TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
44’üncü Birleşim
21 Aralık 2017
Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 1.- 2018
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 503)
2.- 2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861),
2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin, 2016 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504)
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in
503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, Uşak Milletvekili Özkan
Yalım’ın 503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, Kırklareli Milletvekili Vecdi
Gündoğdu’nun 503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
5.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Türkiye’nin önündeki ilk sandıkta Adalet ve
Kalkınma Partisine ve Genel Başkanına meydan
okuduklarını ifade etmek istediğine ilişkin
açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalp’in 503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
7.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
8.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, 23 Aralık günü
yapılacak HDP Muş İl Kongresi için ilan afişlerinin
billboardlarda yer almasını Valinin on gündür keyfî sebeplerle
engellemeye çalışmasına ve bu anayasal suçun mutlaka takipçisi
olacaklarına ilişkin açıklaması
9.- Samsun
Milletvekili Erhan Usta’nın, Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’ın
503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerindeki soru-cevap işlemi
sırasında yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
10.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmaz’ın 503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde MHP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
11.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
12.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, milletin hakkını ve hukukunu her
şeye rağmen korumaya devam edeceklerine ilişkin
açıklaması
13.- Samsun
Milletvekili Erhan Usta’nın, Samsun’un Çarşamba ilçesinin
Şenyurt Mahallesi’nde tespit edilen rayiç bedelle ilgili problemlerin
çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
14.- Kocaeli
Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, Muğla Milletvekili Nurettin
Demir’in 503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Afyonkarahisar Milletvekili
Burcu Köksal’ın 503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
16.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Amerika vetosuna, tüm tehditlere ve şantajlara
karşı Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Kudüs’le ilgili
alınan kararın hem bölge açısından hem Filistin davası
açısından memnuniyet verici olduğuna ilişkin
açıklaması
17.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Kudüs’ün bütün
semavi dinlerin ortak mekânı olduğuna ve yapılması
gerekenin dünyanın neresinde mazlum halklar varsa onlar için mücadeleye
destek vermek olduğuna ilişkin açıklaması
18.- Samsun
Milletvekili Erhan Usta’nın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun
Kudüs’le ilgili almış olduğu karardan dolayı memnuniyet duyduklarına
ilişkin açıklaması
19.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Birleşmiş Milletler
Genel Kurulunun Kudüs’le ilgili almış olduğu kararın
hayırlı olmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
20.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, OHAL için çıkarılmış KHK yetkisinin
taşeronlarla ilgili düzenleme için kullanılmamasını ve bu
konunun Meclis uzlaşmasına emanet edilmesini beklediklerine
ilişkin açıklaması
21.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Zeynep
Altıok’un 504 sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
22.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Batman Milletvekili Ayşe
Acar Başaran’ın 504 sıra sayılı 2016 Yılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
23.- Batman
Milletvekili Ayşe Acar Başaran’ın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
24.- Maliye
Bakanı Naci Ağbal’ın, İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun
504 sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
25.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Özcan
Purçu’nun 504 sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
26.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel’in, İzmir Milletvekili Özcan
Purçu’nun 504 sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
27.- Ankara
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Roman vatandaşların
sorunları konusunda gösterilen yaklaşıma ilişkin
açıklaması
28.- Maliye
Bakanı Naci Ağbal’ın, Ankara Milletvekili Sırrı
Süreyya Önder’in yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
29.- Ankara
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Maliye Bakanı Naci
Ağbal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
30.- Samsun
Milletvekili Erhan Usta’nın, etnik kökeni, mezhebi, meşrebi,
inancı ne olursa olsun bu ülkede yaşayan herkesin Türk milletinin bir
ferdi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin şerefli bir vatandaşı
olduğuna ve bu konu üzerinden tartışma yürütmenin doğru
olmadığına ilişkin açıklaması
31.- Samsun
Milletvekili Erhan Usta’nın, şehir hastanelerinin kira ödemelerine
ilişkin bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
32.- Maliye
Bakanı Naci Ağbal’ın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
33.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Yozgat Milletvekili Ertuğrul Soysal’ın
504 sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
34.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
35.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Bitlis’te
Yukarıölek köyü mezarlığında bulunan 267 cenazenin
savcılık talimatıyla çıkarılarak İstanbul Adli
Tıp Kurumuna gönderilmesine ilişkin açıklaması
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in 503
sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in
503 sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın 503
sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Mardin
Milletvekili Mithat Sancar’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- İzmir
Milletvekili Zeynep Altıok’un, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Tekirdağ Milletvekili Metin Akgün’ün 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel’in
yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
8.- Manisa
Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın 504 sıra sayılı 2016 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Tur
Yıldız Biçer’in sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
10.- Manisa
Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VI.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, (11/18) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler”
kısmının 3’üncü sırasına alınmasına ve
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağına
ilişkin görüşmelerin Genel Kurulun 22 Aralık 2017 tarihli
45’inci Birleşiminde 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasından sonra
yapılmasına ve bu birleşimde (11/18) esas numaralı Gensoru
Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağına
ilişkin görüşmelerin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun
çalışmalarına devam etmesine ilişkin önerisi
VII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın,
Birleşmiş Milletlerin Kudüs Karar Tasarısı’nı kabul
etmesine ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Roman
vatandaşlarla ilgili konulara Hükûmetin gerek tüm siyasi parti
gruplarının çok ciddi bir desteği olduğuna ilişkin
konuşması
VIII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Burdur
Milletvekili Mehmet Göker’in, kamuya tahsis edilen araçlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın
cevabı (7/18246)
2.- Adana
Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, 2002-2017 yılları
arasında göreve başlayan veya çeşitli sebeplerle görevi sona
eren Bakanlık personeline ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün cevabı (7/18861)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2018 mali yılı
içerisinde Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarca
Adıyaman’a aktarılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve
Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/18864)
21 Aralık 2017 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Barış
KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin
44’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, programa göre 2018
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 1.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 503)
2.- 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/861), 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2016
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
504) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçen
birleşimde 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 8’inci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi
9’uncu maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yatırım Harcamaları, Mahalli İdareler ve Fonlara
İlişkin Hükümler
Yatırım
harcamaları
MADDE 9- (1)
2018 Yılı Yatırım Programına ek yatırım
cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir projeye
harcama yapılamaz. Bu cetvellerde yer alan projeler ile ödeneği toplu
olarak verilmiş projeler kapsamındaki yıllara sari işlere
(Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca
gerçekleştirilecek şehir içi raylı ulaşım sistemleri
ve metro yapım projeleri ile diğer demiryolu yapımı ve
çeken araç projeleri hariç) 2018 yılında başlanabilmesi için
proje veya işin 2018 yılı yatırım ödeneği, proje
maliyetinin yüzde 10’undan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje
ve işler için gerektiğinde projeler 2018 Yılı
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair
Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım
ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir.
(2) Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım programında
ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden makine-
teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar
yazılımı ve donanımı projelerinin detay
programları ile alt projeleri itibarıyla tadat edilen ve edilmeyen
toplulaştırılmış projeler ile ilgili işlemlerde
2018 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esasları uygulanır.
(3) Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin bütçelerine yatırım projeleri ile
ilgili olarak yapılacak ödenek ekleme, devir ve aktarma işlemleri
2018 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Kararda yer alan usul ve esaslara göre yatırım
programı ile ilişkilendirilir.
(4) 2018 Yılı
Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yıl
içinde yapılması zorunlu değişiklikler için 2018
Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur.
(5) 14/2/1985 tarihli ve 3152
sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun 28/A maddesi ve geçici 10 uncu maddesi
gereği 2018 yılı bütçesine devren kaydedilecek ödenekler, Kalkınma
Bakanlığına bilgi vermek kaydıyla proje sahibi ilgili kurum
tarafından Yatırım Programında yer alan projelerle
ilişkilendirilir.
BAŞKAN – 9’uncu madde üzerinde söz isteyen
gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Erhan Usta’ya aittir.
Sayın Usta, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
Sayın milletvekilleri, lütfen süreye riayet
edelim.
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
9’uncu madde üzerinde grubumuz adına söz
aldım. Bu madde yatırımlarla ilgili madde. Tabii, bütçe
olması hasebiyle kamu yatırımlarıdır esas
itibarıyla, ancak ben çok kısa bir şekilde genel
yatırımlardan bahsettikten sonra kamu yatırımlarına
ilişkin birkaç hususu gündeme getireceğim.
Şimdi, tabii, kalkınmak için yatırım
gerekli bir şeydir. Yatırım yapmak için de tasarrufunuzun
olması lazım, çok fazla dış kaynak kullanmak
istemiyorsanız veya ekonominizin
kırılganlığını artırmak istemiyorsanız;
o fasıla girmeyeceğim ancak yatırım önemlidir,
yatırım kadar da yatırımın niteliği önemlidir.
Türkiye’de, biliyorsunuz, geçen yıl bir seri düzeltmesi yapıldı
millî gelirde. Bu millî gelirdeki seri düzeltmesinin aslında önemli bir
kısmı yatırım harcamalarında ve yatırımlarda
da makine, teçhizatta değil aslında inşaat yatırım
harcamalarında yapıldı. Örnek olsun diye söylüyorum, 2015
yılında, TÜİK tarafından daha önce açıklanan
inşaat yatırımları 175 milyarken, bu, seri düzeltmesinde
380 milyar TL’ye çıkarıldı; 175 milyardan 380 milyar TL’ye.
Aralarında birkaç ay fark olan, ikisi de TÜİK rakamıdır,
bunu dikkatinize sunmak istiyorum; bir rakamı 2,17 katına
çıkardı TÜİK düzeltme yaparken.
Şimdi, bu şey yatırım
inşaat kaynaklı dedik, inşaatta böyle bir düzeltme
yapıldı. Tabii, inşaat harcamaları… Ben hep söylüyorum, inşaat
üzerinden kalkınma, inşaat üzerinden büyüme olmaz, bu, ülkeyi en
sonunda gelip tıkadı. Bunu çok net bir şekilde görüyoruz çünkü
inşaat yatırımlarının -ihtiyacınızdan fazla
olanı anlamında söylüyoruz, yoksa ülkenin bir konut
ihtiyacının zaten karşılanması lazım- üretken
olmaması - ihtiyaç fazlasında yapılan şeyler için- bunun en
büyük handikabıdır. Yani inşaat yatırımları
üretken değildir. Çarpan etkisi elbette vardır, inşaat
yapıldığı esnada, hangi harcamayı yaparsanız
yapın ekonomiyi büyütme etkisi olur ancak daha sonra bir gelir yaratma
etkisi olmaz. Ticarete konu değildir, “…”(x) inşaat
yatırımları, dolayısıyla buradan da sizin cari
açığınızı artırıcı etkisi olur. Bir de
bizde inşaat harcamalarında, eğer arz ve kullanım
tablolarına bakarsanız, ithalat
bağımlılığı da aslında az değildir.
Dolayısıyla, inşaat
yatırımlarının, daha da tehlikeli olanı, millî gelire
payı artıyor. Bu son seride, 2002 yılında yüzde 9,4’ken
inşaatın toplam millî gelir içerisindeki payı, bakın, bu
çok hızlı bir yükselme kaydederek yüzde 17,5’e çıkmış.
Bunun uluslararası standardı, tam bir standardı yok ama
gelişmiş ekonomilerde yüzde 10’un altında -onu söyleyebilirim-
gelişmekte olan ekonomilerin de birçoğunda bizdeki bu oranın
altındadır. Yani bu ekonomi ciddi bir şekilde inşaata
kaynak tahsis ediyor ve dolayısıyla ekonominin böyle bir
sıkıntısı var ve tabii bunu, bu kaynak tahsisini de
borçlanarak yapıyor. Toplam yatırımların kendi içerisindeki
payına baktığımızda da inşaat
yatırımlarının payının
arttığını görüyoruz; bu da diğer bir
sıkıntıdır.
Özel sektör yatırımları
açısından üzerinde durmamız gereken bir yatırım
alanı olarak kimya sektörünün olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum
çünkü burada cari açığı azaltacak ve aslında katma
değer yaratma açısından da önemli bir sektördür. Ekonomide kimya
sektörüne yeteri kadar ağırlık vermiyoruz. Burada
teşviklerimizi, yer tahsislerimizi kimya sektörüne odaklamamız
lazım.
Diğer bir konu ise yatırımların,
özel sektörün yatırımlarının artırılması
açısından, bizde çok zayıf olan yatırım
bankacılığının artırılması gerekir diye
düşünüyorum.
Şimdi, biraz daha işin kamu boyutuna
gelecek olursak, burada kamu yatırımlarının millî gelir
içerisindeki payına şöyle kabaca bir bakacak olursak -şöyle
söyleyeyim- şu anda, son yıl olarak 2018’de millî gelirin yüzde 4,1’i…
Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminin ortalaması da
2017’yi dâhil edersek 3,9; 2017’yi dâhil etmezsek -yani yıl tam
bitmediği için diyorum- 3,8 yani Adalet ve Kalkınma Partisi
hükûmetleri döneminde kamu yatırımlarına ayrılan
kaynağın millî gelire oranı yüzde 3,8. Hani “Biz bütçeyi
şöyle yaptık, böyle yaptık.” deniliyor ya zaman zaman, ondan
önceki Hükûmet döneminde, 57’nci Hükûmet döneminde ise bu oran 4,8. Yani
kıt imkânlarla, Türkiye'nin o sıkıntılı
imkânlarında bugünkünün çok daha üzerinde bir oranda kamu
yatırımlarına kaynak tahsisi yapılmış, bunu not
etmemiz gerekiyor. (Komisyon sıralarından alkışlar) Bununla
ilgili bir açıklama belki yapılabilir. Şimdi, bu
yatırımlarla ilgili…
Efendim Sayın Bakan? Sataşıyor
musunuz?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Yok, yok, tebrik ediyoruz yani alkışlıyoruz.
ERHAN USTA (Devamla) – Tabii, bu
alkışlanacak bir şey. Yani eğer bu rakamın ne
olduğunu kavrayabilirsek bu alkışlanacak bir şey. Yani
1990’lı yılların o sıkıntılı dönemlerinden
gelen bir Hükûmet, 1999’da yüzyılın depremini yaşayan bir
Hükûmet, kaynaklarının, kamu kaynaklarının ortalamada yüzde
4,8’ini yatırımlara tahsis etmiş. Sonraki gelen…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Faize ne kadar verdik?
ERHAN USTA (Devamla) – O önemli değil, bu faizi
düşürmek için zaten o programlar uygulandı. Bakın, şimdi
hep aynı söylüyorsunuz, ya hakikaten bir kavrama
sıkıntısı var ya da bile bile bu yapılıyor. O
Hükûmet zaten 1990’lı yıllardan gelen bir yükü alıyor ve 1999
yılında gelir gelmez yaptığı ilk reform bankacılık
reformu, ikinci reform sosyal güvenlik reformu. Birazdan, bugün, gün içerisinde
bunları konuşacağız, sosyal güvenlik reformunda reformun
etkisi hemen nasıl orada görülüyor. Zaten faiz yükü olduğu için bir program
uygulanıyor ve o faiz yükü azaltılıyor ama şunu söylemeye
çalışıyorum: O faiz yükü altında dahi kamu
yatırımlarına millî gelirin yüzde 4,8’i kadar -bunların
hepsi devletin rakamları- kaynak ayrılıyor. Bugün
ayırdığımız kaynak 3,8 arkadaşlar, onu ifade
etmeye çalışıyorum.
Şimdi, burada tabii daha başka
sıkıntılar var ama oraya girmeyeceğim. Mesela işte,
57’nci Hükûmetin yani Milliyetçi Hareket Partisinin koalisyon ortağı
olduğu hükûmetin yaptığı bazı şeyleri söylüyoruz,
bunlardan bir tanesi de -konumuzla ilgili olduğu için söylüyorum- kamu yatırımlarının
rasyonelleştirilmesi çalışmasıdır. Yani geçmişten
beri siyasi güdülerle kamu yatırım programına yapılıp
yapılmayacağı belli olmaksızın o kadar çok proje
girmiş ki hepsine azar azar para ayırarak. O günkü Hükûmet 57’nci
Hükûmet 2001 yılında yaptığı bir çalışmayla
kamu yatırım programını rasyonelleştirdi. Ne
yaptı? Programdan proje attı. Niye? Çünkü tamamlanma süreleri çok
uzun diye. Bu, siyaseten çok zor bir karardır. Burada hemen küçük bir
anekdotu da anlatayım. O zaman Devlet Planlama Teşkilatı bu
işleri yapıyor tabii ki, Devlet Planlama Teşkilatından
sorumlu Bakan da Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli. Devlet
Planlama Teşkilatının -Sayın Yılmaz da bu
konuları bilir- o gün iktisadi sektörlerden sorumlu, bu işlerden
sorumlu Genel Müdür ve Müsteşar Yardımcısı Vekili Bakana
gidiyor, Devlet Bahçeli’ye şunu söylüyor: “Efendim, bir
rasyonelleştirme çalışması ihtiyacı var çünkü
yatırım programı çöp olmuş.” Ancak, bu, siyaseten zor bir
şey. Şimdi, sizin ilinizde, yapılsın, yapılmasın,
bir tane projeyi zar zor milletvekilleri yatırım programına
koydurmuş, o projelerin yatırım programından
atılması lazım, çıkartılması lazım.
Bahçeli’ye gelip “Sayın Bakanım, böyle böyle bir sıkıntı
var ama bu, seçimlerde gündeme gelecek, siyaseten çok zor bir karar ama böyle
bir şeyin yapılma ihtiyacı var.” denildiğinde, Devlet Bey
devlet adamlığını bugün nasıl gösteriyorsa o gün de
gösteriyor ve “Siyasi zorluğunu ve riskleri siz bize bırakın.
Devletin menfaati, milletin menfaati ne gerektiriyorsa onu yapın.” diyor
ve o rasyonelleştirme çalışmaları o şekilde
başlıyor. Bugün 3,5 yıla, 3,8 yıla filan düşürdüysek
verdiğiniz kaynaklar yüksek olduğu için değil,
ayırdığın kaynak nihayetinde 3,8 ama o çalışmalar
neticesinde 8,5’li yıllardan 3-4 yıllara düşürülmüştür
yatırımların ortalama tamamlanma süresi. Bunları takdir
etmek lazım…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Bu dönemde yapılanları da takdir edin.
ERHAN USTA (Devamla) - …bunları görmemiz
lazım eğer adil davranma gibi bir ihtiyacımız veya bir
alışkanlığımız varsa.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Biz sizi takdir ediyoruz, siz de bizi takdir edin.
ERHAN USTA (Devamla) - Şimdi, önümüzdeki
diğer bir husus, yatırımlar deyince belki “Evet, biz bugün
kamuda yatırımlara az pay ayırıyoruz çünkü kamu-özel
iş birliği projeleriyle bazı kamu
yatırımlarını yapıyoruz.” diye bir savunma
getirilebilir, bunu söylerseniz anlarım. Şimdi, burada da, dünyada
hakikaten ilk sıralarda bir şeyimiz var. Bakıyorum
-rakamları çıkarttırdım, Dünya Bankası
rakamlarını- gelişmekte olan ülkeler içerisinde
yatırım büyüklüğü açısından ilk üçteyiz ama toplam
yatırımların yani kamu-özel iş birliği kapsamında
yani özel sektöre… Hani “bedava yatırım” diyorlar ya, bedava
yatırımların proje stokunun millî gelire oranı bizde yüzde
16 arkadaşlar. Bu, yüksek bir oran. Bir defa, mesela, Dünya
Bankasının bir çalışması var, “Mevzuat
altyapısı Türkiye’de ne kadardır?” diye. Yani yüzde 16’lık
bir yatırım stokunuz var elinizde ama mevzuatımız, hemen
hemen en az gelişmiş olan mevzuat bizde yani mevzuat
altyapımız kötü. Kötü mevzuat altyapısıyla bu kadar büyük
yatırımları yaptığımızda yarın
karşımıza neler gelecek bunları tahmin etmek zor. Bu çok
önemli bir husustur.
En büyük risklerimizden bir tanesi de sözleşme
riskidir. Yani bu konuyla ilgili çok az birikimi olduğu hâlde, bu kadar
çok, bir anda böyle bir alana girilmesiyle ciddi bir sözleşme riskiyle
Türkiye’nin karşı karşıya olduğunu bilmemiz
lazım.
KÖİ kapsamında yani kamu-özel iş
birliği kapsamında yapılan işlerin hiçbirisi bedava kaynak
değildir arkadaşlar. Hani “Bunlar bilmiyorlar, biz burada bedava
yatırım yapıyoruz, özel sektöre yaptırıyoruz.” filan
değil. Bir defa, özel sektör de yapsa bu devletin borçluluğunu
artırıyor, nihayetinde bir dış borçla yapılıyor.
Burada ya biz ileride bir harcamaya katlanacağız… Şehir
hastaneleri kapsamında, Dünya Bankasının rakamlarına göre
31 milyar dolar devlet kira ödeyecek bu bedava dediğiniz şehir
hastanelerine. Bunların bugün havasını bugünkü Hükûmet atacak,
bunun bedelini gelecekteki hükümetler ödeyecek, bunu görmemiz lazım.
İki, reel bir gelirden vazgeçiyorsunuz. Yani
bir gelirinizden vazgeçiyorsunuz. Bedava kaynak filan değil, bedava kaynak
olmuş olsa kimse dünyada bu işte bizi ilk sıralara
yerleştirmez, onu görmek lazım. Bunu maalesef yetiştiremedim.
Ben bir soru soracağım yalnız: Bedava
kaynaksa, Osman Gazi Köprüsü’ne açıldığı günden bugüne
kadar ne kadar para ödedik, alım garantisi üzerinden devlet ne kadar bir
yüklenime girdi, bunu Sayın Maliye Bakanımız açıklarsa ben
çok memnun olacağım.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Bir yıllık maliyeti
352 milyon dolar Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Usta.
Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Ali Şeker’e aittir.
Buyurun Sayın Şeker. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve televizyonları
başında bizleri izleyen saygıdeğer
yurttaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Yatırım harcamaları üzerine söz almış
bulunmaktayım, özellikle kamu yatırımları. 1 Kasımda
seçilmiş olan Başbakan Davutoğlu’nun yerine atanmış
olan Başbakan Binali Yıldırım’ın
hazırladığı ikinci bütçeyi konuşuyoruz. Milyarlarca
liralık örtülü ödeneğin yetmediği sarayın fiilî
başkanlık uygulamalarına tanıklık ediyoruz. Üç ay bile
sürmeyeceği söylenen OHAL koşullarında ikinci bütçeyi
hazırlıyor bu Meclis. Dünyanın neresinde olursa olsun,
Başbakanın söylediği sözün kıymetinin olmadığı,
demokrasinin olmadığı ülkeye yatırım gelmez. Kimse,
bir kişinin iki dudağının arasında olan sisteme
yatırımını emanet etmez.
Ülkemizde 153 gazeteci hapiste. 2017
rakamlarına göre, Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke
arasında 155’inci sıradayız. Dünyada en çok gazetecisi
cezaevinde olan ülkeyiz. Kadınların kendisini güvende hissetme
sıralamasında 105’inci sıradayız. Aynı listede Güney
Afrikalı kadınlar 51’inci sırada, Çinli kadınlar 87’nci
sırada, Suudi Arabistanlı kadınlar 99’uncu sıradalar. Bizim
kadınlarımızın Çinli kadınlardan da, Afrikalı
kadınlardan da, Suudi kadınlardan da daha mutsuz ve 105’inci
sırada.
Şimdi, cezaevlerindeki insan sayısına
gelince, OECD ülkeleri arasında ilk 3’teyiz cezaevindeki insan
sayısı olarak. Milleti cezaevinde yatırmak için yeni
cezaevlerine yatırım yapacağınızı müjdeliyorsunuz.
Yatırımlarınızı cezaevlerine değil ülkeyi
kalkındıracak alanlara yapmanız lazım.
Bugün Çağlayan’da dünyaca ünlü anayasa
profesörü İbrahim Kaboğlu’nu barış talebi nedeniyle
yargılıyorsunuz binlerce akademisyen gibi. İbrahim
Kaboğlu’nu da o yatırım yapacağınız cezaevlerine
mi tıkmak istiyorsunuz? Özgürlüklerin, demokrasinin, hukukun
yerleşmediği ülkelerde yatırım yapılmaz, bunu hâlâ
öğrenemediniz mi?
Şimdi, Deli Dumrul köprüleri ve yolları
yapıyorsunuz. Deli Dumrul köprüleri, Deli Dumrul yollarıyla
geleceğimizi çalıyorsunuz. “Vatandaşın cebinden tek
kuruş çıkmayacak.” dediniz, tek kuruş
bırakmadınız vatandaşın cebinde vergi cehennemine
çevirdiğiniz ülkemizde. Ülke vergi cehennemiyken siz vergi cennetlerinde,
Man’da, Malta’da volta atıp halay çekiyorsunuz. Osman Gazi Köprüsü’nün
maliyetini hayatları boyunca oradan geçmeyecek Kastamonulu, Muşlu,
Antalyalı köylü yurttaşlarımızın cebinden
karşılıyorsunuz.
Şehir hastaneleri meselesi var bir de. Ben bir
hekimim, sağlıkta dönüşüm politikalarınızı da
yakından takip ediyorum. Yurttaşlarımızın hak
ettikleri sağlık hizmetine kavuşması için eskiyen
hastanelerin yenilenmesini, modernleştirilmesini elbette istiyoruz ama
bunu yapmak için seçtiğiniz Deli Dumrul modeli şehir hastaneleri
dünyada terk edilmiş durumda, yanlış bir modeldir.
İngiltere ve Kanada’nın terk ettiği bir modeldir. Kamu-özel
ortaklığı ihale biçimine, şehir merkezlerindeki
hastanelerin kapatılıp şehirden uzakta sağlık hizmeti
verilmesine karşıyız biz. Mesela Kayseri Şehir Hastanesi.
Devlet, arsalarını kendi verdiği hastane için 427 milyon TL
yatırım karşılığı yirmi beş yılda
tam 3 milyar 343 milyon TL kira bedeli ödeyecek. İşletmecinin
kazanacağı ek gelirler hariç olmak üzere kamu yararı bunun
neresinde? Tam 8 katını bizim çocuklarımız ödeyecek o
yatırımcılara, sözüm ona, o yandaşa verdiğiniz
kapitülasyonlarla yaptırılan o hastaneler
karşılığında. Burada bir vurgun var, burada bir
yağma var, burada bir talan var. Çocuklarımızın
geleceğini rehin tutuyorsunuz, buna hakkınız yok. On beş
yıllık iktidarınız boyunca 15 milyon
insanımızı sosyal yardıma muhtaç ettiniz ve bununla
övünüyorsunuz. Yoksulluğu gideremiyor, yoksulluktan besleniyor,
yoksulluğu sömürüyorsunuz. Çocuklarımızın sırtına
yirmi beş yıl borç yükleyerek onların geleceğini çalan,
yandaşa verilen kapitülasyonlara karşıyız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bir Filistin modeli var, gözümüzün önünde
yoksulluğa mahkûm edilmiş bir Filistin modeli var ve toprakları
bir bir elinden alınmış bir Filistin modeli var. Siz
çocuklarımıza ödeyemeyecekleri borçlar yükleyip onları
işsiz bırakıp elindeki arsalarını, varını
yoğunu, bütün kaynaklarını satmasının
altyapısını hazırlıyorsunuz, ikinci bir Filistin mi
yaratmaya çalışıyorsunuz?
Bu kapitülasyonlar sonucunda gelecek yıllarda
gelir dağılımı adaletsizliği daha da bozulacak. O
yandaş müteahhitlere para ödemek için varlığından daha çok
kaybedecek bu millet. 2002 yılında yüzde 1 olan en zenginin serveti
yüzde 38’ken bugün yüzde 58’e yaklaştı o en zengin yüzde 1’in
serveti. O en zengin yüzde 1’in, o Mehmet Cengizlerin, o yandaş
müteahhitlerin yüzde 58’e yaklaştı servetleri. Bu ne demektir? AKP
iktidarı on beş yıl boyunca yoksul yüzde 99’dan aldı,
yandaşa teslim etti ve bu Deli Dumrul projeleriyle önümüzdeki dönem çok
daha büyük borçlanmalara tabi tutulacak, belki o yüzde 1 yandaşın
serveti yüzde 78’lere çıkacak ve yüzde 99 daha çok mağdur olmaya
devam edecek.
Bir de nükleer santraller var, bunlar da Deli Dumrul
santralları. Bu santralleri fay hattı üzerine yapıyorsunuz.
Ecemiş Fay Hattı üzerinde geri bir teknolojiyle Akkuyu Nükleer
Santralini kuruyorsunuz. Yapım ihalesini millete küfreden o Mehmet
Cengiz’e veriyorsunuz, işletme ihalesini de Rosatom’a veriyorsunuz.
Rosatom kim biliyor musunuz? Rudenyum felaketine yol açan, geçen, Avrupa’da
tespit edilip Türkiye’ye İstanbul üzerinden de, Trakya üzerinde de
saçıntı olarak geldiği tespit edilen rudenyum skandalına
sebebiyet veren santrali işleten Rus şirketi.
Türkiye’de balığın yüzde 50’sini
karşılayan Sinop’a, longoz (subasar) ormanlarının
ortasına, İğneada’ya nükleer santral inşa ediyorsunuz.
İğneada bölgesinde, Türkiye’deki balığın yüzde 20’si,
Sinop’ta da yüzde 50’si üretiliyor. Siz balıkçılığı da
mı tüketmeye çalışıyorsunuz?
Nükleer santrallerin kapatılma maliyeti
yapım maliyetlerinden çok daha fazla, 15-20 milyar dolara her bir santrali
yaptırıyorsunuz, 20 milyarın 3-4 katı kapatılma
maliyetleri var, bunu da kamuya yüklüyorsunuz.
Sinop’ta nükleer santral sözleşmesinde 12 sent
civarında bir ücretle anlaştınız. Akkuyu’da da 12,35 sente
anlaştınız. 2,5-3 sent maliyetle rüzgâr enerjisi santralleri
bugün ihaleye verilebiliyorken bunun 4 katı, 5 katı maliyetle niye bu
nükleer santral ihalelerini veriyorsunuz, bunlara teslim ediyorsunuz? Hem
tehlikeli hem pahalı. Akıl bunun neresinde? Rüzgâr enerji santralini
biliyorsunuz, geçenlerde verildi 3,48; dünyada da 2,5-3 sent kilovatsaatinin
maliyeti enerji santrallerinin. Sizin buradaki derdiniz ne?
Yandaşlarınıza kaynak aktarmak mı? Küstüğünüz
devletlerle anlaşmak için çocuklarımızın geleceğini
ipotek altına almak mı?
Dünya, küresel ısınma sebebiyle kömür
kullanımından vazgeçerken siz, Çatalağzı’na,
Eskişehir’e, Silivri’ye, Çanakkale’ye, ülkenin her yerine termik
santraller kurma sevdasındasınız yandaşlarınıza
kaynak aktarmak için, bedelini çocuklarımıza ödetmek için. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Bir başka Deli Dumrul projesi daha var, Kanal
İstanbul Projesi. Bir kişinin zaman zaman gündem
değiştirmek için kullandığı Kanal İstanbul
Projesi’ne “Çılgın Proje” diyorsunuz. 20 milyar dolarlık bir
projeden bahsediyorsunuz. Siz, Irak’a bizim çocuklarımızı
göndermek için, askerlerimizi göndermek için 1 milyar dolar
karşılığında buradan tezkere geçirmeye
çalıştınız. Allah’tan Cumhuriyet Halk Partisi vardı da
çocuklarımız o bataklıkta şehit olmadı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bilim adamları Kanal İstanbul Projesi’yle
ilgili olarak açıklama yapıyor, dinlemiyorsunuz. “İstanbul ve
Marmara Denizi çürük yumurta kokacak.” diyorlar, “Canlı yaşamı
son bulacak.” diyorlar. Yandaşlarınıza kaynak aktarmak için,
hafriyatçılara kaynak aktarmak için böyle bir projenin peşinde
koşuyorsunuz. Çevreyi, geleceği tüketiyorsunuz. Bir avuç
yandaşınıza aldırdığınız
arsaların, rantın daha çok değer kazanması için Türkiye’yi
mahvediyorsunuz.
Eğer bir ülkede yatırım
yapacaksanız eğitime yapmanız gerekiyor. AKP’nin iktidara
geldiği 2002 yılında Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde
17,18 iken 2018 yılı itibarıyla bu oran yüzde 8,36’ya
gerilemiş durumda. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden
yatırımlara ayrılan pay AKP iktidarı döneminde sürekli
azalıyor, tarikatlara, gerici yapılara ülkenin eğitimini teslim
ediyorsunuz. Eğitim yatırımı yapmadan dünyada gelişmek
mümkün değil. Gençliğe ve eğitime yatırım yapan
Hindistan yazılım alanında dünya lideri durumunda. Teknoloji
yatırımları yapan Kore dünyanın en gelişmiş
teknolojilerini üretiyor. Sizin on beş yıllık
iktidarınızın sonunda, genç nüfusta işsizlik yüzde 20’lere,
15-64 yaş grubunda da yüzde 10,8’e çıkmış durumda.
Nohudu, buğdayı, eti, samanı bile
ithal ederken ülkemizde tarımsal altyapı yatırımı
yapmıyorsunuz. Kapanan şirketler de hızla artıyor ve yüzde
23 daha fazla şirket kapandı. Dış borç faizi konusunda da
rakamlarla oynayarak bir şey yapamazsınız. 2016
yılında 7 milyar TL dış borç faizine para ödedi bu Hükûmet.
Zekeriya Öz’den medet umuyorsunuz.
İçişleri Bakanınız diyor ki: “Bir Zekeriya Öz gider bin
Zekeriya Öz gelir.” Siz böyle mi ülkeyi düzelteceksiniz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Muş, sisteme
girmişsiniz.
Buyurun, İç Tüzük 60’a göre bir dakika süreyle
söz veriyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
9’uncu maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize hayırlı sabahlar
diliyorum, iyi çalışmalar diliyorum.
Bugün yoğun bir gündemimiz var. Bazı
konulara birkaç açıklama yapma gereği hissettim. Sayın Binali
Yıldırım, atanmış değil, Hükûmetini kurmuş
ve Meclisten onay almış bir Başbakandır. Bunun bir kere
altını çizmemiz gerekiyor ve onun Hükûmetine onay veren de bu Gazi
Meclistir, bu Gazi Mecliste bulunan milletvekilleri de halk iradesiyle
seçilerek gelmişlerdir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Melih Gökçek
ne oldu?
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Burada “Man
Adası’nda voltalar atılıyor, halaylar çekiliyor.” gibi ifadeler
kullanıldı. Burada heyecana fazla gerek yok. Zaten mahkeme süreci
devreye girmiştir, orada bakacağız kim halay çekiyor, kim volta
atıyor, mahkeme süreci neticesinde bunu bütün milletimiz görecek, fazla
heyecana gerek yok diyorum.
Hatibin projeleri eleştirmek gibi bir şeyi
oldu. Tabii ki, eleştirebilir, tabii ki, farklı bir
yaklaşım ortaya koyabilir. Fakat burada “vurgun” “talan” “yolsuzluk”
gibi ifadeleri noktasında kendisine şunu söylüyorum -biz de bundan
büyük bir memnuniyet duyarız- burada iddia ettiği gibi unsurlar
varsa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (İstanbul) - …bunları hemen
yargı sürecine taşımasını kendisine tavsiye ediyorum.
Behemehâl gördüğü eksiklikleri götürüp…
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Sözleşmeleri niye saklıyorsunuz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bir
milletvekilinin, milletvekilliğinin yasama görevi kadar aynı zamanda
denetim görevi de vardır.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Cevap
vermiyorsunuz bizim soru önergelerimize.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - “Yoksulluktan
beslenmek” gibi bir söylem… Kesinlikle böyle bir düşüncemiz olamaz.
Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN – Bitirelim lütfen.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – “Ticari
sır” diyorsunuz, saklıyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Türkiye'de AK
PARTİ döneminde yoksulluklar azalmıştır, yoksulluktan
beslenen bir iktidar değil, yoksulluğu azaltan bir iktidar söz
konusudur.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Öyle mi?
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Kapitülasyonlar
Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğu zaman son bulmuştur. Bu millet
Kurtuluş Savaşı vermiş, kapitülasyonları
bitirmiştir. Onlar tarihin sayfalarında yerini almışlardır.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yandaşa
kapitülasyon başladı, yandaşa kapitülasyon veriyorsunuz, imtiyaz
veriyorsunuz yandaşlarınıza.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Şimdi,
Türkiye Cumhuriyeti devleti nasıl büyüyeceğini, ileriye doğru
nasıl gideceğini ifade ediyor ve bunu gösteriyor.
Tekrar ifade ettim, sizler daha iyi projeler
koyarsınız ortaya, sizler yapacaklarınızı daha iyi
anlatırsınız, millet bunun değerlendirmesini yapar. Bizim
şu an ortaya koyduğumuz projeler, şu an ortaya koyduğumuz
vizyon bu. Hepsini millet değerlendiriyor ve bir karar veriyor.
Dolayısıyla eğer iddia ortaya koyuyorsanız bunu da mutlaka
destekleyecek şekilde burada kanıtlamanız gerekir.
Teşekkür ederim.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hepsi
destekli.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Altay, size de İç Tüzük 60’a göre
söz veriyorum.
Buyurun.
2.- İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür
ederim.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Sayın
Muş güzel bir girizgâh yaptı, dedi ki: “Bugün gündemimiz yoğun.”
hakikaten de yoğun. Ee, ama beri yandan da hatibimizin
eleştirileriyle ilgili âdeta sataşmadan söz alır gibi Meclisin
üç dakikasını yedi. Ee, böyle, o zaman mütekabiliyet, ben de üç
dakikasını yiyeyim. Her konuşmadan sonra topa girersek bu Meclis
bugün bu gündemini tamamlayamaz.
Öte yandan, Sayın Muş bilmelidir ki, bu
Hükûmet dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu Hükûmeti
alkışlayacak hâlimiz yok. Milletin bize verdiği görev bu
kardeşim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Eleştiride
sorun yok kardeşim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet.
Kaldı ki, bu Hükûmet çok da yanlış
işler yapıyor. Muhalefetin, milletin kör kuruşunun
hesabını sormaktan doğal, daha önemli ne işi olabilir? Biz,
bize intikal eden duyum, bilgi, belge her ne varsa bunu tek meşru zemin olan
Türkiye Büyük Millet Meclisinde sorgulayacağız. Hükûmet ve Hükûmeti
içinden çıkaran çoğunluk partisi de bunlara cevap verebilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen siz de.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama her
eleştiride “Elinizde ne varsa savcıya gidin.” denmez. Burası
çare müessesesidir, burası çözüm merkezidir.
Sorularımıza cevap alamıyoruz
Sayın Muş. Daha dün ben bir soru sordum, “Süleyman Aslan’ın el
konulan paraları için -bir sürede el konulduğu için- devlet kaç lira
faiz ödedi?” dedim. Dün, Özkan Yalım dedi ki: “Osman Gazi Köprüsü’nden,
geçilmeyen köprüden, milletin geçemediği köprüden millet adına
milletin kesesinden yüklenici firmaya kaç para, kaç lira ödüyorsunuz?”
Şehir hastanelerinin maliyeti ve akıbetinde tereddütlerimiz var. Ee,
siz bize şunu diyorsanız onu yapalım: Kalkıp gidelim biz,
muhalefetsiz bir Mecliste siz kafanıza göre iş yapın.
“Savcıya gidin.” diyeceğinize çıkın burada doğruca
millete ve milletin vekillerine hesap verin.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı Kalkınma Ajansları
Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mahmut Celadet Gaydalı’ya aittir.
Sayın Gaydalı, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum
adına, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Kamuoyunu ve Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, artık, bir bütçe
sürecinin daha sonuna yaklaşıyoruz. Gönül isterdi ki hazırlanan
bütçe katılımcı, özgürlükçü, barışçıl ve
şeffaf olsun fakat bu bütçenin içerisinde özgürlükler değil
kısıtlamalar, barış değil savaş,
şeffaflık değil şaibe vardır. Bu bütçenin aynı
zamanda şöyle bir tarihî yeri vardır ki o da “OHAL’i
kaldırdık.” diyenlerin OHAL yetkileriyle kendilerini donatıp
“halkın bütçesi” adı altında hazırladıkları 2’nci
bütçe olmasıdır. Biz, bu bütçenin şeffaflıktan, adaletten,
eşitlikten ve denetimden uzak olduğu kanaatindeyiz. Bir yandan halka
yüklenen vergiler artırılırken diğer yandan vergi
cennetlerinde milyonları hiç edenlerin de farkındayız.
Değerli milletvekilleri, iktidar on beş
yıldır bu ülkede bütçe hazırlıyor. Peki, bugüne kadar
hazırladığınız bütçelerde asıl sorun
alanlarıyla ilgili ne yaptınız? Hayvancılıktan
tarıma, ekonomiden adalete, çevreden uluslararası ilişkilere,
eğitimden insan haklarına varıncaya kadar tüm alanların içi
boşaltıldı. Bakın, tüm tarım arazileri birer
ikişer imara açıldı. Bugün, Çukurova gibi verimli bir bölge
betonlaştırıldı. Sanayileşme hırsıyla
meraları yok edecek tasarılara imza atıldı. Çiftçi âdeta
tarımdan koparıldı. Ülkenin en büyük zenginliklerinden olan
tütün, üvey evlat muamelesi gördü.
Sadece tarım alanları değil,
tarımla uğraşan emekçiler de, mevsimlik işçiler de bu
ülkenin bir yarası hâline geldi. Türkiye’de 6-6,5 milyon insandan
oluşan tarım iş gücünün yaklaşık yarısı
mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmaktadır.
İstatistiklere göre, her 2 mevsimlik işçiden 1’i, doğduğu
andan itibaren mevsimlik tarım için seyahat etmekte ve ortalama 48
farklı kente mevsimlik tarım iş gücü olarak gitmektedir.
Mevsimlik tarım işçilerinin yaklaşık yüzde 60'ı ulusal
yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Bunca yıldır bütçe hazırlayan iktidar bu sorunu hâlâ çözemedi.
Değerli milletvekilleri, ithalatçı devlet
anlayışı o kadar egemen oldu ki buğday bile ithal edilir
hâle geldi. Bu ülkenin asıl hayati alanlarından olan
hayvancılık bitirildi. Yüksek fiyata et satışları, eti
artık bir lüks tüketim malzemesi hâline getirdi. Aynı zamanda, iki
market üzerinde oluşan et satışları, beraberinde
haksız bir rekabet doğuracak ve sadece bu marketlerin hızlı
büyümesine yardımcı olacaktır. Bu durum, küçük esnafın
piyasada tutunmasını zorlaştıracaktır.
Tarım ve hayvancılığın
yanında çevre sorunları da bu ülkede her geçen gün artmasına
rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tamamen
“Şehircilik Bakanlığı” olarak
çalışmıştır. Türkiye, nefes alamaz bir ülke hâline
geldi. Ormanlar her geçen gün biraz daha yok oldu, yeşil alanlar mega
projelere kurban edildi. Bakın, sadece Türkiye adına değil,
dünya adına önemli bir adım olan Paris İklim Sözleşmesi,
Yeşil Fon'dan ekonomik kaynak alınamayacağı gerekçesiyle
askıya alındı. Ne yazık ki iktidar, bunun ekonomik bir
kaynak olarak değerlendirilmemesi bilincinde değil. Bilakis, bu sözleşme
gelecek nesillere karşı en önemli sorumlulukların
başında gelmektedir. Maalesef, son noktada ekolojiyi “ekonomi” olarak
anlayan bir siyasi anlayışla karşı
karşıyayız. “Rant olmadan hayat olmaz.” diyenlerin ekolojik
yıkıma duyarlı olması beklenemez.
Ekolojik problemler hâlâ sürerken bir yandan da
ekonomik problemler hayat buldu. Dolar 3,80 olmuş, bakanlar “Türkiye
ekonomisi güçlü, Türkiye ekonomisi büyüyor.” demekten başka bir şey
bilmiyor. Keşke “Her şey düzgün.” demekle her şey
düzelebilseydi. 2016 yılının tamamında 29,5 milyar TL
açık veren bütçe, 2017 yılının ilk on ayında 35 milyar
TL açık vermiştir. İşsizlik artıyor, genç
işsizlik artıyor, kadın işsizliği artıyor,
yoksulluk artıyor ama soracak olursanız “Her şey yolunda, hiçbir
sıkıntı yok, büyümeye devam.” diyecekler. Yine offshore
hesaplarında milyon dolarlar çevirenlere bir şey olmayacak, olan
halka, garibana olacak. İktidarın bazı konularda ciddi anlamda
sorumluluk alması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, sorulan bazı
soruların etrafında dolanıldı veya hiç cevap verilmedi.
Sayın Kılıçdaroğlu “Çiftçi Malta’ya, Man Adası’na
gidebiliyor mu? Kamyoncu, tırcı vergi cennetine gidebiliyor mu?” diye
sordu, kimse cevap vermedi, bari ben cevap vereyim; bunun cevabı tabii ki
hayır. Çiftçi traktör yerine yat veya kotra alsaydı, kamyoncu da
kamyon yerine gemi alabilseydi hem yakıtını yarı
fiyatına alacaktı hem de cennetin nimetlerinden faydalanacaktı.
Ama bu dünyada olmadı, inşallah öbür dünyada bunun tersi gerçekleşir.
(HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Sayın Oktay
Vural’ın Ulaştırma Bakanına yönelik bazı soruları
vardı. "Otoyolların bakım maliyeti açısından, 1
kilometre otoyolun bakımı 2006'da 27 bin lira iken 2016'da 259 bin
lira olmuş; artış yüzde 480. Devlet ve il yollarının 1
kilometre bakım maliyeti incelendiğinde, emanet bakımda 2006
yılında 9 bin, 2016 yılında ise 24 bin lira olmuş;
artış yüzde 165'tir. İhaleli bakımda ise 1 kilometre
bakım 2006'da 2 bin lira iken 2016'da 21 bin lira olmuştur;
artış yüzde 880'dir. 2006-2016 yılları arasında
Tüketici Fiyat Endeksi'nin yüzde 118, Üretici Fiyat Endeksi'nin yüzde 96
arttığı dikkate alındığında, birim maliyet
bakım maliyetlerinin artışı dikkat çekicidir."
demiştir ve açıklama istemiştir. Sayın Bakan ise bu hususta
"Demir yollarında ve kara yollarında kilometre başına
bakım masrafları arttı, yüzde yüz doğru tespit. Sebebi: Yüz
sene önce yapılan demir yollarını kaderine terk etmiştik,
bakım yapmıyorduk; karayollarını kaderine terk
etmiştik, bakım yapmıyorduk. Biz şimdi bakımları,
iyileştirmeleri, modernizasyonu yaptığımız için
elbette ki bakım masrafları artacak, artıyor; nitekim bunun
gereğini yapıyoruz." demiştir.
Sayın Bakan AKP'nin alışkanlık
hâline getirdiği, Sultan Abdülhamit döneminden başlayarak dönemlerini
mukayese ediyorlar. Şunu hatırlatmak isterim ki Sayın
Vural'ın sorduğu soru 2006 ile 2016 yılları muhasebesi ve
mukayesesidir, bu dönem tamamen AKP iktidarlarının dönemidir.
Mühendislik eğitimi almış bir
bakanın birim fiyat (unit price) mukayesesini böyle temelsiz,
sığ ve akla mantığa uymayan bir şekilde
geçiştirmesini de kendisine yakıştıramadım. Bu, resmen
gargara yapmak, halkı uyutmaktır.
Gönül isterdi ki Bakan “İşçi ücretlerine
yüzde 300, yüzde 500 zam yaptık, dolayısıyla maliyetler
arttı.” desin. Gerçek şu ki bu artışlar işçi için
değil müteahhitler için yapılmıştır
Değerli milletvekilleri, Enerji Bakanı
konuşmasında da sondaj gemisi satın
alındığından bahsetmiştir. Bizde bu teknoloji
olmadığından, bunu çalıştırmak için gereken ekip
ve ekipmanın olmadığı da hepinizin malumudur. Eğer
bundan sonra bu teknolojiyi geliştirip Karadeniz, Ege ve Akdeniz'de
profesyonelce bu işi yapacak ve bu konuda söz sahibi olacak isek bu
doğru bir adımdır, aksi takdirde israftır. Bu işi
profesyonelce yapan ekip ve ekipmanıyla kiralanacak bir gemiyle sondaj
yaptırılması daha ekonomik olabilirdi. Tabii, gemi konusunda
benim sizler kadar tecrübem yok ama petrol ve sondaj konusunda biraz
malumatım var. Kara sondajında bile kule, ekip ve ekipman
kiralanması büyük şirketler tarafından tercih edilen bir
husustur, daha ekonomik olur çünkü komple personeliyle beraber bir kule
sondajı günlük 100 bin dolara kiralanıyor; geminin
fiyatının ne olduğunu bilmiyorum. Ama alınan gemi
konvertibl bir gemi ise sondaj faaliyetleri bitince yelkenleri açıp sahillerimizde
turistik seferler yapıp turist gezdireceğiz diyorsanız
diyeceğim bir şey yok.
Mükemmel olmanıza gerek yok, sahte olmayın
yeter diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Şahıslar adına ilk söz, Rize
Milletvekili Hasan Karal’a aittir.
Sayın Karal, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HASAN KARAL (Rize) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2018 yılı bütçesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmelerini
gerçekleştirdiğimiz 2018 yılı bütçesi Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetlerinin aralıksız olarak
gerçekleştirdiği 16’ncı bütçe olup, bu, cumhuriyet
hükûmetlerinde hiçbir iktidara nasip olmamış, rekor niteliğinde
bir başarıdır. 16’ncı bütçe, siyasi istikrar içinde
sağlanan ekonomik istikrarın da bir yansımasıdır. Bu
başarı esas itibarıyla bizlere destek vererek bugünlere
gelmemizi sağlayan milletimizin başarısıdır. Zira
bizler AK PARTİ olarak yola çıkarken milletimize yüreğimizi
açtık, kadirşinas milletimiz de bizlere yüreğini açarak “Yola
devam.” dedi.
Türkiye’de son on altı yılda alınan
mesafeler, nabzımızın milletimizin nabzıyla beraber
atmasının bir eseridir. Bu nedenle, elde ettiğimiz
başarılarımızın tamamı aziz milletimizin
başarısıdır. Unutulmamalıdır ki milletimizin son
on beş yılda yapılan seçimlerde partimize ardı ardına
zaferler yaşatarak siyasi istikrarı pekiştirmesi, yüksek,
sürdürülebilir ekonomik büyümenin de önünü açmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi, seçim meydanlarında
tutamayacağı sözü vermeyen, insanımızı boş
vaatlerle aldatmayan, verdiği sözleri ise sıkı sıkıya
takip eden bir anlayışla bugün gerçekleşen güven
ortamını inşa etmiştir. AK PARTİ hükûmetleri sadece
bir partiyi değil, topyekûn siyaset kurumuna olan güveni
artırmış ve böylece sivil siyasetin ve demokrasinin zeminini
sağlamlaştırmıştır. Darbeler, algı operasyonları,
ekonomimize yönelik saldırılar, diplomatik gerginlikler, Türkiye’yi
durdurmaya yetmemiştir ve yetmeyecektir. Türkiye emin ve sağlam
adımlarla büyümesini devam ettirmektedir. Ülkemiz ekonomisi son on
altı yılda yüzde 5,6’lık büyüme oranıyla Avrupa
ortalamasının 2 katı büyümeyi başarmıştır.
Türkiye, böylece tüm algı operasyonlarına ve saldırılara en
güzel cevabı rakamlarla vererek geçen yıl bu zamanlar kriz
tellallığı yapanları fena hâlde yanıltmış,
ekonomimiz tüm analistleri şaşırtan yüksek bir büyüme
performansı sergilemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün görüştüğümüz bütçemiz insan odaklı ve huzuru esas alan,
Türkiye'nin geleceğini hesaba katan, büyümeyi, istihdamı,
yatırımı destekleyen ve aynı zamanda mali disiplini gözeten
bir bütçedir. Bütçemizin en önemli özelliği, üçte 1’inden daha
fazlasının sadece ve sadece eğitim ve sağlık
harcamalarına ayrılan bir bütçe olmasıdır. Sosyal destek
harcamaları, tarımsal destekleme projeleri, mahallî idarelerin
bütçelerinin artırılması, kamu yatırımlarının
ülkemizin rekabet gücünü artıracak olması, büyüme ve istihdamı
destekleme açısından çok önemli artışlar
sağlamaktadır.
Bütçemizin bölgemize yansıması adına
seçim bölgem Rize’den de şu bilgileri sizlerle paylaşmak isterim:
İktidarımız döneminde Rize’miz, ülkemizin her tarafında
olduğu gibi, devasa hizmet ve yatırımlardan hak ettiğini
almış ve almaya devam etmektedir. Başta Doğu Karadeniz’i
güneydoğumuza, Kafkaslara kesintisiz bağlayacak, ülkemizin en uzun
tüneli olan Ovit Tüneli; deniz üzerinde inşa edilen ülkemizin İkinci
Havalimanı, bölgemizi bir ticaret üssü hâline çevirecek İyidere
Lojistik Merkezi, Güney Çevre Yolu, Sahara Tüneli, Batı Park Projesi,
çayda organik üretime geçiş projemiz, dünyaca ünlü Ayder
Yaylamızın inşa ve ihya çalışmaları, turizm,
sağlık ve altyapı çalışmalarımız, Karadeniz
Sahil Yolu’muz, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitemizin ve ÇAYKUR’umuzun
devasa yatırımları, yine deniz dolgusu üzerine
planladığımız şehir hastanesi projemiz, organik sanayi
bölgemiz gibi birçok başlayan, devam eden ve sonuçlanan projeleri bir
dünya lideri çıkarmış güzel Rize’mize kazandırdık,
kazandırmaya devam ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyanın en pahalı arazisini kendisine vatan
edinmiş bir milletin evlatları olarak, millî birlik ve bütünlük
içerisinde farklılıklarımızı zenginliğimiz kabul
ederek tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet inanç ve
kararlılığıyla omuz omuza verdiğimiz takdirde ne
atalarımıza dil uzatma küstahlığını gösteren
Körfez’in kendini beğenmiş riyakâr soytarıları ne
toprakları ellerinden alınmış mazlum Filistin halkına
destek veren ülkelere aba altından sopa gösteren Firavun döneminin
günümüzdeki aktörleri ne de içimize fitne sokarak İslam ümmetini birbirine
düşürmeyi amaçlayan, ad ve künyelerinde bolca “Allah” lafzı
bulundurarak sinsi emellerine kilitlenmiş şeytanın gayrimeşru
çocukları bizlere zarar veremeyecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle
yarınlarımızın bugünlerimizden daha hayırlı ve
verimli olmasını diliyorum. 2018 yılı bütçemizin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı hizmetlere vesile olmasını Yüce
Yaratıcı’dan niyaz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahısları adına ikinci ve son
söz Burdur Milletvekili Mehmet Göker’e aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Göker, bu bütçede ikinci
konuşmanız. Teveccüh hiç eksilmiyor ama.
MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; rakamlara dayanmadan, özel,
anlayabileceğimiz dilde bir konuşma yapayım dedim ama az önce
Sayın Muş dedi ki: “Yolsuzluk ve yoksulluk da AKP iktidarında
sıfırlandı.” Ya, vallahi billahi yuh ya! Ya sizin
yaşadığınız ülke farklı ya bizim
yaşadığımız atmosfer farklı. İnanın ki
anlayamıyoruz. Nasıl yoksulluk azaldı? Bakın, 2016 Orta
Vadeli Programı’mızda dolar öngörünüz 2018 yılı
itibarıyla 3.700. Ya, 2017 bitmeden yani 2018’e girmeden dolar oldu rabia.
Ya, bu millet zaten kafadan bir yıl geriden yoksullaşmış
gidiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onun için yapıyordu o
işareti zaten, dolar 4 lira olacak diye yapıyordu.
MEHMET GÖKER (Devamla) - Bir diğeri, yani
Mecliste garip garip şeyler duyuyoruz, az önceki hatibe istinaden;
“şeytanın gayrimeşru çocuğu” dedi yani şeytanın
normal çocuğu var mı? Vallahi biz bulamadık, ama hani
bakınca oluyor. Neyse…
Şimdi, 1 milyon kişiyi,
yakınlarıyla birlikte yaklaşık 5 milyon kişiyi
ilgilendiren bir konuyu, taşeron yasasını Meclisten ve
sendikalardan kaçırarak onlarla görüşmeden, bir iletişim
içerisine girmeden, OHAL hakkınızı da kullanarak KHK’yle bu yasayı
çıkarmaya çalışmanız gerçekten bizim endişelerimizi
artırmakta çünkü evine asgari ücretle ekmek götürmeye çalışan bu
kişiler bu yasayı on beş yıldır umutla beklemekte.
Gerekçe ne, Meclisten kaçırmanın gerekçesi? Meclis gündeminin
yoğunluğu. Buradan sesleniyoruz: Biz çalışmaya
hazırız Cumhuriyet Halk Partisi olarak. On beş günlük
tatilinizden feda edin, gelin, bu yasayı tartışarak,
işçinin, taşeronun, emekçinin hakkını vererek
çıkaralım. (CHP sıralarından alkışlar) Zira
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, işçiden ve emekçiden yana olan, bütünü
kapsayan böyle bir yasaya destek vermeye hazırız.
Şimdi, bu bütçeye neden destek
vermediğimize gelecek olursak: Enerji tüketimini azalttığı
iddiasıyla saat uygulamasında ısrar eden, milleti şafak
operasyonuna gider gibi işe gönderen bir Enerji Bakanına mı onay
vereceğiz?
Kirasız olarak FETÖ okullarında
okuduğunu kendisi ifade eden Sayın Bakan, yayın
hayatını FETÖ’yle mücadeleye adamış Sözcü gazetesini
FETÖ’cülükten yargılayan bir yargı. Bu Adalet Bakanlığına
mı “evet” diyeceğiz?
Nepotizm yani hısım akrabaya öznel ve adil
olmayan şekilde ayrımcılık yapmak demek. Peki, “aileden
sorumlu” değil de “ailesinden sorumlu” bakanlığa dönüşen,
neredeyse tüm hısım akrabasını bakanlıkta yüksek
mevkilere getirmiş olan bu bakanlık bütçesine mi “evet”
diyeceğiz?
Adaları Yunanistan’a kaptıran, yemek
duasını değiştirmekten başka bir iş yapmayan;
yetmediği gibi, vatan toprağını koruyan Mehmetçiklerimize
at eti yediren Millî Savunma Bakanlığına mı “evet”
diyeceğiz? (CHP sıralarından alkışlar)
Sistematik olarak soruların
çalınmasına rağmen çıkıp bir özür dahi dilemeyen, 400
bin atanamayan öğretmen varken sözleşmeli öğretmenlerle
eğitim sistemimizi götürmeye çalışan Millî Eğitime mi
“evet” diyeceğiz?
Yediği ekmek, içtiği suyla aynı
vergiyi ödeyen ama benzin almaya gittiğinde Porsche ile 10 bin
liralık arabasına aynı vergiyi ödeyen, vergide adaletsizlik
sistemini ortadan kaldırmayan bu Maliye Bakanlığına mı
“evet” diyeceğiz?
Koruyucu hekimlik yapması gerekirken yüzde 70
hasta garantisi veren, ilaç ham maddelerinde haram-helal
tartışması başlatan, doktoru değil de bilgisayar
programını öncelik sayan, hastaneleri ticarethaneye çeviren bu
Sağlık Bakanlığına mı “evet” diyeceğiz?
Mazotun 5 lira olduğu bir ülkede
tarlasını ekemeyen çiftçiyi görmezden gelen, desteklemeleri
yarıya indiren, samandan mercimeğe ithal eden bu Tarım
Bakanlığına mı “evet” diyeceğiz? Burada
yaşadığımız çelişki şu aslında, sosyal
medyada da bu çok dönüyor: Hayvan az diye hayvan ithal ediyoruz, saman az diye
saman ithal ediyoruz. Hayvan azsa bu samanı kim yiyor? Nereye gidiyor bu
saman? (CHP sıralarından alkışlar)
Kendiniz itiraf ettiniz kentlere ihanet
ettiğinizi, Genel Başkanınız söyledi ama daha dün Bolu
Gölcük’te bir araziyi yine bir yandaş firmaya peşkeş çektiniz.
Her şeyi ithal yaptığınız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET GÖKER (Devamla) – Sayın Başkan,
tamamlayayım lütfen.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamamlıyor Sayın
Başkan, müsaade edin tamamlasın.
BAŞKAN – Adaletten bahsettiniz ya, adaleti
tesis etmek adına hiç kimseye uzatma yapmadım; adaletli olalım
diyoruz.
Teşekkür ediyoruz.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 11.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya),
Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, 9’uncu madde üzerinde on dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır. Bu sürenin yarısı soru
sormak için verilecek, geri kalan yarısı da cevap işlemi için
kullanacaktır.
Evet, Sayın Topal, hazır ve nazır
bekliyorsunuz.
Buyurun, sizden başlıyoruz.
SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, OECD verilerine göre ilk ve
ortaokul öğretmenlerinin en fazla maaş aldığı 10 ülke
arasında Türkiye maalesef yok. Şaşırdık mı?
Hayır. Peki, Türkiye nerede? İlk ve lise kademelerinde
öğretmenlerin en düşük maaş aldığı 10 ülke
arasında, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’dan sonra 4’üncü
sırada, en kötü, maalesef. Bunu yüce milletimizin takdirine
bırakıyorum.
Şimdi, atanamayan öğretmen 400 bin
kişi, atanamadığı için intihar eden 42 kişi. Man
Adası’nda 5 kuruşluk şirket üzerinden milyonlar kazanan emekli
öğretmen enişte Ziya’nın kazandığı gelire
öğretmenlerimiz de sahip olmak istiyor. Bu konuda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERKAN TOPAL (Hatay) – …enişte Ziya’nın
seminer ve hizmet içi eğitim vermesini talep ediyorum.
Bakanlığınızın bu konuda kaynağı var
mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Yalım…
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ilk önce günaydın, iyi çalışmalar
tekrar.
Şimdi, dün akşamki bitirdiğimiz
konuşmalardan sonra, yalnız, bir konuya zamanımdan dolayı
değinememiştim, şimdi onun da sorusunu soracağım.
Uşak bölgesinde Afyon, Kütahya ve Uşak’ın arasına bir tane
Zafer Havalimanı yapıldı ve de bu sayede maalesef Uşak
Havalimanı da atıl hâle geldi, artık kullanılmıyor.
Zafer Havalimanı, yapıldığında, aynı Osman Gazi
Köprüsü gibi yap-işlet-devret sözleşmesiyle yapıldı. Verilen
garantilerden dolayı, 2 euro yolcu başına garanti verildi…
Maalesef ne ülke içinde ne iç hatlarda ne dış hatlarda, özellikle
dış hatlarda kesinlikle -verilen taahhüt yerine gelmek değil-
hiçbir sefer yapılmadı. Bundan dolayı mali kaybımız
nedir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, dünkü oturumlarda gündeme
getirmiştim ben, sorum yarım kalmıştı. Terörle
mücadele sırasında yaralanıp gazi sayılmayanların çok
önemli talepleri vardı. Değerli Başkanları Kadir Tuna Bey
sürekli bu konuyu gündeme getiriyor, bizlere ve bütün milletvekillerine.
Çatışmalarda yaralanmalarına rağmen Sağlık
Yönetmeliği’ndeki koşullar nedeniyle hak ettikleri gazilik
unvanı verilmemekte. Özellikle 15 Temmuz gazilerimiz için sağlık
koşullarının uygulanmaması gazilerimiz arasında bir
ayrımcı uygulamaya neden olmakta. Siz dün Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına ileteceğinizi söylediniz. Biz bütçe
görüşmelerinde bu konuyu -gerek Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığında gerek İçişleri
Bakanlığında- gündeme getirdik ancak bir cevap
alınamadı. Sizden istirhamımız, bu gaziler arasındaki
ayrımcılığı ilk Bakanlar Kurulunda gündeme getirmeniz
ve bu konuda kim, hangi bakanlık ilgiliyse bu
ayrımcılığa son vermelerini ben…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tüm…
MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın
Başkan, ABD’de, İran’a yönelik ambargoyu deldiği iddiasıyla
yargılanan Rıza Sarraf’ın ülkemizde Roysar Denizcilik, Roysar
Holding, Roysar Gıda Dış Ticaret, Roysar Altın Ticaret
İthalat ve İhracat, Cameron Denizcilik, ARE Havacılık ve
Roysar Mobilya adlı şirketleri bulunmaktadır. Sayın Bakana
soruyorum: Bu şirketler 2011 yılından itibaren ne kadar ihracat
yapmıştır? Ve bu ihracatlar ihracat mevzuatına uygun olarak
yapılmış mıdır? İkincisi: Bu şirketler
yaptıkları ihracattan dolayı ne kadar katma değer vergisi…
Ve katma değer vergisi iadesi almışlardır. Bu iadeler hangi
vergi dairelerinden alınmıştır? Bu iadelerin incelemeleri
hangi inceleme elamanı ya da yeminli mali müşavirler tarafından
yapılmıştır?
BAŞKAN – Sayın Kara’nın yerine
Sayın Şeker…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın
Bakan, çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmesi için Meclisten yasa
çıkarmak için Meclise yasa düzenlemesi getirdiniz ama modern kölelik
düzeni taşerona kadro düzenlemesiyle ilgili niye Meclisten kaçırıp
gece yarısı KHK’siyle geçirmeye çalışıyorsunuz? Biz
taşeronun sorunlarıyla ilgili olarak burada konuşmaya,
fikirlerimizi ortaya koyup bu sorunun çözümüne katkı vermeye
hazırız. Bunun KHK’yle değil de bir kanuni düzenlemeyle güvence
altına alınması gerekiyor.
Çağlayan’a 45-50 milyon euro rüşvet
verdiğini söyleyen bir Reza Zarrab var ortada. 4-5 milyon euroluk tadilat
için Mecliste müteahhitlere ne tavizler verildi? Meclisin parası yok mu,
Maliyenin parası yok mu; bir avuç müteahhide Meclis müşkül duruma
düşürülüyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Son olarak, Sayın Özdiş…
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanına: Adana ili Ceyhan ilçesinin Üçdutyeşilova köyünde
yaklaşık seksen yıldır köylülerin mera olarak
kullandığı, TİGEM’e ait bir arazi var. Büyükşehir
Yasası’ndan sonra köyün tüzel kişiliği kalmadığı
için zilyetlik ortadan kalkmış, TİGEM’in yeni Genel Müdürü de
“Araziyi sürün, tohumculukta kullanalım.” demiş. Et ithal
ediyorsunuz, karşı çıkıyoruz, cevap olarak “Yerli
hayvancılığı da destekliyoruz ama.” diyorsunuz. Bir köyün
yıllardır kullandığı merayı yok etmek, yerli
hayvancılığı geliştirmek, desteklemek midir Sayın
Bakan?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, soruları
cevaplandırmak üzere şimdi mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Topal çok hayati bir konuyu gündeme
getirdi. Gerçekten, eğitim, ülkemizin kalkınması ve büyümesi,
gelişmesi açısından son derece önemli. Hükûmet olarak
eğitim alanında, hem eğitim ortamlarının
geliştirilmesi hem öğretmenlerimizin sayısının
artırılması, niteliklerinin geliştirilmesi hem de
özellikle, eğitimde aslında yararlanıcı durumunda olan
öğrenciler bakımından eğitimin daha kaliteli ortamda
sağlanması noktasında da önemli
çalışmalarımız var. Son on beş yılda, bu
açıdan bakıldığında, öğretmen sayısı
neredeyse 2 katına çıktı. Burada, artık öğretmen
başına düşen öğrenci sayıları, derslik
başına düşen öğrenci sayıları noktasında çok
önemli ilerlemeler kaydettik.
Yine, bu dönemde, özellikle eğitimde
erişilebilirliğin önünü açacak önemli düzenlemeler yaptık, gerek
okul öncesi eğitimde gerek ilköğretimde gerek ortaöğretimde ve
gerekse yükseköğretimde. Artık eğitimde erişilebilirlik
oranlarına bakıldığında önemli ilerlemeler
kaydedildiğini görüyoruz. Artık her ilimizde bir üniversite, hatta
bazı ilçelerimizde bile üniversitelerimiz var ve insanlar
bulundukları yerlerde yükseköğretime erişebiliyorlar. Okul
öncesi eğitimde de önemli ölçüde ilerlemeler bu dönemde kaydedildi.
Aslında eğitim süreci içerisine bakıldığında, en
önemli unsur, okul öncesi eğitimde erişilebilirliği
artırmak ve çocukların bu dönemde eğitim ortamının
nitelik ve nicelik olarak geliştirilmesi.
Uluslararası
karşılaştırmalara bakıldığında da
Türkiye son on beş yılda eğitim alanında önemli ilerlemeler
kaydeden bir ülke oldu; eğitimde teknolojiyi kullanan, eğitimde
erişilebilirliği artıran bir ülke konumuna geldi. Tabii ki
takdir edersiniz, bu bir süreç. Yani 2002 yılında AK PARTİ
iktidara geldiğinde hâlihazırda bir verili eğitim ortamı
vardı. O dönemde öğretmenlerin özlük hakları ne ise o hâliyle
devralındı.
SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Bakanım, 40
bin öğretmenin atamasını yapın, anlaşalım,
bitirelim bu işi.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
O dönemde gerek okulların kapasiteleri, nitelikleri bakımından
baktığımızda da benzeri bir sorunu görüyoruz.
Daha yapacak çok işimiz var. Yani bir ülkenin
büyümesi için, kalkınması için şu anda en önemli sermaye, sahip
olduğu insan kaynağı ve insan kaynağının
niteliği. Artık yeni dünyada, yeni ekonomik düzende petrolünüzün
olması, doğal kaynaklarınızın olması önemli
değil; önemli olan, nitelikli insan kaynağına sahip olmanız
ve AK PARTİ hükûmetleri olarak bu vizyon içerisinde insana
yatırım yapan, insanı merkeze alan bir anlayışla
eğitime, inovasyona, AR-GE’ye önemli anlamda yatırımlar
yapıyoruz, harcamalar yapıyoruz ve her anlamda da
ayırdığımız kaynağı bu anlamda
artırıyoruz.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – On
altı yıl oldu.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Bakın, 2018 yılı bütçesini görüşüyoruz, 2018 yılı
bütçesinde en büyük payı hangi kesim alıyor? Eğitim. Eğitime
en fazla kaynağı yine bu bütçeden veriyoruz, bunu daha da
artırmamız lazım. Çocuklarımız için, geleceğimiz
için, ülkemizin kalkınması için eğitime ne kadar
yatırım yapsak, ne kadar para harcasak azdır. Bunu hep beraber
başaracağız.
Geçenlerde, bir OECD raporunda çok güzel bir tespit
var, okurken gördüm, yani mesele tek başına okullaşma değil
yani okulları daha fazla yapmanız değil, önemli olan,
öğrenme ortamının ve öğrenmeyi sağlayacak gerekli
donanımın ve koşulların sağlanması ve AK
PARTİ olarak özellikle FATİH Projesi bağlamında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Diğer
sorular ne oldu Sayın Bakan?
SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi
9’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 9’uncu maddesinin (1)
numaralı fıkrasındaki "(Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığınca gerçekleştirilecek şehir
içi raylı ulaşım sistemleri ve metro yapım projeleri ile
diğer demiryolu yapımı ve çeken araç projeleri hariç)"
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Zekeriya Temizel Bihlun
Tamaylıgil Lale
Karabıyık
İzmir İstanbul Bursa
Kadim Durmaz Bülent
Kuşoğlu Musa
Çam
Tokat Ankara İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI
(Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin
“Değişiklik önergeleri üzerinde ayrıca görüşme
yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince
önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
TBMM'de 16/11/2016 tarihinde kabul edilen 6761
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanun’un 6’ncı maddesiyle,
4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu ihale Kanunu’nun 62'nci
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine "ilk yıl
için öngörülen ödenek” ibaresinden sonra gelmek üzere “ yılı merkezî
yönetim bütçe kanununda belirlenen stratejik öneme sahip yatırımlar
veya projeler hariç olmak üzere,” ibaresi eklenmiştir.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin (1) numaralı
fıkrasıyla, 2018 Yılı Yatırım Programı’na ek
yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında
herhangi bir projeye harcama yapılamayacağı ve bu cetvellerde
yer alan projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş projeler
kapsamındaki yıllara sari işlere 2018 yılında
başlanabilmesi için proje veya işin 2018 yılı
yatırım ödeneğinin proje maliyetinin yüzde 10'undan az
olamayacağı belirtilirken, parantez içine alınan
"Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığınca gerçekleştirilecek şehir içi raylı
ulaşım sistemleri ve metro yapım projeleri ile diğer
demiryolu yapımı ve çeken araç projeleri" bu kurallardan istisna
tutularak parantez içinde sayılan söz konusu projelerin 2018
Yılı Yatırım Programı’na ek yatırım cetvellerinde
yer alması ve 2018 yılı yatırım ödeneğinin proje
maliyetinin yüzde 10'undan az olmaması kurallarının
aranmayacağı hüküm altına alınmaktadır.
Görüşülmekte olan 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 9’uncu maddesinin (1)
numaralı fıkrasındaki "(Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığınca gerçekleştirilecek şehir
içi raylı ulaşım sistemleri ve metro yapım projeleri ile
diğer demiryolu yapımı ve çeken araç projeleri hariç)” ibaresi
yukarıdaki yeni düzenlemeye atıf yapmakta ise de 2015 Yılı
Merkezi Bütçe Kanunu’nun 9’uncu maddesinde yer alan benzeri bir hükmün iptali
konusunda yapılan başvuruyu değerlendirip söz konusu düzenlemeyi
Anayasa’nın 87 ve 161’inci maddelerine aykırı bularak iptal eden
Anayasa Mahkemesinin 26/05/2016 tarih E.2015/7, K.2016/47 sayılı
Kararı’nda belirtilen tespit ve açıklamalara da uygun
bulunmamaktadır.
Parantez içinde sayılan projeler için bütçeden
harcama yapılabilmesi için 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kanunu’nda
ödenek tahsis edilmiş olması ve ayrıca bütçe kanununun
yürürlüğe girmesinden sonra Kalkınma Bakanlığı
tarafından hazırlanacak 2018 Yılı Yatırım
Programı’na ek yatırım cetvellerinde yer alması, 641
sayılı KHK'nin 32’nci ve 5018 sayılı Kanun'un 19’uncu
maddesinin gereği ve zorunlu bir sonucudur. Bundan böyle, ödeneği
olmayan ya da yeterli ödeneği olmayan yatırımlara
başlanılmasının, seçim yatırımlarının
yeniden hortlamasının ve zaten sınırlı olan kamu
kaynaklarının çarçur edilmesinin yolu açılacaktır.
Anayasa'nın 161’inci maddesinin dördüncü
fıkrasında, bütçe kanununa bütçeyle ilgili hükümler
dışında hiçbir hüküm konulamayacağı açık bir
şekilde belirtilirken; 163’üncü maddesinde bütçede değişiklik
yapılabilmesi esasları ayrıca düzenlenmiş, Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararnameyle bütçede değişiklik yapma yetkisi
dahi verilmemiştir.
Bütçe kanunlarını diğer kanunlardan
ayrı tutan anayasal kurallar karşısında yasayla
düzenlenmesi gereken bir konunun bütçe yasasıyla düzenlenmesi veya
yürürlükte bulunan herhangi bir yasada yer alan hükmün bütçe yasalarıyla
değiştirilmesi, kaldırılması, uygulanmaması veya
aykırı düzenlemeler yapılması olanaksızdır. Söz
konusu hüküm Anayasa'nın 87, 88, 89, 161’inci maddelerine aykırı
bulunduğundan bu önerge verilmektedir.
BAŞKAN – Zekeriya Temizel ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Şimdi 10’uncu maddeyi okutuyorum:
Mahalli
idarelere ilişkin işlemler
MADDE 10- (1)
Maliye Bakanlığı bütçesinin;
a)
12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan ödenek, 13/1/2005 tarihli ve
5286 sayılı Kanun uyarınca il özel idarelerine devredilen
personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal haklarına ilişkin
ödemelerini karşılamak üzere il özel idarelerine,
b)
12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Köylerin
Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında
köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya köylere
hizmet götürme birliklerine,
c)
12.01.31.00-06.1.0.09-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Su Kanalizasyon ve
Altyapı Projesi (SUKAP) kapsamında belediyelerin içme suyu ve
atıksu projelerini gerçekleştirmek üzere İller Bankası
Anonim Şirketine,
tahakkuk
ettirilmek suretiyle kullandırılır. SUKAP kapsamında
ihtiyaç olması hâlinde genel bütçe kapsamındaki ilgili kamu idaresi
bütçesine veya özel bütçeli idare bütçesine ödenek aktarılabilir. Bu
fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine
yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.
(2) Birinci
fıkranın (a) bendine göre yapılacak ödemelere ilişkin usul
ve esaslar İçişleri Bakanlığı ve Maliye
Bakanlığı tarafından birlikte belirlenir.
(3) Birinci
fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan ödeneklerin, 2018
Yılı Yatırım Programında belirlenmesini müteakip,
KÖYDES Projesi için iller bazında; SUKAP için ise belediyeler bazında
dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve
denetimine ilişkin usul ve esaslar Yüksek Planlama Kurulu tarafından
karara bağlanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğan’a aittir.
Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır, lütfen süresinde
tamamlayalım.
MHP GRUBA ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk
milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe kanununun
10’uncu maddesiyle mahallî idarelere ilişkin işlemler
düzenlenmektedir. 10’uncu maddenin (1)’inci fıkrasında il özel
idarelerine devredilen personelin -ki Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
lağvedilmesiyle- aylık ve diğer her türlü mali
haklarını ödemek üzere buraya ödenek konmaktadır. Bu rutin bir
işlemdir. Aslında, bunun bir takviminin belirlenip her yıl bütçe
kanununda yer almasının önlenmesinde fayda vardır.
Yine, KÖYDES kapsamında köylerin altyapı
ihtiyaçları için il özel idareleri veya köylere hizmet götürme
birliklerine aktarılacak ödenekler burada yer almaktadır.
Yine, SUKAP kapsamında belediyelerin içme suyu
ve atıksu projelerini gerçekleştirmek üzere İller Bankası
Anonim Şirketine tahakkuk ettirilmek üzere kullandırılan
ödenekler burada yer almaktadır. “SUKAP kapsamında ihtiyaç
olması hâlinde genel bütçe kapsamındaki ilgili kamu idaresi bütçesine
veya özel bütçeli idare bütçesine ödenek aktarabilir. Bu fıkra
kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine yardımları
haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.” ibaresi var kanunda.
Buradan da anlaşılmaktadır ki küçük belediyelerimizin, bu
yardıma ihtiyaç duyan belediyelerimizin birçoğu bu hacizle
karşı karşıyadır, artık kendi işlerini,
kanunla kendilerine verilen görevleri yapamaz hâle gelmişlerdir.
Yine bütçe kanunun 10’uncu maddesinin 2’nci
fıkrasıyla 1’inci fıkranın (a) bendine göre yapılacak
ödemelere ilişkin usul ve esaslar İçişleri
Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılacağı
belirlenmektedir. 10’uncu maddenin (3)’üncü fıkrasında ise “Birinci
fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan ödeneklerin, 2018
Yılı Yatırım Programında belirlenmesini müteakip,
KÖYDES Projesi için iller bazında; SUKAP için ise belediyeler bazında
dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve
denetimine ilişkin usul ve esaslar Yüksek Planlama Kurulu tarafından
karara bağlanır.” denilmektedir. Buradan da
anlaşılmaktadır ki Yüksek Planlama Kurulu Hükûmet üyelerinden
oluştuğuna göre burada ihtiyaca göre değil, siyasi tercihe göre
bir dağılım söz konusu olacaktır.
Değerli milletvekilleri, 10’uncu maddeyi
dikkatle incelediğimizde, özel idare ve belediyelerin
kaynaklarının kanunlarla kendilerine verilen asli görevlerini yerine
getirme konusunda yetersiz olduğu ortadadır. Dolayısıyla,
bu projeler için kaynak aktarıp, belediyeler ve özel idarelerini kaynak
arayışı için farklı yerlere yönlendireceğinize,
buralarda, Ankara’nın kapısında bekleteceğinize konuyu
kökten çözecek bir çalışma yapılması lazım. Bu manada
da Belediye Gelirleri Kanunu’nun ve özel idare paylarının ciddi
manada masaya yatırılması lazım.
Tabii, bunları görüşürken de tek
başına nüfus kriterine göre konuşmak bugüne kadar bizi yeterli
çözüme ulaştıramamıştır arkadaşlar.
Dolayısıyla bu konuda ihtiyacı karşılayacak, sorunu
kökten çözecek bütün kriterleri masaya koymamız gerekmektedir. Bu
çerçevede, köylerin, beldelerin ve illerin coğrafi genişliği,
iklim şartları, turizm beldeleri açısından yaz ve
kış nüfusları gibi birçok farklı kriter göz önüne alınarak
belediye gelirleri ve özel idare payları buna göre düzenlenmelidir. Yoksa,
her yıl bütçe kanununa konulacak birtakım kaynaklarla bu
sorunları kalıcı olarak çözmek mümkün değildir, bu ancak
günü kurtarma operasyonu olur.
Değerli milletvekilleri, 6360 sayılı
büyükşehir belediyesi Kanunu’yla birlikte köyler ve belde belediyeleri
kapatılmıştır. İlçe belediyelerinin de gelir
kaynaklarının önemli bir kısmı büyükşehir
belediyelerine devredilmiştir. Bu sebeple, ilçe belediyeleri kendilerine
ayrılan kaynaklarla kendi görevlerini yapamaz hâle gelmişlerdir. Bu
bakımdan, ilçe belediyelerinin gelirlerini artıracak bir düzenlemeye
de acilen ihtiyaç vardır. Ayrıca ilçe belediyeleri tarafından
yapılabilecek birçok hizmetin de büyükşehir belediyelerinin yetkisine
bırakılması hem bu hizmetlerin pahalanmasına sebep olmakta
hem de vatandaşlarımızın hizmete
ulaşımını güçleştirmektedir.
Diğer yandan, özellikle turizm bölgelerindeki
belediyelere kaynak aktarılırken sadece nüfus kriterine göre planlama
yapılması haksız bir uygulamadır. Bugün Muğla’ya
mevcut 923 bin nüfusuna göre kaynak aktarılmaktır ancak
Muğla’mız ve ilçeleri yıl boyu milyonlarca yerli ve yabancı
turisti ağırlamaktadır. Dolayısıyla belediyelerimiz
şehrin altyapısını buna göre yapmak zorundadır. Yoksa,
yapılan altyapı hizmetleri de, üst yapı hizmetleri de yetersiz
kalacak ve günlük belediye hizmetleri de aksayacaktır. Kısaca ifade
etmek gerekirse, belediyelere en azından kendilerine kanunla verilen
görevlerini layıkıyla yapabilecek miktarda, objektif kriterlere göre
ve adil şekilde kaynak ayrılmalıdır. Burada şunu da
ifade etmek gerekir ki: Yerel yönetimlerde hizmet kalitesinin yükseltilmesi ve
hizmet hızının artırılması maksadıyla
yapılacak her türlü düzenlemeye Milliyetçi Hareket Partisi olarak
katkı vermeye hazırız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, biraz da mahallî idarelerinin seçilmiş ve
atanmış mensuplarının hak ve hukuklarını,
beklentilerini dile getirmek istiyorum. Yıllardır
muhtarlarımızın özlük haklarıyla ilgili burada çok
konuştuk, Allah’a şükür muhtarlarımızın özlük
hakları belli bir zemine oturdu. İnşallah, bundan sonra geri
adım atılmaz, daha da iyiye doğru bir gelişme olur.
Yine, mahalle muhtarlarımızın,
kendilerinin -bugün en önemli sorunlarından biri- muhtarlık
ofisleriyle ilgili sorunları vardır. Bazı belediyeler bu sorunu
çözdüğü hâlde bazı belediyelerin bu konuda herhangi bir adım
attığı yoktur. Burada, Hükûmetimizin, bütün belediyelerin bütün
bu muhtarların ofis sorununu çözecek bir adım atmasında fayda
vardır.
Değerli milletvekilleri, bir başka sorun
da belediye başkanlığı yapmış değerli
insanların emeklilik haklarıyla ilgilidir. Tabii,
çalışırken herkes belirlenen kriterlere göre belediye
başkanı ödeneğini almaktadır ancak emeklilikte durum
aynı değildir. Özellikle, emekliyken belediye başkanı
seçilen BAĞ-KUR ve Sosyal Sigortalar Kurumu emeklileri emekli
oldukları için kendilerinden prim kesilmemekte ve bu durumdaki belediye
başkanlarımız belediye başkanlığı süresi
bittikten sonra makam tazminatı alamamaktadır. Çalışanlar
için belirlenen ortak kriterler emekliler için de belirlenmeli ve emekli olan
bütün belediye başkanları da aynı haklarından
yararlanabilmelidir.
Yine, il genel meclisi üyelerimiz önemli görevler
yapmakta ancak bunların ne bir sosyal güvencesi bulunmakta ne de emeklilik
hakları bulunmaktadır. İl genel meclisi üyelerinin görevleriyle
mütenasip bir özlük hakkına kavuşturulmasının da
zamanı gelmiş, geçmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; belediye meclis üyelerinin de ne özlük hakları ne sosyal
güvenlikle ilgili herhangi bir güvenceleri vardır. İl genel meclis
üyeleri ve muhtarlar kamu görevlisi olarak görevleri süresince silah
ruhsatı alabildikleri hâlde belediye meclisi üyeleri bu haktan mahrumdur.
Belediye meclis üyelerinin de bu sorununun çözülmesi yerinde olacaktır.
Ayrıca belediye meclis üyelerinin de görevleriyle mütenasip bir sosyal
güvenceye kavuşturulması yerinde olacaktır.
Bu arada, ülkemiz genelde geçerli olan bir soruna
dikkatlerinizi çekmek istiyorum. İmar planları yapılırken
bir ilde kullanılabilecek bütün alanlar en iyi şekilde
planlanmalı, şehirlerimiz bir kimliğe
kavuşturulmalıdır. Bu iş yapılırken de tarım
alanlarının korunması muhakkak sağlanmalıdır. İnsanoğlu,
bugüne kadar birçok şeyi fabrikalar kurarak üretmiştir ancak bugüne
kadar tarım arazisi üreten bir fabrikayı kurmayı
başaramamıştır.
Yine, seçim bölgem Muğla örneğinden yola
çıkarak bir hususu daha dile getirmek istiyorum. Bugün, dünyadaki çam
balının yüzde 90’ını Türkiye, Türkiye’deki çam
balının da yüzde 90’ını Muğla ilindeki arıcılarımız
üretmektedir. Muğla üzerinden yola çıkarak, bu şehir
planlamaları yapılırken arıcılık gibi, çam
balı gibi yöresel ürünlerin üretimlerini koruyacak ve bu ürünlerin
üretimlerinin sürekliliğini sağlayacak tedbirlerin
alınması, bu üretimlere zarar vermeyecek bir şehir
yapılanmasının kurulması da zorunludur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün Hükûmetin de gündemindeki en önemli husus taşeron
yasasıdır. Bu konuda, taşrada herkesin beklentisi var ama
yasanın kapsamıyla ilgili bugüne kadar daha Hükûmet üyeleri de detay
olarak Parlamentoya bilgi veremediler -buna ilgili bakan, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı da dâhil- ancak bu konuda özellikle belediyelerde
çalışan taşeron işçilerinin de beklentisi yüksektir.
Bunların da beklentilerini karşılayacak bir taşeron
düzenlemesinin yapılmasını onlar adına talep ediyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2018 yılı
mali bütçesinin devletimize, milletimize hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi ve ekranları başındaki aziz Türk
milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’e aittir.
Buyurun Sayın Tümer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesini
oluşturan “Mahalli idarelere ilişkin işlemler” üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Büyükşehir belediyelerinin yönetim
yapısındaki son düzenleme 6 Aralık 2012 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 6360 sayılı Yasa’yla
gerçekleşmiştir. Kırsalın, çiftçinin ve tarımın
geleceğini ilgilendiren ve biçimlendiren kanun “Kervan yolda düzelir.”
anlayışıyla çıkarılmış ve hem yerel
yönetimleri hem tarımı hem de kırsalda yaşayanları
hazırlıksız yakalamıştır. Bu durum, bir kanunun
çıkış gerekçesi ve yaklaşımı ile ters düşen
bir olgudur çünkü Kanun, toplumsal uzlaşı ve politik bilgilendirme
olmadan, yerelde yaşayan ve yaşam yerinin statüsü değişen
halka sorulmadan çıkarılmıştır. Özellikle
kırsaldakiler, kanunla geleceği biçimlenecek çiftçiler, konuyu yani
Büyükşehir Kanunu’nu tam olarak ele alamamış,
kavrayamamış ve Kanun’un kendileri açısından gelecekte kötü
şeyler getireceğinin de farkına varamamıştır.
Değerli milletvekilleri, 6360 sayılı
Büyükşehir Belediye Kanunu ile birlikte “büyükşehir”ler
“bütünşehir”ler olmuş, merkezî idarenin temsilcisi olan valinin
denetleyici rolü sözde yerelin güçlenmesi adına tartışmalı
hâle gelmiştir. Bu düzenlemeyle birlikte, yaklaşık 1.600 kasaba
belediyesi ile 16 binden fazla köy ve 30 ilde il özel idaresi ve il genel
meclislerinin tüzel kişiliği 30 Mart 2014’teki ilk mahalli idareler
seçiminden sonra kaldırılmıştır. Kanunla, tarım arazileri
kentsel araziye dönüşmüş, yeni rant alanları
yaratılmış, tarım arazileri ve taşınmazlar
üzerinde amaç dışı kullanımlar artmış ve
devamında, kır kültürü, köylülük kültürü bitirilmeye yüz
tutmuştur.
Tarımın ülkemiz için gerçek bir “sigorta
ve güvence” aracı olması, tarıma ev sahipliği yapan
kırsal alanlar geleceği korumak açısından çok önemlidir
yani kırsal ve kırsallık, tarımsal üretim ve
devamlılık için, kültürel geçmişi korumak ve yaşatmak için,
bireylerin sağlıklı, mutlu bir ortamda, bulundukları yerde
yaşamlarını sürdürebilmeleri için, temiz hava, doğa ve
sağlıklı beslenebilmek için, yazılı olmayan kültürel
mirası korumak için, toprağın sahiplenilmesi ve sürdürülebilir
kullanımı için, toprakları ranta kurban etmemek için,
geçmiş ve gelecek arasında köprü oluşturmak için, kendine
yetmeye çalışan yoksul ve orta sınıf için çok önemlidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, tarım ve
kırsalın belirtilen önemleri Büyükşehir Kanunu’yla tehdit
altına girmiştir. Bir yanda kırdaki insan, bir yanda çiftçi, bir
yanda tarım toprakları, doğal kaynaklar tehdit
altındadır. Türkiye, kanunla kentleşen bir ülke durumuna
gelmiştir ve bu son derece tehlikeli bir süreçtir. Türkiye’de kırsal
nüfusun en fazla olduğu iller aynı zamanda büyükşehir
kapsamına giren illerdir. Bu illerdeki kırsal nüfusun artık
“kırsallık” tanımı kalmamıştır. Mahalle
statüsüne dönüştürülen buradaki köy ve kasabalar artık geleneklerini,
ortak kullanım alanlarını, mezarlıklarını,
çeşmelerini, maddi, manevi değerlerini yitirme noktasına
gelmiştir. Büyükşehir kapsamındaki illerin büyük bölümü
kıyılardadır. Kanunla büyükşehirlere verilen yetkiler bu
kıyıların, tarım alanlarının, doğal
kaynakların amaç dışı kullanım yollarını
ortaya çıkarmıştır. Kanunla büyükşehir
sınırlarına dâhil edilen köylerde yaşayanlar, içme suyu,
atık su gideri, altyapı yatırımları ve benzerleri için
zamanla bedel, katılım payı gibi yeni harcama kalemleriyle
karşılaşmaktadır. Bu giderler zaman içinde metropol
alandaki fiyatlar düzeyine ulaşarak gittikçe daha ağır maliyetli
bir yaşama mahkûm edecektir. Kanunla kırsaldaki hizmetler
büyükşehir değerleri üzerinden belirlenmeye
başlanmıştır ancak zaten yoksulluk kırsalda
kronikleşmiştir. Bu hizmet sunumu yaklaşımıyla daha
yüksek maliyetler çıkmıştır. Bu durumda yeni bir
kırdan kente göç dalgasıyla karşılaşmak işten
bile değildir.
Türkiye’de kullanılan suyun yüzde 75’inin
tarımda kullanıldığı düşünülürse, su artık
kamu için büyük bir gelir kapısı, çiftçi ve kırdaki aile için
büyük bir yaşama maliyetini beraberinde getirmiştir. Bahçedeki, tarladaki,
yayladaki, meradaki su, şehir şebeke fiyatıyla
ücretlendirilmiş, buralarda belediyelerin bir yatırımı
olmadan belediyelere su geliri ortaya çıkartılmıştır.
Değerli milletvekilleri, kanunla birlikte
tarımsal ve kırsala yönelik yeni rantlar oluşmuş, meraların
amaç dışı kullanımının önü
açılmış, doğal kaynaklar üzerinde baskı
artmış, kırsalda yaşam maliyeti artmış, küçük
çiftçi kente göçe zorlanmış ve toprakları elden gitmiştir.
Yeni kanunla birlikte, kırsaldaki sermaye için yeni ucuz iş gücü
ortaya çıkmış, kırsal arazi kentsel arsaya
dönüşmüş ve kırsal bölge topraklarının imara
açılması kaçınılmaz olmuştur. Toprak artık
sermaye birikim aracı hâline gelmiş ancak bu durum kırdaki için
değil, kırın kaynaklarını ranta çevirmek isteyenler
için geçerli olmuştur. Büyükşehir belediyesi olgusu, merkezî
politikaların en küçük birimlerine kadar yayılmasının
aracına dönmüş, merkezî idarenin gücünü yerel düzeyde
etkinleştirmenin mekanizması olarak etkili bir araç konumuna
getirmiştir. Kanun yönetimin tek elde toplanmasını
sağlayan, yereldeki farklılıkları görmeyen, özgünlükleri
göz ardı eden bir düzenlemeyi getirmiştir. Kırsal
yaşamın kendine özgü niteliklerini, değerlerini
aşındırmıştır. Kanunla köylere yönelik
yürütülecek hizmetler kentin öncelikleri içinde geri planda
bırakılmıştır. Kent-kır ayrımını
ortadan kaldıran kanunla genişleyen belediyenin hizmet
alanının büyük bir kısmını, yerleşim bölgesi
olmayan tarım arazileri, meralar, orman alanları ve ekolojik
hassasiyeti bulunan bölgeler oluşturmuştur. Kanunun bu hâli kır
nüfusunu azaltmakta, tarımsal üretim maliyetini ve kırda yaşama
maliyetini yükseltmektedir.
Sayın milletvekilleri, köyler, kasabalar idari
olarak şehir nüfusuna dönüştürülebilir ama bin yıllık
yaşam geleneğine devam edildiği göz önüne
alınmalıdır. Bu yapıyı bozmak kolay
olmamalıdır. Kanun sadece ekonomik boyutla ön plana
çıkmıştır. Bireyi, kültürü, sosyolojik bakış
açısını dikkate almamıştır. Bu hâliyle
tarımı, kırsalı bugünkünden çok daha zor günler
beklemektedir. Yerel halka sorulmadan çıkarılan kanun, yerelin
değerlerini ve sosyoekonomik yaşam biçimini olumsuz etkilemektedir.
Burada belediyecilik anlayışına, yerel yönetim
anlayışına sorumluluklar ve yeni yetkiler düşmektedir.
Yerel yönetimler kanunla ortaya çıkan tehditleri bertaraf etmek için vatandaşı,
kırsal yapıyı, tarımı, doğal kaynakları ön
plana alan bir politik duruş benimsemek durumundadır.
Başta Adana’daki raylı sistem olmak üzere,
metro, büyük sanat yapıları, dere yataklarının ve
nehirlerin ıslahı devlet eliyle gerçekleşmelidir. Büyükşehirlere
merkezî Hükûmetten gelen paylar artırılmalıdır. Öz gelir
çeşitliliğinin yetersizliği, kredi alımında yürütülen
prosedürün zorlukları da belediyeleri kıskaca
almıştır. Özellikle muhalif belediyelere bakanlıklardan
projelere yatırım ve hibe sağlanmasının önü neredeyse
kapatılmıştır.
Büyükşehir belediyesi modelinin kendisi sorunlu
bir yönetim modelidir. Alan büyüklüğü görev/yetki ilişkileri ve üst
kademeyle alt kademe ilişkileri bakımından kapsamlı biçimde
yeniden tanımlanmalıdır. Kentsel ve kırsal yerleşmeler
sınıflandırılmalı, bunlar kentsel belediye ve
kırsal belediye ana sınıfları içinde sosyoekonomik
özelliklere uygun yönetim modellerine kavuşturulmalıdır.
Ülkemizin tarımsal ve sınai üretimini mümkün kılmak,
artırmak, ülke geneline dengeli biçimde yaymak, ancak bünyeye uygun
yönetim modelleriyle gerçekleştirilebilir.
Ölçek ekonomisinden yararlanmanın çok
farklı yolları vardır. Bunlardan biri de yerel yönetim
birlikleri sistemidir. 6360 sayılı Yasa’yla birer küçük yerleşim
birimlerine ve mahalleye dönüştürülen, merkeze uzak köylere sunulan hizmet
kalitesi düşmektedir. Bu hizmetlerin sunulması için yapılan kamu
harcamaları verimsiz ve pahalı hâle gelmektedir. Büyükşehir
belediyelerinin yetki ve görevlerinin ilçe belediyelerine göre
orantısız olması ve bazı hizmetlerin niteliği
gereği, örneğin çöp toplama hizmetinin ilçe, depolama, imha etme
işinin büyükşehirde olmasıyla 2 yerel yönetim birimi
arasında pratikte bir denetim yetkisi ortaya çıkmıştır.
Yerel ve ortak nitelikli hizmetlerin ilçe belediyeleri tarafından
sunulduğu durumlarda bütçe, imar, ulaşım ve altyapı gibi
birçok konuda büyükşehir belediyesinin denetleyici nitelikte yetkilerinin
olduğu ve bu yetkilerini ayrı bir tüzel kişiliği bulunan
ilçe belediyeleri üzerinde uyguladığı söylenebilir.
Büyükşehir belediyelerinin, kurumsal olarak,
illerde merkezî bir planlama ve koordinasyon birimi olmak yerine tek yetkili
bir yönetim birimi hâline dönüştürüldüğü görülmektedir. Bu hizmetlere
bakıldığında, ilçe belediyelerinin aslında
büyükşehir belediyelerine bağlı birer belediye şubesi gibi
çalışmasının öngörüldüğü söylenebilir. Özellikle
yüzölçümü büyük olan illerde büyükşehirlerin kendi sorumluluk
alanlarındaki hizmetleri yerine getirmek için uzak ilçe merkezlerinde
müdürlükler açtığı görülmektedir. Ancak, var olan ilçe
belediyelerine bu hizmetlerin yetki ve sorumlulukları verilmek yerine yeni
birer bürokratik örgütlenmeye gidilmesi anlamsızdır.
İl özel idareleri gibi kırsal alanın
yönetiminde uzmanlaşmış birimler yerine, büyükşehir
belediyeleri gibi, bu alanda birikimi olmayan bir birim kırsal alanı
yönetmeye başlamıştır. 6360 sayılı Yasa öncesinde
büyükşehir belediyelerinin öz gelirlerinin gerilediği, mali olarak
merkeze bağımlılığının
arttığı görülmektedir. Buna karşılık, merkezî
hükûmetin genel bütçe vergi gelirlerinden büyükşehir belediyelerine
aktardığı payların kişi başına öngörülen
miktarında bir artış görülmektedir.
6360 öncesinde Karayolları Genel
Müdürlüğünün görev alanına giren bazı hizmetler büyükşehir
belediyelerine devredilmiştir. Geçmiş dönemde kent içinde bile
sağlıklı olarak yerine getirilemeyen ana yolları yapmak,
yaptırmak, bakım ve onarım işleri ile bu yolların
temizliği ve karla mücadele çalışmalarını yürütmek
gibi hizmetlerin, yeni düzenleme sonrasında kent merkezlerine uzak
bölgelerde yerine getirilmesinin pratikte karşılığı
yoktur.
Bütünşehir yasasının ardından
geniş bir coğrafyaya hizmet üretmek zorunda kalan büyükşehir
belediyeleri hizmetleri aksatmakta ve bu büyük sıkıntılara yol
açmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Tümer.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir konuşacaktır.
Sayın Pir, buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ZİYA PİR (Diyarbakır)
– Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Halkların
Demokratik Partisi adına 10’uncu madde üzerinde konuşmak üzere söz
almış bulunmaktayım.
Bu maddeyle, kaldırılan Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünden il özel idarelerine devredilen personelin özlük
haklarının ödenmesi -ödeyin, destekliyoruz- KÖYDES kapsamında
yolu ve suyu olmayan köylerin altyapılarının desteklenmesi -siz
yapın, biz destekleriz, destek bizden, siz yapın lütfen- ve SUKAP
kapsamında belediyelerin içme suyu ve atık su projelerinin İller
Bankası aracılığıyla desteklenmesi amacıyla
düzenleme… Düzenlemeyi biz yaparız, siz vatandaşın
yapılacak bir şeyi varsa yapın lütfen. Yani destekliyoruz,
tamamen destekliyoruz bunu yeter ki vatandaş için bir şeyler
yapılsın. Bu maddeyi böylelikle kapatmış olayım.
Şimdi, değerli milletvekilleri, son
günlerde ben özellikle burada sunumlarını yapan bakanları
dikkatlice dinledim ve normalde 317 milletvekili olan bir iktidar partisinin
bakanlarının buraya öz güvenle çıkıp kendi projelerini öz
güvenle müdafaa etmeleri, sunmaları gerekirken biz ne gördük burada?
Özellikle Dışişleri Bakanı, Avrupa Birliği
Bakanı, Adalet Bakanı -İçişleri Bakanından hiç
bahsetmek istemiyorum, seviyemi düşürmek istemiyorum- ne yaptı
burada? Durup dururken, hiçbir şey yokken agresif bir sunum yapmaya
başladılar. “Niye acaba?” diye sorarsanız, bana göre, içerideki
ve dışarıdaki gelişmeleri artık takip edemiyorlar,
yetişemiyorlar, metal yorgunluğu var. Bu yüzden, bu şekilde
agresif davrandılar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, devlet
aklı hâlâ “Kürt’ü, muhalifi, bilim adamını nasıl
bastırırım?” noktasında duruyor. Oysa şu an dünyada
yeni bir medeniyet kurulması söz konusu. Ne devlet aklının ne
devletin ne bakanlıkların bundan haberi var; haberleri yok ve bu
gidişatı biz kaçırıyoruz.
Bakın, bundan birkaç ay önce, 9’uncu ayda ben
“bitcoin”le ilgili bir soru önergesi vermiştim. Cevabı geldi, Merkez
Bankasının değerlendirmesi aylar sonra geldi ve burada diyor ki:
“İlgili herhangi bir yasal düzenleme yoktur -tamam- ve BDDK elektronik
para olmadığını tespit etmiştir.” Günaydın, yani
“bitcoin”in ya da “ethereum”un elektronik para olmadığını
bütün dünya biliyor, bunu söylemek için bana cevap vermesine gerek yoktu. Ama
Hükûmetten önce başkası cevap verdi, nadide kuruluşlarımızdan
Diyanet İşleri Başkanlığı fetva verdi ve dedi ki:
“Bitcoin dinen uygun değildir.” Hayda! “Bitcoin dinen uygun
değildir.” Ben o konuya hiç girmek istemiyorum. Sayın Bakan, siz de
kafanızı eğdiniz, haklısınız. Bence bu meseleyi
Diyanet İşleri Başkanlığının insafına
lütfen terk etmeyelim, kendimiz bir çalışma yapalım.
Bizim meseleyi ne yücelterek ne de
şeytanileştirerek ele almamız gerekiyor, ülkemiz ve
insanlarımız için yararlarını ve zararlarını
ortaya çıkarmamız gerekiyor.
Bütün dünya bu -biraz önce dedim ya yeni bir
medeniyet- “blockchain” “hashgraph” “fintech” “bitcoin” “ethereum” gibi
kavramları kullanırken siz hâlâ “Kürt’ü nasıl
bastırırım, burada ‘kürdistan’ kelimesini nasıl
yasaklarım.” onun peşindesiniz. Günaydın demek istiyorum, dünya
başka yerlere gidiyor, biz de uyanalım artık. Daha doğrusu,
biz uyanığız zaten de siz de uyanın.
Değerli milletvekilleri, salı günü burada
bir konuşma yapıyordum, yerli uçak ve otomobil meselesinde
kalmıştık. O zaman da demiştim, arkadaşlar “yerli
uçak” ve “yerli otomobil” diye bir şey yok, “yerli marka” deyin buna,
“yerli marka otomobil” “yerli marka uçak” deyin. O zaman bizden de destek
alırsınız ama öyle yaparsanız, geçen gün de söyledim, komik
duruma düşersiniz.
Bakın, 2007’de seçim beyannamenizde şöyle
bir şey var: “Türkiye ‘takeoff’a geçiyor.” Şöyle resimlerle
gösterelim de daha belirgin olsun. 2011’de “Yerli Uçağımız
Göklerde” diye afişler astınız, “Yerli Uçağımız
Göklerde.” Başbakan o zaman Sayın Erdoğan’dı. Şuraya,
uzaklara da bir uçak, çekirgeye benzeyen bir grafik koymuşsunuz, ayıp
etmişsiniz. 2015’e gelince ne değişti? Başbakan
değişti, o çekirge de oradan silindi, yerli yolcu
uçağımızı yapıyorsunuz. Yeter mi, keser mi? Kesmez.
Dediniz ki: “Kendi savaş uçağımızı yapalım.”
Artık Davutoğlu savaş uçağını yapıyordu. Ne
zamanlar? Hani, Selahattin Başkana “Ben artık Selahattin
demeyeceğim.” diyordu, o zaman savaş uçağına geçti. Daha
sonra baktı, ya bir süreç var, ağır aksak işleyen bir süreç
vardı, barış süreci ve “Bu olmaz, ayıp oluyor, başka
bir şey bulalım…” Ne bulalım? Düşündüler, ya ne olur, ne olur,
neyi henüz afişlemedik? Elektrikli otomobili. “Elektrikli otomobil
yapıyoruz arkadaşlar.” dedi. Sonra ne oldu, Türkiye uçtu mu?
Hayır.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Kendisi uçtu!
