyken bir sebebi de Demirtaşa olan özlemdir çünkü Seher,
sadece yirmi günde tam 100 bin adet basıldı. Sayın
Demirtaşın kitabı Seher, 4 Kasım Cumartesi günü yani tam
da evinden alınıp hukuksuzca tutuklandığı günün
yıl dönümü İstanbul Kitap Fuarında olacak. İstanbulda
yaşayan halkımızı şimdiden 4 Kasım Cumartesi günü
saat 15.00te Beylikdüzü TÜYAP Kitap Fuarında yapılacak imza gününe
davet ediyorum. Burada aralarında milletvekilimiz Sayın
Sırrı Süreyya Önderin de olacağı, değerli yazar ve
şairler Sayın Demirtaşın kitabı Seheri imzalayarak
okurlarına takdim edeceklerdir.
Bir kez daha söylüyorum: Bu ülkede onurlu bir
barış için en çok çabalayan siyasi lider Sayın Demirtaş
tutuklanabilir ama hapsedilemez.
BAŞKAN Sayın Dedeoğlu
6.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlunun, dijital
arşivciliğin öneminin arttığına ve Dünya Görsel
İşitsel Miras Gününde etkinlik gösteren tüm kuruluşları
saygıyla selamladığına ilişkin açıklaması
SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde, daha çok bilgi, ses,
fotoğraf ve görüntünün saklanabilmesi için dijitalleşmenin zorunlu
hâle gelmesi dijital arşivciliğin önemini
artırmıştır. Basın-yayın
kuruluşlarının haber, fotoğraf ve görüntü arşivlerinin
özellikle tarihimize büyük katkısı vardır. 6 Nisan 1920de
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşundan iki hafta önce kurulmuş
olan Anadolu Ajansı Türkiye'nin ilk millî kurumudur. Bugün anonim
şirket hâline getirilerek yarı resmî bir hüviyete kavuşana kadar
resmî bir ajans olarak faaliyet göstermektedir. Günümüzde, konu
sorgulaması istenilen fotoğraf ve kayıtlara ulaşmak mümkün. Her geçen gün teknoloji
gelişmekte, bu da kişilerin kendi arşivlerini
oluşturmasına ve tarihe katkıda bulunmasına imkân
vermektedir. Dünya Görsel İşitsel Miras Gününde etkinlik gösteren
tüm kuruluşları saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Sürekli
7.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Süreklinin, 26 Ekim Hasta
Hakları Gününe ilişkin açıklaması
KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün 26 Ekim Hasta Hakları Günü. Ülkemizde
sağlık alanında büyük reformlar yaptık. Bunun sonucunda da
hasta memnuniyeti 2002 yılında yüzde 39 iken 2017de bu oran yüzde
76ya ulaşmıştır. Seçim bölgem olan İzmir ilimizde
Hasta Hakları İl Koordinatörlüğüne bağlı toplam 326
birim bulunmaktadır. İzmirde 2016 yılında hasta
hakları birimine 5.732 başvuru yapılmış olup 5.350si
yerinde çözülmüştür. 2017 yılı Ocak ayından bugüne kadar
ise toplamda 4.416 başvuru yapılmış olup bunlardan 4.071
başvuru yerinde çözümlenmiş, 150 başvuru ise Hasta Hakları
Kurulu tarafından değerlendirilerek
sonuçlandırılmıştır. Vatandaşlarımızın
sağlığı, huzuru ve mutluluğu için çalışmaya
devam edeceğimizi belirtiyor, bu vesileyle tüm hastalarımıza da
acil şifalar diliyorum.
BAŞKAN Sayın İlgezdi
8.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin,
8 Mart 2012den bugüne terör saldırılarında kaybedilen asker ve
polislerle ilgili sorusuna Millî Savunma Bakanı Nurettin Caniklinin
cevabına ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Sayın Başkan, teşekkürler.
Dört yıl önce dönemin Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmaz, 1 Ocak 2002-8 Mart 2012 tarihleri arasında
gerçekleşen terör saldırılarında 914ü güvenlik görevlisi,
449u sivil, toplam 1.363 vatandaşımızın şehit
olduğunu açıklamıştı. Öncelikle, aziz şehitlerimize
Allahtan rahmet, ailelerine sabır diliyorum.
Ben de şimdiki Bakan Sayın Canikliye 8
Mart 2012den bugüne terör saldırılarında kaybettiğimiz
asker ve polislerimizi sordum ancak gelen cevap tam anlamıyla bir skandal.
Bakanlığın verdiği cevapta Şehit sayıları
her gün basında çıkıyor, oradan öğrenebilirsiniz.
deniliyor. Bu ne ciddiyetsizlik? Bu cevap sadece millî iradeye değil,
aynı zamanda vatan uğruna toprağa düşen tüm
şehitlerimize de yapılan bir saygısızlıktır.
Sayın Bakanın şehitlerimize
ilişkin bir açıklama yapmamasının sebebini öğrenmek
istiyorum. Bir vahim tabloyu mu gizlemeye çalışıyorlar, bilmek
istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın İrgil
9.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, Sağlık
Bakanlığına ek atama sözünün bir an evvel yerine getirilmesini
beklediğine ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Bildiğiniz gibi, daha önceki Sağlık
Bakanımız ek atama sözü vermişti sağlıkta atanamayan
sağlık personeli için. Geçtiğimiz haftalarda bu, Mecliste dile
getirilmiş ve Bakan ekim ayı sonuna kadar bu sözün
tutulacağını söylemişti. Yine, 2018 yılı bütçesi
görüşülürken yapılacak olan sağlık atamalarıyla ilgili
herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu kadar
sağlıkçıya ihtiyaç duyulan dönemde sağlık
atamalarının bir an önce yapılmasını diliyoruz. Bu
nedenle, sağlıkta atanamayan insanlar yani TÜRK SAĞLIK-SEN, Türk
Medikal Radyoteknoloji Derneği, Çevre Sağlığı
Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği, Odyoloji ve Konuşma
Bozuklukları Derneği, Türkiye Elektronörofizyoloji Platformu,
Diplomalı Tıbbi Sekreterler Derneği, Fizik Tedavi Teknikerleri
Derneği, Türkiye Diyetisyenler Derneği, Tıbbi Laboratuvar
Platformu ve Ebeler Derneği 8 Kasım Çarşamba günü bu konuyu dile
getirmek ve gündeme getirmek için buluşacaklar.
Ben Bakandan, bu 8 Kasımdan önce atama sözünün
ve müjdesinin verilerek bunun bir protestoya değil, teşekkür
toplantısına, mitingine dönüşmesini rica ediyorum.
Sağlık çalışanlarına verilen sözlerin, ek atama
sözünün ve 2018deki yeni atamaların da bir an önce ifade edilmesini ve
söylenmesini bekliyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
10.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, esnafın
kullanacağı işletme kredisi limitinin
artırıldığına ve esnafın yükünü hafifletecek
vergiler konusunda da çok ciddi iyileşmelerin gerçekleşeceğine
ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Toplumumuzun taşıyıcı
omurgası olan esnafımız, ekonomimizin temel taşı,
güvenlik kapısı, birliğimizin sigortası,
kardeşliğimizin teminatı olarak ülke ekonomimize güç katmaktadırlar.
Büyüyen Türkiye'nin belkemiği olarak gördüğümüz esnaflar üretiyor,
istihdam sağlıyor, ekonomiyi ayakta tutuyor, unutulan sanatları
yaşatıyor.
Bugün 450 bin esnafımız ucuz kredi
kullanma imkânına sahip. Kredi sınırı 2002de 5 bin lira
iken şimdi 150 bin lira kredi desteği veriliyor.
Başbakanımızın esnafımıza verdiği müjdeyle
esnafın kullanacağı işletme kredisi limiti 150 bin liradan
200 bin liraya çıkarılıyor. Esnafımız iş yerini
satın almak isterse 500 bin TL krediyi on yıl vadeyle alabilecek.
Esnafımızın yükünü hafifletecek vergiler konusunda da çok ciddi
iyileşmeler gerçekleşecek. Bu gelişmelerin esnafımıza,
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Aydemir
11.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemirin, Nevzat
Kösoğlunun Erzurumun sembol isimlerinden olduğuna ilişkin
açıklaması
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
Başkanım, her şehrin sembol isimleri vardır. O adın
karşılığı o şehirdir, şehrin
değerleridir, dikkatleridir, şehrin kimliğidir. Asaleti olan kentleri
onlar ifade eder. Onların ad ve eserleriyle tarifini bulur o beldeler,
başka söze hacet kalmaz. Böyle bir ismi bugün dikkatlere sunmak istiyorum;
Nevzat Kösoğlu, dadaş, eski Erzurum Milletvekili, mütefekkir, millî,
yerli düşüncenin emsalsiz ismi. Her şehrin, yüreği yüksek
değerler için atan, beyninde irtifasına erişilmesi zor
endişelerin fırtına kopardığı arifleri
vardır, Kösoğlu da Erzurumun ariflerindendi, onu öyle
tanıdık. Vakarı, gururu, edebi ve haysiyetiyle tam bir
dadaş, tam bir Erzurumlu, tam bir Erzurum. O, dadaşça değerlerin
oluşturduğu Erzurum efkârının baş barıydı.
Erzurumun zirvelerindendi, lekesiz ve temizdi. Fatihalar, Yasin-i
şerifler aziz ruhuna olsun. Mekânı cennettir inşallah.
BAŞKAN Sayın Türkmen
12.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmenin, Türkiyede
işsizlik oranının en yüksek olduğu kentler arasında
olan Adananın bu sorununun giderilmesi anlamında bir proje olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana)
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Türkiyede işsizlik oranının en
yüksek olduğu kentler arasında olan Adanamız ne yazık ki
batık alacaklarla ilgili gerek bireysel kredi gerek kredi kartları ve
ihtiyaç kredileri ve diğer kredilerde de zirvede. Adana şu anda
emeklilerin maaşlarıyla geçinen bir kent durumunda. On beş
yıldan bu yana iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisine sormak
istiyorum: Adananın bu işsizliğiyle ilgili verecekleri bir
cevapları, Adananın işsizliğinin giderilmesi
anlamında uygulamak istedikleri bir projeleri var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
13.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
İstanbulun Üsküdar ilçesinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Üsküdar ilçemizde 16 tane
mahalleyle ilgili toplam 300 bini etkileyen geri görünüm ve etkilenme
bölgelerinde kalan bir planlama var ve kentsel dönüşüme yönelik. Bu
kentsel dönüşüme yönelik geri görünüm bölgesinde kalan Kandilli, Kuleli,
Küçüksu, Yavuztürk Mahallesi, Kirazlıtepe. Bunların tapu
sorunları var, imar sorunları var ve buralarda okullar yetersiz,
sokak lambaları yanmıyor. Burada eğer gerçekten planlamayla bir
rant gelecekse burada oturan insanların bu ranttan yararlanması
lazım, bu rantın üçüncü şahıslarla
paylaşılmaması lazım. Bu açıdan, Üsküdar ilçemizin 16
mahallesi bu anlamda büyük bir mağduriyet yaşamakta. Üsküdar ilçemizin
bu mağduriyetini ne zaman gidereceksiniz? Büyükşehir Belediyesi
sizde, Bakanlık sizde, Üsküdar Belediyesi sizde, Allahtan korkmuyor
musunuz, daha ne istiyorsunuz? Bu milleti mağdur etmekten keyif mi
alıyorsunuz, zevk mi alıyorsunuz? İstanbulda size en fazla oyu
veren de yine Üsküdar. Yani burada ben bunu anlayamıyorum. Türkiye
Üsküdardan idare ediliyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Cumhurbaşkanı Üsküdarda, bakanlar Üsküdarda. Yani sizden rica
ediyorum. Sizin çocuklarınızın da iş yeri Üsküdarda.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Arslan
14.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, devlete ve
millete zarar veren müşteri ve kâr garantili yap-işlet-devret
projelerinden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sağlık
Bakanına soruyorum: Şehir hastanelerinin yapılma şeklinin
uygun olmadığını, müşteri ve kâr garantili
hizmetlerin, iş ve finans garantili bu yatırımların
gelecekte yurttaşlarımıza ve devletimize büyük yükler
getireceği gerçektir. Sağlıkta özelleştirmeler
yapılabilir, özel şirketlere teşvikler verilebilir ancak
hizmetler verilirken devletin imkânları ve kaynakları ipotek
edilemez, çarçur edilemez. Devlet, yaptırdığı
yap-işlet-devret projelerinin uygulanmasında birçok imkânı
devlete yük getirerek veremez, müşteri ve kâr garantisi de verilemez.
Çalışma süresi biraz daha uzun tutularak devlete zarar vermeden bu
işler yapılmalıdır. Artık devletimize ve milletimize
zarar veren bu tür müşteri ve kâr garantili yap-işlet-devret projelerinden
vazgeçin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz sayın
milletvekilleri.
Şimdi sayın grup başkan vekillerine
söz vereceğim.
Sayın Usta, buyurun.
15.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
Tekirdağın Saray ilçesinde sel sularına kapılarak
şehit olan askere Allahtan rahmet dilediğine, 25 Ekim Ziya Gökalpin
vefatının 93üncü yıl dönümüne ve 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Dün Tekirdağın Saray ilçesinde
aşırı yağmur nedeniyle mahsur kalanları kurtarmaya
giden asker ve polisleri taşıyan askerî aracın Galata
Köprüsünde sel sularına kapılmasıyla bir askerimiz
kaybolmuştu, bugün onun şehit olduğu haberi geldi. Kendisine
Allahtan rahmet diliyorum, kederli ailesine ve milletimize de
başsağlığı diliyorum.
Yazar, toplum bilimci, şair ve siyasetçi olan
Ziya Gökalpin vefatının 93üncü yıl dönümünde büyük Türk
milliyetçisi olan Ziya Gökalpi rahmetle, minnetle anıyorum. Ziya Gökalp,
48 yıllık ömründe acıların içinde yoğrulmuş,
çökmekte olan devleti kurtarmak için o dönemin diğer aydınları
gibi çözümler üretmeye çalışmış bir fikir
adamıdır. Birçok çağdaşı, Türk aydını gibi
Ziya Gökalpin düşünsel yapısı üzerinde de Osmanlı
Devletinin parçalanma sürecine girdiği dönemde baş gösteren siyasal,
askerî, dinsel ve ekonomik sorunların derin izlerini görmek mümkündür. Bu
etkilerin de tesiriyle Ziya Gökalpin düşünce yapısı içerisinde
ulusçuluk anlayışı önemli bir yere sahip olmuştur. Ziya
Gökalp düşüncesinde Türkçülük ayrı bir yere sahiptir. Ziya Gökalpin
çalışmaları hep Türk toplumunun geçmişi, günü ve
geleceğiyle Türk dili ve Türk kültürü üzerinde
yoğunlaşmıştır. Bu duygu ve düşüncelerle o
bilimsel ahlakı, kültürel ve felsefi bir Türkçülük anlayışı
ortaya koymuştur. Turancılık fikrinin savunucusu olan Ziya
Gökalpin Turan şiirinin son kısmını da buradan sizlere
okumak istiyorum. Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan / Vatan, büyük ve
müebbet bir ülkedir: Turan.
Sayın Başkan, 29 Ekim 2017 Pazar günü
cumhuriyetimizin 94üncü yıl dönümünü kutlayacağız. Atatürkün
19 Mayıs 1919da Samsuna çıkarak başlattığı
kurtuluş mücadelesi 29 Ekim 1923 yılında ilan ettiği
cumhuriyetle aslında sonuçlanmıştır. Cumhuriyet Türk
milletine bırakılmış en büyük miras ve vazgeçilmez bir
değerdir. İşte bu değer bizleri ulusal bir devletin onurlu
ve özgürce düşünebilen, eşit haklara sahip birer ferdi, devletin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Usta, ek sürenizi
veriyorum.
ERHAN USTA (Samsun) -
tek ve
gerçek sahibi hâline getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti egemen devletlerin
merhamet ve müsamahasıyla kurulmamıştır,
bağımsızlığını bir lütuf sonucu da elde
etmemiştir. Türk milleti, dönemin küresel güçlerinin kendisine
biçtiği esaret rolünü tüm haşmetiyle reddetmiştir. Cumhuriyet,
vatanın bağımsızlığı ve milletin hürriyeti
uğruna ölümü göze almış kahramanların Türk milletini
ayağa kaldırma stratejisinin onur tacıdır. Türkiye
Cumhuriyeti devleti temelini, egemenlik hak ve sınırlarını
yüzyılları aşan bir tarih birikimiyle kendi millî değerleri
üzerine bina etmiştir. Cumhuriyet yalnızca bir yönetim
değişimi değil, köklü bir sosyokültürel gelişimin ve
milletleşme sürecinin de dönüm noktasıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle
milletimizin Cumhuriyet Bayramını kutluyor, cumhuriyetimizin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, tüm
şehit ve gazilerimizi rahmetle anıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Usta.
Sayın
Yıldırım, buyurun.
16.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
Şırnak Milletvekili Ferhat Encuya tedavi için hastaneye götürülmesi
sırasında kelepçe takılmak istenmesine ve Meclis
Başkanlığının bu konuyla ilgili tutumuna ilişkin
açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Başkan, maalesef, siyasi bir
darbeyle tutuklanan ve yaklaşık bir yıl önce tutuklu olduğu
hâlden bugüne kadar Kandıra Cezaevinde kalan Şırnak
Milletvekilimiz Ferhat Encunun ciddi hastalıkları mevcut. Bu
hastalıkların tedavisiyle ilgili, hastaneye gidiş için
başvuruyor ancak kelepçeli götürülmek gibi bir dayatmada bulunulunca bu
dayatmayı reddederek tedaviden imtina ediyor. Bu sorunu, milletvekili
açısından onur kırıcı olan bu dayatmayı bir
dilekçeyle Meclis Başkanına bildiriyor. Meclis Başkanı ise
hepimizin utanacağı, evlere şenlik bir cevap yazıyor.
Neymiş: Millî iradenin temsilcileri olan milletvekilleri tek bayrak, tek
vatan, tek devlet, tek millet bilinciyle ülkemizi daha ileri noktalara
ulaştırma gayreti içinde olmalı ve olmaya devam etmelidir. Ne
alaka? Biri hasta, bir onursuzluk dayatılıyor; Meclis Başkanı
ise o onursuzluğun üzerine, açık söylüyorum, çok onursuz bir
yazı yazıyor. Bu Parlamentonun bir üyesine kelepçe dayatılacak
ve bunu bir dilekçeyle bu Parlamentonun üyesi Meclis Başkanına
bildirecek... Kaldı ki arkadaşımız bir kaymakama sözüm ona
hakaretten tutuklu. Ne tek vatanı, ne tek milleti, ne tek dili, ne tek
ülkesi; ne alakası var bunlarla? Utanıyorum, bu yazıdan, bu
cevaptan bu Parlamentonun üyesi olarak utanıyorum. Bu Parlamentonun üyesi
olan bir milletvekillinin onurunu korumayan Meclis Başkanı
makamı işgal ediyordur. Üyesini korumayan, üyesinin onurunu
korumayan, ona dayatılan insanlık dışı uygulamaya göz
yuman ve ona hukuki kılıf bulmaya çalışan Meclis
Başkanı bu vasfını yitirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
devam edin.
Buyurun.
AHMET YILDIRIM (Muş) Bunca
değerlendirmeden sonra, kendisi hâkimmiş gibi,
başsavcıymış gibi hükmü giydirdikten sonra Bu
başvurunuzun muhatabı Adalet Bakanıdır. diyor. Kime ne
anlatıyorsunuz? Bu Parlamentonun hâlâ üyesi olan bir milletvekili
haksızca tutuklu, siyasi bir komployla cezaevinde olacak, ona kelepçe
dayatılacak, bunu Başkanına iletecek, Başkanı tek dil,
tek millet, tek vatan teraneleriyle bu konuyu geçiştirmeye ve buna yasal
kılıf bulmaya çalışacak; bunu şiddetle
kınıyorum ve Meclis Başkanı kendi Parlamentosunun üyelerine
sahip çıkmayan, ona dayatılan onursuzluğa kılıf
bulmaya çalışan bir noktaya kendini itmiştir diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Sayın Gök, size söz vereceğim ama
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin
Buldanın, tutuklu milletvekillerinin tedaviye kelepçeli götürülmeleri
meselesinin uzun zamandır sorun olduğuna ve bu konuda Meclis
Başkanıyla bir görüşme yapacağına ilişkin
konuşması
BAŞKAN Bu kelepçeli tedavi meselesi uzun
zamandır aslında sorun olan bir mesele. Daha önce Hakkâri
Mliletvekili Sayın Abdullah Zeydanın, yine, Diyarbakır
Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Gültan Kışanakın,
Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın
Çağlar Demirelin de rahatsızlandığı ancak kendilerine
kelepçe dayatıldığı için tedavileri reddettiği yönünde
bizlere de bilgi ulaşmıştı, şimdi aynı durumla
sanırım Sayın Ferhat Encu karşı karşıya
kalmış ve Sayın Meclis Başkanına bir yazı
göndermiş. Sayın Ahmet Yıldırımın okuduğu
cevabı açıkçası hani ben de çok doğru
bulmadığımı ifade etmek isterim ve bu konuyla ilgili
Sayın Meclis Başkanıyla bir görüşme yapacağım
Sayın Yıldırım, hem kelepçesiz bir tedavi yönteminin hayata
geçmesi konusunda hem de verilen cevaplarda daha dikkatli olunması
gerektiğini görüşeceğimi belirtmek isterim.
Sayın Gök, buyurunuz.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramını kutladığına, Türkiyede adalet
kavramının giderek yara aldığına ve
tutuklamaların sanıklar için âdeta bir ceza aracına
dönüştüğüne ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Pazar günü cumhuriyetimizin 94üncü kuruluş
yıl dönümünü kutlayacağız. Cumhuriyetimiz kutlu olsun.
Cumhuriyetimizi bize armağan eden Mustafa Kemal Atatürk başta olmak
üzere tüm cumhuriyet kadrolarını saygıyla, minnetle
andığımı ifade etmek istiyorum. Onların
açtığı yoldan Türkiye, bugün uygar dünyayla bütünleşmenin
ve beraber olmanın mücadelesini veriyor. Eğer cumhuriyet kurulmasa
Mustafa Kemal Atatürkün laik Türkiye üzerine inşa ettiği Türkiye
Cumhuriyeti bugünlere gelemezdi. Ne mutlu ki Mustafa Kemal Atatürk gibi bir
liderimiz var ve tüm aksaklığına rağmen bir cumhuriyete
sahibiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyede adalet kavramı giderek yara alıyor.
Tutuklama, tüm sanıklar için âdeta bir ceza aracına dönüştü.
Tutuklama bir istisnai tedbirdir ama öyle bir Demoklesin kılıcı
gibi sallandırılıyor ki mahkemelerce sanıklar üzerinde,
tutuklanan kişinin hem çevresinde hem Türkiyede hem de kendi kamuoyunda
bir anda suçlu ilan edilmesine neden olacak uygulamalar yaşıyoruz.
Bakın, geçtiğimiz günlerde tutuklanan Büyükadada toplantı yapan
kişiler tahliye oldu, bir kısım gazeteciler tahliye oldu ama
havuz medyasının manşetlerinde, sürmanşetlerle ajan gibi,
provokatör gibi suçlamalara muhatap oldular. Ne hazin bir tablo. Yani bu
insanların itibarları yok mu, bu insanların çoluk çocuğu,
sevenleri yok mu? Şimdi, bir tutuklamayı siz böyle ceza gibi infaz
eder ve herkesi baştan, peşinen suçlu ilan ederseniz, bu kişiler
tahliye olsalar bile hayatları boyunca bir travma mutlaka geçireceklerdir.
Dolayısıyla tutukluluğun, bundan sonraki uygulamalarda cezai bir
müeyyide değil, tam tersine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara)
tutuksuz
yargılamaların esas alınacağı bir adalet sistemini
Türkiye hızla yaşamalıdır; yaşatmalıyız
bunu. Yapılan pek çok yanlışın faturası ne olacaktır
Sayın Başkan? Bu insanların hak mahrumiyetlerini, cezaevinde
geçen sürelerini, o yaşadıkları olumsuzların
hesabını kim ödeyecektir? Birileri yanlış yapıyor,
mahkemeler yanlış yapıyor, talimatlar, kararlar alıyorlar,
havuz medyasında sürmanşetleri çıkartılıyor; oluyor
size insanlar suçlu ama daha ilk mahkemede çöken iddianameler. Türkiye bu
hukuksuzluktan, adaletsizlikten bir an önce kurtulmalı ve tutuksuz
yargılamanın esas alınacağı bir süreci adalet
dünyamızda mutlaka yaşamalıyız Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın Bostancı, buyurun.
18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 29
Ekim Cumhuriyet Bayramını kutladığına,
Tekirdağda sele kapılarak şehit olan askere Allahtan rahmet
dilediğine, 25 Ekim Ziya Gökalpin vefatının 93üncü, 10 Ekim
Nevzat Kösoğlunun vefatının 4üncü yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Pazar günü cumhuriyetimizin kuruluşunun 94üncü
yıl dönümü. Cumhuriyeti kuran kadroları, başta Atatürk olmak
üzere silah arkadaşlarını, fikir arkadaşlarını,
beraber hareket ettiği entelektüel kadroları, aynı zamanda, bu
doksan dört yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyetini yücelten, taş
üzerine taş koyan herkesi, bütün siyasetleri, milletin iradesi için,
milletin refahı için, milletin barış ve esenliği için
çalışan bütün kesimleri burada saygıyla anıyorum.
Cumhuriyeti hepimizin el birliğiyle yükselttiğimiz bir ülkü
olduğunu unutmamak gerekiyor.
Tekirdağda sele kapılarak şehit olan
askerimize Allahtan rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ
olsun.
Ekim ayı içerisinde, 25 Ekim 1924 tarihinde
Ziya Gökalp vefat etmişti, 10 Ekim 2013 tarihinde Nevzat Kösoğlu
vefat etmişti. Her ikisi de milliyetçi siyasi ve entelektüel hareketin
insanlarıdır, öncüleridir. Yusuf Akçura 1904 yılında Üç
Tarz-ı Siyâsette İslamcılık, Türkçülük,
Batıcılık diye Osmanlının son döneminde ve buradan
cumhuriyete intikal eden fikrî ve entelektüel mecraları işaret
etmişti. Bunlar birbirinden kesin hatlarla ayrılmış olan
hareketler değildir. İslamcılık, milliyetçilikten ve
Batıcılıktan; Batıcılık,
İslamcılık ve milliyetçilikten; hepsi birbirinden
alışverişleri olan ve nihayetinde temelde bu ülke nasıl
kurtulur, halkımız daha fazla refaha nasıl kavuşur
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) -
önce
Osmanlı İmparatorluğunu nasıl ayakta tutarız, daha
sonra ise kurulan cumhuriyeti yüceltmek için ne tür roller üstlenmek gerekir, hangi
program ve hedefler istikametinde davranmak gerekir tarzındaki sorulara
cevap mahiyetinde teşekkül etmiş olan entelektüel ve siyasi
hareketlerdir. Milliyetçilik Hareketi, Türkiyenin hem sosyolojisinde hem
siyasetinde son derece önemli, baskın, bütün siyasetlerde
aşağı yukarı karşılığı olan bir
damarı oluşturur. Rahmetli Gökalpin Türkleşmek
İslamlaşmak Muasırlaşmak kitabını, Bir Kavmin
Tetkikinde Takip Olunacak Usule Dair makalesindeki sosyolojik dikkatlerini,
iktisadi gelişme için modern iktisadi kurumlara ve zihnî yapıya
yapmış olduğu atıfları dikkatle takip etmek gerekir.
Rahmetli Nevzat Köseoğlu hem bir fikir adamı ve entelektüeldi hem de
haysiyetli bir mücadele adamıydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Ben de
kendisini yakından tanıma fırsatını bulmuştum.
Bunlar memleketimizin ortak değerleridir. Allahtan rahmet dilerken
geçmişte yapıp ettikleri ve ortaya koydukları eserleri sadece
bir kesimin değil, Türkiyenin geleceğini hesaba katan bütün
kesimlerin dikkatle takip etmesinin faydalı olacağı kanaatimi de
ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bostancı.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, İzmir Milletvekili Aytun
Çırayın üyesi bulunduğu siyasi partiden istifasına
ilişkin önerge yazısı (4/112)
BAŞKAN İzmir Milletvekili Aytun
Çırayın üyesi bulunduğu siyasi partiden istifa ettiğine
dair dilekçesi Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığımıza gelmiştir.
Bilgilerinize sunulur.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan, Hatay Milletvekili Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu ve arkadaşları tarafından Hatay ilinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/235) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 26 Ekim 2017 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
26/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 26/10/2017 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantısında parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erhan
Usta
Samsun
MHP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, Hatay Milletvekili Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu ve arkadaşlarının (10/235) esas
numaralı Hatay ilinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına dair önergesinin görüşmelerinin 26/10/2017
Perşembe günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere, öneri sahibi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu.
Süreniz beş dakika Sayın Ahrazoğlu.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU
(Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay ilinin
sorunlarını araştırmak ve bu sorunlara çare bulmak
adına vermiş olduğum Meclis araştırması önergesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve bizleri
izleyen medeniyetler şehri Hataylı hemşehrilerimi ve aziz
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Suriye'deki iç
savaş ve meydana gelen göç, Suriye'ye sınırı olan bölge
coğrafyasını etkilemiştir. Suriyeyle 277 km
sınırı olan Hatay ilimiz Suriyedeki iç
karışıklıklardan en çok etkilenen illerin başında
gelmektedir.
Hatay ili 2016 yılı itibarıyla 1
milyon 555 bin 165 nüfusa sahip olup ülkemizin 13üncü büyük şehridir.
Hatay ilinin toprakları
itibarıyla yüzde 54,7'si tarım arazisidir. Yoğun
tarımın yapıldığı Amik Ovasında yazın
kuraklık, kışın ise sel baskınlarından
dolayı çiftçiler verim alamamaktadır. Hatay, genellikle tüm
çiftçilerin sulama için kullandıkları elektrik enerjisinden ve sulama
ücretlerinden muzdariptir. Üretim girdisi olarak kullanılan akaryakıt
ve diğer maliyetlerin yüksek olması büyük sıkıntılara
yol açmaktadır. Ürün hasadı döneminde, özellikle pamuk, buğday,
mısır gibi ürünlerin üretildiği dönemde yurt
dışından yapılan ithalat ve bu ithalatlara konulmayan
fonlar dolayısıyla çiftçiler mağdur edilmektedir, tefecinin
eline düşürülmektedir. Ayrıca, on beş yıllık
iktidarınız döneminde -Sayın Bakanımız da buradayken,
Bakanımız gitmiş- Menzelet Barajının hâlâ
bitirilememiş olması, set yüksekliğinin tamamlanmaması, set
yüksekliğine bağlı olarak kanalların
yapılamaması, kapalı devre sulamaya alınmaması ve buna
bağlı olarak Reyhanlı Barajının desteklenmemesi Amik
Ovasının tamamen sulanmasını engelleyecek. Bu
yatırımların da bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.
Hatay sahil yolu tamamlanamamıştır;
Hatayın hem ticareti hem de turizmi açısından çok önemlidir.
Belen-Şekereden başlayarak sonraki çevre
yolu ile Arsuz ve Samandağ-Çevlik bağlantısının
muhakkak yapılması ve bir an önce tamamlanması Hatayın
turizmine ve ticaretine katkı sağlayacak ancak maalesef,
bitirilememiştir, bitirilmesi de meçhul bir durumdadır.
Ayrıca, Payasta demir çelikle ilgili
sektördeki işçilerin mağduriyetine devlet sahip
çıkmalıdır.
Yerel yönetimler, Suriyeyle ilgili göçlerden
dolayı yerel halka yardım yapma ve mevcut görevlerini yapma konusunda
zorlanmaktadır. Bu göçlerden dolayı yerel yönetimlere de
yardımların gönderilmesi elzemdir.
Ayrıca, Hatayda Medeniyetler Bahçesi
temasıyla düzenlenecek olan EXPO 2021 için Hataya gerekli katkıların
muhakkak devlet tarafından yapılması Hataylılar
tarafından beklenmektedir.
Değerli milletvekilleri, Hatay ilinde en büyük
sorun olarak görülen işsizlik problemi muhakkak çözülmeli. Ülkemizin her
yerinde, özellikle de seçim bölgemiz olan Hatayda Suriyeli işçilerin
düşük ücretle çalıştırılması ve kayıt
dışı olarak alınmasından dolayı orada
yaşayan insanların işsizlik problemleri had safhayı
bulmuştur.
İlimizde ihracata
yönelik lojistik tamamen çökmüş durumdadır. Cilvegözü ve
Yayladağı Sınır Kapılarının
kapatılması ihracatla ilgili bütün beklentilerimizi nihayete
erdirmiştir. Cilvegözü Sınır Kapısının
açılmasıyla bölge kısmen de olsa biraz rahatlayacaktır.
Ayrıca Samandağ, Yayladağı,
Altınözü gibi ilçelerimizdeki tütün üreticisi çiftçilerimizin sorunları
büyüktür. Tütünle ilgili muhakkak sıkıntılar giderilmeli ve
tütünden elde ettikleri ürünü satma konusunda kendilerine gerekli
kolaylıklar sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Astana süreci kapsamında, ateşkesin tesisi ve insani
yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması ve
yerlerinden edilen, evlerinden edilen insanların dönmesi için uygun
şartları temin etmek maksadıyla İdlib Gerginliği
Azaltma Bölgesi oluşturulmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri Hatay
sınırları içerisinden Cilvegözü Kapısından, Şeyh
Berekat Tepesi ve Şeyh Akil Tepesi gibi yerlere
konuşlandırılmıştır. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ilk etapta 8 gözetim noktası için
çalışmaların sürdürüldüğü belirtilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla)
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Astanada yapılan çalışmalar
sonucunda, Türk Silahlı Kuvvetleri İdlibde altı ay boyunca 14
ayrı noktada görev yapacaktır. İdlib bölgesinde
yaklaşık 3 milyon insan yaşamaktadır. Bu nüfus içerisinde
her milletten insan bulunmakla beraber Türkmenler de mevcuttur. Nitekim bölgede
yerleşik olarak bulunan yani savaş öncesinde burada yaşayan
Türkmenlerle birlikte Halep ve Humus bölgelerinden tahliye edilip göç ettirilen
Suriye Türkmenleri İdlib bölgesi ve çevresinde yaşamaktadır.
Fırat Kalkanı harekâtı
sonrasında bölgedeki çatışmasızlığın
sürdürülmesi, insani yardımların sağlanması noktasında
büyük önem taşıyan İdlib operasyonu, aynı zamanda
Türkiyenin sınır güvenliği ve olası bir terör koridorunun
önlenmesi için de hayati önem arz etmektedir. Zira İdlib bölgesi
Türkiyenin sıfır noktasında bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NECMETTİN
AHRAZOĞLU (Devamla) Bir taraftan Bayırbucak, bir taraftan Afrine
komşu bir bölge olması açısından son derece stratejik bir
konumdadır. Olası terör koridorunun önlenmesi noktasında
Afrindeki PKK muhakkak yok edilmelidir diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ahrazoğlu.
