TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
34üncü
Birleşim
11
Aralık 2017 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkanı İsmail Kahramanın, Amerika Birleşik
Devletlerinin Kudüsle ilgili kararına, millet ve devlet olarak
Filistinlilerin yanında olunduğunun her zeminde ifade
edildiğine, bölgede ve dünyada sağduyu ve barışın
hâkim olmasını dilediğine, 26ncı Dönemin birinci devresinde
yaptığı çalışmalar ve temsil göreviyle ilgili
faaliyetleri rapor hâline getirip milletvekillerinin dikkatine sunmak
istediğine ve 2018 yılı bütçesinin hayırlı ve
uğurlu olmasını niyaz ettiğine ilişkin
konuşması
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 503)
2.- 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin, 2016 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 174 adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 504 sıra sayılı 2016 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili
Aykut Erdoğdunun, Başbakan Binali Yıldırımın
503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 504 sıra sayılı 2016 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İçişleri
Bakanı Süleyman Soylunun, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, İçişleri Bakanı Süleyman
Soylunun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
3.- Muş Milletvekili
Ahmet Yıldırımın, Başbakan Binali
Yıldırımın 503 sıra sayılı 2018
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
4.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, bütçe görüşmelerinde teamül olarak
genel başkanlar konuştuğunda cevap hakkı talep
edilmediğine ilişkin açıklaması
VII.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA
DÜZELTMELER
1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlının,
6/12/2017 tarihli 33üncü Birleşimdeki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin dilekçesi
VIII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, KOSGEB ile ilgili
bazı verilere ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Faruk Özlünün cevabı (7/18127)
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, Bakanlık ve
bağlı kuruluşlarca 2002-2017 yılları arasında
Malatyaya yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlünün cevabı (7/18128)
3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Tüpraş Aliağa Rafinerisinde meydana gelen ve dört işçinin
yaşamını yitirdiği patlamaya ilişkin sorusu ve Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlünün cevabı (7/18129)
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Cumhurbaşkanı danışmanlarına ve bunlara tahsis edilen
bazı imkanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/18237)
5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Avrupa Birliği ile
Türkiye arasındaki gümrük birliğinin güncellenmesine ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/18374)
11 Aralık 2017 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER : Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 2018 yılı bütçemiz üzerinde
yapacağımız görüşmelerin ve alacağımız
kararların milletimiz için hayırlara vesile olmasını niyaz
ederek Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
için yeterli çoğunluk vardır.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı
İsmail Kahramanın, Amerika Birleşik Devletlerinin Kudüsle
ilgili kararına, millet ve devlet olarak Filistinlilerin yanında olunduğunun
her zeminde ifade edildiğine, bölgede ve dünyada sağduyu ve
barışın hâkim olmasını dilediğine, 26ncı
Dönemin birinci devresinde yaptığı çalışmalar ve
temsil göreviyle ilgili faaliyetleri rapor hâline getirip milletvekillerinin
dikkatine sunmak istediğine ve 2018 yılı bütçesinin
hayırlı ve uğurlu olmasını niyaz ettiğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN
- Değerli milletvekilleri, öncelikle çok önemli ve millî bir mesele olarak
gündemde olan Kudüs konusunda birkaç noktaya temas etmek istiyorum.
Amerika
Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, geçen hafta bölgemizde
ve dünyada derin çalkantılara sebep olacak bir kararı
açıkladı. Dünyanın çeşitli yerlerinde, bölgemizde
çatışmalar, çalkantılar devam ederken alınan hukuk
dışı bu karar, insanlığın
barışını dinamitlemek demek olacaktır.
Kudüs,
Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar için kutsal bir şehir ve üç dinin
de kutsal merkezidir. Kudüste hâlen Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar
birlikte yaşamaktadır. Birleşmiş Milletler 1947
yılından itibaren aldığı kararlarda Kudüsün
İsrailin hâkimiyeti altında bulunmasını kabul
etmemiştir. Aynı şekilde 1967 yılında Doğu
Kudüsü işgal etmesinden sonra da İsraile Kudüsün statüsünü
değiştirecek girişimlerde bulunmaması
çağrısını yapmıştır. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail devletinin 1980 yılında
Doğu Kudüsü ilhak ettiğini ilan etmesi üzerine kınama
kararı almış ve İsrailin aldığı tüm
kararların yok hükmünde olduğunu belirtmiştir.
Amerika
Birleşik Devletleri tarafından geçen hafta atılan adım,
İsrailin hukuksuz, tek yanlı, oldubitti şeklindeki
kararlarını onaylayıp Orta Doğuda yeni bir
çatışmanın fitilini ateşlemiştir. İsrail
devletinin kuruluşundan itibaren barışa hasret kalan Orta
Doğuda çıkacak yeni bir çatışma, hiçbir devletin ve
milletin çıkarına hizmet etmeyecektir. Toplumlar arasında öfke
patlamasına yol açacak, kin ve nefreti körükleyecek kararlar,
insanlığın ortak geleceğini tehdit edecek sonuçlar
doğuracaktır.
Orta
Doğuya barış ve huzurun gelmesi, Filistin meselesinin
hakkaniyet temelinde çözümünden geçmektedir. Filistin halkının
varlığını ve çıkarlarını yok sayan
işgal ve istilaya bir an önce son verilmelidir. Millet ve devlet olarak
Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu her zeminde ifade
ettik, etmeye devam edeceğiz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulu, 6 Aralık 2017 tarihinde
yayımladığı ve Meclisimizde grubu bulunan AK PARTİ,
Cumhuriyet Halk Partisi, Halkların Demokratik Partisi ve Milliyetçi
Hareket Partisi Meclis grup başkan vekillerinin imzaladığı
ortak bildiriyle Filistin halkının yanında olduğunu beyan
etmiş ve milletimizin hissiyatına tercüman olmuştur. Bildiride
Hâlen Filistin sorununu çözmek için gösterilen barışçıl çabalar
bu girişim karşısında muhakkak büyük darbe alacak, Orta
Doğuda bir dizi istikrarsızlık yaşanacaktır.
İsrail ile Filistin arasında adil, kalıcı, dengeli, tarihî
ve manevi haklara riayet eden bir barış gerçekleşmeden
insanlığın huzur ve selamete ulaşmasının mümkün
olamayacağı unutulmamalıdır. denilmiştir.
Sayın
Cumhurbaşkanımız, yaptığı açıklamalar ve
çağrılarla uluslararası karar organlarını harekete
geçirmeye çalışmaktadır. Siyasi partilerimizin sayın genel
başkanları açıklamalarıyla milletimizin hassasiyetini
ortaya koymuşlar ve tepkilerini en kararlı şekilde dile
getirmişlerdir.
Bu
yıl kasım ayında başkanlığını Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak
devraldığımız, 42 ülkenin üye, 20 ülkenin gözlemci
olduğu Asya Parlamenter Asamblesi APA tarafından yayımlanan
bildiride, Amerika Birleşik Devletleri tarafından alınan
kararın gerek vicdan gerekse tarih önünde hükümsüz olduğu
belirtilmiş ve Asya Parlamenter Asamblesi olarak bu gayrihukuki
açıklamayı kınıyor ve reddediyoruz. Filistin
halkının hürriyet azmini ve millî iradesini temsil eden Filistin
devletini henüz tanımamış olan ülkelere son gelişmeler
karşısında artık zaruri hâle gelen bu adımı bir
an önce atmaları çağrısında bulunuyoruz. denilmiştir.
Türk
Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinin 7nci Genel Kurulu, 8
Aralık Cuma günü Kırgızistanın başkenti
Bişkekte yapıldı. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve
Kırgızistanın üye olduğu, Macaristanın gözlemci
ülke, Özbekistanın da onur üyesi statüsüyle katıldığı
toplantı sonunda, Meclis başkanları olarak
yayımladığımız ortak bildiride TÜRKPA üyesi ülkeler,
Birleşmiş Milletler kararlarında yer aldığı
şekliyle Kudüsün yasal statüsünün devamını desteklerken, Orta
Doğuda uluslararası hukuka dayalı bir anlaşmaya
bağlılıklarını teyit etmektedir. denilerek Filistinli
kardeşlerimizle dayanışma içinde olduğumuz beyan
edilmiştir.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi, önceki gün yaptığı toplantıda
aldığı kararla da daha önceki kararlarını teyit
etmiştir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın çağrısıyla Kudüs gündemiyle iki gün sonra
İstanbulda toplanacak İslam İşbirliği
Teşkilatına üye 57 ülkeden de beklentimiz, İsrailin
istilacı, işgalci, yayılımcı,
çatışmacı, saldırgan siyaseti karşısında
caydırıcı karar alıp birlik içinde bir duruş
sergilemeleridir.
Rahmetli
Mehmet Akif İnanın mısralarını hatırlayalım:
Mescidi Aksa'yı gördüm düşümde / Bir çocuk gibiydi ve
ağlıyordu. / Varıp eşiğine alnımı koydum /
Sanki bir yeraltı nehri çağlıyordu. / Gözlerim yollarda, bekler
dururum / Nerde kardeşlerim diyordu bir ses. / İlk kıblesi benim
ulu Nebimin / Unuttu mu bunu acaba herkes?
Bölgemizde
ve dünyada sağduyu ve barışın hâkim olmasını
diliyorum. Binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan savaş ve
çatışmaları teşvik eden yanlış kararlardan bir an
önce dönülmesini temenni ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, bir hususa daha temas etmek isterim: Sizlerin teveccühüyle
26ncı Dönemin ikinci devresi için yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına seçildim. Başkanlık görevini
yüklendiğim günden itibaren tarafsızlık ve hakkaniyet
ölçülerinden sapmadan görevimi yerine getirmenin gayreti içinde oldum.
Uygulamalarımda ve verdiğim kararlarda Anayasa, kanunlar ve İç
Tüzük hükümlerini esas aldım. Önümüzdeki devrede de aynı itinayla
çalışmamı sürdüreceğim. Bu vesileyle 26ncı Dönemin
Birinci Devresinde yaptığımız çalışmaları ve
temsil görevimle ilgili faaliyetleri rapor hâline getirip dikkatinize sunmak
istedim. Bu gayeyle hazırlattığım faaliyet
kitabını siz değerli milletvekillerinin dikkatine
sunacağım.
22
Aralık 2017 Cuma günü sona erecek şekilde
planladığımız görüşmelerimizin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin mehabetine yaraşır bir olgunluk içinde geçmesini temenni
ediyorum.
2018
yılı bütçemizin milletimiz ve devletimiz için hayırlı ve
uğurlu olmasını tekraren niyaz ettiğimi beyan etmek
isterim.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 503) (x)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
504) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, komisyon raporları 503 ve 504üncü sıra
sayılarıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Şimdi
bütçe sunuş konuşmasını yapmak üzere Maliye Bakanı
Sayın Naci Ağbal Beye söz vereceğim.
Buyurunuz
Sayın Ağbal. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi ve bizi izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bugün
2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
görüşmelerine başlıyoruz. Bu kanun tasarılarının
Genel Kurula getirilmesinde emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Çok
Değerli Başkanı ve üyelerine, bakan arkadaşlarıma ve
kamu idarelerinin temsilcilerine teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısını küresel ekonomide ve Türkiye
ekonomisinde ortaya çıkan gelişmeler ile geleceğe yönelik
beklentileri ve tahminleri esas alarak, bunlara bakarak hazırladık.
Bu çerçevede, konuşmamda dünya ve Türkiye ekonomisine ilişkin
gelişmeler, orta vadeli program hedeflerimiz, 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı, 2017 yılı merkezi yönetim bütçe
gerçekleşmeleri, 2018 yılı merkezi yönetim bütçesi ve gelir
politikalarına ilişkin açıklama ve değerlendirmelerde
bulunacağım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; küresel finansal kriz sonrası
dönemde küresel ekonomik büyüme oranları, olağanüstü parasal ve mali
teşviklere rağmen kriz öncesi seviyelere
ulaşamamıştır. 2003-2007 döneminde yıllık
ortalama yüzde 5,1 büyüyen küresel ekonomi, krizi takip eden 2011-2017 döneminde
yıllık ortalama 3,6 büyümüştür. Bu dönemde ortalama büyüme
oranı, gelişmiş ülkelerde yüzde 2,7'den 1,8'e, gelişmekte
olan ülkelerde ise yüzde 7,7den yüzde 5e düşmüştür.
Büyüme
oranlarının aşağıya gelmesinde küresel ekonomide
yaşanan makro ekonomik sorunlar, politik ve demografik faktörler ile
jeopolitik gerginlikler etkili olmuştur. Verimlilik
artışını destekleyecek reformlarda gecikme
yaşanması, borçluluk oranlarının her yıl artması,
bankacılık sistemlerindeki sorunların giderilememiş
olması, korumacılık eğilimlerinin artması, yaygın
ve kronik göç sorunlarının ortaya çıkmasıyla global nüfusun
yaşlanması, global kriz sonrası dönemde potansiyel büyüme
oranını sınırlayan temel faktörler olmuştur.
Kriz
sonrası dönemde küresel ticarette küresel büyüme oranlarında
yaşanan düşüşten daha belirgin kayıplar
yaşanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; küresel finansal kriz sonrası
dönemde zayıf seyreden ekonomik büyüme, 2016 yılının ikinci
yarısından itibaren canlanma trendi içerisine girmiştir.
Büyümenin genele yaygın olduğu görülmektedir. Bu canlanmada
gelişmiş ülkelerdeki güçlenen ekonomik faaliyetler etkili
olmaktadır. Küresel politik risk ve belirsizliklerin nispeten
azalmış olması, finansal koşullardaki elverişli ortam,
toparlanan emtia fiyatları ile tüketici ve yatırım güvenindeki
artış, küresel ekonomik faaliyetlerdeki canlanmayı
desteklemektedir.
2016
yılında yüzde 3,2 oranında büyüyen küresel ekonominin 2017
yılında yüzde 3,6 büyümesi beklenmektedir. 2018 yılında ise
daha çok, gelişmekte olan ülkelerin sürükleyeceği büyüme trendi
içerisinde küresel ekonominin yüzde 3,7 büyümesi beklenmektedir.
Küresel
ticaret, 2003-2007 döneminde yıllık ortalama yüzde 8,5
büyümüşken 2011-2017 döneminde büyüme oranı yarıdan daha fazla,
3,8e gerilemiştir. 2016 yılının ikinci
yarısından itibaren canlanan global ekonomik faaliyetler, küresel
ticareti de olumlu yönde etkilemiştir. Bu çerçevede, 2017 yılında
küresel ticaretin yüzde 4,2 büyümesi beklenmektedir.
Gelişmiş
ülkelerde ekonomik faaliyetler genele yaygın bir şekilde
artmaktadır. Bunda, devam eden genişletici para ve maliye
politikaları ile küresel ticaretteki toparlanma, büyüme ve
yatırımlar etkili olmaktadır. 2016 yılında yüzde 1,7
büyüyen gelişmiş ekonomilerin 2017 yılında yüzde 2,2
büyümesi tahmin edilmektedir. 2018 yılında ise gelişmiş
ülke ekonomilerindeki büyümenin bir miktar aşağıya
geleceği, yaklaşık olarak yüzde 2 olarak gerçekleşeceği
beklenmektedir.
Bununla
birlikte, son aylarda ortaya çıkan yeni göstergeler işaret etmektedir
ki küresel ekonominin genelinde ve gelişmiş ülkelerdeki büyüme trendi
yukarı yönlü bir gelişim izlemektedir.
2016
yılında yüzde 1,5 büyüyen ABD ekonomisinin 2017 ve 2018
yıllarında sırasıyla yüzde 2,2 ve yüzde 2,3 büyümesi
bekleniyor.
Genişletici
para politikası, istihdamdaki iyileşme, artan dış ticaret
ve yatırım harcamalarıyla avro bölgesinin 2017 yılında
yüzde 2,1 büyümesi beklenmektedir. Bu oran, avro bölgesinde son on yılda yaşanan,
kaydedilen en büyük büyüme oranıdır. 2018 yılında ise
parasal desteklerdeki kısmi azalma ve potansiyel büyüme oranının
bir miktar aşağı gelmesi nedeniyle, avro bölgesinde büyüme
oranı yüzde 2nin altında olacaktır.
2016
yılında yüzde 4,3 büyüyen gelişmekte olan ülkelerin 2017
yılında yüzde 4,6; 2018 yılında ise artarak yüzde 4,9
büyümesi bekleniyor. Çin ve Hindistan hariç, gelişmekte olan ülkelerin ise
büyüme oranının yüzde 2,4ten 2017 ve 2018 yıllarında
sırasıyla yüzde 3 ve yüzde 3,3e ulaşacağı
öngörülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; emtia fiyatlarında 2016
yılından bu yana bir yükselme trendi görüyoruz. Genel emtia
endeksinin yükselmesinde gelişmiş ülkeler ve Çin ekonomisindeki iç
talep canlanması etkilidir. Başta petrol olmak üzere emtia
fiyatlarının 2016 yılına göre önemli ölçüde
artmış olmasına karşın, küresel enflasyonun 2017
yılında 2016 yılına göre sınırlı oranda
artarak yüzde 3,1 olması bekleniyor. Küresel ekonomik faaliyetlerdeki
artışa rağmen, iş gücü piyasasındaki arz fazlası
ile düşük ücret artışları, küresel enflasyonist
baskıları sınırlandırıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ABD ve avro bölgesinde para
politikalarının tedricî olarak sıkılaşması, ancak
küresel finansal koşulların büyümeyi desteklemeye devam etmesi
beklenmektedir. 2017 yılında, gelişmekte olan ülkelere sermaye
akışı güçlü seyretmektedir. 2015 ve 2016 yıllarında
120 milyar dolar olan gelişmekte olan ülkelere brüt sermaye
girişleri, 2017 yılının ilk sekiz ayında 200 milyar
dolara ulaşmıştır. Küresel ekonomide kısa vadede
elverişli finansal ortamın devam etmesi ve küresel risk
algısının düşük kalması, gelişmekte olan ülkelere
yönelik sermaye akışını ve büyümeyi de destekleyecektir.
Küresel ekonomide kısa vadeli riskler daha dengeli hâle gelirken orta-uzun
vadede aşağı yönlü riskler ağırlığını
korumaktadır. Yüksek borçluluk, küresel ekonomi için en önemli risk
unsurudur. Küresel borç, 2017 yılında 226 trilyon dolara
ulaşarak dünya hasılasının yüzde 324üne
ulaşmıştır. Brexit sürecinin Avrupa Birliğinin
geleceği ile küresel reel ve finansal piyasalar üzerinde farklı
riskleri beraberinde getireceği de muhakkaktır.
Cari
dengelerdeki açılma, küresel riskleri tetikleyen önemli faktörlerden
birisidir. Cari açık veren ülkelerin yüksek oranda cari açık, cari
fazla veren ülkelerin de yüksek düzeyde fazla vermesi bu riskleri
derinleştirmektedir. Gelir dağılımındaki
eşitsizlik -global anlamda söylüyorum- her geçen gün daha da büyük bir
küresel sorun hâline gelmektedir. Küresel kriz sonrası dönemde,
gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin kapsayıcılıktan uzaklaşmasıyla
ücret gelirlerinin daha düşük oranda artması neticesinde hane
halkları gelirlerinde artış sınırlı
olmuştur. Bu gelişme, düşük ve orta gelirli hane halkları
bakımından uygulanmakta olan ekonomik politikalara ilişkin
algıyı olumsuz yönde etkilemiştir. Bu ülkelerde yani
gelişmekte olan ülkelerde yapısal ekonomik reformlar ile
kapsayıcı ekonomik ve sosyal politikaların hedeflenen ölçüde
uygulamaya konulamaması yerine içe dönük ve korumacı ekonomik politikaların
ön plana çıktığını görüyoruz. Gelişmiş
ülkelerde ortaya çıkan bu yaklaşımların önümüzdeki dönemde
bir yandan bu ülkelerde ekonomik ve sosyal sorunları derinleştirme
riskini, diğer yandan farklı kanallar üzerinden küresel büyüme ve
küresel ticaret üzerinde aşağı yönlü riskleri beraberinde getireceği
muhakkaktır.
Yaşlanan
nüfus, önemli ekonomik ve sosyal sonuçları da beraberinde getirmektedir.
Global anlamda, yaşlanan nüfus ve düşük doğum oranlarıyla
birlikte iş gücünde görece olarak azalma, verimlilik oranlarında
düşüş, artan emeklilik ve sağlık harcamaları,
düşen vergi gelirleri gibi sebeplerden dolayı demografik
yaşlanmanın ekonomik dinamikleri zayıflattığı
görülmektedir. Büyümedeki yavaş toparlanmanın bir diğer sebebi de
iş gücündeki verimlilik artışlarının kriz öncesi
döneme göre daha düşük seyrediyor olmasıdır. Küresel kriz,
iş gücü verimlilik artışını da
yavaşlatmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ekonomiye ilişkin bu
gelişme ve beklentiler, Türkiye ekonomisi üzerinde orta vadeli program
döneminde dış talep, sermaye girişleri, finansman ve fiyatlar
kanalıyla doğrudan; üretim, yatırım ve istihdam yönüyle de
dolaylı olarak çeşitli etkiler meydana getirecektir. 2016
yılının ikinci yarısından itibaren küresel ekonomik
faaliyetlerde ve özellikle avro bölgesi ekonomilerinde ortaya çıkan
canlanma ile genele yaygın ekonomik büyüme, 2018-2020 döneminde
dış talep kanalı üzerinden ekonomik büyüme
oranlarımızı yukarıya çekecektir. Yani dış
konjonktürdeki olumlu gelişmeler, Türkiye ekonomisine büyüme
bakımından olumlu yönde yansımaları da içermektedir.
Ayrıca
emtia ihracatçısı ülkelerde iyileşen büyüme görünümü ve
jeopolitik gerginliklerin azalması da başta yakın ticari ve
ekonomik ilişkiler içinde olduğumuz ülkeler üzerinden
ihracatımıza ve turizm gelirlerimize önemli katkılar sağlayacaktır.
Küresel emtia ve varlık fiyatlarındaki dalgalanmanın
azalması, finansal piyasaların istikrar kazanması ve küresel
ticaretin artması, Türkiyenin orta vadede cari işlemler dengesinin
sürdürülebilirliğine katkı yapacak, finansal istikrarımıza
destek sağlayacaktır. Gelişmiş ülke merkez
bankalarının genişletici para politikalarından
çıkış sürecini kademeli ve yıllara yaygın bir
şekilde uygulamaları, küresel finansal koşullar, hem beklentiler
hem de finansman kanalıyla büyümemize mutlaka destek verecektir. Bu
gelişme, gelişmekte olan ülkelere yönelik güçlü sermaye
akışını destekleyecektir. Bu kapsamda önümüzdeki
yıllarda ülkemize yönelik küresel sermaye akımları da bu
gelişme ortamı içerisinde olumlu bir görünüm arz edecektir.
Ayrıca,
küresel finansal koşullardaki olumlu gidişatla ülkemizdeki makro
ekonomik istikrar, uluslararası firmaların ülkemize doğrudan
yatırım kararlarını da pozitif yönde etkileyecektir. Emtia
fiyatlarındaki yatay seyir beklentisi ve finansal
kırılganlıkların azalması da kur ve fiyat
istikrarı üzerinden enflasyon üzerindeki baskıları azaltacak ve
cari açığımızı kontrol altında tutmamıza
destek verecektir.
Yakın
vadede küresel ekonomide aşağı yönlü riskler düşük olmakla
birlikte, orta vadede değindiğimiz riskler geçerliliğini sürdürmektedir.
Bu risklerin, orta ve uzun vadede küresel ekonomik büyümenin beklenenden daha
düşük gerçekleşmesine sebebiyet vermesi mümkündür. Orta ve uzun
vadede küresel risklerin aşağı yönlü olması, Türkiye'nin
temel makro finansal dengelerini sağlıklı tutmaya devam
etmesinin önemini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede makro finansal
istikrarın sürdürülmesi, mali disipline devam edilmesi ve yapısal
reformların orta ve uzun vadede ortaya çıkacak riskleri bertaraf
edecek şekilde gerçekleştirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu
çerçevede orta vadeli programda makro finansal istikrarı güçlendirecek,
mali disiplini kararlılıkla devam ettirecek ve yapısal
reformları hayata geçirecek stratejileri ve hedefleri de belirlemiş
olduk.
Geneli
itibarıyla söylemek gerekirse yakın vadede küresel ekonomide
yaşanan olumlu gelişmeler ve ileriye dönük olumlu beklentiler,
2018-2020 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program döneminde Türkiye ekonomisine
hem dış talep kanalından hem küresel sermaye akımları
kanalından hem fiyatlar kanalından hem de doğrudan
yatırımlar kanalından olumlu yönde destek verecektir ve bu
sayede, önümüzdeki üç yıllık süreçte, Türkiye ekonomisi üretme,
yatırım yapma, istihdam üretme ve ihracattaki yakalamış
olduğu ivmeyi daha da yukarıya çekme imkânı bulacaktır. Bu,
son derece önemli bir faktördür.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri olarak son
on beş yılda siyasi istikrar ve güveni tesis ettik. Uygulamaya
koyduğumuz ekonomik politikalar sayesinde bu dönem, yüksek büyümenin tesis
edildiği, ekonomide yapısal dönüşümün
gerçekleştirildiği, yatırım, üretim, istihdam ve
verimliliğin arttığı, enflasyon ve faizlerin
düştüğü, refahın ve gelir adaletinin pekiştirildiği
bir dönem oldu. Bizden önceki son on üç yılda ekonomide ortalama büyüme
oranı yüzde 3,6yken 2003-2007 döneminde yüzde 7,3, 2010-2017 döneminde
yüzde 6,7, 2003-2017 döneminde ise ortalama yüzde 5,7 büyüdük. Küresel finansal
kriz sonrası dönemde birçok ekonomi düşük büyüme sarmalına
girmişken Türkiye, ekonomisinde bu dönemde güçlü büyüme trendini devam
ettirebilen gelişmekte olan nadir ülkelerden birisi olmuştur. Türkiye
ekonomisi, 2011-2017 döneminde yıllık ortalama yüzde 6,4
büyümüştür. Bu dönemde büyüme oranı, Çin ve Hindistan hariç,
gelişmekte olan ülkelerde ortalama yüzde 3,3, ABD ve avro bölgesinde ise
sırasıyla yüzde 2,1 ve yüzde 1,1 olarak gerçekleşmiştir. Ne
söylemiştim? Aynı dönemde Türkiyede ortalama büyüme oranı 6,4
oranındadır. Yani, Çin ve Hindistan hariç ülkelerin 2 katı, gelişmiş
ülkelerin ortalamalarınınsa 3 katı nispetinde sürekli,
kesintisiz bir büyüme trendini de yakaladık. Bu, Türkiye ekonomisinin
küresel kriz sonrası dönemde sağladığı olağanüstü
performansı çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
AK
PARTİ olarak iktidara geldikten sonra her alanda yapısal
dönüşümü gerçekleştirdik. Bu dönemde reel sektörün önünü açacak,
rekabet gücünü artıracak, dünya ticaretinden daha büyük pay alarak küresel
değer zincirinde ekonomiyi yukarıya çekecek reformlara imza
attık.
Türkiye
ihracatının küresel ihracattaki payı on beş yıl önce
yüzde 0,54 idi. Bugün Türkiye ihracatının küresel ihracat içindeki
payı yaklaşık yüzde 1e kadar geldi. İhracat
gerçekleştirdiğimiz ülke sayısı on beş yıl önce
208ken bugün Türkiyenin ihracatçıları 227 ülkede ihracat
seferberliği anlayışı içerisinde ihracat yapıyor,
Türkiyede ürettikleri bütün ürünleri global pazarlarda, bu rekabet ortamı
içerisinde, ne yapıyor, ticarete konu edebiliyor.
İhracatımızda
ilk 5 ülkenin ağırlığı on beş yıl önce yüzde
46,5ti. Yani Türkiyenin ihracatı az sayıda ülkeye bağımlıydı.
Şu anda bu oran yüzde 33e kadar düştü. Ne yapmış olduk?
Bağımlılığı bu anlamda azalttık, ihracatta
pazar çeşitlemesine, ülke çeşitlemesine gitmiş olduk. Dünya
ticaretindeki toplam payımız on beş yıl önce yüzde
0,66yken şu anda bu oran yüzde 1i geçti. On beş yıl önce
Türkiyede sadece bir sektörde 5 milyar dolardan fazla ihracat
yapılabilirken şu anda Türkiyede 10 sektör 5 milyar doların
üzerinde ihracat gerçekleştiriyor.
On
beş yıl önce 1 milyar doların üzerinde ihracat yapılan ülke
sayısı sadece 8di, şu anda bu sayı 32ye çıktı;
bu da Türk ihracatının geldiği aşamayı göstermektedir.
Yine,
1 milyar doların üzerinde ihracat yapılan ürün sayısı 2003
yılında 9du, şu anda 1 milyar doların üzerinde ihracat
yapılan ürün sayısı 33e çıkmış oldu.
On
beş yıl önce 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan il
sayısı sadece 5ti, şu anda 1 milyar doların üzerinde
ihracat yapan şehir sayısı 17yi aşmış oldu.
2003
yılında Türkiye'de 70 organize sanayi bölgesinde 26 bin işletme
vardı, şu anda Türkiye'de bunu 70 OSBden 173 OSBye
çıkardık, işletme sayısını da 26 binden 50 binin
üzerine çıkarmış olduk.
Türkiye
ekonomisinin katma değerinin dünya ekonomisindeki katma değeri
içindeki payını da bu dönemde olağanüstü ölçüde
artırdık. 2002 yılında bu oran yüzde 0,71 iken şu anda
bu oran yüzde 1,24ü aşmış oldu.
İmalat
sektörümüzün Küresel Rekabetçilik Endeksindeki yeri de son on beş
yıllık süreç içerisinde iyileşti ve şu anda ülke olarak
29uncu sıraya yükselmiş olduk.
2003-2016
dönemi içerisinde Türkiye ekonomisindeki büyümenin esas itici gücü özel sektör
yatırımları olmuştur. Özel sektör
yatırımlarıyla ivmelenen büyüme trendi artarak bu dönemde devam
etmiştir. 2003-2016 yılları arasında özel sektör yatırım
harcamaları reel olarak 2,5 kat artarken, yatırımların
millî gelir içindeki payı da yüzde 20den yüzde 29a
çıkmıştır. Bu, Türkiye'nin orta ve uzun vadede büyüme
potansiyelini yukarıya çeken esas itici güç olmuştur.
Türkiye
bu dönemde hem üretim hem de verimlilik artışını da
yaşamıştır. 2003-2016 döneminde imalat sektöründe
verimlilik yüzde 49 oranında artmıştır ve bu dönemde ülke
olarak AR-GEye yapmış olduğumuz harcamaları da
olağanüstü ölçülerde artırdık. AR-GE, inovasyon ülkemizin
kalkınmasının temel itici gücü olacak. Bu çerçevede AR-GE
harcamaları 2003 yılında millî gelirin sadece 0,51i iken
şu anda bu oran yüzde 1e yaklaşmış durumda yani AR-GE
harcamalarında neredeyse 2 kat artışı bu dönemde
gerçekleştirmiş olduk.
2003-2007
döneminde yıllık ortalama 11,4 milyar dolar olarak gerçekleşen
doğrudan uluslararası yatırım, 2011-2017 döneminde 13,8
milyar dolara yükselmiştir yani küresel kriz sonrası dönemde Türkiye
ekonomisi uluslararası doğrudan yatırımlardan daha fazla
pay almıştır, Türkiye'ye bu anlamda gelen yatırımlar
artmıştır. Son on beş yılda ülkemize gelen
doğrudan uluslararası yatırım tutarı 188 milyar
doları aşmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde
istihdamı destekleyen makro ve mikro birçok düzenleme yaptık, reform
gerçekleştirdik, istihdamın her yıl artması için olağanüstü
gayretler gösterdik. Türkiye ekonomisi gerek iş gücüne katılım
oranlarında gerek istihdamda, özellikle küresel kriz sonrası dönemde
uluslararası sayılabilecek olağanüstü başarılara imza
attı. Son on yılda Türkiye'de iş gücüne katılım
oranı 8 puan arttı. Aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerde
iş gücüne katılım oranları neredeyse küresel kriz öncesi
seviyelerde kalmış oldu. Biz buna rağmen hem iş gücüne
katılım oranını artırdık hem de istihdamı
kesintisiz bir şekilde, içeride ve dışarıda yapılan
bütün operasyonlara rağmen, bütün kriz senaryolarına rağmen,
sürekli bir şekilde artırdık. 2005 yılında yüzde 23,3
olan kadınların iş gücüne katılım oranı da 2016
yılında yüzde 32,5e çıkmış oldu. Bu da istihdam
alanında Hükûmet olarak izlediğimiz politikaların ne kadar
doğru, ne kadar isabetli olduğunu ortaya çıkarıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye 1990lı yıllarda
uygulanan yanlış para ve maliye politikaları ve gerekli mali
reformların yapılmaması sonucunda ciddi sorunlar
yaşadı ve yüksek bütçe açıkları ile sürdürülemez borç
stokları âdeta Türkiye ekonomisinin bir parçası hâline geldi. Hükûmet
olarak iktidara geldikten sonra kamu maliyesi alanında
yaptığımız reformlar sayesinde bütçe açıklarını
ve borç stoklarını çok düşük seviyelere indirdik. Türkiye'de
ekonomide sağlanan istikrarın en önemli bileşenlerinden bir
tanesi kamu maliyesi alanında sağladığımız
istikrar ve sürdürülebilirlik olmuştur. On beş yıl önce biz
iktidara geldiğimizde genel devlet açığının millî
gelire oranı yüzde 10un üzerindeydi. 2016 yılında bu, yüzde
1,3e kadar inmiş oldu. Yine, borç stoku 2000li yılların
başında olağanüstü ölçülerde, millî gelire göre yüksek
seviyelere çıkmıştı, yüzde 72nin üzerinde bir borcun millî
gelire oranı söz konusuydu. Burada da gerek ekonomik istikrarı
sağlamış olmamız gerek son on beş yılda yüksek
büyüme oranlarını sürekli bir şekilde gerçekleştiriyor
olmamız borcun millî gelire oranını da olağanüstü ölçülerde
azalttı ve Türkiye'nin bugün borcunun millî gelire oranı yani kamu
borcunun millî gelire oranı yüzde 28,1e kadar düşmüş oldu.
Küresel kriz sonrası dönemde Türkiye hem bütçe açığı hem de
borç yükü bakımından hem gelişmiş hem de gelişmekte
olan ülkelerden pozitif yönde ayrıştı. Ne demek istiyorum?
Küresel kriz sonrası dönemde birçok ülkede; Avrupa Birliği, OECD
ülkelerinde önce bütçe açıkları hızlı bir şekilde
yukarılara doğru giderken, ardından kamu borcunun millî gelire
oranı artarken Türkiye, bu dönemde hem OECD ülkeleri arasında hem de
gelişmekte olan ülkeler arasında bütçe açığını
aşağıya indirebilen, borç yükünü düşürebilen nadir
ülkelerden birisi olmayı da başardı.
2010-2016
döneminde gelişmiş ülkelerde bütçe açığının millî
gelire oranı ortalama yüzde 5,3; OECD ülkelerinde ortalama 4,8.
Gelişmekte olan ülkelerde kaç? Yüzde 2,5. Peki, Türkiyede kaç? Yüzde 1.
2012 yılından itibaren ardı ardına bütün yıllarda
genel devlet açığını neredeyse sıfıra indirecek
kadar kamu maliyesinde olumlu bir performans sağladık. Bu açıdan
bakacak olursanız, gerek OECD ülkeleri arasında gerek G20 ülkeleri
arasında gerek gelişmekte olan ülkeler arasında bugün
Türkiye'nin kamu maliyesinin dengeleri, göstergeleri, Türkiye ekonomisinin ne
kadar sağlıklı olduğuna açıkça işaret etmektedir.
Benzer
şekilde, borç yükümüz de küresel ölçüde görece olarak düşük bir seviyededir.
Küresel
kriz sonrasında hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler
arasında kamu borç stokunun millî gelire oranını azaltabilen ve
bütçe açığını düşük seviyelerde tutabilen nadir
ülkelerden birisi olduğumuzu biraz önce ifade etmiştim. Özellikle
2010-2016 döneminde düşük bütçe açıkları sayesinde borç
stokumuzun millî gelire oranı 12 puan aşağı gelmiş
oldu.
2000li
yılların başında kamu maliyesinde ve kamu borç
göstergelerinde yaşanan olumsuzluklardan sonra Hükûmet olarak kamu
maliyesi alanında ve ekonomide sağladığımız
başarılar sadece borcun millî gelire oranını
azaltmadı, aynı zamanda borçlanmanın kalitesini de yukarıya
çekti. Burada neye bakmak lazım? Borçlanma içerisinde ne kadar kendi
paranızla borçlanabiliyorsunuz, ne kadar yurt dışında dolar
cinsinden, euro cinsinden borçlanıyorsunuz. Bu açıdan
bakıldığında, Türkiyenin döviz cinsi borçlanmaları
son on beş yılda oransal olarak aşağıya gelirken kendi
paramızla borçlanma oranlarımızsa yukarılara geldi.
Aynı şekilde borcun vadesi
Eskiden Hazine üç aylık, altı
aylık bir borçlanmaya çıktığı zaman Acaba üç
aylığa, altı aylığa teklif gelecek mi? diye insanlar
endişe içerisinde bunu izlerdi. Faiz oranlarının yüzde 100leri
geçtiği, kriz anlarında yüzde binleri geçtiği dönemlerde
Hazinenin, Hazineden sorumlu müsteşarlığın, Hazineden
sorumlu bakanın ne kadar ter döktüğünü herhâlde tahmin edebilirsiniz.
Hâlbuki bugünlere bakıyoruz, bugün artık Türkiye, gerek içeride gerek
dışarıda borçlanmaya çıkarken çok uzun vadelerde
borçlanabilmektedir. İç piyasalardan TL cinsi borçlanırken altı
yıldan daha fazla bir borçlanmaya çok rahat çıkabiliyoruz ve bugün
Hazine borçlanmaya çıktığı zaman da alacağı
borçtan katbekat daha fazla bir talebin de geldiğini görüyoruz. Bu
açıdan, kamu maliyesi ve kamu borç göstergelerinde
sağladığımız başarı bizim önümüzdeki
yıllarda da ekonomimize büyük bir destek verecek.
Biraz
önce ifade etmiştim, makroekonomide sağladığımız
istikrar, kamu maliyesinde sağladığımız
sürdürülebilirlik, toplumsal refahı bu dönemde artırdı.
Kişi başına millî gelirimiz son on beş yılda 3 kat
arttı. 3.500 dolardan devraldığımız kişi
başına millî geliri bugün 11 bin dolara getirdik. 2023
yılında, inşallah, Türkiye, kişi başına millî
gelir bakımından en yüksek gelirli ülkeler grubunda olacak, bunun
gayreti ve çabası içerisinde olacağız.
Türkiye
bu dönemde, aynı zamanda, gelişmiş ülkelerle aradaki
açığı da kapattı. 2000li yılların
başında Türkiye ekonomisinin AB ekonomisiyle mukayesesinde,
aşağı yukarı, biz onların kişi başı
gelir olarak üçte 1i civarındaydık. Bugün Türkiyenin kişi
başına millî geliri AB ekonomilerinin kişi başına
millî gelirinin yüzde 63üne kadar gelmiştir. Yani, Türkiye bu dönemde
koşmuştur, maraton koşusuna çıkmıştır ve AB
ülkeleriyle aradaki açığı kapamıştır, kapamaya da
devam ediyor. İnşallah, çok yakın bir zaman içerisinde, 2023te
Türkiye ekonomisinin bu gücünü bu göstergelerde çok kuvvetli bir şekilde
görmüş olacağız.
Yine,
bu dönemde gelir dağılımında da olağanüstü
iyileşmeler yaşanmıştır. Fakirlik
azalmıştır, kişi başına gelir dağılımında
da Türkiye önemli mesafeler elde etmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz darbe girişimi
sonrası uyguladığımız doğru makroekonomik
politikalar ve aldığımız tedbirler sayesinde ekonomimiz
hızlı bir şekilde toparlandı. Burada, biliyorsunuz, gerek
para politikasında gerek makro ihtiyati politikalarda gerekse vergi
düzenlemelerinde önemli adımlar attık. 15 Temmuz alçak darbe
girişimi sonrasında ekonomide meydana gelebilecek
sıkıntıları önceden görüp hızlı adımlarla ve
doğru adımlarla ekonomide hızlı bir toparlanmayı bu
dönemde yakaladık. Burada, tek tek, sizlere aldığımız
tedbirleri saymak istemiyorum ama her alanda çok hızlı tedbirler
almak suretiyle ekonomide hızlı bir toparlanmayı yakaladık,
2016nın üçüncü çeyreğinde daralan Türkiye ekonomisi 2016nın
son çeyreğinde çok hızlı bir toparlanmayı sağladı
ve Türkiye ekonomisi, 15 Temmuz sonrası sıkıntılara
rağmen, 2016 yılında yüzde 3,2 büyüyerek kesintisiz büyüme
trendini devam ettirdi.
Yine,
2017 yılı başından itibaren ekonominin her alanında,
yatırım, üretim, ihracat, tüketim, güven endeksleri, bütün
göstergelerde aybeay, her ay artan ölçüde ekonomideki toparlanmayı
yaşadık. Ekonomideki toparlanmanın sadece bazı sektörlerle
sınırlı olmadığını, ekonominin geneline
yayıldığını, ekonominin tüketim tarafında
olduğu gibi yatırım tarafında da, üretim tarafında da,
ihracat tarafında da güçlü bir toparlanmanın olduğunu
görmüş olduk ve bu arka arkaya gelen göstergeler de, göstergelere ilişkin
açıklamalar da bunu teyit etti. Kapasite kullanım oranları, PMI
endeksleri, yine, bu anlamda reel kesim güven endeksleri, ihracattaki rakamlar
-bunları tek tek açıklayarak sizleri de rakamlara boğmak
istemem- her birisi açıklandığı dönemlerde ekonomide
yakaladığımız canlanma trendini teyit etti ve 2016nın
son çeyreğinde başlayan büyümenin geçici
olmadığını, bu büyümenin desteklerle beraber gelse de
ekonominin temellerinin sağlam olması nedeniyle içeride
yakaladığımız istikrar sayesinde genele yaygınlaştığını
ve önümüzdeki döneme ilişkin büyüme trendlerimiz bakımından da
son derece güçlü bir ilk başlangıç yaptığını
söylemek mümkün.
Ekonominin,
biliyorsunuz, birinci çeyreğinde ve ikinci çeyreğinde yüzde 5in
üzerinde büyüme rakamlarını da bu dönemde yakalamış olduk.
İhracatta 156 milyar doları on iki aylık bazda geçtik;
inşallah, yıl sonunda ihracatta son yılların rekorunu da
kırmış olacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu da şunu gösteriyor ki: Ekonomimiz güçlü, her türlü şoklara
dayanıklı. Ekonominin orta ve uzun vadede gücüne işaret eden,
gücünü de milletten alan bir ekonomimiz var; onu da ifade etmek gerekiyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bugün, biliyorsunuz, üçüncü çeyreğe ilişkin büyüme
rakamları da açıklandı. Türkiye ekonomisi 2017
yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 11,1le büyük bir rekora
imza attı. Türkiye
VELİ
AĞBABA (Malatya) Büyüyen kim, büyüyen?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Millet büyüyor, ekonomi büyüyor,
ekonominin üretim çarkları dönüyor; merak etmeyin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Yandaş zenginleri büyüdü, yandaş zenginleri.
Çiftçi mi büyüdü, işçi mi büyüdü?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Bakın, bu çok önemli, Türkiye 2011
yılından beri en yüksek çeyreklik büyüme oranını bu 2017
üçüncü çeyreğinde yakalamış oldu. Üçüncü çeyrekteki güçlü büyüme
ekonomideki canlanmanın da bütün sektörlere
yayıldığını da gösteriyor, bu son derece önemlidir.
Hizmetler, sanayi ve inşaat sektörlerinde büyüme çift hanelerde
gerçekleşti.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Malta büyümüş, Man büyümüş; biz büyümedik.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Özellikle ekonomide
yarattığı katma değer açısından büyük öneme sahip
olan imalat sanayisi üçüncü çeyrekte bir önceki yılın aynı
çeyreğine göre dikkat buyurun- yüzde 15,2 büyüyerek son altı
yılın en yüksek büyümesini gerçekleştirmiş oldu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Bu kadar saldırıya rağmen büyüyor.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Yine makine, teçhizat
harcamalarındaki canlanmaya da işaret eden güçlü bir büyüme verisini
de bu sektörden aldık. 2017nin üçüncü çeyreğinde makine, teçhizat
yatırımları yüzde 15,3le son iki yılın en yüksek
büyümesini gerçekleştirdi. Makine ve teçhizat
yatırımlarındaki güçlü artış ekonomimizin üretken
yapısı için son derece olumlu bir gelişme oldu.
Değerli
arkadaşlar, üçüncü veri, üçüncü çeyrek verisi de açıklandı.
Şimdi, ilk üç çeyrek verisine topluca baktığımız zaman
Türkiye ekonomisi ilk üç çeyrekte ne kadar büyümüş? Yüzde 7,4 büyümüş
durumdayız. Bu oran OECD ve G20 ülkeleri arasında ilk üç çeyrekte
gerçekleşen en büyük büyüme oranıdır yani Türkiye büyüme
bakımından ilk üç çeyrekte OECD içinde ve G20 içerisinde bir numaraya
oturmuş durumdadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) İnşallah yıl sonunda da bu büyüme
oranının güçlenerek devam edeceğini görüyoruz. Nitekim,
aslında son çeyreğe ilişkin yani ekim, kasım, aralık
aylarına ilişkin açıklanan öncü göstergelere
baktığımız zaman, çeyreklik bazdaki büyüme trendinin
canlanarak devam ettiği ve genele yaygınlaştığı
görülüyor. İnşallah, biz orta vadeli programda 5,5 dedik ama
herhâlde 2017 yılı sonunda büyüme oranının rahatlıkla
yüzde 6nın üzerinde olacağı görülüyor. Hayırlı
uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye
ekonomisi büyük bir sınavdan yine başarıyla çıktı bu
dönemde ve 2018-2020 döneminde inşallah bu büyüme oranları daha da
güçlenerek devam edecek.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Hangi ülkeden bahsediyorsunuz Sayın Bakan? Hangi
ülkeden bahsediyorsunuz?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Herkese refah olarak yansıyacak,
sizler de dâhil. Refahı bölüştürürken de hakça, adaletlice
bölüştürüyoruz.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) İşçilere, işçilere!
İşçiler ile çiftçilere!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 yılında, düşük bütçe açığı
ve düşük borç yükü sayesinde sahip olduğumuz mali alanı
kullanarak ekonominin büyümesine de destek olduk. Yani, 2015 yılında,
2016 yılında ve bu yıl içerisinde ekonominin ihtiyacı oldu
kamu maliyesinin desteğine, ne yaptık? Bir an bile tereddüt etmedik.
Güçlü kamu maliyemiz, güçlü borç göstergelerimiz kamu maliyesinin ekonomiye
destek vermesinin önünü açtı. Kontrollü bir şekilde, ihtiyatlı
bir şekilde ve kaynaklarımızı doğru yerlerde kullanmak
suretiyle bütçe açıklarını da sürdürülebilir seviyelerde tutmak
suretiyle, burada, ekonomide büyük bir başarıyı yakaladık
ve her ne kadar yıl başında bütçe
açığımızı 47 milyar lira civarında açıklasak
da yıl sonu itibarıyla orta vadeli programda bu rakamı 61 milyar
lira olarak revize ettik. Ama ben inanıyorum ki ekonominin üçüncü çeyreğinde
yakaladığımız bu güçlü ivme ve dördüncü çeyrekte gelecek
güçlü büyüme sayesinde bütçe açığında da inşallah yıl
sonunda, orta vadeli programda açıkladığımız
rakamlardan daha düşük bir bütçe açığını da
gerçekleştireceğiz. Dolayısıyla mali disipline devam
edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KADİM
DURMAZ (Tokat) Orta vadeli programdaki dolar öngörünü de söyle Sayın
Bakan, dolar öngörünü orta vadelide.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Ve değerli arkadaşlar,
önümüzdeki yıllarda da -orta vadeli programı da açıkladık-
kamu maliyesi alanında, özellikle yatırım, üretim, istihdam ve
ihracat başta olmak üzere ve toplumsal refahın
artırılması olmak üzere, kamu maliyesi her alanda ekonomiye destek
olacak. Kamu maliyesi bu güçlü göstergeleriyle, bu gücüyle önümüzdeki
yıllarda büyümeyi belirleyen önemli faktörlerden bir tanesi olacak. Biz on
beş yıldır ayağımızı yorganımıza
göre uzatıyoruz, on beş yıldır doğru işler yapıyoruz.
Bu sayede, hem ekonomide, büyümede olağanüstü başarılara imza
atarken diğer taraftan kamu maliyesinde de çok güçlü göstergeleri
koruyabiliyoruz. Onu da sizlerle paylaşmış olayım.
2017
yılında yakaladığımız bu büyüme
performansına önümüzdeki üç yılda da devam edeceğiz.
Biliyorsunuz, 2018-2020 dönemine ilişkin orta vadeli programı kamuoyuyla
paylaştık. Önümüzdeki üç yılda da ortalama yüzde 5,5
büyüyeceğiz. Ekonomimiz, inşallah, önümüzdeki üç yılda 3 milyon
400 bin insanımıza istihdam sağlayacak. Bu dönemde enflasyon
oranları aşağı gelirken Türkiyenin cari
açığı da sürdürülebilir seviyelerde olmaya devam edecek. Bu
dönemde reformlara devam edeceğiz. Ekonomide
sağladığımız kalıcı istikrarın
devamı için ihtiyatlı ekonomi politikalarına devam
edeceğiz. Özellikle eğitim başta olmak üzere orta ve uzun vadede
ekonomimizi büyütecek alanlarda yatırımlar yapmaya da devam
edeceğiz. Her alanda olağanüstü başarılara imza attık.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Hakikaten büyüdü ya(!) Eğitimde vallahi dünya
ülkesiyiz(!) Eğitimde olağanüstü başarılarınız
var(!)
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Merak etmeyin, şimdi onlara da
geliyorum. Kıskanmayın, kıskanmayın. Şimdi onlara
geliyorum. Nereden anladınız eğitime geldiğimi?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Allahtan korkun ya! Konuşana bak ya! Eğitime
bak, ne eğitimi ya!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Evet, arkadaşlar, 2016
yılında bütçe açığımız yaklaşık 29,9
milyar lira olarak gerçekleşti.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Eğitim ya!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Heyecanlanmayın arkadaşlar.
2017
yılında bütçe açığını 61,7 milyar lira olarak
tahmin ediyoruz ama ekonomide sağladığımız bu canlanma
sayesinde inşallah bütçe açığımız daha düşük
seviyelerde de gerçekleşecek.
Değerli
arkadaşlar, 2018 yılı bütçesi AK PARTİ hükûmetlerinin
hazırladığı 16ncı bütçedir. Rabbime şükürler
olsun, bu millet on altı yıldır AK PARTİ hükûmetlerine,
kendisine hizmet etsin diye bütçe yaptırıyor. Milletimize
şükranlarımı arz ediyorum. Nice on altı yıllara
inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet,
2018 yılında da inşallah bütçe harcamalarımız
yatırımı, üretimi, istihdamı destekleyecek.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, siz on altı yıldır
fakir fukaraya, aça, yoksula bir şey yapmıyorsunuz. Fakire fukaraya,
aileye
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) O, numara yapmak size ait olan bir
şey, biz hiç numara yapmadık, siz hep numara yapıyorsunuz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Aile zenginleşti ama fakir fukara yerinde
sayıyor.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, rica ederiz, lütfen müdahale etmeyiniz.
Buyurun
Sayın Hatip.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Fakiri fukarası, taşeronu, hepsi aç.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Kendin inanıyor musun,
söylediğine inanıyor musun?
VELİ
AĞBABA (Malatya) İnanıyorum tabii.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Tabii inanıyoruz.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Kendin inanmıyorsun
söylediğine.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) İnanıyoruz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) İnanıyorum. Bir tek yandaşları
zenginleştirdiniz.
BAŞKAN
Sayın Bakan, Genel Kurula hitap edelim.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Fakir fukaranın zenginleşmesine bak. Bir
işsizliğe bak
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, lütfen
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bir işçiye bak, bir memura bak, bir de zenginlere
bak.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Sayın Başkan,
insicamımı bozuyor arkadaşlar.
BAŞKAN
Lütfen hatibin insicamını bozmayın ve olduğunuz yerden
bir sataşmada bulunmayın. Sizi İç Tüzüke riayete davet
ediyorum. Rica ederim
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Sabır gösterin.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bu kadar olmaz ki Değerli Başkan.
BAŞKAN
Sizi İç Tüzüke riayete davet ediyorum.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Doğruları söylesin.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2018 yılı bütçesi, bundan önceki bütçelerde
olduğu gibi, ekonomik büyümeyi, istihdamı ve
vatandaşlarımıza hizmeti esas alan bir bütçedir. AK PARTİ
hükûmetlerinin uygulamaya koyduğu bütçelerin en önemli özelliklerinden
birisi bütçeden faize harcanan kaynakları azaltmış olmamız,
diğer taraftan vatandaşa harcadığımız
kaynakları da olağanüstü ölçüde artırmış
olmamızdır.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Sayemizde dinleyen oldu, laf atmasak dinleyen
bile yok ya.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) On beş yıl önce bu ülkede
bütçe yapılırdı. Nasıl bütçe? Kolay bütçe;
yarısını faize ver, geri kalan yarısını da, Allah
kerim, ne varsa harcamaya çalış.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Şimdi ne kadar? 426 milyar dolar.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) 2002 yılında bütçe
harcamaları içerisinde faizin payı yüzde 43,2; arkadaşlar, 2018
yılı bütçesinde bu oran 10un altına düşmüş durumda.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) 426 milyar dolar.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Dolayısıyla,
vatandaşımıza hizmet eden, faize giden bütçeyi sürekli olarak
azaltan bir trendi görüyoruz. 2002 yılında her toplanan 100
liranın 86 lirası faize gidiyormuş.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Şimdi ne kadar? 426 milyar dolar.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Değerli kardeşim, sabır
göster. Not alın bunları, önemli şeyler söylüyorum.
ATİLA
SERTEL (İzmir) En faizci iktidar sizsiniz.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Şimdi ne? 100 liralık
verginin 12 lirası sadece faize gidiyor. Ekonomide
yakaladığımız sürekli ve güçlü büyüme trendi, ekonomik ve
siyasi istikrar ve güçlü kamu maliyesi dengeleri birbirini desteklemek
suretiyle bir taraftan borçlanma ihtiyacını düşürürken
diğer taraftan kamunun reel borçlanma maliyetlerini de önemli ölçüde
aşağı çekti. Reel kamu borçlanma maliyetinin yüzde 25leri
geçtiği yılları hatırlıyoruz değil mi? Son
beş yılda kamu borcunun ortalama reel borçlanması neredeyse
sıfıra yakın. Dolayısıyla, bu bile vatandaştan
toplanan kaynağın tekrar vatandaşa gitmesini sağlayan en
önemli faktörlerden birisidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 yılı bütçesinde de
bundan önceki yıllar bütçelerinde olduğu gibi en fazla
kaynağı nereye ayırıyoruz? Eğitime; her zaman
eğitimi en öne koyduk, eğitim bütçesini her zaman
artırmanın gayreti içerisinde olduk ve 2018 yılı
bütçesinden 134 milyar lira eğitime kaynak ayırıyoruz. Bu, bütçe
giderlerinin yüzde 18ine tekabül ediyor, toplanan vergi gelirlerinin de yüzde
22sine tekabül ediyor. Yani vatandaştan aldığımız her
100 liranın sadece 20 lirasını eğitime
ayırıyoruz, vatandaşımızın eğitimine her
zaman özel önem veriyoruz.
2002
yılından bu yana eğitime ayırdığımız
kaynağı da 11 kat artırdık. Öğretmen sayısı
500 binden 900 bine çıktı. Yükseköğretim öğrenci
sayısı 1,8 milyondan 7,6 milyona çıktı.
Yükseköğretimde okullaşma oranı yüzde 23ten yüzde 42ye
çıktı. Özellikle, burada derslik sayısındaki
artış da çarpıcı: 409 binden 504 bine çıktı ve bu
sayede bütçeden eğitime ayırdığımız
kaynakları da artırdık. 2018 yılında
öğrencilerimizin eğitim kredisi için, yine öğrencilerimizin
taşımalı eğitimi için, yine engelli
evlatlarımızın eğitimleri için bütçeden önemli kaynaklar ayırdık
ve özellikle, özel okullarda eğitimi teşvik etmek amacıyla
bütçede özel bir programı da bu dönemde başlattık. Mesleki ve
teknik eğitime ayrılan kaynakları artırdık.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetleri olarak üniversitede harcı
kaldırdık. Artık, öğrencilerimiz üniversitede herhangi bir
harç ödemiyorlar. Devlet olarak, öğrencilerin ödemediği harçları
devlet bütçesinden üniversitelerimize aktarıyoruz. Bu dönemde
üniversitelere ayırdığımız kaynağı da
olağanüstü ölçüde artırdık. 2002 yılında yaklaşık
3,6 milyar liraydı üniversitelere ayrılan bütçe, şu anda bu
rakam 41 milyar lirayı geçti yani 11 kat arttı. Ve üniversite
sayısı 76dan 184e çıkmış oldu. Bu dönemde,
yükseköğretimde öğrencilere verilen burs ve kredi
tutarlarını da sürekli bir şekilde artırdık: 2017
yılında 425 lira olan yükseköğretim kredi tutarını ve
bursunu 2018 yılında 470 liraya çıkarıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 yılında,
eğitimden sonra en fazla kaynağı sağlığa
ayırıyoruz, sağlık harcamalarına ayırıyoruz
ve burada sağlık harcamalarının da bütçe içindeki
payını yüzde 17ye çıkarmış olduk yani millî
eğitim ile sağlığı üst üste koyun, bütçeden
yaklaşık olarak yüzde 40a yakın sadece sağlık ve
eğitime kaynak ayırıyoruz, bu son derece önemli. (AK PARTİ
ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Bu
dönemde, sağlık insan gücünü olağanüstü ölçülerde
artırdık. Bugün, bakanlık hastanelerinde, özel sektör
hastanelerinde çalışan personel sayısı 259 binden 619 bine
çıktı, doğuşta beklenen yaşam süresi 72den 78e
çıktı. Bakın, uluslararası göstergelerdeki çok önemli
birkaç tane göstergeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlar arasında
bir ülkenin gelişmişlik düzeyini gösteren, o ülkedeki
sağlığın ne kadar iyi olduğunu gösteren önemli
göstergelerden bir tanesi, 5 yaş altı ölüm hızı: 2002 yılında,
bu, her bin canlı doğumda 40 yani 5 yaş altı ölüm
hızı 40. Şu anda kaç? 9,4e düşmüş. Bu,
sağlıkta sağladığımız gelişmeleri
gösteren son derece önemli bir gösterge.