ZİYA PİR (Devamla) – Uçan bir şey
oldu, o da Sayın Davutoğlu. Öyle bir uçtu ki daha Meclise bile
uğrayamıyor o gün bugündür.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
işler şakaya gelmez, bu işler öyle… Seçim vaatlerinde falan
bunları koyabilirsiniz ama arkasında durmanız gerekiyor, bir
şeyler yapmanız gerekiyor. Yoksa, insanlar şöyle grafikler
yapar, sonra der ki: “Burada AK PARTİ’liler uçuyoruz, uçak falan yok.” Ama
bu halkı bir yere uçuruyorsunuz siz bu gidişle, uçuruma doğru
uçuruyorsunuz, bundan vazgeçin lütfen.
Şimdi, bunları atalım bir kenara. Ben
de hani, Süleyman Soylu çıkmıştı ya buraya, onun gibi bir
şeyler yapayım dedim ama onun gibi artistlik hareketler
yapamıyoruz. Biz biraz daha konumuza dönelim.
Şimdi, yanlış anlamayın,
tekrarlıyorum: Biz yerli marka otomobile ya da uçağa karşı
değiliz, biz de bunun arkasındayız ama bunu düzgün yapmak
lazım.
Bir de Sayın Sanayi Bakanı, TÜBA ödülleri
töreninde şöyle bir konuşma yapıyor, diyor ki: “Bizim bütün
gayretimiz bilim merkezi, teknoloji üssü ve ileri sanayi ülkesi bir Türkiye’yi
inşa etmek.” Şimdi, AK PARTİ’liler burada bu “inşa” kelimesini
almış, herkes üstüne atlıyor, inşa “Binaları inşa
edelim...” Binaları inşa ediyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bütün
dünyada şu konuşuluyor: Kalite detaydadır, kalite detayda. Ben
altı ay önce burada bir konuşma yaptım, Dicle Teknokent, hani “bilim
merkezi teknoloji üssü” diyorsunuz ya aynı konuşmayı
aşağı yukarı tekrarlamak zorundayım burada maalesef.
Yine iki gün önce internet sitelerini araştırdım, baktım,
nedir ya, bunlar ne iş yapar diye baktım. Hiçbir değişiklik
yok, iki tane sayfası değişmiş. Nereye
tıklarsanız tıklayın 25 sayfası var, şu sayfa
çıkıyor: 2691 sayılı Kanun’u yazmışlar, şu
sayfa, nereye tıklarsanız tıklayın bu çıkıyor karşınıza.
Hedeflerimiz diyorsunuz, o sayfa çıkıyor; ortaklar diyorsunuz, bu
sayfa çıkıyor; ondan sonra, kurum vergisi muafiyeti, şu sayfa;
gelir vergisi, bu; KDV, bu; prim desteği diyorsunuz, bu sayfa
çıkıyor; personel avantajı, bu; yabancı uyruklu personelle
ilgili, bu sayfa çıkıyor; akademisyenler için AR-GE desteği,
şu çıkıyor; yatırım istisnası falan, bu sayfa
çıkıyor; bu da boş, boş sayfa. Bunları da geçelim,
giriş sayfasında haberler var, en son haber, 7 Şubat 2017’de
bilim teknolojiden bahsediyor, 7 Şubat 2017’de WhatsApp’la ilgili bir
haber yazmışlar, gülünç bir durum. Ama misyon ve vizyonumuz bu
altı ayda değişmiş, tebrik ederim.
Dedim ya şurayı bir arayalım kim var?
İdari yapı sayfasını tıkladım, bir tane isim
“Profesör X Genel Müdür” ulaşamıyorsunuz. Bir sayfa beni çok şey
yaptı. Geçen de aynı sayfalar çıkıyordu, Teknoloji Transfer
Ofisi, heyecanlandım, tıkladım. Ne çıkıyor biliyor
musunuz? Koskocaman bir sayfa bir hiç. Eskiden en azından öbür metin
vardı, bu sefer onu da kaldırmışlar, koskocaman bir hiç,
sizin vizyonunuz bu.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Önemli olan
bunu başarmak!
ZİYA PİR (Devamla) – Arayalım dedik.
Bize ulaşın, bizimle iletişime geçin. Telefon numarası,
artı 90, gerisi boş; faks numarası, artı 90, gerisi
boş. Mümkün değil ulaşamıyorsunuz. Valiliği
arattım, o ona bağladı, bu buna, dediler ki: “Öyle bir bina var
biliyoruz ama bizde kayıtları yok.” Telefon kayıtları
valilikte de yok.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Cibali karakolu gibi.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Ne zaman
kurulmuş Ziya Bey, ne zaman? Yıllardır kurulmuş.
ZİYA PİR (Devamla) – Tabii, 2010’da
kurulmuş, heyecanla atlamışsınız üstüne, binayı
kurmuşsunuz, 2010’da faaliyete girmiş ve orada insanlar ne diyor
biliyor musunuz? “Onun üst katında çok güzel mangal yapılıyor.”
diyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Güzel bir
restoranı var evet, güzel bir restoranı var.
ZİYA PİR (Devamla) – Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ilk söz Samsun
Milletvekili Fuat Köktaş’a aittir.
Sayın Köktaş, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan
2018 yılı Merkezi Bütçe Kanun Tasarısı’nın 10’uncu
maddesi üzerine şahsım adına lehte söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu ve Samsunlu hemşehrilerimi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz geçmişten
bugüne kadar yöntemleri farklı da olsa hedefleri aynı olan darbeler,
muhtıralar, terör, siyasi ve ekonomik krizler gibi olaylarla defaatle
karşı karşıya kalmıştır, güven ve istikrar
bozulmuştur. Güven ve istikrarın bozulması, fabrika
şalterlerinin inmesi, iş yerlerinin kapatılması,
istihdamın azalması ve üretimin de durma noktasına gelmesi gibi
birçok sonucu da ortaya çıkarmıştır.
Her ülke vatandaşının devletinden
beklediği sağlık, eğitim, ulaşım, altyapı
gibi temel hizmetleri alamaması, birçok sosyal ve ekonomik sorunları
beraberinde getirmiş, ülkemiz IMF’ye mahkûm olmuştur. Bu kötü
gidişe “dur” demek için seçim sandığını fırsat
bilen aziz milletimiz, 3 Kasım 2002 seçimlerinde “Yeter artık, söz de
karar da milletindir.” diyerek; halka hizmeti Hakk’a hizmet gören halkçı,
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
anlayışıyla devletçi, halkımızın geleceği,
devletimizin bekası için reformlar yapacağına
inandığı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
liderliğindeki AK PARTİ’yi, devrimci bir hükûmeti iş
başına getirmiştir.
AK PARTİ iktidarı kısa, orta ve uzun
vadeli planlamalarla çözümler üreterek yukarıda saymış
olduğum ekonomik ve sosyal sorunları bir bir çözmeye
başlamış, içeride siyasetin, dışarıda ise
Türkiye'nin itibarını artırmaya başlamıştır.
Bu ilerlemeyi içine sindiremeyenler, Türkiye'nin büyümesini, gelişmesini
istemeyenler her dönemde olmuştur. Ülkemizin birliğine,
dirliğine, istikrarına yönelik birçok saldırıyla da karşı
karşıya kalınmıştır.
Sayın milletvekilleri, üzerinde şahsım
adına söz aldığım bütçe kanunu tasarısının
10’uncu maddesinde yer alan BELDES, KÖYDES ve SUKAP projelerini hayata geçiren
AK PARTİ iktidarı, kaynaklarını sağlamış,
kronikleşmiş sorunları çözmüş, köylerimizde yaşayan
vatandaşlarımıza devletin sıcak yüzünü göstermiştir.
Güçlenen Türkiye yıllardır mücadele ettiği
kronikleşmiş sorunları bir bir çözerken, içerideki
sorumluluklarının yanında, dünyanın neresinde olursa olsun,
yoksulluğa, zulme uğrayan, yaşadığı doğal
afetler sonucunda yardım bekleyenlere “Veren el, alan elden üstündür.”
anlayışıyla ilk uzanan yine Türkiye Cumhuriyeti’nin eli
olmuştur. Ekonomisi büyümüş, ihracatı ve millî geliri
artmış, içeride ve dışarıda devraldığı
borçlarını bir bir ödemiştir. Dünyada alınan kararlara
seyirci kalan bir ülke olmaktan çıkan Türkiye, masanın etrafında
yerini alan bir konuma gelmiştir. Bu süreç içerisinde,
insanlarımızın kardeşliğine, adalet, demokrasi ve
özgürlüklerine kasteden FETÖ terör örgütü olmak üzere nice hain
girişimlere maruz kalınmıştır. İşte bu
Türkiye, ülkemizi yakinen ilgilendiren bölgemizdeki olaylara müdahale ederek
geleceğini sağlam temeller üzerine inşa etmeye devam etmektedir.
Filistin başta olmak üzere Somali’ye, Arakan’a,
Yemen’e ve iç savaştan ülkelerini terk eden Suriyelilere, “Dünya 5’ten büyüktür.”
diyen Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın eli uzanmıştır.
Son günlerde ABD’nin Kudüs’ü başkent ilan
etmesine de en güçlü ve en yüksek tepki yine Türkiye’den
çıkmıştır. İnsanlığın ortak değeri
olan Kudüs’ü oldubittiyle İsrail’in başkenti yapmak isteyenleri
şiddetle kınıyoruz. Alınan kararı reddediyor, bu
kararı alanlara geçit vermeyeceğimizi bir kez daha
haykırıyoruz. Filistin’in ve mazlum halkının hak ve
hukukunun yok edilmesine asla müsaade etmeyeceğiz.
Bütçenin hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Şahıslar adına ikinci ve son
konuşmacı Uşak Milletvekili Özkan Yalım olacaktır.
Sayın Yalım, buyursunlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan, Yüce Divan.
Çok değerli çalışma
arkadaşlarıma ve de ekranları başında bizi izleyen
bütün vatandaşlarımıza sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Sayın Bakan -yaklaşık yirmi dört
saattir sizinle birlikteyiz ve de görüşmelerimiz devam ediyor- dün,
ekonomiyle alakalı, bu köprülerin vesaire, ekonomimize verdiği bütün
zararları, verilebilecekleri zararları, hepsini açıkladık.
Yapılan yanlış anlaşmalardan, sözleşmelerden
dolayı nelerin başımıza geleceğini hepsini tek tek
rakamlarıyla sizlerle paylaştım. Ancak esas işin
büyüğü, torbadaki büyük turp duruyor. Bu ne? Maalesef düne kadar
“vatandaşım” dediğiniz, kendisi için Amerika’ya nota
gönderdiğiniz Sayın Zarrab. Sayın Zarrab’ın
açıklamalarından sonra ismi geçen 5 tane banka var, özellikle Halk
Bankası. Maalesef bu davanın sonucunda 20 ila 25 milyar dolarlık
bir cezayla karşı karşıya gelebiliriz. Bu ne demek?
İnanın, ülke dışındaki yapacak olduğumuz bütün işlemlerin
bloke olması, kilitlenmesi demek.
Sayın Muş, özellikle size de sesleniyorum.
Neden sesleniyorum? 60’ıncı ve 61’inci Hükûmette yer alan 4
Bakanı biliyorsunuz, Ekonomi Bakanı Sayın Zafer Çağlayan,
İçişleri Bakanı Muammer Güler, Avrupa Birliği Bakanı
Egemen Bağış ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar.
Ben -tam tarihini de size söyleyeyim, böylelikle
hata olmasın- 6 Aralıkta Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına ve de Sayın Başbakana gerekli
bilgileri gönderdim, önergemi verdim. 60’ıncı ve 61’inci Hükûmetin
kendisini temize çıkarması adına, yargılanmasına izin
vermediğiniz bu 4 Bakanın… O zamanlar diyordunuz ki: “Bu 4 Bakan
suçlu değil, suç işlememişler.” Ama süreç geçti, nota verdiniz
-bir hafta sonra ne olduysa siyah, beyaz oldu veya beyaz, siyah oldu-
“vatandaşım” dediğiniz bir anda “vatan haini” oldu. Bu
vatandaşın bu bakanlara rüşvet verdiğini artık sizler
de kabul etmeye başladınız; Sayın Cumhurbaşkanı
da aynı şekilde bir şeyler anladı ki bir anda
değişti, “vatandaş” değil bir anda “ajan” oldu vesaire,
vesaire.
Ben de diyorum ki: Gelin, buyurun, bu 4 bakanı
–büyük bir ihtimalle grup başkan vekillerim de aynı kanaatte
olacaklardır, bundan eminim- tekrar getirelim, Yüce Divana gönderelim.
Eğer suçsuzlarsa göğüslerini gere gere Türkiye Cumhuriyeti
topraklarında dolaşsınlar ama suçlularsa da gerekli cezayı
alsınlar. Ve bu 4 bakanı aklayan, o komisyonda olan başta
Hakkı Köylü, Kastamonu Milletvekili; Yılmaz Tunç, Bartın
Milletvekili; Mustafa Kemal Şerbetçioğlu, Bursa Milletvekili; şu
andaki Grup Başkan Vekili arkadaşınız İlknur
İnceöz; İsmet Su, Bilal Uçar, Mustafa Akış, Yusuf
Başer ve Ayşe Türkmenoğlu, bunları tekrar göreve davet
ediyorum. Eğer bu bakanlar göğüslerini gere gere dolaşmak
istiyorlarsa… Bu bakanları aklayan bu gruba da, sizlere de buradan tekrar
sesleniyorum. Bu bakanların Yüce Divana gitmesiyle ilgili gerekli
müracaatı biz yaptık, gelin, siz de gerekli desteği verin
-göreceksiniz ki grup başkan vekillerimiz de aynı şekilde destek
verecekler- Yüce Divana gönderelim; suçluysa suçlu, suçlu değilse de her şey
ortaya çıksın ve de 60’ıncı ve 61’inci Hükûmetlerdeki bu
bakanların, kendilerinin temiz olup olmadığı bir
şekilde meydana çıksın.
Bunun yanında, bakın, üç
vatandaşlık taşıyan Sayın Zarrab, İran
ambargosunu delmek adına maalesef, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin
alnına kara bir leke sürmüştür. Bu kara lekeyi kaldırmak
adına bu bakanların tekrar yargılanmasını,
İçişleri Bakanlığında oturan o zatın birilerinin
önüne yattığını, kendisini siper ettiğini tekrar tekrar
altını çizerek hatırlatıyorum.
Şimdi bu kişilerin
yargılanmasıyla ilgili size soruyorum Sayın Muş: Getirecek
misiniz bu önergeyi? Bu vermiş olduğum önergeyi onaylayacak
mısınız? Araştırma önergesine destek verecek misiniz?
Getirin, Yüce Divana gönderelim.
Bu büyük meselenin, özellikle Türkiye Cumhuriyeti
devletine verecek olan zarardan, 25 milyar dolardan bahsediyorum. Eğer
böyle bir şey olursa… Yapmış olduğunuz ne Osmangazi Köprüsü
ne üçüncü köprü ne de 1915 Çanakkale Köprüsü’nün toplamları bile bu
rakamı bulmuyor. Onun için gelin, gereğini yapın diyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Muş, söz talebiniz var
60’a göre.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın 503
sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, şimdi, ismimi de ifade ettiği için sayın
konuşmacı, bununla alakalı tekrar bir söz alma gereği
ihtiyacı hissettim.
Şimdi, Amerika Birleşik Devletlerinde
yürüyen -sözüm ona- bir davadan bahsediliyor, hukuki dayanaktan yoksun bir
dava. Orada FBI’la anlaşan…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Her şeyi ihbar kabul
ediyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – …ve orada rehin
durumda bulunan birisinin beyanatlarına dayalı olarak, tekrar burada
17-25 Aralıkta FETÖ’nün kurduğu bir tezgâhı tekrar
ısıtıp ısıtıp burada gündeme getirmenin bir
faydası olmadığı kanaatindeyim.
MEHMET TÜM (Balıkesir) – Ama
bakanınız onun önüne yatıyordu.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Orada adam, FBI’la
anlaştığını, Amerika çıkarlarına uygun
hareket edeceğini beyan etmiş, orada bazı ifadelerde bulunuyor,
beyanatlarda bulunuyor. Buradan hareketle, bizim bir çalışma yapmaya
veya bizi bir çalışmaya davet etmenin ben gereksiz olduğunu
düşünüyorum. Kaldı ki Türkiye’de bu meselelerle alakalı bir
yargılama süreci yaşanmıştır, Mecliste bir süreç
yaşanmıştır.
GARO PAYLAN (İstanbul) – Ne
yargılaması? Üstünü örtme süreci.
MEHMET MUŞ (İstanbul) -
Dolayısıyla, yaşanan bir süreci tekrar tartışmaya,
tekrar, yeniden ısıtıp gündeme taşımanın gereksiz
olduğu kanaatindeyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET TÜM (Balıkesir) – Siz, onu örtbas
ettiniz Sayın Muş.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğim. Beş dakikası soru, beş
dakikası cevap olacak bunun.
Sayın Özdemir’in yerine Sayın Tarhan,
buyurun.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, gıda ürünleri -başta et
üretimi olmak üzere- teşvik edilmesi gerekirken gıda
ithalatını teşvik etmek amacıyla yapılan vergi ve harç
indirimlerinden dolayı mali idarenin bir yılda
uğradığı kayıp ne kadardır?
BAŞKAN – Sayın Topal’ın yerine
Sayın Özdiş.
Buyurun Sayın Özdiş.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum, Orman ve Su İşleri Bakanına:
Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde “teknik denetim ve
danışmanlık hizmeti” adı altında taşeron olarak
yaklaşık 1.500 orman mühendisi çalışmaktadır. Bir
yıllık zaman dilimi içerisinde altı ay, sekiz ay, on ay gibi
sürelerle çalışan bu personeliniz kadro bekliyor. Çalışma
Bakanıyla gerekli görüşmeleri yapıp taşeron olarak
çalışan orman, orman endüstri ve ağaç işleri endüstri
mühendislerine hak ettikleri özlük haklarını ve kadroyu verecek
misiniz Sayın Bakan?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yalım’ın yerine
Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2015 seçimlerinde “Taşerona
istisnasız kadro sözünü üç ayda yerine getireceğiz.” dediniz, iki
yıl geçti, yeniden taşeronu gündeme getirdiniz.
Cumhurbaşkanı “900 bin taşerona kadro” sözünü tekrarladı
ancak belediye taşeronlarını belediye şirketlerine
alacağınızı duyurdunuz yani belediye kadrosuna
almıyorsunuz. Böylece, taşeron olup asıl
çalışanın işini yapana eş değer kadro ve ücret
vermiyorsunuz, taşeronu taşeron şirketine devrediyorsunuz.
Yardımcı zabıtalar dâhil, belediyelerde tüm “taşeron”
adı değişiyor ama kadro verilmiyor. KİT
çalışanlarına asıl kadro verilmiyor, şeker
fabrikası, Karayolları, ÇAYKUR çalışanları kadroya
alınmıyor, orman işçileri, millî eğitim
çalışanları, sağlık çalışanları, aile
hekimliği çalışanları, Kızılay
çalışanları, demir yolu yüksek hızlı tren
çalışanları gibi kadro beklentisi olanlar da aynı statüde
kalıyor. Maliye Bakanısınız. Acaba, asıl işi
yapan kaç taşeron, hangi kurumda kadroya alınıyor? Hükûmetin
taşeronların nerede çalıştığını
bilmemesi mümkün değil ama kamuoyuna yansıdığı kadar
ve yapılan açıklamalara istinaden görüyoruz ki taşeronların
tamamı için kadro verilmiyor. Bu konudaki değerlendirmenizi
soruyorum.
BAŞKAN – Sayın Sarıhan, buyurun.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Sayın Bakan,
diğer arkadaşlarım tarafından da sorulmuş olan bir
soruyu biraz farklı bir nedenle size yöneltmek istiyorum.
Taşerona kadro düzenlemesini kanun hükmünde
kararnameyle yapacağınız açıklaması var. Kanun
hükmündeki kararnamelerin olağanüstü hâlin ilan nedenine bağlı
olarak düzenlenmesi gerekiyor. Olağanüstü hâlin nedenleri içinde de FETÖ
tarafından yapılmış darbe girişimi ve Terörle Mücadele
Yasası kapsamındaki eylemler ancak bu kapsamda
değerlendirilebilecek.
Şimdi, siz, taşeron sorununu bu iki
konudan hangisiyle bağlantılı görüyorsunuz? Bu konuda
yapacağınız işlemlerin ileride hukuk yolları
açıldığında mutlaka iptal edilecek bir düzenleme
olduğu ve bunların da lehine çalışmayı
planladığımız taşeronun aleyhine olduğu konusunu
acaba değerlendirdiniz mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şeker…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın
Bakan, “Taşeronu kaldıracağız.” diyorsunuz ama okul aile
birlikleri, taşeron şirket gibi çalışıyor. Müstahdem
kadrosu vermediğiniz için, müstahdem
çalıştırmadığınız için temizlik
işlerinde maalesef okul aile birlikleri 15, 20, 30 kişi çalıştırmak
zorunda kalıyorlar. Müstahdeme verecek paramız yok mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Gürer’in yerine Sayın
Yalım.
Sorular kısa olunca çok kişiye söz vermek
hakkı doğuyor.
Buyurun Sayın Yalım…
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aynı şekilde ben de taşeron
işçilerinin kesinlikle KHK’yle değil, Meclise gelip Mecliste hep
birlikte görüşüp inanın -dün grup başkan vekillerimizin de
dediği gibi- en fazla iki saatte biz bu işi
çıkaracağımız kanaatindeyim. Bütün 800 bin kişinin
haklarını hep birlikte adil bir şekilde verelim ve de kesinlikle
şunun da altını çiziyorum. Ne olur, hiçbir taşeron
işçiyi kadroya alınmadan önce çifte standart olmaması adına
imtihana sokturmayalım lütfen diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Erdoğan, buyurun son
olarak size söz veriyorum.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Dün de sormuştum Sayın Maliye
Bakanına. Bu 4/B’li çalışanların seyyar görev
tazminatı ve geçici görev yolluğu ödenemeyeceği ifade ediliyor,
böyle bir görüş, 4/B’li çalışanlara. Şimdi, tarımda,
kadastroda vesaire birçok kurumda aynı arabayla göreve giden 2 mühendis,
birisi 4/B’li, birisi diğer statüde, 657’ye tabi; birisinin
maaşı yüksek, birisinin maaşı az ama maaşı az
olan bu sosyal hakların hiçbirisinden yararlanamıyor. Bu
adaletsizliğin önüne geçecek bir çalışmanız var mı? Bu
sorunu ne zaman çözmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, sorulara cevap vermek üzere Sayın
Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın mikrofonunu açıyoruz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz aslında Sayın
Tarhan’ın sorduğu soru hariç diğer bütün sorular taşeron
çalışmayla ilgili.
Sayın Tarhan, tabii, önemli bir konuya
değindiler. Bugün gıda fiyatları, gıdanın uygun
ortamlarda sunulması son derece önemli bir konu. Dolayısıyla vatandaşımızın
ihtiyacı olan gıdayı uygun koşullarda ve uygun fiyatla
temin edebilmek adına ekonomi yönetimi olarak diğer bütün
bakanlıklar koordinasyon hâlinde çalışmalarımızı
yürütüyoruz.
Tarım sektörü, önemli bir sektör. Mevsimsel
koşullardan etkileniyor. Arzı etkileyen diğer faktörler de var.
Zaman zaman bazı ürünlerde de arzda yetersizlikler meydana gelebiliyor, bu
da tabii ki fiyat hareketlerini yukarı yönlü olarak itebiliyor. Böyle
durumlarda dış ticaret vergileriyle ilgili geçici nitelikte bazı
düzenlemeler yapmak suretiyle arz ve talep dengesini dengelemeye
çalışıyoruz. Burada arzın yüksek olduğu zamanlarda
verginin buna göre ayarlanması mümkün olduğu gibi, tam tersi durumlar
da geçerli. O açıdan dış ticaret vergilerinde geçici olarak
vazgeçtiğimiz vergileri zarar olarak görmemek lazım. O anda Hükûmet
olarak bu Bakanlar Kurulu kararıyla piyasadaki arz ve talebi dengelemeye
çalışıyoruz ama arkadaşlara söyledim, bu konuda vazgeçilen
vergi tutarlarına ilişkin Ekonomi Bakanlığından
rakamları da tedarik edip sizlere veririz.
Diğer taraftan, Sayın Özdiş’in,
Sayın Gürer’in, Sayın Sarıhan’ın, Sayın Şeker’in
ve Sayın Yalım’ın hep birlikte ortaklaşa gündeme
getirdikleri taşeron konusu, gerçekten şu anda 1 milyondan fazla
çalışanın bir an önce çıksın diye beklediği bir
düzenleme. Bu konuyla ilgili dün de ifade ettim, gerekli çalışmalar
tamamlandı, temel kararlar oluşturuldu. Çalışma
Bakanlığıyla Maliye Bakanlığı, şu anda
çalışmayla ilgili artık son anlamda birtakım detay
hususlarla ilgili değerlendirmelerini ve çalışmalarını
yapıyorlar, inşallah bu hafta içerisinde bu çalışmalar
tamamlanmış olacak.
Tabii, taşeron çalışma dediğimiz
zaman bakanlıklar bakımından baktığımızda en
fazla çalışan, sağlık sektöründe. Sağlık
Bakanlığında yaklaşık 170 bin bu şekilde
çalışan kardeşimiz var. Yine, üniversite hastanelerinde
çalışan önemli bir grup var.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Belediyelerde
de var.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) -
Onun dışında Millî Eğitim Bakanlığında, Aile
Bakanlığında çalışan arkadaşlarımız
var. İkinci ana grup tabii ki mahalli idareler, belediyelerde ve il özel
idarelerinde yaklaşık 450 binden fazla bu şekilde
çalışan kardeşimiz var.
Taşeron çalışma, tabii, yıllar
itibarıyla, Hükûmet olarak kamu hizmetlerini vatandaşımıza
daha uygun koşullarda eriştirebilmek amacıyla geliştirilen
bir sistem.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Modern kölelik.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Kamu İhale Kanunu mevzuatı çerçevesinde, personel
çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı
ihaleleri çerçevesinde bu kardeşlerimiz, arkadaşlarımız
çalışıyorlar. Aslında 2014 yılında bu
arkadaşların mali ve özlük haklarıyla ilgili önemli
iyileştirmeleri de yaptık ama şu aşamada artık bu
arkadaşlarımız, kamuya geçmek noktasında bir durumla
karşı karşıyalar.
Hükûmet olarak yaptığımız
çalışmada bu çalışanlarımızın bugünkü
haklarının korunması, uygun koşullarda kamuya geçmelerinin
sağlanması ve diğer taraftan da kamu hizmetlerinin aynı
şekilde etkin, verimli bir şekilde sürdürülebilmesi
hususlarını göz önünde bulundurduk.
Burada sizin yasanın çıkması
noktasında ifade ettiğiniz hususların da her birisi önemli, hem
kapsam olarak birtakım hususları temenni olarak ifade ettiniz hem
düzenlemenin yapılma biçimine ilişkin temennilerinizi ifade ettiniz.
Ben de şunu söyleyeyim: Yani bu konuda tabii ki nihai karar Hükûmete ait.
Bu konuyla ilgili çalışmalar devam ediyor. Ne tasarının
içeriğiyle ilgili ne de yöntemiyle ilgili bu konuda nihai karar
oluşana kadar söylenen hususları çok da fazla dikkate almamak
gerekiyor ama bütün gayretimiz, bu 1 milyondan fazla olan taşeron
çalışanlarımızın bu beklentilerini en hızlı
şekilde, en kısa yöntemle ve taleplerine de uygun bir şekilde
yapmak olacak. Sizin burada gündeme getirdiğiniz birçok konu, bizim de
zaten değerlendirmelerimiz içerisinde olan konulardır ama herhâlde,
yeni yıla girmeden önce bu çalışanların da bu müjdeli
haberi gerçekleşme şeklinde almaya ihtiyaçları var.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.18
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 13.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya),
Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
11’inci maddeyi okutuyorum:
Fonlara
ilişkin işlemler
MADDE 11- (1) Türk Silahlı Kuvvetlerinin stratejik
hedef planı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığının ihtiyaç planları uyarınca
temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek
savunma ve NATO altyapı yatırımları için yıl içinde
yapılacak harcamalar; 7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla
kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye
konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdî imkânlar birlikte
değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit
edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır.
(2) Millî Savunma Bakanlığı,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden
birinci fıkra hükümleri gereğince tespit edilecek tutarları; Emniyet
Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden
zırhlı araç, uçak ve helikopter, insansız hava araçları
(İHA), uçuş simülatörü ve Elektronik Harp (HEWS) ile Haberleşme
ve Kent Güvenlik Yönetim Sistemleri (KGYS) projelerine ilişkin
tutarları; Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne
bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine
kaydedilen ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları;
Orman Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu
Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden Helikopter Alım Projesine
ilişkin tutarları; Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne bütçe
ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen
ödeneklerden araştırma gemisi alımına yönelik
tutarları; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi
ödeneklerinden petrol ve doğalgaz boru hatları entegre güvenlik
sistemi tedarikine ilişkin tutarları; Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden
Afet Sonrası Görüntü İşleme İstasyonu Kurulması Projesine
ilişkin tutarları; Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumuna bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Kurum bütçesine
kaydedilen ödeneklerden yüksek hızlı rüzgar tüneli yapımına
yönelik tutarları; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne bütçe ile
tahsis edilen ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden
Özgün Helikopter Projesi Sertifikasyonu, Bölgesel Sivil Uçak Projesi
Sertifikasyonu ve diğer sertifikasyon faaliyetlerine dair projelere
ilişkin tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek üzere
Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre; Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığından sorumlu Başbakan
Yardımcısı, Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı,
Sağlık Bakanı, Orman ve Su İşleri Bakanı, Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı veya
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı yetkilidir.
(3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan
Hazineye yatırılacak tutarları bir yandan genel bütçeye gelir,
diğer yandan Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili
tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini
devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(4) İlgili
yıllar bütçe kanunları uyarınca, yürütülmesi öngörülen projeler
için Savunma Sanayii Destekleme Fonuna aktarılan tutarlardan kullanılmayan
kısımlar, Savunma Sanayii Destekleme Fonundan ilgili genel bütçeli
idarenin merkez muhasebe birimi hesabına; özel bütçeli idarelerde ise
muhasebe birimi hesabına yatırılır ve ilgili idarenin (B) işaretli
cetveline gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen tutarlar
karşılığını ilgili idare bütçesine ödenek
kaydetmeye genel bütçeli idarelerde Maliye Bakanı, özel bütçeli idarelerde
ise ilgili özel bütçeli idare yetkilidir. Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı dışındaki idarelerde ödenek
kaydı yılı yatırım programı ile
ilişkilendirilerek yapılır.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor’a aittir.
Sayın Tor, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2018 bütçe tasarısının 11’inci maddesi olan “Fonlara
ilişkin işlemler” konusunda Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 11’inci madde Türk
Silahlı Kuvvetlerinin stratejik hedef planı ile Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının
ihtiyaç planları uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve
gereçleri alımının Savunma Sanayii Destekleme Fonu
aracılığıyla yapılacağına ilişkin bir
hükümdür. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, ordumuz, Emniyetimiz mevcudiyetimizi
borçlu olduğumuz göz bebeğimizdir, onlar için ne yapılsa
azdır.
Jeopolitik, jeostratejik olarak
baktığımızda ülkemizin önemini söylemeye gerek yoktur.
Tarihin tüm dönemlerinde birçok ülkenin iştahını
kabartmıştır ve düşmanı eksik
olmamıştır. Bugün dışarıdan bazı
tazyiklerden bahsedilmesi problemin bugün ortaya
çıktığını göstermez. Yüz yıl önce de, iki yüz
yıl önce de durum farklı değildi, yüz yıl sonra da durum
farklı olmayacaktır. 15 Temmuz darbe girişimini kimler
planlamışsa, 1960 ihtilalini, 1971 darbesini, 1980 ihtilalini de bu
güçler planlamış ve gerçekleştirmişlerdir. Eğer bugün
ülkemizin, siyasi veya ekonomik darboğaza sürüklenmek istendiği
düşünülüyorsa aynı güçlerin payı büyüktür.
Kısaca şunu söylemek istiyorum: Ülkemizin,
Büyük Atatürk'ün deyimiyle, muasır medeniyetler seviyesine yükselmesi hiçbir
zaman istenmemiştir, istenmeyecektir. Dün düşmanımız
kimlerse bugün aynıdır, dün kaç taneyse bugün de o kadardır,
azalmamıştır.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, bu zor
coğrafyada güçlü olmanın yolu, güçlü bir ordudan geçmektedir; sadece
sayısal olarak değil, donanım, ekipman olarak güçlü bir ordudur.
"Vatan sevgisi imandandır.” diyen, heyecan dolu, aklı, ilmi önde
tutan bir ordudur.
Tarih derslerle doludur; bunu, Kıbrıs
Barış Harekâtı’nda da gördük. Siz ne kadar haklı
olursanız olun her zaman haksızlıklarla
karşılaşmanız mümkündür. Nitekim Kıbrıs
Barış Harekâtı bize bir ders olmuş ve savunma sanayisinin
kurulmasında önemli bir kilometre taşı olmuştur.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
caydırıcı bir güç olmasının, barışı
temin etmesinin yolu, fiziki, beşerî ve teknolojik kapasitesinin
artırılması ve dışa
bağımlılığının azaltılmasıyla
mümkün olacaktır. Silah sistemlerinin imalinde yerli malzeme kullanım
oranı artsa da tamamıyla millî olduğunu söyleyemeyiz;
örneğin, bir tank motorunda, bir uçak motorunda, yazılımda dışa
bağımlı iseniz savunma sanayisinin
bağımsızlığından söz edemeyiz. Millî savunma,
millî silah sanayimizi bir an önce kurmak için daha çok
çalışmalıyız.
İşte, bu ve diğer birçok sebeple Türk
Silahlı Kuvvetlerimizi, Jandarma Genel
Komutanlığımızı, Sahil Güvenlik
Komutanlığımızı modern silah, araç ve gereçleriyle
donatmak mecburiyetindeyiz; moral değerlerini her şeyin üstünde
tutmalıyız. Onlar kuş uçmaz kervan geçmez dağlarda,
yağmurda çamurda, kar kış demeden, uyumadan, yemeden ülkemizin
bütünlüğü, milletimizin birliği için büyük fedakârlıklara
katlanan yiğit evlatlarımızdır. Büyük şairimiz Necip
Fazıl’ın deyimiyle, onlar ülkemizin tekerleğinin tümsekte
kalmaması, yarınlarda huzurlu olmamız, evlerimizde güvenle
oturmamız için gayret gösteren, alnı açık başı dik
yiğit kardeşlerimizdir. Hepsini saygı, sevgi ve hürmetle
selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisi her yerde ve her zaman Türk
Silahlı Kuvvetlerimizin yanındadır, desteği tamdır.
Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmeleri
sırasında muttali olduğum birkaç hususa da değinmek
istiyorum. Bunu söylemeye gerek olmasa da Türkiye Cumhuriyeti son on beş
yıldan ibaret değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmadan
önce de Türkiye Cumhuriyeti vardı, Adalet ve Kalkınma Partisinden
sonra da var olmaya devam edecektir, ta ki sonsuza kadar. 2018 bütçe
tasarısının görüşmelerini Plan ve Bütçe Komisyonunda ve
özellikle Genel Kurulda çok yakın takip ettim. Söz alan Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekillerinin büyük bir çoğunluğu, 2002
yılını baz alarak son on beş yılda
yapılanları özetleyerek konuştular, çok büyük işler
başarıldığını açıkladılar, hatta bazen
o kadar abarttılar ki doğrusunu söylemek gerekirse bana göre zaman
zaman geçmişe de ayıp ettiklerini düşünüyorum. Bunları
özetlemeyeceğim ancak Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde
Türkiye'nin geçmişe göre 3 kat büyüdüğünden, güçlü ekonomiden,
kaliteli demokrasiden, iflas etmiş hazine
devralındığından bahsettiler. Ben diyorum ki kim
samimiyetle ve dürüstlükle bu ülkenin duvarına taş üstüne taş
koymuşsa Allah ondan razı olsun, tırnağına taş
gelmesin. Başta Büyük Atatürk olmak üzere, arkadaşlarından,
İsmet İnönü’den, Adnan Menderes'ten, Süleyman Demirel'den, Bülent
Ecevit'ten, Necmettin Erbakan'dan Allah razı olsun diyorum. Bu memlekete
kurduğu güzide kurumlarla büyük hizmetleri olmakla beraber, çok daha
önemlisi, yetiştirdiği milyonlarca evladıyla Başbuğ
Alparslan Türkeş'ten de Allah razı olsun diyorum. Öğretmeninden,
öğretim üyesinden, mühendisinden, doktorundan, esnafından,
köylüsünden, çiftçisinden, işçisinden, işvereninden de Allah
razı olsun. Kimi emeğiyle, kimi bilgisiyle, kimi verdiği
vergiyle, kimi yarattığı istihdamla Türkiye Cumhuriyeti
duvarına taşlar koymuşlardır.
Değerli milletvekilleri, bir kısmı
satılsa da bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunun denetimi altında toplam 86 kurum
vardır. Büyük çoğunluğu Adalet ve Kalkınma Partisi
döneminde kurulmamıştır. Ziraat Bankasını siz
kurmadınız; Eximbankı, İller Bankasını,
Kalkınma Bankasını, Halk Bankasını siz
kurmadınız; Toplu Konut İdaresini, Devlet Malzemeyi,
TÜBİTAK’ı, Demiryollarını, Sümerbankı, Denizcilik
İşletmelerini, Eti Madeni, Makina Kimyayı, KOSGEB’i,
EÜAŞ’ı, TEDAŞ’ı, TPAO’yu, Şeker
Fabrikalarını, AOÇ’yi, PTT’yi, TRT’yi siz kurmadınız.
Konumuzla ilgisi olması bakımından Savunma Sanayii
Müsteşarlığını, ASELSAN’ı TAI’yi, ROKETSAN’ı
HAVELSAN’ı siz kurmadınız. Bu güzide kurumları, hatta daha
da ilave etmek istiyorum, büyük barajların, köprülerin çoğunu da siz
kurmadınız. Türkiye’de KİT ve benzeri kuruluşların
sayısını son on beş yılda üçe
katladığınızı söyleyemezsiniz. Ben söylüyorum;
artırmadınız, azalttınız. Özelleştirmeden 60-70
milyar dolar gelir elde ettiyseniz geçmişin birikimlerine borçlusunuz.
Hamaset yapalım, doğrudur, yapılır da, hamasetin de bir
sınırı vardır, işi çığırından
çıkarmayalım diyorum, böbürlenmeyelim diyorum, mütevazı
olalım; güzel olanı budur.
Değerli milletvekilleri, geçmişte mecbur
kalınmış ve koalisyon hükûmetleri kurulmuştur. İkili,
üçlü koalisyon hükûmetleriyle idare zordur. Bakınız, batmış
bankacılık sistemi bugün sorunsuz olarak ayaktaysa 57’nci Hükûmetin
bankacılık reformuna borçludur. Bu hakkı teslim etmemiz
lazım. Sosyal güvenlik sistemi sürdürülemez hâldeydi; 57’nci Hükûmet
döneminde, “mezarda emeklilik” sloganları altında, her türlü siyasi
risk göze alınarak yasa çıkarıldı. Bu yasalar
çıkarılmasaydı bugün Hükûmet ayakta duramazdı.
İhale keşmekeşliğine
çıkarılan yasa ve kurulan Kamu İhale Kurumuyla son verildi.
İşsizlik Sigortası Fonu kuruldu, işsize birazcık
derman oluyorsa İşsizlik Fonu sayesindedir. Düzenleyici ve
denetleyici kurumların çoğu bu dönemde kurulmuştur. Terörün
önlenmesinde ciddi mesafe alınmıştır, 2002
yılındaki şehit sayısına bakarsanız bunu
görürsünüz. Bunları da hatırlamamız lazım diyorum.
Tek parti iktidarında hükûmet etmek zor
değildir. Böyle olduğu hâlde, gelinen noktada işsizlik
artmıştır, bütçe açıkları artmıştır,
faiz giderleri artmıştır, yatırım bütçesi
azalmaktadır, toplam borç stoku artmıştır, takibe
düşen, kara listeye giren vatandaş sayısı milyonları
aşmıştır, son oranlara baktığımızda
kayıt dış artmaktadır. Ben diyorum ki tek parti Hükûmetinde
keşke bunlar olmasaydı.
Değerli milletvekilleri; sözlerimin sonuna
doğru bir konuyu daha burada dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, vefa imandandır, hatırlanmak güzel şeydir.
Görüşmeler sırasında burada, Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinden hiçbirisi -hiçbirisi ama- geçmişi
hatırlamadı, haklarını teslim etmedi. Şimdi Sayın
Maliye Bakanımız burada, bu ülkeye samimiyetle, dürüstlükle,
haksız zenginleşmeden hizmet eden ve ebediyete intikal edenleri yâd
etmelerini rica ediyorum. Ben, bu ülke için canlarını feda
etmiş, bu ülkenin duvarına taş koymuş tüm
şehitlerimizi ve hizmet erbabını rahmetle, şükranla
anıyorum.
Bütçenin hayırlara vesile olmasını
diliyor ve bu vesileyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tor.
Gruplar adına ikinci söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’ya
aittir.
Sayın Gündoğdu, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VECDİ GÜNDOĞDU
(Kırklareli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2018
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Hükûmetlerin ekonomik ve toplumsal gelecek
tercihlerinin en önemli göstergesi merkezi yönetim bütçeleridir. Bütçeler,
aynı zamanda siyasi iktidarın toplumun hangi kesimlerinin
çıkarlarına öncelik verdiğinin de bir göstergesidir. Bu bütçe
emekçilerin, çalışanın, üretenin, çiftçinin, köylünün bütçesi
değildir. AKP’nin bütçesi, bir avuç yandaş sermayeye rant aktarma,
mutlu azınlığı koruma ve kollama bütçesidir. On beş
yıldır uygulanan AKP bütçeleri dar gelirlilerin ve orta
sınıfın, maalesef, yaşamını kâbusa dönüştürmüştür.
Yıllık tüketici enflasyonu 11,9’a çıkarken 4 kişilik bir
ailenin açlık sınırı 1.544 lira. Yine, 4 kişilik bir
ailenin yoksulluk sınırı ise 5.030 liraya yükselmiştir.
Yoksulluk sınırı altında çalışan ve emekli
sayısı her geçen gün artmakta.
Tarım sektörü de maalesef, can çekişmektedir.
Çiftçi, köylü ürettiğinin karşılığını
alamadığı için artık toprağına küsmüştür.
Hükûmet, on beş yıldır izlediği gayrimillî tarım ve
hayvancılık politikalarıyla yabancı ülkelerin çiftçilerini
desteklemektedir. AKP iktidarları 2006-2017 yıllarında toplam 11
milyar 777 milyon dolarlık buğday ithalatı, yine aynı
dönemde 5 milyar 433 milyon dolarlık canlı hayvan ve karkas et
ithalatı yapmıştır. AKP döneminde çiftçimizin borçları
1 milyar liradan 89 milyar liraya yükselmiştir yani üretici,
yaşamını banka kredileriyle sürdürmek zorunda
bırakılmıştır.
2002’de dış borç 129 milyar dolarken 2017
yılında Türkiye’nin dış borcu 452 milyar dolara
çıkmıştır. Bireysel kredi veya kredi kartı borcundan
dolayı yasal takibe giren kişi sayısı yılın ilk
on ayında 1 milyon 100 bin kişiye ulaşırken, toplam borcunu
ödeyemeyen kişi sayısı 3 milyon 135 bin 97 kişiye
ulaşmıştır sayın milletvekilleri. Milyonlarca
vatandaşımız gırtlağına kadar
borçlanmış, ekonomik özgürlüğünü kaybetmiş, beş
yıl, on yıl sonraki kazancını dahi ipotek altına
sokmuştur. Ekonomik tablo bu kadar vahim iken Hükûmet “Tarihî büyümeyi
yakaladık. Üçüncü çeyrekte yüzde 11,1 büyüdük.” diyor, övünüyor ve bununla
ilgili de açıklamalar yapıyor.
Buradan, tüm milletimize soruyorum, açlık
sınırı altında yaşam mücadelesi veren asgari ücretliye
de soruyorum: Sizler mi büyüdünüz, zenginleştiniz? Ay sonunu zor getiren
emeklimize soruyorum; borç sarmalı içerisindeki çiftçimize, köylümüze
soruyorum: Sizler mi büyüdünüz, zenginleştiniz? Kırklareli’nin sanayi
sitesindeki esnafına soruyorum: Sizler mi büyüdünüz, zenginleştiniz
yoksa Lüleburgaz’daki eli nasırlı, alnı terli işçimiz mi
büyüdü, zenginleşti? (CHP sıralarından alkışlar)
Demirköy’ümüzün, Vize’mizin, Pınarhisar’ımızın,
Babaeski’mizin, Pehlivanköy’ümüzün, Kofçaz’ımızın köylerinde
yaşayan çiftçi zenginleşti de bizim mi burada, Ankara’da haberimiz
olmadı? Milletimize soruyorum ve milletimize de şöyle sesleniyorum:
Zenginleşenler ve büyüdükçe büyüyenler saraylarda, yalılarda
yaşayan AKP’nin yarattığı yandaş, mutlu
azınlık ve rüşvetçilerdir.
Ne güzel söylemiş şair: “Hemen yutun
düşünmeyin haramını, helalini /Yiyin efendiler yiyin, bu
han-ı iştiha sizin./ Doyunca, tıksırınca,
çatlayıncaya kadar yiyin!”
Madem ekonomi büyüyor, rekorlar
kırılıyor, Türkiye zenginleşiyor, neden asgari ücreti 2 bin
liraya çıkarmıyorsunuz? Çalışana, memura -sadaka verir
gibi- yüzde 7,5 yerine yüzde 15 zam neden vermiyorsunuz? Madem ekonomide rekor
büyümeler yaşıyoruz, neden açlık sınırı
altında yaşayan emekliye yüzde 20 zam vermiyorsunuz? Hormonlu rakamlarla
büyüttüğünüz ekonomide fakirleşen bir halk yaratan AKP’li
milletvekillerini buradan uyarıyorum: Sakın ola, sakın,
açıkça söylüyorum arkadaşlar, bir köy kahvesinde veya
şehirlerimizin varoşlarında gidip de “Ekonomi büyüdü,
zenginleştik, büyüme rekorları kırdık.” demeyin.
İnanın, vallahi, sizi sopayla kovalarlar, çok açıkça söylüyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bir yandan et, nohut, mercimek ve saman ithal ederek
yerli üreticiyi perişan edeceksiniz, diğer yandan da “Yerli otomobil
yapacak babayiğitler arıyoruz.” diyeceksiniz. Milletin asıl
aradığı babayiğitler, tarımsal üretimi
millîleştirmek için İsrail’den tohum ithalatını durduracak
babayiğitlerdir. Milletimiz, termik santrallerden vazgeçip yenilenebilir
enerji kaynaklarına yatırım yapan babayiğitler arıyor.
Milletimiz, Kırklareli’de, Ergene’de, Istranca Dağları’nda,
Longoz Ormanlarında her geçen gün katledilen doğayı kurtaracak
babayiğitler arıyor. Milletimize söylüyorum ve buradan sesleniyorum:
Tabelalardaki T.C. kısaltmalarından rahatsız olup
kaldırtanlar, milletimizi yerli gıda yerine ithal gıdayla
besleyenler şimdi sıkılmadan, utanmadan milliyetçilik siyaseti
de yapmasınlar.
Milletimiz, FETÖ için ABD’ye nota verecek
babayiğitler arıyor. Milletimiz, işgal edilen
adalarımız için Yunanistan’a iki sözcük söyleyecek babayiğitler
arıyor, askerlerimizin başına çuval geçirenlere nota verecek
babayiğitler arıyor. Milletimiz, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’mize sahip çıkacak ve yavru vatanın tanınmasını
sağlayacak babayiğitler arıyor. Milletimiz, Süleyman Şah
Türbesi’ni koruyabilecek babayiğitler arıyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Milletimiz, Ankara’yı parsel
parsel satanlardan, İstanbul’u beton denizine dönüştürenlerden hesap
soracak babayiğitler arıyor. Milletimiz üçkâğıtçı,
düzenbaz, rüşvetçi Reza’nın önüne yatanlardan hesap soracak
babayiğitler arıyor; 2017 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde
Türkiye 180 ülke arasında 155’inci sıraya düşmüş, bundan
hesap soracak babayiğitler arıyor. Milletimiz, boşanmaların
yüzde 37 arttığı ve yine fuhşun yüzde 790
arttığı, çocuk istismarı, cinsel istismarın yüzde 434
arttığı, uyuşturucu
bağımlılığının yüzde 678
arttığı, kadına şiddetin ise yüzde 1.400
arttığı ortamı yaratanlardan hesap soracak
babayiğitler arıyor.
Milletimiz, eğitimde, sağlıkta,
ekonomide, istihdamda fırsat eşitliğini sağlayacak
babayiğitler arıyor. Allah aşkına, nerede o
babayiğitler? Nerede? (CHP sıralarından “Burada, burada.”
sesleri)
MELİKE BASMACI (Denizli) – Burada.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Burada,
burada.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Buradayız. Cumhuriyet Halk
Partisi.
VECDİ GÜNDOĞDU (Devamla) – Evet, ben de
görüyorum, Cumhuriyet Halk Partisi, o babayiğitler orada. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bugün milletten babayiğitlik bekleyenler, önce
kendileri babayiğit olacak. Milletimiz, artık gerçekleri duymak
istiyor, barış ve kardeşlik içinde yaşamak istiyor, her
türlü tehdit ve saldırılara karşı tek vücut olmak istiyor.
Bunu sağlamanın yolu, Parlamentodaki dört siyasi parti liderinin
ailesinin ve yakınlarının mal varlıklarının
araştırılmasıdır; ardından da liderlerin
canlı yayında, halkın önünde, çıkıp demokrasinin
olmazsa olmazı tartışma kültürünü başlatmaktan geçiyor.
Milletimizin huzurunda şeffaflık sağlanmadan birlik ve
beraberlik de sağlamak mümkün değildir. Bu konuda ilk cesur
adımı Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu atarak dürüstlük, şeffaflık ve milletin
huzurunda hesaplaşmak için kendisi ve yakınları hakkında
Türkiye Büyük Millet Meclisinde araştırma yapılmasını
istedi; ardından, AKP Genel Başkanına “Hodri meydan!” diyerek
canlı yayında, halkın karşısında
tartışmaya davet etti. Korkmayın Sayın AKP Genel
Başkanı, korkmayın, bu milletin huzuruna Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu’yla çıkmaktan korkmayın. On beş
yıldır Ana Muhalefet Lideriyle milletin huzurunda canlı
yayında tartışamayan, konuşamayan, Ana Muhalefet Liderinden
kaçan bir Genel Başkan olmayın. Milletimiz artık tüm gerçekleri
görsün. Milletimiz alnı açık, cesur, korkusuz, şeffaf,
milletinden gizlisi saklısı olmayan, helal süt emmiş, haram
yememiş babayiğitler arıyor. Milletimiz, her
kandırıldığında milletimize ağır bedeller
ödetip kendisi ve çevresi sarayda oturmaya devam eden yöneticiler
aramıyor. Milletimiz kandırılmayan,
kandırıldığındaysa vatandaşları gibi bedel
ödemeyi, koltuğunu bırakmasını bilen gerçek
babayiğitler arıyor. Bakın, şair ne güzel söylemiş,
sözlerimi bitirirken onları da sizlere hatırlatmak isterim, diyor ki
şair:
“Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.”
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkanım, 60’a göre bir söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun 60’a
göre.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun 503
sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi,
iktidara geldiği ilk günden beri yolsuzlukla mücadele etmektedir,
rüşvetçilerle mücadele etmektedir. Bir kere, bunun böyle bilinmesini
isterim.
Bir diğeri, Cumhurbaşkanımız,
Genel Başkanımız şimdiye kadar ne bir kuldan ne de
başka bir güruhtan korkmamıştır, çekinmemişti;
milletin bir babayiğit evladı olarak, girdiği bütün seçimleri
kazanarak partisi iktidarda kalmıştır, kendisi de Türkiye Cumhuriyeti’nin
seçilmiş ilk Cumhurbaşkanıdır.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kenan Evren de
halk tarafından seçilmişti. Yanlış bilgileniyorsunuz.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Dolayısıyla millet babayiğidini
bulmuştur. Burada, eğer birileri babayiğit arıyorsa o
onların bileceği iş, onlar bir babayiğit aramaya devam
etsinler. Bizim Genel Başkanımız girdiği her seçimi
kaybetmedi, girdiği her seçimi kazanarak bugünlere geldi.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Beyoğlu Belediye
Başkanlığını kaybetti.
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Dolayısıyla millet, bütün değerlendirmeleri
kendisi yapıyor, yanlışı da doğruyu ayırt
edebiliyor; eğer AK PARTİ ya da onun lideri yanlış
yapsaydı, onu iktidarda tutmazdı, gereğini yapardı.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özel, 60’a göre size de söz veriyorum bir dakikayla süreyle.
Buyurun.
5.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, Türkiye’nin önündeki ilk sandıkta Adalet ve Kalkınma
Partisine ve Genel Başkanına meydan okuduklarını ifade
etmek istediğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
– Sayın Başkanım, gerçi tutanaklara da yansıdı. Tabii,
hatibimizin güzel ve etkileyici konuşmasında ve retoriğinde
sorduğu babayiğit, o soruların tamamına cevap verebilecek
parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Her milletvekili babayiğit
değildir, kadın milletvekillerimiz anayiğitlerimizdir. Adalet ve
Kalkınma Partisinden teslim almak üzere olduğumuz enkazı
hızla kaldırmak ve sayın hatibin talep ettiklerini hatibimizle
de beraber yapmak için, Türkiye’nin önündeki ilk sandıkta Adalet ve
Kalkınma Partisine ve Genel Başkanına meydan okuyoruz. Bunu da
buradan ifade etmek isterim. (CHP sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – On beş yıldır okuyorsunuz. On beş yıl
oldu, on beş yıl. Özgür Bey, on beş yıldır
okuyorsunuz.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Siz ana muhalefeti kaybetmeyin de.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Söz
sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’e aittir.
Sayın
Yiğitalp, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ekranlarında bizi izleyen, insanlık mücadelesi veren bütün herkese de
sevgilerimi, saygılarımı iletiyorum buradan.
Evet, bugünden tam
bir buçuk yıl önce 15 Temmuz darbe girişimi olmuştu ve aradan
bir buçuk yıl geçti. 15 Temmuz darbe girişimine karşı
burada dört parti bir araya geldi, darbenin hem sivil hem askerî darbe
olmasına karşı ortak bir deklarasyon sundu. Burada amaçlanan,
murat edilen neydi? Çünkü darbeler, bu ülkeyi her zaman geriye götüren, sürekli
işkence getiren, antidemokratik uygulamaları normalleştiren bir
yaşam biçimi sunuyordu. Bundan kaynaklıdır ki insanlar, dört
parti, Meclis dışındakiler de herkes ortak bir ruhla darbeye
karşı ortak bir deklarasyon yayınladı ve bunu yaparken bu
halk da sokağa çıktığında 248 insan darbenin
karşısına sırf darbe olmasın diye sokağa
çıktı. Neden? Az önce bahsettiğim sebeplerden dolayı
sokağa çıktı. 248 insan yaşamını yitirdi ve 2.196
kişi yaralandı ve yaralanırken, yaşamını
yitirirken şunun için yaptı, hayatını şunun için
verdi: Burası demokratik bir ülke olsun. Burada insanlar, özgür, eşit
yurttaşlık hukukunda bir arada yaşanması için sokağa
çıktı, bunun için hayatını kaybetti. Bu kadar
ağır bir bedel karşılığında uygulamalara
bakıyorsunuz, vallahi de billahi de o 248 insanın vebali sizin
boynunuzadır. 248 insan siz OHAL ilan edin diye hayatını
kaybetmedi; 248 insan Türkiye'nin bir tarafında sıkıyönetim, bir
tarafında OHAL ilan edin diye de hayatını vermedi; cezaevlerine
askerî düzen getirin diye de hayatını vermedi; yolsuzluk, talan ve
vurgun yapın diye de hayatını vermedi; bu ülkenin huzur ve
barış içinde yaşaması için verdi ama hiçbirimiz… Ve bu
işin mimarları ve aktörleri, o insanların hayatını
kaybettiğini söylerken ne için kaybettiğini söylemek konusunda hep
imtina ediyor. Şunu tekrar söylüyorum: 248 insan olarak belirlenen -ki
kanımca daha fazla olduğunu düşünüyorum- bu insanlara sizin
borcunuz var arkadaşlar, bu Meclisin de borcu var. Bugün, bu kadar
antidemokratik bir yaşamı bize dayatıyorsanız, bu
yaşam biçimiyle o insanlara bir borcunuz var, başta Hükûmetin borcu
var. Sokağa çıkma yasaklarına, JÖH’lerin, PÖH’lerin,
kürdistanda, Cizre’de, Şırnak’ta, orada burada, insanların yatak
odalarındaki ırkçı, cinsiyetçi, küfür dolu sözlerine
karşı bu Meclis tutum almadığı için darbe
mekaniği devreye girdi, yine bunu da söyleyeyim. Ve yine, bundan
dolayı 2016, 2017’de 15 Temmuzda beraber olanlar yani 15 Temmuzun
karşısında, darbenin karşısında duranlar -20’den
fazla çocuğun polis ya da askerî araçlar tarafından- panzer
cinayetleri incin de sokağa çıkmadı. Bunlar neden
yapıldı? Çünkü bu ülke 12 Eylül 1980’i yaşadı, 1960’ları
yaşadı, 1970’leri yaşadı, 1993’ü yaşadı,
e-muhtıraları yaşadı, 2000’leri yaşadı; hâlen
hafızamızda, canlı canlı tarihler duruyor.
Bakın, 5 no.lu cezaevi var. Şu anda,
Diyarbakır 5 no.lu Cezaevi üzerine bir komisyon kuruldu, o komisyona gelen
insanlar cezaevinde neler yaşadığını satır
satır anlatıyor, çoğu zaman duygulanarak anlatıyor çünkü
1980 cezaevi, Türkiye tarihinin en kara dönemlerinden biridir. Şimdi, o
uygulamaların hepsi neredeyse bütün Türkiye cezaevlerine sirayet
etmiş durumda. Biz bugün, burada 5 no.lu Cezaevinin neden böyle
olduğunu konuşuyoruz ama yanı başımızdaki bütün
cezaevleri neredeyse bu uygulamalarla yüz yüze. Orada binlerce, yüz binlerce
insan zorla tutuklanmış durumda. Yani 600’den fazla çocuk, daha
doğrusu bebek, annesiyle cezaevinde. Bu nasıl bir
utanmazlıktır, bu nasıl bir garabettir? Bebekler gözlerini
cezaevlerinde açıyor, hamileler cezaevinde. İnsanlar doğum
yaparken kapıda asker, polis bekliyor ve bu 15 Temmuz darbe
girişimine karşı insanlar da hayatını siz böyle bir
yaşam kurgulayın diye, böyle bir iktidar inşa edin diye de
vermedi. Bunu da en başta o insanların sözü adına söylüyorum,
cezaevinde 600 bebeğin, annesi ve bebeğin büyük bir
haksızlığa uğradığını ve veballerinin
de sizin olduğunu tekrar hatırlatarak diğer 12 Eylül
uygulamalarından bazılarını, bugün için 12 Eylül
uygulamalarından bazılarını söylemek istiyorum.
Evet, daha dört gün önce, Antalya Alanya’da, Murat
Araç “Emniyette intihar.” dendi ve yaşamını yitirdi. Bugünün
İçişleri Bakanı onun PKK tarafından intihar etmesi
talimatıyla intihar ettiğini söylüyor. Fakat o çocuğun üzerinde
darp var, dişi kırılmış ve otopsi raporu henüz
insanların eline geçmedi. Soruyorum ben o zaman: Alanya’nın Emniyet
Müdürü PKK’nin elinde midir arkadaşlar, PKK mı orayı kontrol
ediyor, PKK mı diyor “Hadi, sen git buradan intihar et. Ben sana bu emri
veriyorum.” O Emniyetin orada bir görevlisi yok mu? Nasıl intihar
edebiliyor? Bu vebal de sizin üzerinizde.
“İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın." diyorsunuz, kim kaldı hayatta, kim kalacak
hayatta yani? Size biat ve itaat edenlerin dışındaki
insanların hayatta kalma, yaşama, demokratik bir zeminde yaşama
hakkı yok mu, barış içinde yaşama hakkı yok mu? Ama bu
uygulamalarınız, bu hâliniz ve bu mevcut durumuyla bütçenin
gelmiş olması… Bu ülkenin son derece karanlık, utanç verici bir
dönemde olduğunu tekrar hatırlatırım. Bakın,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna hak ve ihlallerine
ilişkin 1.559 kişi dilekçe vermiş. Bu dilekçelerden keyfî tutum
ve işkence konulu 485 dilekçeyle resmî olarak başvuru yapılmış
ama bir sonuç alınamamış.
Türkiye’de 24 binin üzerinde kapasite fazlası
tutuklu ve hükümlü bulunuyor, Türkiye’de bulunan toplam 384 cezaevinin
kapasitesi 207.339 iken şu anda cezaevinde 232.134 mahkûm var; tutuklu ve
hükümlü var. Üstelik, bu rakamlar, OHAL sonrası uygulanan kısmi affa
rağmen hâlen de bu kadar yüksek. Adalet Bakanı müjde verdi bize, bu
kadar hukuksuzluğu görmezden gelip başka şekilde söylüyor, diyor
ki: “Biz 2018 yılında da ayrıca 38 tane cezaevi
yapacağız.” Bu kadar insan niye cezaevinde? Bunlara yargı
mekanizmasını hızlandıralım demesi gerekirken 38 tane
daha cezaevi yapalım diyecek bir bakış açısıyla -bu
ülkedeki insanların aklına saygı mı, değil mi onu da
sizin takdirlerinize bırakıyorum- böyle vaatlerde bulunuyor. Şu
anda, barış akademisyenleri mahkemelerde ifade veriyor. O
aydınlar, o bilim insanları bilim üretmesi gerekirken ihraç
edildiler.
Yine, 15 Temmuz darbe girişimindeki 248 insan,
siz bunları böyle yapın diye hayatını da vermedi. Ve HDP
üzerinden gece gündüz, 7/24 fikir beyan edenler, sözünü, siyasetini
yargılayanlar, bunca ağır sorunları görmezden gelip her gün
ve her gün, neden bu darbe mekanizmasının sivil darbeye
dönüştüğünü oturup tartışacak düzeyde bir cesarete ve bir
zemine maalesef sahip değiller.
Devleti devlet yapan hukuktur. Eğer hukuktan
vazgeçerseniz herkes kendisine göre bir hukuk belirler ve bir çete rejimi
gelişir ve her tarafta mafyatik örgütler kendine göre bir sistem
oluşturur, sokakta öldürme çağrılarında bulunur, bir gün
oradan söyler, bir gün buradan söyler, televizyondan söyler ve herkes kendisine
göre bir adalet mekanizması yaratır ki devlet de burada kendi
hukukundan vazgeçmiş anlamına gelir. Dolayısıyla
oluşacak sokaktaki kadın cinayetlerinden tutun iş cinayetlerine
kadar bu hukuksuz zeminin de sorumlusu başta AKP Hükûmetidir.
Ve son olarak şunu söylüyorum: Karanlık
bir dönemden geçiyoruz, OHAL döneminden geçiyoruz, KHK’ler üzerinden geçiyoruz
ve bu ortamda, bu koşullarda bu kadar ağır ihlallerin
olduğu bir yerde, bu zihinsel yapı, bu mantık bütçe getirdi
buraya. Bunun bütçesini oyluyoruz burada, bunun bütçesini
tartışıyoruz. Bu bütçeye sahip olanların, bu bütçeyi
verenlerin Meclisteki üyelerinin, zamanında Taybet İnan’ın yedi
gün sokakta cenazesinin yerde yattığını görüp sessiz
kalanların da sorumlu olduğunu hatırlatarak bir şey
söylemek istiyorum:
Bakın, Taybet İnan’ın çocuğu
şöyle bir cümle kurmuş: “Annem, tam tamına yedi gün sokakta
kaldı. Hiç birimiz uyumadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye.
O orada yattı, biz 150 metre ileride öldük.” O gün bu ülkenin
vicdanları öldü. Yedi gün orada cenazesini izleyip sessiz kalanlar, bu
insanlık ayıbından, bu utançtan hiçbir zaman ve hiçbir zaman,
asla ve asla kurtulamayacaktır. O cenazeyi izleyenlerin de o cenazeyi
yaşatanların da o katliamları yapanların da zihinsel
yapısı ve cezasızlık, kuralsızlık bugün o bütçeyi
yapıyor.
Buradan şunu söylüyorum: Bu yollar, bu
yöntemlerle siz her gün ama her gün dağın yolunu açıyorsunuz. O
Taybet anaya yapmış olduklarınız, Karadeniz’deki Havva
ananın “Devlet benim.” dediği hâlde oradaki talana karşı sessizliğiniz,
dağın yolunu açmaktan başka hiçbir yola gitmiyor. Bu yol, yol
değildir. Bir an önce antidemokratik uygulamadan vazgeçip bu ülkede
eşit, ortak ve bir arada yaşamanın zeminini yaratmak
gerekmektedir. Bu da hepimizin sorumluluğundadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, 60’a göre kısa bir söz almak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in 503
sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Türkiye 15 Temmuzu
atlattı. 15 Temmuz bir darbe girişimiydi, milletimizin gayretiyle
geri püskürtüldü. Bu noktada şehitler verdik, gaziler verdik. O insanlar
Türkiye'nin geleceği için, Türkiye'nin bekası için bu mücadeleyi
verdiler milletin kendi temsilcileriyle birlikte. Dolayısıyla
talanmış, yolsuzlukmuş, vurgunmuş, bunun için elbette ki
vermediler. Biz, AK PARTİ iktidarı olarak bununla mücadele ederek
bugünlere geldik, bundan sonra da mücadele edeceğimizi unutmayalım.
Irkçılığın her türlüsünü
lanetlediğimizi buradan bir kez daha ifade etmek isterim.
Irkçılık hiçbir zaman bizim politikalarımızda
olmamıştır, lanetliyoruz ve ırkçılıkla da
mücadele etmek, her bir birey olarak bizim görevimizdir.
OHAL konusu, Sayın Başkan, FETÖ’ye
karşı ve onun gasbetmeye çalıştığı ülkemizi
korumak adına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından karara
bağlanmış bir uygulamadır; bu, keyfiyetten ortaya
çıkmamıştır. AK PARTİ, iktidara ilk geldiğinde
uygulamada olan OHAL’i kaldıran bir partidir ama bugün karşı
karşıya kaldığımız tehlike ülkemizin
bekasıyla alakalı bir sorundur, bundan dolayıdır.
Bir diğeri, bakın, şu ifadeyi
yadırgadığımı, çok yanlış bulduğumu
ifade etmek isterim: “Dağın yolunu açıyorsunuz.” gibi bir ifade
hiçbir milletvekilinin kullanmaması gereken bir şeydir. Burada herkes
sözünü söyleyebiliyor. Bizim amacımız dağın yolunu açmak
değil, dağın yolunu kapatmaktır, dağda
örgütlenmiş olan, eli silahlı olanların bu millete zarar
vermesini engellemektir. Burada, iktidarıyla muhalefetiyle her milletvekilinin
bu anlamda mücadele etmesi gerektiği kanaatindeyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, ülkenin
yakın geçmiş siyaset tarihinden bihaber olanlar -vekilimizin ifade
etmiş olduğu cümle sanki ilk kez kullanılıyormuş gibi
anlaşılır- şu ülkede valilik yapmış olan,
bakanlık yapmış olan hatta o bölgede generallik yapmış
olan, emekli, komuta kademesindeki birçok kişinin “Bizim yaptığımız
yanlışlar dağın yolunu açtı ve bu işi bu
aşamalara getirdi.” sözünden biraz haberdar olurlardı. Sorun biraz
budur.
İkinci bir husus: Hani, Sayın Grup
Başkan Vekilinin burada ifade edilen ve yaşanmışlıklar
üzerinden dile getirilen konulara dair rahatsızlığını
anlıyorum ben, gerçekten anlıyorum çünkü…
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ahmet Bey, sende
bir rahatsızlık var, bende değil.
AHMET YILDIRIM (Muş) – …hiç kimsenin
savunamayacağı işler yapıldı son iki yılda;
hiçbir hükûmetin yüzleşme anına geldiği anda onurla, gururla
döneme, çağa ve geleceğe bakamayacağı uygulamalardı.
Bu sebeple, bunlardan rahatsızlık duymuş olmaları en
azından bir aşamadır.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, kayıtlara geçsin diye…
BAŞKAN – Buyurun siz de, kayıtlara geçsin.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ben geçmişten
bihaber değilim, geçmişi gayet iyi biliyorum. Burada, bu uygulamalarla
bizim partimize bir atıf var; “Siz dağın yolunu
açıyorsunuz.” gibi bir ifade kullandı.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Evet.
AHMET YILDIRIM (Muş) – Evet,
aşırı güvenlikçi politikalar.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bizim
kabullenemediğimiz, kabul etmediğimiz bu ifadedir. Bizim
rahatsızlık duyduğumuz herhangi bir konu yok. Biz
savunamadığımız hiçbir şeyi burada
konuşmayız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Muş.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Başkanım, bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Sayın Özel, size de söz vereyim
60’a göre.
Buyurun.
7.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim.
Kısa bir düzeltme yapmak isterim. Sayın
Muş “AK PARTİ, iktidara geldiğinde var olan OHAL’i
kaldırdı.” dedi. Şunu kastediyor: 3 Kasım 2002’de iktidara
gelmişlerdi. Sadece Tunceli’de son kez uzatılmış ve 22
Kasımda süresi kendiliğinden dolan OHAL uygulamasını
uzatmadılar. Aldıkları Türkiye'de, Tunceli gibi bir ilde on
dokuz gün sonra kendiliğinden sona eren bir OHAL uygulaması var.
Devretmek üzere oldukları Türkiye'de, seksen bir ilde on yedi aydır
ve büyük bir zevkle uzattıkları OHAL’le yönetilmek zorundayız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Bir düzeltme yapacağım da…
BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, Sayın
Yıldırım açıklık getirdi o sözlere
karşılıklı olarak. Dilerseniz geçelim bu konuyu,
polemiği uzatmayalım.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Peki, tamam.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, şahıslar
adına ilk söz, Ordu Milletvekili Oktay Çanak’a aittir.
Buyurun Sayın Çanak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY ÇANAK (Ordu) – Sayın Başkanım,
çok değerli milletvekilleri; 11’inci madde üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; gerçekten, güzelliklerle ve köklü medeniyet birikimleriyle
dolu ancak çok büyük ölçekte iktisadi ve sosyal tahribatların söz konusu
olduğu ve güvenlik dengelerinin hızlıca değiştiği
bir coğrafya ve zaman dilimi içerisindeyiz. Bütün bu sorun
alanlarının tam da kesişme noktasında yer alan ülkemiz, bir
yandan bölgemizi içeride ve dışarıda karıştırmak
isteyenlere karşı bir medeniyet, istikrar ve yükseliş mücadelesi
verirken diğer yandan da üçüncü çeyrekte 11,1 büyüme hacmini elde
etmiştir. Son bir yıllık ihracatını 155 milyar dolara
çıkaran Türkiye, aynı zamanda bu yıl 28 milyon turisti de
ağırlama başarısını başarıyla göstermiştir
ve tüm bunları, muhalefetin karşı çıktığı
OHAL döneminde yapmaktadır. Yani her şeye rağmen, tüm
düşmanlıklara rağmen kendi potansiyelini ortaya koyan, içeride
ve dışarıda kendi menfaatlerini önceleyen ve kendi siyasetini
sınırları dışında da konuşabilen,
yaptırabilen, uygulayabilen bir Türkiye yönetimi vardır.
Geçmişte olduğu gibi bugün de
yüzyıllardır bulunduğumuz bu coğrafyada hep söz sahibi
olduk, istikrarlı ve güçlü bir ülke olarak sözümüzü hiçbir
haksızlıktan sakınmadık. Tabii, bunu yapabilmek için güçlü
bir ekonomiye, güçlü bir askerî yapıya sahip olmak gerekli. İşte
Türkiye, AK PARTİ iktidarını Türkiye'ye
kazandırdığı, bu milletin oyuyla, eliyle 3 Kasım 2002
tarihinden bugüne kadar on beş senedir millî savunmada çok güzel
şeyler yapıyor.
Bugün, kendi piyade tüfeğini, insansız
hava aracını, uydusunu, eğitim uçağını,
helikopterini, savaş gemisini, zırhlı aracını, roket
ve füze sistemlerini üretebilen bir ülke konumuna ulaşmış
bulunmaktayız.
Savunma sanayimiz yıllık 5 milyar
doları aşan üretime, 2 milyar dolara yaklaşan ihracat
rakamına ulaşmış bulunmaktadır. 2002 yılında
bu ihracat rakamı 250 milyon dolardı. Bugün gelinen nokta, hiç
şüphesiz bu başarıyı açıkça ortaya koymaktadır.
Savunma sanayimiz yıllık 1 milyar dolar seviyesinde AR-GE
harcamasıyla Türkiye'nin en fazla AR-GE ve teknoloji
yatırımı yapan sektörü konumundadır. Türk savunma sanayisi
şirketleri yurt dışına zırhlı araçlar, hava
savunma, roket sistemleri, simülatörler, sahil güvenlik gemileri, askerî
haberleşme sistemleri, komuta kontrol sistemleri ve yazılım
ihraç etmeye başlamıştır.
Hâlen yürütülmekte olan önemli savunma projelerinden
bir tanesi de Millî Muharip Uçak Projesi’dir. İlk uçuşun 2023’te
gerçekleşeceğini planladığımız Millî Muharip Uçak
Projesi’yle Hava Kuvvetleri Komutanlığının Türkiye’de ilk
defa kendi uçağını artık kendi havasında
uçurabileceği özgün tasarım modeli tasarlanmış
durumdadır.
Güvenlik olarak iç güvenlikte çalışma
yaptığımız alanlarda 268 bin emniyet personeli, 180 bin
jandarma, 5.043 sahil güvenlik ve 50.727 güvenlik korucumuz İçişleri
Bakanlığı bünyesinde görevlerini yapmaya devam etmektedir. Hiç
şüphesiz, bu da göstermektedir ki Türkiye kendi güvenliğini her geçen
gün hem içeride hem de dışarıda büyüterek devam ettirmektedir.
Sınır güvenliği noktasında 2015-2017’de gerçekten büyük bir
büyüme kaydedilmiştir.
Bu vesileyle bütçemizin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Allah’a emanet olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Şahıslar adına ikinci ve son söz
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’a aittir. (HDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Yıldırım, alkış
gayet güzeldi. Konuşma da eminim o ölçekte güzel olacak.
Buyurun.
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Eyvallah.
İnşallah sen de bir gün alkışlarsın. (Gülüşmeler)
BAŞKAN – Yürekten alkışlıyorum
seni Sayın Yıldırım.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Eyvallah.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün bütçe görüşmelerinin sonuna gelmiş bulunmaktayız.
11’inci madde üzerine şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Ekranı başında bizleri izleyen değerli
halkımı saygıyla selamlıyorum.
Bu konuşmamda iktidarın
çatışmalı ortamından kaynaklı ve 15 Temmuz darbe
girişimi bahanesiyle kamudan ihraç ettiği emekçi kardeşlerimin
mağduriyetine değinmek istiyorum. Otuz iki yıl kamuda
çalışan biri olarak bu emekçi kardeşlerimi çok iyi
anlıyorum. Keşke iktidar vekilleri de bu çevreleri biraz
anlayabilseler. Belki de anlayabiliyorlar ama, mağduriyetlerinin
farkındalar ama sarayın korkusundan üç maymunu oynuyorlar. Çünkü
ihraç edilen bu emekçiler bize ulaştıkları gibi iktidar
vekillerine de ulaşıyorlar, iktidar vekillerinden aldıkları
cevaplar: “İşte, haklısınız ama elimizden bir şey
gelmiyor, zamanla düzeltiriz.” “İnşallah”larla, temennilerle
başlarından savdıklarına şahit oluyoruz. Bu ihraçlar
meselesi gerek bizim gerekse diğer muhalefet partilerinin
araştırma, soru önergeleriyle Meclis gündemine getirildi, maalesef
iktidarın sayısal üstünlüğüyle bunlar reddedildi. İktidar
vekilleri Meclis dışındaki ve kulislerdeki
demokratlıklarını keşke Genel Kurulda da gösterebilse o
zaman bu mağduriyetlerin önüne geçilirdi diye düşünüyorum.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında kamuda
başlatılan ve darbecilere yönelik olduğu iddia edilen
soruşturmalarla kitlesel açığa alınmalar ve ihraçlar
yaşanmıştır ve bu ihraçların büyük bir kısmı
1 Eylül 2016 Dünya Barış Günü’nde oldu. 1 Eylül 2016 günü alınan
öğretmen arkadaşlarımızın işlerini, emeklerini
ellerinden aldınız, barış hediyesi olarak bunu verdiniz, bu
durum devam etti ve devam ediyor. İhraç edilen
arkadaşlarımız olmayan iç hukukumuzu tüketip AİHM’e
başvurmuşlardır. İktidar, Olağanüstü Hâl Komisyonu
değil, oyalama komisyonu kurunca AİHM tekrar OHAL Komisyonuna
göndermiştir dosyaları. Oyalama komisyonu diyorum çünkü 100 binden
fazla kişinin dosyasına 7 kişilik komisyon bakacak. Size
soruyorum: Nasıl bakacaklar bunlara? Kasım ayı sonunda
açıklanacağı söylenen ilk karar hâlâ açıklanmadı,
aralık ayının sonuna gelmişiz, ne zaman açıklanacak bu
karar diyoruz. Gerçi ülkede kimse bağımsız değil ki, OHAL
Komisyonu da savcısı da yargısı da talimatlarla
çalıştığı için tüm söylemlerim saraya. Saraya
şunu soruyorum: Bir yıldan fazla süredir haksız, hukuksuz yere
ihraç edilen 100 bini aşkın kişinin yaşadığı
mağduriyetlerin farkında mısınız? Aynı aileden 4
kişiyi ihraç etmek ne demek? Hangi ahlaka, imana, izana sığar
bu? Haklarında daha önce açılmış herhangi bir idari, adli
kovuşturma olmadan rastgele insanların ekmeğiyle nasıl
oynayabiliyorsunuz? Bu insanlar birilerinin yaptığı gibi
soruları çalarak kamuya yerleşmediler; çalışarak,
çabalayarak, alın teri dökerek kamuya yerleştiler. Bu insanları
sizin gibi düşünmedikleri için çok rahat bir şekilde terörist ilan
edip işlerine son verdiniz. Bu insanlar ihraç edildikten sonra neler
yaşadı biliyor musunuz? Kalp krizi geçirip öldüler,
yaşadıkları sorunlarla baş edemeyip yaşamlarına
son verdiler. Yurt dışına çıkışları yasak
olduğu için kaçak yollarla yurt dışına gitmek isteyen 5
kişilik aile boğulup öldü. Yaşam standartları
düştüğü için psikolojik sorunlar yaşamaya başladılar.
Daha önce hiç yapmadıkları işlerde çalışmak zorunda
kaldılar. En azından kendi çevrem için söylüyorum, bu arkadaşlar
çiçek sattılar, tütün sattılar, yiyecek, içecek, giyecek
sattılar ama onurlarını satmadılar,
arkadaşlarını satmadılar. Onları da bu kürsüden
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar) Ama
iktidarın yıllarca birlikte hareket ettiği, beraber yürüdükleri,
beraber ıslandıkları yol arkadaşları hep birbirlerini
sattılar; dosyalara bakın onları göreceksiniz, davaların
yarısı birbirlerini satmayla ilgilidir. Ama yine de biz onları
ayırmak istemiyoruz, yine de adil bir yargılanmadan yanayız.
Gerek 15 Temmuzdan önce gerek sonrasında ihraçların en azından
bir kısmının keyfî olduğunu hepimiz biliyoruz. Sırf
çatışmalı ortam son bulsun, barış olsun, çocuklar
ölmesin diye haykıran insanların atıldığına
hepimiz şahit olduk. Bu insanlar eninde sonunda görevlerine tüm haklarıyla
birlikte iade edilecekler, bunu da biliyoruz ve arkadaşlarımızın,
tarafsız bir yargı tarafından yargılansa, AİHM’de
yargılansa hepsi maddi ve manevi tazminatlarıyla birlikte görevlerine
iade edileceklerine inanıyorum. Bu arkadaşların yüklü tazminat
alacaklarını biliyorum.
Peki, 2018 bütçesinde bunlara para
ayırdınız mı, tazminata para ayırdınız
mı? Çünkü bunlar dönecekler işlerine. Ama bilmediğiniz bir
şey daha var arkadaşlar, tarih boyunca hep
yaptığınız bu hukuksuzluklarla anılacaksınız.
Bu karanlık dönem elbet geçecek, o zaman hepiniz “Ben orada değildim,
ben aslında böyle düşünmüyordum.” diye kendinizi aklamaya
çalışacaksınız. Ama ne biz ne bu halk asla bunları
unutmayacak, asla sizleri affetmeyecek diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sisteme giren sayın milletvekillerine beş
dakika süreyle soru sorması için süre tanıyacağım.
Evet, Sayın Tümer, buyurun.
ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın
Bakan, Türk sporunda köklü geçmişe sahip Adana’da profesyonel spor
kulüplerinin yanı sıra amatör spor dalları da Gençlik ve Spor
Bakanlığından gerekli desteği görememektedir. Ülke ve dünya
basketbolunda önemli başarılara imza atan ve Adana’da doğan BOTAŞ
Spor’un Ankara’ya taşınması büyük üzüntü
kaynağıdır ve bu karar yeniden gözden geçirilmelidir.
Adana’nın Sarıçam ilçesinde
yapımına 2014 yılında başlanan stadyum, geçen süre
zarfında henüz tamamlanmamıştır. Türkiye Futbol Federasyonu
Birinci Lig’de mücadele eden Adanaspor ve Adana Demirspor futbol takımları
son haftalarda saha içerisinde büyük haksızlıklara maruz
kalmıştır. Kıt olanaklarla mücadele eden iki kulübümüzün
serzenişlerine kulak verilmelidir. Ayrıca, Adana Demirspor Kulübünün
hizmetindeki hazine arazisi üzerine kurulu tesisin kulübe
kazandırılması sağlanmalıdır. Adana amatör
branşlarında mücadele eden spor kulüpleri ise spor kompleksi, saha ve
tribün ile sağlık hizmetlerinden yoksun bir şekilde
çalışmalara çıkmaktadır.
Adana’ya tüm spor dallarında Bakanlık
bütçesinden ne kadar pay ayrılmıştır? Türk sporunun ileri
taşınması için Adana başta olmak üzere, amatör spor
kulüpleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdemir...
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, dün Sayın Maliye
Bakanına TÜİK verilerine dayalı bir soru sormuştum. Kendisi
de “Siz kendi verilerinizi üretiyorsunuz.” demişti. Tesadüf, bugün de
sizin Bakanlığınıza bağlı TÜİK üzerinden bir
soru soracağım.
Tabii ki -elbette- Sayın Bakan, biz burada
soruları gündeme getirirken devletin resmî kurumlarının
açıkladığı verilere dayanarak bu sorunları gündeme
getiriyoruz, toplumun belli alanlarındaki kötüye gidişinin
nedenlerini sizlere soruyoruz. İşte, bugün, yine devletin resmî İstatistik
Kurumu olan TÜİK’in açıkladığı Tüketici Güven Endeksi
2017 Aralık ayı verisi 65,1 olarak gerçekleşti ve böylece bu
endeks yılın en düşük seviyesini görmüş oldu ve kötümser
olarak tanımlandı. Bu düşüşü nasıl
değerlendiriyorsunuz ve bu düşüşü engelleyebilecek misiniz?
Değerli milletvekilleri, doğal olarak
sadece toplumda Tüketici Güven Endeksi’nde bir düşüş yok; toplumun
tüm kesimlerinde, esnaf, çiftçi, işçi, kadın, yaşlı, genç
tüm kesimlerde bir güven eksikliği mevcuttur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldırım...
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın
Bakanım, tütün konusunda defalarca Maliye Bakanıyla görüştüm.
Maliye Bakanı şu anda yok ama Sayın Hükûmete yine soruyorum:
Bölge itibarıyla kooperatiflerin hangi bakanlık birimi
tarafından kurulacağı; iki, yönetmeliklerin hangi kurum
tarafından hazırlanacağı; sarmalık
kıyılmış tütün tesislerinin son teknoloji otomasyon
kapsamında mı, yoksa süregelen eski kıyım makineleriyle mi
üretmeye devam edecekleri ve piyasa arzındaki maktu vergilerin ne
olacağı; bölge üreticileri bu konuda bilgi istiyorlar bizden. Benim
bu arkadaşlara cevabım: İnşallah, güzel şeyler olur
diyorum ama tütünün ruhuna el Fatiha diyorum çünkü pratiğe
baktığımız zaman, tütünün gerçekten şu anda hiçbir alıcısı
yok, tütün piyasası olduğu gibi durmuş durumda. Bölge
halkının tek geçim kaynağı olan tütün
satışının yasaklanmasına, halkın
yaşadığı ekonomik sorunların giderilmesine
ilişkin ne tür çalışmalarınız var? Kooperatifler
kuruluncaya kadar halkın geçimine ilişkin çözüm önerileriniz nedir?
BAŞKAN – Sayın Yiğitalp…
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Sayın Bakan, 450-500 bin civarında atama bekleyen bir
sağlık emekçisi var. Sağlık Bakanlığı bu
konuda çok net bir rakam söylemedi çünkü Maliye Bakanlığı ne
kadar kadro ihdas edecek, o önemli.
Bir de engellilerin ataması var mı,
engelli alımı olacak mı? Alınacaksa ne kadar engelli
alınacak?
Son aldığımız bir haber daha
var. Sur’da evini terk etmek istemeyen ailelerin, ev sakinlerinin etrafı
güvenlik güçleriyle kapatılmış, zorla
çıkarılmaları yönünde baskı yapılıyor, şimdi
haber aldık. Bu konuda, evet, siz yetkili değilsiniz ama diğer
Bakanlık olarak ne yapabilirsiniz? Bunu söylemek istedim.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Son olarak Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 4/B’lilerin seyyar görev
tazminatı ve geçici görev yolluklarıyla ilgili iki gündür Sayın
Maliye Bakanına bir soru sordum ama herhâlde Maliye Bakanı konuyu
araştırmaya gitti, inşallah gelince cevap verir.
Sayın Bakan, Ankara-Esenboğa
Havalimanı arasına ne zaman bir metro yapacaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi soruları cevaplandırmak üzere
sözü Sayın Bakana bırakıyorum.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Zaman var Sayın
Başkan.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Otuz bir saniye
var.
BAŞKAN – Zaman kalırsa Sayın Arslan’a
döneceğim sonradan.
Sayın Bakan, buyurun.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) –
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Adana’yla ilgili, özellikle sporla ilgili bir soru
yöneltildi. Şunu öncelikle ifade etmeliyim: On beş yıllık
iktidarımız döneminde gerçekten çok sayıda spor tesisi hemen
hemen tüm illerimize kazandırıldı ve bu yönde Gençlik ve Spor
Bakanlığımızla birlikte yoğun bir çaba sarf ediyoruz.
Önümüzdeki günlerde çok daha iyi ve daha fazla spor tesisi yapımına
devam edeceğiz. Ancak, Botaş Spor’la ilgili konuyu, konunun
detayını bilmiyorum. Bilahare ilgili vekilimize, ilgili
Bakanımızdan bu konuda bilgi alıp cevap verebilirim.
İkincisi: Türkiye İstatistik Kurumunun
Tüketici Güven Endeksi’ndeki düşüşten yola çıkarak “Ne zaman
yükselecek, nasıl engelleyebiliriz?” şeklinde bir soru yöneltildi.
Şunu ifade etmeliyim: 2017 yılı aylar itibarıyla
baktığınızda, Tüketici Güven Endeksi’nin genellikle
yükselme eğiliminde olduğunu görürsünüz ancak belirli aylarda
Tüketici Güven Endeksi’nde zaman zaman düşüşler söz konusu
olabiliyor. Ama genel olarak baktığımızda, 2017
yılı Türkiye açısından, ekonomimiz açısından
gerçekten oldukça başarılı bir yıl olarak geçmiştir. İşte,
en son üçüncü çeyrekteki büyüme rakamımız da bunu net bir
şekilde ortaya koyuyor.
İmalat sanayisi kapasite kullanım
oranlarına baktığımızda, yüzde 80’lere
ulaşmış bir kapasite kullanım oranı söz konusu.
İhracat performansımız oldukça yüksek, yüzde 10’un üzerinde bir
ihracat artışımız söz konusu ve özellikle üçüncü çeyrek
büyümesine baktığımızda, sanayi üretiminin
yaklaşık yüzde 15 civarında büyüdüğünü görüyoruz. Bu da
bizim açımızdan son derece önemli. Harcama tarafına
baktığımızda ise yatırım malı
artış hızında da oldukça yüksek bir rakama
ulaştığımızı görüyoruz, yüzde 12,3’lük bir artış
olduğunu görüyoruz ki bu, özel tüketim harcamalarının üzerinde
seyreden bir büyümeyi ifade ediyor.
Tütünle ilgili bir soru yöneltildi yine. Bu konudaki
çalışmalarımız devam ediyor.
Çalışmalarımız tamamlandıktan sonra sizlere net bir
şekilde cevap verebileceğiz.
Engelli atamasına yönelik yine bir soru
yöneltildi. Bildiğiniz gibi, kurumların dolu kadro
sayısının yüzde 3’ü oranında atama yapılabilmektedir.
Başvurulara göre Devlet Personel Başkanlığımız bu
atamaları yapmaktadır. 2018 yılında da ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarımızın başvuruları
değerlendirilerek gerekli atamalar gerçekleştirilecektir.
Bir başka soru, evet, geçici görev
yolluklarıyla ilişkili. 6245 sayılı Harcırah
Kanunu’nun 49’uncu maddesine göre, seyyar görev tazminatı memur ve
hizmetlilere ödenmekte olup, memur ve hizmetli kapsamında yer almayan
sözleşmeli personele seyyar görev tazminatı ödenmesi mümkün
bulunmamakla birlikte sözleşmeli personele bu görevleri sebebiyle
Harcırah Kanunu’nun genel hükümlerine göre geçici görev yolluğu da
ödenmektedir.
Ben, arkadaşlarımızın
soruları için de çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Arslan, buyurun.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Maliye Bakanına
soruyorum: Bakanlığınızca 2018 yılında 20 bin
öğretmene kadro verileceği belirtilmiştir. Şu anda
atamayı bekleyen 400 bine yakın öğretmenimiz vardır. Millî
Eğitim Bakanı Mecliste yaptığı konuşmada “126 bin
öğretmen açığımız var.” dedi. Bu kadar açığa
rağmen 20 bin öğretmen atamasının yapılacak
olması, atamayı bekleyen 400 bin öğretmenimizle alay etmek
değil midir? 126 bin öğretmen açığı 20 bin atamayla
karşılanamayacağına göre, birçok okulumuz öğretmensiz
kalmayacak mı? Öğretmensiz okullarımızda eğitim ve
öğretim nasıl sağlanacak? Ücretli ve sözleşmeli
öğretmenlerle eğitim ve öğretim sağlıklı yürütülebilir
mi? Artık, atanmayı dört gözle bekleyen öğretmenlerimizin
hayallerini yok etmeyin. Sizler kandırılıyorsunuz fakat
öğretmenlerimizi artık kandırmayın.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Gürer, hadi siz de bir on saniyede sorun
hemen.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür
ederiz Sayın Başkan.
Sayın Bakan, son aylarda kesif yem
fiyatlarına yüzde 9, kaba yem fiyatlarına yüzde 10 zam geldi. Besici
yem sorunu yaşıyor, ithal saman çare olmuyor. Temmuz, ağustos,
eylül ayı süt destekleri ise daha önceki süt desteklerine göre yüzde 100
aşağı olarak açıklandı. 8 kuruşluk destek 4
kuruşa, 6 kuruşluk destek 3 kuruşa yuvarlandı. Enflasyonun
yüzde 13 arttığı yerde destekler yetersiz kalıyor, girdiler
artıyor, destekler düşüyor.
Bu arada, besiciler için inek yerine
buzağı desteği verildi, buzağının ölümüyle
besicinin desteği de düşürüldü. Niğde ilinde temmuz,
ağustos, eylül ayı çiğ süt destekleri de hâlen ödenmedi.
Çoğu iller aldı, Niğde’ye neden ödenmiyor, ne zaman ödemeler
yapılacak? Besicilerin perişanlığını çözmek için
ne düşünüyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – On saniye dedim ama bize ayrılan
sürenin sonuna kadar kullandınız.
Yazılı mı cevap vereceksiniz
Sayın Bakan? Bir dakikada…
Buyurun Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) –
Sayın Başkan, şunu yapabilirim: İsterseniz bir sonrakinde
cevap verebilirim, isterseniz şimdi cevap verebilirim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok, yok, şimdi versinler
efendim.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Çok
kısa olarak cevap vereyim o zaman müsaade ederseniz.
Öğretmen atamalarına yönelik olarak,
ihtiyaç duydukça öğretmen alımlarına devam ediyoruz ama
şunu görmemiz gerekiyor: 2002 yılında toplam öğretmen
sayımız 510 bin 469’ken, bugün toplam öğretmen sayımız
901 bin 859’a ulaşmış durumda. Ve atamalara
baktığımızda da, yıllar itibarıyla atamalara
baktığımızda da, toplam 584 bin 115 öğretmen
ataması gerçekleştirilmiş durumda. Dolayısıyla ihtiyaç
duyulduğu anda bu atamaları biz gerçekleştiriyoruz,
gerçekleştirmeye de bundan sonraki süreçte devam edeceğiz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Bakan
“İhtiyaç var, 126 bin açık var.” diyor.
BAŞKAN – 11’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Yıldırım,
söz talebiniz mi var?
AHMET YILDIRIM (Muş) – İç Tüzük 60’a göre
yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim, 60’a göre yerinizden
söz veriyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırım’ın, 23 Aralık günü yapılacak HDP
Muş İl Kongresi için ilan afişlerinin billboardlarda yer
almasını Valinin on gündür keyfî sebeplerle engellemeye
çalışmasına ve bu anayasal suçun mutlaka takipçisi olacaklarına
ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, şimdi, bizim cumartesi
günü, 23 Aralık günü Muş İl Kongremiz var. Tam on gündür
Muş Valiliğine ulaşmaya çalışıyor ve
kiraladığımız billboardlara kongre ilan afişlerimizi
girmek istiyoruz -biz burada İçişleri Bakanıyla rahat
görüşüyoruz, diğer bakanlarla rahat görüşüyoruz- haddini bilmez,
gerçekten, yasal yetkilerini zorlayan bir vali on gündür keyfî sebeplerle
engellemeye çalışıyor. Kimse ama kimse kamu adına, halk
adına oturduğu makamları kendi egoları ve ideolojik tahayyülleri
için kullanamaz, yaparsa suç işler. Çünkü Anayasa 67 ve 68’in siyaset
yapma ve siyasi partilerle ilgili amir hükmü açıktır. Bunun adı
zorbalıktır ve söyleyince bazı iktidar mensuplarının
zoruna gidiyor ama bunun adı faşizmdir. Böyle bir bürokratik vesayet
olamaz.
Ve söylüyoruz buradan: Bu suçu işleyenler, bir
siyasi partinin keyfî sebeplerle faaliyetlerini engellemeye
çalışanlar bu iktidarın hep kalacağını ve
kendisini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) – Tamamlıyorum.
…koruyacağını, o
suçlarının, anayasal suçlarının üstünü örteceğini
sanıyor olabilirler ama hiç güvenmesinler, elbet, bütün iktidarlar gibi bu
iktidar da gider ve bu iktidar gittiğinde, ne zaman olursa olsun, zaman
aşımı olmayan bu anayasal suçtan yargıyla yüz yüze
gelirler. Çünkü geçmiş dönemde, keyfî sebeplerle, yetkilerini aşarak
neredeyse darbecilerin işini gören birçok valinin bugün içeride
olduğu gibi, bugün, Muş Valisinin ilin vekilinden kaçan, keyfî
sebeplerle bir siyasi partinin faaliyetlerini engellemeye çalışan bu
anayasal suçunun mutlaka takipçisi olacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı Kalkınma Ajansları
Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – 12’nci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Hazine garantili imkân ve dış borcun
ikraz limiti ile borç üstlenim taahhüt limiti ve borçlanmaya ilişkin
işlemler
MADDE 12- (1) 2018 yılında, 28/3/2002 tarihli
ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanuna göre sağlanacak; garantili imkân ve dış
borcun ikraz limiti 4,5 milyar ABD dolarını aşamaz.
(2) 1 inci maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi ile belirlenen başlangıç
ödeneklerinin yüzde l'ine kadar ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi
ihraç edilebilir.
(3) 2018 yılında 4749
sayılı Kanunun 8/A maddesi çerçevesinde Hazine
Müsteşarlığınca sağlanacak borç üstlenim taahhüdü 4
milyar ABD dolarını aşamaz.
BAŞKAN – 12’nci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’a aittir.
Sayın Günal, buyursunlar. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hemen Kâtip
arkadaşımızın okuduğu miktarlar üzerinden gidelim.
Ayrıca, Sayın Elvan’ın burada olmasından da mutlu oldum
çünkü söyleyeceklerim Maliye Bakanından çok kendisini ilgilendiriyor
Hazine Bakanıyla beraber.
“4,5 milyarlık borçlanma limiti” “4 milyar borç
üstlenim limiti” diye 2 tane rakam söyledi arkadaşlarımız
maddede. Şimdi, ne kadar üstleneceğimiz belli mi? Değil. Bir
limit veriyoruz. Bir sürü şeyler geçecek ama ben, özellikle baştan rakamı
söyledim ki şimdi konuşacağımız şeylerin bir
anlamı olsun diye. Sayın Bakan biliyor zaten ama nedense kaç senedir
bir türlü bu konudaki mevzuatlar bir araya gelemedi.
Şimdi bir metin okuyacağım.
Arkadaşlarımız onu kimin yazdığını
anlayacaklar. “Kamu yatırım ve hizmetlerinin kamu-özel iş birliğiyle
gerçekleştirilmesinde ülkemizde imtiyaz, yap-işlet-devret,
işletme hakkı devri, yap-işlet, yap-kirala-devret gibi modeller
günümüze kadar uygulanmış ve uygulanmaya devam etmektedir. Söz konusu
hukuki düzenlemeler yapılmakla birlikte kamu-özel ortaklığı
alanındaki kanun ve yönetmeliklerin sayısındaki artış,
çeşitlilik mevzuatta dağınıklığa ve farklı
uygulamalara yol açmış ve bu sebeple idari uygulamalarda belirli bir
standardizasyonun oluşması sağlanamamıştır. Bu
durum ayrıca kamu-özel iş birliğinin mevzuat
altyapısının anlaşılıp benimsenmesini ve
uygulayıcılar tarafından istenildiğinde kolaylıkla
ulaşılmasını da zorlaştırmıştır.
Kamu özel ortaklığı mevzuatının
dağınıklığı hem kamu idareleri hem de özel sektör
yatırımcıları tarafından eleştirilmiş ve bu
doğrultuda kamu-özel iş birliğine ilişkin çerçeve bir kanun
ihtiyacı olduğu ile söz konusu kanunun yasalaşmasının
sağlanacağı başta Onuncu Kalkınma Planı olmak
üzere diğer resmî belgelerde ve çeşitli toplantılarda dile
getirilmiştir.”
İşte bu çerçeve kanunun henüz
yasalaşmamasıyla kamu-özel iş birliği mevzuatının
dağınıklığı, çokluğu ve sistematik bir
yapıda bulunmayışı gibi nedenler dikkate alınarak
arkadaşlarımız bir çalışma yapmıştı.
Başlığını size de göstereyim. Sayın Bakan iyi
biliyor. 2015’te arkadaşlarımızın
hazırladığı mevzuattaki gerekçe hâlen geçerliliğini
koruyor. Defalarca, bu konuda düzenlemeler yapılırken de söyledik,
sayın bakanlar da iletti, Sayın Cevdet Yılmaz varken de
söylemiştik. Tekrar, Lütfi Bey oraya geldi, hâlâ o
dağınıklık sürüyor. Diyeceksiniz ki “Hangi
dağınıklık?” Mevzuatın “içindekiler”
kısmında değişik kurumlarla ilgili konu
başlıkları var. Şimdi içinden size bir iki tanesini
söyleyeyim. Hangi konularda bu işleri yapıyoruz?
Önce kanunumuz var, sonra karar var, elektrik üretimiyle
ilgili var, Karayolları Genel Müdürlüğüyle ilgili var, bunun
dışındaki kanunlarla düzenlenen çalışmalar var,
Sağlık Bakanlığının meşhur şehir
hastaneleriyle ilgili yap-kirala-devret düzenlemeleri var, Millî Eğitim
Bakanlığının var, var oğlu var. Hatta alan
başkanlığına bile bu yetkileri verdik, herkes kendine göre
bir yap-işlet-devret modeli yapıyor. Hâlen daha
-şaşıracaksınız “Niye böyle söylüyorsun?” diye- bugün
itibarıyla yine Resmî Gazete’de -Allah’tan bu biraz daha zaman
sınırıyla ilgili bir düzenleme- yönetmeliğin bir maddesinde
değişiklik yayımlandı Sayın Bakanım, otuz güne
kadar bildirilmesiyle ilgili, borç üstlenimiyle ilgili şeylerden
bahsediyorum. Bu hazine garantileri üstlenimleri taahhütlerinin bir zapturapt
altına alınması gerekiyor. Bu madde onunla ilgili.
Kısaca, genel konuşmamda söylemiştim
ekonomi kurumlarıyla ilgili konuşurken ama şimdi buraya
baktığımız zaman gerçekten çok karmaşık bir
mevzuat yapısı var, dedik ki: Bunun izlenmesi, yapılması…
Özellikle şehir hastaneleri Plan ve Bütçe Komisyonunda
tartışılırken Sayın Başkan, burada çok
ağır tartışmalar yaşadık, hatta tam biterken
bakan değişikliği olmuştu. Niye onu söylüyorum? Önü
belirsiz, maliyeti belirsiz. Şimdi, koyduğumuz limite o üstlenimler…
Eğer riskler gerçekleşirse belki bunun 3 misli ödemek zorunda
kalacağız. Yani borç yönetimi açısından
baktığımız zaman yaklaşık bir rakam koyuyoruz
oraya, bunların hiçbirini bilmiyoruz. Şu anda yaklaşık
olarak ben size kabaca rakamını söyleyeyim.
Baktığımız zaman eğer sabit yatırımla
bunları yapmış olsak, diyelim ki 10 milyara mal olacak tesisler
için 30 milyar dolar kira ödeyeceğiz yirmi beş senede. Net bugünkü
değer hesaplaması basittir, formüle koyduğunuz zaman Excel’de de
verir, hemen hesap makinesinde de yapabilirsiniz. Yani bu kadar faiz gideri
olur mu, eğer kredi olmuş olsa bu kadar maliyeti olur mu diye bunu
hesaplamak lazım.
Şunu söylemiştik, dedik ki: Bunların
hemen hepsini birden işletmeye almayın, en azından bir model
denemesi yapın, bir görelim. Yani, şimdi, Sayın Bakan da o zaman
Komisyon Başkanımızdı, kendisi de iyi
hatırlayacaktır, rakam vermiştim. Bu hastaneler
yapılırken o anda ülkemizin bu planlarında belirlemiş
olduğu orta vadedeki yatak hedefine 2015 yılı sonuna kadar
planlanan normal sağlık yatırımlarıyla zaten
ulaşılıyordu. E, bir taraftan da Yüksek Planlama Kurulu yetki
veriyor, 7 tane ayrı yatırımı söylüyor, diyor ki: “Bunlarda
yeni yatak kapasitesi yapmadan bu yatırımı yapın.” Biz de
dedik ki: Sadece hastanenin otel gibi yıldızını yenilemek
için bu kadar yükümlülüğe girilir mi? Ha, zaruri olanlar olabilir,
bakarız, model denemesi… Ama “Hepsini birden alelacele yapalım.”
demek, o zaman birtakım tartışmaları yanında
getiriyor. Bunun müştemilatı var, yan tesisleri var, onların
yerine verilen, hastanelerde yaratılan rantlar var. O zaman
tartışmaya yol açıyor. Yani “Attığınız
taş ürküttüğünüz kurbağaya değecek.” diye bir deyimimiz var
biliyorsunuz. Bu kapsamda, bu çalışmaların baştan bir
gözden geçirilmesi gerekiyor.
Şimdi, kara yollarında, köprülerde
alıştık -şu kadar geçti, bu kadar geçmedi; taahhüdümüze
uyduk mu, uymadık mı- ama bana bu, hastane işinde çok daha garip
geliyor arkadaşlar. Bakan bey açıklama yapmış, geçen okuduk
gazetelerde de. Hasta garantisi vermeden… Şimdi, yaklaşık yüzde
70 hasta garantisi veriliyor, düşünebiliyor musunuz? Kiranın
yıllık bir bedeli var, ona göre bir tahminî bütçe yapıyoruz,
diyoruz ki: “Bu kadar adam gelecek sana, gelmezse farkını biz
ödeyeceğiz.” Tamam, otoyolda, köprüde anladık -anlamıyoruz ama
anladık diyelim- ama insanlara hastalanma garantisi verilir mi? Eğer
sağlıkta ilerleme olursa beş sene, on sene içinde, tedavi
yöntemleri gelişirse… Hani onun için diyoruz, kredi alırsak bunun
borcunu öderiz. Ama o hastaneye yirmi beş yıl boyunca kira ödeyeceğiz,
yirmi beş yıl. Yani beş yıl olsa eyvallah, olur,
bakarız, yaparız. Dolayısıyla bunun hepsini böyle alelacele
yapmayı ve yanına yenilerini eklemeyi gerçekten anlamıyoruz.
Onun için dedik, bunu herkes, her bakanlık kendi kafasına göre
yapmasın. 2003, 2004 yılından beri hazırlık
vardı, 2007-2008 herhâlde ilk taslağın hazırlanması.
Sayın Bakan bilir onu. İlk kamu özel ortaklığı
tasarısı taslağını Kalkınma
Bakanlığına dönüşmeden önce o zamanki Devlet Planlama
Teşkilatında arkadaşlarımız
hazırlamıştı. Nedense o iç bürokrasiyi yenip de bunu bir
çatı altında toplayamadık.
Dolayısıyla bu
dağınıklığın -özellikle göstermemin nedeni o-
etkisi ne oluyor? Etkisi, borç yönetimi anlamında, nakit yönetimi
anlamında, döviz yükümlülükleri anlamında önümüzdeki riskleri
göremiyoruz. Bunlardan bir tanesini örnek vereyim size:
Sayıştayın denetim raporuna baktığınız
zaman, burada birçok madde var. Hazineyle ilgili olan raporundan bahsediyorum.
