TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
51inci
Birleşim
18
Ocak 2018 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözerin, Avrupa'da
yaşayan Türklerin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, Mersine yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, OHAL ve
KHKlerin sonuçlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun,
fay hattı üzerinde bulunan Gemlik için en kısa zamanda insan yaşamını
önceleyen, doğayı, zeytini koruyan katılımcı bir çözüm
beklediklerine ilişkin açıklaması
2.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, Kanuni Sultan Süleyman
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115
çocuk hamile vakasıyla ilgili Valiliğin soruşturma izni
vermemesine ve son beş yıldaki çocuk hamileliği
oranını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Fatma Benlinin, Esenler Belediyesi
vasıtasıyla Türkiyeye gelen Fevzi El-Junidiye ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, İstanbul 13. ve
26. Ağır Ceza Mahkemelerinin Anayasa Mahkemesinin tutuklu
gazetecilerle ilgili hak ihlali kararına direnmelerine ve hukuksuz OHAL
düzenine hep birlikte bir an evvel son vermek gerektiğine ilişkin
açıklaması
5.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, kadınların
doğum borçlanmasına ilişkin yeni düzenleme yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın,
Cumhurbaşkanının üniversitelerle ilgili bir konuda YÖK
Başkanına talimat vermesinin üniversitelerin tamamıyla siyasi
vesayet altında olduğunun açık bir göstergesi olduğuna
ilişkin açıklaması
7.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın,
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ve bir yerin vatan olarak
benimsenmesi için maddi ve manevi unsurlarla birlikte düşünülmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, diyaliz
teknikerliği bölümünün iki yıldan dört yıla
çıkartılması planı olup olmadığını ve
diyaliz teknikerlerine ayrılan kontenjanın ne kadar olduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
9.- Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemirin, Kanuni
Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş
ayda görülen 115 çocuk hamile vakasına ilişkin açıklaması
10.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlunun, Ispartada düşen
uçakta şehit olanlara Allahtan rahmet dilediğine, 15 Temmuz 2016
gecesi darbe girişiminin bastırılmasında rol alan
vatandaşların mağdur edilmemesi için yayınlanan 696 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin arkasında olduklarına ilişkin
açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Mustafa Necati Kültür Evinin sessiz sedasız bir
şekilde kapatılmasına ilişkin açıklaması
12.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin, Devlet
Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesinde misafir sanatçı olarak görev
yapanlara kadro verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- Giresun Milletvekili Sabri Öztürkün, Türkiye Futbol Federasyonu
1. Ligde şampiyonluk mücadelesini yapan ve Ziraat Türkiye Kupasında
çeyrek finale yükselen Giresunsporu tebrik ettiğine ilişkin
açıklaması
14.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın,
OHALin 6ncı kez uzatılmasına ve demokrasiden, hukuktan yana
olan bir iktidarın OHALe ihtiyaç duymayacağına ilişkin
açıklaması
15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, temiz hava, temiz su
ve doğal yaşamın varlığının insan
sağlığı için vazgeçilmez olduğuna ve hava
kirliliğine neden olan durumlar için Hükûmetin daha fazla yaptırım
uygulaması gerektiğine ilişkin açıklaması
16.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, 8 Ocak 2018de
yayımlanan Karayolları Yönetmeliğine göre bu tarihten sonra
alınan belge ücretlerinde indirim yapıldığına ve daha
önce belge alan esnafın mağduriyetinin giderilmesi için bir
çalışma olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
17.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, 2018 Yatırım Programında yer alan bütün yatırımların hem
Çankırıya hem de tüm illere hayırlı olmasını
temenni ettiğine ve karne alacak çocuk ve gençlere üstün
başarılar dilediğine ilişkin açıklaması
18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, yoksulluğun
bütün acıların beşiği olduğuna ve çocuklarına
yiyecek bulamadığı için genç bir annenin canına
kıydığı bir ülkede hiç kimsenin ekonomik büyümeden söz
edemeyeceğine ilişkin açıklaması
19.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Kazakistanda otobüs
kazasında hayatını kaybeden 52 kişiye Allahtan rahmet
dilediğine, 20 Ocak Sovyetler Birliğinin Azerbaycanda
gerçekleştirdiği katliamın 28inci yıl dönümüne, Kanuni
Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş
ayda görülen 115 çocuk hamile vakasına ve FETÖyle mücadele
kapsamında ihraç edilenlerden mahkeme kararı olanların
görevlerine iadesi konusunun bir an evvel çözülmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
20.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
Kazakistanda otobüs kazasında hayatını kaybeden 52 kişiye
Allahtan rahmet dilediğine, 19 Ocak Hrant Dinkin katledilmesinin 11inci
yıl dönümüne, iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin
sayısına, Eskişehir ADULARYA Enerji Üretim ve Madencilik
AŞde grev kararı alan emekçilerin direnişini
selamladığına ilişkin açıklaması
21.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, olağanüstü hâlin millet
iradesini yok ettiğine ve milletvekillerinin görevlerini
yapmasının önünde büyük bir engel teşkil ettiğine, OHALin
bir an önce durdurulması ve KHKlerin bir an önce Meclise getirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
22.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaşın,
Düzce T Tipi Cezaevinde bulunan Selami Keleş isimli bir hükümlünün
durumuna ilişkin açıklaması
23.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
tedbir alınmaz, ülke demokratikleştirilmez, hukukun üstünlüğü
egemen kılınmazsa devlet yapısı içinde çöreklenerek
çetevari cinayetler ve katliamlar yapabilecek çeşitli çeteler
olabileceğine ilişkin açıklaması
24.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun,
Ispartada askerî eğitim uçağının düşmesiyle
şehit olan hemşehri Hava Pilot Binbaşı Ümit Karamustafa ile
Hava Pilot Yüzbaşı Ali Şahin Odabaşı ve Astsubay
Kıdemli Başçavuş Ömer Kadir Arlıya Allahtan rahmet
dilediğine ve Ziraat Türkiye Kupasında çeyrek finale yükselen
Giresunsporu tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
25.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son
beş aylık dönemde görülen 115 çocuk hamile vakasına ve Mecliste
hâlâ bir çocuk hakları daimî komisyonu kurulmamış olmasına
ilişkin açıklaması
26.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
olağanüstü hâlin uzatılmasıyla ilgili tezkerenin
görüşülmesi sırasında Genel Kurulda bulunan iktidar partisi
milletvekilleri ile bakanların sayısının çok az
olmasına ilişkin açıklaması
27.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun, Malatyanın
Akçadağ ilçesi Dedeyazı Mahallesinin Kolan mezrasının
yakınına maden ocağı yapılmasıyla köylülerin
yaşam alanlarının yok edilerek âdeta zorunlu göçe tabi tutulmak
istendiklerine ilişkin açıklaması
28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Ankara Milletvekili Vedat
Bilginin (3/1392) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
29.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, 14 Temmuz 2016
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 6722 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 15 Temmuz darbe
girişimine bir etkisi olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
30.- Adalet Bakanı Abdulhamit Gülün, Kanuni Sultan Süleyman
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115
çocuk hamile vakasıyla ilgili adli sürece ilişkin açıklaması
31.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, 12 Eylül 2017
tarihinden beri tutuklu bulunan 18 avukat hakkında neden iddianame
hazırlanmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
32.- Çorum Milletvekili Tufan Kösenin, Türkiye Cumhuriyetinin bundan
sonra sürekli olağanüstü hâl yönetimiyle mi idare edileceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
33.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, (3/1392) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde, Adalet Bakanı Abdulhamit Gülün
Hükûmet adına, Aydın Milletvekili Abdurrahman Özün şahsı
adına yaptığı konuşmalarındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve
arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli
etmesi ve bu cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber
araştırılması, cinayete yol veren karanlık
yapının ortaya çıkarılması ile benzer cinayetlerin
yaşanmaması amacıyla 17/1/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18
Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler
kısmında yer alan 420, 423, 424, 436, 437, 444, 445, 448, 449, 450,
452, 453, 454, 455, 467, 468, 470, 483, 484, 496, 498, 499 ve 500 sıra
sayılı Kanun Tasarılarının yine bu kısmın 1,
2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22,
23üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma günleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ve 18 Ocak 2018
Perşembe günkü birleşiminde Anayasanın 120'nci maddesi ile 2935
sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 3'üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendine göre ülke genelinde devam etmekte olan
olağanüstü hâlin uzatılması hakkında Başbakanlık
tezkeresinin görüşülmesine ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ, CHP ve MHP Gruplarının, Genel Kurulun
23-24-25 Ocak 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri
toplanmamasına ilişkin ortak önerisi
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan
edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca
devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00den
geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1392)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, Ankara Milletvekili Vedat
Bilginin (3/1392) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Ankara Milletvekili Vedat Bilginin, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun yaptığı açıklaması sırasında
şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Ankara Milletvekili Vedat
Bilginin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
18 Ocak 2018 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli),
Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayası
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Yalnız, gündem dışı söz vermeden
önce sayın milletvekillerinden istirhamımız, hatibin
insicamını bozmayacak şekilde Genel Kurul
çalışmalarını takip etmektir. Onun için, lütfen, istirham
ediyorum, uğultuyu keselim.
Gündem dışı ilk söz, Avrupa'da
yaşayan Türklerin sorunları hakkında söz isteyen Eskişehir
Milletvekili Utku Çakırözere aittir.
Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır. Süresinde bitirmeye
gayret edelim.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözerin, Avrupa'da
yaşayan Türklerin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, tüm ulusumuzu acıya boğan elim
kazada dün kaybettiğimiz şehitlerimiz Binbaşı Ümit
Karamustafa, Yüzbaşı Ali Şahin Odabaşı ve Kıdemli
Başçavuş Ömer Kadir Arlıya Allah'tan rahmet diliyorum; kederli
ailelerine, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve ulusumuza
başsağlığı dilerim.
Anayasa Mahkemesinin tutuksuz yargılama,
istinaf mahkemesinin de tutukluluk gerekçelerini ortadan kaldıran
kararlarına rağmen özgürlüğünden mahrum
bırakıldığı için aramızda olamayan İstanbul
Milletvekilimiz Enis Berberoğlu ve diğer tutuklu milletvekillerimizi
özgürlük dileğimle selamlıyorum.
Yine, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarına
rağmen anayasa ve hukuk devleti ilkeleri çiğnenerek özgürlüklerinden
mahrum bırakılan gazeteci meslektaşlarımı da bir an
önce özgürlüklerine ve ailelerine kavuşmaları dileğimle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz
hafta bir toplantı için Almanyanın Hamburg kentindeydim. Aile
bağlarım nedeniyle kırk beş yıldır sürekli gidip
geldiğim bu güzel kente ilk defa milletvekili sıfatımla ve bir
bakıma hepimizi de temsil ederek gittim. Orada yaşayan
kardeşlerimizin yaşadıkları sıkıntıları
ve önemli beklentilerini sizlerle paylaşmama olanak verdiği için
Sayın Başkana huzurunuzda teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, ülkemizden Almanyaya
ilk işçi göçünün üzerinden tam elli yedi yıl geçti. Misafir işçi
sıfatıyla oraya davet edilen emekçilerimizin açtığı
kapıdan Avrupaya giden, orada yerleşen, aile kuran Türkiye kökenli
kardeşlerimizin sayısı 6 milyonu buldu. Bu kardeşlerimiz
misafir işçi gittikleri ülkelerin kalkınmasına, ilerlemesine çok
büyük katkılar yaptılar. İkinci Dünya Savaşından
harap çıkan Almanya bugün Avrupanın dinamosu olabilmiş ise
bunun arkasında yarım asır önce ellerinde bir valizle, dil
bilmeden, yol bilmeden oraya giden çalışkan
insanlarımızın emeği, alın teri vardır. O
gurbetçiler ve onların aileleri bulundukları ülkelerde
alanlarının en iyileri oldular; işçi gittiler işveren
oldular, bugün tüm Avrupada 150 bin işletmeleri var, 750 bin kişiye
iş veriyorlar, 100 milyarlarca euro ciro yapıyorlar. Bu
çalışkan insanlarımız sadece Almanyanın değil,
anavatanlarının kalkınma hikâyesinde de doğrudan ve
dolaylı büyük katkılar sağladılar. Türkiye'deki ailelerinin
refahına, eğitimine olduğu kadar, geldikleri illerin ve
dolayısıyla tüm Türkiye'nin refahına, hayat kalitesinin
artmasına da çok değerli katkılar sundular. Buradan o yürekli,
çalışkan insanlarımıza bir kez daha
şükranlarımızı, minnetimizi iletmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, başta
Almanya olmak üzere Avrupada yaşayan bu kardeşlerimiz her dönem
sıkıntılar içinde yaşadılar. İlk gittikleri dönem
sıkıntının adı dil idi. Bilmedikleri bir dilde kendini
ifade edememe güçlüğü başka sorunları da beraberinde getirdi.
Sorunun adı kültür çatışması oldu, uyum sorunu oldu.
Son dönemlerde orada sıkıntıları daha da artmış
durumda bu kardeşlerimizin. Özellikle Türklere yönelik giderek artan bir
ötekileştirme var. Bunda, Almanyada yükselen ırkçılık ve
aşırı sağ akımların etkisi muhakkak ama
Türkiye'nin de dünyaya verdiği görüntü ile Türkiye ve Avrupa ülkeleri
arasındaki ilişkilerdeki geri gidişin de payı büyük.
Gerginliklerin çözümünde iki tarafın da diplomasinin imkânları yerine
hakarete varan sert üslubu tercih etmesinin en büyük mağduru maalesef,
orada yaşayan insanlarımız oluyor.
Bir başka ciddi sorun işsizlik
değerli arkadaşlarım. Oradaki Türkiye kökenli
kardeşlerimizin yüzde 40ı sosyal yardımlarla yaşıyor,
yüzde 30u işsiz. Özellikle genç işsizliğin ortadan
kaldırılması için Alman iş ajansıyla iş
birliği yapılarak nitelikli işlerde istihdam için özel
eğitim programlarının başlatılmasına ihtiyaç var.
Sosyal yardım alan
yurttaşlarımız ise ciddi bir sorunla karşı
karşıya. OECD ülkeleri arasında bilgi değişimini
öngören, 2014de imzalanan ve 2016da yürürlüğe giren Bilgi
Değişim Anlaşmasıyla almakta oldukları
yardımları yitirme tehlikesiyle karşı karşıyalar.
Memleketinde gelir getirmeyen bir dikili
ağacı, tarlası olan ya da Türkiyeye geldiğinde
başını sokacak bir evi bulunan insanlarımıza
yapılan yardımların kesilmesi riski var.
Almanyada gördüğüm manzara şu: Bu
anlaşma OECD içinde on yıldır müzakere edilmesine rağmen
2017 Mayıs ayında meclisten geçti, 2018 başında
yürürlüğe girecekti, şimdi ertelendiği söyleniyor. Ama kimse bu
konuda bir şey bilmiyor, çok büyük bir belirsizlik hâkim; kaygı,
korku hâkim. Yurt dışındaki temsilciliklerimiz yeterli
bilgilendirme yapmamış, yapmıyor. Bu yasadan doğrudan
etkilenecek yüz binlerce yurttaşımızın mutlaka
ayrıntılı bilgilendirilmeleri gerekli.
Bakın, anlaşmayı uygulayacak olan
Maliye Bakanlığı ama yurt dışındaki Maliye
ataşeliklerinin tümü boş. Almanyada sanırım 8 tane, hepsi
boş. Böyle bir dönemde yüz binlerce vatandaşımızı
belirsizlik, karamsarlık ve kaygı içinde bırakmak doğru
değil. Anlaşmanın oradaki yurttaşlarımızın
çıkarlarını koruyacak şekilde uygulamaya konulması ve
bilgilendirme yapılması son derece önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika süre verirseniz, iki şey var
BAŞKAN Vermiyorum ama
Lütfen tamamlayın
cümlelerinizi.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) İkinci olarak:
Almanyada yaşarken Türkiyede emeklilik hakkı kazanan
yurttaşlarımız orada mini iş paketi diye tabir edilen
part-time işler yapmak istiyor ancak bu durumda Türkiye tarafından
maaşlarının kesilmesi tehlikesiyle karşı
karşıyalar. Türkiyede emekliler ikinci bir işte çalışabilirken
Almanyadaki yurttaşlarımız, kardeşlerimiz bunu yapamıyor.
Kullandıkları bir otomobili Türkiyeye kesin dönüş yaparken,
eskiden olduğu gibi, vergiden muaf olarak getirmek istiyorlar. Okullarda
Türkçe eğitimin azaldığı, Türkçe öğreten öğretmen
sayısının azaldığından şikâyetçiler. Yurt
dışındaki kardeşlerimiz Türkiyede yapılan seçimler
için oy kullanabiliyor ama kendi seçim bölgelerinden kendi milletvekillerini
çıkaramıyorlar. Bu hakka kavuşmaları gerekir.
Değerli arkadaşlarım, Almanyada,
Avrupada yaşayan yurttaşlarımızın,
kardeşlerimizin sorunlarına duyarsız kalamayız,
kalmamalıyız. Ne yapabiliriz? İşe dünyaya verdiğimiz
görüntüyü değiştirerek başlamalıyız. Atatürk
Türkiyesinden, laiklikten, bilimden, demokrasiden uzaklaşan, en önemli ortaklarımızla
kavgalı bir ülke görüntüsü vermekten vazgeçmeliyiz. İşe OHALi
kaldırarak başlamalıyız. Türkiyenin güçlü bir demokrasi,
sağlam bir hukuk devleti olması Almanyada, Avrupada ve
dünyanın neresinde olursa olsun yüreği vatan sevgisiyle çarpan
yurttaşlarımızı, soydaşlarımızı kardeşlerimizi
güçlendirecek, onların önünü açacak en önemli adım olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, Mersine
yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili
Hacı Özkana aittir.
Sayın Özkan, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, Mersine yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
HACI ÖZKAN (Mersin) Ispartada uçak düşmesi
sonucu şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet, ailelerine ve ülkemize
başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; gündem dışı, şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, ekranları başında
bizleri izleyen başta Mersinli hemşehrilerim olmak üzere aziz
milletimizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
2001 yılında başladığımız
kutlu yürüyüşümüz boyunca daima milletimizin gösterdiği istikamette
ilerledik. Siyasetimizin merkezine insanımızı yerleştirdik.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. anlayışıyla
milletimize hizmet yolculuğumuz devam ediyor. Tek millet, tek bayrak, tek
vatan, tek devlet düsturundan asla taviz vermeden ulaşımdan turizme,
eğitimden sağlığa, teknolojiden enerjiye, tarımdan
savunma sanayisine kadar her alanda dev eserler inşa ettik, büyük
projeleri hayata geçirdik.
2023 hedeflerine daha sağlam adımlarla
ulaşmak, aziz milletimizin teveccühüne mazhar olmak için gece gündüz
demeden çalışıyoruz. Milletimizle tek vücut hâlinde hareket
ederek birlik ve beraberlik içinde büyük Türkiye hedefine
ulaşacağımıza inancımız tamdır. Türkiye'nin
kaynaklarını milletimiz için kullanarak ülkemizi dünyada iddia
sahibi, güçlü, saygın ve itibarlı bir konuma yükselttik.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; toplumumuzun omurgasını oluşturan
esnafımıza Hükûmetimizin destekleri güçlü bir şekilde devam
ediyor. 450 bin esnafımız ucuz kredi imkânlarından
yararlanıyor. Kredi sınırı 2002de 5 bin lirayken
şimdi esnafın kullanacağı işletme kredi limitini 150
bin TLden 200 bin TLye yükselttik. Esnafımız iş yerini
satın almak isterse 500 bin TL krediyi on yıl vadeyle alabilecek.
Ülkemizin ekonomik alanda rekabet gücünü
artıran çalışmalarımız devam ediyor. Hükûmetimiz
teknoloji düzeyi yüksek ürün ve yatırımlara yönelen KOBİlere
yüzde 70i ödemesiz yüzde 30u geri ödemeli olmak üzere destek sağlamaktadır.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; seçim bölgem Mersin sahip olduğu potansiyeli en iyi
şekilde değerlendiren ve Türkiye'nin gelişimine en fazla
katkıyı sunan şehirlerimizdendir. Kentimizin bu özelliğini
güçlendirecek önemli yatırımları hızla devam ettirerek hem
Mersinin hem de Türkiye'nin büyümesine katkı sağlıyoruz. AK
PARTİ hükûmetleri tarafından 2003-2017 yılları
arasında birçok alanda gerçekleştirdiğimiz projelerle Mersine
toplam 24 milyar TLlik ciddi bir oranda yatırımlar
gerçekleştirildi.
Mersinimizdeki projelerle ülkemiz ve dünyaya model
oluşturacak yatırımlar yapıyoruz. Türkiye'de ilk
açılan şehir hastanemiz günlük ortalama 9 bin hastamıza hizmet
vererek bölgede ciddi boşluk dolduruyor.
Mersin-Antalya arası ulaşımı
dört saate düşürecek olan Akdeniz Sahil Yolu Projesi çalışmaları
hızla devam ediyor; 193 kilometrelik yol, 10 tünel, 5 köprü, 1 viyadük
tamamlanmış durumda. Silifke-Mut-Karaman bağlantı yolunda
açacağımız tüneller, viyadük ve yol
çalışmalarımızla daha güvenli ve hızlı bir
ulaşım sağlanacak.
Geçtiğimiz günlerde açılışını
gerçekleştirdiğimiz Pamukluk Barajı iletim tüneliyle
şehrimizin 2060 yılına kadar içme suyunu ve tarımsal
arazinin sulama ihtiyacını karşılayacak.
Türkiye, tarihinden aldığı güçle,
geleceğini barış ve kardeşlik üzerine daha sağlam
şekilde inşa edecektir.
Şehrimizin ve ülkemizin gelişimine ve
ilerlemesine büyük katkı sağlayan yatırımların
gerçekleşmesinde emeği geçen başta
Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Başbakanımıza,
bakanlarımıza, milletvekillerimize teşekkür ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özkan.
Gündem dışı üçüncü söz, OHAL ve
KHKlerin sonuçları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili
Müslüm Doğana aittir.
Sayın Doğan, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, OHAL ve
KHKlerin sonuçlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâl ilan
edildiği 20 Temmuz 2016 tarihinden bu yana Meclis iradesi yok
sayılarak toplamda 1.194 maddeden oluşan 30 OHAL kanun hükmünde
kararnamesi yayınlandı. Toplamda bin maddenin üzerinde yeni
düzenleme, Genel Kurulda konuşulmadan, tartışılmadan,
oldubitti anlayışıyla Türkiye halklarına zorla
dayatılmıştır. OHALin ilan ediliş nedenleriyle ilişkisi
olmayan bu düzenlemelerle eğitim, sağlık, millî savunma ve iç
güvenlik, ekonomi ve sosyal güvenlik alanlarında devlet-toplum sosyolojisi
yeniden düzenlenmektedir. Aslında, toplum, istenmeyen bir ruhsal
şekillenmeye zorlanmaktadır; bu son derece tehlikeli bir süreçtir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye OHALle
birlikte evrensel hukuk, demokrasi ve insan haklarından giderek
uzaklaşmaktadır. 2018 Dünyada Özgürlükler Raporunda Türkiye özgür
olmayan ülkeler arasında yer almaktadır artık. Türkiye
ayrıca son on yılda özgürlüklerin en çok gerilediği ülke
statüsüne yükselmiştir. Siyasi iktidar darbelerle mücadele ettiğini
söylüyor. Ülkeyi getirdiği nokta 1980 darbesinin gerilerine kadar
ulaşmış düzeydedir.
İktidar vekilleri sokaktaki
vatandaşın etkilenmediğini söylüyor. Ben de bu kısa süre
içerisinde ülkenin OHAL panoramasını sizlerle paylaşmaya
çalışacağım. Bakalım sokaktaki vatandaş bu
durumdan etkileniyor mu etkilenmiyor mu? On yedi ayı aşan ve 5 defa
uzatılan OHAL süresince 115.516 kamu çalışanının ömür
boyu kamu görevinden ihraç edilmesi sokaktaki vatandaşı etkilemiyor
mu? 386sı Bu suça ortak olmayacağız, savaş istemiyoruz.
diyen akademisyenler olmak üzere 5.822 akademisyenin üniversiteden ihraç
edilmesi sokaktaki vatandaşı etkilemiyor mu? Grev hakkı elinden
alınan işçi OHALden etkilenmiyor mu? Sivas katliamı ve
Maraş anmaları, basın açıklamaları ve gösteri
yürüyüşleri valinin bir kararıyla engelleniyor ama sokaktaki
vatandaş bu durumdan etkilenmiyor olabilir mi?
Tüm bunlar olurken hukuk sistemi ayak altına
alınmış durumdadır. OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle
alınan tedbirlere karşı yargı yolu
kapatılmaktadır. Türkiye halklarının OHALden
etkilenmediğini söylemek mümkün müdür? Bugüne kadar çıkarılan
kanun hükmünde kararnamelerle 49 özel sağlık kuruluşu, özel
öğrenci yurtları dâhil 2.271 özel öğretim kurum ve
kuruluşları, 146 vakıf ve 1.427 dernek, 15 vakıf
yükseköğretim kurumu ve 19 sendika kapatılmış
durumdadır. Burada çalışan insanlar, emekçiler, öğrenciler
bu durumdan etkilenmiyor olabilirler mi? 24 Aralık 2017 tarihi
itibarıyla, kapatılma kararları kaldırılan 26 medya ve
basın kuruluşu haricinde 71 özel radyo ve televizyon, 77 gazete,
dergi ve yayınevi kapatılmış durumdadır. Peki, değerli
milletvekilleri, gazete, televizyon, radyoda çalışan emekçiler bu
durumdan etkilenmiyorlar mı? TMSFnin üç aylık raporuna göre toplam
1.022 şirket ve ticari işletmeye kayyum atanmıştır. Bu
işletmelerde çalışan personel sayısı 49.928dir. Bu
insanlar OHALden etkilenmiyorlar mı? İşinden
atıldığı için 37 insan hayatına son verdi, intihar
etti. Meclisin önünde bir vatandaşımız kendini yaktı. Tüm
bunların sorumlusu, iktidar partisi ve yarattığı OHAL
koşulları değil midir?
Değerli milletvekilleri, 94 belediye
gasbedilmiş, 71 belediye başkanı hapsedilmiş;
İstanbul, Ankara gibi illerle beraber, gasbedilen halk iradesinin
oranı yüzde 40ı aşarak 31 milyon 59 bin kişiye
ulaşmıştır. Gözaltı ve tutuklama uygulaması,
partimiz yöneticilerine ve üyelerine karşı tasfiye niteliğine
dönüşmüş, 24 Temmuz 2015 tarihinden bu yana partimize, partimiz
tabanına ve bileşenlerine yönelik gerçekleşen operasyonlar
neticesinde yaklaşık 11 bin kişi gözaltına
alınmıştır. Aralarında eş genel
başkanlarımız, milletvekillerimiz, il ve ilçe eş
başkanlarımız, yöneticilerimiz ve parti üyelerimizin
bulunduğu yaklaşık 4.500 kişi tutuklanmış
durumdadır.
Değerli milletvekilleri, OHALin ne
olduğunu siz hissetmiyor olabilirsiniz ama sokaktaki vatandaş çok iyi
hissediyor. OHAL demek mutsuzluk demek, OHAL demek hukuksuzluk demek, OHAL
demek ölüm demektir, OHAL demek totaliter rejim demektir. Her türlü
hukuksuzluğa, keyfîliğe, yozlaşmaya, gericiliğe,
yolsuzluğa, suç yığınına karşı inatla OHAL
değil, demokrasi istiyoruz diyoruz.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, sisteme giren on beş sayın
milletvekiline İç Tüzük 60 gereğince birer dakika süreyle yerinden
söz vereceğim.
İlk söz Sayın Kayışoğluna
aittir.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun,
fay hattı üzerinde bulunan Gemlik için en kısa zamanda insan
yaşamını önceleyen, doğayı, zeytini koruyan
katılımcı bir çözüm beklediklerine ilişkin
açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) 100
bin nüfuslu Gemlik ilçemiz balçık zeminli ve deprem fay hattı
üzerinde bulunmaktadır. Bu hat üzerinde yaşanacak bir depremi
düşünmek bile istemiyoruz. Partimiz bunu yıllardır dile
getirirken 696 sayılı KHKyle Gemlikin taşınması
düzenlendi.
Aynı zamanda, burada, fay hattı üzerinde
bir de sanayi var. Bununla ilgili hiçbir çalışma
yapılmıyor. Ki olası bir depremde, Allah korusun, buradaki gübre
fabrikası yüzlerce kilometre etrafını yok edecek düzeyde.
Gemlikte şu an halkımız endişeli, belirsizlikten
rahatsız. Merkezî yönetim Gemlikten taşınacak diye
bahsediyor, buna rağmen yerel yönetim dönüşümden bahsediyor. Fiyatlar
düştü, krediler durdu. Âdeta Gemlikte hayat tıkanmış
durumda. Bu kadar önemli bir konuyu yerelden kopuk, halktan bihaber Ankaradan
karar vererek çözmek doğru değil, kaos yaratmak doğru
değil. En kısa zamanda insan yaşamını önceleyen,
doğayı, zeytini koruyan katılımcı bir çözüm
bekliyoruz.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tüm
2.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, Kanuni Sultan Süleyman
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115
çocuk hamile vakasıyla ilgili Valiliğin soruşturma izni
vermemesine ve son beş yıldaki çocuk hamileliği
oranını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İstanbul Küçükçekmecedeki Kanuni Sultan
Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesine beş aylık
süreçte yaşı 18in altında, 38i ise 15 yaşından küçük
olmak üzere 115 çocuğun hamile olarak geldiği tespit edilmiştir.
Savcının talebiyle başhekim yardımcıları için
İstanbul Valiliğinden soruşturma izni istenmiş ancak
Valilik talebi reddetmiştir. Daha sonra ihbarı yapan görevli sürgün
edilmiştir.
Hükûmete soruyorum: Hastanede yaşanan bu
skandalın sorumluları kimlerdir? Sorumlular hakkında
başlatılan soruşturma ne aşamadadır? Valiliğin
başhekim yardımcılarının soruşturulmasına
izin vermemesinin gerekçesi nedir? İhbarı yapan görevli kişinin
görev yerinin değiştirilmesinin gerekçesi nedir?
Çocuklarımız neden korunmamaktadır? Suriyeli mülteci çocuklara
yönelik istismarın bu denli artmasının nedenleri nedir? Son
beş yılda çocuk hamileliği oranı nedir? Son bir yılda
bu sayıda bir artış söz konusu mudur? Son beş yılda
çocuk istismarı nedeniyle yargılanan kişi sayısı
kaçtır?
BAŞKAN Sayın Benli
3.- İstanbul Milletvekili Fatma Benlinin, Esenler Belediyesi
vasıtasıyla Türkiyeye gelen Fevzi El-Junidiye ilişkin
açıklaması
FATMA BENLİ (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bugün Esenler Belediyesi vasıtasıyla
Türkiyeye gelen ve Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubu vesilesiyle
dinleme fırsatı bulduğumuz Fevzi El-Junidi hakkında söz
almış bulunmaktayım.