Yine,
bebek ölüm hızı bin canlı doğumda binde 31,5ten binde
7,3e düşmüş. Son derece çarpıcı gelişmeler ve gerek
yaşam süresi gerek doğumda gerek 5 yaş altı ölüm
hızı gerek bebek ölüm hızı gibi göstergeler Türkiye'yi bu
anlamda uluslararası alanda üst sıralara taşımış
oldu.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 yılında özel sektörün
daha da büyümesi için, yatırımların, üretimin, istihdamın,
ihracatın artması için bütçeden ayırdığımız
kaynakları artırıyoruz. Bu anlamda
bakıldığında, bütün özel sektör
yatırımlarının aslında itici gücü kamu altyapı yatırımlarıdır
ve 2018 yılında bütçeden kamu yatırımlarına -merkezî
yönetim bütçesi sadece yoksa diğer idare bütçelerini katmıyorum-
sadece merkezî yönetim bütçesinden yatırım harcamalarına 85
milyar lira kaynak ayırıyoruz. 2003 yılında, AK PARTİ
iktidara geldiğinde yatırım harcamalarının bütçeden
aldığı pay yaklaşık yüzde 6 civarındaydı,
şu anda kamu yatırım harcamalarının bütçeden
aldığı pay yüzde 11i geçti yani 2 katına çıktı.
Sağlık, eğitim, yatırımı üst üste toplayın,
hepsi birlikte gösteriyor ki Türkiye, gerçekten, bu dönemde
sağlığa, eğitime ve yatırıma olağanüstü
kaynaklar ayırmış durumdadır. Eskiden kamu
yatırımları başladı mı ne zaman biteceğini
kimse kestiremezdi. 2003 yılında, AK PARTİ iktidara
geldiğinde kamu yatırımlarının bitiş süresi
ortalama sekiz yılı aşıyordu, şu anda geldiğimiz
rakam dördün altında. Dolayısıyla burada da olağanüstü bir
performans sağlamış olduk.
Gerek
bölünmüş yol kilometre uzunluğunda gerek kara yolu, köprü ve viyadük
sayılarında, kara yolu tünel uzunluğunda
Dağıtmış olduğum kitapçıkta bütün rakamlar var,
tek tek burada söylemek istemiyorum ama gerek otoyolu gerek yol ağında
gerek demir yolu ağında gerek hava yolu ağında gerek deniz
yolu ağında Türkiye bu dönemde olağanüstü ilerlemeler kaydetti.
Nitekim, aslında büyüme oranımızın yukarıya
gelmesindeki en önemli faktörlerden bir tanesi de tabii ki özel sektör
yatırımlarının maliyetini azaltan, yatırımlarda
üretim maliyetini düşüren bu temel yatırımlar olmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 yılı bütçesi, sosyal
devlet uygulamalarını artırarak devam ettiğimiz bir bütçe
olma özelliğini taşıyor. 2018 yılında sosyal hizmet,
sosyal yardım, sosyal destek harcamalarına bütçeden 50 milyardan daha
fazla kaynak ayırıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu durumda, gerek engelli
vatandaşlarımızın eğitim ve bakım
ihtiyaçları gerek yaşlı vatandaşlarımızın
hem gelir ödemeleri hem de onların bakımı gerekse yetimlerin,
fakirlerin yani dezavantajlı bütün grupların bu sosyal
yardımlara erişmesinin hem altyapısını kurduk hem
bunlara erişimini sağlıyoruz hem de artan ölçüde sosyal
yardımlara bu anlamda destek veriyoruz.
Yine,
tarım bütçesi: 2018 yılı bütçesinden tarım sektörüne artan
ölçüde kaynak ayırmaya devam ediyoruz. Tarımsal destekleme
ödemelerine 14,8 milyar lira, tarım sektöründe yapacağımız
yatırım harcamaları için 10 milyar lira
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Onun için samanı dışarıdan
alıyoruz.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla)
kredi, sübvansiyon harcamaları
için de yaklaşık 4,7 milyar lira olmak üzere 30 milyar lira
tarıma bütçeden doğrudan kaynak ayırıyoruz. (AK PARTİ
ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Vallahi samanı dışarıdan
alıyoruz, samanı.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) Dolaylı olarak
ayırdığımız kaynakları saysam bu rakam çok daha
yukarılara gider.
Ve
bu dönemde, çiftçimizin reel gelirinin artmasını sağlayacak her
türlü düzenlemeleri ve uygulamaları da hayata koyduk. İnşallah,
2018 yılında mazot desteğini de 1den 3e çıkarıyoruz.
Böylelikle, vatandaşımızın özellikle tarımsal girdi
maliyetlerini de devlet olarak bir miktar biz karşılıyoruz.
Yine,
reel sektöre bütçeden ayırmış olduğumuz kaynakları da
hızlı bir şekilde artırıyoruz. Burada özellikle
belirtmem gereken, biliyorsunuz, ihracatçılarımıza bütçeden 3
milyar liralık bir kaynak sağlıyorduk. 2018 yılında
Eximbank üzerinden ilave 1 milyar lira daha destek verdik. Dolayısıyla
2016 ile 2018 yılını
karşılaştırdığımda, bütçeden ihracata
sağlanan destekleri yaklaşık olarak 3 kat artırdık; 1
milyar liradan 4 milyar liraya çıkarmış olduk.
Yine,
küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz için bütçeden yaklaşık 1
milyar lira kaynak ayırdık. Esnafımızın gerek Halk
Bankasından gerek Ziraat Bankasından kullanacağı kredinin
sübvansiyon maliyetlerini bütçeden karşılayacağız ve
böylelikle esnafımız kaynağa daha rahat bir şekilde
erişmiş olacak.
Bu
dönemde, son on beş yılda, kamu çalışanlarımızın
ve emeklilerimizin de reel gelirini önemli ölçüde artırdık. 2002 ile
bugünü karşılaştırdığınızda, gerek her
yıl yapmış olduğumuz zamlarla gerekse ara dönemlerde
yapmış olduğumuz ilave zamlarla birlikte, bugün devlet memurunun
da kamu çalışanının da muhtarın da asgari ücretlinin
de SSK emeklisinin de reel gelirinde önemli artışları burada
yakalamış olduk.
Ben
sizlerle bunları teker teker paylaşmak istemiyorum ama bütün bu
yaptığımız düzenlemelerde her zaman için milleti,
vatandaşı merkeze koyduk, her zaman için onlara hizmet sunmanın
hem yollarını çeşitlendirdik hem de vatandaşın kamu
hizmetine erişimini sağladık.
Ve
bu dönemde yeni yeni hastaneler açıyoruz, yeni yeni üniversiteler
açıyoruz, yeni yeni hizmet merkezleri açıyoruz. Bu dönemde, aynı
zamanda, hem ayağımızı yorganımıza göre
uzattık hem de bu hizmetleri sağlamak üzere kamuya ihtiyaç olan
personeli de almayı başardık. 2003 yılı ile bugünü
karşılaştırdığınız zaman kamuda
çalışan personel sayısı artmıştır ama sebep,
kamu hizmetleri artmıştır ve
yaygınlaşmıştır. Artık bugün,
vatandaşımız yaşadığı noktada
sağlık hizmetini alabilmektedir, yaşadığı noktada
eğitime ulaşabilmektedir, yaşadığı şehirde
artık üniversiteye gidebilmektedir. Bunu yaparken de devlet olarak hem bu
üniversiteleri kurduk hem bu hastaneleri kurduk hem de onların içinde bu
görevi yapacak, bu hizmeti yapacak kamu çalışanlarını da
kamu istihdamına dâhil ettik. En son, Sayın
Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın
yaptığı açıklamalar çerçevesinde, kamuoyuyla
paylaştığımız şekliyle de taşeron
yanında çalışan kardeşlerimizin de kamuya
alınmalarıyla ilgili yasal bir düzenleme
hazırlıklarını tamamladık, inşallah yakın
bir zamanda geliyor. Böylelikle, vatandaşın ayağına hizmeti
götüren kamu maliyesi ve ekonomi politikalarına devam edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gelir politikaları
alanında da daha etkin, daha basit, daha adil bir vergi sistemi
oluşturacak şekilde önemli düzenlemeler yaptık. 2002
yılından bu tarafa uygulamakta olduğumuz ekonomi
politikaları içinde vergi politikalarına spesifik olarak
baktığınızda, özellikle dolaylı vergilerde, başta
katma değer vergisi olmak üzere birçok anlamda, birçok sektörde sosyal
indirimler yaptık. Sağlıkta, eğitimde, tekstil sektöründe
ve birçok sosyal alanda katma değer vergisi oranlarını biz bu
dönemde düşürdük, kurumlar vergisi oranlarını
aşağıya çektik, gelir vergisi oranlarını
aşağıya çektik ve bu dönemde ekonomide yatırımı,
üretimi, istihdamı, ihracatı destekleyecek şekilde birçok
dolaylı vergiyi ya kaldırdık ya da oranlarını
düşürdük. Burada özellikle organize sanayi bölgelerinde yapılan
yatırımlara özel yeni teşvikler getirdik. Büyük ölçekli ve
ülkemizi âdeta stratejik olarak sıçratacak yatırımlar için
olağanüstü yeni teşvikler getirdik. Vergiyi tabana yayacak birçok
düzenlemeyi hayata geçirdik ve bu dönemde, özellikle mükellef
haklarını merkeze alan bir anlayışla vergi
kanunlarında kolaylıklar getirdik, basitlikler getirdik. Vergi
hizmetlerinde de hizmeti vatandaşın ayağına götürdük ve
burada, özellikle, son yıllarda yapmış olduğumuz
düzenlemelerle vergiye gönüllü uyumda da bir artışı görüyoruz ve
bundan son derece memnunuz. Onun için, önümüzdeki dönemde de
yatırımı, üretimi, istihdamı, tasarrufları,
ihracatı destekleyecek vergi düzenlemelerine devam edeceğiz, vergiyi
tabana yaymaya devam edeceğiz, kayıt dışılıkla
mücadele etmeye devam edeceğiz ve bu yolla devlet olarak bir taraftan
kaynaklarımızı doğru yerlerden, doğru şekilde ve
toplanması gerektiği kadar toplayacağız,
vatandaşın vergi adaletine olan inancını
güçlendireceğiz; diğer taraftan da topladığımız
her bir kuruşun hesabı sorulacak şekilde harcanmasına özel
gayret göstereceğiz. Bugün artık, her ay biz ne harcadıysak
devlet olarak, Hükûmet olarak şeffaf bir şekilde vatandaşlarla
paylaşıyoruz, hangi kaynağı nereye ayırdığımızı
gösteriyoruz. Dolayısıyla kamu maliyesinde sağlamış
olduğumuz bu şeffaflık da son derece önemli.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılında Hükûmete
geldiğimizden bu yana yürüttüğümüz ekonomi politikalarıyla
yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı destekledik. Ekonomide
büyüme ve kalkınmayı önceliklendirerek
vatandaşlarımızın refahını ve ülkemizin
geleceğini her zaman en başta hedef olarak belirledik. Hükûmetlerimiz
döneminde kararlılıkla uyguladığımız mali
disiplin politikasıyla bir yandan kamu maliyesinde istikrarı
sağladık, diğer yandan kamu hizmetlerinde nicelik, nitelik ve
etkinliği de artırdık. Kamu maliyesinde tesis ettiğimiz
mali alanla ülkemizi şoklara karşı korunaklı hâle getirdik.
Başta 15 Temmuz hain darbe girişimi olmak üzere, pek çok iç ve
dış şoku da atlattık. Bu süreçte yatırım, üretim
ve istihdamı destekleyen birçok desteği uygulamaya koyduk. Önümüzdeki
dönemde mali disiplinden taviz vermeden, Türkiyeyi yüksek gelirli ülkeler
grubuna yükseltecek, küresel bir güç olma yolundaki ilerleyişini
destekleyecek yapısal reform öncelikli politikalarımıza da devam
edeceğiz.
Orta
vadeli dönemde politika önceliklerimiz, makroekonomik istikrarın
sürdürülmesi, beşeri sermaye ve iş gücü kalitesinin
artırılması, yüksek katma değerli üretimin yaygınlaştırılması
ve yatırım ortamının iyileştirilmesi ile kamuda
kurumsal kapasitenin artırılması olacaktır. 2018
yılı bütçemizi bu hedeflerle uyumlu, ülkemizin sürdürülebilir büyüme
ve kalkınmasını destekleyecek bir çerçevede
hazırladık. 2018 yılında kamu harcamalarını
ekonominin üretken potansiyelini artıran alanlarda
yoğunlaştıracağız. Gelir politika ve
uygulamalarımızla yatırım ve istihdamı desteklemeye
devam edeceğiz. Böylece, bir yandan ülkemizin büyüme potansiyelini
desteklerken diğer yandan güçlü kamu maliyesiyle makroekonomik
istikrarı koruyacağız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin hazırlanmasında
desteklerini esirgemeyen başta Sayın Cumhurbaşkanımız
ve Başbakanımız olmak üzere bakanlarımıza, Plan ve
Bütçe Komisyonunun çok Değerli Başkan ve üyelerine,
Bakanlığım ve diğer kamu idarelerine, kamu idarelerinde
emeği geçen herkese huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Genel
Kurul olarak yapacağınız yoğun ve yorucu
çalışmalar için Hükûmetim ve şahsım adına sizlere
şimdiden şükranlarımı arz ediyorum. 2018 yılı
bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, bütçe görüşme programı, dört siyasi partinin
birlikte verdiği Danışma Kurulu önerisinin Genel Kurulun 5
Aralık 2017 tarihli 32nci Birleşiminde kabul edilen şekliyle
bastırılıp dağıtılmıştır.
Görüşmeler bu programa göre yapılacaktır.
Başlangıçta,
bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde siyasi parti grupları ve
Hükûmet adına yapılacak konuşmalarda süre birer saat -bu süre
birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir-
kişisel konuşmalarda ise onar dakikadır. Kişisel
konuşmalarda bütçenin tümü üzerinde şahsı adına 2
milletvekiline söz verilecektir.
Şimdi,
bütçenin tümü üzerinde grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin adlarını sırasıyla okuyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Manisa
Milletvekili Sayın Erkan Akçay ile Grup Başkan Vekili ve Samsun Milletvekili
Sayın Erhan Usta; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı ve Grup Başkanı İzmir
Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Muş
Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım, İstanbul
Milletvekili Sayın Garo Paylan ile Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan;
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Muş ile Bingöl Milletvekili
Sayın Cevdet Yılmaz; Hükûmet adına Başbakan ve İzmir
Milletvekili Sayın Binali Yıldırım;
şahısları adına, lehinde, Isparta Milletvekili Sayın
Süreyya Sadi Bilgiç, aleyhinde, İstanbul Milletvekili Sayın
İsmail Faruk Aksu konuşacaklardır.
Şimdi,
gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekili ve Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçaya aittir.
Buyurun
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
otuz dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2018 yılı bütçe görüşmelerine
başlıyoruz. Bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı
ve muhterem heyetinizi şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken, güzel ülkemiz Türkiyeyi bizlere emanet eden
atalarımızı, milletimizin birliği, devletimizin
dirliği, vatanımızın bütünlüğü için kahramanca
mücadele ederken şehadet şerbetini içen aziz şehitlerimizi,
cumhuriyetimizin kurucusu, Türk milletinin ortak değeri Gazi Mustafa Kemal
Atatürkü ve partimizin kurucusu Başbuğumuz Alparslan Türkeşi
rahmet ve şükranla anıyorum.
Ayrıca,
şu anda vatanımızın her köşesinde ve sınır
ötesinde terörle mücadelede destansı başarılar elde eden
Silahlı Kuvvetlerimize, güvenlik güçlerimize başarılar diliyor,
desteklerimizi ve dualarımızı gönderiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bütçe, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kamuya kaynak aktarma
ve bu kaynakları dağıtma yetkisi verdiği bir belgedir.
Çiftçinin, esnafın, işçinin, memurun, sanayicinin, velhasıl
büyük Türk milletinin alın teriyle yarattığı kaynak,
bugünden itibaren on iki gün sürecek müzakerelerle bütçe kanunu olarak hayata
geçecektir. Bütçe, millet malıdır, beytülmaldir. Ayrıca, bütçe
sadece para değildir, Hükûmet faaliyetlerine tutulan bir ayna ve
muhasebedir. Bütçede vatandaşlarımızın sorunlarına
çare, beklentilerine cevap aranır. Bütçede aradığımız
dirliktir, düzendir, güvenliktir, adalettir, refahtır,
sağlıktır, eğitimdir, iştir, aştır.
Bütçeyi
görüşürken atanamayan öğretmenlerimizin, gıda ve ziraat
mühendislerimizin, veterinerlerimizin ve
sağlıkçılarımızın haklarını
arayacağız. Emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın
sorunlarına çözüm arayacağız. Sağlık meselesini ele
alacağız. Eğitim sorunlarını gündeme
taşıyacağız. Asgari ücretlinin, emeklinin, işçinin,
memurun geçim sıkıntısını gündeme
taşıyacağız. Zor günlerden geçen esnafımızın
sesi olacağız. Çiftçimizin emeğinin, alın terinin
hesabını soracağız. Somalı madencimiz şehit Gafur
Şengazinin evladı Sılanın hayallerinin peşinde
olacağız. Şehidimiz Ahmet Alpin muhterem babasının
Vatanımız sağ olsun, Allah bu millete zeval vermesin.
duasını yere düşürtmeyeceğiz. Şehit öğretmenimiz
Aybükenin al yazmasını sancağımız
yapacağız. 15liler neslinden Trabzonlu Erenin çakmak
bakışlarıyla yolumuzu çizeceğiz. Bunları yaparken
yönümüzü Türk milletinden başka bir yere döndürmeyeceğiz. Öteki
beriki demeyeceğiz. Sizin mahalle bizim mahalle
yarışına girmeyeceğiz. Çünkü bizim başka bir
ajandamız ve gündemimiz yoktur. Gizli ajandalarla terör örgütlerinin
sözcüsü, hamisi olmayız; hukuk dışında, hiçbir informel yapıyı
ve örgütü devlet işlerinde paydaş görmeyiz. Ecdadın kanıyla
tesis ettiği millî varlığın bir ganimet gibi hoyratça
kullanılmasına asla müsaade etmeyeceğiz.
Ecdadımızın emaneti değerlere sahip çıkacak;
ısrarla millet, kararlılıkla birlik, sevgiyle kardeşlik
diyeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, bütçe görüşmelerini Türkiye Cumhuriyetinin en kritik
süreçlerden geçtiği bir zamanda yapıyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin
varlığını, geleceğini ve
sınırlarını hayati derecede yakından etkileyen ağır
tehditlerle karşı karşıyayız. Türk milletinin binlerce
yıllık varlığı sona erdirilmek isteniyor. Millî
kimliğimiz aşındırılarak çok kimlikli bir yapıya
dönüştürülmek isteniyor. Türkiye Cumhuriyeti kendi
sınırlarını kendi başkentinden yönetemez bir hâle
getirilmek isteniyor. Türkiye, yerli ve yabancı işbirlikçiler ile
taşeron terör örgütlerinin saldırısı altındadır.
Güney sınırlarımızın ötesinde, ülkemizi çevreleyecek
bir terör koridoru oluşturulmak istenmektedir. 15 Temmuz hain darbe ve
işgal teşebbüsü sonrasında, kamu kurum ve
kuruluşlarında, siyasette, bürokraside, ekonomide, sosyal hayatta,
üniversitelerde, güvenlik teşkilatlarımızda FETÖ ihanetiyle
mücadele devam etmektedir. Bu karanlık tabloya tarafsız kalma
imkânı yoktur. Kenara çekilip olan biteni izleyerek günü kurtarma
çabasında olamayız. Türkiye doğrudan hedef hâline
getirilmişken siyasi çıkar hesapları yapamazsınız.
Pensilvanyadan beslenen, Türk düşmanlarıyla düşüp kalkan,
milletimize sömürgecilik dayatması yapanlar vaziyet almışken
ben diyemeyiz, kısır siyasi çekişmeler içine giremeyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz hain darbe
girişiminin ardından gördük ki devlet dardadır. Türkiye'yi
yeniden ayağa kaldırmamız gerekmektedir. Devlet, hain illegal
örgütlerin, sinsi informel yapıların, düşman teröristlerin
yuvalanacağı bir yapı değildir, olamaz, olmamalıdır.
Devlet, milletimizin teşkilatlanmış hâlidir, o yüzden Devlet
ebet müddet, millet ebet müddet. diyoruz. Büyük Türk milleti için devlet, evi,
ocağı kadar kutsal gördüğü bir yapıdır çünkü devlet
hürriyettir, anadır, babadır, istiklaldir, istikbaldir. Bunun için
tarihte eşine az rastlanır bir fedakârlıkla cepheden cepheye
mücadele ettik. Türkün birliği de dirliği de devletiyle
somutlaşır. Terör örgütlerinin devletin içine neden
sızdığına buradan bakarsak konu gayet net
anlaşılır. Büyük Türk milletinin 15 Temmuzdaki tehdide
karşı özveriyle yaptığı mücadele ancak böyle
anlaşılır. Milletin bu gerçeğini görmezden gelerek siyaset
yapamazsanız. Görmüyor, duymuyor, hissetmiyor, siyasi kör dövüşü içindeyseniz,
millî de yerli de olamazsınız. Bu anda siyasette millî mukavemet
duruşu başlar; muhalefet ederiz ancak millî mukavemetten
ayrılmayız, siyasi rekabeti düşmanlık hâline getiremeyiz,
ülkemizi hiçbir küresel kumpasa teslim edemeyiz.
Değerli
milletvekilleri, kutlu bir devlet, mutlu bir millet adalet üzerinde hayat
bulur. Hukuk ve adalet, hepimizi bağlayan en önemli unsurdur.
Kıymetli
şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, bu yüksek
duyguyu bakın ne güzel anlatmış:
Ekmek,
su, aş bulmak gecikebilir.
Temele
taş bulmak gecikebilir.
Devlete
baş bulmak gecikebilir.
Adalet
gecikmez, tez verilmeli.
Adaletin,
liyakatin, ehliyetin, meşveretin ve dayanışmanın hüküm
sürmediği, kargaşa içindeki bir düzenden sağlıklı bir
toplum ve huzurlu bir gelecek doğamaz. 15 Temmuzda Türk milletine onun
silahını, tankını, topunu döndürme hainliğini gösteren
teröristler için FETÖye yardım ve yataklık edenlerin, FETÖnün her
unsurunun, özellikle siyasi ayağının ortaya
çıkarılması için adaletin bir an önce eşitlik ve hakkaniyet
içinde tecelli etmesini istiyoruz. Ankarada dayılar, İstanbulda
emmiler aramıyoruz. Sadece, hukuktan, nizamdan, kanundan ayrılmayan
kurumlar diyoruz.
Hukuk
ve adalet, devleti kurum ve kurallarıyla yöneterek tesis edilir. Yusuf Has
Hacib Kutadgu Biligde der ki: Adalete istinat eden kanun bu göğün direğidir.
Kanun bozulursa gök yerinde duramaz. Gök yerinde dursun, devlet ayakta
kalsın diye hukuku, adaleti savunmaya, inşa etmeye ve korumaya devam
edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, mensubu bulunduğumuz yüce Meclis millet iradesinin hukuka
dönüştüğü yerdir. Anayasa ve kanunlar milletin refah ve saadetini,
devletin ve milletin bekasını temin için vazedilir. Bunların
millî bünyeye ve iradeye uygunluğunun temin edilmesi gerekir çünkü
ebediyen var olan millettir.
Bir
yönetim sisteminin sınırlarını anayasa çizer. Yeni
siyasetin ve yönetimin yolları ve sınırları 16 Nisan halk
oylamasıyla çizilmiştir. Cumhuriyetimizin demokratik
gelişmesinin doğal bir sonucu olarak artık önümüzde yeni bir
istikamet var. Kuvvetler ayrılığının
kesinleştiği, yetki ve sorumluluk dengesinin tesis edildiği,
millet iradesine dayanan değişiklikle yeni bir Hükûmet sistemine
geçiyoruz; çift başlılık bitecektir, yetki başkasında,
sorumluluk başkasında olmayacaktır. Güçlü ve büyük Türkiyenin
önü açılmaktadır. Millî devlet tahkim edilecek, ülkemizin üzerindeki
bütün kara bulutlar dağıtılacaktır. Yeni yönetim sisteminde
Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüce Meclisimiz, denge-fren
mekanizmasının belkemiği olacaktır. Bu nedenle önümüzde
zorlu bir gündem var. Bir taraftan sosyal ve ekonomik sorunlara
kalıcı çözümler üretmek için çalışmalar yaparken diğer
taraftan yeni Hükûmet sistemine ilişkin yasal düzenlemeler gündemimizde
olacaktır. Tüm partilerin ve milletvekillerinin bu süreçteki tavır ve
tutumları, Türkiyenin geleceğine ilişkin düşüncelerini de
açığa çıkaracaktır. Oyalanacak, boşa harcanacak
vaktimiz yoktur, demagoji ve istismardan da uzak durulmalıdır. Türk
milletinin 16 Nisanda gösterdiği irade dışında yürümenin,
millî iradeyi tanımamak anlamına geleceğini
unutmayınız.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin en önemli
gündemlerinden birisi de terörle mücadeledir. Terörle mücadele bir güvenlik,
beka ve demokrasi mücadelesidir. Yurt içinde ve
sınırlarımız ötesinde terörle amansız yapılan mücadeleyi
takdirle destekliyoruz. Yapılacak iş bellidir:
Bataklığı kesinkes kurutmak. Türkiye terörle mücadelesinde
haklıdır, bu mücadele meşrudur. Demokrasi, özgürlük ve insan
hakları söylemlerinin ardına saklanarak terörle mücadeleyi sekteye
uğratmaya çabalayan bölücü ve yıkıcı çevrelerin gerçek
niyetleri gün gibi ortadadır. Hükûmetin en önemli görevi, bu mücadelede
kesin başarıya ulaşmaktır. Bu süreçte Milliyetçi Hareket
Partisi devletin, Hükûmetin, kahraman asker ve polislerimizin
yanındadır.
İbretle görüyoruz ki amaç ve niyetleri bulanık
bir kısım sözde iş çevresi sözcüleri, ülkemiz üzerinde oyunlar
tertipleyen dış güçlerden aldıkları telkinlerle hâlâ çözüm
sürecine dönülmesi çağrısı yapmaktadır. Bu garabette ve
yanlışlıkta ısrar eden bu yerli iş birlikçi ve iş
adamı görünümlü bezirgânları uyarıyoruz: Hadsizlik
yapmayınız. Bugüne kadar millî ve yerli bir duruşunuzu görmedik;
bari gölge etmeyin, başka ihsan istemez. Terörle mücadelenin etkin olarak
yürütüldüğü bir zamanda bu tür söylemleri son derece şaibeli ve
zararlı olarak gördüğümüzü ifade etmek istiyoruz.
En
son terörist teslim alınıncaya, en son kanlı silah
kırılıncaya kadar terörle mücadelenin azim ve iradeyle devam
edeceğine inanıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti bunu gerçekleştirmeye
muktedirdir çünkü millî mukavemet canlıdır, millet devletiyle bir
bütün hâlindedir. Bu vesileyle Cenab-ı Allahın silahlı
kuvvetlerimize güç ve kudret vermesini temenni ediyor, terörle mücadeledeki
aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum, yaralılarımıza
şifalar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin üzerinden
yaklaşık on yedi ay geçti. Bu mücadeledeki görüş, uyarı ve
tavsiyelerimizi bu kürsüden defalarca paylaştık. Özellikle, 15
Temmuzun aktif planlayıcılarıyla, FETÖnün siyasi uzantı,
unsur, destekçileriyle mücadele edilmesini, bu kişilerin bir an önce
yargı önüne çıkarılmasını dile getirdik. Bu
hesaplaşmadan hiç kimse kaçamayacaktır, er ya da geç FETÖyle
mücadele en son noktaya kadar yürütülecektir.
15
Temmuzdan sonra bir kâbustan uyanarak silkinen Türkiye'nin millî
çıkarlarının merkezde olduğu başkent Ankara
perspektifinin hayata geçirildiğini hatırlatmak isterim. O meşum
geceyi yaşayan ve hatırlayan hiç kimsenin ülkemizin bütünlüğü,
devletimizin dirliği, milletimizin birliği için olağanüstü tedbirlerin
alınmasına karşı çıkmaması gerekir. Aradan geçen
on yedi ayda hiç düşündünüz mü, 15 Temmuzda darbeciler
başarılı olsaydı ülkemiz ne hâllere düçar olacaktı,
kaç vatan evladı katledilecek, kaç vatan evladı yokluğa,
yoksulluğa, vatansızlığa, esarete sürüklenecekti?
Biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, FETÖyü millî mücadelede defedilen hainlerin
ve Türk düşmanlarının doksan dört yıl sonra
kaldırdıkları baş olarak görüyoruz. Bu bakışla,
FETÖyle mücadelenin elbet adalet ve hukuk içerisinde başarıya ulaşmasını
istiyoruz. Biz 15 Temmuzun tarihî bir hesaplaşma olduğunu
düşünerek Türk milletiyle ve bütün millî unsurlarla bir araya geliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye ve bölgemiz tarihinin en kritik döneminden
geçmektedir. Asırlık plan ve projeler yeniden uygulamaya
geçirilmiştir. Şark meselesi yeniden gündeme getirilmektedir. ABD ve
bazı Batılı ülkeler önlerine Orta Doğu haritasını
koymuşlar, başta Irak ve Suriye olmak üzere bölgenin yeni haritasını
keyiflerince çizmeye çalışmakta, Sykes-Picotun yeni
versiyonlarına girişmektedirler. Perde önünde bizimle müttefik gibi
duran ülkeler, güneyimizde terör örgütlerinin hamisi, tedarikçisi
olmuşlardır. Güney sınırımız boyunca hiçbir
illegal örgütün bırakın büyümesine, var olmasına dahi izin
veremeyiz. Bunun için hiç vakit kaybetmeden, sınır ötesinde terör
örgütü PKK/YPGye karşı operasyonlar kararlılıkla
sürdürülmelidir. Dış politikadaki gelişmeler ile terörle
mücadeleyi birbirinden ayrı görmeden, ülkemizin bekasına yönelik
saldırıları bertaraf edecek iradeyi göstermeliyiz ve
inşallah göstermeye de devam edeceğiz.
Öte
yandan, komşu bölgelerimizde, ata yadigârı İslamın emaneti
topraklarda kaygı verici gelişmeler yaşanmaktadır. ABD
Başkanı, İsrailin başkenti olarak Kudüsü
tanıdıklarını açıklamıştır. Bu kararı
reddediyor ve kınıyoruz. Kudüs İsrail tarafından işgal
edilen bir Filistin toprağıdır. Kudüs Filistinin
başkentidir. Kudüsün statüsü tartışmalarını
derinleştirmek bölgede barışı değil, aksine,
çatışmaları ve hak ihlallerini artıracaktır. Kudüsün
kapısına dayanan siyonist ve haçlı operasyonu hâlâ iş
başındadır. Bu haçlı zihniyetine gereken cevap her türlü
hukuki ve meşru platformda verilmelidir.
Sonuç
olarak, özetle, dış politikamızı millî çizgide sürdürmekten
başka çaremiz yoktur. Millî duruş meselelere Ankaradan bakmakla
inşa edilir.
Değerli
milletvekilleri, bu çetin şartlar altında önem vermemiz gereken bir
husus da millî savunmamızdır. Bir milletin bağımsız,
güçlü ve müreffeh bir ülke olarak yaşamasında en önemli etkenlerden
birisi de millî savunma gücüdür. Dünyanın en zorlu
çatışmalarının yaşandığı bir
bölgedeyiz. Türkiye Cumhuriyeti olarak bu coğrafyada millî
savunmamızı ve güvenliğimizi çok güçlü kılmamız
gerekmektedir. Ülkemizin her türlü bela ve saldırılardan
korunması her fedakârlığa değecek bir husustur. Füze
savunma sistemleri, yerli silah, mühimmat ve askerî araç gereçlerin üretimini
her türlü siyasi tartışmanın üzerinde tutarak destekliyoruz.
Türk savunma sanayisi son yıllarda yaptığı atakla birçok alanda
başarılı projeler gerçekleştirmiştir. Millî tank,
millî uçak ve millî uydu projeleri devletin büyük
kararlılığıyla devam ettirilmelidir. Türkiye'nin bölgesinde
liderlik iddiasını artıracak ve ordumuzu daha da güçlendirecek
yeni projelere destek olunmalıdır. Bu çerçevede, savunma sanayisinde
yetişmiş mühendis ve ara eleman gücü, yerli sermaye ve
girişimlerle de desteklenmelidir.
Değerli
milletvekilleri, ülke olarak her yerde her alanda her faaliyeti istikrar içinde
yürütmemiz gerekmektedir. En önemli sorunlarımızdan birisi de millî
eğitim meselemizdir. İlkokuldan üniversiteye eğitimin her
kademesindeki katılımcılar, öğrenci, öğretmen,
akademisyen ve veliler eğitim sistemindeki istikrarsızlıktan ve
belirsizlikten şikâyetçidir. Millî eğitim sistemindeki
istikrarsızlığın derinleşmesi geleceğimizi de
tehdit eder bir duruma getirebilir. Millî eğitim hepimizin ön
yargısız bir şekilde üzerinde düşünmesi gereken bir
konudur. Eğitim sistemindeki zafiyetler kabul edilemez. Maalesef,
ilköğretimden ortaöğretime, ortaöğretimden yükseköğretime
geçişler belirsizlik içerisindedir. Millî eğitimdeki sorunlara
geniş bir mutabakatla son vermeliyiz. Milletimizin eğitime
ilişkin beklentilerini bilimin ışığında millî
hassasiyetle yerine getirmeliyiz. Atanamayan öğretmenlerden
sözleşmeli öğretmenlerin sorunlarına, derslik
sayısından okullarımızın nitelik ve imkânlarına
kadar, millî eğitim sorunları geniş bir zeminde ele
alınmalıdır.
Sonuç
itibarıyla, Türk milletinin mensubiyetinin şuuruna sahip, manevi ve
kültürel değerlerimizi özümsemiş, düşünme, algılama ve
problem çözme yeteneği gelişmiş, sorumluluk duygusu ve toplumsal
duyarlılığı yüksek, gelişmeye açık, bilim ve
teknoloji üretimine yatkın, girişimci, demokrat, erdemli ve
inançlı nesillerin yetiştirilmesi, eğitim
politikamızın vazgeçilmez temel amacı olmalıdır. Eğitim
politikaları, yüksek medeniyet hedefine dayanan millî ve istikrarlı
bir anlayışla kurgulanmalıdır.
Değinmek
istediğim bir diğer husus da değerli milletvekilleri, tarım
ve hayvancılıktır. Tarım ve hayvancılık
vazgeçilmez stratejik bir sektördür ancak tarımın millî hasılaya
olan katkısı yıllar içinde giderek düşmüş,
tarımsal ihracatımız tarımsal ithalatı
karşılayamaz duruma gelmiş, ekilen biçilen alanlar ile
tarımda çalışan sayısı azalmış, köylerimiz
boşalmış, çiftçimizin geliri her geçen yıl düşmüş
ve borçları artmıştır. Türkiye'nin büyük bir kapasiteye
sahip olduğu geleceğin anahtar sektörlerinden olan tarımdaki bu
tablo kaygı vericidir. Mazot, gübre, fide, yem, ilaç, elektrik gibi
tarımsal girdilerdeki fiyatların yüksek olması, çiftçiyi
üretimden uzaklaştırmakta, tarımda uluslararası piyasada
rekabet şansımızı azaltmaktadır. Üretim
planlaması ve fiyatlandırma politikasını işletmek ve
bu politikaları geliştirmek gerekmektedir. Üretici hem girdi
maliyetlerinin yüksek olması hem de ürettiği malı değerince
satamaması nedeniyle yeterince kazanamamakta, hatta zarar etmektedir.
Bunun önüne geçmek için stratejik öneme sahip olan ürünlerde fiyat garanti
sistemi uygulanmalıdır.
Hayvancılık
tarımsal katma değerin âdeta lokomotifidir. Küçükbaş
hayvancılığın sorunlarını elbette tarım ve
hayvancılığın yapısal sorunlarından ayrı
düşünmemeliyiz. Bu yüzden küçükbaş hayvancılığa da
özel bir önem vermemiz gerektiğini hassaten ifade ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bugün Türkiye'nin önemli stratejik sektörlerinden biri de
enerjidir. Enerjide dışa bağımlılıkta dünya
sıralamasının maalesef üst sıralarındayız. Bu
durum önemli bir arz güvenliği riski taşımaktadır.
Doğal gazda 5inci, petrolde 13üncü, kömürde 7nci sıradayız.
Bu rakamlar geleceğimizi tehdit etmektedir. Oysa enerji arzında öz
kaynaklarımızı harekete geçirmemiz hâlinde çok yüksek bir
potansiyelimiz vardır. Dünya Enerji Konseyi Türk Millî Komitesinin
raporlarına göre, Türkiye, öz kaynaklarını harekete
geçirdiğinde 750 milyar kilovatsaat elektrik üretebilecektir. Enerjinin
tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve
sürdürülebilir bir şekilde sunulması temel bir enerji politikası
olmalıdır. Millî bir enerji politikası oluşturulabilmesi
için enerji ham maddelerinde dışa
bağımlılığın azaltılması, yerli
kaynaklardan maksimum ölçüde yararlanmak için kömür ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının azami seviyede değerlendirilmesi, enerji
ithalatında kaynak ve kaynak ülke çeşitliliğinin
artırılması gerekmektedir. Nükleer enerji başta olmak üzere
yeni enerji teknolojilerini üretecek yetkinliğe ulaşmamız
elzemdir.
Değerli
milletvekilleri, Esnaf ve Sanatkârlar Genel Müdürlüğü, 57nci Hükûmet
döneminde Milliyetçi Hareket Partisi tarafından Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bünyesinde kurulmuştur. Esnaf ve sanatkârımız
sermaye ve refahın tabana yayılmasında, gelir
dağılımının iyileştirilmesinde, sosyal dengelerin
korunmasında çok önemli bir görev üstlenmektedir. Ülkemizdeki iş
yerlerinin yüzde 99u esnaf ve küçük işletmelerden oluşmaktadır.
İstihdamın yüzde 77si, ekonomide yaratılan katma değerin
yüzde 36sı esnaf ve sanatkârlarımız tarafından
sağlanmaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımız, finansman
yetersizliği, gelişmiş pazarlara hitap edecek donanımlardan
mahrumiyet, bilgi ve teknolojideki yeniliklerin getirdiği değişimler,
küresel ekonominin, marketlerin ve Uzak Doğu mallarının
yarattığı rekabet, mesleki eğitim yetersizliği, sosyal
güvenlik sorunları, yüksek vergi ve sosyal güvenlik primi, halkın
alım gücünün düşmesi ve tüketim
alışkanlıklarının değişmesi, yaşanan iç
ve dış göçler, kayıt dışı
esnaflığın oluşturduğu haksız bir rekabetin
getirdiği tehditler altında var olma mücadelesi vermektedir. Esnaf,
büyük alışveriş merkezlerinin baskısı altında
kalmıştır; faaliyete geçen her AVM, etrafında yer alan
esnaf ve sanatkârı yok olma noktasına sürüklemektedir. Esnaf ve
sanatkârlarımız Türkiye ekonomisinin ve Türk toplum
yapısının temelidir, bu temeli korumalıyız ve
güçlendirmeliyiz.
Üzülerek
ifade etmeliyim ki ülkemiz toplumsal huzur ortamı bakımından da
ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Sosyal şiddet
âdeta her yere sirayet etmiştir; evde, işte, okulda, sokakta, sporda
ve televizyon ekranlarında bu şiddet sarmalından
kurtulmanız için acil önlemlere ihtiyaç vardır. Sosyal sorunların
çözümü için ortak bir akıl etrafında birleşmek
mecburiyetindeyiz.
Değerli
milletvekilleri, Türk milletinin engin bir tarihi, kültürü, mücadele azmi ve
iradesi vardır. Milletçe büyük bir devlet şuuruna sahip
olmasaydık bekamızı devam ettiremezdik. Türk milleti
hafızası olan bir millettir. İşte, millî mücadele günleri
İşte, 15 Temmuz gecesindeki millî duruş
Zor günlerden
geçiyoruz. Bu zor günlerde Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye'nin gerçek
ve acil sorunlarına çözüm üretmede omuz omuza, kafa kafaya
çalışma çağrısı yapıyoruz. Türkiye'nin her bakımdan
bir inşa ve ihya girişimine ihtiyacı vardır. Hepimiz
öncelikle şu soruların cevaplarını aramakla mükellefiz:
Neyi, nerede, nasıl inşa ve ihya edeceğiz? Hangi geçmişten,
nasıl süzülüp geliyoruz? Nasıl bir geleceği tahayyül ediyoruz?
Nelere sahibiz, nelerden mahrumuz? Önümüze çıkan engelleri aşabilmek
için gerekli olan maddi ve manevi imkânlarımız nelerdir? Bu imkânlar
eksikse nasıl tamamlarız, fazlaysa nasıl yönetiriz?
Unutmayınız, zor diye bir şey yoktur, imkânsız sadece zaman
alacaktır.
Siyaset
anlayışımızda öznemiz millet, nesnemiz devlettir. Toplumun
üzerine pompalanan umutsuzluk girdabından bir an önce
çıkılmalıdır. Türkiye'nin, kalkınma ve güçlenme
hamlesini başlatacak, gelir dağılımındaki
adaletsizliği düzeltecek, yoksulluğu ortadan kaldıracak,
dargınlıkları giderecek, birleştirici,
kucaklayıcı, sosyal barışı temin eden, kurumlar ile
yurttaşlar arasında güven sağlayan bir uzlaşmaya ve
normalleşmeye ihtiyacı vardır. Zorlaştıran değil
kolaylaştıran, iten değil kucaklayan, bölen değil
birleştiren, haklı ve zayıfı, haksız ve güçlüye
karşı koruyan bir anlayışı hâkim kılmak
zorundayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Efendim, müddetinize üç dakika ekliyoruz.
ERKAN
AKÇAY (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Rica ederim.
ERKAN
AKÇAY (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu kronik
sorunları kökten çözmek için, atıl bırakılan beşerî ve
fiziki kaynaklar harekete geçirilmeli, ülkemizi sürekli üreten ve üreterek
büyüyen bir ülke hâline getirmeliyiz. Kamu hayatının her
alanında şeffaflık ve hesap verme anlayışını
hâkim kılacak bir sistem hayata geçirilmelidir. Ekonomi, bilim, sanayi,
dış politika, kültür, sanat, eğitim, sağlık,
tarım ve hayvancılık gibi alanlarda çağdaş, akılcı,
gerçekçi, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir programı vatandaşlara
topyekûn, hep birlikte sunmamız millî bir görevdir. Sen-ben
kavgasına girmeden, dilde, fikirde, işte birlik şiarıyla,
Türkiye'nin birliğini yıkmak isteyenlere karşı demokratik
ve millî bir direniş çağrısı yapıyoruz, aziz
milletimizi bir gönül seferberliğine davet ediyoruz. Türkün asli
cevherinde bir araya gelelim, yekvücut olalım. Türkiye'nin
birliğinin, refahının, mutluluğunun ve geleceğinin
yegâne teminatının al bayrak altında birleşmekten
geçtiği unutulmamalıdır. 19 Mayıs 1919daki ilk
adımın, 23 Nisan 1920deki ilk açılışın, 29 Ekim
1923teki ilk ilanın heyecanı ve coşkusuyla doluyuz. Bize
lazım olan, birlik ve beraberlik, kararlılık ve her
bakımdan güçlü olmaktır. Davranmalıyız, el ele verip omuz
omuza şahlanmalıyız. Yeni bir Türk mucizesi
doğmalıdır ve doğacaktır, belki yarın, belki
yarından da yakın.
Konuşmama
son verirken 2018 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, muhterem heyetinizi ve büyük Türk milletini
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.
Şimdi,
söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Grup Başkan Vekili ve Samsun Milletvekili Erhan
Ustaya aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
beyefendi.
Süreniz
otuz dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin tümü üzerine
yapılan görüşmelerde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Gerek şahsım gerekse siyasi partim adına Genel
Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen büyük Türk milletini
saygılarımla selamlarım.
Bilindiği
üzere, bütçe görüşmeleri iç siyasetin, dış siyasetin,
ekonominin, sosyal sorunların, hepsinin konuşulduğu
platformlardır. Ben konuşmamda daha çok ekonomik konular üzerinde ve
bunlara yönelik çözüm önerileri üzerinde duracağım.
Adalet
ve Kalkınma Partisi on beş yıldır ülkemizi yönetiyor ve
16ncı bütçesini yapıyor. Tabii, hâlâ 2002 mukayesesi yapmayı
anlamlandıramıyorum işin doğrusu, bunu ifade etmem
lazım çünkü on beş yıllık bir süre bir ülkedeki
yapısal sorunları gidermek açısından, çözmek
açısından son derece yeterli bir süredir. Bu zaman zarfında
elbette ki birtakım meselelerin çözülmüş olması lazım.
Şu anda aslında baktığınızda 2002yle mukayese
yapmak açısından çok da muhteşem bir ortam var. Birçok veri,
makroekonomik gösterge -kamu maliyesinin dışında- 2002yle
mukayese edildiğinde çok daha sıkıntılı
durumdadır, ancak bunu yapmanın ülkemize bir faydası yok. Ben o
yüzden daha çok çözüm önerileri üzerinde duracağım ve ülkemizin
güncel ve yapısal sorunlarına yönelik reform mahiyetindeki çözüm
önerileri üzerinde duracağım. Fakat çok kısa bir şekilde
genel bir konjonktüre bakacak olursak toplumun birçok kesiminde,
çiftçilerimizde, çalışanlarımızda, sanayicilerimizde,
KOBİlerimizin büyük bir borç yükü altında olduğunu biliyoruz ve
bu borç, gelirin üzerinde artıyor yani gelirden daha hızlı artan
bir borç durumu var. Kişi başı gelir düşmektedir, enflasyon
yükselmektedir, dolar kuru, daha doğrusu döviz kuru çok dalgalı,
oynak, belirsiz ve sürekli yükselmektedir. Faizler yükselmektedir, cari
açık hâlâ hatırı sayılır seviyededir, kamu
açıkları özellikle son iki yılda tekrar bir artma eğilimine
girmiş ve kamu maliyesi bozulmaktadır. Türkiye ikiz açık
sarmalıyla karşı karşıya olma riski içerisindedir.
Genel olarak ekonominin kırılganlığında bir artma
olduğunu ifade edebiliriz. Rezervlerimizin -ifade edildiğinin aksine-
kısa vadeli yükümlülüklerimizi karşılamaktan uzak olduğu
tespitini yapmamız gerekmektedir. Dünyadaki en kırılgan
ekonomiler liginin vazgeçilmez bir üyesi hâline geldik.
Şimdi,
bir yandan da tabii, iç ve dış siyaset çok
sıkıntılı, Türkiye bir kuşatma altında. Böyle bir
kuşatma ortamı içerisinde de ülkemizin önünü açacak, milletimize ümit
verecek politikaları ortaya koymayı millî bir duruş olarak
görüyorum ve bu çerçevede önerilerimi sıralamaya
çalışacağım. Temel olarak dokuz başlık üzerinde
hareket edeceğim Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.
İlk olarak yapılması gereken şey, Türkiye ekonomisine
ilişkin olarak güven bunalımını ortadan kaldırmak,
belirsizlikleri azaltmak ve beklentileri olumluya çevirmektir. Piyasalara ve
yatırımcılara vereceğimiz en önemli mesajın Biz
sorunları doğru tespit ediyoruz ve çözüm önerilerine de sahibiz.
mesajı olması lazım. Ve bu çözüme yönelik de siyasi ve
bürokratik iradenin varlığını göstermek lazım; bu,
başlı başına önemli bir husustur. Bu gösterildiği
andan itibaren, bugün bu, bütçe konuşmasında Sayın Başbakan
bu iradeyi ortaya koysun, makroekonomik göstergelerde, belirsizliklerde ve bir
kısım göstergelerimizde bugünden itibaren bir iyileşme
olacaktır, ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Tabii,
sorunları abartmak kadar hiç yokmuş gibi kabul etmek veya küçültmek
de güvensizliğe yol açıyor. Bugün Türkiye ekonomisiyle ilgili olarak
baktığımızda Türkiye ekonomisi yönetiliyor mu? diye bir
soru sormak haklı bir soru gibi duruyor. Ekonomiye ilişkin kurumlar
arasında ciddi bir koordinasyon eksikliğinin olduğunu ifade
etmem lazım. Kurumlar inisiyatif alıyor mu ciddi endişelerimiz
var. Kurumların ve kuralların
çalıştığını herkese göstermemiz lazım.
Devleti yönetenlerin daha dikkatli bir şekilde beyanatlarda bulunması
lazım çünkü birkaç beyanatın üst üste gelmesi ekonomide belirsizlik
ve güvensizlik yaratmaktadır. İktisadın temel ilkelerine ters
söylemlerin sıkça tekrarlanması ve kamuoyunda
tartışılması ciddi bir tedirginlik yaratmaktadır.
Piyasalara elbette teslim olmayalım ancak piyasalarla restleşmenin de
çok fazla anlamı olduğunu düşünmüyorum. Meselelere günübirlik
çözümler aramak yerine reformist olarak yaklaşmak gerekmektedir. Sürekli
olarak Türkiye'nin büyük risklerle karşı karşıya
olduğunu vurgulamak da Türkiyeye yatırım yapacak
yatırımcılar açısından belirsizlik yaratmaktadır.
Şimdi,
Sorunları doğru teşhis etmemiz gerekir. diyoruz; doğru
teşhis için doğru veri, kaliteli veriye ihtiyacımız var; en
önemli konulardan bir tanesinin bu olduğunu düşünüyorum. Yeni millî
gelir serisi açıklandı. Geçen yıl burada bütçeyi konuşurken
ortaya koyduğumuz sorunlar ile bu yıl bütçeyi konuşurken ortaya
koyduğumuz sorunlar çok farklılaştı. Bu, Hükûmetin
yaptığı işlerden ziyade TÜİKin
açıkladığı verilerdendir. Geçen yıl yurt içi tasarrufların
çok yetersiz olduğunu, Türkiyede yatırımların yetersiz
olduğunu söylüyorduk çünkü elimizdeki resmî veri oydu. Bunları, bütün
bu sorunları TÜİK aslında bir akşamda çözmüş oldu.
Fakat bu meselenin içselleştirilip içselleştirilmediğine
baktığımız zaman Hükûmetin politika dokümanlarında
sorunlar değişmiş fakat çözüm önerileri çok fazla
değişmiş gibi durmuyor. Hâlbuki yeni sorun alanları için
yeni çözüm önerileri önermek lazımdı; bunu, Hükûmet
dokümanlarında göremiyoruz, dolayısıyla burada bir
içselleştirme sorunu varmış gibi geliyor.
Millî
gelir serisinin değiştirilmesini
Bakın bu veri o kadar önemli
ki, 2011-2015 dönemini düşünelim, eski serideki büyüme oranı -dört
yılın ortalaması için söylüyorum- 3,3. Şimdi 3,3;
hayatı yaşıyorsunuz ve bu göstergeler geldikçe buna göre bir
politika seti uyguluyorsunuz; mesela, Merkez Bankası buna göre bir para
politikası uyguluyor. Şimdi, geçti, 2016 yılına geldik,
dediler ki: Pardon, büyüme 6,1miş. Dolayısıyla burada 2,8lik
büyüme veya yüzde 84lük artış oluyor. Şimdi, TÜFE 8,2, Merkez Bankası
fonlama maliyeti 7,7. Şimdi, bu büyüme doğru olarak zamanında
bilinmiş olsaydı Merkez Bankasının vereceği para
politikası tepkisi çok fazla olacaktı ve ülkeye bu işlerin
maliyeti çok daha az olacaktı. Bunları fazla uzatmak istemiyorum.
İkinci
yapılması gereken şey, ikinci ana
başlığımız: İyi yönetim ilkelerini ülke
yönetiminde tamamıyla hâkim kılmalıyız.
Katılımcılık konusu önemlidir politikaların
oluşturulması ve uygulanmasında. Politikalardaki kötü
uygulamaların kontrol edilmesi anlamında saydamlık konusu
önemlidir. Bu konulara dikkat edilmesi lazım. Özellikle burada kamu-özel
iş birliği projelerini vurgulamak istiyorum. Bunlarla ilgili ciddi
belirsizlik var ve bu belirsizlik piyasalarda çok olumsuz ve kötü
fiyatlanıyor yani işin bize maliyetini artırıyor. Burada
saydamlık olmadığı sürece işin bize maliyeti
artıyor.
Hesap
verme sorumluğu 5018 sayılı Yasayla sistemimize daha fazla
girmiştir ancak uygulamasının çok iyi olduğunu söyleme
imkânımız yok.
Emaneti
ehline verme ilkesi çerçevesinde liyakate hem görev almada hem de bürokraside
görevde yükseltmede azami özen göstermeliyiz, kayırmacılık asla
yapılmamalıdır.
Diğer
önemli bir konu -yine iyi yönetim çerçevesinde- hukukun üstünlüğü
meselesidir. Ekonomiyi de yakından ilgilendirmektedir hukuk meselesi.
Adalet mülkün temelidir. felsefesinden asla uzaklaşmamalıyız.
Adalet sistemimizi güçlendirecek, hukukun üstünlüğünü her alanda hâkim
kılacak tedbirleri almalıyız. Hızlı, adil işleyen
bir yargı sistemi ve yargı bağımsızlığını
tesis ederek yargı kararlarını tartışılır
olmaktan çıkarmalıyız.
Kurumlar
ve kurallar bir toplumun temelidir ve toplumsal düzenin varlığı
için gereklidir. Kamu kurumlarını güçlendirmeliyiz, kamu
kurumlarının itibarlarını artırmalıyız.
Onların itibarını artırmak başarı için
şarttır. Özellikle Planlama, Hazine, Maliye ve Merkez Bankacılığı
fonksiyonlarının güçlü bir şekilde sürdürülmesi ve güçlü bir
koordinasyon gerekmektedir. Merkez Bankası, TÜİK ve BBDK başta
olmak üzere düzenleyici otoritelerin fonksiyonel bağımsızlıkları
korunmalıdır. Bakın, bunlarla ilgili piyasada ciddi endişeler
var. Örneğin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 7
kurul üyesi var, 5 tanesi boştur. Bu, bir güvensizlik veriyor. Yarın
bir bankayla ilgili sıkıntı olsa bu kararı biz nasıl
alacağız? TÜİKin 50 tane daire başkanı ve bölge
müdürü üzeri yöneticisi var, 36 tanesi vekâletle yönetiliyor. TÜİK
bağımsız bir kurumdur ve kararlarını,
rakamlarını bağımsız bir şekilde
çıkartabilmesi lazım. Bu baskı altında TÜİK nasıl
çalışacak?
Denetimsiz
kamu yönetimi olmaz. Bakın, iç denetim sistemi on yıldır
uygulanmaya çalışılıyor fakat gereği kadar yol
alınamadı. Teftiş kurullarının morali, motivasyonu
bozuldu, gereği gibi çalışmıyor. Sayıştay Kanunu
çıkartıldı, güzel bir kanundu fakat bugün
Sayıştayın uluslararası standartlarda bir dış
denetim yaptığını söylemek zordur. Bu anlamda denetim
fonksiyonlarını, ülkede denetimle ilgili birimleri çok daha
güçlendirmemiz lazım.
Kurumların
tüm vatandaşları kapsayıcı olması ekonomik
gelişme açısından çok önemlidir, ciddi bir ilişki
vardır. Biliyorsunuz Türk akademisyen Daron Acemoğlu bu konudaki
çalışmalarıyla Nobele aday olmuştur. Dolayısıyla
kurumların kapsayıcılığı konusu siyaset kurumunun
ilgi alanına girdiği için mutlaka üzerinde durmamız gereken bir
husustur.
Kurumlarla
sürekli oynamamamız lazım. Kurumlar lego değildir. Bakın,
Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü planlama dalında Hazineye
bağlandı, yirmi yıl geçmesine rağmen Hazineci
olamadılar, şimdi aldık bir de Ekonomi
Bakanlığına bağladık. O kurumu oraya, o kurumu oraya
bağlamanın kurumlar üzerinde, motivasyon üzerinde ciddi
sıkıntı yarattığını bilmemiz lazım.
Sağlık
Bakanlığı
2011 yılında bir reform yapıldı
bir KHKyla, şimdi yeni bir KHKyla o reformun tamamı çöpe
atıldı, eski sisteme döndürüldü ama Türkiye para ve zaman kaybetti.