Bulgu 5; diyor ki: “Yıl içinde imzalanan dış kredi ve borç
üstlenim anlaşmalarının nazım hesaplarda eksik olarak
izlenmesi.” Yani geçici hesaplarda diye söylemiştik, henüz
gerçekleşmediği için şu kadarlık taahhütte bulunduk. Geçen
gün de söyledim, üç tanesi görülüyor “8,5” demiş, bu yıl
bakmışız, 11-11,5 milyar kredi tutarına
ulaşmış toplam proje bedeli. Önümüzdeki yıl ne kadar olacak
bilmiyoruz. Aynı projeyle ilgili de üstlenimler çoğalabiliyor yani
maliyet artışı oluyor, diğer şeyler
gerçekleşiyor.
Şimdi burada diyor ki -işin teknik
boyutuna vaktim yok, sonraki maddelerde belki anlatırım ama- özet
olarak: “Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğünün
verilerine göre 2016 yılında 1 adet borç üstlenim
anlaşması, 4 adet dış kredi anlaşması
imzalanmıştır. Ancak bu anlaşmalardan 420 milyon dolar
tutarındaki borç üstlenimine ait anlaşma ile 150 milyon avro
tutarındaki dış kredi anlaşmasının muhasebe
kayıtlarında yer almadığı, dolayısıyla tüm
anlaşmaların 2016 yılı mali tablolarına
yansımadığı tespit edilmiştir.” Yani devamı da
var, şu kadar, şu kadar olmuş diye devam ediyor ama ben size
yirmi saniyede işin sadece etkileyecek kısmını söyleyeyim:
“Nazım hesaplara kayıt yapılması, muhasebenin bilgi verme
ve izleme fonksiyonunun bir gereğidir. Bu görevlerini tam olarak yerine
getirebilmesi için, Merkezi Yönetim Muhasebe Yönetmeliği'nin 494 ve
519’uncu maddelerinde yer alan düzenlemelere uygun olarak kredi
anlaşmaları ve borç üstlenimi anlaşmalarının
tamamının nazım hesaplara kayıtlarının
yapılması gerekmektedir.” “Bu hatayı düzelttik.” diye
yazmışlar ama 2017’yle ilgili 2016 hesabında herhangi bir
değişiklik ve kayıtta ne olduğuna dair bir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Günal.
Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Denizli Milletvekili Melike Basmacı’ya aittir.
Sayın Basmacı, buyursunlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MELİKE BASMACI (Denizli) –
Sayın Başkan, sevgili vekiller; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Tüm dünya her şeyi bıraktı,
Türkiye’yi konuşuyor. Hani “Bir Türk dünyaya bedel.” diye mi?
Sanmıyorum böyle konuştuklarını. Ya da “İngilizleri
Tanrı sanırdık Mustafa Kemal Atatürk onları yenmeden önce.”
diye mi? Sanmıyorum. Ya da “Böyle giderlerse bizi geçerler Sanayi
Devrimi’nde.” diye mi? Sanmıyorum. Bütün dünya maalesef Türkiye’de hangi
bakan rüşvet yedi, yedi mi, hangi bürokrat onun önüne yattı, paralar
Man’dan geldi mi, Man’a mı gitti; oradan, Cibuti’ye niye liman kuruyoruz,
maalesef tüm dünya bugün bunu konuşuyor. Neyse konumuz bütçe, ekonomi; ben
fazla Man’ı, Van’ı, Cibuti’yi karıştırmayayım.
Dolaylı olarak yüzde 72 vergi alınan,
dolaysız olarak direkt bazılarına verilen bir vergi düzeninde
olan ülkeyiz. Vatandaşın sırtına öyle bir vergi yükü
yükledik ki ben de düşündüm, acaba dedim çalışmayan yani çok
özür dilerim çalışmayan demeyeyim, gerek olmayan ya da milletin kendi
işini döndürdüğü bakanlıkların bütçelerini vergiden
düşersek bu yük azalır mı? Mesela Millî Eğitim
Bakanlığı, zaten müfredat berbat, çocuklar elementleri “G.O.R.A”
filminden, Osmanlı’yı “Hürrem Sultan” dizisinden, Türk tarihini
“Diriliş” dizisinden öğrenirlerse sıkıntı yok. (CHP
sıralarından alkışlar) Atanamayan öğretmenler, zaten
sıkıntı yok, hepsi iş buldu; taşeron oldu, simitçi
oldu, onlar işini halletti. E, baktığınızda zaten
teknik olarak Millî Eğitim Bakanlığının bir yetkisi
yok ki, akşamdan sabaha TEOG falan değişebiliyor. Yani Millî
Eğitim Bakanlığının bütçesini vergiden düşersek
bence bir miktar işe yarar.
Ya, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına bakalım. Kadına şiddet yüzde 1.400
artmış, fuhuş yüzde 790. E, zaten kadın istihdamı
düşmüş. E, kadın programları var,
sağlığı, yemeği falan oradan öğrenirler. E,
evlenme programları var. Zaten boşanmak kolay, bir SMS attın
mı bitti. E, ne gerek var o zaman bu bakanlığa bütçe ayırıyoruz?
Bence bunu da vergiden düşelim ki milletin biraz daha yükü azalsın.
E, tabii, bu kadar değil, gelelim Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığına. Saman, buğday, meyve,
pamuk zaten ithal. Şimdi, samanı ithal edip bunu yedirecek
hayvanımız olmadığı için onlar da elimizde
kalıyor, et de ithal ama bence bütçesini düşmeyelim, vergi de
kalsın. Niye, biliyor musunuz? Adını değiştirelim,
“Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı” yerine
“İthalat Bakanlığı” sanki daha iyi oldu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Mesela, devam edeyim, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı. “Çevre” dediğiniz üç beş ağaç, bir
göl; zaten ağaçları kesiyorsunuz, gölleri doldurdunuz çoktan, beton
oldu. “Şehircilik”e hiç takılmayın, bütün yetkilerini rantsal
dönüşümden belediyeye devrederiz; belediyeye devrettik ya, kolay,
canımızın istemediğine kayyum atarız,
beğenmediğimizi de istifa ettiririz. Ne gerek var? Bence Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının bütçesini de vergiden
düşelim ki insanlar rahat etsin.
Hele gelelim şimdi hiç lüzumsuz bir
bakanlığa, Adalet Bakanlığı. Konuşanı,
düşüneni, yazanı; bunların hepsini zaten otomatik olarak hapse
atıyoruz. Mahkemeye falan ne gerek, hâkime, savcıya; boşuna
bütçe harcıyoruz. Zaten adalet yok, mübaşirler kalır, gerisini
vergiden düşeriz. Olmayan adaletin bakanlığına bütçe ne gerek?
Ekonomi Bakanlığı bence zaten komple
kalksın, film gibi. Mesela, yumurta enflasyonu yüzde 43, kuru soğan
yüzde 32, et yüzde 62; Bakanlığın enflasyonu yüzde 12.
Açlık sınırı, işsizlik… Aman, hep rakam, rakam, ne
sıkıcı. Büyüme yüzde 12. Ararız direkt TÜİK
Başkanını -onun da başkanı atanmadı ama
sıkıntı yok, hallederiz- sıralar rakamları. Niye böyle
bir bütçeye gerek var? Bence Ekonomi Bakanlığının bütçesini
de vergiden düşelim de insanlar biraz daha nefes alsın.
Bir de Çalışma Bakanlığı
var; adına bak, adına “Çalışma”. Zaten
baktığı konuya bak: Taşeron, SGK… Yoksulluk
sınırı olmuş asgari ücretin 2 katı, açlık
sınırını zaten söylemiyorum. Bence çalışmamaya devam
ettiği için otomatik olarak onun da bütçesini vergiden düşelim
diyorum.
Sağlık Bakanlığına el
değdirmem, o ayrı. Orada biraz sıkıntılar var:
İşte, randevu alamıyorsun; randevu alsan bu sefer doktoru
bulamıyorsun; doktoru bulsan dayak yiyorsun, dayak atıyorsun falan
filan, oralar karışık ama… 13 ilde, biliyorum, söz verdiniz.
Bütçesi kalsın. E, şehir hastanesi yapıp, insanları hasta
edip, hasta edemezseniz de parasını ödeyeceksiniz. O yüzden ona
lafım yok.
Aslında, bu vergileri azaltmak bu ülkede mümkün
değil. Neden mi? Mesela elmasta, pırlantada, altında vergi yok,
serbest; kefende var. Lütfen, ölenler pırlantaya sarılsın,
kefende yüzde 18 KDV var. (CHP sıralarından alkışlar)
Ekmekte var mesela, gazozda var mesela, suda var mesela. O yüzden, bu bütçe, bu
vergi düzeni 2 kişiye yarar. Zamanın birinde padişah
tebdilikıyafet dolaşmaya çıkmış. Kahvenin birinde bir
adam görmüş, önünde börekler, çörekler. Yanına
yaklaşmış, “Ya arkadaş, sen iyi kazanıyorsun galiba.”
“Evet, çok iyi kazanıyorum. Padişahım sağ olsun.”
demiş. “Allah Allah! Peki, padişah vergileri daha artırır,
asgari ücreti iyice aşağı çekerse kaç kazanırsın?”
“Of, 5 kazanırım.” demiş. “Ya, nasıl olur?” demiş.
“Peki, vergileri biraz daha artırır, enflasyonu yükseltir, kemerleri
sıkarsa…” “O zaman 10 kazanırım.” demiş. “Bre zındık,
sen benimle eğleniyor musun? Ne iş yapıyorsun sen?” demiş.
“Efendim, ben mezarcıyım.” demiş. İşte bu vergiler, bu
bütçe ancak mezarcıya ya da padişaha yarar.
Aslında, velhasıl sevgili vekiller,
şunu söylemek lazım: Ülkenin içinde bulunduğu durumu anlatmaya
ne kelimeler ne de fıkralar yeter. Bugün, ülkemizde maalesef -maalesef
diyorum ve bundan çok esef duyuyorum- bir anne olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün
şiarını kalbime koymuş biri olarak şunu
düşünüyorum: Biz bunu hak etmiyoruz. Aslında bu kadar kötü
yönetilmesek yani siz ey “A-Ka-Pe” vekilleri, elinizi vicdanınıza koyup
da gerçekten bu ülke için çalışmaya başlasanız bunlar
çözülür diyeceğim ama zaten sizde bir vicdan olduğunu
düşünmüyorum.
Asıl şunu konuşmak lazım: Terörü
bitirecektiniz, bitiremediniz. Kanun hükmünde kararnamelerle insanları
içeri attınız. Etrafınızda ne kadar insan varsa
ayrıştırdınız; diliyle, diniyle, kıyafetiyle,
konuşmasıyla tamamen bir ayrışma yöntemi güttünüz. Ama
bunları size söylemenin hiçbir anlamı yok, yakında teslim edeceğiniz
hükûmette son günlerinizi yaşıyorsunuz. Ama tek duam şudur ki:
İnşallah, daha fazla zarar vermeden, daha fazla bu ülkenin
değerlerini yok etmeden gidersiniz.
Sevgili “A-Ka-Pe” vekilleri, bence artık makam
için değil, vatan için çalışma zamanınız geldi.
Ey “A-Ka-Pe” vekilleri! İlahi adaletin zaman
aşımı yoktur, bunu sakın unutmayın.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Gruplar adına söz sırası şimdi
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Hüda Kaya’ya aittir.
Sayın Kaya, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA (İstanbul) –
Sayın Başkan, sayın vekiller; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 2018 bütçesiyle ilgili bugünkü 12’nci madde üzerine söz
almış bulunuyorum.
Yine bizleri izleyen sevgili
halkımızı, zindanlarda ve sürgünlerde bizleri izleyen
değerleri arkadaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
Değerli vekiller, günlerdir yurdumuz ve dünya
sorunları üzerinde konuşup tartışıyoruz; her şey
konuşuldu, tartışıldı ama en az konuşulan konu,
kadınlar konusu oldu.
Modernizmin ve dinci gelenekçiliğin kirli ve
kanlı yönelimleriyle adına “ahlak” diyerek her çeşit
yaptırım ve ayrımcılık bu ülkenin
kadınlarına boca edilmeye devam ediliyor. Özellikle, Müslüman ve
kendini muhafazakâr kabul eden kadınların bu iktidar eliyle
kendilerine dayatılan bir Emevi dinciliği tehlikesinin her geçen gün
artarak devam ettiğini görüyoruz. Bunu neden söylüyorum?
Kadınların boşanmalarının artmasından
rahatsız olup boşanmalarını zorlaştırıcı
bir mekanizma ve ikna odalarını hatırlatan ara bulucularla
kadını razı olmadığı bir yaşama zorlarken
bugünkü iktidar ve Diyanet zihniyeti, diğer yandan iş erkeğe
gelince SMS ile “boş ol” diyerek boşanmasını
kolaylaştıracak fetvalara kadar ayrımcılığı
bu noktaya getirmiş bulunuyor. Diyanetin fetva metninden hemen kısaca
bir örnek verirsem: “Bir kimse, yüzüne karşı ‘Seni boşadım,
benden boş ol.' gibi boşamayı ifade eden sözleri şifahi
olarak söylemek suretiyle eşini boşayabileceği gibi, bu sözleri
telefon, mektup, mesaj, internet ve faks yoluyla da bildirerek boşayabilir.”
gibi bununla ilgili düşüncesini ifade ediyor ve kaynaklarını
veriyor. İşte Kudame, İbn Abidin’in “Reddü’l-muhtâr”ı gibi
kaynaklar örnek veriliyor. Din adına bu “boş ol” diyerek boşanma
cehaletinin, sapkınlığının neresinden tutsak elimizde
kalıyor. Bunu ayrıca, muhakkak ki tartışmak gerekiyor ama
dakikalarla sınırlı olan kürsü bu bunun yeri değil elbette.
İslam adına insanların yetki mercisi
olarak bildikleri Diyanetin fetva referanslarına bakın, Kur’an yok
arkadaşlar. Muhammed Peygamber’den on yıllar veya yüz yıllar
sonrasında yaşamış kişilerin o çağda kendi akli
yetilerine göre yaptıkları yorumları dinin asli
kaynağı gibi kabul ediyorlar ve bunları fetva olarak
yayımlıyorlar. Vahim olan da tam budur. Referans Kur’an değildir
ama insanlar böyle sanmaktadır. Şunu ifade etmek istiyorum. Muhammed
Peygamber’in vahiy ile kadını eşit insan olarak
tanımlaması, ailevi, toplumsal, ekonomik yaşamda bunu
pratikleştirmesine rağmen onun vefatından sonra dini saltanatlaştıran,
ırkçılaştıran Emeviler dini erkekçi bir dinciliğe
dönüştürdüler. Dini bir iktidar aracı hâline getirerek
kadınların kaderini de -kendilerini haklı bularak- yazma
hadsizliğine düştüler. Allah ve peygamber adına yalan ve
iftiralarla bu sahte din anlayışının kaynaklarını
ve külliyatlarını oluşturdular. Dinci iktidarcıların
en büyük saldırıları hep kadınlara karşı
olmuştur ve dinde en büyük tahrifat da yine kadın meselesinde
olmuştur. İşte bu Emevi dincilik geleneğinde kadının
konumu peygamberlikten önceki cahiliye dönemlerinden daha kötü bir duruma dönüştürülmüştür.
Kitapların ve peygamberlerin karşı çıktığı,
alaşağı ettiği ne varsa aynen din adına yeniden
inşa edilmiştir bu zihniyette ve yine zaman içerisinde, Allah’ın
gönderdiği vahyi, Peygamberin pratiğini yetersiz görürcesine dine
yeni ilaveler, yeni zamlar yapmaya giriştiler ve bu hâlâ devam ediyor.
Kendi sapkın anlayışlarını din yerine koyarak
kadını sadece mutfak ve yatak odasına hapsettiler ve bunu da
kadına “kader” diye öğrettiler. Erkekliği de kutsal bir cins
diye öğrettiler, hatta erkek cinsini
tanrısallaştırdılar. Kadının bu dünya ve sonraki
yaşamında kaderini ve cennetlik olup olmamasını bile
erkeğin memnuniyetine bağladılar. Bu Kur’anî olmayan
fetvaların hariç tutulduğu bazı kadınlar tarihte
olmuştur elbette. Erkek ve kadın eşitsizliğinin yanında
kadınlar arasında da sınıfçılık
oluşturulmuş ve saray kadınları bu fetvadan hariç
tutulmuşlardır; aynen bugün şeriatla yönetildiklerini iddia
eden, halkı Müslüman olan bazı ülkelerdeki saltanatçı
yönetimlerde olduğu gibi, kendilerinin helvadan yaptıkları
putları acıkınca yiyen müşrikler gibi. Bugünkü
iktidarın kadın ve erkeğe yaklaşımı ve zihniyeti
de pratik olarak tam da bu manzarayı gösteriyor arkadaşlar. Millî
Eğitim Bakanlığı müfredatındaki yazılanlar tam bu
kaynaklardan alıntılanmış ifadelerdir. Ne acı ki Millî
Eğitim Bakanının “Kadının itaati ibadettir.” sözü de
işte tam bu erkekçi, saltanatçı, iktidarcı, Emevici
dinciliğin bir tezahürüdür arkadaşlar. Kadın ve erkeğe
ayrımcı bir yaklaşım Kur’an dininin
yaklaşımı değildir. “Kadınlar ve köpekler şöyle,
şöyledir.” gibi hem kadını hem hayvanları tahkir eden bir
dil İlah’ın dili değildir, iktidarın dilidir
arkadaşlar. Kadını erkeğe mahkûm ve erkeğin otorite
olduğunu din diye anlatanlar din tacirleri ve yalancıdırlar.
Sadece vahyi esas alan Müslüman kadınlar, Allah ve Peygamber’i istismar
ederek iftira eden dinci şarlatanların kim olduğunu
öğreniyorlar ve fark ediyorlar. Erkeklere pozitif
ayrımcılık yapan bir din bizim okuduğumuz Kur’an dini
değildir arkadaşlar.
Hemen vaktim varken şunu da ifade etmek istiyorum
değerli arkadaşlar: Biliyorsunuz bütçe görüşülüyor, milyar
liralık silah ve savunmayla ilgili bütçeler ayrılıyor. Fakat,
daha önceki konuşmamda da burada bahsetmiştim: Aladağ’da
yangında evlatlarını kaybeden, dağ köylerinde yaşayan
aileler, yolları olmadığı gibi, okulları
olmadığı gibi sadece servis aracı istemelerine rağmen
evlatlarını okutabilmek için, kaymakam “Kaynak yok.” dediği için
çocuklarını şu anda okutamayan insanlarımız var
ülkemizde.
Ve cezaevlerine binlerce kadın dolduruldu. 700
civarında bebek ve çocuk şu anda cezaevlerindeler. Ve bunların
pek çoğu imkânsızlıklara sahip ve yoksul kadınlar ve
herhangi bir geliri, getirisi olmayan insanlar. Nice bebekler var ki
mamalarını alamıyor anneleri, bezlerini alamıyorlar. Nice
kadınlar var ki bırakın, yiyecek, içecek ihtiyacını
karşılayabilmelerini ped ihtiyaçlarını dahi
karşılayamıyorlar arkadaşlar. Burada silahla, savunmayla
ilgili milyar liralık bütçeler konuşulurken cezaevlerine atılan
kadınların, bebeklerin ve çocukların karşılanamayan
ihtiyaçlarının da karşılanması gerektiği
noktasında herkesin hassas olması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bugün ayın 21’i,
bugün en uzun ve en karanlık geceyi yaşıyoruz. Ülkemiz de uzun,
karanlık ve zorlu bir geceden geçiyor; ancak, sabahın yakın
olduğunu biliyoruz. Bu geceyi de atlattıktan sonra artık,
aydınlıklar artmaya başlayacak. Aydınlık
karanlığa galip gelecek. Baharla birlikte nice sevgi ve
barış dolu günlerin muştulanacağı günleri Rabb’imden
hassaten diliyorum. Her sorunun çözümü barış olduğu gibi
işte bu bütçe krizlerinin, açıklarının, kaynak
sorunlarının çözümü de barıştır. Savaşa, kaosa
değil barışa yönelirsek ülkemiz refaha, huzura kavuşur,
bütçe açıkları kapanır, insanlarımız bir huzur yüzü
görür.
Bu temenniyle hepinize teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ilk söz Manisa
Milletvekili İsmail Bilen’e aittir.
Sayın Bilen, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, affınıza
sığınarak, uhdenizde bulunan bir hususu hatırlatarak
sözlerimi sürdürmek istiyorum. İyi bir çalışma yapmıştım,
bu 12’nci maddeyle ilgili konuşmak istemiştim ancak biraz önceki
hatip arkadaşımın genel politikalara değinmesi sebebiyle
ona bir iki cümleyle de olsa cevap verme gereği hissettim.
Biz hukuk fakültesi birinci sınıftayken
-üstatlarım bilirler- bize derlerdi ki: “Kürsüye
çıktığınızda ya da Parlamentoda bir kanun
yapıldığında, bu kanunda eksik bulunduğunda hâkim
şuna bakar, mehazı esas alır. Mehazda yoksa Parlamentoda
tartışmalarda geçen konuşmalara bakar, gerekçesini alır ve
o gerekçeye göre de bir hüküm tesis eder.”
Şimdi, uzun süredir maalesef -bu üçüncü
dönemim- hatipleri takip ediyorum, ilk iki dönemi kastetmiyorum ama bu üçüncü
dönemde, özellikle bu dönemde hatiplerin hiçbiri ne maddeyle alakalı ne
kanunla alakalı söz sarf ediyor, hamasetle, popülizmle siyaset yapmak
istiyor.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Siz de iki
dakikayı öyle geçirdiniz!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ama cevap
vermek gereği hasıl oldu.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Grup
başkan vekili var.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Onu da
söyleyeceğim, bir cümleyle de olsa konuya değineceğim.
Kendimi bir an için lisede zannettim, müsamerelerde
bir salonda hissettim. “Türkiye çok kötü idare ediliyor.” denildi.
Eleştirileriniz olabilir, eksik bıraktıklarımız da
olabilir. Bu Türkiye çok kötü idare edildiyse bu otoyollar, bu tüneller,
işte bu hastaneler, adliyeler, barajlar, göletler neyle yapıldı
arkadaşlar?
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) –
Eskiden yok muydu, yok muydu eskiden?
SEYİT TORUN (Ordu) – Hiç mi bir şey
yapmayacak? Eskiden hiçbir şey yok muydu?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Vardı.
5 bin kilometreden 20 bin kilometreye bölünmüş yolu çıkardık.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Ne kadar
otoyol yaptınız?
Sayın Hatip, yaptığınız
otoyolu söyler misin, ne kadar yapmışsınız?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın,
çok şey söylerim.
2000’li yıllarda da…
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Ben
Ulaştırma Bakanına sordum “Duble yol yaptık, otoyol
yapmadık.” diye cevap verdi. Ne kadar otoyol yaptınız?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben otuz
yıldır siyasetin içerisindeyim, hastanelerde yeni doğmuş
çocukların cenazelerinin rehin alındığı dönemleri
biliyorum ben. 18 yaşına kadar, şimdi…
SEYİT TORUN (Ordu) – Acillere bir git bak,
acillere!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – On beş
yıldır iktidardasınız, aynı hamaseti yapıyorsunuz
be!
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – On beş
yıldır hamaset yapıyorsunuz!
MELİKE BASMACI (Denizli) – Hamaseti kim
atıyor şimdi?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 1917’de hastane
de yoktu.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – 18
yaşına kadar gençlerin, çocukların ücretsiz tedavi
edildiği, rehin alınma dönemlerinin bittiği dönemi
yaşıyoruz.
Şehir hastanelerinin neresinden
şikâyetçisiniz Allah aşkına?
MELİKE BASMACI (Denizli) – Rantından,
rantından!
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 1917’de hastane
yoktu, hastane. Doktorlar Türk değildi.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Hasta garantisi
veriliyor.
BAŞKAN - İstirham ediyorum, herkes
konuştu, Sayın Bilen de konuşsun.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben hiç
sataşmadım, hiç sataşmadım.
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Lütfen kendi
bildiğin konulardan konuş!
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Daha nasıl
sataşacaksın, her çıkanı eleştirdin!
MELİKE BASMACI (Denizli) – Bu benim
tarzım.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Sizin
tarzınız sizi bağlar, benim tarzım da beni. Size nasıl
müdahale etmediysem, ne konuşacağınıza
karışmadıysam ne konuşacağıma da siz karışmamalısınız.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Siz de laf atmama karışamazsınız!
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sen bizim
ne konuşacağımıza niye karışıyorsun?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, bir
taraftan adalet isteyeceksiniz, “ifade özgürlüğü” diyeceksiniz,
“saygı görelim” diyeceksiniz, öbür taraftan tehdide, hakarete destek olacaksınız.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Evet, Sayın
Bakan hakaret ediyor!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Üç beş
ağacı bahane edip seçilmiş meşru iktidarın
devrilmesine destek olacaksınız, onları tahrik edeceksiniz,
Başbakanlık Ofisi’ni basmalarına rıza göstereceksiniz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) -
Bayağı bütçeyle ilgili konuştun, Allah razı olsun!
İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bunun
adına da demokrasi diyeceksiniz.
MELİKE BASMACI (Denizli) - Tam bütçeyle ilgili
oldu konuşmanız, tebrik ederiz!
İSMAİL BİLEN (Devamla) - Millet
iradesiyle gelemediğiniz yerlere vesayetçi grupların, odakların
desteğiyle ya da kökü dışarıda olan taşeronların
yaptığı kalkışmaya prim vereceksiniz; bu doğru
değil, bu ahlaki değil, bu vicdani değil. Allah’a hamdolsun iyi
bir vicdan sahibiyiz. On beş, on altı yıldır da
iktidardayız, millete de hizmet etme noktasında çok
başarılıyız. Bu başarımızdan
dolayıdır ki millet bizi on beş, on altı yıldır
her girdiğimiz seçimde artarak desteklemektedir, oy oranlarımız
da artmaktadır. Size tavsiyem; eleştiri yapın,
eleştirdiklerinizin yerine de koyacaklarınızı söyleyin ki
millet size güvensin. Millete âdeta korku pompalayarak, güvensizlik telkin
ederek milletten destek alacağınızı umuyorsanız
yanılıyorsunuz.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Bütün projelerimizle
ilgili kanun teklifi verdik, siz reddediyorsunuz.
MELİKE BASMACI (Denizli) - Bütçe anlatıyor
beyefendi, lütfen, bir dakika Burcu, bütçe anlatıyor beyefendi.
İSMAİL BİLEN (Devamla) - Evet, 2018
yılı bütçemizin özellikle 12’nci maddesi…
MELİKE BASMACI (Denizli) - Yirmi saniyeniz
kaldı!
İSMAİL BİLEN (Devamla) -
…dış borç ikrazıyla ilgili; bu miktarı 4,5 milyar dolara
çıkarmayı öngörüyor.
Ben de bütçemizin hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyorum.
MELİKE BASMACI (Denizli) - Çok doyurucu bir
bütçe konuşması oldu.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Onun için mi
çıktınız ya, “hayırlı, uğurlu olması”nı
demek için?
İSMAİL BİLEN (Devamla) - Aslında
maddeyle alakalı söylenecek çok şey vardı. Bu maddeyle ilgili de
itirazlarınız şu olsaydı emin olun saygı
duyacaktım: “Neden 4,5 milyar dolar, niye 10 milyar dolar değil, niye
daha az değil, niye bu kadar gereksinim var?” Bunlara bir eleştiri
getirseydiniz de ben de bunlara cevap verebilseydim.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Neyse, herkese
benzedi, ona şüphe yok.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Evet, evet, sen de
hamasi nutukta benzedin, alkışlıyorum vekilim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Tam da sizi
konuya davet edecektim ama siz de konuya gelemediniz.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Bir cümleyle
de olsa geldim efendim.
MELİKE BASMACI (Denizli) –Sizi
alkışlıyoruz bu yüzden, evet.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Ahlaki ve vicdani
değildir.” diye bir sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN – Ama neyle ilgili söyledi bunu?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Cumhuriyet Halk
Partisinin kendilerine olan tavırlarıyla ilgili.
BAŞKAN – Peki, üzerinize
alındıysanız buyurun efendim.
Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç’un, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
12’nci maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi biz kürsüye
çıkan hatibin ne söylediğine ve sözünün itibarına bakarız.
Kürsüye çıkan hatip ilk önce dedi ki: “Buraya üç dönemden beri
milletvekilleri çıkıyor, ilgili konuyla konuşmuyorlar.” Bu,
itibarlı bir şeydir. Ama kendi konuşma süresi içerisinde sadece
“Bu bütçe hayırlı olsun.” dedi; bunun itibarı yoktur. Bu millet
bir dakika içerisinde önce söylediğinizi sonradan yapmazsanız sizin
sözünüze itibar göstermez Sayın Hatip.
İkincisi; “Neye karşı
çıkıyorsunuz?” dediniz. Türkiye Cumhuriyeti için bir Başbakan,
adayı gösterdiniz, gösterdiğiniz Başbakan adayı için
dediniz ki “Biz bunun arkasındayız, millet de arkasında olsun.”
Bu bir itibardır ama aynı Başbakanı, hiçbir gerekçe göstermeden,
millet iradesiyle seçildiği hâlde onu istifaya zorlarsanız, bu,
milletin nezdinde bir itibarsızlıktır.
Belediye başkanları da aynı bu
şekilde Sayın Hatip. Siz Ankara gibi, İstanbul gibi belediye
başkanları için “Bunlar sizi yıllardan beri yönetiyor, dürüst ve
iyi yönetiyor.” diye tekrar oy isteyip göreve getirirseniz; bu, bir sözün
itibarıdır ama aynı belediye başkanlarını hiçbir
gerekçe göstermeden, on beş yıldan beri görevde oldukları hâlde,
metal yorgunluğu görmediğinizi de iki yılda gördüğünüzü
söyleyip de görevden alırsanız bunun bir itibarı yoktur.
O yüzden, Cumhuriyet Halk Partisi siyaset yaparken
sözünün arkasında durup mazlumun ve masumun cebinden
aldığınız bütün varlıklarını geriye iade
alabilmek için burada siyaset yapıyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Ve burada bu siyaseti yaparken de bir tek şey
söylüyor: İtibarlı davranın ki itibar göresiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Şahısları adına
ikinci söz, Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’na aittir.
Sayın Ahrazoğlu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2018
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Televizyonları başında bizleri
izleyen aziz milletimizi ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 12’nci maddeyle,
hazine garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti ile borç üstlenim
taahhüt limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler düzenlenmektedir. Mali
yıl içerisinde sağlanacak garantili imkân ve dış borcun
ikrazı limiti bütçe kanunlarıyla hüküm altına alınarak
limit tutarı 4,5 milyar dolar olarak hesaplanmıştır.
Değerli milletvekilleri, kamu-özel
ortaklığı ve iş birliği modeliyle son dönemlerde
gerçekleştirilen hastane, enerji, otoyol, köprü ve benzeri projelerle
ilgili sözleşmelere dayalı olarak verilen, başta asgari ödeme
olmak üzere diğer garantilerin devlet hazinesine ve bütçeye yükü konusunda
ortaya çıkması olası riskler ve yüklerin gerçek boyutları bu
bütçede hesaplanmamıştır. İlerideki yıllarda da bu
konuda sorun yaşanacağı büyük bir ihtimaldir. Bu durumun ortaya
çıkaracağı sonuç ise aziz milletimizin ödeyeceği vergilerin
katbekat artacağıdır. Bu yatırımlara parti olarak karşı
değiliz ancak sonucunun da iyi hesaplanması gerektiğini
düşünmekteyiz.
Büyümeden bahsedilen bir ekonomide, hiç hak
etmediği hâlde, gelir adaletsizliği ve vergi yükleri sonucu mevcut
hâlini koruyamayacak, ancak devlet garantili borç alan ve maliyetin çok
üzerinde kâr eden müteahhitlere milletimizin ödediği dolaylı ve dolaysız
vergilerden pay verilecektir. Çiftçi, üretmesine rağmen zarar edecek;
banka borçlarını ödeyemeyecek; çubuğunu, tarlasını,
ekipmanını satacak; yeniden borçlanmanın yolunu arayacak ancak
bankalar önünde bekletilecek. Esnaf, aldığı malı satsa da
yeni mal temininde zorlanacak; vergi ödeyemez hâle gelip dükkânını,
iş yerini kapatacak. Memur, refahından vazgeçtik, açlık
sınırının altında hayat sürecek. Nihayetinde, aziz
milletimizin gelecek nesilleri de borçlu kalarak hayatlarını
sürdürecek, her yeni doğan çocuk dünyaya gözlerini borçlu olarak
açacaktır. Bu gidiş, iyi bir gidiş değildir. Üretime
yönelik, istihdam yaratan bir ekonomik modele geçmez isek “IMF’ye borç ödedik.”
diye övünülen bir ekonomiden reel sektörün de ranta dayalı bir
yapılanmaya gitmesi kaçınılmaz olacaktır. Onun için,
Hükûmetin bir an önce bu kırılgan ekonomide tedbir alarak kamu-özel
sektör iş birliğiyle yapılacaksa da üretim ve istihdam
yaratacak, katma değeri yüksek, AR-GE'ye dayalı programlara
ağırlık vermesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz da seçim bölgem Hatay’dan bütçenin bu son günlerinde bir
şeyler ifade etmek istiyorum. Hatay, Suriye’yle 277 kilometre
sınırı bulunan, Suriye'deki iç
karışıklıklardan en çok etkilenen, hatta ilçelerinden bir
tanesinde, Reyhanlı’da kendi nüfusundan daha çok Suriyeli bulunan bir
ildir. Yoğun tarımın yapıldığı Amik
Ovası’nda yazın kuraklık, kışın ise sel
baskınlarıyla verim alamayan çiftçilerin yaşadığı
sorunlar ve Hatay genelindeki tüm çiftçilerin sulama için
kullandığı elektrik enerjisi, üretim girdisi olarak
kullanılan akaryakıt, tohum, zirai ilaçlar gibi diğer
maliyetlerinin yüksek olması onları üretimden vazgeçmeye
zorlamaktadır.
Ayrıca, on beş yıllık
Hükûmetiniz döneminde, Menzelet Barajı’ndan beslenecek olan Tahtaköprü
Barajı’nın bir an önce tamamlanması gerekmektedir. Her seçim
döneminden ova çiftçisine vaatte bulunarak “Bu sene bitti, gelecek sene
bitecek.” dediğiniz… Çiftçi artık kesin bir tarih istemektedir. Hatay
Sahil Yolu’nun, Belen-Şekere'den sonraki çevre yolu ile
Arsuz-Samandağ-Çevlik bağlantısının bir an önce
tamamlanması, Hatay Antakya'daki şehir stadyumunun arazisinin, bina
yapmak yerine yeşil alan olarak bırakılarak 15 Temmuz
Parkı’yla bütünleştirilmesi, ayrıca İskenderun Sakarya
Mahallesi'ndeki ziraat bahçesinin Sağlık Bakanlığına
devredildiği şeklindeki duyumlardan vazgeçilerek, hastanenin
yapılacaksa Arsuz-Belen tarafında veya Payası, Dörtyol'u da
içerisine alacak şekilde Denizciler-Akçay yönünde olması daha uygun
olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) –
Sayın Başkan, bir dakika müsaade ederseniz selamlayayım.
BAŞKAN - Hiç vermedim, Sayın
Ahrazoğlu bitirin, siz bitirin.
SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın
Başkanım, Hatay’a ses verelim.
BAŞKAN – Hatay’a selam olsun.
Buyurun Sayın Ahrazoğlu.
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) – Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Son olarak ifade etmek istiyorum ki yerli otomobil
projesiyle ilgili bölgeler arası gelişmişlik farkının
kapatılması için de tarihî bir fırsat olacaktır. Yerli
otomobil üretim yerinin tespitinde siyasi baskılardan uzak, objektif
kriterler dikkate alınarak bir seçim yapılması uygun
olacaktır. Hatay, bu konuda hazırdır; demir yolu, otoban
yolları, limanı ve hava ulaşım ağıyla güçlü bir
lojistik merkezi, kaliteli bir insan kaynağı mevcuttur. Kısaca,
Hatay’da yerli otomobil üretimi için Hassa Organize Sanayi Bölgesi şu anda
hazır bekletilmektedir.
Son olarak, Hatay'da düzenlenecek olan
"Medeniyetler Bahçesi” temalı EXPO 2021'e, Antalya'da düzenlenen EXPO
2016'ya yapılan destek kadar Hükûmetin destek olmasını bekliyor,
ülkenin tanıtımı ve Hatay için önem arz ettiğini
belirtiyor, Gazi Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Ahrazoğlu, çok sağ olun.
Evet, şimdi, konuşmalar
tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemini gerçekleştiriyoruz.
Beş dakika süreyle soru sorması için değerli milletvekillerine
söz vereceğim.
Sayın Kaya, sizinle başlıyoruz,
buyurun.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Biraz önce konuşmamda da belirttiğim gibi,
sayın bakanlarımız da buradayken, yetkililer de buradayken ben
tekrar bununla ilgili bir sonuç almak babından soracağım.
Cezaevlerinde bulunan, imkânı olmayan, yoksul, yakınları
olmayan, karşılayabilecek çevresi olmayan kadınların hem
kendi şahsi ihtiyaçlarını karşılama noktasında
hem de bebeği ve çocukları bulunan kadın mahkûmların,
bezlerini, mamalarını alamayan yoksul mahkûmların
ihtiyaçlarının karşılanması noktasında ne
düşünüyorsunuz? Bununla ilgili bir çalışmanız var mı?
Ve bir de, ayrıca yine aylardır bizlere
ulaşan, bütün vekillerimize ulaşan hem Millî Eğitim
Bakanlığında hem Sağlık Bakanlığında
hem Maliye Bakanlığında hak ettikleri hâlde atanamayan
vatandaşlarımız bununla ilgili sonuç bekliyorlar.
BAŞKAN – Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sağlık Bakanıyken
Recep Akdağ 16 bin sağlıkçı atanacağını
söyledi. Geçen süreçte yerine gelen Sağlık Bakanı Ahmet Demircan
2017 yılında 11 bin kişi alındığı belirtti.
Yaklaşık 5 bin kişi neden alınmadı, ek atamalar neden
yapılmadı? Sağılık Bakanı “Maliye Bakanı
kadro ve bütçe verirse atayacağız.” dedi. Kadro bekleyen 400 bin
sağlıkçı için yeni atamalar ne zaman yapılacak?
Sağlıkçıların kimi markette çalışıyor, kimi
bunalıma düşmüş, kimi bulduğu işte çalışmak
zorunda kalıyor. Sağlık üzerinde eğitim almış bu
sağlıkçıların işe alımları ne zaman
gerçekleşecek? 2018 yılında kaç yardımcı
sağlık personeli alınacak? Sağlıkçılardan
taşeron olanların kadro beklentisi yanında, atanamayanların
atanacağı beklentisine ne zaman olumlu yanıt vereceksiniz? KPSS
sınavında başarılı olmuş sağlık meslek
lisesi mezunlarından yüksek puan alıp atanamayanların
mağduriyetini ne zaman gidereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yıldırım…
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler
Başkanım.
2018 bütçesinde işçi, memur ve emekli
maaşlarında doğru dürüst bir artış
olmadığına şahit olduk. Asgari ücretin
tartışıldığı bugünlerde enflasyonun üstünde bir
artış bekliyoruz. İşçiden değil, işveren ve
Hükûmetten fedakârlık bekliyoruz. Aynı şekilde çiftçilerimiz
için de hububat, gübre ve mazot desteğine enflasyon oranları üstünde
bir zam yapmayı düşünüyor musunuz ve bu destekleme
paralarını ne zaman ödeyeceksiniz?
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Teşekkürler Başkanım.
Medine müdafaasında bir teğmenimizin:
“Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz,
Can verir, canânı veremez Türkler.
Ebedî hâdimül harameyniniz,
Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler.”
mısralarıyla şiirini ithaf ettiği Medine Muhafızı
Fahrettin Paşa hem aziz milletimizin hem de İslam ümmetinin fahridir,
övüncüdür. Şanlı ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz kutsal
emanetleri canımız pahasına her daim muhafaza edeceğimizi,
Fahrikâinat Efendimiz’e olan hürmet, muhabbet ve
bağlılığımızı ifade sadedinde;
“Medine Medine nurlanmış şehir,
Misafirin sevgili Efendim’dir.
Hasretinle kavrulur yanık gönlüm,
Bir vesile kılsa da yüce Rabb’im,
Yine gelsem, yine sana Efendim.” duygu ve
düşünceleriyle Fahrettin Paşa’mızı ve Mehmetçiklerimizi
rahmet ve minnetle yâd ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tümer, buyurun.
ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın
Bakan, bilindiği gibi Hükûmet, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde 23 ilde süper teşvikler verilmesini de öngören cazibe merkezlerine
yapılacak yatırımları belirledi. İş
insanlarının serzenişlerine kulak verildiğinde, mevcut
hâliyle arz fazlalığına rağmen,
örneğin, un, yağ, iplik fabrikası gibi yatırımlara
yeniden teşvik verildiği görülecektir. Bahse konu bölgelerde bu
alanlarda birçok fabrika atıl durumdayken sırf teşvikten
faydalanmak için civar illerdeki yatırımcılar âdeta sıraya
girmiştir. Bir ayda 380 firmanın başvurusu da bunun
kanıtıdır. Teşvikten hiçbir zaman faydalanamayan Adana gibi
civar illerde yatırımı düşünen iş insanlarının
da cazibe merkezlerine yönelmesi sorunlar yumağına yenilerini
ekleyecektir. En önemlisi de yeni kurulacak fabrikalar için Avrupa’dan ithal
makineler gelecek olmasıdır. Milyarlarca dolar döviz
açığımız olmasına rağmen makine ithalatına
yönelecek olan ülkemiz âdeta bir makine çöplüğüne dönüşecektir. Bu
nedenle, sanayi envanterine göre hareket edilmesi, arz
fazlalılığı ürünlerin üretilmesinin önüne geçilmesi,
bölgeler arası teşvik uçurumunun engellenmesi, talep
açığı olan ürün ve...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Sarıhan, size de söz verelim.
Buyurun.
ŞENAL SARIHAN
(Ankara) – Sayın Bakan, bireylerin çalışma haklarının
çok değerli olduğunu biliyoruz. Bu konuda da emek verdiğinizi
konuşmalarınızda ifade ettiniz. Ancak Meclisimizde
danışman statüsünde çalışmakta olan
arkadaşlarımızla ilgili çok ciddi problemler var;
çalışmalarının herhangi bir güvence altında
olmaması, sürekli olmaması, sürekli bir biçimde yıllık
giriş çıkışlarla haklarının yok edilmesi gibi. Bu
konuda hepimize bir sorumluluk düşmüyor mu? Daha önce verilmiş olan
kanun teklifleri de var. Bunların ışığında
Bakanlığınız bir çalışma yapmayı
planlıyor mu?
Ayrıca,
KPSS’nin sekiz ay önce bitmiş olmasına rağmen Maliye
Bakanlığına henüz alım
yapılmadığını biliyoruz. Bu konuda neden
beklenmektedir?
Bu iki sorunun
yanıtlanmasını...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ŞENAL SARIHAN
(Ankara) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Soruları
cevaplandırmak üzere sözü Kalkınma Bakanımız Sayın
Lütfi Elvan’a bırakıyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
KALKINMA BAKANI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Kaya’nın cezaevleriyle ilgili yöneltmiş olduğu soruyu Adalet
Bakanımıza aktaracağım. Bunu öncelikle ifade etmek
istiyorum.
Sağlıkla
ilgili olarak, biliyorsunuz, ihtiyaç olması hâlinde biz alımlara
devam ediyoruz, sağlık personeli alımlarına devam ediyoruz.
ÖMER FETHİ
GÜRER (Niğde) – İhtiyaç var Bakanım.
KALKINMA BAKANI
LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Tabii, bir yandan özel kesim
yatırımları da devam ediyor. Özel kesimin sağlık
personeli istihdamı da sürüyor. Ancak şunu ifade etmeyelim: Yine, son on üç, on dört
yıla, on beş yıllık sürece
baktığımızda, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde, Karadeniz’in belirli bölgelerinde, Orta Anadolu’nun bazı
bölgelerinde çok ciddi doktor açıkları, hemşire
açıkları söz konusuydu. Ama bugün hangi ilimize giderseniz gidin,
ihtisas sahibi çok sayıda doktor arkadaşımızı
göreceksiniz; ilçelerde dahi ihtisas sahibi doktor
arkadaşlarımız var.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) –
Sayın Bakan, Mersin’in her ilçesinde doktor açığı var.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) –
Mersin’in her ilçesinde…
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Her
ilçesinde doktor açığı var, arayıp sorabilirsiniz.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) –
Şöyle ifade edeyim: Mersin’de gerçekten sağlık yönüyle devrim
niteliğinde bir altyapıyı gerçekleştirdik; Mersin
Şehir Hastanesi, günde 8-10 bin kişiye hizmet eden bir hastane.
İlçelerde de ihtisas sahibi doktorlarımız var ama çıta o
kadar yükseldi ki artık küçük ilçelerimiz bile her branşta ihtisas
sahibi doktor istiyorlar. Dolayısıyla bu yönde talepler söz konusu,
bu doğrudur ama ihtiyaçlar çerçevesinde bu atamalar yapılıyor,
bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
İşçi, memur emekli maaşının
enflasyona ezildiği ifade edildi. Yine, reel olarak memur
maaşlarında, öğretmenlerimizin maaşlarında ciddi
artışlar sağlandı. Bakınız, şöyle ifade
edeyim: Uzman öğretmen 2002 Aralık maaşı 659, 1’in 4’ü;
2017 Aralık net maaşı 3.893 lira, artış yüzde 490.
Peki, bu dönemdeki enflasyon neydi? Yüzde 269. Reel olarak ciddi bir
artış söz konusu. Peki, dolar bazında bakalım, dolar
bazında neymiş ona bakalım. 1’in 4’ünde bir uzman
öğretmenin 2002 Aralık ayında net maaşı 400 dolarmış,
2017 Aralık ayında yani bu ay net maaşı 1.012 dolar.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hangi öğretmen
1.012 dolar alıyor?
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) –
Dolayısıyla hem dolar bazında hem TL bazında hiçbir
şekilde ne işçimizi ne memurumuzu ne de emeklimizi enflasyona
ezdirmedik, bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.
Bir başka husus, tarımsal destekler
konusu. Yine, bildiğiniz gibi, önümüzdeki yıldan itibaren yüzde 50
mazot desteği sağlayacağız çiftçilerimize ve bu, çok önemli
bir destek ve 2018 yılında tarımsal destek ödemeleri için 14,8
milyar lira ödenek öngördük ki biliyorsunuz bu 2017 yılında 12 milyar
liranın biraz üzerindeydi. Dolayısıyla, yüzde 12’lik bir
artış sağlanmıştır.
Sayın Tümer’in sorusuyla ilgili olarak da
şunu ifade etmek istiyorum: Yine, on-on beş yıl geriye
gittiğimizde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki
özellikle merkez illerimizde, il merkezlerindeki organize sanayi bölgelerinde
neredeyse sanayi tesisi hiç yoktu. Bugün hangi ilimize giderseniz gidin,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, ilin merkezindeki organize
sanayi bölgelerimizin dolu olduğunu göreceksiniz, evet, ciddi
yatırımlar söz konusu. Yeni organize sanayi bölgelerimizi
açtığımızı göreceksiniz. Adana’ya yönelik olarak ise
Adana’ya yeni bir organize sanayi bölgesi kazandırıyoruz, bu yönde
çalışmalarımız devam ediyor. Dolayısıyla, Adana
gibi, Mersin gibi illerimizdeki temel sorunlardan bir tanesi
yatırımcıya yer tahsisi. Bu noktada da yoğun bir
şekilde çalışıyoruz.
Bir diğer husus, ithalata olan
bağımlılık konusuna değinilmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) –
Tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Evet,
2018-2020 Orta Vadeli Program’ımızda da ifade ettiğimiz gibi,
özellikle üretim ve ihracatta ithalata olan
bağımlılığımızın yüksek olduğu
ürünlerde Türkiye'de yatırımın gerçekleşmesi yönünde somut
adımlar atacağız -2018 yılı için söylüyorum bunu- ve
üretim ve ihracatımızın ithalata olan bağımlılığını
daha da aşağı çekeceğiz.
Çok teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Usta, İç Tüzük 60’a göre size söz
veriyorum, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Samsun Milletvekili Erhan
Usta’nın, Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’ın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
12’nci maddesi üzerindeki soru-cevap işlemi sırasında
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aslında Sayın
Kalkınma Bakanımız önemli bir konuya değindi, bu,
sağlıkta “Eğer ihtiyaç olsaydı atanırdı."
diye. Şimdi, rakamlarda yanılıyor olabilirim ama
yaklaşık 450 bin -benim bildiğim kadarıyla- atanamayan
öğretmen var, 400-450 bin civarında atanamayan sağlık
teknisyeni var çeşitli dallarda, bunları artırabiliriz yani
birçok, işte ormancısından ziraatçısına kadar.
Şimdi, burada o zaman hakikaten bir ihtiyaç
yoksa bir eğitim-istihdam planlaması hatası var. Yani bu kadar,
400 bin tane sağlık teknisyenine bu ülkenin ihtiyacı yoksa -ki
bir yandan da devam ediyor- şimdi burada bir yanlışlık var,
buna bakmamız lazım ve bu, Kalkınma Bakanlığının
görevi yani eğitim-istihdam planlaması. Şimdi, bizim en büyük
gücümüz ülke olarak genç nüfusumuz. Genç ve eğitimli nüfusta bakın
işsizlik oranları çok yüksek. Bunlara bakılması lazım.
Bu anlamda da eğitim-istihdam planlaması mutlaka üzerinde
çalışılması gereken bir konudur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı Kalkınma Ajansları
Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – 12’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
13’üncü maddeyi okutuyorum:
Gelir ve giderlere ilişkin
diğer hükümler
MADDE
13- (1) 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi
Kanununun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi ile
3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 68 inci maddesinin
birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca il özel idareleri ve
belediyelerin ileri teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak gerektiren
altyapı yatırımlarında Kalkınma
Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kabul
edilen projeleri için yapılacak borçlanmalar, 5302 sayılı
Kanunun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile 5393
sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendi kapsamında hesaplanan faiz dâhil borç limitinin
hesaplanmasına dâhil edilir. Ancak, il özel idareleri, belediyeler ve
bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde 50’sinden
fazlasına sahip oldukları şirketler tarafından Avrupa
Birliği ile katılım öncesi mali iş birliği
çerçevesinde desteklenen projelerin finansmanı için yapılan
borçlanmalar, çok taraflı yatırım ve kalkınma
bankalarından doğrudan veya İller Bankası Anonim
Şirketi aracılığıyla yapılan borçlanmalar ile
SUKAP kapsamında yürütülecek işler için İller Bankası
Anonim Şirketinden yapılan borçlanmalarda söz konusu borç stoku
limitine uyma şartı aranmaz.
(2)
Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk
kapsamında yapacağı tahsilatın ve Bankanın faaliyet
kârlarından Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının ve
olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya bir kısmı,
Bankanın politik risk alacağına mahsup edilebilir. Söz konusu
mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine
Müsteşarlığının teklifi üzerine mahiyetlerine göre
ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye ve bu işlemlere
karşılık gelen tutarları bir yandan bütçeye gelir,
diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ilgili
tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(3)
2006 yılından önce katma bütçeli olan idarelerden 5018
sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına alınanların
ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel bütçe geliri olarak
tahsil edilir.
(4)
4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu
Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi,
Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında
Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin işletme
haklarının devrinden elde edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye
gelir kaydedilir.
BAŞKAN – 13’üncü madde üzerinde gruplar
adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz’a aittir.
Sayın Yılmaz, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SEYFETTİN YILMAZ (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merkezi yönetim
bütçesinin 13’üncü maddesinin mahallî idareleri düzenleyen fıkrası
üzerinde söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepinizin malumu
olduğu üzere, 15 Temmuz hain darbe girişimiyle beraber Türkiye, gerek
içeriden gerekse dışarıdan birtakım hain iş
birlikçilerin hedef noktası hâline gelmiştir. Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.”
anlayışı içerisinde, Türkiye’nin ateş sarmalına
çevrildiği bu süre içerisinde devletimizin yanında yer almaya
kararlı bir şekilde devam edeceğiz. Ama şunu ifade etmek
istiyorum: Türkiye bir beka sorunu yaşarken, Türkiye hem siyasi hem
ekonomik hedef hâline gelirken Türkiye’yi idare edenler, başta yerel
yönetimler olmak üzere, kamunun malını, belediyenin
mallarını eğer iç ediyorlarsa, fakir fukaranın, garip
gurebanın haklarını yiyorlarsa bunlar da en az bu memlekete
kastedenler kadar ihanet içerisindedirler.
Bugün, iktidar partisi olarak… Ankara,
İstanbul, Bursa gibi birtakım belediyelerin başkanları
“metal yorgunluğu” adı altında görevden el çektirildi.
Şimdi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı yaklaşık
dört yıl içerisinde 4.200 imar değişikliği
yapmış. Bu imar değişikliklerine
baktığınızda birçoğunun ranta dayalı
olduğunu görüyorsunuz. Ben birkaç tane örnek vermek istiyorum. Hepimizin
bildiği, şu Eskişehir Yolu üzerinde eski Togo’nun yeri olan bir
yer. 15 Temmuzda, tam darbe, ihanet gününün olduğu gün burada bir plan
değişikliği yapılıyor, orada AVM ve çok katlı
yapılara müsaade ediliyor. 15 Temmuzdan sonra bir bakılıyor ki
bunun sahibi FETÖ’cü ve firar ediyor. Kim bu? Ömer Akgül. Ömer Akgül kim? Ömer
Akgül, Rahmi Bıyık’la beraber o rantın merkezi olan
Çukurambar’da imar planlarını yapan kişi. Şimdi,
Çukurambar’ı hepiniz biliyorsunuz. Bakın, burada resimler var.
Şu resmin garabetine bakın; kimi yerde üç katlı, beş
katlı, on katlı yerler yapılırken, kimi yerde kırk
kata kadar çıkan yerler var ve bunları yapanların
birçoğunun FETÖ’den haklarında soruşturma yapılıyor,
haklarında işlem yapılıyor, bir kısmı yurt
dışına kaçıyor. Peki, bunlara bu imar düzenlemelerini
kimler veriyor? Mevcut Belediye Başkanı Melih Gökçek. Şimdi,
burada bu Melih Gökçek’in hiçbir suçu yok mu, hiçbir işleme tabi
tutulmayacak mı?
Ben size başka bir örnek vereyim: Ankara
Beytepe’de yaklaşık 99 hektarlık bir alan. Bu 99 hektarlık
alanda 5.940 kişinin yaşayacağı bir plan var, bir imar düzenlemesi
yapılıyor ve burada 45.060 kişinin -dikkatinizi çekiyorum-
yaşayacağı bir imar değişikliği
yapılıyor. Yani yoğunluk artışı ne kadar? Yüzde
800. Buradaki kaç milyar, kaç katrilyon kimlere gitti, kimlere aktarıldı,
kim, ne kazandı?
Değerli milletvekilleri, şimdi, burada
“tak” diye emredip “şak” diye gereğini yaparak bu işlerden
sıyrılmak olmaz. Bunun mutlaka ve mutlaka, garip gurebanın
hakkını yiyenin boğazına elinizi daldıracaksınız
ve hesap soracaksınız; bunun başka yolu yok. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, aldınız Melih Gökçek’i,
getirdiniz Mustafa Tuna’yı Büyükşehir Belediye
Başkanlığına. Şimdi size bir belge göstereceğim,
değerli milletvekilleri, bir karar, Çankaya ilçesi Dikmen Tepe’de… Kim bu
yerin sahibi? Mahmut Tuna. Mahmut Tuna kim? Tuna İnşaatın
sahibi, Mustafa Tuna’nın ağabeyi. İlk defa olan bir imar
değişikliği yapılıyor; 15.750 metrekare olan alan
23.625 metrekareye çıkıyor. Buna da bir şey demiyoruz ama Ankara
tarihinde olmayan bir şey oluyor. Ne oluyor? Ankara tarihinde olmayan
şey, buradan düzenleme ortaklık payı ve kamu
ortaklığı payı alınmıyor yani gizli emsal 2,5;
3’e çıkıyor. Şimdi, böyle anlayışta, böyle rahat para
kazanmanın olduğu bir ortamda, kamunun malını bu kadar
kolay aldığınız bir ortamda siz kuzuyu kurda emanet
ederseniz, bu gariban milletin, bu fakir fukara milletin hakkını kim
koruyacak?
İstanbul da ona keza, İstanbul’dan sadece
bir örnek vereceğim. Değerli milletvekilleri, bakın,
Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy metrosu ihaleyle yapılıyor, 715 milyona mal
oluyor ama Bağcılar-Başakşehir metrosu, 2 kilometresi ihale
ediliyor ve yaklaşık yüzde 700’lük keşif artışı
yapılıyor. Bürokrasiden gelenler var. Bakanlar Kurulunun bile
yetkisinin yüzde 40 olduğu yerde, İstanbul’da yüzde 700’lük
keşif artışı yapılıyor. Yani ihaleyle
yapılan 16 kilometre yer 713 milyona mal olurken, ihalesiz yapılan bu
yer 1 milyar 182 milyona mal oluyor. Aradaki fark ne kadar? 440 milyon dolar
yani 1,5 katrilyon. Bu kime gitti, kimin boğazından geçti, kimler
rant sağladı?
Yine, Orman Genel Müdürlüğünden alınan
toprak alanları İstanbul Büyükşehir Belediyesine veriliyor,
değerli milletvekilleri, 4 katrilyon liralık bir rant var ve bunun
başına getirilen daire başkanı FETÖ’den soruşturmaya
tabi tutuluyor. Bu 4 katrilyonluk payda Kavurmacı’nın, dönercinin
payı var mıdır, yok mudur bunların hesabı sorulmadan
“Kenara çekilin.” demekle bu işler olmaz. Burada bir beka mücadelesi
veriliyorsa, kim kamunun hakkını yiyorsa, kim fakir fukaranın
hakkını yiyorsa boğazına dursun. (CHP
sıralarından alkışlar) Hangi partiden olursa olsun
bunlardan da mutlaka ve mutlaka hesap sorulması gerekiyor değerli
milletvekilleri. Aslında bunlarla ilgili onlarca örnek var, bu
hesapları sormadığımız müddetçe Türkiye'de hakkaniyeti
sağlayamayız, Türkiye'de adaleti sağlayamayız değerli
milletvekilleri.
KADİM DURMAZ (Tokat) – Hak, hukuk, adalet!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Şimdi
zamanımız daraldığı için –Kalkınma Bakanı
gitmiş- Adana’ya da değinmek istiyorum.
Biliyorsunuz, Ankara metrosu 900 milyon liralık
borcuyla, 4 milyarlık masrafıyla Ulaştırma
Bakanlığı tarafından devralındı Sayın Bakan.
Adana metrosuyla ilgili 2011 yılında dönemin Başbakanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan söz vermesine rağmen, 2015
seçimlerinde söz verilmesine rağmen Adana metrosu devralınmadı.
Bu sözün arkasında durulmasını istiyoruz çünkü her ay Adana’da
35 milyon lira para kesiliyor metro borcundan dolayı. Bu para kesilmese
Adanalıya hizmet olarak gidecek. Yani burada bir haksızlık var,
bu haksızlığın giderilmesi lazım.
Yine bir diğer husus: Merkezî Hükûmet Adana’da
Büyükşehir Belediyemize danışmadan, onunla bir planlama yapmadan
–çünkü şehirler planlamayla yönetilir, “Ben yaptım, oldu.”
mantığıyla hareket ederseniz şehirleri yaşanmaz hâle
getirirsiniz- buraya geliyor, şehir hastanesini Seyhan Nehri’nin
doğusuna yapıyor, stadyumu buraya yapıyor, yeni üniversiteyi
buraya yapıyor, adliye binasını buraya yapıyor. Bunlardan
dolayı teşekkür ediyoruz, doğru ama oradaki trafik
akışı 3 kat, 5 kat, 10 kat artıyor, orada çok yoğun
bir yoğunlaşmayla karşı karşıyayız.
Bunun üzerine Adana Büyükşehir Belediyemiz
bürokratlarıyla oturuyor, “Bu trafik sorununu nasıl çözeriz?” diye
Türkiye'nin dördüncü büyük köprüsüyle, bakın Sayın Bakanım,
Türkiye'nin dördüncü büyük köprüsüyle ilgili bir proje geliştiriyor,
ihalesini yapıyor, ihale ediliyor ve Adana Büyükşehir Belediye
Meclisinden bir karar çıkarıyor buranın borçlanmasıyla
ilgili. Şimdi, biz konuyu çok yakinen takip ettik, Bakana gittik. Birçok
belediyenin -kendi öz kaynaklarıyla yapacak- borçlanması
çıkarılırken Adana Büyükşehir Belediyesinin borçlanma
talebi yaklaşık beş, altı aydır İçişleri
Bakanlığının bünyesinde bekliyor. Yani, Maliye Bakanı
olarak -bu köprünün bir an önce bitmesi lazım- her tarafa uyguladınız,
biz bir ayrıcalık istemiyoruz. Eğer “Yenikapı ruhu var.”
diyorsanız, adaletten bahsediyorsanız, hakkaniyetten
bahsediyorsanız, Adanalının hakkı olan bu borçlanma
yetkisini bir an önce onaylamanız gerekiyor Sayın Bakan. Bunu sizden
özellikle istirham ediyoruz. Ha, onaylamazsanız da milliyetçi
belediyecilik anlayışımız gereğince hiçbir zaman
“Yerimiz dar.” demeyeceğiz, kendi öz kaynaklarımızla bu köprüyü
bitirerek Adana’nın hizmetine sunacağız inşallah. Zaten
yarıdan fazlası bitti, ayakları bitti. Tahmin ediyorum, dört, beş
ay sonra da köprü Allah’ın izniyle faaliyete geçecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Ama ben burada bir
haksızlığı dile getiriyorum. Burada hakkaniyetin
uygulanmasını istiyorum Sayın Bakan.
Çok teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkanım, 60’a göre bir söz talebim var.
BAŞKAN – Sayın Muş, İç Tüzük
60’a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın 503
sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, burada hatip bazı iddialar ortaya attı. Kendisinin bir
sözüne katılıyorum: “Milletin hakkını kim yiyorsa
boğazında kalsın.” Buna bizim de iştirak ettiğimizi,
sonuna kadar arkasında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Amin, tez vakitte.
MELİKE BASMACI (Denizli) – İnşallah.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yalnız,
burada bir hatırlatma daha yapıyorum: Kürsüde öyle yüksek tonda
konuşarak, hesap sorarak…
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) –
Boğazında kalmayacağını biliyorsunuz, onun için
yargıya gitmiyorsunuz, değil mi?
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Burada şimdi
yapması gereken şu bu milletvekilinin: Saat dört,
savcılıklar daha kapanmadı, adliye de burada. Behemehâl bu
elindeki belgelerle beraber, burada iddia ettikleriyle -bu anlamda biz de AK
PARTİ olarak çok büyük bir mutluluk duyarız- bunlarla ilgili hemen
savcılığa suç duyurusunda bulunsun ki bununla alakalı
yargısal süreç başlasın.
Kendisinin iddialarıyla alakalı bizim bu
noktada başka söyleyeceğimiz bir şey yoktur. Kendisinden bunu
rica ediyorum, lütfen zaman kaybetmeden hemen adliyeye doğru bunları
ulaştırsın.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın
Başkan, şimdi bize bir noktada sataşma var. Sataşmadan
dolayı…
BAŞKAN – Sataşma değil. Sizin bir
sözünüze katıldı, diğer belgeleri verin…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Ama Sayın
Başkan…
BAŞKAN – İsterseniz oturun, ben 60’a göre
size de bir söz vereyim.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Ama sataşma
var.
BAŞKAN – Hayır, sataşma değil
Sayın Yılmaz. Oturun lütfen.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Yani
sataşmadan…
BAŞKAN – Yo yo, sataşma değil.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – 60’a göre
değil, sataşmadan dolayı söz istiyorum 69’a göre.
BAŞKAN – Şimdi, 60’a göre
istiyorsanız vereyim sözü ama sataşma yok.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Ama sataşma
var. “Yüksek sesle konuşarak…” diye haksız ithamda…
BAŞKAN - Bakın, hayır, şunu
söyledi Sayın Yılmaz, şunu söyledi, sizin bir sözünüze
katıldığını söyledi. Onun dışında da
“Belgeleri -savcılık kapanmadı- gitsin versin. Bundan da mutlu
oluruz.” dedi.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – İç Tüzük bana
sataşmadan dolayı bu hakkı veriyor. Bana sataşması
şu, ifade ediyorum…
BAŞKAN – Buyurun.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Diyor ki: Yüksek
sesle konuşarak, bağırarak çağırarak…
BAŞKAN – “Bağırarak
çağırarak.” yoktu.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Var var; buna benzer
laflar. Yani şimdi bu bir sataşma değil mi? Siz uzun süredir…
BAŞKAN – Tamam Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Anladım ama…
Ya, konuşurum yerimden de konuşurum ama…
BAŞKAN – Gerçekten, bakın Sayın
Yılmaz, ben burada iki dakikayı şu anda çoktan da verirdim ama
bir şeyi uygulamaya çalışıyorum.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Anladım da… Ama
69 benim hakkım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ben size “Meramınızı
anlatacaksanız buyurun, 60’a göre size de söz veririm.” dedim ya.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Ama benim
hakkım 69.
BAŞKAN – Hakkınız 69 değil,
hakkınız 69 değil, hayır.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Hakkım 69,
sataşma var bana Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ya, sataşma olup
olmadığının, bunun takdiri bana ait, değil mi? Ben
size ifade ettim.
Lütfen, istirham ediyorum, rica ediyorum.
Buyurun, 60’a göre bir dakika süreyle size söz
veriyorum.
11.- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Şimdi, benim
konuştuğum her şeyin belgeleri burada. Ben dava açma
makamında değilim. Ben burada Mehmet Muş’a soruyorum: Bugüne
kadar bu imar yoğunluğu artışlarından hangi dava
sonuçlanmış? Ben burada bir realiteden bahsediyorum. Bu imar düzenlemeleri
yasal kılıf adı altında belediyelerin rant
kapısıdır, bir zenginleşme aracıdır.
Mustafa Tuna’yla ilgili söylediğim karar
burada, altında kimin imzası olduğu belli. Bakın
söylüyorum, Meclis İkinci Başkan Vekili Nail Çimen’in imzasıyla
karar elimde.
İstanbul’la ilgili söylediklerim, İstanbul
metrosuyla ilgili konu davada, soruşturması da devam ediyor.
Şimdi, buradan bana cevap verene kadar, eğer Türkiye’de bir
haksızlık yapılıyorsa, Türkiye bir beka mücadelesi
veriyorsa bu mücadeleye herkes katkı koymak zorundadır. Kimse fakir
fukaranın, garip gurebanın malına el uzatmamalıdır.
Benim savunduğum görüş bu.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz sırası Adana Milletvekili İbrahim
Özdiş’e aittir.
Sayın Özdiş, buyurun (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDİŞ
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bizleri
ekranları başında izleyen saygıdeğer yurttaşlar;
hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
2018 yılı bütçesini konuşuyoruz,
bitti sayılır ancak bizim söyleyeceklerimiz bitmedi, bitmeyecek.
Değerli milletvekilleri, bu bütçe, baskıcı, dışlayıcı,
kurumları, değerli önemsemeyen, kendini ülkenin tek sigortası
gören, kişisel yaklaşımını tek doğru sanan ve
onun temsil ettiği siyasi bir anlayışın bütçesidir. Bu bütçe,
kişisel iktidarını sürdürmek için demokrasiden, özgürlükten,
hukuktan uzaklaşan, başarısızlığında bütün
suçu dış güçlerin üzerine atan, kendisini ülkesi için vazgeçilmez
sanan, hırsı mantığını aşmış bir
liderin bütçesidir. (CHP sıralarından alkışlar) Yani “Ben
olmazsam ülke yok olur.” diyen, tam tersine ülkesini yok oluşa sürükleyen
hastalıklı bir anlayışın bütçesidir. On beş
yıllık kesintisiz iktidarına rağmen, işçisi, çiftçisi,
esnafı, memuru kan ağlayan, hâlâ 40 milyona yakın insanın
yoksulluk sınırının altında
yaşadığı, üstelik her geçen gün biraz daha
yoksullaştığı bir ülkenin bütçesidir. “Hukuk yok, bir sorun
çıktığında başvurabileceğim kurumlar yok, her
şey bir liderin iki dudağı arasında. Dolayısıyla,
her an başıma bir bela gelebilir; param batabilir, mülküme el
konabilir.” endişesi duyan bir yatırımcının
yatırım yapmaktan kaçtığı bir ülkenin bütçesidir bu
bütçe. Topluma “Ben olmazsam bu ülke ayakta kalamaz.” diyen ama yönetim
anlayışıyla ülkeyi daha da büyük bir yıkıma sürükleyen
AKP Genel Başkanını siyaseten korumanın bütçesidir. O
iktidarını sürdürsün diye daha kötü, daha huzursuz bir yaşama
razı olmanın bütçesidir.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
işsizliğin azalması, faizin, dövizin düşmesi için yerli,
yabancı yatırımcının yatırımına ihtiyaç
var. Var olanların yatırım yapması için de ihtiyaç duyulan
şey bağımsız bir yargı, işlevsel kurumlar,
rekabet ortamının oluşması için yatırıma
dönüşecek yeni fikirlerin ortaya çıkması. Böyle bir ortama
ihtiyaç var. Ancak, AKP Genel Başkanınınsa mecbur olduğu
iktidarını sürdürmesi için daha fazla baskıya, daha fazla
kısıtlamaya, yargının üzerinde daha fazla tahakküm kurmaya
ihtiyacı var. Söylediğimiz gibi, ülkemizin gelişip büyümesi için
ihtiyaç duyulan her şey AKP Genel Başkanının lehine olacak
her şeyde çok net olarak ülkemizin aleyhine görülüyor değerli
milletvekilleri. Yani bu bütçe, halkı yoksullukla boğuşurken,
bir lokmaya, bir hırkaya talim ederken kendisi “İtibardan tasarruf
olmaz.” diyen bir liderin bütçesidir. Bu bütçe, henüz okula gidecek yaşa
gelmemiş çocuklara, evlerinde tarikatlar ve cemaatler eliyle dinsel
eğitim verileceği Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından açıklanan, ilk ve ortaöğretimin tümüyle
dinselleştirildiği, dolayısıyla çocukların ve
gençlerin beyinlerine siyasal İslam’ın yerleştirilmesine hizmet
eden bir bütçedir. Bu bütçe, bir başbakan
yardımcısının “Fetvalara biz Anayasa’ya uygun mu değil
mi diye bakmayız.” diyerek hukuka karşı fetvayı
yeğleyen yani Anayasa’nın olmazsa olmazı olan laikliği hiçe
sayan, dolayısıyla anayasal suç işleyen bir yönetim
anlayışının bütçesidir bu bütçe. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu bütçe, Atatürk için “ayyaş”
diyenleri duymazdan gelenlerin, cumhuriyete “reklam arası” denmesine göz
yumanların, her fırsatta cumhuriyeti ve onun üzerinden Atatürk’ü
hedef alanların, memleketin her köşesinden Atatürk adını
silmeye çalışanların, “Keşke Yunan kazansaydı.”
diyecek kadar gözü dönmüş yaratıkları saray sofralarında
ağırlayanların bütçesidir değerli milletvekilleri. (CHP
sıralarından alkışlar) Ve elbette en önemlisi, Atatürk mirasının
vazgeçilmezi laikliği ayaklarının altına alan, bu ülkenin
çocuklarını imam-hatiplere mecbur bırakanların bütçesidir
bu bütçe.
Bu bütçe, sokakta işsiz gezen gencimizin
derdine derman olacak bir bütçe değildir. Bu bütçe,
atanamadığı için bunalıma giren yaklaşık 450 bin
öğretmenin bütçesi hiç değildir. Bu bütçe, her seçim döneminde AKP
tarafından kadro sözü verilen, oyu alındıktan sonra unutulan,
dolayısıyla kandırılan taşeron işçilerinin
bütçesi hiç değildir. Bu bütçe, ay sonunu zor getiren, kömür, makarna yardımına
muhtaç bırakılan asgari ücretlinin bütçesi hiç değildir. Bu
bütçe, üç kuruşluk emekli maaşıyla çocuğunu okutan, evini
geçindiren emeklinin bütçesi hiç değildir değerli milletvekilleri.
Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bu
bütçe, en basit tabiriyle israfın ve işe yaramazlığın
bütçesidir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu bütçe,
demokrasiyi bir ara istasyon olarak gören, basın özgürlüğünü hiçe
sayan, Türkiye Büyük Millet Meclisini baypas eden, kanun hükmünde
kararnamelerle ve OHAL’le ülkeyi yöneten bir anlayışın
bütçesidir. Bu bütçe, Ensar ve TÜRGEV gibi bilumum vakıfların, 15
Temmuz gibi bir musibeti yaşamamıza rağmen ders almayan, devleti
başka cemaatlere teslim edenlerin bütçesidir. Bu bütçe, kutsal dinimizi
siyasete alet edip oy devşirenlerin bütçesidir. Bu bütçe, cumhuriyetin
kazanımlarını yok edenin, yok etme
anlayışının bütçesidir. Bu bütçe, işsizliğin,
yoksulluğun, sefaletin bütçesidir. Bu bütçe, umutsuzluğun,
gericiliğin, demokrasiden uzaklaşmanın bütçesidir. Bu bütçe,
maliyeti 1,3 milyar TL olarak açıklanan, gerçek maliyeti 4 milyar TL olan
israf sarayın bütçesidir. Kısaca, bu bütçe halkın bütçesi
değildir; dünyanın gözünün önünde güzelim ülkemizin adının
yolsuzlukla, hırsızlıkla, rüşvetle anılmasına
neden olan bir iktidarın bütçesidir bu bütçe değerli arkadaşlar.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; İtalyan filozof Bruno’nun şöyle bir sözü var:
Tanrı kendi iradesini hâkim kılmak için iyi insanları
kullanırmış, kötü insanlarsa kendi iradelerini hâkim kılmak
için Tanrı’yı kullanırlarmış. Kıssadan hisse.
Değerli milletvekilleri, özetle bu bütçe,
yakın bir gelecekte istibdat rejimi kurma hevesinde olanların
dayattığı bir bütçedir. Basın özgürlüğünün simgesi
olmuş Ahmet Şık’ın söylediği gibi “Kahrolsun istibdat,
yaşasın hürriyet.” diyoruz ve bu bütçeyi reddediyoruz değerli
milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)
Buradan sevgili hemşehrim, basın
özgürlüğünün simgesi Ahmet Şık’a da selam ve
saygılarımı gönderiyor, hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Aslında cevap
vermeye değecek veya cevap verme ihtiyacı hissedeceğimiz bir
konuşma değil fakat “Ülkeyi yıkıma sürükleyen AK PARTİ
Genel Başkanının kendisini korumak için yapılan bir bütçe.”
ifadesinde, burada “Ülkeyi yıkıma sürükleyen” derken Sayın
Cumhurbaşkanımızdan, Genel Başkanımızdan
bahsediyor. Sadece neden bütçe yaptığımızı ifade etmek
istiyorum. Bu bütçe neyi getiriyor, onunla alakalı 69’dan söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun iki dakika süreyle. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
13’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada yapılan konuşmayla
alakalı bir değerlendirme yapmayacağım, yapma gereği
hissetmiyoruz; dikkate alınacak, AK PARTİ tarafından ciddiye
alınacak bir konuşma olduğunu düşünmüyoruz. Bu açıdan
bizim için hiçbir geçerliliği yoktur fakat birkaç şeye değinmek
istiyorum.
MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Muhatap bile alma.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, Türkiye demokratik sisteme sahip, 1950’den itibaren…
MUSA ÇAM (İzmir) – Sataşma yoksa niye
konuşuyorsun Sayın Muş?
MEHMET MUŞ (Devamla) - …seçimleri çok partili
bir şekilde yapılan bir ülkedir ve askerî müdahalelerle,
muhtıralarla kesintiye uğrasa da Türkiye’de seçimler beş
yılda bir, dört yılda bir gerçekleşmiştir,
yapılagelmiştir.
Herkes tezlerini ortaya koyar, herkes
yapacaklarını ortaya koyar, milletin huzuruna çıkar,
söyleyeceğini söyler, projesini açıklar; millet bir
değerlendirme yapar. Bu değerlendirmenin neticesinde birisini
iktidara getirir, diğerlerine ya ana muhalefet ya muhalefet görevi verir.
2002 yılından itibaren -bizden önce
başka partiler de geldi iktidara- tek başına AK PARTİ’yi
iktidara getiriyor. O zaman, milletin değerlendirmesi bu yöndeyse,
milletin takdiri AK PARTİ’den yanaysa demek ki millet AK PARTİ’nin
uygulamalarından ve şimdiye kadar yapmış olduğu
bütçelerden bir memnuniyet duymaktadır ki 16’ncı bütçeyi yapma
yetkisini yine AK PARTİ’ye vermiştir.
Bir diğeri değerli milletvekilleri, bu
bütçede önemli kaynaklar yatırıma dâhil oluyor, milletin diğer
ihtiyaç duyduğu alanlara da ayrılıyor. Şimdi, bu bütçe 2018
yılıyla alakalı uygulanacak. Milletin bizim nezdimizde, bizim
nazarımızda takdirini toplayacak bir bütçe olduğunu biz
değerlendiriyoruz. Aksini söyleyecekler, eksik olduğunu söyleyecek
olanlar varsa bunu millete kendileri izah ederler. Zaten çok uzak değil
arkadaşlar, yirmi ay sonra genel seçimler ve
Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak, öncesinde yerel
seçimler var, burada millet takdirini ve onayını kullanacaktır
diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkoç, size de İç Tüzük 60’a göre
yerinizden bir dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç’un, milletin hakkını ve hukukunu her şeye rağmen
korumaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulundan Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili olarak
milletimize sesleniyoruz: Biz ne zaman masumun ve mağdurun hakkını
korumaya kalksak, ne zaman yanlışlardan, yolsuzluklardan,
hırsızlıklardan bahsetsek, ne zaman vatanımızın
ve milletimizin bölünmez bütünlüğünden bahsetsek, ne zaman milletimizin
çıkarlarından bahsetsek maalesef iktidar partisinin yetkilileri
kürsüye çıkarak milletimize dönüp “Siz bize oy verdiniz, biz bunları
yapmaya devam edeceğiz.” diyorlar. Bu yüzden, milletimize bir kere daha
sesleniyorum: Biz sizin hakkınızı ve hukukunuzu her şeye
rağmen korumaya devam edeceğiz.
Az önce Cumhuriyet Halk Partisi İdare Amiri
İbrahim Özdiş’in yaptığı bütün konuşmaların
hemen altına Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak imzamızı
atıyor ve milletimize sesleniyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Mithat Sancar’a aittir.
Sayın Sancar, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuşmak
için söz aldığım 13’üncü maddede yerel yönetimlerle de ilgili
bir düzenleme var. Maddenin tamamını burada değerlendirecek
değilim ama yerel yönetimlerle ilgili bütün bu maddeler büyük ölçüde
ironiden ibaret kalmaktadır çünkü Türkiye’de demokratik bir yerel yönetim
sistemi zaten çok fazla mevcut değildi, olağanüstü hâl ilan
edildiğinden bu yana da artık ortadan kalkmıştır.
Dolayısıyla burada yerel yönetimler için ne öngörülüyor, ne
yapılıyor diye bütçede söz söylemenin bir anlamı da yoktur.
Bir iktidarın sahip olduğu zihniyet
getirdiği bütçe tasarısını da belirler. Tersinden
söyleyelim, bütçenin kendisi ya da bütçe tasarısı iktidarın
hangi zihniyetle yönetmek istediğini de gösterir. İktidarda şu
anda egemen olan zihniyet, bütünüyle özgürlüklerin
bastırıldığı, emekçilerin haklarının
bütünüyle göz ardı edildiği, güvenlik anlayışının
egemen olduğu, savaş hazırlıklarının belirleyici
nitelik taşıdığı bir anlayıştır, bütçe
de ona göre belirlenmiştir. Bu bütçe, her şeyden önce, daha önce de
söylediğimiz gibi, bir güvenlik ve savaş bütçesidir.
Elbette, bunun öncesi var ama özellikle 20 Temmuz
2016’da olağanüstü hâl ilan edildikten sonra, bu, yukarıda
özetlediğim anlayış iyice belirgin hâle gelmiştir. 15
Temmuz darbe girişiminin ne kadar kınanması gereken,
karşı çıkılması gereken ve mücadele edilmesi gereken
bir girişim olduğunu biz burada sürekli dile getirdik ancak
iktidarın darbe girişimiyle mücadele adı altında
yaptığı işlere bakarsanız, darbe zihniyeti ve darbe
teşebbüsüne karşı samimi bir tedbir paketine sahip
olmadığını rahat görürsünüz. Olağanüstü hâl
çerçevesinde ilk yaptıkları işlerden biri belediyelere kayyum
atanmasını mümkün kılan kanun hükmündeki kararnameyi
yayımlamak oldu 4 Eylül 2016’da. Oysa, 19 Ağustos 2016’da, burada,
torba yasada böyle bir hüküm varken bunu bütün partiler bir araya gelip
tartışmıştık ve bizlerin muhalefeti sonucu, itirazları
sonucu bu düzenleme o torba yasa tasarısından
çıkarılmıştı. Peki, neden daha sonra böyle bir kanun
hükmündeki kararname çıkardınız? Çünkü, iktidar, mevcut yerel
yönetim mevzuatına göre hareket ederek belediyelere el
koymasının mümkün olmadığını görüyordu. O zaman,
darbe girişimiyle mücadele adı altında, mücadele gerekçesiyle
ilan edilen olağanüstü hâlin imkânlarını devreye soktu. Burada
muhalefet partilerine söz verdiler iktidar grubu temsilcileri, “Bu madde daha
sonra KHK’yla gelmeyecek.” dediler ama bu sözde de durmadılar pek çok
sözde durmadıkları gibi ve ardından belediyelere kayyum atama
uygulaması başladı. DBP’li belediyelere toplam 94 kayyum
atandı ama kendi belediyelerinde de istifa ettirme yöntemiyle bir tür
kayyum yönetimi egemen kıldılar, şimdi sıra CHP’li
belediyelerde. CHP’li belediyeleri de müfettiş raporları veya
soruşturma tehdidiyle yine görevden almaya yönelik
hazırlıkların ilk adımı olarak Ataşehir
Belediyesi operasyonunu yaptılar.
Aslında, bu bütçeye
baktığınızda ve genel uygulamaları dikkate
aldığınızda şu an ülkede bulunan sistem, fiilî sistem
bir mega kayyumluk sistemidir. Mega kayyumluk sistemi 16 Nisandaki
referandumla, şaibeli referandumla kabul ettirilen Anayasa
değişikliğinde Cumhurbaşkanlığı sistemi
olarak adlandırılıyor, bunun gerçek adı bütün ülkeye
hükmeden mega kayyumluk sistemidir. AKP, vesayetle mücadeleyi kendi demokrasi
destanının, demokratiklik hikâyesinin temeli olarak inşa etti
fakat kurdukları sistem süper vesayet sistemidir. Şu an
geldiğimiz yer mega kayyum, süper vesayet sistemi ve buradan herhangi bir
demokratik gelişmenin, herhangi bir demokratik ilerlemenin
çıkması mümkün değildir.
Sadece demokrasi değil sosyal adalet de tahrip
ediliyor, bu da çok diyalektik bir sonuçtur. Eğer güvenliğe,
eğer baskıya, eğer savaşa, askere yatırım
yapıyorsanız, öbür yandan emekçiye de, yoksula da elbette para
ayırmazsınız. Tersinden söyleyelim: Eğer siz özgürlükleri
askıya alırsanız, emekçilerle mücadeleyi, özgürlükler için
mücadeleyi bastırma hedefini esas alırsanız doğal olarak,
güvenliğe, polise, polis teşkilatının ihtiyaç duyduğu
baskı aygıtı yöntemlerinin araçlarına yatırım
yaparsınız. Öte yandan, eğer bölgede barışçıl bir
düzenin kurulmasını, çoğulcu bir düzenin barışçıl
yollarla kurulmasını istemiyorsanız bölgeye dönük savaş
planlarını devreye sokarsınız, bütçenizi de buna göre
yaparsınız.
Şimdi, başta da söyledim, şu an…
MEHMET MUŞ (İstanbul) –PKK’yla mücadeleye
“savaş” diyorsun.
MİTHAT SANCAR (Devamla) – Evet, savaş
bütçesi yaparsınız doğal olarak, savaş bütçesi
yaparsınız. Yatırımlar için
ayırdığınız paraları şişirirsiniz ama
yaptığınız bütçe savaş bütçesi olur. Bu
savaşın kimseye, özellikle bu ülkeye bir hayrı
olmayacağını hatırlatalım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Terör…
MİTHAT SANCAR (Devamla) - Sözünüz varsa gelir
buradan söylersiniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Söyleyeceğiz,
merak etmeyin.
MİTHAT SANCAR (Devamla) – Gelin söyleyin, biz
de size cevabımızı verelim, söyleyelim.
Bugün ortaya çıkan bilgiler…
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Merak etmeyin,
söyleyeceğiz.
MİTHAT SANCAR (Devamla) – Oradan laf
atmayın ergenler gibi, buraya gelin sözünüzü söyleyin. Gayet sakin bir
şekilde görüşümüzü anlatıyoruz.
Ortaya çıkan haberlere bakarsanız bu
iktidar gladyo Ergenekon zihniyetine teslim olmuştur. Yurt
dışı operasyonları haberleri arka arkaya geliyor.
Bunları hangi kaynaklarla, hangi gerekçeyle, hangi anlayışla ve
meşruiyetle yapacaksınız? Bu bilgilerle ilgili bugüne kadar
doyurucu bir yalanlama yapmamış olmanız bu
hazırlıkların doğru olduğunu göstermiyor mu ya da bu
hazırlıkların doğru olduğunu mu gösteriyor?
Öte yandan, Suriyeli Aşiretler ve Kabileler
Yüksek Kurulu adı altında bir kuruluş Türkiye’de geçen hafta
toplantısını yaptı, ulusal ordu kuruluyor. Bu iktidar, Orta
Doğu’da ve özellikle Suriye’de mezhep eksenli savaşın devamını
istiyor görünüyor. Derinleştirmeyi, bu mezhep eksenli savaşı
derinleştirmeyi öngörüyor görünüyor. Bu, çok tehlikelidir değerli
arkadaşlar hem bölge için hem ülke için. Bu konseyin, yüksek kurulun
bundan sonraki toplantısı, basına yansıdığı
kadarıyla, Samandağ’da yapılacak. Bunun ne anlama geldiğini
aklı başında herkes bilir. Mezhep
çatışmasını kaşımanın daha ileri bir
adımıdır, çok tehlikelidir. Afrin’e savaş
hazırlıklarının da ne anlama geldiğini biliyoruz.
Bölgede Kürtlerle savaşı yaygınlaştırmak,
derinleştirmek bütün Orta Doğu'yu ataşe vereceği gibi Türkiye'nin
içinde de çatışma eksenlerini kötü bir biçimde derinleştirir ve
fay hatlarının daha da hassas hâle gelmesine neden olur. Bundan, bu
planlardan derhâl vazgeçilmesi gerekiyor.
Sadece iktidara çağrı yapmak yetmiyor.
Bütün demokrasi güçleri, barıştan yana bütün ülke kesimleri bu
savaş, gladyo, Ergenekon anlayışlı bütçeye ve bunun
altında yatan zihniyete kararlılıkla karşı
çıkmalıdırlar. İhtiyacımız savaş değil,
barıştır, güvenlik operasyonları değil, sosyal adalet
ve demokrasidir.
Saygılarımla efendim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bizim gladyo ve
Ergenekon’a teslim olduğumuzu ifade etti. Bu, açık bir
sataşmadır, 69’a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.
GARO PAYLAN (İstanbul) – Oldunuz, oldunuz.
BAŞKAN - Lütfen yeni bir sataşmaya meydan
vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
13’üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizim bir şeye teslim
olduğumuz yok. Bizim teslim olduğumuz bir tek yer vardır, o da
milletin iradesidir. Başka bir şeye de teslim olmayız. Fakat
şunu merak ediyorum: Sayın hatip, kendisi yıllarca Türkiye
Cumhuriyeti’ndeki üniversitelerde insan hakları dersi verdi ve insan
haklarını… İnsanı tehdit eden bir terör örgütüne, PKK’ya
yönelik operasyonlardan o kadar rahatsız olmuş ki inanın,
olduğum yerde şaşkınlık içinde izledim. “Bölgeye
karşı savaş planları var bu bütçenin içerisinde.” diyor.
Arkadaşlar, orası bizim toprağımız,
bu ülkenin toprağı, Türklerin de toprağı, Kürtlerin de
toprağı.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Neresi ya, neresi? Ne alakası var?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ne zaman sizin
toprağınız oldu ya?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Orada PKK’ya operasyon
yapmak sizi niye bu kadar rahatsız ediyor Sayın Sancar? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Afrin’in sizinle ne alakası var?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Neden rahatsız
oluyorsunuz? Siz bir de insan hakları savunucusu olacaksınız,
değil mi?
İnsan hakları savunucusu, insan
hakları dersi veren bir kişidir kendisi ama bakın, burada,
PKK’ya yapılan operasyondan rahatsız oluyor.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Bir haritaya bakın isterseniz. Haritaya baktınız mı?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
“Mezhep eksenli bir savaşı Türkiye’nin desteklediği” veya buna
benzer ifadeler kullandı. Bizim nazarımızda Müslüman
Müslüman’dır.
MİTHAT SANCAR (Mardin) – İnsan insan
değil midir?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Müslümanları
mezhebine göre, âdetine göre ya da insanları kültürüne göre, örfüne göre
ayrıştırmak gibi bir şey hiçbir zaman parti
politikalarımızda olmamış. Onun için biz Türkiye’nin
tamamından rey alıp tamamından temsilci çıkarabilen bir
partiyiz. Bunları reddediyorum.
Aynı şekilde, bakın, Türkiye, Türkiye
Cumhuriyeti, devleti ve milletinin güvenliğini sağlamak için
operasyon yapar. Nereye? Yurt içinde eğer terör unsurları varsa -ki o
çukurlarda vesairede falan yapmıştı- ya da sınır ötesi
kendisine tehdit gördüğü anda bu operasyonu yapar. Uluslararası hukuk
buna müsaade eder. Eğer Afrin’de, burada terör unsurları Türkiye’yi
tehdit edecek duruma ulaşmışsa Türkiye uluslararası
hukuktan çıkan hakkını kullanır ama bunun Sayın Mithat
Sancar’ı neden rahatsız ettiğini çıkıp burada kendisi
açıklasın.
Bir de bu insan haklarıyla alakalı,
bakın, PKK terör örgütünün yapmış olduğu insan hakları
katliamları ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (Devamla) – …ihlalleriyle
alakalı çıkıp burada birkaç kelam etmesini kendisinden rica
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Sancar, buyurun, çıkın
anlatın, davet etti sizi.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
4.- Mardin Milletvekili Mithat
Sancar’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MİTHAT SANCAR (Mardin) – Tabii, Sayın
Muş öğrenciliğini nerede geçirdi tam bilmiyorum ama tahminen
Doğu Akdeniz Üniversitesinde …
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sizin ders
verdiğiniz bir yerde.
MİTHAT SANCAR (Devamla) - …evet, ders
verdiğim bir yerdeydi.
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Terörü ne zamandan beri
savunuyorsunuz?
MİTHAT SANCAR (Devamla) – Çok isterdim, çok
isterdim -Yusuf’un istemezdim gelmesini ama- Sayın Muş fırsat
buldukça o derslere gelseydi…
MEHMET MUŞ (İstanbul) – İyi ki
gelmemişim.
MİTHAT SANCAR (Devamla) - …bugün
anlattıklarım ile o gün söylediklerim arasındaki uyumu görseydi.
İkincisi, öğrencilerimin büyük
kısmı, çok büyük bir kısmı, hatta hepsi, söyleneni anlama
yöntemlerini tartışarak başlardı derse. “Bölge”
dediğimizde kastettiğimiz Orta Doğu’ydu ve Suriye’de Afrin ve
etrafındaki bölgeydi. Anlamadan konuşan öğrenciyi de hoca olarak
sabırla, anlayışla dinlerim, asla bundan dolayı herhangi
bir takbîhât falan yapmam, öyle değil.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Burası
üniversite değil Sayın Sancar, Meclistesiniz, ben de sizin
öğrenciniz değilim.
MİTHAT SANCAR (Devamla) – Ama burada grup
başkan vekili olarak konuşunca, doğal olarak kendisine bunu
hatırlatırsınız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Herkes
anlıyor her şeyi Sayın Sancar, rahat olun.
MİTHAT SANCAR (Devamla) – İkincisi:
Bizlerin rahatsızlığı, savaş bütçesindendir; bizlerin
rahatsızlığı, savaş
hazırlıklarındandır.
MİTHAT SANCAR (Devamla) – Eğer Sayın
Muş madem adımı bu kadar andı, benim akademik
çalışmalarımı okusaydı -bu konuda tevazu göstermeyi
çok isterdim ama yapmayacağım- barışa nasıl
ulaşılabileceğini, çatışmaların nasıl
çözülebileceğini çok uzun yazdık, anlattık.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Akademik bilginize
kimse itiraz etmiyor, rahat olun.
MİTHAT SANCAR (Devamla) – Sadece gazete, dergi
ve kitaplarda değil, Hükûmete verdiğimiz raporlarda da anlattık.
Gidin, bakın, o zamanki Güvenlik Müsteşarlığı
arşivlerine yazdığımız raporları okuyun. Onlara
nasıl o zaman kulak kabarttıklarını biliyoruz AKP
temsilcilerinin. Okuyun, bugün söylediğiniz sözlerden
utanacağınızdan eminim. Barış için, insan hakları
için geçirdim akademik ömrümü, siyasi ömrümü de bundan farklı hiçbir
şeye harcamam. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
söz almayacağım, sadece kayıtlara girsin.
Bizim ne geçmişte
utandığımız, utanacağımız bir şey var
ne de şu an tartıştığımız,
utandığımız ya da utanacağımız bir şey
var. Şunu da özellikle belirteyim: Doğru, kendisi benim de
öğrenim gördüğüm üniversitede ders verdi. İyi ki Sayın
Mithat Sancar’dan ders almamışım, iyi ki
almamışım.
Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) – Alsaydın böyle
olmazdın zaten.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı Kalkınma
Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz
Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin’e aittir.
Sayın Bilgin, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HİLMİ BİLGİN (Sivas) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2018
yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ hükûmetlerinin
hazırladığı 16’ncı bütçeyi görüşüyoruz.
16’ncı bütçemiz de bundan önceki bütçelerimiz gibi insan odaklı,
büyümeyi, istihdamı, yatırımı destekleyen; eğitim,
sağlık, ulaşım ve altyapı
yatırımlarını öncelikle ele alan; vatandaşın
refahını artırmaya yönelik bir bütçedir. Bu vesileyle, partimize
16’ncı defa bütçe yapma ve milletimize hizmet etme onur ve
bahtiyarlığını yaşatan milletimize
şükranlarımı sunuyor, teşekkür ediyorum.
14 Ağustos 2001 tarihinde “İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla yola
çıkan kadrolar 3 Kasım seçimleriyle milletten yetki almış,
aldığı yetki ve sorumluluğun gereğini o günden bugüne
kadar layıkıyla yerine getirmiştir. Partimiz, kendisine destek
olan milletimize mahcup olmamak adına hiçbir bahane ve mazeretin
arkasına sığınmamıştır. İç ve
dış güçlerin her türlü engellemelerini, kumpaslarını
milletten aldığı güçle aşarak milletle birlikte milletimiz
için gece gündüz demeden çalışmıştır. Milletimiz de
şaşmaz terazisi ve ferasetiyle bu çalışmaların ve hizmetlerin
karşılığı olarak 12 seçimdir AK PARTİ
kadrolarına destek olmuş, hizmet etme onur ve sorumluluğunu
vermiştir.
Peki, 16 bütçe yapma başarısının
temelinde ne vardır? Milletin gündemi ile milletin belirlediği rotada
yürümek vardır. On beş yıl boyunca insan odaklı hizmet ve
eser siyaseti yapmak vardır. Tek gücün millî irade olduğuna inanmak
ve her türlü vesayete karşı mücadele etmek vardır.
İşte, AK PARTİ, bu anlayışla, milletimizin ve
tarihimizin omuzlarımıza yüklediği sorumluluğun bilinciyle,
milletimizle birlikte, “Büyük Türkiye” hedefine inanmıştır, “Tek
millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” anlayışını
benimsemiştir, yerli ve millî tüm toplum kesimleriyle birlikte hedefe emin
adımlarla yürümeye devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ
hükûmetleriyle ülkemizin çehresi değişmiş, devrim
niteliğinde hizmetlere, yatırımlara imza
atılmıştır. Hükûmetlerimiz döneminde Türkiye büyürken,
gelişirken Anadolu’nun göz bebeği, medeniyetler şehri
Sivas’ımız da büyümeden alması gereken payı almış
ve almaya devam edecektir. Devletine, bayrağına, milletine ve
inancına bağlı olan, cumhuriyetin temellerinin
atıldığı Sivas’ımızın her alanda layık
olduğu yere gelmesi için çalışmalarımız ve
hizmetlerimiz hükûmetlerimizin desteğiyle devam etmektedir.
Yapımı devam eden ve 2019
yılında hizmete başlayacak yüksek hızlı trenle Ankara,
İstanbul ve diğer bağlantılı iller Sivas’a daha
yakın hâle gelecektir.
Yine ayrıca, yapımı devam eden ve en
kısa sürede tamamlanacak Karadeniz-Akdeniz bağlantı yoluyla,
ilimiz, hem Akdeniz hem de Karadeniz limanlarına daha yakın hâle
gelecektir. Yapılan yatırımlarla ilimiz tüm komşu illere
yüksek standartlı bölünmüş yollarla bağlanmıştır.
“Hava yolu halkın yolu”
anlayışını hayata geçiren AK PARTİ hükûmetleriyle,
2002 yılında kapalı olan havaalanımız yeni pist ve
yeni terminal yapılarak hizmete açılmıştır. Bugün
itibarıyla, haftalık ortalama 45 uçuşla 600 bine yakın
yolcu taşınmıştır.
Tarım ve hayvancılık alanında
önemli bir merkez olan Sivas’ımızda bu alanda yatırımlara
başlanılmış ve tamamlanmıştır. Özellikle,
çiftçimizin katma değeri yüksek ürünler üretebilmesi amacıyla,
sulanabilir tarımsal alanların artırılmasına yönelik
birçok irili ufaklı baraj yapılmış, yapılmaya da devam
edilmektedir.
Kırsal kalkınmayı desteklemek
amacıyla, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
aracılığıyla, 366 milyon lira tutarında
yatırım yapılarak üreticimize 194 milyon lira tutarında
hibe ödenmiştir. Bu yatırımlarla birlikte, ek 1.786 kişilik
istihdam sağlanmıştır. Sivas’ımız bu alanda
yapılan desteklemelerle Türkiye’de ilk 3 arasındadır.
Bizim dönemizden önce kapatılan ve Sivaslı
üreticilerimizin haklı bir talebi olan et entegre tesisini
üreticilerimizin hizmetine sunduk.
Sivas’ımızda sağlık
alanında önemli yatırımları hayata geçirdik. Başta
Sivas merkez olmak üzere Şarkışla, Yıldızeli, Zara,
Divriği, Koyulhisar Hastanelerimiz hizmete açılmıştır.
Gürün ve Suşehri hastane inşaatları devam etmekte olup Kangal ve
Akıncılar hastane yapımlarına 2018 yılında
başlanacaktır.
Eğitim alanında ilimizde gerek yükseköğretimde
gerekse ortaöğretimde altyapı eksikliği
kalmamıştır. Bu alanda Türkiye’de bir ilk olan ve tek seferde 10
bin kişilik yükseköğretim yurt inşaatı bir yıl içinde
hizmete girecek şekilde, özel idare kaynaklarıyla yapımına
başlanmış, inşallah 2018 Eylül ayında hizmete
girecektir.
İnsanımızın
yaşadığı her yere ayrım yapmadan hizmet götüren
partimiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HİLMİ BİLGİN (Devamla) –
…kırsal alanı da ihmal etmemiş, bu alanda tüm köylerimizin
altyapı yatırımlarını tamamlamak üzere
çalışmalara başlamış ve devam etmektedir. Özellikle
2017 yılında 1 milyon 750 bin metrekare parke taş köylerimize
döşenmiş olup inşallah 2018 yatırımlarıyla
birlikte kırsal alanımız daha da güzel hâle gelecektir. Tüm bu
hizmetleri bugüne kadarki 15 bütçemizle hayata geçirdik. İnşallah,
16, 17, 18 ve devam eden bütçelerle de Türkiye’yi hedefine
koşturacağız diyor, bütçemizin hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgin.
Şahıslar adına ikinci ve son
konuşmacı Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı.
Sayın Sancaklı, buyursunlar. (MHP
sıralarından alkışlar)
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bizi
izleyen büyük Türk milletine de saygılarımı sunuyorum.
Dün burada Spor Bakanlığı bütçesinde
yapmış olduğum konuşmanın bir kısmıyla
ilgili, sabah uyandığımda basının belli bir bölümünde
ve sosyal medyada gördüğüm manşetleri büyük bir hayret içerisinde
okudum. Şöyle yazıyor: “Milliyetçi Hareket Partisinden bomba teklif,
Saffet Sancaklı dedi ki: ‘4 büyük kulüp küme düşürülsün.’” Meclis
kayıtları burada, benim söylediğim şu, dedim ki: Kulüplerin
maddi durumu o kadar kötü ki, 4 tane büyük kulübümüzün borcu 7 milyar TL –eski
parayla 7 katrilyon lira- UEFA ve FIFA, finansal fair play kuralları
içerisinde önce para cezası verir, sonra Avrupa’dan men cezası verir,
sonra puan siler, 4’üncüsünde de küme düşürür. Dedim ki: Şu anda
kulüpler o kadar zor durumda ki, son beş yılda 7 takım on dört
sene ceza aldı, Avrupa kupalarından men. Birçok
takımımız eksi puanlar aldı, puanları düşürüldü.
Eğer Futbol Federasyonu bu şekilde uyumaya devam ederse, müdahale
etmezse de size çok kötü bir haberim var -aynen böyle söyledim cümleyi- ileriki
yıllarda 4 büyükleri Süper Lig’de seyredemeyebiliriz arkadaşlar.
Şimdi, söylediğim bu, Meclis kayıtlarında yazan bu.
Medyanın belli bir kısmında da “MHP’den şok teklif, 4 büyük
takım küme düşürülsün...” Bir de benim kadar açık ve net
konuşan bir adamı da zor bulurlar, yanlış da pek
anlaşılmam ben, çok net konuşuyorum çünkü. Söylediğimizin
de arkasında dururuz.
İkinci konu, dün Sayın Bakana iki tane
konu anlattım burada. Birisi, Üçüncü Lig’deki oyuncuların
askerliklerini tecil edebilmeleri gerekmektedir diye anlattım kendisine
çünkü üç ligin oyuncuları erteleyebiliyor belli bir yaşa kadar, bir
tek Üçüncü Lig öteleyemiyor. Zor durumdalar, bunu öteleyelim dedim. Sayın
Bakanımız bu konuyu halledeceğini söyledi.
Bir de İkinci ve Üçüncü Liglerin Spor Toto
tarafından kesilen paraları vardı, onu dile getirdim burada.
Sayın Bakan geldi, buradan dedi ki: “Hiçbir kayıpları olmayacak,
ben hallediyorum.” Kendisine teşekkür ediyorum. Dün tabii kendisiyle
konuşamadım burada, 90 tane kulübün parasını Spor Toto
yarı yarıya kesiyor. Ama öyle bir şey söyledi ki: “Tasarrufa
gidiyoruz.” Bu kulüpler zaten batakta. Sayın Bakan da “Halledeceğim.”
dedi ama çok tehlikeli bir şey söyledi, dedi ki: “Kulüpleri grup grup
çağırıp kendileriyle Bakanlıkta görüşeceğim ve
problemlerini çözeceğim.”
Zaten Türkiye’de 126 tane profesyonel futbol kulübü
var, bunun 90’ı İkinci ve Üçüncü Lig. Bunları grup grup alma
sebebi ne, biliyor musunuz? Kulüpler Birliği var, İkinci, Üçüncü Lig
Kulüpler Birliği; onun başkanı var ve yönetim kurulu. Yönetim
Kurulunu söylüyorum: 11 kişiler, 7’si AK PARTİ’nin üyesi; ya meclis
üyesi, ya belediye başkanı, ya yardımcısı. Problem
şu: Birkaç kulüp başkanı bakana diyor ki: “Ya, bunlar Hükûmete
karşı bir isyan çıkarmak istiyor, onun için sen bunlarla muhatap
olma, bizimle muhatap ol.” İşte arkadaşlar, bu lafı
söyleyenler bölücülük yapıyor. Sayın Bakan grup grup bunları
alıp konuşursa kulüplerin büyük bölümü de o toplantılara
gitmeyecekler ve 90 tane kulüp -ki bunların 45 tanesi şehir kulübü,
şehir takımı- karpuz gibi ikiye bölünecek.
Şimdi iktidar partisine söylüyorum, Sayın
Bakanla da görüşeceğim. Bu toplantıyı Sayın Bakan
eğer grup grup yapmaya kalkarsa bu 90 tane kulüp karpuz gibi ikiye
bölünecek. Biz bu zamanda hep beraber olalım, ülke zor durumda, hep
beraber bu ülkeyi ayağa kaldıralım derken 90 tane kulübü
kısım kısım alıp Kulüpler Birliğini baypas
etmememiz gerekiyor.
Sayın eski Bakanımız -biraz önce
buradaydı, gitti- geçen sene şöyle bir toplantı yaptı:
Kulüpler Birliği Başkanını ve yönetim kurulunu
çağırdı, 90 tane kulübün de başkanını
çağırdı; oturdu onlarla yemek yedi, birtakım problemleri
vardı ve o yemekte o problemlerin hepsi çözüldü. Onun için önceki
Bakanımız Sayın Çağatay Kılıç Bey’e çok teşekkür
ediyorum. Tahmin ediyorum, yeni Bakanımız Osman Bey belki bu
nüansı bilmiyor, kendisiyle de konuşacağım. Lütfen, 90 tane
kulüp başkanını çağır, İkinci ve Üçüncü Lig’in
Kulüpler Birliği başkanlarını çağır, otur, bu
problemi hallet; yoksa bu işin peşini bırakmayacağım,
bu işin bölünmesine de müsaade etmeyeceğim.