Şimdi, grup önerisi üzerinde diğer siyasi
parti grupları konuşacak.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım
konuşacaktır.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; MHP grup önerisi hakkında partim adına söz
aldım. Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Hatay, evet, Türkiyenin 15 büyük
ilinden biri, bir kentin kendi geçimini idame ettirebilmesi ve kendine
yetebilmesi için her şeye sahip bir kent. Şöyle ki tarım var,
hayvancılık var, sanayi var, turizm var, ormancılık var,
sınır ticareti var, gümrük gelirleri var, her şey var; dağ
var, ova var, Amik Ovası var, Asi Nehri var; düşünün, bir ülkenin
demir çelik üretiminin yüzde 40ını karşılayan bir il. Buna
rağmen, eğer o kentte yoksulluk var ise o kentte işsizlik var
ise o zaman, o ülkede o kente dönük yaklaşım, idari sistem ve
mantıkla ilgili bir sorun vardır. Hatay yerinden yönetilmediği
sürece, bunca saydığım gelirlerine rağmen, gelirlerinin
önemli bir bölümü o ile vergi olarak bırakılmadığı
sürece, mevcut idari sistem içerisinde kendine yetebilmesi söz konusu olamaz.
Çünkü bir il, kendini geçindirebilmek hatta artırabilmek için bütün yer
altı, yer üstü zenginlik ve ekonomik kaynaklara sahip olduğu hâlde
kendine yetemiyorsa sorun, idari sistemdir, yerinden yönetime ve yerel
yönetimlerin güçlendirilmesine şans tanınmamasıdır.
Partimiz, hem tüzüğünde hem programında
hem de aktivitelerinde yerinden yönetimi öncelediği, yerel yönetimlerin
güçlendirilmesi için çaba sarf ettiği için bugünkü siyasi iktidarın
hışmına ve siyasi rövanşizmine
uğramıştır. DBPli belediyelere kayyum atamasının
sebebi budur, yerinden yönetim talepleridir, kendi kent gelirlerinin önemli bir
bölümünün o kente bırakılması isteğidir. Bunu
yapmadığımız ve mevcut katı merkeziyetçi sistemle bu
ülkeyi sürdürdüğümüz, işte, tek merkez yönetiminden tek parti
yönetimine, tek parti yönetiminden tek kişi yönetimine doğru ülkeyi
götürdüğümüz sürece yerel sorunların çözülebilmesi mümkün
değildir.
Hatay da bunlardan biridir. Sadece Hatay mı? Bu
ülkede birçok açıdan farklılıkları bünyesinde
barındırmasına rağmen, kendine yetebilecek potansiyele
sahip birçok ilimiz olmasına rağmen; açlığın,
yoksulluğun, işsizliğin diz boyu olmasının temel
sebebi de siyasi iktidarın ve idari sistemin getirmiş olduğu
sorundur. Hatay, Türkü, Kürtü, Arapıyla, Hristiyanı,
Müslümanıyla Nusayrisi, Sünnisiyle barış içinde yaşayan
bir kent, emeğiyle kendini geçindirmeye çalışan bir kent ama
mevcut idari sistemde iktidar yaklaşımlarından ötürü, kendini
doyurabilmesi, bu sorunlarını aşabilmesi mümkün değildir
diyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay
Milletvekili Sayın Hilmi Yarayıcı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun, süreniz üç dakika.
CHP GRUBU ADINA HİLMİ YARAYICI (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sevgi ve saygıyla
Genel Kurulu selamlıyorum.
Son dönem uygulayageldiğiniz dış
politikanın faturasını en ağır biçimde ödeyen
Hatayın bir milletvekili olarak, Hatayın sorunlarını üç
dakika içerisinde anlatmaya çalışacağım.
Sürekli zikzak yapan, dün söylediğinin ertesi
gün tersini yapan dış politikalar neticesinde derinleşen Suriye
krizi, yanı başınızda bir yangına, kanlı bir
savaşa, iç savaşa dönüştü. Emperyalizmin körüklediği bu
ateşe sizler de ne yazık ki gönüllü olarak körük oldunuz. Bunun
bedeli, 416 bin sığınmacı ve başta Reyhanlı ve
Cilvegözü patlamaları olmak üzere, ülkemizin dört bir yanında
patlayan bombalarla yitirdiğimiz yüzlerce can oldu. Suriyenin yangın
yerine dönmesi yetmezmiş gibi, Yayladağı Sınır
Kapısının kapatılmasıyla yüzlerce lojistik
firması kapısına kilit vurdu, yüzlercesi de bugün yarın
iflasını açıklayacak kadar perişan bir hâlde.
Yayladağı Sınır Kapısını açın
artık, ticaret yollarını açın ki insanlarımız
evine ekmek götürsün. Yayladağı Sınır
Kapısının kapalı tutulmasıyla Hatay halkını
cezalandırmaya son verin artık.
Değerli milletvekilleri, Hatayda emeğiyle
geçinen esnaf da sermayesini koyan sanayici de ihracatçı da lojistik ve
turizm sektöründe çalışanlar da perişan hâldedir. Hatay demir
çelik mamulleri, otomobil filtresi, tarım araç ve gereçleriyle, yaş
sebze ve meyve üretim ve ihracatıyla ülkemizin ihracat üssüyken, bugün can
çekişmektedir.
Değerli milletvekilleri, Hatay, 416 bin
sığınmacının da tetiklediği çığ gibi
büyüyen bir işsizlik sorunu yaşıyor. Yıllardır Suriye
savaşının yükünü Hatay çekiyor. Bu yük, Hatayın tek
başına çekeceği bir yük olmaktan çoktan
çıkmıştır. Hatayın üretmeye, üretmek için de
teşvike ihtiyacı var. Yüzde 42,8le, en düşük iş gücüne
katılma oranıyla Osmaniye ve Kahramanmaraş illeriyle aynı
grupta yer almamıza rağmen, onlar 5inci, biz 4üncü teşvik
bölgesindeyiz. Bu, Hatayın olması gerekenden çok daha az teşvik
alması anlamına geliyor. Geçmek istediğimiz 5inci teşvik
bölgesiyle şehrimizin ekonomisi bir nebze olsun rahat nefes alacak; bu da
her yıl 10 milyar dolar yatırım, yaklaşık 12 bin
kişiye iş imkânı, işsizliğin yüzde 2 azalması
demek. Hatayı teşvikte 5inci bölge içerisine almazsanız Hatay
artık nefes alamayacak bir hâle gelecek. Hatayı teşvikte 5inci
bölgeye alın ki gençlerimize yeni olanaklar açılsın.
Hatayı 5inci bölgeye almayarak Büyükşehir Belediye seçiminin
intikamını almaya çalışıyorsanız şimdiden
söyleyelim, başaramayacaksınız.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yarayıcı.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Hatay Milletvekili Sayın Hacı Bayram Türkoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA HACI BAYRAM TÜRKOĞLU
(Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisi üzerine partimiz adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Hatay deyince:
Gerçekten, Hatay bir medeniyetler şehri, Hatay bir tarım kenti, Hatay
bir sanayi kenti, Hatay bir turizm kenti, Hatay medeniyetlere beşiklik
yapmış bir kentimiz. Biz Hatayımızın hak ettiği
noktalara gelebilmesi için de sürekli bir çalışma içerisindeyiz,
gayret içerisindeyiz.
Tabii, Hatay, şu andaki
konumuyla Türkiye'deki en büyük 15 ilimizden biri; 1 milyon 550 bin esas nüfus
ama 450 bin Suriye'den gelen vatandaşın Hataydaki ikameti dikkate
alındığında, şu anda 2 milyon gibi bir nüfusla
karşı karşıya. Tabii, aşağı yukarı
yüzde 20-25 oranındaki bu nüfus artışının ilimize verdiği
sosyokültürel bir etkinlik var, farklılık var ama Hatay, şunu
peşinen söyleyelim ki ciddi manada alkış tutturacak
şekilde, bu gelen akraba topluluğuna karşı ensarlık
görevini yapmıştır. Ben bütün hemşehrilerime bu manada
teşekkür ediyorum.
Hatayımıza global bir bakış
açısıyla baktığımız zaman, Türkiye'de ihracattan
aldığı pay bakımından ve şu anda geldiği
nokta itibarıyla Hatay, gerçekten, Türkiye'deki gelişmişlik
endeksi ve seviyesine göre de ilk 10lar içerisinde yer alan bir ilimiz.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
19uncu sırada.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) 8inci sırada, iyi
bak, 8de.
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla) Şu anda
tarımda, destek konusunda, tarım ürünlerine destek veriliyor.
Bölgemize narenciye üretimi bakımından
baktığımızda, Türkiye'deki üretimin aşağı
yukarı yüzde 30u Hatayda yani 1 milyon tonun üzerinde bir narenciye üretimi
söz konusu. Bu sene narenciye fiyatlarımız oldukça iyi.
Tabii, Türkiye'de sorunlar yumağını
ele aldığımız zaman, bir taraftan terör sorunu vardır
Amanoslarda, amansız bir mücadele devam etmektedir. Yine, Suriyeyle olan
komşuluk ilişkisi bakımından, şu anda Türk
Silahlı Kuvvetlerinin İdlipte Astana Anlaşması gereği
orada bulunması, sınır kapılarımızdaki
hareketlilik
Şu anda -bir hafta, on gün önce- Cilvegözünün
açılmış olması yani şu anda sınır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla)
ticaretinin
devamı yönünde bir tedbir alınmış durumda. Diğer
kapıyı da yakinen takip etmekteyiz. Tabii, Hatay her şeyin daha
güzeline layıktır. Hatayın her konumda daha ileri seviyelere
çıkabilmesi için yakından takip etmekteyiz.
Ben bu duygu, düşünceyle heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Türkoğlu.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, 26/10/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Grup Başkan
Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından,
Türkiyede biri israftan diğeri tasarruf ve yoksullaşmadan
oluşan iki suretli ekonomik durumun araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin 26 Ekim 2017 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi ilişkin
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 26/10/2017 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ahmet
Yıldırım
Muş
HDP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
26 Ekim 2017 tarihinde İstanbul Milletvekili
Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu ve Muş Milletvekili Grup
Başkan Vekili Ahmet Yıldırım tarafından -5740
sıra numaralı- Türkiye'de biri israftan, diğeri tasarruf ve
yoksullaşmadan oluşan iki suretli ekonomik durumun
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 26/10/2017 Perşembe
günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere, öneri sahibi, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika, buyurun.
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisi,
dışa bağımlı ekonomik sistemi nedeniyle küresel ve
bölgesel gelişmelerden yüksek bir düzeyde etkileniyor. 2016 ve 2017
yıllarında bölgesel ve küresel belirsizlikler arttığı
için, Hükûmet, bizatihi Başbakanın ifadeleriyle bu yılları
tasarruf yılı olarak ilan etti. Binali Yıldırım Son
söyleyeceğim şey: Önce, milletten bir şey isterken kendimiz ne
yapıyoruz ona bakmamız lazım. dedi. Devlet olarak 2017de
muazzam bir tasarruf yılı olacak, çok ciddi tasarruflar
yapacağız. diye devam etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise
Gelişen Sekiz Ülke toplantısında yaptığı
konuşmada Biz kendimiz rahat yaşayacağız diye
insanların alın terini sömüremeyiz. dedi.
Şimdi, bu sözler pek güzel ancak bu
açıklamalara rağmen, 2017 yılının nisan ayında
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı sistemi referandumuna götürüldü.
Bir tür seçim ekonomisi uygulandı, tasarruf yılı olmasına
rağmen gidilen bu referandum ekonomiyi daha kırılgan hâle
getirdi. Hükûmet tasarruf yılı söyleminin tam tersi uygulamaları
hayata geçirdi, israf had safhaya ulaştı.
Şimdi bazı harcamalara bakalım. Ben
çok net harcamaları size ifade etmek istiyorum.
Cumhurbaşkanlığı sarayının garajındaki 268
aracın piyasa değeri, kasko bedelleri ve ihale dosyasındaki ek
donanımları da eklendiğinde, yaklaşık 54 milyon
liradır. 268 aracın değeri 54 milyon liradır.
Yurttaşlarımız zamlı motorlu taşıtlar vergisini
nasıl ödeyeceğini düşünürken
Cumhurbaşkanlığının israf harcamaları kamuoyunda
ciddi yankı uyandırmıştır. Açıktır ki
biriken vergi yükü yurttaşları düşündürürken yine
Cumhurbaşkanlığı ve 5 milyar lira vergi borcu silinen 3
şirketi ise hiç de düşündürmemekte, ilgilendirmemektedir.
Cumhurbaşkanlığına
bağlı bin odalı sarayın yanı sıra, şimdi de
Marmariste Okluk Koyunda Cumhurbaşkanına özel, 300 kişiyi
ağırlayabilecek bir sarayın inşası gündemdedir.
Bunların yanı
sıra, Sayıştay raporunda şu harcamalar açığa
çıkmıştır: 2016 yılı için tüketime yönelik mal ve
malzeme alımları kalemi 26 milyon 489 bin, temizlik giderleri 2
milyon 50 bin, gıda amaçlı ve mutfakta kullanılan tüketim
malzemeleri ise bir yıl boyunca 1 milyon 216 bin 63 lira olmuştur. Bu
duruma karşı, ülkemizde her 8 yurttaştan biri yani 10 milyon
insan gıda, tüketim ve temizlik ihtiyacını tam olarak
karşılayamamakta, sosyal yardımlara ihtiyaç duymaktadır.
Açıktır ki itibar israfla değil, 2017 yılının ilk
dokuz ayında yaşamını yitiren 1.410 emekçinin
hayatını kurtarmak ve insanlara insani yaşam koşulları
sağlamakla gerçekleşebilir.
Şimdi, yukarıda sayılan
harcamalara karşın, Türkiye halkları büyük bir vergi yükünün
altına sokulmakta, enflasyonla alım gücü düşmekte,
işsizlikle yurttaşlar düzenli bir gelirden yoksun
bırakılmaktadır. 2014te yoksulluk oranı yüzde 15,1 iken
2015 yılında yüzde 15,8 olmuştur. Türkiyede iki günde bir et,
tavuk ya da balık içeren yemek masrafını
karşılayamayanların oranı 35,8dir. İki güne bir et,
balık, tavuk yiyemiyor vatandaşlarımız.
Resmî açıklamalara göre
işsizlik 10,5 ama yapılan araştırmalara göre 11,2.
Ayrıca, 3 milyon 558 bin işsiz var ki bu rakamlara İŞKUR
eliyle çalıştırılan stajyer, çırak kursiyeri -yani sahte
istihdam dışında bu rakamlar- eklediğimizde 4 milyon 500
bin işsiz var bu ülkede. Genç işsiz oranı 19,8; genç kadın
işsizlik oranı ise 27,5a yükselmiş.
Şimdi, bu TÜFE
verilerine göre, 2017 Ağustos ayında, en yüksek fiyat
artışı 16,85le yumurtada olmuş. Arkasından 12,84le
kayısı, 12,16yla yeşilsoğan, 7,55le limon, 6,6yla tüp
gaz, 5,87yle süt, 3,87yle beyaz peynir listede yer alıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Sayın Başkanım,
tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN Buyurun,
tamamlayın.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Bunların hepsi yurttaşların gündelik zaruri
ihtiyaçları ve bunları karşılayamıyor
insanlarımız. Yani saray bütçesi ile pazar bütçesi arasında çok
net rakamlarla ciddi bir açık bulunuyor. Eğer siz tasarruf
diyorsanız, gerçekten tasarrufu önce sarayda yapmanız, buradaki
harcamalara bakmanız gerekiyor. İktisatçı Mustafa Sönmez diyor
ki: Hem doların hem faizin yönü yukarı doğru ve zor bir
kış olacak.
Şimdi, arkadaşlar, bu zor
kışların hep vatandaşlar için zor kışlar
olmasını biz asla kabul etmiyoruz ve buna hayır diyoruz. O
nedenle, bu kapsamda Türkiyede biri israftan, diğeri tasarruf ve
yoksullaşmadan oluşan iki suretli ekonomik durumun
araştırılması ve çözüm için yol haritası
oluşturulması için verdiğimiz önergemizi de desteklemenizi bütün
Genel Kuruldan rica ediyoruz.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kerestecioğlu.
Önerge üzerinde gruplar adına ilk
konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Sayın Erhan Usta. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, tasarruf önemli bir
konu. Hep iktisadi konuları tartışırken, konuşurken
diyoruz ki: Biz Türkiye ekonomisi olarak kaynak açığı veren,
finansman açığı veren ve dış kaynağa
bağımlı olan bir ekonomiyiz. Dış kaynak
bağımlılığının ölçütü nedir? Cari açık
yani nihayetinde her yıl ekonominin dışarıdan
kullandığı kaynak ne kadardır dediğimizde, net rakam
olarak brüt rakamları bunun çok yüksektir ama- dışarıdan
kullandığımız kaynak cari açık miktarı
kadardır. Bu yıl için cari açığın yaklaşık
40 milyar dolar civarında olması bekleniyor, geçmiş
yıllarda bunun 70 milyar dolara kadar çıktığı dönemler
oldu ama biraz büyümenin düşmesi, biraz petrol fiyatlarındaki
düşüşle, bunların etkisiyle cari açık şu anda 40
milyar dolarlar civarında.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) Dolar
mı, lira mı?
ERHAN USTA (Devamla) 40 milyar dolar.
On üç yılda, daha doğrusu on dört
yılda Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda olduğu on dört
yılda, 2003-2016 döneminde bizim yurt dışından bu
şekilde kullandığımız net kaynak
Bakın, her
yıl döndürmemiz gereken para değil, yoksa onun yıllık miktarı
200 milyar dolar civarında. Mesela bu yıl, önümüzdeki bir yıl
içerisinde 205 milyar dolar finanse edeceğiz, yurt dışından
205 milyar dolar para bulacağız, borçlarımızı
ödeyeceğiz; o ayrı bir şey ama net olarak
kullandığımız kaynak yani cari açık toplamı tam
500 milyar dolar; 500,6 milyar dolar on dört yılda, bu yılı da
sayarsak bu 540 milyar dolara çıkacak.
Şimdi, cari açığın
tanımı ne? İktisat dersi vermiş gibi olmayalım ama
tasarruf ile yatırım farkı. Yani tasarruflarımızdan
Tasarruf ne? Gelirimiz var, gelirimizin bir kısmını tüketiyoruz,
transfer ediyoruz, harcıyoruz, ondan sonra kalanına tasarruf diyoruz.
O tasarruflar karşılığında yatırım
yapılıyor, bunun arasındaki fark da cari açık.
Şimdi, 500 milyar dolar cari açık
verdiğimize göre bizim ya tasarruflarımız çok düşük ya da
yatırımlarımız çok yüksek; ikisinden biri olması
lazım matematiksel olarak, özdeşlik olarak.
Yatırımlarımız yüksek mi diye bakıyoruz; sağ
olsun TÜİK bu işleri düzeltti, hem yatırımı hem
tasarrufu yıllardır uğraşıyorduk
artıramadık, TÜİK bunları 10 puan civarında
artırdı millî gelire oran olarak. Bunların tabii ki doğru
rakam olduğunu varsayarak bunların üzerinden konuşuyoruz.
Şimdi, yatırımlarımıza
baktığımızda, yatırımlarımız bize
benzer ülkelerin aslında -2016 yılı için söyleyelim-
yaklaşık 3 puan altında. Yani tasarruf-yatırım
açığı yatırımlarımız yüksek olduğu için
değil, temelde ne için? Tasarruflarımız düşük olduğu
için. Yine, 2016 yılı için bakıyorum, bize benzeyen ülkelerin
yani gelişmekte olan ülkelerin ortalamasına baktığımızda
tasarruflarımız onların 7,5 puan altında.
Dolayısıyla problem, tasarrufların azlığı.
Tasarrufları artırmak için de ya geliri artıracaksınız
ya da tüketiminizi kısacaksınız.
Örneğin tüketim tarafına
baktığımızda -burada tabii bunun temel sorumlusunun kamu
olduğunu düşünüyorum ben de yine özel tarafı da var- tek bir
rakam vereceğim: 2011 yılında kamu tüketiminin millî gelir
içerisindeki payı yüzde 13,7 iken 2016 yılında bu 14,8e
çıkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) İlave bir dakika
alabilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın Usta, tamamlayın
lütfen.
ERHAN USTA (Devamla) Teşekkür ederim.
Bakın,
Tasarrufların artması lazım. derken kamu, tüketimini
artırıyor. Kaç puan? 1,1 puan üç yılda. 1,1 böyle küçük bir
şeymiş gibi geliyor ama bunlar çok büyük rakamlar yani bunları 1
puan aşağı indirmek için yıllarca program uygulamanız
gerekiyor. Rakam olarak da söyleyelim. Hani, Sayın Başbakan filan on
yıllık nominal rakamları söylüyor ya, çok doğru bir
şey değil ama onların izinden gidelim bir miktar. 2011
yılında kamu tüketimi 191 milyar TL iken 2016 yılında 387
milyar TLye çıkmış, kamu tüketimi 191den 387ye
Orta vadeli
program rakamlarıdır, devletin rakamları.
Şimdi,
dolayısıyla yapılması gereken şey, kamunun kendisine
çekidüzen vermesidir. Bunun mutlaka yapılması lazım,
dışa olan bağımlılığımızın
azaltılması açısından veya yatırımlar için
ayıracağımız kaynakları artırmak
açısından kamu tüketiminin azaltılması lazım, bu yönde
programlar uygulanması lazım. Orta vadeli programda bunu çok fazla
göremedik maalesef ama önerilerimiz bu çerçevede olacaktır bizim de.
Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Usta.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FAİK
ÖZTRAK (Tekirdağ) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
ekonomiyi görüşmek amacıyla verilen önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve bizleri izleyen vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ekonomik dengelerimiz altüst durumda. TÜİKin rakamları ile
vatandaşın hâlipürmelali her geçen gün biraz daha
ayrışıyor. Daha dün gece benzine 9 kuruş zam geldi. Bu
sabah vatandaşımız arabasının deposunu doldururken
koyduğu benzinin 1 litresini yapılan bu zamma kaptırdı.
İşsizlik, enflasyon çift haneli rakamları gördü. Artık
hedef de veremez hâle geldiniz. Orta vadeli programda 2018de 1 doların
değeri 3 lira 73 kuruş olacak. demişsiniz, oysa dün akşam
dolar 3 lira 80 kuruşu gördü, bu sabah itibarıyla dolar 3 lira 75
kuruş. Mürekkebi kurumadan orta vadeli programın dolar cinsinden tüm
hedefleri çöpe gitti.
Yıllardır Adalet ve Kalkınma
Partisini uyardık, El atına binen tez iner. dedik; dinletemedik.
Bugün ekonominin sıcak para bağımlılığı en
büyük risklerden biri hâline geldi. Ağustos itibarıyla Türkiye'nin
kısa vadeli dış borcu yani sıcak para stoku 112 milyar
dolar, Merkez Bankasında ise kasada sadece 90 milyar dolar döviz
rezervimiz var. On dört yıl aranın ardından ilk kez toplam
dış borç ülke gelirinin yarısını aştı, bu
yılın ikinci üç ayında yüzde 52ye ulaştı.
İktidar partisinin Genel Başkanı olan
Cumhurbaşkanı faizleri düşürmek için her gün sarayda
toplantılar yapıyor, sağa sola emirler yağdırıyor
ama faizler kendisini dinlemiyor, alıp başını gidiyor.
Yılbaşında yüzde 8,3 olan Merkez Bankasının piyasaya
para verirken uyguladığı faiz, şimdi yüzde 12ye
dayandı. Faizler 2009 krizinden bu yana en yüksek seviyelerini gördü.
Faizlerin dibe vurduğu küresel koşullarda biz sıcak paraya
tefeci faizi öder hâle geldik. Faizi düşürmek mi istiyorsunuz, reçete
belli arkadaşlar: Her şeyden önce sırtınızı
sıcak paraya yaslamaktan vazgeçeceksiniz. Victor Hugonun Borç köle olmanın
başlangıcıdır. sözünü kulağımıza küpe yapacağız.
Bütçemizi ve dış ödemeler dengemizi sağlam tutacağız,
o zaman faiz düşer; emirle faizi düşürmeyi hiçbir ülke bugüne kadar
başaramadı arkadaşlar. Bu kadar borcunuz varsa saydam olmak zorundasınız,
millete ve adalete hesap vermekten kaçmamalısınız. İçeride
vermekten kaçtığınız hesabı dışarıda
vermek zorunda kalırsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FAİK ÖZTRAK (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) Oy alacağım
diye dış politikayı iç siyaset malzemesi yapmayın.
Bağırmak çağırmak dışarıda marifet
değil arkadaşlar, lafını dinletebilmek marifet; aksi
takdirde ülke riskini artırıp faizi de kuru da
azdırırsınız. Bunları yapamıyorsanız
yabancı ülkelerin borç kamçısıyla bugünkü hâlde sizi eğip
bükmesine fırsat verirsiniz, ülkenizi dış borca ezdirir,
dış politikanızı başka ülkelere teslim etmek zorunda
kalırsınız, bedelini de tüm milletimiz öder.
Sözlerimi tamamlarken Genel Kurulu ve bizleri
izleyebilen vatandaşlarımızı bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Öztrak.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika, buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhuriyetin
94üncü yılına giriyoruz pazar günü. 1923ten 2017ye bir hat çizin,
Türkiye, kalkınma ve gelişme yolunda çok önemli mesafeler
almıştır. Bunun, bu mesafenin fuleli adımlarla son dönemini
de AK PARTİ iktidarı oluşturur. 2002de AK PARTİ iktidara
geldi, altı yıl sonra, 2008de dünya küresel bir ekonomik krizle
karşılaştı. Evet, bütün ülkeler birbirleriyle entegre,
iktisadi, toplumsal ilişkileri var ve bir yerde kriz olduğunda, 1929
krizinden çok daha farklı bir şekilde, dalga dalga her yere
yayılıyor. Bu kriz bizi teğet geçecek. diye ifade ettik;
aynı şekilde, başka ülkelerle mukayese ederseniz Türkiyenin
krizden çok daha az etkilendiğini görürsünüz.
Türkiyenin problemleri yok mu? Var. Popperın dediği
gibi, hayat problem çözmektir. Hiç kimse problemlerin bittiği bir zaman
dilimi düşünemez. Önemli olan, problem çözme iradeniz ve kapasiteniz var
mı? Evet, Türkiye Cumhuriyetinin iktidarının problem çözme
iradesi de vardır, kapasitesi de vardır. İster tasarruf
oranları ister kalkınma ve gelişme, ithalat, ihracat,
iktisadın hangi kalemine bakarsanız bakın iktidarın bu
kararlı tavrını görürsünüz.
Bu konuları değerlendirirken
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ile pazar yeri tezgâhı
arasında bir kontrast oluşturup analitik muhakemeye yaslanmayan, daha
çok siyasi propaganda dili üzerinden söylenen sözlerin, emin olun, halk
nezdinde bir kıymeti olmaz. Cumhurbaşkanlığı orada,
Beştepede Külliye; oraya giden yol belli, halkın iradesiyle
seçilecek insanlar gidecekler ve orada Cumhurbaşkanı olacaklar.
MURAT EMİR (Ankara) Seçimler mühürsüz,
seçimler.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Sayın
Erdoğan da 2014te aynı şekilde seçildi. Maalesef,
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi aleyhine -tarihte birçok
örnekleri vardır- kışkırtıcı bir propaganda dili
dolaşıma sokuluyor. 1 liralık bardaklar 1 milyon lira, 3 bin
liralık masalar 3 milyon lira şeklinde takdim edilerek buradan bir
ajitasyon ve provokasyon çıkarılmak isteniyor. Buradaki sözler için
söylemiyorum ama böyle bir dil var alanda, bunu yanlış buluyorum ve
esasen cumhuriyete, demokrasiye ilişkin herhâlde üzerinde
anlaşmamız gereken en temel unsurlardan biri müzakerelerin, bu tür
tartışmaların rasyonel temelde yapılması meselesidir.
Türkiyenin problemleri var, doğru ama Türkiye özellikle
AK PARTİ döneminde çok önemli bir orta sınıflaşma
yaşamıştır. Orta sınıfın kısa
tanımı şudur: İnsanlar harcamalarını yaparlar,
bunun üzerine tasarruf edebilirler. Türkiyede çok güçlü bir orta
sınıf vardır ve bunu sağlayan en önemli siyasi iradelerden
biri AK PARTİdir, bunu unutmayalım. Dünyanın
yaşadığı kriz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bir dakika
BAŞKAN Peki, buyurun, tamamlayın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Faizlerden
bahsedildi burada. Faizlerin Türkiyede en düşük olduğu zaman 2013ün
Mayıs ayıydı, yüzde 5in altına inmişti. 2013ten
sonra neler olduğuna lütfen siz bakın, ben buradan söylemeyeyim;
hangi toplumsal hareketlenmeler, hangi manipülasyonlar, hangi provokasyonlar
sahnelendi ve Türkiye neler yaşadı ki bunların da maliyeti
olarak faizler yükseldi? Eğer bunları doğru ve yerli yerinde
değerlendirmez, siyasette kullanışlı araçlar olduğu
düşüncesiyle farklı bir bağlama taşırsak emin olun,
Türkiyeye de bir faydamız olmaz.
Bu memleket hepimizin, problemleri
değerlendirirken de ortak bir rasyo temelinde bakmanın doğru
olacağını düşünüyorum. Çözmeye
çalıştığımız problemlere ilişkin yine bu
temelde söylenecek her söze açığız ama propaganda diline
kapalıyız, onun alıcısının farklı
olduğunu düşünüyoruz.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bostancı.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yıldırım.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
19.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
muhalefetin sözünün topluma ulaştırılmaması için
yapılan süre kısıtlaması kuralının iktidarı
da süre yetmeme gerçekliğiyle karşı karşıya
bıraktığına ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, İç Tüzük değişiklikleri
temmuz ayında yapılırken kürsü kullanımının
sadece muhalefet açısından kısıtlanması, muhalefetin
sözünün topluma ulaştırılmaması için özel çaba sarf eden
iktidar aklı bugün, işte, kendisi de öneriler üzerine konuşurken
söz yetiştirmeme gerçekliğiyle, süre yetmeme gerçekliğiyle
karşı karşıya kaldı. Bu konuda bir kez daha bunu
gözden geçirmelerini, ya değilse işte, sizin gibi, bütün gruplara
eşit davranan ve sürelere mümkün olduğunca cevaz veren Meclis
başkan vekillerine ihtiyaç duyacaklar diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 26/10/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Grup Başkan
Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından,
Türkiyede biri israftan diğeri tasarruf ve yoksullaşmadan
oluşan iki suretli ekonomik durumun araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin 26 Ekim 2017 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.43
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.08
BAŞKAN: Başkan
Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 14üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, 26/10/2017 tarihinde Ankara Milletvekili Murat
Emir ve arkadaşları tarafından, Ankaralıların ortak
mülki niteliği EGO hangarlarının ihalesini alan Pasifik-Çiftay
Ortaklığının alanda yapacağını
duyurduğu projenin incelenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin 26
Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
26/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 26/10/2017 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Levent
Gök
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Ankara Milletvekili Murat Emir ve
arkadaşları tarafından, Ankaralıların ortak mülki
niteliğindeki EGO hangarlarının ihalesini alan Pasifik-Çiftay
Ortaklığının alanda yapacağını
duyurduğu projenin incelenmesi amacıyla 26/10/2017 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (1430 sıra no.lu) diğer önergelerin
önüne alınarak görüşmelerinin 26/10/2017 Perşembe günlü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklama
üzere, önerge sahibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Murat Emir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika, buyurun.
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Oldukça tartışmalı, çekişmeli,
şaibeli, antidemokratik, muhtemeldir ki kirli pazarlıklar üzerinden
yapılan bir sonuçta Melih Gökçekin cumartesi günü Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanlığından ayrılacağını
öğrenmiş bulunuyoruz. Biz elbette Melih Gökçekin orada bir dakika
bile oturmasına karşıyız ancak millî iradeye
saygımız gereği de -ona yapılan da, başkasına
yapılan da- antidemokratik her tür uygulamanın da
karşısında olacağımızın bilinmesi
lazım.
Sayın Gökçekin
cumartesi günü etkili, duygusal ve o yirmi üç yılın
hesabını vermek için bir konuşma yapacağını
öğrenmiş bulunuyoruz. Ben de buradan, naçizane, kendisine o
konuşmasında bazı noktalara değinmesini tavsiye ediyorum.
Mesela, hepimizin bildiği, Ankarayı nasıl parsel parsel
sattığını anlatabilir. Mesela, FETÖ'cü üniversitelere,
örneğin Turgut Özal Üniversitesine, örneğin Koza İpek
Üniversitesine Ankaranın en değerli arazilerini nasıl
peşkeş çektiğinden başlayabilir anlatmaya. Ankaranın
her köşesinde FETÖ'cü yapıya peşkeş çekilmiş arsalar,
binalar olduğundan bahsedebilir. Bunlarla beraber, neredeyse bütün
ihalelerin tamamını pazarlık usulüyle niye
yaptığını anlatabilir. Yandaşları nasıl
zengin ettiğini anlatabilir, anlatmalıdır. Kendisi belediye
başkanı olduğu sırada, herhangi bir varlığı
olmayan, sıradan, sizin, benim gibi insanların bugün nasıl
holding sahibi olduğunu anlatabilir. Ankaranın asfalt ve kaldırım
ihalelerini niye aynı şirketin her defasında
aldığından bahsetmesini öneriyoruz, istiyoruz ve bekliyoruz.
Kendisinin Ankaraya nasıl kastettiğini, hizmet etmek yerine
nasıl ihanet ettiğini -yani Cumhurbaşkanının da
itirafıyla- anlatmakla devam edebilir konuşmasına. Mesela, her
defasında kendisini Türkiye'nin en iyi belediye başkanı seçen
anket firmasına altı ayda bir, pazarlık usulüyle, harçlık
dağıtır gibi usulsüz anket ihalesi verdiğini ve o anketi
alan firmanın da üç gün sonra 20 bin kişiyle görüştüm, işte
sonuçlar, Melih Gökçek en iyi başkan. dediğini anlatmasını
bekliyoruz. Bana göre en önemli anlatması gereken şeylerden birisi
de, Gezi olayları sırasında Ethem Sarısülükün
katledildiği yere Ankara kahraman polisimizle gurur duyuyor.
pankartını niye astırdığını anlatmak
zorundadır Ankaralılara.