Bunlar, bu sıkıntılar niye oluyor? Çünkü
yaptığımız işleri etki analizine
dayandırmıyoruz, etki analizi önemli bir konudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde duracağım
diğer önemli bir husus verimlilik meselesidir. Türkiye ekonomisinin
verimliliğinin düşük olduğunu, bir defa, ifade etmemiz
lazım. Bu, hem toplam faktör verimliliği anlamında hem de
iş gücü verimliliği anlamında. 2002 sonrasında oradaki
reformların etkisiyle toplam faktör verimliliğinin büyümeye
katkısında bir artış olmuştur, güzel bir
gelişmedir ancak özellikle 2008 sonrasında toplam faktör
verimliliğinin büyümeye katkısı azalmaktadır, hatta
bazı yıllarda eksidir, örneğin 2016 yılında da eksi
olması beklenmektedir. Dolayısıyla verimlilik artışı
bizim mutlaka üzerine düşmemiz gereken, tedbir geliştirmemiz gereken
bir husustur. Burada firma ölçeği meselesini de özellikle vurgulamak
istiyorum. Firma ölçeği ile -ampirik çalışmalar bunu gösteriyor-
verimlilik arasında ciddi bir ilişki var. Bu, sadece tarım
sektöründe değil sanayi sektöründe de var. Dolayısıyla
firmalarımızın daha büyütecek kararlar alması lazım,
özellikle miras yoluyla bölünmenin KOBİlerde önüne geçmek lazım
ülkemizin gelişmesi, kalkınması açısından.
İş gücünün eğitim düzeyini ve niteliğini artıracak
önlemlerin alınmasının da verimlilik üzerinde olumlu etkisinin
olacağını söylemeye gerek bile yoktur.
Dördüncü
önemsediğim ve üzerinde durmak istediğim konu ekonomik güvenlik
konusudur. Dış kaynağa bağlı bir ekonomiyiz.
diyoruz. Türkiye, 15 Temmuzda bir işgalin eşiğinden döndü.
diyoruz. O formatta olmadı başka bir formatta Türkiye, yeni ataklarla
karşılaşabilir. Dolayısıyla ekonomik güvenlik konusu
hiçbir şekilde ıskalamamamız gereken ve üzerinde hassasiyetle
durmamız gereken bir konudur. Bunun için de yapacağımız en
önemli şey, dış
bağımlılığımızı azaltmaktır.
Dış finansman bağımlılığımızı
mutlak surette azaltmak durumundayız.
Bakın,
Eylül 2017 itibarıyla önümüzdeki bir yıl içerisinde 170 milyar dolar
borç ödememiz var, artı yaklaşık 40-42 milyar dolar da cari
açığı koyarsanız 210 milyar dolar finansman sağlamak
durumundayız. Bunu azaltmadığımız sürece her türlü
şoka, her türlü atağa karşı açık bir hâlde
olduğumuzu unutmamamız gerekir. Dolayısıyla bu tedbirlerin
alınması lazım. Bunların neler olduğuna girmek tabii
şu anda çok fazla mümkün değil ancak yapılması gereken,
işin finansman açığının azaltılması
gerektiğini
Bir tane örnek verebilirim yalnız. Büyük dış
finansman gerektiren projeler var, bunların bir kısmı
konuşuldu, mesela Kanal İstanbul gibi. Şimdi, zaten
bunların çok fazla sağlıklı etki analizleri de yapılmış
değil. Ciddi dış finansman gerektiren projelerin bu anlamda gözden
geçirilmesi gerektiğini ben ifade etmek istiyorum.
Şöyle
bir analiz yapalım: Adalet ve Kalkınma Partisi dönemlerinde, on dört
yılda -2017yi katmıyorum yıl bitmediği için- 590 milyar
dolar net dış kaynak kullanılmış. Bakın,
borçlanma değil, borçlanma bunun çok üzerinde. Net kullanım 590
milyar dolar; bunun 500 milyar doları cari açığın
finansmanı için kullanılmış, 90 milyar doları da
rezervlerin artışı. Tabii, burada rezerv artışıyla
ne kadar övünmemiz gerektiğini düşünmemiz lazım. Yani
dışarıdan borcu alıyoruz rezervimizi bir miktar
artıyoruz; bu, ne kadar bu anlamda övünülecek bir şeydir veya rasyo
olarak baktığımızda o da ayrı bir husus.
Şimdi,
590 milyar dolar net kullanım; 500 milyar doları cari açık
dedik. Tabii, bu borçlanmayla oluyor, bunun önemli bir kısmı
borçlanmayla finanse edilmiştir. Borçlarımız için
ödediğimiz dış faizin, on dört yıldaki dış faizin
132,3 milyar dolar olduğunu unutmamamız lazım. Bunlar, önceki yıllara
göre astronomik artışlardır. Dolayısıyla dış
kaynak bağımlılığını azaltmak az önce ifade
ettiğim gibi hem ekonomik güvenlik açısından hem de ülkemizin
gelişmesi açısından son derece önemli bir husustur.
Peki,
bu kadar kaynağı nasıl kullandık? İşte, o zaman
diğer bir sorun alanı ve çözmemiz gereken bir husus
karşımıza çıkıyor; bu da kaynak tahsisindeki
çarpıklık. Türkiyede -bunu sadece kamu kaynakları
açısından söylemiyorum- ekonominin genelinde kaynak tahsisinin çok
verimli ve üretken alanlara gittiğini söyleyemeyiz. Aslında bu
tespiti ben yapmıyorum; bu tespiti devlet de yapıyor, Hükûmet de
yapıyor. Hükûmet politikalarında kaynak tahsisindeki
çarpıklık ifade ediliyor. Bunun çözümü için de aslında söylenen
hususlar var, bunların en başında geleni biliyorsunuz, rant
vergisi. Ama bu rant vergisi bir türlü
çıkartılamamıştır. Hükûmetin, rant vergisiyle ilgili
düzenlemeleri bir an evvel Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmesinin
çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Kaynak
tahsisindeki çarpıklığı ifade etmek için sadece bir tane
rakam vereceğim: İnşaat yatırımlarının
gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı yüzde 16,3; 2016
yılında. Daha 2009 yılında, yedi yıl öncesinde bu
11,9du; bakın, o kadar hızlı bir yükselme var, bunu hiçbir
ekonomi kaldıramaz. Bu, kaynak dağılımındaki çok ciddi
bir çarpıklıktır. Avrupa Birliği ortalaması ise 9,7;
bizde 17ye karşı Avrupa Birliği ortalaması 9,7.
İnşaat üzerinden büyüme modeli terk edilmelidir. Bu, bu ülkeyi,
nihayetinde bu ekonomiyi tıkayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde durmak istediğim
diğer bir husus, altıncı husus orta gelir tuzağı
meselesidir. Dünya geneline baktığımızda, ülkelerin kabaca
on iki, on beş yıl içerisinde orta gelirden yüksek gelire
geçtiğini görüyoruz; bu, ortalaması. Yedi yılda geçen ülkeler
var, Güney Kore, Hong Kong gibi; daha uzun, yirmi sekiz yılda geçen
ülkeler var, Yunanistan gibi ancak ortalama on iki, on beş yıl.
Türkiye ne durumdadır? diye baktığımızda, Türkiye
ilk kez 1997 yılında yüksek gelir grubu ülkeleri içerisine
girmiştir, 1997de yani bundan yirmi yıl önce. Ondan sonra tekrar
gelir düşmüş; daha sonrasında, 2004ten itibaren de sürekli
olarak yüksek orta gelir grupları içerisindedir, yüksek gelir grubuna bir
şekilde geçememiştir. Bir hesaba göre yirmi yıldır, bir
hesaba göre de on üç yıldır Türkiye yüksek orta gelirdedir. Dolayısıyla,
Sayın Cumhurbaşkanı hafta sonunda o tuzakta olduğumuzu da
ifade etti. Türkiyenin orta gelir tuzağından
çıkartılması için mutlak surette tedbir alınması
gerekmektedir. Bunun için yapılacak en önemli işin, bir defa,
eğitim meselesi olduğunu vurgulamak istiyorum. Ancak oraya geçmeden
önce, bir de rakamsal olarak ne durumda olduğumuzu da ifade etmenin
faydalı olacağını düşünüyorum.
Şimdi,
son dönemde özellikle kişi başı gelir ve toplam millî gelir
rakamlarının düştüğünü ifade etmiştik. Örneğin
-yeni seriye göre söylüyorum, artık eski seri kullanmanın çok fazla
bir anlamı yok bu durumda- 2013 yılında Türkiye kişi
başı gelirde 12.480 doları yakalamış, 2013
yılında; bugün geldiğimizde, bugün en son açıklanan
verilerle kişi başı gelir 10.541 dolara düşmüştür.
2013ten sonra sürekli düşen bir
İşte, bunu
konuşmamız lazım. Hâlâ gidip On beş yıl öncesine göre
şöyleydik böyleydik. Ki onu deseniz de verilecek çok cevabı var
ancak bunu konuşmak lazım. Bu ülke bizim ülkemiz, bu kaynaklar bizim
kaynaklarımız, bu insanlar bizim insanlarımız. Niye Türkiye
2013 yılında yakaladığı 12.480 doları
Bugün 2
bin dolar altında. Hükûmetin bunu konuşması lazım, buna
kafa yormamız lazım ve hep birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak bu sorunları aşmak için adım atmamız lazım. Ben
de konuşmamda bunu yapmaya çalışıyorum esas
itibarıyla.
Bakın,
işin daha kötüsü, 2020 yılında dahi Türkiye'nin hedefi
13,024tür yani 2013ün nominal olarak, yedi yıl geçtikten sonra, bir
miktar üzerinde olmakla birlikte reel olarak ciddi şekilde 2013
yılının altında olacaktır 2020 yılında.
Hükûmetin rakamlarıyla söylüyorum, kendim ayrıca rakam ifade
etmiyorum. Sadece şu grafiği göstermek istiyorum. Şu maviler
2013 yılında -Dünya Bankası sınıflamasına göre-
yüksek gelir limitleri -Sayın Kalkınma Bakanı bu konuları
iyi bilir- şu da Türkiye, turuncu da. Bakın, çok
yaklaşmışız ama şu anda 2017 yılının
üçüncü çeyreğinde geldiğimiz -birazdan onun analizini
yapacağım, son çeyrek büyümesinin analizini- yani böyle
çığlıkların atıldığı bu büyümede
Türkiye'nin yüksek gelirli gruplara göre geldiği nokta
burasıdır; bunu, bir defa, görmemiz lazım. Şimdi o zaman ne
yapmak lazım? Reform yapmak lazım, Türkiye'yi bu tuzaktan
çıkarmak gereği ortadadır. İlk önce yapılması
gereken iş, bir defa, uzun vadeli bir bakışımızın
olması lazım. Şimdi, 2053-2071 deniliyor, son derece güzel
fakat bunun altında nasıl bir çalışma var, nasıl bir
teknik çalışma var biz bunu bilmiyoruz, bunu kamuoyu da bilmiyor.
Dolayısıyla bunların, bir defa, yapılması lazım.
Şu anda On Birinci Kalkınma Planı hazırlık süreci
devam ediyor. Ben ümit ediyorum ki On Birinci Kalkınma Planının
başında bir uzun vadeli strateji olacaktır, bunun mutlak surette
olması lazım. Türkiye'nin önümüzdeki yirmi beş, otuz
yılını görecek bir stratejiye ihtiyacı var yani sadece
2023-2053-2071 demek yetmiyor. Bakın, o zamanki Hükûmet 2000
yılında Sekizinci Planı yaparken 2023 stratejisini ortaya
koymuştu ve Türkiye için son derece faydalı oldu. Bugün her ne kadar
birtakım icraatla buradan çok uzaklaşmış olsa da ancak yine
de bir perspektif veriyor, bu perspektifi Türkiyeye kazandırmak
lazım.
Şimdi,
burada Onuncu Kalkınma Planı değerlendirmesine girmek
istemiyorum -onun yeri geldi- ancak sadece şunu ifade edeyim: Onuncu
Kalkınma Planının son yılı 2018 yılı.
Dolayısıyla aslında sağlıklı bir şekilde bu
Mecliste Onuncu Kalkınma Planı
Nihayetinde bu Meclis yaptı,
beş yıl önce çıkardı bu planı, bu planın
sonuçları nasıldır, tatminkâr mıdır değil midir,
buna bakmak lazım. Sadece şunu söyleyeyim: Ciddi şekilde, Onuncu
Planın sonuçları hayal kırıklığı
yaratmıştır, asgari sapma makroekonomik göstergelerde yüzde 40
oranındadır. Dolayısıyla kısa vadede ara hedefleri bu
kadar ıskalarsak uzun vadeli hedefleri de
ıskalayacağımız çok ortadadır. 2023 hedefleri maalesef
ve maalesef Türkiye açısından ulaşılır olmanın
uzağındadır.
Şimdi,
sürdürülebilir büyümenin önemli olduğunu ifade ediyoruz. Büyümenin
sürekliliği, yüksekliği kadar sürdürülebilirliği de önemlidir.
2017 yılının üçüncü çeyreğinde, bugün, çok güzel bir büyüme
rakamı elde ettik; yüzde 11,1. Burada baz etkisi var. Yani geçen yıl
aynı döneminde, biliyorsunuz, 15 Temmuz hadisesinden dolayı çok kötü
bir dönemdi, eksi 0,8di, onun üzerine oldu. Buradan kaynaklanan bir baz etkisi
var ama buna rağmen 11,1 önemli bir büyümedir. Fakat bunu biraz daha
sağduyulu analiz etmemiz lazım. Nasıl? Bir defa, bu büyümenin
kaynakları nedir? Büyümenin, yüzde 11,1in 6,9u özel tüketimden geliyor.
Yani Tasarrufları artırmamız gerekir. diyor Hükûmet fakat
büyümenin yüzde 50sinden fazlasını, yüzde 60ını, 70ini
özel tüketimden karşılıyoruz. Bunun üzerine bakmamız
lazım.
Bakın
-Sayın Maliye Bakanı hep ihracatı verdi, ithalatı vermedi;
sanki bu ithalatı bu devlet yapmıyor, yani ithalat başka bir
şey sanki, hep ihracat rakamı veriliyor- net ihracatın büyümeye
katkısı bu çeyrekte 0,3e kadar düşmüştür, önümüzdeki
çeyrekte bu gidişle negatife dönecektir. Dolayısıyla bir
dengeleme sorunu vardır. Bu büyüme, bu anlamda dengeli bir büyüme
değildir, bunu görmemiz lazım. İnşaatın -sözü fazla
uzatmak istemiyorum- katkısı yine çok yüksektir. İnşaat
harcamaları yüzde 12 reel olarak bir çeyrekte artmıştır.
Kişisel
gelir olarak baktığımızda veya daha doğrusu toplam
millî gelir olarak baktığımızda da yüzde 11,1lik bir
büyümeye rağmen dolar bazında millî gelir düşmektedir. 2016
yılında 857,1 milyar dolarken Türkiyenin millî geliri, 2017
yılının üçüncü çeyreğinde
yıllıklandırılmış olarak 854,2 milyar dolara
düşmüştür, bunu görmemiz lazım. Bu, bir şeyi küçümsemek
için söylenmiş bir şey değildir, bu ülkenin kazancıdır
ancak -hep başta söyledik- tespiti doğru
yapmadığımız zaman çözümlerimiz hiçbir zaman doğru
olamayacaktır, tespiti doğru yapalım ve bu anlamda da bunun
önemli olduğunu düşünüyorum.
Diğer
bir husus da şudur: Eğer büyümeyi bu kadar yüksek olarak kabul
ediyorsak o zaman şu soru bize sorulur, bir analist şunu sorabilir:
Siz Türkiye'de büyüme yavaş dediniz, kamu maliyesini gevşettiniz.
Birazdan geleceğim rakamlarına, 30 milyar TL bütçenin üzerinde
harcama yaptık, 50 milyar TL genel devlette bütçenin üzerine
çıktık. 50 milyar TL öngördüğünün üzerinde harcama
yapıyorsun, Kredi Garanti Fonundan parayı basıyorsun, ondan
sonra istihdam teşviklerini, vergi teşviklerini veriyorsun; bu sefer,
büyüme yüzde 11 oldu diye perşembe günü Merkez Bankası faiz
artıracak. Şimdi, yaptığımız işe bir
bakmamız lazım. Yani bir yandan büyümeyi artırmak için bir sürü
maliyete katlanıyoruz, bu arada enflasyonumuzu artırıyoruz, kamu
açıklarımızı artırıyoruz; sonradan da bu büyümeyi
sınırlandırmak için faiz artışlarına
gidilecektir. Dolayısıyla, bu büyümenin dengeli bir büyüme
olması sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Bunu
aslında Mehmet Şimşek bugün söyledi Büyüme
sürdürülebilirliği açısından dengeli olması önemlidir.
dedi, kendisi de ifade etti.
Şimdi,
sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için de Türk lirasına istikrar
kazandırmak kısa dönemde mutlak surette yapılması gereken
bir şey, bunu yapmadan zaten büyümeye istikrar kazandırmak çok zor.
İkincisi:
Teknoloji. Teknolojiyi üretmek ve ticarileştirmek. Birazdan AR-GEyle
ilgili detaylarını size ifade edeceğim. Teknoloji üretemeyen ve
ticarileştiremeyen hiçbir ülke orta gelirden üst gelir grubuna
çıkamamıştır. Bunun için de ana sınıfından
başlayarak eğitime önem vermemiz lazım. Temel bir
yanlışı ortaya koymak istiyorum. Sayın bakanların
açıklamaları var: Eğitime bu kadar bütçe ayırdık.
Eğitime bütçe ayırmak
Harcamayla övünmenin ben çok anlamlı
olduğunu düşünmüyorum, sonuçlarla övünebiliriz yalnız. PISA
sonuçlarında OECD içerisinde sondan ikincilikten kurtulabilirsek o zaman
diyelim ki: Ben eğitime para harcadım ve bu harcadığım
paranın karşılığında da Türkiye'nin eğitim
kalitesini artırdım. Ampirik çalışmalar var OECDnin
yaptığı, derslik sayısıdır, işte
öğretmen sayısıdır veya ne bileyim ben eğitim
bütçesinin büyüklüğüdür, bunlarla büyüme arasında hiçbir ilişki
bulunamamış. Büyümeyle ne arasında ilişki bulunmuş?
Eğitimin kalitesi. Orada kaliteyi ölçen unsur da PISA
sonuçlarıdır. Buralara odaklanmamız lazım. Eğitimin
kalitesine odaklanmadığımız sürece eğitime
ayırdığımız kaynağın çok fazla bir önemi
yok. Eğitimin kalitesini artıracağız diye de tabii, iki
yılda bir sınav sistemini değiştirmenin de çok anlamlı
olduğunu düşünmüyorum.
Diğer
bir husus: Teknolojiyi üretmek ve teknolojiyi ticarileştirmek için AR-GE
mevzuatımıza bakmamız lazım. AR-GE Kanunu
çıkarılırken, burada Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşleri ifade edilirken orada ben de söyledim. Şimdi, bizde Iinci
faz var, IInci faz yok. Iinci faz ne? AR-GEnin desteklenmesi, AR-GE
tabanlı bilgi üretilmesi ve bunu prototipe dönüştürme. Bu, bizim
mevzuatımızda var yani iyi kötü yapıyoruz biz bunu. Bunlar ama
ne kısmı? İşin riskli kısmı, maliyetli
kısmı. Ancak IInci faz, AR-GE sonrasında çıkan
teknolojinin gelire ve refaha dönüşmesi. Bu, bizim mevzuatımızda
yok. Bir defa, bunun mevzuatını yapmamız lazım. Yani ortaya
çıkardığımız teknolojiyi seri üretime
dönüştürecek ve ticarileştirecek hususları mevzuata
koymamız ve bundan sonra bunun için kaynak ayırmamız lazım.
Burada yapmamız gereken şey de öncelikle teknolojinin patentinin,
lisansının, akreditasyonunun, standardizasyonunun, sertifikasyonunun
yapılması gerekir.
Diğer
bir husus: Yani bu orta gelir tuzağından çıkabilmemiz için
nitelikli evlatlarımızı değerlendirmeyi bilmemiz
lazım. Üstün zekâlı çocuklarımıza özel eğitim vermemiz
lazım, onları israf etmememiz lazım. Bakın, o çocuklar
israf oluyor, ortalama çocuğun dahi altında bir durumla
karşı karşıya kalıyor hayatta.
İkincisi:
Beyin göçüne engel olunması lazım. Türkiye bir ara o yüksek büyüme
dönemlerinde tersine beyin göçünü yaşamaya başlamıştı
ancak şu andan itibaren tekrar beyin göçü vardır. En parlak
zihinlerimiz yurt dışı eğitiminden sonra Türkiyeye
dönmüyorlar. Bu, üzerinde mutlaka düşünmemiz gereken bir husustur.
Burada,
çok spesifik bir konu olmakla birlikte, söylemek durumundayım: ASELSAN
gibi kurumlarımızda, bir kısım kurumlarımızda çok
intihar vakaları var. Bakın, ASELSANda tekrar bir mühendis
intiharı daha oldu. On bir yılda 8 kişi intihar etti. Bunun
üzerinde durup parlak zihinlerimizin güvenlikleri anlamında da meselenin
üzerinde düşünmemiz lazım.
Diğer
bir husus da genç nüfusumuzu değerlendirecek tedbirleri mutlaka almak
durumundayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde duracağım yedinci
ana başlık da enflasyonun aşağıya çekilmesi ve fiyat
istikrarının sağlanmasıdır. Türkiye, kronik yüksek
enflasyondan çok ciddi sıkıntı çekmiş bir ülkedir. Çeyrek
yüzyıl biz kronik yüksek enflasyon yaşadık. 1999daki Hükûmet -o
günden itibaren aldığı- sosyal güvenlik reformundan
başlayarak aldığı tedbirler çerçevesinde bir program başlattı.
O programın adı, biliyorsunuz, dezenflasyon programıydı ve
bu program sonrasında, arada bir kaza olmakla birlikte, 2002
yılına geldiğimizde, bakın bunu mutlaka ifade etmem
lazım- Türkiyenin enflasyon hedefi yüzde 35ti, gerçekleşmesi yüzde
29,7 oldu. Çeyrek yüzyıldan beri, belki kırk yıldan beri Türkiye
ilk kez hedefinin altında bir enflasyonu gerçekleştirdi. Şimdi,
bazı arkadaşlar diyecek ki Ya, yüzde 29,7yi iyi ki
tutturmuşsunuz. Yani, övünülecek bir şey mi? Evet, övünülecek bir
şey, her şeyi şartlarında düşünmek lazım.
Bakın,
yüksek enflasyon dönemlerinde -gelişmekte olan ülkelerde bu dönemler biraz
farklılaşıyor ama analiz açısından onu yüksek
enflasyon dönemi diye tarif edelim- gelişmekte olan ülkelerde yüzde
78,9luk bir enflasyon var o dönemde, Türkiyedeki enflasyon yüzde 72,8. Hani,
yüzde 100lerden enflasyon 6ya geldi. 6 olacağına 10 olsun
canım. Ne fark eder? diyemeyiz. Her şeyi şartlarında
düşünmek lazım, anakronizm hatasına düşmemek lazım.
Düşük enflasyon dönemlerinde gelişmekte olan ülkeler 7,6yı
tutturmuşken bizde enflasyon, bu dönem için, düşük dönem için yüzde
11,4 civarındadır. Şu anda da enflasyon yüzde 13
civarındadır, son on dört yılın en yüksek enflasyonuyla
karşı karşıyayız. Baz etkisi nedeniyle biraz
aralık ayında düşecek ancak enflasyonun bir yükselme trendinde
olduğunu mutlak surette görmemiz lazım. Beni en çok
endişelendiren de, bir kısım beyanata
baktığımızda, enflasyondaki bu yükselişin
önemsenmemesidir. Önemsenmiş olsa çözümü kolay ama bunu küçük bir mesele
olarak görürsek Türkiye yüzde 100 enflasyonları gördü, yüzde 11 enflasyon
yüksek mi kardeşim? dersek, olmaz. Unutmayalım ki yüzde 5 enflasyon
hedeflemesi, açık enflasyon hedeflemesi yapan bir ekonomiyiz ve yüzde 13
enflasyonumuz var. Bu, hiçbir şekilde piyasalara güven vermez.
Enflasyon
çok hızlı bozulur. Venezuelada 2011-2012 yıllarında
enflasyon yüzde 26yken şu anda yüzde 600. Nedenleri farklı olabilir
ama enflasyon hiçbir göstergeye benzemez; eğer tedbir alınmazsa,
küçümsenirse, önemsenmezse çok hızlı bozulabilir.
Dolayısıyla,
fiyat istikrarı olmadan finansal istikrar olmaz. Fiyat istikrarı
sağlanmadan sürdürülebilir refah artışı
sağlayamayız. Enflasyonla mücadele için para ve maliye
politikasının bir miktar daha
sıkılaştırılması kaçınılmaz hâle
gelmiştir, onu da ifade etmem lazım.
Sekizinci
husus: İstihdam ve iş gücü piyasası. İş gücüne
katılım oranlarında -Sayın Maliye Bakanı da ifade
etti- ve istihdam oranlarında artış
yaşanmıştır bu Hükûmet döneminde, takdire şayan bir
durumdur. Ancak, hedeflerin gerisinde, o ayrı bir şey,
artış yaşanmıştır. Fakat, işsizlik
oranı çok yüksektir. Şunu söyleyemeyiz yalnız: Efendim, iş
gücüne katılım oranı çok arttığı için
işsizliğimiz yükseliyor. diyemeyiz. Bu, geçerli bir mazeret
değildir. Zaten, hedefler açısından
baktığımızda, hedeflerin altında
kalmıştı iş gücüne katılım oranı, ona
rağmen Türkiye'de, örneğin 2002yle mukayese edildiğinde
işsizlik oranı şu anda çok daha yüksektir.
Dolayısıyla, daha da kötüsü genç işsizlik oranı, yüzde
20,6dır genç işsizlik oranı. Hatta, bundan daha kötüsü -gençlere
sorulduğunda- Ben ne eğitimdeyim ne de istihdamdayım.
diyenlerin oranının yüzde 28 olması. Yani bizim en güçlü
yanımız olan gençlerimizi biz kullanamıyoruz, gençlerimizi
değerlendiremiyoruz. İş gücü piyasalarının
verimliliği alt bileşeninde Türkiye 137 ülke arasında 127nci
sırada. O zaman ne yapmalıyız? Yapılması gereken
şey
İstihdamla ilgili böyle spesifik, bölgesel, cinsiyete
dayalı, yaşa dayalı teşviklerin -ampirik
çalışmalar bunu gösteriyor- çok verimli olmadığı
görülüyor. Vergi yüklerinin genel olarak azaltılması lazım,
mutlaka vergi yüklerini azaltmamız lazım. Kalıcı istihdam
sağlamayan -verimliliği tartışılır ama- maliyeti
yüksek İŞKUR programları mutlaka gözden geçirilmeli. Müktesep
haklar korunarak kıdem tazminatı meselesi mutlaka çözülmelidir.
Türkiye'de mesleksizlik sorunu vardır, bunu mutlaka görmemiz lazım.
Kadınların iş gücü piyasasına girmesinin önündeki engeller
kaldırılmalı, istihdamı caydırmayan bir sosyal
transfer sistemi uygulanmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak da kamu maliyesi üzerinde
de bir miktar durup sözlerimi tamamlamaya çalışacağım.
Türkiye,
1999 yılından itibaren alınan tedbirlerin etkisiyle kamu
maliyesi alanında ciddi bir başarı göstermiştir,
inanılmaz bir başarı göstermiştir. Bugün geldiğimiz noktada,
iki yıl öncesinde kamu açıkları hemen hemen başa baş
seviyeye gelmişti ancak son iki yılda kamu açıklarında
tekrar yüzde 2,7lik bir bozulma olmuştur, bunu birinci olarak görmemiz
lazım. Kamu açıkları da öyledir, bozulmaya çok müsaittir,
anında... İki defa
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilimiz, üç dakikalık ilave yapıyorum, lütfen
toparlayınız.
ERHAN
USTA (Devamla) 2006 yılında biz kamu açıklarını
sıfırlamıştık, 2009 yılında, küresel krizin
ve Türkiye krizinin olduğu yılda kamu açıkları yüzde 5lere
kadar yükseldi, bunu unutmamak lazım. Burada çok fazla vaktim
olmadığı için detayları üzerinde duramayacağım,
bunları diğer bütçelerde biz konuşuruz. Ancak, şunu ifade
etmem lazım: Meclisin bütçe hakkı ihlal ediliyor
dolayısıyla
Merkezî yönetim bütçesinde yaklaşık 30 milyar
lira, genel devlet bütçesinde ise 50 milyar lira bu Meclisin verdiği
yetkilerin üzerinde bir harcama yapılmıştır. Bu, 5018
sayılı reformun ruhuna aykırıdır, bu anlamda buralara
bakmamız lazım.
Peki,
mali disiplin konusunda
Mali disiplinde tekrar 2,4, yüksek bir
açıktır, Maastricht Kriterlerine neredeyse yaklaşıyor, onun
üzerine bir miktar daha koymak gerekiyor aynı ölçekte olabilmesi için,
özelleştirme gelirlerini de çıkardığımızda 2,6ya
gidiyor. Dolayısıyla bir defa, mali disiplini vergi
oranlarını artırarak değil, harcamaları kısarak
-harcamalarımız kontrolsüz bir şekilde artıyor- ve vergiyi
tabana yayarak yapmamız lazım. Eğer vergi artışı
sağlayacaksak vergiyi tabana yaymamız lazım, oranlarını
artırmamamız lazım.
Vergi
adaleti, mutlaka gözetmemiz gereken bir husustur. Gelir üzerinden alınan
vergilerin tahsilatı artırılmalıdır -adaletsizlik
devam ediyor- bunun için de özellikle sermaye kazançlarının daha
fazla vergilendirilmesi konusu, mutlaka çözülmesi gereken bir husustur,
üzerinde durulması gereken bir husustur.
Kamu
tüketimi hızlı bir artış eğilimindedir. Kamu
tüketimini aşağı çekmemiz lazım.
Kamu
harcama programlarının gözden geçirilerek israfa kaçan harcama
programlarının bir elimine edilmesi lazım. Kamunun idare bina
inşaatlarının mutlaka gözden geçirilmesi lazım.
Makroekonomik hedeflerle uyumlu bir kamu maliyesi çerçevesi ortaya koymak
durumundayız. Bir örnek vermek gerekirse -bugün bakıyoruz- biz geçen
yıl tasarruflarımız yüzde 14 biliyorduk, şimdi
öğrendik ki tasarruflarımız yüzde 25miş, 10 puan
arttı. O zaman, bireysel emeklilikte her yıl tasarrufları 4
milyar TL artırmak için para harcayıp harcamama konusu, bizim
düşünmemiz gereken bir konudur, Hükûmetin buradan dikkatini çekmek
istiyorum. Yani Yüzde 14 tasarruf var. diye kurgulanmış bir
programı bugün hâlâ sürdürüp sürdürmeyeceğimiz konusunu mutlaka göz
önünde bulundurmamız lazım. Kamu-özel iş birliği projeleri
bu anlamda mutlaka üzerinde durulması gereken diğer bir konudur.
İç
siyasette, dış politikada ve doğru gördüğümüz diğer
politikalarda Hükûmeti nasıl destekliyorsak yukarıda bahsettiğim
reform ve politika önerilerinde de Hükûmeti desteklemeye Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak hazırız. Türk milleti, bizim milletimiz her
şeyin en iyisine layıktır ve Türkiye'yi daha müreffeh bir ülke
yapacak altyapıya da biz millet olarak, ülke olarak sahibiz. İyi
yönetim, iyi organizasyon Türkiye'nin meselelerini çözecektir.
Ben
bu duygularla 2018 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize,
devletimize, kurumlarımıza hayırlı ve uğurlu
olmasını Cenab-ı Allahtan niyaz ediyorum. Genel Kurulu ve
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Erhan Usta.
Efendim,
şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
ve Grup Başkanı İzmir Milletvekili Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunundur.
Buyurun
efendim. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
Süreniz
bir saattir.
CHP
GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, televizyonları başında bizi izleyen
saygıdeğer yurttaşlarım; hepinize Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak sevgimizi, saygımızı, dostluğumuzu ve
muhabbetimizi gönderiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, özellikle son günlerde bir trajediyi
yaşıyoruz, Filistin olayını. Filistin trajedisi
yıllardır devam ediyor, yıllardır. Topraklarından
edildiler, insanları öldürüldü, hak ararken her türlü baskıya ve
şiddete maruz kaldılar ve bunlar yeteri kadar Arap
dünyasının da desteğini alamadılar. Filistin davası
aslında bir insanlık davasıdır, bir dramdır, bir
trajedidir. Filistine ve Filistinlilere sahip çıkmak insan olmanın
gereğidir, bir onurdur Filistine ve Filistinlilere sahip çıkmak.
(CHP sıralarından alkışlar) Kendi öz vatanlarında
insanlar esir muamelesi göremezler, kendi öz vatanlarında sürülemezler,
kendi öz vatanlarında yoksulluğa, açlığa mahkûm
edilemezler, kendi öz vatanlarında etrafları çevrili, esir
tutulamazlar.
Değerli
arkadaşlarım, biz 1968li yıllarda gencecik
çocuklarımızı Filistine gönderdik Filistin Kurtuluş
Örgütüyle beraber Filistinin bağımsızlığı için
mücadele ettiler. (CHP sıralarından alkışlar) O çocuklar,
onlar bizim şehitlerimiz, bu memleketin şehitleri onlar, Filistin
için mücadele ettiler, mezarları hâlâ Filistinde. O şehitlerimizi
saygıyla, minnetle ve rahmetle anıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, Filistin konusunda Türkiye'nin tek
yürek olması lazım, tek yürek olması lazım. Karar, ortak
karar alınması lazım. Mücadele, ortak mücadele verilmesi
lazım. Eğer bir yerde zalim var ve zulmediyorsa zalime
karşı direnmek hepimizin ortak görevidir. Zulme karşı
direneceğiz, zalime karşı direneceğiz ama bu konuda,
üzülerek ifade edeyim, Arap dünyası iyi bir sınav vermemiştir,
başarılı bir sınav vermemiştir. Bizim gösterdiğimiz
duyarlılığı Arap dünyasının pek çok devleti,
maalesef, üzülerek ifade edeyim, göstermemiştir. Birleşmiş
Milletler kararlarına açıkça İsrail karşı
çıkmıştır ve ihlal etmiştir ve biz ve Türkiye
Cumhuriyeti bu konuda çok daha net, çok daha kararlı bir tavır
takınmak zorundadır. Öyle lafla peynir gemisi yürümez:
İsraille ilişkileri kesebiliriz. Kesiyorsan kes kardeşim, biz
de kapı gibi arkandayız! (CHP sıralarından
alkışlar) Öyle lafla olmaz bu iş.
Kaldı
ki asıl kızacağın adam Trump. Niye kızmıyorsun?
Öyle dolaylı, orta alanda top çeviriyorsun. Asıl bu işin
sorumlusu Amerikadaki Başkandır. Oradaki
sıkışmışlığını gidermek için,
gündemi değiştirmek için getirdi Orta Doğunun kalbine pimi
çekti, bombayı koydu.
Herkesi
aradı, sadece ve sadece Erdoğanı aramadı. Bu bile üzerinde
hepimizin oturup düşünmesi gereken bir gerçektir ve bu gerçek başka
bir şeyi daha gündeme getirecek, radikal unsurların arayıp da
bulamadıkları bir ortamı yaratacaktır; radikal
unsurların, katillerin arayıp da bulamadığı bir ortamı
yaratacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, sizlere söyledim, samimi olmamız lazım,
gerçekçi olmamız lazım, dürüst olmamız lazım. Bakın,
ben size bir şey göstereyim değerli arkadaşlar,
Dışişleri Bakanlığının internet sitesi.
İsraille ilgili açıyorsunuz devleti, başkenti boş, Tel
Aviv yazmıyor ama orada bir yıldız var. Yıldıza
baktık, ne yazıyor? Efendim, İsrail 1980 sonrası şunu
şunu yaptı ama onlar Kudüsü başkent olarak kabul ediyorlar.
diyor. E, sen niye Tel Aviv yazmıyorsun, niye yazmıyorsun? Elinden tutan
mı var? Hem bunu yapacaksın hem kalkacaksın iç politikada
şunu yaparım, bunu yaparım, bunu asarım, bunu keserim
Bunlara bu milletin karnı tok arkadaşlar, bu milletin karnı tok.
(CHP sıralarından alkışlar) Yapacaksan adam gibi yap, oraya
yazacaksın İsrailin başkenti Tel Avivdir diye. Yazıyor
musun? Yazmıyorsun, yazamıyorsun. Alta dipnot koymuşsun,
orayı da boş bırakıyorsun. Bu, doğru değil.
Takipçisi olacağız. Sayın Başbakandan da istirham ediyorum,
o başkentin adı Tel Avivdir. Kaldı ki not sadece bu konuda da
kırık değil; buraya, 20 milyon dolara Türkiyenin
itibarını satan bir anlaşma da geldi. 20 milyon dolara
Türkiyenin bütün itibarını satan anlaşma da geldi.
Anlaşmada ne yazıyor, biliyor musunuz? Ankara ve Kudüs
yazıyor ve sizler o anlaşmaya Evet. dediniz. Niye Evet. dediniz,
hangi gerekçeyle Evet. dediniz?
Değerli
arkadaşlarım, sözün başında söyledim, yine söylüyorum:
Filistin olayı bu memleketin onurudur. Kudüs, hepimizin üzerinde titremesi
gereken bir kenttir. Bir barış kenti olmak zorundadır Kudüs. Üç
semavi dinin de kutsal mekânıdır orası. Orası, birilerine
asla ve asla terk edilemez. Bunu gayet açık, gayet net, CHP Grubu
adına söylüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Efendim,
Sayın Cumhurbaşkanı Yunanistana gitti. Gidebilir tabii,
gezmesinde yarar vardır, dostluk ilişkilerinin gelişmesinde
yarar vardır. Hiçbir zaman Neden şuraya gitti, neden buraya gitti?
diye özel bir eleştiri getirmiyoruz; tam tersine, gidilmeli, gezilmeli,
ticari ilişkiler, kültürel ilişkiler geliştirilmeli. Ülkeler,
barış eksenli, birbirlerine destek vermeliler. Gidildi, orada Lozan
tartışma konusu yapıldı. Bir devlet başkanı
pozisyonunda olan kişi, ayaküstü, Türkiye Cumhuriyeti
sınırlarını belirleyen Lozan Anlaşmasını
tartışmaya açamaz. Sormak istiyorum, Sayın Erdoğana sormak
istiyorum: Hangi gerekçeyle Lozanı tartışmaya açıyorsun,
hangi bilgi birikimiyle Lozanı tartışmaya açıyorsun? (CHP
sıralarından alkışlar) Lozanı tartışmaya
açman için önce ya şu üniversite diplomanı bana bir göster
bakayım. (CHP sıralarından alkışlar) Yok böyle
şey. Türkiye Cumhuriyetinin namusudur o, namusudur. Benim
sınırlarımı sen nasıl gidersin başka bir ülkede
tartışmaya açarsın? Konuşuyorsun, iç politika malzemesi
yapıyorsun, ben bunu da anlarım. Peki, ben Sayın Erdoğana
sormak isterim: Orada niye 18 adadan söz etmedin? İşgal
altındaki 18 adadan neden söz etmedin, neden söz etmedin? (CHP
sıralarından alkışlar)
Lozan
Anlaşmasının 12nci ve 15inci maddeleri açıkça ihlal
edilmiştir. 18 adayı ve 1 kayalığı hiçbir zaman, ne
Lozan Anlaşması ne de başka bir anlaşma Yunanistana
vermemiştir. Değerli arkadaşlarım, şu anda 18 adada 13
askerî birlik var, 5 bine yakın Yunan askeri var. Peki kardeşim, sen
oraya gidiyorsun, Yunanistana gidiyorsun, oturup konuşuyorsun,
Lozanı tartışıyorsun, adalara gelince ağzına
bant çekiyorsun. Niçin? İç politikada ben onu kullanayım, ondan
sonra da bu olsun. diyorsun.
Ya,
bu ayıp değil mi değerli arkadaşlarım? Bu, bizim
kaldıracağımız bir olay mıdır? İlk kez bu
hükûmetler döneminde Türkiye Cumhuriyeti toprak kaybetmiştir,
tıpkı Süleyman Şah Türbesini kaçırdıkları gibi.
İçime sindiremiyorum, içime sindiremiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Gideceksiniz, 18 adayı vereceksiniz oraya, askerini
yığacak oraya, askerî birliğini yığacak oraya, sen
gideceksin Lozanı tartışmaya açalım. diyeceksin. E,
zaten adamlar açtılar Lozanı tartışmaya, 18 adayı da
işgal ettiler. Bir şey söyledin mi? Bir şey söylemedin.
Çıktın, tekrar Türkiyeye geldin ve bize de diyorlar ki: Efendim,
neden eleştiriyorsunuz Erdoğanı? Ne yapalım? 18 ada
işgal edilecek, biz de diyeceğiz ki: Ya,
ağzımızı kapatalım, hiçbir şey söylemeyelim,
ayıp olur. Biz, sizin bildiğiniz özellikle iktidar kanadına
söylüyorum- türde muhalefet yapmayız arkadaşlar. Biz, Türkiye'nin
aleyhine ne varsa hepsine karşı dururuz ve muhalefetimizi
yaparız. (CHP sıralarından alkışlar)
Başka
bir olay değerli arkadaşlarım, devlette hükûmet. Devlet bakidir,
hepimizin devletidir ama hükûmet ayrıdır. Hükûmet, halkın
verdiği oylarla seçilir, gelir ve devleti yönetir; devlet olmaz, devleti
yönetir. Ne zaman? Beş yıl, üç yıl, anayasasında ne yazıyorsa.
Sonra tekrar halkın hakemliğine başvurulur, yeni seçim olur,
gelir, tekrar yönetir. Eğer bir kişi Ben devletim. diye ortaya
çıkıyorsa onun adı siyaset kitaplarında
yazılıdır. Ben devletim. diye birileri çıkıyorsa,
onun adı siyaset kitaplarında diktatörlüktür değerli
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle,
devlet ile hükûmeti ayırmamız lazım. Şu anlama gelmesin:
Devletin bütün kurumları da denetlenmek zorundadır, devletin bütün
kurumları. Kim denetimi yapar? Devleti yönetenler yapar. Devlet, aynı
zamanda güçler ayrılığı ilkesi üzerine oturtulur ki
devlette mutlak güç olmasın diye, bir kişi bütün yetkilere sahip
olmasın diye. Yasaması, yargısı, yürütmesi ve
çağdaş demokrasilerde medyası bu amaçla vardır zaten.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, devlet ile hükûmeti ayırabilirseniz, devlet
ile hükûmeti ayrı yerlere koyarsanız ve dolayısıyla
hükûmet, hukukun üstünlüğü içinde, akılla, mantıkla, deneyimle,
tecrübeyle devleti yönetir. İlke, hukukun üstünlüğü; konu, adalet.
Devlet adaletle yönetilecek. Dolayısıyla, devleti adaletle
yönettiğiniz zaman zaten bir sorunumuz yok ki, ne sorunumuz olacak? Ha,
denetleme; elbette ki denetlenecek, bütün kurumlar denetlenecek.
Denetlenmesi
gereken kurumlardan birisi de devlette yerel yönetimlerdir, elbette denetlenecek.
Bir belediye denetlendi diye biz karşı mı çıktık?
Hayır, her belediye de yasaların öngördüğü kurumlar
tarafından rahatlıkla denetlenebilir. Neden itiraz ettik bazı
şeylere? Denetimde adaletli davranmıyorsunuz. dedik. Bizim
belediyelere -10 kişi, 20 kişi, 30 kişi- günün yirmi dört saati
denetim elemanı gönderiyorsunuz, diğer belediyelere göndermiyorsunuz;
buna itiraz ettik. Her belediye denetlensin, hiç itirazımız da
olmadı. Kaldı ki yönetici pozisyonunda olan kişi hesap vermek
zorunda olan kişidir. Yönetici pozisyonunda olan kişi Ben hesap
vermem. diyorsa o kişi o görevi yapamaz, o kişinin o görevden
ayrılması lazım. Herkes -devletin bir birimindeyse-
oturduğu yerin hesabını verecek, her kuruşun
hesabını verecek. Bu konuda en ufak bir tereddüdümüz yoktur.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, daha önce havuz medyasında haberler
çıktı Ataşehirle ilgili olarak. Haberleri ben de okudum.
Açtım telefonu Ataşehir Belediye Başkanına Nedir bu
olaylar? dedim. Efendim, bunlar gerçek değil. Kardeşim, o zaman doğrudan
doğruya gideceksin, kendin, ailen için cumhuriyet
savcılığında suç duyurusunda bulunacaksın. Evet,
gitti, cumhuriyet savcılığında suç duyurusunda bulundu.
Buyurun, benim hesaplarımı inceleyin, ailemin mal
varlığını inceleyin. Ne zaman? 13 Mayıs 2015te. Siz
nasıl beklediyseniz biz de bekledik Nedir bu olaylar? diye. Karar 3
Ağustos 2017de çıktı, hiçbir şey yok. Kimin kararı?
Savcının kararı, mahkemenin kararı Bir şey yok.
diyor. Güzel, demek ki bir şikâyet var, denetlenmiş ilgili birim
tarafından. Yakın, akraba, haksız mal edinme ve gizleme suçu
yok. diyor, güzel. Karar? Karar kesinleşti.
Havuz
medyasının Buz Rezidans olarak takdim ettiği
Orada da ihbar
oldu. Güzel, Bakanlık müfettişlerini gönderdi. Gayet güzel, gönderir
tabii, bir yerde iddia varsa Bakanlık da denetim elemanını
gönderecektir, Bunu inceleyin. diyecektir. İncelendi, Soruşturma
açılmasına gerek yoktur. diye 4/2/2013te karar verildi. Kim
veriyor? Devletin denetim elemanı. Olay nereye intikal ediyor?
Bakanlığa intikal ediyor. Bakan da diyor Soruşturmaya gerek
yoktur. diye ama AK PARTİnin Ataşehir belediye üyeleri bu karara
itiraz ediyorlar, Bakanın kararına itiraz ediyorlar. Hayır, bu
beraat edemez. Burada mutlaka incelenmesi lazım. Hakları var
mı? Var tabii, kimse diyemez ki: Niye itiraz ediyorsun arkadaş? O
da itiraz ediyor. E, dosya nereye gidiyor? Danıştaya gidiyor.
Danıştay Soruşturmaya gerek yoktur. diyor.
Sonra,
Erguvan Barış Parkı
Güzel, şikâyet gene gidiyor. Olur,
şikâyet olur. İhbar gidiyor, gene olur tabii. Nereye gidiyor?
İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesine. Ne oluyor? Görüşülüyor.
Ne çıkıyor? Bir şey yok burada. deniyor, beraat ediyor.
Değerli
arkadaşlarım, Ruhsata aykırı yapı. Niye
yıkmadın? Kendisi belediye başkanı olmadan
Ataşehirdeki gecekondular
Ya, şunu sormadan edemiyorum: Gecekonduyu
gecekonducunun başına yıkmak için soruşturma
açacaksın, 16/9 olunca da ağzına bant çekeceksin, elin kalem
tutmayacak. Ya, burada insaf var mıdır, ahlak var mıdır
burada? (CHP sıralarından alkışlar) 16/9u yıkamıyorsun,
Gecekonduyu neden gecekonducunun başına yıkmıyorsun?
diye, çok eskilerde olan gecekonduya diyorsun ki: Soruşturma
açacağım. E, açabilirsin. Ne oluyor? Mahkemeye gidiliyor. Ne oluyor?
Beraat ediyor. Şimdi, siz kalkıyorsunuz, bununla ilgili, Belediye
Başkanını açığa alıyorsunuz. İtiraz
ettiğimiz budur. Bunları görmeseydim ben de sizler gibi Ne oluyor?
diye derdim ama gördüm.
Bu
mahkeme kararlarının tamamını İstanbulda basın
mensuplarına dağıttık, arzu eden her milletvekili
arkadaşıma bu mahkeme kararlarını verebiliriz. Hiçbir
tereddüdümüz yok. Açık ve net söylüyorum, açık ve net: Bir belediye
başkanının ağzından eğer bir lokma haram lokma
inerse o belediye başkanını yaşatmam arkadaşlar,
yaşatmam. (CHP sıralarından alkışlar) Biz tüyü
bitmemiş yetimin hakkı için oradayız. Her gittiğim yerde de
şunu söylüyorum: Bir, her kuruşun hesabını vereceksiniz;
iki, her vatandaşa eşit davranacaksınız. Öyle Bizim
partili, ona torpil, buna bunu
yapmayacağız. Bunu söylüyorum.
Sonra
döndüler -benimle ilgili- kızım bir daire almış. Buradan
söylüyorum, CHP milletvekillerine söylüyorum: Benim ailem, çocuklarım,
torunum, damadım, hatta ve hatta dünürlerim, hepsi için
araştırma önergesi verin ve hepsi araştırılsın,
hepsi araştırılsın. (CHP sıralarından
alkışlar) Hiçbir tereddüdüm yok. Beş kuruş bulursanız,
beş kuruş, gelip bu kürsüden özür dileyeceğim, beş
kuruş bulursanız. Ama ben bu, Ankaradaki beylere de seslenmek
isterim: Benim gösterdiğim cesareti siz gösterebilir misiniz? Buyurun, siz
de gösterin.
Değerli
arkadaşlarım, Allah kimseyi zalimin elinde emir kulu yapmasın.
Zalimin elinde emir kulluğu yapanlar en çok döneklerdir, bunu da kimse
unutmasın. (CHP sıralarından alkışlar)
Amerikada
bir dava görüşülüyor, Rıza Sarraf davası görüşülüyor.
Türkiye ile İran arasındaki ticari ilişkiye hiç
itirazımız yok. Türkiye İranla her türlü ticari ilişkiyi
yapabilir, hiçbir tereddüdümüz yok. Ayrıca Türkiye, doğal gaz ve
petrol konusunda İrandan enerji ürünü almak zorundadır zaten hem
sınır komşusu olması hem de yapılan anlaşmalar
gereği.
Ambargo
uygulandı mı? Evet, uygulandı. Ama Türkiyeye dendi ki: Siz
satın aldığınız doğal gaz, petrolle ilgili
paranın karşılığını yiyecek, gıda
maddeleri, içecek, işte, giysi, neyse, ilaç; bunlarla yapabilirsiniz. Bu
ne demektir? Bu, Türkiyenin lehine demektir. Petrolü alacaksın,
karşılığında yiyecek vereceksin. Portakal mı
verirsin, bal mı verirsin, erik mi verirsin, efendim, başka
yiyecekler mi verirsin; ne istiyorsan verebilirsin. İlaç, istediğin
kadar verebilirsin, Türkiyenin lehine. Ama bir olay oldu, Rıza Sarraf
denen bir sahtekâr geldi, ben bu işin dümenini nasıl kurarım
dedi ve rüşveti başlattı.
Değerli
arkadaşlarım, Rıza Sarrafa o dönem en büyük itirazı ben
yaptım, en büyük, sert eleştirileri ben yaptım. Rıza
Sarrafa ne dediysem koşa koşa gitti, mahkemelerde dava açtı.
Hakkımda en çok dava açan kişilerden birisi de Rıza
Sarraftır, bir sahtekârdır. Ben bu kürsüde de Rıza
Sarrafı defalarca eleştirmiştim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Rıza
Sarraf denen şarlatan, rüşvetçi, dönemin üç bakanını ve bir
kamu bankasının genel müdürünü parayla satın
almıştı, dönemin üç bakanını ve bir genel müdürünü
parayla satın almıştı. 700 bin liralık saatler,
ayakkabı kutuları, dinleme kayıtları, para sayma
makinaları, çikolata kutuları; bunların hepsi gündemdeydi ve bu
Parlamento bir soruşturma komisyonu kurdu ve üzülerek ifade edeyim: Bu
soruşturma komisyonu dosyayı kapattı, savcı da
kapattı, hâkim de kapattı.
Amerikada
görülen davadan rahatsızım. Türkiyede işlenen bir olayın
kirliliği Amerikada temizlenmemeli, burası temizlemeli, bizler
temizlemeliyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim
aklımız yok mu? Bizim ahlakımız yok mu? Bizim adalet
duygumuz yok mu? Ahlakımız varsa, adalet duygumuz varsa, tüyü
bitmemiş yetimin hakkını koruyorsak Binali Yıldırım
Beye açık ve net çağrı yapıyorum: Gel kardeşim, bu
dosyayı yeniden açalım. Ayıptır günahtır ya,
ayıptır günahtır! (CHP sıralarından
alkışlar)
Başka
bir şey daha: Rıza Sarrafın dosyaları kapatıldı,
havuz medyasına çıkarıldı Rıza Sarraf. Arkasında,
bu milletin namusu olan bayrağı fon olarak kullanıldı, bir
sahtekârın arkasına Türk Bayrağını koydular A
Haberde. Onu da eleştirdim, en sert şekilde eleştirdim; sizin
boynunuza ne takacağımı ben çok iyi biliyorum dedim. Onlar da
hemen atladılar: Siz bizi idam mı edeceksiniz? Yok kardeşim,
ben sizi idam değil, ben sizi rezil edeceğim dedim. (CHP
sıralarından alkışlar) Onların patronlarına da
geleceğim ben, patronları da rahat uyumayacak onların. Sen
kalkacaksın, bir sahtekârın arkasına Türkiye Cumhuriyetinin
bayrağını fon olarak kullanacaksın ve diyeceksin ki: Ey
Kılıçdaroğlu, sen hiç konuşma. Niye
konuşmayayım? Bayrak sevgisi hepimizin ortak sevgisidir. Siyaseten
farklı düşünebiliriz, bu gayet doğaldır ama bayrak
hepimizin ortak değeridir, vatan hepimizin ortak değeridir.
Bayrağı korumak benim görevim, sizin de görevinizdir.
Başka
bir şey daha yaptılar: Efendim, Rıza Sarrafa şeref
madalyası takmalıydık. diye bir de tweet attılar. O
sahtekâr kanala söylüyorum, A Habere söylüyorum: Şeref madalyası
mı takacaksın, yoksa ben senin boynuna ihanet madalyası mı
takacağım? (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
savcılar bir de casus ve hain ilan ettiler Rıza Sarrafı. Casus
ilan edilecek tabii, haklılar. Daha önce söylemiştim, bu üç
bakanı ve bir bankanın genel müdürünü parayla satın
almış zaten, devletin bütün sırlarını zaten veriyor.
Millî İstihbarat Teşkilatı dönemin başbakanının
önüne üç sayfalık bilgi notu koydu, üç sayfalık. Rıza
Sarrafı da anlattı, İranı da anlattı, Muammer
Güleri de anlattı, Zafer Çağlayanı da anlattı. Şimdi
tartışma Efendim, bu rapor mudur, değil midir? MİT
açıklama yapmış Rapor vermedik. diye. Ben de biliyorum rapor
değil, bu bir bilgilendirme notudur, dönemin başbakanına
bilgilendirme notudur. Bunlar ortaya çıkarsa partiniz zor durumda
kalır. diye, açıklama, not konmuştur. Eğer MİT Ben
bu notu koymadım. diyorsa Millî İstihbarat Teşkilatı önüne
kocaman bir anahtar vuralım ve Millî İstihbarat Teşkilatı
bu görevi bıraksın artık. (CHP sıralarından
alkışlar) Devletin en hassas sırlarını siz
kalkacaksınız Rıza Sarrafa satacaksınız. Buna asla ve
asla izin vermeyiz.
Bakın,
casusluğun örneğine; 11 Ekim 2013te telefon ediyor, kim? Rıza
Sarraf diyor ki: Ya beni MİT takip ediyor, polisler takip ediyor, bana
haberler geliyor. Nedir bu olay? Muammer Güler: Sen meraklanma, ben bir
araştırayım. diyor. Araştırıyor, sonra
verdiği cevap şu: Abiciğim, sen o konuda rahat ol, vallahi
böyle bir şey varsa senin önüne ben yatarım ya. Bir sahtekârın
önüne bir bakan yatıyor, bu benim içime sinmiyor. Senin
İçişleri Bakanlığında bir şeyin yok -polis
istihbarat buna bağlı- MİTte bir şeyin yok, Maliyede bir
şeyin yok. Bir şey olursa ben senin önüne yatarım. diyor. Biz
bunu sorguladık mı? Hayır. Ne yaptık? Beraat ettirdik.
Şimdi nerede görüşülüyor bu dava? Amerikada. Ya bizde adalet duygusu
yok mu? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim koruyacak? Ben bunu
söylediğim zaman kıyamet kopuyor: Vay efendim, niye
konuşuyorsun? Ya ben soğuktan donan Ayaz bebeğin, o küçücük
çocuğun hakkını savunmayacak mıyım? Açlıktan ölen
Kübra bebeğin hakkını ben savunmayacak mıyım?
Sırtında çocuğunu 16 kilometre taşıyanın, küçük
Muharremin hakkını ben savunmayacak mıyım? Kimin hakkını
savunacağım? (CHP sıralarından alkışlar)
Soru
şu: Bu şarlatana, bu rüşvetçiye devletin
sırlarını kim verdi? Sayın Binali Yıldırıma
soramıyorum çünkü MİTi ondan aldılar, MİTi yukarıya
bağladılar. Ve soruyorum: Bu şarlatana devletin bütün
sırlarını kim verdi? Efendim, savcı inceliyor. Yemezler
onu. MİTin harekete geçmesi lazım. Bu devletin
sırlarını götürüp ona peşkeş çekenler kimlerdir?
Sadece bu mu? Hayır. Kozmik odayı, devletin harimiismeti kozmik
odayı terör örgütüne açtılar ya. Terör örgütü geldi, devletin bütün
sırlarını aldı, hepsini götürdüler Amerikaya. Peki, ya bu
kozmik odayı açanlar hesap verdi mi? Devletin bütün
sırlarını, benim, Başbakanın, hatta
Cumhurbaşkanının dahi bilmediği devletin bütün
sırlarını götürüp FETÖ terör örgütüne teslim ettiniz, hesabını
veren oldu mu? Hesabını veren olmadı. Kim hesabını
verecek, kim hesap soracak? Bu koltuklarda oturanların hesap sorması
lazım. Eğer vicdan varsa hepimizde, bu vicdanın artık
ayağa kalkması lazım, Yeter! dememiz lazım.
Evet,
dediğim gibi farklı görüşlerde olabiliriz. Nasıl bayrak
bizim ortak görüşümüzse, değerimizse rüşvete, yolsuzluğa
karşı çıkmak da ortak hedefimiz olmalı, hep beraber
mücadele etmeliyiz, ahlaki temelli olmalı bunlar.
