TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
16’ncı Birleşim
1 Kasım 2017
Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili İzzet Ulvi Yönter’in, uzman çavuşların
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, 30 Ekim Türkiye-Almanya
İşgücü Anlaşması’nın 56’ncı yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar’ın yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalı’nın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
3.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, ORKÖY kredisini
zamanında ödeyemeyenler hakkında yapılan icra takibine
ilişkin açıklaması
4.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın Cumhuriyet Halk Partisi Sözcünü
Bülent Tezcan’ın Cumhurbaşkanıyla ilgili bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
5.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Semih Özakça ile Nuriye
Gülmen’in avukatlarının müvekkilleriyle görüştükleri için
tutuklanmalarına ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Didem Engin’in, özlük haklarından mahrum bırakılan
4/C’li personelin 4’üncü Dönem Toplu Sözleşme’de unutulmanın hayal
kırıklığını yaşadıklarına
ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Fatma Benli’nin, Kahire’de yapılan “Terörle Mücadelede
Parlamenterlerin Rolü” konulu çalıştaya ilişkin
açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Gülay Yedekci’nin, Gümüşhane ve Bayburt’ta doğal gaz
tarifesine uygulanan indirimin neden sadece 2 ille sınırlı
bırakıldığını ve kış
şartlarının zor geçtiği illerden biri olan Erzurum’da neden
bu indirimin uygulanmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
9.-
Kahramanmaraş Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu’nun Cumhuriyet
Halk Partisi Sözcünü Bülent Tezcan’ın Cumhurbaşkanıyla ilgili
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
10.-
İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 1 Kasım 2015 seçimlerinde
kuyumcu terazisi hassasiyetinde göstermiş olduğu tercihinden
dolayı millete şükranlarını sunduğuna ilişkin
açıklaması
11.- Kayseri
Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, dünyanın dört bir yanında büyük
bir özveriyle çalışan Türk Kızılayı gönüllülerine
şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, çocuk hakları
komisyonunun acilen kurulması ve cezaevlerinde anneleriyle tutulan
çocuklar için insani bir çözüm bulunması gerektiğine ilişkin
açıklaması
13.- İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, 1 Kasım saltanatın
kaldırılmasının 95’inci ve 1 Kasım Harf Devrimi’nin
89’uncu yıl dönümleri ile İzmir Alsancak Stadı projesinin
durumuna ilişkin açıklaması
14.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Anamur’dan Kıbrıs’a su verilen
barajın altında kalan köylerdeki vatandaşların
sorunlarına ve Mersin genelindeki elektrik kesintilerine çözüm
bulunmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
15.- Mersin
Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 1 Kasım 2015
seçimlerinin 2’nci yıl dönümüne, ve Bakü-Tiflis-Kars demir yolu
hattının hayırlı olmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
16.- Afyonkarahisar
Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Sözcünü Bülent
Tezcan’ın Cumhurbaşkanıyla ilgili bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
17.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldız’ın, TRT’de görev yapan Binali
Erdoğan’ın tutuklu yargılanarak mağdur edildiğine
ilişkin açıklaması
18.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, şehit ve gaziler
arasında ayırım yapılmamasını ve tüm şehit
ve gazilere eşit davranılmasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
19.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, 1 Kasım Yahya Kemal
Beyatlı’nın ölümünün 59’uncu yıl dönümüne, benzin ve motorin
fiyatlarına yapılan zamlara ve 31 Ekim Dünya Tasarruf Günü’ne
ilişkin açıklaması
20.-
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, güvenlik soruşturması
nedeniyle göreve başlayamayan sağlık personeline tüm partilerden
destek beklediklerine, 1 Kasım saltanatın
kaldırılmasının 95’inci ve 1 Kasım Harf Devrimi’nin
89’uncu yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
21.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, 1 Kasım dünya Kobani
gününe ve 1 Kasım 2016’da HDP’ye dönük siyasi darbenin siyaset tarihi için
kara bir leke olduğuna ilişkin açıklaması
22.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın, 1 Kasım 2015 seçimlerinin Türk siyasi
tarihinde bir dönüm noktası olduğuna, 1 Kasım Yahya Kemal
Beyatlı’nın ölümünün 59’uncu yıl dönümüne, Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın oğlunun şahsında tüm askerlere
hayırlı tezkereler dilediğine ve güvenlik soruşturması
tamamlanan 3 binden fazla sağlık personelinin işlemlerinin
takipçisi olacaklarına ilişkin açıklaması
23.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Türk milleti olarak vatan sevgisi, bayrak sevgisi,
adabımuaşeret gibi kavramlar üzerinde özellikle durduklarına ve
müfredatta buna ilişkin olarak yapılabilecek
çalışmaların tespit edilmesi amacıyla grup önerisini
verdiklerine ilişkin açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, kalıcı bir eğitim
reformu yapılması ve eğitim müfredatı içerisinde yer
alması gereken dersler konusunda bir araştırma komisyonu
kurulmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
25.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’in
Kepsut ilçesinde Cumhuriyet Halk Partisi ilçe binasında asılı
bulunan Atatürk posterine yönelik saldırıyı şiddetle
kınadığına ilişkin açıklaması
26.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
27.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
28.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın, Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
29.- Gaziantep
Milletvekili Mahmut Toğrul’un, CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
30.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Sivas Milletvekili Mehmet Habib Soluk’un CHP
grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
31.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın
501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
32.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
33.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, Şırnak
Milletvekili Aycan İrmez’in, 501 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
34.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir’in 501 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 7’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
35.- Hatay
Milletvekili Serkan Topal’ın, herkesi Atatürk Kültür Merkezi’nde
başlayan Hatay Günlerine davet ettiğine ilişkin
açıklaması
36.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Datça Kızlan Mahallesi Gereme
mevkisinde başlayan orman yangının kontrol altına
alınamadığına ilişkin açıklaması
37.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, ORKÖY kredilerinin geri
ödenmesinde yaşanan sıkıntılara ilişkin
açıklaması
38.-
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, “Tendürek yolu”
diye tabir edilen yolun daha ne kadar kapalı kalacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
39.- Konya
Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
40.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, Muğla Milletvekili
Mehmet Erdoğan, Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan ve
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın
yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın askere
giden oğluna hayırlı tezkereler dilediğine ilişkin
konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak
Şampiyonlar Ligi grup maçında Monaco’yla karşılaşacak
olan Beşiktaş’a başarılar dilediklerine ilişkin
konuşması
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
31/10/2017 tarih ve 2455 sayıyla İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve
arkadaşları tarafından, millî şuurun ve manevi
değerlerin çocuklara ve gençlere kazandırılması için millî
eğitim müfredatına eklenmesi gereken derslerin
araştırılması ve kalıcı bir eğitim sistemine
geçilmesi hususunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 1 Kasım 2017 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
26/10/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırım tarafından, Türkiye’de biri israftan diğeri
tasarruf ve yoksullaşmadan oluşan iki suretli ekonomik durumun
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin 26
Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırma Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan, Cankurtaran Tüneli’nin inşaatında
yaşanan aksaklıkların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/454) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesi’nin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 1 Kasım 2017
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Sivas Milletvekili Hilmi
Bilgin’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un
CHP grup önerisi üzerinde HDP grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, İstanbul Milletvekili
Mustafa Yeneroğlu’nun yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir’in sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Helal
Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Nijer Cumhuriyeti Arasında Savunma Sanayi
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/661) ile Millî Savunma
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının (S.
Sayısı: 325)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik
Krallığı Hükümeti Arasında Savunma ile İlgili Gizlilik
Dereceli Bilginin Korunması Konusunda Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/735) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (S. Sayısı:
479)
X.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 501) Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Murat Emir’in, Ankara’nın Kalecik ilçesindeki KYK yurdunun
kapasitesine ve erkek öğrencilere de hizmet vermesine ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın cevabı
(7/14242)
2.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Botaş Spor Bayan Basketbol
Kulübü’nün Adana’dan Ankara’ya taşınacağına dair iddialara
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın
Bak’ın cevabı (7/14394)
3.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, il dışında
görevlendirilen Bakanlık çalışanlarının ödeneklerini
alamadıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakan Osman Aşkın Bak’ın cevabı (7/15017)
4.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, yetenekli çocuk ve gençlerin tespit edilerek
sporcu yetiştirilmesine yönelik projelere,
2016-2017
sezonunda müsabakalarda yer alan lisanslı yabancı uyruklu sporculara
İlişkin
soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın
cevabı (7/15712), (7/15713)
5.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, av malzemesi satış yerlerine ve son
beş yılda satışı yapılan pompalı tüfek,
avcılık amaçlı tüfek ve fişek sayılarına
ilişkin, sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin
cevabı (7/17128)
1 Kasım 2017 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 16’ncı Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika
süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
Pusula veren arkadaşlar
lütfen salondan ayrılmasınlar.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Pusulaları
okuyorum:
Sayın Serkan Bayram?
Burada.
Sayın Alican Önlü?
Burada.
Sayın Nureddin Nebati?
Burada.
Sayın Bennur Karaburun?
Burada.
Sayın Ömer Çelik?
Burada.
Sayın Kadri
Yıldırım? Burada.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, uzman erbaşların sorunları hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter’e aittir.
Buyurun Sayın Yönter.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter’in, uzman
çavuşların sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
İZZET ULVİ YÖNTER
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
Tabii, keşke şu
uğultu da biraz azalsa Değerli Başkanım çünkü konumuz
önemli bir konu.
BAŞKAN – Sayın
Yönter, müsaade edin.
Sayın milletvekilleri,
lütfen biraz sesiz olalım, konuşmacı kürsüde.
Buyurun Sayın Yönter.
İZZET ULVİ YÖNTER
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Uzman
çavuşlarımızın sorunları hakkında söz
almış bulunuyorum.
Şimdi, uzman
erbaşlarımızdan, uzman çavuşlarımızdan
bahsetmeden evvel, merhum Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Sahnenin
Dışındakiler” isimli eserinin bir yerindeki bir ifadeyi sizlerle
paylaşmak istiyorum, merhum Tanpınar diyor ki: “Orada bir mücadele
var, orada bir muharebe var, orada mukadderatımız halledilecek.
Asıl sahne orası, biz bu sahnenin dışındayız,
sadece seyirciyiz.” Değerli arkadaşlarım, biz sahnenin
dışında filan değiliz, sahnenin dışında da
olmak istemiyoruz; asıl sahnede olan, Anadolu’da yani vatan
topraklarında, mücavir topraklarda, Orta Doğu’da, El Bab’da, İdlib’de,
Başika’da, Afganistan’a kadar, görev yapan uzman
çavuşlarımızın sorunlarının çözülmesini
istiyoruz.
Bir veriyi sizlerle
paylaşmak istiyorum: 20 Temmuz 2015’ten bu tarafa 1.346 şehidimizi
vatan topraklarına emanet ettik, bunlardan 448’i de uzman çavuştu.
Biz uzman çavuşlarımızın sorunlarını niçin çözmek
için harekete geçmiyoruz değerli arkadaşlarım? Uzman
çavuşlarımızın meselesi aslında çok ağır ama
çözümü de bir o kadar kolay. Bu kardeşlerimiz 3269 sayılı
Kanun’a tabi sözleşmeli personel. Ve kardeşlerimiz diyor ki: “Vatan
savunmasının sözleşmesi olmaz.” Buyurunuz, hep birlikte 3269
sayılı Kanun’u tadil edelim ya da yeni baştan yazalım. Türk
Silahlı Kuvvetlerinin şerefli mensubu, kahraman uzman çavuşlarımızın
statüsünü tekrar belirleyelim ve bunları kadroya alalım. Bu konuda
bir engel var mı? Bu konuda…
Sayın
Başkanım, lütfen, istirham ediyorum, bir kez daha uyarıda
bulunabilir misiniz? Çünkü şu anda uzman çavuşlarımız bizi
dinliyor.
BAŞKAN – Sevgili
milletvekilleri, sayın milletvekilleri; lütfen, konuşmacıyı
ve beni zor durumda bırakmayın. Lütfen, rica ediyorum.
Buyurun.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – AK PARTİ sıralarına söyleyin efendim, bize
söylemeyin.
İSMAİL TAMER
(Kayseri) – Dinliyoruz, çok da takdir ederek dinliyoruz.
İZZET ULVİ YÖNTER
(Devamla) – Allah razı olsun, sağ olun. Takdir ediyorsunuz, takdir
ediyoruz, aynı şeyleri düşünüyoruz. O zaman lütfen gelin şu
işi çözelim, şu meseleyi halledelim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Uzmanlarla görüştük, çalışıyorlar.
İZZET ULVİ YÖNTER
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Grup Başkan Vekilimize,
sağ olun ilginizden dolayı ama bu konu gün geçtikçe daha çok
kanıyor, mağduriyetler daha çok artıyor. “E sözleşmeyi
halledeceğiz.” Halletmeliyiz, kadroya almalıyız.
Diğer bir sorun, uzman
çavuşlarımızın 3269 sayılı Yasa’nın 13’üncü
maddesinden kaynaklanan bir mağduriyetleri var. Beylik tabancaları
yok değerli arkadaşlarım. Beylik tabancaları yok
bunların. 13’üncü madde, bedeli karşılığında
uzman çavuşlarımıza zatî tabancılarının
verileceğini ifade ediyor. Fakat uzman çavuşlarımız
sözleşme imzaladıktan sonra zatî tabancalarını almak için
belki bir yıl, belki iki yıl bekliyorlar. Bu esnada da maalesef
çarşıda, pazarda şehit oluyorlar, teröristlerin hain
kurşunlarına hedef oluyorlar. Siz bunu vicdanınıza
sığdırabiliyor musunuz, kabullenebiliyor musunuz? Değerli
Grup Başkan Vekilimiz, bu beylik tabanca nereye kadar bir kenarda
bekleyecek? Uzman çavuşlarımız mirî tabanca değil, eski
tabanca değil, çakaralmaz değil, analarının ak sütü gibi
tertemiz, teknolojik gücü, atış gücü yüksek silah istiyorlar. Verelim
bu arkadaşlarımıza, verelim bu kardeşlerimize.
Üçüncü olarak…
MEHMET METİNER
(İstanbul) – Verelim, verelim.
İZZET ULVİ YÖNTER
(Devamla) – Teşekkür ederim. Bunu mutlaka sağlamalıyız
değil mi Mehmet Bey?
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Tabancadan başka derdimiz kalmadı mı?
İZZET ULVİ YÖNTER
(Devamla) – Arkadaşlar, tabancadan başka derdimiz çok var. Bunlar
kahraman uzman çavuş. Uzman çavuşların meselesinin çözülmesini
istemiyor musunuz? Niye rahatsızsınız? Neden
rahatsızsınız? Bu tabanca değil, bu vatan meselesi,
istiklal meselesi, istikbal meselesi. Şu anda binlerce, on binlerce uzman
çavuşumuz bizi izliyor. Niye rahatsız oluyorsunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim
rahatsız oluyor?
İZZET ULVİ YÖNTER
(Devamla) – Değerli milletvekilleri…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Siz geç
başladınız konuşmanıza.
Bir dakika daha ek süre
veriyorum size.
Buyurun.
İZZET ULVİ YÖNTER
(Devamla) – Üçüncü olarak uzman çavuşlarımız ordu evlerine
alınmıyor. Uzman çavuşlarımızın dağda
taşta girmediği yer yok. Şehadete giriyor, mücadelenin en
derinine giriyor, fedakârlık yapıyor ama uzman
çavuşlarımız orduevine giremiyor. Arkadaşlar, bu çelişkiyi
çözmek zorundayız. Bunun için bir kanun düzenlenmesine gerek yok, idari
bir tasarruf, bir talimatname yetecek. Bu niye çok görülür? Uzman
çavuşlarımız, uzman jandarmalar niye orduevlerine giremiyor? Ne
var orduevinde? Ordunun bir mensubu orduevine niye giremeyecek, ben bunu
anlamıyorum. Sizin de, inanıyorum ki,
anlamadığınızı düşünüyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bir de tabii, bu uzman
çavuşlarımızın emeklilikle ilgili
sıkıntıları var. Bunlar prim gün sayısı dolduktan
sonra uzman çavuşluktan sivil memurluğa geçiyor ve oradan emekli
oluyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ULVİ YÖNTER
(Devamla) - Sivil memurluktan emekli olduktan sonra uzman çavuşlukta
kazandıkları hiçbir hakkı alamıyorlar. Bunun da
düzenlenmesi ve düzeltilmesi lazım.
Sözlerime son verirken
hepinizi saygılarımla selamlıyorum, teşekkür ediyorum,
sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yönter.
Gündem dışı
ikinci söz…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Başkan, özür dilerim…
Sayın hatibe
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Nedir,
talebiniz nedir Sayın Tanal?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Talebim şu: Bu uzman çavuşlara kadro verilmesi ve beylik
silahıyla ilgili kanun teklifini verdik, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bekliyor. Siyasi iktidarın derhâl bunu gündeme getirmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Kayıtlara
geçti, teşekkür ederim.
Sayın Turan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, ben de Meclise bilgi vermek için, zapta geçsin diye
söylüyorum.
Sayın vekilimizin ifade
ettiği konuyla ilgili, daha önce, hem gruplarla görüştük hem uzman
çavuşlarımızın dernekleri, vakıfları var, onlarla
görüştük, bu konuyla ilgili talepler ilgililere, Hükûmetin ilgilisine,
Genelkurmay Başkanına iletildi. Bazı teknik engeller var, bunlar
çalışılıyor. Ümit ediyorum kısa sürede çözülecektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim açıklamanızdan dolayı.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Bir kararnameyle hallolur.
BAŞKAN – Gündem
dışı ikinci söz, Kocaeli’nin sorunları hakkında söz
isteyen Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’a aittir.
Buyurun Sayın Akar. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Teşekkür ediyorum Başkan.
Değerli milletvekilleri,
evet, her hafta Kocaeli’nin bir problemini dile getirmeye
çalışıyorum çünkü beş dakikalık süre içerisinde
Kocaeli’nin problemlerini dile getirmek mümkün olmuyor.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Sayın Akar, buradayım, ona göre konuş.
HAYDAR AKAR (Devamla) –
İlyas Bey, müsaade edin, yeni başladık. Müsaade edin, daha sonra
cevap verirsiniz. Gerekirse kürsüden cevap verirsiniz gerekirse daha sonra
cevap verirsiniz.
Evet, bugün bahsetmek
istediğim konu aslında sadece Kocaeli’yi ilgilendirmiyor, Sakarya ve
İstanbul’u da ilgilendiren bir konudan bahsetmek istiyorum. Bölgesel
trenlerimiz ve banliyö trenlerinden bahsetmek istiyorum. 2012 yılında
günde 30 bin yolcu taşıyan Gebze-Haydarpaşa banliyö treni ve
Sakarya-Adapazarı-Haydarpaşa bölgesel trenleri hızlı tren
yapımı gerekçesiyle…
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) – Kaldırıldı.
HAYDAR AKAR (Devamla) -
…durduruldu. “Kaldırıldı” demeyelim, durduruldu. Hızlı
tren tamamlandı. Aslında hızlı olarak tamamlanmadı,
bunun ayrıntılarına da gireriz, detayını da konuşuruz
ama olsun, yapılmış bir yatırımdır ama
İstanbul’dan Ankara’ya seyahat edecek insanların zamandan
tasarrufunu, seyahat kalitesini artırırken 3 kent mağdur edildi.
Bu bölgesel trenleri ve banliyö trenlerini kimler kullanıyordu? Hepimizin
bildiği gibi, öğrenciler kullanıyordu, işçiler
kullanıyordu, memurlar kullanıyordu, kentler arasında seyahat ve
alışveriş yapmak isteyenler kullanıyordu. Bakın, günde
30 bin kişiden bahsediyorum. Bugün gelinen nokta itibarıyla ayda 19
bin kişiye düştü. 2012’de durduruldu, 2015 yılında hızlı
trenle beraber devri alınacağı söylenen bölgesel trenler ve
banliyö trenleri durduruldu. Gebze’den Haydarpaşa’ya asla tren yok. Ne
bölgesel tren var ne hızlı tren var, hiçbir şey yok. Ne var?
Hızlı tren de Pendik’e kadar gidiyor. Peki, Sakarya’yla,
Adapazarı’yla Haydarpaşa var mı? Hayır, o da yok.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Banliyö hatları 2018’de başlıyor.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Önce
Arifiye’ye yaptılar, sonra Mithatpaşa’ya yaptılar. Bakın,
24 ayrı tren seferi vardı, bugün gelinen noktada 8 tane tren seferi
var. 22 tane durak vardı, Adapazarı’ndan kalkan tren
Haydarpaşa’ya gidene kadar bölgedeki tüm beldelerde duruyordu ve bu
beldelerdeki insanlarımız hem alışverişi hem iş
ihtiyaçlarını çok rahatlıkla görebiliyordu. Şu anda 5 tane
istasyona düşürüldü, 5 istasyona düşürüldü.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Devamla) -
İnanın, gerçekten insanlar mağdur. İnsanlar özel sektöre
mahkûm edildiler, insanların ulaşım, seyahat özgürlükleri
ellerinden alındı. Büyük bir dert. Peki, bu kadar “Yatırım
yapıyoruz.” diyorsunuz, bu kadar konuşuyorsunuz, “hızlı
tren” diyorsunuz, bilmem ne diyorsunuz, bu kadar insan niye göz ardı
ediliyor? Yani hızlı trenle günde 300-500 kişi
taşıyorsunuz ama günde 30 bin kişiyi yok sayıyorsunuz. Bir
an evvel…
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Banliyö hatları devam ediyor.
HAYDAR AKAR (Devamla) –
Hocam, bir sus Allah aşkına ya!
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Devam ediyor ama…
HAYDAR AKAR (Devamla) – Bir
sus Allah aşkına ya!
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Yanlış bilgi…
HAYDAR AKAR (Devamla) – Bir
dakika sus da ben rahat rahat konuşayım.
BAŞKAN – Sayın
Akar, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Ben
de konuşmak istersem…
BAŞKAN - Sayın
Akar… Sayın Akar, müdahaleyi ben yaparım, lütfen.
HAYDAR AKAR (Devamla) –
Bakın, siz konuşurken ben bir şey diyor muyum size?
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Banliyö hatları devam ediyor diyorum ya.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Ya,
ben de biliyorum devam ettiğini be kardeşim, ben de biliyorum devam
ettiğini. İki dakika sus, şurada beş dakika anlatayım
derdimi ya, derdimi anlatayım.
BAŞKAN – Sayın
Akar, Genel Kurulu ben idare ediyorum, siz değil.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Evet,
bu trenlere acil ihtiyacımız var. Bunların bir an evvel
yapılması gerekiyor. Niye yapılmadığını
hepimiz biliyoruz. Yapılan hızlı trenlerin tümü dış borçla
yapılmıştır, dış krediyle
yapılmıştır. 2002 yılında, 2003 yılında
Devlet Demiryollarını 2 milyar zararla aldınız, bugün
Devlet Demiryollarının zararı 13,5 milyar lira. 2002’de, 2003’te
Devlet Demiryollarının yolcu taşıma payı -deniz ve
hava yollarına nazaran- yüzde 5,1’di, bugün gelinen noktada 4,3’e
düştü. Dün şov yapıyordunuz Kars-Bakü-Tiflis hattı için,
yük taşımacılığı için şov yapıyordunuz.
Devlet Demiryollarının yük taşımacılığındaki
payını biliyor musunuz, biliyor musunuz arkadaşlar? Sadece 4,3.
Sizden önce 5,1’di 2003’te. Yani bu kadar borçlanan bir Devlet
Demiryolları, bu kadar dış kredi ve herkesi borçlandıran
bir Devlet Demiryolları ne yolcu taşımada ne de yük
taşımada bir mesafe katedebilmiş. Bırakın, İstanbullu,
Sakaryalı, Kocaelili, aynı Osman Gazi Köprüsü’nü seyreder gibi
hızlı treni seyrediyor, trene binemiyor.
Sadece tren miydi? Hep
söylüyorum, Kocaeli’nin acil metro ihtiyacı var. Bütün bunların hepsi
bir trafik problemi olarak karşımıza çıkıyor, trafik
yoğunluğu olarak karşımıza çıkıyor. 2018
bütçesinde mutlaka Kocaeli’ye yapılacak metro gündeme alınmalı,
ödenek ayrılmalı, başlatılmalı diyorum.
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
HAYDAR AKAR (Devamla) –
Ayrıca Hocam, benimle tartışmak istiyorsanız, gelin
kürsüye, tartışalım.
BAŞKAN – Sayın
Akar… Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Devamla) – Bana
cevap verin. İstediğiniz platformda da tartışalım.
BAŞKAN – Dinlemiyor ki
Sayın Akar beni.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Ama
buradan konuşurken ikide bir “Devam ediyor…” Ne devam ediyor Allah
aşkına ya? Ne devam ediyor, ne biliyorsun?
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Sistem böyle. İstediğiniz yerde tartışabiliriz.
BAŞKAN – Sayın
Akar, gidip Sayın Ilıcalı’yla birlikte istediğiniz yerde
konuşabilirsiniz. Lütfen…
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Sayın Başkan, kürsüde bir hatip var, kürsüdeki
hatibe yerinden sataşmayı anlarız ama taciz noktasında,
sürekli söz söyleyen de bir sayın milletvekili var. Sizin göreviniz,
kürsüdeki hatibe on dört defa “Sayın Akar…” demek yerine, dört defa
“Sayın Ilıcalı, lütfen…” demektir.
Arz ederim efendim.
BAŞKAN –
Arzınızı kabul ettim Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Öyle ama.
BAŞKAN – Yalnız,
haksızlık yapmayın lütfen. Burada, laf atma artık bir
ritüeldir…
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Laf atma ayrı, taciz ayrı.
BAŞKAN – Sizin grubunuz
da bu ritüeli gayet güzel uygular, grubunuzdaki üyeler. Bu konuda kimsenin de
eleştirmeye hakkı da yoktur.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Başkan iki şeyi ayıramıyorsunuz. AKP grup
başkan vekili gibi oturuyorsunuz orada.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Müsaade edin…
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Siz AKP grup başkan vekili değilsiniz, siz Meclis
Başkan Vekilisiniz. Başkan, AKP grup başkan vekili
değilsiniz, öyle davranış içerisindesiniz, lütfen dikkat edin
davranışınıza.
BAŞKAN – Sayın
Akar’ın süresi bitti, bittikten sonra kürsüden Sayın
Ilıcalı’ya cevap vermeye başladığı zaman ben
“Teşekkür ederim Sayın Akar.” dedikten sonra “Yerinize geçin.” dedim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Hayır, süresinin bitiminden önce, tutanaklara
bakın.
BAŞKAN – Lütfen… Ben ne
yaptığımı biliyorum.
Çok teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Sayın Akar’ın süresi bitmeden, sekiz defa
“Sayın Akar…” dediniz, tutanaklar orada.
BAŞKAN – Ben ne
yaptığımı biliyorum.
Teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Gündem
dışı üçüncü söz, Türkiye-Almanya İşgücü
Anlaşması’nın yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’na aittir.
Buyurun Sayın
Yeneroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Kendini grup başkan vekili zannediyor,
alışamadı, Meclis Başkan Vekilliğine
alışamadı. Ayşe Nur Hanım Meclis Başkan
Vekilliğine bir türlü alışamadı, hâlâ grup başkan
vekili gibi davranıyor orada. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Evet, bravo.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Olur mu böyle şey ya! Olur mu böyle şey! Olmaz! Lütfen
haddinizi bilin ya! Lütfen haddinizi bilin!
BAŞKAN – Pardon, buyurun
Sayın Yeneroğlu.
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, 30 Ekim
Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 56’ncı
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA YENEROĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
30 Ekim Almanya’yla
yaptığımız İşgücü Anlaşması’nın
56’ncı yıl dönümüydü. Sözlerime milyonlarca insanımızı
doğrudan ilgilendiren bu anlaşmanın bir birey üzerindeki etkisine
ilişkin bir anekdotla başlamak istiyorum.
“26 yaşımda geldim
Almanya’ya. Biri 5, diğeri 2 yaşında olan 2 kız
çocuğumu geride bıraktım. Kocam Rasim önceleri razı
olmadı ama ‘Birkaç ay sonra sen de gelirsin.’ diye çaresiz ikna oldu.
Augsburg’da bir tekstil fabrikasında işbaşı yaptım.
Rasim’in gelmesi de çok uzun sürmedi. Sekiz ay sonra aynı fabrikada
çalışmaya ve aralarında büyük demir kapılar bulunan
karşılıklı yurtlarda yaşamaya başladık. Ona
hazırladığım ilk kahvaltıyı o demir
kapının önünde ikram edebildim. Çocuklarımızın
hasretini bağrımıza basıp işe koyulduk. Ayrıca,
durmaksızın çalışmaya başladık. Bir
yılımız dolmamıştı ki çocuklar için izin
çıkarabildik. Küçük bir ev bulup yerleştik. İçim içime
sığmıyordu, çocuklarıma kavuşacağım o
anı sabırsızlıkla bekliyordum. Bir hostes nezaretinde
çocuklar İstanbul’dan yola çıktılar. 1969 yılının
Mayıs ayının son günleriydi. Büyük kızım beni gördü,
ta uzaktan tanıdı, koştu, kucaklaştık,
ağlaştık ama küçük kızım beni tanımadı,
kucağıma gelmedi, kendisine dokundurmadı, haftalarca
babasının elinden yemek yedi, onun koynunda uyudu, bana hiç
yanaşmadı. Onun annesi bir gün trene binip çok uzaklara
gitmişti.”
Yıllar önce
arkasında eşini ve küçük kızlarını bırakıp
Almanya’ya giden İlmiye Öztürk Almanya’ya gidiş hikâyesini bu
şekilde anlatıyor. 1961’de Almanya’ya başlayan yolculuk ve
böylelikle orada oluşan yeni hayat, güzel anılar kadar
meşakkatlerle de dolu olmuştur. Ahmetler, Mehmetler, Fatmalar,
Zeynepler ana babasını, eşini, çocuğunu, işini ve
akrabalarını bırakıp gurbet ellerde alın teri dökmeye
gitmişlerdir ve onların büyük fedakârlıklarıyla bugünlere
gelinmiştir Almanya’da. Camiler, kültür merkezleri, cemevleri, sosyal
kurumlar ve işletmeler onların üstün gayretleriyle
oluşmuştur. Bugün eğitimde, siyasette, ticarette, sosyal yaşamda
ve sanatta daha çok varlık gösterebiliyorsa Almanya’daki Türk toplumu, bu
onların günlerce yaptığı yolculukların, Almanya’da
yaşadıkları zorlukların ve verdikleri
uğraşların sonucunda olmuştur.
Bugün hepsini saygı ve
muhabbetle anıyor, ahirete intikal edenlere Rabb’imden mağfiretler
diliyorum.
Elli yılı
aşkın bir süredir Berlin’de yaşayan Mehmet amcamızın
oğulları, kızları ve torunları bugün artık
gurbetçi değildir, hatta artık göçmen statüsünde bile değildir;
Almanya’nın, Köln’ün, Berlin’in yerlisi olduğu kadar Türkiye'nin de
asli unsurudur. Bu durum, iki ülke ilişkilerini de çok özel
kılmaktadır.
Çok değerli
milletvekilleri, ne yazık ki Almanya’da, son dönemde,
vatandaşlarımızın günlük yaşamlarını ve
ikili ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyen gelişmeler söz
konusudur. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra daha da artan ve Türkiye
karşıtlığı üzerinden kimlik bulan bir söylem Almanya
siyasetini ciddi manada etkilemektedir. 1990’lı yıllarda
dazlakların saldırılarıyla gündeme gelen yabancı
düşmanlığı, günümüzde siyasi kültürü zehirleyecek bir
biçimde toplumsal merkeze yerleşmiş, aşırı sağ ve
ırkçı söylemler başarıyla siyasi akımlara
dönüşmüştür. Almanya’da var olan kurumsal ırkçılık
bugün inkâr edilemez ama yine de üzerine gidilmeyen bir hakikattir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Almanya’ya göç eden vatandaşlarımız,
sayısız başarı hikâyeleriyle ve güzel örnekleriyle
birlikte, yaşama, kültürel hayata katkı da sunmaktadırlar.
Almanya’da hayatını sürdüren insanlarımız tüm renkleriyle ülkemizin
ayrılmaz bir parçasıdır. Türkiye onların ortak
sevdası, Türkçe onların değerleridir. Bunun için, Türkçeyi
Almanya’da yaşatmak Türkiye sevdasını canlı tutmak
demektir.
Yüce Meclisimizde de tüm
siyasi partilerimizin bünyesinde de onların meselelerinin gündemin ön
sıralarında yer alması büyük önem arz etmektedir. Yurt dışı
vatandaşlar, diaspora, yurt dışı eğitim, kültür, medya
ve din hizmetleri gibi konular…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA YENEROĞLU
(Devamla) – …daha fazla önemsenmesi gereken konular olmalıdır.
Bu düşüncelerle, elli
altı yıldır Almanya ile ülkemiz arasında…
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yeneroğlu.
MUSTAFA YENEROĞLU
(Devamla) – …köprü kuran, zorlu göç tarihinde
karşılaştıkları güçlüğe göğüs geren
vatandaşlarımıza şükranlarımı sunuyor, onlara
kucak açan…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim,
iki dakika verebilir miyiz ek olarak?
BAŞKAN – Sayın
Yeneroğlu, teşekkür ederim.
MUSTAFA YENEROĞLU
(Devamla) – ...ırkçı akımlara karşı da sokağa
çıkan Almanlara da teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
benden önceki konuşmacı iki dakika fazla konuştu. Onu da
özellikle arz etmek isterim.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim,
çok güzel bir noktaya temas etti.
BAŞKAN – Bugün
arkadaşlarda tuhaf bir tepki var. Sizden önce konuşan Sayın
Yönter, konuşmasına, sessizlik sağlamak anlamında 2 defa
uyarı yaptıktan sonra başladı. Dolayısıyla bir
dakikalık kaybı oldu Sayın Yeneroğlu, lütfen.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ama
efendim, ona veriyorsunuz, o arkadaşımıza vermiyorsunuz,
haksızlık oluyor.
BAŞKAN – O yüzden bir
dakika ona verdim. Yani daha yeni başladık çalışmaya
birbirimizi kırmayalım lütfen.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ilıcalı.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Soyadımı vererek Grup Başkan Vekili beni taciz etti, bu
ağırıma gitti. Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Yerinizden size
bir açıklama için süre vereyim. Yeni bir tartışma olmasın.
Buyurun bir dakika
yerinizden.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim,
bu da usule uygun değil, o arkadaşımız da mağdur oldu
şimdi.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın yaptığı gündem
dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) –
Başkanım, çok teşekkür ederim.
Ya, çok üzüldüm burada
Değerli Kocaeli Vekili konuşurken. Yıllarımı
verdiğim bir konunun bir uzmanı, öğretim üyesi olarak
bildiğim bilgiyi paylaşmak istedim. Siz tamamen, sanki hiç o hat
olmayacakmış gibi konuştunuz. İşte “30 binden
yolculuklar düştü. Hızlı tren de değil.” dediniz. Burada
Türkiye Büyük Millet Meclisindeyiz, canlı yayın yapıyor. Ben de
bu banliyö hatlarının devam ettiğini,
tamamlandığı zaman 30 bin değil, çok daha fazla yolcu taşıyacağını
ifade etmeye çalıştım. Burada bir bilgi katkısında bulundum.
Hem de gel gör ki Cumhuriyet
Halk Partisi değerli vekilleri bu konularda konuşurken destek verip
alkış yaparken bugün bana böyle bir ağır ithamda
bulunması grup başkan vekilinin… Üzüntümü belirtiyorum ve bu doğru
bilgileri de her zaman, her yerde kamuoyuyla da mutlak surette de
paylaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Vekil olarak, konunun
uzmanı olarak görevim budur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben
teşekkür ederim Sayın Ilıcalı.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Müsaade ederseniz Mustafa Bey’in bu serzenişlerine, bu
açıklamalarına ben de cevap vermek istiyorum çünkü bana doğal
olarak, direkt sataşmasa bile bir sataşmadır bu. Bu konuyla…
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Endirekt sataşma var, açıklama hakkı talep
ediyor efendim.
BAŞKAN – Sataşma
gerekçesi nedir Sayın Akar?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Efendim, orada, profesör olduğunu, ulaştırma konusunda uzman
olduğunu, benim kürsüde aslında yanlış ifade ettiğimi…
BAŞKAN – Şimdi,
uzman olduğunu söyledi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Yani söylediklerinin yanlış olduğunu
söylemiş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Dinleyin, müsaade edin.
BAŞKAN – Buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Nasıl bana “Beni bir dinleyin, müsaade edin.” diyorsunuz, siz de bir
dinleyin.
Bakın, eksik
söylediğimi, o hattın benim anlattığım gibi
olmadığını, yanlış söylediğimi ifade etti.
Açıklama yapmak istiyorsa Mustafa Bey, söz alır grup başkan
vekilinden, çıkar kürsüye, açıklama yapar ama beni itham edemez bu
şekilde. Ben 69’a göre sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Yerinizden
versem bir dakika bir açıklama…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sataşma efendim, bir kısa şey sunmayacağım, 60’a göre
istemiyorum, 69’a göre istiyorum.
BAŞKAN - Şimdi,
bakın, Sayın Ilıcalı sataşmadan söz istedi Sayın
Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir
bilgi vermeyeceğim, 69’a göre istiyorum.
BAŞKAN - Kendisine bir
dakika yerinden söz verdim, açıklamasını yaptı, aynı
ricayı size de bulunuyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben
ona sataşmadım.
BAŞKAN - Aynı
ricayı size de bulunuyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Peki.
BAŞKAN - Buyurun bir
dakika.
Biraz sakin olalım
arkadaşlar, önümüzde uzun çalışma saatleri var, biraz sükûnet,
biraz sakin olalım lütfen.
Buyurun Sayın Akar.
Teşekkür ederim
ayrıca.
2.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Erzurum Milletvekili
Mustafa Ilıcalı’nın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Mustafa Bey’in biz
ulaştırma konusunda uzman olduğunu da biliyoruz. Mustafa Bey
daha önce kürsüde konuşurken destek verdiğimiz konular da var,
doğru şeyler söylediği zaman destek veriyoruz. Beni
rahatsız eden, kürsüde, Mustafa Bey’in oradan sürekli beni
düzeltiyormuş gibi bir hamleyle konuşma yapmasıydı. Mustafa
Bey’le otururuz, konuşuruz; benim eksiklerim, yanlışlarım
varsa bunu söyler. Hattın devam ettiğini ben biliyorum, bölgede
yaşayan bir insan olarak Mustafa Bey’den çok iyi biliyorum. Bir örnek
verdim: Günde 30 bin insan kullanıyordu, şu anda ayda 19 bin
kişi kullanıyor ve beş yıl geçti. Bu insanları bu
kadar mağdur etmeye kimsenin hakkı yok dedim. Bir an evvel bitirilmesi
konusunda teşvik etmeye çalışıyorum, bir an evvel
-işte, bütçe görüşmeleri yapılıyor- bütçeye burada pay
ayrılsın, bu hatlar bitirilsin diye gayret etmeye
çalışıyorum. Bu konuda desteklemesi gerekiyor hem Mustafa Bey’in
hem de AKP bölge milletvekillerinin -İstanbul, Sakarya, Kocaeli’nin-
desteklemesi gerekiyor ama oradan bana laf yetiştireceğine oradaki
eksikleri söyleyip kürsüden tamamlanması konusunda bize yardımcı
olursa daha memnun oluruz diye ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Peki, ben de
teşekkür ederim.
Şimdi, sisteme giren 15
sayın milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.
Yalnız, Sayın Köksal parmak okutmasını yeniden
yaptırmak zorunda olduğu için 16’ncı olarak da kendisine söz
vereceğim.
Söz vereceğim sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Kayışoğlu
yerine Sayın Kayan, Sayın Özkaya, Sayın Atıcı,
Sayın Engin, Sayın Benli, Sayın Yedekci, Sayın
Rehyanlıoğlu, Sayın Boyraz, Sayın Kılıç yerine
Sayın Dedeoğlu, Sayın İlgezdi, Sayın Balbay,
Sayın Çamak, Sayın Taşkın, Sayın Özkal, Sayın
Akyıldız ve dediğim gibi Sayın Köksal.
Sayın Kayan, buyurun.
3.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, ORKÖY
kredisini zamanında ödeyemeyenler hakkında yapılan icra takibine
ilişkin açıklaması
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
“ORKÖY kalkınma kredisi”
adı altında köylümüze kredi verilmektedir. Kredinin tamamı hibe
kapsamı dâhil 11.772 TL’dir, 2015’in 20 Mayısında. 2016
ödemesiz, 2017’nin 20 Mayısında ödemesi gereken para 2.194 lira. Bu
parayı bu zamanda ödemediğinden dolayı icralık
olmuştur. Parayı veren ORKÖY, Ziraat Bankası kanalıyla;
fakat icraya veren Antalya’da bir ithalat ve ihracat yapan şirket. Bu
şirket nasıl olur da bu parayı tahsile başvuruyor -devletin
verdiği bir parayı- bunu merak ediyorum?
Bir diğeri de
vatandaş bu parayı zamanında ödemedi diye tamamı isteniyor.
Paranın üç yıllık taksitler hâlinde ödenmesi gereken
kısmı 10.045 lira, vatandaş bugün parasını ödedi,
bugün iki yıl daha sonraki borcunu dahi ödediği hâlde ödediği
para 12.769 lira. Bu paranın belli bir kısmı da hibe kredisidir,
bu ORKÖY kredisinin…
BAŞKAN – Sayın
Özkaya…
4.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın Cumhuriyet
Halk Partisi Sözcünü Bülent Tezcan’ın Cumhurbaşkanıyla ilgili
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
Bir muhalefet partisinin
temsilcisi, Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı
saygı sınırlarını aşan bir söz ve beyanda
bulunmuştur. Geçmiş tarihinde uzun süre Millî Şef
tarafından yönetilmiş, siyasi hayatında hiçbir serbest seçimi
kazanıp tek başına iktidar olamamış partinin
mensuplarının, on beş yılda on iki seçimi
kazanmış bir siyasi lidere söz söyleme hakkı ve haddi yoktur.
Sayın Cumhurbaşkanımız ayna gibidir, diktatörün
temsilcileri bu aynaya baktıklarında ancak kendilerini görürler
diyorum, herkese saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın
Atıcı…
5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Semih
Özakça ile Nuriye Gülmen’in avukatlarının müvekkilleriyle
görüştükleri için tutuklanmalarına ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Değerli arkadaşlar, Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’in avukatları,
müvekkilleriyle görüştükleri için tutuklandılar. Avukatlar
müvekkilleriyle görüşüyor diye tutuklanır mı? Normalde
hayır. Eğer tutuklanırsa bunun anlamı şudur: AKP
yöneticileri kimi suçlarsa o kişilerin savunması dahi yapılamaz.
Nerede kaldı masumiyet karinesi? Eğer bu nedenle avukatlar
tutuklanıyorsa bu sistemin adı diktatörlüktür. Allah bilir siz
tutukluları tedavi eden doktorları da tutuklarsınız.
Şunu unutmayın ki yarın siz de avukat ve doktorlara muhtaç
olacaksınız. Umarım aynı şeyler
başınıza gelmez. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Engin...
6.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, özlük
haklarından mahrum bırakılan 4/C’li personelin 4’üncü Dönem
Toplu Sözleşme’de unutulmanın hayal
kırıklığını yaşadıklarına
ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN
(İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Özelleştirme
mağduru 4/C’li personellerin, kazanılmış bütün özlük
haklarından mahrum bırakıldığını Mecliste
daha önce de hatırlatmıştım. Bu çalışanlarımızın
unvanlarını kullanamadıklarını, imza yetkilerinin
olmadığını, görevde yükselme, derece, kıdem gibi
haklardan yoksun olarak çalışmak mecburiyetinde kaldıklarını
dile getirmiştim. Ayrıca, 4/C’liler ve aileleri, aynı işi
yapan kadrolu personelle aralarında bulunan maaş
farklarının da yıllardır giderilmesini bekliyorlar.
3’üncü Dönem Toplu
Sözleşmesi’nde kendilerine verilen sözler tutulmayan 4/C’liler, 4’üncü
Dönem Toplu Sözleşmesi’nde de unutulmanın hayal
kırıklığını yaşıyorlar. Şimdi,
4/C’li personel ve aileleri adına AKP Hükûmetine sormak istiyorum:
Adında “adalet” geçen bir partinin mensupları olarak,
yıllardır devam eden bu adaletsizlik hiç mi
vicdanlarınızı sızlatmıyor?
BAŞKAN – Sayın
Benli...
7.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Kahire’de
yapılan “Terörle Mücadelede Parlamenterlerin Rolü” konulu
çalıştaya ilişkin açıklaması
FATMA BENLİ
(İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Parlamenterlerle ilgili
olduğu için geçen hafta Kahire’de katıldığım “Terörle
Mücadelede Parlamenterlerin Rolü” konulu çalıştaydan bahsetmek üzere
söz almış bulunmaktayım.
Türkiye'nin de 2011-2016
yılları arasında eş başkanlığını
yaptığı Terörizmle Mücadele Küresel Forumu, Avrupa Birliği,
NATO PA, Türkiye ve İslam ülkelerinden oluşmakta. Biz de daha önce
Malta’da, Brüksel’de, İstanbul’daki toplantılarda, Türkiye'nin
terörle mücadele konusunda yaptığı çalışmalardan
bahsetmiştik. Kahire’de de aynı şekilde, özellikle 3 terör
örgütüne karşı mücadele ederken ve 4 milyon civarındaki
yabancıya rağmen, Avrupa’daki yabancı
düşmanlığının Türkiye'de
bulunmadığını ifade ettim. Bunun yanı sıra, hem
Somali’de hem de Arakan’daki mazlumların yanında olduğunu, zira
Türkiye'nin terörle mücadele konusunda samimi olduğunu, bütün dünya
ülkelerinden de hem aynı samimiyeti hem de Birleşmiş Milletlerin
“Ya yargıla ya da iade et.” ilkesine uyulması gerektiğinden
bahsettim.
Özellikle terörle mücadele
konusunda etkin çalışma gösteren bütün parlamenterlere bu noktada
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Yedekci...
8.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, Gümüşhane
ve Bayburt’ta doğal gaz tarifesine uygulanan indirimin neden sadece 2 ille
sınırlı bırakıldığını ve
kış şartlarının zor geçtiği illerden biri olan
Erzurum’da neden bu indirimin uygulanmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
GÜLAY YEDEKCİ
(İstanbul) – Gümüşhane ve Bayburt’ta doğal gaz tarifesine
uygulanan indirim neden sadece 2 ille sınırlı
bırakılmıştır? Kış şartlarının
en zor geçtiği illerden biri olan Erzurum’a neden bu indirim
uygulanmamıştır? Çetin geçen kışlarda
çocuklarımız sık sık hasta olmakta ve eğitimlerine ara
vermek zorunda kalmaktadır. Başta çocuklar, yaşlılar ve
engelliler olmak üzere, tüm ihtiyaç sahiplerinin yararlanacağı bir
çözüm düşünüyor musunuz? Sosyal hukuk devleti, ihtiyacı olan
vatandaşın ısınma sorununa çözüm bulmak zorunda değil
midir? İktidarın görevi, halkın refahını sağlamaktır.
Erzurumluların sesine kulak verin, Erzurum için çözüm üretin, sürdürülebilir
enerji kaynaklarını kullanın. Kış şartları
zor geçen illerde ihtiyaç sahiplerini tespit edin, onlar için çözüm üretin.
Ayrımcılık politikalarına Anadolu’muzu alet etmekten
vazgeçin. Erzurum’da bir kış geçirin sayın iktidar
mensupları, köylerinde, kasabalarında ancak o zaman bu isyanı
anlayabilirsiniz.
BAŞKAN – Sayın
Reyhanlıoğlu…
9.- Kahramanmaraş Milletvekili Nursel
Reyhanlıoğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisi Sözcünü Bülent
Tezcan’ın Cumhurbaşkanıyla ilgili bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
NURSEL REYHANLIOĞLU
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, 1994 yılından
beri girdiği seçimlerin tamamından zaferle çıkan, bu aziz
milletin sadece oyunu değil, gönlünü ve dualarını kazanan dünya lideri
Recep Tayyip Erdoğan’a, şimdi birileri çıkmış,
“diktatör” deme hadsizliğini göstermiştir. Bu çirkin hakaret,
Türkiye’nin önlenemez yükselişini durduramayan kirli odakların ve
onların maşaları FETÖ, DEAŞ ve PKK gibi hain terör
örgütlerinin çirkin sloganlarıdır. Sadece bu aziz milletin
değil, Balkanlarda, Irak’ta, Suriye’de, Kudüs’te, Somali’de, Arakan’da,
kısacası tüm dünyada mazlumların, mağdurların umudu
Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ederek milletin gözüne girmeye
çalışan ana muhalefet partisinin halkın karşısına
koyacağı bir projesinin olmadığının ispatı
olan bu durum, CHP’nin siyasette de iflasıdır.
BAŞKAN – Sayın
Boyraz…
10.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 1 Kasım
2015 seçimlerinde kuyumcu terazisi hassasiyetinde göstermiş olduğu
tercihinden dolayı millete şükranlarını sunduğuna
ilişkin açıklaması
OSMAN BOYRAZ (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
“Seçmek için anlamak gerekir,
anlamak için mukayese etmek, mukayese de irfana dayanır.” diyordu Cemil
Meriç.
İrfanıyla nice
medeniyetler kurmuş aziz milletimiz, bundan tam iki yıl önce, 1
Kasım 2015’te, alternatiflerine nispetle AK PARTİ’yi mukayese
etmiş ve tercihini tartışmaya mahal bırakmayacak bir
şekilde ortaya koymuştur. Bu tercih, irfan, izan, hikmet ve
vicdanının tercihidir. Bu tercih, kayıtsız,
şartsız olarak kendine ait olan egemenlik hakkını kayıt
altına almaya çalışanlara ve her türlü vesayet odaklarına
karşı milletin irade namusuna ve temsil iffetine sahip çıkma
tercihiydi. Bu tercih, kendisi için yüreği yanan ile yanmayanı, kendi
değerlerine bağlı olan ve olmayanı, laf üreten ile iş
üretenleri ayırt etme tercihiydi. Bu tercih “Yeter, söz de karar da
milletindir.” diyerek duruma el koyma tercihiydi.
Milletimize kuyumcu terazisi
hassasiyetinde göstermiş olduğu bu tercihten dolayı bir kez daha
şükranlarımı sunuyorum ve aziz milletimizin hâkimi değil,
hadimi olmaktan da onur ve gurur duyuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim ben de.
Sayın Dedeoğlu…
11.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, dünyanın
dört bir yanında büyük bir özveriyle çalışan Türk
Kızılayı gönüllülerine şükranlarını
sunduğuna ilişkin açıklaması
SAMİ DEDEOĞLU
(Kayseri) – Teşekkürler Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
1868 yılında yaralı ve hasta askerlere yardım amacıyla
“Hilal-i Ahmer Cemiyeti” adı altında kurulan Türk
Kızılayı, o tarihten bu yana gerek yurt içinde gerek yurt
dışında milyonlarca ihtiyaç sahibine ulaşarak ülkemizin yüz
kırk dokuz yıldır medarıiftiharı bir kuruluş
hâline gelmiştir. Çanakkale’de şehit olan dedem Ahmet oğlu
Mustafa da cephede yaralanıp Kadıköy Hilal-i Ahmer hastanesinde
şehit olmuştur.
Tarihten bugüne sürdürülen
dayanışma kültürünün ve vakıf geleneğinin en anlamlı
tezahürlerinden biri olan Türk Kızılayı ırk, din, dil
farkı gözetmeksizin dünyanın farklı coğrafyalarından
afetzedelerin, muhtaçların, yoksulların yardımına
koşan Türk milletinin vicdanı ve hoşgörüsü olmuştur.
Dünyanın dört bir
yanında büyük bir özveriyle çalışan Türk Kızılayı
gönüllülerine şükranlarımı sunuyorum, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dedeoğlu.
Sayın İlgezdi…
12.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin,
çocuk hakları komisyonunun acilen kurulması ve cezaevlerinde
anneleriyle tutulan çocuklar için insani bir çözüm bulunması
gerektiğine ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ
İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Adalet
Bakanlığının açıkladığı veriler
geçtiğimiz nisan-temmuz ayları arasında her gün 1 çocuğun
annesiyle birlikte cezaevine girdiğini gösteriyor. Bugün demir
parmaklıklar arkasında 149’u bir yaşında küçük bebekler
olmak üzere, toplam 668 çocuk var.
Annesine verilen öğünle
yeterince beslenemeyen, emekleyeceği alan olmadığı için
yürümeyi öğrenemeyen, ses çıkarmaması için
uyarıldığında konuşma güçlüğü çeken, arkadaş
bulamayan, göğü daracık bir avludan izlemek zorunda kalan bu
çocukların dramı yüreklerimizi sızlatıyor.
Buradan tüm siyasi partilere
ve Hükûmete açık çağrıda bulunuyorum. Çocukların yaşam
hakkı siyaset üstü bir konudur; sadece iktidarın sorunu da
değil, Türkiye’nin ortak sorunudur. 26’ncı Dönem bir ilk olsun,
gelin, önceliğimizi çocuklarımıza ayıralım; çocuk hakları
komisyonunu acilen kuralım, çocuğun anayasasını hep
birlikte yazalım, her nerede çocuk hakları ihlal ediliyorsa
araştıralım, cezaevlerinde annesiyle tutulan çocuklar için
insani bir çözüm bulalım. Unutmayalım ki geleceğimiz, bugün her
türlü haklarımızı kısıtladığımız
çocuklarımızın elinde.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim ben de Sayın İlgezdi.
Sayın Balbay…
13.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, 1
Kasım saltanatın kaldırılmasının 95’inci ve 1
Kasım Harf Devrimi’nin 89’uncu yıl dönümleri ile İzmir Alsancak
Stadı projesinin durumuna ilişkin açıklaması
MUSTAFA ALİ BALBAY
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Başkan.
Saltanatın
kaldırılışının 95’inci yılı kutlu
olsun. Tek adamlığı bir asır önce ortadan kaldıran
halkımız bunun nüks etmesine izin vermeyecektir.
Harf Devrimi’nin 89’uncu
yılı da ayrıca kutlu olsun. Harf Devrimi, Anadolu’nun, Türk
insanının uygar dünyaya açılan büyük bir penceresi
olmuştur.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; İzmir’de Alsancak Stadı
tartışması uzun süredir devam etmektedir. Nihayet
geçtiğimiz günlerde 12 bin kişilik bir stat projesi
hazırlanmıştı, biz de çok sevindik ancak bir de baktık
ki 12 bin kişilik stada 21 kişilik otopark projesi konulmuş. 21
kişi, sadece büyük bir devlet büyüğü gelse “Maçı tek
başıma izleyeceğim.” dese yine sığmaz. Bu
“İzmir’e stat yapmak istemiyorum.” demenin bir başka
adıdır. İstanbul’a yapılan ihanetin İzmir’e
taşınmasına izin vermeyeceğiz. İzmirli bu tür
numaraları yutmaz. İzmir için projelerin gerçekten adam gibi ve
uygarlığa, o şehre yakışır şekilde
olmasını talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Balbay.
Sayın Çamak…
14.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Anamur’dan
Kıbrıs’a su verilen barajın altında kalan köylerdeki
vatandaşların sorunlarına ve Mersin genelindeki elektrik
kesintilerine çözüm bulunmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) –
Sayın Başkan, Anamur’dan Kıbrıs’a su verilen barajın
altında kalan Akine, Sarıağaç, Ormancık köylerindeki
vatandaşlar TOKİ konutlarına yerleştirildiler ancak
altyapı ve kanalizasyon olmadığından buradaki
lağım suları Dragon Çayı’na ve halkın
kullandığı tarımsal sulamaya ve denize akıyor.
Halkın sağlığını tehdit eden bu duruma bir çözüm
getirilmesi için muhatap bulamamaktan yakınan vatandaşlar bu sorunun bir
an önce çözülmesini bekliyor.
Ayrıca, başta
Yenice ve Anamur olmak üzere Mersin genelindeki elektrik kesilmeleri devam
ediyor. Daha önce de defalarca dile getirdiğimiz, bu çağda
yaşanmaması gereken bu ayıbı ortadan kaldırmak için
yetkilileri duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim ben de.