Sayın Başkanı yanlış
yönlendiren 2 kişi var: Birisi, Eyüpspor Kulübü Başkanı Recep
Kızıltepe, ikincisi Sancaktepe Belediyespor Kulübü Başkanı
Mehmet Genç. Sayın Bakan, eğer kendi iyiliğini düşünüyorsan
bu arkadaşlardan uzak dur çünkü bütün fitneyi çıkaran bunlar.
Bölücülük sadece eline silah alıp dışarıda ateş
etmekle olmuyor, sporun içine bir nifak sokarsanız en kolay bölücülük öyle
olur.
Bir de BESYO mezunlarıyla ilgili Sayın
Bakan dün burada hiçbir cevap vermedi. Ben BESYO mezunlarına bir şey
söylüyorum: Yılbaşından sonra -50 bin kişisiniz- sizin
işe girmeniz için bir teklif sunacağım Hükûmete, kabul
etmezlerse de sizinle paylaşıp kendilerini size şikâyet
edeceğim.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. On dakikanın beş dakikasını
da soru işlemi olarak sayın milletvekillerine tevdi edeceğim.
Sayın Tor, buyurun.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum, Maliye Bakanı Sayın Naci
Ağbal’a ama yerinde yok. Başbakan Yardımcımız
Sayın Mehmet Şimşek inşallah bu soruyu
cevaplandırır veya vesile olur.
BAĞ-KUR’lularla ilgili sorum. Zorunlu
BAĞ-KUR’lu sayısı 2013’ten 2016’ya 129 bin küsur
düşmüş, 129.143. Zorunlu tarım BAĞ-KUR’lu sayısı
aynı dönemde 923 binden 721 bine düşmüş yani 202 bin azalma var
dört yılda. Sayın Bakan, dört yılda, ikisinde, zorunlu
BAĞ-KUR ve zorunlu tarım BAĞ-KUR’da toplam 330.841’dir. Bunlar
nereye gitmiştir? Sorum bu. Öldü mü, kaldı mı, iflas mı
etti, kepenk mi kapattı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kayan…
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Kırklareli Demirköy
bölgemizde 2/B arazilerinin satışına
başlanmıştır. Köylümüz babasından, dedesinden,
atasından kalan, hâlen işlediği arazinin devlet tarafından
kendisine tekrar satılmasına isyan etmektedir. Araziler 10 katı
fiyatla satılmaktadır. Kendisini geçindiremeyen köylünün, kendi
işlediği araziyi bu fiyata alması mümkün değildir. Ormandan
istifadesi tamamen yasaklanan köylümüzün şimdi de atalarından kalma
arazileri ellerinden alınmaktadır. Orman köylülerinin ormandan
istifadesi tamamen yok edildi, şimdi de atalarından kalma araziler
ellerinden alınmaktadır. Bu tamamen yanlış bir
uygulamadır. Köylümüze arazileri sembolik bir rakamla verilmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmetinizin
hazırladığı bütçeyi inceledim, Niğde ili yok gibi.
2018 yılında, on beş yıldır söz verip
yapmadığınız havaalanı için ödenek ayrılmamış,
Niğde merkez ilçe yüksek hızlı tren projesi bütçeye
alınmamış, Karaman iliyle aynı dönemde
yapılacağı söylenen enerji ihtisas bölgesine 2018
yılında da bütçeden pay ayrılmamış, Niğde’de
Aladağlar’dan çıkıp Akdeniz’e akan sulama suyunun Niğde
ovalarına akıtılmasına yönelik projeye 2018 bütçesinde yine
yer verilmemiş. Niğde çiftçisine, Niğde esnafına da bu
bütçeden bir fayda yok. En azından, yerli otomobil fabrikası
yapacağınızı söylüyorsunuz, bunu Niğde iline yaparak
Niğde’nin bu geri kalmışlığına ve sahipsizliğine
son vermeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Basmacı, buyurun.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Sevgili
Sağlık Bakanına soracağım Sayın Başkan.
24/10/2017 tarihinde Pamukkale Üniversitesinde bir yemek ihalesinden
bahsetmiştim “6,5 milyon nereye gitti?” diye. Sayın Bakan da bana
demişti ki: “Sayın Basmacı’nın bahsettiği –resmî
tutanaklardan okuyorum- Pamukkale Üniversitesi Hastanesindeki yemek ihalesiyle
ilgili bu bilgiyi âdeta ihbar kabul edip bunun üzerine gerekli
çalışma yapılacak, bundan endişeniz olmasın.”
Sayın Bakanım, iki ay geçti, çalışma herhâlde çok
meşakkatli, sonucu hâlâ bilmiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Yıldırım…
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler
Başkanım.
Biliyorsunuz, bir hafta sonra Roboski katliamı
altıncı yılını doldurmuş olacak. 28 Aralık
2011 tarihinde savaş uçaklarının bombardımanı sonucu
19’u çocuk 34 sivilin yaşamını yitirdiği katliamın
faillerinin kimler olduğunun hâlen açıklanmamış
olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Roboski katliamında yaşamını yitiren
34 kişinin yakınları tarafından kurulan Roboski-Der’in
kanun hükmünde kararnameyle kapatılmasının gerekçesi nedir?
Üçüncü sorum: Roboski katliamında
yaşamını yitiren 34 yurttaş için dört yıl önce
Diyarbakır merkez Kayapınar ilçesi Diclekent semtinde açılan
Rojova Parkı’ndaki Roboski Anıtı’nın
kaldırılması talimatını kim vermiştir?
Anıtı kaldıranlar hakkında herhangi bir soruşturma
açılmış mıdır?
Dördüncüsü: O katliamda hayatlarını
kaybedenlerin yüzde 80’i Encu ailesindendi. Şırnak Milletvekilimiz
Ferhat Encu bu konudaki mağduriyetleri dile getirdiği için şu
anda cezaevinde tutulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
BAŞKAN – Son olarak Sayın Kaya, buyurun.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Gerekli bakanlıklara bu sorumun
ulaştırılacağı düşüncesiyle ifade ediyorum.
Biliyorsunuz, basında günlerdir askerlere yedirilen at etlerinden
bahsediliyor fakat her fırsatta bizi devlet düşmanı gibi
gösterip kendilerinin en devletçi olduğunu ifade eden partiler
tarafından bugün de dâhil olmak üzere hiç kimse askerlerimize yedirilen bu
at etinden hiç bahsetmediler. Aylardır zehirlenen asker olayları
yaşanıyor, hastanelerde komaya giren askerler var, hayatını
kaybeden askerler var. Askerlere bile at eti yediren bir iktidar Mecliste de acaba
bize ne yediriyor? Şüpheye düşüyoruz, artık güveneceğimiz
hiçbir yer kalmadı. Bunun soruşturmasını yapmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, soruları cevaplandırmak üzere
sözü Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet
Şimşek’e bırakıyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sorular için de teşekkür ediyorum. Bu
BAĞ-KUR’lu sayısının düşmesi hususunu benim
baktırmam gerekiyor. Çünkü önümüzde… Yani bu verilere arkadaşlar
baktırıyor, veriler doğru mu? Gerçekten böyleyse çünkü
açılan şirket sayısı kapanan şirket
sayısından çok daha fazla bu dönemde. Mükellef sayısında da
genel anlamda bir artış var. Belki şöyle olmuş olabilir
-sadece bir tahmin- eğer emeklilikte diğer seçenekler daha cazipse bu
geçişler söz konusu olabiliyor ama dediğim gibi konuyu bir
araştıralım.
Sayın Kayan’ın Kırklareli’deki
tarım arazilerinin, daha doğrusu 2/B’nin satışıyla
ilgili sorusu var, orman köylülerine tarım arazilerinin çok pahalı
satıldığına ilişkin. Biliyorsunuz, bu
satışlar keyfî yapılmıyor, Meclisten kanun geçirilerek
yapılıyor. 2/B kanunu kapsamında, rayiç değerinin yüzde
50’si üzerinden, orman dışına çıkartılan yerler
satılıyor ve Maliye Bakanlığımızın bana
burada ifadesine göre, şimdiye kadar da satışa çıkan
yerlerin çoğunun satışı gerçekleştirildi. Yani bu
anlamda çok yüksek bir...
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Sayın
Bakan, burada gerçekleşmedi ve burada tam 10 katına, 10 misline
satılıyor, fiyat bu şekilde.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Vallahi arkadaşlar şöyle: 10
katına satılamaz çünkü piyasa değerinin yüzde 50’sine
satışı kanunla...
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Piyasa
değerinin tam 10 katı rayiç bedeli gelmiş üzerine.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani rayiç... Şöyle yapalım: Bize
tam, spesifik yeri söyleyin, biz orayı inceletelim, yanlış varsa
düzeltelim.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Ben ellerine
gelen evrakı getiririm size.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şöyle: Yani çok spesifik, neresiyse
bunu bildirin, Maliye Bakanlığımız baksın.
Teşekkür ediyorum.
Niğde’yle ilgili, eminim Niğde’nin
bütçeden hakkına düşen payı aldığı nettir.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yok, yok; yok
Sayın Bakanım, yok.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ben en azından otoyolu biliyorum.
Otoyol projesi şu anda önemli bir proje.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İhale
biteli altı ay oldu, daha bir şey olmadı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Türkiye’nin önemli projelerinden bir
tanesi. Onun ihalesi yapıldı. İnanıyorum ki diğer
ihtiyaçları da giderilir ama otomotiv yani yerli otomobilin nerede
üretileceği konusu doğrusu o konsorsiyumun muhtemelen vereceği
bir karar ama iller bu konuda yarışıyor, bu da güzel bir
şey. Bence illerimizin yatırım çekmek için rekabet ediyor
olması Türkiye’nin geldiği noktayı göstermesi
açısından son derece anlamlı yani talebiniz anlamlı.
Teşekkür ediyoruz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Niğde’nin
ihtiyacı var Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Eminim. Yani Niğde’ye biz de daha çok
kamu yatırımları noktasında zaten üzerimize düşeni
yaparız. Özel sektörün de yatırım yapması için biliyorsunuz
teşvikler var. Teşvik sisteminde eskisi gibi biliyorsunuz, o bölgesel
konu ağırlıkta değil. Özellikle stratejik
yatırımlar olsun, büyük yatırımlar olsun, birçok
yatırım ülkemizin dört bir köşesinde beşinci bölge
kapsamında destekleniyor. Dolayısıyla...
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ama BİRKO
kapandı, BİRKO gibi dev bir tesis kapandı, Koyunlu Halı
Fabrikası...
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yok, yok yani dediğim gibi.
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim Sayın
Bakanımız konuşmasını tamamlasın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Tabii ki, beş dakika içerisinde
Niğde’yle ilgili yapılanları bizim liste hâlinde
çıkarmamız zor olur ama burada kalır oturursam ben size mutlaka
bir listesini çıkarırım.
Evet, diğer bu sorulardan, şunu
söyleyeyim: Yani bir yerde bir hata varsa Hükûmetimiz mutlaka üzerine
gitmiştir, gidecektir.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Ama, sonuçları
bekliyoruz hâlâ Sayın Sağlık Bakanından, “İhbar kabul
ederim.” dedi.
BAŞKAN – Sağlık Bakanımız
şimdi cevap verecek.
Dilerseniz Sayın Bakanım, bundan sonraki
cevabı da Sayın Sağlık Bakanımızdan alalım.
Buyurun Sayın Demircan, Sağlık
Bakanımız, ona da bir soru gelmişti.
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar;
Denizli Milletvekili Sayın Basmacı’nın bahsettiği konuyu
biz daha o zaman YÖK’le ilgili olduğu için -bize bağlı olmayan
bir hastane biliyorsunuz, üniversite hastaneleri- YÖK’e yazılı olarak
bildirdik, YÖK’ün bu konuyla ilgili çalışması,
soruşturması devam ediyor; bize yazılı bilgi gelirse biz de
sizinle paylaşacağız geldiği zaman.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Gelirse değil,
gelir herhâlde Bakanlığa diye düşünüyorum.
SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Gelecek yani.
YÖK de doğrudan işlem yapar çünkü
onların kendi sorumlu olduğu… Ama bize de cevabi yazı
gelecektir, onu sizinle paylaşacağız.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Bakanım.
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Usta, buyurun.
60’a göre size yerinizden bir dakika süreyle söz
veriyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Samsun Milletvekili Erhan
Usta’nın, Samsun’un Çarşamba ilçesinin Şenyurt Mahallesi’nde
tespit edilen rayiç bedelle ilgili problemlerin çözülmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Az önce, şimdi, gündeme geldiği için
şey yapıyorum. Sayın Bakan, şimdi spesifik yer derseniz
-konuyu Sayın Maliye Müsteşarımız da biliyor- bizim Samsun
Çarşamba’da Şenyurt Mahallesi’nde böyle bir sorun var. Orada öyle bir
rayiç bedel tespit ediliyor ki neredeyse Samsun’da böyle bir rayiç bedel yok.
Etrafıyla problemli yani hiçbir ilçede de yok. İşte, ilçeye
yakınlık, köye yakınlık hangi kriter açısından
bakarsanız bakın Şenyurt’ta müthiş bir rayiç bedel tespit
edilmiş, insanlar biraz da tehdit edilmiş, “Almazsanız bunu, işte
elinizden alınır.” diye, müracaatları yapılmış,
birinci taksitten başka taksit ödeyen yok orada; ciddi bir problem var.
Bürokrasinin çözeceği bir şey değil, burada siyasi bir irade
gerekiyor. Bu konunun mutlaka üzerinde durulması lazım. İnsanlar
oraları vatan yapmışlar kendilerine, toprak yapmışlar,
Ayvacık’ın köylerinden gelmişler, dağlık kesiminden
gelip düzeltmişler araziyi fakat şimdi, kendi arazisini bir anlamda
yani…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ERHAN USTA (Samsun) – …uzun süredir
kullandığı bu araziyi kullanamaz duruma gelmişler. Bu
konuda spesifik yer veriyorum ben size.
BAŞKAN – Notu alındı.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı Kalkınma Ajansları
Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Soru soran sayın
milletvekillerine ve cevap veren sayın bakanlarımıza tekrar
teşekkür ediyoruz.
13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
14’üncü maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 14- (1) Bu Kanun 1/1/2018 tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Baki
Şimşek’e aittir.
Sayın Şimşek, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime
başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, tabii burada
muhatabımız Maliye Bakanıydı ama günlerdir Türkiye'nin
gündemini meşgul eden, artık bizim konuşmaktan
usandığımız, sizlerin de dinlemekten
usandığı taşeron yasasının, günlerdir Meclis
gündemine gelmesini ve biz burada bütün kurumlarda çalışan taşeron
işçilerin hakkını, hukukunu savunmayı, maddeler üzerinde
tartışmayı ve bir hata yapılmadan bunun Meclisten geçerek
yasalaşmasını bekliyorduk ama tabii, iki gün önce sosyal
medyadan ve basından duyduğumuz bunun KHK’yla geçecek olması,
gerçekten hem bizleri hem de bu yasayı bekleyen yüz binlerce insanı
endişelendirdi.
Şimdi, taşeron yasasıyla
alakalı, hastanelerde çalışanlar ve kamu kurumlarında
çalışanlar kadrolu işçi olarak alınacaklar. Belediyelerde,
KİT’lerde, birtakım başka devlet kurumlarında çalışanlardan
ise belediyede çalışanların belediye şirketlerine
alınacağı söyleniyor; KİT’lerde çalışanların
ne olduğu belli değil, nasıl olacağı belli değil.
Ben buradan bu kamu çalışanları adına… Bakanlar Kurulunda
artık Meclis adına sizlerin bu konuyu sahiplenerek bunları
değişik kategorilerde sınıflandırmadan, bütün
kurumlarda çalışan taşeron işçilerin tamamı devletin
kadrolu işçisi olsun; yüz binlerce insanın sizden beklediği
budur. Yani burada tarihin de 5 Aralık olacağı söyleniyor. 5
Aralık’tan önce işe girenler bu yasadan faydalanabilecekler. Bu,
çalışanlar adına olumlu bir girişimdir.
Yalnız, burada, bu taşeron yasasıyla
beraber, tabii, uzman çavuşlar ve sözleşmeli erlerle ilgili de çok
sayıda insandan telefon almaktayız. Şimdi, düşünün, 20-22
yaşında, hayatının baharında uzman çavuş olan,
hayatını Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türk milletine hizmete
adayan bir uzman çavuş on beş-yirmi yıl devlete hizmet ediyor,
gençliğini dağlarda, doğuda, güneydoğuda vatana, millete
hizmet uğrunda geçiriyor, otuz beş kırk yaşına
geliyor, komutanı veya çalıştığı birlik bunun
sözleşmesini yenilemiyor. Henüz emekli olmamış, başka bir
sosyal hakkı yok, tazminatını veriyorlar “Güle güle.” diyorlar
ve binlerce insan, her yıl gelip milletvekillerinin, bakanların,
belediye başkanlarının kapısında bekliyor “Ya bizi
belediyeye alın ya başka bir devlet dairesine aktarın.” diyorlar
ve ekmek derdine, iş derdine, aş derdine düşüyorlar.
Şimdi, düşünün 4 Aralıkta işe
giren bir kamu çalışanı taşeron yasasıyla söz sahibi
olabilecek ama on yıl, on beş yıl Türk Silahlı Kuvvetlerine
hizmet eden bir uzman çavuş ya da sözleşmeli erin yarın ne
olacağı belli değil. Sözleşme yenileme tarihi geldiği
zaman başındaki yüzbaşı, binbaşı ya da komutan
“Artık sizinle çalışmak istemiyoruz.” veya “Görev süreniz sona
erdi.” dediği anda yapabileceği bir şey yok. Bunun hakla,
hukukla, adaletle bir ilgisi, alakası yok. Onun için, Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir Bakanı olarak bu milletin evlatlarından bu
hakkı esirgemeyin, bütün çalışan uzman çavuşların ve
sözleşmeli erlerin bu haklardan faydalanmasını
sağlayın. Bunların emekli oluncaya kadar sözleşmeleri devam
etsin. Zaten bunların çoğunluğu terör bölgesinde görev
yapıyor, zor şartlarda görev yapıyorlar. Emekli oluncaya kadar
bu haklardan faydalanmaları gerekiyor.
Tabii, Türkiye’nin sorunu çok. Ben merak ediyorum,
Avrupa’da eğitim almış, dünyanın birçok yerinde Türkiye’yi
temsil eden bir Bakan olarak oraya gittiğiniz zaman sizlere hiç sorulmuyor
mu yani “Türkiye’de 10 milyon kişi sosyal yardım alıyorsa
Türkiye’nin durumu nedir?” diye size soruluyor mu sorulmuyor mu veya buna
nasıl bir cevap veriyorsunuz; ben merak ediyorum.
Yani 10 milyon insanın sosyal yardım
aldığı bir ülkede her yıl rekor büyümelerin olduğu
söyleniyor; Avrupa rekorlarının, dünya rekorlarının, makro,
mikro ekonomik verilerin tavan yaptığı söyleniyor. Bunu
nasıl izah ediyorsunuz Avrupa ülkelerinde veya dünya ülkelerinde, ben bunu
merak ediyorum.
Ayrıca ben konuşmamın son
kısmında seçim bölgem olan Mersin’le ilgili sorunları
konuşmak istiyorum. Geçtiğimiz hafta Mersin Akdeniz Belediyesi ve
Kalkınma Bakanlığı arasında bir protokol
imzalanıyor ve Mersin Akdeniz Belediyesine 8 milyon hibe yardımı
yapılıyor. Öncelikle bu yardımı yapan Kalkınma
Bakanımıza ve Hükûmetin diğer üyelerine teşekkür ediyorum hem
Mersin halkı adına hem Akdeniz ilçesinde yaşayan
insanlarımız adına. Yalnız, Mersin’de 8’i Milliyetçi
Hareket Partili, 4’ü de Cumhuriyet Halk Partili olmak üzere Akdeniz
Belediyesinden hariç 12 belediye daha var. Bugüne kadar bu belediyelerin
hiçbirisi 1 TL hibe yardımı almadılar. Hükûmetin Mersin’de
yaşayan insanları cezalandırmamasını ya da sadece bir
kısmını ödüllendirmemesini nüfus oranı nispetinde -Akdeniz
Belediyesinin nüfusu 290-300 bin, Tarsus’un nüfusu 350 bin, yine Erdemli 100
binin üzerinde, Gülnar’ı, Silifke’si, Anamur’u, Mut’u,
Aydıncık’ı, Bozyazı’sı- bütün ilçelere hibe
yardımı yapmasını, madem bölgenin bir bakanı var,
bölgede bir belediyeye bu kadar para aktarma yetkisi var, diğer
belediyelerin de bundan mahrum edilmemesini… Sadece Gülnar Belediyesinin…
Gülnar Belediyesi dört dönemdir Milliyetçi Hareket Partili bir belediye. Gülnar
Belediyesinin büyükşehir yasası çıkıncaya kadar 1 TL
devlete borcu yoktu. Gülnar Belediyesi büyükşehir yasasıyla beraber
kapanan belde belediyelerinin borcunu devraldı ve şu anda Gülnar
Belediyesinin 30 milyonun üzerinde borcu var. Devletin gönderdiği
ödeneklerle de bu borcu ödeyip Gülnar halkına hizmet edebilme
şansı yok. Onun için sadece büyükşehir belediyesi bize hangi
hizmetleri yapabilir, hangi yardımları yapabilir belediye
bunları bekliyor. Hükûmetin yapılan hizmetlerde adil
davranmasını bekliyoruz.
Yine, bölgemizde yapılan diğer büyük bir
yatırım Çukurova Havaalanı. Çukurova Havaalanıyla ilgili
tabii uzun yıllar önce ihale yapıldı, yap-işlet-devret
modeliyle çıkıldı, daha sonra müteahhit kredi bulamadı,
inşaata başladı, inşaat yarım kaldı. Yeniden
temel atıldı, biz gittik yeniden temel atma törenine
katıldık; hayırlı uğurlu olsun denildi.
Yaklaşık on ay oldu inşaat başlayalı. Sadece
altyapının yatırım bedeli 220 milyon civarında bir
rakam, yalnız on ayda yapılan iş 13 milyon liralık iş.
Yani on ayda 13 milyon liralık iş yapıldı, işin bitim
süresi on yedi ay. Yedi ayda 200 milyon liralık kısmının
bitirilebilmesi çok mümkün görülmüyor. Üstyapıyla ilgili henüz hiçbir
ihale yapılmamış. Üstyapıyla ilgili ihalelerin bir an önce
yapılmasını, altyapının da müteahhidin sorunu neyse;
ödenekse ödenek aktarılması…
Şimdi, sondaj diyorlar, zemin bozuk
çıktı… Yani düşünün şimdi, on yıl önce ihalesi
yapılan, sondajı yapılan, zemin etüdü yapılan, projesi
çizilen bir yerde ikinci ihale sonrasında mı burada, zeminde problem
çıkıyor? Yani burada projeyi çizen mühendislerin öngörüsü bu kadar
eksik mi, bu kadar zayıf mı? Sondaj, inşaat başladıktan
sonra mı yapılıyor? Yani Mersin halkı bu hizmetleri bir an
önce bekliyor. Çukurova Havaalanı, gerçekten bölgenin kaderini
değiştirecek büyük projelerden bir tanesi. Bir an önce bu
havaalanının inşaatının bitirilmesi, Adana ve Mersin
halkının hizmetine sunulması gerekiyor.
Sayın Bakanım, bir de bir kamyoncu
evladı olarak, ömrünü kamyonculuk yaparak geçiren bir babanın
evladı olarak -yani bu ülkede gemicilere, yatçılara 1,70 TL’ye
akaryakıt veriliyor- Allah aşkına, yani ömrü gece gündüz
uyamadan direksiyon başında geçen, Türkiye’nin yükünü çeken,
emeğini çalışarak kazanan nakliyecilere de 1,70 TL’den
gemicilere ve yatçılara verdiğiniz akaryakıtın verilmesi
lazım. Kamyoncuların en tabi hakkı bu. Gece gündüz demeden
Türkiye’nin her yerinde, zor şartlarda nakliye yapıyorlar, yük
taşıyorlar. Bir kamyoncu evladı olarak, çiftçi ve kamyoncuya hiç
ön şartsız, yok yüzde 50 vereceğiz… Yarın diyeceksiniz ki
çiftçiye yüzde 50 vereceğiz. Efendim, nasıl vereceksin? Kaç dönüm
tarlan var, işte buraya ne kadar mazot gider? Çiftçi, sadece tarlayı
sürmek için mazot kullanmıyor ki her gün o bahçeye gitmek için, o tarlaya
gitmek için, bağına gitmek için her gün mazot kullanıyor. Sizin
yarın vereceğiniz yüzde 50 mazot desteği çiftçi için hiçbir
şey ifade etmeyecek ben buradan size söylüyorum.
Ayrıca, yine kredilerle ilgili, yani çiftçi
kredileri iktidara geldiğiniz… Burada bütün değerlendirmelerde
“2002’den önce ve 2002’den sonra” diye değerlendirme yapıyorsunuz.
Ben saygı duyuyorum, tabii, yaptığınız
değerlendirmelere ama Allah aşkına, 2002’den önce çiftçinin ne
kadar borcu vardı? 560 milyon dolar borcu olan çiftçinin bugün 80,7
milyarlık borcu var. Ben bölgemdeki çiftçilerle yaptığım
görüşmelerde, banka müdürleriyle yaptığım
görüşmelerde… Bunu arayıp teyit alabilirsiniz. Çiftçi bugün gidiyor,
krediyi bankaya ödüyor. Krediyi öderken, sattığı ürünle bunu
karşılayamıyor. Gidiyor, sağdan soldan,
arkadaşından, eşinden, dostundan veya başka bir bankadan
kredi çekiyor; geliyor, krediyi kapatıyor. Banka müdürüne de hemen diyor
ki: “Aman, bana üç gün içinde, dört gün içinde yeni bir kredi ver; benim
başka türlü ayakta kalabilme şansım yok.” Ondan sonra da bizleri
arıyor: “Ya, banka müdürünü ara da bizim krediyi bir gün, iki gün önce,
hemen versin. Çünkü elden borç aldık, götürüp buna vermemiz lazım.”
Çiftçinin durumu bu Sayın Bakanım. Yani, hiç kimse buradan hamasi
nutuk atarak, işte “Bu kadar çiftçiye destek verdik…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) - Çiftçiye
verilen, hayvancıya verilen 25 milyarlık destek direkt çiftçinin
cebine girmiş olsa Türkiye bugün dışarıdan saman almaz, et
almaz, tohum almaz.
Ben bu duygu ve düşüncelerle bütçenizin
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Şimşek.
Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Muğla Milletvekili Nurettin Demir’e aittir.
Sayın Demir, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Sarıbal’ın özel teveccühü var,
onu da belirteyim. Siz görmediniz.
CHP GRUBU ADINA NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri,
ekranları başlarında bizleri izleyen değerli
yurttaşlarım; öncelikle sizleri sevgi ve saygıyla
selamlarım.
Biraz önce Saffet Sancaklı, tabii, 4 kulüple
ilgili Avrupa düzeyindeki endişelerini söyledi. Ben, Sancaklı’ya
şunu söyleyeyim: Özellikle, bırakın büyük 4 kulüple ilgili,
bugün illerdeki okul sporlarında 1’inci olan takımlara günlük
verilmesi gereken 35 lira normal harcırah “Ödenek yok, paramız yok.”
diye verilemiyor. Tabii ki zar zor o noktaya gelmiş olan o gariban çocukları,
maalesef, iller arasında gidemiyorlar. Yani, siz önce bir… Tabandaki
durumları da özellikle belirtmek için bunu söyledim.
Ben bugün -bütçemizin artık sonuna geliyoruz-
14’üncü maddeyle ilgili konuşmak için çıktım, grubum adına
konuşuyorum. Bütçe düzenleme, hazırlama, uygulama hakkı Türkiye
Büyük Millet Meclisine Anayasa tarafından verilen bir haktır.
Uygulama yükümlülüğü görüşmeler, tartışmalar ve
oylamalardan sonra Hükûmete teslim edilir. O nedenle bütçe
kanunlarının yapılması çok önemlidir. Bu nedenle bütçe
kanunları da hayati ve öncelikli yasalardandır. Gerek CHP gerek
diğer siyasi partiler kanun üzerinde görüşlerini
açıkladılar, önemli konuşma ve tartışmalar
yaptılar. Tabii ki, sonuç olarak, on iki gün sonra yürürlüğe girecek
olan bu yasanın ben de uygulamasıyla ilgili görüşlerimi sunmaya
çalışacağım.
Tabii ki, bütçe, özellikle bir ustalık, bilgi,
beceri ve teknolojiyi kullanmayla çok yakından ilgili. Ayrıca hakka,
hukuka ve adalete uygun olması lazım ve aynı zamanda çok iyi
denetlenebilmelidir. Dolayısıyla bütçeler, gerçekten bir ülkenin, bir
toplumun, bir halkın bence hayati bir titizlikle hazırlanması
gereken önemli bir yasasıdır.
Bütçenin yerindelik denetimini sadece yürütme yani
Hükûmet yapmamalıdır. Sayın Bakan, dün uzun uzun denetlemelerden
söz etti. Tabii ki özellikle Sayıştayla ilgili şimdiye kadar
Plan ve Bütçede ve buradaki konuşmalardan Hükûmetin denetlemelerden,
denetimden çoğu zaman kaçmakta olduğunu maalesef görebiliyoruz. Tabii
ki bütçelerde özellikle denetim dışında kalan harcama kalemleri
asıl tartışmalı ve sorunlu kısımlardır.
İşte, burada denetimden kaçtığı için de… Hani
“yürütme” diyoruz ya, “yürütme”nin o güzelim Türkçede iki anlamı var: Bir
“yürütme”, bir de “yürütme(!)” kısımları var, bunu artık
sizin takdirinize bırakıyorum.
Biraz önce konuşan hatip, milletvekili Akdeniz
ilçe belediyesine Bakanlık tarafından yapılan desteği
anlattı. Bazı bakanlıklar -belediyelere yardım kalemleri
var- yandaş belediyelere 10 kat verirken bazılarına
koklatıyorlar, bazılarına da zırnık vermiyorlar.
Maalesef bu, hak, hukuk, adalet dediğimiz noktada bütçelerin ne kadar
sıkıntılı olduğunu ortaya koyuyor.
Dolayısıyla bu tür adaletsizliklerden ve tartışmalardan
bütçeleri kurtarmalıyız, daha objektif kriterler getirmeliyiz.
Bu bütçe 763 milyarlık bir bütçe.
Halkımız neler bekliyor bundan? Taşeron… Taşeron konusu
gerçekten çok önemli. Neden buraya getirmiyorlar, neden sendikalardan,
kamuoyundan kaçırıyorlar; bunu anlamakta zorlanıyoruz. Tabii ki,
burada büyük adaletsizlikler var, bunları çok tartışacaklar. Biz
de diyoruz ki, diğer konuşmacılar gibi, gelin, gece gündüz
çalışalım, bu taşeronlarla ilgili yasayı
yılbaşına kadar burada hakkaniyetli, herkesin gözü önünde
şeffaf bir şekilde çıkaralım.
Evet, bu bütçe, emeklilere “Oh!” dedirtip
rahatlatacak mı, üniversitelerden, kurumlardan haksız yere
uzaklaştırılan mağdurların beklentilerini
karşılayacak mı, cezaevlerinde üst üste yatan 250 bine
yakın kader kurbanına ve onların yakınlarına umut
olacak mı, infaz memurları gibi, memurlar arasındaki
ayrımcılığı ortadan kaldıracak mı, 5 milyona
varan işsize umut olabilecek mi? Değerli milletvekilleri, gerçekten
bunları saymak, alt alta ilave etmek, tabii ki uzatılabilir ama 2
bine yaklaşan SMA’lı yani “Spinal Müsküler Atrofi”li
yavrularımız, binlerce lösemili, kanserli çocuğumuz ve daha nice
acı çeken hastamıza, ailelerine umut olacak mı diye bu bütçeyi
gerçekten dört gözle bekleyen halkımıza umut olması en büyük
dileğimiz tabii ki.
Özellikle Sağlık Bakanımız da
buradayken Çapa Tıp Fakültesinde doktor yetiştiren, öğrenci
yetiştiren, hastalara şifa dağıtan bir profesörün
bugünlerde sosyal medyada dolaşan çok güzel bir anekdotu var, ondan bir
miktar okumak istiyorum:
“Çapa’da güneş batıyor bir akşam
daha. Hüzünlüdür akşamları hastanelerin. Hekim olmaya ilk adım
attığım yuvam burası benim, ilk hastam, ilk sondam, ilk
dikişim, yüz doksan yıl önce kurulan ülkenin ilk tıp fakültesi,
babamın okulu, hocalarımızın hocalarını
yetiştiren akademi, her nesille giderek gelişen, modernleşen,
ülkemizin ışıldayan bilim ocağı, yurdun her
köşesinde, komşu ülkelerde, derdine çare bulmaya gelen
insanların şifa kapısı. Burası Çapa ama son
yıllarda bu yuva gözlerimizin önünde eriyor, kaybolup gidiyor. Çapa zor
durumda, Çapa çok zor durumda, borç batağında, borçlarını
otuz altı ay geriden zar zor ödeyebiliyor. İşin en
acısı ne biliyor musunuz?
Çalışmadığımız için değil,
çalıştığımız için batıyoruz. Bir safra
kesesi ameliyatı yaptığımızda devletin hastaneye
ödediği para 1.100 lira ama bize maliyeti 1.800 lira ve 700 lira zarar
ediyoruz.
Peki, devlete soruyoruz devlet diyor ki: ‘Böyle
büyük ameliyatlar yapma, teknik ameliyatlar yapma, sadece muayene et, sadece
tetkik yap, çok da uğraşma fazla.’ diyor ama burası Çapa, biz
her türlü baskıya rağmen, halkımızın en modern tedavi
yöntemlerinden faydalanmaya devam etmesi için elimizden geleni yapıyoruz.
Bu nedenle her yıl giderek daha zor duruma düşüyoruz. Sonunda
şelale olan bir ırmakta sürüklenen bir sandalda gidiyor gibiyiz.
Hepimiz kaçınılmaz sonu görüyoruz.”
Diyor ki: “Cerrahpaşa, Ege, Dokuz Eylül,
Akdeniz, Çukurova, Ondokuz Mayıs gibi birçok üniversitelerin sonu da,
maalesef yaşadığı sıkıntılar da ortada.
Dolayısıyla, devlet bize yardım etmediği sürece biz
maalesef borçlarımızı ödeyemiyoruz.” “Başka yerlerde
gösteri için trilyonlar harcanırken neden tıp fakültelerini
parasızlık içinde yok olmaya itiyorsunuz.?” diyor ve çapa çökerse
devasa şehir hastaneleriniz onun yerini tutar mı sanıyorsunuz?”
diye soruyor. “Başınıza bir şey geldiğinde öncelikle
koşarak gittiğiniz Çapa’da akşam oluyor. Zaten hüzünlüdür
hastane akşamları ama artık bir farklı… Çapa çok badireler
atlattı. İki meşrutiyet, iki dünya
savaşı, sayısız darbe gördü. Hepsinden etkilendi ama bu
sefer farklı. Eğer halkımız kendi fakültesine sahip
çıkamazsa Çapa’nın üzerine güneş batacak, akşamların
sayıları zannettiğinizden çok daha az kaldı.”
Sayın Bakan
Elâzığ Fırat Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Profesör
Doktor Muhammed Said Berilgen hastanedeki makam odasında üniversiteden
alacağı olan bir firma tarafından alacağı
ödenmediği için öldürüldü. Sormak gerekir, burada gerçek katil kim?
Üniversitelerin 5 milyar borcu var, niçin ödemiyorsunuz, öğretim üyelerini
ve yöneticileri zor durumda bırakıyorsunuz? “Yüzde 11,1
kalkındık.” diyeceksiniz, diğer yandan üniversiteleri borç
batağına itip seyredeceksiniz, el insaf! Bütçenin 206 milyarlık
kısmı Maliye Bakanlığının ve
dolayısıyla sağlıkta, eğitimde ve geldiğimiz
noktada sporda hep gördüğümüz durumlar!
21 Aralık
kış dönümü... Bugün, biliyorsunuz, 21 Aralık, gecelerin en uzun
olduğu gün, Nartugan yani Türklerin kutladığı doğan
gün kutlu olsun. Umarım vicdanları kararmış
insanlarımızın yüreklerini aydınlatır doğan
güneş.
Değerli
milletvekilleri, sevgili yurttaşlarım; yeni
yılınızı en içtenlikle kutlar, 2018 bütçesinin, başta
yoksullar olmak üzere, tüm halkımıza umut olmasını dilerim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.22
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Vecdi
GÜNDOĞDU (Kırklareli)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
14’üncü madde üzerinde konuşmalara devam
ediyoruz.
Şimdi söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına…
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Danış
Beştaş, Sayın Sancaklı’ya bir söz vereyim, 60’a göre talebi
var, ondan sonra sizi davet edeyim.
Buyurun Sayın Sancaklı.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Kocaeli Milletvekili Saffet
Sancaklı’nın, Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in 503 sıra
sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
14’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Muğla
Milletvekili Sayın Nurettin Demir konuşmasında ismimi de
zikrederek kendi yorumunu kullandı. Tabii, sataşma falan değil,
bir açıklama yapayım ben de.
Söylediği şey doğru, bu ilkokullarda,
ortaokullarda ve liselerde okullar arası müsabakalarda biz de aynı
şikâyetleri alıyoruz; hem yol parası olarak hem kalacakları
yerlerle ilgili yeterince destek sağlanmadığı
noktasında ama tabii, süremiz çok kısıtlı, her şeyi
dile getiremiyoruz.
Ben okullarla ilgili ufak bir şey söylemek
istiyorum. Şimdi, Millî Eğitim Bakanımız yok burada ama
okullarda beden eğitimi dersi haftada bir saat ve o da seçmeli. Eğer
biz çocuklarımızın spor yapmasını istiyorsak ve
ilerleyen zamanlarda daha iyi yerlere gelmesini istiyorsak bu, haftalık
ders programlarını mutlaka birkaç saate çıkarıp mecburi
yapmalıyız. Sayın vekil de böyle bir açıklama yaptı,
haklıdır kendisi ama tabii, vakit bulamadığımız
için bütün her şeyi dile getiremiyoruz.
Söz verdiğiniz için teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Sancaklı.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Söz sırası, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaş’a aittir.
Sayın Danış Beştaş,
buyursunlar. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmelerinin sonuna geldik, yarın
bitecek. Çok şey konuştuk, çok şey
tartışıldı, değerlendirildi ama bütçede tek bir
satırı değiştirme gücümüz, tek bir rakamı etkileyecek bir
sonuç elde edemedik yani burada muhalefet olarak gerçekten bütçeye dair bütün
eleştirilerimizi, önerilerimizi ve katkılarımızı hem
Plan ve Bütçe Komisyonunda hem Genel Kurulda her maddede, her bakanlık
bütçesinde ifade etmeye çalıştık ama iktidar partisi asla ve
kata muhalefetin önerilerini dikkate almayı aklının ucundan bile
geçirmedi.
Şimdi, çok yeni bir gelişme var, önce onu
sizinle paylaşmak istiyorum, sonra değerlendirmelerime
geçeceğim. Biraz önce, yaklaşık on beş dakika önce Anayasa
Mahkemesi iki milletvekilimiz hakkında; biri Eş Genel
Başkanımız Sayın Demirtaş, biri de Ayhan Bilgen, Kars
Milletvekilimizle ilgili kararını açıkladı. Eş Genel
Başkanımız Sayın Demirtaş’ın başvurusunu
reddetti. Şaşırdık mı? Hayır. Doğru mu? Hayır.
Peki, bunu nasıl değerlendireceğiz? Ben kararın tümünü
okuyacak fırsat bulmadım çünkü son beş dakikada elime geçti ama
muazzam bir kurguyla karşı karşıyayız. Ayhan Bilgen’in
başvurusunu da kabul etmiş. Sıkı durun, çünkü Ayhan Bilgen
tutuksuz, yerel mahkeme tarafından tahliye edilmiş, kendisinin
tutukluluğunun hukuka uygun bulunmadığına dair bir karar
vermiş. Aynı durumdaki itirazlar Demirtaş’la ilgili de var
ortada, onunla ilgili de reddetmiş. Peki, gerekçe ne? Diğer Gülser
Yıldırım kararında olduğu gibi copy-paste yöntemiyle
bir kararla karşı karşıyayız.
Anayasa Mahkemesi bugün verdiği kararla bir kez
daha Türkiye’de Anayasa Mahkemesi yargıyı temsil etmediğini,
yargı içinden bir durumda tarafsız ve bağımsız
olmadığını ilan etmiş ve yürütmeye bağlı
olduğunu, iktidarın talepleri, siyaseti ve ideolojisi gereği
karar verdiğini ilan etmiştir. Biz, bu kararın hukukla,
adaletle, hakkaniyetle, seçme ve seçilme hakkıyla, demokratik siyasetle,
hukukun üstünlüğüyle ve uluslararası değerlerle hiçbir
alakasının olmadığını, tümüyle siyasi bir karar
olduğunu Genel Kuruldan ilk elden ifade etmiş olalım. Gerçekten
Anayasa Mahkemesi artık yürütmenin bir parçasıdır, yürütmenin
emir ve talimatlarıyla çalışmak zorunda
bırakılmıştır. Buna itiraz edecek, buna
karşı çıkacak gücü kendinde bulmamıştır.
Değerli milletvekilleri, devlet dediğimiz
mesele nedir? Hukukla bağlı olan bir organizasyondur. Peki, çok
sık söylediğimiz bir şey daha var. Devleti yasa
dışı organizasyonlardan, çetelerden, mafyadan ayıran olgu
nedir? Hukuktur, hukuka bağlılıktır, anayasaya
bağlılıktır ve tabii ki yargıdır,
yargıçtır. Vatandaşın kendisini güvende hissetmesinin,
özgürlüklerini kullanmasının, kendisine yönelik bir müdahale
olduğunda cinayet, müessir fiil ya da benzeri bir saldırı
olduğunda yargı tarafından, yargı mekanizması eliyle
korunacağının garantisi vardır. Devletin şiddet
kullanma tekeli de buradan gelir. Uluslararası hukukta da iç hukukta da
meşru şiddet kullanma tekeli sadece hukuka bağlı devlet
mekanizmasında vardır, hükûmet mekanizmasında vardır. Peki,
buradan hukuka bağlılığı çıkarırsak,
anayasaya bağlılığı çıkarırsak çetelerden,
mafyalardan devletin bir farkı kalmaz. İşte, bugün
yaşadığımız tam da budur. Şu anda iktidar partisi
hiçbir çalışmasında, hiçbir faaliyetinde, hiçbir kararında
hukuka bağlılığı esas almamaktadır, anayasaya
bağlılığı esas almamaktadır, yargı
tarafsızlığı ve bağımsızlığının
hakkını teslim etmemektedir, yargı tarafından hoşuna
gitmeyen bir karar verildiğinde “Kararını
tanımıyorum.” demektedir, diğer şekilde de yargıya en
üst perdeden talimatlarını vermektedir. Milletvekillerinin bile
tutuklu olduğu, masumiyet karinesinin olduğu, haklarında hiçbir
ceza hükmü verilmeyen insanların suçsuz olduğu, ceza hukukunun temel
prensibi yerle bir edilerek çarşaf çarşaf, bütün televizyon
kanallarında tutuklu milletvekillerinin, belediye başkanlarının,
siyasetçilerin, gazetecilerin ve daha birçok kesimin suçluluğunu iktidar
ilan etmiştir. İlan ediyor ve burada Hükûmet diyor ki: “Ben hukukla
bağlı değilim; benim dediğim hukuktur, benim dediğim
yargı kararıdır, benim dediğim hükümdür.” İşte,
bugün Anayasa Mahkemesinin kararını da böyle okuyabiliriz. Çok ilginç
bir kurgu, bir tane muhalefet şerhi var, tutuksuz vekil hakkında
ihlal kararı, eş genel başkanımız hakkında ret
kararı. Artık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu vahim
yanlıştan dönmesini bekliyoruz. Bir an önce dönmesi gerekiyor.
Şimdi, bütçeye ilişkin çok şey
söyledik ama şunu ifade edeyim: Bu, bir savaş bütçesidir. Bütçenin
kamu kaynaklarının dörtte 1’i -bütçe dışı fonları
da eklersek- savunmaya ayrılmıştır. Bütçede yüzde 40-50
artış var, diğer bakanlıklarda maalesef bu şekilde bir
artışa tanıklık etmiyoruz.
Yargıyla ilgili başka bir örneğe sizi
götürmek istiyorum; çok çok önemli, Türkiye'nin gelecek on yılları
açısından hayati derecede: Murat Araç -duydunuz mu bilmiyorum- 15
Aralık 2017 tarihinde gözaltına alındı, 19
yaşında, 16 Aralıkta cansız bedeni ailesine teslim edildi.
Ailesi aranıp “Oğlunuz gözaltında.” dendi. Oğullarıyla
görüşmek için gittiklerinde “Öldü, intihar etti.” bilgisi verildi. Burada
Sayın İçişleri Bakanına grubumuz tarafından soruldu:
“Bunu bir izah eder misiniz, nedir bu?” İçişleri Bakanı, örgütün
kendi mensuplarına talimat verdiğini, “Gözaltına
alındığınızda intihar edin.” dediğini ifade etti.
Şimdi, biz bu açıklamanın neresinden
tutalım? Bir: Bundan sonra gözaltında ölümlerin kılıfı
hazırdır, gerekçesi hazırdır. En üst düzeyde
İçişleri Bakanı gözaltında ölüm vakalarının
çoğalmasının önünü açmıştır ve teşvik
etmiştir. İkincisi: Gözaltına alınan, alınmasa bile
hukukçu olan, hukukçu olmasa bile Türkiye’de birazcık bu meselelere ilgi
duyan herkes bilir ki gözaltında bulunan şüpheliler özgürce hareket
edemezler, öyle elini kolunu sallayarak gidip camdan aşağıya
atlayamazlar. Her an kameralarla gözetim altındadırlar. Şimdi,
burada kamera yokmuş, sorgu yapılan odada kamera yokmuş. Ya
yoktur ya bozulur, her zaman gerekçe budur. Avukatların ve ailesinin
otopsiye girmesine bile izin verilmedi ve otopsi raporu gizlenemeyecek
belgelerin başında olmasına rağmen otopsi raporu hâlâ
aileye verilmedi. Yine, aile, Murat Araç’ın cansız bedenini gidip
gördüğünde boynunda ve vücudunda morluklar olduğunu bizzat
müşahede etmiştir. Aslında, bunun bir cinayet olduğu
kuvvetle muhtemel olduğu sadece bu verilerden bile ortaya
çıkmıştır.
Şimdi, burada, nereden intihar etti, nasıl
atladı, polis memurları o arada ne iş yapıyordu? Bu kameralar
niye çalışmaz? Gözaltında, devletin denetimi, sorumluluğu
altında olan bir yerde bir kişi intihar edebiliyorsa -tırnak
içinde söylüyorum- o zaman, hiç kimsenin yaşam hakkı ve
güvenliği kalmamıştır. Murat Araç olayı çok önemlidir
çünkü gözaltında ölümleri 1990’lı yıllardan, 2000’li
yıllardan, 1980 darbesinden çok iyi hatırlıyoruz biz. Bu dönemde
de İçişleri Bakanı Soylu’nun açıklaması buna
açıkça cevaz vermiştir, “Örgütün talimatları vardır, herkes
intihar edebilir, bizim gerekçemiz de hazırdır” demiştir. Buna
karşın, bu meselenin peşini asla bırakmayacağız.
Murat Araç şahsında, gözaltındaki ölümlerin hepsinin
şüpheli olduğunu ilk elden ifade etmek istiyorum ve teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ilk söz Konya
Milletvekili Abdullah Ağralı’ya aittir.
Sayın Ağralı, buyursunlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULLAH AĞRALI (Konya) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
11 Aralıkta başladığımız
bütçe görüşmelerimizin sonuna yaklaşmış bulunuyoruz. 2018
bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını
diliyorum.
İslam dünyasındaki
dağınıklık, bölünmüşlük, parçalanmışlık
ve kargaşanın yaşandığı, mezhep
ayrılıklarının körüklendiği bugünlere
ışık tutması bakımından, İslam
dünyasının özlenen huzur ve barışa kavuşması,
birlik ve bütünlüğünün sağlanması, güncel gelişmelere
sağduyu, ittifak zemini oluşturması bakımından
1931’deki İslam Birliği Genel Kongresi’nin kararları dikkate
şayandır. Körüklenmekte olan mezhep gerginliğini engelleme
yollarından biri de İslam Birliği Genel Kongresi’nde alınan
kararların günümüze uyarlanmasından geçmektedir.
Kuzey Afrika’da başlayıp Orta Doğu’da
devam eden gelişmeler ekseninde oluşturulmaya
çalışılan Sünni-Şii gerginliğinin kutuplaşmaya
dönüşmesi bölgedeki dost ülkelerin geleceğini tehdit etmektedir.
Emperyalist işgallerle Orta Doğu’da
başlayan iç karışıklıklar, Kuzey Afrika ülkelerinde
yaşananlar, son olarak Suriye ve Bahreyn üzerinde körüklenen mezhep ve
etnik ayrılıklar şüphesiz daha dikkatli olmamızı
gerektirmektedir.
Yakın tarihimizde benzer dış
saldırılara ve oyunlara karşı Müslümanlar, birliği
tesis etmek yolunda ciddi toplantılar gerçekleştirip mezhep
ayrımı gözetmeksizin ciddi kararlar aldılar. Bu çerçevede 10
Aralık 1931 tarihinde Kudüs’te düzenlenen İslam Birliği Genel
Kongresi’nde, etnik köken ve mezhep ayrımı yapmaksızın
Müslümanlar arasında iş birliğini sağlama ve
kardeşliği geliştirme yönünde ciddi kararlar alındı.
Aralarında Türkiye, Suriye, Irak, Filistin, Yemen, Tunus, Libya,
Mısır, Yugoslavya, Endonezya, Doğru Türkistan olmak üzere 22
ülke ve bölgede 153 delegenin katıldığı kongre Sünni,
Şii, Alevi, Şafii, Hanefi mezhep ayrımı gözetmeksizin
İslam kardeşliğini geliştirmek ve Müslümanların menfaatlerini
birlikte savunmak için İslam ülkelerinin temsilciliklerinin bir araya
gelmesi bakımından çok büyük önem arz etmektedir.
Zamanın Kudüs Müftüsü Hacı Emin
El-Hüseynî’nin ev sahipliğinde Kudüs’te gerçekleştirilen kongrede
alınan kararlardan bir tanesi de Müslümanların menfaatlerini savunmak
ve kutsal mekânlar ile toprakları herhangi bir müdahaleye karşı
korumak olmuştur. Kongre oturumlarında alınan karar gereği,
Müslümanlar arasında birliğin sağlanmasının
nişanesi olarak Şii din âlimi Muhammed El-Hüseyin, Al-i Kâşif,
Sünni, Şii, İbadiyyelerden oluşan 10 bini bulan cemaate Mescid-i
Aksa’da cuma namazı kıldırdı.
Ümmetin birliği için, coğrafyamızda
kan, gözyaşı ve acıların dinmesi için hepimizin
yapacağı mutlaka bir şeyler vardır. Mezhep, meşrep
ayrımcılığını körükleyecek söz ve
davranışlardan kaçınmak bunların ilki olmalıdır.
Irak ve Suriye’de yaşananlardan dersler alınmalıdır.
Farklı fikir ve düşüncelere sahip olabiliriz ancak Suriye’de devlet
yoksa Şii, Sünni, Türkmen, Kürt, Yezidi olmanın bir anlamı olmadığını
da hepimiz görüyoruz.
Türkiye, Orta Doğu başta olmak üzere tüm
İslam âlemi için rol model ülkedir. Türkiye, bu birlik ve
beraberliğin, bir arada yaşama kültürünün en güçlü olduğu
ülkelerin başında gelmektedir. Bu güzelliğimizi hep birlikte
muhafaza etmeliyiz. Emperyalistleri zenginliğimiz olan
farklılıklarımızdan düşmanlıklar üreterek
çayın taşıyla çayın kuşunu vurmalarına müsaade
etmemeliyiz.
Bugün burada 2018 bütçesini konuşuyoruz. Bu
bütçe Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan
liderliğindeki Türkiye'nin güçlü olma bütçesidir. Güçlü Türkiye birlik ve
beraberliğimizin teminatıdır, güçlü Türkiye mazlumların
umududur.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ikinci ve son
konuşmacı Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan.
Sayın Aslan, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın
Başkan, Sayın Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, sayın hatibin iki dakikası
kalmıştı, herhâlde onları da alabiliriz.
Tabii, az önce sayın milletvekilimiz de
Sayın Selahattin Demirtaş’la ilgili Anayasa Mahkemesi
kararını açıkladı. Gerçekten hak, hukuk, adalet namına
iç acıtıcı ve kabul edilemez bir karardır.
Öncelikle şunu söyleyeyim, her zaman da
söylüyorum: lütfen, kendi yurttaşlarınızı, kendi
insanlarınızı -özelde Türkiye'de, genelde dünyadaki Müslüman
devletler, kendi insanınızı- dışarıda adalet
aramak zorunda bırakmayınız. Sizler 28 Şubatta… Sizler
derken bizler de mağdurduk. Ben üniversite okudum o dönemde,
başörtüsü eylemlerinden dolayı benim uyarı, kınama,
disiplin cezalarım var. Nasıl ki o dönemde Sayın Abdullah Gül’ün
eşi AİHM’e başvurmak zorunda bırakılmışsa ve
bu, o zamanki Hükûmetin Türkiye'ye yaşattığı bir ayıp
ise bugün de siz aynı durumdasınız. Lütfen, şöyle bir nefsî
muhasebe yapalım ya.
Bakınız, Allah’ın yüz ismi, kimi
yerlerde, cevşende bin ismi var; her bir isimden bir fiil meydana
gelmiştir. “Adl” ismi ve “Hak” isminden de adalet ve mahkemeler
tereşşuh etmiştir, neşet etmiştir. Kusura
bakmayın, Allahuteala o “Adl” isminin gereği, adalet isminin
gereği olarak adalet ismine yapılan adaletsizlikleri, Hak adına
yapılan haksızlıkları kabul etmeyecektir. Yargıçlar,
hâkimler, savcılar; elinde yetki olan her insan, öncelikle bilsin ki kurumlardan,
partilerden, devletlerden evvel Allah’ın o isimlerine karşı
sorumludur. Nasıl ki âlimlerin Allah’ın “Alim” ismine karşı
bir sorumluluğu varsa, kendilerine bahşedilen o ilmin
zekâtını insanlara vermekle mükelleflerse işte o “adalet”
isminin çalışanları da Allah’ın “Adl” ismini kaim
kılmak için adil davranmak zorundadır. Yoksa gördüğünüz gibi
bizim bu iç çatışmalarımızdan ve şu anda var olan ama
birbirimize düşmemizden dolayı parçalanan o sinerjiden dolayı
ABD de İsrail de sadece Kudüs kutsalımıza değil, Allah
korusun, günün birinde Mekke’ye de girmeye çalışacaklardır. Ama
biz esas tehlikeyi görmüyoruz, bizden farklı düşünen insanlara
elimizdeki yetkiyi, iktidarı kullanıyoruz. Bu kabul edilemez.
İstişareye gelelim, istişareyi de
anlatacağım. Bakın, geçen yıl -dinletebilirim- 20
Ağustosta Mavi Marmara anlaşması Mecliste oylanırken, kabul
edilirken orada şu tehlikeye dikkat çektim, dedim ki: “Bakın, burada
Kudüs başkent olarak sunulmak isteniyor, zemini hazırlanıyor.
Lütfen buna dikkat edelim.” Ama dinleyen kim? (Hatibin cep telefonundan bir ses
kaydı dinletmesi)
BAŞKAN – Sayın Aslan, böyle bir şeyin
yasak olduğunu söylemiştik.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sayın
Başkan, kendimi dinletiyorum, hayır.
BAŞKAN – Kürsüden siz konuşabilirsiniz,
lütfen. Yoksa kapatmak durumunda kalacağım. İstirham ediyorum,
lütfen. Siz konuşacaksınız.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Zaten ben
konuşuyorum Sayın Başkan. Allah Allah!
BAŞKAN – Tamam, o zaman canlı
konuşun, sanal alemden değil, canlı canlı.
Buyurun.
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Ha, bir de
şunu söyleyeyim çünkü çabuk unutuyorsunuz maalesef yani iktidar çabuk
unutuyor, toplumumuz da maalesef bazen bu duruma düşebiliyor; Sayın
Başkan şunu da söyleyeyim, sorum Sayın Başkana olacak: Şu
anda biz suç işliyoruz anladığım kadarıyla çünkü OHAL
Kanunu’na göre bizim herhangi bir açıklama yapmamız için, bir
toplantı yapmamız için mülki idare amirinden izin almamız
lazım yani şu anda bizim Çankaya Kaymakamından izin alıp bu
konuşmalarımızı yapmamız lazım çünkü biz bölgede
milletvekilleri olarak -bir kişi bile- açıklama
yaptığımız zaman gelip uyarılıyoruz. Bu,
doğru değil ya. Yani düşünün ki şimdi, bu OHAL Kanunu
gereği Cumhurbaşkanı gidip Yenimahalle Kaymakamlığından
izin alacak. Bu ne kadar absürtse, ne kadar saçmaysa bizim maruz kaldığımız
uygulamalar da bu kadar saçmadır, bu kadar absürttür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Lütfen
uyanalım artık, birbirimize düşmekten vazgeçelim. Biz
birbirimizin düşmanı değiliz, olsa olsa siyasi rakibiz. Bu
minvalde, bu mantıkla birbirimize karşı
tavırlarımızı, eylemlerimizi, söylemlerimizi bir daha
gözden geçirelim.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Aslan.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
İlk söz Sayın Aydın’da.
Buyurun.
KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın
Bakanım, Erzurum’u tanıyan birisi olarak sizin de anlayışla
karşılayacağınız bir konuyu arz etmek istiyorum.
Tortum Gölü, Tortum Şelalesi endemik bitki
örtüsü ve canlı türleriyle doğa sporlarının
yapıldığı ve organik tarım cenneti şirin ilçemiz
Uzundere 2013 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla turizm merkezi
ilan edilmiştir. 2016 yılında ise İtalya’da
Uluslararası Cittaslow İcra Kurulu Toplantısı’nda
başta çevre politikaları olmak üzere 7 başlıkta kriterleri
yerine getirerek dünyanın 208’inci, Türkiye'nin de 11’inci sakin kenti
seçilmiştir. “Doğa harikası ilçemizin sessizliğini ve
doğal güzelliğini bozacak bir HES yapılanması istemiyoruz.”
diye geçen yıl bir araştırma önergesi verdik ve sağ olsun,
Sayın Enerji Bakanımız da bu konuda gerekenin
yapılacağını söylemişti. Buna rağmen Çevre
Şehircilik yetkilileri dün ilçede ÇED raporu hazırlama
bağlamlı bir toplantı düzenlemiş ve bütün ilçe sakinleri,
bütün partiler üstü gruplar buna karşı
çıktıklarını ifade etmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bu konuda gerçekten
destek istiyoruz sessizliğimizin bozulmaması konusunda.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Çamak…
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, bütçe hakkı, Anayasa’mızda
ifadesini bulan temel bir haktır. 2018 yılı bütçesini
görüşüyoruz, çok sayıda bakanlığı konuşup
bütçelerini karara bağladık. Karar
bağladığımız bakanlık ve kurum bütçelerinin, daha
senesini doldurmadan kısa zamanda bitirildiğini ve ek ödeneklerin gündeme
geldiğini görüyoruz. Yasal olmayan biçimde ödenek üstü harcamalar
yapılmakta, bunun bedelini de vatandaş ödemektedir. Bu durum, hem
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe yapma iradesini hem de ülkemizin ve
kurumlarımızın ekonomik anlamda güvenilirliğini
zedelemektedir. Özellikle, ödenek artışının
sınırlanması konusunda bir düzenleme getirilmesi
düşünülmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın
Bakan, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a yazılı
bir soru önergesi yönelterek, ülkemizde ne kadar öğretmen
açığı bulunduğunu sordum, 109.238 öğretmen
açığı bulunduğunu belirttiler. 300 bin atama bekleyen
öğretmen varken neden açık kadrolara öğretmen ataması
yapılmıyor? Fizik, biyoloji, kimya, sanat tarihi, beden eğitimi
gibi derslere neden öğretmen alınmıyor? 2018 yılında
ne kadar öğretmen ataması yapılacaktır? Halk eğitim
merkezinde görev yapan kadrosuz usta öğreticilerin kadroya
alınması için kanun değişikliği gerekiyor, bu konuda
bir düzenleme olacak mıdır? Sağlıkçılarda ek atama
yıl sonu geldi hâlâ gerçekleşmedi, bu ne zaman olacaktır? Bu
bütçe, atanmayan sağlıkçı, atanmayan öğretmen, kadro
bekleyen taşeron, destek bekleyen çiftçi, besici, işçi, genç, işsiz,
esnaf, emekli, engelli, kadın için umut olan bir bütçe değildir.
Sağlıktaki bu atamaları da ilgili bakanlık olarak sizin
yanıtlamanızı bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kayan…
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bütün sektörlerde vergi
yapılandırması, kredi yapılandırması, hak
etmeyene teşvik kredisi verilmesi ve bunların geriye dönmemesi varken
ve bu uygulamalar sürekli devam ederken kendi ailesini geçindirmeye ve
halkının fosfor ve omega 3 ihtiyacını karşılamaya
çalışan küçük balıkçı esnafının sorunları
büyüktür. Bu yıl, Batı Karadeniz’de sezon çok kötü geçmiştir.
Balıkçı esnafımız bu yıl denizde
aradığını bulamamıştır. Kıyıköy ve
İğneada balıkçılarımızın
aldığı kredilerin günleri gelmiştir fakat cepte para
olmadığından dolayı kredilerini ödeyememişlerdir.
Küçük balıkçı esnafının kredilerinde
yapılandırmaya gidilmesi ve kredi borçlarının ertelenmesi
önemle arz olunur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tarhan...
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yıllardır
yapımı devam eden Kocaeli Gebze Fatih Devlet Hastanesinin 2017
yılı Nisan ayında açılışı
yapılacaktı, hâlen bitmedi. Müteahhit firmanın işi
bırakıp gittiği konuşulmaktadır. Sadece 20 tane
yoğun bakım ünitesi bulunan hastanede geceleri acil serviste büyük
yoğunluk yaşanmaktadır. Bölgede sağlık sorunları
gün geçtikçe büyümektedir. 2017 yatırım planı kapsamında
olan Çayırova devlet hastanesinin temeli bile
atılmamıştır. Gebze Fatih Devlet Hastanesi ne zaman
bitirilecek, Çayırova devlet hastanesi ve Kartepe devlet hastanesinin
yapımına ne zaman başlanacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Yıldırım,
buyurun.
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler
Başkanım.
Adıyaman bu iktidara çok şey verdi ama
bugüne kadar iktidar Adıyaman’a hiçbir şey vermedi, on beş
yıl boyunca bir bakanlık bile vermedi; en son, tütünü bile
yasakladı.
Son zamanlarda yapılması gündemde olan
yerli otomobil için Adıyaman’ın ideal bir yer olduğunu iddia
ediyorum. Halkımız bunu istiyor, halkın bu isteğine
Hükûmetin yaklaşımı nedir?
İkincisi: Sayın Bakanım, defalarca sizinle
bu atanamayan sağlıkçıların durumunu görüşmüştük,
müspet cevaplar almıştık ama halk direkt sizin
ağzınızdan güzel haberler duymak istiyor. Bu güvenlik
soruşturmaları ne zaman bitecek, bu atamalar ne zaman bitecek? Yeni
alımlar ne zaman olacak ve bu yeni alımlar için net sayı
verebilir misiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi soruları cevaplandırmak üzere
sözü Sağlık Bakanımız Sayın Ahmet Demircan’a
bırakıyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, tabii, şu anda
burada nöbetçi Bakan olarak bulunuyorum; hepsine cevap veremeyebilirim, bir
kısmını yazılı olarak cevaplayacağım
arkadaşlar.
Sayın Aydın’ın, HES
çalışmasıyla ilgili, Tortum’daki...
HES çalışmasıyla ilgili, Tortum’da
Bakan Bey’le -Enerji Bakanımızla-görüşülmüş.
KAMİL AYDIN (Erzurum) – Rafa
kaldırılmıştı oldu, ne oldu? Bir şeyler oldu.
SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Tekrar bu konuyu Bakan Bey’le görüşmekte fayda var.
KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sanki bir, iş
adamları... Bir şeyler mi oldu?
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Bir sorun yok orada.
SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Onun için yazılı olarak cevap vereceğim.
Sayın Çamak -yanlış zikretmiyorum
herhâlde- bütçe hakkı elbette çok önemli. Bütçe hakkı Meclisin üzerinde,
Türkiye’de de aynı şekilde. Ek ödenekler bütçe kanunu
dışında bir hadise değil, ek ödenekler de bütçe kanunundan
alınan yetkiyle kullanılıyor, dolayısıyla bütçe
hakkının içerisinde.
Sayın Gürer, 109 bin öğretmen
açığına rağmen atanamayan öğretmenler konusunu, takdir
edersiniz, Millî Eğitim Bakanımıza yazılı olarak
cevaplanması için ileteceğiz. İnşallah, oradan olumlu bir
cevap gelir.
Teşvik kredilerinin geriye dönüş
oranını net olarak bilmiyorum ama teşvik kredilerinin geriye
dönüş oranının yüksek olduğunu biliyorum. Bu konuda da net
cevabı yazılı olarak sizlere ulaştıracağız.
Sayın Kayan’ın sorusu bu.
Kocaeli Gebze Devlet Hastanesi ve bitme süresiyle
ilgili konu ve temeli atılacak olan hastaneyle ilgili konuyu da -şu
anda rakamları, tarihleri tam hatırlayamıyorum- yazılı
olarak cevaplayacağım.
Sayın Behçet Yıldırım’ın
atanamayan sağlıkçılar konusuna gelince; iki tane kuradan sonra
şu anda elimizde atanamayan sağlıkçı sayısı 1.140
civarında. Bunların soruşturmaları geldikçe biz
atanmasında sakınca olmayanları atıyoruz. Sanıyorum,
önümüzdeki günlerde artık bu nihayetlenecek ancak yeni atamalar için ise
önümüzdeki iki hafta içerisinde yine kura açacağız.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Recep Bey 16
bin demişti, siz 11 bin alım dediniz, 5 bin açık var Sayın
Bakan. Sizden önceki bakanın 16 bin açıklaması var.
SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Bu
atanamayanlar biliyorsunuz kurayla gelenler. Bunlar kanun gereği, bizim
açacağımız bir şey yok, zorunlu hizmet olarak
atıyoruz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yani
“Alınacak.” demişti ama.
SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Yani hiç kimse dışarıda kalmıyor, mezun olan pratisyen
hekim arkadaşlar ve diğerleri, uzmanlar geldiğinde
atanıyor.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Çok soruyorlar,
çok.
SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Atanamayan konusuna gelince; soruşturması bitmediği için
atanamayan arkadaşlardan bahsediyoruz. Onların da önümüzdeki günlerde
soruşturmaları bitecek elbette. Geldikçe biz asla beklemeden atıyoruz.
Yeni kura önümüzdeki iki hafta içinde çekilecek.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 40 bin
kişi alın Sayın Bakanım. 40 bin kişi alın
sağlığa.
SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Ben kalanların yazılı olarak cevaplanacağını
beyan ettim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 15- (1) Bu Kanunun;
a) Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili
hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
b) Cumhurbaşkanlığı
ile ilgili hükümlerini Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreteri,
c) Milli İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı ile ilgili hükümlerini Milli İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarı,
ç) Sayıştay
Başkanlığı ile ilgili hükümlerini Sayıştay
Başkanı,
d) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri
ile ilgili hükümlerini ilgili bakanlar ve Maliye Bakanı,
e) Özel bütçeli idarelere ilişkin hükümlerini idarelerin
bağlı veya ilgili olduğu bakanlar ve Maliye Bakanı,
f) Düzenleyici ve denetleyici kurumlara
ilişkin hükümlerini kendi kurulları ve/veya kurum başkanları,
g) Diğer
hükümlerini Maliye Bakanı,
yürütür.
BAŞKAN – 15’inci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Mevlüt Karakaya’ya aittir.
Sayın Karakaya, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve aziz
Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı
kanunlaştığında 2018 yılında 696 milyar 800
milyon liralık bir kaynağın toplanmasına, yine aynı
şekilde 762 milyar 800 milyon liralık bir harcamanın
yapılmasına, bu harcama ve gelirler arasındaki fark olan 65
milyar 900 milyon TL de borçlanma yapılmasına Türk milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak merkezî hükûmete yetki vereceğiz.
Bu, büyük bir meblağa, devasa bir meblağa
tekabül ediyor. Yani, aslında biz bir yıl içerisinde
insanımızın, şirketlerin, kurumların
çalışarak ürettikleri mal ve hizmetlerin bedeli olan gayrisafi yurt
içi hasılanın önemli bir kısmını; gelir
tarafından baktığımızda yüzde 20, harcamalar
açısından baktığımızda yüzde 22’lik bir
kısmını merkezî Hükûmete toplama ve dağıtma yetkisini
veriyoruz. 2017 yılı bütçesine baktığımızda, 2017
yılı bütçesinde gelirler tarafında yüzde 13,9’luk, harcamalar
tarafında da yüzde 13,2’lik bir artış var ama en fazla
artışın bu yapı içerisinde vergi gelirlerinde olduğunu
görüyoruz. Özetle, biz 2018 yılında Türk milletinin her bir ferdinin
çalışarak kazandığı gelirlerin yüzde 20-22’lik, belki
gelişmelere bağlı olarak geçmiş yıllarda olduğu
gibi dörtte 1’ini, şu andaki rakamlar üzerinden
baktığımızda her 5 liradan 1 lirasını toplama
yetkisi veriyoruz.
Tabii, verilen bu devasa yetkiler her şeyden
önce yürütenler açısından büyük bir vebali gerektiriyor. Bizler
açısından bütçenin yasalaşmasıyla birlikte sorumluluğumuz
ortadan kalkmıyor. Yine, izleme ve denetim açısından bizlerin de
vebali devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, ülke menfaatine
olduğu tartışmasız konularda siyasi partilerin iş
birliği yaparak ve iktidar, muhalefet ayrımı gözetmeden millet
yararına icraat yapması siyasi uzlaşmanın gereği.
Türkiye’de ekonomik sorunların çözüme kavuşturulmasını ve
bunun için toplumsal bir uzlaşmanın oluşmasını da göz
ardı etmemek gerekiyor. Bu anlamda, bütçeler aynı zamanda hem
toplumsal hem de siyasal uzlaşmanın zeminlerinin
oluşmasında önemli bir araç. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak, Bütçe Kanunu Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine
geldiği günden itibaren, bu süreç içerisinde Komisyonda ve Genel Kurulda
bildiğimiz doğrular ve bu zeminde bir uzlaşmanın
sağlanması noktasında, milletvekillerimizin yeri geldi
önerileriyle, yeri geldi teşvikleriyle, yeri geldi itirazlarıyla,
yeri geldi sert eleştirileriyle, bunu yapmaya çalıştık,
toplumun tüm katmanlarının sözcüsü olduk. Onların
şikâyetlerini, arzu ve isteklerini sahibi oldukları bu kürsüden ifade
etmeye çalıştık, hamaset yapmadık. Başta, işsiz,
çiftçi, köylü, esnaf, memur olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin
sorunlarını, nedeni ve nasılıyla ortaya koyup çözüm
önerilerinde bulunduk. Yanlış algılar ve hesaplar üzerinde
örnekler verdik. “2002 takıntısından kurtulun. 2002 çok uzakta
kaldı, artık önünüze bakın, düşeceksiniz.” dedik. Örnekler
verdik, “Bütçeden ödenen yıllık tarımsal destekleri 2002’ye göre
katladık.” dediniz. Bunların ne olduğunu izah ettik. Hani bir
söz vardır, “Et tekraru ahsen, velev kane yüz seksen.” derler, “Yüz seksen
kere de olsa tekrar edin.” derler.
Bu süre içerisinde, özellikle tarımla ilgili
-tartışmalar sırasında konu
açıldığında- destekler konuşulmaya
başladığında Hükûmetin hep söylediği bir şey var,
iktidar partisinin söylediği: “Destekleri geçmişe göre çok
artırdık, tarımı destekliyoruz.” Biraz önce, yine,
desteklerle ilgili bir soru sorulduğunda Sayın Bakan dedi ki: “Mazota
destek veriyoruz.” Mazota ekstra bir destek yok. Toplam destekler içerisinde
destek bileşenlerinde, alt bileşenlerinde yapılan bir
değişiklik var. Yani “Toplamda mazota destek verdik.” diyorsanız
karşılığında bir başka yerdeki desteği de
almış olmamız lazım. Ama desteklerle ilgili 180 kere de
olsa şunu tekrar edeceğim: Değerli milletvekilleri, 2001
yılında destekler konusunda bir model değişikliğine
gidildi. Daha önce tarıma verilen destekler piyasa şartlarında
fiyat üzerinden veriliyordu. Bu düzenlemeyle birlikte desteklerin
ağırlıklı olarak bütçeden verilmesi konusu gündeme
getirildi ve destekler bütçe üzerinden doğrudan devlet tarafından
bütçeye konulan destekler şekline dönüştürüldü. Bunun birçok olumlu
yansımaları olacaktı, piyasadaki fiyatlar dünya
fiyatlarıyla uyumlu hâle gelecekti, dış ticaret yönü vardı,
mali yönetim yönü vardı vesaire vesaire ama sonuçta ne oldu? Sonuçta
bütçedeki destekler bir taraftan artırılırken… Tamam, bugün
söylenen destekler bütçede geçmişle mukayeseli olarak
baktığımızda doğrudur; tekrar ediyorum, doğrudur,
artmıştır ancak ürün bazında
bakıldığında fiyatlarda regülasyon
yapılmadığı, yapılamadığı için
fiyatlardaki düşme, çitçinin piyasadaki zararı bütçeden verilen
destekten kat kat fazla olmuştur. Bugünkü çelişkinin ana sebebi
budur. Yani bir taraftan destekler artıp bir taraftan eğer köyler
boşalıyorsa, tarım alanları azalıyorsa, insanlar
üretimden uzaklaşıyorsa, borç altında ezilmeye
başlıyorsa bunun sebebi budur. Desteklerin
artırıldığı konusunda bir itirazımız yok ama
hangi destek? Bütçeden yapılan destek. Fiyatlar konusuna bakınca,
piyasa konusuna bakınca Türk çiftçisi her üründe bir şekilde piyasada
satın alma gücü kaybına, zarara uğradı, bu zarar bütçeden
artırılan desteklerle maalesef karşılanamadı. Onun
için, bunu çok iyi bilmemiz gerekiyor. Bu yapı içerisinde en fazla
sıkıntı da buğday üreticisi çiftçilerde oldu. Buğday
üreten çiftçiler 2002’yle mukayese edilemeyecek ölçüde bir satın alma gücü
zararına uğradılar. Geçen gün de bu kürsüden ifade ettim. Son on
dört yılda buğday üreticisi çiftçinin piyasadan satın alma gücü
zararı 32 milyar TL’dir. Biz diyoruz ki: “Son on beş yılda
bütçeden verilen desteklerin toplamı 103 milyar TL.” Ben, sadece bir
kalemden, bir üründen çiftçinin zararının 32 milyar TL olduğunu
söylüyorum.
Bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karakaya.
Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ aittir.
Buyurun Sayın Köksal. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları
başında bizleri izleyen kıymetli yurttaşlarımız;
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Kendine hak gördüğünü
vatandaşa çok gören AKP’nin önümüze getirdiği, nereden tutsan kopan
bütçeyi konuşuyoruz.
Şöyle bir Türkiye’ye bakıyorum da bir
zamanlar tarım ülkesi olan güzel yurdumda tarımsal nüfus 2002’lerde
yüzde 22’yken bugün, yüzde 8’lere gerilemiş durumda. Meralar amaç
dışı kullanıma açılarak yirmi yıllık ot
bedeli karşılığında imara açılıp ithal yem
getirilerek hayvancılığa darbe üstüne darbe vurulmuş
durumda. Muhalif görülenler göz dağı verilmek suretiyle özellikle olağanüstü
hâlin tanıdığı olanaklarla temel hak ve hürriyetler, hukuk
güvenliği ve demokrasi askıya alınmış durumda. Hep
bunu söylediğimizde, olağanüstü hâlden dem vurduğumuzda
Fransa’dan bahsediyorsunuz.
Bakın, Fransa’da olağanüstü hâl ilan
edildi. Fakat Fransa’da iki yıllık olağanüstü hâl ilanı
döneminde senatodan 1 tane KHK geçirilmiş, o da çalışma
yasasıyla ilgili. Kaldı ki, yargı
bağımsızlığı olan Fransa’da KHK’lar yargısal
denetime tabi. Ve yine Fransa’da bu iki yıllık olağanüstü hâl
uygulamasında 4.400 ev araması yapılmış, sadece 62
kişiye geçici ev hapsi verilmiş ve sadece 48 kişi belli bir
bölgeye giriş yasağına çarptırılmış. Yani
iki yıllık olağanüstü hâl döneminde Fransa’daki tablo.
Peki, Türkiye'ye bakıyorum. 15 Temmuzdan sonra
ilan ettiğiniz olağanüstü hâlle 124 bin civarında kamu
görevlisi, 7 binin üzerinde subay ve astsubay, 4 binin üzerinde öğretim
görevlisi ve hâkim, savcı ihraç edilmiş, 60 binin üzerinde
öğretmen görevden uzaklaştırılmış. Askerî okullar
KHK’yla kapatılmış ve bu okulda okuyan askerî öğrencilerin
hepsine FETÖ'cü damgası vurulmuş. Dünyada yoktur böyle bir şey
ya, hiçbir araştırma, soruşturma yapmadan herkese suç
isnadı yapmak. Doğrusu, muhalif gördüğünüz ya da kendinize
itiraz eden herkese suç isnadı yapma konusunda üstünüze iktidar
tanımıyorum.
Yabancı yatırımcılar Türkiye'ye
niye gelmiyor? İşte, olağanüstü hâlde temel hak ve hürriyetlerin
güvence altına alınmadığını, yargı
bağımsızlığının
olmadığını, demokrasinin askıya
alındığını görüyorlar.
Arkadaşlar, bu durumdaki bir ülkeye
yabancı yatırımcı güvenip yatırım yapmaz, gelmez.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Geçen yıl sadece
3,5 milyar dolar gelmiş.
BURCU KÖKSAL (Devamla) – İşçi, memur,
emekli 3 kuruş zammı alabilmek için uğraşırken
birileri milyon dolarları havuduyla adacıklara götürüyor.
Vatandaş otobüs parasının, ücretinin hesabını
kitabını tutarken gemicikler yüzüyor da yüzüyor. Garibim emekliler
kıt kanaat geçiniyor bu ülkede.
Bakın, 2000 yılından sonra emekli
olduysanız vay halinize! Çünkü sözde büyümeden pay
aldığınız gerekçesiyle intibak yasasından
faydalanamıyorsunuz. Aynı prim ve yılla emekli olanlar
arasında uçurumlar var maalesef. Üstelik 2000 yılından sonra
emekli olanların emekli maaşları da hayli düşük.
Bakın, örnek vereceğim: Mesela 2017
yılı Haziran ayında 5.400 iş gününü doldurarak emekli olan
bir yurttaşımız şu anda 712 lira maaş alıyor. El
insaf değil mi? Ayın sonunu nasıl getirecek bu parayla?
Açlık sınırının 1.544 lira olduğu bir ülkede 712
lirayla bu yurttaşımızı yaşamaya mahkûm ediyorsunuz.
712 liralık emekli maaşını reva görenler, gelin bu bütçeden
emeklilere hak ettiği payı hep beraber verelim diyorum.
Peki esnaf ve iş adamları, onlar için her
şey süt liman mı? Maalesef hayır. İflaslar peş
peşe geliyor. Bakın, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ticaret
Sicili Gazetesi’nde açıklanan verilere göre bu yıl Ağustos
ayında kapanan şirket sayısında geçen yıla oranla
yüzde 105 oranında bir artış gözüküyor. Açılan şirket
sayısının hayli üzerinde şirket kapanmış durumda.
Faizler yüksek. Bu ülkede en çok kazanan finans sektörü, banka sahipleri. Bu
kadar yüksek faizle kredi verilirse yatırımlar sürmez
arkadaşlar.
Hoş, yatırım yapan ya da
yatırım yapmak isteyene de köstek olunuyor bu ülkede, kolaylık
sağlanmıyor. Örnek mi? İşsizliğin yüksek
olmasından dert yanıyoruz. Bakın, benim seçim bölgem Afyonkarahisar
ili Sandıklı ilçesinde bir iş adamı kalkmış Kızılca
köyünde bir sera kurmuş, onlarca kişiye iş imkânı, aş
imkânı sağlamış. Peki siz ne
yapmışsınız? 2,5 kilometrelik bir yolu düzeltmeyi,
asfaltlamayı çok görmüşsünüz. Bu girişimcinin ismi Ahmet
Altınkaynak, buradan açıklıyorum. Kendisi parasını
çarçur edebilirdi, gayrimenkule yatırıp kira gelirleriyle yan gelip
yatabilirdi, faizden kazanabilirdi ama ne yapmış? Memleketine
yatırım yapmış, iş imkânı
sağlamış, birilerine aş imkânı sağlamış
ama size defalarca kere başvurmasına rağmen, 2,5 kilometrelik
sera ile köy arasındaki yolu bir asfaltlamayı dahi çok
görmüşsünüz. Ve kendisi diyor ki: “Eğer bu yol asfaltlanırsa bu
seranın yanına bir sera daha kuracağım.” Düşünsenize,
birçok ailenin evinde aş kaynayacak eğer bu yapılırsa. Ama
buraya gelince mangalda kül bırakmayanlar, icraata gelince sus pus
oturuyorlar; destek olmayı bir kenara bırakın, köstek oluyorlar.
Sonra da işsizlik artıyor. Artar kardeşim. Senin basiretsiz
politikaların yüzünden işsizlik de artar, yoksulluk da artar bu
ülkede. (CHP sıralarından alkışlar) Sonra da ülkenin
Başbakanı çıkıp der ki: “Herkese iş bulamayız,
herkese iş bulmak gibi bir derdimiz, herkese iş bulmak gibi bir
durumumuz yok zaten.” İşsizliğe çözüm öneriniz bile yok ya,
yazık, yazık gerçekten.
TÜİK verilerine göre üniversite mezunu
gençlerde bile işsizlik oranı yüzde 43. Merak ediyorum -hepimiz
milletvekiliyiz, siz de milletvekilisiniz- bu genç kardeşlerim sizi
aradığında, iş istediğinde ya da geldiğinde
empati kuruyor musunuz, onların çaresizliğini hissedebiliyor musunuz
ya, vicdanınız rahat mı, başınızı
yastığa koyduğunuzda “Bu gençler işsiz, bizim yüzümüzden
işsiz.” diye bir sorumluluk hissediyor musunuz? (CHP
sıralarından alkışlar) İşsizlik, sadece
üniversite mezunu gençlerimizi vurmuyor, maalesef ilkokul, ortaokul,
ortaöğretim, lise mezunu gençlerimiz de işsizlikle
boğuşuyor.
Konuşmamın başında ne dedim?
Tarımsal nüfus yüzde 22’lerden yüzde 8’lere gerilemiş. Çünkü bu
ülkede artık gençler çiftçilik yapmıyor, çiftçilikle
uğraşmıyor, uğraşamıyor çünkü çiftçilikten para
kazanamıyorlar. Tarımda eksik destekleme, ürün taban
fiyatlarındaki belirsizlik, ithal ürünlerde gümrük vergisinin
kaldırılması, pahalı mazot ve gübre, üretim maliyetlerinin
artması yüzünden artık çiftçi maalesef ekim yapamıyor.
Bakın, çiftçi kazanırsa esnaf kazanır, çiftçi kazanırsa
sanayici kazanır, çiftçi kazanırsa devlet vergi alır ve
kazanır. Gerçi sizin için çiftçi, esnaf, sanayici, işçi, emekli,
bunların kazancı önemli değil, varsa yoksa kendiniz ve yandaşlarınız.
Bu ülkede paraları götüren, gemileri yüzdüren AKP’liyse sorun yok ama
dürüstçe yaşıyorsanız, emeğinizle kazanıyorsanız,
hele bir de başarılı muhalifseniz vay hâlinize. Mesela,
başarılı bir CHP’li belediye başkanıysanız, sosyal
belediyeciliği hakkıyla icra ediyorsanız, halk sizi sevmiş,
oy vermişse, seçimle yenilememişseniz, işte, AKP seçimle
yenemediği sizi dakka dubarayla, hileyle hurdayla o koltuktan indirmeye
çalışır. (CHP sıralarından alkışlar)
Suçlusun kardeşim çünkü CHP’li bir belediyesin,
başarılısın ve seni seçimle yenememişler.
Evet, Battal İlgezdi’den bahsediyorum. Battal
Bey’le ilgili bir ceza yokken… AKP’li bir belediye başkanıyla ilgili
irtikâp ve görevi kötüye kullanma suçlarıyla ilgili bir ceza
verilmişse ona suspus oturuyorsunuz. Buradan sesleniyorum: Hodri meydan!
Afyonkarahisar Nuribey Belediye Başkanı, AKP’li Belediye
Başkanı; kendisi, Afyonkarahisar 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
verdiği kararla ceza almış görevi kötüye kullanma ve irtikap
suçlarından. Şu an dosyası Yargıtayda. Hani mangalda kül
bırakmıyordunuz? Buyurun, hodri meydan. Bir soruşturma dahi
yapmıyorsunuz. Vatandaş şikâyet etmiş, durumu
bildirmiş 25/10/2017 tarihinde ve İçişleri
Bakanlığından gelen cevap: “Yargıtayda cezası
kesinleşmedi, bir şey yapamayız.”
Ve AKP’li bir başka belediye başkanı
daha var, Bolvadin Belediye Başkanı. 200 bin liralık arsayı
almış -onun da belgeleri burada- ve 1,5 trilyonluk bir kredi
çekmiş bu arsayla ilgili, belediyeyi açıkça zarara
uğratmış. Bununla ilgili de başvuru var ama konuyu kapatmaya
çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BURCU KÖKSAL (Devamla) – Sayın Başkan,
lütfen bir ek süre verirseniz sözlerimi toparlayacağım.
BAŞKAN – Süre hiç vermiyorum.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Az önce verdiniz.
BAŞKAN – Toparladınız. Kimseye süre
vermedim, lütfen, istirham ediyorum.
MEHMET GÖKER (Burdur) – Verdiniz, verdiniz; bak,
Allah taş eder.
BURCU KÖKSAL (Devamla) – Toparlayacağım,
onun için…
BAŞKAN – Tamam, toparlayın.
Buyurun.
BURCU KÖKSAL (Devamla) – Evet, şimdi, o
belediye başkanı da şu anda hiçbir şekilde
soruşturmaya tabi tutulmuyor, vatandaş defalarca şikâyet
etmesine rağmen.
Bakın, biz, yalana,
hırsızlığa, talana ve bunlara göz yumanlara karşı
olduğumuz için ve bunlara göz yumanların bütçesine de karşı
olduğumuz için bu bütçeye “hayır” diyoruz.
Herkese saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, 60’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Muş, 60’a göre bir
dakika süreyle söz veriyorum, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın 503
sıra sayılı 2018 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ataşehir’de, yürüyen bir süreçle
ilgili, bizim seçimde yenemediklerimizi yargısal süreçlerle
alaşağı ettiğimiz söylendi. Bu kesinlikle doğru
değildir. Zaten orada yeni bir seçim yapıldı, seçilen kişi
de yine Cumhuriyet Halk Partisi meclis üyesi. Dolayısıyla orada,
yargısal süreç yaşayan birisiyle alakalı bir
uzaklaştırma söz konusu. Seçilen yine Cumhuriyet Halk Partisinden,
yine Cumhuriyet Halk Partili bir belediye orası. Dolayısıyla
bize atfedilen “Seçimle alamadığınızı… Yargı
kararıyla üzerine gidiyorsunuz.” gibi bir ithamı kabul etmemiz mümkün
değil. Bizim inancımız demokrasidir, sandıktır. Bunu
kamuoyuyla paylaşmak isterim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi söz sırası,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Celal Doğan’a aittir.
Sayın Doğan, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA CELAL DOĞAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Ataman” çok
sevdiğim bir isimdi ama bugünlerde o isim de çok hoş gündeme
gelmiyor: “Ataşehir/Man.” Bundan ayırarak konuşacağım.
15’inci madde bildiğim kadarıyla buradaki
maddelerin yürütme maddesi olarak gündemde. O nedenle, konuşmamın
ağırlıklı kısmını yerel yönetimlere teksif
etmek istiyorum.
Aslında, yerel yönetimlerin tarihine
baktığımızda, Türkiye’de özellikle kadılarla
başlayan, sonra halkın iradesiyle şekillenen belediye
başkanları, bilahare rahmetlik Özal’ın 1983’te
çıkarmış olduğu 3030 sayılı Yasa ve çeşitli
zamanlarda tadilata uğrayan ve geliştirilen yasamız… O nedenle,
Türkiye’de sonradan, buna özellikle imar açısından baktığımızda,
geçmişte imar ve iskân bakanlarının uhdesine bırakılan
imar değişiklikleri, şehir planları sonra yerele
verilmiş ama ne yazık ki oradan, belki zaruret, belki başka
nedenler, başka, çabuk iş bitirme konusunda Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı devreye girerek -ki özellikle TOKİ
açısından söylüyorum- Türkiye’deki zaruri ihtiyaçlardan belki, yerel
yönetimlerin imar yetkilerinin bir kısmını kısıtlama
noktasına geldi. Bundan kastım şu: Asıl mesele yerinden
yönetmektir Türkiye’yi. Dünyanın her yerinde demokrasinin beşiği
yerel yönetimlerdir. Bu gerekirse mahallî idareler olur, gerekirse
seçilmişler olur gerekirse atanmış valilerden kaynaklanan bir
kurum tarafından yapılmaktadır. Aslında Türkiye’de,
geldiğimiz noktada, yerel yönetimlerin işlevine
baktığımızda, il koordinasyon kurulu hariç, onu da
çıkarırsanız, bence valilerin hiçbir esprisi
kalmamıştır. Türkiye'nin bugünkü gidişatı da odur,
ileride, belediye başkanlarının seçimle geldiği gibi, belki
valilerin de seçimle geldiği bir yönetime doğru Türkiye'nin trendinin
gittiğini görüyoruz. Bundan kastım şu: Belediye başkanları
halk tarafından seçilir, hesap verecekleri merci halktır. Valilerin
genellikle kalubeladan beri yapısı odur -farklılıklar
olabilir, devlet valisinden parti valiliğine kadar tümünü
yaşadığım için söylüyorum- vali genellikle Ankara’daki
bürokrasiyi mutlu etmekle meşguldür. Yani genellikle iktidar partisinin,
iktidara mensup il başkanlarının, biat demeyelim de
ricalarını, daha çok da Ankara’daki bakanları ve yukarıdaki
Başbakanı mutlu ettiği zaman en iyi validen birisi olur. Hâlbuki
seçimle gelmiş insanların borcu halka olacağı için, seçimle
gelecek vali Türkiye’de yönetimlere çok daha ciddi etki yapabilir. O nedenle
görüşüm o dur ki bir gün Türkiye demokrasisinde yerel yönetimlerin
evrimleşmesi ve demokratikleşmesinde valilerin seçimle gelmesi çok
daha güzel olur diye düşünüyorum.
Şimdi, son zamanlarda Belediye
Ataşehir’den kaynaklanan belediye kurumuyla ilgili müesseseyi biraz
tartışmakta fayda var. Belediye başkanları tek dereceli
seçimle gelmiş Başkanlık sisteminin en tipik örneklerinden
birisidir. Ta ki 2004, 2005 yıllarına kadar,
yaptığımız değişiklikler hariç -Sayın
Cumhurbaşkanının da katılmış olduğu,
Patalya’daki, yerel yönetim kanunlarını hazırladığımızda-
belediye meclisleri eskiden, Sayın Özal döneminde çıkartılan
kanunda, sadece seçimle gelen insanlardan oluşurdu, encümen de sadece
daire başkanlarından oluşurdu. Şimdi, başkanlık
sistemine geçtiğimiz şu ortamda, geçmeye
çalıştığımız şu ortamda, bakanların
Türkiye Büyük Millet Meclisi içinden seçilmemesi gerekir. Daha doğrusu,
bakanların sadece, salt Cumhurbaşkanının
-başkanın- atayacağı kişilerden oluşması
gerekir. Meclisten atanacak bakanların seçilmesi, atanması
getirdiğiniz sistemin özüne aykırıdır çünkü seçilmiş
ile denetleme mekanizmasının karışması doğru
sonuç doğurmaz. İşte, Belediye Kanunu da bunların en tipik
örneklerinden birisiydi, maalesef, 2005’te yaptığınız bir
değişiklikle encümene seçilmişlerin yanına
atanmışları koymamız, Türkiye’de bu sistemi karmaşa
hâline getirdi ve oradaki denetleme eksik oldu.
Belediyelerin denetlenme mekanizmaları
açık. Yaşayan bir arkadaşınız olarak söylüyorum
açıkçası. Türkiye’de eskiden, daha çok İçişleri
Bakanlığı belediyelerin kapılarında nöbetçi gibi
bekliyordu, şimdiki durumu tam bilmiyorum, yine böyle
olacağını düşünmek istemiyorum ama, maalesef -muhalefet
belediyelerinden gelen şikâyetler için söylüyorum- çok sayıda
müfettişin belediye kapılarını yol ettiği
şeklinde anlayış var. Bu, doğal da bir şey, yasadan
kaynaklanan bir şey; belediye başkanlarının denetlenme
mekanizması; mali denetimlerde Sayıştaya tabidirler, suç
işlemeleri hâlinde ise suç iddia edildiği zaman da müfettişlerin
gelmesi doğaldır. Müfettişlerin gelmesi doğaldır ama
maalesef, bizim belediye müfettişlerimizin çoğu -beni mazur göreceğinize
inanıyorum, tabirimi hoş görünüz- kurşun askerdir. Valilerin en
çok çıktığı yer orasıdır, oradaki
müfettişlerin çoğu kurşun asker gibi, bakana yaranma konusunda
tutacakları raporlara sebep aramaksızın, her hâlükârda,
istedikleri yere bir tomar evrakla ve fezlekeyle gelirler. Usul şuydu
bildiğiniz gibi: Fezlekeyi tanzim eder müfettiş, Bakanlığa
gönderir, Bakanlık da bunu muhataba tebliğ eder. Tebliğle
birlikte, bunun aleyhinde Danıştaya dava açılır. Müspet
veya menfi, lüzumumuhakeme görüldüğünde bu fezleke mahkemeye gider. Ama
gelin görün ki bu türlü uygulamalar Türkiye’de, maalesef, çifte standartla
yapıldı; o da şudur: Şimdi, hemen, meseleyi teröre ve
şiddete bağlayarak cevap vermenizi doğru bulmuyorum.
Halkların Demokratik Partisine mensup 105 belediye başkanı
vardı; şu anda, 94’ü kayyumla idare edilecek hâle geldi. Bu
arkadaşlarımızın hiçbirisinin fezlekesinin
Danıştaydan dönmesi beklenmedi, mahkemeden bir hüküm almadılar.
Kayyum atama yoluyla bu arkadaşlarımızın, halkın
seçtiği insanların yerine kayyum belediye başkanları görev
yapıyor. Siz onları görevden aldığınız zaman,
eğer Ataşehir’de yaptığınız uygulama gibi
belediye meclislerinin tekrar belediye başkanı seçmesine müsaade
etseydiniz, zannediyorum ki o 94 belediyede, halkın oylarıyla
belediye meclisi üyesi olmuş insanların, kendi içerisinden belediye
başkanlarını seçme şansı vardı. O gün Sayın
Başbakan da burada konuşurken dedi ki: “Onlar farklı.”
Şimdi, insafınıza ve
vicdanınıza sığınmak istiyorum. Allah için, billah
için, 1.440 belediye meclisi üyesi, 129 belediye meclisi üyesi içinde bir tek
kişi masum olamaz mı? Bir tek kişi Türkiye’deki, ülkedeki
bahsettiğiniz teröre, şuna buna bulaşmamış olamaz
mı? Bir tek kişiyi orada bırakmaksızın görevden
aldınız ve bu arkadaşların yerine oradaki daire
başkanlarını belediye meclisi üyesi ve encümen hâline getirdiniz.
Şimdi söylediğimiz zaman da kızıyorsunuz. “Kürt
şehrindeki belediye başkanı” dediğimiz zaman “Vay,
bölücülük oluyor.”, “kürdistandan gelmiş bir milletvekili” dediği
zaman arkadaşlarımıza ceza yağdırıyorsunuz.
Şimdi bu şehirlerdeki belediye başkanlarının ve
belediye meclisi üyelerinin 1’ini, ya 1’ini bu ülkenin vatandaşı
olarak kabul etmez misiniz? Etmediniz. Külliyen ki köküne kibrit
çalmış gibi bu arkadaşların hepsinin görevlerine son
verdiniz ve bu arkadaşlarımız şimdi açıkta.
Bu nedenle, tavsiyem şudur ki: Yerel
yönetimlerin kıymetini lütfen biliniz, buna mahsus da olmayabilir.
“Sıçan geçer, yol olur.” diye bir tabir vardır. Yani siz, halkın
seçtiklerine, gerek partimiz belediye başkanları olsun gerek diğer
partilerden olsun, bu konuda hassasiyet gösterin ve belediyelerin demokrasinin
en güzel yeşereceği tarlalar, bahçeler olduğunu asla
aklınızdan çıkarmayın ama bunu yapmıyorsunuz.
Bir şey daha, tecrübelerime binaen söylüyorum:
“Kurşun asker müfettiş yoktur.” dedim. Halk Partili arkadaşlara
da söylüyorum, AK PARTİ’lilere, MHP’lilere de söylüyorum: Hiç kimsenin
şahsına -belediye olarak- kefil olmayınız. Belediye
başkanlarınızı kurum olarak savunabilirsiniz, en doğal
hakkınızdır. Çünkü ortada yanlış
anlaşılmalara meydan verecek birtakım ithamların altında
kalabiliriz. Gitsin müfettiş, tahkikatını yapsın, getirsin,
görelim. Örneğin, Battal İlgezdi, benim de çok eskiden beri
tanıdığım bir arkadaş. 3 tane iddiadan takipsizlik
almış olması, İçişleri
Bakanlığının elinde 15-20 tane daha soruşturmanın
olmasına mani değil ve olmasa da olabilir, açıkça söylüyorum
size. Bu nedenle, kimsenin şahsına kefil değil, kuruma sahiplik
konusundaki gayretlerinizi esirgememenizi diliyorum.
Bir başka şey daha söyleyeyim size,
yaşadıklarımdan birisini söylüyorum. Bana bir gün müfettiş
geldi -çok geldi de- orta yaşlı da bir müfettişti.
“Hayırdır.” dedim, dedi ki: “Başbakanlık genelgesine
karşı gelmişsiniz, o nedenle ifade alacağım.” Dedim
ki: “Konu nedir?” dedi ki: “Elektrik, enerji tasarrufuna aykırı
hareket etmişsiniz, şehir sokaklarını
ışıklandırmışsınız. O nedenle, ifade
almaya geldim.” Aramızda çok tartışmalar falan oldu,
nezaketsizlik de yapmak istemedim, hoş bir adamdı, dedim ki: “Siz
yanlış gelmişsiniz.” “Niçin?” dedi, “1982’de elektrik,
belediyelerden alındı, Türkiye Elektrik Kurumuna verildi, muhatap ben
değilim.” dedim.
Bir başka acı bir şey söyleyeyim. Bir
arkadaşım harcırah için… Bakın, bazı belediye
başkanları bir şehirden başka bir şehre
gittiğinde harcırah tahakkuk ettirilir. 30 lira için arkadaşıma
altı sene iki ay hapis verdiler ihtirazen zimmetten. O nedenle, belediye
başkanlarına gidecek müfettişlerin canı isterse…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CELAL DOĞAN (Devamla) - …yapacakları çok
hukuk vardır. Belediye başkanlarının asli görevi de…
Bitirebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın Doğan, lütfen bitirin,
toparlayın.
CELAL DOĞAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum.
Belediye başkanlığının özü
şudur, partili, partisiz, sabahleyin o kapıdan girerken veya seçimi
alırken, giderken yapacağı şudur: O kapıdan
girdiğinizde şehrin belediye başkanı olduğunuzu
unutmayın, ayrılırken de şunu söyleyin: Bir gün bu
şehirde gezeceğini, halkın yüzüne bakacak kadar adil, dürüst
olması gerektiğini asla unutmamalıdır.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ilk söz Yalova
Milletvekili Fikri Demirel’e aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Demirel Buyurun.
Süreniz beş dakikadır.
FİKRİ DEMİREL (Yalova) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi ve yüce
heyetinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2001 yılında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan liderliğinde kurulan AK PARTİ, 2002 seçimleri öncesi
“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” sloganıyla yola
çıkmıştı. Geriye dönüp baktığımızda
hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını görmekteyiz. Evet,
hiçbir şey eskisi gibi değil, AK PARTİ on beş
yıldır, kurulan bütün kumpaslarla mücadele ederken diğer yandan
ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtarmanın
gayreti içinde olmuştur. Eğitimde, sağlıkta,
ulaşımda, ekonomide, enerjide ve diğer bütün alanlarda yapılanlar
ortadadır, saymaya zaman yetmez. Dünyanın 10 mega projesinin 6
tanesini gerçekleştiren, tankını, topunu, tüfeğini,
İHA’sını, SİHA’sını yapan, savaş
uçağını, savaş gemisini, yerli otomobilini yapma durumuna
gelmiş bir Türkiye var.
Görüşmeler esnasında kimileri “zenginlerin
bütçesi” dedi, kimileri “savaş bütçesi” dedi. Bütçenin içeriğine
bakıldığında bundan önceki bütçelerde olduğu gibi 80
milyon nüfusumuzun her kesiminin pay sahibi olduğu bir bütçe olduğu
görülmektedir. Muhalefet bütün bu yapılanları görmüyor olabilir.
Karalamaya, yok saymaya, milletin kürsüsünden konuları saptırarak
milletin gözünden kaçırmaya çalışabilir ama milletimiz bütün
yapılanları görüyor ve yaşıyor. Unutmayalım ki kim ne
söylerse söylesin son sözü milletimiz söyleyecektir. Bundan önce olduğu
gibi söz sırası milletimize geldiği zaman en doğru
kararı vereceğine inancım tamdır. Bu ülkeye, bu aziz
millete hizmet etmeyi Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki
istikrarın ve güvenin teminatı AK PARTİ’de siyaset yaparak nasip
eden yüce Rabb’ime şükrediyorum, hamdediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, bölgesinde ve dünyada sorumlulukları olan bir
ülkedir. Büyük umutların, istikrar ve güvenin teminatı olan ülkemizi
her türlü terörden, badirelerden yılmadan, korkmadan 2023, 2053, 2071
hedeflerine taşımak için çalışarak, üreterek yolumuza devam
edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin gücünün
herkes farkında ama farkında olmayanların olduğunu
düşünüyorum. Bir dost meclisinde
karşılaştığım Amerikalı iş
adamıyla yaptığım sohbetten birkaç cümleyi sizlerle
paylaşmak istiyorum. “Kırk yıldır terörle mücadele
ediyorsunuz. Bırakın kırk yıldır terörle mücadele
etmeyi, 15 Temmuz işgal girişimi Amerika’nın başına
gelse altında kalır, herhangi bir Avrupa ülkesinin başına
gelmiş olsaydı yerle bir olurdu. Öyle büyük bir milletsiniz ki size
asla kimse diz çöktüremez. Yeni hükûmet sistemiyle de yolunuza devam ederken
Türkiye’yi tutabilene aşk olsun.” dediğini paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Amerikalının
farkında olduğu Türkiye’nin biz de farkında olursak
birliğimizi, beraberliğimizi koruyarak çok daha iyi şeyler
yapabileceğimize inanıyorum.
Sözlerimi bitirirken, bütçenin
hazırlanmasında, öncelikle sayın bakanlarımıza ve
emeği geçen herkese teşekkür ediyor, 2018 yılı bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlı, bereketli olmasını diliyor;
aziz milletimizi ve Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Demirel.
FİKRİ DEMİREL (Devamla) – Bir de
Başkanım, izniniz olursa -arkadaşlar sorduğu için- bir
bilgi paylaşmak istiyorum.
BAŞKAN – Hemen, hemen, hemen. Süreniz var.
FİKRİ DEMİREL (Devamla) –
Değerli arkadaşlar -bilen arkadaşlarımız var-
Termal’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir misafirhanesi var. Sorup duruyorlar.
İnşallah…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tadilatta.
FİKRİ DEMİREL (Devamla) – Uzunca
zamandır tadilattaydı, tadilatı bitme noktasına geldi. Mart
ayı itibarıyla hizmete açılacak, bir aksilik olmazsa. Bütün
milletvekillerimizi, arkadaşlarımızı orada
ağırlamaktan şeref duyacağımızı belirterek
Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
İkinci ve son söz, şahıslar
adına Çorum Milletvekili Tufan Köse’ye aittir.
Sayın Köse, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben biraz ezber bozacağım. Buraya
iktidar partisinin hatipleri geliyor, ne dersek doğru
olmadığını söylüyorlar, pembe tablolar çiziyorlar. İşte,
bizim muhalefet partileri, özellikle Cumhuriyet Halk Partililer, HDP’liler
geliyor, onlar da bu bütçenin doğru bir bütçe
olmadığını söylüyorlar yani kıyasıya bir
eleştiri var.
Ben, Sayın Cumhurbaşkanını
överek başlamak istiyorum konuşmama, hatta o “prompter”dan okuyor,
ben de buradan, kâğıttan okuyacağım. Sayın
Cumhurbaşkanımız demiş ki, bu Birleşik Arap
Emirlikleri Dışişleri Bakanı için: “Ey, bize bühtanda bulunan zavallı, senin
ceddin neredeydi? Utanmadan, sıkılmadan hezeyan içinde bulunan
zavallılar. Bunların kafası Batıcı. Biz sizin ne tür
garabetler içinde olduğunuzu gayet iyi biliyoruz, yeri gelecek
bunları da açıklayacağız. Kendi acziyetlerini hatta
ihanetlerini örtme çabası içerisindeler." Elhak doğru,
vallahi diyecek hiçbir şey yok ama geç de olsa doğru yolu
bulmasından dolayı Sayın Cumhurbaşkanını
kutluyorum. Cümlelerin içerisinde geçen “acziyet”tir, “bühtan”dır,
“garabet”tir, bunları tekrar etmeyeceğim. Yalnız, tabii,
Sayın Cumhurbaşkanın bu noktaya gelmesi için çok zaman geçti.