Çağrı
yaptım Sayın Binali Yıldırıma: Efendim, bu
dosyayı yeniden açalım. dedim. Neden biliyor musunuz? İran
diyor ki: Bizim 8,5 milyar dolarımız kayıp. 8,5 milyar dolar,
öyle 40-50 milyon avro değil; 8,5 milyar dolar. İranla iş
birliği yapmalıyız -orada görüşüldü ve temizlediler- biz
oturup bu pisliği temizlemeliyiz. Halkbankın Amerikadaki
avukatı bile genel müdürlerinin rüşvet aldığını
söyledi yani itiraf... Artık, bir avukat bile diyor ki: Evet, dönemin
genel müdürü rüşvet aldı.
Değerli
arkadaşlarım, bir ayıptan Türkiye'yi temizlemeliyiz. Dünyada
rüşvete faiz ödeyen tek ülke biziz; rüşvete faiz ödeyen,
rüşvetini iade edip üstüne de faizi veren tek ülke biziz. (CHP
sıralarından alkışlar) Bundan, Türkiyenin bu ayıptan
kurtulması lazım. O ayakkabı kutusunu verdik, üstüne bir de faiz
verdik. E, bir de şeref madalyası taksaydınız! Öyle ya,
dünyada örneği yok. Dünyada rüşvet dolayısıyla
Hem
rüşveti alacak hem aklanacak hem de faizini alacak; vallahi böyle bir
adama şeref madalyası takmak lazım, kim takar bilmiyorum. A
Habere söyleyelim, Sabah gazetesine söyleyelim, havuz medyasına
söyleyelim: Buyurun beyler, gidin onlara da bir şeref madalyası
takın. Nasıl olsa genel müdür burada, takın ona şeref
madalyası. Ve öyle ağırıma gidiyor ki değerli
arkadaşlarım, bu sahtekâr denen genel müdürü bir de aldık,
Zerbankın Yönetim Kuruluna tayin ettik yani Ziraat Bankasının
Yönetim Kuruluna tayin ettik. Akıl yani akıl alacak şey yok,
aklımızı mı yedik bilmiyorum.
Şimdi,
dosyayı yeniden açacağız. Diyeceksiniz ki: Dosyayı
nasıl açabiliriz? Çok basit, size bir olay anlatacağım,
Sayın Hayati Yazıcı da bu olayı
ayrıntılarıyla sanıyorum biliyor. 1 Ocak 2013, Ganadan bir
uçak, kargo uçağı kalkar Atatürk Havalimanına iner, gümrük
beyanları verilir; 1,5 ton doğal taş getiriliyor Türkiyeye.
Nereye verilecek? Güzelyurt Mahallesi Yıldırım Beyazıt
Caddesi Delta Apartmanı A/2 Blok Kat:1 No:22 Beylikdüzü. Bu adrese 1,5
ton doğal taş teslim edilecek. Bir gümrükçü diyor ki: Ya, bizde
dağ, taş var, doğal taş da var. Ya, görelim bakalım,
bizim bilmediğimiz bu taşlar nasıl? Gidilip bakılır
ki içinde 1,5 ton altın var. Gümrük beyannameleri değiştirilir,
sahte gümrük beyannameleri hazırlanır. Rıza Sarrafa derler ki:
Rüşvet ver. Gümrükte verdin mi rüşveti, her şeyi halledersin.
O da diyor ki: Vallahi ne yapayım, Teoman diye bir adam var,
dünyanın rüşvetini teklif ettim, adam vazgeçmiyor, Ben rüşvet
almam. diyor. (CHP sıralarından alkışlar) O
Teomanın gözlerinden öpüyorum, o Teomana Türkiye Cumhuriyeti çok
şey borçludur; o, çocuklarına ve torunlarına çok güzel hikâyeler
anlatacaktır. Sonra, bu altın sahte belgelerle düzenleniyor,
Sayın Yazıcı bir soruşturma talimatı veriyor.
18/12/2013, 201356/2 sayılı Soruşturma Raporu; asıl hikâye
burada başlıyor. O sahtekârlığı anladık,
doğal taş yerine altın.
Müfettiş
raporunda diyor ki: Bu altın 1,5 ton olarak geldi ama Türkiyeden
çıkarken bize verilen beyannamede 292 kilogram altının -parantez
içinde (Borsa değerine göre 14 milyon 600 bin dolar değerinde)
parantezi kapatıyor- bir şekilde, herhangi bir gümrük işlemine
tabi tutulmaksızın Türkiyeye sokulduğunu tespit ettik. diyor.
Şimdi,
Sayın Binali Yıldırım, siz ülkenin
Başbakanısınız. Eğer bu ülkeye sahte yollarla
altın geliyor ve bunun 292 kilosu çalınıyorsa ve Türkiyeye
meşru olmayan yollardan sokuluyorsa bu soruşturmaya buradan
başlayın; bu altın ne oldu? Ben merak ediyorum, siz de merak
ediyorsunuz herhâlde. (CHP sıralarından alkışlar) Hani,
böyle bir şey olur da alır cebime koyarım. 292 kilo altın,
nereye gitti bu? Değerini de ben söylemiyorum, müfettiş söylüyor.
Kim? Devletin müfettişi. Bu müfettişin başına bir şey
geldi mi? Onu bilmiyorum.
Şimdi,
bizim hep birlikte -çok özür dileyerek bu sözcüğü kullanıyorum- bu
sahtekâr, namussuzlardan hesap sormamız lazım, bu ahlaksızlardan
hesap sormamız lazım, bu, tüyü bitmemiş yetimin
hakkını yiyenlerden hesap sormamız lazım. Hesap sormak bu
Parlamentonun namusudur. Eğer soruyorsanız grubumuz hazır, hep
beraber soralım, bu kirliliği, bu pisliği hep birlikte
temizleyelim.
80
milyonun önünde soruyorum: 292 kilo altını kim çaldı, kim
götürdü? Bu malı götüren adamı bulmak bizim namus borcumuzdur,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin namus borcudur, böyle şey olur mu? (CHP
sıralarından alkışlar)
Efendim,
Rıza Sarraf
Bakıyorlar ki ithalat, ihracat vesaire;
Amerikalılar uyarıyor Yapmayın, etmeyin. E, gıda serbest.
O zaman diyorlar ki: Biz en iyisi gıda ihracatı yapalım.
Gıda ihracatı yapıyorlar, orada da yanlış
yapıyorlar. Buğdayı alıyorlar, nereden? Dubaiden. E,
Dubaide buğday yok. Sözde 150 bin ton buğday ihraç ediyorlar
Yunanistana. 150 bin ton buğday ihraç ettikleri gemi ancak 5 bin ton
alıyor. Orada da sahtekârlıklar ortaya çıkıyor; bunun da
soruşturulması lazım, hayalî ihracatın.
Ve
daha ilginç bir şey söyleyeyim değerli arkadaşlarım: Bütün
bunlar olurken Sayın Erdoğanın ağzından Rıza
Sarraf aleyhine çıkmış tek cümle yoktur, neden? Rıza Sarraf
aleyhine çıkmış tek cümle yoktur, neden? Bu sahtekâr, bu
şarlatan, bu rüşvetçi hangi gerekçeyle, niçin özel korumaya
alındı? Ben merak ediyorum, hâlâ bir hayırsever iş
adamı olarak mı değerlendiriliyor.
Değerli
arkadaşlar, bir bütçenin halka umut vermesi lazım. Halka umut
veriyorsa bütçenin başımızın üstünde yeri var ama bu bütçe
halka umut veren bir bütçe değil. Elin oğlu önümüzdeki elli
yılda, yüz yılda nelerin yapılacağının oturuyor
planını yapıyor, biz yarın ne olacağını
bilmiyoruz bu memlekette, kimse bilmiyor çünkü Hükûmet dediğiniz
göstermelik bir Hükûmet, her şey bir kişinin iki dudağına
hapsedilmiş. Ya, çocuklarımızı okula gönderiyoruz,
sınav sistemi var, bir kişi çıkıp diyor ki: Bu sınav
sistemini değiştirdim. Hangi yetkiye dayanarak, neye dayanarak,
hangi bilgiye dayanarak? Ben bilmem, sınav sistemini bilmem, anaokulunda
ders veremem, lisede ders veremem, o işin uzmanı ben değilim.
Devlette liyakat denen bir şey var, buna kararı verecek olan
eğitimciler. Hayır, bir siyasetçi Böyle yapacağız. diyor,
allak bullak oluyor Millî Eğitim Bakanlığı.
Dolayısıyla, devlet iyi yönetilmiyor değerli arkadaşlar.
Bakın,
arkadaşlar söylediler, şu, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun Yönetim Kurulu tablosu arkadaşlar. BDDKnin internet
sitesinde Yönetim Kurulunda 2 kişi var, 1 Başkan, 1 üye. Kaç
kişi olması lazım? 1, 2, 3, 4, 5, 6, bir de Başkan, 7. Ve
diyor ki: Kurul en az 5 üyenin hazır bulunmasıyla toplanır. 2
kişi var. Yine, olur ya, bir şey olur ama üyeler olmaz yani bir
deprem olur, 4 üye hayatını kaybeder, 5 üye hayatını
kaybeder, başka bir şey olur. O zaman diyor ki: Bir ayı
geçmemek üzere yardımcılar yani başkan
yardımcıları- yönetim kurulu üyesi gibi görev yaparlar.
Şimdi ben sormak istiyorum Sayın Binali Yıldırıma:
Altı aydır BDDKya niye üye tayin etmiyorsunuz, sizi engelleyen kim,
hangi güç sizi engelliyor? Adam bulamadık. diyorsanız dünya kadar
yetişmiş elemanımız var, bankacılık konusunda
uluslararası ünü olan arkadaşlarımız var, getirin BDDKya
atayın. Niye atamıyorsunuz, kim sizi engelliyor? Bunu bilmiyoruz.
Başka?
Şeker Kurulu. Bu da Şeker Kurulunun Yönetim Kurulu. Hiç kimse yok
Yönetim Kurulunda. Bakın, 30 Ağustos 2016dan bu yana on altı
aydır Şeker Kuruluna atama yapılmıyor, on altı
aydır. Ne diyor? Görevini okuyorum kanundan: Türkiyedeki şeker
rejimini, şeker üretimindeki usul ve esaslar ile fiyatlandırma,
pazarlama şart ve yöntemlerini düzenlemektir bu kurulun görevi. diyor.
PANKOBİRLİKin Genel Başkanı diyor ki: Durma
noktasına geldik. Ne oldu bu yönetim? Atama yok. Niye yok? Şimdi ben
bu soruyu sormayacak mıyım? Siz devleti yönetiyorsunuz. Bir kurumda
boşluk olunca atamayı yaparsınız ya da buraya bir kanun
getirirsiniz, Biz bunu uygulamıyoruz, kapattık. derseniz ben onu da
anlarım ama hem olacak hem atama yapmayacaksınız, olmaz.
TÜİK
Başkanlığı bir yıldır vekâletle götürülüyor, bir
yıldır. Ya, TÜİKe başkan mı bulamadınız,
Türkiye İstatistik Kurumuna? Bir sürü adam var, dünya çapında
insanlar var, iyi eğitim almış insanlar var. Getirin birisini
atayın. Atamadığınız için hiçbir açıklama
kamuoyunu, dünyayı da tatmin etmiyor. İsterseniz Yüzde 1.500
büyüdük. deyin, kimse inanmıyor. (CHP sıralarından
alkışlar)
Merkez
Bankası
Merkez Bankasını iğdiş ettiniz.
Adamcağız konuşamaz hâle geldi. Telefonla ancak diyor ki: Ya,
faizi yükselteceğiz, idare edin. filan. Şimdi ben soruyorum: Faizi
önümüzdeki günlerde yükseltecek misiniz, yükseltmeyecek misiniz?
Yükseltecekler, hep beraber göreceğiz. Müdahaleden korkuyorlar. Hani
Merkez Bankası bağımsızdı? Nasıl bir
bağımsızlık bu?
Daha
da ötesi, değerli milletvekilleri, bu Hükûmet kanunları
uygulamıyor. Şimdi siz diyeceksiniz ki: Olur mu öyle saçma şey?
Biz kanun yapıcıyız. Kanun yaptık, yürütme organı da
bizim kanunları uygulamak zorunda. Öyle değil arkadaşlar, öyle
değil, kanunları uygulamıyor. Size örnek vereceğim: Kamu
İhale Kanunu. Pazarlık usulü, 21inci madde, (b) bendi diyor ki
Doğal afet olursa, salgın hastalık olursa, can veya mal
kaybı olursa pazarlık usulüyle hemen ihale yapabilirsiniz. Neden?
Deprem olmuş, şimdi kalkıp da bunu uzun uzun ihaleye
çıkmanız mümkün değil. Doğru mu? Evet, doğru. Ama siz
kalkıp da 2017 yılında kamu ihalelerinin yüzde 81ini 21inci
maddenin (b) bendine göre yani deprem gibi, salgın hastalıklar gibi
bir gerekçeyle verirseniz, havuz medyasının sahiplerine verirseniz
bu, kanunu uygulamamak demektir. Bunun hesabını benim değil,
bunun hesabını sizin sormanız lazım. Niye bunu böyle
yapıyorlar, hangi gerekçeyle yapıyorlar, oturup
tartışılması lazım.
Ekonomik
ve Sosyal Konsey, bir anayasal kurum, 166ncı maddeyle kabul edildi,
referandumda kabul edildi. Meydanlara çıktınız hep beraber
Ekonomik ve Sosyal Konseyi getiriyoruz. Türkiyenin ekonomisiyle ilgili bir
olay olursa meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, siyasetçiler
hep bir araya geleceğiz, Türkiyenin ekonomik ve sosyal sorunları
orada tartışılacak ve dolayısıyla biz bunları
uygulamaya koyacağız
Ne kadar güzel değil mi? Rahmetli Ecevit
bir kararnameyle kurdu, sonra kanunu çıktı, sonra da anayasal kurum
hâline geldi. En son ne zaman toplandı? Ha, kanuna göre üç ayda bir
toplanması lazım, Başkan da Başbakan. En son ne zaman
toplandı bilen var mı bilmiyorum. 5 Şubat 2009da. 2009-2017. Üç
ayda bir toplanması gereken Kurul. Siz kanun çıkarıyorsunuz.
Sizin kanunu uygulamıyor buradakiler. Niçin? Biz onları
istediğimiz gibi çıkartırız, istediğimizi
yaptırırız onlara. diyorlar. Özür dilerim ama sizin iradenizle
oynuyorlar, sizin iradenizi zaafa uğratıyorlar, sizin iradenizi yok
sayıyorlar. Özür dilerim ama sizi milletvekili olarak kabul etmiyorlar.
Evet, milletvekili olarak kabul etmiyorlar. Yasama organını da yasama
organı olarak kabul etmiyorlar. Ya böyle bir şey olabilir mi
değerli arkadaşlar?
Kurumlar
Vergisi Kanunu 30uncu maddenin (7)nci bendi Vergi cennetlerinde şirket
olur ve bunların paraları Türkiyeye gelirse yüzde 30 vergileriz.
diyor ama vergi cennetleri listesi Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenecek. 2006, şimdi 2017, on bir yıldır belirlendi mi?
Belirlenmedi. Niye belirlenmiyor? Bu Mancılar yüzünden belirlenmiyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Hani var ya o Man
Adasından para trafiği yapan, paraları getirip götürüp
insanlar, onların yüzünden çıkmıyor bunlar. 2006, 2017
Siz
sormayacak mısınız bu Hükûmete? Ben şimdi soruyorum:
Sayın Başbakan, bu Parlamento iradesini ortaya koydu, bu Parlamento
bir karar aldı, vergi cennetlerinin çıkması lazım,
açıklanması lazım. Efendim, biz tespit edemedik. Ben ipucu
vereyim, çok basit: MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu)
Başkanını çağırın, deyin ki: Vergi cennetleri
listesini bana getirin. Size en geç ama en geç on beş dakika içinde listeyi
verir ama siz bunu çıkartamazsınız. Ben de biliyorum, siz bunu
çıkartamazsınız çünkü sizin iradeniz de saray tarafından
ipoteğe alınmış durumda, çıkartamazsınız siz
bunu. (CHP sıralarından alkışlar) Elin oğlu vergi
verecek, tüyü bitmemiş çocuk vergi verecek, o Mancılar Türkiyede
vergi vermemek için her türlü dümeni çevirecekler ve diyecekler ki:
Kılıçdaroğlu, sen konuşma. Ben tüyü bitmemiş yetimin
hakkını sonuna kadar savunacağım, bu benim namus
görevimdir. (CHP sıralarından alkışlar)
Tarım
Kanunu 21inci madde diyor ki: Millî gelirin en az yüzde 1i oranında
çiftçiye destek verilir. Millî gelir ne kadar? 800 milyar dolar. Yüzde 1i? 8
milyar dolar. Çiftçiye verildi mi? Hayır. Niye verilmiyor? Siz hiç
sordunuz mu değerli arkadaşlarım, şu Hükûmete sordunuz mu?
Bu çiftçinin hâli perişan. Çiftçinin traktörü var, doğru;
tarlası da var, doğru ama ikisi de kendisinin değil,
bankanın. Gidin bakın bakalım, çiftçinin ağzını
bıçak açmıyor. Efendim Yüzde 11 büyüdük. Cepleriniz büyüdü
değerli arkadaşlar, cepleriniz büyüdü. Vatandaşın cebinde
bir şey yok. (CHP sıralarından alkışlar) Tarlaya gidin
bakın, çiftçi tarlaya çıkıyor mu çıkmıyor mu?
Değerli
arkadaşlarım, çiftçinin de gidip Man Adasında şirket kurma
hakkı var ama gidemiyor, yapamıyor onu, o kadar parası yok,
gemiye gidecek, oraya gidecek, adamını bulacak, 1 sterline
şirket kuracak, sonra malı götürecek. Yok, bu imkânı yok.
Değerli
arkadaşlarım, çiftçiye dünyanın en pahalı mazotunu
satıyor bu iktidar, dünyanın en pahalı mazotunu. Gübresini,
ilacını, suyunu, en pahalısını veriyor. Ve bir
şey daha, bütün çiftçi kardeşlerim dinlesin: Sen üretim yaparken
zarar ediyorsun, malını sattığın zaman senden bir de
yüzde 4 vergi kesiliyor. Zarar eden adamdan vergi mi alınır? Evet,
zarar eden adamdan da vergi alıyorlar. Siz çiftçilerle oturup hiç
konuşuyor musunuz?
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) Çiftçiyi seviyoruz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Çiftçiyi çok sevdiğinizi ben iyi biliyorum.
Ezmek için, sırtına binmek için çok iyi seviyorsunuz çiftçiyi. (CHP
sıralarından alkışlar) Evet, sırtına
biniyorsunuz. Evet, dünyanın en pahalı mazotunu satıyorsunuz
ona. Elinde viski bardağı, ayağında en pahalı
şort, yata binecek, liman liman gezecek, ona mazotu vergisiz vereceksiniz.
Çiftçi binecek traktöre, gidecek tarlaya, ona da dünyanın en pahalı
mazotunu vereceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Sonra
diyeceksiniz ki: Kılıçdaroğlu, niye konuşuyorsun?
Konuşacağım, sonuna kadar konuşacağım.
Bu
bütçe kimin bütçesi? Değerli arkadaşlarım, bu bütçe işsizin
bütçesi değil, işsizlik artıyor, benden önce konuşan
arkadaşlar işsizlik rakamlarını verdiler. Çiftçinin bütçesi
değil. İki Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyor zaten, çiftçi
ekmiyor. Yozgatın o kokulu mercimeğine ne oldu, Yozgatın o
kokulu mercimeğine? Dünya çapında bir markaydı. Et ithal
ettiniz. Nohut ithal ediyorsunuz. Vergileri sıfırlıyorsunuz
ithalatçılarda. Niye sıfırlıyorsunuz? Çünkü o
ithalatçılar da sizin adamınız, onlar daha fazla para
kazansınlar diye, Çiftçi varsın batsın, ben nasıl olsa
dışarıdan alıyorum. diye çiftçiyi
batırdınız, ağzını bıçak açmıyor.
Değerli
arkadaşlarım, hiç OSTİMe giden oldu mu Ankarada? İnegöle
buyurun gidin, bakalım -mobilyanın başkenti- kimsenin
ağzını bıçak açmıyor. Buyurun, Ankarada Sitelere
gidin, Sitelere sorun bakalım, ne oldu bu Siteler? Herkes mağdur,
herkes sorunlu. Bu bütçe onların bütçesi değil, bu bütçe
Mancıların bütçesidir, açık ve net söylüyorum,
Mancıların bütçesidir bu bütçe. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın,
ben size söyleyeyim: Bu bütçe aynı zamanda faizcilerin bütçesidir. Örnek
vereceğim size: On beş yılda yurt dışındaki bir
avuç adama, bir avuç tefeciye ödediğiniz faiz ne kadar biliyor musunuz?
145 milyar dolar. Bir avuç tefeciye ödenen para 145 milyar dolar, bir avuç.
Çöreklenmişler orada, Faizi artıracaksın, artırmazsan
paramı çekerim. diyor. Borçluya teslim olan onun emirlerini yerine
getirir. Şimdi Merkez Bankasına baskı kuruyorlar Faizi
artıracaksın, yoksa doları çekeriz. diye. Teslim
almışlar sizi. Nereden? Ciğerinizi teslim almışlar.
Yapın mücadeleyi, her türlü desteği vereceğiz size, yapın
mücadeleyi. Türkiye'yi bu tefecilerin elinden kurtarın, her türlü
desteği vereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sadece
o değil, içeride on beş yılda ne kadar faiz ödendi? 620 milyar
lira, 620 milyar lira.
Şimdi
ben soruyorum: Bu faizi çiftçi mi aldı? Yok. İşçi mi aldı?
Yok. Taşeron işçisi mi aldı, belki o daha iyidir? O da yok, o da
almamış. Esnaf mı aldı? O da almadı. Sanayici mi
aldı? O da almadı. 620 milyar lira, eski parayla 620 katrilyon lira
faizi kimler aldı? Kimler aldı? Bir avuç adam aldı. Kime
çalışıyor bu bütçe? Fakir fukaradan al, tefeciye ver. Fakir
fukaradan al, tefeciye ver. Dolayısıyla bunu herkesin bilmesi
lazım. Tefecilere çalışan bir bütçedir.
Bu
bütçenin birinci özelliği -üç özelliği var zaten- tefeciye
çalışan bütçedir. İkinci özelliği, denetlenmeyen ve
denetlenemeyen bir bütçedir, denetlenmeyen ve denetlenemeyen bir bütçedir.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, üçüncü havalimanı bu bütçede yok,
Osman Gazi Köprüsü bu bütçede yok, nükleer santral bu bütçede yok, şehir
hastaneleri bu bütçede yok. Kaça mal oldu bunlar biliyor musunuz? Bilemezsiniz.
Öğrenebilir misiniz? Öğrenemezsiniz. Söylüyorum Hükûmetin önünde, siz
bunların maliyetini öğrenemezsiniz ama siz usulen Ben
milletvekiliyim. diye gezersiniz. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET
UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) Ayıp, hiç
yakışıyor mu! Milletvekillerine bu kadar hakaret edemezsiniz.
EJDER
AÇIKKAPI (Elâzığ) Milletvekillerine hakaret ediyorsunuz Sayın
Genel Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Peki, nasıl öğrenemiyorsunuz, niye
öğrenemiyorsunuz? Hükûmete söylüyorum, gelsinler buraya,
çağrımı yapıyorum: Gel buraya kardeşim, şehir
hastanelerinin her birisini kaça mal ettin, şehir hastanelerinin? Üçüncü
havalimanını kaça mal ettin?
İSMAİL
AYDIN (Bursa) İlgisi yok.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Nükleer santrali kaça mal ettin? Hepsini kaça mal
ettin. Gelsin anlatsınlar bize. Bunu söylerlerse eyvallah diyeceğim.
Söyleyemezler. Niçin? Efendim, bu bir ticari sırdır. diyecekler
size. Efendim, Sayın Başbakan demişti ki: Biz bunları
cebimizden beş kuruş çıkmadan yaptık. Ama 2018 bütçesine 6
milyar 200 milyon lira koydular. Niçin? Bunlara para ödemek için. Parayı
ödüyorsunuz, kaça mal olduğunu bilmiyorsunuz. Bir daha çağrımı
yapıyorum: Sayın Başbakan, birazdan kürsüye geleceksiniz -arzu
ederseniz Maliye Bakanı- şehir hastaneleri yapıyorsunuz, kaça
mal oldu? Öyle ya, Meclise bilgi verin; biz öğrenemiyoruz, biz
öğrenemiyoruz, ancak bir dava mahkemeye düşerse mahkeme
kayıtlarından öğreniyoruz.
İki:
Üçüncü havalimanını kaça mal ettiniz? Osman Gazi Köprüsünün maliyeti
nedir? Nükleer santralin maliyeti nedir? Çünkü bunların
paralarını biz ödeyeceğiz. Bu soruyu sorma hakkım var,
sizin de sorma hakkınız var. Şimdi, hep beraber göreceğiz,
maliyetleri açıklayacaklar mı, açıklamayacaklar mı. Her bir
şehir hastanesinin maliyetini bekliyorum.
Efendim,
bu soruya cevap veremeyecekler, bir daha söylüyorum ama değerli
arkadaşlarım, sabahın köründe çocuklarınız ya da
torunlarınız okula gider, elektrik düğmesini
açtığınızda 4 çeşit vergi öder fakir zengin demeden, 4
çeşit; Enerji Fonu öder, TRT payı öder, elektrik ve havagazı
tüketim vergisi öder ve KDV öder, fakir zengin demeden. Günlük, aylık
geliri ya da yıllık geliri 65 bin, 100 bin dolar olan da aynısını
ödüyor, geliri olmayan da aynısını ödüyor.
Efendim,
kadın musluğu açınca 5 çeşit vergi öder: Katı
atık bedeli, katı atık toplama bedeli, atık su bedeli,
çevre temizlik vergisi ve KDV. Ama bunlar Manda olsalardı hiç
bunları ödemeyeceklerdi. (CHP sıralarından alkışlar)
Manda kur şirketi, Türkiye'ye getir parayı, hiç, keyfin yerinde, her
şey tıkırında. Vergi, 5 kuruş bile ödemiyorsun, 1
kuruş bile ödemiyorsun ama fakir fukaraya gelince ensesine biniyorsun. O
gariban kadın bulaşık yıkarken vergi ödeyecek ama sen
hiçbir şey yapmayacaksın. Bunları asla doğru bulmuyoruz,
asla doğru bulmuyoruz. Sen fakirden alacaksın, birilerine tahsis
edeceksin.
Kamyon
şoförü örneğini vereyim. Bir kamyon şoförü düşünün, bir
kamyon şoförü. Kamyon şoförü kardeşlerim de iyi dinlesinler.
Ankara-İstanbul arasında gidiş geliş bin kilometre. Ne
kadar mazot yakıyor? 1.200 liralık mazot yakıyor. Otoyol için 89
lira ödüyor, ikinci otoyol için 123 lira ödüyor, köprü için 77 lira ödüyor, 100
lira da yağ bakımı; 1.589 lira. Hani amortismanı falan
filan saymıyorum. Ayrıca motorlu taşıtlar vergisi ödüyor,
ayrıca KDV ödüyor, ayrıca bir de gelir vergisi ödüyor. Bir kamyon
şoförü. Hayatının her tarafı vergi. Peki, bu vergi
cennetlerinde şirket kurup malı götürenler ne ödüyor? Tık
ödemiyor. Tık ödemiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve
bir soru daha, bu kararnameyi ne zaman çıkaracaksınız? Merak
ediyoruz. Bu vergi cennetleri kararnamesini ne zaman
çıkaracaksınız? Bu vergi cennetleri niye olur? Milletvekili
arkadaşlarıma söyleyeyim, Sermaye Piyasası Kurulunun internet
sitesine girin, vergi cennetlerinde dönen kepazelikleri orada gayet iyi
anlatır veya MASAK, Maliye Bakanlığının Mali
Suçları Araştırma Komisyonuna girin, orada da bütün kepazelikler
anlatılır veya vaktiniz yoksa Kurumlar Vergisi Kanununun 30uncu
maddesinin (7)nci fıkrasının gerekçesine bakın, Meclise
gelen gerekçesine bakın. Orada da bunları göreceksiniz, bunların
hepsi yazılı. Vergide adaleti sağlamak için biz bunu
getiriyoruz. diyorlar. On bir yıldır adalet gelmiyor. Niye gelmiyor
on bir yıldır adalet? Kim engelliyor -on bir yıldır adalet
gelmiyor- kim? Bu Hükûmetin önündeki engel kim, engel kim?
Değerli
arkadaşlarım, bu bütçenin bir başka özelliği, üçüncü
özelliği: Bu bütçe Anayasaya aykırı bir bütçe. Diyeceksiniz ki:
Nereden Anayasaya aykırı? Şunun için değerli
arkadaşlarım: 2017 ve daha önceki bütçelerin Anayasaya
aykırı hükümleri dolayısıyla biz Anayasa Mahkemesine
başvurduk. Anayasa Mahkemesi bunları iptal etti. İptal edilen
maddeleri aynen satırı satırına buraya da kondu. Yani
açıkça Anayasaya aykırı bir bütçeye diyorlar ki Evet oyu
kullanın. Ve sonra dönüp diyorlar ki Biz hukuk devletiyiz. Sonra dönüp
diyorlar ki Bu ülkede adalet var. Hangi adaletten söz ediyorsun? Hangi
adaletten? Açlıktan ölen çocuğun adaleti mi, Man Adasında
şirket kurup malı götürenlerin adaleti mi? Ben bunu sormayacak
mıyım? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, buradan 80 milyon vatandaşıma sesleniyorum:
Bu faizci düzeni yıkacağız, bu faizci düzeni altüst
edeceğiz. Düzelteceğiz değil, bu faizci düzeni yıkacağız.
Ne ezen ne ezilen, insanca, hakça bir düzen kuracağız, insanca, hakça
bir düzen. (CHP sıralarından alkışlar) Zenginin vergi
verdiği, yoksulun onurlandırıldığı bir düzeni
getireceğiz. Öyle Man Adalarında şirket kuranları bu ülkede
yaşatmayacağız. Git kardeşim oraya o zaman! (CHP
sıralarından alkışlar)
Ben
yerliyim, ben millîyim. diyorlar. Ne yerlisi, ne millîsi kardeşim? bu
ülkeye fakir fukara vergi verirken sen vergiden kaçınmak için, vergi
kaçırmak için Man Adasında şirket kurup dalavere çevireceksin,
Ben yerliyim, millîyim. diyeceksin. Sen ne yerlisin, sen ne millîsin; sen
olsa olsa gayrimillîsin! (CHP sıralarından alkışlar)
Ha,
neyi getireceğiz? Şeffaf bir yönetim getireceğiz, şeffaf,
ayna gibi bir yönetim olacak, buradan bakınca öbür tarafı göreceksin;
katakulli olmayacak, bütçenin her kuruşunun hesabını verecek,
her kuruşunun. Siz bütçenin her kuruşunun hesabını biliyor
musunuz? Bilmiyorsunuz, ben de bilmiyorum, gizleniyor. İkinci hazine
kurdular, denetlenmiyor, Kredi Garanti Fonu. Sayıştayı
iğdiş ettiler, Sayıştay denetim yapamıyor.
NİHAT
ÖZTÜRK (Muğla) Rezidanslar ne oldu, rezidanslar?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
bunların hepsinin üzerinde duracağız ve göreceksiniz, Man
Adasında ya da benzer adalarda kim şirket kurarsa onları
Türkiyeye sokmayacağız arkadaşlar, Türkiyeye
sokmayacağız, Git oraya. diyeceğiz. (CHP
sıralarından alkışlar) Sen bu ülkenin evladıysan,
kazandığın paranın burada vergisini vereceksiniz. Evet,
bizim görüşümüz bu. Bunu her yerde, her ortamda söyleyeceğiz.
Çiftçi
başımızın üstünde, taşeron işçisi
Sizin
aklınızda bile yoktu taşeron işçisi. Taşeron
işçisinin kadrosunun takipçisi olacağız sonuna kadar. Öyle
numara çekip Şöyledir, böyledir. falan değil. Taşeron
işçisi, kadro
Nedir kadrosu? Kardeşim, sendikalı bir işçi
hangi haklara sahipse taşeron işçisi de aynı haklara sahip
olacak. (CHP sıralarından alkışlar) Kimliğine
bakmayacağız, inancına bakmayacağız, yaşam
tarzına bakmayacağız. Sen çalışıyor musun?
Başımın üstünde yerin var. Alın teri mi döküyorsun?
Başımın üstünde yerin var. Kadro mu? Kadro vereceğiz.
Sendika mı? Sendika da vereceğiz. Asgari ücret, 2018, en az 2 bin
lira olmalı, en az 2 bin lira. Geçinemiyor işçi. (CHP
sıralarından alkışlar) Efendim, 2 bin lirayı nereden
bulacağız? Bu beylere söylüyorum: 2 bin lirayı
bulamıyorsanız, Çok yüksek. diyorsanız bir ay 2 bin lirayla
geçinin. Niye geçinmiyorsunuz? Bir deneyin bakalım, bir asgari ücret
alın, 2 bin lirayla geçinin.
Her
taraf israf arkadaşlar, her taraf israf, israf ekonomisi var. Efendim,
israf saygınlıkmış. İsraf saygınlık
değildir; israf bütün dünyada, bütün demokrasilerde, bütün inançlarda
haramdır arkadaşlar, haramdır. Haramın
saygınlığı olur mu? (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bütçeyi bir faiz bütçesi olarak biliyoruz, tefecilere
hizmet eden bir bütçe olarak biliyoruz. Türkiyede demokrasi yoksa bu bütçe de
böyle olur.
Hapishaneleri
tıka basa dolu bir Türkiyeyi kabul etmiyoruz. Milletvekillerinin hapiste
olduğu bir Türkiyeyi kabul etmiyoruz. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar) Gazetecilerin hapiste olduğu bir Türkiyeyi kabul
etmiyoruz.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Hiçbir gazeteci hapiste değil, teröristler hapiste.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Üniversitelerden atılan öğretim
üyelerinin olduğu bir Türkiyeyi kabul etmiyoruz. Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti istiyoruz biz. Herkesin düşüncesini özgürce dile
getirdiği bir Türkiye istiyoruz.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Gazeteciler hapiste değil Sayın Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Benimle aynı görüşte olmayabilir ama o
da benim gibi düşüncesini özgürce ifade edebilsin. Hapishane müjdesi
veriyorlar, hapishane. 2018de 45 tane yeni, modern hapishane yapılacakmış.
Şu müjdeye bakın Allah aşkına, şu müjdeye bakın.
Hapishanelerde insanlar sırayla yatıyor ve hapishane müjdesi
veriliyor bize. E, doğru, hapishanedekiler belki rahat edecekler, belki
daha rahat bir ortamda bir arada olacaklar, sohbet edecekler.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Hain çok, hain fazla.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bunları asla ve asla doğru bulmuyoruz.
Demokratik standartlarımızı yükseltmek zorundayız.
Saydamlığı getirmek zorundayız. Her kuruşun
hesabının verildiği bir devlet yönetimini inşa etmek
zorundayız. Bunları yapmadığınız takdirde Türkiye
kaybeder.
Hepinize
en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum
değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Değerli
milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.46
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
503
ve 504 sıra sayılı Kanun Tasarılarının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi
söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ilk konuşmacı
olarak Grup Başkan Vekili ve Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırıma aittir.
Buyurun
Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz
otuz dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkede bir siyasi darbeyle DBPli
belediyelerin gasbedilmesinin ve seçilmiş belediye eş
başkanlarının tutuklanmasının 2nci
yılını, eş genel başkanlarımız ve
milletvekillerimizin tutukluluğunun 400üncü gününü geride
bıraktığımız bugünlerde konuşmama tüm
seçilmiş siyasetçilerimizin rehin hâldeyken bile verdikleri mücadeleyi
selamlayarak başlamak istiyorum. Eş genel
başkanlarımız, grup başkan vekillerimiz,
milletvekillerimiz, belediye eş başkanlarımız, il, ilçe ve
genel merkez yöneticisi olan siyasetçi arkadaşlar şunu çok iyi
bilmeliler ki: Burada bütün parti bileşenleri olarak onların
duruşlarından ve mücadelelerinden onur duyduğumuzu ve bizim için
bir mücadele gerekçesi olduklarını ifade etmek isterim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eş
başkanlarımız, grup başkan vekillerimiz, milletvekillerimiz
şunu bilmeliler: Bir yargı kararıyla değil bir siyasi
darbeyle tutuklandıklarını, sadece partili olarak
arkadaşları değil bütün Türkiye ve uluslararası toplum
ibretle -bu süreci- izlemektedir. Bizlere diz çöktürmeye
çalışanların kendileri, bugün birçok uluslararası güç
odağına sınırsız taviz verme ve diz çökme
aşamasına gelmiş ve muratlarına erememişlerdir. Bütçe
görüşmelerine başlayacağımız bugünlerde ülke içinde
teklik anlayışının eseri olan çatışmalı
ortam anlayışının, dışarıda değersiz
yalnızlaşma, içeride ise tarihsel olan kapitalist rantçı
anlayışın ürünü olan emek
karşıtlığının ve bir halkı nüfus
politikaları üzerinden dışlama, terörize etme
anlayışının kısa bir tarihsel izlenimini sizlerle
paylaşmak isterim. Ortaklaşa verilen Kurtuluş
Savaşının ruhuna uygun olarak 1920 yılında Ankarada
toplanan Birinci Meclisin içinde Kürt halkını temsilen kürdistan
mebuslarının olması bilinen bir vakadır. 1921 Anayasasında
merkezî idarenin vilayetlere özerklik tanıyan demokratik ruhu 1924
Anayasasında yerini tekçi anlayışların yüceltildiği
bir forma bırakmış, Anadolu, Trakya ve Mezopotamya
halklarına dayatılan ve realist olmayan bu antidemokratik ruh, âdeta
bir kâbusa dönüşmüştür. Ötekini yok sayan ve kendisini bu
toprakların yegâne efendisi sayan iktidar zihniyeti, bu topraklarda
yaşayan kadim ve mazlum halklara her türlü zulüm ve asimilasyonu reva
görmüş, bunu bir devlet politikası olarak sürekli
uygulayagelmiştir. İşte bu yüzden bu iktidar döneminde
Roboskide, Surda, Cizrede, Geverde, Şırnakta yapılan
katliamlar, gücünü Dersimden, Zilandan, Ağrıdan, Çorum,
Maraş, Gazi ve Sivas katliamlarından almaktadır. Bugün Mahmuru
bombalayanlar, gücünü 1990larda Kürt köylerini yakıp milyonlarca
insanı zorla göçerten ama cezasız kalma hâlinden almaktadır.
Hapishanelerde insanlık dışı koşulları
yaratanlar, gücünü tarih boyunca işkence yapanlardan almaktadır.
Doğurulan çocuk sayısı üzerinden neredeyse bir halkı
terörist ilan edenler, gücünü 1930larda Abidin Özmen isimli ırkçı
bir devlet müfettişinin siyah raporlarından almaktadır. O
raporda da Kürt nüfusunun artışından tedirgin olanlar Önlem
alınmalı. diye uyarılar yazıyordu, bugünkü iktidar
zihniyeti de aynı serzenişlerde bulunmaktadır. O gün de tekçi ve
cinsiyetçi bakış açısı hâkimdi, bugün de 1930lardan bugüne
değin bir şeyin değişmediği gerçekliğiyle
karşı karşıyayız.
Peki,
sadece ırkçı müfettiş Abidin Özmenin yazmış
olduğu siyah rapor mu; şüphesiz değil, 1965te
çıkarılan Nüfus Planlaması Hakkında Kanun, 1983te
çıkarılan Nüfus Yasası ve 1990larda çakma aydınların
yaptığı Kürt nüfusu-Türk nüfusu
karşılaştırmaları bu iktidarın 3, 5, 10, 15 çocuk
söylemlerinin tarihsel dayanağı olmuştur. O günlerde yasalar,
söylevler Türklük ve Türk nüfus inşası için yapılıyordu,
bugün ise aynı zihniyetle yapılmaktadır.
Şunu
ifade etmeliyim ki ünlü Alman filozofu Theodor Adorno 1959da yazmış
olduğu Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir?
başlıklı etkileyici makalesinde Almanyanın geçmişi ve
nasyonal sosyalizmin pratikleriyle ne kadar yüzleşilebildiğine
odaklanır, bu durum için şu soruyu sorar: Nasyonal sosyalizm fazla
canavarca olduğu için kendi ölümünden sonra da sürüp giden bir şeyin
hayaleti midir? Yoksa zaten hiç ölmemiş midir? Akla gelmeyecek olanı
yapma eğilimi hem insanlarda hem de onları kuşatıp
sınırlayan koşullarda devam etmekte midir? diye sorar.
Devamında ise Türkiye'nin kan, gözyaşı, acı, sürgün,
mecburi iskân ve asimilasyon tarihini anlatırcasına şu soruyu
sorar Theodor Adorno: Geçmiş, ancak geçmiş olanın nedenleri
ortadan kaldırılırsa geçmiş olabilecektir. Özgürlük,
demokrasi, toplumsal barış, şeffaflık, yolsuzlukla mücadele
şiarıyla iktidara gelen AKPnin on beşinci yılın
sonunda varmış olduğu nokta, referansları 1930lar,
1965ler, 1983ler ve 1990 uygulamaları olmuştur. Bu aşamaya
gelirken iktidar partisini kuran, geliştiren ve yıllarını,
on yıllarını sosyal bilimci olarak, insan hakları
savunucusu olarak, mülki amir olarak bu ülkenin toplumsal meselelerine
harcamış olan iktidar partisinden birçok aktör ve isim pasivize
edilirken başta Kürt meselesi olmak üzere ülkenin tarihsel
gelişiminden bihaber olan, müktesebattan yoksun birçok kişi bugünkü
dönemin aktörü hâline getirilmiştir. Cumhuriyetin kuruluş
yıllarında halklara dayatılan tekçi ve baskıcı
anlayış ülkeyi neredeyse her on yılda bir kendini tekrar eden
askerî ve siyasi darbelerin cenderesine sokmuştur. Beğenelim
beğenmeyelim, kabul edelim etmeyelim, cumhuriyet tarihi boyunca bunca
ölümlerin, akan kanın durmasına sebep veren ve iki buçuk yıl bu
ülkeye bir bahar havası yaşatan çözüm sürecinin sahibi Sayın
Abdullah Öcalan, bu darbeler içerisindeki fasit daireyi ilk kez bir darbe
mekaniği olarak tanımlamış, halkların üzerindeki
tekçilik prangasında ısrar edildikçe bu darbe mekaniğinin
ilelebet devam edeceği konusunda uyarılar yapmıştır.
Bu yönüyle düşünüldüğünde, bu ülke bir anlamıyla darbeler
tarihidir. 7 Haziran 2015 seçimlerden sonra yapılan siyasi darbeyi, 15 Temmuz
darbe girişiminden sonra -demokrasiyi değil- OHALi, KHKleri, 4
Kasım siyasi darbesini çıkaran mevcut iktidar da artık bu darbe
kültürünün bir mağduru değil, sahipleneni, yürütücüsü olduğunu
ispat etmiş durumdadır. 28 Şubat 1997 darbesinin ruhunu devam
ettiren bu siyasi iktidar, ülkemizi askerî darbelere açık hâle
getirdiğinin farkında olmalıdır.
Sivil
ve demokratik yaşamı hedef alan bu siyasi ve askerî darbelerin
tamamı, tekçi anlayışın sonucu olarak
karşımızda durmaktadır. Hukukun üstünlüğü, demokratik
ilkeler iddiasına sahip hiçbir ülkede görülemeyecek bu kadar yaygın
darbeler silsilesi ülkenin kuruluş temellerinin, yönetim
anlayışının yaratmış olduğu zihniyet
dünyasından ayrı ele alınamaz. Askerî darbelerden mağdur
olduğunu söyleyen bugünkü siyasi iktidarın bugün, bizzat siyasi
darbelerin yürütücüsü olması, bu darbelerden nasıl da
nemalandığını ibretle izlemekteyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; büyük İslam
düşünürü ve siyaset bilimci İbni Haldun Mukaddime adlı en
bilinen eserinde devlet ve iktidarın çürüme sürecinin başlangıç
aşamasını israf dönemi olarak tanımlar. Bu dönem
aynı zamanda iktidarın yozlaştığı süreci
anlatır ve şöyle der Mukaddimede İbni Haldun: Devletin
hazinesi çiftlik gibi kullanılmaya başlanır, sonra kaynak biter,
borçlanmaya gidilir. Borçların ödenmesi için yeni ve ağır
vergiler konulur. Yaşam halk için çekilmez hâle gelir. Ve bu dönemi bu
yüzden can çekişme dönemi olarak tanımlar.
On
beş yılın sonunda AKP iktidarının içine
düştüğü durumu böyle tanımlamak herhâlde bir abartı ve
haksızlık olmayacaktır. Bir avuç azınlık vergi
cennetlerinde rüşvet ve haram paralarla zevküsefa içinde bir hayat
sürerken halkımızın çoğunluğunun vergiler ve zamlar
altında inlemesi, küçük azınlığa cennet, büyük çoğunluğa
ise cehennem reva görülüyorsa çürümenin çoktan başladığı artık
söylenebilir.
Bir
yılı aşkın bir süredir rehin tutulan Saygıdeğer
Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş
bugünkü iktidarın içine düşmüş olduğu bu girdabı bir
metan zehirlenmesi olarak tanımlıyor. Panama ve Man Adası
belgeleri, Paradise Papers, Reza Zarrab ifadeleri olmasa bile bugünkü siyasi
iktidar yolsuzluk ve rüşvet zannı altındadır. Bu durum ne
bir kumpas ne de millî iradeye saldırı falandır çünkü bu
iddiaların hiçbir aşamasında ne bu Parlamentonun muhalefeti ne
biz ne de 80 milyonluk halkımız asla yokuz.
Eğer
siyasi iktidar, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve beytülmale
dokunma iddialarından çok rahatsız ise yapacağı şey
çok açık ve bellidir. Toplum iki yıldır OHALle yönetiliyor, bu
OHAL ve KHKlarla, rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlık iddialarından
rahatsız olan bu iktidar, burada adı geçenlerin hepsini öncelikle
soruşturmaya ve adil yargılanmaya teslim ederek sürece
başlayabilir.
15
Temmuz darbe girişimi bahane edilerek ve lütuf olarak görülerek Meclisin
neredeyse tamamı baypas edilmiş ve KHKlar cumhuriyeti hâline
getirilen bu ülkeyle bu halka bir zulüm dayatılmaktadır.
Antidemokratik yol ve yöntemlerin
sıradanlaştırıldığı bu dönemde toplumun her
kesiminde büyük mağduriyetler yaşanıyor. İşlerinden
edilenler yaşama tutunmaya çalışıyor, içinde büyük öfke
biriktiriyor; kimisi intihar ediyor, kimisi açlık grevine giriyor, kimisi
ise çocuklarıyla birlikte çıktıkları umut
yolculuklarında can veriyor. Özellikle, burada, Hazreti Alinin, uygulanan
zulüm politikalarına örnek olması açısından şu sözü
hepimizin kulağına küpe olmalıdır: Zulüm, ayakların
kaymasına, nimetin yok olmasına, milletlerin helak olmasına
neden olur. Bugünkü zulmün de sadece siyasi iktidarı
bağlamadığını, bugünkü zulüm politikalarının
ve deyim yerindeyse, faşizm politikalarının bütün 80 milyon
insanı açlıkla, yoksullukla, zulümle, akan kan cenderesiyle ve
ölümlerle yüz yüze bıraktığı gerçekliğiyle
karşı karşıyayız.
Seçimle
iktidar olmak, istenilen her politikayı uygulamaya koyma hakkını
ve özgürlüğünü hiçbir iktidara vermez. Toplumlar, siyasi
yapıları İstedikleri her şeyi fütursuzca yapsınlar.
diye iş başına getirmezler. İnsanlık tarihinin
açığa çıkarmış olduğu evrensel değer
yargılarının bağlayıcılığı,
alınan oy oranlarından ve kazanılan seçimlerden vareste bir
bağlayıcılığa sahiptir. Arap Baharında
görüldüğü gibi, bir siyasi iktidar, toplumu ne adına yönettiğini
söylemeden ve toplumdan onay almadan asla ülke yönetimini
meşrulaştıramaz. O hâlde, bir siyasi iktidar, toplumsal
rızayı sağlamadığı müddetçe zoru ve
zorbalığı temsil etmiş olur. İktidarda kalabilmek
uğruna devletin bütün zor ve baskı aygıtlarını
pervasızca kullanan bir iktidar aslında ömründen yemeye
başlamıştır ve toplum nezdinde de kredisini tüketiyordur.
Neredeyse
her icraat ve söylemiyle toplumsal kutuplaşmayı zirveye
taşıyarak mağduriyetler yaratan mevcut AKP Hükûmeti tüm ülke
genelinde yarattığı korku iklimiyle otoritesini tesis etmeye
çalışıyor. İktidara gelirken İnsanı yaşat
ki devlet yaşasın. şiarıyla gelenler, bugün Öldür,
işkence yap, baskı uygula, korkut ki iktidar devam edebilsin.
noktasına gelmişlerdir. Korku iklimi her yanı sarmış,
organize olmuş, kötülük öyle bir hâle gelmiş ki halkın
oylarıyla seçilmiş AKPli bir belediye başkanı bile ağlayarak,
ailesinin tehdit edildiğini, bu yüzden istifa etmek zorunda
kaldığını itiraf edebilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, cumhuriyet tarihinin en ciddi sistem krizi
yaşanmaktadır. Bu krizi tarihsel bağlamdan ayrı
değerlendirmek şüphesiz yanıltıcı olacaktır.
Kürtlerin hak taleplerine yönelik askerî yöntemlerin kullanılması
yeni değildir. Bu, ferasetten uzak ve zora dayalı yöntemler
milyonlarca insanın yerinden edilmesine, binlerce insanın
yaşamını yitirmesine ve birçok acının bu ülkede
yaşanmasına sebep olmuştur. Kürt sorununun çözümü,
doğası gereği, Türkiye'nin demokratikleştirilmesi
sürecinden ayrı düşünülemez. Bu yüzden, çözüm süreci, cumhuriyet
tarihindeki en önemli gelişme olmuştur. Türkiye tarihinin en büyük
demokratikleşme hamlesi olan çözüm süreci bir iktidarın devamı uğruna
heba edilmiştir. Bu ülkede iki buçuk yıl boyunca devam etmiş
olan kısmi barış ortamında insanlar yarınlara güvenle
bakabilmiş, tarihsel yarası olanların devletin bir
hesaplaşma içinde olduğunu düşünmüş ve müteşebbisler
uzun vadeli planlama ve yatırımlara girişmiş, ekonomik
göstergeler ise cumhuriyet tarihinin en olumlu rakamlarına
ulaşmıştı. Henüz diyalog süreci devam ederken Ekim 2014
yılı MGKsından çıkan çöktürme planı ile 7 Haziran
2015 seçimlerinden sonra çatışmalı ortama yeniden dönülerek bir
savaş konsepti devreye sokulmuştur. 20 Temmuz 2015 tarihindeki Suruç
katliamı ve sonrasında geliştirilen savaş ortamında
can ve mal kayıpları yaşanmakla kalmamış, çok zor
kapanacak yaralar açılmıştır. Bu ülke bir annenin bedeninin
bir hafta boyunca yerden kaldırılmasına engel olan
uygulamaları görmüştür. Ya da bu ülke 21inci yüzyılda bir
annenin öldürülen çocuğunun bedenini güvenlik nedenleriyle -tırnak
içinde- bir hafta buzdolabında saklaması utancına
tanıklık etmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Abdullah Öcalan üzerinde 5 Nisan 2015ten bu yana uygulanan mutlak
tecrit genel, yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri takvimi
ve Orta Doğuda içine girilen batık politikalar ile paralel bir
şekilde yürütülmeye devam etmekte, buna bağlı ya da bağımsız
olarak mutlak tecrit koşulları derinleştirilmektedir. Tutuklu ve
hükümlü haklarının tamamen çiğnendiği insanlık
dışı bir tecrit politikası uygulanmaktadır. Bu yüzden
İmralıdaki mutlak tecrit insani, hukuki, ahlaki, vicdani ve politik
açıdan kabul edilemez olup hukukun çöküşüyle inşa edilen mevcut
İmralı sisteminin bir an önce sonlandırılması
gerekmektedir. Sayın Öcalan çözüm süreci devam ederken artık bir
gencimizin dahi burnu kanamamalıdır demişti. Şimdilerde
adının söylenmesi bir suç olarak görülen çözüm süreci bu ülkenin en
huzurlu günleriydi ancak barış şüphesiz bir samimiyet ister.
Hani barış için gerekirse baldıran zehri içilecekti!
Barışın acil ihtiyaç olduğu bir dönemden geçmekteyiz. Ekmek
kadar, su kadar barışa ihtiyaç duyuyor toplumumuz.
Halklarımız daha fazla kan ve gözyaşı görmek istemiyor. Bu
çıkmaz sokakta ısrar edildikçe daha fazla can ve mal kaybı, daha
fazla ölüm ve gözyaşı, daha fazla uluslararası tavizler, daha
fazla yoksulluk, işsizlik, açlık kaçınılmazdır. Bu
bataktan çıkışın çok kolay ve maliyetsiz bir reçetesi
vardır, o da yeniden barış ikliminin tesis edilmesidir.
Kürdofobinin
aşılmaması yüzünden bir gün Moskovada, bir gün Washingtonda
kendini yaşatabileceğini uman iktidar anlayışı
halklarımıza artık bir şey verebilecek noktada
değildir; her geçen gün bu ülkeyi kendisiyle birlikte daha fazla
yalnızlığa mahkûm eden politikaları yürütmektedir. 7
Haziran 2015 seçimlerinin siyasi iktidar tarafından kaybedilmesi ve
halkın çoğunluğunun desteğine mazhar
olunamamasının faturası anlaşılmaz bir şekilde
çözüm sürecine kesilmiştir. Oysa iktidarı kaybetmenin nedeni çözüm
sürecinin başlaması değil, bilakis çözüm sürecine samimi ve
kararlı yaklaşmak yerine pragmatist yaklaşımlardır.
Değerli
milletvekilleri, küreselleşme çağında iç ve dış
politikada şunu söylemeliyiz ki artık ülkeler arasındaki
ayrımlar anlamsızlaşmıştır. On binlerce kilometre
ötede gelişen bir olay ülkemiz için de ekonomik ve politik olarak etki
yaratabilmektedir. Orta Doğuda siyaset üretmek kuşkusuz ki daha
fazla hassasiyet gerektirir. İktidarın içte ve dışta
çeşitli stratejik hataların içine kendini hapsettiği bütün
toplum tarafından izlenmektedir. Bu stratejik hataların temelinde
yatan gerçek ise siyasi iktidarın her krizi içeride kendine tahvil etme
anlayışında yatmaktadır.
ABD
başkanlık seçimlerinde iktidar partisi lobilerince desteklenen
sağ popülist ABD Başkanı Trump, Orta Doğunun en hassas
olduğu Kudüs konusunda tarihî bir hata yapmıştır. Gerek
ortak deklarasyonda, şu Mecliste sağlanan ortak deklarasyonda gerekse
partimizin MYKsının açıklamasında bu hataya
karşı net bir duruş sergilediğimiz bilinmektedir. Ancak,
şunu söylemeden geçemeyeceğiz ki bugün ifade edildiği üzere 20
Ağustos 2016 tarihinde şu Parlamentoda Mavi Marmara
saldırısında yaşamını yitirenler ve
yaralananların canları ve kanları resmen parayla kapatılmaya
çalışılırken ona karşı duruş sergileyen,
Kudüs ile Ankarayı bir ortak anlaşmada eşitleyen metin burada
onaylanırken muhalefet eden ve ret oyu kullanan tek parti HDP
olmuştur. HDP dışındaki üç parti o ortak mutabakat metnine
o gün için hayır diyememiştir.
Değerli
milletvekilleri, bizler için siyasal ve etik anlamda Kudüs, Müslüman, Hristiyan
ve Yahudiler için birlikte, bütün insanlığa ait bir mirastır.
Kudüs, Ortadoğunun inançlar ve halklar mozaiğidir. Hiçbir zaman tek
bir inanç ve etniğe, etnik kimliğe ait olmamış, Kudüsün
kadim tarihi bu tarz aidiyete izin vermemiştir.
Şimdi
soruyorum, peki, bir hafta önce, Trump eğer o metinde olduğu üzere
Kudüsü İsrailin başkenti olarak tanıdığını
belirten imzayı atmamış olsaydı, Filistinlilerin bütün
sorunları çözülmüş mü olacaktı, Filistinliler özgürlüğüne
mi kavuşacaktı? Filistinlilerin sorununu sadece Trumpın
imzasında Kudüsün başkent olma hâline indirgemek Kudüse ve
Filistinlilerin sorununa alabildiğine hoyratça yaklaşmak olur. Bu
temelde net bir şekilde şu tespiti yapmalıyız ki Kudüs
krizi, taraf ve müdahil olan herkes için maalesef bir iç politika malzemesi
olarak kullanılmaktadır. Yolsuzluk
tartışmalarının içinde olan Netanyahu bu sorunu maalesef
bir iç politika malzemesi yapmaktadır. Yine, despotluk eleştirileri
alan Arap liderleri Kudüs sorununu son bir haftada iç politika malzemesi
yapmaktadır. Hatta şaibe soruşturmaları geçiren Trump bile
bu Kudüs sorununu ve Kudüsü İsrailin başkenti olarak tanıma
belgesini iç politika malzemesi yapmak için imzalamıştır;
aynı şey ülkemiz için de geçerlidir. Burada, içeride
otoriterleşme ve yolsuzluk tartışmaları sebebiyle
sıkışmış olan siyasi iktidar ve Genel
Başkanı, iç politikada rahatlamasına vesile olan siyasi bir
şov malzemesi olarak bunu görmüştür. Siyasi iktidarların içeride
rahatlamasına sebep olan bu kriz, başta İsrail ve Filistin
halkı olmak üzere kan ve gözyaşına davet bakımından
Orta Doğuya ciddi zararlar vermektedir. Açıktır ki Gazzeyi
ziyaret edeceğim. deyip hiç gitmeyen ama bu sürede Yahudi lobilerini
onlarca defa ziyaret edenler, İlişkilerimi kestim. deyip ticaret
hacmini artıranlar, Mavi Marmara faciasında yüz seksen derece
dönüş yapanlar, Kudüs Başkentimize hoş geldiniz. diyenlere
Hoş bulduk. demekten de geri durmamışlardır.