Sayın Taşkın…
15.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 1
Kasım 2015 seçimlerinin 2’nci yıl dönümüne, ve Bakü-Tiflis-Kars demir
yolu hattının hayırlı olmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 1 Kasım, 2015 1
Kasımında yapılan genel seçimin 2’nci yıl dönümü. AK
PARTİ, girdiği 5 genel, 3 yerel seçim, 3 referandum ve 1
Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı; Genel
Başkanımız, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan liderliğinde milletimize umut
ışığı oldu. On beş yıllık iktidarı
döneminde AK PARTİ eğitimden sağlığa, ulaştırmadan
ekonomiye yaptığı yatırımlarla ülkemizi en az 3 kat
büyüttü ve büyütmeye devam edecektir.
30 Ekim Pazartesi günü
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın
katılımıyla Bakü-Tiflis-Kars demir yolu hattı Bakü’de
hizmete açıldı. Bu hat, üzerindeki ilk seferinde Kazakistan’dan
aldığı tahıl yükünü Mersin Limanı’na
taşımaktadır. Ülkemizin dünyaya açılan kapılarından
biri olan Mersin Limanı’mızın ve Tarsus Yenice Lojistik
Merkezi’mizin önemini daha da artıracak olan bu projenin ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Özkal…
16.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın,
Cumhuriyet Halk Partisi Sözcünü Bülent Tezcan’ın
Cumhurbaşkanıyla ilgili bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HATİCE DUDU ÖZKAL
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demokratik hukuk devleti olan ülkemizde milletin vekili olarak görevimizi icra
ederken siyasi erdem ve etik kuralları dışında hareket
etmemeye çalışıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde CHP
Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ı siyasi erdem
ve etik kuralları hiçe sayarak Sayın Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip Erdoğan’a yapmış olduğu ağır itham
ve hakaretlerinden dolayı kınıyorum. Unutulmamalıdır
ki diktatörün olduğu bir ülkede bu tür söylemler ağıza bile
alınamazken “şeddeli diktatör” diye koca bir meydanda
bağırmak diktatör iddiasının tezatlığını
gözler önüne sermektedir. Ayrıca, konuyla Sayın
Cumhurbaşkanımız yine hukuk yoluna başvurmuş olup
gereğini yargı erki ve aziz milletimize
bırakmıştır. Buradan soruyorum: Siz hiç dava açan bir
diktatör gördünüz mü, duydunuz mu?
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın
Akyıldız…
17.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, TRT’de
görev yapan Binali Erdoğan’ın tutuklu yargılanarak mağdur
edildiğine ilişkin açıklaması
ALİ AKYILDIZ (Sivas) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Otuz yılı
aşkın bir süredir TRT İzmir kurumunda kameraman olarak görev
yapan Sayın Binali Erdoğan hakkında referandum sürecindeki
sosyal medya üzerinden yapmış olduğu paylaşımlar
nedeniyle dava açılmış ve karakola telefonla davet edilerek
gitmiş. Kendi isteğiyle, sorumlu bir vatandaş olarak karakola
giden ve ifadesini veren Sayın Binali Erdoğan kaçma gerekçesiyle
tutuklanmıştır. Sorumlu bir vatandaş olarak kalkıp
ifade vermeye giden, otuz yılı aşkın bir süredir TRT’de
görev yapan ve aynı zamanda bakıma muhtaç, hasta bir annesi varken,
bu insanın kaçma gibi bir gerekçesi mümkün değilken bu insanı
hapishaneye atıp, tutuklu yargılayıp mağdur etmek,
perişan etmek insanlığa sığacak bir tutum değildir.
Bir an önce bu işin düzeltilmesini ve bu mağduriyetin giderilmesini
talep ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Son olarak, Sayın
Köksal.
Buyurun.
18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, şehit
ve gaziler arasında ayırım yapılmamasını ve tüm
şehit ve gazilere eşit davranılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Son zamanlarda şehit ve
gazilerimiz arasında yapılan ayrımcılığı
zaman zaman dile getiriyoruz. Ne yazık ki bunun son örneğini bugün
öğrenmiş bulunmaktayım. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı tarafından “15 Temmuz Şahitlerinden 15
Temmuz Şehitlerine Vefa” adlı birinci sınıf kuşe
kâğıda bir kitap bastırılmıştır. Bakana
hatırlatma gereği hissediyoruz: Bu ülkedeki tek şehit ve gazi 15
Temmuz şehit ve gazileri değildir. İsterdik ki Bakanlık
böyle bir ayrım yapmasaydı, isterdik ki Bakanlık bu ülkede
terörle mücadelede canını ortaya koyan, cumhuriyetin devamı için
canlarını feda eden tüm şehitlerimizi kapsayan bir kitap
bastırmış olsaydı. Bundan sonra bu konuda
ayrımcılık yapılmamasını, tüm şehit ve
gazilerimize eşit davranılmasını, eşit muamelede
bulunulmasını talep ediyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Tüm şehitlerimiz eşittir Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi,
gündeme geçmeden önce söz talebinde bulunan sayın grup başkan
vekillerine söz vereceğim.
Sayın Akçay, buyurun.
19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 1 Kasım Yahya
Kemal Beyatlı’nın ölümünün 59’uncu yıl dönümüne, benzin ve
motorin fiyatlarına yapılan zamlara ve 31 Ekim Dünya Tasarruf Günü’ne
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk şiirinin usta
kalemi, büyük şair, diplomat ve siyasetçi Yahya Kemal
Beyatlı’nın bugün ölüm yıl dönümüdür. Yahya Kemal Beyatlı
evladıfatihan şehri Üsküp’te doğmuş ve Türk-İslam
mührünü şiirlerinde ilmek ilmek işlemiştir: “Cihan vatandan
ibarettir, itikadımca / Budur önümde benim çerçevem, muradımca /
Vatan şehirleri karşımda, her saat, bir bir / Fetihler ufku
Tekirdağ ve sevdiğim İzmir / Şerefli kubbeler iklimi,
Marmara’yla Boğaz / Üzerlerinde bulutsuz ve bitmeyen bir yaz / Bütün
eserlerimiz, halkımız ve askerimiz / Birer birer görünen anlı
şanlı cedlerimiz / İçimde dalgalı Tekbir’i en güzel dinin /
Zaman zaman da “Nevâ-Kâr”ı da doğsun, Itrî’nin / Ölüm yabancı
bir alemde bir geceyse bile / Tahayyülümde vatan kalsın eski hâliyle.
Yahya Kemal
Beyatlı’yı rahmetle anıyoruz.
Sayın Başkan,
benzin ve motorin fiyatlarına yapılan zamlar ülkemizin önemli gündem
maddelerinden birisidir. Beş günde yapılan zam tutarı benzinde
21 kuruş, motorinde 31 kuruştur. Bu zamlardan en fazla etkilenen
kesim esnaf ve çiftçilerimizdir. Esnaf ve çiftçilerimizin artan akaryakıt
fiyatları karşısında korunması elzemdir. Özellikle,
akaryakıttan alınan vergilerde bu iki kesime yönelik acil
düzenlemeler yapılmalıdır. Deniz ve hava
taşıtlarında vergisiz akaryakıt kullanılırken
tarladaki traktörden, esnafın ürün servisi yaptığı
kamyonetinden neden vergi alınıyor? Denizde gezen teknelerin Türkiye
ekonomisine katkısı sabahtan akşama üretimde çalışan
traktörden daha mı fazladır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu
zamlar Türkiye ekonomisinin büyümesinin önünde engeldir. “Uluslararası
ekonomi” denebilir, “benzinin varil fiyatındaki artış”
denebilir, bunların hiçbirisi Hükûmetin esnafı ve çiftçiyi koruyup
kollamasına engel olamaz ve olmamalıdır.
Dün aynı zamanda Dünya
Tasarruf Günü’ydü. Tasarruf hem bir ülkenin hem de bireysel düzeyde
insanların ulaştığı olgunluğun bir göstergesidir.
Tasarruf aynı zamanda bir erdem
alışkanlığıdır. Günümüzde tasarruf ekonomik bir
terim olmanın ötesinde kültürel bir anlam da ifade etmektedir. Tasarruf
sadece para biriktirmek değildir. Enerjide, her çeşit tüketimde,
zamanda, harcamada, üretim sürecinde tasarruftan bahsedilir ki halkımız
bunu yüzyıllardır iktisat kavramıyla ifade eder. Tasarruf
aynı zamanda iktisat kavramıyla ifade edilmiştir. Ve tasarruf
geleceğe ilişkindir, nasıl bir gelecek hedeflediğimizin hem
bireysel hem toplumsal düzeyde yansıması bugünkü tasarruf bilinç
seviyemizle ilgilidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın askere
giden oğluna hayırlı tezkereler dilediğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bugün, Sayın Akçay’ın oğlu askere gitti.
Kendisine hayırlı tezkereler diliyoruz, çabuk bir şekilde
kavuşmasını diliyoruz.
Sayın Altay, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, güvenlik
soruşturması nedeniyle göreve başlayamayan sağlık
personeline tüm partilerden destek beklediklerine, 1 Kasım saltanatın
kaldırılmasının 95’inci ve 1 Kasım Harf Devrimi’nin
89’uncu yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
Kamu Personeli Seçme Sınavı 2017/5’le yerleşen, kazanan ancak
güvenlik soruşturması nedeniyle göreve başlayamayan 3.233
sağlık personelimiz feryat ediyor. Beş aydır güvenlik soruşturmaları
tamamlanmamış. “Bizimle birlikte bu sınavı kazanan 12 bin
500 kişiden 9.267’sinin soruşturması tamamlandıysa bize,
3.233 kişiye bu ıstırap, bu işkence niye çektiriliyor?”
diye Meclisten ses istiyorlar. Meclisin bu konuda parti ayrımı
yapmaksızın -iktidar partisinin yöneticilerine de sesleniyorum
Mecliste Hükûmet olmadığı için- bu konuda Sağlık
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı
nezdinde çoğunluk partisinden ve diğer siyasi partilerden destek
bekliyoruz.
Sayın Başkan, aç
insan, işsiz insan sudan çıkmış balık gibidir. Bizim
çok şükür, burada karnımız tok sırtımız pek.
Sınavı kazanmışlar. 3.233 kişiden ve aileden
bahsediyoruz. İktidar partisinin milletvekillerinin vicdanına
sesleniyorum. Bu kanayan yarayı bir an önce dindirmemiz, bu sorunu
gidermemiz lazım. Hükûmetten birileri belki televizyondan Meclisi
izliyordur. Sayın Başbakana ve Hükûmete sesleniyorum: 3.233
sınav kazanan sağlık personelinin bu sorununun giderilmesi
konusunda çağrıda bulunuyorum.
Öte yandan, Sayın
Başkan, bugün 1 Kasım. 1 Kasım 1922 saltanatın
kaldırılması, yine 1 Kasım 1928 Harf Devrimi’dir. Bunlar
cumhuriyetimizin teşekkülünde önemli kilometre taşlarıdır,
önemli devrimlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Cumhuriyet bizatihi bir büyük modernleşme projesidir. 1
Kasım 1928 Harf Devrimi yapıldığında o günkü
Türkiye'nin sadece ve sadece yüzde 5’i okuryazar idi. Harf Devrimi’ne laf
edenlerin, Harf Devrimi’yle bir gecede bir toplumun tarihinin silindiğini
iddia edenlerin bu gerçeğe dikkatini çekiyorum. Bu devrimleri
gerçekleştirenleri, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
rahmet, şükran, minnet ve saygıyla Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak anıyoruz.
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim ben de.
Sayın
Yıldırım…
21.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın,
1 Kasım dünya Kobani gününe ve 1 Kasım 2016’da HDP’ye dönük siyasi
darbenin siyaset tarihi için kara bir leke olduğuna ilişkin
açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün 1 Kasım. 1
Kasım 2014’ten beri dünyanın birçok ülkesinde 1 Kasım günü dünya
Kobani günü olarak kutlanmaktadır. Çünkü 2014 yılında IŞİD’in
girdiği her kenti, her ilçeyi, her yerleşim birimini talan ederek
ilerlediği, en son durduğu ve ilk kez yenilgiyi
tattığı yer Kobani’idr. Öyle ki, IŞİD’in geldiği
yerlerden devlet yapıları bile kaçıyorken orada, Kobani’de
yaşayan insanların kendi öz savunması ve örgütlülüğüyle
onların ilerleyişinin ve barbar, tecavüzcü bir ordunun
durdurulduğu yerdir. Bu nedenle, ben özellikle karanlığa
karşı aydınlık, yılgınlığa,
çaresizliğe karşı umudun zaferi olan Kobani’deki o
direnişte yaşamını yitirenleri saygıyla anıyorum.
Yine, Sayın Başkan,
bugün 1 Kasım; geçen yıl, 2016 Kasımının
başında partimize dönük bir siyasi darbe yapıldı. Çünkü 4
Kasım günü beş ayrı ilin
başsavcılıklarının sahip olduğu dosyalara dönük
bir operasyon başlatılarak 2’si eş genel
başkanımız, 2’si grup başkan vekilimiz olmak üzere 10
ayrı arkadaşımız gözaltına alınarak
tutuklandılar. O gün Türkiye siyaset tarihi için düşürülmüş bir
kara lekedir ve göreceğiz, yıllar geçse de 2016 4 Kasım günü bu
ülkenin ve bu Parlamentonun üstüne düşmüş olan bu utanç unutulmayacak
ve hep kötü anılacaktır. O günden beri ülkedeki gerilim
azalmamış, artmış…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen Sayın Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
…ülkede maalesef farklı
etnik, dinsel, mezhepsel, kültürel çoğulculuk arasındaki hoşgörü
pekişmemiş, zayıflamıştır. Ülkede 6,5 milyon
insanın oy verdiği bir partinin eş genel başkanları ve
milletvekillerine dönük bu operasyon sonrası ona oy verenlerin bu ülkeye
ait aidiyet ve sahiplenme duygusu artmamış, iktidar eliyle
zayıflatılmıştır.
Bir kez daha şu
Parlamento çatısı altında sivil ve demokratik siyasete dönük
yapılan bu siyasi darbeyi şiddetle kınıyorum.
Arkadaşlarımızın bütün söylem ve etkinliklerinin -ki
çoğu siyasi etkinlik çerçevesinde yaptıkları konuşmalar ve
etkinliklerdir- arkasında olduğumuzu, o eylem ve söylemin sahibi
olduğumuzu ifade ediyor, bu darbenin müsebbiplerini tekrardan
şiddetle kınıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Turan, buyurun.
22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, 1 Kasım
2015 seçimlerinin Türk siyasi tarihinde bir dönüm noktası olduğuna, 1
Kasım Yahya Kemal Beyatlı’nın ölümünün 59’uncu yıl
dönümüne, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın oğlunun
şahsında tüm askerlere hayırlı tezkereler dilediğine
ve güvenlik soruşturması tamamlanan 3 binden fazla sağlık
personelinin işlemlerinin takipçisi olacaklarına ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bugün, yasama faaliyetlerini sürdürdüğümüz 26’ncı Dönem Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerinin seçilmesinin 1’inci yıldönümü olan 1 Kasım.
1 Kasım 2015 Türk siyasi tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Milletimiz hükûmetlerin kurulamadığı kısa bir dönemden
sonra, yine siyasete bir anlamda el koymuş, yine bir diğer ifadeyle
sosyoloji siyasete galip gelmiştir.
AK PARTİ olarak, 10’uncu
seçim zaferimizi kazanmanın mutluluğunu yaşadık bugün. Bu
seçim başarısı, çalışan, ter döken, emek veren tüm
teşkilatlarımızın. Ben tekrar kutlamak istiyorum, Allah bizleri
mahcup etmesin diyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, aynı zamanda büyük şair, yazar
Yahya Kemal Beyatlı’nın ölüm yıl dönümü. Yahya Kemal, kendi
döneminde yaşayan aydınların neredeyse tamamının radikal
bir değişimi savunarak yapılan tüm uygulamaları
desteklediği bir dönemde farklı bir tavır ortaya koymuş bir
kişilik.
Yahya Kemal, “Kökü mazide
olan atiyim.” diyerek medeniyet köklerimizi ve değerlerimizi öne
çıkarmış, geleceği ancak bu şekilde
kurabileceğimizi, kurtarabileceğimizi ortaya koymuştur. Yahya
Kemal, gelenekten ilham almadan asla bir yeninin inşa edilemeyeceğini
ifade etmiştir. Toplumsal değişim sürecinde bugün
vardığımız yer itibarıyla, Yahya Kemal’in önemi,
felsefesi, gelecek tasavvuru bir kez daha önem kazanıyor. Bu vesileyle
Yahya Kemal’i bir kez daha rahmetle anıyorum, sevenlerine
başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan,
sizler de ifade ettiniz, Erkan Akçay Bey’in evladının askere
gittiğini duyduk bugün itibarıyla. Ben, Erkan Bey’in
evladının şahsında tüm askerlerimizin hayırlısıyla
tezkere almalarını, gitmelerini, gelmelerini Allah’tan diliyorum.
Yine, aynı şekilde
Engin Bey’in ifade ettiği, güvenlik soruşturmasını
tamamlayan 3 binden fazla sağlık personelimizin işlemlerinin
geciktiği iddiası geçen hafta burada dile getirilmişti. Buna
ilişkin Bakanımız Meclisimizi bilgilendirmişti, konuya olan
duyarlılığını ve bir an önce bu konunun
hızlandırılarak tamamlanacağını ifade
etmişlerdi, bizler de takipçisiyiz.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, 31/10/2017 tarih ve 2455 sayıyla
İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve arkadaşları tarafından,
millî şuurun ve manevi değerlerin çocuklara ve gençlere
kazandırılması için millî eğitim müfredatına eklenmesi
gereken derslerin araştırılması ve kalıcı bir
eğitim sistemine geçilmesi hususunda alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 1 Kasım 2017
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
01/11/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu, 01/11/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
31 Ekim 2017 tarih, 2455
sayıyla, TBMM Başkanlığına İstanbul Milletvekili
Arzu Erdem ve arkadaşlarının, millî şuurun ve manevi
değerlerin çocuklarımıza ve gençlerimize kazandırılması
için millî eğitim müfredatına eklenmesi gereken derslerin
araştırılması ve kalıcı bir eğitim sistemine
geçilmesi hususunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilen Meclis araştırması açılmasına
dair önergemizin görüşmelerinin 1/11/2017 Çarşamba günkü
Birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem konuşacak.
Buyurun Sayın Erdem.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle bizleri ekran başında izleyen aziz Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Konumuz çok önemli. Konumuz
eğitim, konumuz çocuklarımız, her birimizin belki doğumu
itibarıyla vatana millete hayırlı olmasını temenni
ettiğimiz en önemli varlıklarımız. Milliyetçi Hareket
Partimizin grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Eğitim doğum
itibarıyla başlar, ölüme kadar devam eder ama eğitimin en önemli
ayağı aslında okullar ve öğretmenlerimiz. Buradan,
konuşmama başlamadan önce, sözleşmeli öğretmenlerimizin
feryatlarını kürsüden duyurmak istiyorum. Her birinin aklı çocuklarında,
eşlerinde ve her biri aslında “Ertesi gün evime ekmek götürebilecek
miyim, sözleşmem sona erecek mi?” kaygısıyla maalesef gününü
geçirmekte ve büyük bir travma içerisinde. Bunlarla ilgili ayrım
yapılmaksızın atamalarının yapılması
şart. Bu konuyla ilgili özellikle olumlu bir refleksin gösterilmesi
gerekmektedir.
“Eğitim”
dediğimizde hepimizin beklediği, eğitimin kazanımları.
Kazanımların başında millî şuur geliyor, manevi
değerler geliyor. Uzun zamandan beri hepimiz aslında şunu belki
bir düşünüyoruzdur: Çocuklarımızda ne eksik? Neyi
alamıyoruz çocuklarımızdan veya neyi veremiyoruz? Anne baba
olarak biz mi eksik yapıyoruz, eğitim sisteminde de mi eksiklikler
var? Eğitim sistemine baktığımız zaman, kuşkusuz,
on beş yıllık iktidarlık döneminde 7 bakan
değişimi olmuş, 22 adet köklü değişiklik
yapılmış, buna sınav sistemi de dâhil olmak üzere. Bu
değişiklikleri yapalım ama deneme yanılma, eğitimde
özellikle, çok büyük travmalara yol açıyor. Öncelikle
çocuklarımızda, sonra ailelerde millî eğitim sistemine
güvensizlik olarak karşılık buluyor ve devlete güvensizlik olarak
sonuçlanıyor. Bizler “Eğitim sisteminde kalıcı bir reform
yapalım.” dedik ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde
de bunu kalıcı olarak yazdık ve yönlendirmeli eğitim
modeliyle birlikte sınavsız eğitim sisteminin Türk toplumu için faydalı
olacağını dile getirdik.
Bu konuyla ilgili biraz daha
açacak olursak, eğitim sistemi kadar eğitim müfredatı içerisinde
yer alması gereken derslerin önemini hepimiz biliyoruz. Millî şuuru
nasıl vermeliyiz? Eğitim müfredatında yer alan dersler ve o derslerin
içerisinde kullanılan eğitim materyallerine kadar özenle
seçilmelidir. Bunu yapıyor muyuz? Ben yapmadığımıza
inanıyorum ya da yeteri kadar yapılmadığına
inanıyorum. Eğitim müfredatını belirlerken millî şuuru
nasıl verelim, manevi değerleri nasıl aktaralım,
evlatlarımızdan vatana, millete hayırlı çocuklar nasıl
oluşturalım, sadece not başarısı yüksek çocuklar
olmasın, millî şuurunu bilsin, manevi değerlerini bilsin, bunu
çok iyi düşünmemiz gerekiyor.
Bununla ilgili bir
araştırma komisyonu kurulmalı ve tüm partiler hep birlikte uyum
içerisinde Türkiye genelinde araştırmalar yapmalıyız.
Akademisyenlerle, öğretmenlerimizle, velilerle, öğrencilerle
sıkıntılar masaya yatırılmalı ve bu dersler
incelenmeli. Derslerin arasında, belki hepinizin dikkatini çekecek, kanun
teklifi olarak da şu anda komisyonda bekleyen adabımuaşeretle
ilgili kanun teklifimiz vardır Milliyetçi Hareket Partisi olarak.
“Adabımuaşeret” dediğimiz vakit görgü kuralları geliyor
aklımıza. Hepimiz özlemedik mi otobüse bir büyük bindiği zaman
ayağa kalkan çocukları? Hepimiz özlemedik mi sokakta elinde yemek
yemeyen insanları? Hepimiz özlemedik mi biz konuşurken susan
insanları? Evet, hepimiz eminim ki görgü kurallarına uygun olarak
hareket eden, davranış eğitimine önem veren insanlar olsun isteriz.
Hitabet dersleri olmalı
eğitim müfredatında. “Hitabet dersleri” dediğimiz vakit de yine
çocuklarımızın birbirleriyle iletişim
kuramadığından, bizimle konuşmadığından,
iletişime geçmediğinden de şikâyetçi değil miyiz? Eminim
her birimiz şikâyetçiyiz. Peki, bu şikâyetimiz varken, bizler bunu
ailede mümkün olduğu kadar vermeye çalışırken, 7 yaş
itibarıyla çocuklarımızı kıymetli
öğretmenlerimize de “Eti senin, kemiği benim.” ünlemiyle verirken
beklediğimiz ne? Bizimle iletişime geçen, gününü bile anlatan
çocuklar. Ama bunlar yapılıyor mu? Yapılmıyor. Demek ki
eğitim müfredatında yer alması gereken derslerle ilgili,
adabımuaşeret başta olmak üzere, hitabet dersleri, diksiyon
dersleri…
Kelimeleri yutan
çocuklarımız var. Neden acaba bunlar böyle oluyor? Küçücük bir
telefonun içine dünyasını sığdırıp hiç
konuşmadan kısaltma kelimelerle konuşuyor
çocuklarımız. Gelin, hep birlikte… Burada iktidar partisinden ben
rica ediyorum. Sayın Başkan Vekilimize de ben Danışma
Kurulunda söyledim. Dedim ki gerçekten bir uzlaşma…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ARZU ERDEM (Devamla) – Rica
etsem biraz…
BAŞKAN – Peki, bir
dakika daha ek süre vereyim size.
Buyurun.
ARZU ERDEM (Devamla) – Bu
konuyla ilgili bir uzlaşma olmalı. Tüm partilerin en büyük
hassasiyeti çocukları ve evlatlarımızla alakalı eğitim
sisteminden hepimiz şikâyetçiyiz. Hepimiz bu şikâyetimizi dile getirirken
neden kalıcı bir eğitim reformu yapma adına birbirimizin
fikirlerini alıp vermek, Türkiye genelinde araştırmalar yapmak,
eğitim müfredatından, eğitim sisteminden başlamak üzere
eğitim müfredatına, eğitim müfredatı içerisinde yer
alması gereken derslere, bu derslerin altında kullanılması
gereken kaynak kitaplarına hep birlikte karar vermeyelim ve Türk
toplumunu, Türk gençliğini, Türk evlatlarını bu anlamda
rahatlatmayalım?
Hepinizden bu konuyla ilgili
kalıcı bir eğitim reformu yapılmak üzere bir refleksin
gelmesini, bilhassa iktidar partisinin buna yaklaşım göstermesini,
kamuoyunun da bu konuda beklentisinin olduğunu tekrar dile getiriyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erdem.
Bu söylediğiniz konuyu
herhâlde grup başkan vekilleri daha sonra değerlendirirler.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet
Yıldırım konuşacak.
Buyurun Sayın
Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AHMET
YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir çocuğun doğuştan gelen temel
ve evrensel hakları vardır. Evrensel hakların başında
da kendi doğduğu annesinden öğrendiği dille, onun kültürüyle
büyüme, yetişme, eğitim görme hakkı gelir. Bu sebeple, her ne
kadar Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisi sadece
Türk millî şuurunun çocuklarımıza öğretilmesini kapsasa da
hiçbir milletin, hiçbir milliyetin, hiçbir kültürün dilinin çocukluk
yaştan itibaren öğretilmesine karşı
olmadığımızı ifade ediyoruz. Ancak her çocuğun,
anasından doğduğu üzere ana diliyle konuşma, ana diliyle
kültürünü yaşama ve eğitimini görme doğuştan gelen
hakkıdır, bu, bütün uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınmıştır.
Unutulmamalıdır ki
dünyadaki hiçbir insan kendi etnik kimliğini, dilini, kültürünü ne
bakkaldan satın alır ne de sınavla kazanır. Anadan
doğduğu andan itibaren Allah’ın ona bahşetmiş
olduğu bir haktır. Öyle ki Yüce Allah, Hucurât suresinin 13’üncü ayetinde,
ayetikerimesinde, herkesi kavim kavim, dil dil, kültür kültür, millet millet
yarattığını amir hüküm olarak koyar.
Şimdi, düşünün ki
siyasi iktidar, son yıllarda, özellikle güvenlikçi politikalara geri
döndüğü andan itibaren, Kürt meselesini sadece bir güvenlikçi politika
meselesi olarak görmeye başladığı andan itibaren kendi
iktidarlarından önce bile Kürtlerin elde etmiş olduğu
hakları yasaklamaya ve kurumlarını kapatmaya
başlamıştır. Düşünün, 1990’lı yılların
şahin politikalarında bile, 1992’de İstanbul’da
açılmış olan İstanbul Kürt Enstitüsünü ki Ape Musa’nın
(Musa Anter’in), Abdurrahman Dürre’nin, Faki Hüseyin Sağnıç’ın,
Süleyman İmamoğlu’nun ve birçok Kürt bilgenin, âlimin kurmuş
olduğu Kürt Enstitüsünü kapattı. Siyasi iktidar Kürt’ün diline,
kültürüne o kadar yasakçı yaklaşmaya başladı ki kendi
döneminde açmış olduğu bazı enstitüleri ve Kürtlerin elde
etmiş olduğu hakları yasaklamaya başladı.
Şimdi, buradan hareketle
ne diyeceğiz? Yarın bir gün mahkemeyikübraya gittiğinizde “Ben,
evet, sizin Kürtlere yarattığınız ve verdiğiniz dili
ulus devlet uğruna yasakladım.” mı diye savunacaksınız
kendinizi? Mahkemeyikübrada “Ben onlara eğitim hakkı vermedim çünkü
ben tekçilik üzerinden dayatarak bütün ulusu ulus devlet çatısı
altında tek görmeye başladım ve bunun politikasıyla hareket
ettim.” diyerek acaba kendinizi savunacak mısınız diyorum.
Bütün Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldırım.
Sayın Akçay, yerinizden
bir dakika söz veriyorum size.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türk milleti olarak
vatan sevgisi, bayrak sevgisi, adabımuaşeret gibi kavramlar üzerinde
özellikle durduklarına ve müfredatta buna ilişkin olarak
yapılabilecek çalışmaların tespit edilmesi amacıyla
grup önerisini verdiklerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket Partisinin
bugünkü grup önerisi, Türk milletini, bütün Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını kapsayan ve toplumda yer alan etnisitelerden öte,
bütün toplumu kavrayan bir amaçla verilmiştir, yoksa herkesin ana dili,
kültürü elbette kutsaldır, saygıdeğerdir. Biz, onun
dışında, Türk milleti olarak millî değerlerimiz, vatan
sevgisi, bayrak sevgisi, adabımuaşeret gibi kavramlar üzerinde özellikle
duruyoruz ve buna ilişkin olarak müfredatta yapılabilecek
çalışmaların, sorunların ve çözümlerin tespit edilmesi
amacıyla bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Tekrar hatırlatma
gereği duydum.
Çok teşekkür ederim,
sağ olun.
BAŞKAN – Ben
teşekkür ederim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, 31/10/2017 tarih ve 2455 sayıyla
İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve arkadaşları tarafından,
millî şuurun ve manevi değerlerin çocuklara ve gençlere
kazandırılması için millî eğitim müfredatına eklenmesi
gereken derslerin araştırılması ve kalıcı bir
eğitim sistemine geçilmesi hususunda alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 1 Kasım 2017
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdi konuşacaklar.
Buyurun Sayın Akkuş
İlgezdi. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
CHP GRUBU ADINA GAMZE
AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önergenin lehinde söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, cumhuriyetimizin
önemli devrimlerinden Türk Harf Devrimi’nin 89’uncu yıl dönümü. Bu
vesileyle Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha şükranla
anıyorum.
Değerli vekiller, bugün
topraklarımız üzerinde farklı kimliklerin yan yana huzur içinde
yaşamasının en önemli vesilesi
ortaklaştırdığımız manevi değerlerimizdir.
Bu ülkede huzur, kardeşlik, barış için bu ortak manevi
değerlerin gelecek kuşaklara devredilmesi görevimizdir. Zira bu
değerler ahlaki ve siyasi yozlaşmaya karşı kimliklerimizin
teminatıdır da. Unutmayalım ki tarih sahnesi manevi
değerlerine yabancılaşarak yok olan toplumların
örnekleriyle doludur. Hâl böyleyken manevi değerler üzerinden toplumu ayrıştırmak
bizleri felakete götürür. Bakın, bugün manevi değerlerimizi siyaset
mühendisliğine alet ederek eğitim sistemini baştan
aşağı değiştirmeye çalışıyorsunuz.
Düşünmeyen, sorgulamayan, sadece itaat eden nesiller yaratmak
istiyorsunuz. Bunu yaparken de çağdaş eğitimin bir parçası
olan müfredatı gericileştiriyorsunuz. Oysa liyakat sahiplerinin
yerine iktidara yakın olanların şekillendirdiği
müfredatın nelere yol açtığını daha yakın zamanda
gördük.
Değerli vekiller,
bakın hatırlatmak isterim, bizler, eğitim devrimi sayesinde
toplumun sadece yüzde 7’sinin okuma yazma bildiği imparatorluk sürecinden
bugün okuma yazmayı yüzde 97’lere getirip modern bir cumhuriyete
dönüştük, ilerledik. Özgün bir model olan köy enstitüleriyle Anadolu insanını
Orta Çağ karanlığından kurtardık, geliştik.
Köylümüz, eğitim reformları sayesinde milletin efendisi oldu,
eşitlendik. Fakat sizin niyetiniz tüm bu kazanımları ortadan
kaldırmak. Siyasi bir proje olarak gördüğünüz müfredatı sürekli
değiştiriyorsunuz. On beş yılda 14 defa sistemi
değiştirerek umutsuz ve yitik kuşaklar yarattınız.
Ülkenin doğusundan batısına hemen her ailede okumak isteyen
çocukların geleceğiyle oynadınız. LGS, OKS, SBS, TEOG
derken yavrularımızın hayallerini çaldınız. Proje
okullarıyla öğrencileri kuşattınız, eğitimi tek
tipleştirdiniz. Geleceğinden endişe eden
çocuklarımızı intihar eşiğine getirdiniz ve ne
acıdır ki 4+4+4 sistemiyle bilimsel ve laik eğitimden vazgeçerek
çocuklarımızı hurafelerin ve fetvaların insafına terk
ettiniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
İnsaf, insaf!
GAMZE AKKUŞ
İLGEZDİ (Devamla) - Unutmayalım ki doğru tektir yani bilim
özgür bir ortamda gelişir, özgür bir ortamsa ancak çağdaş bir
müfredatla sağlanabilir. Oysa sizin hayal ettiğiniz müfredat merakı,
bilimi, öğrenmeyi yok ediyor. Bakın öğrenmeyi yok ederseniz
sadece bilimi değil, özgürlüğü de yok edersiniz. Özgürlüğü yok
ederseniz genç beyinleri yok edersiniz. Okulları otoritenin propaganda
aracına çevirirseniz düşünceyi yok edersiniz. Düşünceyi yok
ederseniz geleceği yok ederseniz.
Gelin, eğitimin
siyasetüstü bir alan olduğunu kabul edin, girdiğiniz bu
yanlış yoldan bir an önce geri dönün. Gelin, “Eğitimdir ki bir
milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk
hâlinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.” diyen Büyük
Atatürk’ün yoluna geri dönün.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İlgezdi.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir
konuşacak.
Buyurun Sayın Özdemir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Sayın Başkan, kıymetli Meclis;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Eğitim-öğretim
olunca, bu konular üzerinde uzun yıllar kafa yormuş ve eğitim
kurumlarında çalışmış bir hoca olarak söyleyeceklerim
çok fazla fakat üç dakikaya söyleyeceklerimi sığdırmak gibi bir
mükellefiyet, sorumluluk içerisinde de hareket etme durumundayım.
DİDEM ENGİN
(İstanbul) – Siz indirdiniz, lütfen, siz indirdiniz.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) –
Sen de anladın yani!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) – Öncelikle, böyle bir öneriyi veren Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunu ve Arzu Erdem Hanımefendi’yi kutluyorum ama diğer parti
grupları adına konuşanların konuşmalarına
katılmadığımı da özellikle belirtmek istiyorum.
Fakat, zannediyorum, öneride
gözden kaçırılmış şöyle bir şey var:
Adabımuaşeret yani görgü kuralları dersi müstakil ders olarak
isteniyor ama bu, değişik dersler içerisinde müfredatta ünite
şeklinde var. Dolayısıyla zaten istenilen bu ders müstakil ders
olarak değil ama üniteler içerisinde yer almakta. Hitabet dersi mesela,
burada istenmiş; hitabet dersiyle alakalı olarak da özellikle üstüne
basarak söylememiz gerekir ki imam-hatip liselerinde müfredatta hitabet dersi ayrıca
yer almakta. Yine, burada, iletişim becerileri dersi önerilmiş; bu
ders de var, sosyal bilimler liselerimizde ders olarak bu ders var.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hocam,
Andımız’ı kaldırdınız!
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) – Vatandaşlık dersi ortaokullarda ders olarak var ve tarih
dersinin içerisinde, edebiyat dersinin içerisinde bu anılan hususlarla
alakalı başlıklar yer almakta ve müfredat içerisinde bulunmakta.
Ayrıca, isteyen ve dileyen okullar için…
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar)
– Müfredattan Mustafa Kemal Atatürk’ü kaldırmaya kalkıyorsunuz siz.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Mustafa
Kemal Atatürk’ün ismini çıkardınız.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) – Lütfen, istirham ediyorum. Ben sataşmaya da gelirim ama
sataşma istemiyorum. Üç dakikam var, müsaade edin de konuşayım
ya, konuşturun beni, müsaade edin yani uğraştırmayın.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir, siz lütfen Genel Kurula hitap edin.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) – Seçmeli derslerle alakalı olarak da şu uygulama: Millî
Eğitim Bakanlığı müfredat programı içerisinde
listelenmiş vaziyette seçmeli dersler listesi var, isimler var. Dileyen
okul bu seçmeli derslerden istediği seçmeli dersi millî eğitim
müdürlüğüne, ilçeye veya il millî eğitim müdürlüğüne bildirerek
koyabilir, müfredat dâhilinde izleyebilir, takip edebilir.
Dolayısıyla,
sizlerin katkılarıyla Meclisin onayından geçmiş olan iki
tane seçmeli derse de -bütün okullarda var bu- dikkat çekmek istiyorum: Birisi,
seçmeli Kur'an-ı Kerim dersi, bir diğeri de yine, bildiğiniz
gibi, Hazreti Peygamber’in hayatıyla alakalı bir derstir ki
zannediyorum, millî manevi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) – Başkanım, uzatmıyoruz, ben de uzatmayayım.
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen Sayın Özdemir.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) – Millî, manevi derslerle alakalı söylenebilecek şeyler
bundan ibarettir. Millî, manevi diyoruz; millî, manevi dediğimizde bizim
milletimizin değerlerinden, bizim maneviyatımızın
değerlerinden bahsediyoruz. Burada, parti ayrımı gözetmeksizin,
bütün partilerin millî ve manevi değerlerimize en az benim kadar, en az
bizim partimiz kadar sahip çıkmakta istekli olduklarını, bu
hususta kararlı olduklarını elbette biliyorum. O bakımdan,
burada aslında tartışma konusu olacak bir husus da görmüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum, hürmetlerimi arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdemir.
Sayın Erdem, söz
talebiniz var galiba.
Buyurun, yerinizden bir
dakika…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, kalıcı
bir eğitim reformu yapılması ve eğitim müfredatı
içerisinde yer alması gereken dersler konusunda bir araştırma
komisyonu kurulmasını talep ettiklerine ilişkin
açıklaması
ARZU ERDEM (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bizim vermiş
olduğumuz araştırma önergesinin içeriğine bakıldığı
vakit, lisede verilecek olan derslerden bahsedilmiyor. Bir: Kalıcı
bir eğitim reformu yapılmak üzere bir araştırma
komisyonunun kurulması. İki: Eğitim müfredatı içerisinde
yer alması gereken, başta adabımuaşeret dersleri olmak
üzere, hitabet dersleri, diksiyon dersleri ve diğer derslerle ilgili bir
araştırmanın yapılması, bununla birlikte millî
şuurun ve manevi değerlerin kazandırılması var.
Düşünün ki çocuk 1’inci sınıftan itibaren lise 1’e gidene kadar
bu dersleri almıyor, lise müfredatında eğer adabımuaşeret
derslerini alırsa amacına ulaşmamış olur. Ağaç
yaşken eğilir. Bu konunun, araştırma komisyonunun
kuruluş amacıyla ilgili ya da talebiyle ilgili doğru
anlaşılmasını rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, 31/10/2017 tarih ve 2455 sayıyla
İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve arkadaşları tarafından,
millî şuurun ve manevi değerlerin çocuklara ve gençlere
kazandırılması için millî eğitim müfredatına eklenmesi
gereken derslerin araştırılması ve kalıcı bir
eğitim sistemine geçilmesi hususunda alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 1 Kasım 2017
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, 26/10/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Grup Başkan
Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından,
Türkiye’de biri israftan diğeri tasarruf ve yoksullaşmadan
oluşan iki suretli ekonomik durumun araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin 26 Ekim 2017 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 1/11/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Filiz
Kerestecioğlu Demir
İstanbul
HDP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
1 Kasım 2017 tarihinde
İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu ve
Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım
tarafından verilen 5800 sıra numaralı, tutuklu bulunan
milletvekillerimizin maruz kaldıkları hukuksuzlukların ve
cezaevlerinde tutulmaları nedeniyle yasama faaliyetlerine
katılamamalarına dair mevcut durumun tüm boyutlarıyla
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 1/11/2017 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Mithat Sancar konuşacak.
Buyurun Sayın Sancar.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
HDP GRUBU ADINA MİTHAT
SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
yıl kadar önce 3 Kasımı 4 Kasıma bağlayan gece
yarısı bir operasyon düzenlendi. 5 merkezde aynı anda, aynı
noktadan düzenlendiği, organize edildiği anlaşılan bir
operasyondu bu. Eş Genel Başkanlarımız Selahattin
Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dâhil milletvekillerimiz, 11
milletvekilimiz gözaltına alındı. Bu bir siyasi darbe
operasyonuydu. Bu operasyonun benzerini daha önce de
yaşamıştı bu Meclis, bu ülke. Sorunlara çözüm üretemeyen,
ülkeyi yönetemeyen, yeni siyaset üretemeyenlerin dönüp geldiği yer
yargı eliyle, polis eliyle baskıdır. Başka bir yöntem de
bilemedikleri için, akıl edemedikleri için kendilerini bu şekilde
kurtarabileceklerini sanırlar. 1994’te de aynısı
yapıldı fakat bu operasyonların bu ülkeye ne huzur ne refah ne
barış getirdiği de geçen süre içinde yeterince
anlaşıldı.
Evet, bu operasyon bir korku
operasyonuydu; bir fikirden, bir siyasi hareketten duyulan korku. Bu korku 7
Haziranda somutlaşmıştı. 7 Haziran bir kâbus gecesiydi
iktidar için ve o korkuyla derhâl demokratik ortamı terk ettiler; bir
güvenlikçi dil, baskıcı, tehditler içeren, şantajlar içeren bir
politikayı devreye soktular. Tam 1 Kasım 2015’te yaşanan da bu
korku, şantaj ve tehdit politikalarının yarattığı
bir iktidar değişikliğiydi. İktidardan düşmüş
olan AKP, o seçimlerde yeniden bu yöntemlerle çoğunluğu elde etti ama
bir kere korku içine girmişti. 7 Haziranda devrilmenin mümkün
olduğunu gördü ve bunun sonuçlarının ne olacağını
da herhâlde çok iyi biliyordu. Çünkü geçmişte arkasında
bıraktığı haksızlıklar, yolsuzluk iddiaları,
baskılar ve daha nice adaletsizlikler vardı. Bunların
hesabının sorulacağını anladıkları için
iktidara sıkı sıkıya yapıştılar.
Bize yönelik, eş
başkanlarımıza, milletvekillerimize yönelik bu operasyon bu
korkunun bir ürünüydü. Neden korkuyorlar? Çünkü bu düşüncenin, bu fikrin,
bu hareketin doğru olduğunu gördüler ve bu doğrunun kendilerine
hesap sorulacak bir yolu da sonuna kadar gösterdiğini anladılar.
Evet, doğruyu temsil edenlerle eğer siyaseten baş
edemiyorsanız onlara karşı duyacağınız şey
öfke hâline geliyor. Bu öfkeyi meydanlarda iktidarın bütün temsilcileri
dile getirdiler, “bağımsız yargı” dediler. Bunun bir hikâye
olduğunu, boş bir söz olduğunu en az bizim kadar onlar da
biliyorlar, hatta bizden çok daha iyi biliyorlar. Nitekim dün burada
açıkladığımız belge de Adalet
Bakanlığının bizim vekillerle ilgili yürütülen
yargılamalara nasıl müdahale ettiğini bir kez daha açıkça
ortaya koydu. Fakat bütün bu baskılara, bütün bu zulme rağmen
milletvekillerimiz de içeride ve dışarıda örgütlerimizle, halkımızla
boyun eğmedi; kendi doğrusunu savunmaktan vazgeçmedi; sonuna kadar
kendi doğrularını gururla, onurla savunmaya devam etti.
İşte bu, korkuyu daha da büyütüyor; evet, değerli
milletvekilleri, iktidar direnenler karşısında daha da fazla
korkuya kapılıyor. Bu sefer, bu korku sadece muhaliflerine değil
kendi içine de baskı ve zulüm operasyonlarının
yapılmasının zeminini hazırlıyor. İktidar böyle
davranınca kendi kendini tüketmeye, kendi kendini yok etmeye
başlıyor.
Biz tekrar söylüyoruz:
İçerideki vekillerimiz, başkanlarımız barış
istiyordu, hakikat istiyordu, adalet istiyordu, özgürlük ve demokrasi
istiyordu; bunları istemeye devam ediyorlar. Biz “savaş” değil
“barış” diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen, ek bir dakika daha süre veriyorum.
MİTHAT SANCAR (Devamla)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Evet, biz “savaş”
değil “barış” diyoruz, “yalan” değil “hakikat” diyoruz,
“zulüm” değil “adalet” diyoruz. Bunları dediğimiz için
arkadaşlarımız bu operasyona, zulme yalan eşliğinde
maruz kaldılar; bunları savunmaya devam ettikleri için de iktidara
korku salmaya devam ediyorlar.
Buradan, bütün içerideki
milletvekili kardeşlerimize, Eş Genel Başkanlarımız
Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’a
selamlarımızı, minnetimizi, şükranlarımızı
iletiyoruz. Bu yolda beraberiz, hep birlikte barış için, adalet için,
hakikat için yürümeye devam edeceğiz.
Saygılarımla
efendim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sancar.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, izin verirseniz zabıtlara geçsin diye
hocamızın ifade ettiği…
BAŞKAN - Sayın
Göker, lütfen, biraz bekleteceğim sizi.
Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, zamanınızı almamak için kürsüye
çıkmayı talep etmeyeceğim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Ancak hocamızın ifade ettiği “7 Hazirandan sonra bir korku
imparatorluğu kuruldu, şantaj politikaları…” vesair,
bunları kabul etmiyoruz. 7 Haziran ne kadar meşruysa 1 Kasım o
kadar meşrudur. 7 Hazirandan sonra o zamanki Genel
Başkanımız çok yoğun şekilde bütün partilerle beraber
koalisyon kurmak için büyük mesai harcadı. Ancak bu konuda
başarı sağlamayınca da Anayasa’nın gereği olarak
seçime gittik ve halkımız kilidi çözdü tabiri caizse. O yüzden bir
daha söylüyorum: 7 Haziran ne kadar meşruysa 1 Kasım o kadar
meşrudur.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Burdur Milletvekili Mehmet Göker konuşacak.
Buyurun Sayın Göker.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET GÖKER
(Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun
tutuklu milletvekilleri üzerine vermiş olduğu soru önergesi üzerine
CHP’nin görüş ve düşüncelerini aktarmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi tek tek saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bugün 1
Kasım; 1 Kasım 1922’de saltanatın
kaldırılışının üzerinden doksan beş yıl
geçmiş. Saltanat rejiminde yetki ve irade tek kişidedir. Günümüzle
bağdaşan tarafı nedir? Aynen, yetkinin ve sözün bir kişide
olması. Sadece bununla mı kalıyor? Değil, bununla da
kalmıyor günümüzle bağdaşan yönleri. Örneğin, şöyle:
Biz sadrazamın azlini de gördük, yeniçeri isyanını
yaşadık, şeyhülislam da istifa etti, mutasarrıf ve sancak
beyinin azli de tamam, şükür olsun sarayımız da var. Şimdi,
soru şu: Bu iş şehzade boğdurmaya kadar gelecek mi,
gelmeyecek mi?
Tutuklu vekiller içerideyken
yasama faaliyetine katılamıyorlar, önerge veremiyorlar. Onlar
içerdeyken sizler dışarıda olarak, hepimiz görüyoruz, Meclis
sandalyeleri bomboş. Yani bu işte bir çelişki var.
Gelelim “millî irade”ye çünkü
üzerinde en çok durduğunuz söz, ifade “millî irade.”
Hatırlayalım, “Millî iradeyi bir kişiye devretmeyin.” diye
kampanya yürüttüğümüz zaman Sayın Gökçek arabanın üstünde
fır fır fır dönüyordu. Şimdi ne oldu? Millî iradeyi
gasbettiniz, adamcağız fışkiyeleriyle baş başa
kaldı, buna yazık değil mi? (CHP sıralarından
alkışlar) Sıra size gelmez sanmayın, oy toplayan
başkanlar da böyle düşünüyordu. Bu ülkede tek bir kişinin yeri
sağlamdır, o da sarayda oturmaktadır.
Gündemi teşkil eden faşizmin
kelime anlamı, kendi fikrinden başkasına tahammülü olmayan;
diktatör, bütün yetkileri kendi uhdesinde taşıyan kişi olarak,
günümüzle bağdaşan bir cümle. Faşist diktatör de ortaya
karışık gibi bir şey oluyor. Buradan da kim nasibini
alırsa alıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizlere “milliyetçi” desek,
değilsiniz; “Milliyetçiliği ayaklar altına aldık.” diyen
sizlersiniz. “Demokrat” deseniz, seçimle gelen insanları görevden alan
sizsiniz. “Hümanist” deseniz, KHK’yle işten atılan açlık grevindeki
Nuriye ve Semih’e yargı yolunu kapattığınız gibi,
vicdanlarınızı da kapattınız.
Tüm Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Göker.
MEHMET GÖKER (Burdur) – Ben
teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Sayın
Turan...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, bu konuyu dün çok uzun tartıştık, tekrar
girmek istemiyorum ancak Türkiye’de son on beş yılda 11 seçim yaparak
göreve gelmiş Cumhurbaşkanımız vardır. İstedikleri
kadar hakaret etsinler, itham etsinler; halkımız hangi yollarla
Cumhurbaşkanımızın göreve geldiğini biliyor. Diktatör
olsaydı dava açmazdı, gereğini yapardı.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Havutça, sisteme
girmişsiniz, nedir talebiniz?
Bir dakikalık söz
istemişsiniz.
Buyurun, bir dakika…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın,
Balıkesir’in Kepsut ilçesinde Cumhuriyet Halk Partisi ilçe binasında
asılı bulunan Atatürk posterine yönelik saldırıyı
şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Sayın Başkan, bugün Balıkesir Kepsut
ilçesinde Cumhuriyet Halk Partisi ilçe binamızda asılı bulunan
Atatürk posterini yakma girişiminde bulunulmuş ve posterin büyük
bölümü yanmıştır.
Ben buradan ülkemizin
kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün posterine yönelik yapılan
bu çirkin saldırıyı şiddetle, nefretle kınıyorum.
Kepsut Cumhuriyet
Başsavcılığımızın, sokak
kameralarını izleyerek bu hain saldırıyı
gerçekleştiren… Ulusumuzun kurucusu, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük
Atatürk’e karşı yapılan bu saldırıyı Türk
milletinin hiçbir ferdinin kabul edemeyeceğini buradan ifade etmek
istiyorum.
Son günlerde, başta Gazi
Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, cumhuriyetimizin kurucularına yönelik,
akademisyen sıfatlı bazı kişilerin de onlara
saldırıda bulunduklarını buradan ibretle izliyoruz. Bunlara
artık sessiz kalınmaması ve hak ettikleri cezayı
almaları bu gibi fiillerin önüne geçecektir diyorum ve bir kez daha bu
lanet saldırıyı kınıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 26/10/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Grup Başkan
Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından, Türkiye’de
biri israftan diğeri tasarruf ve yoksullaşmadan oluşan iki
suretli ekonomik durumun araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak ön
görüşmelerinin 26 Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Sivas Milletvekili Sayın Hilmi
Bilgin konuşacak.
Buyurun Sayın Bilgin.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDP Grubunun tutuklu bulunan milletvekilleri hakkında
vermiş oldukları öneri üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlarım.
Sözlerimin başında,
on beş yıl önce 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimde
bizlere, milletimize hizmet etme, büyük Türkiye hedefine ulaşmak için
çalışma imkânı veren ve o günden bugüne kadar yapılan
seçimlerde AK PARTİ siyaset anlayışını hâkim
kılan milletimize şükranlarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz son dönemde birçok terör örgütüyle mücadele etmektedir. Özellikle 2015
Temmuz ayından bu yana, bilhassa terör örgütü PKK, ülkemizin çeşitli
yerlerinde, başta yaşam hakkı olmak üzere, özgürlük, güvenlik hakkı,
konut dokunulmazlığı gibi temel hakları hedef alan terör
saldırılarını artırarak gerçekleştirmeye
başlamıştır. Devletimiz ve Hükûmetimiz, demokratik toplumun
düşmanı olan terörle her alanda etkin mücadele etmektedir. Terör
örgütlerinin günümüzdeki karmaşık yapısı dikkate
alındığında, terörle mücadele sadece Silahlı
Kuvvetlerin yapacağı bir mücadele değildir. Terörle mücadelede
toplumun her kesimi üzerine düşeni yapmalı, teröre karşı
açıkça tavır almalıdır. Bu görev toplumun her kesiminin
görevi olmakla birlikte en büyük görev siyasilere ve siyasi partilere
düşmektedir.
Siyaset kurumu ve siyasilerin
terörle mücadele etmesi gerekirken maalesef ülkemizde bir kısım
siyasiler bunu yapmamış, hatta açıkça terörü ve teröristi övmek
gafletine düşmüşlerdir. Bu konuda geçmişte basına
yansıyan ve sizlerin de bildiği, özellikle HDP Hakkâri
milletvekilinin “PKK’nın öyle bir gücü var ki sizi tükürüğüyle
boğar.” şeklindeki kabul edilemez beyanı, yine dönemin HDP
eş genel başkanının 18 veya 19 Temmuzda Suruç’ta
yaptığı açıklamada “Partimiz için ‘Sırtını
terör örgütüne dayayan HDP.’ diyorlar, biz sırtımızı
YPJ’ye, YPG’ye, PYD’ye yaslıyoruz. Bunu söylemek ve savunmakta hiçbir
sıkıntı görmüyoruz. Sırtımızı kime
yasladığımızı söylüyoruz, söylemeye de devam
edeceğiz.” şeklinde toplumda infial uyandıran beyanlar
vardır.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Kim infial uyandırıyor? Onlar IŞİD’e
karşı savaşmıyor mu?
HİLMİ
BİLGİN (Devamla) – 7 Haziran seçim sonuçlarının ortaya
çıkarttığı tablo ile bir kısım HDP
milletvekillerinin yukarıda zikrettiğim beyanları ve HDP’nin
terör örgütüyle arasına mesafe koyamaması haklı olarak
milletimizde infiale neden olmuştur ve milletimiz, bunun gereğini
yaparak terörü destekleyenlerin hukuk önünde hesap vermesi gerektiğini
siyasetten talep etmişlerdir ve siyasi gündemini milletin belirlediği
bir siyasi anlayışa sahip parti olarak da partimiz Anayasa
değişiklik teklifini Meclisin gündemine getirmiştir.
Meclisimiz, yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına
ilişkin haklarında dosya bulunan milletvekillerinin
dokunulmazlıklarını 8 Haziran 2010 tarihi itibarıyla
kaldırmıştır. Bu kapsamda toplam 154 milletvekilinin
dokunulmazlığı kaldırılmış, bu işlem
yapılırken parti ayrımı yapılmamıştır.
Dosyası olan AK PARTİ, CHP, MHP ve HDP milletvekillerinin
dokunulmazlıkları kalkmıştır.
HDP milletvekilleri terör
suçları gerekçesiyle tutuklanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HİLMİ
BİLGİN (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Peki, size de
bir dakika verelim.
Lütfen,
tamamlayınız Sayın Bilgin.
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) – HDP milletvekilleri terör gerekçesiyle
tutuklanmıştır. Tutuklama kararı, yargının,
bağımsız mahkemelerin takdiridir.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Belliydi, gönderdiğiniz yazıdan belliydi.
HİLMİ
BİLGİN (Devamla) – Bu kişilerin bu kapsamdaki suçları
birden fazla işlediğine dair soruşturmalar mevcuttur. Fakat ne
ilginçtir ki kamuoyunda bu kişilerin, sırf HDP milletvekili diye,
hatta daha da ileri giderek, Kürtlerin haklarını savunuyor diye tutuklandığına
ilişkin bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Böyle bir şey söz konusu bile olamaz. O soruşturmada tutuklanmayan
milletvekilleri de vardır. Yargı tarafsız ve
bağımsız bir şekilde, hukuka uygun olarak karar veriyor.
Herkesin hukuka saygı duyması gerekir. Yargı görevini
yapmaktadır. Bir kimsenin milletvekili olması o kişiye suç
işleme özgürlüğü vermez. Hele hele hiç kimse, her ne sıfatla
olursa olsun teröre destek veremez. Terörden en muzdarip olan ülkelerden biri
olarak terörle etkin mücadelemiz her alanda devam edecektir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bilgin.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Yıldırım…
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın hatip tutuklu milletvekillerimizin birçoğunu anarak, özellikle
kendi iddianamelerinde olmayan suçlamalarda bulunarak açıkça grubumuza
dönük sataşmada bulundu. İç Tüzük…
BAŞKAN – Sayın
Yıldırım, sayın konuşmacı, Sayın Bilgin
milletvekillerinizin söyledikleri lafları burada tekrar etti.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan, çok kısaca onları aldı, uzunca bir
bölümde ise bunun üzerine değerlendirme yaptı, siyasi
değerlendirmelerin çoğu da grubumuza dönük bir sataşmadır.