Tabii, Ankara Ticaret
Odasındaki operasyonları, oğlu Osman Gökçeki zirveye
taşıma gayretleri ve anlatamayacağımız daha bir sürü
hukuksuz, haksız, antidemokratik, Ankaralıları hiçe sayan ve
Ankaralıların kaynaklarını yandaşlara peşkeş
çeken bir sürü şeyini anlatmaya tabii vakit yetmiyor.
Size çok kısa, ibretlik bir olayı
anlatacağım, çok kısaca: Bakın, Ankarada EGO
hangarları dediğimiz, Ulus ile Kızılay arasında 126
dönümlük devasa ve çok değerli bir arazi var. Bu araziyi 2007de kentsel
dönüşüm alanı ilan ediyor, çok güzel, Danıştay iptal
ediyor. E, bunun üzerine Danıştay hangi maddeden iptal etti?
Belediyeler Kanunu 73üncü madde. Hemen Belediyeler Kanununun 73üncü
maddesini sizler değiştiriyorsunuz. Bir ay sonra orada tekrar imar
çalışmaları başlıyor, tekrar durduruyor yürütmeyi
idare mahkemesi, bu sefer o sıkıntıyı da konut kelimesini
rezidans diye değiştirerek aşıyorlar; o da yetmiyor,
emsali 4,5 yapıyorlar. Oradan baktığınız zaman, 126
dönüm üzerine, dinî alanları da emsal dışı
saydıkları için, bakıyorsunuz ki 700-800 dönüm kapalı alan
yapıyorlar. Arkadaşlar, bakın, rakama dikkat edin,
Ankaranın ortasına 700-800 dönüm genişliğinde kapalı
alan yapılıyor; işte, bu da, tam da
Cumhurbaşkanının dediği deyimle, şehre kastetmektir.
İşte bunu da Melih Gökçek yapmıştır. Ama bu
değerli arazi için yukarıdaki otorite, saraydaki AKP Genel
Başkanı Dur bir dakika, burası çok değerli, burayı
sen yiyemezsin. diyor. Ne olacak? Burayı TOKİye vereceksin.
Nasıl? 500 milyon liraya. TOKİ ne yapıyor? Alıyor,
kısa bir süre sonra Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım
Ortaklığına 600 milyon liraya veriyor. Şimdi, artık o
arazi yandaşların eline geçmeye müsait. Onun için ne
yapılıyor? Bir ihale yapılıyor, ihale gene pazarlık
usulü ve ala ala ihaleyi kim alıyor dersiniz? Pasifik İnşaat
alıyor ve onun ortağı alıyor. İşte,
arkadaşlar, Pasifik İnşaatın da AKP MYKsıyla olan
yakın ilişkisi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MURAT EMİR (Devamla) Sayın Başkan,
birkaç dakikada toparlayacağım.
BAŞKAN Buyurun tamamlayın.
MURAT EMİR (Devamla) Pasifik
İnşaatın ve Çiftay İnşaatın AKP Genel
Merkezindeki yakın ilişkisi hepimizin malumu. Dolayısıyla
arkadaşlar, Ankaranın ortasına kastediliyor. Bir arazi, yeşil
alan olması gereken bir arazi, üzerine 700 bin metrekarelik alan yapılıyor
ve bu alan da yandaşa çok küçük bedellerle veriliyor ve böylece de bu rant
partiye bir şekliyle kazandırılmış oluyor. Bunu da
dikkatinize sunuyorum.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Emir.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Mit. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika, buyurun.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
MİT (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
medeniyet şehirdir. Şehirlerimiz bizim görünen medeniyet
eserlerimizdir. Şehir, bütün unsurları, varlığıyla,
yaşayan medeniyettir. Medeniyet iddiasını şehrin
imarına yansıtma başarısı herhâlde medeniyet
seviyemizi belirleyecektir. Bir taraftan muasır medeniyet seviyesine
çıkma hedefinden bahsederken yaşayan bir varlık olan şehri
estetikten yoksun, medeniyetimize özgü hiçbir özellik taşımayan beton
yığınına çevirmek, bu medeniyete, bu şehre ihanettir.
Rant çılgınlığıyla kamuya ait alanlara yapılan
saldırı, ranttan başka hiçbir mukaddes tanımayan bir
ihanettir.
Sayın
Cumhurbaşkanı da daha geçen gün dünyanın incisi İstanbula
ihanet edildiğini, ihanet edilmeye de devam edildiğini ifade
etmişlerdir. Yaptıkları konuşmada medeniyet, şehir ve
insan ilişkisini ecdadımızdan devraldığımız
perspektif içerisinde dile getirmişlerdir.
Evet, biz bir medeniyetin
mirasçılarıyız. Ankaraya baktığınızda hangi
medeniyetin temsilcisi olduğumuzu anlayamıyoruz. Herhâlde
Ankaranın hâli medeniyetsizliğimizi, utanç duyulacak hâlimizi en
açık bir şekilde yüzümüze vurmaktadır. Sorumluların
meseleleri ranta dayalı olarak savunmaları tarih açısından,
medeniyet açısından, şehir açısından ve insan
açısından hangi seviyede, hangi değerin savunucusu
olduklarını ortaya koymaktadır. Yüzde 50 ve 55 oranında
arsa payı olarak yapılan yapılaşmaların yanında
yüzde 30 arsa payıyla sözleşme yapmak herhâlde bir başka ihanet
olsa gerek.
Değerli milletvekilleri, bölgeye yapılan
entegre projeyle bu alanda konutlar, iş yerleri, otel, okul ve
çeşitli müştemilatlarıyla beraber günlük 50-60 bin kişinin
yaşayacağı bir sirkülasyon meydana getirilmektedir. Zaten
yoğun olan Konya Yolu ile Hipodrom Caddesindeki trafik
yoğunluğu bir bu kadar daha artacaktır. Hâlbuki Atatürk Orman
Çiftliği, grup önerisinde bahsedilen alan, eski Hipodrom, Gençlik
Parkı, Ankara Adliyesi sahası ve oradan Abdi İpekçi
Parkına ulaşan geniş bir tema parkı ve yeşil alana
Ankaranın çok acil ihtiyacı vardır diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Mit.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika, buyurun.
HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir)
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; tabii ki bu
araştırma önergesini desteklemek gerekir. Çünkü sadece bu tekil olay
bile çok büyük bir kamu kaynağının herhangi bir
karşılık olmaksızın özel ellere devredildiğini ve
buradan çok büyük çaplı, özel, hak edilmemiş çıkarlar, kârlar
elde edildiğini gösteriyor. Bu araştırılmalıdır,
bunun tartışılacak hiçbir tarafı yok fakat
araştırabilir miyiz, şimdi Meclis çoğunluğu buna karar
verecek. Fakat çok açık, burada bütün bu ilişki zincirini,
başından sonuna kadar Adalet ve Kalkınma Partisinin
kontrolündeki belediye, onunla iş yapan müteahhitler, onun Hükûmetinin
kontrolündeki TOKİ ve bütün bunların oluşturduğu muazzam
bir çıkar ortaklığı etrafında şekillenen, kamu
kaynağının özel ellere ve özel çıkar gruplarına
aktarılması meselesini Adalet ve Kalkınma Partisi
araştırmayacaktır, şimdiye kadarki bütün
araştırma önergelerinde olduğu gibi reddedecektir. Fakat burada
konuşmanın en önemli değeri herhâlde şurada: Bunu toplumla
paylaşmak. Eğer biz bunları toplumla paylaşmayacak olursak
korkarım yakında hem bütün bunlar yapılacak hem de bütün
bunların ihanet, felaket, rezalet olduğunu bizzat yapanlar bize
anlatmaya başlayacaklar. Çevre ve Şehircilik Bakanımız dün
bize anlatıyor, diyor ki: Türkiyede korkunç felaketler var. Kentsel
gelişme açısından bu felaketlerin, son yirmi yıldır
peş peşe kendilerinin yerel yönetimlerde olduğu ve kendilerinin
hükûmette olduğu bir dönemde gerçekleşmiş olduğu hakikatini
de unutmamızı mı istiyor? Türkiye'nin yarısını
yıkıp yeniden yapmamız lazım. İşin
mantığı belli: Başka türlü ekonomi çevrilemediği için,
başka türlü eş dost kapitalizmi çevrilemediği için, ihaleleri
yandaşlara, paydaşlara dağıtmak, onlar
vasıtasıyla bir inşaat çevrimi başlatmak ve bununla
birlikte sermayeyi bir kere daha döndürmek. Ama bunun Türkiyeye bir
faydası var mı? Hayır, emin olun, o binalar da
yapıldıktan bir süre sonra yeniden yıkılmak istenecektir
çünkü burada önemli olan barınmak değil, bir barınma siyaseti
değil, bir kâr siyasetidir. O yüzden bunu AKP çoğunluğu
araştırmak ister mi? Sanıyorum, bunu sadece kâr elde etmek için
araştırmak isteyecektir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kürkcü.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Trabzon Milletvekili Sayın Salih Cora, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH CORA (Trabzon)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
önerge aleyhine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, kentsel dönüşüm
dünyada ve Avrupada en çok tercih edilen kentleşme modellerinden biridir.
Bu manada, AK PARTİ iktidarı döneminde de kentsel dönüşümlerle
alakalı ciddi bir başarı hikâyesi ortaya konulmuştur.
Özellikle unutulmuş, adı sanı duyulmayan TOKİ marifetiyle
birlikte tüm Türkiyede büyük bir kentsel dönüşüm hamlesi gerçekleştirilmiş
ve örnek şehirler, marka şehirler ortaya çıkarılmaya
başlanmıştır. Bu manada, özellikle kentsel dönüşüm
gerçekleştirilirken, atıl durumda olan arazilerin, metruk
binaların, ekonomik ömrünü tamamlamış ve
yaşlanmış binaların yerine, daha güvenilir binalar ortaya
koymak; çevre bilincini, kent kültürünü ve afet olmadan önleyici tedbirleri
ortaya koyacak yeni şehirler inşa etmek noktasında önemli
mesafeler katettik. Bu manada, kentsel dönüşümlerin özellikle sosyal
donatı alanları hesaplanarak, riskli alanlar belirlenerek, rezerv
alanlar belirlenerek sağlıklı ve yaşanabilir kent modelleri
ortaya çıkardık.
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
önergede bahsedilen konuyla alakalı olarak özellikle şunu ifade etmek
isterim ki: Bütün süreç Kamu İhale Kanununa uygun bir şekilde
gerçekleşmiştir ve bu alanda ciddi manada bir şehirleşme
söz konusuydu. Özellikle metro istasyonunun o alanda inşa edilmesiyle
beraber Ankara Büyükşehir Belediyesinin TOKİye satmış
olduğu arazi TOKİ tarafından ilana çıkarıldığı
hâlde birçok defa satılamadı. TOKİnin ilana
çıkarmış olduğu bu arazi daha sonra yine TOKİnin de
zarar etmeyeceği bir şekilde Emlak Konut tarafından
alınmış ve Emlak Konut tarafından da yine kamu menfaati göz
önünde bulundurulacak şekilde, kamunun hiçbir zararı olmayacak
şekilde hukuki bir işlem gerçekleşmiştir. Burada
yaşananların hepsi yasa ve mevzuat çerçevesinde şeffaf bir
şekilde gerçekleştirilmiş hukuki bir işlemdir, öküzün
altında buzağı aramaya gerek yoktur. Biz böyle konularda hassas
bir siyasi partiyiz; gerektiğinde öküzün altında
buzağıyı arayacak konumda da yine AK PARTİ, kendi kendini
denetleyebilme özelliğine sahip bir siyasi harekettir. Bu manada eğer
Hukuka aykırı bir durum oldu. iddiası varsa mahkemeler
açıktır, cumhuriyet savcılığı açıktır,
gereken yapılabilir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Cora.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmemiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.26
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı
ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, 325 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Nijer Cumhuriyeti Arasında
Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/661) ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 325)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, 479 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey
İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında
Savunma ile İlgili Gizlilik Dereceli Bilginin Korunması Konusunda
Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/735) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 479)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, 142 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey
İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında
Askeri İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/509) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 142)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, 361 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/691) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
361)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan, 477 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Deniz Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/729) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 477)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada yer alan, 463 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Konseyi
Arasında Bilim ve Teknolojide İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/667) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S.Sayısı:463)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8inci sırada yer alan, 457 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
8.- AB-EFTA Ortak Transit Ortak Komitesinin 20 Mayıs 1987
Tarihli Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeyi
Değiştiren 28/04/2016 Tarihli ve 1/2016 Sayılı
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/745) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 457)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9uncu sırada yer alan, 461 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke
Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/787) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
10uncu
sırada yer alan, 464 sıra sayılı Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Eğitim Alanında İşbirliği
Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/723) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 464)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
11inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/630) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 367) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 367 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde ilk
konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Sayın Muharrem Varlı. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası anlaşmalarla ilgili kanun
tasarılarını görüşüyoruz. Tabii, uluslararası
anlaşmalar denilince, son dönemde, emperyalist güçler ile Türkiye'nin
yaşamış olduğu sıkıntıları da
hatırlayıp bunlar üzerinde birkaç yorumu sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Özellikle, Türkiye, terörle mücadele konusunda hem
Avrupa Birliği hem de ABD tarafından
sıkıştırılmaya ve kıskaç altında tutulmaya
çalışılıyor. Terör örgütlerine müthiş bir zaafları
var çünkü bu terör örgütleri onların kendi
maşalığını ve Türkiye üzerindeki hedeflerini
gerçekleştirmek adına mücadele verdikleri için bu mücadelede terör
örgütlerini de bu emperyalist güçler destekleyip büyüterek Türkiye'nin daha
büyük belalarla baş başa kalmasını, karşı
karşıya kalmasını istiyorlar.
Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri,
biliyorsunuz, coğrafi keşiflerden sonra, yeni yüzyılda
kurulmuş bir ülke. Amerika Birleşik Devletleri nasıl
oluştu? Amerika Kıtası keşfedildikten sonra oraya İspanyolların,
Almanların, Fransızların ve Avrupanın bilumum ülkelerinden
işe yaramaz birçok insanın gönderildiği ve
yerleştirildiği bir milletler topluluğu hâlinde oluşturuldu
Amerika Birleşik Devletleri. Orada kimler yaşıyordu? Orada
Amerikan ırkı olmadığı için yerli ırk
Kızılderililer yaşıyordu. Ne yazık ki şu anda
Kızılderililerden esame dahi okunamaz, esamesi dahi yok, şu anda
Kızılderili diye bir topluluğu Amerikada görmek mümkün
değil. Hem vahşi ve barbarca Kızılderilileri yok ettiler,
ortadan kaldırdılar hem de şimdi dünyaya insaniyet,
insanlık dersi vermeye çalışıyorlar, dünyanın
jandarmalığını yapmaya çalışıyorlar, güzel
sözlerle, insan hakları, demokrasi gibi sözlerle ne yazık ki
dünyaya bir ders vermeye çalışıyorlar, Türkiye de bunlardan bir
tanesi.
Biz terörle haklı mücadelemizi yapıyoruz.
Askerimize, polisimize, öğretmenimize kurşun sıkan teröristle
mücadele etmek Türkiye'nin en büyük hakkıdır. Bunun üzerinden siyaset
yapmak, bununla ilgili Türkiye Cumhuriyeti devletini sıkıştırmak
hiç kimsenin hakkı da değildir haddi de değildir. Bu noktada,
sonuna kadar, Türkiye Cumhuriyeti devleti gücünü ve
kararlılığını kullanacaktır, bundan herkes emin
olsun.
Şimdi, 11 Eylül
saldırılarını hatırlayalım. 11 Eylül
saldırılarında
Şunu da söylemek istiyorum 11 Eylül
saldırılarına girmişken: Terör nereden gelirse gelsin, kime
yapılırsa yapılsın lanetliyoruz. Terörü desteklemek veya
terörün arkasında durmak bizim işimiz değil. Terör nereden
gelirse gelsin lanetliyoruz, 11 Eylül saldırılarını da
lanetliyoruz ancak 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika,
kendisine binlerce kilometre ötedeki El Kaideyi ve Talibanı tehdit
olarak görüp Afganistanı işgal etti, ondan sonra Irakı
işgal etti, güya, demokrasi adına, bağımsızlık
adına, özgürlük adına oraya bir dizayn vermeye
çalıştı. Bugün hâlâ Afganistanda Amerikan birlikleri
konuşlanmış durumda, hâlâ Afganistanda Amerikanın
işgali devam etmekte. Irakla ilgili de El Kaideyi bahane ederek, terörü
bahane ederek işgal gerçekleştirdi. Yani sen 10 bin kilometre öteden
Irakı ve Afganistanı, oradaki El Kaideyi ve Talibanı kendine
tehdit göreceksin ama biz burnumuzun dibinde yapılanmaya çalışan
YPGyi ve PYDyi tehdit olarak görmeyeceğiz! Buna müsaade
etmeyeceğiz; elbette ki onlar da bizim için tehlikedir, tehdittir. Biz de
hem Afrinde hem Suriye topraklarında hem Irak topraklarında bize,
ülkemize tehdit oluşturan bütün unsurlara karşı Türk milletinin
ve Türk devletinin gücünü en iyi şekilde göstermek mecburiyetindeyiz. Onun
için, bugün Avrupa Birliğinin güçlü devletleri, Amerika Birleşik Devletleri
Türkiyeye demokrasi dersi vermeye çalışıyorlar, Türkiyeyi
terörle mücadeleden geriye itmeye çalışıyorlar. Bunu en son
söylemesi gereken ülkeler bunlar bir defa. Tarihlerine
baktığınız zaman Avrupa Birliği ülkelerinin
İspanyaya bakınız, dünyanın her tarafında sömürgesi
var. Almanyaya bakınız, birçok ülkede sömürgesi var.
Fransanın, Belçikanın, hepsinin birçok ülkede, özellikle Afrika
ülkelerinde sömürgeleri var. Buraların bütün zenginliklerini kendi
ülkelerine aktarmışlar. Bugün Avrupa Birliği ülkeleri zenginse,
ABD zenginlik içerisinde yaşıyorsa, oradaki insanlar müreffeh bir
şekilde yaşıyorsa bunun tek sebebi başka ülkelerin,
başka insanların hakkını sömürerek kendi ülkelerine
taşımaktan başka bir şey değildir. Onun için, biz
tarihimizin -Allaha çok şükür- hiçbir döneminde sömürgeci bir ülke ve
toplum olmadık. Afrikaya gittik, hizmet götürdük; Orta Doğuya
gittik, hizmet götürdük; Balkanlara gittik, hizmet götürdük. Hiç kimse
Osmanlı, Selçuklu ve ondan önceki Türk devletleri, Türk imparatorlukları
bizi sömürdüler, bizim tabii kaynaklarımızı elimizden
aldılar, kendi zenginliklerine kattılar. diyemez. Ama bugün Amerika
için, Avrupa Birliğinin güçlü devletleri için herkes bunu söyleyebilir
çünkü gözle görülen bir gerçek var ortada. Ama şimdi kalkmışlar
-Türkiyeyle ilgili- Türkiyeyi sıkıştırmaya
çalışıyorlar terör konusunda. Bir tarafta FETÖ terör örgütü, bir
tarafta PKK terör örgütü, öbür tarafta Suriyede YPG ve PYD, e Türkiye bunlarla
mücadele etmeyecek! Elbette ki mücadele edecek. Sen 10 bin kilometreden gelip
Afganistana müdahale etme hakkını, Iraka müdahale etme
hakkını kendinde görüyorsan ben de elbette ki burnumun dibindeki hem
Suriyeye hem Iraka müdahale etme hakkını kendimde görürüm. (MHP
sıralarından alkışlar) Onun için, bu konuda bizim hiç
kimseye verecek ne hesabımız vardır ne de hiç kimsenin bizden
hesap sormaya hakkı vardır.
Şimdi, biz kendi
soydaşlarımızı korumak zorundayız. Elbette ki orada
yaşayan Kürt kardeşlerimiz de, orada yaşayan Yezidiler de, orada
yaşayan Keldaniler de, orada yaşayan Türkmenler de, hepsi bizim kardeşimiz,
hepsinin birden hakkını korumak zorundayız ancak birinin birine
üstünlüğünü de asla kabul edemeyiz. Bizim Kerküke
bakışımız bu şekilde. Özellikle, Kerkükün hiçbir
vilayete Sayın Genel Başkanımız bunu grup
konuşmasında da söyledi- bağlı olmadan ayrı bir özerk
bölge olması gerektiğini belirttik ve bu noktada da Irakın
toprak bütünlüğünü, Irakın devlet olarak tek, bütün devlet
kalmasını da arzu ettiğimizi söylüyoruz ve bütün
uğraşımız da bu noktadadır.
Yine, Suriyeyle ilgili de aynı şeyleri
söylüyoruz. Suriyenin parçalanması Türkiyenin lehine değildir,
milletimizin lehine değildir; Suriyenin bir bütün kalması
Türkiyenin lehinedir. Onun için, orada Türk askerinin elbette ki İdlibe
operasyon yapması, hatta gerekirse -inşallah- Afrine operasyon
yapması bizim milletimizin ve devletimizin lehine olacaktır. Biz
kendi sınırlarımıza tehdit oluşturan her türlü güçle
mücadele etmek zorundayız; Türk devletinin, Türk milletinin
kararlılığını göstermek mecburiyetindeyiz.
Yine, burada bir şeyi daha belirtmek istiyorum.
Bugün kendi ülkelerinde en büyük teröristleri besleyenlerin başka
ülkelerin iç işlerine müdahale etmeye hiçbir hakkı ve hukuku yoktur.
Bugün Fetullah Gülen hangi ülkede yaşıyor? Amerika Birleşik
Devletlerinde. Kim koruyor? Amerika Birleşik Devletleri koruyor. Onun
için, Amerika Birleşik Devletlerinin kalkıp da efendim Sen
şunu yapıyorsun, sen bunu yapıyorsun. demeye hiçbir hakkı
yok, bize demokrasi dersi vermeye de hiçbir hakkı yok, bizim de onlara bu
konuda hiçbir mecburiyetimiz yok Allahın izniyle. Biz büyük bir devletiz,
büyük bir milletiz, büyük bir ülkeyiz; ülkemizin menfaati doğrultusunda,
milletimizin menfaati doğrultusunda kendi politikalarımızı
gerçekleştirip o doğrultuda ilerlemek ve onun sonucuna da
uluşmak mecburiyetindeyiz. Eğer bunu yapamazsak, yarın
İdlibde söz sahibi olamazsak, İdlibde
sınırlarımızı tehdit eden güçlerle mücadele etmeyi
başaramazsak sınırlarımızın içerisinde bunu
başarmaya hiçbir zaman hakkımız olmayacaktır, belki gücümüz
de yetmeyecektir. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti devleti haklı ve
doğru bir yoldadır. Bu manada, Hükûmetin almış olduğu
ve Türk askerinin almış olduğu kararı ve onların
oradaki operasyonunu sonuna kadar destekliyoruz, Allah onların
yardımcısı olsun diyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Varlı.
Gruplar adına ikinci konuşmacı
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu uluslararası anlaşmaları
görüşme vesileyle Hükûmetin son on beş senelik uluslararası
yönelimiyle ilgili birkaç konuyu sizle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben de böyle
bakıyorum, birçok araştırmacı da bu konuyla ilgili
yazdı, sanıyorum okumuşsunuzdur. Adalet ve Kalkınma Partisi
bu on beş yıllık iktidarı döneminde çok değişik
uç noktalara savrulmuştur hem ideolojik yönelim olarak hem de
uluslararası ilişkiler ve jeopolitik olarak bu savrulmaları
yaşamıştır. Ama, kabaca bunları 3 grupta
toplayabiliriz. Birinci dönem, bildiğiniz gibi, Adalet ve Kalkınma
Partisinin tutunma dönemiydi, meşrulaşma dönemiydi. O dönem Adalet ve
Kalkınma Partisini bir ılımlı İslam, İslam
liberalizmi ideolojisiyle tanımlayabiliriz ve ona uygun jeopolitika da
Batıcı bir jeopolitika, hatta ultra Batıcı bir jeopolitika.
Batı dünyasıyla, demokrasiyle ve neoliberalizmle uyumlu politikalar
izlediniz. Neoliberalizmin özellikle altını çiziyorum, hiçbir dönem
bu neoliberal yönelişlerden vazgeçmediniz çünkü neoliberal yönelişler
ile iktidara taşıdığınız toplum kesimlerinin
doymaz iştahları bir şekilde örtüştü.
Değerli arkadaşlar, bu dönem Türkiye çok
önemli değişiklikler yaşadı; dünya kadar açılım,
demokratikleşmeyle ilgili yapılan çalışmalar, Avrupa
Birliğine yönelim; hatırlarsınız, her dönem olduğu
gibi bu dönem de başlangıçta müthiş aşırıklar
yaptınız, gündüz vakti Ankarada havai fişeklerin
patladığını biliyoruz. Daha sonra işler
değişti, dünyada farklı şeyler oldu -özet olarak geçiyorum-
başka bir döneme evrildiniz. Özellikle 2007de, daha sonra
yaşamış olduğunuz yerleşik düzenle, sistemle, devlet
iktidarıyla girmiş olduğunuz çatışmalar sonucu elde ettiğiniz
başarılar bir öz güven kazandırdı ve ikinci döneme,
liderlik ideolojisi diyebileceğimiz, Orta Doğuya, İslam
dünyasına liderlik etme -çok zorlanarak söylersek buna- Panislamist
popülizm diyebileceğimiz bir ideolojik yönelime girdiniz. Birtakım
olaylar da bunlara sebep oldu; işte, 2009da Davosta yaşanan
olaylar, daha sonra 31 Mayıs 2010da Mavi Marmara, 2010 Aralık
ayında özellikle Arap dünyasında yaşanan Arap Baharı diye
literatüre geçen önemli altüst oluşlarla farklı bir ideolojik
yönelime ve farklı bir jeopolitik pozisyona evrildiniz. Orta Doğuda
popülist çıkışlarla bir lider, hegemon olarak sivrilme, bunu
ekonomiye ve jeopolitik kazanımlara tahvil etme diye tanımlayabiliriz
bu dönemi. İçeride de müthiş popülist bir şekilde davrandınız.
O ilk dönemdeki demokratik yönelişler, hak, özgürlükler, çoğulculuk
gibi kavramlar yavaş yavaş geriye gitti; bunun yerine, daha tekçilik,
çoğunlukçuluk; yine ilk dönemdeki itidal, ılımlılık
filan yerine bu da gerilere gitti, aşırı duygusallık gibi
motifler geldi ve sonunda otoriter, çoğunlukçu bir Adalet ve Kalkınma
Partisi görüyoruz ikinci dönemde. Medeniyet restorasyonu dediğimiz
işte medeniyet iddiaları, Osmanlıcılık gibi motifler
de bu dönemde egemendi. Daha sonra işler Arap dünyasında da
beklendiği gibi gitmedi. Türkiyenin bu Panislamist yönelişi
Batıyla olan o sıkı ilişkilerini de rahatsız etti ve
birtakım olaylar yaşandı. Bu olayları da iyi yönetememe
Mesela Gezi olayları, daha sonra yaşanan 17-25 Aralık;
bunları da iyi yönetemediniz. Bu arada eş zamanlı sizlerin de
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin de hatalarıyla Arap
Baharının bir şekilde çökmesi, o Arapların adalet,
özgürlük, demokrasi arayışlarının terörize edilmesi,
Suriyede yaşanan müthiş altüst oluş, çalkantılar, iç
çatışma, bunun Türkiyeye olan maliyetleri -özellikle
Mısırda yaşananlar müthiş bir hayal
kırıklığı oluşturdu- ve bu olaylar silsilesi
devam etti.
Bunlar olurken Adalet ve Kalkınma Partisi
üçüncü ideolojik yönelişe doğru yavaş yavaş evrildi,
hedefleri küçültmeye başladı; geri çekilme, Panislamist
jeopolitikadan Avrasyacı jeopolitikaya yavaş yavaş kayma, yine
Panislamist ideolojiden yavaş yavaş bir millîci, milliyetçi
İslamcılık diye tarif edebileceğimiz bunlar kesin
tanımlar değil, yaklaşımlar- yöne doğru yavaş yavaş
evrildiniz. Türk İslam sentezi filan, beka sorunu ve bir savunmacılık
psikolojisine geldiniz, dayandınız. Bu, liderlik
politikalarından zorunlu bir şekilde ölçek düşürme, ölçek
küçültme anlamına geldi. O Neosmanlıcı ya da Osmanlıcı
politikaları revize etmek durumunda kaldınız, o cihan
imparatorluğu vizyonundan yavaş yavaş vazgeçtiniz ve daha da dar
Misakımillîye dönme ihtiyacı... Bu döneme eşlik eden dünya
kadar olay yaşandı. Özellikle bunlardan bir tanesi de 15 Temmuz
askerî darbe girişimi ve arkasından yaşanan olağanüstü hâl,
ondan ondan sonra da dünya kadar hukuksuzluklar.
Tabii, bu arada değişik eksenlerde de
dolaştınız; bir taraftan İslam-Batı ekseninde yer
bulmaya çalıştınız, bir ara Sünni-Şii ekseninde bir
tarafa ağırlık koymaya çalıştınız,
şimdi NATO-Rusya ekseninde oyunlar oynuyorsunuz. Her dönemde
fırsatçısınız değerli arkadaşlarım. Yani her
döneme, her koşula uygun şekilde jeopolitik fırsatlar ortaya
çıkarıp buradan ekonomik kazanımlar elde etmeye
çalışıyorsunuz.
Ama sonradan söyleyeceğimi hemen ifade edeyim:
Sizin için bütün bu ideolojik yönelimler, bütün bu araçlar ve bütün bu
jeopolitika, söylemler, duygusal yüklenmeler, bunların hepsi araçsal yani
temel bir amaç yok; bütünüyle iktidarda kalma, iç politikayı öne
çıkarma, iktidarı sürdürme, böyle bir pozisyon var. Bu arada, tabii
iktidar on beş seneden beri devam ediyor ama Adalet ve Kalkınma
Partisi tabanına, insan maliyetine, Türkiyedeki insan kaynaklarına
ve ülkenin geneli olarak ekonomik, uluslararası ilişkilere
maliyetiniz nedir, o da ayrıca bir tartışma konusu.
Bu, Türkiyeye özgü dönemsel bir ideolojik yönelim
olan merkez sağ aslında sizin temelinizi oluşturuyor. O merkez
sağın üç tane ideolojik ayağı var; bunlar, pragmatik
liberalizm, ılımlı bir muhafazakârlık ve seküler
milliyetçilik. Siz bunları değiştirme iddiasıyla falan
geldiniz ama hiçbir şekilde bunları değiştirmediniz, bir
İslami tonla bunları yeniden kodlayarak, yeniden
tanımladınız.
Sonuçta, aslında Adalet
ve Kalkınma Partisinin bu on beş senelik dönemde bu kadar uçtan uca
salınarak yaptığı, ürettiği hiçbir şey yok. Sizin
için İslamileştirdiğiniz liberalizm, muhafazakârlık ve
milliyetçilik gibi olaylar aslında kendi tarihlerinde, kendi dönemlerinde
karşılıkları olan önemli kavramlar, ideolojik yönelimler.
Siz bunları değiştirmediniz, değiştirme
şansınız da yoktu. Kurumlar için de aynı şeyleri yaptınız,
şikâyet ettiğiniz kurumlardan hiçbirini değiştirmediniz,
içindeki insanları değiştirdiniz. Bu ideolojileri de, bu
yaklaşımları da bir şekilde İslami tonla boyayarak
yeniden ürettiniz ama bu ürettiğiniz şeyleri, herhangi bir amaç için
falan deyip araçsallaştırdınız bunları. Yani AK
PARTİ, iktidarda kalmak için her şeyi araçsallaştırabilen,
bu postmodern, her şeye olur dediğimiz dönemin çok özel, kendine
özel bir partisi olarak karşımıza çıkıyor.
Bu çerçeveden, sadece
ideolojik pozisyonlar değil, siz jeopolitikayı da dış
politika yönelimlerini de araçsallaştırdınız değerli
arkadaşlarımız. Siz hiçbir şeyi aslında
kaldırmadınız yani birçokları eleştiriyor sizi
işte Onu kaldırdınız, bunu yerine koydunuz. Bu, bir
görüntü. Yani devrim falan da yapmadınız, öyle büyük
değişiklikler falan da yok. Yaptığınız,
ideolojiden dış politikaya, ekonomiden tarihe kadar neredeyse tüm
alanları sembolik ve semantik olarak İslamın gölgesinde dönüştürme
çabasına girdiniz.
Banka ve faiz duruyor, yani
banka ve faiz konusuna fazla dokunmadınız; büyük
iddialarınız vardı -bunu bir örnek olarak veriyorum- siz buna
kâr ortaklığı İslami banka falan gibi isimler takarak
yolunuza devam ettiniz. Niye bunu yaptınız? Banka ve faizi çok
sevdiğiniz için değil, hayır, araçsal. Siz, pragmatist bir
ekipsiniz. Araçsal, kullanılabilen araçlar olarak gördüğünüz için
bunları kullanmaya devam ettiniz.
İdeolojiler konusunda da
aynı şey var. Üç dönemizde de liberalizmi, popülizmi ve
milliyetçiliği yani bu seküler ideolojileri bir şekilde İslamileştirdiniz,
İslami tonlara
Yani sizin yaptığınız özgün olarak
hiçbir şey yok değerli arkadaşlarım.
Alternatif bir medeniyet
inşa etme iddiasıyla yola çıktınız ama alternatif,
tuhaf bir modernlik okumasıyla melankolik, yer yer şizofrenik bir
tarih bilinci ve ideolojik eklektizmi ürettiniz değerli
arkadaşlarım.
On beş yıllık Adalet ve Kalkınma
Partisi İslami liberalimiz, Panislamist popülizm ve İslami
milliyetçilik gibi ideolojik yönelimlere savruldu. Bu üç ideolojik pozisyona
uygun olarak da -biraz evvel ifade ettim- üç tane ayrı jeopolitikaya
savruldu; ultra Batıcılık, Panislamizm ve Avrasyacı
jeopolitika. Bunların hepsi araçtı değerli
arkadaşlarım. Şu anda Avrasyacı bir jeopolitikada duruyor
gibi görünüyorsunuz ama yarın hangi rüzgârlar nasıl esecek, iktidarda
kalmanıza ne yarayacak, bunun hesabını yaparak başka bir
şeye evrileceksiniz; işte, sizin içeride ve dışarıdaki
güven sorununuzun temelinde de bu var değerli arkadaşlarım. Hiç
kuşku yok ki partinin ve kadroların siyasal kimliği ve söylem
bütününde de bu evrilmelere, bu savrulmalara paralel olarak ciddi bir
şekilde değişiklikler oldu, bükülmeler oldu, savrulmalar oldu.