Çözümü
ancak halkların çıkarlarını esas alan politik güçler ve
ulus devlet mantığını aşan demokratik güçler
gerçekleştirebilir. Ulus devlet mantığı, sadece bugünün
sorunlarından değil, kendisiyle birlikte getirdiği tarihsel
sorunların da içerisinden çıkamamaktadır. Bu manzaranın en
yakın örneği, bir hafta değil, dört gün önce
Cumhurbaşkanı, Trumpa Güçlü olmak haklı olmak anlamına
gelmez. diyor. Aynı soruyu biz Sayın Erdoğana soruyoruz: Güçlü
olmak bu ülkeyi yönetmek açısından fütursuzca bir haklılık
sınırsızlığı size tanımaz veya onun
yanı sıra, AKP Genel Başkanı Yunanistanı ziyaretinde
de Batı Trakya halkının kendi müftüsünü seçemediğini,
Yunanistanın diğer bölgelerine göre bu bölgenin ekonomik
refahının çok altta olduğunu ifade etmiştir. Biz bu
ifadelere tamamen katılmakla birlikte bir konuda AKP Genel
Başkanının dikkatini çekmek istiyoruz: Yunanistanda Batı
Trakya diye bahsettiği bölgenin yaşadığı ekonomik ve
politik sorunları, AKP iktidarı, daha ağır uygulamalarla
birlikte Türkiyede Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı il
ve bölgelerde ve Müslüman olmayan halklara bu ülke içerisinde
uygulamaktadır. Evet, Batı Trakyada başmüftü seçilememektedir
ancak Türkiyede temsilcilerini seçen Kürt halkının milletvekilleri cezaevine
konulmakta, belediyeleri, hatta muhtarlıkları bile gasbedilmektedir.
Düşünün, bu ülkedeki 80 milyon insanın 35 milyonu kendi
seçmediği belediye başkanları tarafından yönetilmektedir.
Yunanistanda diskur çekenler, orada bir müftünün seçim hâlini getirip iç
politika malzemesi yapanlar gidip aynaya ve bu ülkenin yaşamış
olduğu mağduriyetlere ve bu konudaki tümüyle tek belirleyiciliklerine
bakmak zorundadırlar. Türkiyede bunların yanı sıra
neymiş Batı Trakya Yunanistanın en geri kalmış
bölgeleriymiş. Adama sormazlar mı
En geri kalmış, en yoksul,
ekonomik göstergelerin en problemli olduğu, en sondaki on il Kürtlerin
yaşadığı illerdir. Aynı şekilde Türkiyede Ermeni
toplumunun patrik seçimi sekiz yıldır bizzat siyasi iktidar
tarafından engellenmektedir. Ruhban okulları kapalı tutulmakta
ve patrikhaneler statüsüz bırakılmaktadır. Nitekim bu doğal
hakları talep edenler ise Hükûmet yandaşları tarafından ya
dış güçlerin piyonu ya da ihanetçi gibi paranoyaklık içeren
nefret söylemiyle linç edilmeye çalışılmaktadır. Oysaki
dini referans eden bu siyasi iktidar iyi bilmelidir ki Hazreti Peygamberin
şu sözü hepimiz için bir rehber olmalıdır: Sizden biriniz
kendisi için arzu edip istediği şeyi kardeşi için de arzu edip
istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş sayılamaz.
Cumhuriyet
tarihinin en siyasallaşmış yargı dönemini
yaşamaktayız. Eş genel başkanlarımız,
milletvekillerimiz ve belediye başkanlarımızın
yargısal ve hukuki bir sürecin ürünü olarak cezaevinde
olmadığını iyi biliyoruz. 4 Kasım, iktidar
tarafından şu Parlamentoya ve millet iradesine
yapılmış bir siyasi darbedir. Ondan beri tutuklanan herkes
siyasi soykırım operasyonları çerçevesinde
tutuklanmıştır. O dönem bu siyasi soykırım
operasyonları yapılırken eş genel başkanlarımız,
milletvekillerimiz ve belediye başkanlarımız için silah
taşımaymış, örgüte para yardımı
yapmakmış veya eleman taşımakmış gibi
iftiraları -havuz ve çamur medyasında- atanları hatırlatmak
isteriz ki hiçbir arkadaşımızın iddianamesinde bu gibi
iddialara rastlanılmamaktadır. Ve belirtmeliyiz ki özellikle bir
millet iradesine saygısızlık, saldırı ve kumpas varsa
o da bu Parlamentonun üçüncü büyük partisinin 2 eş genel
başkanının da siyasi ahlaktan ve etikten çok yoksun bir
şekilde tutuklanması ve cezaevinde tutulma hâlleridir. Arkadaşlarımızın
neden tutuklu olduğunu biz çok iyi biliyoruz çünkü bu iktidar gibi
düşünmedikleri için, onlarla aynı hatta siyaset
yapmadıkları için, çarpık politikalarına, suç ve
günahlarına ortak olmadıkları için, onların
karşısında kendi bedenlerini siper ettikleri için partimize
dönük bir siyasi darbe ve operasyon için düğmeye basıldı.
Fezleke
ve dava dosyalarımızın sahibi darbeci ve bu iktidarın
deyimiyle teröristlerdir. Eş Genel Başkanımız Sayın
Figen Yüksekdağın milletvekilliğinin düşürülmesine sebep
olan dava dosyasının savcısı ve 3 hâkimi birden bugün
tutukludur ve bu iktidara göre teröristtirler.
Yine,
510un üzerindeki fezlekemizin 350 tanesinin hâkim ve
savcılarının bugün ya ihraç edilmiş ya da
tutuklanmış olması siyasi iktidarın siyasi
soykırım operasyonları yaparken nasıl teröristlerin dava dosyalarının
arkasına sığındığının yalın
gerçekliğini ifade etmektedir.
İfade
etmeliyiz ki tarih, mutlaka, bu siyasi darbecilerin iddianamelerinin
arkasına sığınarak partimize operasyon yapıp eş
genel başkanlarımızı, milletvekillerimizi, belediye
başkanlarımızı, siyasetçilerimizi rehin alanları
yazacak ve yargılayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, arkadaşlarımız özellikle 2018 merkezî yönetim
bütçesiyle ilgili ayrıntılı değerlendirme yapacaklar ancak
kısaca şunu ifade etmeliyim ki, elimizde şu kitapçıkta
yazılı olan 2018 merkezî yönetim bütçesi OHALin bütçesidir,
KHKların bütçesidir, siyasi darbelerin bütçesidir, savaşın
bütçesidir ve zenginlerin bütçesidir; burada Kürtler, kadınlar,
çevreciler, gençler ve bir bütün olarak muhalif kesimler yoktur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Efendim, üç dakika içerisinde toparlar mısınız?
AHMET
YILDIRIM (Devamla) 2018 Bütçe Tasarısı ve devam ettirilmek istenen
sermaye yani zenginlerle ortak egemenlik anlayışı
alabildiğince yanlıştır.
Bütçede,
geçtiğimiz yıllara oranla, savunma yani savaş bütçesi ciddi
oranda artırılmıştır. Savunmayla alakalı 7
kurumun toplam bütçesinde yaklaşık 21 milyarlık artışa
gidilmiştir. Aynı zamanda, önceki yıllardan farklı olarak,
denetimden muaf Savunma Sanayi Destekleme Fonunda 15 milyar liralık
artış sağlanmıştır.
Türkiyenin
ekonomideki en büyük sorunu gelirin adaletsiz bölüşümü sorunudur. Gelir
zenginler ile fakirler, patronlar ile emekçiler arasında eşit
bölüşülmemektedir. AKP hükûmetlerinin programlarında dillendirilen
verginin tabana yayılması vardır. Verginin tabana
yayılması demek emekçiye, sabit gelirliye ve yoksula verginin fatura
edilmesi demektir.
Küçük
bir örnek verelim: 2017 yılı için 102 milyarlık vergi
alacağından, özellikle de sermaye için vergi alacağından
vazgeçilmiştir. Bu, 2016 yılında sadece 30 milyar liraydı yani
ilk kez bu miktar bir önceki yıla göre yüzde 350 artmıştır.
Ekip
biçtiği toprağı kendine yeten çiftçilerimiz, geçimlik tarım
yapan köylülerimiz, hayvancılıkla uğraşan
insanlarımız Hükûmetin yanlış ekonomi politikaları
sonucu maalesef ki topraklarını terk edip kentlere göç etmeye devam
ediyor.
Fabrikalarda,
atölyelerde, kentlerde emeğiyle hayatını var eden emekçilere ise
büyük bir zulüm uygulanıyor. Taşeron sistemiyle, esnek
çalışma koşullarıyla, kiralık köle
uygulamalarıyla güvencesiz bir yaşam örülüyor.
Bizler,
AKP iktidarının devraldığı ve büyütmeye
çalıştığı egemenlik anlayışlarını
aşacak somut öneriler sunuyoruz. Bu ülke alternatifsiz değildir.
Asgari ücretinden yoksulluk sınırına her türlü ekonomik sorunun
temel çıkış yolu, sermayeye uygulanacak olan servet vergisidir.
Diğer
bir çözüm önerisi ise siyasi iktidarın sürekli muhalefeti köşeye
sıkıştırmaya çalıştığı kaynak
sorununa dairdir. Kaynak, bu ülkenin parasının siyasilerce
gasbedilmemesidir; kaynak, sermayenin vergi kaçırmamasıdır;
kaynak, yolsuzluğa batmamaktır, çalmamaktır; kaynak, beytülmala
dokunmamaktır; kaynak, Karadenizin fındığında,
hamsisinde; kaynak, Egenin zeytininde, üzümünde; Anadolunun
buğdayında; kaynak, Adıyamanın, Bitlisin, Muşun
tütününde; kaynak, Çukurovanın pamuğunda, Antalyanın
seralarında ve turizmindedir; kaynak, Diyarbakır
surlarındadır.
Devleti
değil halkı, sermayeyi değil emekçiyi, zengini değil
yoksulu, savaşı değil barışı önceleyen bütçeleri
yapacağımız günlerin mutlaka ve en yakın zamanda
geleceği inancıyla bütün Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Efendim, şimdi, söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Garo Paylana aittir.
Buyurun
Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on beş dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Bu
arada bizi ekranlardan izlediğini bildiğim eş genel
başkanlarımızı, milletvekillerimizi ve bütün siyasi tutsakları
da saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2018 bütçesi üzerine konuşuyoruz. Bir devletin bütçesi o
devletin vicdanıdır. Bir devlet vicdanlı mı vicdansız
mı diye bakmak için o devletin bütçesini önünüze alın görürsünüz.
Bakın,
arkadaşlar, bizim bütçemiz geliri topladığı şekille de
harcadığı şekille de maalesef vicdansız ve adaletsiz
bir bütçedir çünkü geliri toplarken ne servete ne gelire dayalı olarak
topluyor, parayı harcarken de maalesef özellikle 2018 bütçesinde sosyal
politikalara değil, savaş politikalarına kaynak
ayırıyor. Bu anlamda AKP döneminin Türkiye Cumhuriyeti devleti
döneminin diyemem ama AKP döneminin en vicdansız ve en adaletsiz
bütçesiyle karşı karşıyayız maalesef.
Değerli
arkadaşlar, 2018 bütçesini Plan ve Bütçe Komisyonunda bir aya yakın
zaman görüştük. Bakın, iki yüz elli saat, sabahlara kadar
toplantı yaptık. Biz biliyorduk, Sayın Maliye Bakanına
söylemiştim geldiğinde, bütçeyi sunduğunda, Sayın Maliye
Bakanı, umarım, bir virgülü değiştirebiliriz burada.
dedim. Hani, yürütmeler getirir ya bütçeyi
Demokrasilerde ne olur? Yasama
tartışır çünkü milletin temsilcileridir. Ya, Trabzonun sorunu
var, köprüye ihtiyacı var. Diyarbakırın altyapıya
ihtiyacı var. Edirnenin hastaneye ihtiyacı var. der vekiller ve
bütçe kalemleri o şekilde şekillenir. Ama arkadaşlar, iki yüz
elli saatte, bir bütçede bir virgül değiştiremez misiniz ya, bir
virgül?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Değiştirdik,
değiştirdik. GARO PAYLAN (Devamla) Yürütme ne getirdiyse aynen
geçti maalesef. Niye böyle oluyor biliyor musunuz? Çünkü artık yürütme ve
saray bu Meclisi bir noter olarak görüyor arkadaşlar. Maalesef
yalnızca Basın mührü arkadaşlar. diyor size. Basın
mührü. Başka bir şey yapmayın, kaldırın ellerinizi,
indirin, mührü basın, ben ne gönderiyorsam bana geri gönderin. diye
bakıyor. Maalesef o açıdan da vicdansız ve adaletsiz bir
bütçeyle karşı karşıya kalıyoruz.
Ben
bu vicdansız ve adaletsiz bütçeyi çok tekrarlayacağım. Neden
böyle diyorum? Çünkü bakın, yalnızca bütçenin gelir kalemlerine bakalım.
Parayı nasıl topluyoruz? Parayı nasıl topluyoruz, biliyor
musunuz arkadaşlar? Bu bütçenin gelirlerinin yüzde 70i dolaylı
vergiler. Ne demek dolaylı vergiler? Yani harcama yaparken bizim
ödediğimiz vergilerden kaynaklanıyor, bakın yüzde 70i, vergilerin
yüzde 70i. Ne yapıyoruz? Dolaylı vergi ne demek?
Vatandaşlarımız anlasın diye söylüyorum. Gidiyoruz ya hani
benzin istasyonlarına. Sizin vergi daireleriniz nerede? Vergi daireleri
nerede biliyor musunuz? Benzin istasyonlarında. Şimdi, çiftçi Hasan
amca, 10 bin liralık külüstür arabasıyla benzin istasyonuna gidiyor,
diyor ki: 200 liralık doldur. Onun 150 TLsini vergi olarak ödüyor
çiftçi Hasan amca, o gariban çiftçi Hasan amca. Bir de inşaatçı
Cengiz var ya, hani meşhur Cengiz, 2 milyonluk arabasıyla Çek benzin
istasyonuna. diyor, şoförü depoyu doldurtuyor, o da aynı vergiyi
veriyor gariban Hasan amca gibi. Bu, vicdanlı mı Sayın Bakan?
Bu, adaletli mi?
Başka
nereye vergi dairesi kurdunuz siz? Tekel bayilerine. Tekel bayisine gidiyor
işçi Hüseyin bir paket sigara ver diyor. Alıyor sigarayı 10
liraya, 8 lirası tirink Maliye Bakanının hesabına geçiyor.
Hani vergi topluyorum diyor ya şahane! Bir de hani rantiyeci var ya, hani
emlak rantlarından bir arazi alıyor 1 liraya, gidiyor
imarını geçirtiyor, o arazi 100 lira oluyor ya, o arkadaş da
gidiyor bir paket sigara alıyor; onun gelirine bakın, devede tüyü
olmayan harcaması, bir servette bir tüy olmayan noktada o da 10 liraya
alıyor, o da 8 lira vergi veriyor. Bu vicdanlı mı Sayın
Bakan? Bu adaletli mi?
Başka
nereden vergi topluyor Sayın Bakan? Diyor ki bir buzdolabı
alacaksın. Efendim, o noktada işçi Ayşe teyze buzdolabı
almaya gidiyor, sabit ÖTV ve KDVyle 1.500 liranın 750 lirasını,
600 lirasını vergi olarak ödüyor. Fabrikatör de aynı vergiyi
ödüyor arkadaşlar. Bu, vicdanlı, adaletli diyorsanız, bu bütçeyi
geçirin ama bu vicdansız ve adaletsizdir.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; peki vatandaş
nasıl harcıyor, nereden buluyor bu parayı? Geliriyle mi
harcıyor? Hani teşvikler çıkardınız ya, millet
buzdolabı aldı, araba aldı, teşviklerle harcıyoruz
Hani ekonomiyi büyüttük diyorsunuz ya, neyle harcıyor? Ya, 1.400 lira
asgari ücret mi arttı? Yok. Ne arttı? Vatandaşın borcu
arttı arkadaşlar, vatandaşın borcu. Peki, biz
vatandaşa borcu yüklerken ne yapıyoruz? Bir yandan da yüzde 1lik
kesimi zenginleştiriyoruz. Mehmet Şimşek Bey de burada, rant
vergilerinden bahsediyorduk. Ya, 2013ten beri dillendiriyor, iktidarda
muhalefet yapmaya çalışıyor, 2013ten beri Başbakan
Yardımcısı bir rant vergisi çıkaramadı. Neden? Çünkü
efendim, biz AKPye ilçe başkanı bulamayız diyen bir
Cumhurbaşkanımız var bu rant vergisini çıkarırsak.
Arkadaşlar dar gelirliye yükle vergiyi sonuna kadar ama bir yerden araziyi
alsın 10 liraya, oradan yol geçirt, imar geçirt 100 lira olsun, bin lira
olsun vergi alma. Bu hak mı? Bu adalet mi?
Değerli
arkadaşlar, peki dolaylı vergileri böyle topluyoruz. Doğrudan
vergileri nasıl alıyorsunuz Sayın Bakan? Ya, yüzde 30u
doğrudan vergiler bunun yüzde 20 küsurunu zaten gariban işçi ödüyor,
bordro mahkûmları ödüyor arkadaşlar, esnaf ödüyor. Geriye kalan yüzde
7-8i de zaten vatandaştan topladığı gelir üzerinden yüzde
20, 22 vergi veriyor yüzde 58. Bu, vicdanlı mı, adaletli mi?
Değerli
arkadaşlar, peki, nüfusun yüzde 1i bu paraları topluyor ya,
bakın, AKP iktidara gelirken servetin yüzde 38i nüfusun yüzde 1indeydi.
Şimdi, bugüne geldik, nüfusun yüzde 1inin serveti ne biliyor musunuz?
Servetin yüzde 60ına sahip oldu. Nasıl oldu bu? İşte,
vergi politikalarıyla oldu, o almadığınız vergiler yüzenden
oldu Sayın Bakan. Hani ranttan vergi almadınız ya, emlak
rantlarından, zenginden vergiyi almadınız ya, garibanı
borçlandırdınız ya, bütün onlar üzerinden bunlar oldu
arkadaşlar. Ve ne oldu? Servet yüzde 60a dayandı. Geriye kalan büyük
kesimlere ne düştü? Borç düştü. Peki, bu servet nerede
Allahınızı severseniz? İşçide değil, çiftçide
değil. Bugün gidin işçiye, geçinemiyorum diyor, çiftçi geçinemiyorum
diyor, emekli geçinemiyorum diyor, büyük kesimler geçinemiyor. Peki, nerede bu
servet? Bakın, çıktı geçen sene, Sayın Maliye Bakanına
söyledim, Panama adalarından çıktı servet, Panama
adalarından. Birkaç yüz kişinin, bakın, hepsi birkaç yüz
kişinin belki 100 milyar dolarlık servetleri faş oldu. Maliye
Bakanına dedim ki: Sayın Maliye Bakanım, ya, gidin, şu
Panama adalarına bir bakın. Şu MASAK ne işe yarar, vergi
memurlarınız ne işe yarıyor? Gönderin yetkililerinizi, bir
bakın. Bütçe açığınız var, garibana yükleniyorsunuz,
gidin, şu birkaç yüz kişiye yüklenin dedik, oralı olmadı.
Niye? Çünkü o listeye bakmıştır Sayın Maliye Bakanı,
burada bakanlar var, bize yandaş iş adamları var, başka
yakınlar var, eski AKPliler var, ben buraya yönelemem demiştir.
Peki, daha birkaç ay önce Malta Adasındaki belgeler çıktı, gene
yüklenin dedik, oralı olmadı. Şimdi de biz Googledan
baktık Man Adası nerede diye? Orada belgeler çıktı. Bütün
bunlara yönelmeyen bir Maliye Bakanımız var.
Bakın,
değerli arkadaşlar, bir toplumda ekmeğimiz az olabilir,
ekmeği çok büyütemeyebiliriz ama bunu nasıl
paylaştığımız çok önemli. Ve özellikle de
siyasetçilerin ahlaka ve etiğe önem vermeleri çok önemli. Şimdi
diyebilir ki Maliye Bakanı Ya, bu kanuni. Evet, kanuni yani orada para
tutmak kanun dışı değil. Ama ahlaki mi ama vicdani mi?
Siyasi etiğe, siyasi ahlaka sığar mı arkadaşlar?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ahlaka uymayan kanuna da uymaz, olur mu öyle şey.
GARO
PAYLAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, verginin nasıl
toplandığını, servetin nerelere
harcandığını anlatmaya çalıştım. Bu bütçe
gelir kalemleriyle vicdansız ve adaletsiz. Peki, harcama kalemleriyle ne
yapıyor bu bütçe? Arkadaşlar, bu Bakanlar Kurulunda -çoğu burada
yok- maalesef güvenlikçi bakanlar çok güzel baskı yapmışlar.
Güvenlikçi ne kadar bakan varsa; hani Savunma Bakanı, İçişleri
Bakanlığı, Jandarma, hepsinin bütçesi yüzde 40, yüzde 50, yüzde
60, yüzde 70 artmış. Yani, ne demek? Biz savaş bütçesiyle
karşı karşıyayız. Ama, sosyal politikalar
bakanlıklarına bakın, hani 80 milyona dokunan; eğitime,
sağlığa, sosyal politikalara harcanan rakamlara bakın;
yüzde 8 artmış, yüzde 9 artmış, o da artabiliyorsa. Ne
oluyor? Daha az hastane, daha az okul, daha az sosyal politika. Ne var
karşılığında? Daha çok silah var arkadaşlar.
Bakın,
Savunma Bakanlığının bütçesini görüşürken -bu ibretlik
bir maddedir- S-400 füzeleri alacağız. dedi. Sayın Savunma
Bakanı burada mı bilmiyorum. Peki, arkadaş, kaç para bu S-400
füzesi? 1 tanesi 2,5 milyar dolar yani bir ünitesi 2,5 milyar dolar. Yani 10
milyar TL, yani eski parayla 10 katrilyon. Arkadaşlar, yalnızca 1
S-400 füzesiyle 10 tane Kanal İstanbul yapılır; bakın,
böyle söyleyeyim. Peki, bundan kaç tane alacağız dedi? Kaç tane
alacağız? 10 tane alacağız yani 25 milyar dolarlık
alacağız. Kaç para yapar? 100 milyar TL. Kime gidecek bu para? Rusyaya
gidecek. Neden? Çünkü Amerikayla aramız bozuk. E, ne yapacağız?
Biz sırtımızı Rusyaya dayayacağız, öyle
kurtulacağız, güvenliğimizi sağlayacağız.
Arkadaşlar,
Rusyayla hemhâl olup abat olan bana bir devlet gösterin diyeceğim ki:
Çok güzel. Ya, bir Ukraynaya bakın, bir Gürcistana bakın
Bizim
yapmamız gereken, Avrupa Birliğinin demokratik ülkeleriyle bir
ilişki kurmak, Avrupa Birliği çıpasını oralarda
tutabilmek arkadaşlar.
Bakın,
bu yılın başında ekonomi kötü gidiyordu, Sayın Maliye
Bakanı orta vadeli programı açıkladı, dedim ki: Bu program
bir ayda çöker. Bir ayda çöktü, ocak ayında yana yakıla tedbirler
açıkladılar. Neden biliyor musunuz? Nisanda referandum var diye, yana
yakıla; Kredi Garanti Fonu, teşvikler
Ne oldu? Hormonlu bir
iyileşme oldu. Hani, hasta olan bünyeye siz hormonu verdiniz veya kortizonu
verdiniz, bünye geçici olarak kendini iyi hissetti. Sonucunda ne oldu
arkadaşlar? Evet, ekonomi büyüdü -kime büyüdüğünü
anlatacağım az sonra- ama bunun yan etkileri var; enflasyon geldi
13e, faiz geldi 15e ve bütçe açıkları tırmandı
arkadaşlar. Peki, bütün bunların sonucunda -yalnızca büyümeye
geçeyim, çok vaktim yok- Yüzde 11 büyüdük. diyorsunuz. Sayın Maliye
Bakanı, kim büyüdü, kimi büyüttünüz Allahınızı severseniz?
İşçiye soruyorsun, mutsuz; çiftçiye soruyorsun, mutsuz; emekliye
soruyorsun, Geçinemiyorum. diyor. Kimi büyüttünüz ya? Hani Bu vicdansız
ve adaletsiz bütçe. diyorum ya, bu, vicdansız ve adaletsiz bir büyüme
çünkü emek sömürüsüne dayalı, doğa talanına dayalı bir
büyüme ve yalnızca bir avuç yandaşı zenginleştirecek bir
büyümeyle karşı karşıyayız. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bakın, ekonomi 11 büyüdü ya -Tarım Bakanı
nerede?- ya tarım yüzde 2,8 büyümüş. Allahınızı
severseniz Sayın Maliye Bakanı, S-400 alacağınıza
verin Tarım Bakanına parayı biraz çiftçiye destek versin.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Genel Kurula konuş, ikide bir
Maliye Bakanı diyorsun. Nedir Maliye Bakanıyla alıp
veremediğin!
GARO
PAYLAN (Devamla) Sen kesiyorsun Sayın Maliye Bakanı, lütfen.
Yani,
niye S-400 füzesi alıyoruz da çiftçiye destek vermiyoruz? Bakın,
tarım yüzde 2 büyüdü. Bakın, biz büyüdüysek hemen yapmamız
gereken asgari ücreti 2 bin liranın üzerine taşımak.
Arkadaşlar, eğer ki siz yalnızca bir avuç yandaşı
zenginleştireceğiz diyorsanız bu yolda devam edin ama büyüme maalesef
yalnızca bir avuç yandaşın büyümesidir, sizin bildiğiniz
-isimlerini saymayayım- müteahhitlerin büyümesidir.
Bakın
Ekonomiyi büyüttük. diyorsunuz, hep böyle 3 kat büyüttük. şudur,
budur. 1950den beri, bakın, Türkiye, gayrisafi yurt içi hasılası
sıralamasında 16, 17, 18 veya 19uncu sırada. Arkadaşlar,
geçen yıl TÜİK yeni bir seri yayınladı ve dedi ki: Biz bir
anda 20ncilikten 17nciliğe geldik. Ya, arkadaşlar, bir sıraya
gittiğimiz yok, ekonominin coştuğu filan yok, sıra
atladığımız yok, hep 17nci sıradaydık, şu
anda da 17nci sıradayız ama yalnızca rakamlar yok; mesele, 80
milyonun mutsuzluğu, herkes mutsuz, herkes gelecek kaygısı
içinde. Bir avuç insan serveti tutmuş, onlar da korkuyor, parayı Man
Adasına kaçırıyor, Panamaya kaçırıyor. Ne
yapacağız? Arkadaşlar, yapmamız gereken,
konuşmamız gereken rakamlar var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlar mısınız Sayın Paylan.
GARO
PAYLAN (Devamla) Bakın, konuşmamız gereken rakamlar Hukukun
Üstünlüğü Endeksi rakamları sayın arkadaşlar. Bakın,
Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 113 ülke içinde 100üncüysek biz bunu
konuşmalıyız önce. Basın Özgürlüğü Endeksinde 180
ülke içinde 155inciyiz, bunu konuşmalıyız arkadaşlar.
İnsani Gelişmişlik Endeksinde 71inci sıradayız. Arkadaşlar,
bunları konuşmadan o hormonlu büyümeler dışında bir
büyüme yaratamayız.
Demokrasilerde
iktidarlar bazen adalet ve vicdanın dışına
çıkabilirler, hata yapabilirler. Dengeleyici kurumlar vardır. Meclis,
dengeleyici bir kurumdur. Biz bu vicdansız Hükûmeti dengelemeliyiz,
mutlaka vicdan ve adalet yönünde harcama yapmasını
sağlamalıyız. (HDP sıralarından alkışlar)
Hukukun üstünlüğünü sağlamalıyız. Hukukun,
yargının üstünlüğünü ve özgürlüğünü,
bağımsızlığını sağlamalıyız.
Basın ve akademi dengeleyici ve denetleyici görevlerini yapabilmeliler
arkadaşlar.
Konuşmam
boyunca vicdansız ve adaletsiz bir bütçeden bahsettim. Bakın, Orta
Çağ filozofu Augustine Devletin içinden adaleti
çıkarırsanız o devlet bir suç örgütüne dönüşür. dedi.
Devleti suç örgütü olmaktan çıkarmak bu Meclisin başlıca
görevidir. Buradan çıkmak da ancak demokratik siyasetle olur, S-400
füzeleriyle olmaz, basının özgür olmasıyla olur, akademinin
özgür olmasıyla olur, yargının, hukukun üstünlüğünü
sağlayarak olur. Bütün bunları sağlayamazsak arkadaşlar,
büyümeler yalnızca hormonlu büyüme olur.
Son
olarak, Maliye Bakanına da öneriyorum: Artık emekçinin
sırtına binmekten vazgeçin Sayın Bakan, gidin bakın, üç
yerde vergi dairesi açın; Man Adasına vergi dairesi açın,
Panama Adasına vergi dairesi açın, gidin Malta Adalarına vergi
dairesi açın emekçinin, işçinin, emeklinin sırtına
binmekten vazgeçin. Bu üç yere vergi dairesi açın bakın görün bütün
bütçe açığımız kapanıyor.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Şimdi, söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertana aittir.
Buyurun
Sayın Özgökçe. (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın
Özgökçe Ertan, süreniz on beş dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları
başında bizleri izleyen saygıdeğer halkımızı
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Evet,
elimize ulaşan konuşma listesine göre günün tek kadın
konuşmacısı benim. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar) Bu sebeple toplumda en az sesi duyulan ama en büyük
mağduriyetlere maruz bırakılan, en çok
yoksullaştırılan, sömürülen bütün kadınlar adına da
bütçeyi, bütçe hakkını değerlendirmek isterim.
Çok
yoğun bir mesai yaparak geçirdiğimiz Komisyon aşamasından
sonra Genel Kurulda 2018 Bütçe Tasarısı üzerinde görüşmelere
başladık. Evet, Meclise sunulduğu ilk günden itibaren halktan
toplanan vergilerin nasıl kullanılacağına ilişkin
Hükûmet planının toplumda hayal kırıklığı
içerisinde büyük itirazlara yol açtığını gördük. Komisyon
çalışması süresince bizler bu temel kaygıları Hükûmete
hatırlattık ancak tasarı değişmeden Genel Kurula
gelmiş bulunuyor.
Burada
belirtmek gerekir ki bütçe rakamlardan, gelir-gider tablosundan veya
Sayıştay bulgularından ibaret bir belge değildir, bütçenin
yönetim anlayışıyla çok yakından alakası vardır.
Harcama kalemleri ve yatırımlar ayrı ayrı nasıl bir
yönetim benimsediğinizi anlatır, rakamların dili var çünkü.
Bütçe
bir vizyondur. Bütçe bir vaattir, bir yönüyle toplumsal beklentinin
karşılanma görüntüsüdür, gelecek yatırımıdır. Bu
çerçeveden bakıldığında, sözdür bütçe ve bana göre bir
ahlak belgesidir.
Milyonlarca
insanın işsiz olduğu, çalışanların ne yaparsa
yapsın, hangi tasarrufta bulunursa bulunsun bir türlü rahata
eremediği, sürekli gelecek kaygısı yaşadığı,
eğitim ve sağlığa erişimde her bireyin şikâyetçi
olduğu bir ülkede yönetimin bu temel sorunlara çözüm
arayışında bile olmayışı, bütçenin
rakamlarındaki görüntülerden anlaşılıyor.
Toplumun
kutuplaştırıldığı, nefret söylemlerinin
arttığı, sürekli düşmanlaştıran,
ötekileştiren politikalara engel olma çabası dahi yoktur bu bütçede.
Halk, alın teriyle dolaylı ya da doğrudan vergilerle bütçeyi
oluşturduğu tüm süreçler boyunca bütçeyi yönetenlerden, günlük
hayatta karşılaştığı dertlere derman olması
beklentisi içerisindedir. Huzurlu ve adil bir yaşam, emeğinin
sömürülmediği bir ülke, kısaca en iyi şekilde yönetilme arzusu
ve beklentisi diyebiliriz. Ama bu beklenti bu bütçede olmadığı
gibi, gelecek, uzun yılları da ipotek altına alan bir bütçeyle
karşı karşıyayız. Çünkü bu bütçede en temel
sorunlardan olan işsizliğin azaltılması, yoksulluğun
bitirilmesi kaygısı olmadığını, eğitim ve
sağlığa ayrılan yatırımların kalkınmaya
olanak sağlamadığını görüyoruz. Bu bütçenin
barışçıl bir yaşam arzulamadığını, tam
aksine bir savaş bütçesi olduğunu görüyoruz.
Şu
soruyu sorarak başlayalım o hâlde: 2018 bütçesi kimin bütçesidir?
Anayasanın 6ncı maddesi Egemenlik, kayıtsız şartsız
Milletindir. der. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette
hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. der.
Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet
yetkisi kullanamaz. der.
Bütçe
üzerinde Parlamentoda halk adına hareket eden halkın temsilcilerinin
yetkisi o denli mutlaktır ki bütçe oluşumu ve karara
bağlanması üzerinde ne Cumhurbaşkanının ne Kabine
üyelerinin ne de bürokrasinin söz hakkı vardır, daha doğrusu
vardı ancak 16 Nisan referandumu bu mutlak yetkiyi Meclisten ve halktan
almış ve partili Cumhurbaşkanının insafına terk
etmiştir.
Eğer
hâlâ Orta Çağın derebeylik yönetim sistemine geçmediysek
unutulmamalıdır ki mülkün sahibi halktır, tüm siyasetçiler ve
yöneticiler ise ancak belirli bir süreyle yönetimi elinde tutan emanetçilerdir.
Bu anlamda, devlet bütçesinin halkın bütçesi olması, halkın tüm
kesimlerinin eşit şekilde yararlanabildiği bir bütçe olması
gerekir, ancak bu bütçe, AKPnin, yandaş şirketlerinin, adını
bilmediğimiz daha nice Rıza Sarrafların bütçesidir.
Bu
bütçede yoksulluk vardır, zam vardır, vergi adaletsizliği, gelir
dağılımında adaletsizlik vardır, Yoksuldan çok,
zenginden az vergi alma. anlayışı vardır, eğitim
adı altında çocuklarımızın geleceksizliği
vardır, şehir hastaneleri adı altında
sağlığın piyasalaştırılması
vardır, kamu-özel iş birliği adı altında
yapılan kamu harcamalarıyla halkın parasının çarçur
edilmesi, kamu yatırımı adı altında AKPnin seçim
hazırlıkları vardır. 2017 yılında OHAL
şartlarında başkanlık referandumu yapıldı ve
ekonomik göstergeler de ortadadır ki bu bütçede, 2017 yılında,
bütçe çok devasa bir açık vermiş ve Hükûmet borç üstüne borç
almıştır. Bu durum, Hükûmetin, iktidardaki siyasi parti lehine
propaganda aracı olarak halkın vergilerini
kullandığını, kafasına göre harcama yapmış
olduğunu gösteriyor. Ayrıca, yasama faaliyetlerindeki tüm geçmiş
pratikler bize gösteriyor ki AKPnin Parlamentodaki çoğunluğuyla,
yukarıdan gelen hemen her emrin yasalaştırılarak geçirilmesi
nedeniyle bütçe üzerindeki müzakere ve kararlara halkın görüşleri
yansımıyor. Bu sebeple, gerek harcamaların
dağılımında gerek vergilerin toplumsal
dağılımında adalet sağlanmamaktadır. Mesele
ülkenin ekonomik durumu ve buna bağlı olarak kaynak
yetersizliğiyle ilgili de değildir. Hepimiz biliyoruz ki siyasi kaygılardan
uzaklaşıp mali disipline dönüldüğünde mevcut ekonomik
göstergeler olumluya gidecektir. Burada esas konu, var olan kaynakların
dağılım yanlışlığı yani
adaletsizliğiyle ilgilidir.
Sayın
milletvekilleri, dünya ekonomisinin genel olumlu durumu ve gelişmekte olan
ülkelerde ortaya çıkan büyüme ivmesi Türkiyeye de yansımış
ve sene başında öngörülenin üzerinde bir büyüme
gerçekleşmişti. Ancak, 2017 büyümesi toplumsal refah büyümesi
değil, sermaye sahiplerinin servetlerinin büyümesidir. Bu büyümede holdingler
kâr rekorları kırarlar ancak işçilerine
maaşlarını dahi ödemezler, Bakanlar Kurulu eliyle grev
yaptırmalarına yasak koydururlar.
Sayın
milletvekilleri, sorun büyüme değil, işsizliğin
artmasıdır. Büyüme rakamlarına, istihdam seferberliğine
rağmen işsizlik azalmıyor aksine, sömürü ilişkilerini
derinleştiren yarı zamanlı düşük ücretli çırak/stajyer
istihdamında artışlar oluyor. Neden peki, neden işsizlik
azalmıyor? Bu nasıl büyüme o hâlde? İşte, bu soruların
cevabı yok. Keza, gelir bölüşümü adaletsizliği böyle bir
ekonomik büyümeyle azalmıyor, daha da artıyor, yoksulluk daha da
büyüyor. Buna karşılık bankaların ve büyük sermaye
gruplarının ve büyük inşaat firmalarının kârları
âdeta patlıyor.
Evet,
ülkelerin bütçeleri sadece o yıl yapılacak harcamaları değil
gelirlerin kaynağı ve giderlerin adresleri itibarıyla da
yöneticilerin hangi sınıfın çıkarları
doğrultusunda hareket ettiğini gösteren en somut ekonomik ve siyasal
metinleridir. Bu anlamda, iktidara geldiğinden bu yana Türkiye'nin, bu
toplumun bütçelerini hazırlayan AKP hükûmetleri 2018 yılı için
de temsil ettiği sınıfsal kesimi
değiştirmemiştir. 2018 bütçesi yüksek maliyetli
borçlanmaların, yerli ve yabancı sermayeye daha fazla kaynak
transferlerinin, askerî ve güvenlik harcamalarının merkezinde olduğu,
faize ve hazine garantili projelere milyar liraların verildiği bir
bütçe olarak dikkat çekmektedir. İstihdamsız büyüme stratejisi
izleyen Türkiyede çok dar bir kesimin gelirini devasa bir şekilde
artırdığını görüyoruz ve bu şartlar ve
gerçeklikler altında 2018 yılı bütçesini görüşüyoruz.
Sayın
milletvekilleri, halkın iradesinin temsil edildiği Meclisin bütçe
hakkı demokrasimizin vazgeçilmez öneme sahip temellerinden birini
oluşturur. Bu hakkın tarihsel arka planı anayasalarda ve
yasalarda vücut bulmuştur. Ancak geçtiğimiz günlerde kabul edilen
torba yasayla bütçe hakkı gasbedilmiş, bu hak 2019dan itibaren yeni
başkanlık rejimi altında bütünüyle de ortadan
kaldırılacaktır.
En
çok payı eğitime ayırdık. diye sunduğunuz Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesine bakıyoruz ki
içeriğinin yüzde 80i personel gideri ile SGK giderleridir ama eğitim
yatırımı yüzde 10 dahi değildir. Üstelik eğitim
sistemi karmaşası hâlâ her ailenin en önemli kaygı konusu olmaya
devam ediyor.
Sağlık
bütçesinin önemli bir bölümü, ilaç tekellerine yapılacak ödemeler, özel
sağlık kuruluşlarından yapılan hizmet satın alma
uygulamaları ve tedavi hizmetlerine gidecektir ve yine geçmiş
yıllardaki bütçelerde yer almayan, ilk kez 2018 bütçe kalemleri içerisinde
gösterilen ve kamu-özel iş birliği çerçevesinde yapılan köprü,
tünel, otoyol ve şehir hastaneleriyle ilgili olarak Hükûmetin
öngördüğü ve garanti ödemesi olarak bilinen taahhüt miktarı
şimdilik 6 milyar lira olarak belirlenmiştir. Bütçe artış
oranları açısından ise örneğin Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesinde yüzde 8,80lik bir artış öngörülmekteyken, savunma ve
güvenlik harcamalarında yüzde 40ın üzerinde bir artış
vardır. Bu açıdan bakıldığında 2018
yılı bütçesi bir savaş bütçesidir diyebiliriz. Üstelik
silahlanmaya ayrılacak, yapılacak harcamalar Türkiye toplumunun
yoksullarından toplanacaktır çünkü 2018 bütçesinin gelirlerinde
dolaylı vergilerin oranı yüzde 70e yakındır. Bu hâliyle,
para bulamadıkça halkına vergi yükleyen devletler arasında dünya
lideriyiz.
2018
bütçesinin istihdama yeterli kaynak ayırmak, sürekli artan dolaylı
vergileri azaltmak, temel tüketim mallarından alınan KDVyi
sıfırlamak, ücretli emekçilerin temel ihtiyaçlarını
karşılayacak ücret politikaları uygulamak gibi bir derdi yoktur.
Sayın
milletvekilleri, dikkat çekmek istediğimiz bir diğer husus, 2018
yılı bütçesinin de hazırlanan tüm raporlara, ilan edilen tüm
eylem planlarına rağmen, önceki yılların bütçeleri gibi,
yine, toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe olmadığıdır
çünkü Hükûmetin böyle bir hedefi de yoktur. Bunu Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunun 2014 yılında kabul ettiği
raporda yer alan önerilerin hâlâ gerçekleştirilmemesinden anlıyoruz.
Evet, KEFEK 2013te bir alt komisyon kurarak Toplumsal cinsiyet duyarlı
bütçe nasıl olmalı? üzerine epey çalışma yapmış,
inançla bir emek harcamış ve katılımcı bir rapor
üretmiştir. O gün çalışan üyelerin bir kısmı hâlâ
bugün de bu Parlamento çatısı altında görev yapıyor. Bana
göre, millet iradesini, temsilini kullanan her bir milletvekilinin bu
yaklaşımda olmayan bütçeyi temelinden eleştirmesi gerekirdi.
Hatta bugün iktidar partisinden KEFEK çalışmalarına
katılmış bir kadın milletvekilinin bu kürsüye
çıkıp iktidar partisinin toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe
yaklaşımını anlatması ve sorularımıza cevap
vermesi beklenirdi. Bugün, bütün siyasi partilerin bu anlamda
yaklaşımını Türkiye kamuoyuna anlatması bir
gerekliliktir.
Ben
özellikle iktidar partisine sormak istiyorum ve merak ediyorum: Toplumsal
cinsiyet duyarlı bütçeleme hakkında onca inanarak ve emek harcayarak
ürettiğiniz bu çalışma neden hâlâ
tamamlanmamıştır? O rapor hazırlanırken, yine, sadece
günün gereğini mi yerine getirdiniz? Değişen nedir? O günkü
çalışmaya göre tahmin edilen şey, 2014-2018 yılları
arasında artık bütçenin kalem kalem toplumsal cinsiyet
duyarlılığı görülecek biçimde hazırlanacak
olmasıydı ama şu an bu hayalden ve umudan eser dahi yoktur.
Bırakın
bu görüntüyü, yerel yönetimlerinde toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe
çalışmalarını yönetim anlayışında
içselleştirmiş olan yapılar ortadan
kaldırıldığında dahi kimseden ses çıkmadı.
Dahası, Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyeleri
başta olmak üzere DBPli doksan dört belediyeye atanan kayyumlar, hasmane
bir tutumla, ilk başta toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltmaya
yönelik politika üreten, bütçelerini adalet ve eşitlik sistemi üzerine
kurmaya çalışan tüm çalışmaları sonlandırdı;
kadın birimlerini, kreşleri dahi kapattı ve hatta kadın
politikaları daire başkanlıklarının ismine dahi
tahammül edemedi.
Bu
noktada vurgulamak gerekir ki bundan sonraki bütçelerin toplumsal cinsiyet
duyarlı hazırlanması tercih değil bir gerekliliktir
değerli arkadaşlar, çünkü bilindiği gibi Türkiye
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine
taraftır, bu sözleşmenin 3üncü maddesinde yer alan eşitlik
ilkesine bağlı kalması zorunludur. Hatta bu sözleşmeye yani
CEDAW olarak bilinen sözleşmeye gitmeyelim, daha öncesinde
Anayasanın 10uncu maddesi var; 10uncu madde ikinci fıkra der ki:
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin
yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Devlet organları ve
idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadır.
Şunu
özellikle belirtmek gerekir ki: Toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe yapmak
demek, bütçede kadınlara özel harcama kalemleri oluşturmak demek
değildir. Bütçedeki cinsiyet eşitsizliğini kaldırmak ve bu
duyarlılığı bütçenin bütün ruhuna işleyebilmek gerekmektedir.
Ancak 2018 yılı bütçesi de önceki yıllar gibi toplumu
oluşturan kadınların, erkeklerin ve çocukların
harcamalardan ne düzeyde faydalandıklarını, aralarında ne
gibi eşitsizlikler olduğunu değerlendirmeden
hazırlanmıştır. Her ne kadar bütçe hazırlayıcıları
bütçenin cinsiyet açısından tarafsız olduğunu, tüm toplumun
aynı şekilde yararlandığını iddia etseler de
cinsiyete dayalı eşitsizlikler göz ardı edilmektedir. Kadın,
erkek ve çocukların ekonomik kaynaklara, ekonomik kullanım gücüne,
istihdam destek imkânlarına, kooperatiflere, iktidar hakkına, tasvip
ve tanınma, sağlık imkânlarına, bilgi edinme hakkına
ve kendini ifade etme imkânına eşit oranda sahip olmaları için
bütçenin önüne hangi hedefleri koyduğunun bütçe incelendiğinde
anlaşılması gerekir ama bu görüntüden eser dahi yok.
Bu
bütçede, özellikle yoksul kadınların önceliklerine göre düzenlenen ve
onların yüklerini hafifletmeyi hedefleyen kamu hizmetlerine yeterli kaynak
ayrılmamıştır. Kadınların ev işine
harcadıkları zamanı azaltarak bakım emeğini
toplumsallaştıracak ve böylece toplumsal cinsiyet
eşitliğini güçlendirecek mahalle kreşleri gibi harcamalar
yapmak, kadınların hasta bakımına harcadığı
süreyi ve emeği azaltacak sağlık hizmetlerine, engelli ve
yaşlı bakım hizmetlerine bütçe ayırmak yerine silaha,
savunmaya, savaşa kaynak aktarılmıştır. Eğitime,
sığınaklara, iş ve barınma sorunlarına harcanacak
bütçe yıllarca askerî harcamalara ayrılmıştır.
Kreş ya da oyun odası açılması, sadece çocuğun bu
alanda geçirdiği zaman boyunca kadının sırtından yükü
almaz, aynı zamanda kadının bakım emeğini
azaltır, kadınların iş yaşamına
katılımını artırır. Bakım hizmetlerinin
kamulaşmasının kadınların ve erkeklerin kendilerine
ayırdıkları zamanı eşitlemek adına önemi çok
fazla büyüktür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen toparlar mısınız.
BEDİA
ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Toparlayacağım.
BAŞKAN
İki dakika
BEDİA
ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Evet,
öte yandan, Türkiye'de çalışma saatleri çok uzundur. Bu noktada, tüm
çalışanların çalışma saatlerinin
azaltılması, kadınların ev emeği yükünün
azaltılması için bakım hizmetlerinin
kamulaştırılması ve bakım hizmetleri için bütçe
ayrılması gerekiyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de 20 Temmuz 2016dan bu
yana devam eden OHAL rejimi var ve bizlerden merkezî yönetim bütçesini OHAL
şartlarında yapmamız, hazırlamamız istenmektedir. OHAL
rejiminde yurttaşların yaşamları, özgürlükleri ve eşit
koşullarda hayatlarını idame ettirmeleri tehdit ve risk altındadır.
Bu bütçe bu sorunları çözememekte, aksine savunma harcamalarına
ayrılan payla riskleri artırmaktadır.
Bütçe,
yoksulluğu ve işsizliği azaltmayacaktır,
dolayısıyla yoksulların gıda, sağlık,
barınma gibi temel ihtiyaçları da tam anlamıyla bu bütçeyle
giderilemeyecektir. Bütün rakamlar işte ortada.
2018
bütçesi gelir dağılımında iyileştirme
sağlamayacaktır, bunu Refah Endeksinde 78inci olan Türkiyenin
dolar milyarderleri listesinde 12nci olmasından anlıyoruz.
Evet,
son olarak şunu belirtmeliyim ki Türkiye toplumunun daha fazla
ayrıştırıcı siyasete, daha fazla cezaevine
ihtiyacı yoktur. Bu toplumun en acil beklentisi barışçıl
politikalardır. OHALi acilen kaldırmalısınız, gelir
adaletsizliğini gidermelisiniz, yoksulluğu, sömürüyü, talanı
önlemelisiniz. Tabii, tercihlerinizi, yönetim
anlayışınızı emekçiden, işçiden, doğadan
yana kullanmalısınız.
Ben
çoğulcu, barışçıl ve adil bütçeleri
görüşebileceğimiz umudu ve inancıyla bütün dinleyenleri ve Genel
Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum dinlediğiniz için. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özgökçe Ertan.
Efendim,
birleşime 18.30a kadar ara veriyorum.
Teşekkür
ederim.
Kapanma Saati: 17.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.32
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----0-----
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
503
ve 504 sıra sayılı Kanun Tasarılarının tümünün üzerindeki
görüşmelere devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi
söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Muşa aittir.
Buyurunuz
Sayın Muş. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Süreniz
otuz dakikadır.
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanun tasarısı
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün sizlerle paylaşmak istediğim, aslında
ekonomiyi de çok ciddi şekilde ilgilendiren, kamuoyunun gündeminde olan
bazı konulara açıklık getirmek istiyorum.
Ana
muhalefet şöyle hareket ediyor: Biz iktidar değiliz, muhalefetiz,
biz eleştiririz. Ahlak namus vicdan kul hakkı sözleri havada
uçuşuyor burada. Kendinizi göstermeye
çalıştığınız konum aynen bu. İktidar olunca
kılıç gibi dosdoğru olacağız. diyor. Peki, siz hiç mi
gerçekten, gerçek hayatın sınavlarından geçmiyorsunuz? Hiç mi
iktidar olduğunuz alan yok? Millet sadece sizin laflarınıza
mı bakacak yoksa iktidar olursanız ne yapacağınıza
mı bakacak? Yoksa yarın iktidar olduğunuzda yerelde
yaptıklarınıza mı bakacak? Millet sadece sizin
laflarınıza mı bakacak yoksa yolda yürüyüşünüze mi bakacak?
Bugün konuşacağım, açıklayacağım Ataşehir,
işte sizin yolda yürüyüşünüzün hikâyesidir. Yarın iktidar olma
durumunuz olursa, nasıl Türkiyenin tamamını
Ataşehirleştireceğinizin bir hikâyesidir bu. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Ataşehir, İstanbulun önemli ilçelerinden bir
tanesi. Bugün Ataşehirin hikâyesini paylaşıyorum sizinle. 5
tane konumuz var: BUZ Residence, Erguvan Barış Parkı, özel okul
inşaatı, Odakule 1-2 rezidansları; bir de burada havuz var,
sığmadığı için onu ekleyemedim, akılda
kalsın, beş. Bu filmin başlangıcı, Ataşehir
filminin.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) Havuz medyasından mı
aldınız bunları?
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Dinliyoruz. Biz dinledik beyler, dinledik,
gık çıkarmadık.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, Ataşehir,
bildiğiniz üzere 2009 yılında ilçe oldu İstanbulda pek çok
ilçe gibi. Sayın Battal İlgezdi Belediye Başkanı olmadan
önce müteahhitlik yapıyordu, şirketi var, doğru, bu olabilir.
Şu arazi, şu tamamını gördüğünüz 9 ve 7 no.lu
parsellerin bulunduğu arazi BUZ Rezidansın
yapıldığı arazidir fakat burada bir ayrım var -9 ve 7
diye söylüyorum- Battal İlgezdi Belediye Başkanı olmadan önce bu
bölgede müteahhitlik yaptığı için bu 9 no.lu parseldeki
diğer küçük hisseleri topluyor, bir kişi hariç, onunkini
alamıyor, onun ismi Yaşar Şahlanoğlu. Ve bu 9 numaralı
parseldeki arsaları, hisseleri topladıktan sonra Yaşar
Şahlanoğluyla bir kat karşılığı
sözleşmesi imzalıyor. Bu uydu fotoğrafında görüleceği
üzere hafriyata başlıyor, sonra Ataşehirin ilçe
olacağı ortaya çıkınca inşaatı durduruyor.
Ataşehir ilçe olarak sınırları belli oluyor,
inşaatı durdurup belediye başkanlığı işine
odaklanıyor. Ve 2009da Battal İlgezdi Belediye Başkanı
oluyor. İşte BUZ Rezidansın hikâyesi buradan başlıyor.
Bu ilk kısmını anlatmamın sebebi, Battal İlgezdinin
buradaki araziye olan ilgisini size anlatmak içindi.
Battal
İlgezdi Belediye Başkanı olmadan önce bu 9 no.lu parseldeki
hisseleri bitirince 7 no.lu parsele geliyor fakat 7 no.lu parselde o zaman
belediyenin hisseleri var. Uğraşıyor, belediye hisselerini
alamayacağını görünce sadece şu 9 no.lu parselde ruhsat
çıkarıp inşaat hafriyatını alıp
bırakıyor. Belediye Başkanı olunca hiç zaman kaybetmeden bu
işe odaklanıyor. Ve burada bir detay daha: Tabii, burada, Yaşar
Şahlanoğluyla ortaklık sözleşmesi imzalıyor ya
-2009da belediye seçimlerine gidiliyor- işi gücü bırakıyor
Battal Bey, belediye olayına odaklanıyor. Yaşar Şahlanoğlu
diyor ki: Ya, bu inşaatı başlat. Niye başlamıyorsun?
Seninle sözleşme imzaladık, şuna başla.
Sıkıştırıyor. Battal İlgezdi diyor ki: Ya, merak
etme, biz bu 7 no.lu parseli de alıp birleştireceğiz, ondan
sonra inşaatı yapacağız.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, bunun bütçeyle ne ilgisi var?
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Mahmut Bey, lütfen dinleyin.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Yani Türkiyenin hangi bütçesiyle ilgili bu?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bakın, daha seçim yapılmamış.
Bakın, sıkıştırınca 7 no.lu parseli de alıp
tamamıyla ilgili inşaat yapacağız. diyor.
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kılıçdaroğlu her şeyi söyledi.
Dinleyeceksin.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bu şekilde Yaşar Şahlanoğluyla
konuşuyor. Belediye Başkanı seçiliyor
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ya, siz Meclis Başkanısınız. Bunun
bütçeyle ne ilgisi var?
BAŞKAN
Mehmet Bey, bir dakika efendim, bir dakika
MEHMET
MUŞ (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim, sayın hatibe müdahale etmeyiniz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Türkiyenin bütçesiyle ne ilgisi var?
Başkansınız, İç Tüzükü biliyorsunuz.
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Biraz evvelki konuşmanın Türkiye bütçesiyle
ne alakası vardı? Biraz evvelkinin ne alakası vardı?
BAŞKAN
Sizin istediğiniz gibi mi konuşacak, yoksa kendi istediği gibi
mi konuşacak? Eğer sizin istediğinizi söyleyecekse siz buyurun,
konuşun. Niye karışıyorsunuz? O kürsü hür bir kürsü,
istediğini söyleyecek.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Siz orada ne iş yapıyorsunuz?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Sayın Başkan, belediye
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Siz orada ne iş yapıyorsunuz, bana söyler
misiniz.
BAŞKAN
Üslup ona ait, usul ona ait, sataşma olursa lütfen siz müracaat
edersiniz ama karışmayın ve
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Siz orada ne iş yapıyorsunuz? İç Tüzük
ne diyor?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Sayın Başkan, Belediye Başkanı
seçiliyor.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Gündeme niye davet etmiyorsunuz?
BAŞKAN
Mahmut Bey, lütfen
MEHMET
MUŞ (Devamla) Sayın Başkan, Belediye Başkanı
seçiliyor.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Göreviniz ne sizin?
BAŞKAN
Lütfen oturun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Gündeme niçin davet etmiyorsunuz?
BAŞKAN
Siz karışmayın efendim.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Belediye Başkanı seçilince burayı almak
istiyor, burayı birleştirip rezidans yapacak.
BAŞKAN
Orada, kürsüdeki konuşmaya karışmayınız.
Sataşma olduğu
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bu sefer, kendi şirketi üzerinden olursa
BAŞKAN
Mehmet Bey, bir dakika efendim, bir dakika
Mahmut
Bey, değerli arkadaşlar; bir sataşma olduğunda
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sizin orada göreviniz ne? İç Tüzüke davet
edeceksiniz.
BAŞKAN
talepte bulunursunuz, yoksa siz hatibin insicamını bozmayın
lütfen.
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Biraz önce sen duymadın mı,
Kılıçdaroğlu Milletvekili misiniz siz? dedi. Dinleyeceksin,
dinleyeceksin Mahmut Tanal, istemiyorsan çık.
BAŞKAN
Lütfen karışmayın. İstediğiniz gibi
konuşması olmuyorsa o size ait keyfiyet.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Siz konuya davet edeceksiniz, orada korkuluk
başı değilsiniz, İç Tüzüke bakacaksınız.
BAŞKAN
Nasıl efendim?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) İç Tüzüke bakacaksınız siz orada.
BAŞKAN
Ne varmış İç Tüzükte?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ne varmış? Türkiyenin gündemi belli. Bütçe
bu mudur?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Dinleyelim arkadaşlar.
BAŞKAN
Evet, budur.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Türkiyenin bütçesi bu mudur?
BAŞKAN
Onun takdiri öyledir, size ne; size ne, bana ne.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Dinle, dinle Mahmut.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Niye İç Tüzük yok? Nasıl bana ne? Siz orada
ne iş yapıyorsunuz?
BAŞKAN
Size ne, bana ne. Üslubu içinde konuşuyor, karışmayın.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Mahmut, rahatsız olma, dinle, gerçekleri
öğrenirsin.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Göreviniz ne sizin?