BAŞKAN – O zaman öyle
bir gerekçe söyleyin, ona göre söz vereyim size.
Buyurun, iki dakika.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın,
Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, hatip
çıkmış diyor ki: “8 Haziran 2016 günü, parti ayrımı
yapılmaksızın, fezlekesi bulunan bütün milletvekillerinin
dokunulmazlığı kaldırıldı.” Sorarım: Çok
şükür, bizim partimizde hırsızlık, iş
takipçiliği, ihaleye fesat karıştırma, hatta taciz suçundan
ötürü fezlekesi bulunan yok. Sizin partinizden fezlekesi bulunup
dokunulmazlığı o fezlekelerle ilgili kaldırılan kaç
kişi yargılandı şimdiye kadar? Neyin tarafsız,
bağımsızlığı ya! Tarafsızlık,
bağımsızlık dün ortaya çıktı işte, dün
Adalet Bakanı talimatıyla eş genel
başkanımızın bütün mahkemelere gönderilen
yazısıyla ayyuka çıktı. Yalan bir yere kadar icra ediliyor.
Kırk defa yalan atınca toplum bunu gerçek gibi görmüyor. Çok
açık, ayan beyan bir şekilde yargının
tarafsızlığı, bağımsızlığı iktidar
tarafından derdest edilmiştir, hem de yalanla, manipülasyonla, havuz
medyasıyla yapılmıştır bu. Hangi tarafsız ve
bağımsız yargıdan söz ediliyor? Bir defa, AKP
tarafından siyasallaştırılmış, derdest
edilmiş ve açık, utanmadan da “gizli” ibarelerle yazılar
yazılarak gerçeğin toplumun gözünden
kaçırılmasını, bizim de bu “gizli” ibareleri, belgeleri
gördüğümüzde gerçeği dile getirmemizden rahatsız oluyorsunuz.
Getirmeyeceğiz, öyle mi? Mızrak çuvala sığmıyor.
Uluslararası toplum gülüyor size, siyasi iktidar “Tarafsız ve
bağımsız yargıya sahibiz.” dediği zaman ciddiye bile
alınmıyorsunuz. Allah aşkına, Türkiye aleyhine
açılmış AİHM’deki dosyaların yüzde 80 oranında
başvurucuların haklı görülerek sonuçlanması hiç mi size bir
şey hatırlatmıyor? Bu sadece AKP’nin kendini kandırmak için
uydurduğu bir yalandır, tarafsız ve bağımsız
yargıya sahip olunduğu.
Teşekkürler. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Yıldırım, ben de birkaç laf etmek istiyorum size.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Buyurun, tabii.
BAŞKAN – Doğrudur,
bu kürsüden gerçekler ve doğrular açıklanmalıdır. Bir
aksaklık, bir eksiklik varsa o da söylenmelidir ama kişinin bu
kürsüden bunları söylerken önce kendisini de bir süzgeçten geçirmesi
gerekiyor.
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) – Grup başkan vekili misiniz, Başkan
mısınız?
BAŞKAN – Niçin
bunları söylüyorum? Dün burada bütün gün Adalet
Bakanlığının Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünden
konu olan yazıdan bahsettiniz, eleştirdiniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
“Gizli” dediler.
BAŞKAN – Ben bunu takip
ettim, oradaki ifadelerin doğru olmadığını size
söyledim. Adalet Bakanıyla görüştüm. Adalet Bakanı bu olaydan,
bundan haberi olmadığını ve inceleme
başlatacağını söyledi ve bütün bunları da size
telefonda söyledim, Sayın Meral Danış Beştaş’a da
söyledim. Bütün bunları bilmenize rağmen kalkıp burada “Adalet
Bakanının talimatıyla böyle müzekkereler
hazırlanıyor.” demenizi size yakıştıramadım,
kusura bakmayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Adalet Bakanı adına yazılmış yazı,
Adalet Bakanı adına yazılmış.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
Doğruları
söyleyeceğiz Sayın Yıldırım. Burada “Adalet
Bakanının talimatıyla böyle yazılar yazılıyor.”
deme hakkınız yok bu süreçten sonra. Lütfen…
Sayın Turan, buyurun.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Turan, sizi dinliyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Yine usul ekonomisi gereği kürsüye çıkmak talebinde değilim
ancak az önce sayın grup başkan vekilinin ifade ettiği iki husus
vardı, bir tanesine cevap verdiniz. O belgeyi bizler de inceledik,
aynı cevabı vermek için söz istemiştim, siz vermiş oldunuz,
teşekkür ediyorum.
Onun dışında,
ısrarla sayın grup başkan vekili “AK PARTİ’lilerin ifadesi
bile alınmadı, onlara yargılama açılmadı.” gibi ifadelerde
bulundu. Şahsım başta olmak üzere dokunulmazlığı
kalkan hangi AK PARTİ’li vekil varsa bununla ilgili yargı faaliyeti
devam ediyor, o sonuçlanacak olan karara da saygı duyuyoruz. Ancak biz,
devletin Türk milleti adına karar veren hâkimi bize “Gel, ifade ver.”
deyince gitmeyi görev bildik. O yüzden bir daha ifade etmek istiyorum:
“Dokunulmazlığı kaldıralım.” diyen partiler beraber
geldiler. Dokunulmazlığı kaldırmayabilirdik; istendi,
kaldırdık. Kaldırdığımız zaman…
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan, sataşmadan söz alıp konuşsun.
BAŞKAN – Ben Sayın
Turan’ı dinliyorum şimdi.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Nezaketsizlik yapmak istemiyorum ama buyursun konuşsun Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sizi de
dinliyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
İki dakikadan fazla oldu konuşalı.
BAŞKAN - Müsaade edin,
sizi de bu kadar süre dinlediğim anlar oldu, karışmayın
yönetim şeklime lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Tamam, ben de buradan konuşacağım o zaman.
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, dokunulmazlık
kaldırıldığı zaman her partili vekile uygulanan hüküm
neyse AK PARTİ’ye de uygulanmıştır. Biz kendi
adımıza olan dosyamızı takip ediyoruz, ifadelerimizi
veriyoruz, yargının da kararına saygı duyuyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Buyurun Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Hem Turan hem siz bana sataştınız Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ben
sataştıysam bunda yapacak hiçbir tasarrufum yok, gerekçesini
söyleyin, bir şeyler düşünelim bakalım İç Tüzük
doğrultusunda. Ben nerede sataştım, Sayın Turan nerede
sataştı?
Buyurun.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan, siz kalkıp benim değerlendirmemi
bağlamından kopardınız, dün bana açmış
olduğunuz bir telefon üzerinden değerlendirmede bulundunuz.
BAŞKAN – Niçin “Adalet
Bakanının talimatıyla yazıldı bu yazı.”
diyorsunuz o zaman?
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Evet, daha ötesine geçiyorum, daha ötesine.
BAŞKAN – Ben sadece bu
noktada size itiraz ediyorum Sayın Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Bu belgeyi basınla da paylaşacağım, bütün
halkımızla da, sadece Genel Kurulla değil. Ya, daha hazin bir
durumdan söz ediyorsunuz, diyorsunuz ki: “Bakan Bey’in haberi yok.” Bu çok daha
facia bir şey.
BAŞKAN – Keşke
bunları bana dün söyleseydiniz telefonda Sayın
Yıldırım, teşekkür ettiniz.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Bakın, hayır, Sayın Başkan, ben yazıyı
söylüyorum, sizin elinizde olan bir yazı.
BAŞKAN – Lütfen,
teşekkür ettiniz.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Hayır Sayın Başkan.
“Enis Yavuz
Yıldırım, Bakan adına, Genel Müdür.” Bakan adına
yazılan bir yazıda…
BAŞKAN – Sayın
Yıldırım, bunu sizinle konuştuk, Meral Danış
Beştaş’la da konuştuk.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Ben yerimden İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Vereceğim
size söz.
Siz bunun üzerine bana
teşekkür ettiniz, Meral Danış Beştaş da teşekkür
etti.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Hayır Sayın Başkan, ben sadece çabanıza teşekkür
ettim.
BAŞKAN – Ben size
teşekkür ediyorum bu teşekkürünüzden dolayı ama bu şekilde
bir yola soktuğumuz konuyu “Adalet Bakanının talimatıyla
böyle bir şey yapılmış.” diyerek burada sunmanızı
doğrusu yakışıklı bulmadım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Her gün yapıyorlar, her zaman yapıyorlar.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Sanki ilk kez oldu bu.
BAŞKAN – Buyurun, bir
dakika.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın,
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan, ben dün sadece çabanız için teşekkür ettim.
“Sorun ortadan kalktı.” mı dedim? “Sorun çözüldü.” mü dedim?
Bakın, Sayın Bakan adına Genel Müdür Enis Yavuz Yıldırım
bir yazı yazmış, 13 Ekimde yazmış. Elimizdeki gizli
belge nerenin? Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı,
Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın…
BAŞKAN – Evet,
bunları konuştuk dün.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sözümü kesiyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, devam
edin.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
…mahkemeye Kayseri’ye getirilmesi kararını vermişti. Bu
yazıdan sonra bu kararını iptal etmiş. Bakan Bey bundan
sonra inceleme başlatsa ne olur, başlatmasa ne olur? Bu bütün dava dosyalarına
gitmiş, bütün mahkemelere gitmiş. Sizin dünkü çabanıza, sadece
çabaya dönük bir teşekkürdü. Siz hiçbir şeyi çözmediniz, ortada
çözülmüş bir şey yok, hukuki enkaz var. Sayın Bakan adına
yazılmış, “Benim haberim yok.” diyor Sayın Bakan. Bundan
daha facia bir şey olur mu? Kimse benim adıma, benden habersiz bir
şey yazamaz; bu, bu kadar sarih bir şeydir.
Siz çok daha kötü bir
şeyden söz ettiniz, bu yazının içeriğinden daha kötü bir
şeyden söz ettiniz. Bakan adına, düşünün, Bakandan habersiz
mahkemelere talimat veriliyor ve bu talimatın gereği
yapılıyor. Eş genel başkanımız hakkında
verilmiş bir karar bu yazıdan sonra geri alınıyor. Siz neyi
çözdünüz, Bakan Bey neyi çözdü?
BAŞKAN – Sayın
Yıldırım, ben bir şeyi çözdüğümü iddia etmiyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Ben de çabanıza teşekkür etmiştim.
BAŞKAN – Çabama
teşekkür etmenize de gerek yok. Çünkü, ben dâhil, oradaki bütün grup
başkan vekilleri -Sayın Turan, Sayın Altay, hatta Sayın
Akçay da- buradaki ibarelerin yanlış bir tanımlama olduğunu
söyledik, içeride bunu konuştuk. Buradaki sorun, çabamdan dolayı
teşekkür almak değil.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Yazı amacına ulaştı, ulaştı. Yargı
etkilendi, yargı kararı değişti.
BAŞKAN – Sayın
Yıldırım, şimdi ben konuşayım.
Bundan teşekkür almak
için çaba sarf etmiyorum. Yanlış gördüğüm için böyle bir
şeyin içine girdim, bu bir.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Bu çarpık yazı amacına ulaştı.
BAŞKAN – İkincisi,
olabilir, hata herkeste olabilir, farkında olmamak herkesin tasarrufunda
olabilir. Önemli olan, bunu düzeltmeye çaba göstermektir. Ben sizden bu çabaya
hassasiyet göstermenizi beklerdim. Bütün konuşmalarım da bunun
üzerineydi.
Teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Kaldı ki idari bir işlem, hatalı değil Sayın
Başkan, yargı kararı değil.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Başkan, ben birbirimizi…
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 26/10/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Grup Başkan
Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım tarafından,
Türkiye’de biri israftan diğeri tasarruf ve yoksullaşmadan oluşan
iki suretli ekonomik durumun araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak ön
görüşmelerinin 26 Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Halkların
Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Hayır, Sayın Başkan…
BAŞKAN – Kabul edenler…
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN –
İşlemi başlattım.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Tamam.
BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sadece kayıtlara geçmesi için söylüyorum. Hem “Teşekkür etmenize
gerek yok.” diyorsunuz hem de değerli bir çabada bulunduğunuzdan söz
ediyorsunuz.
BAŞKAN –
Anlatamıyorum galiba derdimi.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Bakın, bu yazı 40 mahkemeye ulaştı ve mahkeme vermiş
olduğu kararı bu yazıdan sonra geri aldı diyorum size.
BAŞKAN – Tamam, peki.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Mahkeme siyasaldır, siyasi iktidar tarafından derdest
edilmiştir, budur işte.
BAŞKAN – Tamam, siz
haklısınız Sayın Yıldırım. Tamam, siz
haklısınız, siz haklısınız.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, ben de kayıtlara geçsin diye ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN – İddia
etmeye gerek yok, siz haklısınız, evet.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O
belgeyle ilgili hassasiyetimizi dile getirdik, siz de ifade ettiniz ancak
ısrarla “mahkemeye talimat, mahkemeye talimat” denmesi…
AHMET YILDIRIM (Muş) –
İşte talimat.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
…sanki yargı faaliyetine ilişkin bir işlem gibi
algılanıyor.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Evet, sonrasında işlem değişmiş.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
İşte kararını geri aldı diyorum size ya,
kararını geri aldı mahkeme.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, kamuoyu bilsin diye söylüyorum.
BAŞKAN – Tamam, biraz
önce “Siz haklısınız.” dedim Sayın Yıldırım.
Herhâlde bundan memnun oldunuz. Yalnız bir ironi
yaptığımı da belirtmek isterim. Daha sonra tutanaklar
yüzüme farklı şekilde getiriliyor. Altına da ironi
yaptığımı not olarak düşeyim de
yanlışlık olmasın.
Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, kamuoyu bilsin diye söylüyorum.
BAŞKAN – Tamam, kapatmak
istiyorum. Lütfen, tek cümle söyleyin siz de Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Peki, Ahmet Bey’e özel söyleyeyim o zaman.
Mesele idari bir
işlemdir, yargı faaliyeti değildir.
BAŞKAN – Peki.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır,
kimseye söz vermiyorum bu konuda.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, 60’a göre…
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisinin bir grup önerisi vardır, okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, 60’a göre söz istiyorum. Ama
benim adım geçti, açıklama yapmak istiyorum.
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırma Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Cankurtaran Tüneli’nin
inşaatında yaşanan aksaklıkların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/454) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 1
Kasım 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
1/11/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 1/11/2017 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
(Cankurtaran Tüneli’nin inşaatında yaşanan
aksaklıkların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla) (10/454) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun
1/11/2017 Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan konuşacak.
Buyurun Sayın
Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; sözlerimin başında, cumhuriyetimizin 94’üncü
kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz, başta aziz Atatürk ve bütün
şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Yine, geçen, hafta içerisinde
Artvin önemli bir değerini kaybetti değerli milletvekili
arkadaşlarım. Arhavi’nin yiğit belediye başkanı Musa
Ulutaş’ı ani bir kalp krizi sonucu kaybettik. Arhavi’ye ve bütün
Artvin’deki hemşehrilerime başsağlığı dileklerimi
iletiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, “Cankurtaran Tüneli” diye Artvin’i Karadeniz’e
bağlayan bir tünelimiz var, Hopa Dağı Tüneli, yılan
hikâyesine döndü. Bunu daha önceden de buraya Meclis araştırması
önergesi olarak getirdim ama ne yazık ki ilerlemiyor, bir problem var.
Benden sonra konuşacak olan diğer siyasi parti gruplarının
da sözleri bizler için, Artvinliler için çok önemli.
Bakın, 29 Ekim 2010
tarihinde Cankurtaran Tüneli’nin temeli atılıyor. Ben İl
Başkanıyım. Dönemin Başbakanı -geçen gün de Sayın
Başbakanla bu konuda bir görüşme yaptık- o dönemin
Ulaştırma Bakanı müteahhidi çağırdı, ben de
oradayım -ihale şartnamesinde otuz ayda bitecekti, dokuz yüz on
günde- dedi ki: “Böyle olmaz, gel seninle bir koyun pazarlığı
yapalım.” Ve dört ay aşağıya indirdiler, yirmi altı
aya. Yani iki yıl iki ayda tünelin bitmesine ilişkin olarak bir
anlaşma yaptılar ve müteahhit de dönemin Ulaştırma
Bakanını yanılttı, aldattı demiyorum,
yanılttı değerli arkadaşlarım “Yirmi altı ayda bu
tünel bitecek.” diye. Aradan yedi yıl geçti değerli milletvekili
arkadaşlarım, sekizinci yıla girdik dün ve ortada tünelin
açıldığına ilişkin hiçbir emare yok, tünel
açılmadı. O nedenle, ben bunu daha önce de Meclis araştırması
önergesi olarak getirdim ve soruyorum “Bu tüneli ne zaman
açacaksınız?” diye. Benden sonra -burada Bakanlar Kurulu
sıralarında kimse yok- muhtemelen iktidar partisi sözcülerinden biri
gelecek. Bütün Artvinlilerin bir talebi var, bu tüneli ne zaman açacaksınız,
bunu istiyoruz değerli arkadaşlarım. Bakın, bu tünelin
açılmasıyla alakalı problem, 12 kilometrelik bir yol
kısalması var ama bunun dışında özellikle
kış aylarında kara ilişkin ciddi bir problem
yaşıyor Artvinli.
Bakın, bir şeyin
hakkını verelim: Bakanlar, Sayın Başbakan Artvin’e
geldiği zaman -geçende referandumda da geldi Sayın Başbakan- o
tünelden geldi geçti, o tüneli kullandılar. 2014 yılında dönemin
Bakanı Hayati Yazıcı geldi, o tüneli kullandı;
İçişleri Bakanı o tünelden geçiyor. Yani şunu ifade etmeye
çalışıyorum: O tünelden geçmek için kırmızı
plakaya sahip olmak gerekiyor değerli arkadaşlarım. Trafiğe
açık değil ama sizin bakanlarınız geliyor, geçiyorlar. Ben,
Artvin’in milletvekili olarak o tüneli bir kere bile kullanmadım, bir kere
bile geçmedim. Niye? Milletin kullanmadığı bir tüneli milletin
vekili olarak ben de kullanmıyorum değerli arkadaşlarım.
(CHP sıralarından alkışlar) Bu tüneli trafiğe
açın.
Bakın, size milletle
alakalı bir tablo anlatacağım; hani Sayın Başbakan,
bakanlar Artvin’e geldiği zaman bu tüneli kullanıyorlar ya, hani o
tünelden geçiyorlar ya kısa olsun diye, bakın, Artvinli neyle
karşı karşıya kalıyor değerli
arkadaşlarım: İki üç ay evvel 3 can verdik. Bakın, hemen
altta bu trafik kazasıyla alakalı fotoğraflar var. Burada her
fotoğrafı göstermiyorum. Burada can alıcı fotoğraflar
var. Bakın, burada, Cankurtaran’da can veren insanlarımız var.
Artvinli, bu tünelden geçemediği için, trafiğe
açılmadığı için o tünelde can veriyor.
Bakın, Artvin’in
hastalarının kaderidir, ya Erzurum’a götürüyoruz
hastalarımızı ya Rize’ye götürüyoruz. Kış
aylarında özellikle, bakın, yarın öbür gün, on beş gün
sonra orada kar yağacak, o dağ bizim için yine aşılmaz hâle
gelecek değerli arkadaşlarım.
Sizlere Artvin’in
milletvekili olarak buradan bir kere daha istirham ediyorum. Hükûmetle, tünele
ilişkin olarak Sayın Başbakanla bir görüşme yaptık
geçen gün, Değerli grup başkan vekili de ifade etti, “Bu
yılın sonuna kadar bu açılacak.” dedi. Bugün de bürokrasiyle
buna ilişkin konuşmalar yaptım.
Geçen gün,
Ulaştırma Bakanı için verilen gensoruda, Sayın
Ulaştırma Bakanı her konuda hamasetle iktidarın
icraatlarını anlattı ama ben oradan ısrarla “Cankurtaran ne
oldu? Cankurtaran’ı ne yapacağız? Hopa-Artvin Tüneli’ni ne
yapacağız.” diye bağırdım, kulakları
sağır oldu değerli arkadaşlarım.
Bitmeyen, bir yılan
hikâyesine dönen, Artvin için en önemli yatırım olan… Bakın,
bunu da açık olarak ifade ediyorum, Hükûmete de teşekkür ediyorum
buna başladıkları için -teşekkür etmek de bir erdemdir- ama
niye geç kaldınız değerli arkadaşlarım? Niye o
konulara girmiyorsunuz? Sekiz yıldır bu tüneli niye bitiremiyorsunuz?
Kamulaştırmada problem varmış, diğer konularda problem
varmış; bunlar Artvinliyi ilgilendirmiyor, zamanında
yapacaktınız arkadaşlar. Ben kamulaştırmanın ne
olduğunu iyi bilen bir avukatım, yıllarca
kamulaştırmayla uğraştım. Eğer burada bir problem
varsa Hükûmetten kaynaklanan bir problem vardır değerli
arkadaşlarım.
O nedenle, hangi siyasi
partiden olurlarsa olsunlar bütün Artvinliler adına sizlerden rica
ediyoruz. O tünel Artvin için can damarıdır. Elli yıldır,
Artvinliler o tünelin hayaliyle yaşıyorlar. Evet,
başladınız, teşekkür ediyoruz ama neden bitirmiyorsunuz?
Neden bitirmiyorsunuz değerli arkadaşlar, değerli Hükûmet?
O nedenle, benden sonra
çıkan iktidar yetkilileri bu kürsüye çıksınlar, Artvinliye,
Türkiye’ye desinler ki: Hopa Dağı Tüneli filan tarihte bitecektir.
“Yıl sonunda bitecek.” gibi afaki sözler söylemesinler. Bugüne kadar bu
sözleri söylediler, sözlerinin gereğini yapmadılar. Bunun gereğinin
yapılmasına inancımla yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bayraktutan.
Sayın Beştaş,
sisteme girmişsiniz, nedir talebiniz?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) - Bir açıklama yapacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Yerinizden bir
dakika söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaş’ın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ayşe Nur Bahçekapılı’nın bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, dünkü görüşmede,
doğrudur, ben de vardım ve size teşekkür ettik, çünkü ilginiz
önemliydi. Hatta bir talebimiz vardı, grup başkan vekilleri ve Meclis
Başkan Vekili sıfatıyla bu belgenin yargıya müdahale
olduğunun en azından zikredilmesi. Fakat sonradan Adalet
Bakanının haberi olmadığı yönünde bir bilgi
aldık. Ancak bizim istediğimiz işlem şudur: Bakan
adına imzalanan bir belgeyle ilgili sadece “İzliyorum,
inceleteceğim.” demek asla yeterli değildir. Bunun için kamuoyuna
açık, bu konuda bir soruşturma
başlatıldığını, kendisi adına imza atan
hâkimin, Bakan adına imza atan hâkimin… Sonuçta, aynı zamanda,
eğer doğruysa söylediği -biz doğru olduğunu kabul
etmek istiyoruz ve ediyoruz- bu durumda Adalet Bakanının bizzat bu
belgeye karşı açıklama yapması gerekiyor, talebimiz budur.
Aksi hâlde sizin çabanızı asla hiçleştirmek, diğer grup
başkan vekillerinin tutumunu da yargılamak açısından bunu
söylemiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) – Çünkü yargıya müdahaleyi ortaya çıkaran
bir belgedir. Bunu kamuoyuna açıklaması gerekiyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Adalet
Bakanlığı gerekeni yapacaktır diye düşünüyorum.
Teşekkürler.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırma Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Cankurtaran Tüneli’nin
inşaatında yaşanan aksaklıkların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/454) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 1
Kasım 2017 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Muharrem
Varlı konuşacak.
Buyurun Sayın
Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUHARREM
VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. CHP grup önerisi üzerinde söz aldım, bu
vesileyle düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım.
Öncelikle, Sayın Grup
Başkan Vekilim, bu önergeye olumlu oy vereceğimizi belirtmek isterim,
bu önergeye olumlu oy vereceğiz, çünkü tünellerin bir an önce trafiğe
açılması çok önemli. Hem yük taşımacılığı
açısından hem zaman açısından hem de yakıt tüketimini
engellemek açısından tüneller bir an önce trafiğe
açılır ve o istikametteki ulaşım sağlanırsa kara
yolu taşımacılığına büyük katkılar
sağlamış oluruz. Ki bitmiş bir tünel, Sayın
Bayraktutan’ın ifadesinden onu anlıyoruz, önergeden de onu
anlıyoruz. Yani bu tünel neden açılmaz, bunu yetkililerin
açıklaması lazım. Hâlihazırda bitmiş bir tünelin
trafiğe açılmamış olması tabii ki enteresan bir durum
yani bunun mutlaka bize doyurucu bir şekilde izah edilmesi lazım.
Artı, Erzurum’dan yani
Doğu Anadolu’dan gelecek bütün taşıtların oradan
Karadeniz’e, Gürcistan’a ve Rusya’ya gideceği,
taşımacılığın yapılabileceği bir tünel
bu tünel. Aynı zamanda, bizim dünyada en fazla ihracat
yaptığımız ülkelerden bir tanesi Rusya, ithalat
yaptığımız ülkelerden bir tanesi de Rusya. Bu tünel hizmete
açılırsa ve kara yolu ulaşımı sağlanırsa
Doğu Anadolu’dan Rusya’ya gidecek ve Rusya’dan Doğu Anadolu’ya
geçecek, Güneydoğu Anadolu’ya geçecek yatırımların ve
taşıtların daha kolay gidip geleceğine inanıyoruz.
Onun için, bu yolun bir an önce açılması ve ulaşıma
kazandırılması lazım.
Türkiye'de, aslında,
buna benzer birçok tünel daha yapılması lazım çünkü son dönemde
kara yolu taşımacılığı çok fazlaca gelişti
ülkemizde. Tünelleri ne kadar fazlalaştırırsak, viyadükleri ne
kadar fazlalaştırırsak hem zamandan hem de yakıttan
tasarruf edeceğimiz için önemli bir şey. Zaten mazot fiyatları
belli. Kamyon taşıyıcılığı, tır
taşıyıcılığı yapan şoför
esnafımızın da en çok şikâyet ettiği şey akaryakıt
konusu. Tüneller ulaşıma açılırsa, 10 litre yakacaksa 5
litreye düşecektir bu, hem rampadan kurtulmuş olacaktır hem de
araçlar daha az efor sarf edeceği için daha az yakıt tüketecektir.
Bu vesileyle bu önergeye
olumlu oy vereceğimizi belirtiyor, bu tünelin bir an önce açılıp
Artvinli vatandaşlarımızın, hemşehrilerimizin
hizmetine sunulmasını bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Varlı.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul
konuşacak.
Buyurun Sayın
Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
iki gün sonra tam bir yıl olacak, Türkiye siyasetine darbe operasyonunun
üzerinden tam bir yıl geçmiş olacak.
Sayın Başkan, biraz
önce biz “Talimatlı.” dediğimizde siz diyorsunuz ki “Bakanın
haberi yoktu.” Ama Kayseri mahkemesi bunun üzerine işlem yapmış,
verdiği kararı geri almış ve sayın eş genel
başkanımızın SEGBİS yoluyla katılmasına
karar vermiştir. Ve kaldı ki bu kâğıt, bu talimat sadece
bir mahkemeye gitmemiştir, iddiamız odur ki bu tüm mahkemelere
gitmiştir, ilgili tüm arkadaşlarımızın davalarına
gitmiştir.
Değerli arkadaşlar,
AKP son dönemde tabii ki siyasetin üzerinde bir savaş
politikasını başlatırken aynı zamanda ülkeyi de bir
savaşa sürüklüyor. Bakınız, bu ülkede önümüzdeki dönem
bütçesinde savaş sanayisinin bütçesi yüzde 45 artırılırken
-böyle devam ederse- zaten diğer hizmetlerin yerine gelmemesi daha da
devam edecektir.
Değerli arkadaşlar,
Hopa deyince benim aklıma… Hopa İlçe Eş
Başkanımız Cemil Aksu, bir yazar, 19 Ekimde gözaltına
alındı, serbest bırakıldı, 24 Ekimde
savcının itirazı üzerine tutuklandı. Yine, eşi Nurcan
Vayiç Aksu gözaltına alındı, tutuklandı. 7 yaşlarında
“Arev” isminde bir çocukları var. Değerli arkadaşlar, şu
anda siyasete yönelik operasyonlarınız devam ediyor. Sadece söz
konusu kişilerle ilgili değil, aynı zamanda onların
çocuklarına, eşlerine, babalarına, annelerine de devam ediyor
sizin zulmünüz, eziyetiniz.
Değerli arkadaşlar
“Bu operasyonlar talimatla yapılıyor.” dediğimizde AKP
çıkıyor, diyor ki: “Efendim, bu operasyonu biz tüm siyasi partilerin
milletvekillerine yönelik başlattık, bu dokunulmazlıkları
kaldırdık.” Bizim partimizin çalışanı 11 bin insan
gözaltına alınmış, 11 bin insan değerli
arkadaşlar. Bunu nasıl açıklayacaksınız? AKP’lilerin
hangisinin bir gün mahkemeye gittiğini gördük? Hiçbiriniz bir gün
mahkemeye gitmediniz ve…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Yapmayın! Gittik, gittik.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
– ...üstelik hepsi yüz kızartıcı suçlardı. Zimmete para
geçirmek, ihaleye fesat karıştırmak, taciz, tecavüz, bunlar var
sizin davalarınızda.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Yuh ya! Ayıp ya!
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
– Oysa biz sadece ve sadece “Bu ülkede barış olsun.” dediğimiz
için arkadaşlarımız yargılanıyor. Talimatlı bir
yargıya geçtik biz şimdi artık, bağımsız
yargı yok.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Hiç yakışmadı Mahmut Bey.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Size neyin yakıştığını biz
biliyoruz.
BAŞKAN – Benim bu
konuyla ilgili söylediklerim tutanaklarda yazılı olarak var, tekrar
etmeye gerek görmüyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, grubumuza dönerek AK PARTİ davalarının
taciz, tecavüz olduğunu falan söyledi -utanıyorum bunları
söylemeye- cevap vermek istiyorum izin verirseniz.
BAŞKAN – İki dakika
süre veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Gaziantep
Milletvekili Mahmut Toğrul’un CHP grup önerisi üzerinde HDP grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu kanunu suhuletle
götürelim diye hep alttan alıyoruz, idare ediyoruz ama bu kadar
saygıdan uzak bir dili -açıkça ifade edemiyorum- yakıştıramadım
sizlere. Bütün dosyaların ne olduğu, bütün mahkemelerin ne
olduğu belli, hepsinin notları burada var.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Açıklayın nedir, açıklayın!
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Dolayısıyla bu gruba dönüp de en ağır ithamlarla
bunları söylemek… İspatlamayanın ne olduğunu daha önce
söylemiştim. Bir iddiada bulunan kişinin iddiasını
ispatlaması lazım. Hangi vekilin hangi dosyasının
olduğu Meclis Başkanlığında var, Google’da var, her
tarafta var. Benim var, benim; hakaret davam var, hakaret. Hiçbirimizin,
dediğiniz gibi, o adi suçlarla ilgili bir problemi yok.
Bir daha söylüyorum: AK
PARTİ’nin ve diğer partilerin dokunulmazlığını
beraber kaldırdık. Şov yapıyordunuz 80 vekil,
“Kaldırın.” diyordunuz; kaldırdık. Niye
ağlıyorsunuz şimdi? Ağlamayacaksınız
arkadaş, bu iş yargının işi. Biz ifadeye
çağrılınca mahkemenin kararıdır dedik, saygı
duyduk başta şahsım olmak üzere. Mahkemeye defaatle gittim, ifade verdim savcıda,
mahkemede. Hani diyorsunuz ya “Hiçbiriniz gitmediniz.” diye, yalan
atıyorsunuz. Bu yalancılık artık buraya geldi, yeter.
Tabanınız inanmıyor, tabanınız yanınızdan
gidiyor artık sizin.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Kimin tabanının kaydığı belli oluyor,
belli oluyor.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Bir
daha diyorum: Her AK PARTİ’li vekil dokunulmazlığı
kaldırılınca mahkemeye gitti, ifadesini her sorumlu
vatandaş gibi yerine getirdi. O mahkemeler Türk milleti adına karar
verdiler ve devam ediyorlar. Ama siz “Mahkeme kim? Gitmem.” derseniz o mahkeme
gelir ve sizi oraya götürür. Bir daha diyorum: Dokunulmazlık
kaldırıldı, bundan sonrası da bizim işimiz değil,
yargının işi.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Toğrul, ben
de bu Genel Kurulda…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Çok ayıp Sayın Başkan, çok ayıp ya! Terbiyesizce!
BAŞKAN – …bu dönemde
milletvekillerimizin dosyaları arasında taciz ve tecavüzden
dolayı bir dosya olduğunu…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Çok terbiyesizce Sayın Başkan, bunu konuşmak bile ayıp ya!
BAŞKAN – …duymadım,
bilmiyorum, böyle bir şeye tanık da değiliz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
İspatlamayanın ne olduğunu ben söylemiştim size Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Bunu burada
söylemenizi bir talihsizlik olarak addediyorum.
Buyurun Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Şov yapmakla ve yalan söylemekle grubumuzu itham etti.
BAŞKAN – Buyurun, iki
dakika…
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Meral Danış Beştaş konuşacak.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, önce o sözü revize etsinler. Taciz davası kimin
varsa bunu söyleyecekler. Söylemeyen şerefsizdir diyorum, bir daha
söylüyorum. Öyle şey mi olur ya! Döndü buraya karşı, bunu
söyledi.
LÜTFİYE İLKSEN
CERİTOĞLU KURT (Çorum) – Bize bakarak söyledi.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan, üslubuna dönük siz bir şey söyleyecek misiniz
yoksa aynı şekilde biz mi şey yapalım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, taciz özel bir iddiadır, kimse söylemesi
lazım.
LÜTFİYE İLKSEN
CERİTOĞLU KURT (Çorum) – Niye bizim yüzümüze bakarak söyledi?
BAŞKAN – Bir dakika…
Bakın, ben size söz
verdim mi? Verdim. Sakin olun.
Sayın Turan da tekrar
diyor ki…
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sakin olmayan beyefendinin kendisi.
BAŞKAN – …“Taciz veya
tecavüz hakkında bir dosyası olduğunu iddia eden Sayın
Toğrul’dur; bunu ispat etmezse şu şekilde…” diye bir sıfat
takıyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kimin
var, söylemesi lazım Sayın Başkan.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Yani bunlar serbest öyle mi? Çok güzel! Tamam. Tamam Sayın Başkan.
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) – Senin söylediğin serbest mi? Her türlü iftirayı at, ondan
sonra otur yerine!
BAŞKAN – Ben size söz
verdim zaten Sayın Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan, tamam, tamam.
BAŞKAN – Ben size söz
verdim Sayın Yıldırım!
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Bundan sonra biz de aynı şekilde… Sakın bize müdahale etmeyin o
zaman. Göreceğiz.
BAŞKAN – Ben size söz verdim,
açın tutanaklara bakın. Yalvaracak değilim size.
İstiyorsanız gelin. Ben size söz verdim. Allah Allah!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O
dosya kimin Sayın Başkan, söylemeleri lazım.
LÜTFİYE İLKSEN
CERİTOĞLU KURT (Çorum) – Sayın Başkan, yüzümüze bakarak
konuştu.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Dün yalan… Yanındaki yalancıya söyle. Bak, dün yanındaki yalan
söyledi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O
dosya kimin Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Yok böyle bir
şey ya! Söz verdim diyorum, açıklama yapıyorum
“İstemiyorum.” diyor. Siz bilirsiniz. Tehdit etmeyin beni yani!
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Ne yalanı, gösterir misin bize? Yalanmış! Bak,
dosyan burada, 16. Ağır Ceza onaylamış; terör
propagandası.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Yalan söyledin, yalan! Yalan söyledin sen.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
– Ya, terör suçu. Aynısı… Ne yalanı? Yalanı sen
söylüyorsun. Sen yalancısın be!
BAŞKAN – Gerçekten
tehdit etmeyin, korkmam çünkü.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Kendinizi aklamaya çalışıyorsun. Terör
propagandası, burada.
BAŞKAN – Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Mehmet Habip Soluk
konuşacak…
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan, hatibimiz kürsüde.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, tacizci kim açıklamaları lazım. Şu
gruba bakıp da “Tacizci var.” diyen alçaktır, şerefsizdir, söylüyorum
bunu. Açıklasınlar o zaman.
BAŞKAN – Sayın
Beştaş, ben sizi çağırmadım!
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) – Verdiniz ya grup adına…
BAŞKAN – Hayır.
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Sayın Başkan, ben size grubumuz adına…
BAŞKAN – Ha, tamam
tamam. Hayır, sonra “Vazgeçtim.” dediniz de…
AHMET YILDIRIM (Muş) –
Hayır, ben öyle bir şey söylemedim.
BAŞKAN – Bir de
“Hareketlerimize karışmayın.” diye böyle tehditvari bir
yaklaşım oldu, korkmuyorum ben, korkmam yani.
Buyurun Sayın
Beştaş.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, söz vermeden önce, hangi dosyanın muhatabı
kim, bunu söylemesi lazım.
BAŞKAN – Herhâlde
açıklayacaklar şimdi Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Göreceğiz.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Açıklasın.
BAŞKAN – Buyurun,
dinliyoruz.
3.- Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaş’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) – Ben o dosyayı açıklamak için değil,
sizin söylemlerinize yanıt vermek için söz aldım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Allah Allah!
BAŞKAN –
Bakacağız, dinleyeceğiz, bakalım.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) – Öncelikle siz bize dediniz ki deminki
tartışma…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Tacizci kim arkadaş, tacizci kim?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) – Bir dakika, sakin olun, sakin olun…
BAŞKAN – Sayın
Turan, dinliyoruz, bakalım şimdi.
Buyurun.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) – Bu arada on saniye gitti.
BAŞKAN – On saniye
eklerim sürenize.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) – Yargıya, bir kere… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen dinleyelim, cevap verilmesi gerekli olan bir şey
varsa elinizi kaldırırsınız, söz veririz.
Yeniden
başlatıyorum sürenizi.
Buyurun.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bizim temel söylemimiz
şudur: Dokunulmazlıkları kaldıran biz değiliz.
Dokunulmazlıkları 3 parti kaldırmıştır. Bir
partinin bir bölümü oy vermiştir. Bunun önceden kampanyası
yapılmıştır. Bunun liderliğini de kimin
yaptığını hepimiz biliyoruz. Bu dokunulmazlıklar
sadece HDP’li milletvekillerine yönelik
kaldırılmıştır. Şu anda, CHP’den Enis
Berberoğlu da tutuklanmıştır ve bu, sonra verilen bir
karardır. Bunun ayrıntılarını her gün
anlatıyoruz, tekrar etmemize gerek yok. “Yargıya müdahale etmiyoruz.”
diyorsunuz, biz de diyoruz ki dokunulmazlıklarla birlikte
yargıyı da yönlendiren, denetim altına alan, talimat veren bir
yapı var. Bunun belgeleri mi? Bunun gibi size yüz tane belge
getirebilirim.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Getirin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Devamla) – Bakanlığın belgeleri, bir tanesini okuyayım:
“Bakanlık işidir, acele.” diye, Adalet Bakanlığı
İdris Baluken’in dosyasını adım adım takip
ettiğini… Ve diyor ki: “Kamu davasında tutanakların
gönderilmesi, duruşma tarihinin bildirilmesi, karar verilmişse
kararın bildirilmesi...” diye hepimizin dava dosyasına her ay bu
belgeler giriyor ve mahkemeler büyük bir korkuyla, kaygıyla tutuksuz
dosyaları üç gün sonraya, beş gün sonraya vererek mahkûmiyet
kararı vermek zorunda hissediyorlar. Belge sadece o değildir. O
belge, Selahattin Demirtaş’ın bütün dosyalarına gitmiştir.
Bu nedenle dedim ki Adalet Bakanlığı açıklama yapsın,
desin ki “Bu imza benim iradem dışında atılmıştır.”,
yargı da rahatlasın o zaman. Şimdi, böyle bir tabloda
“Yargıya müdahale yoktur.” demek, gerçekten abesle iştigal etmektir.
Artık ağlamıyoruz. Biz ağlamayız. Biz yalan
atmayız. Biz burada ne yaşanıyorsa aynısını
söylüyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Tacizci kim, tacizci?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) – Aynısını söylüyoruz. Ben bir sözümü
söylediysem bunu her yerde tekrar ederim, grubumuzda da herkes tekrar eder.
Neden sizin
milletvekillerinizden bir tutuklu yok? Buna cevabınız var mı?
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) - Teröre bulaşmıyorlar da onun için.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Terörle işimiz yok bizim, terörle işimiz yok.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) – Neden yok? Hiç suç işlenmedi mi? Hiç mi yok
suç? Bunu soruyoruz.
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) – Silah taşımıyorlar. Teröristlere silah
taşımıyorlar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, “Neden AK PARTİ Grubunun hiçbir vekili
tutuklanmadı?” diye bizi ilzam etti, söz almak istiyorum.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) –
Terör sevici değiller de ondan.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Sayın Turan’ı duymuyorum, lütfen…
Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – AK
PARTİ Grubunu kastederek “Neden hiç biriniz tutuklanmadınız?”
diye soru sordu, cevap vermek istiyorum Sayın Başkanım.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Sataşma değil ki ya! Ne güzel işte!
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) – Ben sadece soru sordum.
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden
bir dakika, cevap vermek istiyorsanız.
Sağ olsun, bugün
yardımcılarım çok fazla.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, bu sitemi bize yapmayın lütfen. Bu sitemi
yapacağınız kişi belli.
BAŞKAN – Size
yapmıyorum, Sayın Altay’a yaptım.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Ben ne dedim ya?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Şu kürsü milletin kürsüsü, bu kürsüye çıkıp da en ağır
iftiraları atacaksınız, onlar için söylüyorum...
BAŞKAN – Size
yapmadım Sayın Turan, Sayın Altay’a espri yaptım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Anladım.
Onları biz kürsüye davet
ediyoruz, kimmiş o iddia ettikleri dava sahipleri, kimmiş o
ağır ifadeler kullandıkları insanlar? AK PARTİ
Grubundan o dediği suçlamaya maruz hiç kimsenin dosyası yok.
İkincisi,
bakınız, “Dokunulmazlıklar kaldırılsın.” diye en
çok bağıran HDP’lilerdi, 80 vekil olarak imza veren, şov yapan
kendileriydi. Biz dokunulmazlığı HDP’ye kaldırmadık;
CHP’si, AK PARTİ’si, MHP’si, kim varsa dosyada, dava konusu, bunların
dokunulmazlığı kaldırıldı.
Şahsımın da davası var, devam ediyor şu an.
Eğer “Neden AK
PARTİ’den kimse tutuklanmadı?” diyorsanız bunu yargıya
sormak lazım, bir. İki, bizim arkadaşlarımızın
terörle ilişkisi yoksa biz ne yapalım demek lazım. Böyle bir
şey olabilir mi! Bu konuda yargı kararına saygı
duyacağız, dokunulmazlığa her parti imza verdi, bunun
gereğini yargı yapacaktır.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Toğrul, siz
biraz önceki beyanınızdan dolayı bilmiyorum bir açıklama
yapma gereğini hisseder misiniz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Düzeltsin Sayın Başkan.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Sayın Başkan, belki “taciz”, “tecavüz” kelimesi o
heyecanla ama zimmete para geçirme... (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Tamam,
bakın, Sayın Toğrul...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Kürsüden söylesin Sayın Başkan.
AYŞE KEŞİR
(Düzce) - O kadar ağır ithamda bulunacaksın, ondan sonra
“heyecanla” diyeceksin! Bu kadar olmaz böyle! Bu milletin kürsüsü burası,
bu kadar olmaz böyle!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Dosyalarınızın ne olduğunu bakın,
istiyorsanız tek tek okuyayım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, kürsüde heyecan olmaz.
BAŞKAN - Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.14
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Bir söz talebi var.
Sayın Toğrul,
buyurun.
Süreniz bir dakika.
29.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un, CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, biraz
önce, aslında, siyasi olmayan adli suçları sayarken milletin hukuku
taciz edilmiştir demek istemiştim. Genel Kurulda kimseyi kastetmedim.
Yanlış anlaşılmışsa tüm Genel Kurula üzüntülerimi
ve özürlerimi bildiriyorum.
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim Sayın Toğrul.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırma Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Cankurtaran Tüneli’nin
inşaatında yaşanan aksaklıkların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/454) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesi’nin, ön görüşmelerinin Genel Kurulun 1 Kasım 2017
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisi
üzerinde son olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas
Milletvekili Sayın Mehmet Habib Soluk’u davet ediyorum.
Sayın Soluk, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilmiş olan grup önerisi
aleyhine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Genel Kurulu ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kara yolu sektöründe AK
PARTİ Hükûmetimizin öncelikli hedefi, mevcut ağın trafik
güvenliğini artıracak, taşıt işletme maliyetini
düşürecek, ayrıca tüm ülkede erişim ve yerleşim yerlerine
kesintisiz ulaşmak ve her mevsimde ulaşabilmek hedefimizdi. Fiziki
iyileştirmelerin yapılması, bu hedefe ulaşabilmek için gerek
sektörel düzenlemeler gerekse altyapı yatırımlarıyla büyük
başarılar elde edildiği herkesçe malumdur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinde
bahsedilen Hopa-Borçka güzergâhı 36 kilometreden ibaret olup yeni yapılan
projeyle 24 kilometreye inmiştir, 12 kilometrelik bir kısalma söz
konusudur, ayrıca da kaybedildiğinde kazanılması mümkün
olmayan otuz dakikalık bir zaman tasarrufu söz konusudur. 24 kilometrenin
14 kilometresi bölünmüş yol olarak açılmış ve trafiğe
verilmiştir.
Sayın Başkan, bu
proje iki kesimden oluşmaktadır. Birinci kesimde 900 metre çift tüp
T1 tüneli, 75 metre üç açıklıklı Cicial Köprüsü, 360 metre çift
tüp T2 tüneli, 120 metre Subaşı Dengeli Konsolu, 5.200x2 metre
Cankurtaran Tüneli, Zalona 1, Zalona 2, Zalona 3 Köprülerinden ibarettir.
Yaklaşık proje maliyeti 600 trilyondur, bunun 440 trilyonu veya 440
milyonu harcanmış durumdadır.
Sayın Başkan,
başlamadan zaman bitti.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Bir ek süre daha verirler, muvafakat ederiz.
MEHMET HABİB SOLUK
(Devamla) – Keşke zaman olsa da söylenecek çok şeyler var…
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Ne zaman bitecek?
MEHMET HABİB SOLUK
(Devamla) – Burası 2018 yılının ilk yarısında
bitirilecektir.
Sayın Vekilim, burada
elli yılın rüyası olduğunu söylediniz, elli
yıldır görülen rüyaya elli yıl tahammül edip de sekiz
yılın hesabını sormanızı da ben aslında
garipsedim. Gönlüm arzu ederdi ki zaman olsa da size dağların
nasıl eğildiğini, viyadüklerin nasıl geçildiğini,
köprülere kelepçelerin nasıl vurulduğunu… Sayın Vekilim,
Artvin-Erzurum arasında da 59 tane tünelin 36 kilometre mesafeyle şu
anda hizmet verdiğini, ayrıca 29, 36 tane tünelde de -Yusufeli dâhil-
çalışmalara devam edildiğini burada ifade etseydiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET HABİB SOLUK
(Devamla) – O coğrafya zor bir coğrafya, gökyüzüne yukarı
mızrak gibi uzanan bir coğrafyada…
BAŞKAN – Sayın
Soluk…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Orada o kadar tünel yok ya, öyle dediniz…
BAŞKAN – Sayın
Soluk, teşekkür ederim.
MEHMET HABİB SOLUK
(Devamla) – O zaman son cümlemi tamamlayayım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki, bir
dakika daha ek süre verelim size Sayın Soluk.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Efendim, beş dakika daha verin. Sayın Başkanım, bize tam
bilgi versin bari.
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET HABİB SOLUK
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018
yılı bütçemizin şu anda görüşülmekte olduğunu,
milletimize hayırlı uğurlu olmasını Cenab-ı
Allah’tan niyaz ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Eklemiyorlar bütçede bu konuyu.
MEHMET HABİB SOLUK
(Devamla) – Gazi Meclisin çıkardığı bütçelerde emeği
olan ve bütçelerde kim taş üstüne taş koymuşsa veya koymaya
gayret etmişse her dönemi ayrı ayrı saygıyla, şükranla
anıyor, verilen önergenin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Soluk.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunayım, sonra size söz
vereyim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Efendim, belki sonucu değiştirir.
BAŞKAN – Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Buyurun Sayın
Bayraktutan.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekili benim sözlerimi
garipsediğini söyledi, yanlış bilgi verdiğimi söyledi.
Eğer izin verirseniz...
BAŞKAN – Yerinizden
açıklamak için bir dakika süre vereyim, bir sataşma yok bunda.
Buyurun Sayın
Bayraktutan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Sivas
Milletvekili Mehmet Habib Soluk’un CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.
Sayın milletvekili bu
konuda eksik bilgi verdi. Beyanında, tünelin 2018 yılının
ortalarında açılacağını söylüyor. Sayın
milletvekili aslında Sayın Başbakanı tashih ediyor.
Sayın Başbakan 2017 yılının sonuna kadar bu tünelin
hizmete gireceğini ifade etti. Ulaştırma Bakanı benim
verdiğim yazılı sorulara verdiği cevapta 2017’nin sonuna
kadar bu tüneli açacağını söyledi ama şimdi AK PARTİ
Grubu adına konuşma yapan sayın milletvekili 2018’e öteledi.
Burada bir anlaşmazlık var. Bu anlaşmazlığın
muhatabı ben değilim. Sayın Başbakan ve ilgili Bakanla
gerekli görüşmeleri yaparak tashih ederse... Ben Artvinliler adına,
hangi tarihte açılacağını talep ediyorum. Kimseyi
incitmeden soruyorum Sayın Başkan bunu.
BAŞKAN – Anladım,
evet.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Bu konuda sayın milletvekili bir çelişkiye düştü,
Sayın Başbakanla görüşürse sanıyorum aydınlanır.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Ben
teşekkür ederim.
MEHMET HABİB SOLUK
(Sivas) – Acaba “sayın milletvekili” diye bahsettiği benim
müsteşarlığım dönemimde, AK PARTİ hükûmetleri
adına o vadilerde, o dağlarda doyup yürümüş biri olarak,
yapılan işlerden zerre kadar, benim bildiğimin yarısı
kadar biliyorsa ben istifa edip gideceğim.
BAŞKAN – Peki, peki.
MEHMET HABİB SOLUK
(Sivas) – Dolayısıyla verdiğim bilgiler doğrudur, herhangi
bir yanlış söz konusu değildir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) –
O zaman Başbakan yanlış söyledi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Başbakan yalan söylemiş.
MEHMET HABİB SOLUK
(Sivas) – Ve ben son derece de saygılı olmaya
çalışıyorum ama Türkiye’de güller ve eller alkışlamasa
da yapılanları gönüller alkışlamalı yani. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
(x)
BAŞKAN – Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülen 501
sıra sayılı Tasarı’nın birinci bölümünde yer alan
1’inci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 2’nci maddeden
devam edilecektir.
Sayın milletvekilleri,
2’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501
sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 2'nci maddesinin
(1)’inci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
“a) Bakan: Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanını
b) Bakanlık: Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığını”
Ahmet Kenan
Tanrıkulu Ahmet
Selim Yurdakul Ruhi
Ersoy
İzmir Antalya
Osmaniye
Zihni
Açba Arzu
Erdem Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
Sakarya İstanbul
Hatay
Muharrem
Varlı
Adana
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı konuşacak.
Buyurun Sayın
Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş
olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu yasa, helal akreditasyonla
alakalı çıkarılan bir yasa. Tabii, helal denilince helal lokma
yemeye çalışan, helal kazançla karnını doyurmaya, helal
kazançla çocuklarını okutup yetiştirmeye çalışan
insanların hakkını savunmak da bizim en doğal
hakkımız. Burada, bir çiftçi olarak bu konuda çiftçilerin alın
teriyle, alın terini toprağa dökerek para kazanmaya
çalıştıklarını ancak bu noktada sürekli
haksızlığa uğradıklarını da vurgulamak
zorundayım.
Şimdi, Sayın
Tarım Bakanı da burada, özellikle, son günlerde et fiyatlarıyla
ilgili bir gündem var, Türkiye’nin en çok konuşulan gündemlerinden bir
tanesi. Et fiyatları elbette ki ucuzlamalı, et fiyatları
düşmeli, elbette ki halkımız ucuz et yemeli ancak bu ucuz eti
yedirirken üreticiyi mahvedip, üreticiyi ortadan kaldırarak bunu
yapmamalı; dışarıdan et ithal ederek buna çözüm bulunamaz.
Dışarıdan et ithal etmek üreticinin köküne ayran suyu dökmek
demektir. Üreticinin perişan olduğu yerde de
hayvancılığın perişan olması söz konusu
olacağından önümüzdeki yıllarda bu problem daha da büyüyerek
devam edecektir. Ne yapmak lazım? Ben, yılardan beridir burada
söylüyorum, çözüm nedir? Çözüm şudur: Bakın, yem
fiyatlarını bir defa ucuzlatmak lazım. Eğer biz yem
fiyatlarını ucuzlatamazsak, meraları hayvancılığa
tahsis edemezsek bu fiyatlarla bu şekilde eti ucuz yedirmemiz mümkün
değil çünkü yem fiyatları o kadar pahalı ki yani bir
hayvanı alıp, besleyip kestirene kadar yedirmiş olduğunuz
yem fiyatlarını üzerine koyduğunuzda o hayvanın fiyatı
ve yem fiyatıyla birlikte bugün sizin söylediğiniz rakamlarla
çiftçinin o şekilde et kestirerek para kazanması mümkün değil;
bu birincisi. Bir, yemi ucuzlatacağız, meraları
hayvancılığa tahsis edeceğiz.
İki, Et Balık
Kurumunu piyasaya sokmamız lazım. Piyasayı regüle edebilecek tek
kurum Et Balık Kurumudur yani aracıyı ortadan
kaldırmamız lazım. Her defasında söylüyorum, üretici,
büyükbaş hayvanı 20 ile 25 lira arasında kestiriyor,
küçükbaş hayvanı 25 ile 30 lira arasında kestiriyor yani bu
karkas et, derisi, ciğeri, sakatatı ve kellesi yok; bu, tamamen
aracı kuruma kalıyor, aracı kurum kimse. Şimdi, Et Balık
Kurumu bu kesimi yapmış olsa ve her vilayette değişik
kesimlerde bu eti piyasaya sürmüş olsa hem üreticimiz kazanır hem
tüketicimiz kazanır, devletimiz de zarar etmemiş olur. Yani 25 liraya
kesmiş olduğu eti kasap ücretini üzerine koyarak, sakatat
fiyatlarını, kelle ve deriyi düştükten sonra piyasaya sürmüş
olsa bu 30 lira gibi, 35 lira gibi bir rakam yapar; bundan, hem üretici
kazanır hem de tüketici kazanır. Ama siz, Sırbistan gibi
ülkelerden, efendim, bizim adını dahi
duymadığımız birçok ülkeden et ithal eder getirirseniz bu,
hayvancılığı öldürür; hayvancılık yapan, üretmeye
çalışan, ürettiğinden para kazanmaya çalışan
insanlarımızın alın terine yazık etmiş olursunuz.
Yani, onlar, gecesini gündüzüne katarak sürekli hayvancılığı
çoğaltmak, hayvancılığı artırmak için gayret
gösterirken, siz dışarıdan et getirir onların bu gayretine
sekte vurursanız bu doğru bir şey olmaz. Yani, et
fiyatlarının Türkiye’de pahalı olmasının sebebi
üretici değildir, hayvancılık yapanlar değildir; paradan
para kazananları bulun, arada 25 liraya aldığı eti 50
liraya satanları bulun, bu 25 lira kimin cebine gidiyor bunu bulun. Bunun
çaresini bulursanız zaten et fiyatları ucuzlayacaktır,
milletimiz ucuza et alacaktır, ucuza et yiyecektir. Dolayısıyla
hem üretici hem tüketici bundan kazanacaktır. Yani Et ve Balık Kurumu
üreticiden alacak, kesecek ve şehrin değişik yerlerinde
satış reyonları kurarak et fiyatını regüle edecek.
Bunun tek çaresi budur; hem üreticiyi korumuş oluruz hem de tüketiciyi
korumuş oluruz.
Saygılar sunuyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Varlı.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (1)’inci
fıkrasının (e) bendinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli
Kocaeli
İzmir
Mehmet
Gökdağ Mazlum
Nurlu Tanju
Özcan
Gaziantep
Manisa Bolu
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Bolu Milletvekili Tanju Özcan konuşacak.