Her dönem, bu her üç ideolojik ve jeopolitik yönelim dönemi iktidara dünya
kadar fırsat sunmuştur ama ülkeye maliyeti de her geçen gün
büyümektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisi bu üç dönem boyunca
sağ siyasetin tüm ideolojik ve tarihsel koordinatlarına
uğradı, her yerde bir şeyler yaptı; ifade edilmemiş
bir taahhüt yok, denenmemiş açılım, üretilmemiş bir bahane,
hitap edilmemiş bir duygu seti kalmamıştır. Her şeyi
ama her şeyi kullandınız, kullanmadığınız
hiçbir şey yok. Sizin gibi bir ekip Türkiyeye gelmediği gibi,
dünyanın başka bir yerine geldiğini sanmıyorum. Buna
karşın, her dönem duygusal aşırılıklar,
düşünsel eğretilikler ve
ilkesel tutarsızlıklarla malul kaldınız değerli
arkadaşlarım.
Elbette ilginçtir, bütün bunlara rağmen
üzerinde çalışmaya değer bir konudur: Adalet ve Kalkınma
Partisi hâlâ iktidarda kalmaya devam ediyor. Ama ne pahasına iktidarda
kalıyor? Bunun, Türkiyenin insan kaynağı, Türkiyenin
uluslararası ilişkileri, ekonomisi açısından maliyeti
nedir? Kim, ne zaman bunun faturasını ödeyecek? Bu da ayrı bir
tartışma konusu.
Şu anda, Adalet ve Kalkınma Partisi ikna
eden, inandırıcı iddialarını kaybetmiş
durumdadır; bunu sadece Türkiyeyle ilgili değil dünyayla ilgili
söylüyorum, bölgeyle ilgili de söylüyorum değerli arkadaşlarım.
Gerçekten korkunç bir tutarsızlık. Yani, bir tarafta Benim
kalibremde misin? Sen kimsin? filan diye aşağılanan bir
liderle, işte, bir sene sonra bir araya gelip -İbadiden söz
ediyorum- birlikte birtakım işler yapacakları söyleniyor. Bu
inandırıcılık kaybı, tabii, içeride ve
dışarıda giderek büyümektedir.
Neyle ayakta duruyorsunuz içeride ve
dışarıda değerli arkadaşlarım? Çatışma,
gerginlik, baskı siyasetiyle ayakta durmaya devam ediyorsunuz. Adalet ve
Kalkınma Partisinin bir sarkaç gibi bir ideolojik
aşırılıktan başka bir ideolojik
aşırılığa, bir jeopolitik fırsatçılıktan
bir başka jeopolitik fırsatçılığa doğru dönemsel
olarak salınımları, gidip gelmeleri seçmen tabanı ve Adalet
ve Kalkınma Partisinin entelijansiyasının makul ve tutarlı
bir demokratik değişimi, geçimi sağlamasını, siyasal
kişiliği geliştirmesini de engelledi. Belki de yüz
yıllık bir insan birikimi, iktidar, ne olursa olsun iktidar ille
de iktidar asla iktidarı paylaşmama uğruna bütün bunları
da harcadınız, yok ettiniz değerli arkadaşlar.
Farkında mısınız, bir açılımdan bir başka
açılıma, bir söylemden bir başka söyleme, bir ahlaki pozisyondan
bir başka ahlaki pozisyona savrulurken bir siyasal
pazarlamacılık edasıyla her dönemde yeni konumu savunmaya
çalışan kolektif, tuhaf bir zihin ortaya çıktı,
şizofrenik bir şey ortaya çıktı arkadaşlar. Yani
altı ay evvel, bir sene evvel bambaşka bir şeye bahaneler üreten
siyasal kadrolar ve bunun arkasındaki entelijansiya bugün bambaşka
gerekçeler üretmek durumunda kaldı. Buna ambivalans diyoruz psikiyatride
değerli arkadaşlarım, ciddi bir sorundur. İşte, Adalet
ve Kalkınma Partisinin ülkeye en büyük maliyeti budur arkadaşlar.
İfade ettim, bir daha altını
çiziyorum: Yüz yıldan fazla zamandan beri yetişen, giderek
değişen, dönüşen, demokratikleşen, olgunlaşan, eserler
vermeye çalışan, bir döneme damgasını vuran bir
yetişmiş insan gücünü heba ettiniz; hepsini köşe yazarı,
tetikçi hâline getirdiniz. Bunların tabii uluslararası
ilişkilere maliyeti, ekonomiye maliyeti, iç barışa maliyeti,
Türkiye'nin birlikte bir bütün olmasına maliyeti ayrı bir şey.
Bu, son zamanlarda Iraktaki referandum
dolayısıyla yapmış olduğunuz yanlış politika
ve özellikle kullandığınız dil ve duygu seti değerli
arkadaşlarım, kırk seneden beri devam eden PKK
kalkışmasının yapamadığı şeyi maalesef
yaptınız bu ülkeye, en büyük kötülük de budur, bizim Kürtlerimizi
duygusal ve zihinsel olarak bütünüyle kopardınız; bunların büyük
maliyeti olacak, hiç şeyi olmasın.
Değerli arkadaşlar, gerçekten müthişsiniz!
Bu, ideolojik yönelim ve jeopolitik pozisyon açısından değil,
başka alanlarda da her konuda hatalarınızla ortaya çıkan
şeyin bir sorumlusunu da her sefer icat ettiniz. Yani işte FETÖ
yaptı, ABD yaptı, Barzani yaptı, İran yaptı, Rusya
yaptı, biz hiçbir şey yapmadık. İşte, angajman
kuralları filan; ne olduysa, nasıl olduysa bir anda Rusyanın uçağını
düşürdünüz, ondan sonra dünya kadar şey söylediniz, Ben emir verdim.
yarışına gidildi tepelerde; arkasından ise tuhaf tuhaf
insanları Rusyaya göndermeler, ilişkiler kurmalar filan
Bu arada da çok müthiş bir şekilde siyasal
ve entelektüel kadrolarınızı da harcıyorsunuz, bir dönemin
faturasını birilerine yükleyip gönderiyorsunuz. Davutoğlu mesela
bunlardan çok tipik bir örnektir ama en son
yaşadığımız çok ilginç, hakikaten şizofrenik bir
durumla karşı karşıyayız. Sayın
Cumhurbaşkanı İstanbulda çıktı -şehircilik filan
konuşurken- dedi ki: Biz bu şehre ihanet ettik, ihanet etmeye de
devam ediyoruz. Benim de sorumluluğum var burada. Ee, arkadaşlar,
bugün mü fark ettiniz? Size on beş seneden beri ne çok söylendi bunlar.
Ee, siz bugün fark ediyorsunuz. Peki, sorumlusu kim? Çevre ve Şehircilik
Bakanı çıktı, dedi ki: Bunun sorumlusu CHP. Ya,
müthişsiniz arkadaşlar! Yani gerçekten sizin gibi bir kadro
gelmemiştir, müthiş bir şekilde gidiyorsunuz. Ama şunu
ifade edeyim arkadaşlar: Bütün bu salınımlarınız,
iktidarda kalmak için uğramış olduğunuz bütün bu duraklar,
bütün bu çelişkiler, melankoliler, şizofrenik ambivalanslar filan;
bunlar, evet, bir süre daha sizi iktidarda tutmayı başaracaktır
ama bu ülkeye, gelecek kuşaklarımıza, bize müthiş bir
maliyeti olacaktır ve bu maliyetin sorumlusu bu siyasal ekiptir diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bekaroğlu.
Sayın Gök, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, CHP grup başkan
vekilliği görevini Sakarya Milletvekili Engin Özkoça devrettiğine ve
herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
onurla ve şerefle milletvekilliği görevini sürdürürken ayrıca
partimizde de görev üstlenmenin mutluluğunu ve heyecanını
yaşadığım bir süreci noktalıyorum. Yaklaşık
üç yıldır sürdürmüş olduğum 24üncü Dönemin son
yılından başlayarak 25 ve 26ncı Dönem olmak üzere üç
yıllık grup başkan vekilliği görevimi bugün sona
erdiriyorum.
19 Kasım 2015 tarihinde
yapmış olduğumuz grup başkan vekilliği seçimlerinde
Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilliğine seçilerek bir görevi
üstlendik. Görev süremiz 19 Kasımda bitmesine karşın biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugün kendi iç bünyemizde yapmış
olduğumuz seçimlerle grup başkan vekillerimizi, Meclis başkan
vekilimizi, idare amirimizi ve kâtip üyeleri belirledik. Elbette diğer
arkadaşlarımız sırası geldiği zaman, Mecliste
okunmak ve oylanmak suretiyle görevlerine başlayacaklar. Ancak grup
başkan vekilliği kendi şahsımıza ait olan bir görev,
yeni seçilen bir arkadaş olduktan sonra onu devretmek bizim siyasi
nezaketimizin, kültürümüzün bir gereği. Bugün yapmış
olduğumuz seçimlerde Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç,
İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay ve Manisa Milletvekili
Sayın Özgür Özel grubumuzdan yeterli teveccühü ve oyu alarak grup
başkan vekili seçildiler. (Alkışlar)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Hayırlı olsun.
LEVENT GÖK (Ankara) Biz de az önce kendi
kullanmış olduğumuz grup başkan vekilliği
odamızda devir teslim törenini gerçekleştirdik ve ben görevimi büyük
bir mutlulukla değerli kardeşim Sakarya Milletvekili Engin Özkoça
devrettim ve onu aldık hep beraber Meclise getirdik. Sayın
Başkanlığınıza vermiş olduğumuz dilekçede de
belirtilmiş olduğu üzere grup başkan vekilliğinden
ayrılmış bulunuyorum. artık bundan sonra Cumhuriyet Halk
Partisinin 3üncü grup başkan vekili olarak Sakarya Milletvekilimiz
Sayın Engin Özkoç Cumhuriyet Halk Partisini temsil edecektir.
Arkadaşıma bu görevinde başarılar dilerim ve ayrıca
bugüne kadar beraber görev yapmaktan mutluluk duyduğum diğer
arkadaşlarım Sayın Engin Altay ve Sayın Özgür Özele de
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bu görevi yaparken Meclis
bünyesinde gerek Meclis Başkanına gerek Meclis başkan
vekillerine ve diğer partilerimizin, AK PARTİnin grup başkan
vekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin grup başkan vekilleri,
Halkların Demokratik Partisinin grup başkan vekilleri olmak üzere tüm
grup başkan vekillerine, kendi milletvekillerimize ve diğer
partilerin bütün milletvekillerine, ayrıca Meclis
çalışmalarında bizlere yardımcı olan tüm
çalışma arkadaşlarımıza, kavaslarımıza ve
diğer bütün personelimize, her birinize huzurunuzda ayrı ayrı
teşekkürü bir borç biliyorum.
Görev sırasında elbette kimi zaman
heyecanlandık, kimi zaman sesimizin tonu yükseldi. Bu anlayış
içerisinde görev yaparken amacımız kimsenin kalbini kırmak
değil, tam tersine üstlendiğimiz görevi büyük bir sorumluluk duygusu
içerisinde yapmaktı ama buna karşın yine de kalbini
kırdığım arkadaşlarım varsa herkesten özür
dilerim.
Bu tablo içerisinde tekrar hepinize ayrı
ayrı teşekkürlerimi sunarak yeni arkadaşımıza ve
seçilen diğer grup başkan vekillerine başarılar dileyerek
ve diğer bütün partilerdeki arkadaşlarımın her birine
ayrı ayrı başarılar dileyerek görevimi
sonlandırdığımı ve bu konuşma
fırsatını verdiğiniz için de sizlere teşekkür ederek
görevimden ayrıldığımı ifade ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Ben de görüş belirteceğim ama önce
sayın grup başkan vekillerine söz verelim.
Sayın Erhan Usta geldiği zaman kendisine
söz vereceğiz.
Sayın Yıldırım, buyurun.
21.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
CHP Grubunun seçilen Başkanlık Divanı adayları ile grup
başkan vekillerini tebrik ettiklerine ve Ankara Milletvekili Levent Göke
bundan sonraki siyasi hayatında başarılar dilediklerine
ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisinde özellikle
şimdiye kadar emek vermiş olan, Danışma Kurulu üyeleri olan
grup başkan vekillerine ve Başkanlık Divanı üyesi olan
idare amiri, kâtip üye ve Meclis başkan vekillerine emeklerinden ötürü
teşekkür ediyoruz. Bunun yanı sıra, yeni seçilen
arkadaşlara çalışmalarında başarılar diliyoruz.
Umarız Meclisimize ve ülkemize hayırlı uğurlu olur, bu
inançtayız.
Bu değişikliğin ülkede
özgürlüğe, demokrasiye ve barışa hizmet edeceği
inancıyla 3 grup başkan vekili arkadaşımı tekrardan
tebrik ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Sayın Kerestecioğlu, siz de sisteme
girmişsiniz.
Buyurun.
22.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
CHP Grubunun seçilen Başkanlık Divanı adayları ile grup
başkan vekillerini tebrik ettiklerine ve Ankara Milletvekili Levent Göke
bundan sonraki siyasi hayatında başarılar dilediklerine
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Levent Gök benim okul ve dönem arkadaşım
ve uzun yıllardır siyasetin içerisinde. Bundan sonraki hayatında
da yine hak ve hukuk için mücadeleye devam etmesini ve bu yönde
çalışmalarını sürdürmesini dilerim. Kendisine daha huzurlu
ve sakin bir hayat da dilerim aynı zamanda.
Yeni seçilen, tekrar seçilen grup başkan vekili
arkadaşlara da başarılar diliyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Kerestecioğlu.
Sayın Bostancı, buyurun.
23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, CHP
Grubunun seçilen Başkanlık Divanı adayları ile grup
başkan vekillerini tebrik ettiklerine ve Ankara Milletvekili Levent Göke
bundan sonraki siyasi hayatında başarılar dilediklerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Grup başkan vekilliği ve
Başkanlık Divanı üyesi olmak, siyasetin esasen çetrefilli
yolunda incelikli bir iş yükü üstlenmek anlamına geliyor. Çünkü,
özellikle grup başkan vekilleri için hem kendi partisinin
hakkını ve hukukunu gözetmek hem de aynı zamanda Meclisin
toplamda hakkını ve hukukunu gözeterek bu denklemi kurmak önemli bir
iş. Bunu yaparken medeni olmak, nazik olmak, zarif olmak, yeri
geldiğinde çalışmalara katkı sunmak çok önemli.
Sayın Levent Gök, üç yıldan bu yana bu
görevi üstlendi ve doğrusu sadece grup başkan vekilleri
bakımından değil, eminim, Mecliste bulunan arkadaşlar da
Sayın Gökün bu medeni ve zarif tavrını çok iyi biliyorlar.
Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Siyaset uzun
bir koşu, Levent Bey de koşmaya devam edecektir muhakkak.
Cumhuriyet Halk Partisinin bugün yapmış
olduğu seçimlerde yeni seçilen, Başkanlık Divanı adayı
olarak da seçilen arkadaşlara başarılar diliyorum.
Grup başkan vekilliğine Sayın Engin
Altay, Sayın Özgür Özel yeniden seçildiler, onlara başarılar
diliyorum. Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoça hoş geldiniz
diyorum, grup başkan vekili olarak başarılı bir dönem
diliyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ, CHP ve Komisyon sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bostancı.
Sayın Usta, buyurun.
24.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, CHP Grubunun seçilen
Başkanlık Divanı adayları ile grup başkan vekillerini
tebrik ettiklerine ve Ankara Milletvekili Levent Göke bundan sonraki siyasi
hayatında başarılar dilediklerine ilişkin
açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda yapılan
bugünkü seçimler neticesinde yeni seçilen arkadaşlarımız var.
Öncelikle ben Engin Özkoç Beye hayırlı uğurlu olsun diyorum,
inşallah, çok başarılı bir şekilde bu vazifesini
yapacaktır. Engin Altay Beyi ve Özgür Özel Beyi de yeniden seçilmeleri dolayısıyla
tebrik ediyorum, kutluyorum, hayırlı olsun. Diğer,
Başkanlık Divanındaki arkadaşlarımız için de
hayırlı olsun diyorum.
Tabii, bu arada, Levent Bey -biz Parlamentoda
yeniyiz- bizden daha önce bu göreve geldi, başladı. Kendisi
çalışmaktan son derece memnuniyet duyduğumuz bir
arkadaşımızdı; uzlaşıcı, hoşgörülü,
sıcak bir arkadaşımızdı. Bugüne kadar
yaptığı çalışmalardan dolayı biz de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adını kendisine teşekkür ediyoruz. Ben de bir
mevkidaşı olarak kendisiyle çalışmaktan büyük bir onur
duyduğumu ifade etmek isterim. Bundan sonraki siyasi hayatında da
kendisine başarılar dileriz, sağ olsunlar. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Usta.
Sayın Bakanın da söz talebi var ama
Sayın Bakan, Sayın Özkoç da istiyor, onu bir dinleyelim, ondan sonra.
Buyurunuz Sayın Özkoç.
25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, CHP grup başkan
vekili seçilmesi nedeniyle teşekkür ettiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; Türkiye Büyük Millet Meclisinde onurla
devam ettiğim milletvekilliğim görevimin dışında
grubumun bana tevcih ettiği yeni görevle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
diğer siyasi partilerinin değerli grup başkan vekilleriyle
birlikte ülkeme hizmet etme fırsatını yakalamış
bulunmaktayım. Umut ediyorum ki değerli arkadaşlarımla
beraber hem Meclisimize hem de ülkemize gerçekten onların arzu ettiği
şekilde bir hizmeti sunabilme fırsatını yakalarım.
Arkadaşlarımın bana tevcih ettikleri değerli sözler için
kendilerine çok teşekkür ediyorum. Huzurunuzda bir kere daha bu Mecliste
görev yapmanın onurunu yaşadığımı ifade etmek
istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özkoç.
Sayın Bakan, buyurun.
26.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun, CHP Grubunun seçilen Başkanlık Divanı
adayları ile grup başkan vekillerini tebrik ettiklerine ve Ankara
Milletvekili Levent Göke bundan sonraki siyasi hayatında
başarılar dilediklerine ilişkin açıklaması
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Saygıdeğer Başkanım,
değerli milletvekilleri; CHP grup başkan vekilleri seçimi
yapılmış. Tabii, burada artık iki Engin var; Özgür Bey ve
Engin Beyin şimdi aralarına yeni bir Engin Bey geldi. Tebrik ediyorum,
başarılarının devamını diliyorum.
Tabii, Levent Gök Bey de
kibarlığıyla, gerçekten, burada üç yıldan beri çok iyi
tanıdığımız kardeşimiz. Ona da şimdiden
sonraki siyaset hayatında başarılar temenni ediyorum;
hayırlı olsun, uğurlu olsun inşallah. Biz de Hükûmet olarak
her türlü desteği vereceğiz. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin
Buldanın, Başkanlık Divanı olarak Cumhuriyet Halk
Partisinin yapmış olduğu seçim neticesinde göreve yeni seçilenlere
ve görevi bırakanlara başarılar dilediklerine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın Gök, ben de
görüşlerimi belirteyim.
Biz de Başkanlık Divanı olarak bugün
Cumhuriyet Halk Partisinin kendi içerisinde yapmış olduğu seçim
neticesinde hem göreve yeni seçilen hem de görevini bırakan
arkadaşlarımıza özellikle başarılar diliyoruz. Yeni
seçilen Sayın Engin Özkoça bundan sonraki siyasi hayatında ve grup
başkan vekilliğinde gerçekten başarılar dilediğimizi
ve birlikte uyum içerisinde bir çalışma yürüteceğimizi de
belirtmek isterim.
Engin Altay Bey, Özgür Özel Bey geçmişte de
grup başkan vekillikleri yaptılar, bu görevlerini devam ettirecekler.
Ben bir kez daha yeni görevlerinde başarılar diliyorum kendilerine.
Sayın Levent Gök, gerçekten birlikte uzun süre
grup başkan vekilliği yaptık sizinle; çok yapıcı,
anlayışlı, disiplinli bir görev insanısınız
aslında. Dolayısıyla bundan önce vermiş olduğunuz
emeklere, bizlere göstermiş olduğunuz sevgiye, saygıya
teşekkür ediyoruz. Gerçekten iyi bir grup başkan vekilliği yapıyordunuz,
umarım sizi aratmayacak arkadaşlarımız, bunu temenni etmek
istiyorum. Bundan sonraki siyasi yaşamınızda üstün
başarılar diliyorum. Umarım en güzel yerlere gelirsiniz
Sayın Gök.
Ben, bir kez daha, Cumhuriyet Halk Partisinde yeni
görev alan ve görevi devam eden tüm arkadaşlarıma başarılar
diliyorum. (Alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/630) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 367) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, tasarının tümü üzerinde üçüncü konuşmacı,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Celal Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA CELAL DOĞAN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dramatik değil ama
çok centilmence bir görev teslimi yapıldı. Ben de en azından
güven tazeleyen 2 grup başkan vekili arkadaşımıza, Altaya
ve Özele, bir de yeni seçilen Özkoça başarı dileklerimi sunuyorum.
Sayın Göke de bundan sonraki siyasi yaşamında en içten
dileklerimle başarılar diliyorum.
Söz
aldığımız konunun benim açımdan fazla söz söylenecek
bir anlayış olmadığını, daha doğrusu bir
konu olmadığını daha önceki bir toplantıda
söylemiştim. Uluslararası sözleşmelerin Meclise getirilmesi
konusunda Anayasanın 90ıncı maddesinden kaynaklanan bir hükme
istinaden yapılmış olması zarureti, biraz önce, dahası
bundan bir önceki anayasa değişikliklerinde özellikle muhalefetin söz
söyleme konusundaki zaman israfından kestiğiniz konularda kesilmesi
gereken noktanın aslında bu olduğunu düşünüyorum. Diğer
yerden aldığınız zamanı, daha fazla zamanı
keşke buradan alabilseydiniz çünkü teknik bir meseleyi konuşuyoruz.
Uluslararasındaki meseleler teknik konularda belli bir noktada karara
bağlanmıştır, onay olarak buraya gelmektedir. Diğer
sözleşmeler, genellikle zaten gizli anlaşmalar, devletler
arasındaki ciddi başka anlaşmalar buraya gelmemektedir.
Buna örnek olarak vermek
gerekirse 1950lerden sonra Celal Bayar ile Amerika Birleşik Devletleri
arasında yapılan gizli anlaşmalar, bugünkü özellikle
Türkiyedeki İncirlik Üssüne mütevakkıf olan anlaşmalar otuz
yıl sonra ortaya çıkmıştır. Keza Abdullah Gül ile
Powell arasında yapılan ikili anlaşmalar sekiz yıl sonra
ancak basına sızdırılabilmiştir. Bu nedenle bu konuda
söz alan arkadaşlarımızın çoğu, maalesef asıl
meselenin özünden saparak, daha doğrusu, bir şeyi ifade etme
işinden vazgeçerek günlük gündemin meselelerini nazara alarak
konuşmaya başlamışlardır.
Bu nedenle mesele,
sözleşmelerden açılmışken ben de hiç olmazsa bu konuda
birkaç söz söylemek zarureti hissettim. Burada daha çok Milliyetçi Hareket
Partisi sözcüsünün antiemperyalist çağrıları ve son zamanlarda
ülkemizde esen anti Amerikan, anti Avrupa laflarıyla ilgili birkaç söz
söylemek zarureti hissettim.
Yanılmıyorsam 6 Şubat 1969du, hatta
10 Şubat 1969du. Amerikan 6. Filosunun İstanbula karaya
çıkmak istediği dönemleri hatırlıyorum. O dönemde
öğrenciydim. 6. Filonun Türkiyeye çıkmaması konusunda
yapılan antiemperyalist eylemlerden o zamanki sağ
anlayışın, zihniyetin temsilcileri, tümümüzü komünist militan
olarak itham etmeye devam ediyorlardı. Antiemperyalist olmak, bir siyasi
çizgidir, bir günde gelen bir vahiy değildir, bir günde
başınıza taş düşmüş gibi
ayılacağınız bir konu hiç değildir. Görüyorum ki
gençliklerinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını, bizim 69 ve
68 neslindeki çocukları, antiemperyalist kavgasını veren
insanları itham edenler, bugün neredeyse o dönemde onların yerine
kaim olacak antiemperyalist sloganlarla siyaseti yönlendirmeye çalışıyorlar.
Antiemperyalist olmak, doğru bir çizgidir,
güzel bir çizgidir ama yükü taşıyabilecek noktada da siyaset
inşa etmenize bağlıdır. Dün başka şekilde
Amerikayla, Rusyayla başka iş birliğiniz varken, bugün menfaat
çatışmasının olup olmadığı konusunda iç
politikaya malzeme yapacak şekilde antiemperyalist çizgiye
taşımak, bence ülke için faydalı bir konu değildir deyip bu
noktayı kapatmak istiyorum.
Son zamanlarda, günlerde en çok konuşulan
konulardan birisi de Sayın Cumhurbaşkanımızın, daha
doğrusu AK PARTİ içindeki belediye başkanlarının
görevden ayrılmalarını sağlayan tarz ve usulü
hakkındaki konuşmalar ağırlık basıyor.
Belediye başkanlığı, benim
açımdan çok kutsal bir görevdir ve dünyaya geldiğimde, daha
doğrusu, aklım erdiğinde iki tane arzum olurdu: Mesleğimi
avukat olarak yapmak isterdim, siyasette de belediye başkanı olarak
görev yapmak isterdim. Çünkü belediye başkanlığı, gerçekten
özgür bir beynin o şehri yönetme anlayışıdır ve
nitekim bir ressam gibidir belediye başkanı, özgür
bırakılmalıdır. Çok kocalı bir Hürmüz gibi
olmamalıdır belediye başkanı. Yani başında
Demoklesin kılıcı gibi sayısız vesayet makamları
ve kişilerin olduğu bir anlayıştan azade olması
gerekir. O nedenle de belediye başkanlarının geliş ve
gidişleri belli esaslara, yasaya bağlanmışken, bugün
karşılaştığımız manzarayı biraz daha
irdelemek gerekir.
Avukat dedim, avukatlığı gerçekten
isteyerek yaptım. On buçuk yıl avukatlık yaptım. Yine
dünyaya gelsem avukat olurdum ama şu dönemdeki anlayışla
artık avukatlığın asını dahi yapmayı
düşünmüyorum. Niye düşünmüyorum? Çünkü karşısında hak
arayacağım savcı ve yargıçların, hukuk bilinci,
bilgisi ve birikiminden maalesef mahrum noktaya geldiğini,
aldıkları eğitimin yetersiz olduğunu gözlerimle
müşahede ettim.
Şu calibidikkattir,
şunu mutlaka dikkatle izlemenizi ve takip etmenizi istiyorum, özellikle
iktidar milletvekili arkadaşlarımızdan: FETÖ
anlayışından dolayı bu ülkede 12 bin-13 bin hâkim ve
savcının olduğu kadrolardan 4.800ü atıldı. Bu
doğru. Yapılan işlemler, mutlaka hukuka uygun olan
işlemlerdir, hiçbir itirazım yok ama yerine ikame ettiğiniz
hâkim ve savcıların adalet dağıtmasını
beklediğiniz için değil midir göndermeniz? Mutlaka, hak ve hukuk
yerine gelsin diye gönderdiniz.
O kadar yetersizler ki,
bırakın partizanlığını, talimatları falan
bir tarafa koyuyorum
Mahkemelerin kararları gerekçelerle
yazılır, gerekçeler de ceza davalarında şahitlerin ve
olayların tahlili sonucunda bir noktaya vardırılır,
eğer hukuk davasıysa eldeki yazılı belgelere dayandırılarak
yapılır. Bakınız, size bir asliye ceza mahkemesinin
kararını söylüyorum; bu, hüküm, diyor ki hâkim: Size iki ile
beş yıl arasında ceza verdim. İmzalı,
kesinleşmiş mahkeme kararından bahsediyorum. İki ile
beş yıl nereden geliyor? Kanun hükmüdür. Kanun hükmünü, hâkime
verilen takdir yetkisini hüküm hâline getirmiş. Yaşı 26, dört
aylık kurstan geçmiş hâkimle adalet
dağıtamazsınız, adaleti sağlayamazsınız.
Onun için calibidikkattir.
Mutlaka bu konuda
Adaletimizin ön yargıdan azade, en azından
bilgiyle teçhiz edilmiş hâkim ve savcılardan sağlanması
konusunda çok ciddi bir eksikliğimiz söz konusu. Çok ciddi bir gayret
gerekiyor. Hele bir de bu mahkemedeki hâkim ve savcılar siyasallaşmışlarsa
Çünkü bizim bu konuda geçmişimiz de pek parlak değil; istiklal
mahkemelerinden tutunuz da devlet güvenlik mahkemelerine kadar, sıkıyönetim
mahkemelerine kadar.
Deniz Gezmişi asan mahkemenin elindeki araçlar
bir tane mavzer, bir tane Kırıkkale tabancaydı. Bunlar devletin
müesses nizamını alıp aşağı edecek araçlara sahip
bile değillerdi ama o arkadaşlarımız, 26 yaşında,
Türkiye Cumhuriyetinin adliyesince Türk milleti adına idam edildiler. O
nedenle, eğer eldeki yargı siyasallaşmışsa da hak
aramak, hukuk aramak beyhudedir.
Maalesef şu noktaya geldiğinizi görüyorum:
Açıkçası 2 Eş Genel Başkanımız, 9 milletvekilimiz
şu kürsüdeki konuşmaların dışında sarf ettikleri
tek cümle olmaksızın, on üç aydan beri, on beş aydan beri
tutuklular, yargı önüne çıkaramadık. Bir de bunun içerisinde 3-4
milletvekilimiz, maalesef sayı saymayı bilmeyen, gerçekten sekiz
sene, dört sene, on sene gibi laflar ağzından bir çırpıda
çıkan hâkimlerin kararıyla mahkûmiyete düçar oldular. Bu nedenle,
adaletten şikâyetçiyiz. Bu şikâyetimizin giderilmesinin yolu,
eksiksiz bir hukuk devletinin inşasından geçer. Eksiksiz bir hukuk
devleti derken de bunun başında Anayasa gelir. Anayasasız ve
kanunsuz bir ülkenin olma şansı yok.
Şimdi, günlerdir ana muhalefet partisi,
diğer partiler, televizyondaki programlar bangır bangır
bağırıyorlar; efendim, belediye başkanlarının
istifa ettirilmesi hukuka uygun değilmiş, kanuna aykırıymış
gibi laflarla tartışıyorlar veyahut da hukukiliğini de
tartışanlar var. Allah aşkına, bu ülkede
başbakanın nasıl geldiği, nasıl gittiği
Anayasada yazılı değil mi? Sayın Ahmet Davutoğlu,
yüzde 49 oyla seçilmedi mi? Sayın Ahmet Davutoğlunun bu Mecliste
muhatap olduğu bir gensoru gördünüz mü, bir güvensizlik oyu aldı
mı? Hayır. Ne oldu? Şekle uydurulmuş olabilir,
çağrılmış, istifası alınmış olabilir,
çağrılmış, kendisi rızasıyla vermiş
olabilir. Başka bir şekilde de yorumlayarak kulp takmak istemiyorum. Ne
dendi? Ahmet Bey siz şöyle buyurun, Binali Bey siz şöyle buyurun.
Siz inin bu arabadan, siz binin Binali Bey. dendi. Denmedi mi?
Anayasanın bu şekilde yürürlükte olduğu bir ortamda
başbakanların değişir olduğu bu anlayışla
siz Türkiyede 5 belediye başkanı, artı 1 belediye
başkanını istifaya zorlamışsınız, bu kadar
tartışılacak çok bir tarafı da yok. Niye? İrade böyle
istemiştir.
Peki, irade böyle istedi diye
bu arkadaşların hakkı hukuku yok mudur? Vardır ama bu,
siyasetçinin kişiliğinden kaynaklanan da bir şeydir. Siyasetçi
bu kişiler müstahak mı, değil mi? Müstahak değilse tepkisi
ne olacaktır?
Size birkaç örnek vermek istiyorum müsaade
ederseniz. Türkiyede 1979 Ecevit Hükûmeti kuruluyor, kamuoyunda Turan
Güneş dışişleri bakanı olarak lanse ediliyor. Ben de
grup yönetim kurulu üyesiyim. Sayın Güneşi Ecevit
çağırdı, bir buçuk saat kaldı. Diğer bakanlar on
dakikada, beş dakikada çıkıp gittiler, o, bir buçuk saat
kaldı. Ne oldu Hocam, sizinki niçin bu kadar uzun sürdü? dedik, Bana
adalet bakanlığı teklif etti, hâlbuki kamuoyunda benim ismim,
Turan Güneş, dışişleri bakanı olarak geçiyor. dedi.
Rahmetli Ecevite söylediği laf şu: Kamuoyunun beni layık
gördüğü dışişleri bakanlığına siz layık
görmüyorsanız, sizin teklif ettiğiniz adalet
bakanlığını kabul etmiyorum. Cümle aynen böyledir ve
adalet bakanlığını kabul etmemiştir.
Hasan Esat Işık, Millî Savunma
Bakanı, bir törende Genelkurmay Başkanı 2 metre önünden yürüdü
diye geldi -bu arkadaşların veda töreni gibi- bakanlıktan istifa
etti. Yalvar yakar, bütün ısrarlara rağmen Ben seçilmiş bir
bakanım, atanmış memurun arkasında yürüyemem. dedi.
Bunları şunun için söylüyorum: Çok genç
yaşımda, 34 yaşımdaydım, bir sabahın sekiz
buçuğunda Ecevit gibi dağa taşa efsane bir isim telefon etti,
dedi ki: Sayın Doğan, sizinle genel yönetimde çalışmak
istiyorum. Ben grup yönetim kurulu üyesiyim efendim, zaten sizinle
çalışıyorum. dedim, Sizinle çalışmak istiyorum.
dedi. Ben şimdi soruyorum: Türkiyede, Özaldan bu yana, bu dönem de
dâhil, rızası alınan bir bakan var mı acaba?
Arkadaşlarımız büyük ihtimalle televizyonlardan
öğreniyorlar, radyo haberlerinden öğreniyor büyük bir
kısmı.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Nereden biliyorsunuz?
CELAL DOĞAN (Devamla) Azillerden haberleri var
mı? Yoktur
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Ben on yıldır bakanım ya, siz
yanlış
CELAL DOĞAN (Devamla)
Sizi tenzih ederek söylüyorum ama büyük ihtimalle öyle olmuştur çünkü
geliş şekli şudur: Geliş şekli rızaya
dayanmıyor. Şimdi, siz icazetli gelirseniz ipotekli yaşamak
zorundasınız. Bunu şunun için söylüyorum: Belediye
başkanları bu makama gelirken -Tayyip Beyin dediği gibi,
Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi- kim gösterdi
bunları? O gösterdi. Peki, o gösterdi diye kendisinin hak ve hukukunun
alaşağı edilmesine gerek var mı, daha doğrusu edilmesi
mi gerekir? Hayır, o da yok. Peki, bu arkadaşlardan, kendisine 50
bin, 100 bin, 3 milyon, 5 milyon oy vermiş insanların hak ve hukuku konusunda
tek kelime, Arkadaş, ben beş yıl için geldim, varsa bir suçum
ben yargılanmak istiyorum, bu görevde kalmak istiyorum. diyecek bir tek
kişi çıktı mı? Bu, zannetmeyin ki Tayyip Beye
karşı bir kışkırtma; belediye
başkanlarının başkaldırısını
teşvik olarak asla aklınıza gelmesin. Niye biliyor musunuz? Bu
hareketin adı arınma olabilir, bu hareketin adı yenilenme
olabilir, bu hareketin adı 2019daki başarı yolunda kendi
açınızdan yeni taşlar döşeme olabilir. Her türlü gerekçe
söylenebilir ama bu arkadaşların statüsü şimdi HDP belediye
başkanlarından çok daha dun bir seviyede, daha aşağı
bir seviyede.