BAŞKAN
Beyefendi, niye alınıyorsunuz? Lütfen, mehabeti bozmayın.
Mehmet
Bey, sürenizi ona göre uzatacağım, lütfen konuşmaya devam
ediniz.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Sayın Başkan, Belediye Başkanı
seçilince gözü bu 7 numaralı parsele dikiyor, buraya gözünü dikiyor. Fakat
kendi şirketi üzerinden yaparsa dikkat çekeceği için başka bir
şirketi devreye sokuyorlar, o şirketin ismi Büyük Uzunlar
İnşaat. Büyük Uzunlar İnşaatın ortaklık yapısına
baktığınız zaman, Ataşehir Belediyesinin İmar
Komisyon Başkanı Ali Emrah Büyük yani Battal İlgezdinin
Komisyon Başkanı Ali Emrah Büyük ile Mehmet Ali Uzun ve Yusuf Uzunun
yarı yarıya ortak olduğu bir şirket çıkıyor
karşımıza, bu şirketi akılda tutalım: Büyük
Uzunlar İnşaat.
NİHAT
YEŞİL (Ankara) Tuttuk, tuttuk.
MEHMET
MUŞ (Devamla) 7 numaralı inşaatta gecekondusu olan fakat
tapusu olmayan birisi var: Erol Yılmaz. Erol Yılmaz burada hak sahibi
fakat tapusu yok, belediyeden tapusunu alması gerekiyor. Gidiyor daha
sonra belediyeye, müracaat ediyor, diyor ki: Ya, benim tapumu verin. Tamam,
senin tapunu verelim. diyorlar fakat kendisi belediyeye bu hisse
karşılığında 215 bin lira ödüyor, hemen bir gün sonra
bu hissesini 220 bin liraya Nuran Kahvecioğluna satıyor, bakın,
Nuran Kahvecioğlu. Nuran Kahvecioğlu kim, biliyor musunuz?
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) 4 tane belediye başkanı niye istifa
ettirildi, biraz da ondan bahseder misin?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Nuran Kahvecioğlu, Uzunların
amcasının kızı, ev hanımı, kocası işçi
emeklisi bir kadın. (AK PARTİ sıralarından Allah Allah
sesleri)
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Nereden bulmuş o parayı?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bu kadın, Erol Yılmazın hisselerini
satın alıyor. Erol Yılmazın hisselerini satın
aldığı gün, Battal İlgezdinin sahip olduğu
inşaat şirketinden 2 tane daire Erol Yılmazın üzerine
yapılıyor. Aslında oradaki satış muvazaalı,
fiktif bir satış. Battal İlgezdi 2 tane daire veriyor, bunlar
adamın adına tescil ettiriliyor, bu kadın üzerinden yani
İzimiz belli olmasın. diye amcalarının
kızını, ev hanımı, kocası işçi emeklisi
birisini bulup bunun üzerinden satış işini yapıyorlar. Bu
yüzde 25lik kısım yani Erol Yılmazın hissesi, bu Mehmet
Ali Uzun ve Yusuf Uzunun amcasının kızlarının üzerine
geçiyor. Geçtikten sonra -burada, bu 7 numaralı parselin yüzde 50si
belediyenin- bunun üzerine kadın, belediyeye müracaat ediyor, diyor ki:
Bu yüzde 50yi bana satın. Müracaat ediyor, doğrudan
satışla, herhangi bir ihale açılmadan buradaki yüzde 50lik
hisse Sayın Nuran Kahvecioğluna satılıyor.
Şimdi,
Erol Yılmazın yüzde 25ini aldı, belediyenin doğrudan
satış yöntemiyle yüzde 50sini de satın aldı. Şimdi,
ev hanımı, eşi işçi emeklisi biri 220 bin lira Erol
Yılmaza veriyor, 1 milyon 650 bin lira gibi bir rakam da belediyeye
veriyor; 2 milyon lira gibi bir alış-satış işlemi var
burada, onu söyleyelim.
Peki,
daha sonra ne oluyor? Nuran Kahvecioğlu bu aldığı
parselleri -yüzde 25 ve yüzde 50 var ya, toplam yüzde 75- bu yüzde 75i,
değerli arkadaşlar, kime satıyor biliyor musunuz? Büyük Uzunlar
İnşaat AŞye satıyor yani amcasının oğluna
bu hisseleri, yüzde 75i devrediyor. Bu Büyük Uzunlar İnşaatın
bir ortağını söyledim, Battal Beyin İmar Komisyonu
Başkanı bunun ortağı.
Değerli
milletvekilleri, burada az önce bir şey söylendi,
Kılıçdaroğlu bu konuyla alakalı dedi ki: Burada
soruşturma açıldı, kapandı, hiçbir şey
bulunamadı. O soruşturma konusu, bu arkadaki muvazaalı
işlemler değil arkadaşlar; o soruşturma konusu, bu iki
parseli hisselerini topladıktan sonra birleştiriyorlar, tevhit
yapıyorlar, o tevhitle alakalı bir şey, belediye bir karar
alıp yapmış, bu tevhitle alakalı bir soruşturma; ondan
dolayı tevhide bakmışlar uygun mu, kanuna uygun
yapmışlar tevhidi ama arka tarafta belediyenin hissesi olan araziyi
nasıl üzerlerine geçirdiklerinin hikâyesi yeni ortaya çıkıyor.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, daha sonra bu 9 ve 7 no.lu parseller
birleştiriliyor ve birleştirildikten sonra koca bir arazi oluyor ve
burada İlgezdiler, Büyük Uzunlar ve Yaşar Şahlanoğlu kat
karşılığı inşaat sözleşmesi
imzalıyorlar, inşaatı da Büyük Uzunlar İnşaat
yapıyor.
MUSA
ÇAM (İzmir) İstanbulu anlat, İstanbulu anlat, Ankarayı
anlat, bırak orayı!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Ancak, bakın, değerli arkadaşlar,
inşaat
MUSA
ÇAM (İzmir) İstanbulu anlat, İstanbulu! 1994ten beri
İstanbulu yönetiyorsunuz!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Arkadaşlar, inşaat yapı ruhsatı ve
projelere aykırılıklar
BAŞKAN
Mehmet Bey, bir dakika, bir dakika
MUSA
ÇAM (İzmir) 1994ten beri yönetiyorsunuz İstanbulu!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Arkadaşlar, inşaat projeye aykırı bir
şekilde yapılıyor.
BAŞKAN
- Mehmet Bey, Sayın Muş, bir dakika
Değerli
milletvekilleri, burada söz alan kişi kendi partisinin görüşünü,
kendi görüşünü lütfen ifade etsin. Sayın Genel Başkan
konuştular, o da bu konuyu ele aldı. Bırakınız, o da
kendi açısından baksın, bozmayın.
MUSA
ÇAM (İzmir) Efendim, biraz heyecan katalım dedik, heyecan
katalım dedik! Efendim, heyecan, heyecan! Heyecan yok efendim, heyecan
yok, yok! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Yapmayın Musa Bey lütfen, lütfen müdahale etmeyin.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Havuzda heyecan var, havuzda heyecan var!
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) İzmire heyecan kat, İzmire! İzmir
Büyükşehre heyecan kat! Bornovaya heyecan kat!
MUSA
ÇAM (İzmir) Ruh yok, ruh, ruh!
BAŞKAN
Efendim, size sıra geldiği zaman siz de ifade edersiniz, bir
şey demeyin.
Mehmet
Bey, buyurun.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Sayın Başkan, sözleşme imzalanıyor ve
burada inşaat yapılıyor, projeye aykırı bir
şekilde inşaat yapılıyor ve burada, bakın, kaçak havuz
yapılıyor buraya bir tane. Bakın, şu havuz kaçak. Bu havuz
yok projede ve 1.500 metrekare ruhsatta olmayan inşaat alanı
yapılıyor. Havuz yok, 1.500 metrekare de ekstra inşaat
alanı buraya yapıyorlar, burası kullanıma
açılıyor ve herhangi bir iskân sorunu burası
yaşamıyor, iskânı hemen veriliyor değerli arkadaşlar.
MUSA
ÇAM (İzmir) Dersine çalışmamışsın sen, dersine
çalışmamışsın.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Burada vurgulanması gereken üç husus var: Bir, Battal
İlgezdinin bu işin arkasında olduğu ayan beyan
ortadadır.
İki,
tevhit yapılmadan ve belediye hisseleri satın alınmadan 9 no.lu
parseldeki hissedar Yaşar Şahlanoğluyla bu parselin
birleştirilerek yapılacak inşaat için Büyük Uzunlar kat
karşılığı sözleşme imzalıyor, fecaat
kısmı burası. Bakın, arkadaşlar, 7 no.lu parsel
alınmamış daha. Büyük İnşaat geliyor -Yaşar
Şahlanoğlu, bu 9daki hisse sahibi-
sıkıştırıyor. 7 no.lu parsel daha alınmadan
burasının tamamı birleştirilecek şekilde, tevhit
olacak şekilde, bir arsa hâline getirilecek şekilde sözleşme
yapılıyor. Peki, bu 7 no.lu parselin alınacağını
nereden biliyorlar? İmar komisyonuna bunu kim söylüyor? Bu şirket
gaybı biliyor mu? Niçin
başka ilçelerde değil de hep Ataşehirde oluyor bu?
Bunların cevaplanması gerekiyor.
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Sen anlatamadın, anlatamadın.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bir diğeri, değerli milletvekilleri, bakın,
projeye aykırılıklardan dolayı kaçak havuz ve 1.500
metrekare fazla inşaat alanı yapılmış. Erol
Yılmazın hissesi Nuran Kahvecioğluna sattığı
gün Battal İlgezdinin şirketinden 2 tane daire alıyor. Yani,
satış hikâye, Battal İlgezdinin Erguvandaki sitesinden 2 tane
daire Erol Yılmaza veriliyor.
NİHAT
YEŞİL (Ankara) Ülkeyi sattınız ülkeyi.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Şimdi, burada, bu BUZ Rezidansta bayağı
tanıdık var. FETÖ imamı Erkan Karaarslan buradaki
başroldekiler.
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Hangi işleri halletmiş?
MUSA
ÇAM (İzmir) Metin Külünk bilir onu, Metin bilir.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Battal İlgezdinin eşi burada, Sayın
Kılıçdaroğlunun kızı burada, evi var.
ÖZNUR
ÇALIK (Malatya) Allah Allah!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Ataşehir Belediyesinin imar komisyon başkanı
burada ve Tuncay Ceylan, Kılıçdaroğlunun kardeşinin özel
kalem müdürü (x) de işin
içerisinde. Bu hikâyenin diğer boyutu.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Kardeşi mi? Ne kardeşi ya, hangi
kardeşi ya? Hangi kardeşi Kılıçdaroğlunun?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi
ikinci hikâyeye geliyoruz. Erguvan Barış Parkı
Bakın, bir
taşla kuş katliamı yapılmış burada, kuş
katliamı. Bir taş atıyorlar, kuş katliamı
yapmışlar. Bu parkın hikâyesi nedir, bilir misiniz? Erguvan
Konutlarının, bakın, şu konutların hepsi Battal
İlgezdinin yaptığı konutlar, bu konutlar
Erol
Yılmaza daire verildi ya, buradan veriliyor ve bu konutlar
satılmıyor, satılmayan konutlar var. Bunun önüne bir park
yapıyorlar. Bu parkı niye yapıyorlar, biliyor musunuz? Konutların
değeri artsın diye buraya bir park yapılıyor ve bu park
yap-işlet-devret modeliyle yapılacak. Şuraya iki tane büfe,
şuraya da iki tane kafeterya konuluyor ve bunun
karşılığında yap-işlet-devretle ihale ediliyor.
MUSA
ÇAM (İzmir) Ne oldu? Siz her yere koydunuz, her yere kafeterya
yaptınız.
MEHMET
MUŞ (Devamla) İşin hikâyesi şurası değerli
milletvekilleri
(CHP sıralarından gürültüler)
NİHAT
YEŞİL (Ankara) Melih Başkanı söyle, Melih
Başkanı söyle.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Siz bağırın, Battal malı götürdü, siz
bağırın. Genel Başkanınız diyor ya Mal
nasıl götürülür iyi bilirim. bakın, Battal da iyi
öğrenmiş, iyi mal götürüyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SEYİT
TORUN (Ordu) Malı siz götürdünüz, bizde mal yok ki götürelim.
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, ihale
kararı alınıyor, bakın kimler çıkıyor
karşımıza. İhale kararı alındıktan on sekiz
gün sonra yeni bir şirket kuruluyor, şirketin ismi ne biliyor
musunuz? BUZ İnşaat, BUZ; vardı ya konut, hani kule, BUZ
İnşaattan
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Hangi Buz?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Buzgate.
İhale
kararı alındıktan sonra bu şirket kuruluyor, şirketin
faaliyet konusu ne, biliyor musunuz? İhaleye çıkılan amaç ile
şirketin kuruluş faaliyet amacı aynı. Bu kadar tesadüf olur
mu? Peki, şirketin ortakları kim? Şirketin ortakları, hani
Uzunlar İnşaat vardı ya, Mehmet Ali Uzunlar ile Yusuf Uzunlar;
bu iki kardeş ile İmar Komisyon Başkanı Ali Emrah ben belli
olmayayım diye dayısının oğlunu ortak etmiş
şirkete.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) Hiç kimse bir şey anlamadı bu
anlattıklarından.
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Bunlar ortaya çıktı. BUZ İnşaat ile
Çizgi Yatçılık diye iki şirket ihaleye giriyor. Burası,
Bayındırlık Bakanlığının fiyatlarıyla
hesaplanıyor, 4,5 milyon liralık bir bedel bulunuyor ve 4,5 milyon
liralık bedel üzerinden ihale ediliyor.
MUSA
ÇAM (İzmir) Bak, bu söylediklerine Süleyman Bey bile gülüyor.
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, ihale edildikten sonra adam
diyor ki: Ben buraya yapacağım bu parkı. Şu iki büfe ve iki
kafeterya için aylık 3 bin lira, senelik 36 bin lira kiraya
anlaşıyorlar otuz yıllığına; bakın,
aylık 3 bin lira. Adam burayı bitiriyor, burayı bitirdikten
sonra toplam bu dört tanesinin büyüklüğünün olması gereken miktar 670
metrekare. Değerli milletvekilleri, 670 metrekare olması gereken
inşaat alanı 1.500 metrekare olarak yapılıyor, 1.500
metrekare. Bir de buna kış bahçesi adı altında bir 1.500
daha ekliyorlar, 3 bin metrekare alan burada çıkıyor. İhale
ediliyorken alan ne kadardı? 670 metrekare. Şimdi, işin ilginç
tarafı, burası bittikten sonra belediye bir Meclis kararı
alıyor ve burayı içkili bölge ilan ediyor yani Bu tesislerde içki
içilebilir. diyor, iş bittikten sonra.
MUSA
ÇAM (İzmir) Günah, günah.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Peki, bunu niye yapıyor, biliyor musunuz?
Bunların değerini artırmak için ve bakıyoruz ki BUZ
İnşaat -bakın değerli milletvekilleri, burası çok
önemli- burayı 3 bin liraya kiraladı ya, bakın, aylık 3 bin
lira, yıllık 36 bin liraya kiraladığı yeri
yıllık 1,5 milyon liraya başka birisine kiraya veriyor.
MUSA
ÇAM (İzmir) Vah, vah, vah!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Buranın otuz yıllığını,
arkadaşlar, burasını yıllık 36 bin liraya
almışlardı, 4,5 milyon liralık park yapıldı
MUSA
ÇAM (İzmir) Bak, Sayın Soylu gülüyor, Sayın Soylu gülüyor
bunlara.
MEHMET
MUŞ (Devamla)
yıllık 1,5 milyon liraya burası alt
taşerona ihale edildi.
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) O da buz mu oldu?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bura buz kesti, bura buz kesti.
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Tuz mu oldu, buz mu oldu?
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Anlatamıyorsun, anlatamıyorsun.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri, böyle bir
sistem, hakikaten, eğer Genel Başkan Ben maliyeciyim, mal nasıl
götürülür
derse bunlar da böyle malı götürüler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu
arada burada imara aykırılıklar var. Normalde bunu ihale
edemezler. İmara aykırılıklar olmasına rağmen
ihale ediyorlar. Büyükşehir Belediyesi tarafından şikâyete konu
oluyor bu mesele, bu imara aykırılıklar. Bunlara uyarı
yapıyorlar. Bunlar hiçbir uyarıyı, bakın, dikkate
almıyorlar.
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Bu senin İçişleri Bakanlığı
müfettişleri ne iş yapar? Ha, ne iş yapar?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bakın, daha detay bir şey söyleyeyim.
Sayıştay Kamu zararı var. diye burada tespit yapıyor,
Sayıştay Kamu zararı var. diye tespit yapıyor.
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) İçişleri Bakanı, İçişleri
Bakanlığı müfettişleri ne iş yapar?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Belediye şirketin adına
Sayıştayın belirttiği kamu zararı miktarında
tahakkuk yaptırıyor ve Sayıştaya diyor ki: Bakın, biz
tahakkuk yaptırdık, bunu tahsil edeceğiz.
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) 2009da bu.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bunun üzerine Sayıştay sorguyu
kaldırıyor. Sayıştay sorguyu kaldırdıktan sonra
şirket itiraz ediyor. O tahakkuk yaptıkları rakamı iptal
ediyorlar yani burada Sayıştay da aldatılıyor.
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Bir taşla kaç kuş?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Sayın milletvekilleri, kuş katliamı,
kuş katliamı, kuş.
MUSA
ÇAM (İzmir) Hayali ihracat yok mu, hayali ihracat? Hayali ihracat yok
mu?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Şimdi, bir diğer konu, değerli
milletvekilleri, okul, okul. Saydım ya bir, iki, bu üçüncüsü; dört var,
bir de beş, havuz var.
MUSA
ÇAM (İzmir) Külünk, hayali ihracat var mı?
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Bekle, Bornova dosyası gelecek, bekle. Bornova
geliyor, Bornova, orada heyecan katarsın.
MUSA
ÇAM (İzmir) Hayali ihracat varsa sen bilirsin, sen. Var mı hayali
ihracat?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri, bu okul 1918
ada, 2 parselde, imar planında 1 emsalli konut alanı olarak
görünüyor. Burada, Battal İlgezdinin eniştesi Nurettin Şahin
Balıkesirde oturuyor, emekli. Bir de onun bacanağı var, Özer
Çetin Şenyurt. Şimdi, 4 milyon 700 bin liraya bu arazi satın
alınıyor fakat enişte hiç gelmiyor, vekâletname gönderiyor
bacanağa. Bacanak bütün işlemleri yüzde 50, yüzde 50 eniştenin
ve kendisinin üzerine yapıyor, 4 milyon 700 bin liraya burayı
alıyorlar. Burası satın alındıktan sonra bacanak
hisselerin tamamını, kendisindeki geri kalan yüzde 50yi de
enişteye devrediyor ve arazinin tamamının sahibi enişte
oluyor. Niye böyle bir şey yapıyorlar? Burada izimiz belli
olmasın diye yapılan bir uygulamadır değerli milletvekili
bu.
SALİH
CORA (Trabzon) Tam bir Dallas dizisi.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Nurettin Şahin buranın tamamının
sahibi olduktan sonra Ataşehir Belediyesi meclis kararı alıp
plan değişikliği yapıyor ve burayı özel okul
alanı yapmak istiyor. Büyükşehir Belediyesine yaptığı plan
değişikliğini gönderiyor. Büyükşehir Belediyesi bunu
reddediyor, kabul etmiyor. Bakın, arkadaşlar, öyle böyle değil
ya, böyle bir şey yok yani.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Allah Allah!
MUSA
ÇAM (İzmir) Vay, vay, vay, vay!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Büyükşehir Belediyesi bunu kabul etmiyor ya, okul
yapmak lazım. Bunun üzerine, 1+1 konut
ruhsatı veriyorlar buraya. 1+1 vermelerinin sebebi, sınıf yapmak
için. Bakın, inanın, bunlar şeytanın aklına gelmez,
şeytan korkar bunlardan.
MEHMET
GÖKDAĞ (Gaziantep) Bizim aklımıza gelir!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Şeytanla karşılaşsalar yolunu
değiştirir, gerçekten yolunu değiştirir.
MUSA
ÇAM (İzmir) Vay be, vay!
SEYİT
TORUN (Ordu) Size mahsus, size!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bakın, bunu yapıyorlar. Daha sonra CHPli meclis
üyeleri, Arif Sağ ve arkadaşları, 9 CHPli meclis üyesi
savcılığa suç duyurusunda bulunuyor, kendi
arkadaşları, onların da vicdanı kaldırmıyor,
Yeter. diyor.
MUSA
ÇAM (İzmir) Ne güzel, bak, ne güzel. Var mı, sizde şikâyet
eden var mı?
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Ya Sayın Muş, yarın sen de olmayacaksın.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Savcılığa şikâyette bulunuyorlar.
Fakat
bu arada bir şey daha söyleyeyim size, gözden kaçmasın. Burada
bacanak, enişte, bir de yeğen var: Özkan Kınalı.
Şimdi, araziyi enişte aldı, okul yapılacak ya, okulun
müteahhidi de yeğenin Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Erguvan
Teknik Grup İnşaat AŞ, yeğen de bunun yönetim kurulu
başkanı. Mal sahibi enişte, müteahhit yeğen, okulu
yapıyorlar. Okul yapılıyor, okul bitiyor. Bu sırada,
bitmesine yakın savcılık, soruşturması nedeniyle
belediyeye diyor ki: Belediye, buradaki imara aykırılıkları
bize bildir. Belediye de diyor ki: İmara
aykırılıkları tespit ettik, bunları yıktık.
Tutanak düzenleyip savcılığa gönderiyor. Savcılık da
bunun üzerine soruşturmayı takipsizlik kararı vererek
kapatıyor. Yani burada Sayıştay aldatılıyor, aynı
şekilde savcılık da aldatılmış durumda. Peki daha
sonra ne oluyor?
MURAT
EMİR (Ankara) Türk savcısı aldatılır mı,
nasıl konuşuyorsun ya!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Daha sonra ne oluyor?
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Takipsizlik kararı veriliyor.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Böyle bir sahtekârlık yok arkadaşlar, böyle bir
sahtekârlık yok; yıkmadıkları şeyi yıktık
gibi gösteriyorlar. Daha sonra ne oluyor biliyor musunuz? Muhtemelen,
savcılık soruşturma yapınca enişte
sıkılıyor, Ya, bu savcı çağırıyor. falan.
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) FETÖcüdür o, ihraç edin o savcıyı!
MEHMET
MUŞ (Devamla) 4 milyon 700 bin liraya aldığı, üzerine
okul inşaatı yaptığı bakın şu okul ve
arazisini- 5 milyon liraya, yeğeninin yönetim kurulu başkanı
olduğu Erguvan Teknik Grup İnşaata satıyor, 5 milyon
liraya. Bakın, 4 milyon 700 arsaya veriyor, inşaat bitiyor, okulun
inşaatı bitiriliyor, 5 milyona satıyor. Adam o kadar
bunalmış ki Lanet olsun! diyor.
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Ya, o savcıyı değiştirdiniz mi, o
savcıyı?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Özkan Kınalı da buraya ne yapıyor biliyor
musunuz?
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Ya, o takipsizlik kararı veren savcıyı
değiştirdiniz mi?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Burayı özel bir okula çok iyi paraya kiraya veriyor,
çok iyi paraya. Mülkiye müfettişleri soruşturma açınca belediye
meclisinden yıkım kararı alıyor fakat yıkım
kararını hâlâ uygulamaya koymuş değil. Okul 2015ten beri
faaliyette. Buradaki milletvekilleri bağırıyor, Battal
götürüyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Ruhsatı kim vermiş okula, ruhsatı?
Okula ruhsatı kim vermiş, Millî Eğitim Bakanımız yok
mu?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Şimdi, arkadaşlar, bakın, daha başka;
Odakule 1-2, Odakule, arkadaşlar, Odakule. Bu, inanın kimsenin
aklına gelmemiştir. Guinness Rekorlar Kitabına geçecek bir
operasyon yapıyorlar burada. İnanın kimsenin aklına gelmez.
Burada yeğen yine devrede. Yeğenin yönetim kurulu başkanı
olduğu Erguvan Teknik Grup İnşaat ile başka bir şirket
Suberk iki tane arsa alıyorlar. Bir tanesi 1935 ada/1 parsel, öbürü 1936 ada/2
parsel. Fakat ruhsatları da ne enteresansa peş peşe; bir
tanesinin ruhsat numarası 0904, öbürünün ruhsat numarası 0905. Bunlar
arkadaşlar aynı proje, aynı anda yükseliyorlar, aynı
internet sitesinden satılıyorlar. Farklı iki şirket
üzerinden görünmesinin sebebi, iz kaybettirelim, fazla belli olmasın.
Burada şöyle bir şey yapıyorlar değerli arkadaşlar:
Ruhsata aykırı bir şekilde, bakın şu ortalar var ya,
balkon, bakın şu ikisi balkon, bu 22 kat, bu da 20 kat ya da tersi de
olabilir. Şu ortalar balkon görünüyor ruhsatta fakat tamamen
Siz böyle
balkon gördünüz mü, kapalı balkon? Bakın, balkon nerede var?
Şunlar balkon görünüyor.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Hakikaten, çok büyük bir olay o!
MEHMET
MUŞ (Devamla) 20 ila 30 metrekare arasında bu balkonlar değişiyor.
Bakın, 20 ila 30 metrekare arasında bu balkonlar değişiyor.
Balkon diye bu yapılıyor, inşaat bittikten sonra bunları
odaya çeviriyorlar arkadaşlar. (CHP sıralarından vay be
sesleri) Yani, 1 artı 1 olan daireyi 2 artı 1; 2 artı 1 olan
daireyi 3 artı 1; 3 artı 1 olan daireyi 4 artı 1
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Vay, vay, vay
MUSA
ÇAM (İzmir) Balkonu mu kapatmışlar, balkonu mu?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Arkadaşlar, ruhsatta bu balkon görünenler odaya
dönüyor, belediye bunu görmesine rağmen buranın iskânını
hemen veriyor. Bakın, burası Ataşehir Küçükköy...
MUSA
ÇAM (İzmir) Ya, koskocaman kaçak saray yaptınız, İmar
Kanununa aykırı yaptınız konuşmuyorsunuz onu ya!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Buralar arkadaşlar, metrekare birim fiyatları,
öyle herkesin, her babayiğidin alacağı yerler değil. Burada
milyonlar dolaşıyor, milyonlar. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUSA
ÇAM (İzmir) Bravo! Bravo!
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Yahu, 3-4 milyondan bahsediyor, milyonlar
dolaşıyor diyor.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Burası, bu Odakulenin hikâyesi. Peki, Odakulenin
hikâyesi bu kadar mı? Odakulenin hikâyesi bitmedi arkadaşlar.
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Belki de büyükşehrin sorumluluğu
altındadır orası.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Enişte vardı ya, Nurettin Şahin,
Odakuleden 5 daire Nurettin Şahin alıyor. 1 tane daire Nurettin
Şahinin kızı, 1 tane de oğlu alıyor. Alabilir ama her
ne hikmetse yeğenin yaptığı inşaattan alıyor,
başka yerden almıyorlar, hep buradan.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Vay be!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Özkan Kınalı da Yönetim Kurulu Başkanı
olarak 1 daire de o alıyor. Özkan Kınalının amcası 1
tane daire alıyor, amcasının karısı da 1 daire
alıyor ve değerli arkadaşlar, ödemelerin tamamı da tapuda
elden yapılıyor.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Meclis Başkanının tüm ailesi aynı
binada oturuyor. Siz hepiniz aynı binada oturmuyor musunuz? Oturuyorsunuz.
Ne fark ediyor? Siz de hepiniz aynı binada oturuyorsunuz.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın
burada bir de havuz var, bakın havuz. Bu havuzun hikâyesi çok enteresan, o
sığmadığı için onu şimdi ekledim.
SEYİT
TORUN (Ordu) Havuzu siz iyi bilirsiniz, havuzu.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Şimdi şu var ya, bakın, şurayı
Battal İlgezdi yapmış. Burayı Battal İlgezdi
yapmış, 2009dan önce buraya kaçak bir havuz koymuş.
MUSA
ÇAM (İzmir) Jeotermal mi, jeotermal mi? Jeotermal havuz mu?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Battal seni soktuğu zaman bakarsın jeotermal mi,
başka bir şey mi? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Arkadaşlar,
bu havuzu Battal İlgezdi yapıyor, projede olmadığı için,
kaçak olduğu için buraya iskân alamıyor. Bakın nerenin üzerine
yapmış? Şurası inşaat alanı, İSKİnin
kanalı geçiyor alttan. İSKİ hattının üzerine havuz
yapmışlar.
MUSA
ÇAM (İzmir) Mehmet Muş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
uyuyor mu, uyuyor mu bunlar olurken?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Muhtemelen suyunu da kaçak çekiyorlardır
arkadaşlar İSKİnin kanalından. Bu havuz
Battal
İlgezdi, belediye başkanı olduktan sonra ilk işi
buranın iskânını vermek oldu.
MUSA
ÇAM (İzmir) İstanbul Büyükşehir Belediyesi uyuyor mu bütün
bunların karşısında!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bakın, havuz -görüyor musunuz- İSKİnin
kanalının üzerine yapıldı.
MUSA
ÇAM (İzmir) Büyükşehir Belediyesi ana belediye, bunları görmez
mi?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Ben, buradan İSKİye de suyunu ölçmesini tavsiye
ediyorum. Bu havuzun suyunu oradan çekiyor olabilirler. Arkadaşlar, kaçak
çekebilirler, dikkat etmek lazım bunlara.
Peki,
hikâye bu kadar mı? Hikâyenin devamı, arkadaşlar -bitme
noktasına geliyor- tam bir Dallas, tam bir Dallas arkadaşlar! Ben
işin içinden çıkana kadar, inanın okuya okuya işin içinden
çıkana kadar akla karayı seçtim.
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Çıkamamışsın ki zaten,
karıştırmışsın!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Böyle bir şey dünya üzerinde görülmüş
değildir.
Bakın
arkadaşlar, ne yazıyor?
MUSA
ÇAM (İzmir) Sen bir doktora yap bu konuda, doktora yap, doktora!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Sıradaki proje
Sıradaki proje ne? Sıradaki
proje, 1900 ada 46 parsel
Battal İlgezdinin belediye başkanı
olmadan önceki ortağı var, Ali Aşgar Maraşlı...
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) Biraz Mana gel, Mana gel!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Ali Aşgar Maraşlı tarafından 2.750
Türk lirası bedelle Nurettin Şahine yani enişteye burası
satılıyor. Burası konut alanı arkadaşlar. Hemen Battal
İlgezdi burayı aldıktan sonra, enişteye geçtikten sonra
ticaret alanına burayı çevirmek istiyor, imar tadilatı yapmak
istiyor.
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) Mana gel!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Büyükşehre gönderiyor, büyükşehir buna onay
vermiyor ve şimdi bu ortaya çıktığı için artık bu
bir daha ticari alan olamayacak. Bu da Battalın son projesiydi, bunu
hayata geçiremedi.
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Ne oldu şimdi, ne oldu orası, ne oldu? Kaçak
mı orası yani; onu söyle.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, bunları şunun için
anlattım: Cumhuriyet Halk Partisi hakeza iktidara gelirse nasıl
Türkiyenin tamamını Ataşehirleştireceğinin
fotoğrafıdır bu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) Hiç kimse bir şey anlamadı bu
anlattıklarından!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Burası sadece bir ilçe belediyesinin
yaptıkları değildir, Cumhuriyet Halk Partisinin kimliğinin
göstergesidir. Size aslında çok güzel bir konuşma
hazırlamıştım ama maalesef bu konuları anlatmak
zorundayım, kamuoyunun sağlıklı bilgi alması
gerekiyor.
MUSA
ÇAM (İzmir) Mehmet Muş, bizi güldürdün, Allah da seni güldürsün!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Bir diğeri: Bakın değerli milletvekilleri,
iddia ortaya atıldı, elinde kâğıtlar sağlanmak
suretiyle bunlar bir iddia ortaya attılar, Man Adasında hesap
varmış! O hesapların evraklarını getirecekler
arkadaşlar. Her getirmediğiniz gün yalancısınız,
iftiracısınız. (CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Mehmet Bey, sayın hatip, 3 dakikalık uzatma veriyorduk, iki de
geçen vakitten dolayı, beş dakika vaktiniz var.
MUSA
ÇAM (İzmir) Üç dakika olmaz, bir saat verin Mehmet Beye, bir saat.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Üç dakika yetmez arkadaşa.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Sayın Başkan, burada şunu ifade etmem
gerekiyor: İddia ortaya attılar. Bakın kul hakkından
bahsediyorlar, haktan, hukuktan, ahlaktan bahsediyorlar, burada kul hakkı
yok mu? Burada ahlak nerede? Burada siyasi etik nerede? Burada namus nerede?
Namustan, ahlaktan, edepten bahsedenler, neredesiniz? (CHP
sıralarından gürültüler) Sayın Kılıçdaroğlu, bize
hesap soracağına, git Battal İlgezdiye hesap sor, Battal
İlgezdiye hesap sor! Sen bize hesap soramazsın! (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Hesabı git
Battal İlgezdiye bir sor, ondan sonra çık karşımıza.
Man
Adası diye bir şey attılar ortaya. Hesap var. Hesapların
evraklarını getirin arkadaşlar. (CHP sıralarından
gürültüler) O hesapların evrakları buraya gelecek. Kimin hesabı
varmış, onu getireceksiniz. Bir diğeri, o evraklar buraya
gelecek, gelmediği, bunları getirmediğiniz her gün
yalancısınız, iftiracısınız. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) - Yok mu ettiniz yoksa evrakları?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Ne dediler? Belli tarihlerde milyonlarca dolar gitti.
dediler. Belgelerini getirebildiler mi? Getiremediler. Yalancıdırlar,
müfteridirler! (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Siyaset cellatlığı yapıyorlar.
Bunları getirip burada paylaşacaklar. (CHP sıralarından
gürültüler) Ellerine sıkıştırılan okumaktan aciz
oldukları kâğıtları sallamak suretiyle ahlak havarisi
seçildiler.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) Getirdik; niye reddettiniz araştırma
önergesini?
MEHMET
MUŞ (Devamla) Arkadaşlar, bunları getireceksiniz, burada
milletle paylaşacaksınız. Aynı şekilde, bakın,
konuşmamın başında söyledim, eğer arkadaşlar, bir
genel başkan Ben eski maliyeciyim, mal nasıl götürülür iyi bilirim.
derse burada anlattığım tablolar ortaya çıkar. O zaman onun
belediye başkanı böyle mal götürür, onların tabiriyle, İmar
Komisyonu Başkanı böyle mal götürür. Namustan, hukuktan, ahlaktan,
kul hakkından bahsedenler, bunun hesabını sormadan
konuşamazsınız bir daha. Bunların hesabını
vereceksiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
bakın, burada dönen rakamlar, İSKİden misli misli
fazladır. Burada dönen rakamlar İSKİde dönenlerden misli misli
fazladır. Bunlar, şimdi kul hakkı değil mi? (CHP
sıralarından gürültüler) Bunlar tüyü bitmemiş yetimin
hakkına girmedi mi?
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) 292 kilo altının hesabını
verin, altının! Nereye gitti o altın?
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Belediyenin arazisinin nasıl alavere dalavereyle
kendi şirketlerinin üzerine geçirildiği belli değil mi?
Başka arazi mi kalmadı orada?
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) Kimin cebine gitti o altın?
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Okul yapacak başka yer mi yok orada? Neden orada
yapıyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, dolayısıyla bunların hepsinin, Cumhuriyet Halk
Partisi çıkıp hesabını verecek. Vermediği her gün,
bunlar arkadaşlar, kamuoyu tarafından sorgulanacaktır ve
şunu sakın unutmayın: Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin küçük bir
örneğidir. Alimallah, bunlar bir iktidara gelirse var ya, ne Türkiye
ortada kalır ne memleket ortada kalır bunu unutmayın. (CHP
sıralarından gürültüler) Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) Aynen öyle!
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz
değerli milletvekilleri.
Sizleri
bunlarla meşgul ettiğim için kusura bakmayın.
KADİM
DURMAZ (Tokat) Meşgul ettiğinizin de farkındasın yani.
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Bunları kamuoyunun bilmesi gerekiyor, milletin
bilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bunları sizlerle paylaşmak
istedim. (CHP sıralarından gürültüler)
Aynı
şekilde, yurt dışına off-shore hesaplarına gönderilen
paraların dekontlarını, SWIFTlerini getirecekler, Man
Adasındaki hesapların dekontlarını da getirecekler.
Getirmeyen yalancıdır, müfteridir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Paçalarından akıyor. diyordu, o Soyluya sor,
Soyluya!
ORHAN
SARIBAL (Bursa) Büyükşehir belediyesinin hesabını versin,
ondan sonra
MEHMET
MUŞ (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Muş.
ORHAN
SARIBAL (Bursa) Bursa Büyükşehir Belediyesi, kendi belediyesini ihbar
etmiştir. Savcıları ve Meclisi göreve
çağırıyorum. 500 milyonun hesabını verin!
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Engin Bey, buyurun siz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın hatip konuşmasında kendisinden
önce konuşma yapan Genel Başkanımızın ortaya
attığı iddiaların yalan olduğunu belirtmek suretiyle
ve Cumhuriyet Halk Partili bir belediyeyi açıkça karalamak suretiyle
partimize, grubumuza, hepimize sataşmıştır; söz talep
ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Hoşgörünüze sığınarak, bu kadar
uzun sataşmaya, hakarete de üç dakika talep ediyorum.
BAŞKAN
Engin Bey, siz grup başkan vekili
Bu kadar tecrübe
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Takdir sizin efendim.
BAŞKAN
Hayır, takdir değil, beraber yürüteceğiz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü Sayın
Başkan.
BAŞKAN
La ilahe illallah.
Her
zaman
Neyse bir başlayın da, bakalım.
Buyurun
Beyefendi.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun 503 sıra sayılı
2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim.
Zamanım
az.
Evet,
biz iktidar olursak Türkiyenin tamamını Ataşehir gibi
yapacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Ataşehirde yaptıklarımız, İçişleri
Bakanlığının müfettişleri tarafından
Orada biraz
önce sayın grup başkan vekilinin ismini geçirdiği bütün isimler
İsterse kendisine ve isteyen her
milletvekiline devletin resmî evraklarını
İçişleri
Bakanlığı müfettişlerinin, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi müfettişlerinin, Sayıştay denetçilerinin, cumhuriyet
başsavcılarının, Danıştayın ve yerel ilk
derece mahkeme kararları burada.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Savcıya
ENGİN
ALTAY (Devamla) Yarım saat yalan söyledin buradan. Sana sataşmada
bulunuyorum. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Şimdi,
biz çağdaş bir kentin nasıl yaratılacağını
Ataşehirde ve birçok yerde gösterdik.
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Buz cumhuriyeti, Buz cumhuriyeti, Buz cumhuriyeti
olmuş orası.
ENGİN
ALTAY (Devamla) Ama biz, benim gibi bir öğretmen olan Ziya İlgenin
nasıl milyoner olduğunu, dolar milyoneri olduğunu beceremeyiz.
(CHP sıralarından alkışlar) Biz iktidara geldiğimizde
emekli öğretmenleri dolar milyarderi yapamayız ama
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Enişteyi yaparsınız, emekli
enişteyi yaparsınız.
ENGİN
ALTAY (Devamla) Teker teker cevap veriyorum.
Ne
var bu gösterdiklerinde? İnanarak bir cümle söylersen devleti
reddetmiş
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Balkonları kapatmışlar, balkonları,
balkonları kapatmışlar.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Çok samimi bir şey anlattı, çok inanarak
anlattı.
ENGİN
ALTAY (Devamla) Burada Elitaş; vereyim sana bunların bir
nüshasını, akşam evde oku.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Şimdi okurum.
ENGİN
ALTAY (Devamla) Siz burada Battal İlgezdiyi değil, aslında
devleti yargılıyorsunuz. Bu kadar müfettiş, bu kadar savcı,
bu kadar Danıştay üyesi bu kararları ne
karşılığı almış olabilir?
Buz
Rezidans
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Man 3 harfli; Buz da 3 harfli; tek benzerlik bu.
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Aa, ne kadar zekisin!
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Ses yok, ses.
ENGİN
ALTAY (Devamla) Buz Rezidansında Battal İlgezdinin kat
karşılığı verdiği bir arsa var, başka bir
şey yok.
BAŞKAN
Engin Bey, toparlar mısınız lütfen.
ENGİN
ALTAY (Devamla) Toparlayayım.
Burada
Buz Rezidansla ilgili -Sayın Elitaş, buyurun- devletin belgesi,
İçişleri Bakanlığının, Danıştayın
kararları var.
Erguvanda
o kış bahçesinin ruhsatını Battal İlgezdi vermedi,
Kadir Topbaş verdi, evrakları doğru oku, Kadir Topbaş
verdi. (CHP sıralarından alkışlar)
Doğa
Koleji diye on dakika konuştun, Allahtan kork! Doğa Kolejinin hâlen
iskânı yoktur ve belediye başkanımız oraya 1 milyon TL ceza
kesmiştir ve şimdi, sıkı dur, bu bahsettiğin yerin
ortaklarından birisi de AK PARTİli bir belediye
başkanının oğludur. (CHP sıralarından Hayda!
sesleri, alkışlar) Orada bir pislik varsa sizden.
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kim o belediye başkanının
oğlu, merak ettik.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Aynı şekilde, Odakulede de bir santim kaçak varsa
gel ya sen ya ben milletvekilliğini bırakalım, var
mısın, var mısın? Bir santim
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Anlattım, anlattım. Hepsi kaçak.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Ve gene sıkı dur, kaldı ki Odakulenin de
yüzde 50 hissedarı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN
ALTAY (Devamla)
Cumhuriyet Halk Partili değil, Adalet ve Kalkınma
Partili bir belediye başkanının oğludur. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, Sayın Altay, teşekkür ediyorum.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Tekrar söylüyorum: Kim devletin, bu milletin kör
kuruşuna el uzatmışsa, göz dikmişse Allah
belasını versin.
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Amin.
ENGİN
ALTAY (Devamla) Ve biraz önce 3 grup başkan vekiliyle Meclise bir evrak
yolladık, tezkere yolladık. Kemal Kılıçdaroğlunun
kızının, oğlunun, damadının, dünürlerinin mal
varlıkları araştırılsın diye, bir komisyon
kuralım diye teklif ettik. Var mısınız, var
mısınız, var mısınız?
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Ses versene Başkan. Başkan ses, ses.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Hükûmet üyelerinin tamamı için de aynı şeyi
yapalım. Siz yapmazsınız. Genel Başkanımızın
mal varlığının araştırılma teklifine evet
oyu vermezsen Mehmet Muş, müfterisin, evet oyu vermezsen müfterisin! (CHP
sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar)
Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın Başkan
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) O paranın kaynağını açıkla
Muş, kaynağını.
BAŞKAN
Evet, Sayın Bakanım
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) 60a göre bir açıklama yapmak istiyorum.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ben de isterim.
HAYATİ
TEKİN (Samsun) Sayın Muşa on dakika ver, onda birini
anlatamaz.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Sayın Başkanım, çok
saygıdeğer milletvekilleri; 60a göre bir açıklama yapmak
istiyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Paçalarından akıyor, paçalarından!
Paçalarından akıyor!
VELİ
AĞBABA (Malatya) Paçalarından akıyor. dedin ya.
(CHP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN
Arkadaşlar
Bir
dakika, Değerli Bakanım.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Biraz önce hatip
BAŞKAN
Bir dakika, Sayın Bakanım.
Efendim,
niye tahammül etmiyoruz?
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Paçalarından akıyor. dedi.
VELİ
AĞBABA (Malatya) İçişleri Bakanı söylüyordu,
Paçalarından akıyor. diyordu.
BAŞKAN
Konuşalım, o fikrini söylesin, siz fikrinizi söyleyin, hepimizin
üzüldüğü bir konu bu rüşvet meselesi, bu suistimal meselesi,
yolsuzluk meselesi, hepimizin önlemek istediği bir hadise. Neden
konuşmayalım, yapmayın, yapmayın; genel bir konu bu.
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) Man adalarını niye konuşamadık
burada? Niye konuşmadık? Man Adasını niye
konuşmuyoruz burada? Konuşturmak istiyorsanız hepsini
konuşturun.
BAŞKAN
Efendim, buyurun Sayın Bakan.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum.
Biraz
önce hatip, İçişleri Bakanlığının mülkiye
müfettişlerinin bir iradesini değerlendirince bir düzeltme yapmak
durumundayım. Hepimiz siyaset yapıyoruz
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Senin söylediğinin hiçbiri kabul olmaz.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon)
ve bu ülkede bu ülkenin yarınlara daha
esenlikle gitmesini istiyoruz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Başka biri anlatsın, başka biri.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Niye tahammül edemiyorsunuz?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Şu anda, ifade etmek isterim ki ilgili
belediyeyle sadece bizdeki 32 soruşturma değil
VELİ
AĞBABA (Malatya) AK PARTİnin paçasından yolsuzluk
akıyor. Öyle diyordu.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon)
onun ötesinde Anadolu Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından sürdürülen
yaklaşık 5 soruşturma ve 2 kovuşturma vardır.
MEHMET
GÖKER (Burdur) Nereden akıyordu? Yolsuzluk nereden akıyordu?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Paçadan.
MEHMET
GÖKER (Burdur) Kimin paçasından?
VELİ
AĞBABA (Malatya) AK PARTİnin paçasından.
MEHMET
GÖKER (Burdur) Nereden akıyordu?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Bunlardan hiçbirisinin
Çok net söylüyorum,
bir tek -Sayın Muş anlattı- sadece 2013te bir tevhitten
dolayı, o da Danıştay falan değil, savcılıklar da
değil, biz soruşturma izni vermediğimizden dolayı dosya o
dönemde düştü. 32 tane tevhitle ilgili mesele
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Niye vermediniz?
MEHMET
GÖKDAĞ (Gaziantep) Niye vermediniz?
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Ben sadece bir arkadaşınız
olarak şunu söylüyorum. Farklı partilerde olabiliriz, farklı
düşünebiliriz, ne olursunuz bu işin arkasında durmayın. Bak
tekrar söylüyorum, ne olursunuz bu işin arkasında durmayın.
İçişleri Bakanlığının da bu konuda ortaya
koymuş olduğu iradeyi de değerlendirmeleri
Dönem dönem bizi
arıyorsunuz, biz size bu belgelerin içerisinde neler olduğunu teker
teker de göndeririz. Bu işin arkasında durmak, bizim
aradığımız, istediğimiz ve arzu ettiğimiz
Türkiyeden bizi uzaklaştırır, sizleri
uzaklaştırır. Kim hata yapmışsa, kim
hırsızlık yapmışsa, kim rüşvet almışsa
(CHP sıralarından gürültüler)
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) Allah belasını versin.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) -
kim kendine sağlamışsa
bilmenizi istiyorum ki hep beraber bunun cezasını vermek bizim temel
sorumluluğumuzdur.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) Zafer Çağlayanı
yargılayalım o zaman.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Genel Başkanınızı
yanıltmayın, bu işin arkasından çekin. Benim size bu
ülkedeki bir milletvekili olarak, bu işe iyi bakmış bir insan
olarak tavsiyemdir.
Sözüm
bu kadar, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Soylu.
Engin
Bey
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Şimdi, Sayın Bakan, bizim
(CHP
sıralarından gürültüler) Ya arkadaşlar, ben konuşuyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Önce kendi partililerini sustur. Bak, biz
dinleyemiyoruz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Bakan çok gizemli bir ifadeyle Bu işin
arkasında durmayın sözleriyle, bizi izleyen
vatandaşlarımızın ve Meclisin sayın üyelerinin
kafasında bir karışıklığa yol açtı. Bizim
yanlış bir işin takipçisi olduğumuz, bir suçu
savunuyormuşuz algısını yarattı.
ÖZNUR
ÇALIK (Malatya) Aynen öyle.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Tamam, meram anlaşıldı.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - 60a göre bir dakika ben de bir izah vermek
zorundayım efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kayıtlara geçti Sayın Başkan.
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) Fetullah Gülenin arkasında niye durdun sen?
2.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Bakan; bu
dosyayı siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Birinci iddia,
yakınlarına usulsüzlükle mal varlığı
artışı. 2015e 100609 no.lu soruşturma dosyasıyla
takipsizlik verilmiş. Erguvanda AK PARTİli meclis üyeleri suç
duyurusunda bulunmuş, soruşturmaya takipsizlik verilmiş, itiraz
edilmiş, reddedilmiş. Buz Rezidansta soruşturma iznine konu,
durum tespit edilemediği için Danıştaya gitmişsiniz,
Danıştay da soruşturmaya konu bir şey bulamamış.
İmar kirliliğinde, en ele avuca gelir yanı budur: İmar
kirliğine neden olan yapıları niye yıkmadın? Buradan
Battal İlgezdinin zaten devam eden bir mahkemesi var. Devam eden bir
mahkemesi varken ve Türkiye'deki 2 bin küsur belediye aynı durumdayken
Ataşehir Belediyesine şuradan yaklaşmak, kasıttır, art
niyettir; Sarrafın itiraflarının, Man belgelerinin
karşılığında kamuoyunda bu şekilde bir algı
yanıltmasıdır, bunu söylüyoruz.
Teşekkür
ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, malumuâliniz, milletvekillerinin muafiyetleri var, bunlar:
Cezai yönden dokunulmazlık, bir diğeri de kürsü sorumsuzluğu,
masuniyeti.
AHMET
YILDIRIM (Muş) Ama bizim arkadaşlarımız orada
konuştuğu için yargılanıyor.
BAŞKAN
Burada kürsüde konuşan kişi istediği gibi konuşabilir,
müdahale edilmez, tahammül edilir. Yeri geldiğinde eğer kendisine bir
sataşma varsa ona söz verilir. Eğer söylediği yanlışsa
hukuki yönden sorumsuzluk yoktur, mahkemeye kadar da gidilir. Ama
olduğunuz yerden eğer müdahale ederseniz ve bu müdahale her taraftan,
kendi partisinden olanlar ile öbür taraftakilerle çatışma olursa
yanlış bir intiba doğar.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Evet.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Süleyman Soyluyu AKPnin paçalarından yolsuzluk
akıyor. cümlesini ispata davet ediyorum Meclis olarak. Madem böyle bir
iddiası var, gelsin, burada açıklasın. Niye ters takla
attığını, döndüğünü, dönek olduğunu bir kez daha
açıklasın. Merak ediyoruz, o gün Paçasından yolsuzluk
akıyor." diyen bir insanın...
EJDER
AÇIKKAPI (Elâzığ) Otur yerine, terbiyesizlik yapma!
BAŞKAN
Haydar Bey, buyurun, oturun.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Edepsizlik yapma!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Hakkın yok senin orada...
BAŞKAN
Haydar Bey, beyefendi, Kocaeli Milletvekilimiz Haydar Bey...
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Edepsizlik yapma! Hayasızlık yapma!
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen...
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Edepsizler!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ben demiyorum, sen diyorsun sen!
BAŞKAN
Bir dakika Haydar Bey, lütfen...
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Hırsızın arkasında
duruyorsunuz! Edepsizler! Yazıklar olsun size!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sen demiyor musun?
BAŞKAN
Beyefendi, Haydar Bey, lütfen... Duymuyorsunuz herhâlde.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Böyle bir usul yok.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Dönek senin Genel Başkanındır!
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Beyefendi, Haydar Bey, Sayın Sarıbal, lütfen
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Hepinizi teslim aldı.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Dönek senin Genel Başkanındır!
ATİLA
SERTEL (İzmir) Dönek sensin, döneksin sen!
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Dönek senin Genel
Başkanınındır!
BAŞKAN
Haydar Bey, lütfen, yerinize oturur musunuz.
ATİLA
SERTEL (İzmir) Sen AKPyi yerle bir ettin.
İÇİŞLERİ
BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) Engin Altay, Genel Başkanına sor,
kaç tane parti gezdi, kaç tane? Hiçbiriniz bilmiyorsunuz!
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, müsaade edin.
ATİLA
SERTEL (İzmir) AKPye Yolsuzluk yaptı. dedin, tamam mı?
BAŞKAN
- Arkadaşlar, yerinize oturun lütfen.
ATİLA
SERTEL (İzmir) AKP yolsuzluk yaptı. diyen sen değil misin?
Yalan mı? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Beyefendiler, sayın milletvekilleri; lütfen, yerinize oturur musunuz.
Değerli
arkadaşlarım, yine demin beyan ettiğim gibi
ATİLA
SERTEL (İzmir) Dönek!
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) İkide bir elinizi kaldırmayın be! Yeter
be!
BAŞKAN
Efendim, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 19.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.32
BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN
KÂTİP ÜYELER : Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
503
ve 504 sıra sayılı Kanun Tasarılarının tümünün
üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
504) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Bingöl
Milletvekili Sayın Cevdet Yılmaz Beye aittir.
Buyurun Sayın
Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2018 mali yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle 15 Temmuzda ikinci defa
gazi unvanı alan Meclisimizin tüm mensuplarını saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle bugün vefat eden
İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar
Beye Allah'tan rahmet diliyorum.
Konuşmamın hemen
başında, 2018 yılı bütçemizin ekonomimize, ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Başta
Maliye Bakanlığımız ve ekonomi yönetimi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu olmak üzere hazırlık sürecinde görev alan, Meclis öncesinde
ve Meclis sürecinde katkı sunan herkese teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin aralıksız olarak
sunduğu 16ncı bütçeyi müzakere etmenin onurunu yaşıyoruz.
Bu durum, geçmişle mukayese edildiğinde ülkemizin nereden nereye
geldiğinin en açık göstergelerinden bir tanesidir. 16ncı bütçe,
siyasi istikrar içinde sağlanan ekonomik istikrarın bir
yansımasıdır. Bu başarı esas itibarıyla bizlere
destek vererek bugünlere gelmemizi sağlayan milletimizin
başarısıdır. Geçmişte birçok ekonomik kriz
yaşayan halkımız, siyasi istikrar olmadan ekonomik istikrar
olamayacağını gayet iyi görmüştür. Milletimizin son on
beş yılda yapılan seçimlerde partimize ardı ardına
zaferler yaşatarak siyasi istikrarı pekiştirmesi, yüksek
sürdürülebilir ekonomik büyümenin de önünü açmıştır.
Değerli milletvekilleri,
ekonomilerde öngörülebilirlik son derece önemlidir. Geleceğe ilişkin
belirsizlikler, yatırımlar başta olmak üzere, ekonomik
gelişmelerin önünde en önemli engellerden biridir. Bu anlayışla
yola çıkan hükûmetlerimiz ekonomide temel iki kavramı; istikrar ve
güveni esas almıştır. Bu iki kelime on beş yıllık
başarımızın özeti, Türkiye ekonomisinin büyük
dönüşümünün anahtar kelimeleridir. Politikalarını şeffaf
bir şekilde halkımızla paylaşan partimiz belirsizlikleri
azaltmış, öngörülebilirliği güçlendirmiştir. Acil Eylem
Planıyla başlayan ve artık bir AK PARTİ klasiği
hâline gelen bir süreç her seçimde yaşanmıştır. Seçim
beyannamesinde yazılan politikalar seçim sonrası Hükûmet
programına dönüştürülmüş, Hükûmet programları ise takvime
bağlanan eylem planlarıyla hayata geçirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
güven zor kazanılır, kolay kaybedilir. AK PARTİ,
tutamayacağı sözü vermeyen, insanımızı boş
vaatlerle aldatmayan, verdiği sözleri ise sıkı sıkıya
takip eden bir anlayışla güveni inşa etmiştir. AK
PARTİ öncesi dönem, siyasete olan güven son derece düşük düzeylere
gerilemişti. AK PARTİ hükûmetleri, sadece bir partiye değil,
topyekûn siyaset kurumuna olan güveni artırmış ve böylece sivil
siyasetin ve demokrasinin zeminini
sağlamlaştırmıştır.
En
son 900 bine yakın alt işveren, kamuoyunda bilinen adıyla
taşeron çalışanı ilgilendiren konuda
attığımız adımın da gösterdiği üzere,
partimizin siyasi anlayışı aldanan ve aldatan olmamak üzerine
kurulmuştur, böyle de olmaya devam edecektir. Güven veren politikalar
sayesindedir ki 2002 yılında bütçe harcamaları içinde yüzde 43'ü
aşan faiz ödemeleri yerine bugün yüzde 9 civarında faize pay
ayıran, ekonomik ve sosyal hedeflere hizmet eden bütçeler gelmiştir.
Bütçe açıklarını yüzde 11lerden yüzde 1-2lere çeken bu
anlayış mali disiplinle başarılmıştır.
Aynı anlayış 2018 bütçemizin de temelini
oluşturmaktadır. İyi yönetimle kaynaklar rant yerine hizmete
yönelmiş, akılcı kullanılan kaynakların ise bereketi
artmıştır. İktidara geldiğimizde 8,5 yıl olan
kamu yatırımlarının ortalama tamamlanma süresi, bu süreçte
3,7 yıla kadar inmiştir. Aynı dönemde sağlanan güçlü
düzenleyici çerçeveyle geçmişte kriz kaynağı olan
bankacılık sektörümüz farklı bir döneme girmiştir. Küresel krizde
gelişmiş ülkelerde bankalar batarken ülkemizde en küçük bir hasar
oluşmamıştır. Bugün yüzde 17ler üzerinde sermaye
yeterliliği ve 3 civarı takipteki alacaklarla
bankacılığımız sapasağlam ayaktadır.
Katılım
finans başta olmak üzere İstanbul Finans Merkezi Projemiz
kapsamında yeni finansal araçlarla yolumuza devam ediyoruz. 2018 bütçe
döneminde de aynı anlayışla hareket edeceğiz. Ayakları
yere sağlam basan politikalarla halkımıza verdiğimiz
sözleri hayata geçirmeyi ve kaynaklarımızı verimli kullanmayı
sürdüreceğiz.
