TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
4üncü
Birleşim
5
Ekim 2017 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- YOKLAMA
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Diyarbakır
Milletvekili Sibel Yiğitalpin, belediyelere atanan kayyumlara
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, 2 Ekim Dünya Şiddetten
Kaçınma Günü ve Özgecan Aslan davasındaki son duruma ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Konya
Milletvekili Hacı Ahmet Özdemirin, Camiler ve Din Görevlileri
Haftasına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ayşe Nur Bahçekapılının, 5 Ekim Dünya Öğretmenler
Günü nedeniyle bütün öğretmenlerin önünde saygıyla
eğildiğine ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Başkanlık Divanı olarak Bahriye
Üçoku saygıyla andıklarına ilişkin konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcanın, 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününü kutladığına, yeni yasama
yılının hayırlar getirmesini temenni ettiğine,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın İrana yaptığı resmî
ziyarete ve Müslüman ülkelerin birlik, beraberlik ve dayanışma içinde
olması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Hükûmetin Irakın
kuzeyinde yapılan sözde bağımsızlık referandumuyla
ilgili net bir tavır sergileyerek akıcı bir dış
politika ortaya koymak zorunda olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, bir televizyon kanalına
telefonla bağlanarak güneydoğuda yaşananları anlatan
Ayşe öğretmene verilen hapis cezasının
onandığına ve AKPnin adalet ve insanlık
anlayışını milletin takdirine
bıraktığına ilişkin açıklaması
4.- İzmir
Milletvekili Kerem Ali Süreklinin, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü
kutladığına, FETÖ davalarının sonuna kadar takipçisi
olduklarına ve 15 Temmuz şehitlerini tekrar rahmetle yâd
ettiğine ilişkin açıklaması
5.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününe ve
eğitim sisteminde sorunların arttığına ilişkin
açıklaması
6.- Antalya
Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin, Çanakkale Belediye Başkanı
Ülgür Gökhanın Çanakkale Belediye Meclisinde sarf ettiği bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
7.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, halk eğitim merkezlerinde kurs
veren yaklaşık 22 bin kadrosuz usta öğreticinin kendilerine
kadro verilmesini istediklerine ilişkin açıklaması
8.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalımın, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü
kutladığına ve motorlu taşıtlar vergisine 2018
yılbaşı itibarıyla yüzde 40 zam yapılmasına
ilişkin açıklaması
9.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhanın, Gebze-Çayırova-Darıca
bağlantı yollarının ne zaman tamamlanacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
10.- Mersin
Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun mahkeme
kararıyla görevinden alınmasına ve iktidarın yargı
eliyle odalar üzerinde baskı oluşturmasını
kınadığına ilişkin açıklaması
11.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbulun Ümraniye
ilçesi Yukarı Dudullu Mahallesinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
12.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, Başbakan Yardımcısı
Mehmet Şimşekin motorlu taşıtlar vergisi zammına dair
açıklamalarına ilişkin açıklaması
13.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalının, Hakkâri Yüksekovada
şehit olan 4 askere Allahtan rahmet dilediğine, terörle haklı
mücadelenin aralıksız ve büyük bir kararlılıkla devam
ettiğine ilişkin açıklaması
14.-
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın, 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününü kutladığına ilişkin
açıklaması
15.-
Elâzığ Milletvekili Ejder Açıkkapının, Atatürk Kültür
Merkezinde Elâzığ Tanıtım Günlerinin
başladığına ve emeği geçen herkese
şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması
16.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününü kutladığına ilişkin
açıklaması
17.- Erzurum
Milletvekili Kamil Aydının, Hakkâri Yüksekovada şehit olan 4
askere Allahtan rahmet dilediğine, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü
kutladığına ve muharrem ayı nedeniyle bütün ehlibeyti
rahmetle andığına ilişkin açıklaması
18.- Gaziantep
Milletvekili Mahmut Toğrulun, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü kutladığına
ilişkin açıklaması
19.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü
kutladığına, muharrem ayına ve Hazreti Hüseyin ile
yârenlerini saygıyla andığına ilişkin
açıklaması
20.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 5 Ekim Dünya Öğretmenler
Gününü kutladığına, haram ayları içinde bulunduğumuza
ve bugün de Orta Doğu coğrafyasının birileri
tarafından bütünüyle Kerbelâlaştırılmak istendiğine
ilişkin açıklaması
21.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, 6 Ekim 1990 tarihinde bombalı bir
saldırı sonucu hayatını kaybeden Bahriye Üçoku
saygıyla andığına ilişkin açıklaması
22.- Kütahya
Milletvekili Vural Kavuncunun, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzünün 491
sıra sayılı Kanun
Tasarısının 10uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
23.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Başkanlığının, 29/1/2016 tarihinde esas komisyon
olarak Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonuna havale edilen, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin
verdiği (2/588) esas numaralı 6306 sayılı Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, 2981
sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı
Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı
İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların
Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin Plan
ve Bütçe Komisyonuna havale edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1195)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Gnubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
MHP Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından,
fındık üreticilerinin sorununun araştırılarak
sorunların çözümüne yönelik alınabilecek tedbirlerin ve
yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 20/9/2017
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
5 Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve arkadaşları
tarafından, eğitim müfredatının, ders kitapları ve
diğer materyallerin tekçi, cinsiyetçi ve şoven içerikten
arındırılması amacıyla 21/9/2017 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2017 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer ve arkadaşları
tarafından, Millî Eğitim Bakanlığının kamuoyunda
tartışma yaratan bazı okulların yıkım
kararının araştırılması amacıyla 5/10/2017
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
5 Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 491)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliği Arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile
Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/787) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 461)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, Diyarbakır Milletvekili Ziya Pirin 491
sıra sayılı Kanun
Tasarısının 8inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5 Ekim 2017 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli), İshak
GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4üncü
Birleşimini açıyorum.
II.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için beş dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
Buyurun.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, kayyumlar hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalpe aittir.
Buyurun Sayın
Yiğitalp.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Sayın Başkan, salonda da biraz sükûneti
sağlarsanız
BAŞKAN Bir müsaade
edin.
Sayın milletvekilleri,
konuşmacı kürsüde.
Buyurun Sayın
Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpin,
belediyelere atanan kayyumlara ilişkin gündem dışı
konuşması
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Günü. Ancak, aynı zamanda Dünya Emekçi Öğretmenler
Günü olduğu gibi, ülkemizde 1.128 akademisyene beş bin altı yüz
kırk yıl gibi ceza istenen bir süreçten geçiyoruz. Yine, Ayşe
öğretmen sadece Çocuklar ölmesin. Haberiniz var mı, farkında
mısınız, çocuklar ölüyor? dediği için hakkında ceza
istendi ve verildi. Bir öğretmen ve onun da yine cezası
Barış isteyenlerin Bu ülkede artık ölüm olmasın.
diyenlerin cezalandırıldığı ve beş bin altı
yüz kırk yıl gibi bir ceza istendiği, bu ülke tarihinin en
karanlık, en kirli ve en zehirli dönemlerinden geçiyoruz.
Bu yetmiyormuş gibi, bununla birlikte, bizim
belediyelerimize atanan kayyumlarla ilgili aslında söz
almıştım ama akademisyenler için istenen beş bin altı
yüz kırk yıllık cezaya bakınca kayyumlar üzerindeki
politikaların akademisyenlere kadar sirayet ettiği ve bir bütün
olarak her gün daha nasıl kötü olunabilirin yanıtlarını
bilfiil tecrübe ettiğimiz bir dönemden geçiyoruz.
Bizim belediyelerimize kayyumlar atandı 20
Temmuz darbesiyle birlikte ve belediyelerimize atanan kayyumlar oraları
karakola dönüştürdü, halkla olan hizmet ayağı bilfiil emniyet
teşkilatı gibi faaliyet hâlinde. O yetmedi, cenazelere bile araç
verme konusunda her türlü ambargoyu uyguluyor.
Peki, buna rağmen, bu kadar kayyumlar
atandı
Bakın, biz yirmi yıldır belediyecilik
yapıyoruz, yirmi yıl boyunca, 7/24, her gün ama her gün denetime tabi
tutulan belediyelerimizde bir gün bir kuruşluk yolsuzluğa
rastlanmadı, bir gün bir kuruş yolsuzluk olmadı ama
kayyumlarınız, 9 kayyumunuz on ay içerisinde yolsuzluktan görevden
alındı. Bu kayyumlar nereden alındı, niye alındı
ve nerede görev yapıyor, idari soruşturmaya tabi tutuldu mu, herhangi
bir adli soruşturmaya tabi tutuldu mu; bunların cevabı yok.
Başkan bu şekilde bir
BAŞKAN Siz devam edin lütfen.
Buyurun.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Bizlerin, bu halkın, bu Türkiye halklarının her gün çözüm olarak
Meclisi adres gösterdiği bir yerde, ne yazık ki
baktığınızda, bir çözüme dair en ufak bir yaklaşım,
bir refleks yok, günü geçirme, günü kurtarma ve artık tek kişinin her
türlü kararına biat ve itaat etmeyle geçiyor.
Bakın, bizim
kayyumlarımız atandığında AKPnin belediyeleri buna
alkış tutmuştu ve sessizce izlemişti. Aslında o
AKPnin Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş -cemaatle
ilişkisi üzerinden- cemaate karşı açılan savaştan
sonra Ben burada vatan haini mezarlığı yapayım. bile
demişti. O kadar ağır, insanın aklını zorlayan
kötülükleri bile önerdi. Buna rağmen, bu tekçi zihniyetten kaynaklı
şu anda görevden alındı ya da istifa ettirildi.
Bizim vekilliklerimiz
alındığında, dokunulmazlıklarımız için 3
partinin ortak birliğiyle komisyon oluşturulduğunda Nasıl
olsa HDPdir, DBPdir, Kürtlerdir, bizim için problem değil, onlar tutuklanabilir,
onlar yargılanabilir, vekilliği de düşebilir, belediyelerine de
kayyum atanabilir. dendi. CHPnin de 1 milletvekili tutuklandı.
Belediyelerimize kayyum atandığında AKPnin belediyelerine de
kayyum atandı.
Şunu söylemek istiyorum: Bir insana
yapılan kötülüğe ya da bir halka yapılan kötülüğe, bir
anlayışa yapılan kötülüğe karşı sessiz
kaldığınızda, o, sizin kapınıza da gelir,
isteseniz de istemeseniz de siz de bundan etkilenirsiniz, tıpkı Kadir
Topbaşın etkilendiği gibi. Oysa o kadar da en kötü önermelerinde
de bulunmuş olmasına rağmen
Diyarbakırda, Yenişehir ve
Kayapınara atanan kayyumlar görevden alındıktan sonra yerine
gelen kayyumlar
Bakın, o atanan kayyumlar nereye gitti? Biri,
Yenişehirdeki, İstanbula kaymakam olarak gitti, Yenişehirden
alınan kayyum İstanbula yine kaymakam olarak gidiyor.
Kayapınara atanmış olan kayyum oradan alındı,
yolsuzluktan alındı Mersine gitti. Yolsuzluktan alındı,
bakın, ısrarla altını çiziyorum, yolsuzluk
yapıldı, yolsuzluk. Bu, sıradan bir olay değil ha. Bu,
Kürtün tutuklanması kadar şey değil, siz, Kürtün
tutuklanmasını normal görüyorsunuz, vekilliklerinin
düşürülmesini normal görüyorsunuz, belediyelerine kayyum
atanmasını normal görüyorsunuz ama iş artık kontrolden
çıktı. Biz sizi uyardığımızda, Uçuruma geliyoruz.
dediğimizde görmediniz. Bakın, uçurumun dibine geldik. Ve uçurumun
dibinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
hâlen aynı refleksleri göstermenizi de gerçekten hayretle izliyorum ve
buradan bizi izleyen bütün halkımıza selamlarımı
söylüyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yiğitalp,
teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz, 2 Ekim Dünya
Şiddetten Kaçınma Günü ve Özgecan davasındaki son durum
hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcıya aittir.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, 2
Ekim Dünya Şiddetten Kaçınma Günü ve Özgecan Aslan davasındaki
son duruma ilişkin gündem dışı konuşması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 2 Ekim Dünya
Şiddete Hayır Günü nedeniyle gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Yolu barıştan ve adaletten
geçenleri, şiddetsiz bir dünya özlemi çekenleri, eylem ve söylemleriyle
şiddetin bir parçası olmayanları saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, son on beş
yılda maalesef her alanda şiddetin her geçen gün
arttığına tanık oluyoruz. Şiddet nerede mi?
Şiddet her yerde; evde, sokakta, hastanede, otobüste, dolmuşta, aklınıza
gelebilecek her yerde şiddet sürekli tırmanıyor. Şiddetin
artmasında en çok kimin payı var? diye sorarsanız,
kuşkusuz devleti yönetenlerindir.
Bakın, hepimizin bir dönem çok yakından
takip ettiği ve yüreklerimizi yakan Özgecan Aslan davasını
hatırlarsınız. O davadaki son durumu sizinle paylaşmak istiyorum:
Yargıtay bir sanık hakkında verilen bir kararı bozdu ve
sanık geçen hafta Mersinin Tarsus ilçesinde yeniden yargılandı
ve hâkim karşısına çıktı. Yargıtayın bozma
kararının gerekçesini biliyor musunuz? Anlatayım. Yargıtay
dedi ki: Her gün on binlerce kadının zorunlu olarak bindiği
dolmuş zorunlu toplu yaşam alanı değildir. Bakın, on
binlerce kadının bindiği dolmuşu Yargıtay, zorunlu
toplu yaşam alanı kabul etmedi ve bu nedenle tecavüz suçu toplu
taşım aracında işlendiği için yapılan ceza
artırımını iptal etti ve maalesef, Tarsus mahkemesi de buna
uydu. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur: Kadınlar
artık toplu taşım araçlarına güvenle binemeyeceklerdir. Bu
karar, kadını eve bağlamak isteyen siyasi ideolojiye hizmet
etmektedir ve asla kabul edilemez. (CHP sıralarından
alkışlar) Eğer AKP Hükümeti ve milletvekilleri olarak sizler bu
duruma samimi olarak karşı çıkıyorsanız derhâl bir
yasal düzenlemeyle toplu taşım araçlarını devlet güvencesine
almak zorundayız ve buraların zorunlu ortak yaşam alanı
olduğunu yasal düzenlemeyle bildirmeliyiz. Böylece, burada yaşanan
taciz ve tecavüzlerin cezası daha fazla artırılabilir ve
caydırıcı olabilir.
Toplu taşım araçlarında
saldırıları önlemenin yolu, otobüsleri, trenleri
haremlik-selamlık olarak ayırıp kadınların bindiği
otobüsleri pembeye boyamak asla değildir. Bu uygulamanın tacizleri
önleyeceğine inanmak ise, en hafif deyimiyle saftirikliktir, ancak ve de
ancak ideolojik bir planın parçası olabilir.
Bakın, iyi dinleyin, 2017
yılının sadece ilk dokuz ayında 285 kadın öldürüldü.
Bu sayı, geçtiğimiz yıl, 317si silahla olmak üzere 397ydi.
Bakın, bunlar sadece basit rakamlar değil, candan bahsediyorum ve
kadından bahsediyorum.
2017 yılının ilk beş ayında
38 kadına tecavüz edildi -bizim bildiğimiz rakam, birçoğu da bunu
söylemiyor- 50 kadın tacize uğradı. İnanıyor musunuz
bu rakamlara? Kat kat daha fazlasıdır, çok çok daha üstündedir.
Eh, Cumhurbaşkanının Racon
kesilecekse ben keserim. diyerek mafya dilini kullandığı bir
ortamda şiddetin azalacağını düşünen varsa yanılıyor.
Herkes kendi alanında racon kesmeye kalkarsa, şiddetin geleceği
noktayı tahayyül bile edemiyorum. Eğer Cumhurbaşkanı racon
keserse, birileri de aracın içerisinde birilerini döver, öldüresiye döver
ve bunu sosyal medyada yayınlamayı marifet sayar. Birileri birine
etek giydirir, kendi kendini vurdurur, raconunu keser ve bunu da sosyal medyada
yayar, siz de ancak bunu ağzı açık izlersiniz. O yüzden bunlara
Dur. demek lazım.
Bakın, şiddet sağlık
alanında da her geçen gün artıyor. AKPli Başbakan, Sağlık
Bakanı Profesörler ayağınıza gelecek. Hele bir
hastayı geri çevirsin, alnını karışlarım o
doktorun. dediğinde, her geçen gün doktora ve sağlık
çalışanına yönelik şiddet artıyor.
Biz Ne olur şiddeti
engelleyin. deyince, TRT bizi duydu, keşke duymaz olaydı, bir
program hazırladı, keşke hazırlamaz olaydı. Ve o
programı izleyenler doktor dövmenin eğlenceli bir iş
olduğunu zannettiler. O programı izleyenler, doktor dövmenin
sıradan bir iş olduğunu algıladılar ve doktoru dövüp
hastanelik edenlerle röportaj yaparak Nasıl dövdün o doktoru?
dediklerinde, Öyle bir dövdüm ki elim acıdı, bir ben vurdum, bir
dayıoğlu vurdu. dedi.
Arkadaşlar, siz
şiddet dilini bırakmadıkça biz bir yere varamayız.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Atıcı.
Gündem dışı
üçüncü söz, Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle söz isteyen
Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemire aittir.
Buyurun Sayın Özdemir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemirin, Camiler ve Din
Görevlileri Haftasına ilişkin gündem dışı
konuşması
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Konya) Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri ve bizleri
televizyonları başından izleyen aziz milletimiz; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Yeryüzünde Kuran-ı
Kerimin ifadesiyle ilk inşa edilen yapı bir mescittir ve bu mescit
bugün hâlâ ayaktadır ve yüz binler, milyonlar her yıl bu
yapıyı ziyaret etmek ve burada ibadet etmek amacıyla buraya
üşüşmektedirler, buraya gitmeye özen göstermektedirler. Bu
yapının adı Kâbe ve Kâbenin içinde bulunduğu kompleksin
adı da Mescid-i Haramdır.
Hazreti Peygamberin de
Mekkeden Medineye hicret ettiğinde kaldığı üç günlük süre
içerisinde yine ilk inşa ettiği yapı bir mescittir ve hâlâ bu
mescit ayaktadır ve yine, yüz binler, milyonlar tarafından ziyaret
edilmektedir. Kubâ köyünde inşa edildiği için oranın ismiyle
anılan bu mescit de Mescid-i Kubâdır ve üç gün sonra Hazreti
Peygamberin Medine içlerine seyahatinden sonra yaptığı ilk
yapı da yine bir mescittir ve Mescid-i Nebevi olarak bugün
Müslümanların en kutsal ikinci mabedi olarak hizmet vermektedir.
Bu mescit anlayışı biz Müslüman
olduktan sonra da Müslüman olan milletimiz tarafından özümsenmiş ve
en tatlı ifadesini galiba Gazneli Sultan Mahmutun şu sözlerinde
bulmuştur
Meşhur İslam tarihçisi, müsteşrik, oryantalist
Philip K. Hitti bu sözü zikreder ve bizim milletimizi övgüyle orada
satırlarca anar. Gazneli Mahmut şöyle diyordu: Ben bir köşk
veya saray yaptırır da kenarına bir mescit veya cami
yaptırmazsam kıyamet günü Allahın yüzüne nasıl
bakarım? İşte bu anlayışla bizler cami mimarisini bir
külliye anlayışına oturtmuş ve yerleşim birimlerini de
-şehirleri, köyleri, mahalleleri, kasabaları- caminin etrafında
konuşlandırmış bir milletin çocuklarıyız. Cami
sadece cami olarak değil, bizim anlayışımızda
şifahanesiyle, tabhanesiyle, hanıyla, hamamıyla,
arastasıyla, çarşısıyla bir komplekse
dönüşmüştür. Onun için Gazneli Sultan Mahmutun herhâlde bu
anlayışını şair dizelerine şöyle dökmüştür Sakaryaya
seslenen şiirinde: Hani Yunus Emre ki kıyında geziyordu / Hani
ardına çil çil kubbeler serpen ordu? Bu şekilde bir ifadeyle bu
anlayışı sergilemeye çalışmıştır.
İngiliz bir seyyah da İstanbulu gezdikten
sonra seyahatnamesine şu satırları karalamıştı,
diyordu ki: Hayret ediyorum, İstanbulda camiler muhkem, kavi ve
yüzyıllara dayanacak şekilde yapılmışken evlerse
basit, sade ve insanın, dünyanın geçiciliğine işaret eder
tarzda yapılmıştır ama sakın bu sizi
yanıltmasın, bu sade, basit yapılar İngilterede Londra
Thames Nehri kenarındaki yapılar kadar pahalıdır.
Tabii, cami sadece kompleks ve tarihten ibaret
değildir. Camiler sosyal hayatın sigortası konumundadırlar,
toplum barışının temel yapısı
konumundadırlar, ilk eğitimimizi aldığımız, ilk
manevi duyguları tattığımız birer tapu hükmündedirler.
Nerede bir cami varsa, nerede bir minare yükseliyorsa orası bizimdir, biz
oradan mutlaka yolumuzu düşürerek geçmişizdir. Minarenin
olmadığı, caminin olmadığı neresi varsa biliniz
ki biz oraya ayak basmamışızdır, oradan geçmemişizdir,
ondan dolayı da orada ne minare yükselmektedir ne cami kubbeleri çil çil
serpiştirilmiştir.
Camiler çok önemli kurumlardır, hâlen
görevlerini icra etmektedirler fakat -camilerin inşasında küçük bir
tenkit olarak burada zikretmekte yarar var- ne yazık ki artık camiler
şehrin kalbine değil, mahallenin merkezine değil kenarlara
iliştirilmektedir, bodrum katlarına
sığıştırılmaktadır.
Bu yanlışa da burada işaret ederek
sözlerimi noktalıyor, Camiler ve Din Görevlileri Haftasını
kutluyorum, tebrik ediyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özdemir.
Sayın milletvekilleri, yerlerinden bir dakika
söz talebinde bulunan sayın milletvekillerine şimdi söz
vereceğim.
Söz vereceğim sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum: Sayın Tezcan, Sayın Akın, Sayın
Atıcı, Sayın Sürekli, Sayın Gürer, Sayın Enç,
Sayın Özdiş, Sayın Yalım, Sayın Tarhan, Sayın
Kuyucuoğlu, Sayın Tanal, Sayın Tüm, Sayın
Ilıcalı, Sayın Yıldırım, Sayın Açıkkapı
ve bugün Dünya Öğretmenler Günü olması nedeniyle ve kendisi de bir
öğretmen olduğu için 16ncı olarak Sayın Havutçaya söz
vereceğim.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü nedeniyle
bütün öğretmenlerin önünde saygıyla eğildiğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Söz vermeden önce, ben de bütün
öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum, önlerinde saygıyla
eğiliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Tezcan, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Yılmaz
Tezcanın, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü kutladığına,
yeni yasama yılının hayırlar getirmesini temenni
ettiğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın İrana
yaptığı resmî ziyarete ve Müslüman ülkelerin birlik, beraberlik
ve dayanışma içinde olması gerektiğine ilişkin
açıklaması
YILMAZ TEZCAN (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de Dünya Öğretmenler Gününü kutluyorum,
öğretmenlerimizin de ellerinden öpüyorum.
Yeni yasama yılımızın bize,
milletimize ve ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan, dün, resmî ziyaretini gerçekleştirmek için
İrandaydı. Burada enerjiden turizme, kara yolu
taşımacılığından savunma sanayisine her türlü
alanda, yoğun bir şekilde, ilgili kurum ve bakanların çalışmasını
teşvik ettiler. İki ülke arasında yerli parayla ticaret
yapılması kararlaştırıldı. Bölgemizi kaosa
sürüklemek adına yapılan sözde bağımsızlık
referandumuyla ilgili de görüş birliği vurgulandı.
Müslümanlar İslam tarihinde ilk defa küresel
boyut taşıyan bir mezhep çatışmasıyla karşı
karşıyadırlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın
yapmış olduğu bu ziyaret, uzun yıllardır Müslüman
ülkeler arasında fitne tohumu eken, mezhep
çatışmalarını körüklemeye çalışan zihniyete
karşı verilmiş en yerinde cevaptır. Bizler de Müslüman
ülkelerin birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olması,
değişik ideoloji ve inançlara sahip olanların müşterek
noktalarda aynı görüş ve stratejiyi takip etmeleri için bir araya
gelmeliyiz diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akın
2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, Hükûmetin
Irakın kuzeyinde yapılan sözde bağımsızlık
referandumuyla ilgili net bir tavır sergileyerek akıcı bir
dış politika ortaya koymak zorunda olduğuna ilişkin
açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Irakın kuzeyinde yapılan sözde
bağımsızlık referandumuyla ilgili İktidar partisi ne
referandum öncesinde ne de sonrasında net bir tavır
sergilemiştir. Cumhurbaşkanı Vanaları
kapatırız. derken Ekonomi Bakanı ekonomik ambargonun tehlikeli
bir söylem olduğunu söyledi. Son olarak da AKPli bir milletvekili
referandum için Ne kadar yok sayarsanız sayın orada artık bir
irade beyanı var. dedi. Türkiyenin bekasını tehdit eden
böylesine ciddi bir konuda iktidarın nabza göre şerbet verme tutumu
asla kabul edilemez. Hükûmet bir an evvel net bir tavır sergileyerek
derhâl akıcı bir dış politika ortaya koymak
zorundadır. Millî çıkarlarımıza ve
bağımsızlığımıza zarar verecek,
kandırılmaya, aldatılmaya fırsat veren, günü kurtarmaya
çalışılan politikalardan vazgeçilmelidir.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Atıcı
3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, bir
televizyon kanalına telefonla bağlanarak güneydoğuda
yaşananları anlatan Ayşe öğretmene verilen hapis
cezasının onandığına ve AKPnin adalet ve
insanlık anlayışını milletin takdirine
bıraktığına ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık iki
buçuk yıl önce bir televizyon kanalına telefonla bağlanarak
güneydoğuda yaşananları anlatan Ayşe öğretmen, sadece
Çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın. dediği için,
hakkında terör propagandası nedeniyle dava açıldı. Dava
geçtiğimiz günlerde sonuçlandı, Yargıtay aşaması bitti
ve Ayşe öğretmene verilen bir yıl üç ay hapis cezası
onandı.
Bu sözler sarf edildikten sonra Ayşe
öğretmen iktidar medyası tarafından linç edildi, hatta
öğretmen olmadığı söylendi, terör örgütü üyesi olduğu
söylendi.
Oluk oluk kan akıtacağız. diyerek
topluma şiddeti aşılayan mafya bozuntuları sokakta serbest
dolaşırken Çocuklar ölmesin. diyen bir öğretmen şimdi
kendi çocuğunu hapishanede doğurmak zorunda. AKPnin adalet ve
insanlık anlayışını milletimizin takdirine
bırakıyorum.
BAŞKAN Sayın Sürekli
4.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Süreklinin, 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününü kutladığına, FETÖ davalarının
sonuna kadar takipçisi olduklarına ve 15 Temmuz şehitlerini tekrar
rahmetle yâd ettiğine ilişkin açıklaması
KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ben de Öğretmenler
Gününü tebrik ediyorum, bütün öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum.
15 Temmuz kanlı darbe girişiminde
Sayın Cumhurbaşkanımızın canına kastetmek üzere
yola çıkan kanalizasyon timi için mahkemelerimiz dün çok önemli bir karar
verdi. Her ne kadar bu hainler hukuka, demokrasiye ve Anayasaya
karşı darbe girişiminde bulunsalar da hukuk ve Anayasa
çerçevesinde yargılamaları yapıldı, gereken cezaları
aldılar. Aziz milletimizin vicdanında cezaları çoktan infaz
edilmiş olan hainler bu dünyadaki cezalarını almış
olsalar da ahirette bu millete borçlarını ödemeye devam edecekler.
Tüm darbeci hainlerin, bir an önce, hak ettikleri cezayı
alacağına milletimizin inancı tamdır.
FETÖ
davalarının sonuna kadar takipçisiyiz, Pensilvanyadaki
teröristbaşının iadesini bekliyoruz. 15 Temmuz
şehitlerimizi tekrar rahmetle yâd ediyor, Rabbim bir daha bu millete
böyle günler göstermesin diye niyaz ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Gürer
5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününe ve eğitim sisteminde sorunların
arttığına ilişkin açıklaması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkürler Sayın Başkan.
Bugün
Dünya Öğretmenler Günüdür. Ne yazık ki ülkemizde hâlen 300 bin atama
bekleyen öğretmen vardır, 100 binin üzerinde öğretmen
açığı ise kapatılmamıştır, eğitim
sistemimizde ise sorunlar artmaktadır. AKP hükûmetleri altı kez Millî
Eğitim Bakanı, üç kez müfredat değiştirmiştir. AKP
hükûmetleri sürekli sistemle oynayarak eğitimin canına
okumuştur. Müfredat, Mustafa Kemal Atatürk değerleri ve
bilimsellikten uzaktır. Öğretmenler için de özlük hakları
iyileştirilmemiş, öğretmenlerin kendini güvende hissedecekleri,
yeterli ücret alacakları ve özlük haklarının düzenleneceği
bir sürece girilmemiştir. Eğitimde ise çağdaş, laik,
bilimsel eğitim geleceğimiz için doğru ve gerekli olan tek
yoldur, bu yola da Hükûmetin bir an önce uygulamalarıyla dönmesini
diliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim ben de.
Sayın
Enç
6.- Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin, Çanakkale
Belediye Başkanı Ülgür Gökhanın Çanakkale Belediye Meclisinde
sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Konuşma! Kes! Ahlaklı ol! Bu
sözler Belediye Başkanının ağzından çıkıyor
ve bunu kadın bir belediye meclis üyesine söylüyor ve kadın belediye
meclis üyesi toplantıyı terk etmek zorunda kalıyor. 2002den
beri Çanakkale Belediyesini yöneten Ülgür Gökhanın ağzından
çıkan sözler bunlar. Bu sözleri nedeniyle kendisini kınıyorum.
Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanımızı diktatörlükle,
derebeylikle suçlayanların da dönüp yüzlerini bir Çanakkale Belediyesine
bakmalarını istiyorum ve ayrıca, Çanakkaleli Cumhuriyet Halk
Partili milletvekili arkadaşlarımızdan da bununla ilgili
açıklama bekliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim bende.
Sayın
Özdiş.
7.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, halk
eğitim merkezlerinde kurs veren yaklaşık 22 bin kadrosuz usta
öğreticinin kendilerine kadro verilmesini istediklerine ilişkin
açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Millî
Eğitim Bakanına. Halk eğitim merkezlerinde kurs yerini kendileri
bulup kira, elektrik, su ve diğer tüm giderlerini kendileri
karşılayan, iş güvencesi, kıdem tazminatı güvencesi
olmayan, el sanatları, giyim, nakış gibi branşlarda kurs
veren yaklaşık 22 bin kadrosuz usta öğreticilerin durumu
perişan. Diyanette bu şartlarla çalışırken kadro alan
20 bine yakın usta öğretici gibi, aynı haktan faydalanarak
kendilerine kadro verilmesini istiyorlar. Umarım Sayın Bakan dikkate
alır, gereğini yapar.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ederim ben de Sayın Özdiş.
Sayın Yalım...
8.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününü kutladığına ve motorlu
taşıtlar vergisine 2018 yılbaşı itibarıyla yüzde
40 zam yapılmasına ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, yüce
Türk milletimizi selamlıyorum. Başta babam olmak üzere bütün
öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyorum.
Geçen hafta Sayın Maliye
Bakanının açıklamalarıyla motorlu taşıtlar
vergisinde yüzde 40 zam yapılacağı açıklandı 2018
yılbaşı itibarıyla. Vatandaşı zorla
aldığı aracına bindirmeyeceksiniz. Bu vatandaşın
küçük bir aracını çok mu gördünüz? Aracını
sattıracaksınız. Çekin bu zammı geriye diyorum. TEFE,
TÜFEyi yüzde 8,8 açıklıyorsunuz, yoksa biz mi görmüyoruz,
bilmiyoruz; yüzde 40 zam yapıyorsunuz. Taşerona kadroyu vermiyorsunuz
ama taşeronun bindiği eski arabayı da sattırıyorsunuz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim ben de.
Sayın Topal yerine
Sayın Tarhan...
9.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhanın,
Gebze-Çayırova-Darıca bağlantı yollarının ne
zaman tamamlanacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Daha önce defalarca dile
getirmemize rağmen Kocaeli-Çayırova-Bayramoğlu
sapağında aylardır devam eden yol çalışmaları
hâlen bitmemiştir. Gündüzleri nüfusu 50 ilden büyük olan Gebzede yol
çalışmalarının bitirilmemesi nedeniyle trafikte çok büyük
sorunlar yaşanmaktadır. Sorun yumağı hâline dönüşen
Gebze-Çayırova-Darıca bağlantı yolları ve köprü
çalışmaları nedeniyle vatandaşlarımız saatlerce
trafik çilesi çekmektedir. Yol ve köprü yapımlarıyla övünen iktidar,
Gebze-Çayırova-Darıca bağlantı yollarını ne zaman
tamamlayacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim ben de.
Sayın Kuyucuoğlu...
10.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, Türk Mühendis
ve Mimar Odaları Birliği Kimya Mühendisleri Odası Yönetim
Kurulunun mahkeme kararıyla görevinden alınmasına ve
iktidarın yargı eliyle odalar üzerinde baskı oluşturmasını
kınadığına ilişkin açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının açtığı dava üzerine mahkeme
kararıyla görevinden alınmıştır. Odalar anayasal
kurumlardır. Hem Bakanlığın açtığı dava hem
de mahkemenin aldığı karar Anayasaya aykırıdır.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ülkemizdeki imar
rantlarına, çarpık kentleşmeye, doğa ve çevre
katliamlarına, özelleştirme talanlarına, antidemokratik
uygulamalara, devletin zarara uğratılmasına karşı
çıkmış ve sanırım bütün bunlar iktidarı
rahatsız etmiştir. Meslek odaları her zaman ülke
çıkarları için çaba göstermişlerdir. Bakanlığın
ve iktidarın yargı eliyle odalarımız üzerinde oluşturmaya
çalıştıkları baskılarını kınıyor,
bu baskılara bir an önce son vermelerini diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Sayın Tanal
11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
İstanbulun Ümraniye ilçesi Yukarı Dudullu Mahallesinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, İstanbul ili
Ümraniye ilçesi Yukarı Dudullu Mahallesinin nüfusu 20 bindir. Bu 20 bin
nüfuslu olan Yukarı Dudullu Mahallemizde lise yoktur,
vatandaşımızın liseye ihtiyacı vardır. 20 bin
nüfuslu Yukarı Dudullu Mahallemizin hastaneye ihtiyacı vardır,
hastanesi yoktur. 20 bin nüfuslu Yukarı Dudullu Mahallemizde emniyet
binası yok, emniyetle ilgili ciddi sorunları var. Yukarı Dudullu
Mahallemizde imar sorunu var ve imar sorunu halledilemiyor; tapu sorunları
var, tapu sorunu halledilemiyor. Yukarı Dudullu Mahallemizde
vatandaşımızın yaşam kalitesini daha yükseltme
açısından ve bunun gelişimini sağlama açısından
çok fonksiyonlu kültür merkezine ihtiyacı var, kültür merkezi
yapılmıyor.
Yukarı Dudullu Mahallemizin bu
mağduriyetleri ne zaman giderilecektir? Siyasi iktidardan,
bakanlıktan bunun giderilmesini talep ediyorum. Selam ve
saygılarımı iletiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tüm
12.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, Başbakan
Yardımcısı Mehmet Şimşekin motorlu taşıtlar
vergisi zammına dair açıklamalarına ilişkin
açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Başbakan Yardımcısı Mehmet
Şimşek motorlu taşıtlar vergisi zammına ilişkin
Hiçbir Hükûmet durup dururken vergileri artırmaz. Terörle mücadele için
önümüzdeki sene 17-18 milyar liralık ilave bir harcama yapılacak. Biz
bir tercih yaptık. Kamu harcamalarını, vergiyi tabana yayarak
vergi gelirleriyle yapalım dedik. açıklamasında bulunmuş
ve yeni vergi zamlarının olacağını ifade
etmiştir. Sayın Maliye Bakanına soruyorum: Savunma giderleri
vergiyle karşılanacaksa öncelikle millete küfreden Cengiz
İnşaatın 424 milyon borcu da tahsil edilecek midir? Terörle
mücadele giderlerini karşılamak için Cumhurbaşkanlığına
ait örtülü ödenek bütçesinden bir kısıtlamaya gidilecek midir?
Giderleri karşılamak için vergiyi tabana yaymak yerine,
zenginliği tabana yaymayı hiç düşündünüz mü?
