TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
35’inci Birleşim
12 Aralık 2017 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.-
Başkanlıkça, Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın,
esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna, tali komisyon olarak da Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna havale edilen (2/411) esas
numaralı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’ni geri
aldığına ilişkin önergesi (4/122)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İsmail Kahraman
Başkanlığındaki bir heyetin, Kuveyt Ulusal Meclisi
Başkanı Marzuq A. Al-Ghanım’ın vaki davetine icabet etmek
üzere 16-18 Aralık 2017 tarihleri arasında Kuveyt’e resmî bir
ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1376)
C) Çeşitli
İşler
1.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Endonezya Temsilciler Meclisi
Adalet ve Yasama Komisyonu Başkanı ve üyelerine “Hoş geldiniz.”
denilmesi
2.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Pakistan Azad Keşmir
Parlamentosu Başkanı Shah Ghulam Qadir ve beraberindeki heyete
“Hoş geldiniz.” denilmesi
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 1.- 2018
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503)
2.- 2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861),
2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin, 2016 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 504)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1) Cumhurbaşkanlığı 2018 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2016 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY
1) Sayıştay 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
1) Anayasa Mahkemesi 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) YARGITAY
1) Yargıtay 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY
1) Danıştay 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) BAŞBAKANLIK
1) Başbakanlık 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
G)
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
1)
Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ğ)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1) Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VE
EŞİTLİK KURUMU
1) Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu 2016 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Halis
Dalkılıç’ın 503 sıra sayılı 2018 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504 sıra sayılı 2016
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur
görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Meclis Başkanlık
Divanının, Genel Kurulda partilerin, kişilerin yayın
yapıp yapamayacaklarına ilişkin konuyu açıklığa
kavuşturması gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Genel Kurulda cep telefonunun yasak
olmadığına, kullandıkları aparatı
kaldırmayacaklarına ve sadece kendi milletvekillerini kendi sosyal
medya hesaplarından yayınladıklarına ilişkin
açıklaması
4.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Meclisin halk adına
görev yaptığına ve halktan gizlenebilecek hiçbir iş,
işlem ve söylemi olmaması gerektiğine,
kısıtlılık veya yasakçılığın Meclisin
temsil ettiği iradeye denk düşmeyeceğine ilişkin
açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Engin Altay’ın, iki oturum arasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel’e fiilî
saldırıda bulunulmak istendiğine ilişkin açıklaması
6.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, milletvekillerinin
birbirlerine karşı nezaket çerçevesinde davranması ve fiilî bir
davranışa hep birlikte karşı çıkılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, iki oturum arasında kendisine karşı
fiilî saldırı girişiminde bulunulmasına ilişkin
açıklaması
8.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili
Eren Erdem’in 503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 504 sıra sayılı 2016 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
9.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
10.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Meclis
Başkanlığının faaliyet raporu yayınlamasına
karşı olmadıklarına ancak dijital çağda bunu
yayınlamanın envaitürlü yolu olduğuna ilişkin
açıklaması
11.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Başbakan
Yardımcısı Recep Akdağ’ın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
12.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
13.- İzmir
Milletvekili Ahmet Tuncay Özkan’ın, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 503 sıra sayılı
2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
14.-
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin açıklaması
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Halis Dalkılıç’ın, Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Halis
Dalkılıç’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir Milletvekili Musa
Çam’ın 503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 504 sıra sayılı 2016 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Başbakan Yardımcısı Recep
Akdağ’ın 503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 504 sıra sayılı 2016
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur
görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Başbakan
Yardımcısı Recep Akdağ’ın, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Hükûmete sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın 503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 504 sıra sayılı 2016
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç ve İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Meclis
yayınlarının nasıl olacağının kurala
bağlandığına ve buna riayet edilmesi gerektiğine
ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Meclisin ve
milletvekillerinin hukukunu zedeleyecek söz ve davranışlardan
kaçınmak gerektiğine ilişkin konuşması
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın,
görüşmelerin sağlıklı ve verimli yürütülebilmesi için tüm
milletvekillerinden İç Tüzük’te belirtilen hususlara dikkat etmelerini
istirham ettiğine ve devletin başı olan
Cumhurbaşkanına yönelik iftira ve yaralayıcı sözlerden
kaçınılması gerektiğine ilişkin konuşması
4.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Meclis
Başkanının makam aracının Başbakanlıktan
tahsis edildiğine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından herhangi
bir harcama yapılmadığına ilişkin konuşması
VII.- GEÇEN
TUTANAK HAKKINDA DÜZELTMELER
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, 11/12/2017 tarihli 34’üncü Birleşimdeki
bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin dilekçesi
12 Aralık 2017 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Bülent ÖZ (Çanakkale), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
II.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, Ankara Milletvekili Şenal
Sarıhan’ın, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna, tali komisyon
olarak da Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna havale
edilen (2/411) esas numaralı Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’ni
geri aldığına ilişkin önergesi (4/122)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna, tali
komisyon olarak da Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna
havale edilen (2/411) esas numaralı Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan tarafından geri
alınmıştır.
Bilgilerinize
sunulur.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
İsmail Kahraman Başkanlığındaki bir heyetin, Kuveyt
Ulusal Meclisi Başkanı Marzuq A. Al-Ghanım’ın vaki davetine
icabet etmek üzere 16-18 Aralık 2017 tarihleri arasında Kuveyt’e
resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1376)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman
Başkanlığındaki heyetin Kuveyt Ulusal Meclisi
Başkanı Marzuq A. Al-Ghanım'ın vaki davetine icabet etmek
üzere 16-18 Aralık 2017 tarihleri arasında Kuveyt'e resmî ziyarette bulunması
hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun'un 6’ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
– Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca bugün birinci turdaki görüşmeleri yapacağız.
Birinci
turda Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay,
Başbakanlık, Kamu Denetçiliği Kurumu, Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı: 503) (x)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 504) (x)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1) Cumhurbaşkanlığı 2018 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2016 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY
1) Sayıştay 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
1) Anayasa Mahkemesi 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) YARGITAY
1) Yargıtay 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY
1) Danıştay 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) BAŞBAKANLIK
1) Başbakanlık 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
G)
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
1)
Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ğ)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1) Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VE
EŞİTLİK KURUMU
1) Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu 2016 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin sisteme girmeleri
gerekmektedir. Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri
ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakikayla tamamlanacaktır, cevap işlemi
için de yine on dakika süre verilecektir. Bilgilerinize sunulur.
Birinci turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Birinci turda AK PARTİ Grubu adına söz alanlar;
İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç, Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu,
İstanbul Milletvekili Haydar Ali Yıldız, Aydın Milletvekili
Abdurrahman Öz, Samsun Milletvekili Orhan Kırcalı, Afyonkarahisar
Milletvekili Ali Özkaya, Balıkesir Milletvekili Kasım Bostan, Antalya
Milletvekili Mustafa Köse, Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç, Manisa
Milletvekili Murat Baybatur, Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara,
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç, Kocaeli
Milletvekili İlyas Şeker, Osmaniye Milletvekili Suat Önal, Sakarya
Milletvekili Ali İhsan Yavuz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına;
İstanbul Milletvekili Edip Semih Yalçın, Mersin Milletvekili Oktay
Öztürk, İstanbul Milletvekili Celal Adan, Osmaniye Milletvekili Ruhi
Ersoy.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; İzmir
Milletvekili Musa Çam, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Ankara
Milletvekili Murat Emir, Ankara Milletvekili Necati Yılmaz, Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan, İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İzmir Milletvekili Ahmet Tuncay
Özkan, İstanbul Milletvekili Eren Erdem, Hatay Milletvekili Serkan Topal,
Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, Ankara Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder, Mardin Milletvekili Mithat Sancar, İzmir
Milletvekili Müslüm Doğan, Diyarbakır Milletvekili Nimetullah
Erdoğmuş, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş.
Şahıslar adına; lehinde Kütahya
Milletvekili İshak Gazel, aleyhinde İstanbul Milletvekili
Barış Yarkadaş.
Şimdi, gruplar adına ilk söz, AK
PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Halis
Dalkılıç’a aittir.
Buyurun Sayın Dalkılıç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
Yalnız, sayın milletvekillerim, süre
uzatımında bulunulmayacaktır. Özellikle, istirham ediyorum,
lütfen, en önem verdiğiniz konuları en başta ifade edin, sonra
tamamlamaya çalışmayın. Süre uzatımı
yapmayacağım, bütün milletvekilleri için geçerli.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı bütçesi hakkında grubum adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, cumhuriyet
tarihimizden bu yana parlamenter sistemle ülkemiz idare ediliyor, yönetiliyor.
Parlamenter sistemin sıkıntıları her vesileyle bu Mecliste
dile getirilmiş, birçok sıkıntısını hep beraber
yaşamışız. Geçmişte siyasi parti liderleri de
parlamenter sistemin bu ülkeyi taşıyamayacağını,
sıkıntılarını dile getirmişler ancak ne bir
adım atabilmişler ne de bu sistem değişikliğini
başarabilmişler. Hükûmet krizleri, Cumhurbaşkanı-Başbakan
çekişmeleri, koalisyon sıkıntıları, ekonomik krizler,
zaman zaman vesayet odaklarının müdahaleleriyle karşı
karşıya kalan bir sistem. Maalesef bu sistem yıllar
yılı süregelmiş ama bunun en ağır bedelini aziz
milletimiz ödemiş. 2002’de, gerçekten, Cumhurbaşkanımızın
liderliğinde, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde iktidara gelen
AK PARTİ onlarca büyük hizmetlere imza atmıştır, büyük
hizmetler başarılmıştır. Yollar, barajlar,
havalimanları yapılmış; eğitimde, sağlıkta
milletimizin yüzünü güldüren onlarca büyük reformlar
başarılmıştır. Ama bana “Recep Tayyip
Erdoğan’ın en büyük başarısı, bu millete ettiği
en büyük hizmet ne?” diye sorarsanız ben hiç tereddüt etmeden bütün
vesayet odaklarını kenara atan, hiçbir vesayeti bundan sonra
tanımayan, sadece milleti patron olarak gören bir Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemini bu ülkeye getirmesi derim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Deriz ki, daha önce bu ülkede
vesayet odaklarının, gazete patronlarının… “Asker ne der,
falan kesim ne der?” diye siyasilerin adım atamadığı bir sistem
vardı ama şimdi patron sadece millet.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde patronun ne dediği
önemli. Cumhurbaşkanı halkla birlikte olacak.
Cumhurbaşkanı, halka hesap verecek, siyasi sorumluluğu olacak,
hukuki sorumluluğu olacak ve yürütmenin başında, asla daha
önceleri olduğu gibi sadece resmî günlerde mesaj yayımlayan,
yasaları ya veto eden veya onaylayan bir makam gibi değil, her an
aktif. Gece gündüz millet için koşturan bir sisteme geçiş
yaptık.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri,
16 Nisan kararını verdiğimizde de çok kolay olmadı yani
-hepiniz hatırlayın, hafızamızda taze- sadece siyasi
partiler karşı çıkmadı, dünyanın tüm küresel
odakları ayağa kalktı. Efendim, bizi ne kadar çok
severlermiş, Türkiye’ye parlamenter sistem ne kadar lazımmış,
efendim, bize faydalıymış; bunların kampanyaları, kara
propagandalarına ve Cumhurbaşkanımızı hedefe koyup
alçakça saldırmalarına rağmen 16 Nisanda millet
kararını vermiştir ve Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemiyle bundan sonra nasıl yönetileceğinin
kararını vermiştir.
Terör odakları -hatırlayın- 16 Nisan
öncesinde, sanki bu sistem Cumhurbaşkanımıza
lazımmış gibi, milletimiz için değil de
Cumhurbaşkanı için gerekliymiş gibi bir algı yönetmeye
çalıştılar ancak hamdolsun, milletimizin basireti, Cumhurbaşkanımızın
kararlı duruşuyla artık eski sistem geride kaldı.
Şimdi, Saygıdeğer Cumhurba…
Saygıdeğer milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı makamı ve
Cumhurbaşkanımız, sadece AK PARTİ’lilerin
Cumhurbaşkanı değil…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Milletvekillerine
“Cumhurbaşkanı” diyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Allah
şaşırtmasın!
HALİS DALKILIÇ (Devamla) - …80 milyon vatan
evladının bayrak gibi, vatan gibi, millet gibi, göz bebeğimiz
gibi korumamız gereken bir makamdan bahsediyoruz, bir temsilden
bahsediyoruz. Onun için, Sayın Cumhurbaşkanımız, sadece
Türkiye'nin Cumhurbaşkanı değil, dünyanın tüm küresel
odaklarının maalesef kan, gözyaşı üzerine inşa
ettiği Batı medeniyetinin karşısında her vesileyle
mazlumun, mağdurun yanında olan, hamisi, sesi olan bir
cumhurbaşkanı ve bir milletin, bir iyilik medeniyetinin temsilcileri
olarak bizler sorumluluğumuzun farkındayız. Diyoruz ki: Bizim
mücadelemiz bu mücadeledir, verdiğimiz mücadele milletimizin ayağa
kalkma mücadelesidir, vesayet odaklarını tasfiye etme mücadelesidir.
Onun için, değerli milletvekilleri, her vesileyle bu milletin
temsilcileri, milletvekilleri olarak milletin menfaatleri söz konusu
olduğunda topyekûn birleşip, kenetlenip
Cumhurbaşkanımızın etrafında onun hukukunu korumak,
ona saygı duymak her birimizin vazifesidir.
Cumhurbaşkanlığı bütçemizin,
merkezî yönetim bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor, hayırlı
çalışmalar diliyorum. Allah’a emanet olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Dalkılıç.
Sayın Özel…
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili
Halis Dalkılıç’ın 503 sıra sayılı 2018
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İyi ve başarılı bir bütçe
çalışması diliyoruz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak.
Tabii, Sayın Dalkılıç, kürsünün
kendisine verdiği heyecanla 16 Nisan referandumu sırasında
birtakım odakların, hainlerin, parlamenter sistemin ne kadar önemli
olduğunu anlatıp alçakça savunduklarını söylediler. Bir
alçaklıktan bahsedilecekse milletin önüne sandığı koyduktan
sonra “hayır” diyenlere “terörist” “hayır” diyenlere “hain”
denilmesidir. Kimse alçakça bir propaganda yapmamıştır. Bir
alçaklık varsa eğer “hayır”ı savunanları terörist
olarak yaftalamaktır.
İkinci bir husus da, dervişin fikri neyse
zikri odur. Parlamentoda kürsüye çıkıp “Değerli milletvekilleri”
diye selamlayacağı yerde bile dil sürçmesiyle “Değerli
Cumhurbaşkanım” diyerek aslında vesayet odaklarını
kaldırıp yerine tek ve egemen, bir tek vesayet olarak kimi
koyduklarını ortaya koyuyor. “Tek devlet, tek millet, tek bayrak”
derken tek hitap noktasına da geldiler. Daha ilk konuşmada
Parlamentoyu selamlayamayan bir zihniyetin ülkeye bundan sonra
katacağı bir şey yoktur.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Dalkılıç.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sözlerim
çarpıtılmıştır ve
sataşılmıştır.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
Dakika bir, gol bir arkadaşlar, bütçeye böyle
başlamayalım, hele bir saniye, herkes kürsüde ifade etsin. Gerekirse
sataşmadan söz veririz tabii.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Daha maç yeni
başladı.
BAŞKAN - Yeni sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç’ın,
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bütçenin ilk günü, ilk
konuşmacıyım. Ben, doğrusu konuşma yaparken böyle
manipülatif bir karşılık verileceğini düşünmedim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oo, sen ne yaptın!
HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Konuşulan her
cümle bu manada çarpıtmadır. Benim ne dediğim çok
açıktır.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Açık,
açık!
HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Çok açık ve
nettir.
Dün, Sayın Başbakanımız da
burada cevap verdi, hangisini düzelteyim? Deminden beri beni dinlememiş,
sanki benim bu noktadaki konuşmalarımdan değil de tamamen
farklı bir şeylerden bahsediyor Sayın CHP Grup Başkan
Vekili.
Şunu çok net ifade ettim: “16 Nisan kararı
verdiğimizde küresel odakların tamamı ve terör örgütlerinin
tamamı ayağa kalktılar ve karşı çıktılar.
Biz sadece buradaki siyasi partilerin karşı çıkmasıyla
mücadele etmedik.” dedim, siyasi partileri ayrı tuttum konuşmamda
zaten.
İki, bu noktada,
Cumhurbaşkanımıza buradan “Sayın
Cumhurbaşkanımız” demek bizim için şereftir…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Diyeceksin tabii.
HALİS DALKILIÇ (Devamla) – …80 milyonun kürsüsü
olan bu Meclisin kürsüsünde Cumhurbaşkanımıza ithafen
konuşmak da dil sürçmesi de bizim için şereftir. Ancak şunu, bir
defa, biraz önceki konuşmamda söyledim: Cumhurbaşkanının
hukuku, sadece AK PARTİ’lilerin koruması gereken bir hukuk
değildir. Biz milletsek, bizim bir bayrağımız, bir
vatanımız varsa… Biz “Muhalefet yapmayın.” demiyoruz, muhalefet
yapın ancak bazı semboller vardır ki bizi millet yapar, bunu
Cumhuriyet Halk Partililer bir türlü, maalesef, öğrenmek istemiyorlar.
Dolayısıyla, Cumhurbaşkanımız da
bayrağımız da vatanımız da milletimiz de bizim göz
bebeğimizdir.
Dolayısıyla, bu süreçte, şimdi,
bütçenin ilk gününde böyle bir konuşmayı yapıyor olmak,
gerçekten milletimiz adına da… Parlamentodan da ben özür diliyorum,
“yanlış anlaşılma” demiyorum, çarpıtma var, sürekli
çarpıtma var.
Özgür Bey, maalesef, buralardan muhalefet
yapılmaz. Muhalefet yapacaksanız ülkeye dair bir şeyler getirin,
hakikaten yapılan işlerle ilgili eleştirileriniz varsa
onları konuşun.
Saygılar sunuyorum efendim.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Manipülatif”
“dinlememiş” “çarpıtmış” “ortak değerlerine sahip
çıkmama” gibi ithamlarda bulundu, cevap hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Özel, bir saniye…
Şunu açık açık ifade etti, “Ben
siyasi partileri ayrı tuttum.” dedi konuşmasında, bu bir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, şahsıma
söylüyor zaten.
BAŞKAN – İkincisi şu: Bakın, bu
bütçenin bir geleneği var. İstirham ediyorum. Şimdi, burada çok
sayıda konuşmacı var. Süreler kısa tutulmuş çok
sayıda milletvekili meramını ifade etsin diye. Gerek iktidardan
gerekse muhalefetten her milletvekilinin konuşmasına ya iktidar
itiraz edecek ya muhalefet itiraz edecek. Her konuşmadan sonra bu tür
sataşmaların doğru olmadığını sizler de
biliyorsunuz. Parlamento pratiği olan, tecrübesi olan değerli bir
arkadaşımızsınız. Lütfen, istirham ediyorum,
bunları uzatmayalım. Zaten sizin de söz sıranız gelecek,
sizler de ifade edeceksiniz.
Ben son kez söz veriyorum ve istirham ediyorum,
lütfen bir daha sataşmaya meydan vermeyelim.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili
Halis Dalkılıç’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aslında sizin biraz önce koyduğunuz
hassasiyet önemlidir. Zaten öyle düşünerek o kadar provokatif, o kadar
saldırgan ve o kadar bütçenin ilk gününe yakışmayan bir
konuşmaya yerimden bir dakika söz alarak ve kürsü hakkı kullanmadan
başlamıştım ama Sayın Dalkılıç cevabı
kürsüden verince biz de buradan cevap vermek durumunda kaldık.
Temel bir tartışma var, temel
tartışma şu: Referandumun öncesinde, sırasında,
sonrasında bir sürü haksızlık oldu, kamu gücü eşit
kullanılmadı ve kamu gücünü kendi lehine kullananlar,
kullandıkları hegemonik dille yaratmaya
çalıştıkları tahakküm ortamıyla vatandaşın…
Yani bir teyzenin gidip bir pazar günü “Cumhuriyet rejiminden yana mı oy
kullanayım, başkanlığa doğru bir geçiş mi
yapayım?” diye karar vereceği bir yerde siz çıktınız
dediniz ki: “‘Hayır.’ diyenler teröristtir. ‘Hayır.’ diyenler terör
odaklarıyla birlikte hareket ediyor.” Bakın, zaten sizi, yüzde
70’lerde oy almayı bekleyen sizi şaşkına çeviren tepki de
buradan geldi. Bu yanlıştan dönün. O teyze şöyle dedi: “Ben hep
AK PARTİ’ye oy verdim. Ben Tayyip Bey’i de severdim ama ben gelinimi de
çok seviyorum. Gelinim ‘Hayır.’ diyor, ben ‘Evet.’ diyorum. Şimdi
benim torunlarımın anası neden terörist oldu?”
Şimdi bu hatayı burada tekrar ederseniz bu
Özgür Özel cevap verir, vermez, sabaha kadar verir; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu tepki gösterir, göstermez, ne tepki gerekirse gösteririz ama esas
sıkıntı “Bu ülkenin ortak değerleri” diyorsunuz ya,
yaptığınız iş en başta vicdanlara dokundu. Benim
dikkat çekmeye çalıştığım durum bu. Elbette,
bayrağın, devletin, milletin, vatanın hepimiz için çok
kıymetli olduğuna bir şüphe yok ama bunları bir
tarafın hegemonik söylemine dönüştürürseniz… Bunu aynı terimleri
kullanarak yapmaya çalışan son kişi işte “tek lider”
dedikleri Führer’di. O da önce Almanya’yı, sonra Avrupa’yı, sonra
dünyayı felakete sürükledi. Aklımızı
başımıza alalım.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 504)
(Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Söz sırası, Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç’a aittir.
Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
Cumhurbaşkanlığı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Anayasa’mıza göre Cumhurbaşkanı
devletin başıdır. Devlet Başkanı sıfatıyla
Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliğini temsil eder.
Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli
ve uyumlu çalışmasını temin eder.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri
siyasi tarihimizde hep krizlerle anılmış, muhtıralara,
darbelere gerekçe gösterilmiş, en son kriz 367 şartı
dayatılarak çıkarılmış, bu krizi milletimiz
cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören
Anayasa değişikliğiyle aşmış ve 2014
yılında milletimiz sandığa giderek, iki bin
yıllık Türk devlet tarihinde ilk kez kendi oylarıyla Devlet
Başkanını, Cumhurbaşkanını belirlemiştir.
Cumhurbaşkanlığı makamını milletin seçtiği
iktidarlar üzerinde bir vesayet organı olarak kurgulayan vesayetçi
anlayışa dayalı sistem tarihe karışmış,
millî iradeyi esas alan yeni bir sistemin kapıları
aralanmıştır.
Gelinen noktada, bir yanda halkın
oylarıyla seçilen cumhurbaşkanının, diğer yanda
halkın oylarıyla seçilen bir başbakanın
varlığının -günümüzde krize yol açmasa da- gelecekte
muhtemel krizlere yol açabileceğini öngören AK PARTİ ve MHP,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişi öngören
Anayasa Değişikliği Teklifi üzerinde uzlaşmış,
teklif Mecliste kabul edilmiş ve ardından halkoyuna sunulmasıyla
milletimiz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişi
sağlamıştır.
Yönetimde istikrarı sürekli kılacak,
koalisyon ve hükûmet krizlerini tarihe gömecek olan ve 2019’dan itibaren
uygulanacak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde ülkeyi
yönetme yetkisi alabilmek için halkın yarısından
fazlasının oyunu almak gerekecek, artık yüzde 15’lerle, yüzde
20’lerle iktidar olmak mümkün olamayacaktır. Yeni sistemi “Rejim
değişikliği yapılıyor. Kuvvetler
ayrılığı ortadan kalkıyor. Tek adamlık geliyor.”
gibi propagandalarla eleştirenler olmuşsa da tam aksine
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle cumhuriyetimiz
güçlenmiş, demokrasimizin çıtası yükselmiştir.
Yargının tarafsızlığını güçlendiren, yasama
ile yürütmeyi birbirinden ayıran yeni sistemde demokrasinin en önemli
şartı olan kuvvetler ayrılığı ilkesi tam
manasıyla uygulanabilecektir. Cumhurbaşkanı bakanlarıyla
birlikte yürütme yetkisini kullanacak, Parlamento ise yasama yetkisini
münhasıran kullanacak, Anayasa’da sayılan denetim yollarıyla
hükûmeti denetleyebilecek, Cumhurbaşkanını, yardımcılarını
ve bakanlarını gerektiğinde soruşturabilecektir.
İşlemleri yargı denetimine kapalı, parlamentoya
karşı sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanı yerine,
tüm işlemleri yargı denetimine açılan, soruşturulabilen bir
cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin tek adam yönetimine yol
açacağını söylemenin hiçbir inandırıcılığı
yoktur. Yeni sistem, karşılıklı seçimleri yenileme yetkisi
nedeniyle uzlaşmayı gerektirir; denge ve denetim
mekanizmalarını içerisinde barındıran bir hükûmet sistemidir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde güçlü parlamento
vardır, zayıf hükûmetler, istikrarsız dönemler yerine güçlü
hükûmet, hızlı icraat vardır. Türkiye'nin yeni sistemle çok daha
hızlı yol alacağından endişe edenler, ülkemizin
güçlenmesini istemeyenler, milletimizin refahının artmasını
siyasi ikballerinin önünde bir engel olarak görenler
Cumhurbaşkanımızın şahsında aslında
Türkiye’ye saldırmaktadırlar. Türkiye’yi ekonomide 4 kat büyüten,
ülkemizi dünyanın dev projeleriyle tanıştıran, dünyada
mazlumun ve haklının sesi olan, her alanda gerçekleştirdiği
icraatlarıyla milletimizin refahını artıran ve bu
başarıları sayesinde cumhuriyet tarihimizde 2002’den bu yana art
arda tüm seçimleri kazanarak en uzun süre Başbakanlık yapma
şerefine nail olan… Ve sonunda da ona iki bin yıllık Türk devlet
tarihinde “seçimle gelen ilk Cumhurbaşkanı” unvanını veren
bu aziz milletimiz, geçtiğimiz on beş yılda ona ve
dolayısıyla ülkemiz aleyhine kurulan tüm tuzakları bozmayı
başarmıştır. Her türlü karanlık planı
milletimizin desteğiyle aşan Recep Tayyip Erdoğan’a çamur
atanlar şunu bilsinler ki: Recep Tayyip Erdoğan’a çamur
yapışmaz, çamur atanlar kendi çamurlarına bulaşır.
Bu duygu ve düşüncelerle 2018 yılı
bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Söz sırası Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlu’nda.
Buyurun Sayın Durmuşoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MÜCAHİT
DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan
önce Gazi Meclisimizin siz değerli üyelerine yoğun ve yorucu
çalışmalarında başarılar diliyor, 2018-2020 dönemi
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu’nun ülkemize ve milletimize hayırlar
getirmesini temenni ediyor, ekranları başında bizleri izleyen
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Meclis bütçe teklifi hakkındaki
değerlendirmelere geçmeden önce birkaç hususa değinmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde ve bölgemizde çok önemli hadiselerin
yaşandığı hassas bir dönemden geçiyoruz.
Yaşadığımız son olaylardan da görüldüğü üzere
bölgemize ve İslam dünyasına dair senaryoların önündeki en
önemli dik duruş, Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’a aittir. Siyasi, askerî ve ekonomik her açıdan
güçlü bir Türkiye'nin bölgesel huzur ve istikrarın güvencesi olmaya devam
edeceği tüm ülkeler tarafından çok iyi bilinmektedir. Yeniden
dirilişimizden, yeniden yükselişimizden rahatsızlık
duyanlar olsa da bizim daha da çok çalışacağımızdan,
yorulmadan, dinlenmeden 2023, 2053, 2071 hedeflerine emin adımlarla ve
büyük bir inançla yürüyeceğimizden hiç kimsenin şüphesi
olmamalıdır.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletimiz adına yasama ve denetim
faaliyetlerini yürütmekte ve milletimizi temsil görevini yerine getirmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu dönemde yoğun bir mesai sarf ettik.
Bu dönemde Meclisimiz öncelikle 1982 Anayasası’nda köklü bir
değişikliğe imza attı. 177 maddelik 1982 Anayasası’nda
ilk değişikliğin yapıldığı 1987’den günümüze
19 ayrı tarihte değişiklik yapılmış, son
değişiklik 21 Ocak 2017 tarihinde kabul edilmiş ve 16 Nisan 2017
tarihinde yapılan halk oylamasıyla yürürlüğe girmiştir. Bu
değişiklikle 3 Kasım 2019’da yapılacak seçimlerden sonra,
ülkemiz, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçmiş
olacaktır. Böylece, 27’nci Dönemden itibaren, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, çalışmalarını yasama ve denetim odaklı
yürütecek, kanun teklifleri milletvekillerimiz tarafından verilecek ve
milletvekillerinin yasama faaliyetlerine daha etkin bir şekilde
katılımı sağlanacaktır. Bu değişiklikle bir
yandan ülkemiz millî iradenin güçlendiği, halkın tercihlerinin ön
plana çıktığı bir sisteme kavuşurken diğer yandan
da sistemde istikrar sağlanmıştır. İnşallah,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ülkemiz bir daha
hükûmet krizleri yaşamayacaktır.
Öte yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
gerçekleştirdiğimiz yoğun çalışmalar neticesinde
İç Tüzük’te de değişiklik yaptık. 27 Temmuz 2017 tarihinde
yapılan değişiklikle yasama faaliyetlerine hız
kazandırmak gayesiyle Genel Kurulun çalışma usul ve
esasları yeniden belirlendi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; FETÖ’nün milletin iradesini gasbetmeye
çalıştığı 15 Temmuz gecesi Parlamentoda yaşadıklarımız,
Meclisimizin çalışmalarını kesintisiz olarak
yapabileceği her türlü saldırıya ve afete karşı tam
donanımlı ve fonksiyonel bir sığınağa duyduğumuz
ihtiyacı çok ciddi bir şekilde ortaya koymuştur. Yaşanan
tecrübeler iyi bir sığınağın, yapının bir
israf değil, özellikle de demokrasimiz açısından ciddi bir
ihtiyaç ve hatta bir zorunluluk olduğunu ortaya koymuştur. Meclis
Başkanlığı almış olduğu isabetli bir kararla
bu ihtiyacı karşılamak üzere harekete geçmiştir. Sayın
Meclis Başkanımız İsmail Kahraman’a özellikle o 15 Temmuz
gecesi gösterdiği kararlı ve dik duruşundan ötürü ayrıca
şükranlarımı sunuyorum. Parlamentomuzun o ihanet gecesinde
aldığı fiziki ve manevi yarayı gelecek nesillerimize de
hatırlatmak ve demokrasiye sahip çıkmalarını sağlamak
üzere Meclis Başkanlığının açmayı
düşündüğü “Demokrasi Müzesi” ile bombanın bahçede
açtığı çukurun olduğu alana yapılacak anıt için
de gerekli her türlü desteği vermenin bizim görevimiz ve vebalimiz
olduğuna inanıyor, Meclisimize emanet edilen tarihî mirasın
korunması, yaşatılması ve tanıtılması için
yürütülen çalışmaları Meclis Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu
üyesi olarak önemsediğimi belirtiyor ve bu çalışmaların
2018 yılında da artarak devam etmesini temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime son verirken içinde bulunduğumuz süreçten dolayı şunu
da vurgulamak istiyorum: Uluslararası hukuk kurallarını hiçe
sayan, binlerce masum Filistinliyi katleden, ilk kıblemiz olan Kudüs’ü bir
oldubittiyle işgal devletinin başkenti yapacaklarını sanan
ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a
saldıranlar büyük bir hezeyan içerisindedir. Türkiye Cumhuriyeti
ecdadının izinde, hakkın, hukukun ve mazlumların
yanında olmaya devam edecektir.
Başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere
kurumlarımızın 2018 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyorum. Tüm heyetinizi ve ekranları
başında bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Söz sırası İstanbul Milletvekili
Haydar Ali Yıldız’a aittir.
Buyurun Sayın Yıldız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAYDAR ALİ YILDIZ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizleri, yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Biz büyük medeniyetimizin diliyle “Önce insan, insan
onuru, insan haysiyeti, insanın huzuru, refahı ve güvenliği”
diyoruz ve her şeyden önce bizim ölçümüz, adalet ve hakkaniyet,
değişmez ölçümüz budur.
Türkiye'deki, Avrupa’daki, Asya’daki -nerede olursa
olsun- dünyanın dört bir yanındaki ve başta bugün
konuştuğumuz Kudüs’teki, Filistin’deki insanların onuru bizim
önceliğimizdir ve bu vesileyle, Filistin’de bir direnişin sembolü
dolan 14 yaşındaki Filistinli çocuk Fawzi al-Juneidi’nin hakkı
ve onuru da elbette ki gündemimizde.
Coğrafya, bir milletin kaderidir. Zor bir
coğrafyada bulunuyoruz ve bu zor coğrafyanın gereği olarak
da binlerce yıldır burada ürettiğimiz bir medeniyet
müktesabatımız, bir geçmişimiz ve bir tarihimiz var. Bin
yıldır buradayız ve şimdiye kadar bu topraklarda bizim
kadar uzun ömürlü bir mücadele veren başka bir milletin ve bir devletin
olmadığını biliyoruz ve bizler, bu coğrafyada
kararları hızlı almak, uygulamak ve ilelebet ülkemizin
varlığını, birliğini ve bekasını
sağlamak, milletimizin huzur ve refahını devam ettirmek için de
geçtiğimiz 16 Nisanda bir sistem değişikliğini zaruri
gördük. Böylesine zor bir coğrafyada kararların hızlı
alındığı ve hızlı uygulandığı,
tatbik edildiği, netice alındığı bir sistemi hep
birlikte, milletimizle birlikte gerçekleştirmiş olduk.
Birileri vadedilmiş topraklar üzerinden
siyasetlerini, hedeflerini koyabilirler ama buradan, bu Meclis kürsüsünden,
milletimizden, tarihimizden ve medeniyetimizden aldığımız
güçle bizim için de vazgeçilmez topraklar olduğunu ifade etmek istiyorum.
Yıllar önce bu kürsüde bu Meclis Misakımillî kararlarını
alırken, millî ahdi ilan ederken önceliğimiz,
şuuraltımız ve uygulamalarımız bugüne kadar hep bu
çizgi istikametinde oldu. Evet, birileri vadedilmiş topraklar üzerinden
hayaller kuracaklar ama bizler bütün direncimizi, bütün gücümüzü vazgeçilmez
topraklarımız üzerinde teksif etmiş olacağız.
Dolayısıyla, iki bin iki yüz yıllık bir devlet
geleneğiyle, bin dört yüz yıllık bir medeniyet
müktesebatıyla ve bin yıllık coğrafya hâkimiyetiyle bu
topraklarda var olan bir ülkeyiz. Bizi biz yapan değerlerimizle, medeniyet
değerlerimizle, tarihimizle, kültürümüzle, milletimizle hep birlikte de
yürümeye devam edeceğiz.
Bugün bu coğrafyada ve dünyanın dört bir
yanında bütün hukuk kitaplarının birinci sayfasında
yazılı olan “Kuvvete dayanmayan adalet âciz, adalete dayanmayan
kuvvet zalimdir…” Kudüs’ü başkent kabul etmek veya büyükelçiliğini
oraya taşımak suretiyle gücüne güvenerek ama adaleti hiçe sayarak
siyasi tasarruflarda bulunanlara bu topraklarda binlerce yıllık
adaletin nasıl hüküm sürdüğünü elbette ki anlatacak gücümüz, dilimiz
ve siyasi geçmişimiz, müktesebatımız vardır.
Dolayısıyla, alınan bu karar hukuka, adalete
dayanmadığı için de bu milletin vicdanında, bu
coğrafyanın vicdanında ve insanlık vicdanında kabul
görmeyecektir.
2018 yılı bütçesini görüşüyoruz,
hayırlı olmasını diliyorum. Ülkemiz gibi bütçemizin de
güçlü olması için verdiğimiz bir mücadele var. Terörün her
çeşidiyle mücadele ediyoruz, ekonomik operasyonlar, siber
saldırılar, siyasi operasyonlar ve elbette ki FETÖ, DEAŞ, PKK,
DHKP-C gibi bütün terör örgütleriyle verdiğimiz bir mücadele var. Güçlü
Türkiye için güçlü bir bütçe, güçlü bir ekonomi, güçlü bir siyaset… Elbette ki
birileri “savaş ekonomisi” veya “savaş bütçesi” diyecek; hayır,
elbette ki askerimizin de güçlü olması için her türlü tedbiri
alacağız.
Bu topraklarda 15 Temmuzda 1071’deki Malazgirt
ruhunun, birlik ruhunun, beraberlik ruhunun var olduğunu… Tarih
kitapları bu ruhu anlatırken Çanakkale’ye atıf
yapıyorlardı, Kurtuluş Savaşı’na atıf yapıyorlardı.
15 Temmuzda gördük ki bu ruh hâlâ capcanlıdır. Aliya
İzzetbegoviç şöyle der: “Tarihi Allah yazar, önemli olan sizin nerede
durduğunuzdur.” Yeni bir tarih yazılıyor ve önemli olan, bizim
nerede durduğumuzdur.
Yarın, İslam İşbirliği
Teşkilatı, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ın riyasetinde İstanbul’da toplanacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR ALİ YILDIZ (Devamla) – İşte,
nerede durduğumuzu, nasıl durduğumuzu, asil, millî ve yerli bir
duruş gösterdiğimizi bütün dünya görecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Söz sırası Aydın Milletvekili
Abdurrahman Öz’dedir.
Buyurun Sayın Öz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN ÖZ
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
Mahkemesinin bütçesi hakkında AK PARTİ adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu, televizyonları başında bizleri
izleyen insanlarımızı ve 80 milyon
vatandaşımızı saygıyla selamlarım.
AK PARTİ hükûmetlerinin iktidara geldiği
günden bu yana kesintisiz 16’ncı bütçesini görüşüyor olmanın
mutluluğunu yaşıyoruz. 16’ncı bütçemizin öncelikle
memleketimize, milletimize hayırlar getirmesini diliyorum. Bize verdikleri
kesintisiz ve artarak devam eden destek için de milletimize teşekkür ediyorum.
Sözlerimin başında Kudüs’le ilgili görüşlerimi kısaca ifade
etmek istiyorum.
Kudüs, Müslümanların kutsal
mekânıdır, ilk kıblesidir, Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i
Aksa’dır, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de övülmüş
bir beldedir. Bizim için Mekke ve Medine ne ise Kudüs odur. Aynı zamanda
Kudüs, sadece Müslümanlar için değil, tüm ilahî dinler için de ortak bir
değerdir, bir dine ve inanca hasredilemez. Bugün Kudüs’e
gittiğinizde, sokaklarında gezdiğinizde her dinden insana,
mekâna ve ibadethaneye ev sahipliği yaptığını
görürsünüz. Bu açıdan baktığınızda Kudüs,
insanlığın ortak değeridir. Kudüs’e gitmiş, o
havayı teneffüs etmiş, Kubbet-üs Sahra’da, Mescid-i Aksa’da namaz
kılmış, dar sokaklarında gezmiş bir kardeşiniz
olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin almış olduğu
kararı kabul etmediğimi buradan açıkça ifade etmek istiyorum.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Birleşmiş Milletler
kararlarına da açıkça aykırı olan, uluslararası
toplumca da kabul görmeyen büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı
yok hükmündedir. Bu karar bölgenin ve insanlığın
barışına hiçbir katkı sağlamayacaktır, sadece ve
sadece bölge ve insanlığın huzursuzluğuna sebep
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri göreve geldikleri ilk günden
itibaren insan haklarıyla ilgili standartların gerek iç hukuk yönünden
gerekse uluslararası hukuk yönünden yükseltilmesi için reformlar
yapmıştır. Söz konusu reform hareketleri süresince ilk
değişiklik Anayasa’nın 90’ıncı maddesine eklenen ve
2004 yılında yürürlüğe giren temel hak ve özgürlükler ile
milletlerarası anlaşmaların çelişmesi durumunda
milletlerarası anlaşmalara üstünlük tanınacağına
ilişkin düzenlemedir. Devamında, 2010 yılında yapılan
Anayasa değişikliğiyle getirilen ve Anayasa’nın 148’inci
maddesinde düzenlenen bireysel başvuru hakkıdır. Bireysel
başvuruyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında
güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerin kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla vatandaşlara
Anayasa mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı
tanınmıştır. Bu Anayasa değişikliğinin
sonucu olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde önceki dönemlerde
yıllık 8 bin civarında müracaat yapılırken müracaat
sayısı 2.000-2.500 sayılarına inmiştir. Yine, Adalet
Bakanlığı bünyesinde oluşturulan İnsan Hakları
Tazminat Komisyonu ve diğer kurumlar vasıtasıyla bu müracaat
sayıları ciddi oranda azalmıştır. Bu reformlarla
ülkemizin uluslararası hukuk uygulamalarına itibar
kazandırılmaya çalışılmıştır.
Bireysel başvuru kapsamında Anayasa
Mahkemesince verilen kararlara da kısaca dikkat çekmek istiyorum. 23 Eylül
2012 tarihinden başlayan süreçte toplam 171.639 bireysel başvuru
yapılmıştır. Bunun 80.756’sı 2016 yılında,
38.690’ı 2017 yılındadır. 2017 yılı sonu
itibarıyla toplam 132.847 dosya sonuçlandırılmış.
Sadece 2017 yılında 85.458 dosya
sonuçlandırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vatandaşlarımızın iç hukukumuzdaki hak
arama sürecinde de Anayasa Mahkememizin referans niteliğinde önemli
kararları vardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de yeri geldiğinde
Anayasa Mahkememizin bu karalarına atıflar yapmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesini iç hukukun
tüketilmesi gereken etkin ve zorunlu bir müracaat yolu olarak görmüştür.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2016
yılında terör örgütünün faaliyetleri üzerine verilen sokağa
çıkma yasaklarıyla ilgili bireysel başvuruları, iç hukuk
yolları tüketilmeden, Anayasa Mahkemesine başvurulmadan geldiği
gerekçesiyle reddetmiştir. Yine, FETÖ’yle ilgili müracaatları da
aynı gerekçeyle reddetmiştir.
En son 2017 yılında
yaptığımız Anayasa değişikliğiyle -Anayasa
Mahkemesinin üye sayısı 15 olup- askerî yargı
kaldırıldığından askerî yargı üyesinin Anayasa
Mahkemesi ne üye olması çıkarılmıştır. Yine, en
son yaptığımız değişiklikle, Anayasa Mahkemesine
Türkiye Büyük Millet Meclisince üye seçme yetkisi verilmiştir.
Ben Anayasa Mahkemesi bütçemizin memleketimize,
milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Söz sırası Samsun Milletvekili Orhan
Kırcalı’ya aittir.
Buyurun Sayın Kırcalı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN KIRCALI (Samsun) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2018 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın Yargıtay bütçesiyle ilgili bölümünde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.
Adalet mülkün temelidir. Büyük medeniyetler adaletle
yükselmiş, adalet güneşinin sönmesiyle yok olup gitmişlerdir.
Tarih boyunca kurulan büyük Türk devletleri de adalet ideali üzerinde
yükselmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, 1517’den 1917’ye kadar
ecdadımızın hâkimiyeti boyunca Kudüs Musevilerin,
Müslümanların ve Hristiyanların kardeşçe
yaşadığı, adaletin hâkim olduğu bir yerken, son yüz
yılda ise gözyaşının dinmediği, annelerin,
çocukların, bebeklerin katledildiği, uluslararası hukukun ise
yok sayıldığı bir şehir olmuştur. ABD
Başkanının Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak
tanıma kararı tüm insanlığa ve Birleşmiş
Milletler kararlarına karşı yapılmış hadsiz bir
meydan okumadır, uluslararası hukukun ayaklar altına
alınmasından başka bir şey değildir. Kudüs bizim göz
bebeğimizdir. Kudüs’ü işgal ve yağmadan başka hiçbir
değeri olmayan devletlerin insafına da bırakmayacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa’mızın 2’nci maddesinde belirtildiği veçhile Türkiye
Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. 2002 yılından bu yana AK PARTİ
hükûmetlerimizin attığı adımların tümü insan
hakları temelinde hukuk devleti ilkesinin geliştirilmesi ve
güçlendirilmesine yöneliktir. Hukuk alanında yapılan reform
niteliğindeki değişikliklerle
vatandaşlarımızın temel hak ve hürriyetleri daha fazla
güvence altına alınmıştır. Anayasa ve başta temel
yasalar olmak üzere gerçekleştirilen değişikliklerle adalet
sistemimize çok önemli yenilikler kazandırılmıştır.
Hükûmetlerimiz, bu değişiklikleri yaparken dünyadaki gelişmeleri
de yakından izlemekte, uluslararası toplumun
kazanımlarını da dikkate alarak gelişimini sürdürmektedir.
Sürekli gelişen şartları dikkate alarak adalet sistemimizi daha
da ileriye taşımayı tarihî bir sorumluluk olarak görmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yargıtay, Türk hukuk sisteminin en köklü ve en büyük
kurumudur. Kuruluşundan bugüne kadar Türk hukukuna yön vermiş, hukuk
düzeninin yerleşmesinde ve adaletin gerçekleşmesinde etkin rol
oynayarak öncülük etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde
6 Mart 1868’de kurulan Divanı Ahkâmı Adliye, Yargıtayın
tarihsel temelini oluşturmaktadır. Gelecek yıl 150’nci
kuruluş yıl dönümünü kutlayacak olan Yargıtayın bugün
olduğu gibi, yarın da ülkesine fedakârca hizmet etmenin ve toplumun
yüksek adalet beklentilerine cevap vermenin gayreti içerisinde
olacağına inancımız tamdır.
Değerli milletvekilleri,
yargılamaların makul sürelerde bitirilmesi önem verdiğimiz konuların
başında gelmektedir. Geçtiğimiz süreçte
vatandaşlarımızın haklarına daha kısa sürede
kavuşmaları için çeşitli uygulamaları hep birlikte hayata
geçirdik. Bunların başında gelen, istinaf kanun yolunun
yürürlüğe girmesiyle Yargıtaydaki dosya yığılmalarının
önüne geçilmiştir. Yargılamaların uzamasına neden olan
hususlardan birisi de bilirkişilik müessesesindeki eksikliklerdi. 6754
sayılı Bilirkişilik Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle
birlikte onların ikincil mevzuatı da yürürlüğe konmuş, çok
önemli bir reform gerçekleştirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzda asker
kılığına girmiş hainlerin darbe girişimi
karşısında, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere,
Yargıtay ve diğer yargı kurumlarımız darbe
girişiminin ilk saatlerinden itibaren gerekli kararları alarak
halkımızın ve demokrasinin yanında yer
almıştır. Yargı tarihi açısından bu önemli bir
duruştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yargıtay Başkanlığının 2018
yılı bütçesi 2017 yılına göre 80 milyonluk bir
artışla 460 milyon 437 bin TL olarak planlanmıştır.
2018 yılı bütçemizin ülkemize
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kırcalı.
II.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Endonezya
Temsilciler Meclisi Adalet ve Yasama Komisyonu Başkanı ve üyelerine
“Hoş geldiniz.” denilmesi
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Endonezya Temsilciler Meclisi Adalet ve Yasama Komisyonu
Başkanı ve değerli üyeleri şu anda Meclisimizi teşrif
etmişlerdir. Kendilerine tüm gruplar adına, Genel Kurul adına
hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 504) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi, söz sırası
Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’ya aittir.
Buyurun Sayın Özkaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
2018 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında
Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulumuzu, aziz milletimizi, ilk kıblemiz, ezeli ve ebedi
başkentimiz Kudüs'ü ve bütün mazlumları saygıyla
selamlıyorum.
Danıştay, Sultan Abdülaziz’in kuvvetler
ayrılığı ilkesine verdiği öneme binaen 10 Mayıs
1968 yılında kurulmuştur, “Şûrayı Devlet” adıyla
kurulmuştur. 1924 Anayasası’yla anayasal bir kurum hâline
gelmiş, 1961 ve 1982 Anayasası’yla da yüksek yargı mahkemeleri
yanında yerini almıştır. Danıştayın temel
misyonu idari uyuşmazlıkları evrensel hukuk değerleri ve
hukukun üstünlüğü ilkesi ışığında insan haklarını
esas alan bağımsız, tarafsız ve adil bir yargılama
yapmak, makul sürede nihai şekilde çözümleyerek içtihat birliğini
sağlamak, danışma ve inceleme görevini etkin bir şekilde
yerine getirmek olarak belirlenmiştir.
Danıştayın iki temel görevi
vardır: Bunlardan ilki yüksek yargı mahkemesi olarak idare ve vergi
mahkemelerince verilen kararların temyiz incelemesini yapmak ve ilk derece
mahkemesi olarak açılan davalara bakmaktır. İkinci önemli görevi
ise Başbakanlık ve Bakanlar Kuruluna gereken konularda görüş
bildirmek ve idari uyuşmazlıkları çözmektir.
Danıştayın bütçesi 2018
yılında yüzde 19 artırılarak 148 milyon 972 bin TL
olmuştur. Son on yılda Danıştaya gelen dosya
sayısı 169.924’ten, yaklaşık 170 binden 461 bine
çıkmıştır. 2002 yılında toplam verilen karar
sayısı 59.800 iken yani yaklaşık 60 bin iken 2016
yılında 133 bine çıkmıştır. Aynı dönemde
Danıştayda 69 üye 120’ye, tetkik hâkimi ise 223’ten 470’e, personel
sayısı 348’den 647’ye çıkarılmıştır. Yani
Hükûmetimiz, Danıştayın üye, tetkik hâkimi, personel ve bina
gibi bütün ihtiyaçlarını bu süreçte
karşılamıştır.
Danıştay hizmetlerinin görülmesinde
yargısal alanda hizmet kalitesini artırıcı çabalar
sürdürülerek evrensel hukuk normları, hukukun üstünlüğü ve hukuk
devleti ilkesinin gerektirdiği doğrultuda yargılama sürecinin
hızlı, adil, güvenli ve isabetli şekilde işlemesini
sağlayacak, yargısal ulaşılabilirliği artıracak,
bilirkişilik müessesesini etkinleştirecek hukuksal ve kurumsal
düzenlemeler yapılması Hükûmetimizin temel
politikalarındandır. Bu çerçevede, yargının iş yükünü azaltmak
amacıyla alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi
ve yaygınlaştırılması öncelik hâline gelmiştir.
Diğer taraftan, hâkim ve nitelikli idari
personel sayısının artırılarak yargı
mensupları ve idari personelin evrensel ölçüde etik ilkelerinin
düzenlenmesi, bilgilendirilmeleri, farkındalıklarının geliştirilmesi,
fiziki ve teknik altyapı eksikliklerinin giderilmesi, elektronik ortamda
özellikle yargı organları arasında oluşturulan bilgi
ağı yani UYAP’a taşınmış olan idari yargı
hizmetlerinin güvenli ve etkin hâle getirilmesi de önceliklerimiz
arasındadır.
Yeri gelmişken Danıştay ve idari
yargıyla ilgili birkaç görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Anayasa’mızın 141’inci maddesi “Bütün mahkeme kararlarının
gerekçeli olması zorunludur.” der. Gerekçe mahkeme kararlarının
ruhu, amacı ve varoluş sebebidir. Gerekçe adil yargılama
hakkının bir tezahürüdür. Bu vesileyle, Danıştay
kararlarının da kanun maddeleri, kanun metni ve yerel mahkeme
kararını özetlemekten öteye geçen, sebep-sonuç ilişkisini ortaya
koyan, okuyan herkesi tatmin eden bir gerekçeyle yazılması ve
yayınlanması en büyük arzumuzdur.
Yine, Danıştay dâhil tüm yüksek mahkeme
kararlarının UYAP ortamında, sıra numarasıyla
kişisel verilerden arındırılarak yayınlanması,
etkin bir toplumsal taraf ve ilgililer denetiminin sağlanması
açısından önemlidir diye düşünüyorum.
Öte yandan, Anayasa’nın 125’inci maddesindeki
“İdarenin her türlü eylem ve işlemleri yargı denetimine
tabidir.” kuralının yanında, 2010 yılında yapılan
değişiklikle “Yargı denetimi, yerindelik denetimini kapsamaz.” şeklindeki
hükmünün de idari yargıca daha etkin şekilde uygulanması
gerektiğini düşünüyorum.
Bu vesileyle Danıştay bütçemizin
Danıştay üyelerimize, hâkimlerimize,
çalışanlarımıza ve bütün aziz milletimize hayırlara
vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Söz sırası Balıkesir Milletvekili
Kasım Bostan’a aittir.
Buyurun Sayın Bostan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA KASIM BOSTAN
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlık bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Başbakanlık teşkilatının
Türk-İslam geleneğinden şekillenen köklü, tarihî geçmişine
baktığımızda, Selçuklu Devleti’nde Büyük Divan,
Osmanlı Devleti’nde Divan-ı Hümayun, Tanzimat Dönemi’nde
Başvekâlet Kurumu olarak teşkilatlandığını
görmekteyiz. Büyük Millet Meclisinin kurulmasıyla birlikte “Egemenlik,
kayıtsız şartsız Türk milletinindir.”
anlayışının sonucu, tüm devlet yetkileri Türkiye Büyük
Millet Meclisinde toplanmıştır. “Meclis Hükûmeti sistemi” olarak
adlandırılan bu dönemde yürütme erkine ait tüm yetkiler Meclise
bırakılmıştır. Meclis, yürütme yetkilerini
kullanabilmek için bir İcra Vekilleri Heyetini yani bugünkü anlamda
Bakanlar Kurulunu seçmekte, bu heyet de İcra Vekilleri Heyeti
Başkanını yani bugünkü Başbakanı tayin etmekteydi.
Fakat her bir bakanın doğrudan Meclis tarafından seçildiği
ve yine İcra Vekilleri Heyeti Başkanı ile her bir bakanın tek
tek Meclise karşı sorumlu olduğu bu sistemde hâliyle güçlü bir yürütme
organı ve Başbakanın ortaya çıkması mümkün
olmamıştır.
29 Ekim 1923’te Teşkilatı Esasiye
Kanunu’nda yapılan değişiklikle cumhuriyet ilan edilmiş ve
bu değişikliğin 12’nci maddesinde Başvekilin
Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilmesi
karara bağlanmıştır. Diğer bakanların
Başbakan tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçildikten
sonra, teşkil edilen kurulun yani Bakanlar Kurulunun
Cumhurbaşkanı tarafından Meclisin güvenoyuna
sunulacağı öngörülmüştür. Bu hükümler 20 Nisan 1924 tarihli ve
491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu’yla aynen
tekrarlanmış ve Anayasa’nın 46’ncı maddesinde Bakanlar
Kurulunun Meclise karşı kolektif sorumluluğu kabul
edilmiştir. 1924 Anayasası’nın bu yaklaşımıyla
birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi karşısında siyaseten
sorumlu bir kuruluş olarak Bakanlar Kurulunun ve dolayısıyla
Başvekilin etkinliği artmaya başlamıştır.
Aynı zamanda Başbakanın, Bakanlar Kurulunu oluşturacak
üyeleri belirleme ve görevden alma konusundaki yetkileri sayesinde siyasi gücü
daha da artmış ve bu durum Başbakanlık
teşkilatının süreç içerisinde güçlenmesini
sağlamıştır. Cumhurbaşkanının sistem
içerisindeki konumu ise Meclise karşı siyasi bir sorumluluğu
bulunmamasından dolayı Bakanlar Kurulu ve Başbakana göre ikinci
planda kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1961 Anayasası da parlamenter hükûmet sistemi
uygulamasını devam ettirmiş ve Bakanlar Kurulu üyelerinin
belirlenmesi ve görevden alınmalarında Başbakanı belirleyici
kılarak sistem içerisinde Başbakana göreceli bir üstünlük
sağlamıştır. Ancak 1961 Anayasası bir tepki
anayasası olması nedeniyle Başbakan ve Bakanlar Kurulunu
sınırlandıran birçok hükmü de bünyesinde
barındırmıştır. 1961 Anayasası’nın yürütme
organını göreceli olarak etkisizleştirmesi ve 1960’lı
yılların sonlarında baş gösteren şiddet olayları
devlet otoritesi ve kamu düzeninin tesisinde ciddi sorunlar
doğurmuştur. Bu süreç 12 Mart 1971 tarihinde bir askerî müdahale ve
12 Eylül 1980’de askerî darbeye giden yolu açmıştır. Gerek 1971
yılında yapılan değişiklikler gerekse 1982
Anayasası’nın getirdiği sistem 1961 Anayasası’nın tam
tersine yürütmenin güçlendirilmesi eğilimiyle
sonuçlanmıştır. Örneğin, 1971 Anayasası
değişiklikleriyle Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi verilmiş, 1982 Anayasası’yla da hem bu uygulama
devam ettirilmiş hem de Bakanlar Kurulu ayrıca olağanüstü hâl
kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisiyle
donatılmıştır.
1982 Anayasası’nın 1961
Anayasası’ndan bir diğer önemli farklılığı
Cumhurbaşkanının sistem içerisinde güçlendirilmiş
olmasıdır. Normalde, parlamenter hükûmet sistemlerinde sadece
sembolik yetkilere sahip olması gereken cumhurbaşkanları 1982
Anayasası’yla bizim sistemimizde siyasi sorumluluğu olmamakla
birlikte oldukça geniş ve kapsamlı yetkilerle
donatılmıştır. Bu da yürütme erkinde iki
başlılık ortaya çıkarmış ve
Cumhurbaşkanı ile sorumluluk sahibi Başbakan ve Bakanlar Kurulu
arasında birçok kez çatışma doğurmuştur. 2007
yılında Meclis tarafından yapılacak
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 367 garabetiyle engellenmesi,
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören bir
Anayasa değişikliğinin halk oylamasına sunularak kabul
edilmesiyle sonuçlanmıştır. Böylece, zaten klasik parlamenter
hükûmet sistemlerinde farklı olarak geniş yetkilere sahip
Cumhurbaşkanı, doğrudan halk tarafından seçilmenin
verdiği siyasi güçle yürütme organı içerisinde asli güç hâline
gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KASIM BOSTAN (Devamla) – Yani hem 82
Anayasası’nın Cumhurbaşkanını sistem içerisinde
güçlendirmesi hem de Cumhurbaşkanının doğrudan halk
tarafından seçilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemine geçiş kaçınılmaz hâle gelmiştir.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostan.
KASIM BOSTAN (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2018 yılı Başbakanlık
bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, bir sesi
açar mısınız? Öğrenmek istiyoruz, bilgilenme
hakkımız var.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, çok sağ
olun.
Süre uzatımında
bulunmayacağımı söylemiştim değerli arkadaşlar.
Söz sırası Antalya Milletvekili Mustafa
Köse’ye aittir.
Buyurun Sayın Köse. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA KÖSE (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlığın 2018 yılı bütçesi üzerine AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmamın başında iki hususa
değinmek istiyorum, birisi Kudüs meselesi. İsrâ ve miracın vuku
bulduğu, Müslümanların ilk kıblesi, gözümüzün nuru Kudüs,
maalesef, alınmış olan çok yanlış bir karar
neticesinde uluslararası toplumun gündemini işgal etmektedir.
İsrail 1917’den itibaren Filistin topraklarını işgal etmeye
başlamış, 1948 yılında
bağımsızlığını ilan etmiş, bu
bağımsızlık ilanının üzerine Araplar
İsrail’e karşı savaş açmış, savaşın
neticesinde İsrail Batı Kudüs’ü işgal etmiştir. 1967’deki
Altı Gün Savaşları’ndan sonra ise İsrail Doğu Kudüs’ü
de işgal etmiş bulunmaktadır. 1980 yılında İsrail
Kudüs’ü başkent ilan etmiş, bu vahim hadise üzerine
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplanmış ve Amerika
Birleşik Devletleri dâhil bütün ülkelerin ittifakıyla İsrail’in
Küdüs’ü başkent ilanının ve ilhakının hukuksuz
olduğu ve uluslararası toplum tarafından bunun tanınmadığı
ilan edilmiştir. Bu karar hâlen meridir, geçerlidir, yürürlüktedir ve
Trump’ın tek başına almış olduğu, Küdüs’ü
İsrail’in başkenti ilan eden karar geçerli değildir, uluslararası
hukuk tarafından da tanınmamıştır.
İkinci konu: Değerli arkadaşlar,
ülkemiz için güzel ve sevindirici bir gelişme olan büyüme rakamları.
Birinci çeyrekte yüzde 5,2, ikinci çeyrekte yüzde 5,1 büyüyen ülkemiz üçüncü
çeyrekte yüzde 11,1 oranında büyümeyi yakalayarak dünyada en fazla büyüyen
ülke hâline gelmiş ve G20 ülkeleri arasındaki bu birinciliği de
gerçekten tüm dünyanın gündemine oturmuştur. Emeği geçen herkesi
kutluyor, tebriklerimizi ifade ediyoruz.
Bilindiği üzere
Başbakanlığın görevi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve
hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde Başbakan ve Bakanlar Kuruluna
Hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinde her türlü desteği sunmak,
bakanlıklar arasında etkili bir iş birliği ve koordinasyonu
tesis etmek ve devlet teşkilatının düzenli ve uyumlu bir
şekilde işlemesini sağlamaktır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi
21 Ocak 2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 16 Nisan 2017 tarihinde
halk oylamasıyla vatandaşlarımız nezdinde kabul edildikten
sonra, şimdi Başbakanlık bu yeni sisteme uyarlamayla ilgili işlemleri
yapmakta, uyum yasalarını çıkarmak için yoğun bir
çalışma başlatmış bulunmaktadır. Bu kapsamda
Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü ve
Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü
tarafından 15.924 adet birincil ve 17.396 adet ikincil mevzuat
taranmış olup bunların Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edilmesiyle ilgili hazırlıklar yürütülmektedir. Kanunlar ve Kararlar
Genel Müdürlüğü 1.224 adet kararname sonuçlandırmış, 85
adet kanun tasarısını TBMM Başkanlığına sevk
etmiş, 16 adet olağanüstü hâl KHK’si çıkarmıştır.
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğümüzce TSE
Kalite Yönetim Sistemi’nin şartlarına uygun olarak yıllık
ortalama 35 bin adet araştırma hizmeti yerine getirilmektedir. Bugüne
kadar cumhuriyet ve Osmanlı arşivinde bulunan yaklaşık 32
milyon kıymetli arşiv evrakına ait görüntü elektronik ortama
aktarılmıştır.
2017 yılı Kasım ayı sonu
itibarıyla BİMER sistemine yaklaşık 1 milyon 800 bin adet
başvuru yapılmış, BİMER vatandaş ile devlet
arasında iletişim alanında bir marka değeri hâline
getirilmiştir.
Başbakanlık tarafından, hain darbe
girişimiyle anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçlarından 53 ilde açılmış olan 263 davaya katılma
talebinde bulunulmuştur.
Başbakanlık İdareyi Geliştirme
Başkanlığınca elektronik kamu bilgi yönetim sistemi
kapsamında bütün kurumlarımızın tüm hizmetlerinin hizmet
envanteri yönetim sistemine girmeleri sağlanmış, böylece ilk
defa kamunun sunduğu tüm hizmetlerin bir envanteri çıkarılmıştır.
Başbakanlığımızın
koordinasyonunda, tüm bakanlıkların hizmetleri e-devlet sistemine
aktarılmakta olup vatandaşlarımızın devletten
aldığı hizmetlerin kalitesi artırılmakta ve bürokratik
engeller de mümkün olduğunca ortadan kaldırılmaktadır. 2018
yılı sonu itibarıyla tüm devlet hizmetleri e-devlete
aktarılmış olacaktır. Çalışmaların
hızlı bir şekilde devam edebilmesi için de on beş günde bir
Başbakanlık Müsteşarının koordinasyonunda tüm
bakanların müsteşarlarıyla toplantılar
gerçekleştirilmektedir.
Bu vesileyle
Başbakanlığımızın bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, tüm Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Söz sırası Bursa Milletvekili Emine Yavuz
Gözgeç’e aittir.
Buyurun Sayın Yavuz Gözgeç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
Nuri Pakdil’in sözleriyle başlamak istiyorum: “Kalbimin bir
yarısı Mekke, diğer yarısı Medine; üzerinde bir tül gibi
Kudüs vardır.” Evet, bizim kalbimizde Kudüs var. Dünya
barışından yana olan devletlerin, Nizar Kabbani’nin “Ey
kentlerin en acılısı…” diyerek seslendiği Kudüs’te daha
fazla acı yaşanmasına sessiz kalmayacağını
umuyorum.
Kamu Denetçiliği Kurumu, kökleri
medeniyetimizde mevcut, devletin millet için var olduğu
anlayışıyla kurulmuş anayasal bir kurumdur. Bizim kadim
medeniyetimiz, kul hakkına, adalete, merhamete vurgu yapan,
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” ilkesinin üzerine
bina edilmiş bir medeniyettir. Ahilik teşkilatı, vakıf
kültürü, dârü’l-adl, Divan-ı Hümayun tecrübeleriyle şekillenen;
hukuka, insan haklarına, adalet anlayışına ve hakkaniyete
dayalı olarak çalışan Kamu Denetçiliği Kurumu kamu ile
vatandaş arasında çok önemli bir köprü vazifesi görmektedir.
İdarenin hizmet kalitesinin artırılması, iyi yönetim
ilkelerinin yerleşmesi, insan haklarının gelişmesi, hukukun
üstünlüğünün sağlanması, hak arama kültürünün
yaygınlaşması; şeffaf, hesap verebilir, insan odaklı
bir idarenin oluşmasına katkıda bulunmak amacıyla
çalışmalarını sürdürmektedir. Tavsiye kararları
yanında dostane çözüm kararlarıyla vatandaşın adalete
hızlı erişiminin sağlanmasına katkıda
bulunmaktadır. İnsan hakları, çocuk, kadın, engelli
hakları gibi konularda da çalışmalar yürütmektedir.
Hak arama kültürünün
yaygınlaştırılması ve
farkındalığın artırılması amacıyla
bölgesel toplantılar yapılarak valiler, belediye
başkanları, il müdürleri; özetle kamu ile vatandaşlar, STK’ler
bir araya getirilmiş, üniversitelerde ombudsmanlık kulüpleri kurulma
çalışmaları başlatılmıştır. Yurt
dışında yaşayan Türklerin haklarının
korunması amacıyla, bulundukları ülkelerin ombudsmanları ve
sivil toplum örgütleriyle toplantılar düzenlenmesi
planlanmıştır. Uluslararası Göç ve Mülteciler Sempozyumu 50
ülkenin ombudsmanlarının ve insan hakları temsilcilerinin
katıldığı Uluslararası Ombudsmanlık
Konferansları gerçekleştirilmiştir. İnsana hizmeti rehber
edinen tüm bu çalışmalar AK PARTİ’nin insan odaklı,
devlet-millet kaynaşmasını esas alan reformları sayesinde
gerçekleşebilmiştir.
Çok şükür ki “Öz yurdunda garipsin, öz
vatanında parya.” dizesinde ifade edildiği gibi, tek tip insan
üretmeye kalkan, milletin inancına, kılığına
kıyafetine müdahale eden ceberut devlet anlayışı
geçmişte kaldı. Bugün, devletine sahip çıkan bir millet,
milletine hizmeti şiar edinmiş, millet sevdalısı bir devlet
var ve biz bunun en somut örneğini 15 Temmuzda yaşadık. O gece,
milletin seçtiği lider Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın “Halkın gücünün üstünde bir güç
tanımıyorum. Milletçe meydanlarda toplanalım.”
çağrısı ile tüm farklılıklara rağmen milletimiz
tek yürek olmuş, canı pahasına iradesine, vatanına,
devletine sahip çıkmıştır, hazırlanan senaryolar
sonuçsuz kalmıştır. Hâlâ yeni senaryolar peşinde olanlar
var ancak asıl üzücü olan, bu kirli senaryolarda figüran olmayı kabul
eden, Türkiye düşmanlarının, terör örgütlerinin sözcülüğünü
yapan, gözleri kör, kulakları sağır, dilleri lal, gaflet,
delalet, hatta hıyanet içinde olanlar. Bu kirli senaryolara devam edenler
bilmeliler ki vatan, bayrak, millet, devlet bilincine sahip bu millet
Cumhurbaşkanımızın deyimiyle senaryoları yırta
yırta, oyunları boza boza ilerleyecektir inşallah.
Kamu Denetçiliği Kurumu bütçesinin devletimize
ve hepimize hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi söz sırası Manisa Milletvekili
Murat Baybatur’a aittir.
Buyurun Sayın Baybatur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MURAT BAYBATUR (Manisa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığının 2018
yılı bütçe önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, küresel düzeydeki
çatışmaların şiddetlendiği, ittifak ilişkilerinin
değiştiği ve bölgelerin yeniden şekillendirilmeye
çalışıldığı bir süreçten geçmekteyiz. Bu süreçte
Türkiye’ye yönelik iç ve dış tehditler de her geçen gün artmakta,
algı operasyonları ve siber saldırılar gibi asimetrik
tehditlerle boyutlanmaktadır. PKK, DEAŞ, FETÖ/PDY gibi
devletleşmeye, devleti ele geçirmeye çalışan terör örgütleri,
vekâlet savaşlarının yaşandığı Suriye ve
Irak’taki otorite boşluğundan yararlanmakta, bölgesel ve küresel
güçler tarafından taşeron olarak kullanılmaktadır. Siyasi,
ekonomik, sosyal ve kültürel etkileri olan yeni tehditleri de beraberinde
getiren bu durum, giriftleşen tehditlere karşı bütüncül bir
yaklaşımla mücadele edilmesini gerektirmekte ve Millî İstihbarat
Teşkilatının etkin olarak faaliyet göstermesini yaşamsal
kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin ciddi
sınamalarla karşı karşıya olduğu bu süreçten
başarıyla çıkabilmesi ancak güçlü bir istihbarat
teşkilatıyla mümkündür. Zira günümüzde uluslararası alanda söz
sahibi ülkelerin tamamı emsalleri arasında üstünlük sağlayabilmek
için, istihbarat servislerini daha etkin kılmak amacıyla insan
kaynağı ve teknik altyapı yatırımlarını her
yıl artırmaktadır. Böylece, istihbarat teşkilatları
aracılığıyla sadece kendilerine yönelik tehditleri bertaraf
etmekle kalmayıp çıkar alanlarındaki etkinlik ve kontrollerini
de geliştirmektedirler.
Değerli milletvekilleri, ulusal
güvenliğimiz ve menfaatlerimiz açısından üzerine düşen
sorumluluğun bilincinde olan MİT
Müsteşarlığımız da teknik ve insan istihbaratı
bağlamında sürekli geliştirdiği kapsamlı yetenekler
sayesinde yurt içinde ve dışındaki etkinliğini artırma
gayretiyle faaliyet göstermektedir. İstihbarat teşkilatının
teknik ve uydu analizleri kapsamındaki anlık istihbarat paylaşımları,
terör örgütlerine önemli kayıplar verdirilmesinde ciddi oranda katkı
sağlamaktadır. FETÖ/PDY’nin faaliyetlerinin akamete
uğratılması noktasında MİT
Müsteşarlığı tarafından gerçekleştirilen
başarılı çalışmalar, teknik ve insan istihbaratı
alanında yapılan yatırımların somut bir
başarısıdır. Nitekim, byLock sisteminin kodları
kırılarak örgütün gizli iletişim sistemleri ve
kullanıcıları deşifre edilmiştir. Ayrıca, birçok
firari örgüt mensubunun Türkiye’ye iadesini sağlayan MİT
Müsteşarlığı, örgütün emniyet yapılanması ile
emniyet teşkilatını sevk ve idare eden mahrem imamları da
tamamen deşifre ederek örgütle mücadelede önemli katkılar
sağlamıştır.
Bilindiği üzere, Bakanlar Kurulu ve Millî
Güvenlik Kurulunda belirlenecek diğer görevleri de icra etmekle yükümlü
olan İstihbarat Teşkilatımız, ülkemizin iç ve dış
güvenliğine yönelik artan ve çeşitlenen tehditlere karşı
yurt dışında da etkin olarak faaliyet göstermektedir. Bu
kapsamda, özellikle Suriye ve Irak’ta kendisine verilen önemli görevleri
icracı kurumlarla etkin ve hızlı koordinasyon sağlamak
suretiyle başarıyla yerine getirmektedir. Bu itibarla, sadece haber
toplayan değil tehditleri kaynağında bertaraf eden ve devletin
ihtiyaç duyduğu alanlarda istihbarat diplomasisini daha etkin kullanan bir
çalışma tarzını benimseyen Millî İstihbarat
Teşkilatımızın yurt dışında yürüttüğü
söz konusu faaliyetlerin başarısı ulusal güvenliğimiz ve
ülke menfaatlerimiz çerçevesinde kritik önem arz etmektedir. Bu nedenledir ki,
MİT Müsteşarlığının bir önceki yıla
kıyasla artırmayı planladığımız 2018
yılı bütçesinin, Teşkilatımızın imkân
kabiliyetlerini, teknik ve insan istihbaratı kapasitesini,
altyapısını ve teknolojik donanımını
geliştirmesi için kritik önemi haiz olduğunu bir kez daha vurgulamak
isteriz.
Türkiye’yle kıyaslandığında
İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin çok daha az tehdit
algılaması bulunmasına rağmen istihbarat servislerine
oldukça geniş bütçe ayırmakta olduklarını da dikkatlerinize
sunmak isterim.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin bekası adına önem arz eden Millî
İstihbarat Teşkilatımızın 2018 yılı bütçe
ödeneğinin yüzde 17 oranında artırılmasını bilgi
ve değerlendirmelerinize sunuyor, burada konuşmama son verirken 2018
yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi,
Sayın Başkanım, biraz önce AK PARTİ Grubu adına Ali
Özkaya Danıştay bütçesinde konuşurken -tutanağı
elimde- Danıştayın 1968 yılında kurulduğunu
söylemiş ve tutanaklara geçmiş.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Dil sürçmesi;
1868.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu 1968 değil
1868’dir. Bunun kayıtlarda düzeltilmesini talep ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, böyle bir usul...