Nedir o? Bugün HDPnin
belediye başkanlarının tamamı kayyumlarla görevden
alınmış -cezaevinde olanlar var, dışarıda olanlar
var- bunların hepsi en azından açığa alınmış
belediye başkanlarıdır. Bu görevden istifa ettirilen veya eden
arkadaşlarımızın statüsü nedir? Ve bir de
açıklamaları var, enteresandır: Partime
bağlılıktan hiç kimse beni alıkoyamaz. Amenna saddakna,
kimse seni alıkoymasın. Topunla, tüfeğinle bunların
yanındayken istemiyor seni, gittikten sonra ateş olsan cirmin kadar
yer yakarsın, ne anlamın var senin ya? Ne anlamın var? (HDP
sıralarından alkışlar)
Bunu şunun için
söylüyorum: Siyasette nefis var ya, insanın kendi benliği,
kişiliği
Mutlaka partinin de kişiliği çok önemlidir, mutlaka
haysiyet de önemlidir ama aile babasıyız, çoluğumuz var,
çocuğumuz var, akrabalarımız var, selamullah eden
insanlarımız var, bunların karşısında benim
onurum ne olacak? Bu onur, hesap verme ağırlığındaki
kefeden daha fazla çekmiyorsa böyle teslim olursun, bu bir.
İki: Şahsımla ilgili, grubunuza biraz
şikâyetlerimi söylemek istiyorum. Bize milletvekili muamelesi
yapmıyorsunuz, Hükûmetiniz yapmıyor, Hükûmetiniz bize milletvekili
muamelesi yapmıyor. Anayasal haklarımızı
kullanamıyoruz. Cezaevindeki bir arkadaşımı ziyarete
gidemiyorum Adalet Bakanından izin almadan. Ya, bu, insanlık
gereğidir, yarın yüz yüze bakacağız. En zor günümde bana
gelmedin. diyen adamın yüzüne ben nasıl bakacağım yani?
İzin almak durumundayız ve izin verilmiyor.
Dün Ahmet Yıldırım söyledi, CHP
milletvekili arkadaşların bize getirmiş olduğu, ziyaret
ettiği cezaevindeki mebus arkadaşlarımızın
selamlarının altında eziliyoruz biz. CHP milletvekili, o
istediği zaman gidiyor, MHP milletvekili isterse gidiyor, AK PARTİ
milletvekili istediği cezaevi ziyaretini yapabiliyor ama HDP
milletvekiliyseniz izne tabisiniz.
Daha başka, şahsımla ilgili bir
şey söyleyeceğim, müsaade ederseniz, müsamahanıza
sığınıyorum ama çok zaman da kalmadı. Türkiye'de çok
kıymetli belediye başkanları vardır, Osman Kavuncu Kayseri
Belediye Başkanıdır, Nalçacı Konya Belediye
Başkanıdır. Yıllardır isimleri pırlanta olarak
taşınır.
Kendimi övmek hoş değil ama ben marka bir
şehir bıraktım. Benim servetim yok arkadaşlar, zengin
olmuş Belediye Başkanı değilim. Bunun her kuruşunu,
getirilmiş 32 müfettiş, belediye başkanlığını
AK PARTİ kazandıktan sonra da Abdülkadir Aksunun da Bakan olduğu
dönemde üç yıl boyunca 10 müfettişin didik didik
yaptığı tahkikat sonucuyla söylüyorum. Beytülmala
dokunmadım, o konuda müsterihim ve alnım açık. Ama mükemmel bir
şehir bırakmaya çalıştım. Hatta, şu benim en
büyük ödülüm oldu: Kayseriye gittiğimde, Nerelisin? Antepliyim.
Sizin Celal Doğanınız var. dediler, Denizliye gittim, nereye
gittiysem Sizin Celal Doğanınız var. diye vatandaşlar
bana söylediler. Benim şehirle özdeşleşmiş sıfatım
benim en büyük servetim oldu. Bu arada, Allaha şükrederim ki bu
sıfatı kazanabildim. Ama çok mükemmel de bir şehir
bıraktım, meydanları olan bir şehir bıraktım. 100
bin kişinin olduğu meydan yapan bir belediye
başkanınızı gösterin. Sadece şehir içinde
sağlı ve sollu park olan, bir şehrin içerisindeki kanalizasyonun
etrafında 11 kilometrelik bir park bıraktım. Yetmedi, 191 milyon
metrelik bir hayvanat bahçesi bıraktım o şehirde. 4 organize
sanayi, 1 tane ticaret sanayi merkezi bıraktım.
Bıraktığımda Gaziantepin fert başı, daha
doğrusu ihracatı 7 milyar dolara çıkmıştı ve
şehir 2040a göre planlanmıştı. Ama Suriyeli
kardeşlerimizin 450 bin, hatta gündelik 600 bin kişi gelmesi belki
planları değiştirmiştir. Ama altyapısıyla
üstyapısıyla, bugün uygulanmakta olan Büyükşehir Belediyesi
Kanununun her zerresinde, her kelimesinde emeğim var.
Sayın Cumhurbaşkanıyla yedi gün
Patalya Otelde kaldım. Bu, mükemmel bir kanun ama belediye
başkanları
Bu mükemmel yasanın eksikleri yok mu? Var. Mutlaka
giderilmesi gerekir. Büyük ihtimalle bir değişiklik
getireceğinizi düşünüyorum. O eksikleri giderdiğimiz zaman
verdiğiniz yetki ve kaynaklarla belediye başkanları eğer
çalışkansa bölgesinin başbakanıdır. Kentlerini
yarıştırabilecek kadar yetkilerle mücehhezlerdir, bu yasanın
kıymetini bilsinler.
Efendim, beldelerin bazılarında hizmetler
aksayabilir. Niye? Belediye başkanı, şehrine âşık
olmalıdır, onu çocuğu gibi görmelidir. Kent nasıl, daha
doğrusu, çocuklarınız elinizde nasıl serpilirse kente
âşık olan belediye başkanı şehrini öyle serpiltir ve
büyütür.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
son açıklamasını, İstanbulla ilgili, Ankarayla ilgili,
özellikle rant açısından veyahut da silüet açısından
şikâyetlerini haklı buluyorum. Bari ondan ders almak isteyecek olan
birtakım belediye başkanları varken, Sayın Özhaseki gibi
bir belediye başkanı Bakanın sırf başka yere mesaj
verme açısından o özeleştirinin önünü kesmeye hakkı asla ve
kata yoktur.
O nedenle -belki uzattım ama- şöyle
bitireyim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı).
CELAL DOĞAN (Devamla) Belediye
başkanı olmak güzel bir şeydir.
BAŞKAN Sayın Doğan, buyurun,
tamamlayın.
CELAL DOĞAN (Devamla) Onuruyla ayrılmak
çok daha güzeldir.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Doğan.
Şimdi şahıslar adına Osmaniye
Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy
Süreniz on dakika.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın
milletvekilleri, değerli hazırun; bugün biz grup olarak Türk
milliyetçiliğinin fikir babası ve cumhuriyetin kurucusu Aziz Önder
Mustafa Kemal Atatürkün fikir babam dediği Ziya Gökalpın vefat
yıl dönümü münasebetiyle, dündü yıl dönümü, onun etkinlikleri
kapsamında, vefatının 93üncü yılı münasebetiyle
Türkiye'nin değişik yerlerinde anma etkinlikleri -ya da
hatırlatma etkinlikleri diyelim- düzenleniyor. Buna da biz camia olarak
yeniden hatırlatmak adına onu anarak başlamak istiyoruz ve bu
süreyi biz Ziya Gökalpı, cumhuriyeti anlamak ve anlamlandırmak
adına değerlendirmek istiyoruz.
Sayın milletvekilleri, 23 Mart 1876
Diyarbakır doğumlu. Tabii, bu, takvim değişimlerine göre
baktığımızda, eski takvim-yeni takvim
Fakat vefatına
baktığımızda da 1924 yılında yani 1876-1924,
kırk sekiz yıllık kısa denilecek ömrüne çok önemli eserler
bırakan, sadece eser bırakmayan, eserleriyle ve eylemleriyle
etrafını etkileme kabiliyetinde olan bir mütefekkir. Özellikle
Osmanlının çözülme dönemi ve meşrutiyet süreci içerisindeki
kaos ortamlarında imparatorluğu kurtarmanın yolları üzerine
kafa yoran milliyetçi aydınlar -Üç Tarz-ı Siyâsette Yusuf Akçura- bu
manada hangi fikir bu kurtuluş noktasında olur; milliyetçilik,
ümmetçilik, Osmanlıcılık gibi fikirlerin
tartışıldığı bir ortamda kendisinin aynı
şekilde Batı medeniyetini de tanıması ve Durkheim
sosyolojisinden sosyoloji okuması, medeniyet tarihi üzerine kafa
yorması ve sürekli okuyan bir insan olması ve sürgüne
gönderildiğinde zindanlarda eşine yazdığı mektuplarda
onun ne kadar çok eserle muhatap olduğu ve okuma
alışkanlığına sahip bir mütefekkir olduğu kendisini
gösteriyor. Ve eşine yazdığı o mektuplarla, zindanla o tefekkür
dünyasını bütünleştiren Ziya Gökalpın cumhuriyetin
kurucusu üzerindeki etkisini Mustafa Kemal bir konuşmasında Benim
soy babam, nesepteki babam Ali Rıza Efendidir ama fikir babam Ziya
Gökalptır. diyebilecek noktada da cumhuriyetin referans kaynağını
oluşturuyor.
Şimdi, 29 Ekim 1923te kurulan cumhuriyet henüz
daha yaşını yeni tamamlamışken, 1
yaşındayken fikir babası olan Ziya Gökalpın vefat haberini
derin bir üzüntüyle alan Mustafa Kemalin o teessür hâlindeki telgrafıyla,
cenazeye olan ilgisi, tarih kayıtlarında yerini buluyor. Tabii,
bununla da sınırlı kalmıyor, ailesiyle ilgili tüm temel
ihtiyaçları karşılayıp koruma altına
aldırtıyor.
Pekâlâ, neden bu kadar çok önemlidir Ziya Gökalp?
Ziya Gökalp yerli ve millî bir insandı. Yerliliği, millîliği
evrenselle buluşturabilen bir insandı. Türkleşmek,
İslamlaşmak, Muasırlaşmak eserini ortaya koydu ve
Türkçülüğün Esaslarında, özellikle estetik Türkçülük üzerine, bedii
Türkçülük üzerine detaylarıyla beraber millet telakkisini ifade etti.
Ziya Gökalp neden önemlidir? Ziya Gökalp,
aslında bizim bugünkü problemlerimizin de çözüm adresi olarak önemlidir.
Ziya Gökalp, Diyarbakırlı bir Türk aydınıdır ve hiçbir
zaman bu manada, Türk toplumunun hiçbir yerinde olmayan ve buna da bizim, parti
olarak müsaade etmediğimiz etnik, ırkçı bir anlayışa
sahip değildi. Ziya Gökalp, bedii Türkçülüğün alt
başlıklarında millî terbiyeden bahseder ve millet telakkisini,
ortak kültür ikliminde, aynı terbiye içerisinde
olgunlaşmış ortak dili kullanan bir topluluk olarak tarif eder
milleti ve millî terbiyeyi de geleneğe ve tarihe yaslar.
Vefatından sonra
çalışmalarının bir kısmı ortaya
çıkmış, özellikle Türk Medeniyeti Tarihi
çalışmasında hangi aşamalardan geçtiğini, özellikle
Türk din tarihinde yaklaşımları fevkalâde izah ettikten sonra,
döneminin şartlarını düşündüğümüzde, Ziya Gökalp
açısından, çok ileri düzeyde bir aydın, entelektüel
olduğunu görüyoruz.
Ziya Gökalpın sistematik sosyolojisi, daha
sonraki zaman dilimi içerisinde bizim de mensubu olduğumuz gelenekte,
Mümtaz Turhanın sosyal değişmeleri Ziya Gökalpı referans
alır, daha sonra Erol Güngör bu gelenek içerisinden gider. Ama modern
dünyaya geldiğimizde Neden biz bu manada Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan, Erol
Güngör tarzı bir sosyolog ve sosyal psikolog çıkaramıyoruz?
sorusuna da cemiyet olarak aslında cevap aramak durumundayız.
Sosyolojiyi, sistematik anlamda anketlere boğarsak ve sosyal psikoloji ve
kültürel bağlamdan kopartırsak toplumu anlayamayız. Bugün
yaşadığımız pek çok problemlerin de temelinde, maruz
kaldığımız bu gecikmiş moderniteyle bu gecikmiş
modernite ile erken gelen postmodern dalga arasına
sıkışmış bir kültürel şizofrenik hâli
anlamlandırabilme noktasında geri durarak resmimizi çekip Doğru
olan budur arkadaşlar. diyebilecek çalışmalara yoğun bir
şekilde ihtiyaç olduğunu yeniden yeniden -tekraren-
hatırlatmakta fayda var.
Şimdi, Ziya Gökalpın ismi,
Türkçülüğün Esaslarıyla anılan kitabın hiçbir yerinde
ırktan bahsedilmediği gibi, bir çalışmasında
ırkların hikâyesini anlatırken Atların ırkı olur;
atların dişine bakılır, yaşı, ırkı ve
onun hikâyesini belirlemek için. der veyahut da diğer anlamda
Tohumların ırkları olur; insanın kültürü olur,
insanın ait olduğu bir medeniyet olur. der. İşte, bu,
Diyarbakırlı Ziya Gökalpın hikâyesidir ve Ziya Gökalpın
bu anlayışı, Diyarbakır merkezli Türkiye ortak
paydasının nasıl olabileceğinin de ifadesidir ama üzülerek
ifade ediyoruz ki, acı olayların yaşandığı
bölgede, Diyarbakırdaki Ziya Gökalp Evi, Müzesi yakılmak ve yok
edilmek istendi.
Hatırlatmak isterim Cahit Sıtkı
Tarancının Diyarbakırlı olduğunu, sadece bu manada
Ziya Gökalpın değil yani Diyarbakırın bir medeniyet
şehri olduğuyla ilgili hikâyeye baktığımızda,
arka planda gördüğümüz bir hakikat daha var: Millî Mücadele
yıllarında Yunan ordusu denize döküldüğünde, Diyarbakırda
insanlar kendi evlerindeki çeyizlerini, genç kızlar,
sandıklarındaki çeyizlerini pencerelerinden aşağıya
sarkıtırlar ve onu teşhir ederek, evlerini caddeye açarak süs
eşyalarını, kanaviçelerini gösterirler mutluluk ifadesi için.
Oralarda dükkânları kapatır esnaflar, Düşmanı denize
döktük. diye kutlamalar yaparlar. O dükkân kapatma hadisesi mutluluk için ve
düşmanı denize dökmenin mutluluğuyla millî birlikteki kutlamalar
için. Ve aynı memlekette, Kıbrıs çıkarması ve
Barış Harekâtında aynı hamleyle askerlik şubelerinin
önü Ben de gideceğim mücadeleye. diye yazılanların
hikâyesiydi.
Ne oldu bize? sorusu, aslında cevap olarak da
Ziya Gökalpta aranması gereken ve oradan bu tarafa bugün itibarıyla
takkenin düşüp kelin gözüktüğü veyahut da bir şekliyle
emperyalizmin operasyonlarına nasıl maruz
kaldığımızın ifadesi. Yani ASALA meselesiyle büyük
Ermeni hayali kuranlar, Ağrı Dağını Ararat yapmak
isteyenler, Ermeni tezleri çöktükten sonra yerine ihanet odağı PKK
terör örgütünü kaşıyarak çıkartanlar ve hiç farkına
varmadan devletin içerisine iyi niyetli ve samimi mütedeyyin görüntülü
FETÖyü yerleştirenler, yerlilik, millîlik adına üretim yapma
kapasitesi olan veyahut da kendi menfaatlerine uymayan markalara Türkiyede bir
şekilde yatırım yapan patronları örgüt elemanlarına
öldürtenler, bir bütün hâlinde nasıl bir küresel kuşatma üzerinde
operasyonlara maruz kaldığımızın ifadesi.
Tabii, bizim burada hiç mi kabahatimiz yoktu, hiç mi
eksiklerimiz yoktu? Elbette ki vardı. Biz, devlet-millet arasında
devlet otoritesiyle, milletle olan münasebette statükonun
anlayışıyla millete rağmen devletçilik yapmak değil,
milletin devleti tezini ortaya koyuyorduk. Geçenlerde bir konuşmamda da
ifade ettim -Türk milliyetçiliğinin fikir babalarından Dündar
Taşerin ifadesidir- milletin devleti olma sürecinde seçilmiş
olanlar, seçilip geliyorlar, birileri onlara sizin şu kadarlık
alanınız var, buradan sonra gelemezsiniz diyorlar veyahut da bir
adım sonra oyun dışına atabiliyorlar.
Bu tür iç dinamiklerle ilgili problemlerimiz elbette
vardı ama bu iç dinamikleri üretenler de, statükoya bırakanlar da,
bunları küresel sistem üzerinden yönetenlerin de neler olduğu
bugünlerde çok net ortaya çıktı sayın milletvekilleri.
İşte bugün, devlet-millet bütünleşmesi üzerinden, Ziya
Gökalpların, Mustafa Kemal Atatürklerin ortak paydasından yeniden bir
araya gelerek düşünme zamanı.
Bir de bu Birinci Meclis-İkinci Meclis
tartışmalarındaki adlandırmaları biz grup olarak
benimsemiyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi tektir, bir tanedir; onun birinci
dönemi vardır, ikinci dönemi vardır. O sebeple ilk Meclis ruhu
vurgusu, daha sonra Meclisi ayırt etme anlayışı
Biz
bunlara karşıyız. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir bütün
hâlinde, ilk kurulduğu günden bu tarafa dönemsel olarak vardır, biz
de bugün itibarıyla 26ncı Dönemi temsil etmekteyiz.
Bu vesileyle Ziya Gökalpı rahmetle
anıyor, bizi dinlediğiniz için parti grubumuz adına
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.
Şahıslar adına
ikinci konuşmacı Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun.
MEHMET TÜM (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası
sözleşmeler hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dış politika iç siyaset gibi değildir; aksine, tüm ulusun
kaderini etkilemektedir. Dış siyasette o parti, bu parti
ayrımı asla olamaz. Eğer dışarıda bir hata
yapılırsa bu hatanın bedelini sadece siz değil 80 milyon
öder. Eğer dış politikada istikrarlı bir siyasi duruş
gösteremezseniz ülkenize yatırımcı gelmez, beklediğiniz
ekonomik büyümeyi asla sağlayamazsınız ve turizminiz çöker.
İşte bugün Türkiyedeki ekonomik krizin asıl nedeni sadece
AKPnin içeride ekonomiyi iyi yönetemiyor olması asla değildir,
dış politikanın da çöküyor olmasından
kaynaklanmaktadır. Son yıllarda AKPnin dış politikada tek
bir başarı örneğini göremezsiniz. Dış politikada,
içeride ve dışarıda dostluğu büyüteceğiz. dediniz ama
şu anda dost bir ülke bırakmadınız. Ülkemizi dünyada
sürekli daha da yalnızlaştırdınız. Düşmanlık
üreterek hiçbir ülke tarihte ayakta kalamamıştır. Dış
politikanız hep önce kınama, sonra çark etmek üzerine
kurulmuştur. Filistin davası dediniz, Mavi Marmarada şehit
olanların davasını İsraile 20 milyon dolara
sattınız. Kardeşim Esad döneminden bahsetmeye gerek yok. Daha
dün Suriyede Katil Esed dediniz, bugün Esadın müttefikleri İran
ve Rusyayla birlikte olma derdindesiniz. Bugüne kadar olgular değil,
gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller peşinde koştunuz. Bundan
dört yıl önce tek başarınız olarak yurt
dışındaki cemaat okullarını örnek gösteriyordunuz,
bugün başarısız olmanın nedenini FETÖcülerin lobi
faaliyetlerine bağlıyorsunuz. Kandırıldık. dediniz
ama asıl size inanan milyonlarca insanı sizler
kandırdınız.
Değerli milletvekilleri, iktidar
mensuplarının kendi vicdanlarında cevap vermelerini
istediğim bir soru var: On beş yıldır ülkeyi yöneten
AKPnin bugüne kadar aldatılmadığı,
kandırılmadığı tek bir politikası var
mıdır? Bu soruya lütfen cevap veriniz. Size karşı
çıkan insanların yanıldığı tek bir dış
politika hamleniz var mıdır? Mesela, Suriye politikasının
ülkeyi felakete götüreceğini söyleyen kişiler, Esatçı, vatan
hani diyerek susturduğunuz o insanlar haksız mı
çıktı? Elbette ki hayır. Suriye politikasının
yanlış olduğunu siz de kabul ettiniz. O dönemin Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş Suriye politikasının
başından beri yanlış olduğunu söyledi. Sizin de kabul
ettiğiniz gibi yanlış politikanın acısını
milyonlarca insan çekti, koskoca bir ülke harap oldu, yüz binlerce insan öldü
ve milyonlarca insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Daha da kötüsü,
katil sürüsü bir terör örgütünü ülkemizin kucağına
bıraktınız.
Mesela Rusyaya karşı tutumunuzu
değiştirin. diyenler, Rus uçağı düşürüldüğünde
eleştirenler bugün haksız mı çıktı? Önce
Moskovayı fethedeceğiz. Dediniz, Yapmayın, Türkiye'nin
Batıyla zaten arası bozuk, bir de Rusyayla ilişkisi bozulursa
bu, ülkemiz için çok büyük bir sorun olur. diyenleri vatan hainliğiyle,
korkaklıkla itham ettiniz. Peki, sonra ne oldu? Uçak için Biz değil
FETÖ düşürmüş, Putinden özür dileriz. diye mektup yazarak çark
ettiniz. Yanlış politikanın sonunda olan yine ülkemize oldu;
itibarımız sıfıra indi, milyonlarca dolar kayıp
yaşandı, elimizde Putinin sözünden çıkamayan bir yönetim
kaldı.
ABDyle vize krizi yaşanıyor. Bugün,
Avusturyanın ardından Almanyada vatandaşlarımız hava
limanında köpeklere koklatılarak aşağılanıyor.
Bu, sizin yüzünüzü gerçekten kızartmıyor mu? Bu durumdan gerçekten
hiçbir rahatsızlık duymuyor musunuz? Sizin bu dış
politikalarınız Türkiye'nin itibarını yerle bir
etmiştir. Bugün, Irakın kuzeyinde yaşananlar, Suriyede
yaşananlar, İsrail politikası, ABD politikası, Almanyayla
yaşanan krizlerde hep itiraz edenlerin haksız, hain, düşman,
kendinizi kahraman ilan ettiniz.
Irak yönetimine karşı tutumunuz nedeniyle,
o bölgeyi İran ve Rusyanın tekeline bıraktınız.
Dış politikada yaptığınız hataların bedelini
bu toplum fazlasıyla ödüyor, ödemeye devam ediyor. Şimdi de yine
aynı şeyleri söylüyoruz; dış politikayı iç
politikanın malzemesi hâline getirmeyin, kendi
çıkarınızı değil, Türkiye'nin, bu ülkenin
çıkarlarını düşünün. Ancak bunun yerine günübirlik
politikalarla savrulup duruyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, Genel
Başkanınız Erdoğan ABDye gittiğinde, yandaş
medyanızda ve sizlerde bayram havası vardı. Amerika bizim
stratejik ortağımız. diyerek günlerce yandaş medyada
manşet attınız. Şimdi vize kararıyla 80 milyon
yurttaşımızı cezalandırıyorlar. Hani,
Amerikanın stratejik ortağıydınız? Aylarca sadece
Reza Zarrabı korumak için adımlar attınız, şimdi niye
80 milyon için bu kadar çabalamıyorsunuz? İşinize gelince
milliyetçiliği hiç kimseye bırakmıyorsunuz ama Amerika
askerlerimizin başına çuval geçirdiğinde hiç sesinizi
çıkarmadınız, çok fazla tepki gelince ve Amerikaya nota
verin. denilince, Müzik notası mı veriyorsunuz? diye alay ettiniz.
Yunanistan adalarımızı işgal ettiğinde tek bir kelime
bile söylemediniz. Tüm bu yaşananlar dış politikadaki
yanlışlarınızın sonucu oldu.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, siyasi
tarihinin hiçbir döneminde bu kadar kötü bir dış politikayla
yönetilmedi. AKPnin yanlış politikalarının halka maliyeti
tam 30 milyar dolar oldu.
Bugün İdlib operasyonunu konuşuyoruz.
İdlibde tüm dünyanın terör örgütü olarak gördüğü El Nusra var.
Erdoğanın her seferinde, El Nusrayı niye terör örgütü olarak
görüyorsunuz? diye sorduğunu hepimiz çok iyi hatırlıyoruz.
Putinin El Nusra için Erdoğandan ricada bulunduğunu unutmadık.
Şimdi eli kanlı bir katil sürüsüne karşı güvenlik için
askerlerimizi İdlibe yolluyoruz. Türkiye, elbette kendi güvenliğini
sağlamak zorundadır ancak bu eli kanlı örgütü bu noktaya kimler
getirdi? Sizler getirdiniz. El Nusrayı bu noktaya getiren kimse, orada
askerler şehit olduğunda sorumlusu onlardır ve sizlersiniz.
Değerli milletvekilleri, bu gidişattan bir
an önce vazgeçiniz. Sizin politik yanlışlarınız yüzünden
bir yandan ekonomik krizle, bir yandan diplomatik krizle bu ülke
boğuşuyor. Daha akılcı, barışçı ve
mantıklı bir yol mümkün olmasına rağmen düşman
kazanarak bir yere asla varılamaz.
Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk
ve Bülent Ecevit dış politikada diplomasiyle kazanmayı bizlere
miras bırakmıştı. Sizler diplomasiyle sürekli
kaybettiriyorsunuz. 80 milyona daha fazla bedel ödettirmeyiniz. Mustafa Kemal
Atatürkün Yurtta barış, dünyada barış. sözlerini ilke
edininiz. Mezhepçi, ırkçı politikaları terk edip
akılcı ve uzun vadeli hamlelerle hareket ediniz. Orta Doğudaki
emperyalist politikalara alet olmayınız, ülkemizi de alet etmeyiniz. Kendinizle
birlikte ülkemizi de ateş çemberinin içerisine terk etmeyiniz. Bu
coğrafyanın içeride ve dışarıda daha çok
barışa, daha çok demokrasiye, daha çok özgürlüğe, daha çok
halkların kardeşliğine ihtiyacı var.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tüm.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap
işlemini yapmayacağız ve tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere,
tasarının başlığı 1inci maddeyle birlikte
okunmakta ve işlem görmektedir. Bugünkü birleşimde
tasarıların görüşmelerine başlanırken tarafımca
tasarıların başlıklarının okunmasından
sonra, parti gruplarında uzlaşı olması ve arada işlem
bulunmaması nedeniyle, emsal teşkil etmemek üzere, 1inci madde
işlemleri sırasında ayrıca tasarının
başlığı okunmayacaktır. Bununla birlikte, tutanakta
1inci madde işlemleri sırasında tasarının
başlığına yer verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Şimdi 1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE NİJER CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA ORMANCILIK ALANINDA
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1)
8/1/2013 tarihinde Niameyde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında
İşbirliği Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Dilek Öcalana aittir, buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA DİLEK ÖCALAN
(Şanlıurfa) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her hükûmetin sürdürülebilir bir dış politikası
olmak durumundadır. Ancak uzun bir süredir, Türkiyede,
sağlıklı, politik öngörüyle oluşturulmuş,
istikrarlı ve sürdürülebilir bir dış politikadan bahsedemiyoruz.
Türkiye son yıllardaki dış politikasını, içte
uyguladığı kutuplaştırmayı dışta da
devam ettirmek üzerinden şekillendirmektedir. Bu da Suriye iç
savaşının derinleşmesine, içeride de Kürt sorununun
çözümsüzlüğüne ve çatışmaların daha da artmasına neden
olmaktadır.
Yine son dönemde, Türkiye, ABD ve Avrupa
Birliğiyle ilişkileri büyük oranda değişmiş,
komşu ülkelerle olan ilişkileri bozulmuş, içeride ise otoriter
ve antidemokratik uygulamalarla anılan bir ülke pozisyonuna gelmiş
durumdadır. Dış politikada yaşanan bu sorunların gerek
ekonomik gerekse de siyasal bedelini, her zaman olduğu gibi, Türkiye
halkları en ağır şekilde ödemek zorunda
bırakılmaktadır. Hükûmet eğer dış politikadaki bu
içine girmiş olduğu sıkıntılı durumu aşmak,
buna bağlı olarak ekonomiyi güçlendirmek istiyorsa işe içeriden
başlamalıdır. İlk olarak da AKP saray iktidarı,
demokratik siyaset üzerindeki antidemokratik uygulamalarına, yine halk
iradesini gasbeden yaklaşımlarına son vermelidir.
Değerli milletvekilleri, son günlerde, AKP
Genel Başkanı Erdoğanın isteğiyle, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanından başlayarak Ankara
Büyükşehir, Balıkesir, Bursa, Niğde ve Düzce Belediye
Başkanlarının istifa etmeleri meselesi gündemdedir. Hatta
iktidar ve onun medyası tarafından belediye başkanlarının
istifaya zorlanması doğal, olağan bir süreçmiş gibi gösterilmeye
çalışılmaktadır. Son seçmen iradesinin yok
sayılmasının bu kadar kolay hâle getirilmesini kabul etmemiz,
kanıksamamız mümkün değildir. Yolsuzluk yaptıkları
gerekçesiyle istifaya zorlamak, İstifa ederlerse mesele yok, etmezlerse
sonuçları ağır olur. yaklaşımı sergilemek bir
demokrasi yöntemi olmadığı gibi etik de değildir. Belediye
başkanları yolsuzluk yaptılarsa, ifade ettikleri gibi ellerinde
dosyalar da varsa bunu araştıracak yetkili makamlar bellidir. Bu
belgeler yargıya verilmelidir. Bu belgelerin istifa edilse de edilmese de
âdeta şantaj aracı gibi kullanılması, yargıya
verilmemesi başlı başına bir suçtur. Bizler ilkesel olarak
halk iradesinin bu kadar kolay gasbedilmesine karşı duruşumuzu,
demokrasilerin bir gereği olarak seçimle gelenin seçimle gitmesi
gerektiği yönündeki tavrımızı dün olduğu gibi bugün de
sürdürmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, belediye
başkanlarının istifaları vesilesiyle belediyelerle ilgili
yakın geçmişe ait hafızalarımızı biraz tazelemek
isterim. Bundan bir yıl önce 674 no.lu Kanun Hükmünde Kararnameye
dayandırılarak 11 Eylül 2016 tarihi itibarıyla yüzde 65-95
arasındaki oy oranlarıyla seçilmiş 94 DBPli belediyeye kayyum
atanarak el konulmuştur. Belediye eş başkanları, havadan
sudan gerekçelerle, hukuk hiçe sayılarak tutuklanmıştır.
Havadan sudan gerekçe diyoruz çünkü iki yıl boyunca âdeta Bakanlık
müfettişlerinin kamp kurduğu bu belediyelerde hiçbir şey
bulunamamıştır. Ancak hatırlatmakta yarar var, bu belediyelere
atanan kayyumlardan 9u ise yolsuzluk gerekçesiyle kısa bir süre sonra
görevden alınmıştır yani kayyuma kayyum
atanmıştır.
Değerli milletvekilleri, halk iradesinin
gasbedilerek kayyumların atandığı DBPli belediyelerin
demek ki AKP Genel Başkanını ve iktidarını
yolsuzluktan, haksız kazançtan daha çok rahatsız eden
politikaları ve çalışmaları olmuş. Ne mi bu
çalışmalar? Bunlardan sadece kadınlara dair
çalışmalara bile bakarsak, DBP belediyelerinde bir ilk olarak 106
belediyenin 96sında siyasetin ve toplumsal yaşamın
kadınsallaşmasını sağlayan en önemli mekanizmalardan
biri olan eş başkanlık sistemine geçilmesi.
Yine, kadınların belediyelerde karar
süreçlerine etkin dâhil edilmesi için seçilmiş ve çalışanlardan
oluşan belediye kadın meclisleri oluşturulmuş, Meclisin
pratik çalışmalarını yürütmek amacıyla kadın kurulları
ve kadın koordinasyonları seçilmiştir.
Yine, kadın ve erkek seçilmişlerden
oluşan kadın-erkek eşitliği komisyonları ile
kadın seçilmişlerin Meclis çalışmaları öncesinde bir
araya gelip gündemi değerlendirdikleri kadın grupları
oluşturulmuştu.
Büyükşehir belediyelerinde kadın
politikaları daire başkanlıkları; il, ilçe belediyelerinde
ise kadın politikaları müdürlükleri kurulmuştu. Bu müdürlükler
bünyesindeyse kadın ekonomisini güçlendirme, kadın eğitimini
geliştirme ve şiddetle mücadele birimleri de kurulmuştu.
Kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında Diyarbakır
Büyükşehir, Van Büyükşehir, Bağlar Belediyesi ve Akdeniz
Belediyesi bünyesinde kadın sığınmaevleri
açılmış, Diyarbakır Büyükşehirde İlk Adım
İstasyonu ve Alo Şiddet hattı kurulmuştur. 43 belediyede de
kadın merkezi açılmış, bu merkezlerde kadınlara
yönelik ve kadınların talepleriyle birçok kurs verilmiş,
toplumsal cinsiyet, çocuk yaşta zorla evlendirilme ve sağlık
gibi birçok konuda eğitimler yapılmıştır. Bu
merkezler, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Komiserliği Ofisi tarafından hazırlanan raporda da
belirtildiği gibi, aile içi şiddet olaylarında mağdur olan
kadınlar ve çocuklar için çok gerekli olan korumayı sağlamış
ve kadınların sosyal ve siyasal alana
katılımlarını teşvik etmiştir.
Yine, kadın ekonomisinin geliştirilmesine
dönük üretim atölyeleri kurulmuş, kadın emeğini
değerlendirme merkezleri, kadın semt pazarlarıyla da
kadınlara ürettiklerini pazara sunma imkânı yaratılmıştır.
Kreşler açılmış, kadın spor kompleksleri
yapılarak kadınlara spor yapma olanakları da
yaratılmıştır.