BAŞKAN Sayın Ilıcalı
13.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının,
Hakkâri Yüksekovada şehit olan 4 askere Allahtan rahmet dilediğine,
terörle haklı mücadelenin aralıksız ve büyük bir
kararlılıkla devam ettiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Teşekkürler
Başkanım.
Kuzey Iraktaki korsan referanduma ülkemizin sert
çıkışı sonrası terör örgütü PKKnın
saldırıları sistematik bir biçimde arttı. Son olarak
Hakkâri Yüksekovada 4 askerimiz şehit oldu. Şehitlerimize Allahtan
rahmet diliyorum, tedavileri devam eden 4 askerimize acil şifalar
diliyorum.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın ve devletimizin ilgili birimlerinin her
fırsatta belirttiği üzere, terörle haklı mücadelemiz
aralıksız, büyük bir kararlılıkla devam etmektedir, en son
terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar bu mücadele devam edecektir. Bu amaç
doğrultusunda tüm güvenlik güçlerimiz omuz omuza bu mücadeleyi büyük bir
azimle sürdürmekte, masum hiçbir vatandaşımıza zarar
verilmemesine ayrıca dikkat etmektedirler. Bölgede yaşayan
halkımızın da verdiği büyük destekle inşallah çok
kısa sürede bu hainlerin kökü kazınacaktır.
Gerek içeriden gerek dışarıdan gelen
bütün bu tehditlere rağmen Cumhurbaşkanımızın bir ilke
olarak benimsediği ve her fırsatta dile getirdiği tek millet,
tek bayrak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
tek vatan, tek devlet
anlayışı millî iradenin bizlere verdiği güçle Hükûmetimiz,
belirlenen hedeflere en kısa sürede ulaşacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ilıcalı.
Sayın Yıldırım
14.- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü
kutladığına ilişkin açıklaması
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) AKPnin 2002 seçim
bildirgesinde Öğretmenlik mesleğinin toplumda hak ettiği
itibarı yakalayabilmesi için öğretmenlerin nitelikleri
artırılacak. Buna paralel olarak özlük hakları ve
çalışma şartları iyileştirilecektir. ifadesi yer
almaktadır ama on beş yıllık iktidarları süresince
öğretmenlerin sorunu giderek büyümüş, 10 binlerce öğretmen
KHKlarla ihraç edilmiş, binlercesi açığa alınmış,
sürgün edilmiş, itibarsızlaştırılmış,
saymakla bitmeyecek kadar hak kaybına uğramışlardır.
Hukuksuz bir şekilde işleri ellerinden alındığı
için bedenlerini ölüme yatıran Nuriye ve Semih görmezden gelinmiştir.
Okullarda minnacık çocuklara cihat ve
şiddet aşılanırken Çocuklar ölmesin. diyen Ayşe
öğretmene hapis cezası verilmiştir. Defalarca
değiştirilen eğitim sisteminden yine en çok öğretmenlerimiz
etkilenmiştir.
Siyasi hedefleri için öğretmenlerimize her
türlü baskı, hukuksuzluk ve hak kaybı yaşatanları
kınıyor, eğitim ve bilim emekçilerinin 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününü kutluyorum.
BAŞKAN Sayın Açıkkapı
15.- Elâzığ Milletvekili Ejder
Açıkkapının, Atatürk Kültür Merkezinde Elâzığ
Tanıtım Günlerinin başladığına ve emeği
geçen herkese şükranlarını sunduğuna ilişkin
açıklaması
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; dün
itibarıyla başkentte Elâzığ Tanıtım Günleri
Atatürk Kültür Merkezinde başlamış bulunuyor. Tarihî süreç
içerisinde, bulunduğu sosyal, siyasal, kültürel
konuşlandırmalarla ülkemizin esaslı kodlarını ifade
eden Elâzığımız bütün ilçeleriyle ciddi bir
tanıtıma tabi tutulmaktadır. Emek ve gayret mahsulü
çalışmanın ana hedefi, yaşadığımız
kenti bütün bir dünyaya tanıtmaktır. Bu bağlamda, değerli
milletvekillerimizin ziyaretleri bizim için çok büyük bir değer
taşımaktadır. Bu sayede, eşi bulunmaz
Ağınımızı, Kebanımızı, Baskilimizi,
Sivricemizi, Madenimizi, Alacakayamızı,
Arıcakımızı, Paluyu, Kovancıları ve Karakoçanımızı
bütün bir dünyanın huzuruna getirmiş bulunmaktayız.
Desteğinize şimdiden teşekkür ediyor, bu etkinliği
hakkıyla düzenleyen ve Elâzığımızı ifade eden
herkese ve her kesime yürekten şükranlarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de.
Sayın Havutça, buyurun.
16.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, 5
Ekim Dünya Öğretmenler Gününü kutladığına ilişkin
açıklaması
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bugün 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, buradan
bütün öğretmenlerimizin, eğitim ve bilim emekçilerinin Dünya
Öğretmenler Gününü kutluyorum.
Sayın Başkan, öğretmenlerimiz
Sayın Millî Eğitim Bakanımızdan -bugün 450 bin
öğretmen atama beklerken- öğretmen alımlarında
doğrudan torpil anlamına gelen mülakata dayalı sözleşmeli
öğretmen alımlarının durdurulmasını bekliyor.
OHALin giyotini gibi işleyen kanun hükmündeki kararnamelerle ihraç edilen
45 bin öğretmenimiz mesleğine dönmeyi bekliyor. Öğretmenlerimiz,
sendikal çalışmalarının bir suç aleti gibi, suç öğesi
gibi görülmesine artık son verilmesini istiyor. Öğretmenlerimiz,
bilimsel, özgür aklı ve bilimi, bilgiyi öne alan laik eğitim
sisteminin okullarımızın müfredatlarında artık
kesinlikle yer almasını bekliyor. Ve öğretmenlerimiz, en
çarpıcı bir şekilde de artık yoksullukla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi sayın milletvekilleri, söz talebinde
bulunan sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın Aydın Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Sayın Toğrul da Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına konuşacak, yetkililer.
Sayın Aydından başlıyoruz.
Buyurun Sayın Aydın.
17.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydının, Hakkâri
Yüksekovada şehit olan 4 askere Allahtan rahmet dilediğine, 5 Ekim
Dünya Öğretmenler Gününü kutladığına ve muharrem ayı
nedeniyle bütün ehlibeyti rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
KAMİL AYDIN (Erzurum) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri, ben de Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, özellikle, bu hafta boyunca terörle
yoğun mücadele sırasında cennetin efendileri arasına giren
şehitlerimize Allahtan rahmet, yüce Türk milletine
başsağlığı diliyorum.
Aynı zamanda bugün -biraz önceki
konuşmacıların da ifade ettiği gibi- 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Günü. Bu vesileyle bizlere bir harf değil, çok harfler
öğreten öğretmenlerimizin bu gününü kutluyorum. İnşallah,
bu günübirlik kutlama dışında, öğretmenlerimizin sürekli
bize iletilen sıkıntılarına da çözüm üretilmesi
noktasında bir iradenin konulmasını talep ediyorum. Bunları
birkaç ana başlık altında toplamak gerekirse: Gerçekten genç bir
nüfusumuz var, yetişmiş bir öğretmen kadromuz var,
bekleyenlerimiz var, 400 bin civarında gencimiz bu umutla beklemekte.
Bunlara bu günde, bu günün anlamına, önemine binaen bir müjde verilebilir,
bu yavrularımıza kadro tahsisi yapılabilir.
Aynı zamanda, sözleşmeli
öğretmenlik adı altında atanan kardeşlerimizin de,
yavrularımızın da gerçekten çok büyük
sıkıntıları var. Bunların en önemlisi, özellikle
terörle yoğunlukla mücadele altında olunan bölgelerde eş
durumları tayininde böyle günübirlik, palyatif çözümler üretmektense, yani
Ya iş ya eş kardeşim, tercihini yap. demektense -çünkü bu,
emeğe saygısızlıktır- bunlara gerçek bir çözüm üretme
noktasında da böyle bir talepte bulunuyorlar, arz ediyoruz biz de.
Bu arada, görevden alınan eğitimcilerimiz var,
idarecilerimiz var. Yani sadece bir sendikanın üyeliğini esas alarak
atamaların uygunsuz bir şekilde yapılması noktasında
da tekrar, Sayın Bakanımızın bize daha önce söz
verdiği üzere -bunların mahkeme kararlarıyla döndüğünü
görüyoruz, biliyoruz- bunların da tekrar göreve iade edilmesini özellikle,
hassaten rica ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen. Bitti mi?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Müsaade eder misiniz?
BAŞKAN Elbette.
Bir dakika daha ek süre veriyorum.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Evet, bu arada, tabii,
haram aylarımızdan muharrem ayının idrakindeyiz.
Öğretmenlik deyince tabii, Hazreti Aliyi geçmek doğru olmaz
diyorum. O, sadece ehlibeytin kapısı değil, ilim
kapısı aynı zamanda. O, bir harf öğretenin
kırkyıl kölesi olduğunu simgesel bir şekilde ifade eden
bütün ehlibeyti de burada rahmetle, minnetle anıyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
Sayın Toğrul, buyurun.
18.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun, 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününü kutladığına ilişkin
açıklaması
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bugün Dünya Öğretmenler
Günü. Evet, öğretmenlerimiz sadece sanki bir teknik görevi icra
ediyorlarmış gibi itibarları törpüleniyor, çok tatil yapıp
az iş yapanlar olarak itibarları zedeleniyor ve öğretmenlik
mesleği sanki herkesin yapabileceği bir meslekmiş gibi
algılanıyor. Oysa aslında öğretmenler geleceğin
nasıl kurgulanacağını, nasıl bir yaşam
istediğinizi bizlere öğreten belki de ilk bireylerdir, hepimiz
öğretmenlerin eseriyiz.
Sayın Başkan, maalesef AKP döneminde
öğretmenlerimize büyük itibar kaybettirilmiştir. Öğretmenlerimiz
güvencesiz çalıştırılmakta, özellikle 2016 Temmuzdan bu
yana büyük bir baskı ve zulüm politikası altındadırlar.
Şu ana kadar ihraç edilen toplam 33.138 öğretmen bulunuyor.
Haklarında en ufak bir soruşturma yapılmadan doğrudan
açığa alındılar. Yine, öğretmenlerimiz, özellikle
başta Kürtlerin yoğun yaşadığı coğrafyada 11
bin civarında öğretmen üç ay ile altı ay arasında sorgusuz
sualsiz açığa alındılar. 5.500 civarında öğretim
üyesi aynı şekilde. Yani öğretmenler gerçekten büyük bir
baskı ve zulüm altında. En sonunda geçen eğitim öğretim yılının
açılışına birkaç gün kala bölgede 1.100 civarında
öğretmen sürgün edildi. Yani 1980lerdeki sürgün furyası maalesef bu
dönemde de yine yaşandı. Biz öğretmenlerimize gereken
değerin verilmesini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın
Toğrul, ek süre veriyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öğretmen
açığı olmasına rağmen şu anda 438 bin
öğretmenin açıkta olduğunu, işsiz olduğunu ifade etmek
isterim. Yine, öğretmenliğe atamalar maalesef keyfî sınavlarla,
keyfî şekilde bir kadrolaşma aracı olarak
kullanılıyor. Bunların giderilmesini diliyoruz.
Öğretmenlerin haklı mücadelesinin her zaman yanında,
haklarını alana kadar yanlarında olacağımızı
ifade ediyoruz.
Sayın Başkan, dün sizin takdirlerinize
sunulmuştu. Muğlada 7 vatandaşın
çırılçıplak soyularak medyaya teşhir edildiği ifade
edilmişti ve işkenceden geçirildiği söylendi. Bugün,
Muğlada 7 kişiden 5 kişinin öldürüldüğü söyleniyor ve bu
kişilerin dün teşhir edilen kişiler olduğu sosyal medyada
yer alıyor. Eğer böyleyse sağ yakalanıp infaz edilme durumu
söz konusudur. Sayın bakanlığı bu konuda bir açıklama
yapmaya davet ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Gök
19.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününü kutladığına, muharrem ayına ve
Hazreti Hüseyin ile yârenlerini saygıyla andığına
ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de Dünya Öğretmenler Gününde bütün
öğretmenlerimizi bir kez daha saygıyla, minnetle selamlıyorum.
Başta bizi yetiştiren öğretmenler olmak üzere, gençlerimizi
hayata hazırlayan tüm öğretmenlerimizin aslında hak etmedikleri
bir yaşam düzeyi içerisinde olduklarını tekrar
hatırlatıyoruz ve öğretmenlerimizin sorunlarının
çözümü konusunda hepimizin ortak bir çaba göstermesi gerektiğinin bir kez
daha altını çizerek tüm öğretmenlere tekrar
saygılarımızı, sevgilerimizi ifade ediyoruz.
Sayın Başkan, aşure, muharrem
ayı, muharrem ayı bir matem ayı olarak kabul edilir Hazreti
Hüseyinin ve 72 yâreninin Yezit zalimine dalkavukluk yapmak yerine, onursuzca
yaşamayı tercih etmeleri söylendiği hâlde onlara direnerek
onurlu bir hayatı seçmeleri, onlara direnmeleri, hayatı pahasına
ona boyun eğmeyerek onurluca ölmeyi seçtiği bir günün
adıdır. Bu ayda sağlığı yerinde olanlar oruç
tutarlar. Matemden amaç kendine eziyet etmek değildir, tam da kötülük ve
katliamların bir daha olmasını önlemek ve onları
unutturmamaktır. Kerbelâ katliamında hasta olan Zeynel Abidinin
kurtulması da Hazreti Muhammedin soyunun devam etmesi nedeniyle Allaha
şükretmek için bir fırsat olarak tanınmıştır. Bu
nedenle, muharrem matemi aşure geleneğiyle biter. Dünya tarihine
baktığınızda, dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine
önemli ve derin anlam yüklü ölümlerin ardından matem ve arkasından
bir şükran olarak sunulan bir aşurenin iç içe geçtiği bir tören
yoktur.
İmam Hüseyin Kerbelâda gerçek dini,
İslami ahlakı, zalime boyun eğmemeyi, onurlu duruşu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) -
erdemi, hürriyeti, adaleti,
dürüstlüğü temsil ederken karşısında bulunan Yezit,
zorbalığı, güç ve iktidar uğruna insanları katledecek
bir yapıyı temsil etmektedir.
Günümüzde de zalimler var. Bu direnç ve Hazreti
Hüseyinin gösterdiği onurlu davranış ve hayatları
pahasına ölümü tercih eden bir anlayış bugün de zalimlere
karşı sürdürülen bir tavır olarak geliyor. Zalimler var ama
zalimlerin karşısında adaletsizliğe karşı
direnecek milyonlarca insan da var. Hazreti Hüseyinin bu ölümü, yârenlerinin
ölümü unutulmadı, unutulmayacak. Onların ölümü, zalimlere
karşı mücadele için bizlere her zaman saygıyla
anılması gereken bir hatıra olarak kalmıştır.
Hazreti Hüseyini ve yârenlerini tekrar
saygıyla andığımızı ifade ediyoruz.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Sayın Bostancı, buyurun.
20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, 5
Ekim Dünya Öğretmenler Gününü kutladığına, haram
ayları içinde bulunduğumuza ve bugün de Orta Doğu
coğrafyasının birileri tarafından bütünüyle Kerbelâlaştırılmak
istendiğine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Bugün Dünya Öğretmenler Günü. Bütün dünya
öğretmenlerinin ve öğretmenlerimizin bu gününü kutluyorum.
Öğretmenlik mesleğinin bir ayağı gerçekten bütün
dünyadır -o bakımdan da bugünün ayrı bir önemi var- bir
ayağı da kendi toprakları, kendi kültürüdür Mevlânanın
pergeli gibi. Bizim öğretmenlerimiz tam da bu anlayışa uygun
şekilde, bizim de insanlığın bir parçası olduğunu
unutmaksızın ama aynı zamanda bu coğrafyanın
duyarlılıkları, kültürü, geçmişi, tarihi ve geleceği
istikametinde çocuklarımızı yetiştiriyorlar. Onlara buradan
şükranlarımı sunuyorum.
AK PARTİ iktidara
geldiğinde Türkiyenin nüfusu ile bugünkü nüfusu arasında
yaklaşık yüzde 25lik fark var. Biz bu süre içerisinde
öğretmenlerin sayısını yüzde 100den daha fazla
artırdık. Matematiğe bile dönüştürdüğünüzde
öğretmenlere ne kadar yatırım yaptığımız,
esasen öğrencilerimiz ve geleceğimiz için bunu
yaptığımızın önemli unsurlarından birisi budur.
Nüfus yüzde 25 artmış öğretmenlerin oranı yüzde 100den
daha fazla artmış. Bunun neticesi, her öğretmene daha az
öğrencinin düşmesi ve öğretmenlerimizin öğrencileriyle daha
yakın ilişkiler kurması; eğitimin en temel
unsurlarından birisi, bunu sağlamaya dönük bir planlama, bir
düzenleme yapmışız.
Çok sayıda okul
açıldı. Türkiyenin eğitim kalitesini artırma, modern ve
bilimsel esaslar üzerinde eğitimin sürdürülmesi doğrultusunda AK
PARTİ on beş yıldan bu yana büyük bir çaba gösterdi. Bu topraklarda
eğitim dediğinizde, eğitime ilişkin müfredattan tutun
yapılıp edilenler elbette eleştiriden vareste değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Çünkü işin derin tarihsel temelleri vardır, geleceğe
ilişkin perspektifler vardır. Biz modernlik esasında bilimsel
kriterlere uygun her tür eleştiriye açık olduğumuzu ama tabiri
caizse apolojetik, nalıncı keseri gibi yapılan eleştirilerin
de hem bunu yapanlara hem de memlekete faydası
olmadığını buradan hatırlatmak isterim.
İçinden geçtiğimiz
süre haram ayları, Kerbelâya ilişkin acıları
ortaklaşa bir şekilde hatırladığımız ve tüm
o tarihî hatırlayışlar üzerinde aşure, bir semboldür. Halkımızın
bunda ortaklaştığı bir süreci yaşıyoruz.
Esasen geçmiş, bize
gelecek için de bir fikir verir. Bugün Orta Doğu coğrafyası
birileri tarafından bütünüyle Kerbelâlaştırılmak isteniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) İnanıyoruz ki ve ümit ediyoruz ki Orta Doğunun
halkları tıpkı aşurede ortak oldukları gibi bu çirkin
oyunu bozacaklar, her birinin özgürlüğünün ve iradesinin birbirine
bağlı olduğu bir perspektifte Orta Doğu için çaba
göstermeye devam edeceklerdir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bostancı.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonunun İç Tüzükün 34üncü maddesi uyarınca vermiş
olduğu bir tezkeresi vardır; okutuyorum.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Başkanlığının, 29/1/2016 tarihinde
esas komisyon olarak Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonuna havale edilen, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin verdiği (2/588) esas numaralı 6306 sayılı
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında
Kanun, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına
Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785
sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz
Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin Plan ve Bütçe Komisyonuna
havale edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1195)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin
verdiği (2/588) esas numaralı 6306 sayılı Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, 2981
sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı
Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı
İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların
Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, 29/1/2016
tarihinde tali komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, esas komisyon olarak
da Komisyonumuza havale edilmiştir.
Söz konusu teklif incelendiğinde
kanunlaşması hâlinde bütçe gelir-gider dengesinde önemli
değişiklikler yapabileceği değerlendirilmektedir.
İç Tüzükün 34üncü maddesinin birinci
fıkrası Bir komisyon, kendisine havale edilen tasarı veya
teklifi, başka bir komisyonun ihtisası dahilinde görürse, gerekçeli
olarak tasarı veya teklifin o komisyona havale edilmesini isteyebilir.
hükmünü amirdir.
Bu itibarla, söz konusu kanun teklifi Plan ve Bütçe
Komisyonunun ihtisas alanıyla ilgili olduğundan, teklifin Plan ve
Bütçe Komisyonuna havale edilmesini arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Habib Soluk
Sivas
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
okunmuş bulunan tezkeredeki Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun talebi Plan ve Bütçe Komisyonunca da
uygun bulunduğundan, bu istem İç Tüzükün 34üncü maddesinin dördüncü
fıkrası uyarınca Başkanlığımızca yerine
getirilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi siyasi
partilerimizin grup önerilerini görüşmeye başlıyoruz.
İlk olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisini
görüşeceğiz. Bu öneriyi okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Gnubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili
Erhan Usta tarafından, fındık üreticilerinin sorununun
araştırılarak sorunların çözümüne yönelik alınabilecek
tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla
20/9/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2017 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
5/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 5/10/2017 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erhan
Usta
Samsun
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
20 Eylül 2017 tarih, 2356 sayı ile TBMM
Başkanlığına verilen MHP Grup Başkan Vekili ve Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın verdiği fındık üreticilerinin
sorununun araştırılarak sorunların çözümüne yönelik
alınabilecek tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair
önergemizin 5/10/2017 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta
konuşacak.
Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak bugün fındık üreticilerinin sorunlarının
araştırılmasına yönelik bir araştırma önergesi
verdik, şimdi onun gerekçesini açıklayacağım. Genel Kurulu
saygıyla selamlarım.
Fındık, hepimizin bildiği gibi,
Karadeniz Bölgesi için çok önemli bir ürün. Karadenizde zaten bir çay var, bir
fındık var; onun dışında sanayi çok
sınırlı, turizmle ilgili de yeni yeni bir şeyler
yapılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla Karadeniz
açısından çok önemli fındık, aslında Karadeniz
açısından önemli olduğu kadar Türkiye açısından da
önemli. Tabii, dünya fındık üretiminin yaklaşık yüzde
70ini, ihracatının yüzde 75ini Türkiye olarak biz yapıyoruz. 8
milyon kişi üretimden ihracata kadar bu zincir içerisinde bu işten
bir şekilde ekmek yiyor. 2 milyar dolar civarında da bir ihracat var
ve burada hiçbir şekilde de; hemen hemen neredeyse girdilerin tamamı
yerli diyebileceğimiz, belki gübre, ilaçta bir miktar yabancı girdi
var ama onun haricinde tamamen katma değeri yurt içerisinde kalan bir
ürün.
Şimdi, fındıkla ilgili bana göre en
büyük sorun; fındığın bir sürü yapısal sorunu var ama
fındık meselesini biz hep yumurta kapıya gelince
konuşuyoruz. Yani hasat ortaya çıkıyor, fındık
fiyatları düşüyor, üretici mağdur oluyor, bu fındıkla
ilgili neler yapılacak, neler yapılması gerekir hususu
Hâlbuki
fındığın yapısal sorunları var ve bu yapısal
sorunların çözülebilmesi için de bu dönemde değil de önceden
-işte, o yüzden araştırma önergesi verdik- etraflı bir
şekilde bu konunun çalışılması lazım ki bu sorun
çözülsün. Yani stratejik bir ürünün
Yani elimizle fındık meselesinde
ciddi bir şekilde hem üretici mağdur oluyor hem de ülke olarak yeteri
kadar döviz girdisi elde edemiyoruz. O yüzden bunu, bu meseleyi etraflıca
konuşmak lazım, o sıcak iklimin dışındaki
vakitlerde konunun konuşulması lazım, dolayısıyla
kalıcı çözümleri konuşmamız lazım.
Şimdi, bir defa, ilk
önce fındık üreticisi yoksullaşıyor. Fındıkta
verim düşük. Mesela verimin artırılması için
alınması gereken tedbirler var. Hem dünya ortalamasına göre
düşük verimimiz hem de verim giderek düşüyor, bunu bir görmek
lazım. Çok dalgalı, iklime çok duyarlı hâlde. Belki bunu bir
miktar buradan çıkarmak lazım. Fındık
ağaçlarının gençleştirilmesi ihtiyacı var. Önümüzdeki
dönem için ciddi riskler sunuyor bu. Yani bugün 2 milyar dolar ihracat filan
diyoruz, eğer bu şekilde giderse, bu tedbirler alınmazsa
önümüzdeki dönemde ihracatın çok daha fazla düşme ihtimali var.
Girdi fiyatları, ilaçlamadan gübrelemeye kadar,
toplatmaya kadar girdi fiyatları yüksek. Özellikle bu yıl
fındık üreticisi fındığını maliyetinin
altında vermek durumunda kaldı ve bunun da tek sorumlusu Hükûmettir.
Niye Hükûmettir? Çünkü zamanında tedbirler alınmadığı
için fındık üreticisi mağdur olmuştur. Bir monopson var,
tek alıcılı bir piyasa var ve o da yabancı. Bir tane
yabancı firma Türkiyedeki, yurt içerisindeki bütün fındık
fiyatlarını belirliyor, o zincir bir şekilde geliyor ve
üreticiyi mağdur ediyor, maliyetinin altında bir fiyatla üretici
ürününü satmak durumunda kalıyor. Dolayısıyla, ilk önce
yapmamız gereken şey, bir defa bir garanti fiyatın
uygulanması lazım. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim
beyannamemizde bu var yani fiyat garantisi vermemiz lazım. Bunu
düzenleyecek de düzgün çalışan bir müdahale kurumunun olması
lazım piyasada. Yoksa yani yüzbinlerce satıcı var, üretici var;
tek bir tane alıcı var. Onun karşısında zaten bir
örgütlenme imkânı da yok. Dolayısıyla fiyatı o yabancı
firmanın -ismini vermek gerekmez- istediği gibi belirlemesine imkân
verilmemesi lazım, devletin bu konuyu düzenlemesi lazım.
TMO bu işi maalesef başaramıyor, TMO
piyasaya geç giriyor, randevu sistemiyle çalışıyor; 10 lira
fiyat açıkladı, 8 liradan fındık satılıyor.
Alım merkezlerinin daha fazla
kalıcılaştırılması lazım. Fide hakkıyla
ilgili yüzde 10dan yüzde 3e düşürüldü, buralarda problemler var.
Şimdi, dolayısıyla bu
tekelleşmenin önüne geçecek tedbirlerin Hükûmet tarafından mutlaka
alınması lazım.
Diğer
yapılması gereken bir şey: Depolama imkânı yok. Emanete
fındığını vermek durumunda kalıyor üretici,
parasını da aldığı yok yani fındık
üreticiden çıkıyor, çikolata olarak biz bunları yemeye
başlıyoruz, bütün dünya yiyor ama hâlâ ne ortada bir fiyat var ne de
parasını alabilmiş. Depolama imkânı olsa ürününü arz
etmediği zaman piyasaya fiyatların bir miktar yükselmesi gibi bir
sonuçla mutlaka karşılaşabiliriz. Dolayısıyla,
fındığın işlenmesi çok önemli. Karadenize özel
teşvikler vermemiz lazım. Fındık işleme ünitelerinin
kurulması için çok özel teşviklerle fındığın
katma değerini yükseltmemiz lazım. Dolayısıyla,
fındık ihracat fiyatlarını, bu da biraz fantezi geliyor, yani
yurt içi fiyatlarını bile bir yabancı firma tespit ederken
ihracat fiyatı Türkiyede nasıl tespit edilsin? Ama, bunu da mutlaka
yapılması gereken bir şey olarak görüyoruz.
Son söz olarak,
fındığa sahip çıkılsın. Bu, bizim için altın
değerinde bir üründür. Bunu, fındığı, kambur olarak
görmemek lazım.
Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Usta.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi üzerine ikinci olarak Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan konuşacak.
Buyurun Sayın Botan.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
HDP GRUBU ADINA LEZGİN
BOTAN (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aynı zamanda,
biliyorsunuz, bu çalışma yılına gene buruk
başlıyoruz, eksik başlıyoruz. Eş Genel
Başkanlarımız ve milletvekillerimizin rehin durumu devam ediyor.
Bu, Meclisin itibar ve meşruiyet durumunu ortaya çıkarıyor.
Meclisin, Meclis Başkanının bu konuda bugüne kadar sessiz
kalmış olması, Meclis tarihine bir kara leke olarak geçecek,
bunun bilinmesini istiyoruz ve Eş Genel Başkanımıza burada
hürmetlerimizi, saygılarımızı, sevgilerimizi bildiriyoruz.
Aynı zamanda, 5 Ekim
Dünya Öğretmenler Günü. Her konuşan milletvekili
arkadaşımız öğretmenlerin ellerinden öptüklerini ifade
ettiler. Ama, ancak burada kanun hükmünde kararnameler
çıkarıldı, bu kararnamelerle on birlerce öğretmen şu
an ya sürgün edildi ya işlerinden ihraç edildi ya disiplin cezaları
aldılar. İşte Ayşe öğretmen gibi, sırf barışı
istediği için, sırf çocuklar ölmesin dedikleri için maalesef
şu an içeri atılmış durumdalar.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun)
Fındıkla ne alakası var bunların ya.
LEZGİN BOTAN (Devamla) -
Dolayısıyla burada öğretmenlerimizin Dünya Öğretmenler
Gününü kutlarken bu riyakârlığı da kınıyorum.
Değerli arkadaşlar,
fındık üreticisi sürekli üvey evlat muamelesi görüyor.
Fındık üreticisi olarak aslında ülkemiz dünyada sayılı
ülkeler arasında olmasına rağmen, fındık üreticileri AKP
hükûmetleri tarafından bugüne kadar neredeyse göz ardı edilmiş,
ikinci plana atılmışlardı. Ya komisyoncuların
insafına havale edilmişlerdi ya da tek taraflı belirlenen
fiyatlarla Ya bu fiyatı kabul edersin ya da ne halin varsa gör.
dercesine gayriciddi yaklaşımlarla karşı karşıya
kalmışlardır.
Evet, Karadeniz
insanımızın iki kalem üretim imkânı var; biri çay, biri de
fındık. Fakat, fındık konusunda gerçekten AKP
hükûmetlerinin bütün üreticilere yaklaşımında, çiftçilere
yaklaşımında, emekçilere yaklaşımında olduğu
gibi hep rantçı ve hep çıkarcı minval üzerine olduğu için burada
da Hükûmet gerekli sorumluluğunu yerine getirememiş ve
fındıkta ülkemizin elde etmesi gereken, hak etmesi gereken ve
üreticimizin hak etmesi gereken yerde olmadığını üzülerek
görüyoruz. Hükûmeti bu konuda ciddiyete davet ediyoruz. Fındık
üreticisine sahip çıkılması gerekiyor. Bir program dâhilinde,
bir program çıkarılıp fındık üreticinin
ihtiyaçlarının, sorunlarının tek taraflı değil,
fındık üreticisiyle birlikte tartışılması
lazım, konuşulması lazım. Ama siz fındık
üreticisini bir tarafa koyar, kendi kafanıza göre, kendinize menkul
düşüncelerinizle, her konuda olduğu gibi -eğitimde,
sağlıkta, yargıda, bütün konularda- tek taraflı
davranır ve muhalefeti dinlemezseniz, üreticiyi dinlemezseniz işte
ülkenin geleceği nokta budur. Bu rantçı mantıktan vazgeçilmesi
lazım. Üreticimizin desteklenmesi gerekiyor.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Botan.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisinin üzerinde üçüncü olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu konuşacak.
Buyurun Sayın
Bektaşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri fındık üreticileri adına saygıyla
selamlıyorum.
Bugün tabii bütün Karadenizi
yakından ilgilendiren, ülkemizin en büyük tarımsal ürünü olan
fındıkla ilgili bu üç dakikada sizlere nelerden bahsedeceğim
bilemiyorum.
Aynı zamanda, bugün
Dünya Öğretmenler Günü. Elleri öpülesice bütün öğretmenlerimizi de
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
fındık hem sanayi hem tarım hem de ihracat ürünüdür. Bu
özelliğiyle tektir. Dünya fındık tüketiminin büyük bir bölümü
Avrupa ülkeleri tarafından yapılmakta, önemli ölçüde çikolata ve şekerleme
sanayisinde ham madde olarak kullanılmaktadır.
Dünya fındık ihracatının son
altı yıllık ortalaması 660 bin ton civarındadır.
Türkiye'nin bu süreçteki payı ortalama yüzde 76dır. Ülkemizde 700
bin hektar alanda fındık yetiştirilmektedir. 500 bin
dolayında fındık üreticimiz mevcuttur. Ülkemiz, dünya
fındık üretiminin yüzde 60ını, ticaretinin ise yüzde
70ini tek başına sağlıyor. Türkiye fındıktan
2016-2017 üretim sezonunda 1,8 milyar dolar civarında ihracat geliri elde
etmiştir, bu bakımdan çok önem arz etmektedir. 7 milyon
Karadenizlinin hayatını doğrudan ilgilendiren bir üründür. 6
ilin ekonomisi fındıktan gelen gelire bağlıdır, 6 ilin
ekonomisi fındığa bağlı olarak çarkı dönmektedir.
İnsanımız için hem de bölgemiz için fındık çok
stratejik bir üründür. 39 tarım ürününden elde edilen ihracat gelirini
fındık tek başına elde etmektedir, bu bakımdan çok
önem arz etmektedir. Tek başına fındığın ülkemize
getirdiği döviz 40a yakın tarım ürünleri içinde en önemli ve
tek başına yeterlidir, toplamından fazladır.
Tüm bunlara rağmen Türkiye'de ihracat süresini
kapsayan millî bir fındık politikamız hâlâ maalesef, net olarak
oluşmamıştır. Bu ürünün ve dolayısıyla,
üreticinin kaderini yabancı alıcılar ve onlar adına
alım yapanlar belirlemektedir. Son zamanlarda bu ayyuka
çıkmış durumdadır. Siyasi iktidar buna çanak
tutmaktadır. Fındığın yeni Zapsularını
yarattılar. Örneğin, 2007 yılından sonra en büyük
fındık alıcısı ve mamul üreticisi olan Ferrero
Türkiye'de tekelleştirildi. Bu firma önce yerli alıcılarla
ortaklık kurdu, ardından da kendi fabrikalarını Türkiye
sathımahailine yaydı. Bu firma serbest piyasayı kendi
istediği fiyatlarla oluşturup manavlar üzerinden alım
yapıyor. Bu firma ithalat yoluyla alıcıyken şimdi maalesef
ihracatçı konumuna geldi. Tarihinde ilk defa bu sezon
fındığın maliyeti, fiyatı, rekoltesi, alıcı
kurumu belli olmadan üretici bahçeye girdi. Yeni bir fiyat
açıklanmadı. Bu da fındık tarihinde bir ilktir değerli
arkadaşlar. Geçen yıldan bu yana işçi, gübre, taşıma
ve diğer üretim maliyetlerinin tümü ikiye katlanmasına rağmen 1
kilo fındığın maliyeti ortalama 8 TL civarında oldu.
Serbest piyasada fındık şu anda 9 lira civarında.
Maliyetine satılan tek ürün fındıktır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Geçerken bir dakika
geç gitti ama.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) Bir
dakika geç geldim.
BAŞKAN Gelmeseydiniz.
Bir dakika ek süre vereyim
size.
Buyurun.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Devamla) Oysa fındık iki sezon önce,
değerli arkadaşlar, 20 liraya gitmişti. Geçen sezon
fındığımız 16-17 TL civarındaydı. Ama
yabancı firma piyasada tek olduğu için manipülasyon yaparak
fındık fiyatlarını 8 liraya kadar düşürdü. AKP, bütün
bu ısrarlarımıza rağmen müdahale etmedi, seyirci
kaldı. Böylece üreticinin cebine ve bölgemize kiloda 7 lira az para girdi.
Üreticimizin ve ülkemizin kaybı 100 milyon dolar civarında oldu. CHP
iktidarında fındık hak ettiği değeri, üretici
emeğinin karşılığını alacaktır; FİSKOBİRLİK
ve bağlı kooperatifleriyle aktif, etkin biçimde piyasa
oluşturulacaktır. Üretici adına fındık
fiyatlarını düzenleyeceği gibi mamul üretimi de yaparak katma
değer ve istihdam yaratacaktır. Fındığın ve
üreticinin, ülkemizin, fındığın yerli sermayesinin hak ve
menfaatlerini savunan tek parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Genel Başkanımız
ve bölge milletvekillerimiz her fırsatta konuyu gündeme taşıyor.
Geçen yıl fındık çalıştayı yaptık, bu
yıl fındık için yürüdük, Genel Başkanımızın
katılımıyla da fındık mitingi yaptık.
Fındığın
başkenti Giresundur. Fındığın başkenti olan
Giresun milletvekili olarak bütün konuşmalarımda bunu dile getirmeye
çalıştım. Değerli arkadaşlar, fındık için de
adalet istiyoruz. AKP en çok oyu yüzde 70lere varan oranla fındık
bölgesinden alıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bektaşoğlu.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Devamla) Artık fındık üreticisi bu
desteği gözden geçirecektir. Karadenizden doğan bu parti
Karadenizden batacaktır. Bitişine de mağdur ettikleri
fındık üreticisi karar verecektir.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim ben de.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi üzerinde şimdi de son olarak Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Cemal Öztürk konuşacak.