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hiçbir
şeyi düzelttirmeyin, böyle kalsın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, böyle
bir usule müsaade etmemeniz gerekir.
BAŞKAN – Sayın Tanal bütün
konuşmacıların konuşmalarını düzeltme görevi
üstlendiği için sağ olsun...
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O düzeltme
makamı değil ki, tutanaklara geçiyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Doğru ama yani.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Doğru
söze ne denir?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, böyle bir usule müsaade etmemeniz gerekir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi
söz sırası...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, özür
dilerim, kayıtlara geçsin. Aslında...
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, her grup başkan vekilini ayağa
kalktığında dinlemek zorunda değilsiniz. İşleme
devam etmeniz gerekir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Allah Allah... Sen niye
karışıyorsun?
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sadece
AKP’ninki kalkınca kale al, başkasınınkini alma!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, sözünüzü kesemez kimse, işleme devam edin.
BAŞKAN – Tamam Sayın Elitaş.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım,
bir önceki bizim itirazlarımıza rağmen ve maalesef AK PARTİ
Grubu, Sayın Elitaş ne isterse istesin vererek...
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, böyle bir usul var mı Allah aşkına?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – ...İç Tüzük’teki bu tip
dil sürçmelerine karşı geçmiş tutanak hakkında düzeltme
hakkını ortadan kaldırdı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kalkmadı,
bilmiyor, İç Tüzük'ü okusun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Elitaş böyle
bir eksikliği ortadan kaldıran bir uyarıda bulundu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bilmiyor
İç Tüzük'ü, okusun, yazılı olarak düzeltebilir. Oku İç
Tüzük'ü.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Verilen dilekçeleri Tutanak
Dairesi işleme alamıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç
Tüzük'ün farkında değilsin.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz sayın grup
başkan vekilleri.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Yazılı olarak verebilir.
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Verdim, alamıyor Tutanak
Dairesi.
BAŞKAN – Sayın Özel, herkesin
söylediği kendini bağlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, tabii.
BAŞKAN – Yani burada şu ya da bu
şekilde bir ifade kullandı, onu düzeltme gereği hiç kimse
hissetmesin.
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Doğruları herkes bilsin.
BAŞKAN – Herkesin söylediği -dediğim
gibi- hatibi bağlar, muhatabını değil.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – İç
Tüzük’ünüz sıkıntılı.
BAŞKAN – Lütfen, bütçenin geleneklerine uymayan
bu tür yaklaşımlardan kaçınalım diyorum…
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Düşünmeden hazırladınız İç Tüzük’ü.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, bütçe geleneğine
uymamakla alakası yok.
BAŞKAN – …ve söz sırası Adıyaman
Milletvekili Adnan Boynukara’da diyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkanım, yani, şimdi, diyorsunuz… Bu gerçeklere göz
yummamızın nedeni olamaz bütçe.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – “AKP yumuyorsa
sen de yumacaksın.” diyorlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu kadar tahammülsüz iktidar
olur mu ya? Hatanızı düzeltiyoruz, ona da itiraz ediyorlar.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Boynukara. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ADNAN BOYNUKARA
(Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.
Değerli milletvekilleri, dünyadaki
işleyiş dikkate alınırsa pozisyonların iki kavram
üzerinden oturtulduğu görülür; ticaret, güvenlik, aslında daha
doğru bir ifadeyle güvenlik kaygısı. Diğer unsurların
tümü bu iki temel kavrama hizmet etmek için kurgulanıyor. Küresel güçler
bu iki alanı belirleme konusunda oldukça dayatmacı. Kendilerini
ticaret, bizim gibi ülkeleri ise güvenlik kaygısı ekseninde tutmak
istiyor. Bunu meşrulaştırmak için gerekçe üretme konusunda ise
oldukça mahirler. Güvenlik kaygısının tek zemin olarak kabul
ettirilmesi bizim açımızdan millî güvenliği ve toplumsal
barışı tehdit eden bir sorundur çünkü Türkiye, onların
dayattığı güvenlik kaygılarını aşabilecek,
kendi önceliklerine göre güvenlik ve ticaret arasında denge kurabilecek
geçmişe ve birikime sahiptir.
Değerli milletvekilleri, Millî Güvenlik
Kurulundan bahsederken ülkenin ve milletin kaderini etkileyen bir kurumdan
bahsediyoruz, yasal mevzuattaki ifadelerden çok daha derin etki alanı olan
bir kurum. Geçmişte kurumsal gücün ve bu gücün kullanımında
tercih edilen usulün kimi yanlış tutum, tanımlama ve istismarlara
neden olduğunu biliyoruz. Öyle ki söz konusu negatif politikaları
meşrulaştırmak için güvenlik risklerinin farklı
yansıtıldığı ve tehdit analizlerinin
abartıldığı çok olmuştur. Toplumsal kesimler ve
farklı düşünceler iç tehdit kavramıyla
tanımlanmış ve hedefe konulmuştur. Bu, geçmişte kurulu
egemen olan zihniyetin bahsettiğimiz küresel dayatmalara teslim
olmasının sonucudur. Son yıllarda bu zihniyetin
dönüştürülmesi için çaba gösterildiğini biliyoruz. Kurumsal
yapıyı ve yaklaşımları değiştirmeye
ilişkin adımlar atıldı ancak aslolan formun değil,
zihniyetin değişmesidir çünkü “sivilleşme” diye somutlaşan
değişim, sadece yönetim sürecindeki isimlerin ve oturma biçiminin
değişmesiyle sağlanabilecek bir mesele değildir.
Sivilleşme bir zihniyet meselesidir ve zihniyetin değişmesi
önemlidir yani kendi vatandaşını tehdit olarak görmeyen bir
anlayışın tüm karar alma süreçlerine nüfuz etmesi. Tabii, bu
dönüşüm küreselcilerin güdümündeki terör örgütleri tarafından zaman
zaman sabote edilmeye çalışılıyor. Bugün için PKK, FETÖ,
DAİŞ, DHKP-C bu tür örgütlerdendir.
Değerli milletvekilleri, önemli konulardan
birisi de geleceğe ilişkin planlama ve analizlerdir. Bu
bağlamda, FETÖ’nün cezaevlerinde kurmaya
çalıştığı örgütsel ağa ve ülke içinde Türkiye’ye
karşı yürüttüğü kampanyalara, ABD’nin ve bölgemizdeki kimi
ülkelerin PKK’yla kurduğu kirli ilişkilere, coğrafyamızda
üretilmek istenen yeni çatışma denklemlerine ve DAİŞ
unsurlarından türetilecek yeni örgütlere karşı duyarlı
olmakta yarar var. Unutmayalım ki Türkiye ülkeler arasında
eşitler ilişkisi talep ettiği ve vatandaşını
tehdit olarak görmekten vazgeçip yüzünü dışarıya çevirdiği
müddetçe hedefte kalacak ve farklı operasyonlara muhatap olacaktır.
2012’de başlayan operasyonlar sürecinin
yenilenerek devam edeceği açıktır. Neler mi? Etnik ve mezhepsel
çatışma alanlarını test etme, ekonomik tehditler üretme,
güvenlik mekanizmalarında görev yapan kadrolar arasında sivil siyaset
karşıtlığını besleme ve bunlardan hareketle
yönetimi ve sivil siyaseti sabote etme gibi operasyonlara karşı
duyarlı olmakta yarar var.
Çözüm mü? Çözüm basit ve bizim elimizde. Toplumsal
yapıyı tahkim etmek yani toplumsal yapının tüm
unsurlarını ayrımsız bir araya getirmek ve bunu da
siyasetüstü gören bir geleneği inşa etmek. İşte, küresel
unsurların ve güvenlik kaygısını kullanarak içeride oyun
kurmak isteyenlerin kirli emellerini boşa çıkaracak olan en temel
çaba budur. Zihniyet değişimini içselleştirmiş Millî
Güvenlik Kurulu bu süreçte önemli bir fonksiyon üstlenebilir. Bunun
oluşturulması temennisiyle bütçenin hayırlı
olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi Kahramanmaraş Milletvekili
İmran Kılıç’ta söz sırası.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
İnanma ihtiyacı doğuştan gelir
ve tarihin bütün dönemlerinde, bütün insan toplumlarında, bütün millet ve
devletlerle beraber bizim milletimizin tarihinde de bütün devletlerimizde inanç
ve ibadetle ilgili devrin şartlarına göre dinî teşkilat ve
yapılanmalar olagelmiştir. Osmanlı Devleti’nde din işleri
başında şeyhülislamın bulunduğu meşihat
makamı tarafından yürütülmekteydi ve meşihat makamı birçok
yetkilerle donatılmıştı. 19’uncu yüzyıl
başlarından ve özellikle Tanzimat Dönemi’nden itibaren
şeyhülislamlığın görev ve yetki alanı giderek
daraltılmış, İttihat ve Terakki Dönemi’nde 12 Mart 1917’de
çıkarılan bir kanunla başka bir statü getirilmiştir. 3 Mart
1924 tarih ve 429 sayılı Kanun’la Diyanet İşleri
Reisliği ve Evkaf Umum Müdürlüğü kurulmuş, İslam dininin
hukuk kuralları dışında kalan inanç ve ibadetlerle ilgili
hükümlerinin yürütülmesi ile ibadet yerlerinin idaresi Diyanet İşleri
Reisliğine, vakıfların yönetimi ise Evkaf Umum Müdürlüğüne
verilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığıyla ilgili tarihî süreçte, 30 Kasım 1925
tarih ve 677 sayılı, 8 Haziran 1931 tarih ve 1827 sayılı,
14 Haziran 1935 tarih ve 2800 sayılı, 23 Mart 1950 tarih ve 5634
sayılı, 22 Haziran 1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunlar çok önemlidir. Sayın milletvekilleri, bu son
kanunla daha önce dağınık hâlde bulunan hükümler yürürlükten
kaldırılarak Diyanet İşleri Başkanlığı
mevzuatı tek metinde toplanmış, yeni görevler ve yeni birimler
ilave edilerek teşkilat geliştirilmiş ve günün
şartlarına göre daha geniş bir hizmet imkânı sağlanmıştır.
Diyanet İşleri
Başkanlığının yasal dayanağı
Anayasamızın 136’ncı maddesi olup “Genel idare içinde yer alan
Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi
doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin
dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi
amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” denilmektedir.
Diyanet İşleri
Başkanlığının yürüttüğü kamu hizmetleri fetva
hizmetleri, irşat ve tebliğ hizmetleri, ibadet ve cami hizmetleri,
eğitim hizmetleri, yayın hizmetleri olarak sıralanabilir. Diyanet
İşleri Başkanlığı Kur’an ve sünnetin
rehberliğini, sahih, inancı sağlam ve sağlıklı
bilgiyi, tarihsel tecrübenin ışığında akıl ve
modern bilimin verilerini esas alır ve asla göz ardı etmez. Diyanet
İşleri Başkanlığı her zaman aklıselim ve
sağduyuyla hareket etmiştir. Sürekli kendini yenileme ve hizmetlerini
artırma gayreti içinde olan Diyanet İşleri
Başkanlığı bugün sadece yurt içinde değil, 100’ü
aşkın ülkede vatandaş, soydaş, millet ve ümmet
varlığımız için de umut bir teşkilattır. Diyanet
İşleri Başkanlığı bundan sonra da
barış, huzur, din-i mübin-i İslam’ın kutlu mesajını
küresel ölçekte duyurma yolundaki çabalarını saygın bir kurum
olarak sürdürmeye devam edecektir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 1924 yılından itibaren fiilen, 1961
Anayasası madde 154 ve 1982 Anayasası madde 136’yla da Anayasa
gereği olarak genel idare içinde yer alan idari bir kuruluş olup
bazı kesimlerin iddialarının aksine, toplumu din konusunda
temsil etmeyi başarmıştır. Laiklikle daha çok
bağdaşacak olan bir statü değişikliğinin bu
kuruluşu umulan etkinliğine kavuşturacağını
söylemek mümkündür.
Bu duygularla bütçenin hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Kocaeli Milletvekili İlyas
Şeker konuşacaktır.
Buyurun Sayın Şeker. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığının 2018 yılı
bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve yüce
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ
hükûmetleri olarak aralıksız 16’ncı bütçemizi de
hazırladık. Yine bu bütçemiz de faiz bütçesi değil, hizmet ve
yatırım bütçesidir. AK PARTİ olarak 2002 yılında
iktidara geldiğimizde bütçenin yüzde 43,2’si doğrudan faiz
harcamalarına giderken, şimdi bütçenin yüzde 90’ı
vatandaşımıza hizmet olarak gitmektedir.
2018 yılı hizmet ve yatırım
bütçesinde AFAD için 2 milyar 265 milyon 864 bin TL ödenek
ayrılmıştır. Bu ödenekle AFAD, afetlerin meydana
gelmesinden önce hazırlık ve zarar azaltma, olay sırasında
yapılacak ilk yardım ve kurtarma operasyonu, olay sonrasında
gerçekleştirilecek yardım, iyileştirme ve yenileme
işlemleri, kurumlar arası koordinasyon sağlanması gibi
görevleri yapmaktadır.
Türkiye jeolojik yapısı nedeniyle
afetlerden etkilenen ve yüksek derecede risk taşıyan bir
coğrafyada bulunmaktadır. Afetler yıkıcı etkileri
açısından değerlendirildiğinde ilk sırayı
depremler almaktadır. 780 bin kilometrekare topraklarımızın
yüzde 66’sı birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde bulunmaktadır.
Yine, nüfusumuzun yüzde 70’i de maalesef bu bölge üzerinde
yaşamaktadır. Ülkemizde meydana gelen depremlerde günümüze kadar
yaklaşık 90 binin üzerinde insanımız hayatını
kaybetti, on binlerce insanımız engelli kaldı, 500 binin
üzerinde binalar kullanılamaz hâle geldi. Meydana gelen depremler geri
gelmesi mümkün olmayan can kayıplarına, doğrudan ve dolaylı
ekonomik kayıplara, sosyal ve ruhsal problemlere yol açmaktadır. Son
altmış yıllık istatistiklere bakıldığında,
doğal afetlerin ülkemizde neden olduğu doğrudan ve dolaylı
ekonomik kayıpların gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 3’ü
kadarı olduğu görülmektedir. Tüm bunları dikkate
aldığımızda, afetlerin, sürdürülebilir
kalkınmanın sağlanmasında hayati bir tehdit
oluşturduğu görülmektedir. Bu tehditleri en aza indirmek için kriz
odaklı bir afet yönetimi anlayışı yerine önceliği risk
yönetimi olan afet yönetimi anlayışının gerekli olduğu
görülmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılında yürürlüğe giren Deprem Stratejisi
ve Eylem Planı’yla Türkiye’nin depremle mücadele yol haritası
belirlendi. Deprem bilgi altyapısı geliştirildi. Afete
Hazır Türkiye Projesi’yle halk bu anlamda bilinçlendirildi. Ulusal Deprem
Araştırma Programı kapsamında bu konuda araştırma
yapmak isteyen araştırmacılara maddi destekler
sağlandı ki bugüne kadar 34 projeye 6 milyon TL yardım
yapılmıştır. Karada ve Marmara Denizi’nin doğusunda
derin kuyu sismometre ağı projeleri ile 7’si denizde, 9’u da karada
olmak üzere derin kuyu sismik istasyonları kuruldu ve bu istasyonlar da
kendi çapında başarılı neticeler vermekte ve dünya
açısından da 2’nci sırada yerini almaktadır.
AFAD, 23 ülkenin yer aldığı Avrupa
Plakası Gözlem Sistemi Projesi’nin de aynı zamanda
ortağıdır. AFAD geliştirdiği kapasite, insan
kaynakları ve ürettiği projelerle Türkiye’yi sürdürülebilir bir
kalkınma modeline doğru taşımaktadır. AFAD, 2023’ün
Türkiyesi’ne adım adım yaklaşırken AFAD yönetiminde önemli
bir sistem ve teknolojik dönüşümü gerçekleştirmiştir.
Yurt dışında da çeşitli arama
kurtarma çalışmalarına katılarak bu alanda da dünyada en
başarılı ülkeler arasında yerini almıştır.
AFAD’ın koordinasyonunda son dönemde 500’den fazla yurt içi ve yurt
dışı insani ve acil yardımlar da yapılmıştır.
AK PARTİ iktidarlarıyla yapılan bütün bu çalışmalar ve
ekonomik büyümeyle Türkiye yardım yapılan ülke konumundan
dünyanın her ülkesine yardım yapan ülke konumuna gelmiştir.
Meclisimize sunulan AFAD’ın bu bütçesiyle,
milletimizin afet tehlikelerine karşı güven içerisinde
yaşamasını ve ülkemizde etkin ve etkili bir afet yönetimi
sürdürülmesini dilerken hazırlanan bütçenin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Osmaniye Milletvekili Suat Önal
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Önal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT ÖNAL (Osmaniye) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 mali yılı
bütçe kanunu tasarısı AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı) bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, geçmişte
yaşanan afetlerde afet yönetiminin koordinasyonunda yaşanan sorunlar
sebebiyle 2009 yılı sonunda Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Afet
İşleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel
Müdürlüğü kapatılarak, afetlerin daha etkin ve tek elden yönetilmesi
için Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetim
Başkanlığı kurulmuştur. Kurumlar arası
koordinasyonun sağlanması, afetlerin önlenmesi ve
zararlarının azaltılması, afetlere etkin müdahale edilmesi
ve afet sonrasında iyileştirme çalışmalarının
süratle tamamlanması amacıyla kurulan AFAD
Başkanlığı ile AFAD il müdürlükleri, önlem alma ve zarar
azaltma kültürünü toplum içinde geliştirmeye, eğitim faaliyetlerini
hızlandırmaya, modern teknolojiden ve iletişim
imkânlarından yararlanmaya, yerel, bölgesel ve uluslararası ölçekte
iş birliğini geliştirmeye, bunun yanı sıra
sürdürülebilir kalkınma ve sürekli gelişim sistemini hayata geçirmeye
yönelik çalışmalar yürütmektedir.
AFAD, sahip olduğu tecrübeyle bugün afetlere
her alanda daha hazırlıklı hâle gelmiştir. AFAD kurulduktan
sonra 50’den fazla ülkeye afet ve acil durumlarda insani yardımda
bulunmuştur. AFAD’ın koordinasyonunda son dönemde 500’den fazla yurt
içi ve yurt dışı insani ve acil yardım faaliyeti icra
edilmiştir. Suriye’den Filistin’e, Arnavutluk’tan Kırgızistan’a,
Pakistan’dan Myanmar’a, Somali’den Afganistan’a, Bosna-Hersek’ten Irak’a kadar
çok sayıda ülkeye insani yardım yapılmıştır.
Ülkemiz, AFAD ile dünyanın her ülkesine yardıma koşan ve
nüfus/gayrisafi millî hasıla oranına göre dünyada en fazla insani
yardım yapan ülke konumuna gelmiştir. Afetlerden sonra etkin ve
hızlı müdahaleyi sağlayacak şekilde 25 ilde lojistik depo
kurulumu çalışmaları tamamlanmış ve işletmeye
açılmıştır. Türkiye Afet Müdahale Planı’yla ulusal ve
yerel düzeyde olay türü ve ölçeğine göre esnek yapıda müdahale
organizasyon sistemi oluşturularak afet öncesi, sırası ve
sonrasında olmak üzere yapılacak çalışmalar
tanımlanmıştır. Afete Hazır Türkiye Projesi
kapsamında Afete Hazır Aile, Afete Hazır Okul, Afete Hazır
İş Yeri, Afete Hazır Gönüllü Gençler kampanyalarıyla da
toplumun afetlere hazırlanması hedeflenmiştir. Bugüne kadar ülke
genelinde 9 milyon 250 bin 832 kişi bu projeye dâhil edilmiştir.
Suriye'deki vahşet ve insanlık
dramından sonra ülkemize sığınan 3,5 milyona yakın
Suriyeli kardeşlerimizin 235 bini 10 ilimizde kurulan 21 geçici
barınma merkezinde yaşamaktadır. Seçim bölgem Osmaniye’de de
kurulan 2 ayrı barınma merkezindeki 4.108 konteynerde 15.329 Suriyeli
kardeşimiz bugün itibarıyla yaşamaktadır. Gerek görev
yaptığım Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde ve gerekse
barınma merkezlerimize yapılan ziyaretlerde yabancı ülke parlamenter
ve temsilcileri ülkemizdeki barınma merkezlerine övgüler
yağdırmışlardır. Pek çok ülke AFAD’ın bu
tecrübesini paylaşmak istemiştir. Standart
uygulamalarımızdan olan Afet Geçici Kent Yönetim Sistemi AKFEN
Birleşmiş Milletler nezdinde kamu hizmeti sunumunun
geliştirilmesi kategorisinde 1’incilik ödülüne layık
görülmüştür.
AFAD Başkanlığı ve tüm
personelini şu ana kadar yapmış oldukları bu
başarılı çalışmaları nedeniyle kutluyorum. Cari
harcamalar, cari transferler, sermaye transferleri, yatırım, sermaye
giderleri gibi kalemleri içine alan ve toplam 2 milyar 265 milyon 864 bin TL
olarak öngörülen AFAD bütçesinin, milletimizin afet tehlikelerine
karşı güven içerisinde yaşaması ve ülkemizde hâkim
kılınmaya çalışılan etkin ve etkili bir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SUAT ÖNAL (Devamla) - …afet yönetim
anlayışının sürdürülmesi açısından desteklenmesi
gerektiğini ifade ederek 2018 mali yılı bütçesinin
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına son
söz, Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’a aittir.
Buyurun Sayın Yavuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ İHSAN YAVUZ
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu bütçesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
On beş yıllık iktidarı döneminde
her alanda olduğu gibi insan hakları alanında da önemli
işler yapan AK PARTİ, 65’inci Hükûmet Programı’nda
barış, kalkınma ve insan haklarının korunması
alanlarında da etkin ve görünür katkılar
sağlayacağını ilan etmiştir. Bu kapsamda reform
niteliğinde adımlar atan, köklü ve nitelikli yapılar inşa
eden AK PARTİ hükûmetlerinin icraatlarından biri de hiç şüphesiz
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun
kurulmasıdır. Türkiye’de insan hakları konusunda yürütülen
kurumsallaştırma çalışmalarının sonucu olarak
21/6/2012 tarih ve 6332 sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu
Kanunu yürürlüğe girmiş ve dolayısıyla Türkiye İnsan
Hakları Kurumu kurularak faaliyete geçirilmişti. 2016
yılında Avrupa Birliği müktesebatının öngördüğü
hususları da karşılamak üzere kurum yeniden yapılandırılmış
ve bu doğrultuda 20/4/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren 6701 sayılı Kanun’la ayrımcılık
yasağıyla ilgili hususları da kapsayacak şekilde Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kurulmuştur. 6701
sayılı Kanun’da ayrımcılığın temelleri,
türleri, kapsamı ve istisnaları Avrupa Birliği
müktesebatına ve Avrupa Konseyi belgelerine uyumlu olarak
düzenlenmiştir.
Ayrımcılığın konusu,
hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanma olarak
belirlenmiş, ayrımcılığın temelleri de cinsiyet,
ırk, renk, dil, din, inanç, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken,
servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş
şeklinde düzenlenmiş, böylece hak ve hürriyetlerden
yararlanmayı, sayılan temellere dayalı bir davranış ve
uygulamayla hukuka aykırı şekilde engellemenin
ayrımcılık oluşturacağı hükme
bağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, genel
olarak insan haklarının korunması ve geliştirilmesi,
kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına
alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden
yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi ile bu ilkeler
doğrultusunda faaliyet göstermekle görevli ve yetkili
kılınmıştır.
16/3/2017 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan
listeyle, Bakanlar Kurulu tarafından 8, Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından 3 üye atanarak 11 kişilik
kurul göreve başlamıştır.
Kurum, ulusal ve uluslararası faaliyetlerini
sürdürmektedir. Ülkemizde ceza infaz kurumlarına ziyaretler
gerçekleştirmiş, çeşitli ülkelerdeki toplantılara
katılım sağlayıp, katkı sunmuştur. Kurum, son
olarak hazırlıklarını tamamlayıp başvuruları
da almaya başlamıştır.
2018 yılı Türkiye İnsan Hakları
ve Eşitlik Kurumu için öngörülen bütçe, genel kamu hizmetleri için 7
milyon 824 bin Türk lirası, kamu düzeni ve güvenlik hizmetleri için 230
bin Türk lirası olup, toplam 8 milyon 54 bin Türk lirasıdır.
AK PARTİ, yola çıktığı
günden itibaren gerçekleştirdiği reformlarla önemli
değişimlere imza atmıştır. Kökenleri, dini,
inançları ve fikirleri ne olursa olsun herkese eşit şekilde davranan
bir devlet anlayışını hâkim kılmıştır.
Bu minvalde evrensel değerlere dayalı bir sistem oluşturmak,
huzuru, güveni, istikrarı sağlamak için Kamu Denetçiliği,
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu gibi kurumları ihdas
etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın defaatle
söylediği gibi, biz farklılıkları zenginlik olarak gören
bir anlayış içerisindeyiz ve bu duruşumuz hiçbir zaman
değişmeyecek. Haklı güçsüzleri haksız güçlülere
karşı korumak en temel şiarımız olmaya inşallah
devam edecektir.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu bütçesinin ülkemiz açısından hayırlı
olmasını diliyor, bir kez daha yüce Meclisi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Böylece Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz talepleri karşılanmış olup söz
sırası şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubundadır.
İlk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Edip Semih Yalçın’a aittir.
Sayın Yalçın, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
Lütfen süresinde tamamlayalım,
uzatmayacağız.
MHP GRUBU ADINA EDİP SEMİH YALÇIN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi meriyete
girmeden önce 2019’a kadar yaşadığımız,
yaşayacağımız uyum yasaları sürecine ve öncesine dair
bazı görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Türk milleti büyük iç ve dış tehditlere
maruz kaldığı badireli dönemlerde birtakım iç kavgalara
tutuşsa da, iktidar ve nüfus mücadeleleri yaşasa da bir yolunu bulup
ittifak ederek bekasını daima korumuştur. 15 Temmuz ve
sonrası da Türkiye’nin en büyük bölücü, ayrılıkçı
tehditlerden birine maruz kaldığı bir süreç olmuştur. Bu
süreçte milletimiz hem kendi iç barış ve dayanışma ruhunu
öne çıkarmış hem de genetik kodlarının
tetiklediği bağımsızlık ve hürriyet refleksiyle
devletin bütünlüğünü kurtarmıştır.
Bununla beraber, 15 Temmuz ihanet
kalkışması sonrasında atlatılan tehlikenin tamamen
ortadan kalkmadığı, Türkiye’nin toplumsal kaynaşma, birlik
ve beraberliğe eskisinden daha çok ihtiyaç duyduğu, inkâr edilemez
bir gerçektir. İhanet kalkışmasının faili olan FETÖ,
bölücü terör örgütü PKK ve IŞİD gibi örgütleriyle iş
birliği, el birliği etmektedir. Çok boyutlu küresel güçlerin desteğindeki
bu ittifak, ihanet ve bölücülük ittifakı karşısında birlik,
bütünlük, tesanüt ve millî mutabakat ihtiyacı kendini her geçen gün daha
çok hissettirmektedir.
Türkiye’nin toplumsal dokusu zengin bir hazine gibi
Orta Asya’dan Kafkasya’ya, oradan Anadolu coğrafyasına
taşınan devlet kurma ve yönetim geleneklerinin eseridir. Selçuklu ve
Osmanlı Devleti’nin bin yılda kardığı harçla
oluşan bu güçlü ve mukavim sosyal doku, bölücü faaliyetlerin Türkiye’yi
ayrıştırmasına izin ve fırsat vermemektedir.
Atalarımız bize bütün iç ve dış etkenlere karşı
üstün direnç gösteren toplumsal barış iklimi
bırakmışlardır. Selçuklu ve Osmanlı’dan kalma sosyal
barışın egemen olduğu topraklarımızda her türlü
bölücü, yıkıcı ve ayrılıkçı akım,
kardeşlik ve barış ikliminde erimekte, yaşama
şansı bulamamaktadır. Bu şaşmaz hakikatin en son örnekleri
yakın tarihimizde Osmanlı’nın son döneminde ve millî mücadele
yıllarında görülmüştür.
Ayrılıkçı, yıkıcı ve
bölücü faaliyetlere karşı halkın gösterdiği birliktelik ve
dayanışma ruhu son olarak 15 Temmuzda meydanlarda tecelli
etmiştir. 15 Temmuzda iman seli gibi sokağa taşan
insanların tankların önüne yatarak, kendini kurşunlara siper
ederek, ihanet teşebbüsünü kırmak için canını ortaya
koyarak gösterdikleri millî direnç, maşeri vicdana binlerce yıllık
birikimin yön verdiğinin ispatıdır. O gün, bütün dünya Türk
toplumunun kendiliğinden organize olmak suretiyle varlık azmini
koruduğuna ve ilelebet de koruma azmiyle mücehhez bulunduğuna
şahit olmuştur. Darbecilerin ve onu destekleyen küresel aktörlerin
direncini işte bu sarsılmaz azim ve irade
kırmıştır. 15 Temmuz darbe kalkışmasına
mukavemet ederek milletimizin gösterdiği tarihî refleks ve kendi
varlığıyla beraber devletin bekasını da koruma yolunda
icra ettiği hayati işlev, aynı zamanda bir demokrasi
destanıdır. Türk milleti kendi mevcudiyetiyle birlikte binlerce
yıllık üstün bir geleneğin mahsulü olan devletinin de en
kıskanç, en hararetli ve en kararlı savunucusu ve muhafızı
olduğunu bu uğurda canını feda ederek göstermiştir.
Milletimizin bağımsızlık azminin, birlik ve beraberlik
şuurunun maşeri vicdanda temerküz ettiği ortaya
çıkmıştır.
15 Temmuz destanı, aynı zamanda, Türk
milletinin iç ve dış tehditlere gösterdiği muazzam direncin
tezahürüdür. Yaşadığımız coğrafyada kıyamete
kadar hayat sürmenin yolu, bu destansı direnişi hafızalarda
daima diri tutmak, gelecek nesilleri bu bilinçle donatıp
yetiştirmekten geçmektedir. Bu sebeple 2016 Ağustosundan itibaren
Türkiye bertaraf ettiği tehdidin tamamen ortadan
kaldırılması için seferber olmuş ve bu seferberlik millî mutabakatla
taçlandırılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu ifadelerimizden
hamaset edebiyatına soyunduğumuz, ağdalı bir belagatle yüce
Meclisin vaktini boşa sarf ettiğimiz sanılmasın.
Unutulmasın ki Türkiye 15 Temmuzda uçurumun eşiğinden dönmüştür.
Şükür ki o günün gecesi milletimiz bekasına ve bütünlüğüne
yönelen tehdide yediden yetmişe bütün fertleri ve her kesimden
insanıyla göğsünü siper etmiş, dayanışma ve birlik
beraberlik şuuruyla yıkıcı tehdit
savuşturulmuştur.
Politikacıların ve siyasi partilerin en
önemli görevi, millî direncimiz ve varlık azmimizin enerji
kaynağı olan toplumsal birlikteliğimizi, sosyal
barışı korumaktır. Bizlere düşen, birlik ve
bütünlüğümüzün korunması için olanca ölçüde kıskanç ve titiz
davranma gerekliliğidir. “Birlikten kuvvet doğar.” sözü klasik bir
retorikten ibaret olmayan, binlerce yıllık içtimai kültürün
damıttığı bir tecrübe hasılasıdır. Birlik
olmalı, bütünlüğümüzü koruyabilmeliyiz. Türkiye'nin
bekasının, toplumsal barış ve bütünlüğün
korunması her türlü politik ve kişisel endişenin,
çıkarın önünde ve üstündedir. Tarih boyunca görülmüştür ki
bölücülük ve tefrika, milletimizi ve devletimizi daima badirelere, uçurumlara
sürüklemiştir. Türk milletinin ayrışıp, bölünüp birbirine
düştüğü dönemlerde topraklarımız yabancı güçlerin
işgaline uğramış, millî
bağımsızlığımız maalesef yitirilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisinin 15 Temmuz ve sonrasındaki süreçte
takındığı tutumun ve siyasi duruşun bu çerçevede
değerlendirilmesi gerekir. Milliyetçi Hareket Partisi 2016
Ağustosunda şekillenen millî mutabakat ruhunun peşinden durup
dururken koşmamaktadır, peşine düşmemektedir; Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, Türkiye'nin hükûmet
sisteminin sağlam bir hukuki ve anayasal zemine oturtulması için
Hükûmete durup dururken teklifte bulunmamıştır. Gün birlik
günüdür, dem dayanışma demidir. Topraklarımızın
dışında, bilhassa okyanus ötesinde Türkiye'nin mahvı için
kurulan fesat ve imha mahkemeleri ile bölgemizde taşeron terör örgütleri
vasıtasıyla kurulan bölücü tezgâhlar karşısında bütün
siyasi partilerin ortak tavır ve duruş sergilemeleri esasen bir vatan
borcudur. Bu durumu mevcut iktidar partisinin meşru olmayan yollarla
iktidardan uzaklaştırılması için fırsat olarak
kullanmak doğru değildir. Türk milletinin etine aş erenlere
ayran yetiştirmektir. Bize zincir vurmak, tarih sahnesinde yeniden güçlü
günlerine dönme yolunda ilerleyen Türkiye'nin yoluna hendekler kazmaktır.
Çünkü düşmanlarımızın hedefi iktidar değil,
doğrudan Türkiye ve Türk milletidir. O bakımdan, Milliyetçi Hareket
Partisi de her zaman olduğu gibi, siyaset anlayışını birlik
ve beraberlik eksenine oturtmuştur. Bugün, aramızda hürriyet,
eşitlik, kardeşlik hatta adalet prensiplerini savunarak Türkiye'nin
altını oymaya çalışan ayrılıkçı unsurlar ile
onların iş birlikçilerine zeytin dalı uzatanların
yakın tarihimizden ibret alacaklarına inanmak istiyoruz.
Geçmişten bugüne ulaşan tarihî ibret levhaları karşısında,
Milliyetçi Hareket Partisi, sık sık, millî mutabakatın, millî
meseleler söz konusu olduğunda özellikle siyasi partiler arasında
meşru ittifakların taşıdığı önemin altını
çizme ihtiyacı duymaktadır. Bizim ittifaktan muradımız,
ülkeye, emperyalist ülkeler ve onların taşeronları olan
örgütlerle gizli veya açık bir itilaf siyaseti değil, tersine, milletle
birlik ve bütünlük tesis etmektir.
Kim milletten uzaklaştıysa ihanetin
kucağına ve ağına düşmüştür, kim düşmanla
gizli veya açık iş birliği ettiyse cezasını millet
kesmiştir. Zamanla ihanet edenler ayıklanmış,
işbaşından uzaklaştırılmıştır.
Millet, çeşitli bahanelerle kirli hesaplarını müstevlilerin
kirli emelleriyle tevhit edenleri önünde sonunda tasfiye etmiştir.
15 Temmuz darbe girişiminden
sonrasının Türkiye'nin iç ve dış sorunlar
yumağıyla giderek daha çok boğuştuğu bir dönem
olduğu hatırlarda tutulmalıdır. Türkiye, cumhuriyet
tarihinin en ciddi rejim bunalımıyla karşı
karşıya kalmıştır bu dönemde. Tarih bir kere daha
tekerrür etmiş, ihanet ağlarını demokrasi
ağacının dallarına, evrensel insani değerlerin,
evrensel ilkelerin gövdesine örmüştür. En kötüsü de FETÖ, PKK ve
IŞİD gibi terör örgütleri Türkiye’ye ittifak hâlinde topyekûn
saldırıya geçmişlerdir. İşte böylesi bir dönemde
“İhanet ve ayrılıkçılık Osmanlı Devleti’nin sonu
olmuştu ama Türkiye'nin sonu olmamalıdır, olmayacaktır.”
teziyle hareket eden Milliyetçi Hareket Partisi, siyasi engellemelerin ortadan
kalkması için hamle yaparak tarihî bir fonksiyon icra etmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisinde bugünümüzün ve yarınımızın
millî mutabakat ve konsensüs içinde dizayn edilmesinin zaruretine
inanılmaktadır. 2019 yılında milletimizin vicdan ve
iradesinde vasat bulmuş dayanışma ruhuyla, yeni bir ittihat ve
ittifak şuuruyla demokratik engelleri aşmak, bekamıza diş
bileyen oyunları birer birer bozmak da millî mukavemetin gerek ve
zaruretleri arasındadır. Aslında, 15 Temmuzdan sonra millî
mutabakat için müthiş bir fırsat doğmuş ancak politik
hırslar ve endişelerle iflah olmaz vehimler yüzünden bu hava
dağıtılmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi bu
konsensüsün yeniden tesisi için yola çıkmıştır ve bu yolda
üzerine düşeni kâmilen yapmak için çaba göstermektedir. Neticede, milletimiz,
AKP ve MHP’nin ittifakıyla hazırlanan Anayasa
değişikliğine onay vermiş, tehditlerin, arkasında
millet çoğunluğunun durduğu güçlü bir hükûmet sisteminin önünü
açarak bertaraf edilmesinin yolunu açmıştır. Artık
adım adım Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
taşları yerine oturmaktadır. Bununla beraber uyum yasaları
Meclisten geçirilip sistemin taşları yerli yerine oturuncaya kadar
siyasi sallantıların devam etmesi, birtakım arızaların
çıkması mümkündür. Ayrılıkçı ve bölücü tehlike tamamen
geçinceye, ülkede dinamikler ve her türlü ortam normalleşinceye kadar
siyasi partilere düşen, millî mutabakat içinde hareket etmektir. Bu
yapılırken 2019 yılında Anayasa değişikliği
hayata geçmeden önce uyum yasalarının siyasi uzlaşma
arayışı içinde çıkarılması da hayati önem arz
etmektedir. İşte bu çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisi Lideri
Sayın Devlet Bahçeli, Anayasa değişikliği sürecinde
olduğu gibi, uyum yasaları sürecinde de devreye girmiş, Seçim ve
Siyasi Partiler Kanunu’nda da kendi kurumsal kimliklerini korumaları
şartıyla, siyasi partileri ortak hedeflerde buluşturacak bir
çatıyı esas alan hukuki değişikliklerin
yapılmasını teklif etmiştir.
Milletimiz, 16 Nisanda Milliyetçi Hareket Partisinin
siyasetüstü millî öncelik ve hassasiyetlerle henüz tamamen bertaraf
edilmemiş küresel tehdidi dikkate alan yapıcı siyasetini tasvip
ettiğini göstermiştir. Milletin bu teveccühünün
karşılıksız bırakılmaması ve buna icabet
edilerek uzlaşma kültürünün muhafazası, 2019 seçimlerine giden yolda
siyasi bir vecibe olarak görülmektedir.
Genel Başkanımızın 2019
seçimlerinde siyasi partiler arasında açık ittifaka zemin
hazırlanması için yasal düzenleme öngören teklifi, bu çerçevede
oldukça önemli bir adımdır. Söz konusu teklifle sistemde aksaklıkların
yaşanmaması, erkler dengesinin korunması ve siyasi partilerin
demokrasimiz içindeki fonksiyonlarını bihakkın icra edebilmeleri
planlanmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, bilindiği
üzere, bugünkü yasalar açık bir ittifaka izin vermemektedir. Bu yüzden
geçmişte siyasi partiler hileişeriye yoluyla ittifaka
girmişlerdir. Bu durum, nispi bir belirsizliğe yol açarak hem
seçmenin tercihlerini olumsuz etkilemekte hem de istenen sonuçların elde
edilmesine mâni olmaktadır.
Diğer taraftan, bir başka partinin
amblemiyle ve onun çatısı altında seçime girilmesi,
ittifakı kabul eden edilgen konumdaki partinin kurumsal kimliğini
zedelemekte, tabanda aşınmalara yol açmaktadır. Bu durum,
aynı zamanda, ittifaka dâhil olan adayların söylemlerini halka
anlatma ve onları ikna etme noktasındaki inandırıcılıklarını
da sınırlamaktadır, oysa bazı Batılı ülkelerde
seçimlerde açık ittifaka izin veren yasalar mevcuttur. İleri
demokrasilerde ittifak meşru ve savunulan bir çıkış
yoludur. Bu meseleye bir siyasi partinin baraja takılmadan parlamentoya
girmesinin önünü açma çabası şeklinde bakmak yanlış,
şaşkın ve şaşı bir niyet olur. Anayasa
değişikliği sürecindeki mutabakatın sürdürülmesinin,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağlıklı
ve istikrarlı bir şekilde hayata geçirilmesi bakımından
yararlı olacağını düşünmekteyiz. Sayın Genel
Başkanımız bu bağlamda bir cumhur ittifakı
önermektedir. Bu teklifin en temel amacı güçlü bir parlamento
oluşturmaktır. Zaten Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin hedefinde de kuvvetli bir meclis vardır. Sayın Devlet
Bahçeli’nin önerdiği cumhur ittifakı önceden belirlenmiş iki
partinin uzlaşması olarak algılanmamalıdır, bu sadece
ittifakın çerçevesini çizen bir tekliftir yani sadece bir kanun teklifi
önerisidir, bütün partiler için geçerlidir. Yasal değişikliklerle bu
yol açıldığında, 16 Nisanda Anayasa
değişikliğine karşı birleşen siyasi parti, sivil
toplum örgütü ve diğer teşekküllerin de müşterek bir çatı
tesis etmeleri mümkün olacaktır. Son günlerde gündeme getirdiğimiz
siyasi partiler arasındaki seçim ittifakı düşüncesi ne iktidar
partisinin oy kaybından ne de Milliyetçi Hareket Partisinin baraj
altında kalacağı endişesinden
kaynaklanmıştır. Burada asıl olan, yeni sistemde, yani
Cumhurbaşkanlığı hükûmet modelinde, güçlü yürütme
karşısında onu dengeleyen güçlü bir yasama organının
oluşturulması, halkın kahir ekseriyetinin de böyle bir
oluşuma destek vermesidir. O takdirde, cumhur ittifakı siyasi
partiler kadar -adı üzerinde- cumhurun yani halkın da
ittifakını sağlayan bir adım olacaktır. Bu yolla, biz,
aslında ittifakı milletle, halkla yapmış
olacağız. İttifak, bir gruplaşma ve ayrışma
husule gelmesinden ve oyların belli bir çatının
sandığında yığılmasından ziyade,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet modelinin hem
sağlıklı işleyişini temin eden hem de bu
işleyişi denetleyen etkin bir parlamentonun teşekkül etmesini
hedeflemektedir. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminde
seçimi kazanacak ve yürütmenin başına geçecek adayın yüzde 50
artı 1 alması zarureti dikkate alındığında,
Parlamento aritmetiğini tayin edecek ittifakların ne kadar gerekli,
normal ve meşru olduğu da kabul edilecektir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde istikrarın ve
erkler dengesinin temini için güçlü bir parlamentoya daha çok ihtiyaç
duyulacağı inkâr edilemez bir hakikattir. O hâlde, 2019’da hayata
geçecek Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin dinamikleri ve
anayasal çerçevesi dikkate alındığında güçlü bir Meclis
yapısının taşıdığı önem takdir
edilecektir. Güçlü Türkiye Büyük Millet Meclisi, güçlü yönetim,
sağlıklı bir demokrasi demektir.
İşte bu bağlamda, cumhur
ittifakı bize istenen tablonun ortaya çıkması için fırsat
ve imkân verecektir. Güçlü bir parlamento yürütmeyi dengelemekle kalmayacak,
etkin bir murakabe organı olarak işlev üstlenecektir; güçlü bir
yasama organı, kuvvetli bir hukuk sistemini oturtmak için gereken
demokrasi silahlarını da elinde bulunduracaktır. Bu sayede,
Parlamento sadece yürütme karşısında etkin bir denge unsuru
olmakla kalmayacak, yargı erkinin de denge mekanizmasındaki yerini
sağlamlaştıracaktır. İttifakı esas alan yasal
değişiklikler yapıldığında mevcut sistemin
tıkanıklıklarının giderilmiş olacağı
yeni hükûmet sisteminde şu anki yapıdan daha dominant bir
parlamentonun teşekkülünün yolu açılmış olacaktır.
Böylelikle, siyasi hedef ve niyetleri, Türkiye'nin geleceğine dair asgari
müşterekleri olan kitlelerin gücü bir çatı altında
birleştirilerek ortaya çıkan sinerjinin Meclise yansıması
sağlanmış olacaktır. Mecliste millî iradeyi daha bariz
yansıtan bir siyasi tablo oluşacağından üç büyük denge
unsurundan biri olarak yasama erki, bugüne kadarki en müessir konumuna
ulaşabilecektir. İttifaklar gerçekleştirilerek yapılan
seçime tek çatı altında girme konusunda uzlaşan partilerin
birlikteliğinde kurumsal kimliklerin korunması da esas
olacaktır. Oyların dağılımı partilere
münhasıran olacak, bu sayede, ittifakta yer alan her partiye kendi
tabanından veya kendi seçmenlerinden gelen oyların miktarı da
belli olacaktır. Meclis aritmetiğini belirleyecek oy yekûnu ise
ittifakın toplam oyu temel alınarak belirlenecektir. Bu sayede hem
ittifak bünyesindeki partilerin kurumsal kimlikleri ve tüzel kişilikleri
korunmuş hem de konsolide olmuş oyları sandığa
yansımış olacaktır. İttifakta yer alan siyasi partiler
Parlamentoda kendi oylarıyla grup oluşturabileceklerdir. Diğer
taraftan, genel seçmen kitlesinin çoğunluğunun temayülü en kuvvetli
şekilde bir uzlaşma ikliminde toplanmak suretiyle fevkalade verimli
bir netice elde edilmiş olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, cumhur
ittifakını, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden
esinlenerek ve bu sisteme atfen düşünmüş olup Cumhurbaşkanlığı
seçimlerini de etkilemesini öngörmektedir. Bu nedenle, cumhur ittifakı,
halkın kahir ekseriyetinin temayülünü bir mıknatıs gibi
kendisine çekebilecektir. İttifak, güven ve umut vermekle kalmayacak,
güçler dengesinin teşekkülünü de açık bir şekilde ortaya
koyacaktır. Anayasa değişikliği referandumunda yüzde 51
olan halk desteğinin, oyunun böyle bir ittifak sayesinde çok daha yüksek
oranlara çıkması mümkün olacaktır.
Konuşmama yüce Meclisi saygıyla
selamlayarak son veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Yalçın.
II.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Çeşitli İşler (Devam)
2.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Pakistan Azad
Keşmir Parlamentosu Başkanı Shah Ghulam Qadir ve beraberindeki
heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahraman’ın
davetlisi olarak ülkemize gelen Pakistan Azad Keşmir Parlamentosu
Başkanı Sayın Shah Ghulam Qadir beraberindeki milletvekili
heyetiyle birlikte Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine
tüm gruplar adına ve Genel Kurul adına hoş geldiniz diyorum.
(Alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 504) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Oktay Öztürk’e
aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Öztürk, sizin de süreniz yirmi
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, büyük Türk milleti ve onun saygıdeğer temsilcileri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi adına Anayasa
Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay bütçesi üzerine
görüşlerimizi anlatmak için söz almış bulunuyorum. Ancak yüksek
yargı organlarını ilk derece mahkemelerinden ve elbette hukuk
eğitiminden ayrı ele almak doğru değildir
düşüncesindeyiz. Bu sebeple, ilk derece mahkemesinden yüksek yargı
organlarına, hasılı yargılamada görev yapan hâkim,
savcı ve avukatların durumu ile yargısal faaliyetin
ayrılmaz parçası olan idari personelin durumunu ele almaya gayret
edeceğiz.
Elbette, yargının
yaşadığı meseleler ele alınırken hukuk
eğitiminde yaşanan meseleler gözden uzak tutulmamalıdır.
Zira, yargısal faaliyetin sacayağı olarak nitelendirilen hâkim,
savcı ve avukatların liyakatiyle ilgili problemin temelinde hukuk
eğitimi yatmaktadır.
Malum olduğu üzere, yargının adil
davranabilmesi için gerekli unsurların başında yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
gelmektedir. Bağımsız ve elbette tarafsız olmayan
yargı mekanizmasından adil karar beklenemez. Zira, sözlük anlamı
itibarıyla adalet “insaflı, doğru, eşit olmak, eşit
tutmak; doğru davranmak, zulmetmekten uzak olmak, her şeye tam hakkını
vermek, hakkınca düzeltmek, mutedil yani kararlı ve ölçülü olmak, her
şeyi yerli yerinde ve gereğince yapmak, istikamet ve hakkaniyet”
anlamlarını içermektedir. Bağımsız ve tarafsız
olmayan bir yargı mekanizmasından tanımı yapılan
adaleti beklemek de mümkün olmayacaktır.
“Yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı”
denilince ilk akla gelen, yargı erkinin yasama ve yürütme erklerinin
karşısında bağımsız ve tarafsız olması
yani kuvvetler ayrımı ilkesinin kabul edilmiş
olmasıdır. Yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın
başlangıç kısmının dördüncü paragrafında
kuvvetler ayrılığı, devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip belli devlet yetki ve
görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla
sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu
şeklinde ifade edilmiştir. Anayasa’ya bir bütün olarak
bakıldığında, normatif olarak kuvvetler
ayrılığının hemen bütün unsurlarının kabul
edildiği görülmektedir. Ancak “Normatif düzenlemeyle uygulama ne kadar
uyuşmaktadır?” sorusu tarihî süreçte her zaman gündeme gelmiştir.
Önemli olan, normatif olarak kuvvetler ayrılığının
kabul edilmesi değil, özellikle yasama ve yürütme erkinin kuvvetler
ayrılığının gerektirdiği davranışlara
riayet etmesidir. Zira kuvvetler ayrılığı yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
bakımından olmazsa olmaz ilkelerden birisi olarak kabul
edilmiştir. Elbette yargı erkinin siyasal iktidar ve yasama
organı dışında kalan diğer güç odaklarının
etkisinden de kurtarılması gereklidir. Bu bağlamda 15 Temmuz
darbe girişimi sonrasında görülen yargıya tarikat, cemaat
yapılanmasının hâkim olması en güzel örnek olarak hâlâ
hafızalarda tazeliğini muhafaza etmektedir. Yargı
bağımsızlığı ve
tarafsızlığının sağlanmasında yasama ve
yürütme erklerinin yanında diğer güç odaklarının
yargıya hâkim olmasına engel olmak için geçmişten ders almak,
gelecekte de benzer yapılanmaların yargıya hâkim olmasına
engel olacak tedbirlerle mümkündür. Zira
bağımsızlığı hususunda ciddi endişe bulunan
bir yargıdan adil kararlar beklemek, kişi hak ve özgürlüklerinin
güvencesi olacağını beklemek mümkün değildir. Mülkün yani
devletin temeli olarak kabul ettiğimiz adaletin sağlanamaması
devletin bekası bakımından da ciddi endişe
yaratacaktır. Yargı bağımsızlığının
olmadığı yerde hukuk devleti ilkesinden bahsetmek de mümkün
değildir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz ifadesiyle “Adalet gücü
bağımsız olmayan bir ulusun devlet olarak
bağımsızlığı söz konusu değildir.”
Geçmişten günümüze yargı sisteminin
problemleri kartopu gibi sürekli artış göstermiş, yapılan
bir kısım iyileştirmeler günü kurtarmaya yetmiş ama
kalıcı çözüm olamamıştır. Yargıda
yaşanılan problemlere 15 Temmuz hain darbe girişimi
sonrasında terör örgütünün yargıdaki yapılanmasının
boyutu da tabiri caizse tuz biber olmuştur. Öyle ki 15 Temmuz 2016 hain
kalkışma sonrasında terör örgütünün Türk yargı sistemini
neredeyse tamamen ele geçirdiği görülmüştür. Şöyle ki:
Yargı organlarında görev yapan toplam 4.521 hâkim ve savcı
hakkında terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle işlem yapılmıştır.
Bu veri yargıdaki örgüt yapılanmasının boyutunu da gözler
önüne sermektedir. Terör örgütünün tasfiye edilmesiyle Türk yargı
sisteminde de ciddi bir açık ortaya çıkmıştır. Şu
anda yargıda görev yapan hâkim ve savcıların ortalama dört buçuk
yıl kıdeme sahip oldukları görülmektedir, bu tespit
geleceğe yönelik ciddi önlemlerin alınmasının zorunlu
olduğunu göstermeye yetecektir.
15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra,
örgütle bağlantısı olduğu gerekçesiyle görevden
uzaklaştırılan hâkim ve savcıların yerinin
doldurulması amacıyla açılmış olan sınavların
ve doğru dürüst staj yaptırılmadan atanmak zorunda kalan
idealist genç hâkim ve savcıların tecrübesizliklerinin adalet
arayışında olan vatandaşlarımız için ciddi
buhrana sebep olmayacağını ümit etmekten başka yapacak bir
şey yoktur. Zira, yargı boşluk kaldırmaz. İradesini
cemaat yapılanmasına terk etmiş olan hâkim ve savcılardan
adil karar vermelerini beklemek elbette ki safdillik olur. Bu sebeple,
yargının yeniden yapılanmasında geçmişten ders
alınmalı ve hâkim ve savcı alımında ve elbette
yargıda belli görevlere terfilerde liyakat esas
alınmalıdır. Aksi hâlde kısa ve orta vadede bir
kısım ciddi problemlerle karşılaşılması
kaçınılmaz olacaktır. Kısa vadede terör örgütünün
yargılanmasında zafiyetler ortaya çıkabilecektir. Genç ve henüz
yeterli tecrübesi olmayan hâkim ve savcıların terör örgütünün
yargılanmalarında görev yapmasının terörle mücadeleyi
sekteye uğratabileceği endişesini taşımaktayız.
Bu sebeple, ilk derecede görev yapan tecrübeli hâkim ve savcıların
yerlerinin muhafaza edilmesi, en azından yargılamalar sona erinceye
kadar ve elbette yeni alınan hâkim ve savcılar tecrübe
kazanıncaya kadar yargıda üst düzeyde görev yapacak hâkim ve
savcıların sayısında artışa gidilmemelidir. Orta
ve uzun vadede ise geçmişte yaşanan sıkıntıların
benzerleriyle ve belki de daha ağır sonuçlar doğurabilecek
örgütlenmelerle karşılaşmak mukadderdir. Bu sebeple,
yargıya alınacak hâkim ve savcılarda liyakat esasına azami
derecede riayet edilmelidir. Unutulmamalıdır ki bir gün herkes adil
yargıya ihtiyaç duyabilir.
Uzun zamandan beri hâkim ve savcıların
ehliyet ve liyakatiyle ilgili serzenişte bulunulmaktadır. Elbette
hâkim ve savcılar kadar dillendirilmese de adil yargılamanın
üçüncü ayağı olan avukatların durumu da hâkim ve savcıların
durumundan pek farklı değildir. Hâkim ve savcıların
liyakatiyle ilgili problemin temelinde hukuk eğitiminin
yattığı hususu aşikârdır. Lisans, lisansüstü ve meslek
içi eğitimde gün geçtikçe geriye gidiş olduğu gözlemlenmektedir.
Her yıl bir önceki yıl aranır olmaktadır. Hâlihazırda
Türkiye’de eğitim öğretim yapan hukuk fakültesi sayısı 85
olup, kuruluş kanunu çıkmasına rağmen henüz öğretime
başlamamış ve fakat birkaç yıla kadar öğrenime
başlayacak olanlar da nazara alındığında 100’ün
üzerinde hukuk fakültesinin olduğu görülmektedir. Hukuk fakültelerinde
taban puan uygulaması, çok düşük puanlarla hukuk fakültelerine
girişin önüne geçmiştir. Buna rağmen 2017 yılı LYS
kontenjanlarına bakıldığında alınan öğrenci
sayısının 16 bin civarında olduğu görülmektedir. Buna,
LYS kapsamında öğrenci almasına rağmen taban puan
uygulaması dışında tutulan ve diplomaları Türkiye’de
geçerli olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bulunan hukuk
fakülteleri dâhil değildir. Bunun yanında Balkanlarda kurulan ve
hiçbir sınava tabi olmadan öğrenci kabul eden hukuk fakültelerini de
dikkate aldığımız vakit 150 civarında hukuk
fakültesine ulaşılmaktadır.
Yargıda görev yapan hâkim ve savcılar ile
yargının bir parçası olan avukatların yeterli bilgi
birikimine sahip liyakatli kişilerden oluşması gerektiği
hususunda görüş birliği vardır ancak çözüm yolu önerileriyle
karşılaşamamaktayız. Yargıda liyakatin
sağlanabilmesi, lisans, lisansüstü eğitim, yüksek lisans ve doktora
ve meslek içi eğitimin kalitesi artırılmadan sağlanamaz.
Konunun gündeme geldiği hemen her ortamda yargılamanın taraflarının
liyakat eksikliğinden bahsetmelerine rağmen çözüm önerilerine
şahit olamıyoruz. Bir de yargılamanın tarafları olan
hâkim, savcı ve avukatların yeterli eğitim almadıkları
kanaatindeyiz.
Hukuk eğitimini üç farklı
başlıkta ele almakta fayda görüyoruz. Devlet veya vakıf
üniversitesi ayrımı yapılmadan Türkiye’de eğitim
öğretim yapan hukuk fakültelerinin birçoğunun durumu içler
acısıdır. Öyle ki akademik kadrosunda profesör bulunmayan hukuk
fakülteleri bulunduğu gibi hiçbir akademik deneyimi olmayan dışarıdan
lisansüstü eğitimini tamamlamış öğretim üyelerinin
sayısı da azımsanamayacak kadar fazladır. Bu fakültelerde
lisans eğitiminin yanında lisansüstü eğitim verilmesi de
başka bir garabettir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak hâkim ve
savcıların eğitiminin yetersizliği değil genel olarak
hukuk fakültelerinin eğitim öğretim sisteminin yetersiz olduğu
kanaatindeyiz. Bu sebeple hukuk eğitiminde acilen köklü
değişikliklerin yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.
Hukuk eğitiminde köklü değişiklikler yapılmazsa
yargının liyakatinden bahsedebilmek sadece kendinizi
kandırmaktan öteye gitmeyecektir. Hukuk eğitiminde köklü
değişiklikler yapılması zaman alacağından
öncelikle kısa vadede alınması gerekli önlemlere yönelik
önerilerimizi açıklamakta fayda görüyoruz.
Konuyla ilgili herkesin malumu olduğu gibi,
mevcut uygulamada hukuk fakültesi diplomasına sahip bir kişi bir
yıllık staj sonunda –ki stajın ciddi
yapılmadığı da bilinmektedir- herhangi bir sınava tabi
tutulmadan avukat olarak göreve başlayabilmektedir. Hâkim ve savcılar
ise test usulüyle yapılan merkezî sınavda başarılı
olması hâlinde –ki başarı kavramının da içi
boşaltılmıştır- kısa dönem staj sonunda -şu
anda bir yıl hatırladığım kadarıyla-
atanabilmektedir. Bu durum hukuk eğitiminin yetersiz olmasıyla birleştiğinde
liyakat sorununun kaynağı da ortaya çıkmaktadır.
Her hukuk fakültesinde verilen eğitimin
aynı seviyede olmadığı ilgili tarafların kabulüdür. Bu
sebeple, acilen, hukuk fakültesi diplomasına sahip kişilerin fakülte
diplomasıyla hukukçu olarak mesleki faaliyette bulunabilmelerinin önüne de
geçilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bizim bakış
açımıza göre, fakülte diplomasına sahip olanları merkezî
bir sınava tabi tutmak ve başarılı olanları hukukçu
sıfatıyla mesleğe kabul etmek gerekir. Yapılacak merkezî
sınavda öğrencinin hukuk bilgisini ölçecek test sorularının
yanında -ki imkân olsa klasik sorular da sorulabilse- Türkçe kullanım
bilgisi ve muhakeme yeteneği bağlamında klasik sorular da
sorulmalıdır. Bu merkezî sınav bir anlamda mesleğe kabul
sınavı olacaktır. Yapılacak merkezî sınavların
fakülte müfredatında okutulan dersler kapsamında olması
gereklidir. Aksi hâlde bu sınavlara hazırlık
bağlamında yeni kursların açılmasına ortam
hazırlanmış olacaktır ki muradımız bu
değildir. Yapılacak merkezî sınavlarda başarılı
olan öğrenciler “hukukçu” sıfatıyla mesleklerini icra
edebilmelidir. Elbette her bir meslek için o mesleğe yönelik
yapılması gereken sınav ya da stajda da başarılı
olanlar ilgili mesleğe kabul edilmelidir.
Bu şeklide merkezî sınav sisteminin kabul
edilmesi hâlinde bir kısım problemlerle
karşılaşılacağı malumdur. Bunların
başında başarısız olan öğrencilerin durumunun ne
olacağı akla gelecektir. Bu kişilerin hukuk fakültesi mezunu
olmalarına rağmen “hukukçu” sıfatını
kullanmamaları gerekir.
Uzun dönemde ise mevcut hukuk eğitim sistemi
kökten değiştirilmelidir. Lisansüstü eğitimde yüksek lisans için
her fakültenin kendi sınavını yapması yeterli
olacaktır.
Hukuk alanında doktora eğitiminde
farklı bir yöntem uygulanması isabetli olacaktır çünkü doktora
eğitimi akademik çalışma yapabilmenin en önemli
aşamasıdır. Ancak maalesef lisans seviyesi için yapılan
eleştiriler aynı şekilde doktora aşaması
bakımından da geçerlidir. Bu sebeple tıp fakültesi
mezunları için açılan TUS benzeri bir sınavla hukuk alanında
doktora eğitimi için öğrenci kabul edilmelidir. Avukatlık,
hâkimlik ve savcılık mesleğine kabul için hazırlanan
sınavlarda hukuk fakültesi müfredatının geneli nazara
alınmalı, müfredatta yer alan hiçbir ders kapsam dışı
bırakılmamalıdır. Hâkimlik ve savcılık
mesleğine yönelik stajını tamamlayan kişiler derhâl
bağımsız karar verecek konumda olmamalı, belli bir süre
heyet hâlinde çalışan mahkemelerde veya savcılıklarda
savcı yardımcısı gibi görev yaptıktan sonra
bağımsız karar verecek konumda görevlendirilmelidir.
Elbette hâkim ve savcıların mesleğe
kabulü öncesindeki staj aşamasında ve mesleğe kabul sonrası
meslek içi eğitimde Türkiye Adalet Akademisinin de oldukça önemli
olduğunu vurgulamakta fayda vardır. Türkiye Adalet Akademisi,
alanında yetkinliği hususunda genel kabul gören öğretim
üyeleriyle yüksek yargıda görev yapan üyelerin ders verdiği bir kurum
olarak yapılandırılmalıdır. Dersler teori ve uygulama
boyutuyla verilmeli ve başarısız olan adaylar mesleğe kabul
edilmemelidir. Meslek içi eğitimler belli aralıklarla
tekrarlanmalı ve devamlılık arz etmelidir. Meslek içi
eğitimlerde başarısız olan hâkim ve savcılara da
elbette ki bir müeyyide uygulanması düşünülmelidir. “Ankara’da
hâkimler var.” diyebilmek için liyakatli, bağımsız,
tarafsız ve adil hâkimlere ihtiyaç var. Şayet evrensel hukuk
ilkelerine uygun gerekli düzenlemeler yapılmazsa Türk insanı hiçbir
zaman “Ankara’da hâkimler var.” diyemeyecektir. Oysa bizim kültürümüzde
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
anlayışı hâkimdir. İnsanı yaşatacak bir yargı
düzeni kurulamaz, yargı belli gruplara teslim edilirse dün
yaşanılan sıkıntılardan ders alınmamış
olacak ve gelecekte de benzer ve belki de daha vahim sonuçlarla
karşılaşmak mümkün olacaktır.
Burada ülkemizi yakından ilgilendiren, Amerika
Birleşik Devletleri’nde yapılan yargılamanın da ele
alınmasında fayda var. Konuyu ele almadan önce uluslararası
hukukta yaptırım kavramı üzerinde durmakta fayda vardır.
Uluslararası hukukta yaptırım, hukuk sistemi tarafından
yönetilen bir toplum ya da topluluk adına hareket etmeye yetkili bir
organın kararlarını uygulamak üzere alınan
zorlayıcı önlemlerdir. Zarar gören devletin uyguladığı
yaptırım bir tür ihkakıhak olarak kabul edilmektedir; oysa
uluslararası örgüt tarafından uluslararası hukuku koruyan ve
kollayan tedbirler alınabilmektedir. Bu hâlde, hukuk
kurallarının ihlalini tespit edecek ve bu kuralların
uygulanmasını sağlayacak merkezî bir otorite bulunmaktadır.
Bunun bir sonucu olarak, hukuka aykırı bir fiille tek taraflı
olarak alınan her zorlayıcı önlem yaptırım olarak
adlandırılabilir.
Günümüzde uluslararası alanda kabul edilen
önlemler; silahlı ya da silahsız, ekonomik ya da askerî
yaptırımlar gibi maddi, kınama gibi ahlaki ya da sahip olunan
bir statünün kaybı, örneğin bir uluslararası örgüt
üyeliğinin sona erdirilmesi gibi hukuki zorlama biçiminde de olabilir.
Uluslararası Hukuk Komisyonuna göre
“yaptırım” terimi yalnızca tüm ulusları uluslararası
toplum bakımından ciddi sonuçları olan uluslararası hukuk
ihlallerine bir tepki, bir cevap olarak bir uluslararası örgüt
tarafından alınan önlemler için kullanılabilir. Devletlerin tek
taraflı olarak başvurduğu zorlayıcı önlemler
yaptırım olarak değil, karşı önlem ya da
ihkakıhak olarak adlandırılabilir. Bu bakımdan, belli bir
devletin diğer bir devlete karşı almış olduğu
önlemler uluslararası hukukta yaptırım olarak kabul edilemez.
Ancak Birleşmiş Milletlerin uluslararası barışın
sürdürülebilmesi için aldığı zorlayıcı önlemler yaptırım
olarak nitelendirilir; zira Birleşmiş Milletler, üyeleri ve yetkileri
bakımından uluslararası toplumun tümünü temsil eden Güvenlik
Konseyi aracılığıyla bağlayıcı kararlar alma
ve bu kararları uygulama yetkisi bulunan tek uluslararası örgüt
olarak kabul edilmektedir.
Genel çerçeveyi bu şekliyle kısaca tespit
ettikten sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde görülen davaya ilişkin
değerlendirme yapılmasında fayda görüyoruz. Hemen belirtmek
gerekir ki ABD’de görülen davanın esasını oluşturan
uyuşmazlığın maddi konusu Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi yaptırımlarının ihlal edilmesi değil,
ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlarla
ilgilidir. Diğer bir ifadeyle, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi’nin İran’a uygulanmasına karar verdiği ambargoyla ABD’de
görülmekte olan davanın doğrudan hiçbir bağlantısı
bulunmamaktadır. Şayet iddia edildiği gibi, malum
şahıs hukuka aykırı davranışlarda bulunmuş,
bir suç işlemiş ise onun yargılanacağı yer ABD
değil, Türkiye’dir. Zira, uluslararası hukukta genel kabul gören ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de yer alan ilkeye göre,
devletler ancak kendi yetki alanlarında yargılama yetkisini
haizdirler. Hâl böyle olunca, malum şahsı işlediği iddia
edilen suçlardan dolayı yargılama yetkisi Türk yargısına
aittir. Dolayısıyla, malum şahıs Türkiye’ye iade edilmeli
ve Türk yargısı yargılamayı yapmalıdır. Ama burada
görüyoruz ki Amerika Birleşik Devletleri kendi tezleri söz konusu
olduğu vakit, kendi menfaatleri söz konusu olduğu vakit hiçbir ahlaki
endişe tanımamakta, hiçbir Birleşmiş Milletler
kararına vesaireye riayet etmemektedir; orman kanunu uygulamaktadır.
Bu arada, değerli milletvekilleri, yeni bir
kanun hükmünde kararnameyle yine yargıyla ilgili bir tasarrufta
bulunulacağı bilgileri ulaşmakta. Geçmişte
yaşananlardan ders alırsak tarihi tekerrür ettirmemek gibi bir imkân
bulmuş oluruz. 2010’da bizatihi yargıyla oynamaya
başladıkları vakit dilimiz döndüğünce, sesimiz
çıktığınca “Yargı bu kadar rahat
oynayacağınız bir saha değildir. Bu şekliyle hareket
ederseniz neticede birtakım art niyetlilerin de tuzağına
düşmüş olursunuz.” dedik, dinletemedik ama sonunda “FETÖ” diye bir
canavarla karşı karşıya geldik. Şimdi, bugün de
yargıda birtakım sayısal çoğaltmalar vesaire üzerinde
oynanıyor. Bizim, Hükûmete tavsiyemiz: Yargıda niceliklerle
uğraşmak yerine niteliklerle uğraşırsanız bütün
problemlerin kaynağına inmiş olursunuz. Burada, iddialar oldukça
yaygın bir şekilde dilden dile dolaşıyor, bir
gençleştirmeden bahsediliyor; böylece, yeni gelecek insanların otuz,
otuz beş yıl yargı üyesi yapılacakları iddiası
var. Bu iddialar böyle devam ettiği vakit yargı üzerindeki sıkıntılar
da devam eder; bunların bir an önce vuzuha kavuşması,
açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
Tekraren söylüyoruz: Yargıda eğer illa da
bir şey yapacaksanız, sayılarla uğraşmayın,
nitelikle uğraşın; birçok problemi de bu şekliyle
çözmüş olursunuz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Öztürk.
Birleşime yirmi beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Bülent ÖZ (Çanakkale), İshak
GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Celal Adan’a aittir.
Buyurun Sayın Adan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Yirmi beş dakika ara
veriyorsunuz, millet yetişemiyor haklı olarak yani. Yarım saat,
kırk beş dakika verseniz ne olur yani, ne olur?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Müzmin
muhalefet, müzmin.
BAŞKAN – Daha çok çalışalım
diyoruz Sayın Çam.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık,
Kamu Denetçiliği Kurumu, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
bütçelerinin görüşülmesi dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve
ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün bütçelerini
konuştuğumuz kurumlar, sadece rakamlar üzerinden
değerlendirilemeyecek kadar hayati görevleri olan, çok büyük sorumluluklar
taşıyan kurumlardır. Bu değerli
kurumlarımızın milletimiz ve devletimiz için
taşıdığı önemin bilincinde olmalı, bu kurumlara
bakışımızı klasik muhalefet anlayışı ya
da siyasi hesapların ötesinde bir sorumluluk bilinciyle belirlemeliyiz.
Unutulmamalıdır ki devletimizin güvenliği ve
dolayısıyla bekası her türlü siyasi hesabın üstündedir.
Özellikle devletimize diz çöktürmek için her koldan harekete geçmiş,
düşmanlıklarını hiç olmadığı kadar büyük bir
cüretle, açıkça gösterecek kadar artırmış
düşmanlarımız ve bu dış düşmanların
maşası, piyonu, taşeronu olan içimizdeki ihanet şebekeleri
bu kadar azıtmışken devletimizin güvenliğini görev edinen
kurumlarımıza karşı daha hassas, daha özenli
olmalıyız.
Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak
tavrımız ve aldığımız pozisyon her zaman
açık ve nettir: Devletin bekası söz konusu olunca geri kalan tüm
unsurlar bizim için teferruat olarak kalır. Dolayısıyla
başladığımız bütçe görüşmelerinde biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak şu parti, bu parti demeyeceğiz, önce Türk
milleti diyeceğiz ve Türkiye diyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Başbakanlık
2019’a düğümlenen yolda, ülkemiz keskin dönemeçlerden geçmektedir. Türk
parlamenter sisteminin mevcut hâli revize edilecek ve millî iradenin tercih
ettiği yeni bir sistem için ilk adım 2019’da atılacaktır.
Mevcut düzen içerisinde Başbakanlık makamı, Bakanlar Kurulunun
başı, yürütme erkinin kılavuzu, devlet mekanizmasının
temel çarkı olarak vazife görmektedir. Yeni sistemde ise
Başbakanlık makamı partili Cumhurbaşkanının
vazife ve yetki sahasının içinde temsil edilecektir. Bu, önemli bir
adımdır fakat bu adıma uygun hazırlıklar
tamamlanmalı, devletin bütün kadroları köklü değişime
hazırlanacak şekilde dizayn edilmelidir. Ayrıca, yeni sistemin
getirdiklerini, devlet mekanizmasının hangi aşamalarla bu
dönüşümü gerçekleştireceğini 2019 öncesinde
vatandaşlarımıza aktarmak zorunluluğu da vardır.
Türkiye'deki kurumların amiral gemisi sayılabilecek
Başbakanlık makamının bu gibi faaliyetlere öncülük etmesi
ve koordinatörlüğünü yürütmesi elzemdir.
Değerli milletvekilleri, Millî İstihbarat
Teşkilatı Türkiye'nin en köklü, en önemli kuruluşlarından
birisidir. Bu teşkilat, ihdas edildiği günden bu zamana kadar, ülke
güvenliği için can damarı sayılabilecek bir önemi haiz
olmuştur. Ayrıca, eminim ki bu kurumda vazife alan pek çok
görevlimiz, Türkiye için, dünyanın neresinde olursa olsun önemli vazifeler
üstlenmiş, milletimizin emniyeti için pek çok emek sarf etmişlerdir.