Cumhuriyet Halk Partililer ne dese, 1940’lı yıllardan beri,
onları eleştirdi. Hatta, işte, “‘Arap’tan dost olmaz.’ diyorlar,
‘Araplar bizi arkadan vurdu.’ diyorlar. Yok öyle bir şey kardeşim,
Türk, Arap’ın hem sağ elidir hem sağ kulağıdır.
Arap, Türksüz yaşayamaz. Türkler Arapların…”
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) – Mehmet Akif’in sözü.
TUFAN KÖSE (Devamla) –
İşte, o sözleri, tabii, gerek burada gerekse başka ortamlarda
söylüyor.
Şimdi, “Kim ‘Türk
Arapsız yaşar.’ derse delidir.” diyor. “Türk hem Arap’ın
sağ koludur hem sağ gözüdür.” diyor. Çok güzel tabii bunlar. Güya
“Türkler köpeklere Araplardan dolayı ‘Arap’ diyorlar. Böyle
aşağılayıcı ifadeler kullanıyorlar.” diyor.
Arkadaşlar, her millet neciptir; Araplar da neciptir. Yani biz Türkler,
eğer öyle bir “Arap” sözü köpeklere yakıştırılıyorsa
bu Araplardan dolayı değil, köpeğin renginin siyah
olduğundan dolayıdır; aynı, fotoğrafların negatiflerine de
“arap” dendiği gibi. Kaldı ki İngilizler de Fransızlara “…”(x) diyor mesela, “kurbağa” diyor.
Fransızlar “…”(x) diyor, “…”(x) diyor, falan diyor, filan diyor.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Ya, bunlar çok
tehlikeli bir noktaya geldi.
TUFAN KÖSE (Devamla) - Bakın, Araplarla bizim
derdimiz şu: Araplar 1900’lü yıllarda İngilizlerle iş
birliği yaparak Türklere, Osmanlılara, Fahrettin Paşa’ya arkadan
saldırmışlardır, bugün de Amerikalılarla iş
birliği yaparak Türklere yine saldırıyorlar. Zaten oradaki
düzenin Amerikalılara, İngilizlere dayanmadan yaşama imkânı
yok.
Sayın Cumhurbaşkanına şunu
sormak istiyorum: Yani Suudi Arabistan’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde
demokrasi mi vardı da Suriye’ye demokrasi getirmek için, Irak’a demokrasi
getirmek için, Libya’ya demokrasi getirmek için biz Amerikalılarla,
İngilizlerle, Fransızlarla iş birliği yaptık? Bunu
sormak lazım ama geç de olsa bu noktaya gelmiş olmasından
dolayı mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum. Buradan kendisine
selam ve saygılarımı gönderiyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, gerek
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek gerekse AKP’nin
bütün hatipleri geliyor buraya, pembe tablolar çiziyor. Çok hızlıca
söyleyeceğim, aslında çok konuşulacak şey vardı ama
hızlı hızlı geçiyorum. Şimdi, pembe tablolar çiziyoruz
da, peki, arkadaşlar, dünyada kişi başına et tüketimi -yani
ekonomi bu kadar iyi gidiyor- ortalama 38 kilo -dünyada Türkiye’den sonra
kurulmuş 150’ye yakın ülke var- Avrupa Birliği 77 kilo,
Türkiye’de 32 kilo -buna tavuk eti filan da dâhil- Bosna-Hersek, Gürcistan,
Moldova ile Ermenistan’la aynı noktalardayız, bu mudur ekonomideki
gelişmişlik?
Bakın, mesela -çok gelişiyoruz ya biz,
ekonomimiz çok iyi, her şey dört dörtlük gidiyor- boşanma
oranları. 2001’de, o çok büyük krizin olduğu dönemde bile
boşanma oranları 16,90’dan bir sonraki yıl 18,69’a yükseliyor
yani her 100 evlilikten 18’i boşanmayla sonuçlanıyor. Ekonomik krizin
derinleştiği 2008, 2009’da bile 15,52’den 19,29’a çıkıyor
yani her 100 evlilikten 20’si filan boşanmayla sonuçlanıyor ki o dönemler
Ahmet Necdet Sezer var yani tek adam rejimi yok, her dediğim doğru
zanneden bir adam rejimi yok o dönemlerde. Geliyoruz 2016’ya, bakın,
ekonomik göstergeler, pembe tablolar, rakamlar takla atıyor, yüzde 22
olmuş boşanma oranı. Yani milliyetçi muhafazakâr bir hükûmetin
bu ekonomiden övünmesi mümkün müdür?
Peki, dönüyoruz -işsizliği falan
şimdi söylemeyeyim, herkes söyledi onları- antidepresan ilaç
kullanımı. Vallahi yüzde 200 küsur artmış antidepresan,
yüzde 287 artmış. 2003’te 14 milyon 238 bin kutuymuş, 2016’da 41
milyon kutuya çıkmış. Yani ekonomik düzen bu kadar iyi de bu
millet deli mi, niye antidepresan kullanıyorlar arkadaşlar?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – CHP yüzde 1 bile
oyunu artıramadığı için oluyor bunlar.
TUFAN KÖSE (Devamla) – CHP zihniyeti mi yapıyor
bunu da? Bu da mı CHP zihniyetinden? (CHP sıralarından
alkışlar)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Yüzde 1 bile
oyunuzu artıramıyorsunuz.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Bakın, iflaslar,
şimdi, Mehmet Şimşek’e sormak gerekiyor burada…
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Size
dertleniyorlar, size.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Bize dertleniyorlar.
2016’da tam 70 bin esnaf kepenk kapatmış.
Kurulan şirket sayısı yüzde 6 artmış geçen seneye
göre, kapanan şirket sayısı yüzde 26’ya çıkmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TUFAN KÖSE (Devamla) – Sayın Başkan,
toparlayacağım efendim.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Bu çok önemli. Eğer bu
konuşmamla da Hükûmet yıkılmazsa daha da yıkılmaz
yani.
BAŞKAN – Tamam, tamam, buyurun, tamamlayın
siz.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
buraya çıkarken mesaj atmıştım, şimdi telefonla üç
tane Çorum’dan arayan oldu, birisi hayvancı. Diyor ki hayvancı:
“Tarım Bakanı -bir de doktormuş- bir açıklama yaptı,
bizim satacağımız hayvanların toptan bedeli 28,5’ten 25,5’e
düştü; kasapta, markette fiyat ucuzlamadı. Böyle mi
hayvancılığı geliştireceğiz? Üreticiyi böyle mi
koruyacağız? Ki girdilerin hiçbirisi azalmadı.”
Yine, bir turizmci aradı, 1 milyon broşür
bastırmışsınız, Çorum’a gelen turist
kalmamış artık. Yani Boğazkale’ye, Hititlerin
başkentine 2016 yılında…
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Var, var, Çorum’a
çok turist geliyor Sayın Köse.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Gelmemiş efendim, gider
sorarsınız, gidip sorarsınız, turizmci söylüyor bunu.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Çok turist geliyor,
çok.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Son söz: Şeker
fabrikasında çalışan geçici işçiler var arkadaşlar. Bu
geçici işçiler 5 ay 29 gün üzerinden işlem görüyorlar, şimdi bu
düzenlemeyle 9 ay 29 güne çıkacak olduğu söyleniyor. Biz bunlara da
kadro istiyoruz, bu yasayla beraber bunun da Maliye Bakanı tarafından
değerlendirilmesini talep ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Böylece madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
İlk söz, Sayın Tüm, buyurun.
MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sigortalıların emekliliği hak
kazanabilmeleri için belli bir yaşa ulaşmaları, belli bir süre
prim ödemeleri ve belli bir süre sigortalı olmaları gerekmektedir.
Ancak, ülkemizde yıllarca çalışarak kamuya hizmet eden, ancak
yaş sınırına takıldığı için emekli
olmayan vatandaşlarımız ne yazık ki mağdur
olmaktadır.
Sayın Bakana soruyorum: Aralık ayı
itibarıyla emeklilikte yaşa takılan yurttaş
sayısı kaçtır? Emeklilikte yaşa takılan yurttaşlarımız
için yasal bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Düşünüyorsanız bunu ne zaman gerçekleştireceksiniz? Bu
düzenlemeyle 8 Eylül 1999 tarihinden önce işe başlayanların
tümünün mağduriyeti giderilecek midir? Emekli yurttaşların
sağlık harcamalarından alınan kesintiler nelerdir? Hastane
katılım payı, reçete parası gibi kesintilerde bir azalma
yapılacak mıdır? Sağlık harcamalarındaki
artış, emekli maaşlarına yapılan zam…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Göker…
MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Bakan, hepimiz
biliyoruz ki israf haram. Sizler bütçe görüşmeleri sırasında
iken, sizler Genel Kurulda iken sizlerin makam aracı ya da size eşlik
eden araçların dışarıda çalışır vaziyette
olmasını nasıl açıklıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakır…
İRFAN BAKIR (Isparta) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Isparta ili Yalvaç ilçesi Askerlik
Şubesi Başkanlığı sorumluluk bölgesi olarak
Şarkikaraağaç, Gelendost, Yenişarbademli ve Yalvaç olmak üzere
görev yapmakta olup tek bir memurla çalışırken bu memur da
emekli olmuştur. Ocak 2017’den beri geçici görevlendirmeler
yapılmaktadır, Şube Başkanı da içeri
alınmıştır. Bu kadrolar ne zaman doldurulacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kuyucuoğlu…
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
PTT Genel Müdürlüğünde Genel Müdüre
bağlı olarak görev yapan Denetim Hizmetleri
Başkanlığı yani diğer adıyla Teftiş Kurulu
Başkanlığı kapatılarak yerine Genel Müdür Yardımcısına
bağlı “Rehberlik ve Kontrol Daire Başkanlığı”
adı altında yeni bir birim kurulmaktadır. Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanımıza sormak istiyorum: Ülkemizde
hiçbir kamu kurumunda olmayan böyle bir yapı hangi yasal mevzuata
dayandırılarak kurulmaktadır? Kurulmasındaki gerekçe ve
amaç nedir? Neler denetimden kaçırılmaya
çalışılmaktadır? Denetim sıkıntısı olan
kurumlarda bu gibi yapılar oluşturularak kurum yöneticilerimiz
tamamen denetimsiz mi çalışmak istiyorlar?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ahrazoğlu…
MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) –
Sayın Bakanım, ağız ve diş hastanelerinde
çalışanlar, çalışma koşulları nedeniyle
sağlıklarını riske atarak hizmet sunmaya
çalışmaktadırlar. Diş protez teknisyenleri
sıklıkla kullandıkları zehirli ve zararlı kimyasal
maddelere, silika tozlarına, çapraz enfeksiyon riskine maruz
kalmaktadır. Böylesine riskli hizmetler veren diş teknisyenlerinin
riskli hizmetler grubuna alınarak sosyal haklarının düzenlenmesi
gerekmektedir.
Ayrıca, sağlık hizmetleri personeline
yıpranma payı vermeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda düzenleme
yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Arslan…
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Maliye Bakanına
soruyorum: Bir: Torba yasalarla yeni yeni vergiler ihdas ettiniz, vergileri de
artırdınız. Vergiler kazanandan alınır, ancak hâlâ
kazanamayan yurttaşlarımızdan dolaylı vergiler almaya yüzde
71 oranında devam ediyorsunuz. Artık bu dolaylı vergiler
katlanılır olmaktan çıkmıştır. Buna rağmen,
dolaylı vergileri koymaya ve hâlâ artırmaya devam mı
edeceksiniz?
İki: İş dünyası ve reel sektör,
devletin aşırı harcamalarından, yeni yeni vergiler
sağlanmasından dolayı çok rahatsızdır. Ayrıca,
yurttaşlarımızın çoğunluğunun yeni vergiler
nedeniyle geçinmeleri imkânsız hâle gelmiştir. Piyasanın
tıkandığı ve zorlandığı bir dönemde vergi
indirimi ve muafiyeti yapacağınız yerde neden hâlâ yeni vergiler
ihdas ediyorsunuz?
Üç: İktidarınız süresince ve
Bakanlığınız olarak doğrudan yabancı sermaye
çekeceğiniz sözünü vermiştiniz. Ülkemizde hukuk ve vergi
güvenliği olmadığı için yabancı sermaye gelmiyor. Bu
konuda hangi tür tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yıldırım,
son olarak, buyurun.
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler
Başkanım.
Sağlık çalışanlarının,
özellikle doktorların özlük haklarına yönelik bir
çalışmanız var mı? Doktorların emekli
maaşları resmen yerlerde sürünüyor, artırmak için bir
çalışmanız var mı?
Az önce bir arkadaş sordu ama yine ben tekrar
sorayım: Yıpranma payı ne zaman yürürlüğe girecek?
Sağlık Bakanına diğer bir sorum:
2015-2017 yılları arasında kadın cinayetlerinde,
boşanma olaylarında artış yaşanmakta mıdır?
Artış varsa bunu neye bağlıyorsunuz? Sayısı
giderek artan erkek şiddeti olaylarının önlenmesine ilişkin
bir çalışmanız var mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, soruları cevaplandırmak üzere
sözü, Sağlık Bakanımız Sayın Ahmet Demircan’a
bırakıyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Sayın Mehmet Tüm Bey’in sorusuyla başlıyorum, emeklilerin
yaşa takılanların sayısı konusunda bir sorusu var. Bu
konudaki bilgilerin Sayın Bakan tarafından yazılı olarak
verileceğini söylüyorum.
Sayın Göker’in sorduğu, biz buradayken
makam arabalarının neden dışarıda
çalıştıkları konusu. Ben öyle bir şey bilmiyorum.
Gerçekten eğer biz burada otururken devamlı
çalışıyorlarsa yanlıştır,
çalışmaması lazım ama eğer bizim kalkıp gelmekte
olduğumuz bilgisi verildiğinde çalışıyorlarsa ona bir
şey demiyorum. Ben onu öğreneceğim ve gereken tedbiri
alacağım inşallah arkadaşlar.
Sayın Bakanın sorusuna yazılı
cevap verilecek.
Kuyucuoğlu’nun PTT’yle ilgili sorduğu
suali ben cevaplama noktasında değilim. Yine ilgili bakan
arkadaşın yazılı olarak cevaplamasını
isteyeceğim.
Sayın Ahrazoğlu’nun ağız
diş sağlığı merkezlerinde çalışan
sağlık teknisyenlerinin sağlıklarını korumayla
ilgili riskli hizmet verdikleri, bu riskli hizmet grubuna alınmaları
gerektiği ve yıpranma payının verilmesi gerektiğiyle
ilgili soruya gelince, elbette ki sağlık
çalışanlarının çalışma ortamlarının
düzeltilmesi ve düzenlenmesi için çalışmalarımız sürüyor.
Bir sonraki soruya, en son soruya da birlikte
vereyim, Sayın Yıldırım’ın sualiyle birlikte
cevaplamış olayım. Doktorların özlük haklarıyla ilgili
çalışmamız var. Özlük haklarını geliştirmek,
emekli maaşlarını artırmak ve yıpranma
payını doktorlara kazandırmakla ilgili bir
çalışmamız var ve önümüzdeki ayda, ocak ayında imkân olursa
sağlıkla ilgili bir yasa paketi getireceğiz. Bunun içerisinde
doktorların özlük haklarıyla ilgili çalışmalar da olacak.
Diğer arkadaşımız Sayın Arslan’ın
vergilerle ilgili sormuş olduğu soruya yazılı cevap
verileceğini burada beyan ediyorum.
Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece 2018
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
maddeleri kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama, yarınki birleşimde son
konuşmaların ardından yapılacaktır.
Şimdi program uyarınca sırasıyla
2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın maddelerini görüşüp oylamalarını
yapacağız.
2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesini tekrar okuttuktan sonra
görüşme yapılmaksızın oylarınıza
sunacağım.
2016 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP
KANUNU TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1)
9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu ile 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi
ve Kontrol Kanununa ekli;
a)
(I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerine 560.782.309.000 Türk Lirası,
b)
(II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 68.938.657.000
Türk Lirası,
c)
(III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara
3.790.619.000 Türk Lirası,
ödenek
verilmiştir.
(2)
Kanunların verdiği yetkiye dayanarak yıl içerisinde eklenen ve
düşülen ödenekler sonrası 2016 yılı merkezi yönetim kesin
hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna
ekli;
a)
(I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerinin bütçe giderleri 569.116.634.971,73 Türk
Lirası,
b)
(II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin bütçe giderleri 85.186.707.816,27 Türk Lirası,
c)
(III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumların bütçe giderleri 3.840.811.872,42 Türk Lirası,
olarak
gerçekleşmiştir.
(3)
2016 yılı merkezi yönetim net bütçe gideri 584.071.430.611,73 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN – 1’inci maddeyi daha evvel kabul edilen
cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.
Birleşime kırk beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.12
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Vecdi
GÜNDOĞDU (Kırklareli)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma Kurulunun,
(11/18) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündemin "Özel Gündemde
Yer Alacak İşler” kısmının 3’üncü sırasına
alınmasına ve gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağına ilişkin görüşmelerin Genel Kurulun 22
Aralık 2017 tarihli 45’inci Birleşiminde 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra yapılmasına ve bu birleşimde (11/18)
esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağına
ilişkin görüşmelerin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun
çalışmalarına devam etmesine ilişkin önerisi
21/12/2017
Danışma
Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 21/12/2017 Perşembe
günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mustafa Elitaş Engin Özkoç
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan
Vekili
Ahmet Yıldırım Erhan
Usta
Halkların Demokratik Partisi Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan
Vekili
Öneri:
(11/18) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler”
kısmının 3’üncü sırasına alınması ve gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağına ilişkin
görüşmelerin, Genel Kurulun 22 Aralık 2017 tarihli 45'inci
Birleşiminde 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasından sonra
yapılması ve bu birleşimde (11/18) esas numaralı Gensoru
Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağına
ilişkin görüşmelerin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun
çalışmalarına devam etmesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmiştir.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
2’nci maddede kalmıştık.
Maddeyi okutuyorum:
Gelir bütçesi
MADDE 2- (1) 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu ile 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel
bütçenin gelirleri 530.402.940.000 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin gelirleri 8.733.356.000 Türk Lirası öz gelir,
60.896.542.000 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam
69.629.898.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan
düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 3.768.054.000 Türk
Lirası öz gelir, 22.565.000 Türk Lirası Hazine yardımı
olmak üzere toplam 3.790.619.000 Türk Lirası,
olarak tahmin edilmiştir.
(2) 2016 yılı merkezi yönetim kesin hesap
gelir cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel
bütçenin gelirleri 536.262.725.156,57 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin gelirleri 17.086.603.844,96 Türk Lirası öz gelir,
69.552.523.791,96 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam
86.639.127.636,92 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan
düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 3.924.939.979,14 Türk
Lirası öz gelir, 21.000.000 Türk Lirası Hazine yardımı
olmak üzere toplam 3.945.939.979,14 Türk Lirası,
olarak gerçekleşmiştir.
(3) 2016 yılı merkezi yönetim net bütçe
geliri 554.139.501.787,16 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’na aittir.
Sayın Tanrıkulu, sizin
şahsınız adına da söz talebiniz var. Teamül teşkil
etmemek kaydıyla birleştiriyorum, on beş dakika süre veriyorum.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle Genel
Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ekonomimiz kritik bir
süreçten geçiyor. Dışa bağımlı üretim
yapımız nedeniyle hem ekonomik büyüme hem enflasyon ve faiz
oranımız sermaye akımlarına olağanüstü bir
şekilde bağlıdır, tabii sermaye akımları da faiz
oranlarına bağlı. Söz konusu bu durum Merkez Bankasını
bir ikileme götürüyor. Bir tarafta, banka bir yandan sermaye
akımlarını çekmek için faiz oranlarını
artırıyor, TL’nin değersizleşmesiyle de enflasyonu kontrol
altına çekmeye çalışıyor ama öbür tarafta yani ikilemin
diğer yanında ise Hükûmetten gelen ekonominin büyümesinin
sürdürülmesi talebi bulunmakta. Bu nedenle de en azından faiz
artırmama, hatta faiz indirimi talebiyle karşı karşıya
banka. Tabii, banka da bir süredir yürüttüğü bu örtülü para
politikasıyla resmî politika faizi ile fiilî faiz arasında 4 puandan
fazla bir farkın oluşmasına sebep olmuş durumda, hatta bu
son faiz artışıyla birlikte bu fark daha da
açılmış gözüküyor.
Sayın milletvekilleri, ekonomi
politikasının alt başlıklarını oluşturan
para ve maliye politikaları eş güdüm içinde yürütülmek zorunda.
Eğer bunu eş güdüme sokamazsak, birlikte götüremezsek, bunu
tıpkı iki atın çektiği bir faytona benzetirsek, biri bir
tarafa, diğeri öbür tarafa gidebilir ve fayton da düz gitmek yerine güçlü
olan tarafa doğru yönelecek ve yolundan çıkacaktır. Türkiye’nin,
2002’de 57’nci Hükûmet döneminde gerçekleştirilen, finans kesiminde
özellikle yapılan yapısal reformlar sayesinde -Merkez Bankası ve
diğer kesime yönelik- 2007’ye kadar ekonomisi tökezlemeden geldi ancak
sonraki politikalarda, biraz önceki örnekte olduğu gibi, maalesef
faytonumuz düz gidemedi, sürekli bir tarafa doğru çekmiş oldu.
Günümüzde ekonomik başarı sadece ekonomik
büyüme hızından ibaret değildir yani karşımıza
bir tek bu makroekonomik göstergeyi alıp “Başarılı oldu.”
veya “Olamadı.” şeklinde bir sonuca, kanaate varamayız.
Şu anda büyüme hızından daha önemli
olan sorun, büyümenin niteliği ve kalitesidir, sürdürülebilirliğidir.
Büyüme eğer yüksek cari açık, yüksek borçlanma ve yüksek enflasyon
yaratıyorsa, çok yüksek seyreden işsizliği
aşağıya çekemiyorsa, o zaman konunun bu boyutunun üzerinde
durmak lazım ve bu, büyüme hızından da daha önemli hâle
gelmekte. Yüzde 11’lik büyüme, geçmişte yarısı kadar olan bir
büyüme hızının yarattığı kadar bile -maalesef-
bir refah etkisi yaratamadı şu anda.
Zincirleme Hacim Endeksi’nden yararlanarak
yaklaşık olarak reel artışlarını
hesapladığımız zaman, ülkemiz yüzde 11 büyürken, öbür
tarafta, toplam ücret ve maaşlardaki büyüme de sadece yüzde 3
civarında kalmış gözüküyor. Bu sonuç da bizlere, özellikle
çalışan kesimin büyümeden düşen payı yeterince
alamadığını gösteriyor ve gelir
dağılımının da giderek bozulduğunu ifade ediyor.
Sayın milletvekilleri, bir ülkede topyekûn
refah artışını ortaya koyabilmemiz için, huzur ve
mutluluktan söz edebilmemiz için o ülkede yaşayanların arasında
da gelir adaletinin tam ve hakkaniyetli bir şekilde bölüşülmesi,
dağıtılması gerekmektedir. Eğer ülkede üretim
sonucunda elde ettiğimiz toplam gelir, bu “pasta” diye tarif edilen toplam
gelir toplumu oluşturanlar arasında adil bir şekilde
dağıtılıyorsa, paylaştırılıyorsa o
zaman ülkede yaşayanlar hem birbirleriyle daha mutlu olabiliyorlar hem de
birbirleriyle barışık bir şekilde
yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Ancak, ülkede -biraz önce de
söyledim- adil gelir dağılımı maalesef bu süreç içerisinde,
geçtiğimiz yıllar içerisinde giderek bozuldu ve bir türlü belirli bir
seviyenin üstüne gelemedi.
2016 verileri, son açıklanan veriler, o yüzden
onları sizlerle paylaşacağım: En yüksek gelire sahip yüzde
20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, geçen seneye göre
-yani bir önceki sene, 2015’i kastediyorum- yüzde 47,2’ye çıktı. Daha
alt gelir grubuna sahip, en düşük gelirli yüzde 20’lik grubun payı da
yüzde 6,2. Yani arada neredeyse 8 katlık bir fark var. Bu ifade etmek
isteğim gelir dağılımı bozukluğu da burada
yatıyor değerli milletvekilleri.
Vatandaşımızın yüzde 68’i borç
içinde. “Ciddi maddi yoksunluk oranı” dediğimiz, TÜİK’in
hesapladığı maddi yoksunluğu gösteren göstergemiz gene
2015’te yüzde 30,3’müş, bu sene -2016’yı kastediyorum “bu sene”
derken çünkü en son rakam o- yüzde 32,9’a gelmiş. Demek ki bir miktar daha
bu anlamda maddi yoksunluk oranında bir bozulmayla da karşı
karşıyayız. Gelir eşitsizliği de, biraz önce
söylediğim gibi, maalesef daha da şiddetleniyor bozulma
anlamında.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak,
uluslararası göstergeler doğrultusunda, ülkemizdeki gelir
dağılımı adaletsizliği bizi gelişmiş ülkeler
liginde bir miktar geriye itiyor ve yerimizi, maalesef, orta sıralarda yer
almamıza neden olan bir basamağa doğru geriletiyor. Tabii,
adaletsiz gelir dağılımının
azaltılacağı yönünde yıllık programlarda veyahut
beş yıllık kalkınma planlarında sürekli birtakım
tedbirler var ama bu tedbirler her nedense bugüne kadar hep ertelenmiş
gelmiş, bu sene de muhtemelen gene erteleneceğe benziyor. Bu yüzden,
uzun süredir devam edegelen bu adil bölüşüm problemimizin bizim öncelikli
maliye politikalarımızın arasında olması lazım.
Gerçi, biz bunu konuşurken Sayın Maliye Bakanı yok burada ama
netice itibarıyla bu konuştuğumuz şeyler bütçe
politikasında, sonuçta maliye politikasına gideceği için
Sayın Bakanı ve dolayısıyla bir silsile içerisinde de
Hükûmeti ilgilendirmekte.
2017 yılı merkezî bütçe hedefinde bütçe
açığımız 46,9 milyar yani 47 milyar diyelim biz buna bütün
olarak. Son açıklanan orta vadeli program, OVP’de ise 61,7 milyar. Daha
yani mürekkebi kurumadan belgelerde, birbiri ardına, bakıyoruz, bu
açıklar ciddi manada artmış ve açığın
finansmanı konusunda da bir problemle karşı
karşıyayız. Hazinenin yasal borçlanma limitini de
artırdık ve neticede, Hazine bu yıl hem yüksek faizle
borçlanmış -ki ağırlıklı ortalaması yüzde
11,5’e geliyor- hem de borç çevirme oranı yüzde 127’yle 2001
yılından bu yana en yüksek seviyeye çıkmış gözüküyor.
Yani borçlanma kalitemiz, yönetimimiz hem bozuluyor, bir yandan da çevirme
oranlarımızda bozulmayla karşı karşıyayız.
Hazinenin daha çok iç borçlanmaya gitmesi ise bir başka
sıkıntıya yol açıyor çünkü ekonomide borçlanılabilir
kaynaklar açısından baktığımız zaman, kamu daha
fazla borçlandığında özel kesime giden kaynaklar doğal
olarak azalacağı için o kesimin faiz oranları da yükselmekte.
Değerli arkadaşlar, zaten, yıllar
içerisinde kârlılık oranları azalan firmalarımız seri
iflas riskiyle de karşı karşıya. Bakın bunu tahsilat
riskinin artması noktasında tespit eden uluslararası risk sigortası
firması Euler Hermes, Türkiye’de bu yıl içerisinde, aralık
sonuna kadar yaklaşık 13 bin firmanın iflas edebileceği
noktasında bir öngörüde, tahminde bulunmuş. Bir başka
uluslararası kuruluş da iflasta inşaat şirketlerinin ön
planda olacağını söylüyor ve bu noktaya dikkat çekiyor.
Dolayısıyla, bizim, büyümeyi inşaata değil, sanayiye
yaslamamız lazım, sanayi sektörü bu anlamda daha ön plana
çıkıyor.
Bu manada baktığımız zaman
sayın milletvekilleri, merkezî yönetim brüt borç stokumuz da bu
geçtiğimiz ekim ayı itibarıyla 867,4 milyar. Bu da önemli bir
rakam çünkü şimdi söyleyeceğim rakamla mukayese yapmamız
lazım. Bizim, 2002’nin üçüncü çeyreğinde yani yaklaşık bu
döneme denk gelen süreçte özel sektörümüzün borçluluğu 41,4 milyar
dolardı. Şimdi baktığımız zaman yani 2017’nin bu
çeyreği itibarıyla baktığımız zaman 302,1 milyara
gelmiş; dolar olarak konuşuyorum. Demek ki yine, girişimcimizin
yükümlülüklerinden doğan uluslararası net pozisyon açığı
da eylül ayı itibarıyla 210 milyar dolar. Bütün bunlar, bizim,
dış borç anlamında veyahut döviz yükümlülüğümüz
anlamında ekonomimizin birtakım sıkıntılarla da
karşı karşıya kaldığını gösteriyor.
Zaten, döviz yükümlülüğü bulunan 25 bin şirketin yaklaşık
23 binine dövizle borçlanma yasağı getirileceği haberi de bu yüzden
ortaya çıktı. Demek ki ciddi bir bozulma var ve endişe giderek
artmış ki bu noktada bir tedbir geliştirme ihtiyacı
hissedilmiş. Bizim yıllardır dile getirdiğimiz verginin
tabana yayılması meselesi ve bu anlamda, genişletilmesi
meselesi, dolaylı vergilerin yüksekliği konusu nihayet duyulmuş
ki Hükûmet sıralarından, önümüzdeki aylarda yeni bir vergi
düzenlemesinin geleceğini mutlulukla öğreniyoruz, bunun iyi bir haber
olduğunu düşünüyoruz. Maliye politikasında yapılacak olan
bu gecikmiş vergi reformlarıyla kayıt dışı
ekonomi azaltılmalı ve girdi mallarının vergilerinde de
indirimler yaparak üretim maliyetlerini düşürmemiz lazım.
Değerli milletvekilleri, burada şunu da
söyleyeyim: Yine bir 2002 oranı vereceğim size. 2002’de vergi yükü
oranı yüzde 18,1 iken geçtiğimiz sene bu oran yüzde 20,3’e
çıkmış. Yani bir yandan da vergilendirmede belirli limitlerin
üstüne doğru çıkıyoruz yavaş yavaş. Eğer genel
bütçe vergi gelirleri ile sosyal güvenlik sistemi primlerini birlikte
oluşturup geniş anlamda vergi yükünü hesaplarsak, bu da yine 2002’de
yüzde 21,2’den geçtiğimiz senenin sonu itibarıyla yüzde 30,4’e kadar
çıkmış. Şimdi, baktığımız zaman, demek
ki 2018’in vergi gelirlerinin millî gelire oranında yaklaşık 0,3
puanlık da bir artış hedefleneceğini bu bütçeden görüyoruz.
Vergi yükü altında, demek ki, vatandaşlarımız, özellikle
yoksul kesim ciddi manada bir baskı altında,
sıkıntıda; bu da onu gösteriyor. TÜRK-İŞ’in
açıkladığı kasım ayı verilerine göre, 4
kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.567 lira, yoksulluk
sınırı 5.106 lira. Yani bu rakamlar şunu gösteriyor bize:
Artık bu durumda mevcut asgari ücretin de bir anlamı kalmıyor ve
anlamını yitiriyor.
Değerli milletvekilleri, Sayın Maliye
Bakanı da dün bir soruya aynı şekilde cevap vermiş,
Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in
de bu konuda bir demecini yine gazetelerde okuyoruz. Projelerimize,
yatırımlarımıza kaynak sağlayacak diye kurulan Türkiye
Varlık Fonu Yönetim AŞ’yle ilgili olarak strateji belgeleri maalesef
Bakanlar Kurulundan çıkmadı ve bugüne kadar da bu anlamda, Türkiye
Varlık Fonu, faaliyetini tam anlamıyla yapamadı. İşte
tam bu noktada özellikle şunu söylemek istiyorum: Son günlerin yine
yoğun gündem maddesi olan dijital ürünler ve blok zincir dediğimiz
konularda gerekli yasal düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilerek Türkiye
Varlık Fonu Yönetim AŞ tarafından ve onun bünyesinde, onun
varlıklarına dayalı bir dijital para
çalışmasının da yapılmasını Hükûmetten
bekliyoruz açıkçası.
Değerli milletvekilleri, tamam, kol
kırılsın yen içinde kalsın, bu noktada çok da fazla bir
şey söylemiyoruz ama önümüzdeki bir yıl içerisinde 210 milyar
doları aşan bir kaynağa ihtiyacımız var yani biraz
önce söylediğim dış yükümlülük artı orta vadeli programdaki
ödemeler dengesi açığını da koyarsak, yaklaşık,
250-260 milyar dolara yaklaşan bir kaynak ihtiyacıyla ekonomimiz
karşı karşıya. Bu kaynağın maliyeti de giderek
artıyor, burası önemli. Elimizdeki kıt kaynakları maksimum
seviyede, en üst seviyede kullanabileceğimiz ve özellikle de ülkemize
atılım yaptıracak olan bütçelerin de hazırlanması
lazım. Bu bütçenin esas bakış açısının, ileriye
yönelik fokuslanacağı, hedefleneceği alanın da bu
olması lazım. Bu kapsamda, para politikası ile maliye politikasını
-biraz önce söyledim- birlikte götürmeli; ona engel olacak değil, onunla
birlikte koşması lazım. Sadece enflasyon hedefli bir para
politikamız olursa o zaman işte bugünkü uygulamalarla karşı
karşıya kalıyoruz. Diğer ekonomik büyüklüklerin de bir amaç
hâline gelmesi gerekiyor değerli milletvekilleri. O yüzden, birbirini
paralel götürecek, birbirlerinin açık pozisyon edinmesini önleyecek
birtakım hedeflerin ve reel ortamın da sağlanması
gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, bugün ifade
ettiğimiz bu sorunları çözen ve önerilerimizi dikkate alan bütçeler
eğer hazırlanabilirse, çalı gölgesine sığınmadan,
hem ön sözünü hem son sözünü yazdığımız metinleri burada
görüşebiliriz diyoruz ve hepinize tekrar saygılarımızı
sunuyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Tanrıkulu.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Birleşmiş
Milletlerin Kudüs Karar Tasarısı’nı kabul etmesine ilişkin
konuşması
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
şimdi, yeni aldığımız bir haberi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri’nin kararına
karşı, Birleşmiş Milletler, Kudüs Karar Tasarısı’nı
9’a karşı 128 oyla kabul etti. Allah hayırlı, mübarek
eylesin. (Alkışlar)
ABD’nin kararı ilk
açıklandığında da burada tüm siyasi parti grupları bu
karara karşı yekvücut olmuş ve ortak bir deklarasyonla,
kararı kınadığımızı hep birlikte ifade
etmiştik. Meclisimiz de bu anlamda gerçekten güçlü bir ses olarak
haksızlığa karşı, zulme karşı mazlumun
yanında durdu. Yine Sayın Cumhurbaşkanımız ilk günden
beri aynı dirayetle, aynı cesaretle ve kararlılıkla
Kudüs’ün ve Filistin’in haklı davasının yanında oldu;
İslam İşbirliği Teşkilatını topladı,
orada sonuç bildirgesine bunu koydurttu. Ve son, dünden beri de, 14’e
karşı 1 oyla, maalesef bir tek Amerika’nın oyuyla Güvenlik
Konseyinde veto edilmişti ki dünyanın 5’ten büyük olduğunu bu
kararla bir kez daha görmüş olduk, olması gerektiğini
görmüş olduk. Ama çok şükür, bütün bu çalışmaların
ışığında ve özellikle Amerika’nın bu Güvenlik
Konseyi kararına karşı, tüm tehditlerine rağmen -son iki
gündür özellikle tüm üye ülkelere farklı tehditlerde bulundu- bu kararla
artık güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü
olduğu bir kez daha deklare edilmiş oldu. Bu, tarihî bir
adımdır bence. Artık bütün devletlerin eş değer
olduğu adil bir dünya düzeni kurulması noktasında gerçekten
önemli bir karardır. Artık “Ben güçlüyüm, ben yaptım.” dememesi
gerekiyor, diyememesi gerekiyor hiçbir ülkenin. Haklı olanın güçlü
olması lazım ve doğru olanın yanında, Meclisimizin
durduğu gibi, Türkiye'nin durduğu gibi, bütün dünyanın
durması gerekiyor kanaatimle tekrardan hayırlı uğurlu olsun
diyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Ve tüm siyasi parti gruplarımıza da bir kez daha bu güçlü
duruşları için ayrıca teşekkür ediyorum.
Sayın Özel, sisteme girmişsiniz, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, Amerika vetosuna, tüm tehditlere ve şantajlara karşı
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Kudüs’le ilgili alınan
kararın hem bölge açısından hem Filistin davası
açısından memnuniyet verici olduğuna ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
aynı gündemle söz istemiştim. İfade ettiğiniz, Meclisteki
dört partinin ilk günden ortaya koyduğu ortak tavır ve daha sonra,
yine, hem İslam İşbirliği Konferansı’ndan, buradan
gönderilen güçlü mesaj… Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki
Amerika vetosuna karşılık Genel Kurulda tüm tehditlere,
şantajlara karşı 9’a karşı 128 gibi bir sonuç hem
bölge açısından hem Türkiye’nin arkasında durduğu Filistin
davası açısından hepimizi memnun etmiştir. Trump’ın
her türlü tehdit ve şantajına karşı bu kararın alınabilmiş
olması umut vericidir. Durumdan duyduğumuz memnuniyeti yüce Meclisle
paylaşıyor ve dört partinin birlikte olduğunda, birlikte
davrandıklarında hem uluslararası kamuoyunda hem de Türkiye’nin
ve Türkiye’deki herkesin desteklediği davalarda ne kadar güçlü
olabileceğimizin bir kez daha altını çiziyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP, AK PARTİ ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kerestecioğlu, buyurun.
17.- İstanbul Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Kudüs’ün bütün semavi dinlerin ortak
mekânı olduğuna ve yapılması gerekenin dünyanın
neresinde mazlum halklar varsa onlar için mücadeleye destek vermek
olduğuna ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Sayın Başkan, Filistin, gerçekten, samimi olarak,
aslında, oradaki hak kayıplarını, oradaki mücadeleyi
görenler için zaten bizim çocukluğumuzdan beri savunduğumuz ve
mücadele ettiğimiz, hatta arkadaşlarımızı
kaybettiğimiz bir yerdir.
Tabii, bazı şeyler bazen dört parti olarak
yapılıyor ama üç parti olarak görülüyor, böyle bir algı
körlüğü var. O nedenle de ben söz almakta da biraz tereddüt ettim ama
önemli olan bizim ilkelerimiz, bizim duruşumuzdur. Filistin gerçekten,
yıllardır zaten hak ettiği yere gelememiş ve o mücadeleyi
sürdüren bir devlettir ve bütün semavi dinlerin aslında ortak mekânıdır
Kudüs. Bu nedenle, yapılması gereken, aynı zamanda, hiçbir çifte
standardı uygulamadan, iç politikada da dış politikada da bunu
malzeme yapmak değil ama dünyanın neresinde mazlum halklar varsa
onlar için mücadeleye destek olmaktır.
Teşekkür ederim. (HDP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Usta…
18.- Samsun Milletvekili Erhan
Usta’nın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Kudüs’le ilgili
almış olduğu karardan dolayı memnuniyet duyduklarına
ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun
almış olduğu bu karardan dolayı memnuniyetimi ifade etmek
istiyorum parti grubumuz adına. Bu son derece önemlidir.
Burada, bu karara karşı bizim
yanımızda olan bütün ülkelere de mükerrer teşekkür etmek
istiyorum. Bu mazlumların bir zaferidir, bu aynı zamanda Türkiye’nin
bir zaferidir. Türkiye, tek vücut hâlinde Amerika’nın bu kararına
karşı durmuştur. Sayın Cumhurbaşkanının da
bu konuda gayretlerini takdir etmek gerekiyor. Biz, her zaman, Türkiye
Cumhuriyeti devleti olarak ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da
Filistin halkının yanında olacağız. Kudüs, orada bütün
semavi dinlerin ortak yaşayabildiği, adalet içerisinde
yaşayabildiği, kardeşçe yaşayabileceği bir yer
olmalıdır ve Doğu Kudüs de Filistin’in başkentidir, hiçbir
şekilde İsrail’in başkenti olamaz.
Teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Muş, buyurun.
19.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Kudüs’le
ilgili almış olduğu kararın hayırlı
olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de az önce sonuçları
elimize ulaşan Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılan
oylamayla ilgili söz aldım.
Öncelikle, bu kararın hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Hem Türkiye Büyük Millet Meclisi hem
Hükûmet, başından beri Türkiye Cumhuriyeti bu meselede Filistin
halkının yanında durdu, doğru olanın yanında
durdu. Hukuksuz bir işgal girişimiyle yıllardır zulümle
mücadele eden Filistin halkına aslında bugün Genel Kurulda
alınan karar önemli bir mesajdır; onlar açısından,
onların davalarının, mücadelelerinin ne kadar haklı
olduğu konusunda bir mesajdır. Aynı şekilde, “Ben veto
gücüne sahibim. Siz istediğiniz kadar toplanın, ben veto ederim.”in
aslında nasıl geri döndürüldüğünün bir oylamasıdır bu
ve az önce siz de ifade ettiniz, “Dünya beşten büyüktür.”ün en önemli
sonuçlarından bir tanesidir.
Bizler AK PARTİ olarak, Türkiye olarak Kudüs
meselesinde Filistin halkının yanındayız. Bunu bir kere
daha sizin aracılığınızla ifade ediyor, sonucun tüm
bölge için hayırlar getirmesini temenni ediyor ve bu kararla, sürecin
buraya gelmesinde sorumluluğu olanların da bu neticeden bir ders çıkarmasını
ümit ediyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tekrar hayırlı uğurlu olsun diyorum
ve bu anlamda, Sayın Cumhurbaşkanımıza, Hükûmetimize,
Meclisimize, tüm siyasi parti gruplarımıza, milletvekillerimize, aziz
milletimize ve Türkiye’yle birlikte hareket eden tüm üye ülkelere bir kez daha
teşekkür ediyoruz, şükranlarımızı sunuyoruz.
Hayırlı, mübarek olsun. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174 Adet
Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, 2’nci madde üzerinde
grupları adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’e aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kudüs kararı nedeniyle bu
cesareti gösteren, bu olgunluğu gösteren Birleşmiş Milletler
temsilcilerini canıgönülden tebrik ediyorum.
2018 yılı bütçe görüşmeleri
kapsamında, 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın “Gelir bütçesi” başlıklı 2’nci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyeti saygılarımla selamlarım.
Haksız yere tutuklanan, hâlen de cezaevinde
tutukluluğu devam eden İstanbul Milletvekilimiz Sayın Enis
Berberoğlu’na sevgi ve selamlarımı göndererek konuşmama
başlamak istiyorum.
Sayın Berberoğlu, bir an önce
özgürlüğünüze kavuşup aramıza dönmenizi diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bir yılın
daha sonuna geldik. 2017’den umudu olanların birçoğu, bu
umutlarını 2018 yılına ertelemek zorunda kaldılar. 2018
yılına da yine, yüz binlerce atanamayan öğretmenle,
sağlıkçıyla giriyoruz; aldığı maaşla ay
sonunu getiremeyen emeklilerle, asgari ücretin yoksulluk
sınırının dahi altında olduğu işçi
kardeşlerimizle giriyoruz; kanuni hakkı olan yüzde 1’lik tarım
desteğini alamayan ama mazotu yat sahibinden 2 kat pahalıya alan
çiftçilerimizle giriyoruz. Geçmiş yıllarda olduğu gibi, 2018’de
de bütçenin ana kaynağı vergi artışları ile zamlardan
oluşacak. Bu sebeple 2018 yılından iyimserlik beklemek yine zor.
Değerli arkadaşlar, bir bütçenin bütçe
gelirinin artırılması için vergilerin artırılması
veya zam yapılması doğru bir yöntem değildir; doğrusu,
katma değeri yüksek olan ve ihracata yönelik üretimler yapabilmektir yani
üretmektir; ayrıca, gelirin iyi korunması ve çarçur edilmemesidir. Bu
bağlamda, geliri artırabilecek örneklerle konuşmama devam etmek
istiyorum.
Hepinizin bildiği üzere, ülkemiz tarımda
kendi kendine yeten nadir ülkelerden biriydi. İlkokuldan başlayarak
tüm okullarda da öğrencilere bu anlatılırdı. Şimdi ise
tarımda en fazla ithalat yapan ülkeler arasında anılıyoruz.
AKP iktidarıyla birlikte ülkemiz, buğdaydan mısıra, soyadan
tütüne, canlı hayvandan kırmızı ete, nohuttan
mercimeğe kadar neredeyse her tarım ürününü ithal etmekte ve çok
ciddi bir dövizi sırf bu sebeple yurt dışına göndermekteyiz
ve başka ülkelerin çiftçilerini zengin etmekteyiz. Şayet bu ürünleri
kendi çiftçilerimizin üretmesini sağlayabilirsek dövizlerimiz de ülkemizde
kalacaktır.
Değerli milletvekilleri, 2006 yılında
çıkarılan Tarım Kanunu’na göre, çiftçimize her yıl
gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’i oranında destekleme
yapılması devlete görev olarak yüklenmiştir. Bu oran yeterli mi
değil mi tartışılır ama uygulamada nasıl uygulanıyor,
bunu incelemek gerekiyor. 2007 yılından itibaren bugüne kadarki
uygulamalara bakıldığında, yapılan desteğin yüzde
1’in yaklaşık yarısı kadar olduğudur. 2007
yılından bugüne kadar da çiftçilerimizin AKP iktidarından 102
milyar lira destek alacağı vardır. Hakkı olan desteği
alamayan çiftçilerimiz mesleğini bırakmaya başlamış ve
neticesinde, on beş, on altı yıl öncesinde yüzde 22’lerde olan
tarımsal nüfus 2017’de yüzde 8’lere kadar gerilemiş, köyden kente göç
ise artmıştır.
Aynı yanlış politikalara şimdi
de hayvancılık üzerinde devam edilmektedir. “Eti ucuzlatacağız.”
diyerek et ithalatına başladınız. Yapılan bu hamle
beklenen sonucu vermedi, et ucuzlamadı ama bu yanlış kararla
ülkemiz hayvancılığını çok zor bir duruma soktunuz.
Yanlış olan bu politikanız yüzünden, çok kısa bir sürede
hayvan üreticileri de aynı çiftçilerimizin düştüğü duruma
düşecekler, hayvan üreticileri de hızla üretimlerini durduracak,
ülkede hayvancılık iyileştirilemeyecek bir yara alacak ve
neticesinde, canlı hayvan ve et konusunda da tamamen dışarıya
bağımlı bir ülke hâline geleceğiz.
Değerli milletvekilleri, her alanda büyümenin
lokomotifi tarım ve tarıma dayalı sanayiyi geliştirmektir.
Döviz harcamalarının azaltılması, Türkiye'nin elindeki
dövizi dışarıya kaptırmaması için tarımsal
üretimin artırılması hayati önem taşımaktadır.
Tarımsal üretimi artırarak, ithalatı düşürerek
dışarıya döviz aktarımını azaltabiliriz.
Petrolde, elektronikte ve bazı ileri teknoloji gerektiren makine ve kimya
ürünlerinde ithalatımız olabilir ve bundan kaynaklı
dışarıya döviz aktarımı yapabiliriz ama tarımda
yüksek ve sağlıklı üretim yaparak sağlanacak gelirle
dışarıya döviz aktarımı dengelenebilir. Bunun yolu da
tarımda büyüme ve tarım üreticilerinin ciddi biçimde
desteklenmesinden geçer.
Değerli milletvekilleri, hazır kürsüye
çıkmışken yerli otomobil projesinden bahsetmek istiyorum, Amasya
adına da bir önerim olacak. Cumhuriyet Halk Partisi olarak sürekli
söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz, bir ülkenin halkıyla
birlikte zenginleşmesinin yolu katma değeri yüksek üretimler
yapmaktan geçer. Tarımı geliştireceğiz,
hayvancılığı büyüteceğiz ama bunların
yanında, marka değeri olan yeni ürünler geliştirip üreterek hem
yurt içinde hem de yurt dışında önemli pazarlar elde
edeceğiz. Bu bağlamda baktığınızda, yerli
otomobil projesi önemli bir proje olarak görülmektedir. Şayet bu proje
başarılabilirse ülkemiz millî geliri için önemli bir adım
atılmış olacaktır. İşte, Amasya olarak bizler,
yerli otomobilin Amasya Merzifon’da üretilmesine talibiz. Bunu söylerken de siz
Merzifon’da üretilmesine karar verin, bizler bir şekilde diğer
koşulları sağlarız demiyoruz. Gerek altyapısı
gerek iş gücü gerekse coğrafi konum itibarıyla en uygun yerin
Amasya ili Merzifon ilçesi olduğunu söylüyoruz. Şöyle ki: Yerli
otomobil üretimi için en az 300 dönüm arazi olduğunu biliyoruz ve Merzifon
Organize Sanayi Bölgesi’nde 430 dönümlük altyapısı tamamen
bitmiş, yolları yapılmış bir bölgemizin “al kullan”
şeklinde hazır olduğunu belirtmek isterim.
Yine, Merzifon ilçemiz, havaalanı olan
dolayısıyla gelişin gidişin kolay olduğu, demir yolu
ağına sadece 10 kilometre mesafede, uluslararası limana ise 100
kilometre mesafede bir ilçemizdir. Merzifon Organize Sanayi Bölgemizde bulunan
birçok firma ihracat yapmakta olup bu firmalarımız, otomotiv
sektöründe yan sanayi olarak birçok parça üretebilecek makine, ekipman,
teknoloji ve tecrübeye de sahiptirler.
Yine, Merzifon ilçemiz, İstanbul ve
Ankara’yı Karadeniz’e ve doğuya bağlayan bir kavşak
üzerinde kuruludur. Sayın Cumhurbaşkanının “Yerli otomobil
niçin Karadeniz’de üretilmesin?” sözü de dikkate alındığında,
Amasyalılar olarak yerli otomobilin Merzifon’da üretilmesini öneriyoruz.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin önemli
insani sorunlarından bir tanesi de emeklilikte yaşa takılanlar
sorunudur. Çalışarak devlete katkı sağlayan ve prim gün
sayısını dolduran emekçinin emekli olması en doğal
hakkıdır fakat 1999 yılında çıkan bir yasa, sadece bu
tarihten sonra işe giren vatandaşları değil, öncesinde
çalışmaya başlamış ve emeklilik hakkı kazanmak
için sadece prim gün sayısı eksik olan
vatandaşlarımızı da etkilemiştir. Oysa bir kişi
çalışmaya başlarken, kamu veya özel işvereniyle
sözleşme yaparken o tarihte yürürlükte olan mevzuata uygun olarak
çalışacağını taahhüt eder. Sadece devleti koruyacak
ama çalışanın aleyhine olacak bir değişiklik sosyal
hukuk devleti ilkesiyle de vicdanla da bağdaşmaz. Bu sebepten ötürü,
mağduriyet yaşayanların bu mağduriyetlerinin giderilmesi
ise hukuka ve vicdana uygun olacaktır. Yüce Meclisin bu amaçla verilen
yasa tekliflerini bir an önce görüşerek oluşan mağduriyetleri
gidermesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, ilimize ait bir
başka mesele ise Taşova-Ayvacık kara yolunun hâlen
bitirilememiş olmasıdır. Bu konuda geçen senelerde de
konuşmuştum ama toplu iğne ucu kadar gelişme olmadı.
Taşova ilçemiz, özellikle bu ilçemize bağlı Alpaslan, Çaydibi,
Boraboy, Destek, Esençay, Uluköy, Ballıca, Dereli, Belevi, Andıran,
Gürsu gibi köyler hem bölgenin hem de ülkenin önde gelen, meyve ve sebze
yetiştiren önemli yöreleridir. Taşova ilçemiz ve köyleri
yetiştirdikleri meyve ve sebzeleri Karadeniz Bölgesi’ne, oradan da yurt
içine ve yurt dışına gönderebilmek için çok uzun olan
Amasya-Samsun kara yolunu kullanmaktadırlar oysa yolu yarıdan daha
fazla kısaltan ve doğrudan limana ulaşmayı sağlayacak olan
Taşova-Ayvacık yolu kullanılabilir duruma getirilirse hem
üretici hem ilçeler halkı hem de ülke ekonomisi büyük kazanç
sağlayacaktır. 2002 yılında iktidara geldiğinizde söz
verilen, her sene programa alınan ancak bir türlü bitirilmeyen
Taşova-Ayvacık kara yolunun 2018 yılında hizmete
açılmasını ve verilen sözlerin tutulmasını istiyor ve
bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, 29 Kasım
tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla
doğal afet nedeniyle zarar gören çiftçilerin Ziraat Bankası ve
tarım kredi kooperatiflerine olan kredi borçlarının bir yıl
ertelenmesine karar verilmiştir. Doğrusu ve yapılması
gereken, bu borçların tamamen affedilmesidir ancak bir yıllık
erteleme dahi çiftçiye biraz olsun nefes aldıracaktır. Peki, bu karar
tarım kredi kooperatiflerince nasıl uygulanmaktadır? Sayın
milletvekilleri, doğal afet yaşayan bir çiftçi kredi borcunun bir
yıl süreyle ertelenmesi için tarım kredi kooperatifine başvuru
yaptığında tarım kredi kooperatifi yetkilileri çiftçiye
“TARSİM sigortası yaptırmış mıydın?”
sorusunu sorarlar. “Eğer TARSİM’in varsa borcunu erteleriz, yoksa
borcunu ödemek zorundasın.” derler.
Sayın milletvekilleri, bir çiftçinin
TARSİM sigortası varsa borcunu erteletmesine gerek var
mıdır? Zaten doğal afet nedeniyle oluşan zararını
sigortadan tahsil edecek ve kredi borcunu da ödeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Hâl böyleyken çiftçiden
TARSİM istemek işi yokuşa sürmektir. Bu yanlıştan
vazgeçilmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına son söz Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Van Milletvekili Lezgin Botan’a aittir.
Sayın Botan, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. Şu an ekranları başında
bizleri izleyen rehin eş başkanlarımızı ve
milletvekillerimizi, eş belediye başkanlarımızı da bu
vesileyle bir kez daha selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben bugün Van’ı
size anlatacağım, Van’la ilgili sorunları bu vesileyle biraz
ifade etmek istiyorum. Van, coğrafyamızın en kadim kentlerinden
biri olan, jeostratejik konumu, genç nüfusu ve doğal zenginlikleriyle
ciddi bir potansiyele sahiptir. Aynı şekilde, Van, iller
arasında 9’uncu büyük ilimiz, bölgede ise en büyük illerimizden biridir.
Bunun yanında, Van, İran’la sınırı olduğu için
dünya pazarlarına yani daha doğrusu Orta Doğu pazarlarına
yakın konumdadır. Dolayısıyla Van’ı baz alarak 500
kilometrelik bir çember çizdiğinizde, yaklaşık 123 milyonluk bir
pazarın tam orta yerindedir. Bunun Van açısından, bölge
pazarı açısından, bölgenin kalkınması
açısından çok büyük bir imkân olduğunu; buna karşın,
Van’a, bu anlamda yeterince altyapı, üstyapı ve imkânların
sağlanmadığını, gerekli ilgi ve alakanın
maalesef, gösterilmediğini üzülerek belirtmek istiyorum. Buna rağmen,
Van, potansiyelini kinetiğe çevirmeye çalışsa da 2011
yılında, malumunuz, iki büyük deprem yaşadı. Maddi ve manevi
ciddi bir yıkım olmasına rağmen, iktidarın Van’ı
afet bölgesi ilan etmemesinden dolayı kalıcı çözümler de
üretilemedi.
Bugün, depremzedeler için yapılan TOKİ
konutlarında birçok sorun devam etmektedir. Zaten yoksul olan
yurttaşlar borç batağına itilirken diğer taraftan,
TOKİ konutlarında eğitim, sağlık hizmetleri ve
diğer sosyal, kültürel hizmetler -oldukça yetersiz- açısından da
büyük bir mağduriyet söz konusu. TOKİ konutlarında
“Boğaziçi” adındaki bir şirketin yani yüklenici şirketin on
beş yıldır hak sahiplerine bir türlü oradaki yönetimi
devretmemesi nedeniyle orada da ciddi bir vurgun düzeni kurulduğunu burada
belirtmek istiyorum ve bir an önce bakanlığın ve ilgili
kurumların bu konuda bir teftişte bulunmalarını talep
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Van, aslında,
biliyorsunuz, bu iki depremle birlikte bölgenin de en büyük göç yükünü çeken
bir ilimiz. Dolayısıyla Van esnafının, aslında, afetin
ilan edileceği ve vergi terkininde bulunulacağı gibi bir talebi
vardı. Daha önce, benzer bölgelerde, bu konuda afet ilan edilip vergi
terkini sağlanırken Van açısından aynı ilgiyi,
alakayı görmediğimizi ve Van esnafına burada da bir
ayrımcılık yapıldığını ve Van’ın
da bundan mahrum bırakıldığını maalesef, üzülerek
belirtmek durumundayım.
Tabii, daha ilk deprem olmadan ikinci büyük siyasi
bir depremle Van sarsıldı. O dönem de depremden hemen sonra, Van
Belediye Başkanlarımız gözaltına
alınmıştı, Van’daki siyasetçiler gözaltına
alınıp yaklaşık iki yıl cezaevinde
tutulmuşlardı, son süreçte de yine kayyumlar atanmak suretiyle
Van’daki belediye başkanlarımızın, eş belediye başkanlarımızın
tümü… Hem kayyum atandı belediyelere hem de belediye
başkanlarımız tutuklandı, şu an rehin bir şekilde
cezaevlerindeler. Yani Ataşehir’de, Ankara’da, işte İstanbul’da
da belediye başkanları görevlerinden bir şekilde
alındılar, orada da bir usul takip edildi. Orada, belediye
meclislerinin kendi içinde belediye başkanlarını tekrar seçme
imkânı tanındı ama aynı şekilde, bölgedeki
belediyelere bunun uygulanmadığını… Şimdi, bazen biz
Kürt sorunu diyoruz, işte Kürtlere ayrımcılık
yapılıyor diyoruz ya, birileri yerlerinden zıplıyor.
Aslında, bu onun en bariz örneği olmaktadır çünkü belediye
meclislerimiz hâlen yerinde, belediye meclis üyelerimizin hemen hemen neredeyse
tümü dışarıda ve hiçbir soruşturmaya da tabi
tutulmamış iken belediye başkanlarımız siyaseten rehin
alındılar ama belediye meclislerimiz de dışlandılar.
Şu an, belediye meclislerinin, kendi içinden, belediye mevzuatı
gereği veya yerel demokrasiye olan inancı gereği, siyasetin itibarı
gereği olarak kendi belediye başkanını seçme
olanağı da ellerinden alındı. Yani 1980 darbesini çok
eleştiriyoruz, emin olun Kenan Evren’e rahmet okutturdunuz çünkü Kenan
Evren döneminde bile belediye başkanları alınırken belediye
meclisleri kendi içinde kendi hizmetlerini sunmuşlardır.
Dolayısıyla siyasetin aslında bölgedeki bu kayyumlarla birlikte
nasıl itibarsızlaştırıldığı, nasıl
değersizleştirildiği, sandık iradesinin, yerel demokrasinin
nasıl aşağılandığı, nasıl
insanların buna artık itibar etmemesi gerektiğini… Çünkü
insanlarda şu an demokrasiye, sandığa bir şeyi
kalmadı. AKP’nin başardığı şey budur yani yerel
demokrasiyi bu anlamda gerçekten yok ettiniz.
Yine, Van’ın diğer bir konusu değerli
arkadaşlar, Van Gölü. Biliyorsunuz, büyük bir havzası var ve o
havzanın çevresinde onlarca belediyemiz var; Van Büyükşehir
Belediyesi, Edremit, Erciş, Gevaş, Tatvan, Muradiye, Adilcevaz ve
Ahlat gibi nüfus yoğunluğu, yerleşim alanları var ve Van
Gölü havzası ciddi bir tehlike altında. Biz, defalarca burada bu
konuda çeşitli çabalarda, çalışmalarda bulunduk ancak yine o
konuda da ciddi bir duyarsızlıkla karşılaştık.
Van Gölü koruma kanunu teklifini verdik ancak bu konuda henüz bir
duyarlılık görülmedi. Şimdi, biliyorsunuz, Aral Gölü bu
duyarsızlık sonucu yok oldu, Urmiye Gölü yok olmakla karşı
karşıya geldi. Dünyanın en önemli göllerinden biri olan Van Gölü
de şu an büyük bir tehdit altındadır. Burada, hem
biyoçeşitlilik hem ki endemik olarak büyük bir değerimiz olan Van
Gölü büyük bir tehdit altında. Bu konuda da vermiş olduğumuz
koruma kanunu teklifinin bir an önce hayata geçmesi gerekiyor.
Yine, Van’da tarım ve hayvancılık
alanında da çok büyük sorunlar yaşanmakta değerli
arkadaşlar. Van’ın en temel geçim kaynaklarından biri
hayvancılık ve tarım. Bu konuda da Van’ın yüzde 70’i
meradır, yani Türkiye meralarının yüzde 10’una tekabül etmekte
ancak maalesef, Süt ve Et Kurumu Van’da yok. Yani daha önce vardı ama
AKP’nin politikaları sonucu bu kurumlar kapatıldı ve Van büyük
bir mağduriyetle yüz yüze kaldı. Van’ın nüfusunun yüzde 80’i genç
bir nüfus ve yaş ortalaması 20. Ama şu an işsizlik
oranı yüzde 40, reel anlamda aslında daha yukarıdadır.
Fakat Van’daki insanlarımız, hayvancılıkta, küçükbaş
hayvanda -barınmada, beslemede- potansiyel olarak Türkiye 1’incisi,
büyükbaş hayvanda da 15 il arasında Türkiye 5’incisi. Ancak Van’da
insanımız şu an Türkiye’nin en pahalı etini yiyor ve
maalesef, en pahalı ekmeğini yiyor. Bu da ayrı bir paradoks.
Ayrıca, mesela Toprak Mahsulleri Ofisi Van’da daha önce aylarca açık
kalıp esnafa çeşitli rekabet imkânını sağlarken
maalesef bu da kapatıldı. Bunun da tekrar açılmasını
öneriyoruz.
Sağlıkta da benzer durumlar söz konusu. 36
bin nüfusu olan Gürpınar’da şu an devlet hastanesi yok. Yine, 30 bin
nüfusu olan Saray’da devlet hastanesi yok. 200 bin nüfusu olan Erciş’te
devlet hastanesi 2011 yılından beri, dokuz yıldır bir türlü
bitirilemedi ama her seferinde, AKP yöneticileri veya Hükûmet üyeleri gelip
orada toplu açılışlarda bunun açılışını
yaparlar, çok enteresan bir şekilde. Olmayan bir hastane… Bir an önce
bunun bitirilmesi lazım. Bir prefabrikte şu an insanlarımız
Erciş’te sağlık hizmeti görmekteler. Yine, 67 bin nüfusu olan
Çaldıran’da şu an Çaldıran Devlet Hastanesi var ama doktor
eksiği çok ciddi, had safhada; ortopedi doktorları yok, kadın
doğumcu yok, yine keza çocuk doktoru yok. Bu anlamda da ciddi bir
sıkıntı söz konusu değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, Van aynı zamanda
büyük bir turistik potansiyele sahip, yani hem inanç turizmi hem kültür turizmi
hem tarih turizmi bağlamında çok önemli bir potansiyele sahip. Fakat
o konuda da yeterince altyapı imkânı sağlanmıyor.
Örneğin, 400 bine yakın İranlı turist yılın ilk
altı ayında Van’ı tercih ediyor fakat İran
konsolosluğu Van’da yok ve bu çok ciddi bir sıkıntı.
Turistik anlamda altyapı imkânlarının sağlanması,
acentelerin desteklenmesi, işte, yatak sayısının
artırılması konusunda da Van yine üvey evlat muamelesini
görmektedir maalesef.
Şimdi, bu konuda ben Van’ın taleplerini
hemen burada size biraz ifade edeyim. Van, bir an önce kayyumların
zulmünden kurtarılıp belediye meclislerimizin toplanarak demokratik
yollarla, halkın demokratik iradesinin tecelligâhı o meclislerin
kendi içinde belediye başkanlarını yeniden seçip iş
başına getirmesini beklemektedir.
Van esnafı, biriken borçlarını 2018
yılı Ocak ayından itibaren ödemeye başlayacak. Bu, Van’da
var olan, zaten dibe vurmuş ekonomi açısından çok büyük bir
yüktür; bunun vergi terkini hâlen Van için çok elzemdir ama bu olmasa bile, bu
borçların bir şekilde ertelenmesi gerekmektedir.
Yine, Van Et ve Süt Kurumunun, Toprak Mahsulleri
Ofisinin bir an önce açılması lazım. Van esnafına verilmesi
gereken mazot desteği henüz verilmemiş, bu desteğin mutlaka
sağlanması lazım. Van meraları üzerine konulmuş
yasağın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler.
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Sayın
Başkan, Van’ı anlatıyorum.
BAŞKAN - Hadi, Van için diyorsunuz, bir dakika,
buyurun. “…”(x).
Buyurun, bir dakika.
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Van için iki dakika.
BAŞKAN – Bir dakika.
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Pozitif
ayrımcılık istiyorum Başkan.
BAŞKAN – Tamam, işte, “...”(x)
dedik ya.
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Yine, dediğim
gibi, Van Gölü için vermiş olduğumuz Van Gölü koruma kanunu
teklifinin bir an önce çıkarılması lazım. Bu, bir partinin
sadece kendi şeyi değil yani bu hepimizin Van’a karşı veya
coğrafyamıza karşı duymuş olduğumuz
sorumluluğun bir gereğidir.
Büyükşehir statüsünde olmasına
rağmen, Van’da çevre yolu henüz yok arkadaşlar. Geçen gün, Sayın
Bakan burada bütün, 81 vilayette olduğunu söyleyemez, Hakkâri’de de yok
ama Van’da hiç yok. Van büyükşehir statüsündedir ve yedi yıldır
yapıldı, yapılacak bir türlü yapılmadı. Defalarca
master planı yapıldı, iptal edildi. 18’inci madde
kapsamında 1 milyon 800 bin dönüm imarlı arsa âdeta rehin
alınmış. Bu, Van’ın, bir ilin ekonomisini bırakın,
bir bölgenin ekonomisi açısından çok büyük bir
sıkıntı. 18’inci madde defalarca iptal edildi, defalarca
yapıldı hatta tapular çıktı, tapular iptal edildi. Bu, çok
çok büyük bir haksızlık ve büyük bir sıkıntı. Bunun
bir an önce giderilmesi lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Sayın
Başkan, bitiriyorum iki dakika sonra.
BAŞKAN – Şimdi, efendim “…”(x)
bir defa denir, bir daha denmez, lütfen.
Teşekkür ediyorum Sayın Botan.
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Bir daha Van’ın sorunlarını
buraya…
BAŞKAN – Bir daha “…” (x) dersek olmaz bu
işte.
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Bir dakika içinde…
BAŞKAN – Neyse, toparlayın, tamam.
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Yine, Van-İran
arasında modernize edilmiş tren yolculuğu, özellikle bu
Van’ın ekonomisi açısından, bölge ekonomisi açısından
çok önemli. Bu yolcu taşımacılığının
geliştirilmesi lazım, kapıların açılması
lazım. Van ile İran arasında serbest ticaret bölgelerinin
oluşturulması ve birtakım ürünlere konulan kotanın
kaldırılması lazım. Hani “Van’ı cazibe merkezi hâline
getireceğiz.” iddiasını ikide bir Hükûmet ileri sürüyor, bu
anlamda önemli.
Yine, uçak seferlerinin, hem Van-Urmiye, Van-Tahran
arasında haftanın belli günlerinde yapılması da bölge
ekonomisi açısından çok önemli olacaktır.
Bölgenin metropolü olan Van’ın şehir
stadyumu yok; defalarca söyledik, defalarca söz verildi. Depremde
yıkılmıştı eski saha, stadyum. Bunun için bakan söz
vermişti, ne aşamada bilmiyoruz. Dün akşam da sordum, cevap
vermedi. Bunun da bir an önce tamamlanması lazım.
Yine, Van’da sık sık elektrik kesintileri
oluyor, günde ortalama üç dört saat. Bu, Van’ın ekonomisine, bölgenin
ekonomisine de büyük bir külfettir. Cazibe merkezi yapılacak bir yerde bu
olmamalı. Van ve Diyarbakır, Urfa arasında da hızlı
tren seferlerinin ve planının,
taşımacılığının yapılması…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Van-Diyarbakır
arasında otoban da istiyoruz. Bölgede bu anlamda ciddi bir
ayrımcılık var. Bunların hepsini bekliyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum.
Bakın, tüm desteğimiz Van’a ilişkindi, ona göre Sayın
Botan.
LEZGİN BOTAN (Van) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – “…”(x) yetinmedik, ikinci bir
“…” (x)
yaptık burada.
LEZGİN BOTAN (Van) – Yoksa “…”(x)
deriz ha.
BAŞKAN – Sayın Özel, sisteme
girmişsiniz. 60’a göre, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, OHAL için çıkarılmış KHK yetkisinin
taşeronlarla ilgili düzenleme için kullanılmamasını ve bu
konunun Meclis uzlaşmasına emanet edilmesini beklediklerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Yarın bütçenin son günü ve ardından
gensoru görüşmesinden sonra hem iktidar partisinin
hazırlığından, bize gelen duyumlardan, sayın
bakanların açıklamalarından Meclisin 9 Ocak tarihine kadar
çalışmayacağı anlaşılıyor. Bu konuda bir
iktidar partisi iradesi var. Bu şunu doğruluyor: Hem 1 Ocağa
kadar taşeronla ilgili bir girişim yapılacak hem Meclis
yarından itibaren çalışmayacaksa düzenlemenin KHK’yle
yapılacağı kesinleşmiş gibi görünüyor. Bu, 1 milyon
kişinin ümitlerini üç konfederasyonun taleplerinden, taşeron
işçi temsilcilerinden, milletin temsilcilerinden kaçırmak ve bu
konudaki hukuk yolunu da kapatmak anlamına geliyor. Bunu kesinlikle
doğru bulmadığımızı düşünüyoruz ve 1 milyon
kişi, çoluğuyla çocuğuyla, yakınıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …5 milyonun üzerinde
kişiyi etkileyecek böyle büyük bir beklenti varken ve Meclisin en önemli
görevi böyle bir büyük beklentiyi -ki muhalefet partilerinin de kamuoyuna
yansıyan yaklaşımları böyle bir düzenlemeyi destekledikleri
yönünde- konfederasyonların ve taşeron işçi temsilcilerinin
taleplerine uygun bir düzenlemeyi komisyonda saatler içinde, Mecliste belki
saatler bile sürmeyecek bir şekilde geçirebiliriz; yeter ki beklenti
karşılansın. Bunun dışındaki davranış
biçimlerini doğru bulmuyoruz. Böyle büyük bir beklenti, böyle haklı
bir talep varken Meclisin tatile değil, belki makul bir iki gün aradan
sonra, bu önemli konuda hep birlikte çalışmaya ihtiyacı
vardır.
Bu konuda Sayın Bakanın şahsında
Bakanlar Kurulundan OHAL için çıkarılmış KHK yetkisini bu
durumda kullanmamasını ve Meclise güvenerek ve saygı duyarak
Meclis uzlaşmasına bu konuyu emanet etmesini bekliyor, bu konudaki
grup tavrımızı açıklıyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Özel.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Şahıslar adına son söz
Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’ya aittir.
Sayın Kırcı, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
SEMA KIRCI (Balıkesir) – Sayın
Başkan, değerli Divan kâtibi arkadaşlarım, Gazi
Meclisimizin değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında, Trump
yönetiminin Kudüs kararını reddeden karar tasarısının
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 9’a karşı 128 oyla
kabul edilmesinin Filistin halkı ve insanlık adına
hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu karar, küresel bağlamda
önemli sonuçları olacak bir karardır. Sayın
Cumhurbaşkanımız liderliğindeki Türkiye'nin ve
haklıların mücadelesinin ve inananların zaferidir.
Hayırlı olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükûmetlerin başarısı öncelikle ekonomik
icraatlarıyla ölçülür. Bütçeler hükûmetlerin önem ve önceliklerini
gösteren en somut göstergedir. Bütçe yönetiminin esas işlevi halkın
ihtiyaçlarına cevap verebilmesidir. 2018 bütçesi de bu bilinçle
hazırlanmış ve Meclisimizin huzuruna getirilmiştir.
Ekonomimizde bir zafiyet bekleyenler boşuna
beklemesinler. Zira, büyümedeki başarımız tüm endişeleri
boşa çıkarmıştır. Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte
yüzde 11,1’lik büyümeyle önemli bir başarıyı elde ederken Çin ve
Hindistan’ı geride bırakmıştır. Küresel arenaya
taşınan düzmece davalar üzerinden kurulan kumpaslara ve tüm art
niyetli çabalara rağmen Türkiye geleceğe güvenle yürümektedir. Her
şeye rağmen ekonomimiz hızla büyüyebiliyor, artan nüfusumuza
iş sağlayabiliyor ve refah üretebiliyoruz. 2018 bütçesindeki
yatırımlar hız kesmeden devam edecektir. 2016 yılı
sonu itibarıyla yalnızca ulaştırma alanında 144 milyar
dolarlık yatırım yapılmıştır.
AK PARTİ dönemi aynı zamanda sağlıkta
önemli gelişmelerin yaşadığı bir dönem oldu. 2002’de
3,5 milyar Türk lirası olan koruyucu sağlık hizmetlerine
ayrılan miktar 2017’de 3,5 kat artarak 12,7 milyar Türk lirasına
ulaştı. Sağlıkla birlikte bütçede en önemli pay tabii ki
eğitimin. Eğitim bütçemiz 2018 yılında bütçenin
yaklaşık yüzde 18’ine denk gelen 134 milyar 727 milyon Türk
lirasına ulaştı.
2018 bütçesi özellikle sosyal hedeflere odaklı
bir bütçedir. Son beş yılda sosyal yardımlara ayrılan mali
kaynağı 1,4 milyar Türk lirasından 38 milyar Türk lirasına
yükselttik. 2002 yılında günlük harcama düzeyi 4 doların
altında yaşayan vatandaşlarımızın nüfusumuz
içindeki oranı yüzde 30’du, bugün bu oranı yüzde 1,5’in altına
düşürdük. Bugün yaklaşık 500 bin engelli ve yaşlı
vatandaşımız evde bakım aylığı
uygulamasından yararlanmaktadır.
Büyümenin yanında yoksulluğu azaltmada da
büyük başarı elde ettik. Dünya Bankasının iki ay önce
yayınladığı rapora göre ülkemiz dünyada yoksulluğu son
on beş yılda en fazla azaltan ülke oldu. Dezavantajlı tüm gruplar
sosyal devleti gerçek manada bizim dönemimizde hissetti. 2018 bütçesiyle
vatandaşlarımız devletin şefkatli elini daha fazla
hissedecekler.
Göreve geldiğimiz günden bu yana
kadının varlığını güçlendirmek için
çalışıyoruz. Kadının statüsünü yükseltmeyi devlet
politikası hâline getirdik, şimdi de yeni bir eylem planıyla
bunu daha ileri bir aşamaya taşıyoruz. 2018 ila 2023
yıllarını kapsayan, Kadının Güçlenmesi Strateji
Belgesi ve Eylem Planı’nı 2018 yılı Ocak ayı
itibarıyla uygulamaya koyuyoruz.
Fakir ve az gelişmiş ülkelerde uzun
dönemli kalkınmayı teşvik ederek dünyada barış ve
istikrara katkıda bulunuyoruz. Kalkınma yardımlarında millî
gelire göre dünyada açık ara birinci ülkeyiz.
Türkiye gelecekte küresel siyasette daha fazla söz
sahibi ve belirleyici bir aktör olacaksa insanlığın
sorunlarına ilgi göstermek zorundadır. Her şey çıkar
değildir. Saygınlık kaba kuvvetle elde edilemez. Bizim gücümüz,
ilkelere ve sorunlara olan yaklaşımımızdan
kaynaklanıyor. Biz sömürgeci değiliz, biz çıkarcı
değiliz, bizim gizli gündemlerimiz yok. Temelinde insan hassasiyeti
olmayan hiçbir girişim başarılı olamaz.
İnsanlığa karşı vicdani sorumluluğumuzu yerine
getirdiğimiz ölçüde güçlü devletler arasında yer alabiliriz.
İlkeli duruş sergileyip küresel adalet taleplerini dillendirerek
tarihin doğru tarafında yer alıyoruz.
Bazıları, hukuksuz Kudüs kararında
olduğu gibi, attıkları her adımla bölgeyi
karıştırıp piyon olarak kullandıkları terör
örgütleri üzerinden Türkiye'nin barış ve istikrarı hedefleyen
vizyonuna meydan okurken biz Sayın Cumhurbaşkanımızın
liderliğinde hem sahada hem masada varlığımızı
güçlendiriyoruz ve böylece tüm oyunları bozuyoruz.
Son on beş yıldaki siyasi istikrar
ekonomik istikrarı getirdi. 2016 ve 2017’de dünyadaki finansal
oynaklık ve jeopolitik krizlere rağmen çok iyi bir performans
gösterdik. 2018’de daha iyi bir performans göstermek için
çalışacağız.
Türkiye adına daha iyi bir gelecek hedefleyen
bir bütçe getiriyoruz. 2018 bütçesi faize giden değil, millete dönen bir
bütçedir, dünyada saygınlığı olan büyük Türkiye'nin
bütçesidir. Yatırımı esas alan, emekli ve kamu
çalışanlarının haklarını gözeten,
tarımı, üretimi, ihracatı ve istihdamı destekleyen bir
bütçedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Tamamlayın lütfen.
SEMA KIRCI (Devamla) – Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Milletimizin yüzünü güldüren, mazlumların
umudunu artıran, 2023 hedefleri doğrultusunda önemli bir kilometre
taşı olan bir bütçedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2018 yılı
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni
ediyor, Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizi izleyen yüce
milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum.
Madde üzerindeki konuşmaları böylece
tamamladık.
Şimdi on dakika süreyle soru-cevap
işlemini gerçekleştireceğiz; bu sürenin yarısı soru
olacak, yarısı cevap.
Sayın Çamak…
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Kalkınma ve huzurun olmazsa olmazı insana
yapılan yatırımdır. Cinsiyet
ayrımcılığı, madde
bağımlılığı, cinayet ve terör gibi
olumsuzlukların kaynağı gerekli insani gelişmişlik
kriterlerinin sağlanamamasıdır. Bu noktada, özellikle siyasilere
büyük sorumluluk düşmektedir. Yetkili makamlarda oturanların toplumu
ayrıştıran söylemlerden kaçınmaları gerekmektedir.
Daha önce de ülkemiz kurumlarındaki
kadrolaşma ve partizanlaşmaya dikkat çekmiştim. Herhangi bir
kurumu arayıp bilgi istediğimizde
karşılaştığımız ilk soru “Hangi parti?”
sorusu oluyor. Bürokratların bu tip sorular sormasını
şık ve yerinde buluyor musunuz?
Hiçbir hak ve hukuk karinesiyle
bağdaşmayan mülakatlarda özellikle siyasi ve dinî referansları
sorgulayan sorular sorulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Arslan…
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Maliye
Bakanlığına soruyorum: Ekonomik durum her gün biraz daha
bozuluyor, pahalılık almış başını gidiyor,
Türk lirası büyük değer kaybediyor, kurlar yükseliyor.
İşçisi, çiftçisi, esnafı, emeklisi çok
sıkıntılı günler geçiriyor. Böyle bir piyasada büyümenin
yüzde 11,1 olduğu açıklanıyor. Bu büyümenin gerçekçi bir büyüme
olmadığını, piyasaya
yansımadığını, işçinin, çiftçinin, esnafın,
sanayicinin ve ihracatçının büyümediğini,
yatırımların artmadığını, tüketimin,
ithalatın ve borçlanmanın da arttığını görüyoruz.
Ayrıca, tüm sektörlerin ve yurttaşların borçlar içinde
yüzdüğünü, borcunu ödemekte zorlandığını, borcu borçla
ödemek zorunda kaldığını, vergi borçlarını,
sigorta borçlarını ödeyemediklerini görüyoruz. Bütçe ve dış
ticaret açığımız ciddi ve tehlikeli bir noktaya
ulaşmıştır. Bu tablo karşısında yüzde 11’lik
büyümeyi nereden ve nasıl çıkardınız? Hormonlu olan bu
büyümenin piyasalara yansıması olacak mıdır? Olacaksa ne
zaman ve nasıl olacaktır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakır…
İRFAN BAKIR (Isparta) - Teşekkür ederiz
Sayın Başkan.
Kudüs kararı nedeniyle Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu temsilcilerini kutluyorum.
Sayın Bakan, Isparta-Burdur Dostluk Yolu olarak
bilinen ve yapılacak olan yeni yolun Isparta Gelincik köyünden geçen
kısmında köy halkının en değerli tarım
arazilerinin yol nedeniyle ellerinden alınacak olması köylülerde ve
tarım sektöründe mağduriyet yaratacaktır. Bu mağduriyetin
ortadan kalkması için bir çalışma yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Engin’in yerine Sayın
Özdemir…
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir akademisyen öğretim
üyemiz yurt dışından sipariş ettiği ve
çalışma alanıyla ilgili bir kitaptan 46 TL gümrük vergisi
alındığından şikâyet ederek, “Bu ülkede nasıl
bilim yapılacak, belki duyan olur mu acaba?” diyerek sesini duyurmaya
çalışmış. Değerli öğretim üyemizin haklı
talebini bilgi ve ilginize sunuyorum. İktidarlarınız döneminde
bilimsel ve akademik gelişmede geldiğimiz trajik noktaya bakarsak
Bakanlığınız, bilimsel gelişmenin temel unsuru olan
bilim insanlarımızın çalışmalarına katkı
sağlamak için yurt dışından sipariş ettikleri akademik
yayınların gümrük vergisinden muaf olması için bir
girişimde bulunacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Şeker…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın
Bakan, 2002 Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı öncesi on beş
yılda devlet bütçesinden faize ödenen toplam para 135 milyar TL, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı sonrası 2003-2017 arası on
beş yılda ödediğiniz para 757 milyar TL. 757 milyar mı
büyük, 135 milyar mı? Tabii ki sizin döneminizde faize ödenen 757 milyar
tam 5,6 kat daha fazla 135 milyardan. Bu yıl faize ödenmesi için bütçeye
koyduğunuz yaklaşık 72 milyarla 829 milyar TL’yi bulacak sizin
ödemeniz faize. Özel sektörün dış borç faizini de, ödediği 250
milyarı da kattığımızda 1 trilyondan fazla faize
ödenen para var. Bankalar faizden elde ettiği gelirle kâr rekoru
kırıyor sizin devrinizde, faiz lobisi çok memnun halimizden.
BAŞKAN – Son olarak Sayın Erdem…
ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorum Sayın Sağlık Bakanına:
Aile sağlığı merkezlerinde aile hekimleriyle sözleşme
imzalayan kamu dışı aile sağlığı
çalışanları başta iş güvencesi olmak üzere birçok
konuda mağduriyet yaşamaktadır. Yaklaşık 5.600
civarında olan bu çalışanlarımıza iş güvencesi ve
kadro verilecek midir?
Yine, ortaöğretim hemşirelik mezunu
atanamayan 110 bin lise mezunu gencimiz KPSS’den 88, 89, 90 gibi puanlar
almalarına rağmen atanamamaktadır. Bu konuda bir kadro çalışması
var mıdır?
73 bin anestezi mezunu evlatlarımız için
açılan kadro sayısı mezun sayıları için yeterli
değildir. Gün geçtikte anestezi atamalarının vahim bir tabloya
dönüştüğünü görmekteyiz. Bu konuda bir iyileştirme
yapılacak mıdır?
Şu an 18 üniversitede okutulan ve bu okullardan
her yıl yüzlerce mezun verilmesine rağmen 2010 yılından
2017’ye kadar toplam 60-70 kişinin atanmasının
yapıldığı eczane teknikerleri bölümü mezunları
istihdam edilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, soruları cevaplandırmak üzere
Gümrük ve Ticaret Bakanımız Sayın Bülent Tüfenkci’ye söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) – Değerli Başkan, değerli üyeler; öncelikle Sayın
Çamak’ın sormuş olduğu sorudan başlayalım. Elbette ki
bürokratların “Hangi partidensiniz?” demesini doğru bulmuyoruz ve
herkese eşit şekilde gerekli bilgilendirmenin
yapılmasını doğru buluyoruz.
Dinî referanslarla ilgili… O konuyla ilgili
girmiş olduğu, Diyanete giriyorsa elbette ki dinî konulardan
sorulması lazım. Onun için bu şekliyle ifade edeyim.
Ayrıca, Sayın Arslan “Ekonomideki büyüme
hormonlu mudur?” diye bir soru sordu. Sayın Arslan, ekonomideki büyüme
hormonlu değil. Özellikle tüm sektörlerde büyüme var, sanayide var,
tarımda var, imalat sektöründe var, hizmet sektöründe var.
Dolayısıyla ekonomideki büyüme, genel, yaygın ve tüm alt
kalemlere yansımış bir büyümedir. Baktığımız
zaman, tüketim, yatırım ve ihracat da büyümeye pozitif katkı
yapmıştır ve netice itibarıyla bu büyüme ekonominin bütün
katmanlarında hissedilmiştir. Esnaf da hissetmiştir, tacir de
hissetmiştir, ihracatçı da hissetmiştir, çiftçi de
hissetmiştir; onun için büyümüştür.
KAZIM ARSLAN (Denizli) - İş yerleri neden
kapanıyor Sayın Bakan?
MELİKE BASMACI (Denizli) – Hangi ülkede
Sayın Bakan?
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) – Türkiye’den bahsediyoruz.
Dolayısıyla bu büyüme bütün katmanlarda
hissedilmiş ve bu büyüme inşallah 2018’de de devam edecek.
Sayın Bakır’ın sorduğu soruyu
ilgili bakanlığa iletip yazılı cevaplamak istiyoruz.
Yine, gümrüklerdeki kitapla ilgili, bu konuyla
ilgili Ekonomi Bakanlığımızla görüşüp... Zaten,
eğer hızlı kargo yoluyla geldiği zaman 30 avronun
altındakilerde hiçbir gümrük vergisi ödenmiyor. Yine, bilimsel kitap
kategorisinde istemişse ve beyan etmişse bu anlamıyla da gümrük
vergisi alınmıyor ama normal kitaplar içerisinde istenmişse bunu
da tek kitap veya bilimsel nokta, çalışmalarla ilgili olduğunu
beyan etmediğini düşünüyoruz. Kendisiyle de iletişime
geçeceğim. Eğer aksaklık varsa Ekonomi
Bakanlığımızla görüşüp düzeltmek istiyoruz.
Haklı, eğer sadece beyanda bulunmamışsa.
Dolayısıyla, beyanda bulunduğunda bir sıkıntı
yok.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Tamamen
muaf olabilir.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) – Faizlerle ilgili soruya gelince, AK PARTİ 2002
yılında iktidara geldiğinde bütçenin yüzde 43,2’si doğrudan
faiz harcamalarına gidiyordu. Hükûmetlerimiz döneminde bu oran sürekli
aşağıya indi; bütçe, faiz bütçesi olmaktan çıktı,
hizmet bütçesi hâline dönüştü. 2018 yılında bu oran yüzde 10’un
altına kadar düştü. Başka bir deyişle, eskiden bütçenin
yarısı faize giderken şimdi yüzde 90’dan fazlası
vatandaşlarımıza hizmet olarak gidiyor, cebine gidiyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Rakamlar
burada.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) – Siz sadece rakamları söylerseniz...
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Bakanlığın verileri bunlar.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) – Türkiye'nin 2002’deki bütçesine...
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Bakanlığın verileri.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) – İşte burada.
2002 bütçesine giderseniz, 2002’de ne kadar bütçesi
vardı, şu anda ne kadar var? Oranlamayı
yaptığınızda bu oranları görürsünüz. Eğer biz, o
sizin ifade ettiğiniz gibi bütçemizi faize verseydik
vatandaşımıza bu kadar hizmeti yapamazdık.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – 235 mi büyük
757 mi?
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) – Türkiye'yi de her alanda 3 kat büyütemezdik; bu kadar duble
yolları, bu kadar hastaneleri, bu kadar şehir hastanelerini
yapamazdık.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Hasta garantili
hastane, araba garantili köprü ve geçme garantili köprü.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) – Bunların temel kaynağı, faizlerdeki yapılan
tasarruflardan dolayı olmuştur, bu kadar faiz ödemediğimiz için
olmuştur. Onun için bu kadar eserler, barajlar ortaya çıktı diye
düşünüyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bunlar Maliye
Bakanlığının verileri Sayın Bakan.
BAŞKAN – Gümrük ve Ticaret Bakanımız
Sayın Bülent Tüfenkci’ye çok teşekkür ediyorum.
Şimdi (B) cetvelinin genel
toplamlarını okutup oylarınıza sunacağım.
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 530.402.940.000,00
Tahsilat 608.336.187.251,32
Ret ve İadeler (-) 72.073.462.094,75
Net Tahsilat 536.262.725.156,57
BAŞKAN – (B) cetvelini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi (B) cetveliyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir (B) cetveliyle birlikte.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
Denge
MADDE 3- (1) 2016 yılı bütçe
giderleri ile bütçe gelirleri toplamları arasında, 5018
sayılı Kanuna ekli;
a) (I)
sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerinin 32.853.909.815,16 Türk Lirası gider fazlası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 1.452.419.820,65
Türk Lirası gelir fazlası,
c) (III)
sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların
105.128.106,72 Türk Lirası gelir fazlası,
gerçekleşmiştir.
(2) 2016
yılı merkezi yönetim net bütçe gider fazlası 29.931.928.824,57 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde gruplar
adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Erhan Usta’ya aittir.
Sayın Usta, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Şimdi, ben konuşmaya çıkmadan önce
böyle provokatif bir cümle oluyor ve benim konuşma aslında güme
gidiyor. Şimdi, Sayın Bakanım, yani nereden icap etti, size kim
sordu “2002 yılında bütçenin ne kadarı faize gidiyordu, ne
kadarı nereye gidiyordu?” diye?
Şimdi, tabii siz sabahki kısımda
yoktunuz, bunların cevapları verildi. Sanki hiç
konuşulmamış gibi tekrar tekrar bunları söylüyorsunuz.
Hadi, şu 2002’ye göre, faizin dışında bir tane daha iyi
olan bir şey söyleyin. Ya, bir tane daha bir şey söyleyin Allah
aşkına! (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Ya, şunu söylüyoruz, anlatamıyoruz,
diyoruz ki: 1990’lı yıllar bütçenin bittiği yıllardı,
bütçe mütçe diye bir şey kalmamıştı. 1999’da bir Hükûmet
geldi.
Sayın Bakan, lütfen beni dinleyin, lütfen,
lütfen.
BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin Sayın
Usta.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Nasıl üslup
bu ya? Genel Kurula konuş. Üsluba bak ya!
ŞAHİN TİN (Denizli) – Biraz daha
düzgün konuş.
ERHAN USTA (Devamla) – 1999 yılında bir
Hükûmet geldi. Bu Hükûmet gelir gelmez bankacılık reformuyla
başladı. Hemen ardından, asrın en büyük depreminin akabinde
sosyal güvenlik reformunu yaptı. Bütün programın iki tane amacı
vardı. Programın adı Dezenflasyon Programı’ydı ve
programın en büyük çıpası ve en büyük ayağı
sıkı maliye politikasıydı. Zaten o programların
tamamı bütçenin faiz yükünü azaltmak için yapılmış bir
şeydi. Şimdi 2002 yılını tutuyorsunuz, onu söylüyorsunuz.
Burada, bakın, ekonominin
dışındaki bütün göstergeler -şimdi, on dakikada
bunları söyleyemeyeceğiz- yani faizin dışındaki ve
bütçe açığının dışındaki bütün göstergeler maalesef
ve maalesef o güne göre daha kötü. Bir tane daha bir şey söyleyin diyorum
size. Yani, tutup… Bu gereksiz bir tartışma. O
hastalığı tedavi etmek için yapılan bütün bir programda o
hastalığı sürekli söylüyorsunuz.
E, şimdi gelelim… Sabahleyin şu
rakamı verdim: 57’nci Hükûmet, o günün zor şartlarında…
Bakın, ülke için nedir? Esas olan yatırımdır. O günün zor
şartlarında, 57’nci Hükûmet döneminde kamu
yatırımlarının millî gelire oranı 4,8, üç
yılın ortalaması, hatta 1999’u da katıyorum, dört
yılın ortalaması.
AKP hükûmetleri geliyor, 2003’te önce 3,7’ye
indiriyor -kamu yatırımlarını söylüyorum, millî gelire oran
olarak- 2004’te 3,1, 3,6 diye gidiyor, sonra bir miktar hızlanıyor,
şu anda geldiği nokta 4,1 ve toplam on dört yılın
ortalaması 3,8. Bakın 4,8 yatırım yapan bir ekonomi teslim
alıyorsunuz; 3,8’e düşürüyorsunuz. Yani, faiz yükü elbette… Zaten
diyoruz ki “Hastalık oydu, onu tedavi etmek için bir program
uygulandı ve o programın neticesidir.” O programın neticesidir
bugünkü düşmesi gereken faiz. O gün için yapmanız gereken şey,
2002’ye teşekkür edeceksiniz.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, hatibi dinleyemiyoruz, çok gürültü var.
ERHAN USTA (Devamla) – O günkü reformlara
teşekkür etmeniz gerekirken şimdi tutup tutup aynı rasyoyu
söylüyorsunuz, bunun hakikaten bir anlamı yok.
BAŞKAN – Sayın Usta, bir saniye.
Sayın milletvekilleri, lütfen uğultuyu
keselim, hatibin insicamını bozmayalım.
Buyurun.
ERHAN USTA (Devamla) – Teşekkür ederim.
Bakın, memleketin hayrına olacak laflar
ediyoruz. Şunları söylüyoruz, diyoruz ki: “Önümüzde kamu maliyesinde
birtakım riskler var.” Bakın, son iki yılda ister genel devlet
olarak bakın ister kamu kesimi genel dengesi olarak bakın, hangisine
bakarsanız bakın -bunların tanımları var, teknik
tanımlara girmiyorum- ama devletin bütçesinde faiz dışı
fazla anlamında “yani program tanımlı faiz dışı
fazla” dediğimiz şeyde -bu da nedir biliyor musunuz? Bu da bütçenin
faiz yükünü düşüren esas ana unsurdur- 2,4 puan bozulma var, bunu
konuşmamız lazım. Tekrar ediyorum, son iki yılda millî
gelire oranla 2,4 puan bozulma var. 2,4 puanın millî gelir
karşılığı nedir biliyor musunuz? 35, 70, bir 15 daha
koyun, 85 milyar TL 2017 fiyatlarıyla bizim faiz dışı
dengemizde bozulma var, bunu konuşmamız lazım. Yani, bir riske
işaret ediyoruz, bunları söylüyoruz, tutup 2002’ye gidiyoruz. E, son
iki yıldaki bozulmayı da siz bize anlatın.
Sonra, geçen de ifade ettim,
arkadaşlarımız da söyledi, 2002 yılında kamunun toplam
faiz dışı fazlası… Bakın, bu kavramın anlamı
şu: “Faiz dışı fazla” dediğimiz şey bütçenin faiz
yükünü ve borç stokunu düşürmeye yönelik uygulanan programın sonucu.
Faiz dışı fazlası 3,4’tü. Şu anda ne kadar faiz
dışı fazlamız? Maalesef fazla yok, faiz dışı
açık var; 0,6. Yani, dolayısıyla -o 2016, 2017’nin üstüne 1,6- 5
puanlık bozulma var. 5 puanın yine 2017 fiyatlarıyla
anlamını söylüyorum, 175 milyar TL’dir anlamı. Şimdi,
bunları konuşmamız lazım gelirken başka şeyleri
konuşuyoruz.
Ben önümüzde 2 tane riskin olduğunu tekrar
ifade etmek istiyorum. Sabahleyin bir miktar bu köy meselesinde, kamu-özel
iş birliği projelerini söylemiştim. Burada hesapların bir
defa şeffaf olmadığını söylememiz lazım. Burada
herhâlde Maliye Bakanlığı bürokratları benim bu
söylediğim şeye hak vereceklerdir. Bütçede bunları doğru
düzgün göremiyoruz, yatırım programında göremiyoruz, daha da
ötesi, millî gelir serisinde de göremiyoruz. Millî gelir serisinde her projeye
başlandığında şunun kararının verilmesi
lazım: Bu, kamu yatırım stokuna mı eklenecek, özel
yatırım stokuna mı eklenecek? Bunlar biraz teknik detaylar ama
yani önemli olduğu için ifade ediyorum çünkü hesaplar açısından
da önemli. Bu detayların görülmesi lazım. Ayrıca, kamu-özel
iş birliği projeleri sağlam bir fizibilite etüdüne
dayanmıyor, bu önümüzde ciddi bir sıkıntıdır.
Şimdi, biraz daha, bu anlamda, şehir
hastaneleri özeline gelelim. Sabahleyin ifade ettim, şu rapor
Kalkınma Bakanlığının Kamu-Özel
İşbirliği Raporu, 2016 yılı raporu. Şubat 2017’de
çıkmış, zannediyorum bugünlerde bunun yenisi
çıkacaktır. Hani hep deniliyor ya “Bu, kamu-özel iş
birliği, bunlar bir şeyden anlamıyorlar, bunlar bedava projelerdir,
5 kuruş para harcamıyoruz.” Bakın, sadece 18 tane şehir
hastanesi için önümüzdeki dönemde yapılacak kira ödemesi -Kalkınma
Bakanlığı raporunu söylüyorum arkadaşlar- 31 milyar dolar,
şehir hastaneleri için, 18 proje için. Bakın -bu, 22’ye çıkacak
yanlış hatırlamıyorsam- 18 proje için 31 milyar dolar
önümüzdeki dönemde değişik yıllarda -zannediyorum yirmi yıl
boyunca kabaca- böyle bir para ödenecek. Bu, bedava para filan değil
arkadaşlar, bunu mutlaka görmemiz lazım. Bununla bugün şimdi…
Tabii, şimdi, ben meseleyi anladım, AKP Hükûmeti şöyle bir
şey yapıyor: Bütçeden yapılacak yatırımları
kesiyor, daha çok oya dönüşecek bir kısım sosyal transferlere
kanalize ediyor bütçeyi, daha sonra, torunlarımızın,
çocuklarımızın ödeyeceği borçlanmalarla da veya yüklerle de
bugün yatırım yapıyor. Görmüyor musunuz, bugün sabahleyin
Kalkınma Bakanı “Mersin’deki şehir hastanesini görmüyor musun?”
diyor. Kaç lira harcadın o şehir hastanesi için şu anda
bütçeden? 1 kuruş çıkmadı ama çıkacak, onların hepsi
yarın bu Hükûmetten değil, bir başka hükûmetten çıkacak ama
övünmesi bu Hükûmete ait. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, siyaset yapılacaksa o ayrı
bir şey ancak Türkiye’nin iyiliğini konuşacaksak bunların
hepsini görmemiz lazım.
Şimdi, buradaki diğer bir risk şu:
Bir defa, 31 milyar dolar kira ödeyeceğiz. Bunun fazlası var,
azı yok.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Toplam yatırım
ne kadar?
ERHAN USTA (Devamla) - Yatırım da kabaca o
kadar.
Artı, hizmet alım garantileri veriyoruz,
bakın, “Şu kadar hasta olacak.” diyoruz. Eğer o hasta olursa,
tamam, garantiden bir ödeme yapmayacağız, olmazsa, hizmet alım
garantilerinin üzerine, 31 milyar doların üzerine buradan da bir yük
gelecek.
Artı, şimdi, devlet, özel sektör gibi
davranmaz. Yani “Şu Numune Hastanesinin oradaki o tesisleri ikame edecek
bir hastaneyi oraya kurarım, oranın komplesini de ben
yıkarım, emsalini artırırım, bir özel sektör
firmasına veririm, oraya konut, AVM yaptırırım, kârlı
olur.” Devlet böyle davranmaz. Devlet nasıl davranır? Bu ülkenin
sermayesi de odur. Daha orada ortalama yirmi yıllık ömrü olan binalar
var, o binaların tahrip edilmesi başlı başına ülkeye
bir maliyettir. Bunu da görmemiz lazım, bu da diğer bir
sıkıntı.
Öbür konu da, tabii, şimdi, lüks otelcilik
hizmetleri verilecek, bunun da sosyal güvenlik dengesine gelecek yüklerini de
şimdiden hesap etmemiz lazım, bunlar önümüzdeki dönemde
karşımıza çıkacak yüklerdir. Tabii, burada fazla bir
kapasite oluşturuluyor şehir hastaneleriyle, onlar da işin ayrı
bir sıkıntısı.
Sabahleyin şunu ifade etmiştim: Bunlar
bedava para olsa hiç kimse millî gelirimizin yüzde 16’sı oranında
bizim kamu-özel iş birliği projelerimizin finansmanı için
sıraya girmez. Arkadaşlar, dünyada 1’inci sıradayız.
Kamu-özel iş birliği projelerinin millî gelire oranı,
sözleşme tutarları… Şu, yine, Dünya Bankası raporu “134
milyar dolar” diyor, Kalkınma Bakanlığı raporu da “132
milyar dolar” diyor; fark etmez, birkaç milyar dolar fark var, yüzde 16’yla
millî gelire oran olarak dünyada bu anlamda 1’inci sıradayız. Bizim
söylediğimiz şu: Bunların iyi fizibiliteye
dayandırılması lazım, önümüze gelecek yüklerini iyi hesap
etmek lazım; bunlar, üzerinden siyaset yapılacak işler
değildir.
Şimdi, harcamayla övünme konusunu biz zaten bu
Hükûmette gördük. Nedir? İşte “Eğitim harcamalarında en
büyük bütçeyi ayıyoruz, eğitim harcamalarına şu kadar
kaynak ayırdık.” Yahu, şimdi, bakalım da, eğitim
harcamaları… Şimdi, OECD’nin çalışmaları var, bunu
birkaç defa söyledim ben, diyor ki: “Okullaşma oranıdır,
dersliktir, alet edevattır bunlarla, fiziki koşullarla
kalkınma-gelişme arasında -bakın, bu ampirik bir
çalışma, OECD ülkeleri içerisinde yapılmış bir
çalışma- bir ilişki yok.” Bunların elbette
iyileştirilmesi lazım ama bütün vurguyu buraya yapıyoruz,
eğitim kalitesini kaçırıyoruz. Gelişme ile eğitim kalitesi
arasında ilişki var.
Şimdi, Sayın Bakan, 2003
yılında, sizin iktidarda olduğunuz 2003 yılında, 29
OECD ülkesi içerisinde, PISA sonuçları açısından 28’inci
sıradayız, sondan 2’nciyiz. 2015 yılı raporuna bakıyorsunuz
-bunların detayları, bütün detayları var elimizde, herkeste var
zaten- 35 ülke arasında -yeni katılımlar olmuş- sondan
2’nciliği kimseye kaptırmamışız. Yatıp
kalkıp dua edelim şu Meksika OECD’den falan çıkmasın yoksa
sonunculuğa düşeceğiz yani Meksika olmasa sonuncu
olacağız. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bunu söyleyin bana: Bu kadar kaynak ayırıyoruz, biz
eğitim kalitesini niye artıramıyoruz? Niye bizim
çocuklarımız başarısız? Bunları
konuşmamız lazım.
Tarım: Tarımda da “Kaynak
ayırdık.” falan diyoruz. On dört yıllık dönemde -baktım-
tarım sektörünün üretimi ve geliri yıllık ortalama 2,6
artmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) – Çok affedersiniz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ERHAN USTA (Devamla) - Son konuşmamdan
düşeriz.
Destekler 18 kat artıyor fakat çiftçinin geliri
veya üretimi -ikisi aynı anlama geliyor- millî gelir denkliği
açısından baktığımızda, 2002-2016 döneminde yüzde
2,6 artıyor, 5’lik büyümelerden bahsediyoruz ama çiftçiyi büyütemiyoruz.
Şimdi, ben bu kadar kaynak ayırıyorum, niye ben
tarımın gelirini veya verimini artıramıyorum diye esas bunu
sorgulamamız lazım.
AR-GE’ye hiç girmeyeceğim. Teknoloji… Yani
ihracatın ve üretimin teknolojik dağılımına
baktığımızda, yüksek teknoloji ürünlerin payı 2002
yılında 6,2; şu anda 3,9. “AR-GE’ye para harcadım.” demekle
olmuyor. Harcadığınız paranın verimli olması
lazım. Amaç nedir? Sonuca bakmak lazım. Amaç, para harcamak
değil; amaç, teknoloji seviyesini yükseltmek. Amaç, eğitim kalitesini
yükseltmek.
SALİH CORA (Trabzon) – Yükseltiyoruz.
ERHAN USTA (Devamla) – Hayır, hiçbirisinde bir
gelişme yok. Bütün rakamlar ortada. Dolayısıyla, bunlara
bakmamız lazım.
Sosyal güvenlik meselesi vardı, ona
yetiştiremedim vaktimi ama o reformun -bak, bir dakikamı verip-
etkisini söyleyeyim: 1999 yılında o günkü sosyal güvenlik
kurumlarının açığı 2,63’ken reform
yapılıyor, hemen 1,94’e düşüyor. Bugün, bu açık millî
gelire oranla 4,2 arkadaşlar. Bunu da takdirlerinize sunuyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Usta.
Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Zeynep Altıok’un
olacaktır.
Sayın Altıok, buyurun.
CHP GRUBU ADINA ZEYNEP ALTIOK (İzmir) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle bundan otuz dokuz
yıl önce Maraş’ta gerici katliamda öldürülen 111
yurttaşımızı saygıyla anıyorum. Maraş
katliamı, tıpkı 1 Mayıs, Bahçelievler, Çorum, Sivas,
Başbağlar, Roboski, Reyhanlı, Suruç, Ankara katliamlarında
olduğu gibi laikliği, hukukun üstünlüğünü, eşitliği ve
barışı savunan tüm kesimlerin ortak acısı,
vicdanı ve hafızasıdır.
Bugün, OHAL baskısı ve KHK sopası
altında 20 milyonu yoksulluk, 7 milyonu açlık sınırı
altında olan bir halkın bütçesini konuşuyoruz. 762 milyar lira
olan bütçenin 600 milyar lirası vergilerden, yani halktan alınacak.
Yani ölen Muharrem bebeği çuvalda taşıyan babadan,
yaşasaydı, çocuklarını ısıtamadığı
için kendini asan Emine Akçay’dan, atanamadığı için intihar eden
ve cebinden sadece 6 lira çıkan Öğretmen İbrahim
Yeşilbağ’dan.