Buyurun Sayın Özcan.
(CHP sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Benim bugün bir konuya
aklım takıldı, bunu tekrar gündeme getirmek istiyorum. Bugün MHP
Grubu bir araştırma önergesi verdi, gençlerimizde millî şuur
noksanlığından bahsetti, bunu nasıl geliştirebiliriz,
müfredata ne ekleyebiliriz, bunu anlatmaya çalıştı ancak
sizlerin oylarıyla -bizim tahmin ettiğimiz gibi- gene reddedildi.
Şimdi, ben şu
soruyu sorarak başlamak istiyorum: Millî şuuru olmayan, bundan
nasiplenmemiş bir Hükûmetin on beş yıl boyunca bir ülkede hüküm
sürdüğü bir dönemde millî şuuru yüksek olan bir gençlik nasıl yetişebilir?
Ben bu sorunun cevabını arıyorum.
Öyle bir
Cumhurbaşkanımız var ki sabah akşam millî şuurdan
bahsediyor, gençlere öğütler veriyor ama uygulamada ne yapıyor? Sabah
çıkıyor evden Alman menşeli Mercedes aracına biniyor.
Öğlen ne yapıyor? Ondan iniyor, Amerikan yapımı Airbus
uçağına binip yoluna devam ediyor. Akşam geliyor saraya,
İtalyan mermerleriyle döşenmiş sarayın koridorlarında
salına salına yürüyor. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi arkadaşlar,
terörle mücadele konusunda… Ya terörle mücadele konusunda Amerikan malı
F16’lara güveniyoruz, Ruslardan aldığımız S400 füzeleriyle
başkalarına racon kesiyoruz, millî şuurdan bahsediyoruz.
Devamı; sizin statlardan Atatürk’ün ismini kaldırıp “Arena”
ismini koyduğunuz bir ortamda, hatta şu Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsünde, şu mikrofon sistemini bile ithal ettiğiniz ortamda,
andımızı kaldırıp “Bayrak” şiirini bile
müfredatta sansürlediğiniz bir ortamda, Türk milliyetçiliğini keza
ayaklar altına aldığınız bir ortamda nasıl millî
şuuru yüksek bir gençlik yetişebilir?
ENGİN ALTAY (İstanbul)
- Zaten reddettiler önergeyi.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Hatta
var ya Sayın Başkanım, bunlar yolsuzluğu bile millî parayla
yapmıyorlar. Hani ayakkabı kutularını
hatırlıyorsunuz değil mi? Ayakkabı kutusu İtalyan
markası, içinde Türk lirası yok, dolar ve euro var. (CHP
sıralarından alkışlar) Yani siz yolsuzluğu bile millî
bir şuurla yapmıyorsunuz.
HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) – Siz de muhalefeti millî bir şuurla yapmıyorsunuz.
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Şimdi, sayın milletvekilleri, tabii siz böyle yapınca çocukların
da kafası karışık oluyor. Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanımızın oğlu ok atıyor geçen, gördünüz
mü? Ne diyor? “Ya Hak” diye ok atıyor. Attığını
vuramıyor zaten. Aldığı sahte raporla askerlikten muaf
oluyor. Ondan sonra ne oluyor? Gemicikleri var bir de. Millî şuurdan
bahsediyoruz ya, o gemiciklere Türk Bayrağı bile çekemiyor, Malta
Bayrağı’yla dolaştırıyor. Sayın
Cumhurbaşkanı da yerliden bahsediyor, millîden bahsediyor. Hangi
hakla bahsediyorsun? Neye göre bahsediyorsun bunu? Önce çuvaldızı
kendinize batırın.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – İğneyi.
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Çuvaldızı kendilerine batırsınlar, iğneyi biz
kendimize batırırız.
Arkadaşlar, millî
duygulardan yoksun olursanız millî duyguları olan çocuklar
yetiştiremiyorsunuz. Maddi duygu sizde o kadar öne çıkmış
ki, sadece maddi duygudan ibaret hâle gelmişsiniz. Tabii maddi
duyguları bu kadar öne çıkartırsanız da maalesef millî bir
nesil, millî şuuru yüksek bir nesil yetişmiyor.
Sayın milletvekilleri,
biz bunu öteden beri söylüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanının Türkçeye
Arapça bazı kelimeler katarak millî şuuru yükseltme gibi bir
yanılgı içerisinde olmasını biz kabullenemiyoruz. Sık
sık kullandığı “Ey” kelimesi bile Arapçadan geliyor.
Sürekli olarak müfredatla oynuyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Müfredatta Türk
tarihinin, yakın Türk tarihinin önemli isimlerini, millî kahramanları
Türk tarihinden çıkartmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi, siz bunları
yaptığınız sürece millî şuuru yüksek bir gençlik
nasıl bekliyorsunuz?
HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) – Millî şuurlu genç o meşhur 15 Temmuzda neye
karşı çıktı?
TANJU ÖZCAN (Devamla) -
“Millet” diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Bu milletin bir adı yok
mu? Bu milletin bir adı yok mu? Diyemiyor ki, şöyle ciğerlerini
oksijenle doldurup “Türk milleti” bile diyemiyor. “Türk milleti” bile diyemiyor,
bir “millet” diyor sadece. Hangi milletten bahsediyorsunuz?
Çocuklarımız
tarihlerini öğrenemiyor artık, sayenizde. Öyle bir nesil
yetişiyor ki artık, on yıl sonra Türkiye tarihini Recep Tayyip
Erdoğan’ın iktidara gelişiyle başlatıp Recep Tayyip
Erdoğan’ın iktidardan düştüğü gün bu tarihi
sonlandıracaklar; öyle bir hâle geldi.
Ben millî şuuru yüksek
bazı sayın milletvekilleri olduğunu aranızda -az da olsa-
biliyorum ve bu durumdan, bu durumlardan en az benim kadar rahatsız
olduklarının da farkındayım.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Siz oylayın Sayın Başkan…
BAŞKAN – Peki.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ama
belki oylamayı etkileyecek bir şey söyleyecektir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın Bostancı,
buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Tanju Bey “Aranızda az da olsa millî şuura sahip milletin
vekilleri var.” diyerek AK PARTİ’nin büyük bir çoğunluğunu millî
şuurdan mahrum bir siyasi parti olarak tanımlamıştır.
Söylediği diğer sözler de dikkate alındığında
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– “Mecliste” dedi efendim, “AK PARTİ” demedi ki.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul)
– Size de sataştı o zaman. Sayın Tanal, size de
sataştı o zaman.
BAŞKAN – Yutkunuyor
Sayın Tanal.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın 501 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Tanju
Bey her zaman böyle polemikçi bir üslupla, esasen mantıken takip etmekte
benim güçlük çektiğim bir dille bize sataşmalarda bulunuyor.
“Millî şuur” diye
başladı, binilen araba ve uçağa gitti. Zannediyorum, kendisi de
millî şuur sahibi birisi olarak Türk Hava Yollarıyla seyahat ediyor,
trenlere biniyor, bindiği bir otomobil var; partisinin, yine aynı
şekilde, bindikleri uçaklar, yollar… Bu işler millî şuurla
alakalı değil. Millî şuur; bir ülkeyi, bir milleti medeni
uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma iddiası var ya, bunun için
çaba gösterirsiniz, uğraşırsınız, bu doğrultuda
emek ve alın teri koyarsınız.
Tanju Bey herhâlde tarihten
haberdardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde,
cumhuriyet süreçleri içerisinde bütün o millî şuura sahip olan kadrolar,
bu ülkede taş taş üstüne konulsun, kimseye muhtaç olmadan bu ülke
hayatiyetini sürdürsün, kudretli bir ülke olsun diye çaba gösterirken elbette
eksik olanları da, ülkede bulunmayanları da telafi etmek için
dışarıdan ithal ettiler, getirdiler; Atatürk de böyle yaptı,
İnönü de böyle yaptı, biz de böyle yapıyoruz. Ama millî
şuur bu ülkeyi 3 kat geliştirmektir mesela, bu ülkede taş
üzerine taş koymaktır, hizmet etmektir. Bizim
eleştirdiğimiz milliyetçilik değildir -milliyetçiliğin çok
geniş bir coğrafyası var- etnik kimlik esaslı siyasi yaklaşımlardır
bizim itiraz ettiğimiz.
Yine, aynı şekilde,
burada dil üzerinden bir demagoji yaptı Arapça kelimeler, vesaire diye.
Dil yaşayan bir varlıktır. Eğer Tanju Bey’in kafasıyla
bakarsanız ne Yakup Kadri’yi anlarsınız…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) - …ne orijinal yazısıyla Nutuk’u anlarsınız ne de
geçmişte, Cumhuriyet Dönemi’nde yazılan eserleri
anlarsınız. Biraz dilden haberdar olmak lazım diye
düşünürüm.
Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
KAZIM ARSLAN (Denizli) –
Yaşayan varlıksa demek ki hepimiz yaşatıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özcan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Başkan, hatip defalarca ismimi zikrederek demagoji yapmakla,
polemik üretmekle, tarihi…
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) - Doğru, aynen yapıyor.
BAŞKAN – Hiç bu
şekilde, böyle konuşmadı. “Demagoji” lafı söylemedi.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim,
söyledi.
BAŞKAN – “Herhâlde
tarihten haberdardır.” dedi. Ben not tuttum.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim,
“demagoji” lafını en son söyledi zaten. “Polemik”le
başladı, “demagoji”yle bitirdi.
BAŞKAN – “Herhâlde
tarihten haberdardır.” dedi. Polemik yapmadı.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Açık bir şekilde…
BAŞKAN – Hiçbir
şekilde sataşmada bulunmadı.
TANJU ÖZCAN (Bolu) -
…mantığımda takip etme güçlüğü olmakla suçladı, not
aldım burada. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Hiç böyle bir
şeye ben tanık olmadım.
Sayın Bostancı,
böyle bir kastınız var mı?
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkanım, ortaya koyduğu görüşlere eleştirel
bir yaklaşımdır, ben ne hakaret ettim ne tahkir ettim.
BAŞKAN – Hiçbir hakaret
yok Sayın Özcan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Başkan, açık bir sataşma olmuştur,
sıklıkla söyledim...
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Uçağa binmiyor mu, trene binmiyor mu? Yani birilerine laf
söylerken “Ben ne yapıyorum?” diye bakmıyor mu?
Engin Bey ayağa
kalktı.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi
Sayın Altay söz isteyecek, Grup Başkan Vekili olduğu için ben
ona söz vereceğim, Sayın Altay da Sayın Özcan’a sözü devredecek.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Ben arz edeyim. Yani milletvekilim de arz eder ama o
atlamış olabilir.
BAŞKAN – Sayın
Özcan, yerinize oturun, bir dakika size açıklama için süre vereyim.
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Hayır efendim, ben…
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Sayın Bostancı, sayın milletvekilimizi dil
kavramını bilmemekle, dilin sürekliliğini, konuşan dil
noktasında bilgisizlikle itham etti. Bunu Genel Kurulun hepsi duydu.
BAŞKAN – Hayır,
“Bilmiyor.” demedi Sayın Altay.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) –
Dedi, dedi efendim.
BAŞKAN – “Sadece diller
yaşayan varlıklardır.” Bunu söyledi.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) –
Hayır, hayır, “Bilmiyor.” dedi.
BAŞKAN – “Bilmiyor.”
demedi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Altay, bakın, yani bu konunun da bir kuralı var.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Dil kavramını bilmediğini iddia etti, ifade
etti, bütün Genel Kurul öyle algıladı.
BAŞKAN – “Bilmedi.”
demedi, “Dil yaşayan organizmalardır veya olgulardır.” dedi.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) –
Hayır, hayır, en son söyledi efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkan, tutanakları isteyin, varsa hakaret söz
verin.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim,
net bir şekilde bunu herkes duydu.
BAŞKAN – Ben size
yerinizden söz veriyorum, geçin, buyurun.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim,
kürsüden…
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Hayır, hayır sataşma var efendim.
BAŞKAN – Ama burada bir
sataşma yok arkadaşlar, lütfen…
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sataşma yok. Engin Bey, sataşma yok.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Bir milletvekiline “Dil kavramını bilmiyorsun.”
demek sataşma değilse…
BAŞKAN – Ama demedi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Dedi efendim, dedi. “Demedim.” diyemez.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Dedi,
bunu hepimiz duyduk.
BAŞKAN – Peki, buyurun
iki dakika.
Hiç kimse bundan sonra
konuşmada birbirinin adını, kelimesini ağzına
almasın.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Evet, olumsuzlama yapmasın kimse.
BAŞKAN – Çünkü herkes
“Ne kadar iyisin, ne kadar iyi görev yapıyorsun.” dese bile bunu
sataşma olarak algılıyor.
Buyurun iki dakika.
5.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Başkan, öncelikle tutumunuzu çok doğru
bulmadığımı ifade ederek başlamak istiyorum.
BAŞKAN – Sizin
takdiriniz.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Siz
burada herkesin duyduğunu “Ben duymadım.” demekle zaten ciddi anlamda
tarafsızlığınızı yitiriyorsunuz.
BAŞKAN – Çünkü
kararı ben vereceğim Sayın Özcan, buyurun. Sizin
kararınızla olmuyor o.
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Sayın Başkan, benim öncelikle dil konusunda herhangi bir
sıkıntım yok. Çok şükür Türk dilini en iyi kullanan –öyle
bir iddiadayım- en çok kelime kullanan, mümkün olduğu kadar öz
Türkçeyi kullanmaya çalışan bir milletvekiliyim. O anlamda millî
şuuru pek çok AKP milletvekilinden çok daha yüksek olan bir
milletvekiliyim, kendimi böyle tanıtabilirim.
Ben “millî şuur” deyince
yetim hakkı yememeyi anlıyorum. Bakın, siz ne
anladığınızı ifade ettiniz. Ben “millî şuur”
deyince milliyetçiliği ayaklar altına almayı değil, tam
tersine milliyetçiliği yüceltmeyi anlıyorum Sayın Bostancı.
Dolayısıyla az önce verdiğim örnekleri de tam olarak anlayamamışsınız.
HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) – Sadece millî değil, ahlaki bir şuurdur.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Millî
şuurdan bahseden, “Millî milletvekili istiyorum.” diyen Sayın
Cumhurbaşkanının, kullandığı aracından
kullandığı uçağına kadar, koridorunda yürüdüğü sarayındaki
mermerlerine kadar, tamamen yerlisi varken bunların
yabancısını kullanmayı tercih eden; taktığı
kravattan giydiği cekete kadar, ayakkabısına kadar yabancı
ürünleri tercih eden bir Cumhurbaşkanının millî şuurdan
bahsetmeye, gençlere böyle bir öğüt vermeye hakkı
olmadığını söyledim. “Ayinesi iştir kişinin, lafa
bakılmaz.” derler ya, Sayın Cumhurbaşkanının
söylediklerine bakıyoruz, yaptıklarına bakıyoruz;
öğütlediği yaşam tarzına bakıyoruz, kendi
yaşadığı tarza bakıyoruz. Millî şuuru yüksek olan
bir Cumhurbaşkanı, her şeyden önce milletin parasını
israf etmez. İsraf haramdır sayın milletvekilleri. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bostancı…
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Cumhurbaşkanımızın siyaseten ne
yaptığını, ortaya ne koyduğunu, bu memlekete
nasıl hizmet ettiğini Tanju Bey bilmeyebilir ama milletimiz biliyor
ve on beş yıldır bu yüzden onun arkasında. Tanju Bey’in
yaptığı polemiktir. Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
(Devam)
BAŞKAN
– Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin
birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan "yetkisini”
ibaresinin "yetkisine” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş Mehmet
Emin Adıyaman
Gaziantep Adana Iğdır
Hüda
Kaya Aycan
İrmez Dilek
Öcalan
İstanbul Şırnak Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Dilek Öcalan konuşacak.
Buyurun Sayın Öcalan.
(HDP sıralarından alkışlar)
DİLEK ÖCALAN (Şanlıurfa)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 1 Kasım dünya Kobani günü. Bundan tam
üç yıl önce, düştü düşüyor denen Kobani’deki direnişe
destek vermek için Nobel Barış Ödülü sahibi, insan hakları savunucusu
Adolfo Perez Esquivel ve Amerikalı Filozof ve Dilbilimci, Profesör Noam
Chomsky’nin de aralarında olduğu dünya çapında tanınan çok
sayıda kişinin çağrısıyla 1 Kasım dünya Kobani
günü ilan edildi. Rojava halklarının başlattığı
Kobani savunması tarihin en barbar saldırılarına
karşı fedaice direnerek tüm ambargo ve kuşatmalarına
rağmen bugün Rakka’nın özgürleştirilmesine kadar adım
adım ilerleyen iradenin zaferi için bir başlangıçtır. Tüm
uygarlıkların gelişimine ev sahipliği yapmış Orta
Doğu’yu gerici zihniyetiyle işgal etmeye çalışan, Avrupa ve
Amerika Kıtası’na varan, onlarca hain saldırıyı
organize eden barbar IŞİD çetesiyle mücadele
kararlılığı Kobani direnişi sayesinde mümkün
kılınmıştır. İnsanlık tarihi bu görkemli
direnişe destek vererek Kobani şahsında Rojava halklarının
devrimine sahip çıkan tüm demokrasi güçlerini ve bu uğurda
yaşamını feda eden binlerce kahramanı minnetle anıyor
ve anacaktır.
Kobani zaferiyle birlikte
Rojava’da başlayan toplumsal dönüşüm halkların özgür ve
demokratik bir gelecek inşa etmeleri için de bir milattır. 1
Kasım tüm dünyada, Almanya’dan Fransa’ya; İtalya’dan İskandinav
ülkelerine; İngiltere’den Yunanistan’a, İspanya’ya; Kanada’dan
Avustralya’ya, Hindistan’a; Hindistan’dan Ekvador’a, Amerika Birleşik Devletleri’ne
kadar dünyanın her köşesinde “Kobani günü” adıyla demokrasi
mücadelesinin zaferi olarak kutlanıyorsa şüphesiz bunun en temel
yaratıcısı yine kadınlardır. Kadın devrimi olarak
da bilenen Rojava devriminin açığa çıkmasında,
gelişiminde ve sürdürülebilmesi kararlılığının
her zerresinde kadının bilinci, emeği ve bedeli vardır.
IŞİD karanlığının Orta Doğu’ya
dayattığı tekçi, gerici, erkek egemen zihniyetine
karşı Orta Doğu kadınının özgürlük
arayışı galip gelmiştir. Kobani’de Kürt
kadınının cesareti tüm dünyaya umut vermiştir.
Kobani dünya genelinde
farklı uluslar ve inançlardan halkların yaratılmak istenen Orta
Çağ zihniyetine karşı birlikte mücadelesinin de adıdır
çünkü gelişen bu enternasyonal ruh bu karanlığın sadece Orta
Doğu halklarının değil tüm dünya halklarının
geleceğini boğmak istediğinin
farkındalığıyla hareket etmiştir. Rojava’da din, dil,
ırk, inanç, mezhep ve cinsiyet ayrımının
olmadığı demokratik, ekolojik bir toplumsal sözleşme
ekseninde eşitlik, adalet, özgürlük ve demokrasinin tesisi için inşa
edilen yerel örgütlenmelere dayalı özerk yönetim modeli bugün başta
Orta Doğu olmak üzere, tüm dünyaya örnek teşkil etmektedir. Bu tarihî
gün dolayısıyla belirtmek isteriz ki AKP Hükûmeti Suriye üzerindeki
politikalarını yeniden gözden geçirmelidir. Tarihten dersler
çıkarılarak savaş politikaları terk edilmeli, Rojava
halklarının seçilmiş, meşru yönetimleriyle dostane
ilişkiler geliştirilmelidir. Bugün ağır tecrit altında
tutulan Sayın Öcalan’ın belirttiği üzere Kobani zaferi halklar
arası birlikteliği mümkün kılmıştır. Yine,
Sayın Öcalan’ın 2015 Diyarbakır “Nevroz”unda dile getirdiği
“Hem bölgemiz için hem de uluslararası dünya için büyük anlamı olan
Kobani direnişini ve zaferini, bu temelde gelişen Eşme ruhunu
halklarımız arasında yeni tarihin sembolü olarak
selamlıyorum.” mesajı hâlâ güncelliğini ve önemini
korumaktadır. Süleyman Şah Türbesi’nin -Kobani’de birlikte hareket
edilmesiyle- Eşme’ye taşındığı, IŞİD
saldırılarından muhafaza edildiği unutulmamalıdır.
İnanıyoruz ki tekrar Eşme ruhuyla hareket edilebilirse
Türkiye’den başlayacak tüm Orta Doğu sahası için barış
kapıları sonuna kadar da açılacaktır.
Ben tekrar 1 Kasım dünya
Kobani gününü kutluyor, bu vesileyle bu direnişe öncülük eden, bu
direnişte yer alan bütün herkesi buradan selamlıyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum...
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Sayın Başkan, ayaktayım efendim.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Sayın Başkan, ayaktayım ben.
BAŞKAN – Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Buyurun.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Ayağa kalkmanın bir anlamı kalmadı
Sayın Başkan ama bu tutumunuzla ilgili...
BAŞKAN – Sayın
Altay, işleme başlamıştım.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Hayır efendim, başınız yerdeyken
“Önergeyi oylarınıza sunuyorum." diyorsunuz.
BAŞKAN – Bugün herkes
gerçekten çok alıngan Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Peki, devam ederiz efendim.
BAŞKAN – Tamam, sonra
veririm size söz.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddede üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin
1’inci ve 2’nci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Serdal
Kuyucuoğlu Mehmet
Gökdağ Mazlum
Nurlu
Mersin Gaziantep Manisa
BAŞKAN – Okunan önergeye
Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Mersin Milletvekili Sayın Serdal Kuyucuoğlu konuşacak.
Buyurun Sayın
Kuyucuoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
SERDAL KUYUCUOĞLU
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Helal
Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli vekil
arkadaşlarım, kurumun kurulmasıyla İslami ürün ve hizmet
pazarının lider ülkesi olma hayali, Sayın Davutoğlu’nun
komşularımızla ve daha birçok ülkeyle olan ilişkilerimizin
“sıfır sorundan sırf soruna” dönüşmesiyle bitmiştir.
Barzani’nin referandumu sayesinde yakınlaştığınız
İran ve Irak gibi komşularımızla da ilişkilerimiz
umarız uzun vadeli ve sağlıklı devam eder.
Ekonomimizi geliştirmek
için satacağımız ürünlerin helal olmasından daha çok
diğer ülkelerle kurduğumuz ilişkiler, sağlıklı ve
tutarlı bir dış politika; bölgeyi karıştırmak ya
da başka ülkelerin iç işlerine karışmak yerine büyük
Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış”
politikasını uygulamak daha kalıcı olacaktır.
Müslüman ülkelerin
birçoğuyla problem yaşarken onlara helal ürün satmayı
düşünmek çok da gerçekçi değildir. Bugün ülkemizde çiftçi
perişan durumdadır. Sebze, meyve üreticilerimiz ürünlerine pazar
bulamamakta ve bu nedenle üretmekten vazgeçmektedir. Vatandaşlarımız
eti neredeyse gramla alır duruma gelmiştir. Çareyi ise kendi
çiftçilerimize destek vermek, üretimi teşvik etmek yerine,
Sırbistan’dan et ithal etmekte buluyoruz. Müslüman ülkelere helal
gıda pazarını artırmayı tartışırken
kendi vatandaşlarımıza Sırp eti yediriyoruz. Kurumun
kuruluşuyla ilgili olarak ekonomik analiz yapılmadığı,
fayda maliyetinin, etki değerlendirmesinin ve iç piyasaya
yansımalarının ne olacağı hususlarında ciddi araştırmalar
yapılmadığı da birçok arkadaşımız
tarafından komisyonda dile getirilmiştir. Birçok yasa
tasarısında olduğu gibi bu tasarı da aceleye
getirilmiş, üzerinde tartışılmamış ve hiç
kimsenin görüşüne başvurulmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
benim ilim Mersin önemli bir lojistik kenti, önemli bir iç turizm kenti ve önemli
bir tarım kenti. Bugün gündem olan ve birkaç gündür
tartışılan domates meselesi bizim bölgeyi yakından
ilgilendiriyor. Türkiye'deki meyve üretiminin yüzde 10’undan fazlası
Mersin’de üretiliyor; bir narenciye kenti ve özellikle de örtü altı
üretimde Türkiye'de 2’nci, alan olarak da 1’inci. Uçak düşürme krizi
öncesi Türkiye'nin bölgemizden Rusya’ya ihracatı 350 bin ton, uçak
düşürme krizinden sonra ambargoyla beraber bu sıfırlandı
ama bugün 50 bin tonluk bir ihracat müsaadesi aldık ve bunun için de davul
zurna çalıyoruz ve çok seviniyoruz. Ama burada da bir tezatla
karşı karşıyayız. Bakın, bu konuda üç firmaya
yetki verilmiş, ihracat yetkisi. Hangi firmalar? Öğrendiğimize
göre Özaltın, Agrobay ve SURAL firmaları; sadece bu firmalara ihracat
yetkisi veriliyor. Peki, bizim üreticimiz nerede, benim Mersinli üreticim
nerede? Sadece Mersin’de, bakın, Mersin’de domates üretimi ziraat
odasından aldığımız bilgiye göre 941 bin ton. Ne
kadarına ihracat için müsaade almışız? 50 bin ton, buna da
davul zurna çalıyoruz. Yani, onun için, bu da bizim iyi tarım yapan,
ÇKS’si olan çok sayıda firmamızı etkiliyor.
Sadece domateste değil,
bakın; yine, biber, bal kabağı ve marulda da sadece 9 firmaya
müsaade edilmiş. Yani burada baktığımızda, bu
ambargonun kalkmadığını, hâlâ devam ettiğini, sadece
küçük bir miktar müsaade edildiğini görüyoruz. Bu konuda bu dış
ilişkilerdeki yanlışların bizi nereye götürdüğünü,
bizim çiftçimizi ve özellikle tarım bölgelerindeki tarımla uğraşan
insanları ne kadar etkilediğini yakından yaşıyoruz.
O nedenle, bu konuda
Hükûmetin daha çok çalışması lazım, özellikle de yerli
üreticiye sahip çıkması lazım. Sadece büyük firmalara bu
yetkilerin verilmesinin de yanlış olduğunu düşünüyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu ve
arkadaşlarının verdiği önergenin oylanmasında karar
yeter sayısı aranmasını talep ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim, sağ olun.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.19
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
501 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde
Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu ve arkadaşları
tarafından verilen önergenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Karar yeter sayısı
vardır.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika,
işlemimi bitireyim, size söz vereceğim.
501 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Buyurun Sayın
Bostancı, sizi dinliyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın 501 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkanım, biraz önce Sayın Tanju Özcan
kürsüden konuşurken tam olarak ne dediğini görmek maksadıyla
tutanakları istemiştim. Şimdi tutanaklardan okuyacağım
gibi, kabul edemeyeceğimiz, sadece parti olarak bizim değil,
Meclisteki bütün siyasi partilerin ortak bir ilke olarak benimsediği bir
husus açısından da kabul edilemeyecek olan bir temel kuralı,
ayrıca başka kuralları da ihlal ettiğini görüyorum.
Şöyle diyor Sayın
Tanju Özcan: “Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımızın
oğlu –diyor, devam ediyor- aldığı sahte raporla askerlikten
muaf oluyor.” böyle bir cümle kuruyor.
Şimdi, birinci temel
kural, siyasilerin yakınlarına ilişkin, çocuklarına
ilişkin bu tür -tabiri caizse- siyasette bel altı olarak kabul edilen
tartışmaların yapılmaması, polemiklerin çevrilmemesi
istikametinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın
lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) -…geçmişte de grup başkan vekilleri olarak tüm siyasi partilerden
bu hususa ilişkin temel ilke üzerinde anlaşmıştık. Bir
kere bu ilke ihlal ediliyor.
İkincisi: Sayın
Tanju Özcan “Aldığı sahte rapor.” diyor. Kendisi doktor mu,
muayene mi etti, bu karara nereden varıyor? Sonuçta,
Cumhurbaşkanımızın oğlu olması, böyle bir rapor
alındığında bunun afişe edilmesini mi gerektiriyor,
tıbbi etik diye bir şey yok mu? Neresinden bakarsanız bakın
aklen, mantıken, tıbbi etik bakımından kabul edilemez,
uygun düşmez; ahlaken tartışmalı bir dilin
kullanılmasını uygun bulmuyoruz.
Sayın Özcan’ın
burada yapmış olduğu son derece ayıptır. Bu
bakımdan, bu kabul edilemez hususu belirtmek için söz aldım. Bunu
ifade ediyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim,
mikrofonu açarsanız ben bir düzeltme yapayım bununla ilgili.
BAŞKAN - Sayın
Özcan, söz mü istiyorsunuz?
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Tabii.
BAŞKAN - Buyurun.
32.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
TANJU ÖZCAN (Bolu) –
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Ben konuşmamı
dinlediğimde kendim, uyarı üzerine, gerçekten “Sayın
Cumhurbaşkanımızın oğlunun askerlikten muaf
olmasını sağlayan rapor” diyeceğime “sahte” ibaresini
eklemişim konuşmanın heyecanıyla. Yani raporun sahte olup
olmadığını elbette ki bilemem. Bir rapor varsa ortada aksi
sabit oluncaya kadar da geçerli ve resmî kabul etmek gerekir. Ancak,
konuşmanın heyecanıyla bir “sahte” kelimesini eklediğimi
üzülerek ben de gördüm. Bunu düzeltiyorum ancak konuşmamın diğer
kısımlarındaki sözlerin tamamının
arkasındayım.
Sayın
Cumhurbaşkanımızın oğluna bundan sonraki
hayatında sağlık, sıhhat, Allah’tan bol ve helal kazanç
diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim ben de sayın grup başkan vekilleri ve Sayın Özcan.
Tutanağı birlikte
değerlendirdik. Evet, burada, siyasi kişiliklerin, genel
başkanlarımızın, Cumhurbaşkanımızın,
Başbakanımızın ve dediğim gibi genel
başkanlarımızın, hepimizin ailesinin polemik konusu
yapılmaması konusunda anlaşmaya varmıştık. Bu
konuda bir hassasiyet gösterdiniz, tekrar teşekkür ediyorum size.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Siyaset yapan herkesin çocukları bizim
çocuklarımızdır.
BAŞKAN – Elbette.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Onlara ihtimam göstermek hepimizin görevi. Biz siyaseten
tartışabiliriz, konuşabiliriz, ağır eleştiriler
de yapabiliriz ama çoluğu çocuğu buna karıştırmak doğru
bir iş değildir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Elbette, herkes
aynı düşüncede, biraz önceki konuşmalar da bunu
doğruladı zaten.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501) (Devam)
BAŞKAN
- 3’üncü madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501
sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 3'üncü maddesinin
(1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) Bu Kanun ile verilen
görevleri yerine getirmek üzere Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı ile ilgili, kısa adı HAK olan Helal
Akreditasyon Kurumu kurulmuştur.”
Ahmet
Kenan Tanrıkulu Ruhi
Ersoy Ahmet
Selim Yurdakul
İzmir Osmaniye
Antalya
Zihni
Açba Arzu
Erdem
Sakarya İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.
Buyurun Sayın Ersoy.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) –
Sayın Başkanlık Divanı, değerli milletvekilleri; bugün
bir akreditasyon üzerine toplandık. Ben biraz havayı da
değiştirmek adına, Türk kültürü adına önemli bir
akreditasyon haberini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aslında, bu, yerelin
ulusallaşması, ulusalın evrenselleşmesi adına da bir
başarıdır. Türkiye UNESCO Millî Komisyon
Başkanlığı Paris’te bugünlerde yoğun bir
çalışma içerisinde. Komisyon Başkanı Profesör Öcal
Oğuz’dan aldığımız güzel haber şudur: Dünya
belleği kütüğüne Dîvânu Lugâti't-Türk ve Piri Reis haritası
kaydedildi. UNESCO üzerinden, insanlık durdukça durması taahhüt
edilen eserler listesine kabul edilerek dünya belleğine giren Dîvânu
Lugâti't-Türk ve Piri Reis haritasının kaydedilmesi Türk kültürü
açısından çok önemli bir gelişme. Öte yandan, Kutadgu Bilig ve
Atabetü’l Hakayık gibi iki önemli Türk kültürü eseri de 2018 ve 2019 anma
ve kutlama yıl dönümleri arasına alındı.
Değerli milletvekilleri,
bizlere düşen sorumluluk, yerelin ulusallaşması, ulusalın
evrenselleşmesi hususunda Türk kültürüne ait bu eserlerin yeniden
güncellenmesi ve gençlerimize, geleceğimizi inşa edecek olan toplumumuzun
her bir ferdine yeniden yeniden tanıtmak. Belki o tanıtım
süreçlerinde eserler tıpkıbasımlarıyla çok anlam ifade
etmeyebilir, aslında edebilir de, birebir Türkiceyi okuduğumuzda çok
anlam ifade edebilir. Ama Kutadgu Bilig’den hareketle, Atabetü’l
Hakayık’tan hareketle yeni eserler üretebilecek bir vizyonu ortaya
koyabiliyor muyuz; bir tiyatro eserini, bir senaryoyu, beraberinde başka
bir sanatsal aktivitenin köklerini buraya yerleştirerek evrensele buradan
hitap edebiliyor muyuz?
Orada nelerden bahsediliyor
diye şöyle birkaç tane hususta hatırlatma yapmak istiyorum: Atabetü’l
Hakayık’ta diyor ki Edip Ahmet Yükneki: “Nice bilgili kadın, bilgi
sayesinde erkekten üstün, nice bilgisiz erkek, kadından daha zayıf
kaldı. Bilgili kişi, varlığını belli eder;
bilgisiz, hayatta olsa bile yitik sayılır. Bilgi sahibi kendi ölse
bile adı ölmez. Bilgisizin ise daha sağlığında
adı unutulur.”
Bakın, Türk kültüründe
11’inci asırda, 12’nci asırda ortaya konulmuş bu eserler
kadına, bilgiye nasıl değer veriyordu. Çıkış
noktamıza baktığımızda, Matüridî aklının Maveraünnehir
vadisinin yeşerttiği fikrin bize, Anadolu’ya ve insanlığa
taşıdıkları nelerdi, bunları düşünmeye davet
ediyoruz biz.
Genel anlamda şu soruyu
da sormak istiyoruz: Kaşgarlı Mahmut, Balasagunlu Edip Ahmet diyoruz.
Kaşgar neresi bugün, Balasagun neresi? İşte, bu, gönül
coğrafyası dediğimiz Turan coğrafyası ve koskoca Türk
kültürü, coğrafyanın tarihe sığmaması meselesiyle de
eş değerdir. Bugün, Kaşgarlı Mahmut’un Dîvânu
Lugâti’t-Türk’ünü, Edip Ahmet Yükneki’nin Atabetü’l Hakayık’ını
alıp da evrensel standartlarda Millî Komisyonumuz UNESCO’ya tescil
ettiriyorsa demek ki Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türk dünyasının ve
Türk medeniyetinin aklı ve kalbi, vicdanı ve geleceği olarak
Ankara merkezli bir siyaseti ve Türkistan merkezli bir medeniyeti,
bahsetmiş olduğumuz Turan coğrafyasının her bir
ikliminde yeşermiş olan toplulukları da bünyesine alarak
insanlığın ufkunda yeni bir güneş gibi doğmaya
muktedirdir. İşte, bu muktedirliğin ortaya çıkabilmesi
adına, bu kültür kodlarımızın,
kaynaklarımızın yeniden keşfi, geleneğin yeniden
güncellenmesi ve farkındalığının ortaya
çıkması bir zarurettir.
Sayın Genel
Başkanımızın grup konuşmalarında veyahut da
basın toplantılarında yer yer Kutadgu Bilig’den vermiş
olduğu mesajlar, Dedem Korkut’tan verdiği mesajlar sadece siyasal
retorikten ibaret değildir; bu eserlerin
farkındalığını artırmak, mensubiyetimizi, bu
konuda yapmamız gereken çalışmaları yeniden yetkililere
ifade etmektir. O sebeple, bizler de Türkiye Büyük Millet Meclisinin birer
ferdi, milletvekili olarak ve birer aile babası, annesi veyahut de
ağabeyi, kardeşi, hepsinden önemlisi, bu aziz kültürün, bu
medeniyetin mensupları ve bu ülkenin vatandaşları olarak bu
konuda toplumsal farkındalıkları artırmamız gerekiyor.
Bu vesileyle, ben UNESCO
Millî Komisyonunda gayretli çalışmalarından dolayı Millî
Komisyon ekibini, başta Profesör Öcal Oğuz olmak üzere bu konuda
mücadele verenleri tebrik ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Ersoy.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü
maddesinin 2’nci fıkrasında yer alan “yetkisini haiz tek Kurum”
ibaresinin “yetkisine haiz tek kurum” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş Mehmet
Emin Adıyaman
Gaziantep Adana Iğdır
Aycan
İrmez Hüda
Kaya
Şırnak İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman
konuşacak.
Buyurun Sayın
Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 501
sayılı Helal Akreditasyon Kurumu Yasa Tasarısı üzerinde söz
almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlamadan
önce, bugün 1 Kasım, önemli bir gün. Birincisi, dünya Kobani günü
olması münasebetiyle, 1 Kasım itibarıyla Kobani’de
IŞİD barbarlığına, IŞİD
karanlığına karşı halkların umudu, kurtuluşu
olarak, başta Rojava halkları ve tüm Suriye halklarının bu
uğurda bedel ödeyen tüm kesimlerine selamlarımı gönderiyorum.
İkincisi: Bugün 1
Kasım. Evet, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, özellikle 20 Temmuz
tarihinden itibaren ülkeyi bir savaş sürecine sokan ve 7 Haziranda ortaya
çıkan halk iradesini yok sayıp 1 Kasım 2015 tarihinde yeni bir
seçimle teşekkül eden bu Mecliste bütün baskılara, bütün zorluklara,
bütün siyasi soykırım operasyonlarına rağmen,
halkımızın iradesinin yine bir tecellisi olarak bu Mecliste yer
almış, Parlamentonun 3’üncü büyük partisi olarak Meclise giren ancak
bir yılı dolmak üzere olan -4 Kasım tarihi itibarıyla bir
yılı dolacak olan- yine siyasi bir darbeyle siyasi rehine olarak
cezaevlerinde tutulan eş genel başkanlarımız ve
milletvekillerimiz ile yine hukuksuzca, yine siyasi darbelerle cezaevine
tıktırılan belediye eş başkanlarımızı
ve parti yöneticilerimizi bir kez daha buradan selamlıyorum. Onların
özgürlük, demokrasi, barış ve ortak yaşam uğruna hem
içeride hem dışarıda vermiş oldukları mücadele bizim
için onur kaynağıdır ve o mücadeleyi biz var oldukça sürdürmeye
devam edeceğiz; onlarla gurur duyuyoruz, onur duyuyoruz.
Değerli arkadaşlar,
görüştüğümüz kanun tasarısı Helal Akreditasyon Kurumu,
kısa ismiyle gerekçede HAK deniliyor. HAK, aslında tek
başına sadece bir yeme içmeyi ifade etmiyor. Hak, adalet, teslim
edilmeli; hak, hukuk, adalet birbirlerini tamamlayan kavramlar. Hak, hukuk,
adalet ve helal kavramlarının karşıtı haramdır,
zulümdür, hukuksuzluktur. Dolayısıyla, bu sadece bir gıda
maddesini yemekten ibaret değil, doğuştan birtakım haklara
sahip olanların haklarını teslim etmemek de haramdır; fakir
fukaranın, gurebanın hakkını yemek de, teslim etmemek de
haramdır; hukuka uymamak da haramdır. Dolayısıyla, sadece
piyasa koşulları içerisinde daha çok kâr etmek saikiyle, özellikle
İslam âlemine yönelik “hak” kavramı adı altında, akredite
edilecek taraflar, şirketler üzerinden “hak” kavramını ifade
edemeyiz. Dolayısıyla bugün partimize ve eş genel başkanlarımıza
dayatılan hukuksuzluk da aslında “hak” kavramının
dışında, diğer bir deyişle haramın kabulüdür.
Dolayısıyla, dünden
beri tartıştığımız -özellikle ortaya
çıkmış olan “gizli” ibareli- Adalet Bakanlığı
vasıtasıyla mahkemelere gönderilen ve talimat niteliğindeki
karar gizlilik ibaresi içeriyor ve açığa çıktığı
için biliyoruz. Peki, açığa çıkmayan kaç tane buna benzer
talimat vardır, gizlilik içeren? Ya da bu gizlilik içeren belge
açığa çıkmamış olsaydı, Sayın
Başkanın izah ettiği gibi bir soruşturma
başlatılacak mıydı? Kaldı ki başlatılan
soruşturma, gerçekten buradaki hukuksuzluğa, yargıya
yapılan müdahaleye yönelik bir soruşturma mıdır? Mesela
“Bakanın bilgisi dışında.” deniliyor. Bilgisi
dışındaysa bu talimatı veren hâkim hemen görevden alınacak
mıdır? Bence o değil. Evet, bir soruşturma var, bu
soruşturma belgeyi sızdıranlar hakkında yürütülecek bir
soruşturmadır, muhtemelen bunun faturası da adliyedeki gariban
bir kâtibe çıkarılacaktır. Eğer yargının
bağımsızlığı söz konusuysa o zaman bunun
gereği yerine getirilmeli ve bunun gibi ne kadar talimat var, bunun açığa
çıkarılması gerekiyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Adıyaman, ben
Bakanın soruşturma başlattığını söylemedim,
onu bir tashih edeyim de. “İncelettireceğim konuyu.” dedi, sadece bu.
MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) – Tamam.
BAŞKAN – Peki.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4’üncü maddede iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Mehmet
Gökdağ Mazlum
Nurlu Burcu
Köksal
Gaziantep Manisa
Afyonkarahisar
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal konuşacak.
Buyurun Sayın Köksal.
(CHP sıralarından alkışlar)
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî egemenliğe
geçişimizi sağlamak ve demokratik bir düzenin kurulabilmesine olanak
tanımak için 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı.
Saltanatın kaldırılmasının, egemenliğin millete
verilmesinin yıl dönümünü ve ayrıca okuryazarlığın
önündeki en büyük engeli ortadan kaldıran Harf Devrimi’nin 89’uncu
yıl dönümünü kutluyorum.
Helal akreditasyon; “helal” i
biliyoruz da “akreditasyon” nedir Allah aşkına? Fransızca
kökenli bir kelime; belli kriterleri sağlarlık, denklik hakkında
bilirkişi veya kurumlarca verilen bir belge. Helal Akreditasyon Kurumu da
bu durumda, olsa olsa bir ürünün, hizmetin helal mi, haram mı
olduğunu tespit edecek kurum.
Peki, bu kurum, o ürünün veya
hizmetin helal mi, haram mı olduğunun tespitini nasıl yapacak,
gerçekten merak ediyorum. Örneğin, elmanın, armudun, kirazın,
patatesin helal mi, haram mı olduğuna nasıl karar verecek?
Şimdi, çiftçi
“Ağacı besmeleyle dikip suladım.” dese, “Bu ürün helaldir.” dese
buna helal sertifikası mı verilecek? Ya da örneğin, patates
üreticisi “Ben patatesleri sökerken besmeleyle söktüm, helaldir.” deyince helal
belgesi mi verecek? Yazı yazdığımız kalemin helal olup
olmadığına nasıl karar verecek? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen.
BURCU KÖKSAL (Devamla) – Ya,
merak ediyorum, hakikaten, yirmi yıllık bir kiraz
ağacının, on yıllık üzüm bağının
vermiş olduğu meyveye, ürüne neye göre helal sertifikası
verilecek? Ya da mesela balık için helal belgesi almak istiyorsunuz, ne
diyecek balıkçılar? “Biz abdest alıp ağları besmeleyle
attık, avladığımız, tuttuğumuz balık
helaldir, helal sertifikası verin.” mi diyecek?
Helal Akreditasyon Kurumunun,
bunun verdiği helal belgesine nasıl güveneceğiz? Öyle ya, bu
kurumun üyelerini belirleyecek olan şu andaki Adalet ve Kalkınma
Partisi; yolsuzluk algısında ülkemizi 176 ülke arasında 75’inci
sıraya yükselten Adalet ve Kalkınma Partisi; 59,3 milyar
dolarlık özelleştirme yapıp bu özelleştirme
paralarını nereye harcadığının hesabını
veremeyen Adalet ve Kalkınma Partisi; “FETÖ’yle mücadele ediyorum.” diye
suçlu suçsuz binlerce insanı işinden, aşından,
özgürlüğünden eden, kendi itirafıyla at izini it izine
karıştırdığı bir süreci yöneten Adalet ve
Kalkınma Partisi.
2006 yılında, kendi
iktidarı döneminde çıkardığı Tarım Kanunu’na göre
“Çiftçiye verilecek destek, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden
az olamaz.” dediği hâlde buna bile riayet etmeyip çiftçiye eksik
destekleme veren Adalet ve Kalkınma Partisi; bu kanun yürürlüğe
girdiğinden bu yana çiftçiye 87,5 milyar liralık eksik destekleme
veren, sadece 2017 yılında çiftçiye vermesi gereken 26 milyar
liralık desteği vermeyip 12,8 milyarlık desteği vererek
yani bir anlamda kul hakkı yiyerek çiftçiyi bankalara, sağa sola
borçlandıran Adalet ve Kalkınma Partisi.
Kendi çocukları
yatlarla, katlarla, gemiciklerle sefa sürerken 18 milyonluk 15-29 yaş
arası gençlerimizin yüzde 27’sini işsizliğe mahkûm eden Adalet
ve Kalkınma Partisi; seçim meydanlarında eveleyip geveleyip
“Taşerona kadro vereceğim. Emeklilikte yaşa
takılanların mağduriyetini çözeceğim. Terörü
bitireceğim.” deyip, vaatlerde bulunup kendi verdiği sözü tutmayan
Adalet ve Kalkınma Partisi; askerî okulları kapatıp orada
okuyan, FETÖ’yle alakası olmadığı hâlde FETÖ’cü
damgası yediği için perişan olan çocukların vebalini
taşıyan Adalet ve Kalkınma Partisi.
Lop etten buğdaya,
samandan mercimeğe birçok ürünün ithalatına kapı açarak kendi
çiftçisini bitirmeye çalışan Adalet ve Kalkınma Partisi Helal
Akreditasyon Kurumunu belirleyecek, öyle mi? Helale karar verecek, öyle mi?
Hadi oradan!
Herkese
saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Bostancı, buyurun.
KAZIM ARSLAN (Denizli) –
Sataşma yok ya.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar)
– Gerçekleri söyledim.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Sayın Başkanım, daha biraz önce siyasilerin
çocuklarına ilişkin konuşulmaması gerektiğini
söyledik.
BAŞKAN – Evet.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Konuşmacı bunu ihlal etti.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar)
– “Siyasilerin” demedim, “birilerinin” dedim.
BAŞKAN – Sayın
Köksal…
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – İkincisi: Patatesti, elmaydı, üzümdü, balıktı;
bunlara ilişkin helal-haram şeklinde bir ayrım
olmadığını bilmesi gerekir. Böyle bir şey yok.
“Bismillah”la elma ağacı dikmek gibi bir durum yok.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar)
– Hizmet belgesi alacak, neye göre alacak?
KAZIM ARSLAN (Denizli) –
Sadece nohut için yokmuş.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Dersini çalışması lazım.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin
(1)’inci fıkrasında yer alan “şunlardır” ibaresinin
“şu şekildedir” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş Hüda
Kaya
Gaziantep Adana İstanbul
Mehmet
Emin Adıyaman Aycan
İrmez Erol
Dora
Iğdır Şırnak Mardin
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Bir fark
göremediğimizden katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.
Buyurun Sayın Dora. (HDP
sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Helal Akreditasyon Kurumu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
4’üncü maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii, Türkiye’de bir yılı aşkın bir süredir uygulanan
olağanüstü hâl rejimi, daha doğrusu
olağanlaştırılmaya çalışılan hâl rejiminin
yarattığı siyasi ve toplumsal altüst oluşlar, sanki bu
ülkede olmuyormuş gibi, ülkenin temel meselelerinden birisi olan ve her
geçen yıl oransal ve sayısal olarak artan işsizlik sorunu hiç
yokmuş gibi, ülkede 16 milyondan fazla yurttaş açlık
sınırının altında yaşamıyormuş gibi,
Türkiye’de 48 milyondan fazla yurttaş yoksulluk
sınırının altında yaşamıyormuş gibi,
her yıl neredeyse 2 bin civarında işçi kardeşimiz iş
cinayetlerine kurban gitmiyormuş gibi, ülkemizde adalet
kavramının neredeyse hiç kalmadığı, seçilmiş
siyasetçilerin siyasi faaliyetlerinden dolayı rahatlıkla hapse
atılabildiği, hukuk dışı, siyasi etik dışı
uygulamalar hiç yokmuş gibi, kısaca, ülkemizde sanki her şey
güllük gülistanlıkmış gibi yanılgılı ve son
derece sorunlu bir yasama faaliyeti sürecini ibretle izliyoruz maalesef.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçtiğimiz günlerde Meclis gündemine
getirilen ve Türkiye’nin mevcut medeni hukukuna hiçbir katkı
sağlamayan, katkı sağlamadığı gibi toplumsal
zeminde önemli yarılmalara yol açan, müftülere nikâh kıyma yetkisi
veren bir yasa tasarısını görüştük. Bu haftaysa, yine,
ülkemizin hiçbir temel meselesine küçücük bir katkısı olmayacak bir
Helal Akreditasyon Kurumu Tasarısı’nı görüşüyoruz.
Şunun altını çizmek isterim: Ülkemizin onca önemli meselesi
varken Meclis gündemini suni gündemlerle, son derece tali konularla ve hele
hele hiçbir yaramıza derman olmayacak işleri görüşerek işgal
etmek, halkın iradesine karşı yapılmış çok büyük
bir haksızlıktır. Halk yoksullukla mücadele ederken, şu
soğuk kış gününde evini nasıl
ısıtacağının telaşına düşmüşken
bizim burada zaman harcadığımız konular son derece
trajiktir, hatta komiktir.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, öncelikle, tasarının gerekçe kısmında
belirtilen bir husus, oldukça kafa karıştırmaktadır.
Gerekçede denilmektedir ki: “Kısa adı TÜRKAK olan Türk Akreditasyon
Kurumu çeşitli gerekçelerle helal akreditasyon işlemlerini gerçekleştirememektedir.”
Öncelikle bu husus açıklığa kavuşturulmalıdır.
Söz konusu bu “çeşitli gerekçeler” nelerdir? Bunlar
açıklanmalıdır.
Bir diğeri, bu mevcut
kurum, işlevsiz bir kurum ise neden varlığı hâlen devam
ettirilmektedir? Aynı ülkede iki farklı akreditasyon kurumuna neden
ihtiyaç bulunmaktadır? Bunların makul hiçbir cevabı da mevcut
değildir.
Değerli milletvekilleri,
2011 yılında akreditasyon hizmeti vermeye başlamış
olan TÜRKAK, 2008 yılı itibarıyla karşılıklı
tanınma anlaşmalarına konu olan tüm akreditasyon alanlarında
Avrupa Akreditasyon Birliğiyle karşılıklı tanınma
anlaşması imzalamış bulunmaktadır. Yine bu kurum,
hâlihazırda Avrupa Akreditasyon Birliğinin, Uluslararası
Akreditasyon Forumunun ve Uluslararası Laboratuvar Akreditasyonu
Birliğinin tam üyesi konumundadır. Yani uluslararası alanda kendi
çalışmalarının gerektirdiği iş birliği
ilişkilerini büyük oranda sağlamış bir kurum zaten var iken
ve zaten çalışmalarını yürütüyor iken varsa bu kurumun
eksikliklerini tamamlamak ve güçlendirmek yerine, neden paralel bir kuruma
ihtiyaç hissedilmektedir? Bu, aklıselim bir yaklaşım
değildir.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, bugün Türkiye, Avrupa’nın önemli düzeyde gıda
ihracatı gerçekleştirdiği ülkelerden birisi konumundadır
ancak Avrupa’nın, gıda ürünleri alırken uyguladığı
çeşitli kriterler nedeniyle Türkiye, aynı zamanda gıda ürünleri
en fazla iade edilen ülke konumundadır. Bu, öncelikle önemli bir ihracat
kaybı yani ekonomik kayıptır. İkinci olarak ise, bu iade
edilen ürünlerin iç piyasada satılmasına dair nitelikli bir denetim
mekanizması bulunmadığından, aslında göz göre göre
kendi yurttaşlarımız, kimyasal zehirler barındıran
gıdalara maruz bırakılmaktadır.
Son olarak, Hükûmeti helal
gıda hassasiyeti kadar zehirli gıda hassasiyetine,
gıdaların sağlıklı olup olmadığına
duyarlı olmaya ve bu konuda güçlü mekanizmalar oluşturmaya davet
ediyor; bu vesileyle Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dora.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
5’inci maddede dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Mehmet
Gökdağ Mazlum
Nurlu Ali
Akyıldız
Gaziantep Manisa Sivas
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Sivas Milletvekili Sayın Ali Akyıldız konuşacak.
Buyurun Sayın
Akyıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ AKYILDIZ (Sivas) –
Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım;
Meclisimizin ve basınımızın kıymetli emekçileri ve
ekranları başında bizleri izleyen çok değerli
yurttaşlarım, ben de hepinizi sevgiyle, saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum. Görüşülmekte olan Helal Akreditasyon Kurumu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 5’inci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarıda, 5 kişilik yönetim kurulunda yönetim kurulu üyelerinden
2’sinin kamudan gelecek olması, başkanın da atamayla
geleceği düşünüldüğünde iktidarın istemediği hiçbir
kararın hiçbir şekilde alınamayacağı ya da
Danışma Kurulu görüşlerinin fiilen sonuç vermeyeceği
görülmektedir burada.
Tasarının 5’inci
maddesinin (1)’inci fıkrasında, yönetim kurulu üyelerinin ara
vermeksizin en fazla 2 kez atanabileceğini hükme bağlanırken
üyelerin toplamda en fazla kaç defa görev alabileceğine dair bir
sınır yoktur. Bu hâliyle 1 yönetim kurulu üyesinin üç
yıllık birer dönem ara vermek koşuluyla sürekli görev
almasının önüne bir engel konmamıştır. Yani bu hâliyle
aynı yönetim kurulu üyelerinin yıllarca bu kurumda görev alabilmesinin
önü açık tutulmuştur.
Yine, 5’inci maddenin
(3)’üncü fıkrasında “Başkan ve üyelerden atanma
şartlarının bulunmadığı veya sonradan
kaybedildiği tespit edilenlerin üyelikleri kendiliğinden
düşecek.” denilmektedir ama görevden almada, muğlak bir gerekçeyle
hizmet gereği ve kamu yararı gözetilerek Bakanın teklifi üzerine
Başbakan tarafından görevden alınabileceği hükme
bağlanmıştır. Danışma Kurulu üyelerinin
görüş ve tavsiyelerine başvurulması öngörülmemiştir.
Yine, tasarının
5’inci maddesinin (4)’üncü fıkrasında kurumda önemli idari görev
üstlenecek olan genel sekreter, maalesef, yönetim kurulu başkanı ve
üyelerinde olduğu gibi, helal uygunluk değerlendirme kuruluşunda
birinci derece kan ve kayın hısımlığı olan
kişilerden olmaması şartına tabi tutulmamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulda bugün konuştuğumuz bu
helal noktasına bir de bir başka perspektiften bakalım.
İktidarlarınız döneminde, cumhuriyet tarihinde görülmemiş
bir biçimde kul hakkı yendiğini ve harama el
uzatıldığını söylemeden geçersem buradan, sizlere
haksızlık etmiş olurum. (CHP sıralarından
alkışlar) Yıllar önce gerek ülkemizde gerekse yurt
dışında YİMPAŞ, Kombassan, JetPa, İhlas, İşlem
Holding ve benzeri şirketler, çeşitli dinî vaatlerle ve yalanlarla
vatandaşlarımızı kandırarak yılların
birikimi paralarını ellerinden almışlar ve
insanlarımızı âdeta perişan etmişlerdi. Bu
şirketlerin bizzat hükûmetleriniz tarafından korunup kollanmakta
olduğu gerçeğini düşündüğümüzde -sizlerin yediği kul
hakkının hesabını nasıl olsa siz vereceksiniz, o bizi
ilgilendirmiyor tabii ama- biz bu mağdur edilen
vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesini
istiyoruz ve bunların talebini buradan bir kez daha sizlere iletiyorum.