Millî İstihbarat Teşkilatı çağın gereklerine uyum
sağlayabilen bir kurum olmak mecburiyetindedir. Dünyanın
yaşadığı bilişim atılımını ve
teknolojik devrimleri Millî İstihbarat Teşkilatımız yakinen
takip etmeli ve bu yeniliklere hakkıyla uyum sağlamalıdır
çünkü dünyada aynı sahada faaliyet gösteren diğer haber alma
kuruluşlarıyla boy ölçüşecek noktada olduğumuzu ortaya
koymalıyız. Fakat İstihbarat Teşkilatımızın
yükü ağır, üstlendiği vazife elbette çetindir çünkü tarih
boyunca olduğu gibi şimdi de görünen ve görünmeyen birçok
savaşın hem hedefi hem sahası bu topraklardır. 15 Temmuz
2016 gecesi yaşanan alçak işgal ve darbe girişiminden sonra
Millî İstihbarat Teşkilatımız hakkında pek çok olumsuz
görüş beyan edilmiş ve bir takım zaaflardan söz edilmiştir.
Buna benzer kanaatleri dillendirenlerin bir kısmı elbette kötü
amaçlar taşımakta olabilir fakat yorumların ardındaki
niyetlerden bağımsız olarak ortada bir gerçek vardır. Gün
geçtikçe büyüyen bir soru işareti yumağına son düğüm Reza
Zarrab’ın Amerika’daki dava süreci vesilesiyle
atılmıştır. Sanıklıktan tanıklığa
geçmesi şüphe uyandırıcı olan bu şahsın son
beyanları kamuoyunda çeşitli şayialara yol
açmıştır. Bu vaziyet, “Reza isimli hayali
ihracatçının, Amerika’ya gidişi dâhil, bir plan dâhilinde
gerçekleşen örtülü bir ilticası mıdır?” sorusunun
sorulmasına sebep olmuştur. Amerika’yla aramızda diplomatik
krize sebep olan, okyanus ötesine yuvalanmış Fetullahçı terör
örgütünün operasyon iştahını kabartan bu şahsın
devletimizi itham edebilecek birtakım beyanlarda bulunabileceği
öngörülemeyecek bir hakikat değildir. Hâl böyleyken bu şahısla
alakalı bir takip, tarassut işleminin yürütülmemesi büyük bir
eksiklik olarak yorumlanabilmektedir. Devletin sırrı devletin
namusudur, göz bebeği gibi korunmalıdır. Gerçekte var olmayan
ama kirli bir sır varmış izlenimi yaratacak malzemeler ise
hakiki sırlardan daha fazla korunmalıdır çünkü kara propaganda
enstrümanı olarak kullanılabilecek böyle şahıslar, bir
memleketin açık yarası gibi, dış müdahalelerden
korunmalıdır. Gelinen noktada ortadaki tablo şudur: Okyanus
ötesi menşeli olarak Türkiye’nin aleyhine sürdürülen bu algı
operasyonu çok basit önlemlerle bertaraf edilebilecekken önüne
geçilmemiştir, buna dair geliştirilecek hakikatli bir öz
eleştiri ülkemizin istiklali, istikbali açısından çok mühimdir.
“Türkiye’de istihbarat zaafı var.” cümlesi,
eskilerin deyimiyle şüyuu vukuundan beter durumlardandır.
İstihbarat teşkilatının zaafları olduğuna dair
bir imajın oluşması, bu görüntünün ulusal ve uluslararası
basın eliyle millete tekrar tekrar servis edilmesi önü alınamayacak
bir tehlikenin işaret fişeğidir. Bu tehlike, Millî
İstihbarat Teşkilatının hakikaten zafiyet içinde
olmasından daha zararlıdır. Çünkü gerçek zafiyet kadro
değişikliği ve bazı akut müdahalelerle ortadan
kaldırılabilir fakat kamuoyu tarafından zihinlerde oluşturulan
intiba kolay kolay değişmeyecek, zaman içinde
halkımızın teşkilatımıza duyduğu güven
maalesef azalacaktır. Üstelik güçsüz bir haber alma örgütü görüntüsü bu
ülkenin ve bu milletin düşmanlarına Türkiye üzerinde operasyon çekme
davetiyesi manasına gelmektedir. Bu sebeple Millî İstihbarat
Teşkilatımız, öncelikli olarak, bu kara propagandaya engel
olacak bir algı yönetimi yürütmek için çaba göstermelidir. Türkiye’nin zor
durumda kalmasına sebep olacak tabloların engellenmesi için, bu
ülkenin yerli ve millî istihbarat görevlileri, derhâl, etkili bir master
planı hazırlamak mecburiyetindedir.
Geçmişte, terör örgütünü, özellikle bizim
sınırlarımız içerisinde, bizim vatan
topraklarımızın içinde, hendeklere silahlar yerleştirirken
görüp müdahale etmeyen ve o modern silahlarla binlere varan askerimizin
şehadetine öncülük yapılmasına sebebiyet teşkil etmesine
rağmen onu görüp müdahale etmeyen valilerin, onu görüp müdahale etmeyen
Emniyet müdürlerinin olduğunu biliyoruz. Cenab-ı Allah bir daha
milletimize böyle bir anlayışı göstermeyi nasip etmesin.
Dolayısıyla, geçmiş dönemlerde
devletin yönetim biçiminden kaynaklanan zafiyetlerin neye mal olduğunu
biliyoruz. Özellikle demokrasi nutukları atılarak, barış
çığırtkanlığı yapılarak, akil adamlar
Türkiye’nin her tarafında dolaşıp “analar ağlamasın”
dediğinde, nasıl anaların ağlatılacağına,
nasıl Türkiye’nin bölüneceği noktasında bir iradenin alt
yapısının hendeklere döşendiğine hepimiz birlikte
şahit olduk. Cenab-ı Allah bir daha milletimize o günleri
yaşatmasın.
Dolayısıyla, bu zor günlerde,
geçtiğimiz bu günlerde de bir daha bir zaafa, milletimize zarar verecek
bir zaafın ortaya çıkmasına, hepimiz birlikte hareket ederek
müdahale etmek mecburiyetindeyiz.
Değerli milletvekilleri, Kamu Denetçiliği
Kurumu, ombudsmanlık, “İnsanların en hayırlısı
insanlara en fazla faydası dokunandır.” inancı ve
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” şiarıyla
yola çıkıldığı iddia edilen Kamu Denetçiliği
Kurumu, maalesef ki iddiaları kadar büyük ve etkili sonuçlara bir türlü
ulaşamamıştır. Millet ile devlet arasında bir köprü,
bir ara bulucu olması beklenen kurum, etkinlik sahasını
genişletememiş ve kamuoyunda bir tanınırlık dahi elde
edememiştir. Kendisine başvuran vatandaşlara, fiilî olarak
tasfiyeden öteye gitmeyen kararlardan başka bir şey vadedememiştir.
Beş yılı aşkın bir süredir de faaliyette olmasına
rağmen kurum, bize göre, bir ombudsmanlık olarak kendisini
tanıtamamıştır. Yurt dışındaki örnekleriyle
karşılaştırıldığında,
saygınlık bakımından da etkinlik bakımından da
benzerlerinin çok gerisindedir.
Yargı istatistiklerine
bakıldığında, son on yılda açılan dava
sayılarındaki artış oranlarının en çok idari
yargıda olduğu görülmektedir. Bu durum, aslında, idarenin yaptığı
işlemlerin sıhhati hakkında olumsuz bir intiba vermektedir. Buna
rağmen, rahatsızlık taşıyan vatandaşların
tercihlerini Kamu Denetçiliğinden yana kullanmaması önemli bir
göstergedir. Vatandaşlar tarafından kurum ya tanınmamakta
veyahut da ciddiye alınmamaktadır. Yargıdaki yükün
hafifletilmesi anlamında bir katkısı olması beklenen kuruma
başvuruların yetersizliği adli ve idari sistemin de
sırtına bir yük daha koymaktadır. Millet için devletin
kapılarını aralayacak anahtar olma umudu taşıyan
kurum, mekanizmanın kilitlenmesine sebep olan bozukluğun bir
parçası hâline gelmiştir. Bize göre, ombudsmanlık sisteminin,
uygulamadaki eksiklikleri de dikkate alınarak ahlaki kirlilik ve
yolsuzlukla mücadelede başarı sağlamak, vatandaşlık
bilincinin gelişmesine katkı vermek, yargının yükünü
hafifletmek, vatandaş mağduriyetini kısa sürede gidermek
suretiyle demokratik gelişime katkı sunacak bir iklimi
oluşturması, Türkiye'nin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden
düzenlenmesi gerekmektedir.
Ülkemizde Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetim yapan Sayıştay ve bütün kurumlarımızda denetimle
görevli en az birer birimin varlığı ortadayken,
yolsuzlukların önlenmesinde, idarenin denetim yoluyla
geliştirilmesinde yeterince mesafe katedilememiştir. Denetim
birimleri arasında koordinasyonun ve birimlerin bağımsızlıklarının
yeterince sağlanmaması, uluslararası denetim
standartlarının yerleştirilmemesi, kamu hesaplarında mali
saydamlığın, hesap verme sorumluluğunun ve performans
yönetimi gibi çağdaş anlayışların bulunmaması
denetim sistemimizi zayıflatan en önemli unsurlardır. Bu çerçevede,
bağımsızlık ilkesinin tüm denetim birimlerinde
yerleşmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu
düzenlemeler sayesinde ombudsmanlığın da önü açılacak,
kurum daha faal hâle gelecektir. Kamu yönetiminin iyileştirilmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olarak kurulan
Kamu Denetçiliği Kurumunun kamu yönetimiyle ilgili şikâyetlere
ilişkin hazırlayıp gönderdiği yıllık
çalışma raporları Mecliste itibar görmemiş,
önemsenmemiş, görüşülmemiştir. Kurumun
çalışmalarına ilişkin raporların bu şekilde
ötelenmesi konunun önemi ve ciddiyetiyle bağdaşmamakta, kurumun da
motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Kurum, kamu yönetiminin hukuka uygun ve
kamu yararı doğrultusunda işlemesi yönünde uyarıcı,
gözetici fonksiyon icra etmeyi amaçlamaktadır. Bu kadar önemli işleve
sahip kurumun, idari olarak bağlı bulunduğu Meclis
tarafından bile sahiplenilmemesi üzücüdür. Bu durumun ortadan
kaldırılması, ombudsmanlığın kurumsal ve ciddi
bir imaja kavuşabilmesi açısından ehemmiyet
taşımaktadır. Ayrıca, hak arama kültürünün
yaygınlaştırılması ve
farkındalığın artırılması konusunda
çalışmalara da hız verilmelidir. Böylece toplumun geneline
ulaşmanın yolları aranmalıdır.
Ombudsmanlığın hâlâ yeterince tanınmayan,
tanınırlığı olmadığı için de
değerlendirilmeyen bir yapı olduğu yönünde bizzat kurumun kendi
çalışanlarının tespitlerinin bulunması dikkat
çekicidir. Bu tespitler, öncelikli olarak nasıl çalışmalar
yapılması gerektiğine dair fikir vermektedir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği…
Değerli milletvekilleri, Millî Güvenlik Kurulu Türkiye Cumhuriyeti'nin en
eski kurumlarından birisidir fakat Millî Güvenlik Kurulunun uzun serüveni
ele alındığında bu kurulun çeşitli dönemlerde
farklı vazifeler üstlendiği görülmektedir. Cumhuriyetin kuruluş
yıllarında, İkinci Dünya Savaşı’nın kaotik atmosferinde,
soğuk savaş sürecinde Millî Güvenlik Kurulu hep uluslararası
dengelerle ilişkili bir tavır takınmış, ona göre
kararlar almıştır; bazen hatalı kararların
alınmasına da sebep olmuş ve atılan bu yanlış
adımların acısını ise topyekûn Türk milleti çekmiştir.
Milleti tehdit eden tehlikeleri tespit etmek ve onlara karşı mücadele
yöntemleri belirlemek amacıyla kurulan bu yapı bazen millet iradesine
de zarar vermiştir. Seçilmişlerin üzerinde baskı kurmak isteyen
güç odakları için de bir araç olarak Millî Güvenlik Kurulunun
görüldüğü zamanlar da olmuştur fakat son yıllarda
gerçekleştirilen yasal düzenlemeler sayesinde Millî Güvenlik Kurulu sivil
yönetimin üzerinde sallanan askerî bir Demokles’in kılıcı
olmaktan çıkmıştır, artık Millî Güvenlik Kurulu
güvenlik bürokrasisi ile seçilmiş iradenin bir arada karar
verebileceği, ülkemize yönelik potansiyel saldırıları
önlemeye odaklanan bir yapıya dönüşmüştür. Bu durumun
muhafazası devlet güvenliği açısından çok önemlidir.
Milletin tercihlerini şekillendirmek isteyen 28 Şubat zihninin,
yapısının Millî Güvenlik Kurulu kararları
vasıtasıyla maşeri vicdanda açtığı yaralar
ortadadır. Devletin en üst düzey emniyet tedbirlerini alabilmesi için
ihdas edilen bu kurulu kendi arzuları doğrultusunda manipüle etmek,
hangi taraftan gelirse gelsin, büyük tehlikelere sebep olacaktır. 15
Temmuzda yaşananlar esasen bu tehlikenin açığa çıkması
fakat milletin gücü karşısında ezilip yok olmasından
ibarettir. Gündelik siyasete yönelik ani değişmelerin Millî Güvenlik
Kurulu reflekslerine yön vermemesi bu yüzden önemlidir. Bu hassasiyetin her
daim akıllarda bulunması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği, Millî İstihbarat gibi, bizim
coğrafyamız için çok anlamlı olan
kuruluşlarımızla ilgili değerlendirme yaparken sizinle bir
gerçeği paylaşmak istiyorum. Aşağı yukarı elli
yıldır -takip ettiğimiz- ülkemizde hep birileri “Devleti
nasıl ele geçiririz?” diye düşündüler oysa devlet Türk devletidir. Ele
geçirilmeyecek, yüceltilecek olan devleti ele geçirip de ne
yapacaksınız sorusunu hep sorduk biz. Daha güçlü bir millet, daha
güçlü bir devlet ideali taşımak gerekirken devletin kuruluş
kodlarıyla oynayarak siz eğer ülkeyi yönetirseniz bir yere
çarpmamanız mümkün değildir. Eğer Türk devletinin, ki bir cihan imparatorluğu
olan Osmanlı İmparatorluğu’nun bitişiyle bir tarihten Türk
milletinin silindiğine karar verildiği bir dönemde Türk iradesine
sarılarak kurulmuş olan Türk devletinin kodlarına
bağlı kaldığınızda bu dünyada hiç kimseye ihtiyaç
hissetmenize gerek yoktur. Yani siz Emniyet Genel Müdürlüğünü
yönettiğinizde, Türk devletinin ana kodlarına bağlı bir
polis memuru, bir odacı, bir müdür, bir komiser bile, dönüşüme
uğramış, teslim olmaya yönelmiş binlerce Emniyetçinin ana
karaktere dönmesine öncülük yapar, ne Fetullahçıya ihtiyaç kalır ne
PKK’lıya ihtiyaç kalır ne çarpık düşüncelere ihtiyaç
kalır. Bizim ihtiyacımız olan en önemli konu 1900 ile 1923’ü
kavramak ve doğan Türk devletinin ana kodlarına yüzde yüz
bağlı kalmaktan geçer. Buna bağlı
kaldığımız zaman çok güçlü oluruz, çok büyük oluruz. Bugün
iç çatışmalara sebep olan, Türkiye’yi yoran bir sürü hareketin önüne
de zamanında geçme imkânı elde etmiş oluruz.
Dolayısıyla, bugünlerde Türk devletinin
ana kodlarına bağlı kalma noktasındaki iradeyi seslendirenleri
kutluyorum, tebrik ediyorum ve bugün Türk devletinin ana omurgasını
temsil eden Cumhurbaşkanının ve Hükûmetin değerli
yöneticilerinin bu ana kodlara sımsıkı sarılma
noktasındaki iradeleri bize heyecan vermekte. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sonuna kadar bu iradeyi de
desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, dört yüz
yılı aşan süre ecdadımızın hâkimiyeti
altında bulunan, İslam dünyasının göz bebeği Kudüs,
Amerika Birleşik Devletleri tarafından İsrail’in başkenti
olarak kabul edildi. Sadece Orta Doğu’yu değil dünyayı ateş
topuna çevirecek, tahrik dozu hayli yüksek bu karar, Amerika Birleşik
Devletleri’yle yürütülen küresel ve tehlikeli tezgâhın son
numarasıdır. Bu karar neresinden bakarsanız bakın
Türkiye'nin, İslam dünyasının sinir uçlarına elektrik
vermek demektir. Peş peşe sinir uçları tahrik edilen Türkiye
sessiz kalmamış, bu konuda tavrını net bir şekilde
koymuştur. Bu kapsamda, İslam ülkeleri, Türkiye'nin öncü, önemli
örnek girişimini, güçlü iradesini dürüstçe sahiplenmeli, samimiyetle
desteklemelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kararı ilk
andan itibaren reddettik, reddetmeye devam edeceğiz. Türkiye olarak Kudüs
konusunda tek ses olmalı, güçlü iradeden milim taviz verilmemelidir. Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin dediği gibi,
Amerika Birleşik Devletleri’nin Kudüs komplosu,
mukaddesatımızın sırtına inmek üzere
kaldırılmış hançerdir. Bu hançer saplanırsa canı
yanan, kanı dökülen, kayıplara sürüklenen yalnız İslam
âlemi olmayacaktır.
Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. 2018 yılı bütçesinin milletimize, memleketimize
hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın
Adan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son
konuşmacı Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy olacaktır.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, 2018 yılı bütçe görüşmelerinde,
Diyanet İşleri Başkanlığı, AFAD ve İnsan
Hakları Kurumu üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere
Diyanet, dinî yaşantının düzenlenmesi konusunda, bürokrasiyi,
millet ile devlet arası ilişkiyi düzenleyen Anayasa hükmü gibi, manevi
alanlarla milletin sağlıklı bir şekilde münasebet
kurabilmesi hususunda teşekkül etmiş bir kurumdur. Tabii ki bu, tüm
kurumlar gibi, sonradan çıkmış bir kurum değil, Türk
medeniyetinin köklü geçmişlerinden bu tarafa süzülerek gelen bir terkibin
sonucudur. Biliyorsunuz, imparatorluk bakiyesinde şeyhülislamlık bu
müesseseye bakardı, sonra 3 Mayıs 1920’de Şeriye ve Evkaf
Vekâleti kuruldu ve nihayetinde, cumhuriyetle birlikte, akabinde, 3 Mart 1924
tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu.
Diyanet İşleri Başkanlığının temel görevi,
din konusunda toplumu aydınlatmak ve bilgilendirmek. Bu da kuruluş
gerekçesinin 1’inci maddesinde var.
Şimdi, burada toplumun sağlıklı
bir şekilde dinî bilgilere erişmesi ve dinî hayatta
sağlıklı bir sonuç alabilmesi hususunda çok önemli gayret
göstermiş olan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, kurucu
Diyanet İşleri Başkanlarından bugüne -Şemsettin
Günaltay’dan Elmalılı Hamdi Yazır’a, Ahmet Hamdi Akseki’den
Rifat Börekçi’ye- tüm hizmet eden kanaat önderlerini, kafa yoran, bu milletin
derdiyle dertlenen geçmişi rahmetle anarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Ve bu hususta, tarihî süreçle ilgili
değerlendirmelerden çok, günümüzden geriye doğru gittiğimizde,
yaşadığımız temel problemlere aslında yine
Diyanetin kendi raporlarından da hareketle
baktığımızda, başımızda iki tane büyük
problem var: Bunlardan bir tanesi FETÖ, bir tanesi DEAŞ. Bunların her
ikisinin de dinî kaynaklı olduğunu görüyoruz ve “Bu her iki dinî kaynaklı
operasyonel örgüt,, her ikisi de terör örgütü olarak nasıl ortaya
çıktı?” sorusuna sağlıklı bir şekilde cevap
aramak gerekiyor ve aranan cevapları da raporla sınırlamamak ve
raporlarda tespit edilen konuların çözümüyle ilgili eyleme geçmek
gerekiyor.
Şimdi, bunun nasıl
çıktığıyla ilgili, malum, muhtelif durum ortada. Artık
kukla ve kuklacı arasındaki perde kalktı; kukla da ortada,
kuklacılar da ortada. Bir taraftan DEAŞ’ı besleyip
marjinalleştirme ve bir şekliyle radikalleştirmeye doğru
giden unsurları, şiddete eğilimli unsurları
Müslümanlıkla bütünleştirmek isteyenler, diğer tarafta da
ılımlı ve mütedeyyin görüntülü Müslüman ve ılımlı
Müslüman görüntülü olan o yumuşak gücü de devlet sisteminin içerisine
CIA’nın küresel operasyonu olarak Türkiye’ye… Kuş yumurtası gibi
uyutma hadisesi olduğu ortada. “Bu iki gerçek Türkiye’de nasıl zemin
buldu?” sorusuna aslında ciddi anlamda kafa yormak lazım. “Türkiye’de
zemin bulma sürecini, makamları işgal ederken Diyanet
İşleri kurumu görmemiş miydi?” sorusu koskoca bir soru işareti.
Diyanet İşleri FETÖ ve DEAŞ raporlarını incelediğimde
-bu konuşmayı hazırlarken- analizleri fevkalade ortada. FETÖ’nün
eserlerini ve kürsü konuşmalarındaki din dışı
hususları fevkalade analiz etmişler. Ama o analiz edenler o
makamlardayken yine FETÖ oralarda o faaliyetleri de yapıyordu. Bu manada
nispeten de olsa eleştiri hakkımızı kullanmamız
gerekiyor ama bunun sureti haktan gözükmesini bir şekliyle izah edilebilir
bulalım ama bundan sonrası için eleştirinin ötesinde ne
yapılması gerektiği sorusuna cevap çok önemli.
Şimdi, bütün bu hadiseleri, DEAŞ ve FETÖ
başta olmak üzere, en son Kudüs hamlesini birbirinden ayrı
düşünmemek lazım. Özellikle 1990’lı yılların sonunda,
soğuk savaş yıllarından sonraki Batı’nın müesses
nizamları, başta NATO olmak üzere, yeni bir konsepte evrildi ve
kendisine yeni bir öteki inşa etmesi gerekiyordu; kendi toplum
dinamiklerini ayakta tutmak, o öteki üzerinden kendi kimliğinin
varlığına gerekçe oluşturmak, söz konusu ötekinin
kaynaklarını kendisine getirebilmek ve oraları sömürebilmek
için.
Bu süreç, malumunuz, 11 Eylülle başladı ve
Arap Baharı’yla devam etti, Türkiye’ye sıçraması Gezi Parkı
ve 15 Temmuza da yansıdı. Orta
Doğu sürecinde Yemen’den, Libya’dan, Irak’ın işgalinden
Suriye’ye kadarki hâllerin hepsi bu hâllerin bir parçasıydı. Türkiye
Cumhuriyeti ve Türk siyaseti de bunları yaşayarak, tecrübe ederek
gördü. Bu yaşanmışlıkların üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi bugünkü durduğu yerde. Benden iki konuşmacı önce
konuşma yapan Genel Başkan Yardımcımız Semih
Yalçın Bey’in izah etmiş olduğu siyasal duruş, bütün bu tecrübe
ve aklın arkasındaki duruştur. Bu duruşun gerekçesinin
arkasında bu ülkede yeni bir 15 Temmuz ve FETÖ ihaneti olmaması, bu
duruşun arkasında IŞİD ve DEAŞ gibi radikal örgütlerin
olmaması hususu vardır.
Bu konuda elbette Diyanet İşleri
Başkanlığına ve onun geniş kitlesine çok büyük
görevler düşüyor ama bu görevi… Ben buradan tekrar Hükûmete de seslenmek
istiyorum: Dinî hizmetler ve manevi hizmetler kurum olarak Diyanete
bağlı olsa da değerler eğitimi bağlamında bunlar
kurumlar arası koordinasyonla ancak mümkündür. Bunu Millî Eğitim ile
il müftülükleri bazında, Millî Eğitim müdürlükleri bazında, Aile
ve Sosyal Politikalar bazında, Aile ve Sosyal Politikalarla beraber kültür
müdürlükleri bazında il müftülüklerinin koordineli bir şekilde
çalışma mecburiyetleri vardır.
Türkiye’de kamu bürokrasisi yorgundur
arkadaşlar. Kamu bürokrasisinin yorgunluğu, her amirin kendi memuru
ve kendi sorumluluğu içerisinde kalma mecburiyetinde gibi
çalışması kamudaki işlerin, özellikle millete giden hizmet
sektörlerinin sağlıklı yürümemesine sebebiyet veriyor. Bir
memlekette okullar kapandığında değerler eğitimi ve
dinî hizmetlerin verilebilmesi için yaz Kur’an kurslarının
dışında müftülükler ne yapabilir, bunu tartışmak
lazım. İllerde nasıl ki güvenlik koordinasyonu toplantısını
bir vali yapabiliyorsa, Sayın Bakanım, Sayın Hükûmet, aynı
şekilde, bu meseleleri tartışabilecek, az önce zikretmiş
olduğum kurumların müdürlükleriyle beraber il valileri toplantı
yapıp dinî hizmetleri, değerler eğitimini
sağlıklı kaynaklardan nasıl verebiliriz, nasıl tezgâh
altı ve merdiven altı odaklara fırsat vermeyiz, nasıl olur
da şeffaf olmayan, aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti devletine, mensubiyetini
vatandaşlık hukuku temelli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına
hissedenlerin dışındaki odakların dini kullanarak yeni bir
yapılanmaya girmemelerine nasıl hizmet edebiliriz?
Bu konuda, Hâricîlik ve Selefilikle ilgili,
Diyanetin raporunda bahsetmiş olduğu temel problemlerde şu husus
var: Özellikle Tahşiyecilik ve Hâricîliğin ötekileştirici dilini
kullandığımızda, Selefiliğin radikal dilini
kullandığımızda, bunlara çözüm önerisi olarak neyi
söyleyebilir Diyanet diye baktığımızda, bir Mâtürîdî
aklını görüyoruz. Büyük bir çoğunluk, tabii ki bu konuda,
ülkemizin belli bir bölgesinde Eşarî, Mâtürîdî dinî literatürlere sahip
insanlar olabilir ama itikadî mezhep imamımız İmamı
Mâtürîdî diyoruz ama Mâtürîdî’nin akletmiş olduğu temel
nassların neler olduğu konusunda toplumu eğitemiyoruz. Ama
diğer tarafta, hangi gıdaların haram, hangisinin helal
olduğunu veyahut da namazın içindeki, dışındaki
şartları konuşurken Alo Fetva hattından, internet üzerinden
her türlü konularda bir şeklin hangisinin ibadeti bozabileceğiyle
ilgili, toplumun tamamını ilgilendirmese de asparagas olabilecek, art
niyetlilere malzeme olacak fetva makamları varken neden biz itikadî
anlamda Mâtürîdî aklını ve din anlayışını daha
yaygın hâle getirecek çalışmalar yapamıyoruz? Önemli
sorulardan bir tanesi de bu ve bunu çoğaltabilmek adına, Diyanet
İşleri Başkanlığı başta olmak üzere tüm
kurumların bu yaklaşıma dâhil olması lazım ve
İslam dininin insana ve muhatap olarak insanı gören manevi gök
kubbemizin semayı aydınlatacak yaklaşımının da
güzel ahlak olduğu gerçeğini ifade ettiğimizde, dini bir siyasal
argüman olmaktan çıkartır, Hazreti Peygamber’i bir ideolog olmaktan,
Kur’an-ı Kerim’i de bir ideoloji kitabı olmaktan
çıkartırız.
İşte bu manada, Türkiye'deki Selefi
akımların temelinden gelen, Körfez İslamı’yla ilgili
farklı farklı yorumlar siyasal İslam’ın referans
kaynaklarını oluşturmuştur bu ülkede ve bu ülkede bu
kavramlar henüz yokken, henüz daha bu konularda ufuk, tartışma zemini
olmadığı ortamda bizim beslendiğimiz kaynaklardan, gurur
duyduğumuz isimlerden merhum Profesör Erol Güngör Hocamız “İslâmın
Bugünkü Meseleleri” adlı eserinde bunların hepsinin analizlerini
yapar ve yapmış olduğu yaklaşımlarda, İslam
dünyasının aslında kendi doğal seyri içerisinde
modernleşmeyi ve demokrasiyle temasını birikmiş gençleriyle
aydınlatabileceği potansiyeliyle ilk aslında “Arap Baharı”
denilen o baharın ve Orta Doğu’daki değişimin habercisi
olarak ifade eder. Ama bunu görerek oranın doğal yollarla
müdahalesini, doğal yollarla gelişmesini engellemek isteyenler malum
müdahalelerle oraları tarumar etmişlerdir. İşte bu tarumar
ediş sürecinin sıçrama noktasının Türkiye olma gerçeklerini
de hep beraber yaşadık. İşte dinin bu manada iyi idrak
edilerek, sindirilerek ve içselleştirilerek yaşam tarzına
dönüştürülmesi gereken manevi bir alan olduğu gerçeğini
unutmamamız lazım. O sebepten dolayı Türkiye Cumhuriyeti
devletinin müktesebatı ve tarihî tecrübesi; laik, sosyal hukuk devleti
anlayışı; Orta Doğu’daki diğer yapılardan köklü
devlet geleneğiyle beraber söz konusu olan o emperyalizme karşı
duruşu samimiyetle bu medeniyetin eseridir.
Bugünkü siyasal sözcüler bu medeniyetin üzerinde söz
söyleyebileceklerini bilmeli, bu medeniyetin sağlam
kaynaklarını, sağlıklı rezervlerini milletiyle
tanıştırabilmek için önemli girişimler, önemli
katkılar ve önemli mücadeleler vermeli ki o zaman Kudüs’te nöbetini
tutmaya devam eden Hasan Onbaşılar, o zaman Medine’yi muhafaza eden
Fahrettin Paşalar aynı azim ve kararlılıkla durabilsinler.
İşte bu şuur ve bu imanın bu yaklaşımlar
üzerinden referans olabileceğini, yaşamış olduğumuz
ihanet gecesinde kahramanca tankın altına yatan, ihanet odaklarına
meydan okuyan bu memleketin evlatları gösterdi.
Ama bunun sürdürülebilirliğini ve normal
şartlarda hayat akarken de belli bir şuurla devam edebilmesini ortaya
koyabilmek için popüler kültürden arınmak, endişelerden kurtulmak,
kitlenin üzerinde sadece dinî semboller üzerinden muhafazakârlık
algısından kurtulmak gerekiyor. Dini magazin alanından kurtarmak
gerekiyor. Dinî propagandaları özellikle ekranlarda boy gösteren hatipler
üzerinden değil, kürsüde, minberde samimi manada Mehmet Akif’çe, samimi
manada Elmalılı Hamdi Yazır’ca, Ahmet Hamdi Akseki’ce,
Rıfat Börekçi anlayışındaki mütedeyyinlerin, hasbi
insanların ifade etmesi gerekiyor.
Demek istediklerim fazlasıyla
muhataplarına ulaştı diye düşünüyorum. Bu kapsamda, dinin
siyasallaşma alanından kurtarılarak bir ahlak
anlayışı ve bireyin manevi yaşam alanı olduğunu
ve manevi yaşam alanı üzerinden hareketle de dinin, bu manada,
bireyin ahlaklı olmasıyla da toplumun ahlaklı toplum
olacağı durumunu tanımlayan bir anlayışla yola devam
etmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
Diğer taraftan, malumunuz, siyasi partilere de
geldiğini düşündüğümüz, sizlere de geldiğini
düşündüğümüz Diyanette hizmet veren insanların bu devasa kurum
içerisinde önemli beklentileri vardır tabii. Bu hususta din adamı
hüviyetinin itibar kazanması, il müftüleri ve imam-hatiplerin saygın
bir pozisyonda olabilmesi için onların özlük haklarının mutlaka
iyileştirilmesi gerekiyor. Aynı camide imamlık yapan ama 4
farklı kadro üzerinde görev yapan arkadaşların
varlığı bir hakikat; İŞKUR üzerinden istihdam
edilenler, 4/C üzerinden istihdam edilenler, 657 üzerinden memur olanlar gibi.
Bu anlayışı bir an önce kurtarmak ve imamsız cami
bırakmama hususunda özel bir gayret sarf etmemiz gerekiyor. Bu konuda,
görevinin başında, görevini hakkıyla yapan il müftülerimiz ve
imamlarımıza da sonsuz saygılarımızı sunarak
onların temsil ettiği manevi alanın şahıslarıyla
bir memurluk makamı olmadığını, bir misyon görevi
olduğunu, peygamberlik makamının temsilindeki bir imamet
makamında oldukları şuuruyla görev yaptıklarını
görmek ve o şekilde davrandıklarını bilmekten mutluluk
duyuyoruz, bu böyle olmalıdır. Aynı şekilde, geçmişte
olduğu gibi, Yeşilçam yapıtlarında olsun, televizyon
dizilerinde olsun, dinî figürlerin ve din adamlarının, hocaların
negatif, ötekileştirici, zaafları ön planda olan insan topluluğu
olarak verilmesini de doğru bulmadığımızı, bu
konuda ekranlara yansıyan din adamlarının yapıcı,
müspet, manevi kanaat önderi konumunda erdemli, faziletli insanlar olduğu
gerçeğini, bu manadaki değerlendirmelerde de ekranlarda da bu
şekilde temsil edilmeleri gerektiğini ifade ediyoruz.
Benim bir başka konuşma alanım AFAD.
AFAD kurumu Türkiye'nin bu manada önemli kurumlarından bir tanesidir.
Malum, birtakım kurum ve kuruluşlar tecrübe ve
yaşanmışlıklarla ancak mümkün olabiliyor. Erzincan
depremiyle başlayan, 1939’lu yıllardan, 1980’li yıllardan,
1989’lardan, 1999’daki büyük depreme kadarki
yaşanmışlıkların toplamının üzerinde AFAD
gibi bir vizyon ortaya konuldu. AFAD, sadece ülke içerisinde olağanüstü
hâllerde, afet anlarında yardım veren bir kurum olmaktan bizim
medeniyetimizin, müktesebatımızın doğal sonucu olan,
insanlığa hizmet götürebilen bir kuruluş hâline, işte Türk
Kızılayı gibi AFAD da kendi içerisinde, mazlum olan, muhtaç olan
her yere yardımını götürebilen bir kurum hâline geldi.
Biz Kuzey Irak adıyla, Irak’ın kuzeyindeki
yapılanmaya siyaseten karşıydık, karşı oluş
duruşumuzu sonuna kadar gösterdik, Türk devleti de buna karşı
inisiyatif aldı ama o günlerde deprem oldu, herkesten önce oraya AFAD ve
Kızılay gitti. Bu gerçeği hatırlatmak isterim. Aynı
şekilde, insanlık nerede darda kalmışsa, bizim
düşmanımız olarak gördüğümüz veyahut da düşman olarak
görmeyi bile muhatap kabul etmediğimiz, bizi düşman olarak görenlere
bile en ihtiyaç duyduğu yerlerde insani yardımı götürebilecek
bir kültüre sahibiz. AFAD’ın kurumsal akıl olarak ortaya
çıkması deminki bahsetmiş olduğum medeniyet
değerlerimizin vücut bulmasıyla alakalıdır. İşte
hemen Suriye krizinde ülkemizdeki 3 milyon civarındaki
sığınmacı misafirlerin istihdamı, yeme içmeleri ve
insani yardımları başta olmak üzere bu vizyonla ortaya
konuluyor.
Eleştirilen konu nedir? Eleştirilen konu
şeffaflıkla ilgili, gelir gider şemasının
denetlenebilirliğiyle ilgilidir. Bu konuda da yetkililerin yasal düzenleme
yaparak bu denetlenme ve denetlenebilir olma hususunu da bir an önce
netleştirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Üzerinde konuşma yapacağım,
değerlendireceğim bir başka kurum, değerli milletvekilleri,
İnsan Hakları Kuruluyla ilgili oluşturulan yeni kurumumuzdur.
Tabii, bu doğarken biraz problemli doğdu, aslında iyi niyetli
İnsan Hakları Kurumunun yine tarihî tecrübeleri üzerinden var olan,
1990’lı yıllardan bu tarafa birikimin üzerinde var olan kurumlar.
Öncelikli olarak, İnsan Hakları Kurumu komisyon olarak Mecliste
İnsan Hakları Komisyonu oldu. Daha sonraki süreçte bir devlet
bakanlığı nezdinde temsil edildi. Bu, İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu olarak 15 Temmuz kalkışmasından önceki
dönemlere gelen kuruluşu ve kurumsallaşma süreci biraz yavaş
işledi. Dolayısıyla, şu ana kadar yaptıkları
çalışmalara baktığımızda çok
sınırlı olduklarını gözlemledik. Buradan şuna
varmak istiyorum: Türkiye’de demokrasiyi, Türkiye’de insan haklarını,
evrensel anlamda bizim medeniyetimizde var olan değerleri daha görünür
hâle getirdiğimizde, bizim, uluslararası çevrelerde hak, hukuk
arayışımız çok daha mümkün olacaktır çünkü bu hak ve
hukuk değerler setlerini etnik kimliklerin siyasallaşması
veyahut da farklı art niyetli olan marjinal grupların kendi
hakları üzerindeki değerlendirmeleri olarak kullanılan belli bir
alana sıkıştırma doğru değildir. Biz, Kudüs
davasında da mücadele verirken çıkışları
sınırlı sayıda duygusal tepkilerle
sınırlamamalıyız. Kudüs meselesinde de bu bahsetmiş
olduğum kurumlar başta olmak üzere, Türkiye'deki insan hakları
kurumları başta olmak üzere, özellikle Avrupa'da kendi
sınırları ve nüfusları içerisinde Müslüman
vatandaşların çoğunlukta olduğu Batı ülkelerinde ve
insanlığın genelinde bu meseleye insan hakları
bağlamında yaklaşarak insan haklarının evrensel
hukukunun gereği bir durum olarak ifade etmemiz gerekiyor çünkü inanç
hürriyeti meselesi, çünkü Kudüs meselesi bunun bir parçasıdır. Bu
manadaki çıkışın Kudüs özelindeki çözümü, dört yüz yıl
o bölgeye hâkim değil hadim olan, o bölgeye hizmet eden yine bizim
mazimizdeki, medeniyetimizdeki kendi büyüklerimizin,
atalarımızın ortaya koymuş olduğu yönetim
anlayışı yine insanlığın ortak huzuru için çok
önemlidir. Aksi takdirde, 1997 yılından bu tarafa soğuk
savaşın yeni konsept değişikliğiyle kendisinin
aradığı yeni öteki İslam dünyası, marjinal gruplar,
Müslümanlar, bu manada bunların üzerine gidilmesi
insanlığın derdine derman olacaktır diye kendi
kamuoylarındaki propaganda taktiklerinin önüne geçilemez. Bunun önüne
geçilebilmesinin yolu, bahsetmiş olduğumuz değerler setini pozitif
anlamda kullanabilecek ve pozitif anlamda evrensel bir değer olarak insan
haklarının, bir medeniyetin tezahürü olan insan haklarının
Kudüs meselesine yaklaşımını da, dinî hürriyetlere
yaklaşımını da bu çerçevede görmek gerekiyor. Aksi
takdirde, DEAŞ ve FETÖ gibi unsurların arasına
sıkıştırılmış bir Türkiye,
ötekileştirilmiş bir İslam dünyası,
hazırlanılmış, operasyona hazır hâle getirilmiş
hilal ve haçın ve döneminin Amerika Başkanının ifadesiyle
“Bu bir Haçlı Seferidir.” sözüne karşı çatışma
alanlarının yükselerek artacağı günler
insanlığı bekliyor. İnsanlığın ufkunda yeni
bir güneş gibi doğabilmek ise Türk-İslam medeniyetinin mensubu
Türk çocuklarına ve bu manadaki bu medeniyetin çocuklarına
düşüyor.
Cemil Meriç bir sözünde diyor ki: “Olimpos
Dağı’nın çocukları Hira Dağı’nın
evlatlarına bir türlü tahammül edemediler.” Biz de ona şunu
söylemeliyiz: “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar
Müslüman olan Ankara merkezli bir medeniyetin, Türkistan merkezli bir
anlayışın, Ankara merkezli bir başkentin ve siyasal
vizyonun çocukları, tıpkı atalarının dün olduğu
gibi bugün de ortaya koydukları yaklaşımı sergileyerek bu
oyunu tekrar bozabilirler.” Bu mesele, Alp Arslan ile Romen Diyojen’in
kavgası, Fatih’in Konstantinopolis’i İstanbul yapması,
“Geldikleri gibi geri giderler.” diyerek bizi tekrar Asya steplerine göndermek
isteyenleri yeniden geldikleri yere gönderen anlayışların
toplamı yeniden karşı çıkmaya müsaittir diyor, bu
anlayışla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Ersoy.
Böylece Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunda.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz
İzmir Milletvekili Musa Çam’a aittir.
Buyurun Sayın Çam. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Çam, süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) –
Teşekkürler.
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygıdeğer üyeleri, ekranları başında bizi
seyretmekte olan değerli yurttaşlarımız, Maltepe Cezaevinde
tutsak olarak bulunan Enis Berberoğlu, kalemini asla satmayan,
eğmeyen, bükmeyen gazeteciler, yazarlar ve kanun hükmündeki kararnamelerle
meslekten atılan, eğilmeyen, bükülmeyen çok değerli bilim
adamlarını da buradan sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
2018 yılı bütçemizin ülkemize
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlar, dün burada AKP
sözcüleri Sayın Muş, Sayın Cevdet Yılmaz ve Sayın
Başbakan, bu sabah da toplam 16 AKP’li milletvekili
arkadaşımız Türkiye’nin ne kadar güllük gülistanlık
olduğunun, içeride ve dışarıda ne kadar iyi bir durumda
olduğunun fotoğrafını çizdiler. Bu fotoğraf doğru
bir fotoğraf mıdır değil midir, bununla ilgili birkaç
saptamayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle sormak istiyorum: On beş
yıldır iktidardasınız ve bunu övünerek söylediğiniz
16’ncı bütçeniz. İktidar mensuplarının, cevabını
önce topluma, sonra da kendi vicdanlarına vermeleri gereken bir soru var.
On beş yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin aldatılmadığı,
kandırılmadığı veyahut sonu hüsranla bitmemiş tek
bir politikası var mıdır, bunun cevabını burada duymak
isteriz.
İyi düşünün lütfen,
iktidarınızın uyguladığı, cansiparane
savunduğunuz, karşı çıkanlara düşman, vatan haini
muamelesi çektiğiniz tek bir politikanız var mı? Sonunda
“Karşı çıkanlar yanılmış, iktidar haklı
çıkmış olsun.” dediğiniz bir icraatınız var
mıdır?
Abartmıyorum, yol, köprü gibi altyapı
hizmetlerinden bahsetmiyorum, bir ülkeye istikamet veren büyük politikalardan
bahsediyorum. İtiraz edenlerin haksız, iktidarın haklı
çıktığı tek bir politika var mıdır, bunu burada
sayın bakanlardan duymak isteriz. Varsa söylesinler.
Mesela, Suriye politikası… “Bu politika önce
Suriye’yi, sonra ülkemizi felakete götürür.” diyenlere “Esatçı” dediniz.
Ne oldu sonunda? Suriye politikasının yanlış olduğunu
siz de kabul ettiniz. En son, eski Başbakan Yardımcısı
Numan Kurtulmuş yaptığı açıklamada Suriye
politikasının başından beri yanlış olduğunu
söyledi fakat o yanlış politikanın bıraktığı
ağır bir enkaz var; harap olmuş bir ülke, ölen yüz binlerce
kadın, çocuk, ülkesini terk etmek zorunda kalmış milyonlarca
insan; 2,5 milyon insandan fazlası bizim ülkemizde.
Geçtiğimiz günlerde Recep Tayyip Erdoğan
Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmada toplam 30
milyar dolar harcadığını söyledi. Plan ve Bütçe
Komisyonunda Maliye Bakanına, ilgili bakanlara söyledik, “Bunun dökümünü
bize verin.” dedik ama 30 milyarın hesabını veremediler.
Mesela, Balyoz ve Ergenekon davaları… “Kumpas
kuruluyor, iftira atılıyor, darbecilerle hesaplaşıyoruz
bahanesiyle yanlış işler yapılıyor.” diyen herkese
Ergenekoncu yaftasını yapıştırdınız. Ne oldu
sonunda? Yanıldığınızı, aldatıldığınızı,
kandırıldığınızı söylediniz fakat
eleştirileri dikkate almadığınız, itiraz edenlere
vatan haini dediğiniz o süreçte binlerce insanın hayatı
cehenneme döndü, kurumlar tahrip edildi, ülkenin çivisi çıktı, devlet
âdeta kevgire döndü.
Mesela, cemaatle olan ittifaklarınız…
Cemaatin size dost olduğundan emindiniz. “Bunlar kurumları ele
geçirmek için kumpas kurup iftira atıyorlar, devlette korkunç derecede
kadrolaşıyorlar.” diye uyaranlara “fitneci, düşman” diyerek
ateş püskürüyordunuz. Ne oldu sonunda? “Allah bizi affetsin,
yanılmışız.” demek zorunda kaldınız fakat ülke
büyük bir yara aldı, kurumlar tahrip oldu, insanlar zarar gördü.
Mesela, barış süreci… Biz dedik ki bu
Parlamentoda: “Her şey bu Parlamentoda -kapalı kapılar
arkasında konuşulmasın- burada konuşulsun.” “Bu
yaklaşımla barış sağlayamazsınız. Böyle
yaparsanız buradan barış değil, daha büyük savaş çıkar.”
diyenlere âdeta öfke kustunuz. “Süreç istismar ediliyor, o nedenle elinizi
çabuk tutun.” diyenlere “Barışı hazmedemeyen azgın
muhalefet.” dediniz. Ne oldu sonunda? “Yanıldık,
kandırıldık, hata ettik.” diyerek bu politikadan geri döndünüz.
Süreç çöktü ve eskisinden daha ağır çatışmalar
başladı. Siz yanlış yaptınız,
aldatıldınız ama asker, polis, sivil binlerce
insanımızı kaybettik, şehirler yıkıldı, ülke
büyük bir yara aldı.
Mesela, Rus uçağının düşürülmesi
meselesi… Uçak düşürüldüğünde bu eylemi savunan, “Var mı bize
yan bakan?” naraları atan, bunun büyük devlet olmanın bir gereği
olduğunu savunan sizdiniz. “Yapmayın, Batı’yla ilişkisi
zedelenmiş Türkiye’nin bir de Rusya’yla ilişkisi bozulursa bu, ülkemiz
için çok büyük sorun olur.” diye itiraz eden, farklı tutum öneren herkesi
“Kendi ülkesini değil, Rusya’yı tutan korkaklar.” diye
aşağıladınız. “Sakin olun.” diyenlerle “Burayı
hâlâ eski Türkiye mi sanıyorsunuz, gerekirse tezek yakarız.” diye alay
ettiniz. Ne oldu sonunda? “Biz değil, FETÖ düşürmüş, Rusya’yla
ilişkimizi çekemeyenler yaptılar.” diye özür dileyip bu politikadan
çark ettiniz. Ahmet Davutoğlu uçağı düşüren pilotun FETÖ’cü
olmadığını açıkladı yani sizin
kararınız. Ama olan oldu, milyarlarca dolarlık kaybı ile
itibarı zedelenen ve neticesinde Rusya’ya mecbur, onun bir dediğini
iki etmeyen bir ülke kaldı ortada.
Almanya, Hollanda… Şimdi, Almanya, Hollanda
gibi ülkelerle kriz yaşanıyor. Hiçbir yararı olmayan bir seçim
çalışması inadı yüzünden ülkeye, Avrupa’da yaşayan
insanlarımıza büyük zarar verecek işler yaptınız.
Evet, Avrupa’nın yaptığı demokrasiye uymuyor, zaten ülke
içinde kimse Avrupa’nın bu tavrına destek olmadı ama her zaman
olduğu gibi diplomatik dili bir tarafa bıraktınız, yine
astınız kestiniz, savaş naraları attınız,
ağza alınmayacak sözler söylediniz. “Böyle yapmayın. Bu tutum,
bu yaklaşım, bu üslup ülkeye zarar verir. Bu
yaptıklarınızdan dolayı Avrupa’da yaşayan
insanlarımızın hayatı zehir olur. Avrupa’da bu yanlış
politikalara karşı yükselen tepkiler giderek Türkiye
düşmanlığına dönüşüyor, bundan hepimiz fazlasıyla
zarar görürüz.” diyenlere “içimizdeki Hollandalılar” “içimizdeki Almanlar”
dediniz. “Ülkeyi değil, Batılıları tutan vatan hainleri”
gibi akıldan yoksun ithamlarda bulundunuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; on beş yılda yapılan yanlışlar,
hatalar, yolsuzluklar nedeniyle büyük bir itibar kaybı olduğu
muhakkak. Kaybedilen, yitirilen itibar karşısında Recep Tayyip
Erdoğan düzgün insan olduğunu ve kendisine inanmamızı
istiyor. Erdoğan itibar kaybını
Cumhurbaşkanlığı makamının itibarıyla, bu
makamın verdiği güçle örtmeye çalışıyor. Kendine
saygısı olan, değerlere inanan, insani hasletlere önem veren
herhangi bir insanın asla kabul edemeyeceği söz ve eylemlerini
unutturmaya çalışıyor. Kendisiyle alakalı bütün
tartışmaların esasında siyasi bir tartışma
olduğu, politik farklılıklardan kaynaklandığı
izlenimini yaratmak için her yolu deniyor. Batılı devlet
başkanlarıyla yaptığı görüşmelerdeki
abartılı pozlar, kavga edip tasfiye ettiği eski yol
arkadaşlarını etrafında tutma çabası, kendisine övgü
düzen popüler kimselere abartılı ilgi; tüm bunların, bir
anlamda, kaybettiği kişisel itibarını güçle geri kazanmaya
dönük çabalar olduğunu düşünüyorum. Seçimlerden aldığı
destekle sahip olduğu gücün onu akladığına, düzgün insan
yaptığına inanmamızı istiyor bizden. Mesela, kendisini
protesto eden bir çiftçiye söylediği “Ananı al da git.” cümlesindeki
sefaleti, evladını kaybeden bir anneyi miting meydanında
yuhalatan vicdansızlığını, yolsuzluk
iddialarının olduğu ses kayıtlarında çıkan “Oğlum,
paraları sıfırladın mı?” veyahut oğluna
söylediği “O iş adamının getirdiği para az, sakın
alma. Nasıl olsa kucağımıza oturacak.” cümlesindeki ahlaki
problemi, Soma’da yaralı vatandaşa tokat atacak kadar
gaddarlığı (CHP sıralarından alkışlar) yine
Soma’da yaralı vatandaşı tekmeleyen
danışmanını el üstünde tutmasındaki
pervasızlığı, “Barış sürecinin seçimde çok
zararını gördük.” diyerek binlerce insanın canına mal olan
çatışmaları yeniden çare gören
çıkarcılığı, on beş yıldır ülkeyi
yönetmesine rağmen ülkeyi felakete götüren, her olayın
sorumluluğunu başkasının üzerine yıkan
kurnazlığı, bir gün “ak” dediğine ertesi gün “kara”
demesindeki o ilkesizliği… Tüm bu söz ve davranışların ortaya
çıkardığı insan profilinin halktan çok oy
aldığı için muteber insan sayılabileceğine
inanmamızı istiyor. Gücü elinde tutanın kişiliğine,
ahlakına, karakterine, vicdanına, ilkeli olup
olmadığına, hülasa, nasıl bir insan olduğuna
değil, aldığı oya ve o oyla sahip olduğu güce bakarak
ona saygı duymamızı bekliyor. Bu bakış açısını
yerleştirmek için neredeyse her şeyi yapıyor. Hâlbuki, insana
yakışan, bir makamdan değer kazanmak değil, o makama
değer katmak. Kalıcı olan budur. Muteber insan bulunduğu
makama duyulan saygıyı sömüren, azaltan değil, o makama fazladan
değer katandır.
Diğer taraftan, Erdoğan’ın
farkında olmadığı bir gerçek var. Nasıl bir insan
olduğumuzu sevenlerin, el üstünde tutanların, taraftarların
sözlerine bakarak anlayamayız. Esas olan, rakibin, muhaliflerin,
yabancıların ne söylediği, bizi nasıl gördüğüdür. Ötekinin
övgüsü, dostun ise eleştirisi makbuldür. Mesela, Hazreti Muhammed, muarızları, düşmanları “Tamam,
farklı bir inanca sahibiz, bizim kurulu düzenimizi yıkıyor,
atalarımızın dinini yok etmeye çalışıyor ama çok
dürüst, kimsenin hakkını yemeyen biri.” dedikleri için “emin”
sıfatını aldı. Ya da Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’e
düşmanları “Biz şahidiz ki savaşta hiçbir adaletsizlik
yapmadı.” dedikleri için Aliya’yı adaletli bir kişi olarak hatırlıyoruz.
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son sözüm, 299’la ilgili. Bugünkü
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ettiği yemine
sadık kalmamış bir siyasi parti genel başkanıdır.
Vatandaşlarımız, haklı olarak itiraz ettikleri, zaman zaman
aleyhte konuştuklarından dolayı 299’dan
yargılanmaktadırlar. Artık Recep Tayyip Erdoğan herhangi
bir cumhurbaşkanı değildir, AKP Genel Başkanıdır.
Dolayısıyla, binlerce insan hakkında soruşturma
açmayı, kovuşturma açmayı, mahkemelere vermeyi, kanun hükmündeki
kararnamelerle tutuklamayı şiddetle reddediyoruz ve
kınıyoruz arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Musa Bey
yaptığı konuşmada Sayın Tayyip Erdoğan
hakkında vicdansızlık, ahlaksızlık üzerinden
sataşmalarda bulunmuştur, başka birçok söz de söyledi. Bu
çerçevede…
BAŞKAN - Sayın Bostancı, iki dakika
süre veriyorum, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bostancı müziğin haram olması konusunda ne düşünüyor,
düşüncesini alalım. AK PARTİ’nin ideoloğu Hayrettin Karaman
da günah olduğunu söylüyor. Kadınların müzik dinlemesi…
BAŞKAN – Sayın Ağbaba, Sayın
Bostancı kürsüye geldi.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir
düşüncesini alalım, ne düşünüyorlar.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.
VELİ AĞBABA (Malatya) – “Müzik
haramdır.” diyor Hayrettin Karaman.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Kendisini
bağlayan bir açıklama, öyle saçma şey olur mu?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Öyle diyor, aç
bak.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Desin, her
dediklerine inanıyor musun sen?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sizin
ideoloğunuz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Hiç alakası
yok, benim ideoloğum falan değil.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sizin patronunuz.
AK PARTİ’nin bu konudaki düşüncesi nedir?
AHMET UZER (Gaziantep) – Ya sus be, terbiyesiz!
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın,
İzmir Milletvekili Musa Çam’ın 503 sıra sayılı 2018
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Musa Bey’in ilk cümlesi on beş
yıldır AK PARTİ’nin iktidarda olduğu ifadesiydi, bu bir
gerçeklik. AK PARTİ’yi iktidara taşıyan halk. Siz de on beş
yıldır, Musa Bey, aynı lafları söylüyorsunuz, aynı
yerdesiniz; aynı sözleri, aynı ifadeleri kullanıyorsunuz.
ATİLA SERTEL (İzmir) – “Dönek” değil
ya, “dönek” değil işte.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hiç olmazsa
sabitiz, bildiğimizi, doğru bildiğimizi savunuyoruz; dönek
değiliz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Halk size de
bakıyor, yapılanlara da bakıyor, Tayyip Erdoğan’a da
bakıyor ve bunun çerçevesinde AK PARTİ’yi iktidara getiriyor, 2014’te
de Sayın Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptı. Sizin söyledikleriniz
de hesabın içinde.
Peki, değişiklik ne burada?
Değişiklik şu: “Volume”ü farklı tonlarla ifade ediliyor.
Musa Bey’i de dinlerken… Mikrofon var, hepimiz duyuyoruz ama böyle meydanlara
konuşmanın getirdiği heyecan verici bir üslupla bildik laflara
bir anlam kazandırmaya çalışıyor Musa Bey ama bunlarla
anlam kazanmaz.
Şimdi, Musa Bey, bir sürü şey söylediniz,
Ergenekon ve Balyoz’dan bahsettiniz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Savcısıydınız.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bakın,
buranın gözüne bakın, konuşurken buranın gözüne bakın,
Tuncay Özkan’ın gözüne bakın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Buradaki bir
çeteden, bunun alçakça girişimlerinden, bu çerçevede yapmış
olduğu yargılamalardan bahsettiniz, bunu hepimiz biliyoruz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Savcısıydınız, savcısı.
MURAT EMİR (Ankara) – O yargıçları
kim getirdi…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Orada, Sayın
Bakan orada, o atadı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Peki,
aynı çetenin 17-25 Aralık darbe girişimi sırasında…
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Zekeriya
Öz’e makam arabasını veren Tayyip Erdoğan.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Tuncay
Özkan’ın gözlerine bakıp özür dileyin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …halk
tabanı olmadığı için kendisine yandaş…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – “Zekeriya Öz
bir gider, bin gelir.” dedi İçişleri Bakanınız.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Davanın
savcısı kimdi Sayın Bostancı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …kendisiyle
ittifak edebilecek çevreler bulmak amacıyla ortaya attığı
birtakım malzemeleri kullanmak bir ahlak ve vicdan sorunu değil mi
Musa Bey?
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum .
VELİ AĞBABA (Malatya) – Zekeriya Öz
kahramanınızdı, kahramanınız. “Fetullah Hoca Efendi
Hazretleri”ydi, “Fetullah Hoca Hazretleri!”
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – “Bu
davanın savcıyım.” demek ahlak sorunu değil mi Sayın
Bostancı?
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bostancı
konuşmasının son yirmi saniyesinde…
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ne dedim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …17-25 Aralık sürecinde
bir darbe yapmaya çalışan cemaatin kendisine toplumsal taban
bulamadığı için ortaya koyduğu argümanları kullanmakla
itham etti ve “Bu bir ahlak sorunu değil midir Sayın Musa Çam?”
diyerek 17-25 Aralık sürecinde bu argümanları dile getirmenin bir
ahlaksızlık olduğunu ifade etti.
Sataşmadan dolayı cevap
hakkımızı kullanmak istiyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkanım, bir dakika… Her şey anlaşılsın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Anlaşılsın.
BAŞKAN – Bir saniye… Sayın Bostancı
söylesin ifadesini.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, tabii.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Özgür Bey’in
yorumladığı gibi değil.
“17-25 Aralığı yapan çete, ortaya
birtakım malzemeler sürdü, tabanı olmadığı için kimi
insanları bu malzemeler etrafında iktidara karşı
kışkırtmak için bunu yaptı.” dedim. Dün,
ahlaksızlıkla, alçaklıkla, çete olmakla, namussuzlukla,
mahkemelere sahte belge sunmakla suçlanan bir çetenin malzemelerini kullanmaya
ilişkin bir atıfta bulundum ve bir soru sordum. Bu sorunun
cevabını Özgür Bey zaten yapılıp edilen işlerle verdi,
şöyle veya böyle halk da bunu anlamlandırdı. Benim sadece burada
sorduğum bir sorudur, bir soru işaretidir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Musa
Çam’a biraz önce yaptığı konuşmada “tape”lere yansıyan
bir cümleyi kullandığı için “Bu cümleyi kullanmak
ahlaksızlık değil de nedir?” diyerek doğrudan
sataştı. Buna niye…
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Bu bir ahlak
ve vicdan sorunu değil midir?” dedim.
BAŞKAN –Bu “ahlaksızlık” ifadesini
Sayın Çam’ın şahsına mı yoksa bunu ifade eden ya da bu
ahlaksızlığı yapan terör örgütüne ilişkin olarak
mı kullandı? (CHP sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) – İsmimi söyleyerek dedi.
BAŞKAN – Ben onu soruyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Kullanmak ve tekrar etmek”
diyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben ne
söylediğimi biliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biz de biliyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben ne
söylediğimi biliyorum. Dün söylediklerinizle bugün
yaptıklarınız arasındaki farkı ahlak ve vicdanda
nereye oturtuyorsunuz?
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan,
ismimi söyleyerek…
BAŞKAN – Sayın Çam, ben tutanakları
isteyeceğim, böyle bir şey varsa size söz vereceğim. Tamam,
tutanakları isteyeceğim, söz vereceğim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
bakın, iktidar partisinin grup başkan vekili burada bir sataşma
hakkını kullanıyorken…
BAŞKAN – Evet, muhalefet de kullanıyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …ve siz de çok net olarak bunu
duymuşken…
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sataşma
hakkı değil, cevap.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Özür dilerim, cevap
hakkını.
Siz şunu çok net kulaklarınızla
duymuşken: “Bu çetenin argümanlarını burada tekrar etmek
ahlaksızlık değil de nedir Sayın Çam?” deyince, hâlâ, onun
-özür dilerim- Sayın Bostancı’nın itirazı üzerine
tutanağa dönüyorsanız da…
BAŞKAN – Ama Sayın Bostancı “Ben
şahsına söylemedim.” diyor. (CHP sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Canım, nasıl
söylemedi?
BAŞKAN – Tamam “Bakacağım, varsa
vereceğim.” dedim, sorun yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben, bu durumdan dolayı
Sayın Bostancı…
BAŞKAN – Sayın Bostancı “Ben
şahsına söylemedim.” dedi, öyle deyince ben de tutanaklara
bakacağım, söz…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok canım,
şahsına…
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır,
hayır, hayır, bir dakika, bir dakika.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – “Musa Çam”
dedi, daha ne desin?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben “Bu, bir
ahlak ve vicdan problemi, sorunu değil mi?” diye ortaya bir soru koydum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Peki, ne ama ne?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Soru.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu çetenin
argümanlarını destekliyor diyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bunun
cevabını geçmişte halk verdi, gelecekte de halk verecek.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle değil.
BAŞKAN – Sayın Özel, bakacağım,
varsa gerçekten, vereceğim, vereceğim. Vereceğim eğer
sataşma varsa. Tutanakları getirelim arkadaşlar. Vereceğim.
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Çam, bakacağım,
size o zaman söz vereceğim eğer varsa.
MUSA ÇAM (İzmir) – Hayır, bir dakika, bir
şey söyleyeceğim: Sayın grup başkan vekilimiz, genel
anlamda, itirazlarını yükseltti ama bunun dışında,
sayın grup başkan vekili, şahsımla ilgili eleştiriler
de getirdi.
BAŞKAN – Zaten sizin şahsınız
üzerinden polemik gitti Sayın Çam.
MUSA ÇAM (İzmir) – O nedenle, sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Tamam, işte, ona
bakacağım, vereceğim, bakacağım, eğer varsa
vereceğim sataşmadan, yoksa da takdirlerinize sunacağım.
Sayın milletvekilleri…
Sayın Şeker, yalnız, sizi bir konuda
ikaz etmek durumundayım: Bakın, bizim tüm grupların Meclis
Başkanı başkanlığında imzalamış
olduğu mutabakat metninde –tüm grup başkan vekilleri, Sayın
Mehmet Naci Bostancı, Sayın Levent Gök, Sayın İdris
Baluken…
GARO PAYLAN (İstanbul) – Şu anda hapiste.
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Baluken hapiste,
nerede? Nerede?
AHMET YILDIRIM (Muş) – Sincan’da.
BAŞKAN - …Sayın Erkan Akçay- Genel Kurula
ürün ve eşya getirilmesini yasaklayan çok net bir hüküm var.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Ne zaman
yasaklanmış? Bu, cep telefonu, cep telefonu.
BAŞKAN – Bir de yeni İç Tüzük
değişikliğinde…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Cep telefonu…
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Telefon da
mı yasak?
BAŞKAN – …Genel Kurulun çalışma
düzenini ve huzurunu bozucu döviz, pankart ve benzeri materyal getirmek
yasaklanmış.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Ha, tamam,
böyle yapıyoruz bundan sonra, bundan sonra böyle yapıyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, Allah aşkına, bunda ne var?
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Böyle uygun
mu? Telefonu yasakladınız mı?
BAŞKAN – Tamam mı? O ayaklı şeyi
kaldırın ortadan o zaman. (CHP sıralarından gürültüler)
(CHP sıralarından milletvekillerinin cep
telefonlarını yükseğe kaldırarak göstermesi)
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Kaldırdık, tamam al, bunu böyle yapıyoruz, tamam, al.
BAŞKAN – Peki.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Başkan,
başka bir şey getirme konusunda…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tamam,
bunları kaldırdık. Teknolojiyi yasaklıyorsunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Suç aleti, Ali
Şeker’in suç aleti!
BAŞKAN – Şimdi, sayın
milletvekilleri, bakın, bütçe müzakereleri yirmi dört saat boyunca
canlı olarak yayınlanıyor zaten.
Ağbaba, o elindekini de kaldırsın.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sosyal medya
hesapları da yasak, korkuyorsunuz gerçeklerden. Gerçeklerden niye
korkuyorsunuz?
BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ama, bakın…
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Ağbaba, onu
kaldırın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
tutanağa geçsin -siz, tutanak seviyorsunuz, İç Tüzük
tartışmalarında Anayasa Komisyonu tutanağına
başvurun- bu, dile getirildiğinde kastedilen “Yayın yapan
cihazlar ya da yardımcı ekipman değildir.” diye tutanak var
diyor arkadaşlar.
BAŞKAN – Şimdi, o zaman şunu
getirelim: Herkes elinde koca ayaklı, kocaman bir kamerayla yayın
yapsın Sayın Özel, kusura bakmayın, bu işin bir makuliyeti
var, bir sınırı var.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kocaman
değil bunlar, pratik, portatif.
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Ağbaba, lütfen,
istirham ediyorum….
MURAT EMİR (Ankara) – Bunda bir sakınca
olmadığı AKP’li üyeler tarafından dahi belirtilmiştir.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 504) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi
söz sırası İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’na
aittir.
Sayın Bekaroğlu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bekaroğlu, sizin ve bundan sonraki
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ait sözcülerin konuşma süreleri
yedişer dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi
personeliyle ilgili yapmış olduğu bir
yanlışlığı dile getirerek sözlerime
başlayacağım. 3795 sayılı Yasa’yla, teknik lise
mezunlarına gördüğü meslek dalı dikkate alınarak teknisyen
unvanı verileceği belirtiliyor ama Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Teşkilat Yasası’nı ileri sürerek bu
arkadaşlarımıza kadroyu vermiyor. Büyük bir haksızlık
yapıyorlar, bu haksızlığı lütfen düzeltelim.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Meclis Başkanının -koca bir kitap masalarımıza bırakıldı-
yaptığı faaliyetler var, bunlara baktık ama bu faaliyetler
arasında bir şey yok; eski halkla ilişkiler binasının
yıkılması ve caminin kapatılması yok burada. Başka
bir şey daha yok, o günlerde, 15 Temmuzda Meclis bombalandıktan sonra
bir gayrimenkulcüler derneği gelmişti, demişti ki burada:
“Milletin Meclisini millet yapar.” Nerede bu millet, nerede bu
gayrimenkulcüler, ne yaptılar; bunu merak ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bütçesi üzerinde konuşacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin temeli aslında 1876’ya kadar dayanıyor. Bildiğiniz
gibi, Kanun-ı Esasi’den başlıyor ve ilk Meclis 20 Mart 1877’de
açılmış Meclis-i Umumi, Meclis-i Ayan yani padişahın
atamış olduğu 26, seçilen de 115 üyeden oluşuyor. Enteresan
bir şey var burada, bir bilgiyi paylaşmak istiyorum: Bunların 69
kişisi Müslümanlardan oluşuyor, 46 kişisi de gayrimüslimlerden
oluşuyor. Daha sonra Meclis II. Abdülhamit tarafından
kapatılmış, sonra ta 1908’e kadar kapalı kalmış,
1908’de tekrar açılmış.
Uzun hikâye tabii, zamanım yok, ama Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bugüne gelmesine kadar neler oldu. Değişik
kesintiler oldu, sıkıntılar oldu, bu Meclis İstiklal
Savaşı’nı yönetti 23 Nisan 1920’de tekrar açıldıktan
sonra, daha sonra 14 Mayısta çok partili demokrasi yine bu Mecliste, sonra
27 Mayısta yapılan müdahale ve Meclisin kapatılması,
1980’de yapılan müdahale, Meclisin kapatılması gibi
değişik müdahaleler var ama bütün bunlara rağmen, Meclis,
Parlamento giderek ülkedeki özgürlükleri genişleterek bir yere kadar
gelmiştir. Nereye kadar gelmiştir? 2010’a kadar gelmiştir.
Anayasa değişikliği yapıldıktan sonra, Adalet ve
Kalkınma Partisi -ki bu özgürleştirme gayretleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi döneminde de devam etmiştir- özgürleştirme
yönündeki, demokratikleşme yönündeki yönelimini nedense kaybetmiş ve
seçilmiş Cumhurbaşkanı, daha sonra da işte,
Cumhurbaşkanlığı sistemi diye tek bir şeye
kilitlenmiş.
Değerli arkadaşlarım, sizinle bir
şeyi paylaşmak istiyorum. Bakın, Cumhurbaşkanı, yeni
hâliyle yani 16 Nisanda yapılan değişiklikle de seçilmiş
Cumhurbaşkanı ya da Başkan, yürütme olarak seçiliyor yürütme.
Seçilmiş Meclis bambaşka bir şey, yasama değerli
arkadaşlarım. Dolayısıyla, biz başkanlık
sistemine karşıyız ama dünyada demokratik başkanlık
sistemleri de var. Sizin getirmiş olduğunuz sistem, demokratik
başkanlık sistemi değil, seçilmiş bir adama Türkiye Büyük
Millet Meclisini yani yasama üzerine vesayet kurma hakkı veriyorsunuz.
Oysaki siz yıllarca vesayetle mücadele ettiniz.
Nedir bu haklar, uzun uzun girmeyeceğim, vaktim
yok ama siz, denetim yetkinizden vazgeçtiğiniz gibi yasa yapma yetkinizi
de seçilmiş Cumhurbaşkanıyla paylaşıyorsunuz; bu,
demokrasiyle ilgili geri adım atmaktır değerli
arkadaşlarım. Aslında, 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa
değişikliği yürürlüğe girmedi henüz, ilk
Cumhurbaşkanı seçimiyle beraber girecek ama siz OHAL’i fırsat
bilerek bunu fazlasıyla hayata geçirdiniz.
Değerli arkadaşlarım, OHAL kanun
hükmünde kararnamesinin nasıl çıkarılacağını,
hangi konuları kapsayacağını Anayasa’nın 121’inci maddesi
çok açık bir şekilde yazıyor ama siz, çıkarmış
olduğunuz 28 tane OHAL kanun hükmünde kararnamesiyle, 111 temel kanun ve
kanun hükmünde kararnamede değişiklik
yapmışsınız, bunların 46 tanesinin OHAL’le ilgisi yok.
Öyle konular var ki şaşarsınız. Hele hele bir konu var,
bütünüyle şaşarsınız. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesi ortaya çıktıktan sonra, Plan ve Bütçe Komisyonu maddeyi
reddettikten bir hafta sonra kanun hükmünde kararnameyle Meclisin iradesini
çiğneyerek kamu bankalarıyla ilgili bir düzenleme
yapmışsınız değerli arkadaşlarım. Bütün
bunlar açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor ki siz Parlamentonun,
siz içinde bulunduğunuz Türkiye Büyük Millet Meclisinin, ciddi bir
şekilde, millî Parlamento olma vasfını ortadan kaldıracak
değişiklikler yapıyorsunuz, böyle bir yöneliminiz var. Bu
yönelim, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmış olduğu
1876’dan bu yana özgürleşme yolunda yürümesini engelleyen bir düzenlemedir
değerli arkadaşlarım.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu
Meclis büyük sıkıntılar yaşamıştır,
dışarıdan büyük müdahalelerle karşı karşıya
kalmıştır. Bu Meclis askerî darbelerle
kapatılmıştır değerli arkadaşlarım ve sizin
ekibiniz de bu darbelerle karşı karşıya
kalmıştır geçmişte. Şimdi sizden beklenen, bu Meclisin
sürekli yaptığı gibi, özgürlükleri genişletici
yasaları çıkarmanız, düzenlemeleri yapmanız ama siz öyle
yapmadınız değerli arkadaşlarım. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iradesini bir kişinin iradesine, tek bir insanın iradesine
teslim ediyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bu
yanlıştır, bu yoldan dönmek gerekiyor değerli
arkadaşlarım.
İlk Meclisteki bir anıyla sözlerimi
bitirmek istiyorum. İlk Mecliste Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni
Ulaş, Erzurum’daki bir gazetecinin haksız yere
tutuklanmasını Meclise getiriyor ve konuşurken diyorlar ki:
Düşman Polatlı’dayken sen bunu burada konuşamazsın.” Cevap
veriyor: “Eğer adaleti ayağa kaldıramazsak, eğer
özgürlükleri ayağa kaldıramazsak Polatlı’daki cephe çöker.”
Değerli arkadaşlarım, yedi düvelle
savaştığınızı söylüyorsunuz ama adaleti
ayağa kaldırmanın tam tersi şeyler yapıyorsunuz,
özgürlükleri kısıtlayacak işler yapıyorsunuz diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bekaroğlu.