Buyurun Sayın Öztürk.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından verilen
fındıkta sorunların araştırılması önergesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Fındık tarımsal üretimimizde en
değerli ürünümüz kuşkusuz. Tek başına
ihracatımızın da yaklaşık yüzde 20sini
fındıktan karşılıyoruz. Bugün ülkemizin ticari anlamda
15 ilinde ama totalde yaklaşık 35 ilinde fındık üretiliyor.
700 bin hektar alanda 500 bin üretici ailemiz fındıkla iştigal
ediyor. Dünya fındık üretiminin bir zamanlar yüzde 75-80ini tek
başımıza karşılıyorduk ama maalesef son
yıllarda diğer ülkelerdeki fındık üretiminin
artışıyla beraber bu yüzde 67lere kadar, hatta 65lere kadar düşmüştür.
Fındık üretiminde yıllar
itibarıyla bir istikrar göremiyoruz çünkü doğal şartlara tabi
olarak fındıkta rekolte her yıl değişiklik gösteriyor
ama son on yılın ortalaması 550 bin ton civarındadır.
Bu seneki tartışmaların ana ekseni de bu sene rekoltenin geçen
seneye göre yüzde 60 civarında yükselmesidir. Geçen sene 420 bin ton olan
fındık üretimi 2017 yılında 675 bin ton olarak tespit
edilmiştir.
Fındıkta Hükûmetimiz 2009dan sonra 2017
yılında müdahale alımı yaparak Toprak Mahsulleri Ofisine
görev vermiş ve eylül ayında Toprak Mahsulleri Ofisi fındık
almaya başlamıştır ki fındıkta Giresun kalite
müdahale alım fiyatını 10,5 TL, levant kalite fındık
fiyatını da 10 TL olarak 50 randıman üzerine Toprak Mahsulleri
Ofisi ilan etmiş ve alımlara başlamıştır.
Sözün burasında Toprak Mahsulleri Ofisinin
elemanlarını, Genel Müdür başta olmak üzere, tebrik ediyorum
çünkü canhıraş bir şekilde, gece gündüz fındık
bölgesinde fındık alımına devam ediyorlar.
Tabii, muhalefetten arkadaşlarımız
diyorlar ki: AK PARTİ Hükûmetleri -fındıkta gelinen nokta
Türkiye için- tarafından fındığa destek verilmiyor.
Değerli milletvekilleri, 2002 yılında
fındık fiyatları 1,5 liraydı bugünkü rakamla ve dolar
olarak da 90 sente tekabül ediyordu. Ben 2003 yılında Genel Müdürdüm
FİSKOBİRLİKte ve 1,5 liradan fındık
satamıyorduk. Ama bugünkü tartışılan noktada bile 10,5 lira
olan Giresun kalite fındığın dolar olarak değerini
takdirlerinize bırakıyorum.
Fındıkta sorunlar elbette var. Bu sorunlar
geçmişte de vardı, bugün de var, gelecekte de olacaktır çünkü
fındık gerçekten çok önemli bir ürünümüz ama bu sorunları
aşmak için Hükûmetimiz canhıraş şekilde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha ek süre vereyim,
tamamlayın Sayın Öztürk.
CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) - Hükûmetimiz
fındıkta müstahsilimizi desteklemeye devam ediyor ve gelecekte de
devam edecek. Bu seneki tartışmaların arızi olduğunu,
geçici olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde bu piyasa
fiyatları, inanıyoruz ki Toprak Mahsullerinin ilan ettiği müdahale
fiyatının da üstüne çıkmak zorunda kalacak çünkü Türkiyede,
doğru, rekolte yüksek ama gerek İtalyada gerek Gürcistanda beklenen
rekoltenin olmadığını bütün piyasa biliyor. Müstahsilimiz
rahat olsun, hükûmetlerimiz her zaman yanındaydı, bundan sonra da
yanlarında olmaya devam edecek.
Yine, alan bazlı desteğimiz -Bakanlar
Kurulu karar almıştır- bu sene de uygulanacaktır. O
bakımdan, önümüzdeki günlerde fındık fiyatlarının
beklenenin üstüne çıkacağını tahmin ediyor ve önergenin
aleyhinde olduğumuzu belirterek Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Öztürk.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Kabul
edilmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bence bu olmadı.
BAŞKAN Öneri kabul edilmemiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bence olmadı bu
iş. Bunun partisi yok ki Sayın Başkanım, siz
ağırlığınızı koyun, bari siz kabul ettirin.
BAŞKAN Şimdi Halkların Demokratik
Partisi grup önerisinin görüşmelerine başlıyoruz.
Grup önerisini okutuyorum:
2.- HDP Grubunun, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve
arkadaşları tarafından, eğitim müfredatının, ders
kitapları ve diğer materyallerin tekçi, cinsiyetçi ve şoven
içerikten arındırılması amacıyla 21/9/2017 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2017
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
5/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 5/10/2017 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ahmet
Yıldırım
Muş
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
21 Eylül 2017 tarihinde, Gaziantep Milletvekili
Sayın Mahmut Toğrul ve arkadaşları tarafından verilen
5432 sıra numaralı, eğitim müfredatının, ders kitapları
ve diğer materyallerin tekçi, cinsiyetçi ve şoven içerikten
arındırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
5/10/2017 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut
Toğrul konuşacak.
Buyurun Sayın Toğrul.
Süreniz beş dakika.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle Genel Kurulu,
ekranları başında bizi izleyen tüm
yurttaşlarımızı ve şu an iradeleri gasbedilerek rehin
tutulan Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin
Demirtaş, Sayın Figen Yüksekdağ başta olmak üzere vekil
arkadaşlarımızı, belediye
başkanlarımızı saygıyla hürmetle selamlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Günü. Bugün vesilesiyle öğretmenlerimizin gününü kutlar,
yeni başlayan eğitim öğretim yılının
başarılarla dolu olmasını dilerim.
Öğretmenlik aydın kimliği olan, özel
ihtisas gerektiren bir meslektir. Bana bir harf öğretenin kırk
yıl kölesi olurum. sözü İslam inancının eğitim
öğretime verdiği değeri göstermesi açısından önemli
bir sözdür lakin bugün AKPnin geldiğimiz noktada, on beş
yıllık süreçteki eğitim politikaları öğretmeni köle
durumuna düşürmüştür. Her şeyden önce öğretmenlik
mesleği itibarsızlaştırılmış, öğretmen
sanki abeceyi öğreten bir kişiliğe indirgenmiştir.
Öğretmen aydın kimliği gereği öğrencisinin içinde
bulunduğu, onun gelişimini etkileyen her türlü toplumsal, siyasal,
ekonomik sorunları düşünmek, gerekirse itiraz etmek ve çözüm
önerileri geliştirmekle mükelleftir ama AKP, düşünen, itiraz eden
öğretmen yerine itaat eden öğretmen dayatmasında
bulunmaktadır. Bugün Ayşe Öğretmen Çocuklar ölmesin.
dediği için ceza alabilmektedir. AKP aynı zamanda
öğretmenliği teknik bir mesleğe indirgemeye çalışmaktadır.
Öğretmenler az çalışan, çok tatil yapan bir meslek olarak
itibarsızlaştırılmakta, mali ve özlük hakları
gasbedilmektedir. Öğretmenlerin atamaları ve atama
sırasındaki sınavlardaki sorular aslında her şeyi
açığa çıkarmıştır ama özellikle 16 Temmuz
2016dan bu yana OHAL ve KHKlarla öğretmenler üzerinde âdeta terör
estirilmektedir. 33 bin öğretmen görevinden ihraç edilmiştir, Semih
ve Nuriye sadece İşimizi istiyoruz. dediği için bugün
açlığa terk edilmektedir. 5.500 civarında akademisyen
Özellikle
Barış istiyoruz, barış olsun bu ülkede. diyen
akademisyenlere bin yılları aşan cezalar
dayatılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKPnin on beş
yıllık iktidarı döneminde hiç kuşkusuz en büyük zararı
eğitim alanı görmüştür. AKPnin neredeyse eğitim politikası
iflas etmiştir. Topluma devrim niteliğinde değişim
adı altında müfredat masalları anlatılmakta oysa
baktığımızda yeni müfredat diyoruz -tırnak içinde
söylüyoruz yeniyi- aslında hiçbir yenilik yok. Hâlihazırda tekçi,
cinsiyetçi, merkezci, militarist, şovenist içeriğe sahip olan
müfredatın yani 1980 darbesinin eseri olan müfredatın, AKPnin onun
ruhuna el Fatiha okumuş hâlini dayatıyor. Müfredat sadece bir dersin
nasıl işleneceğini gösteren bir belge değildir. Müfredat,
deyim yerindeyse eğitim öğretim sisteminin anayasasıdır.
Gerçi, bakın Türkiye'nin Anayasasına, müfredatı da tabii ki
bundan farklı olmayacaktır. AKP yeni müfredat adı altında
kendi rejimini yüceltiyor, meşruluğu tartışmalı
Anayasa değişikliğini yeniden bizlere ifade etmeye
çalışıyor.
Değerli arkadaşlar, yeni müfredatta birçok
ders kitabında âdeta kölelik dayatılmakta, cinsiyetçilik
dayatılmaktadır. Özellikle Ailenin reisi erkektir, erkeğe itaat
etmek kadının görevidir, örtünmek kadına şeref
katmıştır. gibi içeriklerle âdeta ders kitapları
zehirlenmiştir. Evrim teorisi ders kitaplarından öğrencilerin
kafasını karıştırdığı gerekçesiyle
çıkarılıyor, hâlbuki kafa
karışıklığı yaratan AKPnin kendisidir. Bugün,
eğitim sistemi bir sınav sistemine indirgenmiştir. Eğitim
sistemindeki, sınav sistemindeki değişikliklere
baktığımızda da aslında AKPnin ne yapmak
istediği kolayca anlaşılıyor. AKP, kendi dünya görüşü
çerçevesinde yeni cihadist bir müfredat dayatıyor.
Değerli arkadaşlar, ne diyor yeni
müfredatta?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Sayın
Başkan, bir dakika...
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın
Toğrul, bir dakika
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Cihat, Allah yolunda
yapılan bir savaştır. diyor. Bunun aynısını
IŞİD de söylüyor, El Nusra da söylüyor, Ahrar El-Şam da
söylüyor, onlar da Allah yolunda savaşmak cihattır. diyorlar.
Değerli arkadaşlar, Bakan
çıkmış En demokratik, en bilimsel, en çağdaş
müfredattır. diyor. Sayın Bakan, neyin üstünü örtüyorsun, neyi
anlatmaya çalışıyorsun? Sizin, bir defa, bu söylediğiniz
yeni bir müfredat değil, tam tersi, aslında, AKPnin şu anda
topluma dayattığı zorbalığın
öğrencilerimize, öğretmenlerimize dayatılmış bir
hâlini yaşıyoruz. Laiklik tamamen yok ediliyor, Atatürk
çıkarılıp yerine Tayyip Erdoğan ikame ettiriliyor.
Aslında, yeni müfredatta yaşanılan şey budur. Laiklik, Hak
getire. Tamamen cinsiyetçi, ırkçı, şovenist bir programla
karşı karşıyayız. Dolayısıyla, bizim bu
önergemizin tüm parti grupları tarafından desteklenmesi ve
Eğitim bir ülkenin en temel direğidir, buna yönelik ortak bir
kararla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
bu konuyu nasıl
aşacağımız konusunda bir fikir birliği yapmamız
gerekir diyorum, tüm grupları da bunu desteklemeye
çağırıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Toğrul.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi
üzerinde ikinci olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum
Milletvekili Sayın Kamil Aydın konuşacak.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) Gazi
Meclisin Saygıdeğer Başkanı, değerli milletvekili
arkadaşlarım; söz konusu araştırma önergesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, eğitimde mesafe
katetmiş ülkelere baktığımızda, gerçekten, en çok
dikkati çeken çok önemli bir faktör var, o da gerek müfredat gerekse uygulanan
programlardaki sürekliliktir. Yani diğer bir ifadeyle, eğitimde
istikrar süreklilikle kazanılır. Yani bir programa
bağlılık ne kadar devam ederse
Zaman zaman, gerekirse çok ufak
tefek düzeltmeler dışında radikal değişikliklerin,
dönüşümlerin yapılmadığı eğitim sistemlerini
uygulayan ülkelere baktığımızda çok başarılı
olduklarını rahat bir şekilde görmekteyiz ama maalesef bizde ise
ilköğretimden yükseköğrenime kadar uzun bir süreci kapsayan
programlara baktığımızda her zaman sorunlarla,
kargaşalarla ve kaotik durumlarla karşılaştığımız
çok açık bir şekilde görülmektedir. İşte,
yavrularımız, hepimiz o süreçten geçtik ebeveynler olarak, gerek
ortaöğretimdeki LGSyle başlayıp SBS, OKS ve TEOGa kadar giden
süreçte gerekse üniversite sınavlarındaki ÖSSyle başlayan,
bugün, YGSye, LYSye kadar giden süreçte
karşılaştığımız sorunlar bunun çok açık
bir delilidir.
O zaman, hem bir eğitimci tecrübesiyle hem de
Komisyon üyesi olarak, partim adına çok kısa bir iki şey
söylemek istiyorum: Tabii ki ilerleyen dönemlerde bunu çok net, açık bir
şekilde tartışacağız, konuşacağız ama
ne olur, eğer eğitimde başarılı olmak istiyorsak üç
önemli ana hususa dikkat etmemiz gerekiyor. Bir, eğitim girdilerinde
eşitlikçi bir tavır sergilememiz lazım yani eğitim
imkânı sunarken ne bölgesel ne kitlesel ne herhangi bir ayrıma gerek
duymadan bütün eğitim imkânlarını eşit sağlamak
lazım, müfredatı eşit sağlamak lazım, öğretmen
kalitesini eşit sunmak lazım, okul imkânlarını eşit
sunmak lazım. Bunlar eğitim girdileridir. Burada, ileride söyleyecek
bir lafımız olsun diye bunu eşitlikçi bir mantıkla herkese
-çünkü biliyorsunuz, çok temel bir haktır eğitim hakkı- bunu
sunmak zorundayız.
İkincisi, sunduğumuz bu eğitim
girdilerinin ölçme değerlendirme noktasında ise adaletli, adil olmak
zorundayız. Kişisel değerlendirmelere tabi tutmadan, tamamen
objektif bir kriterle genel değerlendirmeye tabi tutmak zorundayız.
Üçüncüsü de -bu Türkiye için çok önemli- ne olur,
biz siyasi figürler olarak, idareciler olarak -özellikle Hükûmete çok iş
düşüyor- istihdam noktasında, okulların hangi istihdam
alanlarında istihdam edileceği noktasında kesin bir tavır
sergilememiz gerekir. Bir çocuk hangi liseye gidecekse hangi üniversiteden
çıkacağını bilmeli, hangi işte istihdam
edileceğini bilmeli diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisi üzerine üçüncü olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Mustafa Akaydın konuşacak.
Buyurun Sayın
Akaydın. (CHP sıralarından alkışlar)
Kürsüye gelene kadar süreyi
başlatmıyoruz Sayın Akaydın, uzaktan geliyorsunuz epeyce.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya)
Zaten üç dakikaya inmiş Başkanım, kısaltsanız ne olur?
BAŞKAN İşte,
o yüzden başlatmıyorum.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya)
Otuz saniye konuşur ineriz aşağıya.
BAŞKAN Özetlersiniz.
KAZIM ARSLAN (Denizli) -
Zaten hep özet geçiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
ben de öncelikle eğitim emekçisi arkadaşlarımın bu çok özel
gününü kutlayarak ve yeni eğitim öğretim döneminde
öğrencilerimize, öğretmenlerimize başarılar dileyerek söze
başlamak durumundayım.
Değerli arkadaşlar, eğitim, bir
toplumun geleceğini belirleme ve ekonomik refahını
sağlamakta gerekli olan en önemli faaliyettir hepinizin bildiği gibi.
Millî eğitim stratejisi gerçekte bir endoktrinasyondur. Amaç, evrensel
değerleri millî değerlerle bütünleştirip çocuklarımıza
çağdaş bir zihin kazandırmaktır. Ülkemiz için bunun sınırları
Atatürk devrimleriyle çizilmiş, laik, bilimsel ve çağdaş
eğitim sistemi Anayasa'da da karşılığını
bularak cumhuriyetin en önemli söylemlerinden biri olmuştur. Atatürkün bu
konudaki en önemli söylemleri Hayatta en hakiki gösterici ilimdir, fendir. ve
Ben size miras olarak dogmaları bırakmıyorum, benim manevi
mirasım bilim ve akıldır. söylemleridir. Hâl böyleyken,
cumhuriyet tarihinde ilk kez bu ilkelerin dışına çıkan bir
eğitim programı -ben müfredat demiyorum, Türkçe
karşılığıyla eğitim programı diyorum-
dayatılıyor. Bu dayatma demokratik diye süslense de tamamen
yandaş bir sendika tarafından biçimlendiriliyor. Hurafelerle ve
dogmalarla dolu bir müfredat veya eğitim programı. Toplumun bütün
alakadarlarını kapsayan bir şûra toplanmamış.
Eğitim programı hazırlama konusunda bilim alanında
çalışan hiçbir bilim adamının görüşü, üniversitelerin
görüşü yok, EĞİTİM-SEN dışında eğitimle
ilgili herhangi bir sivil toplum kuruluşunun görüşü yok, velilerin
görüşü yok. Bu kadar önemli bir konuda Sayın Bakan geçtiğimiz
ocak ayında çıkıp diyor ki: Biz 100 bin kişinin
görüşünü aldık. Bu 100 bin kişi kimlerden oluşuyor, bu 100
bin kişinin içinde eğitimle ilgili bir katkısı olan
insanlar var mı, bunların hiçbiri bilinmiyor ve geçtiğimiz
Temmuz ayında önümüze bir yeni eğitim programı
dayatılıyor.
Değerli arkadaşlar, Atatürkçülük ve
Atatürk ilkeleri, programda âdet yerini bulsun anlamında
önemsizleştirilmiş. Atatürkün en önemli ilkesi laikliğin içi
boşaltılmış. Dogmalarla, hurafelerle dolu bir din, ahlak
eğitimi çocuklarımıza dayatılıyor. Cihat gibi çok
kritik bir kavram, âdeta İslamın şartı gibi müfredata
konuluyor. Mezhepçi bir din anlayışını, cinsiyet
ayrımcılığını körükleyici bir dayatma eğitim
programına konuluyor.
Canlılığın kökeni ve
canlıların evrimi programdan çıkarılmış. Dünyada
200 binin üzerinde bilimsel makaleyle desteklenmiş bu öğretinin yok
edilmesi demek, en azından biyolojik bilimlerde yeterli meslek adamı
yetiştiremezsiniz demek, buna ben dâhil, tıp doktorları da
dâhil.
Değerli arkadaşlarım, daha
eğitimle ilgili söyleyecek çok şeyler var, ama bu kısacık
üç dakikalık konuşmada bunlara değinmek mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) Hepinize
sabrınız için teşekkür ediyorum.
Sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Akaydın.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin grup
önerisini okutacağım ve işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer ve
arkadaşları tarafından, Millî Eğitim
Bakanlığının kamuoyunda tartışma yaratan
bazı okulların yıkım kararının araştırılması
amacıyla 5/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2017 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
5/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 5/10/2017 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Levent
Gök
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer ve
arkadaşları tarafından, Millî Eğitim
Bakanlığının kamuoyunda tartışma yaratan
bazı okulların yıkım kararının araştırılması
amacıyla, 5/10/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1393
sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 5/10/2017 Perşembe günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Gaye Usluer
konuşacak.
Buyurun Sayın Usluer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz beş dakika.
CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yeni yasama yılının Türkiye Büyük
Millet Meclisi için, ülkemiz için, demokrasimiz, cumhuriyetimiz, bu ülkede
yaşayan herkes için ve bütün dünya için barışın merkezi
olmasını diliyorum.
Geçtiğimiz hafta yeni eğitim öğretim
yılı başladı ancak yaklaşık 18 milyon
öğrenci için ve onların anne babaları için umuttan çok
kaygıyla başladı yeni dönem. Peki, bizler seçilmişler
olarak Çocuklarınız emin ellerdedir, içinizi ferah tutun, en iyi
imkânlarla en iyi eğitimi alacaklar. diyebiliyor muyuz bu insanlara?
Hayır. Çünkü eğitim sistemimiz, on beş yıllık iktidar
partisinin sayesinde âdeta bir kâbusa döndü. Kusura bakmayın ama evet,
hepinizin tek tek payı var bu günahta.
Eğitimde on beş yılı özetleyecek
olursak: Kadrolaşma, mevzuat değişiklikleri, cemaatlerle
yapılan iş birliği, müfredatı en az iki kez
değiştirme ve altı kez değişen Millî Eğitim
Bakanı. Soruyorum sizlere: Bu sistem çocuklarımızda umutsuzluk,
velilerimizde kaygı oluşturuyorsa bu vebal kimin? Bu vebalden
kurtulmanın yolu bir gecede Artık bu TEOGu istemiyorum, bu TEOG ne
yahu? diyerek TEOGu kaldırmak olabilir mi? Geleceği çalınan
nesillerin mağduriyeti bir gün değil, ne yazık ki bir ömür
sürecek. Sınavların adının ne olduğu önemli
değil, LGS, SBS, OKS, TEOG
Bunların hepsi sizin
iktidarınız zamanında gündeme gelen sınav sistemleri.
Değerli milletvekilleri, eğitimi
paydaşlar olmadan kimse kendi keyfine göre düzenleyemez,
değiştiremez. Bakın, müfredatı değiştirdiniz,
bilimsel mi? Değil. Laik mi? Hiç değil. Kimden görüş
aldınız? O hiç belli değil. Hangi akılla, hangi metotla ve
hangi referansla yapıyorsunuz bunu? Kılavuzunuz kim, lütfen
açıklayın, bunu hepimiz bilelim. Bir türlü eğitim sistemini
yoluna koyamadınız ve bu akılla eğitim sisteminin daha da
yoluna koyulmayacağı açıkça görülüyor.
Bir gece ansızın TEOG kalkacak. diyor
AKP Genel Başkanı, vallahi bizim gibi, 80 milyon vatandaş gibi
Millî Eğitim Bakanı da televizyon izlerken duyuyor TEOGun
kaldırılması gerektiğini; eyvah ki eyvah! Yerine ne
koyacağız belli değil. Hiç kimsenin haberi yok. Bu ülkeyi kim
yönetiyor? Diyorum ki sizlere: 80 milyon kişinin aklı 1 kişinin
aklından elbette ki daha büyüktür.
Acaba her yere imam-hatip açmak mı bir marifet
yoksa her okul için nitelikli eğitimi hedeflemek mi? Bakın,
imam-hatiplerde bu yıl üniversiteye giriş beşte 1 oranında,
buna ne diyeceğiz? Velilerimiz her sene, çocuğunun okulu,
öğretmeni değişecek mi diye düşünmekten dert küpü oldu.
FETÖyle eğitim olmaz dedik, şimdi de yeni
iş birliği protokolleri yaptınız. Kiminle? Ensarla.
Kiminle? TÜRGEVle. Kiminle? TÜGVAyla. Bir defadan bir şey olmaz.
dediniz, hiçbirimiz unutmadık ama her gün, her gün tarikat ve vakıf
yurtlarının yeni istismar haberleri gelmeye devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, artık
cahilliğe övgü dönemi bitti, bizler de artık sadece eleştirmekle
kalmayacağız, eğitim sistemindeki gerici, cinsiyetçi, dogmatik
olan bütün içeriği kaldırmak için el birliğiyle
çalışacağız. Kiminle çalışacağız?
Velilerle çalışacağız. Kiminle
çalışacağız? Öğretmenlerle
çalışacağız. Kiminle çalışacağız? Bu
ülkedeki 18 milyon öğrenciyle çalışacağız. Kiminle
çalışacağız? Ayşe öğretmenlerle birlikte
çalışacağız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bakın, okullar
açıldı ve okulların açıldığı gün birçok
okulda öğrencilere denildi ki: Kusura bakmayın, okulunuz
kapatılıyor, yıkılacak. Kendi başınızın
çaresine bakın.
Ben buradan son söz olarak şunu demek istiyorum:
Bu ülkenin çocuklarına bunu yapmaya hakkınız yok, müfredat
meselesi memleket meselesidir. Gelin, ortak akılla çağdaş, laik,
demokratik eğitim için hep birlikte mücadele edelim.
Hepinize saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Usluer.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin üzerinde
ikinci olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun Sayın Topcu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, benden önce bu kürsüye çıkan
arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi bugün 5 Ekim
Öğretmenler Günü. Herkes geldi, kutladı ama diyoruz ki bu
kutlamaların, özellikle bu özel günlerin altı
doldurulmadığı müddetçe yalnızca söylemden ileriye
gidemeyecek, her sene o vakit geldiğinde böyle, tekraren söylenip rafa
kaldırılacak. Günümüzde olduğu gibi de şu anda olduğu
gibi de her yıl biz aynı şekilde öğretmenlerimizin ne kadar
değerli olduğundan bahsediyoruz ama onlara sunduğumuz hizmetler
bakımından, onlara gerçekten verdiğimiz değer
bakımından bırakın bir adım ileriye gitmeyi,
bırakın yerimizde durmayı, geriye gitmeye başladık.
Bunu özellikle paylaşmak istiyorum.
Öğretmen dediğimizde, gerçekten Millî
Eğitimin yükünü tek başına omuzlarında taşıyan
silahşorlardan bahsediyoruz, dava insanlarından bahsediyoruz çünkü
sınıfa girdiği zaman gözü eğitimden başka,
öğrencilerinden başka, geleceğe hazırlayacağı çok
kıymetlisi gözünün nurlarından başka hiçbir şeyi
düşünmüyor. Ama iktidar olarak baktığımızda on
beş yıldır en ezilen kesimin de öğretmenler olduğunu
gördük, en fazla hırpalanan sistemin de eğitim sistemi olduğunu
gördük. Eğitimde tutarlılık, geçerlilik, güvenilirlik çok
önemlidir. Ama bütün tutarsızlığın, geçerli olmayan bütün
uygulamaların ve güvenilir olmayan yine birtakım kuralların ve
istikrarın olmadığını da biz yine burada gördük. Onun
için diyoruz ki eğer bir söz veriyorsak yapılması lazım.
100 bin ücretli öğretmen var, hâlâ derse giriyorlar, bizim artık
bunları daha çok dikkate almamız gerekiyor.
Evet,
eğitimin kalitesine baktığımızda, maalesef, bu
kalitenin de gittikçe düştüğünü görebiliyoruz ve sistemin de değiştiğini
görebiliyoruz. Bu kürsüden seslenirken, bu güzel ülkeye seslenirken daha iyi
neler yapabilirizin ve daha fazla nasıl katkıda bulunabiliriz ve
dünya sıralamasında en başa oturmak için neler yapabilirizin kaygısını
paylaşmamız gerekiyorken burada hâlâ ve hâlâ yapılan
yanlışların şu şekilde düzeltilmesi gerektiği
üzerine konuşuyoruz. İnşallah, bundan sonra bunları
tartışmak ümidiyle diyoruz ve teşekkür ediyoruz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Topcu.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin üzerinde son olarak Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Ayhan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
bugün 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü
de kutluyorum.
5 Ekim Dünya Öğretmenler
Günü, 1994 yılında UNESCO ve ILOnun ortak kararıyla ilan
edilmiş bir gün. Özellikle öğretmenler gününün belirlenmesinin en
önemli nedeni de öğretmenlerin toplumsal statüsünün tanınmasına
yönelik önemli bir aşamayı ifade etmesidir. Dolayısıyla
öğretmenlerin toplumsal statüsünün, öğretmenlerin hak ve
özgürlüklerinin, demokratik haklarının da bilinmesi
açısından oldukça yararlı ve faydalıdır. Fakat dünyada
böyle bir durum söz konusuyken Türkiye gerçeğine
baktığımız zaman, bu gün kabul edilmekle beraber
uluslararası sözleşmelerden kaynaklı, Türkiyede hâlen resmî bir
şekilde Dünya Öğretmenler Günü kabul edilmemiştir. Ne
edilmiştir? 12 Eylül faşist cunta rejiminin 12 Eylülden sonra 24
Kasımı Türkiyede Öğretmenler Günü kabul etmesi bunu resmiyete
geçirmiştir. Dolayısıyla bu bile başlı başına
büyük bir paradoks, başlı başına büyük bir çelişkidir.
Yani öğretmenler adına büyük methiyeler düzmek, öğretmenlerin
ellerinden öpülesi birer insan olduklarını söylemek şüphesiz
önemli ama öğretmenin temel sorunlarına değinmek ve onların
en azından gününü resmiyette kabul etmek bu samimiyetin ve bu
yaklaşımın da bir parçası olarak değerlendirilmek
durumundadır.
Tabii, tüm bunlar olurken,
işte arkadaşlar da az önce ifade ettiler, 1.128 akademisyene dün
beş bin altı yüz kırk yıl ceza istendi; e, bunlar da
öğretmen. Diğer yandan 30 binin üzerinde öğretmen ihraç edilmiş
son bir yıl içerisinde ve on binlerce öğretmen hukuksuz bir
şekilde soruşturmaya tabi tutulmadan açığa
alınmış. Bu bayramda, Kurban Bayramından iki gün önce,
Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Mardin, Şırnak,
Batman illeri başta olmak üzere, burada görev yapan 1.130 öğretmen il
dışına sürgün edilmiştir. Hiçbir soruşturma
yapılmadan, bakın, tüm bunlar önemli. Yani bir yandan
öğretmenleri savunacaksınız, bunun toplumsal geleceğimiz
açısından önemli olduğunu söyleyeceksiniz, diğer taraftan
da öğretmenlere böylesi hak gaspları, böylesi
saldırıları gerçekleştireceksiniz. Bu kesinlikle kabul
edilebilir bir şey değildir.
Bu anlamıyla da ben
tekrardan öğretmenlerimizin, özellikle insanca ve onurlu bir şekilde
mücadele eden tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyorum,
saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ayhan.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime yirmi dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini
görüşmeye davet ediyorum.
Buyurun.
Kapanma Saati: 15.42
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 491) (X)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde İç Tüzükün 91inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülen 491 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı. Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Sayın milletvekilleri, son yapılan İç
Tüzük değişikliği uyarınca maddeler üzerinde verilen önergeleri
aykırılık sırasına göre okutup işleme
alacağım. Aynı mahiyetteki önergelerin ise en kısa
olanını okutup diğer önergelerin imza sahiplerini okutarak
birlikte işleme alacağım. İç Tüzükün 87nci maddesinin
sekizinci fıkrası uyarınca değişiklik önergeleri
artık bir defa okunacaktır. Önergelerin fotokopileri ise gruplara
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, ilk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut Toğrul Bedia Özgökçe Ertan
Muş Gaziantep Van
Saadet Becerekli Behçet Yıldırım İbrahim Ayhan
Batman Adıyaman Şanlıurfa
BAŞKAN Komisyon okunan önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Şanlıurfa
Milletvekili Sayın İbrahim Ayhan konuşacak.
Buyurun Sayın Ayhan. (HDP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (1/850) esas
numaralı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
1inci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Hukukun atası Roma hukuku Birbirleriyle ilgisi
olmayan yasalar tek bir yasada toplanamaz. der. Bugün torba kanun
uygulaması giderek yaygınlaşmış, neredeyse kanun
çıkarmanın tek yöntemi gibi uygulanmaya başlanmıştır.
Bu uygulama artık, Anayasanın 36ncı maddesinde hükme
bağlanmış olan hak arama hürriyetinin
sınırlandırıldığı, hatta ortadan
kaldırıldığı bir noktaya doğru gitmektedir.
Gerçekten, hukukçular için, uygulayıcılar için, hakkını
aramak isteyen kişiler için çıkan kanunları takip edebilmek,
kanunlarda yapılan değişikliklere hâkim olabilmek giderek
zorlaşmaktadır. Toplum bu yasalara torba adını
yakıştırmıştır. Genellikle konusu belli olmayan,
içeriğinde birbirleriyle ilgili veya ilgisiz birçok yasada
değişiklik yapan hükümler bulunan torba veya çuval niteliğindeki
yasa söz konusudur.
Tüm itiraz ve uyarılarımıza
rağmen Komisyondan geçen ve yargının Arabuluculuk Kurulu eliyle
taşeronlaştırılması ve özelleştirilmesi
anlamına gelen toplam 40 maddelik İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının çıkış temelinde AKPnin son on
beş yıllık emek ve işçi düşmanı politikaları
olduğunu düşündüğümüz için öncelikle bu politikaları
teşhir etmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakan Binali Yıldırım, Uluslararası
Çalışma Örgütünün (ILO) 10uncu Avrupa Bölge Toplantısı
açılış töreninde bir konuşma yaptı,
konuşmasında Şimdi, iş yeri, işin devamı
işverenin ne kadar sorumluluğundaysa çalışanların,
çalışanları temsil eden sendikaların da o kadar
sorumluluğundadır. diyerek işçi ve patronu eşitleyen bir
yerden konuştu. Emek gücünü patrona satmak zorunda olan işçiye,
patronun kâr maksimizasyonunu sağlamak için bütün sömürü
mekanizmalarını kullananların zenginleştiği bir ülkede
siz nasıl olur da patron ile işçiyi eşitleyerek aynı
sorumluluğu yüklüyorsunuz? Türkiyede yoksulluk ve zenginlik sürekli
olarak uçlarda birikirken, uçlar arasındaki makas her geçen gün büyürken
yapılan bu konuşma, Hükûmetin sermaye seviciliğinin yakın
kanıtıdır. İşçi dostu gibi görünen, işçinin
hakkını hukukunu savunuyormuş gibi yapıp sermayenin lehine
yasalar çıkarmak da sizin ustalaştığınız bir
işe dönüştü. Eylül ayı itibarıyla TÜRK-İŞ 4
kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 4.960 TL
olduğunu açıkladı ve bu ülkede asgari ücret 1.404 lira yani
yoksulluk sınırı asgari ücretin 3,5 katı artmış
durumdadır. Peki, nasıl oluyor da bir işçi ve patron aynı
sorumluluğa sahip oluyor?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Jülide Sarıeroğlu da İş Sağlığı ve
Güvenliğinin Geliştirilmesi Projesinin bir oteldeki
kapanış konferansına katıldı, burada iş
kazaları ve meslek hastalıklarıyla ilgili istatistiklere
ulaşılamadığı yönündeki iddialara ilişkin olarak
Bu istatistiklerin güvenirliliği anlamında ufak bir kuşku ve
boş bir nokta söz konusu değil, Bakanlık olarak istatistik
anlamında herhangi bir sıkıntı
olmadığını, Türkiyenin geleceğine dair bütün
politikaları istatistiksel verilerle ortaya koyduğumuzu belirtmek
istiyorum. demişti. Sayın Bakana hatırlatmak istiyoruz: Dört ay
süren Sıfır Kaza Projesinde iş kazası adı
altında işlenen en az 757 iş cinayeti tespit edildi. Bu
ölümlerin en az yüzde 67sinin de kampanyanın ekseninde yer alan
inşaatlarda gerçekleştiğini de buradan bir kez daha
hatırlatmak istiyoruz.
İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisin hazırladığı
verilere göre, her gün güncellenen bilgiler ışığında
2017 yılının ilk dokuz ayında yaşanan iş
cinayetleri şöyle: Ocak ayında 161 işçi, şubat ayında
133, mart ayında 152, nisan ayında 151, mayıs ayında 147,
haziranda 170, temmuzda 207, ağustosta 217, eylül ayında ise 147
işçi yaşamını yitirdi. 2017 yılının ilk
dokuz ayında iş cinayetleri sonucu en az 1.485 işçi sizin
sermaye seviciliğiniz yüzünden hayatını kaybetti. Şimdi soruyorum,
iş kazası sonucu yaşamını yitirmiş tek bir patron
var mıdır?
Saygılar, teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ayhan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 1inci maddesinde
öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 1 (1) Bu Kanunun
amacı; iş mahkemelerinin kuruluş, görev, yetki ile
yargılama usulünü düzenlemektir.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal
Okan Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Sibel Özdemir Kemal
Zeybek Gülay
Yedekci
İstanbul Samsun İstanbul
Mahmut Tanal Kazım
Arslan Bülent
Öz
İstanbul Denizli Çanakkale
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT
GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal konuşacak.
Buyurun Sayın Tanal.
(CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan tasarının 1inci maddesi tabii kanunun amacını
açıklamakta ancak bu kanunun amacının içerisinde -Sayın
Bakan da uzun süre avukatlık yaptığı için bilebilecek
durumda- gayet rahat, iş hukuku dersleriyle ilgili
Ama dinleyen yok Sayın
Başkanım, ben boş konuşuyorum herhâlde.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Dinliyoruz Sayın Tanal.
BAŞKAN Siz buyurun,
siz buyurun dinliyorum.
MAHMUT TANAL (Devamla) Bakanın
dinlemesi lazım, dinlemiyor.