Fevzi henüz 14 yaşında bir çocuk ama bütün
dünya onu 23 askerin arasında gözü bağlı, başı dik
yürürkenki fotoğrafıyla tanıdı. Fevzi henüz bir çocuk;
aynen, evini ateşe vermek isteyen İsrailli askerlere karşı
koyduğu için bugün 14 farklı suçlamayla, on seneden fazla hapsi
istenen 16 yaşındaki Ahed gibi bir çocuk. Zamanından önce
büyümek zorunda kalan çocuklar bunlar ama bugün bizim gözlerimizin içine
bakarak O fotoğrafta korkak görünen ben değildim. diyebiliyorlar.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri olarak bize düşen
de o korkak olmayan, kahramanlığı çocukluk cüsselerine
rağmen bütün dünyaya ispat eden bu çocukların her daim
yanlarında olmak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
4.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, İstanbul 13. ve
26. Ağır Ceza Mahkemelerinin Anayasa Mahkemesinin tutuklu
gazetecilerle ilgili hak ihlali kararına direnmelerine ve hukuksuz OHAL
düzenine hep birlikte bir an evvel son vermek gerektiğine ilişkin
açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Anayasa Mahkemesi tutuklu gazetecilerle ilgili hak
ihlali kararı vermesine rağmen, tarihte ilk kez İstanbul 13. ve
26. Ağır Ceza Mahkemeleri Anayasa Mahkemesinin bu kararına
direnmektedir. Bu durum, Türkiyede bireysel hak aramada Anayasa Mahkemesini
aynı Azerbaycanda olduğu gibi işlevsiz bir kurum hâline
dönüştürmektedir. Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmayınca
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Azerbaycandaki Anayasa Mahkemesini
tanımamıştır ve Azerbaycandan gelen başvuruları
doğrudan kabul etmeye başladığını
hatırlatmak isterim. Benzer bir durumun ülkemizde de
yaşanmasının önü açılmıştır; yargı
bağımsızlığı ilkesi yok sayılmaktadır,
Türkiye hukuk devleti olma özelliğini yitirmiştir. Ülkemiz bu kötü
yönetimi hiç hak etmiyor. Bu hukuksuz OHAL düzenine hep birlikte bir an evvel
son vermeliyiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Hürriyet
5.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, kadınların
doğum borçlanmasına ilişkin yeni düzenleme yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununa göre kadınların doğum borçlanması
yapabilmeleri için doğumun ilk sigortalı olduğu tarihten sonra
olması gerekiyor. Kanuna göre doğumdan önce sigortalı olan
kadınlar doğum borçlanmasından yararlanıp erken emekli
olabiliyorken doğum sonrası iş hayatına atılıp
sigortalı olan kadınlar ise önceki doğumları için bu haktan
yararlanamamaktadır. Erkekler sigortalılık öncesinde askerlikte
geçen sürelerini borçlanabilme hakkına sahiptir. İş
hayatına başlamayan erkek sigortalılığı
öncesindeki askerlik dönemini de borçlanabilirken kadının aynı
şekilde sigortalılığı öncesindeki doğumu için
borçlanma hakkından faydalanamaması eşitlik ilkesine
aykırıdır. Anneler sosyal hayatında kimseye muhtaç olmadan
yaşamak, hakkıyla emekli olabilmek için bu kanunun bir an önce
çıkmasını beklemektedir.
BAŞKAN Sayın Topal
6.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın,
Cumhurbaşkanının üniversitelerle ilgili bir konuda YÖK
Başkanına talimat vermesinin üniversitelerin tamamıyla siyasi
vesayet altında olduğunun açık bir göstergesi olduğuna
ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bizlerin bilim yuvası olarak gördüğü
üniversiteler yandaş yuvasına çevrilmeye
çalışılmaktadır. Üniversitelere yerleştirilen
yetersiz, liyakatsiz yandaşlar bugün doçent yapılmak istenmektedir.
Burada, üzerinde durulması gereken esas sorun, Cumhurbaşkanının
üniversiteyle ilgili bir konuyu, hem de açık bir toplantıda, YÖK
Başkanına tepeden inme bir talimat olarak vermesidir. Bu gibi
konular, üniversitelerin kendi içinde araştıracağı ve
tartışacağı konulardır. Yukarıdan talimat olarak
oldubittiyle getirilecek bir konu hiç değildir. Tıpkı, rektör
seçimlerinin bir talimatla kaldırılması gibi YÖKün harekete
geçirilmesi, üniversitelerin tamamıyla siyasi vesayet altında
olduğunun ne yazık ki açık bir göstergesidir. İktidarı
buradan uyarıyorum: Bilim insanlarımızı,
akademisyenlerimizi siyasi menfaatleriniz için daha fazla harcamayın.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç
7.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın,
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ve bir yerin vatan olarak
benimsenmesi için maddi ve manevi unsurlarla birlikte düşünülmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Memleket sevgisi fıtri bir duygudur. Çünkü burada birçok
hatıralarımız olup tarih ve kültürümüzün şekillendiği
yerdir, orası bizim sılamızdır. Vatan, havasıyla,
suyuyla, toprağıyla benimsenen ait olduğumuz toprak parçası
olsa da yalnız bu maddi öğelerden ibaret değildir. Bir yerin
vatan olarak benimsenmesi için maddi ve manevi unsurlarla birlikte düşünülmelidir.
İnsanın kimliğinin bir parçası
olan vatanı, aynı zamanda kuşandığı
değerlerin de kaynağıdır. Vatanını tutup
kaldır, neme lazım deme aldır. Mehmet Akif Balkanlara olan
hasretini Eyvah! Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti. Öyle bir
gitti ki bir daha gelmez ebedi. diyerek dile getirmiştir. Gitmeden
kıymetini bilmeli, çünkü giden bir daha gelmez.
BAŞKAN Sayın Özdiş
8.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, diyaliz
teknikerliği bölümünün iki yıldan dört yıla
çıkartılması planı olup olmadığını ve
diyaliz teknikerlerine ayrılan kontenjanın ne kadar olduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Sağlık Bakanına:
Diyaliz teknikerliği bölümünün iki yıldan dört yıla
çıkartılması gibi bir planınız var mıdır?
Diyaliz bölümü açıldığından bu yana mezun olan kişi
sayısı ne kadardır? 27 bin sağlık personeli içerisinde
diyaliz teknikerlerine ayrılan kontenjan ne kadardır? Yeterli
kontenjan verilemeyecekse diyaliz bölümü neden açılmıştır?
Yeterli sayıda diplomalı diyaliz teknikeri varken neden hâlâ
sertifikalı personel alımı yapılmaktadır? Diyaliz
teknikerlerinin 2018 yılı beklentisi olan 2 bin kadroyu verecek
misiniz Sayın Bakan?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Taşdemir
9.- Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemirin, Kanuni
Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş
ayda görülen 115 çocuk hamile vakasına ilişkin açıklaması
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Teşekkür ederim Başkan.
Her gün ortaya çıkan utanç vakalarıyla
utanarak konuşmayı öğrenir hâle geldik. Türkiye, 115
çocuğun hamile bırakılmasına, bu çıplak şiddete
isyan ediyor. Hükûmet yetkilileri göstermelik soruşturmalarla yükselen
tepkiyi dindirmeye çalışıyor ancak bu olayın sorumlusu,
nefreti körükleyerek, erkekçi, cinsiyetçi yaklaşımları
kışkırtarak, bu konuda çözüm için adres olabilecek kadın
örgütlerini kapatarak bu utançları yaşamamıza sebep
olanlardır. Asıl soruşturulması gereken,
kadınları, Suriyelileri, çocukları korumasız hâle getiren
Hükûmet yetkilileridir, olayı ortaya çıkaran sağlık
görevlisi hakkında soruşturmalar açıp, onu sürgün edip görevini
yerine getirmeyenler hakkında soruşturma izni vermeyenlerdir.
Bizlerin, sağlık görevlisi
arkadaşımızın yanında olduğumuzu ayrıca
belirtiyor, bu olayın peşini
bırakmayacağımızı da ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ünalın yerine
Sayın Dedeoğlu
10.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlunun, Ispartada düşen
uçakta şehit olanlara Allahtan rahmet dilediğine, 15 Temmuz 2016
gecesi darbe girişiminin bastırılmasında rol alan
vatandaşların mağdur edilmemesi için yayınlanan 696
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin arkasında olduklarına
ilişkin açıklaması
SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Ispartada düşen uçaktaki şehitlerimize
Allahtan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.
15 Temmuz 2016 gecesi millî iradesine sahip
çıkmak için sokaklarda uçaklara, tanklara ve üzerlerine doğrultulan
ağır silahlara kendini siper eden vatansever halkın mağdur
edilmemesi için yayınlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin sonuna kadar arkasındayız. E-muhtıralar, parti
kapatma davaları, sokak eylemleri, yargı darbeleri ve kanlı 15
Temmuz kalkışmasını milletimizle beraber omuzlayarak
bugünlere geldik. Mağdur olan vatandaşlarımızı
savunmak en tabii hakkımızdır. Kimse bu kararda art niyet
aramasın. 2.193 gazi, 250 şehit verdiğimiz alçak 15 Temmuz
darbesinde halkın karşısında duranların tek tip elbise
giymeleri en doğal bir karşılıktır. Mahkemelerin de
suçlulara gereken cezayı vereceğine inanıyorum.
Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal
11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Mustafa Necati Kültür Evinin sessiz sedasız bir
şekilde kapatılmasına ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Mustafa Necati Kültür Evi sessiz sedasız bir şekilde
kapatılmıştır. Meclisin kültürel ve sanat faaliyetlerinin
yapıldığı, sayın vekillerin kullanabildiği,
Türkiye sanatseverlerinin sergi açtığı, sanatla halkın
buluştuğu yer iken Meclis Başkanlığının
burayı kapatması
Milletimizin, milletvekillerimizin kültüre ve
sanata ihtiyacı yok mudur ki bunu kapatmıştır? Meclis
Başkanlığı sanata olan bu düşmanlığına
son versin. Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin, milletin ve
halkımızın sanatla ve sanatçıyla buluşma yeri
burasıydı. Anayasamızın 64üncü maddesi uyarınca
devletin sanatı sevdirmesi ve sanata ve sanatçıya destek vermesi
gerekirken Meclis Başkanının aksi yöndeki tutumları sanata
olan düşmanlığını göstermektedir. Lütfen
Bundan
vazgeçmesini bekliyorum.
Selam ve saygılarımı iletiyorum.
BAŞKAN Sayın
Tümer
12.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin, Devlet
Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesinde misafir sanatçı olarak görev
yapanlara kadro verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) Sayın
Başkan, devlet orkestralarında, Devlet Tiyatroları ve Devlet
Opera ve Balesinde haftalık veya aylık sözleşmelerle istihdam
edilerek otel odalarında yaşamak zorunda kalan, evlenemeyen,
çalgı, giysi, bakım masraflarını karşılamakta
zorlanan kadrosuz misafir sanatçılara kadro hakkı
tanınmamaktadır.
Sözleşmelerinde Türkiye Cumhuriyeti uyruklu
mezun sanatçı ibaresi kullanılmasına rağmen, bu sanatçılarımız
4 ila 26 gün arasında çalıştırılmakta, sigorta
primleri de çalıştıkları gün sayısına göre
yatırılmaktadır.
Ne yazık ki ülkemizdeki senfoni
orkestralarında, Devlet Tiyatrolarında, Devlet Opera ve Balesinde
uzun yıllardır kadrolu sanatçı sınavı
açılmadığından, mevcut kurumlardaki eksiklikler misafir
sanatçılarla tamamlanmaya çalışılmaktadır.
Türkiye genelinde sayıları 2 bini
aşmayan ve kendilerini taşeron sanatçı olarak adlandıran
orkestra, tiyatro ve bale sanatçıları kurum yönetimlerinin tercihi ve
iyi niyetine bağlı kalmakta, bu da güvencesiz, endişe içinde,
yasal dayanaktan yoksun bir çalışma ortamı
doğurmaktadır.
2 bin kişi devlet için küçük bir rakamdır
ve bu olumsuzluklar göz önüne alınarak misafir sanatçı olarak görev
yapan sanatçılara kadro verilmelidir.
BAŞKAN Sayın Öztürk
13.- Giresun Milletvekili Sabri Öztürkün, Türkiye Futbol Federasyonu
1. Ligde şampiyonluk mücadelesini yapan ve Ziraat Türkiye Kupasında
çeyrek finale yükselen Giresunsporu tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) Teşekkürler.
Bilindiği gibi, bu hafta Ziraat Türkiye
Kupası maçları oynanmaktadır. Dün akşam
yeşil-beyazlı kulübümüz Giresunsporumuz, Başakşehir Futbol
Kulübünü eleyerek çeyrek finale yükselmiştir. Takımımız
elli bir yıllık tarihinde ilk defa bunu
başarmıştır. Süper Ligin liderini yenerek bunu
başarması son derece önemlidir.
Türkiye Futbol Federasyonu 1. Ligde
şampiyonluk mücadelesini yapan Giresunsporumuzu tebrik ediyoruz.
Takımı, teknik heyetini, yönetimini kutluyoruz. Aynı zamanda,
Süper Lig yolunda takımımıza başarılar diliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Sayın Doğanın yerine Sayın
Yıldırım
14.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın,
OHALin 6ncı kez uzatılmasına ve demokrasiden, hukuktan yana
olan bir iktidarın OHALe ihtiyaç duymayacağına ilişkin
açıklaması
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler
Başkanım.
OHAL 6ncı kez uzatılıyor.
Anlaşılıyor ki AKP Hükûmeti artık iktidarını
ancak OHALle ayakta tutabiliyor. OHAL biterse AKP iktidarı da bitecek. 28
Şubat darbesi sonrası dönemin Genelkurmay Başkanı Bin
yıl sürecek. demişti. Öyle anlaşılıyor ki 28
Şubatın ürünü olan AKP iktidarı da OHALi bin yıl
sürdürecek. AKP, artık demokratik parlamenter sistem içerisinde yer alan
siyasi bir parti olmaktan çıkmış, OHAL, sıkıyönetim
partisi olmuştur. Demokrasiden, hukuktan yana olan bir iktidar OHALe
ihtiyaç duymaz. OHAL, kapalı rejimlerin yönetim biçimidir.
Öyle anlaşılıyor ki AKP
iktidarı, hem içeride hem dışarıda savaş,
çatışma politikalarını sürdürmek, Suriye gerginliğini
devam ettirmek, toplumu baskı altına alarak başkanlık
sistemini kurtarmak, darbe süreciyle ilgili iktidarını da içine
alacak gerçek bir hukuk sürecinin başlamasını engellemek,
Parlamentoyu vesayet altına almak, muhalifleri tasfiye etmek için OHALi
istiyor, sürdürüyor. OHALiniz batsın.
BAŞKAN Sayın Gürer
15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, temiz hava, temiz su
ve doğal yaşamın varlığının insan
sağlığı için vazgeçilmez olduğuna ve hava
kirliliğine neden olan durumlar için Hükûmetin daha fazla
yaptırım uygulaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Temiz hava,
temiz su ve doğal yaşamın varlığı insan
sağlığı için vazgeçilmezlerdendir. Hava kirliliği
topluca insan sağlığı için zarar oluşturabilen önemli
bir sorundur. Hava kirliliği, hastalıkların artması,
yaşam kalitesinin bozulmasında da önemli bir etkendir.
Çevre Mühendisleri Odasının raporuna göre
hava kirliliği ülkemizde düşündürücü boyutlara ermiştir, 81 ilde
sadece 6 ilde hava temizdir. Sağlık Bakanlığının
bulunduğu Ankara Sıhhiyede dahi hava kirliliği en yüksek
orandadır. Dünya Sağlık Örgütünün hava kirliliğini ölçmek
için kullandığı partikül madde 10 parametresine göre ölçümleri
düzenli yapılan ve otuz beş gün takip üzerinden değerleri
aşan iller değerlendirmesinde Niğde ilinin yanı sıra
İstanbul, Ankara, Adana, Amasya, Manisa, Bursa, Denizli, Tekirdağ,
Hatay, Yalova, Sivas, Maraş, Kütahya, Sakarya, Kırklareli, İçel
ve Samsun illeri yer almaktadır.
Konuyla ilgili her kesimin daha dikkatli ve titiz
çalışması önem arz etmektedir. Özellikle yakıt değeri
düşük, yanmayan ve kükürdü yüksek kömürlerin
dağıtılmaması ve kullanılmaması
sağlanmalıdır. Başta ulaşım olmak üzere hava
kirliliğine neden olan durumlar için Hükûmet bu konuda daha fazla
yaptırım uygulamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gürer, az zamanda çok şey
sıraladınız, tebrik ediyorum gerçekten.
Sayın Kuyucuoğlu
16.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, 8 Ocak 2018de yayımlanan
Karayolları Yönetmeliğine göre bu tarihten sonra alınan belge
ücretlerinde indirim yapıldığına ve daha önce belge alan
esnafın mağduriyetinin giderilmesi için bir çalışma olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ulaştırma Bakanımıza sormak
istiyorum: 8 Ocak 2018de yayımlanan Karayolları Yönetmeliğine
göre bu tarihten sonra alınan belgelerde yüzde 50ye varan indirimler
yapılmıştır. Yapılan bu indirimler çok olumlu olmakla
beraber 31 Aralık 2017 tarihinden önce bu belgeleri yüksek fiyattan
almış olan esnafımız, belgesini zamanında
aldığı için cezalandırılmış gibi bir
pozisyona düşmüştür. Mesela, 31 Aralıktan önce 290 bin TLye
alınan R1 belgesi 8 Ocaktan sonra 150 bin TLye düşürülmüştür.
Arada 140 bin TL gibi büyük bir fark oluşmuştur. Bu durumda olan
esnaflarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu
17.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
2018 Yatırım Programında yer alan bütün
yatırımların hem Çankırıya hem de tüm illere
hayırlı olmasını temenni ettiğine ve karne alacak
çocuk ve gençlere üstün başarılar dilediğine ilişkin
açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün 18 Ocak 2018, 18 plakalı şehrimiz
Çankırı için anlamlı bir gün. Bu vesileyle 2018in Türkiyede
Çankırı, dünyada ise Türkiye yılı olmasını
diliyorum.
2018 Yatırım Programında yer alan,
başta yeni devlet hastanemiz olmak üzere, bütün
yatırımların hem Çankırımıza hem de 81 ilimize
hayırlı olmasını temenni ediyor, yarın karnelerini
alacak geleceğimizin umudu olan yavrularımıza ve gençlerimize
üstün başarılar, değerli aileleriyle birlikte sağlık
ve mutluluklar diliyorum.
Gençlerimizin bütün insanlık için adil ve
merhametli bir dünyayı gerçekleştireceklerine olan inancımı
tekrarlıyor, tüm hemşehrilerime ve aziz milletime selam ve
hürmetlerimi sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Köksal, son söz size ait.
Buyurun.
Ayrıca doğum gününüzü de kutluyoruz.
18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, yoksulluğun
bütün acıların beşiği olduğuna ve çocuklarına
yiyecek bulamadığı için genç bir annenin canına
kıydığı bir ülkede hiç kimsenin ekonomik büyümeden söz
edemeyeceğine ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yoksulluk bütün acıların
beşiğidir. Geçtiğimiz günlerde, geçinemediği için Meclisin
önünde kendini yakan yurttaşımızdan sonra, birkaç gün önce de
seçim bölgem Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçemizde, mutfağında sadece
5 tane zeytin ve bir lokma peynirden başka bir şey bulunmayan bir
anne, çocuklarına yiyecek bulamadığı için, yoksulluktan
dolayı 3 yaşındaki evladının yanında canına
kıydı. Her fırsatta halkını fakirleştirip
dağıttığı sosyal yardımlarla övünenlere,
yandaşını daha çok zenginleştirip yoksulları daha çok
yoksullaştıranlara, yüzde 11lik ekonomik büyüme
gerçekleştirdiğini iddia edenlere, istikrar, istikrar diye övünmeye
kalkanlara sesleniyorum: Bu mu sizin istikrarınız, bu mu sizin yüzde
11lik ekonomik büyümeniz, bu mu sizin sosyal adaletiniz? Genç bir annenin
canına kıydığı bir ülkede hiç kimse bana ekonomik
büyümeden söz etmesin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal, hayırdır?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özür dilerim sizden.
Sayın Başkanım, bu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemi bize tebliğ edildi. Gündeme bakıyorum,
Türkiye Büyük Millet Meclisi
BAŞKAN Gündeme gelince konuşursunuz
Sayın Tanal, şimdi sayın grup başkan vekillerine söz
vereceğim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki.
BAŞKAN Sayın Usta, buyurun.
19.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Kazakistanda otobüs
kazasında hayatını kaybeden 52 kişiye Allahtan rahmet
dilediğine, 20 Ocak Sovyetler Birliğinin Azerbaycanda
gerçekleştirdiği katliamın 28inci yıl dönümüne, Kanuni
Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş
ayda görülen 115 çocuk hamile vakasına ve FETÖyle mücadele kapsamında
ihraç edilenlerden mahkeme kararı olanların görevlerine iadesi
konusunun bir an evvel çözülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün sabah saatlerinde Kazakistanda bir otobüs
kazası oldu, kazada bir yangın çıktı ve 52 kişi
hayatını kaybetti. Ben, hayatını kaybedenlere Allahtan
rahmet diliyorum. Kazakistan İçişleri Bakanının
açıklamasına göre de hepsinin Özbek vatandaşı olduğu
söyleniyor. Özbekistana da başsağlığı diliyorum.
Biliyorsunuz, 20 Ocak, dağılma sürecindeki
Sovyetler Birliğinin Azerbaycanda, Baküde gerçekleştirdiği
katliamın yıl dönümüdür. Bu tarihi -yirmi sekiz yıl geçmiş-
üzüntüyle anıyoruz ve orada da hayatını kaybedenlerin hepsine,
şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, birkaç gün önce basına
yansıdığı kadarıyla, İstanbul Kanuni Sultan
Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda 18
yaş altı 115 çocuğun hamile olduğu saptanıyor,
bunların da 39u Suriyeli. Tabii, konu Emniyete de bildirilmemiş,
burada bir ihmal var, o ihmalin üzerine sanırım gidiliyor ancak
tabii, bu konuyla ilgili sorumluların araştırılması
lazım. Ama onun da ötesinde, aslında, bizim toplumumuzda ne oluyor,
bu iş nereye doğru gidiyor? Yani bu kadar, çocuk yaştaki
kızlarımızın hamile kalması, bu şikâyetlerle
hastanelere müracaat etmesi
Allah bilir, müracaat etmeyen daha ne kadar olay
var, onları bilemiyoruz. Tabii, bunlar aynı zamanda da nikahsız,
nikah yapma imkânı da zaten yok, belki de gayrimeşru bu çocuklar.
Dolayısıyla, bu konu son derece önemli bir konudur, Meclisin de bu
konuyu çalışmalarında dikkate alması gerekir. Bizim bu
konuyla ilgili daha önce verdiğimiz bir araştırma önergesi var,
bunu gelecek hafta inşallah getireceğiz.
Şimdi, son olarak da, Fetullahçı terör
örgütüyle etkin bir mücadeleyi gerçekleştiriyoruz. Bu ihraçlar
dolayısıyla
Daha doğrusu şöyle ifade edelim: Bir
kişiye bir konuyla ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Bir kişi, hakkında bir iddia ortaya
atılıyor FETÖyle alakası yönüyle, o kapsamda ihraç edilmiş
olabilir. Bu ihraçtan sonra, tabii, bir şekilde olay adliyeye de intikal
ediyor. Edeni var, etmeyeni var, şu anda edenler için konuşuyorum.
Adliyeye intikal etmiş konu ya savcılık Kovuşturmaya gerek
yoktur. diye karar vermiş veya mahkemesi olmuş, davası
sonuçlanmış, beraatına karar verilmiş. Şimdi, bu
kişilerin yani Kovuşturmaya gerek yoktur. kararı
alanların veya mahkeme tarafından beraat kararı alanların
tekrar işine iadesi konusu toplumda çok ciddi bir sıkıntı
hâline gelmeye başladı. Bu kişilerin iadelerine ilişkin
şu anda kurumlar çok fazla adım atmıyor. Ben bunu daha önce
burada, Adalet Bakanımızın olduğu ortamda dile
getirmiştim, Adalet Bakanı da böyle bir şeyin
olmayacağını ifade etmişti. Burada kurumlar Yetkili organ
OHAL Komisyonudur. diyor, topu Komisyona atıyor. Burada OHAL Komisyonunun
herhangi bir yetkisi yok, bu konu OHAL Komisyonuna gitmesi gereken bir konu da
değil Sayın Başkanım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) Çok affedersiniz, hemen
toparlıyorum.
BAŞKAN Toparlayalım.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) Dolayısıyla, bu
kişilerin yani Kovuşturmaya gerek yoktur. kararı alan veya
beraat kararı alan kamu görevlilerinin görevlerine iadesi konusu bir an
evvel çözülmesi gereken bir konudur. Dolayısıyla, burada, Komisyona
gitmeksizin hemen kurumların KHKlere bu kişilerin isimlerinin
konulması konusunda gayret gösterip bu işi çözmeleri lazım. Bu
mağduriyetler
Burada, şimdi, artık mahkeme kararı var,
daha başka ne olabilir insanın suçsuzluğu açısından?
Mahkeme kararı olan hususlarda bile biz mağduriyetleri devam
ettirirsek bu FETÖyle mücadele sıkıntıya girer. Bu konu da
önemli bir konudur. Bu konuda, yetkilileri ben bu anlamda uyarmak istiyorum.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Yıldırım, buyurun.
20.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
Kazakistanda otobüs kazasında hayatını kaybeden 52 kişiye
Allahtan rahmet dilediğine, 19 Ocak Hrant Dinkin katledilmesinin 11inci
yıl dönümüne, iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin
sayısına, Eskişehir ADULARYA Enerji Üretim ve Madencilik
AŞde grev kararı alan emekçilerin direnişini
selamladığına ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kazakistanda otobüs kazasında maalesef feci şekilde yanarak
hayatını kaybeden 52 kişiye Allahtan rahmet diliyorum.
Aynı şekilde, Kazakistan ve Özbekistan halklarına da
başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, yarın 19 Ocak 2018 -on
bir yıl önce- Türkiyenin geleceğine ismi altın harflerle
yazılacak olan bir aydının, bir entelektüelin, bir aktivistin,
bir Türkiye sevdalısının yani Hrant Dinkin katledilmesinin
yıl dönümü. Tam on bir yıl geçti. Davanın kendisi aslında
Türkiyede siyaset ve yargı tarihinin kısa özetidir. Bu dava
Türkiyedeki devlet yapısının da bazı siyasi ve idari
kodlarını açığa çıkarmaktadır. Bu ülkede
ezen-ezilen, Müslüman olan-Müslüman olmayan, Türk ve Türk olmayanlara devlet
yaklaşımının ve anlayışının bir özetini
ortaya koymaktadır. Düşünün, Şubat 2012de
Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün talimatıyla Devlet Denetleme
Kurulu bir rapor hazırladı Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak ve
Cumhurbaşkanlığı nezdinde bu cinayetin raporu sonucunda bir
suç duyurusunda bulunuldu. Gelinen noktada, hâlen etkin bir
soruşturmanın yapılmamış olması, tetiği
çeken çocuk dışında hiç kimsenin ortaya
çıkarılmamış ve etkin bir biçimde
yargılanmamış olması bile bu devlet yapısında
Cumhurbaşkanlığının ötesinde ve üstünde bir aklın
ve bir yapının olduğu kuşkusunu ortaya koymaktadır.
Bizler, Hrant Dinkin arkadaşları,
yoldaşları olarak onun anısı önünde saygıyla
eğiliyoruz. O, bir Türkiye sevdalısıydı ve iç meselelerin,
yaşadığı bütün acılara, trajedilere rağmen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
Buyurun.
AHMET YILDIRIM (Muş) -
bütün sorunların
çözümünü uluslararası arenada değil Türkiye içinde arayan bir Türkiye
sevdalısıydı. Onun anısına ve mücadelesine
bağlı olduğumuzu ve onun özlemlerini yerine getirmek için
mücadelesini sürdüreceğimizi ifade etmek isteriz.
Sayın Başkan, iki gün önce, şuradan,
ben, Türkiye'nin özgürlükler konusunda geldiği noktaya dikkat çeken
Freedom House isimli bir düşünce kuruluşunun raporundan söz
etmiştim. Bugün de yine 2017 yılında iş cinayetlerinde
2.006 kişinin öldüğünü ifade eden bir rapora değinmek istiyorum.
Bir yılda 2.006 kişi; bunu adı
iş kazası olamaz, bunun adı, olsa olsa iş cinayeti
olabilir çünkü güvencesiz işçiliği emek politikası ve
çalışma politikası olarak belirleyen siyasi iktidar döneminde,
bu iktidar döneminde tam 20.500 kişi iş cinayetlerinde
hayatını kaybetti. Dile kolay, bir istatistik olarak söyleyip
geçiyoruz, bir yılda 2.006, on beş yılda ise 20.500 kişi
iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) Kim verebilir bunun
hesabını? Bu çalışma politikalarını yapanlar
bunun hesabını acaba verebilir mi?
Peki, buna direnen işçiler, emekçiler neyle
karşılaşıyor? İşten çıkarılmayla tehdit
ediliyor, tutuklanıyor, gözaltına alınıyor, mobbingle
karşılaşıyorlar. İşte, bu sebeple Eskişehir
ADULARYA Enerji Üretim ve Madencilik Anonim Şirketindeki 1.200 işçi
üç buçuk aydır ücretlerini alamadıkları için greve
başladılar. Bu, iktidar tarafından kayyum atanarak TMSFye
devredilmiş bir kurumdur. Bizlerin buradan o grev kararı alan
emekçilerin direnişini selamladığımızı, onlarla
dayanışma içerisinde olduğumuzu ve haklarının
takipçisi olacağımızı ifade etmek istiyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Özkoç, buyurun.
21.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, olağanüstü hâlin millet
iradesini yok ettiğine ve milletvekillerinin görevlerini
yapmasının önünde büyük bir engel teşkil ettiğine, OHALin
bir an önce durdurulması ve KHKlerin bir an önce Meclise getirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; iki haftadır sürekli
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini
Olağanüstü hâlle ilgili
ve KHKlerle ilgili konularda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bunun
yanlışlığı ve bir an önce düzeltilmesi konusundaki
görüşlerimizi paylaşıyoruz. Arzu ettiğimiz şey,
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerimizin itibarının
zedelenmemesidir. Millet iradesiyle seçilmiş milletvekillerimizin yasama
görevlerini layıkıyla yapabilmeleri içindir.
Biz, hiçbir ayrım yapmadan, yani AK PARTİ,
Cumhuriyet Halk Partisi, HDP, MHP demeden, seçilmiş tüm milletvekillerinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde görevlerini yapmalarını talep
ediyoruz ve diyoruz ki: Olağanüstü hâl millet iradesini yok ediyor,
milletvekillerinin görevlerini yapmasının önünde büyük bir engel
teşkil ediyor. Bu yolla çıkan KHKlerin gündeme gelmemesiyse millette
ve millet iradesinde rahatsızlık oluşturuyor.
Sayın Başkan, elbette biz Türkiye Büyük
Millet Meclisinde muhalefet olarak, iktidar olarak kalkacağız,
fikirlerimizi söyleyeceğiz, kendi görüşlerimizi
tartışacağız ama asıl amacımız üzüm yemek
olmalıdır. Biz Türkiye Cumhuriyetinde ülkemizi var ederek,
birbirimizin değerlerine değer katarak daha fazla şeyler
yapabiliriz. O yüzden sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefet ederek
değil, aynı zamanda diplomasiyi de yürüterek, yeri geldiğinde
grup başkan vekillerimizin görüşlerini de alarak, yeri
geldiğinde iktidar partisinin bu konuda açılacak bir kapısı
varsa onu zorlayarak görüşmeleri de sürdürmek gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Özkoç.
Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak biz bunun için de elimizden geleni yapıyoruz. Yani
milletimizin, bizi burada seyrederken sadece burada ifade ettiklerimizle
değil, aynı zamanda kurduğumuz istişarelerle, milletimize
olan hizmetimizle ve milletvekillerinin, yeri ve zamanı geldiğinde,
gerçekten kendi iradesinin Mecliste tecelli edebilmesi için koydukları
iradeyi de görüyor olmaları gerekir. O yüzden
arkadaşlarımızın bizim sunduğumuz bu söylem biçimine
yakın davranışları bizi de milletimizi de memnun edecektir.
OHAL bir an önce durdurulmalıdır. KHKler bir an önce Meclise
getirilmelidir ve millet iradesi Mecliste tesis ettirilmelidir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özkoç.
Gündeme geçiyoruz
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanal, dinliyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şimdi,
Değerli Başkanım, ben İç Tüzükümüzün 128inci maddesini
okuyorum: Anayasanın 121 ve 122 nci maddeleri gereğince
çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde
kararnameler, Anayasanın ve İçtüzüğün kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre ancak,
komisyonlarda ve Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun
tasarı ve tekliflerinden önce, ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür
ve karara bağlanır.
Meclis Başkanlığınca
doğrudan doğruya Genel Kurul gündemine alınır.
Şimdi, Değerli Başkanım, ben bu
bize gönderilen gündeme baktığım zaman, İç Tüzükün
BAŞKAN O size Cumhuriyet Halk Partisinin
gönderdiği gündem yalnız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Nasıl efendim?
BAŞKAN CHP Grubunun gündemi galiba, buradan
öyle görüyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) AK PARTİninkine
de bakalım.
BAŞKAN CHPnin gündemi
Bizi bağlayan
buradaki gündem.
MAHMUT TANAL (İstanbul) E, sizdeki
aynısı.
BAŞKAN Aynısı değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Anladım,
aynısı, bakın, deniliyor ki burada, yani sizin bize
gönderdiğiniz
Cumhuriyet Halk Partisi sizinkini esas alarak bize
gönderiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır,
hayır, öyle değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sizinkinin
tıpatıp aynısı zaten.