Sayın Şeker, o ayaklı materyali
kaldıracaktınız. Sayın Şeker, lütfen, istirham
ediyorum yani bu çalışma düzenine hepimiz uymak zorundayız. O
ayaklı materyali…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bunun ne
zararı var Allah aşkına?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
lütfen…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – “Ayaklı
materyal” dediğin nedir ya?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
şimdi, İç Tüzük değişirken bu konuyu gündeme getirmiş
arkadaşlar, tutanak getirteceğim. Sizin milletvekilleri, teklif
sahipleri de bu “Cep telefonudur, ayaktır, bilmem nedir -çünkü orada da
yayın var, yaptık oradan yayın- bunları kapsayan bir düzenleme
değil.” demiş. Bunun kimseye bir zararı yok. Dönüp de başka
bir grubun konuşmacısını da yayınlamıyoruz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kendi
konuşmalarımızı yayınlıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Özel, bakın, şu
var, kaldı ki…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, bir şey
söyleyeceğim. Buna bir ceza uygulayacaksanız uygulayın, o da
sizin şerefiniz olsun. Biz de…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Biz de buna
devam ediyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Böyle şey olur mu ya,
kaldırmıyoruz!
BAŞKAN – Ne demek yani şerefimizle biz
burayı yönetiyoruz, kusura bakmayın Sayın Özel.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Evet ya, düzgün
konuşun, Allah Allah!
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Öyle, biz de
şerefimizle işimizi yapıyoruz.
BAŞKAN – Ben İç Tüzük’ü uygulayarak onu
kaldırtıyorum Sayın Şeker, ben size… Siz o ayaklı
materyali kaldırın, kaldırın o materyali. (CHP
sıralarından gürültüler)
MURAT EMİR (Ankara) – İhlal ederek
kaldırıyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır,
kaldırmıyoruz, kaldırmıyoruz!
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Hadi
kardeşim!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – İç Tüzük’te
yok öyle bir şey.
BAŞKAN – Yani bunun sınırı yok
arkadaşlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kaldırmıyoruz!
BAŞKAN – Bakın, kaldı ki Sayın
Özel, Meclisin yayın hakkı, tümden Türkiye Büyük Millet Meclisine
aittir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, siz aklınıza
gelen her şeyi yapacaksınız, muhalefet şunu koyacak,
şuna itiraz ediyorsun ya!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ya, ne
yaptık biz bugüne kadar?
BAŞKAN – Tamam.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, böyle bir şey yok,
kaldırmıyoruz, kaldırmıyoruz kardeşim,
kaldırmıyoruz!
BAŞKAN – Sayın Özel…
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Bülent ÖZ (Çanakkale), İshak
GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın Bostancı, 60’a göre söz veriyorum.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Meclis
Başkanlık Divanının, Genel Kurulda partilerin,
kişilerin yayın yapıp yapamayacaklarına ilişkin konuyu
açıklığa kavuşturması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkanım, ara vermeden önce burada CHP Grubundan yayın
yapılmasıyla ilgili bir anlaşmazlık
çıkmıştı.
Meclisin bir çalışma düzeni var. Bu
müzakerelerin kamuoyuna nasıl intikal ettirileceğine ilişkin bir
kamu yayıncılığı söz konusu. Bunun
dışında bir yayıncılıkla buradaki müzakereleri
kamuoyuna intikal ettirmenin haklı birtakım eleştiriler
doğurduğu muhakkak. Esasen teknolojik gelişmeler de mevcut
hukuki düzenle bir mesafe de doğuruyor. Bizim kanaatimiz ve Meclisin
bugüne kadarki bu konuya ilişkin almış olduğu kararlar
buradan ayrıca kişisel bir yayın yapılamayacağı
istikametinde. Meclis Başkanlık Divanının bu konuyu nihai
bir kararla, kesin ve açık bir şekilde aydınlığa
kavuşturmasının önemli olacağını
düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Çünkü bu tür
anlaşmazlıklarda, nihai olarak teamüller ve hukuk marifetiyle
problemleri çözmek gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden, kamu
yayıncılığının ötesinde, partilerin,
kişilerin yayın yapıp yapamayacaklarına ilişkin,
Meclis Başkanlık Divanının yapacağı ilk
toplantıda bu konuyu muhakkak açıklığa
kavuşturması hususunu arz ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel, buyurun.
3.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Genel Kurulda cep
telefonunun yasak olmadığına, kullandıkları
aparatı kaldırmayacaklarına ve sadece kendi milletvekillerini
kendi sosyal medya hesaplarından yayınladıklarına
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Öncelikle şunun altını çizelim:
İç Tüzük değişirken -tutanaklarda var- kastedilen işte
“afiş, poster ve benzeri”ndeki işin bu tip bir aparat
olmadığını Adalet ve Kalkınma Partili hatipler de
söylemişti.
Burada cep telefonunu kullanmak yasak değil.
Türkiye’yi her ne kadar bir açık cezaevine çevirdiysek de burası bir
cezaevi değil ve burada bir cep telefonu yasağı yok. Nasıl
aküler, kablolar yasaklanmıyorsa, arkadaşımızın ve
iktidar partili birçok milletvekilinin kendi yaptığı
yayınlara da engel olmuyorsak, bu, o yayında milletvekilinin kolu
yorulmasın diye kullandığı çağdaş bir
aparattır. Nasıl “Bu kılıfı kullanmayın, yerine
kese kağıdı koyun.” demiyorsa Meclis, bu cep telefonunun bu
aparatına da kimse bir şey diyemez.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Kel alaka!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama biz bu yayını
yaparken sadece kendi milletvekillerimizi kendi sosyal medya hesaplarından
yayınlıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir başka milletvekilinin
çekilmesi ve yayınlanması gibi durumlarla ilgili tedirginlik ifade
edildi. Onun kişinin kendi hakkı olduğunu görüyoruz. Kendi
arkadaşlarımız konuşmalarını tamamladıktan
sonra yayın yapmayacağımız için aparatı da burada
görmeyeceksiniz. Ama Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin
konuşmalarında, cep telefonunun ayrılmaz bir parçası,
milletvekilinin işini kolaylaştırmaktan başka bir
amacı olmayan bu aparatı da buradan kaldırmayacağız.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Yıldırım,
siz de buyurun.
4.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın,
Meclisin halk adına görev yaptığına ve halktan
gizlenebilecek hiçbir iş, işlem ve söylemi olmaması
gerektiğine, kısıtlılık veya
yasakçılığın Meclisin temsil ettiği iradeye denk
düşmeyeceğine ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, şimdi, Sayın
Bostancı bu konunun Başkanlık Divanında
değerlendirileceğini söyledi, şüphesiz değerlendirilebilir.
Ancak şu Meclis halk adına görev yapıyor ve halktan
gizlenebilecek hiçbir iş, işlem ve söylemi olmamalıdır. Bu
anlamda, biz Başkanlık Divanının farklı bir tasarrufta
bulunmasına… Zaten İç Tüzük’te de buna engel olabilecek herhangi bir
hükmün olmadığını biliyoruz. Bu yönüyle Sayın Özel
sadece kendi milletvekillerinin konuşmasını
yayınladığını söyledi. Kendi adımıza bizim
arkadaşlarımız da dün yayın yaptılar, bizim
dışımızdaki partilerin milletvekilleri de bizim
konuşmalarımızı yayınlamakta hiçbir sakınca
görmemelidirler. Biz halktan hiçbir şey gizlememeliyiz. Bu anlamda,
kısıtlılık veya yasakçılık şu Meclisin
temsil ettiği iradeye denk düşmeyecektir diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın’ın, Meclis yayınlarının nasıl
olacağının kurala bağlandığına ve buna
riayet edilmesi gerektiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Hiçbir kısıtlılık,
hiçbir gizlilik şu Meclis çalışmalarında yok, hele ki bütçe
müzakerelerinde müzakere saat kaça kadar devam ederse etsin canlı olarak
yirmi dört saat yayın yapılıyor. Sair zamanlarda da saat 21.00’e
kadar yayın serbest yani televizyonlar aracılığıyla,
Meclis televizyonu aracılığıyla yayın serbest,
kaldı ki 21.00 sonrasında da zaten internet ortamında yayın
devam ediyor. Dolayısıyla Meclisin yayınlarının
nasıl olacağı da kurala bağlanmış, bu kurala da
riayet etmemiz gerekiyor. Yine aynı şekilde gerek grup başkan
vekilleriyle yapılan toplantıda ürün ve eşya getirilmesini yasaklamışız
gerekse de İç Tüzük’ün 65’inci maddesi, yine 160’ıncı maddesi
benzeri hükümler ihtiva ediyor. Muhakkak ki...
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, bunun aynısından Plan Bütçe Komisyonunda var,
aynısını Plan Bütçe Komisyonu parayla aldı.
BAŞKAN - Bir saniye, tamamlayayım.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Plan Bütçe
Komisyonunda var bunun aynısından. Plan Bütçe Komisyonunda var
aynısı, bütçeden alındı.
BAŞKAN - Bizim bunu Başkanlık
Divanında bir şekilde, net bir şekilde görüşüp -Meclis
Başkanımızın başkanlığında yakın
zamanda muhtemelen grup başkan vekilleriyle bir toplantı
yapılması karara bağlandı- bir çözüm bulmamız
lazım.
Bu ürünün, eşyanın şeklini
şemalini, ebadını ne sizin ne bizim kestirme
şansımız yok. Genel Kurulun çalışma esasları
bellidir ve lütfen sayın milletvekilleri, bu esaslara hepimiz riayet
edelim.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Allah
aşkına, Sayın Aydın, bundan niye rahatsız oluyorsunuz?
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Halk
duymasın diye mi?
BAŞKAN - Zaman zaman tabii ki kameralar, cep
telefonları fotoğraf çekmek amacıyla kullanılıyor,
kısmi kullanımlar var ancak yayın ilkelerini de ihlal edercesine
sürekli bir yayın yapmak...
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ona TRT veya RTÜK
baksın.
BAŞKAN - Kaldı ki bunu farklı
aparatlarla yapmanın doğru olmadığı
düşüncesindeyim.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yalnızca
Yeliz mi yapacak?
EREN ERDEM (İstanbul) – Telefon
bataryasını da yasak edin o zaman.
BAŞKAN - Tüm gruplara da bu konuda, lütfen,
istirham ediyorum...
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, bakın, bunun aynısından Plan Bütçe Komisyonu
aldı, Plan Bütçe Komisyonu kendisi aldı bundan, milletvekillerine
verdi bundan.
BAŞKAN – Plan Bütçe Komisyonu yayın
yapabilir, Meclis Başkanlığı yayın yapabilir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Milletvekili
yapamaz mı? Yaparız.
BAŞKAN - Ama bire bir, her bir milletvekili,
burada 550 milletvekili farklı aparatlarla farklı yayınlar
yaparsa...
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Neden
korkuyorsunuz, niye korkuyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
Meclisin çalışma esaslarına dikkat edelim diyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Halktan niye
korkuyorsunuz? Niye korkuyorsunuz, ne saklıyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Özel zaten bu
konuşmalar bittikten sonra kaldıracağını da ifade
etti.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sizi de
çekmiyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkanım, farklı yayından kastınız ne?
Farklı yayın, burada, Mecliste nasıl yapılabilir?
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 504) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Söz sırası şimdi Ankara
Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan’da.
Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞENAL SARIHAN (Ankara) –
Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi bir yasak
tartışmasının üzerine, İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumunun bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Özünde dünden başlamak istiyorum söze. Dün Sayın
Başbakanı dinlerken, konuşmasını da elimize
dağıtılmış olan metinlerden izlemeye, takip etmeye
çalıştım, acaba bütün bir konuşma süreci içinde şöyle
bir cümle geçecek mi, insan haklarının korunması konusuna
değinen herhangi bir cümle geçecek mi diye araştırmaya gayret
ettim ve şunu gördüm: 3’üncü sayfada deniliyor ki “Bütçemiz insan
odaklı, refah ve huzuru hedef alan ve geleceği hesaba katan, büyümeyi,
istihdamı, yatırımı destekleyen ve mali disiplini gözeten
bir bütçedir.” Elbette ki bir bütçeden söz ederken mali hesaplardan, ekonomiden
söz edilecektir ama bütçe bir hak olduğu için, bir insan hakkı
olduğu için, bütçe konuşmalarında Sayın Başbakanın
en azından bir tek cümleyle, Türkiye’de insan haklarının
gerçekten sağlanabilmesinin koşullarını yaratmak üzere
“Şunları, şunları, şunları da yaptık.”
diyebilmesi gerekir. Fakat ne yazık ki içinde bulunduğumuz iklim bunları
söylemeye herhâlde izin vermiyor. Bunları söylemek için Türkiye’de bir gerçekliğin
olması gerekir, o gerçekliğin ifadesine ihtiyaç vardır.
Haksızlık yapmak istemedim, devam ettim
-kadının insan hakları da var, çocuğun insan hakları
da var- acaba kadının insan hakları ya da çocuğun insan
hakları konusunda bir cümle söyleyecekler mi dedim; evet, bir cümle
söylüyorlar, diyorlar ki: “Kadınlara yardım ettik, kadınlara
ekonomik yardım ettik.” Bu hangi bakış açısının
cümlesidir? Bu “Kadın-erkek eşit değildir.”, bunu özümsemiş
bir anlayışın karşılığı olan bir
cümledir. Nasıl yardım ediyorsunuz kadınlara? Kadınlara
yardım etmeyiniz, kadınların yardıma gereksinimi yoktur,
kadınlar bütün insanlar gibidir, erkekler gibidir ama onlara
sunduğunuz ekonomik desteklerden söz ediyorsanız o destek de
onların emeğinin karşılığıdır. Yani
onlara evde yaşlı baktıkları için, çocuk
baktıkları için, özürlüyle, engelliyle ilgilendikleri için bir ödeme
yapılıyorsa -ki tartışmalıdır bu da ama- bu bir
emeğin karşılığıdır. Çocuk haklarından
bir tek cümle var yine: “Çocuk haklarını geliştirdik.” Evet,
geliştirdiler. Aladağ’da çocuk hakları çok gelişmişti,
yurtlarda çocuk hakları çok gelişmişti. Biz ona
tanıklık ettik.
Şimdi, dönüyorum Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumuna. Bu kurum acaba bugüne kadar ne
yaptı, geçmişte ne yapmıştı? Geçmişte,
kurulduğu tarihten –ki çok yenidir bu tarih- bu yana bir şey
yapamadığı için uluslararası denetleme gruplarından
çok ağır eleştiriler almıştı; sadece eşitlik
kavramının, insan hakları kavramının yetmediği,
eşitliğin sağlanması gerektiği,
ayrımcılığın önlenmesi gerektiği konusunda
eleştiriler almıştı. O eleştirilerden sonra -son
derece kısa bir tarih- arkasından yani 2012’den sonra 2016’da burada
yeni bir kurumun yasasını oluşturduk.
Değerli arkadaşlar, benden önce
konuşan bir arkadaşımız daha -MHP’li
arkadaşımız zannediyorum- atıf yaptı. İşaret
etmek istiyorum, eleştirilerimizi anımsayabilir buradaki
arkadaşlar; bu kurumun Paris Prensipleri’ne uygun, işkencenin
önlenmesine ilişkin ek protokole uygun, istenilen bir yapıya
ulaşmadığı konusundaki eleştirilerimizin yok sayıldığını
hepiniz biliyorsunuz. Bu yok sayılmadan sonra başka bir şey
gerçekleşti, 20 Nisan 2016’da yasa Resmî Gazete’de yayımlandı.
Fakat kurumun oluşması… Ki kurumun nasıl oluştuğunu
biliyorsunuz, bu tamamen Hükûmeti temsil eden bir kurum hâlinde, Cumhurbaşkanını
ve Başbakanlığı temsil eden kişiler arasından
seçilmiş durumda ya da onların iradesiyle seçilmiş durumda. Bir
yıl sonra ancak bir kurul oluşturulabildi. Şimdi, bakıyorum,
bir rapor da sunmadılar. Eğer haksızlık yapıyorsam
arkadaşlar düzeltsinler çünkü bir şey yapmadılar. Bir yıl
sonra, mart ayında kurulabilmiş olan bir kurulun kısa sürede,
beş altı ayda yeni bir şey yapması da mümkün değildi
ama gerçekten hiçbir şey yapmadılar. Ziyaretler yapmışlar,
bunları görüyoruz. Sitelerine giriyoruz, tek ulaşılabilme
dilinin İngilizce ve Türkçe olduğu… Çünkü Türkiye’de başka bir
dil yok, çünkü Türkiye’de insan haklarından yararlanacak başka
dillere sahip insanlar gelemez. O siteye girip bakıyorsunuz, Adalet
Bakanını ziyaret etmişler. Ben dilerdim ki Adalet Bakanı
onları ziyaret etmiş olsun. Sadece bu tür beş altı
ziyaretten ibaret, bir de yurt dışında bir etkinliğe
gitmişler. Türkiye’de insan hakları avaz avaz
bağırıyor “Yoğun ihlal var.” diyor, yüz binlerce insan
“Açığa alındık, ihraç edildik.” diyorlar, “Kürsülerimizden
uzaklaştırıldık.” diyorlar, Emniyette insanlar yeniden
işkence gördüklerini söylüyorlar, yeni baştan kanlar içinde
kaldıklarını söylüyorlar. Çocuklar kendilerini koruyamaz
hâldeler, zaten yapamazlar böyle bir şeyi, anneler babalar
çocuklarının sokağa çıkmasından emin değiller.
Burada parlamenterler tutuklanıyor, Parlamentoda parlamenterler
tutuklanıyor. Sözleşmelere imza atılmış, deniliyor ki:
“Seçim bir haktır.” Niçin haktır? Seçme hakkı ve seçilenin
hakkı nedir? Kendini seçenin bütün haklarını üzerine toplar, o
seçilmiştir ve herkesi temsil eder. Biz herkesi temsil eden insanları
dertop ettik ve cezaevlerine gönderdik. Şimdi, burada herhangi bir biçimde
yolsuzluğa karşı çıkan herhangi bir cümleye bile tahammül
edemez durumdayız.
Peki, değerli arkadaşlar, parlamentolar
doğru düzgün yasalar yapmazsa, bu yasalarla insan haklarını
güvence altına almazlarsa, insan haklarının güvence altına
alınmadığı ortamları denetlemezlerse buralardan
nasıl bir sonuca varmak ve nasıl bir bütçe çıkarmak mümkündür? Bütçe
haktır ama hakkımız olan bir bütçeye sahip değiliz.
Teşekkür ederim. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, söz sırası Ankara Milletvekili
Murat Emir’e aittir.
Sayın Emir, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
2018 bütçesinin Sayıştay bölümüyle ilgili
olarak söz almış bulunuyorum. Sayıştay niye var? Çünkü
çağdaş demokrasilerde, modern devletlerde şeffaflık ve
hesap verebilirlik en temel unsur; işte, bunu sağlayabilmenin de en
temel enstrümanı, aracı Sayıştay. Sayıştay,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına dolayısıyla Türk milleti
adına kamu kurumlarını denetliyor ve bunun üzerine raporlar
düzenliyor, denetimler yapıyor ve kamu hizmetlerinin ve kamu
harcamalarının denetlenebilirliğini ve
şeffaflığını ortaya koyuyor ve biz de bu sayede
Türkiye'nin parasının, tüyü bitmemiş yetim hakkının
nasıl harcandığını öğrenme fırsatı
buluyoruz. Peki, oluyor mu bu? Maalesef olamıyor.
Bakınız, Sayıştayın
çeşitli görevleri var, bunlardan biri, performans denetimi yapacak;
diğeri, mali denetim yapacak; diğeri, raporlar hazırlayacak ve
bunun ötesinde de görüşler bildirecek ve yargısal faaliyet yürütecek.
Bakın, performans değerlendirmesini Sayıştay yapmıyor
ama ben bu kısacık süre içerisinde Sayıştayın
performansını çok kısaca sizlere değerlendirmek istiyorum.
Şimdi, denetim raporları ortaya konuluyor
ancak bu denetim raporları gerçeğin çok uzağında.
Sayıştay içerisinde oluşturulan, siyasi direktiflerle
oluşturulan kurullar ve komiteler aracılığıyla bu
raporlar makyajlanıyor, sansürleniyor ve siyasi iradenin sevmeyeceği,
hoşlanmayacağı bütün unsurlar bu raporlardan çıkartılıyor,
özellikle eleştirileri yani murakıpların yaptığı
eleştirileri bu raporlarda maalesef göremiyoruz. Bunun ötesinde, bu
raporların Sayıştaya sunumu da geciktiriliyor. Mali raporlara
baktığınızda, mali raporlarda zararların artık
gösterilmediğini görüyorsunuz. Bu da bir makyajlamadır ve kamu
yönetiminin, kamu bütçesinin harcanmasına dönük ve zararına dönük
bilgilerin bizlerden yani Millet Meclisinden dolayısıyla da milletten
gizlenmesi anlamına gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu söylediklerimi kimi
örneklerle dikkatinize sunmak istiyorum. Şimdi, biliyorsunuz, Halkbank var
ve Halkbank Sayıştay denetimine tabi. Gerçi, Varlık Fonu’na
aldınız ve Varlık Fonu’nu da Sayıştay denetiminden
kaçırdınız ama yine de Halkbankın kendisi
Sayıştay denetimine tabi. Peki, Halkbank üzerinden milyarlarca
dolarlık sahte ihracat yapılırken, sahte ihraç belgeleri
kullanılırken neredeydiniz? Bunu denetlemeyecekseniz, bunu rapora
bağlamayacak idiyseniz ne iş yaparsınız? Bakın,
deniyor ki: “Ülkemize bir komplo kuruluyor ABD’de.” Evet, kuruluyor olabilir
ancak elin oğlu komplo yapmasın diye sizin burada görevinizi
yapmış olmanız gerekmez miydi? Bakın, dikkatinizi çekerim,
bugün “komplo, komplo” diye bağıranlar, o gün Sayıştay
denetimini engelleyenler ve Sayıştayın gözünü bağlayanlardır.
Bunun ötesinde, değerli arkadaşlar,
bakın, Ankara Büyükşehir Belediyesiyle ilgili sorunlar var.
Başkan değişti, emirle başkanı
değiştirdiniz, yeni Başkan ANKAPARK’la ilgili açıklama
yapıyor, diyor ki: “2 milyar civarında para harcandığını
zannediyoruz, çalışmalar devam ediyor, ne
harcandığını bilemiyoruz.” Ya, Ankara Büyükşehir
Belediyesi Sayıştay denetimine tabi değil mi? Niye bilemiyoruz?
Niye bulamıyoruz? Ben yıllardır Ankara Milletvekiliyim -iki
buçuk yıldır- iki buçuk yıldır, soruyorum ANKAPARK’a ne
kadar harcadınız diye. Sayıştay bunu bana söylemeyecekse
niye biz bu Sayıştaya bütçe veriyoruz? Bu sorunun cevabı
nerededir?
Bakın, saray, kaçak saray, kaçak sarayla ilgili
hiçbir raporlama yapılmamış. Daha devam edeyim,
Cumhurbaşkanlığınca teslim alınmış ama kaçak
saraya ödenen paralar bilançoda gösterilmiyor. Bu saraya kaç lira harcandı
kardeşim, bunu söyleyemeyeceksen niye varsın? Biz
Sayıştaydan bunu bekliyoruz. Ve aslında, eleştirim elbette
ki Sayıştay çalışanlarına değildir, Sayıştayı
böylesine iğdiş edilmiş bir duruma düşürenleredir.
Bakın, burada Sayın Başbakanın
bir açıklaması olmuştu, demişti ki: “Artık,
şaşaa, debdebe dönemi bitiyor.” Nasıl bir Başbakan bu, yeni
gelmiş bir Başbakan mı, yeni bir iktidarın Başbakanı
mı? Hayır, on beş yıllık iktidarın son iki
yılda Başbakan olmuş Başbakanı. Bu bir itiraftır,
şaşaa ve debdebe yapıyorsunuz. Peki, bu şaşaayı,
debdebeyi zamanında ortaya koyması gereken Sayıştay
değil miydi?
Bakın, vaktim yettiğince size iletmeye
çalışıyorum. 2016 EGO raporu, Sayıştayın raporu.
Bu raporların nasıl zayıf, nasıl gerçeği yansıtmaktan
uzak, nasıl sansürlenmiş ve nasıl göstermelik olduğunu
anlatmak için söylüyorum size. 2016 EGO, Sayıştay eleştiriyor,
“4 milyar 411 bin 296 lira boş yere trafik sigortası
yapmışsın.” diyor belediyeye. Peki bunun devamı nerede?
Bilmiyoruz. Yargısal faaliyetleri nasıl yapıyor? Bilmiyoruz.
“İlamları yayınlıyoruz.” diyorlar. İlamları
okursanız, zannedersiniz ki özel hukuk sonuçları, zannedersiniz bir
boşanma davası. Kardeşim ben bilmek istiyorum, o 4 milyar küsur
lirayı kim ödedi, kimin adına ödedi ve ona ne yapıldı? Bunu
bilmek bizim hakkımız değil mi? Ama biz bunu sorduğumuz
zaman diyorlar ki: “Biz ilamı yayınladık.” İlam da
bomboş bir ilam.
Devam edelim yine Ankara Büyükşehir
Belediyesinden. Bakın, Ankara Büyükşehir Belediyesi olmayan bir
helikopteri kiralamış ve kira bedeli olarak da 1 milyon 700 bin dolar
para ödemiş, olmayan helikopter için ödemiş.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vay, vay, vay! Ama istifa
etti!
MURAT EMİR (Devamla) – Ve bu, 2014 ASKİ
raporunda var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İstifa etti o, aklandı!
MURAT EMİR (Devamla) – Ne sonuçlanmış
bilmiyoruz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sütten
çıkmış AK PARTİ’li oldu istifa edince!
MURAT EMİR (Devamla) – İstifa ederek
temize çıkılmaz.
Daha beterini söyleyeyim. Bakın, AŞTİ
binasını Belediye BUGSAŞ’a kiraya veriyor. Kirayı ödemiyor
BUGSAŞ, Büyükşehir Belediyesi hukuki süreç yürütüyor, icra gönderiyor
ve Sayıştay 2014’te de 2015’te de diyor ki: “Kardeşim,
belediyenin bir kurumu belediyeyle davalık olur mu, buna harç ödenir mi?”
Eleştiriyor, tenkit ediyor ama sonuç yok. Bakın, buralardan
milyarlarca lira avukatlara harç ödendi ve ben hangi avukata ödendiğini
biliyorum ve benim Melih Gökçek’le bir sürü davam var, bana
yolladığı avukat da oradan milyonlarca lira kazanan
avukattır.
Sayıştay bunları denetlemeyecekse, bunları
bize söylemeyecekse, biz bu denetimi burada yapamayacaksak Sayıştaya
değil bu kadar milyon lira, beş kuruş bile fazladır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, tutanakları
talep etmiştiniz. Tutanaklar geldi.
BAŞKAN – Evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tutanaklarda benim
söylediğim cümleden farklı bir virgül, noktalı virgül olmuş
değil. Sayın Bostancı 17-25 Aralıktaki bu belgelerin bugün
burada dile getirilmesini yani o “tape”lere atıf
yapılmasını kastederek, isim de vererek “Sayın Çam,
bunları kullanmak ne kadar ahlaki?” demiştir. Buradaki ahlak
sorgulaması Sayın Çam’a doğrudan bir kişilik
sataşmasıdır, kişiliğine sataşmadır. Bu
konuda cevap hakkımızı kullanmak istiyoruz.
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Özel, ben de
tutanaklara baktım; direkt Sayın Çam’a herhangi bir ahlaki ya da
vicdani konuyla ilgili… (CHP sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir okur musunuz Sayın
Başkan?
BAŞKAN – Okudum ben, şu anda arka tarafta
masada, istettim ben. Ortaya bir soru soruyor…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Açık,
açık…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır…
BAŞKAN – Soru soruyor, “Ahlaki ve vicdani
midir?” diye bir soru, birlikte okuduk.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet, bunları
kullanmasını söylüyor.
BAŞKAN – Ben dolayısıyla
sataşmadan değil de Sayın Çam’a yerinden bir dakika süre
verebilirim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
bakın ama siz bizim hukukumuzu zedeliyorsunuz.
BAŞKAN – Hukukunuzu koruyorum, hukukunuzu
koruyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bakın, bir okuyun, son
cümleyi okuyun. Okuyun son cümleyi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Zan altında
bırakıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki, okuyorum son cümleyi: “Peki,
aynı çetenin 17-25 Aralık darbe girişimi sırasında
halk tabanı olmadığı için kendisine yandaş, kendisiyle
ittifak edebilecek çevreler bulmak amacıyla ortaya attığı
birtakım malzemeleri kullanmak bir ahlak ve vicdan sorunu değil mi
Musa Bey?”
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet.
BAŞKAN – “…bir ahlak ve vicdan…”
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Soruyorum
Sayın Başkan, soruyorum, soruyorum. Ben onu düz bir cümle olarak da
kullanırım; kullansam o zaman sataşma...
BAŞKAN – Bir soru, bir sual soruyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
hepimiz ortalama zekâda insanlarız. Lütfen, bana bunu yapmayın yani!
BAŞKAN – Şimdi bakın… Sayın
Özel, şimdi…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şunu, bakın, hepimiz
belli bir zekâ seviyesinde insanlarız.
BAŞKAN – Kesinlikle doğru.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Lütfen, birbirimize
haksızlık etmeyelim. Şurada iki dakika, bir dakika meselesi
değil.
BAŞKAN – Kesinlikle doğru, zaten
şimdiye çoktan o iki dakikayı da vermiştim eğer vermem
gerekseydi Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu cümleyi kullanma gerekçesi,
Musa Çam’ın “tape”lere yaptığı atıftır. O yüzden
de o cümle doğrudan kişilik haklarına sataşmadır.
Lütfen, Sayın Başkan, istirham ederim…
BAŞKAN – Sayın Özel, lütfen… Ara da verdim
zaten, ben Sayın Çam’a…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama o başka bir şey.
BAŞKAN – Mecburi bir ara vermek zorunda
kaldık.
Sayın Çam’a 60’a göre yerinden söz
vereceğim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bostancı…
MUSA ÇAM (İzmir) – Yerimden değil,
kürsüden…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, hayır…
Efendim olur mu?
Sayın Başkan, bakın, büyük bir
haksızlık yapıyorsunuz, haksızlık yapıyorsunuz.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın
Başkan…
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan,
kürsüden söyledi, biz de kürsüden söyleyeceğiz.
BAŞKAN – Sayın Çam, yerinizden 60’a göre
size vereyim, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, olmaz,
doğru değil, doğru değil. Doğru değil ama yapmayın
bunu.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın
Başkan, eğer bu yolu açarsanız burada çok zedeleyici sorular
sorulabilir, bu yolu açmayın.
BAŞKAN – Şimdi, sayın
milletvekilleri, bakın, biz bunu konuştuk.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın
Başkanım, bu yolu açmayın; burada çok zedeleyici sorular
sorulabilir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ara da verdim, zorunlu olarak ara
vermiş bulundum ve ben Sayın Çam’a -size de söyledim- 60’a göre söz
vereceğimi söyledim Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
bakın, bu, kişiliğe bir sataşma ve siz orada
tutanağı istediniz, tutanak gelene kadar ara oldu…
BAŞKAN – Evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, siz “yerinden”
derseniz, Musa Çam’ın kürsü hakkını gasbetmiş olursunuz. Bu
doğru değil.
BAŞKAN – Hayır, hayır kesinlikle… Ben
ona yerinden söz vereceğim. (CHP sıralarından gürültüler)
Sayın Çam, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, “yerinden”
diyorsunuz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kürsü
hakkı, kürsü hakkı.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Bakın, buna
izin verirseniz…
BAŞKAN – Bir saniye arkadaşlar, Grup
Başkan Vekilinizle konuşuyorum. Lütfen, sayın milletvekilleri…
Meramını ifade ediyor, ben de anladım
ve bu noktada ara da verdiğimi söyledim. Burada, ortada, direkt Musa Çam
Vekilimizin şahsına yönelik bir şey değil, böyle bir soru
ortaya yöneltmiş, ortaya yönelttiği bir soru olarak…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır “Sayın Çam”
diyor. Son cümle ya! Son kelime “Sayın Çam.”
BAŞKAN – Konuşma, öncesinde Sayın Çam
tarafından yapıldığı için…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – İsim vererek
söylüyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır… Son kelime
“Sayın Çam”, son kelime.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – İsim
vererek söylüyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye… Sayın Bostancı,
sizi dinleyeyim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İsim veriyor.
BAŞKAN - Sayın Bostancı da
meramını ifade etti, o da aynı şekilde kastını
ifade etti.
Buyurun Sayın Çam.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Başkan,
iki dakika için bu kadar uzatmaya değmez.
BAŞKAN – Değmez de… Şimdiye verirdik
eğer öyle bir şey olsaydı zaten.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkanım, Sayın Özgür Özel’in bahsettiği ortalama zekâya
herhâlde ben de sahibim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Fazlasına sahipsiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ne
söylediğimi de biliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Fazlasına sahipsiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ne
söylediğimi de biliyorum.
Ben, bu cümleyi doğrudan bir cümle olarak da
kurabilirdim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – E, özür dileyin o
zaman böyle bir cümle için.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Musa Bey burada
bir konuşma yaptı. O konuşma içerisindeki birbirine uymayan,
mantıken aksi durum teşkil eden bir hususa işaret ederek buradan
bir soru sordum yoksa doğrudan suçlayabilir, 69’a girecek şekilde bir
ifade kullanabilirdim. Ben öyle kullanmadım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Çam, 60’a göre söz vereyim mi?
MUSA ÇAM (İzmir) – Hayır.
BAŞKAN – Peki.
Söz sırası Ankara Milletvekili Necati
Yılmaz’a aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
MUSA ÇAM (İzmir) – Hayır, kürsüden söz
hakkı, kürsüden...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Böyle bir usul
yok!
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan,
yaptığınız çok ayıptır bir defa, gerçekten çok
ayıptır!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Böyle bir usul
yok!
MUSA ÇAM (İzmir) – Çok ayıptır
yaptığınız!
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Yanlış yapıyorsunuz!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yılmaz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Doğru değil
yaptığınız!
BAŞKAN – Ben doğru
yaptığımı biliyorum ve bu Meclisi de tamamen…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
bakın…
BAŞKAN – Bakın Sayın Özel, bugün
garip bir durum var “İlla benim dediğim doğrudur ve ben mutlaka
istediğimi yapacağım.” gibi bir yaklaşım seziyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) – Yok öyle bir şey!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, hayır, o,
sizin iktidar anlayışınıza bir tepki!
BAŞKAN – Bu, doğru bir yaklaşım
değil. Lütfen…
İç Tüzük’ü uygulamaya
çalışıyorum.
Sayın Yılmaz, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben, İç Tüzük 60’a göre
söz istiyorum.
BAŞKAN – Ben, beş dakika ara veriyorum.
Sonra söz vereceğim size.
Kapanma Saati: 16.17
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.32
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Bülent ÖZ
(Çanakkale), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası…
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın
Başkan, sisteme girmiştim efendim.
BAŞKAN – Pardon Sayın Altay, görmedim.
Sayın Altay, 60’a göre söz veriyorum.
Buyurun
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, iki oturum
arasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Manisa
Milletvekili Özgür Özel’e fiilî saldırıda bulunulmak istendiğine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın
Başkan, biraz önce Genel Kurulun oturumu
kapattığınızın hemen akabinde AK PARTİ Grubuna
mensup bir milletvekili Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel’e fiilî
saldırıda bulunmak üzere harekete geçmiştir.
Milletvekillerimizin engellemesi sonucu bu fiilî saldırı
gerçekleşmemiştir.
Şimdi, ben size desem ki “İç Tüzük’ün
160’ıncı maddesinin (5)’inci fıkrasına uyan bu eylemden
dolayı işlem talep ediyorum.” diyeceksiniz ki efendim “Oturumu
kapatmıştım; işlem yapamam.” Bunu söylemiyorum, bunun
yerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun milletvekillerine seslenmek istiyorum:
Saldırı amaçlı bu koridordan Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
yönelen, saldırı amaçlı yönelen bir milletvekilini
indiremezseniz size yazıklar olsun!
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne gerekiyorsa
yapacağız, ne gerekiyorsa.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) –
Şiddeti savunmayın. Grup başkan vekilisin, bu ne biçim söylem!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bundan sonra ölümüne!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) –
Yakışıyor mu?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne gerekiyorsa
yapacağız.
BAŞKAN – Sayın Altay, ne Meclisimize ne
milletvekilimize yakışır bir durum değil.
Sayın Bostancı, buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne gerekiyorsa
yapacağız bundan sonra.
MURAT DEMİR (Kastamonu) – Hadi oradan!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.
Buyurun Sayın Bostancı.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hadi gel! Hadi geç!
Hadi!.. Hadi geçin bakalım. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Hadi geçin, bu tarafa geçin!
MURAT DEMİR (Kastamonu) – Aynı sözü bir
daha tekrarla bakalım!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Hadi koşarak gel
buraya!
BAŞKAN – Sayın Bostancı’ya söz verdim
sayın milletvekilleri.
Lütfen, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkanım, siz ara verdiğinizde…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Göreceğiz!
MURAT DEMİR (Kastamonu) – Göreceğiz
inşallah!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Dışarıda
da göreceğiz.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Grup
başkan vekilisiniz, sorumlu davranın, arkadaşınıza
sahip çıkın. Bu ne ya! Güya grup başkan vekilisiniz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Burada
saldırırsanız orada da göreceksiniz.
BAŞKAN – Sayın Özkoç, lütfen…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Öyle yok!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın
grup başkan vekiliniz konuşuyor; lütfen…
6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın,
milletvekillerinin birbirlerine karşı nezaket çerçevesinde
davranması ve fiilî bir davranışa hep birlikte karşı
çıkılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Evet,
Sayın Başkanım, siz ara verdiğinizde, burada maalesef kabul
edilemez bir olay gelişti ama her olay karşılıklı
ilişki çerçevesinde gelişir, kimse durup dururken herhangi bir şey
yapmaz. (CHP sıralarından gürültüler) Bir dakika… Alim Bey’i orada
ilk durdurmaya çalışan benim. Ben AK PARTİ Grup Başkan
Vekili olarak böyle bir şeyi asla kabul etmem. Hiçbir partinin hiçbir
vekili bir başka kişiye yönelik, burada ne olursa olsun böyle bir
harekette bulunamaz, kabul edemeyiz. Onu ilk engellemeye çalışan
bendim; buradaki arkadaşlar şahittir. Meclisin hukukunu korumak benim
de görevim, Cumhuriyet Halk Partisinin de görevi, herkesin görevi. Burada hep
beraber, milletin iradesini temsil eden vekiller olarak görevi hangi kurallara
göre yapacağımız hususu açıktır. Zaman zaman öfkeler,
kızgınlıklar, vesaire olabilir ama her zaman aklıselimle ve
soğukkanlılıkla davranmak aynı zamanda en başta grup
başkan vekillerinin görevidir.
Orada Alim Bey ile CHP Grup Başkan Vekili
Sayın Özgür Özel arasında önce sözlü bir tartışma
olmuş, sonra kesinlikle kabul edilemez bir ifade
kullanmıştır Özgür Bey. Bu, elbette, o davranışı
meşrulaştırmaz ama bu ifadenin
yanlışlığını da görelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – O yüzden,
burada -Cumhuriyet Halk Partisinden olsun, AK PARTİ’den, başka
partilerden- birbirimize karşı davranışları nezaket
çerçevesinde devam ettirmek ve her kim herhangi bir şekilde fiilî bir
davranışta bulunursa onun karşısına hep birlikte
çıkmak bizim görevimiz. Zaten aslında yaşananlar da öyleydi;
burada, arada olaylar çıkma emaresi gösterdiğinde Cumhuriyet Halk Partisinden
sayın vekiller de, biz de hep beraber araya girerek olayları
yatıştırmaya çalıştık. Meclisin hukuku bunu
gerektirir. Bundan sonra da birlikte çalışacağımıza
göre bu hukuka, bu nezakete dikkat ederek çalışmakta fayda var derim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel, buyurun.
7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, iki oturum arasında
kendisine karşı fiilî saldırı girişiminde
bulunulmasına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
aslında bu tip bir gerginlikten sonra gerginliğin tarafları
yerine diğer grup başkan vekillerinin söz alması
yerleşmiş bir uygulama ve son derece de yerindedir, hep de öyle
uyguluyoruz. Ancak biraz önce Sayın Naci Bostancı “tutanak
altında olmayan bir süreyle ilgili” ve “kabul edilemez bir ifade” deyince
olaya bir açıklık getirelim. Olayın evveliyatı da var.
Sayın milletvekili geçmişte benimle çok
iyi ilişkiler kuran ve benim de kendisine son derece saygılı
davrandığım biriyken, bir gün burada, bir gerginlik
sırasında yine bir fiilî taarruz ve hakarette bulunduğu için o
gün “Seni çok yanlış tanımışım, bir daha da
seninle görüşmem.” deyip o günden beri de hiç irtibatımın
olmadığı biridir. Bugün siz oturumu kapatınca oradan bana
“Özgür -işte- her şeyi sen mi biliyorsun?” falan deyince ben “Beş
altı ay önce seninle irtibatı kestim çünkü senin ne mal olduğunu
biliyorum veya gördüm.” diye bir ifade kullandım.
Türkçede “senin ne mal olduğunu bilme” ifadesi,
içindeki “mal” kelimesi ne bir eşyaya ne bir nesneye ne bir hayvana denk
gelir. Bu, “Ben senin ne olduğunu biliyorum.” demektir.
NURETTİN ARAS (Iğdır) - Ama temiz dil
de değil.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bu söz kötü bir söz olsa dahi
-ki olmadığını biliyorum ve o sözden dolayı da hiçbir
pişmanlık duymuyorum, hissiyatım odur, hissiyatımı
ifade ettim- oradan buraya öldüresiye bir koşuya başlamak son derece kabul
edilemez bir davranıştır. Grup başkan vekilimiz bundan
duyduğu üzüntü, rahatsızlıkla ve bizim hukukumuzu siz ve AKP
Grubu korumadığı için “Kendi hukukunu bu grup artık korur.”
ifadesini kullanmıştır. Olayın
başladığı yere baktığınızda da iki
dakikalık sözü vermemek için sizin sayın grup başkan vekilinin
ifadelerine teslim olduğunuz, eşitlikten
uzaklaştığınız, Musa Çam’a söz vermeyip daha sonra da
oturumu kapattığınızdaki gergin ortamda başlayan,
alevlenen bir durumdur. Benim sözümde ne bir hakaret vardır, benim sözümde
olsa olsa sitem ve hissiyatımı söyleme vardır. Beş ay
öncesine kadar en iyi sözleri söylediği birisine bir kavga
sırasında -bir niteleme yapmayayım ama- bir şekilde
saldıran birisinin ona sitemidir. Sayın grup başkan vekilinin bu
yaklaşımı da sizin bizim hukukumuza
duymadığınız saygı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …göstermediğiniz
saygı -bizim benzer durumlarda neler yaptığımızı
herkes görüyor, biliyor burada- âdeta Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna bir
düşman hukuku uyguluyor olmanıza tepkidir. Bu kadar net.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın’ın, Meclisin ve milletvekillerinin hukukunu zedeleyecek söz ve
davranışlardan kaçınmak gerektiğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, millet
bizi izliyor, hepimizi izliyor ve bu Meclisin vakarı, onuru, haysiyeti,
mehabeti hepimizin söylemleri ve eylemleriyle sabitlenecektir ve hepimiz
birlikte bu Meclisin de her birimizin de hukukunu ayrı korumak
zorundayız.
ATİLA SERTEL (İzmir) – En çok da siz.
BAŞKAN - İstirham ediyorum sayın
milletvekili. Biz bu Meclisi yönetirken -hata herkese mahsustur- hata
yapabiliriz, eksikliklerimiz olur, bilmeden yanlış yapabiliriz,
eleştiri yapabiliriz, eleştiri doğaldır, olması
gerekendir ama hiçbir surette itham edici kem söz kullanmak, kötü söz
kullanmak, hakaret etmek hiçbirimizin hakkı değil. Yine
konuşurken, çalışırken fiilî birtakım durumlara yol
açmak, bu tür ilişkileri son derece bozan, Meclisin çalışma
düzenini bozan, ahengini bozan durumlardır. Hepimizin buna riayet etmesi
lazım. Meclis İçtüzüğü’müz çok açık; 65, 66, 67’nci maddeleri
açık, bunu bir tarafa bırakıyorum. Bunun dışında,
birer milletvekili olarak ve şu anda milletin temsilcileri olarak milletin
gözü önünde kem söz de kötü hareket de sahibini bağlar diyorum ve bu
anlamda millet hepimize de buradaki duruşumuzla puan veriyor. Meclisin
itibarı dediğimiz şey bu, Meclisin hukuku dediğimiz husus
bu ve eksiklikler, hatalar, tartışmalar işin
akışında doğal olarak olabilir, birbirimizi
yanlış da anlayabiliriz ama ne olursunuz, itham etmeyelim,
eleştirelim, tahkir etmeyelim, birbirimizle hukukumuzu zedeleyecek, Meclis
dışındaki hukukumuzu da zedeleyecek söz ve
davranışlardan kaçınalım diyorum.
Tekrar, göstereceğiniz ve gösterdiğiniz
hassasiyetten dolayı hepinize teşekkür ediyorum. Bu Meclis hepimizin
ortak Meclisi, bu milletin ortak Meclisi, milletin temsil makamı. Ne olursunuz,
hatalarımızla, günahlarımızla, eksikliklerimizle birlikte
birbirimizi tamamlamaya çalışalım.
Ben, bundan dolayı, hassasiyetinizden
dolayı teşekkür ediyorum ve ne olursunuz, bundan sonraki süreçte en
ağır eleştirileri bu kürsüde yapalım diyorum.
Tekrar hepinize teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 504) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Söz sırası olarak Ankara
Milletvekili Sayın Necati Yılmaz’ı kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NECATİ YILMAZ (Ankara) –
Sayın Başkan, Sayın Divan, saygıdeğer milletvekilleri;
sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen
yurttaşlarımızı saygıyla, sevgiyle ve hiçbir zaman
tükenmeyen umudumla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, iktidarın on
beş yıllık uygulamalarını özetleyecek bir kelime
olacaksa tereddütsüz kullanacağım sıfat bellidir; bu sıfat
“çürüme”dir. Bu dönemde, yirmi yıllık parlamenter sistem
deneyimimizin tüm kazanımları, yüz yıllık cumhuriyetimizin
tüm nitelikleri ve inançsal değerlerimiz çürütülmüştür. Ancak daha da
önemlisi, tüm inançların, öğretilerin, hatta ideolojilerin yaslanarak
meşruiyet aradıkları bir başka değer var. Tüm bunlara
kaide olan, insanlığın yarattığı en büyük
değer ahlak. Ahlak da çürütülmüştür. Vicdan çürütüldü sevgili
arkadaşlar, vicdan. Zulmünüze boyun eğmeyen, yolsuzluklarınıza
göz yummayan herkesi Nuriye ve Semih’e yaptığınız gibi
terörist ilan ettiniz. İnsanları ekmeklerinden ettiniz,
“Ağacın kökünü yesinler.” dediniz. Örgüt üyeliğiyle
yargıladınız, beraat ettiler. Şimdi, soruyorum: Şayet
beraat ettilerse, suçları yoksa neden işlerinde değiller? Her
değeri çürütürken siz de çürüdünüz. Çürütme sizin yönetim
anlayışınızın temel karakteriymiş. Kurumları
çürütmek, kuralları değersizleştirmek, keyfîliği temel
yönetim anlayışı hâline getirmek sizin
politikalarınızın omurgasıymış, gördük,
öğrendik. Yaptığınız Anayasa
değişikliği de gayet açık şekilde gösteriyor. Kurmak
istediğiniz parti devletinde hiçbir kurumsallığa, hiçbir kurala
gerek yok. Sistemin tamamı bir kişiden ibaret, yetkisiyle yetinmeyen
bir tek kişiden ibaret. Hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan hem
parti başkanı. O, elbette ki Anayasa’ya uymaz, elbette ki Anayasa
Mahkemesinin kararına saygı duymaz.
Sayın milletvekilleri, demokratik bir hukuk
devletiysek bu keyfîliği kim denetleyecek? Biliyoruz ki bu iktidar
artık mali açıdan denetlenemiyor. Sayıştay devre
dışı bırakılmış durumda. Hukuken de
denetlenemiyor. Yüksek yargı çay toplama seanslarında cübbesine ilik
arama telaşında. Meclisin denetim yetkisi zaten
kaldırıldı, artık siyasi denetim de yok. Halkın
sandıkta yapacağı denetime gelecek olursak onu da YSK toptan
çalıyor. Hep birlikte yapalım, ruhuna el Fatiha. Evet, medya
denetimine gelince, muhalif basına operasyonlarla gözdağı
veriliyor, yandaş medya tek tek yemleniyor. Peki, bu iktidarı kim
denetleyecek? Görülen o ki hukuk devleti ilkesinin güvencesi olarak kurulan
Anayasa Mahkemesi iktidar partisini hukuki bir zeminde tutmak yerine kendisi
tamamen siyasetin kontrolü ve denetimi altına girmiştir. Burada
şu tarihî hatırlatmayı yapmak isterim: Nazi rejiminin binlerce
muhalifi idama yollayan mahkemesinin başyargıcı, Hitler’e
yazdığı mektupta şöyle diyor: “Führerim, bizim
mahkemelerimiz bir karar verirken kararı veren hâkim siz olsanız ne
karar verecek idiyseniz biz de o kararı vereceğiz." Tarih bu
hâkimleri de yargıladı ve lanetledi. Bu durumdan pay
çıkarması gerekenler çıkarsın lütfen.
Bu Anayasa Mahkemesi, kendini inkâr eden bir
mahkemedir. Bu mahkeme aynı olayla ilgili iki farklı karar
verebiliyor. Anayasa Mahkemesinin milletvekilimiz Mustafa Balbay hakkında
kumpas davaları sürecinde verdiği bir karar var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Arkadaşlar, oradan tehdit
ediyor.
NECATİ YILMAZ (Devamla) – Bir milletvekilinin
uzun tutukluluğunun hak ihlali olduğunu söyleyen bu karar, şimdi
Balbay durumundaki milletvekili Gülser Yıldırım hakkında
tam tersi bir karara dönüştü.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Gelsin,
yiğitse gelsin, erkekse gelsin.
NECATİ YILMAZ (Devamla) – Sayın Veli
Ağbaba, konuşmak istiyorum, izninle.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Oraya söyle.
NECATİ YILMAZ (Devamla) – Başkana
söylüyorum o zaman, müdahalenizi istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen
müdahale etmeyin konuşmacıya.
NECATİ YILMAZ (Devamla) – Mahkeme, aynı
mahkeme; heyet, aynı heyet ama karar, aynı karar değil. Neden?
Çünkü kararın biri darbeden önce, bir diğeri darbeden sonra verildi
sevgili arkadaşlar. Bu mahkeme sadece kendisini inkâr eden değil,
aynı zamanda imha eden bir mahkemedir. KHK’ler Anayasa’ya uygun mu,
değil mi, bunun denetiminden kendi rızasıyla vazgeçmiştir.
Anayasa’nın kendisine verdiği görev ve yetkiyi reddetmiştir.
KHK’lerle ilgili gelen itirazlara “Yetki benim dışımda.” diyerek
dosya kapağını kaldırmadan talepleri reddetmiştir.
Mahkeme bu kararıyla Anayasa’yı rafa
kaldırmıştır. OHAL sürecinde yürütmenin
denetlenemeyeceğini, böylelikle yürütmenin her istediğini
yapabileceğini söyleyerek bir bakıma
anayasasızlığın yolunu açmıştır. Evet,
dikkatli söylüyorum, bu kararla 20 Temmuz sivil darbesi
tamamlanmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, “Bir OHAL kararnamesiyle Anayasa
Mahkemesi de kaldırılırsa ne olacak?” sorusu aklınıza
gelebilir. Bunun cevabını mahkeme kendi kararıyla verdi, dedi
ki: “Bizi kapatmanıza dair bir KHK çıkarmanıza gerek yok, biz bu
kararımızla kendi kendimizi kapattık zaten.” Evet, bir
canlı bomba misali kendini imha etmiş olan bu mahkemeye bütçe
ayırmaya gerek var mı? Cevabını söylüyorum: Elbette ki yok.
(CHP sıralarından alkışlar) Anayasa’ya değil, saraya
bağlı olan mahkemenin adı “saray mahkemesi” olarak
değiştirilmelidir ve bütçesi de sarayın örtülü ödeneği
üzerinden karşılanmalıdır sevgili arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
On beş yıldır Türkiye’yi
getirdiği yerde, yargının tepesindeki Yargıtay
Başkanı yargıya güvenin yüzde 70’lerden yüzde 30’lara
indiğini söyledi. Bu söz darbeden önceydi. Şimdi söylüyorum, gidin
sorun vatandaşa, kaç kişinin bu yargıya güveni kalmış,
gidin sorun.
Söylemiştim, yine söylüyorum, bir daha söylüyorum:
Topluma kendinizi dinî duyarlılık içinde gösterdiniz, dini siyasete
alet ettiniz. Bu konuda zerre kadar samimiyetiniz varsa,
reddedemeyeceğiniz bir referanstan bahsedeceğim. Hazreti Ali’ye
sormuşlar: “Devletin dini var mı?” demişler. Cevap vermiş:
“Var, devletin dini adalettir.” demiş. (CHP sıralarından
alkışlar) Devletin dini adalet olmalıdır.
Sayın Başkanım, izin verirseniz, çok
insani bir meseleyle ilgili bir cümle kurmak istiyorum, kesilen süreyi dikkate
alarak. Hepimizi ilgilendiren bir konu, hepimizi ilgilendiriyor
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Hiç kimse için uzatmadım, sizin için de
uzatamayacağım.
NECATİ YILMAZ (Devamla) – Akciğer
hastası olan bir Meclis çalışanıyla ilgili efendim.
BAŞKAN – Tamam, tamamlayın, sözünüz
vardı, zamanınız vardı ama.
NECATİ YILMAZ (Devamla) – Peki, sevgili
arkadaşlarım, on beş yıldır Mecliste
danışmanlık yapan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECATİ YILMAZ (Devamla) – …emekçi
arkadaşımız Celal Özcan yedi aydır akciğer nakli
beklemekte.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Verin
Sayın Başkan, bir dakika verelim.
NECATİ YILMAZ (Devamla) – Konu bu
Başkanım. Uygun mudur?
BAŞKAN – Buyurun.
NECATİ YILMAZ (Devamla) – Baştan
söylüyorum: On beş yıldır Mecliste danışmanlık
yapan emekçi arkadaşımız Celal Özcan yedi aydır
akciğer nakli beklemekte. Hastalığında son aşamaya
gelen arkadaşımızın yaşama tutunması için buradan
tüm yurttaşlarımıza sesleniyorum: Kendisi şu anda Ankara
Yüksek İhtisas Hastanesinde yatıyor. Akciğer organ
bağışı konusunda tüm yurttaşlarımızı
duyarlılığa çağırıyorum.
Genel Kurulu saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yılmaz.
Söz sırası Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’a aittir.
Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay ve
Yargıtay bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
20 Temmuz 2016 tarihinde yürürlüğe giren
istinaf mahkemeleriyle alakalı düzenlemede, düzenleme yürürlüğe
girdiği zaman şöyle bir olay öngörüldü, denildi ki: “İstinaf
mahkemeleri yürürlüğe girince Yargıtay ve Danıştayın
iş yükü azalacaktır.” Gerekçeyi getirdiğinizde -iyi
hatırlıyorum- burada gerekçe konuşuluyorken, yüzde 90
oranında Yargıtayın iş yükünün, yüzde 80 oranında da
Danıştayın iş yükünün azalacağına ilişkin
hükümler içeriyordu.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
burada bir çizelge var, kasım ayıyla alakalı, Yargıtayın
ceza dairelerine gelen dosya sayısı 22.292, çıkan dosya
sayısı 29.615. Yine, hukuk dairelerine gelen dosya sayısı
10.401, çıkan dosya sayısı 29.199; bu senenin kasımı
yani geçen ay itibarıyla söylüyorum değerli arkadaşlarım.
Şimdi, gelinen noktada, 2014’te biz mevcut üye
sayılarını artırdık. 2016’da bunları
azalttık. Azaltma gerekçelerimizi de ileri sürdük. Sayın Bakan
dikkatli dinliyor mu bilmiyorum? Değerli arkadaşlarım
-şimdi öğrendiğimiz kadarıyla, basına yansıyan
bilgilere göre- Yargıtayla alakalı, Danıştayla alakalı
bir düzenlemenin getirileceğini artık sağır sultan bile
duydu. Anladığımıza göre, bizim öğrendiğimize
göre saray gerekli oluru vermiş, Yargıtaydaki üye
sayısını 100 artırıyoruz, Danıştaydaki üye
sayını da 26 veya 30’a yakın artırıyoruz değerli
arkadaşlarım. Şimdi, bu, emme basma tulumbaya döndü; bir
çıkıyor, bir iniyor, bir çıkıyor, bir iniyor. Yargıtay
ile Danıştayın ciddi anlamda sorunları var ama en önemli
sorun… Sayın Bakan, eğer bu düzenleme yapılacaksa ki… Eğer
bunu ben biliyorsam Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak, bunu
sağır sultan da biliyordur, bu düzenleme vardır. Daha vahim olan
bir şey daha var değerli arkadaşlar, bu düzenlemeyi Türkiye
Büyük Millet Meclisinden kaçırarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bu
düzenleme geçmeden kanun hükmünde kararnameyle bu düzenlemenin geçeceğine
ilişkin bize bir bilgi geldi. Bu doğru mudur değerli
arkadaşlarım, AKP Grubundaki milletvekili
arkadaşlarımız? Eğer bu şekilde bir düzenleme, yüksek
yargıyı düzenleyen bir düzenleme kanun hükmünde kararnameyle
düzeltilerek yapılacaksa bunu kabul etmek mümkün değildir
değerli arkadaşlarım. Eğer böyle bir düzenlemeyi
yaparsanız bu yargı Türkiye Cumhuriyeti’nin yargısı olmaz,
bu yargı majestelerinin yargısı olur değerli
arkadaşlarım, majestelerinin yargısı olur. (CHP
sıralarından alkışlar) O nedenle, Sayın Bakan, bu
konuda duyarlı davranmanızı istiyorum.
Bakın, Yargıtaya 100 yeni üye
alacaksınız, Danıştaya 26 yeni üye alacaksınız.
Şimdi, bu düzenlemede, bizim aldığımız bilgilere göre,
kürsüde on yedi yıllık sınırı ortadan
kaldırıyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Kürsüde on yedi yıl görev
yapmaya gerek yok.” Ne olacak? “Efendim, birinci sınıf hâkim olmak
yeterli.” Birinci sınıf hâkim olmak için ne kadar görev yapmak
lazım arkadaşlar, biliyor musunuz? On üç yıl. Neden on üç
yıl? Şimdi bunda bir hinoğluhinlik var, AKP’nin getirdiği
her düzenlemede var. Acaba neden on üç yıl Sayın Bakan?
Düşündüm, ona da kendime göre şöyle bir yanıt buldum Sayın
Bozdağ, o da şundan: 2002’de AKP kuruldu. Bu tarafa doğru koyduğunuz
zaman on yedi yıl yetmiyor arkadaşlar, 2019 oluyor. On yedi
yıllık hâkim, savcılar içerisinde önünü ilikleyen, cübbesinin
önünü ilikleyen yeterli sayıda hâkim ve savcı yok. Ne yapsınlar
bunlar? E, ne yapacaklar? On üç yıla indiriyorlar ki önünü ilikleyecek
hâkim ve savcılar bulsunlar değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar) Bunu kabul etmek mümkün değil
Sayın Bakan, açık açık ifade ediyorum. Bakın, burada
Danıştaydan, Yargıtaydan temsilciler var. Bunu kabul etmek
mümkün değil.
Başka bir şey daha var. Şimdiki
mevcut sisteme göre, Ceza Genel Kurulunda, Hukuk Genel Kurulunda sabit bir
sistem yok, dönüşümlü sistem var, hangi hâkimle muhatap
olacağınızı bilmiyorsunuz. Şimdi, 100 yüksek hâkimi
atıyorlar, sabit sisteme getiriyorlar, burayı şaibeli hâle
getiriyorlar değerli arkadaşlarım. Bunlara ulaşabilmek,
kime kim tarafından yargılama yapılacağını mevcut
sistemde bulmak çok zor. Ama şimdi şunu yapıyorlar: Bakın,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz
diye bir yöntemi var -Sayın Bakan, bunu gayet iyi biliyorsunuz- süre diye
bir olay yok. Eğer bu düzenlemeyi getirirseniz Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı otuz yıl evvel kesinleşmiş
bir hükümle alakalı, bununla ilişkili olarak genel kurula
başvurabilir, Ceza Genel Kurulundan istediği gibi kararı çıkartabilir
değerli arkadaşlarım. Yapabilir mi? Bu düzenleme geçerse
yapabilir. O nedenle, böyle bir tabloyla karşı
karşıyayız.
Danıştayla alakalı bir şey
söylemek istemiyorum. Ben size bir şey söyleyeyim, ben Artvin’in
Milletvekiliyim değerli arkadaşlarım. Benim bildiğim,
yöremde çayın taban fiyatını ÇAYKUR genel müdürü belirlerdi. Ben
size bir şey söyleyeyim mi? Verin bir kanun teklifi, çayın taban
fiyatını Danıştay Başkanı belirlesin. (CHP sıralarından
alkışlar) E, bu Danıştay Başkanı değil mi
çay toplayan? Çay toplamadı mı bu Danıştay
Başkanı? Danıştay Başkanının
açıklamalarına baktım, ne demiş biliyor musunuz
hanımefendi? “Efendim, bu nisan halk oylaması kuvvetler ayrılığını
sağlamlaştırmıştır.” Merak ettim, “Bunun hukuk
fakültesi mezunu olması mümkün değil.” dedim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mutlaka Burhan Hocadır
onun hocası.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Gerçekten de bütün
kimlik bilgilerini çıkardım, kimse saygısızlık olarak
addetmesin, AİTİA mezunu çıktı Sayın Bakan -ben Ankara
Hukuk Fakültesi mezunuyum, gururla söylüyorum- hanımefendi AİTİA
mezunu çıktı. Bir hukuk fakültesi mezunu kuvvetler
ayrılığı ilkesiyle alakalı böyle bir düzenlemeyi
ortaya koyamaz değerli arkadaşlarım.
Danıştayla alakalı yapılan bütün
şeylerde yanlışlıklar var. Cübbesinin önünü iliklemeye
çalışan bir Danıştay Başkanını kabul
etmiyorum, şiddetle protesto ediyorum, kınıyorum değerli
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Majestelerinin Danıştayı var
bakın, Cerattepe kararında daha önce “Cerattepe’de maden
çıkartmak ihanettir." diyen ilgili Danıştay dairesi bugün o
kararı neredeyse alkışlayacaktır. Majestelerinin
Danıştayı bu işte değerli arkadaşlarım.
Bakın, Danıştay ve Yargıtayla alakalı bu düzenlemeleri
yapmayın, eğer bunu yaparsanız, buna ilişkin düzenlemeleri
yaparsanız bu silah bir gün gelir, bu siyasi iklim tersine döner, o
yapmış olduğunuz silahla gelir sizi vururlar değerli
arkadaşlarım. Bunu yapmak doğru değil. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 2010 referandumu gibi olur.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Döndü,
döndü.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Bakın, 2010
referandumunda size yalvarmıştık, “Yapmayın, etmeyin,
kurban olalım, bir çeteye yargıyı teslim ediyorsunuz.”
demiştik. Genel Başkan demişti ki “120 militanı
Yargıtaya atamışsınız.” Ne oldu arkadaşlar, ne
oldu o militanlar? Sayın Bakan, turşusunu mu kuracaksın o 120
militanın, nerede bunlar? Nerede bu militanlar? Nerede bu militanlar
beyefendi? O 120 tane… (CHP sıralarından alkışlar) Bir
ülkenin yargısını düşünün, 16 bin hâkim,
savcısından 4 bin tanesini bakın, dörtte 1’ini Fetullahçı
terör örgütüne teslim eden Hükûmete yazıklar olsun diyorum, yazıklar
olsun diyorum, yazıklar olsun diyorum değerli arkadaşlarım.
(CHP sıralarından alkışlar) Hani diyordunuz ya “O gece
beraber bombaları yiyorduk.” Sayın Bakan, burada beraberdik o gece,
15 Temmuz akşamı bazılarınız hamaset yapıyorken
ben burada bomba yiyordum. Onlara bunları böyle altın tepsiler içinde
sunan, onlara otobanı açan sizlersiniz, bizler açmadık değerli
arkadaşlarım. O nedenle, buradan bir kere daha Hükûmeti
uyarıyorum: Yüksek yargıyla alakalı düzenlemeleri yapmak
ateşle oynamaktır Sayın Bakan, ateşle oynamayın,
lütfen gereğini yapın, liyakatin gereğini yapın, sadakatin
gereğini yapmayın diyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Söz sırası şimdi
İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’e aittir.
Sayın Tekin, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜRSEL TEKİN (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Hükûmet Sözcüsü
Sayın Bozdağ’a bir sorum var, sonra da sizlere yapıcı
önerilerim olacak, hep dersiniz ya “Muhalefet yapıcı öneriler yapmak
zorunda.”
Birincisi şu: Hepimizin, dünyanın yakinen
takip ettiği bir Reza meselesi var. Reza meselesinde iki gün önce gördük
ki “17 Aralık, 25 Aralığı ben yönettim.” diyen bir Emniyet
mensubunun daha önce tutuklanıp 2016 Şubat ayında serbest
bırakıldığı görülüyor. Dönemin bakanı Sayın
Bozdağ’dı. Şimdi, merak ediyorum: Bu ülkede bu kadar rezaletler
yaratmış, özellikle arkadaşlarımıza yönelik kumpaslar
kurmuş bu vatandaş nasıl serbest bırakıldı?
Yetmedi, sadece serbest kalması yetmedi, bugün bu ülkenin bilim
insanları konferans için yurt dışına gidemezken bu
vatandaş elini kolunu sallayarak nasıl gitti? Bu sorunun
cevabını istiyorum.
İkincisi: Önerilerim… Özellikle Parlamento ve
Parlamento dışında kentlerde yaşanan bu sorunlarla ilgili
sürekli gündeme getirdik. Ben, çeşitli arkadaşlarımız
sürekli gündeme getirdi. Kentleri beton lobilerine teslim ediyorsunuz
dediğimizde, karşılığında çok ciddi hakaretlerle
karşı karşıya kaldık. Ne zamana kadar? Sayın
Erdoğan “İstanbul’a ihanet ettik.” dedikten sonra herkesin sesi
kesildi. (CHP sıralarından alkışlar) Olabilir, bazı
şeyler sonradan fark edilebilir. Yetmedi, Sayın Başbakan ifade
etti: “İstanbul’a kötülükler yaptık.” Yetmedi, Çevre Şehircilik
Bakanı “İstanbul ve Ankara’da imar hırsızlıkları
var.” dedi.
Şimdi, bütün bu
yaşanmışlıkları bir milat olarak kabul edelim, en
azından hani zararın neresinden dönersiniz kârdır
mantığıyla size bir önerim olacak. Sayın Bakan, Hükûmet
sözcüsü olarak siz de bunları not alırsanız çok memnun olurum.
Özellikle İstanbul’da, sürekli bakanın da
açıklama yaparak, depremle karşı karşıya
olduğumuz bir dönemi hatırlatarak İstanbul’da şu anda Çevre
ve Şehircilik Bakanlığının ihaleye açmış
olduğu birçok yeri sizlere hatırlatmak istiyorum:
1) Bakırköy’de Florya Polis Okulu. Yani koskoca
Bakırköy’de nefes alabileceğimiz tek alan kalmış, şu
anda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ihaleye
açılmış.
2) Daha önce FETÖ’cülere vermiş olduğunuz,
Florya’nın, Küçükçekmece’nin hemen altında, şu anda tutuklu
şahsın yapmış olduğu… Aynı zamanda, bunun Millî
Emlak’e ait olduğunu siz de biliyorsunuz, sizler verdiniz. Onun hemen
yanında 20 dönüm bir yer var, ağaçlık ve fidanlık alan;
burası da ihaleye açılmış.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Dün Bakırköy
Belediye Başkanı işçilere saldırıyordu.
GÜRSEL TEKİN (Devamla) – Oraya da
geleceğim merak etmeyin.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Evet, oraya da gel;
1 işçi vefat etti.
GÜRSEL TEKİN (Devamla) – 3) Küçükçekmece ve
Avcılar arasında âdeta nefes alabileceğiniz bir alan yok.
Burası Marmara Üniversitesinin yeri, 1 milyon metrekare yer.
Şurası da şu anda ihaleye çıkmış, dört
etaplı ihaleye. Sizden rica ediyorum, en azından bizi ciddiye
almıyorsanız Sayın Erdoğan’ın dediklerini ciddiye
alarak burayı da durdurmanızı rica ediyorum.
Levent’i bilirsiniz, ortalama, İstanbul’a giden
her yurttaşımız çok iyi bilir. Levent’te kafanızı
kaldırdığınızda -sağınızda, solunuzda-
âdeta üstünüze beton gelecekmiş gibi… Levent’te Merkez
Bankasının bir tek yeri var, orası da şu anda ihaleye
çıkmış.
Yetmedi, uzun süredir, maalesef İstanbul da
dâhil olmak üzere Türkiye’de hiçbir şehirde
başaramadığınız, adına “kentsel dönüşüm”
dediğiniz, âdeta bir kentsel yıkımla karşı
karşıya kalan şehirlerde Fikirtepe Eğitim ve
Dumlupınar Mahalleleri neredeyse on beş yıldır bir
perişanlık yaşıyor. Ve bu anlattığım
yerlerin tamamına baktığınızda çoğunluğu da
sizin partinize oy veren seçmenlerdir. Şu anda geldiğimiz durum bu,
perişanlık. Bu perişanlığı çözmek için bir önerim
var: Fikirtepe’de Bakanlığınıza ait olan bir yer var.
Burası önce ihaleye çıktı, daha sonra iptal edildi. Şu anda
akıbetinin ne olduğu bilinmeyen ama herhangi bir yapılaşma
yapılmamış. Bunun derhâl iptal edilerek bu kentsel dönüşüme
sağlanmasında büyük bir katkı olacak. Bu önerimi de sizlere
aktarmak istiyorum.
En önemlisi, biliyorsunuz, şehirlerde iki
yeşil alan görebilirsiniz: Bir, mezarlıklar; ikincisi, askerî
alanlar. Askerî alanların tamamı bakanlıklarınıza,
çeşitli kurumlara devredildi. En azından bu askerî alanların -15
milyon İstanbullunun nefes alabileceği- dokusuna dokunulmadan park
alanları ve donatı alanları olarak kullanılmasını
öneriyorum. Daha İstanbul’da çok yer var. Bunların tamamı,
söylemiş olduğum yerler, devlete ait olan yerler olduğu için
daha kolay olur. Onun dışında imara açılmaması gereken
53 tane yer var.
En son olarak da, İstanbul’da tarım alanı
olarak sadece Silivri -Silivri’yi bilen İstanbullu milletvekili
arkadaşlarımız var- ve ne yazık ki iki ilçemiz kaldı.
Silivri’de 5 milyon metrekare tarım alanı imara açılıyor.
Buna da izin vermeyin. Önümüzdeki günlerde arkadaşlarımızla da
Silivri’ye gideceğiz, bunu kamuoyuyla da paylaşacağız.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tekin.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) - Gürsel Bey, sizden
Bakırköy’e de gelmenizi beklerdim.
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) – Söz verilirse
konuşurum.
BAŞKAN – Şimdi, söz sırası
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’a aittir.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Kamu denetçiliği üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Anayasa’mızın 74’üncü maddesi uyarınca
Türkiye’de kurulması gereken, ihtiyaç duyulan bir kurumdu. Ancak niçin
ihtiyaç duyuldu, neden kurulması gerekir? İdarenin kötü
işleyişinden dolayı, kamu hizmetlerinin gereği gibi yerine
getirilmemesinden dolayı ve ülkede liyakatsizliğin,
kayırmacılığın, partizanca davranmanın
olması nedeniyle gerçekten ihtiyaç vardı.
Peki, ombudsmana ihtiyaç vardı. Nedir bu? Gerek
idarenin hizmet kalitesinin yükseltilmesi, iyi yönetimin yerleşmesi, insan
haklarının gelişmesi, hukukun üstünlüğünün
sağlanması, hak arama kültürünün gelişmesi açısından
çok yararlı idi. Peki, kamu denetçiliğinin bu anlamda, gerçekten,
baktığımız zaman anlamı nedir? Anlamına
“ombudsman” deniliyor fakat Kamu Denetçiliği Kurumunun kafası
bulanık. Çoğu yerde “ombudsman” kullanılıyor, “kamu
denetçiliği” çok az kullanılıyor. Şimdi, kanunun adına
baktığımız zaman, “kamu denetçiliği” geçiyorsa Kamu
Denetçiliği Kurumu “ombudsman” kelimesinden ya vazgeçecek veyahut da bu
kavramı kanun itibarıyla değiştirmek lazım.
Baktığımız zaman, Kanada’da kamu
denetçisi “vatandaşın koruyucusu”, Avusturya ve Romanya’da
“halkın avukatı”, Polonya’da “sivil haklar savunucusu” diye
nitelendirilmekte. Peki, bu kamu denetçisi aslında kimin
karşısında, kimin yanında? Aslında kamu denetçisi
tarafsız ve bağımsız olmalı. Peki, tarafsız ve
bağımsız olmalı derken, Türkiye’deki uygulama böyle midir,
gerçekten bu durumda mıdır? Türkiye’deki uygulama bu durumda
değil. Neden bu durumda değil? Baktığımızda,
Türkiye'deki siyasi partilerde -bunun ayrımını vesairesini
yapmıyorum ben- burada, Türkiye'de lider sultası söz konusu. Lider
sultasının olduğu bir ülkede parti içi demokrasi yoksa, seçilen
kişiler partilerin de üyesiyse o Kamu Denetçiliği Kurumunun o siyasi
parti aleyhine bir karar ihdas etmesi mümkün değildir. Ne demek? Kamu
Denetçiliği Kurumunun Sayın Başkanı -şahsına
saygı duyarım ama- AK PARTİ’nin üyesiydi,
Cumhurbaşkanının Başdanışmanıydı.