Sürem az
kaldığı için biraz da yine Sivas’tan bahsetmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce birkaç kez
gündeme taşıdığım ama maalesef bir gelişme
göremediğim Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin
90 milyon lirayı aşan borcu nedeniyle, hastaneye malzeme veren ilaç
firmaları malzeme vermemekte ve hastalar mağdur duruma
düşmektedir. Yine Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde görev yapan hocalar,
almaları gereken primleri alamadıkları için ya daha yüksek
ücretlerle özel sektöre ya da başka illere transfer olma peşindeler.
Sayıştay
raporlarında çok ciddi yolsuzluklar yapıldığı
belirlenen Ankara-Sivas Yüksek Hızlı Tren Projesi daha önce üç kez
ertelenmişti ve şimdi buradan soruyorum: Bu hattı ne zaman
tamamlamayı düşünüyorsunuz? Bir ikinci sorum da yine buna cevap
alamadım: Yüksek hızlı tren hattı -Sivas
Garı’nın- değişikliğinin sebebini soruyorum. Yine
orada yandaşlara rant hesabınız mı var? Bunu da merak
ediyorum.
Sivas’ın köy
yolları sorununu defalarca burada gündeme taşıdım, dilimde
tüy bitti. Hep yol yapmakla övünüyorsunuz ama galiba Sivas’ı bu ülkeden
saymıyorsunuz ki Sivas’ın köy yollarını yapmak gibi bir
derdiniz yok, bugüne kadar da yapmadınız. Ben bir milletvekiliyim,
benim köyümün yolu yoktur değerli milletvekili arkadaşlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ AKYILDIZ (Devamla) –
Tekrar söylüyorum, ben bir milletvekiliyim, benim köyümün yolu yok.
Süre ne çabuk bitti.
BAŞKAN – Efendim?
ALİ AKYILDIZ (Devamla) –
Süre çok çabuk bitti diyorum.
BAŞKAN – Peki, bir
dakika daha ek süre verelim size.
Buyurun.
ALİ AKYILDIZ (Devamla) –
Çok teşekkür ediyorum.
Evet, buradan Hükûmete tekrar
sesleniyorum: Sivas’ı yıllardır mağdur ettiniz, mağdur
etmeye devam ediyorsunuz.
Yine burada daha önce
“Mecliste araştırma yapalım.” diye bir önerge vermiştik.
Burada sadece AK PARTİ’li milletvekillerimizin oylarıyla bu da
reddedildi. Sivas Demir Çelik sorunu, sadece Sivas’ın değil,
ülkemizin de kanayan bir yarası olmaya devam ediyor. Çok kısa bir
süre önce açıklanan ülkemizdeki “yüzsüzler” sıralamasında Sivas
Demir Çeliğin devlete olan borcu 8’inci sırada; ülkemizde devlete
borcu olanlar sıralamasında 8’inci sıraya yükselmiştir. Bu
sorunu da çözmemekte ısrarla inat ediyorsunuz, ısrarla
direniyorsunuz.
Evet, Değerli
Başkan, çok teşekkür ediyorum ek süre için.
BAŞKAN – Ben de
teşekkür ederim.
ALİ AKYILDIZ (Devamla) –
Konu çok, Sivas’ın derdi çok, sizin de Sivas gibi bir sorununuz maalesef
yok diyorum.
Hepinizi tekrar sevgiyle,
saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akyıldız.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501
sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 5'inci maddesinin
(1) fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(1) Yönetim Kurulu, Kurumun
karar organıdır. Yönetim Kurulu, Başkan ve dört üye olmak üzere
Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından atanan toplam
beş üyeden oluşur. Yönetim Kurulu üyeleri, iki üye kamu kurum ve
kuruluşlarından ve iki üye özel sektör temsilcilerinden olmak üzere
Danışma Kurulu üyeleri arasından atanır. Yönetim Kurulu
Başkanı Danışma Kurulu üyeleri arasından atanır.
Uhdesinde kamu görevi bulunmayan Başkan tam zamanlı sözleşmeli
olarak istihdam edilir. Kurumu Başkan temsil eder. Bakan tarafından
Başkanın yokluğunda Kurumu temsil etmek üzere Yönetim Kurulu
üyeleri arasından Başkanvekili atanır. Yönetim Kurulu üyelerinin
görev süreleri üç yıldır ve görev süresi biten yönetim kurulu üyesi
tekrar atanabilir. Ancak, yönetim kurulu üyeleri ara vermeksizin en fazla iki
kez atanabilir.
Ahmet
Kenan Tanrıkulu Ahmet
Selim Yurdakul Ruhi
Ersoy
İzmir Antalya Osmaniye
Zihni
Açba Arzu
Erdem
Sakarya İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) -
Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kurum Yönetim Kurulu
Başkanının Danışma Kurulundan
atanması, kurumun işleyişi bakımından daha
faydalı olacağı mütalaa edilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 5'inci
maddesinin (1) fıkrasının 5’inci cümlesi ile 9’uncu
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Kayseri İstanbul
Kırıkkale
Tülay
Kaynarca Canan
Candemir Çelik Mihrimah
Belma Satır
İstanbul Gaziantep İstanbul
Ertuğrul
Soysal Mücahit
Durmuşoğlu
Yozgat Osmaniye
“Başkan tam zamanlı
sözleşmeli olarak istihdam edilir.”
“İlgili mevzuat
uyarınca Devlet Personel Başkanına mali ve sosyal haklar
kapsamında aylık olarak yapılan ödemeler, aynı usul ve
esaslar çerçevesinde, Başkana sözleşme ücreti olarak ödenir.
Başkan, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı
sayılır. Bunlara ayrıca sekizinci fıkra hükmüne göre ödeme
yapılır. Başkanın kamu görevlisi olması durumunda,
kurumuyla olan ilişkisi sözleşmenin yapılmasıyla son bulur.
Bu şekilde istihdam edilen Başkan, Başkanlık görevinin
bitiminde, öğrenim durumu, hizmet yılı ve unvanı dikkate
alınarak önceki kurumunda kazanılmış hak aylık derecesine
uygun ve eski statülerindeki boş bir kadro veya pozisyona en geç üç ay
içinde atanır. Ancak, bu kişilerin atanmasında, önceki
kurumlarındaki idarî unvanlar dikkate alınmaz. Bu fıkra
uyarınca önceki kurumlarına atanan kişilerin Kurumda geçen
hizmetleri kazanılmış hak aylık derece ve kademeleri ile
emeklilik ikramiyesi veya iş sonu tazminatının hesabında
değerlendirilir. Kamu görevlisi olmayanlardan Başkan olarak
atananlara, görev sürelerinin bitiminde 657 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinin (B) fıkrası uyarınca istihdam edilen sözleşmeli
personele ilişkin mevzuat çerçevesinde iş sonu tazminatı
ödenir.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılıyoruz Başkanım.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu önergeyle, kurumu temsil
eden Başkanın kanunla verilen görev ve yetkileri layıkıyla
yerine getirebilmesini teminen, kamu görevlisi olan Başkanın,
uhdesinde kamu görevi bulunmayan Başkan gibi, tam zamanlı istihdam
edilmesi öngörülmektedir. Ayrıca, kamu görevlisi Başkanın mali
ve özlük hakları gibi hususlar da bu önergeyle düzenlenmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci
maddesinin (6)’ncı fıkrasında yer alan “hâlinde” ibaresinin
“durumunda” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş Hüda
Kaya
Gaziantep Adana İstanbul
Mehmet
Emin Adıyaman Aycan
İrmez
Iğdır Şırnak
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Meral Danış
Beştaş konuşacak.
Buyurun
Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından
alkışlar)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
4 Kasıma üç gün kaldı. Bu vesileyle, 4 Kasım darbesinin yıl
dönümünde hâlâ eş genel başkanlarımızın ve
milletvekillerimizin cezaevinde rehin tutulduğunu hatırlatarak
hepsine saygı ve selamlarımı göndermek istiyorum.
İkinci
olarak da 1 Kasım dünya Kobani günü. Arkadaşlarım da ifade etti,
orada gerçekten özellikle kadınların etkin mücadelesiyle özgür,
eşit bir yaşam oluştu. Ben onları da
kutladığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, helal akreditasyonla ilgili partimizin görüşlerini ifade
ettik ve daha devam edeceğiz ama ben size Adana Kürkçüler Cezaevinde
yaşandığı iddia edilen, intihar olduğu iddia edilen
bir ölümden söz etmek istiyorum çünkü çok önemli bir şey. 29 Ekim 2017
tarihinde Kürkçüler Cezaevinde Mehmet Kil’in -25 yaşında- gece
saatlerinde intihar ettiği iddia ediliyor. Ertesi gün, saat 13.00’te
Batman’da oturan ablası aranarak kardeşinin cenazesini alması
gerektiği söyleniyor, öldüğü söyleniyor. Ablası da “Ne oldu?”
diye sorunca “İntihar etti.” şeklinde bir cevap veriyorlar. Daha
aileye bilgi gitmeden intihar ettiği ya da öldüğüne ilişkin
–neyse olay- hemen polis bütün sokakları tutuyor ve aileyi
kuşatıyor Adana’da mahallede. Ben bizzat aileyle, avukatlarla,
hepsiyle görüşerek, dosyaya bakarak bu bilgileri paylaşıyorum.
Peki,
nasıl olmuş intihar? İntihara ilişkin veriler ne? Dosyada,
baktığım kadarıyla, 2-3 kare fotoğraf var.
İntihar etme sebebi olarak şu gösteriliyor: Duş fıskiyesine
kemerle kendisini astığı iddia ediliyor. Bir kere her
şeyden önce, duşun o borusunu hepimiz biliriz, o boru kaç kilo
kaldırır, bunu sizlerin takdirine sunmak istiyorum. Bir kere maddi
olarak imkânsız bir şeyden söz ediyoruz. İkincisi, kemer,
gerçekten cezaevine alınıyor mu? Nasıl alınıyor? Bir
kemer o fıskiyeye bağlanabilir mi? Tabii, bunların hepsini
soruşturmada ileri sürüyoruz. Üçüncüsü, asılı vaziyetteki
fotoğraflarda ayaklar yerde ve dizleri bükük vaziyette, ayaklar yerden
kesilmemiş vaziyette.
Değerli
milletvekilleri, bu değil tabii ki sadece. Avukat, giriyor, ölüm
muayenesine ve otopsiye; avukata otopsi raporu bugüne kadar da verilmedi, bugün
1 Kasım, hâlâ otopsi raporu –hiçbir şekilde gizlenemeyeceği
hâlde- avukata, soruşturmada aileyi temsil eden avukata verilmedi.
İçeride
kendisiyle beraber 2 kişi daha kalıyor ve bunlar o gece on ikiye
kadar oturduklarını, gayet iyi olduklarını, kitap
okuduklarını, Mehmet’in aşağıda
kaldığını ve sabah sayımında
uyandıklarını söylüyorlar. Yani o intihar olayından hiçbir
şekilde haberleri yokmuş.
Şöyle
bir şey var: Taziye çadırı kurulmasına izin verilmiyor.
Bunlar da yan veriler. Polisler müdahale ediyor taziye çadırına, “Siz
taziye çadırı kuramazsınız; ha içerideki terörist, ha
dışarıdaki terörist.” diye aileye ciddi hakaretler ve tazyikli
suyla, TOMA’larla müdahale ediyorlar. Bu da yetmiyor; mezarlıkta
halası silahla tehdit ediliyor ve -kendileri saydıklarını
söylediler, onların söylemini söylüyorum- cenazeye gelenlerin kırk
kamerayla mezarlıkta gözetlendiği ve hepsinin tespit edildiği
söyleniyor. Bir gün önce ağabeyiyle görüşüyor, 23 Ekimde ve
başgardiyanla önünde tartışıyorlar, başgardiyan ona
diyor ki: “Senin ölün çıkacak buradan.” Şimdi, bunlar maddi ceza
hukuku açısından veriler.
Değerli
milletvekilleri, biz, kesin cinayettir demiyoruz. Soruşturma makamı
devam ediyor, avukat arkadaşlar ilgileniyor, aile takip ediyor ama bu
verilerle, bu işin intihar olmadığı konusu çok güçlü karine
olarak ortada duruyor. Çünkü her şeyden önce, ası böyle yapılmaz
ve gerçekten, Kürkçüler Cezaevinin baskılarla, işkencelerle -vekili
olduğum ilin- bilindiğini de ben gayet yakından biliyorum, takip
ediyorum.
Biz
geçen konuşmamızda, cezaevleri, hapishaneler işkencehaneye
dönüştü dedik, şimdi, ölüm merkezlerine dönüşme riski var. Orada
can güvenliği var mıdır? Bizce yoktur. O cezaevinde
yaşayanlar, bundan sonra kendilerini nasıl özgür hissedecekler? Biz
Adalet Bakanlığının da bu konuda idari soruşturma
açması gerektiğini önemle söylüyoruz. Soru önergelerimizi verdik,
araştırma önergemizi de yarın veriyoruz, Meclisi de
bilgilendirme ihtiyacı duyduk.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6’ncı
maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
6’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Mehmet
Gökdağ Mazlum
Nurlu Hayati
Tekin
Gaziantep Manisa Samsun
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Samsun Milletvekili Sayın Hayati Tekin konuşacak.
Buyurun
Sayın Tekin. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYATİ
TEKİN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 501
sıra sayılı Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Biliyoruz
ki dünyada 36 adet akreditasyon kuruluşu var, yine biliyoruz ki yüzde 80’i
Müslüman olmayan ülkelerin elinde. Müslüman ülkelerden Malezya başta olmak
üzere ikinciliği Arabistan elinde tutuyor fakat gel gör ki onlar da yüksek
teknolojiye dayalı laboratuvar hizmetlerini ve bilgili insan yani beyin
hizmetlerini genellikle Müslüman olmayan ülkelerden alıyorlar çünkü
yabancıların üniversiteleri ve yüksek teknolojiyle
donatılmış laboratuvarları tüm dünyada kabul görmüş,
saygınlık kazanmış; darısı Türkiye’dekilerin
başına, bu zihniyetle zor olduğunu da biliyorum, dua da
tutmayacak. Sen de laboratuvar kuracaksın en azından denetim
maksatlı. Laboratuvarın bilgi ve teknolojisini ya Yahudi’den ya
Hristiyan’dan ya Budist’ten alacaksın. Hadi aldın, başına
koyacağın adama zihniyetin gereği “Hangi okulu, hangi dereceyle
bitirdin? Kaç yabancı dilin var?” diye sormayacaksın, Arapçadan 80
almak yeterli olacak.
Devlet
kurumlarında kadrolaşma şecerenize bakınca sorular belli
oluyor. Buraya girecek olanlara sorulacak olan sorular belli. Soru 1: “‘Dünya
beşten büyüktür?’ü kim dedi? Alkol içilmiş bardaktan su içer misin?
Pisuvar caiz midir? Külliye nedir?” “Bu sonuca nereden varıyorsun?”
derseniz, 50 kişilik atama var toplam kadroda. Tüm dünyaya güven vermesi
gereken bir kurum kuruyoruz. Öncelikle, kurumun hizmet ve
danışmanlık alanında Kamu İhale Kanunu’nun hükümlerine
tabi olmaması -bunu hangi yüzle öneriyorsunuz o da çok ilginç- yani akla
gelen şu: Dakika bir gol bir. Burada konuşulması gereken kaç
kimyager, kaç biyolog, kaç ziraatçı, kaç fizikçi, kaç hekim veya
başka mesleklerden, belli değil. Hele bir başlayalım,
kervanı yolda düzeriz anlayışı var.
Aynı
konuda başka bir anekdota bakalım. “Yardım, bağış
ve sair gelirlerin kabul edilmesi.” Hele de “yardım” diyorsunuz,
“bağış” diyorsunuz, yine de kendinizi alamıyorsunuz “sair”
diyerek ya aklımıza bir şey gelirse ya düşünmediğimiz
yağlı bir teklifle karşılaşırsak diye “sair”i
ekliyorsunuz. Hayırsever iş adamı Zarrab enişteyi de
Amerika’ya kaptırdınız, anlaşılan sırada
başka Arap iş adamları var. Yerlerde sürünen dış
itibarımızı bu kadar yanlışlarla başlayan Helal
Akreditasyon Kurumu bu itibarı kaldırmaya yetmez dostlar ama iç
piyasada oy toplamaya faydası olabilir. Vatandaşı “Helal
mağazadan alanlar, haram mağazadan alanlar.” diye manipüle edip bölme
işini görür. Yalnız, İsrail’den gelen genetiği
değiştirilmiş tohumlar alkol buharıyla kurutuluyor, GDO’lu
Amerikan hububatı tarım ürünlerimizdeki açığı ancak
kapatıyor. Bunlara çaresizlikten tamam diyebilirsiniz fakat 2006’da
çıkarttığınız yasayla domuz etinin raf malı
sayılmasını nasıl izah edeceksiniz? Sayın Zeybekci’ye
sordum, “Üzerinde açıkça ‘domuz etidir’ yazılmak kaydıyla satılacak.”
dedi. Yani vitrinlerde şenlik var: Helal, haram, domuz eti yan yana; gel
vatandaş gel. (CHP sıralarından alkışlar)
Gelirlerini
-faiz mekruh, sigara haram- haram içki, haram şans oyunlarına
bağlamış bir Hükûmetin nesi helal olabilir? Gıdayı
anladık fakat tekstilde, lojistikte haram sertifikası nasıl
oluyor? Partilere de helal-haram sertifikası verilse ne iyi olur. Bu
manada helal akredite alamayacak tek parti AKP olur. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Dolayısıyla AKP’nin ne ithalatı olur ne ihracatı, elde kalır,
çürür, memleket de kurtulur.
Değerli
dostlar, en büyük endişem şudur: HAK yani helal gıda
akreditasyonu vurulan mallarda oluşacak olan hileler ve bozulmalar
İslam’a mal olacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYATİ
TEKİN (Devamla) – Müslüman nesillerde inanç ve iman
zayıflığına yol açarken diğer din
mensuplarının karşısında alay konusu
olacağız. Endişem budur.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tekin.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 6’ncı
maddesinin (3)’üncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(3)
Danışma Kurulu yılda en az bir kez toplanır. Ancak
olağanüstü gelişmeler karşısında, Yönetim Kurulu
kararıyla veya Danışma Kurulu üyelerinin üçte bir imzasıyla
yıl içinde olağanüstü toplanıp bu olağanüstü durumlara
yönelik tavsiye ve önerilerde bulunabilir.”
Ahmet
Kenan Tanrıkulu Ahmet
Selim Yurdakul Ruhi
Ersoy
İzmir
Antalya
Osmaniye
Zihni
Açba Arzu
Erdem Mehmet
Necmettin Ahrazoğlu
Sakarya
İstanbul
Hatay
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 501 sıra sayılı Helal Akreditasyon Kurumu
Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi
tarafından verilen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, aziz Atatürk 1 Kasım 1936’da Türkiye Büyük Millet Meclisi
açılış konuşmasında “Bu sırada milletimizi gece
gündüz meşgul eden başlıca büyük bir mesele, hakiki sahibi öz
Türk olan İskenderun, Antakya ve havalisinin mukadderatıdır.
Bunun üzerinde ciddiyetle, katiyetle durmaya mecburuz.” demişti ve “Hatay
benim şahsi meselemdir.” diyerek Hatay’a olan güvenini ifade
etmiştir. Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
Hatay Cumhurbaşkanı merhum Tayfur Sökmen’in, yine Hatay Meclis
Başkanı Abdülgani Türkmen’in, Hatay Başbakanı Abdurrahman
Melek’in ve Hatay’ın ana vatana katılmasında emeği geçen
diğer tüm büyüklerimizin -rahmete erenleri rahmetle anıyor-
ruhları şad, mekânları cennet olsun diyorum.
Ayrıca,
bugün açılışını yaptığımız,
beş gün sürecek olan, 6’ncısı düzenlenen Başkentte Hatay
Günleri’ne tüm Meclisteki milletvekili arkadaşlarımızı
aileleriyle birlikte davet ediyorum. Arzu eden milletvekillerimiz var ise, ki
şeref verirler, yarın saat onda Kırıkhan’ın
meşhur ciğerini ve Hatay’ımızın künefesini tatmaya
davet ediyorum. Atatürk Kültür Merkezine hepinizi bekliyoruz, şeref
verirsiniz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, tasarının 6’ncı maddesiyle kurumun üç
organından biri olan Danışma Kurulunun yapısı
belirlenmiştir. Danışma Kurulunun özel sektör ile kamudan
geniş bir temsille kurumun politikalarının belirlenmesine ve uygulanmasına
da katkıda bulunması hedeflenmiştir. Dolayısıyla, Helal
Akreditasyon Kurumunun görev ve faaliyet alanıyla ilgili olduğu
düşünülen tüm taraflara Danışma Kurulunda yer verilmeye
çalışılmıştır. Danışma Kuruluna
geniş bir katılımının öngörülmesi halk
politikalarının belirlenmesine katkı
sağladığından danışma kurulu
toplantılarına da yönetim kurulu başkanının da
başkanlık etmesi öngörülmüştür. Kurumun
tanıtımına, önceliklerine, sorunlarına ve çözüm önerilerine
yönelik tavsiyelerde bulunmak gibi kurumun politika ve uygulamalarına yön
verecek görev ve yetkiler Danışma Kuruluna verilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla kurulması öngörülen kurumun
Danışma Kurulu yapısının yeterli olup
olmadığı Komisyonda yeterince
tartışılmamıştır. Bunun yerine, 12 bakanlık
34 kurum ve kuruluşun yer alacağı yapının Komisyon görüşmelerinde
iktidar milletvekillerinin önerileriyle sayısı
artırılmış ve yılda bir kez toplanması
öngörülmüştür. Böylelikle de çok da ihtiyaç duyulmadığı
izlenimi yaratan bu yaklaşım kurumun vizyonunu şimdiden
daraltmıştır. Oysa uluslararası alanda ön alma, pazar
büyütme hedefi olan bu kurulun daha dinamik ve etkili bir çalışma
takvimi öngörülmeliydi. Tasarının ilk hâlinde 44 üyeden oluşan
kurula daha sonra MÜSİAD’ın ve TÜSİAD’ın temsilcilerinin
eklenmesi kabul edilmiş ancak Ziraat Mühendisleri ile Gıda Mühendisleri
Odası listeye maalesef alınmamıştır.
Ayrıca,
kişisel kanaatim olarak, Türk Akreditasyon Kurumunun adının
önüne Türk kimliğinin de eklenmesinin, kısa olarak logosunun
“TÜRKHAK” olarak verilmesinin tanınırlığı
açısından da önem arz edeceğini ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
6’ncı maddesinin (4) fıkrasında yer alan "İhtiyaç
görülmesi” ibaresinin "İhtiyaç duyulması” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul Hüda
Kaya Meral
Danış Beştaş
Gaziantep İstanbul Adana
Mehmet
Emin Adıyaman Aycan
İrmez
Iğdır Şırnak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Şırnak
Milletvekili Aycan İrmez konuşacak.
Buyurun
Sayın İrmez. (HDP sıralarından alkışlar)
AYCAN
İRMEZ (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime ilk önce bütün dünya
insanlarının desteklediği ve Orta Doğu
halklarının devrimi 1 Kasım dünya Kobani gününü kutlayarak
başlamak istiyorum. Ayrıca, Kobani direnişinin zaferinde rol
alanları da buradan saygıyla selamlıyorum.
Hakikaten
bu ülkede sanki her şey güllük gülistanlık ve tüm sorunlar çözüme
kavuşmuş gibi, maalesef, bir iktidarla karşı
karşıyayız. Ne yazık ki şunu bir kez daha anladık
ki iktidar yolsuzluk oranlarının had safhada olduğu bir dönemde
böylesi bir tasarıyı yani böylesi bir kurumu gündeme getirerek…
Asıl burada amaçladıkları şey, kendi yapmış
oldukları yolsuzlukların üstü kapatılmak istenmektedir.
Asıl
olan, sorunları aslında burada dile getirmek gerekiyor ve o sorunlara
çözüm bulmak gerekiyor. Bu sorunların başında, hepiniz
biliyorsunuz ki 4 Kasıma üç gün kala… Yani partimiz üzerinden yürütülen
demokratik siyaseti işlevsizleştirme sürecinin bir parçası
olarak, 4 Kasım 2016 tarihinde, parti eş
başkanlarımız, grup başkan vekilimiz ve milletvekillerimize
yönelik beş ilde gece yarısı eş zamanlı olarak
operasyon gerçekleştirildi. Bu operasyon tek merkezden ve hukuksuzca
yürütülen bir operasyondu. Öyle ki eş başkanlarımızın,
milletvekillerimizin gidecekleri cezaevleri bile önceden ayarlanmış,
süreç ne yazık ki önceden başlatılmıştı.
Türkiye
siyasi tarihine damga vuran ve demokratik siyasete yönelik
gerçekleştirilen bu müdahale, Türkiye siyaset tarihine “4 Kasım
siyasi darbesi” olarak geçmiştir. Bu operasyonların dayanak
noktasını oluşturan fezlekelerde, ne yazık ki, cuma
namazına katılmanın örgüt propagandası olarak ifade
edilmesinden Yüksekdağ’ın seçim broşüründeki
fotoğrafının suç unsuru sayılmasına kadar, hukuk,
ahlak ve hatta akıl dışı suçlamalar mevcuttur. Bu durum
tutuklamaların siyasi karar doğrultusunda
gerçekleştirildiğinin en önemli kanıtlarındandır
aslında.
Eş
genel başkanlarımız ve milletvekillerimiz bir yıldır
rehin alınmış durumdalar ve bulundukları cezaevlerinde ne
yazık ki tecrit altındalar. Bu bir yıl içerisinde 5 arkadaşımızın
vekilliği gayrihukuki bir şekilde düşürüldü ve bundan sonra da
bu yönteme devam edecekleri görülüyor. 9 arkadaşımız hâlâ
cezaevinde rehin tutulmakta ve savunma hakları da ne yazık ki engellenmekte.
Anayasa Mahkemesinin vekillerin yasama faaliyetlerinin engellenemeyeceğine
dair emsal kararları olmasına rağmen mahkeme heyetlerinin adil
değil, tamamen siyasi davranmalarından ötürü
arkadaşlarımız cezaevinde tutulmaya devam ediliyor.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin demokratikleşmesinde kilit noktada bulunan ve
toplumsal barışın tesis edilmesinde demokratik siyaseti çözüm
gücü hâline getirebilecek önemli bir aktör olan Sayın Abdullah Öcalan da
İmralı sistemi içerisinde ağır ve mutlak tecrit
koşullarında bulunmaktadır. Sayın Öcalan, on sekiz
yıldır, hiçbir evrensel hukuk normunda
karşılığı bulunmayan keyfî ve insanlık
dışı uygulamalarla karşı karşıyadır, 5
Nisan 2015 tarihinden beri derinleştirilmiş tecrit koşullarındadır.
En son on dört ay önce aile üyelerinden birisiyle görüşmesine izin verilen
Sayın Öcalan’dan on dört aydır hiçbir şekilde haber
alınamamaktadır. Sağlık ve güvenlik durumunun
açıklığa kavuşturulması için ailesi ve
avukatlarının yaptığı başvurular sonuçsuz
kalmakta ve geçiştirilmektedir. Bu durum Türkiye toplumsal
yaşamının ve barışının altını
dinamitleme çabasından başka bir şey değildir.
Bu
konuyla ilgili Barış Annelerimiz bir hafta önce İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa
Yeneroğlu’ndan bir randevu talebinde bulunmuştu. Mustafa
Yeneroğlu bir hafta öncesinde bu talebimize “Evet.” demesine rağmen
ne yazık ki bugün annelerimizi yani Barış Annelerimizi
kapısından geri çevirmiştir. Bu hak hiçbir şekilde sizin
hakkınız değildir. Yani kalkıp Barış Annelerine
bir hafta öncesinde randevu veriliyor, bugün annelerimiz gelip bu konuyu
Türkiye'nin barışı için ve demokrasisi için ve Türkiye'nin bir
daha kaos yaşamaması için bu konuyla ilgili kendileriyle
görüşmek istiyor ama ne yazık ki bu talep daha önce kendisine
iletilmiş olmasına rağmen kendisi bu talebi kabul etmiyor. Her
şeyde talimatvari bir şekilde
çalışıldığını burada da gördük bir kez daha
maalesef.
Sayın
Başkan, bir dakika daha alabilir miyiz?
BAŞKAN
– Tamamlayın lütfen, bir dakika daha veriyorum.
AYCAN
İRMEZ (Devamla) – Yani aslında Sayın Yeneroğlu’nun buradaki
korkusu neyin nesidir? Hatta benimle bizzat telefonda görüştü. Kendisine
bu hukuksuzluğu iletmemize rağmen ne yazık ki kendisini
ilgilendirmediğini… Evet, sizi bizzat ilgilendiriyor çünkü eğer bugün
bu Meclis çatısı altında İnsan Hakları Komisyonunun
Başkanı iseniz bu hukuksuzluk bizzat sizi ilgilendiriyor ve üzerinize
düşen görevi bir an evvel yerine getirmek zorundasınız.
Ayrıca,
tarihsel…
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) – Sayın Yeneroğlu kendisine dürüst
davranmadığınızı söylüyor. Filiz Hanım’a sorun.
BAŞKAN
– Sayın Yaşar, lütfen…
AYCAN
İRMEZ (Devamla) – Hayır, bizzat dilekçemiz…
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) – Dürüst davranmadığınızı
söylüyor.
AYCAN
İRMEZ (Devamla) – Şu an telefonum yanımda değil.
BAŞKAN
– Sayın Yaşar, müdahale etmeyin lütfen.
AYCAN
İRMEZ (Devamla) – Bizzat dilekçemiz de mevcuttur.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) – Sayın Yeneroğlu
aldatıldığını söylüyor.
AYCAN
İRMEZ (Devamla) – Hangi konuyla ilgili olarak kendisiyle bizzat
görüşeceğimize dair dilekçemiz şu an yanımızda.
Telefon yanımda olmadığı için şu an size
gösteremiyoruz.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) – Dürüst davranmadığınızı
söylüyor.
BAŞKAN
– Sayın Yaşar…
AYCAN
İRMEZ (Devamla) – Biz herkese karşı da gayet dürüst
davranıyoruz.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) – Sayın Yeneroğlu burada yok Sayın
Başkanım.
AYCAN
İRMEZ (Devamla) – Sizin gibi yalan söylemiyoruz hiç kimseye, bunu da
buradan belirtmek istiyorum.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) – Çok net yalan söylüyorsunuz.
BAŞKAN
– Sayın İrmez, siz de itham etmeyin lütfen kimseyi.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) – Yalanı bir politika olarak devam ettiriyorsunuz.
Çok ayıp.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bunun için mi geldiniz,
oturdunuz oraya ya?
AYCAN
İRMEZ (Devamla) – Siz ona devam ediyorsunuz, sürdürmeye de devam
ediyorsunuz.
NURETTİN
YAŞAR (Malatya) – Filiz Hanım da biliyor, siz de biliyorsunuz. Çok
ayıp.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Tamam, ben biliyorum,
anlatacağım. Çok iyi biliyorum, evet, çok iyi biliyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Yeneroğlu hassas bir
arkadaşımız Sayın Başkan, çok hassas bu konularda. Bir
görüşelim kendisiyle.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 7’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Mehmet
Gökdağ Mazlum
Nurlu Çetin
Arık
Gaziantep Manisa Kayseri
BAŞKAN
– Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Kayseri Milletvekili Sayın Çetin Arık
konuşacak.
Buyurun
Sayın Arık. (CHP sıralarından alkışlar)
ÇETİN
ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Gazi Meclisi ve ekranları başında
bizleri izleyen değerli yurttaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
Marketlerimizi
ayrıştırdınız, okullarımızı,
bayramlarımızı ayrıştırdınız, gazi ve
şehitlerimizi ayrıştırdınız, şimdi de
tükettiğimiz gıdaları ayrıştırıyorsunuz. Ne
yani, helal gıda sertifikası almayan ürünler şimdi haram mı
sayılacak? Öncelikle, şunu da peşinen belirtmek isterim ki bizim
helalle sıkıntımız yok, sıkıntımız
haramla. Bir hükûmetin görevi vatandaşların sağlıklı gıdaya
erişimini ve sağlıklı gıda tüketimini
sağlamaktır, gıdalar üzerinden toplumu bölmek değil. Helal
gıda helal parayla, alın teri, el emeğiyle kazanılan
parayla alınırsa helaldir.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, Diyanet İşleri
Başkanlığının 255 bin lira faiz geliri elde
ettiği, Müslümanların Kurban Bayramı’nda ithal angus
kestiği, Sırbistan’dan et ithal edildiği, Moldovya
Cumhuriyeti’nden sıfır gümrük vergisiyle 500 ton domuz eti ithal
edilen bir dönemde ihracat için Helal Akreditasyon Kurumu kuruluyor, kurumun
adı da HAK. Kurumun adı HAK ama hak yeme mekanizmasını
içinde barındırıyor, adı HAK ama âdeta haram yeme, yedirtme
kurumu. Bir taraftan HAK diye bir kurum kuruyorsunuz, diğer taraftan, size
karşı olan, muhalefet eden kim varsa haklıyorsunuz. HAK diye bir
kurum oluşturuyorsunuz ama haksızlık yapmaktan da geriye
durmuyorsunuz. Ağlayan belediye başkanlarınızı tehdit
etmeyi, tehditle istifa ettirmeyi kendinize hak görüyorsunuz…
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Öyle bir şey yok, öyle bir şey
yok.
ÇETİN
ARIK (Devamla) – …tıpkı yandaşı kayırmayı, kamu
imkânlarıyla yandaşı zengin etmeyi kendinize hak gördüğünüz
gibi. Hak yemek yandaş için ise Kamu İhale Kanunu’na tabi
tutmuyorsunuz.
Haksızlığı
bir yönetim biçimi hâline getirdiniz. Çadır mahkemeleri kurup bu ülkenin
hâkimlerini teröristlerin ayağına götürmeyi kendinize hak gördünüz,
tıpkı sözde “çözüm süreci” adı altında İmralı’da
Apo’yla pazarlık masası kurmayı kendinize hak gördüğünüz
gibi. FETÖ’yle beraber farklı yollardan aynı menzile yürümeyi
kendinize hak gördünüz, tıpkı devletin kozmik odasına
teröristleri sokmayı hak gördüğünüz gibi. Barzani’nin Atatürk
Havalimanı’na bayrak astırıp sözde
bağımsızlık referandumu yapmasını kendinize hak
gördünüz, tıpkı bu milletin seksen yıllık birikimini yok
pahasına satmayı, yandaşa peşkeş çekmeyi kendinize hak
gördüğünüz gibi. Har vurup harman savurmayı, israfı kendinize
hak görüyorsunuz, tıpkı FETÖ’ye her istediğini vermeyi kendinize
hak gördüğünüz gibi. Şimdi “HAK’ı kurduk, verdik helal gıda
sertifikasını, ye.” diyorsunuz, tabii yerseniz.
Bakınız
değerli milletvekilleri, Rusya, Almanya, Fransa, Ukrayna’dan buğday,
İngiltere ve Hırvatistan’dan arpa, Gürcistan’dan saman, Türkmenistan
ve Hindistan’dan pamuk, Arjantin ve Brezilya’dan mısır, Vietnam,
Tayland’dan çelik ve pirinç, Mısır ve Çin’den kuru fasulye,
Kanada’dan nohut ve yeşil mercimek, Ukrayna ve Kanada’dan bezelye,
Bulgaristan’dan kurbanlık koyun, Şili, Uruguay ve Fransa’dan
büyükbaş hayvan, Sırbistan’dan lop et ithal ediliyor. Peki, ihracat
için HAK yeterli mi?
Bugün
dost olduğumuz kaç ülkeyle yarın “Ey” diye başlayan bir cümlenin
ardından düşman olmayacağız. Bölgemizde ve dünyada kavga
etmediğimiz komşu kalmadı. Bu, ihracat rakamlarına da
yansıdı. Rus uçağını düşürdünüz, “Uçağı
düşürdük.” diye hava bastınız, turizmciler havasını
aldı, turist gelmedi, domates gitmedi. İbadi’ye “Sen benim kalitemde,
seviyemde değilsin.” dediniz, sonra milyarlık sarayınızda
“Ben sana ‘Benim seviyemde değilsin.’ demedim, ‘Seni seviyem dedim.’” diye
ağırladınız. Maceracı, ulusal
çıkarlarımızı korumaktan uzak, kravatıyla bile kavga
eden bu dış politika anlayışınızla HAK değil
ne yaparsanız yapın ihracatı artıramazsınız
sayın milletvekilleri. Bunun için, sözüne güvenilen, adaletine
inanılan, verdiği sözü tutan, vatandaşlar arasında
ayrım yapmayan, kul hakkı yemeyen, helal bir hükûmete ihtiyaç
vardır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın
Yeneroğlu, sisteme girmişsiniz, talebiniz nedir?
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Efendim, HDP Grubundan Şırnak
milletvekilimiz bugün bir görüşmeyle ilgili benim hakkında birkaç
hususu ifade etmiş, onunla ilgili cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
– Açıklama mı yapmak istiyorsunuz?
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun, yerinizden bir dakika.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun,
Şırnak Milletvekili Aycan İrmez’in, 501 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerim; Aycan İrmez Hanımefendi bugün İnsan
Hakları İnceleme Komisyonunda bir görüşmeyle ilgili,
“Barış Anneleri” adı altında benden alınan randevuyla
ilgili birkaç açıklama yapmış. Ben bu konuyla ilgili şunu
ifade etmek istiyorum: Geçen hafta benden bu hususla ilgili randevu istendi
fakat konu, sonuçta “Barış Anneleri” adı altında,
kişilerin çocuklarıyla ilgili bir mesele olarak görüşüldü fakat
bugün ben yurt dışından geldikten sonra öğrendim ki, mesele
terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’la ilgili bir mesele ve doğrudur,
ben de bunu reddettim. Böyle bir görüşmede bu kişilerle kesinlikle
muhatap olmayacağımı, özellikle “barış”
adını kullanan kişilerin de böyle bir ortamda propagandaya
kendilerini alet etmelerinin yakışıksız ve gayriahlaki
olduğunu ifade ettim ve reddettim, doğrudur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yeneroğlu.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
(Devam)
BAŞKAN
– Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 7’nci
maddesinin (2)’nci fıkrasına aşağıdaki (d) bendinin
eklenmesini arz ve tekli ederiz.
“d)
Akreditasyon ve standardizasyon konularında bilimsel araştırma
ve çalışmalarda bulunmuş olması,”
Ahmet
Kenan Tanrıkulu Ahmet
Selim Yurdakul Ruhi
Ersoy
İzmir
Antalya
Osmaniye
Zihni
Açba Arzu
Erdem
Sakarya
İstanbul
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Arzu Erdem konuşacak.
Buyurun
Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)
ARZU
ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, “helal” kelimesi Arapçadan gelmektedir ve “izin verilmiş”
anlamını taşımaktadır. İslam dinine göre
yasaklanmamış yani “kurallara uygun” anlamı taşıyan bu
kelimenin kapsamı en başta yalnızca gıda ürünleriyle
ilişkilendirilirken günümüzde gıdanın yanı sıra,
tekstil, eczacılık ürünleri, kozmetik ve hizmetler gibi sektörel
olarak çok geniş alana hitap etmektedir.
Helal
belgesi, İslami kurallara uygun olarak hazırlanan ürünlere verilen
sertifikadır. Dünyada yaklaşık 1,8 milyar Müslüman nüfusun helal
ürün ve belgelendirilmesine ilişkin ilgi ve talebin giderek
arttığı belirtilmektedir ancak ne yazık ki dünyadaki helal
ürün ticaretinin büyük bir kısmı Müslüman olmayan ülkeler
tarafından gerçekleştirilmektedir. Dünyada pek çok kuruluş helal
sertifikası vermektedir ancak bunların arasında henüz bir
uluslararası standart sağlanamamıştır. Helal ürün
ticaretinin artması, farklı ve yeterli olmayan helal
standartlarını da beraberinde getirmektedir.
Helal
standartlarını oluşturan birtakım unsurlar söz konusudur.
Bunların başında İslami şartlar, yasal şartlar,
denetim gibi birtakım gereklilikler gelmektedir. Bu, çok önemli bir
konudur. Türkiye gibi Müslüman ülkelerde tüketilen ürünlerin helal olup
olmadığı konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır
ancak özellikle gayrimüslim ülkelerde Müslümanlar açısından bu büyük
bir hassasiyet taşımaktadır.
Görüşmekte
olduğumuz tasarıyla, ortak helal standartlarına dayanan bir
helal belgelendirme sisteminin Müslüman ülkelerde tesisini sağlamak
amaçlanmaktadır. Kurulması hedeflenen bu yeni yapının
İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü standartları
çerçevesinde bağımsız ve tarafsız olması bir
gerekliliktir ancak Ekonomi Bakanlığı bünyesinde
oluşturulması amaçlanan bu yapının bağımsız
ve tarafsız olacağı konusunda soru işaretleri getirmektedir
akla.
Bilindiği
gibi, 57’nci Hükûmet döneminde, 1999 tarihinde kurulan Türk Akreditasyon Kurumu
yani TÜRKAK bugüne kadar sayısız helal ürün çalışmalarına
imza atmıştır. Türk Akreditasyon Kurumu kurulurken amaçları
arasında bu tasarının gerekçeleri de yer almaktaydı. Neden
bu kurumdan bağımsız bir oluşuma gidildi? TÜRKAK’ın bu
konuda eksikleri nelerdir? Neden mevcut kurumun eksikleri tamamlanarak tek bir
sistem üzerine çalışmak yerine, iki başlı yapılanmaya
gidildi? Bunlar elbette ki merak uyandırmaktadır.
Zamanında
söylenmiş olan “TÜRKAK sayesinde diğer ülkelerin önündeyiz. TÜRKAK,
İslam İşbirliği Teşkilatıyla da birlikte
çalışmaktadır. Özellikle helal ürün konusunda
uzmanlaşmıştır.” gibi sözler, Helal Akreditasyon Kurumunun
kurulmasıyla yok sayılmıştır. Bu yeni
yapılanmayla TÜRKAK yetersiz bulunmuş, bugüne kadar yapmış
olduğu çalışmalar da bir nevi göz ardı edilmiştir.
Kurum
hazır sertifikalandırma yapacak ise bizim bunu gençlerimizin
sorunlarına da bağlama imkânımız olacaktır. Evet,
millî projelere geçilmesi ülkemiz açısından şart. Gıdada,
tarımda, ziraatta elbette ki millî projeler şart ki ülkemiz güçlü bir
ülke olsun, güçlü daha da güçlensin.
Bunun
için özellikle gençlerimizin, işsizlerimizin ve birçok alanda bu konuda
destek verecek olan, bu projelerde yer alacak olan gıda mühendisleri,
veteriner hekimler, ziraat teknisyenleri, ziraat mühendisleri ve su ürünleri
mühendisleri gençlerimizin taleplerini dile getireceğim.
Gıda
denetimi konusunda dört yıl eğitim görerek bu konuda en yetkin
kişiler hâline gelen gıda mühendisleri istihdam beklemektedir. Bunu
mutlaka değerlendirmemiz gerekiyor.
Ziraat
teknisyenleri yine aynı şekilde Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının projelerinde yer almak istiyorlar. Veteriner
hekimler için ülkemizde, gelişmiş ülkelerin tersine, özellikli
uygulamalara gidilmesi şart ve bu anlamda millî projelerde veteriner hekim
kardeşlerimizin istihdamı da şart.
Yine,
ziraat mühendislerimiz Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının yeni projelerinde yer almak istemektedirler.
Su ürünleri mühendisi kardeşlerimize ise -üç tarafı denizlerle
çevrili bir ülke olmamız hasebiyle yerli ve millî projelere, su ürünleri
projelerine gittiğimiz vakit- gerekli olan istihdamın verilmesi
noktasında gerekli hassasiyetin gösterilmesini ben buradan dile
getirmiş oluyorum.
Saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Milet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci
maddesinin (3)’üncü fıkrasında geçen “birinci dereceden” ibaresinin
“birinci dereceden üçüncü dereceye kadar” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş Hüda
Kaya
Gaziantep Adana İstanbul
Mehmet
Emin Adıyaman Aycan
İrmez Filiz
Kerestecioğlu Demir
Iğdır Şırnak İstanbul
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Filiz
Kerestecioğlu konuşacak.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğer kulaklarımızı
haksızlıklara tıkarsak, kapatırsak, eğer özgürlükleri
yok edersek, onlara yol açmak için herhangi bir çaba göstermezsek ne yenilen et
helal olur ne kullanılan yağ ne gıda malzemeleri ne de
yaşam helal olur. Bugün gerçekten yaşam insanlara haram olmuş
durumda. Türkiye’nin genel olarak durumu budur.
İki
gün sonra 4 Kasım darbesinin yani cezaevinde olan milletvekillerimizin
gözaltına alınmalarının yıl dönümü olacak. Bu, sizleri
pek ilgilendirmiyor çünkü herhâlde, ancak kendiniz
yargılandığınız ve kendiniz cezaevlerinde
olduğunuz zaman, o zaman anlayacaksınız ki gerçekten bir
milletvekili nasıl yargılanmalı, bir milletvekilinin
dokunulmazlığı ne olmalı, nasıl olmalı ama bunun
için, evet, gerçekten bununla kendinizin yüzleşmesi gerekiyor.
Bugün
Anayasa Mahkemesi önünde tutuklu eş başkanlarımız,
milletvekillerimiz için basın açıklaması yaptık ve
aylardır bir karar vermeyen, aslında gerçekten yargı rolünü,
denge, denetim rolünü yerine getirmeyen Anayasa Mahkemesine seslendik ve
“Elinizde kendi içtihatlarınız olduğu hâlde siz bir karar
vermemekle haksızlık ediyorsunuz, bunu yapma hakkına sahip
değilsiniz.” dedik. O anda orada bulunan Emniyet görevlileri ne
yapıyordu dersiniz? Sayın AK PARTİ milletvekilleri,
gittiğiniz yerlerde Emniyet görevlileri etrafınızda pervane
oluyorlar değil mi? Bizim ise karşımızda
fotoğrafımızı çekiyorlar, karşımıza
geçiyorlar ve fotoğraflarımızı çekiyorlar; bu, ibretlik bir
şey. İşte, eğer siz bir Meclisin itibarını korumak
istiyorsanız o Meclisin her üyesine aynı muamelenin
yapılmasını sağlamakla yükümlüsünüz. Aksi takdirde, daha
sonrasında kendiniz haksızlığa
uğradığınızda gerçekten bunun için hak talep etmeniz
sizler için zor olacaktır.
Şimdi,
ben uzun yıllar insan hakları alanında çalıştım.
1990’lı yıllarda İnsan Hakları Derneğinde
çalıştım ve gerçekten, insan haklarının çok geniş
bir yelpazesi olduğunu biliyorum. Bugün Barış Anneleri buraya
geldiler, değişik şehirlerden geldiler Barış Anneleri.
Bir hafta önce randevu istemişler. Evet, istedikleri randevunun
açıkça “Şunun için istedik, bunun için istedik.” diye yazılı
kısmı danışmanınızla yapılan
yazışmalarda mevcut. Kürt sorununun barışçıl çözümü,
cezaevlerinde olan açlık grevleri… Aynen hepsini gösteririm size ama bu
hiç önemli değil. Bir İnsan Hakları Komisyonu Başkanı…
Eğer bir insan, Öcalan dokuz yüz kırk beş gündür tecrit
altındaysa tecrit insanlık suçu mudur, işkence midir?
Cezaevlerinde bu yüzden eğer açlık grevleri başlamışsa
ve bu ülke eğer 1990’lı yıllara dönme tehlikesini
taşıyorsa aynı şekilde, cezaevlerindeki açlık grevleri
bunlara bağlıysa ve bu insanlar gelip bunları dile getirmek
istedilerse, bu ülkede Cumartesi Anneleriyle orada oturuyorlarsa, aynı
şekilde onlar da bulundukları yıllarda hâlâ
çocuklarının mezarlarını, hâlâ çocuklarının
kemiklerini bulamadıklarını ifade edeceklerse bir İnsan
Hakları Komisyonu Başkanı “Bunu mu istiyorlar, şunu mu
istiyorlar, bunu mu yazmışlar?” deme lüksüne sahip değildir.
Karşısına alır, der ki: “Ben size katılmıyorum,
ben sizinle aynı düşüncede değilim.” Ya da bunları demez,
sadece sorunları dinler. Biz İnsan Hakları Derneğinde
Aczmendilerle de görüştük, onlarca Aczmendi geldi o derneğe,
travestilerle de görüştük, işini kaybeden albaylarla da
görüştük; insan hakları bunu gerektirir. İnsan Hakları
Komisyonu Başkanı olmak da böyle bir şeydir. Bu sıfatı
siz ancak herkese eşit mesafede durarak, herkesin hakkını
gözeterek ve onu dinleyerek ama onunla aynı görüşte olarak
değil, onu dinleyerek, anlayarak, ihlalleri tespit ederek çözebilirsiniz,
bu sıfatı da ancak böyle hak edersiniz. Kusura bakmayın, biz
böyle gördük. Bizim literatürümüzde insan hakları böyle bir şey. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
Yeneroğlu, sisteme girmişsiniz, söz talebiniz mi var?
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Evet Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Yerinizden mi?
Sayın
Yeneroğlu, talebinizi bir söyleyin bana, neden olduğunu, hangi
gerekçeyle olduğunu, ona göre karar vereyim.
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Sayın Kerestecioğlu’nun ifadeleriyle
ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun, yerinizden bir dakika.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
34.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun,
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in 501 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Şimdi, tabii, Sayın
Kerestecioğlu bazı doğruların yanında birçok
yanlış bilgi veriyor. Danışmanları, bir hafta üzerine,
dün gece, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna hangi
konuyla ilgili görüşmek istediklerini ifade ettiler, notlar da önümde. Tek
mesele, terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan’la ilgili meseleyi
dile getirmek istemişler. Ben de “barış” adını
taşıyan annelerin bana göre bundan çok çok daha öncelikli, çok daha
önemli işleri olduğunu düşünürdüm. Bunu görünce onlar adına
da ciddi manada üzüldüm ve HDP’li milletvekillerinin de, bir terör örgütünün
liderinin propagandasının bu şekilde
araçsallaştırılması konusunda da kendilerinin bu kadar
angaje olmasını da artık onların ve milletimizin takdirine
bırakıyorum.
Şahsıma
gelince, insan hakları konusunda ne kadar hassas olduğumu herkes
bilir. Dolayısıyla, bizim meselemiz, kendi derdi, kendi meselesi
olduğu zaman o anneleri de hiçbir zaman biz reddetmeyiz ama gelip burada,
sonuç itibarıyla kendileriyle alakası olmadan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – …sadece birilerinin misyonunu ifa etme
adına bizi araçsallaştırmaya çalışan insanları da
muhatap kabul etmeyiz.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Kerestecioğlu…
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – “Terör örgütüne angaje
olmak” herhâlde bir sataşmadır değil mi, kabul edersiniz?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Yerinden izah etsin Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Yerinizden açıklama yapın.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Niye yerimden
açıklama yapayım?
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Niye üzerlerine alınıyorlar ki? Ben
onlarla ilgili söylemedim ki.
Hayır,
niye üzerinize alınıyorsunuz ki?
BAŞKAN
- Sayın Yeneroğlu da bakın…
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır, sataşma
mıdır, değil midir, siz buna karar verin öncelikle.
BAŞKAN
– Şimdi, Sayın Kerestecioğlu, bir dakika…
Bakın,
Sayın Yeneroğlu’nun da aslında sataşmadan söz isteme durumu
söz konusuydu…
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Efendim, şahsıyla ilgili demedim ki,
niye üzerlerine alıyorlar?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben sataşmadım.
BAŞKAN
- …ama yerinden söz verdik.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Neden, benim sözlerimde
hangi sataşma vardı?
BAŞKAN
– Bir müsaade eder misiniz, lafımı anlatayım.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hayır ama
taraflı konuşulduğu zaman…
BAŞKAN
– Buyurun, gelin buraya o zaman.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yok, hayır,
teşekkür ederim.
BAŞKAN
– O zaman dinleyin.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hiçbir hevesim yok, hiçbir
hevesim yok.
BAŞKAN
- O zaman dinleyin, dinlemesini öğrenin veya.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz de aynı
şekilde dinlemeyi bilebilirsiniz. Ben herhangi bir sataşmada
bulunmadım.
BAŞKAN
– Ben gayet güzel dinliyorum ve sizinle de ağız dalaşına
girmek istemiyorum bu konuda.
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Girme, tamam Başkan, girme.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Girmeyin, girmeyin.
BAŞKAN
– Lütfen, rica ediyorum…
Nedir
talebiniz?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN
– Hangi gerekçeyle?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Ne dedi Sayın Başkan?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – “Terör örgütüne angaje
olmak…”
BAŞKAN
– Buyurun, iki dakika.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yani buna da
demiyorsanız ne diyeyim size.
BAŞKAN
– Buyurun, iki dakika.
Ne
güzel, ne güzel, terör örgütüne angaje olmamak.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Şahsını kastetmemiş Sayın
Başkan, belki reddedecektir.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ha,
“Olmadığınızı mı ifade edeceksiniz?”
diyeceksiniz.
BAŞKAN
– Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Lütfen, gerisini de
getirir misiniz.
BAŞKAN
– Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Çünkü her zaman bunu
yapıyorsunuz.
BAŞKAN
– Geliyor musunuz kürsüye, gelmiyor musunuz?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Geleceğim tabii.
BAŞKAN
– E, buyurun o zaman.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ama ben de sözlerimin
tutanağa geçmesini de istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun, kürsüde söylersiniz.
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Hadi “Terör örgütüne angaje
değiliz.” de.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ha, bunu mu şimdi?
BAŞKAN
– Herhâlde bunu söyleyeceksiniz sataşma olarak görüyorsanız.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yeni Tahir Elçiler
istiyorsunuz, değil mi?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Bu üslupla barış olmaz zaten Sayın
Başkan, hâle bakar mısınız.
BAŞKAN
– Kerestecioğlu, lütfen gerginleştirmeyin Genel Kurulu.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in,
İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben
gerginleştirmiyorum Sayın Başkan. Gerginleştirici bir üslup
kullanmadım, insan haklarının ölçüsünü, ayarını burada
anlatmaya gayret ettim.
Ve
randevu… Ben aslında yazan şeyi de okuyabilirim. Yani size yazan
çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini
çatışmalı süreçte kaybeden anneler, mevcut sorunların
barışçıl yöntemlerle çözülmesini savunmaktadır. Sayın
Mustafa Yeneroğlu’yla görüşecek olan anneler İmralı
Adası’nda uygulanmakta olan tecride yönelik bir görüşme
gerçekleştirmek istemektedirler.
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Tamam, ben de onu söylüyorum zaten.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Şimdi, kalkıp siz
tecritle ilgili…
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Ben de onu söylüyorum size.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Cevabı aldık Sayın Başkan.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Hayır, ben zaten “Bununla
ilgili görüşmeyecekler.” demedim. Ne yapmaya
çalışıyorsunuz, gerçekten bunu anlamaya
çalışıyorum.
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Ben de bununla ilgili sonucu söylüyorum.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Size diyorum ki: Böyle bir
lüksünüz yok. Siz kalkıp da dinlemelisiniz,
konuşmalısınız. Bu ülkenin barışa ihtiyacı
var, bu ülkenin başka bir şeye ihtiyacı yok. Savunma sanayisine
harcanan paraları bütçede görüşüyorlar, başka yerlerde de
görüşüyorlar. Burada kaç kere ifade edildi, bu ülkede şu anda sadece
harcanan, katlanan bütçe savunma sanayisinedir. Bu da gerçekten silahlarla
ilgilidir, savaşla ilgilidir. Bunu yapmayın. Bu ülkenin
barışa ihtiyacı var ve bu kadınlar da gelip sizinle bununla
ilgili görüşmek istiyorlar. Kiminle görüşeceklerdi İnsan
Hakları Komisyonu Başkanıyla görüşmeyip?
Sataşıyor muyum ben size? İfade ettiğim budur, bunun
ötesinde bir şey değil. Her şeyi siz terörle adlandırarak
bir şey elde edemezsiniz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Her şeyi değil.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Sürekli bana dersiniz ki:
“Kınıyor musun, kınamıyor musun? Kınıyor musun,
kınamıyor musun?” Bunu yaptınız yıllarca. 1990’larda
da bunu yaptınız, insanların hayatını kaybetmesine
neden olundu. Aynı şekilde, bugün de bunu yapıyorsunuz, insanlar
hayatlarını kaybediyorlar. Bu ötekileştirmeyle, bu
kutuplaştırmayla bir yere varamayız, söylediğimiz budur.