Sizi iki yüz yirmi sekiz yıl önceye götürelim.
1789’da Fransa’da tarihsel bir devrim oldu. Egemenliği saraydan alan
halkın meclisinde ilk şu karar alındı: “Milletin
rızası olmadan hiçbir vergi alınmaz.” Sizin sadece OHAL’le örnek
aldığınız Fransa bugün 2,5 trilyon dolarlık bütçeyle
dünyada insani gelişimde ilk 15’te, eğitimde ilk 10’da,
sağlık harcamalarında ilk 3’te yer alıyor. Oysa Türkiye,
UNICEF, PISA ve OECD’ye göre eğitimde sonuncu, sosyal adalet sıralamasında
sonuncu, Demokrasi Endeksi’nde 165 ülke içerisinde 97’nci, Hukukun
Üstünlüğü Endeksi’nde 113 ülke arasında 99’uncu sırada.
Türkiye'nin AKP iktidarıyla 1’inci ve ilk sıralarda olduğu
uluslararası konular yok mu? Tabii ki, var. Yolsuzlukta Avrupa’da 1’inci,
dünyada 2’nci, tutuklu gazeteci sayısı bakımından dünyada
1’inci, iktidarın en az denetlendiği 6’ncı ülke. Görülüyor ki bu
bütçe halkın değil, sarayın bütçesi.
İçişleri Bakanı, seçilmiş
belediye başkanları KHK’larla görevden alınıp yerlerine
kayyumlar atanırken “Bu belediyeler milletin iradesine geçecek.” diyordu.
Bu açıklamadan bir yıl sonra kendi belediye başkanları
teker teker tehdit edilerek istifa ettirildi, bugüne kadar 93 belediyeye kayyum
atandı, saldırı bütün muhalif partilere yansıdı, sırf
CHP'li diye Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi hedef
oldu. Şu anda 11 milletvekili tutuklu. Yani milletin bütçesi
konuşuluyor ama milletin vekilleri hapiste. Bugün neredeyse her iki
kişiden birinin iradesinin temsil edilmediği, iradesi gasbedilen o
milletin cebinden 600 milyar lira talep edilmekte.
“370 derneğe vurduk kilidi gitti, açın da
görelim.” diyordu İçişleri Bakanı. Aralarında ÇHD
vardı, Gündem Çocuk Derneği vardı. Çağdaş Hukukçular
Derneği yoksulların, kimsesizlerin, haksızlığa
uğrayanların hukuk mücadelesini yürütüyor, insan hakkı ihlallerine
karşı hukuk çerçevesinde çalışıyordu. Bugün 18 milyon
nüfuslu İstanbul’un seçilmemiş ama atanmış belediye
başkanının “mağdur” olarak tanımladığı
ve savunmaktan gurur duyduğunu açıkladığı
katliamcılar Sivas’ta “Kahrolsun laiklik, şeriat isteriz, kâfirleri
yakın!” çığlıklarıyla 35 insanı ateşe
vermişti. İşte ÇHD “İnsanlık suçu adaletsiz
kalmasın.” diye onlarca avukatla yirmi beş yıldır Sivas
katliamı davasına da sahip çıkıyordu.
“Vurduk kilidi gitti!” dediğiniz Gündem Çocuk
Derneği, tek amacı çocuk istismarını engellemek ve
çocukların çağdaş, bilimsel eğitim alması için
kurulmuş olan bir dernek. Kapatıldığı ve tüzel
kişiliği kalmadığı için açtığı davalar
taraf yokluğu nedeniyle bir bir düştü. Bu yüzden istismarcılar
serbest kaldı. Türkiye’nin çocuk istismarında dünya 3’üncüsü
olduğunu biliyor muydunuz? Peki bu iktidar Ensar Vakfına,
Aladağ’da kız çocuklarının ihmaller nedeniyle
yakıldığı yurtlara niye “Vurduk kilidi.” diyemedi?
İstismar edilen çocukların ailelerinden isteniyor 600 milyar dolar.
Mezhep üzerinden kadınları, eril ve Sünni
olmayanları ayrıştıran Diyanet İşleri
Başkanlığının bütçesi AKP iktidarı döneminde 12
bakanlığı, en iyi 15 üniversitemizi geride bıraktı.
İktidarın kültüre ve sanata ayırdığı bütçe ise
bunun çok çok altında. Diyanete giden bütçenin yarısı
kadınlarımızdan alınıyor ancak Diyanet kadın ve
erkeği eşit bile görmüyor. Diyanetin her fırsatta
ötekileştirdiği 15 milyon Alevi’den, “Gayrimüslimle evlenilmez.” diye
fetva verdiği Ermeni, Hristiyan, Musevi yurttaşlarımızdan
isteniyor 600 milyar dolar. Dünyanın en büyük deney sahası olan
İsviçre CERN’in yıllık bütçesi 1 milyar dolar. Yani Diyanete
verdiğimiz parayla her yıl iki tane CERN deney merkezi kurabiliriz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Vergilerimiz çağdaş, laik bir eğitim
sistemine doğru şekilde harcansaydı PISA ve UNICEF
raporlarında şu an olduğumuz gibi sonuncu olur muyduk?
Son iki yıllık süreçte 11 il ve 45 ilçede
252 defa süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilan
edildi ve en az 1 milyon 809 bin kişi bu yasaklardan etkilendi.
Diyarbakır Sur’da dünyanın sokağa çıkma yasağı
rekoru kırıldı, kültür mirası evlerimiz
yıkıldı, rantsal dönüşüm, kentsel yok oluş
yaşandı, insanımız evinden, doğduğu yerlerden
zorla çıkarıldı.
Beni çok etkileyen bir örnek vereyim. Altı ay
önce Sur’da incelemeler yapmak üzere gittiğimizde Sur sokaklarında
karşılaştığım 90 yaşındaki nine “Ben
burada doğdum, burada evlendim. Çocuklarım, torunlarım burada
doğdu. Burada ölmek istiyorum.” diyordu. İşte bu halktan,
evlerini yıkmak, yerlerinden etmek, direnme hakkını, protesto
hakkını kullandıkları her yerde orantısız
şiddet uygulamak için 600 milyar talep ediliyor. Tek isteği daha iyi
yaşamak bile değil, doğduğu yerde ölmek olan Surlu nineden
de isteniyor bu para.
Ne diyordu bu iktidar Nuriye ve Semih için?
“Sayısız kez gözaltına alınmış örgüt üyeleri
bunlar. O nedenle suçludurlar.” Teröristlikle suçlanan Nuriye ve Semih’le
ilgili iddialar tam 224 gündür kanıtlanmış değil. İki
insan ölümün eşiğinde. İçişleri Bakanının
komisyonda “CHP’li arkadaşları bu konuda geri çekmeye
çalışıyorum.” dediği günlerde Nuriye serbest
bırakıldı, Semih beraat etti. Bu insanlar haksızlık karşısında
sadece kendi yaşamlarını ortaya koydular. İktidar
farkında mıdır, tarihte görülmemiş bir şekilde bu
ülkenin başkentinde Nuriye’nin uğradığı haksızlığa
ilk isyan ettiği yerde İnsan Hakları Heykeli bile 222 gündür
tutuklu. (CHP sıralarından alkışlar)
Haksızlığa zırh yapılan
OHAL Komisyonuna 100 binden fazla başvuru oldu. Peki, altı ay önce
kurulan bu Komisyon kaç karar verdi? Hiç. Atatürkçüleri, muhalifleri,
öğretmenleri, barış isteyen akademisyenleri işinden
ettiniz, yaşayan ölüler hâline getirdiniz, açlığa mahkûm
ettiniz. Laiklik çağrısı yapan gençleri gözaltına
aldınız. IŞİD mensuplarının ülkenin her yerinde
elini kolunu sallayarak şeriat propagandası yapmalarına göz
yumdunuz. 29 Ekim kutlamalarını, 19 Mayısları, Maraş
ve 10 Ekim Gar katliamı anmalarını yasakladınız.
Demokratik hakkını kullananların barışçıl
protestolarına biber gazlı, TOMA’lı müdahale ettiniz. Bugüne
kadar binlerce ton biber gazı sıktınız. Binlerce ton daha
biber gazı sıkmak için burada halkın parasını talep
ediyorsunuz.
Adalet nedir sayın milletvekilleri? Burada
birçok hukukçu var, elbette evrensel ve kıymetli tanımlamalar
yapabilirler. Ben de kısa bir anekdotla sözlerime son vereyim: 18’inci
yüzyılda Büyük Alman İmparatoru Freidrich bir bölgeye saray yapmak
ister. O bölgenin hemen yanında bir köylünün değirmeni vardır.
Kral görüntüden rahatsız olur, o araziyi de satın alarak sarayının
arazisine katmak ister. Köylü arazisini vermek istemez. Kral baskı yapar,
tehdit eder, sonunda da değirmenciye “Benim kral olduğumu
unutuyorsun.” der. Alman köylü de bunun üzerine “Doğru, siz kral ve ben de
köylü olabilirim ama siz de unutmayın ki Berlin’de hâkimler var.” der.
İşte, adalet, Ankara’da yapılan,
olağanüstü giderleri olan sarayda ya da ismi değiştirilip
“adalet sarayı”na çevrilen adliyelerde değildir. Adalet, o köylünün
kralın sarayının yanındaki değirmenidir sayın
milletvekilleri. Bu arada, unutmadan, o saray yapılır. Saray ve
değirmen yan yana, kral ve değirmenci komşu olur. Sabahları
II. Freidrich bahçeye çıktığında değirmenci kendisine
seslenir: “Hey Freidrich, ekmek yaptım, getireyim mi?” II. Freidrich
“Adalet her sabah bana sıcak bir ekmek kokusuyla geliyor zaten.” der.
İşte, siz, ekmek almaya giderken 14
yaşında polisin gaz kapsülüyle ölen Berkin’in
yuhalattığınız annesinden, hâlâ adalet arayan
babasından da istiyorsunuz 600 milyarı. Sadece ekmek kokusuyla
adaleti hisseden Freidrich’ten yüzyıllar sonra Berkin’in anne ve
babası ekmek kokusunda ne hissediyordur düşündünüz mü? (CHP
sıralarından alkışlar) Bu 600 milyarı isterken içinize
sindirebiliyor musunuz?
Saygılarımla. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, burada haksız bir şekilde bazı ithamlarla
karşı karşıya kaldık. Bir tanesi, bir, bölgeyi
gezdiğini ifade ediyor hatip, Sur bölgesini.
ZEYNEP ALTIOK (İzmir) – İddia etmiyorum,
gezdim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) –
“Orantısız güç kullanarak evlerini yıkmak istediklerinizden bu
bütçeyi istiyorsunuz.” gibi bir ifade kullandı.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Onlardan
istemiyor musunuz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) – 60’a göre bir söz
talep ediyorum, kürsüye gerek görmüyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Zeynep Altıok’un 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, ben o raporu okudum. PKK terör
örgütüne bir şey söyleyemeden, kendi devletini katliamla ve
orantısız güç kullanmakla suçlayan bir rapordur o. Sayın hatibin
de o raporun altında imzası vardır. Bu orantısız güç,
o operasyonlar, orada açılan hendekle, orada açılan çukurla kendisine
hükümranlık alanı kurmaya çalışan PKK terör örgütüne
karşı yapılıyordu. Bakın, oradaki dili, oradaki dilin
aynısını farklı uluslararası mecralarda Türkiye'nin
aleyhine karşı kullanıyorlardı.
Bir diğeri, bakın, Sivas katliamı
meselesi açıldı. Biz Türkiye’de yapılan… O dönemde biz iktidarda
yokuz, AK PARTİ gibi bir parti yok, hiçbir yerde yokuz fakat oradan bize
bir sorumluluk yüklenmeye çalışılıyor. O dönemdeki
iktidardan önce bunun bir hesabının sorulması lazım. Biz
iktidarımız döneminde insanların yaşamları,
kültürleri, inançları arasında hiçbir ayrıma müsaade etmedik,
etmemeye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bakın,
DAİŞ’le en etkin mücadele eden Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
Yüzlercesi, binlercesi hapiste, yüzlercesi, binlercesi sınır
dışı edilmiş, yetmedi, bizim sınırlarımızın
dışında DEAŞ terör örgütüne karşı en
kapsamlı operasyonu yapan Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bunlar
ortadayken, Türkiye’de sanki bu militanlara göz yumma gibi bir şey
söylemek büyük bir haksızlıktır, bunu kabul etmemiz mümkün
değildir.
Berkin Elvan’ın annesinin
yuhalatılması. “Onu yuhalattınız…” Bunu neye dayanarak
söylüyor sayın hatip, hangi belgeye dayanarak bunu söylüyor. Bunu kabul
etmek, bunu kabullenmek mümkün değil. (CHP ve HDP sıralarından
gülüşmeler!)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Yahu, Cumhurbaşkanı yaptı!
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Canlı
yayın, canlı… Televizyon, gazete, internet…
MEHMET MUŞ (İstanbul) – İktidar olmak
her şeyi… Ne oluyorsa bunu iktidara mal etmek… Böyle bir
anlayışı kabul etmek kesinlikle mümkün değildir.
Diğer haksız beyanatları da
kendilerine iade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
Cumhuriyet Halk Partili sayın hatibin bir rapor
yayınladığından bahsediyor. Bu şekilde bir
sataşmada bulunmuştur. Bunun gerçek olmadığını
sayın hatibimiz açıklamak istiyor efendim, sataşmadan…
BAŞKAN – Sayın Altıok, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika süreyle söz veriyorum, lütfen yeni
bir sataşmaya meydan vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İzmir Milletvekili Zeynep
Altıok’un, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ZEYNEP ALTIOK (İzmir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sur’da yaptığım ziyaretin bir raporu
yayımlanmamıştır, bir basın açıklaması ben Sur’dayken
yapılmıştır. Ayrıca, konuşmama başlarken tüm
katliamları lanetlediğim gibi, katliamların arkasındaki
terör güçlerini de lanetlediğim açıktır. İsterseniz o
kısmı tekrar okuyabilirim, vakit kaybetmeyeyim, tutanaklarda var.
Berkin Elvan’ı kimin yuhalattığını
ben size öğretecek değilim, elbette kayıtlara bakarsanız,
hangi cümlelerle canlı yayında kimin yuhalattığına
bakarsanız ulaşmanız hiç zor olmayacaktır, herhâlde kendisi
de reddetmeyecektir diye düşünüyorum.
Mesele Sivas katliamının sizinle ilişkilendirilmesine
gelince, Sivas katliamı sanık avukatlarının neredeyse
tamamının AKP iktidarında çok çeşitli makamlara, mevkilere,
bakanlık mertebesine kadar getirildiği aşikârdır. Ancak
elbette tüm mahkûmların savunma hakkı vardır, biz buna istinaden
bir şey talep etmiyoruz. Talebimiz...
SALİH CORA (Trabzon) – Eren Bülbül’den niye
bahsetmiyorsunuz? Eren Bülbül’den niye bahsetmiyorsunuz, Berkin Elvan’dan
bahsediyorsunuz? Eren Bülbül de 15 yaşında çocuk.
ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – Lütfen... Söz
sıranız geldiğinde söylersiniz. Söz sıranız
geldiğinde lütfen söz alın, söyleyin.
Şimdi, bakınız efendim, devletlerin
devamlılığı vardır, iktidarların değil.
SALİH CORA (Trabzon) – Tek taraflı
bakıyorsunuz olaya.
ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – İktidara gelen ise
“Ben o vakit iktidarda değildim.” demek lüksüne sahip değildir. Tüm
teröristlerle, tüm katliamların hesabıyla o dönemin iktidarı
sorumlulukla savaşmak zorundadır. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET UĞUR DİLİPAK
(Kahramanmaraş) – Eren Bülbül’ü bir kez olsun anmadınız,
ayıptır.
ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – O dönemin iktidarı
eğer adaleti getirmek için gerekli işleri yapsa bugün bunları
konuşmamıza gerek kalmazdı. Bugün 4 partinin bulunduğu bu
Meclisteki 3 partinin ortak talepleri, salt AKP oylarıyla
reddedilmiştir, faili meçhul siyasi cinayetlerin ve katliamların
araştırılması için verdiğimiz önergelere ve
insanlık suçlarının tanımlanarak zaman aşımı
mefhumundan çıkarılması için verdiğimiz taleplere tam 27
kez salt AKP oylarıyla “Hayır.” denmiştir.
İktidarınız bir zaman kendisinin
yaptırtmadığını iddia ettiği suçların da
adalete ulaşmasını, tüm mazlumların adalete
kavuşmasını sağlamakla yükümlüdür. Verdiğiniz söz ve
sorumluluğunuz bunu içerir. Bunu sizden bekliyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Gruplar adına son konuşma,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ayşe Acar
Başaran’a aittir.
Sayın Başaran, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de en son
konuşmacı olan Sayın Zeynep Altıok’un faili meçhullerin
aydınlatılmasıyla ilgili görüşlerine aynen
katılıyor, altına imzamı atıyorum.
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Başkan,
eğer sükûneti sağlarsanız...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyelim; bakın, sayın hatip kürsüde.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Hayır,
bitsin ben öyle başlayayım. Süremi tekrar
başlatırsınız.
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın Altıoklar...
Sayın Muş...
Lütfen sayın milletvekilleri…
Bir saniye sayın milletvekili, bakın,
hatip kürsüde.
ZEYNEP ALTIOK (İzmir) – Özür diliyorum,
hatipten özür diliyorum efendim.
BAŞKAN - Yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; cümlemi başa alarak
başlayayım o zaman. Ben de Zeynep Altıok’un en son
söylediğine, bu iktidarın faili meçhullerin aydınlatılması
konusunda sorumlu olduğu yönündeki görüşlerine aynen katılıyor,
altına imza atıyorum. Bugüne kadar
aydınlatılmamış olabilir ama on beş, on altı, on
yedi yıldır iktidarda olan da AKP iktidarıdır ve bu dönem
içerisinde de birçok faili meçhulün gerçekleştiğini ve takipsiz
kaldığını aynen gördük.
Değerli arkadaşlar, bu ikinci bütçedir,
aslında çok büyük eksikliklerle devam ediyor. Artık bütçenin son
günlerine geldik ama bu Mecliste 10 milletvekilinin tutuklu olduğunu ve
burada olmadığını galiba bir kez daha hatırlatmak
gerekiyor. Bu tutuklu milletvekilleriyle ilgili olarak bugün bir karar verildi,
Anayasa Mahkemesi bir karar verdi; mahkeme olarak değil aslında, bir
siyasi irade olarak. Bir siyasi metin olarak bir karar var şu anda
karşımızda. Ben Anayasa Mahkemesinin verdiği bu kararın
ileride, gerçekten, kitaplarda hukuki bir metin olarak
okutulacağını zannetmiyorum, bir politik metindir dediğim
gibi. Bu politik metin, Türkiye'nin HDP’siz olmasının
adımları, o mihenk taşlarından biri olarak
karşımızda duruyor. Bunu bir ara sizin AKP Genel
Başkanınız söylemişti: “Anayasa Mahkemesinin kararına
saygı duymuyorum.” Biz de buradan söylüyoruz: Bu mahkeme, mahkeme
olduğunu hatırlamadığı müddetçe Anayasa Mahkemesinin
verdiği bu kararı tanımayacağız ve saygı duymayacağız,
duymuyoruz da.
Değerli arkadaşlar, aslında ben
bambaşka bir konuyla ilgili konuşacaktım, bugün içerisinde
arkadaşlarımız çokça dile getirdi. Bakın, biz günlerdir
bütçeyi konuşuyoruz, İçişleri Bakanlığının
bütçesini konuştuk, Diyanete ayrılan bütçeyi konuştuk,
Sağlık Bakanlığına ayrılan bütçeyi konuştuk
ama bu bütçelerin gerçekten toplumdaki bütün herkese eşit olarak
paylaştırılmadığı, aslında eşit
dağıtılmadığı konusunda ciddi şüphelerimiz
ve elimizde de ciddi emareler var.
Bugün gün içerisinde arkadaşlarımız
Murat Araç’tan söz etti, Antalya’da Emniyette intihar süsü verilerek katledilen
Murat Araç. Onun şüpheli ölümüyle ilgili burada çokça konuşmalar
yapıldı ama ben olayın bir başka boyutunu anlatmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, burada, aramızda
din adamları da var; tarihten, hukuktan anlayanlar da var. Herhâlde
Türkiye ve dünya tarihinde görülmemiş bir şeyi siz
keşfetmişsiniz bu süreç içerisinde ve onu defaatle uyguluyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, Murat Araç
hayatını kaybetti, ailesi Emniyete gitti, morga yönlendirildi
cenazenin orada olduğuna dair, cenazeyi aldı ama cenazeyi camiye
götürdüğünde cenazenin yıkanmasına izin verilmedi, cenazenin
Ceylânpınar’a götürülmesi için bir ambulans verilmedi. Cenaze
Ceylânpınar’a götürüldü, yoğun güvenlik önlemleri altında,
defnedilene kadar her türlü tacize maruz kaldı. Aile taziye yeri istedi,
kayyum atanan Ceylânpınar Belediyesi taziye yeri vermedi; aile çadır
açtı taziyesini kabul etmek için, çadıra saldırıldı,
çadır ortadan kaldırıldı.
Değerli arkadaşlar, dediğim gibi,
gerçekten, tarihte olmayan bir şeyi siz keşfetmiş oldunuz.
İnsanların cenazesini defnetmesine, dinî vecibelerini yerine
getirmesine bile engel oluyorsunuz.
Şunu bir kez daha buradaki din
adamlarından sormak gerekiyor: Bizim dinimizde ya da İslam dininde
aforoz var mı? Siz bir insanın kendi dinî vecibelerini yerine
getirmesi için camiye girmesini engelleyebilir misiniz? Bir kişi gitti,
talep etti diyelim; siz camide sela okunmasını engelleyebilir
misiniz? Dinen, dinen soruyorum, artık hukuku geçtim; en büyük
referansınız İslam dini olduğu için soruyorum.
Engelleyebilir misiniz? Engelleyemezsiniz ama sizin iktidarınız bunu
engelledi. Diyarbakır’da, Batman’da, Türkiye'nin dört bir yanında
insanların cenazelerini yıkamaları için yer tahsis etmediniz.
İnsanların cenazelerini yıkamamaları için imamları
tehdit ettiğiniz, imamlar gelip cenazeleri yıkamadı. Cenaze
arabası vermediniz, taziye yeri vermediniz. Peki, bunun bir
açıklaması var mı?
Bakın, hukukta gömülme hakkı diye bir
şey yok, onu söyleyeyim çünkü hiç kimsenin aklına gelmemiş bu.
Bir cenazenin defnedilmesinin engellenmesini, bir cenazenin
yıkanmasının engellenmesini, bir cenazenin duasının
edilmesinin engellenmesini hiç kimse düşünememiş,
düşünemediği için de ihtiyaçlara göre oluşan hukuk
kuralları düzenlenmemiş, böyle bir ihtiyaç duyulmamış
bugüne kadar. Ama anladığımız o ki biz bir gün iktidara
gelirsek sırf siz ve sizin gibilerin bir gün iktidara gelme
olasılığı üzerinden bir kanun maddesi yapmamız
gerekiyor insanların cenazesinin defnedilmesini engellememeniz için.
Birkaç gün önce Anayasa Mahkemesi bir karar verdi,
“İmamlar siyaset yapamaz.” dedi ama siz, imamlara siyaset
yaptırıyorsunuz. “Cenazeyi yıkamıyorum.” demek siyaset
yapmaktır. O kişi öldükten sonra artık üzerinde hiçbir suç
olmadığı kabul edilir dinen, değil mi sayın müftüm?
Böyledir. Hiçbir imam dinen “Yıkamıyorum.” diyemez, derse siyaset
yapar ve siz, o imamlara siyaset yaptırıyorsunuz. Hani, Anayasa
Mahkemesinin kararı?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İmam
yıkamak zorunda mı?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Yıkar,
yıkar.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Yıkar da
zorunda değil. Yıkar da zorunlu mu?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Yıkamak
zorunda değil, tehdit edildiği için yıkamıyor. Size cevap
vermek zorunda da değilim.
SALİH CORA (Trabzon) – İmam, gassal
değildir; gassal ayrıdır, imam ayrıdır.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bir şey daha var. Siz yine tarihe mezar taşı
kıranlar olarak geçtiniz ve mezar taşları için soruşturma
açanlar olarak geçtiniz. Bakın, Batman’dan bugün bir örnek, bugün elime
ulaştığı için söylüyorum. 10 Ekimde gar patlamasından
sonra 100’den fazla insan hayatını kaybetti IŞİD
saldırısı nedeniyle. Bunlardan bir tanesi Aycan Kaya,
Batmanlıydı. Bir mezar taşı yaptırdı ailesi,
mezar taşı önce değiştirildi, sonra bir soruşturma
açılmış kendisine yönelik “Terör örgütü propagandası
yapmak.” PKK/KCK’ye bağlamış, oradan PYD’ye
bağlamış, bütün harfleri yan yana koymuş ve bu aileyle
ilgili bir soruşturma başlatmış. Bir mezar
taşının neresi propaganda? Bir cenazenin neresinden propaganda
çıkarıyorsunuz? Bakın hem yerel mahkemelerin hem
uluslararası ve Anayasa Mahkemesinin verdiği bu yönde kararlar var.
Siz, bir mezar taşından propaganda çıkarıyorsunuz. Bu da
tarihte bir ilktir ve siz bu başarının altına imza
atmış oldunuz, kendinizi tebrik edin ve bununla övünün. Daha kaç tanesini
saymamız gerekiyor bunun için?
Bakın, yine bir tane daha altına imza
attığınız, cenazeler günlerce bekletiliyor. Aileler gidip
cenazelerini istiyorlar, “Gidin, kurda kuşa yem oluyor.” diyorlar. Bu
sadece sizin iktidarınız döneminde var. Savaş olur, çatışma
olur, çatışmada ve savaşta hayatını kaybedenler
olabilir ama onlar üzerinden siz ailelere ceza veremezsiniz. Siz şu anda
onların yanında ayrıca aileleri cezalandırıyorsunuz ve
buraya her geldiğinizde de eşit yurttaşlıktan söz
ediyorsunuz. Ve her buraya geldiğinizde de Kürtlerin ve Türklerin
eşitliğinden söz ediyorsunuz, halkların. Nasıl bir
eşitlik anlayışı bu? İnsanlar kendilerini nasıl
eşit hissedecekler? İnsanlar cenazelerini alamazken, insanlar
cenazelerini gömemezken, insanlar cenazeleri için sela bile okutamazken,
insanlar cenazeleri için taziye çadırı bile kuramazken, her gün hedef
gösterilirken, kendi cenazesine gittiği için gözaltına
alınıp tutuklanırken, kendi mezar taşı için,
çocuğunun mezar taşı için soruşturmaya maruz kalırken
nasıl kendini eşit bir yurttaş olarak hissedecek bu ülkede?
Nasıl bu Hükûmet, bu iktidar benim yanımda diyecek? Bu kadar gündür
konuştuğunuz bütçe nasıl benim diyecek? Nasıl böyle
hissedecek? Hissedemiyor işte.
SALİH CORA (Trabzon) – Şehit ailelerinin
çocuklarından da bahset.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Ondan sonra
insanların tercihlerini sorguluyorsunuz. Daha kötüsü olur, daha da kötüsü
olur, siz bunu yaptıkça insanlar arasındaki kalan küçücük bağlar
da, kalan o duygusal bağlar da her geçen gün biraz daha kopuyor; her geçen
gün biraz daha kopuyor. Bütün bunların sonucu olarak Ankara’da, birkaç
metre ötemizde, çok yakınımızda bir cenaze mezardan
çıkartıldı, işte bu politikaların sonucu. Eğer
siz cenazeleri ayrıştırırsanız, eğer siz
mezarları ayrıştırırsanız birileri de gelir,
cenazeleri çıkartır; birileri de gelir, bunun üzerinden bir linç
politikası uygular. Bu yol, yol değildir. Bence işte tarihinize
sürdüğünüz bu kara lekeyi bir an önce temizleyin. Bunun ne size ne bize ne
Türkiye halklarına faydası yoktur. Bu yanlıştan, bu kafa
karışıklığından, bu
çıldırmışlık hâlinden bir an önce vazgeçmeye davet
ediyorum sizi.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ilk söz Tekirdağ
Milletvekili Metin Akgün’e aittir.
Sayın Akgün, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
METİN AKGÜN (Tekirdağ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, biraz
önce, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma
kararına karşı sunulan Kudüs tasarısı kabul edildi.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
çağrısıyla Filistin ve Kudüs davasının haklılığı
uluslararası zeminde bir kez daha ortaya konulmuş oldu. Emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum. Bir kez daha kürsüden sesleniyorum: Kudüs
kırmızı çizgimizdir, Filistin yalnız değildir, dünya
5’ten büyüktür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ hükûmetlerimiz bugüne kadar
olduğu gibi bugün de “İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın.” ilkesini kendisine rehber edinerek insan odaklı, refah
ve huzuru esas alan, Türkiye’nin geleceğini hesaba katan, büyümeyi,
istihdamı, yatırımı destekleyen ve mali disiplini gözeten
bir bütçe hazırlamıştır.
AK PARTİ olarak iktidara geldiğimizden bu
yana uygulamaya koyduğumuz ekonomik programlar, güçlü ve istikrarlı
büyüme çatısı altında üretim, istihdam ve verimliliğin
arttığı, makrofinansal istikrarın temin edildiği,
refahın arttığı ve gelir adaletinin
pekiştirildiği bir dönem olmuştur. Son çeyrekte açıklanan
11,1’lik büyüme rakamı da Hükûmetimizin ekonomideki
başarısını tescillemiştir.
15 Temmuz alçak darbe girişiminin ardından
yaşanan ekonomik durgunluğa zamanında müdahale ederek rasyonel
adımlar attık. Bu kapsamda, son iki yıl içinde reel sektör
desteklerini önemli ölçüde artırdık. Bu yıl da reel kesim
destekleri için bütçemizden 37 milyar lira kaynak ayırdık.
Büyümemizin en büyük aktörlerinden olan ihracatçımızın rekabetçi
gücünü artırmak amacıyla ihracat desteklerini 3,2 milyar TL’ye
çıkardık. Bu yıl turizm sektöründe ciddi bir atılım
yapmayı planlıyoruz. Tarım ve hayvancılık sektöründe
faaliyet gösteren işletmelerimizin finansmana düşük maliyetle
erişebilmesi için Ziraat Bankası aracılığıyla
tarımsal kredilere verdiğimiz faiz destek tutarını
yaklaşık yüzde 11 oranında arttırarak 2,6 milyar liraya
çıkardık. Vatandaşlarımızın 2002 öncesi dönemde
sağlık hizmetlerine erişimde yaşadıkları
sıkıntıları unutmadık. Bu nedenle, iktidara
geldiğimiz günden beri sağlık hizmetlerine erişim ve
sağlık hizmetlerinin kalitesi en temel kaygılarımızdan
olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri olarak son on beş yılda
yürüttüğümüz doğru politikalarla halkımızın refah
düzeyini artırdık. Ekonomimizin güçlü dinamikleriyle
aldığımız yerinde ve zamanında tedbirler sayesinde
2017 yılının ilk yarısında yüzde 5,1 olarak güçlü bir
büyüme kaydettik. Bu büyüme performansıyla Türkiye G20 ülkeleri
arasında Çin ve Hindistan’dan sonra büyüyen 3’üncü ülke olmuştur.
2002 yılında toplanan her 100 liranın 86 lirası faize
giderken 2018 yılında her 100 liranın 12 TL’si faize gidecektir.
Sanayimizin rekabet gücünün ve verimliliğinin artırılması,
dünya ihracatından daha fazla pay alabilmesi, yüksek katma değerli ve
ileri teknolojiye dayalı ürünlerin üretilmesi amacıyla üretim reform
paketiyle sanayicimizin üzerindeki yükleri azaltan, yatırım
ortamını iyileştiren çok önemli düzenlemeleri hayata geçirdik.
Peki, biz bunları yaparken ana muhalefet
partisi olan Cumhuriyet Halk Partisinin yaptıkları neler var?
Değerli arkadaşlar, onlarda iftira var. İlçe kongrelerinde
kendisine siyasi rant sağlamak için Cumhurbaşkanına hakaret var.
Yalan var. Sahte banka dekontlarını kürsüden sallamak var. Meclis
kürsüsünden milletin parasıyla bastırılan bütçe
kitabını yırtarak şov yapmak var. Daha neler neler var
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, şovu
bırakın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
METİN AKGÜN (Devamla) – Burası şov
yapma yeri değildir, burası millete hizmet yapma yeridir. Artık
sizler de milletimiz için çalışın, iftirayla gelmeyin,
projelerinizle gelin. Gün, bugün birlik beraberlik günüdür. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Metin Bey, biz şov
yapmıyoruz ama sen yapmaya çalışıyorsun.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Akgün.
Tamamlayın lütfen.
METİN AKGÜN (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, 2018 yılı bütçemizin hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
yalancılıkla ve şov yapmakla suçlayarak sataşmada
bulunmuştur efendim.
BAŞKAN – Yani isim zikretmedi, grup söylemedi…
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – “Yalancı.” dedi.
MELİKE BASMACI (Denizli) – “Cumhuriyet Halk
Partisi.” dedi Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam, üzerinize
alındıysanız buyurun, diyeceğim bir şey yok.
KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkan,
dedi.
BAŞKAN - Size bakarak konuştu, öyle
diyorsunuz.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Hayır,
“Cumhuriyet Halk Partisi.” dedi.
BAŞKAN – Buyurun, yeni bir sataşmaya
meydan vermeyelim.
Sayın Özkoç, buyurun.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç’un, Tekirdağ Milletvekili Metin Akgün’ün 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, her şeyin
bilgiye dayalı olması lazım,
konuşmacılarımızın da bilgiye dayalı
konuşması lazım. Sayın hatip burada konuşurken
ekonomiyle ilgili verdiği rakamlardan hiçbir bilgiye sahip
olmadığı anlaşılmıştır. (CHP
sıralarından alkışlar)
TAMER DAĞLI (Adana) – Yüzlerce işçi
çalıştırıyor, ekonominin içinden geliyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Elbette ki yüzlerce
işçi çalıştıran Türkiye Cumhuriyeti’nde
vatandaşlarımız var ama işçiden yana bakanlar ile patrondan
yana bakanlar var. Biz, emekten ve işçiden yana bakanlarız; sizlerse
patrondan ve faizden yana bakanlarsınız.
TAMER DAĞLI (Adana) – Emekten ve işçiden
yana, gerçek işçi dostu.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bu kadar nettir. Onun
için, nereden baktığınız çok önemli. Eğer sayın
hatip gerçekten emekten, işçiden ve halktan yana baksaydı ülkemizde
insanlarımızın nasıl borçlandırıldığını,
nasıl açlıkla karşı karşıya
kaldığını…
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – O, 2002’den
önceydi ya.
TAMER DAĞLI (Adana) – Dünyadan haberin yok,
dünyadan haberin yok.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …AKP Hükûmetinin asgari
ücreti artırmamak için çırpınırken kendisinin de buna
nasıl katkı verdiğini buradan biliyor ve ona göre konuşuyor
olurdu.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – 2001’de millet
açlıkla karşı karşıya kaldı, yazar kasayı
attı.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – O yüzden, değerli
milletvekili arkadaşlarım, şu çok açıktır: AKP
Hükûmeti, Cumhuriyet Halk Partisinin tüm muhalefetine karşın
çiftçiyi, esnafı, işçiyi, taşeronu mağdur etmeye devam
etmektedir. Etmeyeceğinizin bir kanıtını verin,
taşeronla ilgili, gidip de yılbaşı tatili
yapacağınıza gelin Mecliste çalışalım ve
taşeronun hakkını birlikte verelim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Muş…
METİN AKGÜN (Tekirdağ) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Akgün, Sayın Muş
söz istedi 60’a göre.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’ın 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; az önce konuşma yapan bir
milletvekili -bir bakmak durumundayım, konuyu netleştirme
açısından- imamların tehdit kaynaklı… Yani “Hükûmet, devlet
imamları tehdit ediyor, onlar da cenazeleri yıkamıyor.” gibi ifadeler
kullanıldı. İmamların görevleri arasında cenaze
yıkamak yok. Cenazeleri gassaller yıkar, belediye hizmetidir
aslında yani belediyeler bu hizmeti verirler. Dinî boyutunda da cenazeyi
-az önce hocamla da konuştum- bir yakını, yakını yoksa
ehil bir kişi… Ama günümüzde de bu hizmet yerel yönetimler tarafından
verilmektedir. İmamın böyle bir görevi yoktur fakat insani
durumlarda, kendi rızasına bağlı olarak kendileri bu görevi
yerine getirebiliyorlar. Bakın, böyle bir dil kullanmak, böyle bir iddiada
bulunmak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bunu ispata davet
ediyorum. Hangi imam, nasıl tehdit edilmiş, kim tehdit etmiş;
bunu ortaya koymak durumundadır sayın hatip, bir iddia ortaya
atıyorsa bunu ispatlamakla mükelleftir. Bu bilgiyi paylaşmak istedim.
Bakın, bu dil ayrıştırıcı bir dildir, bunu
kullanmak faydalı değildir. Türkiye’nin geleceği için,
Türkiye'nin bekası için kimseye fayda sağlayacak bir dil
değildir bu. Lütfen hassas olalım. Kaldı ki Ankara’daki o kabul
edilemeyecek olayı, bir defin sırasında asla tasvip
etmeyeceğimiz bir olayı biz defaatle burada ifade ettik. Daha sonraki
süreçte Sayın Cumhurbaşkanımız, İçişleri
Bakanımız bütün süreci takip ettiler ve ailenin isteği
doğrultusunda, nasıl arzu ediyorlarsa o şekilde defin
işlemini gerçekleştirmek için bütün imkânlar seferber
edilmiştir. Orada yapılan provokasyonu kabul etmemiz mümkün
değildir. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki her vatandaş istediği yerde
defin olabilir, bu hak kendisinde vardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) –
Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Başaran, siz de
buyurun 60’a göre.
23.- Batman Milletvekili
Ayşe Acar Başaran’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Biz
aslında tam da bundan söz ediyorduk yani son süreçlerde toplum içerisinde
bir ayrıştırılma var. Bu ayrıştırılmaya
son vermek için aslında yaptığım bir konuşmaydı.
Birkaç örnek vereyim, daha sonra daha detaylı
da veririm. Bakın, Diyadin’de kayyum sela okutmadı, imam “Beni tehdit
ettiler.” dedi. Soruşturma açılan, cenazeye gittiği için,
cenazenin defin işlemlerinde bulunduğu için soruşturma
açılan imamlar var. Diyarbakır’da Ortaköy Mezarlığı’nda
kayyum izin vermedi. Batman’da onlarca cenaze gördük, imamlar gelmedi, “Tehdit
ediliyoruz.” dediler. Ayrıca, soruşturma açılan imamlarla ilgili
evrakları siz bizden daha iyi bulur, daha iyi denetlersiniz Sayın
Muş. Burada kimin ayrıştırıcı bir dil kullandığını,
toplum içerisinde insanların ölüleri üzerinden nasıl bir
ayrıştırılma, bir bölüştürülme
yarattığını siz bizden daha iyi bilirsiniz. Bence, gidip o
soruşturmalara biraz bakın, bir de gidip imamlarla bir konuşun,
eğer sizden korkup size cevap vermemezlik etmezlerse, asıl neyin ne
olduğunu görmüş oluruz hep beraber.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı Kalkınma Ajansları
Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Sayın Purçu ısrarla
bekliyor, tüm Türkiye Sayın Purçu’nun konuşmasını bekliyor,
çok bekletmeyelim.
Şimdi şahıslar adına ikinci ve
son konuşmacı, İzmir Milletvekili Özcan Purçu.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Sayın
Başkanım, kıymetli milletvekili kardeşlerim, sevgili
vatandaşlarımız; hepinize hayırlı akşamlar olsun
efendim.
Evet, bütçeyi konuşuyoruz. Ben 5’inci maddede
de konuşma yapacağım, onun için bu maddedeki konuşmamı
Roman kardeşlerim için yapacağım.
Ülkemize sevindirici bir haber vermek istiyorum: 2
Roman gencimizden 1’i Mersin’den; Avrupa Boks Şampiyonası’nda Avrupa
3’üncüsü oldu, ülkemize 3’üncülük madalyası getirdi, hayırlı
uğurlu olsun. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir diğeri de Kadir Dalkıran, Yalova’da
geçimini kâğıt toplayarak sürdüren bir gencimiz; Karma Dövüş
Sanatları Dünya Şampiyonası'nda 30 ülke içinde dünya 1’incisi
oldu hayırlı uğurlu olsun arkadaşlar. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Biz de yürekten
alkışlıyoruz, tebrik ediyoruz.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Evet.
Temennimiz, Roman gençlerine Spor
Bakanlığımız daha çok destek versin, Roman mahallelerine
spor sahaları yapılsın, daha büyük başarılar elde
edelim.
Evet, arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
vatandaşı olarak iki yıldan beri Romanların
sorunlarını burada söylüyoruz, söylüyoruz ama maalesef… Bakın,
gene bir bütçe dönemi geldi, gene para yok arkadaşlar, gene para yok, gene
bütçeden pay yok. Yani ne olacak böyle?
Bakın, bir resmî istatistik: Avrupa’da en kalabalık
Roman nüfusuna sahip ülke Türkiye arkadaşlar, 4 milyona yakın Roman
nüfusumuz var. Ama sorunları biliyorsunuz, eğitimden istihdama kadar
yeterince pay alamıyoruz.
Romanların yüzde 97’si işsiz
arkadaşlar. Bakın, kayıtlı gençlerimizin, Roman
çocuklarımızın çoğu, yüzde 80’inden fazlası
ilköğretimden sonra eğitimden pay alamıyor fakirlikten,
yoksulluktan dolayı. Gene, barınma konusunda ciddi
sıkıntılarımız var diyoruz. Yüzde 82’sinin üzerindeki
evler 1 odalı ya da 1,5 odalı oluyor arkadaşlar.
Ama maalesef, bakın, Avrupa Birliği üye
ülkelerinin tamamında Roman Strateji Belgesi var ve bütün ülkeler,
arkadaşlar, pay ayırıyor. Bakın, okuyayım size, bu
resmî bir kaynak, resmî belge. 27 ülke Roman Strateji Belgesi’nde Sayın
Maliye Bakanım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Bir dakika, duyamadım.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – 27 ülke Roman Strateji
Belgesi’ne pay ayırıyor. Bakın, belgeler burada, en altta
yeşil olan Türkiye, hiç pay yok arkadaşlar; yeşil olan Türkiye,
hiç pay yok. (CHP sıralarından alkışlar) Biz bu ülkenin
vatandaşı değil miyiz? Bakın, dünya şampiyonu oldu
çocuklarımız, yapmayın.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Purçu, dün konuştuk ya.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Bakın, okuyayım
size: Arnavutluk 8 milyon 700 bin euro pay ayırmış; Bosna Hersek
5 milyon 300 bin euro pay ayırmış -Roman Strateji Belgesi’nde-
Kosova bile 4,5 milyon euro pay ayırmış, efendim, Makedonya 8
milyon euro pay ayırmış; resmî bunlar arkadaşlar.
Karadağ 11 milyon euro pay ayırmış, Sırbistan 13
milyon euro pay ayırmış; Türkiye’ye geliyorum, sıfır,
sıfır, sıfır. Böyle olur mu arkadaşlar, böyle olur mu?
(CHP sıralarından alkışlar) Ayıp ediyorsunuz,
gerçekten çok ayıp ediyorsunuz. Ayıp ediyorsunuz vallahi ya! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, bakın, strateji belgesini niye
yayımladınız o zaman? Romanların sorunları yok mu?
Strateji belgesini niye yayımladınız? Sayın
Cumhurbaşkanı ve Hükûmet, Roman Strateji Belgesi…
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Bu bütçe
Romanların aynı zamanda.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Romanlar pay almıyor
vallahi ya, yok ağabey, yok, almıyor, almıyor. Nasıl bütçe
bu, nasıl bütçe arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin
Sayın Purçu’ya.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – 27 ülke ayırıyor,
biz niye ayırmıyoruz ya? Bizim sorunlarımızı
anlattık, Roman Strateji Belgesinde…
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Kendi belediyelerinin
yaptıklarını söyle. Kendi belediyelerinin Romanları
nasıl yalnız bıraktığını söyle.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Sayın
Başkanım, susturabilir misiniz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyin.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Vallahi zamanımı
çaldılar, iki dakika verin bana.
BAŞKAN – Sayın Purçu, siz konuşun,
serbest, buyurun.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Bakın arkadaşlar,
bilimsel konuşuyorum: Bu Hükûmetçe Resmî Gazete’de yayımlanmış,
Roman Strateji Belgesi ve eylem planını yayımlamış ya!
Sayın Cumhurbaşkanı imza attı, sizlerin bakanları imza
attı. Dediler ki: “8 başlıkta Roman sorunu var; eğitim,
barınma, sağlık…” Bu konularla ilgili Hükûmet plan yaptı ve
bu plana, bu Strateji Belgesine bütçe ayırmadı. Bu aslında sizin
eksiğiniz. Bunu niye yapmıyorsunuz? Böyle bir şey olabilir mi?
Stratejisi olan bir şeye para ayrılmaz mı? Vallahi
Romanları kandırıyorsunuz ha, haberiniz olsun. Romanları
kandırmayın artık, yeter. Sizi vallahi başkaları
kandırıyor, biz bilemeyiz ama bizi siz kandırmayın ya!
Böyle olmaz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Sayın
Başkanım, zamanımı uzatacaksınız değil mi?
BAŞKAN – Siz devam edin Sayın Purçu,
krediniz sonsuz bu Mecliste.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Tamam, sağ olun
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, bakın, pay
ayrılmadı; başka bir belge sunacağım size. Roma 2020
politikası var, Avrupa Birliğinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde
olduğu bir politika var, Roma 2020. Buraya Türkiye de üye şu an ve
Türkiye, Hükûmet olarak bir rapor gönderdi buraya arkadaşlar. Bu raporda
da şu yazıyor, çok ilginç: “Strateji belgesinde resmî olarak pay
ayırmadık…” Ama Roma Integration 2020’de 3 milyar 543 milyon lira
Romanlar için para harcandığı yazıyor 2016 için. Böyle bir
şey nasıl oluyor arkadaşlar? Bir yanda sıfır lira,
bütçede para yok; bir yanda da rapor yayınlanıyor. Bakın, burada
rapor, Hükûmetin raporu; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının. 3 milyar 543
milyon -küsuratı da var- para harcandığı söyleniyor, sadece
şunu söylüyor Roman raporunda, parantez içinde diyor ki: “Sadece Romanlara
harcanmış bir bedel değil.” Ama biz bunun nesini gördük? Bize
500 bin euro harcayın arkadaşlar, 1 milyon euro harcayın yeter.
Yani bakın, sayın grup başkan
vekilleri, size de dargınım ve kızıyorum. Ya, şurada
çıkıp da şu bütçede Romanlar için iki cümle edin ya.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Konuş, konuş Sayın
Purçu.
Buyurun.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Sayın grup başkan
vekilleri, bütün partilerin grup başkan vekilleri ve bütün partilerin
milletvekilleri; ya, arkadaşlar -özellikle iktidarın- Sayın
Muş, Romanlara bir şey demeyecek misiniz Allah aşkına?
BAŞKAN – Maliye Bakanına göster onu bir
de.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Sayın Bakanım,
Sayın Bakanım…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Dün konuştuk, Roman vatandaşlar için ne kadar güzel hizmetler
yaptığımızı anlattık, konuştuk.
BAŞKAN – Tamam Sayın Bakanım,
sonrasında size söz vereceğim, Sayın Purçu bitirsin.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Sayın Bakanım, siz
dediniz ki: “Resmî olarak strateji eylem planına para
ayıramayız.” Ama 27 ülke ayırıyor, siz niye
ayırmıyorsunuz?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bitirsin, ondan sonra…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Kısa bir açıklama yapayım.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Siz niye
ayırmıyorsunuz Sayın Bakanım? Lütfen…
BAŞKAN – Tamam. Sayın Purçu, bitti mi?
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Unutma, iki dakika verdim, ona göre.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum,
sağ olun.
Şimdiden yeni yılımız kutlu
olsun arkadaşlar, ülkemize hayır getirsin inşallah. (CHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum, çok
sağ olun Sayın Purçu.
Şahsınızda, tüm Roman
kardeşlerimize biz de selamlarımızı, sevgilerimizi,
saygılarımızı gönderiyoruz.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Ben, sayın grup
başkan vekilleri ve Sayın Bakanım da bu konuda bir laf etsin
istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın Bakanım, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Maliye Bakanı Naci
Ağbal’ın, İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Dün, sayın vekilimizle birlikte bu konuyu
görüştük. Hükûmet olarak tabii ki Roman
vatandaşlarımızın yaşam koşullarının
iyileştirilmesi, her alanda kendileriyle ilgili çok daha kapsamlı
faaliyetlerin yapılması amacıyla bir strateji eylem
planını hayata geçirdik. Şu anda da Aile
Bakanlığımız bu strateji eylem planını uyguluyor.
Sayın vekilimize ben dün izah etmiştim. Biz bütçe kanunlarımızda
teknik olarak, hukuki olarak bütçede proje bazlı ödenek tefrik etmiyoruz,
ayırmıyoruz. Biz ne yapıyoruz? Herhangi bir proje
kapsamında personel harcaması yapılmışsa personel
harcaması için ödenek kaydediyoruz veya mal, hizmet alıyorsak onun için
ödenek ayırıyoruz veya yatırım.
Dolayısıyla, sayın vekilimin içi
rahat olsun, Hükûmet olarak Roman vatandaşlarımızın
yanındayız. Aile Bakanlığımız bu kapsamda
yoğun bir şekilde çalışıyor. Kendisiyle dün şöyle
konuştuk: Bu, bütçe dokümanlarında gösterilmesi gereken bir husus
değil. Ama Aile Bakanlığımız bu stratejik eylem
planı kapsamında yürüttüğü faaliyetlerle ilgili oluşan
maliyetleri ve harcamaları ayrıca raporlayabilir, faaliyet raporunda
da bunu gösterebilir. Aile Bakanımızla bu konuyu
görüşeceğimi de kendisine ifade etmiştim.
Duyarlılıkları için ben de tekrar teşekkür ediyorum.
Hepimizin ortak duyarlılığı, buradaki bütün partilerin de
üzerinde mutabık olduğu bir konu. Bu açıdan, ben sayın
vekilimizin bu konuyu gündeme getirmesi nedeniyle de kendisini tebrik ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın
Bakanım.
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN - Tüm siyasi partilerin ortak
duruşu…
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Sayın
Başkanım, kendi seçim bölgemde çok sayıda Roman
vatandaşımız var. Hatibin söyledikleri, özellikle
Tekirdağ’la ilgili ve Trakya’daki Roman kardeşlerimizle ilgili
uyuşmamakta. Ben de bu konuda söz almak isterim.
BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum, böyle
bir usulümüz yok.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan…
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Yerimden söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.
25.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Purçu
konuşmasında, çalışmalarımızla ilgili bana da
atıfta bulunarak “Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz siz? Roman
vatandaşlarımıza destek olmuyor musunuz?” mealinden bir
şeyler söyledi. Biz çeşitli programlar da yaptık, çeşitli
çalıştaylar da yaptık. Hükûmetimizin programlarında da
varlar, parti olarak partimizin ilgili birimleri de yakın ilişki
içerisindeler. Ben İstanbul Milletvekiliyim, o bölgedeki Roman
vatandaşlarımızla da sürekli irtibat hâlindeyiz ve ciddi
şekilde biz Roman kardeşlerimizi önemseyen bir partiyiz, bunu da
Hükûmet programımızdan tutun da geliştirdiğimiz strateji
belgelerinde gösteriyoruz. Bu yeterli mi? Bu yeterli olmayabilir ama daha
fazlası için çaba sarf edeceğimizi ben de Sayın Purçu’ya ifade
edeyim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yel, size de 60’a göre söz veriyorum.
Buyurun.
26.- Tekirdağ Milletvekili
Mustafa Yel’in, İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Sayın
Başkanım, Sayın Özcan Purçu’ya şunu hatırlatmak
istiyorum: Tekirdağ’ımızda 12 tane belediye var ve 12 tanesi de
Cumhuriyet Halk Partisinin elinde. Bizim mahallelerimizi gezdiğinizde
-bunların pek çoğu da yaklaşık olarak otuz yıldır
CHP yönetiminde olan belediyeler- Çorlu Kore Mahallesi’ne geldiğinizde,
Tekirdağ Aydoğdu Mahallesi’ne geldiğinizde, Saray’a
geldiğinizde, ne yazık ki Roman vatandaşlarımızın
Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin yanlı tutumu nedeniyle inim inim
inlediğini görürsünüz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Öyle bir
şey yok.
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Kanalizasyonların
hâlâ sokak ortasından aktığını görürsünüz,
çadırda yaşayan Roman vatandaşlarımızı
görürsünüz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Şaka
mısınız?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Şaka
gibisiniz ya.
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Burada çıkıp
da “Hiçbir şey yapılmadı.” derken sizin kendi belediyeleriniz
tarafından hiçbir şey yapılmadığını
hatırlatmak isterim.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Maliye
Bakanı maliye bakanına atıyor, siz de belediyeye mi
atıyorsunuz?
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Ve bizim Hükûmetimiz
döneminde de ilk defa Roman kardeşimiz Aytaç Durukan’ın da hâkim
olduğunu hatırlatmak isterim. İlk defa hâkimliği kazanan
bir Roman kardeşimizin gurur ve onurunu yaşamaktayız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla,
bizim hükûmetlerimiz döneminde, TOKİ başta olmak üzere, eğitim
yardımları başta olmak üzere Roman kardeşlerimize
uyguladığımız sinema projesi hepsine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkoç, buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, Cumhuriyet
Halk Partili belediye başkanlarının inim inim inlettiği...
BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız,
Sayın Purçu mu?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ben
konuşacağım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç’un, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel’in yaptığı
açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, Sayın Özcan
Purçu gerçekten Türkiye’de herkesin gönlünde bir yarasının olduğu
Roman vatandaşlarımızla ilgili çok güzel, kendine has duygusal
bir konuşma yaptı. Sayın Başkan, eksik olmasın, bunun
siyasetüstü bir şey olduğunu düşünerek kendisine yeteri kadar
bir süre verdi. Sayın Bakan, bu konuda yapmaları gereken
şeylerin aslında tüm siyasi partileri de içerdiğini söyleyen bir
konuşma yaptı.
Şimdi, sayın hatibin
yaptığı konuşma bu adaba yakıştı mı?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Ne var, ne var
adabımızda?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Yani bu adabın
içerisine yakıştı mı, size soruyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Doğruyu söyledim,
gerçekleri söyledim. Gerçekleri söyledim sadece.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi
belediyelerine saldıracağına…
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Yalan mı
söyleseydim? Gerçekleri söyledim.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Arkadaşlar,
konuşmayın, bir hatibi dinlemeyi öğrenin ya.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ya, bir susun da
dinleyin. Dinlemeyi öğrenin.
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin
lütfen.
Sayın Özkoç, siz Genel Kurula hitap edin.
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Siz de söylüyorsunuz,
siz de bağırıyordunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Millete
saldıracağınıza bir hatibi dinlemeyi öğrenin.
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Ben konuşurken
siz de bağırıyordunuz.
BAŞKAN – Müdahale etmeyin lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sayın Bakanın
üslubuna uymuyorsunuz, grup başkan vekilinizin üslubuna uymuyorsunuz…
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Uymak zorunda
mıyım? Birisine uymak zorunda mıyım?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …milletvekilinizin
üslubuna uymuyorsunuz, biz de diyoruz ki: Üslup Ya Rabb’i, üslup!
OKTAY ÇANAK (Ordu) – Her şeyi sen güzel
konuşuyorsun, her şeyi sen yapıyorsun be!
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Siz de
bağırıyorsunuz. Siz de bağırıyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bir efendi olun, bir
sakin olun ya.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen,
siz konuşmuyorsunuz, söz sahibi kürsüde olan Sayın Özkoç’tur.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bu kadar olmaz ya!
BAŞKAN – Buyurun, Genel Kurula hitap edin
lütfen Sayın Özkoç.
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Doğruları
söyleyince bozuluyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Yani kaç yıldan
beri buradasınız, bir adabı öğrenemediniz mi?
TAMER DAĞLI (Adana) – Ne alaka?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Böyle olur mu ya?
OKTAY ÇANAK (Ordu) – Kendi grubuna sahip çık sen.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, kentsel dönüşüm adı altında Roman
vatandaşlarımız yerlerinden, yurtlarından edilmiştir.
Bunun bir tek müsebbibi vardır, iktidar partisidir, tamam mı.
Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) –
Ne söyledin şimdi, anlamadık ki.
BAŞKAN – Sayın Önder, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Ankara Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, Roman vatandaşların sorunları
konusunda gösterilen yaklaşıma ilişkin açıklaması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; bir mesele en yanlış bir
şekilde nasıl ele alınırın topyekûn sergilendiği
bir şey oldu. Birinci sıkıntı, Sayın Özcan Purçu’yu
izlerken ciddiye almayan bir gülme hâli. Bu, Romanlar söz konusu olduğunda
bu ülkedeki kültürel çarpıtmaların, onları bir prototipe
oturtmanın sonucu Roman görünce gülmemiz gerekiyormuş gibi; birinci
sıkıntı bu. Bu, iç parçalayıcıdır. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
TAMER DAĞLI (Adana) – Ne alakası var ya?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Çok yanlış bir değerlendirme.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Gidin, kameraya
bakın, kendi…
AYŞE DOĞAN (Tekirdağ) – Biz
Romanları seviyoruz bir kere.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – İzin verin
efendim, izin verin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Tebessüm ile gülmeyi karıştırmayın, içten bir tebessümdür
o. Gülme nereden çıkıyor şimdi?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Siz, dramalarda
olduğu gibi…
AYŞE DOĞAN (Tekirdağ) – Tiyatro ekibi
olmadık biz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Bir sus ya.
TAMER DAĞLI (Adana) – Sahnede sanıyorsun
kendini, sahnede; oynuyorsun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Bir dakika efendim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen. (AK PARTİ
sıralarından “Ayrımcılık yapıyorsun.” sesleri)
Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyin,
tamamlasın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Siz ne dediniz?
Aileme mi?
TAMER DAĞLI (Adana) – Ne alaka?
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Ne alakası var
ya? Nereden çıkarıyorsun?
BAŞKAN – Sayın Önder, siz lütfen
tamamlayın.
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Ne ailesi ya?
Ayrımcı diyoruz, ayrımcı.
TAMER DAĞLI (Adana) – Ayrımcılık
yapma diyoruz, sahnede zannetme kendini.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Tutanaklara
bakacağım, tutanaklara bakacağım.
TAMER DAĞLI (Adana) – Ne yapacaksın?
Baksan ne yapacaksın?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Siz laf atmadan duramıyor musunuz ya?
BAŞKAN – Sayın Önder, lütfen
tamamlayın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Şimdi,
Türkiye’deki kültürel hayat içerisinde, bihakkın, olduğu gibi
resmedilen bir tek Roman yurttaş görür müsünüz? Oluşturulmaya
çalışılan bir algı vardır, buradan bir
yaygınlaştırma var. Siyasal partilerin yaklaşımı
da bu çerçevede hep günlük ve faydacı.
Sayın Bakanın üslubunda da bir inayet
üslubu var. Bu, hiçbir topluluğun, hiçbir halkın, hiçbir kümenin
layık olmadığı bir muameledir. Anayasal olarak, kültürel
olarak…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Ne demek istiyorsunuz, bir daha dinleyelim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Bir daha dinlersiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Yok, anlamadım, ne demek istiyorsunuz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – İnayet.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – İnayet, inayet.
Bu meseleye inayetle yaklaşılması…
BAŞKAN – Sayın Önder, lütfen
tamamlayın. Herkesi de yargılamaktan vazgeçin, siz ifadelerinizi
söyleyin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Ben kimseyi
yargılamıyorum, haşa! Ben olan biteni tekrar anlatıyorum.
Üçüncü sıkıntı, meselenin burada
paraya indirgenmesi. Bu da Sayın Özcan Purçu’nun dile getirme biçimindeki
eksiklik. O 8 maddelik “Kültürel, eğitim, ibadet, barınma…” diye
başlayan strateji belgesi niye uygulanmadı biliyor musunuz? Ben size
söyleyeyim: Kürtler için yol olur diye.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Ya, oradan
aldın, oraya da getirdin ya, helal olsun sana!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Ama iş böyle bir
bütçeye indirgenecekse ben size söyleyeyim, burada özgün kültürü olan
Yörüklerden tutun, Karapapaklara kadar kültürünü koruması, kendi
varlığını idame ettirmesi gereken birçok topluluğumuz
var, çok kültürlü bir toprakta yaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Ciddi şeyler
söylüyoruz. Kimseyi yargılamak da haddim değil ama bu mesele bu
seviyeden ele alınamaz ve bu meseleye bir lütuf, inayet gibi
yaklaşılamaz. Her halkın bir onuru vardır. Meseleyi bu
seviyeye indirmeye de kimsenin hakkı yoktur.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Burada, bakın, şöyle…
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Purçu, bir saniye, bu
işi bitirelim.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Roman vatandaşlarla
ilgili konulara Hükûmetin gerek tüm siyasi parti gruplarının çok
ciddi bir desteği olduğuna ilişkin konuşması
BAŞKAN – Burada bir defa Roman
vatandaşlarımıza ilişkin gerek Hükûmetin gerekse de tüm
siyasi parti gruplarının çok ciddi bir desteği olduğunu
gördük, bir mutabakatı gördük. Sayın Özcan Purçu’nun da
şahsında, burada bütün milletvekilleri nezdinde çok güzel bir intiba,
güzel bir yer bıraktığını biliyoruz.
Dolayısıyla bunu farklı bir şekilde yorumlamanın ben
de şahsen doğru olmadığı kanaatindeyim. Gerçekten,
bunu yani Sayın Özcan Purçu’ya olan sevginin bir göstergesi olarak, samimi
bir gösterge olarak görüyorum ve bu anlamda da…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, bunu
bitirelim isterseniz. Bence bu polemiği…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Doğrudan beni itham eden bir açıklama yaptı. Müsaade ederseniz
bir iki kelime de ben söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Peki, bitirelim ama.
Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Maliye Bakanı Naci
Ağbal’ın, Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Öncelikle, sayın vekilimizin konuşmasını -kalben
söylüyorum- bütün milletvekillerimiz büyük bir sevgiyle, tebessümle ve
içtenlikle dinlemişlerdir ama bir insanın kalbi neyse,
kafasının ardındaki neyse onu başkalarında
gördüğünü iddia eder. Bizim kalbimiz de gözümüz de bir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İkinci olarak, lütuf konusu… Değerli
hatip, sayın vekilimizle önceki konuşmalarımızdan bihaber,
bihaber olabilir. Hangi “context” içerisinde dün kendisiyle
görüştüğümüzden bilgi sahibi de değil. Sayın vekilimizle
dün burada bu konuşmayı yaptık ve kürsüye bugün geleceğini,
bu konuşmaları yapacağını… Bu konuda bir adım
ileriye gitmek için ne yapabileceğimiz konusunda da istişarelerde
bulunduk ve ben bu istişarelere dayalı olarak kendisine de
söylediğim şeyi bugün burada tekrar ettim.
Allah zandan saklasın insanı. “Lütuf” diye
bir kelimeyi kalkıp da bize yakıştırmak gerçekten çok
ayıp. Bunu yakıştıramadım, çok ayıp bir şey
yaptığınız.
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın
Bakanım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Bilmeden, anlamadan bir yakıştırma yaptınız yani bunu
çok ön yargılı bir tavır olarak görüyorum.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) –
Art niyetli, art niyetli.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Önder, lütfen
tamamlayalım; kapatalım artık bu işi, bu polemiği.
Bakın, çok güzel bir noktadaydık,
farklı bir noktaya kayıyoruz. Yani bir mutabakat varken, herkes
tarafından sıcak, samimi bir duruş sergilenirken…
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Çok doğru bir
yere kayıyor Başkan; karar vermeyin, siz de dinleyin.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Önder.
29.- Ankara Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ülfetinizi bozmak istemem, Allah
çarşınıza göre pazar versin. Bunda bir beis yok ama ortada öyle
bir mutabakat ve güzel bir hava yok. Bunu, Roman halkını folklorik
bir unsur gibi ele almaya…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
O sizin ön yargınız.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Kimsenin ön
yargısı değil.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Esas o ön yargı sizin zihninizde var, kafanızda var.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen
müdahale etmeyin siz de.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Bakın, ben size
tahammül ettim, siz de biraz tahammül edin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Ankara) –
Ama öyle şeyler söylüyorsunuz ki şu ortama yakışmıyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – E, öyle şeyler
söylüyorum, öyle şeyler oluyor çünkü, öyle şeyler oluyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Öyle şeyi söylemesek orada oturuyor olmazdık.
Allah, Allah!
BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen
müdahale etmeyin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Kendi kendinize hâkim oluyorsunuz, kendi kendinize karar veriyorsunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Ben kendi kendime
aranızda geçenleri bilmek zorunda değilim ama ne
konuştuğunuzu siz iki dakika önce kendiniz söylediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Yani bunun için
müneccim olmaya gerek yok ki.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Müneccim değil, ön yargılısınız.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Ben de sizin
söylediklerinizi doğru baz alarak, doğru zannederek o üsluba dair
kanaatimi söyledim, ne var bunda? Bu kadar tehlikeli buluyorsunuz böyle
şeyleri.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Önder.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Ağzınızdan çıkana dikkat edin.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Usta, buyurun…
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Sayın
Başkanım, bu, Türkiye’yi sosyolojiden ve felsefeden
kopardığımız için bu noktaya gelmiştir. Sayın
Önder’in söylediğini Sayın Bakan anlayamamaktadır.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Siz avukatı mısınız?
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Sizin
şahsınıza söylenmiş bir şey değil, sosyolojik
bir…
BAŞKAN - Ya, Sayın Milletvekili, size ne
oluyor? Sayın Kayan, size ne oluyor?
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Bir
doğruya parmak basıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yani siz oradan nasıl müdahale
ediyorsunuz böyle?
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Hayır,
bir doğruya parmak basıyorum.
BAŞKAN - Yani kimin nasıl, ne şekilde
konuştuğundan, kimin neyi nasıl yorumladığından
size ne?
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Nasıl
bana ne?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Tamam, tamam.
BAŞKAN - Söz talep etmeniz gerekirse benden
talep edersiniz, söylersiniz. Lütfen…
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Usta, buyurun.
30.- Samsun Milletvekili Erhan
Usta’nın, etnik kökeni, mezhebi, meşrebi, inancı ne olursa olsun
bu ülkede yaşayan herkesin Türk milletinin bir ferdi ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin şerefli bir vatandaşı olduğuna ve bu konu
üzerinden tartışma yürütmenin doğru olmadığına
ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, ben de bir
rahatsızlığımı ifade etmek istiyorum. Etnik kökeni,
mezhebi, meşrebi, inancı ne olursa olsun bu ülkede yaşayan
herkes Türk milletinin bir ferdi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin şerefli bir
vatandaşıdır. Bir defa bunu söylememiz lazım.
İkincisi, böyle meselelere… Tamam, Roman
kardeşlerimizin sorunları olabilir, o sorunların çözülmesi
lazım, bunlara kaynak ayıralım. Hani, bunun bir defa
söylenmesinde bir şey yok ama şimdi, bunun üzerinden böyle “Roman”
deyip, ondan sonra bir başka şey deyip tartışma götürürsek,
bu temel üzerinden ülkenin meselelerine bakarsak yanlış yaparız.
Yani yarın öbür gün de, işte, bu cemaatler meselesi de gelir “Filan
cemaatlerin sorunu var, falan etnik kökenin sorunu var, filan mezhebin sorunu
var…” Yani bu ülkede birliği biz nasıl sağlayacağız?
Onun için, bu tür bir tartışmanın ben doğru bir
tartışma olduğunu düşünmüyorum. Ülkenin, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti, devleti de vatandaşın nerede bir sorunu varsa,
bunların etnik kökeni, mezhebi, meşrebi her ne olursa olsun bu
sorunları gidermek zorundadır, meselelere böyle bakmamız
lazım. Bunun üzerinden bir tartışmanın
uzatılmasının ben doğru bir tartışma
olduğunu düşünmüyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aslolan insandır, eşrefimahlukat olan
insana dili, dini, düşüncesi ne olursa olsun aynı zaviyeden hepimiz
eşit durumda bakmalı.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile
2016 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğim on dakika süreyle.
İlk sisteme giren Sayın Şimşek.
Buyurun.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
“ABD’nin, Birleşmiş Milletlere üye
ülkelere mali yardımların kesilmesiyle ilgili tehdit ve
şantajları dikiş tutmamış, karşılık
bulmamış, tehditler ters tepmiş, ABD’nin kucağında
patlamıştır. Unutulmasın ki Kudüs, düne göre daha güçlü,
daha güvenlidir. Kudüs, miracın mucizevi mekânı, manevi
hayatımızın mihver ve mihrakı olarak ebediyen var
olacaktır. Buna hiçbir tehdit dili, hiçbir karanlık ve kirli emel
engel olamayacaktır.” Devlet Bahçeli, Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Yıldırım’ın yerine Sayın Akdoğan, buyurun.
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Teşekkürler
Başkan.
4 sorum var Hükûmete. Yüksekova, Şemdinli’de
elektrik kesintileri oluyor Sayın Bakanım. Bölgede bu kadar sık
ve uzun süreli yaşanan elektrik kesintilerinin sebebi nedir? TEDAŞ
özel sektöre devredildikten sonra Bakanlığınız, elektrik
enerjisini sağlayan şirketleri denetliyor mu, bu denetimler
nasıl yapılmaktadır? Elektrik kesintileri nedeniyle cihaza
bağlı birçok hastanın hayatını kaybetmesi durumunda
sorumlusu kim olacaktır? 4’üncü sorum: Elektrik kesintileri sonucunda
esnaf ve ailelerin bozulan elektronik eşyalarını
karşılamayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Erdem…
ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorum Sayın Maliye Bakanına. PTT
çalışanlarının ayrımsız kadro talebi
bulunmaktadır. En eski kurumlarımızdan olan PTT’de yağmur
demeden, çamur demeden, soğuk sıcak demeden insanların
haberleşmesini sağlayan bu kurumun çalışanlarının
haklı talepleri için bir çalışma var mıdır, bunlara
bir kadro verilecek midir?
Ülkemiz her yıl neredeyse 70-80 bin iktisadi
idari bilimler fakültesi mezunu vermektedir. Bu mezunlarımız
KPSS-A’ya girip kadro beklerken hüsranla karşı karşıya
kalmaktadırlar. 2017 KPSS alan sınavı yapılalı yedi ay
oldu ancak Maliye Bakanlığı herhangi bir alım
açıklaması yapmadı. Gelir uzman
yardımcılığı, mali hizmetler uzman
yardımcılığı, defterdarlık uzman
yardımcılığı ve benzeri kadrolarla ilgili alım
yapılacak mı, yapılacak ise ne zaman? İktisadi idari
bilimler fakültesi mezunu olup 2017 KPSS’sine girmiş olan
kardeşlerimiz kurum ilanı beklemektedir. Ekonomi, maliye,
işletme, finans, kamu yönetimi, çalışma ekonomisi, ekonometri
kadro beklemektedir.
BAŞKAN – Sayın Basmacı…
MELİKE BASMACI (Denizli) – Sayın
Başkan, bugün Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı
şöyle bir açıklama yapmış: “Denizli’de trafik su gibi
akıyor.”
Denizli’yi bilen bilir, Çamlık’tan
Bayramyeri’ne otuz beş dakikada gittiğimiz, sabah
kalktığımızda işe gittiğimiz yoldan akşam
dönemediğimiz bir trafik var. Evet, zaman su gibi akıyor, evet,
benzin su gibi akıyor, mazot su gibi akıyor, yol bir türlü
akmıyor. Sayın Bakanım, Başkan, “Su gibi akıyor.”
derken başka neyi söylemiş olabilir? Çünkü akmayan trafik var orada.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdemir’in yerine
Sayın Durmaz…
KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
AK PARTİ Hükûmeti yüzde 11 büyümeden bahsediyor
ve perişan ettiğiniz köylü, atamadığınız
öğretmen, veteriner hekim, ziraat mühendisi, sağlıkçılar,
aynı işi yapıp eşit ücret alamayan emekçiler, asgari ücretliler,
şehit, gazi aileleri ve yakınları, küçük esnaf ve sanatkârlar,
KOBİ’ler, emekliler, işçiler, memurlar,
atamadığınız uzmanlar -bu sözünü ettiğiniz büyümeden-
2018 yılı öncesi Sayın Maliye Bakanımızdan bir müjde
bekliyor.
Yine ülkemizde çiftçinin, köylünün elinde bulunan
traktörün sayısı 1 milyon 800 bin civarındadır. Ne acı
ki bunun üçte 1’inin yaş ortalaması 35 yaş ve üzeridir. Hâl
böyle olunca ÖTV’siz, KDV’siz 2018 yılında köylüye doğa ve çevreyi
koruma, yakıt tasarrufu adına böyle bir yenileme olanağı
tanıyacak mısınız Sayın Bakanım?
BAŞKAN – Son olarak Sayın Zeybek…
KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sağlık çalışanlarına
yıpranma payı verirken yalnız hekimlere değil de
sağlık alanında çalışanların hepsini
kapsaması gerekmez mi? Doktor, hemşire, laboratuvarcı,
teknisyen, yardımcı sağlık personeli gibi bunların
tamamı kapsansa… Bunlar tamamen sağlığımıza sahip
çıkan insanlarımız, günün yirmi dört saati gece gündüz
çalışabilen insanlarımız.
Diğer tarafta belediyelerde işçi olarak
çalışan ön lisans ve lisans mezunlarının memurluk
kadrolarına geçirilmesi için gerekli çalışmalar
yapılıyor mu? Aynı odada bulunan, aynı işi yapan,
farklı ücretler alan çalışanlar vardır. Bunun
düzeltilmesini düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Şimdi soruları cevaplamak
üzere sözü Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal’a
bırakıyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Akdoğan, Yüksekova ve
Şemdinli’yle ilgili bir konuyu gündeme getirdiler. Arkadaşlara
söylüyorum şimdi, gerekli bilgileri alalım, nedir, herhangi bir
şekilde söylediğiniz manada bir kesinti var mıdır, onu da
sizlerle paylaşalım.
Sayın Erdem, biliyorsunuz, taşeronla
ilgili çalışmaların devam ettiğini burada söylemiştim.
Tabii, önemli konulardan bir tanesi de kurumsal kapsam yani hangi kurumlarda
çalışacak personel kapsama alınacak? Bu konuyla ilgili olarak
sizin bahsettiğiniz mevzu da dâhil olmak üzere bir değerlendiriyoruz.
Herhâlde bir iki gün içerisinde bu işler bitmiş olacak.
Diğer taraftan, iktisadi idari bilimler
fakültesi mezunları, biliyorsunuz, Maliye Bakanlığında en
fazla istihdam ettiğimiz okul grubu. Arkadaşlar beni uyardı,
daha yeni 2 bin gelir uzman yardımcısını
almışız. Bu yıl içerisinde de yine defterdarlık uzman
yardımcısı, gelir uzman yardımcısı, devlet gelir
uzman yardımcısı olarak farklı unvanlarda tabii ki eleman
alacağız. Hem Maliye Bakanlığı tarafından hem de
Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından idari
kapasitemizi daha da geliştirmek, insan kaynağı
sayımızı artırmak için bir gayretimiz var. Özellikle 2018
yılında Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde
kuracağımız risk analiz merkezi için personel alımı
yoluna gideceğiz. Bu, son derece önemli bir konu. Genel Kurulumuzun da
kabulleriyle Meclisten geçen yasa düzenlemesinden sonra inşallah -gerekli
çalışmaları şu anda yapıyoruz- bu anlamda da genç
mezunların bu yeni oluşturacağımız birimde istihdam
edilmesinin önünü de açmış olacağız.
Sayın Basmacı, ben en son Denizli’ye
gittiğimde trafik akıyordu.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Gerçekten mi? 1918
senesinde akıyordu.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Yani akıyordu, ben Denizli’ye gittim, trafik gayet güzel akıyordu.
Geniş bulvarları var.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Sayın
Bakanım, artık yok.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Gayet de güzel, Denizli’yi kıskanıyorum, çok güzel bir şehir,
yolları güzel.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Sizi misafir edeyim.
Epeydir gitmediniz galiba.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Yok, yok, yakında gittim,
MELİKE BASMACI (Denizli) – Mesela?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Birkaç ay önce gittim.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Peki, kendi
arabanızla mı gittiniz, makamla mı? Makama açılıyor
çünkü.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Dolayısıyla,
inşallah yakında da tekrar Denizli’ye geleceğim. Geçen gün
Sayın Bakanımızla da görüştük.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Yani makam
arabasıyla mı gittiniz Sayın Bakanım? Makama
açılıyor yol.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Denizli’deki sanayicilerimizle bir araya geleceğiz. Denizli sanayisinin
daha da gelişmesi, Denizli’nin çok daha ileri noktalara gitmesi
noktasında oradaki ticaret, sanayi odalarıyla bir araya
geleceğiz. Ben tahmin ediyorum, o gün gittiğimde de trafik çok rahat
işleyecek.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Sivil
arabanızla gidelim, ben de geleyim Sayın Bakanım, sivil arabayla
ama.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Durmaz, 2017 yılının üçüncü çeyreğinde Türkiye
ekonomisi rekor kırdı, yüzde 11’in üzerinde bir büyüme kaydetti.
KADİM DURMAZ (Tokat) – Sizden çok biz mutlu
oluruz bu ülkenin büyümesine,
göğsümüz kabarır.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Ama aynı zamanda 2017 yılının üç çeyreğinde yani arka
arkaya üç çeyrek büyüme ortalaması da yüzde 7’nin üzerinde.
İnşallah, bu yıl sonu itibarıyla da Türkiye ekonomisi
gerçekten olağanüstü bir performans gösterecek ve
yılbaşında ortaya konulan bütün karamsar görüşleri ters yüz edecek şekilde büyüme serüvenine
devam edecek. Bundan hepimizin memnun olması gerekir.
Burada kritik konulardan bir tanesi şu: Yani
bir büyüme meydana gelir ama bu büyüme eğer geçici bir büyüme ise,
sürdürülemez ise o zaman sıkıntı var.
İkinci konu: Bir büyüme meydana
getirebilirsiniz ama bu büyüme eğer genele yaygın değilse…
KADİM DURMAZ (Tokat) – Tam da biz o noktada
endişeliyiz işte.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Bir müsaade edin.
Bu büyüme genele yaygın değilse yani
farklı farklı sektörlerde büyüme görülmüyor da bir iki sektörde
büyüme varsa o da sıkıntılı.
Değerli arkadaşlar, 2017 yılında
Türkiye ekonomisindeki büyüme hem sürekli büyümeye işaret eden hem de
önümüzdeki yıla da olumlu sinyaller veren bir büyüme.
İkinci olarak, yine Türkiye ekonomisinin ilk 3
çeyrekteki büyümesi genele yaygın bir büyüme. Bütün sektörlerde büyüme
yukarı yönlü devam ediyor. Bu da Türkiye ekonomisi açısından
sevindirici ve özellikle ihracatı ve ikinci çeyrekten itibaren de
yatırım harcamalarını sürüklediği bir büyüme döngüsüne
girdik.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Dengeli bir büyüme
değil Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Bu açıdan, burada, bütün bu sektörlere yayılmış büyüme ne
demek? Bütün bu sektörlerde çalışanların, üretenlerin,
yatırım yapanların yani 80 milyon Türk milletinin hep beraber
kazanması demek.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Memur ve
işçiye zam yapmıyorsunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
İnşallah bu büyüme 2018 yılında da devam edecek.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Asgari ücretli
inim inim inliyor, asgari ücretli!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Bakın, bir şey söyleyeyim size: Küresel finansal kriz sonrası
OECD ülkeleri içerisinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Cümlemi tamamlayayım.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Memur, esnaf
inim inim inliyor Sayın Bakan. Köylü inim inim inliyor, çiftçi inim inim
inliyor. Bu nasıl büyüme böyle!
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
2009 küresel kriz sonrası dönemde Türkiye ekonomisi, OECD ülkeleri
arasında hem büyüme ortalaması bakımından en önde gelen
ülkelerden bir tanesidir hem de küresel finansal kriz sonrası dönemde
görece olarak en fazla istihdam sağlayan ülkelerden bir tanesidir.
Dolayısıyla Türkiye ekonomisi, küresel finansal kriz içerisinde
gerçekten büyümeyi ve istihdam artışını sağlayan nadir
ülkelerden bir tanesidir. Bu dönemde, dikkat edin, Gezi parkı
olaylarıyla başlayan yılları hatırlayın, 2013
yılından itibaren bütün bunlara rağmen Türkiye ekonomisi
büyümeye devam etmiştir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara vermeden
önce Sayın Özkoç’u dinliyorum.
Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Söz istemiyorum, sadece
kayıtlara girsin diye bir şey söyleyeceğim.
Sayın Bakan büyümeyle ilgili 3 tane
sıkıntıdan bahsetti. Sayın Bakanım, Cumhuriyet Halk
Partisinin üzerinde durduğu büyümedeki sıkıntı şudur:
Eğer yüzde 11 büyüdüysek işçi, emekli, doktor, mühendis, yaşayan
herkesin bundan pay alması gerekir.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Kesinlikle doğru.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Eğer bu, tabana
yayılmıyorsa burada bir sıkıntı vardır. Talebimiz
budur.
Sağ olun.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Dönüşte de onu açıklayalım.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.43
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.07
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: İshak
GAZEL (Kütahya), Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesini okutuyorum:
Devredilen, iptal edilen ve tamamlayıcı
ödenek
MADDE 4- (1) 2016
yılı merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde
gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I)
sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin
harcanmayan toplam 732.736.867,80 Türk Lirası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin harcanmayan toplam
239.165.721,20 Türk Lirası,
ödeneği
ertesi yıla devredilmiştir.
(2) Merkezi
yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 2016
yılı içinde kullanılan ve ertesi yıla devredilen özel
ödenekler dışında kalan ödeneklerden, 5018 sayılı
Kanuna ekli;
a) (I)
sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerinin 34.215.590.260,58 Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 6.077.834.155,66 Türk Lirası,
c) (III)
sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların
394.896.104,45 Türk Lirası,
ödeneği
iptal edilmiştir.
(3) Merkezi
yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, kamu
idarelerinin 2016 yılı ödenek üstü giderlerini karşılamak
üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I)
sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri
için 21.255.601.867,78 Türk Lirası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idareler için 3.672.129,14 Türk
Lirası,
tamamlayıcı
ödenek kabul edilmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
İsmail Faruk Aksu’ya aittir.
Sayın Aksu, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
devredilen, iptal edilen ve tamamlayıcı ödeneğe ilişkin
4’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu’nun “Ödeneklerin kullanılması” başlıklı 20’nci
maddesi, genel veya kısmi seferberlik, savaş ilanı veya zorunlu
askerî hazırlıkların yapıldığı
olağanüstü hâllerde ve Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma
Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçeleriyle sınırlı olmak üzere getirilen istisna
dışında, ödenek üstü giderlere cevaz vermemektedir. Buna
rağmen, 2016 bütçe yılında 21 milyardan fazla ödenek üstü
harcama yapılmıştır. Bu durum, yürütmenin yasamanın
verdiği yetkiyi aştığını ve bütçe süreçlerinde
ilgili mevzuata uygun davranılmadığını göstermektedir.
Nitekim, Sayıştayın 2016 Yılı Genel Uygunluk
Bildirimi’nde kurumların ödenekleri ve giderleri arasındaki
farkın sebeplerinin açıklanması gerektiği hâlde idareler
arasında bu yönde bir uygulama birliğinin bulunmadığı
belirtilerek yıl içinde yapılan bazı
yanlışlıklara dikkat çekilmiştir.
Bütçe denetiminin amacı, yasamanın
yürütmeye verdiği yetkilerin yasal sınırlar içinde
kullanılıp kullanılmadığının
denetlenmesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayı olmadan
gerçekleştirilen ödenek üstü harcamalar, bütçe hakkının tam
anlamıyla kullanılmadığı bir durumu ifade etmektedir.
İlave ödenek verilmesinin olağan bir durum hâline getirilmesi
şüphesiz ki bütçenin ve kamu yönetiminin ciddiyetiyle de
bağdaşmamaktadır. Kuşkusuz bütçe ve ekonomik program
hedeflerinin ekonominin tüm aktörlerine yol gösterici olması ve
yatırımcıya güven vermesi gerekir. Ancak orta vadeli ve
yıllık programlar uzun süredir piyasalara yön göstermekten
uzaktır. Ekonominin öngörülebilirliğinin azalması da
yatırımcıların uzun vadeli yatırım
planlarını olumsuz etkilemektedir.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeleri, devletin
bekası, milletin refahı, terörle mücadele, demokrasi ve hukukun
üstünlüğü gibi öncelikler doğrultusunda değerlendirmekteyiz. Bu
çerçevede, defaatle gündeme taşıdığımız bazı
sorun alanlarını bir kez daha gündeminize getirmek istiyorum.
Öncelikle, kamu politikalarının birbiriyle
uyumuna özen gösterilmesi gerektiğine dikkat çekmek isterim. Türkiye'nin
terörle mücadele ettiği, ciddi siyasi ve jeopolitik risklerle
karşı karşıya olduğu, siyasi ve ekonomik olarak
köşeye sıkıştırılmaya
çalışıldığı bir gerçektir. Şüphesiz, bunlar,
sosyoekonomik sorunların ikinci plana atılmasını
gerektirmemekte, bu sorunların çözümsüz kalmasını
meşrulaştırmamaktadır.
Bugün hâlen sağlıklı bir
yatırım, üretim ve istihdam zinciri kurularak yoksulluğun
azaltılması ve gelir dağılımının daha adil
hâle getirilmesi ihtiyacı devam etmektedir. Sağlıklı
bileşenlere sahip istikrarlı bir büyüme için, katma değerli
ürünler üreten yüksek teknolojili yatırımların önünün
açılması kaçınılmazdır; aksi hâlde, Türkiye'nin
dış ticaret açığını kapatabilmesi ve rekabetçi
hedeflere ulaşabilmesi mümkün olamayacaktır. Bu nedenle, sektörün
yapısal sorunlarını çözerek sanayinin gelişmesine ve
rekabet gücünün artırılmasına katkı sağlayacak, sonuç
alıcı politikaların hayata geçirilmesi zorunludur.
Torba kanunlarla yapılan birçok düzenleme
kısa sürede tüketilmekte ve yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmaktadır.
Bunun yerine, konunun paydaşlarıyla birlikte, kalıcı,
gerçekten yaraya merhem olacak düzenlemelerin yapılması suretiyle
kaynaklarımızın israf edilmemesini, daha etkin ve verimli
kullanılmasını gerekli görüyoruz.
Üretimsizlik tarım alanında da ciddi bir
sorun hâline gelmiştir. Yanlış üretim, fiyat ve ithalat
politikaları yüzünden üretim maliyetlerini karşılayamayan
çiftçimiz mağdur durumdadır. Girdi maliyetlerindeki yükseklik ekim
dikim alanlarını daraltmakta, üretimi azaltmaktadır.
Tarımsal desteklerin hem yetersiz hem de üretimi desteklemeyen bir
yapıda olması sebebiyle tarım üretimi beklenen kalite ve miktara
ulaşamamaktadır. O sebeple, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
tarımdaki girdi maliyetlerinin mutlaka düşürülmesini, stratejik
ürünlerimiz olan fındık, pamuk, zeytin ve buğday gibi ürünlerde
üreticiyi koruyacak, kaliteli üretimi destekleyecek fiyat garantisi sisteminin
uygulanmasını istiyoruz.
Hâlen yaklaşık 5,5 milyon işsizin
bulunduğu ülkemizde nüfusun yüzde 15’i sürekli yoksulluk riskiyle
karşı karşıya bulunmaktadır. Gelir
dağılımındaki adaletsizlik giderilememekte, artan enflasyon
dar gelirli vatandaşlarımızın geçimini
zorlaştırmaktadır. Kıt kanaat hayatını idame
ettiren emekli, engelli, şehit yakınları ve gazilerimizin hayat
şartlarının kolaylaştırılması ve refah
seviyelerinin artırılması sosyal devlet ilkesinin ihmal
edilemeyecek bir gereğidir. Ağır bir vergi yüküyle de
karşı karşıya bırakılan dar ve sabit gelirli
kesim geçimini ancak borçlanarak temin edebilmekte, hane halkının
borçluluğu giderek artmaktadır. 2002 yılında hane
halkı borcunun harcanabilir gelire oranı sadece yüzde 4 iken bugün
neredeyse yüzde 50’dir yani vatandaşlarımızın harcanabilir
gelirinin yarısı kadar borcu vardır.
Diğer önemli bir sorun ise kamu yönetimindedir.
Bürokrasinin hantallaşması, liyakat yerine siyasi ya da belirli bir
grubun önceliklerinin esas olması, devletin hangi işi hangi
teşkilatlar eliyle ve hangi nitelikli insan gücüyle yapacağına
dair sağlıklı bir yapının oluşturulamaması,
kamu personelinin atama ve yükselmelerinde objektiflikten
uzaklaşılması, mobbing, hukuki ve mali statülerdeki karmaşa
bunlardan bir kısmıdır. Daha önce defalarca dile
getirdiğimiz üzere, kamudaki taşeron, sözleşmeli, 4/B’li, 4/C’li,
geçici ve vekil olarak çalışanların kadroya geçirilmeleri
sağlanmalıdır. Taşeronların kadroya geçirilmesiyle
ilgili olarak yapılan açıklamalardan sonra ortaya çıkan eksiklik
ve belirsizlikler giderilmeli, kimseye mağduriyet
yaşatılmamalı, düzenlemede hakkaniyete uygunluk
sağlanmalıdır. Terörle mücadelede destan yazan kahraman asker,
polis ve uzman erbaşlarımızın mali ve özlük
haklarının onlara layık hâle getirilmesini, terörle mücadelede
yaralanıp gazi sayılmayanların gazi sayılmasını
istiyoruz. Uzman erbaşlarımızın tamamının kadrolu
hâle getirilmesini, devlet tarafından kendilerine zatî silah verilmesini
ve uygulamadan kaynaklı bazı mağduriyetlerinin giderilmesini
talep ediyoruz. AFAD Kanunu’nda unutulan sivil savunma uzmanlarının
mağduriyetlerinin giderilmesini, yardımcı hizmetler
sınıfında çalışan mübaşirler dâhil
yaklaşık 110 bin kişinin genel idare hizmetleri
sınıfına geçirilerek görevde yükselme ve mali haklarına
ilişkin sıkıntılarının
aşılmasını bekliyoruz.
Türkiye’nin sorunlarıyla başa
çıkabilmesinin nitelikli insan gücü gerektirdiği, bunun ise ancak
çağdaş gelişmelere uygun bir millî eğitim sistemiyle mümkün
olacağı tartışmasızdır. Eğitim
politikaları, Türkiye merkezli bir medeniyet inşa etme ülküsüne
dayanmalı; müfredattan öğretmene, öğrenciden veliye, derslikten
teknolojiye uzanan eğitim unsurlarının da bunu destekleyecek
kalitede tanzimi gerekmektedir. Eğitim sisteminin temel aktörlerinden olan
öğretmenlerimizin 3600 ek gösterge sorunu çözülmeli, atanamayan
öğretmen kalmamalıdır.
Sağlıklı bir eğitim-istihdam
ilişkisi kurulmalı, eğitim planlaması ve yükseköğretim
programları buna göre yapılmalıdır. Önümüzdeki yirmi
yılda bugünkü birçok mesleğin yerini yenileri alacaktır. Acaba
bu manada bir eğitim-istihdam ilişkisi kurulabilmekte midir? Standart
fakülte ve bölümlerden oluşan bir yükseköğretim sistemi,
geleceğin mesleklerine uygun insan gücünü nasıl yetiştirecek,
piyasanın taleplerine nasıl cevap verecektir?
Son verilere göre genç işsizlik yüzde 20’yi
aşmıştır. On binlerce üniversite mezunu mühendis,
öğretmen, iktisadi ve idari bilimler mezunu, sağlık personeli,
tekniker, teknisyen iş imkânı bulamamıştır.
Türkiye’nin uzun vadede sosyal problemler yaşamaması, genç
işsizlik sorununun çözümüyle doğru orantılıdır. Bunun
yolu ise -başta ifade ettiğim gibi- yatırımın ve
üretimin anlamlı ve sonuç alıcı şekilde desteklenmesi; kamu
yönetimi, adalet ve eğitim sistemindeki belirsizliklerin giderilmesidir.
Kuşkusuz bu takdirde Türkiye ekonomisi daha öngörülebilir ve güvenilir
hâle gelecektir.
Bu düşüncelerle, bütçenin sadece rakamlardan
ibaret olmayıp tüm vatandaşlarımızın huzur, refah ve
mutluluğunu yakından ilgilendiren bir planlama olduğunu
hatırlatarak uygulamanın bu amaca hizmet etmesini umuyor, hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Aksu.
Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’e aittir.
Sayın Zeybek, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bugün Birleşmiş Milletlerde Amerika
Birleşik Devletleri’nin Kudüs tasarısının reddedilmesi ve dünya
kamuoyunda mazlum milletlerin yenilmeyeceğini göstermesi, dünya
halklarının emperyalizme yenik düşmeyeceğini göstermesi
bizim duygularımızı yükseltmiştir. Tabii, burada şunu
söylemekten de vazgeçemeyeceğim: Mustafa Kemal Atatürk’ün dünya görüşü
yolunda, 1960’lı, 1970’li yıllarda Filistin direniş cephesinde
bulunmuş, direnişe katılmış, bedenlini canlarıyla
ödemiş devrimci kardeşlerimizi de buradan yâd etmek istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi “Devredilen, iptal edilen ve
tamamlayıcı ödenek” konusunda söz almış bulunuyorum.
Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, Türk milleti
adına kamu kurumlarını denetliyor ve sonunda raporlar
düzenliyor. Ne yazık ki siyasi iradenin baskısıyla
eleştiriler sansürleniyor, makyajlanıyor; mali raporlara
baktığımızda fazla bir şey göremiyoruz.
Sayıştayın Genel Uygunluk Raporu’na göre, genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerine toplamda 21 milyar 259 milyon 273 bin 996
Türk lirası, ödenek üstü gider için tamamlayıcı ödenek
aktarılmıştır. Sayıştayın raporuna göre,
Hükûmete Meclisin verdiği harcama yetkisi aşılarak, 2016
yılında, toplam net bütçe gelirlerinin yüzde 4’ü, ödenek üstü,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayı olmadan, yasaya açıkça
aykırı olarak harcanmıştır. Sayıştay
raporlarında “5018 sayılı Kanun’un ‘Ödeneklerin
kullanılması’ başlıklı 20’nci maddesinde ödenek üstü
gider yapılmasına cevaz veren bir düzenleme bulunmamaktadır.”
şeklinde tespit yapılmıştır. Sosyal
yardımların, ödenek üstü harcamaların nerelere
yapıldığını göremiyoruz, denetleyemiyoruz;
Sayıştay denetimi de yapılamıyor. Kanunun açık hükmüne
karşı hile yapılarak ödenek üstü harcama yapılmıştır.
Milliyetçi Hareket Partili arkadaşım da aynen bu konulara
değinmiştir.
Kayıt dışı uygulamalar kanuna ve
demokrasi kültürümüze aykırıdır. 5018 sayılı Kanun’un
istisna hükümlerine uygun olan hiçbir harcama kalemi yoktur. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yetki vermediği bu harcama nereye
yapılmıştır? Bu kanunsuz uygulamayı biz neden aklamaya
çalışıyoruz? Yazık değil mi?
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Sayıştayın uygunluk raporunun 29-32’nci sayfaları
arasında, yapılan harcamanın hangi kanunlara aykırı
olduğu açıkça anlatılmaktadır. Sayıştayın
raporunda, Hükûmetin, Meclisin vermiş olduğu harcama yetkisini
aştığını görüyoruz. Meclisimizi uyarıyor, denetim
yetkinize sahip çıkın diyorum. Meclis olarak
çıkardığımız kanunlara uymamayı
meşrulaştırırsak bu ülkede vatandaşların yasalara
saygı duymasını nasıl bekleyebiliriz? Kendi koyduğu
kanunlara uymayan, göz yuman, görmezlikten gelen Meclisin
çıkardığı yasalara vatandaşların saygı
duyması beklenebilir mi?
Sizin hak, hukuk, adalet diye bir sorununuz yok.
Genel Başkanınız zaten “Anayasa Mahkemesinin
kararlarını tanımıyorum.” diyor. Ödenek üstü harcama
yaklaşımı kanunsuzdur, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetkilerinin gasbedilmesidir, idarenin Meclisten, vatandaştan
gizlediği harcamalar demektir. Kanunları ihlal edenlere
hatırlatmak istiyorum: Egemenlik, kayıtsız şartsız
milletindir. Millet adına bu yetkiyi Türkiye Büyük Millet Meclisi
kullanır. Milletten ne kadar vergi toplayacağını,
ardından toplanan vergilerin ve diğer gelirlerin nerelere, ne zaman, nasıl
harcanacağını belirler.
Hükûmet Türkiye Büyük Millet Meclisinden
aldığı yetkiyi aşarak yasal olmayan giderlerde
bulunmuştur. Sayıştay bu durumu genel uygunluk bildiriminde
açıkça ortaya koymasına karşın, yürütmenin kanunsuz
harcamalarını tamamlayıcı ödenek olarak ibra etmektedir. Bu
usulsüz harcamalarla Hükûmet üyeleri kendilerini de ciddi bir şekilde
zedelemiştir. Değerli üyeler, Sayıştay tarafından
tespit edilen bu usulsüz harcamalara onay verip suça ortak olmayınız;
kendinizi ahlaken, vicdanen zedelemeyiniz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
ilim Samsun ve Türkiye’de sanayici, esnaf, memur, üreten, çalışan,
çiftçi zor durumdadır. Esnafımız yaşamını, sosyal
güvencesini koruyabilecek sosyal güvenlik primlerini, BAĞ-KUR primlerini
dahi yatıramamış durumdadır. Çiftçilerimiz tahıl
ürünlerinde, sebzede, meyvede, özellikle Karadeniz’de fındıkta,
ürettiği ürünün karşılığını alamayıp
çok zor günler geçirmektedir. Bu ürün
karşılığının verilmemesi bugünkü Hükûmetin
yetkisi dâhilindedir. Diğer taraftan, süt ve et üreticiliği yapan
üreticilerimizin durumları da malumunuzdur. Bu kürsüye çıkan insanlarımızın,
vekil arkadaşlarımızın hepsi bu duruma değiniyor.
Aslında bu yarayı bir şekilde tamamen Türkiye’nin millî
davası olarak aşmak zorundayız. Toprağıyla, tarımıyla,
hayvansal besin ve süt üreticiliğiyle bunları bir millî dava olarak
yeniden gözden geçirmek zorundayız.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
öğretmenlerimiz, memurlarımız, işçilerimiz, emeklimiz, tüm
çalışanlarımız geçim zorlukları çekmektedir.
İktidar partisi milletvekillerinin, bakanlarının, sarayda
yaşayanların buna vicdanları hiç sızlamıyor mu?
Açıklanan büyüme rakamları -Sayın
Bakanım da burada- bu büyüme rakamları hormonludur, gerçekçi
değildir. Ülkemizde yoksulluk dip yapmış, yolsuzluk daha çok
büyümüş, yolsuzluğun büyüdüğü yerde doğal olarak
adaletsizlik, hukuksuzluk da aynı oranda artmıştır. Tabii
ki bu ülkede, ülkemizde yüzde 11 gibi bir büyümenin, gelişmenin tüm
insanlarımızı olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyoruz
ama bu olumlu yönün halkın yaşamında olmadığını
da görüyoruz.
Burada Samsun’umuzun sorunlarından… Samsun ili
Ayvacık ilçesinin Erbaa’yla bağlantılı yolunda 60-70 köyün
grup yolları bulunmaktadır. Bu 30 kilometrelik yol yüzünden, Erbaa
ile Ayvacık arasında günlük 200 kilometre yol dolaşılarak
millî ekonomiye zarar verilmektedir. Bu yolun derhâl yapılmasını
talep ediyoruz.
Bölgemizde, yine, Vezirköprü-Havza kara yolunun
düzenlenerek o 25 kilometrelik yolun yeniden yapılmasını, çok
sayıda ölümlere neden olan yolun, yol güzergâhının
değiştirilip yeniden yapılmasını talep ediyoruz. Bu
konuda, sayın bakanlarımız her gelişinde, Samsun
milletvekillerimiz -iktidar milletvekilleri- söz vermelerine rağmen bunlar
gerçekleşmemiştir.
Tabii ki bölgemizin sorunları bununla da
bitmiyor. Bölgede ekonominin zarar görmesi, ülkemizdeki ekonominin bir
şekilde tamamen eş değerindedir. Fındıkta, pirinçte…
Fındık millî gelire katkısı olmasına, millî bir ürün
olmasına rağmen fındığa sahip
çıkılmadığını görüyoruz. Ben buradan yetkililere
seslenmek istiyorum: Bu, fındığın millî gelire
katkısının bir şekilde değerlendirilmesi, yeniden
fındığa sahip çıkılması gerektiğini
düşünüyorum.
Eğitim yoksullar için bir sermayedir ama
yönetenler için de bir faiz durumundadır çünkü o sermayeyi yoksullara
vermek istemezler, kendileri onları kendilerine bir artı gelir olarak
görerek faiz olarak değerlendirmektedirler. O yüzdendir ki yoksulumuza,
mağdurumuza sahip çıkabilen bir siyasal iktidarın var
olduğunu düşünmek istiyorum bu ülkede. Çünkü yoksuldan, onun dar
gelirlilik durumundan, tutumundan, yaşamından, onun kazançlarından,
onun yoksulluğundan faydalanmanın bu ülkenin bugünkü
çağında, 21’inci yüzyılda, ülkemizin
gelişmişliğine yakışmadığını
söylemek istiyorum ve demek istiyorum ki bu yoksulluğu yenebilecek, hep
beraber…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMAL ZEYBEK (Devamla) – Bir dakika alabilir miyim?
BAŞKAN – Lütfen, tamamlayın.
KEMAL ZEYBEK (Devamla) – Tabii, diğer taraftan,
dün akşam burada konuşmalar oldu. Bir normal uçağa binerek,
tarifeli uçağa binerek, günün o saatlerinde neyin nasıl
geliştiğini bilmeyerek akşam saatlerinde Ankara’dan İstanbul’a
uçan, indiği saatlerde de ülkede bir kalkışmanın, bir
darbenin olduğunu gören Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve
indiği zaman yanındaki güvenlik kuvvetleriyle beraber… Dün akşam
burada, tankların üzerine çıkılmadığı
söyleniyordu. Hangi babayiğit vardı? Burada kendisine
“Milletvekiliyim.” diyebilen, “Başbakanım.” diyebilen,
“Cumhurbaşkanıyım.” diyebilen, “Yöneticiyim.” diyebilenlerin
kaçı tankların üzerindeydi? Ve bu tank üzeri… Mutlaka ileriki
dönemde, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, biz demokrasiye sahip
çıkanlar olarak, siz tanklara yürümek isteyeceksiniz ama yine biz
durduracağız sizi.
Saygılarımı arz ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Gruplar adına üçüncü ve son
konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bingöl
Milletvekili Hişyar Özsoy.
Buyurun Sayın Özsoy. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce bir tartışma yaşandı,
gerçekten o tartışmayı yeniden başlatmak gibi bir derdim
yok. Fakat şunu biraz ciddiyetle herkesin tefekkür etmesi gerektiğini
düşünüyorum: Çok iyi hatırlıyorum, geçen sene Roman milletvekili
arkadaşımız yine bu kürsüde, çıkıp yine Roman
halkının meselelerini anlattığı zaman, gerçekten yine…
Yani bunu bir yere yorumladığım bir şey yok fakat bana
ağır geldi ve gereksiz bir… Nasıl söyleyeyim, kelime de
bulamıyorum ama yani sürekli herkesin güldüğü, herkesin bir
şekilde… Yani ben doğru bulmadım. İncindiğimi
söyleyeyim yani durum adına incindiğimi söyleyeyim. Bunun üzerine
biraz düşünmek lazım gerçekten. Çünkü ben,
arkadaşımızın sözlerine baktığım zaman
gülünecek hiçbir şey görmedim orada yani söylediklerinde gülünecek bir
şey yoktu. Talepler vardı, halkının dünya kadar
sıkıntı yaşadığını söylüyordu, temsil
ettiği grubun.
Söylediklerinizde, Sayın Vekilim, ben hiç
gülünecek bir şey bulmadım. Dolayısıyla kendisine
karşı hatta bazen iyi niyetle de olsa o müsamahalı
yaklaşım falan -çok fazla dibini deşmek istemiyorum, meslek
olarak da kültürel antropoloji okudum biraz- sıkıntılı bir
tavırdır, onu belirtmek istiyorum. Sadece düşünelim üzerine
arkadaşlar, yeni bir tartışma açmak istemiyorum.
İkinci bir konu olarak bugün Bingöl’ün
meselelerini konuşmak istiyordum, tabii ki birazdan gireceğim, biraz
konuşacağım. Fakat bugün Anayasa Mahkemesinin bizim Eş
Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş ve yine, Parti
Sözcümüz Ayhan Bilgen hakkındaki kararları açıklandı.
Şimdi, biz Anayasa Mahkemesine başvuru yaptığımız
zaman, tutukluluk durumunun milletvekilliği görevlerini yerine getirme
konusunda bir engel olduğunu ve bunun daha önce de Anayasa Mahkemesinde
içtihadının olduğunu söylemiştik, argümanımız
buydu. Yalnız Anayasa Mahkemesi bugün verdiği kararın
gerekçesinde şöyle diyor: “Söz konusu iddia yani Selahattin
Demirtaş’ın tutuklu olduğu için milletvekilliği
yapamadığı, görevlerini yerine getiremediği alenen
dayanaktan yoksundur.” Ha, yani böyle bir şey. Şimdi ben sizin mantığınıza
sunuyorum, vicdan değil, şeye oynamıyorum yani öyle merhametlik
bir durum söz konusu değil. Yani bu nasıl bir mantıktır,
anlamakta zorlanıyoruz. Yarın öbür gün bu ülkenin, tabii, anayasal
tarihi yazıldığı zaman gerçekten bir utanç belgesi olarak o
karar geçecektir. Umuyoruz, diliyoruz kimse bu kadar siyasallaşmış
bir yargının eline düşmez.