Geliyoruz diğer üyelere; biri AK PARTİ’nin milletvekiliydi,
diğer bir arkadaşımızın eşi AK PARTİ’den
milletvekili adayıydı, diğer arkadaşımız AK
PARTİ’nin belediye meclisi üyesiydi. Peki, arkadaşlar, siz
Başkanı AK PARTİ’den alırsanız, 4 üyenin 3’ü bizzat AK
PARTİ’nin üyesi olmuşsa ve diğeri dolayısıyla
danışmanlık yapmışsa siz bundan kamuyu denetlemesini
bekleyemezsiniz arkadaşlar, kendimizi aldatmış oluruz. Bu ne
olur olsa olsa? Efendim, iş açma alanı olur, makam, mevki açma
alanı olur.
SALİH CORA (Trabzon) – Çok yanlış
düşünüyorsunuz.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Birilerine iş
alanı açmış oluruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) –
Arpalık olur, arpalık!
SALİH CORA (Trabzon) – Yaptığı
çalışmalara bakın. Çalışmalara bak yahu!
MAHMUT TANAL (Devamla) – Ben şunu söylemek
isterim: Bakın, şu Cumhurbaşkanlığı sistemi… Bu
çalıştay raporunu kim yapmış? Kamu denetçisi. Yahu
Allah’tan korkun, olağanüstü hâlin çalıştayını
yapmıyorsunuz, kanun hükmünde kararnamelerin
çalıştayını yapmıyorsunuz, işçi çalıştayı
yapmıyorsunuz, taşeron çalıştayı yapmıyorsunuz,
demokrasi çalıştayı yapmıyorsunuz; neyin
çalıştayını yapıyorsunuz?
Yaptığınız, Cumhurbaşkanlığı
çalıştayı. Peki, bunda kimi konuşturmuştunuz? Yine
konuşturulan bir profesör var, Cumhurbaşkanının Başdanışmanı;
onun sevgili eşi benim dönemimde hukuk fakültesi öğrencisi ve AK
PARTİ sıralarının da saygı duyduğu bir
milletvekili arkadaşımız. Bunun neresi tarafsız?
Bakın, biraz önce ne yaptınız?
“Ombudsman tarafsız olmalı.” diyoruz, “Partisiyle ilgisi olmaması
lazım.” diyoruz. Arkadaş, AK PARTİ’nin sıralarına
geldiniz, hâlen kafanızda o duygusal bağ koparılmamış.
Bugüne kadar bakanlara ziyarete gittiniz; niçin, üç tane muhalefet partisi var,
üç tane muhalefet partisinin ziyaretine gitmediniz? Diğer bakanların
ziyaretine gitmiş ve burada açıklıyor Ombudsman.
Ombudsmanlık iktidara karşı boyun büken, el pençe olan bir yer
olmamalı.
Bu anlamda ve en sonunda ne yapıyor? Mecliste
konuşulan konuyla ilgili, burada, efendim, diyor ki: “Müftü nikâhı,
taşeron memura veriliyor da niye müftüye verilmesin?” Sayın
Başkan, hukukçusunuz, iyi bir hukukçusunuz, memur taşeron olmaz ki.
Nasıl, memurla taşeronu yan yana getiriyorsunuz? (CHP
sıralarından alkışlar)
Yani, burada kullandığınız
deyimler, bu ziyaretler vesaireler ombudsmanlıkla uzlaşan bir husus
değil. Yani, bu anlamda, burada, aslında, medyayla ilgili
bağlantınız. Gayet rahat, Cumhurbaşkanlığı
seçiminden sonra ve bu Yenikapı olayında, FETÖ darbesinden sonra
Milliyetçi Hareket Partisine de neyi söylemişsiniz? “Gidecekler, orada o
kalabalığı görecekler.” diyorsunuz. Ya, arkadaş, siz CHP’ye
çatıyorsunuz, MHP’ye çatıyorsunuz, HDP’ye çatıyorsunuz.
Orası hangi kurum? Hâlâ hangi kurumda olduğunuzun farkında
değilsiniz, ciddiyetinde değilsiniz. Orası siyaset yapma
alanı değil, orası hak arama özgürlüğüdür. İnsan
hakları devlet olmadan önce vardı. Yasalar hakları
sınırlasa da yasalar hakları tanımasa da o haklar bizim
doğuştan sahip olduğumuz haklardır. Bu var olan
haklarımızı Kamu Denetçiliği Kurumu savunmak zorunda.
Cizre’yle ilgili şikâyetler yaptık, ne yaptınız;
Şırnak’la ilgili şikâyetler yaptık, ne yaptınız?
Hepsine ret cevabı verdiniz. Nerede insan hakları kaldı, nerede
kaldı bu insan hakları?
Olağanüstü hâllerle ilgili, bakın,
Anayasa’nın 129’uncu maddesi diyor ki: “Kamu görevlilerine ifadesi
alınmadan, savunması alınmadan cezai işlem, disiplin
cezası verilemez.” Ey Anayasa Mahkemesi, ey Danıştay, ey Kamu
Denetçiliği Kurumu; sizi bu Anayasa bağlamıyor, ne
bağlıyor? Saray mı bağlıyor? (CHP
sıralarından alkışlar) Hani, diyoruz ki biz: Bizi
bağlayan uluslararası sözleşmeler, anayasalar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) – …evrensel hukuk ilkeleri…
Bunların hepsini bir tarafa bırakmışsınız.
İçinizde iyi niyetli unsurlar vardır, saygı duyuyoruz.
Bakın, bir önceki Kamu Denetçiliği Kurumu
mevcut olan bu kurumdan daha iyi çalışıyordu ve eskisini
aratır hâle geldiniz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Yo, yo, bu daha
iyi.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Söz sırası İzmir Milletvekili Ahmet
Tuncay Özkan’a aittir.
Buyurun Sayın Özkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) –
Sayın Başkanım, kıymetli arkadaşlar; Millî
İstihbarat Teşkilatı ve Millî Güvenlik Kurulu bütçeleri üzerine
görüşlerimizi, partimizin görüşlerini aktarmak üzere
huzurunuzdayım.
Devlet bir kurumlar hiyerarşisidir ve devleti
ayakta tutan şey o kurumların gücü, o kurumlara bizim izafe
ettiğimiz güçler değil, o kurumların çalışarak,
üreterek ortaya koydukları güçler, olgulardır. Bugün ne yazık ki
her iki kurumumuz açısından da askerî vesayetin ortadan
kalktığını, Millî İstihbarat
Teşkilatının sivilleştiğini iddia ettiğimiz.
Millî Güvenlik Kurulunun sivilleştiğini iddia ettiğimiz
dönemlerde içine düşülen durum beni ve partimi çok üzmektedir.
Bu konuyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir komisyonu oluşturmuş olması Adalet ve
Kalkınma Partisinin, yıllardır, çok uzun yıllardır
arzu ettiğimiz büyük bir değişimin gerçekleşmesi
anlamına geliyordu. Yani denetlenebilir bir Millî İstihbarat
Teşkilatı, denetlenebilir bir Millî Güvenlik Kurulu. Bu konuda Adalet
ve Kalkınma Partisi çok olumlu bir adım attı ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bir daimi komisyon oluşturdu ancak ne yazık ki
komisyonu çalıştırmıyoruz. Komisyona MİT
Müsteşarını çağırıyoruz, gelmiyor, AKP’li üye
arkadaşlar istediği hâlde gelmiyor. Komisyona bilgi verilmesini
istiyoruz, verilmiyor. Komisyon asla denetim faaliyetinde bulunamıyor.
Peki, denetlenemeyen MİT’te ne oluyor?
Çok üzüntüyle bir olay aktaracağım: Üç ay
kadar önce yurt dışında PKK’ya dönük bir operasyona gönderilen…
MİT Müsteşarının burada olmasını çok isterdim,
buna yanıt vermesini de çok isterdim, Komisyona gelmesini de çok isterdim,
bürokratik oligarşiyi yıkmak için kurduğunuzu söylediğiniz
Adalet ve Kalkınma Partisinin MİT’in bürokratik oligarşisine
yenilmemiş olmasını çok isterdim, MİT’in denetlenebilmesi
için Komisyonun çalıştırılıyor olmasını çok
isterdim.
SALİH CORA (Trabzon) – Müsteşar
Yardımcısı burada.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Müsteşar
yardımcısına soralım o zaman: Niçin PKK’yı,
PKK’nın üst düzey yöneticilerini yakalayıp Türkiye’ye getirmekle
görevlendirdiğiniz 4 üst düzey MİT daire başkanı
onların elindedir de onların elinde esir düşmüştür de
yakalanmıştır da bu operasyonla ilgili olarak Komisyona bilgi
vermezsiniz?
SALİH CORA (Trabzon) – Yazılı olarak
ver.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Yazılı
olarak da sorduk, vermediler. Komisyondaki arkadaşlarım burada, bütün
çalışmalar boyunca bunları dile getirdik. MİT’in -PKK’yla
ilişkili- daire başkanlarının da içinde bulunduğu
iddia edilen bu bizim çalışanlarımız, devlet
memurlarımız, güvenlik ve istihbarat elemanlarımızın
hangi operasyonla, nasıl ele geçirildiğini öğrenmek istiyoruz.
Bununla ilgili olarak bilgi sahibi olmak istiyoruz Sayın Bakan,
eleştiri getirmek istiyoruz. Millî İstihbarat Teşkilatı
hangi yanlışları yapmıştır da bu durumdadır?
Millî İstihbarat Teşkilatının
başındaki “millî” kelimesi Millî Amale Hizmetten bu yana gelmektedir.
Millî İstihbarat Teşkilatının kuruluşu savaş
meydanlarındadır, Askerî P Teşkilatından bugüne
gelmiştir. Ancak bugün Millî İstihbarat Teşkilatının
hangi amaçla hangi operasyonlara giriştiğini ve bu operasyonları
sonuçlarıyla birlikte toplumuyla, en azından Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki Komisyonla niçin paylaşmadığını bilen var
mıdır? MİT Müsteşarı neden Türkiye Büyük Millet
Meclisine bilgi vermek istemez? Genelkurmay Başkanı gelip bilgi
verir, başkaları da gelir, verir ama MİT Müsteşarı
gelmez. Neden? Niçin? Bürokratik oligarşinin, güvenlik oligarşisinin
bu denli yücelmesini, yükselmesini mi istiyorsunuz? İstemediğinize
göre o zaman başka bir yere mi bağlıdır?
Millî İstihbarat Teşkilatıyla ilgili
düzenlemeleri neden kanun hükmünde kararnameyle yaptınız
arkadaşlar, neden buna izin verdiniz? O kanunla ilgili düzenlemeyi Türkiye
Büyük Millet Meclisinde tartışsaydık, size katkı
sunsaydık, belki önerilerimiz Türkiye'nin önünü açacak şeylerdi, bunu
neden dinlemek istemediniz? Hep birlikte Türkiye’de oligarşik düzene
karşı mücadele edeceksek, güvenlik oligarşisini
değiştireceksek buna bizim katkımızı neden
istemediniz? Neden bu, kanun hükmünde kararnameyle yapıldı?
Örneğin takas yetkisini niçin verdiniz Sayın
Cumhurbaşkanına? Takas yetkisiyle yapmak istediğiniz bugün
PKK’nın elinde olan daire başkanlarını almak
mıdır?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Zarrab, Zarrab.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Eğer katkı
sunmazsak eğer tekçil yönetirseniz Sağlık Bakanının
düştüğü duruma düşersiniz. Bir tarikatı temizlemek isterken
bir başka tarikatın eline düşersiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Eğer tekçil yönetmek isterseniz
Zarrab’la yaşadığımız sıkıntıları
yaşarız. Bir millî istihbarat teşkilatı düşünün ki
-dün Sayın Genel Başkanımız burada ifade ettiler- onunla
ilgili bilgi notu yoksa, Millî İstihbarat Teşkilatı Zarrab diye
bir adamın çalışmalarıyla ilgili bir bilgi notu
hazırlamıyorsa kapısına kilit vursun. Eğer var da
söylemiyorsa o teşkilat kimin teşkilatı, hangi şahsın
teşkilatı?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) –
Sarayın, sarayın.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Saray istihbarat
teşkilatı.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) - Kime bağlı,
nereye çalışıyor? Türkiye’yi mi koruyor şahsı mı
koruyor? Zarrab’ı mı koruyor, devleti mi koruyor?
Arkadaşlar, eğer bir gemideysek ve bu
geminin istikameti Türkiye’nin mutluluğu, huzuru, refahıysa
bırakın katkı sunalım, hep beraber
tartışalım, tartışılmayan her şey çürür. Bir
paralel yapıyı yok ederek bir diğerine alan
açıyorsanız, devletin güvenliğini bir kişiye ya da bir
kişinin isteklerine yönlendiriyorsanız ve güvenlik oligarşisi o
kişinin iki dudağı arasına sıkışıyorsa
ve siz bunu değiştiremiyorsanız o zaman büyük hastalık var,
büyük bir sorunla karşı karşıyayız.
Tekrar ediyorum: Millî İstihbarat
Teşkilatı olarak son dönem çalışmalarla Abdullah
Öcalan’ı, teröristbaşını oradan alıp buraya getireceksiniz
ve bunu bir dünya başarısı olarak, Türkiye’ye bir gurur olarak
yaşatacaksınız; aynı örgüt sizin elinizde on altı
yıl sonra, o örgütle mücadele etmek zorunda olan, bütün bilgilere sahip
daire başkanlarını terör örgütüne kaptıracak. Ve bu,
susularak, halı altında biriktirerek temizlenecek bir kötülük
değildir. Biz bu kötülüğü konuşmak zorundayız, biz bu
kötülüğü tartışmak zorundayız. Eğer biz kötüye,
şerre bu ülkeyi teslim edersek şerden hayır
çıkartamayız, kötüden iyiye evrilemeyiz. Millî İstihbarat
Teşkilatında bir oligarşik düzen var, bu oligarşik düzeni
gelin hep beraber konuşarak değiştirelim.
Değiştirelim, gelsin hesap versin, “Ne yaptım, ne
yapmadım.” desin, “Yanlıştır, doğrudur.” desin ve
Millî Güvenlik Kurulu şahsa, kişilere değil, devletin millî
güvenliği olarak çalışmaya devam etsin ve eğer
Sağlık Bakanlığındaki musibeti yaşarsak -size
şunu söyleyeyim- vah geldi devletimizin başına.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Söz sırası İstanbul Milletvekili Eren
Erdem’e aittir.
Sayın Erdem, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EREN ERDEM (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Bakırköy’e
gelin, işçi haklarına.
EREN ERDEM (Devamla) – ...sizden, telefon
aparatına gösterdiğiniz hassasiyeti...
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – İşçi
haklarına gelin.
EREN ERDEM (Devamla) – Bir
sıkıntınız varsa buyurun kürsüye gelin beyefendi.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Bakırköy’deki
işçi haklarına gelirsin inşallah.
EREN ERDEM (Devamla) – Varsa bir
sıkıntın gel buradan konuş, öyle oturduğun yerden
konuşma.
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim lütfen sayın
milletvekilleri.
EREN ERDEM (Devamla) – Telefon aparatına
gösterdiğiniz hassasiyeti Parlamento sarayın aparatına dönüştürülürken
de göstermenizi beklerdik. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Hadi be! Hadi be!
EREN ERDEM (Devamla) – Bu mealde aparatlarla çok
uğraşmamakta fayda olduğu düşüncesindeyiz.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Senin haddine mi bu?
EREN ERDEM (Devamla) – Şimdi, Diyanet
İşleri Başkanlığının bütçesiyle ilgili söz
aldım.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – “İşçi
hakkı.” diyorsunuz ya, dün Bakırköy’de işçi öldü, bunu söyle.
EREN ERDEM (Devamla) – Beyefendi, konuşacaksan
atla gel buraya, buradan konuş, oradan oturduğun yerden konuşma.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Hadi bakayım,
hadi!
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sen devam et,
sen devam et.
VELİ AĞBABA (Malatya) – O, kurumun laf
atma imamı.
EREN ERDEM (Devamla) – Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesiyle ilgili söz aldım değerli
arkadaşlar. Diyanet İşleri Başkanlığı
bütçesi Türkiye'nin en kapsamlı ve en büyük bütçelerinden bir tanesi.
Şimdi, bu bütçenin girdileri, çıktıları, faiz gelirleri,
içeriği, muhtevası; bunlar Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü.
Ben, kurumun amacıyla ilgili, bu amacın on beş yılda ne
noktaya geldiğine dair bazı meselelerin altını çizmek
istiyorum. Türkiye'nin en önemli kurumlarından biri, amacının
hangi noktadan nereye geldiğini tartışmak gerekiyor.
Şimdi, Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesi kapsamında yürütülen hizmetler;
topluma inanç hizmeti, işte bildiğimiz hutbelerin okunmasından,
onların yayınlanmasından çok kapsamlı çalışmalar
yapılıyor.
Şimdi, geçen hafta burada iktidar partisinin
bir milletvekili bir ifade kullandı, dedi ki: “Erdoğan bizim
mabudumuzdur.” Kelime kelime bu, tutanaklarda da var. “Erdoğan bizim
mabudumuzdur.” Mabut; aranızda Arapça bilen arkadaşlar var.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Mabut ne
ya?
EREN ERDEM (Devamla) – Mabut ne demek
arkadaşlar? Mabut, ne demek mabut?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Allah’ımız.”
SALİH CORA (Trabzon) – Olur mu öyle şey
ya?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sen bilmiyor musun
öyle olmadığını?
EREN ERDEM (Devamla) – Mabut ne demek?
SALİH CORA (Trabzon) – Dil sürçmesi
yapmış olamaz mı?
EREN ERDEM (Devamla) – Yani o yapınca dil
sürçmesi, başkası yapınca dil sürçmesi değil.
SALİH CORA (Trabzon) – Ayıp ya!
EREN ERDEM (Devamla) – Her şeye dil sürçmesi,
yapma öyle, yok öyle bir şey. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SALİH CORA (Trabzon) – Nereden gidiyorsun ya?
EREN ERDEM (Devamla) – Yok öyle bir şey.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Mabut mu
olurmuş?
SALİH CORA (Trabzon) – Neredesin ya? Nerede
kaldın sen ya?
EREN ERDEM (Devamla) – Ne demek mabut? Soru
soruyorum, ne demek mabut?
SALİH CORA (Trabzon) – Biraz kendini
geliştir ya. Ayıp ya!
EREN ERDEM (Devamla) – Mabut; bu kelimeyi zikreden
arkadaşı ben Diyanet İşlerine havale ediyorum.
Çıkıp bir düzeltme yaptılar mı? (CHP sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Onu Allah’a havale
et, Allah’a, Diyanet İşleri taraflı.
EREN ERDEM (Devamla) – Böyle bir düzeltme
yaptılar mı?
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) –
Yapıldı.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Yaptı,
yaptı.
EREN ERDEM (Devamla) – Yapmadılar.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Diyanet
İşleri taraflı, Allah’a havale et.
EREN ERDEM (Devamla) – Geçelim. Sayın Bakan
burada.
SALİH CORA (Trabzon) – Bütçeye gel, bütçeye.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Kimmiş o, ismini açıkla.
EREN ERDEM (Devamla) – Siz biliyorsunuz,
tutanaklarda var.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yeliz, Yeliz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – İsmini açıkla.
EREN ERDEM (Devamla) – Kendisi burada
olmadığı için açıklamıyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Söyle, açıkla burada, açıkla.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Düzeltme yaptı
Sayın Bakan.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Yeliz, Yeliz.
Sayın Bakan, Yeliz.
EREN ERDEM (Devamla) – Ahmet Hamdi Çamlı, sizin
milletvekiliniz.
BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yeliz, Yeliz. Yeliz’i
biliyorsunuz.
EREN ERDEM (Devamla) – Ahmet Hamdi Çamlı, sizin
milletvekiliniz, burada değil.
Şimdi, sayın milletvekilleri, bakın,
Sayın Bakan burada. Reza Amerika’ya gittikten sonra Sayın Bakan bir
açıklama yaptı. Ne dedi biliyor musunuz? Bakın, kelime kelime
söyleyeceğim: “Reza itirafçı yapılmıştır.” dedi.
SALİH CORA (Trabzon) – İftiracı o.
EREN ERDEM (Devamla) – Bakın, tamam, siz
“iftiracı” deyin, ben Bakanın sözünü beyan ediyorum, ona
şerhiniz varsa kendisine şerh koyarsınız.
“Reza itirafçı
yapılmıştır.” dedi, “Fi tarihte Hazreti Meryem ile Hazreti
Ayşe’ye de iftiralar etmişlerdi.” dedi. Dediniz mi Sayın Bakan,
söylediniz değil mi bunu?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Evet,
söyledi.
EREN ERDEM (Devamla) – Yani Reza’nın iftira
ettiği odakla, getiriyor yani iftira ettiği odak siyasi iktidar ile
Hazreti Meryem, Hazreti Ayşe’yi mukayese ediyor. Şimdi, Sayın
Bakan, Kur’an-ı Kerim’de Hazreti Meryem ile Hazreti Ayşe’nin temiz
olduğuna, tahir olduğuna, pak olduğuna dair ayetler var. Sizin
hakkınızda böyle ayetler mi var ki böyle izahlar yapıyorsunuz?
(CHP sıralarından alkışlar) Nasıl böyle bir şey
söyleyebiliyorsunuz? Böyle bir söz söylenebilir mi? Diyanet İşleri
Başkanlığı bu konuda bir şey söyledi mi? Bu konuda da
bir şey söylemedi.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Söyleyemez,
onları Allah’a havale et çünkü bakana bağlı Diyanet
İşleri.
EREN ERDEM (Devamla) – Şimdi, gelelim, eski bir
bakanınız…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bunları
saraya havale et.
EREN ERDEM (Devamla) – “Bakara makara”ya gerek bile
yok, eski bir bakanınız ramazan ayında yaptığı
bir ziyarette bir sohbet esnasında diyor ki: “Peygamber Efendimiz Mekke
fethinden sonra kibirlendi.” Dedi değil mi?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Dedi.
EREN ERDEM (Devamla) – Kulaklarınızla
duydunuz, değil mi? Sayın grup başkan vekilim, duydunuz
değil mi? Peygamber Efendimiz’in kibirlendiğine dair veriyi siz
nerede okudunuz? Haşa, sizin farklı bir kitap ve kaynaktan okuduğunuz
bilgiler var, bizim mi haberimiz yok?
SALİH CORA (Trabzon) – Önder Sav ne dedi? Önder
Sav’dan bahset.
EREN ERDEM (Devamla) – Nasıl böyle bir
şeyi siz söyleyebilirsiniz? Söyleyeni niye tenkit etmediniz? Edemezsiniz.
SALİH CORA (Trabzon) – Önder Sav’dan bahset.
Kişiler üzerinden konuşma, olaylar üzerinden konuş.
EREN ERDEM (Devamla) – Diyanet İşleri
Başkanlığı tenkit etti mi? Etmedi. Edebilir mi? Edemez.
SALİH CORA (Trabzon) – Kişiler üzerinden
konuşuyorsunuz.
EREN ERDEM (Devamla) – Niye? Çünkü siyasi
iktidarın çıkarlarını korumaya dönük bir kuruma
dönüştürülmüştür bu kurum, kusura bakmayın. (CHP
sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) – Önder Sav ne
demişti? Peygamber Efendimiz’e hakaret etti. Milletvekiliniz Peygamber
Efendimiz’e hakaret etti.
EREN ERDEM (Devamla) – Şimdi, bakın arkadaşlar,
Diyanet İşlerinin yaptığı en hayırlı
işlerden birini söyleyeyim size: 15 Temmuzdan sonra
yayımladığı…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Cora, senin
yaşın yetmez…
SALİH CORA (Trabzon) – Konuşma yapacaksa
sizin milletvekillerinizin…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Senin
yaşın kaç? Senin yaşın yetmez ona.
EREN ERDEM (Devamla) – Bir saniye, bir saniye… Sakin
olun arkadaşlar, sakin olun.
15 Temmuzdan sonra Diyanet İşleri
Başkanlığının yayımladığı FETÖ
raporu, bak, FETÖ raporu arkadaşlar.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ne diyor?
EREN ERDEM (Devamla) – Olağanüstü bir rapor,
olağanüstü bir rapor.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Cora, dinle bak.
EREN ERDEM (Devamla) – Ya, ben çok merak ediyorum,
bu kadar ciddi bir analize -ki gerçekten kelimesi kelimesine biz grup olarak
katılıyoruz- ve birikime sahipti bu zatımuhterem, niye 15
Temmuzdan önce böyle bir rapor yayımlamadı? Acaba siz o zamanlar
beraber yol yürüyordunuz, fırça yeriz kaygısıyla mı
yayımlamadılar bunu? Niçin Diyanet İşleri
Başkanlığı böyle karanlık yapılanmaları o
gün teşhir etmedi de 15 Temmuzdan sonra teşhir etme noktasına
geldi?
VELİ AĞBABA (Malatya) – 250 kişi
şehit olduktan sonra.
EREN ERDEM (Devamla) – İş işten
geçmiş, ülkede darbe girişimi olmuş, o gün iş yapması
gereken arkadaşlar, efendim, hiçbir şey yapmıyor.
Bakın arkadaşlar, Üstat Ali Şeriati
-ki önemli bir isimdir- çok önemli bir şey söyler, der ki: “Dindar bir
toplumu, din adına ancak din adamları kandırabilirdi.”
Şimdi, gelin bakın, size birkaç şey
göstereyim Diyanet İşleri ne işlerle iştigal ediyor:
“Kadının elini tutmak haramdır.” efendim, “SMS yoluyla ‘Boş
ol’” noktasında boşanma fetvaları. Bakın, eski Diyanet
İşleri Başkanlarımızdan Ali Bardakoğlu diyor ki:
“Artık müşteriye göre fetva veren yapılar ortaya
çıktı.”
Değerli arkadaşlar, SMS’le eşlerimizi
boşama noktasında fetvalar veriliyor. Böyle bir kurum bu kadar büyük
bir bütçeyi sizce hak ediyor mu? Daha da başka bir soru
soracağım: Diyanet İşleri
Başkanlığının bütçesinden, o kurumun, Diyanet İşlerinin
bütçesinden bu ülkede Aleviler, gayrimüslimler ne kadar pay alıyor
arkadaşlar? Onlar bu ülkeye vergi ödemiyorlar mı?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ödüyorlar.
EREN ERDEM (Devamla) – Onların ibadet
ettiği yerlerin “ibadethane” statüsü alma hakkı yok mu sayın
vekilim?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Var, var.
EREN ERDEM (Devamla) – Oradan “Var, var.” diyorsun,
varsa madem getir bir kanun teklifi, geçirelim beraber.
Seni de saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı, 60’a
göre…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın,
İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in 503 sıra sayılı 2018
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Eren Erdem daha
konuşmasının girişinde Meclisi aparata benzetmiştir,
yakışıksız bir benzetmedir. Meclis, 4 tane partiden
oluşuyor, milletin iradesinin tecelligâhı. Burası hukuk, yasa,
İç Tüzük çerçevesinde vazifesini gören bir yer. Meclisi seçen
halktır, Meclisin hesap verdiği de halktır. Bunları bilerek
konuşmakta ve eleştirileri yaparken dikkat etmekte fayda vardır
diye öncelikle bu düzeltmeyi yapıyorum.
İkincisi, grubumuzun vekili olan Sayın
Ahmet Hamdi Çamlı, bir dil sürçmesi çerçevesinde bu ifadeyi
kullandığını, dün Meclis Başkanlığına
yapmış olduğu başvuru neticesinde “Erdoğan bizim
mabudumuz değildir.” demek isterken bir sürçülisanla bu “değil”
kelimesinin çıkmadığını ifade etmiştir.
Sayın Eren Erdem de bilir ki inanan insanların tek mabudu
Allah’tır, başka hiçbir şekilde herhangi bir İlah söz
konusu değildir. “La ilahe illallah”, inananlar böyle bakarlar. Bir dil
sürçmesini burada Meclis kürsüsüne gelip konuşmak doğru olmaz. Bu tür
sürçülisanlar burada kâğıtlara bakarak konuşmuyorsa her zaman
her konuşmacının başına gelebilir, bunları
istismar etmek uygun bir davranış değildir.
Bir başka husus, evet, Sayın Bakan cevap
verecektir muhakkak ama dinî anekdotlar insanlar içindir ve onlar üzerinden
benzetme bu yüzden yapılır.
Son olarak, Peygamber Efendimiz’e ilişkin
hatırlatma meselesi… Peygamberimiz, her zaman kendisinin bir insan
olduğunu söylemiştir, bütün insanlığa rahmet olarak
gönderilmiştir. Hayatının her aşaması bizlere yani
sıradan insanlara, kusurlarıyla ve sevaplarıyla bu hayatı
yaşayan insanlara örnek teşkil edeceği için ilahi bir hikmetle
zaman zaman kimi problemler yaşanmıştır. Nitekim,
sanıyorum bahsettiği konu, Abese suresinde geçen, kör bir
insanın kendisine yaklaşması ve Peygamber Efendimiz’in yüzünü
ekşiterek sırtını ona dönmesi, Mekkeli zengine doğru
yönelerek onunla konuşmaya devam etmesi üzerinedir. Bu, insanlara örnek
olması yani “Siz böyle yapmayın.” ilahi hükmünün Peygamber
Efendimiz’in hayatı üzerinden hatırlatılmasına yöneliktir.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bostancı.
Sayın Özkoç, buyurun.
9.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Ahmet Hamdi Çamlı
arkadaşımızın dil sürçmesiyle “mabut” dediğini kabul
etsek dahi milletvekillerimize dönerek “Siz bir put yarattınız, bir
puta tapıyorsunuz.” sözlerini kabul etmek mümkün değildir. Eğer
sözlerinde birazcık samimiyse, gerçekten “mabut”u bir dil sürçmesiyle
söylediğini söylüyorsa o zaman inanan bir insan olarak, Allah’a inanan bir
insan olarak, bir Müslüman olarak kendisinin yanında neyle
suçladığını bilmediği arkadaşlarına
karşı sarf ettiği sözleri de bu Mecliste geri
almalıdır. Kimdir o put, hangi putu yaratmışız, hangi
puta tapmışız söylemek zorundadır. Bu
arkadaşımız samimi değildir, bu arkadaşımız
iyi niyetli değildir. Bu arkadaşımızın zihninde ne
varsa, içinde, yüreğinde ne varsa ağzında da o vardır. Bu
arkadaşımızın samimiyetine, iyi niyetine asla güvenmiyoruz,
bunun bilinmesini istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Bu arada sayın milletvekilleri, tabii,
inandığımız değerler üzerinde her birimizin biraz daha
dikkatli bir dil kullanması gerektiği yolunda ben de bir kanaatimi
ifade etmek istedim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 504) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına son konuşmacı Hatay Milletvekili Serkan Topal.
Buyurun Sayın Topal (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önceki konuşmacı arkadaşım
Sayın Eren Erdem’e katılıyorum. Diyanet İşlerine
ayrılan bütçede vergi ödeyenlerin arasında Alevi
vatandaşlarımız da var. Hazır AİHM karar vermişken
gelin Alevilerin cemevlerine de yasal bir statü kazandıralım.
Eğer gerçekten bu konuda samimiyseniz biz de bunu bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakanımızın komisyondaki sunumunu özellikle dinledim.
Konuşmasında, afete hazırlık ve riskin
azaltılması, afet sırasında yapılacaklar, afetten
sonra iyileştirme çabaları konusunda gerekeni söylediler, zaten
olması gerekenler de bunlar. Ancak, bunların içerisinde en önemli
şey nedir Sayın Bakanım? Öngörü yani riskin
azaltılması. Riskin azaltılması için neler yaptık? Bir
şey yapmadık. Şimdi, bakın, öngörü çok önemlidir. Nuh
Peygamber gemiyi yapmadan önce yağmur başlamamıştı,
hatta bulut da yoktu. Devlet tahminlere göre yönetilmez.
Bakın, 2016 yılı bütçesinde AFAD’a 1
milyar lira ayrılmıştı, 2016’nın sonunda 3 milyar 443
milyon lira, tam 3 katı. Sayın Bakanım, bu konuda bir
öngörüsüzlük var mı, yok mu soruyorum.
Ayrıca, 30 milyar para
harcandığını sürekli dile getiriyor Sayın
Cumhurbaşkanı. Sayın Genel Başkanımız bunu
onlarca defa sordu, burada ben de bir kez daha soruyorum: Bu 30 milyar nasıl
harcandı, nereye harcandı, hangi bakanlıklar eliyle
harcandı?
Bakın, 2004 yılında bir kanun
çıkardınız, özel hesapları kapattınız. 2004
yılında özel hesaplar kapatılırken de şunu söylediniz,
dediniz ki: “Bunlar yolsuzluk kaynağıdır. Para nasıl ve ne
şekilde harcanıyor, denetlenemiyor.” ve 2004 yılında özel
hesapları kapattınız. Ama burada, bir önceki AFAD
konuşmamda da bunu dile getirmiştim, (E) Cetveli’nin 79’uncu
maddesinde aynen şöyle söylüyor Sayın Bakanım, (E) Cetveli’nin
79’uncu maddesi: “…acil yardımların yapılması amacıyla
tefrik edilen ödenekler Başkanlık bütçesine gider kaydedilmek
suretiyle özel hesaba aktarılır. Özel hesaptan yapılan
harcamalar 5018 sayılı Kanun ile 4734 sayılı Kanundan
müstesnadır.” Ne demek yani müstesna? Sayıştay denetiminden
müstesnadır. Sayın Bakanım, eğer ben yanlış
söylüyorsam gelip burada düzeltebilirsiniz. Burada, özel hesaba aktarılan
paraların harcaması Sayıştay denetiminden müstesna
mıdır, değil midir? Peki, şimdi, bu kadar parayı
eğer biz milletvekilleri olarak soramayacaksak, hesabını
soramayacaksak, sizler de hesabını veremeyeceksiniz millete ne
diyeceksiniz? 30 milyar dolar harcanıyor, bakın, 30 milyar dolar para
harcanıyor ama İstanbul’un ortasında trafik sıkıştığı
zaman bir Suriyeli kız o soğukta donmamak için egzoz gazıyla
ısınıyordu, hatırlıyorsunuz değil mi? Vicdanlar
sızlamadı mı? 30 milyar dolar nereye harcandı? 30 milyar
dolar nereye harcandı? Bir kez daha soruyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
- 30 kere anlattık, 31’inci kere yine anlatırız.
SERKAN TOPAL (Devamla) - Maalesef sadece Hatay’da
450 bin Suriyeli ve 30 milyarın içerisinde acaba şunu soruyorum…
Orada çeşitli ülkelerden gelen teröristler vardı, çeşitli
ülkelerden gelen birçok güruh vardı. Bunlar maalesef Hatay’da ve
Türkiye’nin birçok ilinde eğitim gördü, eğitim verildi ve tekrar
Suriye’ye savaşa gönderildi, maalesef.
Hazine Müsteşarlığının web
sitesine girdim ve merkezî yönetim borç istatistiklerine baktım. 2002
yılı Türkiye brüt dış borç stoku 129,6 milyar dolar,
2017’nin ikinci çeyreğinde 432,4 milyar dolar; 3 misli.
Buradan yüce Türk milletine sesleniyorum: 2002
yılında her yeni doğan bebek 2 bin dolar borçlu doğuyordu,
oysa bugün, 2017 yılında, iktidar belli, tam tamına 5 bin dolar
borçla doğuyor. İstatistiklere bakabilirsiniz. Hazine
Müsteşarlığı merkezî yönetim borç istatistikleri,
bunların hepsi gerçek.
Değerli milletvekilleri, 2002 yılında
mazot 1,30 liraydı ve buğday 40 kuruştu yani çiftçi 3 kilo
buğday satıyordu 1 litre mazot için. Oysa, bugün mazot 5 lira ve 6
kilo buğday satması gerekiyor çiftçimizin. Hani ekonomi iyiydi? Hani
gelişen ekonomi? Hani yükselen ekonomi?
Yüce milletim, bunlar sizi kandırıyor,
kandırıyor.
Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Böylece, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubunda.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
ilk söz Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’a aittir.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Mersin) – Sayın Divan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bugün görüşülmekte olan 2018 Yılı
Bütçe Tasarısı bana göre çok çok önemli olan bir yasa, her zaman
olduğu gibi. Parlamentoların kuruluş temelinde yatan mantık
zaten bu yasaya dayanıyor. Çünkü halktan toplanan vergilerin nereye,
nasıl gittiğini tespit edebilmek için parlamentolar -ilk kez-
kurulmuştur. Ve Türkiye Parlamento tarihine baktığımız
zaman da bütçe görüşmelerinin bugünkü gibi çok layüsel bir şekilde
değerlendirildiğini zannetmiyorum. Bu çok önemli yasa ve bugün Meclis
sıraları bomboş.
Çok iyi hatırlıyorum, sizler de
hatırlarsınız; 12 Eylül 1980 öncesi meclislerinde en önemli
günlerden biri bütçe görüşmelerinin başladığı gündü ve
genelde bir ay sürüyordu yani Meclis görüşmeleri bir ay sürüyordu ve ilk
gün saat sınırlaması olmamak şartıyla liderler konuşurdu
ve bütün Türkiye -o gün olmayan televizyonlarından dolayı-
radyolarının başında bu konuşmaları dinlerdi. Bu
konuşmalar minimum beş saat sürerdi kişi başı. Bir
Demirel, arkasından bir Erbakan ve diğer liderler beşer saat ama
nezahet ve nezaket içerisinde ve bir nevi siyaset dersi verircesine saatlerce
konuşurlardı ve bu sıralar tamamen dolu olurdu, hiçbir zaman da
bir ay boyunca bu sıralar boşalmazdı. O gün milletvekillerinin
danışmanı yoktu, konuşma hazırlanmazdı; her
milletvekili bizatihi kendisi şu arkada bulunan kütüphanede aylarca
çalışarak konuşmalarını hazırlarlardı. Çünkü
bütçeler devletin, milletin DNA’sıdır. Siyasetin hangi yönde
ilerlediğinin, ekonominin hangi yönde gittiğinin bu yasaya bakarak
çözümlenmesi mümkündür.
Ancak böylesine önemli bir yasayı yasak
savuştururcasına eğer dinlerseniz o zaman meclislerin her
seçimde yüzde 60, yüzde 70 niye yenilendiğinin mantığına
varabilmek mümkün olur. Çünkü siyaset, özellikle milletvekillerinin siyaset
öğretisi bu Mecliste yapılırdı; değerli
ağabeyler, daha önce deneyimi olanlar kendisinden sonra gelmiş olan
milletvekili arkadaşlara nasıl hazırlanacağını,
bütçenin nasıl inceleneceğini çok rahat gösterirlerdi. Bunun ötesinde
liderler zaten o beş saatlik konuşma içerisinde ama birbirlerine
hakaret etmeden, birbirlerine saygı ve sevgi içerisinde siyasetin bir
saygı, bir etik meselesi olduğunu anlatırlardı,
davranışlarıyla bunu öğretirlerdi.
Ancak o hâle geldik ki -özellikle 1980
sonrasında- daha önce tamamen halka kapalı olan, basına
kapalı olan grup toplantıları birer seçim arenası hâline
çevrildi ve maalesef artık çocukların dahi dinlemesi ve seyretmesi,
bana göre ahlaken uygun olmadığı için, aslında çocuklara
seyrettirilmemesi için kırmızı işaretin, noktanın
mutlaka konulması gerekir. Aslında, 1980 öncesinde -ki hâlen yasada
böyledir- grup toplantıları kapalıdır; sadece ve sadece
milletvekillerine, eğer iktidar partisiyse hükûmete ve parti
yöneticilerine açıktır ve orası, bir nevi partinin ve bu üç
kuruluşun hemhâl olduğu bir yerdir. Yoksa birbirine hakaret edildiği,
birbirine olmadık sözlerin söylendiği… Ve ondan sonra da burada
-biraz önce olduğu gibi- birbirine saldıran milletvekillerinin neden
olduğunu izah edebilmek için grup başkan vekillerinin dakikalarca dil
dökmesini dinlemek zorunda kalırız çünkü birbirimize o saygı,
maalesef gösterilmemiştir. Hatta o hâle gelmiştir ki bu taraf
muhalefet partileri içindir, bu tarafı iktidar partileri içindir.
Aslında, bu taraf Cumhuriyet Senatosuna aitti, bu taraf da Meclise aitti
ve hangi partiden olursa olsun hep bir arada, kardeşçe, birbirine
saygı içerisinde olurlardı.
Fakat üzücü olarak bir şeyi söylemek
durumundayım. Toplumun hakikaten DNA’sını bozmak durumunda
kaldık. Yani düşünebiliyor musunuz, bazı istatistikler
aslında toplumun ne hâlde olduğunu gösteriyor. 2008 yılında
17 milyon kutu antidepresan kullanıldığı hâlde, 2011
yılında bu 41 milyona çıkmış.
Vatandaşımız ne hâlde… Yani böylesine bir toplum yarattık
kısa sürede. Birbirimize karşı olan sevgi ve saygıyı
maalesef siyaset adına yok ettik. Eskiden milletvekillerinin albümlerinin
meslek kısmına baktığınız zaman işte
avukatları görürdünüz, mühendisleri görürdünüz, ekonomistleri görürdünüz.
Şimdi yeni bir grup daha çıktı: Bileği güçlü olanlar,
savunucular. Bu, bilmiyorum, bu Parlamentoya yakışmıyor, hiçbirimize
yakışmıyor. Eğer birbirimize karşı sevgi ve saygıda
bir noksanlık gösterir isek topluma örnek olan bizler, toplumun
çıldırmasından sorumlu oluruz kanısındayım.
Bu Parlamentoda Adalet Partisi -senesini
hatırlamıyorum şu anda- iktidar olduğu bir dönemde kendi
partisinin milletvekillerinin bütçeyi reddetmesi üzerine iktidardan
düşmüştür ve rahmetli Demirel de şunu söylerdi her zaman:
“Adalet Partisinin düşüş süreci o Meclis günü
başlamıştır.”
Yine, hatırlarım -yaşım çok
fazla şey değildi ama- rahmetli Menderes -herhâlde 1958
yılıydı- grup toplantısında, özellikle hükûmet
üyelerinin, milletvekillerinin telefonuna çıkmaması veya onlara
gerekli olan saygıyı göstermemesi üzerine, Bakanlar Kurulunu,
onları teker teker güven oylamasına tabi tutmuş, birincisini
düşürmüştür; sıra ikinci bakana gelmiştir, onu da düşürmüştür;
sıra üçüncüsüne gelmiştir, onu da düşürmüştür. Bunun
üzerine rahmetli Menderes kürsüye çıkmıştır ve
demiştir ki: “Sizi anlıyorum, bakanlarım adına sizden özür
diliyorum. Eğer siz isterseniz o kadar gücünüz var ki hilafeti dahi
getirebilirsiniz.” Yassıada’daki meşhur davanın da… “Hilafeti
getiriyor musunuz, getirmiyor musunuz?” sualinin cevabı, aslında o
günkü grup toplantısında rahmetlinin söylemiş olduğu ve
milletvekillerine vermiş olduğu değeri gösterir. O değeri
kazanacak olanlar bizleriz, milletvekilleriyiz.
Evet, doğrudur, 12 Eylülden sonra özellikle
Siyasi Partiler Yasası’nda ve seçim kanunlarında yapılan
değişikliklerle maalesef milletvekilliği bir nevi atama mercisi
hâline gelmiştir. Bir ön seçim hemen hemen yapılmıyor. Her
seçimde parti genel merkezinde yöneticiler toplanıyor ve milletvekili
listelerini yapıyor. O dönem bir kısım milletvekili -ki bunun
ortalama yüzde 60, yüzde 70’i diyebiliriz- yeniden seçilmiyor, diğerleri
seçiliyor veya yerlerine yenileri geliyor ve böylece aslında bir Meclis
örf ve adeti teşekkül edemiyor. Onun için, durmadan Meclis
İçtüzüğü’ne atfediyoruz veya onu değiştirerek bir yerlere
varmaya çalışıyoruz. Aslında Meclisin örf, âdetleriyle bu
Meclisin yönetilmesi gerekir. Tabii ki her Meclisin bir iç tüzüğü
vardır ama her meselede İç Tüzük’e başvurmak veya orada cevap
aramak mümkün değildir, bulamazsınız da. Çünkü her gün yeni
olaylar, yeni problemler çıkacaktır. E, bu Meclis, bu örf ve âdetlere
maalesef bugüne kadar sahip olmamıştır çünkü dediğim gibi,
her dönemde yani bir dönemi ortalama dört yıl olarak kabul edersek her
dört yılda bir bu Meclisin neredeyse yüzde 60’ı, yüzde 70’i
değişmekte ve yeni arkadaşlar gelmektedir. Tabii ki her
insanın seçme ve seçilme hakkına saygı göstermemiz lazım
ama bunun yanında da bu nispetteki bir değişikliği
diğer demokratik ülkelerde görebilmek maalesef mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, Meclisi bu
şekilde biraz kritik ettikten sonra bunun topluma yansımalarına
baktığımız zaman, toplumun da büyük bir
sıkıntı içerisinde olduğunu görüyoruz. Yani biraz önce
vermiş olduğum antidepresan sayısı ve bunun yanında
her 5 evlilikten 1’inin boşanmayla neticelenmekte olması bu toplumun
belli sıkıntılarının olduğunu göstermektedir.
Bunun yanında, suç oranı hakikaten giderek artmakta. 2002
yılında 60 bin olan hükümlü ve tutuklu sayısı 2015’te -15
Temmuz öncesinde- 180 bini bulmuştur ve bugün en çok övündüğünüz
şeylerden bir tanesi de gelecek yıl 45 tane yeni cezaevinin hizmete
gireceği sözüdür. Kadınlara karşı yapılan
saldırılar neredeyse yüzde 1.400 artmıştır. Bu arada,
özellikle nefret suçu içeren köşe yazılarında ise neredeyse
yüzde 140 artış olmuştur. Böylesine bir toplumla karşı
karşıyayız. Bana göre bu toplumun mesulleri de yine bizleriz.
Bir yerde insan aklıyla, insan zekâsıyla
yöneticilerimiz alay ediyorlar gibi. Sayın Cumhurbaşkanımız
Yunanistan’a gitti, özellikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş
anlaşmasının yenilenmesi gerektiğini söyledi. Ben biliyorum
ki Sayın Cumhurbaşkanı Lozan Anlaşması’nın
yalnız Türkiye ile Yunanistan arasında
yapılmadığını biliyordur; bir yanda Birinci Dünya
Savaşı’nın galipleri ile diğer yanda Türkiye vardı.
Dolayısıyla yalnız Yunanistan’ın veya Türkiye'nin “evet”
demesiyle bu anlaşmanın değişmeyeceğini biliyordur.
Yine aynı şeyi söyledi, özellikle Batı Trakya’da müftünün Lozan
Anlaşması’na göre seçimle gelmesi gerekirken atanarak geldiğini
söyledi. Haklıydı çünkü Lozan Anlaşması’nda böyle bir hüküm
vardı. Ama peki, orada Yunan Cumhurbaşkanı kalkıp
sorsaydı “Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Dostumuz, siz
hakikaten Batı Trakya’da müftünün seçimle gelmesini istiyorsunuz. Peki,
siz ülkenizde yüzlerce belediye başkanını yasalara
aykırı olarak, yasalardaki prosedüre uygun olmayarak görevden
alabiliyorsunuz. Müftünün seçimle gelmesini istiyorsunuz da peki, kendi
ülkenizdeki yasaya aykırı bu şeye ne diyorsunuz?” deseydi acaba
ne cevap verilebilirdi? (HDP sıralarından alkışlar)
Bir yandan da gücümüz yetene efelenebiliyoruz.
Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması yeni bir sorun değil,
İsrail tarafından otuz yıl önce alınan bir karar. Yeni olan
hadise, Amerika Birleşik Devletleri’nin kendi büyükelçiliğini Tel
Aviv’den Kudüs’e taşımasıdır. Peki, ne tepki veriyoruz?
“İsrail’le diplomatik ilişkimizi keseriz.” Diplomatik ilişki
kesilecek olan İsrail değil, otuz yıl öncekiydi o. Bugünkü olay
Amerika Birleşik Devletleri’yle. Eğer hakikaten birileriyle
diplomatik ilişki kesilmesi gerekiyorsa bu Amerika Birleşik
Devletleri’dir fakat nedense ona herhâlde fazla gücümüz yetmiyor, onun için
öbürüne dönüyoruz. Bunlar toplumun kabul edemeyeceği şeyler.
Tabii, Sayın Başbakan, haklı olarak
iktidarın yapmış olduğu köprüleri, yolları,
havaalanlarını dün burada ballandıra ballandıra
anlattı. Doğruydu da hakikaten dünya çapında birçok büyük köprü
yapıldı, işte üçüncü havaalanı yapılıyor. Fakat
unutulmaması, gözden kaçırılmaması gereken şey,
geleceğimiz, çocuklarımızın geleceği ipotek
altına alınıyor bu şehir hastaneleriyle birlikte.
Evet, Osmanlı İmparatorluğu
kapitülasyonlarla karşı karşıyaydı. Türkiye
Cumhuriyeti devleti kurulduğunda bundan, kapitülasyonlardan kurtulduk. Bu
kapitülasyonlar gayrimillîydi ancak şunu göz önünde bulundurmamız
lazım ki Türkiye’de yeniden bir kapitülasyonlar devrine giriyoruz ama bir
farkla; bu, millî kapitülasyon çünkü hastanelerimizi yapanlar Türk müteahhitler
ama kredi aldıkları kurumlar tabii ki dış ülkeler.
Dolayısıyla millî artı gayrimillî bir kapitülasyonla
karşı karşıyayız, bunu nazarıitibara
almamızda fayda vardır.
Ben, bir kez daha kanunun hayırlı ve
uğurlu olmasını dilerken Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok
değerli üyelerinin, o geçmişteki örneklerini verdiğim dönemler
gibi yeniden bir dönem, bir diriliş dönemi yaşaması umuduyla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
ikinci söz, Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’e aittir.
Buyurun Sayın Önder. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Dengir Bey’e bu
deneyimden süzülen hikmetli konuşması için teşekkür ederek başlamak
istiyorum. Ziya Paşa’nın bir beytiyle cevap vermek istiyorum Dengir
ağabeye. “Hayr umulur mu böyle bir gecenin seherinde.” der Ziya Paşa.
Evet, temenni iyidir, iyimser bir bakıştır ama böyle bir gecenin
seherinde bizi ne bekliyor ve böyle bir gecede -ya da düzelteyim- sehere
kavuşmak mümkün mü? Selahattin Demirtaş’ın
yazdığı kitaptan bahsetmiyorum, şafak vakti, gün.
Şimdi, şüphesiz ki bu, milletvekillerinin
niteliğiyle ilgili bir şey değil Dengir ağabeyin
bahsettiği iş, bir sistem meselesi. Sayın Başbakanın
dün yaptığı bir belirlemede saklı bütün bu meselenin niye
buralara geldiği. Birçok alametleri belirdi, herhangi birisinden
yürüyebiliriz. HDP’li belediyeler için dedi ki: “Onların durumu özel.”
Asrın liderinin seslenişiyle seslenmek istiyorum: Ne özeli, genel,
genel. Ne özeli? (HDP sıralarından alkışlar) Özel olan
Ataşehir Belediyesi, bir tane. Siz bu memlekette 94 tane belediyeyi
gasbedeceksiniz, ona da özel diyeceksiniz, sonra da milletten bir uyum,
kardeşlik, kaynaşma bekleyeceksiniz. İşte “Hayr umulur mu
böyle bir gecenin seherinde.” tam burada yatıyor.
Efendiler, bu memleketin coğrafi olarak üçte
1’inde seçim sonuçlarını mülga saymışsınız, üçte
1’inde seçim sonuçlarını iptal etmişsiniz
-kibarlığı bir yana bırakalım, adlı adınca
çağıralım- gasbetmişsiniz. Üstelik nasıl
yapmışsınız bunu? 411 sayılı torba yasayla. 19
Ağustosta Meclisimiz görüşmüş bunu; bitimi biraz daha
farklı, ağustos ayı sonuna doğru. Bu “kayyum”u o zaman icat
etmişsiniz, yüzyılın icadı -AK PARTİ’nin- “Ne
lazımsa yaparız.” diyorlar. Bugünlerde CHP’yle Kemalizm
yarışına girmişler. İyi olan kazansın diyoruz,
biz bu yarışta yokuz.
Şimdi, HDP’nin etkili muhalefetiyle bu kayyum
meselesi bu torbadan çıkarılmış ama bu çıkarılma
işlemi sayın milletvekilleri, bir içişleri bakanına sebep olmuş
aynı zamanda. “Ya, bu kayyum ahlaki bir şey değil.” diye
düşünen hemen sistemin dışına itilmiş. Sizin,
Meclisten geçiremediğiniz, ricat ettiğiniz bir yasayı kanun
hükmünde kararnameyle sürüştürmenizin, fiilî bir durum hâline getirmenizin
demokrasi jargonunda varsa bir karşılığı siz söyleyin,
biz de rahat edelim.
Şimdi, böylesine, bir memleketin -coğrafi
olarak- üçte 1’inde -3’ü büyükşehir, 10 vilayet, 72 tane ilçe, 12 tane
belde- siz burada halkın “Bu beni yerelde yönetebilir, yönetmeli ve bu
yönetmeli.” dediği iradeyi bir ay içerisinde tarumar edeceksiniz, sonra da
buna “özel” diyeceksiniz. Ya “özel” ile “genel”in tanımını
bilmiyoruz biz ya da Başbakan bundan bihaber. Hikâyenin kalbi burada
atıyor. Siz, bu 94 belediyenin seçmenine “Ya kutuplaşmayalım,
kıvançta ve tasada bir olalım.” derseniz, size hangi organıyla
gülmesini istersiniz? Seçin, beğenin. Sen benim irademi yok
sayıyorsun, gasbediyorsun, sonra da bana dönüp “Kıvançta ve tasada
bir olalım.” diyorsun.” İmtiyazsız, sınıfsız,
kaynaşmış bir kitleyiz; bunları da ezberleyin, Kemalizm
konkurunda bunlar hep size lazım olacak. Ondan sonra bunu bekliyorsunuz.
Vallahi, güneş batıdan doğarsa belki.
Şimdi, bu memleketin bir hizalama aracı
var. “Kürt” dedin mi, “farklı inançlar” dedin mi bu memlekette hizaya
girmeyecek, sistemin içine koşar adım dâhil olmayacak pek az insan
var. Bu ezber her seferinde çalışıyor, o kadar vahim ki yasama
dokunulmazlıkları kaldırılırken de
çalıştı. Ana muhalefet partisi bunun zincirleme, müteselsilen
yarın öbür gün kendisinin de başına geleceğini bilemedi,
acı bir şekilde tecrübe etti.
Belediyelere “terör” dediler, bütün bu belediyelere.
Bu 94 belediyenin 27 kadın belediye eş başkanı da dâhil
olmak üzere daha birçoğunun davasının bile
açılmadığını biliyor musunuz? Davası açılmamış,
ne ile suçlandığını bilmiyor. Terörle, şiddetle ya da
son zamanlarda ortaya saçılan, para pul, akçeli işlerle ilgili bir
tek dosya, bir tek itham -yalan da olsa- bir şey ortaya konulmuş değil.
Bütün belediye eş
başkanlarımızın şahsında,
yoldaşımız, yol arkadaşımız, onurlu, güzel insan
Sayın Gültan Kışanak’ı buradan selamlamak istiyorum. (HDP
sıralarından alkışlar) Tutuklanması için Meclis Darbe
Komisyonuna ifade vermesini beklediler ve Meclis Darbe Komisyonunda bilgisine
başvurulan bir şahıs ve bu Parlamentonun emektar bir vekili
olarak geldiğinde bir hadsiz vekil ona dedi ki Darbe Komisyonunda: “Cemaat
seni ziyaret etmiş ve sana devletin HDP’nin içindeki ya da PKK’nin
içindeki ajanlarının listesini vermiş.” Bunu söyleyen insanın
çok değil iki hafta sonra Pensilvanya’da dest bağlamış bir
şekilde fotoğrafı çıktı. “Sevgili kardeşim,
verdilerse el bağlayanlara vermişlerdir.” denildiğinde
ağzını açıp bir şey demedi. Buradan gitti,
uçağı Diyarbakır’a indi ve Gültan Kışanak
gözaltına alındı. Onurumuzdur, diğer bütün belediye eş
başkanlarımız gibi, hepsini buradan saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar) Bu ülkenin
demokratik dönüşüm tarihi yazılıyor ve siz bu demokratik dönüşüm
tarihinde “demokrasi” denilen şeyin yerellik, yerinden yönetim, yerelin
karar süreçlerine katılması demek olduğunu ağır
mahkûmiyetler ve can güvenliği ve işkence ve
itibarsızlaştırma olarak ödüyorsunuz. Bu, dünyada ödenmiş
en kıymetli bedellerdendir tıpkı içeride olan başta eş
genel başkanlarımızın ve milletvekillerimizin olduğu
gibi.
Millî Savunma Bakanlığının
bütçesinde müzakere sürecine dair konuşmak istemiştim “Savaş
paradigması mı, barış mı? O bize ne getiriyor, öbürü
bizden ne götürüyor?” diye. Fakat zorla getirmem var İstanbul 26.
Ağır Cezada, o gün mahkemede olmak zorundayım. Niye? Yasama
faaliyetinden alıkoymak bu değil de nedir? Neyse ki her biri
birbirinden yetkin bir sürü yoldaşımız var, bir
arkadaşımız bu görevi üstlenecek.
Savaşla alınacak hiçbir yol yok.
Savaşla hizalayabilirsiniz. Bundan sonra CHP’yi hizalayamayacaksınız.
Niye? Bir bedel ödedi ve farkına vardı: “Bunlar öyle yani bu kadar
söyledikleri gibi değil, dertleri -sözde- ‘terör’ falan
değişmiş. Bunlar, muhalif olan, başkaldıran,
aykırı giden, sistemin birazcık dışında
durmayı tercih eden, bize, yaptıklarımıza ayna tutan
herkese düşmanmış.” Bunu deneyimlediler, öğrendiler. En
kötü çatışmasızlık bir günlük bir savaştan iyidir,
isterse asırlarca sürsün. Konuşmaktan zarar görmüş bir toplum,
bir halk gösteremezsiniz ama savaşın ortaya koyduğu toplumsal
maliyet ortada. Bir çelişki var, yandığımız ve itiraz
ettiğimiz bu. Müsebbibi sizsiniz, faturasını bütün ülke ödüyor
ve belki de en az siz ödüyorsunuz.
Şimdi, Başkanlık Divanı üyesi
olmam hasebiyle Meclis bütçesine dair de bir şeyler söylemem gerekiyor.
336 sayfa, amiyane tabirle zembil gibi, bir çalışma raporu
bastırılmış. Başkanlık Divanında -işte
Sevgili Başkan Vekilimiz orada, Genel Sekreterimiz orada- dilimizde tüy
bitti. Arkadaşlar, “internet ” denen bir şey var. Bize her seferinde
gündemi böyle sayfalarca basıp dağıtmayın, mailimize
atın. Belki farkında değilsiniz, inovasyon çağı diye
süpürgecilere ödül vermeye benzemez bu, inovasyon böyle bir şeydir yahu,
hepimiz internet okuryazarıyız. Yazıktır, bunlar için
ağaç kesiliyor, kimse de açıp merak etmiyor. Soruyorum buradaki 550
vekil arkadaşımıza: Hiçbiriniz bunu evinize götürüp
kütüphanenize koyar mısınız? Ben götürsem hani kapı
cereyandan çarpmasın diye -zembil gibi çünkü- kapının önüne
koyarım. Niye? Edebî bir değeri yok, bilimsel bir değeri yok,
arşivlik bir değeri yok. 336 sayfa, birinci sınıf kuşe
hamur, böyle bir şey. Peki, içinde ne var? İçi çok önemli.
İçinde 5 tane avize var, 5 tane avize fotoğrafı, Çekoslovak
avizesi. 5 yerde var, bir tek yerde bu ülkenin üçüncü büyük partisinin eş
genel başkanlarının fotoğrafı yok. 5 tane avize
fotoğrafı var, bir tane Selahattin Demirtaş fotoğrafı
yok. Bekaroğlu diyordu ya: “Cami yok içinde.” Sadece cami değil,
bakın neler yok. 81 ilin müftüsünün fotoğrafı var hem vallahi
hem billahi ama bizden bir tane milletvekilinin fotoğrafı var, o da
cezaevinde, İdris Baluken’in. Niye? Bu 15 Temmuzun yüzü suyu hürmetine.
Diyanet Başkanının fotoğrafı var, Figen
Yüksekdağ’ın yok. Yahu bugünlerde antiemperyalizm rüzgârına kaptırmışsınız
kendinizi, Dunford’un, Amerikan Genelkurmay Başkanının bile
fotoğrafı var, bizim genel başkanlarımızın
fotoğrafı yok. (HDP sıralarından alkışlar) Daha
kerih olanı başta Divan, hepinizden özür dileyerek söyleyeyim,
söyleyeyim mi, söylemeyeyim diye çok tereddüt ettim- 2 tane de abdesthane
fotoğrafı var, gene 2 tane eş genel başkanın
fotoğrafı yok. Abdesthanenin fotoğrafını
koymuşlar, bu 3 partinin liderlerinin fotoğrafı var, bir
partinin liderinin yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Asansör bile var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – 3 tane de asansör
var, babana rahmet. 3 tane asansör var; saydım, birden fazla olanları
sayıyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Müteahhidin
fotoğrafı yok ama.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Onlar da var.
Onları da sivil toplummuş gibi itelemişler içine. Müteahhit ne
zaman sivil toplum oldu?
Herkes şahittir bir yanlış beyanda
bulunuldu, “Oy birliğiyle Divanda kabul edildi bu GYODER.” denildi;
değildir. Reklam spotu gibi yaptı ya, kendi adını
bastı.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – FETÖ’cülerin
kardeşi yaptı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Başkanlık
Divanı tutanaklarını açın okuyun, FETÖ’den dolayı mal
varlığına el konulmuş müteahhitler…
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Kardeşleri…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …bunun, bu GYODER’in
içerisinde mevcutlar, yönetiminde, yürütmesinde varlar. Şimdi propaganda
olmasın adlarını söylemeyeyim. Başkanlık
Divanında söyledim, kayıtlara geçirdim.
Milletin Meclisini millet mi yapar? “Milletin Meclisini
millet yapar.” demek, işte bu bütçeden yapılması demek.
Yarın öbür gün Gayrimenkul Yatırım Ortaklığıyla
ilgili bir yasaya burada “evet” derseniz hepimiz şaibe altına girmez
miyiz? Söyledik, çifayda.
Peki, bunun yerine ne var? Bunun yerine, Allah uzun
ömür ve sağlıklı ömür versin, her sayfada Meclis
Başkanımızın gül cemali var. Bu “Yiyin, için, tasadduk
edin.” falan, hiç bunlardan haberdar değil misiniz kardeşim? Bunu
gönderirdin bütün vekillerin mailine. Bu, küçük bir örnek ama büyük bir örnek
aslında. Tüm bu israf anlayışının, tüm bu
hovardalık, mirasyedilik, savrukluk anlayışının
kristalize olmuş bir hâli.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Talan…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Bunu
yapmayın.” diye de Başkanlık Divanında hiç
söylememişsem üç beş kere söylemişim. Bir kere maille
gönderdiler, bir eski başbakana atfedilen fıkra gibi. Demiş “Ya
bu Başbakanlığın arşivi çok doldu. Bunları
SEKA’ya gönderin hamur olsun.” Sonra bir durmuş, hani devlet aklı ya
“Ya yine de her birinden birer fotokopi alın.” demiş. Bu akılla
o akıl arasında hiçbir fark yok. Var mı Sayın Bakan?
Ayıp değil mi, günah değil mi, yazık değil mi; 5 tane
avize olacak? Vallahi avizenin sayısı asrın liderinin
sayısından fazla, o da 4 yerde gözüküyor. Bu Çekoslovak avizesi
neymiş kardeşim? Abdesthanenin ne işi var Meclis gibi…
Nezahetten, mehabetten bahsediyorsunuz.
Sevgili arkadaşlar, peki ne var dedik Faaliyet
Raporu içerisinde? 15 Temmuz önemli bir yer tutuyor, tutmalı da.
Hayatını kaybeden bütün yurttaşlarımızı büyük bir
saygıyla, rahmetle yâd ediyorum. Yaralanan, bu uğurda
sağlığını kaybeden bütün insanlara, bu devletin bütün
imkânlarıyla eşit, adil bir şekilde, kaydıhayat
şartıyla bakmaları gerektiğini ve bu konudaki duyarlılığı
desteklediğimizi belirtiyorum. Ama el insaf! Darbenin mağduru onlar,
darbenin mağduru siz değilsiniz ki. Siz bu darbenin olsa olsa ve
kendinizi bilseniz mahcubu olursunuz. Nereden mi olursunuz? Burada dinliyoruz
sabahtan beri, Maliyede, yargıda, Millî Eğitimde, Diyanette -müstafi
bir başkan oldu Diyanette, niye gittiği, nasıl gittiği hiç
konuşulmadı- hepsinden vahimi, orduda kök salmış bu
yapı ve bunlara dair bütün düzenlemeleri burada -en azından son üç
dönemde ben şahidim- canhıraş bir şekilde, hulusi kalple,
büyük bir imanla savunmuşsanız, bu darbenin mağduru
olamazsınız, mahcubu olursunuz. Bari bu mahcubiyetle durun, millet de
desin ki: “Ya, tamam işte, olmuş bir şey, en azından idrak
etmişler.” Bu darbenin mağduru, başta hayatını
kaybedenler sonra sağlığını kaybedenler, sonra da
fırsatı ganimet bilerek aşından işinden, eşinden
ettiğiniz binlerce KHK mağdurudur; bu darbenin mağduru
onlardır. Size ne oldu? Tırnağınız taşa
değdi mi? Yok. Değmesin de ama kalkıp da böyle bu darbenin
mağduruymuş gibi de her seferinde ahkâm kesip bunu bir sopa gibi
muhaliflerin üzerine sallamayın.
Bu Meclis eğer bu bütçeyi hak edecekse…
Cezaevinde ve her gün mahkeme kapılarında olan, sadece kürsüde
yaptığı konuşmalar için, kürsüde yaptığı
konuşmayı dışarıda tekrarladığı için
zindanlara attığınız, kılınızı da
kıpırdatmadığınız vekiller için, onların
yasama faaliyetine katılması için eğer bir inisiyatif
almazsanız bu paranın her kuruşu bize haramdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ben kendi adıma
bunu reddediyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bir abdesthane kadar kıymeti olsun bu vekillerin.
Teşekkür ederim. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Önder.
Biraz ağır oldu gerçi ifadeleriniz ama…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Yalan bir şey
yok. Ağır olabilir, sebep olanlar utansın. Yalan varsa burada
hemen özür dilerim.
BAŞKAN – Bunun mantığı sadece
şu: 26’ncı Yasama Dönemi birinci devreye ait
çalışmaların bir rapora dökülmesi, bir faaliyet raporu. Her
kurumda aşağı yukarı olabilir. Eksik olabilir, katılmadığımız
hususlar olabilir ama sadece yasama ve denetim değil, onun
dışında, onunla birlikte Meclisin diğer idari faaliyetleri
de dikkate alınarak bu iki yıl içerisinde yaptığı
çalışmaları kapsayan bir rapor olarak değerlendirelim.
Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan,
çok kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, 60’a göre vereyim Sayın
Yıldırım.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın,
Meclis Başkanlığının faaliyet raporu
yayınlamasına karşı olmadıklarına ancak dijital
çağda bunu yayınlamanın envaitürlü yolu olduğuna
ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, öyle bir sanki
sataşmadan söz alıp cevap veriyormuşsunuz gibi konuştunuz
ki…
BAŞKAN – Değil, hayır hayır öyle
değil.
AHMET YILDIRIM (Muş) – Sanki hatibimiz faaliyet
raporu yayınlanmasına karşıymış gibi bir
algı yaratıyorsunuz. “Yayınlansın. Bunun 21’inci
yüzyılda, dijital çağında envaitürlü yolu var.” diye söyledi.
İkinci bir husus: Bari ekoloji yüzü suyu
hürmetine, bari çevre, bari yeşil, bari orman yüzü suyu hürmetine bu
israfa ne olursunuz Divan Başkanı olarak siz de ortak olmayın.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyoruz.
Başkanlık adına söylendiği için,
ben de Başkanlığı temsilen şu anda burayı
yönetiyorum Sayın Yıldırım.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Siz her şeyi temsil ediyorsunuz Sayın Başkan
yani!
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 504) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi
söz sırası Mardin Milletvekili Mithat Sancar’a aittir.
Buyurun Sayın Sancar. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bütçe kanun
tasarısı görüşülürken, tabii, yatırımlar ve gelecek
yıl için öngörülen vaatler öne çıkıyor Hükûmet kanadından. Yani
ne tür önemli yatırımlar yapacakları ve bundan önceki bütçe
döneminde neler yaptıkları konuşmalarının temel
konusunu oluşturuyor. Benim üzerinde konuşacağım bölüm daha
çok yüksek yargı organlarını kapsıyor. O zaman, bu konuda
acaba ne gibi yatırımlar öngördüklerini ve geçen yılda
yaptıkları hangi yatırımlarla ilgili övüneceklerini de
merak ediyor insan.
Adalet alanında, yargı ve hukuk
alanında ne vadediyor bu bütçe? Hükûmet bu bütçe üzerinden önümüzdeki
yıl için neler yapmayı tasarlıyor? İlk
karşımıza çıkan vaat kalemi yeni cezaevleri inşa
etmek, öyle görülüyor. Bugüne kadar yapılanlar yetmemiş
anlaşılan, yenileri planlanıyor. Şu an 2018 için 23 yeni
cezaevinin inşaatının devam etmesi söz konusu. Toplam cezaevi
sayısı 382, ayrıca okuduğumuz haberlere göre önümüzdeki
beş yıl için 228 adet daha ceza ve infaz kurumu inşa etmeyi
planlıyor Hükûmet ve bunların kapasitesi de 138 bin kişi
olacakmış. Yani şu an mevcut tutuklu ve hükümlülerin yüzde
66’sı kadar daha fazla tutuklu ve hükümlü olacağı
hesabını yapıyor. Şimdi, bir Hükûmet bununla övünebilir mi?
Bir ülkede cezaevlerinin sayısının artması, suçun, suç
oranının arttığını mı işaret eder yoksa
yönetimde büyük bir adaletsizlik, çarpıklık ve kriz olduğunu mu
gösterir? Hiç şüphe yok ki adaletle yönetildiğini iddia eden hiçbir
devlet cezaevleri sayısını artırmakla övünmez, tutuklu ve
hükümlü sayısının fazlalığıyla övünmez, övünemez.
Peki, hukuk alanında uluslararası
istatistiklerdeki durum nedir, Türkiye nasıl görünüyor? Dünya Adalet
Projesi’yle ilgili burada birkaç kere daha konuşma yapıldı,
onların yaptıkları yıllık Hukukun Üstünlüğü
Endeksi var. Türkiye 2016 yılında 113 ülke arasında 99’uncu
sırada yani Türkiye Guatemala, Myanmar gibi ülkelerle aynı seviyede.
Hani Myanmar’ı Arakan’da yaptığı hukuksuzluklar dolayısıyla
kınıyoruz, doğru, kınamak da gerekiyor, bunlara kesinlikle
karşı çıkmak gerekiyor ama Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde
Myanmar’dan farklı bir yerde durmuyor şu an bu devlet. E, bununla
övünebilir mi? Hükûmetin bununla övünmek gibi bir niyeti var mı, olabilir
mi? Tutuklu sayısında OECD verilerine göre ilk üç sırada yer
alıyor Türkiye yani 3’üncü sırada. Nüfusuna göre cezaevlerindeki
insan sayısının en fazla olduğu ülkeler istatistiğinin
1’inci sırasında ABD var, 2’nci sırasında İsrail var,
3’üncü sırasında Türkiye var. Şimdi, sürekli veryansın
edilen, meydan okunan İsrail’le bu konuda aynı kategoride, aynı
düzeyde yer alıyor bu ülke. O zaman, birini
kınadığınızda size “Ya, önce kendine bak sen, önce sen
kendini bir düzelt.” diye cevap alınca kızma hakkına da sahip
olmuyorsunuz, kızmamalısınız. Yapmanız gereken
şey bu istatistikleri düzeltmektir. Neden bu kadar tutuklu ve hükümlü var,
neden Türkiye'de cezaevleri tıka basa dolu, neden daha fazla cezaevi
yapılıyor?
15 Temmuz darbe girişimi, burada hep söyledik,
her zaman vurguladık, hain bir girişimdi, hiçbir şekilde tasvip
edilemez. 15 Temmuza gelirken bu Hükûmetin ya da AKP’nin bundan önceki
hükûmetlerinin sorumluluklarını da hep hatırlattık, hesap
vermesi gerektiğini de söyledik, sadece şahıslar düzeyinde değil,
siyaseten de hesap vermesi gerektiğini söyledik fakat buna
yanaşmıyor. Ama hiç olmazsa bir noktada tutarlı davransın
diye ısrarlı görüşümüzü ve talebimizi burada da yineliyoruz.