Değerli
milletvekilleri, ekonomi ve bütçe, bizim için kuru rakamlardan ibaret
değildir, esas olarak insanımızın refahını
artırmanın, geleceğini güvenle inşa etmenin
yollarıdır. Bütün politikalarında insanı esas alan Adalet
ve Kalkınma Partisi, kurulduğu günden itibaren ekonomiyi her zaman
öncelikli bir alan olarak ele almıştır. Ekonomik gelişme
ile sivil ve demokratik siyaset anlayışını el ele hayata
geçiren Hükûmetimiz ekonomik alanda da, demokratik özgürlüklerde de sessiz bir
devrim gerçekleştirmiştir. Alt orta gelir seviyesinde olan ülkemiz,
2003-2016 yılları arasında gösterdiği performansla üst orta
gelir grubuna terfi etmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisinin ekonomi
politikaları başarılı olmuştur. Bunun en açık
kanıtı, halkın partimize artarak verdiği demokratik
destektir.
Diğer
yandan ekonomik başarı, rakamlarla da ölçülebilir. Rakamsal
açıdan ekonomide başarıyı iki şekilde ölçmek
mümkündür: Birincisi ülkenin geçmiş performansıyla mukayese, ikincisi
ise dünyanın performansıyla mukayesedir. 2003-2016 döneminde
ekonomimizin ortalama yıllık büyüme oranı yüzde 5,6 gibi yüksek
bir seviyede gerçekleşmiştir. 1990lı yıllarda bu
oranın 3,8 olduğu gerçeği dikkate
alındığında AK PARTİnin başarısı
kendiliğinden anlaşılacaktır. Son on beş yılda
nüfusumuz 66 milyondan 80 milyona çıkarken gayrisafi yurt içi
hasılamız 236 milyar dolardan 863 milyar dolara yükselmiş,
kişi başı gelirimiz ise 3.500 dolar seviyelerinden 11 bin dolar
seviyelerine tırmanmıştır. Aynı gelişmeleri,
ülkelerarası fiyat farklarını ortadan kaldırmak suretiyle
mukayese yapma imkânı veren satın alma gücü paritesiyle de
görebiliriz. IMF verileriyle bakıldığında, 2002
yılında satın alma gücü paritesiyle 700 milyar dolar olan yurt
içi hasılamızın 2016 yılında 2 trilyon dolar
seviyesine yükseldiği görülmektedir. Satın alma gücüne göre kişi
başı gelirimiz ise bu süreçte 25 bin dolar mertebesine
yaklaşmıştır. IMF, 2022de Türkiyenin satın alma
gücüne göre hasılasını 2 trilyon 750 milyar, kişi
başına gelirini ise 32.500 dolar olarak tahmin etmektedir. Türkiye
2016 yılında, nominal olarak dünyanın 17nci, satın alma
gücüne göre 13üncü büyük ekonomisi olmuştur. Hedefimiz, 2023 vizyonumuzu
hayata geçirerek ilk on büyük ekonomi arasında yerimizi almaktır.
Geçmişte
dünyada kriz olmamasına rağmen ülkemizde krizler
yaşanmış, AK PARTİ döneminde ise, küresel krize, 15 Temmuz
başta olmak üzere birçok hain müdahale girişimine rağmen büyüme
sürdürülmüştür. Küresel kriz, kelimenin tam anlamıyla ülkemizi teğet
geçmiş, diğer bir ifadeyle, Türkiye, dünyadan pozitif
ayrışmıştır. Bunun bir neticesi olarak, 2010-2016
döneminde ekonomimiz yıllık ortalama yüzde 6,7 büyüme
kaydetmiştir. Başarımıza dünyayla mukayeseli
baktığımızda da tablo değişmemektedir. 2002-2016
döneminde dünya hasılasından aldığımız pay,
nominal olarak yüzde 0,7den yüzde 1,1e yükselirken satın alma gücü
paritesiyle yüzde 1,3ten yüzde 1,7ye çıkmıştır. Aynı
dönemde küresel ihracattan aldığımız pay yüzde
yarımlardan yüzde 1lere yükselmiştir. Son on beş yılda
satın alma paritesiyle kişi başı gelirde Türkiye ile AB
oranı yüzde 37den yüzde 62ye yükselmiştir. Diğer bir
deyişle, AByle aramızdaki 25 puanlık farklılık
kapatılmıştır.
Türkiye
hareketli bir hedef olan gelişmiş dünyanın ortalamalarına
hızla yaklaşmıştır. Aslında, gerçek anlamda güçlü
ve bağımsız bir ülke olabilmenin yolu da bundan geçmektedir.
Elbette alınacak daha çok yolumuz var. Dünyada dengelerin
değiştiği, rekabetin yoğunlaştığı bir
dönemden geçiyoruz. Yerimizde sayma lüksümüz yoktur. Küresel ve bölgesel
düzeyde yeni dengelerin ve çatışmaların oluştuğu bir
dönemde çok çalışmak ve güçlü olmak zorundayız. Alt orta gelir
liginden üst orta gelir ligine çıkmamız yetmez. Yeni hedefimiz,
nominal olarak 12-13 bin dolar seviyelerini aşarak yüksek gelir ligine
çıkmaktır. Bilgi ve teknoloji üretmeden, bu bilgi ve teknolojiyle
yerli ve millî ekonomi inşa etmeden gerçek anlamda
kalkınmış, katma değeri yüksek ekonomisi olan bir ülke
olamayız. Bu yönde, bu anlayışa uyarak millî gelir içinde
araştırma ve geliştirme harcamalarımızın
payını yükselttik.
AK
PARTİ döneminde nominal olarak AR-GE harcamalarımız 13 kattan
fazla artmıştır. Yüzde yarım civarında olan AR-GEnin
payı son verilere göre yüzde 1 seviyelerine yükselmiştir.
Amacımız, bu oranı hızla artırarak bilgi tabanlı
bir ekonomiye dönüşmek ve teknolojik girişimcilik ve yenilikçilikle
sıçrama yapmaktır. Başta enerji, savunma sanayisi, makine,
petrokimya ve sağlık endüstrileri olmak üzere, birçok alanda ithalata
olan bağımlılığı azaltıcı hamlelerle
daha düşük cari açıkla büyüme sağlayan bir ekonomik yapı
inşa ediyoruz. İnsansız hava araçlarında teknolojiye
öncülük yapan ülkelerden biri olmamız bu yeni dönemi sembolize etmektedir.
Elektrikli otomobilde attığımız adım da ekonomide yeni
bir sıçrama kararlılığında olan siyasetimizin somut
bir yansımasıdır. Bugün konuştuğumuz bütçenin
temelinde yatan ve orta vadeli programda somut hedeflere
dönüştürülmüş olan anlayış da işte budur. OVPde
hedefimiz, 2020 yılında 83 milyona yaklaşan nüfusumuzla gayrisafi
yurt içi hasılamızı 1 trilyon doların üzerine çıkarmak
ve kişi başı gelirimizi 13 bin dolardan yükseğe
ulaştırmaktır. Türkiye yeni bir hamle, yeni nesil reformlar ve
politikalarla bunu yapabilecek aşamaya gelmiştir. Yeter ki
istikrarımız ve güven veren politikalarımızla geleceğe
dönük adımlarımızı atmaya devam edelim.
Değerli
milletvekilleri, geçen on beş yılda AK PARTİ sadece
rakamları değiştirmemiş, ekonominin yapısını
dönüştürmüş ve bünyemizi
sağlamlaştırmıştır. Ne Türkiye eski Türkiye ne de
ekonomimiz eski ekonomidir. Bu nedenledir ki 2001 yılında Anayasa
kitapçığı fırlatıldığında ekonomik kriz
yaşanırken 2016 yılında hain bir darbe girişimine
rağmen yüzde 3ün üzerinde büyüme sağlanabilmiştir. Bugün ilan
edilen üçüncü çeyrek büyüme oranı çift haneli, yüzde 11,1 olmuştur.
Bu oranla ilk dokuz ayda ortalama büyümemiz yüzde 7yi
aşmıştır. Bu oran G20 içinde en yüksek büyüme
oranıdır. 2016 yılında ve 2017 ilk üç çeyreğinde
sağlanan büyümede hükûmetlerimizin zamanında ve doğru tedbirleri
etkili olmuştur. Ancak tüm bu tedbirlerin ötesinde,
halkımızın, ülkemizin geleceğine ve Hükûmete duyduğu
güven, ekonomik kazanımlara yapılan tüm saldırıları ve
algı operasyonlarını boşa çıkarmıştır.
Son dönemde reel ekonomide, büyümede, istihdamda, ihracatta, sektörel
gelişmelerde olumlu bir gidişat yaşanırken finansal piyasalarda
dalgalanmalar geçici bir etki oluşturmaktadır. Nitekim, gerçekler
algılara galip gelmekte, geçici etkiler ekonomik temeller
karşısında fazla bir anlam ifade etmemektedir. Ayrıca,
ekonomik manipülasyonlara karşı halkımızın ve
ekonomimizin şerbetli olduğunu da unutmamak gerekir. Aziz milletimiz
saldırılara karşı direncini sadece 15 Temmuz gecesi
yaptığı destansı direnişle değil, 15 Temmuz
sonrası süreçte de dosta düşmana göstermiştir. Bu aziz millete
bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz.
Geçen
yıl bu zamanlar kriz tellallığı yapanlar fena hâlde
yanılmış, ekonomimiz tüm analistleri şaşırtan bir
yüksek büyüme performansı sergilemiştir. Genel büyüme
performansının detayına bakıldığında tüm
sektörlere yayılan bir gelişme görülmektedir. Bu yüksek
başarıyı sağlayan ihracatçımıza, sanayicimize,
KOBİlere, çiftçilerimize, turizmcimize, esnaf ve sanatkârımıza,
tüm çalışanlarımıza teşekkürü bir borç biliyoruz.
Yıl
sonu itibarıyla 5,5 olan OVP rakamının oldukça üzerinde
olmasını beklediğimiz büyümenin ihracat ve yatırımlar
kanalıyla desteklenmesi ayrıca sevindiricidir. Özel sektör ve ihracat
kanalıyla büyüyen ekonomimiz ciddi anlamda istihdam üretmektedir. 2016 ve
2017 Ağustos dönemleri itibarıyla bakıldığında
toplam istihdamda 1 milyon 355 bin gibi son derece yüksek bir artış
görülmektedir. Kapsayıcı büyüme bakımından kritik olan
kadın ve genç istihdamının artıyor olması ayrıca
sevindiricidir. İş gücüne katılım oranlarındaki hızlı
artış nedeniyle tek haneye henüz düşmemiş olan
işsizlik oranını önümüzdeki yıllarda kademeli olarak
düşürmeyi ve 2023 perspektifinde yüzde 5lere yaklaştırmayı
öngörüyoruz. OVP çerçevesinde ise 2018-2020 döneminde yıllık ortalama
yüzde 5,5 büyümeyi ve 3 milyondan fazla istihdam sağlayarak özellikle gençlerimiz
ve kadınlar için çok daha olumlu bir noktaya ulaşmayı
hedefliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ döneminde alt orta gelirden yüksek orta gelire
geçiş yapan ekonomik yapımız insani kalkınma ve
kapsayıcı büyüme bakımından da büyük mesafeler
almıştır. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme
Endeksine göre ülkemiz yüksek insani gelişme kategorisindeki ülkeler
arasındadır. Bu endeks ekonomik refahın yanı sıra
eğitim ve sağlıkta sağlanan ilerlemelerle
hesaplanmaktadır. Son on beş yılda ekonomide, eğitimde ve
sağlıkta elde edilen büyük dönüşümlerle Türkiye önümüzdeki
yıllarda en yüksek insani gelişme sağlayan ülkeler arasına
girmeye aday konumdadır. Sağlıkta devrim
yaşanmış, hizmetlere erişimde OECD ortalamaları
aşılmıştır. Yeni nesil geçmişe göre
yaklaşık 2 kat örgün eğitimle yetişmektedir, bunun
sonuçlarını gelecekte çok daha iyi göreceğiz. Adalet ve
Kalkınma Partisi, tüm politikalarını insan odaklı bir
anlayışla şekillendirmekte, İnsanı yaşat ki
devlet yaşasın. zihniyetini hayata geçirmektedir. Sadece bugünkü
nesil için değil, nesiller arası adalet de temel
amaçlarımız arasındadır. Kaynakları verimli
kullanmayı ve gelecek nesillere emaneti devretmeyi olmazsa olmaz
görüyoruz. Bu kapsamda güçlü çevre politikalarını genel kalkınma
stratejimizin entegre bir unsuru olarak ele alıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bizim anlayışımız büyümek ve büyümenin
nimetlerini tüm topluma adaletle dağıtmaktır, sosyal adalet
vazgeçilmez düsturumuzdur. Türkiye, son on beş yılda büyümeyi
hızlandırırken enflasyonu düşüren ve gelir
dağılımını iyileştiren nadir ülkelerden biri
olmuştur. 1990-2002 döneminde ortalama enflasyon yüzde 71 olmuşken
2002-2016 döneminde bu oran yüzde 9 seviyesinde gerçekleşmiştir.
Enflasyondaki bu düşüş sadece ekonomik öngörülebilirliği
artırmamış, aynı zamanda sabit ve dar gelirli kesimleri büyük
bir yükten kurtarmıştır. Çalışan kesimler hiçbir zaman
enflasyona ezdirilmemiş, asgari ücret başta olmak üzere tüm ücret
göstergeleri reel olarak artmıştır. Sadece asgari ücretten bir
örnek vermemiz gerekirse iktidara geldiğimizde 184 Türk lirası olan
net asgari ücret 2017 Temmuzunda 1.404 lira olmuştur. Reel olarak,
enflasyondan arındırılmış olarak artış yüzde
111 seviyesindedir.
Kur
başta olmak üzere son dönemlerde çeşitli dönemsel etkilerle çift
haneye çıkan enflasyonun aralık ayından başlayarak düşüş
trendine girmesini ve 2018 yılında önemli oranda gerilemesini
bekliyoruz. AK PARTİ döneminde elde ettiğimiz bu önemli
kazanımımızı para ve maliye politikalarımızla ve
yapısal tedbirlerle korumaya kararlıyız. Gelir
dağılımında Gini katsayısı iyileşirken
mutlak yoksulluk göstergelerinde de son derece çarpıcı bir
düşüş yaşanmıştır. 2002 yılında 66
milyon olan nüfusumuzun yüzde 30dan fazlası günlük 4,3 doların
altında bir harcamayla yaşamını sürdürürken bu oran 2015
yılında, 78 milyonluk Türkiyede yüzde 1,6ya gerilemiştir. 20
milyonun üzerinden 1,2 milyonlara inen bir nüfustan bahsediyoruz. Önümüzdeki
yıllarda 1 dolar ve 2,15 dolarda olduğu gibi 4,3 dolar altı
harcama yapan nüfusu da inşallah sıfırlayacağız. Böylece,
mutlak yoksulluk sorununu çözmüş bir ülke olarak, gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi sadece göreli veya nispi yoksullukla mücadele eden
bir ülke konumuna yükseleceğiz.
Okul
öncesi eğitimden her ilde üniversiteye, bedava kitaptan dar gelirli
ailelerin çocuklarına nakit desteğine, burs artışından
ücretsiz üniversiteye, yurt yapımından kontenjan
artışına kadar eğitimin her kademesinde büyük bir
dönüşüm yaşanmıştır. Sağlıkta çileler
bitmiş, kurumlar ve hizmet birimleri entegre edilmiş, sosyal güvenlik
şemsiyesi tüm toplumu kapsamaya başlamıştır. Koruyucu
hekimlikten şehir hastanelerimize kadar sessiz bir devrim
yaşanmıştır. Bütçede eğitimin birinci olması,
sağlığa ayrılan payın artması bir tesadüf
değildir. Lafla değil, gerçek anlamda sosyal devlet olma
anlayışının bir yansımasıdır.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa dâhil birçok ülkenin halkı daha uzun yıllar
ağır borç sorununun bedelini ödemeye devam edecektir. Bugün, kamu
borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı OECDde yüzde 113, avro
bölgesinde yüzde 91, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 47, ülkemizde ise
yüzde 28 seviyesindedir. Yanlış politikaların
faturasını sonuçta halk ödemektedir. Birçok ülke, küresel krizle
büyüyen borç yükünün altında sosyal hakları kısıtlarken ve
sosyal destekleri azaltırken, bırakın maaş
artışını maaşları ve ikramiyeleri düşürürken,
Türkiye, ekonomik büyümesiyle birlikte sosyal harcamalarını da
artırmaya devam etmiştir. Çok şükür, biz, halkımıza
bir bedel ödetmedik; tam aksine, refahı artırmaya devam ettik.
İşçimize, memurumuza, çiftçimize, esnafımıza bu sayede
belli destekleri sunabilmekte ve insanımızın yaşam
kalitesini artırıcı yatırımlara devam edebilmekteyiz.
2002
yılında o dönemki düşük gayrisafi yurt içi
hasılasının yüzde 13,3ü olan toplam sağlık
harcamalarının millî hasılaya oranı 2016 yılında
yüzde 17lere kadar yükselmiştir. Sosyal bünyemize
yaptığımız bu yatırımlar sadece sosyal
refahı artırmamakta, aynı zamanda beşerî sermayemizi
güçlendirmektedir. Güçlenen beşerî sermayemiz ise uzun vadeli kalkınmamızın
en büyük teminatıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, bilgi tabanlı
teknoloji üreten bir ekonomi olma yolundadır. Savunma sanayisinden
sağlığa, kimya ve petrokimyadan bilişim teknolojilerine
kadar çok çeşitli sektörlerde önemli bir dönüşüm yaşanmaktadır.
Sanayi başta olmak üzere, tüm sektörlerde dijital dönüşüm temel
önceliklerimiz arasındadır. Türkiye, yüksek katma değerli yerli
ve millî bir ekonomiyi esas itibarıyla sağlıklı ve iyi
yetişmiş genç nüfusuyla başaracaktır. Eşsiz coğrafyamızı
ve tarihî mirasımızı dinamik nüfus yapımızla
birleştirerek hedeflerimize yürümeye devam edeceğiz. Yeniliğin
ve girişimciliğin hâkim olacağı yeni dönemde ekonomide yeni
sıçrama insan potansiyelimizin harekete geçmesiyle
sağlanacaktır.
Şu
noktanın altını özellikle çizmek istiyorum: Türkiye,
zenginleşmeden yaşlanan bir ülke olmamalıdır,
olmayacaktır. Bu durum, birçok gelişmekte olan ülkenin
karşı karşıya kaldığı en büyük risktir. Bu
tuzağa düşmeden, içinden geçmekte olduğumuz demografik fırsat
penceresini iyi değerlendireceğiz. Bir yandan nüfusumuzun
yapısını korumaya dönük tedbirler alırken, diğer
yandan bu genç nüfusu daha donanımlı bir şekilde geleceğe
hazırlıyoruz. Gençlerin, sadece çalışan olarak değil,
yenilikçi ve girişimci bireyler olarak ekonomik geleceğimizi
inşa edeceklerine inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 2023 ve ötesine geçen hedeflerimizi sadece belli yöreler ve
illerin performansıyla da sağlayamayız. Tüm yörelerimizi içine
alan kapsayıcı büyüme anlayışımız 81 ilin
potansiyelini harekete geçirmeyi gerektirmektedir. Bu anlayış
sayesindedir ki AK PARTİ iktidara geldiğinde toplam kamu
yatırımlarından sadece yüzde 20 civarında pay alan GAP,
DAP, KOP ve DOKAP bölgelerindeki illerin payı yüzde 30un üzerine
çıkarılmıştır. Temel altyapıları, eğitim
ve sağlık hizmetlerini tüm ülkeye yayan bu anlayış,
fırsat eşitliğini sağladığı gibi, topyekûn
kalkınmamızın da zeminini güçlendirmiştir. Duble yollardan
ve raylı sistemlerden havalimanlarına, eğitim ve
sağlık tesislerinden üniversitelere, KÖYDES ve SUKAP
programlarından spor altyapılarına kadar her alanda
sağlanan ilerlemeler halkımızın gündelik hayatına
köklü değişiklikler getirmiştir. Hiçbir ilimiz veya bölgemize
biz bir yük olarak bakmıyoruz, bilakis bütün bölgelerimizi büyük bir
varlık ve değer olarak görüyoruz. Terör ve güvenlik
endişelerinin azaldığı bir ortamda, özel kesim
yatırımlarının da hız kazanmasıyla özellikle
doğu ve güneydoğu yörelerimizde çok daha hızlı bir üretim
ve istihdam artışı bekliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 16 Nisan halk oylamasıyla milletimiz ülkemiz için yeni
bir rota çizmiştir. 2019 yılında hayata geçecek
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sadece yönetimde bir
reform değildir, bu sistem yeni kalkınma modelimizin de siyasi ve
yönetimsel zeminini oluşturacaktır. İstikrarı kalıcı
kılan ve kurumsal garanti altına alan, reformlara hız veren,
karar alma süreçlerini etkin hâle getiren ve belirsizlikleri azaltan yeni
yönetim modelimiz daha hızlı ve nitelikli bir kalkınma sürecini
başlatacaktır. Vesayetçi yapılardan uzaklaşan ülkemiz, bir
daha 15 Temmuz gibi ihanetlerle karşılaşmayacaktır. Uluslararası
güç odaklarının maşası olan hain FETÖ ve diğer terör
örgütleriyle kararlı bir şekilde devam edeceğimiz mücadeleyle
gelecek nesillere çok daha güçlü bir Türkiyeyi emanet edeceğiz.
Geçmişte
bir yılı bile öngörülemeyen Türkiyeden, gelecek nesillere uzanan
vizyonu olan bir ülkeye ulaşmış durumdayız. 2023, 2053 ve
2071 yolunda her yıl biraz daha fazla mesafe alacağız. Ne
yaptığını bilen, gelecek vizyonu ve planı olan,
kararlı ve tecrübeli bir yönetimle geleceğe yürüyeceğiz.
Türkiye, birlik ve beraberlik içinde, güven ve istikrarla dünyada hak
ettiği konuma yükselecektir. Hükûmetlerimiz milletle el ele, ekonomisine
ve geleceğine yapılacak tüm saldırıları doğru ve
akılcı politikalarla boşa çıkarmaya devam edecektir.
Önümüzdeki
dönem, Türkiyemiz için yeni bir hamle dönemi, ekonomide yeni bir sıçrama
dönemi olacaktır. Yüksek gelir ligine yükselmiş ve en yüksek insani
gelişmeyi sağlamış bir ülke olma yolunda kritik bir
eşiğe gelmiş durumdayız. Ekonomiden sosyal politikalara,
teknolojiden demokrasiye, çevreden şehirleşmeye, her alanda
gelişmenin devam edeceği bir gelecek inşa edilecektir.
Önümüzdeki
dönem, değişim, demokrasi ve reform dönemi olacaktır. Güçlü ve
kararlı liderlik ile tecrübe birikimini birleştiren ülkemiz dünyada
çok daha farklı bir konuma yükselecektir. Tüm engelleme çabalarına
rağmen, diğer bazı yükselen ekonomilerle birlikte, 21inci
yüzyıl, 80 milyon milletimizle Türkiyenin yüzyılı
olacaktır.
Bu
düşüncelerle konuşmama son verirken bütçemizin ülkemiz, milletimiz
için hayırlı olmasını diliyorum ve bütün Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
Şahıslar
adına, lehinde olmak üzere ilk söz Isparta Milletvekili Sayın Süreyya
Sadi Bilgiç Beye aittir.
Buyurun
Sayın Bilgiç. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakika.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
lehinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Gazi Meclisi ve ekranları başında bizleri izleyen
değerli vatandaşlarımızı saygıyla sevgiyle ve hürmetle
selamlıyorum.
Demokratik
bir olgunlukta her türlü görüş, öneri ve eleştirinin dile
getirildiği müzakerelerde bir yandan 2018 yılı bütçesi ele
alınırken diğer yandan 2016 yılı kesin hesap denetimi
gerçekleştirilmiştir. Bu süre zarfında bütçe ve kesin
hesabın Komisyon görüşmelerine katkı sunan başta Sayın
Maliye Bakanımız olmak üzere tüm bakanlarımıza, Plan ve
Bütçe Komisyonu üyelerimize, milletvekillerimize, Meclis Bütçe
Başkanlığımıza ve
bakanlıklarımızın bürokratlarına teşekkürlerimi
sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün AK PARTİ hükûmetlerinin
16ncı bütçesini görüşürken milletimize hizmet yolunda sanki ilk
bütçemizmiş gibi heyecanlıyız. Bugüne değin
hazırladığımız bütçelerle ülkemiz son on beş
yıl içinde çok büyük yatırımlara ve köklü reformlara sahne oldu,
büyük Türkiye yolunda ciddi bir kalkınma hamlesi gerçekleştirildi.
Vatandaşlarımızın çok daha müreffeh, çok daha huzurlu ve
güvenli bir ülkede yaşaması için ekonomik, sosyal, insan
hakları, özgürlükler, demokratikleşme gibi pek çok alanda
gerçekleştirdiğimiz reformlar ülkemizin önünü açtı, gücünü
artırdı. Bu çerçevede, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu, 6085 sayılı Sayıştay Kanunu, 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu, Bankacılık Kanunu, Sermaye Piyasası Kurulu Kanunu,
Finansal Kiralama ve Faktoring Kanunu, Bireysel Emeklilik Kanunu, Bilgi Edinme
Kanunu, Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kanunu, Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu gibi pek çok kanunu çıkararak bu reformların
altyapısını oluşturduk. Ayrıca, son dönemde Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanunu, Serbest Bölgeler Kanunu ve teşviklere
ilişkin kanunlar revize edilmiş, bireysel emeklilik sistemine
otomatik katılım ve taşınır teminatına
ilişkin düzenlemeler de yasalaştırılmıştır.
Üretimi, talebi, istihdamı ve ihracatı desteklemeye yönelik
uyguladığımız politikalar ekonomimizin hızla
toparlanmasını sağlamıştır. Özellikle
işletmelerin finansmana erişiminin
kolaylaştırılması için Kredi Garanti Fonu
kaynaklarının ve etkinliğinin artırılması bu toparlanmada
büyük rol oynamıştır.
Evet,
6085 sayılı Sayıştay Kanunuyla birlikte ne oldu? Sayın
Kılıçdaroğlu da konuşmasında Devletin bütün
kurumları denetlenmeli. dedi. Doğru, daha önce yani mülga 832
sayılı Sayıştay Kanunu öncesindeki kırk dört yıla
baktığınızda, Meclise sadece düzenli olarak genel uygunluk
bildiriminin gönderildiğini görüyoruz. Kırk dört yılda Meclise
gönderilen ortalama rapor sayısı sadece 3 arkadaşlar. Peki, son
yedi yılda, 2010dan bu yana yani 6085 sayılı Kanundan sonra ne
oldu? Toplam 923 tane rapor Meclise gönderilmiştir. Dış denetim
genel değerlendirme raporu, faaliyet genel değerlendirme raporu, mali
istatistikleri değerlendirme raporu ve genel uygunluk bildirimi raporunun
yanında, tek tek denetlenen bütün kurumların raporları da
Meclisimize gelmiştir. Sadece 2016 yılı için 179, 2015
yılı için de 216 tane kanun buraya gelmiştir.
Gene,
Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki: Denetlenmesi gereken
diğer bir yapı da yerel yönetimlerdir. E, zaten denetleniyor. 2016
yılında 30 büyükşehir belediyesi, 35 il belediyesi ve 31 il özel
idaresi denetlendi ki bu da denetim kapsamındaki mahalli idarelerin yüzde
74ü ve bütün denetimlerle beraber de Sayıştayın genel yönetim
bütçesinin yüzde 84ünü denetlediğini görüyoruz.
Gene,
aynı şekilde, konuşmada faiz bütçesi deniliyor. Değerli
arkadaşlar, faiz bütçesi demek, hakikaten, Sayın Paylanın
ifadesiyle biraz vicdansızlık ve insafsızlık oluyor. Yani
borçlanma kalitesi arttı; eskiden dokuz ayla borçlanabilen ülke bugün
yetmiş iki ayla borçlanabiliyor. 2002de siz bütçe gelirinizin yüzde
65ini ne yapıyordunuz? Bütçe gelirinizin yüzde 65ini faize ödüyordunuz.
Bugün, bu oran yüzde 10,3e çekilmiştir. Diğer bir deyişle,
toplamış olduğunuz verginin yüzde 86sını faize
verirken bugün sadece ve sadece yüzde 12sini faize veriyorsunuz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Yani daha çok vergi.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Devamla) 2002 yılında 51 milyar lira
sizler faize para öderken bugün 696 milyara gelen, 6 kat artan
ENGİN
ALTAY (İstanbul) MHPye söyle, MHPye. MHPye söyle, bize söyleme.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Devamla) Müsaade et.
6
kat artan bu bütçe geliriyle birlikte baktığımızda, sadece
bu işin yüzde 86dan yüzde 12ye düştüğünü görüyoruz
değerli arkadaşlar.
Halka
umut veren bir bütçe değil. diyorsunuz. 85 milyar liralık
yatırım var. Millî Eğitim Bakanlığında 14,3
milyar, bakıyorsunuz, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığında 25,5; sağlıkta şehir hastaneleri,
kamu-özel ortaklığı yatırımları hariç 8,5
milyarlık bir yatırımı, tarımda 14,1 milyarlık
bir yatırımı öngörüyorsunuz. Nasıl umut vermiyor?
Ayrıca, sadece bütçelerle halka umut vermeniz mümkün değil,
bunların yasal altyapılarını da oluşturmanız
lazım, reformları devam ettirmeniz lazım, programları
ortaya koymanız lazım. İşte, önümüzdeki süreçte eğitim
ve beşeri sermaye yatırım ortamı ve rekabetçilik, AR-GE ve
yenilikçilik, iş gücü piyasası, yargı sistemi, sermaye
piyasaları ve kamu maliyesine ilişkin yapısal reform
çalışmaları da hızla sürdürülmektedir değerli
arkadaşlar. Beşeri kalitenin artırılması için
önümüzdeki dönemde de öğretmen akademisinin kurulmasından mesleki ve
teknik eğitimin daha da yaygınlaştırılmasına,
yabancı dil eğitimine öncelik verilmesinden okul öncesi eğitimin
zorunlu hâle getirilmesine kadar birçok reform yolda. Bilgi ve teknoloji
yoğun üretime geçilmesi için AR-GE faaliyetlerinin geliştirilmesine
ve fikrî mülkiyet haklarının korunmasına özel önem ve
teşvikler veriyoruz. Önümüzdeki dönemde AR-GE, girişimcilik,
inovasyon ve ekosistemi güçlendirecek adımlar atmaya da devam
edeceğiz. Tabii ki istihdamı artırmak için yapılması
gereken her şeyi yapacağız. İş gücünün kalitesinin yükseltilmesi
için özel istihdam bürolarının kurulmasını
sağladık, işbaşı programlarının
geliştirilmesi ve İş Kanununda değişiklik
yapılması gibi önemli düzenlemeleri yakın zamanda uygulamaya
koyduk.
Değerli
arkadaşlarım, ifade ettiğim reformları taçlandıran en
önemli reformumuz ise hiç şüphesiz Anayasa değişikliği ve
halkımızın onayıyla gerçekleştirdiğimiz
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir. Ülkemizin muasır
medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmasında kilometre
taşlarından biri olan bu değişiklikle inşallah
hedeflerimize daha hızlı bir biçimde ulaşacağız. Bu
düzenleme, ülkemizde siyasi ve ekonomik istikrarın anayasal güvence
altına alınarak pekiştirilmesi, yürütmede çok
başlılığın ortadan kaldırılması ve
kuvvetler ayrılığının belirginleştirilmesinin
teminatı olacaktır.
Gene,
Sayın Paylan dedi ki: Biz noterlik yapıyoruz. Sayın
Kılıçdaroğlu da Devlet güçler ayrılığı
ilkesinin üzerine oturur. dedi. Madem bunu kabul ediyorsak, güçler
ayrılığı, kuvvetler ayrılığı ilkesini
savunuyor isek o zaman 16 Nisan referandumuna niçin karşı
çıktık ki? İşte, Plan ve Bütçe Komisyonu, yasama sürecinin
yüzde 75i buradan geçiyor. Bakıyorum, Plan ve Bütçe Komisyonu
oluştuğundan bugüne görüşülen yasaların yüzde 95i Hükûmet
tasarısı, yüzde 5i de teklif ama bunlar da iktidar partisinin
milletvekillerinin getirdikleri teklifler ve anayasal olarak Plan ve Bütçe
Komisyonunun yapısına bakıyorsunuz, 40 üye, Anayasa emrediyor,
25i iktidar partisi, 15i muhalefet. Mevcut Anayasada zaten bu Komisyon -yani
yasamanın asli unsuru olan bu Komisyon- bir iktidar komisyonu olarak
tanımlanmış. Peki, o zaman yasama ve yürütmede kuvvetler
ayrılığı ilkesinden bahsedebilir misiniz? Ama şimdi
değişti. Yeni Anayasayla, 16 Nisan referandumuyla beraber 162, 163
ve 164üncü maddeler kalktı. Plan Bütçe Komisyonunun mutlak iktidar
komisyonu olma hüviyeti değiştirildi. Önümüzdeki dönemde, 2019dan
sonra Plan ve Bütçe Komisyonu siyasi partilerin aldıkları sandalye
dağılımları doğrultusunda belirlenecek. Çok daha
demokratik bir sürece doğru gidiyoruz. Kuvvetler
ayrılığı gerçek anlamda işte o gün, o gün yerini
bulacak.
Türkiye
ekonomisi, baktığımızda, 15 Temmuzu yaşamış
bir ekonomi. Dünyada başka bir ekonomi yok ki böylesi hain, bir alçak
saldırıdan sonra hiçbir şey olmamış gibi bütün
kurumlarını, bütün piyasalarını
çalıştırabilsin ve daha birinci yılın içerisinde dünya
ortalamasının çok çok üzerinde bir ortalama sergilesin.
İşte bugün bir müjdeli haberi aldık. Üçüncü çeyrekte yüzde 11,1
büyümeyle hakikaten, Türkiyede son derece önemli bir başarı ve
önemli bir ilke imza atıldı. Küresel kriz sonrası, 2010-2017
dönemine baktığımızda gene Türkiye Cumhuriyetinin yüzde
6,6 büyüdüğünü görüyoruz. Bu dönemde, gelişmekte olan ülkelerin ise
büyüme oranının sadece ve sadece yüzde 3,6da
kaldığını, bunun 3 puan üzerimizde olduğunu görüyoruz
ki gelişmekte olan ülkelerin de 1,9da kalmış oldukları bir
süreç. Elde edilen bu başarının sırrı milletin
iradesine güvenmektir. Bu büyük başarı, sırtını
yalnızca millete dayayan, milletin emanetine her daim sahip çıkan AK
PARTİ kadrolarının sabırlı, azimli ve kararlı
duruşunun bir sonucudur. En nihayetinde, bu büyük başarı
milletimizin başarısıdır.
Değerli
arkadaşlar, bizim istikametimizi birilerinin çizdiği karamsar
tablolar değil, estirmeye çalıştırdıkları felaket
rüzgârları değil, sadece aziz milletimiz belirler. Milletimizin bize
güveni ve inancı bizim en değerli hazinemizdir. Allaha şükürler
olsun bugüne kadar bu güven ve inancı boşa çıkartmadık,
bundan sonra da çıkartmayacağız. Milletten
aldığımız güçle her türlü sorunun,
sıkıntının üstesinden gelerek 2023 hedeflerimize
kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bilgiç, bir dakikada toparlar mısınız lütfen.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Devamla) Ayrıca Anayasaya aykırı
bir bütçe tasarısı. dedi Sayın Kılıçdaroğlu.
Evet, Anayasa Mahkemesi yasama yetkisinin sınırsız bir
şekilde yürütmeye devredilmesine karşı çıktı. O
tarihten sonra, 16 Kasım 2016 tarihli ve 6761 sayılı Kanunun
1inci maddesinde yapılan değişiklikle aktarma yetkisi yüzde
20yle sınırlandı ve karara uyuldu. Bugün, ne 2017 bütçesi için
ne 2018 bütçesi için Anayasaya aykırılığı iddia etmek
mümkün değildir.
Sözlerime
son verirken 2018 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Çok
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bilgiç.
Şimdi
söz, Hükûmet adına Başbakan ve AK PARTİ Grup Başkanı
İzmir Milletvekili Sayın Binali Yıldırım Beye aittir.
Buyurun
Sayın Yıldırım. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (İzmir) Sayın Başkan, Gazi
Meclisimizin değerli üyeleri, aziz milletim; hepinizi saygı ve
muhabbetle selamlıyorum.
Bugün,
2018 yılı bütçe kanununun geneli üzerinde görüşmeleri tamamlamak
üzereyiz. Bu bütçenin hazırlanmasında, Meclise getirilmesinde
çalışmaları titiz ve fedakârca yapan Maliye Bakanımıza
ve ekibine, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde
katkılarıyla, eleştirileriyle bütçenin son şeklinin
verilmesinde emeği olan Komisyon Başkanımız ve Komisyon
üyesi bürokratlara, ilgili bakanlarımıza huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
Bütçe
değerlendirmelerine geçmeden önce, gündeme ilişkin bazı
konularda değerlendirme yapmak istiyorum.
Sözlerimin
başında, bugün erken saatlerde Hakkın rahmetine
uğurladığımız değerli kardeşimiz, yol
arkadaşımız, kurucumuz, İstanbul Ticaret Odası
Başkanı İbrahim Çağlara Allahtan rahmet diliyorum,
ailesine başsağlığı diliyorum. Değerli bir
kardeşimizdi, genç yaşta, zamansız, beklenmedik ölümüyle bizi,
bütün iş âlemini büyük bir üzüntüye gark etmiştir. Mekânı cennet
olsun.
Evet,
Kudüs: Kudüs miraca açılan kapının eşiğidir. Kudüs
yeryüzünün ikinci mescididir. Kudüs insanlığın mabedi, tevhidin
simgesidir, tarihimizin ayrılmaz parçasıdır. Sezai Karakoçun
dediği gibi, gökte yapılıp yere indirilen şehrin
adıdır Kudüs. Kudüs 3 büyük semavi dinin merkezidir. Kudüs, sana aziz
Türk milletinden selam gönderiyoruz.
Geçtiğimiz
günlerde, değerli arkadaşlar, Amerikan yönetimi Kudüsü
İsrailin başkenti olarak gördüğünü ve büyükelçiliğini
Kudüse taşıyacağını dünyaya duyurdu. Amerikan
yönetiminin bu kararı hem uluslararası hukuka, hem
Birleşmiş Milletlerin Kudüs konusunda aldığı bütün
kararlara terstir, aykırıdır ve yok hükmündedir. Bunu
Cumhurbaşkanımız defalarca açıklamıştır.
Dünyada hiçbir ülke, hiçbir vicdan sahibi bu kararı onaylamadı,
onaylamaz. Bütün dünya biliyor ki bugün İsrail Kudüste işgalci
konumundadır. Bu kararla, yıllardır acı çeken,
barış bekleyen bölgedeki sorunları çözmek yerine, bölgede
ateşin üzerine benzin dökülmüştür. Bu kararı alanlar ne
yazık ki Orta Doğuda barış istemediğini alenen ortaya
koymuştur. Bu durum, bölgede var olan sorunları çözmeye katkı
sağlamadığı gibi küresel terörün de yayılmasına
zemin hazırlayacaktır. Esasen, Amerikan yönetimi bu kararla bölgedeki
krizi, kaosu daha da derinleştirecek yeni bir planın sinyallerini de
vermektedir. Çözüm, ancak Birleşmiş Milletler kararlarına uygun
olarak taraflar arasında varılacak nihai bir anlaşmayla mümkündür.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Kudüs gündemli
toplantısında sorunun müzakeresinden öteye geçilememiş,
bağlayıcı karar ne yazık ki
alınamamıştır. Bu olay da göstermiştir ki
Birleşmiş Milletlerin dengesiz yapısının küresel
sorunlara çözüm üretmekte yetersiz kaldığı ortadadır.
Cumhurbaşkanımız ve Hükûmetimiz dünyanın
vicdanını günlerdir harekete geçirmektedir. Nitekim, Rusya
Federasyonu Başkanı Sayın Putinin bugün Türkiyede olması
tesadüfi değildir. Çarşamba günü ise İslam
İşbirliği Zirvesi İstanbulda toplanıyor, çok
sayıda devlet ve hükûmet başkanı bu toplantıda Türkiye'nin
ev sahipliğinde bir araya gelecekler. Mesele, çok ciddidir, bölge
barışını değil aynı zamanda küresel
barışı da tehdit etmektedir. Burada uluslararası toplumun
ve İslam ülkelerinin yapması gereken tek şey bir ve beraber
hareket etmektir. Bilinmelidir ki yıllardır barış için
bedel ödeyen Filistin halkı, bu haksız, hukuksuz, kibirli karar
karşısında asla yalnız değildir. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Yüce Meclisimiz bu
konuda gerekli hassasiyeti göstermiş ve bütün parti grupları
yayınladıkları ortak bildiride Filistin halkının
yanında olduğunu dünyaya ilan etmişlerdir. Bilinmelidir ki
bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye, Filistinin, Filistin
halkının yanında olmaya devam edecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Ana Muhalefet Partisi Genel
Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu Filistin meselesi ve
Amerikan yönetiminin aldığı kararla ilgili bir
değerlendirmede bulundu ve Başkanın bütün liderleri
aradığı hâlde Cumhurbaşkanımızı
aramadığını ifade etti. Doğru,
Cumhurbaşkanımız ile Trump arasında görüşme
olmadı çünkü Cumhurbaşkanımızın düşüncesi
bellidir, görüşü bellidir, olsa olsa Trump bunu bildiği için aramaya
dahi cesaret edememiştir. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Ama Sayın
Cumhurbaşkanımız bu olayın, bu kararın daha
başlamasından önce bu konuda İslam İşbirliği
Teşkilatının Başkanı olarak bütün liderlerle gerekli
telefon diplomasisini yapmış ve kısa süre içerisinde Kudüs
konulu Birleşmiş Milletlerden sonraki en büyük toplantının
Türkiyede gerçekleşmesini sağlamıştır.
Diğer
bir konu da burada yine Kudüsün fiilî durumudur yani Kudüste şu anda
İsrailin birçok devlet kuruluşu yer almaktadır. Biz, Kudüsü
asla ve asla İsrailin başkenti olarak tanımadık, bundan
sonra da İsrail ve Filistin arasında çözüm oluncaya kadar da
tanımayacağız, bu nettir. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Efendim, neden Tel Aviv
İsrailin başkenti olarak yazılmamış internet
sitesinde, web sitesinde?
Değerli
arkadaşlar, şimdi, elimde anlaşmalar var. 1996 yılında
merhum Demirel İsraile resmî ziyaret yaptığında 6 adet
anlaşma yapmış, 6sını da Kudüste
yapmıştır, Kudüste imzalamıştır. Bunları
yaptı diye Türkiye, Sayın Demirel Kudüsü İsrailin
başkenti olarak mı tanımıştır? Elbette
değil. İki şeyi birbirine karıştırmamamız
lazım. Bizim büyükelçiliğimiz Tel Avivdedir. Bizim için
İsrailin başkenti Tel Avivdir. Ama bu konuda İsrail ile
uluslararası camia arasında bir mutabakat yoktur. Onlar Kudüs diye
iddia ediyor, biz de Kudüsü kabul etmiyoruz, olay bundan ibarettir. Ama bizim
Kudüste büyükelçiliğimiz var. Kimin büyükelçiliği? Filistin
Devletinin büyükelçiliği. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Başka bir ülkenin orada Filistin
büyükelçiliği yok.
Değerli
kardeşlerim, tabii, dış politikada ciddi sorunlarımız
var. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri, Türkiyenin müttefiki
olduğunu düşünüyoruz ama son zamanlarda, ülkemizi hayal
kırıklığına uğratan gelişmeleri görüyoruz.
Nedir bunlar? Bir: 15 Temmuz kanlı darbesi üzerinden bir buçuk yıl
geçmesine rağmen, darbenin arkasındaki Fetullahçı terör örgütü
elebaşısının faaliyetlerinin kısıtlanmaması,
yargılanmaması ve iadesiyle ilgili ne yazık ki Amerika
tarafından tek bir adım atılmamıştır.
İki:
Defalarca uyarmamıza rağmen DEAŞla mücadele adında,
PKKnın uzantıları PYD, YPG terör örgütleriyle iş
birliğini ısrarla sürdürmüşlerdir, sürdürmeye devam etmektedir.
Bu durum Türkiyenin ulusal güvenliğine, terörle mücadelesine, bölgesel
barışa zarar vermektedir; bunun bilinmesini isteriz.
Diğer
bir konu da bilindiği gibi, Amerikada devam eden bir dava var. Bu dava
nedir? Efendim, bu davada Türkiyede yapılan bazı ticaretlerin
Amerikan menfaatlerine zarar verdiği, böyle bir iddia var. Bu dava, ne
yazık ki hukuki dayanaktan yoksun, tamamen siyasi bir davadır. Bunu,
değerli arkadaşlar, nereden anlıyoruz? Davanın seyrinden.
Yirmi dört saat canlı yayın yapılıyor: Oradakilere
bakıyoruz, FETÖcüler dava için de kendilerini seferber etmişler.
Kimler var? Davada FETÖcü tanıklardan birisi FETÖcü firari polis, rapor
diye sunulan kâğıtlarda imzası olan FETÖcü firari bankacı,
mahkemenin belirlediği resmî bilirkişinin çalıştığı
kurumun finansörü FETÖ terör örgütü, yargılamayı yapan FETÖnün 2014
Mayısında Türkiyeye getirdiği,
ağırladığı hâkim ve bu davadan biz ne
bekleyeceğiz? Bu dava, FETÖ terör örgütünün Amerika Birleşik
Devletlerinde 15 Temmuzda Türkiyede yapamadığını Amerikan
yargısını kullanarak yapmaya çalıştığı işten
başka bir şey değildir; bunun böyle bilinmesi lazım.
Sayın
Genel Başkan burada Zarrab davasını gelin, tekrar açalım.
dedi ve bunu söylerken de Zarrab için Şarlatan. dedi, Sahtekâr. dedi,
buna benzer bir şey dedi. Zarrab hakkında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturma açılmış
17-25 Aralıktan sonra, takipsizlik kararıyla
kapanmıştır. Ne zaman? 16/10/2014. İtiraz edilmiş, 6.
Sulh Ceza Mahkemesi itirazı reddetmiş. O adı geçen bakanlar
hakkında bu yüce Meclis soruşturma komisyonu kurmuş ve soruşturma
komisyonu raporunu hazırlamış, soruşturmaya gerek
olmadığına karar vermiş; Genel Kurula gelmiş, Genel
Kurulda bu değerlendirilmiş ve Genel Kurulda bu
soruşturmanın açılmaması yönünde yüce Meclis
kararını ortaya koymuş.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başbakan, biz vermedik.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Değerli kardeşlerim,
değerli milletvekilleri; şimdi, Amerikada bu davanın
sanığı olarak yola çıkan, mahkemeye gelmeden
tanığa dönen şahsa bir bakalım. Bu şahıs diyor
ki: Ben yalan söylersem ceza almadan kurtulacağım. Doğru, bunu
söylüyor ve yalanlarıyla da kurtulmak için önüne geleni karalıyor,
suçluyor.
Sayın
Kılıçdaroğluna katılıyorum; biz, şarlatanın
söylediklerine mi itibar edeceğiz yoksa yüce Meclisin kararına
mı itibar edeceğiz? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Tabii ki yüce Meclisin kararına itibar edeceğiz,
yalancının söylediklerine göre amel edemeyiz. Bütün bunlar 17-25
Aralık darbe girişiminde, FETÖ örgütünün ortaya koyduğu o darbe
girişiminde konuşulmuş, görüşülmüş. Yeni söylenen,
yeni ortaya çıkan hiçbir şey yoktur dolayısıyla böyle bir
girişime de ihtiyaç yoktur.
Değerli
milletvekilleri, evet, 2018 bütçesini değerlendirirken dış
politikada diğer önemli bir konu da Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkileridir. Avrupa Birliği ile Türkiye'nin elli dört
yıllık bir tam üyelik süreci vardır. Tam üyelik, yaşanan
bütün olumsuzluklara rağmen Türkiye'nin stratejik hedefi olmaya devam
ediyor. Geldiğimiz noktada beklentimiz, artık bu sürenin daha da
uzamaması, tam üyelik hedefinin sonuçlandırılmasıdır.
Avrupa Birliği, Brexitten sonra bir karar vermek zorundadır,
vizyonunu belirlemek zorundadır. Birlik ya içine kapanacak, küçülecek ya
da çeşitliliği, kapsayıcılığı, çok
sesliliği, çok kültürü esas alan güçlü bir şekilde geleceğe
yürüyecektir. Bu da ancak Türkiye'nin tam üyeliğiyle mümkün
olacaktır. O hâlde 18 Mart 2016 tarihinde varılan anlaşmaya göre
oradaki hususların hayata geçirilme zamanı gelmiştir. Burada
vize serbestisi, gümrük birliğinin güncellenmesi, mültecilerle ilgili
konuların ivedilikle ele alınmasını teklif ediyoruz.
Kıbrıs
meselesi artık Avrupa Birliği üyeliğini tıkayan bir konu
olmaktan çıkarılmalıdır çünkü 2004teki Güney
Kıbrıs Rum tarafına yapılan tek taraflı referandum
sonrası üyelik, Türkiye'nin tam üyeliği önünde ciddi bir engele
dönüşmüştür.
Dış
politikada tabiatıyla bölgeye baktığımız zaman ciddi
buhranlar var. Bu buhranların doğru yönetimi ülkemiz
açısından önem arz ediyor. Suriyede ihtilafların sona ermesi
için sahada sükûnetin sağlanması ve siyasi sürecin ilerletilmesi
çabalarımız sürüyor. Geçen yıl sonunda Halepte ilan edilmesini
sağladığımız ateşkesi ülke çapına yaymak
için Astanada üçlü bir iş birliği sürecini başlattık.
Astana kararlarının etkisiyle, bildiğiniz gibi, alanda şiddet
azaldı ve siyasi çözüm süreci çalışmaya başladı.
Şimdi, bu iş birliği sonucunu Cenevrede kalıcı çözüme
kazandırmak için değerlendiriyoruz.
Sayın
Cumhurbaşkanımızın Soçi Zirvesinde Rus ve İranlı
meslektaşıyla vardığı mutabakat çerçevesinde, Suriye
ihtilafına kalıcı ve muteber bir çözüm bulunması adına
ortaklaşa atılacak somut adımlar birer birer ele
alınıyor, değerlendiriliyor. Nihai çözüm, şüphesiz, teröre
bulaşmamış bütün unsurların içinde olacağı,
toprak bütünlüğü, siyasi birliği sağlanmış bir Suriye
devletinin yeniden inşasıdır.
Komşumuz
Irakın huzur, refah ve istikrarı bizim için hayatidir,
vazgeçilmezdir. Bu anlayışla Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin bir süre
önce Irakın siyasi birliği ve bütünlüğüne meydan okuyan
gayrimeşru referandum girişimi karşısında Irak
Hükûmetinin yanında olduk. Irak Federal Mahkemesinin almış
olduğu karar da bizim bu tutumumuzu haklı
çıkarmıştır. Bunu yaparken asla Kürt kardeşlerimizi
hedef almadık ve onların ihtiyaçlarını görecek
ulaşımı, iletişimi açık tuttuk. Temennimiz,
sorunların kısa sürede Irak Anayasası çerçevesinde nihai çözüme ulaşmasıdır.
DEAŞ ve PKK örgütleri, Irak ve Türkiyenin ulusal güvenliğini tehdit
ediyor. Bu çerçevede Irak ve Suriyede nüfuz alanını
genişletmeye çalışan PKK/PYD-YPG terör örgütlerinin bölgeden
tamamen sökülüp atılması için iş birliğimiz ve
dayanışmamız devam edecek. Bu sırada Irak Hükûmetinin
mevcut sınır kapısını tam kontrol altına almak
suretiyle ekonomik ilişkilerimize ivme kazandırmak için önümüzdeki
günlerde Gaziantepte geniş katılımlı bir toplantı
gerçekleştireceğiz.
Türkiye
olarak baştan beri Katar ile bölge ülkeler arasındaki ihtilafın
bir an önce dostane şekilde çözümlenmesi için aktif rol oynadık.
Geldiğimiz noktada bu çabaların sonuç verdiğini görmekten
memnunuz. Yemende, Libyada, Somalide uzun zamandan beri devam eden
bölünmüşlüğün, iç çatışmanın
sonlandırılması için yoğun temaslarımız sürüyor.
Diğer
yandan, Myanmarda -bugünlerde Dünya İnsan Hakları Günü- insan
haklarının ayaklar altına alındığı büyük bir
trajedi yaşıyoruz, büyük bir etnik temizlik yaşıyoruz,
etnik kıyım yaşıyoruz. Myanmar Rohingya bölgesinde
yaşayan Müslümanlar maalesef ülkelerinden, yerlerinden
atılmış vaziyette; köyleri, evleri, barkları
yakılmış durumda. Bu insanlık suçuna sessiz kalan
dünyayı harekete geçiren de Türkiye olmuştur, Türkiye
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. (AK PARTİ
ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Ve orada insani
yardımları en önce ulaştıran ülke Türkiye olmuştur.
Önümüzdeki günlerde bu ülkeye yapacağımız ziyarette buradaki
sorunları yerinde göreceğiz ve gerekli yardımların koordinasyonunu
bizzat yapmış olacağız.
Değerli
milletvekilleri, evet, 2018 bütçesini konuşuyoruz. 2018 bütçesinde,
terörle mücadele konusunda önemli mesafe aldığımız bir
yıldan bahsetmek istiyorum. 2017, terörle mücadelede, otuz beş
yıllık mücadelede en etkin, en sonuç alıcı bir mücadelenin
olduğu yıl olmuştur. Bu başarıda, siyasi
kararlılığın sonucu olarak güvenlik, istihbarat
birimlerimizin tam bir uyum içerisinde çalışmasının büyük
etkisi vardır. Vatandaşlarımız da bu süreçte güçlü bir
iradeyle terörün ve terör örgütünün tam karşısında yer
almıştır. Terör örgütü ağır darbe almış ve
teröre katılım bitme noktasına gelmiştir. Yurt içinde
çaresiz kalan bölücü terör örgütü, varlığını
sınır ötesine taşımaya çalışmaktadır. Ancak
şu bilinmelidir ki terör, ister içeride ister dışarıda
olsun, mutlaka yok edilecek, vatandaşımızın can ve mal
güvenliği mutlak surette sağlanacaktır. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Terör ile milletimiz
arasında asla ve asla bir bağ kalmayacaktır.
Fırat
Kalkanı bölgesi PKK ve DEAŞtan tamamıyla temizlenmiş ve 70
bin Suriyeli kardeşimiz yurtlarına dönmüştür.
Evet,
yine, Sayın Genel Başkan, burada, Süleyman Şah Saygı
Karakolunun taşındığını ve buraya sahip
olamadığımızı ifade etti. Şunun bilinmesini
istiyoruz ki tarihî haklarımız konusunda çok hassasız. Süleyman
Şah Saygı Karakolunun yeri Türkiyenin mülküdür, orada Türkiyenin
bayrağı dalgalanacaktır. Kısa vadeli güvenlik sebebiyle
burası boşaltılmış, Suriyedeki işler yoluna
girdikten sonra aynen orada bu Süleyman Şah Saygı Karakolu tekrar
faaliyete geçecektir. Bunun bilinmesini isterim. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar)
Terörün
bölgede azalması ekonominin canlanmasına ivme katmış, çok
şükür, bölgedeki oteller turistlerle dolup taşmıştır.
Terörden arındığı içindir ki bölgede ekonomik
canlılık ve faaliyetler yeniden yapılanmakta, TOKİ
faaliyetleri, altyapı faaliyetleri en güzel şekilde devam etmektedir.
Bunu en son Hakkâriye programsız yaptığım bir ziyarette
çok yakından gördüm. Ay yıldızlı bayrağıyla meydana
koşan on binler bizi coşkuyla karşıladı ve o zaman
gördüm ki artık bu topraklarda terör asla yer bulamaz. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Evet, terör bitecek,
ülkemizin çocukları geleceğe umut ve güvenle bakacak. Zira, sadece
terörü ve teröristleri değil, senelerdir gençlerimizin istikbalini
karartan karamsarlığı ve umutsuzluğu da ortadan
kaldırıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 2017 senesi Türkiye için kazanımlarla dolu bir yıl
oldu. Türkiyenin imkân ve kaynaklarını yine Türkiye için
kullandık. Kötü ve karamsar senaryoların hepsi yazanların elinde
kaldı. Yeni hükûmet sistemi yapılan halk oylamasıyla kabul
edildi. İlk uygulamayı 2019 seçimleriyle göreceğiz. Anayasa
değişikliği olursa büyüme durur, ekonomi krize girer. diyenler,
siyaseten iflas etti. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine
geçilirse Türkiye dünyadan tecrit edilir. diyenler, mahcup oldu. Yine,
çevremizdeki bütün olumsuzluklara rağmen Türkiyenin büyümesi sürdü. Hem
terörle mücadele ettik hem de barışa hasret kalan komşularımızın
yarasını sardık, yanında yer aldık. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Tökezlemeden
dünyanın en büyük projelerini tek tek hayata geçirdik. Türkiye büyüdü,
bize Kaybedeceksiniz. diyenler bir kez daha kaybetti, millî irade bir kez daha
kazandı. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
Hiç
şüpheniz olmasın, 2018 ve takip eden yıllarda Türkiye güven
içinde istikrarla kalkınmasını sürdürecektir. Bizim hedefimiz ve
yolumuz, cumhuriyetimizin 100üncü yılına giderken ülkemizi, Türkiyeyi,
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün işaret ettiği muasır medeniyetler
seviyesinin üzerine çıkarmaktır. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Bu yol, Türkiye'nin refah yoludur,
esenlik yoludur; bu yol, adaletin ve hakkaniyetin yoludur; bu yol, huzurun,
demokrasinin, hukukun yoludur. Bu şerefli yolda ülkemize hizmet
imkânı verdiği için Rabbime hamdediyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar) Türkiye umudun
adıdır, Türkiye vicdanın adıdır, Türkiye adaletin ve
merhametin adresidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; adalet mülkün temelidir. Bize göre, demokrasi ve
hukuk düzeni kalkınmanın ve refahın da güvencesidir. Bugüne
kadar adalet sistemiyle ilgili biriken sorunların çözülmesi için birçok
reformlar gerçekleştirdik. Yargı bağımsızlığı
ile yargının tarafsızlığı ilkesini Anayasaya biz
taşıdık. Kurumlarımızın aldığı
ağır yaralara rağmen yargı sistemimiz FETÖ darbe
girişiminin arkasından hızla toparlanmış ve
çalışmaya başlamıştır. Ben, burada, çok
yoğun iş yüküne rağmen hiçbir fedakârlıktan
kaçınmayan, gece gündüz darbe davalarını bir an önce
sonuçlandırmak için gayret eden bütün yargı mensuplarına
milletimin huzurunda teşekkür ediyorum gayretleri için. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Adalet hizmetlerinin
hızlandırılması için kurumsal kapasite güçlenmiş, on
beş yılda -bildiğiniz gibi- 230un üzerinde adalet sarayı
hizmete verilmiş, 16 bin hâkim, savcı sayısına
ulaşılmış ve sadece 15 Temmuzdan sonra 108 mahkeme
kurulmuştur. Yargı mensuplarımızın kuyumcu
titizliğiyle haklıyı haksızdan, suçluyu suçsuzdan,
mağduru mücrimden ayırmak için yoğun bir
çalışması vardır.