BAŞKAN Siz lütfen
Genel Kurula hitap edin, devam edin konuşmanıza.
MAHMUT TANAL (Devamla) O
zaman süreyi yeniden başlatacak mısınız, mümkün mü?
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Bakanın bir kulağı sizde, bir kulağı orada.
MAHMUT TANAL (Devamla) Sayın
Bakanım, sizlerle ilgili ama, kusura bakmayın sohbetten
BAŞKAN Sayın
Tanal, siz lütfen Genel Kurula hitap edin, gerekli uyarıları ben
yaparım.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (Devamla) Peki.
Değerli Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Benim elimdeki İş Hukuku, Profesör
Doktor Nuri Çelik Hocanın kitabı. Bu, iş hukuku dersleriyle
ilgili, hukuk fakültelerinde öğretilen dersle ilgili. Gayet rahat, meslek
içi eğitim kanunuyla ilgili
Stajyer öğrencilerle ilgili,
çıraklarla ilgili iş kazaları haddinden fazla. Bu kanunla ilgili
düzenleme iş mahkemelerinin kapsamına almış değil.
Sizden rica ediyorum yani gerek bu stajyerleri gerekse aynı zamanda bu
kursiyerleri, bunları da çıkabilecek olan iş kazalarından
dolayı iş mahkemelerinin görev alanına almakta yarar var. Burada
asliye hukuk mahkemesi, iş hukuk mahkemesi açısından büyük bir
kargaşa var; bu kargaşaya son vermek lazım.
Gelelim
Sayın Bakan
dünkü açıklamalarında Evet, biz yargımıza güveniyoruz.
dediler. Güzel bir temenni. Kendisi aynı zamanda Hâkimler ve Savcılar
Kurulunun da Başkanı, Anayasadan doğan, kaynaklanan doğal
bir başkan. Şimdi, ben şunu size söylemek isterim, gündemde çok
tartışılan bir konu: Anayasamızın 38inci maddesi
Kanunsuz suç ve ceza olmaz. der. MİT tırları davası,
MİT tırları olayı ne zaman oldu? 1 Ocak 2014te bir sefer,
birinci olay; ikinci olay 19 Ocak 2014. 1 Ocak 2014, 19 Ocak 2014; iki sefer
oldu bu olay yani iki sefer MİT tırları yakalandı, MİT
tırları denilen araçlar. Peki -MİT tırlarının-
MİTle ilgili, MİTin silah taşıma, silah sahibi olabilme,
nakliyat işi kanunu ne zaman bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde
gerçekleşti? Nisan 2014te. Nisan 2014te kadar MİTin silah
taşıma yetkisi var mıydı, nakliyat, transfer etme yetkisi
var mıydı? Yoktu. Peki, olmayan bir yetkiyle, MİTin böyle bir
silah nakliyatı, taşıma hadisesinden dolayı suç
işlenmiş olmuyor mu? Oluyor. Peki, arkadaş, biz şimdi
Türkiyede yargı arıyoruz, savcı arıyoruz. Hâlen Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kanunlaşmayan bir olaydan dolayı MİTin
bu şekilde şehirler arası transfer yapması suç değil
midir? Suçtur. Neden işlem yapmıyorsunuz?
İkinci bir husus: Bakın, Hâkimler ve
Savcılar Kurulunun Başkanısınız. Ben sizin
vasıtanızla
Şu anda eğer izin sizden alınması
gerekiyorsa sizden izin alalım. Ben geçen gün İstanbul Cumhuriyet
Başsavcısıyla görüşmek istedim. Görüşme istemimin
konusu da şuydu: İstanbul Adliyesi büyük bir alışveriş
merkezine benzemiş; lokantası, restoranı, kuaförü, berberi,
ayakkabı boyacısı ne ararsanız var, dosyalar yerde
sürünüyor. Başsavcıyla görüşmeye gittim. Başsavcı
gayet rahat o koridora bizi sokmuyor, milletvekili olarak beni sokmuyor. Yani
orada sekretaryası var, sekretaryasına ulaşayım dedim,
sekretaryasına da ulaştırmadılar. Sekretaryası
koridora geldi Notunuzu alayım. dedi.
Şimdi Değerli Bakanım, bir
milletvekili o adliyenin sorunlarıyla ilgili başsavcıyla
görüşmek istiyor, sekretaryasına alınmıyoruz, koridorlarda
not alınıyor. Hâlen beni arayacaklar. Aradılar, dediler ki:
Efendim, başsavcı vekiliyle görüşebilir misiniz? Başsavcı
vekiliyle görüşmek istemiyorum, ben başsavcıyla görüşmek istiyorum.
dedim. Hâlen şu anda başsavcıdan telefon bekliyorum,
aşağı yukarı bir on beş günlük süre geçti. Sizden rica
ediyorum. İstanbul -Cumhuriyet Başsavcılığı-
Çağlayan Adliyesinde dosyalar koridorlarda. Orası
alışveriş merkezi mi, adalet sarayı mı? Adalet
sarayına yakışır bir vaziyette adalet hizmetlerinden
yararlanmak istiyor vatandaşımız. Orası
alışveriş merkezi değil, adaletin tecelli yeri.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.(CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Milet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
1'inci maddesindeki "kuruluş, görev, yetki ve ibaresinin
"kuruluşunu, görev ve yetkileri ile şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Zühal Topcu Baki
Şimşek
İstanbul Ankara Mersin
Mustafa Mit Ruhi Ersoy Arzu
Erdem
Ankara Osmaniye İstanbul
Deniz Depboylu
Aydın
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Katılınmıyor Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Osmaniye Milletvekili
Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; grubumuz adına Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
İş Kanunuyla ilgili yapılan
tartışmalar ve bu kapsamda gelen önergelerden, 1inci madde üzerinde
söz almış bulunuyorum.
Söz aldığım konu aslında bizi
bir yönüyle memnun eden, bir yönüyle de eksik bulduğumuz bir husus;
öncelikle onu izah etmek istiyorum.
İşçi ve işveren arasındaki
problemin çözümü için uzlaşma kurulunun oluşması, bizim
Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2015 Seçim Beyannamemizde Ferdî iş
uyuşmazlıklarının işçi, işveren ve kamu
temsilcilerinden oluşan bir ara buluculuk sürecinden geçmesi sağlanarak
yargıya gitmeden çözümüne yardımcı olacak düzenlemeler
yapılacaktır. şekliyle vaat ettiğimiz konulardan bir
tanesi. Fakat bizim bu beyannamemize aldığımız konudaki
tavsiye ile şu anki uygulama arasındaki fark Buraya giden
yargıya gidemez. anlamı çıkmamalı; aynı zamanda, arzu
eden işçinin, çalışanın yargı yoluna da
başvurabilmesi hak olarak verilmeli. Bu noktada yargının yükü
hafifletilirken, uzlaşma kuruluna sorumluluk yüklenirken arzu eden
çalışanın Ben uzlaşma kurulundan ziyade yargıya da
gidebiliyorum. diyebileceği alanlar da bir hak olarak verilebilmeli.
Şimdi, hukukun oluşması süreci;
modern hukuk içerisinde devlet ve milletin arasının uzlaşma
zemini olarak bilinen modern hukuk tarihiyle beraber bir de halk hukuku olarak
bilinen teamüllerin, geleneklerin, örfün, âdetin olduğu ve
insanlığın yeryüzü serüveninden bugüne kadar getirdiği bir
arada yaşama kültürünün neticesi olarak da bizde oluşan hak
kavramı ve hukuk kavramı medeniyetimizin ürettiği temel
umdelerdir. Buradan hareketle, işçinin alın terinin kurumadan
hakkının verilmesi kültüründe çalışanın birinci
derecede yüceltilmesi meselesi. Bu, siyasi retorik olarak da İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın. şekliyle siyasilerin
kullandığı bir kavramdır.
Bu meselelere yaklaşırken göz önünde
bulundurmamız gereken hususlardan bir tanesi de şu: Bu kapitalist
sistemin insan sömürü düzenine karşı Türkiye Cumhuriyeti devleti
kendi kuruluş felsefesini tanımlarken Anayasasının temel
maddeleri içerisine koymuştur; Türkiye Cumhuriyeti devleti laik, sosyal
bir hukuk devletidir. İşte, buradaki sosyal ve hukuk devleti
birbirinin vazgeçilmez tamamlayıcısıdır. Sosyal devlet
anlayışının içerisinde, belki dünyanın hiçbir
ülkesinde bizim kadar kapsamlı olmayan Sosyal Güvenlik Kurumunun arka
planında kuruluş felsefemizle doğru orantılı bir
anlayış vardır. Bu, devletimizin kurumsal aklıyla
ilgilidir. İşte bu kurumsal aklı son zamanlarda hizmet
alımını hızlandırmak, artı
çalışanların sosyal haklarının veyahut da sosyal
devlet gereği olan hakların verilmesi hususunda da, bir noktada
yöneten iradenin tasarruf tedbirleri adına özelleştirdiğini
görüyoruz hizmet satın alımı ve taşeronluk müessesesiyle.
İşte, bu kamudaki taşeronluk müessesesinin olağanüstü bir
yük hâline geldiği gözlemleniyor ama yine Hükûmet tarafından
vadedilen taşerona kadro ve sosyal haklar meselesi vardı. Memleketimizin
yaşadığı kriz anları ve ülke gündeminin daha
farklı millî güvenlik konularına eğilmesi süreci bir yandan
devam ediyor, bir taraftan da sosyal devlet anlayışı
gereği, normalleşmenin emaresi olarak da biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu taşerona kadro verilmesi sürecinin
hızlandırılmasının takipçisiyiz. Bu süreç önümüzdeki
günlerde taşerona verilecek kadroların müjdesiyle beraber sosyal
devletin gereği olan yaklaşımların da aynı zamanda bir
ifadesidir.
Bu kapsamda, bize gelen diğer taleplerden bir
tanesi de staj döneminin sigortalı olarak sayılması veyahut da
staj yaptığı dönemde -lise yıllarında, yüksekokul
yıllarında- çalışan bir işçinin geçmişe dönük
staj dönemiyle alakalı uygulamaların da bu kapsamda, geçmişe
dönük borçlanmayla bu haklardan istifade edebilme arzularıdır. Bu her
iki talep de gayet insani bir taleptir, bizim devlet ile milletimizin
arasındaki sözleşmeyi oluşturan Anayasamızın temel
hükümleri çerçevesindeki sosyal devlet olmanın bir gereğidir.
Sosyal devlet olmanın gereğini yerine
getirdikçe milletimizi daha güçlü, zengin ve bu manada yöneten ve yönetilen
arasındaki ilişkiyi de daha sağlıklı tesis
edeceğimizi düşünüyor, bu kapsamda bu önergemizin kabulünü Genel
Kurula saygılarımla arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddede üç adet önerge vardır, ilk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut
Toğrul Bedia
Özgökçe Ertan
Muş Gaziantep Van
Saadet Becerekli Behçet Yıldırım İbrahim
Ayhan
Batman Adıyaman Şanlıurfa
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Şanlıurfa
Milletvekili Sayın İbrahim Ayhan konuşacak.
Buyurun Sayın Ayhan. (HDP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa)
Tekrardan böyle, üst üste gelip gidiyorum ama
BAŞKAN Bugün sizin gününüz, hep siz
geliyorsunuz kürsüye.
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa)
Elimde kaldı.
BAŞKAN Buyurun.
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısının 2nci maddesi üzerine grubum adına söz
almış bulunmaktayım.
Türkiye'de uygulanmakta olan OHAL ve KHK rejiminin
1inci yılını geride bıraktık; özellikle on beş
ay, on altı ay filan geçti. Konuyla ilgili Hükûmetin vermiş
olduğu beyanatlarda OHALden sadece terör örgütlerinin etkilendiğini,
başka da kimsenin etkilenmediği söylenmektedir. Oysa işçi
hakları ve iş cinayetlerinde Türkiye tam bir üçüncü dünya ülkesi
durumuna düşmüş; hak ihlalleri, intiharlar, borçla yaşama, borcu
borçla kapatma bir zincire dönüşmüş durumda. İsterseniz size
birkaç örnekle bu durumu somutlayalım.
Kamuda yapılan ihraçlara karşı
Ankarada eyleme başlayan eğitim emekçileri Nuriye Gülmen ve Semih
Özakçanın açlık grevleri cezaevi koşullarında 6ncı
ayını doldurdu. Düzce Tekno Maccaferri grevinin 25inci gününde
bizzat devlet grev kırıcılığı yaptı.
Jandarma müdahalesi sonucu BİRLEŞİK METAL-İŞ üyesi
işçiler gözaltına alınarak mallar fabrikadan
çıkarıldı. Elini iş makinesine kaptıran işçi
OHALde kimliği yanında olmadığı için bir saat
Pamukkale Üniversitesi Hastanesinde acil servisinde bekletildi. Ataması
yapılmadığı için yaşam ümidini kaybeden sosyal
bilimler öğretmeni İsa Erdoğan intihar ederek
yaşamını yitirdi. Kayseride ücretlerini alamayan inşaat
işçileri çatıya çıktı. Üç aydır ücreti ödenmeyen
Avcılar Belediyesi işçilerinden Özgür -soy ismini
hatırlamıyorum- bunalıma girdi ve icraların ardından
kirayı da ödemeyince intihara kalkıştı. Türkiyeyi
getirdiğiniz hâl bununla sınırlı değil elbette.
Buradaki hak ihlallerini sıralamaya kalksak belki Genel Kurulu günlerce
kilitlemek zorunda kalacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gelelim ekonominin hâl ve gidişatına. Karneniz o
kadar kötü ki mızrak çuvala sığmıyor artık. TÜİK
enflasyon verilerini açıkladı. Buna göre resmî enflasyon bile çift
hanelere yani yüzde 10,68e yeniden çıktı. Kira, gıda, yol,
eğitim, sağlık masrafı da eklenince borç sarmalı
içinde yaşayan, gelecekten umudunu kesmiş, depresif bir topluma
dönüşmüş durumdayız. Hâl böyle iken torba yasalarla sermayeyi
önceleyen, patronları koruyan yasa ve yönetmelikler Meclisin gündeminden
hiç eksik olmuyor. Somut bir örnek; 19 Ağustosta yapılan yönetmelik
değişikliğiyle turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti
yürüten işlerde çalışan işçiler için gece yedi buçuk
saatten fazla çalıştırma yasağı
kaldırıldı. Değişiklikle patrona işçiden fazla
çalışma onayını dilerse iş sözleşmesinin
yapılması sırasında, dilerse fazla çalışma
gereksinimi doğduğu anda alabilme olanağı getirildi.
Yönetmelikte yapılan değişikliğe göre işçi fazla
çalışma konusunda vermiş olduğu onayı dilerse bir ay
önceden işverene yazılı bildirimde bulunarak geri alabilecek.
Ya, şimdi sormak gerekir. İşsizliğin bu kadar yaygın
olduğu bir ülkede hangi işçi bu durumda patronuna Ben fazla
çalışma bildirimimi geri çekiyorum." diyebilecek? Bunu diyecek
işçinin hemen kapının önüne konulacağını hepimiz
çok iyi bilmekteyiz.
Gelelim Dünyanın en iyi ekonomilerinden
biriyiz. beyanlarına. İyiyiz de rakamlar hiç bunu göstermemektedir.
Türkiyenin ABye 136,3 milyar dolar borcu var yani toplam borçların üçte
1ine yakın bir rakam. Dış borç ne kadar? 432,352 milyar dolar
olarak gerçekleşti. İsterseniz bu konuda biraz ayrıntı
verelim. Son altı ayda 30 milyar dolar artan dış borcun üçte 1i
kamudan kaynaklandı. Şubat 2017 sonrası sıcak para
girişi daha çok borç olarak gerçekleşti. Kamu kâğıtlarının
faizi o kadar cazip ki Bu da mı faiz lobisinin işi? diye sormak
gerekiyor Sayın Başbakana. Bitmedi, bir örnek daha: 432 milyar dolar
dış borcun yüzde 70i özel sektöre ait. Yani, bunun anlamı
şu: Millî gelirin yüzde 52sine ulaşan borçların dörtte 1i
kısa vadeli. Doların hafif bir kıpırdamasıyla neler
olacağını kestirmek de artık sizin takdirinize
kalmış diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısının 2nci maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 2 (1) İş mahkemeleri, Hâkimler ve
Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak, tek hâkimli ve asliye
mahkemesi derecesinde Adalet Bakanlığınca gerekli görülen
yerlerde kurulur. Bu mahkemelerin yargı çevresi, 26/9/2004 tarihli ve 5235
sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun hükümlerine
göre belirlenir.
(2) İş
durumunun gerekli kıldığı yerlerde iş mahkemelerinin
birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler
numaralandırılır. İhtisaslaşmanın
sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve
niteliği dikkate alınarak, daireler arasındaki iş
dağılımı Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından
belirlenebilir. Bu kararlar Resmi Gazete'de yayımlanır. Daireler,
tevzi edilen davalara bakmak zorundadır.
(3) İş
mahkemesi kurulmamış olan yerlerde bu mahkemenin görev alanına
giren dava ve işlere, o yerdeki asliye hukuk mahkemesince, bu Kanundaki
usul ve esaslara göre bakılır.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Sibel
Özdemir
İstanbul Balıkesir İstanbul
Gülay Yedekci Kemal
Zeybek Mahmut
Tanal
İstanbul Samsun İstanbul
Kazım Arslan Bülent Öz
Denizli Çanakkale
BAŞKAN Komisyon okunan önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Katılmamayı tercih ediyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Denizli Milletvekili
Sayın Kazım Arslan konuşacak.
Buyurun Sayın Arslan. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
491 sıra sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısı üzerine görüşmeler yapmaktayız.
2nci maddesinde yapılmasını istediğimiz
değişiklik önergesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz aldım.
Önergemiz iş
mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin bir değişikliğin
yapılmasına ilişkindir. İş mahkemelerinin kamu
düzeninin sağlanmasında işveren-işçi arasındaki hem
diyaloğun pekişmesinde hem barışın
sağlanmasında hem de bu yönde oluşan
haksızlıkların giderilmesinde çok önemli bir rolü vardır. O
nedenle kamu düzeninin en iyi bir şekilde sağlanabileceği ve bu
iki kesim arasındaki ihtilafların çabuk bir şekilde, ivedi bir
şekilde giderilebileceği bir iş mahkemesi
yapısının oluşturulmasının elbette ki çok büyük
faydası olacaktır. Eğer bir dava açılıp günlerce,
aylarca, yıllarca mahkemede sürünüyorsa, davalar hızlı bir
şekilde görülemiyorsa, haklar zamanında alınamıyorsa,
şimdi bu alanlarda gerekli olan mahkemeler kurulamıyorsa
zamanında, hâkimler atanamıyorsa ve buradaki fiziki şartlar
yerine getirilemiyorsa, personel desteği yapılamıyorsa elbette
ki o yargının yavaş işleyeceği bir gerçektir. Bir
kere, yargımızı bu alandan, bu yapıdan kurtarmak
zorundayız. Ara buluculuğa havale etmek suretiyle sorunları
çözmek yerine, devletin asli görevi olan adalet anlayışını,
görevini iş mahkemeleri kanalıyla sürdürmenin, yerine getirmenin çok
büyük faydası olacaktır.
Tabii, mahkemeler görevlerini yaparken
bağımsız olmalıdır, tarafsız karar vermelidir.
Eğer tamamen Bakanlığa bağlı, yine Hâkimler ve
Savcılar Kurulunun inisiyatifinde ve siyasetin inisiyatifinde yürütülen
bir yargı yapısı varsa yine o yargı yapısı içinde
de gerçek anlamda tam anlamıyla adaletin gerçekleşmesi kesinlikle
mümkün değildir. Onun için, öncelikle yargının tarafsız
olması ve bağımsız hâle gelmesi noktasında
çalışmaların yapılması ve bu Anayasa
değişikliğiyle getirilen yanlışlıktan hızla
geri dönülmesinin çok büyük faydası olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca,
yargımızın yapısı öyle bir noktaya gelmiştir ki
-bir hukukçu olarak, bir işveren olarak- gerçekten hiçbir işverenin
bugün hak aramak için adliyelere gitmediğine ve birçok
anlaşmazlıkları kendi arasında çözmeye
çalıştığına, hatta alacaklarından da
vazgeçtiğine tanık olmaktayız, bunları da görüyorsunuz.
Şimdi, siz yargıyı çalışacak bir noktaya
getirmezseniz, kadrolarınızı bu şekle sokamazsanız
gerçekten hak ve adaletin gerçekleşmesine engel olmuş olursunuz.
Değerli arkadaşlarım, bunun için
yargıda ihtisaslaşmaya çok büyük ihtiyaç var. Eğer iş
mahkemelerinde çalışacak hâkimleri aynı alanda
başından sonuna kadar çalışacak bir hukuk hâkimi olarak,
bir iş mahkemesi hâkimi olarak yetiştirip onu değerlendiremezseniz
yine iş mahkemelerinde gerçek anlamda beklediğiniz sonuçları
alamazsınız. Onun için, hukuk mahkemesinden ceza mahkemesine, ceza
mahkemesinden hukuk mahkemesine atanacak hâkimlerle yargıda bir sonuç da
alamazsınız Sayın Bakanım, kesinlikle hâkimler kurulunu ve
savcılar kurulunu ayırarak iki ayrı kurul hâlinde ve
savcıları ancak ceza mahkemelerine atamak yine, ceza mahkemelerindeki
hâkimleri de savcı yapmak suretiyle yargıyı daha
hızlı, daha iyi bir şekilde sürdürebilirsiniz diye belirtmek
istiyorum. Çünkü bu adaletsizliklerin temelinde gerçekten yargının
yavaş işlemesi vardır, yargıda gerçek anlamda adaletin
gerçekleştirilememesi vardır, yargıdaki
bağımlılık vardır, yargıda verilen
işaretlere göre verilen kararlar vardır, yargıya müdahale
vardır, kesinlikle siyasi iktidar olarak bundan vazgeçmelisiniz.
Bu sebeple hepinize teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum, sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
2'nci maddesinin (2)nci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Zühal Topcu Baki Şimşek
İstanbul Ankara Mersin
Deniz Depboylu Mustafa Mit
Aydın Ankara
"(2) İş durumunun gerekli
kıldığı yerlerde iş mahkemelerinin birden fazla
dairesinin oluşturulması halinde bu daireler
numaralandırılır. İhtisaslaşmanın
sağlanmasını teminen, işlerin yoğunluğu ve
niteliği dikkate alınmak kaydıyla, daireler arasındaki
iş dağılımı Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından
belirlenir. Kurulun bu yöndeki kararları Resmî Gazete'de
yayımlanır. Daireler, tevzi edilen davalara bakmak zorundadır.
BAŞKAN Okunan önergeye komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Komisyon katılmıyor Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Mersin Milletvekili
Sayın Baki Şimşek konuşacak.
Buyurun Sayın Şimşek. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
2nci maddesi üzerine verilen önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, iş mahkemeleriyle
ilgili kanun tasarısının 2nci maddesinde işveren ve
işçi arasındaki uyuşmazlıklarda ara buluculuk komisyonunun
kurulmasını destekliyoruz. Yalnız ara buluculuk komisyonu
kurulur iken insanların mahkemeye gidiş süreçlerinin de
uzatılmasına Milliyetçi Hareket Partisi olarak karşı
çıkıyoruz. İnsanlar eğer ara buluculuk müessesesine gitmek istemiyorlarsa
direkt mahkemeye başvurabilmeliler, burada bir zaman kaybı
olmamalıdır. Geç gelen adalet hiçbir zaman adalet olmayacaktır.
Ben buradan tutuklu erler ve askerî
öğrencilerle ilgili bir örnek size vermek istiyorum Sayın
Bakanım. Erkan Ünal diye Mersin Çamlıyayla Sarıkavak köyünden
ortaokul mezunu, annesi babası köyde yaşayan bir gencimiz -kendisi de
köyde yaşayan- İstanbula askere gidiyor, yirmi günlük askerken darbe
gerçekleşiyor. Bu gencimiz şu anda hiçbir olaya
karışmamasına rağmen on dört ay on beş gündür
İstanbulda cezaevinde yatıyor. Maalesef bununla ilgili bölgemizden
çok sayıda şikâyet almaktayız. Tutuklu erler ve askerî
öğrencilerle ilgili mahkeme sürecinin bir an önce
hızlandırılarak bunlardan suçsuz olanların tahliye
edilmesini talep ediyoruz.
Taşeron yasası
Milletin gündemi
farklı tabii, bizim gündemimizle milletin gündemi. Hem 7 Haziran
seçimlerinde hem 1 Kasım seçimlerinde söz verildi. Bizi her gün çok
sayıda
Çünkü en büyük taşeron çalıştıran kurum
devlet, belediyeler, hastaneler, orman teşkilatları ve Millî
Eğitim. Maalesef bu yasayla ilgili de vatandaşın beklentisi
devam ediyor.
İŞKURa işçi
alımlarıyla ilgili -gerek Millî Eğitim gerek belediyeler gerekse
orman işletmelerine- yine vatandaşların beklentisi
alımların şeffaf olarak yapılabilmesi. Bunu kurumsal bir
statüye kavuşturup bu alımların tamamının noter
huzurunda yapılan çekilişlerle yapılmasını talep
ediyoruz. Adalet Bakanı olarak da burada en büyük sorumluluğun, adil
davranma sorumluluğunun sizde olduğuna inanıyoruz. Çünkü bu
konuda çok sayıda şikâyet var. Biz direkt kurum müdürünü
aradığımız zaman bize verilen cevap şu oluyor: AK
PARTİ il başkanlığından bize liste geliyor, bunun
dışında hareket edemiyoruz. Herhâlde bunun tersini
söyleyebilecek bu salonda bir tane milletvekili yoktur. Hükûmetin bu konuda
adil davranmasını ve Türkiyede bütün kurumlara yapılan
alımlarda şeffaf davranılmasını istiyoruz.
Asgari ücret, maalesef, on
beş yıllık AKP iktidarı döneminde 1.400 lira seviyelerinde
hâlâ devam ediyor. Asgari ücretlinin yaşam standardı çok düşük,
bunun yükseltilmesi lazım. Seçimlerde asgari ücretlilere ve geçim
standardı gelir seviyesinin altında olanlara Hükûmetimiz 100 liraya
ve 250 liraya konut verileceğiyle ilgili billboardlar astı, bununla
ilgili seçim meydanlarında vaatler verdi. Asgari ücretli işçilerimiz
100 liralık konutların ne zaman verileceğini merakla bekliyorlar.
Bunu Hükûmetin bir an önce gerçekleştirmesini bekliyoruz.
İş
güvenliğiyle ilgili çok sayıda mevzuat değişikliği
yapıldı, çok sayıda kararlar alındı ama maalesef
iş güvenliği şu anda kâğıt üzerinde
alınıyor, fiilî durumda bir iş güvenliği yok. Türkiye,
iş kazalarında maalesef Avrupada, dünyada en ön sıralarda yer
alıyor. Toplumu bilinçlendirmedikten sonra, çalışan işçiyi
eğitmedikten sonra sadece kâğıt üzerinde, mevzuata uysun diye
alınan iş güvenliği tedbirlerinin hiçbirisinin sonuç vermesi
mümkün değil. Türkiyede yine işçi ölümleri, Avrupada, dünyada rekor
kırmaya devam edecektir. Bununla ilgili köklü çözüm bulmamız
lazım.
Yapı-denetim
firmaları kuruldu. Yapı-denetim firmalarında belki demiri,
çimentoyu bilmeyen elemanlar çalışıyor, sadece imza atıyorlar.
En çok İş kazalarının olduğu inşaatlarda maalesef
doğru bir yol izlenmiyor. Bununla ilgili de Hükûmetimizin gerekli
tedbirleri almasını bekliyorum.
Ben bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Şimşek.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddede dört adet
önerge vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut Toğrul Bedia Özgökçe Ertan
Muş Gaziantep Van
Saadet Becerikli Behçet Yıldırım Sibel Yiğitalp
Batman Adıyaman Diyarbakır
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Diyarbakır
Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp konuşacak.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun
tasarının 3üncü maddesiyle ilgili grubum adına söz
almış bulunmaktayım.
Bu maddeyle, kanun tasarısının kalbi
olarak görülebilecek ara buluculuk kurumuna başvuru zorunlu hâle
getirilmektedir. Öncelikle, ara buluculuk sistemi gönüllülük esasına
dayanmalıdır. Her iki taraf da bu süreçte eşit haklara ve
imkânlara sahip olduklarını bilmeliler. Oysa işçi ile
işverenin hiçbir anlamda eşit olmadığı
açıktır.
İş hukukunun temel ilkesi, işçinin
korunması ve işçi lehine yorumdur. Ancak, bu düzenlemeyle,
işçilerin alacakları ara bulucular yoluyla engellenmek istenmektedir.
Bu yüzden, ara buluculuk sisteminin zorunlu hâle getirilmesi, işçi
sömürüsünün yasal hâle getirilmesi anlamına gelmektedir. Bu sistem, bu
anlamda, işçiyi ölümü göstererek sıtmaya razı etmekten başka
bir şey değildir.
Tasarının bu maddesiyle emekçilerin
Anayasada güvence altına alınmış hak arama özgürlüklerine
bir darbe vurulmaktadır. İşveren sendikalarının
tasarıya tam destek vermelerinin nedeni de budur. Fakat işçi
sendikaları da yayınladıkları bildirilerde ve
açıkladıkları görüşlerde tasarıya karşı
olduklarını açıklamışlardır, tasarının
işçi aleyhinde bir düzenleme olduğunu da açıkça ifade
etmişlerdir. Ayrıca, Anayasa ve ILOnun ruhuna
aykırıdır. Sendikalar işlevsizleştirilmeye
çalışmakta, iş hukukunun temel felsefesi olan işçiyi koruma
ilkesini zedelemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uyuşmazlık türleri arasından sadece iş
uyuşmazlıklarında ara buluculuğun zorunlu olması da
ayrıca manidardır. Maddenin (9)uncu fıkrasında düzenlenen
ara buluculuk bürosunun yetkisine itiraz ve benzeri yöntemlerle üç
haftalık sürenin aşılması mümkündür. Tasarı, birçok
dava türünde temyiz hakkını ortadan kaldırarak da işçilerin
anayasal hak arama özgürlüğünü daraltmaktadır.
Maddenin (10)uncu fıkrasına göre, üç dört
hafta gibi kısa sürede taraflar arasında sulh yoluna gitmenin
imkânı yoktur. İş mahkemelerinde hak ettiğini alabilecek
olan bir işçiye yıllarca sürecek olan bir dava süreci ara bulucu
tarafından hatırlatılacak ve davadan vazgeçmesi önerilecektir.
Şu ana kadarki uygulamalarda, işçinin hak ettiğinden çok daha az
miktarlara ikna edildiği görülmektedir. Özellikle taşra kentleri gibi
küçük yerleşim yerleri ve büyük şirketlerin davalarında ara
bulucunun işveren baskısı altında olacağı da
öngörülmelidir. İşçi hem sosyal bir baskıyla hem de hantal
yargı sistemiyle tehdit edilmektedir. Yargının
hantallığının faturası işçiye, emekçiye
kesilmektedir.
Yine, maddenin (12)nci fıkrası hak arama
özgürlüğüne doğrudan müdahaledir. Bu fıkrayı (1)inci
fıkrayla ve diğer fıkralarla birlikte düşündüğümüzde,
iradi değil, zorunlu bir dava şartıyla iradeye müdahale
vardır. (15)inci fıkrasında sadece işe iade talebiyle ara
bulucuya başvurma hâli düzenlenmiş, işçilik alacakları ve
tazminatı için durumun ne olacağı açıkça
belirtilmemiştir.
3üncü maddenin tüm fıkralarında
belirtilen ifadelerle iş hukukunda geçerli olan hâkimin takdir yetkisi de
ihlal edilmektedir. Somut belge ve bilgilerden oluşan ve tamamen hukuki
olan bir alan, işçi aleyhine riskler barındıran bir
pazarlık sürecine dönüştürülmüştür. Bu durum da ileride
gerçekten çok riskli durumların ortaya çıkmasına neden
olabilecektir.
Son olarak, tüm bunlardan dolayı bu
tasarıya karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Buradan Eş Genel Başkanlarım
Sayın Selahattin Demirtaşa, Sayın Figen Yüksekdağa,
diğer milletvekili arkadaşlarıma, büyükşehir belediye
başkanlarıma, alt kademe belediye başkanlarıma, cezaevinde
olan bütün siyasi tutsaklara saygılar ve sevgiler sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
3üncü maddesinin (1)inci, (2)nci ve (15)inci fıkralarının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini; aynı
maddenin (10)uncu fıkrasında geçen "üç hafta ve "en fazla
bir ibarelerinin sırasıyla "dört hafta ve "en fazla iki
şeklinde değiştirilmesini; yine aynı maddenin (12)nci
fıkrasında yer alan "Ayrıca bu taraf lehine vekâlet
ücretine hükmedilmez. ibaresi ile (18)inci fıkrasında yer alan
"İşverenin yazılı belgeyle yetkilendirdiği
çalışanı da görüşmelerde işvereni temsil edebilir.
ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
İsmail Faruk Aksu Zühal Topcu Baki Şimşek
İstanbul Ankara Mersin
Deniz Depboylu Mehmet
Parsak Mustafa
Mit
Aydın Afyonkarahisar Ankara
"(1) Kanuna ve toplu iş sözleşmesine
dayanan işçi veya işveren alacağı talebiyle açılan
davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava
şartıdır.
"(2) Mahkeme, tarafların arabulucuya
başvurup başvurmadığını ve şayet
başvurmuş iseler sonucunu re'sen araştırmakla yükümlüdür.
Arabuluculuğun zorunlu olduğu durumlarda Mahkemece yapılacak
araştırma sonucunda, tarafların arabulucuya
başvurmamış olduğu ortaya çıkarsa, mahkemece
davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar
verilir. Arabulucunun görüşme tutanağını tüm ilgili
taraflara tevdi etmesi zorunlu olup, tevdi edilmemesi dava şartı
yokluğu anlamına gelmez.
"(15) Asıl işveren-alt işveren
ilişkisinin varlığı halinde işe iade, işçilik
alacakları ve tazminatı talebiyle arabulucuya
başvurulduğunda, anlaşmanın gerçekleşebilmesi için
işverenlerden en az birisinin arabuluculuk görüşmelerine
katılmaları gerekir.'
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Tasarının felsefesi, ara
buluculuğun mantığı ve Komisyon raporunun dayanakları
karşısında katılma imkânından yoksunuz efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Komisyon.
Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Mehmet Parsak konuşacak.
Buyurun Sayın Parsak. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) Aziz Türk milleti,
saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
491 sıra sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde
verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum.
3üncü madde, bu kanun tasarısının
özünü teşkil eden ara buluculuğun dava şartı olması
durumunu düzenlemektedir. Ara buluculuk müessesesi yargının yükünü
hafifletmek ve uyuşmazlıkların süratle hâllini temin etmek
bakımından gereklidir. Bununla birlikte, ara buluculuğun dava
şartı hâline getirilmesinin özellikle işçi aleyhine bazı
olumsuz sonuçları ortaya çıkarabileceğini
değerlendiriyoruz. Verdiğimiz önergeyle de kanunun bu gibi mahzurlarının
giderilmesi ve daha uygulanabilir hâle getirilmesini öngörmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, uygulamada iş
mahkemelerinin yükünü en çok artıran dava türünü sendikalar
tarafından organize edilen ve seri davalar olarak da anılan toplu
iş sözleşmelerinden kaynaklı davalar oluşturmaktadır.
Önergemizle, (1)inci fıkradan bireysel iş sözleşmelerinden
kaynaklı davalar ile işe iade davaları ibareleri
kaldırılarak toplu iş sözleşmesiyle çalışmayan ve
arkasında sendika desteği bulunmayan bir işçinin işveren
karşısında uğrayabileceği mağduriyetlerin önüne
geçilmesi öngörülmektedir.
Yine tasarıya göre, ara buluculuk
görüşmelerinde iki saatin üzerindeki süreler için ara bulucunun ücreti
taraflarca eşit olarak karşılanacaktır. Tarafların
anlaşamadığı ve bu ücreti ödemekten imtina ettiği
durumlarda ara bulucunun hazırladığı tutanağı
taraflara verme zorunluluğu ise düzenlenmemiştir. 6325
sayılı Arabuluculuk Kanununda da bu hususta herhangi bir hüküm
bulunmamaktadır.
Anılan kanunun 17nci maddesinin (4)üncü
fıkrasıyla ara bulucuya sadece son tutanağın bir
örneğini ara buluculuk faaliyetinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde
Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne gönderme yükümlülüğü
getirilmiştir. Dolayısıyla işçinin son tutanağı
dava dilekçesine ekleyebilmesi veya eklemediği takdirde kendisine mahkeme
tarafından verilen bir haftalık süre içerisinde temin edebilmesinin
herhangi bir yolu bulunmadığından dava açma hakkı son
derece zorlaştırılmaktadır.