Barış kurulacaksa o dille birlikte kurulabilir ancak, o insanlarla
konuşarak kurulur, başka yolu yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sataşma gerekçeniz ile konuşmanızın özü birbirine
uymadı ama bunu da tutanaklara geçirelim diyelim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, sataşmadan söz
almıştı ama dediğiniz gibi, bambaşka konular
konuşuldu. Fakat bununla ilgili 1990’larda, 2000’lerde, bizim
yıllarımızda ölümler olduğunu iddia ettiler, grubumuza
sataşmış oldular. Cevap vermek istiyoruz izin verirseniz.
Grubumuz
adına Mustafa Bey konuşacak.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – 1990’larla, 2000’lerle
ilgili ben burayı mı itham ediyorum ya?
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Yeneroğlu.
İki
dakika…
7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun,
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA
YENEROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekilleri; aslında Filiz Hanım “mail”i okumakla
birlikte durumun ne olduğunu ifade ettiler.
Evet,
bu ülkede bir sorun var. Bu ülkede bir terör sorunu var. Bu ülkede, gerçekten,
terör örgütünden kaynaklanan, her gün insanların katledildiği, hatta
Güneydoğu Anadolu’da son zamanlarda benim arkadaşlarımın da
ailelerinin önünde infaz edildiği ve bu sebepten dolayı terör
örgütünün bu katliamlarına “terör” denmeyip sadece acıdan
bahsedildiği, teessürle ifade edildiği bir durum var.
Terör
örgütünün elebaşının meselesini teröre angajman konusunda
konuşmayacaksak… Ki, ben burada kimseyi kastetmeden birileri maalesef bunu
üzerlerine aldılar, bunu da artık kendileri ve milletimiz takdir
etsinler. Ama ben böyle bir ifade kullanmadan da sadece olayın
aslını yani “Barış Anneleri” adı altında bizimle
görüşmek isteyen insanların tek önceliklerinin terör örgütü
elebaşının meselesi olduğunu dile getirdim ve bugün böyle
bir mesele önüme de geldiği için böyle bir konuyla ilgili bu insanlarla
görüşmemin milletimin adına yakışıksız
olacağını ve bu sebepten dolayı da ahlaki
olmadığını… Hatta ve hatta, bakın, çok açık bir
biçimde söylüyorum: HDP'li milletvekillerinin, 3 kişi bu kadar angaje olup
benden bu meseleyle ilgili randevu talep etmelerini bile
yakışıksız buldum ve kendilerini aradım, aynen bunu da
kendilerine söyledim.
Dolayısıyla
bu ülkede, evet, konuşulması gereken çok şey var ama kesinlikle,
bu konuşulması gereken meselelerin muhatabı terör örgütü ve
terör örgütünün lideri olamaz. Hele hele insan haklarından bahsedecek
olursanız da insan haklarının hareket noktası bana göre
terör örgütüyle mücadeledir, terörle mücadeledir, bunun gereği de yerine
getirilmektedir, bundan sonra da en güçlü bir biçimde yerine getirilecektir.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yeneroğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben sadece tutanaklara geçsin
diye söylüyorum.
BAŞKAN
– Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – O anneler, dediğim
gibi, yıllardır kaybettikleri çocuklarının cenazesine
ulaşamamış insanlar olan kadınlardır ve bunu hâlâ
aramaya devam etmektedirler. Bu ülkede yapılan görüşmeler, çözüm için
yapılan görüşmeler Öcalan’la yapılmıştır ve bu
iktidar tarafından gerçekleştirilmiştir o görüşmeler.
Bunları da inkâr etmemek gerekir. Ben bunu olumsuz bir şey olarak
söylemiyorum. İki buçuk yıl ne asker ölmüştür ne de o annelerin
çocukları ölmüştür. Bu ülkede barışa ihtiyaç vardır,
insan haklarını hazmetmeye ihtiyaç vardır.
Teşekkür
ediyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Kimin bozduğunu da herkes biliyor Sayın
Başkan.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
(Devam)
BAŞKAN
- 8’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Kazım Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Haydar
Akar Mazlum
Nurlu Mehmet
Gökdağ
Kocaeli Manisa Gaziantep
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak.
Buyurun
Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında, konuşulmaması gereken, meşgul olunmaması
gereken bir Hükûmet tasarısıyla karşı
karşıyayız. Çünkü Türkiye'nin problemleri o kadar büyük ki, 2003
yılındaki problemleri saydığınızda ve bugün 2017
yılındaki problemleri saydığınızda, problemlerin
hiçbirinin çözülmediğini, artarak devam ettiğini hep birlikte
yaşıyoruz. Böyle bir durumda “Helal mi, haram mı?” diye binlerce
yılın öğretisini kalkıp bir akreditasyon kurumuna
bağlamayı, oradaki kurumların vereceği kararlarla
insanları yönlendirmeyi doğru bulmadığımı ifade
etmek istiyorum.
Bu
tasarı görüşülürken AKP Grubu adına yirmi dakikalık
konuşmayı yapan arkadaşım şöyle bir şey söyledi:
“Ya, Suudi Arabistan 2,3 milyar dolarlık et ithalatı yapıyor
Brezilya’dan.” Sormak istiyorum, Suudi Arabistan Müslüman bir ülke değil
mi? Biz de öyleyiz. Niye bizden et ithal etmiyor Suudi Arabistan ya da Katar?
Katar’da o ambargo uygulanana kadar raflarda Türk ürünü yoktu, niye bizden
almıyorlar? Hiç merak ettiniz mi şimdiye kadar? Yarın da
almayacaklar ama almaları için de bizim bu ürünleri üretmemiz gerekiyor.
Peki, biz et üretebiliyor muyuz? Üretemiyoruz değil mi? En son, “Sırp
kasabı” dediğimiz Sırbistan’dan et aldık. “Kasap” deyince aklınıza
yanlış bir şey geldi herhâlde anladığım
kadarıyla, gerçekten kasap olduğunu düşündünüz, et ithalatı
yapan, et ticareti yapan kasap olduğunu düşündünüz ya da perakende
satan kasap olduğunu düşündünüz ve 5 milyon tonluk et ithalatı
yaptınız. Şimdi, bunu nasıl yapacağız,
insanlarımıza bu eti nasıl yedireceğiz ya da bu eti
alıp da bir başka ülkeye, Müslüman ülkeye nasıl
pazarlayacağız? Bunu sormak lazım.
Suudi
Arabistan’ı geçtim, Rusya’dan buğday alıyorsunuz değil mi?
Buğdaydan ne üretiyoruz? Burada şiddetle savundunuz, biz “Rusya’dan
buğday alıyorsunuz.” dediğimizde, “Alıyoruz efendim, un
yapıyoruz bunu, bir kısmını ihraç ediyoruz…” Ee, bir
kısmını da Türk halkına yediriyorsunuz. Peki, bu
analarımız, bacılarımız köylerde ocaklarda,
fırınlarda köy ekmeği yaparken “Bunlar helal ekmek, bunlar haram
ekmek.” mi diyeceğiz, nasıl diyeceğiz biz bunu? Arkadaşlar,
çok merak ediyorum ya, nasıl yapacağız biz bunu, gerçekten
anlamış değilim.
Peki,
kullandığımız her şey Avrupa malı değil mi?
En çok ihracatı da Avrupa Birliği ülkelerine yapıyoruz,
onları da “Hristiyan kulübü” diye zaman zaman nitelendiriyoruz ya,
Hristiyan akreditasyon kurumu kurarlar ise, sizin ihraç ettiğiniz ürünleri
almamak gibi bir çaba içerisine girerlerse ne yapacağız? En çok
ihracat yaptığımız Avrupa Birliği ülkeleri, Suudi
Arabistan’a ya da İslam ülkelerine bir ihracat falan yapmıyoruz
ihracat rakamlarına baktığınızda. Bunu nasıl
çözeceğiz? Çözemeyiz. Demek ki yanlış yoldasınız,
Türkiye’de yine din bazlı istismar konusunu önümüze getirdiniz,
“İşte bunlar helale karşı, harama karşı.”, yutturmaya
çalışıyorsunuz millete. Artık milletin bu konularda yutacak
tahammülü kalmadı arkadaşlar.
Gündüz
konuşmamda Devlet Demiryollarına değindim, Devlet
Demiryollarının özellikle bölgedeki problemlerine değindim.
Şimdi, helal ile haramı karıştırmak istemiyorsanız
Devlet Demiryollarında bir inceleme başlatalım arkadaşlar.
Size bir tek örnek veriyorum, Bursa-Yenişehir hattını örnek
veriyorum: 75 kilometre, 800 milyon liralık ihale bedeliyle ihaleye
çıkıldı. 378 milyon liraya -artı, eksi oynayabilir rakamlar-
ihale edildi. Aslında, baktığınız zaman, 378 milyon
liraya düşmesi normaldi. Niye normaldi? Ankara-Eskişehir
hattının maliyeti -kilometre maliyeti- 3,6 milyon lira.
“Eskişehir-İstanbul” dediğimiz hattın maliyeti 6 milyon
liraya kadar çıkıyor. 6 milyondan da baksanız; 3,6’dan da
baksanız ihalenin doğru olduğunu düşünüyorsunuz. Ama ihale
için dokuz yüz gün süre verilmiş, dokuz yüz gün sonra 2013’te bitmesi
gereken hattın sadece yüzde 10’u gerçekleşmiş; harcama
oranı yüzde 98, yatırımı kullanma oranı, parayı
harcama oranı yüzde 98, sadece yüzde 10’u gerçekleşmiş. 75
kilometrelik yolun eğer yüzde 10’u 378 milyona gerçekleşmişse
kalan yüzde 90’ının kaça gerçekleşeceğini, kilometre
maliyetinin nereye geldiğini yaptığımız örneklerden,
şu anda çalıştırdığımız hızlı
tren hatlarındaki örneklerden baktığınızda
göreceksiniz.
Peki,
bu ihale nasıl yapıldı? İhale, bakın, 75 kilometre
ihale edildikten sonra değiştirilmiş. Ne
değiştirilmiş? 50 kilometrelik güzergâh
değiştirilmiş. Önce gölün, Gölbaşı’nın kuzeyinden
geçiyormuş, güneyine almışlar; sonra demişler ki, DSİ
demiş ki: “Buralar çok tarım alanları, meyve alanları,
burayı değiştirelim.” İhaleyi almış, ihale
bitmiş, her şey olmuş, ondan sonra da sadece para
kazanabileceği kısımları yapmış ki bütün demir
yolu ihalelerinde bunu görüyoruz; Sivas-Ankara demir yolunda da görüyoruz,
Konya demir yolunda, yüksek hızlı tren demir yollarının
yapımında da görüyoruz.
Arkadaşlar,
helali, haramı tartışmak istiyorsanız bunlara bir
bakın Allah aşkınıza. Önce bunlarla bir dertlenin, bu
yetimin hakkının nasıl yandaşlara
aktarıldığına bakın, bunu görürsünüz.
Bir
de, bir başka boyutu da, yapılan tüm ihalelerde yüzde 85’e varan
oranda dış kredi kullanıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR
AKAR (Devamla) – Yani sadece yollarda, tünellerde insanları
borçlandırmıyorsunuz, köprülerde insanları
borçlandırmıyorsunuz, demir yollarında da insanları
borçlandırıyorsunuz diyorum; sevgiler, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. (CHP sıralarından gürültüler)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Kabul edildi.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Biz daha fazlayız Sayın Başkanım, kabul
edenler daha fazla.
BAŞKAN
– Karar yeter sayınız var mı?
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Fazlası da var, kabul de var.
BAŞKAN
– Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501
sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 8'inci maddesinin
(1)’inci fıkrasına aşağıdaki (d) bendinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
“(d) Denetim Hizmetleri Daire
Başkanlığı: Akredite edilmek üzere başvuran
kuruluşların ilgili standartlara ve ölçütlere göre denetimini yapmak
ve bu denetim sonucunda kuruluşun akredite edilip edilmemesine karar vermek,
akredite edilen kuruluşları izlemek, akreditasyonun
kapsamını değiştirmek, gerektiğinde akreditasyonu
askıya almak veya iptal etmek ve akredite edilen kurum ve kuruluşlar
arasında Kurumun görev alanına giren konularda iş birliğini
sağlamak. Akreditasyon amacıyla başvuran kuruluşların
müracaatı, değerlendirilmesi ve akredite edilmesi ile ilgili olarak
elde edilmiş bilgilerin gizliliğini korumak. Faaliyet alanıyla
ilgili diğer görevleri yerine getirmek.”
Ahmet
Kenan Tanrıkulu Ruhi
Ersoy Ahmet
Selim Yurdakul
İzmir
Osmaniye Antalya
Zihni
Açba Arzu
Erdem Fahrettin
Oğuz Tor
Sakarya
İstanbul
Kahramanmaraş
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor
konuşacak.
Buyurun
Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN
OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 501 sıra sayılı Helal Akreditasyon Kurumu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
8’inci maddesi hakkında verilen önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve
bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Helal
Akreditasyon Kurumundan amaç, öncelikle dünyada yaşayan 2 milyar Müslüman
nüfusun helal ürün talebini karşılamak ve bu konuda faaliyet gösteren
uluslararası kurumlarda Türkiye’yi temsil etmektir. Her ne kadar “helal
ürün” denilince akla gıda gelse de kapsamı gıdadan giyime,
ihtiyaçtan turizme kadar içinde pek çok sektörü barındıran helal
pazarın dünyadaki büyüklüğünün birkaç yıl içinde 1 trilyon
dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Küresel potansiyelinin çok
daha büyük olduğu, 2 trilyon doların da üzerinde olduğu tahmin
edilmektedir. İşsizliğin, istihdamın, kayıt
dışının, enflasyonun, kısaca ekonomik verilerin
beklendiği şekilde gitmediği ülkemizde bu potansiyeli değerlendirmemiz
gerektiği açıktır. Kaldı ki helal gıdaya olan ilgi
sadece Müslüman topluluklar için geçerli değildir. Gerçek manada, helal
gıdanın dünyada kabul görme oranının artması,
diğer kişiler bakımından da tercih edilir hâle gelmesiyle
önemi daha da artacaktır.
Değerli
milletvekilleri, ürünlerin İslami usullere uygun olması Müslüman
toplumlar için memnuniyetle karşılanacaktır. Ancak ülkemizde
ürünlerin helal akreditasyonundan önce zihniyetlerin, iktidar makamında
olanların işlemlerinin, davranışlarının helal
akreditasyona uygun hâle getirilmesi lazımdır. Hiç şüphe yok ki
siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmezleridir, hepsinin amacı iktidar
olmaktır. Dört beş yılda bir yapılan mahallî seçimler ve
milletvekili seçimleri, valisinin, kaymakamının, idare müdürlerinin,
kamu bürokrasisinin, iktidardan nemalanan bazı medyanın müdahalesi
olmadan, kamu kaynakları kullanılmadan, haksız rekabetten uzak,
eşit şartlarda yapılmıyor ise… Bir tarafta iktidarın
emrinde devletin valisi, kaymakamı, memuru, uçaklar, helikopterler,
kırmızı plaka veya plakası kapatılmış resmî
lüks taksiler, paraya boğulmuş, hiçbir etik değer
taşımayan bazı medya kuruluşları,
sınırsız belediye imkânları; diğer tarafta kıt
imkânlarla kampanya yürütenler. Eşit şartlardan yoksun, haksız
rekabet ortamında yapılan seçimler helal bir seçim olur mu? Gayet
tabii, olmaz. O zaman, en başta yapılması gereken, helal
akreditasyona siyasetin tabi tutulması gerekir diyorum.
Özelliği
olan işlerde davet usulüyle ihale yapabilirsiniz ama ihaleye hep iktidara
yakınlığıyla bilinen müteahhitleri davet ederseniz, ihale
verirseniz, ihale müessesesinin helal akreditasyona tabi tutulması
gerekir. Batık kredilerden bankacılık sektörünü kurtarmak
istiyorsak öncelikle bankacılık sektörünü helal akreditasyona tabi
tutmamız gerekir. Kısa sürede büyük servetler edinmiş bir
kişi helal sertifikalı et yese, gidip helal otelde tatil yapsa ne
yazar? Öğretmen alımında, idareci atamalarında torpili esas
alan uygulamayı politikanın temeline koyarsanız, hak etmeyene
makam, mevki verirseniz Helal Akreditasyon Kurumu kursanız ne yazar?
Hiçbir belgeye, emareye dayanmadan günlerce hapis yatıyor ise,
yatırılıyor ise hukuk kurumunun helal akreditasyona
ihtiyacı vardır. Vergi borçları birtakım katakullilerle
azaltılıyor ise öncelikle mali sistemin de helal akreditasyona tabi
tutulması lazımdır.
Özet
olarak, Anayasa’nın 10’uncu maddesinde emrettiği üzere, herkesin dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep,
benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşitliğini
sağlayalım diyorum. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanımayalım. Devlet organları ve idare
makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmeyenleri kınayalım,
cezalandıralım. Helal akreditasyonu tüm işlemlerimize
uygulayalım, helal kazancı yüceltelim, haramdan hesap soralım.
Ülkemizin kurtuluşu bundadır diyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tor.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
– Karar yeter sayısı arayacağız.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.28
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emre
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
501
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde
Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor ve
arkadaşları tarafından verilen önergenin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
501
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
8’inci
madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci
maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) bendinde geçen “yapar.”
ibaresinin “yapmakla sorumludur.” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş Hüda
Kaya
Gaziantep Adana İstanbul
Mehmet
Emin Adıyaman Aycan
İrmez Erol
Dora
Iğdır Şırnak Mardin
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Hükûmet?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.
Buyurun
Sayın Dora.
EROL
DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8’inci
madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz aldım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
2016’nın
4 Kasımında, hepinizin bildiği gibi, milletvekillerimiz ve
eş başkanlarımız tutuklandılar. Anayasa’mıza ve
uluslararası sözleşmelere aykırı olarak milletvekillerinin
dokunulmazlığı kaldırıldı. Aslında
kazanılmış olan haklara ve kanunların geriye
yürümezliği ilkesine de aykırı davranılarak
milletvekillerimiz tutuklanıp cezaevine konulmuşlardır.
Şimdi, süreci değerlendirdiğimizde acaba bu politika ülkemize ne
kazandırdı, bunu bir kere irdelememiz gerektiğine
inanıyorum. Benim görüşüme göre bu, ülkemize ancak kaybettirdi,
ülkemizin itibarı açısından, ülkemizin huzuru
açısından, her açıdan bizlere kaybettirmiş olan bir
süreçtir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, Türkiye, Avrupa
Konseyinin kurucu üyesidir; aynı zamanda, Türkiye 2005 tarihinden itibaren
Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerini devam ettiren bir ülkedir ve
Türkiye, aynı zamanda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni
kabul etmiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul
etmiş ve aynı zamanda, anayasayla ilgili danışma kurulu
olan Venedik Komisyonunun da işlevlerini,
çalışmalarını kabul etmiş ve bu komisyona da üye
vermiş bulunmaktadır. Biliyorsunuz, Avrupa Birliğine tam üye
olabilmek için Türkiye, aynı zamanda Kopenhag Kriterlerini kabul
etmiştir. Yani nedir bu ilkeler? Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan
hakları ve azınlık hakları. Şimdi, bu evrensel ilkeler
aslında ülkemiz açısından çok önemlidir. Şimdi, bu anlamda,
bu konuyla ilgili çok önemli bir konuya değinmek istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, bakın, geçenlerde eski MİT Müsteşarı
Sayın Sönmez Köksal şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur
Hürriyet gazetesinde: “Türkiye, adına ‘Kürt’ denen sorunun halli yolunda
geçtiğimiz dönemde cumhuriyet tarihinin en cesur, en önemli
adımlarını atmıştır ve bu adımlar da bu
iktidar zamanında atılmıştır.”
Gazeteci
soruyor: “Çözüm sürecinden bahsediyorsunuz.”
“Evet,
sınırlarımız dışındaki oluşumlar o
ülkeleri ilgilendirir. Barışçı olmaları koşuluyla
tarihsel beraberliğimiz de kutsaldır. Cumhuriyet Dönemi’nde de
pasavan uygulaması vardı, Türkiye’de toprağı olan insanlar
gündüz tarlasında çalışır, gece pasavanla sınırı
geçerek evine giderdi. Güneyin petrolü ve Türkiye’nin iş
dehasının birleşmesiyle sınır boyumuzda kurulacak
cazibe merkezlerinin sınırın her iki yakasında
yaşayanlara refah getireceği bir senaryoyu pekâlâ hayal etmek
mümkündür.”
Gazeteci
şu şekilde soruyor: “Çok tartışılacak bir şey
söylüyorsunuz şu anda.”
Kendisi
şu şekilde cevap veriyor: “Bu söylediklerim hayalci ve saf
bulunabilir ancak Türkiye’nin ufkunun açılması, biriken enerjisinin
olumlu bir mecraya sokulması hepimizin sorumluluğundadır.
Sınırlarımızın hemen ötesiyle
düşmanlaşıp yabancı güçlerin etkisine bırakmamak,
gücümüzü boşuna harcatmamak en önemli hedefimiz olmalıdır.” diye
bir değerlendirmede bulunmaktadır.
Şimdi
bu bağlamda, ben burada Parlamentoya, bütün siyasi partilere seslenmek istiyorum:
Sorunlarımızı asla şiddetle çözemeyiz. Bu ülke hepimizin
ana vatanıdır. Türkiye’nin üniter yapısı içerisinde Türk,
Kürt, Süryani, Ermeni, Boşnak, Çerkez, Arap, Ezidi, bu ülkede yaşayan
bütün vatandaşlarımız başta olmak üzere, inançsal
bağlamda da Müslümanlar, Hristiyanlar, Museviler, Ezidiler, Aleviler,
hepimiz bu ülkenin vatandaşlarıyız ve Anayasa’mız
gereğince de hepimiz anayasal olarak eşit bir statüde
bulunmaktayız. Bana göre bu coğrafya, bu güzel ülke hepimize yeter.
Şiddetle, güvenlikçi politikalarla sorunlarımızı asla
çözemeyiz. Bakın, bir eski MİT Müsteşarının
yapmış olduğu bu değerlendirmeyi bütün parlamenterlerimizin
dikkatli bir şekilde sorgulamasını ve değerlendirmesini bir
kez daha yineliyorum. Ve tekrar bu ülkede barış sürecine ve müzakere
sürecine dönmek için, başta iktidar olmak üzere de bu ülkeyi seven bütün
parlamenterlerimize ve bütün partilere, bu ülkenin bir vatandaşı
olarak sesleniyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
8’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
Birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Sayın
Topal, sisteme girmişsiniz.
Buyurun,
bir dakika.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, herkesi Atatürk
Kültür Merkezi’nde başlayan Hatay Günlerine davet ettiğine
ilişkin açıklaması
SERKAN
TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, bugün AKM’de, Atatürk Kültür Merkezi’nde “Hatay Günleri”
başladı. Bütün milletvekili arkadaşlarımızı,
bütün Ankara halkını, bütün Türkiye’yi, Hatay milletvekilleri olarak
hepimiz oraya davet ediyoruz; Atatürk Kültür Merkezi, AKM.
Sizleri
barışın, kardeşliğin, dostluğun, birlik ve
beraberliğin şehri, kenti “Hatay Günleri”ne bekliyoruz. Hepinizi
davet ediyoruz. Buradan bütün Türkiye’yi davet ediyoruz. Aslında
Hatay’ı Hatay’da görmek gerekiyor. Bütün Türkiye’yi Hatay’a da davet
ediyoruz bu arada.
Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Ben teşekkür ederim Sayın Topal. Nazik davetiniz için de
teşekkür ederiz.
Sayın
Erdoğan, siz de sisteme girmişsiniz.
Buyurun,
bir dakika.
36.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Datça
Kızlan Mahallesi Gereme mevkisinde başlayan orman yangının
kontrol altına alınamadığına ilişkin
açıklaması
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Orman Bakanımız da buradayken Datça Kızlan Mahallesi Gereme
mevkisinde bugün 17.00-18.00 civarında başlayan orman
yangını, maalesef, kontrol altına alınamamış,
rüzgârın da etkisiyle yayılmaya devam ediyor. Tabii, mevsim
itibarıyla helikopter ve uçakların sözleşmelerinin bitmesi de
maalesef, müdahaleyi herhâlde zorlaştıran bir durum. Ben bütün
hemşehrilerimize ve orman camiasına geçmiş olsun diyorum.
İnşallah, yangının en kısa zamanda kontrol altına
alınarak güzel Datça’mızın güzelliklerinin
kaybolmamasını temenni ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
(Devam)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci
bölüm, 13’üncü maddenin (1)’inci, (2)’nci, (3)’üncü, (4)’üncü ve (5)’inci
fıkraları ile geçici madde 1 dâhil, 9 ile 15’inci maddeleri
kapsamaktadır.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak
Şampiyonlar Ligi grup maçında Monaco’yla karşılaşacak
olan Beşiktaş’a başarılar dilediklerine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, bu arada, bu akşam Şampiyonlar Ligi
grup maçında Monaco’yla karşılaşacak olan
Beşiktaş’a da Divan olarak başarılar diliyoruz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
(Devam)
BAŞKAN
– Şimdi, ikinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Bursa Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal konuşacak.
Buyurun
Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
CHP
GRUBU ADINA ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Helal Akreditasyon Kurumu Kanunu Tasarısı’nı konuşuyoruz.
Elbette, bunun adını başından koymak gerekiyor;
doğaya, kültüre, birikmiş belleğe, aslında uygun olmayan
bir yapılanma. Öncelikle şunu anlamak gerekiyor: Türkiye, çok
çeşitli inanç, çok çeşitli kültür, çok çeşitli birikim, çok
çeşitli bölgelerden ve geleneksel yapılardan oluşmuş bir
yapı. Dolayısıyla “helal”, “haram” kavramlarının
olabildiğince göreceli, olabildiğince çeşitli olduğunu
hepimiz biliyoruz. Bugün için, bu tasarı yurt dışına ihracat
amaçlı çıkmış olsa bile, düşünüyor olsak bile, bunu
çok iyi biliyoruz ki bir süre sonra tamamen iç pazarı, iç piyasayı,
iç tüketimi ilgilendirecek bir konuya dönüşecektir. Nasıl mı?
Mesela, örnek şu: Müftülerin nikâh kıymasıyla ilgili mesele
geldiğinde aynen şu dendi: Bir kısmı belediyeyi, bir
kısmı müftüleri seçebilir. Bugün de buna benzer bir şey yani bir
kısmı “helal” yazan gıdalardan alsın, bir kısmı
öbürlerinden alsın…
Değerli
milletvekilleri, yüzde 99’unun Müslüman olduğunu iddia ettiğimiz bir toplumda
yaşıyoruz. Bugüne kadar burada hiçbir sorun olmamışken
bugün durup dururken bu ülkede haram ürün, haram turizm, haram teknoloji, haram
başka bir şey ile helal arasındaki bu farkı ortaya
koymanın bir anlamı net bir şekilde ortaya çıkmalı.
Biliyoruz, bakın, dünyaya en çok “helal gıda” adı altında
ürün satan ülkelerin hiçbiri Müslüman değil. Amerika Birleşik
Devletleri, İtalya, Fransa, Kanada, bu ülkeler helal sertifikasıyla
Müslüman toplumlara gıda satıyorlar. O zaman, şöyle bir
paradigmayı doğru görmemiz lazım: Aslında, Türkiye’deki iç
pazara gözünü dikmiş ve bugün tarımın bütününü ve Orta
Doğu’daki gıdanın bütününü ve dünyadaki gıda hareketinin
bütününü elinde tutan çok uluslu şirketlerin özel ve yeni bir
çalışması olarak algılıyorum bunu. Ve bunda ne
yazık ki siyasal iktidar, aynen tarımda olduğu gibi, burada da
bizi çok uluslu şirketlerin gıda egemenliğine teslim etmek
çabası içerisindedir. Yoksa bunun helalle, haramla ilgisinin
olmadığını hepimiz bilmekteyiz.
Örnek:
Dışarıdan hayvan getiriyoruz, bu hayvanları bu ülkede
satıyoruz. Bugüne kadar hiç sordunuz mu ithal ettiğiniz
hayvanların beslenme biçimini, hiç sordunuz mu kesim biçimini? Lop et
geliyor mesela, kırmızı et. Bu kırmızı et
gelirken… Biliyorsunuz, yabancı büyükbaş kesiminde ve küçükbaş kesiminde
şoklamaya tabi tutulur yani elektrik verilir çünkü hayvan
bayıltılıp kesildiğinde etin daha kaliteli
olacağı konusunda bilimsel veriler vardır, çok nettir. Ama
İslamiyet’e göre de aykırıdır. Oysa bütün Türkiye’de,
Kurban Bayramı dâhil, şu anda bütün kesimler İslami esaslara
göre, inancımıza göre yapılmaktadır. Bir sorun yok. O zaman
birinci soru bu.
Şu
anda hayvancılık bitti bitiyor. Son aldığınız
gümrük kararlarıyla beraber ve özellikle Et ve Süt Kurumuna verilen
yetkiler üzerinden bakıldığında, artık bu ülkede
hayvancılığın yapılamayacağını,
eğer böyle devam ederse siyasal iktidar, beş yıl sonra bu
topraklarda artık büyükbaş, küçükbaş
hayvancılığın olmayacağını çok iyi
biliyoruz. Nereden? Bakan “29 liraya kıyma satacağız, 31 liraya
kuşbaşı, 25 liraya da canlı hayvan kesimini
yapacağız.” dedi. Soru şu: Şu anda 25-26 liraya kesilen
canlı hayvanın kesim fireleri, kasap maliyeti, elektriği, suyu
ve KDV’si eklendiğinde 34-35 liradan aşağı 1 kilogram eti
sattığınızda, kıyma olarak
sattığınızda kasabın bu işi yapma şansı
yok. Bu şu demektir: Türkiye’de hiçbir kasabın bundan sonra iş
yapma şansı yok ya da Türkiye’de artık küçükbaş,
büyükbaş beslemenin bir anlamı da yok. E, peki, bu hayvanlar yok
olacağına göre, üretim olmayacağına göre, bütün hayvansal
gıdayı da ithal edeceğinize göre, bu işin neresinde haram
neresinde helal, bunu anlamakta güçlük çekiyoruz.
Evet,
dünyada, İsrail’de böyle bir şey var. İsrail, biliyorsunuz,
böyle bir denetimi yapıyor dinî olarak. Eğer oraya doğru bir
özenti varsa ve bilmediğimiz bir şey varsa, mesela domuz etiyle
ilgili -kırmızı et sorununu çözemeyeceğiz- bir durum varsa,
onu da yabancılar bize pazarlayacaksa aslında bunu da ortaya koymak
lazım.
Değerli
milletvekilleri, iki tane örnek… Uzun bir zamandır, aşağı
yukarı on yıldır bu helal gıda meselesi konuşuluyor,
tartışılıyor. Onunla ilgili gelen bir bilgi. Bilgi şu:
Bir akreditasyon belgesi veren kurum bir arkadaşımıza bu belgeyi
veriyor. Belgeyi alan arkadaş gerekli üretimi yapıyor ama
kuruluş geliyor diyor ki: “Ben seni denetleyeceğim.” “Denetle.”
diyor, “Ama bunun için bana belge lazım.” diyor, “Ya, benim ithal
ettiğim ya da getirdiğim ürünlerin zaten belgesi var, bu belge var.”
diyor, “Olmaz, sen belge alacaksın” diyor, “Ne yapmam lazım?” “1.500
lira para ödeyeceksin.” E, ödedik, sonra ne olacak? Sürekli denetim. Bir
yıl boyunca bir kez denetim yok, bir kez, tek bir kez denetim yok. 2’nci
yıl geliyor, bir 1.500 daha. Gelmediniz, uğramadınız,
denetlemediniz, 1.500 lira para aldınız. Dilerim, bu süreç buraya
doğru gitmez.
Bir
model daha: Değerli milletvekilleri, ziraat mühendisleri, gıda
mühendisleri, veterinerler, bunların yerini acaba yeni bir kadrolaşma
yöntemiyle, denetleme modeliyle din adamlarına mı
bırakacağız? Aslında bu özünde biraz da ideolojik bir
karar, siyasi ve ideolojik bir karar. Yani binlerce ziraat mühendisi,
veteriner, binlerce gıda mühendisi -bilirsiniz- görevlerinden
alındı. Nereden alındı? Bunlar gıda üretim yerlerini
denetliyorlardı. İstanbul Fırıncılar Odası
“Arkadaş, bu mühendislere, bu gıdacılara, bu veterinerlere bizim
ihtiyacımız yok; biz ustabaşlarıyla bu işi
hallederiz.” dedi, siyasal iktidar “Olur o zaman.” dedi, bütün bu
meslektaşlarımızın tümünün işlerine son verildi.
Bunların yerine kim geldi? Şimdi, hatırlarsınız yine
elbette, bir süre önce Türk Standardları Enstitüsü Kurumu
Başkanı şunu demişti: “Artık denetlemeyi Diyanet
İşlerinden gelen birileriyle yapacağız, onlar da olacak
denetleme mekanizmasının içerisinde.” Yani bütünüyle
bakıldığında adını çok net, çok açık bir
şekilde koymamız lazım.
Bu,
Türkiye'yi yeni yabancı şirketlerin pazarına açma modelidir.
Eğer bu yapılacaksa sadece dışarıdan bu ülkeye helal
gıda getirecek olan firmaların denetiminin yapılması
lazım, o ürünlerin denetiminin yapılması lazım -çünkü yüzde
99’u Müslüman olan bir toplum- ya da eğer buradan dışarıya
gidiyorsa ürünler –bunu zaten konuşmuştuk- dışarıdaki
şirketlerin ya da dışarıdaki toplumların
ihtiyaçlarına göre, helal kriterlerine göre siz onlardan sertifika almak
zorundasınız. Sizin bu ülkede vereceğiniz sertifika onların
ihtiyacını karşılayamayacak. O firmalar size belirli olarak
gönderecekler kendi geleneksel ya da kültürel bütün özelliklerini, siz o
özellikler üzerinden bir üretimi kendiniz için yapacaksınız ya da
dışarıya göndereceksiniz.
Yine,
öbür taraftan baktığımızda, bir devletin görevi
halkını sağlıklı, dengeli, yeterli beslemektir.
Yapıyor muyuz bunu? Paylaşalım, kişi başına ete
bakalım; dünyada ortalama 80 kilodan başlıyor gelişmiş
toplumlarda, 100 kiloya kadar gidiyor; Avrupa Birliği 80 kilo ve üzeri,
Kanada 90 kilo, Amerika 100 kiloya kadar çıkıyor; bizde beyaz et de
dâhil 36 kilo. Bunun yüzde 60’ı beyaz et, kırmızı et 14-15
kiloya denk geliyor kişi başına, 14-15 kilo. Yani bu şu
demektir: Bizim insanımız beslenmiyor, kırmızı etten
yeterli proteini almıyor. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Eğer
siz halkınızın zekâ ve bilim gelişimi üzerinden
baktığınızda PISA testinden aldığı o sonuca
katlanmak zorundasınız çünkü toplumunuzu aklı, kafası
çalışır düzeyde elbette beslemiyorsunuz. Beslemediğiniz
için karşınızda bu şekilde bir sorunu görmek
zorundasınız, bunu anlamak ve paylaşmak zorundasınız.
Evet,
zaman çok çabuk geçti, söyleyeceğim son söz şudur: Bu, Türkiye'yi
yeni sömürü alanına açmaktır. Bu, doğayı
tartışmaktır. Bu, geleneksel kültürü
tartışmaktır. Bu, doğaya, bilime aykırı bir
harekettir. Böyle bir davranışı, böyle bir kanunu, böyle bir
tasarıyı uygun bulmuyoruz.
Söyleyeceğimiz
son söz şudur: Bırakın bu helal, haramı, bir kenarda
dursun. Kazancı helal olanın, alın teriyle kazananın
lokması zaten helaldir; emek vermiştir, ter vermiştir, mücadele
vermiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Asıl olan
tüyü bitmemiş yetimin hakkına el uzatmamak, haram kazanıp helal
diye yutturmamaktır.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet
Yıldırım konuşacak.
Buyurun
Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkenin yer altı ve yer üstü
zenginlik kaynakları bakımından kendisine yetemeyecek olan tek
kaynağı, fosil yakıtlar olarak
adlandırdığımız, özellikle petrol, doğal gaz ve kısmen
de kömür ihtiyacıdır. Onun dışında, tarımda,
hayvancılıkta, sanayide, turizmde, ormancılıkta bir bütün
olarak yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarında kendisine yetmeyi
bir yana bırakın, bu kaynaklar, ülkenin 80 milyon insanını
doyurmak bir yana, en az 120 milyon insanı bugünkü potansiyelle
doyurabilme koşullarına sahiptir. Hâl böyleyken 80 milyon
insanın neredeyse üçte 1’inin yoksulluk ve açlıkla
cebelleştiği bir ülke gerçekliği, yüz yıllık
cumhuriyetle övünen iktidar açısından oldukça problemlidir.
Burada,
bu kadar ekonomik kaynaklara, yer altı ve yer üstü zenginlik
kaynaklarına sahip olan bir gerçeklikte, hâlâ bu oranlarda açlık,
yoksulluk var ise ülkenin, ülkeyi idare eden iktidar açısından
yönetim vizyonuyla alakalı bir problemi mutlaka vardır. Çünkü AKP’nin
on beş yıllık iktidarı sonunda gelmiş olduğu
nokta, bu ülkenin en temel sorunlarını demokratik yollardan,
düşünce ve ifade özgürlüğüyle her şeyin açıkça
tartışıldığı bir şekilde ve koşulda
tartışmayı bir yana bırakarak neredeyse bu ülkenin ilk
seksen yılında, cumhuriyetin ilk seksen yılında bütünüyle
deneyip tükettiği, hatta birkaç kere denediği yöntemlerle bu ülkenin
temel sorunlarını çözmeye çalışmak bu iktidarın en
büyük açmazıdır.
Kürt
meselesi üzerinden değerlendirecek olursak, cumhuriyetle yaşıt
olan Kürt meselesinde güvenlikçi politikalar defalarca denenmiş ve bu
ülkenin fazlaca canına, malına kastetmiş ve mal olmuş
olmasına rağmen, bu ülkenin yer altı ve yer üstü zenginlik
kaynaklarını tüketmiş olmasına rağmen son iki buçuk
yıldır yeniden bu güvenlikçi politikaları denemeye
çalışmak ve devreye sokmak bu iktidarın ülkeyi daha iyi bir yere
götürebilme kabiliyetini yitirdiğiyle alakalı bir durumdur.
Şimdi,
bugün, bu Meclisin İnsan Hakları Komisyonu Başkanı burada
belli polemikler üzerinden tartışmalar yürüttü. Biz, dünya
görüşleri farklı olan ve farklı partilerde siyaset yapan
kişiler olarak şüphesiz farklı düşünme
alanlarımız olabileceği gibi, hiçbirimizin görmezden
gelemeyeceği, inkâr edemeyeceği bazı gerçeklikleri asgari
müştereklerde korumakla mükellef kişileriz.
Şimdi,
şunu öncelikle ifade edeyim: Şu Parlamento 80 milyon insanın
iradesini taşıyan bir parlamento ise bu Parlamentoda İnsan
Hakları veya herhangi bir ihtisas komisyonuyla görüşme talebi
kişilerin dünya tahayyülleri ve siyasi düşünceleri üzerinden değerlendirilip
ele alınabilecek bir konu değildir. İnsan Hakları Komisyonu
Başkanı, barış hamleleri üzerinden Sayın Öcalan
üzerindeki tecrit konusuyla alakalı olarak görüşmek istemeye
karşı, alabildiğine Sayın Öcalan’a karşı hakir
bir dil kullanarak işin içinden ucuzundan kurtulmaya
çalıştı.
Şimdi
soruyorum: İki buçuk yıl boyunca defalarca şu kürsüden dile
getirildiği üzere, çözüm sürecinde bu ülkenin gelecek vizyonunu
artıran ve umutlarını büyüten bir rol oynadığı
iktidar partisinin Hükûmeti tarafından, o Hükûmetin üyeleri
tarafından sıklıkla dile getirilmiş olan Sayın
Öcalan’ın gerçekliğini göz ardı etmenin bu ülkeye
kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Sadece HDP ona lider
dediği için bir kişi lider olmaz, bu Sayın Öcalan veya bir
başkası için. Aynı şekilde, bu ülkeyi yönetenler ise
konjonktürel olarak belli dönemlerde övdüğü zaman ama hesabına
gelmediği, konjonktür değiştiği zaman da bu gerçeği
reddettiği için, bir kişinin liderlik vasfı bakkaldan
alınan bir şey olmadığı için bu sosyolojik
gerçekliği ortadan kaldırmaz. Biz ona uygulanan tecridi dile getirdik
diye Sayın Öcalan lider olmaz, aynı şekilde iktidar partisi
bugünkü hakir dilini konjonktürel olarak kullandı diye onun bu sosyolojik
gerçekliği ortadan kalkmaz. Bir kişinin toplumsal sahiplenilişi,
sosyolojik gerçekliği o kişinin yaşam akışı içerisinde
lider olup olmayacağına karar verebilir. Bir ülkedeki akan kan ve on
yıllara sari toplumsal sorunların çözümü üzerindeki etki gücü bir
kişinin toplumsal etki gücüdür.
Bakın,
değerli arkadaşlar, çözüm süreci devam ederken şu Hükûmetin
üyelerinden başbakan yardımcılığı
yapmış olan, bakanlık yapmış olan bazı
kişilerin Sayın Öcalan’la ilgili kullanmış olduğu
cümleleri bir kelimesine dokunmaksızın sizlerle paylaşmak
istiyorum. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan
diyor ki: “Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi
vardır. Sürecin geleceğini çok düşünen bir hassasiyet
yansıtıyor. Ben Öcalan’ın süreci diğer siyasilerden daha
doğru okuduğunu düşünüyorum. Öcalan kendisi için bir şey
istemiyor. Suriye’de, vesaire birçok ülkede farklı aşamalardan geçti.
Onlarca yıldır bu işlerin içinde olduğu için farklı
bir bakış açısı vardır, olayları okuma kabiliyeti
ve tecrübesi vardır ve dikkat ederseniz onun verdiği mesajlar
diğerlerinin verdiği mesajlara göre sürecin geleceğini daha çok
düşünen bir hassasiyet yansıtıyor.” Beşir Atalay ne
demişti aynı dönemde: “Beğenin ya da beğenmeyin Öcalan bu
süreçte önemli bir rol oynuyor ve onunla müzakere etmek gerekiyor. Bir
mekanizma oturttuk, BDP’lilerin Kandil’le görüşmesi üzerinden süreç
işliyor. Bu işin yasası da çıktı, çözüme mecburuz.
Hayata, eve, siyasete dönüşler, bütün bunların hepsi
değerlendiriliyor. Bu yönüyle de Öcalan’ın akan kanı durdurmaya
dönük mesajları bizim de mesajlarımızdır.” Yiğit
Bulut, bugün, işte, Cumhurbaşkanına
Başdanışmanlık yapıyor: “Öcalan Orta Doğu’da
Türkiye’nin önünü açıyor.” diyor. Yiğit Bulut söylüyor ben
değil, bir kelimesine dokunmuyorum. Metiner söylüyor: “Öcalan’ın
durduğu yer Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı
sağlayan bir yer. İmralı’da çok anlamlı, çok değerli
şeyler söyleniyor.” Yine, bakın, Etyen Mahçupyan, dönemin
Başbakan Başdanışmanı, diyor ki: “İdeolojik
olarak gerçekten bir rehber ve lider. Öcalan’a bir şey verilmesine gerek
yok, o zaten alıyor. Kendisi, bu ülkenin önüne koymuş olduğu
çözüm vizyonu ve akan kanı durdurma kabiliyetiyle bir karizma sahibidir.”
Biz demiyoruz. Yine, Abdulkadir Selvi, iktidara yakın duran ve olacak
birçok haberi ondan, önceden aldığımız kişi: “Öcalan
bu süreçte sorumluluk bilinciyle hareket ediyor. İlerleyen aşamalarda
Öcalan’ın konumunu mevcut hâliyle tutmamalı, Türkiye artık bunu
tartışmalıdır.” diyor. Daha birçok yazar, iktidara
yakın yazar, en son yine dönemin Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç, bakın diyor ki: “Sayın Öcalan demek, PKK’nın
kendine ait bayrağını elinde taşımak, Öcalan’ın
posterini taşımak değildir. Sadece örgütüyle eş değer
tutulmamalıdır. Türkiye’nin sistemi böyle olmamalıdır.
Eyaletleri, demokratik özerklikleri istemek, bunların hiçbiri suç
değildir, geçmişte bu suçlamalarla cezaevinde yatanların hepsi
çıktı, bundan sonra artık bunlara dava bile
açılmıyor.” Oradan, şu Mecliste düşünce ve ifade
özgürlüğünün ayaklar altına alındığı bir sürece
geldik.
Burada
bütün bunları söylerken, İnsan Hakları Komisyonu
Başkanının az önce etmiş olduğu lafları
kullanırken, kendisi belki milletvekili değilken, komisyon
başkanı değilken, bu ülkede Türk’üyle, Kürt’üyle, Alevi’siyle,
Sünni’siyle farklı etnik, dinsel, mezhepsel, inançsal, kültürel
çoğulculuğuyla birlikte insanların yarına huzurla baktığı
dönem çözüm süreciydi. O günden bugüne eğer bu ülke daha güvenli bir ülke
hâline geldiyse mevcut konjonktürü savunalım, güvenlikçi politikaları
savunalım. O günden bugüne eğer bu ülkenin imajı, itibarı
yükseldiyse Öcalan’a uygulanan insanlık dışı bir uygulama
olarak uluslararası sözleşmelerde kabul edilmiş olan
işkenceyi hepimiz kabul edelim. Veya o günden bugüne bu ülkenin ekonomik,
sosyal refah düzeyi mi arttı, dış politikada itibarı
mı arttı? Bu ülkede insanlar yarına daha güvenle mi
bakıyor? Bütün bunları söylememizin temel sebebi, bizim -belki de kendisinin
hiç ihtiyaç duymadığı- bir kişiye ne övgü düzme ne onu
meşrulaştırma çabamızdan ziyade, bu ülkedeki
barışa yaklaşım, bu ülkedeki insanların
mutluluğuna yaklaşım olarak algılanmalıdır.
Burada, onun oynadığı rolün kişisel bir rol olmanın
ötesine geçtiğini hepimiz yakın tarihte, yakın geçmişte
tecrübe ettik. Bu ülkede, iki buçuk yıl önce, insanların yaşama
azmi, sahip olduğu paraları harcama konformizmi bile
değişti. Zenginlerin bile kendi mutluluğunu yitirdiği bir
ülke gerçekliğine dönüşmüşken ben, insanlık suçuna tekabül
eden tecrit kimin üzerine uygulanırsa uygulansın, kimin üzerinde
geliştirilen bir sistem olursa olsun kabul etmeyeceğimizi, bunu en
temel reddedilemez bir insan hakkı olarak gördüğümüzü söylüyor, bütün
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu konuşacak.
Sayın
Tanrıkulu’nun şahsı adına da bir konuşması var.
Dolayısıyla konuşma süreniz on beş dakika olacak.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüştüğümüz tasarının ikinci
bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu tasarının kapsamındaki kurum, daha
doğrusu bu kurumun bakacağı helal pazar birçok sektörü içinde
barındıran, finans ve hizmet sektörünü de içine katarsak
yaklaşık 4 trilyon dolarlık bir hacme ulaşan bir
yapıdan bahsediyoruz burada. Yine araştırmalara göre, dünyada
helal ürünleri tüketen yaklaşık 2 milyar kadar da tüketici var.
Böylece çok büyük bir hacme sahip ve ekonomik olarak aynı zamanda bütün
ülkelerin gözünü diktiği ve bu pazardan da pay almak istediği bir
yapıdan konuşacağız.
Sayın
milletvekilleri, yarım asırdan bu tarafa helal belgelendirme
çalışmaları da sürmüş ve günümüze kadar gelmiş. Buna
rağmen bu çalışmalar henüz etkin ve yaygın bir güvence
sağlayacak düzeye de gelememiştir. Bunun birçok sebebi vardır
ama bunların başında fıkhi ihtilaflar, sertifika
kurumları arasındaki birtakım farklılıklar, helal
sertifika ve logo farklılıkları, ulusal ve uluslararası
düzeydeki yasal boşluklar, ülkelerin kurumları arasındaki ticari
rekabet uygulamayı da olumsuz yönde etkilemektedir. Kısaca, helal
sertifikası konusunda çok karışık standartlar ve
işlemler bulunmaktadır. Bir kuruluşun standardı diğer
bir başka kuruluşla uyuşmamakta ve zaten hâlen bu konulardaki
karışıklıklar da devam etmektedir.
Şimdi,
tüm bu karmaşanın içinde, günümüzde dünyada helal standartları
belirleyen veyahut da helal sertifika veren pek çok da kuruluş faaliyette
bulunmaktadır. Helal sertifikası veren hemen her kuruluş kendi
belirlediği standartları uygulamakta ve dolayısıyla bu
standartların da bir harmonizasyonuna ihtiyaç bulunmaktadır. Zaten bu
tasarının uygulamalarından bir tanesinin de bu olması
gerekir diye düşünüyorum.
İslam
İşbirliği Teşkilatı altında -ki bu ülkeler 57
ülkedir- Türkiye’nin öncülüğünde İslam Ülkeleri Standartlar ve
Metroloji Enstitüsü -bunun kısa adı SMIIC, biraz sonra atıf
yapacağım- İstanbul’da kurulmuştur ve bu kuruluşun 33
tane faal üyesi, 3 tane de gözlemci üyesi yani 36 tane ülkeden meydana
gelmektedir SMIIC. Türk Standardları Enstitümüz -kısa adı TSE-
bu SMIIC standartlarına göre Türkiye’de helal uygunluk belgelendirmesi
yapmaktadır. Ayrıca bizim TÜBİTAK kuruluşumuz -ulusal
kuruluşumuz- Ulusal Metroloji Enstitüsü de gene bu SMIIC’le üye olarak
faaliyetlerde bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla pazarda söz sahibi olacağımız
dile getirilmektedir ki ben de biraz önce konuşmama girerken bu
pazarın büyüklüğünden bahsetmiştim. Helal ürün konusunda en
güçlü iki pazar Orta Doğu ve Asya-Pasifik pazarıdır. Bizim biraz
uzağımızda kalmaktadır coğrafi olarak ancak
doğrudur, ortada çok büyük bir pazar vardır ama belirli bir
standardizasyon olmadığı için birçok da sorun vardır.
Öte
yandan, Müslümanların çoğunlukta olduğu bazı ülkeler, helal
ürün pazarında yüksek satın alma gücünde olan ülkeler arasında
da neredeyse yok denecek kadardır. Mesela hangi ülkelerdir bunlar?
Pakistan gibi, Hindistan gibi veya Bangladeş gibi ülkelerde Müslüman
nüfusu çoğunlukta olmasına rağmen, bunlar helal ürün
pazarında satın alma gücü bakımından kayda değer bir
yerde de değildirler. Demek ki sadece Müslüman nüfus olması da bu
pazarın genişlemesine yetmiyor. Türkiye eğer sisteme bu manada
bir liderlik yapacaksa, başatlık yapacaksa daha kapsamlı
düzenlemelere ve çalışmalara da ihtiyaç bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu helal standartlar ve belgelendirme konusunda yaşanan
karışıklık ve ortaya çıkan
dağınıklık konusunda bu tasarıda da doğru bir
değerlendirmede bulunulmuştur. Hükûmet bunu getirirken bu
tasarının genel gerekçesinde bu tespitte bulunmuştur. Evet, bu
doğrudur ancak burada sorun, belgelendirme kuruluşlarını
akredite eden akreditasyon kuruluşlarında da yaşanmaktadır.
Yani, mesele sadece burada değildir. Çözüm olarak da bu tasarı
maalesef bu anlamda yetersiz kalmaktadır ki bizim muhalefet olarak
üzerinde durup bazı önergelerle de düzeltilmesini istediğimiz,
Komisyonda da katkı yapmaya gayret ettiğimiz kısmı bu
kısmıdır.
Tasarının
komisyona sunulurken bir kısmi düzenleyici etki raporu eki
bulunmaktadır. Bakın, o ekte şöyle bir cümle de geçiyor:
“Kurulması öngörülen yeni yapının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
SMIIC standartları çerçevesinde gerekliliktir.” Bu cümle aynen oradan.
“Ekonomi Bakanlığı veya bir başka kamu kuruluşu
bünyesinde kurulması bağımsızlığına ve
tarafsızlığına da halel getirebilecektir.” deniyor.
Şimdi,
etki raporunun bu tespitine göre -ben de bu tespite katılıyorum-
tasarı daha başlangıçta helal işe halel bir durum
getirmektedir, etki raporunun kendisine göre söylüyorum bu lafımı.
Akreditasyonda
esas amaç nedir? Tek bir akreditasyon ve tek bir sertifikayla ürünlerinizin
bütün dünyada yani global olarak ticaretini sağlayabilmektir;
amacımız budur, akreditasyonun temel amacı budur. Zaten bunu
tespit ettiği için Avrupa Birliği bir regülasyon
çıkarmıştır, kendine bağlı birlik üyesi ülkelerde
tek bir akreditasyon kuruluşuna gidilmesi noktasında gayret sarf
etmiştir ve kural hâline de bunu getirmiştir, biz de bu kurala bugüne
kadar uyuyorduk. Türk Akreditasyon Kurumu, kısa adı TÜRKAK böyle bir
kurumdur değerli milletvekilleri. Ama bir kez daha belirtelim ki dünya
standart ve akreditasyon konusunda tek bir kuruluşu yetkili kılmaya
çalışırken biz şimdi bu prensipten bu tasarı
çerçevesinde ayrılıyoruz, ayrı bir kurul oluşturmaya
çalışıyoruz. Kurulması öngörülen kurum yine ürün
belgelendirme kuruluşlarını akredite edecek, öbür yandan -yani
biraz önce söyledim- TÜRKAK’ın yaptığı işi
sınırları belirlenmiş başka bir alanda, başka bir
kesimde yapmaya gayret edecek ve böylece birtakım karışıklıklar
da ortaya çıkmış olacak. Ülkemizde birden fazla böyle bir
teşkilatın kurulması sonuç itibarıyla birtakım
şirket, vakıf, dernek ve benzeri yapıda başka başka
akreditasyon kuruluşlarının da kurulması ya da hizmet
vermesinin önünü açacak, iş içinden çıkılamaz hâle gelecek.
Değerli
milletvekilleri, burada belki de en temel
karşılaşılabilecek sorun, girişimcimiz bir taraftan AB
ülkeleri için TÜRKAK’tan bir belge temin etmeye geçecek -bunun tabii ki bir
maliyeti var, bir fiyatı var- öbür taraftan da diğer pazarlar için,
örneğin İslam ülkelerindeki ürünlerini satabilmek, pazarlayabilmek
için bu oluşturulması düşünülen kurumdan da belge almaya
çalışacak. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir zamanlar Suriye ve
İsrail’e ihracat yapmaya çalışan girişimcilerimize verilen
çifte pasaport olayındaki gibi yani bir pasaportun arkasında “Aman
İsrail damgası olmasın, Suriye’ye de gidecekler.” veya tersi
Suriye’nin damgası varsa İsrail’e giremez. Böyle bir çözüm yolu
bulunarak biz çifte pasaport çıkartarak bunu aşmaya bir zamanlar
çalışmıştık.
Değerli
milletvekilleri, TÜRKAK, bahsedilen kuruluş, bugün getirilmeye
çalışılan kurumun personelinden yaklaşık iki katı
mevcudu olmasına rağmen, iş yükü hem çok ağır hem de
denetim havuzundaki yetersizlikler nedeniyle de bazı sıkıntılar
yaşamaktadır. Burada da denetim havuzundan denetim
yapılacağı söylenmektedir. Aslında, yasanın içerisinde
denetimle ilgili doğru dürüst bir açıklama da yoktur. O bakımdan
da bazı boşluklar vardır. Biz 5’inci maddede bir önerge
geçirdik, başkanın kamu kuruluşundan olması veya
olmaması durumundaki ücret meselesinde ki o da ciddi manada, yasal anlamda
bir boşluktu. Hiç olmazsa o önergeyle kısmen o giderilmiş oldu.
Bu sorunlar, bu tasarı yasalaştığı zaman –ilerleyen
zamanı kastediyorum- tabii, ciddi birtakım başka sorunlarla da
karşı karşıya kalınabilecek.