Şimdi, bu anlamda
BAŞKAN Sayın Tanal, bir saniye
Ben
anladım sizi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bitiriyorum, özür
dilerim
BAŞKAN Bitirin, hemen bitirin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Tek cümleyle
bitiriyorum.
BAŞKAN Tamam, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yani burada, sizin
bize göndermiş olduğunuz Meclis
Başkanlığının gündemi uyarınca, İç Tüzükün
bu 128inci maddesine göre, bir,
en geç otuz gün içerisinde, öncelikle,
ivedilikle Genel Kurula gelmesi lazım. diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) İvedilik
var, öncelik yok. Öncelik yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Budur efendim, budur,
önce diyor
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Öncelik
yazmıyor, ivedilikle diyor.
BAŞKAN İvedilikle diyor, doğru
ivedilikle diyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın, önce
diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
İvedilikle diyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu ihlal ediliyor.
Sizden rica ediyorum. Yani her gün bu Anayasa burada ihlal ediliyor, her gün
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ihlal ediliyor. Sizi İç
Tüzüke göre yani İç Tüzükün 128inci maddesine göre davranmaya davet
ediyorum, istirham ediyorum sizden bu konuyu. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum. Çok sağ
olun Sayın Tanal.
Aslında, bunu, iki gündür -Sayın Özkoç da
gene az önce ifade etti- burada tartıştık, konuştuk, dün de
önceki gün de.
Şimdi, Sayın Tanal, sayın
milletvekilleri, burada bizim Meclis Başkanlık Divanı olarak
esas alacağımız gündem bu.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) Yanlış gündem!
BAŞKAN Bu gündemde, şu anda, eğer
gündeme geçersek uluslararası sözleşmeler yazıyor ama ondan
önce Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır ve bu sunuşların içerisinde de grupların önerileri
vardır. Burada, zaten gündeme biz bütün bunları
almışız, KHKlerin hepsi gündemde var ama görüşme
sırasını belirleme yetkisi Genel Kurulun uhdesindedir. Onun
için, Halkların Demokratik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet
Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerileri getirmek
suretiyle gündemin görüşme sırasını belirliyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Bizim tavsiye
ettiğimiz gündem.
BAŞKAN Şimdi, bugün gördüğüm
kadarıyla üç tane grup önerisi var; HDPnin, CHPnin ve AK PARTİnin.
Bu grup önerilerinden hangisine Genel Kurul rıza gösterirse, biz,
gündemimizin görüşme sırasını ona göre
ayarlayacağız. Eğer CHPnin grup önerisi geçerse, dediği
gibi, gündem sırasını o şekilde teşekkül
ettireceğiz, AK PARTİninki ya da HDPninki geçerse o şekilde,
Genel Kurulun kararı neyse. İç Tüzükün 49uncu maddesine göre
görüşme sırasını Genel Kurul belirliyor. Ya ortak
Danışma Kurulu kararıyla bu öncelik sırası
belirleniyor ya da Genel Kurulun grup önerilerini onayıyla görüşme
sırası belirleniyor. İç Tüzükteki hüküm de doğru Meclis
Başkanlığı yirmi gün içerisinde komisyon görüşmezse
Meclis gündemine alır. diyor. Gündem bu ve bu gündem
kitapçığına baktığınızda da Meclis
Başkanlığı zaten gündeme almış ama gündemdeki
konuların görüşme sırasını belirlemeye yetkisi olan
bizatihi Genel Kurulun kendisidir. Dolayısıyla, zaten grup
önerilerine geçeceğiz. Hangi grup önerisine Genel Kurul rıza
gösterirse, onay verirse o grup önerisindeki konuları gündemimizin
öncelikli konuları olarak görüşmeye başlayacağız
diyorum. Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Son cümlem, son
cümle
Şimdi, Sayın Başkanım, 128inci
maddenin ikinci fıkrasını siz okumuyorsunuz. Orada şunu
söylüyor: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu
kararnameleri doğrudan doğruya Genel Kurula getirir. Siz bu hükmü
uygulamıyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Tanal yoktu herhâlde, tartıştık bu
konuları.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Orada, gündemi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı belirlerken İç
Tüzükün bu 128inci maddesini esas alması lazım.
BAŞKAN Ya, gündeme koymuş zaten Türkiye
Büyük Millet Meclisi bunu. Gündemde var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın Genel
Kurula getirir. diyor.
BAŞKAN - Doğrudan doğruya gündeme
almışız zaten.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Genel Kurula
getirir. diyor, siz Genel Kurula getirmiyorsunuz.
BAŞKAN Genel Kurula getirir. demiyor,
Gündeme alır. diyor,
doğrudan doğruya gündeme alır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın, özür
dilerim
BAŞKAN Gündem kitapçığı burada
ve almışız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Tek cümle,
bakın
BAŞKAN Konu
anlaşılmıştır Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Başbakanlığın tezkeresini Meclis Başkanı
nasıl direkt, doğrudan doğruya
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Tanalı İç Tüzüke uygun hareket etmeye davet
ediyorum. Kendisine göre idare edemeyiz burayı.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Genel Kurula
getiriyorsa aynı şekilde onu da doğrudan doğruya Genel
Kurula getirmesi lazım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları
tarafından, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli etmesi ve bu cinayetin
tüm bağlantılarıyla beraber araştırılması,
cinayete yol veren karanlık yapının ortaya çıkarılması
ile benzer cinayetlerin yaşanmaması amacıyla 17/1/2018 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 18 Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 18/1/2018 Perşembe günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ahmet
Yıldırım
Muş
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
17 Ocak 2018 tarihinde, İstanbul Milletvekili
Sayın Garo Paylan ve arkadaşları tarafından verilen 6512
sıra numaralı, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli etmesi ve bu
cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber
araştırılması, cinayete yol veren karanlık
yapının ortaya çıkarılması ile benzer cinayetlerin yaşanmaması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerinin 18/1/2018 Perşembe günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Sayın Danış
Beştaş, İç Tüzük 60a göre söz talebiniz var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaşın,
Düzce T Tipi Cezaevinde bulunan Selami Keleş isimli bir hükümlünün
durumuna ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Selami Keleş isimli bir hükümlü var Düzce T
Tipi Cezaevinde. Doğrusu, kendisi ağır bir epilepsi hastası
ve tek başına cezaevinde kalamıyor, kendi
ihtiyaçlarını gideremiyor. Ben ilgili yerlere de müteaddit defalar
başvuru yaptım, bugün de görüştüm. Buradan yine size de bilgi
vermek istiyorum. En son geçen hafta ailesiyle yaptığı on
dakikalık telefon görüşmesi var. O kadar ağır hasta ki on
dakikanın sadece bir dakikasını kullanabilmiş ve şu
anda acilen hastaneye yatırılması gerekiyor, tedavi altına
alınması gerekiyor. Yaşam hakkı ciddi bir tehdit
altında. Bunu Başkanlık Divanınızla da
paylaşıp ilgilenirseniz iyi olacak yani en azından bir
yaşamı kurtarmak açısından.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Danış Beştaş.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve
arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli
etmesi ve bu cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber
araştırılması, cinayete yol veren karanlık
yapının ortaya çıkarılması ile benzer cinayetlerin
yaşanmaması amacıyla 17/1/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18
Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisi üzerinde öneri sahibi olarak İstanbul Milletvekili Garo Paylan
konuşacaktır.
Sayın Paylan, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul)
Sevgili Hrant Dink hayatı boyunca barış, adalet ve bir arada
yaşama iradesini savundu ancak maalesef, bundan tam on bir yıl önce
bir devlet organizasyonuyla katledildi. Cinayetin hazırlık sürecine
bakalım arkadaşlar. Cinayetten yaklaşık üç yıl önce
-Hrant Dink bir gazeteciydi biliyorsunuz- Sabiha Gökçenin, Atatürkün manevi
kızının bir Ermeni yetim olduğu iddiasını
gazetesine yansıttı Hrant Dink. Hani, Türkiyede Ermeni olarak
yaşamaktan bahsediyoruz ya, bir kişinin Ermeni olduğunu iddia
etmek büyük bir suç olarak görüldü Genelkurmay tarafından. Hani, Ermeni
olmak ne demek, onu ayrıca hep beraber tartışalım. Ermeni
olduğunu iddia etmek, Genelkurmay tarafından suç olarak görüldü ve
bir Genelkurmay bildirisiyle Hrant Dink hedef gösterildi, Türklüğe hakaret
ediyor iddiasında bulunuldu. Tabii, bu belli dinamikleri harekete geçirdi.
Ne yaptı? Ergenekoncu diye yaftalanan bazı aktörler Hrant Dinki
hedef gösterdiler, mahkeme salonunda üzerine çullandılar. E, tabii, bu
noktada AKPnin bazı vekilleri boş durur mu, günün Adalet Bakanı
cinayetten önce Hrant Dinki Bizi arkadan hançerliyorlar. diye
yaftaladı. Hani Ermenilerin başına gelen büyük felaketle ilgili
konuşmaya çalışılan bir konferansta hâlâ milletvekiliniz
olan Cemil Çiçek Arkamızdan hançerliyorlar. diye yaftaladı. E,
tabii, yargıya da bir talimat gitti, Hrant Dink Türklüğe hakaret
ediyor. diye yaftalandı. E, gazeteler de boş durur mu? O günün
gazeteleri de tabii Hrant Dinki hedef gösterdiler. Hrant Dink valiliğe
çağırılıp MİT görevlileri tarafından tehdit
edildi, Haddini bil. denildi. Bütün bunlar olurken AKP iktidardaydı
arkadaşlar ve bunları izledi. Bütün bunların sonucunda, topyekûn
devletin bütün istihbarat kuruluşlarının bilgisi dâhilinde,
yönlendirmesi dâhilinde, planlaması dâhilinde, ses çıkarmaması
dâhilinde bütün emniyet güçlerinin, Hrant Dink, istihbarat görevlileri
şahitliğinde, Trabzon Pelitliden yola çıkarılan,
sırtı sıvazlanan bir tetikçi tarafından katledildi.
Arkadaşlar, Hrant Dink katledilirken de AKP
iktidardaydı. Hrant Dink katledildi, yüzbinler Hepimiz Hrantız,
hepimiz Ermeniyiz. diye yürüdü. Gelin, bu davaya bir bakın, bu dava bir
darbe geleneğinin bir davası olabilir dedik. Yalnızca
kimliğinden dolayı, düşüncesinden dolayı katledilen, siyasi
cinayetlere maruz kalan
Devletin o katil geleneğine arınma
davası olabilir dedik. Gelin, buna bir bakın dedik, AKPye
çağrı yaptık ama AKP ne yaptı? Bırakın buna
bakmayı, cinayetin faili olarak gösterdiği bütün kamu görevlilerini
terfi ettirdi; bakan yaptı, vali yaptı, istihbarat daire
başkanı yaptı.
Değerli arkadaşlar, AKP buna
bakmadığı için, bakın, tam on bir yıldır, tam on
bir yıldır darbelerle karşı karşıya
kalıyoruz, cinayetlerle karşı karşıya kalıyoruz,
toplumumuz birbirine düşürülüyor. Yalnızca Hrant Dink davası bir
arınma davası olabilirdi.
Değerli arkadaşlar, şimdi, hâlâ geç
kalmış değiliz; bir araştırma önergemiz var. Çünkü
bakın, tam on bir yıldır mahkemelerde bizimle dalga geçiliyor.
Biliyorum, az sonra çıkacaksınız, diyeceksiniz ki: 2 FETÖ
görevlisi vardı, onlardı cinayetin failleri. Hayır,
yalnızca FETÖcü denilenler değildi, topyekûn bir devlet
sorumluluğu vardı ortada. Bu devlet sorumluluğuna bakmazsak
Bakın, hesabı sorulmamış her cinayet yeni cinayetlerin
yolunu açar. Unutmayın, katilleri koruyan cinayete ortaktır.
Son olarak şöyle bitireyim arkadaşlar:
Hrantın arkadaşları olarak on bir yıldır adalet
mücadelesi veriyoruz ve biz bitti demeden bu dava da bitmeyecek.
Ben Hrant Dinke
(x) diyorum ve
Hrant(x)
diyerek bitirmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu
konuşacaktır.
Sayın Tanrıkulu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Hrant Dink tabii dostumdu. Bir dostun da
arkasından burada konuşmak epey zor. 19 Ocak 2007 tarihinde, dönemin
iktidarının yani Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarının, devlet içerisinde yuvalanmış çetelerin,
faşist çetelerin, grupların, bir kısım medyanın
sistematik olarak hedef gösterdiği, Türkiye'nin en güzel insanı Hrant
Dink maalesef katledildi. Birileri ayakkabı kutularında milyonları
saklarken Hrant Dink tabanı delik ayakkabısıyla bu toplumun
vicdanını temsil ediyordu. Hrant Dink için birçok sıfat
kullanabiliriz; cesurdu, vicdanlıydı, Ermeniydi, sosyalistti,
yurtseverdi, gazeteciydi ve güvercindi, hepsini kullanabiliriz ama değerli
milletvekilleri, bunlardan öte, Hrant Dink iyi bir insandı, iyi bir
Türkiyeliydi, bu topraklarda gözü yoktu, bu toprakların üstünde gözü
yoktu, gözü bu toprakların altındaydı ve şimdi bu
toprakların altında kendisi.
Değerli dostlar, değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; Hrant Dink cinayeti, sonuç itibarıyla el
birliğiyle gerçekleştirilmiş bir cinayet; dönemin
istihbaratı, medyası, iktidarı, devlet içerisinde
kümelenmiş bütün çetelerin bir araya gelmesiyle
gerçekleştirilmiş bir cinayet. Bu cinayetin
gerçekleştirildiği tarihte Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarı vardı, hazırlanmasında onlar vardı -on bir
yıldır iktidardasınız, on bir yıldır- ve maalesef
on bir yıldır Hrantın arkadaşları olarak bizler Hrant
için, adalet için nöbet tutmaya devam ediyoruz. Başında gelen
arkadaşlarınız bugün hiçbir yerde değiller değerli
arkadaşlar, başında takip ettiniz ama sonrasında yoktunuz.
Bu davanın tümü skandallarla örtülüdür, tümü. O dönemin bütün kamu
personeli kendi iktidarınız döneminde yükseltilmiştir,
korunmuştur, bir yerlere getirilmiştir, tümü. Bu davadaki siyasal
sorumluluğu hiçbir zaman bir tarafa bırakamazsınız, hiçbir
zaman. Sorumlusu, siyasal sorumlusu, buna zemin hazırlayan Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarıdır, bu cinayete zemin hazırlayan.
Evet, Hrant için, adalet için on bir
yıldır orada arkadaşlarımız, dostlarımız
bizimle beraber duruyorlar, durmaya devam edecekler ve biz de biliyoruz ki
adalet gerçekleşmeyecek, iktidarınız sayesinde gerçekleşmeyecek
ama bir gün mutlaka bu adaleti gerçekleştireceğiz, buna
inanıyoruz ve inancımız tamdır, hiçbir zaman da eksilmedi.
Kardeşimiz için de Hrant için de adalet mücadelemiz devam edecek.
Katillere, zalimlere inat, buradayız Hrant, buradayız, Meclisteyiz,
buradayız
(X)
(CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları
başında bizleri izleyen aziz Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin başında Hrant Dink cinayeti
bir devlet organizasyonudur. tabirini kabul etmemiz mümkün değildir,
eninde sonunda bu cinayet aydınlanacaktır.
Türkiye bir imparatorluk bakiyesidir. Yüce
Atatürkün bize emanet ettiği Türk milliyetçiliği fikri bu ülkede
yaşayan herkesi kapsar, birileri kendilerini ayrıştırmaya
çalışmaya devam etse de bu böyledir. Bizim milliyetçiliğimiz
kültüre dayalı olduğu için ırkçılığı,
demokrasiye dayandığı için faşizmi reddeder.
Değerli milletvekilleri, Hrant Dink cinayetiyle
ilgili yargı sürecinin devam ettiğini herkese hatırlatmak
istiyorum. Anayasamızın 138inci maddesi açıktır,
yargı sürecinde yapılacak değerlendirmelerin
sınırlı olması gerekmektedir. Yaşanan olayların arkasında
hangi güçlerin olduğu yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır.
FETÖ/PDYnin o dönemde yaşanan olaylara dahli yavaş yavaş
aydınlanmaktadır. Geciken adaletin adalet
olmadığını biz de bilmekteyiz ancak
unutulmamalıdır ki Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu süreçten
en çok etkilenen kurumlardan biri de yargı ve istihbarat
teşkilatlarıdır. Dolayısıyla, kendisini hainlerden
temizleyen bağımsız Türk yargısının, Hrant Dink
cinayeti başta olmak üzere benzer birçok davayı en kısa zamanda
karara bağlayacağına inancımız tamdır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, FETÖ, PKK,
DHKP-C, DEAŞ gibi birçok terör örgütüyle aynı anda mücadele
etmektedir. Tüm bunların yanında bu terör örgütlerinin ardındaki
küresel güçlerin artık kartlarını açık
oynadığı da ortadadır. Dolayısıyla, Türk devletinin
aleni bir şekilde hedefe konulduğu bir ortamda, Türk milletinin güven
kaynağı, Türk devletinin teminatı her zaman olduğu gibi
bugün de Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçileridir.
Diğer yandan, dün köpeksiz köyde değneksiz
gezenlerin, kendi fikirlerinin dışındaki fikirleri faşizan
bir zihniyetle yok sayanların, askerimizi, polisimizi ve yediden
yetmişe masum vatandaşlarımızı şehit eden eli
kanlı teröristlere söz söyleyemeyenlerin, bugün TV kanallarında bu
katillere teşekkür edilmesi gerektiğini hadsizce ifade edenlerin,
nasihat edenlerin, her dönemde olduğu gibi, Türk milletinin ve devletinin
teminatı olan Türk milliyetçilerini karalama girişimi de sonuç
vermeyecektir. Bazı yazılı ve görsel medya organlarında
toplum mühendisliği yaptığını sanan satılık
kalemlerin ve medya maymunlarının, ucuz algı operasyonlarıyla,
Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçilerini farklı bir yapı
gibi gösterme çabası içinde olduğunu, Kürt kökenli
vatandaşlarımız ile Milliyetçi Hareket Partisi arasına set
çekme gayreti içinde olduklarını görmekteyiz; esasen bu beyhude bir
çabadır. Doğrusu, bu kirli düşünceler bu şahsiyetlerin
bilinçaltına yerleşmiş faşist zihniyetlerin ürünüdür.
Gerçek ise Türk milliyetçiliği kavramının
kucaklayıcı bir milliyetçilik anlayışı olduğu ve
Türk devletinin ve milletinin geleceğinin teminatı olduğudur.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Yılmaz Tunça aittir.
Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisinin
aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
HDP grup önerisi, Hrant Dink cinayetinde adaletin
tecelli etmesi ve bu cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber
araştırılması, cinayete yol veren karanlık
yapının ortaya çıkarılmasıyla benzer cinayetlerin
yaşanmaması amacıyla bir araştırma komisyonu
kurulması talebini içeriyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Hrant Dink
19 Ocak 2007 tarihinde menfur bir saldırı neticesinde vefat etti ve
ondan sonra devam eden soruşturmalar oldu, ardından kovuşturma
başladı, davalar açıldı ve uzun süren bir yargı süreciyle
karşı karşıya kaldık. Ancak davanın seyrinin özellikle
17-25 Aralık yargı darbesinden sonra, yargının içerisindeki
ve Emniyet içerisindeki illegal yapının ortaya çıkmasından
sonra değiştiğini de hep beraber görüyoruz ve hazırlanan
üçüncü iddianameyle beraber davadaki sürecin
hızlandığını söylemek de artık mümkün; cinayetin
FETÖyle bağlantısına dair delillerin ortaya
çıktığını iddianameyi okuduğumuz zaman artık
anlıyoruz.
İddianamede özellikle şundan bahsediliyor:
Dink cinayetini gerçekleştiren bazı kamu görevlilerinin eylemi
başından sonuna kadar planlayıp icrasının yolunu
açtıkları ve denetledikleri, cinayetin işlenmesine nezaret
ettikleri, potansiyel şüphelileri ve eylemi gerçekleştirenleri
bildikleri hâlde, FETÖ/PDY amaçları doğrultusunda Dinkin
öldürülmesini engellemedikleri, aksine, suça iştirak ettikleri
belirtiliyor. Bu davada, özellikle üçüncü iddianameyle beraber, FETÖ
elebaşı ve örgütün iltisaklı olduğu tespit edilen üyeler
ile dönemin jandarma görevlilerinin ve gazetecilerin de aralarında
bulunduğu 28i tutuklu, 8inin yakalaması olan 51 şüpheli
şu anda yargılanıyor ve İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinde devam eden davanın duruşmaları da 29-30 Ocak, 1-2
Şubat tarihlerine sıralı olarak ertelenmiş durumda. Dava da
en kısa süre içerisinde sonuçlanacak ve adalet de tecelli edecek.
Özellikle şunu ifade edelim: Devletin katil
geleneği ifadesi çok doğru olmayan bir ifade. Eğer devlet
içerisinde çöreklenen illegal yapılar varsa yine bu illegal
yapıların hukuk içerisinde, zaman içerisinde nasıl ortaya
çıkarıldığını ve hukuk önünde hesap verdiklerini
unutmamak gerekiyor.
Devam eden bir dava var ve hızlanan bir dava
var; Anayasa 138 de ortada, devam eden davayla ilgili bir araştırma
komisyonu kurulması da İç Tüzük gereği mümkün değil. Bu
nedenle, önergenin aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Yıldırım, 60a
göre
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
tedbir alınmaz, ülke demokratikleştirilmez, hukukun üstünlüğü
egemen kılınmazsa devlet yapısı içinde çöreklenerek
çetevari cinayetler ve katliamlar yapabilecek çeşitli çeteler
olabileceğine ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, hatibimiz sunumunu yapmadan önce,
İç Tüzük 60a göre ben yerimden söz aldığımda da ifade
ettim; işte, devletin cinayet işleme hâli ya da katliam yapma
hâlini ifade ederken
Devlet soyut bir kavram, neyle vücuda gelir?
İktidarla, muhalefetle, bürokrasiyle, kurumlarıyla vücuda gelir.
Burada şunu göz ardı etmemeliyiz ki bugünkü siyasi iktidar için
devlet içinde çöreklenmiş olan tek çete yapısı Gülenciler
olabilir ama cumhuriyet tarihi boyunca çok farklı isimler ve
yapılarla birlikte devlet içerisinde çöreklenmelerin olduğunu bizzat
yaşayarak müşahede ettik; 90lı yıllarda
farklıydı, 2000lerde farklıydı. Eğer tedbir
alınmaz, ülke demokratikleştirilmez, hukukun üstünlüğü egemen
kılınmazsa yarın bir gün -devlet buna açık bir yapı
olduğu için- başka biri devlet içinde çöreklenerek çetevari
cinayetler ve katliamlar yapabilir diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Karar yeter
sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve
arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinde adaletin tecelli
etmesi ve bu cinayetin tüm bağlantılarıyla beraber
araştırılması, cinayete yol veren karanlık yapının
ortaya çıkarılması ile benzer cinayetlerin yaşanmaması
amacıyla 17/1/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18
Ocak 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.18
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli),
Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
51inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Sayın Bektaşoğlu, size bir dakika
süreyle söz vereceğimi söylemiştim.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun,
Ispartada askerî eğitim uçağının düşmesiyle
şehit olan hemşehri Hava Pilot Binbaşı Ümit Karamustafa ile
Hava Pilot Yüzbaşı Ali Şahin Odabaşı ve Astsubay
Kıdemli Başçavuş Ömer Kadir Arlıya Allahtan rahmet
dilediğine ve Ziraat Türkiye Kupasında çeyrek finale yükselen
Giresunsporu tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ispartada dün eğitim uçuşu
sırasında düşen askerî nakliye uçağında şehit
olan Giresunun Alucra ilçesinden hemşehrimiz Hava Pilot Binbaşı
Ümit Karamustafaya ve diğer şehitlerimize, Hava Pilot
Yüzbaşı Ali Şahin Odabaşı ve Astsubay Kıdemli
Başçavuş Ömer Kadir Arlıya Allahtan rahmet, ailelerine ve
milletimize başsağlığı diliyorum, ruhları
şad olsun.
Bu acıyla birlikte bir mutluluğumuzu
sizinle paylaşmak istiyorum. Giresunspor, Süper Ligin güçlü
takımlarından lider Başakşehiri eleyerek Ziraat Türkiye
Kupasında çeyrek finale kaldı. Çotanaklara, ilimize ve eşsiz
taraftarımıza yaşattığı gurur ve mutluluk için
çok teşekkür ediyorum. Gıpta edilecek mücadele azmi ve inancıyla
ortaya koyarak elde ettiği bu başarı nedeniyle
oyuncularımızı, teknik direktör ve yöneticilerimizi tebrik
ediyorum. İnşallah kupayı alacağız ve Süper Lig rüyamız
gerçekleştirilecek.
Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum, sağ olun
Sayın Bektaşoğlu.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler
kısmında yer alan 420, 423, 424, 436, 437, 444, 445, 448, 449, 450,
452, 453, 454, 455, 467, 468, 470, 483, 484, 496, 498, 499 ve 500 sıra
sayılı Kanun Tasarılarının yine bu kısmın 1,
2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22,
23üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
18/01/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu, 18/01/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler
kısmında yer alan 420, 423, 424, 436, 437, 444, 445, 448, 449, 450,
452, 453, 454, 455, 467, 468, 470, 483, 484, 496, 498, 499 ve 500 sıra
sayılı Kanun Tasarılarının yine bu kısmın 1,
2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22,
23üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin buna
göre teselsül ettirilmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
üzerinde ilk söz, önerisi sahibi olarak Eskişehir Milletvekili Cemal Okan
Yüksele aittir.
Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın
Yükseli derin bir sessizlik içinde dinleyelim.
Sayın Yüksel, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir)
Teşekkür ederim Değerli Başkan.
Türkiyede on beş yıldan bu yana bir yalan
rüzgârı esiyor. On beş yıl önceki Türkiyeyi tamamen bir
baskı ve yasaklar ülkesiymiş gibi anlatan bir hareket 2002de
iktidara geldi. En büyük vaadi özgürlüktü, her türlü baskının ve
yasağın sonunu getireceğini iddia ediyordu. Yasaklar ve
baskılar azalmadı, özgürlükler bir türlü gelmedi ama özgürlük, o
zamanlar hiç değilse lafta yaşıyordu. Örneğin 2012de
Devlet Bahçeli, OHAL ilan edilmesini talep ettiğinde sizler OHAL teröre
teslim olmaktır. OHAL acziyettir. OHAL terör diliyle
konuşmaktır. diye bu öneriyi reddetmiştiniz. Şimdi ise
Türkiye, tam bir buçuk yıldır OHALle idare ediliyor yani teröre
teslim edilmiş ve acz içinde bırakılmış. Gerçekten
aczi, çaresizliği gizlemek artık imkânsız.
Bir yalnız adam, aczini saklamak için her gün
her konuda konuşup duruyor, herkese dayılanıyor. Bir vakitler
diklenmeden dik durmaktan söz ederken uzun süredir dik
duramadığı için herkese diklenip duruyor. Çünkü Türkiyenin
başına daha önce akla bile gelmeyecek belalar getirdi. Sadece biz
değil, aklı başında herkes, cemaatin devleti ele geçiriyor
olduğunu söyleyip uyardığında tıpkı şimdi
yaptığı gibi her eleştiriyi ihanet, her eleştireni de düşman
ilan etti.
15 Temmuz, Erdoğanın ve vekillerinin
eseridir; her türlü uyarıya kulak tıkamalarının, Güç
bizde, o hâlde haklı olan biziz. küstahlığıyla
davranmalarının sonucudur. Suriyedeki bozgun, dünyadaki
yalnızlaşma, devletin tahrip olması, sosyal barışın
bozulması, hepsi ama hepsi sizlerin eseridir.
Yahu darbenin bile doğru dürüst
araştırılmasına engel oldunuz. Biliyorsunuz ki eğer
araştırılırsa ne tür ihmallerle, ne tür desteklerle
cemaatin nasıl sizin sayenizde palazlandığını
gizleyemeyeceksiniz. Biliyorsunuz ki her yere sızmış olan
cemaat, elbette en çok da AKPyi ele geçirmiş durumda. Eğer darbe,
gereği gibi araştırılırsa insan içine çıkamayacak
hâle geleceksiniz.
Bizler bu devleti kurmuş olan partinin
mensupları olarak bütün bunları bildiğimiz hâlde 15 Temmuz
sonrasında alınan tedbirlere destek verdik. Türkiyenin
başına getirdiğiniz felaketin biraz akıllanmış
olmanızı sağlayacağını umduk. Biraz utanması
olan herkes, olup biten yüzünden mahcubiyet hissederdi, siz de
hissetmişsinizdir diye varsaydık. Üç ay süreyle OHAL ilan ettiniz,
Bir buçuk ayda bitireceğiz. dediniz, bir buçuk yıl oldu. Bir buçuk
yıldır memleketi OHALle idare ediyorsunuz. Aslında, idare
edemiyorsunuz, acz içindesiniz. Aczinizi şımarıklıkla,
küstahlıkla, tehditle, şantajla saklamaya çalışsanız
da gizlenemiyor, görülüyor işte.
Veremeyeceğiniz hesaplar olduğu için 20
Temmuz darbesiyle ilan ettiğiniz OHALin arkasına
saklanıyorsunuz ama bu, sadece hesabı erteliyor ve büyütüyor.
İstediğiniz KHKyi çıkarın, hesap vermekten
kurtulamayacaksınız. Hesap vermemek ümidiyle memleketi
yakarsanız sadece vereceğiniz hesap daha da büyüyecek
arkadaşlar. Hesap vermekten kurtulamayacaksınız, hiçbiriniz, bir
tekiniz bile kurtulamayacaksınız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Yargıç
mısın, hâkim mi?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Çok korktuğunuz
belli.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Çok, çok!
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) Ama, bence az bile
korkuyorsunuz, korkun, daha çok korkun. Sadece Erdoğan, başbakanlar,
bakanlar falan değil, TRT Genel Müdürü, Diyanet İşleri
Başkanı gibi memurlar falan da korksun ama daha önce Mecliste her
önüne gelene parmak kaldıran, mesela, darbenin
araştırılmasını sulandıran,
sulandırılmasına seyirci kalan, şu manasız
Anayasanın geçmesine sebep olan bütün Erdoğan vekilleri her biriniz,
il başkanları, ilçe başkanları hepiniz çok korkun; Zaten
çok korkuyoruz. falan demeyin, bence korkmanız gerektiği kadar
korkmuyorsunuz.
Hiçbir zulüm düzeni sonsuza kadar sürmez. Her
kifayetsiz muhteris, her haksız, her yetersiz, sesini yükselterek, zulmü
büyüterek, korku üreterek birkaç gün daha kazanmaya çalışır ama
er ya da geç güneş doğar, haklı olan kazanır; mağlup,
zalimden hakkını her zaman alır.
Saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ortaya atılan
iddiaların tamamını reddediyoruz, değerlendirmeye gerek
görmediğimiz bir konuşma ve cümledir, dolayısıyla herhangi
bir değerlendirme yapacak değiliz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Samsun Milletvekili Erhan Usta konuşacaktır.
Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu grup önerisine ilişkin
görüşümüzü -aslında bu salı günü de gelmişti biliyorsunuz,
geçen hafta da geldi- geçen hafta, diğer Grup Başkan Vekili
arkadaşımız Erkan Bey, salı günü de ben ifade ettim;
dolayısıyla bu konu üzerinde durmayacağım.
Bu vesileyle toplumdaki bir
sıkıntıyı gündeme getirmek istiyorum: Bu paralı otoyol
ve köprü geçişleriyle ilgili bir sorun var, ciddi bir
sıkıntı. Bunun vatandaşı yaygın olarak
ilgilendiren kısmı da var ancak belki de daha fazla ve daha büyük
meblağda lojistik firmaları veya ticari araçları ilgilendiren
bir kısmı var.
Şimdi, sorun belki birçok yerde var ama
özellikle Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve bağlantı yollarında bir
sorun var. Orada -biliyorsunuz- işletici bir firma var. Bu işletici
firma, gerekli sistemi düzgün kuramadığı için araçların
HGSli olup olmadığını sistem ciddi şekilde ayırt
edemiyor ve biliyorsunuz kayıt dışı geçiş olduğu
zaman veya geçiş kayıtlı olup da daha sonra, on beş gün
içerisinde parası ödenmediği zaman cezalar 10 katına
çıkıyor yani cezalarda çok ciddi bir artış oluyor yani çok
ciddi bir ceza veriliyor; 10 kat ceza, bir de kendisi ödeniyor 11 kat olarak
ödemek durumunda kalınıyor.