Evet, bütçenin kısaca
özelliklerine değinmek istiyorum. 2018 bütçesi AK PARTİ Hükûmetinin
16ncı bütçesidir. Bu bütçe, mali disiplini esas alan, insan odaklı,
gelecek on yılları da göz önüne alan bir bütçedir. Bu bütçe,
büyümeyi, istihdamı, yatırımı destekleyen bir bütçedir. Bu
bütçe, güven ve istikrarı önemseyen, koruyan bir bütçedir; eğitim,
altyapı yatırımlarını öncelikli olarak ele alan, özel
sektörü destekleyen, vatandaşın refahını artırmaya
yönelik bir bütçedir. 2018 bütçemizin hedefi, mali disiplini devam ettirmek,
büyümeyi, istihdamı artırmak, gelir
dağılımını daha da iyileştirmek olacaktır.
İktidara
geldiğimizde, değerli arkadaşlar, bütçe
açığımız millî gelire göre yüzde 11,5ti. Bu oran 2017de
kaça inmiş? Yüzde 2nin altına. 2018de yüzde 1,9 olacak. Bu ne
demektir? Gelişmiş ülke ortalamalarına ve Maastricht
Kriterlerine göre çok daha iyi bir konumdadır.
On
beş yıl içinde sadece bütçeyi büyütmedik, bütçeyi daha etkin
kullandık, milletten gelen kaynağı milletin ihtiyacına
harcadık.
Evet,
bütçeyle ilgili, eğer biz gayrisafi millî hasılanın yüzde 11,5i
kadar faiz ödemesi yapsa idik Türkiye 700 milyar faiz ödemeyecek, 1,6 trilyon
faiz ödeyecekti.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 2,6 trilyon.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Düzeltiyorum, 2,6 trilyon.
Teşekkür
ederim Elitaş, imdada yetiştin.
CEVDET
YILMAZ (Bingöl) 1,9 trilyon tasarruf olacaktı efendim.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Yani 1,9 trilyonluk bir tasarruftan
bahsediyoruz. Hani diyorsunuz ya Bu işler nasıl yapıldı?
GARO
PAYLAN (İstanbul) Borçla.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) İşte, bu tasarrufla
yapıldı. Bu köprüler, bu barajlar, bu hastaneler, hepsi faize gidecek
paralardan tasarrufla yapıldı, milletten gelen kaynak milletin
ihtiyacına harcandı. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Yani bu sizin hesap uzmanlığınızın
alanına girecek kadar büyük bir mesele değil, vatandaşın
kolayca anlayacağı bir iş. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
Bugün
büyüme rakamı, büyüme oranı açıklandı değerli
arkadaşlar. Ne? Yüzde 11,1. Dünyada başka böyle bir büyüme var
mı? Yok. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Bu da Türkiye'ye yakışır, iki kat büyüme. Evet, e tabii,
değerli arkadaşlar, hiç merak etmeyin, bu yıl sonu
itibarıyla büyüme oranımız yüzde 6,5 ile 7 arasında
gerçekleşecek. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) Peki, bu nasıl oldu, tesadüfle mi oldu? Elbette
değil. 2017ye girerken yine bu bütçe görüşmelerinde felaket
senaryoları hazırlanmıştı. İflaslar olacak,
ekonomik kriz gelecek ve Türkiye bu sarmaldan çıkamayacak. Ne oldu? Aldık
tedbirlerimizi, hızlı bir şekilde aldık, hayata geçirdik ve
işte sonucu ortada. 2018 için söylüyorum Sayın
Kılıçdaroğlu, 2018 2017den daha güzel olacak hiç merak etmeyin.
(AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Enflasyon da düşecek, büyüme de devam edecek, üretim, istihdam,
yatırım ve ihracatta da yine artış devam edecek. Bu sene
ihracatta bütün yılların rekorunu kırarsak
şaşmayın, bir ay sonra o da belli olacak. Şu anda hesaplara
göre, aralık ayı hariç, 155 milyar, yıllık bazda bir
ihracat rakamına ulaşmış durumdayız;
dolayısıyla, son on beş yılın en yüksek ihracat
değerine bu yıl sonu itibarıyla ulaşmayı hedefliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Genel Başkan, Ege adalarıyla ilgili de
bir değerlendirme yaptı ve iktidarımız döneminde Ege
adalarının Türkiye'nin elinden çıktığını,
işgal edildiğini burada ifade etti ve Sayın
Cumhurbaşkanımızın da Lozanın
değiştirilmesi konusundaki değerlendirmelerine gönderme
yaptı.
Her
şeyden önce şunu söyleyeyim: Lozan, Türkiye ile 11 ülke arasında
yapılmış, Türkiye'nin kuruluşunu, modern Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşunu belirleyen bir anlaşmadır.
Lozan
Anlaşmasının değiştirilmesinden kasıt,
Sayın Cumhurbaşkanımızın orada, Yunanistanda bunu
dile getirmesinin arkasındaki sebep şudur: Yunanistan,
soydaşlarımızın hakları Lozanda net olarak
belirlenmesine rağmen bunları uygulamaktan kaçınıyor,
Türk kelimesinin kullanılmasına bile izin vermiyor, kimliklerini
ifade etmesine izin vermiyor, müftülerinin seçilmesine izin vermiyor.
Peki,
göz göre göre bir anlaşmayı uygulamayan ülkeye hem de evinde Bunun
değişmesi lazım gelir. demenin neresi yanlış? (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Neresi
yanlış? İşte, millî duruş budur arkadaşlar. Millî
duruş lafla olmaz. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar) Millî duruş ülkesini
dışarıda şikâyet etmekle olmaz. Ülkenin menfaatini her
yerde savunmakla olur.
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Yürek ister o.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Değerli kardeşlerim, Ege
adalarından tek bir çakıl taşı dahi iktidarımız
döneminde gitmemiştir. Ege adalarıyla ilgili ilk
anlaşmazlık Kardak kriziyle ortaya çıkmış ve Türkiye
bu konuda tavrını net olarak ortaya koymuştur.
Bakın,
rahmetli Demirel ne diyor? Ne zaman? 1998de. Ege Denizinde gri alanlar
dediğimiz aşağı yukarı 132 parça taş yahut
adacık var. Yani aidiyeti Lozan Anlaşmasıyla tespit
edilmemiş. Biz diyoruz ki: Bunlar size ait değil. Onlar diyor ki:
Bunlar size ait değil. Bu, itilaflı bir konudur ve bugün devam eden
konu da aynı şekilde devam ediyor. Biz şunun bilinmesini
isteriz: Bu adalar, bu formasyonlar, kaya parçaları, irili ufaklı
şeyler o günün teknolojisiyle anlaşmaya dâhil edilmemiş ve
üzerinde bir mutabakat sağlanmamış. Ege ne bir Yunan gölüdür ne
bir Türk gölüdür; Ege, Türkiye ile Yunanistanın arasında sorun
alanı değil, ilişkilerini daha da geliştirmesi için önemli
bir denizdir. Onun için, Türkiyenin hak ve menfaatlerine en ufak bir halel
gelmemesi için ne gerekiyorsa yaparız, Türkiye kuru gürültülere pabuç
bırakacak bir ülke değildir, bunu herkesin bilmesi lazım. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, evet, Sayın Genel Başkan kamu ihaleleriyle ilgili de
bir değerlendirme yaptı. Bununla ilgili de kısa bir şey
söylemek istiyorum. Son iki yılda, örneğin Ulaştırma
Bakanlığında, 4.400 ihale yapılmış 21inci
maddeye göre. 21 nedir? (b) var (c) var; (b) davetiye usulü, (c) de güvenlik
yolları. 21 (b)ye göre 4.440 ihaleden 139u yapılmış.
Davet edilen firma sayısı 362, ihale alan firma sayısı 109.
Davete 3 tane firma çağıracaksınız, en az 3 tane. Ama bu
ihalelerde kaç firma çağrılmış? 6 firma
çağrılmış yani rekabet tesis edilmiş.
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) En az
6.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Bakan oradan söylüyor: En az 6. Daha
fazla olanı var, 8 çağrılanı var, 10
çağrılanı var.
Dolayısıyla
7 ile 10 arasında firmadan teklif alınmış. Altyapı
projelerini tesadüfe bırakamazsınız. Altyapı projelerinde
ehliyet, yeterlilik her zaman önemlidir. Söylendiği gibi, ihalelerde bu şekilde
bir sorun yoktur.
Diğer
bir konu da, kamu-özel ortaklığıyla gerçekleştirilen
işler. Bu işin on iki sene kitabını yazdım, her
satırını ezbere bilirim, o kadar söylüyorum. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Türkiye bu dönemde
elli yıldır gündemimizde olan dev projeleri birer birer
tamamlamıştır. Osman Gazi Köprüsünü hatırlayın, elli
yıl konuşuldu, 5 sefer ihalesi yapıldı ama hiçbirinde
başarılamadı çünkü oraya ayıracak devletin parası
yoktu.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Bugün var mı?
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Ama geldik, bunu kamu-özel
ortaklığıyla yaptık ve şimdi hizmete girdi.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bunun parası ne kadar? Bunun
parasını söyleyeyim: 6,5 milyar dolar. Ne var bunda?
İstanbuldan İzmire kadar otoyol var 421 kilometre ve Osman Gazi
Köprüsü var. Köprüyü açtık, Bursaya kadar yolu da açtık ve
şimdi, Bursa ile İzmir arası devam ediyor, 2019da orayı da
açacağız. Böylece, İzmir-İstanbul iki saat elli dakika
Kemal Bey. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) İzmir Milletvekilisin, dolayısıyla kara
yoluyla gideriz. Ama bilmiyorum tabii Osman Gazi Köprüsünden geçtin mi,
geçmedin mi? Fakat çok güzel.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Pahalı, çok pahalı Başbakanım.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Engin Altay, en pahalı hizmet
olmayan hizmettir, bunu aklından çıkarma. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar)
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Bravo!
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Vatandaşı körfezden, çileden
kurtaran çok güzel bir hizmet, dört dakikada geçiliyor. Neyse.
Evet,
değerli arkadaşlar, şimdi, Sayın
Kılıçdaroğlu bir değerlendirme daha yaptı, o da,
efendim, Ankara-İstanbul arasında kamyonla ilgili değerlendirme.
Yani kamyoncuların büyük sıkıntı içerisinde olduğunu
ve artık bıçağın kemiğe
dayandığını söylüyor. Evet, şimdi, Sayın
Kılıçdaroğlu, teşekkür ediyorum bu konuyu gündeme
getirdiğiniz için. Ankara-İstanbul arası gidiş-geliş
bin kilometre değil, 850 kilometre. Burada bir eksik var. Yol ücreti
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Rami, Rami, Ankara-Rami
BAŞBAKAN
BİNALI YILDIRIM (Devamla) Gerçi sen yürüyerek gittin ama yürüyerek
ölçülmez bu.
MUSA
ÇAM (İzmir) Darısı sizin başınıza,
darısı sizin başınıza.
BAŞBAKAN
BİNALI YILDIRIM (Devamla) Hayır, otoyol parası falan
ödenmediği için olabilir. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar, AK PARTİ ve CHP
sıralarından gülüşmeler) Otoyol ücreti 89 değil, 70 lira.
İkinci
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Gidiş-geliş
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Hangi kamyona?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Kaç dingilli kamyon?
BAŞBAKAN
BİNALI YILDIRIM (Devamla) Sayın Kılıçdaroğlunun
dediği kamyondan bahsediyoruz. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar, gülüşmeler)
İkinci
otoyol dediğiniz Kuzey Marmara Otoyolu 123 lira değil, 104 lira.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü 77 lira değil, 30 lira yağ
bakımı bedeli sefer başı 100 lira değil, 50 lira.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Hangisi doğru o zaman?
BAŞBAKAN
BİNALI YILDIRIM (Devamla) Yakıt dışındaki masraflar,
dediğin gibi 379 değil, 255 lira.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Giden dönmesin istiyorsunuz yani.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Şimdi, yani hesap
uzmanlığı burada da çöktü, kusura bakma. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
bunu dinleyince bir şey aklıma geldi, onu da söyleyeyim: Adamın
biri kurban mevzusundan bahsediyormuş. Çocuğu olmayan Hazreti Davut
Allaha dua etmiş, Ya Rabbi, bana bir kız çocuğu ver, onu da
kurban edeyim. demiş. Dua tutmuş, Davut kızının
adını Ayşe koymuş. Gel zaman git zaman çocuğunu
kurban edeceği zaman gelmiş. Hazreti Davutun kızı
yatmış. Tam kurban edecekken Azrail gökten bir keçi göndermiş.
Kızı bırak, al bu keçiyi kurban et. demiş. Dinleyenlerden
biri dayanamamış, demiş ki: Ya, bunun neresini düzelteyim?
Hazreti Davut değil, İbrahim; kız değil, erkek; Ayşe
değil, İsmail; Azrail değil, Cebrail; keçi değil, koç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir
de şu altın hesabı var, Sayın Genel Başkanın
gündeme getirdiği altın işi. Hayati Beyin
bakanlığı döneminde -kendisiyle konuyu arada görüştüm- olan
olay tamı tamına şöyle: Bir uçakla altın geliyor Atatürk
Havalimanına; daha doğrusu varış yerini önce
yanlış bildiriyor, sonra Atatürk Havalimanına geliyor.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) O, dolarla olan.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Atatürk Havalimanına indikten sonra
oradaki gümrük memurları bir tutanak yapıyor beyana göre. Henüz
gümrük beyannamesi, konşimento düzenlenmemiş. Bir tutanak, tutanakta
diyor ki
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Tanal, uzak dur Tanal, uzak dur; Sayın Genel
Başkan dinliyor, uzak dur.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Arkadaşlar, ciddi mevzu, bir dakika
bunu
Bu
uçakta 1.500 kilo altın var diye tutanak tutuyorlar, bunu beyan üzerine
yapıyorlar. Burada isimler, imzalar var, gerek yok. Daha sonra diyorlar
ki: Acaba böyle mi, açıp bakalım? Ne zaman? 14 Ocakta, on dört gün
sonra.
HAYATİ
YAZICI (İstanbul) Mühürlüyorlar Sayın Başbakanım, ilk
tutanakla mühürlenir.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Tutanak tuttukları esnada da kargo
kapısını mühürlüyorlar, 14ünde diyorlar ki: Açıp kontrol
edeceğiz. Peki, edin. Açıyorlar, tartısını
yapıyorlar, 1.208 kilo altın çıkıyor; 1.500 beyan
etmiş, 1.208 çıkmış. Ne var? Sayın Genel
Başkanın dediği gibi arada bir 292 kilo altın farkı
var, doğru. Peki, bundan sonrası nasıl? Bu ikinci işlem ne
oluyor? Bir: Gümrükçüler yanlış beyandan dolayı bir ceza
kesiyorlar firmalara. İki: Aynı zamanda bakan talimat veriyor,
araştırma yapılıyor, savcılığa veriliyor
HAYATİ
YAZICI (İstanbul) 50 milyon
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
savcılık da her birine, 2
yahut 3 firmaya yine 50 milyon civarında ceza kesiyor. Peki, bu arada
altın ne oluyor? Altın hiç içeri girmeden aynı uçakla yoluna
devam ediyor. Yani altından 1 gram bile kaybolmadan Türkiye'nin
kasasına 150 milyon para giriyor, altın da geldiği yere geri
gidiyor; bu kadar basit, olay bundan ibaret. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Onun için, burada, bütün
bunların belgeleri, bilmem nesi detaylarıyla var, bunu size takdim
edebilirim. Şimdi, bu mesele de böyle.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Reza niye Teomana rüşvet teklif ediyor o zaman.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Kozmik odaya da kısaca bir
değinelim. Kozmik oda soruşturması
Açılan dava ilk derece
mahkemesi olarak Yargıtay 18. Dairede görülüyor. Dosyada 2si tutuklu,
toplam 6 sanık hakkında yargılama henüz devam ediyor, 2
sanık hakkında da yakalama kararı var. Sanıklar Mustafa
Bilgili, Halil İbrahim Kütük tutuklu; diğer sanıklardan Nihal
Uslu, Abdullah Bahçeci tutuksuz; hakkında yakalama kararı verilen
sanıklar ise Şadan Sakınan, Dündar Örsdemir yani dava
bitmemiş, devam ediyor. Bu davanın da nasıl bir dava
olduğunu hepimiz biliyoruz, FETÖcülerin davası. Şimdi de
yargıda hesabını veriyorlar, olay bu kadar net.
Değerli
milletvekilleri, zamanımız daralıyor dolayısıyla bir
de şu vergi cenneti, Man Adası meselesine biraz değinelim. Bu
konu da çok uzun zamandır gündeme getiriliyor. Sayın
Kılıçdaroğlu bu konuyla ilgili ilk ortaya
çıktığında Bunlar sahtedir, bu bilgiler yalandır,
yanlıştır. diye anında, muhatapları
açıklamalarını yaptılar ve belgelerin
savcılığa verilmesini talep ettiler. Bir müddet verilmedi, sonra
vermeye karar verdiniz, yapıldı. Sonra, belgeler alenileşince
uzmanları baktı, ortaya bir şey çıktı: Size verilen
bilgilerin doğru olmadığı anlaşıldı.
Nasıl doğru değil? Man Adasında bu insanların
hiçbirinin şirketi yok, bir. İkincisi, buraya giden bir para yok.
SERDAL
KUYUCUOĞLU (Mersin) Gelen para var mı?
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Buraya giden para da yok, gelen para da
yok kardeşim, bu kadar net. Orada isimleri zikredilen Sayın
Cumhurbaşkanımızın yakınlarının hiçbirinin
bir şirketi yok, oraya gönderilen bir para da yok, paralar iki Türk bankası
arasında havale edilmiş, hepsi bu.
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) Kimden kime havale ediliyor iki Türk Bankası
arasında? Kimden kime havale ediliyor? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar burada devletin bir kaybı yok.
Şimdi,
oradan bu Kurumlar Vergisi Kanununa atıf yaptı. Kurumlar Vergisi
Kanununun 30uncu maddesi ne diyor? Eğer bir ülkeden para
çıkışı olursa o paraya vergi uygulanır. Öyle
değil mi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Vergi cenneti olduğu iddia edilen...
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Vergi cenneti olduğu tespit edilen
bir ülke olursa buraya vergi uygulanır. 2006da bu konuyla ilgili kanunu
çıkaran kim? Bizim Hükûmetimiz. Bu kanun nasıl bir kanun?
Birtakım ülkelerle anlaşma yapacaksınız. diyor. O ülkeler
aralarında anlaştıkları zaman
karşılıklı vergilendirme ve bilgi paylaşımı
yapacak. Şu anda, bu kanunla ilgili G20de, OECDde müşterek bir
çalışma var ve ülkelerin geldiği nokta, bunu her ülkenin tek
başına yapması mümkün değil, bunun bir uluslararası
mevzuata dönüştürülmesi lazım. Burada ülkeler ne yapacaklar? Sadece
liste verecekler: Şu, şu, şu, şu ülkelerle ben bilgi
değişimi yapmak istiyorum. O ülkelerin de aynı şekilde
buraya dönüp Biz de burayla bilgi değişimi yapabiliriz. demesi
lazım. Dolayısıyla, bu çok taraflı bir anlaşma, sizin
Yapıyorum. demenizle olacak bir iş değil. O yüzden, herhangi
bir tavsama, herhangi bir gecikme söz konusu değil ve çok taraflı bu
anlaşmanın yapımı hakkında çalışmalar devam
ediyor. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde, ümit ediyoruz, bitmiş
olacak.
Efendim,
MİT Rıza Sarraf hakkında bilgi vermiş Hükûmete,
Başbakanlığa, bu dikkate alınmamış
dolayısıyla bu işler Türkiye'nin başına gelmiş.
İşte Millî İstihbarat Teşkilatı
Başkanlığının yazısı. Ne diyor? 9. Asliye
Hukuk Mahkemesi, 30 Ekim 2014, sayı vesaire. İlgiye konu talebe
ilişkin, kayıtlarımızda yapılan araştırma
neticesinde 18 Nisan 2013 tarihli Rıza Sarrafın suç
işlediğine dair tespitleri havi teşkilatımız
tarafından hazırlanarak Başbakanlık makamına sunulan
bir rapor bulunmamaktadır -imza- arz ederim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İzmir) Rapor
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bilgi notu Başbakanım, bilgi notu, rapor
değil.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İzmir) Bilgi notu ayrı, rapor ayrı.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bizim iddiamız bilgi notu, rapor değil.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Davut değil, İsmail.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Mahkeme soruyor, rapor veya bilgi notu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İzmir) Rapor yok. diyor, bilgi notu demiyor.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Mahkemeye bu iş intikal edince
mahkeme resmen soruyor, kurum da, MİT de diyor ki: Böyle bir rapor yok.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İzmir) Tamam, bilgi notu var.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Rapor mu önemli, bilgi notu mu önemli?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İzmir) Bilgi notu.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Fuat Avni vermiştir Kılıçdaroğluna.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Herkes bilgi notunu birbirine verebilir,
asıl olan resmiyete girmiş belgedir, rapordur. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Bilgi notuna göre
işlem yapılır mı?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Bilgi notunu kabul et rapor diye, vaziyeti idare et.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Değerli arkadaşlar,
esasında konu çok ama zaten bu belediye başkanları konusunu,
sağ olsun, bizim Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Bey çok güzel
anlattı, hakikaten tebrik ediyorum ancak tabii zamanı yetmedi, mevzu
o kadar geniş ki, o kadar derin ki günler alır.
MUSA
ÇAM (İzmir) 1994ten beri İstanbuldan, Ankaradan bahsetmedi
yalnız.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Bakın, değerli
kardeşlerim, şimdi, şunu herkesin iyi bilmesi lazım:
Yolsuzluk, usulsüzlük, arsızlık kim yapıyorsa hep beraber
karşısında olacağız, mücadelemizi vereceğiz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Edelim efendim, araştıralım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İzmir) Araştıralım.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Burada hiçbir tereddüt yok. Peki,
verilmiş mi, ona bir bakalım.
3
numara
Şimdi, bu konuya çok girecek değilim fakat şu
kadarını söyleyeyim: Bahse konu belediye başkanı
hakkında açılmış 3 ayrı dava, 3 ayrı
yargılama ve soruşturma aşamasında 11 tane dosya mevcut.
Yani Hiçbirinden, tamamından takipsizlik olmuş, bitmiş. diye
bir şey yok, bunun bilinmesi lazım. Devam ediyor, sonunda bir
şey yoksa ortaya çıkacak. Bu, onun için de olabilir,
başkaları için de olabilir ama şurada benim söyleyeceğim
şey, daha önemli bir şey, hani Burada adil davranılmıyor,
işte, AK PARTİli belediyelere gidilmiyor, diğer belediyelerin
üzerine gidiliyor. diye birtakım iddialarda bulunuldu.
Bakın,
31/03/2004 ile 01/12/2017 tarihleri arasında soruşturma izni
verilmesine dair kararların partilere göre dağılımı,
soruşturma izni verilmesine dair: AK PARTİ
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Yok.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Nasıl yok?
AK
PARTİ: 91, CHP: 27, MHP: 23, diğerleri: 9; hangisi fazla? (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İzmir) Biz denetlemeye karşı değiliz
ki.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Uzaklaştırmaları sayın Başbakanım,
görevden uzaklaştırmaları.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Onları da söyleyeyim.
PERVİN
BULDAN (İstanbul) Diğerleri dediğiniz HDP mi Sayın
Başbakan?
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Soruşturma izni verilen mi dediniz?
GARO
PAYLAN (İstanbul) Sayın Başbakan diğerlerini de
açıklayın.
PERVİN
BULDAN (İstanbul) Diğerleri dediğiniz HDP mi Sayın
Başbakan?
BAŞKAN
Sayın Başbakan, efendim, süreniz bitti, altı dakika daha
kullanma hakkınız var, ikaz edeyim.
Teşekkür
ederim.
PERVİN
BULDAN (İstanbul) Sayın Başbakan, diğerleri
dediğiniz kim? HDP mi?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Hendek kazanlar.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) 11/12/2017 bugün tarihi itibarıyla
görevden uzaklaştırılmış 106 belediye
başkanı var. Bunların 93ü HDPli, 9u AK PARTİli, 3ü
MHPli, 1i CHPli.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Dürüstlük bu işte.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Görevden uzaklaştırma dedi.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Görevden uzaklaştırma, evet.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Kayyum atananlar dâhil.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Kayyum atananlar dâhil, hepsi dâhil;
açığa alınanlar, görevden uzaklaştırılanlar,
liste böyle.
KAMİL OKYAY SINDIR
(İzmir) Dürüst CHPli belediyeler yüzünden.
PERVİN BULDAN
(İstanbul) Cezaevine koyulanlar
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Evet, burada da görüldüğü gibi
HDPli belediye başkanlarını hariç tutsak bile 9 AK
PARTİli, 3 MHPli, 1 de CHPli belediye başkanı açığa
alınmış. Burada da bir adaletsizlik yok, en fazla AK
PARTİli belediye başkanı görevden alınmış. HDPlilerin
durumu özel, ona girmiyorum.
GARO
PAYLAN (İstanbul) Niye özel?
PERVİN
BULDAN (İstanbul) Niye özel Sayın Başbakan?
AHMET
YILDIRIM (Muş) Özel hukuk, özel hukuk!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Onlar terörle ilişkili, terörle.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Teröre kaynak aktardıkları için
görevden alındılar, onun için özel, terörle aralarına mesafe
koymadıkları için. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
GARO
PAYLAN (İstanbul) Bir tane belge gösterin.
AHMET
YILDIRIM (Muş) Bir belge yok, bir belge. Sayın Başbakan, bir
mahkeme belgesi yok, bir mahkeme belgesi.
GARO
PAYLAN (İstanbul) Tek bir belge gösterin.
AHMET
YILDIRIM (Muş) Olmayan bir şey gösterilemez, bir belge yok.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Değerli milletvekilleri, bu bütçe
sosyal odaklı, insanı merkeze alan bir bütçedir. Sosyal destek
harcamalarını son on beş yılda 1,6 milyardan 50,8 milyara
çıkardık yani 32 kat artış sağladık. Bu bütçe tarımı
büyüten, tarım gelirlerini artıran bir bütçedir. Niye? Tarım için
ayrılan kaynak 1,8 milyarken önümüzdeki sene tarıma 14,8 milyar lira
kaynak aktardık. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar) Bunlar sadece destekler, 10,7 milyar da tarımsal
yatırım var, makine teçhizat alımı, sulama vesaire. Ve
toplamda 25 milyar liralık bir kaynağı tarıma
aktarıyoruz. Bundan ne kazanıyoruz? Ülkemiz Avrupada tarımda 1
numara olan ülke, 1 numara. (CHP sıralarından gülüşmeler) Evet,
niye güldünüz? Tarımda 1 numaraya çıktık.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Saman ithal ediyoruz!
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli kardeşlerim, bir de
Sayın Kılıçdaroğlu mobilyacılarla ilgili Efendim,
İnegöldeki mobilyacılar kan ağlıyor. dedi. İktidara
geldiğimizde İnegölde 1 OSB vardı ve burada 50 metrekarelik,
100 metrekarelik, 150 metrekarelik dükkânlar vardı, 15 milyon
dolarlık ihracat yapıyorlardı. Bugün ne kadar? 2 tane OSB daha
yapıldı 1in üzerine, 100-150 metrekarelik dükkânlar 10 bin-15 bin
metrekareye döndü. İşletmeler bugün sadece İnegölde 115 ülkeye
400 milyon dolarlık ihracat yapıyor. 15 milyondan 400 milyona
(AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Peki,
üretim ne olmuş? Bu senenin birinci çeyreğinde yüzde 4,8; ikinci
çeyreğinde 14,2; üçüncü çeyrekte 41,7 oranında artmış. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Kan
ağlıyor. dediğiniz mobilyacıların görüntüsü de bu,
bilançosu da bu. Fazla lafa hacet yok.
Değerli
arkadaşlar, zamanımız dolmak üzere. Aslında konuşacak
çok şey var. 2018 ve 2019 büyük projelerin hayata geçeceği,
kalkınmanın, büyümenin, istikrarın devam edeceği bir
yıl olacak. Size birkaç müjdeli haber vermek istiyorum.
Bunlardan
bir tanesi: 2018in sonunda dünyanın en büyük havalimanı hizmete
alınacak. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)) Bu havalimanının da hesabı şeffaf
değil. diyorlar. Hesabını size söyleyeyim, her zaman da
detayları vermeye hazırım: 10,5 milyar euro buranın
maliyeti. Bizim cebimizden beş kuruş para çıkmıyor, firma
yapacak.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Garantiden mi?
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Evet, garanti var. Garantileri, yirmi
beş yıl işletecek, yirmi beş yıl içerisinde de bize
26,5 milyar, artı KDV olarak para verecek üste, yıllık. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) Her
yıl 1 milyar 50 milyon avro Türkiyeye para verecek. Yani, eski bir kömür
havzasını, çukurlarla, çamurlarla dolu bir alanı verdik, üstüne
dünyanın en büyük bir havalimanı yapılıyor ve o da yetmedi,
yirmi beş sene bu havalimanı işletilecek, yirmi beş yıl
içerisinde de işte, 26,5 milyar artı KDV avro olarak para verilecek,
kabataslak 110 katrilyon
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
yirmi beş yılın sonunda
da havaalanını geri alıyoruz; parayı da alıyoruz,
havaalanı da bonus olarak elimize geçiyor. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Başbakan, selamlar mısınız efendim,
bağlar mısınız.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Sayın Başkan, sözlerimi
tamamlıyorum.
2018
yılı bütçesi ülkemize, milletimize hayırlı olsun. Bu ülke
için, bu millet için, bu milletin huzuru için, barışı için gece
gündüz görev yapan, 15 Temmuzda demokrasiyi korumak adına seve seve
canını veren bütün şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
BAŞKAN
Amin.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Gazilerimize hayırlı ömürler
diliyorum
BAŞKAN
Amin.
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
ve eleştiri, önerileri için bütün
partilerimize bu vesileyle teşekkür ediyorum.
Hükûmet
olarak emanete riayeti esas alan, hukuk ekseninden ayrılmayan bir
titizlikle bize verilen bütçenin her kuruşunu harcayacağız;
ülkemize hizmet olarak bu bütçeyi geri vermiş olacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Bu duygularla bir kez daha yüce Meclisi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK
PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından Bravo sesleri, ayakta
alkışlar)
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Bu millet seninle gurur duyuyor.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Başbakan.
Sayın
Engin Altay, buyurun beyefendi.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii,
kimse Yoğurdum kara. demez. Sayın Başbakanı da bu
anlayış içinde dinledik. Lakin Genel Başkanımızın
iddia ettiği 292 kilogram altın kayıp konusunda elimizde resmî
belgeler de var
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Yanlış okuyorsunuz, yanlış.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
başmüfettişleri tarafından tanzim edilen bu belgelerde bu
eşyanın hem tüm çıkış evraklarında -gümrük
çıkış beyanı dâhil- hem de eşyanın Türkiye gümrük
bölgesine giriş yaptığına dair özet beyanda ve bütün
diğer bölgelerde 1.500 kilogram altın olduğu sabittir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Kılıçdaroğlu hesap
uzmanı olarak baksa doğruyu görecek, hesap uzmanı olarak baksa
doğruyu görecek ama siyasi olarak yanlış değerlendirme
yapıyor.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bunu Genel Kurula bir sunmak istedim ama esas
itibarıyla da efendim, Genel Başkanımızın
söylediklerini yalanlamak ve Genel Başkanımızın ileri
sürdüğü görüşten farklı bir görüşü atfetmek suretiyle
Sayın Başbakan Genel Başbakanımıza ve
dolayısıyla grubumuza sataştığından söz talep
ediyorum efendim.
BAŞKAN
Efendim, inceleyeyim bir.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Nasıl inceleyeceksiniz efendim? Nasıl
inceleyeceğiz?
BAŞKAN
Birleşim bitmeden buna karar vereceğim efendim.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, Genel
Başkanımızın yalan söylediğini iddia etti.
BAŞKAN
Beyefendi, inceleyeceğim zabıtları, bakayım. Sizin
tefsiriniz bu, görüşünüzü aldım. (CHP sıralarından
gürültüler)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Buna da itiraz etmeyin artık ya, bütçe görüşmesinde
cevap hakkı vermeyeceğiz
Bravo! Tarihe geçersiniz yani. Size de bu
yakışır.
BAŞKAN
- Ahmet Bey, buyurun efendim.
AHMET
YILDIRIM (Muş) İç Tüzük 60a göre yerimden kısa bir söz talep
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırımın, Başbakan Binali
Yıldırımın 503 sıra sayılı 2018
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
AHMET
YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakanın
DBPli belediyeler için Onların durumu özel. diyerek gerçekten oradaki
belediyelerin evrensel hukuk normlarıyla değil, özel hukuk
normlarıyla yargılandıklarını itiraf ederek bizi
doğruladığı için kendisine içtenlikle müteşekkirim.
BENNUR
KARABURUN (Bursa) Terör örgütlerine yardım yapıyorsunuz.
AHMET
YILDIRIM (Muş) Ayrıca şunu da ifade edeyim: İddia
edildiği gibi -biz mahkemeye intikal eden belgeler üzerinden
konuşuruz- kaynak aktarıldığına dair, vesair,
yardım edildiğine dair hiçbir isnatla yargılanmıyor
arkadaşlarımız, tümüyle siyasi gerekçelerle alındılar.
Bir
de DBPli belediyelerin Rakkada veya Kandilde araçları
çıkmıyor. Bunu özellikle Genel Kurulun bilgisine sunmak isterim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Efendim,
şimdi
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım
Sayın
Başkanım, ben de yerimden kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN
Efendim?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Yerimden kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, siz de buyurun.
4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
bütçe görüşmelerinde teamül olarak genel başkanlar
konuştuğunda cevap hakkı talep edilmediğine ilişkin
açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkanım, teşekkürler.
Yaklaşık
iki saat kadar önce Sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu
burada tonu son derece yüksek bir konuşma yaptı. Bütün grubumuz,
ifade edilen sözlerin sertliğine ve ağırlığına
rağmen sessiz bir şekilde dinlediler ve biz o bir saatlik
konuşmanın ardından cevap hakkı adına çıkarak
orada sataşmadan bir talepte bulunmadık.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) E çünkü iki saat konuşmanız vardı.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Bizim burada, Mecliste, bütçe görüşmelerinde
-benim gördüğüm- genel başkanlar konuştuğunda bir gelenek
var adı konulmamış; cevap hakkı talep edilmez ve neticede
kamuoyu bunu takdir eder.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Süleyman Demirel ile İnönü yedi kere gidip gelmiş,
yedi, aç da oku.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Bu çerçevede, burada, bu Mecliste 2011den bu
yana yaşanan bu uygulamanın devam etmesinde fayda görürüz.
Bunu
arz etmek için söz aldım, teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Genel Başkandan sonra iki saat konuştunuz
ya.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Söyledim Engin Bey
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Anladım efendim
BAŞKAN
Bir konuşma daha var. Bu birleşim bitmeden
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Anladım ama Başbakanın
yaptığı bir saat sekiz dakikalık konuşmayı bundan
sonra yapılacak on dakikalık konuşma süresinde
inceleyebileceğinize emin misiniz? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Yarın inceler canım.
BAŞKAN
Gayet tabii, okuyacağım; gayet iyi takip ediyorum, endişe
etmeyin. Lütfen buyurun Engin Bey.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Neyi inceleyeceksiniz?
KADİM
DURMAZ (Tokat) Ne diyorsa gözünden kaçmış, fark etmemişsin.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) E ne oldu? Belgeyi sordunuz, belgeyi
gösterecektik. Niye vermedi süreyi? Belge sordunuz, göstereceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN
Efendim, şimdi şahısları adına, aleyhte olmak üzere
son söz, İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu Beye
aittir.
Buyurun
Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
İSMAİL
FARUK AKSU (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2018 yılı merkezî yönetim bütçesine ilişkin
olarak şahsım adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk
milletini saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin
milletimizin huzur ve refahına, nimet ve külfetin hakça
dağıtılmasına, demokrasinin gelişmesine, daha güçlü ve
müreffeh bir Türkiyenin inşasına vesile olmasını temenni
ediyorum.
Bölgesel
ve küresel gelişmeler, evrensel düzeyde kabul gören değer ve
kavramların içinin boşaltıldığını,
doğrular ile yanlışların birbirine
karıştığını, her gün çelişkilerle dolu
olaylara şahit olunduğunu göstermektedir. Bir yanda göz
kamaştıran zenginlikler diğer yanda açlıktan ölen insanlar,
demokrasi ve insan hakları gibi kavramların gölgesinde yürütülen
işgaller, adalet adına yapılan zulümler, hak diyerek
girişilen şeytanlıklar maalesef
yaşadığımız çelişkilerden
bazılarıdır. Bu süreçte özellikle İslam
coğrafyasında yaşanan iç çatışmalardan, vekâlet
savaşlarından ve zalim yönetimlerden kaynaklı dramların da
sonu gelmemektedir. Son olarak ABDnin Kudüsle ilgili sorumsuz kararı,
uluslararası hukuku yok saymanın ne kadar kolay olabileceğini
göstermiş, Orta Doğuda, hatta dünyada yeni krizlerin fitilini
ateşlemiştir. Unutulmamalı ki İslam dünyasının
göz bebeği olan Kudüs, haklı davamızdır; asla
gasbedilemeyecek ve rehin alınamayacaktır.
Tüm
bu gelişmeler göstermektedir ki tok ve hür insanların
yaşadığı, küresel düzeyde adalet anlayışının
egemen olduğu bir dünya özlemi uzun bir süre daha devam edecektir. Bu
durum, tarihî misyonuna uygun olarak Türkiyeye de güçlü bir devlet ve lider
ülke olma sorumluluğu yüklemektedir. Çok şükür ki, bazı
sorunlarımız olsa da Türkiye Cumhuriyeti, başta Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere devleti ve milletiyle dünden bugüne huzurlu ve güvenli bir
geleceğin inşası için gayret gösteren demokratik, laik, sosyal
bir hukuk devletidir. 15 Temmuz hain kalkışması ve bölgemizde yaşananlar,
bu kazanımların ne kadar değerli olduğunu, kaybedilmesinin
ise ne kadar kolay olabileceğini herkese göstermiştir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye terörle mücadeleyle birlikte karmaşık
bölgesel gelişmelere odaklanmış olsa da artan enflasyon,
işsizlik, dış ticaret ve kamu açıkları gibi sorunlar,
ekonominin asla ihmal edilmemesi gerektiğini hatırlatmaktadır.
Türkiye ekonomisinin devam eden ihtiyacı, güven ve istikrar içinde
sağlıklı bir yatırım, üretim, ihracat ve istihdam
zincirinin oluşturulması suretiyle yoksulluğun
azaltılması ve gelir dağılımının daha adil
hâle getirilmesidir. Yoksullukla mücadelenin esasını işsizlikle
mücadele oluşturmaktadır. Bugün istihdamda kısmi
artışlar olsa da işsizlik oranı istenilen seviyeye
düşürülememektedir.
Yüzde
13e yükselen enflasyon dar gelirli vatandaşlarımızın
geçimini zorlaştırmakta, üretici fiyatlarındaki yüzde 17,5lik
artış ise enflasyondaki düşüş umutlarını
azaltmaktadır.
Cari
açığın yüzde 4ler civarında olması, her yıl
35-40 milyar doları başka ülkelere göndermek zorunda
kaldığımız anlamına gelmektedir.
Bütçenin
başarısı mali disiplinle birlikte yapısal reformların
gerçekleştirilmesine, vergi gelir performansının
artırılarak sürdürülmesine ve kayıt dışı
ekonominin azaltılmasına bağlıdır. Ancak 2018 bütçesi
vergi tabanını genişletmek yerine mevcut mükelleflerin yükünü
daha da artırmaktadır. Ayrıca vergi gelirlerinin yüzde 53,4ünün
ÖTV ve KDVden geldiği ve dolaylı vergilere dayandığı
bir durumda vergi yoluyla gelir dağılımı adaletine
katkı sağlanması da mümkün olamayacaktır.
Bütçenin
en dikkat çekici noktalarından birisi de yatırım
harcamalarındaki duraklamadır. 2017 bütçesinde gerçekleşme
tahmini 66,2 milyar TL tutarında olan sermaye giderlerinin 2018 bütçesinde
sadece yüzde 4lük bir artışla 68,8 milyar TL olarak öngörülmesi
bütçenin yatırımcı bir bütçe olmadığı izlenimini
vermektedir.
Bütçe
büyüklüklerine bakıldığında sektörel payların bir
önceki yıla göre genel olarak yapılan artışlar ve
ayrılan paylarla doğru orantılı olduğu görülmektedir.
Bu durum bütçede ağırlık verilecek bir hedefin ve
odağın bulunmadığını göstermekte, bütçenin istikameti
konusunda da bilgi vermemektedir. Oysa Türkiyenin üretimi artırması,
istihdam yaratması, eğitimdeki karmaşayı gidermesi ve
jeopolitik risklere karşı önlem alması gerekmektedir.
Hatırlatmak
isterim ki bir ülkenin gelişmişliği ve
kalkınmışlığı sadece ekonomik göstergelerle
ölçülemez. Her gün işlenen kadın cinayetlerinin önüne geçilemediği,
Türk toplumunun temel taşı olan ailenin ekonomik ve sosyal
gelişmelerin yol açtığı olumsuzluklara karşı
korunamadığı, çocuklarımızın uyuşturucu
batağına saplandığı, trafik terörünün, iş
kazalarının önlenemediği ve çevre bilincinin
geliştirilemediği bir ortamda gelişmiş ve
kalkınmış bir ülke olmak mümkün değildir. Bu kapsamda
ekonomik reformlarla birlikte demokrasinin geliştirilmesi, yolsuzluk ve
yozlaşmanın önüne geçilmesi, yargı, eğitim, kamu yönetimi
alanlarındaki reformların bütüncül bir anlayışla
gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bunlar gerçekleştiği takdirde
Türkiye ekonomisi de daha öngörülebilir ve güvenilir hâle gelecektir.
Kuşkusuz
15 Temmuz sonrası FETÖ ve PKK öncülüğünde oluşturulan Türkiye
karşıtı lobilerin Türkiyeyi köşeye
sıkıştırma gayretleri devam etmektedir. Hemen her gün
Türkiye ekonomisini sıkıntıya sokacak bir manipülasyon,
istikrarsızlığı tetikleyecek bir söylem ve gelişme
yaşanmaktadır. Bu durum karşısında meselelere daha
titiz yaklaşmak ve kırılganlıkları
azaltılmış bir ekonomi oluşturmak zorunlu hâle gelmektedir.
Zira Türkiye ekonomisinin bir an önce çözülmesi gereken yapısal
sorunları zaten vardır.
Sayın
milletvekilleri, kamu yararının odak, hak ve adaletin ölçüt olmaktan
çıktığı durumlarda devletin işleyişinde zafiyet
oluşacak, vatandaşların devlete güveni azalacaktır. Temel
hakların çiğnendiği ve kurumların işlemez hâle
getirildiği bir yerde mülk temelden sarsılacaktır. Devlet
idaresi millet emaneti, devlet hizmeti ise şerefli bir görevdir. Bu
sebeple de devlet adına yetki kullananların, şartlar ne olursa
olsun önce Türk devleti diyecek şuura sahip olması gerekir. Bunu
sağlamanın yoluysa kamu görevlilerinin seçiminde ve terfilerinde
sadece ehliyet ve liyakatin, devlet ve millet şuuruna sahip olmanın
ve vatana sadakatin esas alınmasıdır. Bize göre, Türkiyenin
köklü devlet geleneğini çağdaş gelişmelerle buluşturan
bir kamu yönetimi yapısı ve işleyişi
oluşturulmalı, politika belirleme kapasitesi geliştirilerek kamu
politikalarının birbiriyle uyumu sağlanmalıdır. Bu
kapsamda 16 Nisanda yapılan Anayasa değişikliği Türkiyenin
bir üst fazda yeniden inşası için önemli bir adım ve
fırsattır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak program ve
beyannamelerimizde devlet ve yönetim reformu ihtiyacına dikkat çektik,
çalışanlarımıza ilişkin sorunları dile getirdik;
denetim yollarını kullanarak ve kanun teklifleri vererek bu
sorunları Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıdık.
Seçim
beyannamemizde kamudaki taşeron, sözleşmeli, 4/Bli, 4/Cli, geçici
ve vekil olarak çalışanların kadroya geçirilmesini; bu
şekilde hem statü karmaşasına son verilmesini hem de
çalışanların çalışma şekillerinden kaynaklı
mağduriyetlerinin giderilmesini öngördük. Bu yöndeki
çağrılarımızın karşılık bulması ve
taşeronların kadroya geçirilmesi yönündeki düzenlemenin hazır
olması memnuniyet vericidir.
Bununla
birlikte, vatandaşlarımızın ilettiği bazı
belirsizlikleri açıklığa kavuşturulması
bakımından gündeminize getirmek istiyorum. Bunlardan birincisi,
taşeron dışında vekil geçici ve benzeri farklı
adlarla çalışanların, KİTlerdeki taşeronların
durumlarının ne olacağıdır.
İkincisi
ise uzun süreli alt işveren sözleşmesi yapanların
sözleşmeden kaynaklı yükümlülüklerinde ve taahhütlerinde bir
değişiklik olup olmayacağı ile bunların araç, makine,
ekipman, vergi ve benzeri ödemelerine yönelik bir mağduriyet
yaşayıp yaşamayacaklarıdır.
İsteğimiz,
olumlu bir düzenleme yapılırken meselenin tüm boyutlarıyla ve
tüm taraflarıyla değerlendirilerek yeni mağduriyetler
yaşatılmamasıdır.
Bu
düşüncelerle 2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin
hayırlı olmasını diliyorum.
Bugün
Şırnakta şehit olan sözleşmeli Piyade Er Mersinli
Hacı Mustafa Canı ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor,
Genel Kurulun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aksu.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Şimdi, tutanakları inceledim Sayın Engin Altay Bey.
Burada
69a göre Sataşılan veya ileri sürdüğü fikirden dolayı
farklı görüş atfolunan diye bir hüküm var; olabilir.
Buyurun
lütfen.
İki
dakika
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Aykut Erdoğdu Genel Başkan
Yardımcımız konuşacaklar.
BAŞKAN
Hay hay efendim.
Buyurun
Sayın Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun,
Başbakan Binali Yıldırımın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Başbakan, bize belge sordunuz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Meclisi selamla istersen önce!
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) - Biz şimdiye kadar belgesiz hiçbir iddiayı
gündeme getirmedik. Bize dediniz ki Yakınlarının,
Cumhurbaşkanının yakınlarının vergi cennetlerinde
şirketi yok. Bu ne Sayın Başkan, bu ne? BUMERZ Limited
Şirketi, BUMERZ, BUMERZ.
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) Yalan!
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) BUMERZ; Burak, Mustafa Erdoğan, Ziya İlgen.
2 sterlinlik şirket. Kimin? Burak Erdoğan.
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) Yalan söylüyorsun!
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Burada, git
15 sterline veriyorlar, 15 sterline.
Parasını verdik, aldık biz. Kime aitmiş?
Cumhurbaşkanının akrabalarına, emekli öğretmen Ziya
İlgene. Bu şirket ne yapmış? 18 milyon dolar kredi
almış. Niye? Bir gemiyi satın almak için. Kimden? Mübariz
Mansimovdan gemiyi satın almak için. Mübariz Mansimovdan gemiyi
satın alıyorsa niye Mübariz Mansimov bu parayı ödüyor,
sorsanıza Cumhurbaşkanına.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) FETÖ iddia etti bunların hepsini, FETÖcüler.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Sormayalım mı yani?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Ne biçim bir tavır bu?
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) 18 milyon dolar krediyle alınan Agdash gemisinin hesabı bu kürsüde
verilecek.
Para
gitmedi. diyorsunuz. Tek şirket o değil Sayın Başbakan. Pal Shipping Trader One Şirketi,
Malta Adasında. Kimin? Yine bunların. Pal Shipping Trader One
Şirketinin üzerinde hangi gemi var? Agdash gemisi var. Para gitmedi.
diyorsunuz.
1
Ocak 2011 itibarıyla 5 milyon 204 bin dolar, 31 Aralık 2014
itibarıyla da 13 milyon 207 bin dolar.
SEBAHATTİN
KARAKELLE (Erzincan) Savcıya götür, savcıya.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Bir emekli öğretmenin, vergi cennetindeki
şirketinin hesabında ne var? Nasıl açıklıyorsunuz bu
durumu? Agdash gemisi, 25 milyon
dolar
Sıdkı Ayhan, 15 milyon dolar para gönderiyor. Sıdkı
Ayhan kim? Kucağa oturttukları. Kucağa oturttuk. diyordunuz.
Şimdi bunun hesabını sormayacak mıyız biz burada? Hepsinin
belgesi burada, hepsinin, hepsinin.
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) Savcıya verin.
SEBAHATTİN
KARAKELLE (Erzincan) Savcıya götür, savcıya.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Savcıya da vereceğiz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Ayıp ulan, ayıp!
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Savcı bırakmışsanız
savcıya da vereceğiz. Hiç belgesiz konuşmadık, bakın,
kapı gibi belgeler, kapı gibi belgeler, bu ülkedeki
çürümüşlüğü gösteren. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Sana mı kalmış bu
memleket?
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Sayın Başbakan, İstanbula 450
kilometre dediniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Aykut Bey
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Ama yasakladılar birinci köprüyü
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Değerli arkadaşlarım, lütfen müsaade edin.
Aykut
Bey
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Karayollarının
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Niye bağırıyorsunuz?
Sayın
Başkan, olmaz böyle. Olur mu böyle şey? Burası kürsü.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Beyefendi,
siz de Genel Kurula hitap edin lütfen, lütfen Genel Kurula hitap edin ve
sözlerinizi bağlayın. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İşgal kürsüsü mü Sayın Genel
Başkan, işgal kürsüsü mü? İki dakika dedi, daha duruyor.
İşgal yeri mi burası?
SEBAHATTİN
KARAKELLE (Erzincan) Onlar alışkındır işgal etmeye.
BAŞKAN
Mustafa Bey, Sayın Elitaş, lütfen oturunuz, lütfen
Tamamlayın
Sayın Erdoğdu.
Evet,
Aykut Bey
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Evet, Sayın Başbakan, bu belgelerin hepsini
size verebiliriz; savcı bıraktıysanız
savcılığa da vereceğiz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Cahil adam! Kimsin sen?
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) - Yine söylüyorum: Şimdiye kadar belgesiz
konuşmadık. Bu memlekette kazanıp bu memlekette vergi ödeyen
dürüst, namuslu, ahlaklı insanlara selam olsun. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) Terbiyen yok, terbiyen yok, terbiyen!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Evet, Mustafa Bey
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Dinliyorum
efendim, müsaade edin.
NİHAT
ÖZTÜRK (Muğla) Belgen yok, belgen.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Belge işte, belge, belge, belge.
BAŞKAN
Efendim, karşılıklı konuşmayın lütfen.
Mustafa
Bey, buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Az önce AK PARTİ Grup Başkan Vekili
önemli bir hadise söyledi. Geleneklerde olmayan
BAŞKAN
Acaba mikrofonda konuşsanız da daha rahat tutanaklara geçse
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Efendim, sataşmadan söz verin, kürsüden
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Tutanaklara bakın efendim, tutanaklara.
BAŞKAN
Buyurun, buyurun.
Sataşma
var, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ah seni gidi çifte standartçı!
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Onlara gelince hemen söz veriyorsunuz.
3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önce AK PARTİ Grup Başkan Vekili, Türkiye Büyük
Millet Meclisi teamülleri çerçevesinde önemli bir noktanın
altını çizdi. Siyasi parti genel başkanları burada
konuşurlar, birbirlerinin görüşlerini, tezlerini çürütmeye
çalışırlar. Milletvekilleri olarak da bunu biz saygıyla
izleriz. Hiçbir siyasi parti genel başkanına laf atmamak için biz
gayret gösteririz, milletvekili arkadaşları bu konuda
uyarırız ama Sayın Kılıçdaroğlunun Burada
usulen milletvekilliği yapıyorsunuz. dediği Türkiye Büyük
Millet Meclisine yapılan bir hakaretti, milletvekili arkadaşlarımız
bu 550 milletvekilinin hukuku için itirazlarını dile getirdi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada
Hükûmete yapılan sataşmalarla ilgili özellikle Sayın Engin Altay
Grup başkan vekilleri niye çıkıyor, cevap veriyor? derler ama
şimdi yani Sayın Kılıçdaroğluyla ilgili Sayın
Başbakan iki grup başkanının yaptığı, birbirlerinin
fikirleri konusunda, siz taşeron kullanıyorsunuz... (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Diyorsun
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Ben belgeleri hazırlayamam, bu partinin
milletvekiliyim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Kılıçdaroğlu sizi
taşeron yapmış, siz de taşeronun taşeronusunuz.
Bakın,
internet sitesine girin. İnternet sitesinde, o sizin iddia ettiğiniz
belgeler, 2008-2009 yılında yayınlanmış, 2011
yılında FETÖcüler tarafından gündeme getirilmiş, 2017
yılı Mayıs ayında yine FETÖcü Fuat Avni mahlaslı
kişi tarafından güncellenmiş.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Bana ne? Ben gittim aldım. Bana ne?
KADİM
DURMAZ (Tokat) Belge var mı yok mu? Gerçek mi değil mi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ve size ne olduğunu söyleyeyim: Bu belgeyi
biz istedik, dedik ki: Getirin, kâğıt sallamak değil.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Ben size vereyim.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Verdik ya.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) BUMERZ diye bir şirket yok mu diyorsun?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Size o belge Amerika Birleşik Devletlerinden
getirildi. O belge kargodan, Amerika Birleşik Devletlerinden gönderildi.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Vereyim mi? Vallahi değil ya.
BAŞKAN
Engin Bey, böyle bir usul yok ama böyle bir usul yok.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Böyle usul mü var?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) FETÖcülerin belgeleri size getirildi, iletildi.
Bu belgelerin hepsi FETÖnün gönderdiği belgelerdir, FETÖnün.
(Hatip
tarafından, İstanbul Milletvekili Engin Altayın verdiği
belgelerin yırtılması)
[AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından Yuh! sesleri, alkışlar (!)]
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) Helal size!
BAŞKAN
Sayın Elitaş
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına
yakışmayan bir iştir. Ana Muhalefet Partisi Genel
Başkanı, 15 Temmuz günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde göğsünü
siper etmiş 10 milletvekilinin dik durduğu gibi durmalı,
FETÖnün gönderdiği bu evrakları Türkiye Büyük Millet Meclisinde
savunmamalı; benim söylediğim budur.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Belge melge istiyordun ya, al belge.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Tabii, tabii.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Yazıklar olsun!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım.
2018
yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarı ile 2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi,
sırasıyla her iki tasarının da 1inci maddelerini
okutuyorum:
2018 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU
TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Gider, Gelir, Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1- (1) Bu Kanuna bağlı (A) işaretli
cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki
kamu idarelerine 751.299.665.000 Türk lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere
88.528.812.000 Türk lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumlara 4.673.105.000 Türk lirası,
ödenek verilmiştir.
2016 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP
KANUNU TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1) 9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile 10/12/2003 tarihli ve 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki
kamu idarelerine 560.782.309.000 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere
68.938.657.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumlara 3.790.619.000 Türk Lirası,
ödenek verilmiştir.
(2) Kanunların verdiği yetkiye dayanarak yıl içerisinde
eklenen ve düşülen ödenekler sonrası 2016 yılı merkezi
yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018
sayılı Kanuna ekli;
a)
(I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerinin bütçe giderleri 569.116.634.971,73 Türk
Lirası,
b)
(II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin bütçe giderleri 85.186.707.816,27 Türk Lirası,
c)
(III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumların bütçe giderleri 3.840.811.872,42 Türk Lirası, olarak
gerçekleşmiştir.
(3)
2016 yılı merkezi yönetim net bütçe gideri 584.071.430.611,73 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 164üncü maddesi uyarınca
bütçe kanunu tasarısı ile kesin hesap kanunu tasarısının
görüşmeleri birlikte yapılacağından, okunmuş bulunan
1inci maddeler kapsamına giren kuruluşların 2018 yılı
merkezî yönetim bütçeleri ile 2016 yılı merkezî yönetim kesin hesaplarının
görüşmelerine yarınki birleşimde başlanacaktır.
Alınan
karar gereğince, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını görüşmek için 12 Aralık 2017 Salı günü
saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Teşekkür
ederim.
Kapanma
Saati: 21.49
VII.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA DÜZELTMELER
1.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlının, 6/12/2017 tarihli 33üncü
Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
dilekçesi (x)
(x) 503, 504 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri Tutanağa eklidir.
(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme 12/12/2017 tarihli 35inci Birleşim Tutanağının Geçen Tutanak Hakkında Düzeltmeler kısmında yer almaktadır.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade 6/12/2017 tarihli 33üncü Birleşim Tutanağının sayfasında yer almakta olup bu birleşim tutanağına eklidir.