Şimdi,
niye ben “Hazırlıksız ve bir bakıma alelacele bu
getirildi.” diyorum? Komisyon görüşmeleri sırasında sayın
iktidar milletvekilleri tarafından verilen çok sayıda önergeyle
“Kervan yolda düzülür.” hesabı bazı kısımlar düzeltilerek,
bazı kısımlar da ilaveler yapılarak Genel Kurula bu yasa
tasarısı indirilmiş oldu değerli milletvekilleri. Mesela,
bizim itiraz ettiğimiz noktalardan bir tanesi kurumun merkezi meselesiydi,
hâlâ da kısmen açıkta kaldı bu. “Sayın Bakan tarafından
belirlenir.” kısmı ortak bir önergeyle, iktidar milletvekilleriyle
ortaklaşa, daha doğrusu beraberce verdiğimiz ayrı ayrı
önergelerle bu maddeden çıkarıldı ama ortada bir boşluk
kaldı yani kurumun merkezinin neresi olacağına yönelik belki de
yeniden bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç olabilirdi. Aynı şekilde,
danışma kurulunun yapısında da bazı yetersizlikler
var. Bunu da Komisyonda açıkçası çok yeterli bir şekilde
tartışma fırsatımız olmadı, Komisyonda verilen
bir önergeyle danışma kurulunun üye sayısını da
artırdık. “Biz, MÜSİAD’ı koyacağız.” dediler,
yanına da ilaveten TÜSİAD’ı koydular. Zaten MÜSİAD,
TÜSİAD çok da fark eden kuruluşlar değil, birbirleriyle ileriki
dönemlerde kardeş de olacaklar diye düşünüyorum. Ama bu kurumun
yeterince ihtiyaç izlenimi yaratmadığı zaten bu
sayısından belli, toplanma yeterliliğinden belli. Yılda 1
defa toplanacağı söyleniyor, nasıl düzenleneceği çok
açık değil, bazı yönetmeliklere bırakılmış
durumda. Kurumun vizyonunun daraltılacağı da açıkçası
bu danışma kurulunun etkin olmayışından ortaya
çıkıyor.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce de söyledim, “Avrupa Birliğinde dahi üye
ülkeler tek bir kuruma doğru gidiyorlar, tekleştiriyorlar
kurumlarını.” diye, biz karışık bir alana yeni bir
kurum daha oluşturmaya gayret ediyoruz. Bu konuyla ilgili olarak
Komisyonda şöyle de bir söz söylendi: “TÜRKAK’ın Avrupa Akreditasyon
Birliğine -kısa adı EA bu kurumun- üye olması sebebiyle
Müslüman olmayanları akredite edememesinin ayrımcılık
olacağından bahisle yeni bir kuruma ihtiyaç olduğu, işte bu
kurumun oluşturulması da sırf bu sebepten.” dendi değerli
milletvekilleri. Açıkçası, bu görüşe çok da
katılamıyoruz çünkü hâlen Uluslararası Helal Forumu’na
İspanya’nın, İtalya’nın, İngiltere’nin akreditasyon
kuruluşları üyedir, faal bir şekilde
çalışmaktadırlar ve bu kuruluşların aynı zamanda,
biliyorsunuz, Avrupa Akreditasyon Birliğine, o, EA dediğimiz kuruma
da aynı şekilde karşı yükümlülükleri bizim TÜRKAK gibi
benzerdir. Şimdi, bunların tabii ki Uluslararası Helal Forumu’na
üye olmalarının esas sebebi de bu alanda helal akreditasyonunu verebilmektir.
Demek ki böyle bir şey oluyor. Zaten TÜRKAK da bu akreditasyonu kendisi
yapmayacaktır. SMIIC tarafından geliştirilen standartlara göre
helal akreditasyonunu verecek bu kurum ve bir ayrımcılık söz
konusu ise muhatabı TÜRKAK değil, SMIIC olacak. Zaten bir düzenleme
yapacaksanız SMIIC’te yapmamız gerekir diye düşünüyorum. 57 tane
İslam İşbirliği Teşkilatı ülkesinden de biz anca
33 asil, 3 de gözlemci, 36 ülkeyi çağırmışız. Bu konuda
biraz daha gayret göstermemiz gerekir diye düşünüyorum, sayıyı
artırmamız, katılımı artırmamız lazım.
Öbür
yandan, acaba Bakanlığımız TÜRKAK’ı da yanına
alarak Avrupa Birliğiyle veya EA’yla birlikte bu konuları
istişare etmiş, birtakım düzenlemelerin
yapılmasını, argümanlarını onlara aktarabilmiş
midir veyahut bütün bu çalışmaları hem Meclisimizde bulunan
siyasi partilerle, konuyla bu alanda tebarüz etmiş kişilerle
oturmuş danışmış mıdır? Böyle bir şeyin
de maalesef olduğunu görmüyoruz. Demek ki önemli bir alanda hizmet
edilecek ama öbür yandan -gene bu tasarı içerisinde var sayın
milletvekilleri- bu kurum yardım ve bağış da toplayacak
yani bir başka çelişkiyi de içinde barındıran bir durumla
da karşı karşıyayız. Bu da tabii çeşitli
sıkıntılar getirebilecek yani “yaptığı işe
halel getirmeyecek tarzda” deniyor ama burasının çok muğlak
olduğu çok açık ortada.
Tasarıyla
kurum personeline Harcırah Kanunu’na göre hak ettikleri gündelik
tutarının bir buçuk katı kadar bir ücret ödeniyor. Bunun da
diğer benzer alanlarda çalışanlar arasında da bir
haksızlığa, bir adaletsizliğe yol açacağı çok
açık. Bu olumsuzlukların hepsi bizim baştan beri
verdiğimiz, bundan sonra da vermeyi düşündüğümüz birtakım
önergelerle düzeltilme noktasına gidecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Tanrıkulu…
AHMET
KENAN TANRIKULU (Devamla) – Toparlayacağım.
BAŞKAN
- Toparlayın, bir dakika ek süre vereyim size.
Buyurun.
AHMET
KENAN TANRIKULU (Devamla) – Bu önergelerimiz bu olumsuzlukların bir
kısmını gidermeye yönelik olacak değerli arkadaşlar.
Kurumun
kurulması yönünde irade gösterenlerin hiç olmazsa yeni yapının
daha güçlü, daha düzgün ve hakikaten uluslararası alanda da söz sahibi
olacak bir teşkilat yapısını bu tasarı
görüşmelerinde sağlayabilmeleri gerekirdi diye düşünüyorum.
Buradaki
amacımızın -biraz önce de söyledim- SMIIC
standartlarının geliştirilmesi olması gerekirdi. Ben, bu
görüştüğümüz tasarının yasalaşması hâlinde,
birkaç yıl sonra tekrar birtakım yetersizlikler ve eksikler nedeniyle
Genel Kurulumuza gelebileceğini düşünüyorum. Onun için, şimdiden
birtakım hatalarımızın, eksiklerimizin giderilmesini
öneriyor, hepinize tekrar saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
Şahsı
adına, son olarak, İzmir Milletvekili Sayın Necip Kalkan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Kalkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECİP
KALKAN (İzmir) – Muhterem Başkanım, Saygıdeğer Divan,
kıymetli milletvekilleri; efendim, 501 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’yla ilgili şahsım adına görüşlerimi
bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Efendim,
iki gündür burada söz alan bütün arkadaşların yüzde 90’ını
cankulağıyla dinledim, inanın dinledim yani. Fakat bu kanunda
“helal” kelimesi olmasaydı acaba bu arkadaşlar bu cümleleri söylerler
miydi, bir kere bunu bilelim.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) - Söylerdik… Söylerdik…
NECİP
KALKAN (Devamla) - Bakın, neler söylemişler: “Dindarlık” “kul
hakkı” “insan hakları” “siyasi ideolojik kararlar” “yabancılara
ikram etmeler” “cezaevleri” “vatandaşı haklama” “milletvekilliği
dokunulmazlığı”, say Allah say… Aşk olsun, bu kanunda
bunlar söylenir mi? En doğruyu, bana yakın en doğruyu Milliyetçi
Hareket Partili arkadaşım söyledi, “Bu kanunun temelinde ekonomi
var.” dedi. Hiç kimse bu kanunun altında bir şey aramasın, yani
bu bardağı kaldırdık, altında bir şey yok, bu
kanunun altında ekonomik tedbirler var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Din min yok yani, helal melal yok yani. Helal yok yani.
NECİP
KALKAN (Devamla) - Niçin olduğunu anlatayım. Efendim, ben Enerji
Komisyonundayım –arkadaşlar da yanımda- Enerji Komisyonunda
bugüne kadar 9 tane kanun görüşmüşüz, 6 tanesi
kanunlaşmış, 3 tanesinin 1 tanesi burada, Komisyonda bekliyor.
Bu kanunlar şunlar: Araştırma, Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun, Elektrik Piyasası Kanunu,
Taşınır Rehni Kanunu, Sınai Mülkiyet Kanunu, Serbest
Bölgeler Kanunu, Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi
Kanunu, bu kanunları getirmiş ve bu Meclis kabul etmiş.
Bugün
ihracat rakamları açıklandı. İhracat rakamları tarihin
en yüksek rakamı, 15 milyar dolar aylık rakam. Doğru mu efendim,
Sayın Bakanım, yanlış yapmayalım.
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Yüzde 15,6 artış var.
BAŞKAN
– “Yüzde 15,6” diyor Sayın Bakan.
Buyurun
Sayın Kalkan.
NECİP
KALKAN (Devamla) – Şimdi, bu nasıl oldu? Daha önce 6 tane kanunun da
faydalarıyla bu üretimi yapanlara, bu ihracatı yapanlara, bu insan
çalıştıranlara kolaylık getirdik; bu
kolaylığın üzerine ihracatımız artmaya
başladı.
Şimdi,
arkadaşları dinliyorum, dünyada 1,8 milyar Müslüman var. Sonra
baktım…
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – İhracat arttı da ihracatçı para kazandı
mı?
NECİP
KALKAN (Devamla) – Kazandı tabii, kazanmasa nereden olacak yani?
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Sor bakalım ihracatçı para kazandı mı?
Yerinde sayıyor adamlar.
BAŞKAN
– Sayın Arslan, bir dinleyelim konuşmacıyı.
Buyurun
Sayın Kalkan.
NECİP
KALKAN (Devamla) – İyi ki Kazım Bey laf attı, Kazım Bey de
bu kanunun sonunda, dünkü konuşmalarında böyle bir kurumun gereksiz
olduğu ve bu kanunun geriye çekilmesi gerektiğini söylemiş.
Kazım Bey, gece gündüz söylüyorsunuz; Türkiye’nin hedefleri var,
Türkiye’nin hedeflerinde istihdam, üretim, ihracat… Biz yeni kanunlar getirmez
isek bunları nasıl yapacağız? Nasıl
yapacağız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – İşte, onun üzerinde gelseydi de
tartışsaydık.
NECİP
KALKAN (Devamla) – İşte bu da yenilik, bu yeniliklere
alışın.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – SMIIC’in görevi ne, SMIIC’in?
NECİP
KALKAN (Devamla) – Arkadaşlarımın söylediklerinden not
aldım; bakın, helal gıda. Helal gıda 1,2 trilyon
dolarlık bir kapasite.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – SMIIC’in görevini söyle bir kere, o kriterleri söyle.
NECİP
KALKAN (Devamla) – Allah aşkına… Hemen bitiriyorum.
Helal
ürün ve hizmetler -bunun içinde tekstil, ecza, kozmetik var- 1,8 trilyon dolar,
helal ekonomisi 3,9 trilyon dolar. Pekâlâ, dünyada bu
dağıtılmış ve bunların da yüzde 88’i Müslüman
olmayan ülkelerin elinde. Türkiye’nin elinde ne var bu konuda? Hava var. İşte,
Türkiye bu pazardan pay alsın diye yenilikçi bir kanun olarak bu kanunu
getirdik. Yani bu kanunda yok siyasi karar, yok insan hakları,
bunları filan hiç düşünmeyelim. Biz Komisyonda “Bu, helal; bu,
haram.” diye hiç öyle bir şey konuştuk mu? Bir kuralı konuştuk.
Kuralda ne dedi Sayın Bakan? Kuralı koyan altını alır,
altını alan kuralı koyar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Hayır, kuralı kim koyuyor? SMIIC koyuyor.
NECİP
KALKAN (Devamla) – Gece gündüz biz hep başkasını dinledik, bir
de dünya ülkeleri bizi dinlesin.
Bu
nedenle ben bu kanuna… Kayıtlara geçsin diye bunu okuyarak söylüyorum:
Netice olarak ülkemizde helal akreditasyon konusunda faaliyette bulunmak, gerek
SMIIC gerekse diğer uluslararası platformda helal akreditasyon
konusunda ülkemizi temsil etmek ve yürütülen çalışmaların
öncülüğünü üstlenmek üzere, ülkemizde müstakil bir helal akreditasyon
kurumunun kurulmasına ihtiyaç vardır.
Ben
de bunu böyle görüyorum, şahsım adına bu kanuna “Evet.” diyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kalkan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemini
yapacağız.
Bu
sürenin yedi buçuk dakikası sisteme giren sayın milletvekillerine
aittir sorularını sorması için, diğer geri kalan yedi buçuk
dakika da Sayın Bakana aittir cevaplarını verebilmesi için.
Sayın
Hürriyet, sizden başlıyoruz, buyurun.
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kocaeli
Gebze ilçesinde Hürriyet ve Yavuz Selim Mahallelerinde yaşayan
vatandaşlarımız, yıllardır oturdukları evlerde
-tapu tahsis veya farklı şekillerde- hak sahibi oldukları hâlde
tapularını alamıyorlar Sayın Bakan. Gebze Belediye
Başkanı, her seçim öncesi “Tapularınız çekmecede.” diyerek
söz veriyor ama bu sözünü tutmuyor ve şimdi vatandaşa işgalci ve
müşteri muamelesi yapılıyor.
Bu
iki mahalle, 6306 sayılı Yasa’yla proje alanı ve riskli alan
ilan edilmiş, hâlbuki depremde tek bir yer bile hasar görmemiş
buralarda. Şu bir gerçek ki buralarda rant kokuları geliyor
burnumuza. Yavuz Selim ve Hürriyet Mahalleleri, 6306 sayılı Kanun’a
göre afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine uygun
mudur? Belediyelerin proje yetkisini aldıkları araziler hangi
kıstaslara göre bu kanun kapsamına girmektedir? Bu mahallelerde halka
tapuları verilecek midir? Aynı mahallelerin tapularının
mahalle sakinlerine verilmesinin sakıncası nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Ben de teşekkür ederim.
Sayın
Tümer…
ZÜLFİKAR
İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Bakan, Eximbank ve ihracat kredilerinde
teminat mektubu firmaları büyük bir sıkıntıya sokmaktadır.
İş dünyası, teminat mektubunun
kaldırılmasını ya da asgari ihracatın belli bir
yüzdesi oranında çekilmesini beklemektedir.
Öte
yandan, Amerika’nın İran’a uyguladığı ambargo
nedeniyle, Türk bankaları, İran ihracatında yerli
firmalarımıza aracılık hizmeti sunmamaktadır. Halkbank
dışında herhangi bir banka oralı dahi olmamaktadır,
Halkbank’ın da çok arzulu ve istekli davranmadığı
kaydedilmektedir. İhracat euro cinsinden gerçekleştiği için,
firmalarımız aracı banka bulamamaktadır. İran ile
Türkiye arasında karşılıklı iki ülke
parasının kullanılacağı yönünde bir anlaşma
olduğu belirtilse de iş dünyası uygulamaya geçmediğini
ifade etmektedir. Bu konuda gerekli girişimlerde bulunmanızı
rica ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Arslan…
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Sayın Bakana soruyorum.
Bir:
Ülkemize büyük oranda domuz eti ithalatının
yapıldığı, bu ithalatın giderek arttığı
ve önemli tonajlara ulaştığı söylenmektedir. Ortaya
koyduğumuz bu bilgiler çerçevesinde, yıllara göre, 2010 ile 2017
yılları arasında ithal edilen domuz eti miktarı ne
kadardır?
İki:
Bakanlığınızca bazı bölgelerdeki illerimizde
hayvancılık yapanlara ve yapacaklara hibe destekleri
yapılmaktadır. Aynı hibe desteklerinin ülkemizdeki diğer
illere yapılmasını düşünüyor musunuz?
Üç:
Türkiye olarak üretimin azlığı nedeniyle sürekli et
ithalatı yapıyoruz. 2010 ile 2017 yılları arasında,
yıllara göre, ithal edilen et miktarı ve ödenen döviz miktarı ne
kadardır? İthal için ödenen dövizleri, üretimi artırmak için
çiftçimize ve besicilik yapan üreticilerimize vermeyi düşünüyor musunuz?
Tekstil şirketlerinin Maliyeden alacakları vardır, KDV
alacakları vardır. Bunların ödenmesini ne zaman
düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim.
BAŞKAN
- Sayın Erdem…
ARZU
ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum
Sayın Bakana: Erkeklerde askerlik borçlanması vardır,
başımızın tacı annelerin önemli bir bölümü
çocuklarını belli bir yaşa getirene kadar
çalışmamaktadırlar. Anayasa’nın eşitlik ilkesine uygun
olarak sigorta girişinden önce doğum yapmış olan
annelerimize doğum borçlanması imkânı sağlanacak
mıdır? Bakanlığınız bilhassa kadın
haklarının korunmasının bir göstergesi olacak olan bu
düzenlemeye ilişkin bir adım atacak mıdır?
BAŞKAN
– Sayın Şimşek…
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum
Orman ve Su İşleri Bakanımıza. Seçim bölgem olan Mersin’de
Pamukluk Barajı inşaatı yerinde saymaktadır. Aksıfat
Barajı yerinde saymaktadır. Bölgede temeli atılan 100’e
yakın gölet projesi vardır, bunların çoğunluğu yerinde
saymaktadır. Bölgede yeni temel atma törenleri yerine mevcut olan baraj ve
gölet inşaatlarının bir an önce tamamlanmasını
bekliyor Mersinliler. Pamukluk Barajı’yla ilgili “13 Ekim 2013’te saat
13.13’te açılış yapacağız.” dediniz ama 2017 yılı
bitiyor, geçtiğimiz yıl Plan Bütçe görüşmeleri
sırasında size buradan sorduğumda “Önümüzdeki yıla
bitireceğiz.” dediniz ama maalesef yine yerinde sayıyor. Önümüzdeki
yıl ben buradan yine soracağım size, yine bitirilmediğini
göreceksiniz çünkü işler takip edilmiyor, baraj yerinde sayıyor,
müteahhit iflas etmiş, kaçmış, işler yürümüyor.
Gereğini Sayın Bakandan bekliyorum.
BAŞKAN
– Sayın Yarkadaş…
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Bakan, geride
bıraktığımız günlerde yaptığınız
açıklamada “Ekonomi uçuyor.” dediniz. Nasıl uçtuğunu benzine ve
mazota sürekli gelen zamlardan görüyoruz. Acaba, sizin deyiminizle, ekonomi ne
zamana kadar böyle uçacak, benzine, mazota daha ne kadar zam
yapacaksınız?
İki:
İstanbul-Maltepe-Kartal sınırındaki ormanlık alanda 2
adet kır kahvesi, 2 adet kır lokantası, 5 adet büfe ve 2 adet
yöresel satış ürünleri mağazası kuruyorsunuz. Orman
katliamını ne zamana kadar sürdüreceksiniz? Bu katliamı
durdurmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim ben de.
Sayın
Sarıhan…
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) – Sayın Bakan, dünya üzerinde 1,8 milyar Müslüman
olduğu iddia ediliyor. Bilindiği gibi, Müslümanlar hem siyasal hem de
sosyolojik olarak derin bir bölünme de yaşıyorlar, çok çeşitli
sorunlarla karşı karşıyalar. İnanç
farklılıkları da var aralarında, çeşitli tarikatlar ve
cemaatler var. Şimdi, bu “helal” ve “haram” kavramı belirlenirken
acaba neye göre hareket edilecek, hangi İslam anlayışı
egemen kılınacak? Ayrıca bu konuda nasıl bir
sınır düşünüyorsunuz, nasıl bir sınır olacak?
Yine,
helal olduğu iddia edilen malların incelenmesi için bir laboratuvar
kurulacak mı? Teknik bir altyapının çok önemli olduğunu
biliyoruz. Sadece et üzerinden değil, kozmetik ürünler ya da benzeri
başka maddeler yönünden de “helal” ya da “haram” kavramları gündemde
olduğuna göre bu değişiklikler nasıl yapılacak?
BAŞKAN
– Sayın Doğan...
SELİNA
DOĞAN (İstanbul) – Sayın Bakan, bilebileceğiniz gibi, son
bir yıl içinde 500’ün üzerinde avukat tutuklandı. Aynı süre
içinde gözaltına alınan avukat sayısı ise çok daha yüksek.
Tüm dosyalarda soruşturma dosyalarının içeriğini görme ve
örnek alma konusunda kısıtlama kararı verildiğinden hiçbir
dosyanın içeriği görülemiyor ve soruşturma aşamasında
yapılması gereken itiraz ve başvurular
gerçekleştirilemiyor. Türkiye’de çok ciddi bir adil yargılanma sorunu
olduğu ortada. Avukatlar tutuklanarak savunma etkisiz hâle getiriliyor,
savunmaya gözdağı veriliyor. Muhalif kimliklerinden dolayı
cezaevlerinde tutulan kişiler savunmasız bırakılıyor.
Savunma olmadan adalet olmaz, adalet olmadan toplumsal barış olmaz.
Tutuklu
avukatlarla ilgili işlemlerin adil bir şekilde bir an önce
sonuçlandırılmasını talep ediyorum ve onlarla
dayanışma içinde olduğumu bildiriyorum.
BAŞKAN
– Sayın Özdiş…
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Derme
çatma, eski binalarda eğitim vermeye çalışan köy okullarımız
kışın gelmesiyle daha zor günler yaşıyor.
Çatısı akan, düzgün ısınamayan okullarda öğrenciler
üşürken bir yandan da Ensar Vakfına her türlü teşviki,
desteği veriyorsunuz. Basından öğrendiğimiz haberlere göre
vakıf, Niğde’deki tüm imam-hatip liselerinde değerler
eğitimi verecekmiş. Masraflarını da Millî Eğitim
Bakanlığı ödeyecekmiş. Ensar Vakfı yeni Türkiye'nin
Millî Eğitim Bakanlığı mı oldu?
Sayın
Bakan, önce devlet okullarının durumunu iyileştirin.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özdiş.
Sayın
Bakan, süreniz yedi buçuk dakika.
Buyurun
lütfen.
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Hürriyet’in Kocaeli Gebze’deki Yavuz Selim ve Hürriyet Mahallelerindeki tapuyla
ilgili sorularını ilgili bakanlığımıza
ileteceğim.
Sayın
Tümer’e Eximbank’la ilgili sormuş olduğu sorudan dolayı
teşekkür ediyorum. Bu da bizim hakikaten teminatla ilgili…
Eximbank’ın sadece bankalardan teminat getirenlere yani yüzde 100 güvenli
olanlara kredi vermesi bankacılık veyahut da kredilendirme
anlamındaki ilkelere de aykırıydı. Dolayısıyla
Merkez Bankası Kanunu’nda da bu konuyla ilgili değişiklik
yaptık. Böyle bir uygulamayı da başlattık şu anda.
Eximbank da bir banka gibi derecelendirmesini, değerlendirmesini yaparak,
risk alarak veya ipotek alarak, gerekli teminatları alarak kredi veriyor.
İran
ihracatında Halkbanktan başka… Evet, şu anda Halkbankın
üzerinde yoğun bir trafik var İran’a yapılan ihracatların
ödemelerinin yapılmasıyla ilgili. O da şöyle: İran’dan
ithal etmiş olduğumuz enerji yani ham madde, doğal gaz ve petrol
bedellerinin Halkbanka yatırılması, Halkbanktaki bu bedellerin
de İran’a ihracat yapan Türk firmalarına veyahut da başka
firmalara İran’ın talimatıyla ödemesinin yapılması.
Şimdi, en son ziyaretimiz sırasında,
Cumhurbaşkanımızın ziyareti sırasında
İran’da yapılan bir anlaşma var, merkez bankaları
arasındaki “swap” anlaşması imzalandı. İki ülkenin paraları
yani Türk lirası ve Tümen üzerinden de ticaretin
yapılmasının önündeki engel kalktı, şu anda bankalar
bunu yapabilir hâle geldi. Uygulama başladı mı? Evet, cüzi de
olsa bu uygulama başladı. Teşvik edeceğiz, onu da
destekleyeceğiz.
Sayın
Aslan’ın sormuş olduğu domuz eti ithalatıyla ilgili;
Türkiye'nin domuz eti ithalatıyla ilgili pek bir performansı yok. Çok
cüzi miktarda, 2012 yılında 201 dolarlık -kayıtlara giren
rakamları söylüyorum- 2016 yılında da 1.093 dolarlık bir
domuz eti ithalatı olmuş, aradaki yıllarda bir domuz eti
ithalatı yok.
Et
ithalatı yıllara göre de… Kendisine bu konuda
ulaştıracağım ama diğer taraftan,
ihracatçıların -özellikle tekstil ve konfeksiyoncu olduğu için,
kendisi tekstilden geldiği için- tekstilcilerin Maliyeden KDV
alacaklarıyla ilgili hassasiyetleri var tabii, o ve diğer
ihracatçıların KDV alacağıyla ilgili. Türkiye
İhracatçılar Meclisi ve Ekonomi Bakanlığı olarak
Maliye Bakanlığıyla birlikte bir çalışma
yapıyoruz ve bunun kısaltılması, en kısa sürede
ödenmesiyle ilgili biz de takip ediyoruz.
Sayın
Erdem haklı bir talep dile getirdi. Yani erkekler sigortaya kaydolmadan
önce askerlik borçlanması yapabiliyorlar, annelerimiz,
kadınlarımız da sigorta girişinden önce doğum
yaptıklarında bunun da borçlanma sayılmasıyla ilgili bir
talebi, bir önerisi oldu. Bence son derece doğrudur. Onu da ilgili
bakanlarımıza, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlarımıza ulaştıracağım.
Sayın
Yarkadaş’ın da “Ekonomi uçuyor.”la ilgili bir sözü oldu. “Benzine ve
mazota ne kadar zam?” Şimdi, benzin ve mazotla ilgili otomatik olarak
kurulmuş olan bir sistem var; buna ne bakanlıklar karar veriyor ne
Hükûmet karar veriyor ne de Enerji Bakanlığı karar veriyor.
Gerek kur gerekse dünyadaki enerji fiyatlarıyla ilgili artış ne
ise o doğrudan oraya yansıtılıyor. Otomatik olarak
çalışan bir mekanizma var. Ekonomilerin de böyle olması
lazım, fiyat belirleme mekanizmalarının da böyle olması
lazım. Yani efendim zam yapalım mı, yapmayalım mı,
siyasi anlamda bu bizim işimize gelir mi, gelmez mi gibi konulardan ari
olması lazım. Bu çalışma son derece
sağlıklıdır.
Diğer
taraftan “Ekonomi uçuyor mu?” derken şimdi, bugün, ekim ayı
itibarıyla tarihimizin en yüksek ihracat artışını
gerçekleştirdik. Yüzde 15,6’lık bir ihracat gerçekleştirdik.
Artı, değerli arkadaşlar, büyümeyle ilgili, geçen seneki bu
ülkedeki işgal girişimine ve ihanet girişimine rağmen, bu
ülkeyle ilgili her türlü antipropagandaya rağmen, ülkeye giren
doğrudan yabancı sermaye girişi bellidir,
ihracatımızın performansı bellidir.
Artı,
üretim ve kapasite kullanım oranlarıyla ilgili de hakikaten
inanılmaz rakamlar ortaya çıkıyor ki ilk yarıda yüzde
5,1’lik bir büyüme geldi. Yüzde 5,1’lik büyümenin de -bakın burası
çok önemli, yani ekonomiyle ilgilenen arkadaşlarımız bunu son
derece net görürler, tam istediğiniz gibi- kombinasyonu, yüzde 2,2’si
ihracattan, yüzde 1,7’si de yatırımlardan geliyor, yani üretimden
geliyor. Yüzde 3,9’u tam istediğimiz noktadan geliyor.
Artı,
burada sizlerin huzurunda kayıtlara geçsin diye tekraren söylüyorum. Ekim
ayında da Türkiye, OECD ve G20 içinde bir numara olacak büyümede.
Altını çizerek söylüyorum ve burada tahminî olarak bir rakam
söylüyorum. Aşağısı olur, yukarısı olur ama büyük
bir ihtimalle çift haneli gelmesi -gönlümüz de bunu istiyor- 9,6 diye Ekonomi
Bakanlığı olarak bir tahminde bulunuyorum, üçüncü çeyrekte.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Büyümeye ilişkin?
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Evet, büyüme.
Ve
bunun da çok büyük bir kısmı üretimden, yatırımdan ve
ihracattan gelecek. Yani Türkiye ihracatla coşuyor şu anda. Artı
dördüncü çeyrekle beraber Türkiye yıl sonu itibarıyla da yüzde
6,5’lar civarında toplamda bir büyümeyle kapatacak. Bu, dünyanın
hakikaten hayretle takip ettiği bir büyümedir, takdirle takip ettiği
bir büyümedir. Dünyadaki tüm kuruluşlar, yani Standard and Poor’s, IMF,
OECD, Dünya Bankası gibi kuruluşlar Türkiye’yle ilgili büyüme
rakamlarını 3 defa revize ettiler. Yetmedi, gene
yetişemeyecekler Türkiye’nin büyümesine, yıl sonuna doğru,
kasım sonu, aralık başı gibi tekrar bazıları
revize edeceklerdir.
Şimdi,
Sayın Sarıhan’ın bir sorusu vardı bu bilgiyle ilgili,
helalle ilgili. “Müslümanlarda derin bir bölünme var. Bu “helal” ve “haram”
kavramını belirleme neye göre olacak?” Biz belirlemeyeceğiz.
Helal Akreditasyon Kurumu “Helal şudur, haram şudur.” demeyecek.
Zaten SMIIC bünyesinde oluşturulan bir kurulla yani İslam
İşbirliği Teşkilatının kuruluşu İslam
Ülkeleri Standardizasyon ve Metoroloji Enstitüsü, 36 ülkenin üye olduğu
-biraz önce Sayın Tanrıkulu’nun da söylediği gibi- ve burada
dört yıl boyunca yapılmış olan bir çalışma var,
helal ve haramla ilgili konulmuş olan kurallar ve standartlar var. O
konulmuş olan kural ve standartlara göre helal belgesi verecek olan
kuruluşları akredite edecek olan bir kurul kuruyoruz, Helal
Akreditasyon Kurumu. Onun için, burada biz böyle bir polemiğe girmiyoruz.
36 ülkenin koymuş olduğu kurallar var.
Şimdi,
burada bir iki düzeltme daha yapmak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Bakan, tamamlayın lütfen. Size ek süre veriyorum.
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Bu kurulun bağımsız olması
konusunda da sayın konuşmacının dile getirdiği bir
şey vardı, “Ekonomi Bakanlığı bünyesinde kurulan…”
Hayır, Ekonomi Bakanlığı bünyesinde kurulmuyor. Ekonomi
Bakanlığıyla ilgili, ilişkili bir kurum olarak kuruluyor.
Bağımsız bir kurum olarak kuruluyor.
Sayın
Başkan, cevaplayamadığım diğer konuları da
yazılı olarak cevaplayacağım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Buyurun.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Biz
şu ana kadar Mersin’de 6 tane dev baraj inşa ettik, şu anda 13
tane baraj inşa hâlinde. Bunlardan Pamukluk Barajı’nın maalesef
müteahhidi iflas ettiği için yeniden ihale ediyoruz. Hatta Pamukluk
Barajı’ndan Mersin’e içme suyu da götüreceğiz, onun da temelini
atacağız. Hatta ben cuma günü hem tesisleri yerinde görmek hem de
Erçel yani Değirmençay Barajı’nın temelini atmak ve bunun
yanında 20 tesisin, barajla beraber toplam 21 tesisin temelini atmak üzere
Mersin’de olacağım. Sizi davet ediyoruz. Yani bunu da kısa
zamanda bitireceğiz.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Geçen yıl da aynısını
söylemiştiniz. Pamukluk’la ilgili geçen yıl da
aynısını söylemiştiniz.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
–Pamukluk’la… Efendim, özetle şunu belirteyim: Müteahhit iflas etti. Yani
yeniden şey yapıyoruz.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Bir yıldır niye bekledik Sayın
Bakan?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -
Elimizde olmayan bir sebep dolayısıyla ama diğer barajları…
Bakın, Alaköprü Barajı’nı tam tarihinde, saatinde bitirdik,
Anamur Ovası’nı suluyoruz. Mersin’de, Tarsus’ta su yoktu, suyu biz
getirdik, hatta yeni ilave tesisler yapıyoruz.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Tarsus’a nereden su getirdiniz Sayın
Bakanım?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Derelerin büyük kısmını ıslah ettik, onu özellikle
belirtmek istiyorum.
Yani
mesela cuma günü temelini atacağımız tesislerin toplam
miktarı da 608 milyon lira.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Bakan, siz de tamamlayın. Bir dakika ek süre vereyim size de.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ben size kitapçığı da
gönderiyorum. Buyurun, davet ediyoruz.
İstanbul’la
alakalı da efendim, orada hiçbir ağaç kesilmiyor. Bakın,
İstanbul’a biz çok önem veriyoruz. Eskiden İstanbul’da ağaç
yoktu. Özellikle, ben İSKİ Genel Müdürüyken bütün havzaları
ağaçlandırdık. Hatta biz Türkiye’de, o zamanki Orman Genel
Müdürlüğünden ağaç, fidan dahi temin edemedik, kendimiz “Ağaç ve
Peyzaj Anonim Şirketi” diye belediyenin iştiraki bir şirket
kurup milyonlarca fidan ürettik. Şu anda 18 milyon fidanı sadece biz
Orman ve Su İşleri Bakanlığı olarak
ağaçlandırdık. Bütün yol kenarları, okul bahçeleri, hastane
yolları, her tarafı ağaçlandırıyoruz. Sizin
dediğiniz yerde de, gidin bakın, bir tek ağaç kesilmiyor.
Vatandaşların sosyal ihtiyaçları var. Cumartesi, pazar rastgele orman
içinde piknik yapmasınlar diye kontrollü bir şekilde
yapılmasına müsaade ediyoruz. Ağaç kesilmiyor. Biz zaten buna da
Twitter’da cevap verdik yani. Bunu lütfen…
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Bakan, ormanın içine kasaba
kuruyorsunuz, yapmayın lütfen. 2 kır kahvesi…
BAŞKAN
– Sayın Bakan cevap veriyor Sayın Yarkadaş, müsaade edin.
Sorunuzu sordunuz, dinliyoruz.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – En çok
ağaçlandırma yapılan yer de İstanbul’dur.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Burada, işte fotoğraflar.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
-Bakın, biz orada erguvan seferberliği yaptık, arkasından
onunla ilgili Twitter’da da cevap verdik.
Teşekkür
ederiz.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Şimşek.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, herhâlde Sayın
Bakana yanlış bilgi verdiler. “Mersin’e ve Tarsus’a suyu biz
getirdik.” diyor, getirdikleri su nerede? Mersin milletvekilleri burada,
Mersin’e ve Tarsus’a yeni bir su gelmemiştir. Mersin’in ve Tarsus’un suyu
yıllardır Berdan Çayı’ndan sağlanmaktadır. Hâlâ
aynı kaynaktan sağlanmaktadır. Bunlar da yıllar önce
yapılmıştır.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
İsale hattını biz yaptık.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Bakanın Tarsus’a ve Mersin’e
getirdiği su nerededir, bunu bir açıklasın.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Peki,
açıklayayım.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Berdan
Barajı’ndan isale hattını biz yaptık. Onunla ilgili
kitapçığı göndereyim size.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Kitapçık değil, açıklama
yapın. Nerede bu su?
BAŞKAN
– Sayın Bakan, sistem açıldı, buyurun.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Şimdi, efendim, isale hattını tamam, biz yaptık. Hatta
şu anda nüfus çok arttığı için mevcut su da yetmiyor.
Pamukluk Barajı bittiği zaman oradan da su verelim diye yeni isale
hattının temelini biz atıyoruz. Ben size bununla ilgili…
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Daha önce yapmış olduğunuz bir
şey var mı Sayın Bakan Mersin ve Tarsus’un içme suyuyla ilgili?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet,
isale hatlarını biz yaptık. Ben size bilgilerini göndereyim.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Yanlış biliyorsunuz.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Siz
yanlış biliyorsunuz. Ben yaptığımı bilmez miyim?
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Yalnız
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.56
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
501
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Şimdi,
maddeleri ayrı ayrı görüşmeye başladık.
9’uncu
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Mahmut
Tanal Mazlum
Nurlu Mehmet
Gökdağ
İstanbul Manisa Gaziantep
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal konuşacak.
Buyurun
Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Bu
yasaya niçin ihtiyaç vardı, niçin yapılıyor, hangi ihtiyaçtan
kaynaklandı? Biz acaba bir ülkeye mi özeniyoruz, bir özenti sonucu mu
yapıyoruz? Baktığımız zaman, bu yasanın ilk
kaynağı neresi? İlk kaynağı İsrail. Sayın
Bakan, herhâlde -İsrail’de böyle bir yasa vardı, İsrail’deki
belgenin adı Kosher belgesiydi- yani biz İsraillilere özendik
-Allah’a kurban olalım- Allah’ın adını koydunuz, “HAK
belgesi” koydunuz.
Ya,
değerli arkadaşlarım, ben Sayın Erdal Kalkan’a, AK
PARTİ İzmir Milletvekiline teşekkür ediyorum, çok dürüst, düzgün
bir şey söyledi…
MAHMUT
ATİLLA KAYA (İzmir) – Necip Kalkan, Necip Kalkan…
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Necip Kalkan Bey’e, özür dilerim.
Şimdi,
Sayın Necip Kalkan Bey dedi ki: “Ya, arkadaşlar, bunun amacı
ekonomidir, üretimi artırmaktır.” Çok doğru söylüyor. Madem
ekonomi, üretimi artırmaksa Allah’ın adını, helali, haramı
bu işe niye karıştırıyorsunuz? Helal sertifika
belgesinin ekonomiyle ne alakası var? Yani helalin adını bu
işe karıştırmak resmen haram işlemektir değerli
arkadaşlar. Bakın, şimdi, bu helal sertifika belgesini hangi
mezhebe göre çıkarıyoruz Sayın Bakanım? Yani Şafii mi,
Hanefi mi, Maliki mi, hangi mezhebe göre olacak bu?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Ticari anlayışa göre, uluslararası
standartlara göre Sayın Tanal.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Efendim, fark etmez, İslam’a göre, İslam.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Evet, İslam’da mezhepler var, hangi mezhebe göre olacak?
Şimdi,
bakın, ben size bir örnek vereceğim, içimizde doktor
arkadaşlarımız var, tıptan çok güzel bir örnek
vereceğim. İnsanın DNA’sına ne benziyor? Kalp
kapakçıklarını değiştiren
arkadaşlarımız var mı içinizde? Eşiniz dostunuz,
akrabalarınız vardır. Kimin kalp kapakçıkları bize
takılıyor? Domuzun. Peki Sayın Bakan, ne yapacaksınız
bu işte siz?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Anlayamadık Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Yani burada, domuzların kalp
kapakçıklarını getirdiğiniz zaman siz kalkıp ona ne
belgesini alacaksınız?
Daha
ötesini söyleyeceğim. Kozmetik ürünlerde kullanılan domuz
yağı var, bunu katıyorsunuz. Peki, bunu vatandaş aldı,
kattı; kendisi dua etse, besmelesini okusa, bu helal olmuyor da siz
tüccara para kazandırmak için belgeyi bastıracaksınız “Al
parayı, ver belgeyi.” diyeceksinizde helal hâle mi gelecek?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Hiç okumamışsınız, hiç.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Ne diyoruz biz? Allah şah damarı kadar bize
yakındır.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Daha yakın.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – “Allah ile kul arasına kimse giremez.” diyor.
Ne
yapıyoruz? Efendim, tüccar para kazansın diye Allah ile
vatandaşın arasına bir tüccarı, bir sertifika belgesini
koyuyorsunuz, Allah’a kurban olayım, Allah’ın adını da
kullanıyorsunuz. Bunun hiçbir yerinde helal olmaz arkadaşlar.
SAİT
YÜCE (Isparta) – Mahmut Bey, İslami konuları bilmeden fikir yürütme.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Burada siz bununla âdeta yeni bir ruhban
sınıfı yaratıyorsunuz. Yani Kur’an-ı Kerim’in
neresinde helal sertifika belgesi yazıyor? Bana bunu gösterir misiniz?
Tüccara para vermezsem…
SAİT
YÜCE (Isparta) – Zarurette haram helal olur yani.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Ne diyorsunuz Hocam?
SAİT
YÜCE (Isparta) – Zarurette haram helal olabilir.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Zarurette haram… Yani domuz kapakçıklarını
kullanacağız, bu zaruret. Buna belge verecek misiniz? Gelin, onu
burada verin.
SAİT
YÜCE (Isparta) – Zaruret, insan hayatı söz konusuysa…
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Peki, değerli arkadaşlar, ortopedik
hastalıklara gelelim. Oradaki o diz kapakları, vesairesinde
kullanılan kemikler, kıkırdaklar hangi hayvanın? Ona da
gelin, bir cevap verin.
SALİH
ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Hepsine cevaz var.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Peki, değerli arkadaşlar, siz burada, iş
paraya geldi mi Allah ile vatandaşın arasına tüccarı,
parayı, belgeyi koyuyorsunuz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Ayıp ya, yapma böyle şeyler.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Arkadaşlar, bu, dinimize yapacağınız en
büyük kötülüktür. Siz burada Müslümanları mı koruyorsunuz, yoksa
Müslümanlara zarar mı veriyorsunuz? Aslında, bu parayla Müslümanlara
yapacağınız en büyük sıkıntıyı
yaratıyorsunuz, en büyük kötülüğü yapıyorsunuz siz. Siz bununla
Müslümanları kandıramazsınız. Burada, parayla, belgeyle
Müslümanları kandırıyorsunuz.
Din
eksenli yasalar çıkararak… İleride iç politikaya malzeme için 3 tane
yasa çıkardınız. Bir, müftüye nikâh yetkisi verdiniz. İki,
bu yasa. Üç, organize sanayi bölgelerine pazar günü çalışma
olayını getirdiniz, tatili kapattınız. Onun için, burada,
din eksenli yasalarla halkı Allah’la kandırıyorsunuz,
aldatıyorsunuz.
Teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Efendim Sayın Turan?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın konuşmacıyı biz de sizin gibi
tebessümle izledik, kanunu hiç okumadığını gördük.
Bu,
baştan aşağı ticari dünya örnekleriyle beraber
hazırlanmış kanundur. Anlattığı gibi
değildir. Çok fazla cevap verdiğimizden dolayı tekrar cevap
vermeyeceğiz.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu
maddesinin (2)’nci fıkrasında geçen “ilişkin” ibaresinin “dair”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Ziya
Pir Hüda
Kaya
İstanbul Diyarbakır İstanbul
Ali
Atalan Mehmet
Emin Adıyaman
Mardin Iğdır
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Hüda Kaya
konuşacak.
Buyurun
Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) – Sayın Başkan, söz istemiştim ama
görmediniz herhâlde.
HÜDA
KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul;
saygıyla selamlıyorum.
Dünkü
konuşmamda, arkadaşlar, Helal Akreditasyon Kurumunun kurulması
ve oluşturulması, görevi noktasındaki bu kanun
tasarısını getiren arkadaşlarımızın,
iktidarın yaşamı nasıl harama dönüştürdüklerini,
nasıl helallerin artık aykırı bir ahlak kaidesi gibi genel
bir toplumsal algıya dönüştüğünü, gayrimeşru olan her
şeyin, ahlaki, inançsal, sosyal, ekonomik, siyasal her şeyin
nasıl bir çürümeye tabi olduğunu ve haramların artık helal
gibi anlaşıldığı, helallerin de haram olarak
anlaşıldığı, haramların meşrulaştığı,
helallerin gayrimeşrulaştırıldığı -ki bunun
dün kısmen bir, açıklamasını yapmıştım-
böyle bir dönemde tezatlıkları ortaya koymaya çalıştım.
Bugün biraz daha açıldı durum.
Dün
konuşmamda, yetiştiremediğimden dolayı bazı
notlarımı ifade edememiştim değerli arkadaşlar.
Komisyondaki Sayın Bakanın konuşmalarından bazı notlar
almıştım, dünkü konuşmamda onları
konuşamadım. Tam da bugün bunlar çok açık ve net bir
şekilde ortaya çıktı.
Sevgili
arkadaşlar, hazine borç batağına batmış, saraya örtülü
ödenekler yetiştirilemiyor. Neredeyse maaş verilemeyecek noktaya
gelmiş bir Türkiye gerçekliği içerisinde seyyar
satıcısından, pazarcısından esnafına
varıncaya kadar, işçisine, emekçisine varıncaya kadar insanlar
300’den fazla vergiyle haraca kesilmiş gibi, hortum gibi, bir halktan…
Boğazındaki ekmeğe el koyacak kadar bir hortumlama var ve
açık var. Bu açık nasıl kapatılmalı? Yeni haraç
alanları oluşturulmalıydı ve bu muhafazakâr, bu iktidar
döneminde de en rantı yüksek haraç alanları kutsallar
oluşturmak, sahte kutsallarla, yapay gündemlerle rant sağlamak
arkadaşlar. Bu şeye girmeyeceğim, Sayın Bakanın
Komisyondaki konuşmalarına girmeyeceğim. Yine pek çok notumu
geçeceğim fakat -hemen, vaktim bitmeden- bu tartışmalar, sizin
konuşmalarınız, karşılıklı muameleler, üslup
ve politik pratik, sosyal pratik, ahlaki pratik, içinde bulunduğumuz
toplumsal gerçeklik bana sevgili Hazreti İsa’nın bir sözünü
hatırlattı sevgili arkadaşlar. İsa ne diyor, biliyor
musunuz? “Ağızdan giren değil, çıkan insanı kirletir.
Ağıza giren mideye, oradan da helaya gider, ne var ki
ağızdan çıkan yürekten kaynaklanır. İşte,
insanı kirleten de budur çünkü kötü düşünceler, insanı katletme,
hırsızlık, yalan, yalan yere şahitlik hep yürekten
kaynaklanır ve insanı asıl kirleten de budur.” diyor sevgili arkadaşlar.
Biraz önce Mahmut Tanal arkadaşımız Yahudi âlimlerin, bugünkü
siyonizmin veya İsrail yönetiminin oluşturduğu ilk helal
sertifikası vermesi noktasına değindi. İşte, İsa
tam da bu sahte kutsalcı, dincilerle, bu dinci sınıflarıyla
mücadele ediyordu, onların bu kutsalı istismar politikalarına,
pratiklerine karşı aynen bu sözü söylemişti arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bir de “Siz töreniz uğruna Tanrı
buyruğunu çiğniyorsunuz.” diyor İsa. Değerli
arkadaşlar, biz bu sahte gündemlerimizden çıkalım, yapay
kutsallar üretmeyelim, yeni haraç alanları oluşturmayalım. Yeni
adını koyamadığımız kutsalları ranta
boğup yeni gelir getirecek, hazineyi borçtan kurtaracak nasıl alanlar
oluşturulur? Derdimizin, niyetimizin bu olduğunu Sayın Bakan da
sayın parti sözcülerinden bazı arkadaşlar da gayet ifade ettiler
ama adını haram ve helal gibi kutsallardan, inançlardan alan
kelimeleri kullanmayalım değerli arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kaya.
HÜDA
KAYA (Devamla) – Şunu da hemen ifade etmek istiyorum kayıtlara girsin
diye:
SAİT
YÜCE (Isparta) – Neden rahatsız oluyorsun?
HÜDA
KAYA (Devamla) – Bu helal sertifikasında sahtekârlıktan rahatsız
oluyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, süresi bitti.
BAŞKAN
– Belirttim Sayın Turan.
HÜDA
KAYA (Devamla) – Müsaadenizle, hemen kayda girsin.
Helal
sertifikası Türkiye’de zaten fiilî olarak zaten son yıllarda
yapılıyordu. Ne dinî hassasiyeti var ne haram helalle ilişkisi
olmayan nice firmalar basıyor parayı, alıyor sertifikayı.
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Her konuşmacıya birer dakika
verdiniz.
BAŞKAN
– Talep etmedi.
HÜDA
KAYA (Devamla) - Şimdi bunu biraz daha küresel çapta
yapacaksınız, yeni haraçlar kazanacaksınız. (HDP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Yazıklar olsun.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kaya.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
10’uncu
maddede üç adet önerge vardır, ilk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Mehmet
Gökdağ Mazlum
Nurlu Akın
Üstündağ
Gaziantep Manisa Muğla
BAŞKAN
– Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Sayın Akın Üstündağ
konuşacak.
Buyurun
Sayın Üstündağ. (CHP sıralarından alkışlar)
AKIN
ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz yasa Helal Akreditasyon Kurumuyla ilgili bir yasa. Kurumun
adının Arapça ve Fransızca kelimelerden
oluşmasının garabeti bir yana, içeriği ve amacındaki
muallaklık da ilk başta dikkati çekiyor. Niçin böyle bir yasanın
çıkmasına ihtiyaç duyuldu? Gerçi gerekçeden de maalesef bu belli
değil. İslam ülkeleriyle ticarette bu konuda bir engel mi var, bu da
tam olarak ortaya konulmamış. Helal gibi dinî bir kavram ticarete
konu ediliyor, bunun sakıncaları nasıl giderilecek? Stabil bir
helal kavramı olmaması ve helal kavramının ülkeler
arasındaki farklılıkları nasıl gidereceği belli değil.
Değerli
arkadaşlarım, helal Arapça bir kelime ve dinsel yönden
yasaklanmamış olan, dinin kurallarına aykırı olmayan,
dince izin verilen demek. Helal gıdayı anlarım,
eczacılık ürünlerini de anlarım ama değerli
arkadaşlarım, kusura bakmayın, helal hizmeti ben
anlayamadım. Bir hizmetin helal olup olmadığı hangi bilimsel
kritere göre belirlenecek? Mesela, hizmet yoluyla personel alımında
helal kavramına, ihaleyi alan firmanın yandaş firma
olmadığı, ihaleyi yapanlarla veya siyasetçilerle bir
akrabalık bağı olmadığı, ihale nedeniyle herhangi
bir maddi menfaatin temin edilip edilmediği, ihaleyle ilgili bir
rüşvet verilmediği hususları, bunlar dâhil olacak mı?
Çalmak, rüşvet almak, yolsuzluk yapmak, adam kayırmak, kandırmak
dinen yasak olduğuna göre bu konularda da bir kontrol olacak mı?
AKP
iktidarları döneminde maalesef helal ve haram kavramları birbirine
karışmıştır. Üye sayısı 36 olan İslam
Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsünün helal ürün
standartlarının belirlenmesine ve sağlıklı bir
belgelendirme sistemine yönelik çalışmalarının geldiği
aşama nedir? Bu uluslararası kurumu işlevselleştirmek
varken niçin ayrı bir kurum kurulma ihtiyacı ortaya
çıkmıştır? Kurumun merkezi neden bakana
bırakılıyor? Biraz önce Sayın Bakan
bağımsızlıktan, kurumun
bağımsızlığından bahsetti ama kurumun merkezine
dahi bakan karar veriyor, merkezi neden Ankara'da bulunmuyor?
İktidarın bu Ankara takıntısı gördüğümüz
kadarıyla devam ediyor.
Danışma
Kurulu hantal bir yapıda, birçok katılımcının
olması bazı dezavantajları ve riskleri ortaya çıkarabilir.
Bağış ve yardımların kurumun
bağımsızlığını etkileyeceği
açıktır, suistimale tamamen açık bir durumda
kalmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, helal ve haram kavramlarının ticarete konu
edilmesi toplumsal kesimler arasındaki ayrımı ve farklı
hayat tarzları arasındaki uçurumu daha da netleştirecek ve
toplumsal farklılıklar ortaya çıkacaktır. Mesela, bir
markete gidildiğinde helal rafından değil de diğer raftan
ürün almış olan bir vatandaş haram mı yemiş olacak,
günah mı işlemiş olacak? Bu nasıl bir hezeyandır,
anlamış değilim.
Değerli
arkadaşlar, ürün ve hizmet kalitesi yerine dinî algı üzerinden
piyasayı şekillendirme söz konusu olabilecektir. Bu da piyasa
ekonomisinin güvenirliğini yitirmesine ve haksız rekabete yol
açabilir. Özellikle bakan ve Başbakanın siyasi değerlendirme ve
tercihleri bu kurum üzerinde… Özellikle Başkan ve Yönetim Kurulunu
kendisinin belirlemesi, hatta Yönetim Kurulu üyelerinden birinin görevine son
verebilmesine dahi karar veren bir mekanizmada kesinlikle
bağımsızlıktan söz etmek mümkün değildir.
Değerli
arkadaşlarım, şu anda Datça’da Kızlan Mahallesi’nde iki
ayrı noktada çıkan bir orman yangını var. Şu anda da
kuvvetli rüzgârdan dolayı yayılıyor ve iki ayrı noktada
farklı zamanlarda çıkmasından da bunun bir kundaklama olma
ihtimalinin yüksek olduğu görülüyor. Doğal sit alanlarının
kaldırılmasıyla bağlantısının
olabileceği şimdiden görülüyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada Orman Bakanı da hazır varken…
Değerli Bakan, Otluk Koyu’nda şu anda bir orman katliamı söz
konusu. Orada, Cumhurbaşkanlığı için yapılan
yazlık sarayda 4 metre yüksekliğinde devasa duvarlar için binlerce
ağaç katlediliyor. Bu konuda herhangi bir yaptırımınız
olacak mı, yoksa bu yapının
Cumhurbaşkanlığına ait olması sizi engellemekte midir
diye soruyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Üstündağ.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Sisteme
giren 3 arkadaş var; Sayın Kayan, Sayın Adıyaman ve
Sayın Erdoğan. Sırasıyla söz vereceğim birer
dakikalık ve uzatmayacağım.
Sayın
Kayan…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
37.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, ORKÖY
kredilerinin geri ödenmesinde yaşanan sıkıntılara
ilişkin açıklaması
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum
Orman Bakanınadır.
BAŞKAN
– Soru-cevap bölümünü geçtik yalnız Sayın Kayan.
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) – Sayın Bakan, ORKÖY kırsal kalkınma
projesi hakkında az önce soru sormuştum size. 2015’te verilen
kredinin 2017, 2018 ve 2019’da 3 taksit hâlinde ödenmesi isteniyor. Bunların
toplamı 10.045 lira fakat bu para ödenmedi bu sene diye 10.045 lira yerine
tamamı, 3 taksit beklenilmeden, faizi düşülmeden, aksine 13 bin lira
olarak geriye alınıyor. Bugün de çiftçimiz bu parayı
ödemiştir hayvanını satarak. Biz ne yapmak istiyoruz; köylüyü
kalkındırmak mı, batırmak mı Sayın Bakanım?
BAŞKAN
– Sayın Adıyaman, soru-cevap bölümünü geçmiştik ama sizin
sorunuz… Açıklama mı yapacaksınız?
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Efendim, soru soracaktım ama…
BAŞKAN
– Ama soru-cevap bölümünü geçtik.
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Yani, müsaade ederseniz…
BAŞKAN
– Peki, hadi bir dakika.
Buyurun.
38.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyaman’ın, “Tendürek yolu” diye tabir edilen yolun daha ne kadar
kapalı kalacağını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Bakanım, Ardahan-Kars-Iğdır-Van kara yolu -aynı zamanda
uluslararası da bir yol; Gürbulak İran Sınır
Kapısı’na giden bir yol- yaklaşık altı aydan beridir
ulaşıma kapalı güvenlik gerekçesiyle. Şimdi, böyle olunca
da bu saydığım illerden Van, Bitlis, Diyarbakır ve Antep’e
ulaşmak ancak Ağrı üzerinden sağlanıyor. Bu da
yaklaşık mesafe olarak 1,5 katı artıyor yani 200 kilometrelik
bir mesafe 500 kilometreye... Bu, doğal olarak hem maliyet hem zaman
kaybı açısından büyük mağduriyetlere neden olmaktadır.
Bu “Tendürek yolu” diye tabir edilen yol daha ne kadar kapalı
kalacaktır? Bu konuda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Erdoğan…
39.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın 501 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) – Değerli Başkanım, az önce Mahmut Tanal
Vekil bu kalp kapakçığıyla ilgili bir söz sarf etmişti, onu
düzeltmek istiyorum.
Ben
hekimim. “Acaba bir yanlışım var mı?” diye kalp
cerrahlarını aradım. Onlar da sadece domuzdan değil,
sığırdan da elde edildiğini söylediler,
sığırdan da yapılan kalp kapakçıkları
olduğunu söylediler.