Bakın, FETÖ diye adlandırılan,
adlandırdığınız terör örgütüne mensup olduğu
gerekçesiyle ihraç edilen, tutuklanan, yargılanan hâkim ve
savcıların hazırladıkları fezlekeler ve
yaptıkları yargılamalarda aldıkları kararlar geçerli
olmamalı. Bu tür tasfiyelere Almanya’nın birleşmesinden sonraki
durumu örnek veriyorlar. Hayır, sevgili arkadaşlar, oradaki durum
buranın tersiydi. Eski sistemin hâkim ve savcılarının
verdikleri kararlar geçersiz sayılmıştı. Gelin, bu konuda
birlikte bir çalışma yapalım. Biz üzerimize düşeni yapmaya
hazırız, bu konuda her türlü katkıyı vermeye
hazırız. Bir kanun üzerinde birlikte çalışalım, bu
yargılamaların sonuçlarını, o fezlekelerin
sonuçlarını adalete göre nasıl düzeltebileceğimizi burada
birlikte çalışarak kararlaştıralım.
İnanacağız ki o zaman gerçekten sizin bu darbecilerle derdiniz
var, sizin darbe zihniyetiyle sıkıntınız var. Ancak o zaman
inanırız.
Bu iktidarın, Hükûmetin övüneceği bir
şey göremiyorum adalet alanında. Mesela temel hukuk ilkeleri,
yüzlerce yıldır hatta binlerce yıldır geçerli olan temel
hukuk ilkeleri bir çırpıda çiğneniyor. Yüz yüzelik ilkesi
yargılamalarda uygulanmıyor, savunma hakkı engelleniyor, eş
başkanlarımızın duruşmaya çıkma talebi
reddediliyor basit gerekçelerle, gülünç gerekçelerle. Bütün temel
yargılama ilkeleri bu şekilde çiğnenirken acaba bu Hükûmet
şu mirası devralmakla övünebilir mi: “Türkiye’de istiklal
mahkemeleriyle başlayan özel görevli yargı organlarının ve
yargılamalarının uyguladığı zihniyeti biz bugün
topladık, burada toplamını uyguluyoruz.” diye övünecekler mi?
Mesela istiklal mahkemeleri. Biliyorum, sizin sıralardan da istiklal
mahkemelerine karşı çok söz söylemiş, çok itirazda bulunmuş
insan var.
Sadece birkaç örnek anlatacağım oradaki
yargılama anlayışından, başkalarından da. Mesela
mahkeme başkanı Ali Çetinkaya istiklal mahkemelerinin önünde savunma
yapmak isteyenlerin “İstiklal mahkemeleri dava vekillerinin
cambazlığına gelmez.” diye savunma hakkını
engellemişti. Mesela mahkeme başkanlarından Müfit Bey “Bizim
belli bir amacımız vardır, ona varmak için kanunun üstüne de
çıkarız.” demiştir. Şimdi yapılan da bundan
farklı değil.
Yassıada yargılamaları; biliyorum,
yine, bu sıralardan çok kişi onları şiddetle
eleştiriyor. “Kanunsuz suç, ceza olmaz” ilkesini, “doğal yargıç”
ilkesini ihlal etti zaten, o açık, onu biliyoruz ama daha başka vahim
durumlar da var. Mesela mahkeme başkanı Salim Başol’un Samet
Ağaoğlu’na verdiği yanıt çok meşhurdur: “Sizi
Yassıada’ya tıkan kudret böyle istiyor.” Hukuksuzluklara itiraz
ederken Samet Ağaoğlu, Salim Başol ona bunu söylüyor.
Ayrıca daha ne hukuksuzluklar var. Ondan sonra, 12 Mart
yargılamalarını mı sayalım, 12 Eylülü, DGM’leri, özel
yetkili mahkemeleri mi sayalım? Şimdi, “sulh ceza mahkemesi” adı
altında bu özel yargı usulünün ve zihniyetinin devam ettirilmesini
mi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİTHAT SANCAR (Devamla) – Sayın
Başkan, tamamlamama izin verir misiniz?
BAŞKAN – Hiç kimseye vermedim ya, lütfen
tamamlayın. (HDP sıralarından “Hocaya süre verin.” sesleri)
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – O kadar
tartışma yaşandı boş yere.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Zaten sizden dinleyen
yok ki.
MİTHAT SANCAR (Devamla) – Bir dakika verin,
tamamlayayım.
BAŞKAN - Buyurun.
MİTHAT SANCAR (Devamla) – Teşekkürler.
Zaten birkaç cümle söyleyeceğim.
İlginçtir, istiklal mahkemeleri İsmet
Paşa hakkında da tutuklama kararı çıkarmıştı.
Yani o kadar keyfî, nereye gideceği belli olmayan bir kudret
iştahıyla, iktidar iştahıyla hareket ediyorlardı ki
aynı şey ilginç bir başka örnekte de karşımıza çıkıyor:
İstiklal mahkemelerinde hâkim olan bir beyefendi -adını
şimdi hatırlayamadım- otuz yedi yıl sonra Yassıada’da
sanık oluyor.
Şimdi, eğer adaleti düzeltmezsek, sadece
elimizde var olan şiddet araçlarıyla birbirimizi tasfiye etmeye
kalkarsak varabileceğimiz bir yol yok arkadaşlar. Her cephane
tükenir, gün gelir, tükenir, tükenmeyen tek cephane adalettir; bunu
unutmayın lütfen. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Söz sırası İzmir Milletvekili Müslüm
Doğan’a aittir.
Buyurun Sayın Doğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) –
Değerli milletvekilleri, merkezî yönetim bütçesindeki Diyanet
İşleri Başkanlığının bütçesi hakkında
partim Halkların Demokratik Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
insanlığın ulaştığı bilinç ve yaşam
düzeyi anlamında kimsenin yaşam hakkı elinden alınamaz.
Cinsiyeti, cinsel yönelimi, kimliği, dini ve dili yüzünden kimse
dışlanamaz, ezilemez. Aleviler, Hristiyanlar, Asuriler, Süryaniler,
Museviler, Ezidiler gibi ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültür
grupları üzerindeki baskıların kaldırılması için
mücadele etmek de insani bir duruş ve gerekliliktir. Zorunlu din dersinin
kaldırılması, Alevilerin eşit yurttaşlık
taleplerinin kabulü, cemevlerinin ibadet yerleri olarak kabul edilmesi,
ayrımcılığa maruz kalan inançların ibadet yerlerine
eşit muamele edilmesi, yaşanan tüm kimlik sorunlarının
eşit haklar temelinde çözülmesi artık kaçınılmaz bir görev
olarak karşımızda durmaktadır. Din ve devlet işlerinin
birbirinden ayrılması, inanan ve inanmayan tüm kimliklerin kendilerini
özgürce ifade etmelerinin olanaklarının yaratılması,
eşitlik ve özgürlük kapsamlı laik ülkenin de demokratikleşme
sürecine girmesini sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu tutum, aynı
zamanda Sünni Müslümanların da inançlarının devlet tekelinden kurtarılması,
özgürleşmesi ve kendi inançlarını istedikleri gibi
yaşamaları için mücadele anlamına gelmektedir.
Açıkçası, özgürlükçü laiklik anlayışının egemen
olması temel bir ihtiyaçtır artık. Aslında farklı din
ve inanca sahip olan ya da herhangi bir dinî inancı olmayan
yurttaşların inanç ve vicdan özgürlüğünün, eşit
yurttaşlık temelinde anayasal güvenceye kavuşturulması
gerekmektedir. Zorunlu din dersleri uygulamasına son verilerek her bir
öğrencinin kendi inancı doğrultusunda seçmeli olarak ders ve
eğitim alma hakkı yasal güvence altına
alınmalıdır. Sivil din eğitimi tümüyle serbest olmalı,
Diyanet İşleri Başkanlığı mevcut yapısı
yalnızca koordinasyon yapacak kurum statüsüne dönüştürülmelidir.
Günümüz ihtiyacı göstermiştir ki
değerli milletvekilleri, devletin din ve inanç alanından elini
çekmesi, din ve inanç işlerinin topluma, inanç sahiplerine
bırakılması artık zorunlu bir durumdur. İnanç
topluluklarının örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalı,
kendi inançlarını istedikleri gibi yaşayabilecekleri
koşulların hukuk zemini yaratılmalıdır.
Diyanet İşleri
Başkanlığına ayrılan bütçe, her sene bir önceki
yıla kıyasla çok ciddi artışlarla da önemli boyutlara
ulaşmış durumdadır.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Alevi
yurttaşların ve Müslüman olmayan inançlardan
insanlarımızın vergisiyle Diyanet bütçesini
oluşturuyorsunuz, bunu biz kabul edemeyiz. Bu, doğru ve ahlaki bir
durum da değildir. Kurumun literatüründe de böyle bir şey söz konusu.
Yayın organlarına bakarsanız Müslim ve gayrimüslim kelimeleri
kullanılmaktadır. Aslında, bu da ötekileştirici bir
anlayıştır, bundan da kurumun derhâl uzaklaşması
gerekmektedir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, aralarında Kültür ve Turizm, Ekonomi,
Kalkınma, Gümrük ve Ticaret, Şehircilik, Dışişleri,
Bilim, Sanayi ve Teknoloji, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlıklarının bulunduğu 9 bakanlığın tekil
bütçelerinden ve Kalkınma artı Dışişleri artı
Avrupa Birliği Bakanlığı ve artı Çevre ve
Şehircilik Bakanlıklarının bütçelerinin toplamından
fazla bir bütçeye sahiptir arkadaşlar. Çok ciddi bir bütçeyle
karşı karşıyayız. Kurum bünyesinde istihdam edilen
personelin sayısal dağılımı, merkezi bütçenin, AKP’nin
topluma dayattığı tekçi mezhepçi din anlayışını
da maalesef ortaya koymasına neden olmaktadır.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, yaklaşık 120 bin personel
istihdamından kaynaklı her yıl artan bir bütçeye sahiptir.
Ayrıca, bütçenin yüzde 93,35’i personel giderleri, sosyal güvenlik
giderleri, mal ve hizmet alımı olarak, geriye kalan da transferler ve
sermaye giderleri olarak yerini almıştır.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, Diyanet
İşleri Başkanlığının yine bu yıl için
ek ödenek talebinde bulunduğunu da biliyorsunuz. 2016 kesin hesabına
göre 2016 yılı için Diyanete ayrılan bütçeden fazla olarak da 89
milyonu aşkın ödenek gideri olduğu görülmektedir. Yine, Diyanet
İşleri Başkanlığının 2017 yılı
için 1,3 milyar liralık ek ödenek talebinde bulunduğu da basına
yansımıştır ve siz de okudunuz.
Değerli milletvekilleri, din-devlet
ilişkileri tarihin ilk dönemlerinden beri en fazla
tartışılan, iktidarları belirleyen, toplumlarda büyük
çalkantılar meydana getiren olayların başında yer
almaktadır. Tarih boyunca en büyük tartışma ve dinlerin felaketi
dinin, devletin ve statükonun iktidar güçlerinin emrine girmesiyle
olmuştur. İnanç ve siyasal iktidar ilişkisinin
yarattığı bilinen büyük felaketler inanç dünyasının en
çok kabul gören dinlerinde de karşımıza çıkmaktadır.
Musevilikten Hristiyanlığa ve Müslümanlığa değin siyasal
iktidarlar, kendi çıkarlarına hizmet eden bir yapı
oluşturma isteğinden geri durmamıştır. Din, devlet
elinden, esasında siyasal iktidar elinden kurtarılmalı; Diyanet
İşleri Başkanlığı, özerk bir kurumlaşma
seçeneği de dâhil olmak üzere birçok model altında yeniden
düşünülmeli ve acilen iktidarların politikalarından
etkilenmeyecek bir statükoya, bir statüye kavuşması gerekmektedir.
Diyanet İşleri
Başkanlığına ayrılan bütçe her yıl düzenli olarak
artırılmakta ve herkesten toplanan bu vergiler sadece tek bir
mezhebin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmaktadır. Bu ülkede
yaşayan önemli sayıda Alevi yurttaşımız bulunmakta ve
bu kişiler de vergileriyle Diyanet bütçesine katkıda zorunlu olarak
bulunmaktadırlar. Bu durum kabul edilemez elbette ki. Ama söz konusu Alevi
hakları olunca ne ibadet yerlerine saygı gösterilmekte ne de zorunlu
din dersleri almak istememeleri dikkate alınmamaktadır.
Uluslararası hukuk nezdinde kazanılan hiçbir kazanımın da
Türkiye Cumhuriyeti devletinde karşılığı
bulunmamaktadır, AİHM kararları yok sayılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde din-devlet
işlerinin birbirinden ayrılması gereken yerde devlet ve din
birbirlerini kontrol eden bir yapı şekline bürünmüştür.
Aslında karşımızda dinsel oligarşik bir kurum,
anayasal kuruluş olmasına rağmen böyle bir kurumla da
karşı karşıya olduğumuzu belirtmek isterim.
Tarafsızlığını yitirmiş, siyasal erkin emrine
girmiş, inancın manevi erdemini koruması ve sürdürmesi, kendi
özgünlüğü içinde kalması artık bu kurumun mümkün değildir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, özellikle toplumu
ilgilendiren sosyal olaylarda da zamanında açıklama yapıp
tavır alması gerekirken iktidarların tutumuna göre tavır
belirler hâle gelmiştir.
Bir örnekle devam etmek isterim değerli
milletvekilleri. ABD Başkanının Kudüs’le ilgili verdiği
karar inanç kurumları tarafından ağır bir şekilde
eleştirilmiştir Amerika’da ama bizim ülkemizde verilen kararlarda
Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda bir
tavır alabilmekte midir? Hiç duydunuz mu bir açıklamasını?
Özellikle Alevilere yapılan yok sayma ve yönelimlere ilişkin, ev
işaretleme ve benzeri ötekileştirme çalışmalarına
karşı Diyanet İşleri Başkanlığının
bir tepkisi, açıklaması olmuş mudur? “Bu bir provokasyondur, bu
provokasyona gelmeyin. Barış içerisinde, inançlar, birbirinize
saygılı olun.” diye bir açıklamasını duydunuz mu
arkadaşlar? Özellikle Diyanetin ölümler sonrası yapılan
uygulamalara sessiz kalması bu kurumun ne durumda olduğuna da
ayrıca bir işarettir. Bildiğiniz gibi, ölümle her ne olursa
olsun hüküm ortadan kalkmaktadır. Bir insan öldükten sonra, onun insan
onuruna yaraşır şekilde cenazesinin defni ve bir mezar
taşına sahip olması ve ardından dinî gereklerin yerine
getirilmesi en tabii haktır ve bu özellikle de geride kalanlar için çok
önemli, vicdani bir meseledir. Bu daha çok ahlak meselesidir de aslında
ama biz geçen yıldan beri özellikle bu konuda bariz bir ayrımın
yapıldığını açıkça gördük. İnsanların
cenazelerinin sokaklarda teşhir edilmesinin, cenazelere yönelik
muamelelerin kabul edilebilir hiçbir yönü olamaz. Kurumun bu konudaki tavrı
ise kabul edilemez bir boyuttadır.
Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre herkes din,
ırk ayrımı gözetmeksizin kanun önünde eşittir ve “Hiçbir
kişiye, zümreye imtiyaz tanınamaz.” der. Devlet organları bütün
işlemlerinde eşitlik ilkesine göre hareket eder ama Diyanet İşleri
Başkanlığına baktığımızda maalesef tek
bir kesime dönük, tek bir inanca dönük ve hatta tek bir mezhebe dönük hizmet
verdiği de tartışmasız bir gerçektir.
Değerli milletvekilleri,
baktığımızda Osmanlı Dönemi’nde aslında durum tam
tersi. Bu kurumlar, vakıflar ilişkisi çerçevesinde genelde örgütlenen
ve kendi içinde o dinî örgütlenmeleri yapan kurumlardı,
şeyhülislamlık makamı da aslında bu hizmetleri bu
şekilde sürdürüyordu. Her dinî topluluk kendi cemaatleri çerçevesinde bu
dinî örgütlenmeleri yapar durumdaydı ve mesela Ermeni Patrikhanesi de bu anlamda
2.500 kiliseyi organize edebiliyordu, din insanı yetiştiriyordu,
vakıflar çerçevesinde yerelde kaynaklar aktarabiliyordu ve bu örgütlenmeyi
yapabiliyordu.
Değerli milletvekilleri, aslında uzun bir
konuşma hazırlamıştım ama önemli bir konuya temas etmek
istiyorum. Aslında bu konuda özellikle Diyanet İşleri
Başkanlığının bir koordinasyon kurumuna
dönüştürülmesi… Özellikle Sayın Cumhurbaşkanı Batı
Trakya ziyaretinde, Bulgaristan’daki ziyaretinde demişti ki: “Müftüleri
seçimle elde edin.” Bugün ben de öneriyorum, partimiz de öneriyor. Müftülerin
bence halk tarafından seçilmesi gerekiyor. Camiler özerkleştirilsin,
cami dernekleri kendi bütçelerini kendileri oluştursunlar ve Diyanete de
böyle bir bütçe kesinlikle tahsis edilmemesi gerekmektedir. Buradaki Diyanet
İşleri Başkanlığında çalışan tüm
emekçilerin de haklarını korumamız gerekiyor ama bir Alevi
olarak, bir Alevi yurttaşı olarak, bu ülkenin bir yurttaşı
olarak da ben vergilerimi bu kuruma helal etmiyorum arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Söz sırası Diyarbakır Milletvekili
Nimetullah Erdoğmuş’a aittir.
Buyurun Sayın Erdoğmuş. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA NİMETULLAH ERDOĞMUŞ
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar;
hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Bütçemizin hayırlara
vesile olmasını diliyor, çok değerli Diyanetten hazıruna da
buradan saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, ben insanlık
mirasıyla ilgili, ortak değerlerle ilgili birkaç cümleyi sizinle
paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Bildiğiniz gibi,
manevi miras olarak inandığımız ve temeli vahye dayanan,
peygamberler vasıtasıyla da sürekli olarak insanlığa devredilen,
eskimez, eskitilmez ve asla ve asla hiçbir zaman ihmal edilemez bir miras var.
Biz buna “dinî miras” diyoruz, “manevi miras” diyoruz. Mesela, peygamberlerden
devredilen bu mirası, Hazreti İsa dönemine
baktığınız zaman, 30 yaşında bir peygamber, otuz
aylık peygamberlik süresi var ve kendisi bu mirasını
havarilerine devretmek suretiyle insanlığa kıyamete kadar bu
şekilde bir hizmetin öncülüğünü yaptı. Daha sonra Hazreti
Muhammed (SAV) Efendimiz de bu insanlık mirasını
arkadaşlarına ve ehlibeytine devretti. Dikkat ederseniz, İslam
tarihine baktığımız zaman, ehlibeytin bu mirasın en
büyük hissedarı olmasına rağmen, âdeta tarihte ihanete
uğradıklarını söylesek haksızlık yapmış
sayılmayız. İşte, bu şekilde, tarihî mirasın
zaman zaman emanete riayet edilmeksizin birtakım ellerde
dolaşmış olması dinî skandalların da kapısını
aralamıştır. Daha sonra “ulema” olarak
tanımladığımız -biz her ne kadar müspet ilimler ile
diğer ilimler arasında bir ayrım yapmasak da bu mirasın
vârisleri olarak ulemayı tanıdık ve bu şekilde
tanımladık- ne yazık ki ulema da bu mirasa zarar verdi. Ulemamız,
ehlisünnet uleması genel anlamda bu mirasa zarar verdi. Peki, iyi niyetli
çabalar, gayretler, mücadeleler, bu mirasa karşı borcunu yerine
getirenler olmadı mı? Elbette ki oldu, elan da var, yarın da
olacak ancak en önemlisi, bu mirasın yenilenme gerçekliğinden,
hakikatinden uzaklaştırılması tehlikesi sürekli olarak
örtbas edildi. Bu mirasın karakterinde, bu mirasın tabiatında,
bu mirasın özünde yenilenme vazgeçilmezdir. Dinî terminolojiyle yani dinin
kendi, İslam’ın kendi kavramlarını kullanırsak tecdit
bu mirasın vazgeçilmez şartıdır. İşte, bu tecdit
yaşanmadığı için bugün de hepimizin şahit olduğu
din meselesi, diğer dinler meselesi, diyanet meselesi -tenzih ederek
söylüyorum hocalarımı- kabul edilemez, zaman zaman bizi komik duruma
düşürecek birtakım fetvaların âdeta konusu oldu.
Bakınız değerli kardeşlerim,
Hazreti Peygamber Efendimiz’in (SAV) Veda Hutbesi’nin birinci paragrafında
“insanlar” diye çağrısı var, insanlara çağrısı
var ve bu çağrı oradaki ashabın yani Peygaberimiz’in
arkadaşlarının muhatap alınarak bütün insanlığa
yapılan çağrıdır. Sadece o paragrafla ilgili ben bu Meclise
partim adına şu anda teklif ediyorum: Buyurunuz, o paragrafı
hayata geçirin. Biz sizin bu konuda getireceğiniz her türlü öneriye de
açığız ve kabulümüz. Nedir o paragraf? Özet olarak, bir
teşbihte bulunuyor Hazreti Peygamber. Hac günlerini ve hac
ayını, bir de oradaki o kutsal mekânları mukaddes mekânlar
olarak tanımlar ve der ki: “Bunlar nasıl mukaddesse, bu günler
nasıl mukaddes günlerse, bu ay nasıl mukaddes bir aysa, şu anda
Mekke nasıl mukaddes bir şehirse canlarınız,
mallarınız, kanlarınız mukaddestir ve her türlü tecavüzden
de muhafaza edilmiştir.” Buyurunuz, bugün memleketimizde akan kanlarla
ilgili, heder edilen canlarla ilgili, o kutsallıklarıyla ilgili bu
paragrafı hayata geçirerek bu şekilde bu mirasa
bağlılığımızı yerine getirelim.
“Terörle mücadele ediyoruz.” diyorsunuz ve
getirdiniz bunu devletin bekasıyla da taçlandırdınız.
Devletin bekası adaletle olur. Eğer devletin bekasını
istiyorsak, devletin daim olmasını istiyorsak, devletin kaim
olmasını istiyorsak, birincisi, toplumsal olarak devletin adaleti
kendisine bir ahlak olarak kabul edip o şekilde... Bizim CHP’li bir
arkadaşımızın Hazreti Ali’ye atfen, Kerremallahu Vecheh’ye
atfen “Devletin dini olsa olsa adalettir.” dediği gerçekliği bizim
bugün kabul etmemiz gerekiyor.
Biraz önceki Sayın Bakan arkadaşım
Müslüm Bey cenazelerden bahsetti. Ya değerli arkadaşlar, sayın
hocalarım; şimdi, defin hakkı, cenaze hakkı, ölüm
hakkı yok mu? Yani insanlar öldükten sonra da bizden kurtulamıyorlar
mı? Defin yapamıyoruz, aileler çocuklarını defnedemiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığımızın
çıkıp… Ya, olumsuz görüş bildirin. Ben, buradan, olumlu bir
görüş bildirin şeklinde haddimi aşmıyorum. Çıkın,
deyin ki: “Evet, dinen bu konuda bu şekilde yapmamız gerekiyor.” Yani
çıkıp birtakım, işte “Boş ol, boş ol…” veya
başka konulara şu anda magazin konusu olacağınıza bu
ülkenin şu anda içten içe, içten içe sürüklendiği tehlikenin,
sürüklendiği uçurumun neden manevi sorumluluğunu üstlenmiyorsunuz?
Neden çıkıp demiyorsunuz ki: “Bu ülkeyi manevi bağlarla biz
kenetleyeceğiz, bu ülke toplumlarını bir arada biz
tutacağız.” Çıkın, bunu söyleyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
– Her zaman söylüyoruz.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Buna
ihtiyacımız var, toplumun ihtiyacı var. Devletler bir
şekilde kendilerini ayakta tutmayı bilirler ama toplum gidiyor,
toplum parçalanıyor. Bakınız, şu anda kopuşlar
artık duygusal kopuşlar değil; âdeta öyle kopuşlar
yaşanıyor ki bundan sonraki nesiller emin olun bizlere rahmet
okumayacak.
Bu duygu ve düşüncelerle ifadelerimi bu
şekilde gönülden dile getirirken herhangi bir
arkadaşımızın ve herhangi bir partinin inşallah
tadını kaçırmadık, inşallah moralini bozmadık
diyorum.
Bütçeniz hayırlı olsun, bütçemiz
hayırlı olsun. Savaş bütçesi yerine barış bütçesi
olsun, barışa vesile olsun, barış bizim hedefimiz olsun,
biz de barış yolcusu olalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
son konuşmacı Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaş.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun bütçesi hakkında grubum
adına söz almış bulunuyorum. Evet, yanlış
duymadınız, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu,
Türkiye’de olmayan iki olgudan söz ediyoruz. İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumunun olduğunu, eminim, Türkiye
yurttaşlarının ezici çoğunluğu bilmiyordu. Bugün, ben,
hem halkımızı selamlamak hem de Türkiye’de böyle bir kurum
olduğunu söylemek istiyorum. Türkiye’de İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu var.
Çok şaşırdım ben de yani
biliyorduk ama “Bu kurum ne yapar, ne yer, ne içer, hangi insan hakları
ihlallerini önlemek için çaba gösterdi, Türkiye’de gerçekten hak mı
kaldı, eşitlik mi kaldı?” diye sormadan etmek mümkün değil.
Evet, Türkiye’de olmayan iki şey: İnsan
hakkı ve eşitlik. Eminim, bu konuda sizlerin de birçok milletvekili
arkadaşın da ne zaman kuruldu, ne yaptı, belki bilgisi
vardır, saygısızlık yapmak istemem, mübalağa da etmek
istemiyorum ama Af Örgütü bilmiyormuş. Uluslararası Af Örgütü 15
Temmuz darbe girişimi sonrasında gözaltında işkence
yapıldığını ve Türkiye İnsan Hakları
Kurumunun kaldırıldığını söyledi
uluslararası alanda. “Bunun üzerine inceleme yapacak kurum yok.” dedi
Uluslararası Af Örgütü. Adalet Bakanlığı hemen bir
yalanlama yayınladı ve dedi ki: “Hayır, yanılıyorsunuz,
Türkiye'de İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu var.” İşte,
o zaman Türkiye de birazcık duymuş oldu.
Şimdi, faaliyette mi, değil mi, bu çok
tartışıldı. Tabii ki, faaliyette değil. Kısa
adı TİHEK.
Peki, daha önce ne vardı? Türkiye İnsan
Hakları Kurumu vardı, o da bunun gibi esamesi okunmayan bir kurumdu.
Fakat daha eşitlikçi bir versiyonu kuruldu diye bu oldu.
Tabii ki, tabela kurumu, sadece tabelası var.
Bütçede bir de payı var, az da bir payı yok. Bu bütçe nereye gidiyor,
bunu da tartışmamız lazım.
Şimdi, bu bütçede bütçe ayrılması ve
özel bütçeyle bu kurumun ne yaptığı da bir muamma olarak orta
yerde duruyor. 2012 yılında, biliyorsunuz, Türkiye İnsan
Hakları Kurumu kurulmuştu, 20 Nisan 2016’da da Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu kuruldu.
Peki, kim bu kurumun üyeleri? Tabii ki, yürütmeye
doğrudan bağlı üyeler. Neymiş, kurumun 8 üyesini Bakanlar
Kurulu atıyormuş, 3’ünü de Cumhurbaşkanı seçiyor. Bu
kurumun zaten 11 üyesi var, 11’ini de yürütme seçiyor. Ve bu kurum,
baktığımızda, kendi içinde de eşit değil, 1 tane
kadın üye var. Her yerde olduğu gibi yine kadınların yokluğu
üzerine, kadın iradesinin olmadığı kurumlardan bir tanesi.
Peki, bu kurumun Hükûmetin, yürütmenin
icraatlarına imza atmak dışında bir seçeneği var
mı? Tabii ki, yok, olamaz. Yürütmeye doğrudan doğruya
bağlı olan, varlık sebebini yürütmeden alan, dışarıdan
hiçbir denetimin olmadığı, sivil toplumdan,
bağımsız kurumlardan, akademi dünyasından, hukukçulardan,
barolardan kimsenin yer almadığı bir kurum Hükûmetin
icraatını imzalamakla görevli İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu diyebiliriz.
Tabii ki, Hükûmet bu konuda bir taşla iki
kuş vuruyor, kendi icraatlarını da
meşrulaştırıyor; İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu var diye eminim uluslararası alanda ciddi ciddi böbürleniyordur, ne
de olsa kâğıt üstünde bu konuda bir kurum var.
Bir de bütçeye ilişkin bir şey söylemek
isterim, neymiş bütçesi? Bir sağlamasını yapalım,
acaba bu bütçeyle ne yapılmış? Sayıştay
tarafından bütçeye ilişkin tespitler yapılmış. Kurumun
2016 yılı bütçesi 5 milyon 957 binmiş, gelir ve ödenek
öngörülmüş. Yıl içinde 6 milyon 467 bin ödenek alınmış,
bunun 4 milyon 116 bin 845 TL’si tenkis edilmiş çünkü
çalışmamış, hiçbir şey yapmamış. Hani
Türkiye’de hiç hak ihlali yok ya, her şey güllük gülistanlık ya,
böyle bir ülkede bütçenin -Allah var, haklarını yemeyelim- bir
kısmını tenkis etmişler ama yine de bir harcamaları
var, 2 milyon 350 bin 154 lira. Bu bütçeyi nereye harcadınız?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Personel gideri…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) -
Vatandaş inim inim inlerken, işkence görürken, cenazelerini
defnedemezken, cenazeler buzlukta dondurulurken, vatandaş gösteri
hakkını kullanamazken, DBP’li belediyelere kayyum atanırken,
hiçbir hak yokken bu kurum ne işe yarıyor? Bunu da buradan yüksek
sesle sormak istiyoruz.
Şimdi, burada kesinlikle Hükûmetin
boyunduruğu altında olan bir kurum. Bir de sıkı durun,
başvuru kabul etmiyor. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu var ama başvuru yapamıyorsunuz. Bu konuda Af Örgütünün
açıklamasına cevap veren Adalet Bakanlığı umarız
bu kurumun ne yiyip ne içtiğini, ne iş yaptığını
da yakında açıklar, bizler de öğreniriz.
Şimdi, bununla ilgili OHAL Komisyonu var
biliyorsunuz, hâlâ bir açıklama yapmadı, TİHEK’i de aslında
bununla kıyaslayabiliriz. Yani aradığınız kuruma
şu anda ulaşılamıyor. Hani telefonda arıyoruz ya,
“Aradığınız numaraya şu anda
ulaşılamıyor.” diyor, şu anda bu kuruma da
ulaşılamıyor. Orada uzakta bir kurum var, gitmesek de görmesek
de o kurum Türkiye’nin kurumu ama hiçbir işe yaramıyor tabii ki.
Şimdi, Türkiye'nin şu anda en
yakıcı sorunları, Kürt sorunu bağlamında tabii ki
eşitlik meselesi, eşit ve özgür yurttaşlık meselesi. Her ne
kadar, burada, ha bire, bizim beyanlarımıza karşı Hükûmet
yetkilileri “Kürtler bu ülkenin eşit ve özgür yurttaşıdır.”
diyorsa da aman ha, buna aldanmayın. Eşit ve özgür yurttaş
değiller, hâlâ ana dillerinde eğitim göremeyen, hâlâ kendi
düşüncelerini, kültürlerini, kimliklerini açıkça beyan edemeyen ve
sadece Kürt olduğu için, Kürt hak ve özgürlüklerini savunduğu için, binlerce
insanın cezaevinde, hapishanelerde tutsak edildiği bir dönemde
yaşıyoruz. İşkence, bütün iddialarımıza
rağmen “yok” deniliyor ama işkence olanca hızıyla ve
sistematik bir şekilde devam ediyor.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra ülkede bütün
hak ve özgürlükler askıya alındı ve bu askı neticesinde
öyle bir hâldeyiz ki TİHV Dokümantasyon Merkezinin verilerine göre kolluk
güçlerinin yargısız infazı 36 kişi. 36 kişi can
vermiş. Güvenlik güçlerine ait zırhlı araçların
çarpması sonucu 6’sı çocuk olmak üzere 23 kişi
yaşamını yitirmiş. Adalet Bakanlığının
resmî verilerine göre 66 mahpus intihar etmiş ve 15 Temmuz darbe
girişiminden sonra ise 40 mahpusun intihar ettiği ifade
edilmiştir. Bunlar intihar mı değil mi bilmiyoruz ama bu rakam
kesinlikle gerçeği yansıtmıyor, bunu biliyoruz.
Adana’da, Kürkçüler Cezaevinde “Mehmet Kil intihar
etti.” deniliyor, hâlâ araştırmalarımız devam ediyor,
kesinlikle intihar ettiğine inanmıyoruz. Ve bu ölümler, birçok rakam
var, işçi sağlığıyla ilgili, iş güvenliğiyle
ilgili, ihraçlarla ilgili tablo tarihin en ağır dönemini
yansıtıyor ama şu anda bizi izleyen yurttaşlar, halk ne
diyor? “Ya, güllük gülistanlık bütçe görüşülüyor.” Bu bütçe,
halkın talep ettiği, halkın taleplerini karşılayan bir
bütçe değil, bu bir savaş bütçesidir. Biz, barış bütçesi
talep ederken, eşitlik ve özgürlük talep ederken, savaşa
karşı düşüncelerimizi ifade ederken Hükûmet içeride ve
dışarıda savaş konusunda, hak ve özgürlüklere
karşıtlık konusunda bayrağı ve çıtayı git
gide yükseltmektedir.
Evet, gerçekten yazıktır. Yurttaşlara
yazıktır, bu kadar emeğe, bu kadar yoksulun açlıkla
boğuştuğu bir ortamda Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu diye bir kurumun bütçeden pay alması tek kelimeyle
yazıktır, günahtır. İnsanlar açlıkla
boğuşuyor ve insan haklarının
tanınmadığı, yaşam hakkının güvende
olmadığı, kimsenin kendini kişi özgürlüğü ve
güvencesine sahip hissetmediği bir ülkede bunları konuşmak büyük
bir talihsizlik ve gerçekten bu resim çok şey anlatıyor. Yüzlerce
resim getirebilirdim, binlerce; Taybet anayı, Uğur Kaymaz’ı ve
daha birçok çocuğun can verir fotoğraflarını ama doğru
bulmadım. İnsan hakları anıtının tutuklu
olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu resmin izahı yoktur. (HDP
sıralarından alkışlar) Gerçekten tutuklu şu anda.
İnsan hakları anıtının
tutuklu olduğu bir yerde sözün etkisi bilmiyorum ne kadar olur diyorum ve
teşekkür ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Böylece Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.06
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.38
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Bülent ÖZ
(Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası şahıslara
geçti.
Şahıslar, lehinde olmak üzere söz, Kütahya
Milletvekili İshak Gazel’e aittir.
Sayın Gazel, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İSHAK GAZEL (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Amerika
Birleşik Devletleri’nin Kudüs’le ilgili almış olduğu
kararı şiddetle kınıyorum. Bu karar, bölgede
barışı provoke eden bir karardır. Çünkü Osmanlı Devleti’nin
bölgede hâkimiyetinin nihayete ermesinden itibaren bölgede söz sahibi olanlar,
bölgenin dinamiklerine aykırı davranarak, geçmişi hiçe sayarak
adım atmışlardır. Kudüs’ün en önemli noktasında yer
alan Yafa Kapısı’nın üzerine Kanuni Sultan Süleyman
tarafından neden “La ilahe illallah, İbrahim Halilullah”
yazıldığını anlamadan bölgede barışın
mekaniği çözülemez. Kudüs bizimdir, hepimizindir, Kudüs tüm
insanlığındır.
Değerli milletvekilleri, birinci tur
görüşmelerini yaptığımız 2018 yılı bütçesi,
AK PARTİ hükûmetlerinin 2002 yılından beri
hazırladığı 16’ncı bütçedir. 2018 yılı
bütçemiz de önceki bütçelerimiz gibi insan odaklı, refah ve huzuru esas
alan, Türkiye’nin geleceğini hesaba katan; büyümeyi, istihdamı,
yatırımı destekleyen ve mali disiplini önceleyen bir bütçedir.
Türkiye’de AK PARTİ iktidarlarıyla sağlanan güven ve istikrar
ortamı, mali disiplin ve akılcı ekonomi sayesinde son on
beş yılda ülkemiz çok büyük kazanımlar elde etmiştir.
Şimdi, ülkemiz bu güven ve istikrar ortamını sürekli
kılacak, kötü ve karamsar senaryoları ortadan kaldıracak yeni
bir sisteme kavuşmuştur. Tüm olumsuz propagandalara rağmen
Türkiye Büyük Millet Meclisi cumhuriyet tarihinin en köklü Anayasa
değişikliğini kabul etmiştir. 2018 ve takip eden
yıllarda da Türkiye güven içinde istikrarla kalkınmaya devam
edecektir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi Türkiye'nin
istikrarlı büyümesini sağlayan bir değişim olacaktır.
Değerli milletvekilleri, demokrasi ve hukuk
düzeni, kalkınmanın, huzurun ve refahın da güvencesidir. AK
PARTİ hükûmetleri döneminde adalet sistemiyle ilgili biriken
sorunların çözülmesi için reform niteliğinde adımlar
atılmıştır. Yargı
bağımsızlığı ve yargının
tarafsızlığı ilkeleri Anayasa’mıza
taşınmıştır. 15 Temmuz hain darbe girişiminden en
büyük yarayı alan yargı sistemimiz hızla
toparlanmıştır. On beş yılda 232 adet adalet
sarayı açılmış, hâkim ve savcı sayımız 16
bine çıkmıştır. 15 Temmuz sonrası 108 yeni mahkeme
kurulmuştur. Adalete katkı veren herkese teşekkürlerimizi
sunuyoruz.
Çok kıymetli milletvekilleri, tarihin bize
yüklediği misyona uygun olarak bölgede gelişen olaylar
karşısında insanlığın vicdanı olduk. Dünyada
en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkemiz AFAD
koordinasyonunda 3 milyon sığınmacıya, Suriyeli
sığınmacıya yeni bir hayat sundu.
Diyanet İşleri
Başkanlığımız ise gerek yurt içinde gerekse yurt
dışında yediden yetmişe toplumun tüm kesimlerini hedef
alarak yaptığı çalışmalarla büyük bir atılım
gerçekleştirmiştir. Diyanet İşleri
Başkanlığımız, özellikle FETÖ’yle mücadelede 15
Temmuzdan önce ve 15 Temmuzdan sonra büyük ve kapsamlı
çalışmalara imza atmış, FETÖ’nün güzel dinimizi tahrif
ederek insanların dinî duygularına dönük eylemlerini Kur'an ve sünnet
temelli sahih din anlayışımızı toplumun tüm
kesimlerine ulaştırarak izole etmeye
çalışmıştır. FETÖ’nün devlete verdiği zarar kadar
dinimize verdiği zarar da göz önünde bulundurulduğunda, Diyanet
İşleri Başkanlığımız FETÖ’yle mücadelede ne
kadar önemli bir rol oynamış, bu da gayet net bir şekilde ortaya
çıkmıştır.
AK PARTİ iktidara geldiğinde vergi
gelirlerinin yüzde 86’sı faiz harcamalarına giderken bu oran yüzde
10,9’a gerilemiştir. Faiz giderlerinin millî gelire oranı ise yüzde
14,4’ten yüzde 1,9’a kadar gerilemiştir. Ülkemizin imkân ve
kaynakları faize değil, projelere aktarılmıştır.
AK PARTİ hükûmetleri kendisini milletin hizmetkârı olarak
görmektedir. Siyaset anlayışımızın temelinde de insan
vardır, insana hizmet vardır. AK PARTİ döneminde yoksulluk ve
gelir eşitsizliği azalmış, ülkemiz her platformda daha üst
seviyelere tırmanmıştır. Oluşturduğumuz mali
imkânlarla memurlarımızı, asgari ücretlilerimizi, engelli
vatandaşlarımızı, yaşlılarımızı,
işçilerimizi, esnafımızı ve çiftçilerimizi destekleyip
enflasyon karşısında ezdirmedik.
Bu vesileyle, 2018 yılı bütçemizin
ülkemize hayırlı olmasını diler, Genel Kurulu tekrar
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Gazel.
Söz sırası Hükûmete geçmiştir.
Hükûmet adına ilk söz, Başbakan
Yardımcısı Sayın Recep Akdağ’a aittir.
Buyurun Sayın Akdağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Hükûmetin de konuşma süresi seksen
dakikadır. Bu sürenin kırk dakikasını size
ayırıyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
– Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; 2018
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerinde
söz almış bulunuyorum. Tasarıların hayırlara vesile
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gazi Meclisimizin kıymetli üyeleri,
konuşmama Başbakanlık adına sorumlu olduğum Afet Ve
Acil Durum Yönetimi konusuyla başlayacağım.
Ülkemizde doğal afetlere ilişkin
politikalara baktığımızda, ilk adımların 1939
depreminden sonra atıldığını, 1959 yılında
7269 sayılı Kanun’un yapıldığını görüyoruz.
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun bugün de yasal temeller açısından
elimizdeki önemli bir dokümandır. Afetlerle ilgili yasal düzenlemeler 1988
yılında yapılan bir yönetmelikle devam ediyor. Ne yazık ki
1999 depremleri afet konusundaki hazırlıklarımızın
yeterli olmadığını acı bir biçimde bize gösterdi.
İzmit ve Düzce depremlerinin yaşandığı günlerde ülke
olarak çok büyük sıkıntılar ve sosyal travmalar
yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Şüphesiz
bunun birçok sebebi var ancak ana sebeplerinden birinin afet yönetimi
konusundaki bürokratik karmaşa olduğunu söyleyebiliriz.
İktidara geldiğimiz günden sonra
Türkiye'nin afet, acil durum stratejisini tamamen değiştirerek çok
başlılığı ortadan kaldırdık. 2009
yılında Sivil Savunma Genel Müdürlüğünü, Afet İşleri
Genel Müdürlüğünü ve Başbakanlığa bağlı Türkiye Acil
Durum Yönetimi Genel Müdürlüğünü bir çatı altında toplayarak
Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığını kurduk, böylece yeni bir vizyon ortaya
koyduk. Bu durumla birlikte ilk olarak Türkiye’de afetlere nasıl müdahale
edileceği konusundaki karmaşayı gidermek için Türkiye Afet
Müdahale Planı’nı hazırladık. Böylece, özellikle bir afet
sonrasında yerine getirilmesi gereken çalışmalar için ulusal
düzeyde müdahale planları oluşturduk, 81 ilde de il afet müdahale
planlarını hazırladık.
Değerli milletvekilleri, tabii, geçmiş
dönemlerde uzun süre Sağlık Bakanlığı
yaptığım için bu afetlerin hemen hemen hepsinde ben bulundum ve
her geçen gün biraz daha hem AFAD altındaki hem Sağlık
Bakanlığı altındaki ekiplerimizin yetiştiğini ve
müdahale kabiliyetlerinin de arttığını doğrusu müşahede
ettim. Özellikle -biraz sonra temas edeceğim- Van depremi sırasında
da bu hizmetin oldukça mükemmel bir biçimde yerine getirildiğine bizzat
şahit oldum çünkü depremden sonraki ikinci saatte deprem bölgesine ilk
ulaşan Bakan ben olmuştum.
Türkiye Afet Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem
Planı konusunda yeni bir çalışma yapıyoruz. Afetle ilgili
bütün planları çatısı altında toplayacak bu strateji
planını 2018 yılında, önümüzdeki bütçe döneminde
yürürlüğe koymuş olacağız. Ayrıca, bu belge
kılavuzluğunda Türkiye Afet Risk Azaltma Planı üzerinde de
çalışıyoruz. Çünkü afetlere baktığımız
zaman, riski azaltma, hazırlık yapma, müdahale ve iyileştirme
dönemleri olarak üç dönemden bahsetmeliyiz. Burada bu Türkiye Afet Risk Azaltma
Planı’nın bir an önce tamamlanması ve 2018 yılı
içerisinde AFAD koordinasyonluğunda uygulamaya girmesini de çok önemli
buluyoruz. Çünkü geçtiğimiz yıllara göre dünyada afet yönetimi
konusundaki en önemli gelişme budur, riski azaltma ve bir şekilde
daha hazır olma.
TARAP, bütün sektörlerin, paydaşların
ortak katılımıyla şu anda
hazırladığımız bir planlama. Böylece afet öncesi
yapılan hazırlık ve zarar azaltma
çalışmalarını güçlendirmiş olacağız, afet
sonrası faaliyetlere duyulan ihtiyaç ve ayrılan kaynağı da
azaltmış olacağız.
Kıymetli arkadaşlar, bu anlamda önemli
hususlardan biri de vatandaşlarımızda farkındalık
oluşturulmasıdır, her bir ferdin ve ailenin afete
karşı hazırlıklı olmasıdır. Bunun için AFAD
koordinasyonunda Afete Hazır Türkiye Bilinçlendirme ve Eğitim
Projesi’ni başlatarak 9 milyon vatandaşımızı,
yetişkinlerimizi, gençlerimizi, çocuklarımızı eğittik.
Bu bilinçlendirme çalışmalarını daha kapsamlı ve sonuç
odaklı olarak geliştirmeye devam edeceğiz, bunu çok önemsiyoruz.
Böylece bir taraftan TARAP’la riskleri azaltırken aynı zamanda da vatandaşlarımızın
afete daha hazırlıklı olmasını sağlamak niyetindeyiz.
Türkiye, hepimizin bildiği gibi, deprem
kuşağı üzerinde bir ülke. Artık “Ne zaman deprem olacak?”
sorusu yerine “Deprem her an olabilir, biz ne kadar hazırız?”
anlayışının zihinlere yerleşmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Bu arada, depremle ilgili olarak 2012 yılında
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı’nı 2023’e kadar
yapılacak işler açısından
hazırlamıştık. Şimdi, bu strateji ve eylem
planını da yeniden gözden geçiriyoruz. Bu çerçevede daha önce, Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
yapıldı, hepinizin bildiği gibi, Afet Sigortaları Kanunu
yürürlüğe girdi.
Şimdi, yeni yaptığımız
çalışmalarla bir taraftan bütün kurumlara göstergeler koyarak depreme
hazırlık konusundaki çalışmaları
hızlandıracağız. Öbür taraftan, daha önce başlatılan
Türkiye deprem tehlike haritasını güncelledik. Bu gerçekten mükemmel
bir çalışma oldu. Yakın bir zamanda bunu bilim
insanlarımızla beraber kamuoyumuza da sizlere de takdim etmiş
olacağız. Bu haritayla birlikte Türkiye Bina Deprem
Yönetmeliği’ni de yeniliyoruz. Önümüzdeki bir ay içerisinde bu iki önemli
dokümanı kamuoyumuza takdim etmiş olacağız.
Çalışmalarımızı daha
hızlı ve aktif hâle getirmek için son iki ayda
paydaşlarımızla protokoller imzaladık. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığıyla afet konutları ve
iyileştirme konusunda, yine AFAD ile AKUT arasında ise kurtarma ve
arama çalışmaları alanlarında iş birliğini içeren
protokoller yaptık. Türkiye’de 2 bini aşkın AFAD
çalışanı, kurtarma birliği var, 20 bin civarında da
itfaiye eri var.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kaç ilde müdür
vekâleten yönetiyor ama Sayın Bakan? Çok ilde vekâlet var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bu konuda gönüllülerden oluşan, iyi
yetişmiş, bir şekilde sertifikasyonla
sertifikalandırılmış kişilere büyük ihtiyaç
olduğunu düşünüyoruz. Önümüzdeki aylarda bunları
çalışacağız, süratle gönüllülerin sayılarını
artıracağız çünkü depremde -hepinizin bildiği gibi- ilk
saatler çok önemli. Her ne kadar çevre illerden destek getirebilsek,
yardım getirebilsek de önemli olan ilk andaki, ilk birkaç saat
içerisindeki müdahaleler. Bunun için devletin memuru ya da işçisi
konumunda çok fazla sayıda insanı istihdam etmek mümkün değil.
Elbette arama kurtarma birliklerimizdeki personelin sayısını
artıracağız ama bunlardan daha önemlisi gönüllülerle geniş
bir afete hazırlık ordusu hazırlamayı planlıyoruz.
Deprem başlığını
kapatmadan, müsaadenizle Hükûmetimiz döneminde ve öncesinde müdahale
şartlarının nereden nereye geldiğini Van örneğiyle
anlatmak istiyorum. 1999 Marmara depreminde arama kurtarma faaliyetleri
depremden dört buçuk saat sonra başlatılabilmişken 2011 Van
depreminde ilk otuz dakika içerisinde ekipler sahadaydı, hem
Sağlık Bakanlığımızın UMKE ekipleri hem
AFAD’ın ekipleri.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kaç il etkilendi Sayın
Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Ben de -söylediğim gibi- iki saatin çerisinde olay mahallindeydim.
Şunu gerçekten bu ekipler adına, bu değerli
arkadaşlarımız adına iftiharla ifade etmek lazım ki
işlerini iyi bilen, profesyonel ama aynı zamanda da amatör ruhla
çalışan kardeşlerimiz, arkadaşlarımız var. Öyle
hadiseler yaşadık ki biz Van depreminde, bir yakını hem de
birinci dereceden bir yakını enkaz altındayken “Ben görev yerimi
bırakmam.” diyen UMKE elemanlarımız oldu. Bu ülke gerçekten bu
kahramanlara çok şey borçlu. Sadece Türkiye’deki afetlere müdahale
açısından değil, yurt dışındaki afetlere
müdahalede de göğsümüzü kabartan başarılara imza attılar.
Deprem sırasında 48 çadır ve
konteyner kentte 200 bin kişiye barınma imkânı verdik. Depremden
sonra, âdeta bir rekora imza atılarak kısa sürede 25 binden fazla
konut inşa edildi, toplamda 5 milyar liradan daha fazla kaynak harcanarak
hayat normale dönmüş oldu.
Değerli milletvekilleri, bütçemizin, AFAD
bütçesinin başlangıç ödeneği 1 milyar küsurken neden 3 milyar
küsura çıktığı ifade edildi. Çünkü illerin beklenmeyen
altyapı hasarları oluşuyor, bu hasarlar dolayısıyla
Maliyeden ilave paralar alıyoruz. Afet, biraz da böyle bir alan yani
bütçesini başlangıçta tam olarak belirlemek oldukça güç. Ancak bu
eleştirinin haklı bir tarafı olduğunu da düşünerek bu
sene bütçemizi geçen yıla kıyasla 1 milyar 248 milyondan 2 milyar 265
milyona çıkarmış durumdayız ama belki yine, ihtiyacımız
olacak -inşallah olmasın- yine Maliyemizden talepte bulunacağız.
Yine, şu hususta da bilgi vermek isterim
Değerli Kurula: AFAD’ın yaptığı işlerde,
ihalelerde Sayıştay denetimi var. Bazı
arkadaşlarımızda yanlış bir bilgi var,
Sayıştay denetiminin olmadığı gibi. Elbette, AFAD
kendi tabiatı icabı ihaleleri daha hızlı biçimde
yapıyor ihtiyacı olduğu zaman ama Sayıştay denetimi
AFAD’ın ihalelerinde şu anda, hâlihazırda geçerlidir.
Sayıştay söz konusu olmuşken…
Sayıştay üyeleri, Sayıştay Başkanı,
bürokratları ya da yetkilileri buraya katılıyorlar -diğer
bütün kurumlar için söylüyorum- ama onlarla ilgili eleştirilere cevap
verme şansları da yok. Onun için müsaade ederseniz Sayıştay
ve uygulamalarından kısaca bahsetmek isterim. AK PARTİ’miz kamu
mali denetimi alanında gerçekten önemli reformlar
gerçekleştirmiştir. Askerî malların denetlenmesine ilişkin
kısıtlamaların kaldırılması, mahallî idarelerin
denetiminin doğrudan Sayıştayca yapılmasını
kararlaştırma, kamu kaynağı kullanan kuruluşların
denetiminin kapsamının genişletilmesi, performans ve mali
denetime başlanması AK PARTİ hükûmetleri döneminde
Sayıştaya verilen görevler arasındadır ve elbette,
Sayıştay ve denetçilerinin bağımsızlığı
Anayasa Mahkemesi kararlarıyla güvence altındadır. Hepimiz
biliyoruz ki -bunu Plan ve Bütçe Komisyonundaki tartışmalar
sırasında da her zaman yaşadık- Sayıştay
raporlarından bugüne kadar hem muhalefet hem de iktidar partileri azami
ölçüde istifade etmiştir. Gerçekten, geleneği güçlü olan, teknik
kabiliyeti güçlü olan bağımsız bir Sayıştay Meclis
adına denetlemeleri yapıyor ve hepimiz bundan istifade ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye sadece
oluşabilecek doğal afetlerle değil bulunduğu
coğrafyanın konumu itibarıyla da çeşitli sebeplere
bağlı olarak göç hareketlerine muhatap olmaktadır. 1989 yılında
Bulgaristan’dan ülkemize gelen 300 binden fazla soydaşımızı
bağrımıza basmıştık, Saddam rejiminden kaçan
binlerce Kürt kardeşimiz yine Türkiye’ye
sığınmıştı. En son, 2011 yılından
itibaren Suriye krizi sebebiyle bugün 3,5 milyona yakın Suriyeli
kardeşimiz Türkiye’de sığınmacı olarak
yaşıyor. Bu olaylarda ya kardeşlerimize kapıları
kapatıp onları ölüme terk edecektik ya da her zaman olduğu gibi
necip Türk milletine yakışır bir biçimde onları alıp
misafir edecektik. Biz, yaşadıkları ülkelerin rejimi
tarafından yapılan baskı ve zorbalıklardan kaçan kardeşlerimize
evimizi ve gönlümüzü açmayı tercih ettik. Bu tercih, birilerinin iddia
ettiği gibi bir çıkmaz sokak değil tam tersine, yüz
akımız olarak tarihe geçecek bir tercihtir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sayın
Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız başta olmak
üzere, Hükûmet olarak milletimizle el ele vererek tarihin bize yüklediği
bir misyonu yerine getirdik.
Kıymetli arkadaşlar, necip Türk milleti
tarihinden ve kültüründen aldığı misafirperverliğiyle
Suriyeli kardeşlerimize yedi yıl boyunca 30 milyar dolarlık bir
maliyetle sahip çıktı. Bakın, özellikle, maliyet diyorum, burada
hesap işini bilenler “harcama” ile “maliyet” kavramını
birbirinden rahatça ayırt edebilirler. Bu 30 milyar dolarlık maliyet
hususunda Sayın Cumhurbaşkanımız bu rakamı birçok kere
zikretti ancak üzülerek ifade etmem gerekir ki hesapsız ve ölçüsüz
açıklamalarla bu yardımların üzerine gölge düşürmeye
kalktılar. Bunlara karşılık ben şunu yaptım: Konu
benim görev alanımla ilgili olduğu için bir basın
toplantısı düzenledim, bir hesap tablosuyla gereken bütün
açıklamaları yaptım. Bu hesap tablosunda yıl yıl hangi
kurumun ne kadar harcadığı, sivil toplumun ne kadar
harcadığı, Kızılayın ne kadar
harcadığı, Türk parası olarak ne kadar
harcandığı, ilgili yılın kuruyla çevrildiğinde
bunun ne kadar tuttuğu ve toplam olarak da 30 milyar TL’ye baliğ
olduğunu açıkça gösterdim.
Değerli milletvekilleri, hatta bu 30 milyar
Türk lirası içerisinde aslında hesap edilmeyen…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – TL mi, dolar
mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– …fırsatların kullanılmasıyla ilgili bazı hususlar da
yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan,
Cumhurbaşkanı dolar diyor, siz Türk lirası diyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bunları eklersek yani fırsat maliyetlerini de eklersek aslında
30 milyar doların daha üstünde bir maliyetin ortaya
çıktığı anlaşılıyor.
Değerli milletvekilleri, aslında, herkes,
bu aziz milletin yardımlaşma, merhamet, misafirperverlik gibi üstün
vasıflarını bilir. AK PARTİ -Allah’a şükürler olsun
ki- milletimizin bu alicenaplığına layık olmuş ve 3,5
milyona yakın Suriyeli kardeşine milletimiz adına sahip
çıkmıştır. Bunun için, çok açık ifade ediyorum,
Suriyeli sığınmacılar konusu, ağzını her
açanın hoyratça yorum yapacağı bir konu değildir.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Yarısı sokakta dileniyor, cami önlerinde, ışıklarda.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 30 milyar doları
dağıtsanız adamlar, emin olun, dönerler evlerine.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Yaşananların birinci dereceden sorumlusu olan rejime heyetler gönderenlerin,
katıldıkları her programda Türkiye Cumhuriyeti devletini belirli
çevrelere şikâyet edenlerin üzerinde pervasızca ahkâm keseceği
bir konu hiç değildir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – O rejimle
şimdi anlaşacaksınız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hesap sorunca
“pervasızca” mı oluyor Sayın Bakan? Yani “Nereye
harcadınız?” deyince “pervasızca” mı oluyor?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Tatil
yapıyordunuz Esad’la, “dostum” deyip tatil yapıyordunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Kıymetli arkadaşlar, aslında, mazisinde Boraltan Köprüsü
vakası gibi -burası çok önemli değerli milletvekilleri- kara bir
sayfası olanların sığınmacılar konusunda
takındığı tavra şaşırmayalım.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) –
Esad’ı da biz katil yapmıyoruz, siz yapıyorsunuz, siz; “Kardeşim
Esad” diyordunuz.
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– 1945 yılında Sovyetler Birliği’nden Türkiye’ye
sığınan Azerbaycanlı kardeşlerimiz iade
edildiğinde o insanların çoğu, sınır
kapısını geçer geçmez elleri arkadan bağlanmak suretiyle
infaz edilmişlerdir.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Sincan
Bölgesi’nden gelen Çinlileri de siz teslim ettiniz. Devlet olmak,
uluslararası hukuku korumak ayrı bir şey.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Haksız eleştirilere baktığımızda herhâlde bize
şunu söylemek istiyorlar: “Siz neden Suriyelilere
sınırlarınızı açarak,
sınırlarımızı açarak Esed rejimince milyonlarca
insanın katledilmesine engel oldunuz? Neden 3 milyon Suriyeliyi Esed
rejiminin insafına bırakmadınız? Neden onları varil
bombalarından kurtardınız? Neden Suriyelilerin Azerbaycanlı
kardeşlerimiz gibi kurşunlanmasına izin vermediniz?”
Tekrarlıyorum, biz, AK PARTİ iktidarı olarak elbette
kardeşlerimize sahip çıkacaktık, bundan sonra da sahip
çıkmaya devam edeceğiz. Bizi kardeşlerimize sahip
çıktığımız için eleştiren
bazılarının zalim bir diktatörün kendi halkına
zulmedişinin sebebi Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetiymiş, Türkiye
Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanıymış gibi
konuşmaları büyük haksızlıktır, bunu asla kabul
etmiyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar 56
farklı ülkede uluslararası insani yardım operasyonu
gerçekleştiren Türkiye’nin bu yaklaşımından kim, niye
rahatsızlık duyuyor? Arakan’dan Çad’a, Nepal’den Bosna ve
Süleymaniye’ye kadar büyük bir coğrafyada insani yardım konusunda
farkını ortaya koyan bir Türkiye’den neden rahatsızlık
duyuluyor?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kimsenin
rahatsızlık duyduğu falan yok Sayın Bakan. Allah Allah,
niye rahatsızlık duyalım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, ülkemizin dünyaya örnek teşkil eden insani
yardım operasyonları uluslararası kamuoyunda büyük takdirle
karşılanmaktadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kandırılmanızdan rahatsızlık duyuyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Yakın bir zamanda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiseri Filippo Grandi, Arakanlı Sığınmacılar
İçin Uluslararası Yardım Konferansı’nda Türkiye’nin Arakan
Müslümanlarına, Rohingya Müslümanlarına yönelik
yardımlarına ilişkin şunu ifade etmiştir: “Şunu
vurgulamak istiyorum ki Türkiye insani yardımlarda küresel olarak cömert
bir donör ülke olma özelliğini sürdürüyor.” Sadece kurumlar değil,
Türkiye'nin muhatabı ülkelerin liderleri de bunu kabul etmek zorunda
kalmışlardır. Bazı problemlerimiz olmasına rağmen
Almanya Başbakanı Angela Merkel ev sahipliği yapmış
olduğumuz Dünya İnsani Zirvesi’nde “Türkiye'nin ev sahibi
olmasından mutluluk duyuyorum çünkü Türkiye, 3 milyon Suriyeli
sığınmacıyı kabul etmesiyle insani yardım
üzerinde sadece konuşmadığını, bunu yerine
getirdiğini gösterdi.” diyerek memnuniyetini dile getirmek durumunda
kalmıştır.
Değerli arkadaşlar, dünya neden
bunları söylüyor biliyor musunuz? Türkiye’de şu an 3 milyon 381 bin
Suriyeli var. Bunların 228 bini geçici barınma merkezlerinde, 31
milyondan daha fazla poliklinik hizmeti yapıldı bu insanlara. 612 bin
Suriyeli yavrumuz şu an Türkiye’de okullarda eğitim görüyor.
Türkiye’deki sağlık kuruluşlarımızda
yaklaşık olarak 300 bin bebek doğdu. Bu bebeklerin
aşılarından muayenelerine kadar her türlü bakım hizmetiyle
Türkiye ilgilenmektedir. İşte bunları,
bazılarının görmek istemediği bu hizmetleri
uluslararası camia görüyor, Türkiye’yi her fırsatta övüyor.
Bu arada, bu şekilde bazı teröristlerin
Türkiye’ye geldiği, eğitim gördüğü, Suriye’ye geri
gönderildiği iddiaları, açıkça ifade ediyorum, hayal mahsulü
iftiralardır. Bu iftiralar neden yapılır, anlamak mümkün
değildir.
Değerli kardeşlerim, bu sene yayınlanan
Küresel İnsani Yardım Raporu’nda Türkiye, 2016 yılında
yapmış olduğu 6 milyar dolar yardımla dünyada Amerika
Birleşik Devletleri’nden sonra ikinci sıradadır. Kişi
başına gelirimizle kıyasladığımızda Türkiye,
bu hususta dünyada birinci sıradadır. Biz, Suriye’de, Filistin’de,
Somali’de, Bangladeş’te, dünyanın birçok ihtiyaç sahibi bölgesinde
çalışmaya devam edeceğiz. Bu, bizim için bir vazifedir. Bu,
bizim hükûmetlerimiz için kutsal bir görevdir. Bu, bütün AFAD çalışanları
için de büyük bir şeref kaynağıdır.
Değerli milletvekilleri, üzerinde önemle
duracağım bir diğer konu, insan hakları konusudur. Bu
konuda, ne yazık ki Türkiye’ye vicdansızca saldırılar
yapılıyor; acımasız, ölçüsüz ve gerçek dışı
iddialar ortaya atılıyor. İnsan hakları konusunda Türkiye’yi
eleştirenlerin bir kısmının terör örgütlerine kucak açan
ülkelerden oluşu, seslerin buralardan çıkışı, bir
kısmınınsa sırtını PYD’ye, YPG’ye, PKK’ya
dayıyor olması ya da doğrudan, dolaylı bir biçimde FETÖ
terör örgütü tarafından beslenmesi trajikomik bir durumdur.
Milletvekillerini azılı katillerin, teröristlerin cenazesine
gönderenlerin en son konuşacağı konu insan hakları
meselesidir. FETÖ ile bir şekilde dirsek temasını devam
ettirenlerin en son konuşacağı konu da bu olmalıdır.
Biz, bazılarının söylediği gibi,
FETÖ konusunda, bunların hainliğini 17-25 Aralıktan önce
yeterince anlamamış olabiliriz, bunu kabul ediyoruz.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Niye,
niye?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Yazıklar olsun,
yazıklar!
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Ancak, bunun için bizi suçlayanların, gerçekler ortaya
çıktıktan sonra aldanmışlığa devam ediyor
olması çok enteresandır. Göz göre göre bu
aldanmışlığa devam edenlere sesleniyorum, onlar her kimse.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) –
Sayın Bakan, devletin raporları önünüze geldi, niye
anlamadınız?
BAŞKAN – İdare amirlerini göreve
çağıracağım Sayın Özdiş, lütfen.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) –
Nöbetçileri çağırın.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 17-25 Aralıkta onu
anlamadınız; e, Reza’yı da anlamadınız şimdi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Hatta FETÖ’nün kulaklarına üfledikleriyle amel etmeleri; FETÖ’nün
ellerine tutuşturduğu paçavraları belge diye ortaya
çıkarmaları anlaşılır olmaktan uzaktır.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bunları
inanarak mı söylüyorsunuz Sayın Bakan? İnanarak mı
söylüyorsunuz, günahınızı mı affettirmeye
çalışıyorsunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başbakan bir ton
paçavra gösterdi oradan belge diye.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Kuşkusuzdur ki bırakın PKK’nın cinayetlerini
kınamayı ve onlara karşı tavır koymayı,
konuşmaları ve politikalarıyla âdeta PKK’ya eleman
hazırlayan bir organizasyon gibi çalışanların da bu konuda
bizlere vereceği hiçbir ders yoktur.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Gerçekçi
olmuyor söyledikleriniz, gerçekçi olmuyor.
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Başka bir
şey söyleyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Hükûmetimiz döneminde insan hakları
alanında çok önemli adımlar atılmıştır.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – En
önemlisi, İnsan Hakları Anıtı’nı tutuklamaktı
Sayın Başkan.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – İnsan
Hakları Anıtı gözaltında.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bunların en önemlilerinden biri, vatandaşlarımızın
ana dilleriyle ilgili husustur. Ülkemizin kültürel zenginliğinin bir
göstergesi olan farklı dil ve lehçeler; çeşitli tabular, inkâr ve ret
politikaları gereği uzun yıllar, maalesef, tehlike ve
endişe kaynağı olarak görülmüştür; bunu hepimiz biliyoruz.
Ancak AK PARTİ Hükûmetleri iktidara geldiği ilk günden beri,
milletimizden aldığı güçle bu sorunların ortadan
kalkması için gayret göstermiştir. Hükûmetlerimiz döneminde resmî dil
olan Türkçenin yanında vatandaşların günlük hayatlarında
geleneksel olarak kullandıkları kendi dilleri ya da farklı
dillerde yayın yapılabilmesi mümkün hâle getirilerek yasal güvenceye
kavuşturulmuştur.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Ne
büyük nimet(!)
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Vatandaşlarımızın çocuklarına Türkçe olmayan isimleri
koymalarının önü açılmıştır. Kültür ve sanat
alanındaki çalışmaların önündeki engeller
kaldırılmıştır. Seçim çalışmalarında
Türkçe dışındaki dillerde Kürtçeyle de propaganda
yapılabilmesine imkân verilmiştir.
Bakınız değerli milletvekilleri, bir
çırpıda saydıklarımız bu ülkede bir yüzyılda
yapılamayanlardır. Bunu takdir edemeyenler, gözlerini ve
kulaklarını gerçeklere kapatanlardır.
Süreç içerisinde, bildiğiniz gibi,
üniversitelerimizde Kürdoloji bölümleri açıldı.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) –
Kâğıt üzerinde… Kâğıt üzerinde…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kaç kişiyi kamu
kurumlarına yerleştirdiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Hükûmetimiz Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulmasını öngören
düzenlemeler yaparken birileri de Kürtlerin çocuklarını bu derslere
göndermemeleri için çağrıda bulunarak gerçek niyetlerinin hak ve
özgürlükler olmadığını ortaya koydular.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kaç kişiyi
atadınız, kaç kişiyi?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Hangi
okulda açtınız Kürtçe dersini?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bugün bu ülkede 80 milyon vatandaşın bütününün olduğu gibi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kürdoloji bölümüne
kaç kişiyi atadınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- “Kürtler kimliklerini, kültürlerini ifade edemiyor.” diyenler doğru
konuşmuyor.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Milletvekilleri cezaevinde.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Bu ülkede her etnik grup, her inanç grubu kültürlerini de,
inançlarını da, dillerini de rahatça ifade edebiliyorlar. Türkiye
artık bu özgürlüklere kavuşmuş bir ülkedir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Evet, linç etme
özgürlüğü var!
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Artık bu Meclisin çatısı altında Türkiye’yi farklı
şekilde suçlayanlara fırsat tanıyacak ifadelerde
bulunmamalıyız. Bu gerçekler orta yerde apaçık duruyor.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Kimin gerçeği? Kime göre gerçek?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Sağlıkçıların ek atama sözü ne oldu Sayın Bakan?
Bakın mesaj atmışlar, onu soruyorlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, darbeler, muhtıralar, postmodern darbeler
ülkemizin ilerlemesinin önüne her zaman engel olarak dikilmiştir. 28
Şubat dönemini hatırlayın, yüz binlerce vatandaşımız
inançları ve giyim tarzları yüzünden mağdur edilmiştir.
Liselerde uygulanan katsayı yüzünden çocuklarımız hak etmelerine
rağmen istedikleri okullara gidememiştir. Kılık
kıyafet fişlemeleri nedeniyle vatandaşlarımız
işlerinden atılmıştır, özlük haklarına sahip
olamamışlardır. Başında başörtüsü var diye bu
Millet Meclisinin kürsüsünde bu milletin vekiline en büyük hakaretler
edilmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Helal olsun, bravo(!)
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bunların hepsini reddediyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Amerika
vatandaşı olduğu için, Amerika vatandaşı…
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bunları reddetmekle kalmadık, Allah’a şükürler olsun,
bunları tarihin çöplüğüne atan, insan haklarını bu noktaya
getiren bir Hükûmet olarak iftihar ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Helal olsun,
alkışlayın(!)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Amerika
vatandaşıydı Bakan, Amerika vatandaşıydı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Şimdi, vicdanlara sesleniyor ve soruyorum değerli milletvekilleri…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – O, Amerika
vatandaşıydı, dediğiniz. Amerika’nın
vatandaşını getirip Türkiye’de milletvekili yaptınız
utanmadan!
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Hükûmetlerimizin bu özgürlükçü adımlarını daha önce hangi
siyasi irade ortaya koymuştur? Sırtını terörist gruplara
dayayanlar bunları görmeyebilir, vicdanlarını terör örgütlerine
kiralayanlar bunları görmeyebilir, zaten böyle bir şeyi de
beklemiyoruz ama bugün, güneydoğudaki Kürt kardeşlerimiz ya da
Doğu Anadolu’daki ya da Türkiye’nin her bölgesinde yaşayan, metropol
kentlerde yaşayan Kürt kardeşlerimiz de dâhil olmak üzere,
geçmişte mağdur edilenler, emin olun, her şeyi çok iyi biliyor.
İşte, çukur siyasetiyle en başta Kürt kardeşlerimizi
sıkıntıya sokan, onların hayatını âdeta cehenneme
çevirenler de bunları biliyorlar. Onun için, bu fırsatlar ellerinden
gittiği için şimdi rahatsızlar,
rahatsızlıklarının başka bir sebebi yok. Birileri varsın
sırtlarını canilere dayasın ama biz, şimdiye kadar
olduğu gibi, bundan sonra da sırtımızı
halkımıza dayamaya ve insan haklarını en üst seviyede
geliştirmeye devam edeceğiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, zaman zaman
Türkiye’de geçmişte yaşanan ve bugün de sistematik olarak
yaşandığı iddia edilen işkence iddiaları var. Bakın,
biz bunu her zaman söyledik, lütfen bunlar somutlaştırılarak
bize getirilsin. Adalet Bakanlığımız, İçişleri
Bakanlığımız bu konunun üzerinde hassasiyetle duruyor. Size
iki örnek vereceğim: FETÖ soruşturması kapsamında
Kırıkkale’de yargılaması devam eden H.K. isimli
şahsın mahkemede dile getirdiği kötü muamele iddiası
Kırıkkale Başsavcılığı tarafından
incelendi. 11 adet kamera kaydının 6 kişilik bilirkişi
heyeti tarafından incelenmesi sonucu iddiaların asılsız
olduğu anlaşıldı. Şanlıurfa’da tutuklanarak
cezaevine gönderilen, sonrasında tekrar polis merkezine götürülüp
işkenceye uğradığını ileri süren ve raporda
“öğretmen A.” olarak anılan şahsın iddiaları
Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından incelendi, iddiaların asılsız olduğu ortaya
çıktı. Onun için, buraya gelip bu Meclis kürsüsünden bu
iddiaları kafaları karıştırmak üzere atanlar
bunları somutlaştırmalı, bakanlıklarımıza
vermelidir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Hepsi yalan
mıymış yani?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Çünkü, evet, zaten kurumlar bunun için var, zaten kurduğumuz insan
hakları kurumları bunun için var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hep AKP’li zaten,
kurumun tüm üyeleri AKP’li.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Zaten Adalet Bakanlığı bunun için var. Eğer bu gibi hadiselere
tevessül edenler varsa -Hükûmetim adına ifade ediyorum- şu
açıkça bilinmelidir ki: Biz bunlara asla ama asla müsamaha göstermeyiz ama
Türkiye Cumhuriyeti’ni bugün geldiği noktada sistematik bir işkence
varmış gibi tamamen afaki biçimde suçlamak, hayal mahsulü bir biçimde
birtakım güçlere fırsat vermekten başka bir şey
değildir.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) –
Sayın Bakan, Elâzığ Cezaevinde üç aydır zulüm var, üç
aydır. Elâzığ Cezaevinde ne oluyor biliyor musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Değerli kardeşlerim, temel insan hakları içinde gördüğüm
sağlık konusunda attığımız birkaç adıma da
temas etmek isterim.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Tekirdağ Cezaevi, Tarsus Cezaevi, Bolu Cezaevi, Şakran Cezaevi;
hepsinde sorun var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– İddia edildiği gibi, birilerinin iddia ettiği gibi
Sağlık Bakanlığında AK PARTİ dönemlerinde asla
bir musibet falan yaşanmamıştır. Bunlar doğru ifadeler
değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Menzil
tarikatını oraya yerleştirdiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bu, bu kürsünün mehabetine de yakışan ifadeler değildir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Menzil
tarikatını Sağlık Bakanlığına
yerleştirdiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Değerli kardeşlerim, bakın, Sağlık
Bakanlığında ne oldu biliyor musunuz?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Menzil
tarikatının hepsini oraya yerleştirdiniz.
BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen müdahale
etmeyin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sağlık
Bakanlığı Menzil tarikatının eline geçti.
BAŞKAN – Müdahale etmeyin
konuşmacıya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Sağlık Bakanlığında Recep Akdağ’ın on bir
sene dört ay Sağlık Bakanlığı yaptığı
AK PARTİ’li hükûmetler döneminde bakın ne oldu, iyi dinleyin.
Sağlıkta dönüşüm gerçekleşti.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Tarikat
liderinin ismini Sağlık Bakanlığının
uçağına verdiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Vatandaşımızın memnuniyeti yüzde 39’dan 76’ya
çıktı. Var mı tarihinizde buna benzer bir örnek?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bravo(!)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) –
Sağlık Bakanlığının uçağına tarikat
liderinin ismini verdiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Vatandaş memnuniyetinin yüzde 39’dan yüzde 76’ya
çıktığı, kendi iktidarlarınız döneminde, var
mı bir örnek?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Yok, yok(!)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Hastaneye
gittiniz mi hiç Sayın Bakan, hastaneye gidiyor musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bana soruyorlar ki: “Hastaneye gittiniz mi?” Şuradan arkadaş laf
atıyor.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Gidiyor
musunuz hastaneye?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Yahu kardeşim, ben Türkiye'nin her hastanesine defalarca gittim.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Bir
vatandaş olarak gidin, bakın, tedavi olabiliyor musunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Seksen bir vilayette defalarca gittim. Siz kendinize bakın yahu! Siz
kendinize bakın kardeşim!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Gittin ama nereye?
Başhekimin odasına.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Tedavi
olabiliyor musunuz gidin, bakın!
BAŞKAN – Sayın Yarkadaş, böyle bir
usul yok.
Lütfen sayın milletvekilleri, bakın, sizin
konuşmacılarınıza kimse müdahale etmedi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– 80 milyonun sağlık hizmetine eriştiği bir dönemden
bahsediyoruz değerli milletvekilleri.
Anne ölümlerinin 100 bin hamile için 70 anne
ölümünden 14’lere indiği bir Türkiye'den bahsediyoruz.
Çocuklarımıza 13 aşının, dünyanın en zengin
ülkelerinin ancak ücretsiz yapabildiği aşıların bedava yapıldığı
bir ülkeden bahsediyoruz.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Grip aşıları ne
oldu, grip aşıları?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– İnsanımızın, SSK hastanelerinin kapılarında,
bodrum katlarındaki eczanelerin önünde çile çektiği bir dönemden,
muayenehanelerde boynunu bükerek bıçak parası ödediği bir dönemden…
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Şimdi
ödenmiyor çünkü(!)
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– …doktora, ilaca eriştiği bir dönüşüm döneminden bahsediyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Özel hastaneler yüzde 200 fark alıyor.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İlaç yok
ilaç, ilaç bulamıyor.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ne yaptın grip
aşılarını?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın
Bakan, sözün var sağlıkçılara. Ek atama ne zaman, ek atama?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Değerli milletvekilleri, Güney Amerika’dan, yirmi iki saatlik yoldan
tamamen ücretsiz olarak hasta bir Türk vatandaşının uçak
ambulansla getirildiği bir dönemden bahsediyoruz, biliyor musunuz?
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) –
21’inci yüzyıldayız yani.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Sağlıkçılar soruyor, ek atamayı soruyorlar, ha bire mesaj
atıyorlar.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Halkın vergileriyle yapıyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Dünya Sağlık Örgütünün, Harvard Üniversitesi Halk
Sağlığı Okulunun, dünyanın en muteber tıp
dergilerinden Lancet’in, The New England Journal of Medicine’ın dünyaya
örnek gösterdiği bir sağlık dönüşümünden bahsediyoruz.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) –
Nerede?
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Yok öyle bir
şey ya, yok öyle bir şey.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Olmayan bir
şeyden söz ediyorsunuz, olmayan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Onun için, birileri burada gelip de gerçekleri ters yüz etmeye
çalışmasın.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Anlamazlar
Sayın Bakan, anlamazlar; boşuna anlatmayın, anlamazlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Millet neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) –
Vallahi, bizim Ağrı’ya altı yıldır bir hastane
gelmedi.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kamu
Hastaneleri Genel Sekreterliği ne oldu? Kaldırdınız.
Getirdiğinizi geri götürdünüz.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Doktorlar
fazla çalışmaktan intihar ediyor.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Binlerce insan güvenlik soruşturmasından dolayı
atanamıyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvurunun yolunun açılması AK PARTİ
iktidarlarının, dönemimizin ürünlerinden birisidir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kamu
Hastaneleri Birliğinden vazgeçtiniz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Madem
doğruydu da niye kaldırdınız getirdiklerinizi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Değerli kardeşlerim, yine, hepinizin bildiği gibi, 2012
yılında Türkiye İnsan Hakları Kurumunu ve Kamu
Denetçiliği Kurumunu kurduk. Daha sonra, Türkiye İnsan Hakları
Kurumunu güçlendirmek için 2016 yılında yeni bir kanun yaptık,
kurumun adını Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu
olarak değiştirdik.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hâlen sitesi yok o
kurumun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bu kurumumuzun uygulama yönetmeliği 24 Kasım 2017 tarihinde
yayımlanarak yürürlüğe girdi ve kurum başvuruları almaya
başladı. Esasen, bu kurumun çatısı altında üç
ayrı yapı var: Bunlardan birisi insan haklarının
korunması ve geliştirilmesi, ikincisi Birleşmiş Milletler
İşkence ve Kötü Muameleye Karşı Ek Protokol kapsamında
ulusal önleme mekanizmasıdır, üçüncüsü de ayrımcılıkla
mücadele ve eşitliğin sağlanmasıdır. Kurum bir
şekilde teşkilatlanmasını devam ettirirken diğer
yandan üzerine aldığı sorumluluk gereği ulusal önleme
mekanizması görevi kapsamında 16-18 Ekim 2017 tarihleri arasında
Rize ve Trabzon’a ziyaretler düzenleyerek alıkonma merkezlerini de ziyaret
etmiştir.
Bu arada şunu özellikle ifade etmek istiyorum:
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumumuzu daha etkin ve
işlevsel kılabilmek amacıyla kurumun personel, mali, teknik ve
fiziki altyapısını güçlendirmeyi Hükûmet olarak 2018
yılı programımıza aldık. Kurulun temel hak ve
hürriyetlerin korunup geliştirilmesinde, ayrımcılıkla
mücadelede, herkesin eşit muamele görmesinde etkili bir faaliyet icra
edeceği bir 2018 ve 2019 planlıyoruz.
Bu arada kurul üyelerinin teşkil ediliş
biçimleriyle ilgili olarak da şunu ifade etmek isterim: Avrupalı
bütün diğer ülkelerin kurullarıyla büyük benzerlik gösteren bir atama
usulü vardır yani birçok Avrupalı ülkede uygulanan usul Türkiye’de de
kanuna yazılmış ve bu şekilde de kurul üyeleri
belirlenmiştir.
Bu arada yine, burada konuşma imkânı
olmayan… Aslında bu kurullar özel kuruluşlar, keşke
imkânları olsa da kendileri hakkında eleştiri
yapıldığında gelip burada kendilerini savunabilseler ama
burada bu imkânlar yok. Bu kürsüye çıkıp da kendisini
savunamayacağı hâlde Kamu Denetçiliği Kurumu hakkında da
eleştirilerde bulunuldu, hatta Başkanın şahsına da
eleştiriler getirildi.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Canım
onları bakanlar temsil ediyor burada.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Şimdi, değerli arkadaşlarım, Kuruma ve
Başkanına bu hususta haksızlık yapmamalıyız.
Kişiler bir tarafsız kuruma atandıkları zaman daha önceki
politik tutumlarının ya da pozisyonlarının ne olduğuna
bakılmaz.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Bir iki tane
CHP’li atansın Ombudsmanlık Kurumuna.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bakınız, şimdi, biz Meclis başkanları seçiyoruz,
Meclis başkan vekilleri seçiyoruz. Onlar yemin ediyorlar ve tarafsız
Meclis Başkanı ve başkan vekilleri olarak burada bize hizmet
ediyorlar.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) –
Cumhurbaşkanınız da yemin etmişti.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Şu mu isteniyor: Tamamen apolitik olan insanlar mı seçilsin?
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Apolitizasyon
değil, arada CHP’li de atayın istiyoruz. Mesela Ombudsmanlık
Kurumuna 2 tane de CHP’li atayın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Yani politikayla hiçbir ilgisi olmayan, geçmişte bu meselelere hiç kafa
yormamış insanlar mı tamamen bu kurullara konmalıdır?
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) –
Eşit temsil etmiyorsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bu yaklaşımı doğru bulmadığımı
açıkça ifade etmek istiyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – 1 tane MHP’li,
1 tane de HDP’li atayın o zaman.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bakınız değerli arkadaşlar, Kamu Denetçiliği
Kurumuna 5 Aralık 2016 itibarıyla başvuru sayısı 5.096
iken 2016 yılının aynı dönemine kıyasla 2017’de
başvuru sayısı yüzde 208 artarak 15.707 olmuş ve bu arada
dostane çözüm yöntemiyle çözülen başvuru sayısı 1.827, tavsiye
kararlarına uyum oranı 2013 yılında sadece yüzde 20 iken bu
yıl bu oran yüzde 53’e ulaşmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
insanların güvenlik içinde yaşamaları temel haklarının
başında gelmektedir. Hepinizin malumudur, Türkiye Temmuz 2016’da
zalim, vahşi bir saldırıyla karşı karşıya
kaldı. Şükürler olsun ki milletimiz bu saldırıyı
püskürttü ve o günden beri de bu kanlı örgütle mücadele ediyoruz hem
Türkiye’de hem Türkiye dışında. Terörist grupları Türkiye’de
artık inlerinde yakalayıp etkisiz hâle getiriyoruz. Bu mücadele
Türkiye Cumhuriyeti’nin beka meselesidir. Terörist Kandil’de de olsa
teröristtir, Afrin’de de olsa teröristtir, Pensilvanya’da da olsa teröristtir;
bizim için bunların hiçbirinin ötekinden farkı yok. Gazi Meclis
çatısı altında bulunan bizler bunu herkese, bütün dünyaya
anlatmalı ve bu konuda da mutlaka iş birliği
yapmalıyız, gönül birliği yapmalıyız.
Sırtını -biraz önce de ifade ettiğim gibi- PYD’ye, YPG’ye
dayayan veya FETÖ’yle iş birliği yaparak kulaklarına üflenenleri
kamuoyuna taşıyanlar milletin emanetini
taşıyamayanlardır. Altını çiziyorum, milletin
oylarıyla milletin Gazi Meclisine gelen bizler, FETÖ ve PKK gibi
teröristlerle aynı söylemde, ortak bir düzlemde buluşamayız.
Hayretler içerisindeyim, son zamanlarda -değerli
Bakanımız bu konuya temas edecek, ben sadece çok önemli bir tespitimi
ifade etmek istiyorum- Amerika’da yürütülen davayla ilgili olarak Amerika sanki
haklı bir şey yapıyormuş gibi konuşanlar var. (CHP ve
HDP sıralarından gürültüler)
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Siz nota
verdiniz, nota!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Zarrab konuşuyor, Zarrab konuşuyor.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) –
Sayın Bakan, nota verdiniz, 2 tane nota verdiniz Reza Zarrab’la ilgili!
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletleri’nde Türkiye
aleyhine bir kumpas düzenleniyor. Bu kumpasın oyununa hiç kimse gelmesin,
bu kumpasın oyununa gelmek Türkiye Cumhuriyeti’ne zarar vermekten başka
hiçbir anlama gelmez. Bizim…
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Plaket vermediniz mi Zarrab’a?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Kudüs’le
ilgili nota vermediniz, Zarrab’la ilgili iki nota verdiniz! Bunu söyleyin
Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Değerli kardeşlerim, Kudüs’le ilgili cümlelerle konuşmamı
bitireceğim.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Filistin
için vermediniz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Kudüs için şunu söylüyoruz: Sayın Cumhurbaşkanımız
geçen gün “Güçlü olan haklı değildir, haklı olan güçlüdür.”
demişti. Bizler, zorbalıkla tahkim edilen adalete değil adaletle
güçlendirilen eşitliğe inanıyoruz. Biliyoruz ki… (AK PARTİ
ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
Değerli milletvekilleri, önemli bir şey
söylüyorum, bakın…
BAŞKAN – Sayın Özdiş, bakın Ceyda
Hanım da geldi, idare amirlerinin hepsi burada ona göre, Ahmet Bey de
burada.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Buradan İsrail devletine sesleniyorum, bu haksız kararı veren
Amerika Birleşik Devletleri’ne sesleniyorum: Biliyoruz ki “Zulümle âbâd
olanın ahiri berbat olur.”
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye… Sayın Özkoç, önce
Sayın Kerestecioğlu’na söz vereyim.
Buyurun, 60’a göre söz veriyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in,
Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ’ın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Ben öncelikle, hangi ülkede
yaşadığını gerçekten bilemediğimiz eski bakan,
şimdi Başbakan Yardımcısına bizleri oldukça gülümseten
bu konuşması nedeniyle teşekkür etmek istiyorum.
Daha ciddi olarak cevap verilebilecek şeyler
olduğunu gerçekten düşünmüyorum ama bir iki örnek sadece vermek
isterim: Eğer bu ülkede terörü bitirmekten vesaireden söz ediyorsa… Mesela
burası şöyle bir ülkedir ki, dün, evinde bomba yaptığı
ve bu tespit edildiği hâlde gözaltına alınmış,
tutuklanmış olan birisi “Bu benim hobimdir.” diyerek
-IŞİD’li birisi, ağzından böyle bir laf çıktığını
da duymadık Sayın Bakanın- tahliye edilmiştir. Aynı
zamanda burası öyle bir ülkedir ki, burada, gözlerimin önünde cereyan
etmiştir Mavi Marmara mağdurlarının
tazminatlarının nasıl aslında ortadan
kaldırıldığı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – …insanların rızası hilafına nasıl
burada Mavi Marmara mağdurlarının tazminatları yok
sayılmıştır. Nasıl aslında o sırada, hani,
şu gün, o çok efelenilen Kudüs kararına karşı aynı
şekilde altında Kudüs yazarken imza atılmıştır
sadece HDP dışında ve gerçekten hâlâ binlerce
sağlıkçı da atanmamıştır. Ve bize her gün, her
gün onlarcası “Ne zaman atanacağız?” diye yazılar
yazmaktadırlar. O yüzden gülümsedik.
Teşekkür ederiz, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Özkoç...
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Hesapsız,
ölçüsüz, ağzına her alanın pervasız
açıklamaları.” diyerek sataşmıştır. Söz
istiyorum.
BAŞKAN – Grubunuza yönelik olarak mı
söyledi?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Evet efendim.
BAŞKAN – Peki, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni bir...
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
– Gerçi ben bir tek kelime söylemedim.
BAŞKAN – Üzerlerine alınmışlar.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
4.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Başbakan
Yardımcısı Recep Akdağ’ın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iftiracı, yalancı olan bir insanın
yüzünde daima sözlerini bitirdikten sonra şeytani bir gülümseme
vardır. Eğer bu şeytani gülümsemeyi görüyorsanız
yüreğinizi soğutarak vicdanınıza seslenin. Bu insan her
şeye rağmen pişkin bir şekilde masum ve mağdur insanların
yok olmasına göz yumabilecek bir kişidir, bunu asla unutmayın.
Bize “Bunun hesabını verin.” diyenler,
Orta Doğu savaşı başladığında, Amerika
Birleşik Devletleri’nin, kendilerine kumpas kurduklarını ilan
ettikleri Amerika Birleşik Devletleri’nin “Büyük Ortadoğu Projesi’nin
Eş Başkanıyım.” diye dünyaya kabadayılanan
liderlerinden hesap sorsunlar öncelikle. (CHP sıralarından
alkışlar) O lider, tam bir buçuk ay içerisinde Irak’ta çoluk çocuk,
kadın, minarede ezan okuyan müezzin şehit edilirken bütün televizyonlarda
“İşte buraya özgürlük getiriyoruz, ben bunun eş
başkanıyım.” derken o Hükûmetin üyesi olanları ne Allah
affedecek ne millet ne de Müslümanlar affedecek, bunu da kimse unutmasın.
(CHP sıralarından alkışlar)
Orta Doğu savaşında tam 3 milyon 750
bin Müslüman ölmüştür. Haçlı Savaşı’nda bile bu kadar insan
ölmemiştir. Kadınları, kızları, Müslüman
kadınları, çocukları çırılçıplak üst üste koyup
resimlerini çektirmişlerdir. Onların da sorumlusu bu Hükûmet ve onun
başıdır.
Arkadaşlar, sürem yetmiyor. İşte az
önce “Açıkladım.” dediği Suriyelilerle ilgili beyan, burada
okuyorum: Güvenlik ve kamu hizmetleri, sağlık hizmetleri, eğitim
hizmetleri, belediyecilik hizmetleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …bunlara verilen,
Fırat Kalkanı bölgesi masrafları, sıfır noktası
insani yardım, belediyeler tarafından düzenlenen kampanyalar… Az önce
bunları 34 milyar dolara toparlayamadığı için, Sayın
Bakan 34 milyon dedi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – TL dedi, TL dedi.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – TL dedi, 34 milyon TL
dedi; 120 katrilyon diyemediği için... Sokakta açlık, sefalet
içerisinde bıraktıkları…
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç,
süreniz doldu.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …onlar üzerinden Avrupa
ülkeleriyle anlaşma yapıp, çocuklar ve kadınlar Akdeniz’in
karanlık sularında boğulurken hiçbir şey yapmayan, göz
yuman Hükûmet, “Acaba onu biz gösteririz de Avrupa’dan üç kuruş para
alır mıyız?” diye canlara kıyan insanlar buradan gelip de muhalefete
mi hesap soruyorlar?
BAŞKAN – Sayın Özkoç, lütfen…
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – FETÖ’de yanılan,
PKK’da yanılan, Balyoz’da, Ergenekon’da yanılan… (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, böyle bir usul yok ya.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın
Başkan, bu ne!
BAŞKAN – Sayın Özkoç…
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
– Sayın Başkanım…
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kürsüyü işgal
ettiniz ya.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …bu devletin sözcüleri
müfteridir, yalancıdır. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, böyle bir usul yok ya.
BAŞKAN – Sayın Özkoç…
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
– Şahsıma ve Hükümetimize sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başbakan
Yardımcısı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Nasıl sataşmış,
ne söylemiş, bir tekrar etsin. Bize gelince soruyorsunuz, onlara niye
sormuyorsunuz?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Gerekçesini
bir söylesin, niye istiyor?
BAŞKAN – Buyurun efendim, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyin.
5.- Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ’ın,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
– Bu kürsüye biraz önce çıkan değerli milletvekili eğer
“iftiracı ve yalancı”yı ve “şeytani gülümseme” ifadelerini
şahsım için kullanmışsa kendisine iade ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ben de aynı
şekilde size iade ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Hem de misliyle iade ediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ben de size 4
katıyla beraber iade ediyorum.
BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın
milletvekilleri; yani hiç yakışıyor mu? Lütfen…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bakan olmanız bir
şey olmanızı ifade etmez. Oradan tehdit gönderemezsin bana.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– O sizin bu Meclis kürsüsüne yakışmayan ifadelerinizi…
BAŞKAN – Bu şekilde yaklaşımlar
doğru değil.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Cumhuriyet Halk
Partisine karşı konuşuyorsun, haddini bilerek konuş!
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Meclise yakışmayan ifadelerinizi…
MEHMET MUŞ (İstanbul) – İlelebet
muhalefet Sayın Bakan, ona göre konuşun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Haddini bil!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) –
Saygısız!
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla) –
Bana bak…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Haddini bilerek
konuş, burası Cumhuriyet Halk Partisinin makamı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Sen bana “Haddini bil!” diyecek adam değilsin.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Öyle
konuşamazsın! Haddini bil de konuş!
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Sen bana haddimi bildiremezsin! Haddini bildirmek gerekirse ben sana haddini
bildiririm!
BAŞKAN – Sayın Özkoç, lütfen… Siz
konuştunuz burada, Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Konuşma! Haddini
bil!
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Bakan,
konuşmanıza bakın.
BAŞKAN – Sayın Özkoç, onu siz
konuşturup konuşturmama hakkına, yetkisine sahip
değilsiniz, lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Yeri gelmişken bir düzeltme yapayım: Evet, 34 milyar TL değil
-bir fırsat vermiş oldu sayın milletvekili- 30 milyar dolar ve
fırsat maliyetlerini eklersek 34 milyar dolar. 30 milyar doları hep
fırsat maliyetlerini ifade etmediğimiz rakamlar olarak ifade
etmiştik.
Değerli milletvekilleri, bakın aynı
şey yapılıyor. Bizim Suriye savaşıyla ilgili
yaptığımız şey, Suriyeli kardeşlerimize sahip
çıkmaktır, 3,5 milyon Suriyeliye kucak açmaktır. Buraya
çıkan milletvekili Esed’in zalimliğini Türkiye Cumhuriyeti’nin
üzerine getirip konduramaz, bunu şiddetle reddediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Kardeşim
Esad”ı söyle!
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Esed’in zalimliğine, Esed bu zalimliğe başladıktan sonra
milletvekillerini oraya göndererek orada fotoğraf çektirenler ortak
olmuştur, mesele bundan ibarettir. (CHP sıralarından gürültüler)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Amerikan
askerlerine başsağlığı dilediniz.
AHMET TAN (Kütahya) – Yeterin artık ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Bizim yaptığımız, bir zalim diktatörün zulmettiği
kardeşlerimize yardımcı olmaktan, destek olmaktan, onlara
bağrımızı açmaktan başka hiçbir şey değildir,
bundan sonra da bu böyle devam edecektir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Onların üzerinden
yapıyorsunuz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Üç gün sonra beraber oturacaksınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla)
– Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.31
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Bülent ÖZ (Çanakkale), İshak
GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 504) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Hükûmet adına
Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ’a aittir.
Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakikadır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay ve Danıştay Başkanlıkları ile Diyanet
İşleri Başkanlığı, Millî İstihbarat
Teşkilatı, Millî Güvenlik Kurulu 2016 Yılı Kesin Hesap
Kanun Tasarısı ile 2018 Yılı Bütçe Kanun Tasarısı
üzerinde Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak, öneri ve
eleştirileri değerlendirmek üzere huzurlarınızdayım.
Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisimizin değerli Başkanlık
Divanını ve milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Bütçemizin hazırlanmasında, Komisyon
görüşmeleri ve Genel Kurul görüşmeleri sırasında katkı
sunan herkese ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.
Bütçemizin ülkemize, milletimize, hepimize hayırlı ve uğurlu
olmasını Cenab-ı Allah’tan temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanı Anayasa’mıza göre devletin başıdır
ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve milletin birliğini temsil
eder. Ayrıca Cumhurbaşkanı Anayasa’nın uygulanmasını
ve devlet organlarının birbiriyle uyumlu
çalışmasını temin eder ve Anayasa’mızda yasama,
yürütme, yargıya dair tayin edilmiş görevler ile kanunlarda geçen
diğer görevleri yapar, yetkileri kullanır.
Bizim Anayasa’mızda Cumhurbaşkanına
çok önemli bir yer ayrılmıştır. Hem devletin başı
olmak hem cumhuriyeti ve milletin birliğini temsil etmek, Anayasa’nın
doğru uygulanmasını ve kurumların, organların uyumlu
çalışmasını temin etmek elbette son derece önemli bir
görevdir. Bu kadar önemli görevlerde bulunan ve devletin başı olan
Cumhurbaşkanına karşı da elbette hepimizin belli bir
saygı dili içerisinde konuşmamız esas olandır.
Cumhurbaşkanına karşı kullanacağımız
saygı dili evvela devletimize olan saygıdır…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ama bir partinin Genel
Başkanı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - …cumhuriyete saygıdır, temsil ettiği milletin
birliğine saygıdır, Anayasa’ya saygıdır ve
devletimizin her türlü özelliğine saygıdır, kurumlarına
saygıdır.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Senin Genel Başkanın.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – O, AKP’ye
saygıdır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Saygısızlık ise bunların tamamına eş
zamanlı saygısızlık yapmak anlamını
taşır.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Size de
saygı göstermek zorunda mıyız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Cumhurbaşkanın siyasi bir kişilik olması bizim
Anayasa’mıza aykırı bir durum değildir çünkü
bildiğiniz gibi, 16 Nisanda kabul edilen Anayasa
değişikliğiyle…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ondan önce neydi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …daha önce “Cumhurbaşkanı seçilenin partisiyle
ilişiği kesilir.” kuralı Anayasa’dan
çıkarılmış ve cumhurbaşkanlarının siyaset
yapmasının Anayasa’ya göre resmî olarak da önü
açılmıştır.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – O zaman “devlet,
devlet” diye konuşmayacak…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu, Türkiye’nin yeni olduğu, ilk defa
karşılaştığı bir durum da değildir.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk on beş yıl hem
Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanlığını hem de
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanlığını
yaptı.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – O zaman başka parti mi
vardı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Yine, hakeza, İsmet İnönü’nün otuz üç yıl Genel
Başkanlığı var, bunun önemli bir kısmı da hem
Cumhurbaşkanı hem Genel Başkan olarak geçti. Tabii, hem
Atatürk’ün hem İnönü’nün Genel Başkan ve Cumhurbaşkanı
olarak görev yapması o zaman eleştiri konusu elbette
yapılmış olabilir çünkü 1940’tan sonra bu eleştirilere de hep
beraber şahit oluyoruz ama o zaman da, başka zamanlarda da bugün bu
yönde eleştiri yapanlar buradan bir tarafsızlık
eleştirisini üretmemişlerdir. Zira, biz, hepimiz, çok iyi biliyoruz
ki cumhurbaşkanları ülkenin iç ve dış güvenliğiyle,
siyasetiyle, dış politikasıyla, ekonomisiyle, hukukuyla, her
alanıyla doğrudan ilgili olan birileridir. Düşünebiliyor musunuz
belediye meclis üyesi her konuda konuşacak, belediye başkanı,
milletvekili, partilerin genel başkanları, STK’ler, gazeteciler,
üniversiteler, Başbakan, bakanlar herkes konuşacak ama ülkenin
Cumhurbaşkanı ülkenin gidişatına ilişkin
görüşlerini söylemeyecek; söylerse yanlış olur, söylerse
tarafsızlığını yitirmiş olur. Bu, işin
doğasına terstir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hiç susmuyor
ki konuşsun, Cumhurbaşkanı susmuyor ki.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Herkesin konuştuğu bir yerde Cumhurbaşkanı gibi devletin
en tepesinde olan birisi, Anayasa’nın uygulanmasını teminle
görevli birisi, yasama, yürütme, yargıya dair görevleri olan ve aynı
zamanda yürütmenin de başı olan Cumhurbaşkanının
konuşmamasını istemek bu Anayasa’ya en başından
aykırı bir durum.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – O
konuşmaz, çözer.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Anayasa’yı açıp bakacağız, Anayasa sembolik bir
Cumhurbaşkanı öngörmemiş.
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
“Konuşmasın.” demiyoruz, arada sussun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Sadece protokol görevi yapan bir Cumhurbaşkanını
bizim Anayasa’mız hiç ama hiç öngörmemiş. O nedenle,
Cumhurbaşkanının ülkenin her türlü konusunda konuşma,
görüşlerini Meclise iletme hakkı vardır. Nitekim, Mecliste 1
Ekimde cumhurbaşkanlarının yaptığı açış
konuşmalarına baktığınız zaman, bundan önceki
bütün cumhurbaşkanları da ülkenin gidişatına dair güvenlik,
dış politika, ekonomi, adalet, eğitim ve benzeri konularda
görüşlerini Türkiye Büyük Millet Meclisiyle, değişik
platformlarda da yine Türkiye’yle, herkesle
paylaşmışlardır, kimse bunlara tarafsızlık
eleştirisini getirmedi.
Ayrıca, Başbakan bir partiden seçiliyor
sistemde, partinin üyesi, genel başkanı, milletvekili, grup
başkanı ama yürütmede de en önemli görevi alıyor. Başbakan
olunca tarafsızlığına gölge düşmüyor, genel
başkan; belediye başkanı olunca, partili,
tarafsızlığına gölge düşmüyor; ben bakanım,
partiliyim, ben bakan olunca tarafsızlığıma gölge
düşmüyor ama Cumhurbaşkanı partili olursa
“Tarafsızlığına gölge düşer.” demek Anayasa’yı
tersinden okumaktır, çifte standarttır.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Cumhurbaşkanı devletin başı, devletin; Başbakan
devletin başı değil.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Ya,
Anayasa böyle yazıyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Ülke
bütünlüğünü temsil eder.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bakın, yeminle ilgili maddeye geleceğim. En çok
kullanılan yemin maddesidir, orada bir değerlendirmeyi paylaşmak
istiyorum. Yemin maddesinde bahsedilen tarafsızlığın ne
olduğunu bir de bu gözle değerlendirmenizi hepinizden rica ediyorum.
“…Ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine
getirmek için bütün gücümle çalışacağıma…” diyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çalışıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Üzerime aldığım görevi…” Buradaki
tarafsızlık görevdeki tarafsızlıktır, Anayasa ve
yasalarla verilen görevleri, yasamaya, yürütmeye, yargıya dair görevleri
yerine getirme konusundaki tarafsızlıktır.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – “Taraf olmayan
bertaraf olur.” diyen adam.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
– Yoksa, Cumhurbaşkanının ülkenin siyasi konularında…
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Bir partinin
genel başkanı nasıl tarafsız olur ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …ülkenin ekonomik konularında, dış ve iç politika,
güvenlik konularında fikrinin olmaması anlamında bir
tarafsızlıktan bahsetmemektedir. Bunu doğru yere koymak gerekir
ve bizim Anayasa’mızın ilkeleri çerçevesinde de Türkiye Cumhuriyeti
devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan …
ALİ ŞEKER (İstanbul) – AKP Genel
Başkanı…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – … görevlerini ve yetkilerini Anayasa’ya göre tarafsız bir
şekilde kullanmakta ve yerine getirmektedir. [CHP sıralarından
alkışlar (!)] Bunda hiç kimsenin tereddüdü olmaması gerekir. Ama
mesele Türkiye olunca, Türkiye'nin çıkarları olunca, milletin
çıkarları olunca Cumhurbaşkanı bu konuların
tamamında tereddütsüz taraftır, bundan sonra da taraf olmaya devam
edecektir. Bundan daha doğru olan, daha doğal olan ne olabilir?
Tabii, Cumhurbaşkanına karşı
bazı hakaretamiz konular oluyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlar AKP Genel
Başkanına…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – AKP Genel
Başkanına konuşuyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bizim Ceza Kanunu’muzda bu suç. Bakın, bir şey daha
söyleyeceğim. Getirdim ben kanunu. Bizim kanunumuzda 1926’dan beri
Cumhurbaşkanına hakaret suç sayılıyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet,
Cumhurbaşkanına ama AKP Genel Başkanına değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – 1961’den sonra gene hakeza bir değişiklik
yapılıyor, gene suç sayılıyor, yeni Ceza Kanunu’na göre de
suç sayılıyor.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Biz AKP
Genel Başkanını eleştiriyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Efendim, şimdi genel başkan oldu, şimdi
değişmesi lazım… Peki, soruyorum: Atatürk
Cumhurbaşkanımızdı, aynı zamanda CHP’nin Genel
Başkanı değil miydi? Niye burada durdu bu? (CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tek parti
dönemiydi o dönem.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – İsmet İnönü Cumhurbaşkanıydı, aynı zamanda
Genel Başkan değil miydi? Niye durdu? Cumhurbaşkanına
hakaret suçtur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Her
dönemde suçtur, biz suç yapmadık.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – İleri
gidin, geri gitmeyin, ileri gidin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – İkincisi, bakın, İtalya’da suç, Polonya’da suç,
İspanya’da suç, Almanya’da suç, Fransa’da suç, Belçika’da suç, suç olmayan
yer yok, her ülkede suç.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – AK PARTİ
Genel Başkanına yapılan eleştiriler suç değildir.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ama oralarla bizim aramızda bir fark var, onlar
cumhurbaşkanıyla konuşurken, ondan bahsederken hakaretle,
saygısızlıkla, sinkaf ile görüş açıklamayı
birbirine karıştırmıyorlar.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) - Çünkü onların cumhurbaşkanı da halka hakaret
etmiyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Maalesef bugün ülkemizde Cumhurbaşkanımızdan
bahsederken “Görüş açıkladım.” diyor. Ben şimdi buraya
bazı görüş açıklama şeylerini getirdim.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Oradaki
cumhurbaşkanı sabah akşam konuşuyor mu? Muhalefete hakaret
ediyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ya, bakın, sayın vekil, elimde dosyalar var, ben o
dosyaları sana vereyim.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Oradaki
cumhurbaşkanları sabah akşam konuşmuyor ki hiç.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Eşinize, annenize, babanıza, çocuğunuza, yedi
ceddinize sinkaflı küfürler yapmak ne zamandan beri düşünce
açıklaması oluyor? (CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kimse sinkaflı küfrü
savunmuyor Sayın Başkan. Kimse sinkaflı küfrü savunmuyor. Senin
genel başkanının ettiği hakaret…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bunlar küfürdür, hakarettir. Hem bizim yasalarımızda suç
hem genel ahlak kuralları bakımından hem de kültürümüz
bakımından kabul edilemez bir şeydir.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Trolistanın
cumhurbaşkanı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O zaman bunların
hepsini senin genel başkanına söyleyeceksin. Küfür eden de o, hakaret
eden de o,saygısızlık yapan da o.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Cumhurbaşkanına karşı hakaret eden elbette
bunun karşılığını görecektir. Hakaret ile
düşünceyi de birbirinden hepimizin ayırması son derece önemlidir.
Bundan önceki cumhurbaşkanlarında,
Sayın Gül, Sayın Demirel, Sayın Sezer ve diğerlerinin
tamamında da bu maddeyle ilgili yargılamalar var. Hepsi döneminde de
uygulanmış, o zaman sorun değil, şimdi sorun.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kaç tane dava
var, kaç tane?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kaç tane dava var?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Sezer bir
partinin genel başkanı değildi, Demirel değildi, hiçbirisi
bir partinin genel başkanı değildi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Neden? Çünkü çok farklı bir şekilde, siyaseten
Cumhurbaşkanımızı yıpratmak için
kullanılıyor orada.
Peki, bir başka konu: Cumhurbaşkanı
ve Hükûmetimiz Türkiye’nin çıkarlarına ilişkin konularda
görüşlerini oluştururken, tutumlarını belirlerken hangi
saikle hareket ediyor?
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
İktidarını korumak için, iktidarı korumak için.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Tek adamın
yağcısı!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Çok net, çok net söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk
milletinin ortak çıkarlarını esas alarak hareket ediyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – FETÖ'yle aynı yolda
yürürken, aynı menzile giderken de ortak mıydı?
Çıkarlarımızı mı düşünüyordu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Biz, milletimizin ve devletimizin çıkarı söz konusu
olduğu zaman bırakın bir ülkeyi, bir ülkenin liderini,
dünyayı karşımıza almaktan çekinmeyiz. Mesele Türkiye
olduğu zaman gözümüz kimseyi görmez. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Amerika’ya bir
gün “dostum”, bir gün “postum” diyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Cihan Harbi yıllarında, Kurtuluş Savaşı
yıllarında bunu ispat ettiğimiz gibi, Kıbrıs
Harekâtı’nda ispat ettiğimiz gibi, 15 Temmuzda ispat ettiğimiz
gibi pek çok olay da bunun tanığıdır. Bundan sonra da
aynı şey olacak.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu 18 adada niye ispat
edemiyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Şimdi, deniyor ki: “Cumhurbaşkanı Lozan’la ilgili
niye konuştu?” Yahu niye konuşmayacak?
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Adalara ne
oldu, adalara?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) –Cumhurbaşkanımız Yunanistan’a ziyarete gitti, Yunanistan
Cumhurbaşkanı kendisi açtı, “Lozan yenilenemez, güncellenemez;
ben hukukçuyum.” diye yüksek perdeden ahkâm kesti. Ne bekliyoruz,
Cumhurbaşkanımız Türk milletinin, Türkiye devletinin hukukunu
korumayacak mı? O ne dedi? “Lozan güncellenebilir.” dedi, milletin
hukukunu korudu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Lozan Türkiye
Cumhuriyeti devletinin tapusudur. Lozan bir tapudur tapu Sayın Bakan,
bilmiyorsanız öğrenin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Şimdi, Cumhurbaşkanı Pavlopulos’la aynı yerde…
“Biz Lozan’ı tartıştırmayız.” Yunanistan da
aynısını söylüyor, siz de aynısını söylüyorsunuz.
Böyle bir şey olur mu? Olamaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Lozan’da adalar bizim.
Güncellemek mi istiyor? Haydi adalara Türk Bayrağı çek, güncellemek
için Türk Bayrağı çek.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Şimdi, bakın, çok net, çok…
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Adaları
teslim ettiniz Yunanistan’a.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti bizim dönemimizde Ege’de bizden önceki
statülerin hiç birisinde bir milim geri gitmemiştir.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya, 18 tane adaya bayrak
çekildi, daha yeni ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Milletimizin de devletimizin de hukukunu sonuna kadar koruduk,
bundan sonra da koruyacağız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yapma Allah aşkına
ya, yapma Allah aşkına ya! Güncellemek istiyorsan o adalara
çıkarsın, Türk Bayrağı’nı çekersin, Süleyman Şah
gibi, kaçmazsın. Orada 18 adayı söyleyecekti.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Şimdi, Trump’la ilgili, “Efendim, niye böyle söyledi?” Ya,
şimdi, biz ne diyeceğiz? Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, ABD
yönetimi PKK’nın uzantısı PYD/YPG’ye tır tır silah
gönderirken “Sayın Trump, bu silahları niye gönderiyorsun?” diye
sormayacak mı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Soracak tabii, soracak.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Aramız bozuluyor diye çekinecek, korkacak, pısacak
mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Öyle bir
şey olur mu? O silahlar bize tehdit, Türkiye’ye, ülkemize tehdittir. Çok
net söylüyorum. Elbette milletin hukukunu koruyacak.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sorsun tabii, sorsun, 18
adayı da sorsun.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, bir saniye…
Sayın milletvekilleri, kürsüde hatip
konuşuyor, siz niye konuşuyorsunuz, niye konuşuyorsunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Soru soruyor.
BAŞKAN – Sizin konuşmacılar
konuşunca kimse müdahale etmedi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
soruyor bize, biz de cevap veriyoruz.
BAŞKAN - Lütfen, lütfen müdahale etmeyelim.
Varsa sözünüz gerekirse sataşmadan söz alırsınız.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan Meclise hitap etsin, bize niye hitap ediyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sayın Başkan, süreme ilave istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Şimdi Kudüs gündemde. Şimdi, Amerika,
Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı aldı. Kudüs
bütün Müslümanların ve semavi dinlerin değer verdiği bir şehir,
bizim ilk kıblemiz…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …miraç mucizesinin şahidi bir yer…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …ve böylesi bir yerde, bütün Müslümanların kırmızı
çizgisinin olduğu bir yerde, Orta Doğu’da zaten kırılgan
olan barış sürecini ateşe atan böyle bir açıklama
yaptığı zaman Türkiye demeyecek mi “Niye bunu
yapıyorsunuz?” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Diyoruz! Demiyor muyuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Bölgeyi felakete atıyorsunuz, ateşe atıyorsunuz,
barışı bombalıyorsunuz, huzuru yok ediyorsunuz.” demeyecek
mi?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Nota verin o
zaman!
ATİLA SERTEL (İzmir) – Nota verin, nota!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Kimden yana tavır koyacak? Elbette milletin ve devletin
hukukundan yana tavır koyacak.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Nota kotan
doldu mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – İsrail’de yaşananlara Türkiye'nin bigâne
kalmasını kimse Türkiye'den beklememelidir.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) –
İsrail Büyükelçiliğini kapatın Sayın Bakan!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, kim
bekliyor bunu? Kim bekliyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Filistinlilere yaptıklarına, Gazzelilere
yaptıklarına, Kudüs’teki kutsal emanetlere yaptıkları
saygısızlığa karşı Türkiye'nin sesi her zaman gür
olacaktır.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Yahudi Cesaret
Madalyası’nı iade ettiniz mi? O hâlâ duruyor, önce onu iade edin.
ATİLA SERTEL (İzmir) – İsrail
Büyükelçiliğini kapatın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bakın, bir şey söylüyorum,
Cumhurbaşkanımızı ve Hükûmetimizi İsrail konusunda
zayıflatacağını düşünenler beyhude düşünüyorlar,
bizim en güçlü olduğumuz konulardan birisi budur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne yapacaksın?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Büyükelçiyi
geri çekin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – İsrail’in Cumhurbaşkanına “Siz adam öldürmeyi iyi
bilirsiniz.” diye (...)(x) çeken bir
Cumhurbaşkanına… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, istirham
ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Siz İsrail’le şöyle böyle yan yana geliyorsunuz.” kimse
diyemez. Var mı böyle bir örnek? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA SERTEL (İzmir) – 16
yaşında çocuk öldü, Furkan var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Dünyanın hangi lideri bunu söyleyebilme cesareti gösterir?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen söylediğine
inanıyor musun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Mavi Marmara’da da İsrail’den ilk özür dileten Hükûmet, lider
gene Cumhurbaşkanımızdır. Tazminatı kabul ettiler,
ambargoyu hafifleten adımı attılar ve Türkiye'nin tezlerini
kabul ettiler.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, bir
anlaşma yapalım, Mavi Marmara’yı bozun, büyükelçiyi geri çekin,
Cesaret Madalyası’nı geri verin, bütün bunları yapın,
alkışlayalım sizi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
– Bakın, burada, bir başka hususu daha ifade etmek istiyorum.
Anlaşmalarla ilgili konuşuluyor. Orada pek çok anlaşma
imzalanmış.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Mavi Marmara var,
Mavi Marmara!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Hem İsmet İnönü’nün Başbakan
yardımcılığı döneminde…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bana soruyor, cevap
veriyorum. Allah Allah!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …Ecevit’in Başbakanlığında, Demirel’in
Cumhurbaşkanlığında, Başbakanlığında,
anlaşmaların hepsinde açık açık yazıyor. Orada
bıraktım, o anlaşmaları bana bir gönderirseniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yok, videoyu seyredelim!
Videoyu seyredelim! Kudüs’e gittiğinizde… Videoyu seyredelim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bakın, hepsi “Kudüs” yazıyor, “Kudüs.” O zaman kimse
demiyor “Kudüs’te imzalandı.” O zaman “Siz tanıyorsunuz.” denilmiyor,
şimdi burada söylenince bambaşka şey… (CHP
sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kudüs’e gittiğinizde
“Hoş geldiniz Kudüs’e, İsrail’in başkentine” dendiğinde ne
dediniz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
bakın, sizin konuşmanızda da bu kadar müdahil olurlarsa
karışmam, ona göre. Lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bunlar çok net şeyler.
Buradan şunu özellikle ifade etmek istiyorum…
BAŞKAN – Size nasıl muamele edilmesini
istiyorsanız siz de öyle muamele edin, lütfen istirham ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devletinin, milletinin hukukunu korumak bizim
görevimiz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ama bir saattir konuşuyorlar,
susturun arkadaşları.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – İşte anlaşmalar. Bakın burada ne yazıyor?
Erdal İnönü, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı. Ne zaman? “1 Haziran 1992 tarihinde Kudüs’te imzalanan
ekli anlaşma” diyor. Kaç tane var? Onlarca var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz bozsaydınız,
bozsaydınız. On beş yıldır Hükûmetsiniz. O
yanlışsa düzgününü yapsaydınız. Elini tutan mı
vardı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Allah Allah! Ne yapıyorsunuz? Buradan acaba biz nasıl
yıpratırız diye oradan giriyorsunuz. Buradan bizi
vuramazsınız.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Sayın
Bakan, Mavi Marmara’yı 20 milyon dolara sattınız, 20 milyon
dolara.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Kudüs bizim ruhumuzda, kalbimizde, zihnimizde. Bir dünya
yıkılsa Kudüs’ten biz vazgeçmeyiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz de geçmeyiz, biz de
geçmeyiz. Ama biz şunu söylemeyiz: “Üç ay içinde bölgeyi
temizleyeceğiz.” demeyiz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Kudüs’ten Filistinliler, Gazzeliler, bütün Araplar vazgeçse de
Türkiye vazgeçmez, Türk milleti vazgeçmez. Bunu herkesin çok iyi bilmesi
lazım.
Diğer bir konu, değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi 15 Temmuzda bir darbe teşebbüsü yaşadı
Türkiye.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Toplam 20 milyon dolar.
Bütün Kudüs’ün maliyeti 20 milyon dolar sizin için.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sizin
Kudüs’ünüz 20 milyon dolar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu darbe teşebbüsünden sonra olağanüstü hâl ilan ettik.
Fetullahçı terör örgütü ve diğer terör örgütlerine karşı
ülkemizin etkin mücadelesini başarılı bir şekilde yürütmek
için bunu yaptık. Bizim düşüncemiz olağanüstü hâli uzatmak
değildi ama ortaya çıkan ihtiyaçlar olağanüstü hâli uzatma
zaruretini ortaya koymuştur. Bundan sonra da Türkiye’nin olağanüstü
hâli uzatma zarureti devam ettiği sürece olağanüstü hâl devam
edecektir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne ihtiyaç var mesela
Sayın Bakan? Ne ihtiyaç var? Ne var ihtiyaçlar söyler misiniz? Yani
işçinin sendikalı olma hakkını elinden almak
mıdır, grev yapma hakkını elinden almak mıdır?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu zaruretin ne olduğunu elbette Hükûmetimiz, Millî Güvenlik
Kurulu takdir edecek ve bunun gereğini yapacaktır. Buradan şunu
çok net bir şekilde ifade etmek isterim ki Fetullahçı terör örgütünü
terör örgütü olarak ilan eden ilk hükûmet, cumhuriyet hükûmeti AK PARTİ
Hükûmetidir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo, bravo(!)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bizden önceki hiçbir hükûmet “Fetullahçı terör örgütü” diye
ilan etmemiştir. Varsa getirin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo, bravo(!)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bizden önceki hiçbir hükûmet “Fetullahçı terör örgütü” diye
ilan etmemiştir. Varsa getirin. Bizden önce kaç tane cumhuriyet hükûmeti
geçti?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne zaman?
SEYİT TORUN (Ordu) – Sizin kadar da
kadrolaşmadı ama.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – İşte şu hükûmet ilan etmiş diyorsunuz. Halep
oradaysa arşın burada. Alın getirin. Bu FETÖ’nün kırk
yıllık geçmişi var, kırk yıllık. Bizden önce de
yirmi beş yıl var. Peki yirmi beş yılda gelen hükûmetler
neden terör örgütü ilan etmedi? Neden dershaneleri kapatmadı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sizin yüzünüzden. “Muhterem
Hoca Efendi” diye diye canınız çıktı burada.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Neden yayın organlarına el koymadı? Neden
okullarına el koymadı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sizin yüzünüzden.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Neden bunları finanse eden şirketlere el koymadı,
neden yargı süreçleri işlemedi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kıyamet
kopartıyordunuz burada Fetullah’a bir şey deyince.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Baktığınız zaman, bütün bunları yapan,
işleten iktidar AK PARTİ iktidarı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
kıyamet kopartmıyor muydun burada biz Fetullah’a laf söyleyince, sen
yapmıyor muydun burada?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – FETÖ’yü
aklayan sizsiniz, siz! Sizin döneminizde beraat etti FETÖ!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bakın, şunu çok net söylüyorum: Fetullahçı terör
örgütü dâhil bütün terör örgütleriyle tereddütsüz, amasız ve amansız
bir mücadeleyi Hükûmetimiz sürdürdüğü gibi bundan sonra da sürdürmeye
devam edecektir. Burada bir gevşemenin olması asla söz konusu
değildir, bundan sonra da olmayacaktır.
Kamudaki arındırmalar, Anayasa’mız ve
çıkarılan KHK’ler çerçevesinde yapıldı. Anayasa’nın
129’uncu maddesi çok açık, ne diyor? Memurlar ve diğer kamu
görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla
yükümlüdür.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Memur bırakmadınız ki, hepsini ihraç ettiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Yani Anayasa’ya ve kanunlara sadakat yükümlülüğü vardır.
Hiçbir devlet, sadakatinden şüphe ettiği insanları
çalıştırmaya mecbur tutulamaz.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) –
Ne zaman, hangi yargı karar verdi buna?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sadakatinden şüphe uyandıracak bir şey fark
ettiği zaman da daha önce memuriyete girse dahi onu orada tutamaz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Anayasa’ya
sadakat ve AKP’ye sadakat aynı şey mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Başka ülkeler de bu arındırma
politikalarını yaptılar.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Kölelik
düzeni mi var Sayın Bakan? AKP’yi sevmek zorunda mı memurlar?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sovyetlerin dağılmasından sonra komünist bloktan
ayrılan ülkeler yeni rejime geçince pek çok arındırma
politikasını uyguladılar. Niçin? Onların sadakati önceki
rejimedir diye yaptılar.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) –
Tasfiye ediyorsunuz siz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bizim yaptığımız da bu anlamda Anayasa’ya ve
yasalarımıza uygun bir arındırma politikasıdır.
Buradan çok net ifade ediyorum: Devletimizin içerisinde FETÖ veya başkaca
-adı ne olursa olsun- terör örgütleriyle iltisaklı, irtibatlı
veya üyelik ilişkisi içinde olanları bundan sonra da
barındırmayacağız, tespit ettiğimiz anda gereğini
yapmaktan tereddüt etmeyeceğiz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Siyasi ayağı nerede?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Devletine sadakatle hizmet edenin başımızın
üzerinde yeri vardır. Anayasa’mız, yasalarımız da
Hükûmetimize bu noktada tasarruf yetkisi vermektedir. Bundan kimsenin
endişesi olmamalıdır.
Ayrıca DEAŞ’la ilgili de konuşuldu.
Bakın, DEAŞ, İslam’ın düşmanıdır,
Müslümanların düşmanıdır.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – “Öfkeli
çocuklar” diyordunuz onlara.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – İslam düşmanlarının ve Müslüman
düşmanlarının da taşeronu uluslararası bir proje terör
örgütüdür.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne söylüyordunuz Sayın
Bakan, ne diyordunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu terör örgütüyle samimi mücadele eden yegâne ülke Türkiye’dir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne diyordunuz? Tırnak
aç…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Hesapsız kitapsız bir mücadeleyi biz yaptık.
Bakın, şu anda Türkiye’de 3.627 kişi hakkında
soruşturma var. Yine pek çok kişi hakkında dava var ve
Türkiye’de 1.128 kişi de şu anda tutuklu. Bu DEAŞ terör örgütüne
göz açtırmamak için, diğer terör örgütleriyle olduğu gibi…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Antep’e kadar
niye sabrettiniz, Antep patlamasına kadar?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama öfkeli
çocuklarınızdı, öfkeli çocuklarınızdı sizin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …bundan sonra da etkili bir şekilde mücadeleye devam
edeceğiz. Bundan hiç kimsenin endişesi olmamalı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, öfkeli
çocuklarınızdı sizin, öfkeli!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, tabii, Yargıtay,
Danıştay, Anayasa Mahkemesi Anayasa’mızda yüksek mahkemeler
arasında yer almaktadırlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hataları siz
yapacaksınız, ondan sonra bir de gider yapacaksınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Önemli görevleri, Anayasa’nın kendilerine tevdi ettiği
görevleri yerine getirmektedirler ve başarıyla da bu görevleri yerine
getirmektedirler. Türk yargısı, Fetullahçı terör örgütünün
yargıyı işgal girişimine karşı kendini
korumayı başarmış bir yargıdır. İçine bunca
Fetullahçı terör örgütü üyesinin bir şekilde sızmasına
rağmen kendini korumuş ve bir zaman sonra da bunları içinden
atmıştır. Bunların yargıdan
uzaklaştırılması, yargının
bağımsızlığını ve tarafsızlığını
korumak için atılmış bir adımdır. Eğer bir
yargıç veya savcı Pensilvanya’daki teröristbaşına gidip
sorarak karar veriyor, soruşturma yapıyorsa burada bağımsız
ve tarafsız bir yargıçtan, savcıdan bahsedemeyiz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz atadınız,
siz!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – E şimdi de saraydan
alıyor talimatı, hiçbiri karar veremiyor korkusundan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu özelliğini, vasfını kaybetmiştir,
dolayısıyla o cübbeyi şerefli bir şekilde giyme
hakkını da kaybetmiştir. Böyle birini yargıda
barındırmak mümkün değildir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi nasıl oldu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – HSK bu noktada doğru kararlar vermiş,
yargımızın bağımsız ve tarafsız vasfına
gölge düşürenleri yargıdan uzaklaştırmıştır.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay
Başkanlığımız da bu noktada doğru ve yerinde
kararlar vermiştir, hepsini kutluyorum. Ayrıca, 15 Temmuz 2016’da yapılan
darbe teşebbüsü sırasında da Türk yargısı büyük bir
sınavı başarıyla geçmiştir. Yargının
içindeki, siyasi görüşü ne olursa olsun, hangi anlayışı
benimserse benimsesin, bütün yargı mensuplarına buradan
şahsım ve Hükûmetimiz adına şükranlarımı
sunuyorum, sağ olsunlar. Bundan önce pek çok darbe oldu ya darbelerin
önden öncü kuvveti yargı oldu ya da darbenin daha ilk saatlerinde ilk
biatçısı yargı oldu, darbeden sonra da darbeyi
meşrulaştıran, onların haksızlıklarına yol
gösteren bir yargımız oldu. Ama ilk defa darbeye ve darbecilere biat
etmeyen, onlara meydan okuyan bir yargı çıktı. Ben bu
yargıyı ayakta alkışlıyorum, hepsine teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bravo!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – O gece, daha darbenin başarısının veya
başarısızlığının belli
olmadığı saatlerde, yakalama, gözaltı, tutuklama
kararlarını verdiler ve pek çok kişiyle ilgili meslekten el
çektirme kararı aldılar; bu, büyük bir cesarettir.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Zekeriya Öz
nerede, Zekeriya Öz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Herkesin saklandığı, korktuğu,
kaçtığı bir yerde adalet ayaktaydı, yargı
ayaktaydı; savcılarımız, hâkimlerimiz, Anayasa Mahkememiz,
Yargıtayımız, Danıştayımız ve Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulumuz ayaktaydı; onun için ben kutluyorum. Ama buradan,
Danıştay Başkanımıza, Yargıtay
Başkanımıza da burada çok büyük bir haksızlık
yapıldığını özellikle ifade etmek isterim.
Cumhurbaşkanımızla bir araya gelmesi
Cumhurbaşkanımıza karşı saygıdan. Bir edep
timsali olarak saygısını ortaya koymasını,
yargıya ve yargının bağımsızlığına
saygısızlık olarak nitelendirmeyi kabul etmek mümkün
değildir.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bir de çay
demleseydi!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Devletin başı Cumhurbaşkanı, cumhuriyeti,
milleti temsil ediyor. Yargıtayın başkanının da
Anayasa Mahkemesinin başkanının da Meclisin
başkanının da, nerenin başkanı olursa olsun, devletin
başına, milletin ve cumhuriyetin temsilcisine, Anayasa’nın
uygunluğunu, doğru uygulanmasını teminle sorumlu olana
saygı duyması doğal olanıdır, doğru
olanıdır, edebe uygun olanıdır, ahlaka uygun
olanıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Çay
toplaması yetmez, bir de demleyip getirseydi!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Şimdi düşünebiliyor musunuz, kültürümüze,
ahlakımıza, Anayasa’mıza uygun hareket etmiş mahkeme
başkanlarına ve üyelerine çok büyük bir eleştiri
yapılıyor; bunu kabul etmek mümkün değil.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Çay toplamanın Anayasa’da
yeri mi var?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Cüppeler saraydan
düğmeli olarak yollanmış onlara!
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Anayasa’da mı
yazıyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ama eleştiri yapacaksak kime yapacağız biliyor
musunuz? Eleştiriyi işte buradakilere yapacağız.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Adalet nal
topluyor siz çay toplarken.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Ne zaman? Bakın, 10 Haziran 1997, Genelkurmay Orbay salonu,
yaklaşık 400 yargı mensubu katılıyor bir brifinge,
Anayasa Mahkemesi Başkanı -isimlerini vermiyorum- Yargıtay
Başsavcısı, Yargıtay Başkanı, Danıştay
Başkanı, Yargıtay Başsavcısı -daha sonradan olan,
367’nin yolunu gösteren zat- orada gittiler, 28 Şubat postmodern darbesini
yapan askerleri cübbeleriyle ayakta alkışladılar.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Onlar Meclisi
bombalamadı, sizinkiler Meclisi bombaladı, sizinkiler.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - İşte onursuzluk bu. Yargının
bağımsızlığına,
tarafsızlığına gölge düşürmek bu. Yargıyı
askerin emrine tahsis etmek bu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Şimdi, gitmiş, darbeye meydan okuyan bir liderin
yanında, milletin seçtiği bir liderin yanında oturdu diye,
onunla beraber bulundu, yürüdü, çay içti diye eleştiriye tutulan bir
Yargıtay, Danıştay Başkanı var.
SEYİT TORUN (Ordu) – Çay topladı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Darbecilerle olmadı bunlar ya. Muhtıra verenlerle
olmadı bunlar.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Sarayın
emrinde, sarayın emrinde.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bu millete kötülük yapmadı bunlar ve yapmayacaktır da.
Ben hem Yargıtay Başkanımıza hem Danıştay Başkanımıza
hem de Anayasa Mahkemesi Başkanımıza haksızlık
yapıldığını düşünüyorum, onları iyi
tanıyan birisi olarak bunu söylüyorum.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) –
Danıştay Başkanının kızı nerede
çalışıyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Amerika’da devam eden bir dava var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bu sene çay
fiyatlarını Danıştay Başkanı
belirleyecekmiş.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Son olarak ona değinmek istiyorum. Şimdi “Zarrab
davası” deniliyor, görülüyor çok net bir şekilde. Bakın, son
ifadeler de çıktı ortaya. 17 Aralık
soruşturmasını yürüten FETÖ’cü terörist orada “Belgeleri ben
getirdim, kâğıt parçalarını.” diyor, tanıklık
yapıyor; bir.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Niye nota verdiniz?
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Niye nota
verdiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Şimdi, orada bir bankacı FETÖ’cü firari -oradaki “rapor”
denen kâğıt parçasında imzası var- o da tanık orada.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Sağlığını merak ediyordunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Şimdi, FETÖ’nün finans desteği verdiği bir STK’de
bilirkişi atandı, o da resmî bilirkişi orada.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Reza’nın
sağlığını merak ediyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Yargılamayı yapan yargıç 2014 Mayısında
Türkiye’ye getirildi FETÖ’cüler tarafından, 17-25 Aralık sürecine
destek vermek için burada açıklama yaptı, hâkim de o.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kozmik odaya
nasıl soktunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye nota verdiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Zarrab ceza tehdidiyle veya çıkma ümidiyle
baskılandı, iftiracı olmaya zorlandı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bunları biliyordunuz da
niye nota verdiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ve şimdi, burada, bakın, böyle bir yargılama
yapılıyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kozmik odaya
nasıl soktunuz onları, kozmik odaya?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Şimdi, burada adalet çıkar mı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kıbrıs için nota
vermeyin, çuval geçirilen askerler için nota vermeyin, şimdi Reza için 2
tane nota vereceksin, bunları anlatacaksın burada!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - FETÖ’cülerin lojistiğini, tanıklığını
yaptığı, desteklediklerinin bilirkişi, hâkim
olduklarının verdiği bir karar Türkiye’yi mahkûm edemez ve
burada bitmemiş komployu Amerika’da tamamlamaları mümkün
değildir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Türkiye’yi mahkûm etmiyor,
kimse mahkûm edemez!
ALİ ŞEKER (İstanbul) -
Dolandırıcıları mahkûm ediyor,
dolandırıcıları!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bu bir kumpastır ve burada olup bitenlerin tamamı
Türkiye’de savcılık tarafından soruşturuldu...
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Sayın
Bakan, Zafer Çağlayan’ı tekrar yargılayalım o zaman, 50
milyon euro rüşvet almış, öyle diyorlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - ...Meclis tarafından soruşturuldu ve kararlar verildi.
Yeni bir şey de hiç yok, iftiralar var, yalanlar var; bu iftiralarla, bu
yalanlarla Türkiye’yi yormaya kimsenin hakkı yoktur, olmayacaktır da.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Zafer niye
çağlamıyor!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sizin de yok ama sizin de
yok!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bunlarla ilgili bizim duruşumuz çok nettir, bundan sonra da
duruşumuzu milletten yana muhafaza etmeye devam edeceğiz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın
Bakan, nota da mı kumpas nota, orada da mı kumpasa geldiniz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hepiniz müzisyen oldunuz be
nota vermekten!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Tabii, Diyanet İşleri Başkanlığıyla
ilgili konuya gelmeden önce MİT’le ilgili de çok şey söylendi.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Zafer niye
çağlamıyor, Zafer niye çağlamıyor!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Burada yeri nedeniyle kısaca değinmek istiyorum.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Süleyman
Aslan’ın paralarına ne oldu, 4,5 milyon dolar? Faiziyle iade ettiniz.
Bu haram para ne oldu, haram para?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bakın Millî İstihbarat Teşkilatı ülkemizin
güvenliğiyle çok ilgili, bekasıyla çok ilgili önemli görevleri
yapıyor hem de canı pahasına yapıyor. Burada onları eleştirmek
çok kolay, bu kırmızı koltuklarda ama MİT’in içerisinde
milletimizin ve devletimizin bekası için canı pahasına gece
gündüz mücadele eden kahramanlar var. Ben o kahramanları da buradan
saygıyla selamlıyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Niye
kaçırttınız onları; kozmik odaya niye soktunuz, kozmik
odaya?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bunların içerisinde yanlış yapan olabilir mi?
Olabilir, her yerde olduğu gibi; onlara da elbette bunun hesabı
soruluyor, sorulacaktır da.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Görmedik. 2 tane
başarısız kurum var darbede, biri MİT, biri Genelkurmay;
ikisi de devam ediyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - MİT’in bağlılığı
Başbakanaydı, Cumhurbaşkanına değiştirildi.
MİT, şimdi, elde ettiği istihbaratı Cumhurbaşkanına,
Başbakana, ilgili bakanlara, Genelkurmay Başkanına ve gerekli
gördüğü kurumlara iletiyor. Yine hem Cumhurbaşkanının hem
Bakanlar Kurulunun ülkenin dış ve iç güvenliğiyle ilgili ve
terörle mücadeleyle ilgili verdiği görevleri yerine getiriyor. MİT
bir kişiyle irtibatlı çalışmıyor, devletin bütün
organlarıyla, bütün kurumlarıyla, Hükûmetiyle, Genelkurmayıyla,
Cumhurbaşkanıyla irtibatlı çalışıyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Enişteden
öğreniyorsunuz ama darbeyi, darbeyi enişteden öğreniyorsunuz!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Darbeyi enişteden
öğrendiniz, neredeydi Hakan Fidan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Başbakanla irtibatlı çalışınca tek adam
olmuyor, Cumhurbaşkanıyla irtibatlı çalışınca tek
adam oluyor! Böyle bir şey olur mu? Olur mu?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hakan Fidan neredeydi?
Darbeyi enişteden öğrenirken Hakan Fidan neredeydi?
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Anca
enişteden mi öğreniyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bakın, darbe teşebbüsüyle ilgili de söylüyorum, elbette
burada MİT’e dönük çok eleştiriler var, benim de eleştirim var
ama şunu da söylemek lazım: Bundan önceki darbelere hep uykuda
yakalanıldı, o zaman MİT müsteşarları vardı,
MİT vardı, “Darbecilerle beraber sessiz sakin darbeyi nasıl
başarırız?”
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi de enişteler
var, enişteler; hem Man adasında var hem de MİT’in içinde.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Ama darbe başarılamadı, başaramadılar ve
MİT eksiğiyle gediğiyle bu darbenin
başarısızlığında en önemli rollerden birini oynadı.
Bu hakkı da hepimizin teslim etmesi lazım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi enişteler
var, enişteler; enişteler haber veriyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Canlarını bu ülke için feda eden insanları burada
hırpalamak bu millete de, bu devlete de fayda vermez, bize de fayda
vermez.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) –
Cumhurbaşkanı “Enişteden öğrendim.” dedi Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Onlar davul zurnayla iş yapmazlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
Cumhurbaşkanına darbeyi kim haber verdi? Kim haber verdi
Cumhurbaşkanına darbeyi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Gizliliğe riayet etmek onların hepsinin görevidir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Parayı
enişteye mi veriyorsunuz, bütçeyi? MİT’in bütçesini enişteye mi
verdiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Milletin, devletin hukukunu canı pahasına koruyan bu
kahramanlara karşı hepimizin saygı diliyle hareket etmesi son
derece önemlidir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir gün durmaması
lazım o MİT’in başında.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Peki, diğer bir konu Diyanet İşleri
Başkanlığı. Son derece önemli bir kurumumuz, Atatürk’ün
kurduğu bir kurum ve cumhuriyetimizin kuruluşundan beri memleketimizde
önemli görevler ifa ediyor. Hem Anayasa’da yeri var hem de
yasalarımızda yeri var ve Diyanet İşleri
Başkanlığı İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak
esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak,
ibadet yerlerini yönetmek üzere kurulmuş ve görevlendirilmiş bir
teşkilat. Din konusunda toplumu aydınlatmak Diyanetin birinci
vazifesi. Bu FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütleri konusunda Diyanete ne kadar
önemli bir görev düştüğünü yaşadığımız
olaylar bize öğretti.
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
IŞİD’ciler medreselerde eğitim veriyor. Her tarafta
IŞİD militanı yetiştiriliyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Burada bir şeyi teslim etmek lazım yani bir şeyi
ifade etmek lazım: Diyanet İşleri
Başkanlığımızın bu konudaki çalışması
elbette geç kalmıştır. Bunu daha önce yapması, daha önce
sapkın, dinî hareketler konusunda toplumu aydınlatması elbette
son derece önemlidir. Diyanet İşleri Başkanlığı
bundan sonraki süreçte yayımlanan dinî kitapları, yapılan bütün
çalışmaları yakından izleyecek ve bunlarla ilgili toplumu
aydınlatan raporlar açıklayacak ve toplumu bilgilendirecektir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yıllarca yalan
söylediniz “Diyanet hadis kitabını yasakladı.” diye bizim için.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bundan sonraki süreçlerde geç kalmaya izin ve fırsat
vermeyecektir; bunu özellikle altını çizerek ifade etmek istiyorum.
Bir başka konu, Diyanet İşleri
Başkanlığının Teşkilat Kanunu 1965’te
çıkmış ama Anayasa Mahkemesi bu kanunun kolunu
kanadını budamış, âdeta kanunsuz bir hâle getirmişti.
Biz bunu düzelttik ve 2010’da 6002 sayılı Kanun’la Diyanet
İşleri Başkanlığını ilk defa, yeniden
teşkilat kanununa kavuşturduk.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Piyango haram.” demiş
bugün, faize “haram” demiyor Diyanet.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ve Kur'an kurslarına konulan yasakları
kaldırdık. İlköğretimi, beş yılı
tamamlamadan, 12 yaşını doldurmadan yaz Kur'an kursuna gitmek
yasaklandı; 15’i doldurmadan hafızlığa, örgün Kur'an
kursuna gitmek yasaklandı; bunları kaldırdık, önüne
hürriyet getirdik. Kur'an kurslarının iaşe ve ibatesinin bütçe
tarafından karşılanmasını getirdik,
yasağımızın içerisine koyduk. Belediye ve özel idare
kanunlarına, dinî tesisler konusunda bütçelerinden kaynak aktarma ve
bunları yapma yetkisini getirdik, bu alanda ön açtık.
Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın ihtiyacını karşılamak
üzere Uluslararası İlahiyat Programı’nı gündemimize
aldık ve bir noktaya getirdik. Ayrıca, “Diyanet Akademisi” gibi
önemli bir adımı da önümüzdeki günlerde atacağız. Bundan
sonra müftü, vaiz, imam-hatip, Kur'an kursu öğreticisi ve müezzin kayyum
adayı olarak alınacaklar “Diyanet Akademisi”ndeki nitelikli
eğitimi tamamladıktan sonra göreve başlayacaklardır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İlahiyat fakültelerini
kapatın. İlahiyat fakülteleri ne iş yapıyor Sayın
Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bunların iyi yetişmesi FETÖ ve diğer terör
örgütleriyle mücadele bakımından da son derece önemlidir ve bu konuda
önemli bir adımı bu dönemde hep beraber atacağımızı
ifade etmek isterim.
Bu ayın içerisinde imam-hatip, Kur'an kursu
öğreticisi, müezzin kayyum alımıyla ilgili ilanlara
çıkacağız. Rakamları açıklamıyorum, onlar ilanda
görülecektir. Ayrıca, ilk defa bir kadın başkan yardımcısı
atandı. Bütün illerde bir müftü yardımcısının
kadın olarak atanması konusunda karar alındı ve atamalar
başladı ve ilk defa, Diyanete kadın müfettişler,
murakıplar alınması konusunda da adımlar atıldı.
Bundan sonra Diyanet İşleri Başkanlığında
kadınlar daha fazla görünür hâle gelecek, kadın hakları ve
İslam’da kadının yeri ve dinimizi güzel anlatma konusunda
kadınların rolü daha da artacaktır. Biz buna inanıyor ve
bunu da büyük bir inançla destekliyoruz.
Diyanet TV’yi, Diyanet Radyoyu ve Diyanet
Yayınlarını yeni dönemde de güçlendirmeye devam edeceğiz.
Burada bir hususun altını çizmekte fayda
görüyorum. Dinî literatürü bilmeden din hakkında konuşmak hepimize
son derece zarar verebilir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Hadi ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Diyanet İşleri Başkanlığı fetva
verirken Medeni Kanun’a göre, Anayasa’ya göre veyahut da herhangi bir partinin
ideolojisine göre fetva vermiyor. Neye göre fetva veriyor? Kur'an’a, sünnete ve
İslam’ın sahih kaynaklarına göre fetva veriyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Daha bir gün
hırsızlık, rüşvet hakkında bir fetva vermedi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu fetva kanuna uyar, uymaz, siz ona uyarsınız,
uymazsınız; genel de değil, fetvalar kişiyi bağlar,
mahkeme kararları nasıl özelse o da özeldir. Şimdi, boşanma
hukuku ve başka konularda almışlar, dalga geçiyorlar; yahu, bir
gidin de İslam hukukçularına sorun, dalga geçtiğiniz konunun
aslı esası nedir diye bir sorun, onlar size cevap versinler, herkes
konuşuyor.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) –
Şeriatla mı yönetiliyoruz Sayın Bakan? Medeni Kanun’u mu
kaldırdınız? Şeriata mı geçtiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Onun için, bilenler konuşacak, literatürü bilmeden…
Bakın, Peygamber Efendimiz’e Kur'an-ı Kerim’in Enbiya suresinin
107’nci ayetinde…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ya, bırak
bunları ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Resul’üm, biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” diyor,
Kalem suresi 4’üncü ayette “Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” diyor,
Ahzâb suresi 21’inci ayette “Ant olsun ki Resulullah’ta sizin için, Allah’a ve
ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı zikredenler için
güzel bir örnek vardır.” diyor. Peygamberlerin tamamı bütün
insanlığa örnek gönderilmiş birer liderdir ve onları örnek
almayı Kur'an emrediyor, bütün dinler de peygamberi örnek almayı emrediyor.
Biz şimdi konuşurken Peygamber’imizin hayatında
yaşanmış bir iftirayı dile getirdiğimizde,
Peygamber’in eşi böyle iftiraya uğruyor da biz kim oluyoruz da
-sıradan insanlar- iftiralarla muhatap kalmayalım? Onun için, bunun
değerlendirmesini yaparken oralardan istifade etmek yanlış bir
şey değildir. Ama yanlış olan nedir biliyor musunuz? Türkçe
anlatım bozukluklarından veya sürçülisandan…
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) –
Ana dil, ana dil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …istifade ederek “Bak, şimdi
sıkıştırdık buraya…” Yahu, nereye
sıkıştırdın sen beni? Ben bu dine, bu dinin
peygamberine, bu dinin kitabına…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Bakan, yani
demagoji konusunda elinize kimse su dökemez be!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - …inanan ve onun yoluna hayatını feda etmeye hazır
olan sizin gibi 80 milyondan bir tanesiyim. Bizim neyimizi
sınayacaksınız? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Burada senin
gibi düşünmeyenler de yaşıyor ya!