Burada şimdi konuyu ben etraflıca
incelettirdim, baktığımızda aslında hakikaten büyük
ölçüde firmadan kaynaklanan sorun var. Adam geçiyor, HGSsi de var fakat
okumuyor, ceza geliyor veya diyelim ki bakiyesi kalmamış olabiliyor;
düzgün bir sorgulama sistemi kurulmamış yani borcu ödeyip
ödemediğinizi göremiyorsunuz, oradan kaynaklanan bir sorun var. Tabii, bir
tane araç değil ki firmanın belki onlarca, yüzlerce aracı var.
Dolayısıyla burada sistemden kaynaklanan, daha doğrusu firmadan
kaynaklanan nedenlerle insanlar ceza vermek durumunda kalıyor.
Yani, bu, önemli bir konudur.
Taşımacılığın özellikle kara yolu üzerinden
yapıldığını, ağır yük
taşımalarını da düşünürsek firmaları da zora
sokacak, maliyetleri artıracak bir husustur yani bu işin, ülkenin
rekabet gücünü etkilemeye kadar gidecek bir yanı var. Tabii, burada 10 kat
cezanın da 6 katı, daha doğrusu cezanın yüzde 60ı
idareye, Karayollarına, hazineye yatırılıyor, yüzde 40ı
firmada kalıyor; bu da enteresan bir şey. Yani ceza niye firmada
kalsın? Geçiş ücretini firmanın alması normal. Tabii, o
zaman yani yüzde birkaç oranı olan bir şeyi yani 4 kat cezayı
firmaya bıraktığınız zaman, burada firma sistem de
kurmaz, milletin canını da yakar.
Bu işin üzerine gitmek lazım. Bu,
sıkıntılı bir iş hâline gelmiştir. Burada bir
defa cezanın tamamının devlete kalması lazım. Bu
cezanın da daha makul seviyeye getirilmesi lazım, özellikle ticari
araçlarda. Yani siz bankaya paranızı zamanında
yatırmadığınız zaman size 10 kat ceza mı geliyor?
Bunun bir cezası vardır, makul bir cezası vardır. O hâle
bunu getirmek lazım. Burada da bu sıkıntıyı bu anlamda
çözmek lazım.
Şimdi, yeni bir sistem kurdukları ifade
ediliyor, ne kadar çalışacağına bakacağız. Geriye
doğru olan sorunları da çözecek bir tedbirin Hükûmet tarafından
alınmasının bir zaruret olduğunu düşünüyorum. Çok
ciddi borcu olan firmalar var. Bunlara kolaylık getirmek lazım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Usta.
Önerge üzerinde son söz, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamana aittir.
Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bugün olağanüstü hâlin
uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi Meclis gündemine
gelecek. 15 Temmuz sonrası üç aylığına ve bir defaya mahsus
olmak üzere devlete karşı ilan edilen olağanüstü hâl tam on
sekiz aydır halka karşı en şiddetli şekilde
uygulanıyor ve âdeta Anayasa rafa kaldırılmış durumda.
Olağanüstü hâlin ilanından bu tarafa yaklaşık 30 kanun
hükmünde kararname yayımlandı ve bu 30 civarındaki kanun
hükmündeki kararnamenin ancak 5-6 tanesi Meclisin denetimine sunuldu. Oysa
Anayasanın 121 ve 122nci maddeleri, olağanüstü hâl süresince
çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin mutlaka bir aylık
süreler içerisinde Meclis denetimine açılması gerektiğini çok
açık ve emredici kural olarak koymuştur.
Yine İç Tüzükün 128inci maddesi, emredici bir
kuraldır ve yirmi gün içerisinde komisyonlarda sonuçlanmayan kanun
hükmünde kararnamelerin doğrudan Meclis gündemine alınması ve
Meclis denetiminden geçirilmesi gerektiğini söylüyor. Ama bakıyoruz
AKP iktidarı ne yapıyor? İç Tüzükün 49uncu maddesinin
arkasına sığınarak bir türlü bu kanun hükmünde
kararnameleri Meclis gündemine getirmiyor.
Aramızda hukukçu arkadaşlar var, anayasa
hukukuna hâkim olan arkadaşlarımız var. Buradan açıkça
söylüyorum, halkımız bilmeli, bir aylık süreler içerisinde
Meclis denetiminden geçmeyen, Meclis onayından geçmeyen kanun hükmünde
kararnamelerin tümü yok hükmündedir ve bugüne kadar bu kanun hükmünde kararnamelere
bağlı yapılan tüm işlemler hukuka aykırıdır,
Anayasaya aykırıdır. Dolayısıyla AKP iktidarı,
Anayasayı rafa kaldırmış, Anayasanın yerine kanun
hükmünde kararnameler anayasasını bu halka
dayatmıştır.
Bu nedenledir 2.600ü aşkın dernek, sivil
toplum kuruluşu kapatılmış yüzlerce hatta binlerce
aydın, gazeteci, entelektüel, akademisyen cezaevlerine
tıkılmış. FETÖye karşı ilan edilen
olağanüstü hâl tamı tamına demokratlara, sosyal demokratlara,
ilericilere, aydınlara yönelik ve AKPye muhalif bütün kitlelere yönelik
bir rejime dönüşmüş durumda. AKP ve sarayın halka
dayattığı tek şey vardır Ya AKP ve saraya biat
edeceksiniz -orta yol yok ya biat edeceksiniz- ya sizi yok ederim, cezaevlerine
tıkarım, ekonomik ve sosyal hayattan dışlarım.
pozisyonu içinde ve böyle bir politikayı halkın
karşısına koymuştur.
Bu nedenle bir kez daha özellikle
Başkanlık Divanının İç Tüzükün 50nci maddesi
gereği emredici kural olan kanun hükmünde kararnameleri Meclis gündemine
getirmesini bekliyoruz.
Saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma günleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ve 18 Ocak 2018
Perşembe günkü birleşiminde Anayasanın 120'nci maddesi ile 2935
sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 3'üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendine göre ülke genelinde devam etmekte olan
olağanüstü hâlin uzatılması hakkında Başbakanlık
tezkeresinin görüşülmesine ilişkin önerisi
18/1/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu, 18/1/2018 Perşembe
günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mehmet
Muş
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan
510, 361, 477, 108, 105 ve 150 sıra sayılı kanun
tasarılarının sırasıyla bu kısmın 1, 4, 5, 6,
7 ve 8inci sıralarına alınması ve bu kısımda
bulunan işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi.
Genel Kurulun;
18 Ocak 2018 Perşembe günkü (bugün)
birleşiminde Anayasanın 120'nci maddesi ile 2935 sayılı
Olağanüstü Hal Kanunu'nun 3'üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendine göre ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü
hâlin uzatılması hakkında Başbakanlık Tezkeresinin
görüşülmesi ve bu tezkerenin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar;
Bu birleşimde tamamlanamaması hâlinde
haftalık çalışma günlerinin dışında 19/01/2018
Cuma günü saat 14.00'te toplanarak, bu birleşimde gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmındaki işlerin görüşülmesi ve bu birleşimde 510
sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, çalışmalarına
devam etmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Öneriye geçmeden önce, Sayın
Kerestecioğlu, sisteme girmişsiniz; 60a göre size bir söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son
beş aylık dönemde görülen 115 çocuk hamile vakasına ve Mecliste
hâlâ bir çocuk hakları daimî komisyonu kurulmamış olmasına
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, olağanüstü hâle geçeceksiniz ama
olağanüstü bir hâl var gerçekten. Bu konuda bir söz söylemeden
geçemeyeceğim; o nedenle ifade etmek istedim, bunun için söz aldım.
Biliyorsunuz, bir hastanede ve beş aylık
bir süre içinde 18 yaş altında tam 115 çocuğun muayene
edildiği ortaya çıktı; bu çocukların 38i 15
yaşın altında ve 39unun da özellikle Suriyeli çocuklar
olduğu tespit edildi. Yani gebelik nedeniyle başvurdu bu çocuklar.
Çocuklar ve gebelik tabii, gerçekten yan yana gelmemesi gereken sözler ama
bu olay, o hastanede görevini yapan onurlu bir sosyal hizmet
uzmanının bir çocuğun kaydının yapılmadığını
ortaya çıkarmasıyla, bunu fark etmesiyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın; açalım
arkadaşlar mikrofonu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Kesmezseniz, bundan başka söz almayacağım ama
bu konuyu gerçekten ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, buyurun; tamam kesmeyelim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) O uzmanın bir çocuğun kaydının
yapılmadığını fark etmesiyle ortaya çıktı.
Geriye dönük incelemeyle 115 çocuk tespit etti ve hastane yönetimi de sessiz
kalınca sosyal çalışmacı, Başsavcılığa
ihbarda bulundu. Savcılık soruşturma izni istedi ama Valilik
bunu reddetti ve bu sürede de sosyal çalışmacı, iki kere sürgün
edildi Sayın Başkan.
Yani, artık gerçekten yeter demek istiyoruz ve
buna -yani, böyle sözler kullanmayı çok sevmem ama- alçaklık demek
istiyorum, bunun alçaklıktan öte bir ifadesi gerçekten yok. Hiçbirimiz,
kendi çocuklarımız için asla
yakıştırmayacağımız şeyleri
başkalarının çocuklarına
yakıştıramayız.
Biz, Çocuk İstismarını Önleme
Komisyonunda muhalefet şerhi hazırladık, tüm bu
çabalarımızın hiçbir sonucunu alamadık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Kesmeyelim.
Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Hâlâ bu Mecliste bir çocuk hakları daimî komisyonu
kurulmadı.
Aynen o muhalefet şerhinde şunu
söylüyorduk: Çocuklarla çalışan meslek gruplarından
personellerin, bildirim yükümlülüğü konusunda bilgi sahibi olması çok
önemlidir ancak bildirim yükümlülüğünün farkında olsa bile bu tür
personellerin zaman zaman korktukları veya çekindiklerine, bildirimde
bulunmadıklarına tanık oluyoruz. Bu nedenle, çocuğa
karşı her türlü şiddet vakasını bildiren başta
kamu personelleri olmak üzere her bireyin korunması gerekmektedir. Devlet
görevlilerinin, istismarı bildirmemelerinin ardındaki nedenleri
tespit etmeden çözüm önerileri bulunamaz. Ama bugün bir arpa boyu bile yol
katetmediğimizi görüyoruz. Hakikaten bununla ilgili bütünlüklü bir
politikanın uygulanması gerekiyor.
Sayın Başkan, özellikle sizden bir talebim
var: Lütfen, bakanları arayın ve davet edin. Bu durum bir hastaneye
özgü müdür? Her hastanede böyle binlerce çocuk istismarı vakası
yaşanmakta mıdır? Hastane yönetimiyle ilgili soruşturma
başlatıldı mı? Soruşturmayı engelleyen
İstanbul Valisiyle görüşmüşler mi? Soru önergeleriyle defalarca
sorduk, yanıt alamadık. Bu ülkede kaç çocuk istismara uğruyor,
çocukların kaçı seks ticaretinde kullanılıyor? Çünkü
işin bir de bu yanı var. Biz bunu buradan ifade ettiğimizde
Yalan söylüyorsunuz. diyordu Hükûmet yetkilileri. Kaçı Suriyeli bu
çocukların? Derhâl kamuoyunu bu konuda bilgilendirin. Bunun
olağanüstü hâl görevi olduğunu söylüyoruz. Şu anda o güvenlik
müvenlik gerekçeleriyle uzatılmak istenen OHAL var ya, asıl
olağanüstü hâl bu.
Ben son olarak -bitiriyorum- şunu söylemek isterim:
Dün gece bitirdiğim Zülfü Livanelinin Kardeşimin Hikâyesi
kitabında şöyle bir cümle vardı: Herkes, öldükten sonra
bedeninin çürüyeceğiyle ilgileniyor ve bununla ilgili bir endişe
içerisinde ama ruh, bedenden çok daha çabuk çürüyor ve kimse bununla ilgili
değil. Şu anda bir ruh çürümesi, ahlak, vicdan çürümesi
yaşıyoruz.
Teşekkür ederim anlayışınız
için.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma günleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ve 18 Ocak 2018
Perşembe günkü birleşiminde Anayasanın 120'nci maddesi ile 2935
sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 3'üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendine göre ülke genelinde devam etmekte olan
olağanüstü hâlin uzatılması hakkında Başbakanlık
tezkeresinin görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi üzerinde öneri sahibi olarak Kırıkkale Milletvekili
Sayın Ramazan Can konuşacaktır.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Siz bu konuyla ilgili bir şey söyleyin yani. Bu konuyla
ilgili bir şey söyleyin, söyleyin ama.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizde gündemin 510 sıra
sayılı yani Çin Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında, 361 sıra
sayılı yine Çin Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında, 477 sıra
sayılı Katar Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında, 108 sıra
sayılı Tunus Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında ve 105 sıra
sayılı yine Tunus Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında, 150
sıra sayılı Lübnan Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasındaki
uluslararası sözleşmelerin, bu kısmın 1, 4, 5, 6, 7 ve
8inci sıralarına alınmasını öneriyoruz.
Bugün itibarıyla Başbakanlık
olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin tezkeresinin bitimine
kadar Genel Kurulun çalışmasını öneriyoruz. Bugün bitmesi
hâlinde kapanmasını, görüşmelerin tamamlanmaması hâlinde
yarın, cuma günü 14.00te Genel Kurulun toplanarak gündemin diğer
işlerinde kalan kısımların da görüşülerek
tamamlanmasını öneriyoruz.
Grup önerimize desteklerinizi bekliyor, hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Rekorunu kırdın,
bir dakikayı geçti.
BAŞKAN Öneri üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaş konuşacaktır.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, iktidarın grup önerisi, her zaman
olduğu gibi kendi programları, kendi uçuşları, kendi
ziyaretlerine göre düzenlenmiş, önümüze gelmiş, biterse bitecek,
bitmezse yarın devam edeceğiz; işin özeti bu. Bu Mecliste
iktidar partisi dışında, muhalefet yok, muhalefetin talepleri
yok, muhalefetin söyledikleri hiçbir şekilde yer almıyor ve bugün
OHAL getirilecek, bunu biliyoruz.
Bir kere biz OHALe kökten karşıyız,
OHALe şu anda Türkiye ihtiyaç duymuyor. OHAL, Hükûmetin sadece kendi
ajandasındaki işleri tamamlama, 2019a hazırlık yapma ve
2019da en kısa yoldan hangi hukuksuzlukları yürürlüğe koyarak
ben başkanlık seçimini alırım? demesinin başka bir
meali aslında.
Şimdi, OHAL nasıl uzatılıyor?
AKP Genel Başkanının, Erdoğanın kontrolündeki Millî
Güvenlik Kurulu tavsiye ediyor. Yine Erdoğanın yine yönettiği,
kontrol ettiği, sözünün tek söz olduğu Bakanlar Kurulu tekrar karar
veriyor, Meclise geliyor, Mecliste de muhalefetin muhalefeti sonucu
değiştiremiyor, yine iktidar partisi oylarıyla, AKP
milletvekillerinin oylarıyla, yine Erdoğanın kontrolündeki
oylarla OHAL uzatılıyor, aslında özeti bu. Çok uzun
anlatabilirim ama bir kişi karar veriyor, diğer oylamalarda Millî
Güvenlik Kurulu, Bakanlar Kurulu ve Meclise kadar bu silsile işliyor.
OHAL, Türkiyede yurttaşlar için hayatı
cehenneme çevirdi. OHAL, OHAL amacı dışında her konuda
kullanılabilir bir enstrümana dönüştü. OHAL, şu anda FETÖyle
mücadele adı altında yürütülen -kisvesi o, maskesi o- ama
içeriğinde kış lastiklerinden ihraçlara, ihraçlardan evlilik
programlarına, evlilik programlarından taşeron düzenlemesine,
taşeron düzenlemesinden yargıya ilişkin düzenlemelere,
Anayasayı değiştirmeye, kanunları değiştirmeye
her konuda o kadar kullanışlı bir hâle getirildi ki, hâlbuki
Anayasa, OHALin amacı dışında KHKler
çıkarılamayacağını çok net bir şekilde ifade
ediyor. Şu anda önümüze gelecek olan OHAL ve bu gündem önerisi de
başlı başına OHALi devam ettirmenin aracı olması
dışında hiçbir meseleye hizmet etmiyor. OHAL, kesinlikle
iktidarın iktidar edebilmesinin maşası hâline gelmiştir ve
biz Halkların Demokratik Partisi olarak, Türkiye
yurttaşlarının kesinlikle OHALe ihtiyacının
olmadığını ve kesinlikle gündemde olmasının da
Türkiyeyi daha fazla karanlığa, hukuksuzluğa,
haksızlığa sürüklediğini tekrar ifade etmek istiyoruz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneri üzerinde son konuşma, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutana aittir.
Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Olağanüstü hâlin üç ay uzatılmasına
ilişkin biraz sonra Başbakanlık tezkeresi gelecek ama nasıl
bir fiilî ve hukuki durumla karşı karşıyayız, kendi
seçim bölgeme ilişkin bir çarpıcı örneği sizlerin
dinlemesini istiyorum değerli arkadaşlarım. 12 Ocak tarihinde
Artvinde Barış Atay tarafından sergilenen Sadece Diktatör
adlı oyunun oynanmasına ilişkin olarak Valiliğe bir
başvuru yapılıyor değerli arkadaşlarım. Artvin
Valiliği Vali Yardımcısı Adem Başoğlu, bu oyunun
oynanmasında -oyunun metnini de veriyorlar- herhangi bir sakınca
görmüyor, diyor ki: Bu oyun Artvinde oynanabilir. Değerli arkadaşlarım,
yazı burada ve gerekli izinler alınıyor. Hemen arkasından
bu oyunu getiren Halkevleri, oyunun oynanması için özel idareye ait olan
salona başvuruyor, diyor ki: Ben bu salonda oyunu oynatacağım.
diye.
Değerli arkadaşlarım aramızda
eski valiler var, sordum Oyunun içeriğine ilişkin yasaklama yetkisi
kimdedir? diye, ben de hukukçu olarak merak ettim. İl özel idaresi genel
sekreterinin böyle bir yetkisi yok değerli arkadaşlarım, sadece
valinin var ama il özel idaresi salonu vermiyor, diyor ki: Ben de inceledim
bana göre uygun değildir. Aslında olayın gerçeği şu:
Vali önce altına imza atıyor, sonra oyunun adından korkuyor.
Korkuyor, diyor ki: Sadece Diktatör acaba bir yere, bana dokunabilir mi,
beni görevden alabilirler mi? diye. Ne yapması lazım? İl
özel idaresinin müdürünü telefonla arıyor, diyor ki: Ben bir hata
yaptım, bu oyunu oynatma; ben yanarım, beni yakarlar.
Bu durumda da
Halkevleri, Rize idare mahkemesine başvuruyor -hâlen diyorum, bu ülkede
hâkimler var- Rize idare mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı veriyor,
diyor ki: Artvinde bu saatte bu oyun oynanmalıdır. Devletin bütün
kolluk güçlerini sinema salonunun kapısına yıktılar, oyunu
oynatmadılar değerli arkadaşlarım, yürütmeyi durdurma
kararına rağmen. Yürütmeyi durdurma kararı çıktıktan
bir süre sonra, valilik bu sefer, ilk başta almış olduğu
karardan dönüyor, diyor ki: Barış Atayın Sadece Diktatör
oyununu komple yasaklıyorum.
Burada geçen gün
Sayın Başkan Ayşe Nur Bahçekapılıya bunu
söylemiştim, İçişleri Bakanına ilettiler.
İçişleri Bakanına iletilince Türkiyede 40 binden fazla
kişinin izlediği, 160a yakın temsilin yapılmış
olduğu oyunu Sayın Bakan veya Müsteşarı talimat vererek
Türkiyede birçok ilde durdurdu değerli arkadaşlarım. Bu mu
olağanüstü hâl, bu mu özgürlükler, bu mu demokrasi? Bir tiyatro oyununun
seyredilmesinden, bir tiyatro oyununun izlenmesinden korkan bir siyasi
anlayış, ülkeye demokrasiyi ve özgürlükleri getirebilir mi
değerli arkadaşlarım?
Benim seçim bölgemde
-bütün bunları da bırakın- Sayın Vali tarafından o üç
ayın dışında bir aylık periyotlar hâlinde uygulanan
ayrı bir yasak var: Toplantı yasak, gösteri yasak, 2911e göre
olması gereken bütün düzenlemeler yasak. Niye? Çünkü bir iş
adamı bir kenti teslim aldı değerli arkadaşlarım, bir
iş adamına bir kenti teslim ettiniz. O iş adamının
madeninin kapısında Mustafa Kemalin askerlerini bekletiyorsunuz.
Size söyleyeceğim bir söz yok, pes diyorum, başka bir şey
demiyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:15.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli),
Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
51inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince Anayasanın
121inci maddesine göre verilmiş olan Başbakanlık tezkeresinin
görüşmelerine başlıyoruz.
Şimdi tezkereyi okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan
edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca
devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00den
geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1392)
17/1/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve
1116 sayılı Kararı ile ülke genelinde ilan edilen ve 17/10/2017
tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan
olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere
üç ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine
arzı Bakanlar Kurulunca 17/1/2018 tarihinde
kararlaştırılmıştır.
Gereğini arz ederim.
Binali
Yıldırım
Başbakan
BAŞKAN Hükûmet? Yerinde.
Tezkere üzerinde gruplar adına ilk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Muharrem
Erkeke aittir.
Buyurun Sayın Erkek. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM ERKEK (Çanakkale) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHALin
uzatılmasına ilişkin tezkere üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, dün Ispartada elim
bir kaza sonucunda kaybettiğimiz 3 askerimize Allahtan rahmet diliyorum,
şehitlerimizin ailelerine sabır diliyorum; milletimizin
başı sağ olsun.
Değerli milletvekilleri, bugün iktidar partisi
çoğunluk partisi. AK PARTİ ve MHPnin oylarıyla OHAL rejimi
6ncı kez uzatılacak. Kırk beş günde bitireceğiz.
dediğiniz OHAL için bugün tekrar oy kullanacaksınız.
Yaklaşık bir buçuk yıl oldu. OHAL rejimi demek, tam bir keyfîlik
demek. Evet, bugün AK PARTİ ve MHP olarak, anlaşılıyor ki
Keyfîliğe, hukuksuzluğa, haksızlığa,
adaletsizliğe devam. diyeceksiniz.
Değerli milletvekilleri, vatan işgal
altındayken, Millî Mücadele yıllarında dahi, kurtuluş mücadelesi
dahi Meclisle birlikte yürütüldü, Meclisin iradesi egemendi. Tüm yetkiler 1921
Anayasasıyla Mecliste toplanmıştı -yasama, yürütme,
yargı erkleri- Meclis hükûmeti sistemi vardı ve mücadele,
kurtuluş mücadelesi, Millî Mücadele Meclisle birlikte yürütülüyor, tüm
kararlar Meclisten çıkıyor, tüm tartışmalar Mecliste
yapılıyordu. Şimdi siz, Türkiye Büyük Millet Meclisini tamamen
devre dışı bırakan OHAL'e bugün yine devam diyeceksiniz
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. yazan bu Mecliste
egemenliğin gasbedilmesine herhâlde bir kez daha onay vereceksiniz.
Değerli milletvekilleri, OHAL, anayasal düzeni
korumak için ilan edildi, anayasal düzeni korumak için. OHAL KHKleri,
olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri istisnai kararnameler olmak
zorundadır yani OHALin gerekli kıldığı konularda,
OHAL'in temel amacıyla ilgili konularda istisnai olarak
çıkarılmak zorundadır. OHAL KHKleriyle kanunları
değiştiremezsiniz, OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle genel,
düzenleyici, kalıcı işlemler, hükümler tesis edemezsiniz çünkü
OHAL bittiğinde, OHAL KHKleri ortadan kalkar. Anayasa hukukçuları
bunu çok iyi bilir. Ama siz ne yapıyorsunuz? Siz, OHAL'in sebep
olduğu nedenler dışında -OHAL'in temel amacı FETÖyle
mücadeleydi ama bu temel amacın dışında- OHAL'in gerekli
kılmadığı konuları da, daha doğrusu her konuyu;
ekonomiden millî savunmaya, eğitimden sağlığa,
Danıştaydan Yargıtaya, Varlık Fonundan taşeron
işçilerin kadrolarına kadar her konuyu OHAL KHKleriyle
düzenliyorsunuz ve Anayasa Mahkemesi de maalesef bu tabloyu seyrediyor. 31
olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi çıkarıldı,
bunların yalnızca 5i Meclise geldi, yalnızca 5i. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, millî egemenlik tamamen devre dışı.
Meclis Başkanlığı ve Meclisteki
iktidar çoğunluğu, bilerek ve açıkça Anayasa'yı ve İç
Tüzük'ü ihlal ediyor. Anayasa'nın 121inci maddesinin son
fıkrasını ve İç Tüzükümüzün 128inci maddesini lütfen
herkes bir daha okusun, bir daha okusun. Olağanüstü hâl KHKleri Resmî
Gazetede yayınlandığı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin
onayına sunulmak zorunda. Bu onayın da nasıl
yapılacağı İç Tüzükte belirlenmiş: Resmî Gazetede
yayınlandığı günden itibaren ivedilikle otuz gün içinde,
diğer tüm işlerden önce, diğer tüm olağan kararnamelerden,
kanun tasarı ve tekliflerinden önce Mecliste görüşülüp karara
bağlanması zorunluluğu var. Evet, Anayasa ve İç Tüzük öyle
diyor: Otuz gün içinde görüşülür ve karara bağlanır.
Sayın Meclis Başkan Vekili Biz gündeme alıp görevimizi
yapıyoruz." diyor. İç Tüzükün 128inci maddesinin ikinci
fıkrasına atıf yapıyor. Peki, birinci fıkra amir hüküm
değil mi? birinci fıkra ile ikinci fıkrayı birlikte
değerlendirdiğinizde çok açık bir şekilde Anayasanın
ihlal edildiğini, İç Tüzükün ihlal edildiğini göreceksiniz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi yani millî irade olağanüstü hâl kanun
hükmünde kararnamelerini değiştirerek de kabul edebilir, ret de
edebilir, aynen onaylayabilir de ve bunların otuz gün içinde olması
lazım. Peki, olmadığı zaman ne olur? Ve şu anda
Türkiye aslında hukuken yok hükmündeki KHKlerle yönetiliyor.
Şöyle bir tabloyla karşı
karşıyayız: 16 Nisan 2017de kötü niyetli Anayasa
değişikliklerinin YSKnin da açıkça kanuna aykırı
kararıyla şeklen yürürlüğe sokulmasından sonra -ki OHAL
rejiminde gerçekleştirilen bu Anayasa değişikliklerinin
meşruiyeti her zaman tartışılacaktır- bu
referandumdaki evetten sonra zaten egemenlik şahsileşti. Bir
kişi, AK PARTİ Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı
Erdoğan, Anayasada zorunluluk olmamasına rağmen partisinin
Genel Başkanı olmayı da tercih etti ve böylece demokrasiye de
ağır bir darbe vurdu çünkü hem yürütmenin başı hem
yasamanın başı, doğal olarak yargıyı da ele
geçirdi. Bir kişi kanun hükmünde kararnameleri çıkartıyor. Kanun
hükmünde kararnameler sarayda düzenleniyor, sarayda hazırlanıyor. Tam
bir saray rejimi hâkim. Bu kararnameler Meclis Genel Kurulunda
onaylanmıyor, denetlenemiyor, tartışılamıyor; Anayasa
Mahkemesi de denetleyemiyor. Anayasa Mahkemesi, Resmî Gazetede OHAL KHKsi
yayınlandığında onun başlığına
bakıyor, olağanüstü hâl kararnamesiyse, o başlık
yazıyorsa Ben denetleyemem. diyor şeklî bir bakış
açısıyla, hâlbuki içeriğine bakmak zorunda. İçeriğine
baktığı zaman, OHAL KHKsi adını alan birçok
kararnamenin aslında olağan dönem KHKsi olduğunu görecek ve
denetleyecek. Ve bu Anayasa Mahkemesi, maalesef, bu tabloyu seyrettiği
için şimdi kendi kararlarının da tanınmadığı
bir tabloyla karşı karşıya kaldı. Ve kararnameleri
çıkaran, ülkeyi, devleti tek başına yöneten -bu kararnamelerin
denetlenmediği- kişi, mevcut Anayasaya göre de sorumsuz, sorumsuz
Dünyada bugüne kadar örneği görülmemiş bir sistemle karşı
karşıyayız.
Son geldiğimiz noktada, ülkemizde iki yerel
mahkeme, iki ağır ceza mahkemesi Anayasa Mahkemesi
kararlarını tanımadığını açıklayarak
aslında Anayasa Mahkemesini fiilen kapattı. Anayasa Mahkemesi
artık Türkiyede fiilen kapanmıştır ve Türkiye Cumhuriyeti
devleti üzülerek ifade ediyorum- artık bir hukuk devleti değildir.
İşte bunun sorumlusu, saray rejimi ve OHAL rejimidir. Ve bugün siz, maalesef,
bu OHAL rejimine bir kez daha devam diyeceksiniz.
Sıkıştığınızda
Fransa dediniz, Fransadaki OHALi örnek gösterdiniz, aslında arada çok
büyük farklar var. Fransadaki OHALde kararname çıkarma yetkisi yok
yürütmenin. Fransadaki OHALde idarenin tüm işlemleri yargı
denetimine tabi. Fransadaki OHALde 60 milletvekili ya da meclis
başkanı, anayasa mahkemesine başvurup OHAL
şartlarının devam edip etmediğinin tespitini her zaman
isteyebiliyor yani anayasa mahkemesinin ve yargının olağan
dönemdeki gibi denetimi devam ediyor çünkü bir hukuk devleti. Ama bizde,
Anayasa Mahkemesi, ne Anayasa Mahkemesi ne Meclis ne yargı, maalesef
Üstelik mevcut Anayasaya göre sorumluluğu olmayan bir kişi
tarafından yönetiliyoruz. Fransada 2008 yılında hâkimler savcılar
kurulundan cumhurbaşkanı ve adalet bakanının
çıktığını da,
çıkartıldığını da hatırlatalım. Bizde,
maalesef, Adalet Bakanı ve Müsteşar Hâkimler ve Savcılar
Kurulunda aynen devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, iktidar kendi
ağzıyla da söyledi. Bu hain darbe teşebbüsünü, hain darbe
girişimini -ki yöneten olarak, Hükûmet olarak hatalarınızla,
ihmallerinizle, basiretsizlikle, öngörüsüzlükle bu acılara sebep olan da
sizsiniz- Allahın bir lütfu olarak nitelediniz ve OHAL sivil darbesini
gerçekleştirdiniz. Evet, OHAL bir sivil darbedir. Türkiyenin OHALe
kesinlikle ihtiyacı yoktur. OHALe değil, acil demokrasiye
ihtiyacımız vardır. 15 Temmuz gecesi Parlamento tümüyle
Hükûmetin yanında oldu, demokrasinin yanında oldu ama siz ne
yaptınız? Parlamentoyu arkadan vurdunuz, Parlamentoyu devre
dışı bıraktınız, egemenliği bir kişinin
gasbetmesine sessiz kaldınız çoğunluk olarak ama şunu asla
unutmayın: Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. (CHP sıralarından
alkışlar) Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir ve Türkiye bugün bu
zalimlikle karşı karşıyadır.