Yani,
biz burada konuşurken… Sayın Tanal hukukçu, lütfen hekimlik
alanına girmesin veya işte, helalle ilgili konuşan
arkadaşlar, müftü veya bu konuda fetva veren arkadaşların yerine
kendilerini koymasınlar. Ha, görüşlerini serdedebilirler ama yani biz
uzmanların alanına lütfen girmeyelim.
Teşekkür
ederim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 501)
(Devam)
BAŞKAN
– Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 10’uncu
maddesinin (3)’üncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(3)
Genel Sekreter Bakanın teklifi üzerine Başbakan onayıyla, hizmet
birimlerinin başkanları ve diğer Kurum personeli ise Yönetim
Kurulu tarafından atanır.”
Ahmet
Kenan Tanrıkulu Ahmet
Selim Yurdakul Arzu
Erdem
İzmir Antalya İstanbul
Ruhi
Ersoy Zihni
Açba
Osmaniye Sakarya
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul
konuşacak.
Buyurun
Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET
SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 501 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum.
Muhterem
vatandaşlar, madde genel hatlarıyla kurumun ihtiyaç
duyacağı uzman kadroların oluşturulması ve diğer
kurumlardan geçici görevliler hakkında düzenlemeler getiriyor. Bu
aşamada akla liyakat esasıyla ilgili sorular geliyor. Biliyorsunuz,
ofislerimize her gün kamu personeli olmak isteyen ancak malum nedenlerle hak
kaybına uğrayanların sitemleri geliyor. Genel
Başkanımız ve liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin tüm
uyarılarına rağmen, ipleri kimlerin elinde olduğu
bilinmeyen terör örgütleri yıllarca Türk gençlerini adaletsiz sınavlarla,
haksız kayırmalarla umutsuzluğa sevk etmiştir.
Vatandaşlarımızı devlete küstürme noktasına getirmek
bizim devlet geleneklerimizde olmayan ve bundan sonra da olmaması gereken
bir davranıştır. Türk milletinin Hükûmetten adalet ve liyakat
beklediğini tekrar hatırlatmak isterim.
Bu
tasarıya ilişkin komisyon görüşmeleri sırasında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuzun çekinceleri ifade edilmiştir.
Doğrusu, uluslararası arenada tanınan Türk Akreditasyon Kurumu
yani TÜRKAK gibi kıymetli bir kuruluşumuz varken yeni bir
kuruluş oluşturmaya çalışmanızın nedenini
anlayamıyorum. Özellikle, hâlihazırda TÜRKAK kuruluşumuzun
mesele hakkında deneyimli ve bilinirliği yüksek bir kuruluş
olduğunu, yeni bir kuruluşla, zaten kıt olan millî
imkânlarımızın israf noktasında boşa gitmesi
ihtimalini tekrar dile getirmek isterim.
Benzer
uygulamaları Sağlık Bakanlığında da gördük. Yeni
kurumlar oluşturdunuz, yeni kadrolar, müdürlükler, uzmanlıklar
getirdiniz, sonra da bir baktık eskiye dönüldü, şaşaalı
açılışlar yapılan kurumları bir gecede
kapattınız. Yalnız o arada, geçen sürede verilen
maaşları, kiralanan plaza benzeri binaları soran
vatandaşlara neler anlattığınızı merak ediyorum.
Keşke acele etmeden etraflıca hem kanunun uzmanları hem de
milletin temsilcileri olan milletvekilleriyle istişare edebilseniz. Böyle
bir yaklaşımla daima kazanan Türk milleti olur.
Bu
yüce Meclisin çatısı altında Türk milletinin huzuru ve
refahı için çalışıyoruz. Kaynak israfının önüne
geçmek ilk amaçlarımızdan biri olmalıdır. Örneğin,
kamuda esas işi yapmasına rağmen hâlen taşeron
şirketler üzerinden çalıştırılan yüz binlerce
vatandaşımız var. Bu kardeşlerimiz zaten kamuda
çalışıyor. Doğrudan bu kardeşlerimize kendi alın
terlerinin karşılığını vermek daha makul olmaz
mı? Neden araya şirketleri sokuyorsunuz? Bana verimlilikten
bahsedecek ve kamuda taşeronluğu savunacak ilk vekile iki kelimeyle
cevap vereceğim: Kamu vicdanı.
Kamu
vicdanı, devlet geleneği olan kadim milletlerin en ayırt edici
özelliğidir. Yeni dünya devletlerinin aksine kamu vicdanını bünyesinde
barındıran kadim milletler, bu bilince samimi duyguları
sayesinde ulaşmışlardır. O nedenle, bir elin verdiğini
öbür elin görmemesini öğütleyen kültürümüzü siyasi hesaplarla
yıpratmak, kadim Türk milletinin köklerine asit dökmek anlamına
gelir. Bu ağacı kurutmayalım. Bu ağacı iyilikle,
güzellikle besleyerek büyütelim. Büyütelim ki çorak vahalarla dolu dünyada
gölgesine sığınabileceğimiz bir memleketimiz olsun.
Genel
Kurulu vicdanlarıyla muhasebe etmeye davet ederek, sevgi ve
saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin
(2)’inci fıkrasında yer alan “Helal Akreditasyon
Uzmanlığına” ibaresinin “Helal Akreditasyon
Uzmanlığı’na” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Ziya
Pir Hüda
Kaya
İstanbul Diyarbakır İstanbul
Ali
Atalan Mehmet
Emin Adıyaman
Mardin Iğdır
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Ziya Pir
konuşacak.
Buyurun
Sayın Pir. (HDP sıralarından alkışlar)
ZİYA
PİR (Diyarbakır) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri ve çok değerli, kıymetli, pahalı ve boş
kızıl koltuklar; sizleri de saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, şimdi, aranızdan birileri çıkıp “Bu,
soytarılığa doğru giden bir giriş.” demesin sakın
ha. Ben, daha önce böyle bir şey söylediğim için, hatta “soytarı
adayı” dediğim için dün on bir ay yirmi gün hapis cezası
aldım.
Şimdi,
haram-helalle ilgili de burada konuşuyoruz. Bir şeyin helal
olması için adalet de olması lazım arkasında, bazen adil
olmak lazım ki yaptığınız işler de helal olsun
yani bu, ne kadar adildir, ona da bir bakalım. CHP grup başkan
vekilimiz biraz önce buradaydı, kendisi hâkimlere bağırarak
“soytarı” dedi, ona dava açılmıyor ama bize ceza veriliyor.
Aynı zamanda, bir ağır ceza mahkemesinin başkanı, ben
değil ama bazı milletvekillerimizin yargılandığı
mahkemenin başkanı, avukatla bürosunda görüşürken çok rahat bir
şekilde şunu söyleyebiliyor: “Benim vermiş olduğum
kararların Anayasa Mahkemesinden ya da en geç AİHM’den
döneceğini ben de biliyorum ama benim görevim, vermiş olduğum
kararı istinaf mahkemesinden geçirmek. Şimdi, böyle bir hâkimle
karşı karşıyayız. Burada adalet beklemek, yani,
helallik beklemek bizim hakkımızdır, var mı burada böyle
bir şey? Yok.
Bugün
AK PARTİ grup başkan vekili öğle vakti bir
konuşmasında, yerinden bir konuşmasında dedi ki: “Biz, bizi
çağıran savcılara, hâkimlere gidiyoruz, gitmeyenleri
aldılar.” Yani bu, hukuken öyledir, zorla getirme vardır. Ama burada
konuşan arkadaşınız, gece saat 1’i çeyrek geçe evinden
alındı, gözaltına alındı. İki gün sonra bir sene
olacak. Ama ben o zaman Bekir Bozdağ’a uluslararası bir platformda
söyledim, yüzüne haykırdım “Yalan konuşuyorsun,
yalancısın.” diye. Çünkü bana ne evime ne makamıma ne
avukatıma gelen herhangi bir çağrı kâğıdı yoktu.
İşte, buradan konuşurken grup başkan vekili bunları
dikkate alsın ve konuşmasında yalana… Ve adaletin
dışına çıkmasın, bu da haramdır.
Şimdi,
gelelim bu konuya, burada kurulacak olan kuruma. Siz diyorsunuz ki:
“İşte, ticaretle alakalı.” Tamam, ona hiç şeyimiz yok,
karşı koymayız hiç ona. Elbette biz de Türkiye'nin ve
insanlarımızın para kazanmasını isteriz, elbette
ihracat yapalım, buraya döviz girsin, bununla ilgili hiç
sıkıntı yok ama burada bir vebal üstleniyoruz hep birlikte.
Diyoruz ki… Biz öyle bir kurum kuruyoruz ki devlet olarak, bu kurum diğer
kuruluşlara, helal uygunluk değerlendirme kuruluşlarına
garantör oluyor, diyor ki: “Devlet olarak onun vermiş olduğu belgeye
ben garanti veriyorum, helaldir. Eğer o, helal diyorsa helaldir.”
Şimdi,
9’uncu maddede yurt dışında da hizmetlerde bulunmak
istediğinizi söylüyorsunuz, ben Almanya’dan size bir örnek vereyim: Türkiyeli
kuruluşların, bir sürü cemaat var orada, işte Millî
Görüşünden tutun Süleymancısına kadar, sadece Türkiye'den giden
belki böyle 10 tane kuruluş vardır. Diğer İslam
ülkelerinden de gelenler var, onlar birbirine güvenmiyor. Orada birinin helal
kabul ettiğine öbürü “haram” diyor. Onun “helal” dediğine öbürü
-iftira atıyor belki de- diyor ki: “Doğru değildir, onun
kestiği tavuk haramdır, üzerinde ne kadar ‘helal’ ibaresi olsa da
haramdır.”
Şimdi,
biz, sizin vermiş olduğunuz… Yani bu akredite ettiğiniz
kuruluşların hangisine, nasıl inanalım?
Bir
elma suyunun üzerinde… Berrak bir elma suyu içerken üzerinde “Helal”
yazıyorsa, herhangi bir kuruluştan, tamam, bu, benim
vicdanımı rahatlatabilir, rahatlıkla gidip onu içebilirim,
vicdanım rahat, ama gerçekten helal olup olmadığını, o
elma suyu konsantresinin üretiminde jelatin kullanılıp
kullanılmadığını ben nereden bileceğim? Bunlar
karışıyor. Sadece Türkiye'de üretiliyorsa gidip fabrikayı
denetleyebilirsiniz ama İtalya’dan da alıyorsanız ve
İtalya’daki o fabrikada domuz jelatini kullanıldıysa, buradaki
sizin akredite ettiğiniz kuruluşlar bunu nereden bilecek? Bunun gibi
böyle bir sürü şey var, sayabilirim daha ama şu kanunu yaparken,
lütfen vebal üstlenmeyelim. Ben bir Müslüman olarak rahat değilim. Ben
gerçekten rahat değilim. Bunu tekrar bir düşünün.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZİYA
PİR (Devamla) – Yani oradaki kriterler nedir, bunları tekrar bir
gözden geçirin, ondan sonra bunu hep birlikte kanunlaştıralım.
Eğer ticaretse biz de para kazanmak isteriz ama helal sertifikası
vermek için o vebalin altına da ben imza atmam.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 11’inci maddede üç adet önerge vardır, üç önerge de
aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 11’inci
maddesinin (ç) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Kenan Tanrıkulu Ahmet
Selim Yurdakul Arzu
Erdem
İzmir Antalya İstanbul
Deniz
Depboylu Zihni
Açba Ruhi
Ersoy
Aydın Sakarya Osmaniye
Aynı
mahiyetteki önergenin imza sahipleri:
Filiz
Kerestecioğlu Demir Ziya
Pir Ali
Atalan
İstanbul Diyarbakır Mardin
Mehmet
Emin Adıyaman Hüda
Kaya
Iğdır İstanbul
Aynı
mahiyetteki önergenin imza sahipleri:
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Mazlum
Nurlu Mehmet
Gökdağ
Manisa Gaziantep
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk olarak Denizli Milletvekili
Sayın Kazım Arslan konuşacak.
Buyurun
Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
501
sayılı, Helal Akreditasyon Kurumunun kuruluşuyla ilgili Yasa
Tasarısı’nın 11’inci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu önerge üzerine söz aldım.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, bu 11’inci maddeyle “mali hükümler”
başlığı altında bir düzenleme getirilmiştir. Bu
düzenlemeye göre “Kurumun gelirleri şunlardır.” diye izah ediliyor.
Gerçekten sıralanmış.
“a)
Genel bütçeden yapılacak yardımlar.
b)
Akredite kuruluşlardan alınacak yıllık akreditasyon
kullanım ücreti.
c)
Yapılan hizmetler karşılığı alınacak
ücretler.
ç)
Kurumun tarafsızlığını ve
bağımsızlığını etkilemeyecek her türlü
yardım, bağış ve sair gelirler.” deniliyor ve devam ediyor:
“d)
Diğer gelirler.”
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, gerçekten bir bağışın
yapılması karşılıksız düşünülebilir mi? Bir
bağış yapıldığı zaman yanlış bir işlemin
yapılamayacağının garantisi ve suistimalin
yapılmayacağı garantisi nasıl verilebilir? Bunu verebilecek
bir kurumu ben kesinlikle düşünemiyorum. Bu da yetmiyor, “diğer
gelirler” diye ilave ediliyor.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten bağımsız bir kuruluş
burada görev yapacaksa, tarafsız yapacaksa, helal-haramı ayırt
edecek bir kuruluş olarak görevine devam edecekse kesinlikle bu maddenin,
bu iki (ç) ile (d) bendinin buradan çıkarılması gerekmektedir.
Tabii, biz bunu isterken maddenin tamamının
çıkarılması yönünde de önerge verdik çünkü bu kurumun, daha önce
de söylediğim gibi, açılmasına, oluşturulmasına gerek
olmadığını düşünüyorum çünkü 36 tane İslam ülkesi
bir araya gelmiş, bu birlik içinde “SMIIC” diye bir kurum
oluşturulmuş ise bu açacağınız kurumun kriterlerini,
kurallarını SMIIC size veriyorsa peki SMIIC niye kendi bünyesinde
bunu yapmıyor da biz bu görevi üstleniyoruz; bunu anlamakta
zorlanıyorum. Çünkü değerli arkadaşlarım, sadece belge
vermekle “İhracatı artıracağız.” demek, bana göre
hayalcilik olur. Çünkü birçok Müslüman ülkesiyle ilişkilerimiz
bozulmuş, birçoklarıyla anlaşmazlığa girmişiz.
Şu Orta Doğu’ya baktığımız zaman, Katar’dan
başka dost olan, birbirimizle çok iyi bir şekilde siyasi ve ticari
ilişki yapabileceğimiz hemen hemen ülke kalmamış.
Diğer ülkelerin de zaten çok fazla ekonomik güçleri yok. Biz akreditasyon
kurumundan vereceğimiz belgelerle ihracatımızı artıracağımızı
hayal ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, siz hiç şöyle düşündünüz mü: Müslüman
ülkeleri arasında gerçekten bir fikir birliğinin, bir inanç
birliğinin, ibadet birliğinin, yaşam birliğinin
olduğunu görüyor musunuz? Her bir Müslüman ülkesi kendisine göre kurallar
koyuyor, kendisine göre giyimi kuşamı var, kendisine göre
alışkanlıkları var, kendisine göre
çalışmaları var. Şimdi, bu kadar geniş bir
camianın içinde ortak bir belgeyi, herkesin kabul edebileceği bir
belgeyi ortaya çıkarmak ve bunun itibarını da sağlamak
kesinlikle mümkün olmayacaktır.
Onun
için, değerli arkadaşlarım, birçok alanda, örneğin
tekstilde nasıl bir uygulamayla helal akreditasyon belgesi vereceksiniz,
bunu nasıl akredite edeceksiniz? Lojistiği nasıl
yapacaksınız? İlaçta nasıl yapacaksınız?
Ayrıca, finansta belki düşünülebilir, gıdada düşünülebilir
ama değerli arkadaşlarım, birçok konu var, hizmet alanları
var, bu alanlarda nasıl akredite yapıp da bu çalışmaları
sürdürmeyi düşünüyorsunuz? Burada bir açıklık yok, birçok soru
işareti var.
Bu
nedenle, değerli arkadaşlarım, ihracatımızı
artırmak istiyorsak kesinlikle yatırımlarımızı
artırmak, üretimimizi artırmak, daha kaliteli, daha ucuz ürünler
üretmek, katma değerli ürünler üretmek suretiyle
ihracatımızı artırabiliriz diye belirtmek istiyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Arslan.
Aynı
mahiyetteki önergelerin diğer konuşmacısı Aydın
Milletvekili Sayın Deniz Depboylu olacak.
Buyurun
Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)
DENİZ
DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üzerinde görüştüğümüz Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi
üzerinde sunduğumuz önergemiz üzerine grubumuz adına söz
almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce, yüce
Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde,
dünya üzerinde bulunan tüm Müslümanların, tükettikleri farklı
nitelikteki ürünlerin helal olması noktasındaki hassasiyetleri ve
beklentileri sonucunda oluşan piyasanın büyüdüğü bir gerçektir.
Bu sebeple, satışa sunulan ürünlerin denetlenmesi tabii ki uygundur
ancak siz yeni bir kurum oluşturma durumundasınız, hedefiniz bu
yönde ve kurulacak bu kurum için oluşturulacak bütçe hakkında da
bizim kafamızda bazı sorular oluşmakta.
Kurumun
gelirleri arasında sayılan her tür bağış, yardım
ve sair gelirler kurumun tarafsızlığını ve
bağımsızlığını nasıl etkileyecektir?
Bunun ciddi bir düzenlemesi yoktur. Nereden bakılırsa
bakılsın, suistimale açık bir durum söz konusudur.
İktidar
ve ekonomi yönetimi tarafından bir yandan 2018 yılı için kamuda
kemer sıkma politikalarının artacağı dile getirilirken
bu tasarıyla kurulması hedeflenen kuruma “yardım” adı altında
bütçeden her yıl 3 milyon Türk lirası para aktarmayı planlamaktasınız.
Kemer sıkma politikalarınız sebebiyle açılmayan kadrolar
için kaç gencimizin umutla beklediğini de buradan size hatırlatmak
istiyorum.
Burada
sayabileceğimiz birçok sayıda meslek var, farklı meslek
gruplarına mensup kadro bekleyen çocuklarımız var ama madem
helal gıdayla ilgili konuşuyoruz, ben gıdayla ilgili meslekten
bahsedeyim. Bunlardan birincisi gıda mühendisliği. Gıda denetimi
konusunda dört yıl eğitim görerek bu konuda en yetişkin kişiler
gıda mühendisleridir. Bu doğrultuda, bakanlıkta gıda
denetmenlerinin çoğunluğunu neden gıda mühendisleri
oluşturmuyor, neden gıda mühendisleri gıda denetiminden sorumlu
üçüncü meslek grubu durumundadır; bunu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Yine,
gıda mühendisliği dört yıl eğitim gerektiren bir akademik
alandır ama kırk gün süreyle kurs vererek, başka alanlardan
çıkmış kişileri gıda kontrolörü yapmak ne kadar
adildir? Bu, hak yemek değil midir?
Gıda
işletmelerinde bilinçsiz üretici tarafından yönetilen üretimlerde
gözlenen israflar ve verimlilik konusunda şüphe bulunmaktadır. Bu
konuda, devlet eliyle, gıda işletmelerinin atık yan ürünlerini
azaltmak, israfı önlemek, verimliliği artırmak, modern üretim
tekniklerinin kullanımını sağlamak ve üreticiyi
bilinçlendirmek için projeler geliştirilemez mi? Tarım ve hayvancılıkla
ilgili birçok proje hayata geçirildi, peki, gıdayla ilgili bir proje
yürütülmekte midir, bunu da merak ediyoruz.
İstihdam
bekleyen diğer bir meslek grubuysa -gıda mühendislerinden ayrı-
diyetisyenlerdir. Gıda mühendislerimiz aslında 2018 Ocak ayında
3.500 atama beklentisi içinde. Tabii ki bu beklentilerine nasıl cevap
verilecek biz de merak ediyoruz. Ancak, diyetisyenlerin de beklentisi mevcut.
Bu diyetisyenler istihdam noktasında oldukça sıkıntı çeken
bir meslek grubu. Binlerce hastanın polikliniklere akın ettiği
ve yüzlerce hastanın hastanelerde yattığı ülkemizde
çoğu hastanede bir diyetisyen çalışıyor ve bu bir
diyetisyen, hem poliklinik hizmeti veriyor hem yatan hastalara hizmet veriyor
hem de hastanelerin mutfağından sorumlu oluyorlar. Ayrıca,
bundan başka, daha bir tane bile diyetisyeni olmayan hastaneler de mevcut.
Kadro
bekleyen diyetisyenler, hastanelerin durumu böyleyken ve yıllardır
sözü verilen sağlıklı yaşam merkezlerine yapılacak
atamalar da göz önünde bulundurulduğunda, yapılacak olan ilk atamada
en az bin diyetisyen istihdamı yapılması ve sonraki atamalarda
da ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak mesleklerindeki açığın
kapatılmasını umut ediyorlar.
Zira
bu projelerin duyurulmasıyla beraber sadece diyetisyenler değil,
psikologlar, fizyoterapistler de sevindi, umutlandı, KPSS’ye girdiler,
planlar yaptılar ama maalesef alım olmadığı için
şimdi de 2017’de “2016’daki KPSS puanlarımız yanar mı
acaba?” diye büyük bir endişeyle beklemektedirler. Tabii ki burada
sayabileceğimiz kadro bekleyen bu kadar çok genç kardeşimizin meslek
alanları varken şu anda değinebildiğimiz 2 tane. Ama madem
gıdayla ilgili konuşuyoruz, bu kardeşlerimizin de beklediği
kadroları ve yeşeren umutlarını yitirmemeleri için
yardımcı olmamız gerekiyor.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Depboylu.
Aynı
mahiyetteki önergelerin son konuşmacısı, Iğdır
Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman olacak.
Buyurun
Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısı üzerinde çokça
tartışıldı, özellikle “helal” ve “haram” kavramları
üzerinden oldukça tartışıldı. Tabii, öncelikle şunu
ifade etmekte fayda var: Kanun tasarısının genel gerekçesinde
İslam âlemine yönelik bir akreditasyon kurumu oluşturuluyor, helal
ürün üretimine yönelik ama belki şu göz ardı ediliyor: Ülke içinde
özellikle yabancı sermayeye dayalı tüm sektörlerde bir
ötekileştirilme yaratılacak. Yani bir taraftan İslam ülkelerinden
kaynak, gelir elde etmeye çalışırken yabancı birçok sermaye
de yurt dışına kaçmış olacaktır çünkü haksız
rekabet ortamı doğacak ve pazar daralacak.
Ama
daha vahimi şu: Bu yasa tasarısıyla aslında
yüzyıllardır, Emevilerden bugüne Kur'an dini olan İslam’ın,
iktidarların dini hâline dönüşmesinin tam da pratik bir
uygulamasını görmüş oluyoruz. Emevilerde, Abbasilerde,
Safevilerde, Memlûklerde ve hatta Osmanlı’da Kur'an dini olan İslam
her zaman çıkar, rant ve iktidarın birer aracı hâline
getirilmiştir. On beş yıllık AKP iktidarı da tam da
bunu uyguluyor. Ne zaman ki Kur'an dini, Asrısaadet dini olan İslam,
iktidarın bir aracı hâline, ekonomik çıkarların bir
aracı hâline getirilirse en büyük zararı en başta din
görmektedir. Ama öte taraftan, toplumu parçalamaya, karşıt gruplar
hâline getirmeye... İslam’ın Sünni mezhebi içerisinde bile,
örneğin Şafii inancıyla, Hanefi inancının
detaylarında bile birçok ayrıntı vardır, “helal-haram”
kavramı ayrışmaktadır.
Bakın,
İslam’ı öyle bir hâle getirdiniz ki ben bizatihi bir anekdotu sizinle
paylaşmak istiyorum. Kur'an dinine inanan bir Müslüman yurttaş ve
imanından da şüphe etmediğim biri, bir sohbetimizde aynen
şunu anlattı, dedi ki: “Ben, son yıllarda uygulanan İslami
anlayış, özellikle cuma günleri okunan hutbeler neticesinde bir süre
camide namaz kılmamaya, ezan okunduğu zaman namazı evimde
kılmaya başladım. Bir ay kadar bir süre böyle devam ettim ama
bir gün gerçekten rahatsız oldum, acaba doğru mu yapıyorum? Ezan
okunduğu hâlde camiye gitmiyorum, evde namaz kılıyorum, bu
doğru bir şey midir?”
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Doğrudur.
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Devamla) – “Bu tutumumu netleştirmek için cami
imamına gittim ve bu durumu onunla paylaştım. Hocam, bir türlü
camiye gelmek içime sinmiyor, mevcut camideki İslami anlayış
uygulamaları, hutbeler ve verilen vaazlar, beni bir şekilde huzursuz
ediyor. Bu nedenle camiye gelmiyorum, doğru mu yapıyorum, dedim. Hoca
bir sağına baktı, sonra bir soluna baktı, döndü bana dedi
ki: ‘Biliyor musunuz, benim de içime sinmiyor.’ Döndüm, Hocam sizin içinize
niye sinmiyor dedim. Dedi ki: ‘Cuma günleri belli bir kesim geliyor camiye,
öncelikle sorarlar bana: ‘Vali Bey cuma namazını nerede
kılacak?’ Eğer bizim camide kılıyor dersem bekliyor o
cemaat ama örneğin, merkez camisinde veya falanca mahalledeki camide cuma
namazını kılacak dersem, o cemaat komple o camiye gidiyor.’”
Şimdi, bu örnek…
HACI
ÖZKAN (Mersin) – O, namaz kılmaya gitmiyor, vali camide olduğu için
gidiyor.
MEHMET
EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Evet, biz tam da onu söylüyoruz. Evet, ne zaman
ki Kur'an dini olan İslam, çıkarın, iktidarın, erkin bir
sömürü aracı, bir istismar aracı hâline gelirse işte o
Müslümanın ifade ettiği türden cemaatler oluşur, sahte
Müslümanlar oluşur; rant, çıkar için İslam’ı bizden,
sizlerden daha çok savunan, şeklen savunan sahtekârlar çıkar ve
İslam dini işte tam da böyle dejenere olur.
Bu
nedenle, öncelikle İslam dininin rant, çıkar -ki gerekçede de ifade
edildiği gibi- daha çok para kazanmanın bir aracı hâline
getirilmesi dine yapılan en büyük haksızlıktır diyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
12’nci
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 12’nci
maddesinin (3)’üncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(3)
Bu kanun kapsamında inceleme ve denetim göreviyle görevlendirilen Kurum
personeline 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununa
göre hak ettikleri gündelik tutarlar ödenir.”
Fahrettin
Oğuz Tor Ahmet
Selim Yurdakul Arzu
Erdem
Kahramanmaraş Antalya
İstanbul
Ruhi
Ersoy Zihni
Açba Ahmet
Kenan Tanrıkulu
Osmaniye
Sakarya
İzmir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin
Oğuz Tor konuşacak.
Buyurun
Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN
OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 12’nci maddeyle ilgili verilen önerge üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, helal gıda pazarı ticaretinin Türkiye’de ortalama 15
milyar dolara yaklaştığı, pazarın her yıl yüzde
100 büyüdüğü belirtilmektedir. Gerçek helal ürünlerin sertifikalı
olarak üretilir hâle gelmesiyle Türkiye, küresel helal pazarının çok
önemli ve aranan bir aktörü olabilecektir.
Her
ne kadar “helal ürün” denince akla sadece gıda gelse de helal ürünün
kapsamı çok daha geniştir, turizm de bunun bir alt kümesidir. Tatil
ve seyahat sektöründe helal turizme ilgi giderek artmaktadır, bu yönde
ayrı bir sektör oluşmuştur. Dünyada helal tatil hizmeti veren
tesis sayısı 350 civarındayken bunun 160 kadarı
Türkiye’dedir. Söz konusu turizmin yıllık parasal büyüklüğünün
beş yıl içinde 200 milyar dolara ulaşacağı tahmin
edilmektedir. Türkiye dışında helal tatilde özellikle Abu Dabi,
Endonezya ve Malezya’da bazı girişimciler “helal şehir oteller”
kategorisinde ciddi yatırımlar yapmışlardır, yapmaya
da devam etmektedirler. Otel sayısı bu sektörde gün geçtikçe
artmaktadır.
Özellikle,
2016 yılında başta Almanya olmak üzere Avusturya, İsveç,
Norveç, Finlandiya, Belçika ve Hollanda’dan gelen turist sayısındaki
azalmalar, ülkemizde, sektörde kapasite kullanımını ciddi
şekilde düşürmüştür. 2017 yılında bu ülkelerden gelen
turist sayısında, 2016 yılını telafi edici
gelişmeler yaşanmamıştır. Her yıl artan yatak
arzına paralel talep artışı gerçekleşmediği
takdirde, 2018’de de beklenen talep -geceleme sayısı- artmaz ise
sektörün açmaza girmesinin kaçınılmaz hâle gelmemesi için önemli bir
pazar olan helal turizm zaman içinde telafi edici bir açılım olarak
görülebilir.
Değerli
milletvekilleri, dün Kahramanmaraş’ımızın işgalci
emperyalistlerden kurtuluşunda önemli dönemeçlerden biri olan Sütçü
İmam’ın emperyalistlere ilk kurşunu attığı günün
yıl dönümüydü. Fırsat bulamadığım için bu güzide
yıl dönümünü kutlayamadım. Bu ülke 1048 yılında Pasinler
Ovası’nda Hasankale’de yapılan savaşla bin yıldan beri
büyük Türk milletinin helali olmuştur. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros
Ateşkes Anlaşması’yla Anadolu’nun birçok yeri gibi Maraş da
önce İngilizler, sonra da Fransızlar tarafından işgal
edilmiştir. Yıllardır sevgi, saygı ve komşuluk hukuku
içinde birlikte yaşayan Ermeni cemaati, bu işgalle komşuluk ve
kardeşlik hukukunu çiğnemiş ve düşmanca tavırlar
sergilemeye başlamıştır. İşgalci kuvvetlerle
beraber, şehirde asayişin, huzur ve güvenin bozulmasına sebep
olmuşlardır. 31 Ekim 1919 tarihinde yani bundan doksan sekiz yıl
önce bir grup Fransız ve Ermeni askeri devriye gezerken Uzunoluk
Mahallesi’nde, tarihî Uzunoluk Hamamı çıkışında iki
Müslüman Türk kadınına sarkıntılık
yapmışlardır. Çakmakçı Sait isimli genç, işgalci gruba
müdahale etmesinin ardından gözü dönmüş Fransız askerleri
tarafından ağır şekilde yaralanmıştır. Olay
yerinde bulunan Sütçü İmam “Bugün namus günüdür.” diyerek ilk kurşunu
ateşlemiştir. Milletin namus ve şerefine uzanan menfur el
kırılmıştır. Bu kurşun, istiklal mücadelesinin de
ilk kıvılcımı olmuştur. Bu kurşun, Maraş’ın
bize mezar olmadan düşmana gülzâr olmayacağının, Müslüman
mahallesinde salyangoz satılmayacağının ispatının
ilk müjdecisi de olmuştur. “Maraşlım, bir hamaset destanı
nakşedildi bağrına/ Yurdumun aslanları öldü iman
uğruna/ Ruhlarda bayraklaşan Allah için savaştır/ Bu
şehitler diyarı, işte bu yer Maraş’tır.” Büyük
şair, cennetmekân Arif Nihat Asya’nın söylemesiyle “Maraş
Türkiye'nin kalem kaşıdır/ Maraş Türkiye'nin köşe
taşıdır/ Maraş tarihleri inşa ettiren/ Koca
Sinanların ustabaşıdır.”
Kurtuluş
Savaşı’na da örnek olan bu olay vesilesiyle, başta Sütçü
İmam ve ebediyete intikal etmiş diğer halk
kahramanlarımızı rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci
maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan “elde edilmiş” ibaresinin
“mevcut” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Ziya
Pir Ali
Atalan
İstanbul Diyarbakır Mardin
Hüda
Kaya Saadet
Becerekli
İstanbul Batman
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Gerekçeyi mi okutuyorum Sayın Yıldırım?
AHMET
YILDIRIM (Muş) – Gerekçe.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklikle madde metnine açıklık getirilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
13’üncü
maddenin (1)’inci fıkrasında bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü
maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan “gelmek
üzere” ibaresinin “yazılmak üzere” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Ziya
Pir Hüda
Kaya
İstanbul Diyarbakır İstanbul
Ali
Atalan Saadet
Becerekli Aycan
İrmez
Mardin Batman Şırnak
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Şırnak Milletvekili Sayın Aycan İrmez
konuşacak.
Buyurun
Sayın İrmez. (HDP sıralarından alkışlar)
AYCAN
İRMEZ (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına 13’üncü madde
üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Gerçekten
bu tasarıya baktığımızda bir kez daha bize
gösteriliyor ki bu Hükûmet dini her şeye alet etmiş,
başını almış gidiyor. Ne yazık ki öyle bir
zihniyetle karşı karşıyayız. Bu Hükûmet, toplumu din
üzerinden ayrıştırmaya çalışıyor ve
ötekileştirmeye çalışıyor, bu da bunun bir göstergesidir.
Şunu
özellikle belirtmek istiyorum: Her şeyiyle, yolsuzluğuyla harama
batmış bir Hükûmetin kalkıp helal kelimesini -İslam dininde
bu kadar önemli bir kelimeyi- kurum ve kuruluşlara atfederek böylesi bir
isimle bir kurumun oluşturulması… Hakikaten, iktidar neyin helalinden
bahsediyor, bunu anlamış değiliz.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz ki 1 Eylül 2016 tarihinde Belediye Kanunu’nda
bazı değişiklikler yapıldı ve bu
değişikliklerle birlikte bazı suçlamalar nedeniyle hakkında
soruşturma açılan ve görevden uzaklaştırılan belediye
başkanlarının ve meclis üyelerinin yerine on beş gün
içerisinde görevlendirilme yapılması hükmü getirildi. Yani bir
yıldan uzun süredir, içeriğine OHAL’de ve KHK’yle ne yazık ki
bazı değişiklikler getirildi. Bilindiği üzere Hükûmetin
ağustos ayında kanun olarak TBMM’den AKP’nin de onayıyla
çıkarmasının ardından yürürlüğe giren bir
olağanüstü hâl, durum yasası söz konusudur. Bu değişiklik
bu yanıyla sadece seçmen iradesine değil, aynı zamanda içinde bulunduğumuz
Meclisin iradesine karşı da yapılan bir saldırı
niteliği taşımaktadır. Bu hüküm getirildikten kısa bir
süre sonra Demokratik Bölgeler Partisinden halk tarafından irade olarak
seçilen 71 belediye eş başkanı tutuklandı ve DBP’li 94
belediyeye de kayyum atandı. Ayrıca 8 belediyenin de yetkileri ne
yazık ki mülki amirliklere devredildi, bu sürece yüzlerce meclis üyesinin
gözaltına alınıp tutuklanması da eşlik etti. Kürt
halkı tarafından kendi iradelerine karşı bir
saldırı olarak yorumlanan bu uygulamaların ayrışma ve
çatışma zeminini güçlendireceği defalarca dile getirilmesine
karşın ne yazık ki bu uygulamalara devam edilmiştir.
Bunların yanında DBP’li belediyelerin dışında birkaç
belediyeye de kayyum atandı fakat buralara atanan kayyumlar meclis üyeleri
arasından seçildi. Ne yazık ki DBP’li belediyelere atanan kayyumlar
ise kaymakam ve vali yardımcıları gibi kamu görevlileri
arasından seçildi. Tabii, DBP’li belediye eş başkanları
görevden alınırken herhangi bir yargı kararının
beklenmesi bir tarafa, gayrihukuki bir şekilde ne yazık ki
tutuklandılar. Son zamanlarda neyle suçlandıklarını
bilmediğimiz, kamuoyunun da bilmediği AKP’li belediye
başkanları görevden el çektirilmeye başlandı. Bu durumda,
Türkiye’nin 79 milyonluk nüfusu hesaplandığında neredeyse ülke
nüfusunun yüzde 40’a yakını kendi seçtiği belediye
başkanı tarafından yönetilmemektedir. Böylece devletin temel
meşruluk kaynaklarından ve Anayasa’nın temel ilkelerinden biri
olan insanların seçme ve seçilme özgürlüğü yine ve yeniden
gasbedilmiştir yani halkın iradesi hiçe
sayılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, AKP iktidarının yerel yönetimler üzerinde baskı
ve hegemonyası ülkenin içinden geçtiği iktidarsızlık
sürecini daha da genişletmek çabasından başka bir şey
değildir. Özellikle 7 Haziran sonrası demokratik siyasal alana
yapılan müdahalelere paralel olarak yürütülen yerel yönetimlerin tasfiyesi
sürecinde rafa kaldırılan hukuk, Türkiye’nin, Türkiye tarihinin en
büyük skandallarına dönüşmüş durumdadır. Siyasallaşan
yargı Kürt illerindeki belediyelere karşı toptan bir tasfiye
aracı hâline getirilirken Hükûmet kendi belediye
başkanlarını aileleriyle tehdit ederek görevden el çektiriyor.
Türkiye,
hukuk ve demokrasi ülkesi değil; tutuklamayla, gaspla, tehdit ve
şantajla görevden alınmaların gerçekleştirildiği bir
mafya ülkesi hâline ne yazık ki dönüşmüştür.
Değerli
milletvekilleri, kayyum atanan DBP’li belediyelerin halka hizmet sunduğu
bütün kurumları neredeyse devre dışı
bırakılmış ve halk ile belediye arasındaki bağ da
tamamıyla kesilmiş bir durumdadır. Nihayetinde merkezî
iktidarın, muhalefet partilerine mensup yerel idarecileri ve istenmeyen
belediye başkanları olarak ilan ettiği kişileri
baskılama ve yetkilerini daraltma eylemi bugün yine OHAL kanunuyla
belediye yetkilerine tamamen neşter vurulup…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın İrmez.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
13’üncü
maddenin (2)’nci fıkrasında bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü
maddesinin (2)’nci fıkrasının tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli
Kocaeli İzmir
Mazlum
Nurlu Mehmet
Gökdağ Türabi
Kayan
Manisa Gaziantep Kırklareli
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Kırklareli Milletvekili Sayın Türabi Kayan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Kayan. (CHP sıralarından alkışlar)
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Helal
gıda akreditasyonu üzerine, din istismarı üzerine söz almış
bulunuyorum partim adına.
Değerli
arkadaşlar, bu bana neyi hatırlattı? 1951 yılında
traktör almıştı babam ve bu traktörler işlemeye
başladığı zaman o zamanki softaların hepsinin
ağzında aynı söz vardı, “Bu, gâvur icadıdır,
bunun çıkardığı ekmek yenmez.” diye. Traktörün
çıkardığı ekmek yenmez, otobüsün yaptığı
iş yenmez, kamyonun getirdiği, götürdüğü gıda, su, yenmez,
içilmez; minibüsün, efendime söyleyeyim, otomobilin hakeza aynı
şekilde; bu yarın buraya gidecektir. Değerli arkadaşlar, bu
din istismarıyla Türkiye’yi batıracaksınız, bunu bilesiniz.
Şimdi,
gıda üretiyoruz. Arkadaşlar, aynı zamanda çiftçilik
yapıyorum ben. Gübreyle besliyoruz bu gıdaları, gübre neden
oluşuyor? İlaç atıyoruz bunlara; bu ilaç neden oluşuyor,
terkibinde neler vardır biliyor musunuz? Hiç bilmiyorsunuz. O yüzden, helali,
haramı bunun içine karıştırırsanız yarın
öbür gün herkes kendine göre bir helal, haram çıkaracaktır.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – O yüzden kurum kuruyoruz ki herkes yapmasın kendine
göre diye.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Cevabı sonra verirsin.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Teşekkür ederiz.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sağlık
alanından, ilaçlardan arkadaşlarımız bahsettiler.
Şimdi,
ayçiçeği yetiştiriyoruz, hibrit tohum, tohumu
dışarıdan geliyor. Buğday yetiştiriyoruz, tohumu
dışarıdan geliyor. Nasıl oluşuyor tohum, bilen yok.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Nerede yetiştiriyoruz, yarısını Rusya’dan
alıyoruz ya.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Domuzdan yapılıyor, domuz kemiklerinden.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Aynı şekilde, şimdi, domates çekirdeği,
biber çekirdeği, patlıcan çekirdeği yine aynı şekilde.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, yurt dışından nişasta
bazlı şeker getiriyorsunuz. Bütün dünyada, özellikle Fransa’da
nişasta bazlı şeker yüzde 0 iken bizdeki oranı yüzde 15.
Yüzde 25’lere, yüzde 50’lere çıkarmaya çalışıyorsunuz; bunu
size soruyorum: Helal midir, haram mıdır?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Kurum karar verecek.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Ayrıca, ünlü bir bakanımız vardı,
mısır getiriyordu yurt dışından,
“Çocuklarımın tavuklarına getirdim, ne var bunda?” diyordu.
Helal mısırdı herhâlde arkadaşlar!
Değerli
arkadaşlar, şimdi, siz illa helal bir şey çıkarmak istiyor
musunuz? Size şunu öneriyorum ben: İnsanlarımızın
helal kazançları, haram kazançları üzerine, gelin, buradan helal bir
kanun çıkaralım. Gelin, çıkaralım; helali kim
kazanıyor, haramı kim kazanıyor, bunun cezasını da
verelim, bunun ödülünü de verelim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Çok sıkıntı yaşarsınız,
İstanbul’daki rezidanslar sıkıntı olur.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Helal kazananlara ödülünü verelim, haram kazananlara
cezasını verelim, bakalım kaç kişi kalacak aramızda.
Şimdi,
değerli arkadaşlar…
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Kim helal yiyor, kim haram yiyor araştıralım.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Araştıralım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Ama kurum kurulmadı daha, kurum kurulsun ki
araştırsın.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Kurumu kurmak için yasa önerisi getirilir…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Getirdik ya.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – O şekilde biz bunu onaylayacağız burada,
helali, haramı.
Size
bir şey daha söylüyorum: “Oğlum, sıfırla.” dedikleri zaman
bu para helal para mıydı, haram para mıydı?
AHMET
SAMİ CEYLAN (Çorum) – Bırak ya, oraya girme. Ayıp ya!
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, girelim, lütfen girelim. Bu
dolarları evlerin içine kadar getiren…
AHMET
SAMİ CEYLAN (Çorum) – Gıybet de haramdır, biliyorsun değil
mi?
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – …bunları saymak için makine alanlara helal miydi, haram
mıydı? Bunları da gündeme getirelim, getirelim.
AHMET
SAMİ CEYLAN (Çorum) – İftira da haram, biliyorsun değil mi?
İftira atmak da haram.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Hatta size bir şey daha söyleyeceğim değerli
arkadaşlar, gelin, seçimlerde helali, haramı getirelim buraya. Helal
seçim nasıl olur, haram seçim nasıl olur burada konuşalım
onu, var mısınız? (CHP sıralarından
alkışlar) Bunları belirlemek için de bağımsız bir
organ tespit edelim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Ama helal olsun o organ da.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Bu bağımsız organa, sizlere değil,
sizlerin atadıklarınıza değil, bağımsız
organlara bunları yaptıralım.
SALİH
ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Ama “helal organ” diyor; helal, helal
organ.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) – Bakalım ne yapacaksınız, yüzde kaç oy
alacaksınız bu Türkiye'de görürsünüz.
Hepinize
sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kayan.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, sayın hatip…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmasının yasayla hiç
alakası yok.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - …daha önce defaatle söylediğimiz, kanunla alakası
olmayan konuları bir daha gündeme getirdi. Kanunu hiç
okumadığını görmüş olduk. Ayrıca grubumuzda her
vekilimiz her sene mal beyanı verir; kiminki helal, kiminki haramla ilgili
iddiasında kendisi sınıfta kalır diye düşünüyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Anayasa Mahkemesindeki tespitleri gündeme getiririm.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Madde
13’teki (3), (4) ve (5)’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici
madde 1’de bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici
1’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Kazım
Arslan Tahsin
Tarhan Tacettin
Bayır
Denizli Kocaeli İzmir
Mehmet
Gökdağ Mazlum
Nurlu Bülent
Öz
Gaziantep Manisa Çanakkale
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Öz konuşacak.
Buyurun
Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
ÖZ (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
size helal olsun diye konuşmama başlamak istiyorum.
“Bu
kanun tasarısının amacı ekonomi.” diyorsunuz ama yine
toplumu inanç üzerinden şekillendirmeye çalışıyorsunuz.
Bugün çıkarmak istediğiniz kanun tasarısıyla başka bir
içtihadı devletleştirme niyetinizle karşı
karşıyayız. Bir ürünün ve hizmetin güvenilirliğini
belirleyen Türk Akreditasyon Kurumu hâlihazırda görevi -zaten Helal
Akreditasyon Kurumunun yapacağı görevi- üstleniyorken siz bir
masrafı daha hak görüp israfa yöneliyorsunuz ve yeni bir kurum
açıyorsunuz; ekonomik kazanca değil, kayba neden oluyorsunuz.
Helal
Akreditasyon Kurumunun kısaltılmışı “HAK”tır.
Soruyorum: Bu kurum millete hak mıdır? “Bu, milletimize müstahak.”
mı diyorsunuz? Gıdanın helal olması kazancın helal
olmasıyla ilintilidir. Soruyoruz: Yandaşlarınıza
haksızca imkân sağladığınız kazançlar helal
midir? On beş yılda 42 kez İhale Kanunu’nu
değiştirdiniz, yetmedi, ihaleleri pazarlık usulüne çevirdiniz.
Tüm ihaleleri haksızca yandaşlarınıza verdiniz, belki
farkında değilsiniz ama kul hakkı yenmesine müsaade ettiniz.
Size geçtiğimiz hafta buradan isimlerini de vererek bazı
kişilerden bahsetmiştim; vergileri
sıfırlattığınız, kamu hakkını
gasbettiğiniz kişiler. Milletimiz helali, haramı iyi bilir; siz de
bilseydiniz para kasaları ve ayakkabı kutularını aklamaz,
vergileri sıfırlatmaz, binlerce dolarlık saatin haram
olduğunu bilerek hesap sorardınız. Yoksa, siz onlara da helal
damgasını mı vurmayı düşünüyorsunuz?
Şimdi,
“helal” ve “haram” diyorsunuz, bunun adı “demagoji”dir. Helal damgası
alan firmanın ürünü helal de almayan firmanın ürünü haram mı
olacak? Siyasi anlamda kutuplaştırdığınız
milletimizi yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz ürünlerde de mi
kutuplaştıracaksınız?
On
beş yıldır dinî eksenle yaptığınız her
hareket felaketle sonuçlandı. On beş yılda, sözde dinî
bütünlüğünüz ve cemaatseverliğiniz 15 Temmuzu yaşattı ama
yine de ders almıyorsunuz. Kursağına kadar harama gömülmüş
nefisler, yolsuzluğa batmış eller ve kul hakkıyla
kirlenmiş gönüllerin her lokması haramdır. “Kul hakkı,
yetim hakkı yemeyin, yedirmeyin.” Dinimiz bunu emreder. Tüm bunlar bitti,
bu işlere girdiniz. Yaptığınız iş israftır,
israf da haramdır.
Helal
ve haram gerçeğinde Yüce Allah emrediyor “Kul hakkıyla bana
gelmeyin.” diye. Peki, yolsuzlukla mücadele var mı? Yok. Rüşvetle
mücadele var mı? Yok. İş ete buda gelince alimallah allame
kesilirsiniz. Biz asırlardır haramı ve helali bildik,
dedelerimiz, atalarımız da bildi. Haram olan yetim hakkına el
sürenler gibi, bu israf kurumlarına dökmeyin garibanın
hakkını.
Bir
ürüne helal damgası vurmakla ihracat artmaz. Hatalı dış
politikalarınız bir kurum kurarak aşılamaz. Siz helal
damgayla hayal ihracat peşindesiniz. Siz “Tüketiciyi
koruyacağım, ihracatı artıracağım.” adı
altında üreticiyi bir kez daha döven olacaksınız. Üstelik bu
kanun tasarısı geri çekilmezse işin sonunda zaten
ilişkilerimizin sorunlu olduğu İslam ülkeleriyle bir başka
soruna daha neden olacaksınız. Ekonomi diyorsunuz, ekonomiyi
canlandırmanın ve ihracatı artırmanın yolu mevcut olan
kurumlara israfa yönelik bir kurum daha eklemek olamaz. Yeni kurumlara yeni
bütçeler harcayarak dünya ülkeleriyle ekonomik rekabet edilemez.
Politikanız, mevcut kurumların çalışma modellerinin
iyileştirilmesi olmalıdır. Politikanız, ülkelere “ey” diye
başlayıp tehditler savurmak değil, ikili ilişkilerimizin
güçlendirilmesi olmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, bu yasa tasarısı ekonomik kazanç değil
kayıp getirecektir ülkemize. İslam ülkeleriyle ihracat değil,
politik savaş olacaktır diyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
14’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
15’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce iki sayın
milletvekiline lehte ve aleyhte olmak üzere söz vereceğim oyunun rengini
belli etmek üzere.
İlk
önce lehte Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün konuşacak.
Buyurun
Sayın Aygün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZEKİ
AYGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Helal
Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nda oyumun rengini belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
bu konuşmayı hazırlarken güzel bir hazırlık
yapmıştık ama arkadaşlarım bu konuyla ilgili güzel
sözler söylediler; benim söyleyeceğim tekrar olacak ama ben burada bu
saatte bu konuşmayı yapmayacağım.
Helalinden
bir yasa çıkarttığımızı belirtmek istiyorum.
Ülkemize, milletimize ve İslam âlemine hayırlı olsun diyorum.
Oyumun rengi “Evet.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Zeki Aygün, Kocaeli Milletvekilisin, Kocaeli metrosu ne oldu,
onu konuşsaydın.
ZEKİ
AYGÜN (Kocaeli) – Ya, biz konuşmuyoruz, icraat yapıyoruz Haydar.
BAŞKAN
– Aleyhte Kocaeli Milletvekili Sayın Tahsin Tarhan konuşacak. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Tarhan.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Kocaeli
Milletvekilimiz çıktı, beş dakika zamanı vardı, sadece
kırk beş saniyesini konuştu.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – İş yapıyoruz, iş.
TAHSİN
TARHAN (Devamla) – Gerçekten, bu kürsüde beş dakika konuşmak için
saatlerce, günlerce bekliyoruz. Aslında burada Kocaeli’nin
sorunlarını anlatabilirdiniz. Bir örnek vereyim size; Büyükşehir
Belediye Başkanımız ısrarla bize şunu söylüyor
Kocaeli’de: “Ya, biz kamu yatırımlarından yeterince pay
alamıyoruz. İşte, İstanbul’daki metro, havaalanına
yönlendiriliyor. Kocaeli’ye kamu yatırımı yapılmıyor,
Büyükşehirin bütçesi de yetmiyor.”
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) – Konuya gelelim konuya; Kocaeli yok, yasada yok, yasada yok
Kocaeli.
TAHSİN
TARHAN (Devamla) – En azından burada -Sayın Bakan da burada-
şunu isteyebilirdin, diyebilirdin ki: Bugün Kocaeli Büyükşehirin
bütçesi yetmiyor, kamu yatırımlarından biz daha fazla pay almalıyız.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) – Yasama faaliyeti ile Hükûmet işlerini
karıştırmayalım.
TAHSİN
TARHAN (Devamla) – İşte, Kocaeli’nin en büyük sorunu
ulaşım. Buraya metro yatırımlarıyla ilgili destek
isteyebilirdiniz.
Çok
değerli milletvekilleri, bugün biz burada helal-haramı
tartışıyoruz. Aslında Türkiye’nin en büyük sorunu, bugün
ülkedeki en büyük sorun dış politika. Dış politikada
yapılan yanlışlar Türkiye’yi ekonomik anlamda bugünlere getirdi.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) – Konuya gel, konuya.
TAHSİN
TARHAN (Devamla) – Bugün biz, tekeden nasıl süt çıkarırız,
bunu tartışıyoruz. Bırakın onu, siz öncelikli olarak
Müslüman ülkelerle dış politikada, ekonomik anlamda, diyalog
anlamında gelişimi sağlayın.
Hangi
ülkeyle aramız iyi ki? Gittik, mücadele verdik Libya’da, yeri
geldiğinde uçağa dolarları yükleyip gönderdik,
savaştık. Ne oldu? Müteahhitlerimiz arkasına bakmadan, bütün
alacaklarını bırakıp çekti geldiler. İşte,
Suriye’de her gün fırıldak gibi dönüyoruz.
SALİH
ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Konuya lütfen ya, ne alakası var?
TAHSİN
TARHAN (Devamla) – Belli bir dış politikamız yok. Biz bugün
burada diyoruz ki: Helal Akreditasyonu kurarsak gerçekten ekonomiyi
artırırız, ekonomi gelişir. Burada 600 milyar dolarlık
bir bütçe var, bunu nasıl sağlarız?
Ya,
bırakın, bırakın. İhracatta 5 ülke içerisinde,
düşünün, ilk 5’te olan ülkelerle bugün aramız bozuk, dış
politikada kapılar kapanmış. Almanya’yla
tartışıyoruz, Almanya ekonomik anlamda bizim dış
ihracatta ilk 3’te. Amerika’yla vize sorunu yaşıyoruz. Düşünün,
Irak’la problem yaşıyoruz. Düşünün, daha önce Irak Hükûmetini
dikkate almayıp Kuzey Irak Hükûmetiyle anlaşma yapan bugünkü iktidar
şimdi ne hâlde? Tekrar “Irak devleti ile biz iş birliği
yaptık.” diyoruz. Onun için, öncelikli olarak Türkiye, demokratikleşmenin
adımlarını atıp, dış politikada on
yıllık, yirmi yıllık politikalar uygulayıp Türkiye’yi
bölgede söz sahibi yapacak. Öncelikli olarak, bugün Türkiye’nin en büyük sorunu
olan tek adam rejiminden Türkiye’yi kurtarması gerekiyor.
Güneydoğuda
belediye başkanları görevden alınıyor, kayyum
atanıyor; kendi belediye başkanlarınız zorla istifa
ediyorlar; güneydoğuda, doğuda atadıkları kayyumlar
yolsuzluk yapıyor, onları da görevden alıyorlar. Onun için, biz
öncelikli olarak Türkiye’de demokratik adımları atıp iyi bir
dış politikayı uygulayarak ekonomiyi ayağa
kaldıracaksak böyle kaldıracağız.
Gecenin
bu saatinde, ne olursa olsun, ben bu yasa tasarısına emek veren bütün
milletvekillerini tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.
Oyumun
rengini de “hayır” olarak açıklıyorum.
Hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Oylama
için üç dakika süre veriyorum.
Bu
süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için verilen süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını ve oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını
yine oylama için verilen süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Pusula verenlerin salonda bulunup
bulunmadığını talep edeceğiz.
BAŞKAN
– Oy pusulası veren sayın vekiller, lütfen… Pusula veren
arkadaşlar lütfen salonu terk etmesin.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın açık oylama
sonucunu okuyorum:
“Kullanılan oy
sayısı : 214
Kabul : 199
Ret :
11
Çekimser : 4 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emre
Köprülü Mustafa
Açıkgöz
Tekirdağ Nevşehir”
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
Bakanımızın sanıyorum Sayın Kayan’a ait bir soruya
cevap verme talebi var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun, Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan, Kırklareli
Milletvekili Türabi Kayan ve Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyaman’ın yaptıkları açıklamalarındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Sayın milletvekilleri, esasen Marmaris’te bir yangından
bahsedilmişti. O kontrol altına alındı. Bir şahıs,
sarhoş bir kişi ormanı iki yerden yakmaya teşebbüs
etmiş, onu da jandarma ve ormancılar yakaladı; bir.
Bir
de Tendürek’le ilgili, arkadaşlar çıktı…. Yol düzenlemesi
yapılıyor, bir ay içinde açılacak o Tendürek yolu.
Bir
de ORKÖY’le ilgili değerli vekilimizin söylediği husus var. Onu
şu anda inceliyoruz; acaba onu iyileştirmek mümkün mü, ona da
bakacağım ama siz bize bu konuda bilgi gönderirseniz memnun olurum.
Herkese
teşekkür ediyorum, helal olsun sizlere. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, 2’nci sırada bulunan 325 sıra sayılı Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlıyoruz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Nijer Cumhuriyeti Arasında
Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/661) ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporlarının (S. Sayısı: 325)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada bulunan 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey
İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Savunma
ile İlgili Gizlilik Dereceli Bilginin Korunması Konusunda Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/735) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (S. Sayısı: 479)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 2 Kasım 2017 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
İyi
geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 22.37