(2)nci fıkraya ilişkin
değişiklik önergesiyle, dava dilekçesine uyuşmazlık
tutanağının eklenmesi zorunluluğu kaldırılarak
tarafların ara bulucuya başvurup
başvurmadığının mahkeme tarafından ilgili ara
buluculuk bürosu aracılığıyla
araştırılması yönünde bir düzenleme getirmek suretiyle
olası hak kayıplarının önüne geçilmesi öngörülmektedir.
6325 sayılı Kanunun 21inci maddesinde
kendisine verilen yükümlülükleri yerine getirmemesi hâlinde ara bulucunun ara
buluculuk sicilinden silinmesi yaptırımı öngörülmüştür. Ara
bulucunun (10)uncu fıkrada anılan sürede kendisine verilen uyuşmazlığı
çözememe ihtimali iş yoğunlukları dikkate
alındığında yüksektir. Bu sebeple söz konusu fıkrada
geçen sürenin üç haftadan dört haftaya uzatılması ve bu sürenin
zorunlu hâllerde ara bulucu tarafından iki hafta daha uzatılabilmesi
suretiyle sonuçlandırılmamış başvuruların ve
sicilden silinebilecek ara bulucu sayısının en aza indirilmesi
öngörülmektedir.
Diğer taraftan, Avukatlık Kanununda
düzenlendiği üzere, dava sonucunda hükmedilecek vekâlet ücreti
avukatın emek ve mesaisine karşılık olmak üzere avukata ait
olduğundan (12)nci fıkranın ikinci cümlesinin tasarı
metninden çıkarılmasını, savunma hakkının
zafiyete uğramaması ve avukatların emeklerinin
karşılığını alabilmesi açısından
gerekli görmekteyiz.
(15)inci fıkra ise
sadece işe iade talebiyle ara buluculuğa başvurma hâlini düzenlemiş,
işçilik alacakları ve tazminat için durumun ne olacağı
belirtilmemiştir. Bu hususların da anılan fıkrada
düzenlenmesi işçilerin hak kaybının önüne geçilmesi için
gereklidir.
Asıl işveren-alt
işveren ilişkisinin varlığı hâlinde ise ara buluculuk
görüşmelerine işverenlerin birlikte katılmaları yönündeki
düzenlemenin anlaşmanın gerçekleşebilmesi için en az bir
işverenin görüşmelere katılmasının yeterli
olacağı şeklinde değiştirilmesi uygun olacaktır.
Son olarak, (18)inci fıkraya ilişkin
önergemizle işverenin yetkilendirdiği herhangi bir
çalışanın da görüşmelerde işvereni temsil
edebileceği hükmünün metinden çıkarılması suretiyle ara
buluculuk görüşmelerinin gizli kalması ve işçi aleyhine oluşabilecek
hak kayıplarının önüne geçilmesi öngörülmektedir.
Bu açıkladığımız
gerekçelerle değişiklik önergemizin kabulünü saygıdeğer
Genel Kuruldan talep ediyoruz.
Böylelikle önergemize ilişkin sözlerimizi
tamamladıktan sonra şehitler diyarı Afyonkarahisardan
geldiğimizi, cumartesi günü defnettiğimiz Sinanpaşadaki şehidimizin
ardından bugün de yine Bolvadinden bir şehidimizi daha ne yazık
ki toprağa verdiğimizi ifade ediyorum. Şehitlerimize bir kere
daha Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum. Aynı saldırıda
gazi olarak şu anda hayatta kalma mücadelesini devam ettiren gazilerimize
de bir kere daha Cenab-ı Allahtan şifa diliyorum.
Genel Kurulu bir kere daha saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Biz de şehidimize Allahtan rahmet diliyoruz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
çerçeve 3üncü maddesinin (18)inci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bülent Turan Mehmet Doğan Kubat Aziz Babuşcu
Çanakkale İstanbul İstanbul
Lütfiye Selva Çam Gökcen Özdoğan Enç Azmi Ekinci
Ankara Antalya İstanbul
Halil Eldemir
Bilecik
(18) Arabuluculuk görüşmelerine taraflar
bizzat, kanuni temsilcileri veya avukatları
aracılığıyla katılabilirler. İşverenin
yazılı belgeyle yetkilendirdiği çalışanı da
görüşmelerde işvereni temsil edebilir ve son tutanağı
imzalayabilir.
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Yüksek Genel Kurulun takdirlerine arz ediyorum
efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT
GÜL (Gaziantep) Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) -
Sayın Başkanım, gerekçe izninizle.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İşverenin
yazılı belgeyle yetkilendiği çalışanının
arabuluculuk görüşmeleri sonucunda düzenlenecek son tutanağı
imzalayabileceği açıkça yazılarak bu konudaki tereddütlerin
önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 3üncü maddesinin
(1)inci fıkrasında arabulucuya ibaresinden sonraki ibarelerin
çıkarılmasını ve yerine başvurulması taraflar
için ihtiyaridir ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 3- (1) Kanuna,
bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya
işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle
açılan davalarda, arabulucuya başvurulması taraflar için
ihtiyaridir.
Uğur Bayraktutan Necati Yılmaz Mehmet Gökdağ
Artvin Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık Havutça Mahmut Tanal
İstanbul Balıkesir İstanbul
Bülent Öz Kemal Zeybek Gülay Yedekci
Çanakkale Samsun İstanbul
Kazım
Arslan
Denizli
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan
konuşacak.
Buyurun
Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada,
hâlen mevcut uygulanmakta olan sistemde bilindiği üzere bireysel ve toplu
iş sözleşmesinden kaynaklanan, kanunundan kaynaklanan işçi ve
işveren alacakları ile tazminatlarda, bunun haricinde işten
çıkarma davalarında ara bulucuya başvurma zorunluluğu yok.
Bize göre, getirilen kanun tasarısının esas kırılma
noktası 3üncü madde Sayın Başkan. Neden 3üncü madde? Çünkü
burada yeni bir sistem getiriliyor. Önceki sistemde ihtiyari olan ara bulucuya
gidip gitmemeyle alakalı davacının bir takdir şartı
olan husus ortadan kaldırılıyor ve diyor ki: Mutlaka ara
bulucuya gitmek zorundasınız, eğer ara bulucuya gitmezseniz bu
bir dava şartıdır, dava reddedilir. Bunu kabul etmek mümkün
değil. Neden dolayı kabul etmek mümkün değil?
Önce, ara bulucu nedir? Ara
bulucu aslında bir hakem değildir, ara bulucu bir hâkim de
değildir, karar verme organı değildir. O nedenle, ara bulucunun
bir hakem gibi, bir hâkim gibi karar vermesi söz konusu olmadığı
için ara bulucu ne yapabilir? Ara bulucu ancak tarafların bir araya
gelerek karar vermesine yardımcı olabilir, bir karar organı
değildir. O nedenle, bir karar ihdası söz konusu değildir. O
nedenle, bunu bir dava şartı hâline getirmek, ihtiyari olmaktan
çıkartmak bir kere kanunun özüne, tasarının özüne
aykırıdır diye düşünüyoruz, bunu kabul etmek mümkün
değildir değerli arkadaşlarım. Aslında, iş yükünü
gördüğümüz zaman, dava yoluna gitmeden tarafların bir uzlaşmayla
bunu halledebileceğini öngörerek hiç mahkemeye götürmeden ara bulucuyla
halletmek iyi gibi gözükmesine rağmen, bunu zorunla hâle getirmek
davanın, tasarının, kanunun ruhuna aykırıdır
değerli arkadaşlarım, öncelikle bunu belirtmek istiyoruz.
Arkasından söyleyeceğimiz olay şudur:
Ara buluculuk -biraz önce de ifade ettiğim gibi- hâkimin vereceği
kararın ötesinde bir karardır. Ara bulucunun konusu da şudur:
Önceki kanun tasarısı bu Meclisten geçiyorken
Her konuda ara
bulucuya gidemezsiniz, ara bulucuya ancak özel hukuka ilişkin
işlemlerde gidebilirsiniz.
Şimdi, getirilen bu tasarıda, evet,
şöyle düşünebilirsiniz: İş Kanunuyla alakalı bu
değişiklik aslında bir özel hukuk ilişkisidir diye
düşünülebilir. Biraz önce değerli milletvekilleri de ifade ettiler,
değerli arkadaşlarım, toplu iş sözleşmesinden
kaynaklanan alacaklar, işveren alacakları, işçi alacakları
sadece bir özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan bir fiilî durum
değildir, buna başka bir sayfadan bakmalıyız. Aynı
anlamda, bir kamu hukuku, bir sosyal hukuk vardır, yani bir toplu hukuk
vardır, buna bir özel hukuk çerçevesi içerisinde bakmak doğru
değildir. O nedenle, sadece kategorik olarak özel hukuk ilişkisi
içerisinde nitelendirilecek bir durumu alıp da böyle bir dava
şartına bağlamayı doğru bulmuyoruz, bunu kabul
etmiyoruz, bunu ifade etmek istiyoruz. Bu bir alternatif çözüm yolu
olmalıdır. Yani vatandaş dava açmadan evvel, evet,
düşünebilir, der ki: Ben bu davayı bu şekilde bir yöntemle
izleyebilirim. ama bunu zorunlu bir hâle getirmek kabul edilebilir bir olay
değildir.
Bir başka olay daha vardır. Bakın,
biraz önce söyledim, Ara bulucu bir hakem değildir. dedim, Ara bulucu
aynı zamanda bir hâkim de değildir. dedim. Ama siz şimdi bu
kişileri, tarafları eğer böyle bir dava şartına zorlarsanız
Silahların eşitliği diye bir olay vardır, ekonomik
anlamda güçlü olmayan, bir anlamda gelecek kaygısı duyan işçiyi
siz bir anlamda bir aslanın önüne atıyorsunuz işverenle beraber,
diyorsunuz ki: Gelin, oturun, burada anlaşın ve mahkemeye gitmeyin.
Buradan ne derecede sağlıklı bir karar çıkabilir? Bu ancak
neye yarayabilir arkadaşlar? Silahların eşitliği
olmadığı için, işveren ve işçi aynı eşit
koşullarda ara bulucunun önüne gidemeyeceği için, ara bulucunun
önünde kendi geleceğini tartışamayacağı için
Düşünsenize, bir işçi otuz yıl kamuda
çalışmış veya özel hukuk ilişkisi içerisinde bir
işverenin yanında çalışmış, siz ona diyorsunuz
ki: Davaya gitmeden evvel mutlaka ve mutlaka ara bulucuya git. Bunu kabul
etmek mümkün değildir değerli arkadaşlarım, yani bunun daha
doğrusu pratik faydası yoktur. Şunu diyebilirdiniz: Evet, bu
bir alternatif yoldur. Bu konuda bir yasal düzenleme yapmanıza da gerek
yoktu, bunu buraya neden koyduğunuzu anlayamıyorum, neden böyle bir
zaruret hâline ihtiyaç duyduğunuzu anlayamıyorum. Kanunun ruhundaki
amaç, iş hukukunun temeli aslında işçinin hukukunu
koruyabilmektir. Biz burada bu düzenlemeyle işçinin hukukunu koruyabiliyor
muyuz? Buna ilişkin gerekçeye de baktım, tasarıya ilişkin
Hükûmet tarafından getirilen gerekçeleri de inceledim, afaki birtakım
şeyler var ama somut gerekçeler, gerçekten işçinin geleceğiyle
alakalı, işçinin güvencesiyle alakalı 3üncü maddede hiçbir
şey yok değerli arkadaşlarım. Aslında 3üncü madde,
biraz önce söylediğim gibi, temel direk, asıl kırılma
noktası ama getirilmek istenen şeyle zorunlu hâle getirilerek
işçiye bir yandan da yük çıkartılıyor.
Bu konuda oylarınızla bu
değişikliği kabul edeceğinizi umuyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bayraktutan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Daha önce kabul edilen önergeler doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
4üncü maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısının 4üncü maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Necati Yılmaz Mehmet Gökdağ Zeynel Emre
Ankara Gaziantep
İstanbul
Namık Havutça Gülay Yedekci Sibel Özdemir
Balıkesir İstanbul İstanbul
Bülent Öz Kemal
Zeybek Mahmut
Tanal
Çanakkale Samsun İstanbul
Kazım Arslan Veli Ağbaba
Denizli Malatya
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Malatya Milletvekili
Sayın Veli Ağbaba konuşacak.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben ilgili madde üzerinde
konuşmadan önce hem kendi seçim bölgemi hem de kardeş ilimiz
Adıyamanı çok yakından ilgilendiren iki şey için, âdeta
hayati önem taşıyan torba yasadaki tütünle ilgili konuşmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Adıyaman ve Malatyanın belli bölgelerinde tütün çok önemlidir.
Yoksul tütün üreticisi kendi elleriyle yaptığı,
terasladığı arazilerde ekim yaparak geçimlerini sağlamaya
çalışmakta. Adıyaman ve Malatyada yaklaşık 150 bin
insan geçimini tütün ekiminden sağlamakta. Eğer bu
değişiklik kabul edilirse bu üreticilere Aç kalın, ölün.
denilmektedir.
Bu bölgede tütün ekimi
dışında başka hiçbir şey yetişmemektedir.
Ortalama tütün ekilen araziler 1-2 dönümdür. Özellikle Adıyamanın
dağlık bölgelerinde, Çelikhan bölgesinde, merkeze bağlı
köylerde maalesef arazi olmadığı için çiftçi tütünden başka
bir şey ekmemektedir ve yıllardan beri de geçimini bundan
sağlamaktadır. Bu değişiklikle Türkiyede yoksul üretici
yok edilmekte, uluslararası şirketlerin çıkarları
korunmaktadır. Burada açıkça söylüyoruz değerli milletvekilleri,
bu değişiklik büyük firmaların talebiyle
yapılmaktadır, büyük sigara tekellerinin istemiyle bu
değişiklik yapılmaktadır. Tamamen bu teklifi büyük sigara
üreticileri, büyük tekeller yapmış ve hazırlamış,
Hükûmetin önüne koymuştur. Hükûmet de torba yasayla Meclisin huzuruna
getirmiştir. Bu topraklarda yaşayan insanlara Ey Çelikhanlı,
Bulamlı çiftçi, ey Kurucaovalı, Fındıklılı,
Mızgılı üretici, sen tütün ekme, sen aç kal, çünkü ben büyük
sigara üreticilerine söz verdim, Adıyamandaki Abuzer dayıya,
Malatyadaki Ali dayıya tütün ektirmeyeceğim diye söz verdim.
denilmekte. Kim üretecek peki? Amerikadaki, İngilteredeki büyük tütün
fabrikaları, büyük sigara fabrikaları.
Değerli arkadaşlar,
sanmayın ki Adıyamanda, Malatyada tütün üreticileri zengin,
sanmayın ki onlar Mercedese biniyor, sanmayın ki onlar
yalılarda, yatlarda oturuyor. Onlar sadece ve sadece geçimlerini
çıkarmakta, sadece ve sadece çocuklarının ekmek
parasını çıkarmakta.
Getirilen
değişiklik eğer yasalaşırsa Adıyaman tam
anlamıyla bir cezaevine dönüşecek. Tütün satanlar, satışa
arz edenler, bulunduranlar veya nakledenler üç yıldan altı yıla
kadar hapis cezasına çarptırılacak ve bunları yapanlara 5
bin liradan 50 bin liraya kadar para cezası uygulanacak.
Değerli arkadaşlar, bunun açık
anlamı, hepinizin bildiği gibi Siz üretmeyin, benim söz vermiş
olduğum uluslararası üreticiler üretecek.tir. Şimdi,
Malatyadaki, Adıyamandaki yoksul tütün üreticisi hiç kimseden bir destek
görmeden, çocuğuna bakmayıp tütünlere bakarak tütün üretmekte ve
sadece kendi ailesinin nafakasını çıkarmaktadır. Tütün
Adıyamanda gelin için çeyiz parasıdır; öğrenci için kalemdir, defterdir, kitaptır; orada
yaşayan genç için yemek parasıdır. Bu imkânları maalesef
üreticinin elinden alınmaya çalışılmakta.
Değerli arkadaşlar, Osmanlının
son döneminde, çöküş döneminde en önemli kurumlardan birisi Reji
İdaresiydi. Osmanlı borç batağına
saplandığında, 1800lü yılların sonunda tütün ekimi, satışı
ve ticareti yabancıların egemenliğindeki Reji İdaresine
verilmişti. Reji İdaresindeki kolcu birlikleri üreticilerin korkulu
rüyasıydı. Birçok halk türküsünde kolcuların zulümleri yer
almaktadır.
Değerli arkadaşlar, âdeta yıllardan
sonra tekrar bir reji idaresi kurulacak ve Türkiyede ekim yapan üreticiler
yabancıların eline mahkûm edilecektir. Bu yasanın geçmesine izin
vermemeliyiz değerli arkadaşlar.
Bakın, geçmişte, TEKEL, maalesef bütün
uyarılara rağmen peşkeş çekildi, 200 küsur milyon dolara
satılan TEKEL birkaç yıl sonra 3 milyar dolara satıldı ama
olan Türkiyedeki üreticiye oldu.
Türkiyede maalesef geçtiğimiz yıllarda
birçok bölgenin ana geçim kaynağı olan tütünden şimdi sadece
birkaç bölge geçimini sağlamakta ve bu yasa eğer şimdi geçerse
Adıyamanlı, Malatyalı, Doğanşehirli açlığa
mahkûm edilecektir.
Buradan bir kez daha söylüyoruz: Sizler Amerikadaki
Johnynin değil, Adıyamandaki Abuzer dayının yanında
olun. O alın teriyle, emeğiyle üretmiş olduğu tütününü
elinden almayın. Zaten hiçbir katkınız yok, zaten üreticiye
hiçbir şey vermiyorsunuz, bir de tütününü elinden almayın çünkü o
tütün onun için çocuğundan daha kıymetlidir.
Bu yasanın tekrar
tartışılmasını ve geri çekilmesini hem Adıyamana
gidip Adıyamana dost, kardeş bir milletvekili olarak hem de Malatya
milletvekili olarak sizden talep ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ağbaba.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
4üncü maddesinde geçen uyuşmazlıklarda ibaresinin
uyuşmazlıkların çözümünde şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Zühal Topcu Baki Şimşek
İstanbul Ankara Mersin
Deniz Depboylu Mustafa Mit Arzu Erdem
Aydın Ankara İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Sayın Arzu Erdem konuşacak.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 4üncü maddesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini, ekranları başında
bizleri izleyen tüm milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dün Hakkârinin
Yüksekova ilçesi Esendere bölgesinde askerî aracın geçişi
sırasında PKKlı teröristler tarafından yerleştirilen
el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu 4
askerimiz şehit olmuştur. Son bir haftadır yaşanan terör
olaylarında ise 14 askerimiz şehadete kavuşmuştur.
Son zamanlarda ülkemiz iç ve dış
kaynaklı sorunlarla karşı karşıya kalmakta, PKK ve
diğer terör örgütleriyle mücadeleye devam etmektedir. Millî
varlığımızı ve toprak bütünlüğümüzü tehdit eden
gelişmeler ne yazık ki ardı ardına gelmektedir. Vatan ve
millet aşkı için bu aziz topraklarda hayatını kaybeden tüm
şehitlerimize Allahtan rahmet, kederli ailelerine sabır,
gazilerimize şifa ve uzun ömürler diliyorum. Büyük Türk milletimizin
başı sağ olsun.
Bundan bir hafta önce Bingöldeydim ve Bingölde
yaptığım ziyaretler sonucunda, korucularımızla
yakın temaslar hâlindeydim. Liderimizin görevlendirmesi ve
talimatları sonucunda bilhassa hassasiyetimiz olan şehit, şehit
yakınlarımız, gazilerimiz ve korucularımızla ilgili
yaptığımız çalışmalarda, özellikle, devletimizin
bu konuya daha büyük hassasiyet göstermesi gerektiğini tespit etmiş
bulunmaktayız. Bölgede yaptığımız çalışmalarda,
bilhassa korucuların çok zor koşullar altında görev
yaptığını, tabiri caizse, çıplak bedenlerini
teröristlere karşı vatanın önüne siper ettiklerini gördüm. Çok
zor koşullarda, sadece bir köz çayıyla bütün geceyi geçirdiklerini
gördüm. Kulelerinin ne kadar sağlıksız olduğunu yine
aynı şekilde gördüm. Buradan, özellikle, iktidar partisine ve devlet
yetkililerine seslenmek istiyorum: Bingöl dâhil olmak üzere her ilimizde o
kadar fazla, vatanı, milleti için şehadete kavuşmayı göze
alan gönüllü korucularımız var ki bunlarla ilgili gerekli düzenlemeler
yapılmalı, özlük hakları verilmeli, gerekli koşullar da
mutlaka sağlanmalı.
Bingölün merkeze bağlı Elmalı
köyünde
Milliyetçi bir köydür burası, yaklaşık yüzde 90-95i
her zaman milliyetçi bir tavır içerisinde. Girişe de şehadete
kavuşan şehitlerimizin resimlerini asmak suretiyle, PKKnın da
saldırıları altında kalmak suretiyle orada
varlıklarını sürdürmeye çalışan bir köy burası.
Okullarını ziyaret ettim, okul harabe hâlde. Kadınlar, anneler,
babalar çocuklarını okula gönderemiyorlar. Özellikle kış
aylarında, soğukta o çocuklar okula gidemediği için
sıkıntı var. PKKnın daha ağırlıklı
olarak hâkimiyet kurduğu bir köydeki okul ise tam tersi, tam
teşekküllü, tam donanımlı; bu çok büyük bir soru işareti.
Ben buradan seslenmek istiyorum: Elmalı köyündeki o harabe hâldeki okulun
yapılması gerekiyor, sağlık ocağına da mutlaka
hemşire takviyesi yapılması gerekiyor.
Türkiye, başta Kerkük olmak üzere tarihî
Türkmen kentlerine zorla el konulması girişimleriyle de aynı
şekilde karşı karşıya kalmıştır. Buna,
ülkemiz başta olmak üzere Türkmenelindeki
soydaşlarımızın varlığıyla ilgili hiçbir
şekilde müsaade edilmeyeceğini belirtmek isterim. Liderimiz
Sayın Devlet Bahçeli Beyefendinin de dediği gibi, en başta 5
bin ülkücü Türkmeneliyle ilgili mücadele için hazırdır, bunu da
kürsüden dile getirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu kanun tasarısıyla birçok konuda değişiklik
yapılmaktadır. Tasarının başlığı her ne
kadar İş Mahkemeleri Kanunu olsa da yine bir torba yasayla
karşı karşıyayız. Torba yasaların
sıkıntılarını buradan defalarca konuştuk. Bu
konuyla ilgili alelacele kararların verilmesinin daha sonra sancılara
yol açtığını, bu sancıların giderilmesinin de
tekrar değişiklikle olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunlar aslında
hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama faaliyetlerine yorgunluk ve yük
getirmekte hem -ortaya çıkan- milletimiz için faydalı düzenlemeler
yapalım derken bu faydalı düzenlemelerin yanında ardından
da aksaklıklar getirmektedir. Onun için, yapılacak olan her
düzenlemeyle ilgili değerlendirmelerin komisyonlarda sağlıklı
bir şekilde yapılması, yapıldıktan sonra istişare
edilmesi, istişarenin sonucunda da kalıcı kanunların
konulması gerekmektedir. Bunu da buradan özellikle vurgulamak istiyorum.
Genel Kurulu ve aziz Türk
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Erdem.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.19
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
491 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
4üncü madde üzerinde önerge işleminde
kalmıştık.
Madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinde geçen
yükümlüdür ibaresi mükelleftir olarak değiştirilmiştir.
Ahmet Yıldırım Mahmut Toğrul Bedia Özgökçe Ertan
Muş Gaziantep Van
Saadet Becerekli Behçet
Yıldırım
Batman Adıyaman
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım
konuşacak.
Buyurun Sayın
Yıldırım.
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Teşekkürler Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
4üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve
ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımı
ve burada olması gerekirken, haksız, hukuksuz bir şekilde
cezaevinde tutulan eş genel başkanlarımı ve milletvekili
arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Biliyorsunuz arkadaşlar,
salı günü ben buradan tütün konusunda bir açıklama
yapmıştım, pazartesi günü Adıyaman gerçekten
çalkalanmıştı, bir yürüyüş yaptı, gerek o yürüyüş
olsun gerekse sosyal medyadaki dayanışma olsun Hükûmet üzerinde bir şeyler
hissettirdi ama şu anda sosyal medyada kirli bilgiler dolanıyor, Vay
efendim torba yasadan çıkartıldı, yok efendim bu yasa
çıkmayacak. gibi yalan yanlış bilgiler var. Eğer bir
değişiklik varsa bir Hükûmet yetkilisi gelsin buradan net söylesin,
yoksa Adıyaman halkından ricamdır
dayanışmanızı büyütün, bu yasa geri çekilinceye kadar, bu
yasa torbadan çıkıncaya kadar direnişinizi yapın; sizi
destekliyorum ve bütün Türkiye emekçileri sizinledir. Buradan size
saygılar gönderiyorum.
İki buçuk aylık
tatilden sonra yeni yasama yılına geldik. HDP olarak bu iki buçuk
aylık tatil süresince hep halkımızın arasındaydık
Van'dan Edirne'ye kadar. Adalet ve vicdan nöbetlerinde, halkla buluşma
mitinglerinde bu yaz durmadan çalıştık. Halkın bize en çok
sorduğu soru, Eş Genel Başkanlarımız Selahattin
Demirtaş, Figen Yüksekdağ, milletvekillerimiz, belediye
başkanlarımız ne zaman tahliye olacak sorusu idi. Bu soruya
cevap vermek çok zor değil. Türkiye'de adil bir yargılama süreci
olsaydı tutuklanmaz, bugün zaten aramızda olurlardı. Gerçi
tutuklama demek yanlış, iktidar kendisine en büyük rakip olarak
gördüğü Parlamentonun üçüncü büyük partisine resmen darbe yaptı.
Haksız, hukuksuz bir şekilde 4 Kasımda siyasi bir darbeyle
arkadaşlarımızı tutukladı, daha doğrusu rehin
aldı; bizim gözümüzde de, halkın gözünde de, bu böyledir, onlar birer
siyasi rehindir, dünya âlem de bunu böyle biliyor, içinizde böyle
düşünenlerin olduğundan da eminim. Bir yılı aşkın
süredir daha doğru dürüst mahkemeye bile çıkarılmadılar.
Adalet Bakanımız
buradaydı, şu anda göremiyorum kendisini, dün sormuştum bugün
sorumu yineliyorum: Sizce yargımız tarafsız ve
bağımsız mı? Bunu herkes gibi siz de iyi biliyorsunuz ki
yargı tamamen saraya bağlı, adalet, tırnak içerisinde
adalet bir kişinin iki dudağı arasına
sıkışmış. Bu durumdan çok hoşnut olduğunuzu
sanmıyorum ama maalesef gerçek bu.
Şimdi, arkadaşlar, bu iş mahkemeleri
meselesine gelince
Bu kanun tasarısı, iktidarın özellikle son
iki yıldır hukuktan, adaletten ve özgürlükten vazgeçip tamamen
güvenlikçi politikalarla devleti yönetmeye çalışmasının bir
parçasıdır. Bu yasa tasarısının
mantığı, mahkemelerin yani yargının iş yükünü
hafifletmek, yargılama yoluna gitmeden en kısa zamanda, en seri hâlde
çözümü sağlamak.
Peki, daha hızlı, daha seri bir
yargılamanın alt yapısı işçinin, emekçinin hak
taleplerini tırpanlamak mıdır? Bunun başka bir yolu yok mu?
Bu savaş politikalarına ayıracağınız parayı,
zamanı, mesaiyi gerçekten adalete, hukuka ayırsaydınız
işçinin, emekçinin hak kaybı üzerinden bir tasarı getirme
ihtiyacı da duymazdınız.
Bu son birkaç yıldır güvenlik
harcamalarınızı bir göz önüne getirin, onunla değil
binlerce, milyonlarca işçinin hak taleplerini en kısa sürede, seri
hâlde mahkemeler aracılığıyla çözüme
ulaştırabilirdiniz. Bu kadar güvenlik personeli istihdam edeceğinize
bunların yerine hâkim, savcı istihdam eder, hem mahkemelerin iş
yükünü hafifletir hem de işçiyi mağdur etmezdiniz.
Binbir emek, binbir cefayla burada insanın en
kutsalı yani alın teri, emeği üzerinde konuşuyoruz.
İşçi, alacağını, emeğinin hakkını
işverenden alamamış, mahkemeye başvurmaya gelmiş, siz
ona adliye kapısında bir daha işvereni adres gösteriyorsunuz,
bir nevi işveren lehine işçiyi anlaşmaya mecbur
bırakıyorsunuz. Bu tasarının özü, mantığı
budur.
Netice itibarıyla, işçileri, hak
taleplerine ilişkin bir problemi hızlı çözmek ile adil çözmek arasında
bir tercihe zorlamaya kalkmayın. Bu, işçi açısından
hakkından feragat edeceği bir duruma doğru gitmek mecburiyetinde
bırakılmak olacaktır. Bu kadar fazla dosyanın ve bu kadar
geciken adaletin sebebi gariban işçi değil, bunun sorumlusu öncelikle
işveren, sonra bu sistemi denetlemeyen, sosyal devletin gereğini
yerine getiremeyen devletindir diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısının 5inci maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 5- (1) iş mahkemeleri;
a) 5953
sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi
gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun
İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen
hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile iş yerinde staj görenler
ve işçi statüsünde çalışanlar ile işveren veya işveren
vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya
kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
b) İdari
para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü
maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal
Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş
ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
c) Diğer
kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen
uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.
Necati Yılmaz Mehmet Gökdağ Namık
Havutça
Ankara Gaziantep Balıkesir
Zeynel Emre Kemal Zeybek Mahmut
Tanal
İstanbul Samsun İstanbul
Gülay Yedekci Kazım Arslan Bülent Öz
İstanbul Denizli Çanakkale
BAŞKAN Sayın Gök, söz talebiniz mi var?
LEVENT GÖK (Ankara) Evet.
BAŞKAN Buyurun, bir dakika.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Ankara Milletvekili Levent
Gökün, 6 Ekim 1990 tarihinde bombalı bir saldırı sonucu
hayatını kaybeden Bahriye Üçoku saygıyla
andığına ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 6 Ekim 1990
yılında ülkemizin ilahiyat fakültesinin ilk kadın
hocalarından, öğretim üyelerinden Bahriye Üçok bombalı bir
saldırı sonucu hayatını kaybetti. Hayatını müspet
ilime ama bir yandan da İslamın doğru öğretilmesine
adamış olan Bahriye Üçok sayısız kitaplarıyla
Türkiyede aydınlanmanın da öncüsü olmuştur. Özellikle
yazdığı kitaplarla, verdiği derslerle İslam dinimizin
güzel yönlerini her türlü biçimde ortaya koymuş ve yazdığı
kitaplarla da emsalsiz bir İslam tarihi araştırmacısı
olmuştur. 6 Ekim 1990 yılında alçakça katledilen Bahriye Üçoku
saygıyla andığımı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Başkanlık Divanı olarak Bahriye
Üçoku saygıyla andıklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN Biz de Sayın Hocamız Bahriye
Üçoku Divan olarak saygı ve sevgiyle anıyoruz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 491) (Devam)
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
- Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Trabzon Milletvekili
Sayın Haluk Pekşen konuşacak.
Buyurun Sayın Pekşen. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK PEKŞEN (Trabzon) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yasaları Parlamento
çıkarıyor ama bazen Parlamentonun çıkardığı
yasaların dışında da yasalar çıkıyor. Önemli
olan, çıkan yasaların neyi sağlamaya yönelik olduğu.
Yasaların içerisinden adaleti bulup
çıkaramadığınız sürece o yasalar yalnızca matbaacıyı
bağlar. Yasanın matbaacıyı bağlaması da hiçbir
hukuki anlam ifade etmez. Hukuk güvenliğinin, hukuk güvencesinin
olmadığı bir ülkede yasa yapmanın da bir anlamı
yoktur. Yasayı vicdanınızda yerleştirebileceğiniz bir
adalet duygusu var ya, eğer oraya yerleştirebiliyorsanız o zaman
bir anlamı olacaktır; yoksa şimdi burada yasa çıkarıyoruz
ama AKP Genel Başkanı diyor ki: Biz zaten OHALi sırf
işçiler greve gitmesin, siz rahat çalışasınız diye
ilan ettik. O hâlde bugün burada bu yasanın Parlamento gündemine
gelmesinde işçi haklarının korunması gibi bir gerekçe söz
konusu değil demek ki. OHAL devam ettiğine göre, işçi hak
aramaya kalkarsa zaten hakkını arayacağı için de OHAL
yasası gereği işleyecek. İşçi, hakkını gider
Marko Paşanın yanında arar.
Değerli milletvekilleri, aslında üzerinde
durulması gereken en önemli gerçeklerden birisi şu; net, berrak:
Türkiyenin birincil sorunu hukuk devleti sorunudur. Hukuk devleti
olmadığınız sürece yolsuzluklarla bu ülke boğuşur
hâle gelir.
Şimdi, ben buradan yüce Parlamentoya bir
öneride bulunmak istiyorum. Hani yolsuzluklardan şikâyetçisiniz ya; mi
acaba? Şikâyetçi olduğunuzu söylediniz, öyle iktidar oldunuz ama
ondan sonra bu iddiayı unuttunuz. Eğer bu yolsuzluklardan gerçekten
şikâyet etmeye hâlâ devam ediyorsanız, bunlarla ilgili bu
Parlamentonun, bu ülkenin, yürütmenin gereğini yapmasını istiyorsanız
benim bir önerim var size. Gelin, yolsuzluklarla mücadele
başkanlığı diye bir başkanlık kuralım. O
başkanlık gerçekten bu ülkede her nerede tüyü bitmemiş yetimin
hakkını yiyen birisi varsa, bir namussuz, bu ülkenin tüyü
bitmemiş yetiminin hakkına müdahale eden bir yolsuz varsa onun
yakasına yapışsın. Gelin, bunu kuralım, bir
yolsuzluklarla mücadele başkanlığı kuralım ama bu
konuda samimi olmadığınızı göreceğiz. İlerleyen
günlerde de bunu yasa teklifi olarak bu Parlamentoya getireceğiz.
Bir başka önerim daha, işçilerin
haklarıyla ilgili, işçilerle ilgili ihtisas mahkemeleri kuruyoruz,
gayet güzel. Peki, bu işçilerin haklarını, hukuklarını
korumak için böyle bir düzenlemeye gidiyoruz, o zaman bu ülkenin birincil
problemi olan yolsuzluklarla ilgili bir mahkeme neden kurmuyoruz? Gelin, bir
ihtisas mahkemesi kuralım, bu işçinin hakkını gasbeden,
köylünün, yoksulun, bu ülkenin vergi veren, namuslu insanlarının
haklarını gasbedenlere ilişkin de bir ihtisas mahkemesi olsun,
bunları yargılasın. Zimmetine para mı geçirmiş, resmî
evrakta sahtecilik mi yapmış, ihaleye fesat mı
karıştırmış, işçi hakkını mı
yemiş, taşeron işçi statüsü içerisinde işçileri
çalıştırmış, ondan sonra şirketi
kapatmış, sahte belgelerle şirketler mi kurmuş? Gelin,
bunları da hızlı bir şekilde yargılayacak bir
yolsuzlukla mücadele mahkemesi kuralım. Gerçekten samimi bir niyetiniz
varsa bütün bunlara ilişkin tekliflerimizi Parlamentonun gündemine biz
getirelim; siz de gelin, bunlara Evet. deyin. Ama ben inanıyorum ki bunların
hiçbirisinin arkasında durmayacaksınız. Niye?
Dursaydınız
Gayrettepe metro ihalesinde sahte belgeyle ihaleye
katılan firmanın yeterlilik belgesi olmamasına rağmen
ihaleye katılmasını buradan söylememize rağmen hiç
duymadınız. Bir yıl oldu; bir firma sahte belgeyle, yetersiz
belgeyle ihaleye katıldı; devasa bir ihale aldı ve gerçekten
fiyatların, normal, rayiç bedellerin yaklaşık yüzde 40ı
üzerinde bir fiyatla aldı ama hiç sesiniz çıkmadı.
Üçüncü havalimanında Sayıştay
artık daha ne yapsın? Sayıştay uzmanlarına teşekkür
ediyorum ama gerçekten bundan daha öte ne yapsınlar? Belgeli, hesaplı
kitaplı rakamlar koydular önünüze. Sayıştay raporları diyor
ki: Üçüncü havalimanında milyar dolarları aşan yolsuzluklar
var. Gelin, bu yolsuzlukların üzerine gidecek bir komisyon kuralım;
gelin, bunları yargılayacak bir mahkeme oluşturalım, bu
konuda bir ihtisas mahkemesi oluşsun diyoruz, onu da duymazlıktan
geliyorsunuz. Yolsuzlukları duymuyorsunuz ama vatandaştan vergi
toplamak için enteresan fikirler ortaya atıyorsunuz.