OHAL rejiminde 115 bin kişi kamu görevlerinden
ihraç edildi, hiçbir soruşturma ve yargı denetimi olmadan; 115 bin
kişi. Doğrudan, dolaylı, potansiyel mağduriyetlerle beraber
milyonu aştı mağduriyetler; baba suçluysa anneyi de
cezalandırdınız, çocukları da
cezalandırdınız. Cezaların şahsiliği ilkesini,
dinde, ahlakta ve evrensel hukukta olan en temel ilkeyi yok ettiniz; kolektif
suç yarattınız, kolektif suç yarattınız. (CHP
sıralarından alkışlar) Baba suçluysa eşinin de
pasaportuna el koydunuz. Düşünebiliyor musunuz, çocuklarıyla birlikte
bir aileyi açlığa mahkûm etmek... İşte, bu, tam OHAL
rejiminde olabilecek bir şey. 5.822 akademisyen üniversitelerde kapı
önüne kondu; bunların içinde barış akademisyenleri de var. 148
gazete, dergi, televizyon, radyo kapatıldı. Bunların
bazıları FETÖyle iltisaklı değildi. Çocuklar için mücadele
eden, kadınlar için mücadele eden dernekleri bile kapattınız,
korktunuz. Ahmet Şık niçin cezaevinde? FETÖ kumpaslarıyla
cezaevinde yatan Ahmet Şık OHAL rejiminde niye cezaevinde? FETÖ hain
darbesi başarıya ulaşsaydı ilk tutuklanacak kişi Ahmet
Şıktı. OHALde siz de bunu başardınız. Ahmet
Şıka, Murat Sabuncuya, Akın Atalaya ve bizim milletvekilimiz
ama aynı zamanda çok değerli bir gazeteci olan Enis
Berberoğluna bu yüce kürsüden selam gönderiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Biz, Genel Başkanımız
Sayın Kemal Kılıçdaroğlunun önderliğinde dünya siyasi
tarihinin en önemli eylemini, adalet yürüyüşünü gerçekleştirirken
Enis Berberoğlu da cezaevinde Siz Yürürken Ben Yatarken
kitabını yazıyordu; hak, hukuk, adalet mücadelesine o da
cezaevinden destek veriyordu.
Pazartesi günü gerçekleştirdiğimiz OHAL
çalıştayında -tabii OHAL, adalet hepsi iç içe- değerli
hukukçu Avukat Turgut Kazan güzel bir tespitte bulundu. Descartesın ünlü
sözünü hepimiz biliriz: Düşünüyorum, o hâlde varım. Ama
gazeteciler, akademisyenler, milletvekilleri, düşünen, yazan, çizen
insanlar cezaevindeyse siz OHALde şunu başardınız:
Düşünüyorum, OHALde yokum. (CHP sıralarından
alkışlar) İşte, bunu başardınız.
OHAL rejimi nedeniyle Türkiye ilk kez 2018 Dünya
Özgürlük Raporunda özgür değil kategorisine geriledi, ilk kez. On sekiz
yıldır bu rapor her yıl açıklanıyor ve ilk kez özgür
değil kategorisindeki ülkeler arasında yer aldık. Gambiya,
Batı Afrika ülkesi, bir diktatörü seçimle gönderdiği için kısmen
özgür ülkeler kategorisine yükseldi. 195 ülkeden 88i özgür kabul ediliyor ve
maalesef, biz özgür değil kabul edilen 49 ülke içerisindeyiz.
İşte, OHAL rejimi bu. İşte OHAL bu çünkü OHAL rejimi,
demokrasinin en temel ilkelerini yıkan bir rejim. Nedir onlar? Özgür ve
adil seçimler. Anayasa değişikliği sürecinde gördük, referandum
sürecinde gördük, artık özgür ve adil bir seçimin OHALde
yapılamayacağını gördük. OHAL rejiminde
gerçekleştirilen her seçimin meşruiyeti her zaman
tartışılır. Türkiyeye bu kötülüğü yapmaya kimsenin
hakkı yok. Nedir demokrasinin ikinci temel ilkesi? Hukukun üstünlüğü.
Üçüncüsü, basın özgürlüğü. En temel ilkeleri bunlar, bunları yok
ettiniz maalesef.
Değerli milletvekilleri, OHALin temel
amacı neydi? OHALin temel amacı, FETÖ yapılanmasıyla
mücadeleydi. Zaten diğer terör örgütleriyle kırk yıldır
mücadele ediyoruz, geçmişte mücadele ettiğimiz gibi. Temel amaç
FETÖyle mücadeleydi. Peki, FETÖyle gerçek anlamda bir mücadele
gerçekleştirebiliyor musunuz? Hayır çünkü FETÖnün siyasi
ayağı ortaya çıkmadığı sürece adalet hiçbir zaman
tecelli etmeyecek.
Bakın, sizin milat kabul ettiğiniz 17-25
Aralık 2013ten sonra buradan iki kanun geçirdiniz; biri Ocak 2014te,
diğeri de 30 Aralık 2015te. 37 AK PARTİli milletvekili
tarafından Meclise sunuldu, 17-25 Aralıktan iki yıl sonra. Neydi
bu kanunlar? İşte bu kanunlarla, darbeyi gerçekleştiren FETÖcü
subayların önü açıldı, hepsi general yapıldı. Peki, bu
kanunlara imza atan milletvekilleri, bu kanunları destekleyenler; FETÖcü
subayların, onların cemaat mensubu olduğunu bile bile önünü
açanlar; bu memleketin cumhuriyete, demokrasiye bağlı
albaylarını, subaylarını erken emekliye ayırarak,
bekleme sürelerini indirerek FETÖcü subayları general yapanlar
-hatırlayın YAŞ toplantılarını, o YAŞ
toplantılarında generalliğe yükselttiklerinin hepsi 15 Temmuz
gecesi darbenin içindeydi- niçin yaptınız bunu? Üstelik 17-25
Aralıktan sonra, neden yaptınız? Peki, siz niçin
yargılanmıyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
Bu kanunları sunanların, Hükûmeti yönetenlerin hukuki, vicdani,
siyasi sorumluluğu yok mu? On binlerce insanı FETÖyle
iltisaklandırıp kamudan ihraç ettiniz ya da cezaevlerine gönderdiniz.
Peki, siz FETÖyle birlikte yürürken, yol arkadaşlığı
yaparken, içindeyken, desteklerken sizin iltisakınız yok mu,
irtibatınız yok mu? Siz niye yargılanmıyorsunuz? Siz neden
yargılanmıyorsunuz? Adalet tecelli etmez.
MURAT EMİR (Ankara) Zamanı gelince
yapacağız. Zamanı gelecek, daha dur.
MUHARREM ERKEK (Devamla) Bakın,
bağımsızlık, istiklal, istikbal, her şey adaletle
mümkündür; adaleti yıktığınız zaman devleti
yıkarsınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Yarın bu OHAL rejiminde yönetecek bir devlet de bulamazsınız,
devleti çökertirsiniz. Geçmişte devletin tüm kurumlarını FETÖye
teslim ettiniz ve bunu bilerek yaptınız -çünkü 2004 MGK
kararları bunu gösteriyor- şimdi de OHAL rejiminde maalesef, adaleti
yıkarak devleti yine siz yıkıyorsunuz. Bunu yapmayın, bunu
yapmayın, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu millî irade bunu kesinlikle
hak etmiyor.
Bakın değerli milletvekilleri, gücün
haklı çıktığı yerde adalet olmaz, güce tapanların
olduğu yerde huzur da olmaz, barış da olmaz. Egemenliği
şahsileştirip Türkiye Cumhuriyeti devletini şahıs devleti
yapmaya çalışanlar en büyük ihanet içerisindedir. Bizim demokrasiye
ihtiyacımız var, bizim acil demokrasiye, özgürlüklere ihtiyacımız
var. Niçin biliyor musunuz? Çünkü adalet, özgürlük, demokrasi, eşitlik,
aynı zamanda ekmek gibidir, su gibidir; halkın ekmeğidir,
suyudur, hayatıdır, her şeyidir.
OHAL rejiminde ekonomi ne oldu? Söz vermişti
bakanlarınız, hani ekonomik düzenlemeler OHAL KHKleriyle
yapılmayacaktı? Hani yapılmayacaktı? Başbakan söz
vermişti, hani OHALde asla Anayasa değişikliği referandumu
yapılmayacaktı? OHALe mi ihtiyacınız var, yönetemiyor
musunuz? Türkiye'yi yönetemiyor musunuz, OHALe mi ihtiyacınız var? O
zaman böyle devam edin.
Bütçe açığı, cari açık; hepsi
yükseldi OHAL rejiminde; enflasyon yükseldi, faizler yükseldi, işsizlik,
borçlanma yükseldi. Üniversite mezunu her 4 gençten 1i işsiz.
İşsizliğin, enflasyonun, faizin
Enflasyonun, faizin 2 haneli
olduğu bir ekonomi yarattınız OHALde. Halkın
ekmeğiyle, suyuyla, eşitliğiyle oynadınız.
Bakın, adalet, OHALde yok ettiğiniz
adalet, ekmek gibidir, su gibidir. Onun için Bertolt Brechtle bitirmek
istiyorum:
Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
Bakarsınız bol olur bu ekmek,
Bakarsınız kıt,
Bakarsınız doyum olmaz tadına,
Bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek, başlar açlık,
Bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk
boy atmaya.
Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yoğurulan, iyi
pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız, kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Adalet için bu tezkereye hayır
dediğimizi vurgulamak istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Yıldırım,
buyurun, İç Tüzük 60a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
olağanüstü hâlin uzatılmasıyla ilgili tezkerenin
görüşülmesi sırasında Genel Kurulda bulunan iktidar partisi
milletvekilleri ile bakanların sayısının çok az
olmasına ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Başkan, burada çok ciddi
bir konu görüşülüyor; bu ülkede, 80 milyon insanın
tamamının sosyal, siyasal, eğitim, sağlık, iş
hakkı, emek hakkı, ekmek hakkı için her şeyi tehdit eden
bir tezkere görüşülüyor. İktidar partisi sıralarındaki
sayı 30un altında, Hükûmetten ise 1 tek kişi var. Birazdan
oylamada durumu göreceğiz.
Bakın, KHKler çıkıyor bu OHALle ve
canlar yitiriliyor bu KHKler ve OHALler sayesinde. İnsanlar hayal
yolculuklarına çıkıyor Egede, hayaller batıyor, canlar
yitiriliyor.
Bu güvenlikçi politikalara, savaş
politikalarına çanak tutan bir tezkere görüşülüyor.
İşsizlik, açlık, yoksulluk, enflasyona sebep olan bir tezkere
görüşülüyor burada. Kanın akmasına, canın yitirilmesine sebep
bir tezkere görüşülüyor burada.
Bütün bunları ifade etmek isterim ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Muş) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Bitirin lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Hükûmetin, kendi
iktidarını sürdürebilmesi için kendisine bir şemsiye olarak
kullandığı OHAL ve KHKlerin tezkeresi burada görüşülüyor.
Oysa beklerdik ki
Halkımıza iktidar partisini, çoğunluk
partisini şu anlamda şikâyet ediyoruz: Muhalefetin
eleştirilerine, uyarılarına, görüşlerine, önerilerine
kendini kapatan bir iktidar partisi sizin yaşamınızı
neredeyse derdest edecek olan bir tezkerede Mecliste 30 kişiyle bile
bulunma zahmetinde bulunmuyor, tenezzül bile etmiyor, 80 milyon insana
yaşamı zehirleyen bir OHAL faşizmine karşı bu kadar duyarsız;
birazdan koşup ellerini kaldırıp indirecekler. Bu konuda iktidar
partisini, Hükûmeti halkımıza şikâyet etmek için özellikle söz
almak istedim.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan
edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca
devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00den
geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1392) (Devam)
BAŞKAN - Söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Ayhan Bilgene aittir.
Sayın Bilgen, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve belki, hani ezkaza bir
şey olur, birilerinin başına bir taş falan düşer de bu
OHAL bu kez uzatılmaz umuduyla televizyonlarının
başında bizi izleyen değerli halkımız; bundan beş
yıl öncesine kadar, Türkiye darbe anayasasından kurtulmanın
yolunu tartışıyordu. Bu çatı altında, yine, iktidar
partisinin de şu anda iktidar partisini destekleyen partinin de CHPnin de
bizim de destek olduğumuz bir komisyon kurulmuştu. Bu komisyonda,
Türkiyeyi darbe anayasasından nasıl kurtarırız, bu
anayasayı aşan, eşit, özgür, insanca ve demokratik bir hukuk
devletinde birlikte yaşamanın yolunu, yöntemini nasıl
geliştiririz, bunun için birkaç yıl süren çalışmalar
yapıldı, sivil toplum örgütlerinden öneriler toplandı. Burada
bir komisyon oluşturuldu, komisyonda 4 parti Türkiyeyi darbe
anayasasından nasıl kurtarırız, bunun
tartışmasını yaptı. Geldiğimiz noktaya bakın
ki biz şimdi kürsüye çıkıyoruz ve bu mevcut darbe
anayasasındaki azıcık kazanılmış hakları
bile uygulayın diye feryat figan size çağrıda bulunuyoruz. Bu
mevcut Anayasadaki düzenlemeleri, darbe anayasasının, Kenan Evren
anayasasının bile uygulanmayan iyi noktalarını sizlere
hatırlatmak zorunda kalıyoruz.
Değerli arkadaşlar, biraz önce ifade
edildi ama ben de bir kez daha altını çizeyim: Eğer ortada bir
sorun varsa yani bir tehdit varsa, bir tehlike varsa bu sorunu tespit etmek,
somut biçimde tarif etmek; sonra her OHAL uzatmasında ne kadar mesafe
alındı, ne kadar o sorunu çözecek irade gelişti,
kararlılıkla hareket edildi ve sorun ne kadar çözüldü, çözülemediyse
niye çözülemedi? Hangi noktalardan kaynaklı olarak OHALde tarif edilen,
OHAL ilan edilirken kabul edilen, ilan edilen gerekçeler neden ortadan
kaldırılamadı ve bir kereye mahsus değil, şimdi,
işte bir yılı geçmiş olarak bu yeniden uzatmayla toplumun
önüne, Genel Kurulun önüne getirildi? Böyle bir açıklama var mı, MGK
kararında var mı? Yok. Bakanlar Kurulu böyle bir açıklama yapma
ihtiyacı hissediyor mu? Yok. Yani biraz sonra iktidar partisi adına
yapılacak konuşmada dinleyecek miyiz? En azından, önceki uzatmalardan
bildiğimiz kadarıyla ikna edici, somut gerekçeler yine sunulmayacak.
Değerli arkadaşlar, elbette ki Anayasada
tarif edilen, bu darbe anayasasında, 12 Eylül anayasasında tarif
edilen OHAL ilan gerekçesi ve KHKlerin usulüyle ilgili düzenlemeyi yok sayabilirsiniz,
bugün bunu çok önemsemeyebilirsiniz. Yargı üzerindeki gücünüz ya da
Parlamentodaki gücünüz, medya gücünüz, ekonomik gücünüz dolayısıyla
bunları önemsemeyebilirsiniz. Ama eğer suç işlemeye bu kadar
cesur, bu kadar cüretkâr davranırsanız bir gün hesap vermek zorunda
kalırsınız. O zaman Biz bilmeden, metinleri okumadan, KHKlerin
içerisinde ne olduğunun farkına varmadan imza
atmıştık. demek de sizi kurtarmaz.
Değerli arkadaşlar, özellikle kendi
ülkesine Fransız siyasetçiler için Fransa örneğini ben de vermek
istiyorum. Fransada -benim bildiğim kadarıyla- kapatılan
televizyon yok, Türkiyede 30un üzerinde televizyon, yine 40 civarında
radyo kapatıldı, internet siteleri, gazeteler yani ayrıca çok
büyük rakamlar; OHAL nedeniyle işten atılan on binler yok. OHAL
nedeniyle tutuklanan, sonra Pardon, teknik yanlışlık
olmuş. denerek, yargılamadaki bütün mağduriyetlerin üstü
örtülen insanlar yok ama buna rağmen, Türkiyede ısrarla birileri
OHALe gerekçe olarak Fransayı gösteriyorlar, televizyon ekranlarına
çıktıklarında Fransada da OHAL var. diyorlar. Bir kere, insan
hakları açısından suimisal emsal olmaz yani bir kötü örnek
Avrupada da olsa, bir başka yerde de olsa emsal olmaz. Kaldı ki
Fransanın doğrudan doğruya somut şiddeti gerekçe göstererek
aslında OHALi ilan ettiğini hepimiz biliyoruz. Ama buna rağmen,
geçtiğimiz aylarda 2017nin sonunda bir rapor hazırlandı ve
dendi ki: Fransada OHAL güvenlik için bile bir fayda ifade etmiyor, bir anlam
ifade etmiyor. Yani artık uzatılmasının güvenlik için bile
faydası yok, bırakın hayatın diğer
alanlarını güvenlik için bile bir faydası yok. Şimdi,
Fransada güvenlik için faydası olmayan, faydası görülmeyen ve daha
fazla uzatılmak istenmeyen OHAL, Türkiye için hangi faydaları
içeriyor, hangi alanlarda, hayatın hangi noktalarında toplumu
rahatlatıyor, toplumsal yaşamı iyileştiriyor?
Bir meşhur misaldir; OHAL konusu çok dikkat
çekmiyor galiba Genel Kurulda, bari biraz misaller verelim. Ezidilerden özür
diliyorum; aslında İslamda da şeytan melektir ama Ezidiler
Melek Tavus kabul ederler. Birisi duyar ki bir köyde ağaca
tapılıyor, eline baltayı alır, ağacı kesmeye
karar verir, insanların ağaca tapmasını böylece ortadan
kaldırmak ister. Tam ağaca yaklaşır ve birden şeytan
karşısına çıkar, der ki: Kesme bu ağacı. Tabii
çok inanmış vaziyette, kesmek için ısrar eder, şeytan
engeller ve şeytana bir yumruk sallar, şeytanı devirir. Sonra,
tam ilerlerken şeytan arkasından bağırır, der ki: Bekle,
ağacı kesmezsen ben sana her sabah bir altın vereceğim.
Sabah kalktığında yastığının altında
altını bulacaksın. Bu inanmış şahıs
altını duyunca tabii bir taahhüt de almak ister; Ama eğer
bulamazsam altını, gelir keserim. der. Sonra evine döner, akşam
yatar, sabah kalktığında bakar ki yastığın
altında altın var; o gün tamam. Sonraki gün yine yatar, bu sefer,
sabah kalkar, bakar altın yok. Baltayı yine eline alır ve yine
yola çıkar. Tam köyün yanındaki ağacın yanına
varır, o sırada şeytan yine karşısına çıkar,
bu der ki: Sen sözünde durmadın, ben ağacı keseceğim.
Şeytan yine engellemeye çalışır. Bu sefer elinde baltayla
şeytana vurmaya çalışır ama vuramaz; yumruk sallar,
şeytana ulaşamaz, şeytanı deviremez.
Şaşırır, der ki: Ben seni iki gün önce bir yumrukta
devirdim. Şimdi ne oldu da seni deviremiyorum, seni yıkamıyorum?
Şeytan der ki: O zaman bir şeye inanıyordun ve
inandığın için ağacı kesmek üzere gelmiştin,
inandığın şey için yaptığından dolayı
da güçlüydün ama şimdi kendin için geldin ve aslında altın için
ağacı kesmek istiyorsun. Bundan dolayı da bütün gücünü kaybettin.
Değerli arkadaşlar, 15 Temmuzda, 15 Temmuz
koşullarında her şey netleşmeden, her şey
anlaşılmadan, elbette o kaos içerisinde OHALi ülke yararına bir
şey gibi tarif etmiş olabilirsiniz, böyle inanabilirsiniz ve o
inançla bir tercih yapmış olabilirsiniz. Ama şu anda bütün
dünya, herkes görüyor, herkes biliyor ki OHAL sadece bir iktidarın
devamına hizmet ediyor çünkü OHAL olmadan artık bu ülkenin
yönetilemeyeceğini, istenen şekillerde tayinlerin yapılamayacağını,
istenen şekillerde belediyelere kayyum atanamayacağını,
siyasetçilerin mahkemelere getirilip getirilmeyeceğine karar
verilemeyeceğini, cezaevlerine tek tip kıyafet gibi bir sürü
düzenlemenin başka türlü dayatılamayacağını her türlü,
gayet iyi biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, elbette ki OHAL
Türkiye tarihinde de -ki zaten 1982 Anayasasıyla Türkiye hukuka
girmiştir- darbelerle iç içe bir düzenlemedir. Yani ister
sıkıyönetim ister olağanüstü hâl olsun, olağanüstü yönetim
biçimleri ya darbelerden önce ilan edilir, darbeye ortam hazırlamak için
ya da darbe koşullarını önlemek için düzenlenir ya da
darbelerden sonra düzenlenir, darbeden sonra, darbe başarılı
olduğunda kolay yönetebilmek için ki 82 Anayasasından bir yıl
sonra, OHAL Kanunu 83te düzenlenmiş ve Türkiye hukukunun bir parçası
olmuştur.
Şimdi, bu geçen bir-bir buçuk yıl
içerisinde yani 15 Temmuzdan bu yana Türkiyede OHAL sayesinde, OHALde
çıkarılan ve Parlamentodan kotarılan, kaçırılan
KHKler sayesinde Türkiye darbe koşullarından uzaklaştırıldı
mı yoksa gittikçe -son KHKlerde de olduğu gibi- toplumda
kamplaşmayı, gerilimi artıracak bir ortama zemin mi
oluşturuldu?
Şüphesiz OHALin faturasıyla ilgili çok
şey var ama önümüzdeki günlerde Türkiyenin Avrupa Konseyinde statüsünün
tartışılmasıyla karşı karşıya
kalırsanız hiç şaşırmayın çünkü bir üye ülkenin
OHALi bu kadar keyfî, KHKleri bu kadar canının istediği gibi
düzenlemesinin Avrupa Konseyi açısından kabul edilebilir bir
tarafı yok. Ama tersi de olabilir gayet tabii, bugün Deniz Yücelin basına
yansıyan sözlerinde olduğu gibi birtakım kirli
pazarlıklarla, biraz uçak alarak, biraz füze alarak, biraz tank alarak bu
statü korunabilir de. Deniz Yücel Ben böyle bir kirli
pazarlığın tarafı olmam. diyor, Alman Hükûmeti
Dışişleri Bakanı açıklama yapıyor, Biz böyle bir
şeye girmeyiz. diyor ama siz ne düşünürsünüz bilmiyorum.
Ve bir Komisyon kuruldu, mağduriyetlerin
olduğunu kabul ederek aslında bu Komisyon kuruldu. Çok ilginç,
Avrupayla aslında belki de suç ortaklıklarından birisi bu
Komisyondur çünkü Avrupa da bu Komisyonu sanki normal, olağan ve iş
görür, işe yarar bir Komisyonmuş gibi tarif etti. Bu Komisyonun en
iyi tanımını geçtiğimiz hafta sonu bir toplantıda,
OHAL Karşıtı İnisiyatifin bir toplantısında Veli
Saçılık tarif ediyor değerli arkadaşlar, diyor ki:
Türkiyede en illegal örgüt bu OHAL Komisyonu çünkü nerede olduğunu,
kimlerden oluştuğunu, hangi kararları niye
aldığını, gerekçelerini, hiçbir şeyi öğrenme
imkânına sahip değiliz. Dolayısıyla bir mağduriyeti
gidermek için kurulan Komisyonun bile gizli saklı çalışması
aslında her şeyi ortaya koymaya yetiyor.
Yine, dış politikada OHALin ciddi bir
faturası var. Türkiye, bundan yine on yıl öncesinde Orta Doğuya
model olma iddiasındaydı, Orta Doğuya işte,
muhafazakârlık ile demokrasi nasıl birlikte yürür, bunun örneklerini
verme iddiasındaydı. Şimdi, bırakın Orta Doğuya
örnek olmayı, Orta Doğuda bir ülke nasıl bu kadar tutarsız
dış politika yürütür, bunun örnekleri sergileniyor. Düşünün ki
İranda insanlar sokağa çıkıp protesto
yaptığında İranın istikrarını düşünen
açıklamalar yapılıyor Türkiye Hükûmeti tarafından ama
Suriyede alternatif ordu kuruluyor; bir alternatif orduyla bir ülkede
istikrarı mı sağlamaya çalışırsınız,
barışı, bir an önce huzuru mu sağlamaya
çalışırsınız, bunu galiba herkes takdir edebilir.
Bir başka yaman çelişki, belki OHAL
tartışmalarını örten, Afrinle ilgili
değerlendirmelerdir. Değerli arkadaşlar, bütün dünyanın
gözünün önünde, sanki Afrinde kontrol Amerikadaymış gibi hem Amerikaya
meydan okuyup ama hem de bir taraftan Afrine girme iddiası dış
politikanın geldiği çelişkiler yumağının çok
somut bir göstergesidir.
OHALin ekonomiye faturası var -uzun uzun
anlatmayacağım- hak hukuk açısından ifade ettiği anlam
var, telafisi imkânsız mağduriyetler var, intiharlar var, hayata
küsmeler var, ülkeyi terk etmek zorunda kalmalar var ama bir de yapısal
sorunlar var. Anayasa Mahkemesine izninizle buradan bir kez daha sormak
istiyorum: Nasıl bir KHK çıkarsa Anayasaya aykırı
davranılmış olur? Mesela, seçimleri iptal eden bir KHK
çıkarsa, siyasi partileri kapatan bir KHK çıkarsa, yetmez, Anayasa
Mahkemesini kapatan bir KHK çıksa acaba Anayasa Mahkemesi bunu
görüşülmeye değer görür mü, görmez mi? Şimdi, düşünün ki
Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını
tartışıyoruz. Değerli arkadaşlar, bu düzenleme
yapıldığında, o referandum döneminde -herhâlde Türkiye her
şeyi birden unutmuyor- bireysel başvuru hakkı devrim olarak
tarif ediliyordu. Yani Türkiyede büyük bir devrim gerçekleşti; iç hukuk
yollarında Türkiyeyi AİHMde tazminata mahkûm etmeyecek bir
düzenleme olarak bireysel başvurunun önü açıldı. Şimdi
bireysel başvurularla ilgili alınan kararların yerel mahkemeler
tarafından dikkate alınmasına bile gerek
olmadığına dair çok ilginç analizler, hukuki yorumlar yine
iktidar partisi temsilcileri tarafından dile getirilebiliyor.
Değerli arkadaşlar, ben süremi bitirirken
aslında, tersine bir çağrı yapmak istiyorum. Bir KHKyle OHALi
temelli uzatın. Nasıl olsa 2019dan sonra başkanlık
kararnameleriyle Türkiye yönetilecek. Dolayısıyla da böyle, üç ayda
bir zahmet edip MGKyi toplamayın, Bakanlar Kurulundan bir tavsiye
kararını Meclise göndermeyin, biz de burada boşuna çenemizi
yormayalım. Ve Türkiyenin artık KHKler olmadan, OHAL olmadan
yönetilemeyeceğini ilan edin. Çünkü, OHAL artık kaç yıl sürsün
diye umut ediyorsunuz, bekliyorsunuz bilmiyorum ama hepimiz biliyoruz ki bu
ülkede, bundan yirmi yıl önce 28 Şubatın da bin yıl devam
edeceğini ilan edenler vardı. Siz de aynı niyette olabilirsiniz.
Ben bu ironiden sonra isterseniz bir fıkra
anlatayım. Erzurumlu fıkrası anlatayım çünkü Karslılar
Erzurum fıkralarını çok severler. Bir gün, Erzurumda bir
caminin imamı sabah namazı kılındıktan sonra tam
kapıyı kilitleyip çıkmak üzere hazırlık yaparken
bakmış, kapının yanında bir sarhoş elini
açmış çok samimi biçimde dua ediyor; işte Adn cennetini talep
ediyor Hocam. Tabii, imam diyor ki Ya, bu ağzınla, bu sarhoş
hâlinle hem de utanmadan Adn cennetini mi istiyorsun? O, alkollü vaziyette
diyor ki
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Sana
ne?
AYHAN BİLGEN (Devamla) Sana ne? diyor,
evet, Senden istemiyorum. diyor.
Değerli arkadaşlar, artık biz sizden
bir şey istemiyoruz. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti
adına sizden bir şey istenmesinin bir anlamı
kalmadığını gayet iyi biliyoruz ama halkımızdan
bir şey istiyoruz: Kararnamelerle peşinen, yargılanmadan
suçlanan, mahkûm edilen çocuklarınızın öğretmenlerini,
komşularınızı öyle terörist falan sanmayın çünkü suçu
ispat edilene kadar herkes masumdur. Birilerini ihbara kalkmayın.
Toplumsal kamplaşmaya alet olmayın. Umudunuzu asla tüketmeyin. Enseyi
karartmayın. Cesaretinizi asla ama asla kimseye sorgulatmayın. Emin
olun ki eğer halk karar verirse, halk isterse ödediği bu
ağır bedelin neticesinde Türkiyeyi bu karanlıktan mutlaka çıkaracaktır.
Anadolu tarihi fetret dönemlerinin tarihidir. Her şeyinizi
kaybedebilirsiniz ama nefreti ortadan kaldırırsanız, öfkeyi,
husumeti, kamplaştırarak, gererek yönetmeyi engellerseniz yani
toplumsal barışı, hesap sormayı ve hesap vermeyi egemen
kılarsanız her şeyi kurtarabilirsiniz. Türkiye de OHALden bir
gün mutlaka ama mutlaka kurtarılacak.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Söz sırası, şimdi Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Vedat Bilgine
aittir.
Sayın Bilgin, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VEDAT BİLGİN
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL
hakkında ben de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygılarımla
selamlamak istiyorum.
Siyasal ve hukuki sistemler olağan şartlar
içerisinde mevcut toplumsal sistemi koruyan, düzenleyen,
karşılaştığı sorunları çözmek üzere
işleyen sistemlerdir; bir anlamda siyasal, hukuksal yapı, kamu düzeninin
sürdürülmesini sağlayan işlevlere sahiptir. Bu bakımdan, siyaset
ve hukuk arasında hem pratik bakımdan hem de anlamsal bakımdan
yakın ilişkiler bulunmaktadır. Demokratik rejimlerde hukuk, hem
demokratik devleti korumak hem devlet ve toplum arasındaki ilişkileri
düzenlemek isteyen bir fonksiyona sahiptir. Demokratik devlet, toplumsal
değişmeleri, toplumsal sistemlerde meydana çıkan
değişmeleri ve bu değişmelerin yarattığı
sorunları çözmek zorunda olan, bu değişmelerin
yarattığı sorunları, ihtiyaçları karşılamak
zorunda olan bir devlettir. Bunun için de demokratik devlet düzeninde yasama
faaliyeti bu sorunları çözmek üzere harekete geçer. Yasama işlevi,
esasen bu çerçeve içerisinde görevini yapan bir mekanizma durumundadır.
Demokratik düzen içerisinde kurumsal mekanizmalar,
halkın taleplerinin siyasal sistem içerisine girmesini sağlayan
mekanizmalardır. Normal demokrasinin akışı içerisinde süreç
böyle işlerken demokratik sistem normal dışı
şartlarda, olağanüstü şartlarda ortaya çıkacak
olayları, karşılaşacağı sorunları da hesaba
katarak birtakım düzenlemeler yapar. Olağanüstü hâl uygulaması,
bir anlamda, demokratik sistem içerisinde ortaya çıkan
olağandışı şartların,
olağandışı oluşumların karşılanması,
onların giderilmesi, şartların normalleştirilmesi,
olağanlaştırılması için yapılan düzenlemedir.
Dolayısıyla, demokratik sistem,
karşılaştığı ve
karşılaşacağı her türlü olağanüstü durumu,
istisnailikleri dikkate alarak olağandışı durumları,
kriz dönemlerinde karşısına çıkabilecek sorunları
hesaba katarak, öngörerek bunları düzenlemek, bunları yönetmek
kabiliyetine sahip olan bir sistemdir. Bu bakımdan, demokratik sistem
içerisinde keyfîlikler yoktur yani kimsenin aklına geldiği için
olağanüstü hâl rejimi uygulamasına geçmesi gibi bir meseleden
dolayı olağanüstü hâl uygulaması söz konusu edilmez. Demokrasi,
olağanüstü şartlarla, olağandışı tehditlerle
karşılaştığı zaman,
olağandışı müdahalelerle
karşılaştığı zaman elbette yasal olarak
düzenlenmiş, anayasal olarak düzenlenmiş bu çarelere yani bu
keyfîlikten uzak, Anayasa tarafından düzenlenmiş mekanizmalara
müracaat eder. Bu, siyasal sistemlerin, demokratik sistemlerin aynı
zamanda bir niteliği, bir üstün vasfıdır yani keyfîliklere
müsaade etmeyen, her şeyi yasal, hukuki, meşruiyet çerçevesi içerisinde
düzenleyen bir yaklaşımın ürünüdür. Burada sorun,
sanırım, daha çok olağanüstü şartlarda devletin
dayandığı niteliklerde aranmalıdır. Yani
olağanüstü hâl uygulamasına karşı çıkmak, bunu keyfî
bir yönetimmiş gibi tanımlamak, öyle göstermeye çalışmak
çok anlamlı değildir. Anlamlı olan, kurumsal olarak demokratik
sistemin olağanüstü hâl uygulamaları sırasında hangi
parametrelere dayalı olarak işlediği hangi parametrelerin
sistemin içerisinde varlığını sürdürdüğü. Buradan baktığımız
zaman, Türkiye'de hukuk devleti, anayasal kurumlar yürürlüktedir ve
olağanüstü hâl rejimi içerisinde bunlar fonksiyonlarını
Şu
veya bu uygulamalarını elbette ki muhalefet eleştirebilir,
bunların da eleştirilmesini anlamlı bulurum. Ama hukuk
devletinin işlemesi ve müesseselerinin çalışır olması
çok önemlidir.