AKP Genel Başkanını ve
iktidarını asıl rahatsız eden politikalar ve
çalışmalar işte bunlardır. Öyle ki DBP belediyelerinde ilk
olarak kadın eş başkanları tutuklanmıştır.
Atanan kayyumlar tarafından eş başkanlık sistemi ortadan
kaldırılmıştır. Kadın politikaları
müdürlüklerinin ve 43 kadın merkezinin çalışmaları
durdurulmuştur. Bu merkezlerde başvuran kadınlara ait özel
bilgilerin tutulduğu arşivlere dahi el konulmuştur. Hedeflenen,
kadın ve kadın mücadelesinin kazanımlarının yerel
yönetimlerle ilişkisini doğrudan bitirmektir.
Değerli milletvekilleri, güncel verilere göre,
hâlâ tutuklu bulunan 71 DBP belediye eş başkanından kadın
eş başkanların sayısı 27dir. Dün yani 25 Ekim,
tutuklu bulunan eş başkanlardan Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Eş Başkanımız Sayın Gültan Kışanak
ve Eş Başkan Sayın Fırat Anlının gözaltına
alınmalarının 1inci yıl dönümüydü. Buradan, bu vesileyle,
onların şahsında, AKP saray iktidarının sivil
darbesiyle hukuksuzca tutuklanan tüm belediye eş başkanlarına ve
tüm seçilmişlerimize buradan saygılarımızı ve
selamlarımızı iletiyorum. Bir kez daha, sizlerin huzurunda yerel
yönetimlerin, yerel demokrasinin ve halk iradesinin gasbedilmesine dönük bu
politikaları da kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, elbette ki AKP saray
iktidarının en temel yöneldiği kazanımlar kadın
çalışmaları olmakla birlikte, bununla sınırlı
kalınmamıştır. Halk iradesinin yerine atanan kayyumlar, belediyelerin
hayata geçirdiği tüm kültürel ve toplumsal faaliyetleri birer birer yok
etmeye çalışmaktadır. Kayyumlar birçok belediyede
açılmış olan kreşleri, kütüphaneleri, kültürevlerini ve
merkezlerini kapatmış ya da faaliyetlerini
değiştirmiştir. Örneğin, birçok kreş il ve ilçe
müftülüklerine tahsis edilmiş, Kur'an kurslarına çevrilmiştir.
Ana dilde hizmet engellenerek hizmet Türkçeleştirilmiştir. Birçok il
ve ilçede DBPli belediyeler zamanında mahallelere, parklara verilen
isimleri dahi, halka rağmen değiştirmekten geri
durmamıştır. Yine, DBP belediyeleri döneminde
yapılmış çeşitli heykel, anıt ve semboller
yıkılmıştır. AKP saray iktidarının yerelde
kayyumlar vasıtasıyla yapmak istediği, toplumsal
hafızayı silmek ve asimilasyonu güncel politika hâline getirmektir.
Özcesi, iktidarın yolsuzluk ve açık yakalamak, bununla mücadele etmek
gibi bir derdinin olmadığı da ortadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİLEK ÖCALAN (Devamla) Sayın
Başkan, yarım dakika
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
DİLEK ÖCALAN (Devamla) Bugün Türkiye'nin
gelmiş olduğu aşamada faşizmin kurumsallaştığının
en önemli kanıtlarından biri iktidarın yerel yönetimler
politikasıdır. Öyle ki faşizmin kendisi hiçbir yerel
özerkliğe izin vermez, kendi himayesi dışında da bir yönetimi
kabul etmez.
Değerli milletvekilleri, AKP saray
iktidarının yerel yönetimlere dönük tüm bu
saldırılarının en temel amacı ise iktidarını
her yerde tek adamın elinde merkezîleştirerek bir rejim
değişikliğini hayata geçirmek istemesidir.
Tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Öcalan.
1inci madde üzerinde ikinci konuşmacı
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın İzzet Ulvi Yönter; buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA İZZET ULVİ YÖNTER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tabii, Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti devleti çok
yoğun bir beka mücadelesi vermektedir. Bu beka mücadelesi verilirken
hainlerle, teröristlerle, Türk ve Türkiye düşmanlarıyla âdeta
göğüs göğse bir mücadele de gösterilmektedir. Terörizmle olan ve çok
boyutlu sürdürülen mücadelede, özellikle, sahadaki kardeşlerimizin,
mücadele eden evlatlarımızın,
arkadaşlarımızın beklentileri, talepleri de buna paralel
bir şekilde artmaktadır. Şu anda Türkiyede,
vatanımızın hemen hemen her köşesinde, sınır
ötesinde birçok coğrafyada uzman çavuşlarımız terörle
mücadele etmekte, Türkiye'nin hak ve hukukunu korkusuzca müdafaa etmektedir.
Huzurlarınızda bütün uzman çavuşlarımıza en kalbî
selam, sevgi ve saygılarımı gönderiyorum; Allah onları var
etsin diyorum.
Uzman çavuşlarımız elbette
korkusuzca, kahramanca, amasız, fakatsız mücadele etmektedirler.
Ancak, onların sorunları var, onların talepleri var,
onların istekleri var, onların mağduriyetleri var. Değerli
arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, terörle mücadelede
aktif ve inanmış bir şekilde mücadele eden her kardeşimizin
sorunlarının çözümü hususunda elimizden gelen tüm demokratik mücadeleyi
gösterdik, gösteriyoruz, inşallah, bundan sonra da göstermeye devam
edeceğiz. Uzman çavuşlarımızın kanayan yaraları,
uzman çavuşlarımızın feryatları, uzman
çavuşlarımızın beklentileri Ben insanım. diyen,
Vicdan sahibiyim. diyen her bir insanımızı rahatsız
etmektedir. Artık bu meseleleri, bu sorunları çözmek zorundayız.
Şimdi, 3 Ekimde Silvanda alçakça şehit
edilen bir kardeşimiz vardı, ismi Mehmet Kızılca; 21
yaşında, Karamanlı. Mehmet Kızılca uzman
onbaşıydı. Yirmi gün sonra yine Diyarbakırda merkez
Yenişehir ilçesinde evinden çıktıktan sonra alçakça suikasta
uğrayan Bilal Dicle evladımız, kardeşimiz de uzman
çavuştu, maalesef şehit edildi.
Değerli arkadaşlarım, dikkatinizi
çekiyorum, Allah aşkına şu sorunu çözelim, bu
kardeşlerimizin beylik tabancaları yok, kendilerini
savunamıyorlar. Terörist, hain karşısına geliyor, kahraman
uzman onbaşımız, uzman çavuşumuz haine karşı
cevap veremiyor, mukabele edemiyor, kendisini savunamıyor. Uzman
çavuşumuza devletimiz tank veriyor, top veriyor, makineli tüfek veriyor,
ağır silahları veriyor ve uzman onbaşımız, uzman
çavuşumuz bunları ustaca, uzmanca, kahramanca kullanıyor fakat
bu kadar ağır silahı kullanan kardeşlerimize biz sivil
hayatlarında kendilerini savunmak adına beylik tabancasını
vermiyoruz. Elinizi vicdanınıza koyun, lütfen düşünün, biz
Mehmet Kızılcayı nasıl kaybettik, biz Bilal Dicleyi
nasıl kaybettik, bu kardeşlerimizi nasıl şehit verdik? 3269
sayılı Uzman Erbaş Kanununun 13üncü maddesinde bedeli
mukabilinde zatî tabancalarının bu kardeşlerimize
verileceği yazıyor. Arkadaşlar, ya 13üncü maddeyi
kaldıralım ya bu 13üncü maddeyi değiştirelim,
kaldırdıktan sonra idari bir tasarrufla uzman
çavuşlarımıza bedelsiz beylik tabancalarını verelim.
Buna Hayır. diyebilecek bir aziz milletvekilimiz var mı, bir vatan
evladı var mı, istirham ederim söyleyiniz.
Ben bir arkadaşınız, kardeşiniz
olarak bu şehadetlerden son derece üzülüyorum, sarsılıyorum.
Kendilerini savunamıyorlar. Aldığım mesajın haddi
hesabı yok, hepsi feryat ediyor. Biz nelere para harcamıyoruz, biz
nelere kaynak ayırmıyoruz? 80 bine yakın uzman çavuş
kardeşimiz var. Bu kardeşlerimiz diyor ki: Bize beylik
tabancamızı verin. Neyin bedelini kimden alıyoruz? Bedel ödeme
sırasında en öndeler ama ödül konusunda en arkadalar. Bunu kabullenmek
mümkün değil, bu tenakuzu anlamlandırmak mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım, gerek Adalet ve
Kalkınma Partisine sesleniyorum gerek Cumhuriyet Halk Partisine
sesleniyorum: İstirham ederim, bu 3269 sayılı Kanundaki 13üncü
maddede uzman çavuşlarımızın elinden tutan, önüne geçen,
beylik tabancalarını edinmeleri hususundaki engeli
kaldıralım, önlerini açalım, kendilerini savunamıyorlar.
Bakın, biz burada rahat koltuklarda oturuyoruz ama şu anda birileri
dağda taşta nöbet bekliyor, vatanı savunuyor. İdlibde,
Başikada, Afganistanda, El Babda, Cerablusta,
vatanımızın hemen hemen her yerinde uzman
çavuşlarımız bu millet için mücadele ediyor. Kaç gündür gerek
ulusal televizyonlarda gerek gazetelerde konuyu gündemde tutmaya
çalışıyoruz. Arkadaşlarımızdan rica ediyorum,
uzman çavuşlarımızın sorunlarını hep birlikte
çözelim.
Tabii, bu 3269 sayılı Kanunda uzman
çavuşlarımızın sözleşmeli çalışacakları
hüküm altına alınmış. 676 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle de sözleşme yaşı 45ten 52ye çıktı.
Buraya kadar tamam, bir sorun yok fakat 80 bine yakın uzman çavuşumuz
Vatan savunmasının sözleşmesi mi olur? diyorlar. Bu nasıl
bir iş arkadaşlar? Arkadaşlarımız kadro istiyor,
analarının ak sütü gibi helal olsun, çok mu göreceğiz? Bir
yandan beka mücadelesi olduğunu söylüyoruz, bir yandan -inşallah
gelmez- şehitler geldiği zaman bakandan milletvekillerine kadar
herkes koşuyor, ağlıyor, acıları paylaşıyor;
Kanı yerde kalmayacak. diyorlar, diyoruz, Döktükleri kanda
boğacağız. diyoruz ama uzman çavuşlarımıza kadro
vermiyoruz, onları kadrolu yapmıyoruz. Torba kanunlar
çıkıyor, buyurun hep beraber ele ele verelim, omuz omuza verelim,
uzman çavuşlarımızın hak ve taleplerini yerine getirelim;
beylik tabancalarını verelim hem de bedelsiz, kadrolarını
verelim. E şimdi uzman çavuşlarımız 45 yaşına
kadar görevlerini ifa ediyorlar, fiziki yetersizlik veya görev süresi dolduktan
sonra kalan zamanı herhangi bir kamu dairesinde görev yaparak
emekliliğini kazanıyorlar fakat emekli olduktan sonra sivil memur
olarak uzman çavuşlukta geçen hiçbir hakkı alamıyorlar. Bu bir
haksızlık, bu bir tenakuz. Değerli arkadaşlarım, bu
konuyla ilgili münferit mahkemelere gidildi, uzman çavuşlarımız
mahkemelerden karar aldı fakat bu, genele bir türlü şamil edilemiyor,
yayılamıyor. Uzman çavuşlarımızı bir dakika
dinleyelim, onların elinden tutalım.
Değerli arkadaşlarım, uzman
çavuşlar kahramandır. İnsan büyür beşikte, mezarda yatmak
için/ Ve kahramanlar can verir yurdu yaşatmak için. O can veren, can
verecek olan, can vermeye hazır olanlar da uzman
çavuşlarımız ve diğer kahraman Mehmetçiklerimiz. Ne
olursunuz, istirham ediyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bunu
ifade ediyorum: Uzman çavuşlarımızın bekleyen, kabaran bu
taleplerini duyalım, gereğini yapalım.
Hepinize şimdiden teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. İnşallah uzman
çavuşlarımızın sorunları çözülecek diyorum.
Sağ olun, var olun. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yönter.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.32
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR
(Elâzığ)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
14üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
367 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, on dakika süreyle 1inci madde
üzerindeki soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sisteme giren sayın milletvekillerinin beş
dakika içerisinde soru sormalarını, diğer beş dakikada
Sayın Bakanın cevap vermesini isteyeceğiz.
İlk giren Sayın Engin.
Buyurun.
DİDEM ENGİN (İstanbul)
İstanbul, doğal güzellikleri kadar geçmişten bizlere miras kalan
tarihî yapıları ve köklü kurumlarıyla da eşsiz bir
şehrimiz. Dünyada eşi benzeri olmayan tarihî silüetinin gökdelenlerle
tahrip edildiği İstanbulda beton sevdalıları şimdi de
gözlerini tarihî Şişli Endüstri Meslek Lisesi arazisine dikti. Tarihî
lisenin arsasına alışveriş merkezi ve rezidans dikilebilsin
diye 5 bine yakın öğrencinin eğitim hakkı görmezden geliniyor.
Şimdi, soruyorum: İstanbula ihanet
ettik. diye itirafta bulundunuz, neden hâlâ İstanbula ihanete devam
ediyorsunuz? Okulları yıkılmasın diye mücadele veren
öğrencilerin, velilerin ve Şişli sakinlerinin seslerini ne zaman
duyacaksınız? Beton yerine eğitime öncelik vermeyi
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu görüşülmekte olan
367 sıra sayılı Sözleşmenin 5inci maddesine eğer
bakarsak 5inci maddesi Fikri Mülkiyet Hakları
başlığını taşıyor ve bu maddenin son cümlesinde
14 Temmuz 1967 Stokholm yazılmış. Bunu eğer bir ilkokul
öğrencisi dahi Googlea girse kdan önce cnin geldiğini ve bir
başkentin isminin yanlış yazıldığını
Özensiz ve düzensiz bir şekilde yazım hatasının
yapıldığı çıplak gözle anlaşılmaktadır.
Sizden benim istirhamım
Kanunların tabii
bu şekilde özensiz ve düzensiz yazılması teknik hatayla izah
edilecek bir durum değil.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya) Benim sorum
Sayın Bakan Eroğluna.
2011den beri milletvekiliyiz, 2011den beri
Malatyanın en büyük problemi sulama problemi, su problemi. Maalesef,
insanlar susuzluk çektiği için yaz aylarında Malatyada kanalizasyon
boruları kırılarak kayısı ağaçları
sulanıyor, bu da kayısıların kurumasına sebep oluyor.
Siz de konuyu biliyorsunuz, size çok şikâyet geldi bununla ilgili ama
maalesef çözülebilmiş değil hâlâ Malatyada sulama problemi. Malatya
Türkiye'nin herhâlde en önemli tarım kentlerinden biri ama bir nebze olsun
bu giderilmiş değil.
Ayrıca, ikinci organize sanayi bölgesinde
arıtma olmadığı için atık sular Dilek, Şahnahan,
Topsöğüt gibi birçok beldede tarımı bitirmiş durumda.
Eğer bu yıl da çözülmezse önümüzdeki yıllarda Malatyada
maalesef kayısıyı bulamayacaksınız. Bu yıl
susuzluktan kesilen kayısı ağacı sayısının 1
milyon olduğu tahmin ediliyor. Bu konuda gerekli ilgiyi beklediğimizi
sizin aracılığınızla Sayın Bakana iletmiş
olayım.
BAŞKAN Sayın Özdemir
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
mezunlarının sürekli sorduğu ve merakla beklediği adalet
Bakanlığı tarafından her yıl açılan idari
yargı hâkimlik alımları olacak mı?
Sayın Bakan diğer bir sorum: Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye temsilcisi ve görev süresi dolan
Sayın Işıl Karakaşın yerine Hükûmetin önerdiği
adaylar, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Yargıçları Seçme Komisyonu tarafından yeterli derecede
kalifiye olmadığı gerekçesiyle 2 kez mülakata
çağrılmış ancak yeterli görülmemiş. 3üncü kez
gönderilen listedeki adaylar mülakata çağrılmış ancak bu
adaylar da yeterli derecede kalifiye bulunmayarak reddedilmiştir. Bu
krizde gelinen aşama nedir? Hükûmet, neden yeterli derecede kalifiye ve
liyakat sahibi adaylar önermemektedir?
BAŞKAN Sayın Arslan
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Başbakana soruyorum:
Ülkemiz, siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan büyük sıkıntı
yaşamaktadır. Cumhurbaşkanının izlemiş
olduğu gerginlik politikası nedeniyle ülkemizin içinde ve
dış dünya ülkeleriyle beklenmedik ilişkiler
yaşanmaktadır. İtibarımız her gün biraz daha
azalmaktadır. Ülkemizde yatırımlar durmuş, istihdam
azalmış, işsizlik artmış, kurlar giderek yükselmeye, piyasa
daralmaya başlamıştır. Bütçemiz açık vermeye,
dış ticaret açığımız artmaya devam etmektedir.
Savunduğunuz büyümenin gerçekçi olmadığı gibi, tüketime,
borçlanmaya ve ithalata dayalı olduğu bir gerçektir. O hâlde ekonomik
yeni tedbirlere ve bu gerginliklerin azaltılması için herhangi bir
tedbire gerek duyacak mısınız? Başbakan olarak bu olumsuz
gelişmelere seyirci mi kalacaksınız yoksa düşündüğünüz
ve planladığınız yeni tedbirler var mıdır?
Ülkemizde güven ortamı ne zaman sağlanacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kayan
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Trakyanın tam ortasından geçen Edirne,
Çanakkale, Kırklareli ve Tekirdağ ilçelerini birbirine bağlayan
D 555 kara yolu 70 kilometre mesafededir ve bu kara yolu bugün hâlâ tek
şerit hâlinde hizmet etmektedir.
Sayın Ulaştırma Bakanına
soruyorum: Burada yüzlerce fabrika
Bu fabrikalar, tekstil fabrikası, cam
fabrikası, tarımsal fabrika, zirai araç üreten fabrikalar, özellikle
yurt dışına ihracat yapan fabrikalar sürekli olarak bu yolu
kullanmaktadırlar. Bu yolun muhakkak duble yol olması gerekir. Bu
yolun duble yol olması için herhangi bir çalışma var
mıdır, var ise hangi aşamadadır, yok ise niye yoktur?
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Bakan
Daha doğrusu, Sayın Bakanlar, söz
sırası sizde.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; teşekkür ediyorum.
Özellikle Malatyayla alakalı büyük projeleri,
barajları tamamladık. Mesela, şu anda, Kapıkaya Turgut Özal
Barajı Sulaması çok hızlı şekilde yapılıyor.
Ben geçenlerde de Malatyaya uğradım. Ayrıca biliyorsunuz, Recai
Kutan Barajının sulaması da devam ediyor. Yoncalı
Barajının inşaatı hızla devam ediyor. Çok sayıda
gölet inşaatının temelini attık. Sayın Vekilim, tabii,
o kadar çok gölet ve sulama var ki ben sizlere özel olarak da ayrıca bir
bilgi notu göndereyim. Yani biz bu yılı, önümüzdeki yılı
Malatyada sulamalarda hamle yılı ilan ettik. Burada talep edilen
zaten
Malatyalı vatandaşlar da geldi, taleplerini dinledim, hepsini
yerine getireceğiz.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Öncelikle, bu Şişli Endüstri Meslek Lisesiyle ilgili
sayın milletvekilimizin sormuş olduğu konuda açıkçası
bir bilgim yok, Millî Eğitim Bakanlığımıza tevcih
edeyim, size yazılı olarak cevap versinler.
Teşekkür ederim.
DİDEM ENGİN (İstanbul) Lütfen,
acilen
Çünkü günlerdir zaten veliler, öğrenciler kapının önünde
bekliyorlar ve okullarının yıkılmamasını, oraya alışveriş
merkezi ve rezidans yapılmamasını istiyorlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Anladım, peki.
Sayın Tanalın kanunların
özensizliğiyle ilgili bir sözü oldu. Sayın Tanal,
Dışişleri Bakanlığının anlaşma
metinlerinde Okunduğu gibi yazılır. ifadesinden dolayı,
mesela Washington da W kullanılmaz V kullanılır, teamüller
böyledir. Uluslararası ilişkilerde mütekabiliyet gereği, kendi
dilimizle yazmaya gayret ediyoruz metinleri, bilginize.
Sayın Ağbabayla ilgili olarak, Sayın
Bakanımız bu konuda cevap verdiler.
Sayın Özdemirin sorusu: Adalet
Bakanlığı idari yargıç alacak mı? Elbette alacak. Bu
noktadaki çalışmalarımız Adalet
Bakanlığımız nezdinde sürdürülüyor, kısa süre
içerisinde de ne zaman ve ne kadar sayıda alacaklarını
açıklayacaklar kamuoyuna inşallah.
Diğer konu da Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yargıçların seçilmesiyle alakalı olarak,
yetersizliğine ilişkin bir beyanınınız oldu.
Şimdi, bakınız bu yargıçların hangi kriterleri ve
hangi vasıfları taşıması gerektiğiyle ilgili
zaten mevcut düzenlemeler var. Bizim ülkemiz de bu düzenlemeler muvacehesinde
buraya yargıçları gönderdi. Tabii son zamanlarda Avrupa
Birliğinin ve yetkili kurullarının ülkemize yönelik
tavrını siz de biliyorsunuz. Bu kapsamda değerlendirmekte yarar
var diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
Sayın Arslan Siyasi, ekonomik, sosyal
açıdan gerginlik
Bütçe açığı artmaya devam ediyor;
herhangi bir tedbir alacak mısınız? dedi.
Sayın Milletvekilimiz, öncelikle şunu
ifade etmek isterim ki Türkiye olarak biz kendi iddia ve tezlerimiz
gereğince her daim hareket ediyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız
yapmış oldukları bütün açıklamalarda bunun üzerinden
temellendiriyorlar söylemlerini. Eğer bir noktada yapılan bir
faaliyet, bir söz söz konusuysa bununla ilgili olarak kendi iddia ve
tezlerimizi nazara alarak değerlendirmelerini yapıyorlar. Kaldı
ki Türkiye, biliyorsunuz 2002 yılından bu yana AK PARTİ
iktidarları tarafından yönetiliyor. Aslında, AK PARTİ
iktidarlarının yönetmeye başladığı tarihten
itibaren bugüne kadar gelmiş olduğumuz noktayı mukayese
ettiğimizde 3 kat büyüdük ve bunu açıklamak da izahtan varestedir
diye düşünüyorum.
Elbette ki yatırımlarımız
sürecek. Bundan sonra Türkiyedeki insanımızın,
vatandaşımızın, milletimizin refah seviyesini yükseltmek
için gece gündüz demeden, zaman mefhumu tanımadan
çalışmamızı sürdüreceğiz inşallah. Zaten
Sayın Milletvekilimiz, seçmenimiz de yapmış olduğumuz
hizmetlerin karşılığını, bir yerde
teşekkürünü 12 seçimdir girdiğimiz seçimlerde sandık
sonuçlarıyla gösteriyor; bunu da bilginize sunmak istiyorum.
Bir de Ulaştırma
Bakanlığına ilişkin bir sorusu vardı Sayın Türabi
Kayanın
BAŞKAN Sayın Bakan, tamamlayın
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Konu da Ulaştırma Bakanlığımızın
uhdesinde bir konuyla ilgili; bilmediğim, henüz haberimin
olmadığı bir konu ama şunu ifade edeyim. Trakya bölgesi
esasen benim de bölgemdir. Ben 11 yaşımdan beri Trakya bölgesinden
geçerek Türkiyenin içerisine gelen bir insanım.
Türabi Bey, şöyle söyleyeyim: Biz yıllarca
İpsala Gümrük Kapısından Yunanistan tarafına
geçtiğimiz zaman, orada gözlerimiz böyle, biraz daha fazla
açılır Vav, bunlar nasıl yollarmış. diye
bakardık; şimdi oradan buraya geçtiğimiz zaman Elhamdülillah,
ne kadar güzel yollarımız oldu. diye keyifleniyoruz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, şimdi 1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde gruplar
adına ilk konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet
Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika, buyurun.
HDP GRUBU ADINA BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman)
Teşekkürler Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; başta Eş Genel Başkanlarım olmak
üzere tutuklu vekil arkadaşlarımı, geçen yıl bugün
tutuklanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş
Başkanları olmak üzere kayyum atanan belediye
başkanlarımı buradan selamlıyorum. Unutmasınlar ki
onlar halkın gönlündeki sevgi ve saygılarını koruyorlar,
gönlümüzün başkanıdırlar; gün geçtikçe onların kıymeti
daha iyi anlaşılıyor. Son zamanlarda iktidarın,
büyükşehir belediyelerine ve diğer belediyelere
yaptığı işlemlerden sonra onların kıymeti halk
nezdinde çok daha iyi anlaşılıyor.
Şimdi, uluslararası anlaşmalar
imzalıyoruz, uygulamaya çalışıyoruz. Buraya bundan önce
gelen uluslararası anlaşmalar genelde Avrupa Birliği uyum
yasalarına kaynaklık eden sözleşmelerdi ama sonuç ortada.
Uluslararası ilişkiler sadece anlaşma imzalamakla olmuyor. Bu
anlaşmaların çoğu kültür ve eğitim üzerine. Fakat bunun
böyle olması için tarihimizi ve kültürümüzü iyi bilmemiz lazım.
Millî Eğitim Bakanlığının
müfredatla ilgili skandal girişimleri yetersiz kalmış olacak ki
bir yenisine imza atmış bulunmakta. 6ncı sınıf
Kuran-ı Kerim dersi için hazırlanan kitapta, İbrahim
Peygamberi ateşe attığı kabul edilen Babil Kralı
Nemrut ile Nemrut Dağı arasındaki fark unutulmuştur.
Skandal sadece bununla sınırlı kalmamış, milattan önce
109 yılında bağımsızlığını
sağlayan Kommagene Krallığının Nemrut
Dağında inşa ettiği heykeller kitapta Nemrutun
putları görseli olarak kullanılmıştır, işte bu.
Bu, dünyanın 8inci harikası. Maalesef, bunlar put diye
Kuran-ı Kerim dersinde anlatılıyor. Gençlerimizi böyle
zehirlemenin hiçbir anlamı yok.
Adıyaman Nemrutla vardır. Nemrut,
gerçekten, tarihsel bir zenginliktir Adıyaman için. Bu tarihsel süreç
farklılığını, coğrafi
farklılığı da dikkate almayan sözde uzmanlarımız
Adıyamanın Kâhta ilçesinin kuzeyinde yer alan Toros
Dağlarının parçası olan, dünya kültür mirası olarak
kabul edilen Nemrut Dağındaki heykelleri inançsızlığın,
ahlaksızlığın, çirkinliklerin ve putperestliğin
merkezi olarak anlatmıştır. Buna ancak Yuh! denir, başka
bir şey demek istemiyorum.
İnsanlık tarihinin ortak mirası
sayılan böylesi değerleri bir şekilde put olarak göstermek
Hükûmetimizin alışkanlığı hâline gelmiştir ki
daha önce de benzer bir şekilde, yine bir belgesel çekiminde Urfa
Göbeklitepedeki dikilitaşları put gibi gösteren
çalışmalara imza atmıştınız. Bu tutumunuz
tarihsel toplum değerlerinin hiçe sayılmasının en açık
ifadesidir. Hükûmetiniz bu utanç tablosuna bir son vermelidir. Buradan sadece
Millî Eğitim Bakanlığını değil, Kültür ve Turizm
Bakanlığını da göreve davet ediyorum.
Geçmiş yıllarda tahrip edilen heykeller
gibi, en son bundan birkaç ay önce, Kommagene Krallığından
kalan Karakuş Tümülüsünde bulunan iki bin yıllık aslan heykeli
bilinmeyen kişi ya da kişilerce tahrip edilerek bir bölümü
kırılmıştır. Yine burada Hükûmetin
yanlışı var çünkü yalan yanlış bilgiler veriliyor,
millet bunları put sanıp gidip onları yıkıyorlar, bu
güzellikleri, bu tarihi yok etmeye çalışıyorlar. Ne oluyor?
Sonuçta olan ülkemize oluyor, olan Adıyamanımıza oluyor. Gelen
turist sayısına bakın, son zamanlarda turist yok denecek kadar
azaldı. Adıyaman IŞİDle anılan bir kent oldu,
canlı bomba merkezi oldu, turist gelmez oldu. Birkaç ay önce
Kâhtanın en büyük turistik oteli Zeus Otel yıkıldı; sebebi
turizmin bitmesi. Tabii, turizm için barışçıl bir iklim de
gerekiyor. Maalesef, dünya çağ atlarken biz hâlâ iç
barışımızı sağlayamamışız.
Almanyaya gidiyoruz, Asimilasyon bir insanlık
suçudur. diyoruz ama ülkemizdeki Kürtleri asimile etmek için elimizden geleni
yapıyoruz. İşte, Şırnak. Arkadaşlar, lütfen
şuna bakın. Ben okula Türkçe öğrenmek için gittim. Ana dilim
Kürtçedir. Bu çocuklara Kürtçe konuşma yasağı
Hiç Türkçe
bilmeyen bir çocuğa, Kürtçe konuşan bir çocuğa Kürtçe
konuşma. diyor, Kürtçe konuşma. diyor. Bu nerede geçiyor?
Şırnakta. Kürtçe konuşmayalım. Bu öğretmen bu
fişi nasıl yazabiliyor, bu gücü nereden alıyor? Topluma kin ve
nefret aşılamaktan başka ne işe yarıyor bu
davranış? İktidar bu zavallı öğretmen için bir
tasarrufta bulunacak mı, yoksa Bravo! mu diyecek yoksa yarın müdür
mü yapacak, merak ediyorum.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) O öğretmenin
derhâl görevden alınması lazım.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) Irkçılık en
büyük insanlık suçudur. diyoruz. Herkes bunu kabul eder, biz de kabul
ediyoruz, Meclis de kabul eder ama ırkçılığın,
kutuplaştırmanın âlâsını yapan, 80 yaşında
Hakkın rahmetine kavuşan Hatun anamızın cenazesine saldıran
güruhu kolluyoruz, resim çektiriyoruz, birkaç gün cezaevinde tuttuktan sonra
salıveriyoruz. Önce bu tür olaylarla yüzleşelim diyorum, birlikte
yaşamanın formüllerini, çarelerini bulalım, sonra
uluslararası anlaşmalar yapalım.
Uluslararası eğitim iş birliği
anlaşmaları yapıyoruz ama bizim kendi eğitim sistemimizde
bir iş birliğimiz var mı? Şu an TEOG sistemi
kaldırıldı ancak yerine ne geldiği belirsiz. Yani
eğitim sistemi belli olmayan, şu an eğitim sistemi belirsiz,
askıda olan bir ülke konumundayız. Bunun sebebi nedir, bilen yok. Bir
sabah uyanıyoruz; Ben bu sistemi beğenmedim, kaldırın.
diyoruz. Yine, saray lütfetti geçenlerde Yardımcı doçentlik nedir?
dedi. İçinizde onlarca akademisyen var, sayın grup başkan vekili
de akademisyen. Nice bedeller ödeyerek doçent oldunuz, kariyer yaptınız.
Ama Bu yardımcı doçentlik nereden çıktı? deyip çöpe
atmanın bir anlamı var mı? Bu konuda hiçbiriniz bir fikir
ürettiniz mi, hiçbir eleştiri ve öz eleştiriniz, doğru ve
yanlış bir tepkiniz oldu mu, bir eleştiriniz oldu mu? Tövbe
Peki, yerine bir sistem hazırlamış mıyız? Yok, ne
geleceği belirsiz.
Eğitim ve öğretimle ilgili düzenleme
yaparken gelecekle ilgili, gelecek tasavvuruyla ilgili bir program ortaya
konur. Bu programda da mümkün mertebe toplumun tüm kesimlerinin
ortaklaşmasının zemininin yaratılması gerekir. Bu
nedenle, kamuoyunda yeterince tartışılması, çok geniş
bir konsensüsle ortak düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekir. Yoksa son on
dört yıl boyunca eğitim sistemi bir yapboz tahtasına döner ki
burada yapılan bozulan hem bizim hem de çocuklarımızın
geleceğidir. Eğitimdeki yanlışların temelinde
iktidarın tekçi anlayışları yatmaktadır
arkadaşlar. Siz kalkıp dindar ve kindar nesil yetişsin
çabasında olursanız asla ülkemizde birlik, dirlik ve kardeşlik
gerçeğine ulaşamazsınız.
Millî eğitimde bugün öğretilen din
anlayışı Hanefi mezhebine göredir. Ben de Hanefi mezhebindenim
ama Türkiye'de Hanefi mezhebi dışında da mezhepler var,
değişik inanç grupları var. Ben şahsen,
çocuklarımın bu tekçi anlayışla dindar ve kindar olarak
yetişmesini asla kabul etmiyorum ve böyle de yetiştirmiyorum.
Türkiye'de ve dünyadaki diğer inanç gruplarına, halklarına
saygılı olsun istiyorum, evrensel değerlere sahip olsun
çocuğum; nefret ve kin yerine barış, sevgi ve saygılı
bir birey olmasını istiyorum; insanları sevsin, hayvan sevgisini
alsın, doğayı ve çevreyi sevsin istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ortak bir programdan ziyade sadece kendi siyasal
programınıza göre eğitimi dizayn etmeye
çalışırsanız, yarın başka bir iktidar geldiğinde,
yaptığınız bu program -aynı sizin düşüncenizle-
onlar tarafından yeniden dizayn edilecektir. Sonuçta, kazanan kimse
olmayacak, kaybedilen yıllar, kaybedilen kuşaklar ve kaybedilen
gelecek yanımıza kâr kalacaktır.
Bu nedenle, her gelen iktidar ve hatta her gelen
bakanla birlikte değişen bir eğitim sistemi yerine, üzerinde tüm
toplumsal kesimlerin ortaklaştığı bir eğitim
sisteminin bir an önce yerleşmesinin ülkenin hayrına
olacağı kanaatindeyim. Hükûmetler eğitim sistemini yeniden
kurgulayan değil, sadece bakanlık eliyle ve yerel mekanizmalarla
sadece koordinatör işlevi görmelidir. Hatta denetlenebilir özerk
yapılarla işleyen bir süreç hükûmetlerin müdahalesinden de bir nevi
kurtulmuş olacaktır. Bu kadar merkezîleştirilmesi yerine, AKP
elini eğitimden çekse daha hayırlı olur diye düşünüyorum.
Sorun nerede gerçekleşiyorsa çözümün de orada
aranması ve çözümün yerel dinamiklerle, yerel mekanizmalarla çözülmeye
teşvik edilmesi gerektiği inancındayım. Çünkü ister
sağlık ister eğitim sorunları olsun, bu sorunu bütün
yönleriyle sosyal, psikolojik, ekonomik ve benzeri faktörleri en iyi
hissedebilenler -bizzat sorun kaynağında- uygulamalarla muhatap olan
insanlardır.