Bakın, diyorsunuz ya hani: Biz bu MTVyi
-motorlu taşıtlar vergisini- savunma harcamaları artacak, onun
için istiyoruz. Peki, Varlık Fonuna Savunma Sanayi Fonundaki 3 milyar
lirayı niye aktardınız? Hani iki aylık aktarmıştınız,
niye geri iade etmediniz? Varlık Fonundaki 3 milyar liranın 1 milyar
lirasını niye harcadınız? O 1 milyar lira kime gitti?
Velhasıl,
söylediklerinize siz de inanmıyorsunuz ama vatandaşın
inanmasını bekliyorsunuz. Vatandaşın da
inanmayacağını 2019da göreceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Pekşen.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
5inci maddesinde geçen sözleşmeden veya ibaresinin sözleşmeden ya
da çözümünde şeklinde değiştirilmesini ve her türlü
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
İsmail Faruk Aksu Zühal Topcu Deniz Depboylu
İstanbul Ankara Aydın
Mustafa Mit Baki
Şimşek
Ankara Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde Aydın
Milletvekili Sayın Deniz Depboylu konuşacak.
Buyurun Sayın Depboylu. (MHP
sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
5inci maddesinde vermiş olduğumuz önergemiz üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Gazi
Meclisimizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, iş ve
işverenler arasındaki uyum ve anlaşmazlık
sorunlarının üzerinde durduğumuz bu kanun önergesinde ben
bugünün Dünya Öğretmenler Günü olduğunu da hesaba katarak ve
işveren eğer Millî Eğitim Bakanlığıysa
çalışanları öğretmenlerin de sorunları olduğunu
burada sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum ve bu sorunların
birkaçına değinmek istiyorum.
Verilere göre bugün öğretmen ataması
bekleyen, KPSSye başvurmuş fakat öğretmen olarak ataması
yapılmamış üniversite mezunlarımızın
sayısından bahsetmek istiyorum. Bu 2016 verilerine göre 438.134.
Mayıs 2016da Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı
atanmayı bekleyen öğretmen sayısının 349.277, buna
karşın Bakanlığın ihtiyaç duyduğu öğretmen
sayısının 66.574 olduğunu açıklamıştı.
Yani bu açıklama 15 Temmuz darbe girişiminin ardından
yaşanan öğretmen ihraçlarından önce yapılmış bir
açıklamaydı. Tüm kanun hükmündeki kararnamelerle birlikte Millî
Eğitim Bakanlığından ihraç edilen öğretmenlerin
sayısı da 33.973e ulaştı ve nihayetinde biz bunları
toplarsak, demek ki şu anda Millî Eğitim
Bakanlığının 100 bin civarında öğretmen
açığı var diyebiliriz son alımları hesaba katmazsak.
Sayın İsmet Yılmaz Millî Eğitim
Bakanımız da 80 bin öğretmenin alımının
yapılacağını bize önceden duyurmuştu ve şimdi 40
bin öğretmen adayı atama beklemekte. Ağustos ayında
atanacağı söylenen 10 bin öğretmen ataması ne zaman
yapılacak? Öğretmen adaylarımız öncelikli olarak bunu
beklemekte.
Yine, Yükseköğretim Kurumunun istatistiklerine
göre 2016 yılı itibarıyla öğretmen olabilmek amacıyla
sadece eğitim fakültelerinde okuyanların sayısı da 228.279.
Buna okuyanları, mezun olacak diğer alanlardaki, mesela fen edebiyat
fakültesi mezunları var, ilahiyat fakültesi mezunları var ve yine
insan ve toplum bilimleri mezunları var; bunlar pedagojik formasyon alarak
öğretmenliğe de başvuruyorlar, bunları da
eklediğimizde sayı epey artıyor.
Peki, ben merak ediyorum, bütün bu kadar
öğretmen adayı hazırlanıyor ve öğretmen olmayı
beklerken ücretli olarak alınan öğretmen adaylarının hangi
bölümlerden mezun olduğu, gerçekten de bütün bu hak etmiş olanların
dışında öğretmenliğe atananlar var mı,
bunların bir kere incelenmesi gerekiyor.
Yine, KPSS 2019 yılında
kaldırılıyor ve kamu kadrolarına atama merkezî
sınavıyla yerleştirme sisteminin yerine yeni bir sınav
sistemi getiriliyor. Bu sınav sisteminin adı, Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından ÖABT tarzında yapılacak
olduğunun açıklandığı bir öğretmenlik
alımı, bir sınama sistemi getiriliyor. Burada, her
bakanlık, bu sisteme göre, alanına göre alacağı
öğretmenlere alanında sorular soruyor. Tamam, bunda bir
sıkıntı yok ama bir de mülakat sistemi geliyor. Güvenlik
soruşturması zaten olmalı ancak mülakat sistemi noktasında
TÜRK EĞİTİM-SENin yaptığı bir
araştırma var ki bu 2016da öğretmenlerin, sözleşmeli
öğretmen olmak için bu mülakat sistemine girenlerin yüzde 98i böyle bir
mülakat sistemini şeffaf bulmamışken, 15 Temmuzdan sonraki
yaşadığımız memur alımlarındaki mülakatlarda
yaşanan sıkıntıları, sorulan soruları da
düşünürsek bu bizde ve öğretmen olarak alınacak olan adaylarda
endişe yaratıyor.
Yine, tabii, öğretmenlerin bir öğretmen
odasında kadrolu, ücretli, sözleşmeli, farklı farklı
statüde olmaları yine ayrı bir sorun.
Tabii ki öğretmen
arkadaşlarımızın burada dile getirilecek çok sorunu var,
ben sadece atama bekleyenlerle ilgili görüştüm ama şu anda hâlihazırda
görevde olan öğretmen arkadaşlarımızın
sorunlarını da inşallah uygun bir zamanda tekrar
tartışır, onlara da bir çözüm buluruz diyorum, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Depboylu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 5inci maddesinde geçen
nedeniyle ibaresi sebebiyle olarak değiştirilmiştir.
Ahmet Yıldırım Mahmut Toğrul Bedia Özgökçe Ertan
Muş Gaziantep Van
Saadet Becerekli Behçet Yıldırım Sibel Yiğitalp
Batman Adıyaman Diyarbakır
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Diyarbakır
Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp konuşacak.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Kanunu
üzerinden söz aldım ama ben biraz baktım, şimdi, İş
Kanunu üzerinden AKPnin karnesini çıkarmak istedim. 2002den bu yana en
az 18.400 kişi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiş.
Çok komik bir şey demiyorum, 18.400
insanın iş cinayetlerinde hayatını kaybettiğinden
bahsediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bana mı diyorsunuz?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Evet,
size söylüyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yapmayın.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) Yani
tebessüm ederek dinleyeceğiniz bir konu değil bence.
Ayrıca, şimdiye
kadar, bakın, taşeronlaşma oranına bakacağız. AKP
iktidara geldiğinde 387 bin kişi taşeron elamanıyken bugün
2 milyon kişiyi aşmış ve her seçim döneminde de kadro sözü
vermiş. Bunun dışında güvencesiz iş gücü ve emekleri
değersizleştiren, sendikalaşmayı yok eden bir siyaset
izliyor. Bakın, 2001 yılında sendikalaşma oranı yüzde
57,2 iken bugün -ocak ayında- sendikalaşma oranı yüzde 12,8e
düşmüş.
Yine, bunun
dışında, işsizlik oranına
baktığımızda, 2000 yılında işsizlik
oranı yüzde 6,5 iken 2017 yılında işsizlik oranı yüzde
12,6 oranına kadar yükselmiş. Yani 4 kişiden 1i işsiz. Ve
yine grev hakkı gasbedilmiş durumda çünkü millî güvenliği bozucu
olarak nitelendirilmiş ve 15 kez grev hakkı
yasaklanmıştır.
Bir de Kürt işçilerin
yaşadığı ırkçı nefret suçlarından
bahsedeyim. Son üç ayda ağustos, temmuz ve eylül ayında Türkiyenin
birtakım kentlerinde ırkçıların, nefret suçu işleyen ırkçıların
saldırısına maruz kalmış Kürt işçileri. Bunu
ağustos ayında yapmışlar, eylül ayında
yapmışlar ve en sonunda Bursada yapılmış. Bakın,
2 Haziranda Bursada Nilüfer ilçesinde yine bir grup ırkçı Kürt
işçilerine saldırmış, inşaat işçilerine ve orada
yine linç etmeye çalışmışlar. 18 Ağustos 2017de de
yine Kütahyada Altıntaş Barajında yine çalışan Kürt
işçilere bir grup ırkçı saldırmış ve oradaki
Emniyet, kolluk güçleri üzerinden olay yatıştırılmaya
çalışılmış. En kötüsü de 1 Eylülde Urfada, Urfadan
Samsuna giden fındık işçisi 2 kadın -biri 36
yaşında olmak üzere- 36 yaşındaki Perihan Akın ve 27
yaşındaki Nurcan Patak kaldıkları çadırda silahlı
saldırıya uğradılar ve Viranşehirli olan Perihan
Akın yaşamını yitirdi.
Ben bunları niye
söyledim? Nefret siyaseti izlendiği için söyledim. Bunları söylerken
bir taraftan işçi cinayetleri bu kadar artıyor,
taşeronlaşma var, insanlar geleceğe korkunç güvencesiz
bakıyor, kaygı içinde yaşıyorken yerinden yurdundan zorla
mülteci edilen Kürtler de başka yere çalışmaya gittiğinde
izlenen nefret siyaseti üzerinden iş güvenliği, iş güvencesi
yok. Bu, hayatın her alanına öyle bir sirayet etti ki üç hafta önce
Sayın Aysel Tuğlukun annesi, Ankarada, bu ülkenin başkentinde
gömüldüğü yerden çıkarıldı çünkü her dakika ve her saniye
buradan insanlar, ırk üzerinden nefret siyaseti izlemeye
başladı. En tehlikeli döneme girdik. İnsanlar illiyeti
üzerinden, etnik kimliği üzerinden lince tabi tutuluyorsa ve lince
uğruyorsa burada oturup herkesin düşünmesi gerekir.
Bakın, bize bu ülkenin
Cumhurbaşkanı Kandilin yolunu gösterdi. HDP, Kandile gitsin.
dedi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Siz tercih ettiniz, siz.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Biz bu ülkenin 3üncü büyük partisiyiz,
legal, meşru, demokratik siyaset izleyen bir partiyiz ve bizim milyonlarca
seçmenimiz var ve milyonlarca seçmene siz yol olarak Kandili gösteriyorsunuz.
Dolayısıyla Kandili gösterdiğiniz için Kandile giden herkesten
de siz sorumlusunuz çünkü demokratik siyasetin bütün zeminini yok ediyorsunuz.
İnsanları tutuklayarak
Bakın, Muğlada 7
tane Kürt diye çırılçıplak soyuldu ve ne olduğunu henüz
bilmiyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) 7
tane kim?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) 7 tane Kürt.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Kürt mü?
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Evet.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Vay be!
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Ne olduğunu bilmiyoruz. Velev ki sizin
dediğiniz gibi PKKli olsun. Bu devlet
BAŞKAN Sayın
Yiğitalp, lütfen etnik kimlik üzerinden
konuşmalarınızı sürdürmeyin çünkü ne olduğu henüz
bilinmiyor.
SİBEL
YİĞİTALTP (Devamla) Konuşmak istemiyorum ama bakın,
ben size söylüyorum.
BAŞKAN İki gündür
bu işle uğraşıyoruz.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Tamam, ben de soruyorum.
BAŞKAN - Lütfen
Yani
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Ben de soruyorum: Kimdir, nedir, niçin
orada çırılçıplak soyuldu, neden ters kelepçe yapıldı?
BAŞKAN O zaman Kürt
diye demeyin.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Ama şimdi öyle yazıldı,
basın yazdı, ben yazmadım, sosyal medya hesaplarında böyle
geçiyor.
BAŞKAN Basın öyle
yazmıyor, sizin dediğiniz gibi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) 7
terörist diyor basın.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Sayın Başkan, ben geçmiyorum.
Bakın, lütfen
BAŞKAN
Tartışmak istemiyorum sizinle. Lütfen doğru telaffuz edelim.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Lütfen
Ama ben bir şey
anlatıyorum. Ben kendi telaffuzumu söylemiyorum. Sosyal medyada geçen
yaklaşımları söylüyorum. Ben, Samsunda Kürt olduğu için
öldürülen Perihandan bahsediyorum ve Aysel Tuğlukun annesi mezardan
çıkarıldı diyorum. Siz bunları niye görmezden geliyorsunuz?
Bunlar bu ülkenin ayıbı değil mi? Yani yedi nesil bundan
utanacak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla) Yedi nesil mezardan cenaze
çıkarıldığı için utanacaktır ve biz buna
rağmen bilgi ve siyaset düzeyi
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yiğitalp.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakika
Yani burada konuşmak istemezdim ama bahsedilen
olayın yakın tanığı olduğum için ve
başından itibaren hem Adalet Bakanımız hem
İçişleri Bakanı hem de benim olduğum bir üçgen içinde o olayı,
o süreci yaşadığımız için söylediklerinize
katılabilmem mümkün değil en azından Hükûmet ayağı
açısından. Hükûmet adına Sayın Bakan burada, benim cevap
vermem doğru olmaz. Ama Sayın Bakan burada. Sayın Bakanın,
İçişleri Bakanının ve benim olduğum bir süreç
olduğu için anlatmak gereğini hissettim. Hükûmet burada,
Cumhurbaşkanı da Başbakan da gerekli hassasiyeti
göstermiştir.
Yapılan ırkçı
saldırıyı kınayalım. Ben de kınadım.
İnsan olan kınar zaten.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ben bir şey sorabilir miyim Başkan? Ama ben bir şey sormak
istiyorum.
BAŞKAN Ama burada Hükûmetin politikası
ile yapılan ırkçı saldırıyı birbirine
karıştırmamak gerekiyor.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Bir şey sormak istiyorum
Başkan. BAŞKAN - Lütfen
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
- Hayır, bir şey sormak istiyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
izin verir misiniz
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Lütfen, Başkan, yanlış anlaşılmaması için bir
açıklama yapmak istiyorum da
BAŞKAN Buyurun.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Peki, Ankara Valisi, Ankara Emniyet Müdürü
BAŞKAN Bakın, olayı sizinle
tartışmayacağım.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
- Sayın Bakan buradayken soruyorum
BAŞKAN Sizinle asla olayı
tartışmayacağım.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Bunlara dair, bir cenazenin mezardan çıkarılmasına dair
işlem yapıldı mı? Bunu soruyorum. Yapıldı
mı?
BAŞKAN - Sayın İçişleri
Bakanı da buradan gerekli açıklamayı yaptı, yakından
da tanığıyım olayın. Lütfen
Yani bunu, Hükûmet
politikasını ırkçı yaklaşım olarak
değerlendirmemiz gerçekten haksızlık olur.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye bizi terörizmle suçluyorsunuz o zaman?
BAŞKAN Gerçekten haksızlık olur.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
- Niye bize yol gösteriyorsunuz o zaman?
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bu ülkede 80 milyon vatandaş beraber yaşıyoruz. Türkü, Kürtü
terör bağlamında ayırırken etnik dille
konuşamayız. Az önceki konuşmacının aynen ifadesi: 7
Kürt, Kürt olduğu için yere yatırılarak üzerleri soyuldu.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Evet, kayıtlara geçen bilgileri söylüyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - 7 Kürt değil. 7 tane
canlı bomba iddiasıyla terörist yere
yatırılmıştır. Yapılan yanlış varsa,
bunun da en iyi şahidi sizsiniz, ilgili bakan aranmıştır,
bununla ilgili çalışma başlatılmıştır.
BAŞKAN Evet.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - En tehlikeli dil bu
dildir. Bu dilin de yeri Meclis değil, Kandildir Sayın Başkan.
(HDP sıralarından gürültüler)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ne diyorsunuz siz ya? Şimdi bu nedir yani?
BAŞKAN Bakın, sayın
milletvekilleri, Sayın Yiğitalp, burada ben de duydum
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Çırılçıplak soyulması normal mi?
ZİYA PİR (Diyarbakır) Sayın
Başkan, ikaz edin. Bu nasıl bir dil?
BAŞKAN Ben konuşuyorum saygılı
olun lütfen.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Çırılçıplak soyulması normal mi?
BAŞKAN Burada, 7 tane Kürt öldürüldü
(HDP
sıralarından gürültüler)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ne demek bu yani?
BAŞKAN Bir dakika sayın milletvekilleri
Ben konuşabilir miyim
İzin verir misiniz acaba
ZİYA PİR (Diyarbakır) Doğru mu
onun yaptığı?
BAŞKAN Burada Sayın Yiğitalp 7
tane Kürt öldürüldü Muğlada. dedi.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Öldürüldü demedim.
BAŞKAN Şimdi bu olayı iki gündür
yine buradaki grup başkan vekilleriyle birlikte İçişleri
Bakanı nezdinde takip ediyoruz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Öldürüldü demedim, Çırılçıplak soyuldu. dedim.
BAŞKAN O ayrımı yapın.
Teröristlerle Kürtlerin ayrımını yapın. Bu ülkede hepimiz
Türk ve Kürt olarak kardeşçe yaşamaya mecburuz ama teröristlerle
yaşamaya mecbur değiliz. Bu ayırımı yapın lütfen.
Buyurun Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Sayın Başkan, hatibin ifadesine dikkat edilirse
yapılan işleme yöneliktir, yoksa etnik kimliğine yönelik
değildir. Yapılan işlem, dün kim olursa olsun
BAŞKAN Hayır, yapılan işleme
karşı
O başka bir şeydi. Burada sadece 7 tane Kürt dedi,
itiraz ettiğim nokta budur.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, kendimizi ifade etmemize bir müsaade edin, bizim cümlelerimiz
bitsin, ondan sonra yine itiraz edin.
BAŞKAN Tamam, peki, buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bakın, orada
yapılan işlem, 7 insanın ters kelepçe takılarak, soyularak
halka teşhir edilmesidir. Asıl dikkat çekilmesi gereken nokta bu.
Bizim de aslında dikkat çektiğimiz nokta bu ama Sayın Turan son
otururken ettiği cümleyle, bizler legal demokratik alanda bu kadar
ısrar ediyorken kendisinin Cumhurbaşkanının da tesirinde
kalarak bize, 6 milyon oyla buraya gelmiş Meclisin üçüncü partisine,
beraberinde düşünürseniz bunun sempatizanı, çocuklarıyla beraber
20 milyon insana eğer Kandil yolunu gösteriyorsa ve bunu bizim tercihimiz
gibi göstermeye çalışıyorsa sizin buna itiraz etmeniz lazım
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Evet, elbette öyle bir şey
yaparsa itiraz ederim ama kastı o değildi.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ama bakın bir
grup başkan vekilidir.
BAŞKAN Ayrıca da
Cumhurbaşkanının etkisi altında kalmasında
eleştirilecek hiçbir mahzur yok çünkü Genel Başkanıdır.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
O zaman biz de muhalefet olarak itiraz ediyoruz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, o zaman yapılan işi siz de onaylıyor musunuz? 20
milyon insana Kandilin yolunun gösterilmesi
BAŞKAN Sayın Toğrul, bakın,
bana bu soruyu sormaktan sizi men ediyorum ve başka da hiçbir şey
söylemiyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ama bakın siz
onun yerine ifade ediyorsunuz.
NİHAT
ÖZTÜRK (Muğla) O insanlar canlı bombaydı, canlı,
canlı! Neyi savunuyorsunuz siz ya?
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Ne canlı bombası ya?
BAŞKAN Orada, Sayın Sibel
Yiğitalpin kürsüde söylediği şey olayın şekli
değil 7 tane Kürt öldürüldü. dedi. İtirazımız
bunadır.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Öldürüldü. demedim, Çırılçıplak soyuldu, ters kelepçe
yapıldı. dedim.
NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) Neyi savunuyorsunuz
siz? Hepsi canlı bombaydı onların, canlı bomba!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan
BAŞKAN İtiraz bunadır,
kapatıyorum konuyu.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
ismim geçti.
BAŞKAN Sayın Bülent Turan, lütfen
Bütün grup başkan vekilleri de bu olayla ilgili
olarak, bütün partilerin grup başkan vekilleri de arka tarafta, bu olayda
yapılan şeyleri netleştirme, açığa çıkarma
çalışmalarını, uğraşlarını da biliyor.
Bu konuda noktayı koyalım lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ama dünkü
olayın biçimini hepimizin kınaması lazım, kim olursa olsun.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bu memlekette
hiçbir insan çırılçıplak soyulmayı, işkenceyi hak
etmiyor.
BAŞKAN O başka bir şey, konumuz o
değil Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hatibimiz bunu
ifade etmeye çalıştı.
BAŞKAN Konumuz o değil, Yiğitalp
onu demek istemedi. Lütfen
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye başka bir şey oluyor?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
iki farklı konu var, bir tanesi şu: Az önceki konuşmadan yola
çıkarak sanki biz işkenceye göz yumuyormuşuz gibi
davrandığımızı iddia ediyor
arkadaşlarımız.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye peki kan banyosu yapanlara bir şey yapmadınız?
BAŞKAN Sayın Yiğitalp
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Dinleyeceksiniz, sakin
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye yapmadınız?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Dinleyeceksiniz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Allah Allah
Dinliyoruz.
BAŞKAN Sayın Yiğitalp, lütfen
Rica
ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Dün, sizin Başkanlığınızda,
HDP dâhil tüm grup başkan vekilleri konudan rahatsızlık
duyduklarını ifade ettiler.
BAŞKAN Evet.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sizden talebimiz
doğrultusunda Bakanlığı aradınız ve
işkencenin asla AK PARTİ hükûmetleri döneminde kabul edilemez bir
eylem olduğunu ifade ettiniz.
BAŞKAN Evet.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kaldı ki son on
beş yılda işkenceyle nasıl mücadele ettiğimizi herkes
bilir.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Biliyoruz!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bu ülkede on beş,
yirmi sene önce işkence her gün gündemken, her gün manşetlerdeyken
ufak tefek istisnalar hariç olmak üzere artık gündemde
olmadığını biliyoruz. İşkenceye
karşıyız her hâliyle beraber. Hukuk zemininde mücadele etmeyi,
teröristlerle mücadele etmeyi görev biliyoruz.
Ancak en tehlikeli dil, az tehlikeli gözükendir. Az
önce sayın hatip, bir daha söylüyorum, 7 terörist demedi.
BAŞKAN 7 Kürt dedi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Teröristin hakkı
demedi, 7 Kürt yere yatırılarak soyuldu. dedi.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Evet.
BAŞKAN Evet.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ben de diyorum ki: Bu
dil, tehlikeli bir dil. O insanlar Kürt olduğu için değil, Türk
olduğu için de değil, terör ihtimalinden dolayı, canlı
bomba düzeneği var diye yere yatırıldılar.
BAŞKAN Evet.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Onun için fotoğrafları çekilip atıldı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Eylemin fazla
abartılmış olması, yanlış yapılmış
olması tahkikata konudur. Bunun tarafındayız.
Ancak yere yatırılanların, terör
iddiasından dolayı olmadığını gösterip de
Kürtlerden dolayıymış. diye söylemek Kürtlere en büyük
ihanettir.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Ona biz karar veririz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bir daha söylüyorum, bu
dilin yeri Kandildir. Bu, demokratik bir dil değildir, Kürtlere ihanettir.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Toğrul
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bakın,
burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Ben, biraz önce, hatibin
amacının ne olduğunu ifade etmeye çalıştım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Mahmut Bey, geri
alsın o ifadeyi.
BAŞKAN Sayın Turan
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hiç kimsenin ama
hiç kimsenin buradaki bir milletvekilini veya onu temsil eden halkı bir
yere davet etme hakkı yoktur. Bu dili şiddetle reddediyorum. Bizim
dile getirmek istediğimiz, kim olursa olsun bu topraklarda hiçbir
insanın işkenceyi, çırılçıplak soyulmayı ve
teşhir edilmeyi hak etmediğidir.
BAŞKAN Aynı şeyi söylüyorsunuz.
İşkenceye karşıyız. diyorsunuz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Söylediği dil
BAŞKAN Tamam, teşekkür ederim.
Bitti. Konumuz bu değil.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Yeteri kadar konuştuk,
tartıştık arkada da şimdi burada da.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hayır, şunu
diyeceğim Sayın Başkan: Anlaşılmayan bir şey yok
aslında. İşkenceye karşıyız.
BAŞKAN Evet.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ancak, bir daha diyorum,
etnik kimliğinden dolayı bir insanın işkenceye tabi
tutulduğunu iddia etmek de işkence yapan kadar sorumsuz bir
davranıştır.
BAŞKAN Peki, tamam, teşekkür ederim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bu ülkede nicesi
böyle yaşanmıştır, nicesi yaşanmıştır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Mahmut Bey, o
dil tehlikeli bir dil, uyarmanız lazım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Kürte benziyor
diye Atatürk büstleri gençlere öptürülmedi mi?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) O işi
yanlış yapan polisin hatalı tavrı, seninkinin yanında
masum bir şey.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz, peki, dünkü
muamelelerle ilgili bir işlem yaptınız mı, hâlen kamuoyuyla
paylaşılmış bir işleminiz var mı?
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde üç önerge bulunmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısının 6ncı maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE6- (1) İş mahkemelerinde
açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel
kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim
yeri mahkemesi ve işin veya işlemin yapıldığı yer
mahkemesidir.
(2) Davalı birden fazla ise bunlardan birinin
yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
(3) İş kazasından doğan tazminat
davalarında, iş kazasının veya zararın meydana
geldiği yer ile zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesi de
yetkilidir.
(4) İş mahkemelerinin yetkilerine
ilişkin olarak diğer kanunlarda yer alan hükümler saklıdır.
(5) Bu madde hükümlerine aykırı yetki
sözleşmeleri geçersizdir.
Necati Yılmaz Mehmet
Gökdağ Zeynel
Emre
Ankara Gaziantep İstanbul
Namık Havutça Kemal Zeybek Gülay Yedekci
Balıkesir Samsun İstanbul
Kazım Arslan Mahmut Tanal Bülent Öz
Denizli İstanbul Çanakkale
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Balıkesir
Milletvekili Sayın Mehmet Tüm konuşacak.
Buyurun Sayın Tüm. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET TÜM (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, muharrem ayındayız. Buradan
Kerbelânın acısını yüreğinde hisseden, Hazreti
Hüseyinin zalime karşı başkaldırışını
rehber edinen ve mazlumun yanında olan herkesi yürekten selamlıyorum.
Bu olay, bin üç yüz yıl önce gerçekleşse
de aynı zihniyet, günümüzde de değişik biçimde devam etmektedir.
Zalimler, iktidarını sağlamlaştırmak için bugün de
masum insanların canıyla, kanıyla, malıyla
oynamaktadırlar. İşte OHAL tablosu ortada. Yüz binlerce insan,
haksız hukuksuz bir şekilde işlerinden edildi. Bu insanlar, aç
bırakıldı, aileleriyle birlikte âdeta açlığa terk
edildi. Emekliler her gün artan hayat pahalılığı içinde
yaşam savaşı veriyor; çiftçiler, öğrenciler, esnaflar yine
öyle. Nuriye ve Semih, iki yüz on bir gündür açlık grevinde,
haksızlığa karşı bedenlerini ortaya koydular, ölümle
pençeleşiyorlar. Bugün işçiler açısından aynı durumla
karşı karşıyayız.
Sosyal devlet, güçlü işveren
karşısında işçinin haklarını koruyan devlettir.
İş mahkemeleri, işçi ve işveren arasındaki
uyuşmazlığı işçiyi korumak amacıyla çözmek için
kurulmuştur ama bu torba kanunda yer alan zorunlu ara buluculuk sistemi,
işçiyi korumak bir yana işçinin kazanılmış
haklarını da gasbetmektedir. AKP iktidarının
uyguladığı politikaların amacı da işte budur. On
beş yılda cumhuriyet tarihi boyunca kazanılan tüm hakları
birer birer gasbettiniz.
AKP döneminde kaç işçi iş cinayetinde
hayatını kaybetti, sizler bunu biliyor musunuz? Resmî rakamlara göre
tam 20 bin işçi iş cinayetinde can verdi, onlarla birlikte
ailelerinin hayatı da sönüp gitti. Mayıs ayında hedef
sıfır kaza kampanyası başlattınız. Bakan dört
ayda sıfır kaza sözü verdi ama ne yazık ki dört ayda ülkede
iş kazaları katliamla sonuçlandı. 750 işçi bu süreçte
hayatını kaybetti, üstelik ölenlerin 50den fazlası çocuk
yaştaydı. Bunların sorumlusu elbette ki sizin
iktidarınızdır. Bir bakanın verdiği sözü
tutmadığı zaman yapması gereken tek şey istifa
etmesidir. Bakın, dün Hollanda Savunma Bakanı 2 askerin ölümünden
sorumluyum. dedi ve istifa etti. Burada 753 candan söz ediyorum ama ne
yazık ki hiçbir bakanın umurunda bile değil. Somada 301 insan
öldüğünde fıtrat dediniz, şimdi her ay ülkenin bir yerinde bir
Soma yaşanıyor ama kimsenin sesi soluğu çıkmıyor.
Bize işçi haklarını anlatmayın,
İşçi dostuyuz. sakın demeyin. İşçiler en çok sizin
iktidarınız döneminde mağdur edildi. Geçmişte grev yaparken
boy boy fotoğraf veren AKPnin Genel Başkanı OHALden
istifadeyle grevleri yasakladım. diyor. Kendi
yandaşlarınız, işçileri daha çok sömürsün diye mi grevleri
yasaklıyorsunuz?
Devrik Başbakan Davutoğlu, bundan
yaklaşık iki yıl önce, 28 Ekim 2015te Taşeron işçisi
olanları kadroya alacağız. diye söz verdi. İki yıl
önce taşerona kadro sözü verdiniz ama sözler yalan oldu ve bu
insanları aldattınız. Tekrar seçim yaklaşınca
insanları kandırmaya devam edecek misiniz? Artık
halkımız sizin yalanlarınıza asla inanmamaktadır.
Tarih, işçiyi tekmeleyen Yusuf Yerkelleri,
millete küfreden Cengizleri, işçiye asgari ücreti çok görüp lüks ve
şatafat içinde yaşayanları, OHALden istifadeyle işçilerin sesini
kısanları, halkın parasıyla kaçak saray diktiren
Muaviyeyi, zulümle hüküm sürmek isteyen Yezidi değil, tüm bu
karanlığa karşı insanlık için direnen Hüseyinleri
yazacaktır. Biz, Hüseyinlerin yolundayız. Biz, işçinin,
emekçinin yanındayız. Biz, sosyal devletten, haktan hukuktan,
adaletten yanayız. Biz, mağdurdan yanayız.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
6ncı maddesinin (1)inci fıkrasındaki ile ibaresinden sonra
gelmek üzere birlikte ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Zühal Topcu Mustafa Mit
İstanbul Ankara Ankara
Deniz Depboylu Ahmet Kenan Tanrıkulu Baki Şimşek
Aydın İzmir Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde İzmir
Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu konuşacak.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
tasarının 6ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Öncelikle, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
bu maddenin gerekçesinde hukuki yönden birtakım uyarlamalar
yapılıyor olsa da görüştüğümüz maddedeki düzenlemeler
ileride bazı hak kayıplarına neden olabilecek
sıkıntıları da doğurabilecektir. Eğer iş
hayatında düzenlemeler yapılması isteniyorsa mevcut
çalışma sistemimize, çalışma hayatımıza da
kısaca bir göz atmamızda yarar olacaktır. Bugün hâlen devam eden
güvencesiz çalışma biçimlerine, maalesef son verilememiştir.
Yine tüm taşeron işçilerimiz, iktidar tarafından yıllar öncesinde
söz verilen kadrolarına da maalesef yine
kavuşamamışlardır. Kayıt dışı istihdam
oranı, son açıklanan bu geçtiğimiz haziran rakamlarına göre
bir yılda 0,7 puan artarak yüzde 34,7 oranına
ulaşmıştır. Sendikasız çalışma artarak devam
ederken sendikal haklarda henüz ILO standartları da
yakalanamamıştır.
Değerli milletvekilleri, iş hayatında
bu sorunlar devasa boyuttayken çalışanlarımızın
ekonomik ve sosyal şartları da giderek
ağırlaşmaktadır. Son açıklanan enflasyon rakamlarına
bakarsak, ki bunlar eylül ayı rakamları, bu tespitimizi doğrular
nitelikte bulgularla karşılaşırız. Eylüldeki tüketici
enflasyonu 0,65, yurt içi üretici enflasyonu 0,24 artmış ve
bunların kümülatif, bir yıllık artışları TÜFEde
yüzde 11,2, ÜFEde de yüzde 16,3 olmuştur. Demek ki, özellikle tüketici
fiyatlarındaki artışlar 2004 yılından bu yana rekor
seviyede artışlara denk gelmektedir. Yıla yüzde 6,5lik
enflasyon hedefiyle başlayan ekonomi yönetimi, bu yeni açıklanan,
geçtiğimiz günlerde açıklanan OVPyle enflasyonun yüzde 9,5 olacağını
kabul etmiş durumdadır kendi belgelerine göre. Ancak önceki
yılların eylül, aralık aylarına
baktığımız zaman gerçekleşen enflasyon
yaklaşık yüzde 2ler civarında. Demek ki, bugünden ileriye
doğru baktığımız zaman, 2017nin tamamında
maalesef ıskalanmış bir hedefle karşı
karşıya kalacağız ve bu yılı da yine çift haneyle
bitireceğimiz anlaşılmaktadır.
Çalışanlarımıza, iş
hayatımıza, açıklanan OVPyle müjdeli bir haber de yoktur.
İçine baktığımız zaman, bunun yerine dolar
bazında gerileyen bir millî gelirle karşı
karşıyayız, yüksek enflasyon, işsizlik ve yüksek vergi
zamlarıyla sonuçta geçim mücadelesinin de
ağırlaştığı bir üç yıl vadedilmektedir.
Üstelik yeni OVP, iktidarın bir zamanlar ağzından düşmeyen
2023 hedeflerini de neredeyse yerle yeksan etmiş ve hedefler ortadan
buharlaşmış, kaybolmuştur. Yani 2020 yılında
kişi başına gelir 13 bin dolar öngörülürken sadece üç yıl
sonra, 2023 yılında 20 bin dolar seviyesine nasıl ulaşacağımız
konusunda da maalesef elimizde bir veri ve done bulunmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu OVPyle birlikte
açıklanan vergi zamları bütün gözleri Maliye
Bakanlığına çevirmiştir. Maliye Bakanlığı,
bütçesini hesaplı bir şekilde kullanamayıp yılın sekiz
ayında yine yaklaşık 25 milyar lira açık vermiştir. Bu
açıkları da vergi ve diğer zamlarla kapatmayı
düşünenler, ülkemizin şu gerçeğini de görmezden gelmektedirler:
Maalesef, yine baktığımız zaman, en zengin kesim ile en
fakir kesim arasında yaklaşık 7,6 katlık bir fark
vardır ve nüfusumuzun 30 milyonu iki günde bir sofrasına et,
balık, tavuk götürememektedir.
Hâl bu vaziyetteyken politikaları sadece zam
yapmaktan yana değil, hayat ve geçim mücadelesini kolaylaştırmak
yönünde uygulamamız gerekir diye düşünüyorum ve Genel Kurulu bir kez
daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tanrıkulu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 6ncı maddesinde geçen ilişkin
olarak ibaresi dair olarak değiştirilmiştir.
Ahmet Yıldırım Mahmut
Toğrul Bedia
Özgökçe Ertan
Muş Gaziantep Van
Behçet Yıldırım Saadet Becerekli Mahmut Celadet
Gaydalı
Adıyaman Batman Bitlis
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili
Sayın Mahmut Celadet Gaydalı konuşacaktır.
Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına,
görüşülmekte olan 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu
gerekçeyle, başta kayyum hukukuyla yedi buçuk yıl cezaya
çarptırılan Bitlis Belediye Eş Başkanımız Hüseyin
Olan ve Mutki Belediye Eş Başkanımız Özcan Birlik olmak
üzere, bütün siyasi tutuklulara saygılarımı sunarım.
Değerli milletvekilleri, ömrünü Kürt
halkının özgürlüğü için mücadeleyle geçiren değerli halk
önderi Celal Talabaniye Allahtan rahmet, ailesine, sevenlerine ve tüm Kürt
halkına başsağlığı diliyorum.