Yine, hukuk devleti çerçevesi içerisinde adalet
kurumunun işlemesi, işlevsel olması çok önemlidir.
Meşruiyet anlayışının dile getirilmesi, bu ilkeye
riayet edilmesi, bu riayet ekseninde muhalefet edenlerin de eleştirilerini
ortaya koyması çok önemlidir.
Tabii, her şeyden önce millî egemenlik
prensibinin işlerliği çok önemlidir. Unutmayalım ki hukuk
sistemi, demokratik sistem dediğimiz şeyin temelinde millî egemenlik
fikri vardır.
Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adını
konuşan değerli konuşmacı Birinci Meclisin İstiklal
Harbini yürüten Meclis olduğunu söyledi. Elbette Birinci Meclis
İstiklal Harbini yürütmüştür ve Birinci Meclis olağanüstü
şartlar altında çalışmıştır. Burada istiklal
mahkemelerinden veya diğer olağanüstü kurumlardan, uygulamalardan
örnekler verecek değilim ama bunu dikkate almamız lazım. Birinci
Meclis bu ülkenin Millî Mücadelesini sürdüren Meclistir; milletin istiklalini,
egemenliğini savunan Meclistir; milletin
bağımsızlığını savunan Meclistir, milletin
bağımsızlığına yönelik tehditleri bertaraf eden
bir Meclistir. Dolayısıyla bugün millî egemenliğin bu kurum
altında temsil edilmesi, savunulması olağanüstü hâl
şartları içerisinde de önemlidir, anlamlıdır ve tarihsel
geleneğimize de uygundur.
Tabii, demokratik devlet düzeninin olmazsa olmaz
temel prensibi seçimlerdir. Seçimler başka herhangi bir prensibe benzemez;
seçimler demokrasinin var olup olmadığını, demokratik
devlet düzeninin sürekliliğini de ortaya koyan, sürekliliğini de
belirleyen kriterlerdir. Bir ülkede iktidarlar demokratik seçimle
değişiyorsa, bir hükûmet seçimle iktidara geliyorsa ve seçimle
değişmesinin önü açıksa orada bir başka rejim
tanımlamaya kalkmak
Elbette birtakım tanımlamalar yapmak
mümkündür, muhalefet etme duygumuzu da tatmin edebilir ama bu, gerçekçi
değildir. Çünkü seçimler ve millî egemenlik ilkesi bu rejimin, demokratik
rejimin kurucu ilkeleridir; onları kaldırdığınız
zaman geriye bir şey kalmaz. Bunun için ben demokrasiyi tanımlarken
Demokrasinin dsi yani ilk şartı seçimlerdir, serbest seçimlerdir,
özgür seçimlerdir çünkü o, milletin iradesini yansıtır, ona
saygılı olmak demokrasiye saygılı olmaktır,
demokrasinin hukukunu savunmanın ön şartıdır.
Tabii, bu parametreler yeterli midir? Elbette bu
parametrelerin yanında özgür kamuoyunun oluşumunu, bu parametrelerin
yanında muhalefet etme hakkını, bu parametrelerin yanında
kamuoyu oluşturacak basın ve yayın özgürlüklerini
sıralamamız gerekir. Benden önce konuşan konuşmacılar
sık sık kapatılan veya haklarındaki birtakım
yargı kararlarıyla susturulan televizyonlardan, radyolardan ve
yayın organlarından söz ettiler. Elbette yeryüzünün her
tarafında demokratik ülkelerde demokrasi düşmanı, demokrasiye
karşı terörü, şiddeti kutsayan hiçbir yayın organına
müsaade edilmez. Demokrasiyi savunmak özgürlükleri savunmaktır; şiddeti
kutsayan, şiddeti öven, şiddet yoluyla siyaset
yapılabileceğini düşünen antidemokratik oluşumlara
demokrasi müsaade etmez. Demokrasi kendisini savunma kabiliyeti olan bir
rejimdir. Dolayısıyla, demokratik sistem içerisinde ortaya çıkan
bu hastalıklı yapılara karşı yapılan mücadeleyi
küçümsemeyi, onları bir problemmiş gibi takdim etmeyi, her
şeyden önce demokratik değerlere karşı bir samimiyetsizlik
göstergesi olarak değerlendirmek gerekir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; OHAL meselesi, sadece pratik olarak karşımızda
bulunan bir mesele değildir; siyaset teorisinde, demokrasi teorisinde de
tartışılmış bir meseledir. Bizim toplum ve devlet
anlayışımız nasılsa, hangi değerlerle devlet ve
toplum arasındaki ilişkileri düzenlemeyi düşünüyorsak OHAL meselesine
bakışımızda da büyük ölçüde bu teorik bakış
açımız belirleyici olmaktadır.
Bir örnek vermek istersek antidemokratik
düşünce biçimleri arasında ünlü Alman siyaset bilimcisi, kamu
hukukçusu Carl Schmittin düşüncelerini örnek verebiliriz. Carl Schmitt,
olağanüstü hâl rejimini bir şiddet uygulaması olarak
tanımlar ama Carl Schmittin devletin bütün egemenlik biçimlerini bir
müdahale biçimi, bir diktatöryanın, bir otoritenin, antidemokratik bir
yapının egemenliği olarak tanımladığını
dikkatten kaçırmamamız gerekir. Dolayısıyla, zaten
demokrasiye inanmayan adamların, demokratik sistemi de bir baskı
aracı olarak görenlerin, olağanüstü hâli antidemokratik rejimin
normalleşmesi olarak görmelerini de anlamamız lazım.
Bu konuda bir başka örnek Walter Benjamindir.
Eleştirel teori içerisinden gelen bu düşünür de elbette demokrasiyi
sınıf egemenliği ekseninde değerlendirdiği için yani
sınıf diktatörlüğü olarak değerlendirdiği için,
demokrasiye değer olarak bir inanç atfetmez.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Voltaire, Benjamin
ayrı, aynı kişi değil.
VEDAT BİLGİN (Devamla)
Dolayısıyla, Walter Benjaminin demokrasiye
bakışını da olağanüstü hâl rejimine
bakışını da kavramsallaştırırsak daha iyi
anlayabilirsiniz. Oradan şunu söylemek istiyorum: O da kurucu
şiddetten, koruyucu şiddetten bahseder. Benjaminin eleştirel
teorinin içerisinden baktığını hatırlarsak neden bu
meseleyi kurucu şiddet ve koruyucu şiddet olarak gördüğünü,
ara yol olarak da bir saf şiddetten bahsettiğini yani bizim normal
demokratik düzene bakış açısının da bir saf
şiddet olarak nitelendiğini anlayabiliriz.
Fakat biz bu meselelere böyle bakamayız. Bizim
bakış açımız özgürlükçü, demokrasi teorisi
açısından bakış açısıdır. Bizim
bakış açımız, tanımlarsak, siyasal teorideki bu
düşünürler açısından değerlendirirsek daha çok Sartoriye
benzer çünkü demokrasi özgürlüklerin olduğu rejimdir. Özgürlüğü yok
etmek isteyenleri
Bunun en başında yaşama hakkı ve
yaşama hakkının üstüne bina edilen diğer özgürlüklerimiz
gelir, temel hak ve özgürlüklerimiz gelir. Bu özgürlüklerin
düşmanları olanların yasaklanması, özgürlükçü demokrasinin
temel prensibidir. Bunların etkisiz kılınması,
bunların demokratik müesseselerin işleyiş mekanizması
içerisinde etkisiz kılınması demokratik teorinin, özgürlükçü
demokrasi anlayışının temelini oluşturmaktadır.
Elbette ki demokrasi, Türkiyede oldukça sorunlu bir
geçmişe sahiptir. Türkiyenin demokratikleşmesinin neden
geciktiğini, neden zorlandığını muhtelif
çalışmalarla, muhtelif okuduklarımızla, karşılaştıklarımızla
hepimiz biliyoruz; Türkiyenin antidemokratik geçmişinin bu konuda
karşımıza hangi engelleri çıkardığını
biliyoruz. Türkiyenin demokrasiyle tanışması, çok partili
demokratik seçimlere ilk adımı atması 1950yle başlayan bir
süreçtir. 1946yı saymıyorum, orada neler
yaşandığını hepimiz iyi kötü biliyoruz. 1950den sonra
Türkiye iki şeyle karşılaşmıştır, bir:
Tanzimattan bu tarafa Türkiyede mutlak iktidar hâline dönüşmeye
çalışan, bunu çeşitli tarihsel dönemlerde ele geçirmiş olan
ceberut bir bürokratik oligarşinin ortaya çıktığı bir
dönemdir. Bu dönem tek parti idaresiyle mutlak iktidar
anlayışına sahip olmuştur. Buradan, tabii, bunu bir dönemi
yargılamak için söylemediğimin; sadece Türkiyenin
demokratikleşmesinin önünde hangi zihniyetin, hangi kurumsal engellerin,
ideolojik engellerin olduğunu vurgulamak için belirttiğimin
altını ayrıca çizmem gerekir. Fakat Türkiye, çok partili
demokratik sisteme geçtikten sonra da demokratikleşme sürecini de çok
kolay işletememiştir. Bu, sebepsiz değildir. Bunu herhangi bir
komployla açıklamayı çok anlamlı bulmuyorum, anlamlı
olacağını da düşünmüyorum. Şuna hepimiz hak
verebiliriz ki bir toplumsal yapı çoğulcu değilse, orada
sınıfsal farklılaşmalar yoksa, orada sivil toplum
gelişmemişse; orada bireysel varlıklar, bireyleşme süreci
tamamlanmamışsa; orada farklı fikirler, farklı inançlar var
olamıyorsa orada demokrasi olmaz. Resmî ideoloji veya devletin o
bahsettiğim bürokratik ideolojik anlayışı 1961
Anayasasıyla militarizme dönüşüp toplumu susturmaya
yönelmemişse orada demokrasiye geçmek çok kolaydır ama bunların
hepsi Türkiyede olmuştur. Türkiye, bir anlamda, bürokratik müdahale
geleneğiyle 1961 sonrasında da militarist bir yapılanmayla
devletin bütün kurumsal ilişkileri içerisinde bu anlayışın
tayin edici bir güce ulaşmasından dolayı demokratikleşmesi
oldukça gecikmiş olan bir ülkedir. Fakat son yıllarda, özellikle
2000li yıllardan sonra Türkiyenin yaşadığı toplumsal
değişim dalgaları, toplumsal dönüşüm süreçleri bu
bahsettiğim sorunların aşılması konusunda büyük bir
toplumsal ivme yaratmıştır. Türkiye sınıflaşma,
farklılaşma, sivil toplumun gelişmesi, farklı fikirlerin
ortaya çıkması; etnik, mezhepsel ya da farklı gerekçelerde
sınıfsal temellerde totaliter bir arayış içerisinde olan
ideolojilerin bu özgürlük atmosferi içerisinde anlamsızlaşması
ve militarizmin Türkiyenin yaptığı demokratikleşme
reformlarıyla geriletilmesinden sonra sağlam ve güçlü bir demokratik
zemine kavuşmuştur. Dolayısıyla Türkiye demokrasiden
uzaklaşıyor, Türkiye demokrasiden hızlı bir şekilde
uzaklaşabilir. gibi yaklaşımlar doğru değildir. Kim
isterse istesin, bugün Türkiyeyi demokratikleşme sürecinin gerisine
götürecek arzuyu kim taşırsa taşısın bunu
başaramaz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; öyle ki 15 Temmuzdan sonra Türkiye, kendisine yönelen, tarihinin
en büyük saldırısıyla karşı karşıya
kalmıştır. Bunlar, hem militarist geleneğin hem bürokratik
ceberut devlet müdahaleciliğinin bütün unsurlarını bir araya
getirerek Türkiyeye saldırdılar. Bu saldırıları,
sadece, kendisini dinî gösteren bir grubun, bir cemaatin eseri olarak görmek
yanıltıcı olacaktır. Bütün bunlar, Türkiye'nin demokrasi
içerisinde gelişmesinin, demokrasi içerisinde
kalkınmasının, demokrasi içerisinde Batıyla kurulan
vesayet ilişkilerinin koparılıp
bağımsızlaşmasının karşısına dikilen
saldırılardır. 15 Temmuz, Türkiye'nin hem
bağımsızlığına hem demokrasisine yönelen bir
saldırıdır. Bu bakımdan, Türkiye'nin bu olağan
şartlar içerisinde bu yapıyla mücadele etmesi, bu uluslararası
organizasyonun bir uzantısı olan yapıyla mücadele etmesi imkân
dâhilinde görülmediği için Büyük Millet Meclisi olağanüstü hâl
yönetimini uygulamayı tercih etmiştir.
Şunu düşünelim: Bu yapılar, bu
illegal yapılar, bu antidemokratik faşizan cemaat yapısı
zaten Türkiye'nin mevcut olağan rejiminin içerisinde çeşitli
mekanizmaları ele geçirdikleri için olağan rejim içerisinde bunlarla
mücadele etmeye kalksaydık asla bir adım mesafe alamazdık;
suçlularımız, darbe yapan o katiller, halkı kurşunlayan,
uçaklarla bomba yağdıran o katiller mahkemelerden ertesi gün
salıverilirdi. Onun için, Türkiye'nin olağanüstü hâl rejimi
uygulamasıyla başka bir arayışa girdiği
Bu, bir
edebiyat olarak güzel olabilir, daha da güzel ifade edilebilir belki bunlar ama
bunlar gerçekçi değildir, bunlar Türkiye'nin bugün karşı
karşıya bulunduğu sorunları anlamaktan uzak
yaklaşımlardır.
Meselenin bir başka boyutu, sadece FETÖ terör
örgütü değil, DAEŞ, PKK/PYD üzerinden Türkiyeye yönelen tehditlerde
yatmaktadır. Biraz önce konuşan arkadaşımız,
Fransanın somut terör tehdidiyle karşı karşıya
olduğu için OHAL uygulaması yaptığını söyledi. Doğrusu
çok düşündürücü, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir konu.
Şunun için söylüyorum: Türkiyede yaşanan hangi katliamlar, hangi
saldırılar ve PKK/PYD terör örgütü Fransada yaşanan olaylarla
mukayese edilebilir? Türkiyede yaşanan olayların binde 1i Fransada
yaşandı mı?
Dolayısıyla, burada şunu görelim
değerli arkadaşlar: Türkiye saldırı altındadır.
Normal şartlar altında yaşamıyoruz. Türkiyeye
saldıranların arkasında kimin olduğunu
Binlerce tır
dolusu silah göndererek PKK/PYDyi Türkiye'nin sınırlarında
saldırıya hazırlayanlarla yan yana olmak Türkiyeye
karşı olmak demektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bizler Türkiye'nin
bağımsızlığını savunurken Türkiye'nin
demokrasisini savunmak mecburiyetindeyiz. Bu Meclis, Polatlıdan top
sesleri gelirken Türkiye'nin millî mücadelesini yapan Meclistir. Bu Meclis, ne
PKKnın ne PYDnin ne FETÖnün
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VEDAT BİLGİN (Devamla)
ne DAEŞin
tehditlerine ne de onları binlerce tır dolusu silah vererek
silahlandıranların, onların arkasındaki adamların
tehditlerine boyun eğecek bir meclis değildir. Türkiye büyük bir
ülkenin adıdır. Bu OHAL Yasasını da bu bağlamda
değerlendirmek lazım.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bilgin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Özkoç da sisteme girmiş. Sayın
Toğrula söz vereceğim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yok, onunla ilgili değil.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Benimki farklı
bir konu Başkanım.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yani sayın hatip konuşmasında, hatibimizin
konuşmasını bağlamından kopartarak ve onu
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Bağlamından koparmak diye bir ifade var mı ya?
BAŞKAN Ne söyledi?
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Bağlamından koparmış!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) OHAL Fransa
Mehmet Bey, sizinle konuşmuyorum, Sayın
Başkanla konuşuyorum.
BAŞKAN Bir saniye Sayın Muş,
Sayın Kerestecioğlunu dinliyorum ben.
Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan bağlamından koparma ne demek ya? Herkes fikrini
söylüyor.
BAŞKAN Buyurun, buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yazar, o da yazar, sözlükleri açıp bakarsanız
görürsünüz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Herkes fikrini
söylüyor. Siz istediğinizi söylüyorsunuz.
BAŞKAN Tamam, ben sizi dinliyorum Sayın
Kerestecioğlu, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Bağlamından koparma diye bir tabir çıktı Mecliste!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bu nasıl bir tarzdır? Yani gerçekten
Fransadaki OHALle ilgili Ayhan Beyin söylediklerini
bağlamından kopartarak Bu nasıl bir şeydir? Gerçekten
düşündürücüdür böyle denmesi. Fransada böyle terör tehdidi
varmış
diyerek bir sataşmada bulunmuştur. Bundan
dolayı söz istiyoruz.
BAŞKAN Peki. Kim konuşacak?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ayhan Bey.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, nerede sataşma var?
BAŞKAN Buyurun Sayın Bilgen
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) Muş, siz
yönetin!
BAŞKAN Lütfen
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, sizi İç Tüzüke davet ediyorum.
BAŞKAN - Ben İç Tüzükü uyguluyorum
Sayın Muş, İç Tüzükü uyguluyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu kadar
tahammülsüzlük olmaz ya bağlamından
koparmışmış.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Aa, gerçekten mi? İnanılır gibi değil.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bilgen.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, Ankara Milletvekili Vedat
Bilginin (3/1392) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
ben Vedat Hocayı Türkiye Günlüğü dergisinden çok dikkatle takip eden
birisiyim. Gerçi o dönemde birlikte yazdıkları arkadaşlardan
bazıları şu anda cezaevinde, yine Türkçeyi en iyi kullanan çok
değerli yazarlar, akademisyenler cezaevindeler, o dergiye büyük hizmeti
geçenler. Dolayısıyla benim cümlelerimin başında somut
şiddetten önce kurduğum cümleleri de Vedat Bey gayet iyi biliyordur.
Dedim ki: Fransada kapatılan televizyon yok, Fransada gazeteciler
cezaevinde değil, Fransada işten atılan on binler yok.
Dolayısıyla somut şiddetle ilişkilendirerek artık
güvenliğe de bir faydası yok dedim. Bu sözümün Türkiyeye yönelik
bir şiddet yok. diye tarifi doğrusu beni çok
şaşırttı. Ama Türkiyeye yönelik şiddetle ilgili
isterseniz birkaç örnek vereyim: Mesela, 10 Ekimde hayatını kaybeden
insanların daha acıları devam ederken, daha yaralılar
hastanedeyken kokteyl terör diye tarif edildi. Dünyanın neresinde, hangi
güvenlik teorisinde kokteyl terör diye bir kavram var Allah aşkına?
Birbiriyle alakasız, birbiriyle ilişkisiz grupları birlikte
anmak, tam da o eylemi yapan örgütün propagandasını yapmaya hizmet
etmez mi?
Değerli arkadaşlar, dün Millî Güvenlik
Kurulu OHALin neden uzatılması gerektiğine dair gerekçesini
ifade ederken diyor ki: İnsan hakları, haklar, özgürlükler ve
demokrasinin korunması için OHALin uzatılması gerekiyor. Siz
bana dünyadan bir tek örnek verin, OHALle demokrasisini korumuş, OHALle
insan haklarını, özgürlükleri korumuş bir tek ülke söyleyin ben
sözümden geri döneceğim.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkoç, sisteme girmişsiniz ama önce
Sayın Toğrula 60a göre söz vereceğimi söylemiştim, sonra
dilerseniz size söz vereyim.
Buyurun Sayın Toğrul.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun, Malatyanın
Akçadağ ilçesi Dedeyazı Mahallesinin Kolan mezrasının
yakınına maden ocağı yapılmasıyla köylülerin
yaşam alanlarının yok edilerek âdeta zorunlu göçe tabi tutulmak
istendiklerine ilişkin açıklaması
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Özellikle Hükûmete ve Malatya milletvekillerine
buradan seslenmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Malatya Akçadağ
ilçesinde Alevilerin yoğunlukta yaşadığı Dedeyazı
Mahallesinin Kolan mezrasının 100 metre yakınına maden
ocağı yapılmak istenmektedir. Kurulması düşünülen
maden ocağının hem mahallenin içme suyu kaynağı yanında
hem de köylülerin arazilerini sulamak için kullandıkları sulama
suyunun yakınına kurulacak olmasından kaynaklı köylüler
oldukça kaygılıdırlar. Yapılmak istenen maden
ocağıyla birlikte köylülerin yaşam alanları da yok edilerek
âdeta zorunlu göçe tabi tutulmak istenmektedir. Mahalle sakinleri bizlerden bu
konuda bir girişimde bulunmamızı... Ben özellikle bu konuda bir
soru önergesi de verdim. Burada, bu maden ocağının
yapılmasında ısrarın nedeni nedir? Hükûmetin bu maden
ocağının işletmesini durdurmak için bir girişimi veya
bir çalışması olacak mıdır? Özellikle Genel Kurulun,
Hükûmetin ve özellikle de Malatya milletvekillerinin bu konuda bir
çabasının olması gerektiği konusuna dikkat çekmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkoç, buyurun efendim.
28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Ankara Milletvekili Vedat
Bilginin (3/1392) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; az önce kürsüde Adalet ve
Kalkınma Partisi adına konuşan sayın hatibin
konuşmasını dikkatle dinlemeye çalıştım, tamamen
çelişkilerle dolu bir konuşma. Cumhuriyetimizin
varlığını ve cumhuriyetin yarattığı
özgürlükleri yadsıyan, bunları inkâr eden, ondan sonra da Ben
bunları inkâr etmiyorum. diyen, cumhuriyet herhangi bir özgürlük
kapısını açmamış da bu on beş yıl içerisinde
sadece mensubu bulunduğu siyasi parti özgürlükleri getirmiş gibi bir
konuşmanın burada ne kadar inandırıcı
olacağını da kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum.
Sayın Başkan, Değerli Hatip;
kadınlara özgürlük cumhuriyet sayesinde vardır. Kul değil,
vatandaş olma cumhuriyet sayesinde vardır. Bireysel özgürlükler,
yurttaşlık hakkı, hepsi cumhuriyet sayesinde vardır.
Bunları tek tek ortadan kaldıran anlayış, on beş
yıl içerisinde gelmiştir. Sizin Şiddeti ve terörü besliyor.
dediğiniz o terör örgütünün bütün kamu kuruluşlarında
yuvalanmasının bir tek sorumlusu vardır, o da mensubu bulunduğunuz
siyasi partidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Teşekkür ederim.
Bu siyasi parti, FETÖ terör örgütünü bütün
kurumlarda var etmiştir; bu siyasi parti, Türkçe olimpiyatlarıyla
Türkiye'nin her yerinde var olmaya çalışan bu FETÖ terör örgütünü
kutsamıştır. Bu siyasi parti, sizin, hani o darbe
girişiminde Kalkışma yaptı. dediğiniz general ve
subayları atayan siyasi partidir yani bu siyasi parti, o terör örgütünden
bizzat sorumlu, onu geliştirmiş, onu var etmiş ve ülkenin
gerçekleriyle karşılaştıran bir siyasi partidir. Bu konuda
konuşacak tek bir cümleniz yoktur. Olağanüstü hâl özgürlükleri
ortadan kaldıran bir sistemdir ve siz bunu özgürlüklerle nasıl
bağdaştırdınız, bunu anlamak mümkün değil.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
VEDAT BİLGİN (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Bilgin, yerinizden mi,
sataşmadan mı söz talep ediyorsunuz?
VEDAT BİLGİN (Ankara) Sataşmadan
dolayı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
partimize
BAŞKAN Buyurun lütfen, iki dakika süre
veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Ankara Milletvekili Vedat Bilginin, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun yaptığı açıklaması sırasında
şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VEDAT BİLGİN (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu Cumhuriyet Halk Partisi
grup başkan vekilinin söylediklerimi anlamamasına
-anlamadığını düşünmüyorum gerçi, muhtemelen siyaset
yapmak için öyle söylüyordur- şaşırdım diyeceğim,
böyle söylemesine şaşırdım çünkü benim söylediklerimden
cumhuriyetin kazanımlarını inkâr etmek gibi bir şeyi nasıl
çıkardı, onu doğrusu bilmiyorum. Fakat şunu söyleyelim ki,
söylemek isterim ki cumhuriyet Türkiyeye çok şey
kazandırmıştır, cumhuriyetin
kazandırdıklarını kim inkâr etmeye kalksa da bir
anlamı yoktur. Benim söylediğim, cumhuriyetin demokratikleşme
sürecinde yaşadıklarıdır, tek parti yönetimidir,
antidemokratik zihniyettir, tek parti döneminde ortaya çıkan bürokratik
ideolojidir. Bu ideolojiyi anlamanız için eski Genel Sekreteriniz Recep
Peker Beyin, üstelik de hukuk fakültesinde ders kitabı olarak
verdiği kitabını açın, sayfalarını okuyun; genel
sekreter doğrudan doğruya faşizmi, Nazizmi övüyor, model olarak
orayı almak istiyor. Benim eleştirdiğim odur. Buradan kalkarak
cumhuriyete söz etmemi beklemeniz boşunadır, beyhudedir ama şunu
söyleyelim: Türkiye cumhuriyetle birçok şeyi başarmıştır,
son 2000li yıllardan sonra gerçekleşen şeyler de -onu da belki
tekrar belirtmek lazım iyi anlaşılması için- toplumsal
değişme dalgalarının neticesidir. AK PARTİyi iktidara
taşıyan bu sivilleşme sürecidir. AK PARTİ bu sivil
taleplere cevap verdiği için arka arkaya bu seçimleri kazanmaktadır
ve iktidarda kalmaktadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Sivil
vesayet, sivil vesayet!
VEDAT BİLGİN (Devamla) Bunu anlamamak
Çok basit bir şey, bunu anlamak gerekir.
Türkiyedeki toplumsal değişme
dalgaları, aynı şekilde sizin önünüze de yeni şeyler
koyuyor, yeni sorular soruyor. Bu sorulara cevap verirseniz muhtemelen
halkımız sizi de takdir eder, size de iktidar kapısını
açar.
Saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bilgin.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Recep Pekerden bahisle
partimizin faşizan bir tutum içerisinde olduğunu ifade etmiştir.
Sataşmadan, 69a göre söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Şimdi, geçmişteki bütün
sözlerden bahsetmekle olmaz belki ama onun dışında,
birtakım sorular sordu size. Buyurun, o soruların cevabını
verin iki dakikalık süreyle, yeni bir sataşmaya meydan vermeden
lütfen.
3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Ankara Milletvekili Vedat
Bilginin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; çok açık olan
şeylerin artık üstünün kapatılması mümkün değildir,
güneş balçıkla sıvanmaz. FETÖ terör örgütü diye bir terör örgütü
varsa -defalarca söyledik- AK PARTİnin kurucu lideri Sayın Tayyip
Erdoğanın bizzat kendisi söyledi: FETÖ terör örgütünü, bunu
besleyen, bunu var eden, bunu kurumlar içerisinde tutan bizdik. Ne istediniz de
size vermedik? diye ifade etti. (CHP sıralarından
alkışlar)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Hâlâ orada
mısınız?
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) Yeni şeyler
söyleyin!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Ya kendi liderinizin
dediğinizin arkasında duracaksınız ya da diyeceksiniz ki:
Bizim liderimiz yanlış yaptı, Türkiyeyi bu noktaya getirdi;
siz haklısınız.
Bize Yeni şeyler söyleyin. diyorsunuz,
söyleyelim: Değerli Hatip, çok açık ve net olarak söylüyoruz ki o
gece kalkışmaya kalkışan subay ve astsubayları sizin
Cumhurbaşkanınız, sizin görevlendirdiğiniz bakanlar atadılar.
O subay ve astsubaylar eğer suçlularsa, onların FETÖcü olduğunu
bile bile 250 şehit vermelerine neden olan siyasi parti bizzat suçludur.
Bundan kaçamazsınız. Burada, kalkıp Cumhuriyet Halk Partisine ve
cumhuriyete söyleyecek tek bir sözünüz olamaz çünkü siz çamurun içindesiniz ve
bu çamur sizi yutmak üzeredir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Girdiği bütün
seçimlerde yerinde sayan bir partiye ortaya attığı iddialarla
alakalı verdiğimiz cevaplar Meclis kayıtlarında
bulunmaktadır, tekrar bir cevap verme gereği hissetmemekteyiz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sadece kayıtlara
geçsin diye söylüyorum: Bu Cumhuriyet Halk Partisi, verdiği bütün
mücadelelerle ve diktatörlüğe karşı diğer
bileşenleriyle Türkiye Cumhuriyetinde yüzde 50nin üstünde bir oyla
diktatörlüğe ve tek adam rejimine hayır diyen önemli bir siyasi
partidir ve 2019 seçimlerinde de
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Özkoç,
yüzde 51i nerede gördünüz?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
vatanından ve
milletinden, çocuklarının geleceğinden kaygı duyan
insanlarla buna hayır diyecek bir siyasi partidir. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Özkoç,
ne zaman aldın yüzde 51i? En son seçimde kaç aldın Sayın Özkoç?
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan
edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca
devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00den
geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1392) (Devam)
BAŞKAN Gruplar adına son söz Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili İsmail Faruk
Aksuya aittir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Özkoç,
nerede aldınız, rüyada mı?
BAŞKAN Sayın Aksu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Özkoç,
nerede aldın yüzde 51i? Hayaller başka, gerçekler başka.
BAŞKAN Sabredin arkadaşlar, ölmezsek
2019u göreceğiz hep beraber.
Buyurun Sayın Aksu.
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 21 Temmuz
2016dan bu yana uygulanmakta olan olağanüstü hâlin 19 Ocak 2018
tarihinden itibaren üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye, 15 Temmuz 2016da, devlet ve milletin
bekasını tehdit eden geniş kapsamlı ve çok boyutlu bir
işgal girişimiyle karşı karşıya
kalmıştır. Tüm millî unsurlarla birlikte siyaset kurumlarını
ve son tahlilde, aziz milletimizi hedef alan hain darbe girişimi Türk
milletinin engin feraseti ve demokrasiye olan
bağlılığı sayesinde önlenmiş, demokrasi uçurumdan
döndürülmüştür. Canını hiçe sayarak tankların önüne yatan
vatandaşlarımızın demokrasi tarihine geçen
kahramanlıkları sayesinde alçak terör örgütüne Dur.
denilebilmiştir. Hedefi, Türkiyeyi kaos girdabına sokmak, Orta
Doğuda yaşanmakta olan iç çatışmaları ülkemize
taşıyarak bir kardeş kavgası çıkarmak, en nihayet
bölmek ve işgal etmek olan kalkışma Türk tarihinde
karşılaşılan en büyük ihanetlerdendir. Unutmamak gerekir ki
15 Temmuz gecesi 250 şehidimiz ve 2.514 gazimiz, bir siyasi parti ya da
herhangi bir fani için değil, aziz Türk milleti ve Türk devletinin
istiklal içinde istikbale taşınması için şehit ya da gazi olmuştur.
Bu vesileyle 15 Temmuz ve terörle mücadele şehitlerine Allahtan rahmet,
gazilerimize şifa ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
Yaşanan iç ve dış gelişmeler,
darbe girişimiyle hedefine ulaşamayan mihrakların hasmane
tutumlarını devam ettirmekten geri durmadığını
göstermektedir. Türkiyeyi ekonomik olarak darboğaza sokmak isteyen
odaklar, bir yandan da güney sınırımızda oluşturmaya
çalıştıkları terör koridoruyla, Türkiyeyi birçok yönden
köşeye sıkıştırmak istemektedir. Türkiye'nin bölgesel
gelişmeler karşısında aldığı inisiyatif
bölgede egemenlik kurmak isteyen emperyalistleri deliye döndürmekte,
taşeronlarını Türkiyeye saldırtmaktadır. Milliyetçi
Hareket Partisi, olup bitenin farkındadır ve bu süreçte devletimizin
istiklal içinde istikbale taşınması için mücadele etmektedir ve
bu amaçla kim ne derse desin- elini taşın altına koymaktan da
çekinmemektedir. Zira, bizim varımız yoğumuz Türk milleti ve
Türkiye sevdasıdır; gayemiz, Türk devletinin bekasını, Türk
milletinin refahını gözetmek, Türkiyeyi yükseltmektir.
Unutulmamalı ki Milliyetçi Hareket Partisi gecenin en zifirî anında
bile çıkış yolunu gösteren millî fenerdir.