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Fetullah Gülen
çok muhterem bir beyefendiydi!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Ahmet Hamdi Çamlı, adı gibi Ahmet, Hamdi ve Çamlı,
çınar; ne diyor burada konuşurken? Çok net diyor, geliyor kürsüye,
bakın, Ahmet Hamdi Çamlı “Sevgili arkadaşlar, bizim mabudumuz
belli, âlemlerin Rabb’i Allah (CC) başka mabutları olan varsa
baksın.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, süreniz doldu,
lütfen tamamlayın bir dakikada.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bitiriyorum Başkan, bir cümle, izninizle bitiriyorum.
BAŞKAN – Bitirin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sonra, bunun arkasından bir dil sürçmesi yapıyor,
kelimenin arkası gelmiyor. “Bizim başka mabudumuz yoktur.”
diyeceği yerde, orada eksik kalıyor ve sonra diyor ki: “Tayyip Bey
bizim kardeşimizdir, bizim kardeşimiz, ağabeyimiz.” Şimdi,
gelip burada bu konu çarpıtılıyor. Bu kadar dara, zora
düştüyseniz vah olsun, eyvah olsun, yazıklar olsun! Bundan imdat umuyorsunuz,
bundan, bundan! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Geç bunları, geç!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Arkasından da Meclise düzeltme yazıyor Ahmet Hamdi
Çamlı, diyor ki: “Bizim mabudumuz değil.” İfademde değil
kelimesi tutanaklarda eksik kalmış.” Buraya getiriyor, buraya getirip
bunu burada dillendirmek…
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Ayıp!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ayıptan öte.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Ama bu
kaçıncı hata Sayın Bakanım, kaçıncı hata?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
– Ben bir şey diyemiyorum, benim ahlakım buna cevap vermeye el
vermiyor ama bu tür anlatım bozukluklarına, sürçülisana…
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) –
Milletvekilleriniz, belediye başkanlarınız, AK PARTİ’liler
hep aynı şeyi söylüyor. Böyle hata mı olur, dil sürçmesi mi
olur?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Üniversite sınavlarında sorarlardı anlatım
bozukluklarını, demek ki üniversiteyi hâlâ geçememişiz, o
sınavlara biraz daha çalışmamız lazım diyorum ve
bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor,
eleştiren, öneri sunan bütün arkadaşlarıma ayrı ayrı
teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 3 tane öneri sundum
Sayın Bakan, biraz evvel Filistin konusunda.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, “Pembe
koltuklarda oturup MİT’i suçlayamazsınız.” diye sataşmada
bulundu.
BAŞKAN – Size mi, size hitaben?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
6.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
“Edepsiz, alçak” 2 Haziran 2011. “Cibilliyetinin
gereğini yapıyorsun. Bazı insanlar var ki yüzüne tükürsen
yağmur yağıyor sanır, bu da öyle pişkin bir tiptir.”
Sizin Cumhurbaşkanı kisvesi adı altında AKP Genel Başkanı
olarak… (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar)
BAŞKAN – Sayın Özkoç, lütfen sözlerinize
dikkat edin.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …Kemal
Kılıçdaroğlu’na böyle hakaret ederseniz…
BAŞKAN – Sayın Özkoç, lütfen sözlerinize
dikkat edin, kaba ve yaralayıcı sözler kullanmayın.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - …biz de AKP Genel
Başkanına gerektiği gibi cevap veririz, gerektiği gibi.
(CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır niye vuruyorlar
anlamadım ki? Cumhurbaşkanının lafları bunlar,
Erdoğan’ın lafları bunlar ya.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Buradan millete
sesleniyorum...
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) –
Şerefsiz!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Arkadaşlar, ne
var? Ne var, ne oldu?
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) –
Şerefsizlik yapma!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Bir dakika cevap
vereyim. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) –
Şerefsizlik yapma!
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) – O ne demek! Ne demek!
BAŞKAN – Sayın Özkoç… Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bir dakika, bir
şeyler söyleyeyim…
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) – Konuşma! Konuşma!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Bir dakika dur
bakayım, cevap vereyim. Ne oldu, niye vuruyorsun?
KEMALETTİN YILMAZTEKİN
(Şanlıurfa) – Geç yerine! Otur yerine!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Niye vuruyorsun, ne
yaptım, oturun yerinize! Oturun yerinize… Otur yerine, otur!
(Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin
Yılmaztekin’in hatip kürsüsüne yürümesi)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.26
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Bülent ÖZ (Çanakkale), İshak
GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın Özkoç, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
6.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması (Devam)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin
Grup Başkan Vekiliyim, kürsüden bir konuşma yapıyorum. Daha
sonra yaptığım konuşmaya geleceğim ancak
yaptığım konuşmanın metinlerinin geldiği hâl
budur. Bunu doğru bulmuyorum.
İçeride Sayın Başkanla
yaptığımız görüşmede gerçekten grupların
birbirleriyle olan ilişkileri üzerinde çok net, düzgün ifadeler
kullandık. Kullandığım ifadelerde, arkadaşlarımız
da kabul ettiler, bir hakaret yoktur. Ancak şu var, ben şöyle
diyorum: Cumhurbaşkanı olarak AKP Genel Başkanı
sıfatıyla…
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Bak, “kisvesi
altında” diyorsun, kisvesi.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Müsaade edin. Ama bak,
karışırsan böyle olmaz. O zaman grup başkan vekiline bak.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – O zaman grup
başkan vekiline bak.
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Yalan
söylüyorsun.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yalan söylüyorsun.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Yalan söylemiyorum.
“Kisve”den kastım da odur. O zaman grup başkan vekiline bak.
Böyle yaptığınız için burada
grubu yürütemiyoruz.
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Aptal
değiliz ki biz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bak, gene benimle konuşuyorsun.
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Kiminle
konuşacağım?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Arkadaşlar,
Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanı görüntüsüyle AKP Genel
Başkanı olarak Genel Başkanımıza ettiği
hakaretleri tek tek sıraladım. Sayın Bakana az önce, “Anayasa’nın
hükmü gereği Cumhurbaşkanına hakaret edemezsiniz.” deyince ben
de “Cumhurbaşkanı görüntüsüyle AKP Genel Başkanı olarak…
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Müsaade et ya.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Genel Başkan, Genel
Başkan…
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …sen ‘ahlaksız’,
‘cibilliyetsiz’ laflarını söyleyemezsin.” dedim. Şimdi, bunu
söylemekten arkadaşlar, muhalefet partisiyiz, hiç geri durmayız. Bize
hakaret edilirse, biz aşağılanırsak, bizim Genel
Başkanımıza herhangi bir söz söylenirse siz
Cumhurbaşkanınız için ne yapıyorsanız 5
katını biz Genel Başkanımız için yaparız, tamam
mı? (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Şimdi
arkadaşlar, biz buraya birbirimizi dövmeye, kırmaya, küfretmeye
gelmedik; ben küfretmiyorum, hakaret de etmiyorum ama gerçekleri söylüyorum.
Bir şey daha söyleyerek sözlerimi
bitireceğim.
BAŞKAN – Sayın Özkoç, bitti.
Sataşmadan dolayı zaten iki dakikayı hiç uzatmıyoruz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sataşma yok,
sadece tamamlayacağım efendim.
BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın, düzeltin
sözünüzü.
Buyurun.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Özür dilesin.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sayın
Bakanım, biz de aynı hassasiyeti sizden bekliyoruz. Fetullah terör
örgütüyle ilgili -MİT’ten bahsederken-bizden “pembe koltuklarda oturanlar,
sizler” diye bahsederken, aynı pembe koltuklarda siz de oturuyorsunuz.
(CHP sıralarından alkışlar) Biz Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çatısı altında söylüyoruz ama Fetullah terör örgütünü
besleyen, Fetullah Hoca’yı övücü sözler söyleyen biz değiliz sizsiniz
ve bunun sorumluluğunu siz almalısınız.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
HİKMET AYAR (Rize) – Sen, sen!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Evet, Sayın Bostancı,
buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın
Kerestecioğlu, size de söz vereceğim.
Buyurun Sayın Bostancı.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın
Başkanım, bugün bütçe müzakerelerinin ikinci günü. Hayli gerilimli ve
elektrikli görüşmeler yaşandı. Öfkenin ve
kızgınlığın olduğu zeminlerde ne insanlar
birbirlerini anlayabilir ne de konuşanlar hakkaniyet ve adalet esaslı
bir yaklaşımla fikirlerini aktarabilirler. O bakımdan, böyle
elektrikli ortamların doğması her şeyden önce hiçbirimize
fayda getirmez. Ben, burada, kimin rolü var, kim ne söyledi, neler
yaşandı, bu müzakereye girmeyeceğim ama olaylar burada
yaşandı ve insanlar neler olduğunu, bu gelişmelerin
nasıl yaşandığını biliyorlar, anlıyorlar ve
kendi kafalarına not ediyorlar.
Ama şunu unutmayalım: Bu Meclis millet
iradesinin mekânı olarak görevlerini yerine getirirken nezaketten,
zarafetten, dilin nüfuz edeceği anlatımından uzak olmamalı.
Hepimiz insanız, öfkelenebiliriz ama özellikle grup başkan
vekillerinin gerek yerlerindeki açıklamalarda gerek kürsüde
yaptıkları konuşmalarda sadece kendi gruplarına değil,
bütün Meclise ilişkin bir sorumluluk taşıdıkları
düşüncesi ve fikriyle davranmaları, emin olun, Meclisin ruhuna uygun
bir tarzda işlerini yürütmesi bakımından önemlidir. Sayın
Engin Özkoç burada konuşmasını yaparken kullandığı
ifade itibarıyla grubumuz tarafından anlaşılan şekli
-hele de bir elektrikli ortam olursa- âdeta kisvesinden güç alarak
birtakım sözleri söyleyen bir Cumhurbaşkanı profili
şeklinde anlaşılmıştır. (CHP
sıralarından “Öyle demedi.” sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - İzin verir
misiniz?
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Oysaki
anlaşılan şekli ile arkada yapmış olduğumuz
görüşme ve zabıtlarda geçen şekli, Engin Bey’in getirdiği
açıklama, sadece iki görevi olan, hem Cumhurbaşkanlığı
hem de AK PARTİ Genel Başkanlığı görevi olan
Sayın Cumhurbaşkanımıza ilişkin bir eleştiri
getirmek istediği şeklinde ifade edilmiştir. Biz içeride öyle
anladık, Sayın Özkoç burada da bu şekilde ifade etti.
Eleştiriler elbette yapılabilir ama şundan da kaçınmak
önemlidir diye düşünürüm: Şimdi, geçmişteki birtakım
sözleri, beyanları getirip burada sıralamak ve bunlar üzerinden
tartışma yürütmek, emin olun, uygun olmuyor. Bunlara da dikkat etmekte
fayda mülahaza ederim.
Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kerestecioğlu, buyurun, yerinizden.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Yok, yerimden değil.
BAŞKAN – Bir saniye… Niye?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – İçeride açıkça söyledim, aslında “pembe”
denilen turuncu koltuklarda oturan bizleriz ve sataşmadan ilk başta
söz istemiştim ben.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
(HDP sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
7.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, evet, tansiyonu düşürmek lazım, bunu yapacak olan da
öncelikle burada konuşma yapan iki Sayın Bakandır ve eğer
yaptıklarını, maharetlerini anlatıyorlarsa da herkesi
kucaklayan bir dille, kimseyi ötekileştirmeden bunu yapmaları
lazım. Soluksuz bir şekilde, âdeta nefesi kesilecek diye yerimizde
böyle korktuğumuz ve sanki öyle bir öfkeli tonla konuşmak zaten bu
Meclisin atmosferini yeterince germiştir.
Şimdi, Sayın Bakanın, özellikle
Sayın eski Adalet Bakanının gösterdiği tüm referanslar tek
parti rejimlerine ve o döneme aitti. Biz tek parti rejiminde
yaşamıyoruz, bizim özlemimiz bu değildir ama kimin özlemi
olduğu ve yaşatılmak istenenin ne olduğu çok açık bir
şekilde görülüyor. Sayın Bakan başkalarını FETÖ’yle
yeterince mücadele etmemekle suçlama hakkına da sahip değildir.
Bundan tam altı yıl önce aynı lacivert takım elbiseyle buradan
konuşma yapan ve “Bilge kişidir.” diyerek Fetullah Gülen’e iltifatlarda
bulunan da kendisidir.
Şimdi, Cumhurbaşkanlığı
makamı saygıyı hak eder. Doğrudur, hakikaten
Cumhurbaşkanlığı makamı saygıyı hak eder,
kendisi halkına, partilere, vatandaşlara saygı gösterdiği
sürece. Şimdi, Cumhurbaşkanı Eş Genel
Başkanımız hakkında “Teröristleri cezaevinden bırakma
yetkisi bizim değildir. Söylediğimiz kişi bir teröristtir.”
demişti. Peki, biz buna karşı dava açmaya
kalktığımızda ne oldu? “Cumhurbaşkanına isnat
edilen suçların görevi sırasında ve
Cumhurbaşkanlığı görevine ilişkin olduğu,
Anayasa’nın 105’inci maddesine atıfla” diyerek… Yargı mercisine
başvurulamadı, dilekçe dahi kabul görmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) – Bir cümleyle tamamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Yeter.” sesi)
BAŞKAN – Buyurun, lütfen tamamlayın.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) – Vallahi, size yeten bize yetmiyor bazen, size çok konuşma
hakkı veriliyor.
Peki, Selahattin Demirtaş “Erdoğan emretti
diye başlatılan bu yargı tiyatrosuna figüran olmayı kabul
etmiyorum.” dediği için ne oldu, Selahattin Demirtaş’ın
başına ne geldi? Hakkında fezleke düzenlendi. Şimdi, hangi
adil yargıdan, hangi adaletten söz edeceğiz burada? Ve gerçekten
hangi hakaretten, hangi saygıdan söz edeceğiz? Saygıyı hak
edecek olan kişi kendisi de saygı göstermeyi bilen kişidir. Biz
o makamdan bunu görmediğimiz için ve birçok vatandaş da bunu
görmediği için bütün bu kavga kıyamet çıkıyor aslında.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Siz
hazmedemiyorsunuz da ondan.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla)
– Ve Cumhurbaşkanı Sezer zamanında 4 suç duyurusu vardır.
Bugün kaç biliyor musunuz? 3 bin.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Sayın
Başkan…
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın’ın, görüşmelerin sağlıklı ve verimli
yürütülebilmesi için tüm milletvekillerinden İç Tüzük’te belirtilen
hususlara dikkat etmelerini istirham ettiğine ve devletin başı
olan Cumhurbaşkanına yönelik iftira ve yaralayıcı sözlerden
kaçınılması gerektiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç
Tüzük’ün 66’ncı maddesi İç Tüzük’e uymayı, 67’nci maddesi Genel
Kurulda yapılan konuşmalarda temiz bir dil kullanmayı, kaba ve
yaralayıcı sözler sarf etmemeyi düzenlemekte. Yine, 65’inci
maddesinde Genel Kurulda söz kesmek, şahsiyatla uğraşmak ve
çalışma düzenini bozucu harekette bulunmak yasaklanmış.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, 70’i de okur musunuz?
BAŞKAN – Görüşmelerin
sağlıklı ve verimli yürütülebilmesi, gerginliklere sebep
olunmaması için tüm milletvekillerimizden bu hassasiyetlere dikkat
etmesini istirham ediyorum.
Bu Meclisin bir pratiği var, bir hukuku var,
gerek İç Tüzük gerek teamülle oluşmuş bir geleneği var ve
bu geleneklere biz uymak durumundayız. Hele ki bütçe müzakereleri son
derece içerikli tartışmaların olduğu, fikirlerin
tartıştığı bir usuldür, bir üsluptur ve bu nokta
itibarıyla buna hepinizin dikkat etmesini özellikle istirham ediyorum.
Yine, Anayasa’nın 104’üncü maddesine göre Cumhurbaşkanı
devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk
milletinin birliğini temsil eder. Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını
temsil eder. Bu kapsamda, hem devletin başı olan hem milletin yüzde
52’siyle tek başına seçilen Sayın
Cumhurbaşkanımıza…
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) –
Selahattin Demirtaş da yüzde 80 oyla seçilmişti.
BAŞKAN – …lütfen, beyanlarımızı
kullanırken ithamdan uzak, iftiradan uzak, onu yaralayıcı ve
onunla birlikte -milletimizi temsil ettiği için- milletimizi
yaralayıcı sözlerden kaçınmamız gerekir.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Bütün parti başkanları için…
BAŞKAN – Sayın
Cumhurbaşkanımızı pekâlâ tenkit edebilirsiniz ancak
ağır eleştiriyi aşacak şekilde ithamlarla onu hiç
kimse takim edemez. Eleştirmek ayrı bir şeydir, ancak
yapılan açıklamaların her birinin âdeta bir suç isnadı
varmış şeklinde ya da özellikle bir algı operasyonuyla
halkın nezdinde karalamaya yönelik olması ayrı bir şeydir.
Bunu halkımız da bu Meclis de asla kabul etmez.
Sonuç olarak, unutulmamalıdır ki devletin
başı Cumhurbaşkanıdır. Bu sıfatla Türkiye
Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini de Sayın
Cumhurbaşkanı temsil eder.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Aynı hassasiyeti HDP eş başkanları için de gösterin
Meclis Başkan Vekili olarak.
BAŞKAN – Lütfen, kastı aşacak
cümlelerimizi kullanmayalım, cümlelerimizi daha makul düzeyde kullanmaya
özen göstermenizi istirham ediyorum.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Aynı hassasiyeti Selahattin Başkan için de gösterin.
BAŞKAN – Bu vesileyle de bu hassasiyete
hepinizin dikkat etmesini ben buradan tekrar dile getiriyorum.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) –
Siz de edin.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Kimse hakaret etmesin.
BAŞKAN – Tekrar hepinize teşekkür
ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Her iki konuşmacı da şahsımı itham eden
konuşmalarda bulundu. Buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, size de iki dakika süreyle…
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Ben de
konuşayım da sonra söylesin.
BAŞKAN – Yok öyle Sayın Özkan, öyle bir…
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – 60’a göre istekte
bulundum efendim.
BAŞKAN – Yok.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Neden yok?
BAŞKAN – Yok, öyle bir yöntem yok.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – 60’a göre talepte
bulunuyorum. Niye yok efendim?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O da pembe koltukta
oturuyor.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Ama bana
yanıt verdi Sayın Bakan. Sayın Bakanın
yanıtlaması için bir açıklamada bulunacağım.
BAŞKAN – Bir saniye.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – “Yok öyle
şey.” ne demek ya! 60’a göre açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
8.- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir’in sataşma nedeniyle yaptıkları
konuşmaları sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Türkiye
Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliğini temsil eder, Anayasa’nın
uygulanmasını, devlet organlarının uyumlu
çalışmasını temin eder. Cumhurbaşkanına
saygı devlete saygının, cumhuriyete saygının, millete
saygının, Anayasa’ya saygının doğal sonucudur,
gereğidir.
Konuşurken biz büyüklerimize karşı
belli bir edep, belli bir ahlak, belli bir saygı diliyle
konuşmayı anamızdan, babamızdan…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bunda bir tereddüt yok
Sayın Bakan. Ne anlatıyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …öğretmenlerimizden, sokağımızdan, her yerden
öğreniriz, ona göre konuşuruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O da konuşsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ama şimdi, Cumhurbaşkanı hem Genel Başkan hem
Cumhurbaşkanı sıfatlarını birlikte taşıyor
diye “Genel Başkan adıyla ben bunu yaparım, Cumhurbaşkanı
kısmına dokunmam, öbürü ayrı, öbürü ayrı…” Bu olmaz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Peki, onun öyle bir
hakkı var mı, hakaret etme hakkı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sıfatlar bir kişide birleşiyorsa o sıfatta
egemen olan şeye göre hareket etmeniz gerekir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yok öyle bir şey, o
bana küfür edecek, ben susacağım.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ya, bize nasihat
mi ediyorsun Hocam?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Cumhurbaşkanı vasfı ortadan kalkıyor mu Genel
Başkan olarak konuşurken? Kalkmıyor. Cumhurbaşkanı
olarak konuşurken de kalkmıyor. Ona göre hepimizin bir saygı
diline ihtiyacı var, bir.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Evet (!)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – İki: Cumhurbaşkanımızın
konuşmalarına baktığınızda hep kendisine
yapılan saldırılara karşı cevap vermedir. Kendisinin
doğrudan kişilerin kişiliğine dönük bir saldırı
açıklaması da yoktur, bunu ifade etmek isterim.
Cumhurbaşkanına karşı saygı
sınırlarını aşan bir dil bu kürsüde değil, nerede
olursa olsun karşılığını anında, her zaman
bulur, bundan sonra da bulacaktır. Herkes ona göre diline ayar versin.
Ayar vermediğinde ayar verenler çıkar. (CHP ve HDP
sıralarından gürültüler)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sen tam olarak
ne demek istiyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ama ayar vereceğiz biz, bu çok önemli. Kusura bakmayın,
herkes ayarını verecek.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ya, ne diyorsun?
Bizi tehdit mi ediyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu ayar önemli, bu ayar önemli. Edebin ayarını biz…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ne ayarı
ya! Ne ayarı ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Kusura bakmayın, küfür, hakaret âcizliğin,
kifayetsizliğin göstergesidir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Söylediğin sözleri
söyledi grup başkan vekili orada. Sen kabul eder misin böyle sözleri
kendine?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Biz bunu yapmayacağız, yapana da izin vermeyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sayın Başkanım, bir konu daha var.
BAŞKAN – Lütfen tamamlayın, bir dakikada
siz de tamamlayın, bu işi bitirelim, artık yeter.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
söylediğin sözleri kabul ediyorsan her şeye eyvallah.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bir diğer konu da şahsımla ilgili her kürsüye
geldiğimde, işte geçmişte Parlamentoda yaptığım
bir konuşmayı getiriyorlar. Bunu FETÖ’nün teröristleri yapıyor.
Ben FETÖ’nün üzerine ne kadar gittiysem ertesi gün benim konuşmamı
getirip koyuyorlar. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ne FETÖ terör
örgütü ya! Yaptın işte.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yani onlar söyledi diye biz
susacak mıyız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Diğer terör örgütleri de koyuyorlar, AK PARTİ’yle
mücadeleyi de koyuyorlar. Ya, 2011’de yapılmış bir konuşma.
O zaman “Fetullahçı terör örgütü” ibaresi var mıydı, söylendi de
mi biz söylemedik? Bu bir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – O zaman önünüzde
MGK yoktu! Nüfus kıyası vardı!
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Sayın
Bakanım, vardı da siz bilmiyordunuz. Vardı, vardı. O zaman
da terör örgütüydü.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - İki: Terör örgütü vasfı ortaya çıktıktan sonra
“terör örgütü” diyen Hükûmet biziz ve mücadele eden biziz.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Sizi
teröristler mi konuşturmuştu? Sizi kim konuşturmuştu o
zaman? Kim konuşturdu o zaman sizi? FETÖ’nün teröristleri mi?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – O zaman da suç
işliyorlardı.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hepiniz FETÖ’ye
çalıştınız, hepiniz oradaydınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Fetullahçı terör örgütünün başındaki
başterörist ve onun bütün tasmalılarıyla mücadele eden
Türkiye’de 10 siyasetçi varsa birisi de bu kardeşinizdir, bunun
altını çizerim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen 1940 yılına
gidiyorsun, 1938’e gidiyorsun, her yere gidiyorsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Geçmişte söylenmiş bir sözü bugün bu mücadeleyi
gölgelemek için söylemeniz bu mücadeleyi zaafa uğratmayacaktır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Biz sonuna kadar mücadele
edeceğiz ama terör örgütü olduktan sonra FETÖ’yle kol kola, el ele her
konuda yürüyen terör örgütleri sizsiniz.(x)
(CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ŞEKER (İstanbul) – FETÖ
başından beri terör örgütü, başından beri berabersiniz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Yürü
yalancı ya! Ya gazla!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - 17 Aralık-25 Aralık, MİT tırları, kapatma
davaları, hepsinde berabersiniz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bozdağ.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Beraber
yürüdünüz o zaman be!
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Başkan…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Kontrollü darbede berabersiniz, Zarrab davasında berabersiniz.
FETÖ neyi söylüyorsa, onu söylüyorsunuz.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Kim söyletti
onları size, kim? Silah mı dayadılar alnınıza?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ya,
kışkırtma milleti.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - FETÖ’nün dümeninde yürüyorsunuz, terör örgütü vasfı ortaya
çıktıktan sonra, on sene önce konuşulmuş şeyleri
buraya getiriyorsunuz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yardım ve
yataklık yaptınız!
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Beraber
yürüyordunuz, beraber!
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bozdağ, süreniz doldu, lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Şimdi terör örgütü… Sen şimdi ne diyorsun, ben ne
diyorum; ona bakın.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bozdağ.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – FETÖ’cünün
Allah’ısın sen!
ATİLA SERTEL (İzmir) – FETÖ’yü siz bela
ettiniz, siz! Bunu unutmayın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Siz yarattınız, siz! Biz ezdik, kafasını ezdik!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye…
Buyurun Sayın Özkoç, sizi dinliyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın
Başkanım, kesinlikle herhangi bir söz istemiyorum çünkü biz size
içeride verdiğimiz sözün gereğini yerine getiriyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ama şu anda
burayı tahrik eden kim? Burayı tehdit eden kim? Ahlak dersi veren
kim? Cumhurbaşkanına ben burada güzel gözükeceğim diye dün
söylediği sözü inkâr edip de bugün burada bize ahlak dersi vermeye kimse
kalkmasın, hiç kimse. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu…
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Sayın Başkan, “Aslında benim daha önce
yaptığım konuşmaları gündeme Fetullahçılar
getiriyor.” diyerek…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) –
Açılmadı ya.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Bir dakika arkadaşlar.
BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu,
buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Bir dakika, hiç öyle “Sayın Kerestecioğlu” demeyin.
BAŞKAN – Niye? “Sayın” demeyim mi,
“Sayın” dememden rahatsız mı oldunuz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Hayır, öyle bir şeyden değil
yaptığınız müdahalelerden rahatsız olduğumu ifade
etmek istiyorum.
Ben burada her zaman en fazla nezaketle
konuşmaya gayret eden insanlardan biriyim ama bu söz açık bir
sataşmadır. Fakat sataşmadan…
BAŞKAN – Hangi söz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – “Bilmem kaç yıl önceki konuşmalarımı dile
getiriyorlar, bunu dile getirenler Fetullahçılardır.” diyerek
aslında sonuçta onu ben dile getirdiğim için bana sataşmış
oluyor. Ama bunu kastetmediyse bilemiyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Ben sizi kastetmedim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Ben sataşmadan söz istemiyorum, kayıtlara geçsin
diye söylüyorum: Bütün Meclisi Sayın Bakan tehdit etmiştir, “Bugüne
kadar gördünüz, bundan sonra da göreceksiniz.” demiştir ve asıl
tahrik eden konuşmayı, başta da söylediğim gibi Sayın
Bakan yapmaktadır, her zaman da bunu yapmaktadır. Biz buna alet olmayacağız,
gerçekten, gidip de buna sataşmadan söz almayacağım ama bunun
kayıtlara geçmesi için söylüyorum: O zaman o lafları kendisi ederken
ayrıca, Selahattin Demirtaş ne diyordu? “Valiler, kaymakamlar,
emniyetleriyle Fetullah Gülen cemaati her yere yerleşmiştir, buna
dikkat edin, dikkat edin.” diyordu. Bunu da belirtmek isterim.
BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir
Sayın Kerestecioğlu.
Siz?
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Sayın
Başkanım, ben biraz önce bir konuşma yaptım. Konuşma
sürem yedi dakika. Sayın Bakanımız o konuşma bölümüyle
ilgili olarak on üç dakikalık bir yanıt verdi. Bu yanıtla ilgili
olarak yerimden atmış saniyelik tamamlayıcı bilgi sunmak
istiyorum, izin vermiyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Verir, verir.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Bunu sadece grup
başkan vekillerine… Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçeyle konuşan
bir milletvekiline atmış saniyelik bir açıklama hakkı
tanınmıyorsa o zaman bunu gündeme getirmek lazım. Çünkü
bakın, bu Parlamentonun bu tarafında…
BAŞKAN – Şimdi, bir saniye.
Bu kadar çok talep ettiğinize göre çok mühim
bir şeyler söyleyeceksiniz, tamam, eyvallah ama şunu söyleyeyim,
bakın başta da ifade ettim: Bütçe müzakerelerinin bir geleneği
var…
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Evet, ben o
geleneği çok iyi biliyorum, Parlamento muhabiriydim.
BAŞKAN – İşte o geleneği
biliyorsunuz, o zaman yerinizden söz talep etmemeniz lazım, onu demeye
çalışıyorum ben de.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Peki, ne
yapayım efendim?
BAŞKAN – Yani her konuşmadan sonra illaki
“60’a göre söz alacağım.”, illaki “Sataşmadan söz talep
edeceğim.” diye bir kaide bütçe müzakerelerinde olmazdı.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Efendim,
elektronik bir sistem kurdunuz. Oturduğum yerden sizin önünüzde de
gözüktüğü üzere...
BAŞKAN – Soru-cevaba girdikleri için çok fark
edemiyorum. Şu anda sorular var. Birazdan soruda sorun altmış saniye.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Hayır, ben
altmış saniyelik bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun lütfen.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çoktan bitmişti, üç
dakika oldu.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bir
dakikayı üç dakikada alabildik.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkanım,
vermiş olsaydınız bu kadar tartışmadan.
KADİM DURMAZ (Tokat) – Başkanım,
zamanı verimli kullanmama gibi bir
alışkanlığınız var.
BAŞKAN – Arkadaşlar, biz bir usulü
oturtmaya çalışıyoruz yani bir dakika vermek, iki dakika vermek
problem değil. Adil olarak ve herkese aynı ölçüde davranarak İç
Tüzük'ü uygulamaya çalışıyoruz. Lütfen...
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- İzmir Milletvekili Ahmet Tuncay Özkan’ın,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkanım,
anlayışınız için çok teşekkür ederim. Sayın
Bakana da verdiği yanıtın büyük bir kısmıyla ilgili
olarak hiçbir itirazım yok.
Sayın Bakanım, Millî İstihbarat
Teşkilatı çalışanlarının zor koşullarda
çalıştıklarını söylemek için Türkiye Büyük Millet
Meclisinde milletvekili sıfatı taşıyan insanları
aşağılamanıza gerek yok. Bu Parlamentonun yarısı
cezaevlerinden, işkencehanelerden geliyor. Bu Parlamentonun
yarısı o tarafta veya bu tarafta siyaseti kelle koltukta yapan
insanlardan oluşuyor. Biz de en az Millî İstihbarat
Teşkilatı çalışanları kadar vatansever ve onlar kadar
Türkiye için bir şey yapmaya çalışıyoruz. Onlar da
Yenimahalle’deki pembe koltuklarında, mavi koltuklarında, yeşil
koltuklarında oturuyorlar ama milletin kaderiyle ilgili çeşitli
kararlar veriyorlar. Siz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu olarak çok güzel bir şey yaptınız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – ...MİT
teftiş edilsin diye bir Denetleme Kurulu kurdunuz. Bunu
çalıştırın, başka bir şey demiyoruz.
“MİT’çiler kötüdür.” demiyoruz. MİT çalışanlarını
övmek için “Milletvekilleri kötüdür.” demenize gerek yok.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 504)
(Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi şahıslar
adına ikinci ve son söz aleyhte olmak üzere İstanbul Milletvekili
Barış Yarkadaş’a aittir.
Buyurun Sayın Yarkadaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – İyi
akşamlar.
Sayın Bozdağ az önce Fetullah Gülen
cemaatinin terör örgütü olduğunu bilmediklerini söyledi. Oysaki 2002
yılındaki Cumhuriyet gazetesinin manşetinde -ki AKP’nin iktidara
geldiği dönemdir- “Gülenciler terör örgütü...” Adana Cumhuriyet
Başsavcılığının bu konudaki fezlekesi
ortadadır. Sayın Bozdağ eğer bilmek isteseydi, FETÖ’nün o
zaman da bir terör örgütü oluşumu olduğunu bilirdi. (CHP
sıralarından alkışlar) Peki, hadi Cumhuriyet’e
inanmıyorsunuz, Akit gazetesine ne diyelim? “Gülen’i AK PARTİ
kurtardı.” Övünerek anlatıyor şu andaki grup başkan vekili,
“Biz kurtardık.” diyor. Kimi? Cumhuriyet gazetesinin 2002
yılında terör örgütü olarak işaret ettiği, sizin çok
sevdiğiniz Hizmet Hareketi’ni. Biliyordunuz, bilerek devletin içine
yerleştirdiniz, iş birliği yaptırdınız,
sızdırmadınız, yerleştirdiniz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yardım
yataklık.
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Aynı
hataları bugün de yapıyorsunuz. “FETÖ’yü temizliyoruz.” adı
altında şimdi devletin okullarını, Millî Eğitim
Bakanlığını yeni cemaatlere, yeni tarikatlara
açıyorsunuz ve âdeta yeni FETÖ’lerin aslında tohumunu kendi
ellerinizle atıyorsunuz. Bakın, Bahçelievler Millî Eğitim
Müdürlüğü ne yapıyor? Bir tarikatın denetiminde öğrencileri
zorla namaza götürüyor arkadaşlar, zorla. Cağaloğlu Anadolu
Lisesinin müdürü bir cemaate mensup, şu anda öğrencileri zorla dinî
sohbete çağırıyor. Yetmiyor, hemen aşağıya
geliyoruz; Maltepe Millî Eğitim Müdürlüğü yine bir cemaate teslim
edilmiş, bir tarikata teslim edilmiş, öğrencilere şu
tavsiyeyi veriyor: “Öğretmenleriniz eve gelecek, size dinî sohbetler
aktaracak.” Bunlar tam da FETÖ’nün yöntemleridir. FETÖ geçmişte bu
yöntemleri uyguluyordu, şimdi devletin içine yerleştirdiğiniz
cemaatler, tarikatlar aynı FETÖ’nün yaptığı işleri
yapıyor ve o yoldan gidiyor, yarın yine “Kandırıldık,
aldatıldık, haberimiz yoktu.” demeyin. (CHP sıralarından
alkışlar)
Tabii, bütün bunlar -Sayın Metin Külünk de
burada- olurken öğrencilere din iman, AKP’lilere han hamam. Yine
İstanbul’da 200 trilyonluk bir rant projesini devreye soktunuz. 18 bin
taksici itiraz etmesine rağmen ve bu konu, iTaksi şu anda mahkemelik
olmasına rağmen ne yaptınız? iTaksi adlı bir projeyle
200 milyonluk bir kaynak yaratıp bunu da AKP’nin yerel yönetimlerden
sorumlu genel başkan yardımcısının oğluna
aktarıyorsunuz.
Sayın Metin Külünk İstanbul’a gitti,
taksicilerle konuşma yaptı “Bu projeye karşıyım, bu
projenin uygulanmaması lazım.” dedi. Sanki birileri Metin Külünk’ün
söylediğinin aksine, onunla inatlaşırcasına iki gün sonra
iTaksi Projesi’ni başlattı. Niye? Çünkü burada 200 milyonluk bir rant
var ve her yıl 20 milyon lira -eski parayla 20 trilyon- nereye
aktarılacak? iTaksi aracılığıyla AKP’nin yerel
yönetimlerden sorumlu eski Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin
Tanrıverdi’nin oğlunun Tam Yazılım adlı
şirketine. Yani, yoksula din iman, öğrencilere din iman, AKP’li
yandaş şirketlere han hamam. (CHP sıralarından
alkışlar)
E, şimdi, bütün bunlar neyi gösteriyor? AKP
iktidarı aslında buradaki bütçe görüşmelerinde halkın
yararına bir bütçeyi değil, kendilerinin yararına bir bütçeyi
oluşturuyor.
Meclis Başkanının bütçeyi nasıl
kullandığını biliyoruz, önümüze getirilen kitaplardan
yapılan israfı görüyoruz. Ayrıca, Sayın Meclis
Başkanının 5 milyon TL’ye aldığı arabaya isterdim
ki itiraz edesiniz. Allah aşkına, bu Meclisin 5 milyon lira bir
Mercedes’e verecek parası mı var? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bu yoksul halkın sırtından
daha ne kadar yaşayacaksınız?
ORHAN KIRCALI (Samsun) – Faturayı ödediniz mi,
faturayı?
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Daha ne kadar
bu halkın sırtında duracaksınız? (CHP
sıralarından alkışlar)
O yüzden, bu bütçenin halkın yararına
olmadığını söylüyoruz. Yüzde 11 büyüme yalanlarıyla da
kimseyi kandırmaya çalışmayın.
ORHAN KIRCALI (Samsun) – Faturayı ödediniz mi,
telefon faturasını?
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Bu nasıl
bir büyümedir ki işsiz sayısı gitgide artıyor? Bu
nasıl bir büyümedir ki her gün bizi telefonlarla arayan binlerce kişi
“İş bulamıyorum, evime ekmek götüremiyorum, çaresizim,
perişanım.” diyor.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Telefon
faturaları ne oldu?
BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Eğer yüzde
11’lik bir büyüme olsaydı işsizlik azalır, patronlar kalifiye
eleman ararlardı.
O yüzden, bu bütçenin halkın yararına
olmadığını bir kez daha söylemek istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Telefon
faturası ne oldu, telefon?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Yarkadaş.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın’ın, Meclis Başkanının makam aracının
Başbakanlıktan tahsis edildiğine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından herhangi bir harcama yapılmadığına
ilişkin konuşması
BAŞKAN – Meclis Başkanlık
makamını temsil ettiğim için, özellikle Meclis
Başkanının makam aracıyla ilgili
kullandığınız ifadeyle ilgili daha önce de bilgilendirdik,
bir kez daha bilgilendirmek istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca dört yıl boyunca kullanılmakta olan
makam aracı sık sık arıza veriyordu ve yolda
kalıyordu, yüklü miktarda bakım onarım masrafı
oluşturuyordu. Başbakanlıkça daha önce tahsis edilmiş olan
ve ekonomik ömrünü dolduran bu aracın yerine yine Başbakanlık
tarafından yeni bir araç tahsisi yapılmıştır.
Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yeni bir
araç alımı olmayıp söz konusu araçla ilgili herhangi bir harcama
da yapılmamıştır. Yine, iddia edildiği üzere
aracın içerisine ambulans tertibatı daha önce
yapıldığı için böyle bir tertibat da yok ve bunun için
yüksek meblağların harcandığı ifadeleri de…
Sayın Yarkadaş, bu, daha önce Sayın
Başkanımız tarafından da ifade edilmişti, basına
da böyle bir açıklama yapılmıştı. Şimdi, sizin bu
ifadeleriniz üzerine bu açıklamaları yapma gereği hissettim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 504) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Şimdi, sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemine geçiyoruz yirmi dakika süreyle.
Bu yirmi dakikanın ilk on dakikası soru
olarak ayrılacak, geri kalan on dakikasında da cevap için ilgili
bakanlara ve Meclis Başkan Vekiline süre vereceğim.
Sayın Engin, buyurun.
DİDEM ENGİN (İstanbul) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
2002 yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi 18 milyon 850 bin TL’yken 2017
yılında bu bütçe 648 milyon 488 bin TL’ye yükseltildi. Bugün üzerinde
görüştüğümüz 2018 yılı bütçesinde ise
Cumhurbaşkanlığına tam 845 milyon 365 bin TL ayrılmak
isteniyor. Yani Cumhurbaşkanlığı harcamaları geçen
yıla göre yüzde 30, 2002’ye göre yüzde 4.384 artmış durumda.
Vatandaşlarımıza gelince zam üstüne zam, vergi üstüne vergi
bindiriyorsunuz, asgari ücretlilerden fedakârlık bekliyorsunuz ama söz
konusu saray olunca “İtibardan tasarruf olmaz.” diyorsunuz.
Şimdi sayın bakanlara soruyorum:
Cumhurbaşkanlığı bütçesinde yaptığınız
gibi asgari ücretlilerin, emeklilerin, memurların, emekçilerin
maaşları için de geçen seneye göre yüzde 30’luk bir zam yapmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Yalım’ın yerine
Sayın Torun, buyurun.
SEYİT TORUN (Ordu) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
AKP iktidarı büyük bir çözülme
yaşamaktadır. Bu çözülmenin en önemli nedenlerinden biri de AKP’nin
belediyecilik anlayışının iflas etmiş
olmasıdır. Nitekim Cumhurbaşkanı kendi belediye başkanlarını
baskıyla ve zorla istifaya zorlamış, belediye
başkanları da baskı ve tehdidi açıkça dile getirerek istifa
etmişlerdir. Cumhurbaşkanı bununla da kalmamış,
sıranın CHP’li belediyelere geleceğini söylemiş, “Siz de
benim gibi yapın, yoksa sonuçlarına katlanırsınız.”
demiştir. Ataşehir Belediye Başkanı tüm yargı süreçlerinde
aklanmasına ve elde hiçbir belge olmamasına rağmen
açığa alınmıştır. Anlaşılıyor ki
Cumhurbaşkanı yanlış bilgilendirilmiştir.
Ataşehir Belediye Başkanının açığa
alınmasıyla ilgili talimat Cumhurbaşkanı tarafından
mı verilmiştir? Sırada hangi CHP’li belediye
başkanları vardır? Kaç tane AKP’li belediyede soruşturma
yürütülmektedir? Yoksa bu soruşturmalar sadece CHP’li belediyelere mi
yöneliktir?
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı
sarayında kaç tane danışman görev yapmaktadır? Bu
danışmanların aylık maaşları kaç liradır? Bu
danışmanlara aylık ücretlerinin dışında konut
kirası yardımı yapılmakta mıdır? Bu
danışmanlara araç tahsis edilmiş midir?
Diğer sorum Meclis Başkanınadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEYİT TORUN (Ordu) – Sayın Kahraman döneminde
avukatlık hizmeti için ne kadar hizmet alımı
yapılmış, bu hizmet alımlarına kaç lira
ödenmiştir? Bu hizmet alımları kapsamında görev yapan
avukatlar hangi davaları takip etmektedir?
BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Başbakan Binalı Yıldırım’a
soruyorum: TRT ekranlarında 8 Aralık 2017 tarihinde yayınlanan
“Payitaht” dizisinin 28’inci bölümünde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ve
cumhuriyetin kurucularının Osmanlı Devleti’ni
yıktıkları ima edilmiş ve söz konusu bölüm medyada da haber
konusu olmuştur. Dizide geçen karşılıklı
konuşmada Osmanlı Devleti’ni yıkanların Atatürk ve Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuranlar olduğu ima edilmiştir. Buna göre “Osmanlı’yı
kendi evlatları bizim için yıkacak.” diyaloğunun geçtiği
bölümde söz konusu dizi yapımcısı için hukuki bir işlem
başlatmayı düşünüyor musunuz? Atatürk düşmanı olarak
bilinen ve haberlerde de konusu olan dizinin tarih danışmanı
Atatürk’e hakaret eden Mustafa Armağan mıdır? Devletin
kanalında aleni Atatürk düşmanlığı
yapılmasına nasıl kayıtsız kalınmaktadır?
Söz konusu diziyle ilgili başka yaptırımlarınız olacak
mıdır?
BAŞKAN – Sayın Akın…
AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın
Başkan, teşekkürler.
Önceki Cumhurbaşkanlarıyla
karşılaştırıldığında AKP Genel
Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın
Cumhurbaşkanlığı döneminde bütçede ne kadarlık bir
artış olmuştur?
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tarafından iade edilen yazılı
soru önergesi sayısı kaçtır, kaçı
cevaplanmamıştır, bunların kaçı
Cumhurbaşkanlığıyla ilgilidir?
Ayrıca, buraya, masamızın üzerine
koyduğunuz bu kâğıtları çöpe atmak için mi koydunuz, yoksa
bu çağda artık bunlarla mı uğraşmamız gerekiyor?
Bunların yerine bize birer flaş disk verseydiniz daha iyi olmaz
mıydı?
Sayın Başbakan Binali
Yıldırım’ın çocuklarının Malta’daki
yatırımlarla ülkeye verdiği kayıp nedir?
MİT’in Cumhurbaşkanlığına
bağlanmasının gerekçesi nedir?
Bu yıl AFAD’dan toplam kaç
vatandaşımız yardım almıştır, toplam
başvuru nedir, yardımların ile göre dağılımı
nedir?
OHAL döneminde Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumuna başvuruların kabul edilmediği
iddiaları doğru mudur?
BAŞKAN – Sayın Akyıldız…
ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Başbakan Yardımcısı Sayın
Bekir Bozdağ’a soruyorum. Biraz önce Diyanet İşleri
Başkanlığıyla ilgili yaptığı konuşmada
devasa bir bütçenin ayrıldığını, 7 milyar 774 milyon
183 bin liralık bir bütçenin ayrıldığını
görüyoruz. Sayın Bozdağ’a buradan soruyorum: Biraz önce Kur’an-ı
Kerim’den ayet ve sureleri söyledi, ben de Fecr suresinin 25 ve 26’ncı ayetlerini
hatırlatıyorum. Bu ülkede yaşayan milyonlarca Alevinin kul
hakkını yiyerek nasıl gideceksiniz? AİHM’in vermiş
olduğu cemevlerinin ibadethane olarak tanınması
kararını uygulamayı düşünüyor musunuz? Bu bütçeden
Alevilere de pay ayırmayı düşünüyor musunuz?
Yine, Sayın Recep Akdağ’a teşekkür
ediyorum. Biraz önceki konuşmasındaki “Biz yüz yılda
yapılmayanları yaptık.” sözüne ben de katılıyorum. Bu
Gazi Meclis yüz yılda ilk defa sizlerin sayesinde FETÖ terör örgütü
tarafından bombalanmıştır. Bu itirafınızdan
dolayı da teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdiş…
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türkiye’nin üçüncü çeyrek büyüme rakamı yüzde
11,1 olarak açıklandı. Bu büyümedeki
ağırlığın tüketim ve inşaat sektörü olduğunu
da biliyoruz. Bu durumu, aynı, abur cuburla beslenip yağlanan,
sürekli kilo alan obez bir kişinin durumuna benzetebiliriz. Ancak,
biliyoruz ki enflasyon oranının altındaki büyüme çiftçiye,
memura, işçiye, kısacası halka küçülme olarak yansır.
Aklınıza gelebilecek her şeye zam
yaptınız; dolar, avro uçtu gitti; borsa beşik gibi
sallanıyor. Kâğıt üstündeki rakamsal değişikliklerin
ülkemize uzun vadede bir yarar sağlamayacağının farkındayız.
Man Adası’ndaki hesapların büyümesini ülkemizin büyüme rakamlarıyla
karşılaştırmayın. İllaki “Yok, büyüdük,
gelişiyoruz.” diyorsanız da asgari ücreti 2 bin TL yapın,
halkımız da bu büyümeyi gerçek anlamda hissedebilsin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Ben
Sayın Bakana soruyorum: Asgari ücreti 2 bin lira yapacak
mısınız?
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bize bugün
dağıttığınız 26. Yasama Dönemi Birinci Devre
Çalışma Raporu’nun sayfalarını ben size sunuyorum: Sayfa
41, 43, 47, 48, 52, 55, 57, 162, 115, 181, 211, 212, 270. Toplam 13 yerde Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün posterinin yarısını çekmişsiniz,
yarısını göstermemişsiniz, çekilmemiş. Mevcut olan
bugünlerde Atatürk’e bu sevdanızdan… Daha yeni bize gönderdiğiniz
bunlarda hâlâ Atatürk düşmanlığından vazgeçilmemiş, bu
Atatürk düşmanlığından ne zaman vazgeçeceksiniz? (CHP
sıralarından alkışlar) Bu, kurucu Meclise, Gazi Mustafa
Kemal Atatürk tarafından kurulan bu Meclise saygısızlık
değil midir? Bu çalışma raporunda yazılı soru önergesi
yok, sözlü soru önergesi yok; burada sadece Meclis Başkanının
reklamı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani burası bir
reklam yeri midir, çalışma yeri midir? Yani insan bir kanun teklifi
gösterir, yazılı soru önergesini gösterir, sözlü soru önergesini
gösterir, araştırma önergesini gösterir. Ayıp değil mi, utanmıyorlar
mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Onlar da var içinde herhâlde ya.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hiçbiri yok, bir
tanesini görsem istifa edeceğim. Yok böyle bir şey.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tor.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) –
Sayın Bakan, tüm partilerin seçim beyannamelerinde yer
aldığı ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak ısrarla gündeme
getirdiğimiz taşeron işçilerine kadro konusunun nihayet Meclisin
gündemine gelmesi kesinleşmiştir. Genel ve katma bütçeli idareler ile
belediye ve il özel idarelerindeki taşeron işçilerine kadro
verileceği, KİT’lerde çalışanlara verilmeyeceği
basında yer almaktadır. Sayıları 900 bini
bulacağı açıklanan taşeron işçilerine kadro verilmesinden
KİT’lerde çalışanların mahrum bırakılması
hak ve adalet ilkeleriyle, kul hakkıyla bağdaşmamaktadır.
900 bin işçiye kadro verilecekse 40 bin kişiye de pekâlâ kadro
verilebilir, devletimiz büyüktür. KİT’lerdeki taşeron işçilerini
bu haktan mahrum etmemenizi, yasanın ölü doğmamasını
bekliyor, devlete düşen hak ve adaletten, eşitlikten
ayrılmamaktır diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen ve bugün devam
eden OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lerle akademisyenler,
öğretmenler, devlet memurları görevlerinden, mesleklerinden
gerekçesiz olarak uzaklaştırıldı. Anayasa Mahkemesi ve
AİHM’e yapılan başvuruların azaltılması
amacıyla kurulan OHAL İnceleme Komisyonu 150 binden fazla
yurttaşın tek muhatabı olarak gösterildi ancak OHAL
İnceleme Komisyonunun kuruluşunun üzerinden geçen on bir aya
rağmen, Sayın Bakan, henüz hiçbir başvuru sonuçlanmadı.
Doğal olarak yurttaşlarımızın, ailelerin ekonomik,
sosyal ve psikolojik mağduriyetleri gün gün artmaktadır. Bu
bağlamda, öncelikle OHAL ne zaman kaldırılacak? OHAL
İnceleme Komisyonu kendisine yapılan başvuruların
neticesini ne zaman açıklayacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Erdoğan, yirmi
saniyeniz var.
Buyurun.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bozdağ Plan ve Bütçe Komisyonunda 10
bin imam açığı olduğunu ifade etmişti. Bu
açığı kapatmak için yapılan planlama nedir? İŞKUR
kanalıyla istihdam edilen ve istihdam süreleri bu ay dolacak olan 4.995
imamımızı söz konusu imam-hatip açığı
çerçevesinde değerlendirmeyi düşünüyor musunuz?
Yine, Diyanet 15 Temmuzdan yeterince ders
çıkarmış mıdır? Ders çıkarmışsa geçen
bir buçuk senelik süre içerisinde niye hiçbir vaazda ya da hutbede yeni paralel
yapılarla ilgili hiçbir şeyi bugüne kadar duyamadık?
Yine, yüzde 11 büyümeyle ilgili olarak da sabit
gelirli vatandaşlarımız, emeklilerimiz, dul ve yetimlerimiz,
memurlarımız soruyor: “Bu yüzde 11 bize ne zaman ulaşacak, biz
payımızı ne zaman alacağız?”
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Akçay, sizin bir sorunuz olacaktı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorum Meclis Başkanlığına:
Türkiye Büyük Millet Meclisinde işletme, yapım ve destek hizmetleri
gibi alanlarda teknik mahiyette görev yapan personel hâlihazırda
yardımcı hizmetler, genel idare hizmetleri ve 4/C gibi statülerde
çalışmaktadırlar ancak mevzuat gereği, bu personelin idari
bir işlemle teknik hizmetler sınıfına geçirilmesi gerekir.
3795 sayılı Kanun’a göre mesleki ve teknik öğretim veren
ortaöğretim kurumlarından mezun olanlara teknisyen unvanı
verilmiştir ve kamudaki pek çok kurumda aynı statü ve görev
alanında iş yapan personel teknisyen sayılmakta ve teknik
hizmetler sınıfına geçirilmektedir ve Meclisimizde görev yapan
buna muadil personel ise bu unvanı kazanamamış ve bu
sınıfa geçirilmemiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görevli
söz konusu personelin mağduriyetinin giderilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı bir çalışma yapmakta
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, soruları cevaplandırmak için
ilk sözü Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Ayşe Nur
Bahçekapılı’ya veriyorum.
Buyurun.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İyi akşamlar diliyorum sayın
milletvekili arkadaşlarıma.
Öncelikle, Sayın Akın’ın sorusuna
cevap vermek isterim. Sayın Akın soru önergeleriyle ilgili bir soru
sordu, iade işlemleriyle ilgili detaylı bilgi istedi. Sayın
Akın, İç Tüzük'ün 96’ncı maddesinde soru önergelerinde
bulunması gereken unsurlar belirtilmiştir. 97’nci maddesinde ise soru
önergelerinde konu edilmeyecek hususlara yer verilmektedir. Yine anılan
maddelerde belirli şartlara uygun olmayan soru önergelerinin Meclis
Başkanlığınca iade işlemine tabi tutulacağı
da hüküm altına alınmıştır.
Diğer yandan, İç Tüzük'ün 67’nci
maddesinde kaba ve yaralayıcı ifadelerin metinden
çıkarılması ve bu işlemin Başkanlık
tarafından yapılabileceği hükme
bağlanmıştır. Yine, Anayasa'nın 138’inci maddesinde de
yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili sorular
sorulamayacağı belirtilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tarafından Anayasa ve İç Tüzük'ün
anılan emredici kuralları dikkate alınarak soru önergelerinde
yer alan hangi ifadelerin hangi kurala aykırı olduğu belirtilmek
suretiyle iade işlemleri yapılmaktadır. Ancak muhatabına ve
konusuna göre iade edilen soru önergelerine ait bir istatistik, tutanak yoktur.
Belki bir eksikliktir, bundan sonra tamamlanabilinir, böyle bir istatistiki
bilgi sağlanabilinir.
Sayın Tanal’ın sorusuna gelirsek,
Sayın Tanal Meclis Başkanlığı tarafından
bastırılan kitapçıkla ilgili bir eleştiri sundu.
Konuşmalar esnasında başka milletvekili arkadaşlarım
da aynı mahiyette eleştirilerini sundu. Bütçe görüşmeleri
esnasında kurumların faaliyetlerinin belirtildiği
kitapçıkların basılıp dağıtılması
âdettendir, Meclis Başkanlığı da aynı şekilde bu
görevi, bu âdeti yerine getirmiştir ama gelişen teknolojik çağda
bunun başka yöntemlerle yapılabileceği de dikkate alınmalıdır,
alınabilir de aynı zamanda. Ama bu bahsettiğiniz kitapçıkta
hiçbir bilginin verilmediğini söylediniz ama dikkat ederseniz yasama ve
denetim faaliyetleriyle ilgili…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Atatürk posterleri
niçin kesilmiş? Tesadüf bu kadar olur mu, 13 tane ya?
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – …her türlü bilgi o kitapçığın
içinde bulunmaktadır. Bu kitapçıkla ilgili eleştiriler olabilir,
düzeltilebilir de, biraz önce de söyledim, iletişim çağı
gelişti…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yazık ya,
çevre kirliliği.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – …başka yöntemler kullanılabilir bu
konuda ama “Utanmıyorlar mı!” söylemini de size
yakıştıramadım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Atatürk’ün 13
posteri, 1 tane tesadüf olabilir, özellikle…
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Müsaade eder misiniz, bizim vaktimiz
sınırlı; üç dakikam var, cevap vermek zorundayım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vakit biz verelim,
muvafakat edelim, bir saat konuş, ne olacak.
BAŞKAN – Vakit sınırlı, daha iki
Sayın Başbakan Yardımcımıza da söz vereceğiz.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ayrıca bir de Sayın Tanal bu
kitapçıkta Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğraflarının kasti
olarak yarım basıldığını söylediler. Bakın,
o kitapçığın birinci sayfasında Sayın Mustafa Kemal
Atatürk’ün fotoğrafı vardır, ilk sayfasında.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Olmasın
mı o da? Meclisi o kurdu.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yarım basılmasında bir kasıt
aramamanızı rica ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 1 tane tesadüf
olabilir, 13 üstat, 13 tane.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Tanal, müsaade edin. Bir kimsenin
Mustafa Kemal’in ilkelerinin ve vizyonunun hangi derecede yoğun
olduğunun takdiri bir başka kişiye ait değildir.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Resimlerini
kesmeyin.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz burada Mustafa Kemal’in ve
arkadaşlarının halkıyla beraber kurmuş olduğu
Mecliste ve “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.”
Kemal Atatürk imzası altında görev yapan insanlarız ve bunun
bilincindeyiz. Lütfen, rica ediyorum, hepimizden rica ediyorum, Mustafa Kemal
Atatürk’ün kullanımını bir siyasi araç olarak, yöntem olarak
belirlemeyelim; onun ilkelerine, onun vizyonuna sahip çıkalım.
Sanıyorum burada bulunmamızla da bunu ifade etmiş oluyoruz diye
düşünüyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Zaten
amacımız bu.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bunun takdirini hiç kimse kendisinde görmemelidir
diye de bir kez daha altını çizmek isterim.
Sayın Akçay, sizinle ilgili olarak da
verebileceğim cevap şudur: Mesleki ve teknik öğretim veren
ortaöğretim kurumlarından mezun olanlara teknisyen, lise üstü ve iki
yıl süreli yüksek teknik öğretim görenlere de tekniker unvanı
verilmektedir, belirttiğiniz 3795 sayılı Kanun’un 3’üncü
maddesinde. Kanunun bu maddesine göre, teknik ortaöğretim verilenlere
teknisyen, yüksek teknik eğitim görenlere de tekniker unvanı
verilmesi… Kanun bu şekilde kadroya alınması hakkını
vermemektedir ama teknisyenlerin tekniker kadrolarına atanabilmek için,
teşkilat yasamıza göre Görevde Yükselme ve Unvan
Değişikliği Sınavı’na girerek başarılı
olmaları gerekiyor. Dilerim, bu unvanda olan arkadaşlar bu
sınava girip bu unvan yükseltmeyi kazanırlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akdağ, bir dakikada hemen çözelim.
Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
– Hemen kısaca ifade edeyim.
AFAD’la ilgili olarak, 2017 yılında, 3.958
vatandaşımız hak sahibi olmuştur, bu çerçevede illerimize
86 milyon 300 bin TL gönderilmiştir.
Ayrıca, 4123 sayılı Kanun
kapsamında belediyelere ödenen paralar, acil yardım kapsamında
ödenen paralar ve bu arada Suriyeliler için de dâhil olmak üzere toplam 2
milyar 637 milyon 918 bin lira ödenmiştir. İllere göre tasnifini
değerli milletvekillerimize yazılı olarak verelim.
Bu yüzde 11,1 büyüme meselesinde, hakikaten
muhalefet milletvekillerinden de istirhamımız, bununla iftihar edelim
arkadaşlar. Yani işin başka tarafını
eleştirebilirsiniz ama yüzde 11,1 büyüme, bugün dünyada 1 numaraya bizi
getiren bir büyümedir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tüketim ne?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
– Bakınız, ihracatımız, ayları
kıyasladığımızda, geçen yılın ekim
ayına göre yüzde 15, geçen yılın kasım ayına göre yüzde
14 artmıştır. Ne güzel, Allah’a şükürler olsun, bu daha da
iyi böyle olacak.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) –
Açık ne kadar? İthalat, ihracat…
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
– Asgari ücrete gelince, AK PARTİ hükûmetlerimiz 184 lira olan asgari
ücreti 1.404 liraya getiren hükûmetlerdir.
Teşekkür ediyorum.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Biz “1.500” dedik de öyle
yaptınız Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Başbakan Yardımcısı Sayın
Bozdağ, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
Cumhurbaşkanlığına MİT’in bağlanmasıyla
ilgili düzenlemenin gerekçesini sordu arkadaşlarımız. Tabii,
MİT Başbakana bağlı ve Başbakana karşı
sorumluydu. Aynı zamanda Cumhurbaşkanına, Genelkurmay
Başkanına, Başbakana, ilgili, gerekli görülen yerlere de bilgi
aktarımı yapıyordu, istihbaratı
ulaştırıyordu, onlarla yakın çalışıyordu.
Tabii, bağlılığı değiştirildi,
Cumhurbaşkanı yapıldı, sorumluluğu
değiştirildi ama diğer kısımlar aynen devam ediyor.
Tabii, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine Türkiye geçmek
için büyük bir Anayasa değişikliği yaptı ve bu konudaki
adım bu çerçevede, uyum çerçevesinde atıldı ancak 2019’da,
biliyorsunuz, tam yürürlüğe girecek fakat bu düzenlemeyi yapmaya anayasal
bir engel yok. Şu anda böyle bir bağlama
Cumhurbaşkanlığına pekâlâ yapılabilir. Burada
Anayasa’ya aykırı bir durum söz konusu değildir.
İkincisi,
Cumhurbaşkanlığının bütçesiyle alakalı da
artışlara ilişkin bazı arkadaşlarımızın
değerlendirmesi oldu. Elbette Cumhurbaşkanlığı
devletin başı olarak Cumhurbaşkanının görev
yaptığı yer; milletimizin, devletimizin temsiline uygun
görevlerin sürdürülmesi bakımından son derece önemli. Bir hassasiyet
gösteriliyor. Ayrıca, orada devam eden inşaatlar var. Şu anda
kütüphane yapımı devam ediyor, başka devam eden imalatlar var.
Bu çerçevede bir artış var. Diğer bütçe kalemlerine
baktığınızda orantılı bir artışın
burada olduğunu görüyoruz yani fazladan bir artış yok,
zaruretten kaynaklı ihtiyaçları karşılayacak bir
artış yapılmıştır.
Diyanet İşleri
Başkanlığının bütçesine gelince, Diyanet
İşleri Başkanlığının, tabii, bütçesi her
dönem konuşuluyor, rakamlar büyük…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Kalanlara yazılı cevap verirsiniz.
Sayın milletvekilleri, birinci turdaki
görüşmeler böylece tamamlanmıştır.
Şimdi sırasıyla birinci turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Cumhurbaşkanlığının 2018
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
01)
CUMHURBAŞKANLIĞI
1) Cumhurbaşkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 845.365.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 845.365.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın genel bütçe kapsamındaki
kamu idarelerinin yer aldığı (l) sayılı cetvelde
bulunan Cumhurbaşkanlığı bütçesinin eki (E) cetvelinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Zekeriya Temizel Kadim Durmaz Musa Çam
İzmir Tokat İzmir
Ali Şeker Mahmut Tanal Lale
Karabıyık
İstanbul İstanbul Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK
(Giresun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin
“Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme
yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince
önergenin gerekçesini okutuyorum.
Gerekçe:
Cumhurbaşkanlığının bütçe
hazırlama ve uygulama süreci bakımından Anayasanın 107’nci
maddesinde yapılan düzenleme dışında diğer kurumlara
göre bir ayrıcalığı bulunmamaktadır. Bütçesinin
hazırlanması, uygulanması ve denetimi bakımından da
özel düzenlemeler söz konusu değildir. Son dönemde kamu mali yönetim ve
denetim sistemine aykırılık teşkil eden, mali
saydamlık ve hesap verilebilirlik ilkeleriyle bağdaşmayan bir
biçimde Cumhurbaşkanlığı bütçesini sistem
dışına çıkaran bazı uygulamaların kurum bütçesine
eklenen (E) cetvellerinde yer alan hükümlerle gerçekleştirildiği
görülmektedir.
Kurumların bütçe hazırlama sürecini,
uygulama ve denetimini düzenleyen 5018 sayılı Yasa’nın 12’nci
maddesinde Cumhurbaşkanlığı bütçesi genel bütçe
kapsamındaki idareler arasında sayılmıştır. Bu
bağlamda Cumhurbaşkanlığı, 5018 sayılı
Kanun’a ekli (l) sayılı cetvelindeki merkezî yönetim
kapsamındaki kamu idaresidir. Kuruma tahsis edilen kaynakların mali
yönetim ve kontrolü 5018 sayılı Kanun’a, mal ve hizmet
alımları ile yapım işleri ise 4734 sayılı Kanun’a
tabidir. Dolayısıyla bütçeyle tahsis edilen kaynakları kamu
harcama hukuku içinde kullanması ve hesabını da TBMM’ye vermesi
gerekir.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın “Bağlı Cetveller” başlıklı
4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının (ç) bendinde “Bazı
ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişkin esaslar (E)
cetvelinde gösterilmiştir.” denilmektedir. Nitekim, bazı ödeneklerin
kullanımı ve harcamalara ilişkin esasların
düzenlendiği 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı eki olan söz konusu (E) cetveli 85 maddeden
oluşmaktadır. Cumhurbaşkanlığı bütçesinin
uygulamasıyla ilgili bir zorunluluktan kaynaklanan hususun
varlığının kabulü hâlinde bile bu düzenlemelerin 2018
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’na ekli (E)
cetveli içerisinde yer alması gerekmektedir.
Anayasa'nın 2’nci maddesindeki hukuk devleti,
eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak
ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan,
Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp
yargı denetimine açık olan devlettir. Kanunların genel,
objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk
devleti olmanın gereğidir. Kamu idarelerinin tamamı,
ihtiyaçlarını 4734 sayılı Kanun hükümlerine göre yerine
getirir iken Cumhurbaşkanlığı bütçesine ekli E cetvelinin
7’nci maddesindeki gibi Cumhurbaşkanlığı çalışma
ofisiyle konutlarında kullanılacak mal ve malzeme alımları,
taşıt kiralanması ve diğer hizmet alımları ile
çalışma ofisi personel yemek hizmetleri alımı ile bununla
ilgili mal ve mamul alımlarının,
Cumhurbaşkanlığı konutlarının ve tarihî, bedii
değeri olan varlıkların yapım, bakım ve
onarımları ile çalışmaların kitap hâline
getirilmesinin, diğer kamu idarelerinden farklı olarak ilan
yapılmaksızın, teminat alınmaksızın, ihale
açılmaksızın, ihale komisyonu kurulmaksızın,
isteklilerde aranacak yeterlik kuralları aranmaksızın
tedarikçiyle yapılacak pazarlık sonucuna göre edinilmesinde kamu
yararı olduğu ileri sürülemeyeceği gibi, genel kuraldan
ayrık tutulmasını gerektirecek öznel bir gerekçesi bulunmamakta
ve ihtiyaçların giderilmesinde Cumhurbaşkanlığı
bütçesine ayrıcalık tanınması yasal kuralların adil ve
hakkaniyete uygun olması ölçütleriyle bağdaşmamaktadır.
2018 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın Cumhurbaşkanlığıyla ilgili
bölümüne ekli (E) cetveline konulan hükümlerle tahsis edilen ödeneklerin
kullanımıyla ilgili özel düzenlemeler getirilmesi, yapılacak
bazı harcamaların 4734 sayılı Kanun’da yer alan bazı
sınırlamalara tabi olmadan yapılmasına yönelik hüküm
konulması Anayasa'nın 2, 7, 87, 88, 89 ve 161’inci maddelerindeki
kurallarla bağdaşmadığından bu önerge verilmektedir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum Zekeriya
Temizel ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Böylece, Cumhurbaşkanlığı 2018
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2016
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Cumhurbaşkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 1.345.099.900,00
Bütçe Gideri 1.292.555.356,81
İptal Edilen Ödenek 52.544.543,19
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2016 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi 2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
02)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.255.074.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 50.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.255.124.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 895.045.869,24
Bütçe Gideri 825.566.400,10
İptal Edilen Ödenek 65.860.043,74
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 3.619.425,40
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
06) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1) Sayıştay Başkanlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 28.111.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 50.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 243.540.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 5.000.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 276.701.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığının 2016 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Sayıştay
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 225.656.500,00
Bütçe Gideri 203.645.740,43
İptal Edilen Ödenek 22.010.759,57
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2016 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2018 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
03) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 12.048.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 56.400.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 68.448.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2018 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2016 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 54.940.500,00
Bütçe Gideri 38.604.944,75
İptal Edilen Ödenek 16.335.555,25
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2016 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay 2018 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
04) YARGITAY
1) Yargıtay 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 43.964.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 416.323.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 150.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 460.437.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay
2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay
2016 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Yargıtay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 209.660.000,00
Bütçe Gideri 200.351.693,07
İptal Edilen Ödenek 9.308.306,93
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay
2016 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Danıştay 2018 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
05) DANIŞTAY
1) Danıştay 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 19.586.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 129.386.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 148.972.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay
2016 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 134.593.000,00
Bütçe Gideri 132.307.230,47
İptal Edilen Ödenek 2.285.769,53
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
2016 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Başbakanlık
2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07) BAŞBAKANLIK
1) Başbakanlık 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.275.261.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 2.773.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 7.329.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 56.369.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri 150.000.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 811.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 118.000.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.610.543.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık
2016 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Başbakanlık
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 2.515.895.074,66
Bütçe Gideri 2.438.101.819,88
İptal Edilen Ödenek 77.793.254,78
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
2016 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Kamu Denetçiliği Kurumu 2018
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.60) KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 22.903.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 22.903.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
04 Alınan
Bağışlar ve Yardımlar ile Özel Gelirler 22.703.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 200.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 22.903.000
Kamu
Denetçiliği Kurumu 2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Kamu
Denetçiliği Kurumu 2016 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Kamu Denetçiliği
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 19.288.000,00
Bütçe Gideri 16.582.783,11
İptal Edilen Ödenek 2.705.216,89
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
Genel Toplam 19.288.000,00
Tahsilat 19.458.532,88
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2018 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.75) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜŞTEŞARLIĞI
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.335.535.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 2.335.535.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2016 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 1.747.555.092,53
Bütçe Gideri 1.492.564.115,43
İptal Edilen Ödenek 254.990.977,10
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 250.404.930,03
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2016 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2018 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.76) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1)
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 29.158.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 29.158.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2018 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2016 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 25.975.000,00
Bütçe Gideri 24.146.047,33
İptal Edilen Ödenek 1.828.952,67
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 904.204,06
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2016 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2018 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.86)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 54.229.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 140.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 10.322.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 1.033.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 7.707.270.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 1.189.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 7.774.183.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2018
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2016
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 6.451.473.935,49
Bütçe Gideri 6.517.434.932,73
Ödenek Üstü Gider 89.924.770,54
İptal Edilen Ödenek 23.960.227,35
Ertesi Yıla Devreden Ödenek 5.052.786,86
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2016
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07.96) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1) Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 11.697.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 127.368.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 5.643.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 32.544.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 3.624.000'
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 2.084.988.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 2.265.864.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Bakanın bir düzeltme talebi var
zannediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın, sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
açıklaması (x)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz
önceki tartışmalar sırasında sataşmaya cevap
verdiğim esnada “Biz sonuna kadar mücadele edeceğiz ama terör örgütü
olduktan sonra FETÖ’yle kol kola, el ele her konuda yürüyen terör örgütleri
sizsiniz.” şeklinde bir ifade geçiyor. Şimdi, benim kesinlikle milletvekillerimizi
veya CHP’yi kastederek “Terör örgütleri sizsiniz.” diye bir kastım olamaz,
böyle bir şeyi düşünemem de zaten. Ancak kelimenin gelişine
baktığınızda “FETÖ’yle kol kola, el ele her konuda yürüyen
sizsiniz.” Benim kastım budur, terör örgütleri şeyi kesinlikle
aklımın ucundan geçmez. Sürçülisan olmuştur, düzeltiyorum,
kayıtlara da bu düzeltme şeklinde geçmesini rica ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkoç, siz de
kayıtlara geçirin.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçsin
diye söylüyorum. Hatasını görmesi sevindiricidir Sayın
Bakanın ancak ikinci konu olarak ele alıp da “FETÖ’yle kol kola”
diyen Sayın Bakanın kendisinin bu konuda ne kadar FETÖ’yle kol kola
olduğunu Türkiye biliyor artık. Onun için, bu konuyu da kabul etmiyoruz.
Bilgilerinize arz ediyorum.
ORHAN SARIBAL (Bursa) – Kendini tarif ediyor
Sayın Başkanım, kendini tarif ediyor.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 504) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı
2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı
2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY (Devam)
1) Sayıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık
2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2018Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Denetçiliği Kurumu 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2018 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2016 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2018 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2018Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik
Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
– Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2016 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 3.688.617.614,20
Bütçe Gideri 3.443.904.222,13
Ödenek Üstü Gider 4.281,43
İptal Edilen Ödenek 244.717.673,50
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 3.179.814,20
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2016 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu 2018 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.61) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU
1) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu 2018
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 7.824.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 230.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 8.054.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
04 Alınan
Bağışlar ve Yardımlar ile Özel Gelirler 8.034.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 20.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.054.000
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu 2018 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu 2016 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu 2016 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 5.957.000,00
Bütçe Gideri 2.350.154,94
İptal Edilen Ödenek 3.606.845,06
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 5.957.000,00
Tahsilat 1.580.052,06
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu 2016 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece birinci turda yer alan kuruluşların
bütçeleri ve kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı
uğurlu olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz.
Birinci
tur görüşmeleri tamamlanmıştır. Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla
görüşmek için 13 Aralık 2017 Çarşamba günü saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, verdiğiniz emek ve gayret
için teşekkür ediyor, hepinize hayırlı geceler diliyorum.
Kapanma
Saati: 23.17
VII.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA DÜZELTMELER
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, 11/12/2017
tarihli 34’üncü Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine
ilişkin dilekçesi (x)
(x) 503, 504 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 11.12.2017 tarihli 34’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edilmiştir.
(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme bu Birleşim Tutanak Dergisi’nin 508’inci sayfasında “Açıklamalar” bölümünde yer almaktadır.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu Birleşim Tutanak Dergisi’nin 454’üncü sayfasında yer almaktadır
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade 11/12/2017 tarihli 34’üncü Birleşim Tutanağı’nın 233’üncü sayfasında yer almakta olup bu birleşim tutanağına eklidir.