Yine, değerli Gaziantep Milletvekili Abdulkadir
Yüksele Allahtan rahmet, ailesine ve yakınlarına
başsağlığı dileklerimi iletirim.
Dünya Öğretmenler Gününü kutluyoruz,
sayın öğretmenlerimize de sabır ve metanet diliyorum, hepsini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, AKPnin en büyük
söylemlerinden biri, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü
idi. Bugün toplum nezdinde bakıldığında, yargıya,
hukuka ve adalete olan güven neredeyse tamamen yok olmuştur. Adalete
güvenen sadece küçük bir zümre kalmıştır, bunun
dışında hukuka güven ve inanç yoktur, bu demek oluyor ki kendi
hukukunuzun üstünlüğünü kurmuşsunuz.
Halkın hukuka ve adalete olan
inancının bu denli düşmesinin nedenlerinden biri de akla ve
mantığa aykırı kanun çıkarma tekniğidir. Her düzenlemeyi
torba yasa mantığıyla hazırlamak problemleri çözemez.
Bu kanun tasarısında da açıkça
görüldüğü üzere, aslında hukuk ya da yargı mekanizması
gereksizleştirilmekte, yargının görevi, KHKlarla ihraç
edilenlerde olduğu gibi ya komisyonlara devredilmekte ya da bu
tasarıdaki gibi ara buluculara verilmektedir. Yargıçların
görevlerini hafifletmek adına kendi özerk mahkemelerinizi kuruyorsunuz.
Çok ilginçtir ki hukuk devletiyiz diye övünen yapı, hukuk yoluyla
hakkını aramak isteyenlere hep engeller çıkarmaktadır.
Kanun tasarısının adı İş Mahkemeleri Kanunu ama
ortada mahkeme yok çünkü tasarı, aslında, mahkeme sürecini ara
bulucular eliyle tamamen kaldırmaktadır. Bir hukuk devleti,
işçinin açtığı davayı işverene yönelik bir tehdit
olarak algılayamaz. Şimdi hakkını bile aramaktan aciz bir
toplum yaratmaya çalışıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, iktidar, her
tasarısında biraz daha zorba anlayış sergilemektedir. Her
tasarınızda insanlara kendi hakları üzerinden bir zorunluluk
getirilmektedir. Emekçiye ve işçiye seçme ya da iradelerini kullanma
fırsatı verilmemektedir. Daha önce çıkarılan zorunlu
bireysel emeklilik olsun, şimdi çıkarılmak istenen zorunlu ara buluculuk
olsun, toplumu ve emekçileri hep bir şeylere mecbur kıldırmaya
çalışmakta, iktidar eliyle herkes zorlanmaktadır. Bu zorba
anlayıştan vazgeçmek gerekmektedir. İktidar, bir ara buluculuk
kurumu kurmak istiyorsa tabii ki kursun ama bırakın, oraya
başvurmaya hakkını arayan insanlar karar versin.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar AKP
Hükûmetinin iki doğru beyanını da inkâr etmemek lazım.
Birincisi, muhalefet için yalan makinesi lafını kullandı;
doğru, yalan makinesi, yalancıyı ve doğru
konuşanı ayırt etmek için icat edilmiş bir makinedir.
İkincisi, metal yorgunluğu. Teknik olarak
çok doğru bir açıklama. Metal yorgunluğunun sonraki evreleri,
metalde akma ve kokmadır. Daha doğrusu, bu evreye gelen metal,
özelliklerini yitirir, bu durumda olan metaller hurda olurlar ve diğer
hurda metallerle bir potada eritilerek yeni alaşımlar elde edilir.
Buna geri dönüşüm diyoruz. Sizin potanızdan artık pik mi
çıkar yoksa pirit mi çıkar bilmiyorum ama siz hâlâ pirit yapmaya
çalışıyorsunuz. Malum, İngilizler piriti fools gold yani
aptalların altını olarak tarif ederler. Zannedersem sizin
potanızdan pik çıkacak herhâlde, İsveç çeliği çıkacak
hâli yok ya. Bu da genelde atık su borusu imalatında
kullanılır.
Bir de Öğretmenler Günü dolayısıyla
buna da değinmeden geçemeyeceğim. TEOG için bir yetkili
çıkıp TEOGla mı geldik? deyip halkın aklıyla alay
etmiştir. Siz TEOGla gelmediniz ama TEOGu siz getirdiniz, inşallah
TEOGla da gideceksiniz.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
7nci maddede üç adet önerge vardır, ilk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısının 7nci maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 7- (1) İş mahkemelerinde basit
yargılama usulü uygulanır.
(2) Davaların yığılması
durumunda, her bir talebe ilişkin vakıalar bakımından ispat
yükü ve deliller ayrı ayrı değerlendirilir.
(3) 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş
mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır.
(4) Kanun yoluna başvuru süresi, ilamın
taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar.
(5) Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge
adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanır.
Necati Yılmaz Mehmet Gökdağ Namık Havutça
Ankara Gaziantep Balıkesir
Kemal Zeybek Gülay Yedekci Kazım Arslan
Samsun İstanbul Denizli
Mahmut Tanal Bülent Öz Engin Özkoç
İstanbul Çanakkale Sakarya
Zeynel Emre
İstanbul
BAŞKAN Okutulan önergeye Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sakarya Milletvekili
Sayın Engin Özkoç konuşacak.
Buyurunuz Sayın Özkoç. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten burada konuşulan her konunun çok
önemli olduğuna inanıyorum. Ancak ben Sakarya Milletvekiliyim.
Sakarya Milletvekili olarak 17 Ağustos 1999 gecesinde saat üçü beş
geçe Sakarya büyük bir depremle sarsıldı ve Sakaryada 4 bine
yakın vatandaşımız enkaz altında kaldı ve
hayatlarını kaybettiler. O gece ölülerimizi kefensiz defnettik,
çocuklarımızın ve kadınlarımızın
arkasından gözyaşı bile dökemedik. Bu kadar
sıkıntılı bir dönemin üzerinden on sekiz yıl geçti. On
sekiz yıl sonra, dün Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki
Mamak Belediyesinin kentsel dönüşüm kura çekimi töreninde Adapazarı
depreminde 17 bin kişi hayatını kaybetti. Yüz yıl boyunca
bu depremlerin olduğunu bile bile, toprağın altında hareket
olduğunu bile bile bizler neden bunun önlemini alıp rahat etmiyoruz
ki? dedi.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Sakarya Milletvekili olarak buradan hem
Meclisime hem de Türkiyeye sesleniyorum. Biz Sakarya Valiliğinin bir il
brifingini elimize alarak onu ilk önce Sakarya Valisine sorduk. Sakarya
Valiliğinin il brifinginde İl Millî Eğitim Müdürü diyor ki: 21
tane okul Sakaryada şu anda olacak ilk depremde
yıkılacaktır, 39 tane okulun güçlendirilmesi gerekir, 190 tane
okul da deprem güvenliği bile ölçülmeden o şekilde tutuluyor. Yani
bugün Sakaryada bir deprem olsa Sakaryadaki depremde ilk yıkılacak
21 tane okul var ve çocuklarımız enkazın altında kalacak,
ölülerimizi tekrar kefensiz toprağa vermek zorunda kalacağız.
On beş yıldan beri
Hükûmette olan ve bu Hükûmeti temsil eden bir Bakan Neden buna tedbir almıyoruz?
diyor. Ben de soruyorum: Sahi, Sayın Bakanım, neden tedbir
almıyorsunuz? O gün koyduğunuz vergilerle 60 milyar liralık bir
deprem vergisi topladınız yani bu, eski rakamla 60 katrilyon lira
yapıyor. O okulların bugün tamiri için istenen ödenek eski parayla
135 trilyon lira. Peki, 135 trilyon lira değmiyor mu canlar için,
çocuklarımız için, kadınlarımız için, aileleri için?
Bunun için daha ne bekliyorsunuz? Trilyonlarca, katrilyonlarca liralık
yatırım yaptım. derken, yüzünüz hiç kızarmadan, hiç sıkılmadan,
hiç vicdan azabı duymadan Neden harekete geçmiyoruz? diye
halkımıza mı soruyorsunuz? Ne yapacak halkımız? Kendi
ceplerinden topladıkları paraları bir araya getirip, 135 trilyon
lirayı ödeyip çocuklarını o okula gönderecekler mi; yoksa o
paraları olmadığı için, geçim derdinde oldukları için
çocuklarını okula mı göndermeyecekler? Devlet bu ciddiyette mi
bakacak Türkiye Cumhuriyetindeki çocukların geleceğine ve
hayatlarına?
Size Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kürsüsünden sesleniyorum. Valiye bildirdim, milletvekillerine
bildirdim, bakanlarımıza bildirdim, soru önergesi verdim ve gelen
cevapta Evet, bu okullar ilk depremde yıkılır. dedi Sayın
Bakan. Buna rağmen bu suçu, vebalini halka atıyorsanız ben
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden bir kere daha söylüyorum, bunun
vebali sizindir ama sizin torunlarınıza da bütün birliğinize de
ailenize de partinize de yeter. Kıymayın Sakaryanın
çocuklarına, kıymayın Türkiye'nin çocuklarına. Yola, sağa,
sola harcadığınız parayı çocuklarımızın
hayatına ve geleceğine harcayın.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özkoç.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının 7nci maddesinin (4)üncü fıkrasında
geçen tebliğinden ibaresinin tebliğ edildiği tarihten
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Zühal Topcu Deniz Depboylu
İstanbul Ankara Aydın
Mustafa Mit Baki
Şimşek
Ankara Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Ankara Milletvekili
Sayın Mustafa Mit konuşacak.
Buyurun Sayın Mit. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA MİT (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
7nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bütün öğretmenlerimizin 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününü de tebrik ediyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısıyla 5521 sayılı
İş Mahkemeleri Kanunu kaldırılmakta, 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri dikkate alınarak yeni bir İş
Mahkemesi Kanunu getirilmektedir. 6325 sayılı Kanunda, hukuk
uyuşmazlıklarında ara buluculuk konusunda iş
uyuşmazlıkları ihtiyari olarak ara bulucuya götürülmekteyken bu
düzenlemeyle zorunlu ara buluculuk mekanizması getirilmektedir. Ara
buluculuk usulü, uyuşmazlıkların mahkemeye taşınmadan
kısa sürede çözümlenmesine yönelik bir uygulamadır. Düzenlemeyle
bireysel veya toplu iş sözleşmelerine dayanan işçi
alacağı ile işe iade talebiyle açılacak davalarda dava
açılmadan önce ara buluculuğa başvurmak zorunlu olacaktır.
İş hukukunun ve iş
yargısının amacı, şüphesiz işveren
karşısında daha zayıf ve korumasız olan işçiyi
korumanın yanında, sağlıklı bir iktisadi ortamın
da sağlanmasıdır. İşçinin korunması ilkesi ile
işletmenin korunması anlayışı arasında yeni bir
denge arayışını anlayışla karşılamakla
birlikte, işçinin korunması ilkesinin göz ardı edilmesini veya
terk edilmesini doğru bulmuyoruz.
Getirilen ara buluculuk gibi alternatif
uyuşmazlık yöntemleri, tarafların eşit olduğu ve
sözleşme serbestisinin geçerli olduğu hâllerde kendisinden beklenen
faydayı gösterecektir. Hâlbuki, işçi, işveren
karşısında sadece ekonomik değil, sosyal olarak da daha
zayıf ve güçsüz konumdadır. Taraflar arasındaki
eşitsizliğin herkes tarafından görüldüğü bu alanda ara
buluculuk zorunlu olmaktan çıkarılmalı, ihtiyari
olmalıdır. Ara buluculuğa başvuruyu teşvik edecek
hükümler getirilmek suretiyle, düzenleme daha da güçlü bir hâle getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, getirilen düzenlemenin
7nci maddesi yargılama usulü ve kanun yollarını
düzenlemektedir. Yargılamanın uzun sürelere yayılması,
emeğiyle hayatını devam ettiren işçi için kabul edilmez
sıkıntılara sebep olmaktadır. Bu sürelerin
kısaltılması suretiyle hak ve adaletin bir an önce teslim
edilmesi kamu düzeni ve sosyal barışa katkı
sağlayacaktır.
Maddenin (1)inci fıkrasıyla basit
yargılama usulü benimsenmektedir. Bu usulle, yargılama daha kısa
süre içerisinde çözüme ulaştırılacaktır. İş
mahkemelerinde verilen kararlar aleyhine kanun yoluna başvurma süresinin
ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye
başlayacağı hükme bağlanarak tartışma konusu
olmaktan çıkarılmaktadır.
Diğer taraftan, bu maddeyle İş
mahkemesi kararları, ivedilikle karara bağlanacak. hükmü sebebiyle
Yargıtayda veya istinaf mahkemelerinde adli tatilde de incelenebilecektir.
İşe iade davalarında üst mahkeme olarak sadece istinaf
mahkemesinin gösterilmesi, Yargıtay yolunun kapalı olması
yerinde değildir çünkü Yargıtay aynı zamanda bir içtihat
kapısıdır ve içtihat mercisidir. Hukukun şekillenmesi
açısından içtihadın son derece önemli olduğu da
açıktır. Yargıtayın bu işlevinin ortadan
kaldırılması, iş hukukunun önemli bir kaynaktan yoksun
kalmasına sebep olacağından düzenlemenin yeniden ele
alınması yerinde olacaktır diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Mit.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesinde geçen
yığılması ibaresi birikmesi olarak
değiştirilmiştir.
Ahmet Yıldırım Mahmut
Toğrul Bedia
Özgökçe Ertan
Muş Gaziantep Van
Saadet Becerekli Behçet Yıldırım Garo Paylan
Batman Adıyaman İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Sayın Garo Paylan konuşacak.
Buyurun Sayın Paylan. (HDP
sıralarından alkışlar)
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu hafta, Beyaz Show
programına katılan namıdiğer Ayşe Öğretmen, terör
örgütü propagandası suçundan bir yıl üç ay hapis cezasına mahkûm
oldu. Değerli arkadaşlar, Ayşe Öğretmen bu
konuşmayı hangi tarihte yapmıştı? 8 Ocak 2016
tarihinde yani çatışmaların yoğunlaştığı,
barış ikliminin yok olduğu, şehirlerimizin
yakılıp yıkıldığı, insanların
öldüğü, mağdur olduğu bir dönemde yapmıştı. O
günlerde biz Meclis kürsüsünde defalarca dedik ki arkadaşlar: Bakın,
barış süreci tarumar edildi, çatışmalı bir iklim var
ve biz buna bakmıyoruz; pek çok provokasyon var, bir darbe dinamiği
devrede olabilir. Hiçbiriniz ilgilenmediniz. Ne Suruça baktınız ne
Ceylanpınardaki 2 polisimizin öldürülmesine baktınız ne
havalimanı bombalamalarına baktınız ve bir darbe
dinamiği bizi içine çekti ve nihayetinde, darbe girişimi oldu. Ne
mutlu ki başarısız oldu ama darbe dinamiği hâlâ devam ediyor.
O günlerde vicdanlı bir ses televizyona çıktı ve
şunları dedi, aynen okuyorum: Bu ülkenin doğusunda,
güneydoğusunda neler olup bittiğinin farkında
mısınız? Çocuklar, anneler, insanlar öldürülüyor. Sanatçı
olarak, insan olarak bir şekilde, yaşananlara siz de sessiz
kalmamalısınız ve bir şekilde, dur demelisiniz.
Ayrıca, bir şeyi daha söylemek istiyorum: Ölen çocuklara sevinen
zavallı insanlar var. Ben o insanlara, daha doğrusu, biz bu insanlara
hiçbir şey söyleyemiyoruz, Yazıklar olsun. demekten başka. Bir
şeyi daha söylemek istiyorum, kusura bakmayın, ben öğretmenim,
öğrencilerini terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum: Bir daha
oralara nasıl dönecekler; o güzel, masum, tertemiz yürekli çocukların
yüzüne, gözlerinin içine nasıl bakacaklar? Ben konuşamıyorum
gerçekten. Bu arada yaşananlar ekranlarda, medyada çok farklı
aktarılıyor. Yani gerçekten konuşamıyorum. Sessiz
kalmayı insan olarak ben
Biraz daha hassasiyetle yaklaşın,
görün, duyun artık. Bize el verin. Yazık! İnsanlar ölmesin,
çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın. Söyleyeceklerim bu kadar.
Teşekkür ediyorum. Stüdyoda alkışlar kopuyor canlı
yayında. Ayşe Öğretmen Aslında, bir şey daha söylemek
istiyorum, duygu yoğunluğumdan dolayı hiçbir şey
söyleyemiyorum. Siz de fark ediyorsunuz, sesim titriyor. Bomba seslerinden,
kurşun seslerinden
İnsanlar susuzlukla, açlıkla mücadele
ediyor. Özellikle bebekler, çocuklar
Lütfen, siz de duyarlı olun, sessiz
kalmayın, rica ediyorum. diyor ve stüdyodan alkışlar kopuyor.
Bunun üzerine, hemen ardından -tabii, bu vicdanlı seslere
tahammülümüz yok o günlerde maalesef- terör örgütü propagandası suçundan
beş yıla kadar hapis istemiyle soruşturma açılıyor.
Beyazıt Öztürk vareste tutuluyor ve Ayşe Öğretmen yargılanmaya
başlanıyor.
Değerli arkadaşlar, şu söylenenlerin
altına burada imza atmayacak hiç kimse var mı? Çocuklar ölmesin,
anneler ağlamasın, insanlar ölmesin. diyor bir öğretmen ve bunu
Sayın Cumhurbaşkanı da biliyorsunuz barış süreci
günlerinde defalarca söylüyordu, AK PARTİ sözcüleri defalarca söylüyordu.
Bunu çatışmalı günlerde, en çok ihtiyacımız olan
günlerde vicdanlı bir ses söylüyor ve terör örgütü propagandası
suçundan yargılanıyor ve arkadaşlar, Sayın Bakan; bu hafta
bu öğretmen mahkûm oluyor. Gerekçede diyor ki: Terör örgütü
propagandası yaptın sen.
Değerli arkadaşlar, bakın,
barış günlerinde, iyi günlerde, romantik günlerde barış
güzellemesi yapmak kolaydır; önemli olan, zor günlerde,
çatışmalı günlerde bu tip seslere ihtiyacımız vardır
ve bizim bu sesleri büyütmeye ihtiyacımız var, susturmaya değil.
Ayşe Öğretmenin sesi büyürse bu ülkeye barış gelecek;
Ayşe Öğretmenin sesi büyürse o taşlaşmış,
kurumuş vicdanlarımız çözülecek ve belki hep beraber, özellikle
bu ülkenin Meclisinin milletvekilleri olarak hep beraber bir barış
yolu bulabileceğiz.
Bakın, o günlerde terör örgütü bir çorap
başımıza ördü, o günlerde Ayşe Öğretmen bize seslendi,
biz duymadık ve darbe girişimini yaşadık. Eğer
bugünlerde de biz bu tip vicdanlı sesleri cezalandırırsak emin
olun daha başımıza çok çoraplar örülür.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
8inci maddede üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısının 8inci maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 8- (1) Diğer kanunlardaki hükümler
saklı kalmak kaydıyla, aşağıda belirtilen dava ve
işlerde verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamaz.
a) 4857 sayılı Kanunun 20 nci maddesi
uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen
kararlar.
b) İşveren tarafından toplu iş
sözleşmesi ya da işyeri düzenlemeleri uyarınca işçiye
verilen disiplin cezalarının iptali için açılan davalarda
verilen kararlar.
c) 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun;
1) 24 üncü maddesinin birinci ve beşinci
fıkraları,
2) 34 üncü maddesinin dördüncü fıkrası,
3) 53 üncü maddesinin birinci fıkrası,
4) 71 inci maddesinin birinci fıkrası,
kapsamında açılan davalarda verilen
kararlar.
ç) 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun;
1) 10 uncu maddesinin sekizinci fıkrası,
2) 14 üncü maddesinin dördüncü fıkrası,
kapsamında açılan davalarda verilen
kararlar.
Necati Yılmaz Mehmet Gökdağ Namık Havutça
Ankara Gaziantep Balıkesir
Zeynel Emre Kemal Zeybek Mahmut Tanal
İstanbul Samsun İstanbul
Gülay Yedekci Kazım Arslan Bülent Öz
İstanbul Denizli Çanakkale
Ömer Süha Aldan Cemal Okan Yüksel
Muğla Eskişehir
BAŞKAN Komisyon okunan önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili
Sayın Namık Havutça konuşacak.
Buyurun Sayın Havutça. (CHP sıralarından
alkışlar)
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 8inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önergenin
üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, Türkiyede
şu anda 12,5 milyon civarında işçimiz var ve bu işçilerin
sadece 1,5 milyonu sendikalı. Yani iktidarınız döneminde
işçilerin hakları, özlük hakları, sendikal hakları
inanılmaz derecede aşağıya vurmuş ve dibe vurmuş
bir durumda ve şu anda da işten atmalar, ihraçlar sebebiyle,
İstanbulda yapılan ILO Avrupa Bölge Toplantısı bu
gerekçeyle Avrupa sendikaları tarafından protesto edilmektedir.
Gerekçeleri de şudur: Kanun hükmünde kararnamelerle işten
çıkarılan, işsizliğe sevk edilen çalışanların
hukuki gerekçelerini ortaya koymamanız sebebiyle ve onlara hukuki denetim
yapılmaması nedeniyle şu anda o toplantı protesto
edilmektedir. Avrupa işçi sendikaları tarafından şu anda
ILO toplantısına katılım olmamıştır.
Sayın Bakan, bu çok
önemli, lütfen dinler misiniz. Bir olaydan bahsediyorum. Bakın, OHAL
uygulamaları vasıtasıyla kanun hükmünde kararnameler giyotine
dönüştü, giyotine. Sayın Bakan, kulak verirseniz çok önemli bir
vakıayı söylüyorum. İbrahim Kaboğlu, anayasa hukuku
profesörü ve Uluslararası Anayasa Hukuku Derneğini kurmuş bir
şahsiyet ve soruyor meydanlarda ve bana da söylüyor. Beraber birçok
panellere katıldık. Ben hangi gerekçeyle ihraç edildim. Bunun
hukuksal dayanağı nedir? diyor. Mahkemeleriniz yanlı, hâkimler
talimat alıyor, birçok şeyler söyleniyor. diyor, Razıyım
ben buna. diyor, Ben yargılanmak istiyorum. diyor.
Arkadaşlar, Türkiyenin
insan hakları alanında bayrak olmuş bir ismi anayasa hukuku
profesörü mesleğinden ihraç ediliyor, pasaportuna el konuluyor, şu
anda uluslararası toplantılara katılması gerekiyor, yurt
dışında -kürsüsü var- ders veriyor birçok yerde, yurt
dışına çıkamıyor. Sayın Bakan, siz bu ülkenin
Adalet Bakanısınız ve size soruyorum burada, Türkiye yüce
Meclisinin huzurunda soruyorum: İbrahim Kaboğlu hangi hukuksal dayanakla
ihraç edildi?
İki: Pasaportuna neden
el kondu?
Üç: Yurt dışına neden
çıkamıyor? SGKyla ilişkisi neden kesildi? Bu FETÖcü mü? Ortada
bir belge var mı? İnsanlar bu kadar ucuz mu harcanıyor bu
ülkede? Kolay yetişmiyor bu insanlar.
Sayın Bakan, sizden istirham ediyorum. Kim
yapmış, ne yapmış
Biliyorsunuz, bir kanun hükmünde
kararnameniz var, Fetullah Gülen hain çetesiyle iltisakı, irtibatı,
aidiyeti olanlar ihraç edilir. dediniz; doğru. Peki, şimdi
soruyorum: İbrahim Kaboğlunun FETÖ denilen bu hareketle
iltisakı, irtibatı, aidiyeti var mı? Varsa ortaya koyun.
Yargılanayım ben. diyor.
Tabii, işçilerle de ilgili,
çalışanlarla da ilgili birçok hak gaspı var şu anda.
Bakın, işçi arkadaşlarımızın şu anda dev
şirketlerle ara buluculuk vasıtasıyla karşı karşıya
getirilmesi günümüzün şartlarında, Türkiye'nin koşullarında
asla uygun değildir.
Bakın, OHAL kararnameleriyle siz kendiniz bunu
ifade ediyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı işadamları
toplantısında -az önce söylendi- ne diyor işadamlarına? Ne
istiyorsunuz? Şu anda işçilerin her türlü grevini, her türlü hak
almalarını, her türlü sendikal hareketi biz zaten öteliyoruz,
engelliyoruz. Sizin için bu OHAL uygulamalarının ne
sakıncası var? Yani diyor ki: Şu anda biz emek
dünyasını, çalışanları zapturapt altına
aldık. Şimdi de bu yasayla, İş Mahkemeleri Yasasıyla
işçilerimizi dev şirketlerin, güçlü canavarların
karşısında hukuki olarak korumasız hâle getiriyoruz. Bu,
şu anlama geliyor: Türkiye'nin koşullarında, emek
dünyasında bir kez daha kuşu kurdu teslim etmek anlamına
geliyor. Şu anda bu, çalışma yaşamında
işçilerimize, emek dünyamıza bir kez daha darbe vuracaktır
diyorum.
Ve son söz olarak da
Sayın Bakan, İbrahim Kaboğlu Hocanın durumunun derhâl
değerlendirilerek bir örnek olay olarak ele alınmasını ve
idarenin yaptığı her türlü eylem ve işlemin hukuki denetime
tabi olduğunu; yetki, şekil, sebep, konu, maksat unsurları
yönünden incelenmesinin zorunlu olduğunu ifade ediyor ve sizden ve Adalet
Bakanlığından, hocanın durumunu özel olarak ele
almanızı istirham ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
8'inci maddesinin (1)'inci fıkrasının (a) bendinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Zühal Topcu Deniz
Depboylu
İstanbul Ankara Aydın
Mustafa Mit Baki Şimşek
Ankara Mersin
BAŞKAN
Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtay
9. Hukuk Dairesinin iş yükünü hafifletmek için Yargıtay 22. Hukuk
Dairesi kurulmuş ve bu daire işe iade talepli açılan
davaların temyiz mercisi olarak belirlenmiştir. Daha sonra
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi de işçi alacakları davalarında
özel yetkili daire olarak görevlendirilmiş ve işe iade ve
işçilik alacakları kaynaklı dava dosyaları bu daireler
arasında bölüştürülmüştür. Zamanla bu üç daire arasında
dahi büyük görüş ayrılıkları meydana gelmiş, bu tür
davalarda içtihat birliği sarsılmıştır.
Yargıtay
çatısı altındaki dairelerin dahi içtihatta birlik
sağlamakta güçlük çektiği gerçeğinin yanı sıra,
aralarında hiçbir koordinasyon bulunmayan bölge adliye mahkemelerinde
birbirinden ciddi derecede farklılaşan kararların
alındığı dikkate alındığında, içtihat
birliğinin sağlanabilmesi için bir üst düzey mahkemenin
bulunmasının zorunlu olduğu ortadadır. Bu içtihat
birliğini sağlayabilecek tek merci ise kuşkusuz
Yargıtaydır.
Bu
çerçevede, tasarının 8inci maddesinin (a) bendiyle getirilmek
istenen düzenlemenin uygulamada birliği ve yargıya olan güveni daha
da sarsacak nitelikte olduğu açıktır. Bu gerekçeyle, önergeyle
söz konusu (a) bendinin tasarıdan çıkarılması
öngörülmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 491 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8inci
maddesinde geçen "diğer ibaresi başka olarak
değiştirilmiştir.
Ahmet Yıldırım Mahmut Toğrul Bedia Özgökçe Ertan
Muş Gaziantep Van
Saadet Becerekli Behçet Yıldırım Ziya Pir
Batman Adıyaman Diyarbakır
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Diyarbakır Milletvekili Sayın Ziya Pir konuşacak.
Buyurun Sayın Pir. (HDP sıralarından
alkışlar)
ZİYA PİR (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum ve özellikle Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen
şu anda hâlâ cezaevinde rehin tutulan milletvekillerimizi, başta
Selahattin Demirtaş ve Sayın Yüksekdağ olmak üzere hepsini
buradan saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki biz burada selam verirken herkese selam
veriyoruz. Bizim gözümüz karadır, biz verebiliriz ama sizler biraz daha
dikkatli olun çünkü daha önce Batmanda konuşma bile yapmadan sadece
Sevgili Batmanlılar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
dediği için bir milletvekilimizin vekilliği iki gün önce burada
düşürüldü. Bunu da tasvip etmediğimizi,
ayıpladığımı buradan dile getirmek istiyorum.
Biraz önce burada, Sayın
Başkan, bir tartışma yaşandı, bir hareketlilik oldu, o
konuyla ilgili de birkaç kelam etmeden geçemeyeceğim. Şimdi,
hatırlarsınız ki
Özellikle sizin milletvekilleriniz, biraz önce
buradaydı, Sayın Diyarbakır Milletvekiliniz, o çok iyi bilir;
1990lı yıllarda bugünlerin yanlışlarını icra
edenlerin, ağababalarının yanlışlarını o
görmüştür, zaman zaman dile de getirmişti. Şimdi, o zaman o
yanlışları yapanlar yaparken buradaki siyasi irade hep şunu
söylüyordu: Bütün sıkıntılara rağmen dağdakileri ovaya
davet ediyordu siyaset yapmaya. Ama bugün geldiğimiz noktada, buradan bu
partinin Sayın Genel Başkanı ve biraz önce grup başkan
vekili bizlere, bizim partimize ve bizim seçmenlerimize Kandilin yolunu
gösteriyor. O zaman bile siyasi zekâ vardı birilerinde, AK PARTİnin
kuruluşunda -ben biliyorum- siyasi zekâ bir yerlerdeydi ama bugün
geldiğiniz nokta, birilerine dağların yolunu gösterme
noktası, bu partinin gelmiş olduğu siyasi zekâsının
seviyesini hepimize burada tekrar göstermiş oldu. Ben AK PARTİ
adına gerçekten üzülüyorum. Gerçekten üzülüyorum; daha on sene önce, üç
sene, dört sene önce farklı noktadayken, farklı bir seviyedeyken
bugün gelmiş olduğunuz seviye beni gerçekten üzmektedir.
Değerli arkadaşlar,
siz siz olun Türkiyede devletin bekası, terör operasyonu ya da
canlı bomba kavramları kullanıldığında
gözlerinizi, kulaklarınızı kapatmayın. Siz siz olun
kapatmayın çünkü gözlerinizi, kulaklarınızı açarsanız
çok farklı şeyler duyabilirsiniz. Her şeyin doğru
olmadığını
İşte, bir bakan canlı bomba
dedi diye ya da bir vali canlı bomba dedi diye buna gözünüz kapalı
inanmayın.
Bu sene 21 Martta Nevroz
kutlamaları Diyarbakırda yapılacaktı. Malatyadan gelen
bir genç katledildi sabahın saat sekiz buçuklarında. Valiliğin
yapmış olduğu ilk açıklama: Canlı bomba. O zaman
insanları susturmaya çalıştılar ama özgür basının
orada olduğu gözlerinden kaçmış; görüntüler, fotoğraflar
ortaya çıktı. O gencin, Kemalin, Malatyalı Kemalin canlı
bomba olmadığı ortaya çıktı çünkü üstünü kendisi
soymuştu, Ben canlı bomba falan değilim. dedi. Buna
rağmen, o çocuk orada polisler tarafından katledildi.
Bu yüzden sevgili
arkadaşlar -vaktim az- Sayın Bakan da buradayken bir konuya daha
değinmek istiyorum. Benim hemşehrim, komşu köylüm Necmettin Hoca
bundan birkaç ay önce Tuncelide katledildi. Olayı ben ikinci gününden
itibaren -aileyle irtibattayım- takip ettim. Tunceli Milletvekilimiz Sayın
Önlüyle birlikte elimizden geleni yaptık.
Elbette bizim kulaklarımız, gözlerimiz,
kollarımız devletinki kadar uzun değil ama burada bizim
kulağımıza gelen bazı bilgiler var. Sayın Bakan da
burada. Aileye de bunu borçluyuz. Bu konunun, o sürecin araştırılması
gerekiyor Sayın Bakanım. Bunu hepimiz o aileye borçluyuz, o
öğretmene, o canımıza borçluyuz. Bize kötü kokular geliyor
oradan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZİYA PİR (Devamla) Kim o çocuğun
GARO PAYLAN (İstanbul) Bir dakika verir
misiniz?
BAŞKAN Bitiriyor musunuz, bir dakika vereyim
mi?
ZİYA PİR (Devamla) Buradan
kayıtlara geçsin.
Kim o çocuğu takip etti, kim Tuncelide yolda o
çocuğu vurdu ve
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkanım,
bir dakika verin, ses duyulsun ya.
BAŞKAN Bir dakika daha ek süre vereyim size
Sayın Pir.
ZİYA PİR (Devamla) Çok fazla şeye
gerek yok, zaten anlaşıldı. O çocuğu Siverekten itibaren
kim takip etti, kim durdurdu ve kim öldürülmesini emretti? Bunun
araştırılması gerekiyor. Bize çok kötü kokular geliyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) AK PARTİnin
geldiği yer tartışmaya açık bir yerdir. dedi sayın
konuşmacı. İfade etmek isterim, izin verirseniz.
BAŞKAN Sataşmadan dolayı buyurun
iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Diyarbakır
Milletvekili Ziya Pirin 491 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 8inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce Sayın Piri dikkatlice dinlemeye
çalıştım.
Bakınız, AK PARTİ kurulduğu
zaman demokratik siyasetten bahsediyordu, İşkenceye sıfır
tolerans diyordu. Biz aynı yerdeyiz. Demokratik siyaseti savunuyoruz,
sıfır işkence diyoruz ve gerçekten, vekillerimizin de büyük
katkısıyla işkenceye karşı muazzam bir yasa
değişikliği yaparak, uygulamalarda ciddi tedbir alarak bu konuyu
Türkiyenin gündeminden düşürdük. On beş yıl içerisinde
işkenceyle ilgili nereden nereye geldiğimizi toplumumuz da sizler de
çok yakından takip ediyorsunuz ancak dünkü meseleyi lütfen, suistimal
etmeyelim. Dünkü meseleyi 4 grup başkan vekili -HDPninki dâhil, MHPsi,
CHPsi, AK PARTİsi- bir araya geldik, konuştuk; tasvip etmiyoruz,
işkencenin her türlüsüne karşıyız. Bu yanlış.
diyoruz, bunu söylüyoruz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Gereğini
yapın Sayın Başkan Vekili.
BÜLENT TURAN (Devamla) Haklısınız
fakat bir o kadar daha tehlikeli olan şu: Siz bu kürsüden 7 insan Kürt
olduğundan dolayı yere yatırıldı. derseniz bu
tehlikeli bir dil, bu yanlış bir dil.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Aynı konuya
döndü ya!
GARO PAYLAN (İstanbul) Ziya Bey demedi ki
onu.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Biz, hiç kimseye Kandile
git. demiyoruz. Meclis burası.
GARO PAYLAN (İstanbul) Genel
Başkanınız söyledi.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bu ülkenin
bayrağını seven, milletini seven, devletini seven kim varsa
Meclise gelsin ama siz, Mecliste iş yapmak, demokratik rejimde olmak
yerine 7 insanı Kürt olduğu için yatırdılar yere.
derseniz bu dil tehlikeli bir dil; Kürtlere de faydası yok, partiye de
faydası yok, kimseye faydası yok.
O zaman şunu deriz: Siz, sadece ırkçı
bir ayırımla, sadece etnik milliyetçi anlayışa dayanarak
bir parti anlayışı yaparsanız bunun demokratik rejimde yeri
yok, bunun adresi Kandildir. Mesele, bir partiye Kandili göstermek
değildir, mesele, tehlikeli dile, Kandil diline Yerine git. demektir.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Turan.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Toğrul
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, Sayın Cumhurbaşkanının, AKP Genel
Başkanının hangi tarihte HDPlilere Kandilin yolunu
gösterdiğini hepimiz hatırlıyoruz. Bu Meclisin açıldığı
birinci gün eş genel başkanları hukuksuz bir şekilde,
milletvekilleri hukuksuz bir şekilde, belediye başkanları
hukuksuz bir şekilde cezaevine tıkıldığı bir
günde, biz, Eş Genel Başkanımızın rehin tutulduğu
cezaevinin önünde Meclisin açılışına gittik. O gün de
kullanıldı. Bu, demokratik bir haktır. Biz demokratik
hakkımızı kullandık.
O zaman, Sayın Bülent Turan, Sayın
Cumhurbaşkanını, AKP Genel Başkanını tekzip mi
ediyor? Bunu bize açıklasın.
BAŞKAN Hayır, Sayın Turan, burada
olan
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ben cevap verebilirim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir dakika
Müsaade eder misiniz.
Sayın Turan, burada, Sayın
Yiğitalpin konuşması üzerine
BÜLENT TURAN (Çanakkale) O dili
kınamaları lazım.