Bu nedenle, bütün sorunları tek merkezden
çözmeye ve denetlemeye yönlendirilmiş bir uygulamanın eninde sonunda,
yerel mekanizmaların hantallaşmasına ve problemin çözümünü
uzatacağı, nihayetinde çözümsüzlüğe doğru gideceği
aşikârdır. Hangi alanda olursa olsun, sorunun çözümünde yerelde
faaliyet gösteren mekanizmalar oluşturulması, eğitim
kurumlarının da -sorunların çözümüne yönelik- kendi özgünlükleri
ve özgürlük alanları dikkate alınarak sorunların kendi
kurumlarında çözmeye yönelik bir anlayışın
geliştirilmesi gerekmektedir. İşin denetlenmesi hususunda
bağımsız ve tarafsız, sağlıklı işleyen
bir yargı sisteminiz varsa yereldeki en küçük bir sorunu, kaygıyı
en kısa zamanda ve adil olarak çözecektir yoksa eğitim
alanlarındaki sorunları çözmek adına her şeyi
merkezileştirmek, merkezin denetimi altına almak çalışmak
bağımsız bir yargının olmadığı ortamda
bir işe yaramayacaktır.
Yine, en güzel sistem, en güzel işleyiş,
kayırmacılık olduğu, liyakat değil de tarafgirlik
gözetilerek iş ve işlemler yapıldığı müddetçe
sistem çirkinleşmeye, çürümeye ve hatta batmaya mahkûmdur.
On beş yıllık AKP iktidarı
boyunca, eğitim ve öğretim dâhil, her kurum ve kuruluşta...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) ...hiçbir zaman liyakat
ölçütü esas alınmamış, tarafgirlik ve biat ölçütüne yer
verilmiştir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldırım.
Sayın Bostancı, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın 367 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, kısa bir açıklama için söz aldım.
Sayın Yıldırım konuşma
yaparken asimilasyondan bahsetti ve buna örnek olarak da bir okulda tahtaya
yazılan Kürtçe konuşma. ifadesinin fotoğrafını
gösterdi. Sadece burada değil, dün ve önceki gün de bu örnek üzerinden
gidildiği için açıklama yapma lüzumunu gördüm. AK PARTİnin bu
konuya ilişkin siyasal yaklaşımı, Türkiyedeki 80 milyonun
gönüllü ve rızaya dayalı ortaklığını sağlama
istikametinde bir siyasal yaklaşımdır. Bunun da toplumsal
gerçekliği esas alan bir siyasetle mümkün olacağını
biliyoruz, bunun kilometre taşlarını da halkımız
biliyor, buna ilişkin tartışmalar geçmişte de çokça
yapıldı.
Esasen, Sayın Yıldırımın
bahsettiği tarzda bir asimilasyon çabası...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) ...Kürtçeyi
yasaklayan bir uygulama olsaydı tek bir okulda değil, bütün okullarda
bu tür uygulamaların olması gerekirdi. Böyle bir husus
olmadığını, bunun arızi bir örnek olduğunu ve sürekli
aynı örneğin gösterildiğini görüyoruz. Muhakkak Millî
Eğitim Bakanlığı buna ilişkin bir tahkikat
yapacaktır. Sistematik bir uygulama olmadığı, tek bir
arızi örneğe yaslandığı hususunu ve asimilasyon
iddiasının da bir bakıma -diğer tartışmalar bir
kenara- buna yaslandırıldığını gördüğümüz
için bu açıklamayı lüzumlu gördüm.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Peki,
teşekkür ederiz Sayın Bostancı.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/630) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 367) (Devam)
BAŞKAN 2nci madde üzerinde gruplar
adına ikinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika, buyurun.
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz uluslararası sözleşme hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve
aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik
konumundan kaynaklı fırsatlar kadar önemli tehditlerle de yüz
yüzedir. Bölgemizdeki gelişmeler Türkiyenin doğrudan yaşam
alanlarını etkileyecek mahiyettedir. Komşularımızla
süren iç çatışmalar yaşama hakkının, hayatta,
kalabilme ve insanca bir yaşam sürdürebilmenin ne kadar önemli
olduğunu hepimize göstermektedir.
21nci yüzyıl dünyasında, demokrasinin ve
hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması, temel hak ve
özgürlüklerin güvence altına alınması beklenirken ne yazık
ki uluslararası terörizm, iç karışıklıklar,
uluslararası hukuka aykırı çifte standartlar, demokrasi
adına yapılan hukuk ihlalleri egemen olmaktadır. Bu süreçte
kendi imtiyaz ağlarını genişletmek isteyen güçler, insan
hakları bayraktarlığı altında etnik ve dinî kimlikleri
kaşıyarak millî kimliği zayıflatmaya çalışmaktadır.
Asgari müşterekleri zayıflayan, ahenkli bir toplumsal birliktelik
zemini oluşturamayan, ortak karar ve çözüm üretemeyen toplumlar da bu
yapı içinde millî direnç kalelerini kaybetmektedir.
Türkiyenin içinde
bulunduğu coğrafyada gelişen terör ve şiddet
olaylarının etkisinden korunması, şüphesiz ki Türk millî
kimliğini, millî değerlerini, kardeşlik hukukunu ve cumhuriyetin
temel niteliklerini esas alan politikaların uygulanmasıyla mümkün
olacaktır. Türkiye, bir yandan başta FETÖ ve PKK olmak üzere terör
örgütleriyle mücadele ederken diğer yandan da Kuzey Iraktan
başlayarak güney sınırımız boyunca Akdenize kadar
uzanması arzu edilen bir terör koridoru inşasına mani olmaya
çalışmaktadır. Devletimiz, kuşkusuz ki kendi
güvenliğini başka devletlerin insiyatifine terk etmeyecek, tehditler
karşısında her türlü tedbiri alacak ve uygulayacaktır. Bu
konuda devletimize, güvenlik güçlerimize her türlü desteği veriyoruz,
vermeye de devam edeceğiz.
Bunlarla birlikte, Türkiye'nin, büyüme ve
kalkınma hedefini sekteye uğratmadan yoluna devam etmesi, 2023
bölgesel güç, 2053 küresel güç hedefini yakalaması gerekmektedir. Böylesi
bir hedefin gerçekleştirilebilmesi için ise bir yandan Türkiye'nin
güvenliğini tehdit eden unsurlarla mücadele edilirken diğer yandan da
ekonomik ve sosyal sorunların çözülmesi, adalet anlayışının
egemen kılınması gerekmektedir. Nimet ve külfet
paylaşımında adil olacak bir yönetim düzeninin tesisi bu gibi
zor dönemlerde millet olarak kenetlenebilmeyi ve devlete güveni tesis
edecektir. Devletimizin kuruluş ilkeleri ile cumhuriyetimizin temel niteliklerini
ortak payda yapan, ekonomik, siyasi ve sosyal alanda tesis edilecek bir
toplumsal uzlaşma dinamiği de enerjimizi, Türkiye'nin
kalkındırılması, milletimizin refahının
artırılması ve devletimizin milletler camiasında daha da
güçlendirilmesi yönünde kullanabilmemizi kolaylaştıracaktır.
Bu kapsamda, Türkiye'nin kronik hâle gelmeden önlem
alınmasını gerekli gördüğümüz sorun alanlarına dikkat
çekmek istiyorum. Bunların başında ekonomik sorunlar
gelmektedir. Türkiye, ulusal ve uluslararası konjonktürel
olumsuzlukların etkisi olsa da sağlıklı ve sürdürülebilir
bir yatırım, üretim ve istihdam zinciri
oluşturamamıştır. İşsizlik oranı, son
rakamlara göre yüzde 10,7 görünse de iş aramayıp da iş
bulduğunda çalışabilecek durumda olanlarla birlikte bu oran
yüzde 16,5 civarındadır. Bu durumda, gerçek işsiz
sayısı da 5 milyonu, 5,5 milyonu aşmaktadır. Gençler
arasındaki işsizlik oranı yüzde 21in üzerindedir. Bu durumun
yoksullaşmayı artıracak olmasının yanı sıra,
yaratacağı sosyal sorunlar nedeniyle uzun süre sürdürülemeyeceği
de açıktır. İthalat bağımlılığı,
düşük tasarruf, aşırı tüketim ve israf, yüksek reel faiz,
yatırım yetersizliği, düşük teknolojili ürün üretim; ve
enflasyon gibi ekonomik sorunlar düşük ve istikrarsız büyümeye,
yüksek işsizliğe, düşük gelir ve adaletsiz gelir dağılımına,
yüksek cari açıklara, düşük verimliliğe, özel kesimin
dış borcunun ve hane halkı borç yükünün yüksek boyutlara
ulaşmasına sebep olmaktadır.
Tarımda uygulanan üretim ve fiyat
politikası ile girdi maliyetlerindeki yükseklik tarımsal üretimi
azaltmaktadır. Tarımsal ürünlerin katma değerli ürünlere
dönüştürülememesi ve dünya üretiminde söz sahibi olduğumuz stratejik
tarım ürünlerine sahip çıkılamaması hem üreticimizi
mağdur etmekte hem de millî ekonomimize zarar vermektedir.
O sebeple, öncelikle ekonomide piyasalara güven
telkin edecek, yatırımı, üretimi, ihracatı ve
istihdamı artıran etkili yapısal tedbirler
alınmalıdır. Sürdürülebilir ve yüksek bir büyüme ortamı
tesis edilmeli, ekonominin dış kaynak
bağımlılığı azaltılarak şoklara
karşı dayanıklı hâle getirilmelidir. Gelirin adil
bölüşümünü esas alan ve sosyal dokuyu güçlendiren, ülkemizin kendi imkân
ve şartlarıyla doğal ve beşerî kaynaklarını
harekete geçirecek programlar uygulamaya konulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, diğer bir risk
ise kamu yönetimindeki tahribattır. Bürokrasinin hantallaşması,
liyakat yerine siyasi ya da belirli bir grubun çıkarlarını
önceleyen anlayışın hâkim olması, devletin hangi işi
hangi teşkilatlar eliyle ve hangi nitelikteki insan gücüyle
yapacağına dair bir planlamanın yapılmaması, kamu
personelinin atanma ve yükselmelerinde objektiflikten
uzaklaşılması, hukuki ve mali statülerdeki karmaşa
bunlardan bir kısmıdır. Kamu yönetiminin karakterini belirleyen
en önemli ilke, bürokrasinin kalitesinin artırılmasını
amaçlayan liyakat ilkesidir. Kişiyi, grubu veya siyasiyi korumaya dönük
atamalar ise bürokrasinin niteliği ve kamu hizmetlerinin kalitesi üzerinde
oldukça olumsuz etkiler yapmaktadır. Bu nedenle, kamuda işe
alınmadan başlamak üzere, ilerleme ve yükselmede, tayin, terfi ve yer
değiştirmede liyakat ve hakkaniyet ilkelerine uygun
davranılmalıdır. Demokratik meşruiyetin güçlendirilmesi ve
devlete duyulan güvenin artırılması amacıyla yolsuzluk ve
usulsüzlük gibi güven sarsıcı uygulamaların önüne geçilerek
hukuk devleti güçlendirilmelidir. Türkiye'nin köklü devlet geleneğini
çağdaş gelişmelerle buluşturan bir kamu yönetimi
yapısı ve işleyişi oluşturulmalıdır.
Atamalarda sadakati terör örgütlerine, lobilere, cemaate veya localara
değil, Türk devletine ve Türk milletine olanlar tercih edilmelidir.
Bu vesileyle bir konuyu dikkatlerinize sunmak
istiyorum: Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde istihdam edilen ve terörle
mücadele başta olmak üzere Silahlı Kuvvetlerin çeşitli
kademelerinde görev yapan uzman çavuşların önemli problemleri bulunmaktadır;
çalışma şartları, mali ve sosyal hakları, yer
değiştirme, kadro ve emeklilikle ilgili
sıkıntıları, devlet tarafından kendilerine silah
verilmemesi, lojman ve benzeri sorunlar bunlardan önemlileridir. Kuşkusuz
bu sorunlar ilgililerce de bilinmektedir ve inanıyorum ki çözümü için de
gayret gösterilmektedir. Ancak giderek kronikleşen bu problemlerden
bazıları öncelikle ve ivedilikle çözülmelidir. Bazı
sorunların çözümü yasa değişikliği dahi gerektirmemekte,
alt düzenleyici işlemlerle çözülebilecek mahiyette bulunmaktadır.
Kendilerine her türlü silah ve teçhizatı teslim ettiğimiz, terörle
mücadelede etkin rol üstlenen uzmanları lütfen, mesai saati bitiminde
kaderiyle baş başa bırakıp hainlere fırsat tanımayalım.
Öncelikle ve ivedilikle silahlarını verelim, lojmanı olmayanlara
lojman temin edelim. Devletimizin, kuşkusuz buna gücü de kudreti de
vardır.
Öte yandan, bürokrasideki hantallığı,
teşkilatlanmadaki tutarsızlıkları, personel rejimindeki
hukuki ve mali statü karmaşasını, ücret, unvan ve mobbing
kaynaklı mağduriyetleri giderelim. Atamalarda sendika tercihlerini
değil, liyakat, hakkaniyet, Türk vatanına ve Türk devletine sadakati
esas alalım.
Değerli milletvekilleri, son olarak da
toplumsal kalite ve ahlak anlayışında meydana gelen tahribata
dikkat çekmek istiyorum. Toplumsal ahlak ve kalite
anlayışının hâkim kılınamaması ile millî ve
manevi değerlerin tahrip edilmesi sonucu siyasette, adalette, kamu
yönetiminde, iş hayatında ve birçok alanda değer erozyonu
yaşanmaktadır. Yolsuzluk ve benzeri istismarlar,
vatandaşlarımızın kamu kurumlarına
dolayısıyla devlete olan güvenini sarsmaktadır.
Yine, bu kapsamda olmak üzere
son yıllarda uyuşturucu kullanımındaki artışa
işaret etmek istiyorum. Uyuşturucu toplumsal hayatı ve
gençlerimizin geleceğini tehdit, aileleri ise perişan etmektedir.
Çocuklarımızı uyuşturucu belasının tehdidi
altından kurtarmalıyız. Bu konuda daha güçlü bir mücadeleye ve
ailelerin bilinçlenmesine ihtiyaç vardır. Sadece torbacılarla
değil, baronlarla da mücadele şarttır.
Bu düşüncelerle sizleri
saygıyla selamlıyor, hafta sonu idrak edeceğimiz 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Aksu.
2nci madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mahmut Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.
Tabii, uluslararası
sözleşmeler bu son iki gündür hep Parlamentoya getiriliyor ancak biraz
önce teknik soruyu Sayın Bakana sorunca dedi ki: Uluslararası
sözleşmeler okunduğu gibi yazılır. Bugüne kadar imzalamış
olduğumuz diğer sözleşmelerden okunduğu gibi
yazıldığına ilişkin bana bir örnek Sayın Bakan
eğer gösterirse gerçekten mutlu olacağım. Bu savunma doğru
bir savunma değil. Sayın Vekilim, evet, bu, özensiz, düzensiz
yazılmıştır; biz bunları düzelteceğiz. deseydi
belki daha doğru, daha yapıcı bir açıklama olurdu. Bu
anlamda, bence hatayı hatayla kapatmaya çalışıyorlar ki bu
doğru bir cevap değildi. Mümkün olduğu kadar, gerçekten, hata
yapmamak hepimiz için iyi olur yani bunu bir uyarı amacıyla söyledim.
Hatayı savunmanın da bir manası yok diye düşünüyorum.
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; diğer ülkelerle yapmış olduğumuz bu
sözleşmelerin bir kısmına baktığımız zaman,
bazılarında beş yıl deniliyor, bazılarında
süresiz deniliyor hatta bazılarında diyor ki Süre bittikten sonra
süreden altı ay önce yenilenmesi bir beş yıl daha
yenilenebilir. Yani burada, ortada, bugüne kadar baktığım tüm
sözleşmelerde doğru düzgün bir format bulamadım. Diyeceksiniz
Her ülkenin kendisine özgü bir yöntemi olur. ama bizim ülke olarak da hukuk
devleti, hukuk güvenliği açısından bazı çekinceleri
koymamızda yarar var değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bu açıdan
baktığımızda, sözleşmelerin yürürlükte kalması,
bunların tatbik edilmesi için bizim ilk önce bir hukuk devleti
olmamız lazım. Hukuk devleti de olabilmemizin yegâne yol ve yöntemi
Evet, Anayasamız Türkiye Cumhuriyeti devleti -2nci madde- hukuk
devletidir. diyor, doğru. Hukuk devletinde vatandaşların
kanuna, Anayasaya, nizama, tüzüğe, yönetmeliğe uyması kadar,
devleti idare eden yöneticilerin de uyması lazım. Yani
vatandaşı biz kanuna uymadığı zaman
yaptırımla, müeyyideyle cezalandıracağız ama
idareciler de eğer buna uymazsa, o zaman da bir keyfîlik söz konusu
olmuş olur. Peki, keyfîlik neyi getirir? Keyfîlik ülkede
kayırmacılığı getirir, eşitsizliği getirir.
Kayırmacılığın ve eşitsizliğin olduğu
bir yerde yolsuzluk olur, rüşvet olur. Ve bu açıdan
baktığımız zaman da hukuk devletinin
olmadığı bir ülkede
En önemli husus
Çünkü ülkeleri ayakta
tutan adalet duygusudur, düzendir. Bir ülkede eğer adalet yoksa o ülkede
düzen de olmaz değerli arkadaşlar. Düzenin olmasının yegâne
koşulu adaletin tecellisidir.
Herhâlde misafirlerimiz geldi, ben burada söz
hakkını size veriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Tanal, zaten sözünüzü
kesecektim bir dakika ama siz benden önce davrandınız.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
B) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden
Pakistan-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı,
Ticaret ve Tekstil Bakanı Muhammad Pervaiz Malik ve beraberindeki heyete
Hoş geldiniz. denilmesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ülkemizi
ziyaret etmekte olan Pakistan-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu
Başkanı, Ticaret ve Tekstil Bakanı Sayın Muhammad Pervaiz
Malik ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş
bulunuyorlar. (Alkışlar) Kendilerine, değerli heyetine
Meclisimiz adına Hoş geldiniz. diyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/630) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 367) (Devam)
BAŞKAN Sayın Tanal, buyurun, devam
edebilirsiniz.
MAHMUT TANAL (Devamla) Efendim, biz de
misafirlerimize Hoş geldiniz. diyoruz, buradan selam ve
saygılarımızı iletiyoruz.
Değerli arkadaşlar,
tabii burada tarafsız ve bağımsız yargıya gelirsek,
son günlerde gerçekten tarafsız ve bağımsız yargıdan
çok söz ediliyor. Peki, hâkimler, savcılar göreve alınırken ne
yapılıyor? Yazılı sınavlar yapılıyor,
yazılı sınavlar yapıldıktan sonra sözlü mülakatlar
yapılıyor. Sözlü mülakatlar geçmişte görüntülü kamera
kayıtlarıyla yapılırdı. Niye görüntülü kamera
kaydıyla hâkim ve savcılara sınav yapılırdı?
Sebebi kayırmacılık yapılmaması içindi, birilerinin
parti devleti olmaması içindi. Yani sözlü mülakatlar gerçekten hukukun,
adaletin tecellisi için yapılırdı ancak şu anda, günümüzde
parti kayırma açısından, birilerini yönetime getirme
açısından, birilerini seçme ve eleme açısından sözlü
mülakatlar buna hizmet eder bir duruma geldi ki bence bu şekilde adam
kayırmacılığın olduğu sözlü mülakatlar
yargıya büyük bir gölge düşürüyor.
Peki, bu sözlü mülakatları geçen hâkim ve
savcılar için ne yapılıyor? O stajyerlik döneminde aynı
zamanda maaş veriliyor, sigortaları emekliliğe esas teşkil
ediyor ama aynı evsafta olan avukatlık stajyerlerine baktığımız
zaman, avukatlık stajyeri olan arkadaşlarımızın hiçbirisine
ücretli olarak staj yaptırılmıyor. Diyor ki: Stajyer avukat
stajını ücretsiz yapacak. Peki, stajyer hâkim veya stajyer
savcı ise ücretini alıyor ve sigortası aynı zamanda devlet
tarafından karşılanıyor. Aslında aynı fakülteden
mezun, aynı eğitimi almışlar; biri stajyer hâkim veya
stajyer savcı, diğeri de stajyer avukat. Değerli
arkadaşlar, Türkiye'deki stajyer avukat arkadaşlarımız bu
anlamda mağdur. Eğer stajyer avukat arkadaşlarımızın
ücretli çalıştığı tespit edilebilirse stajı
yanıyor. Peki neyle geçinecek bu stajyer avukat? Bu, stajyer
avukatların kanayan bir yarasıdır. Nasıl stajyer hâkim ve
savcıya devlet maaş veriyorsa, nasıl devlet
sigortasını ödüyorsa stajyer avukatların da stajyerlik dönemi
içerisinde maaşını vermeli ve aynı zamanda da sigortasını
yapmalıdır yani bunlar aynı koşullara, aynı kurallara
tabi olmalıdır. Bu anlamda, stajyer avukatların o stajyerlik
süresi Anayasa'mızın 18inci maddesi uyarınca âdeta bir angaryadır.
Konuya bu tarafsız ve bağımsız
yargı açısından baktığımız zaman -Sayın
Bakan da hukukçu- bir başka konu da şu: Bana geçen hafta Trabzon
Cumhuriyet Başsavcılığından gelen bir... Kişi
gözaltına alınır, gözaltındayken kendisine eziyet
edildiği, dövüldüğü iddiasıyla suç duyurusunda bulunur.
Cumhuriyet savcısı, kanun hükmünde kararnamenin ilgili
-olağanüstü hâl ilan edildiği için- 9uncu maddesi uyarınca
Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararname
gereğince görevliler aleyhine idari, cezai soruşturma yapılamaz.
diye takipsizlik kararı verdi Sayın Bakanım. Bunu, ben, geçen
hafta burada ilgili bir başka bakanımıza ibraz ettim. Ancak
değerli arkadaşlar, kanun hükmünde kararname Vatandaşı git
döv, vatandaşa eziyet et, kötü muamele et. diye bu şekilde yargılamadan
bir muaflık tanımıyor. Böyle, geçmişteki 1982
Anayasasının geçici 15inci maddesini biz kaldırdık; yeni
bir 15inci madde getirmedi bu Meclis buraya. Bu açıdan, bu tür kanun
hükmünde kararnamelerin bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesi
lazım çünkü kanun hükmünde kararnamelerin asıl amacı... O
dönemdeki darbe girişimiyle ilgili hasarlar terörle mücadele
kapsamında gündeme geldi ancak bu kanun hükmünde kararnamelerin toplumda
yaratmış olduğu tahribat hukuk güvenliği
açısından çok büyük zafiyetler yarattı çünkü eğer bir
ülkede hukuk güvenliği olmazsa o ülkede iktisadi güvence olmaz, o ülkede
ekonomik istikrar olmaz, o ülkede siyasi istikrar olmaz, o ülkede
yatırım olmaz. Bir ülkede yatırım yapmak istiyorsak,
üretimi artırmak istiyorsak hukuk güvenliği şarttır. Çünkü
para hukuk güvenliğini ister, yatırımcı hukuk
güvenliğini ister. Yatırımcı âdeta bir güvencin gibidir,
korkak güvencin gibidir, çevresine bakar, eğer o güvercin bir yerde bir
tehdit görürse uçar. Parası olan yatırımcı da aynen korkak
güvercin gibi bakar, eğer bu ülkede hukuk güvenliği varsa
yatırımını yapar, hukuk güvenliği yoksa
yatırımını yapmaz. Onun için -bizim olmazsa
olmazlarımızdan- ülkemizde hukuk güvenliğini sağlamak
zorundayız. Hukuk güvenliğini temin etmezsek üretim olmaz, istikrar
olmaz, terör bitmez, demokrasiyi egemen kılamayız, adaleti tesis
edemeyiz. Bunun yolu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Gelin
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde hukuk güvenliğini egemen kılarsak
uluslararası sözleşmelere, diğer devletlerle yapmış
olduğumuz sözleşmelere herkes sadık kalır.
Ben teşekkür ediyorum, selam ve
saygılarımı iletiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
2nci madde üzerine soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde
üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Erkan Haberal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA ERKAN HABERAL
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her birinizi
ayrı ayrı saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar ne
demiş, hangi öngörülerde bulunmuş, iç ve dış güvenlik
sorunlarıyla ilgili yapmış olduğu tespitler ve öneriler ne
kadar uygulanıp hangi sonuçları doğurmuştur?
Türkiye, geleceğini ve yarınını
hedef alan tehdit, tehlike ve tuzaklarla dolu karanlık bir dönemden
geçmektedir. demişiz. Etrafımızdaki husumet çemberi daralmakta,
iç ve dış güvenlik sorunları ağırlaşmakta.
demişiz. Millî birliğimizin, millî güvenliğimizin ve millî
çıkarlarımızın tehdit altında olduğunu ifade
etmişiz ve ısrarla, Türkiyemiz çok ciddi beka sorunuyla
karşı karşıyadır demişiz.
Vatanımızın tarihin en kanlı üç terör örgütü PKK, FETÖ ve
IŞİDe karşı amansız bir mücadele içinde olduğunu
söylemişiz. Kuzey Iraktan kaynaklanan PKK terörünün sürmekte
olduğunu ve terör eylemlerine devam ettiklerini ifade etmişiz. PYD
Suriyenin kuzeyinde Türkiyeye karşı ikinci bir saldırı
cephesi açmış demişiz. Sınırımızın
güneyinde bir terör koridoru oluşturulmaktadır, bölgemizdeki terör
örgütleri terör seven ülkeler tarafından meşruiyet
kazanmıştır demişiz. IŞİD Türkiye içinde terör
eylemleri yapmaya başlamıştır vatanımız FETÖ
virüsünden arındırılmaya başlanmıştır
demişiz. Irakla ilgili olarak Kuzey Irakta Barzani
bağımsızlık aşamasına geldi, Kürt bölgesini
işgalci bir politikayla adım adım genişletmekte; PKK, Kuzey
Iraktan sonra Türkmen bölgelerine, Kerkük, Musul, Sincar ve Telafere
sızmaktadır demişiz. Türkmen coğrafyası parçalanmakta,
kardeşlerimiz çaresiz ve ümitsiz bir yaşam mücadelesi vermekteler
demişiz. Bölgenin Barzaniye ve terör örgütlerine teslim edilmemesi
gerektiğini ısrarla defalarca söylemişiz.
LEZGİN BOTAN (Van) Ama şimdi Haşdi
Şabiye teslim edildi. O konuda ne düşünüyorsunuz?
ERKAN HABERAL (Devamla) Dediklerimiz tamamen
doğru çıkmış.
LEZGİN BOTAN (Van) Ayıp, ayıp!
ERKAN HABERAL (Devamla) - Barzani yasal olmayan bir
referandumla bağımsızlık ilan etmenin derdine
düşmüş, Türkiye'nin çok ısrarcı baskısı ve Irak
devlet ordusunun Kerküke girmesiyle bölgeden kaçarak gitmiştir. Iraktaki
Türkmen yurdunu referandum bahanesiyle işgal edip bayraklarını
asanların Irak ordusunu görünce hiçbir şey olmamış gibi
kaçmaları, Sayın Genel Başkanımızın da ifade
ettiği gibi, kafalarımızda soru işareti doğmasına
sebep olmuştur, Acaba kamuoyundan saklanan gizli bir anlaşma mı
yapıldı? şüphesi gündeme taşınmıştır.
Suriye konusundaki bütün öngörülerimiz gerçekleşmiş, bölge, terör
örgütlerinin, PYD ve PKKnın at koşturduğu bir alana
dönüşmüştür. Bölgedeki üç kantonu birleştirip kesintisiz bir
terör koridoru oluşturma hevesleri, ABDyle stratejik ortak
olmalarından sonra artmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi, bu durumun kabul
edilemeyeceğini defalarca dile getirerek, bölgedeki Türkmenlerin
varlığının ve geleceğinin tehdit altında
olduğunu söyleyerek bölgeye müdahale yapılmasını istemiştir.
Türk ordusu Cerablusa ve akabinde İdlibe girerek bölgede
ağırlığını hissettirmiş, terör koridoru
oluşturulmasına en azından şimdilik engel olmuştur.
Şu anda İdlib saha kontrolü tamamıyla Türk askerinin kontrolü
altındadır. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Sayın Devlet Bahçelinin önerdiği gibi, İdlib
harekâtının ikinci ve üçüncü adımı olan Afrin ve Menbiç
operasyonlarına gerekli lojistik ve stratejik destek
sağlanmış durumdadır.
Sayın milletvekilleri, Irak, Suriye ve bölgeyle
olan ilişkilerimiz pek çok defa bu kürsüden Milliyetçi Hareket Partisi tarafından
dile getirildiği için, az önce konuşmamda belirttiğim PKK ve
PYDnin stratejik ortağı ABDyle olan ilişkilerimize
değinmek isterim.
Türk-Amerikan ilişkileri, yakın
geçmişimizde Johnson Mektubu krizi, 1975 Kıbrıs Barış
Harekâtı sonrası silah ambargosu, 1 Mart tezkeresinin reddinin
yarattığı tepkiler, Süleymaniyede askerimizin başına
alçakça çuval geçirme olayı gibi krizler sarmalı
yaşamıştır. Bugünümüzde yaşanan buhran, bunlardan daha
ciddi sıkıntılar çıkaracak derecededir.
Türkiye ile ABD ilişkilerinde gerginlik ve
güven buhranı kaynağı olan sorunlar satır
başlarıyla şunlardır: ABDnin, Suriyede PKK/PYDyi
stratejik ortak olarak görmesi, IŞİDe karşı askerî
harekâtlarda kara ordusu olarak kullanması ve PYDye ağır silah
desteği vermesi; ABDnin FETÖ elebaşı Güleni iade etmemesi,
FETÖcü diğer kaçaklara sığınma imkânı
tanıması; FETÖnün en önemli parasal kaynağı olan
eğitim faaliyetlerini Amerikada engelsiz sürdürebiliyor olması;
Zarrab davası ve Halkbankasının bu hukuki sürece dâhil edilmesi.
Bu temel sorun alanlarının yanı
sıra şunlar da tali derecede gerginlik unsuru olarak gündeme
girmiştir: Cumhurbaşkanının korumaları hakkında
ABDde başlatılan yargı süreci; Türkiye'nin Rusyadan S-400
füzeleri alması, ABD Kongresinin Türkiyeye ileri teknoloji ürünü
bazı silah sistemlerinin satışına izin vermemesi;
PKKnın ABDde, özellikle de Senatodaki faaliyetleri; Türkiye ile
İran arasındaki yakınlaşma; Suriye ile Türkiye-Rusya
iş birliği; Türk yetkililerin İsrail aleyhindeki beyanları.
ABDnin, Türk vatandaşlarına vize
verilmesini durdurması bu kriz ortamının daha da
ağırlaşan son gelişmesi olmuştur. ABD, görünürde ve
sözde güvenlik mülahazalarıyla Türkiyedeki ABD misyonlarında vize
hizmetlerini askıya almıştır. Türkiye de ertesi gün
misillemede bulunmuş, ABD vatandaşlarının sınırda
vize almaları ve elektronik vize uygulamasını askıya
almıştır ki bizce çok yerinde olan bir karardır. ABD,
benzer vize uygulamalarını Belarus, Gine, Çad, Libya, Yemen, Suriye,
İran ve Kamboçya gibi üçüncü dünya devletlerine uygulamaktadır. Ancak
bu devletlere karşı uygulamalar, Türkiyeden farklı olarak,
doğal afet, sivil karışıklıklar ve savaş gibi
nedenlere dayandırılmıştır. ABDnin bir NATO müttefiki
olan ülkeye dostane olmayan bu kararının gerçek nedeninin güvenlik
endişesi olmadığı apaçık ortadadır. Bu ileri
adımın gerisinde yatan FETÖdür. Türkiye'nin, ABD İstanbul
Başkonsolosluğunda çalışan bir Türk personeli
gözaltına alarak tutuklaması bu tepkiyi davet etmiştir. Nitekim,
ABD Büyükelçisi 9 Ekimde yaptığı açıklamayla bunu teyit
etmiştir. 9 Ekimde ikinci bir Türk personel hakkında gözaltı
kararı çıkarılmıştır. Bu 2 Türk
vatandaşına isnat edilen suç fiilleri, FETÖcü savcı ve Emniyet
müdürleriyle temas ve irtibatlarıdır. ABD, FETÖyle resmî
bağlantısı konusunda ziyadesiyle rahatsızdır.
ABD-FETÖ bağlantısı konusunda kesin
bir hükme varmamak kaydıyla şu tespitler yapılabilecektir:
FETÖ elebaşı uzun yıllardır CAI
himayesinde ABDde misafir edilmektedir.
Kumpas davalarında, şu anda kaçak ve
tutuklu bulunan Emniyet görevlilerinin, soruşturma aşamasında bu
konuda ABD temsilcilerine bilgi verdileri WikiLeaks belgelerine
yansımıştır.
İncirlik Üssündeki ABD subaylarının
darbe girişimi gecesi darbeci subaylarla şaibeli ilişkileri
basına yansımıştır.
FETÖ darbe girişimi sonrası ABD
konsolosluğunun FETÖcü Adil Öksüzle özel hattan telefonla temas kurmaya
çalıştığı ortaya çıkmıştır.
Son olarak, konsolosluk görevlisi 2 Türk personelin
FETÖcü savcı ve Emniyet müdürleriyle ilişkisi tespit edilmiştir.
Nitekim, Türkiye ile ABD arasında geçen hafta
başlayan vize kriziyle ilgili olarak ABDden gelen heyet, utanmadan Her 2
şahısla ilgili kanıtlar verilmeli. demiştir,
çalışanlarına dair soruşturmada ABDye bilgi verilmesini
istemişlerdir, temasların ABDnin isteğiyle uyumlu olup
olmadığının sorulmasını arzu etmişlerdir.
En son olarak, NATO Askerî Komitesi
Başkanı Çek General Pavel, Washingtonda, Türkiyenin S-400 Füze
Savunma Sistemi almasıyla ilgili olarak Egemenlik ilkeleri elbette
savunma ekipmanlarının alımında da geçerlidir ama ülkeler
her ne kadar karar vermede bağımsız olsalar da
aldıkları kararın sonuçlarına katlanma konusunda da
bağımsızlardır. diyerek ülkemizi tehdit etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN HABERAL (Devamla) Ezcümle, Türkiye millî
güvenliğini tehdit eden, millî birliğini ve millî
çıkarlarını hedef alan, ülkemize karşı hasmane emeller
besleyen terör örgütlerine ve müttefikimiz gözükerek onları alenen
destekleyen ülkelere karşı gereken önleyici ve
caydırıcı tedbirleri almalı, yeni bir strateji izlemelidir
diyerek her birinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Haberal.