Değerli arkadaşlar, bu kürsüye gelenler…
Az önce Roman milletvekili arkadaşımız geldi, bütçe istedi. Biz,
Bingöl olarak… Bakın, Bingöl Vekili olarak söylüyorum, az önce AK
PARTİ’den diğer 2 vekil arkadaşımız da buradaydı,
eski bakanımız, ayrılmışlar: Biz Bingöl için beş
kuruş para istemiyoruz. Bizim gönlümüz tok, karnımız da tok, biz
diyoruz ki ihtiyaç sahiplerine bu paraları verelim, gönderelim. Kocaeli’ne
gitsin, İstanbul’a gitsin, İzmir’e gitsin; Bingöl’ün hiçbir ihtiyacı
yok. Niye? Değerli arkadaşlar, sağlık endeksinde… Yani
kimisi diyor ki: “Hizmet falan yok Bingöl’de.” Doğru söylemiyorlar, iftira
ediyorlar, hiç öyle, para gelmiyormuş, hizmet yokmuş, yalan; ben
şahidiyim, bakın, HDP Bingöl Vekili olarak söylüyorum.
Bizim kentimiz sağlık endeksinde 71’inci
sırada değil. Bebek ölüm hızı itibarıyla 2016
yılında her 1.000 bebekten 18 bebeğimiz ölmemiş ve biz de
bebek ölümleri ortalaması itibarıyla 1’inci sırada değiliz.
Türkiye’de 1.500 silikozis hastası var, bunların 400’ü Bingöl’ün
Taşlıçay köyünde değil. İntihar oranlarında üst üste,
sürekli olarak ya 1’inci ya 2’nci ya 3’üncü sırada değiliz ve bunlar
genç intihar oranları, özellikle Bingöl 1’inci sırada değil diyeyim.
Ben bunu Sayın Efkan Ala İçişleri Bakanıyken kendisine
göndermiştim, detaylı bir soru önergesi yapmıştım.
Kendisi de zaten sorduğum 7-8 soruya tek cümleyle şöyle bir cevap
vermişti: “İntiharlar konusunda gerekli idari, hukuki, ekonomik
tedbirler alınmaktadır.” diye bana tek satırlık bir
şey göndermişti. Demek ki sıkıntı yok, biz de o
konuda, intiharlar konusunda şampiyon değiliz. Madde
bağımlılığımız çok şükür yok, öyle “13,
14, 15 yaşındaki liseli çocuklar madde bağımlısı.”
Alakası yok, Bingöl’de böyle şeyler olmaz. Kadın-erkek
eşitsizliğinde ilk 10 kent arasında tabii ki değiliz yani.
Yine, son bir ayda mesela aralarında kamu görevlisi sayılan
korucuların olduğu en az 3 tane cinsel istismar davası Bingöl’de
olmadı.
Bunun dışında, arkadaşlar, ismi
“Bingöl” ya suyu çok bol. 11 tane ova köyümüz var, benimki de orada, ova
köylerinde pırıl pırıl, tertemiz su içiliyor, kanserojen
madde kesinlikle içermiyor ve gençler o suyu içtikleri için kanser olup erken
yaşta ölmüyorlar. Kent merkezinde su kesintilerimiz asla olmaz hatta
Kaleönü Mahallesi’nde, Bingöl’ün bir mahallesinde bizim kentli
insanlarımız “içilemez” denen çukurdan su içmiyorlar.
Doğal afetlerde hemen çözüm bulunuyor, son bir
örnek vereyim: Bingöl’de bir sel baskını olmuştu. Bütün
vekiller, vali, belediye başkanı ilk gün oradaydılar, ikinci gün
oradaydılar; zararlar tespit edildi ve insanlara “En kısa zamanda
bütün zararlar karşılanacak.” sözü verildi. Sadece bin lira ve 3 bin
lira gibi cüzi miktarlar vermediler, bütün masraflarını hemen
karşıladılar.
Bingöl’de Kültür Mahallemiz var, komple
yıktılar. Yıktılar, hani “Ne yaptıklarını
bilmiyorlar.” demeyeceğim ama tastamam, kocaman bir projeleri var, bütün
Bingöl de sabırsızlıkla bekliyor. Koca mahalleyi
yıktılar, insanlar bekliyorlar, eminim oradan da çok çok iyi bir
proje çıkaracaklar.
Değerli arkadaşlar, Bingöl’deki devlet
hastanesi yedi yılda yapılmadı, 200 yataklı bir hastane
yedi yılda yapılmadı; hemen iki yılda yaptılar. Sonra
da eski hastanenin hafriyatını, o Bingöl halkını yedi
yıl bekletmeyen müteahhide bir daha verdiler ve kendisi, şu an hâlâ
aktif olarak iktidar partisinin bir milletvekili. Allah gelirini
artırsın, gözümüz yok.
Endeksler konusunda Bingöl kentim, konut konusunda
61’inci, çalışma hayatı konusunda 61’inci, gelir ve servet
konusunda 66’ncı, eğitim konusunda 68’inci, altyapı hizmetlerine
erişim konusunda 75’inci sırada değildir. Zaten iki üç gün önce
Belediye Başkanına da çok iyi Belediye Başkanı olduğu
için ödül verilmiştir. Şaka değil, bu kısmı gerçek,
samimi söylüyorum.
Bingöl’ün etrafındaki ormanlar 2015
yılından bu yana düzenli olarak yakılmıyor ve ne zaman bir
yangın çıksa ben vali beyi arasam, orman müdürünü arasam, kesinlikle
bana “Güvenlik gerekçesiyle müdahale edemiyoruz.” demiyor, hemen söndürüyorlar.
Nihayetinde, sonucunda yüzlerce hektar orman Bingöl’ün her tarafında, her
yaz sürekli yanıyor. Yanan sadece ağaç değil, size yemin
ediyorum, çektiğim kaplumbağaların, hayvanların resimleri
var, içler acısı. Güvenlik gerekçesiyle bir şey
yakılmıyor.
Kıymetli arkadaşlar -bir dakikam
kaldı- Bingöl’ün etrafında çok fazla baraj ihalesi var. Sayın
Bakanım, Bingöl’e enerji konusunda ciddi kaynak geliyor, biz biliyoruz
-gerçekten geliyor, şaka değil burası- ve bu gelen
paraların neredeyse tamamı bir Cengiz İnşaata, bir
Özaltın İnşaata gidiyor. Bilmiyoruz, Türkiye'de bunların
dışında kimse baraj yapamıyor mu? Onlara gitmiyor diyelim.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Bizim Cengiz
mi o?
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Şimdi, gelen
bu paralar... Tabii, normalde beklersiniz ki bir ihale olsun. Mesela, ihaleyi
alan kişiler yerel sanayicilerden çiviyi alsınlar, bir şey
alsınlar, sac alsınlar; en azından, yemek ihalesini Bingöllü
restoranlardan falan tedarik etsinler. Onlar, tabii ki gidip mesela
Elâzığ’dan almıyorlar ve Bingöl’de istihdam ettikleri sadece ve
sadece korucular değil barajların güvenliği için.
Bir dakika, hemen toparlıyorum Başkan.
Değerli arkadaşlar,
esnafımızın durumu da çok şükür iyi, borcu falan yok,
borçlarını ödüyorlar. Tefecilik Bingöl’de sıfır, hiç öyle
bir sıkıntımız da yok. Bingöl Üniversitesi bilimsel olarak
almış başını gidiyor, aile şirketine çevrilmedi.
Mesela, Rektörümüz kendi ailesinden 5 kişiyi oraya profesör falan
yapmadı ve o rektörümüz terfi olarak YÖK Denetleme Kuruluna atanmadı.
Değerli arkadaşlar dolayısıyla
fabrikalar çalışıyor, özellikle gençlerimizden işsizlerimiz
yok ve şunu da söylüyoruz: Erzurum, Elâzığ, Bingöl
civarından kim geliyorsa -gençlerimiz- inşallah, Bingöl’de
onları istihdam edebilecek imkân ve koşullarımız da
vardır. Dolayısıyla Sayın Bakanım, zaten
halkımız da… Bakın, iktidar partisi yüzde 65-70 civarında
da oy alıyor, demek ki halkım da durumdan memnundur.
Bu vesileyle Bingöl’e ayrılan bütçenin bu sene
ihtiyaç sahiplerine gitmesini istiyoruz, sadakamız olsun, gönlümüz,
karnımız da toktur.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ilk söz Erzincan
Milletvekili Serkan Bayram’a aittir.
Buyurun Sayın Bayram. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SERKAN BAYRAM (Erzincan) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
İki gün önce elim bir kaza sonucu
hayatını kaybeden hemşehrimiz, şehidimiz Hakan Can
kardeşimize ve tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum,
ailelerine sabırlar diliyorum, ülkemizin başı sağ olsun.
“Gel, gel, ne olursan ol, yine gel/ İster kâfir
ister Mecusi ister puta tapan ol, yine gel/ Bizim dergâhımız
ümitsizlik dergâhı değildir/ Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da
yine gel.” çağrısıyla insanlığı sevgiye,
barışa, hoşgörüye davet eden büyük Türk İslam şairi
Hazreti Mevlâna Celâlettin Rûmi’nin de geçtiğimiz pazar günü
vefatının 744’üncü seneidevriyesini idrak ettik. Bu vesileyle bir kez
daha hürmet, minnet ve rahmetle yâd ediyorum.
Evet, arkadaşlar, makamlar gelip geçicidir.
Ülkemize ve milletimize hizmet etmek için makamlar bizler için birer araç,
birer fırsattır. Fâni dünyada bugün varız, yarın yokuz.
Birbirimizi üzmeye, kırmaya, kötü söz söylemeye inanın değmiyor.
Bizim derdimiz, yarın arkamızı dönüp
baktığımızda bu kubbede hoş bir seda
bırakmaktır. Mesele şahıs, parti meselesi değil,
mesele memleket meselesi ve gençlerimizin geleceğidir.
Değerli arkadaşlar, Filistin
halkının varlığını ve çıkarlarını
yok sayan, gücü sadece kadın ve çocuklara yeten hatta Filistinli
kardeşimiz Down sendromlu Muhammed et-Tavil kardeşimizi
gözaltına alacak kadar gözü dönmüş İsrail’i bugün şiddetle
biz de kınadık, Birleşmiş Milletlerde de kınandı.
Kudüs, bizim ilk kıblemiz. Millet ve devlet
olarak Filistinli kardeşlerimizin yanındayız ve her daim de
yanında olacağız, onları hiçbir zaman yalnız
bırakmayacağız. Bugün Genel Kurulda kabul edilen tasarıyla
da her ülke kendi saygınlığını koruyarak emperyalist
emellere fırsat vermemiştir.
Yaklaşık iki haftadır bütçe üzerine
görüşmeler yapılıyor ve bu 4’üncü madde de “Devredilen, iptal
edilen ve tamamlayıcı ödenek” şeklinde, Hükûmetimizin teklifi
üzerine Plan ve Bütçe Komisyonunda aynen kabul edildi.
2018 bütçesi AK PARTİ Hükûmetimizin 16’ncı
bütçesidir. Aziz milletimiz AK PARTİ iktidarına bütçeyi yapma görev
ve sorumluluğu vermiştir. On beş yıl içinde bütçeyi
büyütmedik, bütçeyi daha etkin kullandık. Yapmış olduğumuz
köprüler, barajlar, hastaneler gibi yatırımların hepsi faize
gidecek paralardan tasarrufla yapıldı yani milletten gelen
kaynağı yine milletimizin ihtiyacına harcadık.
Bu bütçe 2023 ve 2053 hedeflerine uygun, başta
ülkemizin güvenliğini esas alan, insan odaklı büyümeyi hedef alan bir
bütçedir.
Yine, ülkemiz uzun yıllardan beri terör
örgütleriyle mücadele etti. Bir yandan DEAŞ, bir yandan FETÖ, bir yandan
PKK, bir yandan DHKP-C; buralarda nice nice bütçeler harcandı ve nice nice
yatırımlar yapıldı.
“İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın.” idolüyle hem bütün vatandaşlarımıza hem de
engelli vatandaşlarımıza her alanda hizmet ettik. 2002’den önce
5 bin civarında olan engelli memur sayımızı bugün 50 binin
üzerine çıkardık ve inşallah 2018’de 5 bin daha
atayacağız. Yeter ki bizler bir olalım, birlik olalım,
birlikte Türkiye olalım diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERKAN BAYRAM (Devamla) – 2018 yılı
bütçemizin hayırlı, bereketli olmasını, 2018
yılımızın da ülkemize ve İslam âlemine
barış, huzur getirmesini diliyor, hepinizi saygı, muhabbetle ve hürmetlerimle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahısları adına ikinci ve son
konuşmacı Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran. (HDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Acar Başaran.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hişyar Vekilimiz “Hiçbir
şey istemiyoruz.” dedi, ben de şeyi söyleyeyim: Batman olarak biz
sizden vazgeçtik, siz de bizden vazgeçin. Batman kendine yetebilecek bir
şehir, yeter ki oradaki kaynaklara dokunmayın, bırakın
oradaki kaynaklar Batman’a harcansın.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz ki Batman
petrolüyle ünlü bir şehir. Batman, aslında petrolle şehir olan
bir şehir. Keşke Bakanımız da burada olsaydı, o da
dinleseydi. Batman’ı şehir yapan, dediğim gibi, petroldü. Siz ne
yaptınız? Son dönem içerisinde, aslında Batman’ın
kalkınmasına en büyük katkıyı sağlayan TÜPRAŞ
özelleştirildi; Türkiye Petrolleri kalmıştı, günbegün
küçültülüyor, küçültülüyor, küçültülüyor, onun da özelleştirme yolunda
gittiğini biliyoruz. Yani Batman’ın tek kaynağı olan petrole
de el uzatmış vaziyettesiniz. Her gün işten çıkarmalarla
karşı karşıya Batman ve istatistiki veriler de gösterdi ki
Batman Türkiye sıralamasında son 3’te. Düşünün ki en büyük
petrol yataklarının olduğu bir il ama o il, işsizlik
sıralamasında Türkiye’de sondan 3’üncü şehir olarak
karşımıza çıkıyor.
Değerli arkadaşlar, sadece bu mu var
Batman’da? Değil aslında; Batman bir de tarihî, kültürel
yapısı açısından çok zengin bir il. Bir Hasankeyf
vardı. Hasankeyf, eğer gerçekten iktidar biraz vicdanlı olsaydı,
biraz Batman halkının talepleri doğrultusunda davransaydı,
Ilısu Barajı yerine Hasankeyf’i daha da çok korur, orası şu
anda dünya çapında bir kültür merkezi olabilirdi, o da olmadı. Bu
arada, Hasankeyf AKP’nin en çok oy aldığı ilçemiz ancak oradaki
esnaf şu anda Hasankeyf’ten çıkartılıyor, onlar da bir
şekilde işsizliğe mahkûm ediliyor.
Bununla da kalmıyor aslında Batman.
Batman’ın yine AKP’nin en fazla oy aldığı ilçelerinden biri
daha Sason. Sason, tarihî, kültürel zenginliği ve doğal zenginlikleri
açısından gerçekten, Türkiye’de görülmesi gereken bir yer ama
Sason’da sizin tek vaadiniz koruculuk. Şu anda Sason, gençlerin sürekli
göç ettiği bir yer ve dediğim gibi, bu gençlere sizin tek vaadiniz
“Gidin, korucu olun.” Gençler geliyor “Vekilim, bizim bu atamalarımız
ne zaman olacak?” diyorlar ama siz diyorsunuz ki: “Bırakın
atanmayı; öğretmen olmayın, doktor olmayın, avukat
olmayın, gidin korucu olun.” Çünkü siz savaşı daha da
derinleştirme peşindesiniz.
Değerli arkadaşlar, Batman’ın bir de
belediyesi vardı, hatırlarsınız, kayyum
atadığınız. Her gün belediyeden işçi
çıkartmaları oluyor. Hani, işsizlik o kadar düşük ya, biraz
daha işten çıkartabilirsiniz. İşsizlikte sondan 3’üncüyüz
ama her gün belediyede işçiler işten çıkartılıyor.
Bugün de Batman Belediyesinde, hiçbir gerekçe sunulmadan 40 kişi
işinden edildi. İşte, sizin Batman’a reva gördüğünüz tam da
yine bu. Her geldiğinizde, defaaten gelip ziyaret ettiğinizde ve her
ziyaretinizde de istihdam olanaklarının oluşacağı,
buranın bir cazibe merkezi hâline getirileceği iddialarınız
var, iddiadan öteye gitmiyor, hâlâ Batman’ın durumu ortada.
Batman’da o atadığınız kayyum
çok güzel işler yapıyor. Yaklaşık yedi aydır
Batman’ın yolları köstebek yuvası. Batman’ın en fazla
iş yapan çarşı merkezi altı yedi aydır iş yapamaz
hâlde. Her yer köstebek yuvası. Bir yol yapıyorsunuz, bitmeyen bir
yol. O yürüdüğünüz yol var ya sürekli söylediğiniz, o yol gibi bir
yol herhâlde, bitmiyor. Esnaf kaç aydır perişan, her gün müjde
veriyor kayyumunuz. 29 Ekimde bitecekti, işte aralık bitiyor, hâlâ
her gün müjde veriyor: “Bitiyor da bitiyor…” Bitmiyor. Esnaf zaten iş
yapamıyordu, zaten ülkeyi içerisine sürüklediğiniz durumdan
dolayı Türkiye’nin dört bir yanında esnaf kan ağlıyor, bir
de, yaptıkları o ufacık işi de işte, yolları köstebek
yuvasına çevirerek engellemiş oluyorsunuz. İşte, Batman’a
vaatleriniz bu. Ama en fazla da en çok oy aldığınız
yerlerde aynı politikayı yürütüyorsunuz. Hasankeyf, Sason…
MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Demek ki
memnunlar.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Ya,
gerçekten, birazcık -hadi size oy vermeyenleri düşünmüyorsunuz,
biliyoruz- bari size oy verenleri düşünün. Sizi görmek istemiyorlar,
sizden iş istiyorlar, sizden oraya bir kalkınma getirmenizi
bekliyorlar, sizin gül yüzünüze hasret değiller.
SALİH CORA (Trabzon) – Arada Batman’a gidin,
sizi göremiyorlar orada.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Her gün
zaten gelip üç beş kahveyi dolaşıp propagandanızı
yapıyorsunuz, insanlar artık propaganda duymak istemiyor, insanlar
artık gerçekten refah ve huzur içerisinde yaşamak istiyor. Bence
biraz düşünün diyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) – Arada Batman’a gidin.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Bakır, buyurun.
İRFAN BAKIR (Isparta) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, geçen sene aralık ayında
yağan yoğun kar yağışı nedeniyle Isparta’da
seralar büyük hasar görmüştü. Bölgede yapılan incelemeler sonucunda,
seraların onarılıp tekrar kurulumunun ve kurulumunda gerekli
naylon yardımının yapılacağının sözü verildi
ancak bu yardım bir türlü yapılmadı ve üreticilerimiz
mağdur edildi.
Bunun yanında, bu sezon domates, salatalık
gibi bazı ürünler tarlada ucuza gitti. Bu duruma bakılarak,
üreticilerimizin sorunlarının çözümü, seracılığın
geliştirilmesi için bir çalışma yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Erdem…
ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorum Sayın Maliye Bakanına: Özellikle ön
lisans mezunu tüm bölümlerle ilgili atama problemi var ama 85 üzeri
puanların geçerli olduğu son atama kadro açılmasını
talep eden ön lisans muhasebe mezunu kardeşlerimizin kadro beklentisi var.
120 ortaksız kadro açılması durumunda, 85 üzeri puan alan tüm ön
lisans muhasebe bölümü mezunu kardeşlerimizin tamamı
atanmış olacak. Maliye Bakanlığına bağlı
Muhasebe Genel Müdürlüğünün haziranda gerçekleştireceği
alım sayısı belli midir? Bu sayıyı bir umutla beklemektedirler.
Evde hasta bakım teknikerleri iki sene
donanımlı bir şekilde eğitim almalarına rağmen
kendi işlerini yapamamaktadır. Alım, yok denecek kadar az. Evde
bakım teknikerleri atama beklemektedirler. Meslek tanımı
yetersiz olduğu için düzenleme ve atama gerçekleşmemektedir.
Ameliyathane teknikerlerinin 2 bin kadro talebi
vardır.
Son olarak da 112 acil sağlık hizmetleri
çok büyük öneme sahip. Paramedik mezunları olarak büyük
yığılma var. Mezun sayısıyla orantısız
alım var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akdoğan…
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sayın
Bakanım, çevre yolunun olmadığı yerlerden biri de
Hakkâri’dir. Hakkâri’ye çevre yolu yapmayı düşünüyor musunuz? 2018
bütçesinde Hakkâri çevre yolu için ayrılmış bir bütçeniz var
mı?
Bir diğer de Sayın Bakanım,
Yüksekova’da altyapı çalışma ihalesini alan yüklenici firma
yerelde işi taşeronlara teslim etmiştir. İçme suyu ile kanalizasyon
hattı aynı kanal içerisinden geçiyor. Kanal derine de
kazınmış değildir. Aynı kanalın içinde içme suyu
ile kanalizasyon hattının bir kazaya uğraması hâlinde ise
binlerce vatandaşımız doğrudan etkilenecektir. Böyle bir
hat döşeme başka yerlerde yapılmış mıdır? Bu
hat için bir yaptırımınız olacak mı? Bugüne kadar kaç
defa kontrol ettiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Şimşek…
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bekçilik
sınavları yapılmaktadır Türkiye'nin 81 ilinde
kaymakamlıklar tarafından. Yalnız burada önce mülakatlar
yapılmıştır, mülakatlardan sonra şimdi
yazılı sınav yapılacak, daha sonra güvenlik
soruşturması. Burada bir tezat görmüyor musunuz? Yani normalde
sınavlarda önce yazılı sınav yapılır,
yazılı sınavı geçenler içerisinden belli bir sayı
mülakata çağrılır, ondan sonra da güvenlik
soruşturması yapılır. Bu sınavlar niçin böyle
yapılmıştır? Bu konuda bir fikriniz var mı?
Sizden önce Gümrük Bakanımız
buradaydı, işte, “Şehir hastaneleri yaptık, duble yollar
yaptık.” dedi. Ben buradan soruyorum: Mersin Şehir Hastanesi
yapılmıştır, arsasını MHP’li belediye
vermiştir, altyapısını Büyükşehir Belediyesi
yapmıştır. Hükûmetin kasasından Mersin Şehir
Hastanesiyle ilgili ne kadar para çıkmıştır? Bu konuda bir
açıklama yapmanızı bekliyorum. Bir de bu AVM’lerin şehir
dışına çıkartılmasıyla ilgili yasa ne zamana
kadar bekletilecektir? İnanın, büyükşehirlerde hafta
sonları şehrin yarısı AVM’lerde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Buna bir
tedbir almanızı ve esnafı korumanızı bekliyoruz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Son olarak Sayın Kaya…
HÜDA KAYA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bugün ayın 21’i, 21 Aralık. Gelen bir
mesajı ortamımızla, Genel Kurulumuzla paylaşıp sorumu
soracağım. Mesaj şöyle: “Bugün Anadolu, Mezopotamya, İran,
Azerbaycan ve Orta Asya Alevileri ile Şaman Türklerinin ve Zerdüşt
Kürtleri ile Farsların kutladığı Yelda, Çile Gecesi’dir.
Şeb-i Yelda bu gece, yılın en uzun gecesi,
karanlığın bitip aydınlığa çıkmanın
başlangıcı. Kimsenin bir daha çile çekmemesi için Yelda Geceniz
kutlu olsun.” Ben de bu geceyi kutlayanların gecesini kutluyorum.
Ben şunu sormak istiyorum: Geçenlerde, geçen
hafta, Feleknas Vekilim, kendilerinin kutsal bir bayram günü olmasına
rağmen burada mesai yaptı bizlerle. Farklı inançların
kutsal günlerinin de resmî tatil olabilmesi noktasında
çalışmalarınız var mı? Halklarımızın
özgürlüğü, eşitliği açısından çok güzel olur.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, soruları cevaplamak üzere sözü
Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal’a bırakıyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakır seracılıkla ilgili
bir konuyu gündeme getirdi ama şu anda detaylarına vâkıf
olduğum bir konu değil. Tarım Bakanlığından
ilgili arkadaşlar konuyu tetkik ederlerse biz de kendilerinden bilgi
alır, sizlere veririz.
Sayın Erdem farklı yerlerde atamalarla
ilgili konuları gündeme getirdi ama bunları çalışmak
gerekiyor. Açıkça, detaylarına vâkıf değilim.
ARZU ERDEM (İstanbul) – Bizim için önemli,
kayıtlara geçsin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Bütün bu söylediğiniz hususlarla ilgili arkadaşlara talimat verdim,
gerekli notları alıyoruz. Önümüzdeki günlerde, bu
çalışmalar sırasında bunları da dikkate
alacağız. Bu konuyu dikkatimize getirdiğiniz için teşekkür
ediyorum.
ARZU ERDEM (İstanbul) – Ben teşekkür
ediyorum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Akdoğan, anladığım kadarıyla, bir yapım
işinde taşerona devredilmesiyle ilgili muhtemelen risklerden
bahsetti. Tabii, konunun detaylarına vâkıf değilim. Bana daha
detaylı bilgiler verebilirseniz ben de ilgili bakanımıza bu
konudaki hassasiyetinizi iletebilirim ama şu anda benim doğrudan doğruya
bir cevap vermem mümkün gözükmüyor.
Sayın Şimşek, bekçilik
sınavını ben de şu anda sizden öğrenmiş oldum. Bu
konuyla ilgili değerlendirmenizi de Sayın Bakanımızla
paylaşacağım.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – 81 ilde
100 bine yakın bekçi alınacak.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Tabii, şimdi, en kritik konu şehir hastaneleri projesi. Öncelikle,
Mersin’de yaşayan bütün vatandaşlarımıza Mersin Şehir
Hastanesinde bundan sonra alacakları birinci sınıf kaliteli
sağlık hizmeti -kendileri için- hayırlı olsun. Bu projenin
yapımında katkı veren bütün kamu kurumları yani
arsasının tahsisini kim yapmışsa… Sonuçta burada önemli
olan, Mersin halkına hizmet etmek. Demek ki bu projede kurumlar arası
bir anlayış birliği içerisinde güzel bir netice
alınmış.
Şehir hastaneleri projesi, doğası
gereği, sadece mevcut devlet hastanelerinin yatak
sayılarının artırıldığı projeler
değildir. Bu projeler, gerçekten birinci sınıf sağlık
hizmetlerinin verildiği, yeni ortamlarının
oluşturulduğu projelerdir. Kamu-özel iş birliği modeliyle
yapılan bu projelerde yatırımcı baştan projeyi kendisi
finansman ve yatırım riskini üstlenerek gerçekleştirir, hastane
binasıyla ilgili bütün yatırımı kendisi yapar,
finansmanı kendisi sağlar. Daha sonra da yine sözleşme
çerçevesinde belirlenen süre içerisinde “ikinci faz” dediğimiz hizmet
unsurlarını sunarsa o takdirde de bu dönemde kendisi hizmetleri
yerine getirir. Burada, özellikle bina yapımına bağlı
olarak kira ödemeleri söz konusu. Ayrıca hizmete açıldıktan
sonra hastaneyle ilgili yürütülen bütün hizmetlerde de yine sözleşmeye
bağlı olarak “P2” diye ifade edilen hizmet bedellerinin ödenmesi söz
konusu. Bu modelle Türkiye birçok vilayetimizde şehir hastanelerine
kavuştu, kavuşmaya da devam ediyor. Türkiye, gerçekten, 2002
yılı sonrası dönemde sağlıkta büyük bir
değişimi, dönüşümü gerçekleştirdi. Bugün, birçok
yabancıyla görüştüğümüzde, yabancılar bile Türkiye’deki
sağlık hizmetlerindeki değişimi ve dönüşümü takdirle
ifade ediyorlar. Bugün, Türkiye'nin sağlık hizmetlerinde
yakaladığı başarı uluslararası düzeyde de dikkat
çeken, takdirle karşılanan, önemli reform örnekleri arasında
sayılan son derece doğru bir proje.
Şehir hastaneleri, sağlık hizmet
sunumuna yeni bir soluk getirdi. Burada konforlu odalar, her türlü tetkikin
yapıldığı, modern cihazların kullanıldığı
ortamlar sağlanıyor. İnşallah önümüzdeki yıllarda
şehir hastaneleri projeleri birçok vilayetimizde tamamlanarak hizmete
girecek ve burada vatandaşlarımız hak etmiş oldukları
bu iyi, kaliteli sağlık hizmetini daha rahat bir şekilde temin
etmiş olacaklar.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) –
Sayın Bakan, devletin kasasından para çıktı mı?
HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Hazine kefil oldu
mu, onu söyleyin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Değerli arkadaşlar, evet, devletten para çıktı.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Devletin
kasasından para çıktı mı, onu soruyorum. Ne kadar
çıktı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Çıktı, çıktı, arkadaşlar, onu ifade ediyorum.
Şehir hastaneleri modelinde, biliyorsunuz, yapılan binaların
yıllık kira ödemeleri var.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) –
Binaların yapımında devletin kasasından ne kadar para
çıktı?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Dolayısıyla bu sene açılan hastanelerin kira ödemelerine
başladık. Önümüzdeki yıllarda da bunları ödemeye devam edeceğiz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Yüzde 70 doluluk kapasitesi teminatı verildi mi? Öyle bir şey var
mı?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Değerli arkadaşlar, siz merak etmeyin, biz bütçeden
parasını koyuyoruz ve ödüyoruz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Etmek zorundayız.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Ya, halkın parası o. O parayı siz
ödemiyorsunuz ki halk ödüyor.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Kim ödüyor o parayı?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başbakanın söylediği güzel bir şey var, en
pahalı hizmet ulaşılamayan hizmettir. Dolayısıyla
vatandaş artık hizmete ulaşıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Kim ödüyor Sayın Bakan o parayı? Siz cebinizden mi ödüyorsunuz?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın
Bakanım, devlet hastaneleri yapın ya.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Onu da yapıyoruz canım.
ALİ ŞEKER (Kocaeli) – Niye devletin
kasasından ödeniyor?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Söz vereceğim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın Usta, 60’a göre söz talebiniz var.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Samsun Milletvekili Erhan
Usta’nın, şehir hastanelerinin kira ödemelerine ilişkin bilgi
almak istediğine ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Az önce de bu şehir hastanelerine ilişkin
benim değerlendirmem olmuştu ama o sırada Sayın Maliye
Bakanı burada değildi. Ben sadece şunu soracağım:
Şu anda, sadece şehir hastaneleri açısından, kira
ödemelerine ilişkin bir projeksiyonunuz var mı? Onları bizimle
paylaşabilir misiniz? Ne kadar kira ödenecek bugünden itibaren ve bunun
yıllar itibarıyla dağılımı nasıldır?
Hemen bir cevap verme imkânınız olursa sevinirim. Yani bunu
konuşmamız lazım, özellikle Maliye Bakanıyla. Hani,
Sağlık Bakanıyla işin sağlık boyutu filan konuşulabilir
ama…
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Bakan, hemen…
32.- Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın,
Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Tabii, Sayın Usta’nın Kalkınma Bakanlığında
müsteşar yardımcısı olduğu dönemde de bu projeler
Kalkınma Bakanlığı tarafından çok titiz bir
şekilde incelendi.
ERHAN USTA (Samsun) – Karşı
çıktı Kalkınma Bakanlığı.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Önümüzdeki
yıllarda bu kira ödemelerinin getireceği… Muhtemel kira ödemelerine
ilişkin projeksiyonlar yapıldı, fizibilite çalışmaları
yapıldı ve bu çalışmalar neticesinde Yüksek Planlama Kurulu
kararları alınarak bu projelere başlandı.
ERHAN USTA (Samsun) – Ben rakamı öğrenmek
istiyorum.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın
Başkanımıza, Sayın Erhan Usta’ya şunu ifade etmek
isterim: Burada, hizmet sunumunda yeni bir modele geçtik. Bir yatırım
projesini bütçeye yatırım ödeneği koyarak yapabileceğiniz
gibi, yıllara sari kira ödemesi şeklinde, baştan
yatırımcı yatırımı yapar sonraki yıllarda da
siz kira ödemesi şeklinde bunları ödersiniz. Bu şu anlama
geliyor: Şehir hastaneleri projeleri sayesinde, belki önümüzdeki
yıllarda Sağlık Bakanlığı bütçesi içerisinde kira
ödemelerinin payı artacak ama buna karşılık, artık bu
yatırım ihtiyacı azaldığı için benzer ölçüde de
yatırım ödeneklerine olan ihtiyaç azalacak. Dolayısıyla bu
bir denge içerisinde ve Kalkınma Bakanlığımızın
da bu konuda yaptığı -Hazine
Müsteşarlığımızı da takdirle karşılıyorum-
çalışmalar sonucunda hayata geçmiştir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkanım,
çok affedersiniz…
Sayın Bakan, benim merakım şu:
Nihayetinde Maliye Bakanı bütçeyi yönetiyor.
BAŞKAN – Bilahare birlikte konuşsanız
Sayın Usta…
ERHAN USTA (Samsun) – Önümüzdeki dönem için hani bir
rakam verirseniz bize, yoksa ben işin diğer boyutlarını
sormadım yani rakam boyutunu bir…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Usta, veririm, merak etmeyin.
ERHAN USTA (Samsun) – Verin, burada verin.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru
sormak isteyen sayın milletvekillerinin maddeyi okur okumaz sisteme
girmesi lazım, ona göre. Daha önceki sisteme girişler
sayılmıyor çünkü madde okunmadan önce sıfırlanıyor.
Şimdi, 5’inci maddeyi okutuyorum:
Devlet borçları
MADDE 5- (1) Devlet borçlarına
ilişkin cetvellerde gösterildiği üzere 2016 yılı sonu
itibarıyla;
a)
468.644.329.253,18 Türk Lirası kısa, orta ve uzun vadeli Devlet iç
borcu,
b) 290.497.627.718,22
Türk Lirası Devlet dış borcu,
c)
60.748.718.224,00 Türk
Lirası Hazine garantili borç,
mevcuttur.
BAŞKAN – 5’inci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’a aittir.
Sayın Günal, buyurun lütfen. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında bunun girizgâhını
yapmıştık ama Sayın Bakan yoktu, doğru söylüyor Erhan
Bey. Demek ki biraz daha açıklamamız lazım.
Arkadaşlarımızla tartışırken Maliye
Bakanlığı yetkilileri de vardı, Sayın Bakan o zaman
müsteşardı biz bunu Sağlık Bakanlığıyla
tartıştığımızda ve bunun yükleriyle ilgili de hem
Hazine Müsteşarlığına hem Kalkınma
Bakanlığı Müsteşarlığından
arkadaşlarımıza sorduk. Sayın Bakan, buradaki kaygımız,
gelecekteki yükümlülük ve şu andaki maliyetin arasındaki uyumsuzluk.
Yani 10,5 milyarlık bir şeye 31 milyar civarında bir ödeme
yapıyoruz ki bu da şu andaki tahminlerle. Yaklaşık olarak
baktığımız zaman...
ERHAN USTA (Samsun) – Dolar değil mi, dolar? 31
milyar dolar.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tabii dolar yani TL’yle
olsa 3 misline geliyor şu andaki şeyle ama daha fazlası da
çıkabiliyor. Tabii biz bunu tartışırken bunun
karşılığında verilen yerler, bunun müştemilatı,
tesisleri, yerine verdiğimiz bir sürü gayrimenkulleri de hesaba katarak
yapmamız lazım.
Söylediğimiz şuydu: Bu modeli test etmeden
yapmayalım. Sayın Cevdet Yılmaz da gelmiş, o da
Bakanlığı döneminden biliyor, ona da söylemiştik,
Sağlık Bakanlarımıza da söyledik. Maalesef bunda bir
ısrar var yani daha açık söyleyeyim, o günkü şartlarda 2
müsteşar yardımcısı arkadaşımız geldi,
Kalkınma Bakanlığından da Hazineden de. Garantilerle ilgili
olanı Hazineye sorduk, Sağlık Bakanlığı
Müsteşarımız da oradaydı, ben de size yeniden
rakamları söyleyeyim Sayın Bakan. Siz maliyetleri biliyorsunuz
açık bir şekilde. O günkü şartlarda orta ve uzun vadede Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kalkınma planlarında ve dönüşüm
programlarında koyduğu yatak hedefi yani “Kaç hastaya kaç yatak
düşer?” hesabında on binde 30 hedeflediklerini söylemişlerdi, o
andaki rakamlarla on binde 26’ydı ama iki yıl içerisinde bitecek
Sağlık Bakanlığının mevcut ihale sistemiyle
yapmış olduğu yatırımlarla on binde 30’un üzerine
zaten çıkıyorduk. İşte burada
arkadaşlarımız, “Erhan Bey oradayken yaptı.” diyorsunuz ama
Sayın Yılmaz da oradaydı, Yüksek Planlama Kurulu bu 7 tane
şehir hastanesiyle ilgili izinleri verirken “yeni yatak kapasitesi
yaratmamak üzere” diyor. Siz çok güzel söylüyorsunuz, “Lüks oldu.” İyi, 3
yıldızdan 4 yıldıza çıkarmak için 30 milyar dolar
borca mı girelim diyoruz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
4 yıldız değil ya, 5 yıldız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani örnek... 4’ten 5’e
çıkaralım, fark etmiyor ya.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
5 yıldız canım, ne 4 yıldızı?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, bakın,
bunu öyle söylemeyin lütfen, o zaman deyin ki: “Bunun maliyeti şu, biz
bundan şu kadar ütüyoruz, kazancımız bu. Özel sektör yaparsa
şu kadara yapacak, bunun yıllık faizi budur. Net bugünkü
değere getirirsek buradan da şu kadar faiz ödüyoruz, otuz yıl
içerisinde ödeyeceğimiz faiz budur.” Yani onu derseniz…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Tamam, hepsi var.
ERHAN USTA (Samsun) – Bir şey demiyoruz ki
söyle diyoruz biz de.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – “Efendim,
sağlıkta dönüşüm yaptık…” Ya, yapmadın işte. Bizi
götürüyorsun…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Geri
dönüşüm yaptı.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani o dönüşümü
yaptığınız zaman onu Sağlık Bakanı
anlatsın. Size düşen, bunların bütçeye maliyeti ne olacak, bunun
gideri ne olacak, siz bütçeden para verseydiniz, normal yolla
yaptırsaydık kaça mal olacaktı; bunun analizlerini yapın,
onun için diyoruz. Şimdi laf kalabalığıyla yapmayalım…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Kalkınma Bakanlığına soru sorun.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayır, hayır,
bunun bir de ikinci boyutu var asıl benim konumla ilgili ama siz
söyleyince buraya da tekrar girmiş olduk.
Bunların hepsinin bütçede gözükmesi lazım,
bizim yükümüz ne? “Nazım hesaplar” diye bir şey öğrendik muhasebede,
sizde de var, Hazinenin rakamlarında da var. Şimdi buraya ben tekrar
tekrar bakıyorum, sadece garantili kısmı değil; borç
üstlenimleri var, bir sürü şey var, garantileri var ama buraya
baktığım zaman, ben gelecek nesil olarak önümüzdeki otuz
yılda üstlendiğimi burada sanal da olsa, gerçekleşmemiş de
olsa göremiyorum. Gerçekleştiği zaman Hazine koyacak ama muhtemelen…
Biz söyledik işte bir önceki maddede konuşurken, 12’nci maddede
konuşurken, 4 milyar, 4,5 milyar limit koyduk; şimdi de kesin
hesabında yine borçlarla ilgili maddeyi konuşuyoruz.
E, gösterdim, Sayın Bakanım,
Sayıştayın raporunda açıkça söylüyor, “Buradaki
kayıtlar tam olarak tutulmuyor.” De ki: “Onun söylediği 2 tane örnek
var.” Yani diğerlerini de koyduğumuz zaman acaba bu kayıtlar
doğru tutuluyor mu? Bunu biz söylemiyoruz, Sayıştayın
denetçileri diyor ki: “Şu şu şeyleri inceledik, bunlarla ilgili
rakamlarda eksiklikler var.” Biz de diyoruz ki: “Bunu düzgün bir şekilde
yapalım. Tamamlanmayanlarla ilgili ısrar etmeyin, önce biten
şehir hastanelerini bir görelim.” Başka yollarla yaptığımız
yatırımlar daha ucuz olabilir. Bir konjonktürde iyi görünebilir ama
bir süre sonra faizler değişir, düşer, lehimize olabilir;
yükseldiği zaman aleyhimize olabilir. Dolayısıyla bunları
böyle cansiparane savunmak yerine, bize bunun analizlerini söyleyin, deyin ki:
“Şunları yaptık, buradan şu kadar kârdayız.” Onu
söylüyoruz yani “Köprüde anladık, otoyolda anladık.” dedik ama hasta
garantisi verilir mi arkadaşlar ya? Yani ben onu anlamıyorum, bir de
bunu savunmayın. (CHP sıralarından alkışlar) Tamam,
daha kaliteli hastanemiz olsun, sağlık hizmeti verelim; evet, fizik
rehabilitasyon üniteleri de olsun, FTR merkezleri de olsun, yaşlı
bakımevleri… Onlara itirazımız yok ki ama bunu yaparken bunun
maliyeti ne? Daha düşük bir maliyetle bunları biz, kendimiz yapabilir
miyiz? Bunun yanında, verdiğimiz o tesislerin bize getirisi ne olur?
Orayı eğer biz işletseydik oradan aldığımız
gelirlerle acaba bu hastane yatırımlarını doğrudan
ihaleyle yapabilir miydik? Bizim derdimiz o. Söylediklerimiz eleştiri
değil, öneri getiriyoruz, diyoruz ki: “Bunlara bir bakın, yurt
dışında örnekler var.” “Hepsini birden apar topar bir an önce
bitirelim.” demeyin çünkü bir kısmı bitmiş, bir
kısmının projesi belli noktaya gelmiş, bir kısmı
daha başlamamış, yine “Yapacağız.” dediklerimiz de
var. Dolayısıyla bu sistemin verimliliğini sorgulamamız
lazım. Bu şekliyle…
Ha, şöyle oluyor: Şimdi, Maliye
Bakanlığı bu konuda rahat. Neden rahat? Bütçe
açığı az görünüyor. “Bütçeye yük getirmeden yaptım.” diye
düşünüyor. Güya şimdi, baktığınız zaman açık
rakamı yok. Neden? Şimdi, bu hastanelere para verseydi, her birine
her sene bütçede para gözükecekti, ne güzel ama onu sonra ödeyeceğiz,
önümüzdeki sene ödeyeceğiz. Bizim vatandaşta alışkanlık
var, hep söylüyoruz, işte kredisine sınırlama koyuyoruz, dövizine
sınırlama koyuyoruz. Sayın Şimşek açıklama
yapıyor, diyor ki: “Efendim, özel sektörün döviz riski biraz
çoğalmış, belli bir miktarın üzerinde geliri olmayana limit
getirelim.” Güzel. Yani güzel derken bir mantığı var. Peki,
aynı mantığı o zaman biz kendimize niye kullanmıyoruz?
HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Devlette niye
kullanmıyoruz?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani şimdi dolarla
sözleşme yaptık, dolarla kira ödeyeceğiz. Dolayısıyla
bunlara biraz daha yakından bakıp artık bu kısır
çekişmelere alet etmeyelim.
Bakın, diyoruz ki: “Yapısal önlemler
almamız lazım.” O nedir? Gelin, buna dedik… Bakanlık bir
kamu-özel ortaklığı modeli geliştirdi. Dün, Lütfi Bey
buradaydı, konuştuk kendisiyle de o da biliyor, Sayın
Yılmaz da biliyor, Sayın Bakan da biliyor aslında. Bir tane
çerçeve kanun var, çıkmamış. Dün size buradan okudum yani
Kalkınma Bakanlığının kendi
çıkardığı raporu okudum.
Dağınıklığın neye yol açtığını
arkadaşlarımız yazmış. Hâlâ aynı kanunlar duruyor
mu? Duruyor. Yönetmeliklerle düzeltiyoruz. Dün itibarıyla –belki dün
arkadaşlar dinlememiştir- taze yönetmelik çıktı, 21’inde,
yine “Borç üstlenimiyle ilgili otuz gün içerisinde hazineye bildirmek zorunda.”
diye. Hâlâ düzenleme yapıyoruz. Yani iki üç sayfalık “içindekiler” kısmı
olmuş düzenlemenin. Gelin, bunun, bir oturalım, zararını,
faydasını… Bir kısmına üstlenimler yapıldı, evet,
projeler yapıldı ama hâlâ devam edenler var, henüz
bağıtlanmamış olanlar var. Bu sistemi gözden geçirelim,
tartışmayalım çünkü biz her ne kadar “Borç oradan görünmüyor.”
desek de bu hesabı yapanlar, bizim kredi notumuza ulaşanlar zaten
bakıyorlar, bilanço içi olanları da bilanço dışı
olanları da bütün yükümlülüklerimizi de zaten hesaba katıyorlar. Onun
için yani burada en fazla faydası -demin dediğimiz gibi- bilançoda
fazla borcun gözükmemesi oluyor. Ama bunlar önümüzdeki yıllarda bize sorun
olarak döner, ödeme belirsizlikleri sonrasında dışarıdan
gelecek birtakım baskılara maruz kalmamıza yol açar.
Bu vesileyle tekrar ediyorum: Sadece bu değil,
büyümenin kalitesiyle ilgili konuştuk, baştan beri konuştuk,
artık bütçenin son maddelerini konuşuyoruz, kesin hesap da bitince
yarın kapatacağız. Gelin, bu sorunları burada samimiyetle
tartışalım, yapılması gerekenleri iktidarıyla
muhalefetiyle, bütün yapısal önlemleri büyümenin kalitesiyle ilgili,
geleceğe yönelik olarak yapılacak olanları da hep birlikte
burada yapalım. Bizim görüşlerimiz ülkemizin daha ileri gitmesi için,
2023 hedeflerini geri kaldığımız bazı göstergeleri de
bir an önce düzelterek yakalayabilmek içindir. İnşallah bu bütçe
bittikten sonra uyum yasalarıyla birlikte yapısal reformlarla ilgili
önlemleri de burada hep beraber tartışır ve ülkemizin
geleceği için alırız diyoruz.
Bütçenin hayırlı, uğurlu olması
diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bekaroğlu, sizin şahıslar
adına da konuşmanız var, teamül olmamak kaydıyla
birleştiriyorum ben; on beş dakika süreniz var.
Buyurun lütfen.
CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önce Özcan Purçu kardeşime teşekkür
ediyorum hem konuşmayı, beş dakikayı bana verdiği için
hem de yaptığı güzel konuşmayla ilgili. Elbette Romanlar bu
ülkenin eşit yurttaşlarıdır fakat dezavantajlı grup
olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla demokratik, sosyal bir devlet
olan ülkemiz dezavantajlı olan gruplardan olan Romanlarla ilgili üzerine
düşen her şeyi yapmak durumundadır.
Değerli arkadaşlarım, ben 2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
borçlarla ilgili maddesi, 5’inci maddesi üzerinde konuşacağım
ama bunu biraz büyüme üzerinden anlatmaya çalışacağım. 2002
yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde
Türkiye yüzde 6,2 oranında büyüyordu, gayrisafi yurt içi
hasılası da 231 milyar dolardı, kişi başına millî
gelir 3.500 dolardı. Kötüydü çünkü 2001’de büyük bir kriz yaşanmıştı,
arkasından Adalet ve Kalkınma Partisi geldi. Dünyada bolluk,
genişlik, likidite var, işler iyi gitti, demokrasi yönelimi
vardı, Kemal Derviş’in yapmış olduğu ekonomik
devrimler vesaire, dolayısıyla kalkınmayla ilgili de, büyümeyle
ilgili de önemli mesafeler katedildi. Ve 2005 yılında Türkiye yüzde
8,4 büyümeyle 2002’deki büyüme oranını 1 misli katladı. 501
milyar dolar oldu millî gelir.
2007’de içeride siyasi problemler oldu,
sıkıntılar oldu, biraz duraklama, derken 2008-2009 dünya krizi
geldi, bahane oldu. Daralma oldu, 2009’da bildiğiniz gibi eksi 4,8 büyüme
var. 2010 ve 2011’de bunun baz etkisiyle de yüzde 9 ve 8,8’lik bir büyüme var.
2012’den itibaren ise bir ciddi duraklama, artık içinden
çıkılmaz bir duraklama yaşanmaya başladı, işte o
meşhur hikâyeler “Türkiye orta gelir tuzağını mı
yaşıyor?” filan... Ekonomide değil yani sizin demokrasi, hak ve
özgürlükler, serbestlik konusunda da bir duraklama
yaşadığınız ortada.
Bunun temel nedeni, değerli
arkadaşlarım, o topladığınız paraları -ki o
kaynaklar nereden geldi biraz sonra söyleyeceğim- bunları gerçekten
katma değer üreten, ciddi bir ekonomiye tahvil edemediniz. Siz,
inşaata ve ranta dayalı bir büyümeyi ve borçla yapılan bir
büyümeyi tercih ettiğinizden dolayı, evet, dünya krizi, başka
problemler filan etkisi var ama temelde bu var. Hâlâ da temel problem budur.
Şimdi, siz 2017’den itibaren, 2019’a doğru
giderken yeni bir masal, yeni bir hikâye ortaya koymak… Yine büyümeye
dayalı. Çünkü büyüme son derece önemli bir şey.
Değerli arkadaşlarım, şimdi
2016’ya geleceğim. 2016’da 863 milyar dolarlık gayrisafi yurt içi
hasıla var. Şimdi buna bakalım. Nasıl oldu bu? Gerçekten
buraya nasıl gelindi ki 2017’de 900 milyar dolar olacağı tahmin
ediliyor. Bakın, siz uygulamış olduğunuz ekonomik
tedbirlerle, bütçelerinizle on beş yılda 522 milyar dolar cari
açık verdiniz. Bunun 302 milyar dolarını dış borç
alarak, 185 milyar dolar yabancılardan geldi yatırımlarla, 70
milyar dolar özelleştirme -geçmişi sattınız- 150 milyar
dolar da deminden beri tartışılan bu kamu-özel
ortaklığı. Biz buna geleceği satmak diyoruz. Bu şekilde
geldi.
Şimdi, bakın, bu büyüme içeride üretilen
değerlerden filan değil. Yani bütünüyle bu rakamlar açık ortaya
koyuyor ki bu “Yedi düvel”, işte “Düşmanlarımız” “Kökü
dışarıda” filan dediğiniz ülkelerden almış
olduğunuz borçlarla olmuştur. Yani bu büyüme, kökü
dışarıda bir büyüme değerli arkadaşlarım.
Başka bir şey daha var yani, siz bununla yetinmediniz, o da Adalet ve
Kalkınma Partisinin, her konuda olduğu gibi ekonomi konusunda da
gerçekliği bozmak, eğmek, bükmek, dev aynasında -dev
aynasının bir ismi de çukur aynadır değerli
arkadaşlarım- göstermekte üzerine başka siyasi ekip gelmedi.
Bakın, TÜİK 2007 ve 2016’da “yeni seri”
diye düzeltmeler yaptı değerli arkadaşlarım. Bir sefer
126,3 milyar dolar, ikinci seferde 141,8 milyar dolar ekledi; toplam 268 milyar
dolar. Bunu çıkardığınız zaman, sizin, işte,
büyüme 800-900 milyar dediğiniz şeyin, 3,5 kat dediğiniz
şeyin gerçek olmadığı ama 2002’den bu yana -gerçekçi- 1,5
kattan biraz daha fazla büyüme olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Arkadaşlar, bu TÜİK’in marifeti bundan
ibaret değil. Enteresan bir şey yaptı bu TÜİK 2016’da, dedi
ki: Türkiye’nin tasarrufu öyle sandığınız gibi yüzde 14
filan değil. Önce çıktı, işte, “Türkiye’nin tasarrufu yüzde
22.” dedi, şimdi de “ yüzde 24,9” diyor. Bu tasarruf dediğimiz
şey önemli bir şey değerli arkadaşlarımız. Hani,
“Tasarruf yok.” falan diyorduk ya, doğru değilmiş. TÜİK
çıktı “Hayır, tasarruf var.” dedi. OECD ortalaması yüzde 21
bu tasarrufun değerli arkadaşlarım. Borç
aldığımız ülkelerde bile yüzde 25 değil. Peki, o zaman
soruyorum: Türkiye’nin yüzde 25’e yakın tasarrufu varsa Sayın
Bakanım, niye borç alıyorsunuz? Anlaşılır gibi
değil. 226 milyar dolar tasarruf olması lazım böyle durumlarda.
Türkiye'nin gayrisafi millî hasılaya oranladığınız
zaman 226 milyar dolar tasarrufu olması gerekiyor ki başka hiçbir
şeye ihtiyaç kalmasın.
Değerli arkadaşlarım, sizin bu
dışarıdan aldığınız paralara da
ödediğiniz faizler burada. Bu sağ taraf sizden önceki on beş
sene, sol taraf da sizden sonraki, sizin iktidarınızdaki on beş
sene. Hoca gelseydi şimdi, size “Sizi gidi faizciler, sizi.” derdi
değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar) Bakın, 139,5 milyar dolar, yabancıların
aldığı iç borçlanma senetlerine verdiğinizi de
saydığımız zaman 193 milyar dolar dışarıya
faiz ödediniz on beş senede, içeriye de 811 milyar dolar faiz ödediniz
değerli arkadaşlarım. Tamam, büyüme bu. Siz “3,5 kat.”
diyorsunuz ama gerçek öyle değil, tamamen TÜİK’in üflemesi bu, 1,5
kattan biraz fazla büyüdünüz.
Peki, bu kimin büyümesi arkadaşlar, nasıl
bir büyüme? Bu büyüme sonucunda toplumsal kesimler ne almış,
şöyle bir bakalım. Mal ve servet dağılımıyla
ilgili araştırmalar içeride yapılmıyor, TÜİK böyle bir
şey yapmıyor ama bazı uluslararası kuruluşlar var,
bunlar yapıyorlar. Mesela, Credit Suisse’in araştırması
var. Türkiye 2002 yılında en zengin yüzde 1 mal ve servet
dağılımında yüzde 39,4 pay alıyormuş değerli
arkadaşlarımız; 2016 yılında bu pay yüzde 54,3 oldu
değerli arkadaşlar. Yani en büyükler -hani yüzde 1, yüzde 99
şeyi var ya- en büyük pay almış. Sizin on beş
yıldır yaptığınız 15 tane bütçenin sonucunda bu
olmuş. Mal ve servet dağılımının en bozuk
olduğu ülkeler sıralamasında 6’ncıyız. Dünya servetinden
de 2002 yılında binde 4 pay alıyormuşuz. Bu kadar büyümeye,
bu kadar laflara rağmen, şu anda da aldığımız pay
aynı, bir şey değişmemiş.
Bir de gelir dağılımına
bakalım değerli arkadaşlarım. Bu konuyla ilgili de çok
sağlıklı araştırma yok Türkiye’de ama Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı 2012 yılında bir
araştırma yaptı ve şöyle bir sonuç buldu: “Ailelerin yüzde
61,6’sı yoksulluk sınırının altında
yaşıyor.” dedi. Hemen sitesinden o çalışmayı
kaldırttılar, “Bu iş onun işi değil, TÜİK
yapacak.” falan dediler ve ondan sonra bir daha o araştırmayı
yapmadı. Kim yaptı o araştırmayı? TÜİK
yaptı. Ama neleri verdi, bakın, ona bakalım. En düşük yüzde
20 gelirden yüzde 6,2’yi alıyor, en yüksek yüzde 20 yüzde 47,2’yi
alıyor. Biri 7,7. Doğru mu yanlış mı? Daha ince
baktığımız zaman, en düşük yüzde 5 ve en yüksek yüzde
5’in farkına baktığımız zaman aradaki fark 24 kat
oluyor değerli arkadaşlar. Ama ben size bir hesap
yapacağım, hiç TÜİK hesabı filan değil, siz de
katılacaksınız. 2016 Türkiye'nin gayrisafi millî
hasılası üzerinden baktığımız zaman millî gelir
kişi başına 10.807 dolar. Dört kişilik aileyi
hesapladığınız zaman 43.228 dolar. Yani 166.400 TL,
aylık 13.860 TL. Şimdi, Allah için söyleyin, Türkiye’de kaç tane
haneye 13.860 TL giriyor değerli arkadaşlar, kaç aile var; gelin
söyleyin. Kimin bütçesi bu? Bunun kimin bütçesi olduğu görülüyor. Bu bütçe
yüzde 10’un bütçesidir, yüzde 10. Yüzde 90 yani 70 milyon insan bu ülkede sanki
yok gibi davranılan bir bütçedir değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Başka bir şeye bakalım -siz hep
2002’yle karşılaştırıyorsunuz ya- 2002’de gayrisafi
yurt içi hasıla 230 milyar dolar, işsizlik oranı 10,8; 2016’da
863 milyar dolar -şişirilmiş filan ama öyle olsun- işsizlik
oranı 10,9 değerli arkadaşlarım. Peki, nüfus ne kadar
artmış? 66 milyondan 79 milyona, yüzde 21,5. Peki; 3,5 kat
büyüdüyseniz nereye gitti bu para, niye işsizlik oranında bir
değişiklik olmadı? Demek ki istihdama katkı sağlayan
bir büyüme değil, bu büyüme işsizler için bir büyüme değil.
Peki, çalışanlara bakalım. 29 milyon
insan çalışıyor Türkiye’de, 3 milyon 400 bini devlette
çalışıyor, 12 milyon emekli var. “2017’de büyüme yüzde 7,
gayrisafi yurt içi hasıla 900 milyar dolar olacak.” diyorsunuz. Bütçe de
200 milyar dolara yakın. Peki, bu insanlara ne ayırdınız
değerli arkadaşlarım; enflasyonun yüzde 13, faizlerin yüzde 15
olduğu, kurun uçtuğu, ne olacağı belli
olmadığı yerde ne ayırdınız? Memur ve emekliye
yüzde 4 artı 3,5. Asgari ücretliye ne verecekler? Enflasyon oranında
mı verecekler, ne verecekler belli değil.
“Fedakârlık yapın.” diyorsunuz.
Bakın, o yüzde 1’ler, yüzde 5’ler, en zenginler fedakârlık
yapmıyor. Asgari ücretliye “Fedakârlık yapın.” diyorsunuz, 1.404
lira alan insanlara “Fedakârlık yapın.” diyorsunuz. Böyle bir siyasi
heyetle, on beş senelik Hükûmetle karşı
karşıyayız değerli arkadaşlarım.
Bir de giderlere bakalım. Vergiyi kimden
alıyorsunuz? Verginizin neredeyse yüzde 70’i dolaylı vergi; en
garibandan, en düşük geliri olandan da aynı vergiyi alıyorsunuz.
22 çeşit vergi var -yani isimlerini okumayayım, zaman şey
yapıyor- ama asgari ücretten vergi alıyorsunuz siz yüzde 15 ve eylül
ayı gelince de yüzde 20’ye çıkıyor. Kurumlar vergisi de…
Türkiye’de, eskiden, siz geldiğinizde 6 tane dolar milyarderi vardı,
şu anda 32 dolar milyarderi var, onların büyük holdinglerinden de
yüzde 20 vergi alıyorsunuz. Siz böyle bir heyetsiniz değerli
arkadaşlarım.
Peki, vergi cennetlerine giden… Bu konuyu
açtığımız zaman çok kızıyorsunuz, ben de
korkuyorum, onun için vergi cennetlerine gidenlere, kaçırılan
vergilere bir şey demeyeceğim.
Borçlar meselesine gelelim, ben borçlar maddesinde
konuşuyordum, tekrar dönelim. IMF’ye borç veriyoruz. Öyle ya, tasarruf
yüzde 25.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Kötü mü? Kötü mü?
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Çok iyi tabii ya!
Yalan, yalan, yok böyle bir şey. (CHP sıralarından
alkışlar) Olmaz böyle bir şey ya, millete böyle şeyler
söylenmez. IMF’ye borç…
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Neresi yalan?
İspat et.
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
Ödediğiniz faiz orada.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Siz uçan kuşa
borçlusunuz. Bakın, 2002’de iç borç 254 milyar, 2017’de 530 milyar lira.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Vallahi ayıp,
ayıp!
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Dış borç
2002’de 144 milyar.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bunlar özel
şirketlerin borçları, özel şirketlerin.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Özel şirket
kimin şirketidir?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Hükûmetin değil
özel şirketlerin borçları, yatırım için güvence verilen
borçlar.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Şimdi
geleceğim oraya. 2017’de…
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Doğruyu
söyleyin, bunlar güvence verilen borçlar.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Söylüyorum
bakın, 2017’de toplam borç 432 milyar dolar, kamunun 130, özelin 302;
doğru.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Her şeyiniz
yalan yanlış.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – 2018
yılında değerli arkadaşlarım, 161,1 milyar dolar borç
ödemek durumundasınız. Cari açığı da buna
eklediğiniz zaman 200 milyar dolar lazım, değil mi yani? Bizim
tasarrufumuz yüzde 25, evet. Söyleyin yani istediğiniz gibi söyleyin.
Peki, kişi başına borç ne? 6 bin
dolar borçla doğuyor çocuklarımız. Hane halkı borcu 2002’de
6,7 milyar dolarken 2017’de 77 milyar dolar oldu değerli arkadaşlar.
Hani tasarruf? Hani tasarruf yüzde 25’ti?
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Borç üstüne
borç.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Sen “finans yönetimi”
diye bir şey okudun mu sayın vekilim? “Finans yönetimi” diye bir
şey biliyor musun?
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, ama deniz bitti. Bakın, Melih Gökçek Ankara’ya
deniz getirecekti, ömrü yetmedi ama AK PARTİ Hükûmeti şimdi deniz
getiriyor. (CHP sıralarından alkışlar) Neyle getiriyor size
söyleyeyim: Önümüzde üç tane kara delik açıyorsunuz.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – “Finans” diye bir
şey biliyor musun? Sen doktorluktan anlat.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bunlardan bir
tanesi Kredi Garanti Fonu. Hani “Borç bizim değil, borç devletin
değil özel sektörün.” diyorsunuz ya değerli arkadaşlarım...
HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Hazine kefil.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Kredi Garanti Fonu
ne, Kredi Garanti Fonu? Artık özel sektör para bulamadı, Hazine
garantisiyle 220 milyar TL dağıttınız. “Yüzde 11,1”
dediğimiz, 2016’nın baz etkisinin yanında bu
dağıttığınız paralarla oldu ve bunun geri ödemesi
geliyor. Ne kadar ödüyor, nasıl ödüyor bunları göreceğiz.
Başka özel bir durum var, onu
arkadaşlarım çok konuştu, kısa keseceğim. Bu
kamu-özel, hani devlet kasasından 5 kuruş çıkmıyor. Bakan
dedi ki: “Şimdi çıkmaya başladı.” Doğru. 200’ü
aşan, 60 milyara yakın -şimdilik- yatırıma 150 milyar
dolarlık Hazine garantisi verilmiş durumdadır. Devletin borcu
değil bunlar, öyle mi? Hazine kimin hazinesi değerli
arkadaşlarım? 2018 yılı bütçesinden 6,2 milyar dolar
ayırdınız.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – O
kâğıtları eline kim tutuşturduysa yanlış
yorumluyorlar, hepsi yanlış.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bakın,
merkezdeki hastaneleri yıkıp, orayı ranta dönüştürüp,
şehirden 20-30 kilometre uzaklarda devasa hastaneler yapıp hasta
garantileri, geçiş garantileri vererek geleceğimizi
satıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) –
Helal olsun millete.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bakın, geldiniz
milyarlarca, yüz milyarlarca borç alarak; geçmişi, bütün değerleri
sattınız.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) –
Sallıyorsun, sallıyorsun, sallama!
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Yetmedi,
şimdi geleceği satıyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Yetmedi, bir de Varlık Fonu diye bir şey
var. Varlık Fonu’yla da bakın, madde aynen böyle: “Finansmanı
sağlarken Türkiye Varlık Fonu portföyü üzerinde teminat, rehin,
kefalet, ipotek tesis edebilir.” Benim ÇAYKUR’umu ipotek edecek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bir dakikada
bitireyim.
BAŞKAN – Tamam, bir dakika da benden olsun, on
altı dakikaya çıktı.
Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Teşekkür
ederim.
Siz Türkiye'de sattığınızı
sattınız, kalanı da artık ipotek edeceksiniz, borç para
bulacaksınız ve ne yapıp edip 2019’a
çıkacaksınız. Niçin? Siz demokrat filan değilsiniz,
muhalefeti göze alamıyorsunuz.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ne bu
saldırganlık ya?
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – “İlla da ve
illa da, Türkiye yansa da batsa da iktidarda kalacağız.” diyorsunuz
ama bu anlamda da deniz bitti değerli arkadaşlarım, geçmiş
olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Rehavet size ait bir
şey. AK PARTİ dinamik, çalışkan bir parti. Rehavet sizin
üzerinizde Sayın Bekaroğlu.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Biz demokrat bir
partiyiz. Türkiye'de zamanı geldiği zaman seçimler yapılır,
bütün bu tezler, bütün bu anlayışlar ortaya konulur ve millet bir
değerlendirme yapar. 2019’da kararını verecektir. Bize yetki
verirse biz ülkeyi yönetmeye devam ederiz; değilse, ne karar verecekse
ülke o şekilde devam edecektir.
BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir.
Teşekkür ederim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bu açıdan, demokratlığımızı
Sayın Bekaroğlu tartışmaya açamaz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Gruplar adına son söz Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’a aittir.
Sayın Toğrul, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır, lütfen bitirelim
süresinde.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Genel Kurulun sevgili
emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hak arama
olanaklarını sınırlandıran, tümüyle tedbirlere
dayalı bir devlet mekanizmasıyla karşı
karşıyayız. Bu yönüyle 12 Eylül askerî döneminden çok daha
ağır bir dönemi yaşıyoruz. Hayatımızın her
alanındaki normlar ortadan kalktı. Gündelik hayatımızdaki
normlardan tutun da devlet mekanizması içindeki yargı normlarına
kadar normlar tamamen yok oldu. Bu açık bir faşizmdir. OHAL rejimi ve
çıkarılan KHK’larla ülke tam bir faşizm cenderesine
alınmış, tüm yurttaşlık hakları askıya
alınmış, Parlamento tek bir zatın ağzından
çıkan talep ve ihtiyaçlara göre çalışmaya
programlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, bundan otuz dokuz
yıl önce Maraş’ta yüzlerce insanımızın katline neden
olan, binlerce insanımızı yaralayan ve 500’ün üzerinde
esnafın dükkânının yakılıp yıkılıp
talan edildiği bir dönem… Otuz dokuz yıl geçti, Maraş hâlâ
kanıyor.
Değerli arkadaşlar, bu katliama neden olan
koşulları ve arkasında yatan nedenleri araştırmak
üzere biz Meclis Başkanlığına bir araştırma
önergesi verdik.
SALİH CORA (Trabzon) – Ne zaman?
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Meclis
Başkanımız “Maraş katliamı” dediğimiz
gerekçesiyle İç Tüzük’ün 67’nci maddesine göre kaba ve
yaralayıcı bir dil kullandığımızı ifade
etti.
Ne zaman? Daha geçen hafta bana iade edildi sevgili
vekilim, burada, verdiğim önergede.
Değerli arkadaşlar, hâlâ Maraş’ta
insanların mezarları kayıp ve Aleviler Maraş’a gidip en
azından o acının yaşandığı yere bir karanfil
koymak istiyorlar, Sayın Vali yasaklıyor. Bakın, oraya gidenler
kim? Bu katliama maruz kalan aileler, Alevi kurumları ve Alevi
dostları. Serbest bırakıldığında bugüne kadar hiç
kimsenin burnu kanamamış ama yasaklanmaya
alışılmış bir şekilde her yıl Maraş
Valisi anmaları yasaklıyor.
Değerli arkadaşlar, Alevilerin sorunu
Maraş halkıyla değil, “Bu katliamı yapan Maraş
halkıdır.” diye asla bir iddiaları yok ama en azından
insanların acısını yaşaması için, bir daha
katliamların yaşanmaması için tüm toplum bilimciler
hafızanın taze tutulmasını ve bu anmalara müsaade edilmesini
söylerler ama biz ısrarla öteden beri maalesef yasaklıyoruz.
Aynı şeyi, Roboski’yle ilgili bir
arkadaşımız araştırma önergesi verdiğinde…
Bakın, 34 gencecik çocuğumuz sınırda uçaklarla
bombalanırken o önergeye de… 34 insanın uçaklarla öldürülmesi bir
katliam değil mi değerli arkadaşlar? Aynı mealde verilen
bir önergeyi de yine, Meclis Başkanımız kaba ve
yaralayıcı diye iade etti.
Değerli arkadaşlar, AKP’li sözcüler her
konuştuklarında şunu söylüyorlar: “Biz vatandaşlar
arasında ayrımcılık yapmıyoruz, kesinlikle herkese
eşit mesafedeyiz.” Şimdi, Maraş’ta yaşananlardan
dolayı bugüne kadar hiç kimse, hiçbir iktidar Maraş halkından
özür dilemedi, Alevilerden özür dilemedi, hâlâ çeşitli yerlerde Maraş
anması hatırlatılırcasına Alevilerin
kapılarına kırmızı çarpı işareti konuluyor.
Herkese eşit davrandığınızı söylüyorsunuz…
SALİH CORA (Trabzon) –
Kışkırtıcılık yapma.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - …ama örneğin
Alevilerin nasıl inanacaklarına ve nerede inançlarını
yaşayacaklarına devlet olarak siz karar vermek istiyorsunuz.
Örneğin, cemevlerinin hâlâ yasal ve hukuksal bir statüsü yok. Örneğin,
kamuda hâlâ Aleviler önünde ciddi engeller var değerli arkadaşlar. Bu
memlekette, nereden bakarsanız bakın 10 milyonun üzerinde Alevi var,
bir Alevi rektörün olmaması, bir Alevi valinin olmaması acaba tesadüf
müdür?
SALİH CORA (Trabzon) –
Ayrımcılık yapmayın.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) -
Ayrımcılık, işte bunun neden olduğunu
araştırmamaktır.
SALİH CORA (Trabzon) – Hak eden hak ettiği
yere gelsin.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bugün eğer
devletin üst düzeylerinde bir Alevi yönetici yoksa o zaman gerçekten burada bir
sorun var demektir.
Bir diğer önemli mesele, AİHM
kararları var değerli arkadaşlar, zorunlu din derslerine
karşı. Aleviler, çocuklarını başka bir mezhebin
öğretisine göre değil, kendi inanç ve öğretilerine göre okutmak
istiyorlar. AİHM’in kararları var ama maalesef uygulanmıyor.
Aleviler zorunlu din derslerine mahkûm bırakılıyor. Şöyle
denebilir: “Efendim, Alevilerin bir kısmı din dersi almak istiyor.”
Serbest bırakın, göndermek isteyen aileler göndersin arkadaşlar,
bunda hiçbir beis yok. Ama kimse bu konuda iddia edemez, eğer Alevilerin
sorunları yoksa AKP iktidarı neden 7-8 tane çalıştay
yaptı? Romanların sorunları yoksa neden Roman
çalıştayı yaptı? Kürt meselesi bu ülkenin kanayan yarası
değilse neden bir çözüm sürecine girdik? Bunların hepsi bu ülkede bir
gerçekliktir; yok sayılarak, görmezden gelinerek üstü kapatılamaz;
yok sayılmış olmaz, gerçeklik, hakikat ortadan kalkmaz
değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli
mesele bugün cezaevlerinde yaşanıyor. 12 Eylül askerî cunta dönemini
hatırlatırcasına bugün cezaevlerinde çıplak arama
yapılmak isteniyor, askerî düzende sayım almak isteniyor. Çıplak
aramaya sadece hükümlü ve mahkûmlar değil, aileleri, ziyaretçileri de
maruz kalıyor ve çoğu tutsak, ailelerinin böyle bir durumla
karşılaşmaması için cezaevlerine ailesinin gelmesini
istemiyor.
Değerli arkadaşlar, hapishanelere Kürtçe
kitap sokulmuyor. Kendi aralarında Kürtçe konuşan mahkûmlar
çeşitli disiplin cezalarına çaptırılıyorlar.
Bakın, bu konuda bize gelen bir bilgi: Türkçe bilmediği için,
diğer mahkûmlarla Kürtçe konuştuğu için “İnfaz memuruna
hakaret etti.” diye o mahkûm işkenceye maruz kalıyor, hücre
cezasına çarptırılıyor. Hiç Türkçe bilmeyen bir kişi,
sayımda bir başka mahkûmla konuştuğu için “Burası
Türkiye, Türkçe konuşacaksın.” denilerek tehdit ediliyor.
SALİH CORA (Trabzon) – Mahkemelerde Kürtçe
savunma yapılabiliyor.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Sağlık
sevkleri nedensiz geciktirilmekte, sağlık arayışı bir
işkenceye dönüştürülmektedir. Daha dün söylediğiniz konuyla
ilgili Manisa mahkemesinde yürüyen davada, Kürtçe ifade verme talebi örgüt
propagandası olacağı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuldu
sayın vekilim.
SALİH CORA (Trabzon) –
Yanlıştır, olmaz öyle bir şey.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – “Olmaz.” diyorsun,
oldu ama.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Oldu, oldu.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bir diğer mesele de taşeron meselesidir. Bakın,
bu taşeron meselesi öyle zor, üstesinden gelinmez bir durum değil.
Eğer siz, aynı koşullarda çalışan bir kadrolu memur
ile taşeronun sosyal güvenlik haklarını, ücretlerini
eşitlerseniz zaten otomatikman o meseleyi çözmüş olursunuz ama siz ne
yapıyorsunuz? Hukuktan kaçırmak istiyorsunuz. 12 maddelik bir
tasarı hazırlandığı söylenmişti ama şimdi
KHK’yle getireceksiniz.
Değerli arkadaşlar, AKP iktidarı
artık geleceğe dair vizyonunu tüketmiştir, bütün çaba ayakta
kalmaya dönüktür ancak sona ve tükenişe doğru gitmektedir. KHK ve
OHAL rejimiyle daha ne kadar ayakta kalabilirsiniz? Kaçınılmaz sonu
sizler de yaşayacaksınız diyorum.
İyi geceler diliyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına son
konuşmacı Yozgat Milletvekili Ertuğrul Soysal.
Buyurun Sayın Soysal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde söz aldım. Bu
vesileyle sizleri, sizlerin nezdinde aziz milletimizi ve Bozok Yaylası’nın
yiğit evlatlarını saygıyla, sevgiyle, hürmetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, değerli kardeşlerim, değerli
arkadaşlarım; AK PARTİ on beş yıldır iktidarda.
On beş yıl süre içerisinde bu ülkede -yaklaşık hesapla
söylüyorum- 980 -eski hesapla- katrilyon hizmet üretti, eser üretti. Tabii,
bunları yaparken zaman zaman, belki de sık aralıklarla birçok
badirelerle karşılaştı, ön kesmelerle
karşılaştı, darbelerle karşılaştı,
kalkışmalarla karşılaştı ve bunları daha da
çoğaltabilirsiniz.
Ben bu kısa süre içerisinde kronolojik olarak
-malum, hafızayıbeşer nisyan ile maluldür, bizler çok çabuk
unutan bir milletiz- hatırlatmak adına, AK PARTİ hükûmetleri
üzerine yapılan bu hesapları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yıl 2003, daha iktidar olalı altı ay
olmuş. Sabah kalkıyorsunuz, bir gazetenin manşetiyle
karşılaşıyorsunuz. Aynen manşette şu var: “Genç
subaylar tedirgin, rahatsız.” Tabii, bu manşetin ne demek
istediğini siz hepiniz anladınız ta o zamandan itibaren,
birilerine mesaj gönderildi. Niye? Altı ay içerisinde ufak ufak
kıpırdanmaya başlanan, bir şeyler yapmak için
uğraşan, acil eylem planları yapan bir hükûmet vardı çünkü
ama başarılı olamadılar tabii. Arkasından, yine
planları yapılan Ayışığı, Yakamoz gibi
darbelerle karşılaştık. Farkına varmadık ama o
darbe planları yapıldı ama beceremediler, yapamadılar.
Yine -sırasıyla söylüyorum- yıl
2007’ye yaklaşırken cumhuriyet mitingleri düzenlendi bu ülkede. Neden
acaba, neden? Millî Görüş kökeninden gelen, imam-hatip mezunu, eşi
kapalı birinin Cumhurbaşkanı olmasını istemedi
birileri. Bunun için de belirli STK’larla, belirli kısım çevrelerle,
belki de böyle dolma şeylerle, taşıma kişilerle birçok ilde
mitingler düzenleyerek birilerine mesaj vermek istediler ama
başaramadılar.
Tabii, onların düşünemediği, hesap
edemediği bir şey vardı: Bu milletin duası ve desteği
bizim arkamızda oldu her zaman, onu düşünemediler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bir de, en önemlisi de Yüce Allah
bizimle beraberdi, her zaman yanımızda
yardımcımızdı, bunu hesap edemediler.
Tabii, süre ilerlerken
Cumhurbaşkanlığı seçimleri gündeme geldi. Biliyorsunuz,
2007’nin Nisan 27’sinde oylama yapıldı. Altı ay öncesinden,
kendisinin hukuk duayeni olduğunu iddia eden bir hukukçu çıktı
ve şunu dedi: “367 kişiyi eğer siz Mecliste tutamazsanız
Cumhurbaşkanı seçemezsiniz.” Kim olduğunu biliyorsunuz; Sabih
Kanadoğlu. O zamanın Genel Başkanı -Allah şifa versin-
dedi ki: “Bu söylenen söze dikkat edin. Kıymetli bir söz söylendi, ona
sahip olun, dikkat edin.” Ve seçime gidildi, 27 Nisanda oylama
yapıldı, 357 oy alındı. Aynı gün muhalefet partisi
buradan, Meclisten aldığı tutanakla Anayasa Mahkemesine
başvurdu ve aradan daha dört gün geçmeden karar verildi 1 Mayısta,
dedi ki Anayasa Mahkemesi: “Kanadoğlu doğru söylüyor, 367 kişiyi
siz burada tutacaksınız.”
Kaos oluşturmak istediler, Meclis
tıkandı, Cumhurbaşkanı seçilemedi biliyorsunuz. Ne
yapıldı o dönem? Hükûmetimiz oturdu, düşündü, konuştu, bir
karar aldı: “Halka gideceğiz. Madem siz Meclisten Cumhurbaşkanı
seçmek istemiyorsunuz, o zaman biz de halkımıza gideceğiz,
referandum yapacağız, halkımız seçecek
Cumhurbaşkanını.” Bu sefer yine itiraz ettiler, bir yerlere yine
mesaj gönderdiler, dediler ki: “Halk da seçmesin.” “E, ne yapalım o zaman?
Mecliste seçtirmiyorsunuz, ‘Halk da seçmesin.’ diyorsunuz, o zaman bir yol
göstermeniz lazım.” Gösteremediler, referanduma gidildi ve yüzde 68 ezici
bir çoğunlukla referandumdan “Evet” çıktı ve malum olduğu
üzere, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini oylayacak hâle
getirdiniz elhamdülillah yani bu da muhalefetin, tabii, katkılarıyla
oldu. Tabii, hesap tutmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) – Bir dakika daha…
BAŞKAN – Tamam da beş dakikada ancak
2007’ye geldiniz Sayın Soysal. Bir dakikada bakalım, bugüne gelmeniz
lazım.
Buyurun.
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) – Hemen
hızlanıyorum.
Şimdi, o zaman şöyle yapalım: 2013’ün
Mayısına gelelim ve burada ben kısaca özetleyip bitireyim.
2013’ün Mayısı çok önemli bir ay
arkadaşlar. 2013 Mayıs ayı, biliyorsunuz, IMF’ye olan borcumuzun
son taksitinin ödendiği 14 Mayısı içeriyor. IMF’yle
bağımızı kopardık ve IMF rahatsız oldu, dedi ki:
“Biz sizle alakamızı, ilgimizi kesmek istemiyoruz.” “E, o hâlde ne
yapalım?” “Siz borç almak istemiyorsanız bize borç verin.” dediler, 5
milyar dolar borç istediler ve biz de kabul ettik. Hazırlıklar bitmek
üzere, o borç verilecek. Nerede biraz önceki konuşmacı
arkadaşımız? Yok burada. 5 milyar dolar borç veren bir ülke
hâline geldiğimizi de burada kayıt altına alıyorum
değerli arkadaşlar.
Başka ne oldu mayısta? Mayısta
faizler 4,6 olmuştu değerli kardeşlerim; 4,6. Dolar 1,840 TL,
borsa 93 bin, rekor kırıyor, yükseliyor ve başka bir şey
daha oldu. Bakın, bu çok önemli, bunu lütfen hafızalarınıza
yazın. 120 katrilyonluk…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) – Bir dakika daha…
BAŞKAN – Bitirin efendim, lütfen. 2013’e ancak
gelebildiniz şimdi de. 2017’ye gelmeniz için çok zaman lazım.
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) – Tamam, bitiriyorum,
bir dakika, son.
BAŞKAN – Bitirin lütfen, lütfen…
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, bakın, yine mayıs ayında mucizevi bir şey
oldu, 120 katrilyonluk biz ihale yaptık. Neydi onlar? Üçüncü köprü, üçüncü
havaalanı, Marmaray ve nükleer enerji santralinin ihaleleri yapıldı.
Tabii, şimdi şahlanan bir Türkiye var mayıs ayında, her
şey mükemmel. Hatta size şunu söyleyeyim: Faizler 4,6 demiştim.
Ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiydim, Merkez Başkanı o zaman
demişti ki bize brifing verirken: “Hükûmetimiz iki ay daha bu faizlere
sahip çıksın, 3 ya da 3,5’e düşüreceğiz faizleri.”
Bakın, nereden nereye.
MUSA ÇAM (İzmir) – Hocam, onun altından
çok sular geçti.
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) - Ama maalesef
birileri rahatsız oldu bu güzel gidişattan. Daha on beş gün
geçmeden 27 Mayısta maalesef 3-5 ağacı bahane edip bu milletin
başına Gezi olaylarını musallat etti birileri. O birileri
kim, sizler benden daha iyi biliyorsunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) – Onu Genel
Başkanınız yaptı, Genel Başkanınız.
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) - Tabii, söylenecek
çok şey var, daha işin yarısına geldik ama…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) - Evet,
inşallah, devam eden başka bir konuşmada devam edeceğim.
Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Sağ ol Ertuğrul
Bey, sağ ol!
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Sosyal. Yine 2013’te kaldınız, teşekkür ediyoruz. 2017’ye
gelemedik.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – 60’a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN - 60’a göre söz talebiniz var, bir
dakikada tamamlayalım.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç’un, Yozgat Milletvekili Ertuğrul Soysal’ın 504 sıra
sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; sayın hatibin
konuşmalarını çok dikkatle dinledim. Sayın hatip tarihi
işine geldiği şekilde yorumluyor. Balyoz ve Ergenekon
davalarını hatırlıyor musunuz?
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) –
Hatırlıyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Balyoz ve Ergenekon
davalarında Zekeriya Öz’ü “Bizim savcımızdır.” diyerek,
Cumhurbaşkanınız, Başbakanınız, hepiniz, Hükûmet
de arkasında durarak kahraman yapıp da Balyoz ve Ergenekon
davalarında PKK’lı Şemdin Sakık’ın gizli
tanıklığıyla bu ülkenin Genelkurmay Başkanını
altı yıl hapiste tuttuğunuzu hatırlıyor musunuz?
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Altı yıl
değil, fazla söylediniz, altı yıl değil, yanlış.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bakın,
suratınız nasıl değişiyor. Hatırlıyorsunuz
değil mi?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Şartlar öyle
gerektiriyordu, siz onu anlamazsınız, siz onu
anlayamazsınız.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Fetullah Gülen
cemaatiyle ilgili, o dönemde içeriye bu ülkenin Genelkurmay
Başkanını koydunuz, Atatürkçü subaylarını koydunuz, bu
ülkeyi savunan subayları koydunuz. Onların yerine getirdiğiniz
general ve subayların darbe kalkışması yapıp da -sizin
sayenizde- 250 şehit verdirdiğini hatırlıyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bu ülkenin
savcısını -Sayın Hatip, böyle göz kırpmakla olmuyor bu
işler- bu ülkenin hâkimini Habur Sınır Kapısı’na
götürüp de oradan militanları içeriye aldırıp, tüneller
kazdırıp, silah, mühimmat yığdırıp genel
başkanınızın söylediğiyle “Biz burada onlarla
konuşurken onlar orada güçlendiler, tüneller kazdılar.” dediniz ya,
binlerce insanın hayatına ve binlerce şehrin yok oluşuna
neden olduğunuzu hatırlıyor musunuz?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Hayır, öyle bir
şey yok.
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Öyle bir şey
yok.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sizin kürsüden
konuşacak hâliniz mi var sayın hatip?
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Muş, siz de 60’a göre
sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
34.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, şunu bir ortaya
koymak gerekiyor. Sayın grup başkan vekili, Balyoz ve Ergenekon, o
davalarla alakalı bazı ifadelerde bulunuyor ama aynı süreci
yöneten ve bunun, daha sonra, işte, kumpas olduğunu, sonra,
yargılamaların tekrar yapıldığını ve orada
kararların yeniden verildiğini gördük, şahit olduk. Onu
yapanlara ateş püskürüyor ama 17-25’te yapılan, aynı kurgu,
aynı senaryo aynı yapı tarafından organize edilmiş.
“17-25 doğru.” diyor, öyle yaklaşıyorlar ama “Bu,
yanlıştı.” diyor. Şimdi, burada bir karar vermek
lazım. Eğer siz burada bunu reddediyorsanız “Bunu FETÖ organize
etti.” diyorsanız o zaman 17-25’e niye sahip çıkıyorsunuz? O
zaman onu da FETÖ yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen siz de toparlayın
cümlelerinizi.
Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Çünkü bu, Hükûmete
karşı bir operasyondu. Kaldı ki Sayın İlker
Başbuğ’la alakalı Cumhurbaşkanımızın o
dönemki açıklamaları ortadadır, lütfen onlara herkes dikkatlice
baksın neler söylemiş, defaatle açıklamaları var İlker
Başbuğ’la alakalı.
Bir diğeri, bu terörle alakalı…
Şimdi, ben bu konuda defaatle şunu ifade ettim: Türkiye’nin terörle
mücadelesi var, Türkiye teröre karşı bir mücadele vermektedir, hem
Kürt vatandaşlarını hem Türk vatandaşlarını
bundan korumak istemektedir. Bu, bir devletin yapması gereken bir
şeydir. Ama biz terörle mücadele ederken, terör örgütünün kendisine bir
hükümdarlık kurmak adına çalıştığı bölgede
devlet kolluk kuvveti marifetiyle gereğini yapmıştır. Fakat
şuna üzülüyorum: Devlet o gün bu imkânlarla mücadele ederken…
Bakın, “Sur” demişim bugün. Cizre Raporu,
Zeynep Altıok -imza sahiplerinin bir tanesi veya hazırlayanlardan bir
tanesi- orada “Devlet orantısız güç kullandı.” diyor.
Bakın, bu Avrupa Birliğinde Türkiye'ye
karşı hazırlanan raporla aynı dildir. Sayın grup
başkan vekilinden rica ediyorum, o rapora baksın. Kendisinin
hassasiyetlerini biliyorum, baksın o rapora ve hâlen sitede. O zaman biz
meseleye hangi açıdan bakıyoruz? Yani bugün böyle bakalım,
yarın böyle bakalım; böyle mi yaklaşacağız hadiseye?
Dolayısıyla Türkiye'nin hep birlikte mücadele ettiği noktalarda
bence tutarlı davranmamız gerekir kanaatindeyim.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sadece kayıtlara
geçsin diye söylüyorum, söz almayacağım uzatmamak için Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun bakışı çok nettir. FETÖ bir terör örgütüdür,
Fetullahçı terör örgütünün Türkiye'de var olmasına, gelişmesine,
yükselmesine ve devletin makamlarını ele geçirmesine neden iktidar
partisi AKP’dir, bu kadar net bakıyoruz. Bu Balyoz ve Ergenekon
davalarında Atatürkçü subayların oraya konulmasının tek bir
nedeni vardır: Sayın Cumhurbaşkanı, Zekeriya Öz’e ve
Fetullah Gülen’e sahip çıktığı kadar bu ülkenin genelkurmay
başkanına sahip çıksaydı bugünlere gelinmezdi.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, kayıtlara
geçmiştir.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğiz. Sırayla sisteme giren sayın
milletvekillerine soru sorması için söz vereceğim.
Sayın Bakır, sizden başlıyoruz.
Buyurun.
İRFAN BAKIR (Isparta) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Bayan Futbol 3. Ligi’nde, Türkiye
Futbol Federasyonu kulüplere vermiş olduğu deplasman desteğini
bu yıl kulüplere vermeme kararı almıştır. Bölgemizde
antrenörlerimiz Isparta, Burdur bayan futbol takımları kurmuş,
bunun yanında okullarımızda farklı yaşlarda
öğrencilerimizi spora yönlendiriyor ve kötü
alışkanlıklardan uzak tutmaya çalışıyorlar. Spor
kulüplerinin varlıklarını devam ettirebilmelerine ve
gençlerimizin spora yönelmelerine destek olunmalıdır. Bu anlamda
Türkiye Futbol Federasyonunun 3. Lig futbol kulüplerine vermiş olduğu
desteği kesme gerekçesi nedir? Sporcularımıza yardımcı
olmak ve öğrencilerimizi spora teşvik etmek için bu desteği
kulüplere tekrar vermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Öz…
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan,
sorum Maliye Bakanına.
Çanakkale ve ilçelerimizde, elbette Türkiye’nin
birçok yerinde, başta kuru fasulye olmak üzere ticari boyutta kuru
bakliyat üretilirken son yıllarda tarımdaki maliyet
artışları yüzünden bu ürünler neredeyse üretilemez oldu. 20
Kasım 2017’de kuru bakliyatta Avrupa Birliği ülkeleri, Bosna-Hersek,
Güney Kore, Malezya ve diğer ülkelerden yapılacak ithalatta vergi
sıfırlamasını Bakanlar Kurulu kararıyla
çıkardınız. Yurt dışından ithal edilecek kuru
bakliyatta vergiyi kaldırmanız ithalatın önünü açacak.
Böylelikle firmalar yerli üreticiden ürün almak yerine vergi yok diye yurt
dışına yönelecek.
Sayın Bakan, sormak istiyorum: Bu durum
üreticimizi zora sokmayacak mı? Kendi çiftçilerimiz için yerli üretimde
haksız bir rekabet olmayacak mı? Bu konudaki düşüncelerinizi
merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Akdoğan…
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Yüksekova’ya bağlı Doğanlı
Kampı, 1990’lı yıllarda zorunlu göçe tabi tutulan
vatandaşlarımızdan oluşan bir mahalledir.
Yıllardır birçok sorunu olan bu mahallenin elektrik ve su konusunda
çok ciddi mağduriyetleri mevcuttur. Geçenlerde hem haber ajanslarına
konu oldular hem de sosyal medyada yer aldılar. 1 kilometre
uzaklıktan kadınlar su taşıyordu. Bu sert kış
koşullarında su taşımak kolay olmasa gerek Sayın
Bakanım. Kadınların su çekme çilesini çözmeyi düşünüyor
musunuz?
Bir diğer soru: Sayın Bakanım,
Hakkâri’nin çevre yolu yok. Demin de sordum, bununla ilgili bana cevap
vermediniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Şimşek…
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2017 yılında hem
enflasyondaki artış hem dövizdeki yükseliş ve hayat
pahalılığı insanları canından bezdirmiştir.
Asgari ücretle çalışanlar, emekliler artık geçinemez duruma
gelmişlerdir. Bakanlığınızın 2017
yılıyla ilgili mutlaka enflasyon farkını ve dövizdeki
artışı, akaryakıttaki artışı, ev
kiralarındaki ve konut fiyatlarındaki inanılmaz
artışları göz önünde bulundurarak… Bu hayat pahalılığı
içerisinde gerçekten asgari ücretle yaşamak artık çok zor hâle
gelmiştir. Hem emeklilerle ilgili hem asgari ücretlilerle ilgili, elinizi
vicdanınıza koyun ve buna göre bir fiyat artışı
yapın. Yani insanların artık -bu yüzde 7’lerle, 8’lerle,
6’larla- bu rakamlarla geçinebilmesi, bu maaşlarla yaşayabilmesi
mümkün değildir. Bunu mutlaka gündeminize almanızı ve Bakanlar
Kurulunda bu konuya sahip çıkmanızı bekliyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Tezcan…
YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
29 Aralık 2016’da, malum, Mersin’de doğal
bir sel felaketi yaşandı. SGK ve vergi ödemeleriyle ilgili
12/01/2017/22 no.lu Karar’la bir uygulama, erteleme gerçekleştirildi,
bunun için size teşekkür ediyorum. Ancak, işverenlerimizin,
çalışanlarımızın SGK ve vergi borçlarıyla ilgili
Ocak 2018’de ödemeleri var. Bu manada, bunların tekrar ertelenmesi veya
taksitlendirilmesi yapılabilir mi?
İkincisi: Sağlık fiziği
uzmanlarımızın ek göstergeleriyle ilgili
sıkıntıları var. Bu konuda da sizden yardım
bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Son olarak Sayın Çam…
MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2018 yılı Asgari Ücret
Tespit Komisyonu ücreti belirlemek için toplantılarına
başladı ve devam ediyor. Siz Maliye Bakanı olarak bu
görüşmelerin neresindesiniz ve enflasyon oranındaki zammı
vermeyi düşünüyor musunuz?
Bir de büyüme rakamlarının yüzde 11,1
olduğunu söylüyorsunuz. Buradan kaynaklı, refah payı olarak
enflasyon artı refah payı vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Erdem…
ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Kamuda çalışan mevsimlik işçilerimiz
beş ay, yirmi dokuz gün çalışmaktadır. Altı ay
boşta kalan mevsimlik işçilerimiz kış sezonunda geçici
iş bulamamaktadır. Altı ay boyunca eve ekmek götüremeyen bu
işçilerimizle ilgili bir düzenleme yapılacak mıdır, kadro
verilecek midir? Kadro verilmeyecek ise dokuz ay, yirmi dokuz güne
çıkarılması talebinin değerlendirilmesini öneriyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi sorulara cevap vermek üzere buyurunuz
Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakır’ın spora, sporculara ve
spor kulüplerine destekle ilgili değerlendirmelerini not olarak
aldık. Hükûmet olarak Gençlik ve Spor Bakanlığımız
başta olmak üzere hem gençlere hem de spora özellikle de son yıllarda
hem bütçeden daha fazla kaynak ayırdık hem de buradaki
imkânları, başta altyapının geliştirilmesi olmak üzere
artırdık. İnşallah, sizin söylediğiniz hususları
da dikkate alarak bu konudaki çalışmaları daha da
geliştireceğiz.
Sayın Öz, biliyorsunuz, tarımda zaman
zaman talep ve arz arasında dengesizlikler meydana gelebiliyor. Bu da
devrevi olarak fiyat hareketlerine neden oluyor. 2016 yılında
Başbakan Yardımcımızın
başkanlığında bir Gıda Komitesi kurduk. Merkez
Bankası Başkanlığımız da bu Gıda Komitesinde
gıda piyasasıyla ilgili teknik hazırlıkları
yapıyor ve gelişmeleri takip ediyor. Bakanlar Kurulu, bakliyatla
ilgili bir düzenleme yaptı. Burada, piyasadaki mevcut duruma göre arz ve
talep dengesizliklerini gidermek amacıyla geçici süreyle bir vergi
indirimi yapıldı. Enflasyonla mücadele bağlamında
yapılan bu düzenleme tabii ki arz ve talep tekrar dengeye geldiğinde,
tersine, gümrük vergileri tekrar artırılacak. Bunu bu manada
değerlendirmekte fayda var.
Sayın Akdoğan, belirttiğiniz
hususlarla ilgili notlarımı aldım. Hakkâri çevre yolu konusunu
Ulaştırma Bakanımıza soracağım. Yani bire bir
bilgim olan bir konu değil.
Sayın Şimşek, asgari ücretle ilgili,
biliyorsunuz, şu anda Asgari Ücret Tespit Komisyonu
çalışmalarını yürütüyor. Asgari ücret, ilgili kanuna göre,
işveren temsilcileri, işçi temsilcileri ve Hükûmet temsilcilerinden
oluşan bir komisyon marifetiyle tespit ediliyor. Yanlış
hatırlamıyorsam şu ana kadar 2 toplantı yaptılar ve
yılbaşından önce de bu Komisyon hem işçinin taleplerini hem
işverenin taleplerini hem de genel ekonominin durumunu dikkate alarak bir
karar verecek. Tabii, birçok faktör burada önemli.
Çalışanlarımızın refahının
artırılması, ortaya çıkan fiyat artışları
karşısında satın alma güçlerinin korunması başta
olmak üzere buradan, ümit ediyorum, Komisyon uygun bir fiyat, uygun bir ücret
düzeyi belirleyecektir. Bu açıdan bir yorum yapmam yanlış olur.
Sayın Tezcan, Mersin’le ilgili… Öncelikle
tekrar, Mersin’deki bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyorum. Hakikaten, Mersin’de hepimizi üzen bu doğal afet
meydana geldikten sonra, Hükûmet olarak en hızlı şekilde
vatandaşlarımızın yaralarını sarmak ve
ihtiyaçlarını karşılamakla ilgili birçok tedbiri
aldık. Bunlardan bir tanesi de özellikle oradaki
esnafımızın vergi ve prim borçlarının ertelenmesi
oldu. Bu konuda, diğer illerimizde de benzer uygulamaların akabinde,
hem vergi borçlarının taksitlendirilmesi konusunda düzenlemeler
yaptık hem de burada da uygun koşullar sağladık. Bu
açıdan, Mersin ilimizle ilgili de diğer illerimizde yaptığımız
uygulamalara paralel şekilde tabii ki gereken hassasiyeti
göstereceğiz.
Ek göstergeyle ilgili bir talep gündeme geldi ama
hangi meslek grubuyla ilgili, onu tam alamadım.
Sayın Çam, asgari ücretle ilgili biraz önce
ifade ettim. Yani komisyon şu anda çalışmalarını devam
ettiriyor. Yüzde 11,1 oranında büyüyen ekonomiden tabii ki bütün toplum
kesimleri kendi paylarını aldılar. Son on beş
yıldır Türkiye’de gelir dağılımı on beş
yıl önceye göre daha iyi. OECD ülkeleri arasında son on beş
yılda gelir dağılımını iyileştiren az
sayıdaki ülkeden biriyiz. O açıdan, şu son on beş
yılda ortaya çıkan büyümeden bütün toplum kesimleri adil bir
şekilde paylarını da alıyorlar. Gelir
dağılımının daha da düzeltilmesi, sosyal devlet
uygulamalarının yaygınlaştırılması da Hükûmetimizin
öncelikleri arasındadır.
Sayın Erdem, mevsimlik işçilerin
süreleriyle ilgili belirttiğiniz hususta bir değerlendirmemiz zaten
var.
Teşekkür ederim.
ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.
Şimdi 6’ncı maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 6- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde gruplar
adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın.
Buyurun Sayın Varlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bütçenin son konuşmaları, son
görüşmeleri yapılıyor. İnşallah vatanımıza,
milletimize hayırlı olsun dileklerimle sözlerime başlamak
istiyorum.
Yine, Birleşmiş Milletlerde Kudüs’le
ilgili alınan kararın Türkiye için iktidarıyla muhalefetiyle çok
önemli bir başarı olduğunu, bu manada Kudüs’te yaşayan
Filistinli değerli din kardeşlerimizin yanında olduğumuzu
her fırsatta belirttik, bundan sonra da onların yalnız
kalmayacağını, onlarla birlikte olacağımızı
belirtmek isterim. Şu hususu da özellikle sizlerle paylaşmak isterim:
Doğu Türkistan’da, Kerkük’te, Kırım’da ve diğer Müslüman
din kardeşlerimizin ve Türk hemşehrilerimizin, kardeşlerimizin
yaşadığı bölgelerde de aynı hassasiyetle
konuların üzerine gidilirse başarılı
olunacağını ve bu manada oradaki insanlarımızın
da yalnız olmadığını ve kendilerinin yanında bir
güç olduğunu bilmelerini belirtmek açısından önemli bir
gelişme olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, özellikle
Sayın Maliye Bakanı da buradayken daha önce de bunu birçok defa
gündeme getirdim, yine söylemek istiyorum: Bu 2/B arazilerinin
satışlarında rayiç bedellerle ilgili bir sıkıntı
var, rayiç bedeller yüksek. Bakın, araştırın; Adana Ceyhan
Üçdutyeşilova köyünde TİGEM arazisi 2/B statüsünde satıldı.
Orada hak sahibi olmalarına rağmen insanların yüzde 30’u bile
kendi hak ettikleri tarlayı satın alamadılar. Onun için, bu
rayiç bedellerin çiftçilerin alabileceği düzeyde düzenlenmesi, orada
yaşayan insanlarla hasbihâl edilerek, istişare edilerek, ziraat
odalarına, ilçe tarım müdürlüklerindeki görevlilere sorularak
belirlenmesi doğru olacaktır. Nihayetinde, o tarlaları
işleyen insanların o tarlayı almasıdır bizim gayemiz,
umudumuz. Buradan her defasında bunu gündeme getirmenin altında yatan
gerekçe de budur. Onun için, bizim, üreten insanları, tarımın
içerisinde olan insanları korumakla mükellef olmamız lazım, bu
manada da onları koruyacak şekilde düzenlemeler yapmamız
lazım. Burada da özellikle Maliye Bakanlığına ve Sayın
Bakana, sayın bürokratlara önemli bir görev düşüyor.
Yine, bu Üçdutyeşilova köyünde yüz yıldan
fazladır mera olarak işlenen arazi ne yazık ki bu 2/B
yasasından sonra TİGEM tarafından sürülmeye başlandı.
Bu manada oradaki köylülerde çok büyük bir rahatsızlık var. O
insanlar bizim insanlarımız, Osmanlı’nın son dönemlerinde
getirilip oraya yerleştirilen insanlar ve o arazileri de yüz yıldan
fazladır işleyen; o arazi de yine köy olarak, mera olarak
kullanılan bir yer. Buna da bir çözüm üretilmesi sizlere düşüyor
Sayın Bakan, bu manada yardımcı olmanızı istiyoruz.
Eğer yapılacak bir düzenleme varsa, bize düşen bir şey
varsa biz de sizlerin yanındayız, yardımcı olmak için
elimizden gelen her şeyi yaparız.
Yine, efendim, bu Adana Enerji İhtisas
Bölgesi’nin kurulacağı, çok önemli bir yatırım
olacağı hep söylendi ancak şu ana kadar bir tek çivi dahi
çakılmadı. Bununla ilgili de bir çalışma yapıp o
bölgeyi canlandırmamız lazım. Adana’daki işsizlik
oranını sıfır noktasına çekebilecek bir
yatırım olacaktır bu. Bu noktada da Hükûmete yine önemli
görevler düşüyor. Eğer bu manada yine bize düşen bir şey
varsa yardımcı olmamız gereken, her türlü yardıma
hazır olduğumuzu belirtmek isterim.
Yine, Ceyhan Organize Sanayi Bölgesi bir türlü
kurulamadı. Kurulma aşamasında ufak tefek kanuni düzenlemeler
yapılması gerekiyordu, bunlar aşıldı ancak şu
anda arazinin tekrar oraya tahsisiyle ilgili bir sıkıntı var,
bunun da giderilmesi için Hükûmete önemli görev düşüyor. Bunları bir
an önce başarırsak Adanalı hemşehrilerimize önemli bir
hizmet sunmuş oluruz.
Değerli arkadaşlarım, ben gecenin bu
saatinde -konuşulacak çok şey var ama- sözü çok fazla uzatmak
istemiyorum. Yalnız, tarihi bilen, özellikle Osmanlı’yı
kendisine örnek alan insanların Şeyh Edebali’yi de iyi dinleyip, iyi
okuyup, iyi anlamaları gerekir diye düşünüyorum. Eğer Şeyh
Edebali’yi iyi anlarsak biz daha makul, daha ölçülü davranırız. Çünkü
iktidar olmak kolay değil, her eleştiriye cevap vermek de iktidar
olmak değil. Yani olacaktır, burada insanlar eleştiri
getirecektir, beğenmedikleri şeyler olacaktır ama tabii ki
hakarete varmadan… Her söylenecek şeye kalkıp da cevap verirsek bu
Şeyh Edebali’nin söyledikleriyle uzlaşmaz diyorum.
Osmanlıyı eğer iyi biliyorsak, iyi anlıyorsak, Şeyh
Edebali’yi de iyi anladıysak burada bunları yapmamamız
lazım.
Bir de bu 15 Temmuzla ilgili çok şey
konuşuluyor. Ben diğer siyasi partilerin genel başkanlarının
nerede olduğunu bilmem, bu konuda yorum yapmak da haddim değil.
İşte, bu konuda bir şey söylemek benim haddim değil ama
Sayın Genel Başkanımız saat dokuz buçukta, MHP Genel
Merkezinde ışıkları yaktırarak meşru Hükûmetin ve
demokrasinin arkasında olduğunu ilan eden ilk genel
başkandır.
Hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Varlı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Akın Üstündağ konuşacaktır.
Sayın Üstündağ…
MUSA ÇAM (İzmir) – Daha üç dakika vardı,
zamanlamayı ona göre…
BAŞKAN – Belki gecenin bu vaktinde Sayın
Üstündağ vazgeçmiş olabilir aslında “Bütün milletvekillerine bir
iyilik yapayım.” diye.
Peki, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
insanlara iyilik yapmak istiyorsak, Türkiye halklarına iyilik yapmak
istiyorsak bence taleplerini yerine getirerek iyilik yapabiliriz, onların
huzurunu barış içinde bir yaşamı tesis etmekle
sağlayabiliriz.
Günlerdir burada bütçeyi konuşuyoruz: bu bütçe
nedir, ne değildir. Biz “savaş bütçesi” diyoruz, “Emekçilerin
olmadığı bir bütçe oldu.” diyoruz, kadınlara ait
olmadığını söylüyoruz. Hükûmet de işte, terör
olduğunu, güvenlik sorunu olduğunu söylüyor ve bunun üzerinden bir
tartışma yürütüyoruz.
Ben biraz tersinden okumak istiyorum. Bu bütçeyi
tersinden okumaya çalışalım. Burada sizden bir ricam olacak;
lütfen, konuşma süresi boyunca anlattıklarımla empati kurun.