BAŞKAN -
biraz önce söylediklerini çok iyi
bir şekilde, net bir şekilde açıkladı, Bu dili kullanmayalım.
dedi.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, bakın, son konuşmayı referans alarak
sataşmadan çıkıp üç konuşma öncesine gidersek
BAŞKAN Hayır, hayır. Öyle bir
şey yapmadı Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) -
biz de
gerekçelerimizi tekrar ederiz.
GARO PAYLAN (İstanbul) Ziya Bey öyle demedi
ki. Ziya Bey demedi onu.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Toğrul
GARO PAYLAN (İstanbul) Ziya Bey ne dedi?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bakın, biz
dedik ki
Biz, orada o uygulamaya karşı çıktık.
BAŞKAN Sayın Toğrul, bakın, bu
sözlerinizden dolaylı olarak ben de rahatsız oluyorum çünkü söz veren
benim, yöneten benim.
GARO PAYLAN (İstanbul) Sayın
Başkan, Ziya Bey ne söyledi?
BAŞKAN Sayın Paylan, konuşuyorum.
Yöneten benim. Sayın
Pirin sataşması üzerine kalktı, ona cevap verdi. Demek ki
kendisi yeteri kadar ikna edemediğini düşünmüş olacak ki
-söylediği şeyden anladığım o- tekrar etti, öyle mi
Sayın Turan?
GARO PAYLAN (İstanbul) Edemedi, evet.
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) Hiç ikna edemedi,
yeteri kadar değil.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan,
bu polemiği niye uzatıyoruz bilmiyorum. Mesele şu: Sayın
Pir konuşmasında AK PARTİ on beş sene önceki yerinden çok
farklı yere geldi. dedi.
BAŞKAN Evet, bunu söylediniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ben bu sataşmadan
söz aldım, bunda yanlış bir şey var mı sayın
tebessüm eden arkadaşımız, var mı bunda yanlış
bir şey? Yok.
BAŞKAN Evet.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - O yüzden çıktım
BAŞKAN Evet, ben size söz verdim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ama bir şey
söylüyorum: Ben Mahmut Beyin de aklıselimine inanıyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) AK PARTİ on
beş yıl önceki yerinde değil, bu ekstra bir
tartışmayı açar.
BAŞKAN Ama Sayın Toğrul, lütfen,
bakın
Yani bunu hiç polemik konusunu yapma taraftarı değilim.
Her şey gayet net bir şekilde cereyan ediyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
Sayın Toğrul
Ben Sayın Toğrulun da buradaki
aklıselimine inanıyorum. Vekiller hata yapabilir. Bize düşen, bu
hatayı telafi etmektir, bunu toparlamaya çalışmaktır.
BAŞKAN Evet.
GARO PAYLAN (İstanbul)
Cumhurbaşkanı da hata yapabilir. der misiniz? AKP Genel
Başkanı da hata yapar. der misiniz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) O kürsüden 7 insan Kürt
olduğu için yere yatırıldı. derseniz, bu
kınamayı gerektirir, bu revizeyi gerektirir, bunu söylemeye
çalışıyorum.
Kendilerinin takdirleri.
BAŞKAN Ben de bu cümleye itiraz ettim,
şimdi de ederim böyle bir cümleye.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hiçbir şey
yokken eğer bir parti genel başkanı da Kandilin yolunu gösteriyorsa
bu, demokratik siyaset alanına müdahaledir, bunu da böyle göreceğiz
tabii.
BAŞKAN Ama şu anda başka türlü bir
şey söylüyorsunuz, başka türlü bir ısrar ediyorsunuz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ama öyle şey
olur mu Sayın Başkan?
BAŞKAN - Lütfen, gündeme sahip
çıkalım, başka bir konuya sıçratmayalım
tartışmayı.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Devam edelim
Sayın Başkan.
BAŞKAN - 9uncu maddede üç adet önerge
vardır. Önergelerin üçü de aynı mahiyettedir. Bu önergeleri birlikte
işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 9uncu maddesinde geçen
hallerde ibaresi durumlarda olarak değiştirilmiştir.
Ahmet Yıldırım Mahmut Toğrul Bedia Özgökçe
Muş Gaziantep Van
Behçet Yıldırım Saadet Becerekli
Adıyaman Batman
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
İsmail Faruk Aksu Mustafa Mit Zühal Topcu
İstanbul Ankara Ankara
Deniz Depboylu Baki Şimşek
Aydın Mersin
Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
Hatay
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Mehmet Gökdağ Namık Havutça Cemal Okan Yüksel
Gaziantep Balıkesir Eskişehir
Zeynel Emre Kemal Zeybek Gülay Yedekci
İstanbul Samsun İstanbul
Kazım Arslan Bülent Öz Ahmet Akın
Denizli Çanakkale Balıkesir
Mahmut Tanal Necati Yılmaz
İstanbul Ankara
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelere
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde ilk olarak Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul
konuşacak.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, iş hukuku üzerinde bir
tartışma yürütüyoruz ama gerçekten hukukumuzun,
yargımızın ne aşamaya geldiğini biraz, somut iki örnek
üzerinden açıklamak istiyorum.
Sayın Adalet Bakanım, beni dinlerseniz
size iki vakayı aktarmak istiyorum.
BAŞKAN Siz Genel Kurula hitap edin Sayın
Toğrul, lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Peki.
Sayın Başkan, 16/9/2015 tarihinde,
Kahramanmaraş Pazarcık ilçesinde Tekin Yasin gözaltına
alınmış, adli kontrol şartıyla serbest
bırakılmış. Beş gün imza verilmiş. Beş gün,
her gün karakola gidiyor, imza atıyor. Tarih ne? 16/9/2015. Defalarca
savcıya dilekçe veriyor, Benim beş gün, her gün karakola gitmem
benim çalışmamam anlamına gelir; kişisel özgürlüğümün
-hakikaten seyahat özgürlüğü, bir sürü özgürlük- hakkımın
tamamen gasbı anlamına gelir. diyor. Ancak maalesef, hakkında
hâlâ bir dava dosyası oluşturulamamış. Yani gözaltına
alınmış, serbest bırakılmış ama beş gün
sürekli karakola gitmek zorunda.
Bu arkadaşımız tekstil
fabrikasında çalışıyormuş o zaman, ayrılmak
durumunda kalmış çünkü ikamet ettiği yer ile karakol
arasında -Pazarcık küçük bir ilçe- 5 kilometre mesafe var,
taşıma yok, yürüyerek gidip gelmek zorunda.
Sayın Başkan, bu kadar uzun bir süre, bir
insanın, beş gün boyunca sürekli karakola gitmesi ve hâlâ
hakkındaki olayın bir kovuşturmaya dönüştürülmemesi,
mahkeme önüne çıkarılmaması sizce hukuka uygun mudur?
Size ikinci bir örnek daha
vermek istiyorum. Yine Pazarcık değerli arkadaşlar. Bizim
Pazarcık ilçe başkanı, Halkların Demokratik Partisi
Pazarcık ilçe başkanı. Almanyada bir trafik kazası geçirmiş,
malulen emekli olmuş, Türkiye'ye dönmüş, memleketine dönmüş ve
Halkların Demokratik Partisi ilçe başkanı olmuş. İki
ayağı sakat, tekerlekli sandalyeye mahkûm, tekerlekli sandalyede.
Ancak başka zamanlarda, kendi yaşamını, faaliyetlerini 2
kişinin yardımıyla faaliyetlerini yürütebilir. Gözaltına
alınıyor. Gözaltındayken tekerlekli sandalyeden düşüyor,
kalçasını kırıyor değerli arkadaşlar ve bunun
üzerine serbest bırakılıyor ama iki gün denetimli serbestlik ve
bu arkadaşımız yurt dışından emekli olduğu
için tedavi masraflarını kendi cebinden ödüyor. Ancak bunu Almanyaya
giderse oradan tahsil edebilecek; yurt dışı yasağı var
ve biliyorsunuz ki belirli dönemlerle o ülkeye giriş-çıkış
yapması gerekiyor.
Defaatle biz dilekçeyle
başvurduk, dedik ki Bu vatandaş bu hakkından mahrum
olmasın. Tedavi masraflarını bile ödeyemiyor ve bir yol bulunur,
kefaletle, dönme garantisiyle, bir şekilde bu insan bu hakkından
mahrum edilmez. Ama, değerli arkadaşlar, şu ana kadar biz yol
alamadık.
Sayın Bakan bu
kişilerin isimlerini sizlere arada iletmek isterim. Lütfen, bununla
ilgilenin. Bu hukuk bu şekilde adalet dağıtmaz; bu hukuk, bu
yargı bu şekilde ihtiyaçlarımızı karşılamaz.
Değerli arkadaşlar,
bir diğer konu, cezaevlerinde feryat yükseliyor. Cezaevlerinde son
dönemde
Bülent Turan biraz önce dedi ki: İşkenceye sıfır
tolerans. Çok önemli ama cezaevlerinden işkence sesleri geliyor
değerli arkadaşlar. En son Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevinde kötü
muamele ve işkenceye dair tanık ifadeleri var; çocukların
babaları için, evlatları için ve kardeşleri için verilmiş
tanık ifadeleri var. İçeride işkence olduğu söyleniyor,
haklarının gasbedildiği, süngerli odaya götürülüp dayak
çekildiği söyleniyor. İddiadır ama bunlar ciddi iddialardır
Sayın Bakan. Bunlarla ilgilenmeniz gerekir. Eğer bunlarla
ilgilenemezsek, bunları rutin gibi görürsek maalesef, gerçekten çok daha
fena şeyler yaşayabiliriz.
Bir diğer konu, cezaevlerinde bu tek tip
dayatması şu veya bu şekilde başlamış ve tutuklulara
işkenceye dönüştürülmeye başlanmış. Elbiseler
alınmamaya başlıyor, ortak alanlara çıkarılmıyor,
spor hakları gasbediliyor. Bunları da bilginize sunmak istiyorum
Sayın Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Sayın Bakan,
özellikle belirttiğim 2 şahısla ilgili de sizlere bilgi vermek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Toğrul.
Sayın Bakan bir açıklama yapmak istiyor.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sürekli Yargıya müdahale ediliyor., güdümlü
yargı gibi şeyleri duyuyoruz. Ama Şu dosyada şu oldu; bu
kişiyle ilgili şöyle bir karar verildi; şunun ismi şudur,
şu dosya budur. diye burada bizim yargıya talimat vermemizi âdeta
ister mahiyetteki bu tür taleplerin karşılanması mümkün
değil. Yargı bağımsız. Bu konuda bizim yapabileceğimiz
tek husus var: Ancak idari olarak, Bakanlık olarak yapılabilecek ne
varsa -kanunun vermiş olduğu yetki- onlarla ilgili bir tasarruf,
takdir hakkını elbette tüm vatandaşlarımız lehine
kullanabiliriz. Ama onun haricinde yürütülen davalarla ilgili, soruşturmalarla
ilgili bir talimat ya da farklı bir karar vermemiz mümkün değil.
Bizler de yine verilen kararları duruşma esnasında,
sonrasında basından takip edebiliyoruz. Dolayısıyla bu
konularla ilgili herhangi bir talimat ya da Şu şekilde karar verin,
tutukluluğu kaldırın, tutuklayın, adli kontrol verin.
şeklinde bir şey olmaz. Ama kanuni, yasal anlamda bu hususlarla
ilgili bir eksiklik varsa bunları ilgili arkadaşlarımız not
alıyor tüm bürokrat arkadaşlarımız, Bakanlık olarak,
elbette bunlarla ilgili yapılabilecek hususlar varsa onlara bakarız
ancak yargıya hiç kimse bu hususta bir talimat vermesi mümkün değil.
Değerli milletvekillerimiz, Avrupadaki
bağımsız kurullar tarafından sürekli cezaevleri
inceleniyor, ortak iş birliği var. Bu hususlarla ilgili
işkenceye sıfır tolerans
Bu iddiaların hiçbir geçerliliğinin
olmadığını düşünüyoruz. Bizim kayıtlarda da
sürekli denetim var ancak somut, şu koğuşta şu, vesair
uygulama varsa bunların her zaman biz incelemesini yapıyoruz.
Bakanlığımız, infaz korumalarımız bu konuda
hassas. Somut iddialar varsa onları da değerlendiririz.
Çok teşekkür ediyorum Başkanım size.
BAŞKAN Ben teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, Sayın Bakanın açıklamasına teşekkür
ediyorum ama kayıtlara geçsin diye
Sayın Bakan, üç yıl boyunca davaya
dönüşmemesi ve beş gün boyunca her gün adli kontrol, gerçekten
özgürlüğe, insan haklarına, seyahat hakkına, yaşam
hakkına sizce aykırı değil mi? Üç yıl boyunca beş
gün
Bu arkadaşımızın ilçe dışına çıkma
şansı yok. Bakın, ilçe başkanımızla ilgili de
somut söyledim.
BAŞKAN Sanıyorum bu aşamada
Sayın Bakanımızın da yapacağı bir şey yok,
yaparsa yargıya müdahale etmiş olacağız.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ama
yargıyı hızlandırmak
BAŞKAN Sayın Bakan da bunu
açıkladı zaten.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bakın, geç gelen
adalet, adalet değildir. Şimdi, bu insanın belki yarın
davası hızlanmış olsa mahkemeye çıkacak, serbest
bırakılacak. Beş gün biz bu insanın özgürlüğünü
kısıtlamış olmaz mıyız Sayın
Başkanım?
BAŞKAN Sayın Bakan da dedi ki: Zaten
çabuk ve adil yargılamada bir problem varsa
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) İşte, var
Başkanım, örnek veriyorum.
BAŞKAN -
bunu biz görür ve ona göre yasal
tedbirlerini alırız. Bizim görevimiz sadece bu sorumluluktadır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ben de tam onu
hatırlatmak zorundayım.
BAŞKAN - Sayın Bakan, ben açıklamak
zorunda kaldım ama eklemek istediğiniz bir şey varsa size de söz
vereyim.
Buyurun.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İdari olarak -dün de ifade ettiğim gibi-
Hâkimler Savcılar Kurulu teftişlere başladı. Yoğun
olarak dosyalar, duruşma günlerinin çok uzun verilmesi ya da
yargılamanın uzamasıyla ilgili hususlarla alakalı
teftişler, denetimler yapılıyor. Tüm bu hususlarla ilgili
aldığımız konuları da inceleriz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) İddianame
hazırlanmamış Bakanım.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) Not
sistemi, terfilerle ilgili ancak bunlar dikkate alınır,
alınacaktır ama onun haricinde Şöyle bir karar verin, böyle bir
şey verin. gibi bir talimatımız olamaz. Ama yargının
üzerindeki yük
Yaklaşık 6 milyon ceza ve hukuk dosyası var
yılda. Biz yargının üzerindeki bu yükü tamamıyla, köklü
olarak kaldırmak adına, işte bugün konuştuğumuz kanun
da budur, diğer hususlarla ilgili uzlaşma, ceza ve hukuk
davalarında yargının yükünü azaltacak
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunu kamuoyuyla da
paylaşacağız. Umuyorum asıl, kalıcı
sorunları da çözmüş olacağız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci
olarak Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu
konuşacak.
Buyurun Sayın Ahrazoğlu.(MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 9uncu maddesi üzerinde
grubumuz adına verilen önergeyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 9uncu maddesinde yapılan
düzenlemeyle, uygulamada herhangi bir tereddüde meydan vermemek amacıyla,
kanunda hüküm bulunmayan hâller bakımından 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanununa genel bir atıfta bulunulmaktadır. Böyle,
teklifin hazırlık aşamasında gözden kaçan konular var ise
bunlara yönelik uygulamada karşılaşılabilecek sorunlara
önlem almak amacıyla yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, yetmiş yıla yakın bir süredir uygulamada olan
İş Mahkemeleri Kanununun günümüzün ihtiyaçları
doğrultusunda ilgili taraflarca beklentileri karşılayacak
şekilde güncelleştirilmesi zorunluluktu. Ancak bunu yaparken öncelik de
sistemin aksayan yönlerini tespit ederek gerekli düzenlemelerin
yapılması olmalıydı.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak seçim beyannamelerimizde pek çok defa
vurgulamış olduğumuz sendika ve toplu sözleşme sisteminin
etkin ve ilgili tarafların ortak bir zemin üzerinde beraber
çalışabileceği bir hâle getirilmesi, çalışma
hayatına ilişkin denetimlerin planlı ve amaca uygun olarak
yapılabilmesi, işçilerin sosyal haklar ve temsil konularında
daha bilinçli olması gibi temel konularda sistematik iyileştirmeleri
içerecek kanun çalışmaları yapılmış olsaydı,
şu an, pek çok eksiklik olduğu tespit edilerek komisyon
toplantılarında dile getirilen teklif tartışılmadan
kabul edilmiş olacaktı.
Teklifle getirilen sistemde
yer alan zorunlu ara buluculuk sonucunda varılacak karar, teknik olarak
haklarının ne olduğu konusunda yeterince bilgi sahibi olmayan
işçinin lehine olmayacaktır. İşçi, ara buluculuk sonunda
nihai karara varılmak zorunda olduğunu düşünerek mutlaka bir
karara varılması gerektiğini düşünebilecektir. Genel hukuki
yaklaşım ve kamu vicdanı açısından yıllardır
süregelen, güçsüz olduğu düşünülen tarafın haklarını
korumaya yönelik yaklaşımın değiştiği burada
açıkça görülmektedir.
Teklifin gerekçesinde Ara
buluculuk sistemiyle iş uyuşmazlığı kısa sürede
ve daha az masrafla çözümlenecek, işçinin alacağına kavuşma
süresi ciddi bir biçimde kısalacak, ara buluculuk kurumuyla taraflar bir
masa etrafında buluşacak ve başka uyuşmazlıkların
doğması engellenerek uyuşmazlık temelden
sonlandırılmak suretiyle sosyal barışa katkı
sağlayacak. denilmektedir.
Amacınız, ne olursa
olsun kısa sürede bir sonuca varmak ise evet, teklif bunu mümkün
kılmaktadır çünkü yukarıda bahsettiğimiz gibi işçi
tarafından atılacak adımlar oldukça
kısıtlanmıştır. Özellikle, güçlü işverenin
etkisinde kalabilecek olan ara bulucuların işçi lehine hareket
edebilmesi oldukça zor olacaktır. Sendikalar güçsüzleştirilmiş,
taşeron sistemiyle sendikasızlaşmaya gidilmiştir.
Sendikalar güç kaybına uğratıldıktan sonraki dönemde hak
arama yerine yönetime yakın olma politikaları gütmek zorunda
kalmışlardır.
Teklifle getirilen bir
başka konu ise kamu iktisadi teşebbüsleri personeliyle ilgilidir.
KİT personeline ait davaların iş mahkemelerinde
görüşülmesiyle binlerce kişinin özlük hakları bir anda
değişecektir. Böylesi bir değişikliğin etki analizi
yapılmadan, ilgili tarafların görüşü alınmadan
yapılmasının bir tek nedeni olmalıdır; o da
KİTleri Varlık Fonuyla ilişkilendirerek personelinin keyfiyete
bağlı bir şekilde, istenildiğinde tazminatının
verilip işten çıkarılması ve yerine kadrolaşma
yapılmasıdır. Teklifte işçi olarak anılan personelin
haklarını bir madde içerisinde geçirip yok saymak hem etik ahlaka hem
de kul hakkına saygısızlık olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET NECMETTİN
AHRAZOĞLU (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi olarak Komisyon
toplantısında da ilgili milletvekillerimizin belirttiği gibi...
BAŞKAN Sayın Ahrazoğlu, size bir
dakika ek süre vereyim.
Tamamlayın lütfen.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla)
Teşekkür ederim Başkanım.
devletimizin görevini hızlı ve adil bir
biçimde yerine getirmesine imkân sağlayacak her türlü uygulamayı
desteklemeye devam edeceğiz ancak temel hak
anlayışımıza aykırı olduğunu
düşündüğümüz maddeler için muhalif olduğumuzu belirtir, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ahrazoğlu.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde son
konuşmacı olarak Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet
Akını kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Akın. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 9uncu maddesi
üzerine grubum adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Her ne kadar adı İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısı olarak söylense de iş hukukundan oldukça uzak bir yasa
tasarısını görüşüyoruz. Kamuoyunda da Arabuluculuk
Yasası olarak bilinen bu yasayla 15 milyon işçimiz AKPnin OHAL
düzenlemeleriyle hak arama mücadelesinden yoksun olacaklar. Ara buluculuğun
zorunlu hâle gelmesiyle zayıf konumdaki işçi, durumuyla
ölçüşemeyecek derecede olan, güçlü işveren karşısında
ara bulucu huzurunda bir araya gelecekler. Her ne kadar başvuru
sonrasında çözüm zorunlu olmasa da bu sürenin, zayıf konumdaki
işçi aleyhine işleyerek işçinin hak kayıplarıyla
sonuçlanması kuvvetle muhtemeldir.
Türkiyede binlerce uyuşmazlık konusu
varken iş uyuşmazlıklarının zorunlu olarak ara
buluculara devredilmesi, havale edilmesi, Hükûmetin yıllardır
uyguladığı sendikasızlaştırma politikasının
bir sonucudur. Anayasamızda da belirtildiği gibi, Türkiye
Cumhuriyeti sosyal bir devlettir ve sosyal devletin de gereği olarak
zayıf durumdaki işçimizi korumak zorundadır. İşçi
hukuku da işçi koruma felsefesine göre düzenlenmiştir. Yapılacak
olan yeni düzenlemenin lafzi olarak da ruhuyla da işçilerin
haklarını koruması anayasal bir zorunluluktur.
Dolayısıyla güçlü işveren karşısında zayıf
işçinin korunmaya muhtaç olduğu ya da farzımisal,
silahların eşit olmadığı iş hukuku
uyuşmazlıklarında zorunlu ara buluculuğa gidilmesi kabul
edilecek bir durum değildir. OHALi iş dünyamız rahatça
çalışsın diye yapıyoruz. diyen AKP Genel
Başkanı, iktidarın kimin tarafında olduğunu zaten
açıkça belirtmişti. OHALden 1 kişi bile mağdur
olmamıştır. deseler de 15 milyon işçinin bu yasayla
mağdur olacağı kesindir.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye İstatistik
Kurumunun yayımlamış olduğu gelir ve yaşam
koşulları araştırmasına göre, 2016da, bir önceki
yıla göre en zengin yüzde 20nin millî gelirden aldığı pay
0,7 puan artarak yüzde 47,2ye ulaştı. Bu rapor, zenginin daha da
zengin, fakirin daha da fakir hâle gelmesinin AKPnin politikası
olduğunu açık ve net gösteriyor. Büyümeden sadece işçi ve
emekçiye pay vermeyen Hükûmet, bu politikalarıyla hem işçileri hem de
Türkiyeyi mağdur ediyor.
Uluslararası arenada da iktidarın
işçi ve sendikal haklarından yana politikaları eleştiri
konusu oldu. OHAL süresince yaşanan haksız tutuklamalar, ihraçlar,
açığa alınmalar, sendikal hakların engellenmesi nedeniyle,
birçok sendikanın kapatılması nedeniyle ILOnun 10uncu Avrupa
Bölge Toplantısına uluslararası birçok sendika
katılmayarak AKPyi protesto etti. Maalesef, AKP Hükûmeti
politikalarıyla ülkemizin saygınlığını yurt dışında
da götürmek için elinden geleni yapıyor.
Değerli arkadaşlarım, iktidarı,
en azından bu konuyla ilgili, işçilerimizi mağdur etmeyecek bir
düzenleme yapmaya davet ediyorum. Hâlihazırda 15 milyon civarında
işçinin bulunduğu ülkemizde, 1950 yılından beri yürürlükte
olan İş Mahkemeleri Kanununun yeni gelişmelere, ihtiyaç ve
düzenlemelere uygun şekliyle güncellenmesi en doğrusu olacaktır.
İşçinin korunması ilkesi ile
işletmenin korunması anlayışının arasında
yeni bir denge arayışını anlayışla
karşılamak elbette mevcut. İşçinin korunması ilkesinin
göz ardı edilmesi ise asla kabul edilecek bir durum değildir.
Genel olarak ifade etmek gerekirse ara buluculuk
gibi alternatif uyuşmazlık yöntemleri tarafların eşit
olduğu hâllerde yapılır. Eğer bu eşitsizliği
giderecek ve işverenle tarafları bir araya getireceğinizi
düşünüyorsanız çalışma hayatının etkin bir
şekilde ve yeterince denetlenmesi gerekir. Etkin bir sendika ve toplu
sözleşme düzeninin kurulması gerekir. Bunun gibi bir ara buluculuk,
yargının iş yükünü zaten azaltacak ve ara buluculuklara ihtiyaç
kalmayacaktır. Bu düzenleme, bu hâliyle ülkedeki toplumsal
adaletsizliğe ve yargının sorunlarına çözüm
olmayacağı gibi işçilerin ve emekçilerin aleyhine yeni
sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Hepinize saygılar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Akın.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
10uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 10uncu maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut
Toğrul Bedia
Özgökçe Ertan
Muş Gaziantep Van
Saadet Becerekli Behçet Yıldırım Batman Adıyaman
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İşbu kanun tasarısının 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanununa ilişkin bundan önceki
birçok maddede yapılan değişiklikler ilkesel olarak kabul
edilmediğinden, bu maddenin de kabulü mümkün olmayıp tasarıdan
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısının 10uncu maddesinde öngörülen
değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 10- (1) 30/1/1950 Tarihli ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu yürürlükten
kaldırılmıştır.
(2) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 5521
sayılı Kanuna yapılan atıflar bu Kanuna
yapılmış kabul edilir.
Necati Yılmaz Mehmet
Gökdağ Zeynel
Emre
Ankara Gaziantep İstanbul
Namık Navutça Cemal Okan Yüksel Kemal Zeybek
Balıkesir Eskişehir Samsun
Gülay Yedekci Kazım Arslan Mahmut Tanal
İstanbul Denizli İstanbul
Bülent Öz Yaşar Tüzün
Çanakkale Bilecik
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Bilecik Milletvekili
Sayın Yaşar Tüzün konuşacak.
Buyurun Sayın Tüzün.(CHP sıralarından
alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sayın
Başkanım, sevgili milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısının 10uncu maddesi üzerine vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili bir konuşma aldım.
Önerge okundu, önergemize Komisyon
katılmadı, Hükûmet katılmadı, zannediyorum az sonra
oylanacak, Genel Kurul da katılmayacak. Dolayısıyla, önergenin
içeriğinden daha çok, özellikle şu an Türkiye'nin gündeminde olan
seçim bölgem Bilecik ilinin Bozüyük ilçesinin Muratdere köyündeki
vatandaşlarımızın sorunlarını da gündeme
getirmek, bölge vekili olarak bu sorumluluğu paylaşmak istedim.
Sevgili arkadaşlar,
siyasetin dışında, siyasetten öteye bir sunum yapmak istiyorum
size. 9 Eylül tarihinde yani bir ay önce, Kütahya Milletvekilimiz Divanda
oturuyor, onun seçim bölgesi olan Kütahya ilinin Domaniç ilçesinde bir orman
yangını çıktı. Bu yangın ilk etapta gerçekten küçük
bir yangındı. Sonra, köylülerimiz, vatandaşlarımız
orman işletme müdürlüğüne, bölge müdürlüğüne, genel
müdürlüğüne müracaat ediyor, Ya, daha büyük yangınlar var, siz
gerekli önlemleri köylü olarak yaparsınız. diyerek ilk anda müdahale
edilmiyor. Sonrası, rüzgârla birlikte bu yangın çok ciddi bir
şekilde büyüyerek Bilecik ilimizin Bozüyük ilçesi
sınırlarına kadar gelmiştir. Biz milletvekili olarak,
diğer milletvekili arkadaşım Halil Beyle birlikte
Belediye
başkanlarımız, il genel meclisi üyelerimiz, çevre illerden orman
işletme müdürlükleri Gerekli organizasyonu yaptı. derlerse biz bu
konuda yaptığımıza inanıyoruz
Ancak bir koordinasyon
bozukluğuyla birlikte, gelen vidanjör, itfaiye, dozer, kepçe, hatta ve
hatta helikopter müdahale edemedi arkadaşlar ve bu yangın altı
gün süreyle devam etti, bölgede yangından dolayı 500 hektara
yakın ağaç, hepsi yandı gitti. O diğer bitkilere,
canlılara girmek istemiyorum.
Şimdi Burada bir rant meselesi söz konusu.
diye kamuoyunda tartışıldı durdu. Evet, arkadaşlar,
maalesef bu yangından hemen sonra, hepinizin yakinen bildiği
Eskişehirden Bursaya giderken, Bursadan da Eskişehir-Ankara
istikametine gelirken Mezitler Boğazı dediğimiz, o güzel,
doğal cennet köşesi dediğimiz ve bölgenin oksijen
aldığı yerde bir firma bakır madeni ocağı
ruhsatı almış, bununla ilgili ÇED işlemlerini
başlatmış bulunuyor. Bir tarafta 500 hektara yakın
yangın var, bu yangının söndürülmesi çeşitli sebeplerden
dolayı geciktiriliyor, hemen yirmi gün sonra da ilgili ruhsat sahibi firma
bakır madeni ocağı açmak için girişimlerde bulunuyor.
Sevgili arkadaşlar, 210 bin hektarlık bir ocak ruhsatı söz
konusu. Burada 72 bin adet ağacımız yok olacak. Önceki gün
Bilecik İl Genel Meclisi üyelerimiz, AKPlisi, MHPlisi, CHPlisi -hiç
fark etmez- 20 arkadaşımız bölgeye gitti, burada incelemelerde
bulundu, bu ruhsatın iptal edilmesi gerektiği noktasında karar
verdi ama ilgili şirketin yetkilileri Biz Bakanlıktan gerekli
girişimlerimizi yaptık, bizim işimiz yukarıdan
bağlandı, siz bize karışamazsınız.
düşüncesiyle çalışmalarına devam ediyor.
Sevgili milletvekilleri, bu ormanlar hepimizin,
buralar millî servetimiz ve bölgemizin oksijen deposu; gelin, bu ormanlara kıymayalım.
Şu anda Bozüyük ilçemizin Muratdere köyü sakinleri burada eylem
yapıyor, aç ve açıkta bekliyorlar. İnsanlarımızın
bu mağduriyetini gidermek Parlamento olarak, yüce Meclis olarak bizim
görevimizdir. Bunun siyasi bir tarafı yok, sizlerden rica ediyorum.
Sayın Bakanım, Hükûmet adına
oturuyorsunuz. Bölgemizle ilgili, Bilecikle ilgili böyle bir sorun var; gelin,
bu sorunu hep beraber çözelim; bu ruhsatın iptal edilmesi konusunda
gerekli Bakanlığa, gerekli genel müdürlüğe Hükûmet adına
talimatlarınızı verin ve Bilecikimizin bu doğal
zenginliğini, bu millî servetini el birliğiyle kurtaralım diyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tüzün.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
VURAL KAVUNCU (Kütahya)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Kavuncu, buyurun.
VURAL KAVUNCU (Kütahya)
Efendim, sayın hatip Domaniç yangınından dem vurarak bu
yangınla ilişkili bir kasıtla
çıkarıldığı, yeterli müdahale edilmediği yönünde
imalarda bulunmuştur. Kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun,
yerinizden bir dakika söz veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Kütahya Milletvekili Vural Kavuncunun, Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzünün 491 sıra sayılı Kanun Tasarısının
10uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VURAL KAVUNCU (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; evet, Domaniç bölgemizden
başlayan, daha sonra da Bilecik sınırlarına yayılan,
içimizi yakan bir orman yangınıyla karşı karşıya
kaldık. Tabii bu yangınla ilişkili koordinasyon, müdahale ve
diğer konularda olan aksaklıkları konuşmak, dile getirmek,
çözüm aramak hepimizin set üstü bir görevi ama sayın hatibin biraz evvel
konuşmasında -eğer yanlış anladıysam düzeltelim
ama ben öyle anladım- Ormanlarımıza kıymayalım.
diyerek sanki oradaki ormanın kasıtlı olarak birilerine rant
vermek amacıyla çıkarıldığı yönünde imaları
var. Bu, şiddetle reddedilecek ve kendisini ispata davet edilecek bir konudur.
Helikopterlerden müdahale edilmedi. diyorsunuz. Bizzat Orman Genel Müdürüyle
havada ben vardım. Gecenin ikisinde, iki buçuğunda Halil Vekilimizle
birlikte Bozüyükün Camiliyayla köyünde biz vardık.
Ve bu bölgelerde fedakârca
çalışan Orman mensuplarımıza devletin bütün
imkânlarını
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
VURAL KAVUNCU (Kütahya) -
oraya yığan Orman Müdürlüğümüze de büyük haksızlık
yapıldığı kanaatini taşıyorum. Bu noktada gereken
müdahale yapılmıştır. Aksaklıklar olabilir, bunlara
bakılır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kavuncu.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
Sayın Başkan, bir ilave...
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, bir cümle de Yaşar Bey ilave etsin.
BAŞKAN Buyurun.
23.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzünün, Kütahya
Milletvekili Vural Kavuncunun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
Sayın Başkanım, dediği bölgede ben de bölgenin milletvekili
olarak oradaydım. Türkiye Cumhuriyeti Orman Genel Müdürlüğünün bir tek
helikopteri vardı. Gece saat 19.00da hava karardıktan sonra o da
çalışmaz oldu.
BAŞKAN
Havadaydım. diyor sayın milletvekilimiz.
VURAL KAVUNCU (Kütahya)
Efendim, 12 tane helikopterle müdahale ettik.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
Sonra yapıldı.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) 12
tane helikopter, 4 tane uçak. Yazık!
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkan,
beşinci günden sonra müdahaleler başladı, helikopter
sayısı arttı. Mesele şu: Şu anda o bölgede, o köyde
-sayın milletvekilimiz de biliyor, Bileciki de yakından ilgilendiren
bir konu- 210 bin hektarlık 72 bin adet ağacın kesileceği
bir ruhsat söz konusu. Çalışmalar devam ediyor. Kütahya
Milletvekilimiz olduğu için bilgisi olmayabilir değerli
arkadaşımızın. Dolayısıyla bunun
durdurulması noktasında talebimizi Hükûmete ilettik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Sayın Tüzün, bir
helikopterle müdahale edildiği bilginizi
BAŞKAN Bir dakika
Bir dakika
Sayın
Kavuncu, bir dakika
Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
10uncu maddeyle ilgili gruplarca ortak bir karar alındı, sonradan da
yangın konusuyla ilgili geçmiş olsun dilekleri filan iletilecek
biliyoruz fakat bir polemik başlatıldı. Bu doğru değil
efendim.
BAŞKAN Müdahale edeceğim Sayın
Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yani hatip yanlış
yapmıştır, karşılığında cevap ver,
ondan sonra tekrar sataşmadan cevap ver
BAŞKAN Şimdi, bakın, Sayın
Tüzün konuştu, Sayın Kavuncu da ona cevap verdi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Biz de sandık ki şu
anda bir yangın var. Yani maalesef
BAŞKAN - Doğal haklarını
kullandılar, Tüzükten kaynaklı doğal haklarını
kullandılar Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bu konuda özen göstermesi
gerekir milletvekili arkadaşlarımızın.
BAŞKAN Haklısınız Sayın
Akçay ama
ERKAN AKÇAY (Manisa) Konuşmacılarımız
çekildi, önergelerimiz
Böyle yapılmaması lazım.
BAŞKAN Sayın Akçay, bakın,
şimdi Sayın Tüzün önerge üzerinde konuştu, Sayın Kavuncu
ona cevap verdi, bitti mesele.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Önerge üzerinde
konuşulmadı efendim, önergeyle ilgili konuşma olmadı.
BAŞKAN Bu söz hakkını vermek
zorundaydım sayın milletvekillerine.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Diğer gruplar olarak
Yanlış yapıldı yani.
ERKAN HABERAL (Ankara) Verdiğimiz sözün
arkasında duralım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Erkan Bey haklı
Sayın Başkan. Bu konuda prensip kararı almıştık
ama böyle bir hatalı uygulama oldu.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 491) (Devam)
BAŞKAN Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
10uncu maddesinin 2nci fıkrasında geçen bu kanuna ibaresinin bu
kanun hükümlerine şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
İsmail Faruk Aksu Zühal Topcu Deniz Depboylu
İstanbul Ankara Aydın
Mustafa Mit Baki Şimşek
Ankara Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutuyorum Sayın
Akçay?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu değişiklikle, madde hükmünün daha
açık ve anlaşılır hâle getirilmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
10uncu madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.39
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:19.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli),
İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
491
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, 461 sıra sayılı Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Arasında
Ev Sahibi Ülke Anlaşması ile Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/787) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 461)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından sözlü soru önergeleri ile diğer
denetim konularını görüşmek için 10 Ekim 2017 Salı günü
saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, iyi hafta
sonları diliyorum.
Kapanma Saati: 19.44