ERKAN
HABERAL (Ankara) Ayıp sizin yaptığınız! Burada
oturup ben konuşurken Ayıp. demeyeceksin! Ayıp senin
yaptığın!
LEZGİN
BOTAN (Van) - Haşdi Şabi teröristlerini savunmayın!
ERKAN
HABERAL (Ankara) Ayıp senin yaptığın!
LEZGİN
BOTAN (Van) Barzani yasaldır, yasal bir statüye sahiptir.
ERKAN
HABERAL (Ankara) Ayıp senin yaptığın, senin
konuştuğun ayıp!
LEZGİN
BOTAN (Van) Barzani dediğiniz Kürt halkının lideridir!
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen
ERKAN
HABERAL (Ankara) Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
bir defa Ayıp. diyemezsin!
LEZGİN
BOTAN (Van) - Yanlış yapıyorsunuz!
BAŞKAN
Sayın Haberal ve Sayın Botan
LEZGİN
BOTAN (Van) - Teröristleri savunmayın!
BAŞKAN
Sayın Botan
ERHAN
USTA (Samsun) - Kimseyi savunduğumuz yok bizim! Teröristi kimin
savunduğu çok belli ya! Yapmayın Allah aşkına! Bize
söylenene bak! MHPye Teröristleri savunmayın. diye söylüyorsun.
LEZGİN
BOTAN (Van) Savunuyorsunuz.
ERHAN
USTA (Samsun) - Böyle bir şey olabilir mi ya!
BAŞKAN
Sayın Botan, sizin 60a göre bir söz talebiniz vardı, açıyorum
mikrofonunuzu.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Van Milletvekili Lezgin Botanın, Vanın Özalp
ilçesine bağlı merkez köylerden birinde askerî kolluk güçlerince bir
eve yapılanlarla ilgili olarak Hükûmet yetkililerinin bir soruşturma
açıp açmayacaklarını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
LEZGİN
BOTAN (Van) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün
öğlen saatlerinde Vanın Özalp ilçesine bağlı merkez
köylerden bir tanesine intikal eden askerî kolluk güçleri bir evin önüne
Burada bir ihbar var, evi arayacağız. diye askerî
araçlarını çekiyorlar. Çok lakayıt bir şekilde sivilleri
dışarı çıkardıktan sonra, evin içine girmeden önce gaz
bombası atılıyor, sonra bir el bombası atılıyor,
ondan sonra, bir süre beklendikten sonra, evin içini gezip ateşe verdikten
sonra köyden ayrılıyorlar. Bunun üzerine Van Valisine ulaşmaya
çalıştık. Adem Geveri arkadaşımız sonra Vali
Beyle görüşmüş. Vali Bey Orada bir yanlış
anlaşılma var, gerekli zararlar tazmin edilecek. biçiminde işin
üzerini kapatıyor fakat görüntülerde de mevcut yani bu, vahim bir durum.
Hükûmet yetkilileri burada, bu konuda bir araştırma, soruşturma
açmayı düşünüyorlar mı?
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederiz Sayın Botan.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/630) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 367) (Devam)
BAŞKAN
3üncü madde üzerinde ikinci konuşmacı Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Meral Danış
Beştaştır.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de grubum
adına 3üncü madde üzerine söz almış bulunmaktayım.
Sizinle kamuoyunun, kamunun bir bölümünün gündeminde
olan ve uzun süredir tartışılan, aslında Türkiye'nin
demokrasisini, barışını, geleceğini, huzurunu
doğrudan ilgilendiren bir mesele hakkında konuşacağım:
İmralı Cezaevi ve on sekiz yıldır orada tutulan Sayın
Öcalanın içinde bulunduğu tecrit koşulları.
Öncelikle hukuki durumu sizinle paylaşmak
isterim. 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana uluslararası bir
anlaşmayla, uluslararası çıkar ilişkilerine dayanan bir
uzlaşıyla Türkiyeye getirilen Öcalan, o tarihten bu yana, on sekiz
yıldır tek kişilik bir hücrede İmralı Adasında
bulunan cezaevinde tutuluyor. Orası sadece bir cezaevi olarak değil,
yapılan bir değişiklikle -hatırlarsınız-
aynı zamanda bir yargılama yeri olarak da kullanıldı;
mahkeme de orada kuruldu ve yargılama yeri de orası olarak tanzim
edildi. Ondan sonra da zaten yasal statüsü belirlenmemişti, bir iç
yönetmelik düzenlendi ve orası, İmralı Adasında bulunan
cezaevi, yüksek güvenlikli tek kişilik bir cezaevi olarak nitelendirildi
bu şeyle birlikte. Yıllarca, on yıllarca yanında hiç kimse
olmadan sadece avukatlarıyla görüşerek oradaki mahpusluk durumu devam
etti. En son, çözüm sürecinde, hatırlanacağı üzere, 5 kişi
götürüldü İmralı Adasına ve ondan sonra, maalesef, çözüm süreci
bittikten sonra İmralı Adasında bulunan 2 kişi, 27
Aralık 2015 tarihinde Silivri 9 no.lu hapishanesine sevk edildi. O sevk
edilen tutuklularla ilgili bir hafta boyunca avukatlarla görüşme olmadı
ve kendi iradeleri dışında oraya götürüldükleri de yine
avukatlarla yaptıkları görüşmelerde ortaya çıktı. Bu
kişiler Nasrullah Kuran
ve Çetin Arkaş isimli hükümlülerdi. Peki, bu koşullarda şimdi
kim var orada? Herkes kendi hücresinde, Sayın Öcalan
dışında Ömer Hayri Konar, Sayın Veysi Aktaş ve
Sayın Hamili Yıldırım bulunmaktadır.
Şimdi, değerli milletvekilleri, niye
bunları anlatıyorum? Çünkü şu anda, İmralı Cezaevi
kendine özgü, dünyada eşi benzeri olmayan bir cezaevi olarak, bir
hapishane olarak konumlandırılmış ve dış dünyayla
bütün iletişim olanakları, bütün temasları yasaklanan bir
hapishane konumunda. Nereden çıkarıyoruz bunu? Bir kere şu
rakamları size vereyim: En son avukat görüşmesi 27 Temmuz 2011
tarihinde yapıldı. Yine, en son siyasi heyet 5 Nisan 2015 tarihinde
gitti ve yine - CPTden sonra en son görüşme bu sanırım- 11
Eylül 2016 tarihinde 50 siyasetçinin, farklı kesimlerin açlık
grevinden sonra kardeşi Mehmet Öcalan kendisiyle görüşebilmiştir
ve o görüşmede de barış istemini, barış talebini yine
kardeşi aracılığıyla kamuoyuna iletmiştir.
Özellikle 15 Temmuzdan sonra tecrit durumu daha da
ağırlaştırılmıştır. Bursa 1. İnfaz
Hâkimliğinin daha kanun hükmünde kararname yayımlanmadan
aldığı bir karar söz konusu. Bu kararda, tarihi de şu
kararın: 21 Temmuz 2016- ziyaretçi kabulünün yasaklanmasına,
yazılı haberleşme ve telefonla görüşmelerin
kısıtlanmasına, dış ilişkinin, ziyaretçi
kabulünün kısıtlanmasına, yine hükümlü avukatlarının
vereceği belgelerin kısıtlanmasına dair bir karar
verilmiştir. Bu karardan önce fiilen gemi bozuk hava muhalefeti diye
zaten avukatlar ve aile gidemiyordu, bu karardan sonra yapılan yüzlerce
başvuru, görüşme istemleri infaz hâkimliğinin bu kararı
gerekçe gösterilerek maalesef reddediliyor.
Şimdi, böyle bir tabloda, şu anda,
hâlihazırda Türkiyede farklı hapishanelerde bulunan tutuklu ve
hükümlülerin faydalandıkları haklar var. Nedir? Bir kere, aile
görüşü vardır; ikincisi avukat görüşü vardır; üçüncüsü
telefon hakkı vardır, haftada bir, KHKlerle bu on beş güne
indirildi. Yine, faks çekme, mektup yazma hakkı vardır müteaddit
olarak -iki defa söyledim- ve ayrıca kendi ailesi dışında 3
kişiyle görüşme hakkı vardır. Bunların hiçbiri,
şu anda, yasal olarak hakkı olduğu hâlde uygulanmıyor; yasa
dışı ve hukuk dışı bir şekilde,
uluslararası kararlara da aykırı bir tarzda bütün görüş
hakları reddedilmiş durumda.
Şimdi, 2017 yılının ilk
altı ayında sadece 56 avukat görüşme başvurusu ve 25 aile
ziyareti başvurusu Bursa İnfaz Hâkimliğine yapılmış
durumda ve hepsi aynı gerekçeyle, hâkimliğin kararı gerekçe
gösterilerek reddedilmiştir.
Şimdi bu tabloda açıkçası
Bir de
şöyle bir bilgi var elimizde: 11 Eylüldeki aile görüşünde şöyle
bir şey söylüyor. Avukatlarıma bir mektup yazdım. Ve bu mektup
şu ana kadar da avukatlarına ulaşmamış
durumdadır, aradan bir yıldan fazla bir süre geçti.
CPT, Türkiye onay vermediği için 28-29 Nisan
2016 tarihinde yaptığı görüşmenin sonuçlarını
kamuoyuna açıklamadı. Aradan on beş ay geçmesine rağmen,
hâlâ CPTnin İmralı Cezaevindeki gözlemlerini maalesef biz bilmiyoruz
ve avukatların bize verdiği bilgiye göre, yapılan bütün
başvurular da olumsuz yanıt almış durumda.
Tabii, bu arada Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin de bir kararını hatırlatmak isterim. 18 Mart 2014
tarihinde AİHM dört başvuruyu birleştirerek şu karara
varmıştır, demiştir ki: Herhangi bir tahliye tarihi
öngörmeksizin ölene kadar sürecek
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası,
işkence ve kötü muamele yasağının ihlalini
oluşturuyor. Ve 2014 yılından bugüne yaklaşık dört
yıllık bir süre geçti -üç yılı aştı- hâlâ bu kararla
ilgili Bakanlar Komitesinin bir yaptırımı
olmadığı gibi, Türkiye'nin de herhangi bir yanıtı
maalesef söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri, şunu anlatmaya
çalışıyorum bu çerçeveyle: Şu anda,
araştırmalarımıza, Asrın Hukuk Bürosunun avukatlarının
dünyadaki bütün ülkeler göz önüne alınarak yaptığı
araştırmalara göre bu kadar uzun süre haber alınamayan
başka bir tutuklu ve hükümlü yoktur. Şu anda hiçbir haber
alınamıyor. Yaşıyor mu, sağlıklı mı,
orada mı tutuluyor, başka bir yere mi götürüldü; gerçekten,
akıbeti konusunda toplumun büyük bir kaygısı ve endişesi
var. Şu anda hapishanelerde açlık grevleri başlamış
durumda ve bu ciddi tablo karşısında -tabii ki sürem yetmiyor,
onları anlatamayacağım ama- kamuoyuna farklı kesimlerden
yapılan açıklamalardan da şunu çok iyi biliyoruz: Sayın
Öcalanın devrede olduğu 2013-2015 yıllarını lütfen
hatırlayalım. Herkeste büyük bir huzur, büyük bir geleceğe
güvenle bakma ve Türkiye'nin barışını,
kardeşliğini, demokrasisini tesis etme konusunda büyük bir umut vardı.
Şu anda ne durumdayız? Şu anda bu duyguların, bu
düşüncelerin hepsi tarumar olmuş durumda.
Öcalan, sadece Öcalan değildir, bunu böyle
bilmemiz lazım. Sadece bir kişi olarak söz etmiyoruz, biz halkın
taleplerinin sözcüsü olarak burada ifade ediyoruz. Milyonlarca insanın
Ben destekliyorum. dediği, İrademdir. dediği ve PKKnin
lideri olarak tek bir sözüyle silahlı güçlerin sınır
dışına çıktığı bir şahsiyetten söz
ediyoruz. Kendisinin orada tecrit altında tutulması, topluma da
Barışı unutun, eşitliği unutun, savaşa devam
edilecek. kararıdır aynı zamanda.
Şunu asla aklımızdan
çıkarmayalım: Türkiyede Kürt meselesinin savaşla, ölümle,
imhayla, inkârla, asimilasyonla çözülmediği sabittir, hepimizin
deneyimlediği bir meseledir. Bundan sonra da biz bu meseleyi aynı
yöntemlerle, diyalog olmadan, barış görüşmeleri yapmadan devam
ettireceğiz. söylemi ölüme, can kaybına, kana, huzursuzluğa,
çatışmalara evet demektir. İşte, biz Halkların
Demokratik Partisi olarak -her fırsatta ifade ettiğimiz gibi- önünde
sonunda dönülecek mekanizmanın barış süreci olduğunu, masa
olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Kendisi, darbe sürecini gören ilk kişiydi.
İmralıda yapılan görüşmelerde siyasi heyetimize, Çözüm
süreci akamete uğrarsa darbe mekaniği, dinamikleri devreye girer.
diyordu ve hâlâ o dinamikler son bulmuş değildir. Bu nedenle,
hepimizin tecrit meselesine bu ciddiyetle ve keyfiyetten uzak bir şekilde
yaklaşması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Sayın
Başkan, tamamlıyorum.
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Ülkenin geleceği, huzuru ve toplumsal barışını
sağlayabilecek çözüm sürecinde temel aktör olan Öcalanın orada
tecritte tutulması işkencede tutulması demektir çünkü tecridin
işkence olduğu uluslararası kararlarla dercedilmiştir. Bu
konuda Türkiye iç hukukunda da benzer kararlar vardır.
Bu nedenle, Hükûmet yetkililerine ve özellikle
iktidar partisine söylemimiz şudur: Gerçekten, İmralı Adası
üzerinden yapılan bu tutum, bu tecrit, karşılığı
çok daha ağır dönmüştür her zaman, bu nedenle buna izin
vermeyelim. Biz bu ülkede bu huzursuzluğu derinleştirecek,
barışı uzaklaştıracak, kanı çoğaltacak tutumlardan
vazgeçelim ve tecridi bir an önce sonlandıralım, oraya bir an önce
bir heyetin, avukatların ya da ailenin gitmesi elzemdir diyorum,
teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Beştaş.
3üncü madde üzerinde üçüncü konuşmacı
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar
Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika, buyurun.
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Evet, uluslararası sözleşmeleri
konuşuyoruz. Tabii, bu sözleşmeler konuşulurken daha çok
dış politika ve genelde de insanların kendi meslek
gruplarıyla ya da kentiyle ilgili problemleri dile getiriyoruz,
konuşma imkânı buluyoruz aslında Mecliste, bunu diyeyim. Ben dün
Kocaeliyle ilgili bir Meclis araştırma önergesi vermiştim,
beş dakikada Kocaeliyi anlatmaya çalışmıştım.
Burada uluslararası sözleşmelerle de bu fırsatı
yakalıyoruz en azından, kendi kentimizle ilgili konuşmaya...
Oraya girmeyeceğim şimdi hemen.
Tabii, uluslararası sözleşmeler çok önemli
aslında, baktığınız zaman. Niye önemli? Yeni
getirdiğiniz Anayasayla, Anayasa referandumuyla bu Meclisin
işlevselliği ortadan kalkacak ve Mecliste sadece uluslararası
sözleşmeler görüşülecek, bunun ötesinde Mecliste fazla bir kanun
görüşmeyi beklemeyin. Onun için de uluslararası sözleşmelere
bundan sonra iyi hazırlanın, hazırlık yapın,
fırsatı anca burada bulacağız, başka bir şey
görüşülmeyecek bu Mecliste diyorum.
Dış politika ülkeyi
yöneten hükûmetlerin ideolojik yapılarına göre, ideolojik
bakışlarına göre; dış politika ülkeyi yöneten
hükûmetlerin mezheplerine göre, ülkeyi yöneten hükûmetlerin inanç
gruplarına göre, yine, dış politika ülkeyi yönetenlerin
tasavvurlarına göre yapılmaz. Dış politika aslında kazan-kazan
diye tabir ettiğimiz, devletlerin birbirlerine kendi devletiyle ilgili ne
kazançlar sağlayacağı anlamında bakması gereken bir
olay. Öyle dış politika, bugün içinde bulunduğumuz
şartlarda konuştuğumuz gibi
(x)lerle
olmaz.
(x) dediğiniz zaman İsraile
şu teklifi yapmayacaksınız: Kıbrısla beraber
İsrailin birlikte çıkartmış olduğu doğal gaz ve
petrolü pazarlamak için teklifte bulunmayacaksınız
(x) dediğiniz zaman. Ya da
İsraille Mavi Marmarayı konuşmayacaksınız. Mavi Marmaraya
gidenleri ben yolladım. deyip sonra Kime sordunuz da gittiniz.
demeyeceksiniz dış politikada. Yine, dış politikada
başka devletlerin devlet adamlarının kalibresini
ölçmeyeceksiniz. Size göre düşük olabilir, size göre düşük profilli
de olabilir -siz ki düşük profilliye alışıksınız-
ama dış politikada eğer kalibresini ölçmeye
çalışırsanız o da sizin kalibrenizi ölçer. Bir gün gelir,
bugün yaşadığımız, şimdi
karşılıklı kalibreleri ölçüyoruz birlikte. Dış
politikada Ey Trump! olmaz. Dış politikada Ey Putin! olmaz.
Bakın, hatırlayın, Rus uçağı düşürüldüğünde
ne olmuştu arkadaşlar? Gece yarısı o darbeyle
uzaklaştırılan Başbakan zafer şarkıları
söylüyordu, kahramanlık türküleri okuyacaktı televizyonda hatta o
dönemde Cumhurbaşkanıyla birlikte de bir yarış
içindeydiler. Sen düşürdün, ben düşürdüm uçağı.
Geldiğimiz noktada uçağı FETÖcü düşürdü, geldiğimiz
noktada uçağı bilinmeyenler düşürdü noktasına geldik. Onun
için dış politikada Ey Putin! olmaz. Dış politika iç
politikaya malzeme yapılmaz. Eğer getirip birilerini sahnelerde türkü
söyletirseniz, birilerini birilerinin ayağına yollarsanız sizden
aldığı yüzle yürümeye başlar, sonra da Beni
kandırdı. dersiniz. E şimdi bakıyoruz, sizi Putin kandırdı,
sizi Barzani kandırdı, sizi Irak Başbakanı kandırdı,
sizi herkes kandırdı, bir tek biz sizi kandıramıyoruz, ne
hikmet anlayamadım gitti, sizi herkes kandırıyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
Dış politika
zikzaklar çizerek değil, dış politika millî bir politikadır
ve güven esasına dayanır. Yani, siyasi partiler iktidar
olduklarında biraz sekülerse Batıya, biraz muhafazakârsa işte
Arap Yarımadasına ya da milliyetçiyse Türki Cumhuriyetlerine
dönülmez. Dış politikada bir standart olur, bir kriter olur ve
dış politika bütün siyasi partilerle ortaklaşa, uzlaşarak
yapılır. Bunları becerdiğimizde inanın ki
dış politikamız da yavaş yavaş yörüngesine gelecek,
Türkiye tekrar itibarını kazanmaya başlayacaktır.
Şimdi, dış
politikayı bir kenara koyalım burada ve ben yine kentimden bir
örnekle yola devam etmek istiyorum.
Osmangazi Köprüsü; ben buna
Deli Dumrul köprüsü diyorum, Osmangazi Köprüsüne.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
Harika bir köprü.
HAYDAR AKAR (Devamla) Hocam
burada, ulaştırmacı olduğu için hemen laf atmaya
başladı bana.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
Ama harika gerçekten.
HAYDAR AKAR (Devamla) Bu
Osmangazi Köprüsü yap-işlet-seyret-zarar et köprüsü, Osmangazi Köprüsü.
Tam bir yıllık veriler elimde arkadaşlar, tam bir
yıllık veriler. Geçen gün Bakan bir açıklama yaptı, dedi
ki: Osmangazi Köprüsünde geçişler arttı. Doğru söylüyor,
geçişler arttı; günlük 10-14 bin ortalamayla gidiyor ama son
aylardaki geçişlerde 29 bine çıktığını görüyoruz,
30 bin rakamına yaklaştığını görüyoruz, buraya
kadar doğru. 40 bin geçtiğini varsayalım.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Vekilim,
Kocaeli Vekili olarak desteklemeniz lazım, teşvik edin köprüden
geçmeyi.
HAYDAR AKAR (Devamla) Diyelim ki Osmangazi
Köprüsünden 40 bin geçti. Ne olacak arkadaşlar? Devlet zarar etmeyecek
mi, devlet para ödemeyecek mi? Siz Osmangazi Köprüsünün ücretini yıl
başında kaç lira ilan ettiniz? 35 dolar artı KDV, 133 lira.
Vatandaş 65 lira ödüyor, geçmeyen bizler geçenin yerine 68 lira ödüyoruz
değil mi? Geçmeyen araç için de 133 lira ödüyoruz. 40 bin araç
geçtiğini varsaysak bugün, her birimiz geçen araçlar için 68 lira
ödeyeceğiz arkadaşlar, 68 lira ödeyeceğiz. Avrasya Tünelinin,
Yavuz Sultan Selimin toplam zararı yaklaşık bu yıl için 2
milyar 300 milyon TL olacak. Ki, beni bakan doğruluyor, kanıtlıyor,
Plan ve Bütçede yaptığı konuşmada Maliye Bakanı
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Gelecek yıl çok
farklı olacak, değişecek rakamlar.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Lütfen, şeyimi
bozmayın, devam edeyim.
Bakan itiraf etti, 3 milyar 600 milyon lira sadece
zarar yazacağı için bunlara pay ayırılıyor bütçeden.
Kim ödüyor bunları? Vatandaş ödüyor. Kim ödüyor? Geçmeyen ödüyor.
Belgeler burada, rakamlar burada.
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) Ulaştırma
Bakanı açıkladı, dinlememişsiniz.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Bir başka şeyi
daha söyleyeyim. Artık işin içinden çıkamadılar. Onursal
Adıgüzel, İstanbul Milletvekilimiz bir soru önergesiyle
rakamları sormuş. Ben, her ay soruyorum arkadaşlar bilginiz
olsun, periyodik olarak Ulaştırma Bakanlığına,
BİMERe rakamları soruyorum, geçen araç rakamlarını
soruyorum. Bir de Onursal arkadaşım, o da sormuş. Son dört ayda
bize verilen 2 ayrı cevapta 300 bin fark var, geçen araçlarla ilgili bize
verdikleri rakamlarda 300 bin fark var. 300 bin fark, 35 dolar artı
KDVden çarparsanız rakamı bulabilirsiniz çok rahatlıkla. Onun
için, Deli Dumrul köprüsü diyorum.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Birimleri farklı.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Yap-işlet-devret
projelerinin, şehir hastanelerinin de eklenmesiyle beraber, bu
yolların ve üçüncü havaalanının da eklenmesiyle beraber bugün 70
milyon yolcu kapasitesi var yıllık. 90 milyon garanti verilmiş,
onlar da devreye girdiğinde inanın her gün bu Mecliste vergileri
artırmak zorunda kalacaksınız, her gün, istisnasız, her
getirdiğiniz torba kanunda vergileri artırmak zorunda
kalacaksınız. Önümüzdeki yıl 5 milyar TL açığımız
var arkadaşlar, bunu ödeyecek devlet. Kim ödeyecek? Vatandaş
ödeyecek.
Size çok ilginç bir örnek daha vereceğim.
Bakın, Zafer Havaalanı
Kütahya milletvekilimiz var, Uşak
milletvekilimiz var. Afyonkarahisar milletvekillerimiz burada değil mi?
Toplam 3 ilin nüfusunu bana söyleyebilir misiniz şu anda? Zafer
Havaalanı
3 ilin nüfusunu söyleyebilir misiniz? Toplamında 1 milyon
yaklaşık, 1 milyon 200 bin civarında. Bu havaalanına, Zafer
Havaalanına tam tamına yıllık 850 bin yolcu garantisi
verilmiş. Kaç kişi uçuyor o havaalanından biliyor musunuz? 80
bin kişi uçuyor.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana)
Havaalanına karşı mısınız?
HAYDAR AKAR (Devamla) Karşı
değiliz. Siz de yapmadınız havaalanlarını. Bakın
43 tane havaalanı var -onu da söyleyeyim- bunun 32 tanesi sizden önce
yapılmış arkadaşlar, bilginiz olsun diye söylüyorum.
Sakın Havaalanlarını biz yaptık. diye övünmeyin yani,
tamam mı?
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Hayır, 26.
HAYDAR AKAR (Devamla) 5 milyon euro tam yirmi
altı sene, yirmi altı sene yıllık 5 milyon euro para
ödeyeceğiz bu işletmeci firmaya.
SALİH CORA (Trabzon) Yanlış hesap
yapıyorsun.
HAYDAR AKAR (Devamla) Allah korusun bizi bu
yap-işlet-devretlerden arkadaşlar.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Geçen yılki kaza
maliyeti 39 milyar TL.
HAYDAR AKAR (Devamla) Onun için şunu söylemek
istiyorum: Allah aşkına bir silkelenin, silkelenin. Bir bakın,
yaptıklarınıza bir bakın. Her şeyi
alkışlamayın, samimi söylüyorum
Tabii ki ihtiyacımız
var Osmangazi Köprüsüne ama Kocaelili kullanamıyor.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) 39 milyar kaza maliyeti.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Kullanıyor
Kullanıyor
HAYDAR AKAR (Devamla) Niye kullanamıyor
biliyor musunuz? Tülay Hanım, siz Yavuz Sultandan geçerken, Fatihten
geçerken, 15 Temmuz Şehitler Köprüsünden geçerken aylık yirmi
beş gün geçtiğiniz zaman belki toplamda 300-400 lira tutuyor.
Osmangazi Köprüsünden Kocaelilinin geçebilmesi için yirmi beş gün,
işine gidip gelebilmesi için 3.200 lira cebinden ödemesi gerekiyor, bir o
kadar da devlet onun adına ödeyecek.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Körfezi mi
dolansın?
HAYDAR AKAR (Devamla) Yahu, dünyanın hiçbir
yerinde böyle bir örnek yok arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde
Osmangazi Köprüsü gibi bir örnek yok.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Geçen yılki kaza
maliyeti 39 milyar TL, bir yıllık.
HAYDAR AKAR (Devamla) Kendi kentinde köprü olup
kullanamayan tek kent Kocaeli. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Tek kent, kullanamıyor.
Saygılar, sevgiler sunuyorum hepinize. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akar.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) 39 milyar TL kaza
maliyeti var 2016 yılında.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hocam, seninle her şeyi
tartışırız, sen bu konuda uzmansın.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Ya, gerçek
rakamları gösterseniz
Televizyona çıkıp
tartışalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Rakamlar elimde
Şu
körü körüne inattan vazgeç Allah aşkına. Batırdınız
Batırdınız
BAŞKAN Sayın Akar, Sayın
Ilıcalı karşılıklı konuşmayalım.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Beraber televizyona
çıkıp tartışalım isterseniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Çıkalım, beraber
çıkalım. Sen yolların da bedava olduğunu iddia ediyordun.
Şimdi onların rakamlarını da söylerim ben sana.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Tamam, çıkalım
beraber.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde soru-cevap
işlemi yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bundan sonraki
uluslararası anlaşmaların oylamalarının
tamamının da ayrı ayrı elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, bu anlaşmanın oylaması
için üç dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 367 sıra sayılı Kanun
Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı |
: |
222 |
Kabul |
: |
221 |
Çekimser |
: |
1(x) |
Kâtip
Üye Fehmi
Küpçü Bolu |
Kâtip
Üye Ömer
Serdar Elâzığ |
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
12nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık ve
Su Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ormancılık ve Su Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/631) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 368) (xx)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 368 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
konuşmacı? Yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TUNUS CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA ORMANCILIK VE SU ALANINDA
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 6 Haziran 2013 tarihinde Tunusta
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ormancılık ve Su Alanında İşbirliği
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 368 sıra sayılı Kanun
Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 216
Kabul : 214
Ret : 1
Çekimser : 1 (X)
Kâtip
Üye Fehmi
Küpçü Bolu |
Kâtip
Üye Ömer
Serdar Elâzığ |
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
13üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık
Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/633) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 369) (X)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 369 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
konuşmacı? Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ İLE YUNANİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA ORMANCILIK ALANINDA MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 14
Mayıs 2010 tarihinde Atinada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık
Alanında Mutabakat Zaptının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 369 sıra
sayılı Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı |
: |
218 |
Kabul |
: |
217 |
Çekimser |
: |
1(x) |
Kâtip
Üye Fehmi
Küpçü Bolu |
Kâtip
Üye Ömer
Serdar Elâzığ |
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
14üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Tarım
Bakanlığı Arasında Orman ve Ormancılık
Araştırmaları Alanlarında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
14.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı
ile Irak Cumhuriyeti Tarım Bakanlığı Arasında Orman ve
Ormancılık Araştırmaları Alanlarında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/635) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 370) (X)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 370 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇEVRE VE ORMAN
BAKANLIĞI İLE IRAK CUMHURİYETİ TARIM BAKANLIĞI
ARASINDA ORMAN VE ORMANCILIK ARAŞTIRMALARI ALANLARINDA MUTABAKAT ZAPTININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
(1) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına 15 Ekim 2009
tarihinde Bağdatta imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman
Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Tarım
Bakanlığı Arasında Orman ve Ormancılık Araştırmaları
Alanlarında Mutabakat Zaptının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1)
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1)
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya yapıldı)
BAŞKAN 370 sıra
sayılı Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 216
Kabul : 210
Ret : 6 (x)
Kâtip
Üye Fehmi
Küpçü Bolu |
Kâtip
Üye Ömer
Serdar Elâzığ |
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
15inci sırada yer alan, Çiftçilik
Amaçlarıyla Beslenen Hayvanların Korunmasına Dair Avrupa
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
15.- Çiftçilik Amaçlarıyla Beslenen Hayvanların
Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/647) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 371) (XX)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 371 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
ÇİFTÇİLİK AMAÇLARIYLA BESLENEN
HAYVANLARIN KORUNMASINA DAİR AVRUPA SÖZLEŞMESİNİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE
1- (1) Türkiye Cumhuriyeti adına 6 Haziran 2007 tarihinde imzalanan
Çiftçilik Amaçlarıyla Beslenen Hayvanların Korunmasına Dair
Avrupa Sözleşmesinin beyan ile onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylama tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 371 sıra
sayılı Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 218
Kabul
: 214
Ret
: 3
Çekimser
: 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fehmi Küpçü Ömer Serdar
Bolu Elâzığ
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
16ncı sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Ormancılık
Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
16.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti
Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/703) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 373) (xx)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 373 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ROMANYA HÜKÜMETİ ARASINDA
ORMANCILIK ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 1
Nisan 2015 tarihinde Bükreşte imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Romanya Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında
İşbirliği Anlaşmasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
373 sıra sayılı Kanun Tasarısının açık
oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı |
: |
216 |
|
|
|||
Kabul |
: |
213 |
|
|
|||
Ret |
: |
3 |
|
||||
|
Kâtip
Üye Fehmi
Küpçü Bolu |
Kâtip
Üye Ömer
Serdar Elâzığ |
|||||
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
17nci
sırada yer alan, Havaaraçlarında İşlenen Suçlar ve
Diğer Bazı Eylemlere İlişkin Tokyo Sözleşmesini Tadil
Eden Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
17.- Havaaraçlarında İşlenen Suçlar ve Diğer
Bazı Eylemlere İlişkin Tokyo Sözleşmesini Tadil Eden
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/469) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 374) (xx)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 374 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
HAVAARAÇLARINDA İŞLENEN SUÇLAR VE
DİĞER BAZI EYLEMLERE İLİŞKİN TOKYO SÖZLEŞMESİNİ
TADİL EDEN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 19/8/2014 tarihinde imzalanan
Havaaraçlarında İşlenen Suçlar ve Diğer Bazı
Eylemlere İlişkin Tokyo Sözleşmesini Tadil Eden Protokolün
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 374 sıra
sayılı Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 217
Kabul : 214
Çekimser : 3 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Fehmi Küpçü Ömer Serdar
Bolu Elâzığ
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
18inci sırada yer alan,
Yasa Dışı, Kayıt Dışı ve Düzenlenmemiş
Balıkçılığı Önleme, Caydırma ve Ortadan
Kaldırmaya Yönelik Liman Devleti Tedbirlerine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
18.- Yasa Dışı, Kayıt Dışı ve
Düzenlenmemiş Balıkçılığı Önleme, Caydırma
ve Ortadan Kaldırmaya Yönelik Liman Devleti Tedbirlerine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/471) ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 375) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 375 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
YASA
DIŞI, KAYIT DIŞI VE DÜZENLENMEMİŞ BALIKÇILIĞI ÖNLEME,
CAYDIRMA VE ORTADAN KALDIRMAYA YÖNELİK LİMAN DEVLETİ
TEDBİRLERİNE DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 22 Kasım 2009 tarihinde Romada kabul edilen
Yasa Dışı, Kayıt Dışı ve Düzenlenmemiş
Balıkçılığı Önleme, Caydırma ve Ortadan
Kaldırmaya Yönelik Liman Devleti Tedbirlerine Dair Anlaşmanın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - 375 sıra
sayılı Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı :217
Kabul :215
Ret : 1
Çekimser
: 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fehmi Küpçü Ömer Serdar
Bolu Elâzığ
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
19uncu
sırada yer alan, 2001, Gemilerdeki Zararlı Organik Tutunma Önleyici
Sistemlerin Kontrolüne İlişkin Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
19.- 2001, Gemilerdeki Zararlı Organik Tutunma Önleyici
Sistemlerin Kontrolüne İlişkin Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/562) ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (S. Sayısı 376) (X)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 376 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
2001, GEMİLERDEKİ ZARARLI ORGANİK
TUTUNMA ÖNLEYİCİ SİSTEMLERİN KONTROLÜNE
İLİŞKİN ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1- (1) 2001, Gemilerdeki Zararlı Organik Tutunma Önleyici Sistemlerin
Kontrolüne İlişkin Uluslararası Sözleşmeye beyan ile
katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 376 sıra
sayılı Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 213
Kabul : 211
Ret : 1
Çekimser : 1(x)
Kâtip
Üye Fehmi
Küpçü Bolu |
Kâtip
Üye Ömer
Serdar Elâzığ |
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
20nci sırada yer alan, 379 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
20.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gabon Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında İkili Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/685) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 379)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
21inci sırada yer alan,
382 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
21.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu
Arasında Yolcu ve Eşyanın Karayoluyla Uluslararası
Taşınmasına İlişkin Anlaşma ve Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/705) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 382)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların
bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 31 Ekim 2017
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.43
(x) 367 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümlerde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille kelimeler kullanıldı.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 368 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(X) 369 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(X) 370 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(XX) 371 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 373 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 374 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 375 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(X) 376 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.