Eğer, bu bütçe, halkın, emekçinin,
kadının, çocuğun, Alevinin, öğrencinin, emeklinin,
sanatçının, gazetecilerin ve hatta hayvanların,
doğanın bütçesi olsaydı barışın bütçesi olurdu;
asgari ücret artardı, emekçiler “Ay sonunu nasıl getireceğim?”
diye düşünmezdi, yıllardır atama bekleyen gençler intihar
etmezdi, belediyelerimize kayyum atanmazdı, eş
başkanlarımız tutuklanmazdı, milletvekillerimiz ait oldukları
yerlerde, burada, yanımızda olurlardı, bu Meclis
sıralarının en az yarısı kadınlardan
oluşmuş olurdu -çünkü HDP’nin demokratik, kadın özgürlükçü
yapısı mutlaka diğer siyasi partilere de sirayet edecekti- Suruç
katliamı olmazdı, 10 Ekim katliamı olmazdı, Reina
katliamı olmazdı, tüm bu katliamlarda kaybettiğimiz canlar
aileleriyle birlikte, sevdikleriyle birlikte yaşamış
olurlardı; Sur, Şırnak, Cizre, Nusaybin
yıkılmamış olurdu, 500 bin insan göç etmemiş olurdu,
Surlu yurttaş bugün sadece yaşadığı yeri terk etmek
istemediği için eşinin ve çocuklarının yanında darp
edilmemiş olurdu; milattan önce 3000 yılından beri bu
topraklarda yaşayan kadim Kürtlerin, kadim Kürt halkının
yaşadığı yer kürdistan yasaklanmamış, dili
yasaklanmamış olurdu; cenazeler sokaklarda çürütülmezdi, cenazeler
mezarlıklardan çıkartılmazdı, insanların
acısına, taziyesine saygı duyulurdu; akademisyenler sadece
barış istediği için ihraç edilmeyecekti, tutuklanmayacaktı
ve yurt dışına gitmek zorunda kalmayacaktı; KHK’ler olmayacaktı,
OHAL’ler olmayacaktı, yüz binlerce insan işsiz kalmayacaktı,
Nuriye ile Semih şu anda erim erim erimeyeceklerdi ve bu Meclis
sataşmalar ya da farklı siyaset anlayışları yüzünden
işlevsiz kalmayacaktı, 100 milyarlarca lira borç olmayacaktı.
Çok merak ediyorum, vicdanınızı hangi taşın
altına koydunuz?
Peki, bu barış ortamı niye bozuldu?
Barış ortamının tekrar tesis edilmesi için ne yapmak
gerekiyor? Sayın Öcalan’la yapılmış olan müzakere sürecinde
bunların hepsi -çok kısa olmuş olsa da- yaşanmıştı.
İki buçuk yıl boyunca anneler, gençler, babalar, evlerinde, asker ailesi,
dağdaki çocukların annesi ama herkesin annesi evinde huzurla uyuyordu
ve bir an önce herkes çocuğuna kavuşmanın hayalini kuruyordu ama
bunların hepsi sadece tekçi, eril ve bu kadar acımasız bir
siyasetin bunu bozmasıyla oldu. Hâlbuki o dönemlerde, bakın, 21
Martta Sayın Öcalan’ın “Nevroz”daki deklarasyonunu, herkes
soluğunu tutmuş ne söyleyeceğini bekliyordu ve herkes canlı
yayın yapıyordu. İnsanlar evine giderken gülerek gitti, keyifle
gitti. Birbirine öfkesi hiçbir zaman olmamıştı, nefret siyaseti izlenmiyordu.
Dolmabahçe mutabakatında da 10 madde vardı, 10 madde de şuydu:
Demokratik siyasetinin tekrar tanımı yapılacaktı,
demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlaması
olacaktı. Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik
güvencesi olacaktı. Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi
ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar vardı.
Çözüm sürecinin sosyoekonomik düzeyi konuşulmuştu. Çözüm sürecinde
demokrasi-güvenlik ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak
şekilde ele alınmasıydı. Kadın, kültür ve ekolojik
sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri olacaktı. Kimlik
kavramı, tanımı, tanınmasına dönük çoğulcu,
demokratik anlayışın geliştirilmesi olacaktı. Yani
demokratik cumhuriyet, ortak vatan, milletin demokratik ölçülerle tanımlanması,
çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere
kavuşturulması olacaktı. Bütün bu demokratik hamle ve
dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa
olacaktı. Ve bu bütçe konuşulurken eğer bunlar
gerçekleşmiş olsaydı buralarda kadınlar, gençler ve
akademisyenler de dâhil olmak üzere gelip keyifle, kendi geleceğini ortak
inşa eden bir yerden ortak cümle kurulacaktı. Ama maalesef ve
maalesef bunlar konuşulmuyor, bunlar tartışılmıyor. Ne
yapılıyor? Sadece savaş üzerinden tartışma
yürütülüyor. Bütün bütçe SİHA’lara, İHA’lara yani silahlara… Ölümler
ve sadece artan, artan ölümler üzerinden bir konuşma yapılıyor.
Yazıktır, bu ülkenin, artık kimsenin ölümlere tahammülü kalmadı.
Annelerin artık ağlayacak gözyaşları kalmadı. Anneler
çocuklarını askere gönderirken kaygıyla göndermek istemiyor,
çocuğu dağda olan anneler artık acı çekmek istemiyor.
Çocuğu dağa giden anneler de bu ülkenin
yurttaşlarıdır, oradaki çocuklar da bu ülkenin
yurttaşlarıdır. Niye bunu çözmüyoruz? Bu ülkenin, bu Hükûmetin
bir perspektifi yok mu? Ne olacak şimdi? Diyelim ki savaş ekonomisi
tekrar oldu, ne olacak? Yani bu yıl 50 bin insan da öldüğünde -50 bin
insan ölecek- sonra yine o masaya gidilmeyecek mi? Yine insanlar o masaya
gitmeyecek mi? Bütün ülkelerde bu böyle olmuştur.
Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Ben merak
ediyorum. Hükûmete soruyorum: Kürt sorunu karşısındaki çözümünüz
nedir? Nasıl bir perspektifiniz var? Nasıl bir çare bulmayı
düşünüyorsunuz, kiminle konuşmayı düşünüyorsunuz?
Nasıl bir çözüm yolunuz var, nasıl bir yol haritanız var, nereye
kadar bunu götüreceksiniz? İnsanların cebinde para olması
mı sizin çözümünüzdür? Ne kadar sürecek bu? Niye konuşmaktan imtina
ediyorsunuz? Niye bir Kürt sorunu olduğunu konuşmaktan imtina
ediyorsunuz, konuşmayınca olmadığını mı
düşünüyorsunuz? Konuşmayınca cenazelerin gelmediğini mi
sanıyorsunuz? Konuşmayınca acıları
görmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?
Artık topraklardan ölüm
fışkırıyor, ölüm. Her gün cenaze geliyor bu ülkeye ve gelen
cenazelerin durumunu az önce arkadaşımız anlattı; sokak
hayvanlarına terk ediliyor, mezarlıklardan
çıkarılıyor, insanların yıkanması engelleniyor.
Bu bize yakışıyor mu? Bir insana yakışıyor mu ya?
Ne olacak yani, ne olacak? Nereye kadar gidecek bu ölümler?
Ben hayatım boyunca bir karıncayı
incitmemişim ama buraya geldiğimde o kadar kayıtsız bir
şey görüyorum ki ölümleri anlatıyorum, dinlemiyorsunuz; ölümler
olmasın diyorum, dinlemiyorsunuz; gelin konuşalım diyorum,
gelmiyorsunuz. Bu kadar acı yaşayan bir halkız, her gün elimizi
buradan uzatıyoruz, ama her gün. Siyasetle bu işi konuşalım
diyoruz, ona yoksunuz. Demokratik zemini getirin, ona yoksunuz.
İnsanları tutuklamadan bu işi çözelim, ona yoksunuz. Peki, neye
varsınız? Ölümler için mi konuşacağız sadece? Her gün
ben size istatistiksel rakam mı vereceğim? Ben diyeceğim
beş kişi, sen diyeceksin yüz kişi. Ne olacak? Bununla mı
çözeceksiniz? Dünyanın her yerinde bu böyle olmuştur; İspanya‘da
böyle olmuştur, Fransa’da böyle olmuştur, her yerde böyle
olmuştur.
İnsanların Mars’ta yeni hayat inşa
etme çabası sürerken ben hâlâ size Kürt olduğumu anlatmaya
çalışıyorum, dilimin olduğunu anlatmaya
çalışıyorum, tarihimin olduğunu anlatmaya
çalışıyorum, bir benliğimin olduğunu anlatmaya
çalışıyorum, çocukların ölmemesi için anlatmaya
çalışıyorum ama siz hâlen bana “Sen yoksun; senin çocuğun
yoktur, senin dilin yoktur, senin coğrafyan yoktur, senin kimliğin
yoktur. Sen, ben istediğim zaman varsın.” diyorsun. Böyle bir
şey olamaz. Bunun sonu yoktur. Ve ben yani şunu da söylemek
istiyorum: En uzun gecedir, dilerim ve umarım ki belki buradan birkaç
arkadaş oturduğu yerden “Evet, bu böyle olmuyor, gerçekten yürümüyor;
her gün ölüm istemiyoruz.” diyecek bir yüreğe, bir vicdana sahip olur. Bir
yerlerde bunu söyler, en azından ve en azından bir yerden bir ses çıkar.
Yetti yani, bakın, şimdi
Diyarbakır’da, devlet hastanesinde 9 cenaze var; aileler her gün gidiyor
DNA’ya baktırmaya ve o çocukların annelerine, babalarına
cenazeleri verilmiyor, her gün aşağılanıyor. Bunu bir anne
babaya yapmak kimin hakkıdır, kim böyle bir hakkı kendinde
görebilir?
Evet, ben daha fazla bu sözü uzatmak istemiyorum.
Dilerim ve umarım ki herkes yaptığını bir kez daha
düşünür. Başını önüne koyar, nerede olduğumuzun,
nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizin, nasıl bir
yaşam kurmak istediğimizin oturup bir daha değerlendirmesini
yapar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Muğla Milletvekili Akın Üstündağ.
Buyurun Sayın Üstündağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yılın en uzun
gecesinde, 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçeler, devletin
belli bir süre için gelir ve giderlerinin belirlenmesi, yürütülüp
uygulanmasının takip edilmesini ifade eder. Bütçe hakkı ise
tarih içerisinde insanların büyük mücadeleleri sonucunda monarşinin
elinden alınarak parlamentolara verilen en önemli haklardandır.
Parlamento seçmenlerden aldığı yetkiyle vergileri ve gelir
kalemlerini belirler ve harcamaları onaylar, gelir ve giderleri denetler
ve her yıl sonunda da bunları tekrar görüşüp karara bağlar.
Burada yeri gelmişken ifade etmek isterim ki 16
Nisandaki mühürsüz referandum sonucu zorla kabul ettirilen Anayasa
değişikliğiyle bütçe hakkı halkın elinden
alınıp saraya verilmiştir. Eğer bu Anayasa maddeleri
uygulamaya konulursa Meclis sadece bir onay makamı olacak,
Cumhurbaşkanının hazırlayıp dikte ettiği bütçeyi
Meclis görüşemeden, değişiklik yapamadan kabul etmek zorunda
kalacak. Eğer Meclis kabul etmezse bir önceki yılın bütçesinin
güncellenerek uygulanması Cumhurbaşkanına ait olacak.
Değerli milletvekilleri, bu bütçe,
inşallah Meclisin yaptığı son bütçe olmaz. Umarım ki
halkımızın tercihiyle, yeniden Meclisimiz halk adına bütçe
yapmaya ve iktidarı denetlemeye devam eder.
2016 yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nı incelediğimizde özellikle Sayıştay
raporlarının sağlıklı olarak düzenlenmediğini
görüyoruz. Bu raporlarla burada Meclisin sağlıklı bir denetim ve
inceleme yapabilmesi maalesef mümkün değildir. Öncelikle
Sayıştayın denetim raporları etkin bir şekilde
görüşülmemiş, Sayıştay bütçe döneminden önce Komisyonu
bilgilendirmediğinden detaylı olarak bir incelemeden maalesef
geçirilememiştir. Alt komisyon kurulması istemi her zamanki gibi
iktidar tarafından kabul edilmemiştir. Mevcut Sayıştay
raporları, denetimde etkinliği ve hesap verilebilirliği
sağlayacak nitelikte değildir. Sayıştay raporları
daraltılmış, kamu zararına ilişkin olan
kısımları raporun içeriğinden
çıkarılmıştır. Kamu zararına neden olup
hakkında dava açılanlarla ilgili bilgiler maalesef raporda yer
almamıştır.
Sayıştay kurumsal olarak özerk bir kurum
hâline getirilmedikçe halk adına sağlıklı bir denetim
yapmak maalesef mümkün değildir. Kendi bütçesini dahi yapamayan bir
kurumdan iktidarı tam olarak denetlemesi tabii ki beklenemez. Nitekim,
Sayıştay raporlarında kalan tespitlerin çoğu,
yargılamaya esas rapor kapsamına alınmadığından
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmemiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilenler ise standart metinler ve etkisiz tavsiyelerden öteye,
maalesef, geçememiştir. Burada Anayasa’ya aykırılık söz
konusu olup, Meclisin bütçe hakkının ve iktidarı denetleme
yetkisinin fiilen ortadan kaldırıldığını
görüyoruz. Yine, halkına hesap veremeyen bir iktidar dönemiyle
karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, Sayıştay
raporlarını incelediğimizde özellikle birkaç nokta ön plana
çıkıyor. Yatırım programında olmayan
yatırımlara ödenek verildiği görülüyor, maalesef. Yatırım
için ayrılmış ödeneklerin cari harcamalar için
kullanıldığını görüyoruz. Özellikle ödeneküstü
harcamaların olduğu hususlara Sayıştay raporları
dikkat çekmektedir.
Değerli arkadaşlar, özellikle, bütçeye
baktığım zaman ve aynı zamanda Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’na baktığım zaman, Türkiye Varlık
Fonu’yla ilgili olarak bir hususu göremedik. Niye göremedik? Çünkü denetim
dışı. Özellikle -Bakan buradayken yine bunu da belirtmek
isterim-Varlık Fonu’nun denetlenmesiyle ilgili olan yapılanma hâlâ
ortada değil. Bunun nedeni nedir, hâlâ merak ediyorum. 26 Ağustos
2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmış olmasına
rağmen, bugüne kadar Varlık Fonu’nun denetlenmesiyle ilgili bir
yapılanma -mevzuatta olmasına rağmen- maalesef, hâlâ ortada yok.
Bu “paralel hazine” anlamına gelen Varlık Fonu -“jöle ekonomisi”
diğer tabiriyle- denetlenemeyen, denetim dışı, gizli bir
hazine olarak hâlâ Meclisin bilgisi dışında duruyor. Bunu
özellikle belirtmek isterim.
Değerli arkadaşlar, kesin hesap kanun
tasarıları, iktidarlar için bir karne niteliğindedir,
halkın verdiği yetkiyi iktidarın nasıl
kullandığını gösteren metinlerdir. Buna
baktığımız zaman, maalesef, iktidarın 2016 karnesi
kırık. Birçok açıdan açık vermiş olan bir bütçe,
yamalarla kapatılmaya çalışılmış ve yine her
zamanki gibi borçlarla, iç ve dış borçlarla sübvanse edilmeye
çalışılmış. Aynı zamanda usulsüzlükler ve
kanunsuzluklar da yine alışkanlık olarak devam etmiş.
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; AKP iktidarlarıyla memleketin iki yakası maalesef
bir araya gelememiş, ne geliri tahmin edebilmişler ne de gideri
tahmin edebilmişler; sonuçta Suriyelilere harcanan para kadar,
yaklaşık 30 katrilyonluk bir bütçe açığı yine önümüzde
duruyor.
Değerli arkadaşlarım, özellikle 2016
kesin hesabına baktığımız zaman birçok usulsüzlük ve
kanun dışılık da söz konusu. 176,6 milyar lira düşülen
ödenekler ve ek ödemeler toplamı var, toplamda kırk yedi
kuruluştaki ek ödemeler ve bütçedeki değişiklikler. Bu, bütçe
ödeneklerinin yaklaşık olarak yüzde 28’ine tekabül ediyor.
Değerli arkadaşlarım, 5018 sayılı Kanun’da yedek
ödenek oranının başlangıç ödeneklerinin yüzde 2’sini
geçememesi hususu söz konusu olmasına rağmen bir bakıyoruz,
yüzde 6,1’e ulaşmış durumda. Yedek ödenek başlangıç
ödeneği 2,1 milyar lirayken 35,5 milyar liraya yükselmiş yani 17 kat
artmış değerli milletvekilleri. Bakanlık buna savunma olarak
diyor ki: “Başlangıç ödeneği sadece başlangıçta
sınırlanabilir yasada, ondan sonra böyle bir sınırlama söz
konuşu değil.” Bu son derece yanlış bir yorumdur. Eğer
öyle olsaydı bütçeye gerek yoktu, tek bir yedek ödenekle diğer bütün
gelir kalemlerini, gider kalemlerini sınırlarsınız ve yedek
ödenekle memleketi yönetirsiniz. Böyle bir usul mümkün değil,
görülmemiş bir şeydir değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, “Hükûmetin karnesi
zayıf, sınıfta kalmış durumda.” dedim ya: Hesap
verilebilirlikte, özellikle hesap verilebilir bir noktada
olmadığından dolayı karnesi zayıf,
şeffaflıkta karnesi zayıf. Sayıştay
raporlarının eksik olması, alt komisyonun kurulmamış
olması ve kurumlarda oluşturulan özel hesap ve özel fon
hesaplarından dolayı, bu hesapların denetim
dışında olmasından dolayı şeffaflıkta da
sınıfta kalmış durumda. Vergi adaletinde sınıfta
kalmış durumda. Dolaylı vergilerin oranı, vergi gelirleri
içerisindeki payı yüzde 69. Vergi affı ve benzeri uygulamalarla
ödemelerde ve vergi toplamada istikrar ortadan kalkmış durumda
değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, iktidar, milletin
sırtına vergi üstüne vergi, zam üstüne zam bindiriyor ama kendileri
saraylarda şatafat içerisinde âdeta lale devri yaşıyor.
Yazlık kaçak saray için ne harcadığınızı Kesin
Hesap Kanunu’nda göremiyoruz, 2018 bütçesinde de ne
harcanacağını göremiyoruz. Bu Meclis bunu bilmeyecekse neyi
bilecek?
Marmaris’teki Okluk Koyu’ndaki yazlık
sarayın bütçesiyle bütün Roman vatandaşlarımızı ev
sahibi yapabiliriz değerli arkadaşlarım. Hadi, gelin, hep
beraber bunu sağlayalım, vatandaşlar için harcayalım bu
paraları diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, memlekette satacak bir
şey kalmadı, son 502 sayılı Torba Yasa’yla hazine
arazileri, ormanlar, kıyılar, millî park ve tabiat parkları
satışa çıkarıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Hayır canım, kıyılar satılamaz.
BAŞKAN – Lütfen bir dakikada toparlayın.
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Devamla) – Anayasa’ya aykırı
olarak yapılan bu düzenlemelerle, millete ait olan bu yerler, geri
dönüşü olmayacak şekilde elden çıkarılıyor. Muğla
Milletvekili olarak, bu yasadan en çok etkilenen illerden birisinin
milletvekili olarak bu yaptığınız kötülükleri
kınıyorum, bu yaptığınız kötülüğü
kınıyorum.
Ormandan çıkarılarak Turizm
Bakanlığına turizm tesisi yapılmak için tahsis edilen
araziler, kırk dokuz yıllığına kiralanacak ya da bir
yıl içerisinde satışı yapılacak. Bu, Anayasa’ya
aykırı değil mi arkadaşlar? Hani ormanlar özel mülkiyete
konu edilemiyordu? İşte maalesef burada bu kötülüğü
yapıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, Batman’la ilgili bir
hatip söyledi, ben de şunu söyleyeyim: Muğla sizden artık bir
şey beklemiyor. Muğla’nın parasına, doğal
güzelliklerine, denizine, sahillerine dokunmayın bize yeter diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ilk söz, Karaman
Milletvekili Recep Şeker’e aittir.
Buyurun Sayın Şeker. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ŞEKER (Karaman) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine söz aldım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
“Önce insan” diyerek 2018 yılı bütçesinin
üçte 1’inden fazlası, sadece eğitim ve sağlığa
ayrılmıştır. Sosyal destek ve harcamalara
ayırdığımız kaynağı, son on beş
yılda 1,6 milyar TL’den bu yıl 50,8 milyar TL’ye çıkardık.
2018 bütçesi, ekonomik kalkınmayı, milletimizin yaşam kalitesini
ve refahını artırmayı hedefleyen, mali disiplinden asla
taviz vermeyen şeffaf ve gerçekçi bir bütçedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, 2017
yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 11,1 büyüme oranıyla
en fazla büyüyen ülke oldu. Yine 2002 yılında sadece 36 milyar dolar
olan ihracatımız 156 milyar doları buldu. Yıl sonunda
ihracatta son yılların rekorunu kırmış
olacağız. Millî gelirimizi 236 milyar dolardan 863 milyar dolara
çıkardık. Ülke, bizden önce yapılan bütçelerde
dükkânını kapatan esnafın yazarkasa
fırlatışını, batık bankaların kurtuluşu
için çırpınışlarını, memur
maaşlarını ödeyemediği için dönemin
Başbakanının Amerikan başkanları
karşısındaki ezik duruşunu üzülerek gördü. AK PARTİ
bütçeleriyle ise son on beş yılda ülkemiz 3 kat büyüdü. 3.500
dolardan aldığımız kişi başı millî geliri
yaklaşık 11.000 dolara yükselttik. Bütçenin faize giden
oranını yüzde 43,4’ten yüzde 8,6’ya düşürdük.
Ülkemizde her alandaki kalkınma ve
yatırımlara paralel olarak seçim bölgem, Mevlânâ’nın sevgisi,
Yunus Emre’nin hoş görüsüyle yoğrulmuş, Kurtuluş
Mücadelemizin kahramanı Başkomutan Atatürk’ün ata yurdu, cesur, mert
Kâzım Karabekir Paşa’nın memleketi, Türk dilinin başkenti
Karaman da tüm bu yatırım ve hizmetlerden payını
almış, AK PARTİ iktidarları döneminde çağ
atlamıştır.
Geçtiğimiz pazar günü Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından kanalizasyondan baraja,
hastaneden okula, altyapıdan yola kadar insanımızın
konforunu artıracak, ihtiyacını karşılayacak
yaklaşık 1 milyar 260 milyon TL tutarındaki 170 adet tesis ve
eser hizmete açılmıştır. Karaman ilimiz, on beş
yılda bunların da içinde olduğu yaklaşık 12 milyar
liralık yatırım almıştır. Şu an
itibarıyla 13 Temmuz 2016’da Karaman Ulukışla hızlı
tren hattı, 3 Ekim 2017’de Karaman Lojistik Merkezi, 10 Ekim 2017’de
Karaman Havaalanı ve 22 Mayıs 2017’de Karaman Stadyumu’nun ihalesi
yapıldı. Kara yolu ağı, havalimanı, yük
taşımacılığına olanak sağlayan
hızlı treni, teknoparkı, lojistik merkeziyle sanayi şehri
olan Karaman’da serbest bölgemizin de 13 Aralık 2017 tarihli Resmî
Gazete’de yayımlanarak kurulmasını sağlamış
olduk. Bu vesileyle başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğan olmak üzere, Sayın Başbakanımıza,
Ekonomi Bakanımıza, bakanlarımıza ve tüm emeği
geçenlere şükranlarımı sunuyorum.
Karaman’da hafta sonu yapılan
açılışta öz Karamanlı Yunus Emre’nin de dediği gibi
“Hepisinden iyice/Bir gönüle girmektir.” sözünün
karşılığını soğuk havaya rağmen
meydanları hınca hınç dolduran insanların coşkusunda,
Cumhurbaşkanımız konuşurken ağlayanların
gözyaşlarında, Cumhurbaşkanımızın evinde
ziyaretinde öğrenci Hataylı Muhammet’in kucaklamasındaki
samimiyetinde, konuşamayan engelli kardeşimiz Enes Güder’in
Cumhurbaşkanımıza olan sevgisi nedeniyle, engelli
arabasını devirecek şekildeki coşkusunda gördük.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
ülkemizde, gönül coğrafyamızda ve dünyada nerede bir mazlum varsa,
gözyaşı varsa, akan kan varsa sahiplenişine,
gözyaşlarını silmesine “Kan akmasın, Aylan bebekler
ölmesin.” diye çırpınışına, elif gibi dimdik
duruşuna, doğru bildiğini her yerde söyleyişine tüm dünya
şahitlik etmekte. Yine, Karamanlı Yunus Emre’nin dediği gibi:
“Miskin Yunus söyler sözün/Yaş doldurmuş iki gözün/ Bizi bilmeyen ne
bilsin/Bilenlere selam olsun.” Arakan’a selam olsun, Suriye’ye selam olsun,
Venezuela’ya selam olsun, Filistin’e selam olsun, Filistin’in başkenti
Kudüs’e selam olsun.
Bu akşam Sayın
Cumhurbaşkanımızın çabalarıyla Birleşmiş
Milletler nezdinde Amerika’ya karşı Kudüs’le ilgili anlamlı bir
başarı kazanılmıştır. Hem bu
başarının hem de 2018 yılı bütçemizin
hayırlı olmasını temenni eder, heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına ikinci ve son
konuşmacı, Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Akdoğan, buyurun.
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sayın
Başkan, şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle siz değerli milletvekillerini ve
cezaevinde rehin tutulan, başta eş genel başkanlarımı
ve seçilmiş bütün arkadaşlarımı saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, kişisel
iktidarını sürdürmek için demokrasiden, özgürlükten ve hukuktan uzaklaşan,
bütün suçu dış güçlerin ve işte “Aldatıldık,
kandırıldık.” dedikleri odakların üstüne atan, kendilerini
ülkeleri için vazgeçilmez sanan bir Hükûmet tarafından yönetilmektedir.
Biz, petrolü ve doğal gazı olan bir ülke sahibi değiliz.
Ekonomimiz, yerli veya yabancı yatırımcıların
yatırımlarına bağlıdır. Bunun için, demokrasimiz
güçlü olmalı, özgürlükler alabildiğince olmalı, hukuk sistemimiz
güçlü olmalı, yargı tam bağımsız olmalı;
itibarlı kurumlar sahibi olmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, birçok
arkadaşımız paylaştı; aslında, 2017
yılı ülkemizde ve bölgemizde çok büyük acılarla biterken kendi
ilimde yaşanmış birkaç olayı sizlerle paylaşmak
isterim: 11 Eylül 2016 tarihinde Hakkâri Belediyesine kayyum atandı ve
şu anda, Belediyemize ait olan çalışmaları kayyum
yapmaktadır; bir irade hırsızlığının
yanında bir de proje hırsızlığını
yaptı.
Değerli arkadaşlar, diğer bir
şey, 8 Ekim 2016 tarihinde Yüksekova ilçemizde zırhlı araçtan
ateş açılması sonucu 4 vatandaşımız
hayatını kaybetti: Serhat Buldan, Necdet İşözü, Rahmi
Safhalı, Aydın Tümen. Bu davadan yargılanan İlyas Mekikli
adlı polis bir yıl sonra serbest bırakıldı.
İçişleri Bakanı demin buradaydı. İçişleri Bakanı
ailelere söz vermişti, maalesef bu söz yerine getirilmedi. Aileler bu
yıl da bütün parti gruplarını dolaştılar “Adalet
bekliyoruz.” diye.
Yine, 18 Ekim 2016’da Şemdinli’ye
bağlı Tekeli köyünde bütün vatandaşlar işkenceden
geçirildi. Aynı şekilde, 13 Mart 2016 tarihinde Yüksekova’da
Valilikçe yapılan açıklamalara göre otuz dokuz gün sürdüğü
söylenilen fakat bizzat tanıklığımla yetmiş sekiz gün
süren operasyon boyunca halkın evleri ateşe verildi.
4 Kasım 2016 tarihinde, hepinizin de malumu
olan, partimize dönük, eş genel başkanlarımızın da
içerisinde olduğu bir rehine operasyonu yapıldı ve şu anda,
dört yüz on iki gündür arkadaşlarımız rehin. Hangisini
sayayım ki?
Değerli arkadaşlar, gerçekten de 2017’yi
mi söyleyeyim, 2016’yı mı söyleyeyim? Bakın, Şemdinli
Şapatan’da yüzlerce insan işkenceden geçirildi, 90
yaşındaki anneler işkence gördü ama hesap veren tek bir merci,
konum olmadı. Yine, 18 Ağustos 2017’de, 7 çocuk babası Necmettin
Fendik, emniyet güçlerince yapılan baskında hayatını
kaybetti. 31 Ağustos 2017 tarihinde, Hakkâri merkeze bağlı Tale
köyünde -Oğul köyünde- SİHA’ların ateş açması sonucu
bir vatandaşımız hayatını kaybetti, hesap veren yok.
Bakın, bir şey söyleyeyim: “Ben olmazsam
ülke yok olur.” diyorsa şuna emin olun ki o ülke yokuşa sürükleniyor.
Şu anda AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanının
talepleri ile Türkiye’deki vatandaşlarımızın talepleri
birbirine zıttır. Türkiye halkının talebi “OHAL
kaldırılsın.”, AKP Genel Başkanı ve
Cumhurbaşkanının ise “OHAL devam etsin.” Çünkü ülkeyi OHAL
ortamında yönetmek daha kolaydır, hesap soran yok, hesap veren yok.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı
23 Aralıkta Hakkâri’yi ziyaret edecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Hakkâri il, ilçe belediye başkanları,
Edirne’den Kandıra’ya, Kandıra’dan Sincan’a, Sincan’dan Van Cezaevine
hukuksuz bir şekilde içeride rehin tutulmaktadır. Şunu unutmamak
lazım ki en iyi hesap soran merci halktır. Bugün ziyaret
ettiğiniz yerde atanmış kişiler tarafından kabul
ediliyorsanız bunu düşünmeniz gerekiyor. Halkın iradesine
saygı duymayanlara en iyi cevabı halkımız seçimlerde
soracaktır, bundan da zerre kadar şüpheniz olmasın.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, 60’a
göre bir dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- İstanbul Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Bitlis’te Yukarıölek köyü
mezarlığında bulunan 267 cenazenin savcılık
talimatıyla çıkarılarak İstanbul Adli Tıp Kurumuna
gönderilmesine ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bu saatte aslında can
sıkıcı bir şey ifade etmek istemezdim ama bir baba
tarafından özellikle iletilen bir mesajı size aktarmak istiyorum
çünkü yarınki ortam içerisinde bu pek mümkün olamayacak.
Şimdi, bu, Bitlis’te Yukarıölek
mezarlığıyla ilgili. Kızı burada defnedilmiş olan
yani kızını orada ziyaret etmek isteyen bir baba, 18 Aralık
2017 tarihinde Bitlis Valiliğine yazılı bir dilekçeyle müracaat
ediyor çünkü son günlerde o mezarlığın güvenlik güçleri
tarafından yıkıldığı duyumunu alıyor. Ondan
sonra, verdiği dilekçede, kızının mezarını
ziyaret etmek istediğini, o bölgede herhangi bir yasağın olup
olmadığını soruyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Valilik yetkilileri, dilekçesini jandarma bölgesi diye
jandarmaya havale ediyorlar. Jandarma da 19 Aralık tarihinde arıyor
ve diyor ki: “O mezarlıkta bulunan 267 cenaze savcılık
talimatıyla çıkarılmış ve İstanbul Adli Tıp
Kurumuna gönderilmiştir.” “Bunun üzerine, 20 Aralık tarihinde
mezarı ziyaret etmek için Yukarıölek köyünde bulunan
mezarlığa gittim ve mezarlıkta kızımın -dâhil
olmak üzere- mezarı yerinde yoktu ve diğer mezarlar da aynı
durumdaydı. Kısacası, kızıma ait cenaze dâhil tüm
cenazeler oradan alınıp götürülmüş.” diyor.
Bunun üzerine, Bitlis Cumhuriyet
Başsavcılığına 21 Aralıkta yani bugün müracaat
ediyor ve suç duyurusunda bulunuyor, diyor ki: “Zaten kızımın
cenazesini ben Urfa Adli Tıptan defin ve nakil ruhsatını alarak
teslim almış ve defnetmiştim. Bu defin işlemiyle ilgili
hatta hakkımızda soruşturma açılmıştı ve
beraat etmiştik eşimle birlikte. Kızımın açık
kimliği bilinmesine rağmen, tekrar adli tıp işlemlerine
tabi tutulması hiçbir hukuk kuralıyla açıklanamaz bir durumdur.”
Sayın İçişleri Bakanı burada yok
ama ben Sayın Bakanın lütfen iletmesini istiyorum. Bu yol, yol
değil. Yani, gerçekten, burada Müslümanlıktan bahsediliyorsa,
inançtan bahsediliyorsa insanların daha önce defnedilmiş olan
kızının mezarını ziyarete giden bir babaya bunun
yaşatılmaması gerekir. 267 cenazenin
çıkarılmış olduğundan bahsediyoruz. Çok vahim bir olay
olduğu için bunu dile getirme gereğini duydum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı Kalkınma Ajansları
Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN – Soru-cevap işlemi
gerçekleştirilecektir.
İlk sırada Sayın Akdoğan,
buyurun.
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sayın
Bakanım, Hakkâri Üniversitesi 2008 yılında yapılmaya
başlandı ancak daha önceki tarihte yapılmaya başlanan
bazı üniversiteler tam kapasiteyle eğitim ve öğretime
başlarken Hakkâri Üniversitesinin ise daha hâlâ yerleşkeleri
tamamlanmamıştır. Bu koşullarda, özellikle bu yılda
bütçeden bir kısma oldu. Bu bütçe kısmayı doğru buluyor
musunuz? Üniversitenin bir an önce bitirilmesi için gerekli çalışmalar
yapılıyor mu? Bütçesini verdiğiniz üniversitenin kontrolünü
neden yapmıyorsunuz, denetimi neden yapılmıyor? Onlarca defa
farklı firmalar aldı, hâlâ daha yeni yerleşkeleri
yapılıyor, binaları bitmemiş. Sizden rica ediyorum
Sayın Bakanım, bu konuda daha çok böyle denetimi biraz daha fazla
yapın çünkü gerçekten insanlar mağdur oluyorlar.
BAŞKAN – Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Aydın’da biliyorsunuz
bir havaalanı var, 1955’ten beri faaliyette ama maalesef sivil
havacılığa açık değil. 2002, 2007, 2011 ve 2015
seçimlerinde bu havaalanının sivil havacılığa
açılacağının sözünü verdiniz ve hâlen açılmadı.
Bununla ilgili bir çalışmanız var mı?
İki: Biliyorsunuz, Aydın incir memleketi,
Türkiye’de yüzde 75’i orada üretiliyor. Maalesef incire teşvik verilmiyor.
Bu konuda bir çalışmanız var mı?
Üç: Aydın’da yine Kuşadası, Didim ve
diğer bölgelerde turizm geçen sene çok kötü geçti. O esnaflarla ilgili,
oradaki borçlarla ilgili, bankalarla ilgili bir kredi erteleme söz konusu mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Erdem…
ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, göz bebeğimiz, emniyet
güçlerimiz, polisimizle ilgili 3600 ek gösterge ve özlük haklarında
iyileştirmeye yönelik bir çalışmanız var mıdır?
Polis özel harekât alımında yine lise
şartının korunması ve askerlik şartının
olmamasıyla birlikte alımlar ne zaman yapılacaktır?
Kadın kontenjanı sayısı ne kadar olacaktır? Yaş
şartı esnetilecek midir? 19’uncu dönem polis özel harekât yedekleriyle
ilgili bir karar var mıdır, onlar hâlâ bekliyor mu, onlardan
alım yapılacak mı?
POMEM alımında yaş esnetilecek mi? Ön
lisans bölümü mezunlarının KPSS puanıyla ilgili
alımlarında kolaylaştırma yapılacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakır…
İRFAN BAKIR (Isparta) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Isparta açısından büyük
bir öneme sahip alt geçitli Migros kavşağı projesi maalesef hâlâ
bitirilememiştir. Kaplumbağa hızıyla devam eden projenin
Kurban Bayramı’na yetiştirileceği, kamuoyuna ilan edilmesine
rağmen 2017 yılı içerisinde bile bitmeyeceği görülmektedir.
Birçok ölümlü kazanın gerçekleştiği bu kavşakta tam bir
keşmekeşlik hâkimdir. Dolayısıyla, bu
kavşağın öngörülen tarihte bitirilememesinin sebebi nedir?
Projenin ne zaman bitirileceği hususunda net bir tarih verebilir misiniz?
BAŞKAN – Sayın Kayan.
TURABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Bulgaristan’la
sınırımızı çizen Rezve Deresi’nin hemen yanında
bulunan Kırklareli Demirköy ilçesine bağlı Beğendik köyü
susuzluktan kırılmaktadır. “Su hayattır.” sözü
Beğendik köyünde “Su hasrettir”e dönüşmüştür. Burası sahil
bölgesidir, onlarca kilometre uzunluğunda kumsalı, sahili
vardır. Köyümüzün sabit nüfusu 600 kişi, yazın nüfus 6 bin
kişiye, zaman zaman da özel günlerde 15 bin kişiye
çıkmaktadır. Deniz suyu ve kumsalı bol olan bölgemizin içme suyu
yetersizdir. Mevcut kuyu saniyede 1 litre su vermektedir, mevcut depo da 100
tonluktur, bu yüzden ihtiyaca yetmemektedir. 15 bin nüfusa ulaşan bir
yerde saniyede 15 litre su veren kuyuya ihtiyaç vardır ve 500 tonluk depo
kurulmalıdır. Aksi takdirde, bölgede hem salgın hastalıklar
nüksedecek hem de 1 kilometre karşısındaki Bulgaristan’ın
turistik yerleşim yeri olan Rezovo’ya rezil olacağız.
Beğendik halkı da Türkiye halkı da bunu hak etmiyor. Bir an önce
kuyu ve depo yapılmalıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Son olarak Sayın Şeker…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın
Bakan, Gini endeksi 1’e yaklaştıkça gelir
dağılımındaki adaletsizlik de büyümektedir. En son
0,390’dan 0,404’e çıkmıştır Gini endeksi ve Türkiye’de en
fazla gelir elde eden yüzde 20’lik dilim ile en fakir yüzde 20’lik dilim
arasındaki uçurum daha da artmaktadır. Bir yandan, Türkiye’de servet
dağılımıyla ilgili, son on beş yılda nüfusun
yüzde 99’u, servetinin üçte 1’ini kaybetti ve en zengin yüzde 1’in servetinin
ülkedeki payı, yüzde 38’den yüzde 58’e yaklaştı. Yani en
zenginler bu dönemde servetini yüzde 50 daha fazla artırdı. Servet
dağılımında da ciddi bir uçurum meydana geliyor.
Bunların hepsi bu son on beş yılda oldu.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, soruları cevaplandırmak
üzere sözü size bırakıyorum.
Buyurun.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başkanım, ben, teşekkür ediyorum.
Sayın Şeker’in
bıraktığı yerden başlayalım. Son on beş
yıldır Türkiye’de çok şey oldu. Ekonomi büyüdü. Türkiye
ekonomisi 2002 yılında yaklaşık 230 milyar dolarlık
bir büyüklüğe sahipken şimdi 860 milyar dolarlık bir
büyüklüğe erişti ve bu dönemde kişi başına düşen
millî gelir de, aynı şekilde, 3 kat arttı. Bu dönemde ekonomide
hem verimlilik arttı hem de birçok alanda ekonominin rekabetçilik gücü de
arttı. Bugün, Türkiye, özellikle, küresel kriz sonrası dönemde
ekonomide sağlamış olduğumuz bu yapısal değişim
ve dönüşüm sayesinde küresel şoklara karşı ne kadar
dayanıklı olduğunu da gösterdi. Gerek 2013 yılında
gerekse sonraki yıllarda içeride meydana gelen hadiseler veya
dış kaynaklı hadiseler karşısında Türkiye
ekonomisi ne kadar dayanıklı olduğunu bir defa daha gösterdi.
En son, 15 Temmuz alçak darbe girişimi
sonrası, FETÖ’yle yürütülen mücadeleyle birlikte, hatırlarsanız,
özellikle, 2016’nın üçüncü çeyreğine ilişkin ekonomideki
daralmadan sonra bir karamsarlık meydana geldi ama ne oldu? Ardından,
Hükûmet olarak arka arkaya aldığımız tedbirler sayesinde ve
ekonomimizin de temelleri sağlam olduğu için 2016’nın dördüncü
çeyreğinde tekrar bir büyüme trendine girdik ve şimdi görüyoruz ki,
ilk üç çeyrek sonunda Türkiye ekonomisi yüzde 7’nin üzerinde bir büyüme
performansını da gösterdi. İnşallah 2018’de bu büyüme
performansının devam edeceğini bugünden söyleyebiliyoruz. Gerek
yatırım tarafında gerek üretim tarafında gerek tüketim
tarafında gerekse de özellikle de ihracat tarafında bizleri
sevindiren gelişmeler var. Ekonominin barometresi sayılabilecek
birçok göstergeden her biri açıklandığında ekonomideki
büyümenin genele yayıldığını ve özellikle de 2018’in
ilk çeyreğinde bu büyümenin rahat bir şekilde devam edeceğini de
söyleyebiliyoruz.
Bu dönemde herkes zenginleşti, bu dönemde
kişilerin satın alma gücü arttı ve artmaya da devam ediyor. Bu
dönemde istihdam da arttı.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Satın
alma gücü paritesine göre arttı, dünya ortalamasının yüzde 36
gerisindeyiz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) -
Sayın Özdemir, sizi duyamıyorum ama “İstihdam arttı.” demek
istiyorsunuz herhâlde. Evet, istihdam arttı.
DİDEM ENGİN (İstanbul) – Espri
yaptınız herhâlde.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
2009 sonrası dönemde de özellikle istihdamda
sağladığımız başarı… Gerçekten OECD ülkeleri
arasında 2009 sonrası dönemde istihdamı artıran nadir
ülkelerden birisi olduk. Bu da ülkemiz açısından son derece
sevindirici. Her yıl artan istihdam ülkedeki büyümeye de önemli katkı
vermiş oldu.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) –
İşsizlik artıyor, genç işsizliği artıyor.
BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Müsaade ederseniz diğer soru soran vekillerimizin de sorularını
cevaplamama imkân vermek açısından hızlı hızlı
cevap vereyim.
BAŞKAN - Buyurun, diğer soruları da
cevaplandıralım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Kayan Beğendik köyümüzle ilgili bir değerlendirmede
bulundular. Burada notlarımızı aldık. Yani
söylediğiniz türde bir hadise var mıdır, bakalım ona; yani
burada bir şey söylemek mümkün değil.
Sayın Bakır “Kavşak inşaatı
devam ediyor.” dedi. Burada ilgili bakanlarımıza bu talebi
aktaracağız.
Sayın Erdem, özellikle Emniyet personelimize
dönük olarak beklentileri ifade ettiler. Konuları biliyorum ama şunu
ifade etmek lazım: Emniyet hizmetleri sınıfındaki
personelimize özellikle de son yıllarda önemli iyileştirmeler
yaptık. 2016 yılında tazminat oranlarında yüzde 25’lik bir
artış yaptık. Eskiden, biliyorsunuz, polislerin ek göstergesi
2200’dü. Onu Hükûmet olarak biz 3000’e çıkardık. Dolayısıyla
Emniyet personelimizin de öğretmenlerimizin de sağlık
personelimizin de, tüm kamu çalışanlarımızın…
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Süper maaş
alıyorlar(!)
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
…mali ve sosyal haklarını iyileştirmek için, ne yapalım,
devraldığımıza göre bugün çok daha iyi noktalara geldik,
getirdik. Bunu da rakamlarda görüyoruz.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Yoksulluk
sınırının altında yaşıyorlar.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Yıldız, Aydın Havalimanı’yla ilgili konu, incire
teşvik konusu ve turizm konusundaki notlarımızı aldık.
Bu konuları inşallah takip edeceğiz.
Sayın Akdoğan Hakkâri Üniversitesi
konusunu söyledi, burada da teşekkür ediyorum. Türkiye’de bugün artık
her ilimizde bir üniversite var ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Tabela üniversitesi
var, doğru, her ilimizde.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Şunu ifade edeyim…
BAŞKAN - Hadi, ifade edin onu da.
Tamamlayın lütfen.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) -
...Hakkâri Üniversitesi de dâhil olmak üzere bütün vilayetlerdeki
üniversitelerimizin inşaatlarının süratle tamamlanması
noktasında büyük bir gayret gösteriyoruz. Hakkâri Üniversitesinde ödenek
azalması olduğunu sanmıyorum yatırım noktasında.
Hayır, her kurumun yatırım harcamalarının
devamına göre yıllar itibarıyla ödenek tahsis ediliyor ama ben
yine de bakıp size bilgi vereceğim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan ve 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde siyasi parti
gruplarımız bir sürpriz yapmış,
konuşmalarını çekmemiş, konuşmalara devam
edeceğiz ve 7’nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 7- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Evet, doğal olarak Bakanlar
Kurulunun yürütmesi gereken bir madde ama madde üzerinde gruplar adına ilk
söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Erhan
Usta’ya aittir.
Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından
alkışlar)
Ben inanıyorum ki çok özlü ifadelerle çok
kısa sürede bu maddede konuşmalar bitecek.
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın son maddesine
geldik. Yaklaşık on bir gündür Genel Kurulda, ondan önce de bir ay
Plan ve Bütçe Komisyonunda, bir buçuk aylık bir maratonun sonundayız.
İlk gününden son gününe kadar Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu sürece
katkı vermeye çalıştık yapıcı muhalefetin bir
gereği olarak. Elbette sorunları tespit ettik, eleştirilerimiz
oldu ancak birçok konuda hem risklere işaret ettik hem de çözüm önerileri
sunmaya çalıştık. Benim Hükûmete âcizane tavsiyem, bu
yaptığımız uyarıların dikkate
alınmasıdır. Tabii, Sayın Maliye Bakanının bütün
görüşmelerde burada olma imkânı olmadı ancak -tutanakların
incelettirilip oradan- bize göre çok önemli öneriler oldu veya risk
uyarılarımız oldu. O konularda eğer onlara
bakılırsa ülke açısından ben faydalı olur diye
düşünüyorum.
Söyleyeceğim bir diğer husus, durum
değerlendirmesinin çok sağlıklı yapılması,
politika üretmek veya sorunu çözmeye yönelik uygulama yapmak kadar önemli yani
durum değerlendirmesini iyi yapmamız lazım. Siyasi
kaygılardan uzak bir şekilde durum değerlendirmesinin
yapılmasının önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Tabii ki hepimizin amacı, bizim burada
Milliyetçi Hareket Partisi olarak da amacımız, ülkemizi biraz daha
ileriye götürmek, milletimizin refahını artırmaktır.
Buradaki bütçenin her kuruşunun verimli harcanması önemlidir. Bu
paralar kolay kazanılmıyor. İnsanlar fedakârlıkla
vergilerini ödüyor. Bizim de devlet olarak, devleti yönetenler olarak bu
paraları verimli harcamamız lazım. Türkiye’yi uzun dönem
hedeflerinden uzaklaştıracak politikalardan ve uygulamalardan
kaçınmak lazım, onlardan uzak durmalıyız.
Son olarak da geçmişi kötülemeden de
yaptıklarımızı ifade etmeyi öğrenmeliyiz. Bunun çok
önemli olduğunu düşünüyorum. Sürekli geçmişi kötüleme
şeklinde bir anlayışın bu ülkeye bir fayda
sağladığını asla düşünmüyorum.
Ben, bu duygularla, bütçemizin devletimize,
milletimize, kurumlarımıza hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyorum. Bütçe sürecinde emeği geçen hem parlamenterlere
hem de bürokrat arkadaşların hepsine bu emeklerinden dolayı
teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum,
hayırlı akşamlar. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın
Usta. Gayet özlü bir şekilde, kısa sürede tamamladınız.
Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’e aittir.
Buyursunlar efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Hazırlığımız pek iki
dakikalık gibi görünmüyor. On dakikayı dolduracağız
herhâlde, öyle görünüyor.
CHP GRUBU ADINA TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi size
okuyacağım mektup bir mafya dizisinin senaryosu değil. Burada
anlatılan kişi, karakter ve kuruluşlar tamamen gerçek. Hayal
ürünü kişi ve kuruluşlarla herhangi bir ilgisi yok. Size
okuyacağım bu mektup, şu anda AKP İstanbul Milletvekili
Sayın Metin Külünk ve AKP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan
Yardımcısı Sayın Erol Kaya’nın da önünde.
“Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığına
Ankara
30 Ekim 2017 Pazartesi günü saat 11.00-11.30
civarında Manisa Yunusemre Belediyesine ait kreşte çalışan
Fethiye Yılmaz’ı ziyarete gittiğimde Yunusemre Belediye
Başkanı Mehmet Çerçi de kreşe geldi. Ben nezaketen çıkış
yaptım. Otoparktan aracımı alıp evime gidecekken beni takip
eden Mehmet Öcal ve gri takım elbiseli, gözlüklü koruma Volkan
tarafından aracımın önü kesilerek araçtan zorla indirildim.
‘Yunusemre Belediye Başkanı Mehmet Çerçi sizi
çağırıyor.’ diye silahını gösteren
şahısların arasından yürüyerek yanına götürüldüm.
Kendisiyle daha önce karşılaşmadığımız hâlde
bana ‘Ulan, sen ne ayaksın? Kimsin? Ne işin var burada?’ deyip
göğsümü yumruklayarak beni itekledi. Kreş çalışanları
ve velilerin önünde hayrete düştüm. 10-15 kişiden oluşan
silahlı adamlarıyla beni kreşin yanından kameraların
olmadığı bir alana götürdüler ve orada sorgulamaya
başladılar. Sonra ‘Saruhanlı Belediye Başkanı Hüseyin
Yaralı’yı da arayın, o da gelsin.’ diye talimat verdi.
Şoför Halil olduğunu bildiğim kişi ‘Neden kaçıyorsun
lan bizden?’ diye yüksek sesle bağırdı. Ben de ‘Sizden neden
kaçayım?’ dedim. Korumalardan birisi ‘Vatandaşlar bize bakıyor.’
diye uyarınca ‘Buradan götürelim.’ dediler. O sırada,
yanımızda Özel Kalem Müdürü Mustafa Irmak ve Başkan
Yardımcısı Mustafa Dandin ve birkaç kişi daha vardı.
Ben ‘Arabam burada kalmasın.’ dedim. Mehmet Öcal’la beraber arabamı
onun gözetiminde sitedeki otoparka bıraktık. Evime uğramam
gerektiğini söyledim, Mehmet Öcal ‘Dışarıda araba
bekliyor.’ deyip evime girmemi engelledi. Tehditler savurarak, beni Aytaç
Emlakın önünde bekleyen gri bir arabaya zorla bindirip Yunusemre
Belediyesine ait organize sanayi bölgesindeki bir binaya götürdüler. Burada
Hakan Yılmazbaş tarafından telefonum zorla gasbedildi. Beni bir
odada beklettiler, sonra, Mehmet Çerçi’nin de bulunduğu diğer odaya
aldılar. O sırada Hüseyin Yaralı ve şoförü Halil
İbrahim Kabakçıoğlu içeri girdi, şoför
dışarı çıktı. İki belediye başkanı,
benim, iki saatin üzerinde, baskı yaparak, mobbingle, zorla, âdeta bir
savcı gibi soru-cevap şeklinde ifademi aldılar. Yunusemre
Belediye Başkanı Çerçi ‘İsmail Kadıoğlu’yla neden
görüşüyorsun? Ne konuşuyorsun? Belediye Başkan
Yardımcısı Şule Hanım‘la nasıl
tanıştın?’ İdris Avşar, Mustafa Dandin, Zabıta
Müdürü Cengiz Şişmanlar, sendika başkanı Faruk Bey,
milletvekili adayı Ozan Erdem ve Yatırım İzleme Müdürü
Hilmi Polat ve bir sürü isim hakkında sorular sordu. ‘Belediye Başkan
Yardımcısı Kılıç Kaya rüşvet alıyor mu?’
diye sordu. ‘Türk Silahlı Kuvvetlerinden belediyeye geçiş yapan 30
personelin her birinden 25 bin lira aldığından ve yanında
Rus kadınlar ve arabada bu paralar varken
karıştığı bir trafik kazasından
bahsetmişsin.’ dedi. Mehmet Çerçi kendi eşine ait yemek
şirketini, hatta kendi eşinin Bank Asya hesaplarını neden
araştırdığımı sordu. 15 bin liralık yemek
faturasından bahsetti, konuyu anlamadım. Ben de ‘Bilmiyordum,
sayenizde öğrendim.’ dedim. Saruhanlı Belediye Başkanı
Hüseyin Yaralı da ‘Yapar Başkanım, evet, bu
yapmıştır.’ diye söze karışıyordu. Beni
‘Oğlum, bu kadar soğukkanlı olunmaz. Bizim
dışarıda bir sürü adamımız var, seni önlerine
atarız.’ diye tehdit ettiler ve ‘kripto FETÖ’cü’ diye sürekli
aşağıladılar. Onlara FETÖ’cülerin soğukkanlı
olduğunu nereden bildiklerini sorduğumda sinirlendiler. ‘Ankara’ya,
İstanbul’a evrak göndermişsin, ihaleleri araştırıyormuşsun.
Sen MİT misin, devletin adına mı çalışıyorsun,
Ankara’da kimin adamısın?’ diye sorular sordular. ‘Sen nasıl
AKP’lisin? Bizi araştıracağına git MHP’li büyükşehir
belediyesini araştır.’ dediler. Hatta ‘MİT’te
adamlarımız var, senin telefonlarını dinletiyoruz, seni bir
aydır takip ettiriyoruz; itiraf et, bu iş bitsin, yoksa biz seni
bitireceğiz.’ diye tehdit ettiler. Daha da ileri gidip ‘Biz iki
başkan tam on üç yıldır birbirimizi tanırız. Buradan çıkınca
hele bir savcıya git de sonra başına neler geliyor gör. Yeni
savcıyı biz getirdik Manisa’ya.’ dediler. Eşimin ne iş
yaptığını dahi sordular.
Sonra iki başkan bana ‘Biz FETÖ’cü müyüz?’ diye
sordular. Ben de ‘Bilmiyorum.’ dedim. Hüseyin Yaralı ‘Ben sürekli alkol
alıyorum, nasıl FETÖ’cü olabilirim?’ diye kendini savundu. ‘Seninle
uğraşacağız, seni FETÖ’den atacağız, bak gör.’
dediğinde, ben de ‘Yaram yok, neden gocunayım?’ dedim. Sonra Hüseyin
Yaralı ‘Sana yazıklar olsun, sırtımdan vurdun beni, seni
Başkan Yardımcısı yaptım. Oysa sen birçok belgeyi dışarı
sızdırdın, bu nedenle bir sürü kişinin başı
belaya girecek. Biz savcılıkta gizli olan her şeyi biliyoruz.
Savcı okuttu bize her şeyi.’ dedi. Ben de ‘Kendinizden eminseniz
neden rahatsız oluyorsunuz, bırakın devletimiz
araştırsın.’ dedim.
‘Basında çıkan ihale usulsüzlüklerini,
arazi satışlarını, bankamatik memuru olarak belediyeden
maaş alanlarla ilgili bilgileri basına sen mi
sızdırdın?’ dediler.
Mehmet Çerçi ise ‘Eğer bizden şikâyetçi
olursan, savcılar bizim adamımız, bak sonrasını sen
düşün, Ankara’da da çok güçlüyüm ben.’ diyerek beni tehdit etti.
Hüseyin Yaralı ‘Hadi beraber savcıya
gidelim, usulsüzlükle, FETÖ’yle bir ilişiğimiz
olmadığı yönünde ifade ver, ondan sonra nereye gidersen git.’
dedi.
‘Sen FETÖ’cülerle sohbetlere gitmişsin.’
dediklerinde, ‘Benim FETÖ’cü olduğumu kanıtlayın, sohbete
gittiğimi kanıtlayın, ben başıma sıkayım.’
diye yanıt verdim, ‘Hatta herhangi bir dergi, gazete, banka hesabı ya
da kurban bağışı gibi bir bağışı
kanıtlayın, aynısını yapayım.’ dedim. ‘Ya, siz?’
dediğimde, yanıt alamadım.
Sonra içeriye birisi geldi, Başkanla
görüştü, bir anda içeride kimse kalmadı, beni odada yalnız
bırakıp gittiler. Telefonumu kapalı hâlde dolabın üstüne
bırakmışlardı. Telefonu açtığımda vali ve
emniyet müdürünün kaçırıldığımdan haberdar olduğunu
öğrendim. Polis ekipleri tarafından olay yerinin yakınından
alınıp Emniyete götürüldüm, kaçırılma olayını
sözlü olarak anlattım.
Cumhuriyet savcılığınca gerekli
yasal işlemlerin başlatılması için
talimatlarınızı bekliyorum. Talimatlarınız
sonrası yazılı beyanımı vereceğim. Bundan sonra
benim ve ailemin başına herhangi bir sebepten dolayı bir
şey gelirse Mehmet Çerçi ve Hüseyin Yaralı sorumludur,
şikâyetçiyim.”
Evet, saygıdeğer milletvekilleri, ne
yazık ki artık cumhuriyet başsavcılığına bir
vatandaşın başvurması için bile saraydan talimat gelmesi
beklenmektedir. Şimdi sormak istiyorum size: Biz bugünlere nasıl
geldik? Bu mektupta ismi geçen başkanlar kimler?
Şimdi, bakın, bu anlattığım
mektupta adı geçen kişiler, başrolde Manisa Yunusemre Belediye
Başkanı Sayın Mehmet Çerçi. Kendisini çok yakından
tanıyacaksınız. Burada, tam bu kürsüde rahmetli Kamer Genç “Siz
FETÖ’den çok çekeceksiniz.” diye sizi uyardığında, utanmadan
üzerine yürüyen dönemin milletvekili, şimdiki şaibeli Belediye
Başkanı; yanındaki de ne yazık ki yalnızca figüran
rolüyle yetinmekte olan AKP’li Saruhanlı Belediye Başkanı
Hüseyin Yaralı. Peki, kim bu adamlar? Bunlar kim? İşte, bu
adamlar mafyatik İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun adamları,
bakın. Peki, Süleyman Soylu kim? Süleyman Soylu da Susurluk çetesi
hükümlüsü, dün de biliyorsunuz bir FETÖ’cüye kefil olarak onun serbest
bırakılmasını sağlayan Mehmet Ağar’ın el
verdiği kişi. Yani Susurluk’tan bu yana süren mafya, çete ve FETÖ
düzeninin adamları.
Evet, bunların hepsinden hesap sorulmadan bütçe
yaparsanız işte o bütçe de bu düzene sermaye olur.
Saygılarımla selamlıyorum hepinizi.
(CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sataşma
yok, durum tespiti var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – AK PARTİ
Grubu adına söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir saniye, şimdi sırada
Halkların Demokratik Partisi Grubu var, ondan sonra...
Sayın Mahmut Toğrul, söz sırası
sizde.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on bir günlük bütçe
maratonunun nihayet son maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu ve Genel
Kuruldaki emekçileri saygıyla selamlıyorum.
Komisyonda arkadaşlarımız ifade etti,
Genel Kurulda ısrarla vurguladık, ne 2018 bütçesi ne de önceki
bütçeler bu toplumun bütçesi değildir. Çünkü AKP iktidara geldiğinden
bu yana, hiçbir dönem sınıfsal tercihini emekçiden, yoksuldan yana
kullanmamıştır. Bunu anlamak için derinlikli analizler yapmaya
gerek yok. Örneğin, o coşkulu 2017 büyümesinde ücretlilerin payı
yılbaşından beri 4,5 puan azalmışsa ve buna
karşılık büyük şirketlerin payı ise 7,5 puan
artmışsa burada adil bütçeden bahsedemeyiz. Maalesef bu yönetim
tarzı devam ettiği sürece ne bütçe adaletini, sosyal
politikaları ne de dengeli bir büyüme ve kalkınmayı
konuşabileceğiz. Bu kavramların yerine gündemimiz, sosyal
yardımlar, yandaş firmaları zenginleştirmek uğruna
yapılan otoyollar, köprüler olacaktır.
Değerli milletvekilleri, gelişmiş
ülkeler yapay zekâyı, Sanayi 4.0’ı konuşurken bizler burada
dünyanın en büyük havalimanını övüyoruz, bunu yaparken de büyük
hava yolu şirketlerinin Türkiye seferlerinden neden çekildiğini
tartışmıyoruz. Muhtemelen “Türk Hava Yollarıyla rekabet
edemiyorlar.” diyeceksiniz. Evet, edemiyorlar çünkü koca şirket âdeta
dolmuş hattı gibi yönetilmekte, popülizme yenik düşmektedir;
yoksa bu yılın ilk çeyreğinde 375 milyon dolar, ikinci
çeyreğinde ise 200 milyon dolar zarar etmesini açıklayamazdık.
Buradan bir parantez açmak isterim. Dün, AKP Genel
Başkanı muhtarlara yüzde 50 indirimli bilet satılması için
Türk Havayollarına talimat vermiş. Evet “Biz hayır kurumu
değiliz, indirim söz konusu olamaz.” diyerek Vanlı depremzedelere en
zor günlerinde destek vermeyi reddeden Türk Havayolları yönetimi, talimat
gereği muhtarları artık daha ucuz taşıyacak.
Hayırlı olsun diyelim, ne diyelim?
Konumuza dönersek, bizler “Dengeli bir büyüme
öngörülmediği için bu bütçe toplumu temsil etmiyor.” demekteyiz. Bir
yandan “sosyal yardım” adı altında yapılan harcamalara
neredeyse tüm bakanlıklar kaynak aktarırken öte yandan, Hazine
garantisi verilen projeler dolayısıyla, adlarını herkesin
bildiği, bir elin parmağını geçmeyen yandaş firmalara
milyarlar ödemekteyiz. Büyüme bu değildir. Sosyal devlet olmanın
gereği böyle olmaz. Başından beri ifade ettik, “Vicdansız,
adaletsiz bütçe.” dedik ama AKP bütçeleri aynı zamanda suç
işlemektedir. Eğer ÖTV’yi kuyuma, mücevhere uygulamayıp gündelik
yaşamın zorunlu ihtiyaçlarına uygularsanız bu suçtur. Eğer
Bodrum’a, Marmaris’e yanaşan milyonlarca lira değerindeki yatlara
vergisiz yakıt verip köylüye, çiftçiye dünyanın en pahalı
benzinini, mazotunu satarsanız bu suçtur.
Değerli milletvekilleri, 2017 yılında
ulaşılan büyüme rakamları Türkiye’yi özellikle G20 ülkeleri
arasında en hızlı büyüyen ekonomilerden biri yapmış
ancak rekor olduğu iddia edilen üçüncü çeyrek büyümesinde görmezden
gelinen bir husus vardır, o da ekonomideki yavaşlama belirtilerinin
2018’in zor geçeceğinin sinyallerini vermesidir. Muhtemelen, 2018’de
enflasyon hedefleri tutmayacak, döviz kurları yükselecek, büyüme
hedeflerine ulaşılamayacaktır ve bu fatura yine zamlarla,
vergilerle halka yüklenecektir. 2018’den etkilenmeyecek isimler de bellidir
çünkü nasıl olsa onların Hazine garantili projeleri var.
Öte yandan, AKP hükûmetlerinin
hazırladığı bütçeler gelir adaletinde ve bölgesel gelir
dağılımında derin uçurumlar oluşturmuş ve
oluşturmaya devam etmektedir. TÜİK’in 2015 gelirlerini esas alan 2016
Yılı Gelir ve Yaşam Koşulları
Araştırması’na göre, en zengin yüzde 10 geliri ile en yoksul
yüzde 10 gelirli arasındaki uçurum 1,77 puan artarak 38,52 kata
yükselmiştir. Son iki yılda yüzde 5’lik gelir dilimlerine göre tüm
gelir gruplarının payı azalırken sadece en zengin yüzde
5’lik dilimin payı artmıştır. En zengin yüzde 5’in
payı ilk yılda yüzde 1,8 puan artarken toplam gelirden
aldığı pay ise nüfusun yüzde 45’inin gelirinden daha
fazladır. Yani Türkiye’de 2016 yılında zengin ile fakir arasındaki
gelir dağılımındaki uçurum daha da
artmıştır. 2014 yılında sürekli yoksulluk oranı
yüzde 15,1 iken 2015 yılında bu oran yüzde 15,8 olmuştur.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poors
Kasım 2017’de Türkiye’yi Arjantin, Pakistan, Mısır ve Katar ile
birlikte ekonomisi en kırılgan 5 ülke arasında
göstermiştir. On dört yılda tüketim kredisi borcunu ödemeyenlerin
sayısı 531 kat artarak 3 milyona ulaşmıştır.
Kredi kartı borçluları aynı şekilde, yüzde 1.920
oranında artmıştır. Aynı şekilde,
yurttaşların bankalara toplam borcu 476 milyar 700 milyon TL
seviyesine ulaşmıştır.
Değerli milletvekilleri, bunlar çok tehlikeli
verilerdir. Bu verilerin bizleri götüreceği yer ancak toplumsal
kargaşadır. Ve Hükûmet dengesiz büyüme uğruna âdeta yangına
OHAL adındaki körükle gitmektedir. Çünkü son bir yılda ekonomik
göstergelerin -büyüme rakamları dışında- tümü kötüye
gitmiştir. Bunları defalarca dile getirdik, hepimiz görüyoruz,
okuyoruz. Halk soruyor: “Yüzde 11 büyüdüysek ben neden işsizim? Neden
pazar alışverişime bu kadar para harcıyorum? Neden
aracımın deposu bu kadar pahalıya doluyor?” diyor. Bunlara
verilebilecek ikna edici bir yanıt yok çünkü ekonomiyi Hükûmet adına
yönetenler öyle bir büyüme sağlıyorlar ki enflasyon artıyor,
işsizlik artıyor, döviz kurları artıyor, faiz oranları
AKP Genel Başkanına rağmen artıyor, dış ve iç
borç, cari açık hep birlikte yükseliyor. Çünkü “istihdamsız büyüme”
olarak adlandırılan bu büyüme türü, sıcak para girişine
endeksli bir büyümedir. Peki, bu kısa süreli para girişleri
tükendiğinde ne olacaktır?
Değerli milletvekilleri, AKP’nin
iktidarını devam ettirebilmek adına girdiği bu
kısır döngünün tüm maliyeti bu topluma ödettirilmektedir ve
faturanın kendisine kesildiğini halk da görmektedir. Bugün Tüketici
Güven Endeksi açıklandı. Beş aydır düşen endeks
aralık ayında yüzde 65,1’lik oranla yılın en düşük
seviyesine gelmiştir. Artık yürütmenin de görmesi gerekir ki OHAL,
ekonomiyi ciddi şekilde kötü olarak etkilemektedir. Türkiye’ye
dışarıdan gelen yatırımlar durma noktasına
gelmiştir. Türkiye’nin en büyük işveren kuruluşlarından
olan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanının
yaptığı açıklamada aynen şu ifadeler
kullanıldı: “OHAL sona ermeden sözleşme
imzalamalarının kurum içi mevzuatları gereği mümkün olmadığını
söyleyen yabancı yatırımcımızın
sayısının azımsanmayacak kadar yüksek olduğunu
paylaşabilirim.” AB’nin bütçe ve insan kaynaklarından sorumlu
komiseri “Milyonlarca euro tutarındaki yatırımlar söz konusuydu,
hepsi durduruldu.” demiştir.
Öte yandan OHAL koşulları,
yaşamın her alanında eşitsizlik ve
ayrımcılığı dayatmakta ve arttırmakta, toplumun
tüm kesimlerini etkilemektedir.
Tüm bunlar karşısında
yapılması gereken pek çok konu vardır. Öncelikle Türkiye
demokrasisi, ekonomisi için acil çıkış
sağlanmalıdır. Bunun için de OHAL’in derhâl kalkması
gerekmektedir. OHAL koşullarında ülkeye yatırımların
gelmesini beklemek anlamsızdır. Mevzubahis olan kapitalizmdir.
Sizlerin sabahtan akşama kadar her ortamda yaptığınız
milliyetçi söylemler bu noktada işe yaramaz. Yatırımcının
tek amacı kâr elde etmektir. Yatırımcı yatırım
yapacağı yere bakar. Belediyelere kayyumlar atanmış,
özgürlükler kısıtlanmış, o yüzden
yatırımların yapılması beklenemez. Cazibe merkezleri
yapıyorsunuz, tutmaz; inanın ki tutmayacaktır. Ve siz,
özgürlükleri bu denli kısıtlayan, tamamen güvenlikçi bakış
açınız ve politikalarınızla hiçbir sorunu çözemezsiniz.
İşte, bu nedenlerle OHAL kaldırılmalıdır; siyasetin
önü açılmalı, halk iradesine saygı gösterilmeli, rehin
aldığınız siyasilerimizin, eş genel
başkanlarımızın ve tüm tutuklu
arkadaşlarımızın özgürce siyaset yapmasının önündeki
engeller kaldırılmalıdır. Kayyumlar eliyle işgal
edilen belediyeler, halkın iradesine tekrar iade edilmelidir. Demokrasi ve
hukukun güvence altına alınması, politik risklerin bitirilmesi
ve istikrarın tesisi zaruridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Sayın
Başkan, bitiriyorum hemen.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Piyasa ve finans
serbestisinin yeniden düzenlenmesi, gelir dağılımında
adaletin sağlanması, reel gelirlerin güçlendirilmesi, sanayiye önem
verilmesi gereklidir. Ancak, geçmiş pratikler bu Hükûmetin böyle bir irade
göstermeyeceğini de artık bizlere söylemektedir. Umuyor ve diliyorum
ki tüm karanlığına ve uzunluğuna rağmen yılın
en uzun ve en karanlık gecesi nasıl son bulduysa, içinde
bulunduğumuz karanlık da artık dağılsın ve yerini
umuda ve güzelliğe bıraksın.
Bu vesileyle, gelen yeni yılın tüm
insanlığa ve bütün Türkiye halklarına barış
getirmesini diliyorum. İyi akşamlar diliyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş.
Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında ben de çok kısa bir teşekkür
konuşması yapmayı planlamıştım çünkü on bir gün
hemen hemen günde on üç, on dört saat çalışarak bugüne geldik. Toplam
-yarın da bitirdiğimiz takdirde- herhâlde yüz elli saate yakın
bir süre Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bütçe görüşmelerini
hayata geçirmiş… İnşallah 2018 yılı bütçesini, 2016
yılı kesin hesabını gerçekleştirdikten sonra bütçe
yürürlüğe girmiş olacak.
Ama biraz önce burada konuşan Manisa
Milletvekili Hanımefendi bir hikâye anlattı yani senaryoyu da kendisi
katarak anlattı. Tıpkı mafya filmlerinde olduğu gibi
“Bunlar bir hayal değil, gerçek ürünüdür.” diye ifade etti. Ama bu hadise
gazetede yayınlanalı on beş gün falan oluyor, niye bugüne kadar
beklediniz, hayret ediyorum. Bunu basınla paylaşabilirdiniz.
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) –
Savcılığa suç duyurusunda bulunduk zaten. Paylaştık.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Basın
toplantısı yapar hatta grup başkan vekillerinden rica edip
bütçenin ilk günü burada ses getirir, ortaya koyardınız.
Bakın, bu hadise on beş gün önce
yaygın bir medyada yayınlandı. Onun üzerine, ifade
ettiğiniz genel başkan yardımcımız konuyla ilgilendi,
belediye başkanlarıyla görüştü ve belediye başkanlarının
avukatları kamuoyuna duyuruda bulundular. “Bizim hakkımızdaki
böyle iddiaların, iftiraların hepsi asılsızdır,
mesnetsizdir; yargıya müracaat ettik, gereği yapılacak.”
dediler. Demek ki sizin savunduğunuz kişi de yargıya müracaat
etmiş, şu anda yargıda, onlar ortaya çıkacak. Ama asıl
mesele şu: Baktım öz geçmişinize, “Hanımefendi 22, 23’üncü
Dönem milletvekili mi acaba?” diye ifade ettim. Arkadaşlar dediler ki:
“Yok, 26’ncı Dönem milletvekili.”
Öylesiniz değil mi?
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – 25 ve 26…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “25 ve 26.” Ben
25’te milletvekili değildim, tanımıyorum, 26’da tanıyorum
sizi.
Diyorsunuz ki, öyle de anlatıyorsunuz ki o
Mehmet Çerçi 22’nci, 23’üncü Dönem milletvekili, tam burada Kamer Genç’e
saldıran kişi. Lütfen, yapmayın bunu sabaha karşı bu
saatte. Kimden duyduysanız yalan söylemiş size,
kulağınıza üflemiş. Ben 22’de milletvekiliydim, 23’te
milletvekiliydim, 24’te milletvekiliydim, 26’da milletvekiliyim. Kamer Genç’e
Mehmet Çerçi’nin burada herhangi bir saldırısı yoktur. Kim
söylediyse yalan söylemiş. Yani onu da senaryonuz içerisinde
anlatıyorsunuz. Öyle bir senaryo yazmışsınız ki metni
okudunuz, o kişi hem Cumhurbaşkanlığına müracaat
etmiş hem başka tarafa müracaat etmiş, BİMER’e müracaat
etmiş, BİMER’den sonra savcılığa müracaat etmiş,
bundan sonra gereği yapılacak. Ya kişi haklıysa belediye
başkanları hakkında yargı gereğini yerine getirecek ya
da o kişi belediye başkanlarıyla ilgili bir iftira attıysa
yargı da o konuda iftira atan kişinin hakkında gereğini
yerine getirecek. Kişi, belediyede çalışan, başkan yardımcılığı
görevi yapıp hakkında bir soruşturma
başlatıldıktan sonra başkan
yardımcılığı görevinden alınan kişi.
Eğer bunu, biraz daha ilgilenseydiniz, tarafsız bir şekilde
gözlemleseydiniz, daha adil, hakkaniyetli bir şekilde yapmış
olsaydınız, en azından -Manisa Milletvekiliymişsiniz-
Manisa’da Belediye Başkanına telefon açar… Ki bunlar ayrı
partiden de olsa düşman değilsiniz çünkü ülkeye hizmet ediyorsunuz.
Biz, Kayseri’de Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanları varsa
onlarla irtibata geçiyoruz -Milliyetçi Hareket Partili belediye başkanı
arkadaşlarımızla da- ilçelerinde bir sorun varsa onların
meselelerine yardımcı olmak için gayret gösteriyoruz çünkü hepimiz bu
ülkeye hizmet etmek mecburiyetindeyiz, partimiz ne olursa olsun. O anlamda, o
Belediye Başkanlarına, hem Sayın Hüseyin Yaralı’ya hem de
Sayın Mehmet Çerçi’ye bunu sorma imkânınız,
fırsatınız vardı. Aynı ilde beraber
bulunacağınız bir toplantıda veya bir programda
karşı karşıya geleceğiniz belediye başkanı
arkadaşla, burada, Meclis kürsüsündeki yaptığınız
meseleyi…
Hâlbuki, yargıda, o iddia ettiğiniz
kişiye yardımcı olarak, avukatlar tutarak belediye
başkanının karşısında zayıf duruma
düşmemesi için elinizden gelen gayreti gösterebilirdiniz. Ama özellikle -o
konuları bilmiyorum, bir film senaryosu gibi anlatılmış-
şunu iddialı söylüyorum; 22, 23, 24 ve 26’ncı Dönemde
milletvekilliği yapmış; 23, 24 ve 26’ncı Dönemde grup
başkan vekilliği yapmış, hemen hemen her gün burada bulunan
bir kişi olarak ifade ediyorum: Mehmet Çerçi’nin Kamer Genç’e burada bir
saldırısı yoktur; kim söylediyse yalan söylemiştir, sizin
kulağınıza kim üflediyse yalan söylemiştir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Birazdan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kim üflediyse
yalan söylemiştir.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Acele etme,
acele etme!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, yarın bütçenin geneli üzerinde görüşmeler
yapılacak. İnşallah, yarın AK PARTİ Grubu adına,
HDP Grubu adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve CHP Grubu
adına milletvekili arkadaşlarımız görüşmelerini
yapacak, son olarak da sayın bakanlarımız bu eleştirilere,
yapıcı eleştirilere, ifade edilen meselelere cevap vermeye
çalışacaklar. Maliye Bakanımız Maliye bütçesiyle ilgili
kısımda ve sorulan sorular çerçevesinde de elinden geldiği
çerçevede cevap vermeye çalıştı.
Bazen gerilimli, bazen sıkıntılı
bir süreç yaşadık; bu, bütçenin tabiatında olan bir şey.
Bütçede her şey konuşulur, kanunlarda sadece kanunlar konuşulur
ama bütçede her şey konuşulur, genel siyaset konuşulur.
Ulaştırma Bakanlığı var, Dışişleri
Bakanlığı var, Diyanet İşleri
Başkanlığı var, Türkiye Büyük Millet Meclisi var,
Cumhurbaşkanlığı var; her konunun
konuşulabileceği en önemli unsurlardan birisi bütçe
görüşmeleridir. Genel başkanlar Türkiye ekonomisinden, dünya
ekonomisinden başlarlar, uluslararası siyasetle devam ettirirler,
götürürler ama bu görüşmeleri yaparken yapıcı olması,
katkı sağlaması, birbirimizin fikirlerinden de fayda
sağlayacak bir noktaya doğru gelmemiz gerekir.
Ben, bu anlamda, muhalefet partilerinden de
görüşleriyle katılan, burada fikirlerini ifade eden… Hakikaten bazen
ilgiyle dinlediğimiz, çok önemli katkılar
sağladığımız ve önemli eleştiriler içerisinde
altını çizdiğimiz ve bazen o eleştirileri ilgili bakanlarla
teferruatlı görüşüp “Buradaki mesele nedir?” diye bilgisini aldığımız
meselelerle karşı karşıya kalıyoruz. Katkı veren
değerli arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki her konuşma
muhakkak ki robotik bir şekilde olmaması, içini süsleyen nüktelerin
de olması, sataşmaların da nükte içerisinde bulunması,
incitici olarak değil, buradaki konuşanın da eleştiriyi
hakikaten, gerçek manada millet menfaatine bir eleştiri hâline
dönüştürmesi bütçelerin en önemli hassasiyetlerinden birisidir. Ama
yalanlarla, iftiralarla, hakaretlerle bir partinin grubunu gererek o
insanların on dört saat, on beş saat
çalıştığı süreçte sanki sinirlerini test
ediyormuş gibi bir sürece getirmenin de doğru
olmadığını ifade ediyorum. Bazı anlar
yaşadık ama bu anlar da normaldir diye tahmin ediyorum. Ama
inşallah, bundan sonraki süreçte, Ocak 2018’de
başlayacağımız süreçte ve gelecek 2018 yılında
yapacağımız bütçelerde umuyorum, diliyorum ki bugünkü
yaşadıklarımızı tekrar yaşamayız.
Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde sabahlara
kadar bekleyen, saat dörde kadar, üçe kadar program bitsin diye burada
gayretlerini gösteren, emeklerini esirgemeyen tüm siyasi parti
gruplarından milletvekili arkadaşlara teşekkür ediyorum,
değerli grup başkan vekillerine teşekkür ediyorum. Yarın
konuşmam olmadığı için bir anlamda, belki 2018 yılına
girerken de yeni yılınızı kutlamak anlamında olacak.
Muhalefetin fazla sayıyla gelmesine ihtiyaç yok
ama bizim, grup olarak, AK PARTİ Grubu olarak da burada bulunma
ihtiyacımız, mecburiyetimiz var. Bizimle beraber on iki gün sürekli
olarak buraya devam eden değerli milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. Onlar, hakikaten gecesini gündüzüne kattılar,
bizimle beraber burada bulundular. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ve buradaki arkadaşlar da hep aynı
arkadaşlarımız, biliyoruz. Bazı
arkadaşlarımızın mazeretleri, yurt dışı
seyahatleri, programları var, o arkadaşlarımıza
teşekkür ediyoruz.
Katkı sağlayan bütün milletvekili
arkadaşlarımıza, değerli stenograflara, çalışan
arkadaşlarımıza, Maliye Bakanımıza,
bürokratlarına, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan ve üyelerine, Meclis
Başkan Vekiline…
BAŞKAN – Saymaya başladıktan sonra
unutacağınız çok kimse olacak. Unutacağınız
herkese şimdiden teşekkür edin bence. Saymaya başladık mı
unutacaklarımız mutlaka çıkar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama sizi
saydık mı herkesi saydık demektir Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Eyvallah.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli
Meclis başkan vekillerine, tüm çalışan
arkadaşlarımıza, sağlıkçılara…
(AK PARTİ sıralarından “Kavaslara,
kavaslara” sesleri)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kavasları
unutur muyuz? Onlar bizimle beraber.
Hepsine, unuttuğum arkadaşlarım varsa
hepsine çok çok teşekkür ediyorum.
2018 yılının hayırlara vesile
olmasını temenni ediyor, saygı ve hürmetle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın
Başkanım, bu duygusal konuşmadan sonra sataşmadan söz almak
istemezdik ama Sayın Grup Başkan Vekili hatibimizle ilgili,
doğru olmayan beyanlarda bulunduğunu kastederek sataşmada
bulunmuştur, özellikle Kamer Genç’le ilgili. Bu konuda hatibimize
sataşmadan söz vermenizi rica ediyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız
Biçer.
Lütfen, yeni bir polemik oluşturmayalım.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Manisa Milletvekili Tur
Yıldız Biçer’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 504
sıra sayılı 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Şimdi, biz somut verilerle, bilimsel verilerle
ve elimizle tutup gözlerimizle görebildiğimiz verilerle yaşayıp
doğrularımızı bunlara göre belirleyen insanlarız;
kulağımıza üflenmiş sözlerle, hurafelerle, dedikodularla ve
kulaktan dolma bilgilerle kesinlikle Genel Kurulu işgal
etmeyeceğimizi, meşgul etmeyeceğimizi bilmenizi isterim.
Bakın, okuyorum, 2009 yılının tutanakları: “AKP
sıralarından ‘Hakaret ediyorsun.’ diye laf atılması üzerine
Genç “Kime hakaret ediyorum kardeşim! Burada suistimalleri söylemek
hakaret midir?...’”
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – O tutanak değil ki
ya! O tutanak değil, haber haber.
TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – “Ben diyorum ki:
Bülent Arınç’ın, Fetullah Gülen’in 700 öğrencisini getirip de
şiirler okutup ‘Bu şiirleri kim yazdı?’ demeye hakkı var
mı? Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde okuyamayan birçok çocuk var, öncelikle
onları okut, bu memleketin sadık evlatları yap diye
konuştu. ABD’ye giden AKP’li milletvekillerinin Fetullah Gülen’i ziyaret
ettiğini iddia eden Kamer Genç ‘Kimdir bu arkadaşlarımız,
ne yapmak istiyor? Türkiye’de kurulu sermayesi nereden geliyor? Rejimdeki rolü
nedir? Türkiye’de bir tehlike var, bu tehlikeyi görelim, rejim gidiyor.’ dediğinde,
Genç’in konuşması sırasında AKP partisinin Manisa
Milletvekili Mehmet Çerçi ‘Neyle ilgili konuşuyor?’ diyerek kürsüye
yürüdü.”
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Haber o ya, haber.
TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – “Bunun üzerine,
AKP parti Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli Çerçi’nin yanına gitti
ve kürsüden uzaklaştırdı.”
Aynı şekilde, video görüntüleri Şeker
TV’nin arşivinde mevcuttur. İzlemek isteyenler açıp
izleyebilirler.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum
hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, bana bir ithamda bulundu.
BAŞKAN – Sayın Elitaş…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir ithamda
bulundu, Şeker TV’yi şahit göstererek. Benim bir şey söylememe izin
verir misiniz?
BAŞKAN – Lütfen, bitirelim Sayın
Elitaş. Lütfen, yeni bir polemik oluşturmayalım. Bakın,
sabaha karşı bir saat…
Buyurun.
9.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdi
arkadaşlarım bir şey verdiler. Yani evi camdan olan,
başkasına taş atarken dikkat etmeli diye ifade ediyorum. Manisa
Ağır Ceza Mahkemesinin kararı: 2006/295. Karar: 2007/18.
Cumhuriyet Savcılığı Esas No: 2006/1151. “Başkan…”
vesaire yazıyor. “Davacı: Türkiye Cumhuriyeti devleti adına
Manisa Cumhuriyet Savcılığı. Müşteki: Perihan Uruç.
Sanık: Tur Yıldız Biçer.”
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Gerçekle ne
alakası var?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Cezası:
Yukarıda müsnet suçu yazılı kişi -üstünü
karalamışlar, bunun suçunun ne olduğunu- iki yıl ceza
almış ve -ne diyorlar avukat arkadaşlar ona- hükmün
açıklanmasının ertelemesi kararı verilmiş.
OKTAY ÇANAK (Ordu) – 252’nci madde.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Kaçıncı madde?
OKTAY ÇANAK (Ordu) – 252’nci madde.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 252’nci maddeye
göre, arkadaşımız…
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Başka yere
niye geçiyorsunuz?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Bu olmadı ama bu hiç olmadı. Yani ayıp!
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bununla ne
alakası var?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın,
değerli arkadaşlar, yapmayın.
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Ben yanıt
vereyim Sayın Başkanım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Çok ayıp ama ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın,
burada olmayan bir kişi hakkında…
MELİKE BASMACI (Denizli) – Tutanak okudu size.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) –
Tutanakları okudu.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bununla ne alakası
var ya? Çok ayıp!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hiç ayıp
değil.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Doğruyu söyledi mi
söylemedi mi, onu açıklayın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …resimlerini
göstererek, hedef göstererek… O milletvekilini uyarmıyorsunuz…
MELİKE BASMACI (Denizli) – Fısıltı
mı değil mi, onu söyleyin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Resimlerini
göstererek, hedef göstererek bizim İçişleri Bakanımızla
Mehmet Ağar’ın bağlantısını kuran, onunla
başka birisinin bağlantısını kuran kişiyi
uyarmıyorsunuz…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kamer Genç’e
saldırdı mı saldırmadı mı?
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz niye
gerçeğe aykırı açıklama yaptınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …ve Hüseyin
Yaralı Belediye Başkanını, Sayın Mehmet Çerçi Belediye
Başkanı arkadaşımızı, bir kişinin,
iftiracı mı, mağdur mu olduğu belli olmayan bir kişi
hakkında burada konuşmasına müsaade ediyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kamer Genç’e
saldırdı mı saldırmadı mı?
MELİKE BASMACI (Denizli) – Hani
fısıltıydı? Tutanak var.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Hani siz
“Saldırmadı.” diyordunuz?
ALİ ŞEKER (İstanbul) –
“Saldırmadı.” diyordunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Grup
Başkan Vekili, asıl ona dikkat etmeniz gerekir. Gecenin bu saatinde,
bakın, bırakın bu işleri, yargıya gitmiş bir
iş. Değerli arkadaşlar, sabahın bu saatinde artık bu
tartışmalara devam etmeyin.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Meclis
tutanakları var ya! Yani hani “Saldırmadı.” diyordunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Eğer
benimle ilgili bir şey varsa verin mahkemeye, bitsin bu iş.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, “suçunun ne
olduğunu üstü çizili olduğu için” diyerek kendisi hakkında sanki
çok ağır bir suçlama varmış gibi hatibimiz hakkında
bir sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız
Biçer.
10.- Manisa Milletvekili Tur
Yıldız Biçer’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu senaryo
değil, mahkeme kararı.
TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) - Eğer sizin
söylediğiniz gibi olsaydı yani benim de cam kafesime taş
atılmasından korkuyor olsaydım, zaten buraya çıkıp
bakın sizin duymaktan bile imtina ettiğiniz, çekindiğiniz bu
gerçekleri burada bağıra bağıra söylemezdim. (CHP
sıralarından alkışlar) Anlattığınız o
evrak…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben evrak
anlatmadım da mahkeme kararı o.
TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) –
Anlattınız, burada okudunuz ve onu okumanız aslında
hukuksuzdur çünkü o da hekimlik yaptığım sırada, bu
iftiranın bana atıldığı sürede sağlık müdürü
olan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) İzin verirseniz, dinlemeye
cesaretiniz varsa yanıt vereceğim. …kişi 15 Temmuzdan sonra
FETÖ’den tutuklanmıştır, yaklaşık birkaç ay önce. (CHP
sıralarından alkışlar) Tutuksuz olarak
yargılanmaktadır.
YUSUF BAŞER (Yozgat) – FETÖ’yle kol
kolasın ya!
TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) - Bakın,
Sayın Elitaş, sağlık müdürünün adını da
söyleyebilirim, kayıtlarda da var, dava tutanaklarında, basında,
her şeyde var. Ben yaşadığım cam kafesin
kırılmasından korksam, dediğim gibi, gerçekleri bu kadar
yüzünüze söyleyemezdim. Çok teşekkür ediyorum, bana da bu açıklamayı
yapma fırsatı sunduğunuz için. Artık, o sahte
evrakları da paylaşamayacaksınız.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 503) (Devam)
2.- 2016 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861), 2016 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2016 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin, 2016
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun ve 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 174
Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1187), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2016 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun ve 2016 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporu ile 2016 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1188) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 504) (Devam)
BAŞKAN - Şahıslar adına ilk söz
Aydın Milletvekili Mehmet Erdem”e aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Erdem, buyurun.
MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan,
aziz milletimizin çok kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hepimizin kınadığı Amerika
Birleşik Devletleri’nin kararından sonra tarihin,
inancımızın ve ümmetin bize, aziz milletimize, Türkiye’ye
yüklediği misyonun ağırlığını iliklerinde
hisseden, hepimiz ve Sayın Cumhurbaşkanımız, İslam
İşbirliği Teşkilatını topladı ve sonunda,
“Evet, Kudüs kırmızı çizgimizdir.” diye tüm dünyaya ilan
ettikten sonra Birleşmiş Milletlere konuyu götürüp bugün hepimizin
gururla anacağı bir karar çıktı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu, Türk milletinin,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
liderliğinde gösterdiği kararlı ve cesaretli duruşun, tüm
dünyaya gösterilen bu kıymetli duruşun sonucudur. Hepimiz gurur
duyuyoruz bu sonuçtan, övünç duyuyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Siyaset, halka hizmettir, Hakk’a hizmettir. Bugün,
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesinde 10 günlük
Yıldırım bebeğin kalp ameliyatı olması
gerekiyordu, İstanbul Siyami Ersek Hastanesinde. Nakli gerekiyordu, baba
beni aradı. Elbette, Sağlık Bakanlığına müracaat
yapılmış. Ben, yine, Sağlık
Bakanlığına, Bakanımıza, Bakan
Yardımcımıza ilettim konuyu. Bu gece saat on birde
Yıldırım bebek Aydın’dan İstanbul’a ambulans uçakla
nakledildi. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) – Dünya 1’incisi,
dünya.
MEHMET ERDEM (Devamla) – Evet, şükrettim
hâlime; böyle bir ülkede, gurur duyabileceğim bir ülkede
yaşıyorum.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) –
Sağlık çökmüş durumda.
MELİKE BASMACI (Denizli) – Keşke sizi
aramasına gerek kalmadan yapılsaydı bu hizmet.
MEHMET ERDEM (Devamla) – AK PARTİ iktidarı
gibi bir iktidarda milletvekili olarak milletimize hizmet ediyorum. Bir kez
daha ülkemle ve partimle gurur duydum. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
MELİKE BASMACI (Denizli) – Mehmet Bey’i
aramadan da aynı hizmeti alabilseydi bütün bebekler.
MEHMET ERDEM (Devamla) – Evet, 2002’de bütçenin
yüzde 46’sı faize gidiyordu
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Daha fazla Mehmet Bey.
MEHMET ERDEM (Devamla) – Yani 763 milyar lira 2018 bütçe
giderinin eğer yüzde 46’sı faize gitseydi, 330 milyar lirası
faize gidecekti.
KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sabah anlattı onu.
ERHAN USTA (Samsun) – Utanmazlık böyle bir
şey!
MEHMET ERDEM (Devamla) – Ama çok şükür, bu
rakam, faiz giderleri yüzde 9’lar, 10’lar seviyesine inmiş vaziyette ve
258 milyar millete hizmet olarak gidiyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Faize, faize...
MEHMET ERDEM (Devamla) – Ambulans uçakla hizmet
ediyoruz, ambulans helikopterle hizmet ediyoruz, hastaneyle hizmet ediyoruz,
okulla hizmet ediyoruz. O 258 milyar millete hizmete gidiyor.
MUSA ÇAM (İzmir) – Faize gidiyor Mehmet Erdem.
MEHMET ERDEM (Devamla) – Evet, 16’ncı bütçemizi
gerçekleştiriyoruz, kesintisiz olarak 16 defa üst üste bütçe
yapıyoruz AK PARTİ Hükûmeti olarak.
MUSA ÇAM (İzmir) – Özelleştirmeden 65
milyarı ne yaptınız?
KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Hastanelerde yatak
bulamıyoruz.
MEHMET ERDEM (Devamla) – İşte, istikrar ve
güven, bunun sonucu Türkiye'de geldiğimiz, gurur duyduğumuz nokta.
İnşallah, 2019 genel seçimlerinden sonra
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin gerçekleşmesiyle
liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
Cumhurbaşkanlığında Türkiye istikrar ve güveni devam
ettirerek 2023 hedeflerine ve ondan sonraki hedeflerine kararlılıkla
ve cesaretle yürümeye devam edecek.
Evet, 2018 yılı bütçemiz
hayırlı, uğurlu ve bereketli olsun. Bereket, bereketli
insanların elinde olur. Çok şükür, AK PARTİ kadroları
bereketli kadrolar, bereketli insanlar.
Hayırlı ve uğurlu olsun diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Şahıslar adına ikinci ve son
konuşmacı Gaziantep Milletvekili Mehmet Gökdağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
Maşallah, milletvekilleri her gruptan, böyle
gece ilerledikçe herhâlde -en uzun gece- sabaha karşı daha çok
açılıyoruz. Hepinizi ben de yürekten alkışlıyorum, tüm
milletvekillerini.
Buyurun Sayın Gökdağ.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; günlerdir burada bütçeyi
konuşuyoruz. Bu görüşmeler sırasında, biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, bu bütçenin halkın bütçesi olmadığını,
bu bütçede işçinin, köylünün, çiftçinin, işsizin, emeklinin
olmadığını, dar gelirlinin olmadığını
söylüyoruz. Biraz önce Sayın Bakanım da söyledi, sizler ekonominin
büyüdüğünü ve millî gelirimizin arttığını
söylüyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, kişi
başına millî gelirimizin 10 bin dolar civarında olduğu
söyleniyor.
ADNAN GÜNNAR (Trabzon) – Sadece o değil.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – Şimdi, bunu bir
konuşalım. Bu kişi başına 10 bin dolar ne demek?
Kişi başına 10 bin dolar, değerli arkadaşlar, 5
kişilik bir aileyi hesap ettiğimizde, 3 çocuk -öyle diyorsunuz ya-
anne baba, 50 bin dolar. Bu 50 bin dolar Türk parasıyla 190 bin liraya
tekabül ediyor, aylık 16 bin lira yapıyor. Şimdi, bu aylık
16 bin lirayı alan aile sayısı yok, böyle bir şey yok. Ne
yapalım? Hadi, bunun yarısını yandaşa ve bir avuç
azınlığa verelim. Verdik, yarısı gitti o küçük bir
azınlığa. Ne kaldı? Aylık 8 bin lira.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Mehmet Bey, hesap
yanlışmış. Bak, Bakan öyle diyor, hesap
yanlışmış.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – O var mı? O da
yok. Peki, niye? Yandaş doymuyor, o azınlık doymuyor,
yarısını daha verelim. Ne kaldı? 4 bin lira kaldı. 4
bin lira alan var mı? 4 bin lira alan aile sayısı ne kadar
değerli arkadaşlar? Şimdi, bunu söylerken, millî gelirin
arttığını söylerken, eğer fakirin fukaranın,
işçinin işsizin yarım ekmeği bütün olmuyorsa, çorbası
bir kaşık artmıyorsa ekonomideki büyümeden bahsetmenin halk için
bir anlamı yok, bir başkası için olabilir. (CHP
sıralarından alkışlar) Halk için bir anlamı yok
değerli arkadaşlarım. Şimdi, peki, geliri böyle
dağıtıyorsunuz, vergileri toplarken ne yapıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, bütçemizin yüzde
65’inin dolaylı vergilerden sağlandığını hep
beraber kabul ediyoruz. Nedir bu dolaylı vergiler? Fakirin fukaranın
yediği ekmek, içtiği su, kullandığı elektrik, çocuk
bezi, temel gıda maddesi olarak aklınıza ne geliyorsa.
Şimdi, onlardan aldığınız vergi, bu ülkede milyon
dolarlar kazananla aynı. Yani vergi alırken fakir-zengin
ayrımı yapmıyorsunuz ama bütçedeki geliri
dağıtırken “Fakire yok, bir avuç azınlığa çok”
anlayışı içerisindesiniz.
Biz gelirin tabana yayılmasını
istiyoruz. Onun için diyoruz ki: Asgari ücret 2 bin lira olsun en az. (CHP
sıralarından alkışlar) Onun için diyoruz ki: Emekliye
yılda 2 maaş. Onun için diyoruz ki: Türk çiftçisi tarımda
kullandığı mazotu ucuz alsın, dünyanın en pahalı
mazotunu kullanmasın.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Siz geliri adaletli
dağıttığınız için altmış yedi senedir
iktidar oldunuz[!]
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – Madem bu kadar
zenginiz niye yaymıyorsunuz tabana? Niye sadece bir avuç
azınlığa gidiyor, değil mi?
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) – Yaydık,
yaydık; yüzde 50 oy, yüzde 50.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Sosyal
devlet anlayışını en iyi uygulayan iktidarız
Sayın Vekilim.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bir başka önemli sorunumuz, bu gelirin
adaletsiz dağılmasından başka diğer bir sorun da hesap
verememe, hesap vermeme.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Çok iyi
dağıttınız da altmış yedi senedir iktidar
olamıyorsunuz[!]
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bakın, size bir şey okuyacağım, İsmet
İnönü ile Mustafa Kemal Atatürk arasında geçen bir diyalog.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) – Küs müydüler
onlar?
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – İsmet İnönü
bir gün yorgun ve sinirli hâlde Çankaya’ya çıkıyor. Kahveden sonra
Atatürk soruyor: “Hayrola İsmet, sende bir fevkaladelik var bugün. Ne
oldu? Niye sinirlendin?” “Türk Hava Kurumunun toplantısı vardı da
orada Fuat Bey’i epey terlettim.” Fuat Bey, Türk Hava Kurumunun o zamanki
Başkanı. Atatürk diyor ki: “Çalışkan çocuktur Fuat, kurumu
da iyi yönetiyor.” “Bunlara bir diyeceğim yok fakat canımı
sıkan bir şey oldu.” “Neymiş o?” “Hesaplarda 1 kuruş
oynuyor.” 1 kuruş. (AK PARTİ sıralarından “Ooo!” sesleri)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Tabii siz “Ooo!”
dersiniz, milyar dolarlar değişiyor sizinkinde, normaldir “Ooo!”
demeniz.
MUSA ÇAM (İzmir) – Onlar milyar dolardan
anlıyor.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – Arkadaşlar,
yaşanmış bir şeyden bahsediyorum size. “Hesaplarda 1
kuruş oynuyor.” İnönü diyor ki: “Daha önceki toplantıda
dikkatimi çekmişti.”
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) –
Ataşehir, Ataşehir!
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – “1 kuruşun
nereye gittiğini öğrensinler diye talimat vermiştim,
bulamamışlar.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
“Fuat Bey’in hassasiyetini anlıyorum ama milletimiz ondan daha
hassastır, verdiği paranın nereye gittiğini mutlaka bilmek
ister.”
MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Telefon parası, 2
milyon civarında telefon parası. Siz hesaplıyorsunuz.
BAŞKAN – Müdahale etmeyin sayın
milletvekilleri, lütfen.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Telefon parası 2
milyon civarında.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – “İstifa, bu gibi
hâllerde en kolay çıkar yoldur ama kimseyi rahatlatmaz hatta söylentilere
bile sebep olur.”
MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Telefon faturası ne
oldu, telefon faturası?
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) – “Sonunda ne oldu?
Memurları seferber ettim ve 1 kuruşun yanlışlıkla
başka bir hesaba geçirildiğini bulup çıkardım. Bizim
milletimiz cömerttir, elindekini avucundakini verir ama verdiğinin
doğru dürüst yerlere harcandığını görmek ister.” (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu
anlayışa, bu titizliğe hepimizin ihtiyacı var ve bunun
hesabı bugün değilse yarın sorulur, yeter ki herkes dönemi
bittiğinde hesap verebilir durumda olsun, hukukun içinde kalsın,
alnı ak olsun, yüzü pak olsun.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
TAMER DAĞLI (Adana) – 2 milyon TL telefon
faturası olan vekiline söyle onu.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Böylece konuşmaları bitirdik.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Çam, buyurun.
MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, finaldeyiz. Kapıda bizleri
bekleyen polis arkadaşlarımız var; on iki, on üç, on beş,
yirmi saat çalışıyorlar, görev yapıyorlar,
yıllardır bekledikleri 3600 göstergeleri var. Şimdi, Maliye
Bakanı olarak “2018’de, Ocak ayında polis
arkadaşlarımızın göstergelerini 3600 yapıyoruz.” diye
burada sizin söylemenizi bekliyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
MELİKE BASMACI (Denizli) – Haydi Bakan!
MUSA ÇAM (İzmir) – Yine,
çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenler,
göstergeleri 3000’de, 3600 bekliyorlar. Öğretmen kardeşlerimize 3600
göstergeyi verecek misiniz, vermeyecek misiniz?
Geçtiğimiz saatlerde Millî Eğitim
Bakanı dedi ki: “109 bin öğretmen açığı var.”
Şubat ayında 50 bin öğretmen atamasına kadro verecek
misiniz, vermeyecek misiniz?
Sağlık Bakanı dedi ki: “Doktor ve
hemşire açığımız var.” Ocak ayında, şubat
ayında Sağlık Bakanlığına 30 bin hemşire
kadrosu verecek misiniz, vermeyecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, Sayın Bakan, günlerdir burada biz
ekonomik verileri ısrarla size açıklamaya çalışıyoruz,
siz de ısrarla “Büyüdük, büyüdük.” diyorsunuz. Enflasyon yüzde 13’lerde,
işsizlik yüzde 11 seviyesinde, genç işsizliği yüzde 20’yi
aştı. Gelir adaletsizliğinde Gini katsayısını
söylüyoruz, 2013 yılından itibaren bir artış var ve 2002
seviyelerine doğru gidiyoruz. En zengin ve en yoksul arasındaki fark,
makas açılıyor, nüfusun yüzde 15’i yoksulluk
sınırının altında. Öğretmenlerin yüzde 20’si ek
iş yapmak zorundalar. Faizi burada anlatmaktan artık biz
bıktık. Faiz ödemelerini, sizden önceki on beş yıl… Siz,
döneminizde 6 kat artırdınız, 800 milyarı
aşmış düzeyde. Bütün bunlar ortadayken, döviz kuru ortada,
TL’nin değer kaybı ortada, bireysel kredi kartı borcundan
dolayı yasal takipte olan kişi sayısı neredeyse 1 milyona
dayandı. Vatandaşın satın alma gücü, refah kaybı
ortadayken siz hâlâ, bunlardan hiç bahsetmiyorsunuz, “Büyüdük büyüdük.”
diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erdem…
ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biliyorum, bıktınız
bizden ama ben yine de söyleyeceğim. AFAD bünyesinde bulunan çadır
kent çalışanlarının emeği inkâr edilemez. Bu
çalışanlarla ilgili kadro var mı?
Ağız ve diş
sağlığı teknikerliği mezunları ülkemizde bulunan
sayısız ağız ve diş sağlığı
merkezlerine atanamamaktadırlar. Sağlık kurumu olan bu
işletmelerde işin ehli, liyakat sahibi ağız ve diş
sağlığı kadrolarına yer verilmesi yönünde bir
düzenleme olacak mı?
En son olarak, bürokrat
arkadaşlarımızdan rica ediyorum, bu cümleyi yazabilirlerse bu
konuda bir çalışma olacak mıdır: Planlı, reel sektörle
iş birliği içinde bir eğitim politikasına geçilecek mi
bundan sonrası için? Geçilmesi şarttır. Bu konuda bir
çalışma yapılacak mıdır işsizliğin önlenmesi
için?
Yeni yılın hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum. Bütçemizin vatana, millete
hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Durmaz…
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım böyle, her sorudan sonra, bu
ülkede o yüzde 11’lik büyümeyi çok naif bir şekilde anlatıyor, çok da
çaba ve gayret sarf ediyor bu konuda ama Sayın Bakanım, Tokat’ta
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı Tapu ve
Kadastro Müdürlüğünün il binası yok. Programın 1’inci
sırasında ama Kalkınma Bakanlığı bununla ilgili
vize vermiyor bütçede para yok diye.
Bakıyorum, benim kentim 140 bin nüfuslu -Tokat
merkez- icrada 46 bin dosya var. Ve bütün bu sizin
anlattıklarınızı var sayıyorum, gelin bir jest
yapalım, eti ithal etmeyelim, köylüye ve üretime destek için ÖTV’siz, KDV’siz
bir mazot verelim 2018’de köylüye.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın İrmez.
AYCAN İRMEZ (Şırnak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım;
insanlık tarihinin en büyük katliamlarından biri olan Roboski
köyümüze savaş uçaklarıyla yapılan bombardıman sonucunda
19’u çocuk 34 canımız katledildi. Katliamın üzerinden tamı
tamına 6 yıl, 312 hafta, 2.185 gün geçti ama ne yazık ki şu
ana kadar tek bir yetkili ve tek bir şahıs yargı önüne
çıkarılmamış ve tek bir kişi hakkında dahi
işlem ne yazık ki yapılmamıştır. Dört yıl
önce, Erdoğan Roboskili ailelere faillerin bulunması ve
cezalandırılması sözü vermişti ama ne yazık ki
Cumhurbaşkanı şu ana kadar bu sözünü yerine getirmiş
değildir. Aileler Cumhurbaşkanının sözünü en kısa
sürede yerine getirmesini istiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, Sayın Bakanım,
soruları cevaplandırmak üzere sözü size bırakıyorum.
Buyurun.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Sayın Başkanım, gecenin bu ilerleyen saatinde soru soran bütün
milletvekili arkadaşlarımızın müsamaha göstereceklerine
inanıyorum ve bütün bu soruları yazılı olarak cevap verme
noktasındaki düşüncemi de sizlerle paylaşmak istiyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK
(Rize) – Bravo, teşekkür ediyoruz bütçe için.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) –
Ayrıca, 2018 yılı bütçemizin memleketimize, ülkemize
hayırlar, bereketler getirmesini diliyorum.
Eğer müsaade ederseniz, ben de bu Genel Kurul
çalışmalarında göstermiş olduğunuz katkılardan
dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, 2016
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
maddeleri kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan
ardından yapılacaktır.
Ben de emek veren, katkı sunan herkese çok
teşekkür ediyorum.
Programa göre, bütçenin tümü üzerindeki son
konuşmaları, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın açık oylamaları ve (11/18) esas
numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp
alınmamasına ilişkin görüşmeleri yapmak için 22 Aralık
2017 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hepinize hayırlı sabahlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 03.02
(x) 503, 504 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 11.12.2017 tarihli 34’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.