Değerli milletvekilleri, olağanüstü hâl,
kuşkusuz ki olağan dışı şartların
gerektirdiği durumlarda başvurulması gereken anayasal bir
kurumdur. 15 Temmuzda Türkiye'nin olabilecek en olağan dışı
durumla karşı karşıya kaldığı da
tartışmasızdır. Bu sebeple, darbe girişiminin
ardından Anayasamızın 120nci maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21 Temmuz 2016
gününden itibaren ülkenin bütününde doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan
etmiş, olağanüstü hâl kararı aynı gün Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından da onaylanmıştır. Daha sonra OHAL
uygulaması 5 defa uzatılmış, bu süreçte 31 kanun hükmünde
kararname yayımlanmıştır. OHAL süresince 159.506 kişi
gözaltına alınırken bunlardan 47.523ü
tutuklanmıştır. Kararnamelerle FETÖ ve diğer terör
örgütleriyle irtibatı ve iltisakı bulunan bazı eğitim ve
sağlık kurumları, öğrenci yurtları, üniversite,
basın-yayın kuruluşları, vakıf, dernek, sendikalar kapatılırken
yargı ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile diğer kamu
kurumlarındaki çalışanların kamu görevinden
çıkarılmasına yönelik tedbirler uygulanmıştır. Bu
kapsamda, kanun hükmünde kararnamelerle bugüne kadar 115.182 kamu görevlisinin
görevine son verilmiş, bunlardan 3.771i yapılan soruşturma
sonucunda terör örgütleriyle irtibatı ve iltisakı
olmadığının anlaşıldığı
gerekçesiyle yine kanun hükmünde kararnamelerle görevlerine iade
edilmiştir.
Türk devletinin kuruluş esaslarına,
cumhuriyetimizin temel niteliklerine, demokrasimize ve millet iradesine
karşı yapılan saldırıda doğrudan veya
dolaylı kim yer almışsa, kimler ortak olmuşsa şüphesiz
ki unvanına ve mevkisine bakılmaksızın devlet ve millete
ihanet etmenin hesabını vermeli, bedelini ödemelidir. Hesap sormada
acziyet gösterilirse acınacak hâle gelinecek, ağırdan
alınırsa yüksek bedel ödemek durumunda kalınabilecektir. Yine,
haine hoşgörü göstermek, insan onur ve şerefine darbe vurmak
anlamına gelecektir. Bununla birlikte Türk devlet felsefesinin dayandığı
temelin adalet olduğu da asla unutulmamalıdır. Mücadele
kapsamında haksız ve hukuksuz yere beşerî yıkımı
oluşturmaktan, adaletsizlikleri beslemekten, yeterli inceleme ve
soruşturma yapılmadığı için boşu boşuna
insanların itibarıyla ve saygınlığıyla oynamaktan
kaçınılmalıdır. Bu kapsamda, itiraz mekanizmaları
sağlıklı bir şekilde ve talepler ciddiye alınarak
işletilmeli Olan yine garibana oldu. düşüncesi kamuoyunda
oluşturulmamalı, kazanılan halk desteği kaybedilmemeli,
devlete olan inanç yanlış uygulamalar sebebiyle zedelenmemelidir.
Soruşturmalar hızla tamamlanmalı, haksız ve mesnetsiz yere
açığa alınan veya ihraç edilenler mağduriyetleri artmadan
süratle eski konumlarına getirilmelidir. Devletimizin bunları tespit
edebilecek, doğru ile yanlışı ayırabilecek ve gerçek
suçluyu yakalayarak mazlumu mağdur etmeyecek gücü ve yeteneği pekâlâ
bulunmaktadır. Nitekim, Mor Beyin yazılımı marifetiyle,
hiçbir bilgi ve iradesi olmadan byLock programına yönlendirildiği
belirlenen 11.480 kişiden sadece bu sebepten dolayı mağdur
olanların masumiyetinin ortaya çıkarılması ve 697
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle bu kişilerin
mağduriyetlerinin sona erdirilmesi devletimizin gücünü gösterdiği
kadar, haklı ile haksızın ayırt edilmesi noktasındaki
gayretlerini de ortaya koymuştur. Ayrıca, kanun hükmünde
kararnamelerle görevine son verilenlerin itirazlarının
değerlendirilmesi ve yargıya başvuru yolunun açılması,
varsa yanlışlıkların ve haksızlıkların
tespiti amacıyla OHAL Komisyonunun oluşturulması da önemli ve
yerinde bir gelişme olmuştur. Teknik, fiziki ve beşerî önemli
bir altyapıya kavuşturulan Komisyon kararlarını da vermeye
başlamıştır. Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler
sonucunda, FETÖ ve diğer terör örgütleriyle irtibatı ve iltisakı
olmadığı anlaşılanlar kamu görevine geri
döndürülmektedir. Bunun yanında, kanun hükmünde kararnamelerle kamudaki
görevlerine iade edilenlerin sayısının 3.771e
ulaşmış olması hatalı işlemlerin telafi edilmekte
olduğunu göstermektedir.
Bilindiği gibi artık kanun hükmünde
kararnameler yerine ağırlıklı olarak kamu görevlilerinin
durumları OHAL Komisyonunda karara bağlanacaktır. Bu sebeple
Komisyondan beklenti fazla, mağduriyetlerin en kısa zamanda
giderilmesi bakımından hızlı karar alınması
zarureti de ortadadır. Bir yandan mağduriyetler giderilirken
diğer yandan da terör örgütüne üyeliği, mensubiyeti, iltisakı
veya bu örgütle irtibatı olduğu iddia edilenlere yönelik operasyonlar
devam ettirilmeli, çeşitli sebeplerle süreç akamete uğratılmamalıdır.
Sayın milletvekilleri, terör suçlularına
karşı en sert şekilde tepki gösterilmesi kadar OHAL
uygulamasının hukuk ve adalet anlayışını egemen
kılarak ve suçlu ile suçsuzu birbirinden ayıracak adil bir yönetim
anlayışı ortaya koyarak sürdürülmesi zorunludur.
Unutulmamalı ki Türkiye bir hukuk devletidir. Adalet olmadan devletin
varlığını ve egemenlik hakkını meşru
zeminlerde müdafaa etme kabiliyeti de olmayacaktır. Adaletin
kayıtsız şartsız, eksiksiz ve gecikmesiz
sağlanabilmesi hâlinde vatandaşlarımızda oluşan soru
işaretleri giderilmiş, topyekûn bir mücadele anlayışı
hâkim kılınmış, toplumun huzuru ve devlete olan sadakati
pekiştirilmiş olacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi, hukukun
üstünlüğüne inanan, demokrasi ve insan hakları gibi vazgeçilmez
ilkeleri savunan bir siyaset çizgisinin takipçisidir ve bu anlayış
çerçevesinde adaletin gecikmeden tecelli etmesini ve adil yargılama
hakkına titizlikle uyulmasını hukuk devletinin vazgeçilmez bir
gereği olarak kabul etmektedir.
Bununla birlikte, FETÖ davalarında ibretle
izlediğimiz planlı engelleme ve devlete meydan okuma
girişimlerinin önüne geçilmesini de gerekli görüyoruz. Bu noktada,
Sayın Genel Başkanımızın geçtiğimiz salı
günkü Meclis grup toplantımızda FETÖ karşısında
yürütülen haklı mücadele çerçevesinde dile getirdiği şu önemli
hususları bir kez daha gündeme getirmekte fayda görüyorum.
1) FETÖ'yIe mücadelede devlet aklı topyekûn
devrede midir? Yoksa sınırlı sayıda kişinin,
kısıtlı sayıda devlet ve siyaset adamının gayret
ve çabasıyla mı süreç ilerletilmektedir?
2) FETÖ'yle mücadelenin bir stratejisi var
mıdır, bir konsept hazırlanmış mıdır, siyasi
ve hukuki bir eylem planı kurgulanmış mıdır?
3) Fikrî temelleri, millî hedefleri, hukuki
sınırları berrak bir zihin ve siyasi kavrayışla
belirlenmiş midir?
4) Bu terör örgütüyle mücadelenin öncelikleri nedir,
neler olmalıdır, FETÖcülüğün standart bir tanım ve tasviri
yapılmış mıdır?
5) Biriken sosyal maliyeti, devlete karşı
yükselen ön yargıları, toplumsal tabana yayılan
mağduriyetleri nasıl ve hangi tedbir zinciriyle bertaraf
edeceğiz?
Yine, Sayın Genel Başkanımız,
mahkemelerin aylardır sürmekte olduğunu, yargı organları
arasında karmaşa, çekişme, birbirinin kararlarını
tanımama eğiliminin bulunduğunu vurgulamış; beka mücadelemizde
adalet kurumlarının tartışmalarla kan kaybetmesi, fikir ve
yorum farklılıklarıyla boğulmasının
çarpıklık olduğunu belirterek mücadelenin
başarısı hakkında endişelerin ortaya
çıktığına vurgu yapmıştır. Ve bu çerçevede,
FETÖ davalarının sulandırılmaya fırsat vermeden bir an
evvel karara bağlanması ve nihai hükmün hiç vakit kaybetmeden ilan
edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Değerli milletvekilleri, bize göre Türkiye,
yakın tarihinin en sarsıcı ve yüksek risk ihtiva eden bir
döneminden geçmektedir. Darbe girişiminin
başarısızlıkla sonuçlanması, darbeye yeltenen terör
örgütünün sinsi planlarının bütünüyle sona ermesine yetmemiştir.
FETÖ yapılanması, hâlen çeşitli oyunlarla FETÖyle mücadeleye
mâni olmaya çalışmaktadır.
Yargılama sürecinde ortaya çıkan bilgiler,
FETÖ'nün devletin her hücresine sızdığını, mücadelenin
ise çok boyutlu olması sebebiyle uzun zaman alabileceğini
göstermektedir. FETÖ'nün yanı sıra ülkemize ve milletimize hasım
çevrelerin, Türkiye'yi diplomatik, siyasi ve ekonomik açıdan köşeye
sıkıştırmaya yönelik kirli planlarını hayata
geçirmeye dönük girişimleri devam etmektedir. Bu çerçevede,
olağanüstü şartların söz konusu olduğu bu ortamda,
olağanüstü hâl uygulamasının devam etmesinin de bir ihtiyaç
olduğu açıktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak olağanüstü
hâl ilanını da OHAL uygulamasının
uzatılmasını öngören daha önceki Başbakanlık
tezkerelerini de Türkiye Büyük Millet Meclisinde desteklemiş
olduğumuz herkesin malumudur. Yaşanan olağan dışı
iç ve dış gelişmelerin ortaya çıkardığı
tehditler ve bu alçak kalkışmanın süregelen artçı
saldırılarıyla mücadele edebilmenin ancak olağanüstü hâl
kurumunun işletilmesiyle mümkün olabileceği yönündeki
duruşumuzda bir değişiklik olmamıştır. Zira biz,
OHAL'i millete pusu kuran ve devlete ağır zayiat verdirmek isteyen
FETÖ ve PKK gibi terör odaklarına karşı devletimizin ve
milletimizin bekası açısından bir güvence ve anayasal bir tedbir
olarak kabul etmekteyiz.
Toplumsal huzurun temin edilmesi, asayişin
sağlanması, FETÖ tarafından devlet teşkilatına verilen
zayiatın giderilmesi ve Türkiye'nin beka düzeyine ulaşan tehditlere
karşı koyabilmesi için her türlü tedbirin hukuk içinde kalınarak
alınmasının zaruret olduğuna inancımız
tamdır. Devletimizin bir an önce bu hainleri girdikleri bütün hücrelerden
süratle temizleyerek toplumsal huzurun tesis edilmesi gerekmektedir. Gelinen
noktada, olağanüstü şartların giderilmesi için terör
örgütlerinin ve tüm Türkiye hasımlarının
karşısında millet ve devletten yana bir mutabakat çerçevesinde
iş birliği yapılması gereği açıktır.
MHP olarak bu süreçte birlik ve beraberliğimizi
daha da güçlendirmenin millî ve tarihî bir zorunluluk olduğuna
inanıyoruz. Zira bize göre devletin ve milletin bekası her türlü
siyasi gayenin üstündedir. Esas olan, Türkiye'nin varlığı,
bütünlüğü ve bağımsızlığında mutabakat
sağlamak, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünü sarsılmaz
esas ve teminatlara bağlamak, bu yönde gerekli hukuku oluşturmak,
Türk milletinin huzurlu ve güvenli geleceğini temin etmektir. Bu anlamda
değerlendirdiğimiz Yenikapı ruhuna
bağlılığımız ve onun devamı yönündeki
kararlı tavrımız devam etmektedir.
Sayın milletvekilleri,
yaşadığımız zorlu süreç, öncelikli olarak devletimizin
kurum ve kurallarına FETÖ ve PKK gibi terör odakları tarafından
verilen tahribatın hızla giderilmesi, bunun için devlet organlarına
destek olunması, ardından devletimizin kuruluş ilkelerini ve
cumhuriyetimizin temel niteliklerini esas alan bir siyasi uzlaşmanın,
farklılıklarımızın
ayrıştırıcılığı yerine ortak
değerlerimizin bütünleştiriciliği üzerine kurulu sosyal
uzlaşmanın, nimet ve külfetin bütün kesimlerce hakça
paylaşımına dayanan ekonomik uzlaşmanın tesis
edildiği, toplumsal enerjimizin ülkemizin bölgesel ve küresel ölçekte söz
sahibi lider ülke olması için harcandığı bir uzlaşma
dinamiğinin tesis edilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Ancak bu
takdirde gelişmiş, rekabet edebilir, Türkiye merkezli yeni bir
medeniyet inşası iddiasında olan bir ülke hâline gelmek mümkün
hâle gelebilecektir. 16 Nisanda aziz milletimizin onayıyla kabul edilen
cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bu hedeflere ulaşılması
yolunda Türkiye'nin bir üst fazda yeniden inşası için imkân ve
fırsat sunmaktadır. Artık siyasi kutuplaşmalar,
kamplaşmalar, içi boş hamaset dolu siyasi çekişmeler bir kenara
bırakılmalı, yeni hükûmet sisteminin sağlam temeller üzerinde
inşa edilmesine yönelik çalışmalar
sonuçlandırılmalıdır. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin zorunlu kıldığı uzlaşma dinamikleri
milletimizin huzur ve refahı için fırsata dönüştürülmelidir.
Değerli milletvekilleri, kuşkusuz devletin
temel işlevi vatandaşlarımızın can ve mal
güvenliğini temin etmek, bu amaçla huzuru ve güvenliği tehdit eden
unsurları bertaraf etmektir. Beklentimiz bir an önce darbe
artıklarının temizlenmesi ve terör belasından milletimizin
kurtarılmasıdır. Yine, devletimiz ve milletimiz için büyük maliyetlere
sebep olan zaafların tüm boyutlarıyla ortaya
çıkarılması, kastı ve ihmali olan her alandaki
sorumluların tespit edilmesi de Türkiye'nin ve Türk milletinin huzurlu ve
güvenli geleceği ve güçlü bir demokrasinin inşası için hayati
derecede önemlidir.
Bu çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
Türkiye'nin karşı karşıya olduğu tehditler bertaraf
edilene ve başta FETÖ ve PKK olmak üzere millî
varlığımızı ve ülke bütünlüğünü tehdit eden terör
örgütlerinin kökü kazınana kadar devletin elini güçlendirmek amacıyla
olağanüstü hâlin üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresine olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor,
Genel Kurulun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Aksu.
Sayın Tanal, vereceğim demiştim daha
sonra.
Şimdi 60a göre, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, 14 Temmuz 2016
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 6722 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 15 Temmuz darbe
girişimine bir etkisi olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 6722 sayılı
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 14 Temmuz 2016 tarihinde
Resmi Gazetede yayımlandı, yani 15 Temmuz darbe girişiminden
bir gün önce.
Bu kanun içerisinde iki hüküm vardı: Bir,
askerlerin resen emekliye ayrılması; ikincisi, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin izin almadan askerî kışlalardan dışarı
çıkmasıydı.
Acaba bu kanunun 15 Temmuz darbe girişimine bir
etkisi olmuş mudur? Bakanlar buradayken bu konuda bir cevap verirler mi?
Teşekkür ederim, saygılarımı
sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan
edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca
devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00den
geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1392) (Devam)
BAŞKAN Şahısları adına
ilk söz İstanbul Milletvekili Zeynel Emreye aittir.
Sayın Emre, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlarım.
OHAL konusundaki değerlendirmemize geçmeden
evvel bir hususu yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.
Bakın, değerli arkadaşlar, burada
bütçe görüşmeleri esnasında yaptığım konuşmada
Sayın Süleyman Soylunun konuşmasına atıf yaparak -burada
bir raporu gösterdiğini, Darbe Komisyonunun raporundan bahsettiğini
ve o raporun ilgili sayfalarına göre de Genel
Başkanımızı, partimizi itham eden ifadelerde
bulunduğunu buradan duymuştuk- burada konuşma yaparken şunu
ifade etmiştim, demiştim ki: O Komisyonun bir üyesi olarak, bir
yasama üyesi olarak bizde bulunmayan bu rapor yürütme üyesinde ne arıyor?
Hatırlarsınız değil mi? Onun ertesi günü Meclis
Başkanlığına, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde bir
başvuru yaptım, dedim ki: 15 Temmuz Darbe Araştırma
Komisyonu Raporu tamamlandı mı? İçişleri Bakanı Soylunun
kürsüden gösterdiği rapor sizin tarafınızdan mı verildi? Bu
rapor nerede? Şimdi, bir cevap geldi. Bakın, değerli
arkadaşlar, cevap burada, isteyene verebilirim. Bu cevaba göre, Meclis
Başkanlığı tarafından herhangi bir şekilde rapor
tamamlanmış değil, Sayın Soyluya verilmiş değil.
Biz vermedik. diyor, Böyle bir rapor da yok. diyor. Dolayısıyla
şimdi ortada iki seçenek var; ya Süleyman Soylu açıkça burada
iftirada bulundu, kendi yazdığı bir rapordan bahsetti ya da
Meclis Başkanlığı tarafından yalan söyleniyor. Bu
durumu dikkatinize sunmak istedim.
Değerli arkadaşlar, şu an ülkede bir
mahkemeler arası kaos yaşanıyor. Biz bu duruma nasıl
geldik, bu kaos durumuna nasıl geldik? Mahkemelerin verdikleri
kararları eleştirebiliriz, beğenmeyebiliriz ancak bu kararlara
uymak bizim anayasal sorumluluğumuz en başta. Öteki iş de
şimdi içinde bulunduğumuz durum gibi kaotik bir durum
oluşturuyor.
Bakın değerli arkadaşlar, Erdem Gül
ve Can Dündarla ilgili Anayasa Mahkemesi bir karar verdikten sonra, o gün burada
-hatırlayın- sizin grup başkan vekiliniz dâhil olmak üzere çok
sayıda kişi bu kararı memnuniyetle
karşıladığını ifade etmişti ve hatta daha
ileri giderek, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun sizin
iktidarınız döneminde yapıldığına atıfta
bulunmuştu. Haklıydı da bu tespitte ancak hemen üzerinden bir
iki gün sonra Genel Başkanınız çıktı Ben bu karara
uymuyorum, saygı da duymuyorum, tanımıyorum da. Yerel mahkeme bu
kararı tanımayabilir de. şeklinde bir beyanı oldu.
İçinizden hiç kimse kalkıp şunu demedi: Sayın Genel
Başkan, ne demek tanımamak? Biz bu Anayasaya göre seçime girdik, bu
Anayasaya göre seçildik ve bu Anayasaya uymak bizim en temel
yükümlülüğümüz.
Bakın, Anayasanın 153üncü maddesi der
ki: Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Ne diyor? Anayasa
Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını,
idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar. diyor.
Peki, şu anda durum bu mu değerli arkadaşlar? Bakın,
Anayasa Mahkemesinin korkudan içtihadını değiştirdiği,
korkudan karar vermekten imtina ettiği durumları biraz sonra izah
edeceğim ancak buna karşı, Anayasa Mahkemesinin kararlarına
uyulmaması Türkiyenin, hukuk devletinden tamamen
uzaklaştığını gösteren bir durumdur ve bu hâliyle
dünyada nasıl göründüğümüzü de takdirlerinize arz etmek isterim.
OHAL
Bakın, çok olağanüstü dönemlerde
OHAL ilan edileceği yine Anayasada, 120nci maddede hüküm altına
alınmış ve 121inci maddeye göre de hangi konularla ilgili kanun
hükmünde kararname çıkartılacağı karara
bağlanmış. Nedir o? OHALin gerekli kıldığı
konularla ilgili ancak kanun hükmünde kararname çıkartılır.
Bunun dışında çıkartılan kanun hükmünde kararnameleri
Anayasa Mahkemesi ele almamış da olsa, korkusundan, içinde
bulunduğumuz siyasi atmosfer nedeniyle bunun hukuka
aykırılığını tespit etmemiş de olsa bütün
bunlar Anayasaya mutlak şekilde aykırıdır ve yok
hükmündedir.
Burada size birkaç çarpıcı örnek
vereceğim değerli arkadaşlar. Bakın, taşeron
düzenlemesi de KHKyle yapılıyor, kış lastiği de,
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısının
sayısı da, deprem riski altında bulunan Gemlik ilçesinin
taşınması da, beldelerden ilçe yapılmasına yönelik
düzenleme de yani Aksarayın Sultanhanı beldesinin Yeşiltömek
köyünü de kapsayacak şekilde ilçe olması, lazer epilasyon
merkezlerine ilişkin düzenleme de, dalgıçlara yönelik tazminatlar da,
jandarma trafik düzenlemesi de, evlendirme programlarının iptali de
-ve sayısı artık burada saymakla bitmeyecek çok sayıda
düzenleme- kanun hükmünde kararnameyle yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, bunun iki anlamı
var: Birincisi, ben millî iradeyi tanımıyorum demektir; ikincisi de
bu Meclise yönelik ben sizi adam yerine koymuyorum demektir. Bunun başka
bir izahı yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, halktan aldığımız yetkiye sahip
çıkacaksak, şayet millî iradeye, egemenliğe azıcık
saygımız varsa buradan gelecek OHALe kırmızı
kartı gösterirsiniz değerli arkadaşlar. Bu, artık bu
Parlamentonun varlık ve yokluk mücadelesidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin çok
olağanüstü koşullardan geçtiğini sürekli söylüyorsunuz.
Türkiye'nin bir uçuruma doğru gitmekte olduğundan, tehlikelerden söz
ediyorsunuz ve bu durumun da ancak sizin iktidarınız tarafından
bir OHAL rejimi etrafında yönetilerek çözüleceğine yönelik
medyanızla, yargınızla, siyasetçinizle bir argüman içerisindesiniz;
lideriniz de sürekli bunu söylüyor. Peki, değerli arkadaşlar, Allah
aşkına şu soruya samimiyetle cevap verebilir misiniz: Bizi bir
Kurtuluş Savaşı mücadelesine iten, hatta o koşullardan daha
ağır koşullarda yaşamak durumunda bırakan -öyle ya,
sizin iddianız da bu- bu hâle bizi kim getirdi? Sürekli hakaret
ettiğiniz o iki ayyaş mı getirdi, CHP mi getirdi, Kemal
Kılıçdaroğlu mu getirdi, ya, Allah aşkına Tayyip
Erdoğan mı getirdi? Yani bir de bunun muhakemesini yapın. Burada
saray rejimi tarafından her gelen kararı sürekli olumlayarak
Türkiyeyi bir yere götüremezsiniz.
Bakın, değerli milletvekilleri, demokrasi
aynı zamanda bir kurallar rejimidir, hukuk devletidir demokrasi. Hukuk
devleti askıdayken kimse demokrasiden söz edemez. Bakın, ilkel
zamanlarda insanlar sürekli birbirini öldürürmüş ve bir zaman sonra kendi
aralarında bir sözleşme yapmışlar, demişler ki: Bu
sözleşmeye göre kurallar koyalım, insanlar birbirini öldürdüğü
zaman bir yaptırımı olsun. Ya, Allah aşkına, bir
önceki KHKde öyle bir şey var ki devleti devlet yapmaktan çıkaran
düzenleme mevcut. Ne demek sivillere güç kullanma yetkisi vermek? Ya, bu
devleti tamamen dinamitleyen bir şeydir. Kime göre terör eylemi? Şu
anda bizim kanunlarımızda onlarca madde teröre yönelik düzenleme
içeriyor ve bunlar çok soyut kavramlar. Toplumun yüzde 50sinin bir ötekini
âdeta terörist olarak suçladığı bir ortamda bu düzenlemeye
eyvallah demek, gerçekten arkadaşlar, dilim varmıyor ama halka,
millete düşmanlık yapmak demektir. Bakın, bu düzenleme
sonrasında bazı yorumlar oluyor, deniyor ki: İç savaş
olabilir, çatışmalar yaşanabilir. vesaire... Biz biliyoruz ki
iç savaş falan olmaz çünkü iç savaş bir toplumun farklı
kesimleri arasında olur, burada halk ile saray rejimi arasında bir
karşılaşma söz konusu; ortada bizim
yaşadığımız tam olarak budur. Biz halkın
yanında siyaset yapan insanlar olarak söylüyoruz, diyoruz ki bu korku
ikliminin Türkiyeye vereceği hiçbir şey yoktur, biz özgür bir toplum
istiyoruz, demokrasi istiyoruz, insan hakları istiyoruz, ülkemizin bu
anlamda yapacağımız düzenlemelerle gerçekten dünyayla
yarışabilen bir ülke olabileceğine inanıyoruz. Şu anda
Türkiye bağımsız kuruluşlarca verilen raporlarda sürekli
geriliyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, bir iki
gün önce Freedom Houseun çıkardığı rapora göre artık
Türkiye yarı özgürden özgür olmayan ülke sınıfına
girmiş durumda.
Şimdi, şayet siz bu tavrınızda
ısrar ederseniz yani Türkiyeyi, Türkiye Cumhuriyetini bir hukuk devleti
değil de Türkiye OHAL cumhuriyeti hâline getirmek isterseniz ve bunda
ısrarcı olursanız, Türkiye'nin ve hepimizin ödeyeceği
gerçekten çok büyük yaptırımlar, bedeller olacaktır.
Dolayısıyla sizi halktan
aldığınız yetkiye, milletten aldığınız
yetkiye sahip çıkmaya davet ediyorum. Buradan gelecek artık OHALin
uzatılmasına yönelik tezkereye ret vermenizi temenni ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli),
Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
51inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Anayasanın 121inci maddesine göre
verilmiş olan Başbakanlık tezkeresinin görüşmelerine devam
ediyoruz.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın Bakana, bugün burada da gündem olan,
Sayın Kerestecioğlunun da ifade ettiği, özellikle hamile
çocuklarla ilgili gerçekten kabul edilemez durumla alakalı önce bir
açıklamanız var zannediyorum, İç Tüzük 60a göre söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Adalet Bakanı Abdulhamit Gülün, Kanuni Sultan Süleyman
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son beş ayda görülen 115
çocuk hamile vakasıyla ilgili adli sürece ilişkin
açıklaması
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Ocak tarihinde
basına yansıyan, Kanuni Sultan Süleyman Hastanesindeki vakayla ilgili
adli süreç hakkında Küçükçekmece Başsavcılığımız
soruşturma başlatmıştır. Bununla ilgili süreç, konunun
savcılığa intikal ettiği 3 Ekim tarihinde derhâl
soruşturma başlatılmıştır. Türk Ceza Kanunu
279uncu madde kapsamında soruşturma yürütülmektedir. Yine, Türk Ceza
Kanunu 103üncü madde uyarınca, çocuğun cinsel istismarı suçu
kapsamında da ayrı bir soruşturma yürütülmektedir.
Mağdurların tümü ifadeye çağrılmıştır. Gerek
kamu görevlisinin suçu bildirmeme gerekse çocuğun cinsel istismarı
suçuyla ilgili soruşturmalar devam etmektedir. Bu soruşturmalarla
ilgili 1 cumhuriyet başsavcı vekili ve 2 cumhuriyet savcısı
görevlendirilmiştir. Küçükçekmece Cumhuriyet
Başsavcılığımızın kamuoyuna da
duyurduğu, takip ettiği hususla ilgili Sayın Genel Kurulu da
bilgilendirmiş oldum, arz ederim.
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Bakanım, valiyle ilgili var mı bir
şey?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) Onu,
aynısını savcılık takip ediyor.
BAŞKAN Evet, bu konuyla ilgili
soruşturmanın devam ettiğini Sayın Bakan ifade etti.
Gerçekten kabul edilemez bir durum olduğunu bugün burada Sayın
Kerestecioğlu da dile getirdi. Hepimizin de aynı şekilde bu
anlamda bu olayın takipçisi olmamız gerektiğini ben de buradan
Başkanlık Divanı adına ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi
gruplarının İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
grup önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ, CHP ve MHP Gruplarının, Genel Kurulun
23-24-25 Ocak 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri
toplanmamasına ilişkin ortak önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 18/1/2018 Perşembe
günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince aşağıdaki ortak önerinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederiz.
Mehmet Muş Engin
Özkoç
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Erhan Usta
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun 23,24 ve 25 Ocak 2018 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmaması önerilmiştir.
BAŞKAN Ortak öneride konuşmacı yok.
Ortak öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan
edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca
devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00den
geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1392) (Devam)
BAŞKAN - Anayasanın 121inci maddesine
göre verilmiş olan Başbakanlık tezkeresinin görüşmelerine
devam ediyoruz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası Hükûmet adına
Adalet Bakanı Abdulhamit Güle aittir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin üç ay süreyle
uzatılmasına dair Bakanlar Kurulu kararının müzakerelerinde
Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi hürmetle
selamlıyorum.
Sözlerimin başında dün yaşanan elim
bir uçak kazası sonucu şehit olan 3 askerimize Allahtan rahmet,
kederli ailelerine ve yakınlarına da sabırlar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2016 yılının 15 Temmuz gecesi tarihimizin en
büyük ihanetlerinden birine, hem de milletimizin eşsiz ve destansı
direnişine bütün dünya tanık olmuştur. Büyük Şair Sezai
Karakoçun ifadesiyle Geceye yenilmeyen her kişiye ödül olarak bir sabah
ve bir gündüz, bir güneş vardır. Allaha şükürler olsun,
güneşi de gördük, gündüzü de gördük.
Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, bu esaret
girişimine canları pahasına direnen milletimiz ihanetin en
karanlık gecesini aydınlık bir sabaha dönüştürmüştür.
Buradan bir kez daha şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum,
gazilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
15 Temmuz darbe girişimi açık bir
şekilde devletimizin anayasal kurumlarına ve milletimizin iradesine,
yine devletimizin ve milletimizin varlığına, birlik ve
bütünlüğüne yönelen bir saldırıydı. Devletin
kurumlarına ve milletimize yönelik bu alçak saldırı sonrası
gereken tedbirler alınmıştır, her alanda bu mücadele
kararlı bir şekilde sürdürülmeye devam etmektedir. Bu mücadelenin
amacı, bu hain terör örgütünün ve diğer terör örgütlerinin kökünün
kazınmasıdır. Bu amaçla yürütülen mücadelenin milletimizin
güvenliğini korumak ve devletin bekasını sağlamak ekseninde
sürdürülmesi elbette hukuk yoluyla olmuştur. Şu an gerek Meclisimiz
gerek Hükûmetimiz gerekse de yargı anayasal yetkiyi kullanmaktadır,
15 Temmuzdan itibaren yasama, yürütme ve yargı olarak bu kararlı
duruşu göstermiştir.
15 Temmuz sonrasında hem bu örgütle mücadelenin
hızlı ve etkin bir şekilde sürdürülmesinde hem de diğer
benzer terör örgütleriyle mücadele süreçlerine ilişkin kararlar
alınmasında olağanüstü hâl kararının çok büyük etkisi
olmuştur. 15 Temmuz günü ortaya konan bu kararlılık, milletimizin
sergilemiş olduğu demokrasinin, vatanımızın, devletimizin
yanında durma kararlılığı gerçekten dünya demokrasi
tarihine altın harflerle yazılmıştır. Sonrasında
buna bir tiyatro diyenlerin, sonrasında, Türkiye Cumhuriyetinin
bekası için yapılan bu mücadeleye bir saray rejimi diktatör
eleştirileri yapanların bu milletin iradesinden ne kadar uzak
olduğunu bütün milletimiz görmektedir.
Diktatör dediğiniz, tankıyla, topuyla
millete savaş açan kişidir ama 15 Temmuz gecesi de göstermiştir
ki tanka karşı, F16lara karşı, savaş uçaklarına
karşı milleti arkasına alarak Milletin iradesinden başka
hiçbir güç tanımam. diyen kişi diktatör değildir, milletin
kahramanıdır, demokrasi kahramanıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sizin anlayışınıza
göre, bu eleştirileri yapanların anlayışına göre
milletin seçtiği, milletin oy verdiği, yüzde 52 oyuyla milletin
seçmiş olduğu bir kişi demokrasi ya da millet iradesini temsil
etmiyor çünkü sandığa inanmayanlar, millet iradesine inanmayanlar
elbette böyle bir yaklaşım içerisine girebilirler ama bu bir
demokrasi anlayışı değildir, esasen bu faşizan
anlayıştır. Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir hukuk devletidir
ve milletin iradesiyle tecelli etmiştir, yoluna da bu şekilde devam
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi OHALin ilan edilmesi, vatandaşlarımızın
hayatlarının olağan akışına olumsuz bir etkide
bulunmamıştır. Zira, bu kararın alınmasının
gerekçesi açıktır. Bu gerekçe, FETÖnün darbe girişimi
sonrasında bu örgütle etkin bir mücadelenin yapılması
iradesidir. Başta FETÖ olmak üzere diğer terör örgütleriyle
mücadelede etkin ve dinamik bir katkı imkânı sağlayan OHAL
uygulamasının vatandaşlarımızın gündelik
hayatını etkilemesi söz konusu olmamıştır. Aksine, bu
süreçte ekonomimiz dâhil olmak üzere birçok meselede milletimizin ve ülkemizin
lehine gelişmeler de katedilmiştir, kriz beklentileri boşa
çıkmış, 2016 ve 2017 yıllarında Türkiye'de büyüme
istikrarı devam etmiştir. Küresel kriz havasına rağmen
Türkiye bir önceki yılı dünyanın 17nci, Avrupanın
6ncı büyük ekonomisi olarak kapatmıştır. Kimsenin bir
endişesi olmasın, Türkiye ekonomik olarak da siyasi olarak da
toplumsal olarak da sapasağlamdır. Yaşanan süreçlerle ilgili
kriz tacirliği yapanların elleri boş kalacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; olağanüstü hâl istisnai ama meşru bir yönetim
biçimidir, bizim icat ettiğimiz bir durum değildir, anayasal bir
müessesedir ve uygulamadır. OHALin hangi şartlarda ve durumda ilan
edileceği Anayasanın 119, 120 ve 121inci maddelerinde gayet
açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Anayasadaki bu imkân
devletin varlığına ve bekasına yönelen tehlikelerin
bertaraf edilmesi, bu amaca uygun gerekli ve zorunlu tedbirlerin
alınması için kabul edilmiştir. Üstelik bu Anayasa hükmü,
vatandaşlarımızın huzurunu, güvenliğini ve
özgürlüğünü koruma yanında demokrasimizi ve cumhuriyetimizi de
saldırılara karşı muhafazayı amaçlamaktadır.
Bu süreçte, kamuda FETÖ ve diğer terör
örgütlerinden arınma süreci hız kesmeden devam etmiştir. Yine
KHKlerle lekelenmeme hakkı güçlendirilmiş,
vatandaşlarımızın asılsız, temelsiz, soyut
ihbarlarla mağdur edilmesinin engellenmesi amaçlanmıştır.
Yine, ihraçların OHAL İnceleme Komisyonuyla bir denetime tabi
tutulması da bu süreçte Hükûmetimiz tarafından çıkartılan
bir düzenlemedir. Nitekim, bu Komisyonun da vermiş olduğu kararlara
karşı yine yargı yolu Hükûmetimiz tarafından
açılmıştır. Yine, alınan tedbirler kapsamında,
FETÖ ve diğer terör örgütlerinin insan ve mali kaynak devşirdiği
kurum ve kuruluşlar kapanmış, propaganda kanalları ve
araçları da kesilmiştir. Bütün bunlar halkımızın
güvenliği ve günlük yaşamını kolaylaştırmak için
yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın Başkanlığında
yaptığımız Bakanlar Kurulu toplantısında
olağanüstü hâli 6ncı kez uzatma kararı alınmıştır.
Bu kararın da uygulanması için, tensibi için sayın Meclisimizin,
Gazi Meclisimizin huzurundayız.
Zira yaşadığımız
saldırının büyüklüğü ve çapı düşünüldüğünde
bu örgütle mücadelede bütün hukuk yollarını kullanmamız
gerektiği apaçık bir gerçektir. Türkiyenin terörle mücadele
konusunda normalleşme süreci şu an için ancak OHALin
sağladığı imkânlarla sağlanabilir. OHAL süreci elbette
sona erecektir, bunun devamlı olacağını söylemek
akılla ve mantıkla izah edilemez.
İktidarımız süresince defalarca farklı
vesayet odaklarının saldırısına maruz kaldık. Bu
odaklarla savaşa savaşa demokrasimizi güçlendirdik. Her ne olursa
olsun ne özgürlükleri güvenliğe ne de güvenliğimizi özgürlüklere feda
edemeyiz. OHAL, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük vesayet odağı ve hain
yapısını merkeze alan mücadelenin bugün için en önemli
enstrümanlarından biridir. Bu ülke için her birimiz canımız
pahasına üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölgesel riskler bizim iç güvenliğimize yönelik tehdit
risklerini artırıyor. Bu nedenle OHAL sadece FETÖye yönelik
değil, PKK, DEAŞ ve diğer tüm terör örgütlerine yönelik bir
uygulama içermektedir. Terör örgütlerinin kovanına çomak sokuyoruz,
sokmaya da devam edeceğiz.
Suriye sınırımızdaki
gelişmeler Türkiyenin daha aktif olması gerektiğini net bir
şekilde ortaya koymaktadır. Kitlesel göçler ve terör olayları
sadece ülkemizi değil, tüm dünya üzerindeki toplum düzenlerini sarsmaya
başlamıştır. Batılı toplumlar güvenlik
kaygıları üzerinden konsolide olmakta, demokrasi, insan hakları
ve özgürlükler konusunda da ezberleri bozulmaktadır. Jeopolitik konumuyla
bu küresel gerilimin merkezindeki ülkelerden olan Türkiyenin FETÖ
organizasyonundaki bir kalkışmayla karşı karşıya
gelmesi, öncesinde ve sonrasında PKK, DEAŞ ve DHKP-C gibi örgütlerin
sistemli saldırılarına muhatap olması
şaşırtıcı değildir. PKK ve uzantısı
örgütlerden oluşan bir ordu kurma düşüncesi hem bölgeye zarar verecek
girişimdir hem de millî güvenliğimize tehdit oluşturan bir
oluşumdur, bir çabadır. Asla böyle bir terör yapılanmasına
ve sınırlarımıza yakın bölgelerde bir terör koridoru
oluşturulmasına izin veremeyiz, müsaade edemeyiz. Türkiye'nin
sınır ötesi terör tehditlerine karşı meşru müdafaa
hakkı bulunmaktadır. Terörle, teröristle ve terör örgütleriyle
tutarlı, samimi ve kararlı biçimde mücadele yürüten belki de tek ülke
Türkiyedir. Türkiyeyi bir sosyal ve siyasal ameliyat sahasına çevirmek
isteyenleri mutlaka hüsrana uğratacağımız tarihe kadar bu
mücadele aksamadan kararlı bir şekilde devam edecektir. Milletimize
ve ülkemize türlü senaryo ve oyunlar kuranların tezgâhlarını
bozmaya devam edeceğiz. Terörün kanlı ve kirli yöntemleriyle
devletimizin bağımsızlığını kıskaca
almaya, milletimizin istikbalini biçimlendirmeye yeltenenler geçmişte başarıya
ulaşamamıştır, bugün de gelecekte de asla
başarıya ulaşamayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; OHAL uygulamaları nedeniyle milletimizde bir
rahatsızlık bulunmamaktadır. OHAL, millete değil, devletin
kamu düzenini sağlamaya yönelik kendisine ilan ettiği bir hukuki
süreçtir.
TUFAN KÖSE (Çorum) O zaman hep OHAL kalsın.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Devamla)
Milletimiz, olan ve bitenin, gerçeklerin farkındadır, bu yüzden
süreçle ilgili güveni ve desteği de sürmektedir.
TUFAN KÖSE (Çorum) Sayın Bakan, hep OHAL
kalsın o zaman.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Devamla) Herkes
biliyor ki kurda merhamet kuzuya zulümdür, bu nedenle asla bir zafiyete izin
vermeyeceğiz. Eğer bir zafiyete izin verilirse canını
ortaya koyan milletimize nasıl hesap veririz? 251 şehidimiz, binlerce
gazimiz, canını ortaya koyan milletimiz adına bu hainlerden
hesap sormaya devam edeceğiz. Hain darbe girişiminin seyrini
değiştiren, darbeci hainleri ölmek pahasına etkisiz hâle getiren
Ömer Halisdemirler adına bu hesap sorulacaktır. Evliliğe
adım atacağı gün, kız istemeye gidecekken darbe
girişimi haberini alan Resul Kaptancı kardeşimizin vatan
sevgisini görmezden mi gelelim? Düğüne gider gibi ölüme
koşanların ülkesidir Türkiye. Şanlıurfalı beş
çocuklu bir ailenin oğlu olan Halil İbrahim Yıldırım
gibi Baba biz de çıkalım. diyerek bu 15 Temmuz direnişine
kahramanca yürüyen vatan evlatlarıyla doludur ülkemiz. Hukuk fakültesi son
sınıfta okuyan Yasin Nacinin, Abdullah Tayyipin, Özel Harekatta
şehit olan kardeşlerimizin, polislerimizin, askerlerimizin, kahraman
vatan evlatlarımızın ülkesidir Türkiye. Ve işte Vatan
sevgisi imandandır. inancı bizim pusulamızdır. Millî
şairimiz Akif Ersoyun Allah bir daha bu millete İstiklal
Marşı yazdırmasın. duasının kabul olduğu
gündür 15 Temmuz. Ve al bayrağımızın gölgesi emin olun o
kadar geniştir ki tüm dünya mazlumlarını da bu gölgeye
sığdırmaktadır. Dalgalandığın yerde ne
korku, ne keder
/Gölgende bana da, bana da yer ver. diyen şairin
mısralarında olduğu gibi bu ay yıldızlı bayrağımız
80 milyonu ve dünya mazlumlarını gölgesinde barındırmaya
devam edecektir, Hükûmetimizin de, devletimizin de, AK PARTİnin de
duruşu işte bu noktadadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; OHALin devamını vesayetin karşısında
cansiparane duran milletimizin güvenliği için istiyoruz. Şimdi Avrupa
ülkelerinde olduğu gibi münferit bir terör olayı için değil,
şiddeti ve hasarı yüksek bir saldırı için OHALin
devamı noktasında Genel Kurulun tensibine sunduğumuz bir karar
alınmıştır. Avrupanın bazı ülkelerinde
alınan OHAL kararlarının gerekçesini teşkil eden olaylar,
bizim karşılaştığımız olaylarla
kıyaslanmayacak olaylardır. Bu olayların benzeri olan
Beşiktaş, Reina, Gaziantep, Ankara Garı gibi bazı
saldırı girişimlerinde OHAL uygulamasını
düşünmedik. Oysa Avrupanın hiçbir ülkesinde 15 Temmuz benzeri bir
girişim olmadı; o ülkenin şehirlerinde, o ülkenin Meclisinin
üzerinde savaş uçakları uçmadı, caddelerinde ve
sokaklarında insanlar helikopterle taranmadı, meclislerine bombalar
atılmadı, cadde ve sokaklarında tanklar yürümedi, devlet
kurumlarının tümünü lağvetmeye yönelik bir fiilî
saldırı görmediler, hiçbirinde ülke sathında yaygın bir
terör eylemi girişiminde bulunulmadı, devlet kurumlarının
içine gizlice yuvalanmış örgütle uğraşılmadı.
İşte bu tehditlerden ve yaşanan darbe girişimlerinden sonra
bir zaruret gereği, Türkiyenin bekası, milletimizin huzur ve güveni
için zaruretten kaynaklı bir OHAL uygulaması Anayasa çerçevesinde
bugün tekrar Meclisimizin huzuruna ve iradesine sunulmuştur.
Avrupada OHAL uygulamasını neredeyse iki
yıl uygulayan ülkeler oldu. Üstelik, kimi ülkeler olağanüstü hâli
kaldırırken de bu döneme özgü pek çok düzenlemeyi kalıcı
hâle getirerek yetkiyi olağan döneme de taşımışlardır.
Terörle mücadelenin daha etkin sürdürülmesi ihtiyacıyla adli ve idari
makamların yetkilerini genişleten bir terörle mücadele kanununu
yasalaştırdılar. Hayır, acıları asla
kıyaslamıyoruz, siyasal empati yapılmasını teklif
ediyoruz. Pariste, Londrada, Brükselde gerçekleşen saldırılar
tüm insanlığa saldırıdır. Gaziantepte, Ankarada,
İstanbulda ve farklı şehirlerimizdeki terör
saldırılarına da işte böyle bakılmasını
istiyoruz. Pariste bir saldırı sonrasında kol kola yürüyerek
terörü telin eden Avrupa liderlerini Türkiyedeki terör
saldırılarında ve 15 Temmuz saldırısında
yanımızda görmek isterdik ama nafile. Biliyorsunuz, ancak günler
sonrasında birtakım mırıldanmalar duyduk sadece. Yurt
içinde ve yurt dışındaki muhataplarımızın siyasal
empati eksikliği karşısında yine terörle mücadele
zorunluluğunu açık ve net bir şekilde ifade etmeye
çalışıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 15 Temmuz, Türk yargısının alnının
akıyla çıktığı tarihimizin en büyük
sınavlarından birisidir. Siyasal tarihimiz, amacına ulaşmış
ve yarım kalmış klasik veya modern pek çok askerî müdahaleyle
bölünmüştür. Tarihimizde ilk kez Türk yargısı, kendisine
biçilen, darbeye destek veren ve darbeyi
meşrulaştırıcı bir rolü reddetmiştir. Yargı,
15 Temmuz kalkışmasının en sıcak dakikalarında
millî iradenin ve demokrasinin yanında durmuş, bugüne kadarki süreci
de adil ve hızlı bir şekilde sürdürmüştür.
Bu mücadelede iki kırmızı çizgimiz
vardır. Birincisi, asla bu mücadelenin bir zafiyete dönüşmesine,
uğramasına müsaade etmeyiz. Sürecin sulandırılmasına,
amacından, ekseninden kopmasına, suçluların cezasız
kalması sonucuna asla tahammül edemeyiz. İkinci
kırmızı çizgimiz de hukuktur, adalettir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her örgütün kendine yönelik yapılanması ve eylem
metodu bulunmaktadır. FETÖ silahlı terör örgütü atipik bir terör
örgütüdür. Dolayısıyla, bu örgüt yargılamalarını
diğer terör örgütü yargılamalarıyla da kıyaslamamak
gerekmektedir. (Uğultular)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
hatibi duyamıyoruz.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Devamla)
Kırk yıllık örgütün bir anda temizlenmesini beklemek beyhudedir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) AKP sıraları
dinlemiyor Sayın Bakanı.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
uğultuyu keselim.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Devamla) Bir
süreç içerisinde çözümlenecek bir konudur.
Yargı mensupları millet adına karar
verirken elbette milletimizin beklentisini de göz ardı edemezler.
Milletimiz FETÖ yargılamalarının adil ve hızlı bir
şekilde neticelenmesini beklemektedir. Bizler de yürütme, Hükûmet olarak,
yargıya lojistik destek sağlayan Bakanlık ve Hükûmet olarak
elimizden gelen her türlü desteği veriyoruz. Yargı, Türk milleti
adına bağımsız ve tarafsız bir şekilde çalışmasını
sürdürmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz geçmişte OHALi kaldıran bir partiyiz. Daha iktidara gelir gelmez
ilk icraatlarımızdan birisi, 1987de ilan edilen OHALi on beş
yıllık bir uygulamanın ardından, 2002 yılında
kaldırmak olmuştur.
Bölgemizdeki ve dünyadaki gelişmeler bizim
hızlı, dinamik ve dikkatli karar almamızı ve
uygulamamızı zorunlu kılmaktadır. İşte,
olağanüstü hâl bütün bu şartlar düşünüldüğünde bir süre
daha bu zaruretlerden dolayı bir ihtiyaçtır. Biz milletimizin
istiklali ve istikbali için her türlü adımı atmaya kararlıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen bir dakikada tamamlayın.
Buyurun.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Devamla) Bu
hayâsız ve hain akınlara karşı milletimiz iman dolu
göğsünü siper etmişken, bize de sonuna kadar bu mücadeleye destek
vermek düşmektedir. Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoyun İstiklal
Marşında dediği gibi Hakkıdır hür
yaşamış bayrağımın hürriyet / Hakkıdır
Hakka tapan milletimin istiklal. Aklından Sevri, Mondrosu geçirenlere,
onların gönüllü maşalarına ve mandacılara karşı
millî mücadele azmiyle ve ruhuyla dur demeye devam edeceğiz. Biz
Çanakkalede yedi düvele karşı destan yazan, Sakaryada,
Dumlupınarda düşmana haddini bildiren kahraman
ecdadımızın mirasını ayakta tutmaya devam
edeceğiz.
Bu kararın milletimize, ülkemize hayırlar
getirmesini dileyerek Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum ve
kararın lehinde oy vermenizi sizlerden istirham ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Şahsı adına ikinci ve son
konuşmacı Aydın Milletvekili Abdurrahman Özdür.
Buyurun Sayın Öz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin 19 Ocak 2018
tarihinden geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresinin görüşmelerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu, bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızı
ve 80 milyon insanımızı saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, olağanüstü hâlin
ilan edilmesine sebep olan 15 Temmuz hain darbe girişimini bertaraf etmek
için verilen mücadelede şehit olan insanlarımıza Allahtan
rahmet, gazilerimize sağlık ve afiyet diliyorum, ailelerine
selamlarımı iletiyorum. Yine, dün Ispartada meydana gelen uçak
kazasında şehit olan kahraman askerlerimize de Allahtan rahmet
diliyor, ailelerinin acılarını
paylaştığımı buradan ifade etmek istiyorum. Ülkemizin
güney sınırında terörle mücadele eden ve hâlen bu mücadeleyi
sürdüren güvenlik güçlerimize de dua ediyorum. Rabbim
yardımcıları olsun diyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ 2001 yılının Ağustos
ayında kurulduğunda ismini belirlerken, programını yazarken
her şeyiyle milletine hizmet edecek bir anlayışla hareket
etmiştir, kurulduğu günden bu yana milletimizin emanetinin
hakkını vermenin gayreti içinde olmuştur. Yine, kurulduktan on
altı ay gibi kısa bir süre sonra güçlü bir halk desteğiyle
iktidara gelmiş olan partimiz bu sorumluluğunun bilinciyle bugünlere
gelmiştir. AK PARTİ hükûmetleri milletimize hizmet ettikleri on
altı yıl boyunca milletimizin istikrar, güven, huzur, özgürlük,
hizmet ve yatırım taleplerine cevap veren hükûmetler olmuştur.
Bundan sonra da parti programında yer alan tek millet, tek bayrak, tek
vatan, tek devlet ilkeleri etrafında milletine hizmet etmeye devam
edecektir. On altı yıl boyunca verdiği güçlü ve kesintisiz
destekten dolayı da insanımıza bir kez daha buradan
teşekkür etmek istiyorum.
15 Temmuz hain darbe girişiminde milletimizin
Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza ve devletin
kurumlarına sahip çıkması milletimizle kurulmuş olan ve
güçlü şekilde devam eden bağın sonucudur. Hain darbe
girişiminin engellenmesinde basının etkin bir rol
aldığı da unutulmamalıdır. 15 Temmuz gecesi milletimiz
büyük bir felaketten, âdeta uçurumun kenarından dönmüştür. Bu nedenle
15 Temmuz gecesini, hain darbe girişimini unutmamalıyız,
unutturmamalıyız. O gece parti ayrımı
yapılmaksızın MHP, CHP ve AK PARTİ grup başkan
vekilleri ve milletvekilleri, genel başkan yardımcıları ve
bakanlarımız birlikte hareket etmiş, bombaların
altında darbe girişimine birlikte direnmişlerdir. Bu gerçek
hiçbir zaman unutulmamalıdır. 15 Temmuz gününün Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından Demokrasi ve Özgürlükler Günü olarak ilan edilmiş
olması da bu açıdan önemlidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; olağanüstü hâl Anayasanın 121inci maddesinde
düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanı başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu, Millî Güvenlik Kurulunun görüşünü alarak
olağanüstü hâl ilan edebilmektedir. Olağanüstü hâlin ilanına
ilişkin karar Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra Türkiye Büyük
Millet Meclisinin onayına sunulmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi
her defasında dört ayı geçmemek üzere olağanüstü hâli uzatabilmektedir.
Bu çerçevede, Bakanlar Kurulumuzun almış olduğu 17 Ocak 2018
tarih, 2018/1 sayılı Kararı ile olağanüstü hâlin 19 Ocak
2018 tarihinden geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına
ilişkin tezkereyi görüşmek için buradayız. Olağanüstü hâlin
uzatılmasıyla ilgili olarak Başbakanlık tezkeresi üzerinde
parti grupları görüşlerini, Hükûmetimiz de gerekçesini detaylı
olarak açıkladı. Olağanüstü hâlin uzatılmasına
ilişkin tezkerenin görüşüldüğü bu süreçte muhalefet partilerince
eleştiriler yapıldı. Bizler iyi niyetli yapılan her türlü
eleştiriye açığız. Daha iyi olsun, daha güzel olsun diye
yapılan eleştirilere hiç kimse itiraz edemez. Ancak, olağanüstü
hâlin gerekçesi olan 15 Temmuz darbe girişiminin baş aktörü FETÖ
terör örgütü ve diğer terör örgütleriyle mücadelenin güçlü bir
şekilde devam ettiği de unutulmamalıdır. Bu mücadelenin
kesintisiz ve aynı şekilde devam edebilmesi için olağanüstü
hâlin uzatılmasında devletimiz ve milletimizin menfaati
tartışmasızdır. Devletin ve milletin menfaati tartışmaya
mahal vermeyecek şekilde net ve açıktır.
FETÖ terör örgütünün her gün yeni bir oyunu, yeni
bir planı, yeni bir yapılanması emniyet ve istihbarat
güçlerimizin titiz çalışmalarıyla ortaya
çıkarılmaktadır, bunları basından her gün
okumaktayız. 15 Temmuz hain darbe girişimine katılanların
yargılamaları da hâlen devam etmektedir. Bu örgütle
bağlantılı şüpheliler her gün yurdun değişik
yerlerindeki emniyet güçlerince tespit edilmekte, savcılıklara
çıkarılmakta, hukuk çerçevesinde tedbirler uygulanmakta, mücadele
devam etmektedir. Mücadele bu hâliyle devam ederken mücadeleyi sekteye
uğratacak şekilde olağanüstü hâlin sona erdirilmesi,
uzatılmaması en azından şehitlerimize ve gazilerimize bir
saygısızlık ve devletimiz ve milletimizin geleceği için
kötü sonuçları olabilecek bir karardır diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; olağanüstü hâlin ilan edildiği ilk günden bu yana
terör örgütüyle bağlantısı olmayan sıradan
vatandaşlarımızın hayatını etkileyen hiçbir durum
söz konusu değildir. Sıradan bir vatandaş için hukuk
kuralları işlemeye devam etmektedir. Anayasanın 15inci
maddesinde olağanüstü hâllerde temel hak ve hürriyetlerin kısmen ve
tamamen durdurulabileceği, Anayasada belirtilen güvencelere
aykırı tedbirler alınabileceği açıkça düzenlenmiştir.
Geçen sürede Anayasanın 15inci maddesinin vermiş olduğu bu
yetkinin hiçbir şekilde kullanılmamış olması önemlidir
ve göz ardı edilmemelidir. Bu noktada, Sayın
Başbakanımızın olağanüstü hâlin ilk kez ilan
edildiği günlerde söylediği Biz olağanüstü hâli
vatandaşımız için değil devletimiz için ilan ettik. sözü
hatırlardan hiçbir zaman çıkarılmamalıdır. Sayın
Başbakanımızın bu beyanını teyit eden bir
araştırma sonucunu burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir
araştırma kuruluşu tarafından yapılan ve evvelki gün
internet medyasında yer alan bir araştırmada, Türkiye Siyasi
Gündem Araştırması-Ocak 2018 Araştırmasında
vatandaşlarımıza OHALden rahatsızlık duyuyor
musunuz? sorusu sorulmuş. Vatandaşlarımızın yüzde
64,2si Hayır, OHALden rahatsızlık duymuyoruz.
cevabını vermiştir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Nerede
yaptınız bunu ya, başka bir ülkede mi yaptınız?
ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) OHALden
rahatsızlık duyanların oranıysa yüzde 30,4tür. Bu da
Sayın Başbakanımızın OHAL ilan edildiğinde
başlangıçta söylediği sözün arkasında durduğumuzu,
uygulamalarımızın bu söylemi desteklediğini ortaya
koyması açısından önemlidir.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakanımız da bahsetti, AK PARTİ olarak biz OHALi kaldıran
bir Hükûmeti ancak gelinen noktada OHALin devamında mecburiyet
olduğu tüm kamuoyu tarafından da bilinmektedir. Kamuoyu
araştırma şirketlerinin de tespit etiği bu durum ve terör
örgütleriyle yapılan mücadelenin sekteye uğramaması, mücadelenin
başarıya ulaşması gerektiği nazara alındığında
OHALin uzatılması devletimiz ve milletimizin geleceği için
olumlu ve doğru bir karardır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Papua
Yeni Ginede mi yaptınız acaba, kutuplarda mı
yaptınız?
ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) Meclisimiz
tarafından verilecek olan OHALin uzatılmasına ilişkin
kararın memleketimize, milletimize hayırlı olmasını
diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkoç, size söz vereceğim ama Tufan
Bey ile Kazım Arslanı epeydir bekletiyorum, söz vereceğimi
söylemiştim daha önce.
Sayın Arslan, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, 12 Eylül 2017
tarihinden beri tutuklu bulunan 18 avukat hakkında neden iddianame
hazırlanmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sizin hukukçu olmanız
ve aynı zamanda Adalet Bakanının burada olması sebebiyle
bir hukuksuzluğu sizlere arz etmek istiyorum.
İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 2017/105/105607 no.lu
hazırlık dosyasından 12 Eylül 2017 tarihinden beri tutuklu
bulunan 18 avukat arkadaşın hâlâ tutuklulukları devam
etmektedir. Bunlar, Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Ebru Timtik,
Barkın Timtik, Selçuk Kozağaçlı, Yağmur Ereren, Naciye
Demir, Zehra Özdemir, Şükriye Erden, Didem Baydar Ünsal, Aytaç Ünsal,
Behiç Aşçı, Yaprak Türkmen, Süleyman Gökten, Engin Gökoğlu,
Özgür Yılmaz, Ahmet Mandacı, stajyer avukat Naim Feyzullah
Eminoğlu dört buçuk ayı geçkin süredir tutukludur ve hâlâ
davaları açılmamıştır. Sırf avukatlık
yaptıkları ve müvekkillerini savundukları için çalışma
hakları ve özgürlükleri ellerinden alınmıştır.
Avukatlık mesleğini icra eden bu
hukukçular hakkında iddianame neden hazırlanmıyor? Hangi nedenle
bekletiliyor? Suçları yoksa neden tutuklanıyor? Dava açılma
şartları yoksa neden takipsizlik kararı verilmiyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Köse, buyurun.
32.- Çorum Milletvekili Tufan Kösenin, Türkiye Cumhuriyetinin bundan
sonra sürekli olağanüstü hâl yönetimiyle mi idare edileceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
TUFAN KÖSE (Çorum) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
15 Temmuz akşamı Meclise ilk gelen
milletvekillerinden birisiydim. O gün Adalet Bakanı Sayın Bekir
Bozdağla uzun zamanlar geçirdik, zaman zaman kol kola, zaman zaman yan
yana ve diyalogların geçmişte olmayacağı şekilde devam
etmesi gerektiğini söylüyordu o gün. 21 Temmuz günü yaptığı
konuşmada da belki olağanüstü hâlin bitimi için üç ayı bile
beklemeyeceklerini söylüyorlardı ama bugün gerek Sayın Adalet
Bakanı gerekse iktidar partisinin hatipleri tarafından Sıradan
vatandaşı rahatsız eden bir durum yok. denilerek
olağanüstü hâlin uzatılması yönünde görüşler belirtildi.
Şunu sormak istiyorum: Ne yapalım? Bundan
sonra sürekli olağanüstü hâl yönetimiyle mi idare edilsin Türkiye
Cumhuriyeti? Bu konuda, eğer Sayın Bakan bir cevap verirse memnun
olacağız.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son söz Sayın Özkoça aittir.
Buyurun.
33.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, (3/1392) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde, Adalet Bakanı Abdulhamit Gülün
Hükûmet adına, Aydın Milletvekili Abdurrahman Özün şahsı
adına yaptığı konuşmalarındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, hem Sayın Bakanı
hem de sayın hatibi dinledik. (Uğultular)
BAŞKAN Özür diliyorum Sayın Özkoç.
Sayın milletvekilleri, lütfen uğultuyu
keselim, lütfen, az kaldı, biraz sabır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın hatip en son
konuşmasında OHALin kaldırılması şehitlere
saygısızlık olur. dedi. Dünyada böyle bir şey söz konusu
olamaz. Şehitlere saygısızlık OHALin sürdürülmesiyle
mümkündür. Şehitler bu ülkenin demokrasisi için, bu ülkenin daha özgür
olabilmesi için mücadele etmişler ve hayatlarını
vermişlerdir. Yoksa, bu ülke OHALle yönetilsin diye hiçbir şehidimiz
hayatını vermemiştir. Kendisini şehitlerin yerine koyan ve
şehitlerin adına burada temsilciymiş gibi konuşan bu
temsilciyi, bu hatibi bu kürsüden kınıyoruz.
Sayın Bakan bize şiirler okudu, Mehmet
Akiften bahsetti. Eğer Mehmet Akif yaşıyor olsaydı
özgürlükten bahsettiği Türkiye'nin bu olmadığını,
adaletten bahsettiği Türkiye'nin bu olmadığını,
İstiklal Marşıyla bahsettiği ülkenin bu
olmadığını önce o haykırırdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Teşekkür ederim.
Diyor ki Sayın Bakan: Türkiye'nin normal
hayatı hiç etkilenmemiştir. Türkiye'de bundan bir yıl önce biz
dedik ki: ByLocktan suçlanan insanlara dikkat edin. Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak yayınladık, ByLock, başkası tarafından
da yüklenebilir telefonlara. dedik. Ciddiye alınmadık. Bugün 11 bin
kişinin mahkûmiyet kararı bozulmuştur. Ama o Normal hayatı
devam ediyor. dediği sivillerin, 11 bin kişinin eşi iş
yerinden atılmıştır, kendilerinin ve çocuklarının
geleceği yok edilmiştir. Bu insanların hayatı
etkilenmemiş midir? Bu insanların yanlış
aldığı kararlar, OHALin aldığı yanlış
kararlar, KHK kararları yüzünden bu insanların hayatı
sönmüştür. Bunun hesabını kim verecektir?
Ekonomi etkilenmemiştir. diyor. 2016
yılında bütçe açığı 29,3 milyardı, 2017nin
sonunda 47,7 milyar olmuştur. Temmuz ve Eylül 2017de Türkiye'nin aktif
büyüklüğünde 50 milyara yaklaşan 1.022 iş yeri
kapatılmıştır, istihdamı 50 bin kişidir. Bu
insanların hayatı bundan etkilenmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen, son
cümleleriniz
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) OHAL döneminde tam
yarım milyon kişi işsiz kalmıştır. OHAL
demokrasiyi yok ediyor, OHAL Meclisi yok ediyor, OHAL ekonomiyi yok ediyor.
Terörü siz yarattınız, mağduriyetini millet çekiyor. Bir gün
hesabını siz vereceksiniz. OHALe karşıyız. (CHP
sıralarından alkışlar)
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan
edilen ve 17/10/2017 tarihli ve 1165 sayılı Kararı uyarınca
devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2018 Cuma günü saat 01.00den
geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1392) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler böylece
tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Kabul
etmiyoruz. Demokrasi istiyoruz, OHAL istemiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Tezkere kabul edilmiştir.
Gündemimizde başka bir iş
bulunmadığından sözlü soru önergeleri, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, alınan karar gereğince, 30 Ocak 2018 Salı
günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor,
hayırlı akşamlar, hayırlı hafta sonları
diliyorum.
Kapanma
Saati: 19.01